DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 86
32nci Birleşim
14 Aralık 2010 Salı
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile
konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.-
Cumhurbaşkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı
2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK
1.-
Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
I) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine
Müsteşarlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine
Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
J) SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR
BAŞKANLIĞI
1.-
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
O) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin, Giresun Milletvekili Murat Özkanın, AK
PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, MHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
4.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadolun, Devlet Bakanı Egemen
Bağışın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın,
Sayıştay denetiminin etkinliğini ya da kapsamını
daraltmak için bir çalışma yaptıklarına dair beyanına
ilişkin açıklaması
2.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın, Bilinmeyen
bir dil konusunda yaptığı konuşmaya ilişkin
açıklaması
V.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, bir köyün afet kapsamına
alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/16869)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Karstaki yatırım projelerine
ayrılan kaynağa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmazın
cevabı (7/16929)
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Karsta sınır ticaret merkezi
kurulmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/17045)
4.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, kadrosu bulunmayan milletvekili
danışmanlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı (7/17260)
5.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmazın, Flaman Parlamentosu
Başkanının bir açıklamasına ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı
(7/17261)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00te açılarak üç oturum yaptı.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S.
Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak
maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1inci maddeleri
okundu.
Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun
konuşmasına ilişkin bir açıklamada bulundu.
İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın,
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
14 Aralık
2010 Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00de toplanmak
üzere birleşime 20.50de son verildi.
Mehmet Ali ŞAHİN
Başkan
Murat
ÖZKAN Yusuf
COŞKUN
Giresun Bingöl
Kâtip Üye Kâtip
Üye
14 Aralık 2010 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.
Birinci turda
Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Sayıştay, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi,
Başbakanlık, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçeleri yer
almaktadır.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.-
Cumhurbaşkanlığı
2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Cumhurbaşkanlığı
2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.-
Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
(x)
575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri
13/12/2010 tarihli 31inci Birleşim Tutanağına eklidir.
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
H) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28inci Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle
ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine
kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları
yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre
sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on
dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Birinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Barış
ve Demokrasi Partisi: Sırrı Sakık, Muş; Hamit Geylani, Hakkâri
milletvekilleri.
Milliyetçi
Hareket Partisi: Yılmaz Tankut, Adana; Murat Özkan, Giresun; Süleyman
Nevzat Korkmaz, Isparta; Cumali Durmuş, Kocaeli; Ahmet Orhan, Manisa
milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi: M. Cevdet Selvi, Kocaeli; Rahmi Güner, Ordu; Osman Kaptan, Antalya;
Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar; Şahin Mengü, Manisa; Bülent Baratalı,
İzmir milletvekilleri.
AK PARTİ:
Kerem Altun, Van; Harun Tüfekci, Konya; Hacı Hasan Sönmez, Giresun;
Alaattin Büyükkaya, İstanbul;
Fatoş Gürkan, Adana; Ayşe Türkmenoğlu, Konya; Akif Gülle,
Amasya; Osman Demir, Tokat; İrfan Gündüz, İstanbul; Hüseyin Gülsün,
Tokat milletvekilleri.
Şahsı
adına: Lehinde, Mehmet Salih Erdoğan, Denizli; aleyhinde, Zekeriya
Akıncı, Ankara milletvekilleri.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bazı siyasi parti
gruplarımız konuşmalarının tamamını
beşer dakikadan 10 kişiye kullandırmışlardır,
bazı partilerde ise 3 veya 5 kişi söz konusudur. Burada sözünü
bitiren arkadaşlara bir dakikalık ek süre vereceğim. Adaleti
temin bakımından, eğer daha az sürede konuşan
şahıslar varsa gruplar adına, onların da o
hakkını kendilerine kullandırmaya gayret edeceğim.
Evet, ilk söz,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili
Sırrı Sakıka aittir.
Sayın
Sakık, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
ben de Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü kalemleri üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun
düşüncelerini aktarmak üzere buradayım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biz grup olarak
özellikle kalem kalem bütçeyi değerlendirmektense bu kurumların ne
yapması gerektiği konusunda düşüncelerimizi sizlerle
paylaşmak istiyoruz. Daha önceki bütçe görüşmelerinde de dile
getirdiğimiz ama bugüne kadar gerçekleşmeyen bir konunun hâlen
gerçekleşmemesi ve kafalarda soru işaretlerinin olması bizi
gerçekten üzüyor. Geçen yıl yoktuk yani Anayasa Mahkemesinin
kararından sonra, partimizin kapatılmasından sonra bütçe
görüşmelerinde yoktuk ama o bütçe görüşmelerinde de bu dile gelmedi
ve tartışılmadı. Konu şu: Üç buçuk yıl önce
buradan Parlamentonun iradesiyle seçilen Cumhurbaşkanının
ailesinin militer güçlerin baskısıyla Köşke giremediği konusunda
kuşkularımız, duyumlarımız vardı, bunu sizlerle
paylaştık; ama bugüne kadar Türkiye toplumunu aydınlatan bir
bilgiye sahip değiliz. Parlamentonun bu konuda bir bilgi sahibi
olması gerekir. Bu konuda kim ki etkili ve yetkiliyse
Çünkü, bize
söylenen şuydu: Sayın Cumhurbaşkanının ailesi
Köşke şu nedenlerle giremiyor diyorlardı. Nedeni; Efendim,
tadilat ve tamirat. Şimdi günümüzün çağında üç buçuk
yıllık, dört yıllık süre içerisinde yeni ilçeler
yaratılıyor bugünkü teknolojiyle. Bugünkü teknolojiyle dört yıla
yakın süre içerisinde yeni kentler kuruluyor, ama Çankayada küçük bir
dairenin onarılması eğer üç buçuk yıl alıyorsa, burada
ciddi soru işaretleri vardır. Ama, nitekim son resepsiyonda bir kırılma
hattının yaşandığını gördük, bu ülkemiz
adına sevindiricidir. Belki militer güçler bu noktada rahatsız
oldular, bu hiç bizi ilgilendirmiyor. Evet, Sayın
Cumhurbaşkanının eşinin başında türban
olması militer güçleri rahatsız ediyorsa bu onların sorunudur,
ama biz Türkiyede yaşayan halklar bundan rahatsız değiliz,
bunun kırılması gereklidir. Bir an önce Sayın
Cumhurbaşkanı Dışişleri konutunu terk etmek
zorundadır. Eğer terk edebilirse halkın iradesine saygı
göstermiş olur, ama bunu yapmazsa, devam ederse militer güçlere teslim
olduğu anlamında bir sonuç çıkarırız, bu da bizim en
doğal hakkımızdır.
Yine Sayın
Cumhurbaşkanımızın seçildiği günden bugüne kadar
buralarda zaman zaman yaptığı konuşmalar vardır. Bu
konuşmalar, ülkenin sorunlarının altını çizerek
Hatta, 1 Ekim 2010, bu kürsüde yaptığı konuşmada,
artık Kürt sorununun barışçıl bir şekilde çözülmesi
gerektiğini söylüyordu, artık silah ve şiddetin
dışında bu Parlamentoyu göreve davet ediyordu. İnanç
sorununun da aynı şekilde çözülmesi gerektiğini söylüyordu
Sayın Cumhurbaşkanı. Hukukun ve huzurun ülkesini yaratmak bu
Parlamentonun göreviydi, Parlamentoyu göreve davet ediyordu. Yargılanma
sürecinin bir infaz sürecine dönüştüğünü yine buradan seslenerek,
hepimize seslenerek söyledi ve nitekim Ergenekon davasında, KCK
davasında yargılama süreci bir infaza dönüşmüştür,
Parlamentoyu göreve çağırmıştır. Temsilde adaleti
burada vurgulayarak Parlamentoyu göreve çağırmıştır.
Ama ne yazık ki bu konuda Parlamento üzerine düşen sorumlulukları
yapmamıştır.
Sayın
Cumhurbaşkanı da bunları sadece söylem bazında seslendirmemelidir.
Yani bu sorunların çözümünde, evet, Sayın Cumhurbaşkanı
önemli bir rol üstlenebilir, bu sorunun çözümünde bir yol haritasını
bizimle birlikte paylaşabilir ama ne yazık ki görebildiğimiz
kadarıyla bu sorunları burada seslendiren Sayın Cumhurbaşkanı
ve bu ülkenin yöneticileri bu sorunların çözümünü, özellikle Kürt
sorununun çözümünü sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözmek değil,
Türkiye coğrafyasında değil, Amerikadan Bağdata kadar
seferler düzenleyerek -Kürt
sorununu- çözmeye çalışıyor. Biz hep söyledik, bu sorunun çözümü
Bağdatta, Amerikada değil, bu sorunun çözümü Suriyede,
İranda, Irakta değil, bu sorunun çözümü Türkiye
coğrafyasıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Onun için
buralara sefer düzenlemeyin. Sefer düzenlersiniz ama zafer
kazanamazsınız. Çünkü burada bu halkın iradesini dikkate almadan
uluslararası güçlerle Kürt sorununu çözme şansınız yoktur
ve yine aynı şeyi söyledik, buralardan kararlar çıkararak, savaş
kararları çıkararak sınır ötesi ve sınır içi
operasyonlar yaparak sorunları çözemezsiniz. Oralara da sefer
yapabilirsiniz ama zafer kazanamazsınız çünkü otuz yıldır
aynı seferler yapıldı, hiçbir zaferi olmayan seferler
yapıldı.
Şimdi, tam
bu noktada, artık burada, Kürt halkının iradesiyle,
kurumlarıyla oturup konuşmanın zamanı geldi. Eğer
silahlar susuyorsa biz hepimiz bir bütün olarak bir rehavete
kapılıyoruz, -başta Cumhurbaşkanımız,
Hükûmetimiz- Kürt sorununu yok sayıyoruz. Silahlar patlamıyorsa Kürt
sorunu yoktur... Nitekim, 1999da da tamamen silahlı güçler bu ülkenin
sınırlarının dışına çıkınca dört
yıl heba edildi. İşte bugün de böyle bir süreç
yaşanıyor ve silahlar sustu, Parlamentoya önemli görevler
düşüyor, Sayın Cumhurbaşkanımıza da önemli görevler
düşüyor. Bu silahların sustuğu dönemde bir projeyle Kürt
sorununu çözmeliyiz.
Sayın
Cumhurbaşkanımız yakın bir tarihte İsviçreye bir
seyahatte bulundu. Gittiğinde, orada şöyle bir serzenişte
bulunmuştu oradaki yöneticilere. Orada, biliyorsunuz, bir camiyle ilgili,
inançlarla ilgili İsviçrenin bir tavrı vardı ve camiyi
seslendirirken, oradaki yöneticiler şunu söylüyordu: Bizim sorunumuz
inançlarla değil. Sorunumuz, imar sorunudur, bir inşaat sorunudur.
Şimdi bunu söylerken Sayın Cumhurbaşkanımız, kendi
ülkesinde olup bitenleri görmüyor. Gittiği o ülke, 7,5 milyon nüfusu olan
bir ülke. O ülkede üç tane resmî dil var. O ülkede otonom bölgeler var. O
ülkede demokrasi, yani bütün halkların İsviçresi olmuş bir
demokrasi var. Ama burada, bizim ülkemizde, kiliselere karşı tutumu bir
bütün olarak biliyoruz, buradaki rahiplere, misyonerlere nasıl
saldırıların olduğunu biliyoruz -şimdi biz bu kadar
kendi ülkemizde sabıkalıyken- ve Hrant Dinkin nasıl
öldürüldüğünü biliyoruz, gayrimüslimlere karşı uygulanan
politikaları bir bütün olarak biliyoruz. Kendimiz bu kadar hukuksuz, bu
kadar halklara, inançlara karşı hoşgörüsüz ama başka yerde
ve demokrasinin beşiği olan ülkelerde onlara demokrasi dersi vermek
bir miktar çelişiyor. Onun için, Sayın
Cumhurbaşkanımız, sizin tespitleriniz doğrudur yani bu
ülkedeki, burada yaptığınız konuşmaların hayata
geçmesi için derhâl siz Parlamentoyu göreve çağırın; Parlamento
bu konuda politikalar üretsin, Parlamento bir barış komisyonu
oluştursun, bir hakikatleri araştırma komisyonu oluştursun.
Eğer bu komisyonları oluşturabilirse barışa
hızlı adımlarla ilerleyebiliriz ama sizin bahsettiğiniz bu
Parlamentoda
Bakın, bu
Parlamento seçime gidiyor. Hangi yasalarla gidiyor? Hangi seçim kanunuyla
gidiyor? Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımız, sizin içinize
siniyor mu? Bu mevcut Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanunu, bu yüzde
10luk baraj sizin içinize siniyor mu? Bu partiler arasındaki adaletsizlik
sizin içinize siniyor mu?
Sayın
milletvekilleri, sizin içinize siniyor mu? Seçime gidiyoruz, dört grubumuz var
ve grubu olmayan siyasi partilerimiz var. Şimdi, dört gruptan üçü; siz
186,5 trilyon para alacaksınız, siz 86,5 trilyon, siz 57 trilyon para
alacaksınız. Bir tek lira para almayan bir parti ve diğer
partiler, bağımsızlar sizinle nasıl yarışacaklar?
Bunun adı demokrasi midir? Hani eşitlik ilkesi? İşte,
bunların bir an önce gözden geçirilmesi gerekir, adaletin buradan
başlaması gerekir. Eğer bu adalet uygulanmazsa siz demokrasiden
ve özgürlüklerden bahsedemezsiniz. Allah aşkına şu hâlimize
bakın, tek parti dönemi gibi, bakmayın farklı partiler olmamıza.
Bu Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu ancak diktatörlüklerde bulunan
bir kanundur. Dört siyasi partinin lideri nasıl emrediyorsa Parlamento
öyle oluşuyor. Tek parti döneminde de aynı şeyler
yapılıyordu çünkü Edirneden birini Muştan milletvekili
ediyorlardı, şimdi de aynı şekilde Meclis
Başkanımızı İstanbuldan Antalyaya gönderen bu
zihniyettir. Aynı zihniyet Cumhuriyet Halk Partisinde de var, MHPde de
var, BDPde de var. Onun için, halkın içinde olmadığı,
halkın iradesinin içinde olmadığı bir Siyasi Partiler
Yasası, Seçim Kanunu bizi nasıl özgürleştirebilir, biz
nasıl düşüncelerimizi ifade edebiliriz? Yani dün burada gördüm,
dehşete kapıldım. Aman Allahım neydi o, Sayın
Başbakan nereyi fethetmişti! Siz bir bütün olarak
ayaktaydınız. O ne çığlıklardı, o ne
alkışlardı! Çünkü belirleyici olan tek kişi Sayın
Başbakan. İşte bu demokrasi bizi bir yere taşımaz. Bu,
padişahlar döneminde de yapılıyordu. İşte Çok
yaşa padişahım. diyenler de vardı ama padişahlar çok
yaşamadı! Bu siyasi parti aktörlerinin birçoğu, Özal da öyleydi,
Demirel de öyleydi, Mesut Yılmaz da öyleydi. Dönün bakın, hiçbiri
kalmadı. Bunlar da gidecek. Demokratik bir rejim
oluşmadığı müddetçe, sizin ayakta
alkışladığınız, çığlıklar
attığınız Sayın Erdoğan da gidecek. Onun için,
demokrasi hepimize gerekli. Onun için, tek parti rejiminden nasıl
şikâyet ediyorsanız bugün, aslında bugün uygulanan politikalar
da tek partinin farklı bir versiyonudur.
Onun için,
açık ve net söylüyoruz: Bu adalet duygusu zedelendiği müddetçe bu
ülkede iç barışı sağlayamazsınız. Siz bizim
oylarımızla burada iktidar oluşturmaya
çalışıyorsunuz. Allah aşkına, yani yolsuzlukla
hırsızlığın veya oy çalmanın arasında ne
fark vardır? Siz niye halkın iradesine ipotek koyuyorsunuz? Niye
dünyada olmayan yüzde 10luk barajı hayatta tutuyorsunuz? Neden, neden
bütün farklılıkların Parlamentoya yansımasını
engelliyorsunuz? Ne yapmak istiyorsunuz? Tek parti olsanız, 550
milletvekili de sizin olsa ne değişir, ne yaparsınız?
Onun için, 2011
yılı önemli bir yıldır. Bu önemli bir yıl, çünkü yeni
bir Anayasa. Bu yeni Anayasada bütün halkları kucaklayacak yeni
tespitler, retçi, inkârcı bölümler, hepsi çıkarılacak. Ama
farklı renklerin, kültürlerin buraya yansıması gerekir. Bunun
için derhâl bu
Cumhuriyet Halk Partisi zaman zaman seslendiriyor, zaman zaman
bu konuda Biz de bu yüzde 10luk baraja karşıyız. diyor.
Diğer partileri de, Milliyetçi Hareket Partisini de göreve davet ediyoruz.
Nasıl 2007 seçimlerinden önce, seçimlere birkaç ay kala çok alelacele bir
şekilde
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Biz seslendirmiyoruz, eylem yapıyoruz, kanun
teklifi verdik; seslendirmiyoruz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Sadece kanun teklifiyle olmaz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Tamam.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Gelin, hep birlikte burada Meclisi kilitleyelim, demokrasiye
birlikte sahip çıkalım. Nasıl 2007 seçimlerinde BDPnin
gelmemesi için -o dönem Demokratik Toplum Partisi- hiç
uzlaşmadığınız siz ve Adalet ve Kalkınma Partisi
seçimlere bir iki ay kala çok alelacele bir şekilde Anayasada
değişiklik yapmadınız mı? Kürtler nasıl olsa
seçimlerde gider sandık başında tercihlerini kullanamaz.
Efendim, bağımsızlar gelmesin
İşte, onların
değirmenine su taşıdınız. Zannettiniz ki bölgeden 3-5
milletvekilini de siz kaparsınız. Oysaki hepsini onlar kaptı.
Hukuka, Anayasaya karşı hile yaptılar, birlikte hile
yaptınız.
Onun için, bugün
daha hâlen fırsat var. Gelin, hep birlikte bunu seslendirelim. Eğer
bunu seslendirebilirsek, bunu hayata geçirebilirsek gerçekten
sorunlarımızın çözümüyle ilgili ciddi bir şekilde sorunu
çözebiliriz.
Sevgili
arkadaşlar, burada Sayın Cumhurbaşkanının
seslendirdiği ve sürekli, işte
Yani artık aslında bir
cumhuriyetin bir öz eleştirisiydi, yani 1920lerde kurulan cumhuriyetin
bir öz eleştirisiydi Sayın Cumhurbaşkanının burada,
ekim ayında, 1 Ekimde yaptığı konuşma.
Şimdi, o
tarihte bir öz eleştiri, hâlen burada Bilinmeyen bir dil. olarak
geçiyor. Sayın Cumhurbaşkanı Kürt realitesini kabul ediyoruz.
diyor ama burada Bilinmeyen bir dil. geçiyor.
Bilinmeyen bir
kimlik, efendim, adı konulmamış bir coğrafya. Biz zaman
zaman burada söyleyince kıyametler kopuyor. Yani kıyametleri de
koparsanız, bilinmeyen dil Kürt dilidir, bilinmeyen kimlik Kürt
kimliğidir, ipotek koyduğunuz o coğrafyanın adı Kürt
coğrafyasıdır ve Kürdistandır. Bunu ben söylemiyorum.
Bunu, 1920lerde Mustafa Kemal söylüyor. 1920lerden biraz daha öteye gidelim,
çok çok öteye gidelim, 1071lerde Anadoluda ilk kapıyı size açan
Kürtlerdir. O gün de Kürtler vardı, Kürdistan vardı, Osmanlıda
da Kürdistan vardı, cumhuriyet kurulurken de Kürdistan vardı ve ben o
gün burada Kürdistan derken birkaç arkadaşımız neredeyse
masalara çıkıyordu, onlara seslendim, dedim ki: Bakın, iki gün
sonra -kıyametleri koparmayın- sizden temsilciler, genel başkan
yardımcıları, Kuzey Iraka gidecekler, Kürdistan bölgesine
gidecekler, orada ağırlanacaklar. Ve nitekim
arkadaşlarımız gitti, orada -Genel Başkan
Yardımcınız gitti- KDPnin kongresine katıldı,
Kürdistanda bulunmaktan onur duyuyorum. dedi, çok da iyi etti. E, niye tepki
gösterdiniz? Demek ki böyle bir yer var. Onun için, birbirimizin
değerlerine, inançlarına saygısızlık etmeyelim. Yani,
Kürdistan derken ülkenin birliğine bir zararı yok. Biz Kürdistan
derken, Kürt halkı derken bir realiteden bahsediyoruz. Rahatsız da
olabilirsiniz. Rahatsız da olsanız söyleriz, burayı terk etseniz
de söyleriz çünkü bir realitedir. Eğer bu realite olmamış
olsaydı Mustafa Kemal bunu demezdi, eğer bu realite olmamış
olsaydı 1920lerde Kürtlere özerkliği Mustafa Kemal seslendirmezdi.
2010lardayız, hâlâ 1920lerin Anayasasını arıyorsak, bu
da bu ülkenin, bu Parlamentonun bir ayıbıdır. Biz nasıl
hâlen 1920lerin Anayasasını arayabiliriz? Onun için, bir miktar da
bizim oturup kendimize sualler sormamız lazım. Hep adına yemin
ettiğimiz o Mustafa Kemal var ya işte, o, 1920lerde bunu açık
bir şekilde
Kürt milletvekillerine Kürdistan milletvekili diye hitap
eden o, Laz milletvekiline Lazistan milletvekili diye hitap eden kendisi. Ama
1924 sonrası red ve inkâr, ondan sonra kavga
Şimdi kavganın ve
şeyin zamanı ve miadı doldu. Onun için, daha çok
uzlaşı, daha çok demokrasi, daha çok barış.
Türkiyede
çoğunluktaki Sünni Türk kesimin artık o egemen gücü
kırılmalıdır. Burada bu ülke sadece bunlara ait
değildir. Bu ülke hepimizin ana yurdudur, burada farklı halklar
yaşıyor, farklı inançlar yaşıyor yani biz bu ülkeyi
herkesin ortak ülkesi yani bütün halkların Türkiyesi yapmaya mecburuz ve
mahkûmuz, Parlamentomuzun görevi de budur.
Sevgili
arkadaşlar, asıl Parlamentonun görevi bu iken bu Parlamento görevini
yapmıyor. Başta da belirttiğim gibi Siyasi Partiler Yasası,
Seçim Kanunu, bu baraj sorunu, bu hak, hukuk ve adalet sorunu olan
sorunları Parlamento çözmüyor. Parlamento
Başkanımızın, Parlamentodaki vekillerimizin böyle bir
sorunu yok. Parlamento başkanları, Meclis başkanları ne
zaman göreve geliyorlar, sürekli seferdedirler. Bakın, Sayın Köksal
Toptandan Mehmet Ali Şahine kadar, göreve geldikleri günden bugüne kadar
kırkın üzerinde, elliye yakın ülkelerde seyahatlerde
bulunmuşlar. Kardeşim, sizin göreviniz uluslararası seyahatlerde
değil. Burada bu Parlamentoyu çalıştıracaksınız,
bu adaletsizliği ortadan kaldıracaksınız. Ne
yapıyorsunuz? Bir ülkeye gidiyorlar Sayın Meclis Başkanımız.
Yanına alıyor kafasına uygun olan 3-4 tane milletvekillerini. Bunların
içerisinde BDP yok. İşte zaman zaman CHPyi de katıyor, zaman
zaman MHPyi ama AKPye biraz daha toleranslı. Giderken 20 kişilik
bir orduyla gidiyor. Kim? Polis. Kim? Burada resim çeken fotoğrafçı
arkadaşlarımız. Kim? Ceketini taşıyacak. Kim? Valizini
taşıyacak. Kaddafi böyle gidiyor, demokratik ülkelerde bu yok. Bizim
ülkemize gelen Meclis başkanlarını da görüyoruz, gelen heyetleri
de görüyoruz yani bu ülkenin akarlarını böyle keyfî kullanmak
Siz bu
ülkede padişah değilsiniz. Biz size teba edecek şeyler
değiliz. Yani siz bu ülkeyi özgürleştirmek, demokratikleştirmek,
bu Parlamentoyu adil bir hâle getirmek için göreve geldiniz.
Şimdi
bakıyorum, dünya kadar, 1 trilyona yakın Meclisin harcamaları
var, iki Meclis Başkanımızın harcamalarıdır.
Yanlarında sürekli Meclisten 15-20 kişi seyahatlerdedirler ama
götürdüğü, 15e yakın polis ve diğer birimlerden.
Milletvekillerini katıyor ama BDPden bir milletvekili burada resim çeken
arkadaşımız kadar, halkın iradesi olan, o hakka sahip
değil çünkü bu ülke, bu Sünni Türklerin babasının çiftliği.
Bize böyle bakıyorlar, halkın iradesini yok sayıyorlar. Böyle
bir uygulama olur mu? Siz bu Parlamentonun iradesiyseniz, biz zaman zaman
haksızlığa, zulme uğradık ve hep de uğruyoruz;
milletvekili saldırıya uğruyor, milletvekili yaralanıyor,
ilgilenmiyorsunuz. O saldırıyı gerçekleştirenlerle ilgili
soruşturma bile açtırtmıyorsunuz, takip etmiyorsunuz ama bu
keyfiyetlerinizden de asla geri kalmıyorsunuz.
Son, bir iki
Zaman açısından bir miktar sıkıntımız var.
Ben Sayın
Bakanıma sormak istiyorum: Genelde hep sizi vicdan sahibi bilirim, öyle de
biliyorum. Benim de vicdanım, yol haritam gözyaşlarımdır.
Benim de gözyaşlarım artık anayasamdır, yasamdır.
Sizin de gözleriniz hep yaşlıdır. Biraz önce bu
saydıklarım ve TRTnin BDP ile ilgili tutumu, RTÜKün bizimle ilgili
tutumu, bu Parlamentonun bizimle ilgili tutumu, bu Meclis
Başkanının BDP ile ilgili tutumu vicdani midir Sayın
Bakanım, ahlaki midir? Halkın iradesine bu kadar haksızlık
yapılır mı? Ben inanıyorum ki, sizin de vicdanınızda
mahkûm olmuştur çünkü biz soru önergesi veriyoruz, TRTden soruyoruz,
diyoruz ki: TRT, tarafsız olmalısın, Anayasanın şu
hükmünü yerine getirmelisin, diğer siyasi partilere ne kadar süre
tanıdıysan BDPye de tanımalısınız. Gelen cevapta
diyor ki: Haber değeri olursa
Demek ki, bugüne kadar BDP haber
değeri olan hiçbir eylem yapmamıştır. Oysaki herkes, eli
vicdanında olan herkes bilir ki, BDP her gün gündem oluşturacak
noktada halkıyla beraberdir ve Türkiye demokrasi güçleriyle Kürt
halkının sesidir ve her yerde zulme karşı direnen bir
harekettir ama bu TRT tarafından görülmez ve edilmez.
Diğer bir
konu: RTÜK, evet biliyoruz sizin arka bahçeniz ama el vicdan, bu RTÜK neyi
denetler, görevi nedir? Şimdi soruyoruz
Bakın, birçok kanalda,
birçok dizilerde sadece Kürtler değil diğer halklara da
haksızlık var. Aşağılanıyor, inançlar
aşağılanıyor, halklar aşağılanıyor,
halklar arası çatışma körükleniyor ve biz başvuruda
bulunuyoruz, dönüp bize cevap, parti olarak: Efendim, biz bir suça
rastlamadık. Oysaki akşam Kurtlar Vadisini izleyen gençler,
sabahleyin elinde silahla, elinde çakılarla, bıçakla, ne ise,
üniversitede saldırıya geçiyor. O yiğit, babayiğit bir tane
Alemdar var ya, ona özenerek ve bu biliniyor. Halklar arasındaki kin,
nefreti nasıl tetiklediğini hepimiz de biliyoruz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) İzlemeyin Kurtlar Vadisini. Biz izlemiyoruz Kurtlar Vadisini.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Nasıl, anlamadım?
SUAT KILIÇ
(Samsun) İzlemeyin Kurtlar Vadisini. diyorum. Biz de izlemiyoruz
Kurtlar Vadisini.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Biz de izlemiyoruz ama bakın, izleyenler var diyoruz. Buradan
etkilenip üniversitede bunu saldırıya ve saldırı nedeni
olarak görenler var. Bizi onlarca üniversiteli öğrenciler arıyor yani
biz ezbere konuşmuyoruz.
Ne yapıyor
bu Alemdar? Sanal bir Alemdar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sakık, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ne yapıyor?
Efendim, Amerikan üssünü basıyor, gidiyor Kuzey Irakı basıyor,
İsraili basıyor ve sanal bir dünya
Eğer gerçekten siz buradan
bir kurtuluş bekliyorsanız beş, on tane daha Kurtlar Vadisi, ne
ise, o dizilerden hayata geçirin, Türkiye güllük gülistanlık olsun, bütün
düşmanları alıp getirsin. Gidiyor Kandili basıyor,
orayı basıyor, bilmem ne yapıyor. Şimdi, bunlar halklar
arasında düşmanlığı tetikliyor, bunlar iç
barışımıza katkı sunmuyor. Bunları hep söyledik.
Sayın Başbakanımız gidiyor, Kurtlar Vadisini, filmini
izliyor, onlara teşekkür ediyor. Ee siz teşekkür ederseniz o size
özenenler de sabahleyin üniversitede kendi arkadaşına
saldırıda bulunur.
Ve Sayın
Başbakan dün diyordu ki, işte, yeni yeni adalet ve hukuktan
bahsederken şunu söylüyordu: Yeni
saraylar yapıyoruz. Vallahi, köşkler, saraylar olur ama içinde
adalet olmazsa... Oradan laf attık ama cevap vermiyor,
İnşallah, o da olur. diyor. Siz köşkler, saraylar da
yapsanız içinde adalet olmazsa bu halk mutlu olmaz. Onun için, ilk önce
adalet ve hukuku hep birlikte yakalamalıyız. Adaletin
olmadığı saraylar hiçbir şey ifade etmez.
Ben Azerbaycana
gittim, orada gördüm. Kocaman bir saray yapmışlardı. İçine
Aliyevin de bir büstünü koymuşlardı. Aman Allahım, sokakta da
dolaşıyorduk, kimse korkudan tek ses etmiyordu ve dünyanın en büyük
saraylarından da biridir. Türkiyedeki saraylar da öyledir. Sayın
Başbakan saraylar yapacağına ilk önce bu ülkede hukukun ve
huzurun ülkesini yaratmalıdır. Biz, hukuk ve huzur istiyoruz.
Ülkemizin tek ihtiyacı olan da budur: İç barıştır ve
kardeşliktir.
Ben, bütçenin bundan
sonra savaşa, bütçenin kavgaya değil, bütçenin Türkiye toplumunun
barışa, kardeşliğe, halklar arası köprü
oluşturmaya yarayacak bir bütçe olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Hakkâri
Milletvekili Sayın Hamit Geylani.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı mali bütçe yasa tasarısında yer
alan Anayasa Mahkemesi, Sayıştay, Başbakanlık ve
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi 61 Anayasasıyla
Türkiye hukuk sistemine dâhil edilmiş, böylece ilk defa yasamanın
işlemlerini denetleyen bir yüksek mahkeme kurulmuştur. Çünkü hukuk
devleti olmanın en önemli kriteri devletin tüm işlem ve eylemlerinin
hukuk kurallarına uygun olması ve bunların yargı denetimine
tabi tutulmasıdır. Bu anlamda Anayasa Mahkemesinin temel görevi
devletin eylem, işlem ve fonksiyonlarını bireyin hak ve
özgürlükleri lehine koruması temelinde yatmaktadır. Ne var ki bu
kurum, şimdiki ve önceki yapısı ve kararlarıyla kendini
sadece devletin yıkılmaz tabularını ve ezberlerini
tekrarlamakla yetkili ve sorumlu sayan bir yapıya dönüşmüştür.
Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi kendi yasasını bile bizatihi
kendisi ihlal etme noktasına gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi siyasette müdahale kurumu değil ve
olmamalıdır ama bakıyoruz ki Türkiyede yargı
çoğunlukla kendi siyasetini inşa eden organlara
dönüşmüştür. Sadece Halkın Emek Partisinden başlayarak son
olarak kapatılan Demokratik Toplum Partisiyle birlikte demokrasi ve
barış eksenli sekiz partimiz kapatılmış, 100lerce
partili hakkında siyaset yasağı konulmuştur. Bunun son
örneği de Demokratik Toplum Partisi Eş Başkanları
Sayın Ahmet Türk ve Aysel Tuğlukla birlikte 100ü aşkın
partili hakkında verilen siyaset yasaklarıdır. Bu
anlayış, yargının siyasallaşmasına ve daha vahimi
siyasetin de yargılaşmasına yol açmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi kuruluş, işleyiş ve atama
felsefesiyle kurumsal ve işlevsel fonksiyonunu da evrensel hukuk
normlarını ve ülke gerçeklerini dışlayarak biçimlendirmektedir.
Ayrıca üyelerin çoğunun atanmasını yapan Sayın
Cumhurbaşkanlarının siyasi veya belli bir ideolojik gelenekten
gelmeleri de başlı başına bir handikaptır ve de
vesayetin başka bir hâl biçimi olarak kendisini açığa
çıkarmaktadır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde halk iradesinin
temsili konumunda olan parlamentolara ağırlık vermek gerekiyor.
Böylece kamuoyundaki eğilimlerin anayasa mahkemelerine bir ölçüde de olsa
yansıması sağlanmış olacaktır. Gerçi yüzde 10
barajlı bir seçim sistemiyle bu da olanaklı görülmemektedir. Bu
bağlamda, Avrupa ülkelerinde anayasa mahkemelerinin
yapılanmasında çağcıl ilkelere uyulduğunu görmekteyiz.
Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde anayasa mahkemelerinin
üyeleri cumhurbaşkanının yanı sıra parlamentolar ve
yüksek yargı organlarınca seçilmektedir. Ayrıca bu ülkelerde,
halkın özgür iradesi, sağlanan eşit ekonomik olanaklarla ve
özgürlükler noktasında meclise eşit yansımasıdır.
İşte bu eşitlik noktasında seçilen üyeler ancak
tarafsız ve bağımsız olabilirler.
Anayasayı
değiştiren irade üstünde hiçbir iradenin olmaması gerekiyor. O
da halkın gerçek iradesini yansıtacak, kimsenin kimseden milletvekili
çalmadığı, demokratik parlamenter sistemlerle
olanaklıdır ama bu ülkede yaşanan vurgun, talan ve
hırsızlıkların bir boyutu da milletvekili
hırsızlığıdır. İşte yüzde 10luk seçim
barajı hukuksuzluğuna ve adaletsizliğine direnmenin bir
biçimiyle dışa vurumudur.
Değerli
arkadaşlar, herkesin kabul ettiği gibi, bugün, Türkiyenin temel
sorunu ve gündemi demokratikleşmedir. Çözüm anahtarı da
çağcıl ve evrensel hukuk normlarını içeren bir demokratik
Anayasadır. Bunun açar anahtarı da baş sorun olan Kürt
sorununun demokratik ve barışçıl çözümüdür. Yaşam ve
evrensel değerler çözmeyeni çözerler, bundan sonra da çözecekler. Yirmi
altı yıllık ölmek ve öldürme
kültürü sistemin nice
kurumlarını ve hükümetlerini çözdüğünü ve
dağıttığını da unutmamak gerekir. 82 darbe
Anayasası sivil bir irade duruşundan yoksun olduğu gibi, militer
bir gücün ırkçı, ret ve inkârcı tonlarıyla
cilalanmıştır. Oysaki, demokratik anayasalar tüm aidiyetlere,
kimliklere, kültürlere ve farklı görüşlere, ayrı cinsiyetlere
aynı mesafede ve aynı hoşgörü içinde olmalıdırlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; anayasaların
başlangıç metinleri o anayasaların demokratik ve hukuki iklimini
de belirlerler. 82 Anayasasının sert iklimi, bilindiği gibi,
ırkçı koroyla başlar ve o tempoyla devleti vatandaşa
karşı koruyarak ve kutsayarak devam eder, benzer fobilerle son bulur.
Başlangıç metni dâhil, 66ncı madde ve onlarca takip eden öncesi
ve sonrasındaki maddelerle, Türkiyede yaşayan onlarca kimliksel ve
kültürel aidiyetleri yok sayarak bütün yurttaşları Türk olarak
tanımlamakta ve Türk olmaya zorlamaktadır. Metin, Türk aidiyetinin
maddi, manevi çıkar ve onuru üzerine kurgulanmıştır. Türk
milletinin menfaatlerinin korunması öncelikli ve öne
çıkarılmaktadır. Ne var ki, demokratik anayasalar, menfaatler ve
belli aidiyetler üzerine değil, hukukun üstünlüğü üzerine inşa
edilirler. Onun için Anayasada değişiklik yapılacaksa
başlangıç metninden başlamak gerekir ve bu anlayışa
denk düşen devlet, sivil ve demokratik toplumun ihtiyaçlarına
yanıt veren işlevleriyle, bir teknik aygıt olarak Anayasada yer
almalıdır. Devletin ideolojisi olamayacağı gibi, devlete kutsallık
izafe eden metafizik anlayışlardan da gerçekten uzak
kalınmalıdır.
Bakınız,
82 Anayasasında şimdiye kadar yapılan ve yapılmak istenen
değişiklikler belli olaya, belli kişiye ve kişilere
endeksli, parti ve kişi çıkarları doğrultusunda
olmuştur. Bu da devletin uygun gördüğü ve emrettiği
değişiklikler olarak algılanmakta, ülke ve halk yararı
ikincil, hatta yok sayılmaktadır. Son olarak 17nci
değişiklik paketi de ne yazık ki halkın özgürlük ve
demokrasi ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak
kalmış, AKP Hükûmetinin çıkar, öncelik ve ihtiyaçları
temelinde hazırlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, egemenliğin koşulsuz halka ait olduğunu herkes
söylüyor, bir sakız gibi çiğnenmekte. O zaman bu hakkı
kullanırken yöntemini ve koşullarını da kendisi, bizatihi
bu halk belirlemelidir, ilkelerini tartışmalı, sonuç
çıkarmalı ve kuralını da yapmalıdır. Bu
hakkın teslimi en azından demokratik, katılımcı bir
anayasa kadar önemlidir. Bu bağlamda, meşruluktan ve toplumun
taleplerine yanıt vermekten uzak 82 Anayasasının yama ve
çıkar temelinde dönemsel değişimlerle demokratik bir anayasa
hâline dönüştürülmesi olanak dışıdır.
Dolayısıyla toplumsal kabule dayanan ve tüm toplumsal katmanları
kapsayan yeni bir anayasanın hazırlanması en doğru
yöntemdir ve kaçınılmazdır. Bugün olmasa yarın mutlaka bu
duruş sergilenecektir. Toplumsal kabulün miladı da ana dil ve
düşünce özgürlüğüdür. Çünkü siyaset dâhil tüm yaşamsal
hakların kullanımı ancak düşünce özgürlüğünün
olmasıyla anlam kazanır. Ne yazık ki bugüne kadar Kürt diline ve
onu ifade eden düşünceye onlarca yasa, yüzlerce düzenleme ve binlerce
uygulama dizisiyle yasaklar zinciri konulmuştur. Ne acıdır ki
bugün hâlâ -benden önceki konuşmacı arkadaşım da ifade
etti- Kürtçe, Meclis ve mahkeme tutanaklarına Bilinmeyen bir dil. ya da
Anlaşılmayan bir dil. olarak geçmektedir. Bu, Türkiyenin 21inci
yüzyıl ayıbıdır. Türkiye bu ayıptan derhâl
kurtulmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, bireyler demokratik devlet düzeninde ancak kendilerini
kimlikleriyle, ana dilleriyle, düşünceleriyle, cinsiyetleriyle ve tüm
renkleriyle ifade edebilirler. Onun için diyoruz ki, tüm evrensel hakları
yok sayan Türkiyedeki anayasa kültürü başlı başına bir
açmazdır. Zira, bu ülke kırk yıl, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yaptığı 1921 Anayasası hariç antidemokratik yasalarla
yönetildi. Son kırk yılında ise darbe anayasalarıyla
yönetildi ve hâlen yönetilmektedir. İşte bu seksen yılın
bakiyesi -tırnak içinde- Ferman anlayışıdır.
İşte gelinen noktada bu anlayışı ortadan
kaldırmanın tek yöntemi, tek yolu demokratik bir anayasadır.
Bu
anlayışın doğal sonucu olarak da AKP, her seçim öncesi yeni
anayasa sözü vermekte ancak onu bir türlü gerçekleştirecek cesaret ve
iradeyi gösterememektedir. Bu kez de seçim sonrası bir belirsizliği
işaret etmekle halkı yine bir Demokratik anayasa. -tırnak
içinde- söylemiyle kandırmaktadır.
Biz
Barış ve Demokrasi Partisi olarak yeni ve demokratik bir anayasa için
her zaman ve her koşulda somut önerilerimizle hazır olduğumuzu
belirtiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, 12 Eylül referandumunda kabul edilerek yürürlüğe giren
AKP Hükûmetinin son değişiklikleri de Anayasa Mahkemesinin demokratik
bir yapıya kavuşmasını sağlayamamıştır.
Bu nedenle kurumsal işlevini bile aşarak hukuku zorlayan kararlar
veren Anayasa Mahkemesinin yetkileri, yapılacak yeni bir anayasayla
demokratik, bağımsız ve yansız bir zemine çekilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; devletin mali
yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve verimli
işleyebilmesinin yolu iyi bir kamu mali kontrol işleminden
geçmektedir. Bu da kamu mali yönetiminde şeffaflık, hesap
verebilirlik ilkesiyle doğrudan ilişkilidir. Kamu mali kontrolünün
sorunsuz işlemesi ise bağımsız ve güvenilir bir denetim
mekanizmasının oluşturulmasıyla anlam ifade eder. Ancak bu
denetimin tüm kamu yönetimini kapsaması ve uluslararası denetim
standartlarına uygun olması da kaçınılmazdır.
Türkiye'de mali
kontrol ve denetime, Anayasanın 160ıncı maddesine göre Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına Sayıştay görevli ve yetkili
kılınmıştır. 832 sayılı Sayıştay
Yasası çağın ihtiyaçlarına yanıt vermemiş, süreç
içerisinde kısmi değişimlerle, nihayetinde geçtiğimiz
haftalarda yeni Sayıştay Yasasının bu Parlamentoda kabul
edilmesiyle de sorunları çözme noktasına gelmemiştir. Fakat yeni
Sayıştay Yasası da tıpkı eskisi gibi içinde birçok eksik
ve yanlış düzenlemeler barındırmaktadır.
Bakınız, askerî kurumların bütçeleriyle devlete ait ellerinde
mal ve silahların denetimi bu yeni Yasa ile de gerçek anlamda
yapılamayacaktır çünkü askerî harcamaların, Silahlı
Kuvvetlerin yaptığı operasyonların, atılan
bombaların, kaybolan mayınların, işlenen cinayetlerin
denetiminin bu Meclis tarafından yapılması gerekirdi. Bundan hiç
kimse kaçınmamalıdır. Oysaki askerî harcamaların gizli bir
yönetmeliğe göre yapıldığı, bizzat Sayıştay
Genel Sekreteri tarafından ifade edilmiştir. Ayrıca bu gizli
yönetmeliği ne Sayıştay üyeleri ne de başka bir kişi
görmüştür. Değerli arkadaşlar, bu ülkede 17 bin faili meçhul
cinayet işlendi ve bu cinayetlerin büyük bir bölümünü işleyen
JİTEMin bütçesine ne kadar para ayrıldığını bilmek,
örtülü ödeneklerle halkın cebinden çıkan paranın kimlere
peşkeş çekildiğini öğrenmek, bilmek bu halkın, hele ki
yoksul halkın en doğal hakkı değil midir?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu amaçla, Sayıştay her
şeyden önce bağımsız ve tarafsız olmalıdır.
Üyelerinin seçim yöntemi de bu anlayışa göre ve siyasetten
arınmış bir biçimde düzenlenmelidir. Gerçek mali denetim,
böylesi özgür iradeye sahip bir anlayış ve cesaretle
olanaklıdır. Meclis İç Tüzüğünde yapılacak bir
düzenlemeyle yeniden Sayıştay komisyonunun kurulması
gerektiğini bir kez daha burada yineliyoruz. Zira, var olan düzenlemeyle
Sayıştayın işlevi Plan Bütçe Komisyonu içinde giderek
küçülmektedir. Demokratik ülkelerdeki işleyiş bağımsız
komisyonlarla yürütülmektedir. Hatta mali denetim komisyonlarının
başkanları da muhalefet kanadından seçilmektedirler. Böylece
kamu maliyesinde hesap verme işi şeffaflaşarak, hortumlanan
devlet kasasının güvencesi sağlanmış olur diye düşünüyoruz.
Adil bir bütçe toplumdaki gelir eşitsizliklerini gidermeyle, devlet
gelir-giderleri üstünden zenginleşen ve bunu alıp yoksula aktarmakla
bir ölçüde sağlanırken ne yazık ki Türkiye'de bütçeler yoksulun
canını almakta, zengine ise vurgun yapma olanağını sağlamaktadır.
Savunmaya ve güvenliğe ekonomik muslukların açılmasıyla
ülke güvenliğinin sağlanamayacağını, sadece ekonomik
krizin daha da derinleşeceğini yaşadığımız
acı süreçler göstermiştir. Bakınız, devletin ve dolayısıyla
ülkenin gerçek güvenliği, yurttaşın gerçek anlamda
sağlanmış güvenliğiyle olanaklıdır ama
Türkiyedeki temel anlayış, özgürlükleri güvenliğe feda etme
kültürüdür.
Sayın
milletvekilleri, bütçe harcamaları bize şunu gösteriyor: Bütçe,
dış borçlanma faizine, savunmaya ve güvenliğe öncelikle
ayrılmaktadır. Eğitim, sağlık ve yoksulluğu
giderme hizmetlerinde devlet harcamaları hep geride kalmaktadır.
Türkiye'de yaşanan yoksulluk sorununun bugün geldiği düzey, herkesin
vicdanlarını sızlatacak boyutlara
ulaşmıştır. Ülke genelinde 2 milyona yakın
yurttaşımız açlık sınırının
altındadır, bunun da temel nedeni işsizliktir. Diyarbakır
Ticaret ve Sanayi Odasının yaptığı bir
araştırmaya göre, Diyarbakırda 28 bin çalışana
karşılık 312 bin kişi iş aramaktadır ve kentteki
işsizlik oranı yüzde 70i bulmuştur. Sosyal devlet
anlayışıyla uygulamadaki, farklıdır. Uygulamada durum
çok değişik: Vatandaş muhtaçtır, devlet ise sanki
yardımsever rolündedir ve ulufe dağıtmaktadır. Oysaki
devlet bir hayır kurumu değil, devlet yardım yapmaz, devlet,
yurttaşların hak ve özgürlüklerini güvence altına alır,
onların tüm sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ihtiyaçlarını
yerine getirecek kurumlar oluşturur. Ülkemizdeki sosyal yardım
kurumlarının politize olması da çok büyük bir problemdir.
Üstelik, bu hizmetler kalitesiz, verimsiz, kırtasiyeci, siyasal
kayırımcı ve çalışanların işsizliği
nedeniyle çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.
Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, siyasi
iktidarların yan kuruluşu hâline gelmiştir ve bu kurumların
hizmetlerinden yararlanabilmek için seçimlerde oy hesabı
yapılmaktadır. Beyaz eşya, kömür dağıtımları
bunların belirgin örnekleridir. AKP Hükûmeti de kömür, makarna ve susuz
evlere çamaşır makinesi gibi, onur kırıcı sadaka
kültürüyle bölgeyi geri kalmışlıktan kurtaramaz. Onun için,
sosyal devlet anlayışını da böyle
yozlaştırmamalıdır çünkü her şeyden önce istihdam ve
yatırım, demokratik ve barışçıl iklim ister. Bu
nedenle, bütçeden ve çokça yasadan önce, ülkemizin bir barış,
toplumsal barış iklimine gereksinimi vardır ama etkili ve
yetkili sorumlular bu ihtiyacı hep görmemezlikten gelmişler ve görmemeye
devam ediyorlar. Halkı önce muhtaç hâle getirip sonra da sadaka verir gibi
para ve gıda yardımı yaparak bölgeler arası
gelişmişlik farkları giderilemez. Gençlerin,
kadınların ve engelli vatandaşların istihdamına
yönelik, tanıyacak özel istihdam projeleri gerekmektedir. Kayıt
dışı ekonominin ve kayıt dışı
istihdamın önlenmesi için dürüst bir mali politikaya ihtiyaç vardır.
Değerli
arkadaşlar, asgari ücret ve emekli maaşları, insan onuru ve
saygınlığına yaraşacak şekilde yeniden
düzenlenmelidir. IMF ve Dünya Bankasına teslim olmadan yoksul halkı
bu ekonomik buhrandan kurtarmaya, ülkemizin toplumsal barışına,
demokratikleşmesine ve evrensel hukukun egemen olmasına da bu
Meclisin öncülük etmesi gerekmektedir. Yeni bir anayasayı da
içselleştirmeyen seçim bütçesine Hayır. demekten başka
seçeneğimiz kalmıyor, tüm özet olarak belirttiğimiz bu
nedenlerle.
Yine, bütçenin
diğer kalemleri üzerinde değerli arkadaşlarımızın
dile getireceği gerekçelerden ötürü, bu bütçenin bu ülkede bugün
yaşanan şiddet ve çatışma ortamını kaldıran
ve sağlam temele oturtacak bir irade ve anlayıştan yoksun
olduğunu görüyoruz. Bunun için, bütçeye Hayır. demekten başka
çare kalmadığını söylüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, dün, bütçe
konuşmasında ne yazık ki çok talihsiz benzetmeler ve şiddet
tehditleri yaptı. Sadece bir iki örnek verirsek: Tırnak içinde
Şiddete karşı olmayan şiddet görecektir. demesi, bir
biçimiyle ihkakıhakkın başka bir versiyonudur. Zaten, daha önce
de pompalı tüfek saldırılarını meşru ve
haklı gören Sayın Başbakan Çocuk da olsa, kadın da olsa
gereği yapılacaktır. ve Sevmeyen terk etsin. dememiş
miydi? Demişti. Şimdiye kadar, güvenlik güçleri de bunun
gereğini ne yazık ki fazlasıyla yaptılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Geylani, konuşmanızı tamamlayınız.
HAMİT
GEYLANİ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yine, dünkü
konuşmasının bir bölümündeki Koyun güdemeyen çoban benzetmesi
de gariban çobanlığı küçümsemedir, birilerine bir ölçüde
hakarettir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Peygamberlik mesleğidir çobanlık.
HAMİT
GEYLANİ (Devamla) Oysaki çoban, sürü sahibine ihanet etmiyorsa ve sürüyü
gereği gibi güdüyorsa onurlu bir emekçi olarak görmek lazım ve
emeğinin karşılığını da annesinin sütü gibi
helal görmesi gerekiyor ve ülkeyi demokratik yöntemlerle yönetmeyen
yöneticilerden daha da saygındır bizce öyle bir emekçi. Ya Bekâra
karı boşamak söylemine ne demeli Sayın Başbakanın?
Bunu defalarca söylüyor. Başbakanın ağzı ile bütçede ve
anlayışlarında kadının adı yok değerli
kadın arkadaşlar. En vahimi de bu söylem kadına en büyük
hakarettir, küçümseme ve tahkirdir çünkü her şeyden önce toplumun
yarısını oluşturan bu kutsal yapı bir kere karı
değil, karı değil, sözcük yanlış. Toplumsal
barış ve demokrasi mücadelesinde tüm baskılara karşın
onurla direnen ve ağır bedel ödeyen kadınlardır,
kadınlar. Onun için, Nazımın iki dizesiyle diyorum ki:
Kadınlar, bizim kadınlar,/ Elleri öpülesi kadınlar.
Bu duygularla tüm
dünya kadınlarını ve Genel Kurulu bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Adana Milletvekili
Sayın Yılmaz Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 mali yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere Cumhurbaşkanı
devletin başıdır. Bu yüce makam, büyük Türk milletinin, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin birliğini temsil eder. Cumhurbaşkanı,
Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli
ve uyumlu çalışmasını gözetir ve bu manada göreve
başlarken şöyle yemin eder: Türkiye Cumhuriyetinin şan ve
şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi
tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle
çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum
ve şerefim üzerine andiçerim. Peki, devletin başı olan ve Türk
milletinin birliğini temsil eden Sayın
Cumhurbaşkanımız, bu konuda gerekeni acaba yapabilmiş
midir, gereken titizliği ve hassasiyeti gösterebilmiş midir? Bize
göre, maalesef, pek gösterememiştir çünkü bugün devletimizin anayasal
kurumları, özellikle son üç yılda yani Sayın Gülün göreve
seçildiği 2007 yılından bu yana, daha çok iç kavga ve
çatışmalarla gündeme gelmiştir. Herkesin birbirinin gölgesinden
korkar hâle geldiği, kirli çamaşırlarını ortaya dökme
gayreti verdiği ve âdeta, bir güç savaşına sahne olan bu
süreçte, devletin başı Sayın Cumhurbaşkanı, maalesef,
üzerine düşen sorumluluğu çok da yerine getirememiştir.
Diğer
taraftan, rektör atamalarında hiç mi hiç tarafsız olamamış
ve milletimizin vicdanında da bize göre mahkûm olmuştur. Hele hele,
bölücü hainlerin gemi azıya aldığı, hemen her gün
şehitler verdiğimiz dönemlerde dahi bölücü terörle mücadelede
devletin mücadele azmini tetikleyecek, kararlılığını
sergileyecek söz ve eylemlerini göremediğimiz Sayın
Cumhurbaşkanı, aksine, tıpkı AKP Hükûmetinin
yaptığı gibi, hainleri cesaretlendirecek açılım ve
söylemleri tercih etmiştir.
Sayın
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olmadan, 2006 yılı içerisinde,
gazetecilerin Ankara temsilcilerine Terörü demokrasi içerisinde
çözeceğiz. derken neyi kastetmekteydi ve Cumhurbaşkanı olduktan
sonra Önümüzde çok güzel fırsatlar var, bunları mutlak iyi değerlendirmek
lazım. derken neyi kastetmektedir?
Şimdi,
buradan soruyorum: Daha fazla demokrasi ve özgürlükler ile bölücü terör
nasıl yok edilecektir, nasıl önlenecektir? Terör, demokrasi
içerisinde nasıl çözülecektir? Alçakça ve küstahça yapılan bölücülüğü
teşvik eden, canibaşının posterleriyle alanlarda devlete
meydan okuyanlara yani haysiyetinizin ve şahsiyetinizin güvencesi olan
devletinize küfredenlere, hangi demokratik açılımları
sunacaksınız? Uzaktan kumandalı mayınlarla ve el
bombalı tuzaklarla askerlerimizi şehit eden vahşetin bu
temsilcilerine, birtakım yerlere hoş gözükmek adına, demokrasi
adına zeytin dalı mı uzatacaksınız ya da kapalı
kapılar arkasında görüşmekten vazgeçip, alenen onlarla masaya
oturup, onları tanıdığınızı ve muhatap
aldığınızı bütün dünyaya ilan mı edeceksiniz
yoksa, yüzyıllardır şehitlerimizin kanlarıyla sulanan, ön
sözü Çanakkalede yazılan, son sözü Lozanda söylenen bu aziz vatan
topraklarını onlarla pay mı edeceksiniz? Sayın
Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve AKP Hükûmeti bu
demokratik açılım denilen ihanet açılımlarının
neler olduğunu dürüstçe ve çok açık bir şekilde Türk milletine
açıklamalıdırlar.
Değerli
arkadaşlar, hatırlayınız, Sayın
Cumhurbaşkanının Güzel şeyler olacak. şeklinde âdeta
yol haritasını açıkladığı ve hepinizce malum olan
sürecin sonunda dağlardaki inlerinden davetle getirtilen
eşkıyanın Habur şovu, Habur rezaleti hâlen içimizde kanayan
bir yaradır. Cumhurbaşkanını yani devleti temsil eden yani
yüce Türk milleti adına karar veren hâkim ve savcıların eli kanlı
PKKlı canilerin ayağına gönderildiği de hâlen
unutulmamıştır ve bu hainlerin Türkiye Cumhuriyetini kuran ve
bugün Sayın Gülün de bulunduğu makamı ilk şereflendiren
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürkün posterlerinin ve yine,
bağımsızlığımızın sembolü olan ay
yıldızlı al bayrağımızın indirildiği
seyyar mahkeme salonlarında ağırlandığı da hâlen
hafızalarımızdan silinmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, terörizmin anladığı dil, etkin ve kararlı
bir mücadele iken, Sayın Abdullah Gülün kendi ifadesine göre terör ancak
ve demokrasi içinde çözülebilecektir. Şimdi soruyorum: Bugüne kadar hangi
ülke terörü demokrasi içinde çözebilmiştir; İngiltere mi,
İspanya mı, hangisi? Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, üç yıldır bu görevi sürdüren Sayın
Cumhurbaşkanı yeminle devraldığı üzerindeki
sorumluluğu ya tam olarak idrak edememiştir ya da bizim
bilmediğimiz başka etkilerle başka sorumlulukları
vardır diye bizler düşünmeden edemiyoruz.
Diğer
taraftan, Sayın Cumhurbaşkanının bu zamana kadarki
davranışlarına baktığınızda, kendisinin de
içinden geldiği, mensubu olduğu AKP ile bağlarını
hâlen koparamamanın sancısını yaşamakta olduğu
görülmektedir, hâlen o gömleği bir türlü üzerinden
çıkaramadığı anlaşılmaktadır. Hükûmetin her
yaptığını onaylamak, çıkardığı
kanunlara jet hızıyla onay vermek haklı olarak bu makamın
noter gibi algılanmasına yol açmıştır ki buna hiç
kimsenin hakkı yoktur.
Sayın
Cumhurbaşkanı Türkiye'nin yüksek menfaatleri konusunda da bize göre
iyi bir sınav, ne yazık ki, bu zamana kadar verememiştir. Daha
dün Doğu Avrupa ülkelerinin NATOya giriş sürecinde bu Mecliste
kendisi Dışişleri Bakanı olarak Türkiye Avrupa
Birliği süreciyle senkronize edebilirdi bunu. derken, bugünün
Cumhurbaşkanı olarak, ülkemizi NATOnun füze üssü hâline getiren
anlaşma karşısında NATO başka, Avrupa Birliği
başka. diyebilmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'nin uzun vadeli menfaatlerini
göremeyen, bunun yerine günlük, hatta anlık ama tutarsız söylemlerle,
bu yüce makamın saygınlığına uygun bir
politikayı, biz, maalesef, bu makamda görememenin bugün üzüntüsünü
yaşamaktayız.
Amacımız
elbette ki bu yüce makamı yıpratmak değildir, bu makamda bulunan
Sayın Gülü rencide etmek hiç değildir, Milliyetçi Hareketin bu
konulardaki hassasiyeti kamuoyunca yakinen bilinmektedir ancak kesinlikle
yıpratılıp siyasi çekişmelere alet edilmemesi gereken bu
makam, maalesef, görüşmekte olduğumuz bütçesiyle de haklı
eleştirilere muhatap olmaktadır. Bakın, bütçe artış
oranları yönünden bir önceki Cumhurbaşkanı Sayın Sezer
döneminin son dört yılı ile Sayın Gülün 2011i de dâhil ederek
son dört yılını karşılaştıracak olursak,
Sayın Ahmet Necdet Sezer döneminin son dört yılındaki ortalama
yıllık bütçe artış oranının yaklaşık
yüzde 9 olmasına karşılık, Sayın Abdullah Gül
döneminin 2011 dâhil edilerek dört yıllık ortalama bütçe
artış oranının yüzde 39 olduğu görülecektir. Evet, bir
tarafta yüzde 9, diğer tarafta yüzde 39. Bir tarafta, geçmişte
belirli kesimlerce maneviyatı zayıf olarak tanımlanan ve sütre
gerisinde samimi insanlarımızın aklının
karıştırıldığı bir Cumhurbaşkanı
döneminde bütçe artışları ortalama yüzde 9 olurken, diğer
tarafta manevi değerlerle mücehhez ve Müslüman Cumhurbaşkanı
propagandalarına mazhar olan mevcut Cumhurbaşkanı döneminin bütçe
artışları yüzde 39.
Değerli
milletvekilleri, bakın, örnek olması ve tasarrufu öncelikle
kendisinin yapması gereken Sayın Cumhurbaşkanının,
önceki Cumhurbaşkanı döneminin aksine, bütçe rakamlarının
birdenbire bu kadar yüksek oranda fazlalaşması, tek kelimeyle, kamu
vicdanını yaralamaktadır. Ayrıca, yüce dinimizin
israfın haram olduğu ve inananların gösteriş, debdebe ve
şatafattan uzak durmaları lazım geldiği konusundaki
emirlerini herkes ama özellikle de Sayın Cumhurbaşkanı gayet iyi
bilmektedir. Dolayısıyla, bugün yaşanılan ekonomik
sıkıntılar içerisinde ilk önce
Cumhurbaşkanlığı makamı örnek gösterilen bir makam
olmalı ve yoğun israfın yaşandığı bir makam
olmamalıdır, mütevazılığı elden bırakmadan,
yokluk ve yoksullukla boğuşan aziz milletimizi de incitmemelidir.
Ancak ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı bütçesinin önceki
dönemlere göre böyle bu kadar yüksek olması bizce hiç de örnek
alınacak ve örnek olunacak bir durum değildir.
Değerli
milletvekilleri, bakınız 2010 yılı bütçesi 72,5 milyon
lira, 2011 yılı için istenen bütçe ise 116,9 milyon lira olup, bu çok
yüksek bir artış demektir ve bu para az bir para değildir.
Bugünkü rakamlarla yaklaşık 195 bin kişinin asgari ücretine denk
düşen bir paradır. Açlığın, yokluğun her geçen
yıl arttığı ülkemizde insanlarımızın
çöplükten ekmek topladığı Türkiyede hiç kimse, yetimin,
öksüzün, garip ve kimsesizlerin malını hovardaca harcayamaz,
harcamamalıdır da. Bir ülkede işçiye, memura, emekliye, dul ve
yetime yüzde 2 ile yüzde 4 oranında yani günlük bir simit parası
kadar maaş artışı yapılırken
Cumhurbaşkanlığı makamı için yıllık yüzde
50-60lara varan oranlarda bütçe artışı talep etmek en hafif bir
ifadeyle vicdanların kör olması demektir.
Peki,
bunların bilinmesine rağmen Sayın Cumhurbaşkanını
bu kadar vurdumduymaz yapan, onu israftan alıkoyamayan nedir acaba? Acaba
birliğini temsil ettikleri milletimizin içinde bulunduğu tabloyu mu
görememektedirler yoksa benden sonrası tufan mantığı içinde
midirler? Her iki hâlin de kabul edilebilir yanı elbette ki
bulunmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tankut, konuşmanızı tamamlayınız.
YILMAZ TANKUT
(Devamla) Sonuç itibarıyla milletimiz, Sayın
Cumhurbaşkanından kendisine emanet edilen bu makama uygun bir
tavır ve duruş bekliyor,
ülkemizin meselelerine Amerikadan, İngiltereden dışarıdan
değil Ankaradan bakmasını istiyor.
Yine aziz
milletimiz, içeride ihanet, dışarıda husumet cephelerine cesaret
verecek açılım ve söylemlerden vazgeçmesini istiyor. Türkiye
Cumhuriyetinin gerçek sahibi olan büyük Türk milleti, devletimizin
başından, dışarıda başı dik, haysiyetli ve
onurlu bir politika istiyor. Bu ülkenin yetim, öksüz çocukları, sahipsiz,
unutulmuş evlatları, çöplükte karın doyuran binlerce
vatandaşı, bu devletin başına İsraf haramdır
emrini unutma. diyor.
Netice olarak,
başta Cumhurbaşkanımızın bizatihi kendisi örnek
olmalı ve harcama kalemlerine daha fazla dikkat ederek
Cumhurbaşkanlığı makamını kesinlikle
yıpratmamalıdır diyor, bu duygu ve düşüncelerle 2011
yılı bütçesinin devletimize, milletimize, ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Giresun
Milletvekili Sayın Murat Özkan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MURAT ÖZKAN (Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. 2011 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini anlatmak üzere
karşınızda bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, siyasette tanımlanması en zor kavramlardan biri hiç
şüphesiz demokrasi. Geçmişten günümüze kadar sürekli anlam
değiştirdi. Aslında demokrasi, kişisel özgürlükler ve insan
haklarını içinde barındıran yüksek bir kavramdır. En
temel ve en basit hâliyle demokrasi, halkın kendi kendisini yönetmesidir.
Bu tanıma ek olarak, demokratik yönetim, özgürlükleri
sınırlandırmamalı, eşitlik ilkesinden asla taviz
vermemeli ve tüm bunları yaparken de adil olmalıdır.
İşte, bu sınırların dışına çıkarsa
o yönetim çok kolay bir biçimde zalim olur, tıpkı bugün olduğu
gibi. Çünkü bizi düşünmeye ve eyleme sevk eden özgürlük, varmış
gibi yapılıyor ancak yok. Özgür olmayınca eleştiri
hakkınız da yok. Hele Başbakanı eleştirmek kimin
haddine, bu kürsüde ya da başka bir yerde. Başbakana yönelik en ufak
eleştiri grubunuzu ayağa kaldırıyor, arkasından
tazminat davaları, mahkeme süreci geliyor. Kendisi ağzına gelen
her şeyi söyleyen Sayın Başbakan, başkasından duyduğu
en ufak bir eleştiriye dahi tahammül gösteremiyor. Demokrasinin en temel
şartlarından biri olan eleştiri hakkı da böylece
gasbediliyor. Sizden farklı düşünmeye kimsenin hakkı yok. Sizi
üniversitede protesto eden gençlere bile tahammül edemiyorsunuz, YÖKün emriyle
derin soruşturmalar başlatıyorsunuz. Bu durumdan savcılarınız
da vazife çıkarıyor, hemen adli soruşturmalar
başlıyor. Bugün yumurta atan yarın taş atar, öbür gün
kurşun atar. gibi bilimsel kehanetlerde bulunuyorsunuz ve hemen önlem
alıyorsunuz. Bravo! İyi niyet okuyorsunuz. Bitmek tükenmek bilmeyen
bir kompleks ve hırsla gençlerimizin hayatını
karartıyorsunuz.
Sayın
milletvekilleri, gelelim temsile: Sizin temsiliyetle ilgili de
sorunlarınız var. Oy aldığınız kitleye bile
ihanet ediyorsunuz. Merkez sağda yer aldığınızı
iddia eden sizler, size oy veren kesimlerin hassasiyetlerini çoktan unuttunuz.
İmralı canisi ile el sıkışma noktasına geldiniz.
Hatta yakında milletvekili olarak aramızda
Pardon, aranıza
getirirseniz bile şaşmayacağız. Aranıza diyorum
çünkü sizin planlarınıza göre yeni Mecliste MHP olmamalı,
İmralı canisi olmalı. Mecliste MHP olmasın ki cani Öcalan
ve bölücüler Mecliste cirit atsın. Şimdiden AKP olarak kampanyalar
başlattınız, MHP Meclise girmesin diye
çalışıyorsunuz. İşinizi gücünüzü
bıraktınız, MHP ile uğraşıyorsunuz. Niye? Çünkü
MHP olmazsa Öcalan daha mutlu olur, terörle daha kolay pazarlık
yaparsınız. Belki de Tayyip Erdoğanı
Cumhurbaşkanı, Abdullah Öcalanı da Başbakan
yaparsınız. Belki de sizin gizli gündeminiz bu.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkan, buna müdahale etmeyecek misiniz?
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Evet, eleştiriye tahammül etmiyorsunuz.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Eleştiri mi bu ya?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Böyle konuşulur mu? Müdahale edin Sayın
Başkanım, bu ayıp!
SUAT KILIÇ
(Samsun) Bu, Türk milletine hakaret.
MURAT ÖZKAN (Devamla)
Tam da biraz önce söylediğim şeyler, anında tepki
veriyorsunuz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Türk milletine hakaret bu Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Kılıç
Sayın Özkan
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Başbakanı kim yapıyor Sayın
Başkanım? Meclisi kim oluşturuyor?
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Belki de sizin gizli gündeminiz bu, bilemiyoruz.
BAŞKAN
Sayın Özkan, eleştirinizi yapınız ama
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Bilemiyoruz
BAŞKAN
Lütfen
SUAT KILIÇ
(Samsun) Siz kendi genel başkanınızı layık görün başbakanlığa,
bir suç örgütü liderini niye layık görüyorsunuz?
BAŞKAN
Lütfen
Buyurun.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Ama MHPden bu kadar nefret ettiğinize göre bir
planınız mutlaka olmalı.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Ne kadar ayıp!
AGÂH KAFKAS
(Çorum) - Mutlaka düzelt, yakışmıyor sana!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Arkadaşlar, bakın farklı sözlere, farklı
görüşlere
SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkan, bu ifadelerin tutanaktan
çıkarılması lazım, çok ayıp.
BAŞKAN
Sayın Kılıç, tamam
MURAT ÖZKAN
(Devamla)
tahammül edememeniz, bu kadar tepki göstermeniz,
arkadaşın yerinde bile oturamıyor olması, hoplaması,
ayağa kalkması bunun açık, net ifadesi.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Kim kimi başbakan yapıyor? Ayıp ayıp!
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) Tahrik etme, çok ayıp, yakışmıyor
sana!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Dinlemeyi öğrenin bence. Burada millet adına konuşan
bir milletvekili var karşınızda ve bu milletvekiline bu kadar
saygısız davranmanızdan dolayı sizi kınıyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Böyle bir talihsiz konuşma olur mu? Çok
ayıp çok!
(Mikrofon
Başkan tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özkan, mikrofonunuzu kapattım.
Burada bir grubu,
terörizmden mahkûm olmuş bir şahsı Başbakan olarak getirme
iddiasını ortaya koymak yakışıksız bir
davranıştır. Lütfen
SUAT KILIÇ
(Samsun) - Eleştiri değil bu, ayıp; bu, Türk milletine hakaret!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Sayın Başkan, dinlemediniz, Bilemiyorum. dedim.
BAŞKAN
Hayır, olmaz Sayın Özkan. Herkesin hukukuna riayet etmeniz
lazım. Sizin hukukunuza riayet edilmesini istiyorsanız sizin de bu
hukuka riayet etmeniz lazım. Lütfen
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Sayın Başkan, ne hakla kapatıyorsunuz? Milletin
sesini susturmak için hangi hakkınızı kullanıyorsunuz?
BAŞKAN -
Konuşmanıza dikkat ediniz. Hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.
Lütfen
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, yalnız uyarı
yapın, mikrofonu kapatamazsınız.
BAŞKAN
Buyurun efendim, kaldığınız yerden devam ediniz.
Buyurun
Sayın Özkan.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Sayın Başkan, sonunu dinlemeden olayı anında
feveran eden
İşte, tahammülsüzlüğünüzün bir göstergesini burada
da bir şovla yaptınız. Diyorum ki: Belki de böyle bir gündeminiz
var, bilemiyoruz, ben bilemiyorum şahsen. Ama MHPden bu kadar nefret
ettiğinize göre bir planınız olmalı çünkü MHPyle terör bir
arada olmaz, MHPnin olduğu yerde terörle açıktan pazarlık
yapamazsınız; işte, bugün olduğu gibi ancak gizli
kapılar ardında pazarlık yapabilirsiniz. Evet,
İmralıda suspus otururken, cezasını çekerken bu cani onu
yeniden örgüt lideri yaptınız. Bunu yapan da bugünkü Hükûmettir.
BAŞKAN
Sayın Özkan, lütfen konuşmanıza dikkat ediniz. Lütfen
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Sayın milletvekilleri
SUAT KILIÇ
(Samsun) Ayıp ya, ayıp ya!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Arkadaş görüşlerini ifade ediyor, cevap
versinler.
BAŞKAN Hayır, böyle bir üslup
olabilir mi Sayın Şandır? Başka bir gruba demokrasi
adına hakaret etme hakkı var mı? (MHP sıralarından
gürültüler)
Lütfen efendim,
istirham ediyorum
Olmaz böyle bir şey, lütfen
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Sayın Başkan, bu konuda suç duyurusunda bulundum.
BAŞKAN
Buyurun, buyurun.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Bu konuda suç duyurusunda bulundum.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Ayıp ya! Ayıp ya!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Sakin ol, bağırma
BAŞKAN
Sayın Kafkas, lütfen
Sayın Özkan,
buyurun.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) - Yapan da şerefsizdir, diyen de şerefsizdir!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Doğru
Doğru
Bunu yapan şerefsizdir, aynen
katılıyorum. (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Aynen katılıyorum, söyleyen de şerefsizdir!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sözlerine dikkat et!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Sayın milletvekilleri, bu Hükûmet devletin
yapısını da bozdu, devletin üniter yapısı
tartışılır hâle geldi. Devlet sadece bir zümre
tarafından yönetilir hâle geldi.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Berikinin sözü önemli oluyor Başkanım, oradakinin sözü
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Âdeta kendi menfaatleri için başka bir amaç gözetmeyen bir
çıkar grubuna dönüşüldü. Hükûmetin ilgi alanında ne işçi ne
çiftçi ne öğrenci ne de memur var; ne yasalara bağlılık
umurunuzda ne de Anayasaya.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Vallahi yakışmıyor.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Ne yapacaksın? Ne yapmayı düşünüyorsun güzel
kardeşim? Oradan beni tehdit etmekle ne kazanacaksın? Yani
insanların tehdit ederek, insanlara bağırarak,
çağırarak bizi susturmak
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Tam da biraz önce söylediğim gibi, onu yapıyorsunuz.
Tahammülsüzsünüz, demokrasinin ne olduğunu
içselleştirememişsiniz maalesef değerli arkadaşlar.
AGÂH KAFKAS (Çorum)
Söylediğinin demokrasiyle ne alakası var?
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Bakın, şurada beni konuşturmamak için
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Yüzlerinize bakıyorum, kin, nefret, şiddet, kavga istiyorsunuz.
Ama biz sizin oyunlarınıza gelmeyeceğiz. Çünkü biz bu milleti
seviyoruz, bu milletin hakkını da sonuna kadar koruyacağız.
Beni korkutacağınızı zannediyorsunuz
yanılıyorsunuz, çok yanılıyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÜNAL
(Karabük) Aynaya bakın!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen sükûneti sağlayınız.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Lütfen
Ne yasalara
bağlılık umurunuzda ne de Anayasaya. Yolunuza yargı
çıkarsa onu da bertaraf edersiniz, statüko diyerek ortadan
kaldırırsınız kolayca. İşlerinizi kanunsuz,
Anayasasız halletmeye nasıl olsa alıştınız ve
yine demokratikmiş gibi yapıyorsunuz. Pek çok diktatör seçimle
işbaşına geldi, tıpkı sizin gibi. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Özkan, lütfen
Böyle bir üslup olmaz!
SUAT KILIÇ
(Samsun) Yok böyle bir şey ya! Böyle bir üslup olabilir mi?
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) - Millet iradesine saygı göstermiyorsun!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Arkadaşlar seçimle işbaşına gelmedi mi
Sayın Başkan?
BAŞKAN
Diktatör kim?
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Ben ne diyorum?
SUAT KILIÇ
(Samsun) Kendin kinden, nefretten bahsediyorsun; mermi atar gibi
konuşuyorsun kürsüden, mermi atar gibi konuşuyorsun, yazık!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) - Arkadaşlar seçimle işbaşına geldi ve başka
diktatörler de seçimle işbaşına geldi. Bundan niye
alınıyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir
grubu itham ediyorsunuz.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Lütfen Başkan olun
BAŞKAN
Sizi düzgün konuşmaya davet ediyorum.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Meclisin Başkanı olun lütfen.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Hakaret ediyorsun!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Hakaret etmiyorum.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Ediyorsun be!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Hitler de seçimle işbaşına geldi, siz de seçimle
işbaşına geldiniz.
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) Hitleri siz iyi bilirsiniz, Hitleri en iyi siz bilirsiniz.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Ama, değerli arkadaşlar, bunlar sonra diktatöre
dönüştü.
George Orwelli
hatırlarsınız Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı bir kitap
yazdı sanki bugünün Türkiyesini görmüş gibi, sizin yönettiğiniz
ülkeyi anlatıyor kitabında: Ülkeyi yönetenler ne deseler tersini
yapıyorlar; Barış Bakanlığında savaş planları
hazırlanıyor, barış adı altında insanlara
işkence yapılıyor, Bakanlığa sağ girenlerin
cenazesi çıkıyor Burada ise polis merkezine girenlerin burnu
kırılmış çıkıyor. Sadece fiziksel şiddet
değil üstelik, onların onurları da çalınıyor,
gelecekleri elinden alınıyor ve fişleniyorlar. Demokrasi
naraları atıp suçlu mu, suçsuz mu bilmeden, hatta neyle
suçlandığını bilmeden insanları yıllarca
hapsediyorsunuz. Tıpkı o kitaptaki gibi.
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) Siz Ergenekonu savunuyorsunuz.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Sizin Bakanlığınızda da değerli
arkadaşlar işler böyle çalışıyor. Terörle mücadele
etmesi gereken İçişleri Bakanlığı artık terörle
müzakere ediyor. İşi suç ve suçluyla mücadele etmek olanlar
artık suçluyla muhabbet eder hâle geldi ve o muhabbetin ne olduğunu,
hangi masada, hangi pazarlıkların döndüğünü kimse
Pardon, bazılarınız
dışında kimse bilmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Bölücübaşına tahammül edebiliyor, ancak muhalefete
tahammül edemiyorsunuz.
Meydanlarda size
Öcalanla görüşüyorsunuz. diyenlere Şerefsiz dediniz. Peki,
yalanı ilke edinen, ikiyüzlülüğü, riyayı politika zannedenleri
ben yüce milletimin takdirine bırakıyorum.
Sekiz
yıldır iktidarda bulunan sizler demokrasiden ne anlıyorsunuz?
Aslında Anayasa değişiklik süreci maskenizi düşürdü, ülkeyi
evetçiler ve hayırcılar diye ikiye böldünüz.
Değerli
arkadaşlar, demokrasi sadece çoğunluğun yönetimi değildir.
Eğer böyle düşünürseniz -ki sizin yaptığınız tam
da budur- sürekli arkamızdaki söze vurgu yapar Egemenlik kayıtsız,
şartsız milletindir. dersiniz ama milletten
aldığınız gücü millet için değil sadece kendiniz için
kullanırsınız.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetin eşitlik anlayışı da sorunlu.
Sizin gözünüzde tüm vatandaşlar eşit ama bazıları daha
eşit çünkü siz partinizin adındaki adalet kavramını
çoktan unuttunuz.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Yapma Allahını seversen!
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Demokrasi imtiyaz kabul etmez ama sizin demokrasiniz imtiyazlar
üzerine kurulu. Örneğin şu an içinde bulunduğumuz Meclis. Demokrasinin
hayata geçtiği bu çatı altında kayırmacılık,
yandaşlık artık olağan. Mecliste çalışan
personelin neredeyse tamamı istisnai memuriyet statüsünde.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Hiç olmazsa Meclise hakaret etme.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Atamalar Başkanın emriyle sınavsız bir biçimde
yapılıyor. Kriterler nedir bilmiyoruz ve uygulamayı
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olmasına
rağmen yapıyorsunuz. Adı üzerinde istisnai kadro yani nadiren
başvurulması gereken bir yöntem. Sizin döneminizde bu uygulama sadece
Mecliste değil tüm bakanlıklarda genel bir nitelik kazandı.
İstisnai kadroları aralıksız doldurboşalt sistemiyle
yandaşlarını, yakınlarınızı atamaktan hiç
sıkılmıyorsunuz, adalet duygunuz ise hiç rahatsız olmuyor.
Gariban, kimsesi olmayanlar sınavlarda ter dökerken eş dost ve
akrabalarınız en iyi pozisyonlara
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Sayın Başkanım, epeyce zamanımı
aldınız, ek süre talep ediyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir
dakika arkadaşlar
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, söylediğim gibi, AK PARTİ Grubu
10 kişi konuşacak olduğu için onlara birer dakika süre
vereceğimi söylemiştim. Diğer parti gruplarını
konuşacak şahıs adedine göre de ifade etmiştim. Milliyetçi
Hareket Partisinden 5 kişi konuşuyor. Dolayısıyla her
milletvekili arkadaşıma iki dakikalık süreyi
kullandırıyorum.
Sizin sürenizi de
kullandırdım. Bir kısım atışmalar,
sataşmalar oldu. Onun için son bir dakikalık süre içinde
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, peki, biz tek kişi konuşuyoruz.
Niye bizim hakkımızı
BAŞKAN
Size de
Biraz sonra açıklayacağım efendim.
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Gelin bu yanlışı düzeltmede öncelikle yüce Meclisten
başlayalım değerli arkadaşlar. Üstelik çözüm de basit:
İstisnai kadrolara atamalar istisnaen yapalım, normal işler için
kullanılan kadrolara ise sınavla memur alalım; herkes girsin,
kazansın, çalışsın, kimseye ayrıcalık tanınmasın.
Bu hususta Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz kanun
teklifine desteklerinizi bekleriz.
Meclis
personelini A, B, C diye ayırdınız, bir sürü özlük
haklarında farklılıklar yarattınız, aynı işi
yapan insanlara, gelin, adaletli bir şekilde aynı özlük
haklarını tanıyalım.
Sayın
milletvekilleri, bir ülkenin geleceğinden endişe duymadan
yaşamak için, milletimizin refah içinde yaşaması için dürüst
siyasete, dürüst siyasetçiye ihtiyacı vardır. Ülkesi için hizmete
soyunduğu iddiasıyla siyasetçiler bu anlamda herkese örnek
olmalı, ama bugün tam tersi hâllere gelmiş durumdayız. Sürekli
demokrasiden bahsederken ipin ucunu bir türlü Türk milletine vermek
istemiyorsunuz. Artık bir noktayı iyi öğrenmemiz gerekiyor,
demokrasi milletin sesidir, azınlıkta veya muhalefette olanın da
korunması gerekir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Değerli milletvekilleri, ben de teşekkür ediyorum, ancak
bu kadar baskı altında
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Arkadaşlar,
lütfen karşılıklı konuşmayalım. Lütfen
MURAT ÖZKAN
(Devamla) Sizi yüce Türk milletine havale ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Özkan, teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, bize iki dakika
BAŞKAN
Sayın Sakık, şunu ifade edeyim: Ben size iki dakikalık süre
verdim, konuştunuz, sonra tamamladınız. Eğer devam
etseydiniz, o dediğim gibi iki kişi kullandınız, o
hakkı size kullandıracaktım, onu söyledim. Aynı şeyi
Sayın Geylani için de verdim, iki dakikalık sürede bitirmeyince
tekrar mikrofonunu açtım. Yani orada problem yok.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, söyleseydiniz biz de talep ederdik.
BAŞKAN
Hayır, söyledim, baştan söyledim, demek
SIRRI SAKIK
(Muş) Şimdi bize sataşma var. Bakın, bize iki dakika rica
ediyorum, eksik bıraktığımız şeyi tamamlamak
için.
BAŞKAN
Sayın Sakık
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK
(Muş) Bakın, kaç dakika? AKPye beşten on dakika fazla
konuşma hakkı verdiniz. Bize iki üç dakika rica ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Sakık, bakınız, ben size şunu ifade ediyorum.
SIRRI SAKIK
(Muş) İki dakika
BAŞKAN
Efendim, müsaade eder misiniz.
Konuşmanın
başında Genel Kurulu açtığım sırada ifade ettim.
Dedim ki: Bir kısım gruplar 10 kişi konuşuyor, bir
kısım gruplar daha az sayıda konuşuyor,
dolayısıyla orada kullandıracağım ek süreyi diğer
arkadaşlar için de kullandıracağım. Ama size iki dakika
açtım, eğer yetmeseydi devamını getirecektim. Bunun için
SIRRI SAKIK
(Muş) Şimdi iki dakika istiyoruz ne olur, eksik
bıraktığımız bir şey var.
BAŞKAN
Durun bir dakika, bir dinleyelim şimdi, o süre geçti, o şeyi
kapattık.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sataşmadan dolayı
BAŞKAN Bir
dakika efendim, bir dinleyelim. Bir dakika
Buyurun
Sayın Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, biraz önce Sayın
Konuşmacı grubumuza hakaret eden, çok sert hakaretlerde bulunan,
iftiralar atan bir konuşma yapmıştır. Sataşma söz
konusu, söz istiyorum Sayın Başkan.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) İçine sindi mi Sayın Şandır?
BAŞKAN
Arkadaşlar, biraz önce bir kısım arkadaşlarımız
ifade etti, burada konuşurken arka sıralardan da bir kısım
milletvekili arkadaşlarımızın değişik ifadeler
kullandığı söylendi. Birbirimize hakaretamiz sözler söyleyerek
hiçbir yere varamayız, hiçbir netice
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Tutanaklara bakılsın
Öyle bir hakaret yok
efendim. Arkadaşımız görüşlerini ifade etmiştir.
BAŞKAN
Sayın Şandır, ben dinledim. Kullanılan ifade, Sayın
Özkanın Aynen sizin gibi. ifadesidir efendim. Dinliyorum yani,
şeyi kullandım, sadece bir arkadaşı dinlemedim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ben de aynısını söyleyeceğim
Sayın Şandır.
BAŞKAN -
Onun için, diyelim ki terörden mahkûm olmuş, siz nasıl
sıfatlandırırsanız sıfatlandırınız,
Öcalanla ilgili olarak da burada Başbakanlık yolunu
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, bu yolu açarsanız bu
kürsüde konuşan herkesin her sözünden bir özel anlam çıkararak burada
gruplar söz alır ve burada bu müzakereleri perişan edersiniz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Öyle şey olur mu Sayın Başkan?
BAŞKAN
Hayır, burada AK PARTİ Grubuna yönelik bir ifade vardır.
Doğrudur, ben de tespit ettim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Her türlü hakareti yapacaksınız, her
şeyi söyleyeceksiniz ondan sonra da onu normal kabul edeceksiniz.
Eğer o normal ise biz de normal konuşacağız Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Sayın Canikli, iki dakika süre veriyorum, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, aynı şeyi ben de
isterim yoksa 63e göre
BAŞKAN
İsteyebilirsiniz de bir şeye dayalı olması lazım. Ne
isteyeceksiniz, onu bir şey yapalım.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Neye göre isteyeceksiniz? Onun hakareti yetmedi ben devam mı
edeyim diyeceksin?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Canikli.
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Giresun Milletvekili
Murat Özkanın, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce
gerçekten çok talihsiz ve bu Meclise yakışmayan içerikte bir
konuşma izledik. Bundan dolayı, öncelikle üzüntülerimi ifade ediyorum
ve bu Meclis altında böyle bir konuşmayı dinlemek zorunda
kaldığım için üzüntülerimi ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
bakın, biz hiçbir zaman terör örgütüyle bir müzakere etmedik, bunu
defalarca, binlerce kez söyledik. Eğer müzakere
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Kim yapıyor?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Kim ediyor müzakere biliyor musunuz? Kim etti?
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Siz etmiyorsanız kim ediyor?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Müzakere edilip edilmediğini görmek
istiyorsanız 12 Ocak 2000 tarihli altında rahmetli Sayın Bülent
Ecevit
YILMAZ TANKUT
(Adana) Talimat verildi, müzakere edilmedi.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) -
ve Mesut Yılmaz ve Sayın Devlet
Bahçelinin imzası olan
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Söyle, söyle. Kim müzakere etmiş?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) -
ve çok açık bir şekilde, örtülü falan
değil açık bir şekilde terör örgütüyle müzakere anlamına gelen
o metni okuyun değerli arkadaşlar.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Müzakereyi kim yapıyor Sayın Canikli?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Eğer müzakere görmek istiyorsanız ona
bakacaksınız. Terör örgütüyle açık bir müzakere 57inci Hükûmet
döneminde yapılmıştır. Altında o Hükûmeti
oluşturan liderlerinin üçünün de imzası vardır.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Kim yapıyor, kim? Müzakereyi kim yapıyor? Söyle o zaman.
Söyle!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
Bunları çok konuştuk. Bugün burada konuşmak belki
istemiyordum ama yapılan konuşmadan sonra bunları mutlaka burada
ifade etmemiz gerekir.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Söyle, müzakereyi kim yapıyor?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın, bizim
kimseye kinimiz yok.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Laf kalabalığına getirme. Söyle, söyle siz
yapıyorsunuz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Milliyetçi Hareket Partisine de herhangi bir kin
içerisinde, düşmanlık içerisinde değiliz. Siz kendi kendinize
kötülük ediyorsunuz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Kim yapıyor? Kim şerefsiz söyle o zaman? Kim
şerefsiz söyle o zaman?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) 2002 yılında sizi sandığa biz
mi gömdük?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Şerefsiz kimse onu söyle Sayın Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) AK
PARTİ mi gömdü? Bunu burada ifade etmemiz gerekiyor. Sandığa
millet gömer, iradeyi millet ortaya koyar.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Şerefsiz kimse onu söyle o zaman. (AK PARTİ
sıralarından Otur yerine sesleri) Söyle! Kim yapıyor?..
BAŞKAN
Sayın Günal, lütfen
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) 2002de AK PARTİ mi vardı?
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Kim yapıyor?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Referandumda, referandumda yanlış
yaptınız. Millete karşı durdunuz
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Kim yapıyor müzakereyi? Burada söylediniz Yapan da
şerefsiz. dediniz. Kim bu şerefsiz?
BAŞKAN
Sayın Günal
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Millete hakaret ettiniz ve millet de size ders
verdi. Yanlışı kendinizde arayın.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sen Hükûmet değil misin? Kim yapıyor müzakereyi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bakın, değerli milletvekili
arkadaşlarım
BAŞKAN
Sayın Günal, lütfen
Sayın Günal, siz oturun lütfen.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sayın Başkan, şerefsiz kimse söylesinler o zaman
Biz mi, kim şerefsiz?
BAŞKAN
Estağfurullah.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Kim yapıyor Sayın Başkan? Bu müzakereler
yapılıyor işte. Biz yapmıyoruz. Söyle bakalım kim
yapıyor? Biri yapıyor Sayın Başkan. Müzakereleri birileri
yapıyor işte.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Millet iradesinin ne anlama geldiğini,
nasıl teessüs ettiğini daha bilmiyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - Söyle bakalım kim yapıyor? Yapan şerefsizdir. diye
siz de söylediniz. Kim şerefsiz!.. Şerefsiz kim?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Sayın Başkan, milletvekilini millet
seçer, bunu bilmiyor musunuz? Bunu bilmeyecek insanın buraya
çıkıp saçma sapan konuşması
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Canikli, teşekkür ediyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sayın Başkanım, kimse şerefsiz, Türkiye
Cumhuriyetinde kim görüşüyorsa
İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) Yapan da söyleyen de şerefsiz, tamam.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) - O şerefsizi bulun o zaman.
Öyle bir şey olur mu ya!
BAŞKAN
Sayın Günal, oturunuz.
Arkadaşlar,
bir dakika sakin olun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Şandır, buyurun efendim.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Hükûmet değil misiniz?
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
Sayın Günal, Grup Başkan Vekiliniz
konuşuyor. Lütfen efendim.
Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, biraz önce de ifade ettiğim
gibi bu bütçe görüşmelerinin selameti açısından hatibe müdahale
edilmemesi lazım. Kaldı ki siz müdahale ediyorsunuz. İç
Tüzükümüz açık. Söz verdiğiniz Sayın Hatip Genel
Başkanımızın ismini de anarak bu defa yeni bir
tartışmaya sebep oldu.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bir sataşma yok Sayın Başkan. (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Canikli, lütfen oturunuz. Sayın Canikli, lütfen oturunuz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - 12 Ocak tarihli belge yanlış
değildir. Ben hakaret etmedim Sayın Başkan, hakaret
edildiği için cevap verdim.
BAŞKAN
Sayın Canikli, lütfen oturur musunuz
. Arkadaşlar, lütfen
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Her türlü iftirayı atacaksınız,
her türlü hakareti yapacaksınız, sonra da susmamızı
bekleyeceksiniz; böyle bir şey olur mu Sayın Başkanım?
BAŞKAN -
Sayın Canikli, lütfen oturunuz efendim, lütfen.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Biz mi başlattık? Hakareti biz mi
yaptık Sayın Başkanım, lütfen
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Başkan takdir eder bunları.
BAŞKAN
Sayın Şandır, burada konuşan arkadaşımız,
hangi gruba mensup olursa olsun, bakınız, birbirimizi tabii ki
eleştireceğiz, tenkit edeceğiz
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, bunu ben de temenni ediyorum.
BAŞKAN
-
ama bu, eleştiri
sınırlarını aşıp başka bir hâle
dönüşürse o zaman tabii ki diğer grupların hakkı doğar
veya şahısların hakkı doğar, ona bir şey
demiyorum ben. Benim söylediğim odur.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Eyvallah
BAŞKAN
Yani, düzgün bir lisanla konuşmaktır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ama mikrofonu kapatmanız kabul edilemez.
BAŞKAN
Efendim?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Mikrofonu kapatmanız bu İç Tüzükün hiçbir
yerinde yazmıyor. Onu doğru bulmuyoruz. Yani, o
yaptığınız hadise özel bir tavır oldu.
BAŞKAN
Sayın Şandır, bakın
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ben o anlamda gerekirse usul tartışması
da açarım.
BAŞKAN
Sayın Şandır, şunu diyorum: Bakınız, Sayın
Özkan bizim Başkanlık Divanındaki bir
arkadaşımız. Ben sadece, çok gürültüler ortaya
çıktığı için, sesimizin anlaşılması
babında mikrofonu kapattım ve sonrasında da tekraren, aynı,
kaldığı yerden devam ettirdim. Hatta dikkat ederseniz
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hayır o maksatla
BAŞKAN
Efendim, şöyle
Şimdi, ben konuşursam, siz de
konuşursanız birbirimizi anlayamayız. Bakın, siz
konuştuğunuz an ben sizi dinliyorum. Lütfen
Ve arkasından, o
sataşmaların neticesindeki ek süreyi de Sayın Özkana
kullandırdım. Bakın, şu ana kadar hiçbir
arkadaşımıza da o süreyi kullandırmadım.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Tamam
BAŞKAN - Onu
ifade ediyorum ben.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Sayın Caniklinin konuşmasına cevaben söz istiyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ben hakaret etmedim Sayın
Başkanım. Benim öyle bir hakaretim yok.
BAŞKAN
Evet, Sayın Canikli konuşmasında
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Kimseye hakaret etmedim.
BAŞKAN
Arkadaşlar
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Başkan, iki dakika konuşsa, ne olacak
yani?
BAŞKAN
Merhum Sayın Ecevit, Sayın Bahçeli ve yanılmıyorsam
Sayın Yılmazdan bahsetti.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ben bir yazıdan bahsettim sadece, bu kadar,
hepsi bu kadar.
BAŞKAN -
Ortak imzalarının olduğu bir açıklamadan bahsetti.
Buyurun, konuya
bir açıklık getiriniz.
İki
dakikalık süre de size veriyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ben hiçbir zaman hakaret etmem ve etmedim, sadece
bir gerçekten bahsettim.
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın,
Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, MHP Genel Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, tekrar temennimi ifade ediyorum.
Gerçekten, burada konuşan hatibe hepimiz tahammül etmemiz lazım.
Hakaret eden kendi aczini ortaya kor.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Doğru, haklısınız.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ama, kimse burada, hakaret kastıyla buraya
çıkıp konuşmak akılsızlığını da
göstermez. Sayın Özkan da böyle bir akılsızlık
yapmamıştır, kanaatlerini ifade etmiştir. Belki diyerek
başlamıştır.
Dikkat edilmesini
ben de tavsiye ediyorum ancak bir şey söyleyeceğim: Sayın
Başkanım, sizin ve bizim burada uymamız gereken temel kural bu
İç Tüzük ve Anayasa. Sayın Sakıkın konuşmasına
hiç müdahale etmediniz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Evet
Neler söyledi!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Hâlbuki Sayın Sakık, bu Anayasaya
aykırı birçok konuda görüş ifade etti. Sayın grup
yöneticileri de itiraz etmediler.
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Siz niye itiraz etmediniz?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Niye itiraz etmiyorsunuz, sözünü niye kesmiyorsunuz?
Sayın Murat Özkanın mikrofonunu keserken bir tavır ortaya
koymuyor musunuz? Dolayısıyla biz bu görüşmelerin selameti
açısından Başkanlık Divanının bu hususa dikkat
etmesi gerektiğini ısrarla söylüyoruz.
Ayrıca,
Sayın Nurettin Canikli milletin gözünün içine baka baka
doğruları söylemiyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Yapmayın Sayın Şandır, Allah aşkına.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - 2000 yılında yapılan o görüşme bir
müzakere değildir, bir devlet toplantısıdır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) 12 Ocak 2000 tarihi gerçek değil mi?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - O devlet toplantısında alınan
kararın imzalanmasıdır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Tamam, ben
de ondan bahsettim. Ne diyor o kararda?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Ama siz öyle yapmıyorsunuz, siz doğrudan
İmralıyla müzakere yapıyorsunuz ve bunu yapanı
şerefsizlikle suçladınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Şandır, ben orada öyle bir
ifade kullanmadım.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Şimdi arkadaşımın ifade ettiği
gibi kim bu şerefsiz? Devletin hangi kademesi şerefsiz? Bu müzakereyi
yapıyorsunuz. Bu müzakereyi devlet yapıyor diye kendinizi kenara
çekemezsiniz, esas müzakere budur.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ben öyle bir ifade kullanmadım.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Bunu milletin gözünden saklayamazsınız,
geriye dönüp suçlamak da sizin hakkınız değil, haddiniz
değil.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Terörle de ve teröristbaşıyla da müzakere yoktur, bunu
aklınıza koyun!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Ayrıca, gerçekleri saptırmak da gerçekten bu
milletin aklıyla alay etmektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Bunu sizin bilgilerinize sunarım ve Sayın
Başkan, bu noktada duyarlılık talep ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şandır.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Sayın Başkan, bu konuda Barış ve Demokrasi
Partisi de kendisini bu işin muhatabı olarak görür.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Buyurun, hadi itiraz edin, müdahale edin!
BENGİ YILDIZ
(Batman) Birincisi, Sayın Öcalan İmralıda bir tutukludur.
(MHP sıralarından gürültüler)
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkan, niye
konuşturuyorsunuz!
BENGİ YILDIZ
(Batman) Bir tutuklunun, İmralıda olsun, Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti kanunları
çerçevesinde burada hakaret edemezsiniz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Suçluyu övmektir, suçluyu!
BENGİ YILDIZ
(Batman) Ben övmüyorum. Millete hakaret edemezsiniz.
BAŞKAN
Sayın Yıldız, teşekkür ediyorum.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Onun için, bundan sonra bu konulara dikkat edilmesini özellikle
belirtiyoruz!
BAŞKAN
Sayın Yıldız, lütfen
BENGİ YILDIZ
(Batman) Özellikle belirtiyoruz, germeyin Parlamentoyu!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Siz geriyorsunuz!
BAŞKAN
Sayın Yıldız, lütfen yerinize oturunuz.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Böyle cani falan diyemezsiniz, sizde de bir sürü cani var ama biz
cani mani demiyoruz. (AK PARTİ sıralarından Sensin canisesi)
Fazla
konuşma terbiyesiz! Şerefsiz!
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin
Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Isparta
Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.
Sayın
Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayıştay bütçesi üzerinde şahsım ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. 2011 yılı bütçesinin ülkemize ve
aziz milletimize hayırlar getirmesi temennilerimle, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, önceki gün Hakkın rahmetine kavuşan Irak
Türkmenlerinin sesi, Kerkük türkülerinin efendisi, Türk dünyasının
önemli sanatçılarından Abdurrahman Kızılay Kardeşimize
Allahtan rahmet, ailesine ve Türk sanat dünyasına
başsağlığı diliyorum; mekânı cennet olsun.
Değerli
milletvekilleri, ne zaman Meclis Genel Kuruluna Sayıştay ile ilgili
bir taslak gelse, bir husus görüşülse giriş cümleleri hep aynı
oluyor, tartışmalar hep aynı eksende devam ediyor. Ne söyleniyor:
Çağdaş katılımcı demokrasilerde, seçilenlerin,
hükûmet edenlerin halk tarafından denetlenmesi önemlidir. Ancak, Hükûmet,
bu çağdaş kabule karşı çıkarak denetimden kaçmak,
Türkiye Büyük Millet Meclisine ve onun adına denetim yapan
Sayıştaya hesap vermemek için her yolu deniyor. Sayıştay
raporları görmezlikten geliniyor, denetimin içi
boşaltılırken sıradanlaştırılıyor. Tüm
Meclis gruplarının bu tekrarları içeren cümlelerinden gerekli mesajları
çıkarmayan ve bildiğini okumaya devam eden Hükûmet, her türlü fırsat
ve mazeretin arkasına saklanarak, sekiz yıldır
yaptıklarının, harcadıkları halkın
kaynaklarının hesabını vermeme hususunda ısrar ediyor,
inat ediyor. Muhalefet ise tekrarın öğretim metotlarından birisi
olduğu gerçeğinden hareketle, milletin kendisine yüklediği
vazife gereği ısrarla hesap sormaya devam ediyor. Sorularına
kaçamak cevaplar alsa da, koskoca bir yasama yılında hiçbir önerisi
dikkate alınmasa da muhalefet, işini yapmaya devam ediyor.
Bakalım, aldığı yüksek oy oranıyla başı
dönmüş, ayakları bir türlü yere basmayan AKPnin hem Meclisi hem de
milleti gerginliğe iten ısrarcı, dayatmacı bu
inatlaşması, bu halat oyunu nereye kadar sürecek?
Demokrasi ve
adaletin herkese lazım olduğunu, mevki ve makamların bugün var,
yarın yok olduğunu, bugünün galiplerini yarınlarda nasıl
bir son beklediğini ne zaman hatırlayacak, ne zaman, sadece AKPye oy
verenlerin değil tüm milletin Hükûmeti olduğu aklına gelecek?
Üç buçuk
yıldır Mecliste yaptığımız uyarılara,
yaptığımız bütün çağrılara rağmen, maalesef,
yıllarca Sayıştay Kanununu Komisyonda bekletip Genel Kurula
indirmediniz. Yüzlerce denetçinin emeği ve milyarlarca lira
vatandaşın parasına mal olmuş, içerisinde birçok usulsüzlük
ve yolsuzluk ihbarları, tespitleri içeren Sayıştay
raporlarının Genel Kurulda görüşülmesine engel oldunuz.
Hükûmetin, kamu idarelerinin ve AKPli belediyelerin usulsüzlükleri,
yolsuzlukları ortaya çıkacak diye yılın altı yedi
ayı denetim yapan Sayıştay denetçilerini sahaya çıkarmadınız.
Bugüne kadar yaptığınız katrilyonlarca liralık harcamaların
denetlenmesini istemediğiniz için Denetimi AB normlarına
uyduruyoruz. maskesi altında devlet sistemini denetimsiz
bıraktınız. İdari işlem ve harcamalarda kamu
yararı bulunup bulunmadığı konusunun Sayıştay
tarafından denetlenmemesi için performans denetiminin
tanımını değiştirdiniz, idarenin kendi koyduğu
hedeflere uygunluğu şekline dönüştürüp kendi çalar, kendisi
oynar hâle getirdiniz. Yetmedi, işi şansa bırakmamak için
Sayıştay Kanununa, sanki kurumun böyle bir iddiası
varmış gibi Yerindelik denetimi yapamaz. diye niyetinizi beyan eden
bir cümle koydurdunuz.
Sayıştay
deyince aklınıza, her zaman kurumun faaliyetlerine destek olmak
değil de Adamlarımızı nasıl Sayıştay üyesi
yaparız, nasıl Genel Kurulu ele geçiririz? suali getirdiniz.
Sayıştay denetçi yardımcılığı sınav
sistemini değiştirip AKP referansı ile Sayıştay
kadrolarını doldurdunuz.
Ya
Sayıştay Kanunu görüşülürken son anda Genel Kurula
getirdiğiniz önergeye ne demeli? Evet, geçici 5inci madde rezaletinden
bahsediyorum. Bu bile tek başına denetimden
kaçtığınızın ispatı değil midir? Grup
Başkan Vekilinizin de altında imzası olan önerge bakın ne
diyor: 31/12/2018 tarihine kadar bu
kanunun 4üncü maddesinin (a) ve (b) bentlerinde sayılanlardan kamu
payı yüzde 50nin altında olup hisse senetleri İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasında işlem görenler Sayıştay
denetimine tabi tutulamaz.
Değerli
milletvekilleri, tarihe takılıp kalmayın, 31/12/2018 tarihinin
burada hiçbir önemi yok, sadece geçici madde formatına uydurmak için böyle
afaki bir tarih konulmuş. Bu düzenleme günlük hayatımızı
nasıl etkiliyor, son derece basit.
Grup Başkan
Vekiliniz Sayın Canikli Maliye kökenli bir kardeşimiz, bu işleri
de iyi bilir. Kastedilen, Türk Telekom gibi büyük payın kamunun elinde
olmadığı şirketler. Türk Telekomu öldüm fiyatına
yabancılara sattığınız yetmiyormuş gibi, hiç
olmazsa ortaklık hakları dolayısıyla yapılacak
sınırlı denetimi de kaldırıyor ve kaçırıyorsunuz
ya da hesabı veremeyeceğinizi biliyor, şimdiden tedbirler,
engeller üretiyorsunuz. Burada nasıl bir kamu menfaati var, nasıl bir
millî hissiyatla hareket ediyorsunuz? Yani değerli AKP milletvekilleri,
siz bu kürsüden milletin menfaatlerini mi, yoksa Ögerin menfaatlerini takip
için mi yemin ettiniz? Belki birçoğunuz bu hadiseden haberi olmaksızın
el kaldırıyor. Böyle bir vebalin altına sizi ve sizin iradenizi
itenlerle yüzleşmeniz ve en azından bunun hesabını
sormanız gerekmiyor mu?
Görevi kötüye
kullanan milletvekilleri ve belediye başkanlarının
cezasını indirirken, milletvekili dokunulmazlığının
devamına evet derken de aslında birilerinin nârına
yanıyorsunuz. Sizlere de, sizlere saygı gösterenlere de yazık
oluyor. Neden suçluyu kollayan, koruyan, kol kanat geren olarak anılasınız.
Şunu unutmayın sayın AKP milletvekilleri: Milletin, Sen kendini
zeki bizi aptal mı sanıyorsun. diyeceği günler geliyor.
Sayıştayın denetiminden, mahkemelerin hesabından
kaçabilirsiniz, ancak milletin şaşmaz terazisinden, o engin ve adil
muhakemesinden kaçamayacaksınız. Ne yaparsanız yapın ne
engeller getirirseniz getirin, mızrağın çuvala
gizlenemeyeceğini ve gün ışığının
karanlıkta gizlediğiniz şeyleri görünür
kılacağını er geç göreceksiniz. Türkiye Cumhuriyetinin en
önemli kurumlarından biri olan Sayıştayı yine muteber
yerine oturtmak ve millet adına denetim yapar, hesap sorar hâle getirmek
Milliyetçi Hareket Partisinin görevlerinden biri olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bir süre önce Genel Kurulda müzakere edilen ve AKP
oylarıyla yasalaşan Sayıştay Kanununun görüşmeleri
sırasında Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz
önergelerin hiçbiri ama hiçbiri maalesef dikkate
alınmamıştır. Sayıştayın performans
denetimini iğdiş eden 2nci madde değişikliği
esnasında muhalefetin tepkisini azaltmak için AKPnin, yani sizlerin
verdiği tekriri müzakere sözünden de caydınız. İçinizde
Sayıştay Başkanlığı üyeliği,
denetçiliği yapmış insanlar bulunmasına rağmen
performans denetiminin içinin boşaltılmasına sessiz ve seyirci
kaldınız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Sayıştayın
denetim fonksiyonunun güçlendirilmesi için biz yine de bu önerilerimizi
milletin huzurunda tekrarlamaya devam edeceğiz. Nedir bu öneriler?
1) Vakit
geçirmeksizin önceki performans denetimi tanımına geri dönülmelidir.
2)
Sayıştay denetçilerinin hazırladığı
raporların ilgili bakanlıklara da gönderilip sonra yapılacak
teftişlerde de kullanılmasının sağlanması
zarureti vardır ve bu müfettişlere zaman kazandıracaktır,
devlette uyumu temin edecektir.
3) Türkiye Büyük
Millet Meclisi içerisinde Sayıştay irtibat bürosu kurulmalı ve
milletvekilleri inceleme ve araştırma taleplerine kılavuzluk
yapılmalıdır.
4) Denetim ve
araştırma yapılmasını talep etme yetkisi sadece Meclis
Başkanlığına değil, Meclisteki muhalefet
gruplarına da tanınmalıdır. Böylece hiçbir şeyin gizli
saklı kalmaması temin edilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN-
Buyurun Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
5) Diğer
bakanlık mensuplarına verildiği gibi, Sayıştay
denetçileri ve denetçi yardımcılarına da yurt
dışında yabancı dil öğrenme, yüksek lisans ve doktora
yapma imkânları tanınmalıdır.
6)
Sayıştay üyeliği seçimleri sürecinin Sayıştay
ayağında birinci sınıf denetçilere de oy kullanma
hakkı verilmelidir. Bu, HSYK üyelik seçimlerinde birinci sınıf
hâkimlere oy kullanma hakkı isteyen AKP için de samimiyet sınavı
olacaktır.
7)
Sayıştay raporları ve bir sonraki yıl sonuçları özel
bir gündem ile basın aracılığıyla kamuoyuna
açıklanmalı ve halkın bilgi sahibi olması
sağlanmalıdır. Bu raporların açıklanması her
yıl kamuoyunca herkes tarafından beklenir hâle getirilmelidir.
Bu ve benzeri
isteklerin gerçekleştirilmesi zor şeyler olmasa gerek. Bin at ile bin
deve istemiyoruz kısaca. Tabii ki devletin, halkın malının
korunmasını kendisine iş edinenler için kolay bir mesele. Bu emanetleri
mukaddes bilenler için kolay bir mesele.
2011
yılı Sayıştay bütçesinin milletimize ve Sayıştaya
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Sayın
milletvekilleri
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, sayın
konuşmacı ismimden bahsederek, daha önce verdiğim bir önergede
ileri sürdüğüm düşünceden farklı bir görüş
atfetmiştir, 69a göre açıklama yapmak istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Hayır, İyi bilir. dedim, sana bir sataşma yok.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Hayır, sataşmadan değil zaten,
açıklama yapmak istiyorum sadece.
BAŞKAN -
Buyurun, çok kısa bir süre
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, her konuşmacının
arkasından hep böyle konuşulacak mı?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Önergede ileri sürdüğüm düşünceyle
alakası olmayan
Sayın Başkanım, izin verin lütfen.
BAŞKAN -
Sayın Canikli, lütfen efendim
.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Önergede belirttiğim düşünceyle hiç
alakası olmayan bir görüş atfetti Sayın Başkan, çok net.
İzin verin, lütfen
BAŞKAN
Sayın Canikli, bir dakika süre vereyim, oturun, yerinizden
açıklamanızı yapın efendim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ama Sayın Başkan, dinleyenler
yanlış
Sanki Sayıştay denetiminden kaçırmak gibi
BAŞKAN -
Sayın Canikli, mikrofonunuzu açayım, yerinizden
açıklamanızı yapın efendim.
Buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, hiçbir zaman
Sayıştay denetiminin alanını daraltmak için bir
çalışma yapmadık. Bakın, bugün yüzlerce
(MHP
sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, birazdan söz alıp açıklama
yapsın.
BAŞKAN -
Sayın Canikli, bakınız, mikrofonunuzu açtırdım ben
efendim, buyurun siz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Efendim, iktidar partisi Sayıştayda konuşmayacak
mı? O konuşmalarda çıkar açıklarsınız.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Az sonra açıklasın sözcünüz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Söz hakkım yok mu Sayın Başkan?
Önergeyi veren
benim değerli arkadaşlar. Lütfen önergeyi
BAŞKAN
Sayın Canikli, kısaca izah edin efendim.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, Sayıştay denetiminin
etkinliğini ya da kapsamını daraltmak için bir çalışma
yaptıklarına dair beyanına ilişkin açıklaması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, Sayın Konuşmacının
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, Sayın Elitaşın imzası
var.
BAŞKAN
Evet, efendim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Hayır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) O önergede Sayın Caniklinin imzası yok, Sayın
Elitaşın imzası var.
BAŞKAN
Buyurun, buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Efendim, bakın, 2nci maddeyle ilgili
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sataşma yok efendim.
BAŞKAN
Nevzat Bey
Nevzat Bey
Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - İsmimi de zikretti Sayın Başkan, ismimi de zikretti.
BAŞKAN
Buyurun efendim, siz buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Değerli arkadaşlar, biz, hiçbir zaman
Sayıştay denetiminin etkinliğinin ya da kapsamının
daraltılması için bir çalışma yapmadık; tam aksine,
bugün eski Kanuna göre Sayıştay denetiminde olmayan, denetim
dışında yüzlerce kurum vardır. Bütün bu kurumlar bu
Kanunla Sayıştay denetimi kapsamına alınmaktadır. Bu
bir.
İkincisi:
Bakın, ilk defa belediyelerin KİTleri, kamu iktisadi
kuruluşları denetim kapsamına alınmaktadır. Bugün en
çok belediye AK PARTİli belediye, başta İstanbul, Ankara olmak
üzere; en çok iktisadi kuruluşu olan belediyeler de bunlardır.
İlk defa bu belediyeler Sayıştayın denetimi kapsamına
alınmaktadır. Denetimden korkan bir siyasi iktidar böyle yapmaz
Sayın Başkan, tam aksini yapar.
Teşekkür
ederim efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Hani sataşma yoktu! Neyi açıklıyor Sayın
Başkan?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Canikli.
Sayın
milletvekilleri, bundan sonraki arkadaşımızın konuşma
süresi için yeterli zaman yoktur. Bunu da dikkate alarak saat 14.00te
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı birinci
tur görüşmelerine devam ediyoruz.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı
ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin
Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Cumali Durmuşa aittir.
Sayın
Durmuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı kapsamında Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve Basın
Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçelerinin üzerinde Milliyetçî
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
3984
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunun 1994 yılında
yürürlüğe girmesiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kurulmuştur. Bu
Kurul, radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemekle görevli
özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliğidir. Yaklaşık
on altı yıldır faaliyette olan RTÜK, düzenleme görevinin ilk
ayağı olan ve yasayla da kendisine verilen frekans ihalelerini
yapmayarak hem bu görevini yerine getirmemiş hem de devletin milyonlarca
TL zarara uğramasına sebep olmuştur. Gerçi, bu konuda sadece Kurulu
sorumlu tutmanın çok haksızlık olacağına da
inanıyorum. Sekiz yıldır hem Parlamento çoğunluğunu
hem Hükûmeti elinde tutan AKPnin gerekli yasal düzenlemeyi yapmaması en
büyük eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Denetleme
görevine gelince, bugün ülkemizde 23 tanesi ulusal, 16 tanesi bölgesel, 214
tanesi yerel olmak üzere toplam 253 tane televizyon kanalı ve 36 tanesi
ulusal, 100 tanesi bölgesel, 951 tanesi yerel olmak üzere toplam 1.087 tane
radyo kanalı faaliyet sürdürmektedir. Bugün RTÜK, televizyon kanalı
olarak ancak elli tane kanalın rutin izlemesini yapabilmekte, radyo
yayınlarını ise hemen hemen hiç takip etmemekte, sadece
şikâyet üzerine değerlendirmeye almaktadır.
Bunun
değerlendirme açısından ne kadar vahim bir durum olduğu
ortadadır ancak benim asıl vurgulamak istediğim, fiziki
imkânsızlıklardan dolayı izlenemeyen yayınlardan daha çok
rutin olarak izleme ve değerlendirmesi yapılan televizyon
yayınlarıdır. Yayınların Toplumun millî ve manevi
değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı
olmaması. ilkesi ne yazık ki en yoğun ihlal edilen ilke
olmuştur. Dünyanın hiçbir ülkesinde ücretsiz yayın yapan
televizyon kuruluşları bu kadar pervasızca yayın yaparak
toplumsal değerleri tahrip eden bir tutum sergileyememektedir. Diğer
ülkelerde çocuk ve gençler üzerinde olumsuz etkide bulunacak yayınlar
şifreli, ücretli kanallarda verilirken biz de tam aksine ve inadına,
günün her saatinde evlere sokulmaktadır.
Bugün ülkemizde
televizyon yayınlarından genel bir memnuniyetsizlik olduğu çok
açıktır. Hangi görüşten, hangi siyasal partiden olursa olsun
ülkemiz insanı televizyonlardaki sorumsuz yayınlardan
rahatsızdır. Televizyon yöneticileri rating uğruna bu ülkenin
geleneklerini, millî ve manevi değerlerini, dilini, çocuklar ve gençlerimizin
ruh sağlığını âdeta hiçe sayan bir
yayıncılık anlayışıyla hareket etmektedir.
Özellikle çocukların ve ev hanımlarının televizyon
izlediği saatlerde birbirlerinin benzeri niteliksiz, düzeysiz,
insanların özel yaşamlarını konu edinen ve birçok
insanın ölümüne ve saldırıya uğramasına neden olan
programlara gösterilen müsamaha hâlen sürmektedir.
Peki, RTÜK ne
yapmaktadır? RTÜKte, çoğunluğu oluşturan ve yönetimi
beş yıldır elinde tutan, muhafazakârlığı kimseye
bırakmayan AKPnin, manevi değerlerimize verdiği önemin en
önemli göstergesi budur. AKP bürokratlarının yönetiminde son beş
yılda yayınlarda bir düzelme değil, aksine kötüye gidiş
vardır. Gerçi, bir TV programında Türk aile yapısı
nasıl olur? sorusuna Onu ben bilmiyorum. diyen bir anlayışla
beş yıldır üye ve Başkan olarak görev yapan Sayın
Davut Dursunun cevabı bu Kurulun mantığını ve
görevini nasıl yaptığı hakkında bir fikir verir.
Cevabın olmayışının altında Türk kelimesinden
duyulan rahatsızlık olduğu açıkça ortadadır ki yeni
düzenlemelerde içinde Türk olan kelimelerin ayıklanması bunun
açık işaretidir. Millî ve manevi değerlere sahip olmak sözle
değil icraatla olur. Bugün ülkemiz için olmazsa olmaz önem
taşıyan RTÜKün bu durumu AKPnin muhafazakârlık konusundaki
samimiyetsizliğinin de bir göstergesidir.
2005
yılında seçilen yeni üyelerle önemli bir kısmı AKP
zihniyetinin sözcüsü ve emir eri gibi davranan Kurul, kamu görevlisi
olduklarını unutan AKPye hizmeti en önemli görev sayan üyeler
çoğunluğu tarafından yönetilmeye başlanmıştır.
RTÜKü ele geçiren zihniyet kendi kafa yapıları ve
çıkarları doğrultusunda yayın yapan kuruluşlara her
türlü kolaylığı ve serbestliği sağlamaktadır.
Onların yasalara ve yönetmeliklere aykırı faaliyetlerini âdeta
görmezlikten gelirken bunların dışında kalan ve dünya
görüşleriyle bağdaşmayan yayın yapan kuruluşlara ise
âdeta bir sürek avı başlatılmıştır. Kanunda tarif
edilen tarafsızlık, AKPye ve politikalarına uygun yayın
yapmak gibi anlaşılmaktadır. Uygulamada özellikle seçim
dönemlerinde Kurulun yasadan kaynaklanan yetkilerini kullanmakta zafiyet
gösterdiği, kimi yayıncı kuruluşların Hükûmete
karşı tutumuna göre cezalandırılması gereken
yayınların hoş görüldüğü, toplumsal bilinçlenmeyi amaçlayan
yayınlar sebebiyle de kimi
kuruluşların cezaya tabi tutulduğu
yaşanabilmektedir.
Anayasadan
kaynaklanan haberleşme ve haber alma özgürlüğü, devri
iktidarınızda, iktidar sahiplerinin yönlendirme özgürlüğü olarak
dikte edilmiş, yandaş medya zaten bunu canı gönülden vazife
edinmiş, olmayanlar da tehdit ve baskılarla buna mecbur
kılınmış. Bunu en açık şekilde Anayasa
referandumu kampanyası süresince görmek mümkündür. Özellikle yandaş
ve candaş medya, iktidar kaybederse kendilerinin de neyi
kaybedeceğini bildikleri için inanılmaz derecede kirli bir propaganda
yürütmüşler, sözde medyayı düzenlemekle görevli RTÜK seyretmeye devam
etmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti devletinin varlık ve
bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına
aykırı yayın yapılmaması bir yayın ilkesi olarak
belirlenmişken RTÜK bu ilkenin pervasızca ihlaline göz
yummaktadır. Toplumu şiddete, teröre, etnik
ayrımcılığa sevk eden veya halkı sınıf,
ırk, din, dil, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve
düşmanlığa tahrik eden yayınlara meydan verilmemesi ilkesi
her gün ihlal edilmekte, terör örgütü ve yandaşlarının örtülü ya
da açık propagandasına ses çıkarılmamakta, sözde ileri
demokrasi adına üniter yapının ortadan
kaldırılması yani Anayasanın açıkça ihlal
edildiği program ve tartışmalar bütün hızıyla devam
ederken karşımızda sadece seyreden bir RTÜK var.
Hükûmetin
açılım diye sunduğu yıkım projeleri
yıkıcı ve bölücü düşüncelerle
vatandaşlarımızı yönlendirmeye çalışırken
görevini yapmayan bir kurul var. Gerçi şöyle bir soru da akla gelebilir:
RTÜK gücü yetmeyebilir. Bu yayınları hukukun üstünlüğüne
inandığımız ülkede izlemeyen cumhuriyet savcıları
izleme fırsatı bulamıyor mu? diye bir soru sormak
aklımıza gelebilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri;
yayıncılığın, yayın organı ve sahipleri ile
yakınlarının haksız çıkarları doğrultusunda
kullanılmaması ilkesi yasada yer almaktayken, bazı medya
patronlarının devletle ilişkilerinde açıktan olmasa da
yayın kuruluşlarını, Hükûmeti bir karar almaya, bir
karardan vazgeçirmeye nasıl zorladıkları ve sonuç
aldıkları bütün vatandaşlarımızın malumudur.
Sayın
milletvekilleri, bir başka hususa da dikkat çekmek istiyorum.
Borsamızın, bankalarımızın, enerji sektörünün,
kısaca bütün millî varlıklarımızın
yabancılaştığı iktidarınızda eksik kalan
sadece Türk basını ve medyasıydı, onu da yabancı ortaklık
payını yüzde 50ye çıkararak halletmeye
çalışıyorsunuz. Yabancı sermaye medya sahipliğini
yüzde 50ye çıkararak, yok olmaya yüz tutan Türk kültürü ve ahlakı
tamamen yok edilecektir. Yerli medyayı denetleyemiyorsunuz, önünde el
pençe durduğunuz yabancı sermayeye nasıl söz geçireceksiniz?
Böyle bir şeyi düşünmezsiniz de çünkü varlığınız,
iktidarınız, uluslararası sermaye baronlarına
bağlı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Durmuş, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
CUMALİ
DURMUŞ (Devamla) Siyasi ve ekonomik konularda taviz verdiğiniz
müddetçe iktidarınızın devam edeceğine inanıyorsunuz.
Unutmayın ki bu millet size iki dönem birtakım beklentilerle ciddi
destek verdi. Meşruiyetinizi uluslararası güçlerde aramak yerine size
bu desteği veren millette arayın. Seçime kısa bir süre var,
aklınızı başınıza alın. Sekiz
yıllık iktidarınızda hiç aklınıza gelmeyen millet
için, kalan sürenizi iyi kullanın. Yandaş ve candaşları
korumaktan ve kalkındırmaktan vazgeçin, milleti kalkındırın.
Yoksa öyle bir sonuçla karşılaşacaksınız ki ne
olduğunuzu anlamadan, geçmiş örneklerde olduğu gibi kendinizi
siyasetin karanlığında bulacaksınız. Hafızalarda
kötü bir dönem olarak kalacaksınız.
2011
Haziranında yapılması planlanan genel seçimlerde,
ayrışmayı, çatışmayı, partizanlığı
ortadan kaldıran, hakkı haklıya teslim eden, kimsesizlerin
sahibi olmayı becerebilen, herkese fırsat eşitliği
sağlayan, kimseyi ötekileştirmeden hatırlı bir
vatandaş olarak kabul eden milliyetçi hareketin iktidarı temennisiyle
sözlerimi tamamlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Manisa Milletvekili
Sayın Ahmet Orhan.
Buyurun
Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET ORHAN (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Vakıf,
insanda mevcut olan karşılıklı dayanışma,
başkalarına iyilik yapma duygusunu hukuki statüye kavuşturan ve
ona süreklilik sağlayan, tüzel kişiliğe sahip, hukuki ve sosyal
bir müessesedir. Türk milletinin sahip olduğu tarihî ve kültürel
mirasın en önemli kaynaklarından olan vakıflar, yardım ve
hayır kurumlarıdır. Vakıfların yüzyıllardır
çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik hizmetler sunageldiği,
fakirliğin önlenmesinde kurduğu hastaneler, imarethaneler,
yaşlı bakımevleriyle, sosyal yardımlaşma ve
dayanışmanın en güzel örneklerini sunageldiği bilinen bir
gerçektir.
Selçukludan
Osmanlıya, Osmanlıdan günümüze kadar vakıflar çok mühim
işlere imza atmıştır. Onun içindir ki vakıf kültür ve
medeniyeti, tarihi içerisinde çok ciddi roller oynamıştır.
Selçuklulardan günümüze kadar akla gelebilecek hemen her alanda bir vakıf
kurulmuştur. Bizler, hasta ve garip leyleklerin bakım ve tedavisi
için bile vakıf kuran bir milletin evlatlarıyız. Yoksul genç
kızlara çeyiz verilmesi, bunların düğünlerinin
yapılması bile düşünülmüştür. Cezaevlerindeki
mahkûmların ihtiyaçlarının karşılanması,
tarımın geliştirilmesi, borç yüzünden hapse girenlerin
borçlarının ödenmesi bir mesele olarak görülmüş, ilgili
vakıflar kurularak gerekli önlemler alınmıştır.
Osmanlı
Devletinde vakıfların çok büyük bir gelişme gösterdiği,
toplumun eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi en temel
ihtiyaçlarının ötesinde son derece ayrıntılara dönük
alanlara bile yöneldiği anlaşılmaktadır. O kadar ki
Batılı sosyal politikacılar 16ncı asır Osmanlı
toplumu için vakıf cenneti tabirini kullanmışlardır.
Gerçekten, o dönemlerde vakıf kurumu toplumun tüm ihtiyaçlarına cevap
vermeye çalışan tek yaygın toplumsal kuruluş hâline
gelmiştir. Böylece, halk devletine güvenmiş, sevgi beslemiştir.
Bugün vakıf medeniyeti tüm gelişmelere rağmen o görkemli eski
görünüşünden çok uzaktır. Onun içindir ki
aradığımız huzuru bulamıyoruz. Bu değerlerin
yanında gerçeklere göz atmakta fayda olacaktır ve bunlar
yaşananlardır ve AKP tarafından 72 milyonun gözünün içine baka
baka gerçekleştirilmektedir. Hatırlayın, AKPyle beraber her
şeye bedava dönemi başlatılmıştır. Kömür bedava,
erzak bedava, giysi bedava, kırtasiye ve diğer bilumum masraflar
bedava, bedava, bedava. Çalışalım yok,
çalıştıralım yok, ara elaman yetiştirelim,
insanımıza iş bulalım yok. AKP 22 Temmuz, 29 Mart seçimleriyle
12 Eylül referandumu öncesinde Al kömürü, al erzakı, al parayı ver
oyu. demiş ve bunun karşılığını da
almıştır. Söylenen Hayırsever iş
adamlarımızın yaptığı
bağış.tır. Bu doğru değildir.
AKPnin seçim
öncesinde oy karşılığı
dağıttığının kaynağı vergilerdir. Hem
de bu fakir milletin zor şartlar altında verdiği vergilerdir.
Yani Tuncelide valilik marifetiyle sırtlarda suyu
bağlanmamış eve giden çamaşır makinesi, elektriği
olmayan evlere giden buzdolapları bunu açıkça ortaya
koymaktadır. Oradaki insanlarımız her şeyin en iyisine
layıktır. Lakin seçim öncesi bu hareketin anlamı
açıktır ve bunun kaynağı ülkemizin tüm bireylerinin
vergileridir.
Bu olayın
bir yönünü daha dikkatlerinize sunmak isterim. Demokrasi eşit
şartlarda siyasi yarışmayla yerleşir. Demokrasi diye ortaya
çıkanların demokrasiyi ne hâle getirdiğinin açık
ispatıdır tüm yaşananlar. AKP kendi adına oy için
dağıttığı kömürleri vergi gelirlerinden
karşılamıştır. Bu çarkın bir kısmı
şu şekilde kurulmuştur: Malum, AKPyle beraber gıda
bankaları denen dernek ve vakıflar tesis edilmiştir. Deniz
Feneri, Deniz Yıldızı, Hızır Yardım bunların
ünlüleridir. AKP bu gıda bankalarını bütün vergilerden muaf
tutmuştur. Yetmemiştir, buraya bağış yapanların
vergilerini de yaptıkları bağış miktarında
düşmüştür. Dahası, yaptığı bağış
fazla, vergisi az ise sonraki seneye mahsup ettirilmiştir. Bu şekilde
acayip bir çark kurularak devlete vergi ödemesi gerekenler dolaylı olarak
AKP propagandasına ve değirmenine su taşımaya yani AKPye
kömür ve erzak katkılarını yapmaya başlamıştır.
Bizim inancımıza ve devlet anlayışımıza göre
kazanç vergilendirilmişse kutsaldır. Öyle devletin kesesinden
yardım yapmak yok. Yapılan hesaplara göre, Türkiyenin bu işten
zararı milyarlarca lira seviyesindedir. Bu parayla bu ülkede onlarca
fabrika kurulur ve binlerce işsize iş bulunabilirdi. AKP, devletin
kasasına girecek parayı kendi siyasi faydası uğruna
ambalajında kurdele, fiyonk ve konfeti olarak kullanmıştır.
Bu uygulamada necip Türk milletinin geçmişten bugüne yansıması
ve vakıf kültürünün doğrudan bağı ve paralelliği
yoktur. Yüce Türk milletinin fertleri, bu adaletsizlikleri hafızasına
not etmektedir. Bu meyanda Sosyal Yardımlaşma Fonu da
çalışma, buradan al ve yat fonu hâline gelmiştir. Sosyal
yardımlaşma vakıfları ciddi denetim altına
alınarak haksız menfaat edinmelerin önüne geçilmelidir. Bugün,
kamuoyunda, Sosyal Yardımlaşma Vakfı yöneticilerinin
maaşları halk arasında konuşulmaktadır. Mutlaka bunun
önüne geçmek durumundayız. Bu yapılanlar ecdadın kemiklerini
sızlatmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle sosyal politika
işlevleriyle vakıflar, günümüz sanayi toplumlarının
yaşadığı birçok sorunu bertaraf etme yeteneğine
sahiptir. Ülkemizde vakıfların işleyişi ve denetimiyle
sorumlu olan Vakıflar Genel Müdürlüğü de vakıfların yeniden
yapılanması kapsamında önemli bir revizyona tabi
tutulmalıdır. Bu husus Sayıştay denetim raporunda yer
almıştır. Personel politikaları ve kazanımları
pozitif artış yönünde iyileştirilmelidir. Kurumun öncelikle
rasyonel bir çalışma organizasyonuna kavuşması büyük önem
taşımaktadır. Bu nedenle, siyasi birtakım etkilenmelerden
uzak bir işleyişin hâkim kılınması gereği
vardır.
Vakıflar
Türk kültürünün temel yapı taşlarındandır. Türk
devletlerinde en güzel uygulamaları görülmüş ve tüm dünyanın
dikkatini çeken sanat şaheserleri de vakıf ürünü eserler olarak
ortaya çıkmıştır. Zamanımızda kurulan derneklerin
ve vakıfların önemli bir kısmı maalesef tabela derneği
ve vakfı olmaktan öteye gidememektedir, çünkü bir kısmının
teşkilat yapısı çok zayıftır, bir kısmı
kişilerin tekelindedir. Ayrıca, bu tekelleşmenin ötesinde,
restorasyon ve tadilat işlevlerinin dışında ve de ihtiyaç
sahibi fakir fukaranın hakkının gaspı yoluyla bir
kısım vakıf üniversitesi kurulmuş olup, bu kuruluş ile
ilgili kanunlarla kendi içinde ters düşmekle birlikte, fakir
insanlarımız için yapılacak harcama, paraların ve
imkânların zengin çocuklarının okuyacağı üniversiteler
kurulması demektir. Vakıf üniversitelerinin daha çok, daha yeterli
imkânlara sahip olmayan gençlerimize hizmet vermesi mutlaka
sağlanmalıdır.
AKP Hükûmeti
döneminde, bizi biz yapan değer, kurum ve müesseseler bir bir erozyona
uğratılıp yok edilmektedir. Tarihten bugüne ışık
tuttuğumuz vakıfların Genel Müdürlük binasının Hilton
Oteli olduğu gerçeği gelinen noktayı ifade etmesi
bakımından son derece manidardır. Vakıfların, fakir ve
ihtiyaç sahibinin, gariplerin unutulduğu bir müessese hâline
geldiğini üzülerek ifade ediyor, bu hususu tarih nezdinde, yüce Türk
milletinin vicdanlarına emanet ediyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinin ve
işlevinin yetersizliğini ifade ederken, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Orhan.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Kocaeli Milletvekili
Sayın Cevdet Selvi, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı, devletimizin en önemli
ve yüce makamıdır. Cumhurbaşkanının temsil ve idari
görevlerinde en ufak bir zafiyetin, aksaklığın olmaması
hepimizin beklentisi, dileğidir. Bu makamın
yıpratılmaması, saygınlığının
korunması için başta iktidar olmak üzere hepimizin, herkesin gereken
hassasiyeti göstermesi gerekmektedir. Ancak bunun da ötesinde böylesine önemli
ve geniş yetkilere sahip olan bu makamın güvenilirliğini
korumak, saygınlığını artırmak herkesten önce
Cumhurbaşkanının kendisine düşen en önemli görev ve
sorumluluktur.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği üzere Cumhurbaşkanı görevine
Anayasanın 103üncü maddesinde yer alan andı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ve tüm halkın huzurunda okuyarak başlamaktadır.
Milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel
hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağı,
Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, laik cumhuriyet ilkelerine
bağlı kalacağı gibi çok önemli kavram ve değerler
üzerine yemin eder, bu görevlerini yerine getirmek için bütün gücüyle
çalışacağına dair ant içer.
Yine
Anayasanın 104üncü maddesinin ilk paragrafında
Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla
Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder;
Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli
ve uyumlu çalışmasını gözetir. denilerek Cumhurbaşkanının
görevi genel olarak tarif edildikten sonra yapacağı görev ve
yetkileri tek tek sıralanmaktadır.
Bütün
bunları dikkate aldığımızda, Cumhurbaşkanı
seçimlerinde uzlaşmanın kaçınılmazlığı ve
çok büyük önem taşıdığı açıkça ortaya
çıkmaktadır. Ancak AK PARTİnin iktidara geldiği günden
itibaren Ben yaptım, oldu. mantığıyla hareket etmesi, her
konuda dayatmalarla sonuç alma çabası ve
alışkanlığı 2007 genel seçimlerinden sonra da
yaygınlaşarak devam etmiştir. Bu
Cumhurbaşkanlığı seçimine de bu anlayış
damgasını vurmuştur, AK PARTİ içinde tartışmalara
neden olmuş, sonunda AK PARTİ Grubunda sadece AKPnin
Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilmesine özellikle özen
gösterilmiştir.
Bugün
geldiğimiz noktada ise yaşanan olaylar ve Sayın
Cumhurbaşkanının kararları, uygulamaları hepimizde
Sayın Başbakanın, AKPnin vesayeti altında olduğu
izlenimini güçlendirmiştir, hatta Çankaya şubesi, AKPnin onay
makamı eleştirilerini doğrular hâle gelmiştir. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak Cumhurbaşkanı seçimindeki
uyarılarımızda, kaygı ve endişelerimizde ne kadar
haklı olduğumuz açıkça ortaya çıkmış,
kanıtlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığını bu anayasal
çerçevede yaşanan gelişmeler karşısında
değerlendirdiğimizde yani sıkça söylenen deyimle Cumhurun
başını, ülkenin içinde bulunduğu durumu ve cumhurun hâlini
topluca ele aldığımızda ne yazık ki istenen ve
beklenen bir tabloyla karşılaşmak mümkün değildir. Üzülerek
belirtmek isterim ki son yıllarda gelişen olaylar tarihimize
olumsuzlukların yaşandığı acı bir bölüm olarak
girecektir ve torunlarımız bunu üzülerek görecektir.
Demokrasi,
özgürlük, insan hakları sadece lafta kalmıştır, içi
boşaltılmış, halkın yanıltılmasında,
oyalanmasında dilden düşmeyen bir araç olarak kullanılır
hâle gelmiştir. Hukukun üstünlüğü ilkesi unutulmuş, kuvvetler
ayrılığı yok edilmiştir. Halkın yararına
olan yasalar uygulanmaz, yargı işlevini tam olarak yapamaz
durumundadır.
Devletin önemli
birimleri, kamu kurum ve kuruluşları ile sürekli kavga edilmekte ya
da birbiriyle kavga etmeleri için büyük çaba gösterilmekte, çanak
tutulmaktadır. Yer altı, yer üstü kaynaklarımızın,
halkın müşterek malı olan varlıklarımızın
sorumsuzca talan edildiği, hesapsızca elden
çıkarıldığı bir süreç yaşanmaktadır.
Yolsuzluk, haksızlık ve adaletsizlikler büyük boyutlara
ulaşmıştır, artık saklanamaz, inkâr edilemez hâle gelmiştir.
Antidemokratik, hukuk dışı, yasa dışı
baskılar, uygulamalar her geçen gün daha da ağırlaşmakta ve
yaygınlaşmaktadır. Demokratik, anayasal, yasal hak arama
yolları tıkanmıştır. Devlet memuru, kolluk güçleri,
iktidarın teşviki ve desteğiyle aşırı şiddet
kullanımını acımasızca ve hızla
artırmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, yoksulluk, işsizlik, baskılar
Ülke
geleceğinden, çoluk çocuğunun geleceğinden kaygı duyan
yurttaşlarımızın büyük bir bölümü korku, endişe ve ne
yazık ki bunalım içine sokulmuştur.
Araştırmaların ve ilgili istatistiklerin de rakamsal olarak
ortaya koyduğu gibi intiharlar, cinayet ve cinnetler, aile içi
şiddet, hırsızlık, boşanmalar, ailelerin
parçalanması büyük ölçüde artmış ve hızla devam etmektedir.
Vergiler, harçlar, haksız cezalar ve temel tüketim mallarına gelen
zamlar büyük borç altında bulunan tüm yurttaşlarımızı
çaresizlik içinde bırakmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizde yaşanan bu olumsuzluklar
karşısında Cumhurbaşkanımızın
Anayasamızda verilen görev ve yetkilerinin ne kadarını
nasıl kullandığına baktığımızda, bütün
milletin Cumhurbaşkanı yerine bir bölümünün başkanı gibi
davrandığını, Hükûmetin politikalarına, uygulamalarına,
her şeye rağmen bağlı ve bağımlı
olduğunu, her yasanın altına anında onay verdiğini
görmekteyiz. AKPnin, iktidarın yıllardır devlet birimlerini ele
geçirme uygulamalarında başaramadığı hukuksal ve
anayasal yetkinin olmadığı noktalarda Sayın
Cumhurbaşkanı yetkisini kullanarak AKPnin taleplerini anında
yerine getirmektedir. Yükseköğretim Kuruluna, üniversite rektörlerine,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna, Anayasa Mahkemesi üyeliğine
yaptığı atamalar ise ibret verici olduğu kadar da
düşündürücüdür. Anayasa Mahkemesi üyeliğine normal koşullarda aday
olamayacak bir şahsı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Selvi, konuşmanızı tamamlayınız.
M. CEVDET
SELVİ (Devamla) -
önce Müsteşar Yardımcısı
atayıp bir ay sonra üye olarak atamasını tasvip etmek mümkün
değildir. Böyle bir yola başvurulması, örnek olması
bakımından elbette ciddiyetle bağdaşmamış, makama
uygun düşmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, bütün bunlar ortadayken Sayın
Cumhurbaşkanının devletin en önemli kurumlarına
yaptığı atamalarda tarafsız
davrandığını, devlet organlarının düzenli ve
uyumlu çalışmasını sağlama konusunda görevini tam
olarak yerine getirebildiğini söyleyebilir miyiz?
Değerli
milletvekilleri, ne yazık ki ülkemizde en önemli konular ve makamlar
üzerinde bile çelişkilerin, kuşkuların, hukuksuzlukların,
belirsizliklerin yaşanması olağan hâle gelmiştir. Devletin
başının, Cumhurbaşkanının bile süresinin
belirsizliğinin devam etmesi, belki beceriksizliktir ama ibret verici ve
üzüntü vericidir.
Sayın
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığına gerekli ve yeterli
ödeneğin verilmesi konusunda bugün bu döneme kadar sorun
olmamış, bundan sonra da olmamalıdır. Ancak tahsis edilen
ödeneğin, amacına uygun harcanıp harcanmadığına
bakmak, gerekli önlemleri almak da Meclisin temel görevidir. Bu nedenle, bütçe
kalemlerine baktığımızda iktidarın israf içinde
yaptığı harcamaların bir benzerini Cumhurbaşkanlığı
ödeneklerinde de görmekteyiz. Son yıllarda ödeneklerde önemli
artışlar yapıldığı hâlde, tahmin edilen
başlangıç ödeneğinden daha fazla harcama
yapıldığı, sürekli ödenek aşımı olduğu,
bu nedenle de bütçesi en çok sapan kurumlar arasında yer aldığı
görülmektedir. Bu, Cumhurbaşkanlığının bütçe
hazırlamadaki sorumluluğu ve ciddiyetini de açıkça ortaya
koymaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Selvi, teşekkür
cümlenizi alayım. İki dakika ek süre vermiştim, süreniz
tamamlandı.
Buyurun efendim.
M. CEVDET
SELVİ (Devamla) Peki Başkan.
Dış politika
ve ilişkilerde, artık, şatafatlı, israf içinde, yoksul
halka daha yük getirmenin yerine daha ciddi, tutarlı -artık,
İncili Çavuş politikaları, ahbap çavuş
politikalarının da geçersiz kaldığı yeniden ele
alınmalı- bir politika üretmenin zamanı gelmiştir, bundan
kaçınılmamalıdır.
Sayın
Başkan, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Selvi.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Ordu Milletvekili
Sayın Rahmi Güner.
Buyurun
Sayın Güner.
CHP GRUBU ADINA
RAHMİ GÜNER (Ordu) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
2011 yılı bütçesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Meclisimiz, gerçekten dünyada eşi olmayan ve
Türkiye Cumhuriyetini kuran bir meclistir. Konuşmalarımda bazı
sorunlara değineceğim. Yalnız, incitmek istemiyorum bu yüce
Meclisi. Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde konuşurken özenli
olmaya da çalışacağım fakat kurumun artık nelerle
anıldığına değinmeden de geçmeyeceğim.
Bu Meclisin
saygınlığını korumak elbette ki hepimizin görevidir
fakat değerli arkadaşlarım, bu en başta Sayın Meclis
Başkanının görevidir.
13/12/2010 tarihi
itibarıyla 23üncü Dönemde 17.305 yazılı soru önergesi
verilmiş ve bunlardan 7.967 adedi süresi içinde cevaplanmamış
-yani İnternette yayınlanmıyor, gözden
kaçırılıyor- 1.474 adedi işleme konulmadan, önerge veren
milletvekillerine iade edilmiştir. 23 Dönemde iade konusunda bir rekor
kırılmış gibi gözükmektedir. Rekor mudur, değil midir,
bunun yanıtını Sayın Başkan verecektir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi, AKP hükûmetleri döneminde iktidar partisiyle aynı
paralelde denetimden kaçan, denetim mekanizmasını işlevsiz
kılan bir yapıya bürünmüştür. Bu dönemde, milletvekillerinin
yurttaş adına denetim görevini yaparken en sık
başvurduğu yöntem olan soru önergesi anlamını
yitirmiştir. Sayın Başkan, Meclis, denetim görevini yerine
getirdikçe saygınlaşır, lokantaya, çay ocağına kalite
belgeleri alarak değil.
Yine, şunu
da belirtiyorum: Normal koltuklar varken makam odalarına yeni, lüks
koltukların alınmasını da burada kınıyorum.
7 Aralık
Salı günü, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın
Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
hesaplarının dört yıldır neden denetlenmediğini sordu.
Şimdi, Genel Kurulun önünde Sayın Başkana bir de ben soruyorum:
Bu Meclis hesaplarını araştırma komisyonu niye kurulmuyor?
Niye dört yıldır bu Meclisin hesapları denetlenmiyor ve bunun
önündeki engel kimdir, kimlerdir? Sayın Başkan, milletin huzurunda
cevap vermenizi bekliyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; personelin çok önemli dertleri var,
sizlere de ulaşıyordur. Meclis personelinin servislerini
kaldırdınız, Daha sonra koyarız veya yol ücreti veririz.
dediniz, ikisi de şu ana kadar yapılmadı. Acaba bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
Kurumda aynı
işi yapan personel farklı ücretler almaktadır. Bu da kanayan bir
yaradır. Meclis Başkanı olarak bu kurumun
çalışanlarının hakkını korumak öncelikle sizin
görevinizdir.
Daha önce, Divan
kararıyla, kadrolu olup da yardımcı hizmetler
sınıfında çalışan dört yıllık fakülte
mezunları genel idari hizmetler sınıfına
geçirilmiştir. Şu anda bu konumda olan personel iki yıldır
beklemektedir. Bu arkadaşların atamasını ne zaman
yapmayı düşünüyorsunuz?
Özellikle yeni
inşaat çalışmasıyla araçların park yerlerinin
olmadığı ve çok sıkışık bir şekilde
park edildiğini de görmekteyiz, sizler de görmektesiniz.
İnşallah, yeni, servis otobüsleri uygulanırsa bu da ortadan
kalkmış olur.
Değerli
arkadaşlarım, bu Mecliste geçen dönem bir Genel Sekreter vardı.
Genel Sekreterin neden görevden alındığını ben burada
söylemek istemiyorum ama değerli arkadaşlarım, yeni bir Genel
Sekreter alınmış bu Meclise. Bu Genel Sekreter, milletvekiliyle,
parlamenterle nasıl konuşulacağını bilmiyor
değerli arkadaşlarım, karşısındaki parlamenteri
kendi personeli zannediyor. Bu konuyu da bu Mecliste söylemek durumundayım
çünkü bu Mecliste her parlamenter, çalışanın, o Genel Sekreterin
amiri durumundadır. Bunu da Sayın Başkana iletmiş oluyorum.
Bu şekilde çalışan, Meclisin havasını bilen, Meclisin
çalışma yöntemlerini bilen çok değerli kişiler var. Dikkat
ederseniz, genel sekreter yardımcıları da
dışarıdan alınmaktadır. Bu Meclisten neden
alınmıyor? Çünkü Meclisin yönetimini çok iyi bilen, üniversite
mezunu, kariyer sahibi çok değerli kişiler var. İlla, partizan
nitelikte olan kişilerin mi alınması gerekli? Buna da Sayın
Başkandan bir cevap bekliyorum değerli arkadaşlarım.
Bir de şu
var: Bu Mecliste, dikkat ederseniz, bu Genel Sekreterin kardeşi işe
alınıyor. Yine bu Mecliste, dikkat ederseniz, geçmişteki Meclis
başkanlarının yakınları, kızları, gelinleri
işe alınıyor. Türkiyede, dikkat ederseniz, KPSS
imtihanlarına giren yüzlerce, binlerce genç var. Yüzlerce, binlerce genç
bu imtihanlara giriyor, iş arıyor devlet kapılarında. 280
bin civarında öğretmen atama, tayin bekliyor değerli
arkadaşlarım. Bu sorunlar varken Meclis neden böyle partizan tutum
içinde bu uygulamaları yapıyor? Sayın Başkandan bunun
açıklamasını istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye
Esasında şunu söylüyorum: En ücra
köşesinde bulunan, yaşayan, Türkiye Cumhuriyetine üretimde
katkıda bulunan kişilerin umut yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Değerli arkadaşlarım,
yine memurların bugün göz bebeği, umut beklediği kurum Türkiye
Büyük Millet Meclisidir, işçilerimizin her zaman sorunlarının
giderilecek olduğu yer, Türkiye Büyük Millet Meclisidir, emeklilerin sorunlarının
halledilecek olduğu yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Değerli
arkadaşlarım, bugün, en küçük birimde seçimle gelen köy
muhtarlarının yasa tasarısının, onların
ücretlerinin, aldığı paranın iyileştirilmesi,
onların insanca toplumda bir muhtar olarak, bir yönetici olarak görev
yapmalarını sağlayacak olan, maaşlarının
iyileştirilmesinin özü burasıdır değerli
arkadaşlarım.
Yine,
değerli arkadaşlarım, şunu da belirtmek istiyorum: Bugün,
üreticinin alın terinin verilecek olduğu, onun savunulacak
olduğu, yönlendirilecek olduğu yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Bugün, bir dergide Sayın Başbakanın konuşması
yayınlanıyor.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmanın özü fındık.
Fındık ancak üreticinin temsilcileriyle görüşülür,
fındık o yörede yaşayan insanların sorunları
dinlenerek konuşulur ama Cüneyt Zapsuyla görüşerek, o 8 milyon
üreticinin emeği, alın teri orada tespit edilip
Sayın
Başbakan, onunla görüşeceğine, halkın temsilcisiyle
görüş, o halkın alın terini ver.
Değerli
arkadaşlarım, 3 milyon lira yeter mi? 3,5 milyon lira yeter mi?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Güner, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) Hesabını Cüneyt Zapsuyla yapma, halkla yap, üreticiyle
yap, alın terini ver. Bu önemli.
Değerli
arkadaşlarım, bu Meclis, Türkiye Cumhuriyetini kuran meclistir. Bu
Meclis, bütün dünyadaki egemen güçlere karşı, emperyalizme
karşı verilen gazi bir meclistir. Bu Meclisin başı da
Ulusal Kurtuluş Savaşını veren, Ulusal Kurtuluş
Savaşının önderi, büyük adam Mustafa Kemalin oturduğu
koltuktur orası. O koltuğa oturduğun zaman, Türkiye'nin
sorunlarını, Türkiye'nin üniter yapısını, Türkiyede
rejimi, Misakımillî hudutlarını en iyi şekilde savunacak
olan bu Meclistir, bu Meclisin Başkanıdır değerli
arkadaşlarım.
Burada çok
şeyler konuşuluyor, çok şeyler gündeme geliyor değerli
arkadaşlarım. Bu, bu Türkiye Cumhuriyetinin başlatmış
olduğu, bu halkın başlatmış olduğu Ulusal
Kurtuluş Savaşında canını veren, kanını
veren büyüklerimizin ruhuna burada yapılan bir yanlışlık,
hakaret olur değerli arkadaşlarım. Onun için bu Meclisin çok
dikkatli olması lazım. Bu Meclis dünyada örnek olan, Ulusal
Kurtuluş Savaşını başlatan, ordularını
kuran, emperyalizme karşı en iyi şekilde mücadele veren kutsal
bir yerdir, kutsal bir yuvadır. Bu kürsüde konuşan kişilerin çok
çok dikkatli olması gereklidir ve ağzına ulusal bütünlüğü
bozacak hiçbir kelimenin gelmemesi gereklidir değerli
arkadaşlarım. İşte, biz kutsal bir görev yapıyoruz. Bu
çatının altına girdiğimiz zaman bu üniter yapıyı,
bu milletin millî bütünlüğünü koruyacağımıza yemin
ediyoruz. Bu yeminimize sadık kalalım. Ha, buna sadık kalmayan
buraya gelmesin değerli arkadaşlarım. Bunları
yaşatmayalım halkımıza.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Güner, teşekkür ederim.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) Bağlayacağım.
BAŞKAN
Şimdi, her defasında ben teşekkür için mikrofonları
açmayayım çünkü arkadaşların konuşacağı süreler
belli. Lütfen, benim sınırımı da zorlamayın.
Buyurun efendim.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) Hemen bağlayacağım.
BAŞKAN
Teşekkür cümlenizi alayım.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) Değerli arkadaşlarım bu Meclisin çok dikkatli
olması gerekli. Personelini de koruması lazım, halkı da
koruması lazım, halkın lehine çıkan, halkın
yararına kanunların geçmesi lazım. Başkalarının
cezasını indiren, başkalarına af gibi kanunları
geçiren bir meclis olmamalı ve Meclis Türkiye'nin menfaatlerini
korumalı.
BAŞKAN
Sayın Güner, lütfen konuşmanızı tamamlayınız
efendim.
RAHMİ GÜNER
(Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Antalya Milletvekili
Sayın Osman Kaptan.
Buyurun
Sayın Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OSMAN KAPTAN (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştay ve RTÜK bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sayın
arkadaşlarım, Sayıştay Kanunu iki hafta önce Genel
Kurulumuzda muhalefetin tüm uyarılarına karşın kabul
edilmiştir. Yolsuzluklara karşı ve tüyü bitmemiş yetim
hakkının yenmemesi için, Sayın Cumhurbaşkanının,
Sayıştay Kanununun performans denetimiyle ilgili maddesini tekrar
görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmesini dileriz.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde 249 televizyon ve 1.062 radyo
bulunmaktadır. Bunları düzenleyen ve denetleyen RTÜK, kendi
yaptırdığı bir araştırmaya göre, yüzde 25
oranında tarafsızdır. Bu oran da zaten RTÜKün
yapısını yansıtmaktadır. RTÜKün 9 üyesinin 6sı,
yani üçte 2si AKPlidir. Bu AKPli üyeler de yandaş radyo ve
televizyonları koruyan, yandaş olmayanları da cezalandıran
bir anlayış içindedir. Örneğin, 2010 yılında bir TV
programında İkinci Meclise darbeci Meclis deniyor, tekke ve
medreselerin kapatılması eleştiriliyor. İkinci Meclise cumhuriyeti
kurduğu için, laikliği getirdiği için darbeci deniyor, RTÜK
buna ceza vermiyor. Cem TVye ise özel harekâtçı İbrahim Şahin
ile TRT Genel Müdürü İbrahim Şahinin görüntüleri birlikte verildi
diye ana haber yayınını durdurma cezası veriliyor. RTÜK,
üzüm çeşidini şarap markası zannedip NTVye ceza veriyor.
İşte, RTÜK budur.
Sayın
arkadaşlarım, burada da Torino yakınında yetişen
nebbion diye bir üzüm çeşidini RTÜK şarap markası zannediyor
ve NTVye programı durdurma cezası veriyor.
Değerli
arkadaşlarım, TRT, RTÜK denetiminde değildir. Yeni RTÜK yasa
taslağında ise, o taslak kabul edilirse RTÜKün denetimi altında
olacaktır TRT.
Şimdi,
TRTnin açılımı kamuoyumuzda Tayyip radyo ve televizyonu
olarak söylenmektedir. Tayyip Beyin ve AKPnin ileri demokrasi
anlayışı da zaten bu demek değil midir?
Değerli
arkadaşlarım, İbrahim Şahin TRTye Genel Müdür olunca, önce
Ben bu personelle kırk kanal yönetirim. dedi, Personel fazla
dedi, sonra yetişmiş 994
personeli emekli etti, 200e yakın kişiyi görevden aldı,
araştırmacı ve strateji uzmanı yaptı, bu personellere
iş vermedi. TRTde personel sayısını azaltacak olan Genel
Müdür tam tersini yaptı, emekli olanların 2 katı yeni personel
aldı. TRT Genel Müdürü çaycısını bile
dışarıdan getirdi. TRT çalışanlarıyla
davalı hâle geldi, açılan dava
sayısı bini aştı. TRT kendisini savunmak için diğer
kurumlardan 13 avukat aldı. Danıştayda TRT ve İbrahim
Şahin hakkında çok dava varken Danıştay eski Genel
Sekreteri ve şu anda 13. Dairesi Üyesi Taci Bayhanın eşi elişi
öğretmeni Hayrünnisa Bayhan 15 Mayıs 2010da TRTye 16344 sicil
numarasıyla araştırmacı olarak naklen
atanmıştır.
Yine aynı
şekilde, TRT Yasasında yapılan bir değişikliğin
iptali için Cumhuriyet Halk Partisi 15/7/2008de Anayasa Mahkemesine dava
açmış, henüz o dava sonuçlanmamışken Anayasa Mahkemesi
Başkanı Haşim Kılıçın oğlunun 23 Ekim
2009daki düğününde TRTnin kadrolu sanatçıları sahne
almıştır. Bunda ne var? diyeceksiniz. Sayın
arkadaşlarım, bunda çok şey var. Anayasa Mahkemesinin gündemini
Anayasa Mahkemesi Başkanı belirliyor. Raportör, raporunu aylar önce
tamamlamıştır.
Sayın
arkadaşlarım, TRTde sözleşmeli personel adı altında
yandaş medya kadrolaşması yapılıyor. Zaman
gazetesinden, Samanyolu TVden, Cihan Haber Ajansından, Kanal 7den, Kanal
Adan, Kanal 24ten, Aksiyon dergisinden, Türkiye gazetesi ve Yurt Haber
Ajansından toplam 35 kişi alınmıştır. Yandaş
olmayan diğer kanallardan tek kişi dahi
alınmamıştır.
TRTye diğer
kamu kurumlarından alınan 160 kişi arasında arkeolog var,
zabıt kâtibi var, polis memuru var, adli tıp memuru var, kimya
öğretmeni var, el işi öğretmeni var ancak iletişim
fakültesi mezunu tek kişi yok.
TRTye girmek
için koşulları tutmayanlar, önce bakanlıkların ve
valiliklerin özel kalem müdürlüğüne veya basın danışmanlığına
atanıp sonra TRTye nakil ettiriliyor. Bu şekilde TRTye atanan 12
kişi vardır. Bunlardan bazı örnekler vermek istiyorum: Ahmet
Turan Ayhan, Zaman gazetesinde çalışırken Turizm Bakanlığına
basın müşaviri oluyor, beş ay sonra TRTye alınıyor.
Aynı şekilde Devlet Bakanıyken Sayın Nimet Çubukçunun ve
Sayın Mehmet Aydının özel kalem müdürlerinin kadroları
TRTye alınıyor. Maliye Bakanı Sayın Mehmet
Şimşekin şu andaki basın müşavirinin kadrosu yine
TRTdedir. Çetin Tüzün, önce Batman Valiliği Özel Kalem Müdürlüğüne
getiriliyor, AKP Batman Milletvekili Ahmet İnal Beyin
danışmanıyken TRTye alınıyor. Volkan Metin, AKP
Uşak Milletvekili Mustafa Çetinin damadı, önce TOKİde uzman
olarak göreve başlıyor, sonra valiliğe özel kalem müdürü olacak
ve sonra da Ocak 2009da göreve başladıktan üç ay sonra TRTye
geçiyor ve yine Çorum Valiliğinde özel kalem müdürlüğü yapan Mualla
Ayşegül Kumrulu TRTye alınıyor.
Sayın
arkadaşlarım, TRTdeki atamalarda liyakat ve kariyer ilkelerine
uyulmadığı Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
raporunda yer almıştır. Cumhurbaşkanı ve
Başbakanın danışmanları ve yandaş medya
taraftarları TRTde program yapıp sunmaktadırlar.
Başbakanın ve bakanlıkların tüm etkinlikleri TRTde
canlı yayınla yayınlanırken muhalefete yer verilmiyor,
verilse de aleyhte veriliyor.
Geçmişi
şaibeli, şüpheli, firari Tuncay Güneyin TRT 2de
çıkarıldığı programdan dolayı TRT Sayın
Deniz Baykala 10 bin lira, Cumhuriyet Halk Partisine 50 bin lira tazminat
ödemeye mahkûm edilmiştir.
Yine, özel
kanallara bile çıkarılmayan Mehmet Ali Ağca, TRTye
çıkarılmıştır.
Yarbay Ali Tatar,
Ergenekondan ikinci kez yakalama emri çıkınca beylik
tabancasıyla intihar ediyor. Ailesi GATAya kaldırıyor ama
maalesef kurtarılamıyor. TRT bu olayı Yarbay Ali Tatar
başından tek kurşunla vurulmuş hâlde bulundu.
şeklinde vermiştir. Bu nasıl bir kamu haberciliğidir?
Sayın
arkadaşlarım, TRT yandaş gazetecilerin ve AKPlilerin gelir
kapısı olmuştur. Basına göre Mehmet Barlas Ben TRTye
program yapmadım, para almadım. Belki de birileri benim adıma
TRTden para aldı. diyor. TRTye göre de para verildi.
AKP kurucusu ve
MKYK üyesi Ayşe Böhürler TRTye program yapıyor. Sadece iki
programdan 1,5 milyondan fazla para aldığı yazıyor. Bugünkü
gazetelerde de resmi var.
Hakan
Şüküre de yine yılda 728 bin lira veriliyormuş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaptan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
OSMAN KAPTAN
(Devamla) Sağ olun Başkanım.
Sayın
arkadaşlarım, TRT iktidarın sesi olmuştur, iktidarın
borazanı olmuştur, iktidarın, TRT, vuvuzelası
olmuştur, TRT iktidarın çiftliği hâline gelmiştir.
Artık TRTye devlet kurumu demek imkânsızdır, AKPnin
yayın organı demek daha doğrudur. Onun için ben, bu konuda,
TRTye yüzde 2 elektrik payı kesilmemesi ve TRTnin zararlarının
devlet bütçesinden ödenmemesi için kanun teklifi verdim. Teklifimin kabul
edilmesi hâlinde elektrik fiyatları yüzde 2 ucuzlayacaktır, TRTnin
zararları da devlet tarafından ödenmeyecektir.
Değerli
arkadaşlarım, AKP ve Hükûmet yola çıkarken Üç Yye son. dedi.
Neydi üç Y? Yolsuzluklar, yoksulluklar, yasaklara sondu. Ne oldu
geldiğimiz süreçte? Hiçbirisi son olmadı, daha da arttı, daha da
üzerleri örtüldü, hatta hatta üç Y dört Y oldu. Nedir dördüncü Y?
Yandaşlıktır. Nedir o yandaşlık? Türkiyede Sayın
Cumhurbaşkanı yandaş oldu, medya yandaş oldu, yargı
yandaş oldu son Anayasa değişikliğiyle, yönetim
yandaş, denetim yandaş, RTÜK yandaş, TRT yandaş. Ee,
Türkiye yandaşların Türkiyesi değil, Türkiye tüm bu
vatandaşların Türkiyesi olmak durumundadır.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili.
Sayın
Ünlütepe, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli
üyeler; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Anayasa Mahkemesi bütçesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Son yapılan
Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkemesinin üye
yapısıyla oynanarak Yüksek Mahkemeyi işlevsiz kılmak,
siyasal iktidarın dünya görüşüne ve isteklerine uygun kararlar
vermesini sağlamak üzere yapılan Anayasa değişikliği
halk oylamasının ardından yürürlüğe girmiştir. Anayasa
Mahkemesinin düşürüldüğü durum demokrasiye, temel hak ve
özgürlüklerin korunup sürdürülmesine vurulan bir darbedir.
Değerli
arkadaşlar, Avrupada anayasa mahkemeleri 20nci yüzyılın ikinci
yarısından itibaren ortaya çıkmıştır. Adolf
Hitleri kanlı bir diktatör yapan, bu yolda önünü açan 17 ve 18inci
yüzyılların demokrasi anlayışıdır. 20nci
yüzyılın birinci yarısına kadar bu anlayışı
baz alan demokrasiler seçimle iş başına gelmeyi demokrasi
adına yeterli görürler ve seçimle işbaşına gelenlerin
mutlak iktidar gücüne sahip olduğunu kabul ederler. Günümüz Türkiyesinde
de tam olarak savunulan, bu köhnemiş demokrasi
anlayışıdır. Ne var ki bu görüş demokrasileri kolayca
baskıcı rejimlere dönüştürmüş ve dünya bunun bedelini çok
ağır ödemiştir. Hitler ve Mussolini ikilisinin yarattığı
ortam bunun en önemli örneğini oluşturmaktadır.
Yeni
çağdaş demokrasi anlayışında Seçimle iktidara gelen
iktidarların demokrasiyi yok etme özgürlüğü olamaz. ilkesi
benimsenmiştir. Erkler ayrılığı ve hukuk devleti
kavramlarıyla anayasa mahkemeleri bu dönemin eserleridir. Erkler
ayrılığı ilkesi yasama, yürütme ve yargının
eşitliği ve iş bölümü içinde iş birliği esasına
dayanır.
Hukuk devleti,
hukukun üstünlüğünü tanıyıp koruyan, devlet organları ile
kamu kurum ve kuruluşlarının tüm eylem ve işlemlerini
yargı süzgecinden geçiren düzeni anlatmaktadır. Çağdaş
demokrasi anlayışında anayasa mahkemeleri demokrasiyi ve temel
hak ve özgürlükleri sürekli kılabilmek için iktidar gücünü
sınırlandırmak amacıyla kurulmuşlardır. Bu
nedenle, anayasa mahkemesinin yasama ve yürütmeden bağımsız
olması, demokrasi ve temel hak ve özgürlükler yönünden yaşamsal önem
taşımaktadır.
Anayasamızdaki
erkler ayrılığı ve demokratik hukuk devleti ilkelerine
dayalı parlamenter sistem kabul edilmiştir. Yasama ve yürütmeyi ele
geçiren tek parti yönetiminin sivil diktaya dönüşmesi
olasılığına karşı anayasa koyucu Anayasa
Mahkemesini kurmuş ve yasama işlemlerinin denetimini yüksek mahkemeye
vererek iktidar gücünü sınırlandırmıştır.
Denetimsiz güç despotizme dönüşür ve bundan en büyük zararı demokrasi
alır.
Anayasamız
önemli görevleri yükümlemiştir. Şimdi, son Anayasa
değişikliğinden sonra baktığımızda, Anayasa
Mahkemesinin bağımsızlığı siyasal rejim yönünden
yaşamsal önemdedir. Yüksek Mahkemenin
bağımsızlığı, onu işlevsel kılma yönünden
üye yapısına yasama ve yürütmenin müdahale etmemesini gerektirir.
Oysa yapılan Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkemesinin
tüm üyelerinin Sayın Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet
Meclisince seçilip atanmasının yolu açılmıştır.
Sayın
Başbakan yargıyı ayak bağı olarak görmekte ve bu
bağdan kurtulmak için Anayasa değişikliği
yapıldığını meydanlarda söylemektedir.
Başbakanın isteğine uygun biçimde yargıyı bertaraf etmek,
daha doğrusu kendi isterlerine uygun kararlar vermesini sağlamak
üzere yargıyı ele geçirebilmek için Anayasada iki önemli
değişiklik yapıldı: Biri Anayasa Mahkemesi, diğeri
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üye yapısını
değiştirmekti.
Anayasa
Mahkemesinin üye yapısı 15ten 17ye çıkarıldı, yedek
üye statüsü kaldırıldı, mevcut yedek üyeler asıl üye
statüsüne geçirilmiştir. Anayasa Mahkemesinin 17 üyesinin 3ü Türkiye
Büyük Millet Meclisi, 14ü Cumhurbaşkanınca atanacaktır.
Çağdaş demokratik ülkelerin hiçbirinde anayasa mahkemesinin tüm
üyelerinin seçimi bir tek siyasal partinin iradesine
bırakılmamıştır. Yapılan değişiklikte
Anayasa Mahkemesi fiilen ve hukuken AKP mahkemesi niteliğine
dönüşmüştür.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesine üye seçilmesi, yasama ve yürütmenin
yargıya karışmaması gerektiğini, ileri demokrasilerde
sistem gereği yasama organınca seçim yapılacaksa bunun
uzlaşma ile muhalefetin de katılması sağlanarak nitelikli
çoğunlukla yapılmasının zorunlu olduğunu
söylemektedir. Bunun için Avrupa ülkelerinde genellikle parlamentodan eğer
anayasa mahkemesine üye seçilecekse üçte 2 çoğunluk aranmaktadır.
Peki, bizde ne
oldu? Sayıştaydan bir üye seçtik, Hicabi Dursun. Anayasa Mahkemesine
üye seçilirken
Öncelikle bu Hicabi Dursun Sayıştayda Genel Kurulda
üye seçimi yapılırken 2009da seçilemeyeceği anlaşılınca
otuz günlük sürede Sayıştay Genel Kurulunun Genel Kurul yapması
engellendi. Hicabi Dursunu parmak kaldırarak burada sadece Adalet ve
Kalkınma Partililerin oylarıyla Sayıştay üyeliğine
seçtik. Bu sefer Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçiminde ne oldu?
Sayıştay 3 üye gösterecekti. Sayıştaydan aday olarak
gösterilen Hicabi Dursun seçildiği tarihte kırk beş
yaşını doldurmamıştı. Sayıştayda
deneyimi çok az olan bir üyeydi, bir yıllık bir üyeydi. En az oyu
almıştı, 28 oy almıştı. Burada da tekrar geldi,
sadece Adalet ve Kalkınma Partililerin oylarıyla bu sefer de Anayasa
Mahkemesi üyeliğine 256 oyla seçildi. Parlamentonun salt
çoğunluğu 276. Yapılan o Anayasa değişiklikleriyle
nasıl bir partinin ele geçirildiğini bugün şimdi, çok daha iyi
görüyoruz. Fakat, yani onu tarihsel gelişiminde Hitler örneğini
verdim, tarihsel gelişiminde Mussolini örneğini de burada bilerek
verdim.
Şimdi,
elbette, bu kişi bugün yargılamaya geçtiğinde sizler için,
Anayasa Mahkemesine gidip yargılanacak olanlar hakkında nasıl
bir yargılama yapabilir? Dolayısıyla Parlamentodan seçilen
üyeler tamamen bir siyasal partinin bir elemanı gibi seçilmişlerdir.
Değerli
arkadaşlar, başka bir örnek
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) O insanlar burada yok, cevap veremiyorlar bu
saldırılara. O insanlar burada değil ama bakın
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Efendim, dinle, dinle, sabret, dinle efendim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) O insanlar cevap veremiyor.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Efendim, dinle
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) O insanlar burada değil.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Ben neyin ne olduğunu biliyorum. Bunu seçmeseydiniz,
onu seçmeseydiniz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) O insanların söz hakkı olsa tamam
söyleyin, eleştirin ama cevap veremiyorlar bu insanlar.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Şaibeli kişileri seçmeseydiniz, şaibeli
kişileri seçmeseydiniz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Yazık yani olmaz böyle bir şey.
BAŞKAN
Sayın Canikli
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Cumhurbaşkanı tarafından seçildi bir üye.
Yargıyı
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Meclis seçti, Meclis seçti.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Efendim, dinle, dinle
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Meclis seçmedi, siz seçtiniz.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Siz bir Grup Başkan Vekilisiniz, eğer
dinlemekten acizseniz
Ben neyi konuşacağıma kendim karar
veririm Beyefendi.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ünlütepe, Genel Kurula hitap edin.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından, Anayasa Mahkemesinde raportör olarak bulunan bir üye var.
Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilemeyecek durumda. Ne yapılıyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ünlütepe, konuşmanızı tamamlayınız.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilemeyecek olan bir
kişi Ulaştırma Bakanlığında Müsteşar
Yardımcılığına getiriliyor. Bir aylık bir süreçle
Müsteşar Yardımcılığı görevini yaparak, oradan
yargıyı dolanarak, dolambaçlı bir yöntemin içine sokarak Anayasa
Mahkemesi üyeliğine getiriyorsunuz. Hâlbuki Cumhurbaşkanı hem
devletin başı hem yürütmenin başıdır. Sayın
Cumhurbaşkanının göreve seçildiği günden beri
bağlı olduğu siyasi partiyle düşünce bağından
kendisini kurtaramamış olması, Anayasa Mahkemesine seçtiği
üyelerin niteliklerinde de bu görülmektedir.
Hâlbuki Anayasa
Mahkemesinin kuruluş amacının sebeplerinden birisi şuydu:
Eğer bir siyasal parti hem Meclis, yasama organına hem yürütmeye
sahip olursa, tarafsız bir Cumhurbaşkanı bu dengeyi
koruyabilir. diyordu. İşte, sadece sizin oylarınızla
seçilen bir Cumhurbaşkanı da bu Anayasa Mahkemesini Adalet ve
Kalkınma Partisinin bir yan kuruluşu hâline getirmiştir.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Cumhurbaşkanını Meclis seçti, biz
değil. Meclis seçti!
AHMET YENİ
(Samsun) Siz de oy verseydiniz, niye oy vermediniz!
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Ya bir dinleyin ya! Niye dinlemekten zevk
almıyorsunuz ya! Gelirsin konuşursun kardeşim ya!
AHMET YENİ
(Samsun) Ben de konuşacağım biraz sonra!
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Konuşursun tabii kardeşim, sen de
konuşursun tabii ama işin gücün laf atmak!
AHMET YENİ
(Samsun) Devam et, devam et!
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi
Başkanının son dönemlerde yaptığı
açıklamalar
Anayasa Mahkemesi Başkanı bu Anayasayı
korumak ve kollamakla yükümlüdür, bunun için yemin etmiştir. Bir ara
Artık siyasi iktidarın düşüncesine doğru gidiyor.
Sayın Başkan Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif
edilemeyecek maddelerinin değiştirilebileceğinden söz ediyor.
Hâlbuki Anayasanın ilk üç maddesi cumhuriyetin kurucu felsefesidir.
Cumhuriyetin kurucu felsefesini tartışmaya açmak akıl işi
değildir.
Başka bir
şey daha vermek istiyorum. Sayın Anayasa Mahkemesi
Başkanımızın bir açıklamasını daha sizlerle
paylaşmak istiyorum. Yeni üyelerin yemin töreninde yaptığı
konuşma: Değişime karşı çıkan
çağının nabzını tutamaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ünlütepe, ek sürenizi de tamamladınız.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Bir dakikada bağlayabilirim.
BAŞKAN
Hayır efendim, şimdi bir dakika olduğu zaman ben size veremem.
Sadece bir teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun efendim.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Değerli arkadaşlar, o konuşması da
yerinde değildi, Anayasa Mahkemesi Başkanına
yakışmayan bir konuşmaydı. Eğer Anayasa Mahkemesi
Başkanı bir hukukçu olsaydı o konuşmayı
yapamazdı.
Sevgili
arkadaşlar, önümüzde, Meclisin önünde bir an önce çıkartılması
gereken Anayasanın kuruluş kanunudur. Bugün Anayasa Mahkemesi
çalışmamaktadır. Anayasanın kuruluş kanununu bir an
önce Meclisten çıkarmalıyız.
BAŞKAN
Sayın Ünlütepe, teşekkür ediyorum size de.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) Ayrıca bu Anayasa değişikliğiyle ferdî
başvuru hakkını da tanıdık, onun da önüne geçilmesi
kanaatindeyim.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, size de çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, hiçbir
kısıtlama yapmıyorum, mümkün olduğunca da sürelerinizi
veriyorum ama usul hâline getirirsek arkası gelir. Bu teşekkür
cümlesi, doğrusu yönetici olarak benim de fazla hoşuma gitmiyor yani
Teşekkür cümlenizle bağlayınız. ibaresi de yerli yerinde
bir ifade değil. Lütfen süremizde konuşmalarımızı
tamamlayalım.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Şahin Mengü.
Buyurun
Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe müzakerelerinde rakamlar fazla değer atfetmiyor
Türkiyede, hemen hemen dünyanın bütün parlamentolarında böyledir.
Hangi birimin bütçesini konuşuyorsanız o birimin eylem ve
davranışlarını tartışırsınız. Ben
de huzurlarınıza Başbakanlıkla ilgili görüşlerimi
açıklamaya geldim.
Dün burada, gerek
Sayın Maliye Bakanı gerek Sayın Başbakan öyle güzel bir
tablo çizdi ki ben kendim bir refah ülkesinde yaşadığım
inancına vardım. O kadar müreffeh yaşıyoruz ki Maliye
Bakanı dağıttı Emekliler çok para bile alıyor. dedi
-onun da nasıl olduğunu anlatacağım şimdi de- böyle
çizilen bir tablo.
Arkasından,
bir lokantanın basılması, anasıyla babasıyla yemek
yiyen çocukların hüviyetlerinin toplanıp tekrar aileye teslim
edilmesi gibi
Allahtan, bir hukuk profesöre olan Ankara Barosu
Başkanı orada olduğu için olaya müdahale etti, geri adım
atıldı. Bu, çok enteresan bir eylem ve davranış tarzı.
Tabii, bütçelerin
sapmaması için evvela Başbakanlık bütçesinin çok
sağlıklı ve öngörülü olması gerekir. Şu anda
hatırlayabildiğim kadarıyla Başbakanlığın
bütçesi kendine bağlı kuruluşlarla beraber 5,1 trilyon yani eski
parayla katrilyon. Şimdi o bakımdan
Buna tabii MİT dâhil,
kendisine bağlı diğer birçok bağlı kurum da var ama asıl
burada hassas olan nokta, Başbakanlığın kendisinin
kullanması yani Sayın Başbakanın devletin yüksek
menfaatlerinin temini için yani gizli istihbarat, gizli operasyonlar, bazen
sosyal ve ekonomik menfaatler temin etmek üzere kendisinin şahsına,
namusuna tevdi edilmiş olan örtülü ödenek.
Şimdi,
örtülü ödeneğe baktığınız zaman, bizde maalesef örtülü
ödenek rakamı çok küçük gösteriliyor. Ama arkasından bu rakam bin
katına, 1.300 katı yukarılara çıkıyor. Burada ne
yapılmak isteniyor? Benim tespitim: Örtülü ödenekten harcanacak
paranın miktarının burada
tartışılmasının önüne geçiliyor. Yoksa özel kalemin
bütçesi içinde gösterilen rakamlardan elbette bütçe tekniği içinde
arasında kaydırmalar yaparsınız. Bu kaydırmalara göre
de fasıllar arasında hareketle bunu çözersiniz. Ama bu, burada, yüce
Mecliste bu rakamların tartışılmasının önüne
geçilir. Biz en azından burada, elbette o örtülü ödenek kendi Kanunundan,
tabi olduğu Kanundan ötürü gizlidir ama neyin, nerede en azından
rakam olarak harcandığını bilmek de bu yüce Meclisin
hakkıdır. Hiç birimiz bu rakamı bilmiyoruz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Nerelerde harcandığını
bilemezsiniz.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) Hayır, bakın, onu söylemiyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Söylediniz de onun için.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) - Sayın Canikli,
orada oturup hep laf atıyorsun. Ben bu paraların
harcandığı noktaların gizli olduğunu ama
rakamını da bilmek hakkım olduğunu söylüyorum. Yani bir
rakamı bin katı, 1.300 katı artırarak burada uygulama
yapmak çok sağlıklı değil. Çünkü gizlilik, şüpheyi
uyandırır. O zaman baştan öngörünü yaparsın
harcayacağın paraya yakın. Tabii zaman zaman sapmalar olur ama o
bütçeye yakın bir rakam ortaya koyarsın. Eğer koyduğun
rakamı bin katı, 1.300 katı artıyorsan, bu, toplumda
şüpheyi uyandırır; onu anlatmaya çalışıyorum.
Değerli
milletvekilleri, çok önemli olaylar yaşıyoruz, bu örtülü ödenekle de
ilgili yaşıyoruz çünkü çeşitli dedikodular var. Tabii, gizlilik
söz konusu olduğu için şeffaflık söz konusu
olamayacağına göre neyin nereye harcandığını bilmek
de çok mümkün değil.
Bir gazete haberi
çıktı Futbolcu transferi için para verildi. denildi. Bakın,
şimdi elimde bir tane gazete haberi var, dergi haberi var: 2 milyon 600
bin sterline alındı, 1 pounda Remzi Güre kiralandı. diye. Ne
kadar doğrudur, ne kadar yalandır bilmiyorum.
Araştırılması gerekir, araştırmayalım
mı? Söylemeyelim mi bunları?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Söyleyin canım!
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) - Hah, bunları
söyleyeceğiz gayet tabii.
Ama, bu arada,
çok çarpıcı, çok yaşanan olaylar da var. Adana Milletvekilimiz
Tacidar Seyhan, Sayın Başbakanın cevaplandırması için
iki tane soru sormuş, diyor ki: MİT Müsteşarı
İmralıda Abdullah Öcalanla görüştü mü, görüşmedi mi?
Buna cevap geliyor, Sayın Cemil Çiçek imzasıyla. Çok enteresan, çok
açık bir cevap geliyor. Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı, şu yazısında, 2937
sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Kanunu çerçevesinde görevlerine ilişkin faaliyetlerin
gizli olarak yürütüldüğü belirtilmiştir. Orada ne
konuşulduğunu sormamış arkadaş. Arkadaşım,
orada böyle bir görüşmenin olup olmadığını
sormuş.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) O da gizli
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) Şimdi, geriye dönüp bakın
Şimdi, Sayın
Başbakan diyor
Bu cevaptan da anlaşıldığı
kadarıyla görüşülmüş.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Öyle bir şey söylenmiyor.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) - Görüşülmüş
Şimdi, bakın, Sayın
Başbakan evvela dedi ki
Görüşüldü. diyene hakaret etti. Sonra Ben
görüşmüyorum, devlet görüşüyor. dedi. Ya, Millî İstihbarat Teşkilatı
Başkanı mahalle muhtarı mıdır? Başbakana
bağlı bir, çok üst düzey bürokrattır. Eğer
Niye
bunları saklıyoruz?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Gazeteler siyasidir!
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) - Müsaade et Canikli
Canikli, sonra orada çok
karşılıklı konuşmaya başlarız. Müsaade et
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Peki, tamam
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) - O bakımdan, şimdi, bir şeye cevap
veriyorsanız
Bakın, milletvekiline cevap veriyorsunuz. Şunu
uygar bir ülkede yapsanız, bu cevabı veren ilgili bakan gider. Bunun Japonyada
örneği var. Yani İki tane kurumsal cevap vardır. deyip
yuvarlak cevap veren bakanı Japonyada görevinden aldılar.
Bir başka
şey daha var. Sayın Başbakana yine Tacidar Seyhan
arkadaşım soruyor: Sen şu tarihte, üç gün ortadan yok oldun.
Gayet tabii Başbakanlar da dinlenir. Edirnenin Keşan ilçesinde
Şapçı Prestige Otelde Yunan İstihbarat Başkanıyla
görüştün mü görüşmedin mi? diyor. Buna gelen cevap da yine
Sayın Cemil Çiçek tarafından veriliyor, bakın ne deniyor:
Sayın Başbakanın gerek yurt içi gerek yurt dışı
yapmış olduğu görüşmeler ilgili mevzuat ve teamüller
çerçevesinde gerçekleşmektedir.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Çok aydınlatıcı!
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) Şimdi, bu sorunun cevabı
Eğer
görüştüyse, o zaman, devlet teamülüne göre yapılması gereken
tutanağı var mı yok mu? Bu görüşme devletin arşivine
girdi mi girmedi mi? Burada ne görüşüldü? Bu usulden midir teamüllere
uygun mudur? Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının bir devletin
istihbarat teşkilatı başkanıyla görüşmek üzere bir
hudut kasabasına gitmesi çok teamülden midir? İlk defa duyuyoruz da
öğrenelim diye soruyoruz. Belki usuldendir. Acaba MİT
Müsteşarını göndermemesinin sebebi: Sayın Başbakan
MİT Müsteşarına mı güvenmiyor? Eğer bir istihbarat
teşkilatının
Olabilir, Yunan İstihbarat Teşkilatı
Başkanı buraya gelir, Sayın Başbakanla görüşür.
Nasıl CIA Başkanı geldiği zaman görüşüyorsa bu çok da
ayıp bir şey değildir. Devletler bu tip ilişkileri
kurarlar. Ama sayın başbakanlar, özellikle bu ülkenin
Başbakanı bir ülkenin istihbarat teşkilatı
başkanının ayağına doğru gitmez, onu buraya
getirir.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Böyle bir şey olabilir mi, yapmayın ya.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) Müsaade et.
Burada,
olmamıştır demiyor, Böyle bir görüşme
olmamıştır. demiyor gelen cevapta, Teamüllere uygun
olmuştur. diyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Şahin Bey, böyle bir şey söz konusu
değil.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) Teamüllere uygun olan nedir? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teamüle uygun olan gider mi kardeşim? Bunu söyleyeceksiniz, Teamüllere
uygundur, gider. diyeceksiniz. Verecek, şimdi, Sayın Başbakan
Yardımcısı cevabını. Ama nitekim, bakın, daha
vahimi var. Sayın Cemil Çiçekin bu cevabından sonra gazeteci Mustafa
Mutlu bunu gündeme getiriyor Vatan gazetesinde. Sayın Mustafa Mutluyu
arıyor ve şunu söylüyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Mengü, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla)
diyor ki sonunda: Görüşme oldu mu, olmadı
mı, bilmiyorum. Peki, o zaman bu milletvekillerin sorduğu sorulara
Sayın Cemil Çicek cevap verecekse şunu yazar: Böyle bir
görüşmeden haberim yok, bilgim yok. der. Hem Usulüne uygun
yapılmıştır. diyeceksin, gazeteci sorduğu zaman
gazeteciye işin gerçeğini söyleyeceksin, Ben bilmiyorum.
diyeceksin. Şimdi, bu, bu yüce Parlamentonun manevi şahsiyetine
saldırı mıdır, değil midir? Hele bunun yıllarca
bu Parlamentoda görev yapmış olan Cemil Çiçek gibi çok deneyimli bir
siyasetçi tarafından yapılması işi daha vahim hâle
getiriyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada hepimiz bu ülke için görev yapıyoruz.
Hiçbirimizin bir diğerinden bu ülkenin sevgisi hakkında bir santim
daha ne fazla ne eksik olduğuna inancım yok. Herkes bu ülkeyi en az
bir diğeri kadar seviyor. O zaman burada görev yapan insanlara da ne olur
saygılı davranın. Bu cevabı vermeye hiçbir siyasetçinin,
hiçbir bakanın hakkı yok. Bu, çok ağır bir şey, bu
Parlamentoya saygısızlık.
Değerli
arkadaşlarım, çok şey anlatılabilir. Bu Remzi Güre verilen
para var mıdır, yok mudur; bir dernek üstünden 2 milyon 600 bin pound
yurt dışına gönderilmiş midir? Bunun
araştırılması lazım. Oradan da 1 pounda Remzi Güre mi
o bina peşkeş çekilmiştir, kiralanmıştır? Kimin
parasını kime veriyorsunuz? 2 milyon 600 bin pounddan bahsediyoruz.
Bu memlekette açlık sınırında yaşayan milyonlarca
insan varken, her gün 1 milyon çocuk aç yatağa girerken bu
rakamların, bunların tartışılması ve
araştırılması lazım.
Tabii,
arkadaşlarım, sırası geldiğinde Teksasvari kanunu da
tartışacaklardır. Ama evvela, şu 2 milyon 600 bin poundu
bir öğrenmek mecburiyetindeyiz. Bu para kime, niçin verilmiştir? Bu
Remzi Gürün ne özelliği vardır? Ona 1 pounda bu bina
kiralanmıştır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Garanti ediyorum, gerçek değildir. Öyle bir
şey yok, dedikodu, gazete haberi sadece.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Mengü.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, son konuşmacı İzmir Milletvekili
Sayın Bülent Baratalı.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BÜLENT BARATALI (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğü
ve Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu nedenle, Sayın Başkan sizi ve milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, toplumlar doğaya ve
insanlığa kazandırmış oldukları eserler,
zenginlikler ve değerlerle tarihte iz bırakabilirler.
Varlıklarını sürdürebilmeleri ise yaratılmış olan
eserlerin, zenginliklerin ve değerlerin korunup gelecek kuşaklara
aktarılmasıyla mümkündür. Bu anlamda, yaklaşık bin
yılı bulan bir geçmişe sahip olan vakıflarımız,
hem bir Osmanlı kurumudur hem de Evkaf Vekâletinin
kaldırılmasıyla bir cumhuriyet kurumu hâline getirilmiştir
Vakıflar Genel Müdürlüğü. Önemli sorumluluklar üstlenmiştir.
Evladı fatihanların ve atalarımızın kurduğu
vakıflar güzel şeyler yapmışlardır, imarethaneler
kurmuşlardır, garip gurebaya, fakir fukaraya ve muhtaçlara yardım
etmişlerdir, hatta bazı Osmanlı padişahları sokak
hayvanları için bile vakıf kurmuşlardır. Ama öte yandan bu
vakıfların, özellikle Osmanlının son dönemlerinde
olduğu gibi, sadrazamların, vezirlerin ve bazı zenginlerin mal
varlıklarını korumak için de yaptıkları, vergi
kaçırmak için de yaptıkları bir kurum olarak kullanılmaya başlandığını
da görmekteyiz. Bu bir tarihsel gerçektir. Bugüne
baktığımız zaman da biraz paralellik de arz etmektedir.
Hâlen 41.800
adedi mazbut, 283 adedi mülhak, 4.544 adedi yeni ve 161i cemaat vakfı
olmak üzere toplam 46.793 vakıf bulunmaktadır. Bunların bir
kısmının kültür varlıklarımızın
bakımı, onarımı, korunması amaçlı olduğu
bellidir ancak az önce söylediğim gibi, üzülerek belirtiyorum ki
bazıları da zenginleşmek amacıyla tekrar
kullanılmıştır.
Geçen bütçede de
söylemiştim vakıfların denetimiyle ilgili ancak bu
sıkıntılar devam ediyor. Yani vakıflarda pis kokular var.
Bunu ben geçen bütçede burada anlatmıştım. Ben söylemiyorum,
Cumhuriyet Halk Partisi de söylemiyor -Sayıştay Başkanı
orada oturuyor- Sayıştay söylüyor, Vakıflarda pis kokular var.
diye söylüyor.
Geçen sene
şöyle söylemişim: Taşınır ve taşınmaz tüm
tarihî eserlerin tespit edilmesi amacıyla kurumsal bazda yok olma riski
taşıyan eserlerin önceliklendirilmesine ilişkin sistemli bir
çalışma yapılmaması, yapılan tespitin tam ve
sağlıklı olması için teknolojik araçlardan yeterince
yararlanılmaması, onarım ve restorasyon konularındaki
denetim ve güvenliğe önem verilmemesi, harcamaların açık ve
şeffaf olmaması, yardımların hakkaniyet terazisinden
şaşmayacak ölçülerde dengeli ve eşit yapılmaması,
üstlenilen sorumluluk, misyon ve vizyon açısından önemli olduğu
kadar kamu vicdanı açısından da büyük önem
taşımaktadır.
Nitekim bu sene
Sayın Bakanın ve benim seçim bölgemde önemli yolsuzluklar ortaya
çıkmıştır. Sayın Genel Başkanımız bir
grup konuşmasında bunu açıkladı.
İzmir ve
Manisa çevresinde yirmi iki vakıf camisinin onarımı için ihaleye
çıkıldı, ihaleyi alan firmalara ihale bedelinin tamamı olan
6 milyon 874 bin liranın ödenmesine karşın, belirtilen
onarım işlerinin ancak yüzde 44ünün yapıldığı
fotoğraflarla belgelendi. Bu konunun açıklığa
kavuşturulması gerekmektedir. Yani bunların bazıları
Sayın Bakanın memleketinde; Manisa Demirci Yakup Çelebi Camisi,
Manisa Kula Emre Camisi, Urla Güdük Minare Camisi, yine Urla Denizli Camisi,
Kemeraltı Camisi, Merkez Çorakkapı Camisi diye gidiyor. Ben,
Sayın Bakanı otuz yıldır tanıyorum, muhakkak bunlara
da bir cevap vereceğini de burada umut ediyorum, ama benim
düşüncelerim şöyle:
Cami üzerinden,
ibadet ve inanç üzerinden yolsuzluk yapanların ne bu dünyada ne de öbür
dünyada yatacak yeri yoktur. Yalnızca bunu yapanların değil,
buna göz yumanların, fırsat yaratanların, üzerine gitmeyerek
fakir fukaranın hakkını siyasi ranta dönüştürenlerin de
dinden, imandan burada söz etmeye hakları bulunmamaktadır diye düşünüyorum.
Ayrıca
diğer bir konu sayın milletvekilleri, Sayın Bakana da sormak
istiyorum: İstanbulda Kaptanı Derya Halil Paşa Camisi dinî alan
tanımından çıkartıldı mı
çıkartılmadı mı? Çıkartıldıysa hangi
gerekçelerle çıkartıldı, burada ne yapılması planlanıyor?
Değerli
milletvekilleri, AKP tarafından hazırlanan bir yasayla,
İstanbulda, Bezmiâlem Valide Sultan, Silahtar Abdullah Ağa ve
Abdülhamit Sani Mazbut Vakıfları adına Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından Bezmiâlem adıyla bir vakıf
üniversitesi kuruldu. Bu yasayla, öncelikli olarak yoksullara ve
sağlık güvencesinden yoksun olanlara hizmet vermekte olan Vakıf
Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi özel bir üniversiteye
dönüştürülerek zenginlere ve parası olanlara tahsis edildi ve
edilmekte. Garip gureba edebiyatı yapan AKPnin, ilk ve tek gureba
hastanesinin hangi toplumsal gerekçeyle kimlere, ne
karşılığında devredilmek istendiği de önemli bir
soru işaretidir ama asıl sorun garip gureba ve hastane değildir,
bunun arazisidir. Her ne kadar Vakıflar Genel Müdürlüğü, hastanenin
başka bir yere taşınmasının söz konusu
olmadığını söylese de burada zaman kimi haklı
gösterecektir, önümüzdeki günlerde göreceğiz. Çünkü aynı
açıklamada üniversitenin Eyüpteki Silahtar Abdullah Ağa
Vakfına ait 300 bin metrekarelik arazi üzerine inşa edilecek
yerleşkesinde alışveriş merkezleri ve konaklama
mekânları gibi ince düşünülmüş detayların da yer
alacağının belirtilmesi vakıfların nasıl bir rant
aracı olarak düşünüldüğünün bir başka göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, sekiz senedir olumlu olarak destekliyoruz Vakıflar Genel
Müdürlüğünü, yapıcı bir muhalefet içindeyiz ancak az önce
söylediğim gibi önemli yolsuzluk konuları da var, bunların
üzerine gidilmesi gerekiyor. Bu nedenlerle tamamen kendi kaynaklarından
oluşan 401 milyon liralık 2011 bütçesinin 207 milyon
lirasının yatırımlara ayrılmasını olumsuz
buluyoruz ancak 1.883 personelle denetimin yapılmayacağını
burada söylüyoruz ve bunun izlenmesi için biz elimizden geleni yapmaya söz
veriyoruz ve 2011 Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesinin ulusumuza,
vakıflar camiasına iyilikler getirmesini diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
bütçesiyle ilgili düşüncelerimizi belirtmeden önce Sayın Bakanın
Komisyondaki sunumundan bir cümleyi sizlere okumak istiyorum, Sayın Bakan
aynen şöyle söylüyor: Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü ifade ve basın özgürlüğünün gelişmesi, ülkemizin
dünya kamuoyuna gerçekçi şekilde tanıtılması, ülke
dışındaki gelişmelerin zamanında ve gerçek verilere
dayalı olarak izlenmesine imkân sağlamaktadır. Bu sözler
Sayın Arınça ait. Oysa Dünya Basın Konseyleri Birliğinin
hazırladığı raporda Türkiyede medya ve ifade
özgürlüğü tehdit altında. denilmekte, düşünce ve ifade
özgürlüğü konusunda nasıl bir yüz kızartıcı durumda
olduğumuz gözler önüne serilmektedir. Bu rapora göre Türkiyede gazeteci
ve yazarlar aleyhine 5 binden fazla soruşturma
başlatılmıştır. 46 gazeteci ve yazar hapse
atılmış ve birçoğu tutuklu olarak, duruşmaları
yapılmadan veya hüküm giymeden hapiste bulunmaktadır.
Hapisteki
gazeteciler arasında hüküm giymeden veya teminatla salıverilmeden iki
seneden uzun süredir tutuklu olan Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan da
bulunmaktadır. Türkiyede gazeteciler ve yazarlar aleyhine yedi yüzden
fazla ceza kovuşturması yapılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Baratalı, konuşmanızı
tamamlayınız.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) 178 ülkenin yer aldığı basın özgürlüğü
endeksinde Türkiye 138inci sırada bulunmaktadır. Bu ortamda Türkiyede
ifade ve düşünce özgürlüğünden söz etmek mümkün müdür?
Değerli
milletvekilleri, özgür bir basın ancak hukukun üstünlüğüne
dayalı, laik ve demokratik bir düzende varlığını
sürdürebilir ancak ne yazık ki sekiz yıllık AKP hükûmetleri
boyunca hukuk adına en büyük hukuksuzluklar birbiri peşi sıra
uygulamaya konulmuş, bundan medya da payına düşeni
fazlasıyla almış bulunmaktadır.
Diğer
yandan, düşünce ve ifade özgürlüğünün en önemli iki
ayağından biri olan yerel basının da durumu içler
acısıdır ve ağır sorunlarla
boğuşmaktadır. Bu duruma ilgili Bakanlığın ve
Genel Müdürlüğün kayıtsız kalmasıyla da âdeta yerel
basın yok sayılmaktadır veya Hükûmete bağımlı
hâle getirilmek istenmektedir.
Ulu Önder
Atatürkün fazilet adaları olarak nitelendirdiği yerel
basınımız, ne yazık ki resmî ilan pastasından
yeterince pay alamamak, ticari ilan ve reklam yetersizliği, gazete
kâğıdı teminindeki zorluk, tiraj sorunları nedeniyle âdeta
can çekişmektedir.
Değerli
milletvekilleri, geçen bütçe döneminde de bu Genel Müdürlüğün sorunlarına
değinmiştim. Özellikle idari kadrolara dışarıdan
atamalar yapılmaktadır hâlâ daha. Yöneticilerin bir bölümü
emekliliğe zorlanmaktadır. Yurt dışı görevlere
iletişim mezunu olmak koşulu arandığı hâlde ilkokul
mezunları bile görevlendirilmektedir. 657, 4/B ve sözleşmeli
şekilde üç statüde çalıştırılan en düşük
ücretliler bu gruptadır. Başbakanlığa bağlı
kurumların neredeyse tümünde çalışanlarına Başbakanlık
tazminatı ödenirken bu Genel Müdürlük çalışanlarına bu
tazminatlar ödenmemiştir, hizmet binası olmaması nedeniyle
senede 2 trilyon civarında kira ödemektedir.
Yine, üzülerek
ifade ediyorum ki geçen seneden beri hiçbir şey
değişmemiştir ve hiçbir şeyin değişmeyeceği
de ortadadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT BARATALI
(Devamla) Bitirdim Sayın Başkanım, selamlayacağım
sadece.
Yine, bütün bu
düşüncelerle, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçesinin, bu Genel Müdürlüğün
bütçesinin ulusumuza ve çalışanlarına iyilikler getirmesini
diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baratalı.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.36
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı birinci
tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası AK PARTİ Grubu adına Van Milletvekili Kerem Altuna
aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Altun,
süreniz beş dakika, ek süreniz de bir dakika olacak ihtiyaç duyulursa.
Buyurun efendim.
AK PARTİ
GRUBU ADINA KEREM ALTUN (Van) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; devletimizin en yüksek temsil ve idare makamı olan
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığının bütçesi
üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı makamı devletimizin
şeref ve itibarının da temsil edildiği makamdır. Onun
için her türlü tartışmanın dışında
tutulmalıdır. Diğer yandan, sorumluluk ve temsil makamında
bulunan insanlar olarak bu konuda üslubumuza dikkat etmek zorundayız.
Kişisel ilişkilerimizde birbirimize saygı ifade ederken,
devletin ali makamları ve kurumlarıyla ilgili siyasi içerikli
mesajlar verdiğimizde ağza alınmayacak sözler kullanmak
doğrusu hiçbirimize yakışmıyor. Kin, öfke ve nefreti
çağrıştıran sözlerin, yersiz, gereksiz siyasi
tartışmaların milletimiz tarafından benimsenmediğini,
kabul görmediğini milletimizi iyi tanıyanlar bilir. Temsil ve idare
görevinde asla zafiyet kabul etmeyecek olan
Cumhurbaşkanlığı makamı bugün binlerce
yıllık devlet geleneğimizin onuruna ve milletimizin
değerlerine yakışır tarzda ulusal, bölgesel ve küresel
ölçekte görevler icra etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz 21inci yüzyıla iyi bir başlangıç
yaparak girdi. Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti, içeride ve
dışarıda elde ettiği kazanımları
kurumsallaştırma yolunda taze bir bilinç ve dinamizmle
ilerlemektedir. Çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkmayı
arzulayan Türkiye Cumhuriyetinin bu yürüyüşünde ıskalanmadan hem
halkı ve yöneticileriyle bir bütün olması hem de bilinçli ve
girişimci bir ruhla hareket etmesi her zamankinden daha fazla önem
taşımaktadır.
Milletimizin
yüksek takdirle takip ettiği üzere, Sayın
Cumhurbaşkanımız öncü, moral verici, motive edici ve vizyon
koyucu kişiliğiyle yoğun bir tempo içinde, dur durak bilmeden
çalışmalarını sürdürmektedirler çünkü çağımız,
bilgi ve sürat çağıdır, bu tempoyu yakalayabilenlerin ayakta
kalma şansı vardır.
Bu çerçevede,
görevdeki üç yıllık zaman diliminde Sayın
Cumhurbaşkanımız, ağırlıklı olarak siyasi ve
ekonomik gündemlerle, ülkemizin iş adamları, akademisyenleri ve
basın mensuplarıyla sağladıkları yurt
dışı ziyaretlerinde muhataplarıyla verimli görüşmeler
ve bağlantılar gerçekleştirmişlerdir. Bu girişimler,
kısa, orta ve uzun vadede Türkiye'nin siyasi gücüne, ekonomik
refahına katkıları anlaşılacak büyük
adımlardır.
Değerli
milletvekilleri, artık ülkemizin komşularıyla sorun yaşayan
değil, çözüm bulan, sulhu yurtta olduğu gibi cihanda da
bayraklaştıran bir ülke olarak sergilediği yükseliş hem
bölgesinde hem de küresel çapta takdir toplamaktadır.
Sayın
Cumhurbaşkanımız, küresel ve bölgesel aktörlerle her alanda
yoğun ikili ve toplu görüşmeleri başarıyla
gerçekleştirmiş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Zirve
Toplantısına Başkanlık etmiş, yine Birleşmiş
Milletler 65inci Genel Kurulu Binyıl Kalkınma Hedefleri Zirvesi
çerçevesinde yapılan Gelişmiş Ülkeler Yuvarlak Masa
Toplantısına Eş Başkanlık yapmışlardır.
Keza, Haziran
2010 yılında Güneydoğu Avrupa Devlet ve Hükûmet
Başkanları Zirvesi Sayın Cumhurbaşkanımızın
girişimleriyle İstanbulda düzenlenmiştir. Böylece, artık,
Türkiye, sorunlarını erteleyen, öteleyen bir ülke değil
çağdaş diplomasiyi en ince şekilde kullanan öz güven ve
yumuşak güç sahibi bir ülke olma yolunda önemli adımlar
atmıştır.
Yine,
Türkiye'nin, gerek Afganistan ve Pakistan gerekse Bosna Hersek ve
Sırbistan ile kurduğu üçlü diyalog mekanizmaları,
yapıcı ve barış odaklı diplomasinin 2010
yılı içindeki tezahürleri arasında yer almaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, bu başarılı
ve sonuç alıcı yurt dışı temaslarının
yanında milletimizin moralinin yüksek tutulması ve sorunların
yerinde görülmesi amacıyla onlarca yurt içi gezi gerçekleştirdiklerine
tanık olduk. Gerek mülki idare temsilcileri gerekse
vatandaşlarımızla, sivil toplum örgütleriyle samimi
temasların sağlandığı bu ziyaretler, devletin
sıcak yüzünü göstermesi ve güven telkin etmesi bakımından önemli
bir işlevi yerine getirmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Altun, konuşmanızı tamamlayınız.
KEREM ALTUN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, Türkiyedeki bütün toplum
kesimlerinin temsilcisi olan Sayın Cumhurbaşkanımız, iç ve
dış faaliyetlerinin yanında kültür, sanat ve toplumsal
çalışmalara olan desteğini de sürdürmektedir. Bu çerçevede,
siyasetçisinden sanatçısına, gazetecisinden bürokratına, sade
vatandaştan sivil toplum örgütlerine kadar pek çok kesimin
ağırlandığı Çankaya Köşkü cumhura
kapılarını sonuna kadar açmıştır. Çankaya
Köşkü, demir parmaklıklar arasında girilmez, gizemli bir mekân
olmaktan çıkmıştır. Bu tabloyla özlediğimiz bir
Cumhurbaşkanlığı profili gösterilmektedir,
sergilenmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı
makamı toplumumuzun doğrudan yararlandığı pek çok
sosyal sorumluluk projelerine de ayrı bir önem vermektedir. Bu projelerden
bir tanesi de Kuzey Van Gölü Projesidir. Bu projeyle, Doğu Anadolu Bölgemizde
bulunan Ahlat, Adilcevaz, Tatvan ve Erciş ilçelerini kapsayan kültürel
mirasın korunup geliştirilmesi, temelinde sosyokültürel ve fiziksel
gelişmeleri sağlayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Altun, son cümlenizi alayım.
KEREM ALTUN
(Devamla) Cumhurbaşkanlığımızın 2011
yılı bütçesinin yüce makama ve milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Altun.
AK PARTİ
Grubu adına ikinci konuşmacı Konya Milletvekili Sayın Harun
Tüfekci.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
2011 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Siz değerli heyeti saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bilindiği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi
milletimiz adına yasama, denetim ve temsil görevini yerine getirmektedir.
Şüphesiz ülkemizin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti
olmasının temelinde Türkiye Büyük Millet Meclisi yatmaktadır.
Milletimiz, egemenlik hakkını Mecliste temsilcileri
vasıtasıyla kullanmaktadır. Bazı yerler vardır ki önemi
ve değeri hiçbir şeyle kıyaslanamaz. Bazı makamlar da
vardır ki sorumluluğu ağırdır ama onuru çok büyüktür.
Yüce Meclisimiz, bu ülkede değeri ve kıymeti tartışma
götürmez bir mekândır. Şu anda içinde bulunduğumuz binada seksen
bir vilayetimizden değişik sesler ve renkler bir arada
bulunmaktadır. Bu tarihî binada ülkemizin daha iyi yerlere gelebilmesi
için önemli kararlar alınıyor ve gelecek kuşakların
hayatlarına yön verilmesi amacıyla hareket edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sekiz yıldır bu Meclis
önemli yasalar çıkarmıştır. Bu yasalar sayesinde son
yılların en büyük reformları, yenilikleri, değişimi
yapılmıştır. Bu büyük değişim beraberinde siyasi
bir istikrarı getirmiş, bu da ekonomiyi, dış
politikayı olumlu yönde etkilemiştir. Kurucu iradeden ilham ve güç
alan Meclisimiz, ülkemizin gelişmesi, demokrasimizin güçlenmesi, insan hak
ve özgürlükleri standartlarının yükseltilmesi için iktidarıyla
muhalefetiyle bir bütün hâlinde azimle çalışmak ve gayret etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi yasama ve denetim
çalışmalarına ilişkin bazı hususlarda sizlere bilgi
vermek amacıyla bulunuyorum.
23üncü Dönemin
başından 9 Aralık 2010 tarihine kadar, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bugüne kadar 738 kanun tasarısı gelmiş, bunlardan
373ü kanunlaşmıştır. Yine kanun tekliflerinden de 813
kanun teklifinin 173ü kanunlaşmıştır.
23üncü Dönemde
Türkiye Büyük Millet Meclisini 2,5 milyona yakın insan değişik
vesilelerle ziyaret etmiştir. Bu da Meclisimizin ne kadar önemli
olduğu ve vazgeçilmez olduğunu ortaya koymaktadır.
Kanunların
güncel metinlerine ulaşılabilmesine imkân sağlayacak olan
mevzuat bilgi sistemi kısa süre içerisinde İnternet üzerinden
kullanıcıların hizmetine sunulacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinde elektronik belge yönetimine geçiş yapabilmek
amacıyla çalışmalar yürütülmektedir. Arşivdeki
Osmanlıca belgelerin tespiti yapılmış, bugünkü harflere
çevrilmesi işi başlatılmıştır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 2010 yılı Türkiye Büyük Millet
Meclisi bütçesi 468,7 milyon Türk lirası olarak
kanunlaşmıştır. Yıl içinde toplam 21,4 milyon Türk
lirası özel ödenek kaydıyla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi
bütçesi 490,1 milyon Türk lirası olmuştur. Yıl sonu
itibarıyla da 2010 yılı bütçemizin gerçekleşme
oranının tahminen yüzde 85,3 oranına ulaşması
beklenmektedir. 2011 yılı bütçe teklifimiz 2010 yılı
kullanılabilir bütçe ödeneğine göre yüzde 9,1 artışla 512
milyon 935 bin TL olarak önerilmiş bulunmaktadır.
Bilindiği
gibi, gerek 2010 yılı gerekse 2011 yılı bütçemizin yüzde
70ler dolayındaki personel, sağlık gibi rutin harcamalar
dışındaki önemli bir bölümünü Meclisimizin bilgi ve teknoloji
altyapısını güçlendirmeye ve fiziki imkânlarını
iyileştirmeye harcıyoruz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki komisyon toplantı salonlarının seslendirme
ve görsel sunum sistemleri yenilenmiş bulunmaktadır. Vatandaşlarımızın
dilekçeleri elektronik ortamda e-dilekçe programıyla Dilekçe Komisyonuna
iletilmektedir. Ayrıca milletvekillerine randevu programı sistemiyle
beraber, bu şekilde elektronik sistemle randevu alınabilmektedir.
Yine Meclis
TVmiz çalışmalarını İnternet üzerinden de
yapmaktadır. Diğer yandan, Meclisimizin tüm birimlerinin iş ve
işlemlerinin 2013 yılına kadar tamamen elektronik ortamda
yürütülmesini amaçlayan Bilgi İşlem Altyapı Projesi üzerinde
çalışmalar Maliye Bakanlığı ve Kamu İhale Kurumu
iş birliği hâlinde yürütülmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, önümüzdeki yıl içinde, 520 milletvekilimizin
çalışma şartları bakımından büyük önem
taşıyan ve teknolojinin imkânlarından en iyi şekilde
yararlanmak üzere, içinde çalışma ofisleri, toplantı salonları,
sosyal donatı alanları da bulunan parlamenterler çalışma
birimleri binamızın ihalesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tüfekci.
HARUN
TÜFEKCİ (Devamla) -
2011 yılı içerisinde
yapılmış olacaktır. Binanın yapım süreci,
ihalenin sonuçlanmasına müteakip on sekiz ay olarak
kararlaştırılmış ve 2013 yılında,
inşallah, bina hizmete girecektir. Tüm bu teknik düzenlemeler, bütçe
ayarlamaları ve yatırımların tek bir sebebi vardır, o
da daha iyi yasama ve denetim faaliyetini yapan bir Meclise sahip
olmaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; mali disiplinden ve yapısal
reformlardan taviz vermeden, titizlikle hazırlanan 2011 yılı
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni
ediyor, siz değerli heyeti sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tüfekci.
AK PARTİ
Grubu adına üçüncü konuşmacı Giresun Milletvekili Sayın
Hasan Sönmez.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 2011 yılı bütçesi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bağımsızlık mücadelemizi yürüten ve
gururla 87nci yıl dönümünü kutladığımız,
cumhuriyetimizi ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduğu günden
beri üzerine düşen görevi şerefle yerine getirmektedir. Kurucu
iradeden ilham ve güç alan Meclisimiz, ülkemizin gelişmesi, demokrasimizin
güçlenmesi, insan hak ve özgürlükleri standartlarının yükseltilmesi
için iktidarıyla, muhalefetiyle yeni düzenlemeler yapmaya azimle devam
etmektedir. Bu ulvi çatı altında yapmış olduğumuz
çalışmalarla ilgili olarak özet bilgiler vermek istiyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 23üncü Yasama Döneminde 10 Aralık 2010 tarihine kadar
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüne göre yapması gereken
çalışmanın çok üstünde bir performans sergilemiş, 1.732
saat çalışması gerekirken 2.520 saat çalışma
gerçekleştirmiştir. Başka bir ifadeyle 788 saat fazla
çalışma yaparak milletimizin ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeleri
gerçekleştirmiştir.
23üncü Dönemin
başından 13 Aralık 2010 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına gelen toplam kanun tasarı
sayısı 738dir, bunlardan 375i kanunlaşmıştır.
Yine, aynı dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 813 kanun teklifi verilmiş, bunlardan
174ü kanunlaşmış, 5i üyelerce geri alınmış,
24ü Genel Kurul gündeminde, 609u ise ilgili ihtisas komisyonlarında
görüşülmeyi beklemektedir.
23üncü Dönem
başından bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 2.285 sözlü soru önergesi, 17.305
yazılı soru önergesi verilmiş; bu soru önergelerinden sözlü
olanların yüzde 72si, yazılı olanların yüzde 86sı
cevaplandırılmış olup diğer soru önergeleri
işlemde bulunmaktadır.
23üncü Dönemde
10 Aralık 2010 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 960 Meclis araştırması önergesi
verilmiştir. Bunlardan bir kısmı Genel Kurulda görüşülerek
komisyonlar kurulmuştur. Kanser araştırma, kayıp çocuklar,
sporda şiddet ve spor kulüplerinin sorunlarını
araştırma komisyonu ile Muhsin Yazıcıoğlu Komisyonu
bunlardandır. Kalan Meclis araştırması önergeleri Genel
Kurul gündemindedir.
23üncü Dönemde 3
Meclis soruşturması açılmasına dair önerge ile 12 gensoru
verilmiştir. Ayrıca, verilen 15 genel görüşme önergesinin 1i
reddedilmiş, 1i kabul edilmiş ve genel görüşmesi
yapılmış, 13 genel görüşme önergesi ise Genel Kurul
gündeminde bulunmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, kanunların güncel metinlerine, gerekçelerine,
görüşme tutanaklarına ulaşabilmesine imkân sağlayan mevzuat
bilgi sistemi hâlen İntranet üzerinden hizmette olup kısa süre
içerisinde İnternet üzerinden hem milletvekillerimizin hem de
dış kullanıcıların hizmetine sunulacaktır. Keza
23 Nisan 1920den bugüne kadarki Genel Kurul tutanaklarının
İntranetten sonra yakın bir zamanda İnternete konulup
kamuoyunun hizmetine sunulması çalışmaları tamamlanmak
üzeredir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Araştırma Merkezi, milletvekillerinin yasama ve
denetim faaliyetlerinde ihtiyaç duydukları bilgileri doğru zamanda ve
talebe uygun biçimde karşılamaktadır. Bu amaçla üretilen
araştırma raporları ve bilgi notları kulislerde ve
kütüphanelerdeki panolarda milletvekillerimizin dikkatine sunulmakta,
ayrıca Araştırma Merkezinin tüm çalışmaları bu
Müdürlüğün İntranet sayfasında tam metin olarak
yayımlanmaktadır.
2010-2014
dönemini kapsayan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği
Stratejik Planı hazırlanmış ve 2010 yılı
başından itibaren uygulamaya konmuştur. Bu planla
milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerine daha etkin bir katkı
sağlamak ve Parlamentonun idari yapısının
işleyişini iyileştirmek amaçlanmaktadır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin idari kapasitesinin güçlendirilmesi amacıyla
hazırlanan ve Avrupa Birliği fonlarından finanse edilen OECD
Sigma Projesi de bu dönemde tamamlanmıştır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluşundan 2010 yılına kadar geçen sürede
görev yapan 11.752 parlamenterle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi albümü
hazırlanmış, 4 cilt hâlinde basılıp
dağıtımı yapılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi dış
ilişkilerde ülke parlamentoları arasında aktif bir role
sahiptir. Bu kapsamda 11 uluslararası asamblenin üyesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Sönmez.
H. HASAN SÖNMEZ
(Devamla) -
3ünün ise aynı zamanda kurucu üyesidir. 2010 yılı
Türk milletvekillerinin uluslararası asamblelerde söz sahibi
oldukları ve önemli görevlere seçildikleri bir yıl olmuştur.
Hâlen başta Dışişleri ve AB Uyum Komisyonları olmak
üzere 17 ihtisas komisyonu ile 102 dostluk grubu, parlamenter diplomasi
faaliyetlerini sürdürmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekillerinin mevcut
çalışma ofisleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin yemekhane vesair
alanları yoğun bir ziyaretçi akınına maruzdur.
Milletvekilleri ofislerinde çalışamamaktadırlar.
Milletvekillerinin anayasal ve yasal görevlerini daha etkin ve verimli bir
şekilde yerine getirebilmesi için, çağdaş parlamentolardaki
uygulamalar da dikkate alınarak, yapımı planlanan Parlamenterler
Hizmet Binasının bir an önce inşa edilerek hizmete
sunulması, vesair önlemlerin alınması yerinde olacaktır.
Öte yandan,
23üncü Dönem içerisinde kurulmuş olan İç Tüzük Uzlaşma
Komisyonu Raporu, siyasi parti grupları ve kamuoyunun bilgisine
sunulmuştur. Daha etkin ve verimli bir yasama ve denetim faaliyeti için
yeni bir İç Tüzük ihtiyacını herkes kabul etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
H. HASAN SÖNMEZ
(Devamla) Bu itibarla, yeni İç Tüzükün zaman geçirilmeden
çıkarılması ve yürürlüğe konulması uygun
olacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, 2011 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin
hayırlı olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Sönmez.
AK PARTİ
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 Yılı
Mali Bütçe Kanununun Sayıştay bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe hakkı
parlamentoların ortaya çıkışıyla birlikte demokratik
parlamenter sistemin işleyişinin en önemli unsurlarından biri olmuştur.
Ülkemizde 1876 yılında ilk Parlamento kurulmasına rağmen,
bütçe hakkının vatandaşın parasını koruyacak
sistemi, padişah fermanıyla 1862 yılında bu ülke
kurmuştur ve bu manada Sayıştayımız, yüz kırk
sekiz yıllık geçmişiyle ülkemizin en köklü kuruluşlarından
biridir.
Sayıştay,
kuruluşundan bugüne kadar özellikle bütçe uygulamalarının
düzenliği konusunda denetimler yapmış ve
çalışmalarını ağırlıklı olarak hesap
yargısı yönünde sonuçlandırmıştır. Bu manada
önemli hizmetler yapmış olmakla birlikte tam istenileni de
verdiği söylenemez. Ta ki kamu mali yönetimi alanında ülkemiz
reformlar yapmaya başladıktan sonra bu konuda da düzenleme
ihtiyacı ortaya çıkmış ve 2003 yılında
yasalaşan Mali Kontrol Kanunundan sonra Sayıştay Yasası da
hazırlanıp Parlamentoya 2006 yılında sunulmuştur.
Açıkça, bu Kanun çok kısa bir zaman önce yasalaştı.
Bu düzenlemeden
dolayı çok büyük mutluluk duyuyorum, çünkü bu Yasanın Parlamentoya
sunulmasından itibaren görev yaptım, Alt Komisyon Başkanı
olarak yaptım ve Yasanın, elimden geldiği kadar, Türkiyeye,
Türk milletine yakışır bir yasa olması için gayret sarf
ettim. Bu Yasa bundan böyle demokratik yaşamımıza önemli
katkı sağlayacaktır. Özellikle Avrupa Birliğine uyum noktasında
da ülkemizin elini güçlendirmiştir. Ayrıca, vatandaşın her
bir kuruşunun hesabını soran ve veren bir devlet yönetimi
anlayışı bu Yasayla artık uygulama imkânı
bulacaktır. Artık, Sayıştay, Parlamento adına
yapacağı denetimleri, hiçbir istisnaya tabi tutmadan, tüm kamu
idareleri üzerinden gerçekleştirecektir. Bu, Türk devlet hayatında
çok önemli bir değişim ve yeniliktir.
Ayrıca, bu
Yasanın en önemli özelliklerinden biri de, nerede bir kamu
kaynağı kullanımı olursa orada da denetimin
olacağıdır.
Evet, bunlar çok
önemli noktalardır. Ülkemizin demokratikleşmesi, hesap verme,
saydamlık gibi kavramların artık içi boş değil,
gerçekten içi doldurulmuş kavramlar hâline gelmesini
sağlayacaktır bu Yasa. Ama tabii ki burada
Sayıştayımıza da, Parlamentomuza da düşen yeni
görevler vardır. Sayıştayımız artık bu yeni
Yasasıyla birlikte, kendisini bu Yasaya uygun yeni bir yapıya
hızla kavuşturmalıdır. Buna uygun kadrolarını
eğitmeli ve bunları denetime hazır hâle getirmelidir.
Ayrıca, çıkarılması gereken yönetmelikleri bir an önce
çıkararak hayata geçirmelidir.
Ayrıca,
Parlamentomuz açısından da bir husus vardır: Buradaki
hazırlanan raporların incelenmesi için ayrı bir komisyon
oluşturulması gerekmektedir Plan ve Bütçe Komisyonuna bağlı
olarak. Bunun için İç Tüzük değişikliğini Parlamentomuz bir
an önce yapmalıdır. Aksi takdirde, bu raporların incelenmeden
havada kalmış raporlar olmasını hiçbirimiz sanıyorum
ki arzu etmeyiz dolayısıyla bu raporların hayata geçebilmesi,
vatandaşın her kuruşunun hesabının kamudan
sorulabilmesi için bu düzenlemenin Parlamentomuz tarafından da hızla
hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Ben
inanıyorum ki bunlar en kısa zamanda hayata geçirilecek ve
Sayıştayımız bu yönde yüz kırk sekiz yıllık
geçmişine yakışır bir çalışma yapacaktır,
bundan asla şüphe etmiyorum.
Yine şunu da
belirtmeliyim ki, bu raporlarla, artık, gerçek manada -biraz önce
söylediğim gibi- saydamlık
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Büyükkaya.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla)
güvenilirlik, açıklık ve hesap verebilirlik
ilkesi ülkemizde kurumsal bir yapıya kavuşacaktır.
Bu duygularla,
ben Sayıştayın 2011 bütçesinin hayırlı
olmasını ve yine, 2011 mali yılı bütçemizin ülkemize, Türk
milletine hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Büyükkaya.
AK PARTİ
Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2011 mali yılı
bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bizi
izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde özel
radyo ve televizyon yayınları 1990 yılından itibaren
herhangi bir yasal düzenlemeye tabi olmaksızın
başlamıştır. Anayasal boşluk nedeniyle 1993
yılında Anayasa değişikliği yapılmıştır.
Özel radyo ve televizyon yayınlarını düzenleyen 3984
sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunun 1994 yılında
yürürlüğe girmesiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu kurulmuştur.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve
denetlemekle görevli, Anayasanın 133üncü maddesi kapsamında seçilen
9 üyeden oluşmaktadır. Üyeler, siyasi parti gruplarının üye
sayısı oranında belirlenecek üye sayısının
ikişer katı gösterilerek adaylar arasından her siyasi parti grubuna
düşen üye sayısı esas alınmak suretiyle Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunca seçilen özerk ve tarafsız bir kamu tüzel
kişiliği niteliğindedir.
Ülkemizde radyo
ve televizyon yayınları karasal, uydu ve kablo ortamlarında
yapılmaktadır. Hâlen Üst Kurul yayıncı kütüğünde
kayıtlı 24 ulusal, 15 bölgesel ve 210 yerel olmak üzere toplam 249
televizyon kuruluşu; 35 ulusal, 98 bölgesel ve 929 yerel olmak üzere
toplam 1.062 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Ayrıca kablo
ortamında 78 televizyon, uydu ortamında 148 televizyon ile 53 radyo
kuruluşuna lisans ve izin verilmiştir.
RTÜKün önemli
görevleri arasında olan yayın içeriklerinin denetimi üç koldan
yürütülmektedir. Bunlar, RTÜK uzmanları tarafından yapılan
doğrudan denetim, 444 1 178 RTÜK İletişim Merkezi, RTÜK web ve
RTÜK e-posta kanallarından gelen izleyici şikâyetlerinin değerlendirilmesi
yoluyla yapılan izleyici denetimi ve yayıncılık etik
ilkeleri ile izleyici temsilciliği müessesesi üzerinden yayın
kuruluşlarının yaptığı öz denetimdir.
Doğrudan
denetim çalışmaları kapsamında Üst Kurulun Ankaradaki
merkezinde SKAAS kapsamında 110 adet televizyon yayını ile 72
adet radyo yayını kaydedilmektedir. Bunlardan 40 televizyon
yayını Üst Kurul uzmanları tarafından düzenli olarak takip
edilmektedir. Yayın ilkelerini ihlal eden kuruluşlara Yasanın
33üncü maddesi kapsamında Üst Kurulca müeyyideler de
uygulanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun
önemli faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir alan da
çocuklarımızın olumsuz yayın içeriğinden
korunmasıdır. Bu kapsamda, 2006 yılında hayata geçirilen Akıllı
İşaretler Koruyucu Sembol Sistemiyle, 2006-2007 öğretim
yılından itibaren ilköğretim okullarında verilmeye
başlanan medya okuryazarlığı dersi konulmuştur. Üst
Kurul, çocukların olumsuz yayın içeriğinden korunmasına
yönelik olarak, 2010 yılında, Televizyon Yayıncıları
Derneği iş birliğiyle İyi Uykular Çocuklar projesini
hayata geçirmiştir. RTÜK, çocuklarımızı zararlı
yayınlardan koruduğu gibi, kişisel gelişimlerine yönelik
yayınları da teşvik etmektedir. Kadınlarımıza
yönelik her türlü şiddet ve cinsiyet
ayrımcılığına yönelik yayınların
yapılmasına karşı önlemler almakta ve bu tür
yayınları yapanlara karşı cezai işlemler de
yürütülmektedir. RTÜK, yapılan yayınlarla ilgili düzenli olarak
kamuoyu araştırmaları da yapmaktadır.
Mevcut yasa, on
altı yılda yaklaşık yirmi değişiklik
yapılarak günün şartlarına uyarlanmak istenmişse de
yayın teknolojisindeki hızlı değişim, Anayasa
Mahkemesinin bazı maddeleri iptal etmesi gibi temel nedenlerle yasal
çerçevenin yeniden düzenlenmesi zorunlu hâle gelmiştir. Bu amaçla
hazırlanan tasarının komisyon çalışmaları
tamamlanmış olup önümüzdeki günlerde Genel Kurulda görüşmeleri
yapılacaktır.
Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun
Tasarısı, sektörün sorunlarına çözümler içermekte, düzenleme konusundaki
yetki karmaşasını ortadan kaldırmakta, yayın denetimi
konusunda RTÜKü daha etkin kılmakta, yayıncılık sektöründe
rekabeti artırıcı bir nitelik taşımaktadır.
Dünyayla paralel şekilde sayısal yayıncılığa
geçişin hukuksal altyapısının oluşturulmasının
da amaçlandığı tasarıda önemli düzenlemeler yer
almaktadır.
Yine, kanunda
yapılacak değişiklikle, çocuklarımızın ve
kadınlarımızın kişisel gelişim ve
yaşamlarını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Gürkan.
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla)
olumsuz yönde etkileyen şiddet içeren programlara idari ve
cezai müeyyideler yer almakta, mevcut kanundaki müeyyideler
artırılmakta, hatta ülkenin birlik ve beraberliğini olumsuz
etkileyen, terörü, bölücülüğü teşvik eden, tahrik eden programlarda
lisans iptali cezasına kadar gidilmektedir.
RTÜK, kanun
gereği denetim görevini tabii ki yerine getirecektir ancak sadece
denetimle sorunların çözülmesi mümkün değildir. Daha bilinçli, daha
eğitimli, başarılı ve kişilikli insanlardan
oluşan bir toplumun tesisinde en etkin kuruluşlardan biri de
dördüncü güç olarak tabir edilen medyadır. Medyanın da bu anlamda
önemli bir etkisi ve sorumluluğu bulunmaktadır. Yapılan
yayınlarda, topluma zararlı birey ya da grupların her türlü
davranışını yayınlamaktan çok toplumu bir adım
daha ileriye götürecek yayınlara yer verilmelidir. Tabii ki diğer
sorumluluk da izleyicilere düşmektedir. İzleyiciler, yapılan
yayınlarda seçici olmalı ve medyayı kaliteli yayın yapmaya
zorlamalıdır.
Radyo ve
Televizyon Kurulunun bahsetmiş olduğum
çalışmalarının etkin bir şekilde yürütülebilmesi için
2011 yılı bütçesi 115 milyon TL olarak belirlenmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bütçenin
ülkemize, milletimize, RTÜK çalışanlarına hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gürkan.
AK PARTİ
Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Ayşe Türkmenoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı Anayasa Mahkemesi
bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz
gibi, 12 Eylül 2010 günü bir referandum yapılmış ve aziz
halkımızın teveccühüyle Anayasamızda reform
niteliğinde yenilikler yapılmış ve yeni Anayasamız
yapılan değişikliklerle yürürlüğe girmiştir. Burada
özellikle şunu belirtmek istiyorum: 82 Anayasasında bugüne kadar
16-17 kez değişiklik yapıldı ama referandumla yapılan
değişikliklerden en önemlisi de buydu. Daha önce biliyorsunuz,
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili referandum yapılmıştı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızda yapılan
değişikliklerin içinde belki de en önemlisi her bütçe döneminde dile
getirilen ve eleştirilen Anayasa Mahkemesinin yapısında ve
görevlerinde önemli değişiklikler yapılmış, Mahkemenin
üye sayısı artırılmış, asil-yedek üye
ayrımı kaldırılmış ve görev süreleri
sınırlandırılmıştır. Diğer ülkelerde de
örneği olduğu gibi, Cumhurbaşkanımızın yanı
sıra Türkiye Büyük Millet Meclisinin de Anayasa Mahkemesine üye
seçebilmesine imkân tanınmıştır. Anayasa Mahkemesi
üyeliğinin süresi on iki yıl olarak sınırlandırılmış.
Bu değişiklikle Mahkemedeki üye profilinin yeni toplumsal
koşullara ve yeni anlayışlara göre makul bir süre içinde kendini
yenilemesine olanak tanınmıştır. Ayrıca, Anayasa
Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla yargılayacağı
kişiler arasına Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,
Genelkurmay Başkanı, kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanları
ile jandarma komutanı da eklenmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyedeki en çok hak ihlallerinin
maalesef yargı kararlarına dayalı hak ihlalleri olduğunu,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların
çok büyük bir bölümünün yargıdan kaynaklanan hak ihlalleri olduğunu
görüyoruz. Bilindiği gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mevcut
durumda ülkelerden kendisine yönelik olarak yapılan başvurularda,
başvuru sahibinin ülkesindeki bütün hukuk yollarını
tüketmiş olmasını göz önünde bulunduruyor. Bununla birlikte,
başvuru sahibinin ülkesinde, varsa bireysel başvuru yoluna müracaat
edip etmediğini de gözlemlemektedir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine gitmeden Türkiyede de yargı kararlarından doğan
ihlallerin son kez yurt içinde denetiminin sağlanması
noktasındaki anlayıştan hareket edilerek Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru hakkı getirilmiştir. Adil yargılama
hakkının ihlali sonucunda yılda 3.500-4 bin arasında bir
başvurunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
yapıldığını düşünürsek bu konuda bireysel
başvurunun ne kadar önemli olduğunu görürüz. Türkiyede bireysel
başvuru yolunun kabul edilmesi, bir yandan bireylerin sahip oldukları
temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunmasını sağlayacak, öte
yandan da kamu organlarını Anayasaya ve kanunlara daha uygun
davranma konusunda zorlayacaktır. Bu amaçlarla yapılan
değişiklikle bireysel hak ve özgürlüklerin korunması ve teminat
altına alınması için vatandaşlara bireysel başvuru
hakkı tanınmış ve Anayasa Mahkemesine de bu
başvuruları inceleme ve karara bağlama görevi verilmiştir.
Bireysel başvuru Türkiyede ilk defa hayata geçeceği için, bunun çok
sağlıklı bir hukuksal altyapısının
oluşturulması gerekmektedir. Bu çerçevede, Anayasa Mahkemesi ve
ilgili kurumların çalışmaları
sonuçlandığında, uyum yasaları da en kısa sürede
hayata geçirilecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi burada tamamlarken
ülkemizin demokrasisine, birey hukukuna ve hukuk devleti kavramına
gerçekten çok tarihî, eşsiz ve gelecekte çok önemli katkılar
sağlayacak olan Anayasa değişikliğini gerçekleştiren
bu Parlamentonun bir üyesi olmaktan onur duyduğumu belirtir, bütçemizin
hayırlı uğurlu olmasını diler, saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Türkmenoğlu.
AK PARTİ
Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın Akif Gülle. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; 2011 Başbakanlık bütçesi
üzerinde söz aldım. Hepinizi en içten duygularla selamlıyorum.
2011
Başbakanlık bütçesi, 2010 yılı bütçesine göre
yaklaşık yüzde 28lik bir artışla elbette önümüze
gelmiş bulunuyor. Bütçe artışının gerekçesi,
Başbakanlık bütçesinin transfer tertibinden yardım alan
kuruluşlara yapılan artırma tutarının yükselmiş
olmasından kaynaklanmakta. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızla ilgili çalışma yapmak ve
sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve akraba toplulukları ile
sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkileri yürütmek ve
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının transfer tertibine eklenmesi, yüzde
28lik bir artışı elbette beraberinde getirmiştir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Başbakanlık, yürütme
kurumlarımız içerisinde en önemli ve en önde gelenidir. Hâl böyle
olunca, Başbakanlıkta görev yapanlar, devlet yapımızın
ve güvenlik hayatımızın içerisinde farklı
fonksiyonları haizdirler, olmaları icap eder.
Diğer
yandan, Başbakanlık kurumunun, kamu idarelerinin sürekli
gelişimini mümkün kılan yapıya kavuşmalarını
sağlamak sorumluluğu da üzerlerinde olan bir sorumluluktur. Bugünkü
Başbakanlık yönetimi bu anlamda yönetimde değişim,
dönüşüm ve pozitif yenilenme konusunda ciddi çalışmaları
elbette yürütmektedir. Başbakanlık merkez
teşkilatımızın kamunun yeniden yapılanması
konusunda yaptığı bu çalışmalardan dolayı
kendilerine özellikle teşekkürlerimi, tebriklerimi ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Başbakanlığın arzu edilen
çalışmaları gerçekleştirebilmesi için kariyer ve
potansiyeli oldukça gelişmiş uzman bir kadroya ihtiyacı
vardır. Yani istenilenlerin yerleştirildiği değil, iş
bilenlerin getirildiği bir kurum olması icap eder.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, size bir gerçeği ifade etmek
istiyorum: 2002 yılında Başbakanlıkta kadrolu 1.700
civarında eleman var idi, bir de hemen bunun yanında 500
civarında da geçici görevlendirmeyle diğer kurumlardan alınan
eleman Başbakanlık bünyesinde bulunuyordu. Gelelim bugüne: Bugün ise
geçici 500 elemandan kimse yok Başbakanlıkta, kadrolu 1.700 eleman da
bugün itibarıyla 1.374 sayısına düşmüş durumda. Yani
bilgi, tecrübe ve samimi gayreti olanlara Haydi, işe devam.
denildiği bir gerçek bugünkü Başbakanlık makamımızda,
bizatihi kurumumuzun içerisinde. Herhâlde en güzel olanı da hiç
şüphesiz ki buydu.
Kıymetli
arkadaşlarım, bir önemli konu da bugünkü Başbakanlıkta
BİMERin bulunmasıdır. Aziz milletimizin bütün mensupları,
talep, öneri ve tenkitlerini, bu merkez aracılığıyla,
bizzat Sayın Başbakanımıza iletebilmektedirler. Elbette,
ilettiklerinin cevabını hiç uzun olmayan bir süre içerisinde tekrar
alabilmektedirler. BİMER, Sayın Başbakanımızın
Büyükşehir Belediye Başkanlığında
oluşturduğu Beyaz Masanın âdeta Başbakanlık
makamına yansımasını da ifade etmektedir.
Bakınız,
2010 yılının ilk dokuz ayı içerisinde BİMERe
yapılan müracaat yani vatandaşlarımızın
yaptığı müracaat 449.580 civarındadır. Burada
vatanımızın, ülkemizin problemleri, sorunları veya
yapılan iyilikleri için ilgisini ve alakasını esirgemeyen,
bizzat Sayın Başbakanımızla iletişim kurabilen
vatandaşlarıma da huzurlarınızda teşekkürlerimi
sunuyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 2011 yılı bütçemizin genelinin
aziz milletimize hayırlı uğurlu olmasını temenni
ederken, bir diğer taraftan, Başbakanlık bütçemiz de
hayırlı uğurlu olsun diyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sağ olun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Gülle, teşekkür ederim.
AK PARTİ
Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Osman Demir.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA OSMAN DEMİR (Tokat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başbakanlığın 2011 yılı bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Şu an içinde
bulunduğumuz şartları sağlıklı
değerlendirebilmek için buraya nereden geldiğimize bakmamız
gerekir. Böylece, hem geçmişten bugüne ne kadar mesafe
aldığımızı görmüş hem de gelecekte nereye gidiyor
olduğumuz hakkında fikir edinmiş oluruz.
Hatırlanacağı
gibi, AK PARTİnin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda
ülkemiz 2001 ekonomik krizinin ağır faturasıyla
boğuşmaktaydı. Yüksek bütçe açıklarına bir de iflas
eden bankalardan kaynaklanan borçlar eklenince, uluslararası kredi
derecelendirme firmaları ülkemizin kredi notunu sürekli
düşürüyorlardı. Kaynak bulmak son derece zor hâle gelmişti, ülke
riski nedeniyle yüksek faizle borçlanabiliyorduk. Faiz giderleri vergi
gelirlerinin yüzde 80ini yutuyordu. Yüksek enflasyon ve döviz kuru
artışları paramızı pula çevirmişti. TL, tasarruf
aracı olma fonksiyonunu önemli ölçüde yitirmiş,
vatandaşlarımız döviz üzerinden mevduat hesabı
açıyorlardı. Ekonomi yönetimi IMF kapılarında nöbet
tutuyordu. Siyasi partilere güven kalmamış, olumsuz beklentiler
piyasalara egemen olmuştu. Karaman Valisi kriz ortamında
insanların ruh hâlini olumsuz etkiliyor diye Yolun sonu görünüyor.
türküsünün halka açık yerlerde söylenmesini yasaklamıştı.
Türkiye'nin bugünlere buralardan geldiğini unutmamız gerekir.
Öyle bir ortamda
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. diyen Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın genel başkanlığında kurulan AK
PARTİ girdiği her iki genel seçimde de oylarını
artırarak tek başına iktidar olmuştur. AK PARTİ
iktidarları bir yandan çözümsüz zannedilen sorunları çözmeye ve
ülkemizin uluslararası itibarını yükseltmeye
çalışmış, diğer yandan siyaset alanına müdahale
etmeyi alışkanlık hâline getiren siyaset dışı
kurumlara karşı demokrasi mücadelesi vermiştir, vermeye de devam
etmektedir.
AK PARTİ
İktidarının başarılı icraatları sonucu
Türkiye ekonomisi dünyanın 26ncı büyük ekonomisi sıralamasından
16ncı büyük ekonomisi sıralamasına yükselmiştir. Küresel
krizin yaşandığı 2009 yılı hariç
tutulduğunda cumhuriyet tarihinin en uzun süreli istikrarlı büyüme
rekorları kırılmıştır. Bütçe açıkları
enflasyon ve faiz oranları düşmüş, döviz kurları istikrar
kazanmıştır. Paradan altı sıfır
atılmış, vatandaşlarımız kendi paramızla
tasarruf eder hâle gelmiştir. Doğrudan yabancı sermaye
girişleri yılda 1 milyar dolardan 20 milyar dolara
çıkmıştır. Bankaların verdikleri kredilerin toplam
varlıklara oranı yüzde 23ten yüzde 51e
çıkmıştır. 2002 yılında yüzde 74 olan AB
tanımlı borç stokunun gayri safi yurt içi hasılaya oranı
2004 yılından beri Maastricht Kriterleri olan yüzde 60ın hayli
altında seyretmektedir. Kamu maliyesindeki faiz yükü hızla
aşağı çekilmiş, uluslararası kredi notumuz kriz
ortamlarında dahi artar olmuştur. AK PARTİ İktidarında
işsizliğin azalmadığı tezi de doğru değildir
çünkü Türkiyede cumhuriyetin başından beri tarım kesimindeki
gizli işsizliği azaltan kırdan kente göç
yaşanmaktadır. Üretime katkı bakımından açık
işsizlikle gizli işsizlik arasında hiçbir fark yoktur. Her
ikisinde de üretime katkı sıfırdır.
2002
yılında iş gücünün yüzde 34,9u tarım kesiminde istihdam
edilirken 2009 yılında bu oran yüzde 24,7ye düşmüştür.
Aradaki yüzde 10,2lik fark, tarım kesimindeki gizli işsizlik
azalışıdır. Gizli işsizler sanayi ve hizmet sektöründe
işe girdiklerinde istihdam ve işsizlik oranları
değişmediği hâlde üretim artmaktadır. İşsizlik
oranı artmadan üretimin artmasının sebebi de işte budur.
AK PARTİ
öncesinde birçok iktidar, muhalefetin ve siyaset dışı
kurumların baskılarına fazlaca dayanamayıp kısa sürede
yıkılmıştır. 29 Ekim 1923ten 14 Mart 2003e gelinceye
kadar ortalama ömrü on altı ay olan elli sekiz hükûmet kurulmuştur.
Kısa ömürlü iktidarlar uzun vadeli, köklü yatırımlara
girişememiş, girişilen yatırımlar yarım
kalmış ve kamu kaynakları buralarda israf olmuştur. Kamu
kesimindeki istikrarsızlık özel kesimi olumsuz etkilemiş,
yabancı sermaye ülkemizi tercih etmemiş, spekülatif işlemler artmış,
bankalar iflas etmiş, istikrarlı büyüme sağlanamamış,
ülkemiz kendi kendine kriz üretir hâle gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Demir, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
OSMAN DEMİR
(Devamla) Yüksek enflasyon, yüksek faiz, yüksek bütçe açıkları,
yüksek kamu borç yükü ve yüksek döviz kuru artışı gibi
kısır döngüler ortaya çıkmıştır. Ülkemizi bu
kadar kısır döngülerden de kurtaran, Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın Başbakanlığında, yine, AK PARTİ
iktidarları olmuştur.
Şimdiki
Türkiye, geçmişle kıyaslanamayacak kadar güçlüdür;
Kıbrısta Rum kesimini çözüme zorlamaktadır, AB ile tam üyelik
müzakereleri yürütmektedir, bölge ve dünya barışına olumlu
katkı yapmaktadır; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Geçici Üyeliği, Avrupa Parlamentosu Başkanlığı,
İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliği gibi
uluslararası görevleri üstlenmiştir. Hani derler ya Ayinesi
iştir kişinin lafa bakılmaz. İşte yapılanlar,
işte yürütmenin başı Başbakanlık ve işte AK
PARTİ iktidarları. Bu başarıları görmezden gelenleri
aziz milletimize havale ediyoruz. Sözün de, kararın da milletin
olacağı gün yakındır. O gün milletimiz herkesin karnesini
eline verecektir.
Başbakanlığımızın
2011 yılı Bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
AK PARTİ
Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın İrfan Gündüz.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2011
yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyor, saygıdeğer heyetinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Vakıf
kavramı toplumsal hayatımızın her alanında etkili
olan, sıkıntılarımızı paylaştırarak
küçülten, sevinçlerimizi paylaştırarak gerçekten büyüten bir
paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma kurumudur.
Günümüzde 41.800 adet mazbut, 283 adet mülhak, 4.549 adet yeni ve 161 cemaat
vakfının iş ve işlemleriyle denetimini, vakıf kültür
varlıklarının bakımı, onarımı ve
yaşatılması ile vakıfların vakfiyelerindeki
amaçlarını gerçekleştirme faaliyetleri özel bütçeli bir
kuruluş olan Vakıflar Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir.
Hazineden hiçbir
katkı almadan gelirlerinin yüzde 50sini yatırıma ayıran
Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi geçmiş yıllara oranla
kıyaslandığında AK PARTİ İktidarında
katlanarak büyümüştür, bunu açık seçik görürüz. 2003 yılı
bütçesi 44 milyon TL iken 2010 yılı bütçesi 400 milyon TL olarak
gerçekleşmiştir. 2011 mali yılı bütçesi ise 401 milyon TL
olarak öngörülmektedir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan muhtaç, özürlü, engelli
ve yetimlere sosyal yardımlar yapılmaktadır. Bu fasıldan
2002 yılında 1.054 vatandaşımız yararlanır iken
2010 yılında bu sayı 3.676 kişiye
çıkarılmış ve her birine aylık olarak 2002
yılında 115 TL yardım yapılırken şu anda bu
yardımların aylık miktarı 317 TLye yükseltilmiştir.
Yine demin
arkadaşımız söyledi, Vakıf Gureba Hastanesinde sadece bu
yıl, 2010 yılı içerisinde 7.414 hasta, bütün ücretleri
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından karşılanarak
tedavi edilmiş ve bu cümleden olmak üzere 1 milyon 86 bin TL harcama
yapılmıştır.
2006-2007
öğretim yılında başlatılan, Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim
okullarında öğrenim gören şehit çocuklarına, öksüz ve yetim
10 bin öğrenciye 2011 yılında da aylık 50 TL burs
verilmesine devam edilecektir.
Değerli
arkadaşlarım, 2002 yılında 57 imarette 20.285 kişiye
sıcak yemek dağıtımı yapılırken 2010
yılında 81 ilde açılan 109 imaret
aracılığıyla bu miktar 78.450 kişiye
yükseltilmiştir. Ayrıca 794 ilçede 58.650 aileye her ay on kalemden
oluşan kuru gıda yardımı yapılmasına devam
edilmektedir. Bunun da 2010 yılı bütçesi içerisindeki yeri 28 milyon
500 bin TLye ulaşmıştır.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü, toplumun ihtiyaç duyduğu evrensel yeteneklere sahip,
bilgili, deneyimli, araştırmacı, dinamik, ülke sorunlarına
duyarlı, mesleklerinde başarılı, uluslararası bilimsel
çalışmaları yakından takip edecek insanlar yetiştirmek
üzere Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi ile Fatih Sultan Mehmet Vakıf
Üniversitesi 2010-2011 eğitim yılında öğretime
başlamışlardır.
Vakıf
yoluyla meydana gelen vakıf kültürel varlıklarının
bakım, onarım ve restorasyonu büyük bir itinayla sürdürülmektedir.
1998-2002 yılları arasında 46 eser onarılmış iken
-bakın, bu rakama dikkat edin- 2003-2010 yılları arasında
yedi yılda 3.484 eserin proje ve onarımı
gerçekleştirilmiştir. İstikbali hep göklerde değil,
aynı zamanda köklerde arayan bir anlayışın ürünüdür bu
icraat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Vakıflar
Genel Müdürlüğüne ait gayrimenkuller yıllarca atıl durumda
bırakılmıştır. Bugün bunların elektronik ortamda
takibi neticesinde Vakıflar Genel Müdürlüğü devlet bütçesinden tek
kuruş katkı almadan, kendi ayakları üstünde durarak bu
onarımları gerçekleştirmektedir. 3.334 adet gayrimenkul kat
karşılığı, 118 adet gayrimenkul yapım
karşılığı uzun süreli kiralama; 113 adet tarihî eser
restorasyon karşılığı uzun süreli kiralama modeliyle
değerlendirilerek 2 milyon TLlik yatırımın hayata
geçirilmesi sağlanmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Gündüz, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İRFAN GÜNDÜZ
(Devamla) 4916 sayılı Kanun kapsamında yer alan ve üzerinde
toplu yapılaşma bulunan işgalli vakıf
taşınmazlarının hazine mülkiyetindeki taşınmazlarla
trampa işlemleri devam etmekte olup bugüne kadar yapılan
çalışmalarla İstanbulda 4.557 adet, Antalyada 1.570 adet
vakıf taşınmazı hazineye devredilerek,
karşılığında eş değer taşınmazlar
Vakıflar Genel Müdürlüğü adına teslim
alınmıştır.
Bu başarının
yakalanmasında emeği geçen herkesi, tepeden tırnağa
Vakıflar Genel Müdürlüğü personelini, Sayın
Başbakanımızı ve sorumlu Bakanımızı tebrik
ediyor, 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi tekrar sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gündüz.
AK PARTİ
Grubu adına son konuşmacı Tokat Milletvekili Sayın Hüseyin
Gülsün.
Buyurun efendim.
AK PARTİ
GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLSÜN (Tokat) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Başbakanlık Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Başbakanlık
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 7 Haziran 1920 tarihinde
cumhuriyet ilan edilmeden önce 6 sayılı Kanunla ve Atatürkün
direktifiyle Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti olarak kurulmuş,
Kurtuluş Savaşından beri önemli fonksiyonlar icra etmiş,
yurt içinde ve yurt dışında enformasyon alanında ülkemizin
en köklü kurumlarından biri hâline gelmiştir, 1984 tarihinde
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü adıyla yeniden
yapılandırılmıştır.
Genel Müdürlük 24
saat, 15 dilde yabancı medya takibi yaparak dijital arşiv sistemine
aktaran Medya Takip Merkeziyle devletin üst makamlarına hizmet edecek olan Devlet Enformasyon Sistemini
oluşturmuştur. Devlet Enformasyon Sistemi Genel Müdürlük
tarafından takip edilen 40 yabancı televizyon, 15 dilde 250 yabancı
haber ajansı, 3 yabancı, 4 yerli ajans, 82 ülkeden 39 dilde 1.400
gazete ve 81 ilden 1.200 yerel gazeteye erişimi sağlamaktadır.
Kurum, yurt
dışında bulunan basın müşavirlikleri
aracılığıyla yabancı medyayı izlemekte,
değerlendirmekte, bulgularını ilgili kamu kurumlarıyla
paylaşmaktadır. Dış kamuoyunun ülkemiz hakkında daha
doğru bilgilendirilmesini, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü
kanalıyla sağlamaktadır. Ayrıca, ABye üye ülkelerin kamu
iletişim kurumlarının oluşturduğu dayanışma
ve istişare platformu olan Venedik Kulübüne de üyedir, bu yönüyle de
basının ilgi odağı olmaktadır.
Diğer
yandan, ülkemizde görev yapan yabancı basının mesleki
sorunlarını çözümlemek ve onların
çalışmalarını kolaylaştırmakla yükümlü olan kurum
bu görevini en iyi şekilde yerine getirmekte, ülkemizin
tanıtımına katkıda bulunmaktadır. Genel Müdürlük
sekretaryasının yaptığı Basın Kartı
Komisyonu yerli ve yabancı basın yayın organlarının
medya çalışanlarına ve devlet enformasyon hizmetiyle görevli
kişilere basın kartı vermektedir. Bugün itibarıyla
basın kartı sahibi gazeteci sayısı 11.700e
ulaşmıştır.
Değerli
milletvekilleri, yerel basına yönelik eğitim seminerleri, haber
ajansı üyeliği, sayfa tasarımı ve mizanpaj eğitimleri
ve özendirme yarışmaları düzenleyerek yerel basını
güçlendirmekte ve desteklemektedir çünkü yerel medya medyanın mektebidir,
çağdaş demokrasinin yaşama geçmesi bakımından
vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Yerel sorunların, beklentilerin,
şikâyetlerin merkeze, merkezî yönetime ve kamuoyuna
ulaştırılması, günümüz demokrasisinin olmazsa
olmazıdır.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün görev alanının en önemli
bölümünü yerel medya oluşturmaktadır. Bunun amacı,
geliştirilmiş, sorunları en aza indirilmiş ve işlevsel
yapıya kavuşmuş bir yerel medyanın oluşumuna
katkıda bulunmaktadır.
Yine Genel
Müdürlük tarafından hazırlanan Anadolunun Sesi gazetesiyle TRT
Anadolu ve Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü iş
birliğiyle yayına başlayacak Anadolunun Sesi adlı
programla, hafta içi beş gün, iki saat canlı yayınla Anadolu
basınını ulusal mecraya taşıyacaktır.
Genel Müdürlük bu
çalışmalarla, özellikle Türkiye'nin kılcal damaları olan
halkın haber alma özgürlüğünde en önemli öğe olan yerel
medyamızı, gazetesiyle, televizyonuyla, radyosuyla ve
çalışanlarıyla geliştirmek ve güçlendirmek istemektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; medya demokratik toplumların
vazgeçilmez öğesidir. Bir demokrasinin tam anlamıyla
işlediğinin en önemli göstergesi, o ülkede bağımsız ve
özgür bir medyanın olmasıyla mümkündür. Bağımsız ve
özgür bir medya ve gazeteciler, demokrasimizin en önemli teminatıdır.
Bu inancımızdan dolayı, bugün herkesin rahatlıkla
söyleyebildiği özgürlükçü bir kanun olarak nitelendirilen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Gülsün, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN
GÜLSÜN (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
5187
sayılı Basın Kanunu 2004te çıkarıldı.
Türkiye'nin bugüne kadar yaptığı katılımcı ve
özgürlükçü basın yasası olan bu Kanun, aynı zamanda ifade ve
basın özgürlüğünün sağlanması bakımından da
Avrupa Birliği standartlarını yakalayan hukuki bir düzenlemedir.
Aynı
Kanunda gazetecilik mesleğine önemli güvenceler getirilmiştir. 5187
sayılı Basın Kanununun 3üncü maddesi Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 10uncu maddesiyle paralel hâle
getirilmiş, basın özgürlüğü önündeki engeller
kaldırılmıştır. Nitekim, 5187 sayılı
Basın Kanununun Basın özgürlüğü başlıklı
3üncü maddesi Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma,
eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. der.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı tamamlarken
bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gülsün.
Sayın
milletvekilleri, AK PARTİ Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.51
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı birinci
tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası, şahsı adına, lehinde olmak üzere Denizli
Milletvekili Mehmet Salih Erdoğana aittir.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kurumların 2011 yılı bütçeleri
lehinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, demokrasi tarihinin gelişim süreci içinde anayasa
mahkemeleri dünyada daha geç zamanlarda ortaya çıkmış bir
kurumdur. Anayasa yargısının iptal kararlarının yasama
organının tekelinde bulanan yasa yapma yetkisine müdahale
sayılıp sayılmayacağı ve böyle bir sistemin hâkimler
hükûmetine dönüşmeksizin nasıl kurulacağı ve
işleyeceği üzerinde uzun tartışmalar
yaşanmıştır. Ama artık günümüzde, anayasa
mahkemelerinin demokrasinin ve hukuk devletinin olmazsa olmaz
unsurlarından birisi olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, hukuk devleti, yargı da dâhil olmak üzere, tüm devlet,
organ ve makamlarını hukukun sınırları içinde tutan ve
hukukun sınırları içerisinde hareket etmekle yükümlü kılan
bir ilkedir. Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve kişileri de
bağlayan temel hukuk kuralıdır. Bu nedenle kanunlar Anayasaya
aykırı olamaz, bu nedenle mahkeme kararlarına uyulur ve bu
nedenle Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak, aslında, Anayasaya
uymak demektir.
Ancak, ülkemizde
belli bazı çevrelerde Anayasanın
bağlayıcılığı ilkesinin sadece seçilmiş
organları, yasama organını ve idari makamları
bağladığı inancı hâkimdir. Bazı seçkinlerce
benimsenen ve maalesef bazı yüksek yargıçlarımızca da
uygulamaya konulan bu inanç, zaman zaman Anayasa Mahkemesi kararlarına
siyasi ve ideolojik saiklerin hâkim olmasına neden olmaktadır. Yargı
kararlarının Anayasaya uygun olma zorunluluğunun önemsenmemesi
veya Anayasaya uygun olmayan yargı kararlarının bazı
çevrelerce eleştiriye bile tahammül gösterilmemesi ilkesi, hukuk devleti
ilkesi ve temsilî demokrasi ilkesiyle asla bağdaşmaz.
Değerli
milletvekilleri, son Anayasa değişikliğiyle Anayasa Mahkememizde
pek çok değişiklikler yapılmıştır. Üye
sayısı 11den 17ye çıkarılmış, Anayasa Mahkemesi
üyeliği on iki yılla sınırlandırılmış
ve genel kurul ve iki daire olmak üzere, üç kurul hâlinde
çalışması öngörülmüş, Türkiye Büyük Millet Meclisine
Anayasa Mahkemesine üye seçme hakkı tanınmıştır.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, Avrupa ülkeleri içinde, yasama
organının Anayasa Mahkemesine üye seçmeyen tek ülkesiydi. Bu durum,
Sayın İyimayanın ifadesiyle 1982 Anayasasının bir
eksiği ve bu Anayasayı yapanların ortak kusurudur. Bu eksiklik
ve kusurdan Anayasamız kurtulmuştur.
Değerli
milletvekilleri, savunma, yargının üç temel unsurundan biridir. Bu
nedenle, savunma, karar makamı ve iddia makamı ile eş
değerdedir. Bu açıdan, Anayasa Mahkemesi üyeliğinde
vazgeçilmeyecek temel dinamiklerden biri de avukattır. Baroya
kayıtlı serbest avukatlar arasından bir üyenin Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından Anayasa Mahkemesine seçilmesi, ayrıca
Cumhurbaşkanımıza avukatlar arasından da Anayasa
Mahkemesine üye seçme yetkisinin verilmiş olması yargı, iddia
makamı ve savunma arasında bir denge kurulması
açısından önemli bir yeniliktir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel
başvuru hakkını 1987 yılında
tanımıştır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
bugüne kadar Türkiye aleyhinde on, on iki binin üzerinde dava
açılmıştır. Bu davaların maalesef büyük bir
kısmı Türkiye'nin aleyhine sonuçlanmıştır. Bu nedenle,
Anayasa Mahkememize bireysel başvuru hakkının getirilmesi büyük
bir yeniliktir. Bundan sonra, herkes, Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlükler yönünden herhangi birisinin
kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasında ise Anayasa
Mahkememize kişisel başvuruda bulunabilecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Devamla) Değerli milletvekilleri, buradan bir
çağrımız da Anayasa Mahkememizedir. Hak ve özgürlükler
çağını yaşadığımız bu çağda
Mahkememiz daha fazla temel haklar denetimi yapan bir mahkemeye
dönüşmelidir ve Anayasa Mahkememiz temel hak ve özgürlükler konusunda
dünyaya emsal olacak kararlar verebilmelidir. Anayasa Mahkemesi bunu
gerçekleştirecek tarihî geçmişe, tecrübeye ve birikime sahiptir.
Bu vesileyle
görüşmekte olduğumuz kurum bütçelerinin tekrar hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Sayın
milletvekilleri, şimdi Hükûmet adına Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, bir Hükûmet üyesi mi konuşacak?
BAŞKAN
Evet, bir Bakan konuşacak.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Birinci tur görüşmeler üzerinde Hükûmet adına açıklama yapmak
üzere söz aldım.
Söz alan parti
gruplarına ait milletvekillerimizi ve şahısları adına
konuşan değerli arkadaşlarımı kutluyorum. Kendileri
önemli konulara temas ettiler. Bazı notlar aldım. Bunların bir
kısmını şimdi, bir kısmını da sorular
kısmında cevaplandırmaya çalışacağım.
Bildiğiniz
gibi, bugün Başbakanlık bütçemiz var, Vakıflar Genel
Müdürlüğü var, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
var, RTÜK Başkanlığımız var ve
Bakanlığımla doğrudan ilgili olmayan diğer kurumlar
var. Ben, bu bütçeler üzerinde sizlere sadece önemli gördüğüm birkaç
bilgiyi vermek üzere sözlerime başlıyorum.
Başbakanlık
bütçesi üzerinde: Türkiye, 2009 yılı başından bu yana
yürütmekte olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici
üyeliği çerçevesinde, 2010 Eylül ayında Konseyin Dönem
Başkanlığını üstlenmiştir. Türkiye, 2009-2010
yıllarını kapsayan hâlihazır Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi üyeliği çerçevesinde, 2009 Haziran ayında da
Konseyin Dönem Başkanı olmuştu. Bu defaki Dönem
Başkanlığımız, Birleşmiş Milletlerin 65inci
Genel Kurul genel görüşmelerinin ve Binyıl Kalkınma Hedefleri
doğrultusunda katedilen mesafenin gözden geçirilmesine dönük zirvenin
gerçekleştiği döneme rastlaması bakımından da özel bir
önem taşımıştır. 2020 yılına girmeden
Türkiye'nin en az bir kez daha Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici
üyeliğine aday olmasını hedefliyoruz. Bugünün dünyasında
her ülkenin çok boyutlu ve çok yönlü bir dış politikasının
olması artık kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Türkiyenin
hedefi, aktif ve gerçekçi bir dış politika çizgisini yakalamak ve
sürdürmektir. Bu kapsamda Avrupa Birliği üyeliği için samimi çaba
gösteren de, Kıbrısta çözüme evet diyen, Afganistanda NATO görevi
sürdüren de, İspanyayla Medeniyetler İttifakı Projesini
yürüten de aynı Türkiyedir.
Türkiye, hiçbir
ülkenin, hiçbir toplumun, hiçbir inanç ve kültürün karşısında
değildir, olması düşünülemez, bugün izlenen dış
politikanın istikameti de budur. Türkiyenin, belli bir bölgeye, belli bir
meseleye saplanıp kalmış bir dış politika
anlayışı yoktur. Türkiye olarak her bölgeye, her ülkeye, her
soruna barış ve dostluk zemininde aynı sıcak ve
akılcı bir yaklaşım içindeyiz.
Başbakanlık
olarak genel hedeflerimize değindikten sonra, Başbakanlık merkez
teşkilatının 2011 yılı bütçe teklifi ve 2009
yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarılarıyla, teşkilatın
görev ve hedefleri hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum.
3056
sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna
göre Başbakanlık merkez teşkilatı, Müsteşar ve
beş Müsteşar Yardımcısının yönetiminde, ana ve
yardımcı hizmet ve danışma ve denetim birimleri olmak üzere
toplam yirmi bir birimden oluşmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık olarak 2011le
2015 yılları arasında odaklanacağımız stratejik
amaçlar şunlardır:
Ulusal ve
uluslararası stratejilerin belirlenmesinde ve politikaların
uygulanmasında kurumun etkinliğini artırmak.
Vatandaşa
daha hızlı, kaliteli ve güvenilir kamu hizmeti verilmesini
sağlamak.
Şeffaf,
hesap verebilir, verimli ve etkili çalışan bir kamu yönetiminin
gerçekleştirilmesine öncülük etmek.
Karar alma
süreçlerine toplumsal unsurların ve bireylerin katılımına
imkân veren dönüşümü sağlamak.
Kurumsal
kapasiteyi geliştirmektir.
Başbakanlığın
yukarıda zikredilen amaç ve hedeflerine ulaşabilmesi için 2011 Mali
Yılı Bütçe Tasarısında teklif edilen toplam ödenek
tutarı 5 milyar 115 milyon 222 bin Türk lirasıdır. 2010
yılı toplam ödeneği 4 milyar 3 milyon 750 bin liraydı.
Yıllık artış oranı yaklaşık yüzde 28dir.
Bütçe
artışının temel nedeni, Başbakanlık bütçesinin
transfer tertibinden yardım alan kuruluşlara yapılan aktarma
tutarlarının yükselmiş olmasıyla, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili
çalışmalar yapmak ve sorunlarına çözüm üretmek, soydaş ve
akraba topluluklarla sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi
amacıyla bu topluluklara yönelik faaliyetler yürütmek amacıyla
kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığının Başbakanlık transfer
tertibinden yardım alan kuruluşlar arasına dâhil edilmiş
olmasıdır.
Başbakanlık
bütçesinin transfer tertibinden yardım alan kuruluşların
teşkilat kanunlarında kuruluşların gelirleri arasında
Başbakanlık bütçesine konulacak ödenekler de belirtilmiştir.
Cari ve sermaye transfer tertiplerine konulan bu ödenekler
Başbakanlık bütçesinin büyüklüğünü önemli oranda etkilemektedir.
Bu kalemlerin bütçe toplamı içindeki oranı yaklaşık yüzde
88 düzeyindedir.
Başbakanlık
bütçesinden ödenek transferi yapılan kuruluşlar: Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı, GAP İdaresi
Başkanlığı, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü, Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı,
Atatürk Kültür Merkezi, Atatürk Araştırma Merkezi, Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ve Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığıdır.
2011
yılı bütçe teklifinde 4 milyar 492 milyon 299 bin lira olan
yukarıdaki on iki kuruluşa hazine yardımı ve sermaye
transferi olarak ayrılmıştır. 2010 yılında söz
konusu rakam 3 milyar 512 bin 301 bin liraydı. Bu kalemlerdeki
artış geçen yıla oranla yaklaşık yüzde 28 olarak
gerçekleşmiştir. Miktar olarak en büyük transfer yükseköğrenim
öğrencilerinin çağdaş ve güvenilir barınma, beslenme,
kredi, burs hizmetleriyle, öğrenimlerine sosyal, kültürel ve sportif
faaliyetlerle kişisel gelişimlerine destek olmak amacıyla ve
sosyal devlet yaklaşımıyla hareket eden Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne ayrılan 2 milyar 408 milyon
437 bin liradır. Transfer tertiplerindeki miktar hariç tutulduğunda,
Başbakanlık merkez teşkilatı 2011 yılı bütçe
teklifi 622 milyon 923 bin liradır. Bu miktar 2010 yılında 491
milyon 449 bin liraydı. Dolayısıyla 2011 yılı bütçe
teklifi 2010 yılı başlangıç ödeneğine göre yüzde 26,75
oranında artmıştır. Biraz önce bahsettiğim
kuruluşlara yapılan transferler hariç tutulduğunda, 2010
yılı Başbakanlık toplam ödenek teklifinin yüzde 29 küsuru
yatırım, yüzde 13 küsuru personel, yüzde 48,72si cari giderler,
yüzde 8,9u transferlerden oluşmaktadır. Başbakanlık
bütçesindeki artış, tüm arşiv binalarının bir aya
toplanmasını sağlayacak millî arşiv sitesi
inşaatı için yatırım bütçesine 150 milyon lira ödenek
ayrılmasından kaynaklanmaktadır.
2009 mali
yılı kesin hesabıysa transferler dâhil toplam 2.540.172.641
liraya ulaşmıştır. Bu miktarın yüzde 2,5u olan
63.774.010.000 personel gideri, yüzde 15,34ü olan 389 milyon küsuru cari
giderlerden, yüzde 4 küsuru olan 122 milyon yatırımlardan, yüzde
77,32si 1.964.174.000 lira transferden oluşmaktadır.
Başbakanlık
bütçesi hakkındaki bu bilgilerden sonra, Başbakanlık merkez
teşkilatının yürüttüğü bazı faaliyetlere kısaca
değinmek istiyorum. Başbakanlığın temel
işlevlerinden birisi hükûmet programının hayata geçirilmesinde
gördüğü koordinasyon vazifesidir. Kamu kesimindeki düzenleme, iş ve
işlevlerin Hükûmet önceliklerini yansıtmasıyla bu öncelikler
çerçevesinde tutarlılığın sağlanması
Başbakanlığın gözettiği hususlardır. Bu kapsamda
devlet ve millet ihtiyaçlarının karşılanması
amacıyla gereken düzenlemeler vakit geçirilmeden yapılmaktadır.
Avrupa Birliği müktesebatının devralınmasına
ilişkin düzenlemeler de buna dâhildir. Bu kapsamda aralık ayı
itibarıyla çeşitli konulara ilişkin 1.125 adet kararname
sonuçlandırılmış, 174 adet kanun tasarısı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sevk edilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Resmî Gazete, devletin
işleyişi ve hükûmetlerin icraatı açısından önem
taşıyan her türlü düzenlemenin yayımlanarak kalıcı
belge ve dayanak hâline dönüştürüldüğü bir tür kamusal
hafızadır; arşivlerden farklı olarak herkesin bilgisine ve
erişimine açıktır. Mevcut arşivlerdeki saklama
koşullarının zorluğu, istenilen gazetenin bulunması
için emek ve maliyet yüksekliği, günümüzde teknolojide alınan mesafe
ile özel ve kamu kurumlarının talebi 1920 yılından bugüne
tüm Resmî Gazete arşivinin elektronik ortamda hizmete
sunulmasının gerekçelerini oluşturmaktadır.
7 Ekim 1920
tarihinden 26 Haziran 2000 tarihine kadar yayımlanmış Resmî
Gazetelerin elektronik ortama aktarılması ve fihristinin
çıkartılarak kullanıcıların hizmetine sunulması
amaçlanmaktadır. Yaklaşık 1 milyon sayfa ve altı yüz doksan
üç cilt tutan Resmî Gazetelerin elektronik ortama aktarılması,
tarayıcı yoluyla bilgisayara aktarılması, okunması ve
düzeltilmesi işlemleri için 2009 yılında gerekli
çalışmalar tamamlanmış olup, e-Resmî Gazete ve donanım
alımı işi ihalesi yapılmıştır. Proje, en geç
bu yılın sonuna kadar tüm kullanıcıların hizmetine
sunulacaktır. Böylece, büyük bir ihtiyaca cevap verilmiş olacak ve
Resmî Gazetelerin orijinal nüshalarına erişimi
sağlanmış olacaktır.
Yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla kodifiye edilen mevzuat,
Başbakanlık İnternet sitesinde yer alan Mevzuat Bilgi Sistemine
aktarılmaktadır. Mevzuat Bilgi Sistemi ücretsiz olarak
kullanıcıların hizmetine sunulmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, arşivlerimizin eşsiz kültürel zenginliğini
gerek yurt içinde gerekse yurt dışında ilgililere sunmayı
ve bu zenginliği dünyaya tanıtmayı, Türkiye'nin dış
politikadaki tezlerini tarihî belgeler ışığında,
bilimsel temelde desteklemeyi, yerli ve yabancı kamuoyunu
aydınlatmayı hedeflemekteyiz. Arşivlerimizle ilgili bu
hedeflerimiz doğrultusunda arşivlerden en ileri düzeyde
yararlanılması için çalışmalarımıza devam
ediyoruz. Özellikle Osmanlı arşivleri sayı ve ilmî değer
itibarıyla büyük ehemmiyete sahip olmasına rağmen,
evrakları tek ve sağlıklı bir merkezde depolayacak, tasnif,
restorasyon ve araştırma hizmetleri gibi birbirleriyle ilişkili
ve bu maksada matuf hizmetler için kullanılacak arşiv
mekânlarına sahip değildir. Bu durumu düzeltmek için İstanbulda
beş ayrı alanda dağınık hâlde bulunan arşiv
ünitelerini bir araya toplamak ve arşivcilik ihtiyaçlarını tam
olarak karşılayabilmek maksadıyla modern bir millî arşiv
sitesinin yapımına başlanmıştır. Millî arşiv
sitesinin 2011 yılında tamamlanması öngörülmektedir. Bunun gibi
yatırımlarla arşivlerimizi hizmet sunum kalitesi ve
erişebilirlik açısından dünyanın gelişmiş ülke
arşivleriyle rekabet edebilecek bir düzeye getirmek için
çalışmalarımız tüm hızıyla devam etmektedir.
Kamu kesiminde
yürütülen faaliyetlerle ilgili olarak idari iş ve işlemlerin
sadeleştirilmesi ve kalitesinin artırılması yoluyla
vatandaşlarımızın hayatının
kolaylaştırılması odaklandığımız konulardan
birisidir. Kamu kesiminin bütününde teknolojik imkânları ve özellikle
e-devlet uygulamalarını önemsiyor ve etkili kullanmaya gayret
ediyoruz. Vatandaşlarımızın ve iş sahiplerinin
hayatlarını kolaylaştırmaya yönelik olarak çabuk sonuç
verecek tedbirlere ağırlık veriyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Başbakanlık olarak vatandaş odaklılık
ilkesinin hayata geçirildiği öncü hizmetler de sunmaktayız.
Başbakanlık İletişim Merkezi (BİMER) Projesiyle
bilişim ve iletişim teknolojilerine dayanan bir halkla ilişkiler
uygulamasıyla müracaatlar her zaman ve her yerden yapılabilmektedir.
BİMER kamusal iletişimi hızlı biçimde sağlarken,
coğrafi uzaklığı da ortadan kaldırmış,
vatandaşlarımız seslerini ülkenin en ücra köşesinden
Ankaraya duyurma imkânına kavuşmuştur. 2011 yılında BİMER
sisteminin altyapısı güçlendirilecektir.
Vatandaşlara
ve sivil toplum kuruluşlarına insan haklarıyla ilgili konularda
bilgi, materyal ve rehberlik desteği sağlanmış, böylece
insan haklarına ilişkin olarak vatandaşlarımızın
bilinç düzeyinin artırılması için her türlü destek
verilmiştir. İl ve ilçe insan hakları kurullarının
etkinliğini ve sivil toplum kuruluşlarının insan
haklarıyla ilgili çalışmalara katılımını
artırmayı hedeflemekteyiz.
Türkiye'nin
barışı destekleme ve koruma harekâtına
katılımı kapsamında gerçekleşebilecek giderler
karşılığında da 246,2 milyon ödenek
ayrılmıştır. Bu harekâtlar uluslararası alanda
Türkiye'nin katıldığı sivil ve askerî faaliyetlerdir. Bu
kaynağın kullanımı, Dışişleri
Bakanlığıyla koordinasyon tesis edilerek Başbakanlığın
oluruyla gerçekleşmektedir.
Avrupa
Birliğinden sağlanan mali yardımlar çerçevesinde 2011
yılında Başbakanlık Teftiş Kurulunca Yolsuzlukla
Mücadele Politika ve Uygulamalarının Koordinasyonunun
Güçlendirilmesi ve Kamu Görevlileri Etik Kurulunca Kamuda Etik Kültürünün
Geliştirilmesi isimli projeler yürütülecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken
Başbakanlık merkez teşkilatının 2011 yılı
Bütçe Kanunu ile 2009 yılı Kesin Hesap Kanun Tasarılarına
ilişkin görüşmelerine katkılarınız ve gösterdiğiniz
ilgi için gerek Sayın Başbakanımız gerekse şahsım
adına teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Vakıflar, Radyo Televizyon Üst Kurulu ve
Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğüyle ilgili sunuş
konuşmalarımı bu şekilde yapmak istemiyorum. Biraz önce
konuşmalarını yapan ve değerli katkılarda bulunan
milletvekili arkadaşlarımızın temas ettiği konulara
cevap vermek suretiyle belki o bütçeleri de konuşmuş
olacağız.
Sayın Bülent
Baratalı konuşmasında, her zaman olduğu gibi, olumlu,
pozitif bir yaklaşımda bulundu. Vakıflarla ilgili olarak gerek
Komisyonda gerek Komisyon dışında da her zaman uyarıcı
ve destekleyici konuşmalar yapıyor, kendisine teşekkür ediyorum.
Bezmiâlem
Vakıf Üniversitesi, geçtiğimiz yıl Vakıflar Genel
Müdürlüğünün yönetiminde belli vakıfların iştirakiyle
kurulan iki üniversitedir. Bu üniversitelerin kanunları Meclisimizden
çıkmıştır. Bu Vakıflar Kanununun 52nci maddesinde
üniversite kurulmasının kanuni dayanağı da
bulunmaktadır.
Sayın
Baratalının söz konusu ettiği konu önemli bir konudur çünkü
ecdadımızın sadece fakirlerin ve yoksulların
karşılıksız olarak tedavi görmesi amacıyla
bağışladığı bu hastanenin ne duruma geldiği
bir tartışma konusu olmuştur. Hatta bu kanunlarla ilgili olarak,
bildiğim kadarıyla, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Anayasa
Mahkemesine de bir müracaatı bulunmaktadır.
Ben sadece
açıklamak için şu bilgiyi veriyorum. Vakıflar Meclisi
kararımızda Bezmiâlem Valide Sultanın vakfiyesi
doğrultusunda yüzde 20 oranında, fakir ve garip hastalara
çağın gereklerine uygun, ücretsiz teşhis ve tedavi
şartı getirilmiştir. Bu aynen devam etmektedir.
Bezmiâlem
Vakıf Gureba Hastanesinin kurulacak üniversiteye mülkiyetinin devri söz
konusu değildir, sadece intifa hakkı verilmiştir.
Yine,
Vakıflar Meclisi kararımızda, bu üniversitelerde okutulacak
öğrencilerden yüzde 20 oranında, ihtiyaç sahibi ailelerin
çocukları için tam burslu olarak okutulması şartı da
bulunmaktadır. Bezmiâlem Vakıf Gureba Hastanesi şu anda
üniversiteye bağlı araştırma ve uygulama hastanesi olarak
hizmete devam edecektir.
Bildiğiniz
gibi, ikinci vakıf üniversitemiz de Fatih Sultan Mehmet Üniversitesidir,
geçtiğimiz günlerde akademik eğitim yılına
başlamıştır.
İzmir ve
Manisada yapılan bazı vakıf çalışmalarında, daha
doğrusu restorasyonlarda yolsuzluklar saptandığı ve bununla
ilgili olarak neler yapıldığı söz konusu edilmiştir.
Bu konuda da Sayın Baratalı haklıdır. Ancak şunu
öncelikle söylemeliyim, kendisi de her zaman takdir etmiştir: 2003 ve 2009
yılları arasında, bizim, İzmirde
yaptığımız restorasyon çalışmaları tam 71
adettir. Bunun içerisinde Urla, Tire, Selçuk, Ödemiş, Menemen, Menderes,
Konak, Karaburun, Bergama, Çeşmede bulunan camiler, külliyeler,
mescitler, hanlar ve diğerleri bulunmaktadır, 71 adet. Şu anda
da tam 4 tane restorasyon devam etmektedir, bunlardan birisi Hisar Camisidir,
Hacı Mehmet Ağa Camisidir ve diğerleridir.
Aynı
şekilde Manisada 2003-2009 yılları arasında 41 adet eser
restore edilmiştir, şu anda da 6 tanesinin restorasyonu devam
etmektedir.
Görüldüğü
gibi kapsamlı bir çalışma yapılmaktadır ve bu da
halkımız tarafından takdirle karşılanmaktadır.
2004 ve 2008
yılları arasında, yani benim Bakanlık görevime gelmeden
önce, bir vesileyle, 38 adet proje temini, 41 adet restorasyon, 23 adet
işle ilgili müşavirlik hizmetinin mevzuata ve restorasyon
tekniklerine uygun olarak yapılmadığı, bu tespitler üzerine
de bizzat Genel Müdürlük tarafının -18 Mayıs 2007-
talimatıyla inceleme ve soruşturma çalışmaları
başlatılmıştır, daha sonra da bu, soruşturmaya
dönüştürülmüştür. Olayların üstünün kapatılması veya
raporların rafa kaldırılması söz konusu değildir. Bu konuda
hassasiyetinizi paylaşıyoruz ve takipçisiyiz. İnceleme ve
soruşturma çalışmaları 2009 yılında
tamamlanmış olup bu çalışmalar sonucunda 1 personelin
sözleşmesi feshedilmiştir, Bölge Müdürü dâhil 6 personel
hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda
bulunulmuştur, 2 personel hakkında disiplin yönünden işlem tesis
edilmiştir; fazla ödeme olarak tespit edilen 8 milyon 909 bin 872
liranın ilgili personel ve yüklenicilerden tahsili için tazmin yönünde
işlemler başlatılmıştır. Toplam 30 adet firma ve
kişi de kamu ihalelerine girmekten yasaklanmıştır.
Manisa Demirci
Yakup Çelebi Camisi, Manisa Kula Emre Camisi, Urla Denizli Camisi,
yanlışım yoksa, Kemeraltı Camisi ve Merkez Çorakkapı
Camilerinin onarımları tamamlanmış ve kabulleri de
bitmiştir. Hâlihazırda ibadete açık olan camilerle ilgili bir
problem söz konusu değildir.
Vakıf kültür
varlıklarının projelerinin hazırlattırılması
ve restorasyonlarının gerçekleştirilmesi işlevi Vakıf
Kültür Varlıkları İhale Yönetmeliğine göre gerçekleştirilmektedir.
Bu çerçevede, ihaleler de Genel Müdürlüğümüz İnternet sitesinde
yayınlanarak yeterli katılım ve rekabetin sağlanmasına
azami gayret sarf edilmektedir. İhaleler açık ve şeffaf bir
şekilde gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda, ihalelerde restorasyon
işini üstlenecek yüklenicilerin seçiminde tecrübe ve deneyimlerini
gösteren iş deneyim şartı, restorasyon işinde işin
başında belirli bir süre deneyimi olan mimarların bulunma
şartı getirilmiş, bu noktada seçici davranılmaktadır.
Bir sorunuz da İstanbulda Kaptanı
Derya Halil Paşa Camisinin ne olduğu konusudur. Bu konuda daha evvel
sizlere cevap verilmiş olması gerekir. Bir yazılı cevap
var. Bununla vaktimi geçirmeyeyim. Size ayrıca takdim edeyim müsaade
ederseniz.
Değerli
arkadaşlarım, vakıf taşınmazlarının tespit ve
belgelenmesi çalışmalarında teknolojinin elverdiği en son
bilişim altyapısına sahibiz. Hâlihazırda
taşınmazlarla ilgili tüm bilgi ve belgeler dijital ortama
aktarılmış olup, geliştirilen yazılım
sistemleriyle, taşınmazlar dijital ortamda takip edilmektedir. Bu
çerçevede Coğrafi Bilgi Sistemi, Vakıf Arşiv Yönetim Sistemi,
Vakıf Bilgi Yönetim Sistemi, Vakıf Taşınmazları
Yönetim Sistemi ve Sanat Eserleri Bilgi Yönetim Sistemiyle bilişim
altyapımız tamamlanmıştır. Bu konularda bir
eksikliğimiz bulunmamaktadır.
Sayın
Baratalı konuşmaları sırasında Basın-Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak da bir iki konuya temas etti.
Yurt dışı görevlere iletişim fakültesi
mezunlarının atanması gerekirken, neredeyse ilköğretim
mezunu kişiler atanmaktadır. Bu doğru değildir. Yurt
dışına atama veya geçici görevlendirmeyle tayin edilenlerin
tamamı üniversite mezunudur. Bizim kanun hükmünde kararnamemize göre iki
yıllık süre yeterli olmasına rağmen, yurt dışına
görevlendirilenlerin tamamı, Genel Müdürlük emrinde en az beş
yıl çalışanlardır.
Türkiyede ifade
ve basın özgürlüğünün bulunmadığı şeklindeki
sözleri
Bunları geçtiğimiz günlerde yapılan bazı
toplantılarda da dile getirmiştim. Basın Kanunumuz
yazılı basınla ilgili, RTÜK de radyo ve televizyon
yayıncılığıyla ilgili konuları düzenlemektedir.
Şüphesiz, şu anda haklarında dava açılmış ve bu
davalar sebebiyle mahkûmiyet kararları alınmış, cezaevinde
veya cezaevine girmek üzere olan basın mensubu arkadaşlarımızın
bulunduğu bir vakıadır. Bu konudaki rakamlar muhteliftir. Bu
rakamların içerisinde, gazeteci sıfatını
taşımasına rağmen başka suçlardan, diyelim ki adi
suçlardan veya terörle mücadele kapsamında kalan suçlardan da hüküm
giyenler vardır sayıları az olmakla birlikte ama sanıyorum,
Sayın Baratalının da, hepinizin de söz konusu ettikleri,
düşüncelerini ifade etmekten, yazmaktan, çizmekten, gazete
çıkarmaktan dolayı cezaların alınmış
olmasıdır. Basın Kanunumuzda üç madde bunlarla ilgilidir ve
genelde idari para cezası ve buna eş değerde başka
yaptırımlar söz konusudur ancak Türk Ceza Kanununun özellikle üç
maddesi, soruşturmanın gizliliğini ihlal veya adli
yargıyı etkilemeye teşebbüs ve ona benzer bir maddeyle ilgili
olarak çok sayıda dava açılmaktadır. Soruşturmanın
gizliliği esastır, Ceza Muhakemesi Kanunu bunu öngörüyor. Bunu esas
olarak kabul edince, peki bu maddelerden dolayı ceza almak acaba keyfî mi?
Muğlak olan ifadelerin yorumlanması suretiyle mi veriliyor? Acaba
suçun unsurlarını daha belirgin hâle getirsek, geçtiğimiz günlerde
yaptığımız bir yasama çalışması gibi, bu
arkadaşlarımızın mağduriyeti önlenebilir mi? Bu
konuda, hem Başbakanlık Basın-Yayın hem de Adalet
Bakanlığımızla ilgili çalışmalar yaptık. Çalışmalar
önemli bir noktaya geldi. Geçtiğimiz günlerde Türkiye Gazeteciler
Cemiyetinin bir toplantısında, daha sonra Anadolu Ajansının
bir uluslararası toplantısında da bunun ana dinamikleri üzerinde
durmuştum. Suçun unsurlarını netleştiriyoruz ve ceza
hadlerini daha aşağılara çekiyoruz. Böyle bir düzenleme bütçe
dolayısıyla belki aralık ayı sonuna kadar gelmeyebilir ama
emin olun ki herhâlde, ocak ayında bunu hep beraber
gerçekleştireceğiz.
Yerel
basına ne tür destek sağlanıyor? Hemen hemen yirmiye yakın
desteğimiz var. Ücretsiz haber ajansı aboneliği yapıyoruz,
yılda iki defa yerel medya eğitim semineri, İnternet sitemizden
Anadolu Haberler Bülteni yayınlanıyor, yerel basına
tasarım, mizanpaj gibi teknik altyapı desteği veriyoruz, Anadolu
Basını Özendirme Yarışı yapıyoruz, yerel gazeteciler
için mesleki gezi ve değişim programı başlatıyoruz,
TRTde yayınlanacak Anadolunun Sesi programı ile yerel
medyayı ülke gündemine taşıyoruz, birtakım sosyal haklar ve
basın kartında da iyileştirmeler sağlıyoruz. Vaktim bu
kadar izin veriyor, müsaadenizle bu konuyu geçmek istiyorum.
Sayın
Sırrı Sakıkın konuşmasıyla
bağlantılı olarak, asıl bir başka konuyu belki
sözlerimin sonunda ifade edeceğim ama RTÜKle ilgili eleştiriler
yapılırken -başka arkadaşlarımızın da bu
konuda eleştirileri oldu- televizyonlardaki bazı dizilerde
şiddete yönlendirilme veyahut da ırkçılık
yapılması, Türkiyedeki bütünlüğümüzü bozacak, bizi birbirimize
düşman edecek, infiale sevk edecek ögeler bulunduğu şikâyeti
yapıldı. Bu şikâyetinizde tamamen haklısınız.
Maalesef bazı televizyonlarımızdaki diziler rating uğruna
veya ideolojik sebeplerle bu ölçüde olabiliyor. Radyo Televizyon Üst Kurulu bu
konuda resen de şikâyet üzerine de inceleme başlatıyor, rapor
tanzim ediyor ve buna göre bir müeyyide uygulamasına gidiyor.
Sadece, sözünüzün
arasında, konuşmanızın arasında bir Vadi... tam özel
ismini söylemeyeyim, böyle bir diziyle ilgili olarak Ne yapıldı?
diye sormuştunuz. Bizim şu andaki mevcut yasamıza göre önce
uyarı, sonra program durdurma ve diğer müeyyideler geliyor. Yeni RTÜK
Kanununda suçun vahametine veyahut da işlenen -ne diyeyim- temanın
vahametine göre, en ağırından başlamak üzere, bir müeyyide
sistemi getirdik ama bu diziyle ilgili olarak 3 kez para cezası
verilmiştir. Ayrıca, pek çok defalar da uyarı ve program
durdurma cezası verilmiştir. Hâlen devam ediyor. derseniz aynı
ögelerle birlikte, esasen bizim şikâyetimiz de budur çünkü mevcut RTÜK
Kanununa göre vereceğiniz her müeyyide maalesef uygulanamamaktadır.
En küçüğünden başlamak zorundasınız ve hepsinde yargı
yolu var, kesinleşmeden de bunu infaz etmek mümkün olmuyor.
Sayın Cumali
Durmuş da konuşmalarında yine RTÜKle ilgili olarak bazı
konulara temas etmişti: RTÜKün 50 televizyon izleyebildiği, hiç
radyo dinlemediği... Bunlar doğru değil. Şu anda RTÜK
merkezinde Sayısal Kayıt Arşiv ve Analiz Sistemi, SKAAS
dediğimiz bir sistemle 110 televizyon sürekli izlenmekte ve kayıt
tutulmaktadır. Radyolar bölge müdürlüklerinde dinlenmekte, Ankarada 72
kadar radyo dinlenmektedir. Ayrıca, emniyet müdürlüklerinde de
dinlenmektedir. 110 televizyon SKAAS kapsamında, 72 radyo yine bu kapsamda,
181 il ve ilçe yayınında da kayıtlar Ankaraya getirilmektedir.
Yine Sayın
Durmuşun konuşmasında ifade edilen Terör örgütü
yanlısı yayın yapmak veya bu yayınlara bir şey
yapılmadığı... Bu da doğru değildir çünkü 3984
sayılı RTÜK Kanununun 4/y fıkrası suç örgütlerinin
korkutucu ve yıldırıcı özelliklerinin
yansıtılmaması amacını getirmektedir. 4/y maddesini
ihlalden yani biraz evvel okuduğum yayın ilkelerine aykırı
yayın yapmaktan 2010 yılının ilk on ayında 10 müeyyide
uygulanmıştır. 2005 ile 2010 arasında ise toplam 80
müeyyide uygulanmıştır. Bununla ilgili şikâyetler de hem
izleme sonucu hem de bireysel şikâyetler tarafından dikkate
alınmaktadır.
İzleyicilerin
televizyon yayınlarından duydukları memnuniyetsizlikler, RTÜK
tarafından gerçekleştirilen televizyon izleme eğilimleri, radyo
dinleme eğilimleri, kadınların televizyon izleme eğilimleri
gibi farklı kamuoyu araştırmalarıyla tespit edilerek
sonuçlar yayıncılarla paylaşılmaktadır. Biraz önce
söylediğim yayınların şiddet kullanımını
özendirici veya ırkçı nefret duygularını
kışkırtıcı nitelikte olmaması gerekir. Bunlarla
ilgili 2002 ile 2010 arasında 206 müeyyide uygulanmıştır. 1
Ocak 2010la hemen hemen geçtiğimiz ay arasında da 13 müeyyide
uygulanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bugün bütçesi olmamasına rağmen, Değerli
Arkadaşımız Plan Bütçe Komisyonunda da ve her fırsatta da
ileri sürdüğü Sayın Osman Kaptan Arkadaşımdan
bahsediyorum- TRTyle ilgili bazı konuları gündeme getirdi. Ben
prensip olarak, konuştuğumuz konudan farklı olanlara gerçekten
Meclis Başkanımızın da bağlı olduğu İç
Tüzük sebebiyle cevap vermemeyi yeğliyorum ama bu davranış devam
ediyor ve bu aslında sadece TRTyle ilgili değil, burada hazır
bulunmayan, cevap vermek imkânı olmayan Anayasa Mahkemesi
Başkanı gibi veya bir başka kurumun mensubu gibi, isim
zikredilerek, kendilerini küçültücü bazı konuşmalar da
yapılmaktadır. Bu herhâlde doğru bir şey değildir.
Yani kendisini savunma imkânı yoksa, bir yerden müdahale edip Hayır,
öyle değil. Ben şunu açıklamak istiyorum. diyebilmesi mümkün
olmayan bir kişiyi burada özel ismiyle ortaya koymak doğru
değil. Kanaatimi paylaşıyorum. Sayın Başkanlar da
zaten bunlara azami dikkati gösteriyorlar. Ama TRT âdeta böyle vur abalıya
kabilinden eleştiri konusu yapılıyor. Bu eleştirilerin bir
kısmı doğru olabilir ama söze getirdiğiniz, gündeme
getirdiğiniz konularda haklı değilsiniz.
Bakınız,
sadece birkaç cümleyle bunu açıklamak istiyorum. TRT Genel Müdürünün
şahsından hep bahsediyorsunuz. Genel Müdürlük bir kanuna
kavuştu. Genel Müdürü var, Yönetim Kurulu var, Yönetim Kurulu üyeleri var.
Bu Genel Müdürün göreve geldiği 23 Kasım 2007 tarihinde personel
sayısı 7.500 kişiydi, bugünkü sayı, bu süre içerisinde yani
üç yıldan bu yana 9 yeni televizyon kanalı açılmasına
rağmen -şu anda TRTnin 14 kanalı var- 3 yeni dergi
çıkarılmasına, 5 yeni radyo kurulmasına rağmen 7.365
kişidir. Yani göreve geldiği günden daha az elemanla bugün TRT
hizmetlerini yürütmektedir ve çoğu zaman söylüyorsunuz: Ben bu kadrolarla
40 tane kanal kurarım. Ee bunun doğru olduğu da ortaya
çıkıyor. Çünkü 9 kanal bu dönemde açılmıştır. TRT
Arapçadan, TRT Şeşten, TRT Turizm ve Belgesel Kanalından, TRT
Anadoludan bahsediyorum. Sizler de bunları herhâlde çok iyi biliyorsunuz.
Yandaş
diye isimlendirilen basından 35 kişi alındığı, diğer
basından hiç kimsenin alınmadığı: TRT konusunda bana
sürekli sözlü ve yazılı soru önergeleri geliyor, hepsini
cevaplandırıyorum. Bu konu da orada
cevaplandırılmıştır ama inanın ki bu
haksızlıktır. Biz, şu basın veya şu radyo veya bu
televizyon veya şu gazete diye ayırt etmiyoruz. İşini iyi
yapan, yayıncılıkta başarılı olan, arkasında
herhangi bir şaibesi bulunmayan gazetecilerle çalışmak bizim
görevimizdir ve şu anda 50den fazla, hemen hemen basının bütün
-ne diyeyim ona- her yönünden ve her tarafından
arkadaşlarımız çalışmaktadır. Bunlar isim isim de
daha önce soru önergeleriyle bildirilmişti. Ben, Meclis kürsüsünden isim
açıklanmasını doğru bulmuyorum ama yeri geldiği ve
arzu ettiğiniz zaman da bunlar açıklanabilir.
TRTye naklen
geçiş yöntemiyle zabıt kâtibi gibi mesleklerin
alındığını ama iletişim mezunlarının
alınmadığını belirtiyorsunuz. İletişim
fakültesi mezunlarının özellikle bu alanda yeterince iş
bulamadıkları kanaatini ben de taşıyorum. Bu yüzden, bana
bağlı olan kurumlarda -TRT, Anadolu Ajansı, Basın
Yayın- halkla ilişkiler ve iletişim fakültesi
mezunlarının mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini
söylüyoruz ancak biliyorsunuz ki KPSS puanı, belli bir noktaya gelince
ayrıca özel bir yarışma sınavı ve arkasından
mülakatla bu işler oluyor. Sadece iletişim fakültesi mezunlarına
pozitif ayrımcılık tanıyarak diğer fakülte
mezunlarını bunun dışında tutmanın da herhâlde
doğru olmadığını düşünüyorum.
Naklen yöntemiyle
TRTye girenlerin büyük bir kısmı iletişim mezunudur. 100e
yakın iletişim mezunu naklen geçişle alınmış,
bunların da isimleri bizim tarafımızdan mahfuzdur. TRTye
alınan basın müşavirlerinin tamamı iletişim mezunu ve
sarı basın kartı sahibidir. Bu kişilerin kendi mesleklerini
icra edecekleri TRTye gelmelerinden daha doğal bir şey olamaz.
Sayın Osman
Kaptan, konuşmanızda TRTyi Tayyip Radyo Televizyonu olarak
nitelendirdiniz. Bu benzetme size aittir ve siz iddia ediyorsunuz ki TRTde
çalışan herkes veya TRTye alınan her kişi AK PARTİ
Hükûmetine veya İktidarına yandaştır, onların verdiği
görevleri yerine getiriyor ve onlarla birlikte hareket ediyor. Bu çok bütüncül
bir kötülemedir. TRT buna müstahak değil. Bu yanlıştır. O
kadar yanlıştır ki, mesela siz TRT kadrosunda olup da bazı
bakanların yanında çalışan TRT
çalışanlarını söylüyorsunuz ama unuttuğunuz bir gerçek
var. Sayın Deniz Baykalın da, Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun da en yakınında, en azından dört
beş yıldır çalışan ve onların her ikisine
sizlerden çok daha yakın olan 2 görevli var, birisi Baki Özilhan, birisi
de Baha Ülgendir. İkisi de TRT mensubudur, TRTden maaş
almaktadır ve TRTden geçici görevle Cumhuriyet Halk Partisinde
görevlendirilmiştir.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Ne alakası var?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Çok alakası var. O kadar
şeyler söylüyorsunuz ki sonunda mecbur kaldım. Bu ikisi de
değerli insanlardır. Meclis Başkanlığım dönemimde
Baki Özilhanın ne kadar dürüst, çalışkan,
başarılı bir gazeteci olduğunu bilen bir insanım. Ama
sanki bütün TRT çalışanları AK PARTİnin emrinde ve
hizmetinde. Hayır. Büyük bir kurumuz biz ve bizden istenen elemanları
da her partiye tahsis etme noktasında şüphesiz, milletvekillerimize
veya genel başkanlara, bugüne kadar devam ettik.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Bizim talebimiz üzerine geldiler.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Sayın Baki Özilhan ve
Baha Ülgen için, TRT mensubu olması, TRTden maaş alması, geçici
görevle Cumhuriyet Halk Partisinde görevlendirilmiş olması bir
eksiklik değil. Ama başkaları için bulduğunuz eksikliği
bu arkadaşlar için görmüyorsanız, sadece onu hatırlatmak
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Emsal değil Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bakın
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Eleştirileri bununla mı göğüslüyorsun?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Hayır. Lütfen
Lütfen
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) 500 tane örneği var.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ona da geleceğim, ona da
geleceğim.
Bakın,
Şahin Mengü salonumuzda bulunuyor. Sayın Mengünün değerli
kızları da daha bir ay öncesine kadar TRT Türkün Tahran muhabiriydi.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Hayır, hayır, hayır
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Sizin hiçbir zaman kadronuzda olmadı, Haber One
Ajansının Tahran temsilcisiydi.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Biliyorum, aynı
şeyi söylüyorum ben de.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Sizin kadronuz değil ki. Sizin kadronuz değil ki
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bakın arkadaşlar
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Sizin kadronuz değil. Bana Genel Müdürünüzün
yazısı var.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Hayır, ben sorulmasa
söylemezdim, niye söyleyeceğim?
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Genel Müdürünüzün yazısı var Bizimle alakası
yoktur bu personelin. diye, hadise bu.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Elbette
Şunu
söylüyorum: TRT Türk TRTnin kanallarından biridir. TRT Türke haber
yayını yapan, haber akışı yapan One Ajans
Onlarca
sorunuz var Kimdir bu One Ajans? diye. One Ajansın Tahran şubesinde
muhabir olarak çalışan arkadaşımız Sayın
Mengünün çok değerli kızlarıydı yani bunda gocunacak bir
şey yok. Şimdi de başka bir özel televizyon kanalında
gazetecilik yapıyor. Yani TRT cüzzamlı bir kuruluş değil,
TRT ayıplı bir kuruluş değil; TRTde çalışmak bir
onur, bir şeref, ben bunu söylemek istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, şu anda TRTnin temizlik ihalesini alan
firmanın çok değerli arkadaşlarımızla başka bir
ilişkisi var ama sözü uzatmayacağım. Eğer elinize taş
alıp da camları kırmaya başlarsanız kendi
camınızın kırılma ihtimali olabilir, lütfen bu
konulara dikkat edin.
TRT sizin
oyuncağınız değil
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Sizin oyuncağınız, sizin.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Sizin oyuncağınız da değil.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) TRTde de, başka
kurumlarda da kimlerin hangi siyasi parti mensubu olduğunu, kimlere
çalıştığını az çok biliyoruz.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Açıklayın
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Ama lütfen herkesin, her şeyin
açıklanacağı bir zeminde değiliz.
Meclis
Başkanlığı zamanında Burada kimler, kimler
çalışıyor? diye sorulduğunda ben bir çalışma
yaptım. Sayın Anadolla o zamanlar biz çok iyi görüşürdük.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Sayın Bakan, sirkatin söylüyorsun, şecaat arz ederken
sirkatin söylüyorsun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Burada her partinin genel
başkanının, milletvekillerimizin, bakanlık yapmış
insanların yakınları görev aldı. Bunların isimlerini
az çok biliyorum, envanteri var ama bu çok doğal bir şey, bunu
kötülemeye gerek yok. Sadece AK PARTİye husumet içerisinde Şu sizin
bilmem neyiniz. diye ortaya çıkarsanız bu yanlış olur.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Ölçüyü kaçırdın, ölçüyü.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Onun için, TRT daha düne
kadar yani 2007den öncesine kadar hakkında kitaplar yazılan,
çiftlik diye nitelendirilen, sivil ve askerî bürokrasiden, yüksek yargıdan,
siyasetten çok önemli insanların kızlarının,
baldızlarının, kardeşlerinin, amcalarının iş
bulduğu bir çiftlikti; bugün o şekilde değil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) TRTyi korumak zorundayız,
böyle şey olmaz. (CHP sıralarından gürültüler)
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Şimdi de sizin çiftliğiniz!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli arkadaşlar,
siz sorduğunuz için size dönerek söylüyorum ama Genel Kurula hitap
ediyorum. Söylediğiniz her konuyu araştırarak ve vicdanen
düşünerek hareket etmeniz lazım. Sadece 1
arkadaşımızı, 2 arkadaşımızı göstererek
bir kurumu bütünüyle kötülemek elbette doğru değil. TRT
yayınlarını izlemiyor olabilirsiniz ama bugün TRT yayınlarını
binlerce, milyonlarca insan izliyor. Sadece TRT Arapça kanalının 300
milyondan fazla izleyicisi var.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakanım, dava
açılmadı mı 3 tane daire başkanı hakkında.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) TRT Şeşin 100
milyondan fazla izleyicisi var, TRT Haberin Türkiye'de ratingi çok yüksek.
Niye bunları kötüleyelim? On dört tane kanal açmış bir kurumun
bu kadar iyi faaliyetlerini görerek göz kapatmak yerine Teşekkür ederiz
ama şöyle olsa daha iyi olurdu. demek doğru düşmez mi
değerli arkadaşlarım?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Dava açıldı hakkında 3 tane daire
başkanının.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) 3 tane daire başkanı hakkında
dava açıldı Sayın Bakanım, savcılık iddianamesi
ortada.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, lütfen, ben kimseyi incitmemeye
çalışıyorum ama orada bunu konuşuyoruz, burada bunu
konuşuyoruz, kulise çıkıyoruz bunu konuşuyoruz. Yahu,
TRTden, şu elinize tutuşturulan kâğıttan başka
bildiğiniz bir şey yok mu Allah aşkına, onu söyleyin onu
konuşalım.
Ben şu
kadar, bana bağlı kurumların bütçesini size sunmadım.
Neden? Bunları zaten biliyorsunuz. Plan Bütçe Komisyonu
Yazıldı
ve yayınlandı. Ben sadece sizin sorularınıza cevap vererek
-çünkü oradaki on dakika buna yeterli olmayacak- sizi aydınlatmaya
çalışıyorum ama burada bütçesi konuşulmayan bir kurumu, vur
abalıya, her gün dövmeye kalkıyorsunuz; yazıktır,
günahtır. TRTden eleman gönderilmiş, Anayasa Mahkemesi
Başkanının düğününde çalmışlar söylemişler.
Bunun Plan Bütçe Komisyonunda cevabı verildi. Anayasa Mahkemesi
Başkanı özel olarak yazı gönderdi bunu iddia eden arkadaşımıza.
Bunlar kadrolu sanatçılar değil, akitli, sözleşmeli sanatçılar;
bunların herhangi bir yere gidip program yapmasına engel yok ve
Anayasa Mahkemesi Başkanı not gönderiyor, 2 milyar 800 milyon da
ödedim. diyor. Bunu böyle sakız gibi burada her defasında
çiğneyerek kendisi hazır bulunmayan bir insan için bunu bir küçültme
vesilesi yapmak çok doğru değil arkadaşlar.
Bakınız,
değerli kardeşlerim, burada MHP Grubu adına konuşan bir
arkadaşımız, Sayın Özkan, Hükûmet olarak bizi çok
yaralayıcı, çok rencide edici bir konuşma yaptı. Tutanak
elimde, ikinci bir hata yapmak istemiyorum bunları okumak suretiyle. Bu
tutanakları herkes alabilir, herkes okuyabilir. Eminim basın
mensupları da bu tutanakları okuyacaktır. Bizi terör örgütüyle
baş başa vermekle, onlarla anlaşmakla, onların
başındaki adamı Başbakan veya bir başka şey
yapmakla itham eden çok yakışıksız, çok çirkin bir
konuşma. Bu, nereden bakarsanız bakın kabul edilecek bir
konuşma değildir. Sayın Şandır ve
arkadaşları da eminim yani yapılan bu konuşma sebebiyle
üzülmüşlerdir. AK PARTİ Grubu adına bir
arkadaşımız cevap verdi, ben de Hükûmetim adına bir cevap
vermek istiyorum: Bu külliyen yalandır. Böyle bir iddia ve iftira belki
sözleriyle geçiştirilemez ve hatta, şu eksikliği söylemem
gerekir: Bu Öcalan denen kişiyi siz gelir Meclise de sokar, Başbakan
da yaparsınız. Bu, Öcalanıı methetmektir aslında,
Öcalanın propagandasını yapmaktır. Bunu söylüyorsunuz da
Bengi Yıldızın Sayın Öcalan demesine niye
karşı çıkıyorsunuz? O, sadece sayın kelimesiyle
belki bu saygısını ifade ediyor, siz onu Başbakanlık
noktasına kadar bile getirmeye çalışıyorsunuz! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu fevkalade
yanlış bir şey. Bu arkadaşımız, Meclis
Başkanlığı bütçesi üzerinde de konuşuyor. İç
Tüzükün 176ncı maddesi Başkanlık Divanı bütçeyi sevk
eder. diyor, altında imzası olan bir bütçenin aleyhinde
konuşamaz. İç Tüzükün 42nci maddesi, Komisyonda muhalefet
şerhi yazmamışsa, aleyhte düşüncesini ifade etmemişse,
kürsüye çıkıp aleyhte konuşamaz. diyor. Geçen sene de bunu yaptı,
bu sene de bunu yapıyor değerli arkadaşlar. Yani, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kurallarını Başkanlık Divanı üyeleri
eğer kullanmayacak ve onlara cesaret vereceksek biz böyle çok
yanlış bir iş yaparız. O yüzden
arkadaşımızın konuşması tutanakta, inşallah
çıkarılmaz, bütün web sitemizde de yayınlandığı için
pek çok insanın da bilgilerine mutlaka sunulacaktır.
Bir cümleyle
sözlerimi toparlamak istiyorum: Şahin Mengü arkadaşımız
Örtülü ödenek rakamı başlangıçta çok küçük gösteriliyor. Bunun
nedeni nedir? Bu ödenek kapsamında ne kadar harcama yapılmaktadır?
Hepimiz biliyoruz, 5018 sayılı Kanunun 24üncü maddesinde örtülü
ödeneğin tanımı yapılmış ve bu ödenekten nerelere
harcama yapılacağı açıkça belirtilmiştir. Kanunda
örtülü ödenek
kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri,
Devletin millî güvenliği ve yüksek menfaatleri ile Devlet
itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve
olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükümet icapları için kullanılmak
üzere Başbakanlık bütçesine konulan ödenek olarak tanımlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Miktarı ne kadar?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Uluslararası ya da
ulusal ölçekte meydana gelebilecek ve örtülü ödenek harcamasını
gerektirecek gelişmeler önceden öngörülemediğinden, bütçe
yılı başında bu ödenek için sadece tertip açılmakta,
daha sonra ortaya çıkan devlet ihtiyaçlarına göre yıl içinde
aktarma yapılarak harcama gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle,
başlangıçta tahmin edilen bütçe ile gerçekleşen bütçe
karşılaştırması bu ödenek için söz konusu
değildir. Kanunla çerçevesi çizilen hususların dışında
bu ödenekten Başbakanlık için yapılmış herhangi bir
harcama yoktur. Başbakanlığın açıklık ve
şeffaflık politikası gereğince, örtülü ödenekten
yapılan harcamalar 2006 yılından beri Başbakanlık
faaliyet raporlarıyla kamuoyuna açıklanmaktadır. 2010
yılında örtülü ödenekten şu ana kadar 383 milyon 170 bin 247
lira harcanmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Sırrı Sakık
konuşmasında önemli konulara temas etti; Meclis
başkanlarını seyahatleri itibarıyla eleştirdi, Kürtçe
konuşmaktan bahsetti, TRTden ve RTÜKten bahsetti. Bir kısmına
cevap verdim ancak şu konuyu da açık yüreklilikle ifade etmek
istiyorum çünkü kendileri büyük bir samimiyetle bunu söylediler. Kürtçe bir
dildir, kültürümüzün önemli bir ögesidir. Ana dili olarak bunu konuşan
milyonlarca insan vardır hem Türkiye'de hem bütün coğrafyada, bunu
inkâr etmek akıllılık değildir. Bunu inkâr edenler otuz
sene evvel, kırk sene evvel, elli sene evvel bu ülkede oldu, şimdi
onların yüzüne bakan yok, kendileri de çok mahcup. Bu dil var ve
yaşıyor. Bu dilin alfabesi var, grameri var, edebiyatı var,
folkloru var, bunu inkâr etmek akıl kârı bir şey değil.
Elbette bunu bildiğimiz için, bugüne kadar yapılan düzenlemelerle taa
2000, 2001 yılından başlayarak -o günkü hükûmeti
eleştirmiyorum, doğru olanı yaptılar- Avrupa Birliği
sürecinde sıfırdan başlayarak bir noktayı bir özgürlük
alanı hâline getirmek istediler ama bugün, en son, bizim RTÜKte
yaptığımız yönetmelik değişikliği ile kendi
ana dilinde günlük lisanını konuşan insanların yirmi dört
saat televizyon ve radyo yayınına izin verildi. Komisyonda
açıklamıştım, on beş tane yerel televizyon, radyo, iki
tane de ulusal televizyon, Kürtçe, Zazaki, Sorani, Arami, bu dillerde
yayın yapmak üzere de izin aldı. Bunlar her yerde konuşulabilir,
her yerde bunun önü açık. Biz bunun da kapanmasını hiç
düşünmeyiz. Sanıyorum ki hepimiz bu kanaatteyiz. Ama yapılan bir
iş var. Grup toplantısında veya Meclis Genel Kurulunda Kürtçe
konuşuyorsunuz. Bu Kürtçe konuşmak şu anlamdaysa belki makul
olarak karşılayabiliriz: Yani Siz bunu inkâr etmeyin, bilinmeyen
bir dil olarak da yazmayın. Bu bize hakarettir. Bu dil vardır ve
işte ben onu konuşuyorum. Dünyanın gerçeği de budur.
diyorsanız ki ben öyle anlıyorum
SIRRI SAKIK
(Muş) Aynen, evet, onun için yapıyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Aynen öyledir Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Tamam, peki. Ama şunu
söylemem lazım, ben meseleye başka bir açıdan
bakacağım: Şimdi, siz burada konuşuyorsunuz, bu
tutanakçılar da bunları yazıyor. Bu Meclisin hafızası
bu gruptur. Benim için İşletme Yapım Müdürlüğü o kadar
önemli değildi, Kültür Sanat o kadar önemli değildi ama burada bir
hatayı affetmedim ve beş yıl boyunca bu tutanakçı
arkadaşlar kim burada ne söylüyorsa onu zapt etmekle mükellef.
Şimdi, bu
arkadaşlarımızın hiçbirisinin Kürtçe bilmediğini
düşünelim.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) 2 kişi de bilen gelsin.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bir saniye, bir saniye
Karşılıklı tartışmayacağız. Ben kanaatimi
ifade ediyorum.
550
milletvekilimiz var. Ben eminim, içinde benim de olduğum 400
arkadaşımız bu dili bilmiyor. Siz konuşuyorsunuz, çok da
güzel bir şey söylüyorsunuz belki, temennide bulunuyorsunuz ama ben
anlamıyorum. Anlamıyor, anlamıyor
Anlayanlar var. Siz de
keşke öğrenseydiniz. diyebilirdiniz.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Bakanım ama adı bilinmeyen dil değil.
Kürtçe konuştuğumuzu Türkiye de biliyor artık.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bakın, ona
geleceğim. Lütfen Sayın Sakık.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Meclis Başkanlığı stenograflara
yazı yazmış.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Arkadaşlar, bakın
şunu söylemek istiyorum: Siz meseleye Kürtçe açısından
bakıyorsunuz, ben başka bir açıdan bakacağım. Ben sizi
anlamak istiyorum. Ben sizi nasıl anlayacağım? Türkçe
konuşursanız anlayacağım çünkü siz de çok iyi Türkçe
biliyorsunuz ama ben Kürtçe bilmiyorum. Bildiğim sadece
(x)
SIRRI SAKIK
(Muş)
(x) (x)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Onun ötesinde hiçbir şey
bilmiyorum ama bakın, siz oraya oturdunuz, buradan bir
arkadaşımız geldi, Çerkezce konuşmaya başladı. Bu
Meclisin içerisinde, ben biliyorum ki en az 20 tane Çerkezce bilen var.
Sayın Önder Sav olsaydı, çıkar üç beş kelime
konuşurdu. Bizim Nazım Ekren Hoca gelse buraya konuşur, Sait
Açba gelse konuşur. Ben bunları biliyorum ama 500 milletvekili
anlamaz bunu. Ne yapacağız? Siz de Çerkezce mi öğrenin
diyeceksiniz? Gürcüce konuşan pek çok milletvekili
arkadaşımız var. Sayın Ahmet İyimaya bu kürsüye gelse
size de hiçbir şey söylemeden Gürcüce konuşsa
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, birkaç dakikanızı rica edeyim.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, inanın, kimseyi aşağılamak,
kötülemek, yanlış bulmak adına söylemiyorum. Burada Çerkezce
konuşan bir arkadaşımın ben üç cümlesini bilebilirim,
eşim Çerkez çünkü ama konuştuğunu anlamam. Ahmet İyimaya,
ne bileyim, bizim Eyüp Fatsa, bir başkası, Artvinden, Ordudan,
Bursadan, bir başka yerden gelse burada Gürcüce konuşmaya
başlasa bu zavallılar ne yapacak Allah aşkına? Bu hangi
dilden, nereden bilecek? Neden bunlara kabahat buluyoruz? Buraya çıkan bir
insan bilmediğimiz bir dilde konuşmaya başlasa nereden bilecek
Gürcüce mi konuşuyor, Çerkezce mi konuşuyor, Boşnakça mı
konuşuyor? Bilemez.
HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) Bunlar çok küçük detaylar.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Bunlar devletin ayıbı.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Arkadaşlar, benim
bilmemem ayıp değil, sizin bile yarınız bilmiyor Kürtçeyi.
20 milletvekilisiniz 10 taneniz bilmiyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Yasaklandığı için bilmiyorlar.
(x)
Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım
kelimeler ifade edildi.
(x)
(x) Bu bölümde, Milletvekili tarafından Türkçe olmayan bir dille
birtakım kelimeler ifade edildi.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Kendi içinizde Kürtçe kursu
açtınız, iflas etti, kimse gitmedi, Akın Birdal tek
başına kaldı.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Yasaklandığı için bilmiyorlar. Bir dil
yasaklandı yüz yıl, yasaklandı. Olur mu öyle şey!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, Emine Ayna arkadaşımız gelse buraya hiç
gelmiyor yeminden sonra- burada konuşsa Kürtçe bir kelime bilmez,
İstanbul lehçesiyle konuşuyor. Ben onu burada dinlerken veya bir
başka yerde dinlerken bu İstanbul Türkçesini nereden kapmış
bu Hanımefendi diye gıpta ediyorum. İçinizde Kürtçe bilmeyenler
var. Nasıl iletişim kuracaksınız bizimle? Kaldı ki
(BDP sıralarından gürültüler)
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Yasaklandığı için bilmiyorlar Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bakın
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakan, kaldırın o yazıyı.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Peki, topluyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) - Anayasa nerede? Yasa nerede? Yemin nerede?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Söylüyorum.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) Neyi söylüyorsun? Sadece anlamadığını
söylüyorsun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bir dakika
Bakın,
arkadaşlar, anayasal düzenimizi bilmemiz lazım. Anayasanın
3üncü maddesi Resmî dil Türkçedir. diyor. Siyasi Partiler Kanununun 81inci
maddesi var, o bunu söylüyor.
Anayasanın
3üncü maddesini, Sayın Sakık, Sayın Özçelik, sayın
arkadaşlarım, nasıl değiştireceksiniz?
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Değiştireceğiz Sayın Bakan, hep
beraber değiştireceğiz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Değiştirilmesi
teklif bile edilemeyen maddeler değil mi bunlar? Lütfen arkadaşlar,
gerçekçi olalım. Nasıl değiştireceksiniz?
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Toplumsal gerçekliğe aykırı olan her
şeyi değiştireceğiz burada, birlikte
değiştireceğiz.
HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) Peki, hangi mantığa uyuyor?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Anayasanın 3üncü
maddesini benim için yapmadılar, sizin için de yaptılar.
Değiştirilmesi teklif bile edilemeyen maddeler ortada dururken sizin
söylediğiniz sadece temenniden ibaret kalır ama Kürtçeyi
aşağılamak, Kürtçe yoktur. demek, bunu inkâr etmek, Kürtleri
dağlardaki kar üzerinde yürürken kart, kurt sesi çıkaran garip
yaratıklar olarak nitelendirmek rezilliktir, yanlıştır ve
büyük bir kötülüktür. (AK PARTİ ve BDP sıralarından
alkışlar) Ben bunu söylüyorum. Burada Türkçe
konuşacaksınız, ben sizi anlayacağım, siz de beni
anlayacaksınız. Meclis grubunda Kürtçe değil, Türkçe konuşacaksınız.
Bu bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Eğitim dilinin Türkçe olması da
bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. Anayasa bunu güzel tanzim etmiş. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Sayın Ecder, bundan niye
gocundunuz bilmiyorum.
BAŞKAN
Sayın Bilen, lütfen
Sayın
Özdemir
Sayın Bilen
İSMAİL
BİLEN Genel Başkanınız başka şey söylüyor,
çıkıp burada söylesene.
BAŞKAN -
Sayın Bilen, lütfen, arkadaşlar
Sayın Bilen, Sayın
Özdemir
Sayın
Bakanım, buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayınız.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar,
inanın yani düşüncemi belki de hepimizin düşüncesi olarak
söylemek istiyorum. Ben, Kürtçenin orada veya burada konuşulmasından,
yazılmasından, Mem ü Zinin Türkçeye çevrilmesinden, Kürtçe
basılmasından rahatsız değilim ama yani
Anayasamızın öngördüğü bir sistem var ve bu bence doğru,
sizce de doğru olması lazım. Resmî dilimizi
Yani milletvekilinin
yemini kısmında da şüphesiz bu Anayasa üzerine yemin ettik.
HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) Anayasanın doğru
olmadığını söylüyoruz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Burada konuşurken belki
kendinizi tatmin ediyorsunuz ama faydalı bir iş yapmıyorsunuz,
yararlı bir iş yapmıyorsunuz. Yaraları
kaşımanın, sinir uçlarına basmanın faydası yok
güzel kardeşlerim.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Biz böyle yapmasaydık siz Mem ü Zini çevirmezdiniz
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Biz birbirimizi seviyoruz.
Size gelecek bize gelsin. Siyaset yapmanızı önemsiyoruz. Siz,
milletimizin siyasetinin temsilcisi olarak burada bulunuyorsunuz,
başımızın üstünde yeriniz var. Siyaset yapmanın yolu
da çıkıp buraya on dakika Kürtçe konuşmakla değil ki.
Toplumun sorunlarını, bölgenin sorunlarını, açlık,
fakirlik, yoksulluk, temsildeki eksiklik
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Yani siz Türkçe konuşunca bunları mı anlatıyorsunuz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) -
bunları burada
anlatırsanız biz dinleriz, gereğini yapmaya kalkarız.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Yeterince anlatıyoruz onları zaten.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ama lütfen, değerli
arkadaşlarım, bu konuyu bir istismar konusu hâline getirmemek
gerekir.
Yıllarca,
bir insanın kendi kimliğini ifade etmesi üzerinde ağır
baskılar uygulandı. 80den sonra, Kürtçe konuşmanın bile
yasaklandığı bir dönem geçirdik ama bunlar bitti. Artık
ülkemizde
Her zaman söylüyorsunuz, TRTnin bir kanalı yirmi dört saat
yayın yaparken bu yasak da neyin nesi? diyorsunuz, aradaki
paradoksları gösteriyorsunuz, çelişkileri gösteriyorsunuz, amenna.
Zamanla yol alıyoruz. Özgürlükler, demokrasi, Türkiyede bir gecede, bir
anda olmuyor. Bütün bunları el birliğiyle yapıyoruz. Avrupa
Birliği yolunda yapılan çalışmaları, bundan evvelki
tüm hükûmetler destekledi. CHPnin içinde bulunduğu hükûmetler de MHPnin
içinde bulunduğu hükûmetler, DSPnin
Hepsi destekledi, biz de onlara
elimizi kaldırdık. Şimdi biz, ülkemizde yaşayan, kökeni ne
olursa olsun, bizim yurttaşımız olan,
vatandaşımız olan, kardeşimiz olan herkesin
hakkını kendi hakkımız gibi savunmaya söz verdik,
onları seviyoruz ve kucaklıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkanım, sürem var ama müsaadenizi alıyorum. Yüce heyete
saygılar sunuyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bu dil konusunda, tutanak konusunda, konuşmuş
olduğu
Sayın Başkan, İç Tüzüke göre
BAŞKAN Dil
konusunda bir şey söylemedi, kendi kanaatlerini söyledi. Söylemesin mi
efendim?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ama grubumuza yönelik yanlış bir
anlaşılmaya açıklık getirmek istiyorum.
BAŞKAN
Hayır, yanlış bir anlaşılma yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Efendim, grubumuza
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Mengü, buyurun.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Sayın Bakan, çocuğumun da adını vererek
gerçek dışı açıklamada bulundu.
BAŞKAN
Neyle ilgili efendim?
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Benim adımı da vererek, çocuğumun
adını da vererek gerçek dışı açıklamada bulundu.
O nedenle söz istiyorum.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Açıklama yapacak.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, Sayın Bakan grubumuza
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen efendim, durun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, bizim grubumuz
BAŞKAN
Arkadaşlar, bakınız
Sayın
Kaplan, müsaade eder misiniz.
Bakınız,
biraz önce, Sayın Sakık, burada çıktı, konuştu. Hatta,
diğer partilere mensup olan arkadaşlarımız da Sayın
Başkan, bu konuya niye müdahale etmediniz? diye bize itirazda bulundu.
Sayın Arınç, Bakan olarak görüşlerini ifade etti. Şimdi,
burada bir şey yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, bizim grubumuzun
BAŞKAN
Sayın Mengü
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ama bizim grubumuzun
BAŞKAN
Müsaade eder misiniz efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bizim grubumuzun niyetini, amacını farklı
bir şekilde koydu, düzeltmek istiyorum. Yani iki dakika
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Mengü, müsaade eder misiniz efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ama bizim grubumuzla ilgili on dakika
BAŞKAN
Efendim, müsaade eder misiniz Sayın Kaplan.
Bir dakika
efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, on dakika, grubumuzla ilgili
BAŞKAN
Sayın Mengü, evet, sizin çocuğunuzdan, diğer şeyden
bahsetti. Biz tabii konuyu bilmiyoruz, Sayın Bakan bir açıklama
yaptı. Eğer Sayın Bakanın
açıkladığının dışında bir husus varsa,
açıklayacaksanız buyurun efendim.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Evet, evet.
OSMAN KAPTAN (Antalya)
Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, Kürtçeyle ilgili
BAŞKAN
Efendim, Kürtçe tartışması yapmıyoruz burada.
Buyurun
Sayın Mengü.
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengünün, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, bu benim kızımın TRTde
çalıştığına dair açıklama KİT Komisyonunda
Sayın TRT Genel Müdürü tarafından da dile getirilmişti
HALİL
MAZICIOĞLU (Gaziantep) Öyle demedi.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla)
benim
bulunmadığım bir Komisyonda dile getirilmişti.
Arkadaşlarımın bana haber vermesi üstüne ben Sayın TRT
Genel Müdürüne yazı yazdım. Kızımın TRTnin hangi
biriminde çalıştığının, hangi fasıldan
kendisine ücret ödendiğinin bildirilmesini istedim. Sayın Genel Müdür
bana bir müddet sonra cevap verdi ama kısa bir süre sonra, benim kızımın
herhangi bir şekilde TRT personeli olmadığını bana
bildirdi.
Benim
kızım One Haber Ajansı diye bildiğim, Türk
ortakların kurduğu, dünyanın muhtelif şehirlerinde
temsilcilikleri olan bir haber ajansının Tahran temsilcisiydi. Bir
tane AKPli milletvekili arkadaşım, bir tane sayın bakan,
TRTnin herhangi bir personeli benim çocuğumun TRTde
çalışması için tavassutta bulunduğumu söylerse
milletvekilliğinden istifa ederim. (CHP sıralarından
alkışlar) Milletvekilliğinden istifa ederim ama Burada
bulunmayan, kendini savunamayacak bir insana
diyordunuz Sayın Grup Başkan
Vekili, ona şimdi sizdekiler saldırınca bir ses yok.
Şimdi,
Sayın Bakan, benim kızımın TRT personeli olduğunu bana
ispat edeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından Demedi öyle bir
şey. sesleri) İspat etmezseniz
meslektaşlığımıza saygısızlık
etmiş olursunuz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) Hemen ispat edeyim, hemen.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) TRTde çalıştığını
(AK
PARTİ sıralarından Öyle bir şey söylemedi. sesleri)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) Ben söyleyeceğimi
biliyorum canım.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) Benim çocuğum One Haber Ajansının
İster
TRTye ister bir başka kuruma, her zaman haber geçer.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Öyle söyledi, aynen öyle söyledi.
ŞAHİN
MENGÜ (Devamla) Çok teşekkür ediyorum. Olayın gerçeği budur.
Benim kızım hiçbir şekilde TRT personeli
olmamıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) Aynısını söyledi.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Kaplan, bu hususta başka bir tartışma konusu
açmıyorum ben. Sayın Arınç burada görüşlerini belirtti ve
bu konu kapandı.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI(Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI(Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU(Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI(Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin Hesabı
F) BAŞBAKANLIK(Devam)
1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ(Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ(Devam)
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Evet, aleyhinde Sayın Zekeriya Akıncı, Ankara Milletvekilimiz,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum ve umut ediyorum
ki Sayın Arınçın bu tanıtım ve reklam kampanyası
TRTnin o sıfırlara inmiş izlenebilirlik oranını bir
parça olsun yükseltsin. Dileğim odur.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet sözcülerince çizilen pembe tablolara
rağmen, halkın acı gerçeklerin pençesinde
kıvrandığı bir süreçte bütçe görüşmelerini
yapıyoruz, Şu kuruma ne kadar, bu kuruluşa ne kadar? diye
kalemleri belirliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bazı kurumları bir yana bırakırsak,
kime ne pay verirseniz verin, hangi bütçeyi sunarsanız sunun, esas olan
onların yönetim anlayışı ve uygulamaları
olacaktır ve hiç kuşku yok ki bu uygulamalar büyük ölçüde
Başbakanlık politikalarına paralel bir anlayışla
sergilenecektir.
Kimi
arkadaşlarım Bunu nereden çıkarıyorsunuz? diyebilir.
Sadece bu birinci turdaki kimi kuruluşlarla ve kurumlarla ilgili
değerlendirmemi kısaca yaparsam konu daha iyi
anlaşılacaktır diye umut ediyorum. Ayrıca, biraz önce
konuşan bir AKP sözcüsü de -turun başında konuşan bir AKP
sözcüsü de- devlet yöneticilerine saygılı olmaktan söz etti. O
arkadaşıma hatırlatmak isteyeceğim temel konu şudur:
Devlet yöneticileri önce kendi saygınlıklarını
koruyacaklardır.
Bakınız,
şu anda görüşmekte olduğumuz bütçe kalemlerinden birisi olan
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı eğer şurada,
hepimizin huzurunda Sayın Başbakan tarafından
azarlanabilmişse ve sesini çıkaramamış ise onun bütçesi ne
kadar olursa olsun, ne kadar heyet karşılarsa
karşılasın, 23 Nisanda da Meclisi gelin odası gibi
süslesin, hiçbir şey ifade etmez ya da Cumhurbaşkanımız
Sayın Abdullah Gül, Sayın Başbakanımızın
kardeşi, eğer yürütmenin başı olarak bugüne kadar sadece ve sadece AKPnin düzenlemiş
olduğu yasaları onaylamak ve kafasına göre rektör atamakla
hatırlanacaksa onun varın
bütçesinde Hanımefendinin perdeleri ya da halıları değiştirmek
için ne kadar pay verirseniz verin bir anlamı, bir önemi kalmaz.
CELAL ERBAY
(Düzce) Ayıp ya, ayıp!
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Şurada daha kısa bir süre önce Sayıştay
Yasası düzenlenirken eğer Sayıştayın
Başkanı, Sayıştayın en temel görevi elinden
alınırken gıkını çıkarmadan orada oturuyorsa
Sayıştayın bütçesi 200 milyar fazla olsa ne olur, 300 milyar
eksik olsa ne olur? Neyi ifade eder ki!
Önce
Sayıştayın Başkanı o kurumun, Meclisin
Başkanı bu kurumun, Cumhurbaşkanının kendisi o kurumun
saygınlığını korumak zorundadır.
Eğer Deniz
Feneri davasında suçluluğu ayyuka çıkmış birisi,
Başbakanın ve Sayın Arınçın kollarının
altında RTÜK Başkanlığı yapmaya devam etmişse
kimden kime ne saygısı bekliyorsunuz? Orada bütçe üç kuruş fazla
olsa ne olur, beş kuruş eksik ne olur değerli
arkadaşlarım?
Belli ki
buralarda Başbakanın iradesi dışında hiçbir
Allahın kulunun hareket şansı yoktur ve bunlar üstelik güya en
tarafsız olması gereken kurumlardır. Niye mi öyledir? E tek adam
yönetimi deyince kızıyorsunuz. Kızmayın, karşı
çıkmayın. Biz uzlaşmadan ve katılımdan uzak bu gücün
kafasındaki başkanlık sistemine ağır ağır
yürümeye çalıştığını ve amacına ulaşma
adına her yöntemi denediğini, bazen uzaktan yakından ilgisi
olmadığı hâlde 12 Eylülde idam edilen gençlerin arkasından
ağladığını, bazen de dört yüz elli iki
yıllık Süleymaniyenin avlusuna kürsü kurdurup millete nutuk
çektiğini çok iyi biliyoruz. Yeter ki insanların
inançlarını ve duygularını istismar edebilsinler. Her
yöntemi denemekten kaçınmıyorlar.
Peki, ben size
başka bir şey söyleyeyim: Bu duygulu ve yufka yürekli aslan gençlerin
arkasından ağlayan Başbakanımız bir tek gün Tekel
işçileri, üniversite öğrencileri, bilim adamları, aydınlar,
gazeteciler, en acımasız baskı ve saldırılara maruz
kaldığında kendisinden bir tek üzüntü beyanı duydunuz mu
bugüne kadar? Duyamazsınız,
duyamazsınız çünkü bizim Başbakanımız
demokrasiyi ve onun vazgeçilmez unsuru olan muhalefeti ve muhalif
unsurları sevmiyor.
Bakınız,
Sayın Başbakan daha on gün önce yapılan 6. İmam Hatipliler
Kurultayında diyor ki: Yatılı öğrenci
arkadaşlarımın parasızlıktan ranzalarında
hıçkırarak ağladıklarını unutmuş
değilim.
Peki, Sayın
Başbakan, o yatılı okullarda ranzalarda parasızlıktan
hıçkırarak ağlayan arkadaşlarınızı
unutmuyorsunuz da o kulaklarınızı niye üniversitelerdeki yüz
binlerce halk çocuğunun yoksulluğun pençesinde kıvranırken
parasız eğitim diye taleplerini üniversite koridorlarında
haykırdıkları zaman duymak istemiyorsunuz? Eğer
parasızlık sadece imam hatiplilerin canını yakıyor
diye düşünüyorsanız öyle düşünmeyin. Parasızlık
herkesin canını yakıyor, yoksulluk da üniversiteli gençlerin
canını yakıyor ve o feryatların yükseliş sebebi de
budur.
Şimdi,
bakın, üstelik, bu minicik protestoları bile -onaylamayabiliriz,
beğenmeyebiliriz- mütevazı protestoları bile
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Akıncı, konuşmanızı
tamamlayınız.
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla)
acımasızca ezen, burun kıran, hamile
protestocuları tekmeleyen uygulamayı dün Başbakanın burada
büyük bir heyecanla savunmuş olmasından da utanç duydum.
Polis sizin
polisiniz değildir Başbakanım, polis bu ülkenin polisidir,
hepimizin polisidir. Polis sizin polisiniz değildir sadece. Onu savunmak
hepimizin görevidir ama onun acımasız, vahşi şiddet
uygulamalarına karşı çıkmak bizden önce de sizin
görevinizdir.
Şu yumurta
atan gençlerle Omlet yapsaydınız. diye niye alay ediyorsunuz?
TÜSİAD Başkanı kadar olamıyor musunuz? Gençlik, muhalefet
demektir. diyemiyor musunuz?
ÖZNUR ÇALIK (Malatya)
Sizin Genel Sekreteriniz faşist dedi. Üstelik de yumurta
atmamışlardı, sadece protesto etmişlerdi.
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Gençleri anlayalım, onlarla diyalog
kurmalıyız. diyemiyor musunuz?
Diyemiyorsunuz, alay ediyorsunuz Omlet yapsınlar. diye. Ne berbat
bir espri, ne kötü bir espri. Espri kabiliyetiniz de yok. Onun için ha bire
karikatüristleri mahkemeye verip duruyorsunuz.
AHMET YENİ
(Samsun) Faşist niye dediniz öğrencilere?
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Bakın arkadaşlar, sekiz yıldır
iktidardasınız
AHMET YENİ
(Samsun) Faşist niye dediniz öğrencilere?
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Sekiz yıldır iktidardasınız. Buraya
çıkıyorsunuz Yapıyoruz, yapıyoruz, yapıyoruz
Yapın, iyi olur, memlekete bir çivi çakın, memnun oluruz ama beş
senedir, altı senedir TOKİnin konutlarını, duble
yolları dinliyoruz.
Sayın
Canikliye dedim ki ya dokuzuncu bütçeyi mi kullanıyorsunuz? Evet.
Ortalama 300 katrilyon. Ne kadar eder? 2,5 kentilyon. E Allahtan korkun,
dokuzuncu kezdir 300 katrilyon bütçe kullanıyorsunuz ya!
Yapacaksınız bir şeyler, hepsini yiyip yutacak hâliniz yok.
Elbette ki bu ülkede bir sürü işi de yapmak
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Özür dilerim,
maksadımı aşmayayım da elbette yapacaksınız.
Millet bu parayı size hizmet edin diye veriyor. O parayı
alıyorsunuz uhdenize, milletin vergileriyle, rafineriden 90 kuruşa
çıkan benzini 4 liraya satıyorsunuz, vergileri topluyorsunuz, sonra
da 300 katrilyon bütçenin üstüne oturuyorsunuz, Onu yaptık, bunu
yaptık. diye övünüyorsunuz. Yapacaksınız kardeşim,
yapacaksınız ama bizim size önerimiz, daha düzgün yapın, daha
dürüst yapın, daha iyi yapın. Bir de Yapıyoruz. derken seksen
yıllık cumhuriyet tarihinde yapılanları da satmayın,
elde avuçta da bir şeyler bırakın. Bizim bir başka önerimiz
de odur. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı.
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Son sözlerimi tamamlarken
BAŞKAN Son
cümlenizi alayım, teşekkür cümlenizi.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) Peki.
BAŞKAN Ek
iki dakika süre vermiştim size.
Buyurun.
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Son sözümü tamamlarken Sayın Başbakanın dün
Güneydoğuyla ilgili sunmuş olduğu çözüm önerisini de hayretle
karşıladığımı ifade ediyorum. Hükûmet ekonomiden
elini çekmiş, fabrika yapmayacakmış, altyapı
yapacakmış, orada terör bitecekmiş, terör bitince özel sermaye
gidip yatırım yapacakmış, böylece orası
kalkınacakmış, işsizlik azalacakmış. Aynen böyle.
BAŞKAN
Sayın Akıncı, teşekkür ederim. Lütfen
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Teessüf ediyorum.
Yaz gelsin, hep
beraber yonca biçeriz inşallah.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) Bir tane de çözüm söyle yahu burada!
ZEKERİYA
AKINCI (Devamla) Saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, birinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi
soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın Akcan,
buyurun efendim.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, aracılığınızla sormak istiyorum
Sayın Sayıştay Başkanına.
Meclis adına
Sayıştayımız denetleme yaparken kamu kurumlarına
gönderdiği Sayıştay denetçilerini denetleme sona ermeden bir
başka kuruma görevlendirmesi hâlinde, o aynı noktada denetlemeye
devam edilememektedir. Bu nedenle, bu yüzden de kurumun denetlenme hâli devre
dışı bırakılmış olmaktadır. Bununla ne
yapılmak istenmektedir Sayıştayca? Bunun onlarca örneği
vardır. Bunlardan bir tanesi de Bolvadin Belediye Başkanlığıdır.
İkinci sorum
Sayın Cumhurbaşkanlığımızın Genel
Sekreterine: Sayın Cumhurbaşkanımız bir seyahat dönüşü
gazetecilere verdiği beyanda Ben hiç kimsenin eşini,
hanımını takip etmiyorum, siyasete bulaşıp
bulaşmadıklarına bakıyorum. Herhangi bir partiden aday
olanları çok değerli olsalar dahi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapandı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Vakıflarla
ilgili sorum.
Edirnenin
vakıf eserleri ve tarihî dokusuyla geleceğini nasıl
görüyorsunuz?
Edirne ilinde
2010 yılında bakım ve onarımı yapılan eserler
hangileridir? Bu çalışmalar yeterli midir?
Ayrıca
Edirnede vakıf dükkânlarına yapılan yüzde 8 zam esnafı zor
durumda bırakmıştır. Bu kira artışı hangi
esasa göre belirlenmiştir? Bugüne kadar kira borcu biriken esnafa borç
yapılandırması yapılacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
birkaç sorum var.
1) Sayın
Cumhurbaşkanı döneminde ataması yapılan rektörlerden kaç
kişi kendi üniversitelerinde yapılan aday belirleme seçimlerinde
birinci sırada olmuştur? Açıklarsanız memnun olurum. Bu
sistemin değiştirilmesi konusunda bir
hazırlığınız var mıdır?
2) 2010
yılında ÖSYM tarafından yapılan sınavlarda ortaya
çıkan kopya veya hırsızlık iddialarıyla ilgili olarak
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından
yapılan inceleme veya soruşturmanın sonucu ne olmuştur? Kaç
kişi suçlu bulunmuştur?
3) Hâlen
Başbakanlık koruma ordusunda görev yapan koruma memuru sayısı
kaçtır? Bunlar için bütçeden ne kadar ödenek
ayrılmıştır?
Son sorum:
Kütahya ili Simav ilçesinde geçen yıl meydana gelen depremde zarar gören
camilerin onarımı ne aşamadadır? Bunların
onarımını ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, Hükûmetin on dört Ortodoks papazı Türk
vatandaşlığına aldığı AB ilerleme
raporlarında geçmektedir.
Bir: Türkiye
Cumhuriyeti Vatandaşlığı Kanununun hangi maddelerine
istinaden bu papazları Türk vatandaşlığına
aldınız?
İki:
Sensinot Meclisine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
seçileceği gerekçesi ortadayken bu papazların Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı yapılmasıyla oraya seçilmeleri Lozan
Anlaşmasına karşı değil mi?
Üçüncü sizinle
ilgili: RTÜK tarafından ulusal ve yerel TVlere son bir yılda ne
kadar ceza tahakkuk ettirilmiş ve ne kadarı tahsil edilmiştir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Taner.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, benim sorum Meclis Başkanlığına.
Bir kurumda
aynı işi yapacaksın, belki daha fazla
çalışacaksın. Yamalı bir bohça personel yapısı:
Kadrolu, sözleşmeli, diğer kurumlardan gelenler, 4/Cliler ve
diğerleri. On beş yirmi yıldır Mecliste görev
yapacaksın, bir başka adamını bulup paraşütle buraya
geleceksin bir yıllıkken. Bu yapı sizin
vicdanınızı zedelemiyor mu? Sınava alınmış,
sınav kazanmış ama onlar hep orada
bırakılmış. Önce bir yere özel kalem müdürü olarak
gitmiş, sonra paraşütle memur olarak buraya gelmiş. Hak, hukuk,
adalet bu mu? Hak, adalet için yasa çıkaran bu yüce Mecliste yaşanan
bu adaletsizlerden hicap duyuyorum ve utanıyorum. Milletvekili olarak ben
utanıyorsam, haksızlığa uğrayan Meclis
çalışanları ne diyorlar? Acaba böyle gelmiş böyle mi
gitmeli? Kendileri kadrolu olanlar
Sayın Genel Sekreter bundan hicap
duymuyor mu?
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Sayın Cumhurbaşkanı Dışişleri Bakanıyken bu
Mecliste, Doğu Avrupa ülkelerinin NATOya giriş sürecinde Türkiye bu
süreci Avrupa Birliği süreciyle senkronize edebilirdi. şeklinde
sözler söylemişti. Ancak bugün Sayın Cumhurbaşkanı NATOnun
Füze Kalkanı Anlaşmasında NATO başka, Avrupa Birliği
başka. demektedir. Sizce bu çelişkili beyanlar neden kaynaklanmaktadır?
Hükûmet olarak dün Avrupa Birliği ile NATO süreci uyum içinde olabilir.
görüşünüz bugün değişmiş midir? Değiştiyse ana
sebebi nedir?
İkinci sorum
Meclis Başkanlığına: Son aylarda Türkiye Büyük Millet
Meclisinde milletvekillerinin e-posta adreslerine, özellikle iktidar ve ana
muhalefet partisinin genel başkanlarına yönelik çirkin, seviyesiz,
ağza alınmayacak küfür dolu mesajlar gelmektedir. Bu e-postalardan
sizin bilginiz var mıdır? Varsa, bunlar niçin önlenmemektedir? Bu
postalar kimler tarafından, ne zaman, ne şekilde gönderilmektedir? Bu
konuda hiç araştırma yaptınız mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tankut.
Sayın
Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, ben de bir tespitimi Türkiye Büyük Millet
Meclisiyle paylaşıp eski Meclis Başkanı Sayın Bülent
Arınçın burada olmasını da fırsat bilerek bir soru
yöneltmek istiyorum, bir talebimi iletmek istiyorum.
Bir seyahatimiz
esnasında İspanya Parlamentosunda en nadide yerde Kanuni Sultan
Süleymanın yağlı boya tablosunu gördük. Bunun nedenini
sorduğumuzda şöyle söyledi mihmandar: Tüm gücü elinde bulunduran bir
sultanın devleti yönetmek adına, kendisini de bağlayacak
kanunları yayınlaması ve uygulamalarında kanunilik vasfını
aramasıdır ki böyle bir kişinin resmi olsa olsa kanunların
yapıldığı yer olan parlamentolara yakışır.
Bir yabancı
parlamentonun gösterdiği bu alicenaplığı Türkiye Büyük
Millet Meclisi ne zaman gösterecektir? Neden Meclisimizde devleti
kurumsallaştırma gayreti içinde olan Selçuklu Veziri Nizamülmülk, kanunnameleri
dünyaca bilinen Cengiz Han, Timur ve Fatih, ayrıca Mecellenin yazarı
olan Ahmet Cevdet Paşanın hatırası
yaşatılmıyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aydoğan
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
RTÜK, Hükûmet
adına yayın kuruluşları üzerinde baskı kurmak, Hükûmet
aleyhine yayın ve eleştiriyi önlemek görevi olan kurum mudur?
Basın ve
yayın kurumlarına kesilen cezaların ölçüsü ve kriteri nedir?
Canlı
yayın konuklarının konuşmalarından dolayı
yayın yapan kuruma ceza kesmek ahlaki ve hukuki midir? Canlı
yayın konuğunun söylem ve düşüncelerinden yayın yapan kurum
sorumlu tutulabilir mi?
RTÜK hangi
yayın kurumlarına ceza kesmiştir? Kesilen cezaların
miktarı nedir?
Özellikle gündüz
kuşağında yayınlanan evlilik, eş bulma,
barıştırma, kriminal içerikli programlarda rating uğruna
intihara veya cinayetlere yol açacak olaylara izin verilmektedir. Bu durumun
önüne geçmek için alınan bir önlem var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.
Sayın Çöllü
HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum
Sayın Arınça: CHPnin suç duyurusu üzerine TRT 1, TRT Haber, TRT 6
yayın koordinatörleri hakkında yayın ilkelerini ihlal, seçim
yasaklarını ihlal ve taraflı yayın yapmaktan bir yıldan
üç yıla kadar hapis istemli dava açıldı. Yani, TRTnin
taraflı yayınları savcılıkta da tescillenmiş
oldu. Siz taraflı yayın yapan TRT yöneticileri hakkında herhangi
bir idari soruşturma başlattınız mı?
Başlattıysanız soruşturma ne aşamadadır?
Bir sorum da
Meclis Başkanlığına: Yardımcı hizmetler
sınıfında çalışıp dört yıllık lisans
mezunu olanların genel idari hizmetler sınıfına geçirilmesi
sağlanacak mıdır? Meclis bütçesinden geçen iki yılda
dernek, birlik, sandık gibi kurumlar ile kâr amacı gütmeyen kuruluşlara
yapılan transferlerin miktarı ne kadardır? Bu kuruluşlar
hangileridir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Anadolu Ajansı, milletvekillerinin soru önergelerini haber olarak neden
vermiyor özellikle size bağlandıktan sonra, siz göreve geldikten
sonra?
Ayrıca seçim
bölgem Gaziantepte 2011 programında onarım ve restorasyon
programına alınan vakıf eseri var mıdır?
RTÜKteki lojman,
araç ve yurt dışı gezi savurganlığına neden
müdahale etmiyorsunuz?
Ayrıca
Londrada açılan bir Mimar Sinan sergisinin görgü şahidi oldum.
Eğer oradaki protokol ve fuar için gelenler olmasaydı
katılım çok zayıftı. 25-30 tane reprodüksiyonla Mimar Sinan
sergisini orada anlamlı kılmaya çalışıyoruz ve buna
örtülü ödenekten para verildiği söyleniyor. Bu örtülü ödenekten ne kadar
para verilmiştir? Bu sergiyi açan kişinin niteliği nedir? Bu
daha birçok başkentte devam edecek ama amaç Türkiyemizi tanıtmaksa
böyle anlamsız sergilerle Türkiye tanıtılabilir mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, bir
talebimiz vardı.
BAŞKAN
Sadık Bey, buyurun.
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, bazı konuşmacılar Meclis
Başkanlığının soru önergelerini iade ettiğinden
yakındılar. Milletvekilleri elbette soru önergesi vererek bilgi
edinme ve denetim yetkilerini kullanacaklardır. Peki, bu önergeler için
Anayasa ve İç Tüzükte birtakım şartlar öngörülmüşse bu
şartlar dikkate alınmayacak mıdır? İç Tüzük ne diyor:
Meclis Başkanı İç Tüzük şartlarına uygun bulduğu
soru önergelerini işleme alır. Nedir bu şartlar? Sorunun
açık olması, kişilikle ilgili olmaması, kişisel
görüşler içermemesi, görüş alışverişi sağlamak
üzere verilmemesi, kaba ve yaralayıcı ifadeleri içermemesi.
Ayrıca Anayasanın 138inci maddesi de yargı
bağımsızlığını koruma amacıyla,
görülmekte olan bir davada kullanılan yargı yetkileriyle ilgili soru
sorulamayacağını öngörmüş. Şimdi, Meclis
Başkanımız, iddianamenin içeriği, tutuklama,
duruşmanın ertelenmesi gibi hâkim ve savcıların kullandıkları
yargı yetkisini sorgulamaya kalkan önergeleri işleme koyup Anayasa hükmünü
ihlal mi etsin, yargıya müdahaleye izin mi versin, Vicdanınız
sızlamayacak mı?, Utanç duymuyor musunuz? gibi soruları
sorup, kabul edip, İç Tüzükün düzenlemelerini görmezden mi gelsin?
İade edilen
soru sayısına baktığımızda, bu dönem toplam 21.211
yazılı ve sözlü soru önergesinden 1.620si, yani sadece yüzde 7si
iade edilmiştir. Üstelik, bu iadelerin 911i köy, ilçe adı
değiştirilerek verilen form şeklindeki kalıp soru
önergeleridir. Tek bir önergede düzenlenebilecek soruların her birinin
ayrı ayrı önergeyle verilerek, yüzlerce soru önergesiyle Meclis
Başkanlığının ve ilgili bakanlığın
boğulmasının ve kırtasiyeciliğin önlenmesi için bu
sorular iade edilmiştir. Meclis Başkanlığı soru
şartlarını geniş ve yumuşak yorumlamakta,
şartlara belirgin aykırılık taşıyan sorular
mecburen iade edilmektedir.
Bu arada soru
önergelerinin cevaplandırılma durumuyla ilgili bilgiler de şu
şekilde: işleme alınan 2.285 sözlü soru önergesinin 1.639u,
oransal olarak ifade etmek gerekiyorsa yüzde 70i
cevaplandırılmıştır. İşleme alınan
17.306 yazılı soru önergesinin 8.681i süresi içerisinde,
6.190ı da sonradan cevaplandırılmıştır,
cevaplandırılma oranı yüzde 85tir.
Sayın
Günerin konuşması sırasındaki Genel sekreter
yardımcıları dışarıdan getirildi, liyakatsiz,
hâlbuki içeriden getirilmesi gerekirdi. şeklindeki konuşmasına
cevap olarak: Mevcut üç genel sekreter yardımcılarından birisi
idari olup, personel ve idari işlerden sorumlu, kendisi son olarak
Başbakanlıkta personel genel müdür yardımcısıydı.
İkincisi
teknik olup, daha önce uzun yıllar Savunma Sanayii
Müsteşarlığında çok kritik projeleri yürütmüş, daha
sonra yaklaşık yedi yıl Bayındırlık ve İskân
Bakanlığında müsteşar yardımcılığı
yapmış, Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu, makine yüksek
mühendisidir. Üçüncüsü ise yasama olup, bizzat Meclisin içerisinden birisidir,
uzun yıllar yasamada görev almış, en son Kanunlar ve Kararlar
Müdürlüğünü yürütmüş ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunudur.
Görüldüğü gibi liyakatsizlikten bahsetmek bu bürokratlara
haksızlık olur gibi geliyor.
Yine Sayın
Günerin Odalara ihtiyaç olmadığı hâlde koltuk
alınıyor. Bu bir israf mıdır? sorusu: Gerek kulisler
gerekse grup başkan vekillerinin odalarındaki koltuklar ekonomik
ömrünü dolduran yaklaşık yirmi yıllık koltuklardı. Bu
değişiklikler gelen yoğun talep üzerine
yapılmıştır ve iyi şartlarda hizmet edilmesi için
yapılmıştır.
Yine Sayın
Günerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde farklı unvanlarda farklı
ücretler ödenmesiyle ilgili sorusu
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bu sorulara Sayın Bakan cevap verdi
konuşmasında.
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) - Türkiye Büyük Millet Meclisi
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) - Sorulara cevap verin.
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) - Lütfen sabreder misiniz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Söylediklerinizin hepsi yalan.
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) Sabreder misiniz Sayın Milletvekilim.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz, lütfen
Sayın Yakut,
buyurun efendim.
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) - Türkiye Büyük Millet Meclisindeki istihdam şekli aynen
diğer kamu kurumlarında olduğu gibi memurlar sözleşmeli 4/B
ve geçici personel 4/C, söz konusu statülerdeki farklı ücret
düzenlemeleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa dayalı
olarak yürütülen genel istihdam mevzuatına dayanmaktadır. Tüm kamu
kurumlarında aynı türden farklı ücret ödemeleri de söz
konusudur.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, yirmi yıldır
burada çalışıyor. Yirmi yıldır burada
çalışıyor bu insanlar.
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) - Lütfen sabredin
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) - Yine Sayın Günerin ve Sayın Çöllünün sorularıyla
ilgili
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, yirmi yıldır
çalışıyorlar burada.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, müsaade edin de cevap
versin. Eğer cevabı dinlemeyecekseniz niye soru sordunuz ki?
Sayın Yakut,
buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Yok ama, Sayın Genel Sekreterin vicdanı
sızlamıyor mu?
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, lütfen
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) - Sayın Vekilim, soru soruyorsunuz, cevabına lütfen
sabredin, tahammül edin lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Yapmayın ya! Her sene aynı şeyi
söylüyorsunuz. Her sene aynı şey!
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) - Kadrolu yardımcı hizmetler sınıfındaki ve
hizmetli personelin yükseköğrenim bitirmek kaydıyla genel idari
hizmetler sınıfına geçirilmesiyle ilgili sorunun cevabı:
Bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarında hizmetli
kadrolarında çalışan personelin tamamı yardımcı
hizmetler sınıfında yer almaktadır. 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 36ncı maddesi gereğince diğer
kamu kurumlarına göre farklı uygulama oluşturmamak amacıyla
böyle bir talebe olumsuz bakılmaktadır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, on dakikayı da
Başkan mı kullanacak?
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) - Yine personele servis hizmeti sağlanmasıyla ilgili soru:
Yeni parlamenterler binasının inşaatı devam etmektedir.
İnşaat nedeniyle iş araçlarının giriş ve
çıkışı ve Meclis giriş ve
çıkışındaki trafik yoğunluğu dikkate
alınarak söz konusu talep üzerine değerlendirmeler devam etmektedir.
Teşekkür
ediyorum, Genel Kurula saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) Servislerle ilgili soruya cevap vermediniz.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Başkan, e-postalarla ilgili hiçbir cevap vermediniz.
BAŞKAN
Evet, Sayın Akcanın Sayıştay Başkanına
yönelttiği bir soru vardı, Sayın Başkan o soruya cevap
vereceklerdir.
Sayın Akyel,
buyurun efendim.
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN
VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) Bir saniye Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun.
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT
(Kayseri) Sayın Korkmaz, önerileriniz için özellikle teşekkür
ediyorum, not alınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının ilk toplantısına konu getirilip
değerlendirilecektir.
Diğer
taraftan, Sayın Tankutun sorusuyla ilgili konu ilgili birimimize iki
hafta önce AK PARTİ milletvekillerinden birinin talebiyle iletilmiş
olup, gelen küfürlü mesajların engellenmesi için bir hazırlık
yapılıyor. Talep eden vekillerimizin bilgisayarına kurulabilecek
fakat şahısların yakalanması veya tespit edilmesi için
yasal olarak savcılığa başvurmak gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Başkan, buyurun.
SAYIŞTAY
BAŞKANI RECAİ AKYEL Sayın Başkanım, sayın
milletvekillerim; şahsım ve kurumum adına saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Akcanın sorusunu cevaplandırıyorum: Denetim
programının uygulanmasında, denetçinin kurumu denetimi devam
ederken normal olan durum denetim programının kesilmemesidir,
denetçinin değiştirilmemesidir. Ancak zaruri herhangi bir nedenle
denetçi denetimden ayrılmak zorunda kalırsa denetim
tamamlatılır.
Sayın
Akcanın sorusunda somut olay olarak ifade ettiği Bolvadin
Belediyesinin denetimiyle ilgili durum araştırıldıktan
sonra yazılı olarak cevaplandırılacaktır.
Saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) Sayın Başkanım,
ben de birkaç cümleyle cevap vereyim.
Sayın
Cemaleddin Uslu Edirne ve vakıf eserleriyle ilgili sormuştu.
2003-2010 döneminde 81 eser restore edildi, burada isimleri var. Hâlen 4 eserin
restorasyonu devam etmektedir.
Kira
artışları Bölge Müdürlüğünce o yörenin emsal ve rayiçleri
nazarıitibara alınarak yapılmaktadır. Yüzde 8
artış Bölge Müdürlüğünce makul olarak
değerlendirilmiştir. Yeni gelecek olan tasarının içerisinde
vakıf kira borçlarının da yapılandırılması
düşünülmektedir.
Şu anda,
2010 yılında onarımı devam eden eserler Edirnede 4 tanedir;
II. Bayezit Külliyesi, Ayşekadın Camisi, Büyük Sinagog, Hasan Sezai
Baba Mescidi.
Sayın Alim
Işık, Kütahya Simav ilçesindeki restorasyonlardan bahsediyor.
Onarım ihaleleri gerçekleştirilmiş, 2011 yılında
yapılacaktır. Şu anda da Simavda Harmancık (Serenaltı)
Camisi, Nasuh Ağa Camisi, Oduncuoğlu Camisi, Ulu Cami
restorasyonları devam etmektedir.
Sayın
Ağyüz, Gaziantepte 2011de onarıma alınan eserler var
mıdır? Bunların da geniş bir listesi var. Şu ana
kadar 53 eser restore edilmiştir. 2010 yılında, merkezde 4,
Nizipte 1, Oğuzelinde 1, Şahinbeyde 1 eserin de restorasyonu devam
etmektedir. Onarımı yapılacak eserler de Karatarla Camisi, Tabak
Camisi, Tekke Camisi, Bostancı ve Havra
Teferruatlı olarak
kendilerine sunabilirim.
Sayın
Işık, Yerel ve ulusal televizyonlara uygulanan para cezaları ne
kadardır? Ne kadarı tahsil edilmiştir? Bunları rakamsal
olarak kendilerine ileteceğim, yazılı cevapla. Hangi kriterlere
göre bu ceza veriliyor? Bizim 4üncü maddede, 3984ün, yayın ilkelerimiz
var. Bunların ihlali hâlinde müeyyidelerin uygulanması söz konusudur.
Yasanın 33üncü maddesine göre, uyarma, program durdurma ve para
cezaları uygulanmaktadır. Yeni kanunda bu sistem tamamen
değiştirilmektedir.
Sayın Recep
Tanerin Sen Sinot Meclisinin
Niçin papazlar, Türk
vatandaşlığına alınmıştı? diye... Plan
ve Bütçe Komisyonunda bunun cevabını vermiştim.
Vatandaşlık Kanunumuzun ilgili maddesine göre İçişleri
Bakanlığı, lüzum gördüğü takdirde,
vatandaşlığa alma işlemini yapmaktadır.
Sayın
Tankut, Sayın Cumhurbaşkanının bir konuşmasından
bahsederek Niye görüş değiştirdi? demişti. Onu ben
bilemiyorum, kendilerine sormak gerekir.
Sayın
Korkmaza da Sayın Sadık Yakut cevap verdiler.
Sayın Ergün
Aydoğan da RTÜKün kestiği cezaların kriteri nedir? Biraz önce
söylemiş oldum.
Sayın Hüsnü
Çöllü Cumhuriyet Halk Partisinin şikâyeti üzerine kanal koordinatörü ve
diğer yetkililer hakkında dava açıldı. diyor,
doğrudur. Şikâyet ettiğiniz kişi TRT Genel Müdürüydü.
Cumhuriyet savcılığı onun hakkında şikâyeti
muteber görmedi; kanal koordinatörü ve 2 yönetici hakkında dava açtı
ama sadece dava açtı, hüküm vermedi ve hüküm kesinleşmedi. Bunlar
hakkında ne yapmayı düşünüyorsunuz? TRT Genel Müdürlüğü Kanununda
yapılacak işlem belirtilmiştir.
Anadolu
Ajansı sorularına neden cevap verilmiyor? Anadolu Ajansı bir
anonim şirkettir, ticari bir kuruluştur; Bakanlığımla
da doğrudan bir ilgisi bulunmamaktadır.
Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, Meclis Başkanı sorduğumuz sorulara
cevap vermiyor. Özellikle hangi milletvekili, kaç defa yurt
dışına gitti de harcırahlar aldı? Defalarca sorduk.
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Bu bütçede cevap verilmezse
Niye yani cevap verilmiyor? Böyle bir
şey olur mu? Her şey gizli tutuluyor. Olmaz ki ya!
BAŞKAN
Sayın Genç, şunu ifade ediyorum: Bakınız, bu şekilde
3-4 milletvekili arkadaşım soru sordular, en son, yanlış
hatırlamıyorsam, Sayın Sakık sormuştu, sekiz on
sayfalık bir şeyi size de gönderdim, diğer partilerden de soran
arkadaşlar vardı, onlara da gönderdim. Durumlar belli.
Son olarak
Sayın Sakıkın kısa bir açıklama yapmak için söz
talebi vardı, onu yerine getireceğim.
Buyurun
Sayın Sakık.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın, Bilinmeyen bir dil
konusunda yaptığı konuşmaya ilişkin
açıklaması
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanımız biraz önce dille ilgili burada açıklama yaparken biz
bu tepkimizin neden olduğunu birkaç kez bu kürsüde dile getirdik. Meclis
Başkanından tutun mahkeme başkanlarına kadar herkes
bilinmeyen bir dil diyor. Bakın, Nutuk adlı kitapta Mustafa
Kemalin konuşmaları ve açıklamaları var, orada Kürt ve
Kürdistan geçiyor. Nerede bir Kürt ve Kürdistan geçiyorsa sansürleniyor.
Birinci baskıda Kürdistan ve Kürt var ama ikinci baskıda Mustafa
Kemali bile sansürleyen bir anlayış var. Mahkemeler aynı
doğrultuda. Şu anda 2 bine yakın BDPli tutuklu. Neden? Dilden
ve kültürden dolayı. Kendilerini Kürtçe savunmak istiyorlar ve
yargıçlar diyor ki: Hayır, biz sizi bu şekilde kabul etmeyiz.
Biz onun için diyoruz ki bu yanlış bir tutumdur, yoksa Kürt sorununun
çözümünün Anayasa ve yasalardan geçtiğini biliyoruz. Biz Anayasanın
kökten değişmesini istiyoruz ve ben Sayın Bakanıma Kürtçe:
(x)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) Mealini söyle, Türkçesini
söyle.
OSMAN
ÖZÇELİK (Siirt) Kürtçe konuştuğunuz için Allah sizden de
razı olsun.
(x)
Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım
kelimeler ifade edildi.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009 Yılı Merkez Yönetim Kesin
Hesabı
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
G) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) BASINYAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Şimdi,
sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Cumhurbaşkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
01 - CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 116.900.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 116.900.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Cumhurbaşkanlığı 2009
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 88.611.300,00
- Bütçe Gideri : 84.702.573,65
- İptal Edilen Ödenek : 3.908.726,36
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 512.391.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 2.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 102.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 438.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 512.935.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi 2009 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 427.253.069,27
- Bütçe Gideri : 374.593.400,21
- İptal Edilen Ödenek : 43.290.515,06
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 9.369.154,00
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
06- SAYIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 15.372.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 15.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 111.748.200
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 1.700.000
TOPLAM 128.835.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sayıştay Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 99.021.530,07
- Bütçe Gideri : 85.573.590,75
- İptal Edilen Ödenek : 13.344.594,25
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 103.345,07
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayıştay
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.01 RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 78.469.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.200.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 35.330.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 115.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR C E T
V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 200.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 114.800.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 115.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3984
sayılı Kanunun 12nci maddesine göre Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunun 2011 yılı için merkez ve taşra teşkilatına
ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe Komisyonunda karara
bağlanmıştır.
Şimdi, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun merkez teşkilatında 580, taşra
teşkilatında 90 olmak üzere, toplam 670 kadroyla ilgili kadro
cetvellerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
ile kadro cetvelleri kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 143.829.000,00
- Bütçe Gideri : 66.786.387,16
- İptal Edilen Ödenek : 77.042.612,84
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B - C E T V E L
İ
(TL)
- Bütçe Geliri Tahmini : 143.829.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 68.650.404,61
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
03 - ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.128.451
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 12.197.549
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 16.326.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 13.758.400,00
- Bütçe Gideri : 9.851.898,46
- İptal Edilen Ödenek : 3.906.501,54
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07 -
BAŞBAKANLIK
1. Başbakanlık 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.018.153.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.533.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 3.985.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 67.250.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 822.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür
ve Din Hizmetleri 23.478.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5.115.222.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Başbakanlık 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 2.568.556.472,34
- Bütçe Gideri : 2.540.172.641,50
- İptal Edilen Ödenek : 28.383.830,84
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.18 - VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 21.590.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 5.940.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 464.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 326.340.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik
ve Sosyal Yardım Hizmetleri 47.086.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 401.421.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kod Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 366.725.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 4.935.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirleri 53.340.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 84.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 509.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 466.501.900,26
- Bütçe Gideri : 336.444.836,93
- İptal Edilen Ödenek : 129.909.059,97
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 148.003,36
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 500.000.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 276.676.855,02
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.77 - BASIN YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 7.066.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 45.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 412.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür
ve Din Hizmetleri 70.867.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 78.390.800
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 77.541.000,00
- Bütçe Gideri : 76.291.876,18
- İptal Edilen Ödenek : 1.249.123,82
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece, Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Sayıştay, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa
Mahkemesi, Başbakanlık, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün 2011
yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Kurumlarımıza ve
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birinci tur görüşmeler
tamamlanmıştır.
Saat 19.45te
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.59
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ikinci tur
görüşmelerine başlıyoruz.
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
I) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
L) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR BAŞKANLIĞI
1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
O) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
İkinci
turda, Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Tütün ve Alkol Piyasası
Düzenleme Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği bütçeleri yer almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28inci Birleşimde, bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması
kararlaştırılmıştır.
Biraz önceki
başlangıçta da sizlere arz etmiştim, sisteme girerek
arkadaşlarımız söz isteyeceklerdir.
İkinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan üyelerin isimlerini
okuyorum:
Gruplar:
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu: Mithat Melen, İstanbul; Mustafa Cihan Paçacı,
Ankara; Mustafa Enöz, Manisa; Reşat Doğru, Tokat; Osman Çakır,
Samsun milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu: Enis Tütüncü, Tekirdağ; Bihlun Tamaylıgil,
İstanbul; Esfender Korkmaz, İstanbul; Haluk Koç, Samsun; Onur Öymen,
Bursa milletvekilleri.
AK PARTİ:
Yahya Doğan, Gümüşhane; Ahmet Yeni, Samsun; Halil Aydoğan,
Afyonkarahisar; Şevket Gürsoy, Adıyaman; Abdurrahman Dodurgalı,
Sinop; Mehmet Çiçek, Yozgat; Ahmet Koca, Afyonkarahisar; Fazilet
Dağcı Çığlık, Erzurum; Abdullah Çalışkan,
Kırşehir; Cüneyt Yüksel, Mardin milletvekilleri.
Barış
ve Demokrasi Partisi: Hasip Kaplan, Şırnak; Nezir Karabaş,
Bitlis; Şerafettin Halis, Tunceli; Akın Birdal, Diyarbakır
milletvekilleri.
Şahsı
adına: Lehinde Saffet Kaya, Ardahan; aleyhinde Hüseyin Mert, İstanbul
milletvekilleri.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan başlıyoruz.
İlk söz,
İstanbul Milletvekili Mithat Melene aittir.
Sayın Melen,
buyurun efendim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Melen,
belirlenen süreniz on iki dakikadır efendim.
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi adına Hazine bütçesi için söz
almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Gerçi, hiç böyle
alışkın değilim çok az hayranıma konuşmaya ama
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun)- Araya, yemek arasına denk geldi, ondan.
MİTHAT MELEN
(Devamla) - Demek ki, gerçekten, Türkiyede Hazinenin önemini Türkiye Büyük Millet
Meclisi böyle değerlendiriyor. Hâlbuki, Hazine benim de ait olduğum
bir kurum, Türkiye'nin en önemli kurumu, ama sekiz yıldır -sağ
olun- hiç Hazineyi kullanmıyorsunuz, Hazineyle de ilgilenmiyorsunuz. Bence
çok ciddi. Hatta Hazineyi bir parça sanki devre dışı
bırakmış gibi bir hava da var. Merkez Bankasına da epeyce
yükleniyoruz. Bu da biraz zaten ilgiyle belli oluyor.
Bir de başka
önemli bir şey var, onu da mutlaka arz etmek zorundayım: Bu bütçeyle,
biz, artık, Türkiyede, son sekiz yıldan beri ilgilenmiyoruz, bütçeyi
ciddiye almıyoruz. Niye almıyoruz, bakın onu da söyleyeyim:
Bütçe sadece üç tane maddenin konuşulması ve gelecek yılda
birtakım maaşların, paraların, onların bunların
ödeneklerinin onaylanması değil. Bütçe, aslında, bir ülkenin
-başta tabii Türkiyeden bahsediyoruz- geleceğe dönük
politikalarının onaylanmasıyla ilgili bir şey. Orta ve uzun
vadeli, kısa vadeli programlarının ve planlarının
onaylanmasıyla ve onların tartışılmasıyla ilgili
bir şey. Ama biz hiç o konuda
Gerçekten, sekiz yıldır
geleceğe dönük bir şey de konuşmuyoruz, özellikle Türkiye Büyük
Millet Meclisinde ve ekonomi konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi o kadar
devre dışı ki hiçbir şey Türkiye Büyük Millet Meclisinde
konuşulmuyor.
Belki
Anayasayı değiştirmeden önce oturup İç Tüzükü
değiştirmemiz lazım idi. İç Tüzükte de, Bütçe Komisyonunun
yanında ciddi bir ekonomik komisyon kurmamız gerekiyordu. Bu da
önemliydi çünkü çok önemli olaylar oluyor, sadece Türkiyede değil dünyada
da. Onları da gayet kolay çözüyorsunuz tabii torba kanunlarla. Bir torba
kanunda doksan altı tane yasaya atıf var. Yazan bile farkında
değil ne olduğunun. Hakikaten, piyasa takip edemiyor. Ayrıca
piyasa takip edemediği zaman ne oluyor biliyor musunuz? Aynı böyle
ilgisizlik gibi, ciddiye almıyor Türkiye Büyük Millet Meclisini, hele
ekonomi konusunda hiç ciddiye almıyor. Şimdi bir tane muhabir yok
bakın bunu izleyen, beni değil tabii Türkiye Büyük Millet Meclisini.
Beni izleyen izliyor, önemli değil, onda derdim yok. Ama gerçekten,
gerçekten oturup Türkiye Büyük Millet Meclisinin ekonomide
ağırlığını hissettirmemiz lazım. Onu da kim
hissettirecek? Bizler. Eğer biz bunu hissettiremezsek, ikide bir
Çünkü
dünyayı yönetenin kim olduğundan bahsediyoruz, işte o devletler,
derin devletler. Hayır, dünyada gerçek demokrasilerde parlamentolar
yönetiyor, ekonomiyi de parlamentolar yönetiyor, biz öyle yönetmiyoruz; el
yordamıyla, sağdan soldan bilgilerle. Belirli beyanatları bile
Hazinenin yapması, Hazinenin sahip olması gerekirken Merkez Bankası
yapıyor.
Efendim, Merkez
Bankasının özerkliği
Benden önce herkes biliyor ki Merkez
Bankası Kanununun 1inci maddesi fiyat istikrarıyla ilgili bir
maddedir. Merkez Bankasının bir numaralı görevi fiyat
istikrarını yerine getirmektir ama şimdi Merkez Bankası
fiyat istikrarının yanında finansal istikrarla
uğraşmaya başladı. Niye? Çünkü Hazine
uğraşmıyor. Hazine Kanununda da öyle çok önemli bir şey
var. Sadece Hazine mamelek idaresinden sorumlu. İsmi üzerinde Hazine. Mameleki
idare edecek, devletin mamelekini; değerlendirecek, nemalandıracak.
Çok önemli nemalandırmak ama bu görevlerini Hazine yapmıyor,
fonksiyonlarını yerine getirmiyor. Burada da başka mesele var.
Ekonomiyle ilgili yasaları yani kamu, piyasayı düzenlerken kendi
içindeki düzenlemeleri doğru dürüst yapmamış yani ekonomi
hukukunda çok ciddi eksiklikler var. Kim yapacak bazı şeyleri? O
görev tanımları da doğru değil. Onu da, o sistemi
devamlı bozduğumuz için o torba kanunlarla her gün bir kanun
çıkıyor. Şimdi Hazine Müsteşarı da, Sayın
Müsteşar da burada, ona sorsak o da aynı şeyleri söyleyecek, o
bile takip edemiyordur. Onun için oturup bu işleri bir kere daha yoluna
sokmamız lazım yani Hazinesiz bir ekonomi yönetimi olmaz. Dünyada
zaten bakanlıkların adı Hazine Bakanlığı
çoğu zaman. Bu arada Maliye Bakanlığı alınmasın,
onun da yeri ayrı ama sadece bütçe değil, ekonomi yönetimindeki
Hazinenin ağırlığı önemli.
Bakın, o
kadar bazı şeyleri basite indirgersek kolay ki. Niye? İki tane
önünüzde Hükûmet olarak seçenek var. Ya gelirleri artırmak için vergileri artırırsınız
yahut da vergileri aynen tutarsınız harcamaları
artırırsınız. Bunu kim yapacak? Bunu yapacak olan Hazinenin
kendi. Peki, bakalım biraz geçmişe. Gelirleri artıranlar yani vergileri
artıran hükûmetlerin ömürleri dört sene bile sürmemiş uluslararası
anlamda. Peki, harcamaları artıranların ömürleri ne kadar
olmuş? Onlar da dört sene olmuş. Yani harcamayı da
artırsanız, vergiyi de artırsanız, on dokuz tane ülkede
yapılan -Batılı ülke bunlar- araştırmada, ömrünüz çok
uzun olmuyor. Buna koalisyonlar dâhil çünkü orada başka alternatif yok,
para politikalarında. Üzerine malî politikaların eklenmesi
lazım. İşte o, demin şikâyet etmeye
çalıştığım o finansal istikrarı Merkez
Bankası üstlenmiş durumda ki, yanlış; o da bir zorunluluk
hâline gelmiş. Mesela Merkez Bankası şikâyet ediyor
aşırı ısınmadan. Nedir o aşırı
ısınma? Büyüme. Ne pahasına büyüyoruz?
Burada çok
Bakın, herkes nutuk atıyor -siyasi konuşmuyorum, çok teknik
söylemeye çalışıyorum, yani isim önemli değil- şunu
yaptık, bunu yaptık, 2001de şu oldu, şimdi bu oldu diye.
Bundan beş sene sonra biz de bunlar oldu diyeceğiz. O
yanlış. Esas şey, aşırı ısınma, yani
aşırı büyüme. Ne pahasına? İthalat pahasına,
ithal etme pahasına, borçlanma pahasına. Çok fazla
borçlanırsanız bunları bir gün ödeyeceksiniz. Öyle, kamu borcunu
azaltıp, özel sektörün borcunu çoğaltıp veya bankaları
rahatlatıp, arkasından da faizlerle oynamaya kalkmak
Faizlerle
nasıl oynayacaksınız, faizi nasıl düşüreceksiniz?
Bugün faizi düşürdüğünüz gün Türkiyeye fon gelmeyecek. Fon gelmeyince
bizim açıklarımız kapanmayacak, ekonomi duracak, sistem duracak.
Bunu hep birlikte biliyoruz. Yarın biz devralsak aynı şey
olacak. Onun için burada oturup, hakikaten, cari açık meselesini çok iyi,
kafamızın bir tarafına yerleştirmemiz lazım. Bu cari
açık Türkiyeye tahribatta bulunuyor, dikkat edin. Belki hepimiz, hep
birlikte, herkes, ben dâhil, cebimizde işte otuz tane kredi kartıyla
hovardaca bunları harcıyoruz fakat çok tehlikeli.
Türkiyede
KOBİler çalışmıyor, dünyayla rekabet edecek üretim
yapmıyoruz, üretim yapamıyoruz. Türkiyede üretim sektörünün
boğazını sıktık. Birkaç sektör, o da neyle
çalışıyor? İthalatla çalışıyor,
ithalatsız üretim Türkiyede olmuyor. Sakın ha, yanlış
anlaşılmasın, ithalatı kısalım falan diyen yok,
ihracatı artırmamız lazım, gerçekten üretimi
artırmamız lazım Türkiyede.
Mesela, küresel
rekabetçilik konusunda bir şey yapmadık ve yapmıyoruz. Çok ciddi
bu küresel rekabetçilik. Size çok basit bir iki rakam vermek istiyorum.
Nasıl rekabet edeceksiniz? Şimdi, Türkiyede on beşle
altmış dört yaş arasındaki insanların
yaklaşık okuma yılı altı buçuk yıl. Altı
buçuk yılla dünyada Koreyle rekabet edemezsiniz, on bir yıl
okumuşlar. Onu bırakın, mesela OECDde otuz üç tane ülkede
sondan ikinciyiz. Niye bu rakamları konuşmuyoruz? O hani, on beş
yaşındaki çocukların matematiğe ve dünyaya
açıklığı ölçülmüş, sondan ikinci olmuşuz. Yani
okuma yılı altı buçuk bile olsa dünyayla rekabet edemeyecek
derecedesiniz yani niteliğiniz yok. Niteliği olmayan ülke ekonomide
başarılı olamaz, rekabet edemez, üretim yapamaz. O ülke
işin kolayına varır, ne yapar?
Daima ihracat yerine ithalat yapar, ithalatı arttırır,
bütçe açığı da dâhil artar. Bunu da borçla kapatır. Borcu
kapatmak için faizi yüksek tutar, birkaç bankaya da, hakikaten, rahatlık
sağlar.
Bir de efendim,
bankalar çok iyi durumda. İşte, 2001de -tabii onu da iftiharla
söylüyoruz- IMF geldi, o programı yaptı, onun için, işte,
bankalar rahatladı. Şimdi rahatlamış gibi görünüyor. Aman,
sakın ha, yine yanlış anlaşılmasın Bankalar
batsın, Türkiye bir krize girsin. kesinlikle bunu en son söyleyecek, en
son isteyecek benim. O krizin acılarını hep birlikte çekeriz
çünkü. Onun için, aman, bankalar rahatlasın tabii ama bankalar üretimle
ilgilenmiyor, bankalar spekülatif şey yapıyor ve daha çok
yatırımı destekleyen kredi vermiyor bankalar. Kredi
portföyündeki her şey tüketime dönük. Tüketim yanlış değil
ama size yine bir rakam, Türkiyede tüketimin toplamının yüzde 25i
İstanbulda. Yani İstanbul bir tarafa, Türkiye bir tarafa. Sadece
dörtte 1ini İstanbulda yapıyorsunuz tüketimin, geri kalanı da
bütün Türkiye yapıyor. Bu da çok tehlikeli bir gelişme.
İşte, esas gelir farklılıkları, esas adaletsizlikler,
gelir adaletsizliklerinin de doğduğu en önemli noktalardan bir tanesi
bu. Gerçekten üretim, hatta üretim de hizmet sektöründe üretim. Yine hizmet
sektörüne karşı olmak anlamında değil bu, hizmet sektörüne
karşı olmak anlamında değil, tam aksine ama temerküz
ettiği yer, toplandığı yer Türkiyede dar bölgelerdir.
Anadoluya doğru dürüst, sermaye dâhil, üretim dâhil,
yayılmıyor. Anadoluda çok iyi patlayan bir Anadolu ateşi var
ama yeterli değil. Yani Türkiyenin bugün 200 milyar dolara
çıkmış ithalat potansiyelinin yanında bir o kadar 200
milyar dolarlık... Çünkü yaklaşık, küçücük Hollanda o kadar
ihracat ve ithalat yapıyor. Hollanda kadar yapamıyoruz. Onun için,
ihracatımızın da çok yüksek olması lazım.
Az gelinen
rakamlar ve daha önemli bir şey daha var: Katma değer artırmak,
katma değer eklemek üretime. Katma değer de ekleyemediğimiz
için
Çünkü katma değer de gerekli bir teknolojiye ihtiyaç duyuyor. O
teknolojiyi yakalamak da çok zor. Türkiyenin önündeki en önemli
sıkıntı gelecek yıllarda, bir kere Doğudan gelecek
rekabet; iki, Batının yavaşlamasıyla ilgili. Batı
yavaşladı, biraz bu sene toparlanıyor ama yeterli değil.
Krizleri saymıyorum. İnşallah, o krizler bize sirayet etmez.
İnşallah diyorum maalesef. İnşallah etmez çünkü o zaman
hakikaten işler zor ama o Doğu rekabetiyle Batıda yavaşlayan
ekonomi modeli ve gittikçe sıkıntıya düşen bir Avrupa. Niye?
Fransa ve Almanya gibi iki tane ekonomik motoru iyi çalışmayan,
küresel rekabete de dayanamayan bir yapı. Ben de ticaretimin yüzde 50den
fazlasını o piyasayla yapıyorum. Onun için, o piyasa... İyi
ki euro vardı, takla atmadı. Euroya karşı olanlara da
cevabı euronun olması. Euro olmasaydı, takla atabilirdi.
İyi ki euro vardı. Arada o imparatorluklardan bahsettiler ama...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Melen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MİTHAT MELEN
(Devamla) Boş da olsa salon, konuşabiliyorum Sayın
Başkan. Teşekkür ederim.
Ama gerçekten
ileriye dönük çok iyi düşünmemiz lazım bunu. Mesela, 2011, seçime
kadar bu sistem idare edebilir bizi, belki seçimi de kazandırır.
Böyle, ama ondan sonra işler çok ciddi, ondan sonra hakikaten oturup çok
ağır önlemler almak lazım, kemer sıkma önlemleri. Bunu da
yanlış görüyorum işte. Bu, bir fırsattı, kaçtı.
Hakikaten, Batı sıkıntıdayken Türkiye altyapısını
yenileyecek, yeni baştan düzenleyecek ve finansal istikrarını
koruyarak yeni baştan finansal yapısını kuracak bir
pozisyona gelebilirdi; gelemedik, siyaset adına feda ettik. Yine, yine bir
altı ay, yine bu nutuklarla feda edeceğiz. Ondan sonra seçim gelecek.
Seçimden sonra kim gelirse gelsin çok ağır ve zorunlu tedbirler alacak.
Böyle IMFin
borcunu ödedik, ödemedik, bilmem, bunlar artık hakikaten modası
geçmiş şeyler. Biz gelecekle ilgili neler yapıyoruz?
İşte bütçede esas eleştirdiğim nokta o. Hiç gelecek burada
konuşulmuyor, bir de birbirimizle itişmekten, yemekten başka birbirimizi.
Bırakın bunları ya. Ekonomide artık çok önemli bir döneme
girdik ve Türkiyenin ayakta kalması gerektiği bir döneme. Bu ayakta
kalması gerektiği dönemde birbirimizle kavga ederek bu işi
çözemeyiz ama o orta vadeli planlarda, Avrupa Birliğine de uyumda, bütün
bunların hepsinin yeniden konuşulduğu bir 2011 yılına
gireceğiz. 2011 yılına girerken burada bütçeyle ilgili oturup
bir kişinin bunları söylemesini ben istiyordum yetkililerden tabii.
Ama bunlar konuşulmadı. Onu yaptık, bunu yaptıkla ilgili şeyler.
Çok yazık. Niye yazık? O zaman da halk, milletimiz bizle çok az
ilgileniyor, Türkiye Büyük Millet Meclisini ciddiye almıyor, ekonomideki
gerçekten hâkim olma unsurunu da kaybediyor.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum ve bütçenin
hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Melen.
Saygıdeğer
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.06
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ikinci tur
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Mustafa Cihan Paçacıdadır.
Buyurun
Sayın Paçacı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulu bütçelerini değerlendirmek amacıyla Milliyetçi
Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mithat
Melen, Hazine ile ilgili değerlendirmelerde bulundu ve dikkat ettim,
iktidar partisi AKPden 17 milletvekili bu konuşmayı dinleyebildi.
337 milletvekili olan bir partinin bütçe gibi çok önemli bir görüşmede
sadece 17 milletvekiliyle temsil edilmesi gerçekten, bütçenin, bütçeye verilen
değerin ve ülkenin problemleri ile ilgili değerlendirmelere ne derece
önem verdiğinin açık bir göstergesi olmuştur. Umuyorum ki bundan
sonraki görüşmelerde, en azından bütçe görüşmelerinde
İktidar bu görüşmelere yeterli çoğunlukta katılır ve
bu değerlendirmeleri izler.
Değerli
milletvekilleri, bütçe görüşmeleri esas itibarıyla, ülkeyi yöneten
iktidarın bir yıllık ekonomik faaliyetlerinin analiz
edildiği görüşmelerdir. Bir yılın başarılı
olup olmadığının ölçüsü ise bir önceki yıl ile
kıyaslanarak tespit edilir. Ancak, AKP, her bütçe görüşmesinde, bir
önceki yılla kıyas yapmaktan kaçınmakta ve sürekli 2002 ve
öncesiyle kıyas yoluna gitmektedir. Özellikle Sayın Başbakan,
her konuşmasında, kendi dönemini değerlendirmek yerine 2002 ve
öncesine atıfta bulunarak, o dönemi eleştirmekte ve böylece kendi
döneminin başarılı olduğu imajını vermeye
çalışmaktadır. Sayın Başbakan dünyada yaşanan
ekonomik krizin ülkemizi etkilemediği, teğet geçtiği
iddiasında bulunurken verdiği en önemli örnek, ülkemizde finans
sektöründe dünyadaki gibi bir krizin yaşanmadığıdır.
Değerli
arkadaşlar, cumhuriyet döneminde Türk ekonomisinde iki önemli
değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Bunlardan
biri, 80li yılların başında karma ekonomik yapıdan
serbest piyasa ekonomisine geçiştir. Diğeri ise, Milliyetçi Hareket
Partisinin de içinde bulunduğu 57nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde,
bedeli siyaseten ağır bir şekilde ödenmiş olsa da,
özellikle finans sektöründe yapılan radikal reformlardır.
İşte, dünyada yaşanan finansal krizden ülkemizin diğer ülke
finans piyasaları kadar etkilenmemesinde en önemli neden bu yapılan
reformlardır. Buna rağmen İktidar, o dönemde yapılan
reformları görmezden gelmekte ve haksız eleştirilerde
bulunmaktadır. Hani, anlama kıtlığından kaynaklanan
bir hatayı sürekli tekrarlamak anlamında kullanılan bir
atasözümüz vardır: Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.
Her yıl olduğu gibi dünkü bütçe görüşmelerinde de yine 2002
öncesi Fona devredilen bankalarla ilgili olarak 57nci Cumhuriyet Hükûmeti
eleştirilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, şayet bugün sağlıklı bir
bankacılık sektöründen bahsedebiliyorsak bunun temel sebebi, o
dönemde bünyeleri zayıflamış olan bankaların Fona
devredilmek suretiyle satış ve birleşme yöntemiyle yapılan
rehabilitasyonun sonucudur. Aslında alınan bu cesur karar her
hükûmetin örnek alması gereken bir uygulamadır. O dönemde mevcut soruna
geçici palyatif tedbirlerle çözüm aranmış olsaydı inanın
bugün Türk ekonomisine faturası tahminlerin çok ötesinde olurdu.
Ayrıca,
Sayın Başbakan dünkü konuşmasında kendi dönemlerinde tek
bir bankanın dahi Fona devredilmediğini söylerken 6,5 milyar
dolarlık bir faturayla 4 Temmuz 2003 tarihinde Fona devredilen İmar
Bankasını da sanıyorum unuttu.
Değerli
milletvekilleri, sürekli mukayese edilen 2002 ve öncesindeki gerçekleri ve
yapılanları buradan hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum: Türk
bankacılık sektörü için 1990lı yıllar yüksek
dalgalanmaların yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu
dönemde bankalar ağırlıklı olarak kamu menkul
kıymetlerine yatırım yapmış ve yüksek yabancı
para açık pozisyonlarıyla çalışmışlardır.
1999 yılında bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve
denetlenmesinde parçalı yapının ortadan
kaldırılması, denetim etkinliğinin
artırılması ve bağımsız bir karar alma
mekanizmasının oluşturulması için BDDKnın
kurulmasına karar verilmiş ve kurum Ağustos 2000de faaliyetine
başlamıştır.
Ayrıca, o
dönemde finans sektöründe bir dizi yapısal reformlar da hayata
geçirilmiştir. Yapılan reformlardan biri de Mayıs 2001de
açıklanan Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma
Programı olmuştur. Bu program ile ekonomik krizlerin
bankacılık sektöründe yaratmış olduğu tahribatın
giderilmesi ve sistemin zayıf bankalardan temizlenerek sağlam bir
temel inşası ile sektörün yeni krizlere dayanıklı hâle
getirilmesi amaçlanmıştır. Bugün 57nci Cumhuriyet Hükûmetince
gerçekleştirilen bu programın ne derece başarılı
olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Türk
bankacılık sektörü açısından en önemli problemlerden bir
tanesi de son yıllarda sektör içindeki yabancı sermaye
payının artmış olmasıdır. Bu durum, finans
sistemimiz ve dolayısıyla reel sektörümüz açısından ciddi
bir risk unsuru oluşturmaktadır. Sektörde yüzde 40 civarında
yabancı hâkimiyeti mevcuttur. Bu oran yüksektir. Bankacılık
sektöründe maalesef uluslararası sermayenin girişi konusunda herhangi
bir tedbir de alınmamıştır. Sayın BDDK
Başkanı Bilgin de bu konu üzerindeki çekincelerini her fırsatta
dile getirmekte, yabancı bankalarla ilgili bir strateji
oluşturulması gerektiğini ifade etmektedir.
Bu konuyla
ilgili, buradan çok önemli bir hususu daha dile getirmek istiyorum. Hükûmetin
planları arasında Türkiye Halk Bankası ve Ziraat
Bankasının özelleştirilmesi konusu da vardır.
Geçtiğimiz yıllarda yüzde 25i halka arz edilen Halk
Bankasının hisselerinin yüzde 70ine yakını yabancı
yatırımcılara satılmıştır. Halka arzın
asıl önceliği olan sermayenin tabana yayılması hedefi
gerçekleştirilememiştir. Esnafımızın ve çiftçimizin
geleceğinin teminatı olan bu bankaların yabancıya
satılması hâlinde bu kesimlerin bankalardan kullandığı
krediler hususunda sıkıntılar yaşanması
kaçınılmaz olacaktır. Ziraat Bankasının kullandırdığı
tarım destekli teşvik kredilerini ve Halk Bankasının
kullandırdığı esnaf ve sanatkâr kooperatif kredilerini ki
bu kredilerin reel faizlerinin yarısı hazine tarafından karşılanmaktadır-
hangi yabancı banka, kime destek vermek için kullandıracaktır?
Sizin vatandaşınızın, sizin çiftçinizin, sizin
esnafınızın menfaatini hangi yabancı düşünecek ve
koruyacaktır? Bu sorunun cevabını sizlerin takdirlerine arz
ediyorum.
Türk
bankacılık sektörü açısından diğer bir problem ise
bankalar tarafından toplanan fonların reel sektöre gerektiği
ölçüde aktarılmamasıdır. Bankalar asli görevleri olan reel
sektörü fonlamayı bırakıp riski minimize olan bireysel kredilere
yönelmişlerdir. Bugün bankacılık sektörü yüksek faizlerle
bireysel kredi vererek kârlarını artırma yolunu
seçmişlerdir. Olması gereken, bankaların reel sektöre üretimi
artırıcı tarzda kaynak aktarmasıdır. Bugün bu
işlem gerektiği ölçüde yapılmamaktadır.
Bankacılık sektörü yüksek kârlar açıklarken reel sektörde her
gün onlarca fabrika kapısına kilit vurmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere SPK 1982 yılında
kurulmuştur. Bugün SPK birçok yeni uygulamaları gerçekleştirerek
ülkemizde sermaye piyasasının gelişimine olumlu katkı
sağlayan bir kurum hâline gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, sermaye piyasasında yapılan birçok yenilik ve
düzenlemelere dayanak teşkil eden kanun da yine en çok
eleştirdiğiniz 1999 yılında 57nci Cumhuriyet Hükûmeti
döneminde çıkarılmıştır. 15/12/1999 tarihinde Sermaye
Piyasası Kanununda yapılan değişiklikler, tüm bu
gelişmelerin temelini oluşturmuştur.
Yıllardır
sermaye piyasamızın sığ olduğu, yerli
yatırımcıların piyasamızdaki payının
düşük olduğu bilinmektedir. Son yıllarda
piyasalarımızda yabancı hâkimiyeti artarak kendini önemli ölçüde
hissettirmeye başlamıştır. Yerli yatırımcılar
ve özellikle küçük yatırımcılar yabancı
yatırımcı manipülasyonu neticesinde önemli ölçüde zarara
uğramakta ve piyasadan çekilmek durumunda kalmaktadır. Diğer
taraftan kamunun borçlanma ihtiyacının Türkiyede yaratılan
tasarrufları aşması, sermaye piyasasının ve özel
sektörün gelişmesi için kaynak sorunu yaratmaktadır. Sermaye
piyasasının sorunlarını aşarak gelişmesi,
ekonomik program hedeflerine ulaşmada reel sektörün şiddetle ihtiyaç
duyduğu kaynağın sağlanmasında etkin bir rol
oynayacağı kanısındayım.
Değerli
milletvekilleri, BDDK, SPK, Merkez Bankası ve kamu bankaları gibi
finansal kuruluşlarımızın merkezlerinin Ankaradan
İstanbula taşınması gündemimizdeki diğer bir konudur.
Sayın Başbakan ve AKP sözcüleri bu taşınma sonucunda
İstanbulda dünya çapında bir finansman merkezinin
kurulacağını ifade etmektedirler.
Sayın
milletvekilleri, ülkemizin dünya çapında bir finans merkezi
olabileceği iddiası önemli bir vizyondur ancak böyle bir vizyon için
bir hükûmete düşen en temel ve öncelikli görev gerekli altyapıyı
kurmaktadır. Bir finans merkezi için en önemli altyapı ve en
öncelikli gerçekleştirilmesi gerekil hususlar uluslararası
standartlarda yasal düzenlemeler yapmaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN -
Sayın Paçacı, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA
CİHAN PAÇACI (Devamla) Bitiriyorum.
Bu
düzenlemelerden sonra ikinci adım ise gerek kamuda gerekse özel sektörde
görev alacak yetkin, yetişmiş bir insan kaynağı
oluşturmaktır. İstanbul finans merkezi vizyonu için yukarıda
belirtilen hususlardan bugüne kadar hangileri gerçekleştirilmiştir?
Dünyada en büyük borsaların bile artık sabit mekânları
bırakıp elektronik işlem platformlarıyla işlemlerin
gerçekleştirildiği, finans sektöründeki gözetim ve denetim
fonksiyonlarının bilgisayarlar aracılığıyla
uzaktan yapıldığı günümüzde -finans merkezi vizyonunu-
sadece Ankaradaki banka ve finans kurumlarının merkezlerinin
İstanbula taşınması, aslında, Hükûmetin vizyonundaki
finans merkezi projesinin sadece fiziksel bir proje olduğu gerçeğini
ortaya koymaktadır. Bu mantıkla, işleyen finans
kurumlarımızı işlemez ve problemli hâle getirirsiniz.
Tahmin etmiyorum ama temenni ediyorum ki yaptığımız
değerlendirmeler dikkate alınır ve bir yanlıştan bir
an önce dönülür.
Bütçenin
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Paçacı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Mustafa Enöz,
Manisa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Enöz.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği gibi, Tekelin alkol birimi 2004
yılında, iki yılı ödemesiz yedi yıl vadeli, 230 milyon
dolarlık kredi kullanılarak 292 milyon dolara
Nurol-Özaltın-Limak-TÜTSAB Konsorsiyumu tarafından satın alınmıştır.
Dikkatinize sunuyorum: Sadece iki yıl sonra, bu ortak girişim grubu
tarafından kurulan Mey İçkinin yüzde 90ı 810 milyon dolara
özel yatırım şirketi Pasifik gruba peşin olarak
satılmıştır. Tekelin alkol bölümünü alan konsorsiyum hiçbir
yatırım yapmadığı gibi, devraldığı
stok, mamul, yedek parça ve ham maddelerin büyük meblağlarda olması
nedeniyle, o günün alkolden sorumlu Tekel bürokratları hakkında
Yüksek Denetleme Kurulu raporları kamuoyuna
açıklanmıştır. Alkol müessesesi müdürünün daha sonra Mey
İçkiye transfer olması da bu raporlarda dikkat çeken diğer bir
husustur. Tekelin stoklarında bulunan tütünler ise son yıllarda komik
rakamlarla dünya piyasalarına satılarak ülke tütüncülüğünün
pazar ve pazarlık gücü zayıflatılmıştır.
Seçim bölgem
Manisadaki Alaşehir Suma Fabrikasının özelleştirilme
sırasındaki stok mamullerinin ne kadar fazla olduğunu ve bu
mamullerin yok pahasına ilgili firmalara devredildiğini bütün kamuoyu
ve Manisalılar bilmektedirler.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen,
tütüncülük, tarım ve sanayi sektöründe önemli bir istihdam alanı
olmaya devam etmektedir. Hâlen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Ege,
Trakya, Marmara ve Karadeniz bölgelerinde tütün tarımından geçimini
sağlayan yaklaşık 400 bin kişiye ek olarak, tütün ve tütün
mamulleri sektöründe toplam 25 bin kişi çalışmaktadır.
Ülkemizde tütün
üretimi izlenen politikalarla tütün üreticilerine sahip
çıkılmaması sonucunda oldukça azalmıştır ve her
geçen gün azalmaktadır dolayısıyla tütün ihracat rakamları
da yıldan yıla düşmektedir. Kısacası, her geçen
yıl tütün üreticisi ya yok olmakta ya da fakirleşmektedir. Şark
tipi üretim ve ihracatında dünyada ilk sırada yer alan ülkemiz bu yerini
koruma noktasında hiçbir şey yapmamaktadır. Üretimimizdeki bu
düşüş ihracatımızı da olumsuz etkilemekte, ülkemiz
önemli bir döviz gelirini kaybetmektedir; buna karşın
ithalatımız hızla artmakta, Türkiye, tütünde ithalatçı bir
ülke konumuna düşmektedir. Şark tipi tütünde gerek üretim
miktarı gerekse üstün özellikleri nedeniyle dünya lideri olarak haklı
bir ün yapan ülkemizin bu unvanı kazanmasında önemli rolü olan, tütün
üretim yörelerimizden ülkemizin tütün ambarı olarak anılan Manisa
ilimizde, AKPli yılların başlangıcı olan 2003
yılında 76.300 üretici var ve 44.800 ton tütün üretilirken, 2010
yılında üretici sayısının 27.700lere, üretim
miktarının ise 25.500 tonlara düştüğünü ve Hükûmetin de bu
konuda hiçbir pozitif adım atmadığını görmekteyiz.
Sayın
milletvekilleri, yurt genelinde Tekel bünyesindeki yaprak tütün işletme
müdürlüklerinde 2000 yılında 20 bin civarında personel
çalışmakta iken bugün 2 bin civarında personel
çalışmakta; emeklilik, ölüm gibi nedenlerle ayrılanlar
dışında kalan binlerce çalışan 4/C uygulaması ile
değişik kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilmiştir.
4/C kapsamında alınan çalışanlarda önemli ölçüde gelir
eksikliğinin yanı sıra sosyal haklar açısından da
ciddi kayıplar yaşanmaktadır. Bu yılın başlarında,
4/Cye geçirilmek istenen işçilerin haklarını aramak için
yaptıkları eylemler hâlâ hatırlardadır ancak bu
işçiler Hükûmetçe zulme tabi tutulmuş, dövülmüş,
hırpalanmış, üzerlerine su sıkılmış, biber
gazına maruz bırakılmışlardır. Bu yapılanlar,
Hükûmetin demokrasi anlayışının
sakatlığını gösteren ve AKPnin siciline geçmiş
ayıplardandır.
Sayın
milletvekilleri, sektörün sorunları sadece bunlarla sınırlı
değildir. Sigara üzerindeki vergi artışı, ülkemizi kaçak
sigara cenneti hâline getirmiştir. Kurumlara göre rakamlar
değişmekle birlikte, sahte kaçak sigaranın boyutunun
piyasanın yüzde 15 veya 20leri civarında olduğu söylenmektedir.
Bu durum, devlete gelir kaybına sebep olmasının yanı
sıra halk sağlığını da tehdit etmektedir.
Sahte kaçak tütün
mamullerinde en önemli konulardan biri de kaçak sarmalık
kıyılmış tütün satışlarıdır.
Geçmişte, geleneksel olarak, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi tütün üreticilerinin ürettikleri tütünlerden kendi ihtiyacı
kadarını kıyarak tüketmeleri şimdilerde, vergi
artışıyla birlikte, ticari bir sektör hâline gelmiştir.
Batıda şehir merkezlerinde bile rahatça sarmalık
kıyılmış tütün çuvallar içerisinde satılmaktadır.
Bu konuda kolluk güçleri ilgisiz ya da yetersiz kalmaktadır.
Konu ile ilgili
yapılması gereken diğer bir husus da sarmalık
kıyılmış sektörünü legal zemine çekmek için yasal düzenlemeler
yapmak, kayıt dışılığı kesin olarak önlemek
ve satışa arz edilecek bu mamullerin gerekli teknik analizlerini
yaparak insan sağlığına en az zarar verecek şekilde
üretilmesini sağlayarak bunu denetlemektir. Avrupa Birliği
ülkelerinde sarmalık kıyılmış tütün mamulü, sigaradan
daha düşük olarak vergilendirilmektedir, ülkemizde ise sarmalık
kıyılmış tütün mamulü üretmek isteyen girişimciler
uluslararası sigara devleri ile aynı mevzuata ve aynı vergi
sistemine tabi tutulmaktadır. Ne gariptir ki puro ithalatına vergi
avantajı sağlayan Hükûmet bu konuyu görmezden gelmektedir.
Yandaşları tarafından ithalatının
yapıldığı rivayet edilen puroya avantaj sağlayan
Hükûmet, fakir tütün tüketicisini, üreticisini doğrudan ilgilendiren bu
konuda yetkilerini maalesef esirgemektedir. Her konuda ABye uymaya
çalışan Hükûmet bu konuda da düzenleme yaparak kayıt
dışı bu sektörü kayıt altına almalıdır.
Ayrıca, üreticiler tarafından kurulacak birlikler kanalı ile sarmalık
kıyılmış tütün mamulü üretimine destek
sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi, Tütün ve Alkol Piyasası
Düzenleme Kurumuna personel atamalarında da son derece siyasi davranarak
âdeta bu Kurumu kendi yandaşlarına peşkeş çekmektedir.
Hiçbir şekilde liyakate, çalışanın yaptığı
işe, tecrübesine bakılmaksızın sadece AKP
yandaşı diye
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Enöz, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ENÖZ
(Devamla) -
Kuruma personel atanmaktadır. Bu durum, Kurumun kalitesini ve
çalışma temposunu düşürmektedir. Bir taraftan Tekel tasfiyeye
götürülüp yılların birikimine sahip personeli ilgili, ilgisiz
kurumlara dağıtılırken dün Tekelin üstlendiği birçok
görevi yasa gereği bugün üstlenmek durumunda olan Alkol Piyasası
Düzenleme Kurumu, bu elemanları bünyesine alıp değerlendirmek
yerine, sektörle bugüne kadar hiçbir ilgisi olmayan yandaşlarla
çalışmayı yeğlemektedir. Adalet ve Kalkınma Partisinin
yandaşı olarak bu sektörle ve bugün yaptığı işle
hiç ilgisi olmadığı hâlde çeşitli kurumlardan atanan personelin
listesi elimizde bulunmaktadır. Bunu, isteyen herkese verebiliriz.
Konu ile ilgili
olarak 17/2/2010 tarih ve 2010/8 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporunda, çok
açık bir şekilde, Kuruma yapılan atamaların usulsüz
olduğu belirlenmiştir. Söz konusu atamaların neden
yapıldığına baktığımızda, üst
kurullarda diğer kamu kurumlarına göre personel
maaşlarının yüksek olduğunu görmekteyiz. Bu durumda, AKP
tüm kurumlardaki personel maaşlarını düzenleyeceği yerde
kendi yandaşlarına özel kurumlar oluşturmaktadır. Acilen bu
duruma son verilmelidir diye düşünmekteyiz.
Ayrıca,
Tütün Mamulleri Düzenleme Kurulu yönetiminden, özellikle tütün üretiminin
sürdürülmesi ve tütün üreticilerinin korunması için daha fazla çaba
göstermesini, daha aktif olmasını beklemekteyiz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Satmayı yasaklıyor Mustafa Bey,
satmayı!
MUSTAFA ENÖZ
(Devamla) Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Enöz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Reşat
Doğru, Tokat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
REŞAT DOĞRU (Tokat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı, Diyanet İşleri
Başkanlığı, TİKA ile Yurtdışı Türkler
ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, Kerkük Türklerinin çok değerli insanı Abdurrahman
Kızılayı rahmetle, minnetle anıyorum, kendisine ve
ailesine Allahtan rahmet diliyorum. Kendisinin dünya Türklüğüne çok büyük
hizmetleri olmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Atatürk tarafından, 1924 yılında, din konusunda
toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere kurulan Diyanet
İşleri Başkanlığımız, ülkemizin ve
milletimizin bölünmez bütünlüğünü sağlamada görevli önemli bir
kurumumuzdur. 80 bin cami, 10 bin Kuran kursu, 100 bini aşkın
personeli ile büyük bir kuruluş olan Diyanetin siyaset üstü, baskı
kabul etmeyen durumda çalışması gerekmektedir ancak hiç de böyle
değildir.
Bakınız,
yıllardan beri beklenen teşkilat kanunu, ortak mutabakat zemini
varken, muhalefetin verdiği önergelerin hiçbirisi kabul edilmeyerek,
eksiklikleriyle kanunlaşmıştır yani önemli bir fırsat
kaçırılmıştır. Örneğin, din hizmetleri
sınıfında çalışan dört yıllık dinî
yüksekokul mezunları 3000 ek gösterge alırken, aynı işi
yapan diğer dört yıllık okul mezunları 2000 ek gösterge
almaktadırlar. Ayrıca, 4/B personelinin ek ödeme ve ek ders ücreti
almamaları da adaletsiz bir durumu ortaya koymuştur.
Diyanet nerede
ise iktidarın yandaş sendikaları tarafından
yönetilmektedir. Siyasi telefonla, idareciler eliyle bizzat başka sendika
mensuplarına baskı yapılmakta, sendika değiştirmeleri
için ise zorlanmaktadırlar. Bunların bir örneğini Niğde
ilinde yaşamış bulunuyoruz. Niğde İl Müftülüğünde
veri hazırlama ve kontrol işletmeni sınavını kazanan
bir memurun ataması AKP ve yandaş sendika tarafından
engellenmiştir. Memura baskı yapılmış, daha sonra
memur sendikasını değiştirince bu atama
gerçekleştirilmiştir. Sizce bu durum doğru mudur?
Diğer bir
örnek: Nevşehir Türk Diyanet Sen İl Temsilcisi Ahmet
Doğanın, Şube Yönetim Kurulu Üyesi Osman Berkbilekle beraber
başına gelenleri şöyle söylemek gerekir: Sendikal faaliyetleri
sonucu bu arkadaşlar hakarete uğramışlar, daha sonra
sicilleri bozulmuş ve tayinleri çıkarılmıştır,
hatta tayinleri sonrasında cemaatle bile vedalaşmadan başka bir
yere gönderilmişlerdir. On yılını dolduran müftüler yer
değiştirirken, şimdi de cemaatle işi olmayan müdür ve
memurlar yer değiştiriyor, bunu da anlayamıyoruz. Camiye, din
adamlarımıza siyaset bulaşmamalıdır; adil, eşit,
tarafsız şekilde hizmet yapılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, AKP İktidarında Belediye İmar Kanununda
yapılan değişiklikle Gereken yerlere cami yapılır.
ibaresi kaldırılıp
ibadethaneler yapılır. cümlesi
konulmuştur. Bu değişiklik sonrasında, ülkemizde, başta
büyük şehirler olmak üzere, yüzlerce ev kilisesi
açılmıştır. Böylece misyonerler ülkemizde cirit atmaya
devam etmekte ve köylere kadar uzanan faaliyetlere girmektedirler. Bu konuda
halkımızın ve özellikle Diyanet İşleri
Başkanlığımızın çok duyarlı olması
gerekmektedir. Halkımız Trabzon Sümela Manastırının
ve Van Akdamar Kilisesinin açılmasını ve ayin izni verilmesini
de kabul etmemektedir.
Sayın
milletvekilleri, 1991de Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla
ülkemiz dışında yeni Türk devletleri ortaya çıktı. Bu
durum Türk dünyasında büyük bir değişimin ve
atılımın olabileceği umudunu getirdi. Adriyatikten Çin
Seddine tabiri çok heyecanlı bir söylem olsa bile, Türk dünyasında
beklenen umudun kolay bir şekilde gerçekleşmeyeceğini de
kısa bir zaman içerisinde belirtti. Yaklaşık yirmi yıllık
süre değerlendirildiğinde görülecektir ki buralarda neler
değişmiş, beklenen kalkınma, gelişmede nerelere
gelinmiş, halkın beklentileri ne olmuştur? Ancak sevinmemiz
gereken odur ki devletlerin bağımsızlıkları devam
etmekte, ileriki yıllara ise emniyetli bir şekilde
bakmaktadırlar.
Sayın milletvekilleri,
bu zamana kadar geçen bağımsızlık süresi ülkelerin
hayatında çok uzun süre sayılmaz.
Bağımsızlığın ilk yıllarından itibaren,
Türk dünyasına, AKP İktidarına kadar çok önemli hizmetler
yapılmıştır. Ekonomik, sosyal ve siyasi ilişkiler
geliştirilmiş, 1,3 milyar dolar Eximbank kredisi
açılmıştır. TİKA, Büyük Öğrenci Projesi, Manas ve
Ahmet Yesevi Üniversitesi gibi, çok önemli yüzlerce proje
gerçekleştirilmiştir. Geçmiş olan yirmi yıllık sürenin
neredeyse yarısı AKP İktidarında
yaşanmıştır. AKP İktidarı, birinci iktidar dönemi
sonuna kadar bu dünyayı hiç görmemiş, tamamen yok
saymıştır, ancak 2007den sonra, Avrupa Birliğinden
dışlanma neticesinde buralara döner gibi olmuştur ancak ciddi ve
uygulanabilir bir proje yapılmamıştır, yapılanlar da
ağır aksak şekilde devam etmektedir.
Türk
cumhuriyetlerindeki insanların sosyal durumuna bakılınca, yüzde
80-90ının çok fakir, binde 1inin zengin, yüzde 10-15inin normal
yaşam seviyesinde olduğunu görürsünüz. Bu durum -kitlesel fakirlik-
ülke içinde ve ülkeler arasında sosyal ve siyasal
çatışmaların yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu
durum radikal ideolojilerin beslenmesine dolayısıyla ülke içi
istikrarsızlığa da neden olmaktadır.
Türkiye,
bağımsızlığın ilk yıllarında
heyecanlı ve duygusal ilişkileri terk etmiş ama geçmişte
gücünün ötesinde yaptığı vaatlerden dolayı da büyük
sıkıntılar çekmektedir. Ayrıca, Çin, İran, Rusya, ABD
ve Avrupa Birliği ülkelerinin gözü de maalesef buralarda olup Türkiye
Cumhuriyetinin başarısızlığını
beklemektedirler. Öyleyse, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Orta Asya
devletleriyle çok sıkı bir iş birliğine girmesi
gerekmektedir. Türkiye'nin Avrupa Birliği dışı
alternatifleri olduğu kabul edilmelidir. Bu da Türk cumhuriyetleriyle
birlikte olunmak ve ciddi adımların karşılıklı
atılmasıyla olacaktır.
Türk
dış politikası Batıya bağımlılıktan
tamamen kurtarılmalı, lider ülke Türkiye temelleri mutlaka
atılmalıdır. Bunun için de Türkiye Cumhuriyeti ile Türk
cumhuriyetleri devletleri arasında güven bozucu her şeyden
kaçınılmalıdır.
Bugün Azerbaycan-Türkiye
Cumhuriyeti ilişkileri maalesef bozulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Ermenistanla ilişkileri Türk devletleri tarafından
yakın takip edilmektedir. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti ile
Kıbrıs ilişkileri de yakın takip edilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
Ermenistan işgal ettiği Azeri topraklarından derhâl çekilmeli ve
ondan sonra ikili ilişkiler başlatılmalıdır. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devleti yaşamalıdır. Her iki
ülkeyle ilişkilerdeki zafiyet Türk dünyasını bize
kaybettirecektir. Özbekistanla ilişkiler bir türlü
normalleştirilememiştir. Bizler Orta Asyanın ve Türk milletinin
en önemli ülkesi olan bu ülkeden vazgeçemeyiz. Kazakistan ve Türkmenistan ile
ilişkiler aksatılmadan devam etmelidir. Kırım Türkleri,
Ahıska Türkleri, AKP İktidarında unutulmuştur.
Kırım Türklerine bin konut TİKA marifetiyle
alınmış ancak AKP 5 bin konutluk projeyi bile yürütememiş,
yürütmemiştir. Ahıska Türklerine, Gürcistan Ahılkelek bölgesine
geri dönüş için destek olunmamıştır. Ahıska
Türklerine, Kırım Türklerine yapılanlara benzer destekler
verilmeliydi.
Irakta ABD
işgaliyle beraber 1 milyon Müslüman insan katledilmiştir. Bunlar
içerisinde binlerce Irak Türkü vardır. Kerkük, Musul, Telafer gibi yerlere
Peşmergeler saldırmışlar ve demografik yapıyı da
bozmuşlardır. Türkler zorla göç ettirilmişlerdir ancak
Türkiye'nin kırmızı çizgileri askerin başına çuval
geçirmeyle bitirilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Türk dünyasına baktığımız zaman
öncelikle yapılması gereken en önemli işimizin ortak dil
sorununun çözülmesi olduğunu görmek mecburiyetindeyiz. Atatürk, Türkiyeye
her lehçe ve şivede uygun, basit ve sağlam bir alfabe
kazandırmıştır. Bütün Türk toplulukları aynı
alfabeyi kullanırsa Türkler, Araplar gibi konuşma dilinde
anlaşamasalar bile yazı dilinde anlaşabilirler. Böylece dil ve
fikir birliğine kavuşarak aralarında iş birliği
gerçekleştirilebilir.
Türk dünyası
için tek bir dil merkezi kurulmalıdır. Sonrasında Türk kültür
merkezleri kurularak ortaklıklar birer birer ortaya
çıkmalıdır. Türk dünyası üzerinde yapılan
araştırmalar artırılarak TİKA, Dış Türkler
ve Akraba Toplulukları Başkanlığı daha aktif hâle
getirilmelidir. TİKA, Kurulduğu günden itibaren çok önemli görevler
yapmıştır ancak son yıllarda bir eksen
değişikliği, kayması da göstermektedir. Kuruluş amacı
dışına AKP İktidarı zamanında
çıkarılmış ve Afrika başta olmak üzere çok farklı
yerlere dağılmıştır. Hâlbuki yeni kurulan Türk
devletleriyle ilişkiler istenilen seviyeye çıkmamış olup
daha yapılacak birçok iş bulunmaktadır. Türk dünyasında
TİKAnın üzerine düşen birçok görev ve sorumluluklar
vardır. Bunlar dururken başka coğrafyalara fazlasıyla
açılmak doğru değildir. Dışişleri
Bakanlığının yapacağı görevler TİKAya
yaptırılmaya çalışılmaktadır. Bu, kuruluş
amacına ters düşmektedir.
Yeni kurulan
Dış Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığına
süratle destek olunmalıdır, güzel bir mekân içerisinde faaliyetlere
kadrosunu da kurarak devam etmelidir. Her geçen zaman ülkemiz ve Türk
dünyası aleyhine işlemektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Doğru, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
REŞAT
DOĞRU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu iki
kuruluş vasıtasıyla Türk dünyası araştırmalar ve
iş birliği merkezleri süratle kurulmalıdır. Böylece mevcut
imkânlar bölünmeden tek bir merkezden planlı şekilde
yönetilebilecektir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Türk dünyasıyla ilişkileri çok önemsiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, 2023 yılına kadar birçok sorununu
çözmüş lider ülke Türkiye konumuna gelmelidir. Bütün bunlar için de Türk
dünyasıyla ilgili önerilerimiz de şunlardır:
2002
yılında kapatılan Türk Dünyası Bakanlığı
icracı bir bakanlık olarak kurulmalı ve dağınık
olan çalışmalar mutlaka toparlanmalıdır.
Ortak Türk
alfabesi kararı bütün ülkelere tekrar tekrar bıkmadan, usanmadan
anlatılmalıdır.
Ortak Türk
edebiyatı ve tarihi müfredatlara tavsiye edilmelidir.
Ortak
İnternet motorları ve iletişim siteleri kurulmalıdır.
Üniversiteler,
belediyeler arasında karşılıklı ilişkilerin
geliştirilmesi için sivil toplum kuruluşları mutlaka
desteklenmelidir.
Kültür
emperyalizminin en önemli kollarından birini oluşturan yabancı
dilde eğitim bütün Türk dünyasını etkisi altına
almış durumdadır. Türkçemize yönelik en önemli tehditlerden
birini oluşturan bu sorun ortadan kaldırılmalı, bununla
ilgili çeşitli projeler hazırlanmalıdır.
Büyük
öğrenci projesi mutlaka geliştirilerek devam ettirilmelidir. Misafir
öğrencilere destekler sağlanmalı, ülkemizden
ayrılırken buraları güzel düşüncelerle unutmamaları
sağlanmalıdır.
Türk
çocuklarına yönelik yayınlanan kitaplar desteklenip yeni projeler
geliştirilmelidir.
Batı Trakya
Türkleri unutulmamalıdır, ilişkiler geliştirilmelidir.
Doğu
Türkistan göz ardı edilmemeli, her türlü gelişme yakından takip
edilmelidir.
Türk dünyası
ortak haber ajansı kurularak ortak fonlar oluşturulmalıdır,
çünkü ülkemizin geleceği Türk dünyasıdır, Türk dünyasının
umudu da Türkiyedir.
Lider ülke
Türkiyenin kurulması da amaçlanmalıdır.
Bu duygu ve
düşüncelerle bütçemizin hayırlı olmasını temenni
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Osman Çakır,
Samsun Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çakır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN ÇAKIR (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçesiyle ilgili görüşlerimi
arz etmek için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye, Avrupa
Birliğiyle katılım müzakerelerini 2005 yılından beri
sürdürmektedir. Her yıl AB Komisyonu tarafından hazırlanan
ilerleme raporlarına 9 Kasım 2010 tarihinde -yani geçen ay- bir
yenisi daha eklenmiştir. Bu hazırlanan 13üncü rapordur. Genel olarak
AB Türkiye raporlarında, esas itibarıyla tek taraflı ve
katılım sürecine olumsuz etkide bulunabilecek bir üslup
benimsendiği görülmektedir. Sayın Bakanımız, AB 2010
Türkiye İlerleme Raporu ile ilgili Bu, olumlu ve dengeli bir rapordur,
bugüne kadar yayınlanan en olumlu ve objektif raporlardan biridir.
açıklamasını yapmıştır. Üstelik bu raporun daha
önceki on iki rapordan hiçbir farkı olmamasına rağmen, ilgili
Bakanımız Burnumuza AB kokuları gelmeye
başlamıştır. şeklinde de beyanlarda bulunmuştur.
Başbakan da AB bizi almazsa küresel bir güç olmasının
imkânsız olduğunu söylemiştir. Anlaşılan ki Sayın
Bakan raporun yayınlanmış olmasının ardından
AKPnin her zamanki stratejisiyle millete öyle olmadığı hâlde
işler yolunda mesajı vermeye çalışmıştır.
Bir zamanlar Ankarada işler yolunda olup, gündüz vakti sebepsiz yere
havai fişekler patlatılıp kutlamalar düzenleyen AKPnin,
herhâlde yeni bir çıkış, yeni bir kafa tutmaya ihtiyacı
olmuş olacak ki zaman zaman da AByi tehdit eden açıklamalar da
yapılmaktadır ancak şimdiye kadar görülüyor ki bütün
bunların altı hep boş çıkmaktadır.
Rapora
bakıyoruz, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü,
azınlıklar, Kıbrıs, Yunanistan sınır ihlalleri,
Anayasa değişikliğinin olumlu ama yeterli
olmadığı, yargıdaki kadrolaşmanın kaygı
verici olduğuyla ilgili değerlendirmeler her raporda yer
almaktadır ve bu rapor olumlu olarak nitelendirilebilmektedir.
Ardından bir tane daha, AB Genel İşler Konseyi Sonuç Bildirgesi,
henüz yayınlandı; burada da yine müzakerelerin tıkanma
noktasına gelmesinin Türkiye'nin sorumluluğu olduğundan, yine
azınlık haklarından, hukukundan, yine demokratik
açılımın yapılmadığından bahsediyor. Raporun
Türkiye bölümü ise diğer ülkelere göre en kapsamlı; en çok ve en
olumsuz Türkiyeden bahsediliyor.
Yakında
Avrupa Parlamentosunun Türkiye raporu da yayınlanacak -taslağı
yayınlandı- biliyoruz ki aynı şeyler orada da var.
Değişen hiçbir şey yok. Bütün raporlar aynı merkezden,
aynı kalemden sanki çıkıyor. Türkiyeyi istemedikleri her
hâllerinden belli oluyor ama bizim Hükûmetimiz sürekli anlamazlıktan
geliyor ya da işine öyle geliyor ama gerçekte her iki taraf birbirini de
çok iyi biliyor. İnsan bu uğurda harcanan devasa paralara, sözde
kalan toplantılara, boşa kullanılan zamana ve mesaiye
yanıyor. Şimdi Sayın Bakan, bu gidişle, epeyce tarihlerle
oynamak, tarihleri değiştirmek, üyeliğimizin takvimlerini de
sürekli ötelemek zorunda kalacak.
Amerika
Birleşik Devletlerinin sözde Ermeni soykırımıyla ilgili
konuyu Temsilciler Meclisi gündemine getirdiği günlerde de yine Sayın
Bakan bir açıklama yapmıştı: Türkiye ile ABD iş
birliği boyutu son dönemde her zamankinden daha yüksek. ABDdeki müttefik
ve dostlarımız Türkiye'nin stratejik öneminin farkında.
demişti. Herhâlde AByle olan ilişkiler ve iş birliğinin
boyutu da Sayın Bakana göre böyle olumlu ve yüksekse vay hâlimize!
Her fırsatta
olmayanı oldu göstermek için Biz şöyle yaptık, böyle
yaptık, siz anlamayabilirsiniz ama millet bütün bunları görüyor.
söylemine sığınan değerli vekillerimizin doğru olarak
kullandıkları tek cümle budur. Evet, doğrudur, millet her
şeyi görüyor, yapılanları da görüyor, gördüklerini de 2011
seçimlerine yansıtacağından şüpheniz olmasın. Yol haritanızın
sonunu da ne yazık ki 2011 seçimlerinde göreceksiniz. Millet artık
bundan sonrakine izin vermeyecektir.
Değerli
milletvekilleri, neden ABnin hazırladığı tüm raporlarda
tek taraflı olarak Türkiye eleştiriliyor? Neden sadece Türkiye
sorumlu tutuluyor? AByle yürütülen müzakerelerde gelinen noktaya
bakıldığında, bu müzakere fasıllarının
durumu incelendiğinde, burada sadece suçlunun Türkiye
olmadığı çok açıkça ortadadır.
AB ilerleme
raporlarına bakarak, müzakerelerde tıkanma noktasına gelmiş
Türkiye'nin Avrupaya yaklaştığını ve Hükûmet
tarafından yürütülen AB politikalarının başarılı
olduğunu söylemek mümkün müdür?
Yedi yıl
içinde, uluslararası verilere göre, basın özgürlüğü, ifade
özgürlüğü, kadın erkek eşitliği, azınlık
hakları vesaire, Avrupa ne istiyorsa, hemen hemen ilerleme
raporlarında yer alan bütün bu hususlarda, bütün uluslararası
verilerde Türkiye, maalesef ileri gitmemiş, geri gitmiştir.
Şimdi,
Türkiye'nin AB üyelik sürecindeki gayretlerinin tek taraflı olmaması,
ABnin taahhütlerini ve üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi
Türkiye-AB ilişkilerinin sağlam ve sağlıklı bir
zeminde ilerlemesi için şart değil midir? Bu zeminde AB-Türkiye
ilişkilerini yürüten ve güçlendiren sağlam ve güçlü bir kurumsal yapı
gerekli değil midir? Ancak bu amaçla kurulan ABGSnin, Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin bu görevini tam olarak yapamadığı
ortadadır.
Değerli
arkadaşlarım, geçen haftalarda ABGSnin kuruluşunun 10uncu
yılı kutlandı. Bir kurum on yıldır görev yapıyor,
on yılda gidilen bir arpa boyu kadar yol yok. Kuruluş amacına
ulaşabilmiş midir? On yıl geçtiği hâlde hiçbir şekilde
kuruluş amacına ulaşamamıştır. Gerekli
koordinasyonu sağlayabilmiş midir? Hayır. Yönlendirmeleri
yapabilmekte midir? Hayır.
Sayın Bakan,
AB üyesi ülkelerin Türkiyesiz bir AB olamayacağının
farkına vardıklarını söylemişti. Belki de bu söylemin
bir devamı olarak 2010 Türkiye Raporunun daha olumlu
olacağını beklemişti ama görmesi gereken bir gerçek var ki
Avrupa Birliğinde böyle bir farkına varış maalesef hiç yok.
Şimdiye kadar yayınlanmış on üç raporun da gelişmeleri
son derece kısıtlı.
ABGSye
baktığımızda ne yazık ki ABye neden
giremediğimize bir örnek de ABGS olacak. Mesela, önceki yıl
uzmanlık sınavı skandalı yaşandı.
Kadrolaşmak adına yönetmelik çıkarıldığına
dair bir sürü soru işareti olan, daha sonra bu konuda bu kürsüde benim
ortaya attığım iddialar doğru çıkınca bu
sınavı iptal etmek zorunda kalan bir kurum oldu.
Şimdi,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Kuruluş Kanununun yürürlüğe
girmesiyle birlikte tecrübeli kadrolar, üst kadrolar tasfiye edildi,
geçmiş ile yeni kadroların bütünleşmeleri bir türlü
sağlanamadı, verimli ve dinamik bir çalışma ortamı
oluşturulamadı.
Değerli
milletvekilleri, sonuçta kendi içinde yapılanmasını tamamlayamamış,
ortaya koyduğu uygulamaları ve çalışmalarıyla idari
olarak iyi yönetildiği konusunda kuşkulara sebep olan on
yıllık bir kurumla karşı karşıyayız. ABGSde
hâlâ elemanı olmayan başkanlıklar, uzmanı olmayan birimler
ve kimin nasıl yetiştireceği bilinmeyen uzman
yardımcıları vardır. Türkiye'nin AB
politikalarını yürütecek olan bu kurum bir uzman
alımını dahi adaletli, şeffaf bir şekilde
gerçekleştirememektedir. Şimdi, kendi içinde kurumsal
yapılanmayı hâlâ gerçekleştirememiş olan bir kurum Türkiye'nin
AB politikasına nasıl yön verecektir? AB üye ülkelerine
kalabalık kadrolarla gerekli gereksiz seyahatler düzenleyerek,
amaçsız yemek davetleri vererek mi bunu sağlayacaktır?
Ağırlama masraflarının ABGS bütçesindeki payına lütfen
bakınız. Bir bakın, bir de bir başka
bakanlığın ağırlama giderlerine bakın, ABye
nasıl gireceğimizi çok iyi görürsünüz!
Sayın
milletvekilleri, vatandaşlarımızın
yaşadığı yoğun ekonomik
sıkıntıların sosyal bunalım ve buhranlara
dönüştüğü bu süreçte halkın parasının ABGS tarafından
nasıl har vurup harman savrulduğunu görmek istiyorsanız ABGSye
gözlerinizi dikin inceleyin, nerelere ne paraların
harcandığına bir bakın lütfen, eminim ki siz de hayrete
düşeceksiniz. ABGS çalışanları ile ABGSye hizmet veren
firmaların sahiplerinin hangi organik bağlar içerisinde olduğunu
göreceksiniz. İstediğiniz kadar ABGS bütçesini artırın.
Fakir fukaradan kesip artırdığınız bütçenin nasıl
kullanıldığını, denetlenmezse, ortada bu bütçelerden
beslenerek giderek zenginleşen yandaşlardan başka bir şey
göremezsiniz. İyi niyetle ve titizlikle incelerseniz, büyük harcamalar
yapılarak sürdürülen çalışmaların AB sürecine olumlu
katkı yapmaktan çok birilerinin özel bütçelerine önemli katkılar
yaptığını göreceksiniz.
Bildiğiniz
gibi, Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başlamasından çok önce,
ta 1963 Antlaşmasından itibaren Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimizin yürütülmesinde Dışişleri
Bakanlığı görevlendirilmişti. Hâlen bu konularda Brükselde
Dışişleri Bakanlığının AB Daimî
Temsilciliği görev yapmaktadır. AB Daimî Temsilciliği Brükselde
faaliyetlerini devam ettirirken, ABGS aynı görevi yapmak üzere
hatırı sayılır bir bütçeyle neden bir Brüksel
temsilciliği kurmaktadır. O zaman AB Daimî Temsilciliği ne
yapacaktır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çakır, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
OSMAN ÇAKIR
(Devamla) Bu durumda ABGSde yaptığınız gibi, bu konuda
tecrübeli Dışişleri Bakanlığının daimî
temsilciliğini tasfiye mi edeceksiniz? Yurt içinde sağlam bir
kurumsal yapılanmayı gerçekleştirememiş olan ABGSnin
Yurt
dışına temsilci atarken acaba hangi kriterleri dikkate
almıştır? Bu temsilcilik, AByle ilişkilerimizi nasıl
ve hangi tecrübeli kadroyla iyileştirecektir ve geliştirecektir?
AByle ilgili her
dokümanın, AB raporlarının anında tercüme edilip web
sayfasına konulması gerekirken bu konuda maalesef çok geç
kalınmaktadır. Acaba, Çeviri Eşgüdüm
Başkanlığı hangi işlerle meşgul olmaktadır?
Değerli
milletvekilleri, AB süreci içerisinde, geçtiğimiz günlerde bunları
kimsenin görmediğini, bu sürecin nasıl yürüdüğünü
anlamadığını düşünüyorsanız çok
yanılıyorsunuz. Zaman içinde, biraz daha geçince, gerçeklerle
kaçınılmaz bir şekilde sizler de yüz yüze geleceksiniz ancak ne
yazık ki kaybedilen zamanı ve imkânları telafi etmek maalesef
mümkün olmayacaktır.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak
hiçbir zaman AB sürecini baltalamadık. Bu sürecin ABnin ve ülkemizin
menfaatleri doğrultusunda karşılıklı anlayış
ve iş birliği içinde yürütülmesi için geçmişte sorumluluk
aldığımızı da belirtmek istiyorum. MHP olarak, hiçbir
zaman ülkemizi, Hükûmeti ve iktidar partisini yabancı kurumlara,
devletlere, parlamenterlere şikâyet etmedik, buradan siyasi bir getiri
düşünmedik, her zaman sorumlu ve ilkeli davrandık. Son WikiLeaks
belgeleri olayında da Genel Başkanımız da aynı ilkeli
ve sorumlu tutumu aynen sürdürdü ancak bunu anlamayanlar, iyi
değerlendirmeyenler de oldu. Ancak biz her zaman ilkelerimize, prensiplerimize
bağlı kalarak, Önce ülkem diyerek, uzlaşma ve sorumluluk
kültürüne uygun davranarak siyaseti olması gereken şekilde
yapacağımızdan hiç kimsenin endişesi olmamalıdır.
Hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
İkinci turda
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Enis Tütüncü,
Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerine,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamda
ekonominin genel dengesinden, tasarruf ve yatırım oranlarındaki
büyük olumsuzluğa dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Sayın
Başbakan dün burada, bu kürsüde öylesine bir hayal dünyası
yarattı ki, içimden Atma Recep, din kardeşiyiz. diye haykırmak
geldi, kendimi zor tuttum, gerçekten. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
OSMAN KILIÇ
(Sivas) Yok ya!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Dinle, dinle!
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Ama sonuçta Hazine bütçesinde böylesi bir konuşma yapmayı
âdeta zorunlu gördüm.
AHMET YENİ
(Samsun) Kayseri hikâyesi anlatma, Kayseri hikâyesi.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Dinleyelim.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Lütfen, Hatibe müdahale etmeyelim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Değerli milletvekilleri, tasarruf ve
yatırımların millî gelir büyüklüğüne nasıl
bağlı olduğunu hepimiz biliyoruz. Kamu ve özel kesimin tasarruf
düzeyleri nedir? Hükûmet ne kadar harcıyor? Özel kesim,
yurttaşlarımız ne kadar tüketim yapıyor? Kamunun ve özel
kesimin yatırım harcamaları nasıl seyrediyor? Neden böyle
sorular soruyorum? Bunların anlamı nedir? Türkiyede üretimi,
yatırımı, istihdamı, ihracatı belirleyen temel
büyüklükleri mercek altına almaktır bunların anlamı,
alıyoruz. Bu açıdan baktığımızda -işte,
dinleyin- AKPnin gerçekleri nasıl çarpıttığı ve
halkı nasıl kandırdığı açıkça ortaya
çıkıyor.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, bin yılın altın
fırsatını yakalamıştı. Dünyada
yaşanmamış bir para bolluğundan yeterince
yararlanılamadı, altın fırsatı heba etti Türkiye. Bu
çerçevede, Türkiye'nin şu anda gözlerden uzak tutulan birinci sorunu
tasarruf yapma gücünün dumura uğratılmış
olmasıdır. Bakınız, yurt içi tasarrufların millî gelir
içindeki payı yüzde 12lere, 13lere düşmüştür; 1998
yılında bu yüzde 25lere yakındı. 2002 yılında,
krizin hemen ertesinde dahi yüzde 18,5tu; şimdi yüzde 12lerde, 13lerde.
Bir ekonomi nasıl böylesine güçsüz bırakılabilir? Türkiyeye
benzeyen ülkeler yüzde 25lerde, 30larda tasarruf oranlarıyla yürüyorlar
ve bu oranları daha da artırma çabası içindeler.
Değerli
milletvekilleri, böylesine düşük tasarruf düzeylerinde ekonominin
çarkları daha ne kadar döndürülebilir? Bu sorunun yanıtını
mutlaka ve mutlaka vermek mecburiyetindesiniz; ben vermeye
çalışayım.
Birinci olarak,
gelir dağılımındaki mevcut adaletsizliğin daha da
artmakta olduğunu gösteriyor bu tasarruflardaki düşüklük yani
yoksulun daha yoksul, zenginin ise daha zengin olduğu anlamına
geliyor.
Bu
tasarruflardaki düşüklük, ikinci olarak, Türkiyenin üretim ve istihdam
yaratmak için yabancının parasına -dinleyiniz lütfen-
aşırı şekilde muhtaç konuma düşürüldüğü
anlamına geliyor. Sakın yanlış anlaşılmasın,
Türkiyenin yabancı sermayeye kesinlikle ihtiyacı vardır ve
kullanacaktır. Ne var ki Türkiyemiz dış kaynağa sanki
afyon bağımlısı imiş gibi bir konuma
düşürülmüştür. İtirazımız, hatta isyanımız
bunadır. Bu durumdaki bir ülkeye para yatıran yabancıların
önceliği ne olur? Öncelik, o ülkenin istihdamı, üretimi,
sanayileşmesi, ihracatı hiç olabilir mi? İşte bunun içindir
ki değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinde dönen çarklar bir türlü
arzulanan, beklenen istihdamı, üretimi ve zenginliği
yaratamıyor.
Hükûmete
sesleniyorum: Bu böyle gitmez. Bakınız, Türkiye, Avrupa Birliği
ülkelerinin kilometrekare başına ya da kişi başına her
yıl yaptığı kamu sabit sermaye
yatırımlarının ancak ve ancak yüzde 15ini, yüzde 20sini
yapabiliyor. Kamu sabit sermaye yatırımlarının böylesine az
yapılmasının anlamı nedir biliyor musunuz?
Bilmiyorsanız, ne olur, lütfen artık öğreniniz. Bilmeniz gereken
şudur: Türkiyeyi gelecek yıllar için giderek
ağırlaşan, gizli bir borç yükü altına
sokmaktasınız. Ayrıca, hem kamuda hem de özel kesimde çok
düşük yatırım düzeylerinde dahi tasarruf açığı
verdiriyorsunuz ülkeye, ekonomiye. Sonuç ne oluyor? Sonuç, cari açık
artıyor, dışa kanama fazlalaşıyor.
Değerli
milletvekilleri, 2011de dışa kanamanın önceki yıllara
nazaran çok daha fazla olacağı anlaşılmaktadır. Neden
bunu söylüyorum? Çünkü 2010 yılında -2010 yılının ilk
dokuz ayı sonuçlarına bakarak konuşuyorum- cari
açığımızın yüzde 84ü sıcak parayla, yani vurup
da kaçan parayla finanse edilmiştir. Buradan Efendim, cari açık
finanse edildiği müddetçe sorun yoktur. anlayışını
hâlâ sürdürdüğünüz ortaya çıkıyor. Lütfen
Bu ne kadar
yanlış, eğer bu anlayışı sürdürüyorsanız bu
ne kadar yanlış ve ne kadar, kusura bakmayın ama artık,
çocuksu diyeceğim bir anlayıştır. Cari
açığın finanse edilmemesi diye bir şey olabilir mi hiç?
Cari açık oluşuyorsa, finanse ediliyor demektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; asıl olan, dış kaynak
bağımlısı hâline düşürülmüş Türkiyede
dış kaynak kullanımının yararı yanında,
zararının da neler olduğuna artık
bakılmasının zorunlu olduğudur, önemli olan budur.
Sıcak paraya aşırı bağımlı olmanın
Türkiyeye neleri getirdiği belli. Hükûmet sözcülerinin
konuşmalarında bunları ibretle izliyoruz. Planlama kökenli bir
siyaset adamı olarak konuşuyorum. Neleri götürmektedir? konusuna
gelmemiz lazım. Türkiye ekonomik büyüme ve kalkınma potansiyelini tam
kullanamıyor değerli milletvekilleri. Elinin altındaki
zenginliğe bir türlü uzanamıyor. Buna karşılık,
yabancı ülkelerdeki istihdama, üretime, oralardaki refaha giderek daha
fazla katkı yapmak zorunda bırakılıyor. Nasıl
bırakılıyor? Yurt dışına kâr ve faiz
transferlerinin artmasıyla, Türkiyedeki emeğin, alın terinin,
zenginliğin dışarıya daha fazla aktarılmasıyla
bırakılıyor. Bu, dışa kanamanın artması
hadisesidir, dışa kanamanın artması hadisesidir.
En vahimi,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ileri teknolojili
ve yüksek katma değerli sanayilerde bir türlü atak yapamıyor. Ulusal
sanayicisi yok ediliyor, üretimde ısrar edenler ise analarından
doğduğuna pişman ediliyor. Tarım ve hayvancılık
sistemli bir şekilde tasfiye ediliyor yani üreten, çalışan
cezalandırılıyor.
Değerli
milletvekilleri, sonuçta ne oluyor? Sonuçta ne oluyor asıl buraya
dikkatlerinizi çekeceğim. Ekonomide dışa olan
bağımlılık hızla artıyor, ülkenin ekonomik özgürlüğü
zedeleniyor. Bu politikalarda, dış politikalarda, bazı
politikalarda bazı ödünlerin verilmesine zemin hazırlanıyor.
Türkiyenin siyasi bağımsızlığı adım
adım tehlikeye giriyor. Hükûmete soruyorum: Türkiyede sekiz
yıldır, ulusal tasarrufları artırıcı politikaları
niçin uygulamadınız? Uygulamış olsaydınız burada
bir bölümüne değindiğim sorunlar yaşanır mıydı?
Yine, Hükûmete soruyorum: Kamu tasarruflarını neden
artıramıyorsunuz, neden artırmıyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) İki dakika mı Sayın Başkan?
BAŞKAN
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Neden artıramıyorsunuz, ben söyleyeyim. Birçok nedeni
var. Kayıt dışı ekonomi lobilerine teslimiyet, harcamalarda
savurganlık, vergi sistemindeki yetersizlikler, kamu ihalelerindeki
yolsuzluklar, özelleştirmelerdeki yanlışlar, yolsuzluklar, nokta
imar planlarında yaratılan aşırı rantların
sonucunda altyapı, düzensiz, plansız altyapı masrafları...
Şu kadarını belirteyim: Kamu ihaleleri AKPye yandaş veya
öyle görünen belli bir çevrenin sermaye birikim modeline
dönüştürülmüştür. Özelleştirmelerde yağma Hasanın
böreğinin izleri var.
Size
Tekirdağ Tekel özelleştirilmesinden bir örnek vereyim, tek bir örnek:
Bu Tekel özelleştirilmesinde olayın bilinen yönü şudur: 17
fabrika 292 milyon dolara satıldı. 90 milyon dolar civarında mal
vardı. Net 200 milyon dolara 17 fabrika gitti. Tekeli alanların
kısa bir müddet sonra nasıl ve ne şekilde devrettiğini
biliyoruz. Şu anda Meyin dünya piyasalarındaki 2,5 milyar, 3 milyar
dolar değeri vardır. Şimdi, özelleştirmenin pek bilinmeyen
yönüne geliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Tekirdağ fabrika arsası 102 dönümdür.
Yaklaşık üç yıl önce fabrikanın çok yakınında bir
arsa satıldı. Bunun değerinden hesaplıyoruz, Tekirdağ
Tekel Fabrikasının yalnızca arsa değeri 250 milyon dolar,
üç sene önceki. Yani 17 fabrikadan 3ü sadece içindeki mallarıyla, 14ü
ise bütün gayrimenkulleri ve makine teçhizatıyla satılmış.
Kaça? Net 200 milyona. Sadece Tekirdağın arsa değeri 250
milyon. Yani devleti bu kadar zarara uğratmaya kimin hakkı var? Her
yandan soyulan, tokatlanan devlette tasarruf etme gücü kalır mı?
Bunların hepsinin hesabı sorulacaktır.
Sayın
Başkan, bütçenin her şeye rağmen hayırlı, uğurlu
olmasını diliyorum ve hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Bihlun Tamaylıgil,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçesi üzerinde
ve BDDK bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi ve siz saygıdeğer milletvekillerini selamlıyorum.
Ayrıca, bu
bütçe ve bunun uygulanması sürecinde önemli katkıları olan ve
olacak olan değerli bürokrat arkadaşları da aynı
şekilde sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz BDDK, bankacılık ve
sadece bankacılık gibi görünen ama aslında Türk finansal
sektörünün önemli kalemlerini teşkil etmesi gereken, içerisinde leasing,
factoring, tüketim finansman kuruluşlarının da yetki, sorumluluk
ve çalışma alanlarını denetleyen bir kurum. Ama BDDK
deyince hepimiz öncelikle bankalar, bankacılık sistemi,
sorunları ve gelişmelerini değerlendiriyoruz. Zaten yapılan
hata da buradan kaynaklanıyor Türkiyenin bakış açısı
açısından değerlendirdiğinizde.
Neden mi
derseniz? Nedir bankacılık ve finans? Üretim ve yatırıma
kaynak yaratmak için tasarrufları yönlendiren ara birim. Peki,
tasarrufların oluşumu, tasarrufların oluşumuyla beraber
kaynak kullanımı ve kaynakların değerlendirme modellerinde
üretken olduk mu, sadece bankacılık sistemine mi bağlı
kaldık? Bugün ortaya çıkan finansal büyüklükler ve rakamlar
açısından
karşılaştırdığımızda önümüzdeki örnek
bize büyük bir ezici kaynak yaratımın bankacılık sistemi
kanalıyla oluştuğunu ortaya koymakta. Ancak biz gerek
tasarrufları, iç tasarrufları geliştirmek gerekse üreten bir
Türkiye modelinde, istihdam yaratan bir Türkiye modelinde kaynak yaratma
formülasyonlarını ve yapılarını geliştirmek için
yapmamız gerekenler açısından ne yaptık? Ne yazık ki
hiçbir şey yapılmadı. Çünkü neye üzülüyorum biliyor musunuz, 2003
yılında Meclis çatısı altında bir finansal piyasalar
komisyonu oluşturulmuştu, araştırma komisyonu. Çünkü o
zaman, yine Sayın Başbakan Bizim dönemimizde hiç bankaya el
konulmadı. dedi ama el konulmuş olan, Türk bankacılık
tarihinin en büyük fiyaskosu olan İmar Bankası olayı
olmuştu. Arkasından, sektörel değerlendirme ve
bankacılık kanunun çıkması söz konusuydu ve Meclis bir
araştırma komisyonu kurdu. Bu araştırma komisyonu ne yaptı?
Çalışmalarını tamamladı, leasing, factoring ve
diğer bütün finansal kuruluşlarla ilgili tavsiyelerini ortaya koydu
ama Meclise getirip görüşme ihtiyacı duyulmadı. Neden? Çünkü,
biz önümüze bakmak değil, ortaya çıkanı derdest etmek veya var
olanı bir şekilde idare etmek üzere yürütme yetkisi kullanılan
bir yönetimle idare ediliyoruz. Finansal piyasalar açısından
baktığınızda böyle bir sürecin işlediğini de ne
yazık ki görüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce Sayın Tütüncü açıkladı. Türkiyede
ekonomik model olarak ortaya çıkan sonuç nedir? 2000li yıllardan
sonra yüksek likiditasyon, o likiditasyonun sağlamış olduğu
finansal bolluk ve o bolluk neticesinde gelişmiş ülkelerin,
gelişmekte olan ülkelerin içinde bulunduğu durumdan faydalanarak
kendilerine yarattıkları rant. Türkiye bunun için çok önemli bir
altyapı oluşturdu. Şöyle bir baktığınızda,
daha 3 Kasımdadır, Amerikan Merkez Bankası FED, 600 milyar
doları, sıfır faizle, dünyaya, daha doğrusu basarak,
kullanıma açacağını açıklamıştır
önümüzdeki yıl için. Ne olmuştur? Bu para gelmekte, bizim gibi
ülkelerde, Türk lirasının değerlenmesinin neticesinde hem
değer artışından para kazanmıştır hem de
ortaya çıkan faizden bir gelir elde etmiştir. Bakın, 1
Kasım 2009 ve 1 Kasım 2010 ortalama döviz kurlarından bir hesap yaptığınızda
dolar bazında yüzde 13, euro bazında yüzde 20lere yaklaşan bir
gelir oluşmuştur. Nedir bu? Kimden gitmektedir? Peki, bu uygulama
nasıl olmuştur? Ha, bu likiditasyon işimize gelmektedir. Bu
sayede ithalat patlamıştır. İthalat
patladığı zaman cari açık oluşsun canım, ne fark
eder, yine 45 milyar dolara doğru gidiyoruz. E, bu arada ithalatın
patlamasıyla ithalattan alınan vergiler artmıştır.
Kullanılan, getirilen ürünlerin ÖTVsi artmıştır, gelir
yaratılmıştır. E, bütçemiz de tutmaktadır veyahut
açığımız azalmaktadır. Ee, bizden mutlusu yok
Sonu
nasıl gelecek? Sonu nasıl gelecek? Bu çarpık, bu bozuk, bu
tehlikeli gidişin sonu nasıl gelecek? Bunu hiçbir zaman
düşünmemek lazım. Düşünmediğimiz gibi de
Aynı
şekilde, bunlara karşı alınacak önlemleri, hep beraber,
gerçekleri ve doğru politikaları değerlendirerek ortaya
koymamız lazım.
Bakınız
değerli arkadaşlar, burada tabii iç tasarruf eksikliğinden
bahsedildi. Bankacılık sektörü ve sistem açısından
baktığınızda özelinde de sorunlar var. Yani bugün
bankacılık sektöründe, Sayın Başkanın
açıklamalarını da takip ediyorum, Plan ve Bütçe Komisyonundaki
açıklamaları da değerlendirdiğinizde, doğrudur, 2009a
göre bir düzelme var. Ama biz hâlâ, ne kredi mevduat oranında ne de
diğer pek çok oranda 2008 veya öncesindeki noktalara gelmedik. Çünkü,
baktığınızda 2009un bir baz etkisi var ve bu baz etkisinin
ortaya koymuş olduğu bu dönemdeki göreceli iyileşmeyi, esas
sınavın 2011de olduğunu dikkate alarak değerlendirmekte
fayda olduğunu düşünüyorum.
Bunun
yanında, hazır Plan ve Bütçe Komisyonunu dile getirmişken bir
konunun daha altını çizmek ve bu konuda hangi kriterlerde bir öngörü
içindeler, onu öğrenmek istiyorum. Malumunuz, bir torba yasa
görüşülmekte ve bu torba yasa içeriğinde de Maliyeye ve kamuya olan
borçlarla ilgili bir taksitlendirme ve bu taksitlendirmenin de kredi kartlarıyla
yapılması imkânının tanınmasına dair bir
düzenleme var. Şimdi, malumunuz, Türkiyede kredi kartlarıyla ilgili
dönem dönem önemli sorunlar yaşanıyor. Denilebilir ki, müşteri
bazında, müşterinin riskine göre bu kredi kartı limitleri
belirleniyor. Ama burada, sonuçta, bir taraftan kredi kartı borçlusu olan
ve bu yeniden yapılandırmadan etkilenecek, kullanacak
yatırımcıyı veyahut oradaki kişiyi mağdur
etmeden, diğer taraftan bankaları herhangi bir riske atmadan, sadece
Devlet tahsilatı yapılıp deyip ikisini karşı
karşıya getirecek bir ortam yaratılmamalı. Çünkü
bakın, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonunu
artırdınız, getirdiniz bankalarla tüketiciyi karşı
karşıya bıraktınız. Sonuçta para sizin cebinize
girecek, hazineye gelecek ama şimdi mücadeleyi ve birbirleri
arasındaki sorunu çözmeyi ne yazık ki bankalarla tüketici
kredilerinin sahipleri yaşıyor veya kredi sahipleri. Yani geriye
dönük olarak bir uygulamayı ortaya koydunuz ve bu geriye dönük uygulamadan
dolayı da şu anda tarafları birbirine düşürdünüz. Yani
burada düzenlemek, devlet olmak, yetki kullanmak ve bunları sağlamak
netice itibarıyla sizlerin uhdesinde ve görevinde olan gelişmelerdir.
O yüzden, sorun yaratan değil çözüm yaratan bir bakış
açısında olmasının çok önemli olduğunu
düşünüyorum.
Diğer
taraftan, krediler arttı, mevduat arttı, güzel, bu sene arttı
ama nereye gitti bu krediler? Bakıyorsunuz, ticari kredilerden öte artan
bireysel tüketici kredileri çünkü ana ekonomik perspektifimiz bunu getiriyor,
borçlanalım, harcayalım. Borçlanma neyle? Nasılsa bizde bol
sıcak para dışarıdan basıp basıp yollayanlar var
ve ülkede bu şekilde giden bir yapı. Bunun tehlikesini çok iyi görmek
lazım, bunun risklerini çok iyi algılamak lazım. Üretimin
artması, katma değeriyle beraber gelişen bir Türkiye için
dünyadaki finansal gerçekleri ve riskleri de görerek doğru kararları
almanın çok önemli olduğunu bir kez daha belirtmek gerektiğini
düşünüyorum.
Diğer
taraftan, baktığınız zaman bir de leasing konusu var.
Şimdi bakınız, leasing konusunda da -Değerli Milletvekilimiz
Sayın Aslanoğlu dönem dönem dile getirdi- bu leasing
şirketlerinin özellikle yatırım mallarında yüzde 18lik bir
KDV oranı var ama eğer siz krediyi bir teşvik kapsamında
yatırım malı olarak aldığınızda yüzde 1 KDV.
Peki, biz -biraz önce baştan da söyledim- finansal kurumları
çeşitlendirip güçlendirmeyi düşünüyor muyuz düşünmüyor muyuz?
Diğer
taraftan, yine leasing konusunda, factoring ve tüketici şirketleri
konusunda verilmiş olan, yıllardır bekleyen kanun teklifleri ve
tasarıları var; bekliyor, SPK için de bekliyor, BDDK için
yapısal düzenlemelerle ilgili bazı maddeler var ama yapılan ne?
Yapılan: BDDK, SPK, TMSF, Halk Bankası, Ziraat Bankasını
alalım, TOKİ var
Yine karşımıza TOKİ
çıktı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Tamaylıgil, lütfen tamamlayınız.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (Devamla) Yani nereye baksak, hangi sektöre baksak
karşımıza TOKİ çıkıyor. Burada da yine
TOKİden milyonlarca lira ödenerek alınan yerler var ve bu finans
merkezinin oluşma süreci var.
Değerli arkadaşlar,
biraz önce söyledim, kanuni olarak birçok yapılması beklenen
düzenleme var sektör ve sektörün gelişmesi için. Diğer taraftan,
sektörün birbiriyle bağlantılı olduğu, Hazine
Mesela
sigortacılık Hazinede. E, Merkez Bankası nasıl olduysa
lütfettiniz burada kaldı, egemenliğin temsili olan Merkez
Bankası da gidiyordu. Bunları birbirinden ayırıp
götüreceğiz, bir merkez oluşturacağız. Bunu bir daha
düşünmenizde fayda var bir kez daha bu gerçekler ile.
Bir şey daha
hatırlatmak istiyorum: Orta Vadeli Programda Tüketicinin ve
yatırımcının haklarını koruyacağız.
diyorsunuz. Güzel. Şimdi BDDK Başkanına soruyorum: 2001
yılında İhlas Finans kurumuna el koymuştu BDDK, Başkan
siz değildiniz. Ve bu firma veya bu finans kuruluşu
Sayın
Caniklinin de elimde bu konuyla ilgili dört tane makalesi var ve gerçekleriyle
yazmış yani o dönem bütün gerçekleriyle, bu finans kuruluşunun
çalışma prensiplerini veya prensipsizliğini, kişilerin
nasıl mağdur edildiğini çok net yazmış Değerli
Canikli. Ama nasıl hikmetse 2001 yılından beri kendi tasfiye
kurulu kendi bünyesinde oluşturulmuş İhlas Finans bir türlü
mudilerine olan yükümlülüğünü yerine getiremiyor. Burada, yine Komisyonda
ortaya konulan bir kanun yapılanması içerisindeki teklif Genel Kurula
geldi, artık telefon kimden geldiyse o anda burada iptal oldu. Ve şu
an öyle ağır bir tablo var ki değerli arkadaşlar,
bakın 2001
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Halka arz etti.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (Devamla) -
beş
yıl uzatma, arkasından bir beş yıl uzatma daha dendi,
şimdi ellerine birtakım sözleşmeler gelmiş, insanlar
perişan, arıyor. 2016ya varan birtakım temlik sözleşmeleri
ortaya çıkmış. Değerli arkadaşlar, Sayın SPK
Başkanı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Halka arz etti, halka arz.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (Devamla) Başkanım, bir yarım dakika
verirseniz
BAŞKAN
Buyurun.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (Devamla) Bu kuruluş, bunca mağdur ortada olduktan
sonra bakıyorsunuz aynı gruptan halka arzlar oldu, birtakım
gelirler elde etti. Peki, bu mağdurlara buradan bir aktarma oldu mu? Yani,
SPK ve BDDK Başkanlarımız bu konuda bir görüş
alışverişinde bulunup bu mağdurlar için bir çözüm yolu veya
formülasyonu ortaya çıkarttılar mı?
Ben 2011
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Umut ediyorum
ki biz, üreten, istihdam yaratan güçlü Türkiye yolunda emin adımlarla
gideceğiz, yeter ki önümüzde ne yapmamız gerektiğini bilelim, bu
bilinç içinde hareket edelim.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tamaylıgil.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Esfender korkmaz,
İstanbul milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Korkmaz.
CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, sermaye piyasası, bizim gibi ülkelerde küçük
tasarrufların yatırımlara aktarılması
açısından önemlidir. Ne var ki eğer bu piyasa spekülatif bir
piyasa ise, yani piyasaya spekülasyon hâkim ise borsa bu fonksiyonunu yerine
getiremez. Bakın, bir örnek vereyim: Kasımdan kasıma son bir
yılda İMKB 100 endeksi, TÜFE bazını dikkate alırsak
yüzde 35,80 reel getiri sağladı, bir yılda yüzde 35 reel getiri
sağladı. Mevduat faizi ise aynı yılda yüzde
sıfıra yakın yani yüzde 0,49 reel getiri sağladı.
Şimdi, para piyasası, sermaye piyasası, arada kaç fark var yani
reel getiriler arasında kaç puan fark var? 35 -yüzde- puan fark var.
Arkadaşlar, işte, bütün dünyada ve Türkiye'de, bu fark, para ve
sermaye piyasaları arasındaki dengesizliği gösteriyor ve bu
ekonomilerdeki kırılganlığın temel noktası da
burasıdır.
Değerli
arkadaşlar, mevduat faizi yüzde 8, banka ve kredi kartları faizi
yüzde 35 ve yüzde 40. Kredi kartı faizinin mevduat faizinin 5 katı
olması, Merkez Bankası ve bankaların spekülasyon
yaptığını gösterir mi, göstermez mi? Yüzde 500 faiz
dünyanın hangi ülkesinde var? Merkez Bankası, kredi kartları
faizini yasaya göre tayin eden bir kurumdur. Neden bankalara yüzde 500 kâr sağla
diye bir azami faiz oranı öneriyor yahut tayin ediyor?
Spekülatif
piyasaların oluşmasında, Sayın Başbakanın
ekonomik olaylara kendi penceresinden ve tek gözlükle bakması da etkili
olmuştur; örneğin dünkü bütçe konuşmasında Rusyayı da
örnek vererek komşularımızla ilgili bir değerlendirme
yapmıştır. Sayın Başbakanın bu
değerlendirmesini aynen okuyorum: Rusyaya ihracatımız 2002
sonunda 1 milyar 172 milyon dolar iken 2009 sonunda 3 milyar dolara
çıktı. Sıfır sorun. Biz kazanıyoruz, komşularımız
kazanıyor.
Değerli
arkadaşlar, dış ticareti değerlendirmek için ihracatı
tek başına almak çok yanlıştır. Dış
ticaretten bir ülkenin kazançlı mı çıktı yahut zararlı
mı çıktığına bakmak için temel gösterge dış
ticaret açığıdır. Bakın, ben size bu
açığı söyleyeyim: Rusya ile olan dış ticaretimiz
nedeniyle 2002 yılında 2,4 milyar dolar dış ticaret
açığı vermiştik -hani 2002 yılını sayın
bakanlar ve değerli arkadaşlarım her zaman söylüyor ya,
AKPliler, şimdi ben de onun için 2002 yılıyla ilgili örnek
veriyorum- 2002 yılında 2,4 milyar dolar olan dış ticaret
açığı -yalnız Rusyayla- 2010 yılında 18 milyar
dolara çıkmıştı. Arkadaşlar, yalnız Rusya! Bu
gerçeği neden Sayın Başbakanımız hiçbir zaman dile
getirmiyor ve dün de neden Rusyayı örnek verirken bunu dile getirmedi?
Sayın
milletvekilleri, Rusya ile olan dış ticaretimizden dolayı
yılda 18 milyar dolar açık vermek bizim kazançlı
çıktığımızı mı gösterir, yoksa
ütüldüğümüzü mü gösterir? Kaybetmemizin nedeni, yanlış kur
politikasıdır, yanlış ihracat stratejisidir. Hükûmet her
zaman 2002yi baz alıyor. Peki, neden? 2002 yılında 15,5 milyar
dolar olan toplam dış ticaret açığının 2010
yılında 66 milyar dolara çıktığını yani
dış ticaret açığımızın 4 kat arttığını
neden söylemez? AKP Hükûmetinin sekiz yılda dış ticarette
verdiği açık 384,7 milyar dolardır. Bu açığın bir
kısmını turizm gelirleriyle, bir kısmını
dış müteahhitlik gelirleriyle kapatıyoruz, geride daha 2010
yılında da 40 milyar dolar cari açığı sayarsak,
sonuçta ortaya çıkan sekiz yıldaki cari açık 120 milyar dolar
olmuştur arkadaşlar. 120 milyar dolar cari açık ne demektir? 120
milyar dolar cari açık, ülkenin dış ekonomik ilişkilerden
120 milyar milyar doları kaybetmesi demektir. Bunu nasıl finanse
etmişiz? Özelleştirme yoluyla kamu varlıklarını yabancıya
satmışız, kârlı işletmeleri ve bankaları özel
sektör yabancıya satmış, borçlanmışız.
Türkiye'nin dış borç stoku 266,3 milyar dolara yükselmiş.
Şimdi,
arkadaşlar, bunun tercümesi şudur: Biz, gelecek nesillere bir mesaj
veriyoruz, diyoruz ki: Biz, size varlık değil, servet değil,
dış borç miras bırakıyoruz. ve diyoruz ki:
Çocuklarımızın kullanacakları yatırımlar ve
bunlardan elde edilecek kârlar artık sizin tarafınızdan
kullanılmayacak, bunlar yurt dışına transfer edilecek ve
yine diyoruz ki: Çocuklarımızın gelecekteki gelirlerini bugün
peşin satarak bugün kullandık. Biz acaba
çocuklarımızın yüzüne nasıl bakacağız, gelecek
nesiller bizi nasıl yâd edecek söyler misiniz?
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan, 2002-2010 Merkez Bankası döviz
rezervlerini mukayese ederken de aynı yanlışı yaptı,
yalnızca 2002 ve 2010 rezervlerini karşılaştırdı.
Değerli
arkadaşlar, Merkez Bankası neden rezerv tutar? İthalatın
finansmanı için bir kur sorunu olmasın diye rezerv tutar. Neden
rezerv tutar? Sıcak paranın ani çıkışında bir
kriz oluşmasın diye rezerv tutar. Peki, 2002 yılında
sıcak para neydi? Çok azdı ama bugün Merkez Bankasının 78
milyar dolar rezervi var, bunun 40 milyar doları kendi kaynağı
ama sıcak para 115 milyar dolar arkadaşlar. Yani bu konjonktürde, dünya
konjonktüründe, bu finans tuzağında bütün ülkeler rezervlerini
artırdı. Yani rezervini artırmak bir maharet mi?
Brezilyanın ekonomisi bize yakın. Brezilyanın rezervi 210
milyar dolar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Korkmaz, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) Değerli arkadaşlar, yıllarca sıcak paranın
vergi dışı tutulması ve varlıklarımızın
yabancıya satılması ve ekonominin yabancıların
kontrolüne girmesi piyasa ekonomisinin gölgesine
sığınılarak izah edilemez. Batı Avrupa ülkelerinde
bankalarda yabancı payı en fazla yüzde 12dir, Türkiyede yüzde
42dir. TÜİKe göre, imalat sanayisinde yabancı kontrolü yüzde
59,6dır. Bu sektör içinde yer alan alt sektörlerde, örneğin tütün
ürünleri sanayisinde yüzde 69dur, örneğin otomotiv sektöründe yüzde
50,3tür yani millî sanayimiz de yabancı kontrolüne girmiştir.
Küreselleşmenin
misyonerlerinden Baron Rothschild Bana bir ülkenin parasının
kontrolünü verin, yasaları kimin yaptığı umurumda
değil. demişti yani bir ülkede ekonomiyi yabancılar kontrol
ediyorsa, aynı yabancı siyaseti de kontrol eder. Bunun içindir ki
Türkiye, Amerika Birleşik Devletlerinin Orta Doğu Projesinin bir
arenası hâline gelmiştir. Bazı çözüm önerilerinde
bulunacaktım ama zaman yeterli olmadı.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Hocam, biz sizi her zaman dinleriz.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) Bu bütçenin ülkemize hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Haluk Koç, Samsun
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesinde söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası temelinde çok önemli
bir kurumun bütçesinden konuşacağız. Tabii, bir tek bütçe
konuşmakla geçmeyecek. Daha önce, geçen dönemde, yanılmıyorsam
Mayıs 2007de, Diyanet İşleri Başkanlığının
teşkilat yasasındaki bir değişiklik üzerinde otuz dakika
konuşarak yani İslam dininin doğuşundan itibaren devlet
düzeni hedeflediğini, medine adını verdiğimiz eski
kentlerde, İslam dini, kişiler arası ilişkileri,
kişilerin o kentle olan ilişkilerini, bir hukuk sistemi içerisinde
ele alan ve o bölgenin, o Medinenin dinî önderinin de oranın şefi
olduğu, reisi olduğu bir yapılanmadan gelen bir
anlayış var ve altı yüz yıllık İslam toplumlarında,
bilhassa Osmanlı İslam toplumunda, şeri düzenle idare edilen
toplumdan, daha sonra, 1923te cumhuriyete geçtikten sonra din işlerinin
laik bir cumhuriyet yapılanması içerisinde Diyanet İşleri
Başkanlığı bünyesinde toparlanmasının bugüne
kadar getirdiği çeşitli tartışmalar var. Bu
tartışmalara da kısaca değinmek istiyorum çünkü son derece
önemli. Taraf olarak söylemeyeceğim, değişik görüşler var,
bunları sürem yettiğince özetlemeye çalışacağım.
Şimdi, bir
kısım görüşe göre, din işlerinin bir kamu hizmeti
sayılarak Diyanet İşleri Başkanlığının
genel idare içinde yer almasının laiklik ilkesiyle
bağdaşmadığı kanaatini görüyoruz, bir kısım
görüşler. Bu araştırmalar içerisinde önemli bir hukukçuyu
söyleyeceğim: Ali Fuat Başgil. Yine, aynı zaman diliminde
Sıddık Sami Onar Hocayı ifade etmek istiyorum ve kendi kitabından,
kendi söyleminden bir alıntıyla: Çoğunluk da olsa muayyen bir
mezhep teşkilatının genel idare içinde yer almasının
sebebi anlaşılamamaktadır. Sünni mezhebi memleketimizde din ve
mezhep bakımından çoğunluğu teşkil etmektedir fakat bu
durum devletin diğer din ve mezheplerle ilgilenmemesi için yeter bir sebep
değildir. Laik bir devlette din ve mezhep çoğunluğu veya
azınlığı olmaz, olamaz; devletin bütün din ve mezheplere
karşı tarafsız olması gerekir. Bu da Sıddık Sami
Onar Hocanın yorumu.
Değerli arkadaşlarım,
ikinci bir görüş: Buna göre Diyanet İşleri
Başkanlığı gibi bir kurumun birçok laik Batı ülkesinde
olmamasına karşın -ki Hristiyanlığın Rönesans
sonrası devlet işlerinden çekilmesi çok daha uzun bir geçmişe
dayalı ama- İslamiyetin yapısı ve bir devlet düzeni
hedeflemesinden kaynaklanması ve altı yüz yıllık bir
şeri düzenden cumhuriyet düzenine geçmesi, İslamiyetin bu
yapısı bakımından, Türkiye'nin tarihsel gelişimi
nedeniyle genel idare içinde yer alması laikliği koruyucu bir
düzenlemedir. görüşü var. Bu görüşler arasında Mümtaz Soysal
Hocayı sayabiliriz, Sayın Özbudunu sayabiliriz, Sayın
Kubalının ve Ozankayanın görüşlerinin de bu çerçevede
olduğunu ifade edebiliriz.
Değerli
arkadaşlarım, yine aynı Diyanet İşleri
Başkanlığına -özellikle rahmetli Sayın
Velidedeoğlu da ifade ediyor- mezhep ayrımı
yaptığı gerekçesiyle çeşitli eleştiriler getiriliyor.
Bütün Sünni yurttaşlarımız gibi vergi ödeyip bütçeye
katkısı bulunan Alevi yurttaşlarımızın Diyanet
İşleri Dairesinden kendi inançları dolayısıyla
yararlanamadıklarını söylüyor Velidedeoğlu. Acaba Diyanet
İşleri yönetiminde ayrı bir birim açılarak orada Alevi
mezhebinin bütün kurallarını bilen bilgin bir Alevi yurttaş
görevlendirilemez mi? sorusunu bir tartışmada yöneltiyor.
Değerli
arkadaşlarım, Diyanet İşleri
Başkanlığı, 633 sayılı Yasanın 1inci
maddesinde de belirtildiği gibi, İslam dininin inançları, ibadet
ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek üzere kurulmuştur,
dolayısıyla mezhep ayrımı yapılmamalıdır.
Nitekim, Anayasanın 136ncı maddesi -tekrar etmeyeceğim- son
derece açık ve nettir. Başkanlığın, bütün siyasi
görüş ve düşünüşlerinin dışında kalarak ve
milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek görev
yapması. amir hükümdür 82 Anayasasının 136ncı
maddesinde. Benzer bir bölüm 61 Anayasasının 154üncü maddesinde yer
almaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin de Diyanet
İşleri Başkanlığının
varlığını laiklik açısından savunan gerekçesi çok
önemlidir. Bunu özetle söylemek istiyorum, tutanaklara bir kez daha geçsin:
Laiklik anlayışı ve düzeni her ülkenin ve ilgili dinin
yapısal özelliklerine göre farklılaşabilir. diyor Anayasa
Mahkemesi. Batı toplumları ve Hristiyanlıkta devlet-din
ayrılığı mümkün olabilmiş ve kiliselerin
bağımsızlığı devlet düzenini
sarsmamıştır. Buna karşılık, aynı zamanda
bir dünya dini olan -ilk İslam devletlerinin kuruluşundaki felsefeyi
anlatmıştım- dünya dini olarak tanımlanan ve toplumsal,
kamusal yaşamı düzenleyen İslam dininin kötüye
kullanılması, devletin ve laiklik ilkesinin de yok edilmesi demek
olur. Bu nedenle, Diyanet İşleri
Başkanlığının bir anayasal kurum yapılması
tarihten ve ülke koşullarından süzülen bir zorunluluktur."
ifadesi var. Bunlar değişik görüşler.
Şimdi, Alevi
yurttaşlarımızın zaman zaman talepleri var. Şimdi, bir
demokratikleşme süreci yaşıyoruz, kendimize göre perakende bir
demokrasi tarif ediyoruz ve taksitle demokrasi getirmeye
çalışıyoruz. O yüzden, Sayın Çelik
Burada mı,
bilmiyorum?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Burada, burada.
HALUK KOÇ (Devamla)
Evet.
bu konuda
bazı çalışmalar yapıyor ama tüm Alevi
yurttaşlarımızın temsil edildiği, taleplerinin
yoğunlaştığı bir platformda bunları almıyor.
Ben burada Alevi
kökenli yurttaşlarımızın da kendi içlerinde Diyanet
İşleri Başkanlığının kurumsal yapısı,
faaliyetleriyle ilgili homojen yani bütün kesimlerinin, hepsinin
katıldığı ortak bir fikir duruluğunda
buluşmadıklarını görüyoruz. Onların da çok farklı
görüşleri var. Yani Diyanet İşleri
Başkanlığı içerisinde -demin söyledim- rahmetli Sayın
Velidedeoğlu gibi Alevi inancı da temsil edilsin. görüşü hâkim
olanlar var, bir kesim yurttaşımız da Diyanet İşleri
Başkanlığı gibi kendi inanç sistemlerini yönetecek,
dengeleyecek ayrı bir diyanet işleri başkanlığına
sahip olmak istiyorlar. Bunlar değişik gruplar tarafından
tartışılıyor, öne sürülüyor, savunuluyor. Bir
kısmı da Devlet hiçbir şekilde dinî örgütlenmelere müdahale
etmesin, din hizmetleri cemaatlere bırakılsın. Her kesim için
bunu söylüyorlar. Bu da ayrı bir görüş. Bunların
savunucuları var, karşı çıkanları var, savunma
gerekçeleri var, karşı çıkış gerekçeleri var. Bunlar
yoğun bir şekilde tartışılıyor. Sayın Çelik
bu tartışmaların içerisinde ama kısıtlı bir
kesimle görüşlerini paylaşıyor.
Türkiyedeki ve
yurt dışındaki bu örgütlerin büyük çoğunluğunun
savunduğu görüş -onu da ifade etmek durumundayım çünkü milletin
vekiliyiz- şudur: Diyanet, devletin benimsemiş olduğu
laikliğe aykırıdır. Bu idari yapı içinde yer
aldığı müddetçe Türkiye Cumhuriyetinin laik bir devlet
olduğu temelsiz bir iddia olarak kalacaktır. düşünceleri de
var.
Bu arada şu
anda Türkiye, Avrupa Konseyinde Dönem Başkanı. Ocak ayındaki
toplantıya Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın
Dışişleri Bakanı katılacaklar, konuşma
yapacaklar. Dönem Başkanı olan
bir ülkenin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği
kararları kendi ülkesinde uygulaması gerekiyor. Ben Sayın Bakana
hatırlatmak istiyorum: Burada Eylem Zengin adına açılan bir dava
sonucu var zorunlu din dersleri konusunda.
Değerli
arkadaşlarım, taksitle demokrasi getiriyoruz, perakende
demokratlık yapıyoruz ve kendimize göre demokrasi tarif ediyoruz.
Önce kendi önceliklerimizi demokrasinin gereği olarak sunuyoruz topluma.
Oysa bütün toplum kesimlerinin gerçek bir demokratikleşme kavramı
içinde taleplerinin bütünleştirilmesi gerekiyor. İçtenlikli olmak
zorundayız, gerçekçi olmak zorundayız ve uluslararası hükümlere
de bu kurallar çerçevesinde uymak zorundayız. Mahkeme kararı burada.
Anayasa değişikliği yapıldı, özgürlükler vadedildi ama
Anayasanın ilgili maddesi, zorunlu din dersleri maddesinde,
gerçeğinde bu mahkeme kararına rağmen duruyor.
Değerli
arkadaşlarım, konu üzerinde çok konuşulabilir. Ben, kendi
görüşlerimden çok, konuyla ilgili, Diyanet İşleri
Başkanlığının kurumsal yapılanması ve laik
devlet düzeni içerisindeki yapılanma gerekçesi üzerindeki
değişik Anayasa hukukçularının görüşlerini ve
Alevi-Bektaşi yurttaşlarımızın değişik
kesimlerinin değişik görüşlerini burada özetleme şeklinde
bir konuşma planladım.
Şimdi,
Diyanet İşleri Başkanlığının pek
yakında çıkmış bir yasası var biliyorsunuz. Ülkemizin
en uç köşelerinde zor koşullarında görev yapan din görevlileri
var. Bunlara bu Yasada gereken değerin maalesef verilmediğini
görüyoruz. Bunları söylemek zorundayız. Diyanet İşleri Başkanlığı
merkez teşkilatı bu Yasada alabildiğine
kayırılmış ve esas görevli, din görevlilerimiz, esas yükü
çekenler unutulmuştur. Bu din görevlilerimiz ki zaman zaman teröre de
göğüs gererek aynı Mehmetçikler gibi şehit de olabilmektedirler,
örneği de çoktur.
Değerli
arkadaşlarım, din görevlilerimiz umarım ki partizanca
baskılar altında kalmazlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ
(Devamla) Teşekkür ederim.
Bunu bütün
içtenliğimle diliyorum. Kurumun hassasiyeti, konunun hassasiyeti, ülkenin bütünlüğü
açısından bunu temenni olarak, bir milletvekili, bir yurttaş
kardeşiniz olarak bir kere daha huzurunuza getiriyorum. Özellikle il
müftülerinin atanmasında AKPye bağlılık andı
içenlerin tercih edilmesi gibi birtakım basına yansıyan
hususların bundan sonra çok dikkatle Sayın Bakan tarafından da,
İktidarınız tarafından da takip edilmesi gerekiyor. Diyanet
İşleri Başkanlığı, dediğim gibi, hassas
olunması gereken bir kurumdur.
Bu arada, daha
önce görev yapan Sayın Ali Bardakoğluna kendisi gibi aydınlık
ve huzurlu, mutlu bir yaşam diliyorum. Gerçekten bulunduğu görevde
yerini dolduran, tüm ülkeye varlığıyla, kişiliğiyle
huzur veren bir görev adamıydı. Yeni Başkanın da onun
izinde yürümesini diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, İktidarınızın Diyanet
İşleri Başkanlığında yaptığı bence
en büyük yanlış, Din İşleri Yüksek Kuruluna kendi
hemşehri ve yandaşlarını ve özellikle de birçok deneyimli
bilim insanı ilahiyatçı varken asistan düzeyindeki daha deneyimsiz
olanları atamış olmasıdır. Kurula atananlar incelenirse
bu iddiam net bir şekilde ortaya çıkar.
Ülkemizde laiklik
aleyhindeki çabaların büyük çoğunluğu, Diyanet İşleri
Başkanlığından değil, dini istismar eden gruplardan
gelmektedir. Bunlar zaman zaman bir siyaset kümesi olur, zaman zaman bir cemaat
olur ama maalesef yaşadığımız gerçek budur. Diyanet
İşleri Başkanlığını bu sürecin
dışında tuttuğumuzu özellikle söylüyorum. Diyanet
İşleri Başkanlığımızın,
cumhuriyetimizin kuruluş felsefesindeki gibi özenle korunması
laikliğimizin güçlenmesine de katkı yapacaktır.
Bu arada bir
önerim var: Sayın Diyanet İşleri Başkanı, bütün din
görevlilerimize hem Peygamberimiz Hz. Muhammedin hayatını hem de
Mustafa Kemal Atatürkün Nutuk kitabını gönderirse, görev
yaptıkları yerlerde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koç teşekkür ediyorum.
HALUK KOÇ
(Devamla) Toparlıyorum.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Koç
HALUK KOÇ
(Devamla) Bitiriyorum Başkan.
BAŞKAN -
Teşekkür için açıyorum, buyurun.
HALUK KOÇ
(Devamla)
bunların bir arada bulunması inanın çok büyük güç
verecektir ülkeye. Bunu nereden esinlendim, söylüyorum? Batı Trakyadaki
İskeçe Müftümüz rahmetli Mehmet Emin Aganın son zamanlarında
çok yakınında oldum. Ölmeden önce evinin duvarında Türk
Bayrağının yanında Mustafa Kemal Atatürkün Nutuku ve Hz.
Muhammedin hayatı birlikte oluyordu, Onlar birbirinden ayrılmaz.
diyordu.
Hepinize
sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son konuşmacı Onur Öymen, Bursa
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ONUR ÖYMEN (Bursa) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, TİKA, Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bütçeleriyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, neredeyse elli yıldan beri bir millî proje olarak
yürüttüğümüz Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinde çok ciddi
sıkıntılarla karşı karşıya bulunuyoruz.
Üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde Hırvatistanla aynı gün
başladık. Şimdi Hırvatistan yolun sonuna geldi, bütün
müzakere başlıklarını fiilen bitirdi, önümüzdeki
yılın sonunda Avrupa Birliğine üye olması bekleniyor. Biz
ise maalesef bugüne kadar 35 başlıktan sadece 13ünü açabildik, 1
tanesini kapatabildik. Niçin? Çünkü Türkiyeye çok büyük engellemeler
yapılıyor. Bir bölümü Kıbrısla ilgili, bir bölümü
bazı ülkelerin -Fransanın ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin-
engellemeleri dolayısıyla 18 başlık bloke edilmiş
durumdadır. Bundan sonra bütün gayretleri sarf etsek bile
açabileceğimiz başlık sayısı 3ten ibarettir. Yani bu
3 başlığı da açtıktan sonra Türkiye ile Avrupa
Birliği arasındaki müzakere süreci fiilen askıya
alınacaktır.
Niçin bunu
yapıyorlar? Bir bölümü Kıbrısla ilgili. Diyorlar ki: Siz
mademki Avrupa Birliğine üye olmak istiyorsunuz, Güney
Kıbrısı Kıbrıs devletinin temsilcisi olarak kabul
edeceksiniz. İmzaladığınız Ek Protokolü
onaylayacaksınız. Ek Protokolü Hükûmet 29 Temmuz 2005 tarihinde
imzaladı, bugüne kadar Meclise onay için getirmedi. Getirmemekle de
doğru yaptı. Niçin? Çünkü hangi anlayışla onu
imzaladığımızı belirten bir deklarasyon
yayınladık, bunu reddettiler. Tümüyle reddetti Avrupa Birliği.
Onun dışında da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile
Ticaret Tüzüğü vardı, bunu da kabul etmediler, uygulamaya
koymadılar. Bu bakımdan biz beş yılı aşkın
zamandan beri bu metni onaylamıyoruz, Ek Protokolü.
Değerli
arkadaşlarım, şu izlenim yanlıştır: Eğer
Kıbrıs meselesi çözülürse veya Türkiye beklenenleri yaparsa o zaman
üyelik müzakerelerinin yolu açılacaktır. Kesinlikle böyle
düşünmemek lazım. Fransa tek başına 5 başlığı
bloke etti, engelledi. Niçin? Çünkü Bu 5 başlığı açarsak
Türkiye'nin üyeliğinin de yolunu açmış oluruz, bunu
istemiyoruz. diyor. Bunu resmen ilan ettiler. Fransa Cumhurbaşkanı
diyor ki: Türkiyeyi üye yapamayız çünkü Türkiye'nin
topraklarının çoğunluğu Avrupa Kıtasında
değildir. Biz Avrupa Konseyine girdiğimiz zaman Türkiye başka
bir yerde mi bulunuyordu? Şimdi, Kıbrısı siz üye
yaptınız, Kıbrıs Rum kesimini. Hangi haritada
Kıbrıs toprakları Avrupada gözüküyor? Onlara gelince
yapıyorsunuz, Türkiyeye gelince Siz Avrupalı değilsiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bunlara çok büyük tepki göstermek lazım.
Kıbrıslı Rumlar tek başına altı
başlığı engellediler. Altı başlığı
müzakere etmiyoruz, edemiyoruz. En önemli başlıklardan biri de bunun
içindedir: Enerji başlığı. Şimdi, böyle bir duruma
Türkiye'nin tahammül etmesi mümkün değildir, bunu içimize sindiremeyiz.
Biz Hükûmete şunu sormak istiyoruz: Türkiyeye alenen, açıkça bu
kadar engelleme ve baskı yapanlara ne tepki gösteriyorsunuz? Fransaya ne
tepki gösterdiniz? Kıbrıs Rum kesimine ne tepki gösteriyorsunuz?
Değerli
arkadaşlarım, uluslararası ilişkilerin altın
kuralıdır: Size yapılan baskılara, haksızlıklara
sessiz kalmayacaksınız, sineye çekmeyeceksiniz, mutlaka tepki
göstereceksiniz. İşte bizim Hükûmetten beklediğimiz budur.
Maalesef bugüne kadar bu tepkiyi görmedik.
Şimdi, bunların
sonucu ne oluyor? Türk halkının Avrupa Birliğine desteği
azalıyor. Değerli arkadaşlarım, birkaç sene önce Amerikan
Pew kamuoyu araştırma kuruluşuna göre yüzde 72 idi Türk
halkının Avrupa Birliği üyeliğimize desteği, bugün
yüzde 28dir. Yani halkın desteği azalmaktadır.
İki üç gün
önce Herald Tribune gazetesine baktık. Orada 4 tane Avrupa
dışişleri bakanı Türkiye'nin üyeliğini destekleyen
makale yazmışlar, bizim basın göklere çıkarttı filan,
çok iyi
Ertesi gün Avrupa Birliği Konseyi bakanlar düzeyinde
toplandı, genişlemeyi konuştular, Türkiyeyle ilgili bir de
metin çıkarttılar, yayınladılar. Bir tek yerinde
Türkiye'nin üyeliği lafı geçmiyor biliyor musunuz? Türkiyeye gene
baskılar, gene eleştiriler, gene suçlamalar. Bir tek kelimeyle
Türkiye'nin üyeliğinin desteklendiğine dair bir işaret yoktur.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, başka konularımız da var.
Mesela, şimdiye kadar Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerine
başlayan bütün ülkelerin vatandaşlarına, Schengen
Anlaşmasını imzalayan Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz
giriş hakkı tanındı, bir tek Türkiye hariç. Niye? Beş
sene olmuş biz müzakereye başlayalı. Niye bize
tanımıyorsunuz? Bizim vatandaşların ne günahı var?
Efendim, işte, Türkiye üzerinden yasa dışı göç
oluyormuş da Avrupaya, bunları Türkiye geri alsınmış
filan. Geçenlerde Birleşmiş Milletler Uluslararası Mülteciler
Yüksek Komiseri Türkiyeye geldi. Diyor ki: Türkiye'nin bu işte hiçbir
kusuru yok. Niye Türkiyeyi suçluyorlar, Türkiye ne yapsın? Başka
bir ülkeden gelmiş kaçak olarak, bizim topraklardan Avrupaya gitmiş.
O ülkelerle anlaşsınlar. diyor. Şimdi, bizi böyle haksız
taleplerle sıkıştırıyorlar ve neticede Türk
vatandaşlarına diğer bütün aday ülkelerin vatandaşlarına
tanıdıkları hakkı tanımıyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, bir konuyu daha dikkatinize getirmek istiyorum. Birkaç
hafta önce Karma Parlamento Komisyonunda bir toplantı yaptık, Brükselde. Orada İçişleri
Bakanlığımızın yetkilileri terörle mücadele
konusunda izahat verdiler. Dediler ki:
Biz, Türkiyede yakaladığımız Avrupa Birliği üyesi
ülkelerin vatandaşı olan teröristlerin tümünü iade ettik.
Kendilerine soruldu: Peki, Avrupa Birliği, orada
yakaladığı Türk vatandaşı olan kaç teröristi bugüne
kadar Türkiyeye iade etti? Cevap: Sıfır. Bir tek terörist Avrupa
Birliği ülkelerinden Türkiyeye iade edilmemiştir. Şimdi, bu,
terörle mücadelede iş birliği anlayışına uyuyor mu,
bağdaşıyor mu bununla? İşte bunlarla mücadele
edeceksiniz. Yani şimdi, Avrupa Birliği raporu çıkıyor,
Türkiyeyi yerden yere vuruyor, pek çok konuda bizim de aşırı
bulduğumuz eleştirilerde bulunuyor, ondan sonra ilgili
Bakanımız çıkıyor, diyor ki: Fevkalade olumlu ve dengeli
bir rapordur. Bu bizi incitiyor.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizi bu kadar kötüleyen metni siz içinize
sindiremezsiniz. Burada vakit olsa size ayrıntılarını
anlatırdım ama yolsuzluk iddiaları başta olmak üzere çok
ağır iddialar var. Böyle bir raporu nasıl içinize sindirirsiniz?
İşte bunlara mutlaka tepki göstermek lazım.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bu anlattıklarım madalyonun bir yüzü, öbür
yüzüne gelince, maalesef öbür yüzü de çok parlak değil. Avrupa
Birliği üyesi olmak için Avrupa standartlarına uymamız
gerekiyor. Bunun için bizden ne istediler? Reform yasaları,
çıkardık; Anayasa değişiklikleri, yaptık. Başka?
Geri kalan alanlara baktığımız zaman maalesef
standartlarımız son derece düşüktür.
Şimdi,
Avrupa Birliğinin temel değerleri insan haklarıdır,
kadın-erkek eşitliğidir, laikliktir, yargı
bağımsızlığıdır, basın
özgürlüğüdür.
Şimdi,
bakıyoruz uluslararası ölçeklere, yayınlara. Mesela ünlü
Economist dergisinin 2008-2010 Yılı Raporu yayınlandı.
Orada dünyadaki demokrasiler dört grubu ayrılmış. Birinci grup,
gerçek demokrasiler, 26 ülke. İkinci grup, kusurlu demokrasiler, 53 ülke.
Türkiye ne birinci grupta var ne ikinci
grupta. Biz neredeyiz? Biz üçüncü kategoride, demokrasi ile otoriter rejim
arası karma rejimler
Niçin? Çünkü sizdeki seçimler yeterince demokratik
değil, yargı yeterince bağımsız değil. diyor.
Bizden sonraki kategoride bir tek totaliter ülkeler var. Dört kategorinin üçüncüsündeyiz
ve toplam sıralamalarda Türkiye -söylemeye utanıyorum- tam 89uncu
sıradadır.
Şimdi, bunun
başka örnekleri de var. Basın özgürlüğünde neredeyiz? Mesela
Freedom House endeksine göre dünyada basını özgür olan 69 ülke var.
Türkiye bunların arasında yer almıyor. Türkiye, maalesef,
basını kısmen özgür sayılan ülkeler arasında yer
alıyor, 106ncı sıradayız. Sınır Tanımayan
Gazeteciler Örgütünün listesinde 178 ülke arasında AKP iktidara
geldiğinde 99uncu sıradaydık, şimdi tam 138inci
sıradayız. Değerli arkadaşlarım, bunlar çok üzüntü
verici konular.
Kalkınmadan
bahsediyoruz -arkadaşlarımız anlattılar- ekonomiden
bahsediyoruz. Ekonomik özgürlük olmadan kalkınma olur mu? Ekonomik
özgürlükler listesinde neredeyiz? Hemen söyleyeyim: Dünyada 67nci
sıradayız. Bütün bunları bilmek lazım.
Yolsuzluklardan
bahsedilince bazıları çok rahatsız oluyor. Onu da söyleyeyim:
Dünya Şeffaflık Örgütüne göre yolsuzluklarda Türkiye 61inci
sıradadır.
Şimdi, en
kötüsü de kadın-erkek eşitliğidir. Burada da 2006 yılında
105inci sırada olan Türkiye, 2010 yılında 126ncı
sıraya düşmüştür, İran bizden yukarıda. İşte
bu tabloyu mutlaka düzeltmek lazım. Böyle bir tabloyla Avrupa
Birliğine girmemiz mümkün değildir.
İç güvenlik
ve barış
Sayın Başbakan dün anlattı: Askeriyeye
şu kadar harcama yapıyoruz, bu kadar yatırım
yapıyoruz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ONUR ÖYMEN
(Devamla) Tamamlıyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Öymen.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) Bu konuda da size söyleyeyim: İç barışı da
yansıtan Dünya Barış Endeksinde tam 126ncı
sıradayız.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten Avrupa Birliği üyesi olmak istiyorsak bu
tabloyu mutlaka değiştireceğiz.
Şimdi,
TİKAya gelince: TİKA, bildiğiniz gibi, AKP
İktidarından önce, gelişme yolundaki ülkelere, Orta Asya
ülkelerine yardım yapmak için kurulmuş bir
teşkilatımızdır. Dışişleri
Bakanlığıyla yakın iş birliği içinde
çalışıyordu. Şimdi bu bağlar gevşemiştir,
neredeyse kopma noktasındadır. Bazı ülkelerde ayrı bir
büyükelçilik gibi çalışıyor TİKA. Bunu üzüntü verici
görüyoruz.
İkincisi:
Sayın Başbakan dedi ki: Efendim, 700 milyon dolarlık
yardım yapıyoruz dünya ülkelerine. Çok sevindik fakat bir de
baktık ki daha iki sene önce Yunanistan dünya ülkelerine 703 milyon
dolarlık yardım yapıyormuş. Yani ekonomik gücü bizden çok
daha az olan Yunanistanın gerisindeyiz.
Değerli
arkadaşlarım, hangi ülkelere yardım yapıyoruz?
TİKAnın listesine baktık, birçok ülke var, tebrik ederiz ama
Musuldaki, Kerkükteki Türkmen vatandaşlarımızı listede
göremedik.
Yurt
dışında, değerli arkadaşlarım, 5 milyon
vatandaşımız yaşıyor. Bunların ne kadar büyük bir
güç olduğunu hepimiz biliyoruz. Mecliste bir araştırma komisyonu
kurduk, çok değerli bir metin hazırladık. Yurt
dışına gidince soruyoruz, hiçbir büyükelçinin elinde bir tane örneği
yok, kimsenin haberi yok Meclisin yaptığı çalışmadan.
Çok önemli öneriler var orada, Hükûmete tavsiye ediyoruz, lütfen onu dikkate
alınız.
Son olarak
şunu söylüyorum: Değerli arkadaşlarım, biz Hükûmetten çok
büyük başarılar beklemiyoruz. Bir bölümü elli senedir, bir bölümü
kırk senedir, bir bölümü yetmiş senedir süren sorunları
sıfır sorun politikasıyla çözemeyeceğinizi biliyoruz ama
basit konuları çözün. Örnek vereceğim. Geçen gün
Dışişleri Bakanına söyledim. Rodosta ve İstanköyde 3
bin soydaşımız yaşıyor. Bunların
çocuklarının gittiği yedi okul vardı. Yunanlılar
yedisini birden kapattılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ONUR ÖYMEN
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Öymen.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) Bir tanesini açtırın lütfen.
60 bin
soydaşımızı Yunanistan vatandaşlıktan attı,
kaç tanesini geri aldırabildiniz? Hemen hemen hiçbirini.
İskeçede
Osmanlı camileri var, yıkılmış -gittik gezdik-
tamirine izin vermiyorlar. Parasını bizim
soydaşlarımız verecek. Bu camilerin imarını
sağlayın.
Bakınız,
Başbakan gitti, yirmi iki anlaşma imzaladı. Ama büyük laflar
söylemek kolaydır, iş yapmak zordur. Bizim sizden beklediğimiz,
büyük hedefleri bir an için bir tarafa bırakın, en somut, ulaşılabilir
hedefleri lütfen gerçekleştirin çünkü başarının ölçüsü
uçuş milleri değil, yaptığınız toplantılar
değil, aldığınız somut sonuçlardır.
Bu
düşüncelerle, bu bütçelerin başarılı olmasını,
hayırlı olmasını diliyorum. Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.11
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ikinci tur
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası, AK PARTİ Grubu adına Gümüşhane Milletvekili
Yahya Doğan.
Buyurun
Sayın Doğan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığının
2011 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına
görüşlerimi açıklayacağım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan, çok değerli arkadaşım -Hazinede 1973te beraber
çalışmıştık- Mithat Melen Bey ve yine üniversiteden
Değerli Hocam Esfender Korkmaz -maalesef burada yoklar ama daha sonra
gelirler- her ikisi için de söyleyeceğim şudur: Bardağın
dolu tarafına bakalım.
Mithat Bey
Hazinenin öneminin gittikçe azaldığını söyledi.
Değerli
arkadaşlarım, bir maliye profesörü olarak ve ekonominin içerisinden
gelen birisi olarak bu görüşe kesinlikle katılmıyorum.
Doğrudur, bizler 73lerde Hazinedeydik ve bütün dünyayı Hazineden
ibaret zannederdik. Daha sonra kısaca özetleyeceğim, bugün
görüşmekte olduğumuz Hazine Müsteşarlığının
kurumsal kökleri Osmanlı İmparatorluğunda Fatih Sultan Mehmet
dönemine kadar uzanmaktadır. Osmanlı Devletinde hazine çeşitli
aşamalardan geçtikten sonra, 1863 yılında Maliye Nezareti
bünyesinde Hazine-i Veznenin kurulmasıyla son şeklini
almıştır. Hazine-i Vezne devlet gelir ve giderlerinin zaman ve
mekân itibarıyla denkleştirilmesi olarak tanımlanan Hazinenin
klasik fonksiyonlarını yani hazine işlemlerini yerine
getirmiştir.
Cumhuriyet
döneminde Hazine-i Vezne 1927 yılına kadar Maliye Vekâleti bünyesinde
muhafaza edilmiş -biraz atlayarak geçeceğim- 13 Aralık 1983
tarihinde ise 188 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
Başbakanlığa bağlı Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarlığı olarak kurulmuştur. Rahmetli Adnan
Kahveci, Sayın Başbakan Turgut Özal emir verdi -biraz zamanın
durumuna uygun olarak da gevşemek için- Hüsnü Doğan, Adnan Kahveci,
bendeniz, Ekrem Pakdemirli oturduk sabaha kadar 188 sayılı
Kararnameyi hazırladık, Sayın Başbakan da imzaladıktan
sonra Kanun Hükmünde Kararname süratli bir şekilde gitti ve böylece Hazine
ve Dış Ticaret Müsteşarlığı kuruldu.
Burada not
düşmek için, zabıtlara geçmesi için bir hususa değineceğim.
Şiddetle bir karşı çıkma hadisesi oldu, bütün siyasi
partiler, aşağı yukarı on yıl süreyle, efendim
Hazinesiz Maliye olur mu? Bu iş yanlıştır, bu işi
toparlayacağız, biz düzelteceğiz. demişlerdir ancak
geldikten sonra da maalesef, hiçbir şey yapmadıkları gibi
kuvvetlendirmişlerdir.
Yine şuraya
getirmek istiyorum: Hazine devletin bünyesinde çok önemli bir yer tutar ve bu
Müsteşarlığın görevlerini de kısaca sayacak olursak:
Ekonomi politikalarının tespitinde hükûmetlere yardımcı
olmak, hazine işlemleri ve kamu finansmanına ilişkin
faaliyetleri yürütmek, ikili ve çok taraflı ekonomik ilişkileri
düzenlemek, uluslararası ve bölgesel ekonomik mali kuruluşlarla
ilişkileri yürütmek, yine, ülkemiz finansman politikaları
çerçevesinde sermaye akımlarına ilişkin düzenlemeleri yapmak ve
yatırımların teşvikiyle doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarının düzenlenmesi ve uygulanması ve bunlara
ilişkin esasları tespit etmek.
Tabii,
zamanın kısalığı dolayısıyla söylemek
istediklerimi söyleyemiyorum ancak bilinmesi gereken şudur: Bir
insanın kalbi ne ise devlet bünyesinde de Hazine odur. Devletin bütün
akçeli işlemlerinin yürütüldüğü, dengelendiği bir yerdir.
Ekonomi politikalarının tespitinde Hazine olmadan olmaz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünya bir kriz yaşadı ve biz bu krizden az etkilendik. Mutlaka
devletin diğer kurumlarının da etkisi vardı ama ben
Hazineye bir teşekkür borçluyum. 2001de çok ciddi bir kriz geçirdik. O
kriz kendi hatamızdan idi ve yanlış hatırlamıyorsam
yirmi bir, yirmi iki banka batmış, 55-60 milyar dolar bu ülkenin
parası gitmiş idi. 2002den sonra Hükûmetimizin takip ettiği
isabetli politikalarla, biz, hem bu borçları kapattık hem enflasyonu
düşürdük
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Doğan, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
YAHYA DOĞAN
(Devamla) ...hem de Türk parasının değerini, yeniden,
itibarını kazandırdık.
Hazinenin çok önemli
fonksiyonlarından birisi de devlet borçlarının yürütülmesi ve
bunun bir düzene sokulmasıdır. Ben, 73lerden 80lere kadar Hazinede
çalıştığım için biliyorum, bizim
başımızı ağrıtırdı bu devlet
borçlarının takibi, düzenlenmesi başımızı
ağrıtırdı. Enflasyonun düşmesiyle borçlanmada hem süre
uzaması olmuş ve hem de maliyet düşmüştür, daha düşük
faizlerle borçlanmaya başlamışızdır. 2003
yılında yüzde 58 seviyesinde olan dövize endeksli borcun payı
yüzde 25,4e, sabit faizli borçların payı ise 48,9dan 56ya
yükselmiştir. Borçlanma maliyeti 2010 yılında 8,2ye
inmiştir.
Sayın
Başkanım, Hükûmetin makroekonomik göstergeleri...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Doğan, teşekkür için açıyorum.
Buyurun.
YAHYA DOĞAN
(Devamla) Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
AK PARTİ
Grubu adına ikinci konuşmacı Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2011
yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama
başlarken bütçenin hazırlanmasında emeği geçen herkese
teşekkür ediyor, görüşmelerin ülkemize ve milletimize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bankacılık sektörünün büyümesi ülke ekonomisinin
büyümesi anlamına gelir. Bankacılık sektöründe yaşanan
herhangi bir sorunda ekonomideki çarkların dönmesini sekteye
uğratır. Ülkemizdeki ekonomik büyümenin en önemli etkenlerinden biri
şüphesiz bankacılık sektöründeki hızlı ve olumlu
gelişmelerdir.
Değerli
arkadaşlarım, elimde size aktarabileceğim net rakamlar mevcut
ancak sizleri rakamlara boğmak istemiyorum. Günümüz itibarıyla
bankacılık sektörüne baktığımızda personel
sayısı son dokuz ayda 5.578 kişi artmış, şube
sayısı 354 artmış, toplam aktifler 2009 yıl sonuna
göre yüzde 11,2 artmış, sermaye yeterliliği rasyosu yasal
sınırın üstüne çıkmıştır. Krediler yüzde 21
artmış, mevduatın krediye dönüşüm oranı yüzde 87
seviyelerine yükselmiştir. Öz kaynaklar artmıştır. Bireysel
kredilerin arttığı doğrudur. Bireysel kredi vermek demek
dolaylı olarak reel sektöre destek vermek demektir.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ İktidarı öncesinde ekonomik
istikrarsızlık, sektördeki küçük ve parçalı yapı, risk
yönetimi konusundaki eksiklikler gibi temel yapısal sorunlar bir
bankacılık krizi ortaya çıkarmıştır. Bu kriz sonrasında
22 banka batmış, takibe düşen kredilerin oranı Ziraat
Bankasında yüzde 62ye, Halk Bankasında yüzde 48,8e
yükselmişti. Şube sayısı 6.216ya, personel
sayısı 124 bine gerilemişti. 2002 sonrası Adalet ve
Kalkınma Partisinin uyguladığı kapsamlı yeniden
yapılandırma programı sağlanan ekonomik istikrar ve
uygulanan kararlı politikalar yaşanan krizlerin ülke ekonomisi ve
bankacılık sektörü üzerindeki etkilerini ortadan kaldırarak
sektörün istikrarlı bir gelişim sürecine girmesini
sağlamıştır. 2010 yılına geldiğimizde
kredilerin takibe dönüşüm oranı yüzde 4,1 seviyesine gerilemiş,
bu oran Ziraat Bankasında yüzde 1,66; Halk Bankasında yüzde 4tür.
2010 yılında şube sayısı 9.940a, personel sayısı
184 bine yükselmiştir yani 3.724 şube, 65.774 kişiye de
aynı zamanda istihdam sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, 2008 yılında yaşanan ve dünyaya maliyeti
İkinci Dünya Savaşından daha büyük olan küresel ekonomik krizde
dünya genelinde çok sayıda banka batmıştır. Kurtarma
operasyonlarından hiçbirisi işe yaramamıştır. Amerika
Birleşik Devletlerinde yüz altmış yıllık,
asırlık bankalar dâhil olmak üzere 149 banka
batmıştır. Türkiyede AK PARTİ hükûmetleri döneminde hiçbir
banka batmamış ve hiçbir banka Fona devredilmemiştir ancak
biraz evvelki konuşmacı, İmar Bankasının bizim
dönemimizde battığını ifade etti. İmar
Bankasının içi 2002den önce boşaltılmış, biz ise
İmarzedelerin paralarını ödemiştik. Türkiyede
bankacılık sektörü devlet yardımı almadan güçlü sermaye
yapısını sürdürmektedir. Ülkenin istikrarlı duruşu, sağlam
ekonomik politikaları ve mali disiplin sayesinde sektör zarara
uğramamıştır. Türk bankacılık sektörünün güçlü
sermaye yapısı, düşük kredi, kur ve likidite riski krizin
ekonomi üzerindeki olumsuz yansımalarını oldukça
azaltmıştır. 2008 yıl sonunda gelişmiş ülkelerde
aktif getirisi azalmış, tahsilat gecikmiş, alacakların
problemli hâle geldiği görülmüştür.
Türk
bankacılık sektörü, dünyada artık parmakla gösterilen bir
noktaya gelmiştir. Bu başarının sebebi, BDDK ve Merkez
Bankası gibi kurumlarımız arasındaki koordinasyonun oldukça
düzgün işleyebilmesidir. Ancak, kurumların
bağımsızlığını ve koordinasyonunu güçlü
kılan siyasi irade olduğu da unutulmamalıdır. O da Adalet
ve Kalkınma Partisinin kararlı, dik duruşudur. Biz, 2005
yılında modern, günün gereklerine uygun yeni bir bankacılık
yasası çıkarttık. Arkasından çekle ilgili, mortgagela
ilgili, konut kredileriyle ilgili, kredi kartlarıyla ilgili yasal
düzenlemeler yaptık. TMSF yasasını biz çıkarttık ancak
yasa çıkarmakla işin bitmediğinin farkında olarak, o
yasaları istisnasız, tavizsiz, düzgün bir şekilde uygulamaya
koyduk. Siyasi irade olarak kurumlarımızın...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Yeni.
AHMET YENİ
(Devamla) Siyasi irade olarak kurumlarımızın tereddütler
yaşamasına izin vermedik, yasal çerçevede bağımsız bir
şekilde hareket etmelerine imkân sağladık.
Türkiyenin
finans sektöründeki başarısı ve ekonomik büyüklüğü,
Finansal İstikrar Kurulunun bir üyesi olmasını
sağlamıştır. Artık küresel finansal düzenlemelerle
ilgili Türkiyenin de içinde bulunduğu mutabakat çerçevesinde karar
alınıyor. Bu sebeple, istikrar ve güven ortamını sürekli
kılan AK PARTİ hükûmetlerinin ayakta alkışlanması ve
içtenlikle tebrik edilmesi gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, TMSF Araştırma Komisyonu Raporunun neden
görüşülmediği biraz evvel burada konuşuldu, benden önceki
konuşmacılar bunu gündeme getirdi. Bankalar Kanunu madde 22, banka
sırrı, Bilgi Edinme Kanunu madde 23, Meclis İç Tüzüğü madde
105, Anayasa madde 138/3; evet, bunları milletvekili arkadaşıma
hatırlatıyor ve bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.
AK PARTİ
Grubu adına üçüncü konuşmacı Halil Aydoğan, Afyonkarahisar
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Aydoğan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurumunun 2011
yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın
Başkan, sizi, yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla
selamlıyorum.
Sermaye
Piyasası Kurumu, tasarrufların menkul kıymetlere
yatırılarak iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın bir
şekilde aktarılmasını sağlamak ve sermaye
piyasasının güven, açıklık ve kararlılık içinde
çalışmasını, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin
korunmasını düzenlemek ve denetlemek amacıyla, 1981
yılında çıkarılan 2499 sayılı Kanunla kurulan,
bağımsız, düzenleyici ve denetleyici ilk kurumumuzdur.
Yüksek enflasyon
ve yüksek reel faizli bir ekonomide, devlet ağırlıklı bir
ekonomide sermaye piyasalarının fazla büyümesi mümkün değildi.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları siyasi ve ekonomik
istikrarı sağlayarak yüksek enflasyonun ve yüksek reel faizin
tahribatını giderdi. Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarından önce yaşanan yüksek reel faizlerden sonra, kamu iç
borç stokunun Nisan 2003ten itibaren hesaplanmaya başlanan reel faizi,
Nisan 2003 itibarıyla yüzde 10,97 iken Ekim 2010 itibarıyla yüzde
0,75e düşmüştür. TÜFE ve ÜFE 2002 yılında,
sırasıyla yüzde 29,70 ve yüzde 30,80 iken 2009 yılında tek
haneli rakamlara inerek yıl sonu itibarıyla, sırasıyla
yüzde 6,53 ve yüzde 5,93e gerilemiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarlarında Fitch, Moodys, Standard and Poorsun
Türkiye ile ilgili sürekli artırdıkları kredi notu bugün
Yatırım yapılabilir ülke seviyesinin biraz altında
olmakla birlikte, Türkiyenin algılanan riskinin fiyatlaması olarak
kabul edilen CDS fiyatlarına bakarak piyasalar, Türkiyenin kredi notunun
hâlâ hak ettiğinin çok çok altında olduğunu söylüyor.
Türkiye
önümüzdeki beş altı yıllık dönemde OECD ülkeleri
arasında en hızlı büyümesi beklenen, son krizde büyümesini
sadece artırarak değil, iyileştirerek çıkan tek ülkedir.
OECD tarafından hazırlanan Eylül 2010 tarihli rapora göre Türkiye
2011-2017 döneminde yüzde 6,7 oranında beklenen büyüme ile en
hızlı büyüyecek olan OECD ülkesidir.
İstanbul
Uluslararası Finans Merkezi Projesinin önemli bir bileşeni de
sermaye piyasasıdır. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası
komşu ve çevre ülkelerin borsalarıyla yakın ilişki
içindedir ve lider konumda bulunmaktadır.
Halka arz
seferberliği çalışmaları 2010 yılında büyük bir
ivme kazanmıştır. Bu kapsamda ilki mayıs ayında
İstanbulda, diğeri ise geçtiğimiz günlerde Bursada olmak üzere
iki büyük halka arz zirvesi düzenlenmiştir. Ayrıca çeşitli
illerde halka arz seminerleri ve toplantıları yapılmaya devam
etmektedir.
Ülkemiz sermaye
piyasalarının küresel piyasalara entegrasyonunu
hızlandırmaya yönelik olarak özellikle küresel piyasalarda
güvenilirliği yüksek şirketler ve kurumlarca İstanbul Menkul
Kıymetler Borsasında yabancı sermaye piyasası
araçlarının ihraç edilmesini teminen Sermaye Piyasası Kurulu
tarafından yeni bir tebliğ yayınlanmış olup söz konusu
tebliğin yürürlüğe girmesinin ardından yaklaşık bir ay
sonra ilk kez yabancı bir şirketin hisse senetleri İstanbul
Menkul Kıymetler Borsasında işlem görmeye
başlamıştır. Ayrıca gayrimenkul yatırım
ortaklıklarının halka açılmasını
kolaylaştırıcı düzenlemeler yapılmış,
KOBİlerin halka arzlarını kolaylaştırmak
amacıyla İstanbul Menkul Kıymetler Borsası bünyesinde
Gelişen İşletmeler Piyasası kurulmuştur. Oluşan
bu olumlu ekonomik ortamda Sermaye Piyasası Kurulu tarafından
yapılan yeni düzenlemeler ile birlikte borçlanma araçlarının
üzerindeki maliyet yükü ve mevzuattan kaynaklanan sorunlar giderilmiş,
2010 yılı içerisinde daha şimdiden özel sektör tarafından
yaklaşık 9 milyar TL nominal değerli borçlanma aracı ihraç
edilmiştir. Kira sertifikaları 2010 yılı içerisinde
piyasanın kullanımına sunulmuştur. Sermaye Piyasası
Kurulu tarafından 2010 yılı içerisinde yapılan önemli
düzenlemelerden birisi de varantlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aydoğan.
HALİL
AYDOĞAN (Devamla) Hisse senetleri piyasasında 2009 yılı
toplam iş hacmi bir önceki yıla göre yüzde 45 artışla 482,5
milyar olarak gerçekleşmiştir. Küresel ekonomide 2009
yılının sonuna doğru başlayan iyileşme sürecinin
olumlu etkisi ve halka arzlardaki artışla İMKBde işlem
gören şirketlerin toplam piyasa değeri bir önceki yıla göre
yüzde 93 artarak 351 milyar TL seviyesine ulaşmıştır.
Sözlerime son
verirken bakanlıklarımızın ve bütün
kuruluşlarının bütçelerinin hayırlı olmasını
dilerken, Sayın Başkan, sizi, yüce Meclisimizi ve halkımızı
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.
AK PARTİ
Grubu adına dördüncü konuşmacı Şevket Gürsoy, Adıyaman
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Gürsoy. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Şevket Bey, Alkol Piyasası
Başkanı orada, hesap sor ha! Hesap sormazsan ben senden hesap
sorarım.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Gürsoy.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun
2011 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime tütün
ve alkol mamullerinin insan ve toplum sağlığına
zararlı olduğunu hatırlatmakla başlamak istiyorum. Sektörün
kişi ve toplum sağlığını yakından
ilgilendirmesi, kayıt dışı ticarete konu olması
sebebiyle özel düzenlemelere ihtiyaç duyulmuş, bu kapsamda yapılan
düzenlemelerle 2008 yılında faaliyete başlayan Kurul,
kuruluş kanunuyla kendine verilen görevleri bütçe imkânları
çerçevesinde yerine getirmeye çalışmaktadır.
Tütün, tütün
mamulleri, alkol ve alkollü içkiler piyasası toplam 27 milyar
civarında ekonomik bir büyüklüğe ulaşmıştır.
Tütün üretimi 6 coğrafi bölgede yapılmakta olup, ülkemizde şark
tipi tütün dediğimiz oryantal tütün üretimi ihracatında da dünya
birincisiyiz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Adıyaman dâhil mi?
ŞEVKET
GÜRSOY (Devamla) - Malatya da dâhil.
2009
yılında 77.411 üretici tarafından üretilen 81.053 ton tütünün
2010 yılında 17 firma tarafından satın alınarak
üreticiye 551 milyon 568 bin lira bedeli ödenmiştir. 2010
yılında yine 18 firma tarafından 65.339 üreticiyle 63.975 ton
tütün üretmek için sözleşme yapılmış, bu tütünler 2011
yılının Ocak-Şubat aylarında satın
alınacaktır. 2010 yılının ilk dokuz ayında 83,5
milyar adet sigara üretilmiş, 69 milyar adet sigara tüketimi
gerçekleşmiş. 17 milyar 900 milyon tutarındaki satış
hasılatından yaklaşık olarak 11,2 milyar TL sadece ÖTV
geliri tahsil edilmiş, bunda KDV dâhil diğer vergi gelirleri
mevcuttur. 24 Temmuz 2007 tarihi itibarıyla, Gelir İdaresi
Başkanlığımızın uhdesinde yürüyen bandrollü ürün
izleme sistemi ile bu alanda ürün takip sistemi geliştirilmiş, 15
Mayıs 2008 tarihi itibarıyla da bandrollü ürün izleme sistemine güç
verebilmek için, 5752 sayılı Kanunumuzda bandrole ait suçlar adli
suç niteliğinde tanımlanarak bandrolün daha etkin bir şekilde
uygulanabilmesi bağlamında gerekli cezai müeyyideler
düzenlenmiştir.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) Sigarayı bıraktın mı sen?
ŞEVKET
GÜRSOY (Devamla) Evet. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
Kurumun 2011
bütçe rakamlarına kısaca değinecek olursak: Öncelikle, 2011
yılı gider tahminlerinde, Kurumun önceki yıllara ait fiilî gider
rakamları ile birlikte Kurum faaliyetlerinin etkin ve düzenli yürütülmesi
ilkesi benimsenmiş, bununla birlikte, sektörel düzenlemelere ilişkin
harcamalara tütün ve alkol tüketiminden kaynaklanan kamusal, toplumsal ve
tıbbi nitelikteki zararları önleyebilmek amacıyla toplumsal
bilincin, farkındalığın artırılmasına
yönelik çalışmalara öncelik verilmiştir.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Ne olacak bu Adıyamanın tütünü!
ŞEVKET
GÜRSOY (Devamla) 2011 yılı gider tahminlerinde önemli bir kalemi de
yasa dışı ticareti önlemek amacıyla yürütülmesi planlanan
çalışmalar oluşturmaktadır.
Diğer
taraftan, yine tütün kontrolüne dönük birtakım televizyon
programları, kitap, broşür, afiş basımı gibi
organizasyon giderlerine ilaveten, demirbaş, kırtasiye ve genel
manadaki büro gider rakamları ve muhtelif müteahhitlik hizmet
alımları da bu bütçede dikkate alınmıştır.
50 milyon 592 bin
Türk lirası tutarındaki gider bütçesinin 13 milyon 803 bin
lirasını personel giderleri, 1 milyon 685 bin lirasını
sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri, 16 milyon 485 bin Türk
lirasını mal ve hizmet alımı giderleri, 17 milyon 398 bin
Türk lirasını cari transferler, 1 milyon 201 bin Türk lirasını
ise sermaye giderleri oluşturmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Gürsoy, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Adıyamana gel, Adıyamana! Vaktin bitti!
Şevket Ağa, Adıyamana gel!
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Tütün ne olacak, tütün!
ŞEVKET
GÜRSOY (Devamla) Personel giderleriyle ilgili olarak kuruma ihdas
edilmiş olan 322 kadroya karşılık
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Bırak kadroyu, tütüne gel, tütüne!
ŞEVKET
GÜRSOY (Devamla)
147 merkezde 8i İzmir irtibat bürosunda olmak üzere
toplam şu anda, hâlihazırda 155 personel görev yapmaktadır.
Diğer taraftan, her yıl yaklaşık olarak 40 bin kişi
adına yeniden düzenlenen satış belgesi başvurularının
elektronik ortamda yapılması konusunda da çalışmalar son
aşamaya gelmiş, yönetmelik yayınlandıktan sonra 2011
yılı itibarıyla hayata geçirilecektir.
Gelir kesimlerine
de kısaca değinecek olursak: Tütün Piyasası Daire
Başkanlığı ve Tütün Mamulleri Piyasası Daire
Başkanlığının gelirleri bandrol bedellerinden oluşmak
üzere toplam 7 milyon 318 bin Türk lirası olarak
hesaplanmıştır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Adıyaman bitti, tütün de bitti Şevket Bey!
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Adıyaman seninle gurur duyuyor!
ŞEVKET
GÜRSOY (Devamla) Alkollü İçkiler Piyasası Daire
Başkanlığının gelirleri ve satış belgesine
esas hizmet bedelleri toplamı da 4 milyon 496 bin
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Adıyamana gel, Adıyamana!
BAŞKAN
Sayın Gürsoy, lütfen teşekkür edin.
Buyurun
açtım Sayın Gürsoy. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
ŞEVKET
GÜRSOY (Devamla) Alkol Piyasası Daire
Başkanlığının gelir ve esas hizmet bedelleri toplam 1
milyon 578 bin Türk lirası. Yine, Sektörel Rekabet ve Tüketici
Hakları Daire Başkanlığının 206 bin
satış noktasından yaklaşık 33 milyon Türk lirası
gelir tahsil edileceği tahmin edilmektedir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Adıyaman nerede!
ŞEVKET
GÜRSOY (Devamla) Sonuç olarak, 2011 mali yılında kurum bütçesinin
toplam 50 milyon 592 bin Türk lirası hazineye aktarılacak, gelir
fazlasının 4 milyon 948 bin Türk lirası olacağı
görülmüştür.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Tütüne gel, tütüne! Şevket, tütüne gel!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Adıyamana gel, bitti süren!
ŞEVKET
GÜRSOY (Devamla) 2011 yılı Kurum bütçesi hayırlı olsun.
Teşekkürlerimi
ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Gürsoy.
AK PARTİ
Grubu adına beşinci konuşmacı Abdurrahman Dodurgalı,
Sinop Milletvekili.
Buyurun
Sayın Dodurgalı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesiyle ilgili olarak huzurunuzdayım.
Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.
Sayın
Başkan ve değerli üyeler, devletimiz tarafından kendisine
toplumu inanç, ibadet ve ahlak konularında aydınlatmak görevi
verilen, bu işleri yürütmek ve ibadet yerlerini yönetmek görevini üstlenen
Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu görevlerini
yaparken laiklik ilkesini sürekli göz önünde bulundurma, tüm siyasi görüş
ve düşünüşlerin dışında ve üstünde olma ve milletçe bütünleşme
ve dayanışma amacını gözeterek bu görevini yapmaya
çalışmaktadır. Bugüne kadar, Diyanet İşleri
Başkanlığı, her faaliyetinde hem laiklik ilkesini hem tüm
siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında olma
ilkesini hem de milletçe birlik ve beraberlik içinde olma ilkesini
gözettiğini bizzat Başkanın ağzından her
toplantıda beyan etmektedir. Toplumu din konusunda aydınlatırken
de dinimizin iki temel kaynağı Kuran ve sünnete dayalı
sağlam bilgiyi esas aldığını, on dört
asırdır yaşanan dinî tecrübeyi de daima göz önünde
bulundurduğunu, bu iki temel kaynakla modern hayatı ve
insanlığın ortak birikimini ve bu konularda gelinen noktayı
göz ardı etmediğini tüm verilerinde vurgulamaktadır. Bu
meseleleri halletmek için, toplumun isteklerini, toplumun geldiği
noktayı sürekli göz önünde bulundurmak ve toplumun geldiği noktaya
göre yeniden ve taze bilgiler üretmek gerekmektedir. Diyanet İşleri
Başkanımız da Din İşleri Yüksek Kurulu
vasıtasıyla bu görevini bilhassa son yıllarda yerine getirmeye
çalışmaktadır.
Başkanlığımızın
yaptığı faaliyetlerle bugün toplumumuzda mutedil din
anlayışı denilen ve toplumun her kesimince kabul gören ve
kabulü de bu sıralarda, bu kutsal çatı altında Diyanet
İşleri Başkanlığımızla ilgili kanun
çıkartılırken, büyük bir hassasiyet içinde Başkanlığımızla
alakalı bu kanunu çıkartırken tüm grupların desteğini
alması da çok somut bir gösterge olarak değerlendirilmelidir.
100 bine
yakın camide 85 bin görevlisi ile ibadet ve din hizmetini yürüten,
camilerimizi yöneten Diyanet İşleri Başkanlığı
ayrıca 16 bin camide yüz yüze, 40 bin camide de merkezî sistem ile toplumu
irşat vazifesini göstermektedir, yürütmektedir.
Yurt
dışındaki vatandaşlarımıza, toplumun
yarısını oluşturan kadınlar ve
kızlarımıza, kadın haklarını, kız
çocukların eğitimini, kadınlara yönelik pozitif
ayrımcılığı teşvik etmekte, töre ve namus
cinayetleri ve zorla evlendirme gibi toplumsal bilinç oluşturma hedefini
de gütmektedir.
Engelli,
kimsesiz, yaşlı, yoksul, tutuklu gibi ilgi ve desteğe muhtaç
vatandaşlarımızın da Diyanet İşleri
Başkanlığımız yanında olmakta, bunların
şartlarına uygun olarak camilerimizi yeniden bir düzenlemeye tabi
tutmakta. Bugün bin beş yüzün üstünde cami bu şekilde bir düzenlemeye
tabi tutulmuştur.
Cezaevlerindeki,
yurt dışındaki vatandaşlarımızın kendi öz kimliklerini
koruyarak içinde yaşadıkları toplumla uyum içinde
olmalarına katkı sağlamakta, yurt dışında
eğitim ve öğretim görevini yürüten birtakım müesseseler açmakta,
cami içi ve cami dışı tüm hizmetleri birlikte yürütmeye
çalışmaktadır.
Ayrıca,
Diyanet İşleri Başkanlığımız son
yıllarda 60-70 bin civarında kendisine sorulan sorulara cevap
vermiş, 620 faks ve mektupla ve 450 adet de yüz yüze görüşmeyle
toplumumuzda din ile ilgili konularda kendisine yöneltilen soruları
cevaplandırmaya çalışmıştır.
Bilindiği
gibi, son derece başarılı Kutlu Doğum haftaları
düzenlemekte, ayrıca da hac ve umre hizmetlerini, üzerine
aldığı günden bugüne kadar da başarılı bir
şekilde yürütmektedir.
Bütün
bunların yanında, Diyanet İşleri
Başkanlığımız, inanç, ibadet ve ahlak konularında
toplumumuzu aydınlatırken bunların bir birliktelik ve bir
bütünlük içinde yürütülmesi gerektiği gerçeğini de devamlı göz
önünde bulundurmaktadır, bulundurmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Dodurgalı.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Devamla) Sürenin kısalığı sebebiyle, ben bir
iki konuya temas etmek istiyorum.
Sayın Haluk
Koçun, Alevilerin Diyanet İşleri Başkanlığı
bünyesi içinde yer almasına Diyanet İşleri
Başkanlığımız sıcak bakmaktadır ama
ayrı bir Diyanet teşkilatıyla teşkilatlanması,
devletimizin birlik ve bütünlük politikalarıyla alakalıdır. Bunu
bir vurgulamak istiyordum.
Ben de bundan
önce görev yapan değerli arkadaşımız Profesör Doktor Ali
Bardakoğlunu, yapmış olduğu hizmet, Diyanette
açmış olduğu çığır sebebiyle tebrik ediyorum.
Yeni Başkanımızın onun açtığı yoldan daha da
genişleterek ve bu yolu daha da ilerleterek faaliyetlerini
sürdüreceğine inanıyorum.
Bu duygu ve
temennilerle, yeni Başkanımızdan, sosyal açılımlı
bir birim kurulmasına önayak olmasını burada istirham ediyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, toplumu bugün
yakından ilgilendiren sokak çocuklarına, sokak hayvanlarına
hizmetini gerçekleştirecek birimler oluşturmalı, doğal
afetlerde toplumumuzun yanında olacak birtakım hizmet birimleri
üretmelidir.
Bu duygu, bu
istek ve bu dileklerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Dodurgalı.
AK PARTİ
Grubu adına altıncı konuşmacı Mehmet Çiçek, Yozgat
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çiçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan,
Diyanet İşleri Başkanlığının 2011
yılı bütçesi üzerinde Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime sizlere teşekkür ederek başlamak
istiyorum. Sizler ittifakla 1 Temmuz 2010da Diyanet İşleri
Başkanlığının otuz bir yıldır bekleyen
Kanununu çıkardınız. 1979da Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilen Kanun defalarca ele alınmasına rağmen
çıkarılamamıştı. Diyanet teşkilatı otuz bir
yıldır genelgelerle idare edilen bir teşkilat idi. Bu vesileyle
başta Başbakanımıza, Parlamentoda grubu bulunan bütün
partilerimizin genel başkanlarına ve gruplara, diyanet mensubu bir
arkadaşınız olarak şükranlarımı sunuyorum.
Kanunu çıkarmak için emek sarf eden bakanlarımız oldu,
çıkarmak Faruk Çelik Kardeşimize nasip oldu, onu da kutluyorum.
Kanunun
çıkmasından hemen sonra Diyanet İşleri
Başkanlığında bir devir teslim işlemi
yapıldı. Sayın Ali Bardakoğlu feraset ve
başarıyla yürüttüğü Diyanet İşleri
Başkanlığı görevini, yanında kademe kademe Diyanet
İşleri Başkanlığına
hazırladığı bir arkadaşına, Mehmet Görmeze
devretti. Bu, diyanet tarihinde ilk defa gerçekleşmiş bir olaydır.
Bundan dolayı, Sayın Ali Bardakoğluna hizmetlerinden
dolayı teşekkür ediyorum, Mehmet Görmez Beye de
çalışmalarında başarılar diliyorum.
Bu kanunla
cumhuriyetimizin ilk kuruluşunda Diyanet İşleri
Başkanlığı yeni bir kimlik kazanmıştır.
Kanunun çıkışı diyanet teşkilatında ve
kamuoyunda büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır.
Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığını
şeyhülislamlığın devamı olarak görmüş,
yapılanmasını da ona göre yapmıştır. Atatürk,
Diyanet İşleri Başkanlığına protokolde
Başbakandan sonra 3üncü sırada yer vermiştir, makam
aracını Başbakandan sonra ilk defa Rifat Börekçi Hocaya,
Diyanet İşleri Başkanına vermiştir, Çankaya
Köşkünün yanında lojman ayırmış, tahsis
etmiştir. Maalesef, bugün Diyanet İşleri
Başkanının protokoldeki yeri -daha önceden de ifade ettiğim
gibi- banka genel müdürlerinden sonra, 52nci sırada yer alıyor.
Söz buraya
gelmişken, Diyanet İşleri Başkanının protokoldeki
yerini Atatürkün verdiği değeri de göz önünde bulundurarak
düzenlemeli ve layık olduğu yere kesinlikle verilmelidir.
Diyanet
İşleri Başkanlığının değeri nedir,
misyonu nedir? Diyanet İşleri Başkanlığının
misyonu, on dört asırdan beri devam eden yüce İslam dinini insanlara
doğru metotla, kitap ve sünnete uygun olarak anlatmak ve hurafeden uzak
uygulanmasını temin etmektir. Asırların
oluşturduğu bu tecrübenin ışığında Diyanet,
evvela ülkemiz insanına, sonra yurt dışında bulunan
Müslüman Türk topluluklarıyla beraber bütün dünya Müslümanlarını
kuşatıcı din hizmeti sunmak, ahlaki değerleri, birlik ve
beraberliği, cemaat ruhunu, dayanışma
duygularımızı güçlendirmek misyonunu yüklenmiştir. Diyanet,
sadece Müslümanların değil, bütün dünya
insanlığının temel problemlerini tespit edip, müşterek
çözüm yollarını bulup katkıda bulunmaktadır.
Kur'an-ı
Kerim, Peygamberimizin âlemlere rahmet olarak gönderildiğini ifade
etmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizde
ve bütün dünyada, vatandaşlarımız arasında din, mezhep,
meşrep, tarikat, cemaat farkı gözetmeksizin, eşit hizmet
sunmayı şiar edinmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı, bugün, dünyanın sekseni
aşkın ülkesinde, soydaş, akraba toplulukları başta
olmak üzere bütün dünya ülkelerinde 633 sayılı Diyanet
İşleri Başkanlığı Kanununun verdiği görevi
ifade etmektedir: İslam dininin inanç, ibadet, ahlak esaslarıyla
ilgili işlerini yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak, ibadet
yerlerini yönetmek.
Müslümanlığın
inanç temellerini yönetirken, İslam dininin iki temel kaynağı
olan Kur'an ve sünneti merkeze koymuştur. Çağın getirdiği
imkânları etkin bir şekilde kullanarak dünyanın her yerinde
vatandaşlarımızı, hatta bütün dünya
insanlığını muhatap alarak din hizmeti sunmak Diyanetin
görevidir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı uygulama kadroları,
İslamın itikadi ve amelî ilkelerini özümsemiş, eğitim ve
kültür seviyesi yüksek, kendisiyle ve toplumla barışık,
beşerî ilişkilerde ve toplum yaşamının her
safhasında örnek ve öncü, muhatabını anlama ve feraset sahibi,
toplumun dinî, ahlaki, kültürel problemlerini doğru tespit eden ve pratik
çözümler üreten, dinî verileri ilmî metotlarla ortaya koyan ehil elemanlardan
oluşmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ÇİÇEK
(Devamla) Saygıdeğer milletvekilleri, Kanununu
çıkardığımız, misyonunu belirtmeye
çalıştığımız bu Diyanet İşleri
Başkanlığı bugün ne yapıyor? Toplumu sözlü ve
yazılı görsel yayın organlarıyla eğitiyor. Bu yönüyle
camiler yediden yetmişe insanlarımızın eğitim yeri
yani okul, üniversitesidir. Mesela, cuma günleri neredeyse yirmi milyon insan
vaaz dinliyor, hutbe dinliyor, bu kadar insan camilerde okunan ezanla
toplanıyor.
Bugün
camilerimizde 28 Şubat uygulaması olarak bilinen merkezî vaaz ve ezan
sistemi uygulanıyor. O günün derin yöneticileri daha da ileri giderek
şehrin merkezî camilerinde kılınan namazı diğer
camilere naklen yayınlayıp, imam olmadan, ekrandaki imama uyarak
namaz kıldırmayı bile düşündüler. Tepkilerden
korktukları için bu projeyi tehir ettiler ama merkezî vaaz ve ezan sistemi
Diyanet İşleri Başkanlığına dayatıldı.
Bugün
yapılan araştırmalar göstermiştir ki merkezî vaaz ve ezan
sistemi tam maksadı karşılamıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çiçek, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ÇİÇEK
(Devamla) Bu proje uygulamaya konulduğundan bu yana binlerce imam ve
müezzin hizmet dışı kalmıştır, atıl hâle gelmiştir.
Yetişmiş din görevlisi imam ve müezzinlerden istifade
edilememektedir. Bu uygulama kesinlikle acilen terk edilmelidir. Din
görevlilerinin hizmet mekânı olan kürsüler ve minareler sahiplerine iade
edilmelidir. Liyakatli olmayanlar elbette eğitilmelidir ve eğitilmesi
mümkün olmayanlara görev verilmemelidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı
hepimizin yayın faaliyetlerini takdire şayan olarak takip
ettiğimiz bir kuruluş. Kaliteli, güncel ihtiyaçlara cevap veren bir
neşriyat Diyanet İşleri Başkanlığının
şanına uygun tarzda sürdürülmektedir.
Şimdi burada
-Sayın Başkan izninizle- çok önemli bir şeyden bahsetmek
istiyorum: Diyanet Vakfı ve Diyanet İşleri
Başkanlığının birlikte düzenlediği Alevi
Bektaşi Klasikleri başlığı altında hazırlanmış
9 ciltlik eserle asırlardır devam eden Alevilikle ilgili
yanlış bilgi ve değerlendirmelere âdeta son
verilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çiçek, teşekkür ediyorum.
MEHMET ÇİÇEK
(Devamla) Bir saniye
BAŞKAN
İkinci defa uzattım.
Teşekkür
için açıyorum, buyurun.
MEHMET ÇİÇEK
(Devamla) Bu eserler bütün insanlarımıza
dağıtılmalıdır.
Ben, hepinize
teşekkür ediyor, Diyanet İşleri
Başkanlığımızın ülkemize yaptığı
hizmetlerin çok daha mükemmel tarzda düzenlenerek yeni Başkan ve yeni
kanun düzenlemesiyle sonuç vermesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çiçek.
AK PARTİ
Grubu adına yedinci konuşmacı Ahmet Koca, Afyonkarahisar
milletvekili.
Buyurun
Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı üzerinde Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu itibarla
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde dünya
barışına yönelik en önemli katkı, bu ülkelere yapılan
ekonomik ve kültürel yardımların önemini bir kat daha
artırmaktadır. Bu nedenle, Afrika, Balkanlar, Kafkasya, Orta
Doğu ve Orta Asyada bölgesel iş birliğinin en güçlü aktörü
konumundaki ülkemize önemli görevler düşmektedir. Bu itibarla, Türkiye'nin
artan gücüyle paralel olarak TİKAnın etkinliği de
artmaktadır.
Türkiye, tüm kamu
kurumları, kuruluşları, üniversiteleri, sivil toplum
örgütleriyle bu konuda çok duyarlı bir duruş sergilemekte. Ülkemizin
öncelikleri doğrultusunda yürütülen bu çalışmalar, dış
politikamıza zenginlik sağlayan önemli birer araçtır. Bu çalışmalar
sayesinde uluslararası toplumda kazanılan prestij, bölge
politikaları üzerinde söz sahibi olma kabiliyeti, iş dünyasında
yeni olanaklar oluşturma becerisi ama hepsinden önemlisi küresel
barış ve iş birliğine yaptığımız
katkıyla Türkiye'nin lider ülke konumu her geçen gün daha güçlenmektedir.
Amacımız, Türkiyeye komşu ülke ve Türk dilinin
konuşulduğu ülkelerle birlikte gelişmekte olan ülkelere
kalkınma yardımı sağlamak ve teknik yardım etmektir.
TİKA,
kuruluşunun ilk yıllarında Kafkaslar ve Orta Asya
ağırlıklı bir çalışma alanına sahipken
özellikle Hükûmetimizin göreve geldiği 2002 yılından beri ve
ondan sonraki faaliyet coğrafyasını, kardeş devletler
başta olmak üzere, Balkanlar, Orta Doğu ve Afrikadan, kalkınma
yolundaki tüm ülkeleri kapsayacak şekilde genişletmiştir.
2002
yılında TİKA program koordinasyon ofislerinin sayısı
12 iken, 2010 yılında bu sayı tam yirmi üç ülkede 26ya
ulaşmıştır. Bu, 2 kat büyüme anlamına gelmektedir.
Bugün Türkoloji Projesiyle dünya artık Türkçe konuşmaktadır.
Dost ve kardeş halkları ayağa kaldırdık. Komşu
ülkelerle sorunlarımızı en alt düzeye indirip, zincirleri
kırıp vizeleri kaldırdık. Dünya gözünde Türkiyenin
itibarını en üst seviyeye çıkarttık.
Değerli
milletvekilleri, TİKA, tarihî ve kültürel bağlarla bağlı
olduğumuz Arnavutluk, Bosna Hersek, Karadağ, Kosova, Makedonya ve
Sırbistanda eğitime yönelik projeler başta olmak üzere,
savaş mağdurları için inşa edilen konut projelerinin
yanı sıra pek çok restorasyon çalışması yapmakta,
geçmişin değerlerini geleceğe aktarmaya öncü olmaktadır.
Geçmiş
yıllarda Moğolistanda Orhun Kitabelerinin yeniden gün yüzüne
çıkarılması başta olmak üzere, Türkmenistanda Sultan
Sencer Türbesi, Kazakistanda Ahmet Hoca Yesevi Türbesi restorasyonları
gibi başarılı projelerle dünya kültür mirasının
korunmasında büyük katkılar sağlayan TİKA, yapılan
başarılı çalışmalarına 2010 yılında da
devam etmiştir.
Dünyanın
çatışma bölgelerinden biri olan Filistinde çocukların
eğitimden mahrum kalmamaları için TİKA Batı Şeriada
okullar inşa etmiş, Filistinde işitme engellilere yönelik tek
okul olma özelliği taşıyan ve Ramallahta bulunan İslami
Hayır Cemiyeti İşitme Engelliler Okuluna bir konuşma terapi
ünitesi kurmuştur.
Afganistanda,
2005-2010 yılları arasında on yedi klinik ve hastane
inşaatıyla, onarımı yapılmıştır. Bunun
yanında, Özbekistanda, Filistinde, Sudanda ve birçok ülkede klinik ve
sağlık ocağı inşaatları ile üniversitelerde
sağlık enstitüleri açılmıştır. Ayrıca
Kubbetüs Sahra hilalinin yenilenmesi, Zincirli Medrese restorasyonu, Konjic ve
Drina Köprüsü restorasyonu, Mustafa Paşa Camisi, Prizren Sinan Paşa
Camisi, Priştine Fatih Camisi, Karadağ Nizam Camisi
restorasyonlarıyla kültürel varlıklarımıza sahip
çıkmıştır.
Yurt
dışında bulunan kültürel mirasımızın
korunması, Türk dilinin yaygınlaştırılması ve
Türk kültürünün tanıtılması amacıyla yoğun
çalışmalar başlatılmış, bu çerçevede yılda
yaklaşık 3.500 öğrenciye eğitim verilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koca, lütfen tamamlayınız.
AHMET KOCA
(Devamla) Teşekkür ederim.
Kültür
havzamızda Türkçe yayınlanan çok sayıda gazete, dergi,
televizyon ve radyoya eğitim ve donanım desteği
sağlamıştır. Proje faaliyetlerinde toplam 2.324
kişiden oluşan uzmanlar görev yapmıştır.
2010
yılı faaliyetleri alanlarında önemli bir bölümü de su ve su
hijyeni projeleri oluşturmaktadır. Ciddi boyutta su sorunu
yaşayan Asya, Afrika ve Orta Doğu ülkelerine yönelik su kuyusu, isale
hattı, arıtma tesisi, su deposu inşası projeleri
gerçekleştirmek suretiyle yerel halkın günlük içme suyunun
karşılanması ve hijyen koşullarının
iyileştirilmesi hedeflenmiştir.
TİKAnın
yukarıda bahsedilen projelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla
Hükûmetimiz tarafından TİKAnın bütçesi her yıl artarak
2002 yılında ortalama 15 milyon dolar iken 2009 yılında
genel bütçeden tahsis edilen ödeneklere ilaveten Tanıtma Fonu,
Başbakanlık ve diğer kurumların bütçeleriyle yapılan
aktarmalarla birlikte 100 milyon dolara ulaşmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koca, lütfen teşekkür ediniz.
Buyurun.
AHMET KOCA
(Devamla) Bu itibarla başta Başbakanımız olmak üzere,
Bakanımıza ve tüm TİKA çalışanlarına
şükranlarımızı arz eder, 2011 bütçesinin ülkemize,
milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Koca.
AK PARTİ
Grubu adına yedinci konuşmacı Fazilet Dağcı
Çığlık, Erzurum Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çığlık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2011 yılı bütçesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Buradan,
dünyanın beş kıtasına yayılmış bütün Türk
vatandaşlarına, soydaş ve akraba topluluklarına da
selamlarımı iletiyorum. Türkiye, imparatorluk bakiyesi bir ülkedir.
Bugün farklı devletlerin vatandaşı olsalar da bizlerle derin
tarihî, sosyal ve kültürel bağlara sahiplerdir.
Ayrıca,
tarih ve medeniyetimizin çok geniş bir coğrafyada
yansımalarını görmek de pekâlâ mümkündür. Nasıl ki
dünyanın dört bir yanına yayılmış
soydaşlarımız üzerinde mesuliyetimiz varsa, Türk kültürünün
yaşatılması konusunda da sorumluluklarımız
vardır.
Bütün bu
sorumlulukların ve hizmetlerin yerine getirilmesi için, Hükûmetimiz
döneminde, idari bir yapıya ihtiyaç duyulmuştur. Gerek yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızla gerekse
soydaş, dost ve akraba topluluklarla ilişkileri yürütecek Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmuştur.
Yasa tasarısı ise 24 Mart 2010 tarihinde Meclisimizde grubu bulunan
partilerin oy birliğiyle kabul edilmiştir. Bu yeni kurulan
Başkanlığın Değerli Başkanı Kemal Yurtnaç
Beye de başarılar diliyorum. Hükûmetimizin böylesine önemli bir
hizmete imza atmasından dolayı büyük mutluluk duyduğumu
belirtmek isterim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlık, kurulduğu
günden bugüne yapılanmasını sürdürürken asıl hedefi olan
kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu da
sağlamaktadır.
Hükûmetlerimiz
döneminde soydaş, akraba olan ülkelerle ilişkilerimize ayrı bir
önem verilmiş, Başbakanımız bu ülkelerle
karşılıklı ziyaretlerde bulunmuştur. Kopmaya yüz
tutmuş ilişkiler sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yeniden
canlandırılmıştır. Ülkelerimiz arasındaki gönül
bağları bir daha kopmayacak şekilde kuvvetlendirilmiştir.
Sayın Başbakanımızın son bir ay içinde
yaptığı tarihî Kosova ve Lübnan gezilerinde bütün bu
çalışmaların meyvesini ülkemiz haklı olarak
toplamıştır. Sayın Başbakanımıza, Türk
Bayrağına ve ülkemize gösterilen ilgi ve samimi teveccühler bizlerin
göğsünü kabartmıştır. İzlenen çok yönlü Türk
dış politikası, komşu ülkelerle sorunların
sıfıra indirilme kararlılığı, yirmi altı
ülkeyle karşılıklı kaldırılan vizeler bu
çalışmalara ivme kazandırmıştır.
Karşılıklı yapılan ekonomik anlaşmalarla ticaret
hacmi hiç olmadığı seviyelere yükselmiş, Nabucco gibi büyük
projelerle ülkemiz bir enerji üssü hâline gelmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başkanlığın
önemli görev alanlarından biri de yurt dışından gelen
öğrencilerdir. Her alanda bir köprü vazifesi gören bu öğrencilerle
ilgilenmek de Başkanlığın asli işlerindendir.
Hâlihazırda 9 binin üzerinde yabancı öğrenci devlet bursuyla
ülkemizde eğitim almaktadır. Ayrıca, Başkanlık
bünyesinde altı daire başkanlığı, üç de kurul
oluşturulmuştur. Bu kurulların oluşturulmasındaki
temel amaç, farklı bakış açılarıyla ortak aklı
oluşturup kurumsal ve bürokratik refleksten kurtulmaktır.
Bütün bu
çalışmalar yürütülürken yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız ve onların bir araya gelerek
oluşturduğu STKlar göz ardı edilemez. Yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımız
bulundukları ülkelerde birlik ve beraberliklerini muhafaza etme ve
dayanışma için sivil toplum kuruluşları çatısı
altında örgütlenmiştir. Okul aile birliklerinden hemşehri
derneklerine, meslek ve iş adamı derneklerinden cami derneklerine
kadar geniş yelpazede STK yapılanmaları mevcuttur. Yurt
dışındaki STKlarımızın güçlü olması,
kabiliyetlerinin artırılması o ülkede yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne
katkı sağlar; ayrıca, ülkemizle bağlarını
güçlendirir, ülkemiz açısından da bir iş birliği ve lobi
desteği sağlanmış olur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Avrupada yaşayan
vatandaşlarının varlığıyla Avrupa
Birliğinin doğal bir üyesidir. Türkiye, aynı zamanda Türk
dünyasının, Orta Doğunun, Afrikanın kardeşidir,
komşusudur, gönüldaşıdır. Orta Asya, Balkanlar, Kafkasya,
Çin ve Orta Doğudaki soydaş ve akraba topluluklar ile de ciddi ilişkiler
geliştirmiş bir ülkedir. Son sekiz yılda yirmi altı ülke
ile vizeleri kaldırdık. Bin yıllardır bir ve beraber
yaşadığımız halklarla, topluluklarla, ülkelerle
yeniden kucaklaşıyor, onlarla hasret gideriyoruz. Dünyanın
neresinde olursa olsun her bir vatandaşımız, her bir
kardeşimiz yalnız olmadığını hissediyor,
hissedecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çığlık, buyurun.
FAZİLET
DAĞCI ÇIĞLIK (Devamla) Biz birlik ve beraberlik içinde olursak Orta
Asya, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu barış ve huzur içinde
olur. Biz dayanışma içinde olursak Avrupadaki, Avustralyadaki,
Amerikadaki, kısaca dünyanın dört bir tarafına
dağılan vatandaşlarımız bulundukları ülkelerde
huzur ve güven içinde yaşarlar. Başkanlığın tüm bu
hizmetleri büyük bir sorumluluk duygusuyla ve görev bilinciyle yerine
getireceğine inancım tamdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, dünyanın dört bir
tarafına yayılmış Türk vatandaşlarını,
soydaş ve akraba topluluklarını, özellikle tüm Türkiyeyi, 27
Ocak 2011 tarihinde Erzurumda yapılacak olan 25. Dünya
Üniversitelerarası Kış Oyunlarına Erzurum milletvekilleri
ve tüm Erzurum halkı adına davet ediyorum. Siz milletvekili
arkadaşlarımızı da tabii görmek istiyoruz Erzurumda.
Bütçenin
hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çığlık.
AK PARTİ
Grubu adına dokuzuncu konuşmacı Abdullah Çalışkan,
Kırşehir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçesi
içinde yer alan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyetimizin en önemli çağdaşlaşma
projelerinden biri olan Avrupa Birliği üyeliği süreci 1959
yılında Avrupa Ekonomik Topluluğuna
yaptığımız ortaklık başvurusuyla başlamıştır.
AK PARTİ hükûmetlerinin izlediği kararlı ve tutarlı
politikalar sonucunda ülkemiz tüm kriterleri aşarak 2005 yılında
Avrupa Birliğiyle müzakere eden ülke konumuna yükselmiştir.
Türkiye'nin Avrupa Birliği yolculuğu, ülkemizin ve Türk
halkının çağdaş medeniyet seviyesini yakalamak ve geçmek
yolundaki hedefini gerçekleştirme azim ve iradesinin en belirgin
tezahürüdür.
Değerli
milletvekilleri, müzakerelerin başlamasından bu yana geçen süre
zarfında 13 fasıl açılmış, 1 fasıl geçici olarak
kapatılmıştır. Toplamda 33 fasıldan 17sinin
açılması siyasi gerekçelerle engellenmektedir.
Ülkemizin
diğer aday ülkelerden farklı değerlendirilmesine ve ülkemizin
önüne, başka aday ülkelerin önüne konmayan tekliflerin ve engellerin
konulmasına razı değiliz. Adil ve eşit şartlarda
müzakere sürecini kısa sürede neticelendirmeye hazırız. Türkiye
12 faslı bir yıl içinde 5 faslı ise orta vadede açabilecek
durumdadır.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliğiyle müzakerelerimiz çerçevesinde ülkemizde
gerçekleştirdiğimiz reformları sadece Avrupa Birliğine üye
olabilmek için değil, Türkiye'nin her alanda gelişmesi ve
kalkınması için yapıyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi,
bizim için önemli olan sonuç yani AB üyeliği değil, bu süreçte ülke
olarak elde ettiğimiz kazanımlardır. Ülkemizi her anlamda yüksek
standartlara ulaştırabilirsek, bundan sonra Avrupa Birliğinin
Türkiye için vereceği karar bizden çok kendilerini ilgilendirecektir.
Sonuç ne olursa
olsun biz her şekilde yolumuza devam ederiz. Artık, AB ülkeleri
Türkiyesiz bir AB olamayacağının farkına varıyor. Bunu
sadece biz söylemiyoruz, Avrupanın akil adamları, vizyon sahibi
politikacıları söylüyor. Her zaman söylediğimiz gibi, Türkiyesiz
bir ABnin küresel bir aktör olabilmesi mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda her zaman
ilerleme hâlindedir. Son açıklanan ilerleme raporunda ülkemizde
yaşanan birçok değişim, olumlu gelişmeler olarak ifade
edilmektedir. Raporda 33 müzakere faslının 23ünde ilerleme ya da iyi
düzeyde ilerleme olduğu değerlendirilmektedir.
Raporda
vurgulanan en önemli değişim, 12 Eylül 2010 tarihinde
gerçekleştirdiğimiz Anayasa değişikliğidir. Raporda,
bu Anayasa değişikliğinin, kapsadığı alanlar
itibarıyla AB üyelik müzakerelerimize çok önemli katkılar
yaptığı belirtilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği üyelik sürecimizde politikacıların,
bürokratların diyaloğu kadar belki de daha da önemlisi halkların
diyaloğu ve iletişimidir. Ülkemizin AB kamuoyları
tarafından doğru anlaşılması ve algılanması,
halkımızın da AB sürecini tüm yönleriyle daha iyi
tanıması çok önemlidir. Bu amaçla, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği tarafından iletişim stratejisi
hazırlanmıştır. Hedefimiz hem iç kamuoyunu AB süreci
hakkında doğru bilgilendirmek hem de AB ülkelerindeki ön
yargıları kırmaktır. Bu çerçevede, son bir yıl içinde
yaklaşık 100 etkinlik doğrudan gerçekleştirilmiş veya
desteklenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Türkiye-AB mali
yardım mekanizmasının genel koordinasyonunun
sağlanmasında kilit rol oynayan bir kurumdur. Avrupa Birliği
Komisyonu 2007-2013 yılları için aday ve potansiyel aday ülkeler için
bütçesinden ayırdığı fonları Katılım Öncesi
Mali Yardım Aracı yani IPA başlığı
altında toplamıştır. Bu kapsamda toplam 11,5 milyar avro
ayrılmıştır. Bu bütçeden ülkemize yaklaşık 4,9
milyar avro kullandırılması öngörülmektedir. Bu fonun ülkemiz
tarafından en etkin şekilde kullanılabilmesi, katılım
sürecini yöneten aktörlerin teknik ve idari altyapısının güçlü
olmasına bağlıdır.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği Kanununun çıkarılması bu
çerçevede atılan önemli adımlardan birisi olmuştur. Önümüzdeki
süreçte başta merkezî finans ve ihale birimi olmak üzere, ilgili
bakanlıkların fonları daha etkin bir şekilde kullanabilmesi
için gerekli çalışmalar da hızla tamamlanacaktır.
Fonların yönetiminden sorumlu olan kuruluşların personel
altyapısının istikrara kavuşturulması, bu kapsamda
yapılması gereken çalışmalardan birisi olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, önümüzdeki dönemde ülkemizin AB yolunda göstermiş
olduğu iyi niyet ve gayreti Avrupa Birliğinden de bekliyoruz. AB
üyelik müzakerelerimizin diğer aday ülkelerde olduğu gibi siyasi
engellemelerden bağımsız olarak teknik bir zeminde devam
edeceğini ve katılım yolunda önemli bir ivme
yakalayabileceğimizi ümit ediyorum.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin 2011 mali bütçesinin hayırlı
olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çalışkan.
AK PARTİ
Grubu adına onuncu konuşmacı Cüneyt Yüksel, Mardin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2011 mali
yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi en kalbi duygularımla saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünya tarihinin en büyük refah ve
barış projesi olarak tanımlanan Avrupa Birliğine tam üyelik
yolunda tüm kararlılığımızla ilerliyoruz. Bakın,
bu sürece hiç kolay gelinmedi. 1959 yılından 2005 yılına
kadar elli senelik bir süreç ve AB ile müzakere süreci aşamasına bir
türlü geçemeyen bir Türkiye. 2005 yılında gerekli kriterleri yerine
getirdik ve Avrupa Birliği ülkelerine başka bir seçenek
bırakmayarak resmî müzakerelere başladık. Ayrıca 2002
yılından beri ülkemizin gerek sosyal gerekse ekonomik yönden
kalkınmasını sağlamak amacıyla AK PARTİ olarak
birçok reform gerçekleştirdik ve gerçekleştirmeye de devam ediyoruz.
Ülkemizde
özellikle Anayasa değişiklikleri ve uyum yasalarıyla son
yıllarda kapsamlı siyasi ve ekonomik reformlar hayata
geçirilmiştir. Tabii bu reformlar öncelikle halkımızın
beklenti ve ihtiyaçları sebebiyle gerçekleştirilmiştir.
Reformlar neticesinde, ülkemiz, AB üyeliğine her zamankinden daha
yakın bir noktaya ulaşmıştır. Sadece son bir yıl
içerisinde çevre ve gıda güvenliği fasılları müzakerelere
açılmıştır. Her iki fasıl, daha önce açılan
fasıllardan farklı olarak müktesebatı son derece geniş
alana yayılan zor fasıllardır.
2010
İlerleme Raporuna göre, Türkiye, son bir yıl içerisinde
açılması bazı üye ülkelerin engelleri sebebiyle mümkün olmayan
fasıllarda bile kayda değer gelişmeler sağlamış,
mali hizmetlerden ulaştırmaya, enerjiden yargı ve temel haklar
faslına kadar çok çeşitli alanlarda önemli gelişmeler
göstermiştir. Yine İlerleme Raporuna göre Avrupanın en
hızlı büyüyen ekonomisine sahip olmamız, sekiz yıldır
istikrar ve güven zemininde hızla gelişen demokratik
standartlarımız ve aktif dış politikamız Türkiyeyi
çok farklı ve özel bir noktada konumlandırmaktadır. AB süreci,
bizler için sadece fasıl açıp kapatmaktan ziyade ülkemizin
sosyoekonomik refahının artırılması için çok önemli
bir araçtır. Türkiye artık sağlıklı ve hijyenik
gıda ürünlerinin tüketildiği, çevreye duyarlılığı
gün geçtikçe artan, bilim ve araştırma alanında çok önemli
mesafeler kat eden bir ülke hâline gelmiştir. Bizim amacımız,
2013 yılı sonuna kadar AB müktesebatına en üst seviyede uyum
sağlamaktır. Böylece, ABnin yedi yıllık dönemler hâlinde
hazırladığı 2014-2020 bütçesine dâhil olmayı
hedeflemekteyiz.
Bu süreçte
geçtiğimiz yıl zarfında idari kapasitesi büyük ölçüde
güçlendirilen AB Genel Sekreterliği ABye üyelik sürecimize ilişkin
çalışmaların yönlendirilmesi, takibi ve koordinasyonunda çok
önemli rol oynamaktadır. Bununla birlikte bazı AB üyelerinin siyasi
nitelikteki engelleme çabaları ne ahde vefa ile ne de hakkaniyetle
bağdaşmaktadır. Ülkemizin tüm çabalarına rağmen
katılım müzakerelerinin bu süreçle doğrudan ilgili olmayan
siyasi engeller nedeniyle maalesef
yavaşlatıldığını görüyoruz. Bu konulardan birisi
de Kıbrıstır. Tabii biz bu yaklaşımı
açıkçası etik görmüyoruz.
AB ile
ilişkilerimizin daha da geliştirilmesinin önündeki bir diğer
engel de vatandaşlarımızın AB ülkelerinden vize alma
konusunda yaşadıkları sıkıntılardır. Bu
çerçevede vatandaşlarımıza vize muafiyetinin
sağlanmasına yönelik olarak başlatılmış olan
çalışmaların kararlılıkla sürdürülmekte olması
memnuniyet vericidir. Vize serbestisi için bir ön koşul niteliğinde
olan ve AB ülkeleri açısından büyük önem taşıyan geri kabul
anlaşması müzakerelerini de son aşamaya getirmiş
bulunmaktayız.
Birkaç gün önce,
Avrupa Birliği üyesi olan İsveç, İngiltere, İtalya ve
Finlandiyanın Dışişleri Bakanları International
Herald Tribune gazetesinde Türkiyenin AB üyeliğine destek veren bir
makale kaleme aldı. Türkiyenin üyeliğini destekleyen AB üyesi
ülkelerin sayısının daha fazla olduğunu da söylemem
gerekiyor. Dediler ki: Asıl sorulması gereken soru şu:
Türkiyenin Avrupaya sırt çevirip çevirmediği değil, son elli
yıldır bütünleşmeye öncülük eden Avrupanın kendi temel
değerlerine arkasını dönüp dönmediğidir. Aslında
karşılaştığımız siyasi engellerin
arkasına da baktığımızda ekonomik sebepleri
göreceksiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yüksel, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
CÜNEYT YÜKSEL
(Devamla) Bakınız, Türkiye için IMFnin 2010 yılı büyüme
tahmini yüzde 7,8; OECDnin tahmini ise yüzde 8,2. Biz temkinli olarak 6,8
diyoruz. OECD 2050ye kadar Türkiyenin Avrupanın en büyük 2nci ülkesi
olacağını söylüyor.
Türkiye Avrupada
yaşayan 4,5 milyon vatandaşı ile yabancı nüfusun neredeyse
yüzde 10unu oluşturmakta. Avrupadaki Türk girişimciler 40 milyar
euro değerinde bir iş kapasitesine sahip ve toplamda 500 bin
kişinin üzerinde insana istihdam sağlıyor. Ekonomik olarak
Avrupanın gelecek vizyonunun içine Türkiyenin dinamizmini koymaları
bence çok önemli.
Bugün AB
Konseyinin kararı açıklanmıştır. CHP Sözcüsü
Sayın Öymen, bunun genişlemeyle ilgili bölümünde Türkiyeyle ilgili
olarak katılım veya üyelik kelimesinin yer
almadığından bahsetti. Ancak bu belgenin dikkatle okunması
hâlinde bu kelimenin yani accession , katılım kelimesinin birkaç
yerde geçtiğini görmek mümkündür. Ayrıca Müzakere Çerçeve Belgesine
atıf yapılmaktadır. Bunun içinde de katılım belgesi
ana unsur olarak yer almaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CÜNEYT YÜKSEL
(Devamla) Ben, yine, bu vesileyle ABGS bütçesinin hayırlara vesile
olmasını diliyorum ve kuruluşunun 10uncu yılında
gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yaptığı
özverili çalışmalarından dolayı ABGSyi tebrik ediyorum.
Yüce Meclisi en kalbî duygularımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yüksel.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hazine
Müsteşarlığıyla ilgili düşüncelerimizi açıklamaya
çalışacağım. Öncelikle şunu ifade edeyim:
Sayıştay görüşmeleri sırasında yine denetim
dışı bırakılan kurumlardan birisi Merkez Bankası
oldu. Merkez Bankasının özellikle denetim dışında
bırakılması için Hükûmetin ısrarlı bir çabası
oldu. Peki, nasıl denetleyecek, Meclis nasıl denetleyecek? Artık
önümüzdeki günlerde siyasi iktidar bunun sorumluluğuna katlanacaktır.
Yine,
İstanbulun küresel finans merkezi olması yönünde uluslararası
finans kurumu tarafından atılan adımları İstanbul
bölge ofisinin bir operasyon merkezi hâline dönüştürmesi yani Washington
dışındaki ilk operasyon merkezi hâline getirmesi, Asya
Kalkınma Bankası, ardından Avrupa İmar ve Kalkınma
Bankasında bölgesel kalkınma ofisleri açacak olmasını
önemsiyoruz. Böylesi durumlarda Merkez Bankasının da İstanbulda
olmasının, merkezinin taşınmasının,
altyapısı oluşturulduğu takdirde faydalı
olacağına inanıyoruz. Zaten, biz, 12 Eylül hukukunun Ankarada
merkezîleştirdiği, temerküz ettirdiği, işte, bütün
sendikaların, bütün derneklerin, bütün partilerin, her şeyin genel
merkezi Ankarada olacak anlayışını da sorgulayan bir
partiyiz.
Sayın
milletvekilleri, yine, Sayın Bakanın sunuşlarında
şöyle bir söz geçiyor: Hazine Müsteşarlığı
KİTlere görev zararı ve sermaye transferi şeklinde kaynak
aktarmaktadır. deniyor. Doğrusu şaşırdım çünkü
AKP döneminde sata sata, özelleştire özelleştire KİT kalmadı
ki! Tekel, Sümerbank, PETKİM, TÜPRAŞ, SEKA, bütün limanlar,
şeker fabrikaları, ERDEMİR, Telekom, Elektrik AŞ, Eti
Madenleri, daha yüzlercesi satıldı. Elde de ne kaldı? Zaten cari
açıkları, borçları kapatmak için satılan bu
kuruluşlara hangi kaynağı aktardıklarını da
doğrusu sunuşlarda görmedik.
Merkez
Bankasının gündemi, cari açıkta büyüme rekoru hız kesmiyor.
Krizin en sıcak günlerinde, 2008de 42 milyar, şimdi ekim ayında
3,7 dolara fırlayan açık, on ayda 288 artışla 35,7; yani bu
yıl ortalama 45-50 milyar dolar bir açık söz konusu oluyor. Bunda
sıcak paranın oynadığı rol sorgulanıyor tabii.
Fortisbankın açıklamaları, on ayda finansmanın yüzde 45
portföy girişlerinden sağlanması da bu tehlikeye işaret
ediyor. Sanıyorum yakında Merkez Bankasının faiz indirimine
geçmesi İMKB tarafından da memnuniyetle karşılanıyor.
Tabii, sıcak
para geliyor, faizini alıyor, gidiyor, vergilendirmesi, belli bir
standarda tabi tutulması gibi bir durum yok. Elin parasıyla da cari
açığın kapanmayacağını herkesin bilmesi gerekir.
Ancak bir çelişkiye dikkat çekmek istiyorum. Sayın Bakan Babacan
2010da yüzde 11 gibi yüksek büyüme sağlanmıştır. diyor
sunuşlarının 5inci sayfasında. Yine, Sayın Maliye
Bakanı 2010da yüzde 6,8lik bir büyüme oranıyla
tamamlanacağını öngörüyoruz. diyor sayfa 8. Buradaki
rakamları gösteriyorum. Evet, 8. Yine, Sayın Başbakan dün burada
konuştular ve dediler ki: 2010 yılının ilk üç
çeyreğinde yüzde 8,9 oranında büyüme kaydetmişiz. Sayfa 22.
Şimdi,
burada, 1 Başbakan, 2 tane bakan, üç tane rakam var. Hangisine
inanacağız diye soruyoruz tabii. Hangisi doğru? Başbakan
mı doğru söylüyor, Sayın Babacan mı doğru söylüyor,
Maliye Bakanı mı doğru söylüyor? Tabii, bu kadar Hükûmetin
kafası karışık olursa doğrusu
şaşkınlık yaratıyor.
Bakın
arkadaşlar, 2011 Yılı Mali Programının altında
da Hükûmetin imzası var. Böyle büyüme rakamlarından bahsediliyor ama
kendi imzaları olan rapordan, programdan okuyorum: Tekstil, hazır
giyim sektörlerinde en büyük pazarımız olan Avrupa Birliğinin
Çine uyguladığı kotaları kaldırması ve buna
krizin etkilerinin eklenmesiyle 2009 yılında 2007 seviyeleri
altındadır gelişme. diyor. Deri ve deri ürünlerinde ithalat
azaldı. Kimya sanayisinde 13,9 azaldı, kauçuk, plastikte 9,2;
taş, toprağa dayalı sanayide 12. Şimdi, biz bunun nesini
sorgulayacağız? Kendi imzalarınızla bu gerileme ifade
ediliyor.
Yine, yenilenebilinir
enerji yatırımlarına yönelik kredilere öncelik verildiği
konusuna gelince, bizim gördüğümüz, nükleer santrallere, HESlere,
doğayı tahrip eden yatırımlara ağırlık
verildiğini görüyoruz. Bu açıdan da bir samimiyet testi söz konusu
oluyor.
Değerli milletvekilleri,
bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kapatılan Halkın
Demokrasi Partisi HADEPin başvurusu nedeniyle verdiği kararda
Türkiyeyi mahkûm etti ve orada ifade edilen hürriyetlerin düşünce
hürriyeti olduğunu, programlarının sözleşmeye
aykırı olmadığını belirterek, Türkiye -defalarca
daha önce HEP, DEP, ÖZDEP zamanında mahkûm olmuştu- yine mahkûm oldu.
Tabii bunun akıbeti, DTP de aynı şekilde biteceği belli.
Tabii bu, Hükûmetin anlayışından kaynaklanıyor. Niye? Yeni
anayasa, seçimden sonra; seçim barajı, seçimden sonra;
demokratikleşme, seçimden sonra; mali kural, seçimden sonra; adil vergi
reformu, seçimden sonra; baş örtüsü, seçimden sonra. Ee Kürt sorunu,
seçimden sonra. Ondan sonra oluyor takiye, müdara. Şeffaf demokrasi
deniyor, ne zehebi ne zihabı ne niyeti gizlemeye gerek kalmadan her
şey karışıyor.
Şimdi,
Sayın Başbakan burada konuşuyor, kükrüyor Siz benim sesimi
kesemezsiniz, ancak millet kesebilir. diyor. İyi, hoş da siz
milletin sesini niye kesiyorsunuz? Biz de soruyoruz Sayın Başbakan,
mademki millete çok saygılısınız, buyurun sizi davet
ediyoruz, milletin bu seçimlerde adaylarını özgürce seçmesinin
önündeki bütün engelleri kaldıralım, gelin yüzde 10 seçim
barajını kaldıralım, halkın sesini kesmeyelim; adil,
eşit bir temsil olsun. Kenan Evrenin seçim barajına
sığınmak, ondan nemalanmak, iktidar olmak nasıl bir duygu,
nasıl bir fırsatçılık, nasıl ahlaki bir konu,
nasıl bir demokrasi? Gerçekten samimiysek millete güven konusunda, buyurun
hazine yardımını da eşit, partilere
dağıtalım; buyurun, davet ediyoruz seçime. Eğer millete
saygıysa, millete inançsa, millete güvense, milletin kendi milletvekilini
özgürce seçme hakkını da teslim edelim. Onun için bunu da
samimiyetsizlik olarak görüyoruz. Maalesef Sayın Başbakan burada
bağırıyor tabii, yine her zamanki gibi üslubu öyle biraz da.
Diyor ki: Çaktınız. Vallahi YÖKte de siz çaktınız,
Anayasada da siz çaktınız, Siyasi Partiler Yasasında da siz
çaktınız; MGKda da siz çaktınız, Kenan Evreni
yargılayacaktınız, orada da çaktınız; baş örtüsünde
de çaktınız, lider sultasında da çaktınız, Meclis
grubunu da Meclis bölüğü gibi esas duruşa geçirmekte
çaktınız
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Faili meçhullerde
HASİP KAPLAN
(Devamla)
faili meçhul cinayetlerde çaktınız; çaktınız
da çaktınız, işsizlikte, yoksullukta çaktınız. Bu
kadar kırıktan sonra da artık tasdikname zamanıdır,
yani bunun ötesi yok!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaplan, on dakika süreyi 4 kişi arasında
paylaştıracağım, kaç dakika istiyorsanız vereceğim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) İki buçuk dakika.
Burada gerçekten
Sayın Arınça teşekkür etmek istiyorum. Burada biz Kürtçeyle
ilgili bir iki kelime konuştuk tabii. Kendisi de burada bir Kürtçe kelime
konuşarak tepkisini dile getirdi. Ama şunu ifade edecektim,
Başkandan izin istedim bir açıklama için, vermedi: Meclis
Başkanını siz seçtiniz. Meclis Başkanı da
stenograflara yazı gönderiyor Böyle yazın. diye. Hem şikâyet
ediyorsunuz hem düzeltmiyorsunuz. Ben de o çağrıda bulunuyorum:
Lütfen, Meclis Başkanı bir an önce yazsın, bunu düzeltsin.
Sayın Egemen
Bağışı ben hoşgörülü biri olarak tanırım,
bilirim, bilmiyorum yanılıyor muyum ama bu yumurta atan
öğrenciler için karakola gidip şikâyetçi olduğunu,
öğrencilere dava açıldığını duydum. Sayın
Bağış soyadınız Bağış, bu konularda
daha hoşgörülü olacağınıza inanıyorum; anlamaya
çalışmanızı öneririm ve bu şikâyetle açılan
davanın size daha pahalıya mal olacağını buradan bir
hukukçu olarak ifade etmek istiyorum, bir an önce şikâyetinizi geri
almanız soyadınıza yakışır; inanın
demokrasiye katkı sunacaktır.
Yine şunu
ifade etmek istiyorum ki bir halkın kendi kimliğiyle
yaşaması kendi ana diliyle mümkün ancak Türkiyede tabii bu
sınırlı; 12 Eylül var, Anayasa 42 var, TMK var, TCK var, Siyasi
Partiler Kanununda engeller var. Ancak Kürt dili milyonlarca
yurttaşımız tarafından konuşulduğu ve kriterlerin
tümünü karşıladığı için Ahmedi Haniden Mehmet Uzuna
kadar yıllarca kitaplar yazıldı, müzik, tiyatro, sinema,
kültürel çalışmalar bütün kısıtlamalara rağmen
başarılı bir şekilde oldu. Mahkemelerde, eğitimde,
idari makamlarda Kürtçe ana dille iletişim kurulması hakkı
pozitif haklardan, ana dilde eğitim-öğretim en temel haklardan.
Birleşmiş Milletler Beyannamesi, Avrupa Çerçeve Sözleşmesi,
azınlık hakları belgeleri özel ve kamusal alanda kullanım
hakkını da içermektedir. Dil hakkı eşitlik ilkesi üzerine
kurulu, demokratik toplum çerçevesinde tanınan haklardandır. Dil bir
toplumun en değerli yapı taşı olunca, dil toplumun
kültürünü ve tarihini gelecek kuşaklara aktararak tarih bilincini de
oluşturuyor. Toplumun özellikleri yeni nesillere bu şekilde
aktarılıyor. Çok kültürlülük tehdit değil, renktir. Dil bir
toplumun en önemli kültür değeri; dil, düşüncenin; dil, bir ulusun
aynası. Bu yasakların kalkması gerektiğini düşünüyoruz
çünkü Avrupa Birliği bütçesi de görüşülüyor burada,
arkadaşlarımız değinecek.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Nezir
Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanlığı
bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün diğer arkadaşlar da konuşmalarında
dile getirdi, tütünü konuşuyoruz. Adıyaman Milletvekilimiz Sayın
Şevket Gürsoy geldi, tütünle ilgili konuştu ama tütünden bahsetmedi,
Adıyamandan bahsetmedi; Kurumun, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme
Kurumunun nasıl çalıştığını, ne kadar iyi
geliri gideri olduğunu anlattı. Sanırım bu ne tütün
üreticisinin sorunudur ne Tekel işçisinin, şu anda hâlâ perişan
durumda olan Tekel işçisinin sorunudur.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye şark tipi tütün üretiminde, oryantal tütün
üretiminde dünyada 1inci sıradaydı, şimdi de dünyada 1inci
sırada. Bu ülkede 550 binin üzerinde ekici geçimini tütünden
sağlıyordu; bu yaklaşık 3 milyon nüfus demektir ve yine bir
dönem, Tekelde 50 bine yakın işçi çalışıyordu ve
geçimini sağlıyordu.
Ben bütçe
görüşmeleri döneminde Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu
Başkanı Doktor Mehmet Küçükün konuşmasından bir paragraf
aktarmak istiyorum: Tütün üretimi altı coğrafik bölgede
yapılmakta, ülkemizde şark
tipi tütün dediğimiz oryantal tütün üretimi ve ihracatında ülkemiz
dünya liderliğini sürdürmektedir. Tütün ihracatımız 2009
yılında 97. 184 ton, ekonomiye katkısı 480 milyon 232 bin
ABD dolarıdır. diyor. 2010 yılı Haziran ayı sonu
itibarıyla 31.950 ton tütün üretimi, ekonomiye katkısı 155
milyon 703 bin ABD doları. diyor ve yine 2009 yılında 77.411
üretici tarafından 81 bin ton tütün üretildiğini, bunun 17 firma
tarafından alındığını söylüyor. 2010
yılında 18 firma tarafından 65.339 üreticiyle 63.975 ton tütün
üretmek için sözleşme yapılmış. Şimdi şark tipi
tütün üretiminde dünyada 1inci olan ve 2009da 97.184 ton ihracat yapan,
ülkesinde de sigara fabrikası olan, her ne kadar özelleştirilmiş
olsa bile, özel firmaların sigara ürettiği bir ülke 97 bin ton
ihracat yapıyor, ancak tütün üreticisi ile tüccar 63 bin ton sözleşme
yapıyor. Yani, bırakın ülkede üretilen miktarı,
ihracatın üçte 2si tutarında üretim sözleşmesi
yapılıyor ve yine sürekli AKP yönetimi, Sayın Başbakan,
Maliye Bakanı, diğer yetkililer, bakanlar hep şunu söylüyorlar:
Bizler az gelişmiş bölgelere, dezavantajlı bölgelere Doğu
ve Güneydoğuya yatırım yapmak istiyoruz, oraya öncelik
tanıyoruz. Kapatılan 56 tane yaprak tünün işletmesinin büyük
çoğunluğu Doğu ve Güneydoğudaydı. Bunların
birçoğu Adıyaman, Besni, Kâhta, Bafra, Batman, Beşiri, Kurtalan,
Siirt, Bitlis, Diyarbakır, Silvan, Bismil, Muş gibi illerdeydi ve
diğerleri Malatyadır, Adanadır, birçok yerde fakat
çoğunluğu, yaprak tütün işletmelerinin çoğunluğu,
yüzde 50den fazla vatandaşın yeşil kartlı olduğu,
işsizliğin gerçek, reel anlamda yüzde 50nin üzerinde olduğu
yerlerde.
Bugün,
bakıyoruz, Avrupanın birçok ülkesi, tütün üreten yedi sekiz ülkesi
tütün üreticisine destek primi veriyor. Neden? Siz Tütün
sağlığa zararlı. deseniz bile
Birçok zaman, AKPli
hatipler buraya çıkıp tütünle ilgili, alkolle ilgili, birinin haram
olması, diğerinin sağlığa zararlı olmasından
kaynaklı hareket ediyor. Peki, AKP adına konuşan değerli
arkadaşımız dedi ki: Alkol ve tütün piyasasından Türkiyenin
cirosu 27 milyar dolardır. Sonuçta, insanlar sigara içiyor, tütün içiyor
ve alkol tüketiyor. Sizler sigara üretmiyorsanız ülkenizde, sizler tütün
ekicisini ortadan kaldırsanız bile insanlar sigara içecek ve o sigara
için de gidip yurt dışından tütün ve sigara ithal edeceksiniz ve
dışarıya para vereceksiniz.
3 milyon ekici
şu anda yok. Peki, nerede bu vatandaşlar? Bu ekiciler -Doğu ve Güneydoğuda
olanların zaten köylerini boşalttınız- metropollerin
varoşlarında, Adanadan, Mersinden Antalyaya, İzmirden,
Manisadan, Denizliden İstanbula kadar varoşlarda, birçoğu
işsiz ve birçoğunuzun da hafızasında, taş atan
çocuklar veya o zor koşullarda tüm şeyin yüklendiği,
kapkaççılığın, her şeyin sorumluluğunun
yüklendiği, bir olumsuzluk olduğu zaman sırtlarına
atıldığı, hazır suçlu var dediği kesimler.
Diğer kesimler de kendi illerinde, köylerini terk edip, üretimlerini terk
edip kent merkezlerine geldiler, işsiz kaldılar ve seçim
dönemlerinde, daha önceki iktidarların, şimdi de AKPnin seçim
dönemlerinde kömürle, buzdolabıyla, makarnayla, diğer
yardımlarla, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakfının yardımlarıyla oy deposu olarak gördüğü
kesimler hâline geldi.
Bir ülke
gerçekten bu kadar düşmanlık yapabilir köylüsüne, tütün ekicisine bu
kadar düşman olabilir. Yani bir ülke önüne bir program koyup Ben bu
alandaki üreticime düşmanlık yapacağım, onlar benim
düşmanımdır. derse Türkiye'nin son on beş yıldır
uyguladığı bu politikayı, özellikle son dönemde, AKP
dönemindeki politikayı, sekiz yıllık politikayı gerçekleştirmesi
mümkün değil yani bu konuda gerçekten tebrik etmek gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, bu tütün ekicisinin durumunun dışında bir de
Tekel sigara fabrikasında, daha önce alkollü içki fabrikalarında
çalışan işçinin durumu var. Dedi ki: Tekelde 50 bin
civarında işçi çalışıyordu ve işçinin
çalıştığı her yerde, o işçinin üretiminden
kaynaklı, sigara üretiminden, yaprak tütün işlemesinden kaynaklı
aldığı maaştan, bulunduğu ilin esnafı da büyük
oranda katkı sağlıyordu. Bugün Muşta, Bitliste,
Adıyamanda, Batmanda birçok esnaf, Tekel fabrikaları
kapandığı için, oradaki işçilerin bir kısmı
emekli olup metropollere gitti, diğerleri de işten
atıldığı için esnafın büyük bir kısmı ciddi
sıkıntılar içinde, birçoğu da kepenk kapattı, onlar da
metropollere gitti.
Sigarada,
Tekelde, alkollü içeceklerde özelleştirme tutumu ve şimdiye kadarki
politikalar milyonlarca insanı olumsuz şekilde etkiledi ve bu kadar
olumsuzluktan, kasıtlı politikalardan, ülkenin çıkarına
olmayan politikalardan sonra Tekel sigara fabrikasını
kapatıyorsunuz, yaprak tütün işletmelerini kapatıyorsunuz, tütün
alımı yapmıyorsunuz. 10.980 işçiye de Sayın
Başbakan diyor ki: Yatarak kazanma dönemi bitti; yatan gider, üretmeyene
para yoktur. Yani bu Türkiye halklarına, bu işçiye, emekçiye, alın
teriyle yaşayan insana hakarettir ve o 10.980 işçinin büyük
çoğunluğu hâlâ şimdi ciddi sıkıntılar
yaşıyor. 4/Cye geçirilenlerin de birçoğu şu anda, yeni
başlatıldı, uyum sağlayamadı;
aldığımız bilgiler, tek tek başladıkları
yerdeki işlerini terk ediyorlar. Ankaranın göbeğinde,
kış ortasında, soğukta, işçilere soğuk su
sıkıldı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Karabaş, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Üç dakika süre
veriyorum.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) Burada, Ankaranın göbeğinde,
Kızılayda yetmiş beş gün eylem yapıldı. Maalesef
bizler
Ben, bu kürsüden tüm Tekel işçilerinden, yaprak tütün
işletmecilerden özür diliyorum. Bir ülkenin ana kentinde, başkentinde,
Parlamentonun bulunduğu yerde, 550 tane milletvekilinin, bakanın
görev yaptığı yerde işçinin bu kadar işkenceyi,
cefayı görmesi ve işçinin sorununun çözümlenmemesi büyük bir
ayıptır. Burada bizim de payımıza düşen vardır.
Ben, Bitlis Milletvekili olarak 10.980 Tekel işçisinden özür diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün, tütünün ekilmediği alanların birçoğunda
başka iş de yapılmıyor çünkü tütünün üretildiği
toprakların birçoğu ya kıraçtır ya meyilli,
kullanılmayan arazilerdir veya küçük arazilerdir, başka bir üretimin
orada olması mümkün değil. Hükûmet ve Sayın Bakan, alternatif
ürün için üreticiye dönüm başı 120 lira teşvik vereceğini
söyledi ve bu konuda da tütün ekiminin yapıldığı tüm
tarım il müdürlüklerinde çalışma yürütüleceğini, üreticinin
bu konuda alternatif ürünle ilgili eğitileceğini, destek verileceğini
söyledi. Sayın Bakana buradan soruyorum: Şimdiye kadar tütünün
ekildiği illerde, Bitliste, Batmanda, Muşta, Adıyamanda,
Diyarbakırda, Samsunda, Malatyada, İzmirde, en büyük kentlerde
bile alternatif ürünle ilgili, hangi çalışmalar yürütüldü, nasıl
destekler verildi, çiftçi, tütün ekicisi nasıl eğitildi ve
şimdiye kadar tütün ekip de tütünü bırakan üretici onun yerine hangi
ürünleri ekti veya ekiyor? Bu konuda bir bilginin olması gerekiyor.
Eğer siz bir devletseniz, eğer siz dünyanın 17nci büyük
ekonomisi iseniz ve siz, tütünün üretilmemesi gerektiğini
düşünüyorsanız, bu konuda da kararınız varsa ve
Bakanlığınız da, Sayın Bakan bu konuda alternatif
ürünle ilgili çalışma yapacağını söylüyorsa bu konuda
yaptığınız çalışma, alınan sonuçlar, elinizde
veriler olması gerekiyor. Bu konuda Sayın Bakana soru önergesi de
vereceğiz bu bütçeden hemen sonra. Bilgi istiyoruz, hangi üretici, hangi
alternatif ürünü ekti, şu anda durumu nedir öğrenmek istiyoruz.
Bu mantıkla
hazırlanan bir bütçenin Türkiye halklarının sorunlarına
cevap vermesi mümkün değil diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı
Şerafettin Halis, Tunceli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Halis. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesi hakkında grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Diyanet
İşleri bütçesi dendiğinde bence en haksız şekilde
uygulanmış bir bütçe ve bir nevi haksızlıklar bütçesi çünkü
Diyanet İşleri Başkanlığı bu ülkede sadece
Sünnilerin ve Sünni Hanefilerin bir kurumu olarak görev yaptı bugüne
kadar. Zaten kendi kuruluş yasasında da aynen şöyle diyor:
İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili
işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet
yerlerini yönetmek.
Şimdi, bu
ülkede yalnızca Müslümanlar mı yaşıyor; Aleviler hangi
kapsamda değerlendiriliyor, Hristiyanlar hangi kapsamda
değerlendiriliyor ya da farklı inanç kümeleri, grupları hangi
kapsamda değerlendiriliyor?
Niye
haksızlık bütçesi? Bütün yurttaşlarınızdan
almış olduğunuz vergilerle bir bütçe oluşturuyorsunuz ve bu
bütçeyi sadece İslamın bir mezhebinin hizmetine sunuyorsunuz ve çok
ilginçtir, 2009-2013 Diyanet İşleri Başkanlığı
Strateji Belgesinin Değerler maddesinde ilk başlık şöyle
diyor: İnsan hak ve özgürlüklerine saygı. Ne demek oluyor bu? Bir
yandan bütün vatandaşlardan aldığınız vergiyle bir
mezhebin hizmetine sunacaksınız bu kurumu, diğer yandan insan
hak ve özgürlüklerine saygıdan dem vuracaksınız. Tabii, bugüne
kadar bu bütçe konusunda, Sünni İslamın dışındaki
kesimler çok da ses çıkarmadı, çok da bu bütçenin yanlış
uygulandığını anlatmadılar ama bugün artık
dünyanın ileri demokrasilerinin yaşadığı böyle bir
dönemde, Diyanet İşleri Başkanlığının sadece
bir mezhebe hizmet etmesi çok doğru değildir diyorum. Zaten, laiklik
esası itibarıyla bakıldığında da laiklik öyle ilkokulda
öğrettikleri gibi din ve devlet işlerinin birbirinden
ayrılmasıyla tanımlanacak kadar dar değildir.
Laikliğin esası, din, vicdan ve inanç özgürlüklerinin kendisidir ve
bunun devlet tarafından teminata alınmasıdır. Hani
Alevilerin devlet tarafından teminatı? Hani Hristiyanların
devlet tarafından teminatı?
Şimdi, böyle
bakıldığında, gerçekten Diyanet İşleri
Başkanlığının çağımız konjonktüründe,
ileri demokrasilerin yaşandığı bu dönemde, artık
işlevini yitirmiş olduğunu düşünüyoruz. Tabii, böyle bakıldığında
da belki çoğunun hoşuna gitmeyecek söz olarak
algılayacaktır, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Türk-İslam resmî ideolojisiyle bu ülkede
yaşayan herkesi bir eritme politikası içine girmiştir.
Şimdi,
burada ben sadece Aleviler noktasında konuşmaya çalışacağım.
Tek partili sistemde, çok partili sistemlerde, hepsinde Aleviler bir arka bahçe
olarak görüldü ama Alevilerin talepleriyle ilgili, sosyal yaşamın
ihtiyaçlarıyla ilgili bir tek adım atılmadı.
Bugün geliyoruz
AKP Hükûmetine. AKP Hükûmeti, bir açılımdır, bir
çalıştaydır başlattı. Sayın Faruk Çelik burada.
Bakın, Alevi çalıştaylarından bahsettiler. Rapora
bakıyoruz: Aleviliğin çerçevelendirilmesi ve
tanımlanması. Şimdi, Aleviliği çerçevelemek ve
tanımlamak sizin haddinize mi düşmüş! Nereden alıyorsunuz
bu gücü, kimden alıyorsunuz?
2)
Aleviliğin bir kimlik farklılaşması içinde ortaya
çıkmasının sakıncaları. Evet, Alevilik farklı
bir kimliktir. Farklı bir kimliğin olmasında hangi sakınca
var? Yani Tek tipliliği dayatmak yüzyılımızın
artık yüz karasıdır. diyoruz. Herkesin kendi inancıyla,
kültürüyle yaşamasının olanaklarını niye
sağlamıyorsunuz? Tabii, bunun adı her şeyden önce
asimilasyondur yani Sayın Başbakanın deyimiyle cinayettir ve
bizim deyimimizle de kültürel soykırımdır, bir inanç soykırımıdır.
Tabii, AKP her şeyden önce böyle bir toplum mühendisliğinden de
vazgeçmek durumundadır.
Çalıştaylar
sonrasında, daha doğrusu çalıştaylar etabının
birinde Ökkeş Kenger davet edilmişti. Ökkeş Kenger kim?
Maraş katliamının bir numaralı aktörü. Yasalar
tarafından aklansa bile Türkiye insanının, Türkiye kamuoyunun,
Alevi kamuoyunun vicdanında aklanmamıştır. Böyle
söylediğimiz için bize tazminat davası açtı ve alt mahkemede
kazandı da.
Tabii, biz buna
kısmen anlam vermeye çalıştık ama daha sonra Sayın Başbakanın
referandum konuşmalarından Çorum konuşmasını
dinlediğimizde bu mesajın ne olduğunu çok daha net anladık.
Sayın Başbakan Çorumda konuşurken Ebussuudu göklere çıkarıyor.
Şimdi, Çorumda sizin göklere çıkaracağınız başka
bir İslam büyüğü yok mu, başka bir Türk büyüğü yok mu?
Kim Ebussuud?
derseniz, bunu bilmeyen bir tek Alevi yok, öyle zannediyorum ki bu Mecliste
bilmeyen tek bir milletvekili de yok. Ebussuud aynen şunu söylüyor
Yavuzun Şeyhülislamı olarak: Kızılbaşların
katli vaciptir, Kızılbaşların malı ve ırzı
helaldir.
Şimdi, böyle
diyen bir şeyhülislamın günümüz Başbakanı tarafından
göklere çıkarılmasının hangi anlamı vardır?
Ökkeşi çalıştaylara çağırmanın mesajı
nedir? Şudur: Aleviler, Kızılbaşlar, biz size
hakkınızı versek bile, unutmayın ki bir Ökkeş her
zaman olacaktır, şeyhülislam olacaktır, Kuyucu Murad Paşa
olacaktır. Biz mesajı böyle algıladık. AKP bu konuda
Alevilerden özür dilemek zorundadır.
Tabii, AKP ne
yaptı? Cemevlerinden dem vurup duruyorlar. Biz Cemevleri Alevilerin ibadethaneleridir.
dememize rağmen, bunun böyle olması gerekmesine rağmen,
cemevlerine çeşitli adlar buldular, çeşitli adlar bulmaya
çalıştılar ve doğrusu, bir türlü ibadethanedir demeye
yanaşmadılar. Tabii, bizim vermiş olduğumuz, İmar
Yasasına bir tek kelimenin eklenmesine bile sıcak bakmadılar ki
o kelime şuydu: Cami, mescit, kilise, havranın yanına bir de
cemevi konulmasıydı. Bir tek kelime
Yapmadılar.
Şimdi,
zorunlu din dersleri dayatıldı. Hani 12 Eylüle
karşıydınız? 12 Eylül ürünü zorunlu din derslerini niye
savunuyorsunuz? Dün, Sayın Faruk Çelik, Yeni Müfredat Bilgilendirme
Toplantısında, Çözüme bu kadar yaklaşmamıştık.
Alevilerin müfredat konusundaki kaygıları da giderilecek. diyor. Ama
bakın ne var burada: 40a yakın Alevi -sözüm ona, Alevi- derneği
çağrılmış, bunun içinde yalnız 3 tanesi Alevilerin
hakları için mücadele eden dernek, geriye kalan, açılımlar
sürecinde AKPnin arpalıklarından faydalanmaya çalışan
çıkarcı Aleviler, bir başka deyimle, yeşilbaş
Aleviler.
Şimdi,
toplanmışlar, karar ne? 4üncü sınıftan 12nci
sınıfa kadar din derslerinde Alevilik okutulacak ama nasıl?
7nci sınıfta bir ünite, bir hafta, bilemediniz bir buçuk hafta.
12nci sınıfta yine bir ünite Alevilik var. Gerisi nedir? Geri
yıllarda da Hazreti Alinin ve Hacı Bektaş Velinin sözlerinin
içinde yer aldığı programlar, dersler, konular. Ee peki siz
dokuz yılda sadece iki ünite Aleviliği işlerseniz
Bu bir yana,
bu işlediğiniz Alevilik dersini kime yazdırıyorsunuz? Hangi
Alevi bilginiyle ya da Alevi araştırmacısıyla bir araya
gelip, baş başa gelip yazacaksınız? Tabii, bunu da yine
kendi Sünni İslam anlayışınıza göre
yapacaksınız. Hadi diyelim ki bu ünitelerde Aleviliği
işlediniz. Aleviliği nasıl işlediğinizi
sormayacağız. Hazreti Alinin ve Hacı Bektaş Velinin
sözlerini aldığınızda hangi kaynaktan besleneceksiniz? Yani
bir
Sayın
Başkan, konuşacaklarsa lütfen dışarıya
çıksınlar.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Yani bir, Alevilerin yaratmış olduğu bir
Ali var. Şimdi, siz burada namaz kılan Aliyi mi
tanımlayacaksınız yoksa Kırklar Ceminde semah dönen Hazreti
Aliyi mi?
Yine burada,
Alevilerce tahta zülfikâr taşıyan Hazreti Aliyi mi yoksa metal
kılıç kullanan Hazreti Aliyi mi tanımlayacaksınız?
Yine, Hacı
Bektaş Veli konusuna geldiğinde: Hacı Bektaş Veli
dünyanın büyük hümanistlerinden ve ulularındandır. Şimdi
Benim Kâbem insandır. diyen bir Hacı Bektaş Veliyi tabii yine
Sünni algınızla tanımlayacaksınız. Ne diyeceksiniz?
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) Bir şey demeyeceğiz.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Öyledir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun iki dakika veriyorum.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Üç dakika vereceksin Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hayır, üçer dakikayı
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Böyle olunca da yine Türk İslam misyoneri gibi tanımlayacaksınız. Alevilerin
bunu kabul etmesinin mümkünatı yok diyoruz.
Tabii, zorunlu
din derslerine karşı olanları ayrıca nasıl
değerlendirdiniz? Diyanet İşleri
Başkanlığına tehdit unsurları arasında
değerlendirdiniz. Alevi köylerine cami yapmaya hâlâ devam ediyorsunuz ve
açılan camilere, temeli atılan camilere milletvekilleriniz gidiyor,
belediye başkanlarınız gidiyor ve yöneticileriniz gidiyor.
Burada Amasya örneği var, vermiş olduğumuz araştırma
önergesi var. Bu tekil örneklerden yüzlerce, binlerce size getirmek, kalın
kalın dosyalar sunmak mümkündür.
Hacı
Bektaş Veli Dergâhının ibadet merkezi olarak
açılmasını istedik, olmadı. Madımakın ibret
müzesi olması talebimiz defalarca alaya alındı. Sanki bu Hükûmet
bu devletin bir tek kuruşunu soydurtmuyormuş gibi bu Hükûmetin bir
bakanı, Madımakın yüksek fiyatla
kamulaştırılmasına Ben, devleti soydurtmam. dedi. E,
kamulaştırdınız, şimdi herhâlde ya kütüphane
yapacaksınız ya anı evi.
Tabii,
Alevilerin, sıralanarak sorunları bitmez. Her şeyden önce,
Aleviler üzerindeki toplum mühendisliğinden vazgeçmelisiniz. Şimdi,
cemaatler ve tarikatlar, Hükûmetin ve devletin olanaklarından yararlanarak
misyonerlik yapıyorlar. Tunceline bakıyoruz, Fethullah Gülen
misyonerleri, artık marka takım elbiseli, kravatlı misyonerler
ki okullarda Alevileri Sünnileştirmeyi kendileri için hedef
koymuşlar. Bu Fethullah Gülen -ki Tunceli civarındaki Aleviler, Alevi
isteklerinin arkasındadır- Bunlarla orduyla, devletle başa
çıkamazsınız, bunların dinleri yoktur. diyen kişidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Halis, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ŞERAFETTİN
HALİS (Devamla) Bir dakika istiyorum Sayın Başkanım.
Sonuç
itibarıyla da bu okulların açılışına Sayın
Çelik gelmişti. Tabii, Sayın Çelik geldiğinde Sayın
Cumhurbaşkanımız Gül de oradaydı, cemevini ziyaret
etmişti. Herkes galoşla girerken kendisi
ayakkabılarını çıkararak girmişti. Tabii, bu ister
istemez Alevi camiasında bir umut doğurmuştu ama sonuçta ne
cemevinin kapısında, çıkışta ne de bugüne kadar
cemevlerinin ibadethane olmasına yönelik bir tek adım
atılmadı, bir tek söz çıkmadı.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Halis.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına son konuşmacı Akın Birdal,
Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun
Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakikadır.
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı merkezî yönetim bütçe yasası
çerçevesinde Avrupa Genel Sekreterliği bütçesi üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Aslında bu
2011 bütçesi, Türkiyenin bence röntgeninin çıkarılmasıdır,
sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal, toplumsal, kültürel bir
yılın da yüzleşmesidir.
Ayrıca,
burada sadece ekonomik yanıyla bakamayız. 1993 Viyana Bildirisinin
8inci maddesi Demokrasi, kalkınma ve insan haklarıyla, temel
özgürlüklere saygı birbirine bağlıdır ve birbirlerini
güçlendirir. diye bir karar almıştır. Şimdi, biz de bu
bağlamda baktığımız zaman, gerçekten, 22 Haziran 1993
tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesinde, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliğinin
genişlemesini, merkezî doğu Avrupa ülkelerini kapsayacağını
kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan
ülkelerin tam üyeliği kabul edilmeden önce bazı kriterleri
belirlemiştir. Bu kriterler, siyasi, ekonomik ve topluluk
mevzuatının benimsenmesi olarak üç gruba
ayrılmıştır.
Siyasi kriterler,
demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara
saygı gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların
varlığı olarak belirtilmiş; ekonomik kriter, işleyen
bir pazar ekonomisinin varlığının yanı sıra,
birlik içinde piyasa güçleri ve rekabet baskısına karşı
koyma kapasitesine sahip olunmasını; topluluk mevzuatının
benimsenmesi ise siyasi, ekonomik ve parasal birliğin amaçlarına
uyuma dâhil olmak üzere üyelik yükümlülüklerini üstlenmesi kabiliyetine sahip
olunması olarak belirlenmiştir.
Şimdi, Kopenhag
Siyasi Kriterlerinin başlıkları demokrasi, insan hakları,
hukukun üstünlüğü ve azınlıkların korunması gibi dört
ana kriter açısından değerlendirilmeye
alınmıştır.
Şimdi, biz
bu kriterlere ve başlıklarına göz atalım, ki
geçtiğimiz 10 Aralıkla başlayan ve hâlâ süren İnsan
Hakları Haftası var ve gerçekten insan haklarının
fotoğrafının çok karanlık olduğu görülüyor.
Şimdi, biz
bir yandan demokrasiyi, insan haklarını, düşünce, örgütlenme
özgürlüğünü, kişi güvenliği ve özgürlüğünü esas almayan ve
bunu demokrasiye dayandırmayan bir ekonomik kalkınmanın da
olmayacağı asıldır.
Şimdi, tabii
son günlerde eksen kayması konusu var, Gerçekten Türkiye, Avrupa
Birliği hedeflerinden uzaklaşıyor mu? şeklinde ve
Mısırın ünlü gazetecilerinden, yazarlarından Hasan Heykel
Türkiye karar vermelidir, gerçekten yüzünü Batıya mı çevirecek,
Doğuya mı çevirecek? diyor. Ama son zamanlarda Avrupa Birliği
hedeflerinden uzaklaşarak yüzünü Doğuya çevirmiş
olmasının rastlantı olmadığını görmek
gerekiyor.
Şimdi,
kuşkusuz Avrupa Birliği bir hedef olmalı. Biz de istiyoruz
özgürlükçü, eşitlikçi bir toplum olması açısından, Avrupa
Birliğinin demokratik ve siyasi değerlerine ulaşılması
açısından ve Türkiye'nin kendi içine kapanmaması
açısından çünkü kapanması hâlinde gerçekten ne tür tehlikelerle
karşılaşılacağının çok iyi örnekleri var ve
bu romanlara da yansımıştır ama gerçekten siz Avrupa
Birliğine tam üyelik sürecini esas alıp da hem Avrupayı hem de
Türkiyeyi yanıltmaya kalkışırsanız ve perdeleri
çekilmiş bir otobüsü dışarıdan sallayarak yolcuların
yol aldığını eğer hissettirirseniz, bir gün perdeler
açılacak ve gerçek görülecektir.
Şimdi,
örneğin, dört dışişleri bakanının, İsveç,
İngiltere, Finlandiya ve İtalya dışişleri
bakanlarının birkaç gün önce bu International Herald Tribune
gazetesinde yazılarının çıkması rastlantı
mı? Bakın, bugün de Avusturya Dışişleri Bakanı
-ki Avrupa Birliği zirvesine esas olmak üzere, Brükselde, biliyorsunuz,
dün başlayan ve süren dışişleri bakanları
toplantısı var- Avrupa Birliği ile Türkiye'nin yol
ayrımında olduğunu söylemiştir. Neden? Çünkü Avrupa
Birliği hedefine bağlı birçok sorunla karşı
karşıya kaldığını ve bu sorunların
çözülmediğini söylemiştir.
2000
yılında, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin
oluşturulduğu tam o günlerde, Danimarka vatandaşı biri -ki
Türkiyeden zorunlu nedenlerle gitmek durumunda kalmış ve sonra
Danimarka vatandaşı olmuş- Türkiyeye geldi, gözaltına
alındı ve işkence gördü ve Danimarka, Avrupa Birliği sürecinde
Türkiye ile masaya oturmadı. Bu vatandaş işkence gördü ve sonra
da Danimarka Büyükelçiliği nezaretinde Türkiyeden alınıp
götürüldü.
Bakın,
şimdi, aynı durumu, örneğin, dört ay önce... Yaklaşık
yirmi yıl önce Doğan Akhanlı diye bir insan hakları
aktivisti, yazar Türkiyeden ayrılmak zorunda kalmış. Bir döviz
bürosunun basılmasına ve döviz bürosunun sahibinin öldürülmesine
adı karıştığı ileri sürülerek uzun bir süre,
yaklaşık üç yıl cezaevinde kaldıktan sonra
bırakılmış ve sonra yurt dışına
çıkmış. Yurt dışında insan hakları
alanında çalışmış, azınlıklar, ötekiler ve
farklı olanlara ilişkin çok ciddi araştırmalar
yapmış ve hatta azınlıklara ilişkin, ki 1915
meselesini anlatan bir yapıtıyla da ödül almış bir
arkadaş, Doğan Akhanlı. Arkadaşımız dört ay önce
Türkiyeye geldi babasının ağır hasta olması üzerine.
Atatürk Hava Limanında gözaltına alındı ve
yaklaşık dört ay mahkemeye çıkarılmadı ve babası
da yaklaşık bir ay önce yaşamını yitirdi ve Doğan
Akhanlı dört gün önce mahkemeye çıkarıldı ve ilk
duruşmada serbest bırakıldı. Şimdi, bunu nasıl
anlatırsınız siz? Yani böyle bir kişi güvenliği ve
özgürlüğü
Özgürlüğünden yoksun bırakacaksınız ve
sonra işte, annesinin, babasının, kardeşinin,
yakınlarının cenazelerine katılamayan, cezaevinde olmaktan
ötürü, ya da yurt dışında sürgün olmaktan ötürü yüzlerce trajedi
var. Daha, işte birkaç gün önce Ahmet Kayanın 10uncu yılı
nedeniyle o trajedi, hepimizin aslında, hikâyesi.
Şimdi,
gerçekten bu dört ülke ne oldu da şimdi Türkiye'nin Avrupa Birliği
üyeliğini istiyor? Avrupa Birliğinin kriterlerine Türkiye tam
uyduğu için mi yoksa küresel krizlerini Türkiye üzerinden gidermek
pahasına kendi değerlerinden, demokratik değerlerinden, siyasi
değerlerinden vaz mı geçiyorlar? Biliyorsunuz, Avrupa Birliğine
tam üyelik sırasında -bir böyle anekdot var- tam üye ülkenin kimin
olacağına karar vermek için Avrupa Birliğinin on iki ülkesi
toplanıyor bir alanda ve bir kaplanı serbest bırakıyorlar
ve diyorlar: Bu kaplanı bir saat içerisinde kim yakalar, getirirse tam
üyelik konusunda ona öncelik vereceğiz. Aradan bir saat geçiyor,
işte Romanya geliyor, bitiremiyor, birtakım bahanelerle; Polonya
geliyor, Arazi çok engebeliydi. diyor; başka, Bulgaristan geliyor,
işte Çok sık ormanlıktı. falan ama Türkiye gelmiyor.
Merak ediyorlar, tam o sıra bir helikopter geliyor o alana ve
helikopterden bir fili sarkıtmışlar iple, Kaplanım de,
Kaplanım de! diye helikopterden bir ses geliyor. Yani şimdi, fili
kaplan diye bazen Avrupa Birliğine gerçekten yutturmaya
çalışıyorlar. Bize burada demokrasi, insan hakları,
hukukun üstünlüğü diye yutturdukları gibi. Avrupa Birliği bazen
file kaplan olarak gerçekten inanıyor, bazen de inanmıyor, işte,
konjonktürel duruma göre. Şimdi, İngiltere, İtalya, İsveç
ve Finlandiya dışişleri bakanları helikopterden
sarkıtılan fili kaplanmış gibi kabul ediyorlar! Bakın,
bu da doğru değil. Örneğin, şimdi Mısırda iki
gün önce bir seçim
Yine gerçekten, bütün antidemokratik uygulamalarla Mübarek
Başkan olacak ve bu seçimlerin demokratik olduğu konusunda Amerika
Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği destek veriyor. O zaman
gerçekten ABDnin ve ABnin tam desteğini demokratik ve esas mı
alacağız yoksa bunu da mı sorgulayacağız?
Örneğin,
şimdi Kopenhag Siyasi Kriterleri başlığı yolunda
karnemize bir bakalım. Daha bir hafta önce İnsan Hakları
Gününde öğrencilerin Dolmabahçede ve de Siyasal Bilgiler Fakültesinde
karşılaştığı resim insan haklarının
resmidir. Şimdi ne diyor, örneğin Sayın Bakan, Avrupa
Birliğinden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Egemen Bağış
diyor ki öğrencilere karşı kullanılan baskılara, aynen
kendisinin ifadesiyle: Polise karşı kullanılan şiddet
gerçekten aşırıydı. Yani böyle yumurta, omlet, sucuklu
yumurta işlerine girmeyeceğim. Demokrasinin de bir literatürü,
terminolojisi var, o nedenle ona girmeyeceğim. Ama şimdi Sayın
Bakan gerçekten orantısız güç diye öğrenci gençliğe
yapılan işkenceyi tam tersinden çeviriyor ve polise karşı
kullanılan şiddetin aykırı olduğunu söylüyor.
Şimdi, bu nasıl Avrupa Birliği anlayışı, nasıl
hukuk anlayışı, nasıl özgürlük anlayışı?
Bunu açıklamakta doğrusu güçlük çekiyoruz. Ve aynı gün de
Sayın Başbakan Özgürlük mücadelesi masada yapılır. diyor.
Arkadaşlar, yaklaşık üç buçuk yıldır buradayız,
bence Avrupa Birliğinin olmazsa olmazı nedir biliyor musunuz? Birincisi,
demokrasi. Onun karşılığı, Kürt sorunu. Şimdi,
siz Kürt sorununu çözmeden Avrupalı olamazsınız ya da
olsanız, Avrupa Birliği üyesi olsanız ne olacak? Alabilirler de
ileride sizi ama Kürt sorununu çözmeden, Kıbrıs sorununu
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) Sizi almayacaklar mı?
AKIN BİRDAL
(Devamla) Bakın, Kürt sorununu çözmeden
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) Dışarıda mı
kalacaksınız?
AKIN BİRDAL
(Devamla) Hayır, hep beraber.
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) Öyle desenize.
BAŞKAN
Sayın Milletvekilim, lütfen.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Hep beraber ama niye bu kadar kaygılanıyor, tepki
gösteriyorsunuz ki?
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) Kendinizi ayırıp
AKIN BİRDAL
(Devamla) Dinleyin
Dinleyin bir dakika.
Çünkü bakın,
heba etmekte olduğunuz olguları ben burada ifade etmek istiyorum.
Dinleyin ve değerlendirin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Kürt sorununu
çözmeden siz
BAŞKAN
Sayın Birdal, lütfen Genel Kurula hitap edin.
Sayın
Birinci, lütfen.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Kürt sorununu çözmeden özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik bir
Türkiye kuramazsınız; bir.
Kürt sorununu
çözmeden gerçek bir demokrasiye ulaşamazsınız; iki.
Kürt sorununu
çözmeden burada hukukun gücünü, adil yargılanma ve savunma
hakkını kullanamazsınız; bu üç.
Dört: Demokratik
bir üretimi sağlayamazsınız, üretici güçleri
geliştiremezsiniz ve neoliberal politikalarla halkımızı,
çalışanları taşeronlaştırmaya,
özelleştirmeye, sendikasızlaştırmaya, yoksulluğa ve
açlığa itersiniz. Bu önemlidir, bunu
Bakın,
şimdi bir eylemsizlik kararı var. Yeniden silahların
susması, sorunların demokratik bir zeminde konuşularak
çözülmesine ilişkin önemli bir fırsat
yaratılmıştır. 6 kez heba edilen bu fırsatın
7nci kez heba edilmemesi sizin irade gücünüzdedir.
İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) Tehdit mi bu, tehdit mi ediyorsunuz?
AKIN BİRDAL
(Devamla) Tehdit değil. Bakın
İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) Öyle söyleme o zaman.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Bakın, bir dakika
Bakın, biz tehdit etmiyoruz ama sizin
bu tehditleri ne zaman, nerede yaptığınızı gördük ve
dün de Sayın Başbakanın bu tehdidi doğrudan Türkiye Büyük
Millet Meclisine yaptığına tanık olduk.
Kimi tehdit
ediyoruz biz? Biz 20 kişiyiz, azınlıkta bir Parlamento grubuyuz
ama bir halkın iradesini temsil ediyoruz ama siz tehdit ediyorsunuz,
herkesi korkutmaya çalışıyorsunuz, herkesi yıldırmaya
çalışıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Hangi halkın iradesini temsil ediyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
AKIN BİRDAL
(Devamla) Ha, Kürt halkının, emekçi halkın, ezilen
halkın
AHMET YENİ
(Samsun) Hepimiz temsil ediyoruz.
BAŞKAN
Sayın Yeni
AKIN BİRDAL (Devamla)
O zaman saygı duyun. Herkesi burada, farklı olanları,
muhalefeti, öteki olanları
Dışarıda yapıyorsunuz;
emekçileri tehdit ediyorsunuz, kadınları tehdit ediyorsunuz,
öğrencileri tehdit ediyorsunuz, farklı olanları tehdit
ediyorsunuz, insan hakları savunucularını tehdit ediyorsunuz,
tehdit etmekle de kalmıyorsunuz cezaevine tıkıyorsunuz ve ondan
sonra da, dün, Sayın Başbakan
Tabii, aslında, bizden böyle ana
muhalefet ve böyle muhalefet olursa ve böyle toplumsal muhalefet olursa
Sayın Başbakan tehdit etme cesaretini ve gücünü kendisinde bulur. Ama
bakalım nereye kadar bu tehdit?
Başka bir
mesele: Eğer özgürleşecekseniz ve demokratikleşecekseniz bu
Kıbrıs sorununu çözeceksiniz. Kıbrıs sorununu çözmeden
Avrupa Birliği üyesi olamazsınız, ama olursanız da yine
oradaki fiilî durumu, asker gücünü kabul ederek ve sindirerek sizi Avrupa
Birliğine alırlar. Mesele Avrupa Birliği hedefinden çok
Türkiye'nin eşitlikçi, özgürlükçü, eşit, bir arada
yaşamasını esas alan, gerçek demokrasi ve barış içinde
yaşamı hedef alan bir ülkeyi inşa etmek olmalıdır.
Yoksa, gerçekten
Şimdi, yüzünüzü neden Orta Doğuya
çevirdiğinizi çok iyi biliyoruz hepimiz. Ama bu kaynaklar ne kadar ve ne
kadar sürecek? Ne kadar gelecek? Ve sonra da gerçekten bunun
sonuçlarını hep birlikte yaşayacağız.
Arkadaşlar,
bakın, şimdi, birkaç şey söyleyeyim buradan, nasıl
Avrupalı olacağız: Örneğin -Sayın Bakana da
vereceğim ya yine- şimdi, halkın yönetimi, demokrasi, geçelim.
İşkence ve kötü muamele, işte şu anda 2010
yılında 319 işkence ve kötü muamele gören kişiler
İnsan Hakları Vakfımıza başvurmuş. Toplantı
ve gösteri yürüyüşü hakkında ciddi müdahaleler yapılmakta.
Bakın, bu müdahalelerde 2 kişi yaşamını yitirmiş,
143 kişi yaralanmış ve 1.216 kişi gözaltına
alınmıştır, 152 kişi tutuklanmıştır. Bunlar
2010 yılının rakamları. 2010 yılındaki cezaevinin
rakamı -30 Kasım itibarıyla Sayın Adalet
Bakanının verdiği rakamlar- 21. 098e ulaşmıştır, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde tutuklu ve hükümlü sayısı ilk kez böyle bir
rakama ulaşıyor ve bunun yüzde 47si tutuklu ve tutukluluğun ne
kadar sürdüğü zaten konuşuluyor, biliniyor ama bunun bir ceza
olmaktan çıkarılması konusunda hiçbir şey
yapılmıyor ve tabii burada tutuklu hastalar var, 94 kişi.
Peş peşe örneğin 32 kişi öldü cezaevlerinde
sağlık durumları iyileştirilmediği için. Bunları
söyledik biz. Bırakın, bunları siyasi kaygılardan uzak,
sadece insan olmaktan kaynaklanan saik ile beraber bunların
çıkarılmasını sağlayalım. Bu Adli Tıp
Kurumunu siyasi bir kurum olmaktan çıkaralım. Siyasi bir hareketle
ideolojik olarak karar veriyor. Devlet hastanesinden alınan bir
hastanın cezaevinde kalamayacağına dair raporu yok sayıyor
ve sonra da onun cenazesi çıkarılıyor. Buna nasıl
vicdanınız razı oluyor? O nedenle bunun da giderilmesi
gerekiyor.
Bakın, KCK
adı altında Kürt siyasi muhalefeti tasfiye etmeye
çalışılıyor ve devrimci karargâh adı altında da
sol sosyalist muhalefet tasfiye edilmeye çalışılıyor.
Emekçilerin -Tekel işçilerini işte en yakında gördük,
yarın, 18inde yine burada olacaklar, Ankarada toplanacaklar- hak arama
mücadelesini biber gazlarıyla, tanklarla, toplarla, postallarla, coplarla
durduramazsınız ve durduramayacaksınız ve şimdi
onları da etkisizleştirmeye çalışıyorsunuz.
Öğrenci gençliğin dinamizmini ve yurtseverliğini
etkisizleştirmeye çalışıyorsunuz. O zaman ne yapmak
istiyorsunuz? Muhalefetsiz bir demokrasi istiyorsunuz. Bu, demokrasi
değil; bu, olsa olsa sivil diktatöryal bir durumdur. Bunun da
sonuçlarının tarihte nasıl bittiği ve biteceği
örnekleri vardır.
Eğer Avrupa
Birliğinin tam üyesi olacaksanız, bakın, faşist darbeler
sonucunda çok önemli mağduriyetler yaratılmıştır, bu
mağduriyetleri gidermek zorundasınız. Örneğin, 1960
yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinden atılan subayların
mağduriyeti giderilmiştir. 71, 80 ve 28 Şubatta atılan subayların
hâlâ mağduriyeti giderilmemiştir. Eğer Avrupa Birliğinin
yine üyesi olacaksanız o zaman Avrupa Konseyi üye ülkelerinde vicdani ret
hakkını kabul edeceksiniz. Ben ölmek ve öldürmek istemiyorum. diyen
gençlerin talebini insan hakları olarak kabul edeceksiniz ve bu vicdani
reddi hukukunuza geçireceksiniz. Azerbaycan ve Türkiyeden başka bu
hakkı kabul etmeyen ülke kalmamıştır. Avrupa Birliği,
27 ülkede vicdani ret hepsi tarafından kabul edilmiş, 12si sosyal hizmetlere
ayırmıştır, geri kalanlar da mecburi askerlik görevini
ortadan kaldırmaktadır.
Şimdi,
örneğin, gerçekten nasıl bir kör torbada
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Birdal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Şimdi, dün
yine görüyoruz, başvurdu arkadaşlar, arızlı, hemen
yanı başınızda, depremzedeler
20 milyon dolar Saddam
yardımı diye adlandırılan, hâlâ 10 milyonun nerede
olduğunun hesabı verilmeyen, 10 milyon dolarla yapılan
konutlardan şimdi depremzedeler zorla çıkarılmak isteniyor.
Çıkarılıp yerine bürokrasinin orada üst düzeydeki insanları
veriliyor ve şu anda açlık grevindeler ve çadırdalar.
Bunları şimdi nasıl görmemezlikten geleceğiz?
O nedenle,
sayın milletvekilleri
Bakın, bazı müktesebata dayalı
düzenlemeler ya da adları yapılıyor. Şimdi, örneğin ne
denildi? Ulusal İnsan Hakları Kurumu Kanun Tasarısı,
Birleşmiş Milletlere, Paris Prensiplerine aykırı
olduğu için hâlâ getirilemedi, sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa
Komisyonunda beklemeye alındı. Ayrımcılıkla Mücadele
ve Eşitlik Kurulu Kanun Taslağı bir türlü tasarı hâline
getirilmedi. Polis ve jandarma denetim mekanizması
yasallaştırılmadı. İşkenceye Karşı
Sözleşmeye Ek Seçmeli Protokol hâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirilip onaylanmadı.
O nedenle, bence
bu Avrupa Birliği olursa gerçekten, insanlık ailesi artık
yalnız yaşaması mümkün değil. Biz de istiyoruz bunu ama
Avrupa Birliğinin olmazsa olmaz olan Kopenhag Siyasi Kriterlerine
bağlı, gerçek demokrasi, herkes için insan hakları ve demokrasi,
hukukun üstünlüğü ve azınlıkların korunması
Arkadaşlar,
bunlar hepsi sözde. Hrantın katillerini hâlâ çıkarmadınız.
Failleri biliniyor Hrantın ama çıkarmadınız. Ne
yaptınız? Bir de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine savunma
gönderdiniz ve ne kadar utanç verici bir savunmaydı. Irkçı,
ayrımcı Nazi subaylarının katledilmesinin gerekçesi Hrant
Dinkin katledilme gerekçesi olarak gösterildi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Bu ne kadar utanç verici. Bu nasıl bir Avrupalılık
anlayışı ve hukuk anlayışı?
BAŞKAN
Sayın Birdal, teşekkür ediyorum.
MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) Tamam, yeter artık.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Biz de dinleyeceğiz, siz de dinleyin.
Teşekkürler
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.46
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32nci
Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
ikinci tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası şahsı adına, lehte, söz isteyen Ardahan
Milletvekili Saffet Kayada.
Buyurun
Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAFFET KAYA
(Ardahan) Değerli Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarımız; AK PARTİ Grubu adına 2011
yılı merkezî bütçesi adına söz almış
bulunmaktayım. Tüm heyetinizi en derin sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Gecenin bu
saatinde yüce Parlamentomuzun çok yoğun bir mesai verdiğini bilerek
de sözlerimi biraz da kısa tutmaya çalışacağım.
2011
yılı bütçemizin Türkiyemize hayırlı olmasını yüce
Allahtan niyaz ediyorum. AK PARTİ Hükûmetinin yaptığı bu
9uncu bütçe, hiç şüphesiz ki Türkiyede istikrarı, hiç şüphesiz
ki Türkiyede değişimi ve gelişimi sağlayan, sekiz
yıllık süre içinde bulunduğu coğrafyada gerçekten bölgesel
bir güç olan, bölgesel güç olmakla birlikte küresel güç olmaya namzet olan bir
Türkiyenin elbette ki bütçesinin de hiç şüphesiz ki Türkiyenin
geleceğine matuf bir bütçe olması gereğiyle Hükûmetimiz
tarafından ele alınmıştır.
Şimdi,
tabii, burada ben dünkü konuşmaları da dinledim, bir polemik konusu
yapmak için de yüce heyete arz etmek istemiyorum ama şurası bir
gerçek ki, yine, bugün bir arkadaşımız çıktı,
yapılanları reddederek, Hükûmetimizin cumhuriyet tarihinden bugüne
kadar gerçekten yaptığı büyük hizmetleri reddederek muhalefet
yapma noktasında burada görüşlerini serdetti.
Değerli
arkadaşlar, ben Parlamentoda eski bir milletvekiliyim. Bir rahmetli
Özalla çalıştım -rahmetli Özala her zaman saygı duydum,
yâd ettim- sonra diğer partilerle, ANAP ve Doğru Yol siyasetinde bu
Parlamentoda yer aldım. Samimi bir itirafımdır, ben AK
PARTİ hükûmetleri döneminde görev yapmaktan her zaman gurur duydum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü AK PARTİ
hükûmetlerinde görev yapmak, benim için bir parlamenter olarak bir
şereftir arkadaşlar. Çünkü biliyorum ki onun lideri, Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanı Tayyip Erdoğan, bu memleketin
sevdalısıdır; bu memlekete hizmet etmek için gece gündüz
çalışan ve Türkiyenin meselelerini çözmek için dirayet gösteren ve
dünyada lider olarak adını en çok söylettiren bir
Başbakanımızdır, bir devlet adamıdır. Elbette ki
Başbakanımızla gurur duyuyorum, elbette ki AK PARTİ
hükûmetlerinin sunmuş olduğu bu bütçenin Türkiyenin yararına
olacağına inanıyorum.
Şöyle ki,
şimdi, değerli arkadaşlar, düşünün, bir bütçe düşünün,
yüzde 42si faize gidiyor. Ha, sekiz yıl önce. Geçmişi
eleştirmek için de söylemiyorum, bu, hepimizin vicdanını
kanattığı için söylüyorum. Bir bütçe düşünün ki yüzde 42si
faize giden bütçenin yatırım kalemlerini, maalesef, hani tefeciye
para öder gibi ödeyen bir bütçe ödeneği. Kimin hakkı? 70 milyonun
hakkı. Bu bütçe yüzde 42den yüzde 15lere düşürülen bir faiz
oranıyla karşı karşıya gelmiştir. Evet, bu bir başarıdır.
Bu, Türkiye için yapılan, bütçe dengeleri açısından, çok önemli
bir reformdur arkadaşlar. Bunu da Hükûmetimize borçluyuz, AK PARTİye
borçluyuz.
Şimdi, tabii
yollardan, hastanelerden filan falan bahsedildi. Bunları reddettik,
işte Bunlardan bahsetmenin ne yararı var? dendi,
arkadaşlarımız bunu söylediler. Değerli arkadaşlar,
cumhuriyet tarihinden bugüne kadar ilk kez bir hükûmet, Türkiyede 81 ilde 80
tane üniversiteyi hayatiyete geçiriyor, işte bu bütçeden dolayı, bu
yatırımlardan dolayı. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Bu, Hükûmetimizin
başarısıdır. Bu, Hükûmetimizin Türkiyeye verdiği
değerin sonucudur. Bir hükûmet düşünün ki 250 tane hastane
yapıyor. Bir hükûmet düşünün ki cumhuriyet tarihinden bugüne kadar
yapılan 6 bin kilometrelik duble yolun 2 katından daha
fazlasını yapıyor. İşte bu, AK PARTİ Hükûmetinin
başarısıdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu, AK PARTİnin iktidarda
yıpranmamasının ve halka rağmen siyaset
yapmamasının başarısıdır. Dolayısıyla
Hükûmetimizin son dönemlerde bu bütçeyle ilgili
çalışmalarını da gerçekten takdirle
karşılıyorum. Şöyle ki: Son dönemlerde Diyanetteki
gelişmeleri de ciddi olarak gündeme getirmek lazım. Değerli
Bakanımız birazdan burada mutlaka Hükûmet adına görüş
serdedecektir ama şurası bir gerçektir: Türkiyede bugüne kadar
dokunulmayan her nokta -demokratik haklar, makroekonomik süreç
- yalnız ve
yalnız AK PARTİ hükûmetleri döneminde gerçekleşmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaya, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
SAFFET KAYA
(Devamla) Geçmişte Alevi vatandaşlarımızın oyunu
alarak Alevilerin kültürel haklarını unutanlar, maalesef, oy
aldıktan sonra onları bir amaç değil araç olarak, oy potansiyeli
olarak görerek seçildikten sonra unutmuşlardır. Belki o
vatandaşlarımızdan en az oy alan parti olarak, cumhuriyet
tarihinden bugüne kadar ilk kez Alevi vatandaşlarımızın
sorunlarını hükûmet nezdinde gündeme getiren, Diyanette yeni bir
yapılaşmayı gerçekten reform niteliğinde ele alan tek
hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir kesinlikle. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Ne yaptınız ya, ne yaptınız?
SAFFET KAYA
(Devamla) Doğu ve Güneydoğu meselesi, Kürt meselesi
dediğimizde de, çok samimi olarak itiraf ediyorum ki Geçmiş
dönemlerde Kürt yoktur. diyenler, Kürtleri asimile etmeye kalkanlar ve o günkü
şartlarda o şerefli halkı reddedenler, o sorunu bir şekilde
Kürt realitesi olarak kabul ettiklerini, Doğu, Güneydoğu meselesi
olarak kabul ettiklerini ifade edenler bu meseleye hiçbir zaman önem vermediler.
Evet, bu savaş bitmeliydi, bu kardeşlik teessüs ve tecessüm
etmeliydi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaya, lütfen
Teşekkür için açıyorum mikrofonunuzu.
Buyurun.
SAFFET KAYA
(Devamla) Peki efendim.
Bunu ilk defa,
ilk defa bu yangını söndürmek adına, kardeşliğe,
beraberliğe gerçekten katkı sağlamak adına, AK PARTİ
Hükûmeti ve onun Başbakanı, onun lideri, bu ateşten koru kendi
kucağında tutarak Türkiyede barışa ve kardeşliğe
katkı sağlamaktadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Haburla gurur duyuyorsunuz!
SAFFET KAYA
(Devamla) Bu sürecin yalnızca iktidarın değil, bu sürecin
muhalefetin de kesinlikle katkısıyla gerçekleşmesi gerekir.
Umuyorum ki muhalefet-iktidar Türkiyede barışa,
kardeşliğe, demokrasiye, kültürel haklara ciddi bir şekilde
katkı sağlayacaktır.
2011 bütçesinin
memleketimize, milletimize hayırlara vesile olmasını yüce
Allahtan niyaz ediyorum. Tüm yüce heyetinizi en derin sevgi ve
saygılarımızla selamlıyorum, hürmet ediyorum.
Çok teşekkür
ediyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Şimdi söz
sırası, Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacana aittir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan,
süreniz on sekiz dakika. Sayın Çelikin süresi on yedi, Sayın
Bağışın süresi on beş dakikadır.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçe görüşmeleri
vesilesiyle sizleri saygıyla, sevgiyle selamlayarak sözlerime
başlamak istiyorum.
Bu bütçe
görüşmeleri, 2011 bütçesiyle ilgili görüşmeler aslında küresel
ekonominin son derece kritik bir dönemine denk geldi. Bu yıl her ne kadar
2009 yılıyla mukayese edildiğinde dünya ekonomisinde bir pozitif
büyüme rakamı görecek olsak da aslında dünya ekonomisiyle ilgili
önemli riskleri de gözlüyoruz. Özellikle gelişmiş ülkelerin kamu
açıklarıyla ve borç stoklarıyla ilgili şu anda
bulunduğumuz nokta, şu anda gördüğümüz tablo gerçekten
endişe verici boyutlara ulaşmış durumda. Tarih boyunca
baktığımızda gelişmiş ekonomilerde bu kadar
yüksek borç stoku ancak bir dünya savaşında görülmüş.
Yine,
bankacılık sektörüyle ilgili 2009 yılında görmüş
olduğumuz sıkıntılar henüz tam anlamıyla
giderilmiş değil ve bilançoların düzelmesi daha yıllar
alacak, on yıllar alacak.
İşsizlik
pek çok ülkede artmaya devam ediyor. Gelişmiş ülkelerin pek
çoğunda işsizliğin arttığı bir tabloyu görüyoruz.
Bu da bu ülkelerin büyüme oranları üzerinde sürekli baskı
oluşturacak, sürekli sıkıntı oluşturacak.
Özellikle son
aylarda hem Amerikan Merkez Bankasının hem Avrupa Merkez
Bankasının başlatmış olduğu yeni likidite
tedbirleri, bir bakıma para basma operasyonu dünyada temel para
birimlerinin fiyat istikrarıyla alakalı endişeleri de büyütmüş
durumda.
Türkiyeye
baktığımızda ise Türkiyede oldukça farklı bir tablo
var. Türkiye özellikle 2009 yılının ortalarından itibaren
dünyadan ve pek çok gelişmekte olan ülkeden, Avrupa bölgesinden olumlu bir
şekilde ayrıştı. Türkiye'nin sağlam
bankacılık sektörü bu krizden çıkışta en önemli
dayanak noktalarımızdan birisi oldu. Yine Türkiye'nin krizden
çıkış stratejisini, orta vadeli programını açık
bir şekilde ortaya koyması ve pek çok ülkeden önce bu programı
ortaya koyması yine Türkiye'ye önemli bir öngörülebilirlik getirdi ve
Türkiye'nin kamu maliyesi alanında neler yapacağını bir
bakıma açıkça ortaya koymuş bir ülke olmasını
sağladı.
Güven endeksleri
çok hızlı bir şekilde yükselmeye başladı. Bugün
bakıyoruz, tüketici güven endeksi son iki yılın en yüksek
seviyelerinde seyrediyor; üretici güven endeksi son dört yılın en
yüksek seviyelerinde seyrediyor. Avrupa ülkeleriyle Türkiye'yi mukayese
ettiğimizde yine toplumun güveni, tüketicinin geleceğe
bakışı, iş dünyasının geleceğe
bakışı, tüm bu araştırmalarda çok çok yüksek bir
noktada, Türkiye geleceğe en güvenle bakan tüketiciyi ve geleceğe en
güvenle bakan iş kesimini şu anda içinde barındıran bir
ülke. Bunu uluslararası karşılaştırmalı pek çok istatistikte
de açık bir şekilde görüyoruz.
Türkiye'ye
duyulan güven aynı zamanda Türkiye'nin kredi temerrüt takas
oranlarına da yansımış durumda. Bu, oldukça önemli bir
gösterge ve ülkelerin ne kadar güvenilir olup olmadığını, o
ülkeye piyasaların ne kadar güvendiğini gösteren önemli bir ölçüt.
Bugün saat on buçuk itibarıyla bu rakamlara
baktığımızda Türkiye'nin risk priminin yüzde 1,3e
düştüğünü görüyoruz. Bu şu anda 12 Avrupa Birliği üyesi
ülkeden daha düşük bir oran yani şu anda AB üyesi olan 27 ülke
içerisinde 12 ülke Türkiye'den daha riskli, daha tehlikeli görünüyor piyasalar
tarafından, yatırımcılar tarafından. Şöyle bir
bakacak olursak, Polonya, Belçika, İtalya gibi ülkeler, İspanya gibi
ülkeler Türkiyeden çok daha yüksek bir risk oranına sahip bugünlerde.
Bu dönemde
Türkiye tüm Avrupa bölgesinde borç stokunu millî gelirine oran olarak
düşüren tek ülke. Şu anda Avrupaya bakıyoruz, 2010
yılında her bir Avrupa ülkesinin borcu millî gelirine oranla
artarken, Türkiyenin borcu millî gelirine oranla bu yıl içerisinde, 2010
yılı içerisinde düşmüş durumda.
Bankacılık
sektörüne bakıyoruz, bankacılık sektörümüzün kredi hacmi uzun
bir süre 370 milyar lira civarında seyrederken, kriz döneminde
aşağı yukarı sabit devam etti, geçen sene eylülden bu yana
kredi hacminde genişleme başladı ve şu anda 500 milyar
lirayı geçmiş bir kredi hacmi var. Bunun üçte 1i bireysel krediler,
dörtte 1i KOBİ kredileri ve dışında kalan kısmı
da kurumsal ve ticari kredilerden oluşuyor. Bu artışın da
yine aşağı yukarı dağılımı aynı.
Yani son bir yıllık dönemde hangi kredi alanlarında
artış oldu diye bakacak olursak, yine üçte 1ini bireyselde görüyoruz
aşağı yukarı, dörtte 1ini KOBİlerde ve diğer
kalanını kurumsal ve ticari kredilerde görüyoruz.
Takipteki kredi
oranında ciddi oranda azalma oldu. Hem kredi hacmi artıyor hem bu
krediler artık çok daha düzgün ödeniyor. Geçen sene yüzde 5,4e
ulaşan takipteki kredi oranı, bu yıl yüzde 4e kadar
düşmüş durumda. Dönen çeklere bakıyoruz, geçen sene mart
ayında yüzde 10la zirve yapmıştı, oysa şu anda dört
beş aydır arka arkaya her gece Merkez Bankası takastan dönen
çeklerin oranı yüzde 3 küsurlara düşmüş durumda.
Bütün bu olumlu
tablo Türkiyede hızlı bir büyümeyi de beraberinde getirdi. Üç
ayrı Hükûmet temsilcisinin üç ayrı büyüme rakamı verdiğiyle
ilgili bir eleştiri vardı. Bu üç rakam da ayrı ayrı
doğrudur. Türkiyenin ilk altı aydaki büyüme oranı yüzde 11dir,
ilk dokuz aydaki büyüme oranı yüzde 8,9dur geçen senenin aynı
dönemlerine göre ve bu senenin toplamıyla ilgili bizim, Orta Vadeli
Programa koyduğumuz varsayım da yüzde 6,8dir. Dolayısıyla
bu üç rakam da tek tek doğru rakamlardır, her birisi bizim resmî
istatistiklerimizde, resmî yayınlarımızda yer alan
rakamlardır ve bu rakamlar, bu büyüme oranları hem bu yıl hem de
gelecek yıl yine Türkiyenin Avrupanın en hızlı büyüyecek
ekonomisi olacağına işaret etmektedir. Bu büyüme aynı
zamanda istihdam üreten bir büyümedir. Bu yılın üçüncü çeyreği
ve geçen senenin üçüncü çeyreğini mukayese edecek olursak, toplam 1 milyon
87 bin kişilik istihdam artışı olmuştur Türkiye'de ve
işsizlik oranı bu dönemde 2 puan aşağıya
düşmüştür ve tüm ILO üyesi -yani Uluslararası Çalışma
Örgütü- ülkeler içerisinde işsizlik oranı düşen tek ülke yine
Türkiyedir bu dönemde. En çok istihdam üreten ülke yine Türkiyedir.
Tabii, bugün
2011in bütçesini görüşüyoruz ve benzer bütçe görüşmeleri
Avrupanın pek çok ülkesinde yapılıyor, dünyanın pek çok
ülkesinde yapılıyor. Belki bu kadar rahat, bu kadar belki
katılımın hani nispeten düşük olduğu ve böylesine
rahat sohbetlerin kahkahalarla yapıldığı bir bütçe
görüşmesi şu anda pek dünyada görülmüyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Evet, doğru, haklısın.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Sizi ciddiye almıyorlar.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Bakın, rahat
arkadaşlarımız, oturuyorlar, sohbet ediyorlar, yüzler gülüyor.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Dinlemiyorlar Sayın Bakan sizi.
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Tuzunuz kuru, gülersiniz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Bu pek görülen bir tablo
değil, aslında bu iyiye işaret. Daha önce de dikkate
alındı, bu ekonomi yönetiminin en önemli birimlerinin bütçesi
görüşülürken Meclisimiz çok şükür rahat, yüzler gülüyor.
Şimdi,
aslında, başka ülkelerde neler görüşülüyor, hava nasıl
meclislerde, tartışmalar nasıl bunun da farkına
varmamız lazım. Diğer meclislerde neler görüşülüyor? Emekli
maaşlarının neden dondurulması gerektiği
tartışılıyor. Memur maaşlarının neden
düşürülmesi gerektiği pek çok mecliste şu anda dünya genelinde
tartışılıyor. Yatırım harcamalarının
neden kesilmesi gerektiği hararetli bir şekilde
tartışılıyor. Vergi oranlarının neden mecburen
artırılmak zorunda kalındığı pek çok mecliste
şu anda tartışılıyor. Sosyal harcamalarda neden
kısıtlamalara gidildiği şu anda dünya genelinde pek çok
mecliste tartışılıyor. Çok şükür, bugün biz Türkiye
Büyük Millet Meclisinde büyümeyi konuşuyoruz, istihdamı
konuşuyoruz, sosyal harcamaları nasıl
artırdığımızı konuşuyoruz, ARGE
harcamalarımızı nasıl
artırdığımızı konuşuyoruz, vergi
gelirlerimizin nasıl artacağını ve harcama tarafında
bütçemizin makul bir ölçüde nasıl bir artış yapabildiğimizi
konuşuyoruz. Bunun da kıymetini bilmemiz lazım. Gerçekten,
Türkiyenin şu anda bulunduğu nokta, tüm dünyada parmakla gösterilen
bir nokta.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakan, çalışanların
yüzde 41i asgari ücretin altında maaşla çalışıyor. Ne
diyorsunuz siz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Hangi istatistiğe
bakacak olursak olalım, hangi göstergeye bakacak olursak olalım,
Türkiye gerçekten çok çok olumlu bir şekilde dünyadan
ayrışmış bir durumda.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Benzin fiyatlarında da öyle oldu Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Tabloya, genel tabloya
şöyle bir bakacak olursak: Burada özelleştirme uygulamalarıyla
ilgili konular gündeme geldi. Şu anda Türkiye çok açık, şeffaf
bir özelleştirme uygulaması yapmakta. Bakıyorsunuz, kaç tane
kanaldan canlı yayınlanan özelleştirme ihaleleri yapıyor
Türkiye. Açık, şeffaf, gizli saklısı yok. Herkes oturuyor
oraya. Kameraların önünde canlı yayında bir açık ihale
sistemi uyguluyor.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Manisa da öyle oldu değil mi Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Bu tür uygulamalar,
bakın, dünyada da az.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Tarih bunları yazacak!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Bizim açık,
şeffaf politikalarımızın bir sonucu bu.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Gemlik Gübre de öyle oldu!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Yine, bir başka
önemli konu, Türkiye'nin ithalatıyla ilgili konular. Bakın, Türkiye
enerjide net ithalat anlamında yüzde 74 oranında dışa
bağımlı bir ülke. Türkiye büyüyen bir ekonomi olacaksa, Türkiye
yatırım yapacaksa, üretim yapacaksa Türkiye'nin enerjiye
ihtiyacı var. Kendi petrol kaynaklarımız çok çok
kısıtlı olduğu hâlde, doğal gaz
kaynağımız şu an itibarıyla olmadığı
hâlde ne yapacağız? Biz bu enerjiyi mecburen ithal edeceğiz ve
bu enerji ithalatı bizim dış ticaret dengemizde
ALİM
IŞIK (Kütahya) Yenilenebilir enerji kaynaklarına niye gelmiyorsunuz
Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla)
ödemeler dengemizde hep
önemli bir kalem olmaya devam edecek. Ne zamana kadar? Nükleer enerji tesisleri
devreye girene kadar. Ne zamana kadar? İnşallah, Karadenizde,
başka yerlerde kendi petrolümüzü bulana kadar.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Yenilenebilir enerjiyi devreye sok Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Dolayısıyla
enerji ithalatı bizim ödemeler dengemizde, cari dengemizde önemli bir,
ağır bir kalem olarak yer alacak ve cari
açığımızın oluşmasında da bunun mutlaka
etkisi olacak.
Bizim hızla
büyüyen, yüksek teknolojiye dayalı sektörlerde de yine girdi
bağımlılığımız var ve bu böyle olmaya devam
edecek. Türkiye dışa açık bir ekonomi, yüksek teknolojiye sahip
bir ekonomi, hep daha iyiyi hedefleyen bir ekonomi olduğu sürece bu
ithalat olacak. Ancak önemli olan burada nedir? Önemli olan, Türkiye'nin
rekabet gücünün pek çok sektörde artarak Türkiye'nin daha çok katma değer
üreten ve böylece, cari denge noktasında daha iyi bir noktaya ulaşan
bir ülke olmasını sağlamaktır.
Yine kamu
tasarruf oranlarıyla ilgili konular gündeme geldi. Bakın,
1990lı yılların çoğunda kamu tasarruf oranımız
eksi. Ta 2004 yılına kadar kamu kesimi tasarruf oranı gayrisafi
yurt içi hasılaya göre eksi seyrediyor. Ne zamana kadar? 2005
yılına kadar. 2005 yılında, ilk defa artı veriyoruz ve
geçen seneki küçük bir eksiye rağmen, her yıl artık kamu
tasarruf oranımız artı 1 değere geçmiş durumda. Bir
bakıma, o 1990lı yılların, o sıkıntılı
yılların etkilerinin de artık yavaş yavaş ortadan
kalktığını görüyoruz.
Ben şunu da özellikle
belirtmek istiyorum ki Türkiye, son sekiz yıldır, hem
uluslararası doğrudan yatırımlar için hem de portföy
yatırımlar için bir cazibe merkezi hâline geldi ve Türkiyede güven
ve istikrar olduğu sürece, ülkemize gelen sermaye miktarı ülkemizden
çıkan sermaye miktarından hep daha fazla olacaktır. Sekiz
yıl boyunca, her yıl Türkiyeye giren sermaye miktarı çıkan
sermayeden daha fazla olmuştur. Net anlamda, Türkiyedeki
uluslararası sermaye stoku sürekli artış arz etmiştir.
Türkiyeye gelen sermayenin daha kalıcı türden olması,
doğrudan yatırımların ağırlıklı
olması ve portföy yatırımı olarak giren sermayenin de daha
uzun süreli olarak gelmesini biz tabii ki tercih ederiz. Bu konudaki temel
yaklaşımımız şudur: Türkiye'nin dışa
açık bir ekonomi olma özelliğini mutlaka korumak zorundayız.
Türkiye, dünya ekonomisiyle entegre, Avrupa ekonomisiyle entegre,
dışa açık bir ekonomi olmuştur ve böyle olmaya da devam
edecektir.
Türkiyeye giren
sermayenin daha uzun süre kalmasını cazip kılmak da yine bizim
bütün kurumlarımızın, ekonomiyle ilgili tüm
kurumlarımızın önem verdiği bir konudur, önemli bir
hedeftir. Kısa süreli sermaye hareketlerinin sebep olabileceği
olumsuz sonuçlara karşı, hem özel sektörün hem de kamu
kuruluşlarımızın, kurumlarımızın daha
korunaklı bir yapıya sahip olması da yine bizim şimdiye
kadar uyguladığımız ve bundan sonra da dikkat
edeceğimiz önemli politika alanlarıdır. Bu sermaye
hareketleriyle alakalı bizim temel politikalarımız öncelikle
mali disiplindir, ihtiyatlı para politikalarıdır, yapısal
reformlardır, serbest kur rejimidir ve makro ihtiyati tedbirlerdir.
Özellikle makro
ihtiyati tedbirler konusunun ben altını çizmek istiyorum. Şu
anda sermaye hareketleri tüm dünyada tartışılan bir konu.
Özellikle, Amerikan Merkez Bankasının ve Avrupa Merkez
Bankasının görülmemiş oranlarda para basması ve bunun bir
bakıma, âdeta karşılıksız sayabileceğimiz
şekilde yapılması, özellikle Avrupa Merkez Bankasının
bunu şeffaf olmayan yöntemlerle yapması, ne zaman, ne kadar para
basıp, ne kadar parayı, ne şekilde piyasaya sürdüğü
konusunda da üstü örtülü bir operasyon olması gerçekten kaygı
uyandırıyor ve tüm kurumlarımızın da bu noktada
mutlaka teyakkuz hâlinde olması gerekiyor. Son derece yakından
izlenmesi gereken bir konu, son derece dikkat edilmesi gereken bir konu ama
buna dikkat ederken, bu konuları ele alırken ve bu konularla ilgili
politika ve tedbir üretirken de asla Türkiyeyi kendi içine kapatan,
yasakçı bir tutuma da girmememiz gerekiyor. İlgili bütün
kurumlarımız, Merkez Bankamız, Hazinemiz, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulumuz bu konular üzerinde çok yakından
çalışıyorlar iyi bir koordinasyon hâlinde, zamanı
geldiği zaman da gerekli tedbirleri alıyorlar.
Bu noktada,
bankacılık sektörümüzün dışa açıklığı
ve sahiplik yapısıyla ilgili de bir konu gündeme geldi burada.
Bankacılıkta uluslararası sermayenin kontrol ettiği, yani
yüzde 51den fazla hisseye sahip olduğu bankalarımızın
toplam bankalara oranı aktif büyüklüğü açısından baktığımızda,
bilanço büyüklüğü açısından baktığımızda-
şu anda yüzde 15. Yani bankacılık sistemimizin aktif
büyüklüğünün yüzde 15i uluslararası sermaye kontrolünde, yüzde 85i
şu anda yerli ortaklar ve yerli sermaye
ağırlığında ve bu şekilde yürüyor. Bu oranı
verirken ben şunu da vurgulamak istiyorum ki burada bizim herhangi bir
limitimiz yok, bir sınırımız yok. Yani Uluslararası
sermaye şu sektörde şundan fazla olmamalıdır. diye bir
yaklaşımımız da yok ancak Türkiye'nin özel
şartları, şu anda dünya bankacılık sektörünün içinde
bulunduğu konum zaten bu oranları belli bir noktada tutacak, tutmak
zorunda kalacak.
Dolayısıyla,
buradaki temel yaklaşımın mutlaka Türkiye'nin daha açık bir
ekonomi olması, serbest ticaret demesi, serbest kur rejimi demesi ve
serbest sermaye hareketleri demesi. Bunları sapasağlam yerinde tuttuktan
sonra ve makro ihtiyati tedbirleri de kurumlarımız zamanında,
doğru bir şekilde gerçekleştirdikten sonra, Türkiye'nin önü
açık. Kuşkusuz, böylesine zor bir dönemde, ancak yüz yılda bir
iki defa yaşanabilecek böylesine sıkıntılı bir dönemde
olabilecek gelişmelerden Türk ekonomisini yüzde yüz korunaklı
kılmak da mümkün değil. Dışarıdaki gelişmelerden
az ya da çok Türkiye ekonomisi etkilenecek. Aksini iddia etmek kendi kendimizi
kandırmak olur. Açık bir ekonomi isek, ticaret kanalımız
açıksa, finansman kanalımız açıksa, yatırım
kanalı açıksa, bu kanallardan Türkiye dışarıda
olabilecek gelişmelerden etkilenecek. Önemli olan, bu etkilenmeyi
minimumda tutabilmek, bunun olumsuz etkilerinden azami şekilde
korunmamızı sağlayabilmek. Bugüne kadar bunu gerçekleştirdik.
Bakın, bu kadar şiddetli bir krizde, dünya devi olan ekonomilerin
bocaladığı bir krizde, biz bambaşka bir durumdayız.
Bütçe açığımızla, kamu borç stokumuzla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, iki dakika süre
veriyorum.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) Bütçe
açığımıza baktığımızda, kamu borç
stokumuza baktığımızda, hangi göstergeye bakacak olursak
olalım, gerçekten son derece farklı bir noktadayız.
Son bir noktaya
daha değinip sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bu da tütünle ilgili birkaç
konu gündeme geldi. İlgili bağımsız kurumumuzca -biliyorsunuz, bu konu artık
TAPDK tarafından Türkiyede düzenleniyor, denetleniyor- firmaların
Hatay, Adıyaman, Batman, Muş, Diyarbakır ve Bitlis gibi
doğu illerinde tütün mamulü üretimi ile iç ve dış piyasa talebi
olan menşelerin yetiştirilmesi için gerekli izinler verilerek takibi
yapılmaktadır. Sözleşmeli üretimde kullanılan tip
sözleşme her yıl gözden geçirilerek üretici açısından
aksayan yönleri giderilmektedir.
Ben tekrar, 2011
bütçesinin halkımız için, Türkiyemiz için hayırlı
olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şimdi söz sırası Hükûmet adına söz isteyen Devlet
Bakanı Faruk Çelike aittir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
dakika.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Diyanet İşleri
Başkanlığı, TİKA, Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığının 2011 yılı
bütçe kanun tasarılarının görüşülmesi münasebetiyle
huzurlarınızdayım. 2011 yılı bütçesinin milletimize,
vatanımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hemen
konuşmamın başında, içinde bulunduğumuz muharrem
ayının tüm İslam âlemine hayırlar getirmesini diliyorum ve
bin üç yüz otuz yıl önce şehit edilen Hazreti Hüseyini ve tüm
Kerbela şehitlerini rahmetle anıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığı
cumhuriyetimizle yaşıt, en köklü kurumlarımızdan birisidir.
Başkanlığın teşkilat yapısıyla ilgili,
bildiğiniz gibi, 1924ten bugüne kadar önemli değişimler
gerçekleşti ve hizmet alanı olarak da çok ciddi çeşitlenmeler ve
değişimler meydana geldi. Seksen ülke ve akraba topluluğuna
hizmet eden bir başkanlık Diyanet İşleri
Başkanlığı. Dolayısıyla, son teşkilat
yasası düzenlemesine yüce Meclisin ittifakla gerçekleştirmiş
olduğu bu katkıdan dolayı yeni teşkilat yasasına
diyanet teşkilatı kavuşmuş oldu. Bundan dolayı bütün
Meclise tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığının bütçesiyle ilgili, gerek muhalefet
gerekse iktidar mensubu arkadaşlarımız burada görüşlerini
ifade ettiler, Başkanlığın hizmet alanlarıyla ilgili
önemli konulara temas ettiler ama Başkanlığın birçok hizmet
alanının yanında, toplumu tehdit eden, gün geçtikçe
çeşitlenen ve karmaşıklaşan sosyal olaylar
karşısında da çok önemli görevler ifa ettiğini bu bütçe
görüşmeleri vesilesiyle ifade etmek istiyorum. Yayınlar
noktasında da önemli hizmetleri vardır. Alevi klasiklerinin
yanında ve İslam Ansiklopedisinin yanında Yaşayan Dünya
Dinleri adlı bir kaynak eserin de yayınlanmış
olmasını önemsediğimizi burada belirtmek istiyorum. Ayrıca, Diyanet İşleri
Başkanlığı, yirmi iki din hizmetleri müşavirliği
ve yirmi dört din hizmetleri ataşeliği vasıtasıyla da yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımıza,
soydaşlarımıza hizmetlerini sürdürmektedir.
Burada Diyanet
İşleri Başkanlığımızca yapılan
hizmetlerle ilgili ve icraatlarıyla ilgili bazı değerlendirmeler
oldu, onlara da kısaca cevap vermek istiyorum.
Yasayla ilgili
bir değerlendirme yapıldı Reşat Doğru Bey
tarafından. Yasayı birlikte çıkardık. Yani yasada, hangi
yasa olursa olsun, aslolan diyalogdur. Bu diyalogda bir eksikliğimizin
olduğu inancı içerisinde değilim. Bütün gruplarla görüştük
ve bir noktaya geldik. Tabii ki hiçbir yasada yüzde yüz bir mutabakat
olması mümkün değil ama büyük ölçüde uzlaştık ve birlikte
bu yasayı çıkarmış olduk.
Burada bazı
konular dile getirildi. Bir ilimizde bir veri elemanı alımıyla
ilgili bir sınav yapılmış valilik tarafından.
Nevşehir ilimizde hakkında soruşturma yapılan bazı
personelle ilgili değerlendirmelere bir siyasi kılıf giydirmenin
doğru olmayacağı düşüncesindeyim. Diyanet İşleri
Başkanlığının -siyasete, politikaya- politize
olmamasıyla ilgili hassasiyeti gösterelim derken, aynı zamanda bu ve
benzer idari kararlarla ilgili olaylara da bir siyasi yorum getirerek olaya
başladığımız zaman, o zaman Diyanet İşleri
Başkanlığının esas fonksiyonlarına ve
kalması gerektiği nokta anlamında Diyanet İşleri
Başkanlığı hizmetlerine zarar veririz düşüncesindeyim.
Ben, gerek Nevşehirde gerek diğer illerde bahsedilen tüm konulara
baktığım zaman, herhangi bir politik tercih neticesinde olan bir
hadisenin olmadığını burada net bir şekilde ifade
etmek istiyorum.
Ayrıca,
illerde müdür, şef ve şube müdürlerinin azami süreleri tespit
edilmiş. Dokuz yıl o görevde kalabiliyorlar, dokuz yıl dolduktan
sonra yer değiştirmesi, yönetmelikler çerçevesinde, mevzuat
çerçevesinde olan düzenlemelerdir. Yani bir şefin, bir müdürün yer
değiştirmesini, bu anlamdaki yer değiştirmesini politik
yer değiştirme diye değerlenmeyi de, doğrusu, doğru
bulmadığımı ifade ediyorum.
Ayrıca Din
İşleri Yüksek Kuruluyla ilgili -ki, çok önemli bir Kurul, Din
İşleri Yüksek Kurulu- burada Sayın Koç bazı bölgesel
değerlendirmeler yaptı. Ben bütün Din İşleri Yüksek
Kurulunun listesini aldım. Din İşleri Yüksek Kurulu Türkiye'nin
her bölgesinden insanlardan oluşuyor. 16 kişiden oluşan bir
Kurulun 12si seçimle geliyor zaten, 4ünü Başkan belirliyor. Şu anda
5 profesör, 4 doçent, 3 doktor ve 4 unvansız uzman bulunmaktadır Din
İşleri Yüksek Kurulunda. Bunların illeri de burada
yazılıdır. Bunların doğrusu dile gelmesi ve bu
bilgilerin kim tarafından alındığı son derece
önemlidir.
Bir diğer
konu: Yasada din görevlilerine özlük hakları bakımından daha
düşük taşrada
çalışanlara, merkezdekilere daha büyük avantaj sağlandı.
denildi. Bu bilgi de doğru değildir. Emsali memur açısından
baktığımız zaman taşrada çalışan din
görevlileri 130 TL daha da fazla ücret almaktadırlar. Merkezdeki
çalışanların ücretlerinin daha da çok iyileştirildiği
şeklinde bir görüş ortaya konuyor. Bu da doğru değil. Yani
teşkilat yasası yenilendiği için, yeni bir teşkilat
yasası olduğu için, genel müdürlük ve daire başkanları ve
uzmanlar sistemine geçildiği için bu ücretler bu yeni
yapılanmanın bir karşıtı olarak
değerlendirilmeli, yoksa taşraya farklı, merkeze farklı bir
uygulamanın söz konusu olmadığını ifade ediyorum.
Diğer
taraftan burada özellikle Alevilik konusu sık sık gündeme getirildi.
Sayın Koç Alevilerin fikir duruluğu yok. dedi, söyledi. Başka
bilim adamlarının bazı görüşlerini burada ifade etti.
Şunu ifade
edeyim: Bu konuyla ilgili yani gerek akademik çevrelerin gerekse spekülatif
çevrelerin bazı değerlendirmeleri, görüşleri olabilir. Bunlar
ayrı şeylerdir ama ortada olan bir tablo var yani bu Hükûmet ilk kez
Alevi vatandaşlarımızın sorunlarını ele aldı.
İlk kez Aleviler devlet tarafından muhatap alındı. İlk
kez devletin bu konudaki hafızası yenileniyor. Çok ciddi mesafeler
aldığımız inancı içindeyim. Neden biliyor musunuz?
Esas mesafe almamız gereken konu ön yargıların
kırılmasıdır. O kadar ön yargılar var ki bunların
çok örnekleri var. Bu ön yargılar şu anda bir bir
kırılıyor, diyalog
ortamı içine girmiş bulunuyoruz ve sorunlar da bir taraftan
çözülüyor. Madımak meselesi çözüldü. Din dersleriyle ilgili konu
çalıştaylarda dünden bugüne tartışıldı,
konuşuldu, bir noktaya geldik, o konu da çözülüyor. Diğer konular da
sırayla çözülecek ama ben şunu büyük bir haksızlık olarak
görüyorum. Burada BDPden gelen arkadaşımız şunu söyledi:
Efendim, şöyle, şöyle, şöyle çalışmalar
yapıyorsunuz. Kendilerine göre bir değerlendirmeler yaptılar
veya çok kısıtlı bilgilerle elde ettikleri bilgileri burada
ifade ettiler.
Bakınız,
ben, Türkiyedeki bütün Alevi kesimleri toplantılara davet ettim, bir.
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Keşke beni de davet etseydiniz.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Siyasi partilerin tamamını da davet
ettim, sizleri de davet ettim. Çalıştaylara gelip görüşlerinizi
söyleseydiniz kayıtlara, devletin hafızasına ve önümüzdeki
haftalarda bütün kamuoyuna dağıtacağımız,
milletvekillerine dağıtacağımız 7-8 ciltlik kitaplarda
görüşleriniz yer alırdı ve gelecek nesiller de bu konuyla ilgili
görüşünüz neydi, bunu öğrenirdi. Davet edileceksiniz gelmeyeceksiniz,
gelmeyip burada da yapılan çalışmaları bilmeden,
içeriğini bilmeden tenkit edeceksiniz. Aslında söyleyeceğim çok
şeyler var ama bakınız, çalışmaya, çalıştaya
katılma nezaketini dahi göstermeyenlerin başka yerlerde bunu
sorgulamaya hakkı yoktur.
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Ökkeş Kengeri niye davet ettiniz?
BAŞKAN
Sayın Halis
Sayın Halis, lütfen
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) Biz ciddi bir çalışma yapıyoruz.
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Davet etmenizin mantığı ne?
BAŞKAN
Sayın Halis, lütfen
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Ayrıca burada çıkarcı,
yeşilbaş gibi Alevileri de rencide edecek bazı
değerlendirmeler yaptınız. Ben, bütün Alevileri seviyorum. Bütün
Alevilere Hükûmet olarak da saygı duyuyoruz, 73 milyona saygı
duyduğumuz gibi. Bu tür tasnifleri de gerçekten
yakıştıramadığımı, hele o kimlikle
söylüyorsanız son derece yanlış olduğunu ifade ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Manipüle etmeyin, lütfen açıklayın.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) Aleviliğin çerçevelendirilmesi...
Aleviliğin çerçevelendirilmesi diye bir şey söz konusu değil.
Bakınız, biz çalıştaylarda, yedinci çalıştayda
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Ökkeş Kengeri niye çağırdınız?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) Müsaade edip dinlerseniz
Bakınız, gelip
orada dinlemediniz, burada dinleyin.
Şimdi,
Alevilikle ilgili
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Sayın Bakan, manipüle ediyorsunuz.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) Bakınız, niye rahatsız oluyorsun
biliyor musunuz: Bakınız, istismar ettiğiniz kesimler elinizden
kayacak
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Manipüle etmeyin.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - İstismar ettiğiniz kesimler elinizden
kayıyor, onun için rahatsız oluyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, bakınız
arkadaşlar, burada Sayın Haluk Koç da değerlendirme yaptı.
Bakınız arkadaşlar, biz bir tane Hz. Aliyi biliyoruz. Kim bu
Hz. Ali? Peygamberimizin damadı. Kim bu Hz. Ali? Peygamberimizin amcasının
oğlu. Kim bu Hz. Ali? Bu Hz. Osmanın bacanağı. Kim bu Hz.
Ali? Hz. Hüseyinin babası. Kim Hz. Hüseyin? Saltanata
başkaldıran insan. Bizim bildiğimiz Aleviliğin merkezi, özü
bu. Bize söyleyen Aleviler de bunu söylüyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şimdi siz burada
çıkıp, bakınız, bütün milletin karşısında,
yani Hz. Aliyle ilgili şu Ali mi iyi, bu Aliyi mi, şu Aliyi mi
Arkadaşlar biz bir tane Hz. Ali biliyoruz ve İslam
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) O sizin bildiğiniz işte, bir de bizim
bildiğimizi bilin.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakın, Diyanet İşleri bütçesi de
görüşülüyor. İslam şemsiyesi altındaki farklı
yorumların bütün müfredatlarda temsiliyle ilgili bir mücadele, bir
çalışma yapıyoruz. Siz, bu şemsiyenin dışında
bir yerdeyim diyorsanız o sizin sorununuzdur, demokratik
hakkınızdır, dilediğiniz tercihte bulunabilirsiniz ama bu
şemsiyeyi, hem bu şemsiyenin içindeyim hem de yapılan çözümlere
hiçbir katkı sağlamıyorum, ben başka bir yerdeyim...
Başka yerde olanlara saygımız var. Hiç, kesinlikle onu
yanlış bulmuyoruz.
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Hangi sözünüzü tuttunuz?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Devamla) - Her istediğiniz yerde olabilirsiniz,
istediğiniz düşünce noktasında, istediğiniz durakta
durabilirsiniz, problem değil ama bizim
tartıştığımız konu, İslamın farklı
yorumlarıyla ilgili vatandaşlarımızın demokratik ve
insan haklarına dayalı taleplerine cevap vermektir, bizim
istediğimiz budur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, din
dersleriyle ilgili burada bazı ifadelerde bulundu, Eylem Zenginle ilgili.
Bunu burada söyleyip gidiliyor. Arkadaşlar biz ne söylüyorsak, ne
yapıyorsak biliyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin din
dersleriyle ilgili kararı elimizdedir. Kesinlikle din dersleri zorunlu
olmaktan çıksın demiyor karar. Net bir şekilde söylüyor, diyor
ki: Bu müfredat yeterli değil. Bu müfredat kuşatıcı
değil. Bu müfredat 73 milyonu kuşatmıyor, bu müfredatı
değiştirin. Söylediği bu. Biz de ne yaptık? Millî
Eğitim Bakanlığımız 2008de bir değişiklik
yaptı, şimdi yeterli bulmadık. Diyoruz ki: Sivil örgütler,
halkımız, vatandaşımız nasıl istiyorsa,
nasıl inanıyorsa biz bunu eğitime ve kitapların
müfredatına yansıtalım diyoruz. Oturduk, konuştuk,
değerlendirdik ve çıkan müfredata dönük konuları Alevi
eğitimciler yazdılar. Bir satırını ellemedik biz, bir
kelimesini değiştirmedik, aynen o şekilde müfredata
yansıttık ve dedik ki Alevilerin yazmış olduğu bu
müfredat aynıyla din kültürü, ahlak bilgisi kitaplarında yer alacak
ve Nusayrilerin yazdığı, Caferilerin yazdığı da
aynı şekilde kitaba yansıtılacak ve daha
kuşatıcı istenen din kültürü, ahlak bilgisinin bütün
vatandaşlarımızı, bütün evlatlarımızı
kuşatacak şekilde dizaynı konusundaki AİHM kararına
uygun, hatta vatandaşımızın talebine uygun bir şekilde
bir düzenleme yapmış bulunuyoruz.
Şimdi, bunu
görmeden diyeceksiniz ki Bu Sayın Zenginle ilgili AİHM
kararına da bir bakın. Baktık, onun gereğini
yapıyoruz. Yani burada yanlış bir şey yok. Bilgi
eksikliği var. Lütfen, arkadaşların bu bilgi eksikliğini
gidermelerini istiyorum.
Şimdi,
dış Türklerle ilgili çok söylenecek konular var. Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar diye bir başkanlık kurduk. Bu
Başkanlık çok önceleri kurulması gerekirdi. Bununla ilgili
bakanlıkların kurulması ifade edildi. Gecikmeli de olsa bu
Başkanlık kuruldu ve çalışmalarına,
teşkilatlanmasına, yeni yerine taşınma noktasına
girmiş bulunuyor.
Önemlidir çünkü
Almanyada 3 milyon vatandaşımız yaşıyor ve
yaşayan vatandaşlarımızın Alman ekonomisine
yıllık katkıları 33 milyar avro. Almanyada 56 bin Türk
işletmesinde 290 bin kişi çalışıyor. 1964
yılından bu yana yurt dışındaki
vatandaşlarımız resmî yollarla 150 milyar dolar civarında
döviz transferi gerçekleştirmişlerdir.
Bu rakamlar
uzayıp gidiyor. Bu çerçeveden baktığınız zaman, bu
büyük potansiyele dönük, bu potansiyeli görmezden gelecek ve yeni ufuklar, yeni
dış politika anlayışımız çerçevesinde
bunları görmezlikten gelecek bir siyaset anlayışının
doğru olmayacağı düşüncesiyle bu
Başkanlığı kurduk. Bu Başkanlığın
bünyesinde çok önemli bir birim daha oluşturduk. O da yabancı
öğrencilerin Türkiyeye gelişiyle ilgili bir birim var. Bugün
Türkiyede 9.100 yabancı öğrenci eğitim-öğretim görmektedir
ama bugüne kadar 42 bin öğrenci gelmiş, 130 milyon dolar bir kaynak
harcanmış ama geri dönüşümü konusunda çok sağlıklı
bilgi sahibi olmadığımızı burada ifade etmek istiyorum.
İşte bu birim, yabancı öğrencinin gelişi, burada
eğitimi, sağlığı, ekonomik şartları, ibatesi
ve bütün imkânlarının sağlanmasıyla ilgili her türlü
dizaynı ve çalışmayı yapıyor ve bu Büyük Öğrenci
Projesinin stratejik belgesini de 23 Aralık tarihinde netleştiriyoruz.
Böylece, bu alanda da tek elden, bir merkezden bu hizmetin
sunulmasını gerçekleştirmiş olacağız.
Bir diğer
konumuz: Tabii, burada Yurt dışı Türklerle ilgili ne
yapılıyor? tarzında birçok şey söylendi. 3 Ekim 2009da
Nahcivanda yapılmış olan önemli bir toplantı vardı
biliyorsunuz, Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları
Zirvesi vardı. Bu Zirvenin sekretarya adı Türk Konseyi. Konseyin
kurumsal merkezi İstanbul, akademik merkezi Kazakistan, parlamenter
merkezi Bakü oldu.
Bunun
dışında, Yunus Emre Vakfının yasası buradan
çıktı, Yunus Emre Vakfı kuruldu. Bunun hizmetleri var.
Ayrıca,
Sayın Öymen burada bahsetti, 22nci Dönemde araştırma komisyonu
kuruldu yurt dışındaki vatandaşlarımızla ilgili.
Onunla, o Komisyondan aldığımız bilgiler çerçevesinde zaten
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığını kurduğumuzu burada ifade etmek
istiyorum.
Türk Dünyası
Belediyeler Birliği, Tohumcular Birliği, Sigortacılar
Birliği kurulması gibi önemli birimlerin kurulduğunu da burada
ifade etmek istiyorum.
Tabii ki
TİKAya fırsat kalmadı ama TİKAyı hepiniz çok iyi
biliyorsunuz. TİKA, gerçekten, harikalar yaratıyor diyebilirim, çok
önemli hizmetleri sunmaya devam ediyor. Yirmi üç ülkede yirmi altı program
koordinatörüyle TİKA hizmetlerini sürdürmektedir. Şunu bilmenizi
istiyorum: TİKA, Dışişleri Bakanlığının
bir alternatifi değil. TİKA, aksine, onun elini güçlendiren bir
enstrümandır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
DEVLET BAKANI FARUK
ÇELİK (Devamla)
dış politikada önemli bir enstrümandır.
Yalnız Türk cumhuriyetleriyle ilgili kurulmuş bir birim
değildir, bir Başkanlık değildir, diğer ülkelere de,
tüm dünyaya da dönük TİKAnın hizmetleri olacaktır. Afrikadan
Orta Doğuya, Orta Doğudan Kafkaslara, Kafkaslardan Balkanlara
varıncaya kadar şu anda yaygın bir coğrafyada TİKA
hizmetlerini sürdürüyor. Yapılan yardımların yüzde 44ü Türk
cumhuriyetlerinedir. 2002 ile 2009 yılları arasında 204 milyon
dolar yardım gerçekleştirmiştir, yalnız Türk
cumhuriyetlerine. Türkiye, bildiğiniz gibi, kalkınma
yardımları çerçevesinde 780 milyon dolarlık bir harcamayı
gerçekleştirmektedir. Son üç yılda 2,5 milyar dolara varan bir
kalkınma yardımları gerçekleştiriyor. TİKA da
gerçekten dış politikamızın seyrine göre dış
politikamıza ciddi katkılar sağlayan ve bu konuda dış
politikada elde edilen başarılarda da altyapının
oluşumunda ciddi katkıları olan bir başkanlığımızdır.
Zaman
yetersizliğinden dolayı kısaca böyle geçiyorum. Bu üç önemli
kurumumuz yani Diyanet İşleri Başkanlığı,
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı ve TİKA son derece önemli hizmetleri bundan
sonra da yoğun bir şekilde görmeye devam edecekler. Unutmayalım
ki nerede bir vatandaşımız, soydaşımız,
akrabamız varsa orada olmak bizim için bir tercih değil, bir
zorunluluktur.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2011 bütçesinin hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor, hepinize en içten saygılarımı,
sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi söz
sırası Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı Egemen
Bağışa aittir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin 2011 mali yılı bütçe tasarısının
yüce Meclisimizin Genel Kurulunda görüşülmesi vesilesiyle
huzurlarınızda bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Avrupa
Birliği katılım müzakerelerimiz ve Genel Sekreterliğimizin
bu süreçteki faaliyetlerine ilişkin değerlendirmelerimizi de sizinle
paylaşmak istiyorum. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin
yakın tarihine baktığımızda, içerisinde
bulunduğumuz aralık ayının önemli bir yere sahip
olduğunu görmekteyiz. 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesinde müzakerelerin
açılması kararının alınması Türkiye için yeni bir
değişim ve dönüşüm sürecinin başlangıcı
olmuştur. Rahmetli Menderesin 1959 yılında ilk başvuruyu
yapmasından tam kırk beş yıl sonra, kırk beş
yıl boyunca arpa boyu yol gidemeyen Türkiye'nin, Sayın
Başbakanımızın 17 Aralık 2004 tarihinde
kararlılığıyla müzakerelere başlaması
Hükûmetimizin önemli başarılarından birisidir. Eğer biz ana
muhalefet partimize bu işleri bırakmış olsaydık
Bakın, 1970 yılında 4 Aralık 1970 tarihli CHP Parti Meclis
Toplantısının bildirisinde ana muhalefet partisinin, o
zamanın hükûmeti olan Adalet Partisini Ankara Anlaşmasına göre
hazırlık dönemini on bir yıla kadar uzatma
olanağını kullanmayıp anlaşılması güç bir
acelecilikle geçiş dönemini derhâl başlatmak kararını almakla
suçladığını görüyoruz. Valla bu işi CHPye
bıraksaydık biz değil Avrupa Birliğine, daha gümrük
birliğine bile giremezdik!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sizinkiler Batı kulübü diyorlardı Batı kulübü!
Avrupa Birliğine itiraz ediyorlardı senin dedelerin! Batı
kulübü diyordunuz, İslam ortak pazarı diyordunuz.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Hükûmetimiz döneminde iki yılda
Kopenhag Siyasi Kriterlerini yerine getirerek 2004te müzakerelere
başlamak için tarih aldık ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere
başladık.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sen kendi işine niye bakmıyorsun!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Hristiyan kulübü diyordunuz Avrupa Birliğine!
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sayın Başbakanımız o
dönemde şöyle ifade etmişti: Müzakerelerin başlaması bizim
için bir sonuç değil bir başlangıçtı.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Ayıp ya! Ayıp ya!
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, lütfen
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bu inançla
çıktığımız AB yolunda ilk günkü azim ve
kararlılıkla yürümekteyiz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Abdullah Gülün konuşmasını okuyayım
mı? Ha!
BAŞKAN
Sayın Anadol
Sayın Anadol
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bu dönemde çok önemli başarılara
imza attık, atmaya da devam ediyoruz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, yani başka işi yok
mu! Başka işi kalmamış! Böyle bir şey var mı!
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Reformlar sayesinde Türkiye bugün çok daha
demokratik, çok daha katılımcı, çok daha müreffeh bir ülkedir.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Abdullah Gülün konuşmasını oku. Grup başkan
vekili o dönem.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Böyle bir üslup var mı Sayın Başkan?
Sayın Başkan, böyle bir üslup var mı?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Başbakanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın deyişiyle cumhuriyetimizin ilanından
sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olan Avrupa Birliği
üyeliğini savunmak, demokrasiyi, çağdaşlaşmayı ve
ilerlemeyi savunmaktır. Avrupa Birliği üyeliğine inanmak,
Türkiye'nin değişimine, Türkiye'nin dönüşümüne inanmaktır.
Avrupa Birliği sürecinin olumlu etkisiyle Türkiye etkileyici bir
değişim ve dönüşüm süreci yaşamaktadır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Bakan, yarın buradan ayrılma! Abdullah
Gülün konuşmasını okuyacağım Avrupa Birliğiyle
ilgili.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Vatandaşlarımızın sahip
oldukları bireysel hak ve özgürlüklerin kapsamı
genişlemiştir. Ekonomik alandaki reformlarımız istikrar ve
refah getirmiş, Türkiye yabancı sermaye açısından
dünyanın sayılı çekim merkezlerinden biri olmuştur.
Müzakere
sürecinin kolay olmadığı, kendine özgü bazı zorlukları
olduğu hepimizin malumudur. Son genişleme dalgasının
getirdiği sorunları tam olarak çözememiş Avrupa Birliğinin
küresel ekonomik krizden de ciddi olarak etkilenmesi, işsizlik ve sosyal
sorunların artması, aşırı sağ akımların
güç kazanması Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili
tartışmaları arttırmıştır ancak biz, sürece
sağduyulu yaklaşılması ve tam üyeliğimizin muhtemel
getirilerinin doğru değerlendirilmesi hâlinde üyeliğimizin her
iki taraf için de kazançlar getireceğine ve sürecin başarıyla
tamamlanacağına inanıyoruz.
Unutmuyoruz ki 99
Helsinki Zirvesinden önce Türkiye'nin aday ülke ilan edilemeyeceği
tartışmaları vardı. Türkiye aday ülke ilan edildi. Daha
sonra Türkiyeyle müzakerelerin başlanamayacağı söylendi ama
müzakereler de başladı. Şimdi de müzakerelerde bir tıkanma
yaşanıyor ve Türkiye'nin ABye asla üye olmayacağı
söyleniyor ama geçmişte olduğu gibi gelecekte de aklıselim galip
gelecek ve Türkiye Avrupa Birliğine üye olacaktır.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) İki senedir Bakansın
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Rahmetli Özal AB üyeliği için Uzun
ince bir yoldur. demişti ama sadece onunla
bırakmamıştı, Aynı zamanda bu yol meşakkatli bir
yoldur. Bu yolda bizi caydırmak isteyecekler, hatta küçültücü şeyler
yapacaklar ama yılmamalıyız. da demişti.
Avrupa
çevrelerinde zaman zaman cesaret kırıcı yaklaşımlar
olduğu bir gerçektir. Bazı üye ülkeler Türkiye bu süreçten
vazgeçsin, geriye dönsün, kendi kabuğuna çekilsin. diye
uğraşıyor. Biz tabii bunlara gereken cevabı veriyor,
tepkilerimizi her fırsatta ortaya koyuyoruz. Bu söylemlerin Türkiye-AB
ilişkilerinin gündemini işgal etmesine izin vermeyiz, vermemeliyiz.
Avrupalı
muhataplarımızdan tek beklentimiz, adil müzakere ve adil muameledir.
Bazı üye ülkelerin Kıbrısın arkasına
saklanmaları korkaklıktır, komikliktir.
Avrupa
Birliği sürecinin bizim için gerçek gündemi demokrasidir, adalettir,
kalkınmadır, insan hakları ve özgürlüklerdir. AB reformları
Türkiye'nin, Türk milletinin reformlarıdır. Üyelik kararını
da verecek olan yine bizzat bizim milletimizdir. Bu nedenle, bizim artık
Şu fasıl açıldı, bu fasıl açılmadı.
tartışmalarına ayıracak vaktimiz olmamalı çünkü durum
ortadadır, 35 faslın 18i siyasi bahanelerle engellenmektedir. Ama
Türkiye müzakere sürecinde kararlıdır, kimsenin bize
yavaşladın demeye hakkı yoktur. Türkiye, sürecin
başından beri ne istediğini bilmektedir, büyük azim ve
kararlılıkla reformlarını sürdürmektedir. Bizim
amacımız 1 Ocak 2014 tarihine kadar Türkiye'nin hukuki
altyapısında, mevzuatında, uygulamalarında AB
standartlarını yakalamış olmasıdır. Bu nedenle
çalışmalarımıza geçmişte olduğu gibi gelecekte de
kararlılıkla devam edeceğiz. Biz inanıyoruz ki zihinleri
açmak fasılları açmaktan daha önemlidir. İnanın hem
Türkiyede hem Avrupada zihinleri açmayı başarırsak
fasıllar zaten açılacaktır. Şu an en önemli sorunumuz
zihinleri açıp önyargıları kırmaktır. Bu nedenle AB yolunda çıktığımız
değişim ve dönüşüm heyecanını toplumun farklı
kesimlerine yaymak konusunda kararlıyız. Demokrasiyi ve
özgürlüğü savunan, çağdaş medeniyetler seviyesinde yaşamak
isteyen herkesin bu kararlılığımıza destek vermesini
bekliyoruz. Bizler bu yolda ilerlerken her zamanki gibi Türkiye'nin
çıkarlarından asla taviz vermeyeceğiz. Geçmişte olduğu
gibi gelecekte de, Sayın Başbakanımızın ifade
ettiği gibi, diklenmeden dik duracağız ve Türkiye'nin
haklarına sahip çıkacağız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; değişim cesaret ve özveri
ister, cesaret edemeyenler statükonun esiri olurlar. Bugün AB üyeliğini
savunmak cesaret gerektirir. Biz her konuda olduğu gibi bu konuda da
cesur bir hükûmetiz, biz
değişimden yana bir hükümetiz ve hep öyle olacağız.
Artık on yıl önceki dünyada yaşamıyoruz. Çok şey
değişti, değişiyor.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Saç ektirmekle ABye girilmiş olsaydı, sorun yok!
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - Türkiye büyüdükçe, güçlendikçe,
zenginleştikçe Türkiye AB ilişkileri farklı bir noktaya
doğru gidiyor. Bazı AB ülkelerindeki siyasi direnişe
rağmen, Avrupalı pek çok akademisyen, bürokrat ve siyasetçi her geçen
gün daha yüksek sekle Türkiyesiz bir ABnin bu yüzyıla
yakışır bir medeniyetler projesi olamayacağını
vurguluyor.
Daha geçen hafta
İngilterenin, İtalyanın, İsveç ve Finlandiyanın
dışişleri bakanları ortak bir makale
yayınladılar. Uluslararası medyada yer aldı ve bu makalede
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin ne kadar önemli olduğunu
onlar vurguladılar. Biz söylemiyoruz, OECDnin uzmanları 2050
yılında Türkiye'nin ekonomisinin, Avrupanın en büyük ikinci ekonomisi
olacağını vurguluyorlar. İşte biz
kararlılıkla bu yüzden reformlarımıza devam edeceğiz.
Bu reformlar muasır medeniyetler seviyesine ulaşmamız için
gerekli olan reformlar. Vatandaşlarımızın
sağlığı için, güvenliği için, özgürlüğü için
gerekli olan reformlardır. Bu reformlar çocuklarımızın
geleceği için gerekli olan reformlardır.
Sayın
milletvekilleri, iki yıldır Bakanlığıma
bağlı olmasından gurur duyduğum Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin kuruluşunun 10 uncu yıl dönümünü kutluyoruz.
Vatandaşlarımızın hayatlarına daha yüksek standartlar,
bireylerimize daha geniş haklar kazandırmak için
gerçekleştirdiğimiz her uyum paketinde, her Anayasa reformunda, bizi
Avrupa Birliği standardına bir adım daha yaklaştıran
her düzenlemede Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin emeği ve
iradesi vardır. Beş yıllık müzakere sürecimiz boyunca
açılan her fasıl aslında Genel Sekreterliğin sessiz ama
kararlı mücadelesinin bir yansımasıdır. Genel Sekreterliğimiz,
Avrupa Birliği üyeliğine giden yolda genç ve dinamik
yapısıyla itici güçtür. Bizler Genel Sekreterliğimizin onuncu
yaşını 11 Aralık Cumartesi günü sivil toplum, yerel
yönetimler ve gençlik AB üyeliği yolunda konulu sivil toplumla diyalog
toplantısıyla kutladık. 350 farklı sivil toplum
kuruluşundan yaklaşık 800 temsilcinin
katıldığı bu toplantıdaki geniş katılım
bizim doğru yolda olduğumuzu bir kez daha teyit etti.
Bugün bu kürsüde
Genel Sekreterliğimizle ilgili bazı iddiaları dile getiren
muhalefet milletvekilleri oldu. MHPden Sayın Osman Çakır, Avrupa
Birliği işleri uzmanlık sınavımızla ilgili
kendisine herhâlde çok yanlış aksettirilen bilgilerin etkisi
altında kalarak burada gerçekten doğrularla hiçbir şekilde
yansışmayan bilgileri sizlerle paylaştı. Bakın, bu
imtihan, sözlü sınav Aralık 2009da, yazılısıysa Kasım
2009da yapılan bir sınavdı. Bu sınavı iptal
ettiğimizi iddia etti. Hâlbuki bu sınavla ilgili açılan bir
karar mahkeme sürecinde devam etmektedir, hâlen Danıştay 12. Dairede
devam etmektedir. Yani burada herhangi bir imtihanın iptali söz konusu
değildir ama bundan sonra gerçekleştirdiğimiz uzman
yardımcılığı imtihanı neticesinde 89
arkadaşımız işe başlamıştır ve
görevlerini büyük bir başarıyla gerçekleştirmektedir. Her iki
imtihanda da kamera kayıtları mevcuttur. Her iki imtihanda da siyasi
hiçbir kimsenin imtihan komisyonuna en ufak bir etkisi dahi
olmamıştır ama sayın milletvekilimiz herhâlde
yanlış bilgilendirildi.
Sonra kendisi
dedi ki: ABGS onuncu yılında ne koordinasyon yapabildi ki?
Bakın, ilk kurulduğu yıllarda 40 kişilik bir kadrosu olan
kurumumuz, 2009 yılında çıkan yeni teşkilat kanunuyla 75 AB
işleri uzman kadrosu, 140 AB işleri uzman yardımcısı
olmak üzere 215 kadrolu, ciddi birikime sahip insana kavuşmak için
Meclisimiz tarafından güçlendirildi ve Avrupa Komisyonu tarafından
yayınlanan ilerleme raporları Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin güçlenmesinin öneminin altını çiziyor. İki
yıldır ilerleme raporlarında Avrupanın 27 üye ülkesi Genel
Sekreterliğimizi öven cümleler sarf ederken bizim muhalefet partimizin bir
saygın milletvekilinin bunu görememiş olması beni üzmektedir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği kurulduğu tarihten itibaren, uyum
konusunda ilgili kurumlarımızla -70in üzerinde
kurumlarımızla- onlarca değil, yüzlerce toplantı
gerçekleştirmiştir. Her iki ayda bir, 77 kamu kurum ve
kuruluşumuzun katıldığı Avrupa Birliği Daimi
Temas Noktaları toplantımız yer almaktadır. Şu ana
kadar sadece üst düzeyde, yani müsteşar yardımcıları
seviyesinde otuzun üzerinde toplantı gerçekleşmiştir. Onun
dışında, alt komisyonlarda fasıllarla ilgili toplantılarda
yüzlerce toplantı şu ana kadar gerçekleşmiştir. Geçen
yıldan bu yana, İçişleri Bakanlığımızla
büyük bir koordinasyon içerisinde, artık 81 ilimizde de Avrupa
Birliğinden sorumlu vali yardımcılarımız
bulunmaktadır ve 2001, 2003, 2008 yıllarında yayınlanan
ulusal programlar Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin emeğiyle
yapılmıştır.
Bazı
ülkelere yaptığımız ziyaretleri eleştirdi Sayın
Çakır.
Arkadaşlar,
kamu kurumlarımız arasında Sivil Toplum İletişim ve
Kültür Başkanlığına sahip olan tek kurum Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğidir. Biz AB üyesi ülkelere seyahat etmek
Keyif için gitmiyoruz ve geçen sene, kendisinin eleştirdiği bu temsil
ve ağırlama giderlerimiz için Meclisin bize verdiği
ödeneğin yarısının altında bir rakamı
kullanmış bir kurumuz ama bu ülkelere ziyarete gittiğimiz zaman
bir şeyi görüyoruz: Oraya yıllardır gidilmemiş olması,
sürecin elli bir yıldır devam etmesinin sebeplerinden bir tanesidir.
Bu süreçte maalesef boş bırakılmıştır.
Kendilerinin iktidarda olduğu dönemlerde bu ülkelerle iletişim
kuramamış olmaları Türkiyenin AB sürecinin bu kadar
gecikmiş olmasının sebeplerinden birisidir.
Şunun da
özellikle altını çizerek vurgulamak istiyorum: Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin harcamalarıyla ilgili bazı organik
bağlar olduğunu iddia etti. Bütün harcamalarımız 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu çerçevesinde yapılmaktadır.
Ellerinde bir iddia var da bunu bizimle paylaşmıyorlarsa,
yargıya götürmüyorlarsa onların vatan sevgisinden ben şüphe
duyarım.
2009
yılında çıkarılan yeni kanunla üst kadrolarda temizlik
yapıldığı iddiasında bulunmuştur.
Arkadaşlar, bu teşkilat yasamız çıktığında 4
genel sekreter yardımcılığının 3 adedi zaten
boştu ve yeni birçok başkanlıklar kuruldu. Yapılan
atamalarda yeni oluşturulan 15 başkanlığın 13ü
hâlihazırda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği personeli
içerisinden görevli arkadaşlarımızın atanmasıyla
gerçekleşti. Yani dışarıdan herhangi bir kişinin de
geldiği iddia edilemez. Bazı kadrolara da diğer kamu
kurumlarımızda Avrupa Birliği konusunda çalışan, DPT
gibi, Hazine Müsteşarlığı gibi, Dış Ticaret gibi
kurumlarımızda bu konulara bakan uzman, yetişmiş
arkadaşlarımızın atanması gerçekleştirildi. Hâlen
elemanı olmayan başkanlıklarımızın olduğunu
iddia etti. Tamamen yanlış. Kim bu bilgileri veriyorsa Sayın
Çakıra gerçekten kendisini makaraya almış demektir.
OSMAN ÇAKIR
(Samsun) Hepsini anlatacağız size.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Yeni alınan uzman
yardımcılarını kimin yetiştirdiği belli
değil iddiasında bulundu. Bakın, bütün devlet memurları
gibi bizim personelimiz de TODAİE tarafından yönetiliyor. Ayrıca
birim başkanlarımız her birim için ayrıcalıklı
eğitim programları oluşturdu.
Brüksele neden
temsilci atıyorsunuz? dedi. Avrupa Birliğinin merkezi olan
Brükselde, Avrupa Birliği daimî temsilcimiz olan büyükelçimizin emrinde
çalışacak 3 arkadaşımızı görevlendirmiş
olmamız Sayın Muhalefet Milletvekilimizi bu kadar rahatsız
etmiş. Hâlbuki biz Meclisimizin bize verdiği 7 kadronun şu an itibarıyla
sadece 3ünü kullanmış bulunmaktayız.
Arkadaşlarımızın oraya adaptasyonundan sonra yeni
yetişen uzman yardımcılarımızdan onlara takviye
vereceğiz. Dışişleri
Bakanlığımızın oradaki yetkililerinin
dışında diğer kurumlarımızın da,
Dış Ticaret Müsteşarlığımızın da,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın da, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığımızın da, Gümrük
Müsteşarlığımızın da orada elemanları
vardır. Hepsi büyük bir ahenk içerisinde çalışmaktadır.
Kendileri Çeviri
Eşgüdüm Başkanlığı ne iş yapar? diye sordu.
Arkadaşlar, yarın milletvekillerimizin kutularında Çeviri
Eşgüdüm Başkanlığımızın, 9 Kasım günü
yayınlanan İlerleme Raporunu aynı gece tercüme ederek -200
sayfanın üzerinde bir metinden bahsediyoruz- web sayfamıza
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun, iki
dakika süre veriyorum.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) -
koydukları metin daha sonra
kitaplaştırılmıştır, bütün milletvekillerimizin
de posta kutularına dağıtılmıştır.
Yarın danışmanlarınız onları eminim posta
kutularından alacak, sizlere sunacaklardır.
Bugün Reform
İzleme Grubu toplantısı yapıldı. Dört
bakanlığın katkısıyla, katılımıyla
yapılan bir toplantı. Toplantı bittikten bir saat sonra Reform
İzleme Grubu kararları tercüme edilmişti ve Avrupadaki bütün
önemli aktörlere, komisyonda çalışan üye ülkelerin önemli
makamlarında çalışan herkese e-mail yoluyla
dağıtıldı. Bu kadar hızlı çalışan, bu
kadar aktif çalışan arkadaşlarıma Ne iş yaparlar?
diye soru sorması, hele hele AB Uyum Komisyonu gibi, KPK gibi
komisyonlarda çalışmış bir milletvekilimize gerçekten
yakışmıyor. 120 bin sayfalık Avrupa Birliği
müktesebatını çevirmek durumundayız.
OSMAN ÇAKIR
(Samsun) Çok geç Sayın Bakan. Biz başka kurumlardan önceden
alıyoruz, sizden değil.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bu arkadaşlarımız bu
görevleri de yerine getirmektedir.
Şimdi,
İlerleme Raporuyla ilgili olarak birçok burada sözler sarf edildi. Biz
İlerleme Raporu mükemmeldir. demedik ama geçmişteki ilerleme
raporlarıyla karşılaştırıldığı
zaman Bu seneki rapor her senekinden daha olumludur. dedik. Geçmişte,
maalesef, bazı iktidarlar döneminde faili meçhul cinayetlerin listeleri
yayınlanırdı, işkence gören siyasilerin, yazarların,
aydınların listesi yayınlanırdı. Çok şükür, son
yıllarda ilerleme raporlarında yüzümüzü kızartacak böyle
ayıp listeler artık yok, daha teknik konular var ama İlerleme
Raporunda başka bir şey daha var: 33 faslın 13ü
açılmış bulunmaktadır, biraz evvel söz alan
milletvekillerimizin de söylediği gibi. Geri kalan 20 faslın 17sinde
siyasi engel varken İlerleme Raporu 33 faslın 33ünde de Türkiyenin
son bir yıl içerisinde ilerleme kaydettiğini teslim etmektedir. Yani
Avrupanın önümüze koyduğu bütün çifte standartlara, engellere,
siyasi ayak oyunlarına rağmen biz, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin koordinasyonunda bütün kamu kurumlarımızla,
sivil toplum kuruluşlarımızla, iktidarıyla muhalefetiyle el
ele vererek 33 faslın 33ünde de ilerleme kaydedebildiysek ve bunu da
Avrupa Birliğine itiraf ettirebildiysek o raporda olumlu görülecek bir
şeyler de vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen... Teşekkür için açıyorum.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Selamlama yapacağım.
Vize konusuna
değindi Sayın Öymen.
Arkadaşlar,
vize konusu aynı Berlin Duvarı gibidir. Bugün Paraguayın,
Uruguayın vatandaşları AB üyesi ülkelere vizesiz girebiliyorsa
Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları da eninde sonunda girecektir.
Berlin Duvarı nasıl yıkıldıysa vize duvarı da aynı
şekilde yıkılacaktır.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Hikâye, hikâye.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu...
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bu
konuda hep beraber elimizden gelen çalışmayı yapıyoruz.
Şimdi,
burada, son dönemlerde olan çalışmalarla ilgili de ben bilgi
verecektim ama vaktinizi almak istemiyorum. Eğer soru gelirse soru-cevap
kısmında da yine veririm.
Ben bütçemizin
ülkemize, milletimize, AB sürecimize hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Bakan Cumhuriyet Halk Partisinden 2 defa bahsederek
ve Avrupa Birliği Cumhuriyet Halk Partisine emanet edilseydi daha çok
beklerdik. diyerek açıkça Cumhuriyet Halk Partisine
sataşmıştır. O konuda kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın Başkan, ben parti
meclis tutanağını okudum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Dedin, dedin. Niye inkâr ediyorsun!
BAŞKAN
Sayın Anadol, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, üç dakika süre
veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Ayıp ya! Yakışıyor mu sizin gibi
Bakana!
BAŞKAN -
Sayın Aslanoğlu, lütfen.
İç Tüzükün
69uncu maddesi gereğince buyurun.
III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadolun, Devlet
Bakanı Egemen Bağışın, CHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür
ederim.
Eğer
Sayın Bakan konuşmasının başında gecenin bu
saatinde polemik yapmak amacıyla değil elindeki metni okusaydı
saygıyla dinliyorduk yerimizden ve bir bakanın görevini
yapmasına memnuniyetle tanık olarak oturum bittikten sonra Meclisten
ayrılacaktık ama konuşmasının başında
özellikle hem de Cumhuriyet Halk Partisi parti meclisinin 1970te
yayınladığı bir bildiriyi okuyarak polemik
başlattı.
Bir: Cumhuriyet
Halk Partisi 2002de Meclise girdiğinden bu yana Adalet ve Kalkınma
Partili milletvekilleriyle beraber, bağımsız milletvekilleriyle
beraber, grubu olmayan milletvekilleriyle birlikte Avrupa Birliği uyum
yasalarının bir tanesine muhalefet etmemiş, aynı
doğrultuda, Mecliste sizlerle beraber oy kullanmış bir partidir.
Bu bir.
İnkâr
ediyorsa, karşı oy kullandığımız yasayı göstersin
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Gıda Güvenliği Yasası
niye dört gün sürdü?
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Cevap verme! Dinle ya! Dinlemesini bil!
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu
Sayın Aslanoğlu
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) İki: Cumhuriyet Halk Partisine bu konuda haksızlık
yapmaktadır Sayın Bakan. Rahmetli Menderesin ismini
söylemiştir; doğrudur ama Ankara Anlaşmasında İsmet
İnönünün de imzası vardır. Şimdi, bunlar bir tarafa. Biz,
1970in de hesabını veririz, 38in de veririz, 23ün de veririz.
Hatasıyla, sevabıyla o dönem bize ait, 50 öncesi ve 50 sonrası.
Ama burada
bakın bir Meclis tutanağı okuyacağım. Refah Partisi
Sözcüsü Kayseri Milletvekili Abdullah Gül, 8 Mart 1995 tarihinde, Refah Partisi
Grubu adına Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir konuşma
yapmış.
ALİ TEMÜR
(Giresun) Abdullah Bey yok burada.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Uzun bir konuşma. Türkiyenin Avrupa Birliğine
giremeyeceği kesindir. Bunu Avrupalılar söylemektedir. Çünkü Avrupa
Birliği bir Hristiyan birliğidir. Görüntülü konuşma var
Sayın Bakan. Dinleteyim mi kendi sesinden? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Dinlet, dinlet.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Şimdi, 1970in hesabını soracaksın, 1995te
Avrupa Birliğine Hristiyan kulübü diye hakaret edeceksin, ondan sonra biz
bunları dile getirince rahatsız olacaksınız.
Talibanın önünde, Hikmetyarın önünde resim çektirenler, Cumhuriyet
Halk Partisini sorgulayamazlar.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ne alakası var şimdi?
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Videolu görüntü, videolu. Kendi sesinden. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
I) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Hazine Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
L) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA
İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
O) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL
SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
İkinci bölüm üzerinde şahsı adına aleyhte söz isteyen
Hüseyin Mert, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Mert.
HÜSEYİN MERT
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan...
(AK PARTİ ve
CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen...
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Kendi sesinden
Kendi sesinden
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Parti meclisine girersen...
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Sen orada da cahilsin! Grup başkan vekili parti meclisine
aday olmaz. Orada da cahilsin!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Yakışıyor mu ya! Bir de gülüyorsunuz
ya!
BAŞKAN
Sayın Anadol...
Bir saniye
Sayın Mert, süreyi yeniden başlatayım.
Sayın Mert,
buyurun.
HÜSEYİN MERT
(İstanbul) Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri;
hepinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla
selamlıyorum.
(AK PARTİ ve
CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen...
HÜSEYİN MERT
(Devamla) Bütçe kanunu görüşüyoruz. Bütçe kanunları
iktidarların yönetim politikalarının şüphesiz en
detaylı bir göstergesidir. Bizler de bu politikalar için gereken, yediden
yetmişe hepimizin ödediği vergilerden oluşan kamusal ve parasal
gücün sınırlarını belirlemeye çalışıyoruz
burada. Hükûmet, bu bütçeyle üreten, ürettiğini hakça paylaşan, refah
ve huzur içerisinde yaşayan bir toplumu oluşturacağını
iddia etmekte. İki gündür Hükûmet sözcülerini burada dinliyoruz;
Türkiye'nin ne kadar geliştiğini, İktidarın
başarılarını, millî gelirin nerelerden nerelere
geldiğini anlatıyorlar, dinliyoruz.
İnsanlarımızın refahının ne kadar çok
arttığını duyamayanlar için anlatılanlara benim de bir
katkım olsun istiyorum. Duyamayanlar diyorum çünkü tüm dünyada refah
artışı hissedilebilir, yaşanabilir, ölçülebilir bir olgudur
hepimizin bildiği gibi. Ancak Türkiyede refah artışı
duyarak, okuyarak ve Resmî Gazete aracılığıyla
gerçekleşiyor.
Bakın, 25
Kasım 2010 tarihli Resmî Gazetede, DPT
Müsteşarlığının 2010 yılı için bir
düzeltmesi var, millî gelirin 13 bin Amerikan dolarından 15 bin küsur
Amerikan dolarına çıktığıyla ilgili. Bu hesaba göre
-klasik bir hesaptır biliyorsunuz- 5 kişilik bir ailenin ortalama
yıllık gelirinin 120 bin Türk lirasından fazla olması gerekir.
Eğer bu gerçekten böyleyse Türkiyede dağıtılan sosyal
fonlara, belediyeler tarafından dağıtılan erzaklara,
yeşil kartlara, iftar çadırlarına, bunların hiçbir tanesine
gerek zaten kalmamıştır, bir daha bu yardımların
yapılmasına hiç gerek yoktur. Ama bu gereksinimler devam ediyorsa,
birileri bizimle gerçekten çok fena dalga geçiyor demektir.
Peki, üçüncü bir
şık yok mu? Var. Nedir? Gerçekten insanlarımızın bu
yardımlara ihtiyacı var ama aynı zamanda ülkenin refahı da
artıyor. O zaman çok daha vahim bir durum ortada. Millî gelirin dağılımında
çok büyük bir bozukluk, bir adaletsizlik var demektir. İşte bu
adaletsizliği ortadan kaldıracak olan kurum Türkiye Büyük Millet
Meclisidir ve bunun da teminatı bütçe kanunu tasarısıdır.
Yani bu bütçenin gelir dağılımındaki bu bozukluğu ve
adaletsizliği giderecek politikalar içeriyor olması gerekir. Peki,
size göre bu bütçe üreten ve ürettiğini hakça paylaşan bir Türkiye
bütçesi midir?
İki tane
örnek vermek istiyorum bütçenin içerisinden. Bütçede ithalat geçen yıla
göre yüzde 13lük bir artış gösterecektir, bu öngörülüyor. Bunun
anlamı şudur: 2011 yılında ara malları ithal ederek,
mamul malı ithal ederek kendi üreticimizi biraz daha karanlığa,
biraz daha batağa sürükleyeceğiz.
Yaşadığımız ithalat ve tüketim
çılgınlığını biraz daha körükleyeceğiz.
İkinci
olarak, ithalat artışına bağlı olarak dış
ticaret açığının artacağı yani cari işlemler
dengesinin de buna bağlı olarak 42 milyar dolar artacağı
öngörülüyor. Bunun da anlamı şudur: Türkiye gittikçe bozulan cari
işlemler dengesi yani cari açığı nedeniyle önümüzdeki
yıl da Amerikanın, Yunanistanın emeklilerine fonlar
aracılığıyla çok ciddi katkılarda bulunacaktır.
Değerli
milletvekilleri, cari açık ve cari açığı finanse eden
sıcak para beton direklerin içini kemiren pasa benzer. Siz
Sapasağlam bina ayakta duruyor. derken en ufak bir depremde hepimizin
başına göçer bina.
Dün burada AKP
sözcüsü bir arkadaşım dedi ki: Sıcak para iyi yönetilen
ülkelere gelir.
Bakalım öyle
mi? Ankara Ticaret Odası bir raporunda diyor ki: Türkiyede sıcak
para çok arttı ve bize ait olmayan bu para son sekiz yılda
gelişmiş ülkelerde elli yüz yılda elde edilemeyecek kadar çok
büyük paralar kazandı.
Demek ki
sıcak para iyi yönetilen ülkelere değil, aksine
istihdamını, üretimini koruyamayan ülkelere geliyor. Maalesef,
Türkiyenin bugün gelmiş olduğu nokta budur. Türkiye üreticisi,
istihdamı yok edilmeye çalışılan, ucuz tüketim
mallarıyla üreticisi ezilen, tüketicisinin de borçla keyif
yaşadığı bir ithal malları cenneti olmuştur.
Bütçede
yalnızca iki kalemde Hükûmetin üretime, üreticiye ve paylaşıma
bakış açısının ne olduğunu açıkça görüyoruz.
Bu bütçe Türkiyede geniş halk kitlelerinin değil, parasıyla
para kazanan, tüketen ve tüketim üzerinden para kazanan bir Türkiye
görüntüsünün bütçesidir.
Değerli
arkadaşlar, çok kısa bir zamanım kaldı ama Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili çok kısa
bir şey söylemek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Mert, buyurun.
HÜSEYİN MERT
(Devamla) - Her şeyden önce, Sayın Bakan biraz önce anlattı,
evet, bir Alevi açılımı yapıldı. Bunun
sonuçlanacağına, çok iyi yerlere varacağına
inanmıyorum ama kendisinin büyük emeği geçmiştir. Emeğe
saygı duyan bir insan olarak, emeğe saygı duyan bir partinin
üyesi olarak kendisine bu konuda teşekkür ediyorum ama bir soru sormak
istiyorum: Sayın Bakanım, bu ülkede yaşayan, üreten, vergi
veren, tüm vatandaşlık görevlerini yerine getiren ve istekleri
yalnızca anayasal haklarını kullanarak özgürce
inançlarını yaşamak olan Alevi ve Bektaşi insanlarımız
Diyanet İşleri Başkanlığı için önerilen 3
milyarlık bütçeden ne kadarlık bir payın kendilerine hizmet
olarak geri döneceğini beklemelidirler? Bu bütçenin kendilerine de ait
olduğunu düşünmelerini sağlayacak ne yapmayı
düşünüyorsunuz, lütfen burada açıklarsanız çok sevineceğim.
Bir de biraz önce
kendisi söyledi Yaşayan Dünya Dinleri diye gerçekten çok kapsamlı,
çok güzel bir kitap çıkarmış Diyanet İşleri, bu, biraz
önce saydığımız, söylediğimiz bütçelerle. Diyanet İşleri
Başkanlığı tarafından çıkarılmış
yaklaşık 600 sayfalık bir kitap, bunun 75 sayfası
İslama ayrılmış. Bu 75 sayfada Alevilikle ilgili 20; 10;
1; kaç sayfa istersiniz? Bir paragraf ya da bir cümle ya da indekste bir tek
kelime Alevilik geçmiyor. Yani bir toplum bu kadar mı yok sayılır
Sayın Bakanım? Lütfen bunu en kısa sürede, bu konuyla ilgili
eğitecek şekilde, okullarımızda öğrencilerimizin
eğitileceği şekilde bir kitapçık hâline getirirseniz çok
çok sevinirim. Hiç olmazsa bundan sonra spikerlerimiz, sunucularımız,
insanlarımızdan defalarca, tekrar tekrar özür dilemek zorunda
kalmazlar diyorum.
2011
yılı bütçemizin hepimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Mert.
Sayın
milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Babacana sorularım. Sayın Bakan, enerjide dışa
bağımlı bir ülke olduğumuzu söylediniz. Yenilenebilir
Enerji Yasa Tasarısını neden engellediğinizi
açıklayabilir misiniz?
2) Türkiye'de
yabancı bankaların bankacılık sektöründeki payı nedir?
Bunu AB ülkeleriyle kıyaslayabilir misiniz?
3) Edirne
ilimizde yabancı bankalardan kredi kullanıp borcunu ödeyemediği
için arazisine el konulmuş kaç çiftçi vardır? Kaç dekar arazi
haczedilmiştir?
Sayın Faruk
Çelike bir sorum var. Geçtiğimiz aylarda Roman Çalıştayı
yaptınız. Bu çalıştay sonunda Roman
vatandaşlarımıza ne vadediyorsunuz? İş mi, aş
mı, barınma mı, eğitim mi, yoksa yine seçimlerde bu
vatandaşlarımızın oylarını çantada keklik gibi mi
görüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aydoğan
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçen
yılın ekiminde 332 milyon fazla veren cari işlemler hesabı,
bu yıl aynı ayda 3 milyar 677 milyon dolar açık verdi. On
aylık cari açık 35 milyar 723 milyon dolara ulaştı.
Sayın Bakan, cari açık tehlikesi var mıdır? Hesaplama
yöntemi değiştirilerek cari açık tehlikesi ortadan
kaldırılabilir mi? Dünyada borçlanma faizi yüzde sıfır ve
1lerdeyken ülkemizde yüzde 7 olması yüksek değil midir? Sıcak
para tehlike oluşturmakta mıdır? Önlem almayı
düşünüyor musunuz? Satın alma paritesini değiştirerek bir
gecede 2.354 dolar zenginleştiğimize göre hesaplama yöntemleri
değiştirilerek bu tehlikelerden kurtulunabilir mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim. Sayın Başkan.
Sayın ilgili
bakana üç sorum var:
1) 4/C uygulamasıyla
ilgili başka kurumlara atanmayan Tekel işçisi kalmış
mıdır? Varsa sayısı ne kadardır? Kaç kişinin de
nakli gerçekleşmiştir?
2) Yüksek oranda
sigara kaçakçılığı yapıldığı
bilinmektedir ve büyük ölçüde bu kaçakçılığı PKK
yapmaktadır. Bu bağlamda terör örgütünün finansına da
yardım sağlayan kaçakçılığın mali boyutunu ne
kadar tahmin ediyorsunuz?
3) Ülkemiz ne
kadar ve ne tip tütün ithal etmektedir ve buna ne kadar döviz ödenmektedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yıldız
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
57nci Hükûmet döneminde Bankalar Kanununun çıkarılması,
BDDKnın kurulması, kamu ve özel bankaların yeniden
yapılandırılması, Merkez Bankasının
bağımsız hâle getirilmesinin küresel krizden
bankalarımızın etkilenmemesinde bir katkısı olmuş
mudur? 3 Kasım 2002den bu yana Fona devredilen bankaların ve
bankaların varlıklarının isim ya da diğer
haklarının satışından ne kadar gelir elde
edilmiştir?
3 Kasım
2002den bu yana yapılan özelleştirmelerden hazinemiz ne kadar gelir
elde etmiştir?
Bu soruların
cevabını istiyorum yalnız Sayın Bakan çünkü bundan önceki
sorularımızda, cevap vermiyorsunuz, yazılı vereceğim
diyorsunuz, bugüne kadar hiçbir yazılı cevabınızı da
alamadık.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, bankacılık sektöründe faaliyet
gösteren bankaların sermayelerindeki yerli sermaye, kamu sermayesi ve
yabancı sermaye oranları nelerdir?
2) Daha önce
halka arzı gündeme gelen Halk Bankası ve Ziraat Bankasının
özelleştirilmesindeki süreç hangi aşamadadır?
3) Kuruluş
amacı çiftçilere destek olan ve adını da ziraatçılardan
alan Ziraat Bankasının 2009 yılında elde ettiği kurum
kazancını yani kurumlar vergisi rekortmeni olmasını
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Sayın Bakan, ticari amaç olmaksızın kişi
başı 50 kilogram sarmalık kıyılmış tütün
taşıma serbestisi konusunda şikâyetler bulunmaktadır. Bu
konuda yeni bir düzenlemeye gitmeyi düşünüyor musunuz?
Tütün Üst Kurulu
Adıyamana tütüne ilişkin bir rapor hazırlamak için gitti. Bu
rapor ne zaman yayımlanacaktır? Bu Kurul size bilgi sundu mu?
Sunmuşsa açık bilgi verir misiniz?
Diyanet
İşleri Başkanlığı ve Hükûmetiniz cemevleri
konusunda kesin ve net olarak ne düşünüyor? Diyanet İşleri
Başkanlığı Alevi köylerine yaptığı camileri
kapatmayı düşünüyor mu yahut da bu camileri cemevine çevirmeyi
düşünüyor mu?
Diyanet
Vakfı Diyanet İşleri Başkanlığı içerisinde
midir? Diyanet Vakfını kim teftiş ediyor?
Son sorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı yurt
dışına her yıl ne kadar personel göndermektedir ve bu,
devlete ne kadara mal olmaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Asil
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan,
Anayasamızın 130uncu maddesinde
kazanç amacına yönelik
olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve
denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilir. denmektedir.
Vakıflara kazanç amacına yönelik olmamak şartı
getirilmişken, yükseköğretimden devlet olarak katma değer
vergisi alarak kazanç elde etmeyi nasıl açıklarsınız? Bu
konuda Hazinenin görüşü nedir?
İkinci sorum
Sayın Çelike: 2 Kasım 1943 Karaçay-Malkar Türkleri, 18 Mayıs
1944 Kırım Türkleri, 14-16 Kasım 1944 Ahıska Türkleri ve
diğer Kafkas halkları Stalin canisinin emriyle tamamen yok edilmeye
yönelindiği sürgün ve soykırım günlerini unutmuyor ve
unutulmasını da istemiyorlar. Kırımda, Kafkaslarda
yaşayan Türklerin bu acı günlerinin unutulmamasına yönelik bir
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkanım, çok sıcak ve
olumlu bir şekilde yapılan bütçe görüşmelerinde Sayın
Egemen Bağışın bir bakan olgunluğuna
yakışmayan davranışları nedeniyle bir bakan olarak
kendisini muhatap almayacağım ve soru sorma hakkımdan
vazgeçiyorum.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu lütfen
Lütfen Sayın Aslanoğlu
Sayın Yeni
Sayın Yeni
MUHARREM VARLI
(Adana) Çanak, çanak
Yok, geçin onu.
BAŞKAN
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
kredi kartları faizleri reel faizlerin çok üzerindedir. Faizleri
düşürmeyi düşünüyor musunuz? İktidarınız döneminde
batağa giren kart sayısı ne kadardır?
İkinci
sorum: Vekil imamlara kadro verildi. Sözleşmeli imamlara da vermeyi
düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum da:
Özel banka ve finans kurumlarından kaç tanesi yabancılara aittir?
Bunların toplam bankacılık içerisindeki oranı nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
İnan
MÜMİN
İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum.
Sorum Sayın
Bağışa.
1) Özel
kaleminizde çalışmakta olan bir elemanın, Avrupa Birliği
genel sekreterlerini ağırlama hizmetlerini yapan firmanın
ortağının eşi olduğu iddia edilmektedir.
2) Özel Kalem
Müdürlüğünüzü yapmış olan
danışmanınızın da bu firmaya ortak olduğu iddia
edilmektedir.
3) İstanbul
Ortaköyde Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine ait olan ve ancak
teşkilat kanununda yeri olmayan ofisi ve personeli, siyasi, özel amaçlarla
kullandığınız iddia edilmektedir. Bunlar doğru mudur?
Diğer
taraftan Fasılları açmak değil, zihinleri açmak önemlidir.
dediniz. Müslüman Türkiyeyi ABden uzak tutmak gerekir. diyen Papanın
zihnini nasıl açmayı düşünüyorsunuz?
Son olarak da:
Net bir biçimde, Türkiye'nin Avrupa Birliğine gireceğine
inanıyor musunuz? Net olarak hangi tarihte alacaklarını
düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım
Sayın Babacana:
1) İhlas
Finans ve izinsiz halka arz yoluyla yurt içi ve yurt dışından
çok sayıda vatandaşımızın mağduriyetine yol açan
sözde İslami holdinglerle ilgili olarak Hükûmetinizce sekiz
yıldır hiçbir adım atılmamasının gerekçeleri
nelerdir? İhlaszede ve holdingzede vatandaşlarımızın
sayısı ne kadardır? 2011 yılında bu konuda ne
yapmayı düşünüyorsunuz?
2) Ülkemizde
yaşanan ekonomik kriz nedeniyle son iki yılda iş yerini kapatan
ve borcunu ödemediği gerekçesiyle hacizlik olmuş ya da cezaevine
girmiş vatandaşlarımızın sayısı ne
kadardır?
Son sorum da:
Yenilenebilir enerji kaynakları teşvikini öngören kanun teklifini
doğal gaz ve petrol lobisinin etkisiyle sizin engellediğiniz
konusunda basına da yansıyan iddialar ne derece doğrudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Bakan, bugün ülkemizde faaliyette bulunan özel ve resmî
bankalar, finans kurumlarının toplam sayısı nedir? Bu
toplam sayı içinde yabancı bankaların ve yabancıların
sahip olduklarının oranı nedir?
Ziraat ve Halk
Bankasını özelleştirecek misiniz? Özelleştireceksiniz ne
zaman özelleştirmeyi planlıyorsunuz? Özelleştirme yönteminiz ne
şekilde olacaktır? Halka arz, belirli bir bölümünün
satışı mı veya doğrudan yerli-yabancı ayırt
etmeden en fazla parayı verene mi satacaksınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim sorum
Sayın Bakana:
TİKA 1992
yılında kurulan bir kuruluştur, kuruluş amacı da Türk
dünyasıyla ilgili ilişkilerin geliştirilmesidir. Acaba bizim
bilmediğimiz başka bir tarihte kuruluş amacı
değiştirilmiş midir? Bunu öğrenmek istiyorum.
Bir diğer
konu da: Bakınız, şu anda, Türk dünyasında çok ciddi manada
yardım yapılması gereken konular vardır, mesela Ahıska
Türkleri konusu. Ahıska Türklerine işte ev verip arsa alınması
noktasında bir çalışma yapılması beklenmektedir,
TİKA bunu niye yapmamıştır? Azerbaycanda şu anda
kaçkınlarla ilgili, 1 milyonun üzerinde insan orada perişan bir
şekilde yaşamaktadır, onlar da yardım beklemektedir. Yine
Kerkük Türkleri de aynı şekilde çok büyük sıkıntı
içerisindedir. O tür, yani Türk dünyasıyla ilgili işler bitmiş
midir de Afrika Kıtasındaki çeşitli devletlere TİKA
marifetiyle yardım yapılmaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, yenilenebilir enerji kanun tasarısı şu anda
Genel Kurulun gündemindedir ve bu, devlet tarafından satın alım
garantisi verilen fiyatlar makul seviyelerde olduktan sonra Hükûmetimiz bu
tasarıyı desteklemektedir.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) 2 defa geri çektiniz Sayın Bakan.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Geçen dönemden beri gündemde, bir türlü getiremediniz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Türkiyede yabancı
bankaların, yabancı sermayenin kontrol ettiği bankaların
oranının yüzde 15 olduğunu daha önceki konuşmamda ifade
etmiştim. Türkiyede toplam kırk dokuz tane banka faaliyet
göstermektedir.
Türkiyede, yine,
kredi kartlarına bakacak olursak stok olarak toplam 42 milyarlık bir
kredi kartı borcu vardır, takip oranı yüzde 8,93tür. Kredi
kartları üzerindeki faiz oranı tüm kredi cinsleri içerisinde en
yüksek faiz oranıdır, bu bütün dünyada, bütün ülkelerde böyledir.
Kredi kartı, aslında bir kredi kullanma aracı değildir, bir
harcama aracıdır. Bizim de vatandaşlarımıza sürekli
olarak tavsiyemiz, kredi kullanacaklarsa başka enstrümanlarla bu kredi
ihtiyaçlarını karşılamaları, kredi
kartlarını sadece ve sadece bir alışveriş
kolaylığı olarak kullanmalarıdır.
İhlas
Finansla ilgili konu, tasfiye süreci Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımız tarafından takip edilen bir süreçtir.
TMSFnin 30 Eylül 2010 itibarıyla çözümleme geliri 18,7 milyar dolara
ulaşmıştır.
Türkiye'nin tütün
ithalatı 2009 yılında 77.266 ton, ödenen rakam 388 milyon 550
bin dolardır.
Özelleştirme
geliri Hükûmetimiz döneminde, daha doğrusu özelleştirme
uygulaması, 33 milyar dolar rakamına ulaşmıştır.
4/Cyle ilgili
bir soru vardı. O konuyla ilgili, ilgili kurumlarımızdan veri
alarak ancak bu soruyu cevaplamamız mümkün.
Yine, kamu
bankalarının özelleştirilmesiyle ilgili politikamız
açıktır. Halk Bankasının halka açık
kısmının çoğaltılması ve Ziraat
Bankasının halka ilk arzı gündemimizdedir. Zamanlamasıyla
ilgili herhangi bir karar verilmemiştir. Ziraat Bankasının
kârı ağırlıklı olarak verim artışından
kaynaklanmaktadır ve kredi tahsilatındaki yüksek orandan
kaynaklanmaktadır. Batak kredi oranı Ziraat Bankasında sadece ve
sadece yüzde 2ye inmiştir. Ziraat Bankasının 2002deki genel
gideriyle 2009 genel gideri, aşağı yukarı Türk lirası
olarak aynıdır, büyük bir tasarruf söz konusudur ve ciddi bir
bankacılıkla bu kâr elde edilmektedir. Ziraat Bankasının
sürekli görev zararı yapıp Hazineden sürekli kaynak emdiği
dönemi de unutmamak lazımdır. Bugün Ziraat Bankası sürekli
olarak Hazineye kaynak aktaran bir kurum hâline gelmiştir.
Türkiye'nin
ödemeler dengesi ve cari açıkla ilgili konularını ben daha
önceki konuşmamda da dile getirdim. Cari açık oranına
baktığımız zaman, bu sene itibarıyla yüzde 5in
üzerinde bir oran bekliyoruz ancak bunun finansmanıyla ilgili herhangi bir
sıkıntı şu an için söz konusu değildir.
Kaçak sigara
Türkiyede var mıdır? Bunun olduğuna dair duyumlarımız
var. Bununla ilgili kurumlarımız tedbirlerini alıyor, mücadeleyi
veriyor.
Yabancı
sermayeli bankaların çiftçilere kullandırdığı kredinin
çok cüzi miktarlarda olduğunu BDDK Başkanımızdan biraz önce
öğrendim. Kesin rakam yanımızda olmamakla beraber, ihmal
edilebilir boyutta bir konu şu an için.
Sanırım,
benimle ilgili sorulara Sayın Başkanım, cevap vermiş
durumdayım.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Sayın Bakan, bizim soru ne olacak?
BAŞKAN
Sayın Çelik, buyurun.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Sayın Bakan, cevap vermeyecek misiniz?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Ben de sizi muhatap almıyorum Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Bu, Türk cumhuriyetleriyle ilgili
BAŞKAN
Sayın Yıldız, lütfen
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa)
TİKAnın kuruluş yasasında
gayet net bir düzenleme var. 1inci maddede, başta Türkçe konuşan
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) Sayın Başkan, sorularımıza cevap vermedi.
Yazılı cevap vereceğim. de demiyor. Olur mu böyle bir
şey!
BAŞKAN
Sayın Yıldız, Sayın Bakanın kendi meselesi, bilemem
yani. Ben Sayın Bakana Cevap verin. diyemem, öyle bir yetkim yok,
Sayın Bakanın kendi meselesi.
Buyurun
Sayın Bakan.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Nasıl Cevap verin. diyemezsiniz?
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sizin aracılığınızla sorduk
Sayın Bakan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Milletvekiline saygısızlık.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sizin aracılığınızla soruyoruz.
OSMAN ÇAKIR
(Samsun) Sizin aracılığınızla soruyoruz, niye
soruyoruz yani.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sizin aracılığınızla
soruyoruz. Bizi muhatap almıyorsunuz!
BAŞKAN
Anladım da sayın milletvekilleri, biz sizin sorduğunuz
soruları iletiyoruz. (MHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Devam edin, süre işliyor Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Verdiği cevapları da geri döndürüyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, süre işliyor, süre.
BAŞKAN Sayın
Çelik, buyurun lütfen.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) Milletvekiline saygısızlık!
BAŞKAN
Sayın Çelik
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Hayır, sözlü istiyorum ben, yazılı
vermiyorlar.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Milletvekilinin muhatap alınmadığı
bir ortamda Başkanlık ediyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Çelik, buyurun.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Sayın Bakan, bürokratlarınız burada, hepsi
dışarıda, size o cevabı getirirler.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Not almayı
yetiştirememiş olabilirim. Tekrar sorun. (MHP sıralarından
gürültüler)
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Öyle derseniz oldu o zaman, sorun yok.
BAŞKAN Sayın Çelik
Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan, Türk cumhuriyetleriyle
ilgili TİKAnın kurulduğu, diğer bölgelere yardım
yapılamayacağı şeklinde ısrarla bir vurgu
yapılıyor. Kuruluş amacında gayet net: Başta Türkçe
konuşan ülke ve topluluklar olmak üzere, kalkınma yolundaki
komşularımız ve diğer ülke ve topluluklara ekonomik ve
ticari, kültürel, eğitim alanlarında kalkınma yardımı
yapmak üzere
diye 1inci maddede bu genelleme vardır. Bunu dikkate
alarak dış politikamızdaki gelişen şartları da
vizyonu da dikkate almanızı istiyorum. Yani dış politikada
Türkiye 2000li noktalarda değil, 1990lı noktalarda değil.
Dolayısıyla, madem dış politikanın enstrümanı
-önemli bir enstrümanıdır- o hâlde dış politikaya paralel
bu hizmetleri görecektir.
Türk
cumhuriyetleriyle ilgili, Kırgızistandaki son olaylarla ilgili zarar
gören yirmi üç ev, Ahıskalılara yapılmış ve
onarılmıştır. Ayrıca, Iraktaki Türklerle ilgili
Telaferde bir üniversite kurulması çalışması şu anda
devam ediyor. Karabağ Savaşı mağdurlarıyla ilgili
yardımlar sürekli devam etmektedir. Biliyorsunuz, orada
koordinatörlüğümüz var ve o hizmetlerini sürdürüyor.
Bir diğer
konu: Ahıskalılarla ilgili, bildiğiniz gibi, özel bir yasa
çıkardık biz bu Parlamentoda.
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Yapılan bir şey yok.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Bakınız, 30 binin üzerinde
Ahıskalı, vatandaş oldu. Yani dünyada Türk kavimleri içerisinde,
Türk topluluklar içerisinde en mağdur kesim ve yersiz yurtsuz insanlar
bunlar.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bitmedi sorunları Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) - Bakınız, Sayın Milletvekilim,
bunların vatandaş olmalarıyla ilgili müstakil bir yasa
çıkardık ve vatandaş olmalarını sağladık.
İkinci olay nedir? Ülkelerine, ana yurtlarına geri dönüşleriyle
ilgili Gürcistanla olan temaslarımız ve Türkiye'nin
ağırlığı da hissettirilerek bir yıl tekrar
müracaat süresi uzatılmıştır. Bu dönüşler bu süre
içerisinde gerçekleştirilince, gerekli altyapı
çalışmaları, gerekli destekler, ekonomik destekler de
verilecektir.
Yani şimdi,
burada, TİKAnın bu bölgelerde, sorumluluk alanlarında
yaptığı, gerek soydaşlarımıza, akrabalarımıza
ve dünya insanına yaptığı hizmetleri tek tek anlatmak,
inanın, bir soru-cevap ilişkisi içerisinde olacak hadise değil
ama bu soru çerçevesinde ancak bu kadar cevap verebiliyorum.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Yazılı verebilirsiniz.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Yazılı da verebiliriz.
Diğer konu:
Diyanet Vakfıyla ilgili bir soru var, kim tarafından
denetlendiği şeklinde soruluyor. Teftiş ve Rehberlik
Başkanlığı elemanları tarafından denetleniyor.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, Devlet Denetleme Kurulu tarafından
denetlenmektedir. Vakıflar mevzuatına tabi olduğunu burada ifade
edelim.
İşte,
Yaşayan Dünya Dinleri ile ilgili bir soru geldi, deniyor ki: Burada
neden İslamla ilgili yetmiş sayfalık bölüm var da diğer
yorumlarla ilgili bilgi yok?
Değerli arkadaşlar,
bu, yaşayan dinlerle ilgili bir kitap. İslam bölümü var ama
ayrıca, bizim, bildiğiniz gibi, az önce ifade ettiğim, Alevi
klasiklerini ve ehlibeytin sevgisini içeren müstakil de
yayınlarımız gerçekleştirilmektedir.
Sözleşmeli
din görevlilerinin, imam hatiplerin kadroya geçirilmesiyle ilgili, bunun
şu anda bir çalışması içerisinde
olmadığımızı ifade etmek istiyorum.
Roman
vatandaşlarımız ilgili: Geneli itibarıyla Roman
vatandaşlarımızın da çalıştayda bizden talep ettikleri,
sağlıklı bir çevrede yaşamak. Hükûmet olarak -siz de
muhalefet milletvekillerisiniz- bütün milletvekillerine buradan sesleniyorum:
Arazi temini gerçekleştiğinde,
Toplu Konut İdaresi
Türkiye'nin dört bir tarafında Roman
vatandaşlarımızın sağlıklı bir çevrede
yaşamaları, daha sonrasında da entegre olmaları,
sağlıklı ortamda eğitim almalarını sağlama
konusunda seferber olmuş durumdayız ve şu anda 8 bin konutun bir
kısmı bitme, bir kısmı inşa, bir kısmı proje, bir kısmı da yer teslimi
şeklinde şu anda 8 bin konut çerçevesinde çalışma
hızla devam ediyor. Bunun 18 bin olması, 28 bin olması konusunda
da kapıların açık olduğunu ifade ediyorum. Yeter ki yer
temini konusunda illerde gerekli çalışmayı sizlerin de
katkısıyla gerçekleştirebilsek diyorum.
Bu Alevilik
konusu bizim ciddi bir şekilde çalıştığımız
bir konudur. Bu konularla ilgili çok böyle yüzeysel, bu kadar derinliği
olan bir konunun yüzeysel bir şekilde bir soru-cevap şeklinde ele
alınmasını ben doğru bulmuyorum. Her platformda, herkesle,
her zeminde bunu konuşup sağlıklı bir şekilde çözüme
kavuşturulmasından yana bir irade ortaya koymuşuz. Yine de bunu
konuşacağız. Hiçbir yerde kesinlikle Diyanetin böyle bir cami
yapma diye bir projesi yoktur. Olağanüstü şartlarda Türkiyede bu
uygulamalar olmuştur. Şu anda böyle bir şey, örneği
gösteremezsiniz diyorum, varsa
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Cemevleri
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Diyanet zaten cami filan yapmamaktadır.
Vatandaşın yapmış olduğu bu hizmetleri de
karıştırmayın diyorum. Tekrar ediyorum: Bunları bir
siyasi istismar konusu yapmadan, çözüme endeksli bir noktada olaya
bakmamızın doğru olacağına inanıyorum. Bu
işi soru-cevap, bu işi yüzeysel bir şekilde, hassasiyetleri
dikkate almadan konuşursanız inanın her defasında bizim
vereceğimiz cevap var ve o cevabın da kolay kolay altından
kalkılamaz diyorum. Önemli bir konudur, dayanışma içerisinde
çözelim diyorum, her defasında söz verildiğinde bunu söylüyorum.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Çalışma sonunda ne yaptınız? Sonuç nedir?
BAŞKAN
Sayın Bakan, ben de teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) Ben de teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın Başkan, ben de, bir
soru sorulmuştu, ona cevap verebilir miyim?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakan. Lütfen kısa olsun.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Şimdi Sayın İnan,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğindeki bazı hizmet veren
firmalarla özel kalemde çalışan herhangi birinin veya eşinin
bağı olup olmadığıyla ilgili bir soru sordu. Bende
böyle bir bilgi yok, eğer sizde varsa lütfen onu bana verin, hemen
soruşturmayı başlatayım. Ama bizim bütün
harcamalarımız diğer tüm kamu kurumlarında olduğu gibi
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu çerçevesinde yapılmaktadır.
Yapılan bütün harcamalarımız Sayıştay denetiminden
geçmektedir. Bilmediğimiz bir şey varsa lütfen bize bilgi verin,
hemen soruşturalım.
İstanbuldaki
ofisle ilgili bir soru sordunuz. İstanbul, Türkiye'nin vitrini,
yabancı konukların, özellikle devlet adamlarının en çok
gelmekten keyif duydukları bir şehir. Orada Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin bir binası olması konusunda İstanbul
Büyükşehir Belediyesi ricamızı kırmadı, bize bir bina
tahsis etti. Orada hiçbir özel görüşme yapma ihtiyacım yok çünkü özel
görüşmelerimi yapabileceğim İstanbulda kendi mekânlarım
var ama orada birçok AB üyesi ülkenin bakanlarını, büyükelçilerini
ağırladım, bundan sonra da ağırlamaya devam
edeceğiz. Ayrıca, İstanbul bugün 2010 yılı Avrupa
Kültür Başkenti, 2012 yılı Avrupa Spor Başkenti. Bu kadar
ilişkileri götürmek için de orada zaten bir mekâna ihtiyacımız
vardı.
Papanın
zihniyle ilgili de bir soru sordunuz. Zannediyorum siz son dönemde bu Teksas,
Tommiks benzeri WikiLeaks belgelerine biraz fazla kaptırdınız.
Onlarda bizim basın biraz seçmece yayın yapıyor. Papaya
atfedilen 2004le ilgili bir kriptoda Türkiyeye karşı olduğu,
2006da ise Türkiye'nin sürecine destek verdiğine dair birtakım
belgeler çıktı medyada.
Bakın, ben,
çok açık ve net bir şey söyleyeyim: Türkiye'nin her faslı
açılırken AB üyesi yirmi yedi ülkenin onayıyla
açılmaktadır yani biz müzakere tarihi alırken de müzakereleri
açarken de -birisi tanımadığımız bir ülke
olmasına rağmen- yirmi yedi ülkeyi ikna ederek, onların onay
vererek, oy vererek fasıl açmasını sağlamışız.
Vatikan, o yirmi yedi ülkeden bir tanesi değil yani onların zihninde
ne var ne yok bilmiyorum, çok da bizi bağlamıyor.
Şunu da
söyleyeyim ama: Vatikanın Devlet Başkanı olan Papa, Avrupa
Birliği üyesi birçok ülkeden daha sert bir şekilde Mavi Marmara
olayından sonra İsraili kınamış bir devlet
başkanıdır ama Türkiye'nin AB süreciyle ilgili Vatikanın
hiçbir yaptırımı yoktur.
MÜMİN
İNAN (Niğde) Onu göreceğiz
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Sayın Başkan,
biraz önce sorular sorularken bazı soruları -çok hızlı
geldiği için sorular- not almayı atlamış olabilirim ama
arkadaşlarımızın hatırlattığı bir soru:
57nci Hükûmet döneminde hani bir şey yapılmadı mı,
bankacılıkla ilgili herhangi bir adım atılmadı
mı? gibi bir soru vardı. Şimdi, bu döneme şöyle bir
bakacak olursak
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Öyle değil Sayın Bakan
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Soruyu tekrar sorsun
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Soruyu tekrar sorayım Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Lütfen.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) 57nci Hükûmet döneminde Bankalar Kanununun
çıkarılması ve BDDKnın kurulması, kamu ve özel
bankaların yeniden yapılandırılması, Merkez
Bankasının bağımsız hâle getirilmesinin küresel krizde
bankalarımızın etkilenmemesinde bir katkısı olmuş
mudur?
BAŞKAN
Sayın Bakan, siz cevabınızı verin lütfen.
DEVLET BAKANI VE
BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Şimdi,
bankacılıkla ilgili, 57nci Hükûmet döneminde yirmi bir tane banka
battı. Yine 57nci Hükûmet döneminde gayrisafi yurt içi hasıla 262
milyar dolardan 215 milyar dolara düştü, Türkiye yüzde 18 fakirleşti.
57nci Hükûmet döneminde dolar kuru 395 binden 1 milyon 646 bine
çıktı, yüzde 316 değer kaybetti.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Bunları dün Başbakan söyledi Sayın Bakan.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Bakan, soruya cevap değil ki bu.
DEVLET BAKANI VE
BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) TÜFE, o dönemde yüzde 300
enflasyon oldu. Merkezî yönetimin borç stoku 28 milyardan 235 milyara
çıktı.
OSMAN ÇAKIR (Samsun)
Sayın Bakan, hangi bürokrat sana o cevabı verdi?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, bu mu bunun cevabı ya!
DEVLET BAKANI VE
BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Türkiyenin borcu yüzde
715 arttı, bunlar 57nci Hükûmet dönemi. Yüzde 700 borcu arttı
Türkiyenin. İşte böyle bir dönem.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Hangi soruya cevap verdiniz Sayın Bakan?
BAŞKAN
Sayın Bakan, soruya cevap verecek misiniz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞKAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Böyle bir dönemde
yapısal reform adına bazı adımlar atılmış
olmasına rağmen bunların tümünü biz tekrar dönüp düzeltmek
zorunda kaldık. Uygulamanın tümü bizim çıkardığımız
Bankacılık Yasasıyla, bizim
çıkardığımız Kredi Kartı Yasasıyla, bizim
çıkardığımız TMSF Yasasıyla, İmar
Bankasının yıllarca bu kadar yolsuzluğa
bulaştıktan sonra 6,5 milyar doları vatandaştan
toplayıp sadece 500 milyonunu bilançosunda gösterdikten sonra kırk iki
ay boyunca 57nci Hükûmet bunu sadece seyretmiş, bulamamış,
bizim Hükûmetimizin ilk üç dört ayında bu bulunmuş, ortaya
çıkarılmış. Bankacılığın tablosu 57nci
Hükûmet döneminde budur.
BAŞKAN
Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Sayın Bakan, hiç yakışmadı, gerçekten
yakışmadı. O makamda bir soruya cevap veremeyecek kadar
âcizsiniz. Dürüstçe cevap verin, dürüstçe! (AK PARTİ
sıralarından Otur yerine sesleri)
Oturmazsam ne
yapacaksınız? Gelin gösterin o zaman!
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Şimdi
sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Hazine
Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1. Hazine
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 49.563.546.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 450.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 7.904.077.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 966.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik
ve Sosyal Yardım Hizmetleri 1.381.820.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 59.815.893.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Hazine Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 68.619.381.373,00
- Bütçe Gideri : 63.635.416.400,83
- İptal Edilen Ödenek : 4.983.964.972,17
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 6.542.105,00
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.04 - BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURULU
1. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 8.819.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 131.181.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 140.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
05 Diğer
Gelirler 140.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 140.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 99.021.530,07
- Toplam Ödenek : 160.903.200,00
- Bütçe Gideri : 157.201.342,72
- İptal Edilen Ödenek : 3.701.857,28
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 140.000.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 153.764.561,37
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sermaye
Piyasası Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.03 - SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 39.971.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 6.393.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 41.804.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 88.168.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 63.160.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 15.008.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 78.168.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sermaye
Piyasası Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Sermaye
Piyasası Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 64.923.448,00
- Bütçe Gideri : 58.094.361,45
- İptal Edilen Ödenek : 6.829.086,55
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 61.176.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 43.836.839,47
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sermaye
Piyasası Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabı bölümleri kabul edilmiştir.
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.09 TÜTÜN VE ALKOL
PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 19.353.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 31.239.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 50.592.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetveli okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 46.541.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 4.051.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 50.592.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Tütün, Tütün
Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurulu 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.- Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki
Piyasası Düzenleme Kurulu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 49.689.154,00
- Bütçe Gideri : 47.631.628,96
- İptal Edilen Ödenek : 2.057.525,04
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 43.689.154,00
- Yılı Net Tahsilatı : 47.315.974,30
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tütün, Tütün
Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurumu 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2011 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.86 - DİYANET İŞLERİ
BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 24.624.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 162.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 2.270.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 229.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür
ve Din Hizmetleri 3.151.311.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 396.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.178.992.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2011 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.903.617.728,00
- Bütçe Gideri : 2.552.879.188,48
- Ödenek Üstü Gider : 668.503.853,65
- İptal Edilen Ödenek : 19.242.393,17
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.32 - TÜRK İŞBİRLİĞİ VE
KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 77.416.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 213.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 77.629.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 100.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 77.529.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 77.629.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 60.857.517,72
- Bütçe Gideri : 54.778.143,74
- Ödenek Üstü Gider : 1.753.462,16
- İptal Edilen Ödenek : 4.801.973,72
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 3.030.862,42
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 52.898.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 56.813.566,43
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.51 - YURTDIŞI TÜRKLER VE AKRABA TOPLULUKLAR
BAŞKANLIĞI
1.- Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 18.460.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 200.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 18.660.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 18.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 18.592.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 50.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 18.660.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği Genel Sektereliği 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.95 AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1. Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 29.943.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 400.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 30.343.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 10.708.300,00
- Bütçe Gideri : 9.373.913,01
- Ödenek Üstü Gider : 21.518,19
- İptal Edilen Ödenek : 1.355.905,18
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Hazine
Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme
Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesapları ile Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığının 2011 yılı merkezî
yönetim bütçesi kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını
temenni ederim.
Sayın
milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için 15 Aralık
2010 Çarşamba günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 02.54