DÖNEM: 23 CİLT: 86 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
33üncü
Birleşim
15 Aralık 2010 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
A)
MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B)
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C)
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E)
AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI
1.- Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
F)
DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H)
GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ)
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1.- Atatürk
Araştırma Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J)
ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1.- Atatürk
Kültür Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K)
TÜRK DİL KURUMU
1.- Türk Dil
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L)
TÜRK TARİH KURUMU
1.- Türk Tarih
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M)
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
O)
GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö)
YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Zafer Üskülün, Van Milletvekili Özdal Üçerin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzünün, Devlet Bakanı Faruk Nafız Özakın,
Karadeniz oyunlarıyla ilgili konuşmasına ilişkin
açıklaması
VI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, basın özgürlüğüne ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/16676)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, 4-C statüsüne geçen Tekel işçilerine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcının
cevabı (7/16724)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Fonundan son beş yılda yapılan
yardımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/16725)
4.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, CHP Genel Başkanı
hakkındaki bir karikatüre ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/16853)
5.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, ataması yapılan ve kurumdan
ayrılan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet
Yılmazın cevabı (7/16932)
6.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, mükerrer oy kullandığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/17070)
7.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, elektrik ve doğalgaza zam
yapılmayacağıyla ilgili bir açıklamaya ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/17081)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Sinopta kurulması düşünülen
nükleer santralle ilgili Güney Kore ile yapılan görüşmelere
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/17083)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.04te açılarak sekiz oturum yaptı.
Birinci,
İkinci, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Oturum
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S.
Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;
Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük
Millet Meclisi,
Sayıştay,
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu,
Anayasa
Mahkemesi,
Başbakanlık,
Vakıflar
Genel Müdürlüğü,
Basın
Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesapları kabul edildi.
Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili Murat Özkanın, AK
PARTİ Grubuna,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, MHP Genel Başkanına,
Manisa
Milletvekili Şahin Mengü, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın, şahsına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmazın,
Sayıştay denetiminin etkinliğini ya da kapsamını
daraltmak için bir çalışma yaptıklarına dair beyanına,
Muş
Milletvekili Sırrı Sakık, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın, Bilinmeyen bir dil
konusunda yaptığı konuşmaya,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Hazine
Müsteşarlığı,
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
Sermaye
Piyasası Kurulu,
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu,
Diyanet
İşleri Başkanlığı,
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı,
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği,
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesapları;
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi;
Üzerinde bir süre
görüşüldü.
Birleşime
saat 20.06da ara verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Harun TÜFEKCİ Yaşar
TÜZÜN
Konya Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Bayram ÖZÇELİK
Burdur
Kâtip
Üye
Yedinci ve Sekizinci Oturum
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S.
Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresinin (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) görüşmelerine
devam edilerek;
Hazine
Müsteşarlığı,
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
Sermaye
Piyasası Kurulu,
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu,
Diyanet
İşleri Başkanlığı,
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı,
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği,
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesapları;
Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi;
Kabul edildi.
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Devlet Bakanı Egemen
Bağışın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle bir
konuşma yaptı.
15 Aralık
2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00de
toplanmak üzere birleşime 02.54te son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Harun TÜFEKCİ Bayram
ÖZÇELİK
Bolu Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.:
44
II.-
GELEN KAĞITLAR
15
Aralık 2010 Çarşamba
Tasarı
1.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/976) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2010)
Teklifler
1.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1
Milletvekilinin; 5435 Sayılı T.C. Emekli Sandığı
Kanunu ile 926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/814) (Milli
Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8.12.2010)
2. - İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın; 2820 Sayılı Siyasi Partiler
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/815)
(Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Anayasa Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2010)
3. -
İstanbul Milletvekili Atilla Kayanın; Ulusal Bayram ve Genel
Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/816) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7.12.2010)
4. - Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin; 14.7.1965 Tarih ve 657 Sayılı
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/817) (Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2010)
5. - Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının; Ateşli Silahlar ve
Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/818) (Adalet ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.12.2010)
15 Aralık 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.
Üçüncü turda;
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı, GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı:
575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
A) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ
ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
E) AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI
1.- Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
(x) 575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve
Ödenek Cetvelleri 13/12/2010 tarihli 31inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
F) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
G) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Burada
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28inci Birleşimde bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan
bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna
basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre
sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on
dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Şimdi,
üçüncü turda söz alan siyasi parti gruplarının milletvekili
dağılımına baktığımız zaman, büyük
farklılıklar var. Okumadan evvel bir şey söylemek istiyorum
sayın milletvekillerine. Örneğin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan 5
milletvekili, Adalet ve Kalkınma Partisinden 8, Barış ve
Demokrasi Partisinden 1, Milliyetçi Hareket Partisinden 4 milletvekili. Yani
bütçe bitişine kadar benim yönettiğim oturumlarda konuşma
sürelerine artı bir dakika eklemeyeceğim adaleti sağlamak
açısından. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Herkes konuşma süresini beş dakikaysa beş dakika, on dakikaysa
on dakika
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, dün 2şer dakika
eklendi.
BAŞKAN O,
Sayın Pakdilin bir kararı. Benim kararım da bütçe bitimine
kadar çünkü sekiz dakikalık bir fark oluyor Adalet ve Kalkınma
Partisiyle diğer siyasi partiler arasında. O sekiz dakikayı 4
milletvekili konuşturan Milliyetçi Hareket Partisi için iki iki bölmek
mümkün ama Cumhuriyet Halk Partisi 5
milletvekili, bölemiyorsunuz. Barış ve Demokrasi Partisi 1
milletvekili, sekiz dakikayı toptan ekleyemiyorsunuz.
Dolayısıyla benim kararım bu yönde. Arkadaşlarım
beş dakika konuşacaklarsa beş dakika, kırk dakika
konuşacaklarsa kırk dakika, artı bir dakika eklemeyeceğim.
Bu konuda hiç kimse ısrar etmesin.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Üçüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına:
İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin, Amasya Milletvekili Sayın
Hüseyin Ünsal, İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan, İstanbul
Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu, Adıyaman Milletvekili
Sayın Şevket Köse.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına: Amasya Milletvekili Sayın Avni
Erdemir, Adana Milletvekili Sayın Ali Küçükaydın, Ağrı
Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir, Diyarbakır Milletvekili
Sayın Abdurrahman Kurt, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Gökalp Güney,
Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı, Erzurum Milletvekili
Sayın Saadettin Aydın, Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Zülfükar İzol.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Van Milletvekili Sayın Fatma
Kurtulan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik,
Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı, Antalya Milletvekili
Sayın Mehmet Günal, Osmaniye Milletvekili Sayın Hakan Coşkun.
Şahıslar:
Lehinde, Şanlıurfa Milletvekili Sayın A. Müfit Yetkin;
aleyhinde, Eskişehir Milletvekili Sayın Hüseyin Tayfun İçli.
İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersinde.
Buyurun
Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
AHMET ERSİN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Türkiyenin çok önemli iki kurumu, MİT ve Millî
Güvenlik Kurulu hakkında görüşlerimizi sunmak ve
eleştirilerimizi iletmek üzere huzurunuzdayım, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, MİT, Başbakana bağlı bir kurum ve
en önemli görevi de Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milletiyle
bütünlüğüne, varlığına,
bağımsızlığına, güvenliğine, anayasal
düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı
içten ve dıştan yönetilen mevcut ve muhtemel faaliyetler
hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında
oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı, MGK Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara
ulaştırmaktır yani MİTin asıl görevi istihbarat
faaliyetleridir.
Değerli
arkadaşlarım, MİT, Müsteşar düzeyinde temsil ediliyor ve
MİT Müsteşarı MGKda görüşüldükten sonra
Başbakanın inhası ve Cumhurbaşkanının
onayıyla atanır. Tabii, Millî Güvenlik Kurulunda hükûmetin
ağırlığı da göz önüne alındığında,
Başbakan kimi istiyorsa MİT Müsteşarının da o
olması, o kişinin olması doğal.
Değerli
arkadaşlarım, MİT Müsteşarlığı, sözlerimin
başında da söylediğim gibi, Başbakana
bağlıdır ve görevlerinin yerine getirilmesinden sadece
Başbakana karşı sorumludur ve başka hiçbir kişi veya
makama karşı sorumlu değildir.
Değerli
arkadaşlarım, işte, zurnanın zırt dediği
yerlerden birisi burası! Şimdi, Başbakan siyasi bir kişi ve
atadığı, öncelikli olarak ve kendisi tarafından atanan, bir
şekilde kendisi tarafından atanan MİT Müsteşarı da
Başbakana bağlı ve sadece ona karşı sorumlu ise, o
zaman buradan bazı sorunlar çıkabilir. Nitekim, değerli
arkadaşlarım, yıllardan beri yasa dışı dinlemeler
var Türkiyede. Bu insanlık dışı ve anayasal suç olan bu
faaliyetlerin kimler tarafından yürütüldüğüne ilişkin bugüne
kadar bir ipucu elde edilemedi. Ne MİT ne Emniyet bu konuda bu yasa
dışı faaliyetleri sürdürenleri tespit edip yargı önüne
çıkaramadı. Doğal olarak düşünüyoruz. MİT, acaba bu
yasa dışı faaliyetlerin, bu insanlık suçunun, anayasal
suçun içinde mi dışında mı? Bence içinde. Kurum olarak
değilse bile, bazı kişilerin, o kurumda görev yapan bazı
kişilerin bu yasa dışı faaliyetlerin içinde olduğuna
ilişkin kuvvetli emareler var. Eğer öyle olmasaydı,
yıllardan beri şikâyet edilen, toplumun en saygın
insanlarının, siyasetçilerin takip edildiği, kayda
alındığı, bu yasa dışı faaliyetleri
yapanların şimdiye kadar ortaya çıkarılması lazımdı
ve yargı önüne çıkarılması lazımdı. Örneğin
eski Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal hakkında bir
komplo yaşandı ve bu komplo için Sayın Başbakan, özellikle
MİTi görevlendirdiğini söyledi ama aradan aylar geçti, hâlâ bir
sonuç yok. Bu konu araştırılıyor mu,
araştırılmıyor mu, onu da bilmiyoruz.
Dolayısıyla
değerli arkadaşlarım, MİTin, üzülerek belirteyim ki, iç ve
dış güvenlik ve istihbaratın dışında, iç
siyasetle de meşgul olduğuna ilişkin ciddi izlenimler var. Bu
arada elde edilen bilgi ve kayıtların saklanmasında gizlilik esası
geçerlidir ama hatırlayın, Ergenekon soruşturması sürecini,
MİTin en gizli olması gereken belgeleri, bazı basında,
yandaş basında pehlivan tefrikası gibi günlerce
yayınlandı. Bu gizli belgeler nasıl dışarıya
sızdırıldı, kim sızdırdı? Yani Sayın
Başbakanın savcısı olduğu Ergenekon
soruşturmasına, yandaş kurum olarak biz de müdahil olalım
anlayışıyla MİT mi bu servisin içindeydi, yoksa MİT
içinde, bilmediğimiz derin bir MİT mi var? Bunların
açığa çıkması lazım.
Değerli
arkadaşlarım, MİT Yasasının 26ncı maddesinde,
MİT mensuplarının görevlerini yerine getirirken görevin
niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında
işledikleri iddia olunan suçlardan ötürü haklarında cezai takibat
yapılması Başbakanın iznine tabidir. Erzincanda MİT
Bölge Başkanlığı polis tarafından
kuşatıldı, girildi, arama yapıldı ve MİT Müsteşarıyla
iki yardımcısı apar topar gözaltına alındı,
tutuklandı ve bunun için Başbakandan izin alınmadı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Tarikatlardan, cemaatlerden alındı; senin haberin yok!
AHMET ERSİN
(Devamla) Buna karşılık ne MİT Müsteşarı ne de
Başbakan hiçbir girişim yapmadılar, bu yasa dışı
faaliyeti içlerine sindirdiler. Dolayısıyla MİT eğer kendi
personeline bile sahip çıkamıyorsa, kendi personelinin
haklarını korumakta aciz kalıyorsa o zaman Türkiye'nin iç ve
dış tehditlerden korunmasına ilişkin, sakınılmasına
ilişkin nasıl görev yapacak, nasıl inandırıcı
olacak, o da ayrı bir mesele.
Değerli
arkadaşlarım, Millî Güvenlik Kurulu anayasal bir kurumdur.
Anayasamızın 118inci maddesine göre MGK,
Cumhurbaşkanının başkanlığında,
Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan
yardımcıları, Adalet, Millî Savunma, İçişleri ve
Dışişleri bakanları ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri
komutanları ve Jandarma Genel Komutanından kurulur. Daha önce,
hatırlarsınız, bu Millî Güvenlik Kurulunda askerî kanat
ağırlıktaydı ama 2001 yılında yapılan
Anayasa değişikliğiyle doğru bir şekilde bugün Millî
Güvenlik Kurulunda sivil ağırlıklı bir oluşum var.
Yani Millî Güvenlik Kurulu artık askerlerin azınlıkta olduğu
ama sivillerin ezici çoğunluğu oluşturduğu bir kurul oldu
ki bu da son derece doğrudur. Kurulun devletin varlığı ve
bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve
bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda
alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar
Kurulunca değerlendirilir.
Değerli
arkadaşlarım, Millî Güvenlik Kurulunun önemli gündem maddelerinden
birisi irtica ile mücadeleydi, irtica tehdidiydi ama artık Millî Güvenlik
Kurulunun toplantılarından sonra yapılan açıklamalarda,
daha doğrusu gündeminde irtica yok, irtica ile mücadele, irtica tehdidi
yok. Neden? Çünkü irticai faaliyetlerin odağı olan parti iktidarda,
irticai faaliyetlerin odağı olan kişiler bugün Millî Güvenlik
Kurulunda çoğunluğu oluşturuyorlar. Dolayısıyla yani
irtica iktidarda. O hâlde artık bir tehditten söz etmenin de doğru
olmayacağını düşünmek lazım. Artık bir tehditten
söz etmek yerine, irtica bugün Türkiye'nin iktidarında olduğuna göre
artık böyle bir tehditten söz edilemez, böyle bir tehditten de söz etmek
mümkün değildir dolayısıyla Millî Güvenlik Kurulu da kendi
işlevini yavaş yavaş yitirmiştir. Türkiyenin cumhuriyetten
bu yana en önemli sorunu olan irtica tehdidi, irtica ile mücadele artık
Millî Güvenlik Kurulunun gündeminde yoktur çünkü söylediğim gibi,
dediğim gibi irtica bugün iktidardadır ve Türkiye irticai
faaliyetlerin içinde olan, irticai faaliyetlerin odağı olan kadrolar
tarafından yönetiliyor.
Değerli
arkadaşlarım
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim Sayın Ersin.
AHMET ERSİN
(Devamla) Teşekkür edeyim mi?
BAŞKAN
İlan ettim.
AHMET ERSİN
(Devamla) Açmayın efendim, teşekkür edeceğim.
BAŞKAN Siz
devam edebilirsiniz ona bir şey demiyorum, ben açın dediğinizi
zannettim.
AHMET ERSİN
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. Umarım eleştirilerimiz,
şikâyetlerimiz hem MİT tarafından hem de Millî Güvenlik Kurulu
tarafından gündeme alınır, dikkate alınır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ersin.
Amasya
Milletvekili Sayın Hüseyin Ünsal. (CHP sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Bütçe Kanunu Tasarısının Yüksek Denetleme Kurulu bölümü
hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Gazi Mustafa
Kemal Paşanın 1 Ekim 1937 yılında Türkiye Büyük Millet
Meclisi açış konuşmasında şöyle bir sözü var.
Sermayesinin tamamı veya büyük kısmı devlete ait olan kamu
iktisadi teşebbüslerinin murakabe edilmesinden söz ediyor ve 4 Temmuz 1938
yılında Umumi Murakabe Heyeti kuruluyor. Daha sonra bu heyetin adı
zaman geçtikçe Yüksek Denetleme Kurulu hâline geliyor.
YDK da bu süreç
içerisinde görevini tamamlıyor ama tabii ki hepimizin de bildiği gibi
yakın zamanda Yüksek Denetleme Kurulu artık işlevini kaybedecek,
bundan sonra Sayıştay çatısı altında görevine devam
edecek. Sayıştay çatısı altında görevine devam ederken
YDK, bugüne kadar yapmış olduğu mali, teknik, idari ve ekonomik
anlamdaki ve hatta teknolojisini denetleme anlamındaki işlevini
kaybedip performans denetiminden çıkıp tamamen basit bir inceleme anlayışı
içerisine girecek.
AKP
İktidarında maalesef KİTlerin işlevi ve KİTlerin
incelenmesiyle ilgili YDKnın işlevi her türlü girişim sonucu
ortadan kaldırılmış. Üyeler Kurulunun atamaları
Bakanlar Kurulu kararıyla yapılmakta, görev sürelerine ilişkin ilgili
mevzuatta belli bir yılla sınırlama getirilmemiştir ve
meslek ve meslek mensuplarının üye olma ve dolayısıyla
görevde yükselme imkânları
zorlaştırılmıştır. Daha bunun sebebi var. Yüksek
Denetleme Kurulunun incelediği kamu iktisadi teşebbüslerinin incelenmesi
ve burada yaşanan usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların bir anlamda göz
ardı edilmesine neden olmuştur. Meslek mensuplarının
gruplar arası rotasyonuna belli bir ilke ve kriterler
konulmamış, her yıl yayınlanan iş programları
yıllara göre değiştirilmiş, sonunda denetim
kuruluşlarında hafıza kaybı olmuştur. Bir denetim
kurumunu o yıl inceleyenler ertesi yıl o denetim kurumunu inceleme
olanağı bulamamış çünkü rotasyona
uğramışlardır. Bilgi birikimi sağlanması yok
olmuş ve kullanılması yok edilmiştir. Takdir yetkisine
dayalı keyfî yönetimde YDK fonksiyonsuz hâle gelmiş, misyon ve
vizyonundan uzaklaştırılmış, etkin denetim
anlayışı dışına
çıkarılmıştır ve saygınlığı
yitirilmiş, itibarı zedelenmiştir.
Tabii ki her
şeyden önemlisi Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde
özelleştirme büyük bir hızla devam etmiştir ve buna nasıl
özelleştirme deneceği ortadadır. Özelleştirmenin
çıktığı yıllar itibarıyla -değerli
arkadaşlarım, hafızanızı tekrar zorlamanızı
istiyorum- Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarıyla birlikte en
son yapılan TEDAŞ da hesaba katıldığında
yaklaşık 41 milyar dolarlık bir özelleştirme
gerçekleştirilmiştir.
Tabii bu
özelleştirmeden söz ederken de Sayın Başbakanın
konuşmaları da bizim dikkatimizi çekti. Sayın
Başbakanın konuşma metnini incelediğimizde aslında bu
metni bir Meclis tutanağı olarak düşünmeyip de bu metin Meclis
tutanağı olarak gelmeden düşünürsek eğer, Acaba
Kasımpaşada bir kahve konuşması tutanağı
mı? diye de düşünebiliriz! Sayın Başbakan
konuşmasının iki bölümünde 5-10 koyun güdemeyenler dedi. Ben
de burada 5-10 tane koyun güden olarak konuşuyorum, her nedense bu
çobanlığı çok önemsedi. 5-10 koyun güdemeyen diyen
Başbakan Türkiye Cumhuriyetinin seksen yıllık birikimlerini tam
sekiz yıllık iktidarında 41 milyar dolarlık
özelleştirmeyle ortaya çıkardı. Hep beraber izledik,
özelleştirmelerin ne şekilde olduğunu: Telekomu biliyoruz,
Tekeli biliyoruz, Türkiyede yolsuzluk ve usulsüzlüklerin hepsini biliyoruz.
Bu Meclis kürsüsünden sık sık hepsi dile getirildi. Bu 3-5 koyun
güdemeyenler, demir-çelik, alüminyum tesislerini yaptılar, Et Balık
Kurumunu, Süt Endüstrisi Kurumunu yaptılar, Türk Hava Yollarını
yaptılar, Telekomu ve bütün enerji kurumlarını yaptılar,
ama bugün bunların hepsi satılma noktasına geldi, neredeyse bu
ülkenin artık dereleri, ırmak yatakları da satılmaya
başlandı!
Dolayısıyla,
ben burada Yüksek Denetleme Kurulunun incelemesini yaptığı
birtakım kuruluşlar içinde de sizlere bazılarından söz
etmek istiyorum: Bu Meclis kürsüsünde sık sık söz ettim, bir tanesi
hatta Sayıştaya da denetim olarak gitti. Atatürk Orman
Çiftliğine ait araziler
Yine Başbakana Siirtte
adaylığı süresince seçim büroları da açan bir şirket
tarafından, yani Kuzu İnşaat tarafından hazine arazilerinin
parası Gazi Üniversitesi adına yatırıldı, 6 trilyon
lira para. Biz bunun incelenmesi için Yüksek Denetleme Kurulunun da raporunda
yer aldığı için üzerine gittik, ama maalesef Atatürk Orman
Çiftliği hesapları KİT Komisyonunda aklandı, ama
Sayıştayda incelenecek dendi, bir netice çıkmadı.
Nasıl olur da bir özel şirket, Gazi Üniversitesi adına henüz
ortada herhangi bir şey yok hem de Atatürk Orman Çiftliği
kanunları hilafına, para yatırmaması gerekirken nasıl
bu parayı yatırır? Bunun incelenmesini istiyoruz. O 3-5 koyun
güden Başbakan bu konunun üzerine gitmek için herhangi bir çaba sarf etti
mi? Hayır. Bunlardan bir tanesi bu.
Diğeri, yine
burada söz ettim. Yüksek Denetleme Kurulu ile ilgili söylü-yorum. Yüksek
Denetleme Kurulunun Başkanının oğlu, Kalkınma
Bankasının hesaplarının aklanmasıyla ilgili olarak
Çünkü o hesapları inceleyen denetçinin anında görevi
değiştirildi, aynı gün de Yüksek Denetleme Kurulu
Başkanının oğlu da Kalkınma Bankasında lise
mezunu olarak işe başladı. Şimdi, 3-5 beş koyun güden
Başbakan bu konuyu inceleme konusunda herhangi bir şey yaptı
mı, bir gayreti oldu mu? İncelediğimiz kurum,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu değerli
arkadaşlarım yani Başbakana bağlı bir kurum.
Başbakana bağlı iki tane denetim kurulu var, birisi
Başbakanlık Teftiş Kurulu, bir tanesi de Başkanlık
Yüksek Denetleme Kurulu. Böyle bir olumsuz konunun üzerine gitmeye
çalıştı mı? Ama övünüyor Merkez Bankası rezervlerimiz
bu kadar, stoklarımız bu kadar. diye. Merkez Bankası stokunu
överken Türkiye'de yapılan yaklaşık 50 milyar dolara yakın
bir özelleştirmeyi de hiç hesaba katmıyor.
Değerli
arkadaşlar, bir konu da Türkiye Kömür İşletmeleriyle ilgili
söylemek istiyorum, bundan önce söylemiştim, bu farklı bir konu.
Türkiye Kömür İşletmeleri bu en son yapılan incelemede -ki bu
Hazine Müsteşarlığı tarafından
yapılmıştır- 1,5 katrilyon liralık kömür
almıştır. Nasıl almıştır bu kömürü?
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, fakirler üzerinden yapılan
ve fakirlere dağıtılan kömürlerin alımıyla ilgili bir
inceleme yapmış mıdır? Hayır, YDK raporlarında
hiç rastlamadım. Bu konuyu dile getirdik, KİT Komisyonunda çok yüksek
sesle dile getirdik ama bu konuda hiç aldırış eden olmadı.
Tam sekiz yıllık iktidar döneminizde 1,5 katrilyon liralık kömür
alındı. Tamam, alındı ama bu kömürün alımıyla
ilgili ihaleler incelendi mi? İncelenmedi çünkü ihale yapılmadı.
Türkiye'de üç yüz tane kömür üreten firma varken, Türkiye Kömür
İşletmeleri bunun beş tanesinden kömür aldı ve ihalesiz
aldı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
ÜNSAL (Devamla) Efendim
BAŞKAN
Hayır, ilan ettim.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Devamla) Selam verip bitireceğim.
BAŞKAN
İmkânı yok, ilan ettim, herkes süresinde konuşacak.
Teşekkür
ediyorum.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Devamla) Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Bütçe görüşmeleri esnasında öyle.
İzmir
Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
SELÇUK AYHAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü ile Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı bütçeleri üzerine CHP
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, son dört yıllık bütçe açıklarına
baktığımızda, 2006da 5 milyarlık
açığın giderek yükseldiğini ve 2009da tavan yaparak 52
milyar liraya çıktığını ancak 2010 yılında
bu açığın 2009a göre azaldığını görüyoruz.
İlk bakışta bunun olumlu bir gelişme olarak
değerlendirilmesi mümkündür ancak incelediğimizde en önemli gelir
artışının ithalattan alınan KDV olduğunu, bunu
KDV ve ÖTV gelirlerindeki artışın takip ettiğini görüyoruz.
Bunun olumsuz sonucu da cari açığın artması olarak
karşımıza çıkıyor. Bu durum aynı zamanda
kayıt dışının kontrol altına
alınamadığı ülkemizde faturanın dolaylı
vergilerle halkın üzerine yıkılmasından başka bir
şey değil. Bu gerçeği görüyoruz.
Nitekim, bu
kalemlerdeki gelirin artışı Hükûmetimizin
iştahını kabartmış olacak ki geçtiğimiz yıl
cezalarla sağlanan gelirde ciddi bir artış olmuştu. Bu sene
bu gelir hedefinin de yüzde 77lik bir artışla bütçeye konduğunu
görüyoruz. Bu da şu demektir arkadaşlar: Ne yapın edin
vatandaşa bir şekilde ceza yazın. ya da Bizim
yurttaşımız zaten potansiyel suçludur, mutlaka bir suç
işler, siz de kaçırmayın, cezasını verin.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; afet ve acil durum
yönetiminden bahsediyoruz ancak bizim Hükûmetimizin kaderci bir
yaklaşımı var, mantığı var. İstanbulda sel
oldu, Sayın Başbakan Afetin karşısında durulmaz.
dedi. Zonguldakta insanlar göçük altında can verdi, Sayın
Başbakan Bu sizin kaderiniz. dedi. Şilinin üç günde tüm
insanları kurtardığı günümüz dünyasında biz yedi ay
sonra hâlâ 2 tane cesedimizi toprak altından çıkaramamış
durumdayız. Bakınız, depremde en çok can ve mal kaybı veren
ülkeler sıralamasında dünyada 3üncü sıraya giriyoruz. On bir
yıl önce bir Marmara depremi yaşadık. Dönemin hükûmeti, bundan
sonraki depremlerle ilgili gereken tedbirleri almak adına, o gün depremle
ilgili vergiler koydu. Bugün, bu vergilerin ne kadar
toplandığını, bu vergilerin nerelere
harcandığını bilmiyoruz, sorduğumuzda da yanıt
alamıyoruz. Marmara Depremi Acil Yapılandırma TERRA ve MERP
projelerine 505 milyon dolar, ayrıca 20 milyon eurosu hibe olmak üzere de
430 bin euro kredi alınmıştı ve dönemin
Bayındırlık Bakanı 2006 yılında bu projelerle
ilgili çalışmaların sonuçlanacağını
söylemişti. Bunu sorduk, bu projelerin sonuçlanıp
sonuçlanmadığıyla ilgili, ne yapıldığıyla
ilgili yanıt alamadığımız gibi, İSMEP projesi
için iki ayrı bankayla 610 milyon euroluk yeni sözleşme
yapıldığını öğrendik. 2006 yılında
yapılan bu sözleşmeler sonucu alınan kredilerin de
akıbetini şu an bilmiyoruz. Daha önce alınıp nerelere
harcandığını bilmediğimiz kredilerin üzerinden ne
kadar faiz ödediğimizi de bilmiyoruz. Bunları tekrar soruyorum
değerli arkadaşlarım.
Güçlendirme
kararı alıp okul, hastane ve diğer kamu binaları için ne
oranda güçlendirme yapıldığını daha önce
sormuştum, çok düşük oranlarda güçlendirme
yapıldığını öğrendik. Bunları tekrar
soruyorum. O günden bugüne bir değişiklik var mı?
Yurttaşlara gerçekleri açıklamaktan kaçınmayalım.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu bütçe
konuşmasında, burada bir yolsuzluk olayından bahsetti ve
Sayın Başbakanın bundan bilgisi olmadığını
düşünerek kendisini göreve davet etti. Sayın Başbakan
çıktı, kürsüde dedi ki: Beyefendi, o adam şimdi içeride.
Hâlbuki, CHP Genel Başkanı, o adamın içeride olduğunu
bilerek o yolsuzluk dosyasında süreç içinde yapılan usulsüzlükler nedeniyle
ihbarcının içeriye girip diğer suçluların ne şekilde
ibra edildiğinin, aklandığının, beraat
ettirildiğinin tekrar sorgulanmasını istemişti. Yanıt:
O kişi içeride. Bu, yolsuzluğu benim yandaşım
yapıyorsa dosyayı kapatın mantığıdır;
aynı Deniz Fenerinde yıllardır sürüncemede kalınan dosya
gibi, Türk Telekomu alanların Danıştay ve Devlet Denetleme
Kurulu kararlarına uymamasında olduğu gibi, TÜPRAŞ
satışında yolunu bulan Ofere bu kıyak için izin verip kamu
malını iç ettiren bürokratın ki bu bürokratı Sayın
Başbakan tanımadığını söylemişti- daha sonra
Sayın Başbakan tarafından ödüllendirilip bir üst göreve terfi
ettirilmesinde olduğu gibi. İşte bu mantık yüzündendir ki
Uluslararası Saydamlık Örgütünün Türkiye biriminin
açıklamasında, ülkemiz yolsuzluk ve rüşvette dünyanın en
kötü yirmi ülkesi içinde yer alıyor yani yolsuzlukta
başarılı bir ülkeyiz.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakan bütçe konuşmasında birçok
icraatını anlattı, katıldığımız var,
katılmadığımız var ama bir tanesine kafam
takıldı. Övünerek Türkiyede modern cezaevleri ve adliye
binaları yapıldığını söyledi Sayın
Başbakan. Ekonomik krizin teğet geçtiği, insanların mutlu
olduğu, millî gelirin matematik oyunlarıyla 15 bin dolarlara
çıktığı bu ülkede fazla para insanları
çıldırtmış ki kasten kredi kartlarını
ödemiyorlar, kasten karşılıksız çek kesiyorlar, kasten
kendilerini mahkemelere ve cezaevlerine düşürüyorlar, Türkiye'nin
gerçeği bu, tarımda kasten bankalara topraklarını ipotek
ettiriyorlar, ondan sonra kaybediyorlar, topraksız duruma düşüyorlar.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; sözlerimi Kur'anı
Kerimdeki Ahzâb Suresinin 70inci Ayetini sizlere anımsatarak bitirmek
istiyorum: Ey iman edenler! Allahtan korkun ve doğru söz söyleyin.
Hepinize
saygılar sunuyorum, iyi günler diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
İstanbul
Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Devlet Planlama
Teşkilatı ve Türkiye İstatistik Kurumunun 2011 yılı
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Ulusal ekonominin
dengeli, sürdürülebilir, istikrarlı ve kaliteli bir yapıda
hızlı büyümesi için strateji belirlemek, politikalar üretmek, Devlet
Planlama Teşkilatının temel misyonu, öncelikli görevidir. Ancak
hızlı, sağlıklı büyüme, ileri ulusal sanayileşme,
sosyal refah devletini geliştirme iddia ve vizyonundan yoksun olan AKP
İktidarı, DPTyi pasif, edilgen ve bürokratik bir yapıya
dönüştürmüştür.
Değerli
arkadaşlar, karma ekonomi politikalarının etkin makro planlama
eşliğinde uygulandığı 1962-1979 döneminde, ekonomimiz
yılda ortalama yüzde 6,5 hızla büyümüştür. Neoliberal ekonomi
politikalarının gevşetilmiş makro planlama
eşliğinde uygulandığı, kamunun ekonomik
işlevlerinin geriletildiği, özelleştirmelerin
yaygınlaştığı 1980-2010 yılları
arasında ise Türkiye ekonomisi yılda ortalama ancak yüzde 3,9
oranında büyüyebilmiştir. Bir yanda 80 öncesinde on sekiz yıl etkin
planlama ve güçlü kamu sektörü öncülüğünde yılda yüzde 6,5 büyüyen
bir Türkiye, diğer yanda ise 80den 2010 yılına kadar otuz bir
yıl zayıflatılmış kamu sektörü ve gevşek planlama
kıskacında yılda sadece yüzde 3,9 büyüyebilen bir Türkiye.
Sayın milletvekilleri,
etkin stratejik planlamayı fiilen rafa kaldıran AKP
İktidarının büyüme konusundaki notu kırıktır.
Bakınız, 1923-2002 yılları arasında, seksen yıl,
ekonomimiz yılda ortalama 4,6 oranında büyümüştür. 2002-2010
yılları arasında ise 2000 yılı krizinde banka ve
finans kurumları sağlam mali yapılara kavuşturulmuş
olmasına rağmen, 2002-2007 döneminde gelişmekte olan ülkelerin
yüzde 8 ile 10lar düzeyinde büyümesine önemli katkı sağlayan küresel
yükselen finans piyasaları ve yatırım ortamına rağmen,
son sekiz yılda ülkemize giren toplam 87 milyar dolarlık dolaylı
doğrudan yabancı sermayeye rağmen, son sekiz yılda 0,6
milyar dolar iken günümüzde 40 milyar doları aşan, toplamda ise 274
milyar dolara ulaşan cari açığa rağmen, son sekiz
yılda 130 milyar dolardan 266 milyar dolara çıkan toplam
dış borca rağmen, son sekiz yılda 92 milyar dolardan 240
milyar dolara tırmanan toplam hazine iç borcuna rağmen, son sekiz
yılda 3.165 dolardan 6 bin dolara çıkan kişi başına
toplam borç yüküne rağmen ve nihayet, son sekiz yılda
gerçekleştirilen 33 milyar dolarlık özelleştirmeye rağmen,
AKP İktidarında erişilen ortalama yıllık büyüme
hızı yüzde 4,6 ile sınırlı kaldı. Gelişmekte
olan ülkeler yüzde 7, yüzde 8 dolaylarında büyürken Türkiye yüzde 4,6 ile
yetinmek zorunda bırakıldı.
Değerli
arkadaşlar, Sekizinci Kalkınma Planı yıllık ortalama
büyüme hedefini yüzde 4,4; 2011 yılı programı ise yüzde 4,5
olarak belirlemiş durumdadır. Bu oranlar, biraz evvel ifade
ettiğim gibi, Türkiye'nin seksen sekiz yıllık ortalama büyüme
hızının altındadır. Sayın Başbakana
soruyorum: Bu mudur sizin güçlü Türkiye vizyonunuz? Hani Türkiyeyi uçuşa
kaldırıyordunuz? Hani büyümede dünya rekorları
kırmaktaydınız?
Değerli
milletvekilleri, parti programımız, gelecek on yıllık dönem
içinde ekonomimizin yıllık ortalama yüzde 7 hızında
büyümesini öngörmektedir, böylece toplam refahın on yılda ikiye
katlanmasını hedef almaktadır. Türkiye ancak böylesine bir
büyüme iddiasıyla sosyal refah devletini geliştirebilir,
işsizlik, yoksulluk ve eşitsizlik sorunlarını büyük ölçüde
aşabilir, üretim ve tarım kesimlerimiz, sanayimiz ayağa
kaldırılabilir, dış rekabet gücü yüksek bilgi ve teknoloji
atılımı yapılabilir, ülkemiz böylece daha saygın ve
daha güçlü olabilir.
Ancak bu noktada
iktidara buradan seslenmek istiyorum: Neoliberal politikalarınız ile
ekonominin büyümesini borçlanmaya, sıcak para girişine ve ithalata
bağımlı hâle getirdiniz. Ekonomiyi doğal gelişmesinin
gerisine düşürdünüz. Faiz, borsa rantı ve kâr transferi olarak
dışa kanamayı rekor düzeylere tırmandırdınız.
CHPli
arkadaşlarım, lütfen
Belki izlersiniz diye düşünüyorum.
İstihdam
yaratmayan, sürekli dış açığı pompalayan çarpık
politikalarınızla ulusal ekonomiyi sıcak paranın ve rantiye
kesiminin insafına terk ettiniz. Ekonomiyi yüksek reel faiz, düşük kur,
spekülatif sermaye hareketine, vergisiz tam serbestlik kıskacına
soktunuz. Ekonominin reel üretim, verimlilik, yenilikçilik alanlarındaki
dinamiklerini ve azmini körlettiniz. Çiftçiyi, üreticileri çökerten, ulusal
sanayinin ve teknolojik yapılanmanın gelişmesine set çeken,
istihdam yaratmayan içi boş politikalarınız ve kısır
büyüme anlayışınız ile Türkiye'nin önünü
tıkadınız. Daha da önemlisi, kamu kesiminin ekonomi ile
bağlarını büyük ölçüde tırpanladınız, kamunun
sabit sermaye yatırımlarını durma noktasına
getirdiniz.
Evet, Sayın
Kemal Anadol, siz de dinleyebilirsiniz.
Son sekiz
yılda kamu kesimi sabit sermaye yatırımlarının
ortalama yıllık artış hızını yüzde 2,2 ile
sınırladınız, 2011 yılında ise yüzde 8,9
oranında geriletmeyi hedef aldınız. Yetmedi, ideolojik içerikli
yağmacı özelleştirmeler ile kamu kesiminin ekonomi içindeki
misyon ve konumuna darbe indirdiniz. Kamu kesimini dışlarken,
önceliğinizi, yandaş çıkar gruplarına, tekelci sermayeye ve
cemaat kesimlerine kaynak aktarabilmek, kendiniz ve partiniz için siyasi rant
yaratabilmek olarak belirlediniz.
Bu ideolojik
karşıtlığınızın bedelini, biliniz ki,
boşaltılmış olan köyüne geri dönemeyen, tarlasını
işleyemeyen, hayvanlarına bakamayan insanlarımız ve
okuyamayan, sokaklara dökülen çocuklarımız ödemektedir; bu
koşullarda, kanamakta olan huzur ve iç barışıyla Doğu
ve Güneydoğu Anadolu yöremiz ödemektedir; önlenemeyen yoksullaşma,
tırmanan işsizlik, önü alınamayan iç göç ile Karadeniz ve
İç Anadolu yöresindeki insanlarımız ödemektedir; yetersiz ekonomik
ve toplumsal altyapı ile kentlerimiz, üreticilerimiz, sanayicilerimiz,
ihracatçımız, turizmcimiz ödemektedir yani kısaca, tüm
halkımız ödemektedir.
Biliniz ki, kör
inatla izlemekte olduğunuz bu yol, çıkış yolu
değildir. Bunu şiddetle reddediyoruz. Bunun hesabını
halkımız sandıkta sizden soracaktır.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse.
CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu Anadolu
Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinize en içten saygılarımı
sunarım.
Değerli
arkadaşlar, GAP, cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı, en büyük ve en
önemli sosyoekonomik projesidir. GAP, bölgenin sahip olduğu kaynaklar
değerlendirilerek o yörede yaşayan insanlarımızın
gelir düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlamaktadır. GAP
ile bölgelerarası farklılıkları gidermek, ulusal düzeyde
ekonomik gelişme ve sosyal istikrar hedeflerine katkıda bulunmak
hedeflenmektedir. Ülkemizin yüzde 10u gibi büyük bir alana yayılan GAP
bitirildiğinde 1,82 milyon hektar alan sulamaya açılacak, yılda
27 milyar kilovatsaat hidroelektrik enerji üretimi ile ülke enerji
ihtiyacının büyük bir bölümü karşılanacaktır.
GAP bitirilince
yine, 3,8 milyon kişiye iş olanağı sağlanacak, bölge
halkının yaşam kalitesi ve refah düzeyi yükseltilecektir.
Dolayısıyla, bölgeye kültürel, ekonomik ve siyasal barış
gelecektir. Bu anlamda da GAP, büyük bir sosyal barış projesidir.
Sayın
milletvekilleri, ülkemiz adına bu derece önemli olan GAP, büyük bir önemi
olan GAP, hükûmetlerden yeterli desteği görmemiştir. GAPın
henüz bitirilememiş olması, bu ilgisizliğin en büyük
göstergesidir. GAPtaki sorunları şöyle sıralayabiliriz: Sanayi,
sosyal sorunlar ve tarım.
Şimdi,
enerji alanındaki yatırımların tamamlanma oranı yüzde
75 civarındadır ama enerjiye yapılan yatırımlar
maalesef diğer alanlara yapılmamıştır çünkü GAP,
sadece bir enerji projesi gibi görülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, tarıma ilişkin sorunlar ise şöyle
sıralanabilir: Bir, tarımda en büyük sorun sulamadır.
Bakınız, 2009 yılı itibarıyla 300 bin hektar alan
sulamaya açılmıştır. Bu rakam ilk başta çok büyük bir
gelişme olarak düşünülebilir. Oysa GAPta sulanılabilir
tarım arazisinin büyüklüğü 1,7 milyon hektar civarındadır.
Başka bir ifadeyle, mevcut sulanabilir arazinin henüz yüzde 20si bile
sulanamamıştır.
Tarımsal
sulama konusunda bir diğer sorun ise şebeke sorunudur sayın
milletvekillerim. Örneğin Türkiye'nin en uzun ve kapasite
bakımından en büyüğü olan Mardin Ceylanpınar
ovalarını sulayacak ana kanal inşaatı hemen hemen bitmek
üzereyken şebeke konusunda 1 metre dahi şebeke
yapılmış değildir.
Tarımsal
sulamada kullanılan elektrik tarifelerinin yüksekliğini hepimiz
bilmekteyiz. Bu konuda sürekli af çıkarmak ya da yeniden
yapılandırma yapmamak için tarımsal sulamada kullanılan
elektrik fiyatlarını makul bir düzeye çekmek gerekir.
Yine, GAPta tarım
desteklemeleri yeterli oranda değildir. Bölgeye özel düzenlemeler
yapılması, pozitif ayrımcılık uygulanması yerinde
olacaktır. Özellikle sanayiye dönük tarıma ayrıca önem
verilmelidir. Bölgede pamuk, tütün, fıstık gibi sanayiye dönük tüm
ürünlerin yetiştirilmesi şiddetle, acilen gereklidir. Hem
bunların teşviki hem de alternatif ürün projesiyle yeni ürünlerin
üretimi sağlanmalıdır.
Yine, GAPta
tarımda eğitim özel bir önem taşımalı ve bu konuda
projeler üretilmelidir. Özellikle sivil toplum örgütleri ve yerel yönetim
organlarıyla diyaloğa geçerek bu konuda çözümlere
ulaşılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, GAP bölgesinde kırmızı ete dönük
hayvancılığa ve arıcılığa ilişkin
destekleme oranı ise yine yeterli değildir. Hani ülkemizde şöyle
bir söylem vardır: Un var, yağ var, şeker var, helva yapacak
kimse yok. GAPta mera arazisi var, geniş tarım arazileri var, genç
işsizler ordusu var ama ne yazık ki GAPı bitirecek siyasi bir
irade yok.
Sayın
milletvekilleri, GAPta sanayi başlı başına büyük
sorunlarla boğuşmaktadır. Hemen belirtmek istiyorum ki
yapılan altyapı oranları yeterli değildir. Örneğin
2003-Eylül 2010 yılları arasında GAP illerinde uygulama
aşamasında olan konut sayısı 44.755tir. Eylül 2010
itibarıyla TOKİnin bölgede tamamlanan konut sayısı 26.107dir.
Unutmamalıyız ki altyapının olmadığı yere
özel sektör gitmez. Nitekim GAP bölgesine özel sektör gelmiyor, gelen de uzun
süre kalamıyor.
Hükûmet
teşvik konusunda sınıfta kalmıştır. GAP bölgesi
bunun en önemli örneğidir. GAP bölgesi yatırım teşvikleri
kapsamında istihdam edilen kişi sayısı 8 bindir. Bu rakam
2002 yılında 11 bindi. Bu rakamlarla GAPta nasıl iyileşme
bekleyeceğiz?
KOBİlere
yapılan desteklemeler yetersizdir. KOSGEB bu konuda yalnızca kredi
vermekle yükümlü kılınmış değildir; KOSGEB yol
gösterici olmalıdır, planlı gelişmenin sağlanması
için büyük ve orta ölçekli girişimciye destek olmalıdır. Yine,
KOSGEB, kredi dağılımında illere ve bölgelere kota
uygulamalıdır.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakan üç gün önce bütçe
konuşmasında Sayın Genel Başkanımıza, kendisine
devlet eliyle fabrika yapmayı önerdiğini söyledi. Sayın
Başbakan ise devletçi bir zihniyetten çıktıklarını ve
özel sektörün buralara yatırım yapmasını teşvik
ettiklerini söylemişti; altyapıyı, okul, hastane
yaptıklarını söylemiştir bu kürsüde.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakanın söyledikleri gerçeği hiç
yansıtmamaktadır. Size rakamlar vermek istiyorum: Bakınız,
ülkemizde 27 bin civarı anaokulu vardır. Peki bunun kaçı GAP
bölgesi illerindedir diye bakacak olursak, maalesef 3.500 rakamını
görmekteyiz.
Ortaöğretimde
ise durum daha vahimdir. Ülkemizde ortaöğretimdeki toplam öğretmen
sayısı 207 bin civarındadır. Bu rakam, GAP bölgesi
illerinde sadece 15 bin civarındadır.
Değerli
arkadaşlar, başka bir örnek vermek gerekirse, sağlıkta da
durum farklı değildir. Türkiyede özel ve kamu kuruluşu olarak
hastanelerin sayısının toplamı 1.276dır, oysa GAP
bölgesi illerinde bu rakam toplamda 96dır. Başka bir deyişle,
185 bin yatak sayısının sadece 11.500ü bu bölgededir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere sormak istiyorum
ve bu kürsüden Sayın Başbakana da seslenmek istiyorum: Bu durumlarla,
bu rakamlarla GAPta sonuç alınabilir mi ve GAP bölgesinde
barış, kardeşlik ve adalet sağlanabilir mi? Elbette ki
hayır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, zaman
kıtlığından dolayı Adıyaman iliyle ilgili
bazı şeyler söylemek istiyorum. Adıyamanlı
hemşehrilerim gerçekten tütün konusunda çok mağdurlar. Bunu defalarca
bu kürsüde dile getirdim ama Adıyamanda, maalesef AKP İktidarı
sayesinde, ne yazık ki 240 bin yeşil kartlı, geri kalanı da
mevsimlik tarım işçisi statüsüne getirilmiştir ve yine ne
yazık ki Hükûmet bunları iş sahibi olarak görmektedir.
Şimdi, GAP
master planının beklediği, bu verdiğim bazı rakamlara
göre büyük hedeflere ulaşabilmek için yapılması öngörülen kamu
yatırımlarının finansman ihtiyacı 2010 yılı
fiyatlarıyla 42 milyardır. GAP kapsamında 2009 sonuna kadar
tahmini olarak 30,5 milyar TL harcama yapılmış ve nakdi
gerçekleştirme oranı ise yüzde 72,6 düzeyine ulaşmıştır.
Ya geriye kalan yüzde 10 civarındaki durum ne olacak, sizlere sormak
istiyorum? AKPnin bu yatırımları GAPta bitirmesi gerçekten
büyük hayaldir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sosyal devleti
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞEVKET KÖSE
(Devamla) - Sadaka devlet ve seçime yönelik bu bütçeye hayır oyu
vereceğimizi bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köse.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Avni
Erdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
Buyurun.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AVNİ ERDEMİR (Amasya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığının 2011 yılı bütçesi üzerine AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, devletin millî güvenlik politikasının
hazırlanmasıyla ilgili her konuda istihbaratın tek elde
toplanabilmesi amacıyla 22 Temmuz 1965 tarihinde 644 sayılı Kanun
çıkarılmış, çıkarılan bu Kanunla kuruluşun
adı Millî İstihbarat Teşkilatı olarak kabul
edilmiştir. Kanun ile Millî İstihbarat Teşkilatının
bir müsteşar tarafından yönetilmesi ve müsteşarın kanun ile
belirlenen görevlerinin yerine getirilmesinde sadece Başbakana
karşı sorumlu olması öngörülmüştür.
Millî
İstihbarat Teşkilatı yaklaşık on dokuz yıl
süreyle faaliyetlerini 644 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda
yürütmüş ancak yeni bir yasal düzenlemeye gidilmesi ihtiyacı ortaya
çıkmıştır. Bu amaçla 1 Kasım 1983 tarihinde 2937
sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat
Teşkilatı Kanunu çıkarılmış olup, Kanun 1 Ocak
1984 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye tarihî, coğrafi,
beşerî ve doğal kaynaklar bakımından dünyanın en
stratejik ülkesi konumundadır. Ülkemizin stratejik
ağırlığı soğuk savaş döneminin sona
ermesiyle birlikte daha da artmış, 11 Eylül terörist
saldırılarını izleyen gelişmeler çevremizdeki ve
bölgemizdeki güvenlik ihtiyaçlarını yeniden gözden geçirmeyi
kaçınılmaz kılmıştır.
Bölgede
terörizmin, savaşların, iç çatışmaların ve
yıkıcı rekabetin önü bir türlü
alınamamıştır. Küresel tehditlerin daha tehlikeli ve
komplike hâle geldiği dünyamızda istihbarat teşkilatlarına
olan ihtiyaç da istihbarat servislerinin önemi ve etkinliği de hiç
olmadığı kadar artmıştır. 2002 yılı
sonunda iktidara gelen AK PARTİ Hükûmeti devletimizin bekası, güncel
ve gelecekteki millî çıkarlarımızın korunması,
dış politika hedeflerimizin elde edilmesi ve ülkemizin dünyadaki siyasal
etkinliğinin artırılması ve yurdumuza yönelik tehditlerin
en düşük maliyetle bertaraf edilmesi için Millî İstihbarat
Teşkilatımızın güçlendirilmesi ve etkinliğinin
artırılması konusuna özel bir önem vermiştir. Ülkemizin
21inci yüzyılda varlığını güven içinde sürdürebilmesi
için yönlendirme amaçlı bilgilendirmenin aşılarak millî
çıkarlara göre şekillendirilen stratejik istihbarat
ağının oluşturulması, mevcut ve olası sorun
alanları hakkında derinlemesine bilgi üretilmesi, bu bilgilere
dayanarak stratejik gelecek planlaması yapabilecek dinamik kadro ve
birimlerin oluşturulması, nihayet bu planlamanın uygulama
politikalarına dönüştürülmesi öncelik arz etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; inanıyorum ki sahip olduğu
devlet aklıyla en değerli millî ve stratejik
kurumlarımızın başında gelen Millî İstihbarat
Teşkilatı bugüne kadar mensuplarının fedakârca
gayretleriyle halkımızın ve devletimizin güvenliği
konusunda çok değerli hizmetlerde bulunmuştur. Kurumun hizmetlerine
olan ihtiyacımızın gelecekte de artarak devam edeceği
şüphesizdir. Bu durumda gerek Hükûmetimiz gerek ilgili kurumlar gerekse
ülkemizin güvenliği konusunda kaygı duyan bireyler olarak Millî
İstihbarat Teşkilatımıza her zamankinden daha çok inanmak,
güvenmek, hizmetlerine sahip çıkmak, özetle tüm
vatandaşlarımızın gurur duyacağı bir istihbarat
teşkilatına sahip olma hedefini hep birlikte gerçekleştirme
sorumluluğuyla karşı karşıya bulunuyoruz.
İşte,
bu stratejik anlayışla Hükûmetimiz Millî İstihbarat
Teşkilatı bütçesine gereken önemi vermiş, Millî İstihbarat
Teşkilatının 2011 yılı bütçesini 665 milyon 568 bin
Türk lirası olarak belirlemiştir. Teşkilatın 2011
yılı bütçe tasarısının merkezî yönetim bütçe
tasarısı içerisindeki payı binde 2,17dir. 2010 yılı
bütçesine göre 2011 yılı bütçesi yüzde 27 oranında
artış göstermiştir.
Değerli
milletvekilleri, kurulduğu günden bu yana ülkemizin güvenliği ve
menfaatleri için özveriyle çalışan başta MİT
müsteşarlarımız olmak üzere tüm teşkilat birimlerini
kutluyor, 2011 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Erdemir.
Adana
Milletvekili Sayın Ali Küçükaydın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 mali yılı Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu önemli
güvenlik kurulumuzun temelini Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi Kâtipliği
teşkil etmektedir. Ülkemizin güvenliğinin sağlanması için
1933 yılında, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, seferberlik
anlayışına uygun bir şekilde Yüksek Müdafaa Meclisi Umumi
Kâtipliğinin kurulmasını emretmiş ve o şekilde bu
temeller atılmıştır. Daha sonra, 1949 yılında
Millî Savunma Yüksek Kuruluna çevrilen bu Kurul, Millî Savunma Yüksek Kurulu ve
Genel Sekreterliğine çevriliyor bir kanunla. Yine bilindiği üzere,
1961 Anayasasının 111inci maddesinde de Millî Güvenlik Kurulu ve
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bugünkü anlamda kuruluyor,
teşkil ediliyor. 129 sayılı bir kanunla da kurum faaliyete
geçiyor.
Yine devletin
bekası düşünülen bir anlayışla 1982 Anayasasının
118inci maddesinde Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği kurulmakla
beraber Genel Sekreterliğin çalışma usulü hakkındaki
kanunun da Anayasaya uygun bir şekilde hazırlanması hükmü
getiriliyor. Bu suretle Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,
aynı zamanda anayasal bir kuruluş da olmuş oluyor.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğinin görev ve yetkilerini düzenleyen 2945
sayılı Kanun 9 Kasım 1983 tarihinde yürürlüğe giriyor. Bu
Yasayla, aynı zamanda, güvenliğin tanımı da
yapılıyor. Buna göre, Millî güvenlik; devletin anayasal düzeninin,
millî varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası
alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdî
hukukunun her türlü dış ve iç tehlikelere karşı
korunması, kollanmasıdır. şeklinde, bu Kanunda güvenlik
tanımlanıyor. Millî güvenlik, iç ve dış güvenlik ile
savunma konularından oluşan güvenliğin en üst yapısı
ve toplumsal güvenliğin şemsiyesi durumuna gelmiş oluyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ABye uyum sürecinde, 7 Ağustos
2003 tarihinde, 4963 sayılı Kanunla 2945 sayılı Millî
Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanununda
ciddi değişiklikler yapılıyor. Bu değişiklikle:
Kurulun yapısı genişletiliyor, Başbakan
yardımcıları ve Adalet Bakanı kuruma dâhil ediliyor. Görevi
yeniden yazılıyor. Kurulun toplanması iki ayda bir
yapılmaya başlanıyor ve ayrıca, Genel Sekreter
atanması konusunda da değişiklikler yapılmak suretiyle, bir
de bir sivil genel sekreter olmanın da önü açılıyor. Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin görev ve yetkileri yeniden tanımlanıyor,
Millî Güvenlik Kurulunun sekreterlik hizmetlerini yürütmek, Millî Güvenlik
Kurulunca ve kanunlarla verilen görevleri yerine getirmek olarak belirleniyor.
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, bu görevler doğrultusunda
uluslararası, bölgesel ve ulusal güvenlik ortamını yakından
takip ederek araştırma ve değerlendirme yapmakta, dokümanlar
hazırlamakta, seferberlik ve savaş hâli ile kriz yönetimi
konularında kanunla verilen görevleri icra etmektedir. Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğinin 2011 yılı bütçe faaliyetleri
2010
mali yılı bütçesi 12 milyon 423 bin Türk lirası iken 2011 mali
yılı bütçesi 13 milyon 640 bin Türk lirası olarak düzenleniyor.
Değerli
milletvekilleri, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, bu bütçesiyle
rutin harcamalarını, çalışmalarını yürütürken iç
ve dış ziyaretlerini de, uluslararası birtakım
çalışmaları da yine bu bütçesiyle yürütmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu duygularla Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğinin 2011 mali yılı bütçesinin ülkemiz
ve milletimiz için hayırlı olması temennisinde bulunuyor,
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Küçükaydın.
Ağrı
Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir
AK PARTİ
GRUBU ADINA ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı merkezî yönetim
bütçe görüşmeleri kapsamında Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulunun bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kurtuluş
Savaşını müteakip ekonomik yönden zayıflamış
olan ülkemizde o günün şartlarında özünde ve hedefinde pazar
ekonomisi olan bir ekonomik sistem oluşturulmuştur. Dönemin
şartlarında ekonomik gelişmeye öncülük etmek, sermaye birikimini
sağlamak, deneyimli ve bilgili personel yetiştirmek gibi amaçlarla
kurulan devlet teşebbüslerinin, ekonomik hayatta daha etkin görevler
üstlenmesi bu kuruluşların çalışma usul ve esaslarıyla
denetimlerinin kanunla düzenlenmesi bir ihtiyaç olarak gündeme gelmiştir.
Nitekim, Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1937 yılında Türkiye Büyük Millet
Meclisinin açılış konuşmasında vermiş olduğu
direktifle 1938 yılında 3460 sayılı Kanunla Umumi Murakabe
Heyeti yeni adıyla Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunu
kurmuştur. Yüksek Denetleme Kurulu denetiminde olan kuruluşlar kamu
kaynağı kullanan kuruluşlardır. Bu nedenle, Yüksek
Denetleme Kurulunun denetimi, esas itibarıyla Parlamentonun bütçe
aracılığıyla yürütme organına verdiği yetkilerin
denetlenmesi ihtiyacının bir sonucu olarak tezahür etmektedir.
Yetmiş iki
yıl önce, kamu iktisadi teşebbüslerinin iktisadi, idari, mali, hukuki
ve teknik yönlerden performans denetimlerinin yapılması amacıyla
bir uzmanlık birimi olarak kurulan Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu, ülkemizde de performans denetim olgusunun öncüsü olmuştur.
Kendisine verilen bu görevi büyük bir başarıyla tamamlayan
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, geçtiğimiz günlerde
Parlamentodan geçen Sayıştay Kanunu değişikliğiyle
görevlerini Sayıştayın çatısı altında, bundan
böyle sürdürücektir.
832
sayılı Sayıştay Kanunu, Türkiyenin mevcut
koşullarına uyum sağlamadığı gerekçesiyle ve
Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde üye ülkelerdeki kamu
denetimi alanlarında dış denetim-iç denetim
ayrımının yapılarak bu modelin gerektirdiği kurumsal
yapıların tesis edilmesi, bu bağlamda dış denetimin
tek çatı altına alınması sonucunu doğuracak yasal
düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi konusunda ülkemizde 2000li
yılların başından itibaren yapılan
çalışmalardan olan Sayıştayın denetim kapasitesinin
artırılması, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ile
Sayıştay tek çatı altına toplanarak Parlamento adına denetim
yapan tek bir dış denetim birimi oluşturulmuş ve bu sisteme
entegrasyonu sağlanmış, iç denetim sisteminin tesisi yönünde
önemli adımlar atılmıştır.
Yeni
Sayıştay Kanunuyla özetle şu düzenlemeler
yapılmıştır: Denetim, Planlama ve Koordinasyon Kurulu
kurulacak olup, Sayıştay Başkanı, başkan
yardımcıları ve bölüm başkanlarından oluşacaktır.
İlk defa başsavcılık müessesesi getirilmiştir. Kamu
idarelerinin düzenlilik ve performans denetimleri sonucunda denetim grup
başkanlıklarınca düzenlenen denetim raporları idareler
itibarıyla birleştirilir ve bir örneği Sayıştay
Başkanlığınca ilgili kurumlara gönderilir. Kamu idareleri
tarafından gönderilen faaliyet raporu ve Maliye
Bakanlığınca hazırlanan genel faaliyet raporu, Denetim Grup
Başkanlıklarınca, denetim sonuçları da dikkate alınarak
değerlendirilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; nihayet 3 Aralık 2010 tarihi
itibarıyla dış denetimi tek çatı altına alan
Sayıştay teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul
edilmiş, kanunlaşması için Sayın Cumhurbaşkanımızın
makamına gönderilmiş bulunmaktadır. Sayıştay Kanununun
geçici 4üncü maddesiyle Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun tüzel
kişiliği sona erdirilecek ve başkan, üyeleri ve denetçilerinin
deneyimli mensupları Sayıştayın şemsiyesi altında
bundan böyle görevlerine devam edeceklerdir.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı bütçesiyle ilgili olarak bir iki
düşüncemi de sizlerle paylaşmak istiyorum. 2011 yılı
bütçesi sosyal bir bütçedir. 2011 yılı bütçesi reel kesimleri
destekleyen, kamu görevlilerini ve emeklileri gözeten, öğrencilerimiz için
daha fazla kaynak ayıran, özürlü vatandaşlara desteği
artıran, eğitime ve sağlığa ayrılan
kaynağın artırıldığı bir bütçedir. 2011
yılı bütçesi vatandaşın sağlık hizmetleri
erişimini kolaylaştıran, üniversite ve personeline kaynak
desteğini artıran, üniversite eğitimini ülke geneline yayan,
çiftçilerimize destek olan, mahallî idarelerin desteğini artıran,
bilimi ve ARGEyi destekleyen bir bütçedir.
Bütçemizin
öncelikle Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna, ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini diliyorum. Hepinize en derin
saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydemir.
Diyarbakır
Milletvekili Sayın Abdurrahman Kurt. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ABDURRAHMAN KURT (Diyarbakır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 yılı Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü elli sekiz yıldan beri Türkiyede
kamu çalışanlarının eğitimiyle ilgili önemli hizmetler
sunmaktadır. TODAİE, Birleşmiş Milletler ile Türkiye
hükûmeti arasında yapılan bir teknik yardımlaşma
anlaşmasıyla 1952 yılında kurulmuştur. Enstitünün
kuruluş amacı Türkiye ve yakın coğrafyasıyla ilgili
kamu yönetiminin çağdaş gelişimine yönelik bilimsel
çalışmalar yapmak, idare sanatına eleman yetiştirmek,
memurların yönetici olarak yetişmesini sağlamak, kamu yönetimi
alanı için gerekli öğretim elemanını yetiştirmek ve
Türkiye ve Orta Doğu ülkelerinin kamu yönetimi alanında koordinasyon
merkezi olmaktır.
Özellikle,
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün kamu görevlilerinin
yönetim bilimi alanında uzmanlaşmasını sağlamak ve
kamu yönetimine yönetici yetiştirmek maksadıyla kamu yönetimi yüksek
lisans programları düzenlenmektedir. Bu cümleden olmak üzere, güvenlik
personeline yönelik Kolluk Yönetimi Yüksek Lisans Programı, Adalet
Bakanlığı personeli, hâkim, savcı ve idari yargı
mensupları ile kamu kuruluşlarında çalışan hukuk
müşavirleri ve avukatlara yönelik Adalet Yönetimi Yüksek Lisans
Programı ve Millî Eğitim Bakanlığı mensuplarına
yönetim bilimi alanında yüksek lisans programı, yerel yönetim
personeline yönelik Yerel Yönetimler Yüksek Lisans Programı düzenler.
Enstitünün Kamu Yönetimi Yüksek Lisans Programı diploması, Avrupa
Kamu Yönetimi Akreditasyon Birliğince 2016 yılına kadar akredite
edilmiştir. Bu düzenlemeyle birlikte TODAİE Yüksek Lisans
diploması uluslararası geçerlilik kazanmıştır.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün eğitim ve öğretim
programından bugüne kadar 4.632 lisansüstü öğrenci mezun
olmuştur. Bu yıl toplam 147 öğrenci programlara devam etmektedir
ve hâlen 5 Azeri uyruklu öğrenci Enstitüde yüksek lisans ve doktora çalışması
yapmaktadır.
Gerekli bütçe
imkânları sağlandığı takdirde 2014 yılına
kadar tamamlanması planlanan TODAİE Gölbaşı eğitim
tesisleri ile daha fazla kamu personeli Enstitüde lisansüstü eğitim
yapacaktır.
Sürekli
Eğitim Merkezi 1953 yılından bu yana kamu yönetimi
alanındaki kısa süreli eğitim etkinliklerini de sürdüren bir
merkezdir. Özellikle Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
tarafından eğitimi 2006 yılından beri verilmeye
başlanan kamu diplomasisi eğitimi, üst düzey kamu görevlileri,
kaymakamlar ve hâkim adaylarına yönelik olarak Sürekli Eğitim Merkezi
tarafından devam ettirilmektedir. Yıllık ortalama 10 konuda
50ye yakın kısa süreli seminerlere 1.500 civarında kamu
personeli katılmaktadır. Ayrıca, Dışişleri
Bakanlığı kanalıyla Afganistan, Irak ve Suriyeden gelen
üst düzey heyetlere çeşitli konularda seminerler verilmiştir.
Başbakanlık
Devlet Personel Başkanlığıyla yapılan protokolle
Kamuda Yönetici Etkinliklerinin Artırılması Programı Eylül
2010 tarihinden itibaren düzenlenmektedir. Eğitim programının
amacı toplumsal, ekonomik, hukuksal ve teknolojik değişimleri
takip eden ve kamu yönetiminin bu değişimlere intibakını
sağlayan, bütün çözümleri rasyonel değerlendirmeler neticesinde
üreten, katılımcı, saydam ve halka hizmeti esas alan ve ülkemizi
yıllar sonrasına taşıyacak kamu yöneticilerinin
yetiştirilmesini sağlamaktır.
Enstitünün
ayrıca araştırma faaliyetleri de önemli bir yer
tutmaktadır.
Geçmişte
hazırlanan kamu yönetiminin yeniden yapılanmasıyla ilgili MEHTAP
ve KAYA projelerine de Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün
önemli katkısı ve hizmeti vardır.
2010
yılında başlatılan ve 2011 yılı sonuna kadar
tamamlanması planlanan Türk Kamu Yönetiminde Teftiş Hizmeti ve
İç Denetime Geçiş başlıklı araştırmayla
teftiş kurulları ve iç denetim birimleri arasındaki
yapısal, fonksiyonel işleyiş sorunlarının çözümüne
katkı sağlanması amaçlanmaktadır.
TODAİE
e-Devlet Merkezinin 2010 yılında başlattığı
Kamuda Bilgi Yönetimi Projesinin 2011 yılında tamamlanması
planlanmaktadır.
2010
yılı içerisinde dört ay gibi kısa bir sürede Türkiye Barolar
Birliğinin norm kadro araştırması
tamamlanmıştır. Başbakanlık Özürlüler İdaresi
Başkanlığı adına Avrupa Birliği projesi olan
Türkiyede Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılıkla Mücadele
Araştırma Projesi dokuz ayda tamamlanmıştır.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün derleme ve yayın faaliyetleri de
araştırma ve eğitim-öğretim faaliyetleri kadar önemli bir
yer tutmaktadır.
Bugüne kadar,
Enstitü, kamu yönetimi alanında kendisini yetiştirmek isteyen kamu
çalışanlarının ulaşabileceği 356 eser
yayınlamıştır. Yayınlanmaya
başladığı 1968 yılından bu yana kamu yönetimi
alanında kurumsal yaklaşımların ve çağdaş
gelişmelerin akademik olarak tartışıldığı
bir forum olma özelliği taşıyan, kamu yönetimi alanında
ülkemizin önde gelen ve en eski dergisi olan Amme İdaresi Dergisi
uluslararası Sosyal Bilimler Atıf İndeksi gibi prestijli bir
veri tabanına kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi dergisinin yaklaşık 50 bin sayfa tutan
bütün sayıları dijital ortama aktarılmıştır.
Enstitünün
diğer önemli bilimsel dergisi olan Çağdaş Yerel Yönetimler
dergisi, uluslararası bir indekste tarandığı gibi
İnsan Hakları Yıllığı ile birlikte Ulusal Sosyal
Bilimler Veri Tabanında yer almaktadır.
Bütçemizin
ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kurt.
Bayburt
Milletvekili Sayın Ülkü Gökalp Güney
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Muhterem
milletvekilleri, dünyamız varoluşundan beri yüzyıllar boyunca
zaman zaman doğal afetlere maruz kalmıştır. Bu afetler
sonucunda milyonlarca insan hayatını kaybetmiş, evsiz
kalmış, yerleşim alanları çok büyük zararlar
görmüştür. İnsanoğlu yüzyıllar boyunca bu afetlerle imkânları
nispetinde mücadele etmiştir.
Ülkemiz, sahip
olduğu tektonik, sismik, topoğrafik ve iklimsel yapısı
nedeniyle dünya ölçeğinde doğal afetlerden en fazla etkilenen ülkeler
arasındadır. Depremlerde kaybettiğimiz insan sayısı açısından
dünyada 3üncü, etkilenen insan sayısı açısından 8inci
sıradayız. Ortalama her yıl, büyüklüğü 5 ila 6
arasında bir deprem yaşamaktayız. Afetlerde ortalama olarak her
yıl bin kişiyi ve 9 bin konutu kaybediyoruz.
Ülkemizde
başta deprem olmak üzere son yıllarda yaşanan doğal afetler
devlet düzeyinde yeni tedbirler almayı, afetle etkin mücadeleye uygun bir
acil eylem planı oluşturmayı, bu çerçevede bir kamu yönetimi
reformunu zorunlu kılmıştır. Bu nedenle, 5902
sayılı Yasayla Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı oluşturulmuştur.
Yeni kurulan bu
Başkanlık, afet ve acil durumlarda sivil savunmaya ilişkin
hizmetlerin ülke düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için
gerekli önlemleri almak ve olayların meydana gelmesinden önce
hazırlık ve zarar azaltma, olay sırasında yapılacak
müdahale ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme
çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar
arasında koordinasyonu sağlamakla mükelleftir.
Değerli
milletvekilleri, yardım, acil yardım eğer zamanında ve
doğru yapılırsa o yardımdır. Geç yapılan ve
yanlış uygulamayla yapılan yardımlar hiçbir sonuç
vermemiştir. Bu kurulan yeni Yönetimle, yani Afet Acil Yönetimi
Başkanlığıyla eskiden Afet İşleri Genel
Müdürlüğümüz, efendim, Acil Yönetim Başkanlığı ve bir
de sivil savunma uzmanlıkları bu kurulda, bu kurumda toplanarak
iş tek elden yürütülmüştür. Bunun sonucunu biz son bir, iki yıl
içerisinde çok net bir şekilde gördük. Size çarpıcı bir misal
vereyim: Elâzığ depreminde, depremi müteakip hem arama kurtarma
çalışmaları çok kısa bir süre içerisinde bilimsel olarak
yapılmış hem de 3 bine yakın konut beş aya yakın
bir süre içerisinde vatandaşlarımıza teslim edilmiştir.
Bunun nedeni, bu afet işlerinin bu yeni kurulan kurumla birlikte tek elde
toplanması, hizmetin vatandaşın ayağına en kolay ve en
süratle götürülmesidir. Sadece bu vermiş olduğum misalle değil
gerek yurt içinde gerekse yurt dışında meydana gelen
felaketlerde anında, zamanında, en etkin bir şekilde müdahaleler
yapılmaktadır. Bunu vatandaşlarımız ve kamuoyu büyük
bir hassasiyetle gözlemlemektedir. Ben, bundan dolayı bu kurumu ve kurumun
başındaki çalışanları huzurlarınızda
kutlamak istiyorum.
Hepinizin
bildiği gibi, Pakistan depremi ve oradaki sel afeti, İran, Güney
Asya
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Güney.
Çorum
milletvekili Sayın Bağcı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA CAHİT BAĞCI (Çorum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatının 2011
yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Devlet Planlama
Teşkilatı, kurulduğu 30 Eylül 1960 yılından itibaren
ekonomik, sosyal, kültürel kalkınmanın
hızlandırılması, uygulanan politikalar arasında uyum
sağlanması, toplumsal ve kültürel dönüşümün uyumlu bir
şekilde yönlendirilmesi ve ekonomiye rasyonel kamu müdahalesinin temini
amacıyla kalkınma planlarının hazırlanması ve
uygulanması politikasını benimsemiştir.
Planlı
dönemde ülkenin orta ve uzun vadeli amaçları doğrultusunda, özel
kesim, teşvik politikalarıyla yönlendirilmiştir.
Başlangıçta yeterince güçlü bir sermaye tabanına sahip olmayan
özel kesim bilinçli çabalarla geliştirilmiş ve günümüzde büyük
ölçekli yatırımları yapabilecek kapasiteye
ulaşmıştır.
Planlama,
planlı dönemde piyasa mekanizmasının tamamlayıcı
unsuru olarak görülmüştür. Bu çerçevede Devlet Planlama
Teşkilatı kamu yatırımlarının altyapıya ve
özel kesimin faaliyet göstermediği alanlara sevk edilmesi ve mal ve hizmet
üretiminde özel kesimin payının artırılması yoluyla
piyasa mekanizmasını geliştirmeyi amaçlamıştır.
1980li yıllardaki dışa açılma politikaları gibi
ekonomik ve sosyal yenilikçi politika ve uygulamalar yine Devlet Planlama
Teşkilatının koordinasyonunda yapılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, dünyada ve ülkemizde değişen ekonomik ve sosyal
koşulların bir gereği olarak planların tasarımı
da kaçınılmaz olarak değişmiştir. Dokuzuncu
Kalkınma Planında her alanı ayrıntılı
düzenlemeye dayanan bir plan hazırlama anlayışından,
belirlenen kalkınma vizyonu çerçevesinde makro dengeleri gözeterek
öngörülebilirliğini artıran, piyasaların daha etkin
işleyişine imkân verecek kurumsal ve yapısal düzenlemeleri öne
çıkaran, sorunları önceliklendiren, temel amaç ve önceliklere
yoğunlaşan stratejik bir yaklaşıma geçilmiştir.
AK PARTİ
hükûmetleri döneminde planlama yaklaşımı ülkemizin ekonomik,
sosyal ve kültürel gelişmesinin hızlandırılması,
dengeli ve sürdürülebilir kılınması için ulusal ve
uluslararası eğilim ve gelişmeleri dikkate alan, bilgi toplumuna
dönüşümü hedefleyen, katılımcı, bütüncül, toplumun ihtiyaç
ve beklentilerine duyarlı ve stratejik bir yaklaşım
benimsenmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı bu misyonla
çalışmaktadır. Bu çerçevede kalkınma ajansları, cazibe
merkezleri, kümelenme, tematik ve bölgesel teşvik stratejileri,
kalkınma ve bölgelerarası gelişmişlik farklarının
azaltılmasında, refahın toplumun bütün kesimine
yayılmasında son derece önemli araçlar olarak uygulanagelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilatı son derece önemli bir
misyonun yanı sıra, yeniliğe açık olma, toplumsal olarak
duyarlı, uzlaşmacı, paylaşımcı, bütüncül
yaklaşımı benimsemiş, öğrenmeye açıklık,
nesnellik ve problem çözücü olma ilkelerini benimsemiş,
çalışanları ve uzmanlık yapısıyla ülke
sorunlarının çözümünde son derece önemli bir rol üstlenmektedir.
Örneğin, sosyal yardım sistemlerinin istihdamla
ilişkilendirilmesi ve bağlantısının kurulması
projesiyle yoksulluk kültürünün oluşmasının önlenmesi ve
işsizliğin azaltılarak istihdamın
artırılması; yükseköğretim sistemi ile iş
piyasası arasındaki uyum analizi projesi ile de ülkenin insan gücü
planlaması ve bu çerçevede eğitimi amaçlanmaktadır. Diğer
taraftan, yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında bulunan
birey ve grupların ekonomik ve sosyal hayata
katılımlarının artırılması, kentsel uyumunun
sağlanması, yaşam kalitelerinin yükseltilmesi ve toplumla
bütünleşmelerinin sağlanması amacıyla uygulanan SODES
Projesi bu yıl yirmi beş ilimizde uygulanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı ülke vizyonuna ve Türkiye Cumhuriyetinin
100üncü kuruluş yıl dönümü olan 2023 hedeflerine
ulaşılmasında strateji ve politika üretimine odaklanmış
bir kurum olarak öncü rol üstlenmiştir, üstlenmeye de devam edecektir.
Ayrıca, kamu kuruluşları, özel sektör ve sivil toplum
kuruluşlarıyla olan etkileşimin artırılarak ülkenin
gelişme sürecine, katılımcı bir şekilde yönetilmesine
önemli katkılar sunacaktır.
Bu inançla,
bütçelerin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler,
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bağcı.
Erzurum
Milletvekili Sayın Saadettin Aydın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA SAADETTİN AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu 2011
yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Ekonomik ve
sosyal kalkınmayı yönlendiren belirleyici araçlardan birisinin
istatistik olduğunu söylemek herhâlde mümkün olsa gerek. İstatistik,
aynı zamanda, karar alma ve kararların muhtemel
sonuçlarının değerlendirilmesinde vazgeçilmez bir işleve
sahiptir. Türkiye İstatistik Kurumu 10 Kasım 2005 tarihinde kabul
edilen 5429 sayılı Kanun ile kamu yönetiminde yaşanan bu köklü
değişim sürecinin ortaya çıkardığı
ihtiyaçları karşılayabilecek imkânlarla donatıldı.
İstatistik Kanunu katılımcı, paylaşımcı ve
iş birliğine dayalı istatistik üretim sürecini öngörmekte ve
planlı istatistik üretim sürecinin uygulanmasını gerekli
kılmaktadır.
Bu çerçevede,
beş yıllık süreler için hazırlanan Resmî İstatistik
Programı tüm sistemin temel koordinasyon aracı olarak işlev
görmekte ve başarıyla uygulanmaktadır. 2007-2011
yılları arasında geçerli olan ve uygulanmasında önemli
sorunlarla karşılaşılmamış olan bu programın
2012-2016 yıllarını kapsayacak beş yıllık
planın hazırlanması çalışmalarına da
başlanmıştır.
Ayrıca,
Kurum bünyesinde kurulan kalite denetim merkezleriyle değişim
denetlenebilir bir sürekliliğe de kavuşturulmuştur. Türkiye
İstatistik Kurumu ülkemizin resmî istatistiklerinin üreticisi ve
koordinatörü olarak uluslararası alandaki istatistiki gelişmeleri,
standart ve tanımları yakından takip ederek karşılaştırılabilir
istatistikler üretmek adına kendisini ve ülkemiz istatistik sistemini
geliştirmeyi kendisine görev edinmiş bir kurumdur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin hızla
yaşadığı sosyolojik dönüşümler doğrultusunda on
yılda bir yapılan nüfus sayımlarının ve buna
bağlı olarak derlenen verilerin yetersizliği göz önünde
bulundurularak Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2007 yılı
içinde İstatistik Kurumu tarafından kurulmuş ve ardından
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne
devredilmiştir. E-Devlet Projesinin en önemli unsurlarından biri
olan bu sistem ile ülkemizde yaşanan adres karmaşası sona
erecek, belediye, posta, telefon, elektrik gibi kamu hizmetlerinin yürütülmesi
kolaylaşacaktır. Bütün kamu kurum ve kuruluşları
vatandaşların nüfus ve adres bilgilerini bu sistemden
alacaklardır. Böylece, hem kamu kurumları hem de
vatandaşların üzerindeki bürokratik yük önemli ölçüde
azaltılmış olacaktır.
İstatistik
Kurumu, temel hizmet alanı olan istatistik faaliyetlerinde de
çağın gereklerine cevap verecek yenilikleri
gerçekleştirmektedir. Enflasyon hesaplamalarında temel oluşturan
tüketici fiyatları endeksi ve üretici fiyatları endeksi
uluslararası kavram ve yöntemlere uygun olarak 2005 yılından
itibaren yeni bir sistemle hesaplanmaktadır. Ulusal Hesaplar Sistemi
Avrupa Birliği normlarına uygun hâle getirilmiş, tarım
istatistikleri sistemin geliştirilmesi çalışmaları
tamamlanmak üzeredir.
Uluslararası
Avrupa Birliği ve ulusal düzeydeki ekonomik ve sosyal
sınıflamaların Türkiyeye uyarlama çalışmaları da
yürütülmektedir. Bu kapsamda tüm istatistiki sınıflamalar bir sunucu
üzerinde toplanarak tüm kurum ve kuruluşların hizmetine
sunulmuştur.
Ulusal Veri
Yayımlama Takvimi TÜİK koordinasyonunda hazırlanmakta ve resmî
istatistik programı çerçevesinde üretilen verilerin hangi kurum
tarafından ve ne zaman, ne şekilde yayımlanacağı
kamuoyuna açıklanmaktadır. Kurumun araştırma
çeşitliliği, özellikle sosyal alanda ihtiyaç duyulan bilgilerin
üretimini mümkün kılacak, aynı zamanda yoksulluk profili, yaşam
memnuniyeti araştırması, zaman kullanımı ve aile yapısı
araştırmalarıyla da ilk kez gerçekleştirilmiş
olacaktır.
Avrupa
Birliği müzakere sürecinde istatistik faslı dâhilinde yürütülen
çalışmalarda Kurum etkin bir biçimde yer almaktadır.
Türkiye
İstatistik Kurumunun 2011 yılı bütçesi 257 milyon 487 bin TL olarak
önerilmiştir.
Bütçenin
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diler, hepinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Zülfükar İzol. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ
Hükûmetimiz, bölgemizin ve Şanlıurfamızın hayali ve
rüyası olan GAP projesinin bir an önce tamamlanması ve gerekli
finansmanın sağlanması için 2008-2012 dönemini kapsayan GAP
Eylem Planını hazırlamış ve uygulamaya
koymuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Eylem Planıyla birlikte
yeni bir döneme girmiştir. Hedef, bölgenin ekonomik ve sosyal
göstergelerini ülke düzeyine, hatta üzerine taşımaktır.
Şüphesiz ki bu çabadan en çok Şanlıurfa yararlanacak ve ilde
refah seviyesi hızla yükselecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sekiz yıl önce Güneydoğu
Anadolu Bölgemizin köylerinde okul vardı öğretmen yoktu,
sağlık tesisi vardı sağlık personeli yoktu, yol, su ve
elektrik yoktu. AK PARTİ İktidarımız döneminde köylerimiz
bunların hepsine kavuşmuştur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yani sekiz yıllık AK
PARTİ İktidarımız döneminde güneydoğu bölgesinde
ekonomide, eğitimde, sağlıkta, ulaştırmada ve
altyapıda yapılan yatırımlar ve hizmetler, ayrıca
demokratikleşme yönünde atılan adımlar, temel hak ve özgürlükler
noktasındaki düzenlemeler geçmiş hiçbir hükûmet döneminde
yapılamamıştır. GAPın tamamlanmasıyla birlikte
Şanlıurfa ve çevre iller dünya çapında bir tarım ve
tahıl merkezi hâline gelecektir. Bölgedeki üniversiteler dünya
üniversiteleriyle yarışır konuma yükselecektir. Eğitim
kurumlarımız çağdaş, modern yapılarıyla,
Avrupanın okullarıyla yarışır noktaya ulaşacaktır.
3 milyon 800 bin kişiye iş olanağı sağlanacaktır.
Kişi başına gelir yüzde 209 oranında artacaktır.
Güneydoğu Anadolu Bölgemizin insanı çalışmak için
başka illere, başka yerlere gitmek zorunda kalmayacak, kendi ilinde,
kendi bölgesinde rahatça iş bulup, tatminkâr bir ücretle çalışabilecektir.
Bu topraklar farklı medeniyetler adı altında, tarih boyunca bunu
başarmıştır, yine de başaracaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Eylem Planı kapsamında
yapılan yatırımları sürenin azlığından
dolayı özetle geçmek istiyorum.
Ekonomik
kalkınma kapsamında Cazibe Merkezleri Programı uygulanmaktadır.
Yeni bölgesel ve sektörel teşvik uygulamalarımız hayata geçti.
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi
Programı çerçevesindeki projeler desteklenmektedir. Bugüne kadar dört yüz
yirmi altı adet proje programa alınmış,
hayvancılık ve pamuk alanında destekler devam etmektedir.
Sosyal
gelişmenin sağlanması
kapsamında, okulöncesi eğitimde Şanlıurfa,
Diyarbakır, Siirt ve Kiliste okullaşma oranlarımız Türkiye
ortalaması olan yüzde 38,5in üzerine çıkmıştır.
İlköğretim ve ortaöğretimde derslik yapım
çalışmaları hızlı bir şekilde devam etmektedir.
Bölgede kurulan yeni üniversitelere tahsis edilen toplam ödenek 2 kat
artırılmıştır. Bölgede 7 bin öğrenci kapasiteli
yedi adet öğrenci yurdu inşaatı devam etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık alanında
2008-2010 Eylül itibarıyla 1.435 adet nitelikli yatak hizmete
açılmış, 76 adet sağlık tesisi
tamamlanmıştır. Sağlıkla ilgili çok sayıda
projemiz devam etmektedir. 2007-2010 döneminde sağlık personeli
sayısı yüzde 21, uzman hekim sayısı yüzde 65
artmıştır.
Batman,
Diyarbakır, Kilis, Mardin ve Ömerli kültür merkezlerinin 2010
yılında hizmete açılması planlanmaktadır.
Şanlıurfa Kültür Merkezi ise 2010 yılı yatırım
programına alınmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Güneydoğu Anadolu Projesinin temel eksenini
oluşturan sulama yatırımlarında çok önemli gelişmeler
sağlanmıştır. 2012 sonuna kadar 1 milyon 60 bin
hektarlık alanın sulanması planlanmaktadır.
Barajlarımızda şu anda 1 milyon hektardan fazla alanı
sulayacak su birikmiştir. Çamgazi Ovası sulaması, Yukarı
Harran Ovası sulaması ana kanal inşaatı, Harran Ovası
sulaması
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İzol,
Siz yoktunuz
herhâlde, o birer dakikayı kaldırdım ben.
ZÜLFÜKAR
İZOL (Devamla) Bizim hak hukukumuz var Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hayır, yok.
ZÜLFÜKAR
İZOL (Devamla) Hak hukukumuz yok mu Sayın Başkan?
BAŞKAN
Yok, ne hak var ne hukuk, bitti.
Teşekkür
ederim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Urfa mesajını aldı Zülfükar Ağabey.
ZÜLFÜKAR
İZOL (Devamla) Ben de teşekkür ediyorum. Bu bütçenin Türkiyeye,
Türk milletine, bütün kurumlarımıza Allahtan hayırlar
getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İzol.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Kurtulanın konuşması
tamamlanıncaya kadar öğleden evvelki çalışma süremizin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Fatma
Kurtulan.
Buyurun
Sayın Kurtulan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
FATMA KURTULAN (Van) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçe tasarısının üçüncü turu üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bir ülkenin
bütçesi siyasal rejimin demokrasi anlayışı başta olmak
üzere kadın-erkek eşitliği, çocuk hakları, insan
hakları ve özgürlük anlayışını, hukuk,
sağlık, eğitim ve vatandaşa verdiği değeri ortaya
koyduğu gibi bu alanlardaki ilerleyiş hakkında da fikir edinmek
için belirleyici kıstaslardan birine karşılık gelmektedir.
Bütçe rakamlarından üretimin ne kadar artırılacağı,
bölüşümün ne kadar adil olduğu, ülkenin en köklü sorunlarında
çözüme doğru ne kadar yol alındığı, toplumun ihtiyaç
ve eksiklerinin ne kadar dikkate alındığı da
anlaşılabilir. Hedeflerin ne kadar insan odaklı olduğunu da
ortaya koyan bütçe, bütün bunları gerçekleştirme ya da öteleme gücünü
elinde bulunduran iktidarın ekonomik ve politik
anlayışını da ortaya koyar.
Bütün yetkilerin
tek elde toplandığı, bölgeler arası gelişmişlik
farkının uçuruma dönüştüğü Türkiyede mevcut uygulamalarla
daha fazla yol alınamayacağı ortadadır. Sorunların
ötelendiği, sorunun çapına uygun olmayan yüzeysel çözüm
arayışı artık işlemez duruma gelmiş, merkeziyetçi
anlayışı çürüme evresine getirmiştir. Bütün bölgelerdeki
sermayeyi, emeği ve iş gücünü bir grubun elinde toplayan sistemin en
geri bıraktığı bölgeler en çok sömürülen bölgeler
olmuştur. Dili, kültürü, sosyal yapısı farklı olan ve
sınırsız doğal kaynaklara sahip olan bölgenin
kaynakları batıya taşınarak
yoksullaştırılmış, istihdam alanı
yaratılmayan bölge halkı sermayenin peşinde göçe
zorlanmıştır.
Siyaset
yapması, parti kurması, yürüyüşe katılması, kendi
dilini konuşması, ana dilde eğitim görmesi yasaklanan Kürtler
kadar Karadenizin emekçisi, Egenin köylüleri, İstanbulun
varoşları, İç Anadolunun çiftçisi de yoksulluğa mahkûm
edilmiştir. Merkeziyetçi devlet yapısı en ağır
işleri asgari ücretle çalıştırdığı
işçinin sırtına yüklerken yönetimi elinde bulunduran siyasi
iktidar merkeziyetçi devlet yapısının şeffaf olmayan
yapısından faydalanarak âdeta bir holding hâline gelmiştir.
Ülkenin bütün kaynaklarını kendi hizmetine koymanın siyasal
iktidarın geleneği hâline gelen Türkiye'de politika yapmak, yerelin
sorunlarına çözüm bulma sınırı Millî Güvenlik Kurulu ve
Kırmızı Kitapın içeriği doğrultusunda
çizilmiş, toplumsal sorunlara çözüm olması gereken iktidar kendine ve
üyelerine rant alanı oluşturmaktan başka bir varlık
gösterememiştir.
2011
yılı bütçesi toplumun ihtiyaçlarından kopuk, yoksulun,
işsizin, kadının, çocukların, yaşlıların, ev
kadınlarının, üniversite gençlerinin, asgari ücretlinin,
işçinin, öğrencilerin, engellilerin, esnafın, köylünün
sorunlarının çözüleceğini vadeden göstermelik rakamlardan öteye
gitmeyecektir. İşsizliğin ve yoksulluğun artmaya devam
ettiği Türkiye'de faiz ödemeleri, yatırıma ayrılan
payı ikiye katlayarak aşmıştır. Vatandaşa sürekli
iş alanı sağlamak yerine bütçenin büyük bir
kısmının seçim sürecine girdiğimiz bu dönemde oy alma yolu
olarak görülen sosyal yardımlar aracılığıyla seçim
malzemesi olarak harcanacağı açıktır. Demokratik ülkeler
21inci yüzyılın demokrasi anlayışı çerçevesinde
toplumun ihtiyaçlarını ilk sıraya koyarak buna uygun bir ekonomi
politikası yürütürken, Türkiye, toplumun demokratik taleplerini sindirmek,
ortadan kaldırmak için para harcamaktadır.
Devletin
şiddet uygulama, asimile etme ve baskı altında tutma
zihniyetinin belirleyicisi olan AKP Türkiye'de özgürlüklerin en çok maniple
edildiği, demokratik siyaset alanının en çok
daraltıldığı dönemin temsilcisi olmuştur. Kürt olarak,
çocuk olarak, kadın olarak, eş cinsel olarak, yaşlı olarak,
Alevi olarak, engelli olarak, muhalif olarak, başka dil ve etnik
yapıya sahip olarak kendini ifade etme alanını giderek daraltan
Hükûmet cezaevlerinde Kürtçe konuşma yasağını
kaldırmakla, Kürtçe bir kanal açmakla övünmekte, bunun
karşılığında teşekkür beklemektedir. Demokratik
ülkelerde bir hak olarak tanındığında, bahsedilmesi bile
utanç verici olan bu hususlar AKPnin demokrasi kültüründe Kürt sorunu gibi
köklü bir sorunun çözülmüş olduğu anlamını
taşımaktadır. Çağdaş ülkeler, toplumun bütün
kesimlerinin eşit haklara sahip olduğunu bilerek, bütün etnik
unsurların temel haklarını anayasal güvence altına alarak,
eşit yurttaşlar olarak yaşamasını sağlarken,
Türkiyede 20 milyonun üzerinde olan Kürtlerin ana dil hakkı bile
tanınmamış, bu talep ekonomik bir yük ve siyasi bir amaç
sayılarak kursların yolu gösterilmiştir. Oysa, gerçek
demokrasilerde devlet toplumun bütün kesimlerinin ihtiyaçlarına göre
hareket etmekle yükümlü ve ana dil başta olmak üzere temel hak ve
özgürlükleri güvence altına almakla görevlidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin göstermelik demokrasisinde
özgürlük anlayışı da sorunludur. Özgürlüğü giderek dar
kalıplara sokan ve kendi anlayışıyla uyumlu bir
özgürlüğün sınırlarını çizen Hükûmet, çağdaş
bir demokrasiyi ilke edinmiş bir siyasal rejimi
oluşturamamıştır. İrademiz halktır diyen
Hükûmetin bugüne kadar hiçbir icraatı bunu destekler nitelikte değildir.
Demokratikleşmede en büyük iddiası olan Anayasa
değişikliğindeki darbecilerin yargılanması,
Diyarbakır Cezaevi sürecinden hesap sorulması söylemde
kalmıştır. Askerlerin sivil mahkemede
yargılanmalarının yolu açılmış dense de, İç
Hizmet Kanununda bir değişiklik yapılmamıştır.
Bu ülke bütün demokratikleşme iddialarına rağmen hâlâ bir millî
güvenlik belgesiyle yönetilmektedir. Sivil alanda
tartışılması gerekli konular Millî Güvenlik Kurulunda
tartışılmakta, siyasete oradan yön verilmektedir. 82
Anayasasının en antidemokratik kurumlarından biri olan MGK hâlâ
korunmakta, demokrasi, insan hakları, yargı reformu alanında
Millî Güvenlik Kurulunun güvenlik anlayışı çerçevesi
dışına çıkılamamaktadır.
Kamuoyunda
Kırmızı Kitap ve gizli anayasa olarak anılan siyaset
belgesiyle temel politikalar belirlenmiş, siyasetin
sınırları böyle çizilmiştir. Yürütme ve yasama
faaliyetlerinin bu belgeyle uyum sağlaması koşulu Hükûmete
şart koşulmuş ve Hükûmet bu şartı açıkça kabul
etmiştir. Ülke siyasetinde söz hakkı olmayan bu iktidar, halka
demokrasi vadetmektedir.
Türkiye'de
siyasete egemen olan kurum, savunma ve güvenlikle görevli olan
kurumlardır. En temel insan haklarının bile ihlal edildiği
Türkiye'de, kendini demokrasinin teminatı olarak gösteren Hükûmet, halk
iradesini açıkça reddeden, askerî vesayetin belgesi olan Millî Güvenlik
Siyaset Belgesinin esaslarına göre hareket etmektedir. Darbelerle
savaşacağını söyleyen Hükûmet, darbe ürünü olan bütün
kurumları baş tacı yapmıştır. Geldiğimiz
aşamada, Türkiye'de en temel sorun, siyasetin sivilleşmesi sorunudur;
bu demokrasi şartı ne yazık ki Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşundan bu yana sağlanamadı. Türkiye'de demokrasinin
gerekleri, askerlerle aynı masada oturularak, genel siyasetin
belirleneceği ölçüde işlemeye devam etmektedir. Durum böyle olunca,
bütçede en büyük paylar da örtülü ödenekler hariç bu kurumlara gitmektedir. Bu
yıl bütçe payında yine artış yaşanan Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğine 13 milyon 640 bin lira ayrılmıştır.
Bu Kurul varlığını sürdürdükçe, Türkiye demokrasisi sorunlu
bir demokrasi olmaktan öteye gidemeyecektir.
Adalet
Bakanının da Millî Güvenlik Kurulunun üyesi olduğu bir ülkede
hukukun üstünlüğü ve adil yargılanmanın yaşam bulması
mümkün olabilir mi? Musa Anterin, Kemal Türklerin, Uğur Kaymazın
katilleri yargılanabilir mi? Bu zihniyetle, Vanda, 2007-2010
yılları arasında kaçakçılık yaptığı
gerekçesiyle infaz edilen 33 vatandaşımızın ölümüne sebep
olanlar yargı önüne çıkarılabilir mi? Bu ölümlere ilişkin,
Sayın İçişleri Bakanı, on dört yaşındaki Mehmet
Nuri Tançobanın, Van sınırında, bir asker tarafından
uyarı amaçlı açılan ateş sonucu ölmüş olduğunu
kabul etmiş ancak tutuklu bulunan asker olmadığını
açıklamıştır. Yine, kaçakçılık
yaptığı iddiasıyla Savaş Öztürk adında bir vatandaşımız,
Başkalede, aracın içinde, bir asker tarafından
öldürülmüştür. Bir piyade erin ölüme sebebiyet vermek suçundan
tutuklandığı Sayın İçişleri Bakanı
tarafından öne sürülmüşse de cinayetle suçlanan piyade er Ramazan
Korkmazın askerî mahkeme tarafından yalnızca üç yıl ile
yargılandığı ve şu an serbest olduğu
öğrenilmiştir.
Askerî
mahkemeleri kaldırdığını söyleyen, adil
yargılanmanın sağlandığını iddia eden
Hükûmetin, Van-İran sınırında yaşanan bu infazlar
karşısında nasıl bir sorumlu olduğunu kendilerine
burada sormak isterim. Neden bu infazların üzerine gidilmiyor? Açlık
ve sefalete mahkûm ettiğiniz bu insanlar daha ne zamana kadar
sınırda ölümle yüz yüze kalacaklar? Ölümlerin tamamından
İran İslam Cumhuriyetini sorumlu tutuyorsanız neden bunun hesabını
İrana sormuyorsunuz ve neden vatandaşınızı
koruyamıyorsunuz?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; adaletin ayaklar altına
alındığı, hukuksuzlukların
yaşandığı bir kurum da Millî İstihbara
Teşkilatıdır. Yasa dışı dinlemeler, çeteler ve
infazlara adı karışan MİT, Başbakanlığa
bağlı olmasına rağmen hiçbir darbe ya da darbe
girişimi hakkında iktidarlara bilgi vermiş değildir.
Ergenekon üyesi olduğu ileri sürülen Tuncay Güneyin MİT elemanı
olduğu ortaya çıkmıştı. Binlerce faili meçhul
cinayetin sorumlusu olarak anılan Yeşil kod adlı Mahmut
Yıldırımın bir dönem MİTde görev
aldığı ve yurt dışına çıkmasını
sağlayan kurumun yine MİT olduğu iddia edilmiştir. Birçok
hukuksuzluğa adı karışan bu kurumun dinlemediği
kişi ya da kurum kalmamıştır. Çete elemanı, kirli
işlere bulaşan şahısların çoğunun ya bu kurumla
bağlantısı olduğu ya da bu kurumun elemanı olduğu
anlaşılmıştır. Ergenekon operasyonu kapsamında
tutuklanan İbrahim Şahin ile aralarında kurumsal bir bağ
olduğu iddia edilen kurumun, Ergenekonun varlığından da
haberdar olduğu anlaşılmıştı.
PKKnin tasfiye
edilerek Kürtlerin demokratik taleplerinin bastırılmasının
yöntemlerini aramak ve Kürtlere karşı kıyım
senaryolarını devreye koymak için Irak-Amerika arasında mekik
dokumaktan başka varlık gösteremeyen bu kurum, başta Kürtlere
karşı işlenen suçlar olmak üzere Türkiyede hukuksuzluklardan
sorumlu olan bir kurum hâline gelmiştir. Bu nedenle, bu kuruma bir an önce
müdahale edilmesi, özellikle Kürtlere karşı işledikleri suçlarla
ilgili bir yargı süreci başlatılarak bu kurumun hukuk ve yasalar
çerçevesinde asıl görevini yerine getirmesi sağlanmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde hukuksuzluğun ve
insan hakları ihlalinin en çok sorumlusu olan MİT ve Millî Güvenlik
Kurulu toplumsal sorunların çözümünde sorumlu merciler olarak görülürken,
toplumsal sorunlara siyasi çözüm bulma gücünden yoksun olan hükûmetler daha çok
ekonomik rant elde edeceği içi boş projelere yönelmiştir. Kürt
sorununu sadece güvenlik ve ekonomik bir sorun olarak dayatan zihniyet, Kürt
bölgelerine yatırım yapılması hedefiyle birçok projeyi
ortaya atmış ancak bu projeler iktidarın rant kanalları
olmuştur.
GAPın ana
eksenini oluşturan kalkınma ve gelişme, ortalama yaş
süresi, bebek ölüm oranı, okur-yazarlık oranı, eğitime
katılma süresi, sağlık hizmetlerine ulaşabilirlik, bölgeler
ve cinsler arası refah farklılıkları düzeyleri ile
yaşam kalitesi ve sürdürülebilirliği söz konusu bile edilmezken,
enerji projesine dönen GAPın kalkındırmayı
hedeflediği kentlerin hemen hemen bütün köyleri kışı
elektriksiz geçirmekte, kuraklığa çözüm yolunu yağmur
dualarında aramaktadırlar.
Çevre
korunması, altyapı geliştirmesi gibi temel stratejileri olan
proje, esasında bölgenin kaynaklarının ve sermayesinin ana
kentlere taşınması üzerine kurgulanmış, barajlarla bir
halkın kültürü, tarihi ve tarım alanlarının çoğu sular
altında bırakılarak yok edilmiştir. 2013 yılına
kadar tamamlanması hedeflenen projeyle sulanması gereken 1 milyon 800
bin hektarlık arazinin henüz çok az bir kısmı sulanabilmiştir.
Bölge kırsal alan yerleşimlerinin yaklaşık yüzde 55inde
içme suyu olmasına karşın, yüzde 32sinde
sağlıklı ve yeterli içme suyu bulunmamakta, çiftçi hâlâ
sulamayı içme suyuyla yapmaktadır. Devlet Planlama
Teşkilatının diğer projeleri gibi GAP da para
aktarılan ama topluma yansıması olmayan bir proje olmuştur.
Devletin ekonomik, sosyal, kültürel amaçlarının belirlenmesinde
hükûmete danışmanlık yapmak amacıyla kurulan Devlet
Planlama Teşkilatının bugüne kadar hedefine
ulaşmış, mevzuatına uygun gerçekleşmiş hiçbir
projesi yoktur. GAP ve DAP gibi projelerle Güneydoğu ve Doğu Anadolu
bölgelerini kalkındırmayı hedeflediği projeler bölge
gerçekliğinden kopuk, sermaye paylaşımına dayanan, yöre
halkının gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktan
uzaktır.
Hükûmet tarafından
belirlenen amaçları gerçekleştirmek için kalkınma planları
ve yıllık planlar hazırlayan Teşkilat, iç göç, yoksulluk,
işsizlik, kayıt dışı istihdam gibi sorunların
hiçbirine çözüm üretememiştir. Bölgede işsizlik oranı yüzde
75leri aşmış durumdadır. Çalışanların
çoğu kayıt dışı istihdam edilmektedir.
Çalışma
Bakanı Sayın Dinçerin TÜİKin rakamlarına dayanarak soru
önergemize verdiği cevabında belirttiğine göre Van, Muş,
Bitlis ve Hakkâride kayıt dışı istihdam yüzde 65
civarındadır. Devlet Planlama Teşkilatı
hazırladıkları projelerle kamu sektörünü ve özel sektörü
doğru hedeflere yönlendiremeyen, planları gerçekleştiremeyen,
ciddiyetini yitirmiş bir kurum hâline gelmiştir. Türkiyede istihdam,
sosyal bütünleşme, kültür, sanat ve spor alanlarında ve
değişen sosyal yapının ortaya çıkardığı
ihtiyaçlara kısa sürede karşılık vermeyi hedefleyen, insan
odaklı bir program olarak kendini niteleyen Teşkilatın 5 bin
yıllık bir geçmişi olan Kürt kültürünü korumaya, yaşatmaya
dönük hiçbir projesi olmamıştır. Başka bir kültürü,
başka bir dili ve sosyal yapısı olan Kürt bölgeleri için
toplumdan kopuk projeler hazırlanmış ve bu nedenle de
başarı şansını yitirmiştir. Yerel yönetimlerle
koordineli çalıştığını iddia eden
Teşkilatın, bugün, Türkiye'nin acil çözüm bekleyen yerel yönetimlerin
güçlendirilmesiyle ilgili kapsamlı bir projesi de
olmamıştır.
Elli
yıllık kurumun, Türkiyede işsizlik, çocuk işçiliğini
önleme, kadınlar için istihdam alanı açma, ev kadınlarına
istihdam alanı sağlama, çocuk ve yaşlı
bakımını kadının sırtından yük olmayı
kaldırmayı hedefleyen projesi olmamıştır.
Hazırladığı beş ya da yedi yıllık
kalkınma planları ile özel sektörü kalkındıran
Teşkilatın, Türkiyede çözüm bekleyen sorunlar
karşısında çözüm üretmekte başarılı olduğu
söylenemez.
Planlama ve
uygulamada gerekli görülen değişiklikleri yapmakta yetersiz
kalmıştır. Avrupa Birliğiyle ilişkilerde, ekonomik,
sosyal, hukuki ve diğer konularda, Hükûmet tarafından tespit edilecek
hedef ve politikalarla ilgili çalışmaları yaptığı
ve önerilerde bulunduğu söylense de bugüne kadar Türkiye'nin acil çözüm bekleyen
sorunlarının hiçbirine özgü bir çözüm önerisi
olmamıştır. Devlet Planlama Teşkilatı, hâlâ, bölgesel
kalkınma politikalarını yerel idareler arasında koordine
edecek bir bölgesel kalkınma komitesi kurmuş değildir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede ekonomik ve sosyal
göstergeler açısından önemi haiz bir kurum olan TÜİK de DPTden
farklı bir profil çizmemektedir. Ekonomik, kültürel, sosyal ve diğer
bütün alanlarda gelişimi gösteren, göstergelerin dikkate alınarak
projelerin hazırlandığı bu kurumun verileri giderek
ciddiyetini yitirmektedir.
Bölgedeki
işsizlik oranları hakkında göstermelik rakamlar verilmekte,
enflasyon oranları toplumun temel ihtiyaçlarının
dışındaki ürünlere göre tespit edilmektedir. Göçe zorlanan Kürt
nüfusunun metropollerdeki yoğunluğu ve sayısı başta
olmak üzere, diğer etnik unsurlar hakkında kesin istatistiki bir
bilgi yoktur.
İktidarın
projelerine ve siyasi geleceğini güçlendirmesi için bilgi toplama kurumu
hâline gelen TÜİK, bugüne kadar toplumsal cinsiyet, kadın intiharları,
kadın cinayetleri, okullaşma oranları, yoksulluk, işsizlik,
çocuk işçiliği, mevsimlik işçiler, cezaevi standartları,
bölgede hayvancılık ve tarım, ekonomik ve sosyal yaşam hakkında
gerçek verilere dayanan tek bir çalışma yapmamıştır.
Seçmen sayılarının belirlenmesinde bile müthiş bir
karmaşa yaşanmış, şaibeli artış
oranları Kuruma karşı güveni daha da azaltmıştır.
Rakamların siyasileştiği Kurum, Hükûmet için veri toplayan bir
kurum hâlini almıştır.
Kurumun,
Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu bölgeleri başta olmak üzere,
bölgelerdeki kadın istihdamı ve işsizlik oranı, gerçek
işsizlik rakamları, ücretler ve bölgede yaşanan yoksulluk
hakkında tahminlere dayanan birkaç veri oluşturma dışında
bir çalışması yoktur.
Sayın Dinçer, Vandaki kadın istihdamı ve işsizlik
oranları hakkında verdiğimiz soru önergesine verdiği
cevabında, Van ilinde kadın istihdamı hakkında ellerinde
bir veri olmadığını resmî olarak bildirmiştir.
Ellerinde veri olmayan Bakanlık, kadına yönelik iş gücüne
katılım projelerinin olduğunu iddia etmekte, kadın
istihdamını artırıcı önlemler
aldığını ileri sürmektedir.
Türkiyede
yaşanan iç göç, köylerdeki yaşam koşulları, göç edenlerin
yaşam standartları, yaşadıkları iller, geçim
kaynakları, göç edenlerin yaş grupları hakkında verileri
olmayan Kurum, yıllar içindeki verilere dayanarak tahminî rakamlar
hazırlamakta, sivil toplum örgütleri ve yerel birimlerin
rakamlarını araştırma sonucu elde edilmiş kendi
verileri olarak sunmaktadır.
Demografik
yapıda, konutların kullanım alanı ve oda sayısı,
mülkiyet durumu, su temin sistemi, ısınma türü ve tuvalet, banyo
olanağı, hane halkı büyüklüğü, hane halkı
yapısı, aile yapısı, iş gücü durumu, yapılan
iş, faaliyet kolu ve işteki durum, engellilik durumu, göç,
doğurganlık gibi verilerin hiçbiri
yoktur. Verilerin sağlıklı olmaması uygun çözüm
geliştirilmesini ortadan kaldırırken, gerçeğin gizlenmesine
imkân vermektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlığa
bağlı olan ve işlevsizleşen başka bir kurum da
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruludur. Adı Denetim Kurulu
olan ancak denetimde işlevsiz kalan Denetleme Kurulu, güvenilirliğini
yitirmiş bir kurul olarak durmaktadır. Ayrılan ödeneğin her
yıl artırıldığı bu kurum, ne bir yolsuzluğun
üzerine ne de bir usulsüzlüğün üzerine gidebilmektedir. Başbakanlık
Denetleme Kurulunun bugüne kadar kamuoyuna yansıyan ciddi bir
soruşturması ya da üzerine gittiği bir yolsuzluk
bulunmamaktadır. Atamalarla ilgili, görev değişiklikleri ile
ilgili yaptığı kaç denetimi var? Bunların kanunen izlenmesi
sağlanmış mıdır? Yerel yönetimlerde binlerce
usulsüzlük ve ihale yolsuzluğu var. Bugün Türkiye'de binlerce
şirketin vergi kaçakçılığı var. Türkiye'de
sağlık alanında birçok sorun yaşanmıştır.
Organ mafyaları kurulmuş, yanlış teşhis ve tedaviden
onlarca vatandaşımız hayatını yitirmiştir. Yeni
Sosyal Güvenlik Yasası ile birçok sağlık kurumu hastalardan
haksız yere milyonlarca para kazanmış ama bunun
karşısında Denetleme Kurulunun hiçbir fonksiyonu olmamıştır.
Gıda güvenilirliği konusunda uluslararası standartların çok
altında kalan Türkiye'de Kurumun bu alanda yaptığı
kapsamlı ve sonuç veren bir denetimi yoktur.
Uluslararası
Şeffaflık Örgütünün, 86 ülkede 90 bin kişiyle görüşerek
dünyada rüşvetin son durumuna ilişkin yaptıkları
araştırmaya göre Türkiye'de rüşvet alanların sayısı
yüzde 19 olarak belirlenmiş, Türkiye 178 ülke arasında yolsuzlukta
baştan 56ncı sırada yer almıştır.
Bu Kurumun bugüne
kadar kamuoyuna yansımış bir denetim raporu ve raporunun dikkate
alındığı sonuç alıcı bir icraatı yoktur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ciddi bir denetim kurumuna sahip
olmayan Türkiye'de afet ve acil durumlar karşısında
işlevsel bir yönetim başkanlığı
kurulamamıştır. Henüz altyapısı kentlerde bile eksiksiz
olarak tamamlanmamış, yağmurda şehir merkezlerinde bile
evler ve iş yerleri su altında kalmaktadır.
Tesadüfen hayatta
kaldığımız bu ülkede, tam da İstanbul'un
göbeğinde bir aracın kapalı kasasında taşınan 7
tekstil işçisi kadın sel sularında boğularak
hayatını kaybetmiştir. Daha birkaç gün önce, Aydın'da
aşırı yağmurlar sonucu oluşan selde 2 kişi
hayatını kaybetmiştir. Rizede, Antalyada, Ağrıda,
Kars'ta, Van'da her yıl sel suları sonucu can kaybı
yaşanmakta, evler ve iş yerleri su altında kalmaktadır.
Mart ayında
Elâzığ'da meydana gelen depremde Kovancılar ilçesine bağlı
Okçular ve Yukarı Demirci köylerinde 40'ı aşkın kişi
hayatını kaybetmiş, onlarca kişi
yaralanmıştır. Suçu kerpiçte bulan Hükûmet, sorumluluğunu
kabul etmemiştir, evsiz barksız kalan köylülere yardımda
bulunmak yerine, TOKİ tarafından yapılan 52 metrekarelik evleri
72 bin liradan satarak halkı borca bağlamıştır.
Depremden sonra köylülerin çoğu göç etmek zorunda kalmış,
kalanlar ise hasarlı kerpiç evlerde kalmaya devam etmektedir.
1975
yılında Lice'de yaşanan depremden sonra evsiz kalan
vatandaşlar, hâlâ belli bir süreliğine barınılması
için yapılan iki odalı, üstü saclarla kapatılmış,
ısıtılması mümkün olmayan evlerde kalmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda üzerinde durduğum
bütün kurumlar, bir azınlığın rant alanı haline
getirdiği ve bütçenin büyük bir bölümünün ayrıldığı
kurumlardır. Bir ülkenin refah düzeyi, ilerleme ve büyüme gücü sadece
rakamlarla ölçülemeyeceği gibi, Sayın Başbakanın ekonomik
kalkınma olarak ifade ettiği cep telefonu kullananların
sayısıyla da ölçülemez. Bu rakamlar bizi yanılgıya
düşüreceği gibi ülkenin gerçek sorunlarını görmemizi ve
tartışmamızı da geciktirecektir.
Bugün 16 milyon
insanımızın açlık ve yoksulluk
sınırının altında yaşaması, 20 bin
çocuğun sokaklarda kalması, ekonomik bir sorun olduğu kadar,
arka planında siyasal sorunların da olduğu bir problemdir. Kabul
etmenizi isterim ki Türkiye'deki ekonomik ve siyasal sorunlar Kürt sorunundan
bağımsız ele alınamaz.
Önemle ifade
etmeliyim ki Kürt sorununun iktidar ve muhalefet arasında süregelen
özünden uzak tartışma zemini artık terk edilmeli, sorunun bir
demokrasi sorunu olduğu kabul edilmelidir. Birbirine idam ipi
fırlatarak Kürt sorununun temel nedenlerini manipüle etmek yerine
demokratik çözüm yolları aranmalıdır.
Demokratik bir
anayasa, ana dilde eğitim hakkı, demokratik özerklik gibi
düzenlemelerle sorunlarımızı muhataplarıyla çözerek
çağdaş ve demokratik bir Türkiye yaratmalıyız diyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kurtulan.
Sayın milletvekilleri,
birleşime saat 14.00e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
üçüncü tur görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi söz
sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Behiç Çelikte.
Buyurun
Sayın Çelik.
MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı Başbakanlık ve Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ile Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Teşkilatı
Mahsusadan MAHa, MAHtan 1965 tarihinde Millî İstihbarat
Teşkilatına gelinen süreçte devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez
bütünlüğüne büyük katkılar sunan Millî İstihbarat
Teşkilatının hepimiz için asla inkâr edilemez mevcudiyetinin
daha da pekiştirilmesi ortak amacımız olmalıdır.
Millî
İstihbarat Teşkilatı savaşta ve barışta Türkiye
üzerinde gözü olan tüm iç ve dış menfi unsurlara karşı
psikolojik harekât ve propaganda savaşını yürütmektedir. Söz
konusu unsurlar üzerinde espiyonaj ve kontr espiyonaj önemli
faaliyetlerindedir.
İktidarca,
Millî İstihbarat Teşkilatının her türlü
yıpratılmasının önüne geçecek önlemler alma yerine, aynen
Türk Silahlı Kuvvetlerinin maruz bırakıldığı
muamelenin bir benzerinin de Millî İstihbarat Teşkilatına reva
görülmesi, devlet umuru görmüş bir kişinin tasvip edeceği bir
davranış olamaz.
Devletimizin
kilit kurumlarına karşı yapılan saldırılar kimden
ve nereden gelirse gelsin, o gücü meşruiyet alanının
dışına iter. Hukukun, var oluşun, egemenlik ve
bağımsızlığın, devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğü düşüncesinin, demokrasinin, genel ahlak ve
hayânın dışına iter.
İktidara
tavsiyemiz şudur: Türk Silahlı Kuvvetleri
yıpratılmamalıdır. Büyük Türk milletinin emrinde olan Millî
İstihbarat Teşkilatının üstün millî
çıkarlarımıza dönük çalışmaları desteklenmelidir.
Bölücülüğe ve her türlü ayrışmaya karşı icraat yaparak
açılım politikalarından vazgeçmek gerekir. Terörle topyekûn bir
mücadele başlatılmalıdır. Türk milletinin cepheden ve
doğrudan doğruya hedefte olduğunu idrak ederek millî güç
unsurları takviye edilmelidir. Millet ve devlet bekasına yönelik
saldırılar bertaraf edilmelidir.
Geleceğini
ay yıldızlı bayrağın altında gören herkesi
kardeş bilen Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
uyarılarımızı ve önerilerimizi, bu vatanda ebediyen
yaşayabilmenin kısmen ön şartı görerek İktidara
yönlendiriyoruz. Ya yaparsınız veya gayrimeşru duruma
düşer, yok olur gidersiniz.
Millî hedef,
millî gayeye ulaşmada eşsiz hizmetlerini gördüğümüz MİTin,
daha da artan oranda hizmet üretmesi için güçlü bütçe imkânlarıyla donatılması
gerektiğine inanmaktayız. 665 milyon 568 bin TL ödenek ayrılan
2011 yılı bütçe tasarısının yeterli olduğunu da
bu vesileyle söylemek mümkün değildir. Hükûmetin, MİTin etkin hizmetleri
için transferlerden ve örtülü ödenekten takviye yapma lüzumu ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, Maliye Bakanının bütçe sunuş
konuşmasını dikkatlice inceledim. Maliye Bakanı, yurt
genelinde yatırım götüren, reel kesimi destekleyen, ekonomik ve
sosyal kalkınmaya odaklanmış, toplumsal refahı gözeten,
ekonomik ve mali istikrarı gözeten bir bütçeden bahsederek krizden en az
zararla kurtulduğumuzu ve büyüme trendine sokulduğumuzu, büyüme
tahmininin yüzde 7,8 olarak gerçekleşeceğini, bütçe
açığı itibarıyla Maastricht Kriterlerinin
tutturulacağını, kayıt dışı ekonomiyle mücadele
edileceğini, sosyal nitelikli bir bütçe öngördüklerini belirtmektedir.
Hâlbuki gerçekler bunu teyit etmemektedir.
Şu verilere
dikkatinizi çekmek istiyorum. Türkiye krizden en çok etkilenen ilk 10 ülke
içerisindedir. Türkiye en yüksek işsizlik oranının olduğu
4üncü ülkedir, fiilî işsizlik oranı yüzde 15-16 düzeyinde
seyretmektedir. En yüksek cari açık veren 5 ülkeden biridir. Üreten ülke
yerine, tüketen ve ithalata dayanan bir ülkedir. Tarım sektörünün ürün ihracatı,
aynı sektörün ithalatının altındadır. Türkiye'nin
toplam borç stoku 506 milyar dolara yaklaşmıştır. Kişi
başına toplam borç 7 bin dolara dayanmıştır. Türkiye
ithal mallar cenneti hâline getirilmiş ve yerli sanayinin rekabet gücü yok
edilmiştir. Borçlanarak, borcu borçla kapatarak bir sürece sokulmuş,
kamu borç stokundaki artış yüzde 86 düzeyine
çıkmıştır. Ülke sıcak paraya teslim edilmiştir.
Sanayide kapasite kullanım oranı yüzde 75in üzerine
çıkarılamamaktadır. Cari açık sıcak parayla
kapatılmaktadır. Sosyal devletin gereklerinin yerine getirilmesinden
kaçınılarak açlık ve yoksulluğu artıran,
insanlarımızı onursuzlaştırarak minnet duyuran bir
politika izlenimi görülmektedir.
Çalışanlara,
emekçilere, dul ve yetimlere, emeklilere, özürlülere, gazilere, vatani hizmet
tertibinden maaş alanlara, altmış beş yaş
aylığı alanlara komik zamlar öngörülmüştür. Muhtarlar
maaşları itibarıyla 15 TL aylık zamla
ödüllendirilmiştir. Akaryakıt ve Tekel ürünlerine yüksek zamlar
uygulanmıştır. Bu hükümleri çoğaltmak mümkündür.
Değerli
arkadaşlar, gelir bütçesine baktığımız zaman da
harcamaların yüzde 5,2 artmasına karşın vergi gelirlerinde
ortalama yüzde 10,5 artış tahmin edilmiştir. Harcamalar 312
trilyonu aşmakta iken, bütçe o şekilde bağlanmışken
gelirler 279 trilyon civarında düşünülmüştür. Bütçe dengesi eksi
yüzde 24,2 olarak böylece dercedilmiş oluyor.
Memura verilen
yüzde 4,4lük zam karşısında hane halkı ancak geçmişte
olduğu gibi borçlanarak hayatiyetini sürdürebilmektedir. Bu zihniyet,
vatandaşı borçlanmaya özendiren, bununla tüketim yaptıran batak
bir zihniyettir.
Gelir vergisi
tahsilatı artışı, kurumlar vergisi, özellikle ithalattan
alınan katma değer vergisi, banka sigorta muameleleri vergisindeki
artışlar hep yüzde 10 düzeyinin üzerindedir. Bu, şunu
gösteriyor: Ekonomide seçime kadar sahte cennet yaşatacağım,
ardından daralmayı getireceğim; bankacılık ve finans
sektörü gelişecek; tarım, sanayi, hizmet sektörü küçülecek
anlamına gelmektedir.
Nitekim, 2010
bütçesinde Milliyetçi Hareket Partisi hatiplerinin bütün
konuşmalarındaki ifadeler doğrulanmıştı.
Dileğimiz, 2011 bütçesinde bunlar doğrulanmasın.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; MİT
Müsteşarının, basına da yansıdığı
kadarıyla, teröristbaşıyla görüşmeler
yaptığı anlaşılmaktadır. Acaba bu görüşmeler
İktidarın talebiyle mi gerçekleşmiştir veya
Müsteşarın inisiyatifi mi söz konusudur? Bu tehlikeli icraatın
bu vesileyle hatırlatmak isterim- vuzuha kavuşturulması
gerekir.
Ülkemizin
varlığı, birliği, dirliği yönünde her zaman
inanılmaz gayret ve hizmetleriyle tanıdığım,
yurdumuzun mutena köşelerinde mesai arkadaşlığı
yaptığım Millî İstihbarat Teşkilatının
saygıdeğer personeline selam ve saygılarımı sunuyorum.
Türk milletinin bu eşsiz evlatlarından ebediyete intikal edenleri
rahmetle anıyorum. Bu duygularla 2011 yılı bütçesinin Millî
İstihbarat Teşkilatımıza hayırlı
olmasını diliyorum.
Diğer bir kurum
olan Millî Güvenlik Kurulu da tavsiye niteliğinde kararlar alan,
koordinasyon sağlayan, görüş bildiren ve kanunlarla kendisine verilen
görevleri yapan bir kurum hâline dönüştürülmüştür. Devletimizin
bekası, milletimizin istikrarı, huzur ve güveni, mutluluğu,
Millî Güvenlik Kurulunun temel ödevlerindendir. Millî Güvenlik Siyaset
Belgesindeki hükümler doğrultusunda icraat yaparak tüm kamu kurum ve
kuruluşlarının performans ve potansiyelini, insan ve malzeme
unsurunu takip ederek hazırlıklar yaptırır. Devleti, bütün
organlarıyla, yüksek moralli, her hâl ve şartta
hazırlıklı tutar. Ama etkinliği yok edilmiş, acze ve
bedbinliğe itilmiş, vizyon ve misyonu tüketilmiş bir Millî
Güvenlik Kurulundan ne beklenebilir? O zaman, mademki içi
boşaltılmış bir MGK kof bir hâlde muhafaza edilmekte, o
zaman, kapatın daha iyi olur.
Millî Güvenlik
Siyaset Belgesi konusuna değinmeyeceğim, bunun düzeltilmesi
gerekiyor.
Konuşmama
burada -Sayın Başkanın aldığı karar
muvacehesinde- atlayarak son verme niyetindeyim ve konuşmama son verirken
2011 yılı bütçesinin ikaz ve tavsiyelerimize uygun olarak tatbikini
diliyorum ve tekrar hepinize selam ve saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa
Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime,
yaşanan bir afetle başlayacağım. Sayın Başbakan
Yardımcım, kısa bir süre önce sizi misafir eden Konya ili
Bozkır ilçemizde afet yaşanmaktadır. İlçemizde
aralıksız devam eden yağmurun karları da eritmesi sonucu,
Bozkırın ortasından geçen Çarşamba Çayı ve Çökelez
Deresi dün akşamdan itibaren taşmıştır.
Taşkın Bozkır ilçe merkezini bir enkaz hâline getirmiştir.
Sel, başta Dere, Çağlayan, Sorkun, Yolören olmak üzere birçok kasaba
ve köylerde de büyük hasara yol açmıştır. Altyapı
çökmüş, birçok ev ve iş yerleri sular altında kalmış;
yolları, sokakları, tarlaları, bahçeleri sel basmış;
ulaşım durmuş, çok ciddi hasar meydana gelmiştir. Tek
tesellimiz, bir can kaybının olmamasıdır. Hükûmetten,
Bozkır ilçemize gerekli acil yardımların ulaştırılmasını,
can suyu ödemelerinin yapılmasını, hızla hasar
tespitlerinin yapılarak hemşehrilerimin zararlarının
giderilmesini, belediyelerimizin altyapı hasarının
onarımı için ihtiyaç olan kaynağın ivedilikle
aktarılmasını, ayrıca Çarşamba Çayının bir
daha taşkına yol açmaması için gerekli
yatırımların artık yapılmasını talep ediyorum.
Tüm Bozkırlı hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi
iletiyor, Cenabıallahın hepimizi afetlerden ve felaketlerden
esirgemesini niyaz ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere, 3 Aralık 2010 tarihinde kabul
edilen 6085 sayılı Kanun ile Yüksek Denetleme Kurulu,
Sayıştay bünyesine alınmış olup, Kanun
Cumhurbaşkanlığında onay aşamasındadır.
Büyük Önder Atatürkün 1 Kasım 1937 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışma yılını açış nutkundaki direktifleri
uyarınca 1938 yılında kurulan Yüksek Denetleme Kurulu,
denetimine tabi kamu kuruluşlarını idari, mali, ekonomik, hukuki
ve teknik yönlerden sürekli denetlemekle görevlendirilmiş ve bu görevini
yetmiş iki yıl boyunca layıkıyla yürütmüştür. Ancak ne
gariptir ki Yüksek Denetleme Kurulunun yetmiş iki yıldır
yaptığı, Sayıştayın da 1996 yılından bu yana
sürdürdüğü performans denetiminin AKP tarafından içi
boşaltılmış, bu güzide kurumlarımızın
performans denetimi yetkisi ellerinden alınmıştır. Bu
düzenlemenin, denetimden ve hesap vermekten kaçma dışında hiçbir
şekilde izah edilmesi mümkün değildir.
AKP döneminde
yolsuzluğun geldiği boyut fevkalade ürkütücüdür. Devlet imkânlarını talan etmeye
dönük kirli uygulamalar öyle inanılmaz boyutlara
ulaşmıştır ki kokuşmuş talan zihniyetinin mahsulü
olan yolsuzlukların pis kokusunun zaman zaman ülke
sınırları dışına taştığına da
şahit olmaktayız. Türkiye'de yolsuzluğun kamu sektöründe,
merkezî ve yerel yönetimlerde yaygın olduğu Avrupa Birliğinin
ilerleme raporlarına, IMF, Dünya Bankası, GRECO gibi
uluslararası kuruluşların raporlarına da
yansımaktadır.
Sayın
Başbakan bütçe konuşmasında hükûmetleri dönemindeki bazı
icraatlardan bahsederek Yolsuzluğun olduğu yerde bunlar olur muydu?
diye sormuştur. Bal gibi oluyor. Bırakın yolu, okulu, hastaneyi,
cami onarımlarında bile yolsuzluk yapılmaktadır. Zaten
böyle mantık olmaz. Bu mantığa göre hiçbir yerde, hiçbir dönemde
yolsuzluk olmaz. Tam tersine, sıfır yatırım sıfır
yolsuzluktur, hiç yatırımın, paralı işin
olmadığı yerde yolsuzluktan söz edilemez. Ama denetimin
olmadığı, adaletin olmadığı, ahlakın
olmadığı yerde yolsuzluk elbette olur. Hele ki yalanın
olduğu yerde her türlü melanet olur, yolsuzluğun da daniskası
olur.
AKP hükûmetleri
etkin bir denetim sistemi oluşturmak yerine denetimi
etkisizleştirmiş, yolsuzluklarla mücadele etmediği gibi
yolsuzlukların önünü açacak düzenlemeler yapmıştır. Kamu
ihalelerini istedikleri gibi dağıtabilmek için ihale mevzuatı
değiştirmekle işe başlanmış, yapılan ellinin
üzerinde değişiklikle AKP zihniyetinin işini
zorlaştıran hususlar bir bir temizlenmiş ve ihale mevzuatı
dikensiz gül bahçesine dönüştürülmüştür.
İmar
mevzuatıyla ilgili olarak imara ilişkin yetkilerin
çeşitlendirilmesi suretiyle rant paylaşımı
kolaylaştırılmıştır. Kentsel rantların
peşkeş çekilmesi ve paylaşım düzeni kurulması için
altyapı oluşturulmuştur.
Yolsuzlukları
kolaylaştırmak adına bir diğer düzenleme denetim sisteminin
engel olmaktan çıkarılması olmuştur. Kamu Yönetimi Temel
Kanunu ile kamu kuruluşlarının teftiş kurullarının
kaldırılması öngörülmüş, bu yöndeki düzenleme hayata
geçirilemese de denetim sistemi sulandırılarak etkinliği
zayıflatılmıştır.
Sayıştay
Kanunu ile de Hükûmetin kamu kaynaklarını etkin, verimli ve tutumlu
kullanıp kullanmadığı konusunda Türkiye Büyük Millet
Meclisine hesap vermesini engelleyen, Sayıştayın denetim
etkinliğini ortadan kaldıran düzenlene
yapılmıştır.
Geçen hafta Türk
Ceza Kanununun 257nci maddesinde yapılan değişiklikle görevini
ihmal etmek, görevini kötüye kullanmak suretiyle kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere
haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisine verilecek ceza
indirilmiş, cezanın ertelenmesi ya da paraya çevrilebilmesinin önü
açılmıştır. Bu düzenleme AKP zihniyetinin kamu
kaynaklarını nasıl yağmaladığını ve bu
yağmada rol alanları kurtarma telaşı içine
düştüğünü de göstermektedir.
Yine AKP
Hükûmetince hazırlanan bir diğer düzenlemeye de hâlen Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülen torba tasarının 93üncü maddesinde yer
verilmiştir. Bu maddede özelleştirilen kuruluşlarla ilgili
mahkemelerce verilen iptal ve yürütmeyi durdurma kararlarının
uygulanmaması öngörülmektedir. Kamu zararı oluşması
nedeniyle özelleştirmenin iptalini öngören mahkeme kararları hükümsüz
bırakılmak istenmektedir.
Görüldüğü
üzere hep ihale mevzuatından, denetimden ve yargıdan nasıl
kaçılabilir, denetim raporları ve yargı kararları
nasıl etkisiz hâle getirilebilir amaçlı düzenlemeler
yapılmaktadır.
Diğer
taraftan milletvekili dokunulmazlığını
kaldıracağız diye gelenler sekiz yıl boyunca
dokunulmazlıkların arkasına saklanmışlardır.
İleri demokrasi söylemini dillerinden düşürmeyenler demokrasilerin
olmazsa olmazı olan siyasi partiler ve seçimle ilgili düzenlemelerde yer
alan darbe dönemi mahsulü antidemokratik hükümlere hiç dokunmamışlar,
siyaset kurumunun faaliyetlerinin ahlaki temellerini oluşturacak siyasi
ahlak yasasını çıkarmamışlardır.
Sayın
Başbakan ve AKP temsilcileri kendileriyle ilgili yolsuzluk iddiaları
konusunda sürekli iki konuya sığınmaktadır. Bunlardan
birincisi, İddianız varsa yargıya başvurun. sözleridir.
Bu sözler ülke yönetiminde siyasi sorumluluk kendilerinde olmasına karşın
AKPnin yolsuzluk iddiaları karşısında
duyarsızlığını, sorumsuz tavrını ortaya
koymaktadır. Kaldı ki verilmiş yargı kararlarını
uygulamayan, kamu zararına sebebiyet verenleri ve görevini kötüye
kullananları kurtarmak ve yargı kararlarını etkisiz hâle getirmek
için kanunlar çıkaran da AKP hükûmetleridir.
AKP
temsilcilerinin ikinci sığınağı da yıllar
öncesine ilişkin iddiaları gündeme taşımaktır. Bunun
Benim hırsızım, benim hortumcum daha iyidir. demekten
başka anlamı yoktur. Kaldı ki geçmiş dönemle ilgili bir
yolsuzluk var da bunu yapanlardan bir hesap sorulmamışsa bunun
sorumlusu da sekiz yıldır görevde olan AKP hükûmetleridir. Madem
iddia ettiğiniz yolsuzluklar var, niye hesap sormadınız? Siz,
soyguncuları, hortumcuları himaye mi ediyorsunuz? Bunlara rağmen
hâlâ yolsuzluklar konusunda duyarlı olduğunu söyleyen Sayın
Başbakana ve ekibine bizim müjdemiz olacaktır: Hiç merak etmesinler,
mademki yolsuzluklar konusunda bu kadar hassaslar, kapalı kapılar
ardında yapılan özelleştirme pazarlıkları; otel erzak
kapısından alınanlarla yapılanlar gizli görüşmeler;
babalar gibi yapılan satışlar; ihale öncesi
dağıtılan ihaleler; akaryakıt kaçakçıları; gümrük
kaçakçıları; özel bürolarda pazarlanan enerji ihaleleri; imar
değişiklikleriyle sağlanan rantlar; rüşvet dişlileri;
imar vurgunları; yandaşlara yapılan haksız, hukuksuz arsa
tahsisleri; peşkeş çekilen konut ihaleleri; rantı yüksek
yerlerde rayiç bedelinin altında konut sahibi yapılanlar; düğün
takısıyla oluşan zenginlikler; bursla okuyabilmiş kuyumcu,
gemici çocuklar; kamu bankalarının damatlık kredileri;
gurbetçilerimizin zekâtlarını çalanlar; fener
ışığında yapılan soygunlar elbette gün
ışığına çıkarılacaktır. Yolunu yolsuz
bulanlardan, yetim hakkı yiyenlerden, devleti soyanlardan mutlaka bir gün
hesap sorulacaktır. Bu hesabı sormak da Cenabıallahın
izniyle Milliyetçi Hareket Partisine nasip olacaktır.
Bütçelerimizin
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, sizleri ve Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün DPT ve Türkiye İstatistik Kurumu bütçeleri
üzerine söz aldım. Bu vesileyle, konuşmama başlamadan önce,
bütçesini görüştüğümüz Devlet Planlama Teşkilatının
kurucusu olan ve partimizin de kurucusu olan rahmetli Başbuğ
Alparslan Türkeşi tekrar minnetle ve rahmetle anıyorum. Ruhu
şad olsun.
Türkeşin
kurduğu kurumların arasında hem DPT, TÜBİTAK, TSE, bugün
konuştuğumuz bazı kurumların olması nasıl bir
stratejik öngörüye sahip olduğunun bir göstergesidir. Özellikle bunu
vurguluyorum çünkü DPTnin Türkiyedeki önemini orada
çalışmış ve ekonomi bürokrasisinin başka yerlerinde
çalışmış ve öğretim üyeliği yapmış bir
arkadaşınız olarak gayet yakından biliyorum.
Dolayısıyla, bugünkü öngörüsüzlüğün ve yönetim eksikliğinin
en önemli nedenlerinden bir tanesi, bu teşkilatın AKP Hükûmeti
tarafından -ki içinde o kadar mensubu var, şu anda yürüyen Sayın
Elvan da dâhil olmak üzere- maalesef gereğince
değerlendirilememiş olmasıdır. Önceki bütçelerde
konuştuk, Plan ve Bütçe Komisyonunda konuştuk, hatta AKP Hükûmetinin
bazı bakanları kendi illeriyle ilgili yatırımlar
çıkmadığı zaman, milletvekillerinin şikâyetiyle
neredeyse DPTyi biz kapatalım gitsin moduna gelmiştiler.
Şükür, ondan sonra yeniden yapılandırma noktasına geldik.
Şimdi yine Sayın Bakanımız, eski bir DPT mensubu olarak ekonomiden
sorumlu, Devlet Planlama Teşkilatından sorumlu bakanımız
var ama yine bu yeniden yapılandırmanın hâlen, sekiz
yıllık süre içerisinde olmadığı gibi şu anda da
olmadığını görüyorum.
Diyeceksiniz ki
nereden çıkarıyorsun? Biz çalışıyoruz. Stratejik planı
çok gündeme getirmiştim, orada yapılacakları da
önemsediğimi belirtmiştim. Stratejik planın içerisindeki en
önemli şeylerden birisi, burada bu konuları yapmak üzere bir
araştırma birimi kurulması. diye yeniden web sitesine
baktım -eğer ben atladıysam- Avrupa Birliğiyle ilgili
düzenlemeler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğünün
dışında, onların kapatılmasına ve uyuma
ilişkin birimlerin dışında ben bir araştırma
birimi henüz göremedim Sayın Bakanım.
Burada, strateji
planında arkadaşlarımız çok güzel yapmış: Amaç
1) Bütün bunları yapacak çalışmalar için bir araştırma
birimi. Baktım, hâlâ Ekonomik Modeller ve Stratejik
Araştırmalar Genel Müdürlüğünün dışında Bölgesel
Gelişme Genel Müdürlüğünde bir yer var ama genel olarak herhangi yeni
bir şey görmedim. Bunu örnek olarak söylüyorum değerli
arkadaşlarım.
Dolayısıyla,
DPTden, o birikiminden maalesef AKP Hükûmeti yararlanamamıştır.
Bu çerçevede ekonomide yaşananların da büyük ölçüde bu eksiklikten
kaynaklandığını, koordinasyon eksikliğinden kaynaklandığını
söylüyorum.
Peki, sadece
bununla ilgili mi? Genel olarak AKP Hükûmetinde bakanlar arasında
ekonomide bir koordinasyon eksikliği var. demiştim.
Sayın
Başbakan bütçe açılış konuşmasında gerçekten
hayrete düşüren bize açıklamalarda bulundu değerli arkadaşlar.
Dört yıldır, bu Meclise girdiğimizden beri söylüyoruz Ya,
Sayın Başbakan yanlış bilgilendiriliyor ya da bizi
yanlış bilgilendiriyor. diye. Sadece buradaki
arkadaşlarımıza sorsam bunların çoğunun doğru
olmadığını onlar da belki anlatacaklar ama ısrarla
görüyorum- aynı sözleri söylemeye devam ediyor. O zaman bundan bir art
niyet var ya da danışmanlar aynı metinleri yazıyor, getirip
önüne koyuyor, başka bir şey diyemiyorum. Yani rakamları
değiştirip, herhâlde geçtiğimiz yılın bütçe
rakamları mı geliyor sadece yeniden, bilemiyorum.
Örnek vereyim,
şimdi arkadaşlarım bakıyor: Şimdi, TCMB rezervleriyle
ilgili, Sayın Başbakan her seferinde diyor ki: Rezervleri
artırdık.
OSMAN DEMİR
(Tokat) Doğru.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Ya, biz 2001 yılında Merkez Bankasını
Siz
artırmadınız. Doğru, rezervlerin artması başka
bir şey, onu tartışırız da. Merkez Bankası
bağımsız şu anda. Sayın Başbakan diyordu ki:
Birileri Para bas diyor, basıyor. Yok öyle, Bas. deseniz de
basmıyor. Yani o reformları biz yaptık.
Bağımsız
Merkez Bankası ne demek? Sayın Demir, siz de vardınız
komisyonda, Merkez Bankası Başkanına sorduk -doğru
diyorsunuz ama- ne dedi? Rezervlerin 1 kuruş artmasında, 1 sent
artmasında Sayın Başbakanın bir dahli var mı veya
azalmasında? Olamaz, olamaz. O zaman, olamıyorsa, yani nasıl
oluyor da sizler ekonomiden sorumlu arkadaşlarımız olarak
-burada bir sürü danışmanı var- ya demiyor musunuz Sayın
Başbakanım, Merkez Bankasına biz müdahale edemeyiz.
OSMAN DEMİR
(Tokat) Makroekonomik istikrarın
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Artması da azalması da, bu, Sayın
Başbakanın tasarrufunda olan bir şey değil. Sayın
Başbakanın yapacağı, daha doğrusu
yapmadığı, kur rejimiyle ilgilidir. Döviz kuru
politikasıyla ilgili bir şeyiniz yok. Merkez Bankası,
işinize gelmediği zaman günah keçisi Niye kurlara basmıyorsun,
niye faizleri düşürmüyorsun...
Diğer bir
yanlış, buraya girmişken - yine önceki gün Sayın
Başbakan yine değindi- krizde döviz alan bankalarla ilgili.
Bakın, değerli arkadaşlarım, itham altında
bıraktığınız konuyu ben daha önce de size
hatırlattım, tekrar hatırlatıyorum: Siz bu konuyla ilgili
Sayın Salih Kapusuzun önergesiyle bir araştırma komisyonu
kurdunuz. O komisyonun içerisinde hangi bankanın olduğu yazıyor,
söyledim. Citibankı kastederek söylediniz. Siz araştırma
komisyonu raporunda tuttuğunuz için ben de söylüyorum. Ne
yaptınız? Hani yolsuzlukların üstüne gidiyordunuz? Siz kurdunuz,
Meclis burada. O komisyonun raporlarını isteyen arkadaşlara ben
takdim edebilirim, vaktim yok. Ne yaptınız ben söyleyeyim: Aynı
bankanın 3 milyara yakın olduğu söylenen vergi borcunu
affettiniz. Yani, bu söylenenlerin arkasında durmak lazım. Ben, size,
komisyonun, kendi kurduğunuz komisyonun raporlarını
dağıtabilirim.
Diğer bir
husus: IMFye borcumuzu biz ödedik. diyor Sayın Başbakan. Siz
yaptınız. diyor. Değerli arkadaşlar, IMFye borcunu
ödemeyen bir ülke var mı? İflasını istemiyorlar mı?
Peki, şu anda kalan borç kimin borcu? Sayın Bakanım baksın,
Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünden
arkadaşlarımız versinler. 2005 yılının başında,
o tarihte kim hükûmetteydi? Sizler değil mi? Siz de
bürokrattınız. Kim aldı? AKP Hükûmeti aldı. 10 milyar
dolara yakın -6 milyar küsurluk- SDRlik bir borç. Siz şu anda kendi
aldığınız borcu ödüyorsunuz. Bakın, arkadaşlar
versinler, bende var, istiyorsanız ben takdim edeyim. 2005
yılının ilkbaharında yapılan şey sizin
yaptığınız anlaşma. Şimdi bunları doğru
anlatmak gerekiyor. Sıkışınca, Efendim, vallahi
bankacılık sektörümüz çok iyi, orada biz krizden etkilenmedik...
İşinize gelmeyince kriz günah keçisi. Kim yaptı o
reformları?
FEVZİ
ŞANVERDİ (Hatay) Siz yaptınız!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Hah, Allah razı olsun Fevzi Bey. Arada böyle hakkını
teslim eden vekillerimiz de var. Ona Allah razı olsun. diyeceksiniz,
Biz daha ileri götüreceğiz. diyeceksiniz, Şu eksiklikler
kalmış, biz de geldik, bunu yapacağız. diyeceksiniz. Bizim
beklediğimiz bu. Temcit pilavı gibi her seferinde eski defterleri
karıştırıp
Her hükûmet bir şeyler yapar.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, başka bir yanlış borçlarla
ilgili. Efendim rasyoyu böldük gayrisafi yurt içi hasılaya, seksen
yılda yapamadığını biz yaptık. diyorsunuz
değil mi? Elhak, burada doğru! Seksen yılda bütün hükûmetlerin
yaptığı 224 milyarlık borç, sizinkisi 506 milyar dolar oldu
toplam yani sekiz yılda seksen yılda bütün iktidarların
toplayamadığı kadar borç almışız. Nereye
harcadınız? Onu -vaktimiz çok fazla olmadığı için
birkaç yanlışa daha değineceğim- sonraki maddelerde
konuşuruz. Dolayısıyla burada bir hakkı teslim etmek
gerekir. Reformları kimin yaptığını teslim etmek
gerekir. Eksik olanları da biz yapacağız. diyebilirsiniz. Biz
de size burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman destek oluruz.
Kredi
notlarıyla ilgili de söylüyor Sayın Başbakan hemen
azıcık yükseldi diye. Ben soruyorum: Şu andaki notumuz kredi
verilebilir düzeyin ne kadar altında Sayın Bakanım? Hâlen daha
(A) düzeyinde kredi verilebilir bir ülke değiliz. Onun içeriğini
tartışırız; falanca kuruma, filanca şirkete verdi, onlar
battı, kriz çıktı; onlar ayrı konu ama bizim bunun üzerinde
biraz daha çalışmamız gerekiyor, göz boyamak için bunları
kullanmayalım.
Birkaç cümle de
TÜİKle ilgili yapmış olayım. Öncelikle revizyonlardan
dolayı, yapılan hesaplamalardan dolayı Türkiye İstatistik
Kurumunun güvenilirliği sarsılmış. Bunun içerisinde en
önemlileri de büyümeye ilişkin sık sık tanım
değişikliği ve revizyon yapılması ve en son kişi
başına millî gelirle ilgili de bir döviz kuru değiştirerek
sanal olarak hepimizin gelirini artırdınız, teşekkür
ediyoruz! Biz cebimizde hissetmedik ama rakam olarak arttı.
Ben küçük bir
örnek vermek istiyorum size değerli arkadaşlarım: Sayın
Şimşek de, Sayın Başbakan da 2002 Ocak ayından
itibaren yüzde 107,3 enflasyon
olduğunu söyleyerek bütün memur maaşlarını, emekli
maaşlarını bununla hesapladılar. Şimdi 2002
yılındaki ortalama kur 1,50-58. Ondan
hesapladığınız zaman
17nci sıraya geldik 26dan.
dedi, ona da örnek olsun diye hızlıca haber veriyorum. Eğer bunu
sadece yüzde 107 enflasyonla 2007 kurundan hesaplarsam 3,12-15 oluyor ve 2009
yılının gayrisafi yurt içi hasılasını basit
hesapla böldüğüm zaman, 616 milyar dolar dediğiniz gayrisafi yurt içi
hasıla 305 milyar dolara düşüyor, yarısına. Hadi buyurun,
sıraya koyun bakalım kaçıncı sıraya denk geliyor,
millî gelirimiz nereye geliyor?
Başka bir
örnek daha söyleyeyim: TÜİKin hesaplamasıyla koyduğumuz zaman,
kişi başına gelirimiz nereye gelir? Nüfusumuz 69 yerine 70 küsur
milyon olduğu zaman nereye geliyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Çok teşekkür ediyorum.
Bu
yanlışları tekrarlamaktan vazgeçelim, DPTyi yeterli bir
şekilde kullanalım.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Günal.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Sayın Hakan
Coşkun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HAKAN COŞKUN (Osmaniye) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığının 2011 yılı bütçesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi ve bizi seyreden vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, GAP projesi toplam 1,8 milyon hektar tarımsal alanı
sulamayı hedeflemiş, yine GAP kapsamında 22 baraj ve 19
hidroelektrik santrali yapılması ve bundan yılda 27 milyar
kilovatsaat hidroelektrik üretimi planlanmıştır ancak projenin
başlangıcından bugüne kadar yaklaşık 300 bin hektar
alan sulamaya açılabilmiş ve enerjinin yaklaşık 18-19
milyar kilovatsaatlik kısmı gerçekleşmiştir. Bu
gerçekleştirmelerin 1989 yılından 2002 yılına kadar
yüzde 75i geçmiş iktidarlar döneminde yapılmış olup, çok
övündüğünüz sekiz yıllık iktidarınız döneminde ancak
yüzde 25ini gerçekleştirebilmişsiniz. Ayrıca, 2008
yılında yaptığınız GAP Eylem Planının
2012 yılında sulanan alanı 1,06 milyon hektar
yapacağını söylemektesiniz. Peki, ne yaptınız?
İki yılda yaptığınız, 27 bin hektar alanı
sulamaya açabildiniz. Kalan iki yılda ise bunu 760 bin hektar yaparak
nasıl çıkaracaksınız 1,06 milyon hektara, üstelik sadece
altı ayınız kaldı. Yoksa 2002-2007 seçimlerinde namus sözü
verip de sekiz yılda başaramadığınız diğer
sözleriniz gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki hemşehrilerimize 2011
yılı seçimlerinde namus sözü mü olacak? Yani Güneydoğu Anadolu
Kalkındırma Planı oldu Güneydoğu Anadolu kandırma
planı.
Değerli
milletvekilleri, yine GAPın enerji yatırım hedeflerinin büyük
bir kısmı gerçekleşirken sulama, tarım, sanayi,
eğitim, ekonomik kalkınma, kültürel konulardaki programlar önemli
olmasına rağmen gerçekleştirilememiştir. Başaramadığınız
fakat başardığınız başka şeyler var. Sekiz
yılda bölgedeki hemşehrilerimizi daha da
yoksullaştırıp, doğduğu topraklardan koparıp
büyük şehirlerimizin işsizlik ordusuna katarak açlığa
mahkûm ettiniz.
Değerli
milletvekilleri, kalan altı ayınızda GAPa gerekli önemi vererek
ve yeterli kaynağı aktararak bölge hemşehrilerimizin
sorunlarını bir an önce çözmenizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak temenni ediyoruz. Genel sekiz yıllık icraatınızda ise
çiftçimizin, esnafımızın, memurun, işçinin, emeklinin
durumu ve hatta perişanlığı düşünülürse, AKP
İktidarı döneminde 220 milyar dolar olan iç ve dış borç
toplamı 600 milyar doların üzerine çıkarılmış ve
bunun haricinde kâr eden KİTlerimiz yok pahasına babalar gibi
yabancıya, eş dost ve yandaşa satılmıştır.
Ayrıca
vatandaşlar ile yabancılara satılan yerler ve Ofer
kazançları gibi, devletimiz, milletimiz bu kadar borç yükünün içerisine
girdirilmiştir. Bu alınan borçlardan halkımıza düşen
pay da, 2002 yılında çiftçimizin borcu 330 milyon TLden 10,3 milyar
TLye yükseltilmiş, işçinin, memurun, esnafın, emeklinin durumu
da çıkartılan ve çıkartılması düşünülen kredi
kartı ve faiz affına muhtaç bırakılmıştır.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, geçen gün Genel Başkan
Yardımcısı Sayın Gedikli bazı rakamlar vermişti,
ben de ona buradan seslenmek istiyorum: Sekiz yıl boyunca
artırdığınız 460 milyar dolarlık borçla kaç tane
GAP projesi bitirilir veya kaç tane Atatürk Barajı yapılır? Yani
dört Ofer kazancı bir tane Atatürk Barajı ediyor mu? Ali
Diboların kazancı kaç tane Atatürk Barajı yapıyor ya da kaç
gazete bir Atatürk Barajı yapıyor ya da hâlâ
öğrenemediğimiz bir Deniz Feneri bir Atatürk Barajı ediyor mu?
Hiç bunları hesaplamak zahmetine girdiniz mi?
Değerli
milletvekilleri, gelelim, gözümüzü toprak doyurtan, anamızı alıp
da gittiğimiz tarım konusuna. Tarım, günümüz dünyasında
gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak giderek artan
hassas sektör olma özelliğini koruyor. Özellikle son yıllarda küresel
ısınma ve artan gıda talebi karşısında
dünyanın önemli sermaye grupları tarım sektörüne önemli
yatırımlar yapmaktadır. İleriki dönemlerde tarımsal
üretimin giderek stratejik bir konu olacağı gözükmektedir. Dünyada
tüm bunlar yaşanırken biz ne yapıyoruz? Et ithal ediyoruz,
yağlı tohumlu bitkileri ithal ediyoruz, pamuk ithal ediyoruz, bu
gidişle yiyecek ekmek ithal edecek duruma geleceğiz.
Sekiz
yıllık iktidarınız döneminde bitkisel ve hayvansal
üretimimize büyük sıkıntılar yaşatırken domates
üreticilerinin tepkisini ve hatta Bakanlığınızın önüne
dökülen sütleri görmediniz. Çiftçilerin feryadını
duymadınız. 1-1,5 milyon adet damızlık ineğin kasaba
gitmesine seyirci kaldınız. Bu süreçte et fiyatlarında
yaşanan kendi suçunuzu, aynı pirinçte olduğu gibi, bu suçu da
halkımıza yükleyerek, et fiyatlarının artmasını
bahane ederek et ithalatına izin verdiniz. Ancak ithal et gelmesine
rağmen et fiyatları düşmezken onun yükünü de hayvansal üretimle
uğraşan üreticilerimize yüklediniz.
Türkiyeyi
tarihinin ilkleriyle tanıştırdınız. Yetmedi, dünya
literatürüne gözle muayene gibi bir terim kazandırdınız ve bu
hayvanları hiçbir kontrol yapılmadan ülkemize girdirdiniz ve bu
sağlıksız etleri halkımıza yedirdiniz. Çiftçi
feryatlarını görmezden geldiniz. Bir de Avrupa çiftçisinin size elde
kalan hayvanlarını satın aldığınız için
gönderdiği teşekkür mektuplarını İnternet sitelerinde
yayınladınız. Şimdi sandık önümüze geliyor. Sayın
Bakan, Avrupa, Amerika çiftçisi değil, Ananı da al git.
dediğiniz çiftçiler oy verecek. O eli öpülesi analar, size ve Hükûmetinize
sandıkta gerekli cevabı verecektir.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan her konuda konuşmasında
İşte şu desteği verdik, bu desteği verdik. 2002de
böyleydi, şimdi böyle. diyerek rakam ve laf hileleriyle, yaşanan
trajediyi başarı gibi göstermeye çalışıyor.
Değerli
milletvekilleri, hiç birbirimizi kandırmayalım. Yaşanan tablo
ortadadır. Son sekiz yılda verdiği iddia edilen desteklere
rağmen üretim yapılan alanlar azalmakta ve üretici yüksek maliyet
yüzünden üretimden vazgeçmekte ve dışa bağımlı hâle
gelmekteyiz.
Sayın
Tarım Bakanına, 2007 seçimlerinden bugüne kadar Milliyetçi Hareket
Partisi milletvekilleri olarak çiftçilerimizin problemlerini ve çözüm
önerilerini bu kürsüden dile getirmeye çalıştık. Aynı
zamanda diğer muhalefet partili milletvekilleri de dâhil olmak üzere 550
milletvekili size destek olmaya çalıştı. Bunun sebebi, sizi çok
sevdiğimizden, ela gözünüzden, kara kaşınızdan dolayı
değil, temsil ettiğiniz köylülere, size rağmen inadına
üretim yapmaya çalışan çiftçilerimizden dolayıdır.
Ayrıca bu insanlara özveriyle hizmet eden, hiçbir karşılık
beklemeden ve bilgilerini maddi bir beklenti olmadan sunan personellerimize
olan inancımızdan dolayıdır. Ancak bu kadar desteğe
rağmen çiftçilerimizin sorunlarını çözemediniz. Benim size
tavsiyem, bu kadar desteğe rağmen
başarısızlığın bir sorumlusu vardır, o da
Sayın Tarım Bakanımızdır. Onun için, temsil
ettiğiniz üreticilerimize daha fazla zarar vermeye hakkınız yok.
Gereğini yapınız efendim, gereğini yapınız.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı bütçesinin vatanımıza,
milletimize hayırlı olması dileğiyle, hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Coşkun.
Şahıslar
adına lehte ilk söz Şanlıurfa Milletvekili Sayın Müfit
Yetkinde.
Buyurun
Sayın Yetkin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Başkanım, şu an Genel Kurulda yok, sonra
kullansa, diğer konuşmacıya geçsek
BAŞKAN
Peki.
Hükûmet
adına Devlet Bakanı Sayın Cevdet Yılmaz.
Yirmi dakika süre
veriyorum.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığıma bağlı Devlet Planlama Teşkilatı,
Türkiye İstatistik Kurumu, GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığımızın 2011 yılı bütçe
müzakereleri çerçevesinde huzurunuza çıkmış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
ülkemizin son sekiz yılda yaşadığı süreçle ilgili
birkaç şey söylemek istiyorum. Türkiye 90lı yıllarda, koalisyon
yapıları içinde siyasi istikrarını
sağlayamadığı için, makroekonomide istikrarlı politikalar
izleyemediği için, dünyadaki gelişmelere hızlı, etkili
cevaplar üretemediği için çok büyük sıkıntılar
yaşadı. 1994 yılında ülkemiz ciddi bir ekonomik krizle
karşı karşıya kaldı. 1999 yılında ve nihayet
2001 yılında yaşadığı krizlerle ekonomik anlamda
ciddi bedeller ödedi. Ancak, 2002 sonrası, halkımızın,
milletimizin tercihiyle Türkiye siyasi istikrarı yakaladı ve
yakaladığı siyasi istikrarla birlikte ciddi reformlar
gerçekleştirdi ve ekonomisini yeni bir platoya taşıdı.
Aslında rakamsal olarak ifade ettiğimiz hususların ötesinde,
kalitatif bir dönüşüm yaşadı Türkiye bu süreçte.
730 milyar dolar
civarına gelen şu anda bir millî gelirimiz söz konusu. Bu 230 milyar
dolarlardaydı. Yani 500 milyar dolar millî gelir olarak üstüne bir rakam
kondu. Kişi başına millî gelir 3.500 dolarlardan bugün, küresel
krizin etkisine rağmen, 2010 yılında inşallah yeniden 10
bin doların üstüne çıkacak. Orta vadeli programımızda 2013
yılında 12 bin dolarları aşacağını
görüyoruz. Bu büyümeyi sağlarken, bu yüksek hızlı artışları
sağlarken enflasyonu da çözdü Türkiye. Bu ikisini eş zamanlı bir
şekilde gerçekleştirmek takdir edersiniz ki çok kolay bir hadise
değildir, hem büyüyeceksiniz hem de enflasyonu kontrol altına alacaksınız.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) İşsizlik kaldı ama!
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) Bunu da sağladık ve bu dönemde tek haneli
rakamlara düştü enflasyonumuz. Çeşitli rakamları çeşitli
vesilelerle söylüyoruz, hatırlatmakta da fayda var. Çünkü bir daha
Türkiye'nin o istikrarsız ekonomik yapılara, kısır
çekişmelere dönmemesi, 2023 hedefi, vizyonu çerçevesinde ekonomiyi
istikrarlı bir şekilde, sürdürülebilir bir şekilde
geliştirmesi gerekiyor.
Büyüme
rakamlarımız bu yıl, 2010 yılında gerçekten son derece
umut verici, hepimize büyük moral veren düzeylerde. Bizim orta vadeli
programımızda tahminimiz 6,8 düzeyinde bir büyümeydi ama
şimdiden görüyoruz ki bunun üstünde bir büyümeye sahip olacağız.
İlk üç çeyrekte yüzde 8,9 oranında bir büyüme sağladık, son
çeyrekte de gelen sanayi verilerinden, kapasite kullanım
oranlarından, ciro rakamlarından tahmin edebiliyoruz ki son çeyrekte
de yine önemli bir büyüme hızı yakalayacağız ve 2010u
inşallah yüzde 7nin üzerinde bir büyüme hızıyla
tamamlayacağız.
Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin, euro alanının yüzde 1lerde, 1,5larda
gezindiği bir ortamda Türkiye'nin sağladığı bu büyüme
hızı gerçekten birçok çevreyi, birçok ülkeyi imrendirecek düzeydedir
ama önümüzdeki dönemlerde de tabii önemli olan, bunu sürdürmek, sürdürülebilir
bir şekilde bunu devam ettirmek. Bunu yaptığımız
zaman, bu büyüme hızlarına devam ettiğimiz zaman, 2013lere,
2014lere geldiğimizde 1 trilyon dolar civarından inşallah bir
millî gelirimiz olacak.
İşsizlik
konusu tabii ki son derece önemli. Biz iktidara geldiğimizde yüzde 10,3
civarında bir işsizlik devralmıştık, en son bugün
yayınlanan rakam 11,3 düzeyinde. Krizden önce daha iyi düzeydeydik ama
küresel krizin etkisiyle istihdamda 2009 yılında bir miktar bozulma
oldu ama onu da büyük oranda telafi ediyoruz.
Şimdi,
baktığınız zaman, 2009 yılında ne olmuş
Avrupa Birliğinde? İşsizlik oranları yüzde 40
artmış yani yüzde 6,8den yüzde 8,8e çıkmış 2009
yılında. Birçok ülkede, bir iki istisna hariç hemen hemen Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin tamamına yakınında mutlak anlamda
çalışan sayıları düşmüş. Oysa bizde yüzde 11den
yüzde 14e çıkmış işsizlik oranı, yüzde 27,3lük bir
artış olmuş. Yani Avrupa ortalamalarına göre 2009da da
işsizlik oranımızın artışı çok daha
düşük düzeyde. Avrupaya baktığınızda toplam yirmi
yedi ülke 3 milyon 843 bin kişilik istihdam kaybına
uğramış yani işsizlik oranındaki artış bir
yana, çalışan sayısında 3 milyon 843 binlik bir azalma söz
konusu olmuş. Aynı dönemde bizde mütevazı da olsa istihdamda 80
binin üzerinde bir artış olmuş. İşsizlik
rakamımız artmış ama istihdam rakamımız düşmemiş,
yükselmiş, iş gücüne katılım oranıyla, diğer
faktörlerin etkisiyle işsizlik sayımızda bir yükselme
olmuş.
2010
yılında ise gerçekten tüm dünyayı kıskandıracak bir
gelişme yaşıyoruz. En son bugün yayınlanan eylül
rakamlarına baktığımızda işsizlik
oranımız yüzde 11,3. Bu, geçen yılın aynı dönemine
göre 2,1 puanlık bir azalışı işaret ediyor ve
baktığınız zaman, bu rakamlar Orta Vadeli
Planımızda öngördüğümüz yıl ortalaması olarak yüzde
12 civarlarındaki bir işsizliğe gerileyeceğimizi
gösteriyor. Bir yılda işsizlik oranını 2 puan düşürmek
muazzam bir başarıdır. Bu başarıyı gelecek
yıllarda da devam ettirmek için tüm gayretimizi sarf edeceğiz.
Ekonomimiz bu
yüksek büyüme hızıyla geçen yılın eylül dönemine oranla 953
bin kişiye yeni istihdam imkânı üretmiş ve bu rakamın 692
bin kişisi tarım dışı sektörlerden kaynaklanıyor.
Bu da istihdamın kalitesini göstermek bakımından önemli bir
rakam. Kayıt dışılığın yine azaldığını
görüyoruz: Geçen yıl yüzde 45,5 iken kayıt dışı
istihdamın bu yıl yüzde 44e düştüğünü görüyoruz, yüzde 1,5
puanlık, kayıt dışında da bir gerileme görüyoruz. Bu
da istihdamımızın kalitesinin arttığını
gösteriyor. Kamunun payı istihdamda yine düşük, yüzde 12. Yüzde 88inin
özel sektörden geldiğini görüyoruz, bu da ayrıca sevindirici.
İş bulma ümidi olmayanlar diye bir kategori var, orada da yine bir
azalma söz konusu, 687 binden 667 bine gerilediğini görüyoruz.
İstihdamla
ilgili şu noktanın da altını çizmek isterim: Avrupayla
bizim tabii, bir farkımız var. Avrupada nüfus artmıyor, Avrupada
genç nüfusun hızla artışına tanık olmuyoruz. Avrupa
ekonomisi oturmuş durumda, tarımdan sanayiye, kırsaldan
şehre bir göç söz konusu değil, artık doygunluğa
ulaşmış durumda. Oysa biz bir taraftan, artan nüfusa iş
buluyoruz, bir taraftan tarımdan sanayiye geçen nüfusun
ihtiyaçlarını karşılıyoruz, sektörel dönüşümün
ihtiyaçlarını karşılıyoruz ve genç nüfusumuza iş
imkânları oluşturmaya çalışıyoruz. Bu açıdan bizim
bu başarımız çok daha takdir edilmeli diye düşünüyorum.
Ama, bu konudaki önceliğimizi de hiçbir zaman kaybetmeden, hem yüksek
büyüme hızlarını devam ettirerek hem de aktif iş gücü
programlarımız, eğitim sistemi ve iş gücü piyasası
ilişkisini güçlendirmeye dönük politikalarımız, sosyal
yardımlarla iş gücü piyasası arasındaki ilişkiyi
güçlendirmeye dönük tedbirlerimizle yine istihdam konusu temel önceliğimiz
olmaya devam edecek ve giderek inşallah daha makul düzeylere
düşüreceğiz.
Baktığınız
zaman büyümede, istihdamda gerçekten 2010 yılı son derece güzel
gelişmeleri yaşadığımız bir yıl.
Bunları yaparken, dünyada İkinci Dünya Savaşından bu yana
en derin krizin yaşandığı bir dönemde
gerçekleştiriyoruz bunu. 2001de yine bir kriz
yaşanmıştı biliyorsunuz, dünyada değildi bu kriz,
bizim ülkemizdeydi, ama bu krizi dünyadan birileri geldiler ve yönettiler. Hem
politika anlamında hem de kaynaklar anlamında dışa
bağımlı bir şekilde o kriz yönetildi. Oysa, bugün 2009 ve
2010 yılında sergilediğimiz bizim politikamız, hem kendi
aklımızı kullanarak hem de kendi kaynaklarımızı
kullanarak krizle mücadele etmek olmuştur ve bunu da
başarılı bir şekilde gerçekleştirdik. Bunun bize
sağladığı özgüven, diğer bütün
kazançlarımızdan daha değerlidir diye düşünüyorum. Demek
ki, Türkiye isterse, gücünü ortaya koyarsa, kendi aklıyla, kendi
kaynaklarıyla kriz yönetebilecek kapasiteye sahip bir ülke,
başarılı olma kapasitesine sahip bir ülke. Bu açıdan da
gerçekten son derece sevindirici bir dönem yaşadık.
Şimdi, bu
makroyla ilgili olarak Mehmet Günal Beyin bazı eleştirileri
olmuştu. Onlara da birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum:
Araştırma konusu, bizim de önemsediğimiz bir konu. Bir daire
başkanlığı da oluşturduk. Ayrıca
kullandığımız araştırıma
fonlarımız da var, ama daha fazla önem vermemiz gerektiğine ben
de katılıyorum.
Merkez
Bankasının bağımsızlığı konusu
Rezervleri siz artırmadınız. dedi. Şimdi, Merkez
Bankasının bağımsızlığını
ayrı bir devlete ait bir kurum gibi algılamak son derece
yanlış olur. Bu, işlevsel bir bağımsızlıktır,
araçsal bir bağımsızlıktır. Hedefi koyan, genel
doğrultuyu gösteren yine hükûmetlerdir. Dolayısıyla, Merkez
Bankasının hükûmetlerden bağımsız bir
başarısından bahsetmek, takdir edersiniz ki çok doğru
olmaz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Rezerv artışında talimat verebilir misiniz dedim
Sayın Bakanım, rezervi artır diyebilir misiniz?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Rezervi artır dememize gerek yok, rezervi
artıracak şartları oluştururuz, rezerv artar. Merkez
Bankasına yeni bir hedef koyarsınız, o hedef doğrultusunda
çalışır. Sonuçta nihai hedefi koyacak olan hükûmetlerdir.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Doğru, büyüme hedefi.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) - Merkez Bankasının
ba-ğımsızlığı araçlar üzerinde bir
bağımsızlıktır. Siz, bunu gayet iyi bilirsiniz.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Rezervi artır diyemezsiniz Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) Yine, tartışırız ayrıca.
IMF borcumuzu
ödedik diyorsunuz, işte, arada siz de borç aldınız. de-diniz,
orada net etkiye bakmak gerekir elbette. Yani sonuçta biz
aldığımızda neydi? Arada -dediğiniz gibi- kaynak
kullanırız, öderiz, vesaire ama neti ne oldu bu işin?
İşte, 20 milyar dolarların üzerinden 6 milyarlara kadar geldi.
Demek ki sizinkini sıfırlamışız, ayrıca bizim
kullandıklarımızın da önemli bir kısmını
ödemişiz, onları da bitireceğiz inşallah.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Biz de ödedik, önceden de vardı, biz de ödedik. Devletin
borcu. Bu da devletin borcu Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) Ama bundan önemli olan, IMFyle stand-by
yapmamamız ve kendi politikalarımızı uygulamamız.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Sizden kalanı da biz ödeyeceğiz seneye gelince,
haziranda, ödeyeceğiz.
BAŞKAN
Sayın Günal, lütfen
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Ödeyeceğiz yine yani.
FEVZİ
ŞANVERDİ (Hatay) Sen gel, ondan sonra
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) Diğer taraftan, borçların
arttığını söylüyorsunuz. Borç hesabı yaparken tabii
yine standardın dışına çıkmamamız gerekir.
Borçları hesaplarken kamu borcu mu, özel sektör borcu mu, o
ayrımı yaparak vermemiz lazım. Elbette özel sektör borcu da
önemlidir, o da bu ülkenin bir unsurudur, onu ihmal etmiyorum ama esas
itibarıyla kamunun borcuna bakmakta fayda var Hükûmet politikaları
açısından. Özel sektörün borçlanmasının daha verimli
alanlara gittiğini, özel sektör yatırımlarını ve
ticaretini sonuçta finanse ettiğini takdir etmek gerekir. Kamu olarak
baktığımızda da borçlarımızın ciddi anlamda,
mutlak değer anlamında artmadığını, hele millî
gelire oranla önemli oranda gerilediğini görüyoruz.
Kredi notumuzla
ilgili konular. Tabii, kredi notunda bize haksızlık
yapıldığına inanıyoruz. Bugün, dünyada çok ciddi
sıkıntılar yaşayan ülkelere göre maalesef kredi notumuz
daha geride ama piyasa buna bakmıyor. Piyasaya
baktığınız zaman, piyasa yine ülkelerin reel durumlarına
bakıyor. İnşallah, bu kredi notumuz daha da yükselir,
yatırım yapılabilir ülke seviyesine çıkarız; o, bizim
kaynak kullanma maliyetimizi elbette daha bir aşağılara çeker.
Revizyonlarla
ilgili bir hususa değindiniz. Niçin TÜİK çok sayıda revizyon yapıyor?
dediniz. Aslında bu konuyu gerçekten uzun uzun tartışmak isterim
bütün arkadaşlarımızla. Revizyon kötü bir şey değildir
değerli arkadaşlar, istatistikte hiç kötü bir şey değildir.
Tüm dünyada, uluslararası kuruluşlar dâhil bütün ciddi
kuruluşlar datalarını revize ederler. Olabildiğince erken
data açıklamak için bazı rakamlar hesaplanır, sunulur ama yeni
veriler geldikçe, yeni datalar geldikçe o rakamlar revize edilir ve yeniden
sunulur. Burada önemli olan
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Tanımlar değişiyor Sayın Bakanım,
karşılaştırılabilir olmaktan çıkıyor ama
revizyon değil söylediğiniz.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) Yok, belli bir süre sonra onlar dondurulur, revizyon
yapılmaz
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Yani sürekli tanım değişiyor.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) Parametrelerle Sayın Bakan, problem orada.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) -
fakat IMF de revizyon yapar, Amerikanın Merkez
Bankası da yapar
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Yapar ama anlatır millete şeffaf bir şekilde.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) -
Avrupalılar da yapar yani herkesin
yaptığı bir şeydir bu. Revizyonların kötü niyetli
olmaması, manipülatif olmaması önemlidir
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Bakan bunu da ekonomik müjde gibi sunmazlar,
doğrusunu anlatırlar.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) -
yoksa teknik anlamda revizyona karşı
çıkmak istatistiğe karşı çıkmak demektir. Her şey
çok netleşsin diye beklerseniz iki sene beklersiniz, politikada
kullanamazsınız o rakamlarınızı.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Tabii. 2şer bin, 2şer bin artırarak gidiyor zaten!
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) İşte, bu vesileyle TÜİKle ilgili de
birkaç şey söylemek isterim. TÜİK gerçekten son yıllarda çok
başarılı çalışmalar sergiliyor. Avrupa Birliği
ilerleme raporlarında, IMF gibi uluslararası kuruluşların
raporlarında övgüyle bahsedildiğini görüyoruz. Birçok ülkelerin
-komşumuz bazı ülkeler dâhil- istatistik anlamında güven telkin
etmemelerinin sonuçlarını hep birlikte görüyoruz. Oysa bizim
ülkemizde çok güvenilir bir kurumumuz var. Ha hata olmaz mı? Kul
yapısı bu. Yani milyonlarca istatistikte hata da olur revizyon da
olur, bunlar gayet doğal şeyler ama marjı çok önemli
bunların. Kurum olarak övünebileceğimiz bir istatistik kurumumuz var
ülke olarak, bunun altını çizmek isterim.
Bunu sadece
ekonomik anlamda önemsemiyorum. İstatistikler tabii ki kamuya, özel
sektöre, sivil topluma sağlıklı karar almada destek
sağlarlar ama bunun ötesinde demokratik bir ülkede şeffaf bir
şekilde halkın yönetimlerden hesap sorması anlamında da
istatistikler son derece önemlidir ve biz de bunun farkında olarak
İstatistik Kurumumuzu her geçen gün daha ileri noktalara
taşıyoruz.
GAPla ilgili
tabii çok çeşitli konular var, bu kısa sürede cevap vermek de belki
çok zor ama şunu sadece söyleyeyim: GAP bölgemizde yatırımlarda
çok önemli bir ivme söz konusu GAP Eylem Planıyla birlikte, ilan
ettiğimiz, 2008 yılında ilan ettiğimiz planla birlikte.
Bakın, 2002 yılında biz iktidara geldiğimizde GAP projesine
aktarılan kamu yatırımları tahsisatının toplam
yatırım tahsisatına oranı 5,9muş sadece. Bizim
dönemimizde 7ler civarına yükselmiş, bir miktar yükselmiş ama
çok da fazla yükselmemiş ama 2008 yılında GAP Eylem Planını
ilan etmemizden sonra ciddi bir sıçrama olduğunu görüyoruz, yüzde 12,1e
çıkmış toplam yatırımlar içindeki payı
GAPın, 2009da 14,4; 2010da 14,2 gibi yani yüzde 14 civarında bir
mertebeye, platoya oturmuş durumda. Bu ciddi bir artış, yüzde
100e yakın payında bir artış. Bununla neler
yapıyoruz? Bir defa, az önce söylendi Enerjiye ciddi yatırım
oldu ama sulama ihmal edildi. İşte, tam da bu ihmali gidermeye dönük
öncelikli projelere yatırım yapıyoruz. Barajlarımızda
biriken suyu ana kanallar vasıtasıyla
Ana kanal dediğiniz,
ırmak büyüklüğünde kanallar. 600 kilometreden fazla kanalda şu
anda çalışma yürütüyoruz; bir kısmı önemli oranda ilerledi,
diğerlerinin ihaleleri yapıldı, başlıyor. 600
kilometrenin üzerinde ana kanal inşa ediyoruz. Bu ana kanallar yoluyla suyu
büyük ovalara taşıyoruz. Mardin Ovasına, Suruç Ovasına,
Kralkızı, Dicle, Batman ovalarına bu suyu taşıyoruz.
Daha sonra, tabii tarla içi şebekeler söz konusu olacak. Önce barajdan
suyu ana ovaya taşıyacaksınız ki o ovada tarlalara, tarla
içi çalışmalara yayılsın. O konuda da büyük oranda
projeleri ihale etmiş durumdayız. Onun gelişmesi çok daha kolay.
Yani tarla içi faaliyetlerin gelişmesi çok daha kolay ama o konuda da
gayret ediyoruz. 300 bin hektarın üzerinde şu anda sulu alan var. Bu
ana kanallarımız bittiğinde
1 milyon hektar civarına çıkmış olacağız ama
o şebekelerin yapılması
Tabii böyle, bunlar hani kısmi
kısmi olacak şeyler değil, etkisini belki bir anda
göreceğiz. 2011de kısmen, 2012de ve 2013te bunun daha somut
sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Yalnız, biz GAPa
sadece bir sulama projesi olarak da bakmıyoruz, entegre bir bölgesel
kalkınma projesi olarak bakıyoruz. Bir taraftan üniversiteler kurduk
ve onları geliştiriyoruz. Sadece GAPtaki dokuz üniversiteye 2010
yılında 250 milyon Türk Lirası sadece yatırım
ödeneği verdik, diğer cari ödeneklerimizi vesaire saymıyorum,
Adıyaman bunlar arasında. Gidin, Adıyaman kampüsünü gezin, ne
anlatmak istediğimi orada gözlerinizle daha iyi görürsünüz.
Eğitime,
sağlığa ciddi yatırımlar yapıyoruz. SODES gibi,
kalkınma ajansları gibi yeni birtakım uygulamalar, mekanizmalar
geliştiriyoruz ve bir taraftan da KOSGEB aracılığıyla
KOBİlerimize destekler sunuyoruz, cazibe merkezleri
programımızı uyguluyoruz. Çok yönlü bir şekilde, entegre
bir bölgesel kalkınma anlayışıyla, teşviklerimizle
özel sektörü teşvik ederek devam ediyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) Bana ayrılan sürenin sonuna geldim. Bu vesileyle
öncelikle kurumlarımızın bütçelerinin hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Hükûmet
adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Cemil Çiçek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün devlet ve
toplum hayatımız bakımından son derece önemli faaliyetleri
sürdüren bazı kamu kurum ve kuruluşlarının bütçeleri ile
ilgili müzakereleri yapıyoruz. Bu bütçenin kurumlarımıza,
ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum ve işin bu
noktaya kadar gelmesinde emeği geçen herkese, bugün burada söz alan tüm
değerli milletvekillerimize de ayrıca teşekkür ediyorum.
Sözlerimin
başında, bütçesini görüştüğümüz Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı bütçesi var bunlardan bir tanesi. Konyanın
Bozkır ilçesinde ve bazı yerleşim merkezlerinde meydana gelen
yağışlar ve kar erimesi sebebiyle hepimizi üzen bir gelişme
var. Bundan dolayı, Konyalı vatandaşlarımıza, bu afete
maruz kalan vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyoruz.
Şükredilecek husus, can kaybının olmamasıdır.
Ulaştırma Bakanımız orada, valimiz orada, devletin ilgili
birimleri orada, yaraları sarmaya çalışıyoruz. İlk
yardım olarak ilk harcamalarda kullanılmak üzere 200 milyar hemen
gönderdik. Arkasından da hasar tespitleri yapılınca
gereğini başka yerlerde olduğu gibi burada da
yapacağız, yapmaya çalışıyoruz.
Sözün
burasında kabul etmemiz gereken bir gerçek var. Maalesef, Türkiye,
coğrafyası itibarıyla tabii afetlere büyük ölçüde maruz bir
coğrafyadır. Neredeyse, ülke coğrafyasının yüzde
90-95i, gerek deprem riski taşıyor gerekse sel, heyelan gibi tabii
afetleri yaşama riski taşıyan bir coğrafyada bulunuyoruz.
Onun için, tüm hükûmetler, geçmişte olduğu gibi, belki bundan sonra,
küresel ısınmayı ve insani zaaflarımızdan kaynaklanan,
kendi başımıza bela ettiğimiz bir kısım
gelişmeleri de hesaba katarak o afet konusunu öncelikli bir mesele olarak
kabul etmeli ve partiler üstü bir anlayışla bu meseleye
yaklaşmamız lazım.
Doğrusunu
isterseniz, bu konuda yapılacak işler bellidir çünkü afete maruz
kalmış ülkelerde afeti ortadan kaldırmak mümkün değil çünkü
bu bizim elimizde, irademizle olan bir şey değil ama afetin
tesirlerini asgariye indirebilmek, zararları azaltabilmek ve
sağlıklı bir yapı oluşturabilmek gerekmektedir. Bunun
için yapılacak üç ana istikamette çalışma var, biz de devlet
olarak bunu, gücümüz yettiği kadar, aklımız erdiği kadar,
imkânlar ölçüsünde yapmaya gayret ediyoruz.
Bunlardan bir
tanesi, daha tabii afetler meydana gelmezden evvel riski azaltacak
çalışmaları yapmaktır. Bu, isterseniz dere ıslahı
deyin, isterseniz imar planları deyin, neticede artık, Türkiyede
nerede, ne olabilecek, onunla ilgili çalışmalar, bilimsel
çalışmalar büyük ölçüde yapıldı, kalan kısımlar
da yapılmaya devam ediyor. İşin bu noktasında daha hassasiyetle
durmak, afet meydana gelmezden evvel zararı asgariye indirecek tedbirleri
almak gerekmektedir.
İkincisi,
bütün bu tedbirlere rağmen bir afet meydana geldiğinde anında
müdahale edebilmek ve bu koordinasyonu iyi bir şekilde
sağlayabilmektir.
Üçüncüsü de
iyileştirme çalışmaları. Afet meydana geldikten sonra,
meydana gelen hasarları ortadan kaldırmak ve iyileştirme
çalışmalarını bir bütünlük içerisinde yapmak gerekmektedir.
Tüm dünyadaki ana
politikalar da bu üç eksen üzerinden sürdürülüyor, dolayısıyla,
Türkiye de bunu yapıyor.
Geçmişte
afet işleriyle ilgili olarak birden fazla kamu kuruluşu
görevliydi. Böylesine önemli bir konuyu,
sorumluluğu değişik kurumlara yaymak suretiyle tek elden ve bir
bütünlük içerisinde yürütmek mümkün olmadığı için -sizlerin de
gayretiyle, katkısıyla- artık bunu tek bir çatı
altında topladık. Dolayısıyla, 2010 başından
itibaren afet ve acil durumla ilgili tüm işlemler -yurt içi, yurt
dışı- tek elden, tek çatı altında yürütülmektedir.
Şimdi,
ikinci olarak yapmaya çalıştığımız husus,
dağınık mevzuatı birleştirmektir. Ayrı ayrı
zamanlarda çıkmış olan yasalar sebebiyle zaman zaman yetki
alanlarında boşluklar olmakta ve bunun da beraberinde getirdiği
icraatlarda, koordinasyonda sıkıntılar meydana gelmekteydi.
Bununla ilgili tüm çalışmaları tek çatı altında
nasıl topladıysak, mevzuatı da tek elden toplayacak bir
çalışmayı bugün yarın bitirmek üzereyiz, bunu da yüce
Meclise getirmiş olacağız.
Tabiatıyla,
bu, afet konusunda üzerinde durmamız gereken husus, yasal düzenlemelerden
öte
Ki bunu yaptık, yapıyoruz. İkincil düzenlemeler hemen hemen
yapıldı. Diğer mevzuatı da birleştirdiğimiz
takdirde yasal düzenlemelerde çok fazla bir boşluk yok ama esas mesele,
her toplumsal sorunda olduğu gibi, ciddi bir eğitim
sıkıntımız var. Bir toplumsal bilince, toplumsal
duyarlılığa ihtiyaç vardır.
Doğrusunu
isterseniz, karşılaştığımız bir
kısım üzücü durumlar insani zaaflarımızdan, belki
aşırı kâr hırsından, günü kurtarmak, Bir şey
olmaz. gibi, sadece kısa günü değerlendirme gibi bir kısım
çabalardan, gayretlerden kaynaklanıyor. Bunun için toplumun bir
bilgilendirmeye, eğitime ihtiyacı var. Bunun için de evvela bu
mücadeleyi yapacak personelin eğitilmesi gerekmektedir. Sivil toplum
kuruluşlarıyla, üniversitelerimizle beraber, bu konuyla alakalı,
devletin tüm imkânlarını seferber ederek bir eğitim faaliyetinin
başlatılması gerekiyordu. 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren
kurulmuş olan yeni idare büyük ölçüde eğitime önem vermektedir. Gerek
uluslararası gerekse ulusal bazda, çok sayıda il ve bölge
bazında ve Türkiye'nin hemen hemen her yerinde birçok
çalışmayı, eğitim çalışmasını
sürdürüyor, sürdürmeye de devam etmektedir. Devletin bu yöndeki
çabalarının yanında, hiç şüphesiz, meslek örgütlerimizin ve
sivil toplum kuruluşlarımızın, teker teker vatandaşlarımızın
da bu yöndeki gayreti her türlü takdirin üzerinde olacaktır.
Ayrıca, bu
çalışmalar sırasında yaptığımız bir
başka husus: Türkiye'nin neresi afete maruzdur ve ne tip büyüklüktedir,
riskleri ne ölçüdedir, bununla ilgili jeolojik etütlere ihtiyaç var. Burada
yeri gelmişken teşekkür ediyoruz, Meclisimizin kurmuş
olduğu Deprem Araştırma Komisyonunun çalışmaları
hakikaten bizim bu faaliyetlerimizde
Son olarak Sayın
Başbakanın başkanlığında İstanbulda
yaptığımız, üniversite temsilcileri ve ilgili
kurumların birlikte düzenlediği toplantıda da bu rapor önemli
ölçüde yer almıştır. Bu rapor gerçekten son derece
faydalıdır bundan sonraki çalışmalar bakımından.
Dolayısıyla
işin bilimsel yönden çalışmalarını da devamlı
sürdürüyoruz, sürdürmeye devam ediyoruz. Ülke genelinde afet ve acil durumlarla
ilgili olarak yapılması planlanan, yapılacak tüm proje ve ARGE
çalışmaları bakımından da, Devlet Planlama
Teşkilatı ve TÜBİTAKla birlikte hareket etmek suretiyle,
işin bilimsel yönünü de belli bir noktaya getirmeye çalışıyoruz.
Ayrıca,
üzerinde çalıştığımız on yedi ayrı proje
var. Süre kısıtlı olduğu için bunları okumak
istemiyorum ama bu on yedi proje tamamlandığı takdirde, önümüzü
çok daha rahat görme, yapılacak işleri daha teferruatlı bir
şekilde uygulayıcıların önüne koyma imkânı
olacaktır.
Ayrıca, bu
çalışmalar sürdürülürken, zaman zaman, maalesef, Türkiye'nin muhtelif
yerlerinde, gerek deprem gerekse sel felaketi sebebiyle bu afetlere maruz kalan
vatandaşlarımız var. Şu ana kadar, 2010 yılı
içerisinde bu afete maruz kalan 1.104 yerleşim yerinde 7.943 konut, 1.430
ahır ve 542 iş yeri olmak üzere, bir kısmı ihale yöntemiyle
bir kısmı TOKİ vasıtasıyla olmak üzere 20.847 konut
inşa edilmiş, 1.400 ahır ve 542 işyerinin
yapımına yönelik faaliyetler de hâlen yoğun bir şekilde
devam etmektedir. Özellikle son Elâzığ depremi sebebiyle
Elâzığ, Bingöl, Ağrıdaki sel felaketi ve başkaca
yerlerde de -o çapta olmasa bile- birçok afet durumları söz konusu
olmakta. Bunlara da bütçe imkânları içerisinde, özel idare imkânları
içerisinde her türlü çaba ve gayret gösterilmektedir.
Yapılan
mevzuat çalışmalarını kısaca söyledim. Bir
arkadaşımız İSMEKle ilgili konuyu gündeme getirmişti.
Alınmış olan, Uluslararası İmar ve Kalkınma
Bankasından 310 milyon avro, Avrupa Yatırım Bankasından
alınan 300 milyon avro; toplam 600. Bununla ilgili iki türlü
çalışma yapılmaktadır: Bunlardan bir tanesi, acil müdahale
kapasitesini geliştirme çalışmaları devam ediyor. İki
ayrı yakada bir kısım merkezler kuruldu, acil durum merkezi
inşa edilmekte, haberleşme sistemi güçlendirilmekte. Arama kurtarma
çalışmalarıyla ilgili araç gereç teminine gidilmektedir.
Projenin diğer kısmıyla ise kamu binalarının
güçlendirilmesi için bu kaynak kullanılmaktadır. Şu ana kadar
2006 yılından bugüne 342 kamu binası güçlendirildi, 129 binanın
güçlendirilmesi devam ediyor, 44 kamu binası yeniden yapıldı, 28
kamu binasının yeniden yapımı devam ediyor, 34 kamu
binasının ise ihale süreci devam ediyor, 230 binanın da
güçlendirilmesi için fizibilite çalışmaları devam ediyor.
Dolayısıyla alınan bu kredinin nereye
kullanıldığıyla ilgili hususları da kısaca ifade
etmeye çalıştım.
Aslında bu
afet ve acil durum konusu ayrı bir değerlendirme konusudur ancak
değerli milletvekillerimizin diğer bir kısım kamu kurum ve
kuruluşlarıyla ilgili değerlendirmeleri var, onlara da
kısaca cevap vermem gerekmektedir.
Bugün
görüştüğümüz devlet kurumları içerisinde bir devlet olarak
olmazsa olmaz bazı kuruluşlarımız vardır.
Bunların başında istihbarat teşkilatları gelir. Bir
yerde devlet varsa orada istihbarat da vardır ve olacaktır. Millî
İstihbarat Teşkilatımız ve Millî Güvenlik Kurulumuz
birbirine paralel bazı noktalarda faaliyet gösteriyor, devletimizin en
önemli, en saygın kurumlarıdır.
Yalnız,
şunu burada özellikle ifade etmek istiyorum: Bunlar kurumlardır,
kendilerinden Anayasa ve yasalar çerçevesinde çizilen görev, yetki ve
sorumluluklar içerisinde görevlerini fedakârane yapmaktadırlar. Ben,
kendilerine teşekkür ediyorum, diğer kurumlarımızda
çalışanlarla birlikte. Kurumların da zaman zaman hataları
olabilir, kurum içerisinde çalışanların da hataları
olabilir. Bu, bize mahsus bir durum da değildir. Tüm dünyada disiplin
kurulları, disiplin hükümleri veya benzer cezai hükümler de zaten hata
yapılması hâlinde uygulanması içindir ama geneline
baktığımızda, bu iki kurumumuz da Anayasada belirtilen,
yasalarda belirtilen çerçevede görevlerini yapmaya devam ediyorlar. Çünkü
bulunduğumuz coğrafya, çevremizde olup bitenler, dünyadaki
gelişmeler, istihbarat teşkilatlarının önemini eskiden bir
ise beşe katlamıştır; çok daha önemli hâle gelmiştir,
siber saldırılar başta olmak üzere, bölgesel
çalışmalar başta olmak üzere.
İnanıyorum
ki bu kuruluşlarımızın temsilcileri de burada sizin
tekliflerinizi, eleştirilerinizi önemli bir şekilde not ettiler,
bundan sonraki çalışmalarında da buna uygun faaliyetlerini
sürdürecekler, sürdürmeye devam edecekler. Bu kurumla ilgili yapılan
burada bir kısım eleştiriler var. Bunları yedi
dakikalık süre içerisinde cevap veremem ancak şunu ifade edeyim,
yapılan işlemlerde yasalara aykırı herhangi bir durum söz
konusu değildir. Zaten bir kısım uygulamalar yargı
kararlarıyla ilgilidir -Anayasanın 138inci maddesi de- o
kararları doğru bulsak da bulmasak da uygulama mecburiyeti var.
Konuya o açıdan baktığımızda meseleyi hukuki planda
değerlendirmek gerekecektir, değilse siyasi planda bir
değerlendirme söz konusu değil.
Kaldı ki
Millî İstihbarat Teşkilatı, zaman zaman gündeme gelen ve
aydınlığa kavuşması gereken hususlarla ilgili olarak
yargı mercilerinden kendilerine bir yazı
yazıldığında bunun cevabını, gizlilik derecesini
de yazmak suretiyle mahkemelerin takdirine ve değerlendirmesine
sunmaktadır ve tüm dünyada da belki devlet kurumlarının
neredeyse tamamına yakınının faaliyetleri
açıktır, alenidir. Bunun istisnası, istisnalarından bir
tanesi, en başta geleni istihbarat faaliyetlerinin gizlilik içerisinde
yürütülmesiyle alakalıdır. Dolayısıyla bu hassasiyete de
dikkat etmek suretiyle Millî İstihbarat Teşkilatımız hem
görevlerini yapmakta hem de Türkiye'nin ihtiyaçlarını dikkate alarak
yeniden yapılanmak suretiyle, inanıyorum ki daha önemli hizmetleri
önümüzdeki dönemde de gerçekleştirecektir.
Üzerinde
durulması gereken bir başka konu Millî Güvenlik Kuruludur. Millî
Güvenlik Kurulunun görevinin neden ibaret olduğu Anayasanın 118inci
maddesinde bellidir. Millî Güvenlik Kurulunun görevi, devletin millî güvenlik
siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili tavsiye
kararları almaktır. Dolayısıyla, geçmişte zaman zaman
Millî Güvenlik Kurulu siyasi tartışmaların merkezinde
olmuştur ama bugün geldiğimiz noktada, bir demokratik ülkede, Millî
Güvenlik Kurulu, nerede olması gerekiyorsa, ne kadar olması
gerekiyorsa, hangi çerçevede olması gerekiyorsa, bugün o çerçevede
görevlerini yürütmektedir. Ancak bu Kurulun faaliyetleriyle ilgili,
çalışmalarıyla ilgili kamuoyu yeterince bilgi sahibi
olmadığı için, zaman zaman farklı, bana göre de eksik
değerlendirmeler yapılıyor.
Yasada
belirtildiği gibi, Millî Güvenlik Kurulu ayda 2 defa toplanıyor.
Bunun gündemi belirlenirken, Genelkurmay Başkanımız
Başbakanımızla görüşmek suretiyle gündemini sayın
cumhurbaşkanları belirliyor. Evvela, gündem belirlemesi budur. Bunun
klasik bir gündemi var, bir de değişken gündemi var. Birinci gündem
maddesi -uzunca bir zamandır bu Kurula katılan birisi olarak ifade
edeyim- Türkiye'nin güvenlik sorunlarıdır. Bir önceki
toplantıdan daha sonraki toplantıya kadar ülkenin güvenliğiyle
ilgili olan gelişmeleri çok yönlü olarak değerlendirir. Bunun ekinde
de birçok çalışma vardır, ilgili kurumların ortaya
koyduğu çalışmalar.
İkincisi,
yine devletin güvenliğiyle alakalı olarak, özel olarak üzerinde
durulması gereken konular varsa -ki her defasında vardır-
dünyada, bölgede bu kadar gelişme olurken bunları Türkiye göz
ardı edemez. Nitekim neleri konuştuğumuz da -özel gündemde-
basın bildirileriyle, kamuoyuyla açıklanmaktadır.
Bir de
değerli arkadaşlarımızın bilmesi gereken husus
şudur: Millî Siyaset Belgesinde şu vardı, bu yoktu, vesaire
gibi tartışmalar
Bunu yapabiliriz, fayda varsa yapmaya da devam
edelim ama bir üçüncü gündem maddesi var, o da Kurul üyelerinin gündeme
getireceği
Yani yazılı gündemde yok. Bu ayın 27sinde
toplantı var, bu gündem geldi ama kurul üyeleri de oradaki gündemin
dışında bir konuyu gündeme getirmek istiyorlarsa -ki zaman zaman
gelir- o da bir başka şekliyle güvenlikle alakalı bu
konuların orada tartışılıyor olmasıdır. Dolayısıyla
Türkiyenin güvenlikle ilgili bir sorunu varsa tavsiye kararı
niteliğinde olmak üzere bu kurulda görüşülmekte ve bununla ilgili de
tavsiye kararları almaktadır. Bunun ötesinde kurula bir anlam
yüklediğimiz takdirde o zaman demokrasiyle çok bağdaşır bir
kurum olmaktan bunu çıkarırız. O zaman millet iradesinin yerine,
sizlerin yerine, sizin seçtiğiniz güvenoyu verdiğiniz Hükûmetin
yerine bir başka iradeyi ikame etmeye çalışırız ki bu,
demokrasi açısından ne doğrudur ne de artık günümüz
dünyasında böyle bir gelişmeyi kabul etmek mümkündür.
Dolayısıyla Millî Güvenlik Kurulu bu çerçevede görevini yapıyor,
yapmaya da devam ediyor.
Millî Siyaset
Belgesiyle ilgili olarak geçmişte de birçok tartışma
yapıldı, söylendi, söyleniyor ama biz kendi dönemimizle ilgili
şunu ifade etmeye çalışıyoruz ki:
Vatandaşımız neyi tehlike görüyorsa, neyi risk görüyorsa
demokrasilerde o öncelik alır. Millet iradesinin yerine kişisel
iradelerin tehdit veya risk olarak gördüğü hususlar milletin tümüne
şamil olarak, tehdit olarak algılanması, bu çok doğru bir
şey değil, bu demokratik anlayışla da
bağdaşır bir husus değil.
İkincisi, bu
türlü belgeleri mademki bu kadar önemsiyorsak içine herkesin kendine göre,
keyfine göre doldurduğu, hukuki olmayan, hukuk açısından
çerçevesi belli olmayan siyasi suçlamalara konu teşkil edecek
kavramları da biz artık Millî Siyaset Belgelerinden
çıkarıyoruz. Bu belgenin herkesin anladığı,
anlayacağı tarzda dille ve kavramlarla yazılması gerekir.
İrtica kavramı geçmişten beri bir siyasi suçlama aracı
olmuştur. İrtica nedir? derseniz ceza hukukunda bunu
tanımlayan, bunu tarif eden herhangi bir ifade söz konusu değil. Bir
hukuk devletinde de bir şey yasak değilse kişileri başka
türlü bir kısım değerlendirmelerle özgürlük alanını
daraltamazsınız. Onun için bizim yaptığımız bu
değerlendirmeler aslında doğru değerlendirmelerdir.
Dünyadaki benzeri belgelerden de istifade etmek suretiyle, çağdaş bir
ülkede, demokratik bir ülkede, hukuk devletinin kurumsallaştırılmaya
çalışıldığı bir ülkede ne, nerede, ne kadar yer
alması gerekiyorsa bunların hepsi bu belgelerde vardır.
Hatta şunu
da ifade edeyim: İlk defa yazılan Millî Güvenlik Siyaset Belgesi,
Millî Siyaset Belgesi rahmetli İnönü dönemindedir, tamamı da on bir
sayfadan ibarettir. Hâlbuki irticayla ilgili ciltlerce kitap
yazılıyor. Neyi, nasıl yazacaksınız? Onun için hep
suçlama aracı olmuştur. Biz, bu dönemde, milletimizin arzusuna,
milletimizin beklentisine, milletimizin değerlerine uygun ve dünyadaki
emsallerine uygun da doğru bir Millî Siyaset Belgesini
hazırladığımızı, tavsiye kararı olarak
önümüze gelen konuyu da Hükûmet olarak benimseyip ilgili kurumlara
bildirdiğimizi ifade etmek istiyorum.
Sözlerim bitiyor,
sadece bir şeyi daha ifade edeceğim: Yüksek Denetleme Kurulu
çıkardığımız yasayla -eğer onaylanır
yürürlüğe girerse- hukuken sona ermektedir. Ancak orasıyla ilgili
söylenen iddiaların hiçbirisi doğru değil. Atatürk Orman
Çiftliğiyle ilgili
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Geri kalan
kısma da icap ediyorsa yazılı olarak cevap vereceğim.
Çok teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahıslar
adına lehte konuşmak üzere Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Müfit Yetkin.
Buyurun
Sayın Yetkin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika. Dakika eklememiz yok, tekrar hatırlatayım.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Mali Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısının kurum bütçeleri lehinde görüşlerimi
açıklamak üzere şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
kurumlarımızın bütçelerinin milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünya çok ağır bir küresel kriz yaşamasına
rağmen, biz ülke olarak var olma mücadelemizi yokluklar içerisinde de
birlik ve beraberlikle aşan bir milletiz. Onun için sahip
olduklarımızın kıymetini çok iyi biliyoruz. Demokratik
kültürün gelişmediği, özgürlüklerin yerleşmediği, huzur ve
güvenliğin olmadığı yerde refah da olmaz, yatırım
da olmaz, kalkınma da olmaz. Bu sebeple, bugüne kadar hangi meseleyi
konuşursak konuşalım söze Türkiye ile başladık,
Türkiye ile bitirdik çünkü bizim bir tek meselemiz var, o da Türkiye ve
Türkiyede yaşayan vatandaşlarımızdır.
Sayın
Başbakanımızın da her zaman dile getirdiği gibi adalet
ve kalkınmayı şiar edinmiş bir kadro olarak iş
başındayız. Hedefimiz Türkiyeye adalet ve refah yoluyla mesafe
aldırmak, halkımızı ekonomik huzura
kavuşturmaktır. Hükûmetlerimiz dönemi öncesi hayal bile edilemeyen
ekonomide geldiğimiz bu seviyeyi sabırla, kararlılıkla ve
cesaretle, milletimizin güveni ve desteği ile bugünlere getirdik.
Türkiye istikrar
içinde ve güven içinde bugünlere geldiyse parti olarak ana politikamız
olan millet ve devlet kaynaşmasıyla olmuştur. AK PARTİ
Türkiyede değişimin, gelişmenin, refahın adresi
olmuştur. Biz milletin içinden geldik ve her zaman milletimizle
dayanışma içinde olduk çünkü bu gücü milletten aldık ve
hesabını yine millete vereceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ekonominin kurtuluşunun tek
yolu üretim ekonomisinden geçer prensibiyle Hükûmetimiz döneminde üretim
yapanları desteklemeye devam ediyoruz. Her zaman ihmal edilmiş olan
bölgelerimizin sorunları AK PARTİ İktidarıyla öncelikle ele
alınmış, bölgemize pozitif ayrımcılık
yapılarak doğu ve güneydoğuya özel teşvikler verilmiş
ve yatırımın da buralara gelmesi
sağlanmıştır. Bölgenin geriye gitmesine, demokratik ve
ekonomik gelişimin yavaşlamasına, halkın gelecek
hayallerinin yıkılmasına asla izin vermedik.
Türkiye'nin en
büyük ve dünyanın sayılı projeleri arasında bulunan
Güneydoğu Anadolu Projesiyle 1,8 milyon hektar alanın sulama suyuna
kavuşturulması hedeflenmiştir. GAP Eylem Planının
uygulamaya konulduğu 2008 yılından bu yana 1 milyon hektar yer
sulanmak için uğraşılmaktadır, 2003 yılında
sadece 26 milyar kilovatsaat enerji üretilirken, şu anda
yaklaşık 2 katı, yani 51,5 milyar kilovatsaat enerji
üretilmektedir. Tarımda ürün çeşitliliğinin
artırılmasını, kişi başına gelirin yüzde 210
artırılmasını ve toplamda 3,8 milyon kişiye iş
imkânı sağlanmasını öngören proje sürdürülebilir
kalkınma felsefesiyle toplumsal yapıyı bilinç, etkinlik, adil
kalkınma, katılımcılık kavramlarıyla
kaynaştırmıştır. Artık GAP, dünyada salt
mühendislik harikası olarak değil yapıtlarıyla,
geliştirdiği ve uyguladığı evrensel kalkınma
yaklaşımıyla örnek alınan bir konuma ulaşmış
bulunmaktadır.
Güneydoğu
Anadolu Projesi kapsamında sulama projelerinin yüzde 28i
tamamlanmıştır. Vahşi sulama ve toprak erozyonunu önlemek
amacıyla kırsal kalkınma destekleme kapsamında
basınçlı sulama yatırımlarına yüzde 50, toplu
basınçlı sulama yatırımlarına yüzde 75 hibe
desteği verilmiş ve verilmeye devam etmektedir. Bugüne kadar 53 bin
üreticimize 121 milyon TL hibe desteği verilmiştir. Bu destekler
sayesinde 300 bin hektar alan damla ve yağmurlama sulama sistemleriyle
sulanmaktadır.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Destekleme yeterli mi?
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) Yine, bölgemizi yakından ilgilendiren,
üretimde verim artışı sağlayan sertifikalı tohumluk
kullananı ve üreteni de desteklemeye devam etmekteyiz. GAP artık
sadece enerji ve sulama yatırımlarından oluşan bir
altyapı projesi değil kalkınma ajanslarının ortak
iş birliği platformundan da yararlanılarak yerel
girişimleri harekete geçiren entegre bir bölgesel gelişme
programı olarak ele alınmaktadır.
Görünen o ki
Türkiyede son sekiz yıldır devam eden siyasi istikrar, demokratik
atılımlar, özgürlükler noktasında alınan mesafe ekonomik
gelişimi de doğrudan etkilemiştir.
2011
yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı ve
uğurlu olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Şahıslar adına aleyhte konuşmak üzere Eskişehir
Milletvekili Sayın Hüseyin Tayfun İçli.
Siz geç geldiniz,
size de hatırlatayım. Artı bir dakikaları bütçe sebebiyle
kullanmıyoruz. Size de hatırlatmış olayım.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu bölüm dâhil
bütçenin tamamı değerli arkadaşlarım, gerçekçi değil.
Ben fazla detaylara girmeyeceğim. Bütçe denilince akla ne geliyor
değerli arkadaşlarım? Para geliyor. Sayın Erdoğan ne
diyor: Paranın ne önemi var, mühim olan insanlık. Tabii, bu sözleri
söyleyen Başbakan Sayın Erdoğan değil çünkü o gerçekten
paranın önemini biliyor çünkü Başbakan olduğunda Ben tüccar
Başbakanım. demişti. Doğrudur değil mi değerli
arkadaşlarım? Bu sözleri çok değerli sanatçımız
Özdemir Erdoğan söylüyor, bunu söylerken de paranın
yozlaştırıcı etkisinden yakınıyor. Çok
değerli ünlü şairimiz Tevfik Fikret de Han-ı Yağma
(Yağma Sofrası) isimli şiirinde, yozlaşan, yolsuzluklara
bulaşan o dönemin siyasetçilerini çok sert bir şekilde
eleştiriyor, keşke zamanımız olsaydı da bu
şiirden bir dörtlük okuyabilseydim.
Paranın
yozlaştırıcı etkisini şairlerin,
romancıların, daha genel bir tanımla sanatçıların,
iktisatçılardan ve siyasetçilerden çok daha önce fark ettikleri ve tepki
gösterdikleri bir gerçektir. Onları huzurunuzda şükranla
anıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bir yerde yozlaşma var ise, yolsuzluklar var ise,
o yapı, o toplum çöküyor. Kutsal kitaplarda ahlaki bakımdan iyice
çökmüş, yolsuzluklara, ahlaksızlıklara bulaşmış,
çürümüş, bu yüzden Tanrının gazabına uğrayarak yerle
bir edilen iki kentten söz edilir: Sodom ve Gomore. Yakup Kadri
Karaosmanoğlu ünlü romanında, aynı adlı romanında,
mütareke devri İstanbulunu bu iki lanetli şehirle
özdeşleştiriyor.
Romanın ana
fikri çöküşün getirdiği bir çürümedir. Üç kıtaya hükmeden o
koskoca Osmanlı İmparatorluğu neden çökmüştür? Neden bu
hâle gelmiştir? İstanbul neden böylesi lanetli bir şehir olarak
adlandırılmıştır?
Değerli
arkadaşlarım, hepimizin çok iyi bildiği gibi o büyük
imparatorluk 1854lerde artık, dış borç almaya
başlamış, aldıkça almış, aldıkça
almış, ondan sonra da Osmanlı Devleti Düyun-ı Umûmiyyeye
teslim edilmiş.
Değerli
arkadaşlarım, eğer bir ülke topladığı gelirleri
başkalarının yönetmesine izin veriyorsa, eğer kendi
gelirlerini toplayamıyorsan, eğer o ülkede yolsuzluklar, yoksulluklar
diz boyu olduysa, ağır kokular geliyorsa değerli
arkadaşlarım, o ülke çöküyor çünkü ekonomik yönden
bağımlı olan bir ülke siyaseten her yönden
bağımlı oluyor, her atamaları onlar yapabiliyor.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi bunları neden anlattım:
Osmanlı devletinin çöküşü, işte paramparça olmuş, onun en
somut örneği.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye iyi yönetilmiyor. Yüksek faizle
borçlanıyoruz. Borcunu yüksek faizle aldığı borçlarla
ödüyor ve her geçen gün borcu daha da artıyor. Burada bir sürü rakamlar
söylendi. Bakın, Hazinenin rakamlarını söylüyorum size,
Hazinenin: Hazinenin rakamlarına göre, Türkiye Cumhuriyetinin iç ve
dış borç toplamı 510 milyar dolar. Hiç rakamlarla
oynamıyorum. Sekiz yıl önce AKP iktidara geldiğinde, 210 milyar
dolar.
Değerli
arkadaşlarım, bir ülke böylesine iyi yönetiliyorsa, Sayın
Bakanlar anlatıyor Borç ödüyoruz, 1 trilyon borç ödüyoruz
Basit bir
matematik hesabı, 200 milyarlık borcunuz 500 milyar dolar olmuş;
300 milyar dolar
Babalar gibi malları satmışsınız,
ona rağmen, 300 milyar dolar.
Değerli
arkadaşlarım, bir hanımın eşi evini satıyor,
buzdolabını satıyor, her şeyi satıyor ama borcu da hep
artıyor, 500; o kadın o kocayı boşar. Siz burada bana
hikâye anlatıyorsunuz, masal anlatıyorsunuz: Böyle aldık.
Rakamlara takla attırıyorsunuz. Bana bunun yanıtını
vermeniz lazım: Sekiz yılda bir ülkenin borcu, Hazinenin
açıkladığı rakamlara göre -bakın, devletin Hazinesi-
300 milyar dolar artmış ve 1 trilyon lira borç ödedik. diyorsunuz
ama onu ödeyebilmek için yüksek faizle 1 trilyon lira da başka yerden
buluyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bu bütçenin adı iflas bütçesidir. Siz bu
açıkları kapayabilmek için sürekli vergiyle, dolaylı vergiyle vatandaşın
kanını emiyorsunuz. Başka türlü bunları, gelir-gider
dengesini sağlamanız mümkün değil. Hükûmetin kendi
yayımladığı raporda bütçe açığı çok net
olarak ortaya konuyor, öngördüğü bütçe 33,4 milyar TL. Bunu siz
söylüyorsunuz.
Lütfen, halka
doğruları anlatın diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İçli.
Sayın
Milletvekilleri, üçüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi,
soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın
Şandır...
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim. Sorum Sayın
Yılmaza.
Sayın
Bakanım, sekizinci yılı doldurduğunuz bilinciyle cevap
istiyorum, verirseniz sevinirim.
2009
yılında yayınladığınız Orta Vadeli Ekonomik
Programa göre 2003-2009 arası yedi yılda toplam 270 milyar dolar
faiz ödemesi yaptığınızı söylüyorsunuz. Yine aynı
süre içerisinde GAP projesine ne kadar aktardınız, ne kadar kaynak
aktardınız?
Yine bir
sayın bakanınızın ifadesine göre 2003-2008
yılları arasında 70 bin hektar alanda sulama kanalları
yapabildiniz. 1 milyon 58 bin hektar olan GAP projesindeki sulama
alanını bu hızla ne kadar sürede bitirmeyi öngörüyorsunuz? Bu
konuda kendinizi başarılı görüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben Hükûmete
sormak istiyorum: 4123 sayılı Yasa tabii afete maruz kalan belediye
ve özel idarelere genel bütçeden pay aktarılmasını öngörüyor. Bu
konuyla ilgili Bakanlar Kurulu kararı 2001de Danıştay
tarafından iptal edilmiş idi. 2005te Hükûmetiniz yeni bir kararname
çıkarttı. Bu kararnameyle, hiç afete uğramamış AKPli
belediyelere de pay verilirken, diğer taraftan, Milliyetçi Hareket
Partili, muhalefet partili belediyelerin de paylarında azalma oldu,
azaltıldı ve ödenmedi. Örneğin, gecikme faizleriyle birlikte
Isparta Belediyesinin alacağı 800 milyara ulaştı. Senirkent
Belediyesinin 300 küsur milyar liraya ulaştı.
Bölgemiz
belediyelerinin vatandaşa hizmetini doğrudan etkileyen bu
paraları ne zaman ödemeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Efendim, Kocaeli
Arızlıda deprem konutları var, Irak deprem konutları.
Buradaki insanlara devlet zoruyla baskı yapılıp
çıkmaları sağlanmak isteniyor. Bunların hakkı ne
olacak? Bu insanlar devlete güvenerek başlarını sokacak yer
edindiler.
Ayrıca GAP,
GAP diyorsunuz. Gaziantep Sulama Projesi GAP projesi içerisinde görülmesine
rağmen Hükûmetin yeni GAP Eylem Planı içerisinde bu ödeneğinden
neden faydalanamıyor? Sulama projeleri neden yaşama geçmiyor? Bunun
yanı sıra, Devlet Su İşleriyle iş birliği hâlinde
Doğanpınar Barajı niye hâlen ihale edilmiyor? GAP sizin projeniz
değil ki, GAP, yıllardır devam eden bir proje.
İşsizlik ödeneğinden aldığınız
paraların nereye, ne miktarda harcandığını bilmiyoruz.
Yatırımlar o bölgede durmuş ama siz, sizin eseriniz olmayan
GAPla övünmeye devam ediyorsunuz. GAPa sahip çıkmak Hükûmet
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakanıma soruyorum: Millî İstihbarat Teşkilatına eleman
alımında ne tür objektif ölçüler kullanılmaktadır? Kuruma
personel alımı konusunda kamuoyuna yansıyan olumsuzluklarla
ilgili olarak ne tür tedbirler alınmış veya da
alınmaktadır?
Soru iki:
TÜİK tarafından açıklanan ağustos ayı işsizlik
rakamlarının Sayın Başbakanın mayıs ayında
yaptığı açıklamalarla bir ilişkisi var
mıdır? Sayın Başbakanın açıklaması öncesi ve
sonrasında, işsizlik verileri için, anket sorularında bir
farklılık var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Süner
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Sayın Bakan, 7 Şubat 2010 tarihinde Antalyada
oluşan sel felaketinde 2 vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir, birçok vatandaşımız zarar görmüştür.
Burada zarar gören ve hayatını kaybeden vatandaşlarımızdan
valilik mi yoksa Afet ve Acil Durum Başkanlığı mı
sorumludur? Eğer Başkanlık sorumluysa sorumlulara gereken
cezalar verilmiş midir?
İkinci
sorum: Yeni bir afet ve acil durum yasasının
çalışmalarının yapıldığı bilinmektedir.
Yeni hazırlanan yasada taşra teşkilatına bir
açıklık getirilecek midir? Taşra teşkilatlarını
kime bağlı olarak çalıştırmayı
düşünüyorsunuz?
Üçüncü sorum:
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı yirmi dört saat
nöbet esasına göre çalışmaktadır. Buradaki personel özlük
haklarında, diğer yirmi dört saat esasına göre çalışan
kurumlarda olduğu şekilde iyileştirme yapmayı
düşünüyor musunuz?
Dördüncü sorum:
Sayın Bakan, iktidarınız döneminde
.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: 8 Mart
Elâzığ depreminden dolayı başlangıçta Tunceli Hükûmet
tarafından görülmedi, sonradan neyse ikazlarımız üzerine
yapılan tespitte Hükûmete göre
Bu 8 Mart depreminde Tuncelide zarar
gören kaç kişi vardır, kaç ağır hasarlı konut
vardır, kaç orta hasarlı ve kaç hafif hasarlı bina vardır?
Bunlara, ağır hasarlılara, bir kısmına 43 metrekarelik
prefabrik, bir kısmına 3 bin lira, bir kısmına 2 bin liralık
para ödenmektedir. Bu tamamen aynı durumdaki depremde zarar göre kişilere,
aynı zarar gören kişilere aynı nitelikte ev yapılması
gerekir. Bu neden yapılmıyor?
Bugün gazetelerde
var: Elâzığ Kovancılar Okçular köyünde yapılan deprem
evlerini fırtına atmış, sular akmış yani böyle
devletin parası nasıl harcanıyor?
BAŞKAN
Sayın Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakan,
İşsizlik Fonundan GAP projesine ne kadar kaynak
aktarılmıştır? Bu kaynaklar nerelere
harcanmıştır? Benzer bir proje olup bir an önce bitirilmesi
Konya ve Karamanlı çiftçilerce sabırsızlıkla beklenen Konya
Ovası Projesine de benzer şekilde kaynak aktarmayı
düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum: TÜİK tarafından hazırlanan millî gelir, enflasyon,
işsizlik, yoksulluk gibi sosyoekonomik göstergelerin belirlenmesinde
uygulanan hesaplama yöntemlerinin sık sık değiştirilmesinin
gerekçeleri nelerdir? Kurumun güvenilirliğini
tartışılır hâle getiren bu uygulamalardan vazgeçmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kaptan
OSMAN KAPTAN
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
MİTle
ilgili üç sorum var.
Birincisi: 16
Mart 1978 tarihinde öğrencilerin üzerine bomba ve silahlı
saldırıyla ilgili olarak MİTin arşivinden
alındığı iddia edilen Lokman Kondakçı ve Hasan Fehmi
Güneşin görüşmesinin bant çözümüne ait belgedeki ihbar ve ifşaatlar
yargıya intikali yerine neden saklanmıştır? MİTin
böyle bir saklama yetkisi var mıdır?
İkinci soru:
MİT Müsteşarı Hakan Fidanın yanına 2 kişi daha
alarak 20 Temmuz 2010 Salı günü İmralıya gittiği ve
Abdullah Öcalanla görüştüğü doğru mudur? Doğru ise bu
görüşmenin içeriği nedir? Bu görüşme ve içerik hakkında
Hükûmetin ve Başbakanın haberi var mıdır?
Üçüncü sorum:
MİTe göre Ergenekon diye bir örgüt var mıdır, yok mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Paksoy...
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
GAP İdaresinin kanun hükmündeki kuruluş kararnamesinde 1 başkan
ve 2 başkan yardımcısı kadrosu mevcut iken 3 başkan
yardımcısına neye dayanarak uzun zamandan beri makam maaşı
ödenmektedir?
İkinci
sorum: Ülkemiz genelinde kurulan bölgesel kalkınma ajanslarının
kaçı fiilen çalışmaya başlamıştır? Bu
uygulamanın Devlet Planlamanın içinin boşaltılmasına
yol açtığı iddiasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Üçüncü sorum:
Yüksek Denetleme Kurulu tarafından yapılan denetleme raporlarının
Bakanlığınızca şimdiye kadar kaçı hakkında
işlem yapılmıştır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Günal
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Yılmaza TÜİKle ilgili bir sorum var, kendisine daha önce
iletilmiş Türk Büro-Sen Genel Merkezi tarafından. TÜİK eski
Başkanı Sayın Demir hakkında soruşturma
açılması için şikâyette bulunmuşlar, size de
yazmışlar herhangi bir tayin yok diye. Ama şikâyeti yapan arkadaşımız,
bölge müdürlüğünde kendi görevi olmayan işlerle görevlendirildiğini
Belki sizin yazınızdan sonradır. Bu konuda son durum nedir?
Mağduriyetin giderilmesini talep ediyoruz.
Sayın
Çiçeke de: MİT Müsteşarlığı
Başbakanlığa bağlı bir kurum diye biliyoruz.
Onların eylemlerinden Başbakan ve sizler sorumlu musunuz? Eğer
sorumluysa, Sayın Kaptanın sorduğu sorunun devamı olarak,
o zaman Görüşenler de şerefsizdir. demek doğru mudur,
değil midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, geçtiğimiz hafta cuma günü, Aydın
ili Koçarlı ilçesi Boydere, Cincin, Çakmar köylerinden Söke
Bağarası beldesine kadar olan bölgede büyük bir afet
yaşanmıştır. Bu afet sırasında 1
vatandaşımız hayatını kaybetmiş, yirmiden fazla
ev tamamen yıkılmış, yüzlerce ev ve ahır tahribat
görmüştür. Son yirmi beş yılın bu en büyük afetini
yaşayan bölgede tarım ürünleri ve tarım alanları
ağır tahribata uğramıştır. Bu konuyla ilgili
olarak yaşanan afetle ilgili alınan tedbirler nelerdir?
İki:
Koçarlı-Boydere köyünden Söke-Bağarası bölgesine kadar olan
bölgeyi afet kapsamına alıp, oraya ayrı bir özel ilgi göstermeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın bakanlar, her ikinizin de beşer dakika süresi var.
Buyurun
Sayın Yılmaz.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Şandır GAPla ilgili sordular, sekiz yılda harcamaları. Son
üç yılı hemen söyleyebilirim: 2008de normal ödeneği 1 milyar
Türk lirasıydı, ona GAP Eylem Planıyla birlikte 1 milyar daha
ek ödenek sağlandı, 2 milyara çıktı. 2009 yılında
3 milyar ödenek tahsis edildi. 2010 yılında ise 4 milyar mertebesine
çıktı bu ödenek. Yani sadece son üç yılda 9 milyar liralık
bir ödenek tahsisatı söz konusu oldu. Daha önceki rakamları da
toparlayıp verebiliriz. Yalnız şunu söyleyeyim: Az önce de
belirttim, GAP Eylem Planı öncesinde ortalama yüzde 7 civarında kamu
yatırımları içinde bir paya sahipken GAP
yatırımları, GAP Eylem Planı sonrasında bu pay
kademeli bir şekilde yüzde 14lere kadar yükselmiştir yani GAP
gerçekten hak ettiği payı almaya başlamıştır.
Bu 1 milyon 60
bin hektar alan ne zaman sulanacak? diyorsunuz. Şu anda 300 bin
hektarın üzerinde bir alan sulanıyor. Biz iktidara geldiğimizde
bu 200 bin hektarın altındaydı, şu anda 300 bin
hektarın üzerinde bir alan sulanıyor. Ancak şurada şöyle
bir özellik var, onu yeniden altını çizerek belirtmek istiyorum: Bu,
elektriğe benziyor; bir elektrik üretim hatları var, bir iletim
hattı bir de dağıtım hatları var. Sulamada da öyle. 1
milyon hektardan fazla alanı sulayacak suyu şu anda
barajlarımızda depolamış durumdayız yani suyu üretmişiz.
Bunu ana kanallarla ovalara taşıyoruz. Bu GAP Eylem
Planının ana esprisi de bu. Ana kanal dediğimiz gerçekten çok
büyük ölçekli kanallar. Mardin Ovasına, Suruça, Batmana, bu
ovalarımıza ana kanallarla barajlarımızdaki suyu
taşıyoruz. Şu anda 600 kilometrenin üzerinde bir alan ihale
edilmiş durumda, ana kanal. Bunun büyük bir kısmı
başlamış. Örneğin Mardine giden kanal 2011de bitecek
inşallah. Bir kısmı 2012de bitecek, belki bazıları da
2013e kalacak. Bunlar bittiği zaman, işte bu 1 milyon hektardan
fazla alana ana kanallarla suyu nakletmiş olacağız. Gerisi
artık tarla içi şebekeler. Orada zaten siz istemeseniz de üreticiler,
köylüler bir şekilde o işi hallediyorlar. Orada da yine DSİnin
çalışmaları oluyor. Çok geniş bir alan için proje ihalelerini
yapmış durumda DSİ. Buna paralel toplulaştırma
çalışmaları yapılıyor, 2 milyon hektar alanda şu
anda toplulaştırma çalışması var. Bütün bizim bugüne
kadar ülke olarak yaptığımız
toplulaştırmanın 1 milyon hektar olduğunu
düşünürseniz, bunun büyüklüğünü daha iyi takdir edersiniz. Büyük
çapta toplulaştırma, sulama, tarla içi geliştirme
faaliyetlerimiz devam ediyor ve süratli bir şekilde de inşallah
bunlar tamamlanacak. Bittiği zaman da hem tarımsal üretimde ciddi bir
artış olacak -sadece o bölgeyi de ilgilendirmiyor bu- tüm ülkemizin
gıda güvenliğine büyük katkısı olacak,
ihracatımıza büyük katkısı olacak ve gıda sektörünün
de gelişimine büyük destek olacak inşallah bütün bu
yatırımlar.
Sayın
Ağyüz, yine GAPla ilgili sorular sordu. Aslında onlara genel anlamda
cevap vermiş oldum.
İşsizlik
sigortası nereye gidiyor diye soruldu. Özellikle, Konya Ovası bundan
faydalanacak mı diye soruldu. Zaten baktığınız zaman,
işsizlik sigortası, hep GAP diye tartışıyoruz ama çıkardığımız
Kanunu incelerseniz, GAP, DAP, KOP ve diğer bölgesel programlar ile
bölgesel gelişmeye dönük altyapılarda harcanır bu gönderilen
para. diyor Dolayısıyla işsizlik sigortasından gelen
parayı biz sadece GAPa harcamıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Bakan, bir dakika içinde tamamlayın, diğer Sayın Bakana
söz vereceğim.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) DAPa da, KOPa da bu parayı harcıyoruz,
harcamaya da devam edeceğiz, diğer bölgesel gelişmeye dönük
altyapı projelerine de bunu harcıyoruz. Yani o para sadece GAPa
gitmiyor. Belki yanlış bir bilgi var, bunu bu vesileyle düzeltmiş olalım.
TÜİKin
rakamları ile Sayın Başbakanımızın
açıklaması arasında hiçbir ilişki yok. TÜİK tamamen
sahada ne görüyorsa, hane halkı, yıllardır
yaptığı metodoloji neyse işsizlik konusunda, bu yıl da
aynısını yapıyor, farklı bir metodolojisi, farklı
bir uygulaması söz konusu değil. İşsizlik rakamları bu
büyüme hızıyla tabii bir şekilde geriliyor. Bu da çok
sevindirici bir şey.
Burada Sayın
Günalın bu personel soruşturma raporlarıyla ilgili bir sorusu
vardı. İlgili personel soruşturma raporu gereği tayin
edilmiş durumda.
BAŞKAN
Süreniz doldu Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) Onu o zaman yazılı olarak -eğer müsaade
ederseniz- cevaplayayım.
Peki,
teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, arkadaşlarımızın sorduğu sorular var,
bunların kısmı Bütçe Komisyonunda da dile getirilmişti,
mesela Kocaeli Arızlıda ikamet eden kişilerle ilgili. Bunlar
esas itibarıyla mevzuatımız açısından hak sahibi
değil ama orada ikamet ediyorlar. Dolayısıyla biz
yaptığımız işleri hak sahibi olma esasına göre
yapıyoruz Afet ve Acil Durum Yönetimi olarak ama bunlarla ilgili
sorunların Valilikçe çözülmesi noktasında bir çaba var, bir gayret
var dolayısıyla Valilik işlemleri olarak orada sürdürülüyor.
İkincisi:
Millî İstihbarat Teşkilatına eleman alınırken
kıstaslar, kriterler nelerdir? Eleman alımıyla ilgili olarak
bir ihtiyaç hasıl olunduğunda Millî İstihbarat
Teşkilatının sitesinde buraya müracaat edeceklerde aranacak
nitelikler orada herkese duyuruluyor. Takdir edersiniz ki bu özel bir
hizmettir, özel nitelik gerektirir -siz de benzer bir hizmeti
yaptınız Sayın Özdemir- dolayısıyla dünyadaki
istihbarat teşkilatları açısından aranan nitelikler neyse
burada da aranan odur ve bu herkese de açık olarak duyurulmaktadır.
Yine, Millî
İstihbarat Teşkilatıyla ilgili sorulduğu için ifade
edeceğim. Ergenekon konusuyla ilgili olarak MİTin görüşü
nedir? diye soruluyor. Bu, Anayasamız açısından görülmekte
olan bir dava sebebiyle burada fikir beyan etmeyi doğru bulmuyoruz.
Neticede böyle bir örgüt vardır, yoktur, ne niteliktedir, buna yargı
karar verecektir.
Sair hususlar:
Konuşmamda da ifade ettim, Millî İstihbarat
Teşkilatının faaliyetleri özü itibarıyla, geneli
itibarıyla gizli olmak mecburiyetindedir; aksi takdirde, böyle
teşkilatlar kendilerine yüklenilen görevi yapamazlar.
Dolayısıyla, bir kısım konular burada zaman zaman gündeme
geliyor, aslında dün de geldi bazı konular, buna dün de cevap verildi,
geçmişte de cevap verildi. Ancak şu kadarını
söyleyebiliriz: Anayasa ve yasalar çerçevesinde görev yapan bir
teşkilattır. Belli sorunlarla karşı karşıya olan
ülkeler bu tip sorunları çözme noktasında faaliyetlerini sürdürürken
ve kendimizle ilgili baktığımızda -biz 18 Kasım
2002de göreve geldik- 2002den evvel bu teşkilat hangi usul ve esaslara
göre görev yapıyorsa, neyi nasıl yapıyorsa, bugün de bunu
aynı kriterlere göre yapıyor, çünkü ne teşkilat mevzuatında
değişiklik oldu ne de kendilerine yüklenen görev açısından.
O nedenle, bir kısım sorulara zaten yasa gereği burada cevap
verme imkânı yoktur.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) İçeriğini sormuyoruz Sayın Bakanım,
görüştü ya da görüşmedi. İçeriğini istemiyoruz yani.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Üçüncüsü: Şimdi
Afet ve Acil Durumla ilgili bir yasa tasarısını yakında
Meclise getireceğiz. Orada tabiatıyla teşkilatlarla ilgili
olarak, taşra teşkilatlarıyla ilgili olarak uygulamadan
kaynaklanan eksiklikleri gidermeye çalışıyoruz. Diğer
hususlar da burada gündeme gelmiş olacaktır.
Şimdi,
Tunceliyle ilgili olarak
Şimdi, Valiliğin bize gönderdiği bir
yazıda bir yerde bir afet ve acil durum söz konusu olduğunda gerek
valilik makamı gerekse
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, gürültüyü keserseniz
Sayın Bakanın
sözlerini ben duyamıyorum. Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Bakan, biraz yüksek sesli olursa
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Olabildiğince
yüksek sesle konuşmaya çalışıyorum.
Bir yerde
-inşallah olmaz ama- bir afet söz konusu olduğunda -depremdir, sel
felaketidir- evvela valilik ve oradaki birimler, ihtiyaç hasıl
olduğunda çevre illerden ve merkezden gönderdiğimiz elemanlarla bir
tespit yaptırıyoruz: Meydana gelen hasar bundan dolayı mı
olmuştur? Olduysa ne çaptadır? Hak sahipleri kimlerdir? Bunlar
belirlendikten sonra imkân ölçüsünde değişik kaynaklardan imkân
göndermek suretiyle bu hasarları ortadan kaldırmaya
çalışıyoruz.
Şimdi
8/3/2010 tarihinde Elâzığ ilinde meydana gelen deprem nedeniyle
yıkılan ya da ağır hasar gören konut yoktur. deniliyor.
Evet, orada hasar görmüş konutlar var, şimdi rakamlarını
vereceğim. Bir kısım evler yıkılmış vesair
ama bu deprem dolayısıyla değil. Maalesef Türkiye'nin birçok
yerleşim merkezinde yapı malzemeleri çok kötü olduğu için, ister
istemez, yağmur yağdığında veya uzun süre tamirat
yapılmadığı için bir kısım
sıkıntılar meydana geliyor. Ama buna rağmen, neticede
sebebi ne olursa olsun, oradaki evler hasar gördüyse,
vatandaşlarımız sıkıntıdaysa, biz yine de kaynak
gönderdik. Şu ana kadar Tunceliye bizim gönderdiğimiz para 2 trilyon
710 milyar liradır. Ayrıca, Sosyal Yardımlaşma Fonundan
yapılabilecek ne varsa o da yapılıyor.
Ne kadar tespit
yapılmış 8 Mart 2010 tarihi itibarıyla? 11 bin konut için
ön hasar tespit çalışması yapılmış ve bu
konutların hasar durumları belirlenmiştir. İncelenen bu 11
bin konuttan 1.629u hafif, 1.380i orta, 853ü ise ağır
hasarlıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Süreniz doldu Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Eğer bir
başka türlü ihtiyaç hasıl olursa yazılı cevap veririm,
belki değerlendirmeniz açısından.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi sırasıyla, üçüncü turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım:
Millî
İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.75- MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜŞTEŞARLIĞI
1. Millî İstihbarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 665.568.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 665.568.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî
İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Milli İstihbarat Teşkilatı
Müşteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 445.324.233,00
- Bütçe Gideri : 452.778.512,16
- Ödenek Üstü Gider :
8.346.931,44
- İptal Edilen Ödenek : 892.652,28
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 866.499,00
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Milli
İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.76- MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL
SEKRETERLİĞİ
1. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 13.640.400
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.640.400
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 12.166.100,00
- Bütçe Gideri : 11.295.147,47
- İptal Edilen Ödenek : 870.952,53
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.79 - BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 11.434.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
130.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 11.564.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 10.899.600,00
- Bütçe Gideri : 13.655.009,48
- ÖdenekÜstü Gider : 3.464.210,75
- İptal Edilen Ödenek 708.801,27
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.07- TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME
İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 5.682.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
432.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 250.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri
2.833.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.198.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 800.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 8.198.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.998.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 7.799.100,00
- Bütçe Gideri : 6.773.605,50
- İptal Edilen Ödenek : 1.024.039,39
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek 1.455,11
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 7.336.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 5.996.507,62
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.96 - AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ
BAŞKANLIĞI
1. Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 10.519.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 168.617.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
1.600.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 507.306.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 688.042.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı 2011 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.81 - DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1. Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 950.719.300
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 148.700
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
556.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 270.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Eğitim
Hizmetleri
40.214.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 991.908.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Devlet Planlama Teşkilatı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 455.297.008,00
- Bütçe Gideri : 431.658.964,75
- İptal Edilen Ödenek : 23.638.043,25
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.85 TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU
BAŞKANLIĞI
1. Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 256.764.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
706.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 17.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 257.487.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
2. Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN(A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 109.044.000,00
- Bütçe Gideri : 96.787.826,64
- İptal Edilen Ödenek : 12.256.173,36
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.34 - GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1. GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 3.481.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskan ve Toplum Refahı
Hizmetleri 60.150.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 63.631.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 63.431.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 200.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 63.631.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 53.080.000,00
- Bütçe Gideri : 45.194.995,99
- Ödenek Üstü Gider : 446.300,91
- İptal Edilen Ödenecek : 8.331.304,94
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 50.760.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 50.274.900,56
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabı bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığının 2011 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ve 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları ile Afet
ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının 2011
yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir.
Hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Gündemimize göre
2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Dördüncü turda,
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma
Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü bütçeleri yer
almaktadır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.27
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bil-dirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
I) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1.- Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
J) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1.- Atatürk Kültür Merkezî 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
K) TÜRK DİL KURUMU
1.- Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
L) TÜRK TARİH KURUMU
1.- Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
M) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK
ARAŞTIRMA KURUMU
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö) YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağız. Soru sorma işlemiyle ilgili açıklamalar daha
önceleri de yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak
isteyen milletvekilleri görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden soru için
giriş yapabilirler.
Soru sorma
işlemini başlatıyorum.
Bilgilerinize
sunulur.
Dördüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına: Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Kavaz,
İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Domaç, İstanbul Milletvekili
Sayın Necat Birinci, Ankara Milletvekili Sayın Aşkın Asan,
Kütahya Milletvekili Sayın İsmail Hakkı Biçer, Tekirdağ
Milletvekili Sayın Necip Taylan, Sivas Milletvekili Sayın Hamza
Yerlikaya, Bingöl Milletvekili Sayın Kâzım Ataoğlu.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Siirt Milletvekili Sayın Osman
Özçelik, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ufuk Uras, Van
Milletvekili Sayın Özdal Üçer.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Adana Milletvekili Sayın Recai
Yıldırım, Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata,
İstanbul Milletvekili Sayın Atila Kaya, Eskişehir Milletvekili
Sayın Beytullah Asil.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Bursa Milletvekili Sayın Abdullah Özer,
Kırklareli Milletvekili Sayın Tansel Barış, Uşak
Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu, Bilecik Milletvekili
Sayın Yaşar Tüzün, İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet
Sevigen.
Şahıslar:
Lehinde, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Tunçak; aleyhinde, Karaman
Milletvekili Sayın Hasan Çalış.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın
İbrahim Kavaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İBRAHİM KAVAZ (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı kapsamında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubumuz
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Atatürkün direktifleriyle
kurulan Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi
ve Atatürk Kültür Merkezinin de katılımıyla,
Anayasamızın 134üncü maddesi gereği, Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu çatısı altında toplanmış ve 2876
sayılı Yasayla da akademik görev ve sorumlulukları olan bir
bilim kurumu hâline dönüşmüştür. Yirmi yedi yıldır akademik
çalışmalarıyla dilimizin zenginleşmesine, tarihimizin ve
kültürümüzün araştırılmasına yönelik bilimsel
araştırma, hizmet ve faaliyetlerini sürdürmektedir. Dünyadaki
hızlı değişim, Yüksek Kurum ve bağlı
kuruluşlarının işlev ve sorumluluklarını
artırmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun maddi
kaynağı Atatürkün mirasından oluşmakta ve kendilerine ait
hizmet binaları bulunmaktadır. Hizmet binası bulunmayan Yüksek
Kurum, Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi ise 2010
yılında yeni hizmet binalarına kavuşmuş ve imkânlar
ölçüsünde her türlü teknik ve altyapı sorunları çözülmüştür.
Fiziki imkânlarının iyileştirilmesi yanında, Kurum daha
dinamik ve üretken kalabilmek için 2010 yılında yeniden
yapılanma ve norm kadro çalışmalarını
başlatmış bulunmaktadır. Bu çalışmayla, Kurum
içinde dengeli ve etkin bir iş bölümü sağlanması, iş
akışının hızlandırılması, iletişimin
güçlendirilmesi ve kadro ihtiyaçlarının iş yüküne
bağlı olarak en uygun şekilde belirlenmesi hedeflenmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumunun görevi, Türk dili, tarihi ve kültürü üzerinde bilimsel, özgün
araştırmalar yapmak, yaptırmak ve bunların
sonuçlarını yayımlamaktır. Bu araştırmaların
toplum ve devlet için öncelikli konular üzerinde yapılması, sürekli
olarak geliştirilmesi ve hizmete sunulması gerekmektedir. Bu amaçla,
2011 yılında Atatürk Yüksek Kurumu bilişim altyapısı
ve bütünleşik bilgi sistemi kurulması projesi ile sosyal ve
beşerî bilimler alanında genel ağ üzerinde özgün bilgi üretimi
için ortamlar hazırlayacaktır. Farklı kültürlerin temel
düşünce, bilim ve sanat eserlerini Türkçeye çevirme projesiyle de
belirtilen alanlarda dünyada mevcut bilgiyi, hangi dilde
yazılmış olursa olsun, günümüz Türkçesiyle bilim adamlarına
olduğu kadar toplumun da hizmetine sunmaya çalışacaktır. Bu
proje çerçevesinde, 2011 yılında, ölümünün 50nci yıl dönümünde
anacağımız Hasan Âli Yücelin başlattığı
fakat yarım kalan Tercüme Hareketi yeniden
canlandırılacaktır. Bu proje, Atatürk Yüksek Kurumu
koordinatörlüğünde, Türk Dil Kurumu bünyesinde ve diğer
bağlı kuruluşların desteğiyle yürütülecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Yüksek Kurumunun 2011
yılında başlayacağı ve daha sonraki yıllarda da
devam ettireceği önemli projelerden birisi de üniversitelerde yüksek
lisans ve doktora yapan öğrencilere burs vermek, Atatürk Yüksek Kurumunda
tasarlanacak ve yazdırılacak veri tabanları etrafında
gruplar oluşturmak suretiyle önemli ve öncelikli konularda kurumsal bilgi
üretilmesini sağlama projesidir.
2011
yılında Sondaj Metoduyla Türkiye'nin Sosyal ve Kültürel Tarihini
Araştırma Projesi ve bu bağlamda Türk hukuk tarihi, Orta Asya,
Kafkasların, Orta Doğunun, Balkanların sosyal ve kültürel
tarihleri, kümeleri oluşturulacaktır.
Zaman
itibarıyla, faaliyetlerden çok bahsedeceğim ama
Netice
itibarıyla şunu arz edeyim ki bu bütçe mutlaka sonuç olarak Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı ve
bağlı kuruluşlar için toplam 32 milyon 470 bin TL olarak
öngörülmüştür. 2011 yılı merkezî yönetim ve Yüksek Kurum
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kavaz.
İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Domaç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı hakkında, Atatürk Kültür Merkezi ve Atatürk
Araştırma Merkezi bütçeleri üzerinde söz almış bulunuyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bütçe kanunları vatandaşlardan vergi toplamaya,
toplanan vergilerle vatandaşın ihtiyacı olan kamu hizmetlerinin
yapılmasına yetki verir. Bütçenin halkın yararına olup
olmadığını daha çok eğitime ve sağlığa
ayırdığı payla, onun ağırlığıyla
orantılı olarak değerlendirebiliriz.
Bu bütçe
halkın yararına bir bütçedir, vatandaşın
refahını, yaşam kalitesini doğrudan etkileyen eğitim,
sağlık harcamalarının genel bütçeden aldığı
pay yüzde 17ye yükseltilmiştir. Yeterli mi? Tabii ki değil ancak
sekiz yıl öncesine göre baktığımızda çok iyi bir
gelişmedir. 2002de söz konusu pay yüzde 10 iken bugün yüzde 17ye
çıkarılmıştır.
Düşük gelir
gruplarına ve yardıma muhtaç vatandaşlarımıza bütçeden
geçmişe kıyasla çok daha fazla destek verilmektedir. Özürlüler
İdaresi ödeneği yüzde 70, sosyal yardım ödenekleri yüzde 66,
Çocuk Esirgeme Kurumu ödenekleri yüzde 38 artırılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Atatürk Kültür Merkezi ve Atatürk Araştırma Merkezi
bütçeleri hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:
1983 yılında kurulan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna
bağlı kuruluşlardan Atatürk Kültür Merkezi kültürümüzü bilimsel
olarak araştırmakta, tanıtmakta, yaymakta, kültürel
çalışmalar yapan kişileri desteklemekte ve bu amaca yönelik
çalışmalar yapmaktadır.
Atatürk
Araştırma Merkezi ise Atatürkçü düşünce, Atatürk ilkeleri,
devrimleri ile Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş, gelişme sürecinin
anlaşılmasına, açıklanmasına yönelik
çalışmalar gerçekleştirmekte, bu konularda çalışma
yapan kişileri, bilimsel faaliyetleri destekleme amacını
taşımaktadır.
Atatürk Kültür
Merkezi tarafından 2001-2010 yılları arasında 138 kitap, 39
dergi yayınlanmış, 3 uluslararası kongre, 18 sempozyum
gerçekleştirilmiştir. Yayınlanan eserler edebiyat, halk kültürü
ve bilim tarihiyle ilgili konularda yoğunlaşmaktadır. Cumhuriyet
Dönemi Türk Kültürü adlı projenin Atatürk dönemini içeren bölümü
tamamlanıp üç cilt olarak yayınlanmıştır.
Atatürk
Araştırma Merkezi tarafından 2010 yılında 37 bilimsel
etkinlik gerçekleştirilmiş, çalıştaylar, konferanslar,
kongreler, sempozyumlar ile Merkezin amacına yönelik ürettikleri, bilim
insanlarıyla paylaşılmıştır. 2010
yılında 28 adet yayın, 1 adet belgesel film
yapılmıştır.
Atatürk Kültür
Merkezinin 2011 yılı bütçesi 2 milyon 953 bin Türk lirası,
Atatürk Araştırma Merkezinin bütçesi ise 2 milyon 111 bin Türk
lirasıdır. Kurumların bütçelerinin yaklaşık
yarısı personel giderlerine ve sosyal güvenlik primlerine,
diğerleri de amaçlarına yönelik harcanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Araştırma ve
Kültür Merkezinin bilimsel faaliyetlerini sürdürmeleri hususunda en önemli
sorunları, Kurumun yasalarının 12 Eylül rejiminin izlerini
taşımasıdır. 1983 yılında kurulan Atatürk Kültür,
Tarih ve Yüksek Kurumunun kanunu hakkında bu süreçte Anayasa Mahkemesine 5
kez dava açılmıştır. Söz konusu davalar, 12 Eylül rejiminin
Türk Dil ve Tarih kurumlarını kaldırıp sivil bir
kuruluş olması yerine Atatürkün vasiyetine aykırı olarak
devlete bağımlı bir kurum şeklinde
oluşturulmasıyla ilgilidir. Söz konusu davalarda 2876 sayılı
Yasanın on sekiz maddesi iptal edilmiş, Atatürk Kültür Merkezi,
Atatürk Araştırma Merkezi çok sıkıntıya
girmiştir. Araştırma yapan kurumlar bilim kurullarını
dahi oluşturamamaktadırlar. Bu konuda yasa çalışmaları
yapılmaktadır ancak bu döneme yetişmesi öngörülmüyor çünkü
Meclisin oldukça yoğun olduğu gözleniyor. Bu konuda Anayasa
değişikliğiyle birlikte Atatürkün vasiyetine uygun yeni
düzenlemeler yapılarak 12 Eylülün kalıntıları bu yasalardan
temizlenmelidir.
2011 bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ederim Sayın Domaç.
İstanbul
Milletvekili Sayın Necat Birinci
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA NECAT BİRİNCİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu, Türk Dil Ku-rumu üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, kuruluşundan itibaren Türk Dil Kurumu üzerinde özellikle
1950den sonra oldukça tartışmalar yaşanmıştır.
1990 yılından sonra bu tartışmalar, Atatürkün kurduğu
Türk Dil Kurumunun ve Tarih Kurumunun kapatılmış olduğu
noktasındadır. Kısaca şöyle hatırlayalım: 1932
senesinde Türk Dil Kurumu kurulur Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla, 1936
senesinde Türk Dil Kurumu adını alır ve fahri başkanı
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, başkanı da o dönemde Millî Eğitim
Bakanlığına da bakan Kültür Bakanıdır. Yani devlete
bağlı, bütçesi Millî Eğitim Bakanlığı içinde bir
kuruluştur. 1949 senesinde ilk önemli tüzük değişikliği
yapılır, Türkçenin öz güzelliği yerine, Türkçenin
özleştirilmesi ve arındırılması konusu tüzüğe
girer ama asıl köklü değişme ve sapma, 1951 senesinde
yapılır ve Türk Dil Kurumu devrimci bir kurum olarak tüzüğü
değiştirilir. Yani, Atatürkün kurduğu Kurum 1951
yılında tamamen Atatürkün programından çıkmış
olur.
Değerli
dostlar, şimdiki Türk Dil Kurumu çalışmaları
itibarıyla gerçekten takdire şayan bir faaliyet içindedir.
Kısaca 2010 senesinin çalışmalarıyla neler
yapıldığını sizin önünüze getirmek istiyorum:
Şimdi 2010 yılında 34 ilmî eser
yayınlanmıştır, 6 millî, 9 milletlerarası bilimsel
toplantı, 937 bilim adamıyla da Türkçenin meseleleri
tartışılmıştır.
Sözlükler ve
kültür
Değerli milletvekilleri, söz varlığı, milletin
tarih içinde köklerini veren en önemli kaynaklardır. Bugün, Türkiye'de en
çok ziyaret edilen ağ, Türk Dil Kurumunun ağıdır. Orada
neler vardır? Pek çok yanlışı burada da gördüğümüz
Sesli Türkçe Sözlük vardır. Orada Hakkâri ifade edilir Hakkari denmez.
Demokraasi denmez demokrasi denir. Hâkim denir hakim denmez.
Şâkir denir şakir denmez. Eğer akşamları on dakika
biz bu canlı sözlüğü açacak olursak, Türkiye Cumhuriyetinin en
büyük, en önemli kürsüsünden ve Divanından yapılan
yanlışların giderileceği noktasında önemli adımlar
atılır, bunu huzurlarınıza getirmek istiyorum.
Ayrıca, Büyük
Türkçe Sözlük, hep İngilizlerin 670 bin kelimelik sözlüğüne övünerek,
kıskanarak bakarız ama bugün, Büyük Türkçe Sözlük bilgisayarda,
ağda vardır ve 620 bini geçen söz varlığı burada yer
almaktadır yani İngilizlerin dili İngilizce bizim dilimizden çok
zengin değildir. Nereden geliyor oraya? Ağakayın, 1945
senesinde, Türkçeyi 15 bin kelimelik noktaya getirdikten sonra, bugün, Türk Dil
Kurumunun ve Türkiye üniversitelerinin Türk dili edebiyatı
hocalarının ve özellikle dil hocalarının
çalışmasıyla Türkçe 620 bini aşkın kelime
varlığına gelmiştir. Şimdi huzurunuza getirmek
isterdim Türkçe Sözlükün yeni baskısını. Türkçe Sözlükte 15
bin kelimeden, Redhouseun 120 bin kelimelik Türkçe Sözlüğünün, 1945
senesinde, arındırma yoluyla temizlenmesinden, ayıklanmasından
sonra 122 bin kelimeye gelmiştir yani bugünkü Türkçe Sözlükümüz 122 bin
kelimeyi önümüze getiriyor.
Bu bakımdan,
Kurum çalışanlarını tebrik eder; dilimizle oynamanın,
tarihimizle, kültürümüzle, duygularımızla, sevdalarımızla,
aşklarımızla, heveslerimizle, kinlerimizle, nefretlerimizle
dolayısıyla maddi manevi bütün varlığımızla
oynamak anlamına geldiğini belirtir, dilimizi canımız gibi,
gözümüz gibi korumak gerektiğinin önemini huzurlarınızda ifade
eder, çalışanlara başarılar diler, Divana ve huzurunuza
saygılar sunarım.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Birinci.
Ankara
Milletvekili Sayın Aşkın Asan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
AK PARTİ
GRUBU ADINA AŞKIN ASAN (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Tarih Kurumu Başkanlığı 2011 bütçesi
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Türk Tarih
Kurumu, bizzat Atatürkün teklifiyle kurulan kurumların başında
gelmektedir. Atatürk, özellikle Avrupa devletlerinin ders kitaplarında yer
alan Türk milletine yönelik çirkin iftiralara karşılık bunun
böyle olmadığını ve cihan tarihinde ve eski çağlardan
beri Türklerin gerçek yerinin ne olduğunun ve medeniyete ne gibi
hizmetlerinin bulunduğunun araştırılması gerektiğine
inanıyordu.
Türk Tarih
Kurumunun kuruluş gayesi, Türk ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili
konuları, Türklerin medeniyete hizmetlerini ilmî yoldan incelemek,
araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayımlar yapmak, bunlara
dayanarak da Türk tarihini, Türkiye tarihini yazmak konusunda
çalışmalar yürütmektir. Türk Tarih Kurumu, kuruluşundan günümüze
dek kuruluş amaç ve ilkeleri doğrultusunda pek çok
başarılı çalışmaya ve projeye imza atmıştır.
Değerli
milletvekilleri, insan, geçmişin yükünü taşıyan ve geleceğe
yönelen bir varlıktır. İnsanın üç zaman boyutunda birden
yaşaması söz konusudur. Eylemleriyle şimdide,
hafızasıyla geçmişte, umut etmesiyle gelecekte yaşar. Tarih
insanların yaptıklarıyla oluşmuştur ve
oluşturduğu tarihte bireylerin amaç, niyet ve özlemleriyle
örtüşmeyen gelişmeler de oldukça fazla yer alır. Tarihte,
insanı, onun başarı ya da
başarısızlıklarını, yükselişlerini ya da
düşüşlerini gördüğümüz için tarih üzerinde düşünmek
aynı zamanda insan üzerinde düşünmek demektir. Bundan dolayı insanı
düşünürken, insanın değerlerini ve eylemlerini anlamaya
çalışırken belli bir tarih felsefesine ve tarihsel bir bilince
dayanmıyorsak düşüncelerimizde hep bir eksiklik ve temelsizlik söz
konusu olacaktır.
Geçmiş
değişmiyor şüphesiz ancak bizim geçmişi algılama,
kabullenme, yönlendirme niyetlerimiz sürekli değişmektedir. Tarih,
belgelere dayanarak yazılır. Geçmişle ilişkimizin tek yolu
onlardan kalan izleri izlemek, anlamak, yorumlamaktır. Geçmişin
saptanması, bizi geçmişteki olgulara götürecek belgeler yardımıyla
gerçekleşir. Tarihî gerçekler, belgeler saklanmamalıdır. Tarih
araştırmalarının sonunda kötü şeylerin
çıkabileceği duygusu bizleri asla frenlememelidir. Tarih öznel bir
alandır, subjektiftir. Yalnız olguların üzerinde yorum yaparken
değil, geçmişte yaşanmış hangi olayların
geleceği de belirleyen tarihsel olgular olduklarını seçerken de
tarihçi kendi dünya görüşüne, tarih anlayışına,
ideolojisine göre subjektif davranır. Tarihten asıl kastedilen
şey, tarihî olguların bir mana ifade edecek şekilde yorumlanmasıdır.
Bu yorumların birbirinden farklı olması kadar doğal bir
şey yoktur. Tarih meselesinde yapılacak iş, subjektifin yerine
objektifi hâkim kılmak değil, subjektif yorumların bir kısmına
imkân verip diğer bir kısmını engellemeyi
kaldırmaktır. Kısacası, bunun özünde düşünce
özgürlüğü meselesi vardır. Muhakkak ki tarih değiştirilemez
fakat her çağda insanların olaylara bakış açısı
değişmektedir ve tarih biliminin de bu değişikliği
yakından takip etmesi gerekmektedir. Her bir kuşak, kendi ilgi ve kaygı
doğrultusunda, yetenek ve gücünün elverdiği kadarıyla
geçmişi yeniden incelemelidir.
Bu bağlamda,
Türk Tarih Kurumunun önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Yaptığı araştırmalar, yayınladığı
eserler, düzenlediği kongrelerle Türk Tarih Kurumu, tarih bilincimizin
gelişmesine ve böylece geleceğimizin de aydınlanmasına
önemli katkılarda bulunmaktadır. Özellikle Kurum
Başkanımız Profesör Doktor Ali Birinciyi
gerçekleştirdiği başarılı
çalışmalarından dolayı kutluyorum; başarılı
çalışmaları arasında, Kurum matbaasının 2009
yılında yeniden açılması ve bu zamana kadar, matbaada 95
bin cilt kitap ve dergi basılması gerçekten takdire şayan bir
hizmettir.
Türk Tarih
Kurumunun 2011 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum ve tüm
Kurum mensuplarına çalışmalarında başarılar
diliyorum. Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Asan.
Kütahya
Milletvekili İsmail Hakkı Biçer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Biçer.
AK PARTİ
GRUBU ADINA İSMAİL HAKKI BİÇER (Kütahya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu Başkanlığı 2011 yılı
bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlarım.
TÜBİTAK 1963
yılından bu yana ülkemizde bilim ve teknoloji
politikalarının oluşturulmasına katkı sağlayan,
üniversite, kamu ve özel sektör kuruluşlarının bilimsel
araştırmalarını ve bilim insanlarını kamu
fonlarıyla destekleyen, enstitülerinde kritik alanlarda
araştırmalar yürüten ve toplumun genelinde bilim, teknoloji ve
yenilik kültürünün yaygınlaşmasına öncülük eden köklü bir kamu
kurumudur. TÜBİTAK aynı zamanda, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun
sekreterya görevini de yürütmektedir.
Hükûmetimiz, bilim
ve teknolojiye ayrılan kaynakları ülkemizin geleceğine
yapılan bir yatırım olarak görmektedir. Bilim ve teknoloji
alanı için son yedi yılda ayrılan kaynak, ondan önceki kırk
yılda sağlanan kaynağın üzerinde olup bu durum,
Hükûmetimizin ARGE faaliyetlerine verdiği önemi açık bir şekilde
göstermektedir. Bu ilgi ve destek sonucu teknoloji ve yenilik alanında
2002 yılından bu yana önemli gelişmeler
yaşanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ben, TÜBİTAKın başarılı
faaliyetlerine ve ülkemize sağladığı yararlara kısaca
değinmek istiyorum. Bilim insanı adaylarını daha genç
yaşlarda tespit ederek çalışmalarını desteklemek,
yetişmelerini sağlamak, yetişmiş insan gücüne katkı
yapmak ve bilim insanlarının ülkeye daha yararlı olabilmeleri
için gelişme yolundaki çabalarını desteklemek, ülkemizin
geleceği açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda,
TÜBİTAK tarafından yürütülen 27 burs ve destek programı
kapsamında Ekim 2010 itibarıyla desteklenen toplam kişi
sayısı yaklaşık 16 bindir. TÜBİTAK tarafından
ARGE faaliyetlerini yürüten bilim insanlarımız da araştırma
grupları vasıtasıyla ve çeşitli destek programları
çerçevesinde desteklenmektedir. TÜBİTAKın kuruluşundan itibaren
kırk yılda 15.960 proje önerilmiş, 6.851 proje
desteklemiştir. Son altı yılda ise bu programlar kapsamında
toplam 24.170 proje önerilmiş, 6.572 proje desteklenmiştir.
TÜBİTAK tarafından, kamu kurumlarının ARGE
çalışmalarıyla giderilebilecek ihtiyaçlarının
karşılanması ve sorunlarının giderilmesine
ilişkin projeler de desteklenmektedir. TÜBİTAK tarafından, bu
programların yanı sıra, savunma ve güvenlik teknolojileri
araştırma programları da yürütülmektedir.
Bilim, teknoloji
ve yenilik çalışmalarının ürün ve hizmete dönüşerek
ticarileşmesi, dünyanın büyük ekonomilerindeki en önemli itici
güçtür. Ülkemizde son yıllarda özel kesimin ARGE ve yenilik faaliyetleri
önemli bir ivme kazanmıştır. TÜBİTAKın özel sektöre
yönelik yürüttüğü destek programları kapsamında, 2010
yılı Ekim ayı itibarıyla, toplam 1.118 firmaya, 1.436
projeye ait toplam 183,5 milyon lira tutarında hibe destek
sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bilimin yaygınlaştırılması ve
toplumda bir bilim kültürü oluşturulmasına yönelik faaliyetler de
TÜBİTAK tarafından başarıyla yürütülmektedir. TÜBİTAK,
uluslararası alanda da başarılı faaliyetlerini sürdürmüş,
Türk araştırmacıların yabancı
meslektaşlarıyla ortak bilimsel projeler yürütebilmelerini temin için
ikili ve çok taraflı anlaşmalar imzalamaktadır. TÜBİTAK,
savunma sanayisi ve uzay araştırmalarında sanayi
kuruluşlarıyla haksız rekabete girmeden, ticari
kuruluşların kârlı bulmamaları nedeniyle tercih
etmediği ancak Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararları ile ülkemiz
için kritik önemi haiz olduğu tespit edilmiş olan ARGE
alanlarında faaliyet göstererek ülkemizin dünyadaki rekabet gücüne önemli katkılar
sağlayan alanlarda çalışmalarını yürütmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ARGE yapan birimlerden olan Türkiye'nin ilk ve çok disiplinli
araştırma merkezi olan TÜBİTAK Marmara Araştırma
Merkezi, Türkiye'ye bilim ve teknoloji alanında birçok ilki getiren
çalışmalarına devam etmektedir. Bu kampüste, UME, Bilgi
Güvenliği İleri Teknoloji Araştırma Merkezi gibi merkezler
ve Türkiye'nin çip üretimi altyapısını oluşturan
laboratuvarlar bulunmaktadır. Bilgi güvenliği ürünleri uzun
yıllar yurt dışından tedarik edilmiş olan ülkemiz, ilk
kez Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü ürünleri ile
NATOnun kullanmakta olduğu kriptografik ürün listesine beş ayrı
ürün eklemiştir.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetimizin verdiği önem sonucu olarak bilim ve
teknolojide bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda,
ulusal ve uluslararası düzeyde, tarihimizde rastlanmadık
başarıları elde etmeye, büyük atılımları
gerçekleştirmeye başladığımızı memnuniyetle
görüyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet olarak ARGEye
verdiğimiz desteği kararlılıkla sürdürmeye devam
edeceğiz. Bu vesileyle, ülkemizin aydınlık geleceği için
çaba sarf eden TÜBİTAKı yürekten kutluyor,
kurumsallaşmış bir yapı içerisinde, dünyadaki benzerleriyle
yarışabilecek bir düzeyde ve bu konuda özel sektörü
cesaretlendirebileceği temennileriyle 2011 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Biçer.
Tekirdağ
Milletvekili Sayın Necip Taylan
AK PARTİ
GRUBU ADINA NECİP TAYLAN (Tekirdağ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Bilimler Akademisinin 2011 mali
yılı bütçesiyle ilgili olarak grubum adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Türkiye Bilimler
Akademisi -kısaca TÜBA- Türkiyede bilimsel konularda ve bilimsel
önceliklerin saptanması amacıyla incelemeler ve
danışmanlık yapmak; toplumda bilimsel yaklaşım ve
düşüncenin yayılmasını sağlamak; evrensel bilim
etiği kurallarının benimsenmesini ve uygulanmasını
temin etmek; Hükûmete, bilim insanlarının ve
araştırmacıların toplumsal statüleri, hayat düzeyleri,
gelirleri ve faaliyetlerin gereği olan özel kolaylık ve
ayrıcalıklara ilişkin mevzuat değişiklikleri önermek;
bilimin öneminin ülke kamuoyunca takdir ve kabulünü sağlamak ve bilim
adamlığını özendirmek için ödüller vermek gibi
faaliyetlerde bulunma görevlerini üstlenmiş bulunmaktadır.
Kısaca söylemek gerekirse, Türkiye Bilimler Akademisi, ülkemizi ve
toplumumuzu geleceğin bilgi toplumuna hazırlamakla görevlidir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye Bilimler Akademisinin, 37si şeref üyesi olmak
üzere, toplam 140 üyesi bulunmaktadır. Bu yapılanma Türkiye'nin
liyakat ilkelerine göre seçilmiş en nitelikli bilim insanlarından
oluşmaktadır.
Akademi bir
yandan bilim eğitimiyle çocuklarımızı ve gençlerimizi
hedeflerken, diğer taraftan, halk eğitimi programlarıyla tüm
toplumumuzu kuşatmaya çalışmaktadır. Akademi,
kuruluşundan beri sürdürdüğü burs, destek ve ödül programlarıyla
üstün başarılı genç bilim insanlarına destek
olmaktadır. Doktora Sonrası Araştırma Programı,
Bütünleştirilmiş Doktora Programı ve özellikle tüm bilim
alanlarını kapsayan Üstün Başarılı Genç Bilim
Adamlarını Ödüllendirme Programı bu yönde yürütülen en önemli
programlardır.
Genç Bilim
İnsanlarını Ödüllendirme Programı, uluslararası
nitelikte bilimsel çalışmalarıyla öne çıkan genç bilim
insanlarını, araştırmalarında ve kendi
araştırma gruplarını geliştirmede desteklemek ve
ülkemizdeki genç bilim insanlarını üstün başarılı
araştırmalara özendirmek amacıyla oluşturulmuştur.
Dünyada
başkaca örnekleri de olan bu programda desteklenmiş olan ve gelecek
vadeden genç akademisyenlerin toplam 171i programı başarıyla
bitirmiştir. Program bugüne kadar 246 genç bilimciyi desteklemiş olup
hâlen 73 genç bilimciyi desteklemektedir. GEBİP ödülünü kazanan 14 genç
bilimci üye seçilerek TÜBA bünyesine katılmıştır.
Toplumda bilimsel
yaklaşım ve düşüncenin yayılmasını
sağlamakla yükümlü olan Türkiye Bilimler Akademisi, sorgulayıcı
düşünme ve yaparak öğrenme eğitim anlayışını
ülkemizde de yaygınlaştırmak ve benimsetmek amacıyla, 2006
yılında Bilim Eğitimi Projesini
başlatmıştır. Proje kapsamında, İnternet üzerinden kolay erişilecek materyaller
sunularak öğretmenlere de destek sağlayacak bir İnternet sitesi oluşturulması, bu site üzerinden
öğretmenlerin uyguladıkları yöntemleri
paylaşmalarının sağlanması amaçlanmaktadır. Bu
çerçevede, teknoloji de kullanılarak, ezbere dayalı eğitim
sistemine karşı alternatif üretilmesi konularında projeler
hazırlanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin bilgi toplumuna geçiş sürecinde en önemli
yatırım alanı eğitim sektörüdür. Bu sektörün özellikle
üniversite yapılanması içerisinde öğretim üyesi
açığı ve çağdaş eğitim araçlarına
ulaşımdaki açıkları, açık ders malzemelerine
yönlenmeyi zorunlu hâle getirmiştir. TÜBAnın Açık Ders
Malzemeleri Projesi, dersleri standart olarak üreten,
yaygınlaştıran ve en iyilerinin yapım ve gelişimini
teşvik eden, ulusal ölçekte bir altyapı projesidir. Bu proje, aynı
zamanda, üniversite eğitiminde, master ve doktora eğitimi dâhil,
bilişim teknolojileri destekli bir altyapı projesidir. Türkçe
eğitim yapan üniversiteler için bu proje hayati önem arz etmektedir. Diğer taraftan verilen ders kalitesinin
yükseltilmesine de önemli bir katkı olacaktır.
TÜBA,
üniversitelerdeki nitelikli ders kitabı açığının
giderilmesi amacıyla yabancı ülkelerde saygın üniversitelerde
kullanılan ders kitaplarının yetkin uzmanlar tarafından
Türkçeye çevrilerek istifadeye sunulması amacıyla da önemli bir
çalışma yürütmektedir.
TÜBAnın
önceliklerinden biri de toplumsal değişim sürecinde kültürel
zenginlik ve çeşitliliğimizi korumak, geliştirmek ve gelecek
kuşaklara aktarmaktır.
Değerli
arkadaşlar, ayrıca Türkiye Bilimler Akademisi, bazı restorasyon
uygulamalarının aslına uygun şekilde ulusal ve uluslararası
alanda örnek çalışmalar şeklinde yapılması için ileri
araştırmalar merkezleri olarak da hizmet vermenin gayreti
içerisindedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECİP TAYLAN
(Devamla) Sözlerimi tamamlarken mütevazı imkânlarla birçok projeyi
yürüten kurum çalışanlarını kutluyor, 2011
yılının bütçesinin milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Taylan.
Sivas
Milletvekili Sayın Hamza Yerlikaya.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAMZA
YERLİKAYA (Sivas) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğümüz, bildiğiniz üzere Avrupaya açılan pencere,
yurt dışında ülkemizi, milletimizi temsil eden sporcu
kardeşlerimizi bünyesinde barındıran büyük, köklü bir Genel
Müdürlüğümüz. Ben Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün 2010 itibarıyla
Türkiyemize yapmış olduğu katkıları, Türkiyemize
yapmış olduğu tesisleşmeden dolayı birkaç bilgi vermek
durumundayım.
Sayın
Başkanım, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz son yıllardaki
tesis ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik yeni tesislerin
yapılması yanı sıra uzun yıllarda bitirilemeyen tesislerin
yeniden ele alınarak hızlı bir şekilde tamamlanması,
örneğin, İstanbul Sinan Erdem Spor Salonu, Şanlıurfa GAP
Arena Spor Salonu, Ankara Spor Salonu, İzmir Yaz Universiade Oyunları
için yapılan spor salonu ve tesisler, Erzurum Kış Oyunları
için yapılan salonlar ve tesisler, yeni yapımı tamamlanacak olan
Ali Sami Yen Stadyumu, İstanbul Park Formula 1 Pisti, Kayseri Kadir Has
Stadyumu, spor kompleksleri ve Trabzon 2011 Avrupa Gençlik Oyunları
kapsamında yapılan tesisler, ayrıca her ile en az bir yüzme havuzu
yapma projesi.
Ben, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğümüzün bu kadar mütevazı bütçeyle bu kadar büyük
hizmet vermeleri hasebiyle Genel Müdürümüzü ve Sayın
Bakanımızı kutluyorum. Tabii, bunlar, uluslararası spor
organizasyonunda Türkiyemizin yapmış olduğu
başarılar, 2010 yılı içinde 2010 Dünya Basketbol
Şampiyonası, 2005 İzmir Yaz Universiade Oyunları, 2007
Karadeniz Oyunları, 2008 Avrupa Atletizm Milletler Kupası, 2010 Dünya
Judo Şampiyonası ve 2008 Dünya Genç Bayanlar Güreş
Şampiyonasına ev sahipliği yapmış, bu
organizasyonları alnının akıyla tamamlamış bir
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz var.
Tabii, bu arada,
talip olduğumuz ve Türkiyemize kazandırmış olduğumuz
sportif organizasyonlar, yapılacak olanlar: 2011 Erzurum Dünya Universiade
Kış Oyunları, 2012 Dünya Salon Atletizm Şampiyonası,
2011 Avrupa Gençlik Oyunları
Festivali, 2012 Dünya Yüzme Şampiyonası vesaire, satranç, Dünya
Güreş ve Golf Şampiyonası gibi büyük organizasyonların
Türkiyemize alınması ve bu organizasyonları da
alnının akıyla, bu konularda Türkiyemizi güzel bir şekilde
tesisleşme ve sporcuların motive olması durumlarına
katkılarından dolayı Genel Müdürlüğümüzü kutluyorum.
Tabii,
Parlamentomuzda spor adına yapılan çalışmalar
Ben bu
konuda özellikle muhalefet gruplarına ve milletvekillerine çok çok
teşekkür ediyorum vermiş oldukları katkıdan dolayı
çünkü olimpiyatlara hazırlanan bin tane sporcu kardeşimize,
Parlamentomuzda yapmış olduğumuz kanunla hep birlikte
çıkarttığımız- on altı yaşını
doldurmamış işçilere uygulanmakta olan net asgari ücret kadar
harçlık ödeyerek spora ailelerin teşvik edilmesi, olimpiyat
şampiyonları ile birden fazla dünya şampiyonu olan sporculara
müşavirlik hakkının verilmesi, 5774 sayılı
Başarılı Sporculara Aylık Bağlanması ile Devlet
Sporcusu Unvanı Verilmesi Hakkında Kanunun Parlamentomuzdan
hızlı bir şekilde çıkarılması, üniversiteye
giriş sınavlarında millî sporcularımıza ek puan
verilmesi, millî sporculara Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü
tarafından karşılıksız burs verilmesi -geri ödememek
kaydıyla- kamu görevlerine ilk defa atanacaklar için yapılacak
sınavlarda genel yönetmelik hükümlerine göre belirli nitelik ve derecelere
sahip olmuş sporcularımızın KPSS sınavına tabi
olmaksızın beden eğitimi öğretmeni ile sportif eğitim
uzmanı ve antrenör olarak atanabilme imkânlarının
sağlanması gibi, Parlamentomuzda bu tarz çalışmalarımızda
bize destek veren Genel Müdürlüğümüz, başta
Başbakanımız ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanımıza, siz
değerli muhalefet ve iktidar milletvekillerine çok teşekkür ediyor,
2011 bütçemiz ülkemize, sporumuza, camialarımıza hayırlı
olsun diyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yerlikaya.
Bingöl
Milletvekili Sayın Kâzım Ataoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA KÂZIM ATAOĞLU (Bingöl) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Kredi ve Yurtlar Kurumu, yükseköğrenim gören
öğrencilere burs ve kredi vermek, yurtlar yaptırmak ve
işletilmesini sağlamak maksadıyla kurulmuş ve sosyal devlet
anlayışını en iyi şekilde yerine getirmeyi
amaçlamış bir kamu kurumudur.
AK PARTİ
hükûmetleri döneminde üniversite gençliğine yönelik pek çok yasa ve
yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Bu meyanda, 2004 yılı
Mart ayı içerisinde
çıkarılan 5102 sayılı Kanunla burs ve kredi verme yetkisi
tamamen Kredi ve Yurtlar Kurumuna verilmek suretiyle bu hizmetlerin tekelden
yürütülmesi sağlanmıştır. Artık devletimizin
yanında özel sektörümüz, sivil toplum kuruluşlarımız ve
hayırsever vatandaşlarımız da eğitim sisteminin ve
üniversite gençliğinin sorunlarını birlikte çözme iradesini
ortaya koymaktadır. Bu irade sonucudur ki üniversite gençliğimizin
barınma ve burs ihtiyaçları büyük ölçüde sivil toplum örgütleri ve
hayırseverler eliyle de yerine getirilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, AK PARTİnin iktidara geldiği 2003
yılından bugüne kadar müracaatta bulunan öğrencilerin
tamamına burs, öğrenim kredisi ya da katkı kredilerinden biri
mutlaka verilmiştir. Yine 2003 yılından bu yana 69 bin
kapasiteli 168 adet yurt binası hizmete açılmıştır.
2002 yılında 451 bin öğrenciye öğrenim kredisi verilirken
2010 yılı itibarıyla burs ve öğrenim kredisi alan
öğrenci sayısı 961 bine ulaşmıştır. Yeni
üniversitelerin kurulması üniversitelerde kontenjanların
arttırılması, Kredi ve Yurtlar Kurumumuzun öğrenci yükünü
de oldukça ağırlaştırmıştır. Özellikle yeni
üniversitelerimizin devreye girdiği
illerimizde yurt ihtiyaçlarının bir an önce giderilmesi
gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı içerisinde
yurtlarımızın kapasite durumu incelendiğinde kız
öğrencilerimizin barınma oranının yüzde 60 civarında
olması kızlarımızla ilgili pozitif bir ayrımcılık
olduğunun gösterilmesi bakımından sevindiricidir. Bir diğer
pozitif düşünceyi doğunun geri kalmış illerinde mesela
Bingölde de görmeyi istemek herhâlde haksızlık olmaz
sanırım. Burs ve yurt hizmetlerinde şehit ve gazi
yakınlarına, terör mağdurlarına, yetim ve öksüzlere,
yetiştirme yurdu mezunlarına ve özürlü öğrencilere
kayıtsız şartsız burs ve yurt hizmeti verilmesi ayrıca
takdire şayan bir husustur.
Ayrıca,
yıllar içerisinde yurtlarımızdaki yatak kapasitesinin
artırılmasının yanında burs ve kredi
miktarlarının da artırılması, beslenme
yardımında önemli artışların gözlenmesi, buna ilave
olarak 1 Ekim 2010 tarihinden itibaren hafta sonları, dinî ve millî bayram
tatil günlerinde yemek yardımı yapılması da
öğrencilerimiz açısından önem arz etmektedir. Böylece 200 TL
burs ve 120 TL yemek bedeli olmak üzere, öğrenci başına toplam
aylığın 320 TLye ulaştığı görülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; 2002 yılından 2010a
gelindiğinde burs, öğrenim ve katkı kredisi alanlarda da önemli
artışlar sağlanmıştır. Keza yeni yurtların
hızla devreye girdiğini müşahede etmekteyiz. Ayrıca
inşaat aşamasında, planlama ve proje aşamasında olan
yurtlarımız olduğunu biliyoruz. Bu yurtlarımızın
hızla sonuçlandırılarak hizmete sunulmasını tabii ki
önemsiyoruz. Bu anlamda Kredi ve Yurtlar Kurumumuzu bu güzel
çalışmalarından dolayı kutlamak istiyorum.
Bütün bu
yapılan hizmetlerden de anlaşılacağı üzere, AK
PARTİ iktidarları döneminde hiçbir siyasi çıkar hesabı
yapılmadan bütün imkânlar üniversite gençliği için seferber
edilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KÂZIM
ATAOĞLU (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ataoğlu.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Osman
Özçelik.
Sayın
Özçelik, on dakika süreniz var.
Buyurunuz. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) Teşekkür ederim Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumunun 2011 yılı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kuruluşu
1930lara dayanan ve zamanla değişik isimler alarak günümüze kadar
gelen anayasal bir kurumun bütçesini görüşüyoruz.
Türk Tarih Kurumu
ile Türk Dil Kurumunu bünyesinde barındıran bu Kurumun
kuruluşunun hangi gereksinimlerden doğduğu ve kuruluş
felsefesini doğru bilmez isek bu kuruluşun, bu Kurumun neye hizmet
ettiğini ve işlevini doğru yapıp yapmadığı
konusunda, dolayısıyla bütçeden ayırdığımız
parayı hak edip etmediği konusunda bir fikir sahibi olamayız.
Bize göre Kurum
kuruluş felsefesine uygun bir işlev sürmekte, sürdürmekte ve bunu
bihakkın yerine getirmektedir. Ancak, Kurumun kuruluş felsefesine,
evrensel bilim kurallarına ve ülkenin toplumsal, tarihsel
gerçekliğine uygun olup olmadığını
araştırmak gerekir. Eğer böyle değilse -ki böyle olmadığını
düşünüyoruz- böyle iddia edenler bilimi hiçe sayıyor diyebiliriz.
Dünyada
gelişen milliyetçilik akımlarının etkisinde İttihat ve
Terakkicilerin geliştirdikleri milliyetçi ve giderek ırkçı bir
anlayışın cumhuriyet döneminde de geliştirilerek tüm
topluma yayma ve benimsetme amaçlı çeşitli projelerden biridir bu
kurumlar. Osmanlıda Etrâkı bî-idrâk" olarak hor görülen Türk
etnisitesinin karşıt reaksiyon olarak örgütlenmesi ve iktidara gelmesi
ile ideolojik yapısına bilimsel gerekçeler bulma, yaratma
girişimidir bu çaba.
Batı
ülkeleri ve yarattıkları uygarlık karşısından
kendisini aşağılanmış hisseden millete öz güven
aşılamak amacıyla akıl almaz teoriler üretilmiştir.
Teorinin dildeki ifadesi Güneş Dil Teorisidir. Tarih açısından
da Türk Tarih Tezi olarak bu teori ortaya çıktı.
Güneş Dil
Teorisine göre Türkçe dünya tarihindeki ilk dillerden biridir ve dünyadaki
bütün dillerin kökeni ve ana kaynağıdır. Türk Tarih Tezi de
1932de toplanan 1. Türk Tarih Kongresinde şekillenmiştir. Buna göre
Türk milleti uygarlığın ve insanlığın beşiği
olan Orta Asyadan çıkmış beyaz ve ari bir ırk olup o
günlerde kimi bilim adamları Türk ırkının sarı
ırktan geldiği iddiası karşısında beyaz ve ari
bir ırk olduğu, dünya üzerindeki bütün uygarlıkların
Türklerden etkilenip geliştirildiği ifade edilmiş, kongre
ayrıca Türk ırkının antropolojik yapısı ve
özelliklerini de tartışmış, kafatası
yapısında kerametler aramıştır. Bazı
insanların kafatası ölçümleri yapılmaya
kalkılmıştır. Kongre Türk ırkının Orta Asya
kökenli derin uygarlığıyla yetinmemiş, ayrıca Türk
ırkının atalarının Anadoluda Etiler ve Mezopotamyada
Sümerler olduğu tezini bir çırpıda kabul etmiştir.
Bütün bu kaba,
ırkçı belirlemeler öğretmenlere belletilerek okullarda bu
şekilde eğitim yapılması konusunda emirler
verilmiştir, bu konuda makaleler yazılmış, kitaplar
yayınlanmıştır. Dünyadaki dil bilimcilerin alay konusu olan
bu tezler Türkiyedeki gerçekçi bilim adamları tarafından da
benimsenmedi. Nitekim Atatürkün vefatından sonra Ankara Üniversitesinde
Güneş Dil Teorisi dersleri ortadan kaldırıldı. Bu konuyla
ilgili soru soran, derslere neden son verildiğini soran öğrencilere
İbrahim Naci Dilmen Güneş öldükten sonra teorisi nasıl hayatta
kalabilirdi? diye yanıt verir.
Bugün bu iki
teoriye açıkça sahip çıkılmıyor belki ama Kemalizm
adı altında bu anlayış devletin temel ideolojisi, temel
paradigması olarak hâlâ yürürlükte. İktidarlarıyla,
muhalefetleriyle Parlamentoya girebilen hemen her parti bu resmî ideolojiyi
savunma konusunda âdeta yarış içindeler. Resmî ideolojinin
çarpıklığını, değişmesi gerektiğini
uygar dünyanın erişmiş olduğu demokrasi standartlarına
uygun bir demokrasi için çaba sarf edenler, emeği savunanlar, insan
haklarını savunanların karşısına yasal engeller
çıkarılmakta ve Parlamentoda temsillerinin önüne bin bir zorluk
çıkarılmakta, engeller konmaktadır.
Kemalizm diye
kutsanan, herkesin, anayasal olarak her siyasi partinin de uymak zorunda
bırakıldığı resmî ideoloji militarist bir ideolojidir,
bağnaz milliyetçilikle bezenmiştir, devleti kutsayıp bir
fetiş hâline getirmiştir ve içinde halk yoktur, emekçiler yoktur.
Çok partili
sistemle birlikte demokrasiye geçildiği söylenir ancak bu hiç de
inandırıcı değil. Çok partili sistem, ideolojik
gardiyanlık görevi üstlenmiş siyasi partilerle halkı oyalayan,
birden çok devlet partisinin ötesinde hiçbir anlam ifade etmiyor.
Resmî ideoloji
resmî tarihe dayanmaktadır. Resmî tarihte bugün bu ülkede yaşayan 20
milyon Kürt ya yoktur ya Türktür ya da şuurdan yoksun,
kandırılmış, kökü dışarıda insanlardır.
Resmî ideoloji ve resmî tarih bu.
Türk Tarih
Kurumu, 400, belki 400den fazla kitap yayınladı. Bu kitapların
hiçbirinde Kürtlere ilişkin bir tek belirleme yok, bir tek atıf yok.
Sadece zararlı cemiyetler faslında zikredilen Kürt Teali Cemiyetinden
söz edilmektedir, o da zararlı cemiyetler faslında. Olmayan bir
şeyin nasıl olur da zararlı bir cemiyet kurduğu da ancak
ırkçı bir yaklaşımın gözleriyle
bakıldığı zaman ortaya çıkabilir.
Türk Dil Kurumu
sözlüğünde Kürtçeden alındığı belirtilen bir tek
kelime yoktur. Kürtçeden Türkçeye geçen, bin yıldır birlikte
yaşamış olmanın getirdiği bir sosyal durum olarak,
sosyolojik bir durum olarak Kürtçeden Türkçeye geçen yüzlerce kelime
olmasına rağmen, bu Türk Dil Kurumu sözlüklerinde Farsça kelime diye
ifade edilmektedir.
Bugünlerde
Türkçenin saflaştırılması,
arılaştırılması konusunda yapılan çabalara,
çalışmalara yeni bir anlayış getirildi. Yaklaşık
20 bin civarında kelime, terim ve deyim sözlükten çıkarılacak.
Neden? Bakın şöyle ifade ediyor Türk Dil Kurumu: Doğu ve
güneydoğu bölge ağızlarında kullanılan sözcükler
bunların bir kısmı. Yine Kürtçe demiyor, doğu ve
güneydoğu bölge ağızlarında kullanılan sözcükler.
Neden çıkarılıyor? Türk gelenek, kültür ve inançlarına
uymadığı için sözlükten çıkarılmaya
çalışılıyor 20 bin kelime.
Bugünlerde Eh,
biz bu iddialardan vazgeçtik. deniliyor. Vazgeçtiniz de seksen
yıldır asimile yoluyla yok etmeye çalışılan
insanlardan özür dilemeyi hiç aklınıza getirdiniz mi? Kürtlerin en
insani haklarının bir tekini bile anayasal güvence altına
aldınız mı? Yok. Sadece Kardeşiz. deniliyor. Yani bunu da
bir lütuf gibi sunuyorsunuz. Bunu bile aşağılayıcı bir
ifade tarzıyla söylediğinizin farkında mısınız?
Bu ülkede
milyonlarca Alevi yurttaş yaşıyor. Bunları asimilasyona
tabi tutan devlet anlayışı, bir taraftan laik devlet derken
diğer taraftan gerçek İslamla alakası olmayan yeni bir din
anlayışı üretiyor. Aleviler zorunlu din derslerine tabi
tutuluyor, cemevleri ibadethanelerden sayılmıyor.
Sınıfsız, kaynaşmış bir toplumuz. deniyor
Köylü milletin efendisidir. deniyor Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. deniyor ama gerçekten böyle midir? Gayrimüslim
yurttaşlarımız vardı, onların hiçbiri yok şimdi
neredeyse. Nerede Ermeniler, nerede Yahudiler, nerede Rumlar, nerede Ezdiler,
Kürt Ezdiler? Onları arıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
resmî ideolojiyle, resmî tarihle hesaplaşmadan ve toplumsal gerçeklikle ve
hatalı politikalarla yüzleşmeden bu ülkenin huzur ve barış
bulması da refah, huzur toplumu yaratmak da demokrasiden söz etmek de
mümkün değil.
Vergilerimizle
beslediğimiz bu kurumlar bilim dışı ırkçı
politikalar üretmekte ısrar etmeye devam ettiği sürece bütçeden
ayırdığımız parayı hak etmemiş olacaklar,
onlara helal etmeyeceğiz.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özçelik.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Ufuk Uras. (BDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
BDP GRUBU ADINA
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
vekiller, ben doğrusu bu dönem, geçen bütçede olduğu gibi yalnız
başına olmanın hüznü yerine siyaset arkadaşlarımla
birlikte olmanın, birlikte siyaset yapmanın mutluluğu ve onurunu
taşıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
Bilim
insanları Aralık ayı başında çok önemli bir
buluşla ilgili bir açıklama yaptılar. Bir bakterinin
arseniği sadece yemekle kalmadığının, bu zehirli
elementi doğrudan DNAsına kattığının
altını çizdiler. Bulgular dünyadaki yaşam biçimlerinin
çeşitliliği konusunda ne kadar az bilgi sahibi olunduğunu
gösterdi. Bu keşif diğer gezegenler ve uydularda da yaşam için
nelere bakılması gerektiğini ortaya koydu. Yani evrenin
başka bir yerinde yaşamın neleri mümkün
kılabileceğinin anlaşılmasına yönelik yeni
kapılar açıldı. Artık, evrende yaşam yeni
parametrelerle aranacak.
Şu çok
açık ki birçok alanda değişim ve gelişmenin temel
uyarıcısı teknolojik gelişmelerdir. İnsanlık
bugünkü uygarlık düzeyini büyük ölçüde teknolojik gelişmelere
borçludur. Bu gelişmelerin ana kaynağı, buluş ve
yeniliklerdir. Buluş ve yeniliklerin temel kaynağı ise
araştırma ve geliştirme faaliyetleridir. Araştırma,
geliştirme faaliyetlerinin temel anlayışı ise şüphe
etmek, sorgulamak, eleştirmek ve yeniyi aramaktır. Bilmiyorum, o
hâlde inanayım. Bilmiyorum, o hâlde araştırayım.
Biliyorsunuz bir
ülkede bilim ve teknolojiye verilen önem ve gelişmişlik ölçüsü olarak
ARGE harcamalarına ayrılan kaynağın gayrisafi yurt içi
hasılası içindeki payı alınıyor. ARGE
harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı
yüzde 2den fazla olan ülkeler gelişmiş ülke sayılıyorlar.
Bilgi aynı zamanda bir egemenlik aracı ise ki, öyledir, teknolojik
yenilenmenin yaklaşık 15-20 kadar gelişmiş ülkenin
tekelinde bulunduğunu da unutmamak gerekiyor. Bu ülkeler dünyada ARGE için
yapılan harcamaların yaklaşık yüzde 95ini
gerçekleştiriyor. Buna karşın dünya nüfusunun yüzde 70ini
oluşturan gelişmekte olan ülkeler ise toplam ARGE
harcamalarının yaklaşık yüzde 5ini
gerçekleştiriyorlar. İşte, eşitsizliğin ve
egemenliğin bir başka parametresi de budur.
Ülkelerin
uluslararası arenada daha güçlü söz sahibi olabilmesi için, teknolojik
yatırımların geliştirilmesi gereği reddedilmez bir
gerçekliktir. Teknolojinin en temelinde girdisini oluşturan bilginin
temelinde ise bilimsel araştırmalar yatmaktadır.
Bakın
değerli vekiller, TÜİKin 2009 yılı ARGE faaliyetleri
araştırması sonuçlarına göre, Türkiyede gayrisafi yurt içi
ARGE harcamasının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı
binde 8,5tir ya da bir başka deyişle yüzde 0,85. Evet, nispi bir
artış vardır ama dünya ortalamasına
baktığınızda bunun ne kadar yetersiz olduğu çok
açıktır. Bugün, bu oran, OECD ülkelerinde ortalama yüzde
2,26dır, AB ülkelerinde ise yaklaşık yüzde 1,8 olarak
gerçekleşiyor. Durum ortadadır, Türkiye ARGEye yeterince önem
vermemektedir.
Bugünün temel
sorusu şudur: Türkiyeyi teknoloji satın alan ülke değil
teknoloji üreten ülke hâline getirmeyi hedefliyor muyuz? Gelişmekte olan
ülkeler her yıl yüz milyonlarca dolar ödeyerek teknoloji transfer ediyor
ve bu yolla sanayileşme ve teknolojinin gelişmesine çaba
harcıyor. Türkiyeyi bu durumdan kurtaracak mıyız? Soru budur.
Bunun için iki
önemli konu var: Birincisi ARGEye ayrılan kaynağı daha da
artırmak, ikincisi bu araştırmaların zeminini
oluşturan üniversiteleri ve diğer bilimsel kuruluşları bu
hedefe uygun hâle getirmek. Teknolojinin en temel girdisini oluşturan
bilginin temelinde bilimsel araştırmalar yatar. dedik.
Gelişmekte
olan ülkelerin teknolojik gelişmede yetkinlik kazanması ve bu
yetkinliklerini kendi ARGElerine dayandırmaları gerekiyor.
Yıllar itibarıyla ARGE kaynaklarının sanayiden üniversiteye
kaydığını görüyoruz. Kamu, üzerine düşeni yeterince
yapmıyor. Devletin kaynaklarının çok küçük bir kısmı
bu alana ayrılıyor. Neden? Şimdi, Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesine bakıyoruz, TÜBİTAKın 2
katı. Böyle mi Türkiyede
teknolojik ARGEye verilen önemi göstereceğiz?
Türkiye'nin bilim
ve teknolojideki yaklaşık kırk yıllık bir geçmişi
olmasına rağmen, olumlu gelişmelere karşın, ortaya
konulan hedeflerin gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir.
Türkiye, uluslararası düzeyde rekabet edebilmek için teknoloji üretme
olanaklarını geliştirmeli, ARGE faaliyetlerini güçlendirmelidir.
Her şeyden önce, gayrisafi yurt içi hasıladan ARGEye ayrılan
pay, gelişmiş ülke olmanın minimum seviyesi olan yüzde 2ye
derhâl çıkarılmalıdır. Bu bütçe bunu öngörmüyor. Çünkü AKP
Hükûmetinin böyle bir gelecek vizyonu söz konusu değildir. O yüzden,
Türkiye vakit kaybetmeksizin teknoloji geliştirme ve uygulama konusunda
gereken adımları atmalı, daha fazla kaynağı
savaşa değil, bu alana yönlendirmelidir ama iş bununla da
bitmiyor. Dedik ki: Yıllar itibarıyla ARGE kaynaklarının
sanayiden üniversitelere doğru kaydığı açıkça
görülüyor. Peki, üniversitelerde ne oluyor? 12 Eylül Anayasasının
başımıza tebelleş ettiği YÖK bu işlevi yerine
getirebilecek yetkinlikte bir kurum mudur? Hayır. Üzerine düşeni
yapabiliyor mu? Hayır. Yetersiz ve üstelik özerk ve demokratik
değildir. Bu yapıyla bu işlevin geliştirilmesi mümkün değildir.
Bu YÖKe daha fazla tahammül edilemez. Öğrencilerimiz haklıdır.
2011de yapılacak yeni anayasada YÖK kökten ele alınmalı, bu
hâliyle ortadan kaldırılmalı ve katılımcı,
demokratik ve özerk bir yapı kurulmalıdır. AKP Hükûmeti YÖK
sever tavrı ile üniversitenin gelişmesine darbe vuruyor.
Peki, ya üniversitede
okuyan öğrenciler? AKP Hükûmeti bu öğrencilerle de
uğraşıyor, güvenlik güçleriyle öğrencilerin üzerine
gidiyor, huzurlu eğitim ortamını bozuyor. Bu ülke
gençliğine, üniversite öğrencilerine geçmişte de çok hoyratça
davrandı. Gençliğine bu kadar hoyratça davranan başka bir ülke
var mıdır? Dün İstanbulda, bugün Ankarada, biraz önce ODTÜde
coplarla biber gazları ile polis gücüyle üniversite öğrencilerinin
üzerine gidilmesini kınıyor ve protesto ediyoruz.
Bırakınız üniversitelerde gençler eleştirilerini dile
getirsinler, şüphelerini, kaygılarını ifade etsinler.
İtaatkâr öğrencilerle akademik bir gelişme
sağlayamayacağımızı görelim. Bir ülkenin gençleri
heyecanla istedikleri ülkeye ilişkin hayallerini dile getiremezlerse
yarın bu insanların yaratıcı olmalarını
bekleyemezsiniz. Onları faşistlikle suçlamaktan vazgeçelim.
Öğrencilerin sözlerini engellemekten vazgeçelim. Özgür düşüncenin
önündeki engelleri hep birlikte kaldıralım. Üniversite öğrencilerini
huzursuz etmeyiniz. Yüksekovada olduğu gibi alnının
ortasından vurmaya kalkmayınız. Unutmayınız ki
başkalarını korkutmaya çalışanlar bilin ki
aslında kendileri korkuyorlardır. Başka bir atasözü var mı
böyle, bilmiyorum. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. diye âdeta
yalan söylemeyi teşvik eder gibi. O öğrencilerimiz köylerinden
çıktılar şehirlere, üniversiteye geldiler. Ve Ziya Gökalpin bir
tarihte:
Darülfünun
emirlerle düzelmez.
Onu yapar ancak
serbest bir ilim.
Bir mesleğe
haricinden fer gelmez.
Bırakınız
ilmi yapsın muallim. dediği gibi.
Geçen gün, ben de
aynı gün Ankara Üniversitesinde Anayasa Konferansındaydım;
öğrenciler, hocalar beni çiçeklerle, alkışlarla
karşıladılar ve hakikaten özgürleşmeyi üniversitelerden
başlatmanın yolu, onlara nasıl baktığımız,
oradaki yaratıcı enerjiyi ortaya çıkarıp
çıkarmadığımızla ilgili.
Bir gün
İsmet İnönü brifing alırken soruyor Bu Marx, Darwin, Freud hiç
doğru bir şey söylememiş mi? diye, danışmanları
diyorlar ki: Söylemiş ama biraz aşırıya
kaçmışlar. İnönü de diyor ki: Keşke ben de doğruyu
yakalasam da biraz aşırıya kaçsam. O yüzden, doğruyu
yakalamanın yolu, gerçeğe ulaşmanın yolu üniversiteleri
özgür bırakmaktan geçiyor, siyasette gençlerin daha fazla yer
almasından geçiyor, kadınların daha fazla yer almasından
geçiyor. Üniversitelere ve buralara baktığımda -Mecliste bizim
BDP Grubunu saymazsak yüzde 30la onurumuzdur ama- Meclis yüzde 9 kadın
oranına sahip.
AYLA AKAT ATA
(Batman) Yüzde 40.
MEHMET UFUK URAS
(Devamla) Dönüyorum bürokrasimize bakıyorum, her Allahın günü
buraya gelen heyetlere bakıyorum; 25 kişi varsa, burada da 2-3
kadın var, yani 22yi 2ye vurduğumuzda yüzde 9 kadın
oranını bürokrasi de tutturuyor. Olmaz böyle bir şey!
Yani
kadınların, gençlerin, emekçilerin daha fazla söz ve yetkiye sahip
oldukları bir üniversiteyi el birliğiyle inşa edelim.
Unutmayın ki, Bulgaristandaki kadar kütüphanemiz yok. Bilime
karşı, düşünceye karşı, bunun önündeki bütün engellere
karşı durmanın yolu demokratik ve özgür bir cumhuriyet inşa
etmekte, demokrasiyi kurumsallaştırmakta kararlı tavır almaktan
geçiyor. Dün Grubumuzda söylendi; Mustafa Kemalin Nutukunu bile sansür etmeye
yeltenen bir geleneğe sahibiz. Bu Meclisin tapusu kimsede yok. Ama bilin
ki bu Meclisin tapusu bile yok, bu Meclisin ruhsatı bile yok. Önce tapu ve
ruhsat işini halledelim, ötesi gerisi arkadan gelir diye düşünüyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uras.
Van Milletvekili
Sayın Özdal Üçer. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sayın Başkan, sayın milletvekili
arkadaşlar; grubumuz adına Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünün bütçesi
hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Konuşmama
başlamadan önce kendi vicdanını hiçe sayan ve bir genci sadece
genç olduğu için, sadece genç bir Kürt olduğu için ve siyasetle
uğraşan genç bir Kürt olduğu için vuran vicdansızlara
karşı güvenlik güçlerinin kurşunuyla kafasından
aldığı kurşunla yaralanan Sedat Karadağ ve onun
mücadelesini yürüten Kürt gençlerinin önünde saygıyla eğildiğimi
belirterek başlamak istiyorum.
Sedat
Karadağ, Demokratik Yurtsever Gençlik Meclisinin Yüksekova sözcüsü ve bir
arama noktasında güvenlik güçleri tarafından kafasından
vuruluyor. Şu an Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma
Hastanesinde yoğun bakımda yaşam mücadelesi veriyor. Kendisine
acil şifalar dilerim.
Çaldıran,
Saray, Özalp, Başkale sınırlarında çok farklı
gerekçelerle Kürt gençleri vuruldu. Bunu devletimizin güvenlik güçleri
yaptı kimi zaman, kimi zaman İran tarafından
yapıldığı resmî olarak kurum müdürlükleri ve
kaymakamlıklar, valilikler tarafından beyan edildi. Başbakan
kükrüyordu İsraile karşı, haklıydı da. İsrail
dünyanın gözü önünde insanları katlediyordu ve bu konuda herkes
destekliyordu Sayın Başbakanı ama dünyanın gözü önünde
İran bizim vatandaşımız Kürt gençlerini öldürüyor, kendi
güvenlik güçlerimiz Kürt gençlerini öldürüyor ama kükreyen yok.
Bırakın kükreyeni, inleyen yok. Kürtlerin dışında,
iktidar partisinden, sorarım, 5 Van milletvekili yoksa ihalelerden mi
fırsat bulup bu konuyu dile getirmediler?
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) Ayıp oluyor! Yakışmıyor!
ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) Keşke dile getirmiş olsalardı da biz bu sorunun
üzerine eğildiklerini görmüş olsaydık.
İnsan
Hakları Araştırma Komisyonuna Sayın Milletvekilimiz Fatma
Hanım ile birlikte bir telkinde bulunmuştuk, başvuruda
bulunmuştuk bunların araştırılıp incelenmesine
ilişkin. İnsan Hakları Komisyonumuz zahmet edip böyle bir
şeye katlanmadılar ve bize karşı olan
tutumlarını, İnsan Hakları Komisyon Başkanı
almış olduğu bastırma tutumunu kendisi için püsküllü bir
zafer olarak ilan etti, yani bize karşı bastırmacı bir
tutumu kendisinde zafer kazanmış edasıyla kamuoyuna yaymaya
çalıştı ve bunu yapan İnsan Hakları Komisyon
Başkanı idi.
Evet, ülkemizde
gençler vuruluyor, ülkemizde gençler katlediliyor, ülkemizde gençler
üniversitelerde coplanıyor, yurtlardan atılıyor siyasi
taleplerde bulundukları için, parasız eğitim talebinde
bulundukları için, yurt hakkı talebinde bulundukları için
velhasıl her şekilde gençler baskılanırken Gençlik ve Spor
Müdürlüğümüz de bölgeler arasında ayrımlara neden olabilecek
yatırımlar da yaptı, bütçe de oluşturuldu ve bu oluşturulmuş
bütçelerin çoğunun denetimsiz kaldığını hepimiz çok iyi
bilmekteyiz.
Gençlik ve Spor
Müdürlüğünün elbette yapmış olduğu olumlu
çalışmalar vardı, birçok yerde yeni tesisler açıldı
ama bu açılan tesislerin maliyetiyle ilgili ya da ihaleleriyle ilgili
denetimlerin yapılmadığını hepimiz çok farklı
basın kuruluşları aracılığıyla ya da bire
bir yerinde gözleyerek şey yaptık.
Bir ülkenin
bütçesinin en önemli unsuru amacına uygun, doğru bir şekilde,
hesap verebilir bir şekilde kullanılmasıdır. Siz hangi
bütçeyi belirlerseniz belirleyin, hangi rakamları koyarsanız koyun
eğer o bütçeyi yolsuzluk olgusundan arındırmazsanız o
bütçenin hiç kimseye faydası yoktur. Hak ve hukuktan bahsederken, dinî
argümanlar üzerinden bahsederken kendini topluma meşrulaştırmaya
çalışan ve din istismarı üzerinden siyaset yapanların
özellikle o yolsuzluklara konu olan paraların bir lirasının bile
milyonların hakkı olduğunu bilmesi açısından ya da
biliyorlardır muhakkak on milyonların hakkıdır ama dilin
kemiği yok ya, sözde hak, özde ne hak! Böylesi bir ekonomide, böylesi bir
ekonomik ortamda, evet, kimi gençler Avrupalarda okur, Amerikalarda okur,
özel yurtlarda kalır, kimi gençler de vergi ödedikleri hâlde, bu ülkenin
vergisinin yükünü kendi aileleri çektiği hâlde kalacak yurt
bulamayacaklar.
Kredi ve Yurtlar
Kurumunun hizmet ağının genişletilmiş olması ve
kalitesinin artırılmış olmasıyla ilgili çok böyle
şaşaalı sözler söyleniyor ama gidelim Kredi ve Yurtlar Kurumunda
aynı ranzada 3 öğrencinin yattığını yerinde
gözlemleyelim. Evet, kimi özel yurtlar var, bazı milletvekilleri,
bazı kurum yetkililerinin telefonuyla kendisine özel odalar tahsis edilen
torpilli öğrenciler var. Bu, o öğrencilerin yaşamış
oldukları koşullar onların hakkı değildir
anlamında yorumlanmamalı ama bu ülkede milyonlarca genç var ve bu
gençler bu devletin kendileri için hizmet etmesi gerektiğini ifade ediyor
ve bu da bu devlet için haktır.
Dün Başbakan
Yardımcısı Sayın Bülent Arınç bize demokrasi dersi
vermeye kalktı. Anayasanın değişmez hükümlerinden
işte kendine göre cımbızlayıp bize Kürsüde konuşma!
derken bile kendisi
(x) cümlesini sarf edip Kürtçeyi konuşma tekelini
de kendine bağlamaya çalıştı. Ama o
değiştirilmez diye her yerde herkese posta koyduğunuz Anayasa
devletin bir sosyal hukuk devleti olduğunu ifade ediyor. Sosyal devlet
demek de hiçbir öğrencinin yurtsuz kalmaması demektir, burssuz
kalmaması demektir, parasız kalmaması demektir, ana dilde
eğitimden yoksun olmaması demektir, evsiz barksız olmaması
demektir, yurttan atılmaması demektir. Ama sorarım ve
yanıtlanmasını beklerim: Bu konuyla ilgili soru önergeleri
verdiğimiz hâlde
2002den bu yana, sadece basın
açıklamasına katıldı yahut hocayla tartıştı
veyahut farklı bir sosyal sorundan kaynaklı kaç öğrenci Kredi ve
Yurtlar Kurumundan atılmıştır, yükseköğrenim kurumunda
eğitim-öğretim görmekten men edilmiştir? Sadece Yüzüncü Yıl
Üniversitesinde, devlet, kendini bilmez öğretim görevlilerinin, siyasal
tarafsızlığa uymayan öğretim görevlilerinin antidemokratik
kararları sonucunda, ana dilde eğitim hakkı talep eden
öğrencilere binlerce lira tazminat ödemek zorunda
kalmıştır. Bir öğrenci on beş defa YÖKten men
edilmiştir. Yükseköğretim Kurulu bu halkın omuzlarındaki en
büyük yüktür ve yok olmalıdır. YÖK yüktür, yok olmalıdır.
Şimdi
yükseköğrenimle ilgili, kredi yurtlarıyla ilgili ekonomik gerekçeler
sunulur: İşte devletin imkânları olsa da gençlere
yatırım yapılsa, işte sportif faaliyetler için devletin
imkânları olsa da
Bir kalemde çözülebilir bir sorundur. Ülkenin
eğitim sorunlarının tamamını yapılan askerî
harcamalardan bir kalemi kısarak karşılayabilmek mümkündür. Ama
böyle bir istem söz konusu değil. İstenen odur ki, spor
amacının dışında -gençlik ve spor
bakanlığıyla eğitim ve öğretim
koşullarını iç içe, gençlik sorunlarını iç içe
değerlendirdiğimiz için örnekleyeceğim- milyonlarca insan
stadyumlarda birbirlerine küfretsinler, birbirlerini vursunlar, şehri
yakıp yıksınlar; bunlar Efendim, futbol sevgisi insanı
coşturur, azdırır. şeklinde yorumlansın, basın
tarafından pohpohlansın, bu tür terörist eylemleri görmezlikten
gelinsin, rant kavgaları halkın gözü önünde birilerine hoş
gösterilmeye çalışılsın ama biz, üniversite
öğrencileri bir basın açıklaması yaptığında
Kabahatler Kanununca cezalandırılsın, YÖK Kanununca cezalandırılsın
vesaire, vesaire, vesaire.
Sendikalı
emekçiler, sendikasız emekçiler emek hakkını savunurken yolda
kaldırımdan bir adım aşağı indi diye
işlerinden atılsınlar, hukuk işlesin onlar için ama
milyonlarca liralık, milyarlarca liralık yatırımların
yapıldığı stadyumlarda, spor merkezlerinde şiddeti
içselleştiren insanlara yönelik hiçbir şey yapılmasın.
Yurtsever Gençlik
Meclisi Temsilcisi Sedat Karadağlar gibi gençlerin yapmış
olduğu demokratik eylemliklere gaz bombaları
yağdırılsın, bombalar yağdırılsın ve
kafasından vurulsun gençler ama birilerini katletmeye yönelenler,
satırlarla şehri kendi ablukasına alanlar, balkonda
çocukları vuranlar, arabalarıyla insanları rahatsız edenler
bu ülkede elini kolunu sallasın, onlar için hukuk olmasın. Böylesi
bir şey ancak Hükûmet programıyla gizliden denetlemekle mümkün olur.
Hiç gördünüz mü
bir holigan hakkında bir para cezası
uygulandığını? Uygulanmışsa da komik derecede
uygulanmıştır, caydırıcı niteliği
olmamıştır.
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir
dille birtakım kelimeler ifade edildi.
Evet, spor ve
gençliğe yönelik yatırımlar bölgesel farklılıklar
taşıyor. Hakkâride kaç yüzme havuzu var ya da Tuncelide kaç
koşu pisti var veyahut da Diyarbakırda kaç stadyum var Gençlik ve
Spor Müdürlüğünün yapmış olduğu ya da gençlerin spor
yapabileceği kaç tesis var? Bunlara ne kadar ödenek
ayrılmış, diğer illere ne kadar ayrılmış?
Biz bunu söylerken aman ha diğer illere ödenek ayrılmasın
değil. Her ilin nüfusu bellidir, genç nüfus sayısı bellidir, o
sayı oranında her ile eşit oranda, orantıda
yatırım yapılmalıdır. Ama yapılan
yatırımlar da birilerinin siyasi tekeline ya da ihale tekeline maruz
bırakılmamalıdır, denetlemeler yapılmalıdır.
Ha, Yolsuzluk yapılmıyor. diye iddialarda bulunuluyor. Geçen dönem
Van Belediyesi AKPnin elindeydi. Ona ilişkin müfettişlik raporunu
hazırlayan müfettişler neden görevden alındı ya da görev
yeri değiştirildi ya da pasifleştirildi? Bir şeylerin
açığa çıkmasını istemeyen siyasi bir güç mü var? Biz var
olduğunu iddia ediyoruz çünkü yolsuzlukları önlemek, yasakları
önlemek ve yolları yapmakla ilgili söylemlerle yola çıkan AKP
Hükûmeti yol yaparken bile yolsuzluk yapılabileceğini çok aleni bir
şekilde gösteriyor. Yollar yapılırken yolsuzluk
yapılır ama bu ülkede yasaklar gün geçtikçe artıyor.
Gençlerin
protestosunun güç kullanımıyla ilgili bir şey söylemek
istemiyorum. Keşke bu ülkede gençlerin ana dilde eğitim hakkı
talep etmesine gerek olmasaydı, öyle bir demokrasi yaşamış
olsaydı. Keşke bu ülkede gençler parasız eğitim için slogan
atmak zorunda kalmasaydı. Keşke böyle bir demokrasimiz olsaydı.
Ama böyle bir insani temelde, insan hakları temelinde kendilerini ifade
eden gençlere, bombalar, coplar yağdıranlar şunu iyi bilsinler
ki sadece kaba bütçe yatırımlarıyla bu sorunu çözmek mümkün
değil, tıpkı Kürt sorununda, işte, yıllarca
yolsuzluklara ve benzeri konulara mal olmuş GAP projesini, her gelen
liderin GAP projesiyle biz çözeriz. demesi gibi. Bazı şeyler özünde
çözülür. Kürt sorununu çözmek isteyenler Zapa yönelik projeler yapmak
zorundadır.
Şimdi
bunları biz bir bütün olarak değerlendirdiğimizde
karşımıza çıkan tabloya bakıyoruz. Dünyanın en
genç, en dinamik nüfusuna sahip olan Türkiye sadece askerî harcamalar
noktasında dünya derecesine giriyor. Dünyanın en genç, en dinamik
nüfusuna sahip Türkiyede Muştan, Ağrıdan tek bir spor
ayakkabısı olmadan dünya birinciliği yapan atletizmciler
çıkabiliyor ama onların koşu yapabileceği bir pist olmuyor
ve onlar bu ülkede sadece kendi dilleriyle ilgili bazı özgürlükler
istiyorlar ve demokratik birlikte bir yaşam için bu gençler her zaman, her
yerde, özveriye hazır bir şekilde mücadele ediyorlar. Ben eminim,
Sedat Karadağ yurttaşım, Sedat Karadağ yoldaşım
ve onun gibi gençler de -ben bir anlamda onların da temsilcisiyim,
doğrudan temsilciyim- onlar da bu ülkede herkesin diliyle, düşüncesiyle,
rengiyle, inancıyla, özgür, birlikte bir ortamın sağlanması
için mücadele ediyorlardı. Bu gençler için ölümü hak görenler, bu
gençlerin önünde silahı tek çare olarak bırakmamalıdırlar.
Bu tür
baskılara maruz kalan gençler otuz yıldır hiçbir siyasal çözüm
aralığı göremedikleri için ellerine silahları alıp
dağlara gitmektedirler. Bu tür baskılar PKKyi doğurdu; bu tür
ölümler, bu tür zulümler PKKyi doğurdu ve bugünlere getirdi. Bugün
çözümün muhatabı olarak belirttiğimiz güçlere de göndermeler
yapılıyor. Bu sorun PKKsiz çözülmez, Sayın Öcalansız
çözülmez. Bunları çok iyi görmek lazım. Sadece ekonomik
yatırımlarla bizim ifade etmemiz de çok doğru değildir. Bir
bütün olarak değerlendirmek, mevzuları gerçekçi zeminde çözebilmek
lazım.
Toplumsal muhalefete
yönelik bu kadar acımasız olan Hükûmet halk ve güvenlik güçlerini
sürekli karşı karşıya getirirken, o güvenlik güçlerinin
özlük haklarını bile karşılamıyor. Sporlarda, maçlarda
saatlerce stadyumun önünde nöbet bekleyen güvenlik güçlerine bir harcırah
verilmiyor mesela, kumanya bile verilmiyor. Belki de onun öfkesindendir, onun
öfkesini gençlerden
alıyorlardır.
Şimdi, spora
ve sporun önemi hakkında konuştuğumuz zaman, herkes hamaset
nutukları atabilir. Spor gereklidir, spor insanlık tarihinin başlangıcından
bugüne kadar her şeyden önemlidir, beden eğitimi önemlidir,
eğitim kurumlarında buna güç verilmelidir, bakanlıklarca ödenek
ayrılmalıdır, tesisler kurulmalıdır ama öncelikle bir
zihin sporu yapmak lazım bu ülkede. Bu zihin sporu için bir ödenek
ayırmak gerekiyor mu, onu bilmiyorum ama bence çok masrafsızdır.
Sorunları çözmek için zihin sporu yaparsa başta siyasi temsilciler,
sorunu çözmek mümkün olur.
En son Sayın
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın, dün,
işte, siz kürsüye geliyorsunuz, hani bize, öyle demeyin de böyle deyin
Yani sanki bize siyaseti öğretir gibi bir tarzda, nezih üslubuyla, kendisi
de arada, biraz da böyle seyirciye bir mesaj göndermek
(x) serenadıyla
bir göndermede bulundu.
Ben kendisine
sesleniyorum: Evet
(x) ama Sedat Karadağlar ve sınırda ölen
gençler, üniversitelerde coplananlar, bunların
yaşadığı şey zulümdür.
(x)
(BDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) Sayın Başkan, 69uncu maddeye göre sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Bir
saniye.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Tam sonunu anlayamadım konuşmanda.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Allah zulüm kabul etmez, kimsenin ahını kimseye bırakmaz.
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) Sataşma oldu, söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Üskül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Üç dakika süre
veriyorum.
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Zafer Üskülün, Van
Milletvekili Özdal Üçerin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanına
sataşmak, onu eleştirmek, hatta geçmişte bazen olduğu gibi
onu hedef göstermek bazıları için spor hâline geldi. İnsan
Hakları İnceleme Komisyonu insan hakları alanında herhangi
bir yurttaş ya da milletvekili tarafından yapılan tüm
başvuruları aynı titizlikle incelemekte ve mutlaka sonuç
hakkında başvuru sahibini bilgilendirmektedir. Başvuru olmadan
da bir insan hakkı ihlaliyle karşılaştığında,
benzeri şekilde, gereken incelemeyi yapmakta ve sonuç hakkında kamuoyuna
ve ilgili kamu kurumlarına raporunu göndermektedir.
İnsan
Hakları İnceleme Komisyonu kurulduğu günden beri bu dönemde
yaptığı çalışmalarla kendinden önce yapılan tüm
çalışmalara yakın bir performans ortaya koymuştur.
Kurulduğu 1982 yılından beri 104-105 rapor
hazırlanmış, bunun 50ye yakını bu dönemde
gerçekleştirilen raporlar. Vanda biz inceleme yaptık. Ben bir
mülkiye başmüfettişi ve bir adalet müfettişini Vandaki ölüm
olaylarını incelemek üzere yerine gönderdim ve bir rapor
hazırladık. Bu raporu da ilgili milletvekillerimize de gönderdik.
Biz İnsan
Hakları İnceleme Komisyonu olarak elbette her iddiayı
inceliyoruz ama bunların sonuçlarını da insan hakları
ihlali olup olmadığını da raporlarımızla ortaya
koyuyoruz. Her iddia insan hakları ihlali anlamına gelmeyebiliyor.
(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir
dille birtakım kelimeler ifade edildi.
Komisyonumuz, tüm
üyeleri, sakin bir biçimde objektif değerlendirmelerini yapıyor,
bunları ortaya koyuyor, bu hak ihlallerinin önlenmesi için öneriler
geliştiriyor ama bizim Komisyonumuzun arşivinde toplumsal olaylarda
toplumla güvenlik görevlilerini karşı karşıya getirmeye
yönelik, onları çatışmaya yönelik açıklamaların,
kışkırtmaların görüntüleri ve ses kayıtları da
var. Bunu da bilginize sunuyorum.
Hepinize
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Sayın Başkanım, Komisyon Başkanının söz
almasını gerektiren bir durum olmadı.
BAŞKAN
Sataşma üzerine verdim Sayın Üçer.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) İnsan Hakları Komisyonu
Başkanı diye söyledi.
BAŞKAN
Püsküllü Zafer dediniz. Dolayısıyla...
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Sataşmada ismi hiçbir zaman geçmedi ki. Tutumuyla ilgili isim olarak
geçmedi ki. Ben...
BAŞKAN
Bizatihi... Şimdi, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı kaç
kişi var Sayın Üçer?
ÖZDAL ÜÇER (Van)
Tamam Sayın Başkan, onu sizin takdirinize bırakıyorum.
BAŞKAN
Hayır, hayır, başka bir şey soruyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Püsküllü Zafer diye söyledi efendim. Alaycı
bir tavır kullandı.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
O zaman ben de bizim söylediklerimizin
asılsızlığını iddia etmesinden dolayı söz
talep ediyorum.
BAŞKAN -
Öyle bir şey söylemedi. Sayın Üskülü son derece dikkatli bir
şekilde dinledim, sizi de. Grubunuza yönelik ben herhangi bir sataşma
veya incitici bir söz görmedim. Ayrıca da getirtirim tutanakları.
AYLA AKAT ATA
(Batman) Sayın Başkan, son söylemiş olduğu
noktasında bir değerlendirme yapmanızı istiyorum. Ses ve
görüntü kayıtları kime aittir? Neden böyle bir cevap verme gereği
duymuştur ya da konuşmasının sonunda neden buna
değinmiştir? Tutanakları getirtirseniz seviniriz.
BAŞKAN
Tutanakları getirtirim Sayın Akat, tutanakları getirtirim. Ama
özellikle, ben bizzat izledim, her iki konuşmacıyı da. O
açıdan, kaçırmış olabilirim, şimdi getirteceğim.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bil-dirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
I) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)
1.- Atatürk Araştırma Merkezî 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
J) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1.- Atatürk Kültür Merkezî 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
K) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1.- Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
L) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1.- Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
M) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK
ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö) YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Recai
Yıldırım. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA
RECAİ YILDIRIM (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının Genel Kurul görüşmelerinde Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Atatürk
Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Tarih Kurumu, Türk
Dil Kurumu bütçeleri üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinizi selamlıyorum.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı kuruluşları
hakkında görüş ve düşüncelerimi malumunuz olduğu üzere 2009
Yılı Merkezî Bütçe Kanunu görüşmelerinde de dile getirmiş,
kısaca devletin üniter yapısının korunmasında ve
devamlılığın sağlanmasında önemli işlevleri
bulunan bu kurumlarımızın ihtiyaçları ve atamalarıyla
ilgili yasa boşluklarının giderilmesi için Kurum
yasasının bir an önce çıkarılması gerekliliğini
belirtmiştim. 57nci Hükûmet döneminde hazırlanan Kurum Yasa
Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş ancak
tasarı komisyonlarda görüşülürken erken genel seçime gidilmesi
nedeniyle yasalaşma süreci tamamlanamamıştır.
7 Kasım
1982de kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 134üncü
maddesiyle kurulan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürkçü
düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, Türk kültürünü,
Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak,
tanıtmak ve yaymak amacıyla Atatürkün manevi himayelerinde,
Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde,
Başbakanlığa bağlı Atatürk Araştırma
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden
oluşan kamu tüzel kişiliğine sahip kurumlarıyla
çalışmalarını sürdürmektedir.
Seksen
yıldır Türkiye ve Türk tarihini, Türklerin medeniyete hizmetlerini
ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak ve
yayımlar yaparak Türk ve Türkiye tarihini yazmak konusunda
çalışmalarını günümüze kadar sürdüren Türk Tarih Kurumuna
ve Türk dilini yabancı kökenli sözcüklerden temizlemek, Türk dilinin
güncel sorunlarıyla ilgilenerek çözüm yolları bulmak üzere
kurulmuş olan Türk Dil Kurumuna, Atatürkün, ölümünden kası süre
önce, 5 Eylül 1938de düzenlediği vasiyetnameyle İş
Bankasındaki hisselerinin gelirini bu iki kuruma bırakmasıyla
hizmet alımı ve sunumunda kolaylıklar
sağlanmıştır.
Türk Dil Kurumu,
Yüce Atatürkün bizlere armağan bıraktığı millî bir
kurumumuzdur. Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini ortaya
çıkarmak, dünya dilleri arasında değerine yaraşır
yüksekliğe eriştirmek amacıyla Atatürkün kurduğu,
vasiyetnamesinde yer vererek mirasından pay ayırdığı
Türk Dil Kurumunun, gelişen teknolojiyle birlikte Türkçenin yabancılaşmaması
için yaptığı çalışmaları takdirle
karşılıyoruz. Türk Dil Kurumu, Türkçenin bilim dili olarak daha
da gelişmesi için kurduğu terim çalışma kurullarıyla,
iktisattan ekonometriye, kimyadan nükleer fiziğe, diş
hekimliğinden eczacılığa sekseni aşkın bilim
dalında terimlerin Türkçeleştirilmesi, sözlüklerin
hazırlanması işini yürütmektedir. Yüz yetmiş bini aşan
bu terim zenginliğinin İnternette de hizmete sunulmuş
olması sevindiricidir. Ancak yapılan bu çalışmaların
hayata geçirilmesi, türetilen terimlerin yaygınlaşması için kamu
kurumlarına, özel kuruluşlara, yayımcı kuruluşlara
görevler düşüyor. Onlar bu terimleri kullanırsa yabancı terimler
değil Türkçe karşılıkları yaygınlaşacaktır.
Öte yandan, Türk
Dil Kurumunun külliyat hâlinde yayımladığı Türk Dünyası
Destanları da büyük bir kültür hizmetidir. Kırgızların,
Kazakların, Özbeklerin, Türkmenlerin, Hakasların, kısacası
bütün Türk dünyası destanlarının yaklaşık yüz cilt
olacağı ifade edilmektedir. Türk Dil Kurumunun bu büyük hizmeti kitap
olarak kalmamalı, filme alınmalı, çizgi film
yapılmalı, bilgisayar oyunlarına dönüştürülmelidir ancak
böylece destanlarımızı çocuklarımıza, gençlerimize,
halkımıza ve bütün dünyaya tanıtabiliriz.
Maddi
kaynağı Atatürkün mirasından oluşan Türk Dil Kurumu ve
Türk Tarih Kurumunun hizmet binaları bulunmaktayken çok
kısıtlı bütçelerle faaliyetlerini sürdüren Atatürk Yüksek
Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi nihayet
daha iyi hizmet verebilecekleri yeni bir hizmet binasına
taşınmıştır.. Bu hizmet binası kiralaması
öncesi yaşanan süreçte gayrimenkul alımıyla ilgili olarak
tutanaklara geçirilen yolsuzluk iddiaları sonucu hizmet binası
satın alımı yerine kiralanması yoluna gidilmiştir.
Hâliyle
düğmeyi baştan yanlış iliklemeye
alışmış bir zihniyete şu soruları sorma
gereğini duyuyorum:
1) Yeni hizmet
binasının yıllık kira bedeli ne kadardır? İki ya
da üç yıllık kira bedeli karşılığı bu hizmet
binasının satın alınacağı söylenmektedir. Bu doğru
mudur?
2) Türk
kültürünü, Türk tarihini bilimsel yoldan araştıran, tanıtan ve
yayan bu kurumların bütünlüğünü bünyesinde barındıracak ve
çalışmalar için kongre, konferans, sergi salonları bulunduracak
çok işlevli bir çalışma ortamına sahip bir yerleşkeye
kavuşturulması düşünülmekte midir?
Küresel siyasetin
devletin konumunu hızla değiştirdiği bir süreçte Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve bağlı kuruluşların,
bu milletin yüksek değerlerine karşı girişilecek
faaliyetlerin çürütülmesi için tüm kurumlarıyla ortak kültür
değerlerini ortaya koymaları gerekmektedir. Zira, bir plan, prensip
dâhilinde ortak akılla yürütülecek çalışmalar sayesinde toplum
fertlerini bir arada tutan, kökleri tarihin derinliklerine kadar inen, milletin
seciyesinde saklı değerlerin yaşaması ve yaşatılmasına
vesile olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bütün kurumları bir arada barındırmasa da
Atatürk Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi ve Atatürk Kültür
Merkezinin daha iyi şartlarda hizmet verebilecekleri bir hizmet
binasına taşınmaları bizi mutlu etmiştir. Öte yandan
5018 sayılı Yasaya ekli 2 sayılı cetvelde yapılan
değişiklikle kurumların bütçelerinin tüzel yapılarına
uygun hâle getirilerek hizmet ve faaliyetlerine kolaylık
sağlanması da bizi mutlu etmiştir. Ancak konuşmamın
başında da sözünü ettiğim 2876 sayılı Kanunun 519
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen bazı
hükümlerinin Anayasa Mahkemesinin 1993 tarih, 1993-53 sayılı
kararı ile iptal edilmesi üzerine 2002 yılından itibaren
bilimsel kurullar oluşturulamamakta ve üyeleri atanamamaktadır. Bu
nedenle de Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna bağlı
kuruluşlar olan Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu ve
Atatürk Kültür Merkezi hizmeti ve faaliyetlerini yerine getirmekte
zorlanmaktadırlar. Bu nedenle, kurumların faaliyetlerini
sürdürebilmeleri için 57nci Hükûmet döneminde hazırlanıp Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunulan kurum yasa tasarısının da
incelenerek kurumların tüzel yapılarının korunmasına
azami özen gösterilerek Meclisimiz tarafından bir an önce çıkarılması
gerekmektedir.
Kaygı ve
temennilerimizin dikkate alınacağını umarak 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin tüm kurumlarımıza ve
ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Sakarya
Milletvekili Sayın Münir Kutluata. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, de-ğerli
milletvekilleri; Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu
ile Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığının bütçelerinin
görüşülmesi vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Kısa
adlarıyla TÜBİTAK ve TÜBA diye anılan bu
kuruluşlarımız Türkiyede bilimsel çalışma ve
teknoloji üretme ortamını geliştirmek amacıyla
oluşturulmuş kurumlardır. Kişiler, şirketler, kurumlar
ve devletler için hayat rekabet ortamı içinde sürmektedir. Ayakta
kalabilmenin, varlığını sürdürebilmenin yolu, yeni bilgi ve
teknolojilerle teçhiz edilmiş ve bunları kullanabiliyor olmaya
bağlıdır. Rekabet üstünlüğü sağlayabilmek için de en
yeni bilgi ve en yeni teknolojilere sahip olmak gerekiyor. Bunun yolu da bilgi
ve teknolojiyi bizzat üretmektir.
Bu nedenle,
Türkiyede de her zaman bilgi ve teknolojilerin önemine vurgu
yapılmış, ARGE çalışmalarının
artırılması arzu edilmiş, bazı önlemler
alınmış, fakat gerekli ortam
oluşturulamamıştır. Bilgi ve teknoloji üretmenin yolu
araştırma-geliştirme faaliyetlerinden geçmektedir. Bir talep
varsa, daha yeni bilgi ve daha yeni teknolojilere ulaşabilmek için ARGE
çalışmalarına kaynak ayırmak mümkündür. Burada söylenmek
istenen, bilgi ve teknoloji üretme işi, bir merak ve ilgi işi
olmaktan öteye bir sistem işidir. Rekabet üstünlüğü elde etmenin
öneminin farkında olan kişi, işletme ve ülkeler yeni bilgi ve
teknolojilere para ödemeye hazır olacakları için bizzat üretmeye de
kaynak ayırmaya razıdırlar. Genellikle ARGE harcamalarına
ayrılan kaynaklarla irtibatlandırılan bilimsel ve teknolojik
gelişmişlik düzeyi, ARGE sonuçlarına talebin artmasıyla sistemli
hâle dönüşmektedir. Böylece ARGEnin finansmanı piyasa
tarafından karşılanır hâle gelmektedir. Bu açıdan
değerlendirecek olursak, Hükûmetin söylediklerinden, ARGE
çalışmalarının, bilgi ve teknoloji üretmenin öneminin
farkında olduğunu ama gerekli ortamı
oluşturmadığını hatta uyguladığı
ekonomi politikalarıyla oluşmasını arzu ettiğimiz
sistemi tahrip ettiğini görürüz. Bilgi ve teknoloji üretme kabiliyetini
ARGE harcamalarının miktarıyla ölçen İktidar, bu alandaki
yetersizlikleri itiraf etmekte ama düzeltilmesi için gereğini ve
sorumluluğunu yerine getirmemektedir. Dokuzuncu Kalkınma Planı
-ki 2007-2013 yıllarını
kapsıyor- ARGE harcamalarının millî gelire oranını
yüzde 2 olarak hedef almış bulunuyor. Buna rağmen, binde 6,7
olan oran 2008 yılı sonunda ancak binde 7,3e
çıkarılabilmiştir. Bu süre zarfında sadece on binde 6
oranında bir artış kaydedilmiştir. Bunu yıla bölersek
aşağı yukarı yılda on binde 1 civarında bir
artış söz konusudur. Hükûmet, kendi koyduğu hedefin beş
yılda sadece yüzde 4ünü gerçekleştirmiştir yani bu yüzde 2ye
ulaşma hedefinin. 2013 yılına kadar da geriye kalan yüzde
96nın gerçekleşme şansının olmadığı
görülmektedir. Avrupa Birliğinde yirmi yedi ülke üzerinden alınan
ortalamalarda bile ARGE harcamalarının yüzde 1,9 olduğuna
bakılınca ve bu yüzde 1,9un binde 7,3le kıyaslanmasına
bakınca, Hükûmetin henüz işin lafını etme safhasında
olduğunu görüyoruz.
ARGE
harcamalarının miktarı ve oranı önemli olmakla birlikte, bu
harcamaların ne kadarının özel kesim tarafından
gerçekleştirildiği hususu da ayrıca önemlidir. Özel sektörün
ARGE faaliyetlerine kaynak ayırması hem kendilerine rekabet
üstünlüğü sağlamakta hem de ülkenin rekabet gücünü ve gelişme
hızını artırmaktadır. Bu nedenledir ki hiçbir ülke,
rekabet gücü elde edebilmek için yeni bilgi ve teknoloji üretimini finanse
etmeye hazır olan kuruluşlarını zorda bırakacak, bu
yoldan caydıracak politikalar uygulamaz ama ne yazık ki AKP
İktidarı hariç. demek mecburiyetindeyiz.
Hükûmetin
yabancı kaynakla ithalatı teşvik ediyor olması üretimi,
ihracatı baltalamakta, ARGE maliyetine katlanarak rekabet gücü elde
etmenin bir işe yaramayacağını göstermektedir. Sonuçta,
ARGEnin finansmanının piyasa yolu ile sağlanması
şeklindeki arzulanan sistemin daha kurulmadan Hükûmet tarafından
tahrip edildiğini görmekteyiz. İthalata dayalı büyüme modelinin
tahribatı sadece mevcut işletmeleri saf dışı
bırakmakla kalmıyor, yeni işletmelerin doğma ve büyüme
potansiyelini de ortadan kaldırıyor.
Burada Hükûmetin
kullandığı Çin örneğine ben de temas etmek istiyorum. ARGE
çalışmalarına verdiği önem, bilgi ve teknoloji üretimi
konusunda kaydettiği büyük gelişmelerle dünya pazarları üzerinde
hâkimiyet kurmuş bulunan Çinin, firmalarının
yakaladığı bu üstünlüğü sürdürmelerini desteklediğini,
parasının değerini yükseltmesi konusunda maruz
kaldığı uluslararası baskılara aldırış
etmediğini biliyoruz. Buna karşılık, AKP
İktidarının, suni değerlenen TLde ısrar ederek
Türkiye ekonomisini ithalatla sarsmakta ısrarlı olduğunu da
görüyoruz. Durum bu iken ARGE harcamaları konusunda ilgili bakanın
Türkiye, Çinden sonra ARGE harcamalarını dünyada en hızlı
artıran ülkedir. iddiası ilgilileri tebessüm ettiren bir ifade
olarak kalmaktadır. İddia yılda on binde 1 oranında artan
araştırma geliştirme harcamaları artışına
dayandırılmaktadır ki bu tür iddialardan uzak durmak
gerektiği açıktır.
Değerli
milletvekilleri, bilgi ve teknoloji üretiminde temel kuruluşlardan biri de
üniversitelerdir. Üniversitelerin bu konuda mesafe kaydedebilmesi için de
piyasanın bu üretimlere talebi olması gerekiyor, aksi takdirde ancak
bilimsel merak ve bilimsel disiplin çerçevesinde yapılan
çalışmalardan ibaret bir ortamdan söz edebiliriz, doğal bir
gelişme ikliminden bahsedemeyiz. Bu yüzden sık sık
üniversite-sanayi iş birliğinden söz edilir ve böyle bir ortamın
gelişmesi arzu edilir ancak haksız rekabete maruz bırakılan
işletmelerin üniversitelerin kapılarını ARGE
sonuçlarını satın almak üzere çalmalarının mümkün
olmayacağı da ortadadır. Yanlış ekonomi
politikaları hem üniversitelerin hem özel sektörün hem de bütçelerini
görüşmekte olduğumuz kurumların bilim ve teknoloji üretme
arzularını ve ortamlarını tahrip etmektedir. Bilindiği
gibi, 57nci Hükûmet, 2001 yılında, teknoloji bölgelerinin
kurulmasıyla ilgili kanunu çıkarmıştı. Bu
düzenlemeyle, üniversite-sanayi iş birliğinin sağlanmasına,
üniversitelerde üretilen bilgi ve teknolojinin ticarileşmesine zemin
hazırlanarak ARGE ortamının geliştirilmesi hedef
alınmış ve önemli de sonuçlara ulaşılmıştır.
Yapılan bu düzenlemeler sonucu, 2010 yılı Nisan ayı itibarıyla
kurulan teknoloji geliştirme bölgelerinin sayısı otuz sekize
ulaşmıştır. AKP İktidarı, 2008 yılına
kadar bu alanda bir adım atmamış, 2008 yılında
Araştırma Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında
Kanunu çıkarmış, o da kriz ortamına denk geldiği için
henüz sonuçlarını görebilmiş değiliz.
Bu
söylediklerimizin özeti, bilgi ve teknoloji üretmeyen toplumların
fertlerinin, işletmelerinin ve devletlerinin geleceklerinin tehlike
altında olduğudur. Bu gerçeğe rağmen, İktidarın
hem algılama hem de uygulama yetersizliği yüzünden Türkiye'nin bu
tehlikeyle yüz yüze olduğunu söylemeliyiz. Bu endişeyi
doğrulaması bakımından, Devlet Planlama
Teşkilatının 2011 yılı programının
140ıncı sayfasından bir cümleyi aynen sizlere naklediyorum:
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin
yaygınlaştırılması ve etkin kullanılmasıyla
bilgi toplumuna dönüşüm sürecinin hızlandırılması...
denilmektedir. Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, bilgi ve
iletişim teknolojilerinin yaygınlaştırılması ve
kullanılmasıyla bilgi toplumuna ulaşılacağı kabul
ediliyor. Bilgi toplumuna bilgi ve teknoloji üretmekle
ulaşılabileceği kavranmadan, bilgi toplumlarının
ürettiği bilgi ve teknolojilerin verimli pazarları olmaktan öteye
gidilemeyecektir. Bu arada, her sözün başında iletişim
teknolojilerinin kullanımının
yaygınlaştırılmasından söz eden İktidarın,
iletişim kurumlarının hemen hemen tamamını
yabancılara devretmiş olmasını da üzücü bir örnek olarak
dikkatlerinize sunuyorum.
2011 bütçesinin,
TÜBİTAK ve TÜBA bütçelerinin hayırlı olması dileklerimle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kutluata.
Aydın
Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzle ilgili
bütçesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, mutlaka ki kamu kaynaklarının, bütçenin etkin,
verimli ve yerinde kullanılması çok önemli ama her kalemi önemli
olduğu, her faslı önemli olduğu gibi, üstünde
konuştuğumuz gençlik ve spor alanı da bütçenin en önemli
kalemlerinden birini oluşturmaktadır çünkü gençlik, bir anlamda
ülkenin geleceğidir, gençlik heyecandır, gençlik dinamizmdir, gençlik
atidir. Dolayısıyla, ülke geleceği açısından bu kadar
önemli olan bir konuda gönül ister ki çok daha uzun görüşmeler
yapılabilsin ve daha sağlıklı değerlendirmeler
yapılabilsin. Hele ki dünya nüfus ortalamasına
baktığımızda, ülkemiz, on iki-yirmi dört yaş grubunu
genç olarak nitelendirdiğimizde, yaklaşık, nüfusun yüzde 25i
genç kesime tekabül etmektedir. Dolayısıyla, bu baş döndürücü hızla
değişen, gelişen toplumumuzda gerek gençlik hizmetlerine gerek
spor hizmetlerine ilişkin ihtiyaçlar, beklentiler ve talepler mutlaka ki
üst düzeyde anlam kazanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bir bölümünde özellikle gençliğe ve
ikinci bölümünde de spora ben zaman ayırmak istiyorum çünkü bugün, son zamanlardaki
gelişen olaylarla, gençlik ve gençliğe bakış
açısı daha bir ayrı önem kazanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bir devlet adamının, bir yöneticinin, eğer
meselelere bakış açısı, mantığı ve
ihtiyaçları, problemi anlamaya çalışmak, ders çıkarmak ve
doğru olanı yapmak yerine, anlamaya çalışmanın yerine
ön yargılı yaklaşmak, ders çıkarmanın yerine itham
ederek iftira ile sindirmeye çalışmak, doğru olanı yapmak
yerine de inadına yapmak alırsa, o ülkede problem çözülmez, hele ki
muhatap olunan gençlik olursa. Hepimizin yakından takip ettiği, son
günlerde üniversitelerimizde birtakım gelişmeler oldu. Bu
gelişmelerden, bizzat geçmişi yaşamış, geçmişi
yargılamak isteyen iktidar sahiplerinin ders çıkarmak yerine,
onlardan farklı metotlarla ve farklı güç kullanımlarıyla
onların yerini almak istediklerine şahit oluyoruz.
Sayın
Başbakan, polis gücüne güvenerek
Mutlaka ki polisimiz önleyici
hizmetlerde çok etkin olmalıdır ama siz polisi önleyici hizmetlerde
kullanmak yerine eğer gençlerin üstüne biber gazı sıkılmasında,
panzerlerin sürülmesinde, hatta daha vahşete varan, sürüklenen, tekmelenen
bir müdahaleye götürecek noktalarda polisi cesaretlendiren, güçlendiren,
önleyici hizmetlerin yerine bu tarz kullanımını öngören bir
yaklaşımla öğrencileri sindirmeye çalışırsanız,
bu gençliği bir noktada ajite edersiniz.
Biz, 12 Eylül
öncesindeki nesilde bunları yaşadık ve bu olayların
içerisinden geldik. Türkiye, çok derin tecrübeler edindi. Bu tecrübelerin
bizzat iktidar sahipleri tarafından kullanılması lazım.
12 Eylülde
askerler geldi, askerler gençlere neler yaptı. Peki, bugün acaba aynı metotlar
kullanılırsa bu yönetimin 12 Eylülden bir farkı olur mu? Hani
ileri demokrasiden bahsediliyordu? İleri demokrasi
Bugün yüz binlerce
üniversite gencinin olduğu bir ülkede, belli bazı grup gençlerin
taleplerinin acaba anlaşılmaya çalışılıp,
onların taleplerinin haklılıklarının çözümlenmesi mi
geçerli olmalı; yoksa bu gençlerin, o yüz binlerin içerisindeki küçük
grupların muhatap alınarak, ezilerek, daha büyük problemlerin yaşanmasına
mı sebep olunmalıdır?
Gençler neyi
istemektedir? Gençler, hukuk devleti içerisinde, hukukun üstünlüğünü
tanıyan bir devlet anlayışı içerisinde
katılımcı demokrasiye katılmak istemektedirler.
Dolayısıyla, biz gençliği sadece üniversite gençliği olarak
da görmemeliyiz çünkü Gençlik atidir. dedik. Dolayısıyla, on iki
yaş-yirmi dört yaş grubu arasına
baktığımızda, biz gençliğin eğitimini,
gençliğin ihtiyaçlarını doğru karşıladığımızda
gençlik ülke için bir potansiyel olur ama biz gençliğin ihtiyaçlarını
doğru algılayıp doğru
karşılamadığımızda ve bunları doğru
yönlendirmediğimizde gençlik başıboş, kötü
alışkanlıkların peşinde olduğunda o ülke için
üretmeyen, aksine, o ülkenin âdeta geleceğini tehdit eden bir unsur hâline
dönüşür.
Dolayısıyla,
biz gençlerimizi sadece ezberci bir zihniyetle değil, aynı zamanda
dershaneye kapatarak onları sadece bir ezber manyağı durumuna
âdeta -affedersiniz- getirmek durumunda olmamalıyız. Gençlerin
aynı zamanda spor alanına da entegresini sağlayıp,
oralardan da birtakım gelişmelerini sağlayıp,
gençliğin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bilinç ve
kültürünün çağdaş bilim, çağdaş hukuk, sosyal ve ekonomik
temellere dayandırılarak bizzat güçlendirilmesini, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlığı bilinç ve kültürünü hayatın
vazgeçilmezi hâline getirmemiz gerekmektedir. İşte böyle bir gençlik
gelecekte milletin ve devletin teminatı olur.
Değerli
milletvekilleri, spor alanına gelince: Bugün hem gençlik hem spor
alanında kullanılabilecek ekonomik enstrümanlar çok
gelişmiştir; işte, yayın haklarından tutun, Spor Toto,
İddaa gelirleri. Bunun yanında -Kredi Yurtlarımız belki
birazdan görüşülecektir ama- çağımızda ekonomimizdeki ve
dünyadaki gelişmeler kamu finansmanı bütçesini rahatlatmış
ve kamu kaynaklarının daha verimli kullanılabilmesini
sağlamıştır. Düşünün ki eskiden ülkemiz hava
limanlarına, deniz limanlarına, enerji santrallerine, yollara hep
kamu kaynaklarından para harcıyordu, bugün bunlar hep
yap-işlet-devret modeliyle yapılır hâle geldi ve buralara kaynak
ayrılmıyor ama bütçemizden bunun gibi başka alanlara -sosyal,
sportif alanlara, eğitim alanlarına- daha çok kaynak ayırma
imkânımız oldu. Hatta, geçende buradan
çıkardığımız bir kanunla, eskiden devlet kendisi yurt
yaparken, bugün kişilere, kurumlara kiralık araziler üstünde yurtlar
yaparak Kredi Yurtlara kiralama imkânı veren bir yasal düzenleme
yapıldı. Dolayısıyla bu enstrümanları doğru
kullanarak Türkiye gençliğe ve spora daha çok yatırım yapabilir
ve daha gelişmiş enstrümanları da kullanabilir.
Buradan Gençlik
Spor Genel Müdürlüğümüze sporda gelişme için bir tavsiyem var. Bu
tavsiyem şudur: Her spor dalının bir genetiğe ihtiyacı
vardır. Bir yüzücünün genetik ihtiyacı ile bir boksörün genetik
ihtiyacı aynı değildir ve Türkiyemizin de bu alanlarda
bazı genetik haritalarını çıkararak, bu genetik haritalara
göre, en elverişli spor dallarının olduğu bölgelere
yetişmiş bölge müdürlerini, hatta o dallardaki yetmiş bölge
müdürlerinin yanında, Millî Eğitim Bakanlığıyla
irtibata geçilerek, Millî Eğitim Bakanlığınca da o dallarda
başarılı olmuş eğitim uzmanlarını,
öğretmenlerimizi o bölgelere göndererek, Türk sporuna,
coğrafyamızdaki dallarına göre, çeşitli bölgelerden daha
güçlü sporcuların yetişmesini temin etmemiz gerekmektedir.
Örneğin, Doğu Anadolumuzdan maratoncularımız
çıkmıştır, Adana bölgemizden yüzücülerimiz
çıkmıştır, İç Anadolumuzdan güreşçilerimiz
çıkmıştır. Bu dallardaki spor faaliyetindeki gençlerin
yoğunlukları daha fazla olmuştur. Dolayısıyla
buralara, bu uzmanlık alanındaki eğitim, öğretim ve
aynı zamanda genel müdürlük elemanları atanırsa oralarda daha
faydalı faaliyetler yürütülmüş olur ve daha planlamacı bir
zihniyetle daha iyi insanlar yetiştirilebilir.
Ben,
gençliğimizin ihtiyaçlarının Türkiyede doğru
karşılanmadığı kanaatini taşıyorum.
Sayın Başbakanın gençliğe bakış
açısını, gençliğin taleplerini daha doğru anlayan bir
yapı içerisinde Sayın Başkanın bazı şeyleri
değiştirmesini diliyorum.
Bütçenin
gençliğimize hayırlar getirmesini
temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
Eskişehir
Milletvekili Sayın Beytullah Asil.
Buyurun
Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe görüşmeleri içerisinde Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi ve şahsınızda aziz milletimi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 26ncı
maddesi, yükseköğretimin, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikte
açık olmasını; 22nci maddesi de, her şahsın şahsiyetinin serbestçe gelişmesi
için zaruri olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının her devletin
teşkilatı ve kaynaklarıyla mütenasip olarak
gerçekleştirilmesini öngörmektedir. Anayasamızın 42nci
maddesine göre: Kimse, eğitim ve öğrenim haklarından yoksun
bırakılamaz. ve Devlet, maddi imkânlardan yoksun başarılı
öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar
ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. demektedir.
İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesinin ve Anayasamızın bu
düzenlemelerinden yükseköğrenim yönünden çıkan sonuç,
yükseköğretimin liyakat dışında hiçbir ölçüt
kullanılmaksızın herkese tam eşitlikte açık
olması ve sosyal eğitim güvencesinin devletin kaynakları
oranında herkese tanınmasıdır.
Bu çerçevede,
Kredi Yurtlar Kurumu, yükseköğrenim için maddi desteğe ihtiyacı
olan herkese, birinci eğitim, ikinci eğitim, devlet üniversitesi,
vakıf üniversitesi gibi ayrımlar olmaksızın, devletin
kaynaklarına göre belirli bir sosyal yardım sağlamalı ve
yükseköğrenime girişte yalnızca liyakat belirleyici
olmalıdır. Eğitimden katma değer vergisi
alınmasına mutlaka son verilmelidir.
Bakınız,
2009 ek yerleştirme için üniversitelerdeki 109.633ü ön lisans,
50.990ı lisans olmak üzere toplam 160.623 kontenjan için 167 binin
üzerinde aday başvurmuş, 57.619 kişi yerleşmiş,
113.004 kontenjan boş kalmıştır. 2010 ek
yerleştirmesinde ise sonuç yine değişmemiş, üniversitelerdeki
89.502si ön lisans, 53.464ü lisans olmak üzere toplam 142.966 kontenjan için
165 bin aday başvurmasına rağmen 72.685 kişi
yerleşmiş, 70.281 kontenjan boş kalmıştır.
Devlet
üniversitelerinde boş kalan kontenjanın büyük kısmı meslek
yüksekokullarının ikinci öğretim programlarındaki
kontenjanlarıdır; hem de ara elemana ihtiyaç duyulduğu,
sanayimizin açığının devam ettiği, meslek
eğitimini memleket meselesi olarak gördüğümüz bir dönemde.
Her yıl 1
milyon aday üniversitelere giremezken son iki yılda 170 binin üzerinde
kontenjanın boş kalmasının başlıca sebebi yüksek
öğretimdeki sosyal yardımların gereği gibi
yapılmamasıdır. Kredi ve Yurtlar Kurumuna
ayırmadığımız kaynağın çok
fazlasını boş kontenjanlar nedeniyle israf etmekteyiz.
Yeteneği olan ama maddi durumu yerinde olmayan öğrencilerin de
vakıf üniversitelerinde okuması mutlaka sağlanmalıdır.
Vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilerin mali
durumlarının sonradan kötüleşmesi durumunda bu gençlerin okulu
bitirmeleri mutlaka sağlanmalıdır. Ülkemiz için,
gençliğimiz için bu hazır kaynağın israf edilmemesi
zaruridir. Gerekli tedbirler bir an önce alınmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde, gençlerin güçlenmesine
yönelik devlet harcamalarının üzerinde durmak istiyorum. Gençlerin güçlendirilmesine
yönelik toplam harcamanın millî gelir içindeki payı 2007
yılında binde 2; 2008 yılında binde 2,5; 2009
yılında binde 3 olarak gerçekleşmiştir. 2010 için
kanunlaşan binde 3; 2011 öngörüsü binde 3; 2012 öngörüsü binde 2,9dur. Bu
oranın içinde Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün harcamaları, merkezî yönetim bütçesinden YURTKURa
yapılan transfer, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik
Programlarına Türkiye'nin toplam bütçe katkısı,
TÜBİTAKın gençlere sağladığı burs ve destek,
gençliğin güçlendirilmesine yönelik harcamalar, İŞKURun
gençliğe yönelik harcamaları, Yükseköğretim Kurulunun
üniversitelerde görevli araştırma görevlilerine yönelik verdiği
burslar, Millî Eğitim Bakanlığının yurt
dışı öğrenim bursları, Millî Eğitim
Bakanlığının Ortaöğrenim Burs ve Yurtlar Dairesi
Başkanlığının harcamaları bulunmaktadır. 1
trilyon lira gayrisafi yurt içi hasılamızdan gençlerin
güçlendirilmesine yönelik toplam harcama 3 milyar lira yani binde 3. Bu oran
ülkemizde söylemde çok önemsiyormuş gibi gözüktüğümüz gençliğe
kaynak ayrılmadığının göstergesidir. Onlara
yaptığımız en büyük haksızlıktır. Bilgiyi
üreten ve etkin kullanan sayılı ülkeler arasında yer alabilmek
özellikle yükseköğretimde nicelik ve nitelik açısından
başarıyla mümkündür. Gençlik geleceğimizdir. diyoruz.
Yükseköğretim bir kamusal sorumluluktur. diye nutuklar atıyoruz.
Nutuklarımızda samimiysek gayrisafi yurt içi hasılamız
içinde gençlerimizin güçlendirilmesine yönelik yapılan harcamaları
arttırmak zorundayız.
Değerli
milletvekilleri, bu rakamların daha da çarpıcısı ülkemizde
on beş ilâ yirmi dört yaşları arasında 14 milyon
civarında genç yaşıyor. Gençlerin genel nüfusa oranı yüzde
20. Bu gençlerin yaklaşık yüzde 20si eğitim almakta, yüzde 30u
çalışmakta, yüzde 40ı eğitim almamakta ve
çalışmamaktadır. Tüm genç nüfusun yüzde 30unu oluşturan
eğitim alan gençlerin güçlendirilmesine yönelik yapılan
harcamaların yüzde 75ini almaktadır. Oysa eğitim
dışındaki gençler genç nüfusun yüzde 70ini oluşturmasına
rağmen gençlerin güçlendirilmesine yönelik yapılan harcamaların
içinde aldıkları pay sadece yüzde 25tir. Hâl böyleyken YURT-KURun
bütçesi için öngörülen önümüzdeki süreçteki reel daralmayı nasıl
kabul ederiz? Yeni üniversiteler açılmışken, kontenjanlar
yükseltilmişken, ayrıca yurtlara yapılan başvurularla kabul
oranları arasında uçurum devam ederken.
Değerli
milletvekilleri, Kredi ve Yurtlar Kurumu bugün 136 bini erkek 95 bini kız
olmak üzere yaklaşık 231 bin öğrenciye hizmet verebilmektedir.
Buna karşılık Kredi ve Yurtlar Kurumundan hizmet talep etme
potansiyeli olan öğrenci sayısı 1 milyon 200 bin
civarındadır. Bu da gösteriyor ki yurt içinde talep edilenin ancak
beşte 1inin talebi karşılanabilmektedir. Yasal
sınırlamalar nedeniyle Kredi Yurtlar Kurumundan hizmet talep edemeyen
1,5 milyon Açıköğretim ve diğerlerini
kattığımızda ortaya çıkan tablo daha vahim bir hâl
almaktadır. Hâl böyleyken, yurt içinde ihtiyacın yüzde 10unu dahi
karşılamaktan uzak Kredi Yurtlar Kurumuna yapılan son düzenlemeyle
yurt dışında hizmet görevi yüklemek ne derece doğrudur?
Üstelik bunların sınırlarını çizmeden, yurt
dışında hizmet satın almayı teşvik edeceğini
düşünmeden. Öğrencilerimizin yurt dışında öğrenim
görmesi ülke menfaatleri açısından gerekli ise devletin ihtiyaç ve
imkânları içerisinde bu faaliyet yıllardır yerine getiriliyor.
Biz başta
Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürü olmak üzere Kurum
çalışanlarının özverili çalışmalarına
güveniyoruz. Kurumun kıt kaynaklarını, ülke gençliğimizin
sağlıklı yetişebilmesi yolunda dengeli
harcayacaklarını biliyor, Hükûmeti, gençlerin güçlendirilmesine
ayrılan kaynakları artırma yolunda çalışma yapmaya
davet ediyor, yüce Meclise, yüce milletimize ve gençlerimize bütçenin
hayırlı olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Asil.
Sayın Ata,
ben tutanakları getirttim.
Şimdi,
Sayın Üskülün, sizin soru sorduğunuz cümlesini şuradan itibaren
okuyup kendisine sizin sorduğunuz soruyu soracağım. Sizi
kastettiyse, Grubunuzu ve sizleri kastettiyse de size sataşmadan
AYLA AKAT ATA
(Batman) Çok açık Sayın Başkan.
BAŞKAN
Şimdi yani sonuç olarak, bakın, birbirimizi tanıyoruz.
Kastettiyse, o zaman size sataşmadan söz vereceğim, tamam mı?
AYLA AKAT ATA
(Batman) Umarım dürüst davranır.
BAŞKAN
Sayın Üskül de burada.
Komisyonumuz,
tüm üyeleri, sakin bir biçimde objektif değerlendirmelerini yapıyor,
bunları ortaya koyuyor, bu hak ihlallerinin önlenmesi için öneriler
geliştiriyor ama bizim Komisyonumuzun arşivinde toplumsal olaylarda
toplumla güvenlik görevlilerini karşı karşıya getirmeye
yönelik, onları çatışmaya yönelik açıklamaların,
kışkırtmaların görüntüleri ve ses kayıtları da
var. Bunu da bilginize sunuyorum. Hepinize saygılar sunarım.
şeklinde bir konuşmanız var.
Şimdi,
burada Sayın Üskül
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sataşma yok.
BAŞKAN
Hayır, ben soruyorum, kendisinin cevabını duyduktan sonra karar
vereceğim.
Siz,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunu mu kastettiniz?
MEHMET ZAFER
ÜSKÜL (Mersin) Hayır Sayın Başkanım. Sadece şunu
söylemek istedim: Komisyonumuz insan hakları ihlallerinin
olmadığı bir iklimi, bir ortamı yaratmaya
çalışmaktadır ama zaman zaman değişik olaylarda, biz,
ortamı karıştıracak, gerecek ve belki de insan hakları
ihlallerinin doğmasına yol açabilecek
kışkırtmaların da olabileceğini gördük, bunların
belgeleri de var. Söylediğim bundan ibarettir.
BAŞKAN
Anladım. Peki, teşekkür ederim.
Sizi
kastetmemiş.
AYLA AKAT ATA
(Batman) Daha dürüst olmasını beklerdik, bu konuşmada ifade
etti.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Abdullah
Özer.
Süreniz sekiz
dakika.
Buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA
ABDULLAH ÖZER (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
dördüncü turunda Cumhuriyet Halk Partisi adına Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Atatürk Araştırma
Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi bütçeleri hakkında söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, 12 Eylül yönetiminin çıkardığı
11/8/1983te kabul edilen ve 17/8/1983te Resmî Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren bir kanun var. Bu kanunun 26/8/1993 tarihinde kanun
hükmünde kararnamelerle Hükûmetçe birçok maddesi değiştirilmiş,
o günkü muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesine açtığı dava
sonucu Mahkemenin 25/11/1993 tarihinde verdiği kararla bu
değişiklikler iptal edilmiş, yasa 12 Eylül yönetiminin
hazırladığı yasadan daha da geri ve içinden
çıkılmaz bir konuma getirilmiştir. Bu tarihten itibaren Kurumun
bir yasası olmamıştır ancak Sayın Ahmet Necdet
Sezerin iyi niyetle bir yasa hazırladığını
biliyorduk. Yasası olmayan bu kurumlara atamalar ahbap çavuş
ilişkisi içinde Başbakan ve kurumlardan sorumlu Devlet Bakanı
Mehmet Aydın tarafından yapılıyor. Dünyanın her
tarafında bu özellikteki kurumlara alanlarında bilim dünyasında
tanınmış, otorite olan kişiler atanırken ne yazık
ki bizde başbakan ve bakana yakınlık yeterli kıstas olarak
alınmıştır. Atatürkün kurduğu kurumlar özünden saptırılmış,
değişen koşullara göre Türk-İslam sentezci,
Aydınlık Ocakçılar atanmış, sonra onlar tasfiye
edilmiş, İslamcı, Osmanlıcı kafalar iş
başına getirilmiştir. Türkiye'nin eksenini iç ve dış
politikalarda kaydırmaya kararlı olan Hükûmetin bu kurumları ele
geçirerek yayım ve kültür politikalarını buna göre
değiştirmek istemesine bu Kurumda da tanık oluyoruz. O zaman bu
kurumlara bütçeden ayrılacak tahsisatın nerelere kanalize
edileceği ve harcanacağı apaçık ortadadır.
Atatürk, Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ve Kuruma bağlı Atatürk
Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Atatürk Kültür
Merkezi ile Atatürk Uluslararası Barış Ödülünü düzenleyen 2876
sayılı Kanunda bir dizi değişiklik öngören yasa
tasarısı 22/3/2005 tarihinde Meclise sevk edilmiş ve Millî
Eğitim, Gençlik, Spor ve Kültür Komisyonunda 1/997 sıra sayıyla
görüşülmeyi beklemektedir. Tasarı 7 Nisan 2005 tarihinde Komisyon
gündemine alınmış ancak toplantı
yapılamadığından görüşülememiştir. 12 Eylül
askerî darbesi sonrasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun
birleştirilmesiyle oluşturulan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu ve bu Kuruma bağlı kuruluşların
yapısını düzenleyen kanun 1993 yılında
değiştirilmek istenmiş ve dönemin Hükûmetince 519
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye dayanılarak
çıkarılan yasa 16 Eylül 1993 yılında Resmî Gazetede
yayınlanmıştır.
Dönemin ana
muhalefet partisi ANAP, yasanın dayandırıldığı
kanun hükmünde kararnameyi Anayasa Mahkemesine götürmüş ve Mahkeme kanun
hükmünde kararnameyi iptal etmiştir, bu nedenle çıkarılan kanun
uygulanamamıştır.
22/3/2005
tarihinde Meclise sevk edilen ve 7 Nisan 2005 tarihinde komisyon gündemine
alınan, ancak hâlâ görüşülemeyen yeni tasarı neler getiriyor?
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun yapısı kadrolaşmaya açık
biçimde değiştiriliyor. Yeni tasarı Yüksek Kurum için üç yeni
daire başkanlığının kurulmasını öngörüyor ve
bunlara ilişkin kadroları belirliyor.
Tasarının
10uncu maddesinde yapılan değişiklikle, Yönetim Kuruluna
yapılacak atamalarda Cumhurbaşkanının onayı
kaldırılıyor, Başbakanın onayı yeterli
sayılıyor, Yüksek Kurulun oluşturulmasında açıkça
Cumhurbaşkanı devre dışı bırakılıyor.
Aynı durum
TÜBİTAKta da yapılmakta. Gelir İdaresinin kurulmasına
ilişkin kanun, atamalarda Cumhurbaşkanının devre
dışı bırakılması nedeniyle
Cumhurbaşkanınca görüşülmek üzere Meclise iade edilmişti. Cumhurbaşkanı
bu konuda görüşünü belirttiğine göre, bu şekliyle bu tasarı
yasalaşsa bile Cumhurbaşkanınca kabul edilmeyecektir.
Değerli
arkadaşlarım, madde 21de yapılan değişiklik, Atatürk
Araştırma Merkezinin üye yapısıyla ilgilidir. Üyeleri
Başbakanın inisiyatifinde atanan Yüksek Kurumun Yönetim Kurulu,
Atatürk Araştırma Merkezinin üyelerini atamaya yetkili
kılınmıştır. Atanacak kişilerde ise yürürlükteki
kanunun öngördüğü Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi
Enstitülerinin temsilini sağlayabilme göz önünde bulundurulur. hükmü
kaldırılmaktadır. Atanacak kişilerde aranılacak
özelliklere ilişkin Merkezin amaçlarına yararlı olabilecek
gibi tartışmaya açık, göreceli bir kriter getirilmektedir.
Atatürk
Araştırma Merkeziyle ilgili bir önemli değişiklik de madde
25te yapılmaktadır. Bu maddede Merkezin Başkanında
aranılan Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve
inkılaplarını benimsediğini eserleriyle ortaya koymuş
olma şartını kaldırıyor, yerine Kanunda belirlenen
amaçları benimsemek gibi, genel, somut olmayan bir hüküm konuluyor.
Madde 39da
yapılan değişiklikle Türk Dil Kurumunun üye sayısı
40tan 17ye indiriliyor, üyelik de beş yılla
sınırlandırılıyor. Türk Tarih Kurumunun üye
sayısı 40tan 12ye indiriliyor.
Sonuç olarak,
hazırlanan tasarı bu kurumların işlevlerinde bir
değişiklik öngörmüyor. Yapılan değişikliklerin
tamamı kurumun üye yapısı ve çalışma biçimiyle ilgili
tasarının atamalarda, başta Cumhurbaşkanını ve YÖKü
temsilde, yine YÖKü, Genelkurmayı ve Millî Güvenlik Kurulunu devre
dışı bırakarak Başbakanı etkin hâle getirmesi,
yeni kadrolar tahsis etmesi
Amacın bu kurumları daha işlevsel
hâle getirmek değil kadrolaşmak olduğu çok açık
ortadadır. Kadroları ehil olmayan yandaş kişilerle
doldurmak AKP İktidarının ülke yararına olmayan
uygulamalarının en belirgin göstergesidir.
Sayın
milletvekilleri, 2011 yılının iş bilen, ekonomiden anlayan,
yolsuzluktan uzak duran, yabancı güdümüne girmeyen, anayasal
kurumlarımızla çatışmayan, rejimle sorun yaşamayan,
tarikatların kuklası olmayan bir iktidarı ortaya
çıkarması temennimle hepinize başarılı,
sağlık ve huzur dolu bir yıl diliyor, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özer.
Kırklareli
Milletvekili Sayın Tansel Barış.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2011 yılı merkezi bütçe görüşmelerinde Türk Dil
Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, televizyonları
başında bizleri izleyen değerli halkımızı ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Benim iki eserim var, biri Türkiye
Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi. demişti. Ancak bu iki
ana arterden başka Atatürkün bize bıraktığı eserler
saymakla bitmiyor. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu bunlar
arasındadır.
Türk Tarih
Kurumu, 1931 yılında Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti adı
altında kurulmuş ve 1935 yılında Türk Tarih Kurumu
adını almıştır. Amacı, Türk tarihini, Türkiye
tarihini ve devrim tarihini araştırmak, incelemek ve bölge ile
dünyadaki etkilerini irdelemekti.
Türk Dil Kurumu
ise 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti adı altında
kurulmuş ve 1936 yılında Türk Dil Kurumuna dönüştürülmüştür.
Türk dilinin bütün zenginliklerini ortaya çıkarmak, Türk dilini dünya
dilleri arasında saygın bir yere getirmek için kurulmuştur.
Ancak 12 Eylül
darbesiyle her iki kurum kapatılmıştır ve 11/08/1983
tarihinde 2876 sayılı Kanunun 2nci maddesi uyarınca Atatürk
Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu çatısı altında
toplanmışlardır.
Ülkemizde tarih
konusunda çok yoğun tartışmalar yaşıyoruz.
Osmanlı ve cumhuriyet tarihimiz konusunda herkes farklı
düşünceler sergiliyor. Doğru kaynaklar olmadığı için
vatandaşlarımızın kafası karışıyor.
Bazı çevreler ise cumhuriyet dönemini kötülemek için yoğun çaba
harcıyorlar. Türk Tarih Kurumunun bu boşluğu doldurması
görevidir. Osmanlı dönemini, Kurtuluş Savaşını,
cumhuriyet dönemini her yönüyle anlatan güvenilir tarih kitaplarına
ihtiyacımız vardır. Aksi takdirde, Çanakkale
savaşlarının evliya ve erenlerle
kazanıldığını söyleyen bazı kesimlere gün
doğmaktadır.
Türk Dil Kurumu,
başlangıçtan beri çalışmalarını Türk dili
üzerinde araştırmalar yapmak üzere yola çıkmıştır
ve bu yolda kendisine başarılar diliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, tarihimiz, dilimiz ve Atatürkümüz konusunda her iki kurumun
siyasi iktidarların baskıları olmadan amaçları
doğrultusunda hizmet etmeleri gerekmektedir ve bana göre her iki Kurumun
da özerk olması gerekiyor ve umarım ki bu çalışmalar
neticesinde ileride her iki Kurum da özerkliğine kavuşacaktır.
Sayın
milletvekilleri, bu seçkin iki Kurumumuza Yüce Atatürkün vasiyeti
doğrultusunda İş Bankası hisselerinden her yıl çok
önemli miktarda kâr payları aktarılmaktadır. Gazi Mustafa Kemal
Atatürk, vasiyetinde şöyle demişti: Malik olduğum bütün nutuk
ve hisse senetleriyle Çankayadaki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet
Halk Partisine, atideki şartlara, terk ve vasiyet ediyorum. Yine Mustafa
Kemal Atatürk Her sene kâr payından kalan miktar yarı yarıya,
Türk Tarih ve Türk Dil Kurumuna tahsis edilecektir. demişti. Şimdi
buraya bir nokta koyalım arkadaşlar.
Sayın
Başbakan ve yandaş medya, fırsat buldukça bu konuyu
ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyorlar. Hâlbuki
Başbakan, Atatürkün bu vasiyetnamesini benden çok daha iyi biliyor.
Cumhuriyet Halk Partisinin Atatürkün hisselerinden elde edilen gelirden 1
kuruşunu dahi almadığını benden çok daha iyi
bilmektedir ve Sayın Başbakan, nedense, zaman zaman, işte,
Cumhuriyet Halk Partisinin bankası vardır. Efendim, çok parası
vardır. Efendim, dünyada bankası olan tek parti Cumhuriyet Halk
Partisi
Şimdi, Sayın Başbakan, evet, Mustafa Kemal Atatürkün
vasiyeti. Ne yapalım yani? Bu vasiyeti yırtıp atalım
mı? Yani, Mustafa Kemal Atatürk, vasiyetinde Benim bu mal
varlığım Cumhuriyet Halk Partisine kaldı. dediği için
suç mu işlemiştir arkadaşlar? Yani Sayın Başbakan
dedi. diye biz bu vasiyeti yerine getirmeyelim mi? Doğrusu, Sayın
Başbakanın ve yandaş medyanın bu konu üzerinde niye bu
kadar durduklarını anlamış değilim. Yani, bizler bu
vasiyeti yerine getireceğiz elbette ve bu vasiyeti yırtıp
atmayacağız. Bu vasiyetin doğrultusunda Cumhuriyet Halk Partisi görevini
yerine getirecektir değerli arkadaşlarım.Genel başkanlarımızın
dilinde tüy bitti. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuyla yani bu hisselerden
bir kuruş para almadığını artık cümle âlem
biliyor, bundan sonra umarım diğer yandaş medya da ve Sayın
Başbakan da bilecektir. Buradan İş Bankası Yönetim Kuruluna
şu çağrıyı yapıyorum: Gelin, bu konu üzerinde yeni bir
kitap hazırlayın ve bu kitapta Mustafa Kemal Atatürkün
vasiyetnamesini altını çizerek tekrar bir gündeme getirin ve bundan
sonra, inşallah, kimse bu konu üzerinde tekrar söz sahibi olmaz.
Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; bir başka konuya
değinmek istiyorum. Bizim ülkemizde petrol neden bu kadar çok pahalı?
Bunu birilerinin izah etmesi lazım. Bu ülkede petrol fiyatlarını
kimler tespit ediyor? Değerli arkadaşlar, bizim ülkemizdeki
insanların kişi başına geliri 50 bin dolar mı? Niye 4
liraya benzin alıyoruz? Bunu kimse artık irdelemiyor mu? İnsaf
diye bir kavram var, sizde bu insaftan da mı yok arkadaşlar?
Biliyorsunuz dünyanın en pahalı benzini bizde ve Avrupa Birliği
ülkelerinde, onların, satın olma gücü bizden çok daha fazla, benzin
bizden daha ucuz. İtalya, Bulgaristan bunlar petrol mü üretiyor? Yok.
Bizden 2 misli daha ucuz petrol kullanıyorlar, benzin alıyorlar.
Efendim, Suriye bizden 3 misli daha ucuz, Irak bizden 5 misli daha ucuz,
İran bizden 8 misli daha ucuz. Allah aşkına
Evet, onlar petrol
üretiyor da, bu kadar da olmaz, 8 misli fiyat farkı. İtalya 1,5
misli, Bulgaristan
Maalesef, arkadaşlar, herkesin bu konuyu iyi
düşünmesi lazım. Bizim insanımızın bir eli yağda,
bir eli balda değildir. O nedenle, Hükûmetin acilen bu konuya el
atması lazım ve bizim de bu konuda insanlarımıza saygı
göstermemiz lazım. Petrol fiyatlarının, benzinin bir an önce
inmesi lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TANSEL BARIŞ
(Devamla) Değerli arkadaşlar, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Barış.
Uşak
Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) ve TÜBİTAK (Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu) bütçeleri üzerine Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşünü sizlerle paylaşmak için buradayım.
İki kurumun
da içinde ortak bir kavram var: Bilim. İki kurumun da bilim için yapmak
istedikleri örtüşüyor: Bilimin ve bilimsel düşüncenin toplum
genelinde yaygınlaştırılması. Bu, örtüşen
amaçlarından bir tanesi. Bu yönde TÜBA ile TÜBİTAKın bir
sinerji içerisinde, bir ortak çalışma içerisinde olmuş
olması gerektiğini düşünüyorum fakat bunu göremiyorum.
TÜBAnın
özellikle bilim etiği konusundaki çalışmalarını ve
genç bilim adamlarını -orada da genç bilim adamı destek
programını da genç bilim insanı destek programı olarak
değiştirmelerini kendilerinden rica ederim- destek
programlarıyla ve ödülleriyle, bilimin değerinin toplumda
anlaşılması yönündeki çalışmalarını takdirle
izliyoruz. Fakat 10 milyonun biraz üstündeki bütçeyle bu konularda fazla bir
çalışma yapılamaz düşüncesindeyim. Umarım, bu bütçe
zaman içerisinde daha da artırılır.
TÜBİTAK da
aynı konuda çok iddialı çalışmalar içerisinde. Fakat
Sayın Bakanın konuşma metninde, Plan ve Bütçe Komisyonunda
dağıttığı konuşma metninde, 71inci
sayfasında, bilimin toplumda yaygınlaştırılması
ve sevdirilmesinden söz ediyor, Nitekim bu alan Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın himayesindedir. diyor.
İşte, bunu duyduğum anda, Başbakanın bilimi himayesi
altına aldığını duyduğum anda, okudum anda, doğrusu,
endişe beni kaplıyor.
Birincisi: Bilim
ile inanç arasındaki farkı anlamadan bilime yaklaşmak hem inanca
hem de bilime saygısızlıktır. Bu anlayışı
ben Sayın Başbakanda görmüyorum, bunu ayırt etme
anlayışını görmüyorum, bir.
İkincisi:
Sayın Başbakanın himayesi altına aldığı
konulardaki
Ha TÜBİTAKı da himayesi altına almak için -yasa üstüne
yasa, yasa üstüne yasa, illa ben atayacağım Başkanını-
himayesi altına almak amacıyla yaptıklarını biliyoruz,
o çabaları hatırlıyoruz.
Bir de daha somut
bir konuya gireyim: Himayesi altına aldığı uzay konusu var.
İlk himayesi altına aldığı konulardan bir tanesidir
uzay ve uydu konuları. Şimdi, bu konularda Türkiye arzu edilen ve
insan kapasitemizin -ki en önemli kapasitedir- bize
sağladığı olanaklardan yararlanamamıştır.
2004 yılında TÜBİTAKın projesi olan RASAT Uydu Projesi
2007de atılacaktı, Başbakanın himayesi altındaki bu
uzay ve uydu projesinin parçası olan RASAT Uydusu, gözlem uydusu, 2010un
16 Aralığına, yarına atılacağı söyleniyor;
bilmiyorum yarın atılacak mı bu, üç sene gecikme gösterdi. Bu
arada, uzay konusunda başka başarısızlıklar oldu. Bir
uzay ajansımız bile yok ki Avrupa Uzay Ajansının üyesi
olduğumuz hâlde.
Şimdi,
TÜBİTAK bütçesi üzerinde bir iki noktaya daha değinmek istiyorum bu
çok sınırlı zaman içerisinde. Önce teşekkür ederim.
TÜBİTAK ilk defa, son yıllarda, gerçekten daha öncekilere
kıyasla etraflı ve içerikli bir bütçe metni
hazırlamış, Plan Bütçeye sundu. Dört konuya çok kısa
kısa değineceğim.
Performans:
Şimdi, performans konusunda benim geçen sene yaptığım
Avrupa Birliği karnesine göre eleştiriler vardı. Metodolojik
olarak o karnenin hazırlanmasına TÜBİTAK itiraz ediyor,
ayrıntılı olarak da yazmış burada. Daha önce de
Sayın Başkan açıklamıştı. Katılıyorum
kendisine. Fakat eğer biz o metodolojik sakıncalara katılacak
olursak -ki nüfusun büyüklüğüyle ilgili büyük ölçüde- o zaman baz etkisini
de metodolojik olarak göz önüne almanız gerekir. Burada Yüzde şu
kadar patentte arttık, yüzde bu kadar arttık. diye, çok küçük
yerlerden çok büyük yerlere gelmeyi ifade etme hakkını sizden
alıyor o zaman Sayın Bakan, eğer metodolojiye önem
veriyorsanız. Ha Metodolojiye ben şurada önem veririm, bu endekste
veririm, bunda vermem. deme lüksünüz de yok. Fakat nereye bakarsanız
bakın, sadece Avrupa Birliğinin karnesinde değil -bakın,
TÜBİTAKın misyonunda da var, refahı artırmak, teknoloji politikaları
ülkenin- hangi endekse bakarsanız bakın, Türkiye diplerdedir. Refah
endeksinde, Legatum Enstitüsünün yaptığı sıralamada -Wall
Street Journalda 26 Ekimde güzel bir makale var, tavsiye ederim- 80inci
sıradayız 110 ülke içerisinde. Rekabet gücünde Dünya Ekonomik
Forumunun sıralamalarında 60lı sıralardayız. Küresel
yenilik endeksinde 50nci sıradayız. Beşerî sermayede 89uncu
sıradayız. Daha zamanım olsa diğer endeksleri de
sayabilirim. Performans ölçütü sadece ne kadar para harcandığı
değildir, ne kadar tam zaman, eş değer değildir.
Bakın,
Avrupa Birliği 2020 açıklandı bu sene, Lizbonun stratejisinin
ötesinde. Orada beş tane performans endeksinden söz ediyor ve
bunların ilişkilerinden söz ediyor.
İkinci konu:
Politika, hedef, strateji ve mekanizmalar hâlâ yoktur. 5746 sayılı
ARGE Yasası bir strateji ve politika içermiyor.
Üçüncü bahsetmek
istediğim konu: Ulusal ekonomi politikalarına yansımıyor
hiçbir şekilde TÜBİTAKa aktarılan bu yüksek bütçeler.
Dördüncü
bahsedeceğim nokta da: Saydamlık konusunda ciddi endişeler var.
Performans,
politika, hedef, strateji, mekanizmalar iki; ulusal ekonomi politikalarına
yansıması yani bir etki analizi görmek istiyoruz, yok ve
saydamlık. Toplumda bazı ciddi endişeler var TÜBİTAKa
verilen bu paraların nerelere, nasıl harcandığına ve
hangi araştırmaların, nasıl desteklendiğine
ilişkin. Bu endişeler doğrudur yanlıştır, benim
bir iddiam yok fakat bu endişeler yaygındır.
Saydamlık
konusuna ve yandaş kayırmama konusuna özen gösterilmesini diler,
tekrar, TÜBA ve TÜBİTAK bütçelerinin hayırlı olmasını
diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.
Bilecik
Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Gençlik ve Spor tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de çok önemli bir bakanlık ve genel müdürlük konumundadır
ancak sekiz dakikada hangi sorunları anlatabileceğimize, neler
yaşadığımıza kısaca başlıklar hâlinde
değinmeye çalışacağım.
1938
yılında kurulan, yetmiş iki yıllık mazisi olan Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünde gençlik hizmetleri ve spor faaliyetleri ileri
gideceğine, gelişeceğine âdeta yerinde saymıştır.
Özellikle son sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde ise
bırakın yerinde saymayı, daha da geriye gitmiştir. Bu,
gençlik ve spor politikalarının devlet politikasına hâline
dönüştürülememiş olmasından da kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde resmî
olarak 1 milyon 621 bin 349 lisanslı sporcumuz var ama maalesef
bunların sadece ve sadece 312.668i faal olarak spor yapıyor. Tabii,
bu konuda ne kadar acıklı olduğumuzu, ne kadar zor durumda
olduğumuzu tarif etmemiz için Almanyayı örnek alacak olursak, 80
milyonluk ülkede 24 milyon lisanslı sporcu var.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, böyle bir anlayışla uluslararası
müsabakalarda başarımızın sıfır olduğunu da
sizlerle paylaşmak istiyorum. Kuşkusuz, bu paylaşımı
ben değil, Gençlik ve Spor Genel Müdürü 4 Mayıs 2010 tarihinde
gazetelere verdiği beyanatlarda bunu doğruluyor, Sayın Genel
Müdür Madalya beklentimiz yok. Hayal görmemek için şimdiden madalya
beklentilerimizi önümüzdeki zamana yaymak gerekir. diyerek bir açıklama
yapıyor. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü sekiz yıldır AKP
İktidarı tarafından yönetiliyor. Bu, sporda
başarıyı elde edebilmemiz için daha ne kadar bekleyeceğiz?
Tabii, bu bütçeye
baktığımızda, geçen yıla göre artış oranına
baktığımızda bu bütçeyle ve bu artış
oranıyla çok şeyin yapılamayacağını
gözlemlemiş bulunuyoruz çünkü bütçedeki artış oranı yüzde
16,12.
Değerli
arkadaşlarım, bu kadar genç nüfusumuz var, bununla gerçekten
övünüyoruz ama bu kadar genç nüfustan neden sporcu çıkaramıyoruz,
neden ithal sporcu getiriyoruz? İşte, Süper Lig
takımlarımıza baktığımızda, orada oynayan
futbolcuların hâlini gördüğümüzde 11 kişilik bir kadroda 6-7
yabancı asıllı futbolcunun olduğunu gözlemliyoruz. Bunun
sebebi bu anlayıştan. Yani, bu Parlamentoyu ve iktidarı yöneten
AKP İktidarının Türk sporunu getirdiği en somut
noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Devşirme sporcularla
başarı arıyoruz, başarı varmış gibi de kendi
kendimize övünüyoruz. Hatta ve hatta çok başarılı
gördüğümüz, ödül verdiğimiz yabancı asıllı
devşirme sporcu dopingli çıkıyor, ödülü geri
alacaksınız, ama sporcu ülkesine kaçmış,
bulamıyorsunuz, parayı almış kaçmış. Maalesef
Atletizm Federasyonunda böyle bir sorunla karşı
karşıyayız.
Tabii, sekiz
yıllık AKP iktidarı döneminde gençlikte, sporda uygulanan
politikalar tamamen yanlış olmuştur. Taşra
teşkilatı çok zor durumdadır. Taşra teşkilatı il
müdürlükleri, ilçe müdürlükleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün taşra
teşkilatları, il özel idarelerine ve belediyelere devredilecek.
denilerek konuşulduğu günden bugüne kadar maalesef taşra
teşkilatları görev yapamaz hâle gelmiştir.
Spor
federasyonlarımıza kısaca bir el
attığımızda, gerçekten spor fede-rasyonu
özerkleştirilmesi önemli bir konudur ancak dünyada sporun direkt devlet
eliyle yönetildiği çok az ülke vardır. Özerklik olmalıdır
ancak bizim ülkemizde olduğu gibi değildir. Çünkü biz hâlâ
federasyonlara bu kanunu çıkarttık ancak Anayasa Mahkemesinden döndü;
on aydır yeni yasayı düzenleyip Meclis Genel Kuruluna getiremeyen bir
anlayış, bugün görev başındadır.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, federasyonlarımızın genel
durumuna şöylece bir göz attığımızda federasyon
başkanları ve yönetim kurulu üyeleri kaç sporcu yetiştirdin, kaç
tanesini millî yaptın, hangi uluslararası müsabakalarda kaç madalya
aldın, hangi spor tesisinin yapımına öncülük ettin? Bunu
açıkla-yabilecek federasyonlarımız maalesef yok denilecek az
sayıdadır. Tabii, bu ilişkiler ağına
baktığımızda Genel Müdürlükle federasyonlar arasındaki
ağın ne şekilde işlediğini sadece ve sadece ülkemizde
milyonlarca kardeşimiz, KPSS sınavlarına girerken, gerekli
mülakatlara girerken Gençlik ve Spor Genel Mü-dürlüğü bünyesi adı
altında ilgili federasyonlara da personel ve çalışan
yerleş-tirildiğini görüyoruz. Kuşkusuz kamuoyunda
konuşulduğu gibi, sizlerin de bil-diği gibi, federasyonlar Genel
Müdürlükten gerekli bütçeyi alamadığı gibi Genel Müdürlüğe
bütçe ayırır hâle gelmiştir. İşte bugün, Gençlik ve
Spor Genel Müdürünün makam otomobili olarak kullandığı sivil
plakalı araç, Basketbol Federasyonu tarafından tahsis
edilmiştir, maalesef Genel Müdürlük bu duruma düşmüştür.
Tabii, Sayın
Bakanımızın bu konudaki uygulamalarından şüphe duymak
istemiyoruz ancak Sayın Bakanımız Türkiye Cumhuriyeti devleti
bakanıdır, spor kulüpleriyle kurmuş olduğu ilişki
sadece ve sadece Trabzonsporla kısıtlanmamalıdır.
Geçtiğimiz yıl, dört büyüklerin dışında bir Anadolu
kulübümüz şampiyon oldu ve bu şampiyonluk maçlarına
katılmayan, destek vermeyen ve şampiyon olduktan sonra bile kupa
törenine katılmayan spordan sorumlu bir Devlet Bakanıyla
karşı karşıyayız.
Değerli
arkadaşlarım, konuşulacak çok şey var ancak ben Sayın
Bakanımızın, özellikle, bakanlık yaptığı
dönemdeki alt kademelerin neden ve niçin Başbakanlık tarafından
başka yerlere devrildiğini kendisinin açıklamasını
istiyorum. Bayındırlık ve İskân Bakanı olduğunda
en önemli genel müdürlüğü Karayolları Genel Müdürlüğüydü,
maalesef Ulaştırma Bakanlığına devredildi. Gençlik ve
spordan sorumlu Devlet Bakanı oldu, Kredi Yurtlar Kurumu,
Bakanlığına bağlıydı, maalesef
Başbakanlığa devredildi. Bu anlayışın neden
kaynaklandığını Sayın Bakanın yapacağı
açıklamalarda duymak istiyorum.
Son olarak,
özellikle tarihî özelliği olan ve gerçekten Atatürk gibi, İnönü gibi
stat isimlerinin -sadece para amaçlı- tüccar zihniyetiyle
değiştirilmesini kınıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) Özellikle tarihî ve kültürel özelliği olan statların
önüne, bu noktada Parayı veren düdüğü çalar.
anlayışıyla isim konulmamasını talep ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Sevigen.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; önce, yaklaşan yeni
yılınızı kutluyor, tebrik ediyorum. Bu bütçemizin de
Parlamentomuza, Türkiyemize hayırlı olmasını diliyorum.
Ümit ediyorum
bugünkü bütçe konuşmalarından hepimiz kendi üzerimize düşeni
alırız, yaptığımızla milletin önüne
çıktığımız zaman gereken övgüyü ya da
yargıyı kabullenmiş oluruz.
Kredi ve Yurtlar
Kurumu üzerinde sizlerle biraz dertleşmek istiyorum. Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu öğrenci sayımız yaklaşık 3
milyon 500 bin civarında, yurt sayımız 277, burada kalan
öğrencilerin sayısı 245.932. Özel yurt sayımız
yaklaşık 3.500 civarında. Yurt yapmak gerektiğini
düşünüyorum bu konularda.
Yurt
eksikliğimiz Türkiye'nin her tarafında var öğrencilerle ilgili
konularda. TOKİ devreye girerse Sayın Bakanım da
yardımcı olursa
Başbakan da bu konuda işte Yurt
yapacağız. diyor. Çünkü çocuklarımız gerçekten
perişan. Kız çocuklarımız yurt bulma konusunda gerçekten
zorluk çekiyor. Bütün milletvekili arkadaşlarım, hepiniz, sizler de
biliyorsunuz ki, bizler de biliyoruz ki gerçekten günde yüzlerce insan bizi
arıyor.Devlet bu yurt konusuna el atmadığı zaman
yurtlarımız değişik kurumların, tarikatların
veyahut da çok
Merdiven altı yurtlarda hijyen olmayan, doğru dürüst
yiyeceği, içeceği olmayan, bakımsız yerlerde
çocuklarımız kalıyor ki sağlıkları tehlikeye
giriyor.
Özel yurtlar
yaklaşık 6 bin liraya kadar yükseliyor. Bir öğrencinin bize ilk
adım maliyeti yaklaşık 2 bin ile 4 bin arasında
değiştiği için
Bunda, tabii, yol yok, kitap yok. Harç
paraları olduğu gibi öğrencilerin başına büyük bir
bela.
Kredi, burs
konusunda
Mesela bu yurtlarımızdaki ranzalar çok kötü.
Kalabalık yatıyorlar. Fiziksel koşullar yetersiz. Sosyal
donatım yok. Hijyen sıfır. Güvenlik yok. 300 kişilik bir
yurtta yaklaşık 1 temizlikçi var. Yine söylüyorum: Kız
çocukları bu konuda çok zor durumdalar.
Sayın
Başbakan, dün burada Yaklaşık 45 liradan 200 liraya çıkardık
bursu dedi. Gerçekten burs konusu çok yetersiz. Bu bakımdan bu
bursların artırılması gerekir diye düşünüyorum;
transferlerden, sinema paralarından, futbol maçlarından da
alabiliriz.
Sevgili
arkadaşlarım, biz bunları yaparken tabii bu parasızlık
yüzünden öğrencilerimiz ölüyor, katlediliyor, çalışan bir
öğrencimiz inşattan düştü öldü, on sekiz yaşında bir
öğrenci annesi kurs parasını ödeyemediği için intihar etti,
bunların hepsi var. Esas beni üzen taraf, öğrencilerimizin son
durumda, Hükûmet tarafından, bakanlarımız tarafından,
İçişleri Bakanımız ve Maliye Bakanımız, bir de
benim çok sevdiğim Sevgili Egemen Bağış tarafından hor
görülmeleri, itilmeleri, dövülmeleri, sövülmeleri, haklarını
aradıkları için onların fişlenmeleri, jurnallenmeleri,
hedef gösterilmeleridir.
Çok sevdiğim
Sevgili Egemen Bağış, geçenlerde kendisine yumurta atan,
demokratik hakkını kullanan -belki de çok geldi yumurta- bir
kardeşimize Siyah ceketimin sol omzu yumurtayla kirlendi. diye, sadece
siyah ceketinin sol omzu sadece yumurtayla kirlendi diye, iki yıl
altı aya mahkûm olması için gidiyor, dava açıyor. Hükûmetin
üyesi sevgili arkadaşlarım. Sizin çocuklarınız olabilirdi,
akrabanız olabilirdi. Ben, bugün, sizin yanınıza
Sayın
Başbakan hakkında o Wikileaks İnternet sitesinde çıkan
iddialarla ilgili neden dava açmadığınızı merak
ediyorum. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanına yapılan olaylar
benim kanıma dokunuyor, haksızlık yapıyorlar, sizin
kanınıza dokunmuyor mu? Onlara dava açmıyorsunuz da
geliyorsunuz, hakkını aradığı için, sadece bir yumurta
attığı için keşke bana atsaydı, ne olurdu o
yumurtadan, ne olur atsa o yumurtadan- yakası kirlendiği için
çocukları fişlemek, o çocuğun geleceği, mahkeme
kayıtlarına kaydolması, evlilikle ilgili başına dert
gelmesi, okuluna gitmesi.. Kim bilir, hayatı boyunca çocuğun
karşısına kaç defa çıkacak bu dava? Bu bakımdan, ben,
izin verirseniz -Sayın Bakanım Faruk Özaktan- Sayın Egemen
Bağışa, bugün, gidip yıl başı hediyesi olarak,
yumurtalardan iz tutmayan bir takım elbise aldım, yeni bir elbise.
(Hatip,
yanında getirdiği takım elbiseyi Genel Kurula gösterdi)
BAŞKAN
Sayın Sevigen, böyle bir usulümüz yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, burası şov yeri
değil!
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Bu elbiseyi, bu Mecliste, ben kendim takdim edeceğim.
BAŞKAN
Sayın Sevigen
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sizler de kabul ederseniz, ben de Sayın Bakana
vereceğim bunu. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Sevigen
MEHMET SEVİGEN
(Devamla) Sayın Bakan da bu elbiseyi Sayın Egemen
Bağışa iletsin, benim yılbaşı hediyem, böyle
davranışlarımızı hoşgörüyle
karşılasın.
BAŞKAN
Sayın Sevigen
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Bunda art niyet yok. Sadece ve sadece dikkatinizi
şuna çekmek istiyorum: Hakkını arayan öğrencilerin
dövüldüğü, hakkını arayan öğrencilerin sövüldüğü,
hakkını arayan öğrencilerin bir bakan tarafından
mahkemelerde süründürüldüğü bir ülkede gerçekten demokrasiden bahsetmek
mümkün değil sevgili arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Böyle bir
uygulama olur mu? Bir kısmı hapishanede yatıyor, Sayın
Melih Gökçek dava açıyor, çocuklar dokuz gün içeride yatıyor
yazı yazdı diye. Böyle mi davranacağız
çocuklarımıza? Bu mu demokrasi? Bu mu getirdiğiniz özgürlük?
Üniversite ya, delikanlı, ne olur! Ne olur, delikanlı ya!
BAŞKAN
Sayın Sevigen
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ne olur bağırsa, çağırsa? Yumurta
atmasına kızıyorum, dehşet göstermesine
kızıyorum, kınıyorum, olabilir ama bu çocuklar genç,
delikanlı, haksızlığa uğramışlar.
(Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Sevigen, elbiseyi verseniz de gene konuşmaya devam etseniz.
(Hatipin bir
takım elbiseyi komisyon sıralarına götürmesi)
(CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ, MHP ve BDP
sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Şov yapma be!
SIRRI SAKIK
(Muş) Getirin bizim Grup Müdürüne verin, o zengin.
BAŞKAN -
Kavaslar alsın, siz devam edin. Yani bunlara gerek yok. Sayın
Sevigen, zamanınız gidiyor.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sevgili arkadaşlarım, bağırmaya
gerek yok, kızmaya da gerek yok. Bakın, bu çocuklar sizin
çocuklarınız olabilirdi. Biz, çocukları buraya getirdik.
Çocuklar, Sayın Burhan Kuzuya geldiler sevgili arkadaşlarım,
Burhan Kuzuyu da ziyaret ettiler. Burhan Kuzuyu ziyaret ettikleri zaman suç
değil de
Bu çocuklar bana geldiler, dediler ki: Mehmet Ağabey,
Beşiktaşta Sayın Başbakana bir dosya göndermek istedik
dosyamızı kabul etmediler. Sadece dosya ileteceğiz. Polisler
tuttu, bağırdı, çağırdı. Bunu da
kınamıyorum, oradaki polislere de kızmak istemiyorum, bunun
sorumlusu siyasettir. Bizim muhatabımız İçişleri
Bakanıdır, bizim muhatabımız Başbakandır.
Sevgili
arkadaşlarım, biz kime derdimizi yanacağız, kime
anlatacağız, kimden feryat edeceğiz, kimden yardım
umacağız? Siz milletvekillerine eğer buraya gelip onların
derdini size anlatmazsam, Parlamentoda size sormazsam kime soracağım,
sokaklarda mı bağıracağım ben de çocuklar gibi? Bu
bakımdan benim sizden ricam, siz de sayın bakanlarınıza
söyleyin çünkü ben, Egemen Beyin çok duyarlı olduğuna
inanıyorum, çok iyi bir insandır, dalgınlığa
gelmiştir, bugün o kız çocuğunu affetsin, benim de bu âcizane
hediyemi yılbaşı hediyesi olarak kabul etsin. İnanın
yumurta atıldığı zaman da leke tutmuyor. Hepinize bu
konuda
AHMET YENİ
(Samsun) Mahkeme kararlarına saygı duy.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ben saygı duyuyorum sevgili
arkadaşlarım, ben saygı duyuyorum. Ben bu konuda hiç kimseye
hakaret etmiyorum.
Bakın,
öğrenci çocuklarımız anneleriyle, babalarıyla
Ankaranın göbeğinde
(Gürültüler) Bakın, dinleyin. Siz de
olabilirdiniz, tanımayan milletvekilleri olabilirdi. Alıyor
çoluğunu çocuğunu, gidiyor Ankaranın göbeğinde yemek
yiyor. Bir vatandaşımız yemek yiyor, polis geliyor, diyor ki:
Sen kimliğini çıkaracaksın. Sen burada oturamazsın.
Allahınızı severseniz, siz, Ankaranın göbeğinde, bu
yapılan uygulamaları milletvekili olarak içinize sindiriyor musunuz?
Hanginiz Sayın Bakana sordunuz bunu, bu İçişleri Bakanına
Bu polisler, arkadaşlar, niye anasının babasının
yanında bu çocuklara bunun hesabını soruyorlar, bu çocuklar
fişleniyor? diye.
Ya
arkadaşlar, milletvekili olarak eğer biz düzeni sağlayamazsak
kim sağlayacak sevgili arkadaşlarım? (AK PARTİ
sıralarından Burhan Kuzu geldi. sesleri)
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) Burhan Kuzu da burada.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ben, Burhan Ağabeye
Sayın Burhan Kuzuya
da iki takım elbise almak lazım, doğru söylüyorsunuz ama o
şikâyetçi olmadı, çocukları dava etmedi, onu anlatmaya
çalışıyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) Öğrencileri kışkırtmayın.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Eğer Burhan Ağabey de çocukları dava
etseydi ben gelip ondan da rica ederdim, ona da iki takım elbise
alırdım.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Mehmet Bey, elbise kaç beden?
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Bedenini biliyorum Egemen Beyin, aynı bölgeden milletvekiliyiz.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Uyar mı?
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Uyar, uymazsa değiştirme kartı var,
değiştirme kartıyla gider değiştirir diye
düşünüyorum.
Beni
dinlediğiniz için, hoşgörüyle davrandığınız için,
hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. Hayırlı
uğurlu olsun bütçeniz. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, Sayın
Konuşmacı, Türkiye Büyük Millet Meclisi geleneğinde olmayan bir
hareketi buraya getirdi. İlk defa, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kürsüyü
şov yeri hâline getirdi. Aslında, Sayın Konuşmacı
elbisenin markasını söylese veya içine bir Etro gömlek koysa daha iyi
olurdu diye tahmin ediyorum. Ama, Sayın Konuşmacı burada
konuşmasını yaparken şov hâline döndürdü. Bu
davranışının herhâlde Meclis Başkanlık
Divanı tarafından dikkate alınacağını
düşünüyorum.
BAŞKAN
Amaç hasıl oldu.
Şimdi,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 19.24
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
dördüncü tur üzerindeki görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi söz
sırası şahıslar adına Bursa Milletvekili Sayın
Mehmet Tunçakta.
Buyurun
Sayın Tunçak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2011
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının dördüncü turunda
şahsım adına lehte söz almış bulunmaktayım.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Spor, bireyin
beden ve ruh sağlığının geliştirilmesi, belli
kurallara göre rekabet ölçüleri içinde mücadele etme, heyecan duyma,
yarışma ve üstün gelme ve gerçek anlamda başarı gücünün
artırılması, kişisel açıdan en yüksek noktaya
çıkarılması yolunda gösterilen yoğun çabadır.
Günümüzde spor,
teknoloji, siyaset ve ekonomiyle iç içe geçmiş ve hiçbir olayda
görülmeyecek şekilde, katılımcıları ve izleyicileri
arasındaki farklılıkları aşarak benzer duyguları
harekete geçiren bir olgu hâline gelmiştir.
Anayasamızın
58inci maddesiyle gençliğin korunması, 59uncu maddesiyle de sporun
geliştirilmesi görevleri devlete verilmiştir. Devletimiz adına
bu görev, merkezde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve özerk spor
federasyonları ile taşra teşkilatlarında seksen bir gençlik
ve spor il müdürlüğü tarafından ifa edilmektedir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü Türkiye genelinde, merkezde 770, taşrada 4.665 olmak
üzere toplam 5.435 personeliyle hizmet vermektedir. Özellikle Gençlik ve Sporun
bağlı bulunduğu Bakanlık, Türkiye genelinde yeni spor salonları,
gençlik merkezleri, yüzme havuzları, sporcu kamp eğitim merkezleri,
güreş eğitim merkezleri, tenis kompleksleri ve benzeri spor
tesislerinin yapımını, mevcut spor tesislerinin bakım,
onarım ve modernizasyonlarını gerçekleştirmekte, bununla
birlikte, ev sahipliğini üstlendiği çeşitli uluslararası
spor organizasyonlarında kullanılmak üzere ilave spor tesisleri
yapmaktadır.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2010 yılında spor tesisi
yatırımları için 465 milyon TL ödenek
kullanmıştır ve kullanılan bu ödenekle yatırım
programında yer alan 92 proje, il müdürlüklerince de yürütülen 300 proje
ve Spor Toto Teşkilatının reklamı
karşılığında yürütülen 90 proje olmak üzere toplam 482
proje yıl içinde yürütülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, ülke olarak üstlenmiş olduğumuz çok önemli
uluslararası organizasyonlardan özellikle önümüzdeki yıl içerisinde
yapılacak olan 2011 Erzurum Universiade Kış Spor Oyunları
kapsamında ağırlıklı olarak son iki yılda
yapılan çalışmalarda 600 milyon lirayı aşan harcama
yapılmıştır. 2011 Trabzon Avrupa Gençlik Oyunları
kapsamında ise ağırlıklı olarak son iki yılda
yapılan çalışmalarda 200 milyon lirayı aşan harcama
yapılmıştır. Ayrıca, illerimizde devam eden küçük ve
orta ölçekli 300 adet spor tesisi projesinin tamamlanarak hizmete
açılması da önümüzdeki süreç içerisinde hedeflenmekte. Ayrıca,
Spor Toto Teşkilat Başkanlığınca reklam
karşılığı 90 adet spor tesisi projesine kaynak
sağlanmış ve projeler hizmete sunulmuştur.
2010
yılında ülkemizin spor tarihinin en önemli olayı
yaşanmış, 28 Ağustos-12 Eylül tarihlerinde Ankara,
İstanbul, İzmir ve Kayseri illerinde düzenlenen Basketbol Dünya
Şampiyonası ülkemiz spor tarihinde düzenlenen en önemli organizasyon
olmuştur. Ayrıca, ülkemizde uluslararası 12 adet şampiyona
düzenlenmiştir. Önümüzdeki yıllarda ülkemizde 18 adet Avrupa ve dünya
şampiyonası düzeyinde uluslararası organizasyonlar
yapılacaktır.
Değerli
milletvekilleri, öngörülen bütçe ödeneğinin 164 milyon 650 bin Türk
lirası merkez ve taşra teşkilatı personel giderleri için,
taşra teşkilatı dâhil 44 milyon 896 bin lirası ise mal ve
hizmet alımları için tahsis edilmiştir. 2011 yılı
bütçesinin yüzde 29,5u personel giderleri, yüzde 36sı ise
yatırım giderleri için, yüzde 8i de mal ve hizmet alımları
için ayrılmıştır.
Sporun toplumsal
hayatta kapsadığı alan giderek genişlemektedir. Teknolojik,
ekonomik gelişmelerin yanında tüm ülkeler kültürel alanda da başarılı
olma ihtiyacı doğrultusunda bu alana yani spora maddi ve
düşünsel yatırımlar yapmaktadırlar. Ülkemizde de bu amaçla
Gençlik ve Spor faaliyetlerine verilen önem ve yapılan yatırım
giderek artmaktadır. Bu çerçevede Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüze
verilecek olan ödeneklerin tasarruf ilkelerine uygun olarak en iyi şekilde
değerlendirilmesi ülkemizin geleceği için, gençlerimizin
geleceği için fevkalade önemli olacak kanaatindeyiz.
Bu
düşüncelerle, 2011 yılı bütçesinin memleketimize
hayırlı olmasını temenni eder, sizleri saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tunçak.
Hükûmet
adına ilk söz, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydında.
Süreniz yirmi
dakika.
Buyurun
Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Grupları
adına konuşan milletvekili arkadaşlarımız kısmen
de olsa benim işimi kolaylaştırdılar çünkü konuşan
arkadaşlarımızın bir kısmı zaten sorumlu
olduğum kurumlarla ilgili sağlıklı bilgiler verdiler. Bu,
dolayısıyla benim aynı bilgileri tekrar etmem gibi bir
mecburiyetle de karşı karşıya bırakmıyor beni. Bu
arada, önerileri oldu arkadaşlarımızın, eleştirileri
oldu. Hepsi için, her üç kategori için de kendilerine teşekkür ediyorum.
Bugün özellikle
TÜBİTAKtan gelen arkadaşlarımla benim için farklı bir gün
çünkü biz, buraya Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısından
geldik. Bu böyle ayarlanmadı, bir bakıma arka arkaya geldi çünkü bu
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun toplantısının tarihini çok
önceden zaten belirliyoruz. 13üncü toplantımızı yaptık,
14üncüyü de sanıyorum seçim tarihinden kısa bir süre önce
-kararlaştırdık bugün gününü- yapmaya
çalışacağız. 13üncüyü yaptık diyorum, şunu da
eklemek istiyorum: 1983ten 2004 yılına kadar sadece 9 defa
toplandı. Oysa yasasına göre senede 2 defa toplanması
gerekiyordu. Dolayısıyla, en azından, çeşitli
birimlerimizin ve kurumlarımızın bir araya gelmesiyle son derece
önemli olan bir toplantının da hakkını vermeye
çalışıyoruz, hakkını vermeye çalıştık.
Değerli
arkadaşlarım, bilimde, teknolojide, hatta hayatın pek çok
alanında bir noktada durma anlamında tekâmül olmaz, ilerleme olmaz.
Ne kadar ilerlerseniz, önünüzdeki mesafeye baktığınız
zaman, atılması gereken adımlara baktığınız
zaman bulunduğunuz yeri yeterli göremezsiniz çünkü hiçbir zaman, bilimde
bizi bütünüyle tatmin edecek bir noktaya geldik -veya teknolojide veya
başka alanlarda- deme imkânımız yoktur. Bu bakımdan,
elbette arkadaşlarımızın eleştirileri önemli ölçüde
haklıdır yani daha fazla mesafe almak için daha çok
çalışmamızı tavsiye ediyorlar.
2002de bizim
ARGE için ayırdığımız miktar -harcama olarak
söylüyorum- 2,9 milyardı. Bu, 2009a kadar 3 kat arttı.
Dolayısıyla 9 milyara yaklaşan bir mesafe, bir ilerleme oldu.
Bazı arkadaşlarımız çünkü -en azından iki
arkadaşımız- Hiçbir ilerleme olmadı. şeklinde bir
ifade kullandığı için söylüyorum.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Yetersiz.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) Herhâlde 3 kat artışı yeterli
görmemekte haklıyız ama bunun adının ilerleme olması
lazım; gerileme değil, duraklama değil, bu bir ilerlemedir ve
yine zaten yüzde olarak da düşünecek olursak, binde 4,8den aldık biz
miktarı, bugün binde 8,5. Eski hesaba göre yaparsak esasında, yüzde
1,12dir bu.
Bu da yeterli mi?
Yeterli değil ama şunu da söyleyeyim: 2000 Lizbon
anlaşmalarında Avrupa Birliğinin kendi üyeleri için koyduğu
hedef yüzde 3tü ama yüzde 1,8de kaldılar. Son birkaç senede de yeteri
kadar ilerleme olmadı. Hatta pek çok Avrupa Birliği ülkesinde ARGEye
ayrılan miktarda önemli azalmalar oldu.
Biz, memnuniyetle
ifade edeyim ki, öyle bir kısıtlamaya, öyle bir bütçe
daraltmasına gitmedik. Bu sene de gitmedik, bu bütçede de gitmedik ama
gönül ister ki daha fazla olsun çünkü ARGEye ne kadar fazla para
ayırırsanız açıkçası çalışma da o kadar
artar, ürün de o kadar artar, dolayısıyla para olarak geri dönme
imkânı da o kadar artar.
Hemen
çıkaralım yüzde 2ye. demek kolay. 20 milyarı aşan bir
rakamdan söz ediyoruz. Hedef ile gerçekleşeni de birbirine
karıştırmamak lazım. Dünyanın her yerinde bir hedef
konur, o hedefe doğru ilerlersiniz ama içerideki şartlar,
dışarıdaki şartlar sizin hedefinizi gerçekleştirmeye
engel olabilir. Sadece bu Türkiyede değil, dünyanın pek çok yerinde
kurumlar genellikle bir hedef çizerler, o hedefe ulaşmaya
çalışırlar ama o hedefe niçin ulaşamadıklarını
da bütün açıklığıyla dile getirirler, ifade ederler.
İnsan
kaynakları açısından ilerleme oldu mu, olmadı mı?
2002deki rakam 29 bindi, bugün bu rakam 74 bini aştı.
Açıkçası, şahsen itiraf edeyim, ben bu kadar hızlı
gelişmeyi tahmin etmiyordum. Yıl olarak koyduğumuz hedeften bir
sene önce biz o hedefi yakaladık. Ondan aldığımız
cesaretle de zaten 150 bin hedefini koyduk ve ümit ediyorum bu hedefi
gerçekleştirmemiz belki biraz zor olacak ama imkânsız olmayacak.
Dolayısıyla 150 bin bilim insanına, araştırma ve
geliştirme yapan kitleye ulaşabilirsek -ki ulaşmayı, tekrar
ediyorum hedefledik- epeyce bir yere kadar, Avrupayla rekabet edebilme durumu
da bir hayal olmayacak. Bilimsel yayın açısından da yine
ilerleme var. 2002de 10 bin civarındaydı, 2009da 25 bine
ulaştık bilimsel yayında ama şunu söylememe izin verin:
Bilimsel yayınların artışıyla bu bilimsel
yayınlara yapılan atıfların artışı aynı
ölçekte olmadı. Atıflarda daha bir azalma var. Bu da şunu
gösteriyor: Gerçekten de sadece nicelik açısından değil nitelik
açısından da çok daha işi ciddiye almamız lazım çünkü
bazen bir tek yayına dahi epeyce sayıda uluslararası
atıflar bulunabiliyor yani sadece sayıya dayanarak ilerlemeyi
ölçemeyiz biz, aynı zamanda uluslararası atıfları da
dikkate alarak ilerlemenin, terakkinin olup olmadığını
hesap edeceğiz.
Özel sektör, yine
orada da memnuniyetle ifade edeyim ki hepimizi memnun edecek ciddi bir
gelişme oldu. Yüzde 40a ulaştı özel sektörün payı. Yüzde
40ı da aştık ve artık her yıl 3 milyar TL ARGEye
para ayırabiliyor özel sektörümüz. Burada da hedefimiz, açıkçası
yüzde 50 ama daha ileri hedefimiz yüzde 55tir. Çünkü eğer özel sektör
yüzde 50-yüzde 55 civarında ARGE için bir miktar ayırabilirse, bu
kamu kurumlarının, TÜBİTAK gibi kamu kurumlarının alan
yoğunlaşmasında bir değişiklik ortaya çıkaracak.
Yani biz TÜBİTAK olarak, TÜBA olarak temel bilimlere yeteri kadar imkân
hazırlayamamanın sıkıntısı içindeyiz. Eğer
özel sektör laboratuvardan pazara gidecek yükü bizim üzerimizden alırsa,
biz temel araştırmalara, temel bilimlere daha fazla para
ayırabileceğiz, daha fazla insan kaynağında güç
ayırabileceğiz. Bu da son derece önemlidir çünkü bu laboratuvardan
pazara gitmenin, o sürecin yurt dışına bağımlı olmaması
için bilimin bizatihi kendisinin de bu ülkede üretilmesi lazım. Bilimi
üretmenin, bilim üretmenin kendi başına değeri vardır,
kendi başına kıymeti vardır. O yüzden, otuz beş-otuz
altı senesini akademisyen olarak bilim yuvalarında geçirmiş bir
insan olarak bunu söylüyorum. Gerçekten de bize yakışan, bize yetecek
kadar ve rekabet edecek kadar temel bilim alanlarında, sosyal bilimleri de
katıyorum buna -sosyal bilimlerin de temel olanları vardır- her
ikisinde de yeteri kadar bilgi üretme mecburiyetimiz vardır. Öbür türlü
-tekrar ediyorum- pek çok alanda eğer bilginin üreticisi kendiniz
değilseniz, o bilginin güvenliğini sağlama imkânı da sizin
için kolay değildir. Yani daha açık bir ifadeyle, bilgide ve
teknolojide dışarıya bağımlı olanların
sadece ekonomide gelişmeleri kesintiye uğramaz, sadece siyasette
bilim eksenli mesafe almaları sıkıntıya düşmekle
kalmaz, o ülkenin bizatihi güvenliği tehlikeye düşer. Hem bilgiyi hem
de bilginin bir bakıma önemli ölçüde uygulanması olan teknolojiyi
kendi gücümüzle belli bir noktaya getirmek mecburiyetindeyiz.
Desteklerde hakikaten
çok önemli artış oldu, bunların önemli bir kısmı zaten
uluslararası belgelerde de var. Avrupa Birliği ilerleme
raporlarında Türkiyedeki bu gelişmeler kayda alınıyor ve
TARALın, yani Türkiye Araştırma Alanının Avrupa
Araştırma Alanına entegre olabilecek bir konuma, bir duruma
geldiğini rapor söylüyor. Hani, hadi biz belki Türkiyede diyelim ki
işin içine siyaset karışıyor
Ki karışmıyor,
temin ederim, burada söylediklerimin hiçbirinin doğrudan siyasetle ilgisi
yok, zaten bilim ve teknolojinin o kadar da siyasete çekilecek bir tarafı
yok. Dolayısıyla bu raporda da zaten bu attığımız
adımlar görülüyor, takdir ediliyor.
2002de mesela
destekleyebildiğimiz bilim insanı miktarı bin
civarındaydı, bugün 2010da 16 bini aştı. Bu ama burstur
ama başka türlü destektir. Yani binden, bin küsurdan 16 bine
çıktı. Akademik proje destekleri öyle, 1964-2003, yani kırk
yılda 7 bin idi, 2004-2009da 7 binin üzerinde oldu.
SAVTAGda savunma
projelerinde 600 milyonun üzerinde harcama yapıldı. Bilim-toplum
ilişkilerinde
Ki bence bu dönemde atılan en önemli adımlardan
biri budur, hâlâ Türkiyede -üzülerek söyleyeyim- sosyal bilimlere yeteri kadar
önem veremiyoruz, yeteri kadar önem vermiyoruz. Üniversitelerimizi kastederek
söylemiyorum, TÜBİTAK, TÜBA gibi kurumları kastederek söylüyorum.
Oysa burada bir arkadaşımız Bilimsel düşüncenin
yaygınlaşmasından, kökleşmesinden sorumludur bu kurumlar.
dedi TÜBAyı ve TÜBİTAKı kastederek. Buna Atatürk Yüksek
Kurumunu da katabiliriz, çok yerinde bir tespit. Ama, bilimsel zihniyet bir
bütündür, sadece fen bilimleri dediğimiz, doğa bilimleri
dediğimiz alanda ilerleme bilimsel zihniyetin gelişmesi için,
güçlenmesi için yeterli değildir. Her ikisinin birlikte olması
lazım, ancak o zaman ülkemizin ilaç kadar, su kadar, hava kadar muhtaç
olduğu güçlü bir bilimsel zihniyete sahip olabiliriz. O bilimsel zihniyet
olduğu zaman zaten siyasetiniz bilim odaklı olacak, ekonominiz bilim
odaklı olacak, kültürünüz bilim odaklı olacak, din
anlayışınız bilim ışığında,
bilimle birlikte olacak. Bunların hepsi birbirine bağlı.
Neticede hepsini yaşayan insandır, bilimi de teknolojiyi de kültürü
de inancı da insan yaşıyor. Bir bütündür insan, parça parça bir
araya getirilmiş, gelişigüzel gevşek bir biçimde dikilmiş
bir varlık değil. Neticede bir bütünden bahsediyoruz.
Dolayısıyla buna da son derece önem vermemiz lazım.
Birkaç defa
arkadaşlarımız yasadan bahsettiler. Doğrudur, eğer
burada bulunan gruptaki arkadaşlarımız, milletvekili
arkadaşlarımız bana yardımcı olurlarsa yasa
hazır. Hiç değilse mayıs ayında, mayıstan biraz önce
yardımcı olabilirseniz
Mesela, Atatürk Yüksek Kurumunun yasası
hazırlandı, bitti ama açıkçası Meclise sevk etmekte zorluk
çekiyorum çünkü önümüzde bir program var ama siz bana destek verirseniz ben
Bakanlar Kuruluna hemen götüreyim, bunu sevk edelim çünkü
arkadaşlarım yardım etme sözü verdiler diyelim. O
yardımcı olma desteğini aldığımız zaman o
çıkar. Doğrudur, o yasanın çıkmasıyla pek çok alanda
işimiz daha da kolaylaşır.
Dolayısıyla
bu bilim ve toplum ilişkilerine ben özel bir önem atfediyorum. Bu sadece
sözde kalmadı, yaptıklarımız da bunu gösteriyor zaten.
Tekrar ediyorum, evvela sosyal bilimlerin varlığı güç
kazandı. O boyutu TÜBİTAKta güçlendirdik; TÜBAda
arkadaşlarımıza O konuya ağırlık verin. dedik
ve onunla ilgili de zaten çalıştaylar yaptık, projeler geliyor
şimdi. Eskiden çok az proje gelirdi o alanda, şimdi proje
sayısında önemli bir artış oldu.
İkincisi:
İlk defa bütün bölgelerimizde ARGE günleri yaptık. Bunun çok
faydalı olduğunu arkadaşlarıma bildirmek istiyorum. Bölge
dediğim coğrafya bölgesi de değil, mesela Karadeniz Bölgesini
üçe ayırdık ulaşım kolay olsun diye. Niçin? Çünkü bu
toplantılara, ARGE günlerine biz bütünüyle TÜBİTAK olarak gidiyoruz.
Üniversitelerimiz, rektörlerimiz katılıyor, sanayicilerimiz katılıyor,
özel sektör, özellikle ARGE yapan özel sektör katılıyor ve belediye
başkanlarımız katılıyor, üniversitede onunla ilgili
olan hocalarımız katılıyor, bir tam gün bütün bir açık
yüreklilikle eksiğimizi, fazlamızı masaya yatırıyoruz
ve konuşuyoruz. Çok faydasını görmeye başladık, çünkü
pek çok ilimizden hakikaten orijinal diyebileceğimiz projeler gelmeye
başladı. Yani biz gidip, oturup, konuşup, sonra
dağılmıyoruz, takip ediyoruz ve ilişkiyi devam ettiriyoruz.
Bu biter bitmez İl Yenilik Platformlarını başlatacağız,
çok daha derinliğine bir çalışma yapacağız; sadece
bilim ve teknolojiyi ilgilendiren konuları değil, kültürel
varlıklarımızı da bir bakıma tespit etme çabası
içine gireceğiz ki bundan sonra herhangi bir yatırım meselesi
söz konusu olduğunda, orada neyin var olduğu, yok olduğu bilim
kurumlarımızın hafızasında bulunsun ki biz de
ayrıca siyasete o yönüyle yardımcı olabilelim.
Yine bir konu
daha -o da söz konusu edildiği için söyleyeyim- ULAKBİM diye
kurumlaşmamız vardır. Aşağı yukarı
yılda bize 30 milyar civarında bir masrafa mal oluyor, ama helal
olsun, bu ağ vasıtasıyla bütün üniversitelerimizin elektronik
bilgi kaynaklarına ulaşması sağlanıyor. Çok büyük
yararını gördük hakikaten, çok büyük destek görüyoruz o konuda, onu
daha da geliştirerek devam ettiriyoruz.
Daha çok buradaki
konuşmalardan mülhem olarak bu konuşmayı yapıyorum,
asıl elimdeki metin bu değildi, ama zannediyorum diyalojik bir amaç
için bu daha iyi olur diye düşünüyorum, daha önce
hazırlanmış bir konuşma değil de buradan, bu
dediğim gibi tavsiyelerden, tartışmalardan çıkan
noktaları dikkate alarak yapıyorum. Birkaç noktaya temas ederek,
zaten vaktim de azaldı
Bu diğer
kurumlarımızla ilgili olarak, her kurum üzerine düşeni yapmaya
çalışıyor ve her kurumda gelişme var, ama kabul etmek
lazım ki Atatürk Yüksek Kurumu diğer kurumlarımıza nazaran
biraz daha ihmal görmüş, biraz daha ihmale uğramış,
şimdi o mesafeyi kapatmaya çalışıyoruz.
Orayla ilgili
eleştiriler var, bir kısmı doğru, yerindedir, bir
kısmının düzeltilmesi gerekiyor. Mesela Nutuk bile
sansürleniyor. dedi bir arkadaşımız. Resmî kurumlar, mesela
Türk Tarih Kurumu söz konusuysa böyle bir şey olamaz arkadaşlar.
Bütün baskılar, bende de bulunan, gerçekten de bir baskı
şaheseri olan 1927 baskısından çoğaltılıyor
zaten. Dolayısıyla, oradaki herhangi bir kelimeye dahi dokunmak
mümkün değil. Ama biliyorum, Atilla İlhanı rahmetle anmak
istiyorum Nutuku okuduğu zaman anlamakta zorluk çeken birisi Türk
aydını olamaz. dedi. Onun için, Nutuku daha
anlaşılır hâle getirme çabası içinde olup da,
anlaşılmaz hâle getirme çabalarını da biliyorum, o
ayrı bir hikâye ama resmî kurumlar olarak hiçbir zaman Nutuk gibi
artık kesinkes metninin ne olduğu belli olan bir yerde herhangi bir
tasarrufa gitmek mümkün değildir.
Bir
arkadaşımız Türkçe sözlüklerde Kürtçe kökenden geldiğine
dair hiçbir şey yok.
Sayın
Milletvekilim, yazılı kaynaklara dayanarak onlar
hazırlanıyor. Yazılı kaynaklar yeteri kadar çok olduğu
zaman, bu dediğiniz zaten olmak zorundadır, bilim onu öyle gerekli
kılar yani şu anda yavaş yavaş bazı kaynaklar
İşte birini Kültür Bakanlığı yayımladı. Ümit
ediyorum kısa zamanda çok sayıda kaynak yayımlanır. Şu
anda arkadaşlar, içimizde uzmanlar da yok. Ama eğer bir kelime, bir
sözcük şu kökten geliyorsa bilim adamı zaten onu saklayamaz, ertesi
gün bir başka bilim adamı onu karşısına getirir. O
bakımdan, o konuyu, yazılı kaynak konusunu belli bir noktaya
getirmeden maalesef istifade edebileceğimiz kaynak sayısı fazla
olmuyor.
Bu hizmet
binasıyla ilgili bir iki şey söylendi.
Arkadaşlar,
o hizmet binası Atatürk Yüksek Kurumu kurum olarak, hepsi değil, bir
de Araştırma Merkezinin ve Atatürk Kültür Merkezinin kütüphanesi ve
depolarıyla birlikte oraya taşındı. Daha önceki yerlerde de
zaten yine kirayla oturuyorduk biz. Kira konusunda herhangi bir
zararımız olmadı. Burada mülk sahibine de teşekkür etmem
lazım çünkü çıkan kiracılardan daha ucuz bir fiyata, işi
anlattığımız için -ihtiyacımız var böyle bir
yere- verdiler. Burada herhangi bir Satın alacaktık. vesaire
meselesi değil. Zaten satın almayı şu bakımdan
düşünmüyoruz, geçen seneki bütçe konuşmamda da söyledim: Eğer
yeteri kadar yer bulma hususunda, arsa bulma hususunda başarılı
olursak, hâlâ çalışıyoruz, elimde dört dosya var şu anda,
bütün bilim kurumlarımızı bilim ve teknoloji kampüsü diye bir
yerde toplamak istiyoruz çünkü bir kısmı bulvarda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) - Onların para edeceğini de biliyoruz; yani
çok fazla genel bütçeden kaynak ihtiyacımız olmayacak. Bu yönüyle bu
bilim kampüsü zaten planımızda, programımızda olduğu
için açıkçası fazla bir masraf edip yer almak cihetine de
gitmeyeceğiz.
Benim sürem
bitti.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydın.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) - Sayın Başkan, size ve sayın milletvekillerine
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Çok
teşekkür ederim.
Hükûmet
adına Devlet Bakanı Sayın Faruk Nafız Özak.
Buyurun
Sayın Özak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve YURTKUR Genel
Müdürlüğü bütçeleri üzerinde görüşlerimi sizlere aktarmak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Müsaadenizle
evvela, gençlikle ilgili burada çok güzel konuşmalar oldu, öneriler oldu,
tavsiyeler oldu ve eleştiriler oldu; onlarla ilgili, gençlikle ilgili ne
yapıyoruz, ne yaptık, ne yapacağız, sizi bilgilendirmek
istiyorum.
On beş-
yirmi dört yaş arası yüzde 25 nüfusumuz, yirmi sekiz yaş
altı yüzde 50den fazla nüfusumuz; bu büyük bir zenginlik. Tabii ki bunu
çok çok iyi değerlendirmemiz lazım. Özellikle gençliğe çok fazla
önem veren bir Başbakanımız var.
AK PARTİ
olarak gençlikle ilgili neler söylemişiz, neler yapmışız,
neler yapacağız, müsaadenizle size anlatıyorum:
Özellikle
Hükûmetimizin temel politika metinlerinin pek çoğunda gençliğin
güçlendirilmesi, kişisel ve sosyal olarak gelişiminin
sağlanmasına yönelik çok açık taahhütler yer almaktadır.
Biz gençleri yedek kulübesinde değil, ilk on birde görmek istiyoruz.
diyen bir Başbakanımız var.
Adalet ve
Kalkınma Partisi, gençlerimizi rekabet gücümüzü artıracak en önemli
aktörler hâline getirmeyi hedeflemektedir. Üretken, karar verebilen, bilgiyi
doğru kullanan, bilgi ve iletişim teknolojilerine yatkın genç
nesillerin ülkemizin yenilikçilik kapasitesine katkı sağlaması
stratejik öneme sahiptir. 2007 Seçim Beyannamemiz.
Yine Dokuzuncu
Kalkınma Planında şu var: Gençlerin aileleriyle ve toplumla
iletişimlerini daha sağlıklı hâle getirecek, özgüvenlerini
geliştirecek, yaşadıkları topluma aidiyet duygusu ve
duyarlılıklarını artıracak, karar alma süreçlerine
katılımlarını sağlayacak tedbirler
alınacaktır.
Yine 2010
Yılı Programı. Öncelik 92: Gençlerin toplumla
bütünleşmiş, sağlıklı bireyler olarak yetişmeleri
ve toplumsal hayata aktif katılımlarının
sağlanması amacıyla, gençlik politikaları temel hak ve
özgürlükler ekseninde toplumun yapısıyla uyumlu, uygulanabilir,
gençlerin kendi potansiyellerini gerçekleştirebilmelerine imkân
sağlayan ve farklı genç gruplarının gereksinimlerini
dikkate alan, ihtiyaç odaklı, sürdürülebilir ve bütüncül bir yapıya
kavuşturulacaktır.
Gençlik
hizmetleri, gençliğe ilişkin bütün alanları kapsayacak,
gençlerin özgüven ve aidiyet duygularını geliştirecek
şekilde yeniden yapılandırılacaktır.
Şimdi,
özellikle bu konuda kaydedilen ilerlemeler neler olmuştur? Seçme ve
seçilme yaşının düşürülmesi -biz, gençlerimizi
yarının değil, bugünün güvenceleri olarak görüyoruz, işi
yarına ertelemiyoruz- yeni üniversitelerin kurulması, burs ve kredilerin
artırılması, bilimsel araştırma ve projelere verilen
desteklerin artırılması, Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarındaki
sayı ve kalitenin artması, Şartlı Nakit Transferi, Gönül
Köprüsü Projesi, derslik sayısının artırılması,
her belediyede gençlik meclislerinin kurulması vesaire gibi. O nedenle,
Sayın Başbakanımız bize bu görevi tevdi ettiği zaman
şunu söylemişti: Gençliğin kişisel ve sosyal
gelişiminin desteklenmesine yönelik politikaların tespiti ve
uygulanmasıyla ilgili koordinasyonun sağlanmasından sorumlu
bakan olarak görevlendirildin.
Şimdi,
burada, ne yaptık? Bir yıl çalıştık, ilgili taraflarla
bir yıl çalıştık ve gençlik ajansını kurma
aşamasına geldik. Gençlik ajansı şu: Bizim Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü denilince akla hemen spordan sorumlu bakanlık
geliyor. Bize Spordan Sorumlu Bakanlık deniyor. Hâlbuki biz, gençlikten
ve spordan sorumlu olan bir bakanlık olmak istiyoruz ve doğrusu da
bu. Ama, gençlikle ilgili bizde bir tek daire başkanlığı
var, yılda 15 milyon harcayan bir daire başkanlığı.
Bu, çok çok, son derece düşük. Biraz evvel arkadaşlar eleştirdi,
doğru, biz de aynı görüşteyiz.
Bakın,
şimdi, neler yapacağız. Biz diyoruz ki: Gençlik ajansı
kuracağız ve bu gençlik ajansıyla spor genel müdürlüğüne
muadil bir gençlik genel müdürlüğü olacak ve gençlerin sosyal, kültürel,
siyasal, idari, başka, mesleki birtakım sorunlarını
çözebilecek, proje üretebilecek, üretilen projelere destek verebilecek, sivil
toplumları destekleyebilecek, dünyada gelişmiş ülkelerde olan
bir gençlik ajansı kurmayı hedefliyoruz. Bunu Bakanlar Kurulumuza biz
sevk ettik. Belki 20sindeki yani bu haftaki belki daha sonrakinde
imzalanıp sizin huzurunuza, komisyona gelecek ve sizlerin de
desteğiyle buradan geçtikten sonra, biz gençlikle ilgili bu bahsettiğim
koordinasyonu sağlayacağız ve projelere destek vermeye
çalışacağız.
Onun
dışında ne yaptık? Biraz evvel değerli arkadaşlar
söylediler, doğrudur, bizde ya spor ya eğitim ikilemi var. Bugün 16
milyon gencimiz ilköğretimde okurken spor yapamamanın
sıkıntısını yaşıyor. Biraz evvel burada
sporcu sayıları söylendi, doğrudur, biz iktidara geldiğimiz
zaman 400 bindi lisanslı sayısı. Evet, Yaşar Bey
Kardeşimiz konuştu, gitti, ona söylüyorum veya bu konuda
bilgilendirmek istiyorum, şu anda 2,8 milyon. Fazla mı? Hayır,
az. Bizim 20 milyon sporcumuz olması lazım. Bütün bunları
yapabilmek için Millî Eğitim Bakanlığıyla bir protokol
imzaladık ve bu konuda biz sorumluluğu üstlendik. Dedik ki: Beden
eğitimi derslerini daha çağdaş bir hâle getirelim. Nimet
Hanım, sağ olsun, bu konuda çalışıyor. Biz şuna
inanıyoruz: Sosyal olan bir gençlik, spor yapan bir gençlik daha verimli
olur, daha kararlı olur, daha hoşgörülü olur, daha demokrat olur,
daha güler yüzlü olur, bütün amacımız bu. Bunun için biz, elimizden
gelen gayretle Millî Eğitim Bakanlığımızla birlikte bu
konuları aşmaya çalışacağız. Bu, bir kere bizim
görevimizdir. Çünkü spor yapmadığı zaman bir gençliğin
nasıl asosyal olduğunu, nasıl verimsiz olduğunu, nasıl
güler yüzlü olamadığını ben biliyorum. Ben on yedi yıl
spor yapmış
Türkiyede de hem spor yapabilmiş hem de bir yüksek
mühendis olabilmiş çok az sayıda insan var. Bunu başarırken
ne kadar zorluk çektiğimi biliyorum ama sporun bana
kazandırdıklarını da görebiliyorum. Bugün tanınıyorsam,
seviliyorsam, biraz evvel Yaşar Beyin söylediği gibi Trabzonsporlu
Faruk Özaksam bununla da gurur duyuyorum, onu da söyleyeyim. Ama ben burada
bir spor bakanı olarak her kulübe her federasyona eşit mesafede
olmaktan mutluluk duyuyorum ve bunu yapmayı da başarıyorum.
Çünkü Samsunsporun derdi varsa, Yozgatsporun varsa, Diyarbakırspor sahaya
çıkamıyorsa o benim sorunumdur, bunu bilmemiz lazım.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Uygulamalar öyle değil ama!
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) - Ama ben futbolla ilgilenmek çok istemiyorum. Neden
istemiyorum? Futbol özerk, kendi ayakları üzerinde durabiliyor. Futbol çok
para kazanıyor, üretimi az ama kendisi kazanıyor, sponsora
ihtiyacı yok. Ben diğer altmış bir tane federasyonla
ilgilenmek istiyorum. Biz geçen seneki ekim ayında buradan yola
çıktık, altı günde on beş vilayete gittik. Bu
gittiğimiz vilayetler şunlardı: Artvin, Kars, Ardahan, Muş,
Bitlis, Hakkâri, Van, Ağrı, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane,
Trabzon. Ne yaptık? Futbolla hiç uğraşmadım, Kayak
Federasyonumuzla gittik, dedik ki: Allah bize yüz tane 3 bin metreden yüksek
dağ vermiş. Peki, Su akar Türk bakardı, haydi onu HESlerle
hallettik ama şu Kar yağar Türk bakardan vazgeçelim. Buraları
istihdama dönüştürelim, buraları sporcuya dönüştürelim, buraları
turizme dönüştürelim. Ve neler yaptık? Bakın, bugün, Vanda
Gevaşta tesisler yaptık ve açtığımız gün 2 bin
kişi kayak yaptı. Hakkâriye yapıyoruz, Muşa
yapıyoruz, Bitlise yapıyoruz, Ardahana Avrupa Birliğiyle
yapıyoruz. Başka nereye yaptık? Ağrıya yaptık,
Artvini bitiriyoruz, Kastamonuyu bitirdik. İnşallah, Ankara
Elmadağ ile Boluyu da yapacağız. Türkiyeyi bir kayak merkezi
hâline getireceğiz.
Ben,
Vancouverdaki Kış Olimpiyatlarına gittiğim zaman
şunu gördüm: 5 tane kış sporcumuz var. 72 milyon nüfus, 5
sporcu. Bu, bizim eksiğimiz. Şimdi, Erzuruma, doğuya, Doğu
Anadoluya 600 milyon yatırım yaparak, bunlara ilaveten, ne
yapıyoruz? Burada, Türkiye'nin ve bu coğrafyanın en
gelişmiş kış sporları merkezlerini yapıyoruz. Sizler
de inşallah davetlimiz olacaksınız, sizleri davet edeceğim.
Ocak ayının sonunda burada Universiade Kış
Oyunlarını yapacağız. Biz, inanıyoruz ki, iki
yılda, üç yılda, dört, beş, altı yıl sonra
Çünkü bir
kayakçı bir yılda yetişmiyor, buz patencisi, körlingcisi
İşte, atlama kulesindeki gençlerimizi gittim Avrupada izledim. 5
tane yavrumuz var on bir-on beş yaş arasında, atlama kulesinde
yarışabilecek. Maalesef bu çok az, bunları artırmaya
çalışıyoruz.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Bakan, basketbolda Amerika 1inci oldu, 25 milyon; biz
niye 2 trilyona yakın para
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) Şimdi, Sayın Sakık, o her sene
1inci oluyor, biz de yetmiş yılda bir defa 2nci olduk.
SIRRI SAKIK
(Muş) Biz Amerikadan zengin miyiz?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) Değiliz tabii ama müsaade edin, o günkü
yaşadığımız coşku, o günün vermiş
olduğu tanıtım, o günkü yaşadığımız haz
bu paraya değer mi? Bu paradan çok daha fazlasına
SIRRI SAKIK
(Muş) Hani vatanseverlik diyorsunuz?
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) Ben size, eleştirinize saygı duyuyorum
ama yani Amerika için bir başarı değil Dünya Şampiyonu
olmak, ama bizim için dünya 2ncisi olmak çok çok büyük başarı ve
inanılmaz büyük bir tanıtımı var. Ben, Londradaki Spor
Endüstrisi Kongresine gittiğim zaman orada FIBA Genel Sekreteri Patrick
Baumann şunu söyledi, bu çok önemli: Türkiye FIBA Genel Kurulunu
yaptı, yüz yetmiş beş tane ülke geldi, ben böyle bir Genel Kurul
görmedim. Türkiye bir Dünya Basketbol Şampiyonası yaptı, ben
böyle bir organizasyon görmedim. Türkiye her
şeye layıktır. Sadece beş dakika
Bunu diyen de
yabancı bir kişi. Bütün bunlar parayla biçilmez değerli
arkadaşlar.
Şimdi,
diğer konularda şunu söylemek istiyorum: Özellikle bizim için
ülkemizin her metrekaresi kutsaldır, her insanı
saygıdeğerdir. Bizim için ülkemizin doğusu, batısı,
güneyi, kuzeyi hiç fark etmez. Biraz evvel Hakkâride yüzme havuzu
olmadığından bahsedildi, doğrudur ama yirmi beş tane
vilayetimizde yok, Türkiye'de Sinopta da yok, Zonguldakta da yok. Ben gelir
gelmez Genel Müdürümüze dedim ki: Arkadaşlar, hemen yüzme havuzu
yapacağız, Türkiye'nin her ilinde yüzme havuzu yapacağız,
her ilçesinde ve yüzme mecburi ders olacak. Bu bizim eksiğimizdir değerli
arkadaşlar. Devlet Planlama Teşkilatımıza -Sayın
Bakanımız da burada- on beş
tanesini bu sene koyduk, Hakkâri de bunların arasında, Tunceli
de bunların arasında ve yüzme havuzlarını, artık, üstü
açık yüzme havuzu Türkiye'de yapmayacağız, bunlar gereksiz,
israf bunlar, üstlerini kapatıyoruz; işte ilk defasını da
Karamandan başlattık.
Şimdi, bizim
Van ilinde yüzme havuzu inşaatı devam etmekte ve 2011
başlarında bitireceğiz. Spor salonu için Van Valimize biz yetki
verdik, onu da burada huzurlarınızda söylemek istiyorum.
Diyarbakır ilimizde stadyum, sentetik yüzeyli atletizm stadyumu, yüzme
havuzu, spor salonu, gençlik merkezi gibi birçok tesis bulunmakta, 5 bin
seyircili spor salonu inşaatı da devam etmekte.
Bakın, size
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün faaliyetlerinden bir bölüm vermek
istiyorum: Tüm Türkiye'de, her tarafta tesisler yaparken GAP için ayrı bir
yer açmışız. GAP kapsamında yer alan projeler:
Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Diyarbakır, Diyarbakır,
Gaziantep, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şanlıurfa. GAP için
özel bir para alıyoruz ve özel yapmaya çalışıyoruz,
bunları da bitirmeye çalışıyoruz.
Ayrıca,
SODESle ilgili yapılan yatırımlara bakalım -Sayın
Bakanımız burada- SODESe çok önem veriyoruz. Sekiz tane ilimizde
Sosyal Destek Projesiyle, buyurun, Adıyamanda, Batmanda, Diyarbakırda,
Gaziantepte, Kiliste, Mardinde ve Şanlıurfada
Bu yıl da
sekiz tane daha ilimize geliyor, bunlar da Doğu ve Güneydoğu Anadolu
illerinde. Yani bir pozitif ayrımcılık hiçbir yere yapmıyoruz,
eksikleri tamamlamaya çalışıyoruz. Özellikle rasyonel bir
planlamayı yapmaya çalışıyoruz çünkü kaynaklar
kısıtlı. Ama şunu söyleyeyim: Hükûmetimize teşekkür
ederim. 200 milyon lirayla başlayan bizim, spordaki bütçemiz şu anda
600 milyona ulaştı. Başbakanımıza, Hükûmetimize, bu
milletimizin parası, milletimize teşekkür ederiz. Yapılan her
şey milletimizindir. Gazetelerde zaman zaman görüyorsunuz Seyrantepeyi
ben yaptım, sen yaptın
Değerli arkadaşlar, Seyrantepeyi
milletimizin parası yapıyor. Ali Sami Yen Stadı milletimize
aittir, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bunu kullanır. Onu
satıyoruz, oradan aldığımız parayla, 300 milyon
lirayla, yüz beş yıldır ülkemize hizmet veren bir camiaya,
Başbakanımızın talimatıyla, TOKİ vasıtasıyla
yapıyoruz. Bunu sen yaptın, ben yaptım. demek
yanlıştır.
Burada bir irade
vardır: Türkiyedeki tüm statları iyileştirme konusunda talimat
veren bir Başbakanımız vardır. İşte bakın,
Malatyaya yakında başlayacağız, Afyona
başladık, Trabzona başlıyoruz, Kadir Has
Stadını Kayseriye yaptık, Batmanda
başlayacağız ve bütün Türkiye'nin her tarafında
bunları yapmaya çalışıyoruz. Bütün bunlarda öncelikleri
tespit ediyoruz ve yapmaya çalışıyoruz. Az para kullanarak
yapmaya çalışıyoruz. Al stadı, yap stadı diyoruz,
TOKİye diyoruz, özel sektöre diyoruz. Satıyoruz birine -Kayseride
olduğu gibi- o parayla da burayı yapmaya çalışıyoruz.
Ayrıca,
özellikle bu güneydoğuda ve şeyde yapılan birtakım
organizasyonlar var, onlarla da ilgili bir bilgi vermek istiyorum. Geçen, bu
yirmi üç ilimizi kapsayan GAP Oyunlarını yaptık. Onları da
güneydoğuda yaptık.
YURTKURla ilgili
şunları söylemek istiyorum: YURTKURda -biraz evvel söylendi- kim
kredi almak istiyorsa alabilir. Bunun ne etnik kökeni ne dini ne dili ne eni ne
boyu tartışılmaz arkadaşlar, hepsi bizim
vatandaşımızdır, hepsi başımızın üstündedir.
Burs alabilme kriterleri bellidir, o kriterlere kimse dokunamaz. Bugün, bakın, şunu söyleyeyim, hep
misal veriyoruz, bazen rahatsız olanlar var: 2002de 450 bin yavrumuz
alırken öğrenim kredisini, bugün 718 bin kişi alabiliyor. Burs
ve kredi toplamı da 961 bin. Katkı kredisi 528 bine çıktı.
2011 yılında kredi rakamı artacak. Şu anda 200dür. Bu 250
olur, 240 olur, 230, hep beraber göreceğiz. Biliyorsunuz, 90 liraya
yavrularımız yurtlarda kalıyorlar ama biz onlara 120 lira
sübvanse ediyoruz, ilave yemek ve kahvaltıyla. Bütün bu kahvaltı
rakamları ve yemek rakamları 0,50 idi ama daha sonra 4 liraya
çıktı yani 8 kat arttı. Bütün bunları sizinle
paylaşmak istedim. Enflasyon oranları bugüne kadar kümülatif olarak
yüzde 107 olmasına rağmen bu oran yüzde 344e gelmiştir.
Yavrularımıza
ne kadar yapsak azdır, hepsi bizim canımız, ciğerimizdir.
Çağdaş olabilmek için, muasır medeniyetler seviyesine
ulaşabilmek için mutlaka eğitime önem vermemiz lazım,
gençlerimizi eğitmemiz lazım çünkü onların rakipleri artık
Türkiyedeki Ahmetler, Hasanlar, Fatmalar, Ayşeler değil,
Amerikadakiler, Almanyadakiler. Ben inanıyorum ki bizim
yavrularımız onları geçecektir.
Biz önümüzdeki
dönemde de YURTKURa çok önem veriyoruz. Bakın, müsaadenizle, YURTKURda
neler yapabilmişiz? 2002de 188 bin olan rakam şu anda 246 bine
çıktı ama 2010un sonunda, 2011in sonunda ne olacak? 2010un sonunda
250 bine çıkacağız, 2011in sonunda 286 bine
çıkacağız, 2012de 317 bine. Ama burada çıkarken bazı
yurtlarımızın da sayılarını
aşağıya düşürüyoruz yani koğuş sisteminden tek
kişilik ve 3 kişilik lüks odalara, içinde tuvaleti, banyosu olan,
buzdolabı ve televizyonu olan odalara geçiyoruz.
Ayrıca,
burada sizin desteğinizle çıkan yasayla, yap-kirala-devret ile
sayıyı artıracağız, TOKİyle artıracağız,
ayrıca kiralamakla artıracağız, bunu bilmenizi istiyorum.
Şimdi,
burada çok enteresan konuşmalar oldu, çok da az zaman kaldı,
müsaadenizle Egemen Bağış Bey ile ilgili gelen bilgi notunu
sizinle paylaşmak istiyorum: Egemen Bağış Bey Avrupa
Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Ankara Üniversitesi
salonundaki konuşması sırasında bazı
şahısların sözlü saldırısıyla karşı
karşıya geldi. Sayın Bağışın, emniyet
birimleri, bilgi şikâyet durumuna ilişkin ifadesine başvurdular.
Haberde bahsi geçen Siyah ceketimin sol omzu kirlendi. ibaresi, ifadesi
olayın detayına ilişkin verdiği bilgilerden sadece bir
bölümdür.
Yine haberde
geçen Bağış savcının uzlaşma teklifini
Ceketimin sol omzu kirlendi. diyerek kabul etmedi. ibareleri gerçeği
yansıtmamaktadır.
Yine, Sayın
Bağış, söz konusu saldırının kendisine
vermiş olduğu zarar için değil, saldırı fiilini
gerçekleştiren şahsın eyleminin demokratik protesto
hakkını aşarak fiziki şiddet içeren bir davranış
olmasından dolayı şikâyetçi olmuştur.
Nitekim, olay
yerinde birçok protestocu şahıs olmasına rağmen demokratik
haklarını kullandıkları gerekçesiyle bu
şahıslardan şikâyetçi olmamıştır.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Karanfil atsaydı şikâyet olur muydu Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI
FARUZ NAFIZ ÖZAK (Devamla) Türkiye Cumhuriyeti Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından
başlatılmıştır soruşturma ve Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından
hazırlanmıştır. Bunu sizle paylaşmak istedim.
Bir de Van
Milletvekilimizin burada bir konusu oldu, kendisi yok ama bunu söylemem
lazım; Hakkâri Valiliğinden gelen, biraz evvel burada ismi geçen bir
vatandaşımızın, Sedat Karadağ isimli
vatandaşın uğradığı saldırıyla ilgili.
Burada, Hakkâri Valiliğinden gelen raporu okuyorum müsaadenizle: Burada
Sedat Karadağ isimli şahsın yerde yattığı
sırada alın kısmına bir el ateş ederek kendisini
başından yaraladığı, sağ eliyle sağ
tarafından kemerine takılı olan, terör örgütü militanlarına
ait olduğu değerlendirilen Rus tipi el bombasını belinden
çekmeye çalıştığı esnada ellerden tutularak el
bombası kemerinden çıkarıldığı, şahsın
kendisini yaralaması üzerine Yüksekova Devlet Hastanesine götürülerek
burada yapılan ilk müdahalenin ardından durumunun ağır
olması üzerine Van 100. Yıl Eğitim ve Araştırma
Hastanesine sevk edildiğini
Daha da geniş bilgiyi size verebilirim.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Sayın Bakanım, yirmi yıldır bu tür
raporlara çok alışkınız. Kimi insanlarımız faili
meçhullere, ölümlere bu raporlarla gitti.
DEVLET BAKANI
FARUZ NAFIZ ÖZAK (Devamla) Üstadım, Hakkâri Valiliğimizin raporunu
okuyorum.
Sonuç olarak
şunu söylemek istiyorum: Özellikle 2002 yılından bugüne kadar
sekiz yıldır çeşitli sebeplerden dolayı yurtlardan süresiz
çıkarma cezası verilen öğrenci sayımız da 212dir.
Ben
zamanımı tam doldurmak istiyorum. Şunu da söylemem lazım:
Genellikle, sporu çok seven, sporcuyu çok seven ama az spor yapan bir ülkeden
çok fazla spor yapan bir ülkeye geçmemiz gerekiyor. Burada bir zihniyet
değişimi lazım. Bu konuda elimizden gelen gayreti
yapıyoruz. Sağ olun sizler de bize destek veriyorsunuz. Sporda
Şiddet Yasasını burada beraber geçirdik. Şimdi
işlemeyen taraflarını yine beraber ortadan kaldırıp
yenilerini getireceğiz. İnşallah önümüzdeki günlerde federasyon yasasını
birlikte geçireceğiz. Dünya Doping Ajansı tarafından bize
verilen bir mecburiyet var: Türk Doping Ajansını sağlamak. Bunu
da komisyonlardan geçirip yine huzurlarınıza geleceğiz.
Tekrar,
katkılarınız için teşekkür ediyorum ve hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Sayın Bakanımız yapmış olduğu
konuşmada ismimden bahsederek birtakım rakamlar verdi, bu konuda bir
düzeltme cevabı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Şimdi, ben izledim, sataşma yoktu Sayın Tüzün ama şimdi
tutanakları getirteceğim, ona göre bakacağım.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Sadece bir açıklık getirmek için söz istiyorum.
BAŞKAN
Bakın, Sevgili kardeşim Yaşar Tüzün Bey, burada da yok ama
dedi, sonra geldiniz devam etti, yani sadece öyle bir cümle var
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Sayın Başkanım, organizasyonlarla ilgili,
ça-lışmalarıyla ilgili açıklamalarda bulundu Sayın
Bakan, oysa..
BAŞKAN
Tutanakları getirteceğim Sayın Tüzün, itirazınız
mı var? Tu-tanak getirteceğim, bakacağım aynı demin
olduğu gibi.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Peki.
BAŞKAN -
Şahıslar adına aleyhinde Karaman Milletvekili Sayın Hasan
Çalış
(MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
gö-rüşmekte olduğumuz Bütçe Kanunu Tasarısıyla ilgili
olarak Türk Dil Kurumu bütçesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir arada yaşayan insanların birbirlerini
anlamalarına, tanımalarına ve düşüncelerini anlatabilmelerine,
doğru iletişim kurabilmelerine imkân veren dil, aynı zamanda
kitleleri birleştirme, yakınlaştırma ve
kaynaştırma konusunda da en önemli öğedir. Tarihsel süzgeç
içerisinde ecdadın devlet kurduğu, hüküm sürdüğü, Türkçenin ve
Türklerin hâkim olduğu toprakları göz önüne getirirsek Çinin
ortalarından Sibirya içlerine, Rusya içlerinden Avrupanın
batısına, Orta, Kuzey Afrikadan Doğu Afrikaya, Orta
Doğuya, Hindistan içlerine kadar eski dünyanın, neredeyse,
yarısını kaplayacak topraklar söz konusudur. Bu topraklarda
Türkçenin ve Türklerin durumuna baktığı-mız zaman,
maalesef, tarihimiz ibret alınacak derslerle doludur. Dokuz yüz elli sene
Türk hâkimiyeti olan topraklarda, ecdadının Türk olduğunu, Türk
asıllı olduğunu gururla belirten ama bunu başka bir dilde
belirten insanlarla karşılaşmış olmanın
üzüntüsünü zaman zaman yaşıyoruz.
Kıymetli
arkadaşlar, Türkçeyi koruma, geliştirme görevi sadece kurumlara ait
olamaz. Bu görev, Türkçe düşünüp Türkçe hisseden, Türkçe yazan, eserlerini
Türkçe kaleme alan her Türk vatandaşının en önemli görevidir. Bu
nedenle, biz, Karamanda yıllardır, Karamanoğlu Mehmet Beyin
yiğit sesini, hassasiyetini, Yunusun ve Karacaoğlanın
deyişlerini dile getirerek gençliğimizde özellikle hassasiyet
uyandırmaya çalışıyoruz. Yine, bu
kutlamalarımızı, biz, 13 Mayısta, Karaman Valiliği,
Karaman Belediyesi, Türk Dil Kurumu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, Kültür ve Turizm
Bakanlığının da desteğiyle sürdürürken, maalesef son
bir iki yıldır sadece belediyenin inisiyatifine
bırakıldığı için, önce tarihi sonra da muhtevası
itibarıyla farklı bir yere doğru gitmektedir.
Yine, Türk Dil
Kurumumuz, 26 Eylülde, Türk Dil Kurultayının toplanma yıl
dönümünde Dil Bayramı olarak kutlamalar yapmaktadır. Yine, 2001
yılından beri, Avrupa Konseyinde 26 Eylül Avrupa Diller Günü olarak
kutlanmaktadır.
Kıymetli
arkadaşlar, gerçekten bunlar yeterli olmamaktadır. Milletimizin
birliğiyle, milletimizin geleceğiyle ilgili uğraşmak
isteyenler maalesef dilimizle uğraşmaya devam etmektedir. Bizim, yüce
Meclisten ve Sayın Hükûmetten beklentimiz, Türk Dil Bayramının
resmî bayramlarımız içerisinde kutlanması, bu konuda
gençlerimizin, özellikle okullarda günün anlamını ve önemini konu
edecek açıklamalarla, çalışmalarla
duyarlılığının artırılmasıdır.
Kıymetli
arkadaşlar, bu konudaki kanun tekliflerimiz maalesef 14 Kasım 2007
tarihinden ve 15/01/2008 tarihinden beri yüce Meclisin, sayın Hükûmetin,
AKP çoğunluğunun ilgisini beklemektedir. Sayın Bakanı,
özellikle Türkçeyi iyi kullanan ve bilim adamı kimliği olan
Sayın Bakanı da bu konuda ilgiye, desteğe ve
duyarlılığa çağırıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, Türk dilini hak ettiği yere taşıyamazsak,
dilimize gereken hassasiyeti gösteremezsek ileride bu ülkenin çocukları
çok daha önemli problemlerle karşılaşır diyorum.
Hepinize
saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. Bütçenin hayırlı
olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çalış.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
İnan
MÜMİN
İNAN ((Niğde) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
Türkiye Bilimler Akademisinin Türkiyedeki bilimcilerin ve
araştırmacıların toplumsal statülerinin yükseltilmesi ve
korunmasına çalışmak, bilim ve araştırma
standartlarının uluslararası düzeye çıkarılmasına
yardım etmek amacıyla kurulduğu ifade edilmektedir. Türkiyede
bilinen bir gerçektir ki beyin göçü dediğimiz olayın arkasında
bilim adamlarının Türkiyedeki maddi ve manevi çalışma
ortamlarından yoksun kaldıkları için yurt dışına
gittikleri herkes tarafından ifade edilmektedir. Acaba sizce Türkiyede
bilim adamlarının toplumsal statüleri uluslararası düzeye
getirilmiş midir ve araştırma standartları
uluslararası düzeyde midir? Cevap verirseniz
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Süner
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Sayın Başkanım, Sayın Bakana sormak istiyorum:
Antalya ilimizde uluslararası normlara uygun bir stadyum ve olimpik yüzme
havuzu bulunmamaktadır. İlimize stadyum ve olimpik yüzme havuzu
yapılması için 2011 bütçesinde gerekli ödenekler
ayrılmış mıdır? Yoksa Antalya Büyükşehir
Belediyesini sizden olmayan bir zihniyet yönetiyor diye, bu konuda ayrılan
ödenekler sınırlı mı tutulmuştur?
İkinci
sorum: Pek çok kamu kurumu döner sermayeden veya kurumun bütçesi
dışındaki gelirlerden ek ödeme alırken Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü personeli de kendine bağlı bir kuruluş olan
Spor Toto Teşkilat Başkanlığının şans ve
bahis oyunları gelirlerinden ek ödeme almak istemektedirler. Bu konuda
yapılan bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kaptan
OSMAN KAPTAN
(Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Aydın Bakana sormak istiyorum.
Sayın
Bakanım, bu turda Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk
Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk
Tarih Kurumu gibi Atatürk adıyla başlayan kurumlar var, merkezler
var.
Şimdi,
Sayın Bakanım, Diyanet İşleri Başkanı Sayın
Bardakoğlu Ne gördükse Atatürk zamanında gördük. Atatürk
zamanında protokolde 3üncü sıradaydık, şimdi 54üncü
sıraya düştük. dedi, ertesi gün görevden alındı.
Şimdi, Atatürkle ilgili, Atatürkü öven veyahut Atatürkçü olanlar
görevden alınıp sürülürken
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Asil
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan,
konuşmanızda Her şey gençlik için feda olsun. dediniz.
Konuşmamda da ifade ettim, gençliğin güçlendirilmesine yönelik toplam
harcama gayrisafi yurt içi hasılanın binde 3ü. Bu bütçeyle
gençliği güçlendirebileceğinize, amatör branşlarda,
uluslararası yarışmalarda yer alabileceğimize inanıyor
musunuz? Atletizmde yokuz, kayakta yokuz, başarıyı
yabancılarla arıyoruz.
Bir de Gençlik
Hizmetleri Daire Başkanlığında bütün ihalelerin sadece iki
firmaya verildiği konusunda yoğun şikâyetler var. Bu Daire
Başkanlığında bu işler hangi ihale usulüyle veriliyor,
hangi yöntem kullanılmaktadır?
Bir de
Eskişehirde yeni stadyum yapılmasıyla ilgili çok şey
konuşuluyor. Bu konuda birinci ağızdan bilgi verir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
TÜBİTAK tarafından son dönemde desteklenen araştırma
projeleri içerisinde savunma ve uzay teknolojilerine yönelik hangi projeler yer
almaktadır? Bunlar arasında İsrailin de ortak olduğu
projeler var mıdır?
İkinci
sorum: Kredi Yurtlar Kurumu tarafından ülkemiz genelinde ihtiyaç duyulan
yatak kapasitesinin artırılması amacıyla 2011
yılı programında hangi illerde yurt yapılması
planlanmaktadır, kaç yatak olarak düşünülüyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana
soruyorum: Türk tarihine ilişkin yeni ürünler koymakta zorlanan, eski
basımlı eserlerine ulaşamayan Türk Tarih Kurumunun
okuyucularının çoğu bu tür eserlere ulaşamamaktadır.
Buna göre, Kurumun önceki baskılarını İnternet sitesi
üzerinden e-kitap olarak yayınlamayı düşünüyor musunuz? Yeni
Türk tarihine ilişkin yabancı eserlerin çevrilerek İnternet
sitesi üzerinden yayınlanmasını düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum: Seçim bölgem Gaziantepte Kredi Yurtlar Kurumu yurdu yeterli
değildir. Buna göre, Gaziantepteki yurt sorununu günlük, kısır
politikalardan ziyade uzun vadeli çözüm noktasında nasıl bir projeyle
çözmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, yeni açılan üniversiteler ve
yükseköğretimdeki öğrenci artış sayıları ile
barınma ihtiyacını karşılamak üzere yeni yapılan
yurt yatak sayılarına baktığımızda programdaki
yurt yatak sayılarının yeterli olduğunu düşünüyor
musunuz?
İki:
2002deki yükseköğrenimdeki öğrenci sayısı ve
öğrenciye düşen yurt yatak sayısı ile 2010
yılındakini kıyaslayabilir miyiz?
Bir de son olarak
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunun Başbakanlığa
bağlanmasındaki gerekçe nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, Sayın
Bakanımıza, biraz önce kürsüde de dile getirdiğim Türk Dil
Bayramıyla ilgili sorumu sormak istiyorum.
Sayın
Bakanım, bilim adamı kimliğinizle, Türkçeyi iyi kullanan bir
öğretim üyesi kimliğinizle ve Bakan olarak bugün Karamanda ve Türk
Dil Kurumumuzun da Türkiye genelinde kutlamaya
çalıştığı Türk Dil Bayramının resmî
bayramlarımız içerisinde kutlanan bir bayram olması konusunda,
Sayın Hükûmetinizin, sayın parti grubunuzun görüşü nedir? Bu
konudaki vereceğimiz bir kanun teklifi veya ortak verilecek bir kanun
teklifi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü, 2010 yılı içerisinde TOKİye hiç
öğrenci yurdu yaptırmış mıdır?
Yaptırmışsa kapasite oranı nedir? 2011 yılı
içerisinde TOKİ eliyle kaç yurt hizmete açılacaktır? Bugün yurt
ihtiyacı olan öğrenci sayısı nedir?
Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü, 2011 yılı bütçesinde Adıyaman
ilimize ne kadarlık bir bütçe ayırmıştır? Bu bütçenin
ne kadarı yatırıma gitmektedir?
Yine, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü olarak 2011 yılı içerisinde
Adıyamanda ne gibi bir yatırım düşünüyorsunuz?
TÜBİTAK
bursuyla yurt dışına kaç doktora öğrencisi
gönderilmektedir? Gönderilen öğrencilerden jüri üyelerinin mensubu
olduğu üniversitelerin öğrencilerinin
kayırıldığı yolunda iddialar bulunmakta. Jüri
sisteminin daha sağlıklı hâle getirilmesi için yapılan
herhangi bir çalışma mevcut mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakanım, TÜBİTAK bu yıl yurt
dışı lisansüstü eğitim burslarında ödenek
azlığı çekti. Bunun nedenini bilmek istiyorum.
Ayrıca,
seçim bölgem Gaziantepte simge olmuş Kamil Ocak Stadyumu için, bu stat
değerlendirme projeniz içerisinde düşünülen veya
hazırlanmış bir proje var mıdır? Bu simge olan
statlarda özellikle ticari merkez, alışveriş merkezi olma
konularında duyarlı davranmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Güvel
HULUSİ GÜVEL
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu 12 Eylül 1980e kadar özerk bir kurumdu,
kurulduğu zamandan askerî cuntaya kadar özerk bir kurum olarak da
kalmıştı ve büyük başarıların altına imza
atmıştı. Referandum propagandası yapılırken
Hükûmetiniz 12 Eylülün izlerini kazımaktan söz ediyordu. Bu bağlamda
bu iki kurumumuzu tekrar özerk hâle getirmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum: Sayın Bakan, Adanada bulunan Çukurova Üniversitesi 40 bin
öğrenci kapasitesiyle Türkiye'nin 13üncü büyük üniversitesidir. Sekiz
yıldan beri hiçbir yurt projesi yapılmamıştır. 4 bin
kişilik öğrenci kapasitesi bulunan yurtlar yetersiz kalmaktadır.
İki yıl önce vermiş olduğunuz yurt yapma sözü hâlen yerine
getirilmemiştir. Açıkça söyler misiniz, Adanaya yurdun temelini ne
zaman atacaksınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın bakanlar, beşer dakika süreniz var.
Buyurun
Sayın Özak.
DEVLET BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) Sayın Başkan, Adıyamanda bin
kişilik yurt projemiz var, 50 bin metrekare arsa üzerine inşa ediliyor.
Sivastaki bin
kişilik öğrenci yurdu projesi uygulanmakta. 16/3/2009da ihalesi
yapıldı ve Mayıs 2011de hizmete girecek.
Yine,
Adıyamanda 2003 tarihi itibarıyla 874 kapasitemiz varken -merkez ve
ilçe- şu an itibarıyla 1.160. 2010 Yılı Yatırım
Programımızda Adıyaman merkezde bin kapasiteli yurt projemiz
yer almakta. Yurt projemizin inşaat ihalesi yapılmış olup
devam etmektedir.
Kurumumuz
yatırım faaliyetleri: 2010 Yılı Yatırım
Programında 58 il, 50 ilçede devam eden 119 adet, 78.900 yatak kapasiteli
yurt projesi bulunmaktadır. Tahsis ve bağış yoluyla
edinilen ve bakım onarımı yapılmak üzere yatırım
programına dâhil edilen 3 adet 900 kapasiteli yurt projeleriyle beraber
toplam 122 adet, 79.800 kapasiteli yurt projesi yer almaktadır.
Gazianteple ilgili
şunu söyleyeyim: İlin toplam yurt kapasitesi 2.126dan 2.426ya
çıkarılmıştır. 2010 Yatırım
Programında Nizip ilçesinde 500 kişilik yurt projesi yer almakta,
2010un altıncı ayında inşaat ihalesi
yapılmış olup inşaatı devam etmektedir. Bin
kişilik yurt projesinin 6/12/2010da inşaat ihalesi
yapıldı, değerlendirme sürece devam etmekte. 250 kişilik
kısmının proje çalışmaları tamamlanma
aşamasında, 2011 yılının ilk üç ayı içerisinde
inşaat ihalesi yapılacak.
Yine, Adanadaki
üniversite kampüs alanı içerisinde Kurumumuz Fevzi Çakmak Yurduna ait 194
bin metrekarelik arazinin 30 bin metrekaresine inşa edilecek. Bunun da 10
Şubat 2011de ihalesi yapılacak, odalar 1 ve 3 kişilik olacak.
Antalya stadyum
ve yüzme havuzu 2011 Yatırım Programında yer almakta mıdır?
Bunun cevabını vereyim.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü ile Antalya Belediyesi protokol düzenlemiş ve arsa
karşılığı 33 bin seyircili stat, 10 bin seyircili
salon ve yüzme havuzu yapılması hüküm altına
alınmıştır ancak gelen Belediye Başkanımız
bu sözleşmeyi yürürlükten kaldırmıştır. Stadyum 100
milyon liralık bir para gerektirdiği için Türkiye genelinde arsa
karşılığı yapılmaktadır. Özelikle Kayseri,
Afyon, Rize, Malatya, Seyrantepe gibi Antalyada da aynen böyle bir yöntem
uygulandı fakat maalesef sonuca ulaşamadık.
Adıyamanda
2011 yılındaki spor yatırımlarımız: 2.500
seyircili Merkez Spor Salonu, Merkez Gençlik Merkezi, Kâhta Gençlik Merkezi,
stadyum tribün üstü kapatılması, Çelikhan Spor Salonu. Yaşar
Beyin söylediği Kamil Ocak Stadında da bir değişiklik
düşünüyoruz. Sayın vekillerimizle birlikte Maliye
Bakanımızla bir toplantı yaptık, orada da bir proje
çalışması var.
Eskişehir de
yine 2016 Avrupa Futbol Şampiyonasıyla ilgili stat yapılacak
şehirlerimizin arasında. Ben oraya bizzat gidip yerinde inceleme
yapmak istiyorum.
İsim
değişiklikleriyle ilgili bir eleştiri oldu. İsim
değişiklikleri kulüplerimizden gelmektedir, buna bizim bir dahlimiz
yoktur. Genel kurullardan bu çıkabilirse daha uygun olur. Bizim
yönetmeliğimizi de bundan sonra değiştirip bu konuda daha bir
gelişmiş hâle getirmeye çalışıyoruz.
Özellikle bu yurt
sayılarımızın yeterli olduğunu söylemiyoruz ancak
şunu söylüyoruz: Yap-kirala-devret, kirala ve TOKİ kanalıyla bu
sayıyı yukarılara çıkarmak istiyoruz. Özellikle özel
öğrenci yurtları ve üniversitedeki yurtlarla sayımız
şu anda 400ü geçiyor. Bu azdır fakat bazı illerimizde özellikle
yeni açtığımız üniversite olan illerimizde mutlaka çok
hızlı, yeni finansman modelleriyle yurtlar yapmayı
planlıyoruz. O nedenle, bu seneki ödeneğimiz de yüzde 35 artırıldı.
Bu yeterli midir? Hayır. Yıl içinde yine alacağız ve
bunları yerine getirmeye çalışacağız.
Diğer cevap
veremediklerimize, Sayın Bakanımızın zamanını
almamak üzere yazılı olarak cevap verebilirim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aydın.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu beyin göçüyle
ilgili soruya cevap veriyorum: Bu konuda her türlü tedbiri aldık. Nedir bu
tedbirler? Hukuki ve idari tedbirler başta olmak üzere, denklik konusu
olmak üzere pek çok tedbiri aldık tersine beyin göçünü
gerçekleştirebilmek için ama bu arada bu konunun daha
ayrıntılı bir biçimde çalışılması gerekiyor.
Onun için de bugün gerçekleştirilen, yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek
Kurulu toplantısında ayrı bir eylem planı kararı alındı.
2011-2016 Eylem Planı kararının özünde, bu yurt
dışında çalışan bilim insanlarımızın,
bilim adamlarımızın Türkiyeye dönmek için başka
eksikliklerimiz varsa idari olsun, hukuki olsun, vesair olsun onların
giderilmesi için ayrıca bir eylem planı hazırlandı.
Yüksek Kurum
Diyanet İşleri Başkanımızın
ayrılmasının bununla ilgisi yok. O bir protokol konusunu dikkate
alarak bunu söylüyordu ve bir de -ben burada yoktum, yurt
dışındaydım, dinlemedim- maaş konusu meselesi
vardı zannediyorum ama kendisi maaş konusunu değil yani
Atatürkün Diyanet İşleri Başkanının statüsüne ve
Diyanet İşleri Başkanına bir kurum olarak verdiği
önemi anlatmak istemiş olmalıdır. Bu zaten tarihen sabittir.
Gerçekten de o dönemde çok önemli, prestijli bir kurum olarak zaten
kurulmuş Atatürk tarafından ve öyle de muamele görmüştür.
Ayrılmasının bununla ilgilisi yok. Zaten kendisi uzun süredir
ayrılmayı düşünüyordu. Bir arkadaşı olarak da
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın sözlerini ben
uğultunuzdan işitemiyorum. Lütfen biraz sükuneti
sağlayalım.
Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Savunma sanayisi konusuyla ilgili projeler
açısından söyleyeyim: Kırk civarında proje için
konuşmamda ben söyledim zaten- 600 milyon TL miktarda bir bütçe
ayrılmıştır. Ayrıca TÜBİTAK, savunma ve uzay
projelerinde
Bir kısmını burada açıklamaya -eski tabirle-
mezun değilim çünkü bunlar gizlilik dereceli projelerdir ama şunu
söyleyeyim: İsraille herhangi bir ortak proje desteğimiz söz konusu
değildir. Avrupada pek çok ülkeyle ortak projeler var ama İsraille
özel bir savunma projemiz yoktur.
Onu da
söyleyeyim: Türk Dil Bayramı zaten Türk Dil Kurumu tarafından
kutlanıyor. Ayrıca Avrupa Konseyi, Avrupa Diller Gününün bir maddesi
olarak da zaten bunu kabul etmiş durumda. Dolayısıyla Avrupada
da bu, bu şekilde kabul edilmiş ama bir resmî bayram olması
meselesiyle ilgili herhangi bir öneri, herhangi bir teklif olursa onun üzerinde
de düşünürüz.
Gerek projelerde
gerek bursların verilmesinde acaba ne ölçüde şeffaflık var, bir
kayırma oluyor mu olmuyor mu? Elimizden gelen bütün tedbirleri
alıyoruz. Mesela bir üniversiteden bir proje geliyorsa, o projeyle ilgili,
o üniversitede olan öğretim üyeleri yer almıyor panellerde.
Ayrıca yine herhangi bir üniversiteden bir bilim adamı, genç bilim
insanımız müracaat etmişse o üniversitede hocaları bu jüri
üyeliğinde yer almıyor ve zaten eğer orada başka jüri
başka projeleri destekliyorsa oradan çıkmak zorundalar. Elimizden
gelen o tedbiri alıyoruz ama yine de daha
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Resmî bayram olması konusunda destek verecek misiniz?
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Hiç duymuyorum maalesef.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Resmî bayram olması konusunda destek verecek misiniz?
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Ha, resmî bayram olması konusunda, tekrar
ediyorum, öyle bir öneri olursa... Çünkü bir yasa meselesidir bu.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Teklifimiz var.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Kanun teklifi var.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Ondan haberim yok, affedersiniz.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) İki senedir bekliyor efendim.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Ona bir bakayım ben. Kanun teklifi
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) İki senedir bekliyor.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Ona bir bakayım ben. Tamam, hayhay.
Başka,
bilmiyorum, cevap vermediğim
Bu 12 Eylülün izlerinin silinmesiyle ilgili
bir soru vardı. Biliyorsunuz, bu kurumlar isimleriyle, görev tarifleriyle
zaten hâlihazırda yürürlükte olan Anayasadadır.
Dolayısıyla, açıkçası, bu çerçeveyle ilgili benim de
aklıma yatmayan taraflar vardır. Dolayısıyla, zaten yeni
bir Anayasa sorusu, konusu gündemde olduğuna göre bu Anayasada eğer
bir değişiklik olacaksa, bu, tekrar, yeniden, özellikle Dil Kurumunun
ve Tarih Kurumunun statüleri hâlihazırda da zaten, yine
Hukuki tüzel
kişilikleri var ama orada da bunun gerekiyorsa daha açık bir biçimde
ve daha bağımsız bir biçimde belirlenmesi var ama her hâlükârda
bu bir Anayasa değişikliği meselesidir.
Diğer
sorulara -çünkü hepsine vakit yetmiyor, zaten çok az kaldı-
yazılı cevap vereceğim.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Var daha, var, var.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şimdi,
Sayın Tüzün, tutanağı getirttim. Sataşmaya ilişkin
içinde hiçbir şey yok. İsterseniz okuyayım ama Şöyle bir
bilgilendirmek, yanlış bilgiyi düzeltmek istiyorum. dediniz. Onun
için yerinizden size söz verebilirim. Sataşma istiyorsanız,
okuyayım hatta:
doğrudur, biz iktidara geldiğimiz zaman 400
bindi lisanslı sayısı. Evet, Yaşar Bey kardeşimiz
konuştu, gitti, ona söylüyorum veya bu konuda bilgilendirmek istiyorum,
şu anda 2,8 milyon. Fazla mı? Hayır, az. Bizim 20 milyon
sporcumuz olması lazım. Bir yerde daha geçiyor sizin isminiz:
biraz evvel Yaşar Beyin söylediği gibi Trabzonsporlu Faruk
Özaksam bununla da gurur duyuyorum, onu da söyleyeyim
vesaire, vesaire
şey yapılıyor.
Şimdi,
burada sataşmaya ilişkin herhangi bir şey yok. Siz zaten içeri
geldiniz. O, Yaşar Bey kardeşim gitti. dediği anda ben sizin
içeride olduğunuzu gördüm. Nitekim, yerinizden söylüyorsunuz Uygulamalar
öyle değil ama. diye.
Şimdi,
sataşma için istiyorsanız söz veremem. Bilgilendirmek için, yani Bir
bilgiyi düzeltmek istiyorum. demiştiniz aynı zamanda, o zaman
mikrofonunuzu açtıracağım.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzünün, Devlet
Bakanı Faruk Nafız Özakın, Karadeniz oyunlarıyla ilgili
konuşmasına ilişkin açıklaması
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; bizim organizasyonlarla
ilgili yapılmadığı noktasında, doğuda,
güneydoğuda veya batıdaki illerin herhangi bir eksikliği
noktasındaki bir düşüncemiz söz konusu değildi. Özellikle
Karadeniz Oyunlarının maliyetlerinin çok yüksek olduğu, benzer
oyunların da Selanikte yapıldığı, mesela,
örneğin Selanikte yapılan organizasyonlarda harcanan paranın
3,5 milyon dolar iken bizdeki organizasyonun maliyetinin 13,5 milyon dolar
olduğu yapılan kurul ve denetimlerde tespit edilmiştir. O
aradaki farkın neler olduğunu söylemiştik ama Sayın
Bakanım, zannediyorum hiçbir organizasyon yapılmadığı
gibi algıladı. Yapılan organizasyonlar vardır ama
maliyetlerinin yüksek olduğunu belirtmek istedim.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bil-dirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
I) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)
1.- Atatürk Araştırma Merkezî 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
J) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1.- Atatürk Kültür Merkezî 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
K) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1.- Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
L) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1.- Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
M) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK
ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
Ö) YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN -
Şimdi sırasıyla 4üncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.02- ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 6.649.300
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir..
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
159.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 514.700
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 TOPLAM 7.323.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 20.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 7.268.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 35.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.323.00
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 36.338.980,31
- Bütçe Gideri : 22.103.248,26
- İptal Edilen Ödenecek : 14.235.732,05
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 21.757.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 119.124.413,45
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk
Araştırma Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.03- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1. Atatürk Araştırma Merkezi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 2.111.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.111.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 175.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 1.936.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.111.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk
Araştırma Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür
Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.04- ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1. Atatürk Kültür Merkezi
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 2.953.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir...
TOPLAM 2.953.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 142.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 2.811.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.953.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür
Merkezi 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.05- TÜRK DİL KURUMU
1. Türk Dil Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
180.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir..
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 13.350.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.530.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 72.006.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 1.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 31.994.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 105.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.06- TÜRK TARİH KURUMU
1. Türk Tarih Kurumu 2011 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
239.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir..
08 Dinlenme, Kültür ve Din
Hizmetleri 6.314.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.553.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 64.739.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 245.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 30.015.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 95.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.08- TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK
ARAŞTIRMA KURUMU
1. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.468.871.200
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
576.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 454.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 54.813.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.524.715.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 143.780.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 1.327.215.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 53.720.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.524.715.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.549.841.772,91
- Bütçe Gideri : 1.401.510.481,15
- İptal Edilen Ödenecek : 148.331.291,76
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 5.693.540,12
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 1.111.085.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 1.394.655.550,77
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.09- TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
BAŞKANLIĞI
1. Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 10.210.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.210.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 80.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 10.010.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 20.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.110.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 9.369.666,04
- Bütçe Gideri : 8.356.950,79
- İptal Edilen Ödenecek : 1.012.715,25
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 7.997.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 8.027.008,91
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.14 - GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 24.373.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 172.600
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
425.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 1.643.400
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri
531.759.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 558.374.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 9.600.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar
ile Özel Gelirler 536.374.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 12.400.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 558.374.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 645.859.920,60
- Bütçe Gideri : 635.655.310,48
- İptal Edilen Ödenecek : 10.204.610,12
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 424.390.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 711.298.675,90
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.13 YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR
KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 29.328.200
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 417.300
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri
37.500.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Eğitim
Hizmetleri 3.301.191.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.368.437.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 239.905.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 2.408.437.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 193.095.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan Tahsilat 467.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.308.437.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 2.780.939.645,00
- Bütçe Gideri : 2.724.369.193,21
- İptal Edilen Ödenecek : 56.570.451,79
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 2.400.696.000,00
- Yıllık Net Tahsilatı : 2.858.255.160,63
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yüksek
Öğrenim Kurulu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler Akademisi
Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünün 2011
yılı merkezî yönetim bütçeleri ve 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları ile Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür
Merkezi, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun 2011 yılı merkezî
yönetim bütçeleri kabul edilmiştir.
Hayırlı
olmalarını temenni ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, dördüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, kapatmadan önce Başkanlığımızın
bir duyurusu vardır, okuyorum:
Bütçe
görüşme programındaki Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü bütçeleri ile Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü bütçeleri,
Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatı
Geliştirme Etüt Merkezi bütçeleri ile Yargıtay ve Danıştay
bütçeleri ilgili bakanlıkların talebi ve siyasi parti
gruplarının mutabakatlarıyla yer değiştirmiştir.
Buna göre;
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü, Yargıtay ve Danıştay bütçeleri
19/12/2010 Pazar günü dokuzuncu turda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
bütçesi ile Dış Ticaret Müsteşarlığı ile
İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi bütçeleri 19/12/2010 Pazar günü
onuncu turda, Adalet Bakanlığı bütçesi ile Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri 20/12/2010 Pazartesi
günü on ikinci turda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi ile
birlikte görüşülecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Programdaki
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla
görüşmek için 16 Aralık 2010 Perşembe günü saat 11.00de
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.06