DÖNEM: 23 CİLT: 86 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
35inci
Birleşim
17 Aralık 2010 Cuma
(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
A)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D)
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
E)
ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
SAĞLIK BAKANLIĞI
1.-
Sağlık Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Sağlık Bakanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
H)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
MESLEKÎ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Meslekî
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Meslekî Yeterlilik
Kurumu Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI
1.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J)
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L)
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Elektrik
İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Elektrik
İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
O)
PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- 2010
yılı Haziran ayında yapılan 99uncu Uluslararası
Çalışma Konferansında kabul edilen 18/6/2010 tarihli ve 200
sayılı HIV/AIDS ve İş Dünyası başlıklı
Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye
Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1359)
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhanın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldızın, sözlerini yanlış
değerlendirdiğine ilişkin açıklaması
2.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlının, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın, proton
hızlandırıcısının çalışıp
çalışmadığıyla ve garantisinin başlayıp
başlamadığıyla ilgili sorularına cevap vermediğine
ilişkin açıklaması
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.03te açılarak beş oturum
yaptı.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;
Gümrük Müsteşarlığı,
Devlet Personel Başkanlığı,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
Özürlüler İdaresi Başkanlığı,
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü,
Ulaştırma Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü,
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu,
Denizcilik Müsteşarlığı,
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,
Millî Savunma Bakanlığı,
Savunma Sanayi Müsteşarlığı,
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, Devlet
Bakanı Selma Aliye Kavafın, Siyasi mücadele yeri olarak meşru
siyasi zemin, parlamento değil de sokak, sokak çatışmaları
tercih ediliyorsa sözlerine,
Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu, Devlet
Bakanı Hayati Yazıcının, kaçak çayla ilgili vermiş
olduğu rakamlara dair konuşmasına,
Adana Milletvekili Kürşat Atılgan, Millî Savunma
Bakanı Mehmet Vecdi Gönülün, Mardin Dargeçitte şehit olan Jandarma
Uzman Çavuş Kenan Erdemle ilgili konuşmasına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Genel Kurulun 17 Aralık 2010 Cuma günkü birleşiminde
saat 10.00dan 12.00ye ve 13.00ten günlük programın tamamlanmasına
kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Alınan karar gereğince, 17 Aralık 2010 Cuma günü
saat 10.00da toplanmak üzere birleşime 22.46da son verildi.
Şükran Güldal MUMCU |
Başkan
Vekili |
|
Yusuf COŞKUN Fatih
METİN |
Bingöl Bolu
|
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
Gülşen ORHAN Yaşar
TÜZÜN |
Van Bilecik |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
Bayram ÖZÇELİK |
Burdur
|
Kâtip
Üye |
No.: 46
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Aralık 2010 Cuma
Teklif
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin; 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/820) (Adalet ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.12.2010)
Tezkereler
1.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdulkadir Akcanın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1347) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)
2.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binicinin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1348) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2010)
3.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1349) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2010)
4.-
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve Siirt Milletvekili
Osman Özçelikin Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1350) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)
5.-
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binicinin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1351) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2010)
6.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1352) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2010)
7.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik ve Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanakın Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1353) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)
8.- Aydın
Milletvekili Recep Tanerin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1354) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1355) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)
10.-
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaşın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1356) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2010)
11.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Manisa Milletvekili Erkan Akçay ile Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın Yasama
Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1357) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.12.2010)
12.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1358) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.12.2010)
17 Aralık
2010 Cuma
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 10.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır.
Gündeme
geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Yedinci turda;
Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı,
Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)(x)
A)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
B)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
D)
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
(x)
- 575 ve 576 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri
13/12/2010 tarihli 31'inci Birleşim Tutanağına eklidir.
E)
ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
F)
SAĞLIK BAKANLIĞI
1.-
Sağlık Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Sağlık Bakanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
G)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerindedir.
Sayın
milletvekilleri, 8/12/2010 tarihli 28inci Birleşimde, bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve
her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması
kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda
yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna
basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar
yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş olacaktır. Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra
soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır.
Soru sorma
işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır, cevap işlemi için de on
dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği
takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Yedinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Rasim Çakır, Edirne Milletvekili; Eşref
Karaibrahim, Giresun Milletvekili; Ahmet Küçük, Çanakkale Milletvekili; Sacid
Yıldız, İstanbul Milletvekili; Ali Arslan, Muğla
Milletvekili.
AK PARTİ
Grubu adına: Mustafa Öztürk, Hatay Milletvekili; Celal Erbay, Düzce
Milletvekili; Ahmet İnal, Batman Milletvekili; Birnur Şahinoğlu,
Samsun Milletvekili; Alev Dedegil, İstanbul Milletvekili; Gönül Bekin
Şahkulubey, Mardin Milletvekili; Rüstem Zeydan, Hakkâri Milletvekili;
Mehmet Nil Hıdır, Muğla Milletvekili.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Pervin Buldan, Iğdır
Milletvekili; Osman Özçelik, Siirt Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Metin Çobanoğlu, Kırşehir
Milletvekili; Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili; Osman Durmuş,
Kırıkkale Milletvekili; Hasan Çalış, Karaman Milletvekili.
Şahıslar:
Lehinde; Nuri
Uslu, Uşak Milletvekili.
Aleyhinde; Alim
Işık, Kütahya Milletvekili.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, bir dakikalık uzatma
verilecek mi?
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, sayın hatip konuşmasını
bitirdikten sonra bir dakikalık süre verilmeyecektir. Bunu baştan
ilan ediyorum. Bilgilerinize sunulur.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Rasim Çakır, Edirne Milletvekili.
Sayın
Çakır, süreniz on dakikadır.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
RASİM ÇAKIR (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize
günaydın diyerek güzel bir dilekle söze başlamak istiyorum.
Eleştirilerime
geçmeden önce, Sayın Bakana bizim için de Atatürk Orman Çiftliğinde
bir ağaç diktiği için teşekkür ediyorum,
başarılarının devamını diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, çevre, sekiz yıllık AKP
İktidarının karnesinin bize göre en kötü olduğu alan.
Gerçekten samimiyetle söylüyorum, bu süreç içerisinde Türkiyede
sanayileşmenin, nüfus hareketlerinin getirdiği etkiyle çevre
sorunları giderek yoğunlaşmış, artmış ve
çözüme yönelik de maalesef ciddi gayretler hiçbir zaman göremedik.
Karneye
şöyle bir bakarsak, geçtiğimiz dönem Parlamentoda 678 adet soru
önergesi verilmiş Çevre Bakanlığına, bu dönem 1.031 adet
yazılı ve sözlü soru önergesi verilmiş. Bunun yanında bu
dönem 103 adet de Meclis araştırması önergesi verilmiş
Çevre ve Orman Bakanlığına ve bu önergelerin devamında 2
adet de bu dönem çevreyle ilgili Meclis araştırması komisyonu
kurulmuş.
Şimdi,
sayfanın bu tarafından bakarsanız, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
vermiş oldukları önergelerle Çevre Bakanlığını
sürekli uyarmış, denetlemiş, yönlendirmiş, soru sormuş,
bilgi almak istemiş ama sayfayı çevirip bu taraftan bakarsanız,
bu kadar yoğun önergenin verilmiş olması ve komisyonların
kurulmuş olması Türkiyede çevre sorunlarının giderek
arttığı, giderek yoğunlaştığı
anlamına da geliyor. Tabii, buna iki taraftan bakmak sizin tercihiniz.
Kurulan
komisyonlar ne yapmış? İlk kurduğumuz komisyon küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi konusunun araştırılması. 12
arkadaşımız gruplar hâlinde önerge vermiş, dünyada bir
küresel ısınma problemi var, su kaynakları
kıtlaşıyor, insanın suya ulaşımı
zorlaşıyor, bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi
araştırsın demiş ve gerçekten -bu komisyonda ben de
çalıştım- ciddi bir çalışma yapılmış,
güzel bir rapor hazırlanmış çözüme yönelik, Değerli
Hocamız da burada, onun başkanlığında ve bunun hemen
akabinde İstanbulda bir Dünya Su Forumu toplanmış.
İktidarınızın, büyük gösterilerle, hakikaten heyecan
duyarak, onur duyarak, işte Biz Dünya Su Forumunu İstanbulda
topluyoruz. diyerek Dünya Su Forumu toplanmış. Onun arkasından
biz hepimiz bekliyorduk ki bu Parlamentoya bir su kanunu gelir. Değil mi?
Yani madem su kaynakları kıt, ulaşmak zor ve gittikçe
zorlaşıyor, o zaman bir su kanunu gelir. Ama maalesef bu Parlamentoya
bir su kanunu getirme becerisini gösterememiş değerli
İktidarınız, değerli Bakanlığınız.
Geçen dönem,
hatırlayacaksınız, variller bulundu, işte Çevre Kanunu
değişti o varillerin psikolojik etkisiyle. 2 milyon ton tehlikeli
atık var Türkiyede, İZAYSANdan başka da atık yok etmemiz
için fabrikamız yok. diye bir sürü konuşmalar yapıldı. O
dönemin bakanı boynu bükük geldi bu kürsüye. O günden bugüne yok
belediyelere yaptıracağız yok yap-işlet-devret modeliyle
yaptıracağız ama tehlikeli atıkları imhaya yönelik bir
tane yeni bir yatırım yapılmadı. Şimdi bu 2 milyon ton
tehlikeli atık nerede tüketiliyor, nerede yok ediliyor, nerelere
gömülüyor? Bunun cevabını sizler de düşünün, Sayın Bakan da
zannediyorum verir.
Ondan sonra
değerli arkadaşlarım, Ülkemizde yaşanan çevre
sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre
politikası için alınması gereken önlemler diye 24
milletvekilimizin arkadaşlarıyla beraber vermiş olduğu
araştırma önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildi. Ve
bir komisyon kurduk, gittik çalıştık. Ben de komisyon içerisindeydim.
Durdu Özbolat ve arkadaşları Afşin-Elbistan Santralinin baca
gazıyla ilgili sıkıntıları dile getirdi, gittik
baktık. Ama soruyorum Afşin-Elbistan Santralindeki baca gazıyla
ilgili bugüne kadar herhangi bir çözüm üretilmemiş. Nevingaye Erbatur ve
arkadaşları Adana Akyatan, Tuzla, Çamlık, Yelkoma,
Hurmaboğazı lagün göllerinin kirlendiğini söylemişler.
Gittik baktık, araştırdık, raporumuza yazdık ama
bugüne kadar bir değişiklik olmamış.
Rıza
Yalçınkaya, Amasradaki termik santralle ilgili sıkıntıları,
dertleri dile getirmiş. Hâlâ siyasi iktidar, halkın bütün tepkisine
rağmen termik santrali yapabilmenin yollarını arıyor.
Ahmet Küçük ve
arkadaşları, Kaz dağlarında altın arama işiyle
ilgili bir önerge vermişler ama Kaz dağlarında canım
ormanlar hâlâ zarar görüyor, gereken önlemler alınmıyor.
Halil Ünlütepe ve
arkadaşları, Eber, Akşehir ve Beyşehir göllerinin
kirliliğini dile getirmişler ama bu kirlilikler devam ediyor
arkadaşlar ve çözüme yönelik de komisyon raporundan sonra bir şey
yapılmadı.
Şevket Köse
ve arkadaşları, Van Gölü ve Atatürk Barajının
kirliliğiyle ilgili önerge vermişler ama hâlâ aynı sorun devam
ediyor.
Mevlüt
Coşkuner ve arkadaşları, Eğirdir, Hoyran, Kovada ve
Beyşehir gölleriyle ilgili önerge vermişler ve sorun devam ediyor.
Şunu
söylüyorum: Komisyonlar kuruluyor, milletvekilleri denetliyor, görevini
yapıyor, Parlamento görevini yapıyor, çok güzel raporlar
hazırlanıyor; Meclisin tozlu raflarında. Ama Sayın Bakan
bir günden bir güne gelip de hiç olmazsa üç ayda bir, altı ayda bir Ya,
arkadaşlar, sağ olun, eksik olmayın, bize yol gösteriyorsunuz,
biz de sizin gösterdiğiniz bu yolda şunu şunu yapıyoruz,
yapmaya çalışıyoruz. diye şu Parlamentoya bir hesap veya
bir bilgi vermek zahmetine katlanmıyor değerli
arkadaşlarım.
Ve bunların
yanında ülkemizin, Trakyamızın kanayan yarası Ergene.
Geçen dönem Ergeneyle ilgili bir komisyon kurduk, güzel bir çalışma
yaptık. Sayın Bakana ne zaman, kim sorarsa sorsun -ben soruyorum,
Necdet Bey komisyonda sormuş, burada Milliyetçi Hareket Partisinden,
Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlarımız soruyorlar- ne zaman
sorarlarsa sorsunlar, Sayın Bakan buraya geliyor, diyor ki: Ben
Ergeneyle ilgili, Devlet Su İşleri Genel Müdürüyken
yatağını ıslah ettim. Yani orada kalmış
Sayın Bakan! Yani insan diyor ki keşke Bakan olmasaydınız,
Devlet Su İşleri Genel Müdürü olarak devam etseydiniz, belki
Ergeneye daha çok katkınız olurdu. Onun dışında bir
adım yok. Bir bakıyoruz, bir gün, Bakanlıktan Ergeneyle ilgili
bir eylem planı açıklanıyor. Ben hemen heyecanla alıyorum,
3 defa okudum inanır mısınız, 3 defa okudum, hani bir
şeyler mi oluyor diye, ondan sonra Genel Müdürü arıyorum, yani
planın uygulanmasıyla ilgili neler yapılıyor
Bakanlıkta? Sayın Genel Müdür diyor ki: Ben planı
okumadım. Çok samimi söylüyorum arkadaşlar. Aradan bir müddet daha
zaman geçiyor, yine buralarda biz bir şeyler konuşuyoruz, tekrar
bakıyorum gazetelerde işte Ergene çözülüyor. falan, işte
şu kadar para tekrar heyecanlanıyoruz, hani bir şeyler mi
oluyor diye, ondan sonra Sayın Genel Müdürü arıyorum Ne oluyor,
müjde mi var bize? falan Vekilim, bizim Bakanlığın basın
bürosu biraz aceleci davranmış, bir açıklama yapmış
basına. diyor. Yani ondan sonra da üzülüyoruz, yıkılıyoruz.
Ha, biz komisyonda çalıştık, o da yetmedi, tuttuk bir kanun
teklifi verdik. Ben çok samimiyetle inanıyorum, benim verdiğim kanun
teklifini Sayın Bakan okumadı. Ben yürekten inanıyorum benim
verdiğim kanun teklifini Sayın Bakanlığın
bürokratları okumadı. Eğer okusalar, samimiyetle inanıyorum
ki, o kanun teklifine evet derler. Çünkü benim vermiş olduğum kanun
teklifi Kirleten öder, kirlettiği miktarda öder. diyerek bütün Trakyada
yaşayan insanları sorunun çözümüne ortak etmeyi amaçlayan, özü, ruhu
bu olan ve iktidar partisinin de çok çok işine gelecek -çünkü cebinden 1 lira ayırmadan bu
işleri yapabilecek- bir kanun teklifi. Ama muhalefet verdi diye yeteri
kadar ilgilenilmediği için, okunmadığı için hatta bu kanun
teklifine sıcak bakılmadı ve Ergene hâlâ dördüncü
sınıf kirli su. Ergeneyi temizlemek bu kadar zor değil
arkadaşlar, çok yürekten söylüyorum, samimiyetle söylüyorum, Ergeneyi
temizlemek bu kadar zor değil. Ama mesele öyle bir devasa
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çakır, teşekkür ediyorum.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Eşref
Karaibrahim, Giresun Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Karaibrahim.
CHP GRUBU ADINA
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanun
Tasarısının Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün su
yönetimindeki etkisi gün geçtikçe ekonomik çıkarlar peşinde
sürüklenen özel sermayenin eline geçmektedir. Kurulduğu, 1954
yılından bu yana ülkemizin su, toprak kaynaklarını
değerlendirmekten sorumlu olan kuruluş, Enerji
Bakanlığından alınmasıyla birlikte özellikle 2006
yılından bu yana işlevleştirilmiştir. AKP
İktidarlarında daire başkanları, şube müdürleri,
mühendisler ve teknik elemanların sürgün edilerek, yerleri
değiştirilerek veya emekliliğe zorlanarak kurumun proje üretemez
hâle getirildiğini söylemeye bile gerek yoktur.
DSİ, su
kaynaklarının planlanması, yönetimi, geliştirilmesi ve
işlevinden birinci derecede sorumlu kuruluşumuzdur; yer üstü ve yer
altı sularının değerlendirilmesi, toprak erozyonu ve
taşkınlardan oluşacak zararların önlenmesinden yükümlü,
sorumlu kılınmıştır. Ülkemiz de giderek büyüyen
bölgesel, ulusal, uluslararası su sorunu ile karşı
karşıyadır. Su kaynaklarının yönetimi, suyun insanlar
tarafından en verimli şekilde ekonomik, aynı zamanda sosyal ve
çevresel faydalar gözetilerek kullanılmasını içerir. Son
yıllarda hızlı nüfus artışının paralelinde
artan su talebi, gelişen sanayi ve tarımsal faaliyetlerdeki
kullanılan sonuçlar da belirli kirlilik sorunlarını ortaya
çıkarmıştır. Bu nedenle su kaynaklarının yönetimi
bir kat daha önem kazanmıştır. DSİnin su yönetimindeki
etkinliği ise gün geçtikçe azalmaktadır. Suyun eşitsiz
dağılımı, artan su yetersizliği nedeniyle su bir
kaynak niteliği kazanmış ve uluslararası güç dengeleri
üzerinde etkisi olmaya başlamıştır. Hatta bazı
raporlarda su savaşları için tarihler telaffuz edilmektedir.
Bunlardan bir tanesi de Dicle ve Fırat nehirleriyle ilgili söylemlerdir.
Bilimsel
çalışmalar üzerine su fakiri bir ülke olma yolunda hızla
ilerlediğimizi ortaya koymaktadır. Ülkemizde yalnızca içme
suyunu ele alırsak, neredeyse yüzde 8, yüzde 10 gibi bir nüfusun
sağlıklı içme suyuna ulaşamadığını
söyleyebiliriz. Daha yakın bir zamana kadar, ülke nüfusumuzun büyük bir
bölümünün yaşadığı mega kentlerde sağlıklı
içme suyu bir tarafa, gündelik ihtiyaçları nasıl
karşılayacağımızı konuşuyorduk.
Yatırımcı
bir kuruluş olan DSİ, kuraklık zamanlarında
yaşadığımız susuzluk, yağışların
bol olduğu zamanlarda yaşadığımız sel ve
doğal çevresel felaketlerin yarattığı tahribatların
yerine, bu koşullarda çevremize, tarımımıza ve
dolayısıyla milletimize yararlı hâle getirebilmek için
çalışmalar yürütmelidir. Dolayısıyla DSİ Genel
Müdürlüğü Çevre ve Orman Bakanlığının birinci derece
muhatabıdır.
DSİ Genel
Müdürlüğünün ayrılan mevcut bütçeyle her yıl artan mevcut
sorunların çözümü tabii ki mümkün değildir, olmayacaktır. Bu
bütçeler baraj, gölet, toprak, erozyon ve taşkınlar nedeniyle ihtiyaç
duyulan yatırımları hayata geçirecek düzeyde değildir. Yani
kısıtlı kaynakların daha de etkin kullanılması
için gereken özen gösterilmemektedir. Şimdi asıl önemli olan, su
üzerinde geliştirilecek projelerin kâr amaçlı değil, halkın
ihtiyacına yönelik olarak tasarlanması gerekmektedir.
Kamunun ortak
malı olması gereken doğal kaynakların, suyun, tekellerin
kâr amacı hâline getirildiği, 4628 sayılı Enerji Piyasa
Kanunu ile enerji üretimi özelleştirilmekte ve enerjinin üretileceği
akarsuların kullanım hakları özel şirketlere devredilerek
su ticaretleştirilmiştir. Enerji dışa bağımlılığı
hepimizin kabul ettiği bir sorundur. Bu sorunu çözmek için ülkemizin
potansiyelini değerlendirmesi tabii ki önemlidir. Ortalama yükseklik 1.131
metre olan ülkemizde, Türkiyenin yüzde 55i 1.000 metrenin üzerindedir.
3906
sayılı Kanun son olarak 4628 sayılı Yasayla, 2001
yılından bu yana özel sektör lisans alma modeliyle enerji üretim ve
dağıtım alanında faaliyet göstermektedir. Ülkemizin
hidrolik ölçüm ağı hızlı gelişmeler karşısında
yeterli olmamış, projelerin enerji üretim verimliliği, çevresel
etkiler olumsuz olarak ortaya çıkmıştır.
DSİ Genel
Müdürlüğü ülkemizin potansiyeli ile ilgili olarak yapmış
olduğu etüt çalışmalarında, potansiyelin 163 milyar
kilovatsaate yükselebileceğini göstermektedir. Yine DSİ verilerine
göre ülkemizin hidroelektrik potansiyelinin yüzde 35i kullanımda iken
yüzde 14ü inşaat aşamasında, yüzde 51i ise kısmen
değerlendirilmeyi beklemektedir.
Ülkemizin
derelerinin, akarsularının taşıdığı su,
firmaların kârı için değil halkımızın
ihtiyacını karşılamak için yönetilmelidir. Altın arama
şirketlerinden tutun da hidroelektrik santrallerine kadar konunun uzak ya
da yakın, ilgisiz şirketlerce yönetildiğini görüyoruz. Bu, hem
çevremizi hem insan sağlığımızı hem de tarımımızı
tehdit eden bir talanın söz konusu olduğunu göstermektedir.
Devletin kurum ve
kuruluşlarının HES sürecinin özellikle denetim
aşamasında çok yetersiz kaldığını görmekteyiz.
HES sürecinde denetimin sağlanabilmesi için çok hızlı bir
şekilde denetim mekanizmalarının oluşturulması ve bu
denetim mekanizmalarının etkinliğini sağlamak üzere yasal
yaptırımlar yaşama geçirilmelidir. Düşünün, bir gün
evinizin önünde akan dereyi iş makineleri talan ederken uyansanız ne
hissedersiniz? Sularım boşa akıyordu. diyerek rahatlar
mısınız? Su akar Türk bakar. sözünün arkasına
sığınarak o boşa akıyor dediğiniz suyun ekosistem
içindeki vazgeçilmez işlevi görmezden gelemeyiz. Enerji üretmek
bahanesiyle suyun kullanım hakkını sahiplenmek gibi niyetleri
görmezden gelemeyiz diye düşünüyoruz.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Karaibrahim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Ahmet Küçük, Çanakkale
Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma
Kurulu Başkanlığı bütçeleri hakkında söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Meteoroloji Genel Müdürlüğü yaptığı
görev ve üstlendiği fonksiyon nedeniyle Türkiyenin aslında en önemli
olan kurumlarından biri. Yaşamı kaliteli kılmak ve üretimin
olabildiğince doğal nedenlerle en az zarar görmesini sağlamak
adına çok önemli bir görev üstlenen ve lojistik bir destek sağlayan
Meteoroloji Genel Müdürlüğü esas olarak teknolojinin olanaklarından
yararlanan ve dünya standartlarında hizmet veren bir kurumumuzdur. Bu
kurumda hizmet veren tüm personele, mühendislere, teknisyenlere çok
teşekkür ediyorum ve yaptıkları görevin, gerçekten, Türkiye tarımına,
sanayisine, sosyal yaşamına, turizmine ve tüm faaliyetlerine
yaptığı katkıdan dolayı teşekkürlerimi
iletiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün yanında
Özel Koruma Kurumu Başkanlığı Türkiyedeki koruma
amaçlı, çok özel bölgeleri korumak amacıyla kurulan bir kuruldur ve
yaklaşık 16 bölgeyi içermektedir ve bu bölgelerin içerisinde çok özel
olan Foça, Datça, Dalyan, Patara, Pamukkale, Tuz Gölü gibi benzeri 16 özel
bölgenin korunması, planlanması, çevre düzeni imar planlarının
yapılması, nâzım planlarının ve uygulama
planlarının yapılmasıyla görevlidir. Kuruluşundan bu
yana çok uzun bir zaman geçmesine rağmen hâlâ bu plan faaliyetleri
sonuçlandırılmamış ve dolayısıyla bu bölgede
yaşayan yani bu bölgeler içinde yaşayan insanları, bu bölgenin
içinde olan insanları, maalesef, bu bölgede yaşadıklarına
pişman hâle getirmişler çünkü bu bölgede mülkiyetinde olan
malların sahibi olamamışlar ve malları üzerindeki
tasarrufları son derece sınırlı kalmıştır.
Bir taraftan planlar yapılamazken yapılan planların içinde insan
öğesi ve yaşayan insanın ihtiyaçları ve o yaşamı
kaliteli hâle getirme anlamında insanı görmezden gelen planlar
nedeniyle de, maalesef, o çevrede yaşamanın mutluluğunu
değil, acısını hisseder duruma gelmişlerdir.
Dolayısıyla, yapılan planların mutlaka insanın o
bölgede yaşamasını mutlu edecek ve umutlu edecek
yaklaşımlar içinde planların ele alınması
gereğini ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığına benzer bir kurum olan ve Çevre Orman
Bakanlığı bünyesinde olan, Millî Parklar bünyesinde olan bir
ilde görev yapıyorum ben. Bizim Çanakkale ilinde 3 tane özel korumayı
amaçlayan, 2 tane millî parkı, 1 ören yeri olan bir ildeyim. Bunların
1 tanesi hepimizin bildiği gibi Çanakkale Şehitler Millî Parkı,
Kaz Dağı Millî Parkı ve Troia Ören Yeridir.
Değerli
arkadaşlarım, Çanakkale Şehitler Millî Parkında çevre
düzeni planları yapılmış ama planların içinde o
bölgede yaşayan 10 bin insanın ihtiyacı yeteri kadar göz önünde
bulundurulmadığı ve insanların üretim içinde istedikleri
faaliyetlerde bulunmasıyla ilgili çok büyük kısıtlar
getirildiği, o bölgede yaşamanın avantajlarından o bölgede
yaşayan insanlar yararlandırılmadığı için
maalesef mutsuz ve o bölgeyle kavgalı ve mutlu olmayan insanlar üretilmiştir.
Troia Ören
Yerinde 5 bin kişi, Çanakkale Şehitler Millî Parkında 10 bin
kişi gerçekten bu mutsuzluk içindedir. Gene Kaz Dağı Millî
Parkı içinde yaşayan insanlarımız da bu
sıkıntılarla baş başadır.
Özellikle Kaz
Dağı Millî Parkı içinde altın arama izinlerinin
verilmiş olması ve işletme ruhsatlarıyla ilgili artık
şirketlerin baskı oluşturmaya başlaması o bölgede
yaşayan insanlarımızı mutsuz ediyor ve endişeye sevk
ediyor. Esas olarak bir dünya mirası olan ve dünyadaki ismiyle, mitolojik
ismiyle İda Kaz Dağları ve o bölgede yaşayan insanlar
büyük bir endişe içerisinde bulunuyor.
Bütün
bunların yanında değerli arkadaşlarım, Çanakkale,
maalesef, kirli sanayileşme ve termik santraller yapılması
açısından tam bir imalat alanı hâline getirilmiş ve şu
anda Çanakkale Biga Yarımadası içinde 2 bin megavatlık termik
santral ya çalışır hâlde ya kuruluş izni verilmiş
durumdadır. Bunun yanında kirliliği çok yüksek olan demir-çelik
sanayisinin çok yoğun bir şekilde yapılaşması,
Türkiyenin en büyük çimento fabrikasının bu yarımada içinde
bulunması ve ikinci bir çimento fabrikasına da izin verilmesi
artık Çanakkaleyi termik terminale çevirmiş ve Çanakkalede
artık insanlar termik santral ve enerji santrali açısından
borçlarını ödemiş. Kesinlikle, Sayın Bakanım,
artık Çanakkalede bir yeni termik santrale izin istemiyoruz, bu konuda
bir ÇED izni verilmesin. Biz 2 bin megavatlık verilen izinle zaten bu
konuda borcumuzu ödedik ve ayrıca yeni bir kirlilik yaratan sanayinin de
Çanakkalede izninin verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bakın, bu
verilen termik santrallerin Kaz dağları ormanlarına ve aynı
zamanda bölgede çok büyük bir üretim potansiyeli ve Türkiye'nin geleceği
olan tarım açısından Biga Ovası ve Gönen Ovasında nasıl
kirliliklere ve üretim kayıplarına yol açacağı konusunda
ciddi tartışmaların olduğu bir ortamda, kesinlikle bu
konuda Çanakkalenin artık bu yaklaşımlardan mutlaka
sakınılması gerektiğini ifade ediyorum Değerli
Sayın Bakanım.
Değerli
arkadaşlar, bu anlayış ve düşünce içerisinde ben Çevre ve
Orman Bakanlığının çok daha iyi bir yönetime layık
olduğunu düşünüyorum. Türkiyede, biraz önce, benden önce Çevre
Bakanlığı hakkında konuşan Rasim Çakır
arkadaşımızın dediği gibi, Çevre Bakanlığının
zaten Orman Bakanlığıyla birleştirilerek AKPnin çevreyi
ormanın içine karıştırılan bir teferruat olarak ele
aldığını düşünüyorum. Hâlbuki çevre hem bugünün
yaşamını kaliteli kılmak hem de geleceğe Türkiyeyi
hazırlamak açısından çocuklarımızdan ödünç
aldığımız bir değer olarak mutlaka çok daha dikkatli
ve iyi bir şekilde ele alınmalı.
Bu duygu ve
düşünceler içerisinde ben bu bütçenin Türkiyeye hayırlı
olmasını diliyor ve AKPnin Türkiyeye yaptığı son
bütçe olmasını canıgönülden diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız.
Buyurun
Sayın Yıldız.
Süreniz dokuz
dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
SACİD YILDIZ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının 2011
yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Ekranları
başında bizi izleyen başta sağlık emekçileri olmak
üzere tüm yurttaşlarımızı ve yüce heyetinizi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına selamlıyorum.
Sağlık,
bir ülkenin sosyoekonomik, siyasi ve kültürel yapısıyla doğrudan
ilişkili bir sistemdir. Aynı zamanda sağlık, gelirine veya
varlığına bakılmaksızın herkesin
ulaşabileceği temel bir insan hakkı olarak görülmelidir.
Anayasamızın 56ncı maddesi de bu konudaki düzenlemeyi içermektedir
ancak AKP Hükûmeti tarafından sağlıkta dönüşüm
adıyla çıkarılan yasalarda sağlık bir hak olmaktan
çıkarılmıştır.
Hükûmetin üyeleri
ve AKPli arkadaşlar her fırsatta sağlıkta
yaptıkları sözde devrimi anlatmaktadırlar ama buna rağmen
daha birkaç gün evvel gazete sayfalarına yansıyan bu habere
bakınız, bu mu sağlıkta devrim: İstanbulun en köklü
hastanelerinden biri olan Göztepe Araştırma Hastanesinde çatı
akıyor, kaloriferler yanmıyor, hastalar donuyor.
Sağlıkta
devrim denilen
AHMET YENİ
(Samsun) Hocam, gazete reklamı yapma.
SACİD YILDIZ
(Devamla) Daha birkaç gün evvel gazetelere yansıdı değerli
arkadaşlarım.
Diğer bir
şey: Sağlık Bakanlığının yine övünerek
söylediği -elbette düşüşler oldu- bebek ölüm hızı ve
anne ölüm hızlarında, Sağlık Bakanlığının
rakamları bebek ölüm hızında binde 9,9; anne ölüm
hızında ise yüz binde 20dir. Oysaki Dünya Ekonomik Forumu
rakamlarında bebek ölüm hızında bu rakam binde 16, anne ölüm
hızı ise yüz binde 44tür. Yani burada da bir çelişik durum
vardır.
AKP Hükûmeti
döneminde sağlık alanında yapılanlar ve bunların
sonuçları ortadadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı
adı altında sağlığın nasıl
özelleştirildiğini hep birlikte gördük ve görmeye de devam ediyoruz.
Sayın Bakan
konuşmalarında sosyal devletten bahsetmektedir. Vatandaşlar her
bir reçete için katılım payı ödemekte, özel hastanelere müracaat
eden sigortalılardan İlave ücret adı altında ayrıca
para alınmaktadır. Bazı sağlık hizmetleri istisnai
sağlık hizmeti sınıfına sokularak bu hizmetlerden
yüzde 300e kadar katılım payı alınmaktadır.
Ayrıca,
çıkarılmak istenen Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı
ile mevcut devlet hastaneleri ticarileştirilerek özelleştirmeye
hazırlanmaktadır. Bu tablo karşısında sosyal devletten
bahsedilebilir mi?
Tam gün
uygulamasında Sağlık Bakanlığının hekim
ücretleri için söylediği sözler doğru
çıkmamıştır. Sayın Bakan, Bakanlığın
İnternet sitesinde yazılı olarak Tam Gün Yasasıyla
hekimlerin ne kadar ücret alacaklarını
açıklamıştır fakat bu rakamların gerçeği
yansıtmadığı çok geçmeden anlaşılmıştır.
Hekimlerimiz şu anda iddia edilen ücretlerin çok altında maaş
almaktadır.
Değerli
milletvekilleri, sorunlar sadece hekimlerimizle ilgili değildir.
Bakınız, sağlık bir ekip işidir, teknisyenden
hekimine, hemşirelerden radyologlara kadar hepsi bu işin
parçasıdır. Başka bir ifadeyle, düzenlemeler herkesi
kapsayıcı olmalıdır, tüm sağlık
çalışanlarını içermelidir. Oysaki AKPnin
yaptığı ve ısrarla düzeltilmesi için muhalefet
ettiğimiz Tam Gün Yasasında hekim harici sağlık
çalışanları göz ardı edilmektedir. Mesela mali sorumluluk
sigortası bunlardan biridir, hekim dışına
verilmemiştir.
Bakınız,
ülkemizdeki hemşirelerin iş yükü Avrupa ortalamasından 7 kat
fazladır. Artan iş yükü ve iş sağlığını
tehdit edici çalışma koşulları hemşirelerin önemli sorunlarındandır.
Ağır ve uzun süreli çalışma koşulları nedeniyle
aile ve sosyal çevresiyle çatışma yaşayan hemşirelerimiz
buna rağmen ücret ve sosyal haklar bakımından hak ettikleri
karşılığı görememektedirler.
Yine AKP Hükûmeti
tarafından doçent ve profesörlere sınavsız şef ve şef
yardımcısı olma hakkı getirilmiştir. Bu uygulama 2 kez
Köşkten 1 kez de Anayasa Mahkemesinden dönmüştür. Bunun için
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa Mahkemesine yeniden gitmemize
rağmen Mahkeme konuyla ilgili hâlâ iptal ya da yürütmeyi durdurma
kararı vermemiştir. Aradan iki yılı aşkın zaman
geçti. Yani kadrolaşma bütün hızıyla devam etmektedir.
Sağlık
Bakanlığı hukuku yok saymaktadır. Bakınız, bir
Tam Gün Yasası çıkardınız, Anayasaya aykırı
bazı hükümleri iptal edilince başta Sağlık
Bakanımız olmak üzere isyan edildi, bütün televizyonlara
çıkıldı, basına çıkıldı, isyan edildi. CHP
ve sağlıkla ilgili tüm örgütler ilke olarak tam güne karşı
olmadıkları hâlde bu Yasanın yanında yer almadılar.
Yasa kimseyi tatmin etmedi yani herkesin yanında olduğu bir
yasayı, herkesin karşısında olduğu bir şekilde
çıkardınız, yüzünüze gözünüze bulaştırdınız.
Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği hükümleri göz önüne alarak hukukun içinde yeni
düzenleme yapalım. dediğinde de Sayın Bakan Bunlar ipe sapa
gelmez sözler. dedi. Hukuk içinde çözüm arayalım. demek bir hukuk
devleti olan Türkiye'de ne zamandan beri ipe sapa gelmez sözler oluyor?
AKP Hükûmetinin
hukuka ve sivil toplum kuruluşlarına karşı bir tahammülsüzlüğü
var. Bunun bir diğer örneği de: Sayın Bakan bir Samsun
konuşmasında Türk Tabipler Birliği ve Türk Eczacılar
Birliğini iki satırlık bir yasayla kaldırırız,
ortada hiçbir şey kalmaz. demişti. Arkasından birkaç ay geçti,
Türk Tabipler Birliğinden bunun başka bir şekilde öcünü
aldı, iş yeri hekimliği sertifikası verme yetkisi temmuz
ayında Türk Tabipler Birliğinden alınarak özelleştirildi
değerli arkadaşlar.
Anayasa
Mahkemesi iptal gerekçesi yazamaz. dedi Sayın Bakan Plan Bütçe
konuşmasındaki sunuşunda, bundan kısa bir süre sonra
gerekçeli karar da yayınlandı. AKP Hükûmetinin hukuka
saygısı işte bu kadardır değerli milletvekilleri.
Sağlık
alanındaki önemli sorunlardan
birisi de Sağlık Bakanlığı bünyesindeki
hastanelerde değişik alanlardaki on binlerce elemanın
taşeron olarak çalıştırılmasıdır.
Taşeron eleman çalıştırma işi her geçen gün
artmış ve bugün inanılmaz boyutlara
ulaşmıştır. Bakınız, sadece Sağlık
Bakanlığında Sayın Bakanın söylemesine göre 118 bin
taşeron vardır. Sağlık çalışanlarının
taşeron olarak çalıştırılması iş güvencesini
de ortadan kaldırmaktadır. Kamu sağlık kurumlarında
yapılmakta olan taşeronlaştırma ve özelleştirmeler
sonlandırılmalı, taşeron olarak
çalıştırılanlar kadroya alınmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Dünya Bankası destekli Sağlıkta Dönüşüm
Programı ilerledikçe sağlık günden güne piyasa
koşullarına terk edilmektedir. Kamu hastaneleri ve üniversite
hastaneleri dâhil olmak üzere tüm merkezler kâr amacıyla çalışan
birimlere dönüştürülmüştür. Bazı sağlık merkezleri ise
kâr edebilmek amacıyla hastaları toplayıp olabildiğince çok
ameliyat yapmaya çalışmakta, maliyeti düşük, kalitesi
tartışılır tıbbi malzemeler kullanmaktadırlar.
Sağlıkta tasarruf olmaz değerli arkadaşlar.
Afyonkarahisarda
katarakt ameliyatı sonrası gözünü kaybeden
yurttaşlarımıza ilişkin haberler ülkemizde sağlık
alanında yaşanan sorunları başka boyutlarıyla da
gündeme getirmiştir. Artık, kamu hastaneleri ve üniversite
hastaneleri başta olmak üzere tüm sağlık merkezleri performans
uygulamaları nedeniyle sürümden kazanma mantığıyla hareket
etmektedirler. Bu performans uygulamaları tıp fakültelerinde
eğitimi de aksatmaktadır. Sağlığın kâr alanı
hâline getirilmesi Afyonkarahisarda yaşadığımız olaya
da zemin hazırlamıştır. Sayın Bakanın
kameraların karşısına çıkarak derhâl o merkezin
kapatılmasını istemesi sorunun yalnızca o merkezle
sınırlı olduğunu düşündüğünü bizlere
göstermektedir. Sayın Bakan İzinsiz. demiştir oysaki tarama
izni alınmıştır.
Çok sayıda
açılan tıp fakülteleri ile kaliteye önem verilmeden hekim
yetiştirilmektedir. Tıp fakültelerinin hem sayıları hem de
kontenjanları artırılmıştır. Bize ve bizim
çocuklarımıza bu tıp fakültelerinden yetişen hekimler
bakacaktır ama hekimler feveran etmektedir, Antalyada, Gazi
Üniversitesinde bunları görmekteyiz. Şu anda ülkemizde yetmiş
sekiz tıp fakültesi var, son olarak, İzmir Şifa Üniversitesi,
orada da tıp fakültesi açıldı. Bunlar kalitesiz hekim yetiştirecek
ve sağlığı aşağı doğru çekecektir ve bu
on yıllar boyunca devam edecektir sağlığın geriye
gidişi.
Açılan
tıp fakültelerinde birçok ana bilim dalının
kurulmadığı, kurulan birçok ana bilim dalında ise doçent ya
da profesör bulunmadığı bilinmektedir. Belki de bu tıp
fakülteleri Sağlık Bakanlığına atlama tahtası
olarak yapılmaktadır. Sakarya Üniversitesine hekimler gidiyor,
profesör oluyor, oradan Sağlık Bakanlığının
başka yerlerinde başhekim daha sonra da rektör oluyor değerli
arkadaşlar.
Tıp
fakültelerinde olmayan cihazlar kamu hastanelerinde var, bu da tıp
fakültelerinde eğitimi önemli oranda aksatmaktadır.
Sözlerime son
verirken, 2011 yılında, başta hekimlerimize, sağlık
emekçilerine ve tüm emekçilere dönük şiddet olaylarının bir daha
gündeme gelmemesini, öğrencilerin acımasızca dövülmek yerine
onların sorunlarına kalıcı çözümlerin
bulunmasını, sağlık emekçilerinin hak ettiği bir
ortamda barış içinde çalışmalarını gönülden
istiyor, sizlere ve yurttaşlarımıza barış, mutluluk,
sağlık dolu yeni yıl diliyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı Ali Arslan,
Muğla Milletvekili.
Buyurun
Sayın Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ ARSLAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2011 yılı
Sağlık Bakanlığı ve Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sağlık ve AKPyi yan yana getirince, hepimiz
artık ezberledik ki Sağlıkta Dönüşüm Programı akla
geliyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı, bu konuyu bilenler,
uzmanlar, sektörün içinde olanlar tarafından da sağlığın
piyasalaşması anlamı taşıyor.
Sağlıkta
Dönüşüm Programının en önemli ayaklarından birisi ve en
güncel olanı -ki Sağlık Bakanı bu konuda televizyon
televizyon dolaşıp her yerde anlatmaya çalışıyor-
bildiğiniz gibi, artık, bu aylarda bütün Türkiye'de yaygın
olarak uygulanmaya başlayan aile hekimliği. Aile hekimliğini,
Sayın Bakan, işte Ücretsizdir, ne güzel oldu. diye anlatmaya
çalışıyor, vatandaşlara yutturmaya
çalışıyor, bir masal anlatıyor âdeta, destan gibi bir masal
anlatıyor.
Değerli
arkadaşlarım, Aile Hekimliği Yasasında gerçekten aile
hekimliği ücretsiz. Yasa öyle çıktı, geçen dönemde görev yapan
arkadaşlarım bilirler. Ama bakın, AKP ne yaptı biliyor
musunuz? 18 Eylül 2009 Cuma günü yayımlanan Resmî Gazetedeki tebliğe
göre aile hekimliğine 2 lira katkı payı koydu. Sayın Bakan,
bu Sağlıkta Dönüşüm Programına karşı çıkan,
konuyu çok iyi bildikleri için, bütün dünyada ne sonuçlar
doğurduklarını bildikleri için karşı çıkan Türk
Tabipleri Birliğine, sivil toplum örgütlerine çok kızıyor. Ama
Sayın Bakan bugün eğer aile hekimliği ücretsiz diye
kasıla kasıla caka satıyorsa, o caka satma Türk Tabipleri
Birliğinin açtığı davaya bağlı,
Danıştaya açtığı davaya bağlı. Türk
Tabipleri Birliğinin açtığı dava sonucu, 22/3/2010
tarihinde, Danıştay Hayır, yasalara aykırı bu. Yasada
birinci basamakta ücret almak yok. dedi, karar verdi ve Danıştay o 2
lirayı iptal etti. Eğer, bugün aile hekimliği bedava diye caka
satıyorsan, bunu, çok kızdığın Türk Tabipleri
Birliğine, hatta Kapatmak da bir kanuna bakar, kapatırım. diye
tehdit ettiğiniz Türk Tabipleri Birliğine ve yine çok kızdığınız
hukuka borçlusunuz Sayın Bakan.
Bakın, geçen
gün komisyonda Sayın Bakan diyor ki sevgili arkadaşlar: Aile
hekimliğinin önemli bileşenlerinden bir tanesi sevk zinciri. Bu
kanunu yine geçen dönemde görev yapan arkadaşlarım tutanaklardan
okuyabilirler, bazılarımız da
. Aile hekimliği
anlatılırken AKPnin bütün sözcüleri, Nevzat Doğanlar, Cevdet
Erdöller bu kürsüye çıktılar, aile hekimliğinde sevk zincirinin
ne kadar önemli olduğunu, ne kadar güzel olduğunu, birinci basamakta
sorunların halledileceğini, hastanelerde
yığılmaların ortadan kalkacağını, ekonomik
olarak da zaten sevk zinciri olmadan bu problemin altından
kalkılamayacağını ballandıra ballandıra
anlattılar. Komisyonda diyor ki Sağlık Bakanı: Biz sevk
zincirini Sosyal Güvenlik Kurumunun isteği üzerine koyduk. Ben zaten
başından beri inanmıyordum yararına. diyor Sayın
Bakan. Madem başından beri inanmıyordun o
arkadaşlarına söyleseydin ya Yapmayın, bir gün mahcup
olacaksınız. Biz bunu uygulamayacağız. diye Cevdet
Erdöllere, Nevzat Doğanlara söyleseydiniz de bu kürsüden çıkıp
da sevk zincirinin nimetlerini anlatmasalardı. Sayın Bakan hukuka çok
kızıyor. Yine Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında
Hâlâ gerekçeyi açıklamadılar. diye Anayasa Mahkemesine
kızıyor, Açıklayamazlar. diye de dalga geçiyor.
Değerli
arkadaşlarım, açıkladı sonunda gerekçeyi Anayasa Mahkemesi.
Gerekçede, Sağlık Bakanına, bir tıp profesörüne, bugün
sağlıkta yaptıklarıyla sağlık
çalışanlarına, doktorlara âdeta işkence yapan
Sağlık Bakanına hukukçular ders verdiler, ders. Sayın Bakan
okumuştur mutlaka, ben bir satırını okuyorum: Hekimin
statüsünün de bu çerçevede değerlendirilerek diğer kamu
görevlileriyle aynı yönden farklılığının
gözetilmesi gerekir. Yani hekimleri, sağlık
çalışanlarını ayrı bir yere hukuk koyuyor, kendisi
tıp profesörü olan Sağlık Bakanı koymuyor.
Yazıktır arkadaşlar! Bilmiyorum, Sayın Bakan bu gerekçeyi
okurken ne düşündü? Umurunda mıdır, bilmiyorum. Umurunda
olmadığı belli, hazırladığı yeni tam gün
yasa taslağını da hiç umursamadığı ortada. Hiç bu
gerekçeyi dikkate almıyor, sağlık
çalışanlarının, hekimlerin ne kadar önemli olduğunun
hâlâ farkında değil ama Sağlık Bakanı bazı
şeyleri çok umursuyor: Umursadığı şu:
Kadrolaşmak. Ben kadrolaşmıyorum. diye gelip Plan ve Bütçe
Komisyonunda birtakım değerlendirmelerde bulunmuş.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Sağlık
Bakanlığının İnternet sitesindeki Sağlık
Bakanlığının merkez yönetimindeki bazı isimleri
okuyacağım, bir de Resmî Gazetede yayımlanan isimleri
okuyacağım.
Bakın, Temel
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü -üçlü kararnameyle, Sayın
Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün, Başbakanın ve Bakanın
imzasıyla- Doktor Mehmet Demir. Cumhurbaşkanı atamış
arkadaşlar, üçlü kararnameyle. Şu anda görev yapan kim biliyor
musunuz? İrfan Şencan. Başka birisi. Ya hadi, Ahmet Necdet
Sezere kızıyordunuz, imzaladıklarını
uygulamıyordunuz, kendi seçtiğiniz Cumhurbaşkanının
üçlü kararnameyle atadığı bir Genel Müdürün yerine niye
başkasına görev veriyorsunuz?
Sadece o
değil değerli arkadaşlarım, bakın, Sağlık
Eğitimi Genel Müdürü, yine üçlü kararnameyle 19/6/2009da
atanmış, Doktor İ. Salih Mollahaliloğlu. Kim görev
yapıyor biliyor musunuz? İ. Safa Kapıcıoğlu.
Başka birisi arkadaşlar. Başka bir şey yine, iki tane değil:
Hudut Sahiller Genel Müdürü. Yine üçlü kararname ile atanmış 27/2/2009
tarihinde, Doktor Ekrem Akbakan. Kim görev yapıyor biliyor musunuz?
İbrahim Şentürk görev yapıyor.
Arkadaşlar,
bu nasıl iştir? Ali kıran baş kesen. Hukuk dinlemiyorsunuz,
kanun dinlemiyorsunuz. Bu atamalar kanuna göre yapılıyor, genel müdür
atamalarının nasıl yapılacağı kanunla belirli.
Siz, kanun da dinlemiyorsunuz. Kanunda Aile hekimliğinden para
alınmaz. diyor, alıyorsunuz; kanunda Genel müdürler şöyle
atanır. diyor, dinlemiyorsunuz. Arkadaşlar, bu nasıl Ali
kıran baş kesen? Sağlıkta dönüşümü ballandıra
ballandıra anlatıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, sevgili Sacid Hocam bahsetti, Afyonda biliyorsunuz 7
yurttaşımız geçmiş olsun kendilerine- rekabetçi piyasa
ekonomisi yüzünden, rekabet yüzünden rekabet, yerleştirmeye
çalıştığınız piyasacı model yüzünden 7
arkadaşımız gözünü kaybetti. Bu yedi körlük bütün
vatandaşlarımızın gözünü açtı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ARSLAN
(Devamla) - Ben, Sağlık Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyorum ama ben de Sayın Ali Küçük
gibi bu bütçenin AKPnin hazırladığı son bütçe
olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.
Şimdi söz
sırası AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Mustafa Öztürk,
Hatay Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Öztürk.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çevre Orman Bakanlığı 2011 bütçesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çevre hepimizin,
hava, su, toprak hepimizin. Bu ortamda hep beraber, birlikte el ele
yaşamak zorundayız. 2003 yılından beri bugüne kadar çevre
alanında çok ciddi çalışmalar yapılmıştır,
özellikle vahşi depolamalara son verilmiştir. 1993 yılında
Ümraniyede rant yüzünden, çöp kayması yüzünden 38 kişinin ölmesiyle
sonuçlanan ve bugün çözülemeyen bir sorunla yine beraberiz.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Hep aynı şeyleri söylüyorsun Mustafa Hocam. Geçen gün de
aynı şeyleri söyledin. Benim kızım bina okur, döner döner
bir daha okur!
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Başka bir şey bilmiyor musun sen?
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Hayret bir şeysin ya! Hayret bir şeysin!
Başka cümle
kuramıyor Mustafa Hoca.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Hayret bir şey!
Sorulara cevap
versin. Aynı şeyleri söylüyor.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) 2009 yılı: İskenderun Belediyesi 5 kat pahalıya
çöp işi veriyor, sosyal demokratım diyen bir parti
çıkıyor, diyor ki: Burada rant işi yok.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Başka bir şey bilmiyor musun?
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Hayret bir şeysin!
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Hep aynı şeyleri söylüyorsun.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Vallahi, hep aynı şeyleri söylüyor, başka şey
söylemiyor.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Bakın, 5 kat pahalıya iş veriyor, yarın diyor
ki: Ben sosyal demokrat iş yapacağım.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sen kendi yaptıklarından bahset, hikâye
anlatma!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) 2007 yılı: Mersin Büyükşehir Belediyesi 5 kat
pahalıya çöp işi yapıyor, çıkıyor, diyor ki CHPliler:
Biz burada rant sağlamayız.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Palavra Hocam, palavra!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) 5 trilyon liraya yapılacak işi 41 trilyon liraya veriyor
-adrese dayalı veriyorlar- ama Cumhuriyet Halk Partili kardeşlerimin
sesi dahi çıkmıyor.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Savcı orada, niye savcıya gitmiyorsun?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) İzmirde arsenikli su içiriliyor, Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımın sesi dahi çıkmıyor.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Savcı orada, savcıya niye gitmiyorsun Mustafa Hoca?
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Biraz değişik bir şey anlat.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Öbür taraftan, Türkiye'nin özellikle içme suyu kaçak kayıp
oranının en yüksek olduğu iller, baktığınız
zaman, Güneydoğu Anadoluda Diyarbakırıymış,
Hakkârisiymiş, Vanıymış. Burada, geliyor,
arkadaşlar, elinde sopası, sallıyor, vatandaşa kaçak
kayıp suyla Türkiyede rekor kırıyor.
Önce
vatandaşa temiz su içir arkadaşım, insanları
sağlıklı yaşat arkadaşım! İnsanlara
sağlıklı su içirmeden gelip de burada
İnsanların en
temel hakkıdır su, onu sağla.
Vanda bugün hava
kirliliği bakımından rekorlar kırılıyor, Vandaki
arkadaşların bu konuda sesi dahi çıkmıyor.
FATMA KURTULAN
(Van) Sizin dağıttığınız kömürler yüzünden.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sizin dağıttığınız
kömürler yüzünden Gaziantepte de hava kirli.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Düne kadar Çevre ve Orman Bakanlığının
Müsteşarı ebeydi, ebe!
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sen Ayamama Deresini anlat!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Sayenizde ebeler yönetiyordu, Fransızca öğretmenleri
yönetiyordu, unutma; bugün ise uzman arkadaşlarımız, uzman
kişiler.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Ayamama Deresini anlat!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Bakın, 2003te 15 adet
düzenli depolama vardı, bugün 59a, inşallah 2012 yılında
130a
2003 yılında 278 belediyenin atık suyu arıtılıyordu,
bugün ise daha yüksek sayıda belediyenin atık suyu
arıtılıyor.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Kaç tane daha yüksek, kaç tane?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Kyoto Anlaşmasına
imza atıldı, Kyoto Anlaşmasına imza atılarak Türkiye
sözleşmelerde söz sahibi oldu.
Yine, Türkiyede,
Türkiye çevre faslını açarak önemli yatırımların
önünde ilerlemeler sağladı. 2003 yılında sadece 16 ilde
hava kalitesi izleniyordu, bugün 116 yerde hava kalitesi izleniyor. Bu
sayı önümüzdeki günlerde 209a çıkarılacak.
Siyanürlü su
diyorsunuz ama siyanür her yerde kullanılıyor onları
söylemiyorsunuz. Siyanür her yerde, kaplama sanayisinde kullanılıyor,
o konuda gıkınız dahi çıkmıyor. Nasıl?
Anlaşılır gibi değil. Balık çiftlikleriyle ilgili
gık demiyorsunuz burada. Balık çiftliklerinin tamamına yakını
kaldırıldı. Yahu, biraz da övgü yapın, övgü. Deyin ki, bu
böyle olmalı diye
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Sekiz tanesi duruyor daha.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) Yine, Çevre Bakanlığı birleştirerek
Avrupa
Birliği diyor ki: Çevre, Orman Bakanlığıyla
birleştirerek güçlendirilmiştir, kapasitesi iyi hâle
getirilmiştir. Burada bir arkadaş çevreyi anlamadan, diyor ki:
Çevre Bakanlığı zayıflatılmış.
Ben hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Başkan.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Milletvekilini dinlerken zannettim ki muhalefet
milletvekili. Kendisi iktidar partisinin milletvekilidir. Mademki Cumhuriyet
Halk Partili belediye 5 kat pahalı iş yapmıştır, elini
tutan yok, mahkeme orada
MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay)
Verdik, verdik
MUHARREM
İNCE (Yalova)
savcılar orada. İçişleri
Bakanlığı müfettişleri orada.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Hatay) Orada inceliyor, inceliyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Git, görevini yaptır. Yaptıramıyorsan
iftira atıyorsun, yalan söylüyorsun demektir. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Hatay) Sen de incele gör!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Git görevini yap! Senin Bakanlığın ne
işe yarıyor?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Hatay) Sen de incele gör!
BAŞKAN AK
PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Celal Erbay, Düzce
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Erbay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA CELAL ERBAY (Düzce) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Son yıllarda
ormancılığımız hızla kabuk
değiştirmekte ve çağdaş uygulamalar kendini göstermektedir.
Bir yandan salt odun üretimine dayalı tek kriterli klasik
ormancılık anlayışı terk edilirken diğer yandan
ekolojik prensiplerin dikkate alındığı çok kriterli
yaklaşımlar benimsenmekte ve uygulamaya konulmaktadır. Bozuk
ormanların ıslahı, ağaçlandırma, erozyon kontrolü
çalışmaları, baltalıkların koruya tahvil edilmesi,
fonksiyonel planlama, odun dışı ürünler, kent ormanları,
kadastro çalışmaları, dikili satış, talebe uygun
üretim artırılması ve orman yangınlarıyla mücadele
faaliyetleri, bu dönemde öne çıkan dikkat çekici
çalışmalardır.
Hemen belirtelim
ki ormanların korunması Hükûmetimizin birinci önceliği
olmuştur. Bu çerçevede ormanlara dair kanunsuz müdahalelerin sık
olduğu bölgeler yeniden tespit edilmiş ve bu bölgelerde yoğun
koruma sağlanmıştır. İstanbul gibi bazı hassas
bölgeler uydudan izlemeye alınmış, orman köy ve beldeleriyle
sıcak ilişkiler kurularak orman suçlarının yüzde 40 nispetinde
azalması temin edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, şunu net bir şekilde ifade etmeliyiz ki
iktidarımız döneminde Türkiye, orman yangınlarıyla
mücadelede dünyanın en başarılı ülkelerinden biri
olmuştur. En son İsrailde meydana gelen yangınlarda olduğu
gibi, ülkemiz, tüm komşu ülkelere, Gürcistana, Suriyeye,
Kıbrısa, hatta Rusyaya yardıma gitmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü, orman yangınlarına yüreğiyle müdahale ederken,
diğer yandan bu konuda kullandığı teknolojiyle de hem
ülkemizde hem de dünyada ses getirmiştir. Nitekim Yangın Yönetim
Sistemiyle Orman Genel Müdürlüğü 2008 yılı e-Türkiye
yarışmalarında birincilik ödülü almıştır. Yine,
ormanların bilgisayarlı kameralarla takibi konusunda TÜBİTAK ve
Bilkent Üniversitesiyle birlikte geliştirdiği sistem ve
yazılıma birçok ülke talip olmuştur. Ayrıca 2008
yılından itibaren yeni bir yaklaşımla, Yanan Alanların
Rehabilitasyonu ve Yangına Dirençli Ormanlar Tesisi (YARDOP) Projesi
hayata geçirilmiş, dünyaya örnek çalışmalar yürütülmüştür.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde ilk defa, devlet ormancılığından millet
ormancılığına geçişin ilk halkasını
oluşturan Kent Ormanı Projesi başlatılmış ve
halkımızın istifadesine sunulmuştur. Yurt genelinde 68 il
ve 20 ilçede toplam 88 adet kent ormanı açılmıştır.
Ormanlar da
canlı varlıklardır. Tohum olur, doğar; fidan olur, büyür;
gençlik çağlarını yaşar, yaşlanır ve yerini yeni
kuşaklara bırakırlar. Bizlere düşen, ormanların
hayatiyetini en iyi şekilde sürdürmesine destek olmak, diğer
taraftan, bir doğal kaynak olarak ormanlarımızı en verimli
şekilde işletmek ve halkımızın istifadesine
sunmaktır.
Bu arada, kamuoyu
tarafından pek de bilinmeyen bir hususu sizlerle paylaşmak ve
ekibiyle birlikte Sayın Bakanımıza teşekkürlerimi iletmek
istiyorum. Arıcıların uzun yıllardır müşteki
olduğu birçok husus 2008 yılından itibaren çözülmüş,
ormanlar, gereken tedbirler alınarak arıcılığa
açılmış, hatta bir adım ileri gidilerek ülkemizin dört bir
yanında bal ormanları üretilmiştir. Bunlardan ikisinin de Düzce
Üniversitesiyle birlikte, seçim bölgem olan Düzcenin Gölyaka ve
Yığılca ilçelerinde kurulmuş olması bizim için
ayrı bir mutluluk kaynağıdır.
Sözlerime burada
son verirken, 2011 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diler, aziz milletimize ve muhterem heyetinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Erbay.
AK PARTİ
Grubu adına üçüncü konuşmacı Ahmet İnal, Batman
Milletvekili.
Buyurun
Sayın İnal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AHMET İNAL (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; DSİ Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi
üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü ülkemizde su kaynaklarının
geliştirilmesiyle ilgili faaliyetlerden sorumlu etkin bir kuruluşumuzdur;
tarım, sulama tesisleri, hidroelektrik santralleri, taşkın
koruma yapıları ve şehirlerimizin içme sularının
temini konuları başta gelen ilgi alanlarıdır.
Ülkemizin 78
milyon hektar arazisinin yaklaşık 26 milyon hektarı sulanabilir
arazilerdir ancak bunun 8,5 milyon hektarı ekonomik olarak sulanabilir
arazilerdir. Sulamaya açılmış arazi miktarımız 5,4
milyon hektardır. DSİ Genel Müdürlüğü yukarıda
bahsettiğim hizmetleri için 2010 yılı itibarıyla 676 adet
su depolama tesisi yani baraj ve gölet işletmeye açmıştır.
Hâlen 59 adedi büyük su işleri, 107si küçük su işleri olmak üzere
166 adet baraj inşaatı devam etmektedir.
Ülkemizde bugün
itibarıyla 44 milyar metreküp su tüketimi yapılmaktadır. Bunun
32 milyar metreküpü sulama, 7 milyar metreküpü içme-kullanma ve 5 milyar
metreküpü sanayi ihtiyacında kullanılmaktadır. Hâlen 30
şehrimizin içme-kullanma ve sanayi suyu ihtiyacı projeleri
yatırım programında olup inşaatları devam etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı itibarıyla
hâlen işletmede olan 246 hidroelektrik santralinin toplam kurulu gücü
15.040 megavattır, elektrik üretimi kapasitesi ise yılda
yaklaşık 55 milyar vattır. Bu, toplam hidroelektrik
kapasitesinin yüzde 42sini ifade etmektedir. Yüzde 58 hidroelektrik potansiyelinin
bir kısmı Devlet Su İşleri, bir kısmı ise özel
sektör tarafından inşaatları devam etmektedir. Hâlen 7 milyar
dolar civarında enerji üretecek suyumuz denizlere akmaktadır. Özel
sektörümüzün yaptığı hidroelektrik santrallerinin
yatırım tutarı 30 milyar doları aşmış
bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yarı kurak iklim
kuşağında olan ve su kaynakları açısından zengin
olmayan ülkemizde gıda güvenliği açısından tarımda
sulama çok elzemdir. Sulamaya açılamayan yaklaşık 3 milyon
hektar arazi kısa sürede sulamaya açılmalıdır; bu,
çiftçilerimizin refah düzeylerinin artışını, millî
gelirimizin artmasını, kırsaldan şehirlere göçün
önlenmesini, bölgesel olarak ürün çeşitliliğini, işsizliğin
azalması ve ters göçü teşvik edecektir.
Sayın
Başbakanımızın talimatıyla uygulanmakta olan GAP Eylem
Planı kapsamında GAP bölgesindeki sulama ve hidroelektrik
santrallerinin projeleri büyük hız kazanmıştır.
Çiftçilerimizin yüzü her geçen gün daha çok gülmektedir. Bu kapsamda, Batman
Sol Sahil Sulaması inşaatı hızla devam etmekte, 40 bin
hektarlık alanı sulayacak Garzan Sulama Projesinin planlama ve proje
çalışmalarının hızlanmasını beklemekteyiz.
Ülkemizde bu
kadar değerli hizmetleri yapan DSİ personelinin özlük hakları ve
ücretlerinin düzenlenmesi hususunu Sayın Bakanımıza
hatırlatıyorum.
Sözlerime son
verirken, 2011 yılı bütçesinin hayırlı hizmetlere vesile
olmasını yüce Mevladan dilerim.
Bu arada, CHP
Antalya Milletvekilimiz Osman Kaptan Beyin yanlış bir bilgisini
tashih etmek istiyorum. Benim Danışmanım Çetin Tüzünün TRTye
sanki benim tavassutumla gittiği şeklinde bir beyanı oldu
konuşmasında. Benim Danışmanım Çetin Tüzün Et
Balık Kurumunda uzman iken çok iyi Kürtçe bildiği için ve
iletişim fakültesi mezunu olduğu için İstanbul Televizyonunda da
yıllarca sözleşmeli olarak çalıştığından
dolayı TRT Şeş açıldığında ihtiyaca binaen
bu kuruma transfer olmuştur.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın İnal.
AK PARTİ
Grubu adına dördüncü konuşmacı Birnur Şahinoğlu.
Buyurun
Sayın Şahinoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA BİRNUR ŞAHİNOĞLU (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığımıza bağlı Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi üzerinde
konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İklim ve
hava olayları denince aklımıza ilk gelen kurum Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüdür. Ülkemizde her türlü
meteorolojik çalışmanın yapılması, hava tahminleri,
erken uyarılar, kamuoyunun bilgilendirilmesi, meteorolojik desteğin
sağlanması bu kurumumuzun asli görevidir.
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü, havacılık sektörüne sürekli hizmet vermek durumunda
olan ve önemi tartışılmayacak bir kurumumuzdur. Bu amaçla sivil
ve askerî havaalanlarımızda, özellikle uluslararası meydanlarda
yoğun bir çalışma içindedirler. Gözlem, haberleşme ve
tahmin aşamalarından oluşan meteorolojik hizmetin
tutarlılığı ve sürdürülebilirliği için gözlem
sistemleri konusunda ciddi yatırımlar yapılmıştır.
Yeni açılan ve modernize edilen yirmi dört havaalanına otomatik
meteorolojik ölçüm ve raporlama sistemleri alınmış ve
kurulumları tamamlanmıştır.
Tarım
sektöründe meteorolojik destek özellikle bilinçli üretici için olmazsa olmazlar
arasındadır. Zirai don olaylarının önceden bilinmesi,
üretilecek ürünler için meteorolojik şartlara göre en uygun ekim ve hasat
zamanlarının tespit edilmesi, yaşanan meteorolojik tarım
yılı verileri kullanılarak yapılan ürün rekolte
tahminlerinin belirlenmesi, tarım raporlarına, kuraklık ve
yağış analizlerine ulaşılabilmesi, bunların hepsi
yürütülen çalışmalar sayesinde günümüzde gayet kolay bir hâle
gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, geçmişte yayınlanan hava raporlarından
Doğu Anadolunun güneydoğusu çok bulutlu, yer yer ve zaman zaman
yağmurlu gibi. türünden anlatımları hepimiz
hatırlarız. Bugün gelinen nokta ise ülkemiz genelinde bütün il ve
ilçe merkezleri için beşer günlük ayrıntılı hava
raporlarını görmek hatta metropollerde ilçe bazında hava
tahminlerinin yapılıyor olması memnuniyet vericidir.
Ülkemizde 1929
yılında 56 merkezde 120 personelle başlanılan meteorolojik
çalışmalar, bugün 450 merkezde 3.293 personel tarafından
yürütülmektedir.
62 adet sivil ve
askerî havaalanında gözlem, 125 adet hava tahmini amaçlı sinoptik
gözlem, 262 adet klimatolojik amaçlı gözlem, 8 adet yüksek atmosfer
gözlemleri, 6 adet meteoroloji radarı gözlemleriyle yedi gün yirmi dört
saat esasına göre çalışmalarına devam etmektedir. Bu
yılın ilk on bir ayında genel ve anlık olmak üzere, toplam
412 meteorolojik uyarı yayınlanmış ve bunların
tutarlılık oranı yüzde 90ın üzerinde
gerçekleşmiştir. Bu ciddi anlamda bir başarıdır.
Kurulumu devam eden meteoroloji radarının da hizmete
alınmasıyla bu başarının daha da artacağına
inanıyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; denizciler için bütün
denizlerimizi, Van Gölünü ve hatta Hazar Denizini de içeren deniz tahminleri yapılmakta ve
kullanıcılara sunulmaktadır. Denizcilik sektörünün ihtiyaç
duyduğu meteorolojik tahminler fazlasıyla karşılanmaktadır.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü son yıllarda
bütün kurumlarımızda ulaşmayı hedeflediğimiz e-devlet
ve e-Türkiye hedefinde önemli aşamalar kaydetmiş
kurumlarımızdan birisidir. Meteorolojik verilere İnternet
üzerinden on-line erişebilmek, veri temin etmek uygulanan projelerle
mümkün kılınmıştır.
Kurum,
ürettiği hizmetlerin hepsini İnternet ortamında kamuoyunun
hizmetine sunmakta ve günlük 3 milyona ulaşan ziyaretçi
sayısıyla en fazla ziyaret edilen kamu web sitelerinden biri
durumundadır.
Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü, ülkemizde planlı gözlemlerin
yapılmaya başlandığı 1929 yılından bu yana
gözlem ağını sürekli geliştirmektedir. Ülkemizde gözlem
verisi elde edilmemiş ilçe merkezi kalmayacak şekilde gözlem
ağının yaygınlaştırılması stratejisiyle
planlamalar yapan kurum, 450nin üstünde noktada otomatik meteoroloji gözlem
istasyonuyla elektronik ölçüm teknikleri kullanarak ölçümlerin
güvenilirliğini artırmıştır.
Otomatik gözlem
istasyonu sayısı günden güne artış göstermektedir. Bu
maksatla, kurulumu 2011 yılında yapılacak ilave 240 otomatik
istasyon alımına ilişkin tedarik süreci devam etmektedir.
Meteorolojik tahminlerde ve sunulan sunum ve hizmetlerde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİRNUR
ŞAHİNOĞLU (Devamla) Hayırlı olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şahinoğlu.
AK PARTİ
Grubu adına beşinci konuşmacı Alev Dedegil, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Dedegil.
ALEV DEDEGİL
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2011 yılı
bütçesi üzerinde Grubum adına söz aldım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, doğal değerlerin korunması ve nesillere intikali
maksadıyla yeryüzünün yaklaşık 11,5i ve denizlerin binde 5ini
kaplayan 100 binin üzerinde alan özel olarak korunmaktadır. Ülkemizde bu
görevi Çevre ve Orman Bakanlığının bağlı
kuruluşu olan Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı yerine
getirmektedir.
Kurum, Akdenizin
Kirliliğe Karşı Korunması (Barselona) Sözleşmesine
taraftır ve Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilen özel çevre koruma
bölgelerini korumak üzere 1989 yılında kurulmuş olup, hâlen on
dört özel çevre koruma bölgesinin sorumluluğunu üstlenmiştir.
Özel çevre koruma
bölgelerinde biyolojik çeşitliliği korumak, doğal ve tarihî
değerleri nesillere aktarmak, özellikle koruma-kullanma dengesini
sağlamak için eğitim faaliyetleri yapmaktadır. Bu amaçla,
eğiticilerin eğitimi ile mülki amirlerin bilgilendirilme
çalışmaları 2009 yılında yapılmış olup,
hâlen bu çalışmalar devam etmektedir.
Bunların
dışında, Kurum, araştırma, izleme ve koruma
faaliyetleri, planlama ve proje hizmetleri ile çevre altyapı
yatırımları dâhilinde atık yönetim hizmetleri, atık su
yönetim hizmetleri, su temin işleri ve hizmetleri ile çevre tanzimi
faaliyetlerini sürdürmektedir.
Kalkınma
hareketiyle çevre değerleri ve ekoloji arasında kurulması
gereken koruma-kullanma dengesini teşkil etmek amacıyla, Kurum,
altyapı projelerini yaptırmakta ve desteklemektedir.
Özel çevre koruma
bölgelerindeki yatırım faaliyetlerinde amaç, yerleşimlerin sebep
olduğu katı ve sıvı atıkların bölgenin doğal
değerleri üzerindeki olumsuz etkilerini engellemek ve bölgede
yaşayanlara sağlıklı bir ortam sunmaktır. Kurum,
ayrıca özel çevre koruma bölgelerinde nesli tehdit ve tehlike
altındaki türleri korumakta, izlemekte ve rehabilitasyon
çalışmaları yapmaktadır; 2010 yılında 13 bölge ve
162 istasyonda aylık periyotlarla alınan su numunelerinin akredite
laboratuvarlarda analizlerini yaptırmakta ve sonuçlara göre tedbirler
almaktadır, ayrıca, 16 adet atık su arıtma tesisi ile 9
adet katı atık düzenli depolama tesisinin işletme
verimliliğini de izlemektedir.
Kurum, doğal
değerleri etkileyen alanları planlayarak ve insan faaliyetlerinin
etkisini azaltarak bölgeye has mimariye uygun yapılaşma
sağlamaktadır. Örneğin, çevreye duyarlı yerleşim ve
yapı modellerinin geliştirilmesi amacıyla Gölbaşı Özel
Çevre Koruma Bölgesinde yer alan Ballıkpınar köyünde 25 hektar
alanda pilot proje hazırlamıştır.
Türkiyede ilk
kez biyolojik çeşitlilik ve çevre değerlerini korumak ve
kirliliği önlemek amacıyla Göcek Körfezi ile Göcek, Dalaman
koyları koruma ve kullanma usul ve esasları belirlenmiş ve web
sitesi kanalıyla kamuoyu bilgilendirilmiştir.
Karahayıt
Kentsel Dönüşüm Projesinin konusu ise jeotermal kaynak üzerinde yapı
yasağı olan alanlardaki binaları nakletmek ve kaçak
sondajları kapatarak jeotermal suyu korumaktır.
Pamukkale Kentsel
Dönüşüm Projesi kapsamında ise nazım imar planı ve uygulama
imar planını revize çalışmaları sürdürülmektedir.
Avrupa Çevre Ajansı tarafından Biyoçeşitlikik Konu Merkezi
Konsorsiyum üyesi olan Kurum, bugüne kadar 9 uluslararası proje
gerçekleştirmiştir. Türkiyenin Kıyı ve Deniz Koruma
Alanları Sisteminin Güçlendirilmesi Projesinde ise Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı, Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel
Müdürlüğü ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile
proje ortağıdır.
Ayrıca,
Hollanda Tarım Bakanlığı Matra Fonuyla desteklenen ve
sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla
gerçekleşen Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi Kıyı ve Deniz
Alanları Yönetim Planlaması ile Akdeniz geniş deniz ekosistem
stratejik ortaklığı kapsamında Kaş-Kekova Özel Çevre
Koruma Bölgesi Kıyı ve Deniz Alanları Yönetim Planlaması
projelerini yürütmektedir.
Özel çevre koruma
bölgeleri insan-tabiat kaynaşmasının en canlı örneğini
oluşturmaktadır ve bu konuda Dalyan kumsalına Korunan
Avrupanın En İyi Açık Alanı Ödülü verilmiştir.
Sonuç olarak,
geleceğe zengin bir biyolojik varlık ve yaşanabilir bir çevre
bırakmak, dünya eko turizminden yeterli pay almak ve sürdürülebilir
kalkınmayı sağlamak amacıyla çalışan Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyorum.
Çalışmalarda
emeği geçenlere teşekkür ediyor, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Dedegil.
AK PARTİ
Grubu adına, altıncı konuşmacı Gönül Bekin
Şahkulubey.
Buyurun
Sayın Şahkulubey. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 Mali Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısının Sağlık
Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, sekiz yıllık AK PARTİ
döneminde uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile herkes
için sağlık prensibini esas alan bir mantıkla önemli
gelişmeler sağlanmıştır. İnsan merkezli bu
sistemde sağlık göstergelerinin iyileştirilmesi,
vatandaşın finansal riskten korunması ve memnuniyeti
hedeflenmiştir.
Hükûmetlerimiz
döneminde Türkiyede, koruyucu ve temel sağlık hizmetleri, aile
hekimliği seviyesindeki muayeneler, tetkikler, koruyucu
aşılamalar, anne-çocuk sağlığı için verilen
hizmetlerin tümü ücretsiz sunulmaktadır. Koruyucu hizmetlere ve temel
sağlık hizmetlerine ayrılan pay 2002de 928 milyon lira iken
2011 yılında 6,5 milyar liraya yükseltilmiştir.
Her alanda
olduğu gibi, sağlıkta da AK PARTİ İktidarıyla
ilkler yaşanmıştır. Örneğin, olumsuz hava
koşullarında risk altında olan anne adayları için Misafir
Anne Projesi başlatılmış ve 2008 yılından bu yana
12.275 anne adayı bu hizmetten
yararlandırılmıştır. Doğum hastanelerimizin yüzde
93ü bebek dostu hastaneler olarak düzenlenmiştir.
Kızaklarda
hasta taşıma döneminden ücretsiz, paletli ambulanslar, ambulans
helikopterler ve uçaklarla hasta nakil dönemine geçilmiştir.
Anne-bebek
sağlığını korumada OECD ülkelerinin otuz yılda
aldığı mesafe sekiz yılda alınmış, bebek
ölüm hızı binde 28den binde 9a, anne ölüm hızı yüz binde
61den yüz binde 16ya düşürülmüştür. 2002de yüzde 78 olan
aşılama oranı bugün yüzde 98lere
çıkarılmıştır. Ayrıca, 2002de 7 aşı
ücretsiz yapılıyorken 2011 yılında 14 aşı
ücretsiz yapılacaktır.
Ücretsiz gezici
sağlık hizmetleri kırsala
yaygınlaştırılmış, özel hastanelerde
sigortalıların hizmet alımı yanında, tüm
vatandaşlarımızın yanık, kanser, yeni doğan,
organ nakilleri, doğumsal anomaliler, diyaliz ve kalp damar cerrahisi
işlemlerinden ücret alınmaması sağlanmıştır.
Sigortalı olsun olmasın, herkese yoğun bakım ve acil
tedavilerinde, salgın hastalık, iş kazası ve meslek
hastalığı durumlarında ücretsiz sağlık hizmeti
verilmeye başlanmıştır.
Referans fiyat
uygulamasıyla ilaç fiyatları yüzde 80e varan oranlarda
düşürülmüş ve ilaçta KDV oranı yüzde 8e düşürülerek
vatandaşlarımızın ilaca ulaşması
kolaylaştırılmıştır.
Kasım 2010
itibarıyla 60 ilde 347 kurumumuzda evde sağlık hizmetleri birimi
faaliyete başlamıştır. 2011 yılında 81 ilimizde
500 hastanede 100 bin vatandaşımız bu hizmetten
yararlandırılacaktır. Kırsal bölgelerde
yaşayanların ilaca ulaşımını
kolaylaştırmak için 33 ilde mobil eczane uygulaması
başlatılmıştır. Merkezî Hastane Randevu Sistemi 9 ilde
89 hastanemizde de başlatılmış olup Mayıs 2011
itibarıyla tüm Türkiyede de uygulanacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde sağlık
hizmetlerindeki gelişmelerden seçim bölgem olan Mardin de olumlu olarak
etkilenmiştir. Mardinde sağlıkta insan gücü sekiz yılda
ortalama 2,5 kat artmış, uzman hekim sayısı 86dan 226ya,
pratisyen hekim sayısı 149dan 317ye
çıkarılmıştır.
Sekiz yıl
önce 1 diyaliz merkezi ve 4 cihaz varken bugün 9 merkezde 63 cihazla
taşımalı sistem diyaliz hizmeti verilmektedir.
On yılda
bitirilemeyen Mardin Mazıdağı, Derik, Dargeçit, Ömerli hastaneleri
bir iki yılda tamamlanmış, Mardin genelinde 140 birinci basamak
sağlık kuruluşu, 9 devlet hastanesi, 1 ağız diş
sağlığı, 1 kadın doğum hastanesi ile
sağlık hizmetleri sürdürülmektedir. 200 yataklı
Kızıltepe Devlet Hastanesinin yapımı iki yıl gibi kısa
bir sürede bitirilmiş, yakında açılışı
yapılacaktır. 150 yataklı Midyat Devlet Hastanesi
yatırımı tamamlanmak üzere, aynı zamanda 300 yataklı
Mardin Devlet Hastanesiyle 150 yataklı Nusaybin Devlet Hastanesi de 2011
programına konulmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık hizmetlerinin nihai
hedefi vatandaşlarımızın bu hizmetten memnun
olmasıdır. Hizmet felsefemiz İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. felsefesidir.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2011 Mali Yılı Merkezî Bütçe Kanunu
Tasarısının, Sağlık Bakanlığı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçen
herkese teşekkür ederken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şahkulubey.
AK PARTİ
Grubu adına yedinci konuşmacı Hakkâri Milletvekili Rüstem
Zeydan.
Buyurun
Sayın Zeydan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
Sağlık
Bakanlığının bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, vatandaşlarımızın kaliteli
sağlık hizmetlerine eşit biçimde ulaşmalarını
amaç edinen insan odaklı hizmet anlayışı, ülkemizin
sosyoekonomik gerçeklerine uygun planlı ve sürdürülebilir sistem olarak,
Sağlık Bakanlığımız tarafından
başarılı bir şekilde yürütülmektedir.
Sağlıkta
Dönüşüm Programı uygulama sonuçları, başlıca üç
parametreyle değerlendirilmektedir:
Sağlık
göstergelerindeki iyileşmeler.
Vatandaşı
finansal riskten koruma.
Vatandaşın
verilen sağlık hizmetlerinden memnuniyeti.
Dünya
Sağlık Örgütünün 1998 yılı Raporunda Türkiye için
doğumda beklenen yaşam süresi, 2025 yılında yetmiş
beş yıl olarak tahmin edilmiş idi. Buna şimdiden
ulaşmış durumdayız. Türkiye, ekonomik olarak orta-üst gelir
grubuna dâhil bir ülke olmasına rağmen, doğumda beklenen
ortalama yaşam süresi bu grup ülkelerinin çok üstünde görülmektedir.
Yine, Dünya
Sağlık Örgütünün 1998 yılı Raporunda Türkiyede bebek ölüm
hızı, 2025 yılı için binde 16 olarak tahmin edilmiş
idi, biz, bugün, çok şükür ki, binde 9,9lara ulaşmış
durumdayız.
OECD ülkelerinin
anne ölümlerinde yirmi üç yılda kat ettiği mesafeyi, biz son sekiz
yıla sığdırmayı başardık ve anne ölüm
hızı 2003 yılında yüz binde 61 iken, bugün, çok şükür
ki, yüz binde 16lara ulaşmıştır.
Uygulanmakta olan
Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde, hastanelerde rehin
kalmaya son verdik mi? Verdik.
112 acil
hizmetlerini tamamen ücretsiz hâle getirdik mi? Getirdik.
Ücretsiz gezici
sağlık hizmetlerini tüm kırsala
yaygınlaştırdık mı?
Yaygınlaştırdık.
Vatandaşlarımızın
sağlık sigortalarıyla özel hastaneler ve tıp merkezlerinden
hizmet almasını sağladık mı? Sağladık.
Performansa
dayalı ek ödeme sistemini getirdik. Böylece, hekimlerin hastanelerde tam
gün çalışmasını sağlayarak
vatandaşlarımızın özel muayenehanelere gitme mecburiyetini
büyük ölçüde azalttık.
Ücretsiz demir
ilacı ve D vitamini dağıtmaya başladık.
Seksen bir
ilimizde ücretsiz kanser tarama merkezleri oluşturduk.
Şartlı
nakit transferi gerçekleştirdik.
Müstahak
olduğu hâlde yeşil kart alamadan hastalanan
vatandaşlarımızın geçmişe dönük sağlık
giderlerinin devlet tarafından karşılanmasını
sağladık.
Kamu
hastanelerini tek çatı altında birleştirdik. 35 milyon
SSKlının kamu hastanelerinden hizmet almasını
sağladık.
Yeşil
kartlı vatandaşlarımızın, tıpkı
sigortalılar gibi kamu sağlık hizmetlerinden
faydalanabilmelerini ve ilaçlarını istedikleri eczanelerden
almalarını sağladık.
Tüm
vatandaşlarımızın birinci basamak sağlık
hizmetlerini ücretsiz hâle getirdik.
Yeşil
kartlıların ayaktan tedavilerinde muayene, tetkik, tahlil, ilaç, diş çekimi ve
protezi, gözlük ve acil tedavi giderlerini ödeme kapsamına aldık
mı? Aldık.
Sosyal Güvenlik
Kurumu ile sözleşmeli hastanelerde yatan hastalar için ilaç ve tıbbi malzemelerin
ücretsiz sağlanması uygulamasına geçtik mi? Geçtik.
Acil ve
yoğun bakım tedavilerini kamu ve özel tüm hastanelerde ücretsiz
vermeye başladık mı arkadaşlar? Başladık.
Özel hastanelerde
yanık, kanser, yeni doğan, organ nakilleri, doğumsal anomaliler,
diyaliz ve kalp damar cerrahisi işlemlerinden ilave ücret
alınmamasını sağladık.
On sekiz
yaşın altındaki tüm nüfusu ve eğitim görenleri sosyal
güvence aranmaksızın genel sağlık sigortası
kapsamına aldık mı? Aldık.
Yeşil
kartlı vatandaşlarımızın özel hastanelerin acil servis
ve yoğun bakım hizmetlerinden ücretsiz faydalanmalarını
sağladık.
Ülkemizde bir ilk
olan ve Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan organ ve
doku nakli koordinasyon merkezleri sayesinde bağışlanan
organları hiç beklemeden, suistimal ve spekülasyonlara meydan vermeden,
uygun hastaya, hava ambulans sistemlerimizle hızla
ulaştırdık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET YENİ
(Samsun) Yüksekova Hastanesini söyle.
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Yüksekova, Hakkâriye görülmemiş teknolojide iki tane büyükçe,
devasa hastane gerçekleştirdik.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Doktor yok. Yüksekovanın
dışında bir yerde,
hastalar gidemiyor hastaneye.
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Bu da yetmedi, 2011 yılı içerisinde Şemdinli ve
Çukurcaya da devlet hastanesi yapıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) 96 tane uzman hekim var şimdi
Hakkâride.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Nereden nereye geldik. Bunların hepsini bu dönemde
gerçekleştirdik.
Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Bu bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen bütün Bakanlık
mensuplarına, Bakanımıza öncelikle Hakkârililer adına,
sonra tüm vatandaşlarımız adına
şükranlarımızı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAMİT
GEYLANİ (Hakkâri) Hakkârinin hastaları her gün burada.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Zeydan.
AK PARTİ
Grubu adına sekizinci konuşmacı Mehmet Nil Hıdır,
Muğla Milletvekili.
Buyurun
Sayın Hıdır.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; Sağlık
Bakanlığının Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
Sağlık Bakanlığına bağlı özel bütçeli bir
idaredir. Özellikle 2009 yılında yaşadığımız
domuz gribinde uluslararası karantina tedbirleri uygulayan bu kurum,
önemini bir kez daha uluslararası ve Türkiye düzeyinde göstermiştir.
Değerli
arkadaşlar, Sağlık Bakanlığının devrim
niteliğindeki projelerini taşeronlaşma, piyasalaşma, kâr
amacına yönelme gibi kalıplaşmış kelimelerle
karalamak, örtbas etmek mümkün değildir. Her bir proje, insan
hayatının kalitesini yükseltmeye, anne ve bebek ölümlerini azaltmaya,
sağlık hizmetinin şehir ve ilçe merkezlerinden köylere
yaygınlaşmasına, fakir fukaranın, yetim ve öksüzlerin
sağlıktan ücretsiz yararlanmasına vesile olan çok önemli
projelerdir.
Misafir Anne
Projesi ile gebe anneleri karda kışta köyünde doğum yapmaktan
kurtarmaktadır.
Hastanedeki
doğum oranları yüzde 90lara çıkmıştır.
Aşılama
hizmetleri yüzde 97yi yakalamıştır.
Bir
zamanların korkulu rüyası olan kızamık
hastalığı yüzde 98 aşılamayla âdeta yok olma
noktasındadır.
Ambulans
helikopterle, kar paletli ambulanslarla ve bağımsız 112 acil
servis hizmetleriyle vatandaşa yerinde sağlık hizmetleri en üst
düzeyde verilmektedir.
Kanser erken
teşhis merkezleri hayat kurtarmaya devam etmektedir.
Obeziteyle
mücadele ve diyabet önleme programları insan hayatının
kalitesini yükseltmektedir.
Tütünle mücadele
ve sağlıkta hasta-para ilişkisiyle mücadele
Bakanlığımızın en önemli projelerinden biriydi.
Ruh
sağlığını ve kalp damar hastalıklarını
önleme programlarıyla milyonlarca insanın topluma
kazandırılması sağlanmıştır.
İnanıyoruz
ki Sağlıkta Dönüşüm Projesi, hekim, yardımcı
sağlık personeli, Bakan ve Sağlık Komisyonu ile Türkiye
Cumhuriyetinin tarihî kararlarını alan bir dönüşüm projesidir.
Yanık tedavi
merkezleriyle, organ nakil merkezleriyle, hemodiyalizde devrim
niteliğindeki tıp merkezleriyle, radyolojik ve radyodiagnostik
görüntüleme merkezleriyle, ağız diş sağlığı
merkezleriyle, performansa dayalı ek ödemelerle, hasta hakları
merkeziyle, hekim seçme hakkı, özel hastanelere sigortalı hasta
muayene etme hakkı, nitelikli, modern 390 hastanenin hizmete
açılmasıyla, ilaç fiyatlarında düşüşle, evde hasta
bakımı, hastanelerdeki randevu sistemi, bebek ölüm
hızının binde 9lara düşürülmesi, sıtma
hastalığının sıfıra düşürülmesi, tifo vaka
sayısının yıllık 24 binden 30 vakaya kadar
düşürülmesi, OECD ülkeleri içerisinde örnek bir ülke olarak sadece ve
sadece Türkiyedeki Sağlıkta Dönüşüm Projesinin gösterilmesi
inanıyorum ki AK PARTİ Hükûmetinin ve bu Hükûmetin en
başarılı bakanlıklarından birisi olan Sağlık
Bakanlığının bu dönemde aldığı en önemli
kararlar ve uyguladığı en önemli projelerdir. Milletimizin bu
projelerde hak ettiği ilgiyi ve alakayı gördüğünü kırsal
kesimde de, şehirde de, ilçelerde de görüyoruz.
Bu hizmetlerden
yararlanan milletimize Bakanlığımızın ve
çalışanlarının verdiği bütün emekler helali hoş
olsun. Milletimiz ebediyen aziz olsun, var olsun.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Hıdır.
Şimdi, söz
sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
isteyen Iğdır Milletvekili Pervin Buldana aittir.
Buyurun
Sayın Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Çevre
Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına söz aldım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yalnız,
konuma geçmeden önce Sayın Zeydana bir şey hatırlatmak
istiyorum: Hakkâride kontrol noktalarında insanlar taranıyor. Bunu
unuttunuz, Hakkâride yapılanların arasında bu da var, hatırlatmak isterim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Teröristler de askerlerimizi tarıyor, onu da unutmayın!
PERVİN
BULDAN (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamak
temel bir insan hakkıdır. Bu hak yaşamsaldır ve bu nedenle
de satılamaz, devredilemez ve birtakım çevreler daha çok
kazansın diye heba edilemez, görmezden gelinemez. Fakat maalesef çevre
kirliliğinin doruğa ulaştığı son yüzyılda
temiz ve sağlıklı bir çevre hakkı, piyasa
koşullarının ve ekonomik kalkınma çabalarının
kurbanı edilmektedir. Bugün itibarıyla yaşamsal olan her
varlık, hava, su, toprak ve gıda kâr alanları olarak
kullanılarak yok olmaya mahkûm edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle gelişmekte olan
ülkeler çevre kirliliğinin en acımasız şekilde
gerçekleşmesine olanak veren ortamların oluşturulmasına
seyirci kalmakta hatta katkı sunmaktadırlar. İşte, ne
yazık ki bizim ülkemiz de yaşamsal alanların kirletilmesi ve yok
edilmesi konusunda bu gelişmekte olan ülkeler arasında yerini
almaktadır. Bizler, her gün yaşam alanlarımızın
nasıl tahrip edildiğine tanıklık etmekte, Çevre ve Orman
Bakanlığı ve alt kurumlarının bu durum
karşısındaki tutumunu da dehşetle izlemekteyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkenin birçok yerinde
halkımız maruz kaldıkları hava kirliğinin kendilerini
hasta edecek düzeylere ulaştığını çaresiz bir
yakarış ile dile getirmektedir. Ankara da dâhil olmak üzere çoğu
ilimizin üzerine kış ile birlikte duman bulutları
çökmüştür. Meydana gelen bu yoğun hava kirliliğinde siyasi
iktidarın enerjiden sanayiye, ulaşımdan denetim süreçlerine
kadar birçok alanda izlediği yanlış ve eksik politikalarının
payı bulunmaktadır. Bununla beraber AKP Hükûmetinin izlediği
siyasi rant politikasının vazgeçilmez bir nesnesi olan kalitesiz
kömür dağıtımı da havaya zehir pompalamaktadır.
Çevre
yönetmeliklerinde belirtilen sınır değerler hâlihazırda
Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği sınırların
üstünde olmasına rağmen, hava kalitesi izleme ağının
ölçümü sonucu elde edilen sonuçlar dahi sağlıklı bir çevre için
öngörülen sınırların üzerindedir. Tabii bu durumu Çevre Yönetimi
Genel Müdürünün Bazı illerin çok kirli gibi görünmesi ölçüm hataları
ve istasyon arızalarından kaynaklanmaktadır. şeklinde dile
getirdiği açıklamayla izah etmek de mümkündür. Ancak, büyük bir
rantın kaynağı olan Ulusal Hava Kalitesi İzleme
Ağı ihaleleri bizzat bu Hükûmet tarafından şahıslara
devredilmiştir ve bu şahısların ellerinde zaten şüphe
götüren ölçüm sonuçları inandırıcılıklarını
iyiden iyiye yitirmişlerdir. Nitekim bilim insanları bu ölçümleri
yapan ölçüm ağları hakkında ciddi şüpheleri olduğunu
defalarca ifade etmişlerdir. Ölçümlerin gerçekte olan kirliliği daha
az gösterdiği ciddi bir iddia olarak hâlâ açıklığa
kavuşturulmayı beklemektedir.
Genel seçimler
öncesi yine dağıtılan kalitesiz kömürlerin yakılmaya
başlanmasıyla beraber özellikle Doğu ve Güneydoğudaki
illerimizde bulunan yurttaşlarımız zehir solumaya
başladılar. Hakkâri, Van, Iğdır ve Bitlis başta olmak
üzere Doğu ve Güneydoğuda bulunan bütün illerimizde korkunç bir hava
kirliliği yaşanmaktadır. Kahvehanelerde, kapalı mekânlarda
dumansız hava sahası sağlama politikası yürüten Hükûmet,
kirli politikalarıyla açık havayı ise dumanlı hava
sahası hâline getirmektedir. Çevre Bakanlığı ise
yaşanan bu durum karşısında ya tamamen seyirci kalmayı
tercih etmekte ya da mevcut kirliliğin ölçülen miktarını daha az
gösterme çabası içerisine girmektedir. Bugün itibarıyla bölgede
bulunan sağlık kuruluşlarına solunum
rahatsızlıkları nedeniyle başvuran hasta
sayısında büyük artışlar gözlenmektedir.
Halk
sağlığı konusunda yaşanan bu vahamet hiçbir devlet
kurum ya da kuruluşu tarafından ele alınmamakta, hiçbir tedbir
geliştirilmemektedir. Bütün şikâyetlere ve neden olan ciddi
sağlık problemlerine rağmen çevre il müdürlükleri ve çevre
koruma müdürlükleri, valiliklerin ilgili birimleri ise konu
karşısında tamamen sessiz kalmakta, hiçbir girişimde
bulunmamaktadırlar. Böylelikle siyasi rant hırsı zehir olup insanların
soluklarına karışmaya devam etmektedir.
Son
yüzyıllarda ülkemizde bir diğer önemli yıkım olayı ise
sularımız üzerinde gerçekleşmektedir. Hükûmet tarafından,
para kazanılan, kâr edilen bir meta hâline getirilmek istenen
sularımızın yaşamsal bir varlık olduğu ve kamuya
ait olduğu Hükûmet tarafından artık tamamen yadsınır
bir hâle gelmiştir.
Tabiata can veren
akarsularımız, yer altı sularımız, su kullanım
hakkı sözleşmeleri ile kırk dokuz yıllığına
özel şirketlere satılmaktadır.
Bergamada,
Fatsada, Artvinde özel maden arama şirketleri maden aradıkları
yerde doğayı tahrip etmekte, temiz su kaynaklarını
zehirlemektedirler.
Kentlerimizde
halkın suya erişimi her geçen gün daha da güçleştirilmektedir.
Bugün itibarıyla, halkımız birçok ilimizde musluklardan akan
suyu içememekte, içilebilir durumdaki suyu, su şirketlerinden yüksek
fiyatlarla satın almaya zorlanmaktadır. Bu durum ülkemizde öyle bir
boyuta ulaşmıştır ki dünya şişe suyu tüketimi her
yıl yüzde 7 artarken Türkiyede ise yüzde 20 düzeyinde artmaktadır.
Suya verecek parası bulunmayan kesim ise temiz suya erişememektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere, ülkemiz
genelinde yapılması planlanan HES projesi sayısı 2.300ü
bulmaktadır. Bunlardan 700 tanesinin yapımı, dünyada eşi,
benzeri bulunmayan doğal güzellikleri, endemik bitki örtüsü ve jeolojik
yapısı, tarihî ve coğrafi konumu gereği dünya genelinde
koruma öncelikli 200 ekolojik alan arasında yer alan Doğu
Karadenizde planlanmaktadır. Sadece ekonomik bitki ve canlı
çeşidi açısından dünyanın 200 vadisinden biri olan
İkizdere Vadisinde 24 proje bulunmaktadır. HES projelerinin
yapımının planlandığı vadilerimizin bir
kısmı turizm bölgesi ilan edilirken birçoğu sit alanı ilan
edilmiş ve bir kısmı da millî park içerisinde yer
almaktadır. Son birkaç yıl içerisinde Dersimin 85 kilometre
uzunluğundaki Munzur Vadisiyle çevresi 8 adet baraj ve hidroelektrik
santral projesi nedeniyle yok olma tehdidiyle karşı karşıya
kalmıştır. Bu santrallerin yapılması durumunda
Dersimin doğası bir yok oluşa sürüklenecek, iklimi
değişecek, ayrıca bölge halkı tarafından kutsal
sayılan başta Munzur Baba olmak üzere birçok kutsal alan sular
altında kalacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; elektrik enerjisi gereklidir fakat
her türlü değerin üstünde değildir. Doğal ve tarihî
zenginliklerimizin feda edilmesiyle elde edilmesi ise akıl
dışı olduğu gibi hiçbir ahlak anlayışıyla
açıklanmayacak bir yöntemdir. Bu barajlardan elde edilecek elektrik
enerjisinin Türkiye'nin yıllık üretiminin yüzde 1inden az
olduğu ifade edilmektedir. Oysa Dersimde yapılmak istenen 8 barajdan
yılda 80 milyon dolar kazanç sağlanacağına yörede
hayvancılık ve doğal korumaya yatırım
yapılması hâlinde yıllık 1 milyar dolar gelir elde edilebilir. Nitekim, Keban
Barajına baktığımız zaman baraj
yapımının uzun vadede ne kadar kazanç
sağladığı ders verir niteliktedir. Fırat ve Murat suyu
havzalarında konumlandırılan Keban Barajı medeniyetler beşiği
ülkemizde Hitit, Asur ve tarih öncesi birçok uygarlığa ait eserleri
yuttu ve şimdi ölüyor. Bundan elli yıl sonra ise Munzur üzerine ve
Hasankeyf üzerine yapılan barajların ömrü tükenecek. Oysa, Munzur
Vadisi, bilindiği kadarıyla kırk iki milyon yılda
oluştu ve Hasankeyf binlerce yıl boyunca onlarca uygarlığa
ev sahipliği yaparak bugünkü hâline kavuştu, her uygarlıktan bir
eseri günümüze kadar taşıdı. Hiçbir doğal felaketin
yıkamadığı sayısız eser AKPnin paradan
başka değer tanımayan politikaları ile yok edilmektedir.
Yine tarihî, mimari ve kültürel geçmişinin henüz çok azı gün yüzüne
çıkarılmış olan Allionai da Hükûmet tarafından
ısrarcı bir şekilde yok edilmek istenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; verilen onca yargı
kararına rağmen kurulması planlanan bölgelerde yapımı
devam ettirilen HES projeleri ve iletim hatları nedeniyle vadilerimizde
âdeta katliam meydana getirilmiş, yaşam alanları büyük ölçüde
tahrip edilmiştir. Bu bağlamda HES projelerine karşı bugüne
kadar 83 dava açılmış, sonuçlanan 41 davanın 39unda
mahkemeler yürütmeyi durdurma ve iptal kararları vermiştir. HESlere
karşı açılan ilk davalarda can suyu yetersizliği konu
edilirken daha çok ÇED gerekli değildir., ÇED olumlu
raporlarının ve bazı projelerde yürütmenin durdurulması ve
iptali esas alınmıştır. Çevre Bakanlığı,
Doğu Karadenizdeki HES projelerinin yüzde 80ine ÇED gerekli
değildir. raporu vermiş bulunmaktadır. Böylelikle ÇED olumlu
raporlarının formatsal olarak hazırlandığı,
HESin yaratacağı zararlara ilişkin pek çok konunun göz
ardı edildiği ortaya konulmuştur. Çevreye verdikleri onca zarara
rağmen hiçbir şirketin kalbi kırılmamaktadır. Çevre ve
Orman Bakanlığı hepsine ÇED olumlu raporu vermektedir. Çevre
ve Orman Bakanlığının bizzat kendisinin de verdiği
bilgiye göre, ÇED Yönetmeliğinin yürürlüğe girdiği 1993ten
2009 tarihine kadar 26.412 projeye Çevresel etkileri önemsizdir. ve ÇED
gerekli değildir., 1.763 projeye ÇED olumlu ve sadece 30 projeye ÇED
olumsuz raporu verilmiştir. Anlaşıldığı üzere,
Çevre ve Orman Bakanlığı, kendisini doğayı koruma
makamı olarak görmekten ziyade enerji ve barajlardan sorumlu Bakanlık
olarak atamasını yapmıştır.
Öyle bir Çevre
Bakanımız var ki ülkesindeki bütün çevreci hareketlere düşman
kesiliyor, nefret kusuyor. Sayın Bakan bir yandan Hasankeyfi kurtarma
girişimlerinde bulunan kişileri terörist ilan ederken, bir yandan,
Taksimdeki bombalama eylemini çevreci kesimlerle özdeşleştirecek
kadar ileri gidebilmektedir, Türkiyenin önde gelen
sanatçılarını burunlarını neye sokup neye
sokmayacaklarını tembihleyecek kadar da haddini aşabilmektedir.
Oysa Çevre Bakanlığı kuruluş hükmünde Çevre Bakanına
enerji yatırımları konusunda hiçbir görev verilmediği gibi,
ilgili yasa Çevre ve Orman Bakanlığına, çevreye olumsuz etkileri
olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemesini ve denetlemesini
emretmiştir. Sayın Bakan bu bağlamda görevini ihmal ettiği
gibi, çevreye zararları olan yatırımları takip eden
çevrecileri Enerji patasından rant sağlayanlardan maddi destek
alıyorlar. şeklinde açıklamalar yaparak itham etmektedir.
Buradan size
sesleniyorum Sayın Eroğlu: Eğer bu şekilde bir bilginiz
varsa, bu şahısları açıklamak zorundasınız. Hemen
gidip isimleri ve belgeleriyle bu iddianızı savcılığa
bildirmek sizin hem vazifei hem hukuki ve hem de ahlaki sorumluluğunuzdur.
Şayet bunu yapmayacaksınız, lütfen, hiç olmazsa
bulunduğunuz makamın ağırlığı gereği,
vazifenizi bu iftiralarla suistimal etmeyiniz. Nitekim, enerji
şirketlerinin yatırımlarının ve elde edecekleri
kârların sizi neden bu kadar heyecanlandırdığı
hâlihazırda merakımızın konusu durumundadır. Bu
nedenle, eğer bir rant olayından bahsedeceksek, herkes neden
birtakım çevrelerin kâr etmesi için görevini ihmal ettiğini
açıklasın ve siz de bunun gereğini yapın lütfen. Çevre
Bakanısınız ama çevresel yıkımları değil,
enerji yatırımlarını kendinize dert ediniyorsunuz. Biz bu
durumu sizin sahip olduğunuz çevre bilincinizdeki çarpıklıkla
mı açıklamalıyız, yoksa büyük patronlara her koşulda,
görevinizi hiçe sayma pahasına yardımcı olmayı şiar
edindiğinizi düşünerek mi açıklamalıyız, bilemiyoruz
doğrusu. Yeryüzü şekillendiğinden bu yana aktığı
yataklardaki, doğadaki milyonlarca canlıya hayat veren suların
boşuna aktığını söyleme gafletini size yaşatan
nedenler nelerdir, bunları açıklayınız. Zira
Danıştay 6. Dairesi Fırtına Vadisi davasında
vermiş olduğu kararda Üstün kamu yararı, doğal çevrenin
korunmasıdır. ifadesiyle takipçisi olmanız gereken esas konuyu
size hatırlatmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; HES projeleri ile talan edilen
İkizdere Vadisinin sit alanı ilan edilmesinden sonra, uzun süredir
Hükûmet tarafından hazırlığı yapılan Tabiatı
ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı Meclise
sunuldu. Tasarının Meclise sunulmasının ardından Çevre
ve Orman Bakanımız tasarının Avrupa Birliği uyum
yasaları çerçevesinde hazırlandığını ve HESler
ile bir ilgisi olmadığını açıklasa dahi Bakanın
beyanı bizzat Avrupa Birliği tarafından reddedilmiştir.
Avrupa Birliği Türkiye hakkında hazırladığı 2010
İlerleme Raporunda doğa koruma konusunda Türkiyenin hiçbir ilerleme
katetmediğini belirterek Meclise gönderilen Tabiatı Koruma Kanunu
Tasarısının Avrupa Birliği uyum yasaları ile hiçbir
ilişkisi olmadığını açıklamıştır.
Raporda bu kanun tasarısı ile beraber koruma alanları ağının
zayıflatılacağı ve pek çok canlı neslinin tehlike
altına gireceği ifade edilmiştir. Ayrıca, raporda yine
Türkiyenin doğa koruma uyum yasaları ile ilgili olarak hiçbir
ilerleme kaydetmediğine ve Türkiyede doğa koruma ile ilgili sorumlu
bir kurumun olmadığına yer verilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Türkiye 2010
İlerleme Raporunda da yer aldığı üzere, bilim çevrelerinin
ve bütün çevre örgütlerinin ortaklaştığı bir gerçeklik
vardır, o da şudur: Ülkemizde bulunan doğal
varlıklarımız bir bütün olarak korumasız durumdadır.
Havamız, toprağımız, suyumuz ve tarım ürünlerimiz
hızla kirletilmektedir ve bu duruma Hükûmet ve devlet düzeyinde direnç
gösterecek hiçbir kurum bulunmamaktadır. Yollar yapılırken, golf
sahaları yapılırken, villalar inşa edilirken ve maden
ocakları kurulurken milyonlarca ağaç kesilmektedir. Hiçbir denetim
mekanizması bu talana resmî düzeyde dur dememektedir. Bu konuda mücadele
yürüten çevreler ise bizzat Hükûmet tarafından engellenmek istenmektedir.
Bahar aylarının gelmesiyle beraber düzenlenen askerî operasyonlar ile
Kürt coğrafyasında binlerce hektar alan ateşe verilerek yok
edilmektedir.
Bütün bunlar
karşısında Çevre ve Orman Bakanlığı
başını kuma gömmekten başka hiçbir şey
yapmamaktadır. Bölge halkı kendi doğal
varlıklarını korumaya çalışırken de halka
müdahale edilmekte, insanlarımız engellenmektedir. Akdenizin
diğer ucunda bulunan İsrailde orman yangınları meydana
geldiğinde can havliyle İsraile uçaklarla yardım ekipleri
gönderen Hükûmet, söz konusu kendi ülkesi olduğunda seyirci
kalmaktadır. Hele ki bu yangınlar Kürtlerin yaşadığı
bölgelerde çıkartılıyorsa, Hükûmet, İsrail
ağaçlarına verdiği kıymetin yüzde 1ini bile kendi
halkının doğal varlıklarına vermemektedir.
Ben, bu adalet
anlayışını, bu yaratılanı sevme biçimini, hiçbir
din ve ahlak ile bağdaşmayan bu ayrımcı ve zalim tutumu ile
Hükûmetin baştan sona kendisini sorgulaması ve kendisiyle
yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Nitekim, ahlak, bütün
toplumsal kurumlara lazım olduğu kadar siyaset kurumu için de
gereklidir. Ahlaksız bir yönetim anlayışı bu ülkeye
felaketten başka hiçbir şey getirmeyecektir.
Her yıl
olduğu gibi bu sene de bütçenin aslan payının savaşa ve
dolayısıyla da savaş rantçılarına
ayrıldığını görmekteyiz. İnsanlık tarihi
şunu çok iyi tecrübe etmiştir ki savaş en büyük toplumsal,
ekonomik ve çevresel yıkımdır çünkü savaşın karakteri
kirlidir ve var olduğu bütün toprakları ve o toprakları yurt
edinmiş kimseleri yok etmeye muktedirdir.
Bu nedenle,
savaş araçları yerine eğitim, sağlık, kültür ve çevre
gibi bu ülkeyi gerçekten kalkındıracak alanlara önümüzdeki
yıllarda daha fazla bütçe ayrılmasını ümit ederek bu bütçeyi
onaylamadığımızı belirtir, Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, öğleden evvelki çalışma süremiz
tamamlanmaktadır. Sonraki konuşmacı için yeterli süre
kalmamıştır.
Bu nedenle, saat
1300te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 11.52
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.06
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
yedinci tur görüşmeleri üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Siirt
Milletvekili Sayın Osman Özçelike aittir.
Buyurun
Sayın Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sayın milletvekilleri diyorum ama pek fazla milletvekili yok. Olsun,
yine de halkımıza mesajlarımızı anlaşılan
her zaman olduğu gibi vereceğiz.
Buraya gelmeden
önce, Türk Tabipler Birliğinin Meclis kapısı önünde bir
basın açıklaması vardı, ben de katıldım ona.
Neredeyse yüzlerce polis tarafından çevrilmişti Türk Tabipler
Birliği yöneticileri, doktorları, profesörleri.
Sağlığımızı, yaşamımızı
emanet ettiğimiz insanlar terörist gibi algılandılar.
Kızılaydan Meclise gelmek için yola çıktıklarında
polis barikatıyla, itişme, kakışmayla
karşılaştılar.
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Evet, ben de oradaydım.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Ne yapacaklardı bunlar? Meclisin tüzel
kişiliğini yıkmaya mı geliyorlardı? Hayır.
Türkiye'nin sağlık sorunlarını ifade etmeye, kendi görüşlerini
ifade etmeye geliyorlardı. Meclise gelemeseler bile, Meclisin
kapısında bu düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmaya
geliyorlardı ama engellendiler.
Sayın
Sağlık Bakanı burada. Bu sağlık emekçilerinin
sorunlarını yeterince dinlemeden, onların bu konudaki
görüşlerini almadan sağlıkta olumlu gelişmeler
sağlamasının mümkün olmadığını bir daha
söylemek istiyoruz. Evet, görüşlerini dinleyeceksiniz, makul
olanlarını projelerinize alacaksınız, makul
olmayanlarını da doğal olarak dışarıda
tutabilirsiniz. Ama mutlaka sivil toplum örgütlerinin, meslek
kuruluşlarının görüşlerini almak, demokratik,
katılımcı demokrasinin temel gereklerinden biridir. Yoksa, çok
sıkça sözünü ettiğiniz ileri demokrasiden nasıl söz edebiliriz?
Türk Tabipler Birliğinin yöneticilerini polis ablukasına almakla
ileri demokrasinin sağlandığı hiçbir ülke yok.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 mali yılı
Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde söz aldım. Sizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, yaklaşık dört yıldır burada, birlikte
çalışıyoruz. Halkımız AK PARTİye iktidar, bize
de muhalefet görevi verdi. Bizim muhalefet anlayışımız
hiçbir zaman bireye yönelik olmadı. Bizim muhalefet
anlayışımız iktidar partisini yıpratmak, onu
geriletmek, onu çalışmalarından alıkoymak yönünde olmadı.
Tabii ki görüşlerimizi hep ifade ettik. Zaman zaman belki ifadelerimizde
sertlikler oldu, zaman zaman belki bireye yönelikmiş gibi algılamalar
oldu ama katiyen bizim sorunumuz bireylerle değil, sorunumuz sistemle ve
bu sistemi korumaya çalışan anlayışla. Biz bu
anlayışı değiştirmeye çalışıyoruz.
Bu ülkede 70
milyon insan birlikte yaşıyoruz. Bu 70 milyon insanın
tamamının refahı, huzuru, barış içinde
yaşaması, onurlu bir yaşamı için hep birlikte mücadele
verdiğimize inanıyorum. Ama gerçekten herkes görevini yapıyor
mu, o konuda endişelerimiz olduğu için biz ısrarla
görüşlerimizi buradan ifade etmeye çalışıyoruz. Eksiksiz
bir demokrasiye ulaşmak için çaba sarf ediyoruz. Böylesi bir demokrasiye
ulaşma konusunda sadece iktidar partisiyle değil, muhalefet partileriyle
de zaman zaman görüş ayrılıklarımız oluyor ve
farklı düşüncelere sahip olduğumuzu dile getiriyoruz.
Bize göre
cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Parlamentoda temsil imkânı
bulan siyasi partiler beş aşağı beş yukarı mevcut
kurulu düzenin muhafazası, mevcut sistemin ayakta kalması için nüans
ayrılıklarına rağmen benzer anlayışta oldular.
Bir tek Türkiye İşçi Partisinin Parlamentoda olduğu dönemi hariç
tutuyorum. Türkiye İşçi Partisi Türkiyedeki emekçilerin, Türkiye
halklarının, Türkiyedeki etnik kimliklerin, kültürel kimliklerin
özgür, demokratik bir ülkede yaşaması için çaba sarf
ediyorlardı. Biz de bunun benzerini 2000li yıllarda yapıyoruz.
Cumhuriyet,
mevcut siyasi partiler cumhuriyetin resmî ideolojisini, paradigmayı ve bu
statükoyu korumak üzere âdeta yarış içindeler. Siyasi partiler,
bağnaz milliyetçilik, otoriter devlet yapısı,
kutsanmış, fetiş hâline getirilmiş devlet
yapısını korumak ve bu resmî ideolojinin âdeta
gardiyanlığını yapmak üzere yarış içindeler. Ne
yazık ki böyle.
Resmî devlet
ideolojisi tarihsel gerçekliğimizden uzaktır, toplumsal
gerçekliğimizden uzaktır, işte bu nedenle artık dikiş
tutmuyor. Artık bu ideolojiyle 21inci yüzyılı
karşılamak mümkün değil. Toplumsal gerçekliğimize, tarihsel
gerçekliğimize uygun yeni bir yapılanmaya ihtiyacı var bu
ülkenin. Biz işte bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz,
dikkatleri bunun üstüne çekmeye çalışıyoruz.
Bizi neden
anlamadığınızı, hatta bize zaman zaman
kızdığınızı görüyoruz ve bunu anlayışla
karşılıyoruz çünkü biz yeni şeyler söylüyoruz, biz
alışılagelmişin dışında öneriler getiriyoruz,
biz kurulu düzeni, kalıpları yıkmaya çalışıyoruz.
İşte bu, resmî ideolojide, paradigmada çatırdamalar meydana
getiriyor, bu, doğal olarak ürküntü yaratabiliyor, tedirginlik
yaratabiliyor ama bu sistemi değiştirmek, bu sistemi halkın
lehine, emekçilerin lehine, Türkiyede yaşayan bütün toplumsal kesimlerin
lehine değiştirip dönüştürmek bu statükoyla uzlaşarak
mümkün değil, bu statükoyu değiştirmekle mümkün. Bunun için
cesaret lazım, bunun için öngörü lazım. Bu riskleri göze almakla
mümkün bu. Biz işte bunu yapıyoruz.
Bu nedenle her
birimizin fezlekeleri Mecliste bekliyor. Bütün arkadaşlarım
fezlekelerle karşı karşıya. Saydım, benim kırk
bir fezlekem var. İstenen ceza elli yıl ile iki yüz yıl
arasında değişiyor. Bu bizim cesaretimizi kırmıyor.
Statükoyla uzlaşarak, korkarak bir yere
varılamayacağını, toplumun geliştirilemeyeceğini
biliyoruz. Bedel ödemek gerekirse bu bedeli ödemeye hazırız ve bunu
sürdürmeye devam edeceğiz.
Kimi çevreleri
tedirgin edebilir. Yeni her zaman tedirgin eder. Eskinin muhafazası
insanların daha çok hoşuna gider ve kolayca ona sarılırlar.
İşte bu devrimci tutumu takındığımız için
biz anlaşılamayabiliyoruz, bize kızgınlık, öfke
duyulabiliyor. Biz buna hazırız, cezalara da hazırız. Yüz
yıl, iki yüz yıl, Allah uzun ömür verirse gider yatar, çıkar
geliriz, halkımızın daha özgür bir ortamda, daha barış
içinde, daha demokratik bir ülkede yaşaması için mücadelemize devam
ederiz.
AK PARTİnin
bu değişim dönüşümün farkında olan bir parti olduğunu
itiraf etmek istiyorum. Değişim dönüşüm ihtiyacının
farkında ama cesaret yok. Cesaret yok. Sistemle, statükoyla uzlaşarak
değişim dönüşümü sağlayabileceğini düşünme
yanlışı içinde. Statükoyla uzlaşırsanız statükoya
benzersiniz, sonra statükonun emrine girersiniz. Bugün gelinen süreç, AK
PARTİnin süreci budur; statükonun hizmetine, emrine girmiştir.
İktidar olanaklarını elinden kaçırmak istemiyor,
iktidarın getirdiği avantajlardan yararlanmak istiyor; işte
burada kopma başlıyor. Evet, iktidar çok tatlı ama inanın,
ondan çok daha tatlısı, bu mazlum halkımızın, bu
emekçi halkımızın çıkarlarını en doğru ve en
yalın biçimde savunmakla mümkündür. Bunu yapmak zorundayız
arkadaşlar.
AK PARTİ
değişim dönüşüm diyor ama değişim dönüşümle
ilgili somut herhangi bir şey yok ortada. Bakın, 2007 seçimlerinde,
daha önce 2002 seçimlerinde, 2004-2009 seçimlerinde, en son referandumda, hep
demokratik, sivil, çoğulcu, katılımcı bir anayasadan söz
etti, halka vaatlerde bulundu, oy topladı, oy devşirdi ama şimdi
hâlâ, bu Anayasayı bırakın değiştirmek, kökten demokratik
bir anayasa yapmak, faşist 12 Eylül askerî darbesi Anayasasının
gölgesinde yaşamayı tercih ediyor. Bu talebi, halkın bu
vazgeçilmez talebini dile getirerek halktan oy topluyor, doğru ama
değişiklik yok. Bırakın Anayasayı
değiştirmek, demokratikleşme yolunda yasalarda bile
değişiklik yapılmıyor. Kolayca yapılabilecek
değişiklikler var demokratikleşme yolunda. Onu
bırakın, yasaları değiştirmeyi, düzenlemeyi
bırakın, yeni getirdiği düzenlemelerle Ceza Yasasında,
Terörle Mücadele Yasasında hiçbir demokratik ülkenin asla kabul
edemeyeceği bir anlayışla ceza yasaları düzenleniyor.
Terörle Mücadele Yasası en
ağırlaştırılmış, 12 Eylül Kenan Evren
dönemine rahmet okutacak düzeyde baskıcı yasalar getiriyor, yeni
demokratik yasalar yerine.
Kıbrıs
sorunu çözülecekti, sürüncemede kaldı. Ermeni sorunu çözülecekti, ortada
kaldı. Avrupa Birliği sürecinde bir arpa boyu yol ancak
alındı, başka bir şey yok. Türban sorununu CHPye sevk
etti, CHPye havale etti, türban sorununu CHP çözecek, ona havale etti. Kürt
sorununu çözeceğim. dedi, evet bazı adımlar atıldı
ama yasal, demokratik, anayasal hiçbir güvenceye bağlanmadı bunlar.
Partimize,
partimizin üyelerine, yöneticilerine gerçekten hiçbir dönemde
olmadığı kadar baskılar uygulanıyor. Her gün 20
kişi, 30 kişi gözaltına alınıyor, cezaevine konuyor.
Şu anda 2 bin yöneticimiz cezaevinde. Daha dün Çorluda bir gösteriye, bir
toplantıya katıldı diye 20-24 partilimiz gözaltına
alındı. Bir önceki gün Siirtte
Siirtte toplam 100e yakın
arkadaşımız şu anda cezaevinde. Bu partinin il
başkanları, ilçe başkanları, belediye meclisi üyeleri, il
genel meclisi üyeleri
Yani bizim üyelerimizi, yöneticilerimizi cezaevine
atmakla bu mücadelemizin kırılamayacağını,
engellenemeyeceğini bilmeniz lazım.
Silahlı
darbe yapma teşebbüsüyle yargılananlar, ömür boyu ağır
hapis cezasıyla yargılananlar ortalıkta serbest
dolaşıyor ama benim il başkanım bir basın
toplantısı metnini okudu diye yedi yıl ceza alıyor! Şu
anda cezaevinde arkadaşlarımız, basın toplantısı
yapıp görüşlerini kamuoyuyla paylaştığı için. On
yıl, on iki yıl ceza alıyor bir toplantıda slogan
söylediği için! Bir slogana, yani bir düşüncenin ifadesine, bu
düşünce ne kadar aykırı olursa olsun, demokratik ülkelerde
düşünceye ceza verilemez. Bu bir eyleme düşünmedikçe, şiddet
içermedikçe düşünceye ceza veremezsiniz. On iki yıl ceza veriliyor bu
ülkede bizim arkadaşlarımıza. Biz Kürtçe konuştuk diye
Sayın Meclis Başkanı diyor ki: Bu, parti kapatma nedenidir. O
hâlde, Sayın Bülent Arınç da bu kürsüde bir cümle Kürtçe
konuştu, AK PARTİnin kapatılma nedeni midir? Yoksa AK
PARTİye serbest, Kürtlere kendi dilini konuşmak yasak mı? Böyle
bir hukuk mu yaratıyorsunuz?
Bütün
bunların Sağlık Bakanlığı bütçesiyle ilgisi ne?
diye sorarsınız belki -belki de öyle düşünüyorsunuz- tabii ki çok
ilgili. Eğer sağlıklı bir toplum yaratamazsak,
barış içinde, huzur içinde, barışık bir toplum
yaratamazsak, gelişkin bir demokrasi yaratamazsak insanların
sağlıklı olduğundan nasıl söz edebiliriz? İlaç
vermek, hastane açmak, yeterince doktor götürmek yeterli mi? Yeterli değil
çünkü sağlık bir bütündür.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Çok önemli.
OSMAN
ÖZÇELİK (Devamla) Çok önemlidir ama yeterli değil, sağlık
bütüncüldür.
Sağlık
hakkı, sağlıklı var olma hakkıyla ilgilidir yani
yaşama hakkıyla ilgilidir. Diğer sağlık kriteri de
sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanmayla ilgilidir. Bu iki temel
kriter birlikte olmadığı sürece sağlıklı
bireylerden, sağlıklı insanlardan, toplumdan söz edemeyiz.
Sağlık haklarından yararlanmada eşitlik olmalı, hizmet
ücretsiz olmalı, nitelikli olmalı, ulaşılabilir olmalı
ve nihayet tüm nüfusu, tüm vatandaşları kapsamalıdır.
Sağlıklı yaşama hakkı için öncelikle insanca
yaşayacak bir gelir yaratmak zorundasınız, sosyal güvence
sağlamak zorundasınız, beslenme, barınma, ulaşım,
sağlıklı bir çevre, kentsel ve kırsal yeterli
sağlıklı altyapı oluşturmak zorundasınız.
Sağlıklı bir toplum yaratabilmenin temel kriterleridir bunlar.
Evet, gerçekten,
AK PARTİ ve Sayın Sağlık Bakanımızın
çabalarıyla sağlık verilerinde sekiz yıl, on yıl
öncesine göre önemli gelişmeler var. Biz teşekkür etmesini ve takdir
etmesini de biliyoruz. Sayın Bakanın çabalarını da
görüyoruz ve takdir de ediyoruz, ama yeterli mi? Bakın, hâlâ bölgeler
arası eşitsizlik giderilebilmiş değil. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşayan Kürt nüfusunun sağlık
hizmetlerinden yararlanma oranı Türkiye ortalamasının hâlâ
1/2si, 1/3ü kadar, gelişmiş batı illerindeki kıyaslamada
1/3, 1/4, hatta 1/5e kadar uçurumlar var. Eşitliği sağlamak
zorundasınız bütün sağlık hizmetlerinde.
Köprüler,
hastaneler yapmak tabii ki önemli. Bunları hiçbir şekilde inkâr
etmemiz mümkün değil, bunları takdirle karşılıyoruz.
Ama böyle oldu diye her şey bitti mi? Türkiye, dünyanın 17nci büyük
ekonomisine sahip. deniyor. Peki, bu büyüklüğü yaratan kim? Bu büyüklüğü
yaratan bu ülkenin insanları, emekçileri, çalışanları,
üretenleri, düşünen insanları. Bunların vergileriyle bu bütçe
büyüyor. Bu ekonomi bunların çabalarıyla büyüyor. Sizin iyi organize
etmeniz lazım. Sizin bunu doğru kullanmanız, eşit ve adil
kullanmanız lazım. Biz size bu yüksek vergileri emeğimizin
karşılığını cebinize koyasınız diye
vermiyoruz ki zaten, hizmet getiresiniz diye veriyoruz. Bu hizmeti
yaptınız diye halkın başına kakmaya kalkmayın
lütfen.
Bu yeşil
kart meselesi Türkiye'nin en önemli sağlık sorunlarından bir
tanesi, önemli bir gösterge arkadaşlar. Türkiyedeki verilen bütün
yeşil kartların yarısından fazlası, yüzde 50sinden
fazlası Türkiye nüfusunun yüzde 20sine yakınını
teşkil eden Doğu ve Güneydoğuda yani Kürtlerin yoğunlukta olduğu
Kürt coğrafyasında dağıtılıyor. Halkın
sefalet belgesi dediği yeşil kart neden orada? Çünkü halk aç
bırakıldı, sefil bırakıldı, perişan
bırakıldı, yeşil karta muhtaç bırakıldı. Bu
insanlara, Kürtlere uygulanan ayrımcılık sadece ekonomik
verilerde değil, ekonomik göstergelerde değil, sosyal yaşamda da
görülüyor.
Bakın, bir
hekimin hastasını tedavi edebilmesi için öncelikle hastadan öykü
alması lazım. Bu öyküyü doğru alabilmesi hâlinde
hastalığın tanısı mümkün olabilir, tedavisi ona göre
düzenlenebilir ama hastanızın dilini anlamıyorsanız,
hastanız sizin dilinizi anlamıyorsa hasta-doktor, hasta-hekim
ilişkisi içinde bir adaletten, bir hakkaniyetten söz edebilir miyiz?
Herkesin ana dilinde hizmet alması temel insan haklarındandır.
Hastanın Türkçe biliyor olması da yeterli değil. Hastanın
kendi ana diliyle kendi derdini en uygun şekilde ifade etmesi gerekir.
Üstelik, resmî devlet diliyle hastayla konuşan, iktidarın sembolü,
aracı hâline gelen dil bile hasta-hekim ilişkisinde
sağlıksız bir yapı ortaya çıkarıyor.
Konuşacağımız
çok şey var. Bizim barışa ihtiyacımız var. Bizim bu
toplumun sorunlarını doğru kavramaya ihtiyacımız var,
beraberce sorunları oturup tartışmaya, konuşmaya
ihtiyacımız var ama bu metotla değil. Burası Gazze
değil, burası Cizre. Çocuklar her gün bu manzaraları görüyorlar.
Bu çocuklardan sağlıklı nesiller beklemek mümkün değil. Bu
manzaralarla artık karşılaşmak istemiyoruz. Burası
Filistin değil, burası Türkiye. Türk Silahlı Kuvvetleri
eğitim yapıyor, sağlık yapıyor. deniyor. Bakın,
köy çocukları köy meydanında toplanmış, askerler askerî
elbiseleriyle, yere çökmüş çocuklara tahta koymuşlar Ne mutlu
Türk'üm diyene. yazıyor. Eğitim bu mu? Sağlık bu mu? Böyle
mi eşitliği, sağlığı, eğitimi
sağlayacağız? Lütfen, bu düşüncelerinizden, lütfen bu
yaklaşımınızdan vazgeçin.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özçelik.
Yedinci turda,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen birinci
konuşmacı Metin Çobanoğlu, Kırşehir Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Çobanoğlu.
MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 yılı Çevre ve Orman
Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Dolayısıyla, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ormanlarımız bizim en önemli yenilenebilir,
sürdürülebilir kaynaklarımızdır. Ormanların azalması
dünyadaki doğal dengeyi süratle bozmakta ve birçok felaketin de sebebi
olmaktadır. Tabii ki insan eliyle bozulan bu dengenin tekrar yerine
getirilmesi çok pahalı ve zaman almaktadır. İşte, ülkemizde
de zaman zaman yaşanan sel felaketlerinin, doğal afetlerin nedeni de
doğanın insanlar tarafından tahrip edilmesinden
kaynaklanmaktadır.
Geçtiğimiz
yıllarda İstanbuldaki sel felaketlerine
baktığımızda tabii ki bu doğal dengenin, fiziki
dengenin bozulmasının çok önemli bir rolü olduğunu görüyoruz.
İstanbulda, özellikle 13 milyonluk bir şehirde, bu şehirdeki
inşaatlarla ilgili ciddi bir hafriyat döküm yeri
sıkıntısı yaşanmakta. Gelişigüzel, ranta dönük
dökümler organize edildiğinden dolayı, dereler ovalar, ovalar tepeler
oluşturmaktadır. Bunun neticesinde, akarsuların önleri
kesilmekte, gölcükler oluşturmakta, yağan bir yağmur neticesinde
de sel felaketleri can kaybına neden olmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, İstanbulun bu ihtiyacını Orman
Bölge Müdürlüğünde, Kemerburgaz ormanlarında daha önce
açılmış maden çukurlarına bu hafriyatların
doldurulmasıyla ilgili, Bölge Müdürlüğünün bir
çalışması var, Orman Genel Müdürlüğünün de bir
çalışması var. 1996-2007 yılları arasında
Kemerburgazdaki bu maden çukurlarına ciddi hafriyatlar dolduruluyor. Bu
hafriyatlarla doldurulan yerlerde de ağaçlandırmalar
yapılıyor. 100 bin dönümlük bir alan, aşağı
yukarı 1,5-2 milyar metreküplük bir alanda da dolgu alanı mevcut. Bu,
2007 yılına kadar gayet güzel gerçekleştiriliyor ve
İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü de ciddi bir para kazanıyor.
Tabii, 2000 yılından itibaren, Sayın Bakan göreve geldiği
andan itibaren, özellikle bu hafriyat alanlarının İstanbul
Büyükşehir Belediyesine devredilmesiyle ilgili bir gayret gösteriyor ki
ilk görevden alınan, o zamanki İstanbul Bölge Müdürü Faruk Çebi Bey
oluyor ki bu size de yabancı birisi değil, 2007 seçimlerinde Adalet
ve Kalkınma Partisinden aday adayı olmuş, şu anda yine bir
bakanın da danışmanı olarak görev yapan bir
arkadaşımız ama bu başarılı
çalışmaları ve özellikle hafriyat noktasındaki tavrı
nedeniyle görevinden alınıyor ve göreve bir başkası
getiriliyor.
2010
yılı Haziran ayında, hepimiz de şahit olduğumuz gibi,
6831 sayılı Orman Kanununun 16ncı maddesi
değiştirilerek hafriyat alanlarının Büyükşehir
Belediyesine ve diğer belediyelere devredileceğine dair bir kanun
çıktı ve 2010 Eylül ayında da Orman Genel Müdürlüğü bunun
uygulama yönetmeliğini çıkardı.
Değerli
milletvekilleri, bu yasal gelişmeler, düzenlemeler olurken tabii,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma Dairesi
Başkanlığına da Çevre ve Orman Bakanlığından
bir genel müdür muavini, bu İstanbul Büyükşehir Belediyesine Çevre
Koruma Dairesi Başkanı olarak atanıyor, Cevat Yaman ismindeki bu
arkadaşımız. Yine, bu Daire
Başkanlığının bu hafriyat işlerini yürütecek
Şube Müdürlüğüne de 1976 Afyon Şuhut doğumlu Türker
Eroğlu isimli bir kişi atanıyor. Şu anda da bu görevlerini
sürdürmekteler. Acaba tesadüf mü diyorum. Sayın Bakan bu konuda çok ciddi
bir gayret sarf etti, kendisi İstanbul Büyükşehir Belediyesinden
gelme, toprak döküm yerlerinin Büyükşehir Belediyesine verilmesiyle ilgili
bu gayretleri oldu ama hemen akabinde de bu düzenlemeler yapıldıktan
sonra da hem Orman Bakanlığından hem kendi memleketinden, soy
ismi de kendisiyle aynı olan bir şahsın buraya
atanmasının tesadüf mü olduğu konusunda düşüncelerimi de
buradan ifade etmek istiyorum. Bu konuda Orman
Bakanlığının, Orman Genel Müdürlüğünün çok ciddi
kayıpları olmuştur. Bu konuda, hem kendi faaliyet alanları
içerisinde yaptığı ihalelerde hem çevreyi düzenleyip TOKİye
çok ciddi paralar kazandırmalarına rağmen, Orman Genel Müdürlüğü
bu paralardan mahrum bırakılmıştır ve İstanbul
Orman Bölge Müdürlüğü yıllar sonra zarar etme noktasına
getirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, tabii, Orman Genel Müdürlüğüyle ilgili, özellikle Orman
Genel Müdürlüğünün arsalarıyla ilgili, arsaların başka
kurumlara verilmesi noktasında, fidanlıkların başka
kurumlara verilmesi noktasında ciddi eleştirilerimiz var. Orman Genel
Müdürlüğü kendi arsalarını süratli bir şekilde elden
çıkarıyor. Bugün elime ulaşan bir bildiri var, başta Orman
Mühendisleri Odası olmak üzere, ormancılıkla ilgili yedi sivil
toplum örgütünün imzaladığı bir bildiri. Son olarak da Orman
Genel Müdürlüğü Gazi Tesislerindeki arsanın, oradaki binaların
Başbakanlığa veya Başbakanlığa bağlı
bir kuruma devredileceği konusunda ciddi endişeleri var. Ben de bir
orman mühendisiyim. Özellikle Atatürk Orman Çiftliğiyle bir bütünlük
sağlayan bu arazinin bir başka kuruma verilmesinin doğru
olmadığı kanaatindeyim ama bu bir iddiadır, bunun da
özellikle cevaplandırılmasını istiyorum.
Tabii, bu konuda
o kadar çok şey sayabiliriz ki orman fidanlıklarıyla ilgili,
Orman Genel Müdürlüğünün arsalarıyla ilgili. Yine, son olarak,
şu anda Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Merkezinin bulunduğu
alanda Orman Genel Müdürlüğünün 3.600 metrekare bir mülkü var. Daha önce
orada orman içi dinlenme yerlerini çalıştıran TEK-İMAŞ
şirketiyle mahkemelik olan Orman Genel Müdürlüğünün, buranın
Ormanın mülkü olduğu konusunda mahkemede bir savunması var.
Sonuç itibarıyla da mahkeme kazanılmış fakat buraya Adalet
ve Kalkınma Partisinin Genel Merkezi kurulduktan sonra belediye bir imar
değişikliği yapıyor, 3.600 metrekarelik yer otopark olarak
ilan ediliyor ama Orman Genel Müdürlüğü ne hikmetse buna itiraz etmiyor.
Ciddi bir hak kaybı söz konusu ama bu konuda Orman Genel Müdürlüğünün
Bu konu araştırılsın. diye kurduğu bir heyet,
maalesef, Buranın harita mühendisleri tarafından
araştırılması gerekir. diye âdeta topu taca atıyor.
Niye atıyorlar? Karşılarında Adalet ve Kalkınma
Partisinin Genel Merkezinin otopark olarak kullandığı bir alan.
Bununla ilgili incelemeyi yapacak bürokratlar ancak böyle kendilerini
kurtarabiliyorlar. Bu konunun da altını çizmek istiyorum. Şu
anda orası Adalet ve Kalkınma Partisinin duvarlarıyla aynı
şekilde, aynı metotla çevrilmiş, otopark olarak
kullanılmış bir alan ama mülkiyeti Orman Genel Müdürlüğüne
ait. Bunu da buradan belirtmek istiyorum.
Orman Genel
Müdürlüğünde çalışanlarla ilgili ciddi bir baskı söz
konusu, özellikle sivil toplum örgütleriyle ilgili çok ciddi baskılar söz
konusu. Çalışanlar âdeta bizim sendikamız-diğer sendika
veya benim tarafım-karşı taraf şeklinde
algılanmakta, bu da çalışanlar noktasında ciddi bir
huzursuzluk meydana getirmektedir. Son yapılan Orman Mühendisleri Odası
seçiminde -bizzat ben de katıldım- o oda seçimleriyle ilgili birçok
baskılara, birçok sıkıntılara maruz
kalındığını arkadaşlarımız dile
getirdiler. Seçimler sırasında ve seçimler akabinde bazı
işletme müdürlerinin tayinleri çıkarıldı, bunu da buradan
okumak istiyorum: Çankırı Orman İşletme Müdürü Sami
Yılmaz, Beypazarı Orman İşletme Müdürü Hüseyin Çinko ve
eşi Dilek Çinko, Ankara Orman Bölge Müdürlüğü Silvikültür Şube
Müdürü Orhan Yazıcı, Ankara
Orman İşletme Müdürlüğü Kadastro Komisyonu görevlisi Orman
Mühendisi Ayşegül Turgut, Ankara Orman Bölge Müdürlüğü Koruma
Şube Müdürlüğünde çalışan Orman Mühendisi Şenel
Hasançebi, Eskişehir Orman Bölge Müdürlüğü şube müdürlerinden
Fevzi Tekin, Elazığ Orman Bölge Müdür Yardımcısı Osman
Öztürk.
Değerli
milletvekilleri, ben de yıllarca Orman Bakanlığında
çalıştım. Birçok bakanla, birçok genel müdürle
çalıştık, o zaman da seçimlere katıldık ama hiç bu
kadar baskı olduğunu hatırlamıyorum. Sonuç itibarıyla,
burada çalışan insanlar bizim vatandaşlarımızdır,
bizim meslektaşlarımızdır. Görüşleri ne olursa olsun,
onların hizmetlerinden biz faydalanmaktayız. Onları bu
şekliyle ayrıma tabi tutmak doğru değildir,
yanlıştır. Çok seslilikten korkmamak lazım. Sonuç
itibarıyla, yapılan yanlışların dile getirilmesinden
korkmamak lazım. Herkes Evet efendim. derse sonuçta ne olur? 15 bin hektar
orman alanı yanar ama Sayın Bakana 5 bin hektar yandı. denir
ve eğer farklı bir ses olmazsa herkes de buna inanır, buna göre
de tedbir alınır.
Ben bir kere
daha, Çevre ve Orman
Bakanlığının bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çobanoğlu.
Sayın
milletvekilleri, soru sormak için sisteme giren sayın milletvekillerinin
sistemdeki arıza nedeniyle isimleri silinmiştir ancak
sıralaması şu şekildedir: Sayın Uslu, Sayın
Yıldız, Sayın Köse, Sayın Ağyüz, Sayın
Işık, Sayın Asil, Sayın Özdemir, Sayın Akcan,
Sayın Çalış, Sayın Süner, Sayın Kaptan, Sayın
Taner, Sayın Vural, Sayın Enöz, Sayın Öz, Sayın
Durmuş, Sayın Paksoy, Sayın Zeydan ve Sayın Sakıktan
tekrar sisteme girmelerini rica ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Abdülkadir Akcan,
Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun
Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu oturumda görüştüğümüz Çevre ve Orman
Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı bütçeleriyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken dün Mardin Dargeçitte şehit edilen uzman çavuşumuza
Allahtan rahmet diliyorum, ailesine ve yüce Türk milletine
başsağlığı diliyorum.
Bir diğer
husus da: Biraz önce Genel Kurula gelirken gazetecilerin, basın
mensuplarının önüme geçerek
sorduğu bir soru, Sayın Cumhurbaşkanının
Kayseri Belediye Başkanına kefil olması hususunda. Sayın
Cumhurbaşkanının -bir kere daha, bu Mecliste onun seçimine
katılmış bir insan olarak söylüyorum- bu tip
tartışmalarla yüce makamı tartışılır hâle
gelmekten kaçınmasını istirham ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Çevre ve Orman Bakanı, Plan Bütçe Komisyonunda
Bakanlık olarak aslında hem Sağlık
Bakanlığına koruyucu hekimlik olarak hem de Turizm
Bakanlığına deniz ve kıyı izleme yoluyla temiz çevre
temini açıdan katkı sağlıyoruz. dedi.
Sayın Bakan
diyor ki: Aslında ben Sağlık Bakanlığından ve
Turizm Bakanlığından sorumlu olmadığım hâlde
-bunları tutanaktan veriyorum-
katkı sağlıyorum. diyor. Aferin Sayın Bakan. Ben de bu
ülkenin vatandaşı olarak size bu katkılarınızdan
dolayı teşekkür ediyorum ama bir de doğrudan sorumlu
olduğunuz Çevre ve Orman Bakanlığına garip bir
şekilde, son dört yılda bağlanmış olan Devlet Su
İşlerinin yapması gerekip de yapmadıklarına bir bakıverseniz
diyorum.
Mesela, yine
bugünkü oturumda bütçesini ele aldığımız Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünün çarşamba günü verdiği ama
Allahtan tutmayan sel ihtimali alarmı eğer gerçekleşseydi
Kumlucadan Gazipaşaya kıyıdaki bütün seralar sel suları
altında kalacaktı. Bunun nedeni? Dağlardan sahile doğru
olan dere ve çayların ağzına kadar rüsubat ve molozlarla dolu
olması ve Devlet Su İşlerinin ya da yetkisini devrettiği ve
bu yetkiyle dekar başı yaklaşık 50 TL para toplayan sulama
birliklerinin görevini yapmamış olması vatandaşın
mahvına neden olacaktı.
Evet, Sayın
Bakan, küresel iklim değişikliğinin
varlığını siz gibi bizler de kabul ediyoruz. Bu dönemde
başta sarp dağlarla çevrili kıyılarımız olmak
üzere bütün dere ve çayların sistemli ve programlı bir şekilde
temizlenmesi ve yıllık olarak bu temizliğin icra edilmesi
lazım.
Şimdi cevap
verirken Sayın Bakan, kalkıp Biz, Akdeniz sahillerini temizledik.
diyebilirsiniz. 2004te yaşanan sel felaketinden sonra, doğru, bir
defa temizlendi ama bu bölgede kış-yaz sürekli yağış
var, bu yağış rüsubat taşıyor. Bunun bilinciyle
hareket etmek zorundasınız. Bu taşkınlar sadece çiftçilerin
mahvolmasına neden olmamakta, aynı zamanda kış döneminde
üretimin yok olmasıyla artan sebze meyve fiyatlarıyla ülkedeki bütün
vatandaşları etkilemektedir.
Hazır Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne değinmişken
birkaç cümle de bu Genel Müdürlüğümüzle ilgili ifade kullanmak istiyorum.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz, son yıllarda
oldukça başarılı işlere imza atmaktadır. Bu nedenle bu
kurumun tüm çalışanlarını yürekten kutluyorum fakat
diğer alanlarda olduğu gibi bu Genel Müdürlüğümüz de diğer
kurumlarda olması gereken ve şahsen olmasını arzu
ettiğim koordinasyonu en azından bazı konularda
sağlayamamıştır. Mesela, meteorolojik tespitleri
duyurduktan sonra, bu sonuçların direkt etkilerinin yanı sıra
endirekt etkilerinin neler olabileceği konusunda devletin öteki
kurumları ile iş birliğine giderek meteorolojik değişikliklerin
detaylı yansımalarıyla ilgili olarak, mesela bitki
hastalıkları bakımından olası etkilerini Tarım
Bakanlığı ile tartışıp sonuçların çiftçiye
aktarılması gerekmektedir. Fonksiyonel çalışma budur. Tek
başına Yarın don olacak. ihbarı yetmemektedir. Bunun
gereğinin yapılması için, önceden tahminlerde bulunma
imkânı altyapı olarak olduğuna göre, bunu ilgili kurumlarla
çiftçiye yansıtmak gerekir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün
elektronik ve teknik donanımı bakımından yirmi sekiz Avrupa
ülkesi içinde en donanımlı ikinci ülke, övünülecek durumda. Biz
bununla gerçekten övünüyoruz.
AK PARTİ
iktidarlarının güçlü bir Meclis desteğine sahip tek parti
iktidarları olmasına karşılık, icraatta sanki
bakanlıkların kendi aralarında
paylaşıldığı ve koordinasyonsuzluğun had safhada
olduğu koalisyon hükûmetleri görünümü vermektedir. Bakanlıkların
her biri icraat yaparken, kanun ve yönetmelik çıkarırken hem
birbirinden habersiz hem de ikincil mevzuatı zamanında
çıkarmayarak işleri yavaşlatmaya ve işlerin kaplumbağa
hızıyla yürümesine sebep olmaktadır. Bunun en güzel örneği,
hayvanların korunmasıyla ilgili mevzuatta, veteriner hekim istihdam
etmemesine rağmen, Tarım Bakanlığıyla da iş
birliği yapmamaktadır.
Yine, aynı
şekilde, Maden İşleri Genel Müdürlüğü açısından
Enerji Bakanlığıyla bir koordinasyonsuzluk söz konusudur. Maden
İşleri Genel Müdürlüğü maden arama ve çıkarma ruhsatı
veriyor. Ruhsatı alan ruhsat sahibi işe tam koyuluyor ki jandarma
dikiliyor karşısına: Durun, burada işletmecilik
yapamazsınız. Çevre ve Orman Bakanlığının bize
bildirdiğine göre burası kuş cenneti ilan edildi, o yüzden
burada herhangi bir faaliyette bulunamazsınız. Eğer burası
gerçekten kuş cenneti veya sit alanıysa, o zaman niye Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı arama ve işletme ruhsatı veriyor?
Bunun sorgulanması lazım. Bu insanların Durun. sözü söylenene
kadar yaptığı emek ve para harcamasına yazık
değil mi?
Aslında
yerkürede oluşan tabii değişiklikler, küresel iklim
değişikliklerinin yerküreye su havzalarının daralması
yönünde etkileri, Türkiyede kadastral işlemlerin
başladığı ilk yıllarda tapuya göl veya bataklık
olarak işlenen ama suyun daralmasıyla sazlık ve
kuşların saklanabileceği, barınıp üreyebileceği
korunak alanları olmaktan çıkmış olan alanlar bölgede
yaşayanlar tarafından legal veya illegal olarak işletilmekte,
ekilip biçilmektedir. Özel Çevre Koruma Kurumu veya Doğa Koruma ve Millî
Parklar Genel Müdürlüğü birbirinden ve öteki bakanlıklardan habersiz
burayı kuş cenneti ilan etmekte ve herkese ait olan yer altı
kaynaklarının işletilmesine engel
çıkarılmaktadır. Sayın Bakan ve bu konularda
çalışan çalışma arkadaşlarına bir veteriner hekim
olarak doğayı ve tabiatı tanıyan, doğal dengenin
korunması ve bozulmasının ne anlama geldiğini iyi bilen bir
insan olarak bu sözleri söylüyorum.
Değerli
milletvekilleri, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı vasıtasıyla koruma altına
alınan yerlerden bir tanesi Sayın Bakanın seçim bölgesinde
Karakuyu mevkisidir, Dinar ilçemizde. Bu Karakuyu mevkisindeki bataklıkta,
sazlıkta insanlarımız dün o bölgede var olan suyu tarımsal
amaçlı faaliyette kullanmaktaydı fakat koruma altına
aldınız, o vatandaş o suyu kullanamıyor, siz rehabilitasyon
yapmıyorsunuz, sazlıkların çürümesinden dolayı oradan
çıkan gazla ne balık yaşıyor ne kuş yaşıyor,
bol miktarda domuz ürüyor, o üreyen domuzlar da çevredeki çiftçilere zarar
veriyor. Siz de Bakacağız, edeceğiz... Bize
dağıttığınız kitapçıkta bu hususu ifade
ederek orayı rehabilite edeceğinizi söylüyorsunuz. Cek, cak
değil, sekiz yıldır bu görevi yürüten kişisiniz Sayın
Bakan, dört buçuk yılı bunun genel müdürlük, şimdiye kadar olan
kısmı da bakanlık olarak. Bu bölgeye ne zaman müdahale
edeceksiniz? Ve bu bölgede yaşayan insanların sulama
ihtiyacının karşılanmasında bu gölün
kullanılmasını sağlamak zorundasınız.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanın, Plan ve Bütçe Komisyonunda sunumu
sırasında, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi milletvekillerimizle
tartışmaları var. O tartışmalar Türkiyede 28 milyon
hektar arazinin tarım arazisi olduğu, bunun sadece 8,5 milyon
hektarının sulanabilir olduğu ve bunun yüzde 64ünün
hâlihazırda sulandığını ifade ediyorsunuz.
Sayın Bakan,
bu bir vizyon meselesi eğer sizin hedefinizde yurt dışından
tarım ürünü ithal etmek yoksa, sulanamayan alanları da sulanır
hâle getirirsiniz. İfadeniz: Efendim, biz buralara su
çıkarırsak enerji için harcayacağımız para astarı
yüzünden pahalı olacak. Peki, gerçekten söylediğinize katıldığımızı
varsayın -katılmıyorum, onu ifade edeyim- bu takdirde Türkiye
E, ne yapalım, enerji gideri yüksek, biz buraya su
çıkaramıyoruz. diyerek üretim artışını nüfus
artışına paralel geliştiremediği zaman, yurt
dışından, Sayın Bakanın, Tarım
Bakanının domates fiyatları yükseldiğinde Onu da ithal
ederiz. dediği gibi ithali düşünmek, bu bir vizyon meselesidir. Bu
vizyondan kurtulup Türk milletini doğduğu yerde doyan insanlar hâline
getirmek her iktidarın görevidir. Mademki iktidarda sizsiniz, bu görevi
dört dörtlük yerine getirmek için çaba sarf etmeniz lazım. 8,5 milyon
hektar arazinin sulanabilirliği ta 1980li yıllarda TOPRAKSU Genel
Müdürlüğü tarafından
Siz de teyit ediyorsunuz. İlerleyen
teknolojiyle hiç mi sulama şansı artmadı? 8,5 milyon hektar
arazinin o gün tespit edilen miktarı hiç mi artma şansı bulamadı
diyor, bütçenin hayırlı olması dileğiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Osman Durmuş,
Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun
Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde
görüşlerimi ifade etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, üzülerek ifade etmek istiyorum ki dokuz yıllık AKP
İktidarı döneminde, üstelik bu dönemin tamamında aynı Bakan
tarafından idare edilen Sağlık Bakanlığında hangi
taşı kaldırsanız altından usulsüzlük, yolsuzluk
çıkıyor ve çıkmaya da devam ediyor.
Ancak, bunlardan
iki dairede yapılanlar, bu iki dairede oldubittiye getirilen ihaleler,
Sağlık Bakanlığının diğer daire ve genel
müdürlüklerinde yapılan usulsüzlük ve yolsuzluklara maalesef rahmet
okutturuyor. Bu dairelerden birisi, her platformda dile getirdiğim ve
milletim adına da bıkmadan, usanmadan dile getirmeye devam
edeceğim Kamu Özel Ortaklığı Dairesi, diğeri ise
Bakanlığın bilgi işlem ihalelerinin
kotarıldığı İdari ve Mali İşler Daire
Başkanlığıdır.
Sayıştay
Kanununda da ifade ettik ve etmeye devam edeceğiz. 2005 yılında
bir kanun çıkardınız, bundan bir yıl sonra 2006
yılında bir yönetmelik çıkardınız, sonra hiçbir
şey yapmadan dört yıl beklediniz. Şu anda dahi elinizde hiçbir
hazırlık yok, proje yok, teknik şartname yok, malzeme
tanımları yok, cihaz listeleri yok, sağlıklı bir
yaklaşık maliyet hesabı da yok, hatta gazetelere verdiğiniz
ilanlardan anlaşıldı ki bu hastanelere basit bir
tasarımınız dahi yok. Ne yapıyorsunuz? Ne yapmak istiyorsunuz?
2010
yılına gelindiğinde alelacele ihalelere başlıyorsunuz.
Seçime kadar soygun ve yağmayı tamamlamaya
çalışıyorsunuz. Olmayan tasarımlara, olmayan projeye,
olmayan şartnamelere dayalı olarak farazi maliyetler belirleyip
devleti yirmi beş yıllık taahhütler altına sokuyorsunuz.
Bakınız, giderayak 2010 yılı içerisinde, şu an
itibarıyla toplam 11 bin yatak kapasiteli hastane ihalesine
çıkıyorsunuz. Uyduruktan da olsa bu hastaneler için sizin
yaptığınız yaklaşık maliyet tutarı 3,5
katrilyon lirayı buluyor. Dokuz yıl süresince Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı ve il özel idarelerinin
yaptıklarını saymaz isek eğer
Bakanlığınızın yaptığı bir tek hastane
ihalesi bile yok iken giderayak 3,5 katrilyonluk ihale yapma hevesine nereden
kapıldınız? Ancak, ne hazindir ki bunu dahi beceremiyorsunuz.
İhale
komisyonlarına koyacak adam bulamıyorsunuz.
Bakanlığınızın bürokratlarını ihale
komisyonlarına yazıyorsunuz, bürokratlarınız dahi Böyle
ihale olmaz. deyip üç sayfalık, dört sayfalık zehir zemberek dilekçe
verip ihale komisyon üyeliklerinden istifa ediyorlar. O hâlde ne yapmak
istiyorsunuz Sayın Bakan? Bu bürokratları komisyondan
çıkarıp olmayan şube müdürlüğü kadrolarında
görevlendirdiğiniz hemşire, ebe, sağlık memuru
arkadaşlarımızla ihalelere devam ediyorsunuz.
Bakanlığınızın bürokratlarının dahi olmaz
dediği ihalelere 2-3 sağlık personeline imza attırarak
devam ediyor iseniz eğer, kusura bakmayın, bu işte ben art niyet
ararım. Mızrak çuvala sığmıyor ve
sığmayacak. Bu ihaleler böyle olmaz. diyenlere kulak
tıkayıp kim olduğu, kime hizmet ettiği bilinmeyen bir
danışmanın peşine düşüp gidiyorsunuz.
Bakınız,
hemen bütün ihalelerinizde ertelemeye gidiyorsunuz ama çarpıcı olsun
diye ben Ankarada bir örnek vermek istiyorum: Ankarada yapmak
istediğiniz, SSKlı işçilerin parasıyla arsası Millî
Savunma Bakanlığından alınan arazi üzerindeki hastaneleri
bir ücret alınmadan yabancı ortaklı firmalara veriyorsunuz.
Muadilleri İstanbulda Arap şeyhlerine milyar dolarlara devredilen
arsaları ve üstündeki hastaneleri nasıl devrediyorsunuz? Etlik
Sağlık Kampüsü ihalesinde bu yılın dördüncü ayında ön
yeterlik işlemi yaptınız ve güya yeterli firmaları tespit
ettiniz. Sonra? Sonra altı ay boyunca sesiniz çıkmadı. Bu süre
zarfında ne yaptınız? Yeterlik verdiğiniz firmaları
nihai teklif vermeleri için davet ettiniz ve son teklif verme günü 15 Ekim 2010
tarihini belirlediniz. Bu tarihe gelindiğinde baktınız ki bu
ihalenin bu şekilde yapılacak hâli yok. Teklif verme tarihini
ertelediniz 26 Kasım 2010 gününe. Kasımın 26sında yine
ihale yapamadınız ve teklif verme tarihini 29 Aralık 2010 gününe
kadar ertelediniz. Bir ihale düşünün ki ön yeterlilik tarihi ile teklif
verme tarihi arasında tam altı ay süre koyuyorsunuz, yetmiyor, teklif
verme tarihini 2 defa erteliyorsunuz.
Bir ihaleyi dahi
yapmayı beceremiyorsunuz ama bu arada peşi peşine diğer
hastane ihaleleri için de -Kayseri, Konya, Atatürk Hastanesi- gazetelere ilan
vermeye devam ediyorsunuz. Şu Ankara örneği dahi
yaptığınız işlerin ne kadar dayanaksız, boş
ve hukuka aykırı olduğunu göstermek için yetiyor da artıyor
bile. Vazgeçin, yol yakınken bir yanlıştan dönün ve bütün bu
ihaleleri iptal edin. Milletin hakkını, tüyü bitmemiş yetimin
hakkını birilerine peşkeş çekmeyin. Bizim
yaptığımız araştırmaya göre bu işlerden
devletin zararı bugün itibarıyla 1 katrilyon lirayı buluyor.
Sakın Bu ihalelerde devletin cebinden para çıkmayacak,
finansmanı şirketler sağlayacak. gibi dayanaksız cevaplar
vermeyin. Finansmanı şirketler sağlayacak da her ay bu
şirketlere kira bedeli adı altında ödeyeceğiniz
trilyonlarca lira parayı kim verecek? Bu şirketlere ihalesiz olarak
vereceğiniz temizlik, güvenlik, bilgi işlem, otomasyon, yemek
hizmetleri gibi destek hizmetleri karşılığı ödenecek
trilyonları kim ödeyecek? Bu firmalara teslim edeceğiniz Atatürk ve
Etlik hastanelerinin gelirleri, parası ne olacak? Arsa birim payları
ne olacak? Tabii ki hastane döner sermayeden ödeyecek. Önce 7 bin dolara
şu proje danışmanlığı verdiğiniz
danışmanın işine son verin ve doğru dürüst maliyet
hesabı çıkarıp proje hazırlatıp doğru dürüst bir
sözleşmeyle yola devam edin. Ben projenize karşı değilim.
Doğukentte boş arazi var, verin arsayı yapsınlar. Mevcut
hastaneleri, devletin, kamunun parasıyla yapılan hastaneleri niye
veriyorsunuz? İnanın ki Yüce Divan dahi bu pisliği
temizleyemeyecek.
Burada Kamu Özel
Ortaklığının personeline ve ihalelerde görev alan kamu
görevlilerine sesleniyorum. Ben sizlerin dürüst ve namuslu görevliler
olduğunuzu biliyorum, bu işlerin kimin aklından
çıktığını ve altından kimin çıkacağını
da biliyorum. Üç günlük dünya makamı gözleri köreltmesin. Bir gün
bunların hesabının sorulacağını bilin ve ona göre
hareket ederek atacağınız imzalarla bu usulsüzlük, yolsuzluklara
ortak olmayın. Bunların hesabı sorulmayacak şekilde gizli
aflar çıkarsanız da bu hesap yine de sorulur, hukuk yolları
kapatılamaz, sonra sizleri, inanın, bu Meclis ve ben dahi kurtaramam.
Buradan bu
ihalelere teklif veren, verecek olan firmaları uyarıyorum. Diyelim ki
Sağlık Bakanlığı bir yanlışın
peşinde, düşmüş gidiyor. Siz emrinde bu kadar mühendis, bu kadar
hukukçu çalıştıran şirketler, bırakın projesi,
şartnamesi, tasarımı dahi olmayan bu devasa hastane ihalelerine
nasıl teklif vereceksiniz? Ve neye göre sözleşme
imzalayacaksınız? Hiç kusura bakmayın, ya siz de bu organize
işlerin içinde ve karşılıklı olarak varsınız
ya da basiretli bir tüccar gibi davranmıyorsunuz. Biliniz ki her hâlde de
yanlış içerisindesiniz ve yarın bu ihaleler ve sözleşmeler
elinizde patladığında akıbetiniz Uzanlarınkinden kötü
olur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; buradan Sağlık
Bakanlığının bilgi işlem ihalelerine de sürem
elverdiğince kısaca değinmek istiyorum çünkü üç gün süresince
konuşsak yine de bu yolsuzlukları anlatmaya zamanım yetmez.
Bir daire
düşünün, yapmış olduğu bilgi işlem ihalelerinde
yolsuzluklar nedeniyle bizzat Bakan tarafından Teftiş Kurulu
müfettişleri raporuyla mahkemeye verilmiş, 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinde dava açılıyor fakat ne hazindir ki Asliye Ceza Mahkemesi
Başkanlığı iddiaları hafif buluyor, görevsizlik
kararı vererek bu kişileri aynı zamanda edimin ifasına
fesat karıştırmak, resmî belgede sahtekârlık yapmak,
zimmete para geçirmekten de yargılanması için ağır ceza
mahkemesine gönderiyor. Düşünün ki asliye ceza hâkimi dahi isyan
etmiş, Bakanlığın talebinin de üzerine çıkarak bu
kişilerin ağır cezada yargılanmasını teklif
ediyor. Şu anda da bu dava 2. Ağır Cezada devam ediyor.
Sayın Bakan,
ağır cezada yargılanan ve kendinizin göreve getirdiği bu
daire başkanını oradan alıp bir de Eczacılık
Genel Müdürlüğüne daire başkanı olarak veriyorsunuz. Allahtan,
bu daire başkanı istifa etmiş de trilyonluk, katrilyonluk
ihalelerin yapıldığı bu Genel Müdürlük bir riskten
kurtulmuş.
İfade
ettiklerim durumun vahametini gösteriyor. Sayın Bakan kendi göreve
getirdiği kişileri her şeye rağmen koruyor. Ortada
Teftiş Kurulu Başkanı Yardımcılığına
getirdiği Haydar Mezarcı, şu anda mahkemede
yargılanıyor, Sayıştay zimmetine para
çıkarmış, Bakan soruşturma izni vermiyor. Teftiş
Kurulu Başkanını mahkemeye verdim, soruşturma izni
vermiyor.
Peki, sonra ne
olmuş? Maliye Bakanlığı Bu ihaleleri bu daireyle
yapamazsınız, bu dairenin kanunda yeri yok, yaptığı
ihaleler de yaptığı ödemeler de usulsüzdür. deyince, bu defa
daireyi Bakanlığın İdari ve Mali İşlerine
bağlıyorsunuz.
Bu dairenin en
son marifeti de Aralık ayının ilk haftasında yapılan
merkezi hastane randevu sistemi. 62 trilyon gibi korkunç bir para, merkezi de
Erzurum. Dört tane telefon için 62 trilyon veriyorsunuz. Ben Erzuruma
yatırım yapılmasına karşı değilim. Orada et
kombinası kurun, tarım yatırımları yapın, orada
gençlere daimî, kalıcı işler verin. Dört telefonun
başına geçirirseniz yarın bu iş kapanırsa bu gençlere
yazık olur, işsiz kalırlar diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Hasan
Çalış, Karaman Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, benden önce söz alan, bu konuda söz alan kıymetli
arkadaşlarımı dinledim. Sayın Bakanımın
konuşma metnini de inceledim. Plan ve Bütçe Komisyonundaki metni de merak
ettim, inceledim. Bunun üzerine tekrar döndüm ödenek cetveline bakma
ihtiyacı hissettim. Siyasetin Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü bütçesine ilgisizliğinin nedeni nedir? diye merak ettim
ama ödenek cetvelinde, en azından rutin işleri görecek kadar
mütevazı rakamları görünce kendi kendime bazı soruları
sormadan da edemedim.
Kıymetli
arkadaşlar, gerçekten Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü siyasetin ihmal etmesi gereken bir kurum mu, yoksa
hudutlarımızdaki, sahillerimizdeki yeni tehditlere göre yeniden görev
tanımını yaparak teşkilatlandırılması
gereken bir kurum mu? sorusuna cevap verme ihtiyacını hissettim ve
konuşmamı da bunun üzerine şekillendireceğim.
Kıymetli
arkadaşlar, bu Genel Müdürlük, ilk kurulurken, İstanbul
Boğazından ve diğer boğazlardan, denizlerimizden
İstanbula gelecek gemilerin mürettebatı ve yolcularıyla
gelebilecek bulaşıcı hastalıkları önlemek
amacıyla kuruluyor. Daha sonra görev alanı genişletiliyor,
hudutlardan ve uluslararası havaalanlarımızdan, yani yurt
dışından her türlü girişlerdeki sağlıkla ilgili
problemlerle ilgilenme görevi veriliyor.
Kıymetli
arkadaşlar, gerçekten hudutlarımızdan giriş
çıkışlara baktığımız zaman, bu sene
itibarıyla devletin resmî kayıtlarında 72 milyona yakın
insan giriş çıkış yapmış. 3,5 milyona yakın
konteyner giriş çıkış yapmış, bir o kadar
otomobil giriş çıkış yapmış. Özellikle tankeri
merak ediyorum, 48 bin-49 bine yakın tanker, giriş
çıkış yapmış. Evet, arkadaşlar, bunların
anlamı nedir? Bunların anlamı turizmdir, ticarettir,
endüstridir, ithalattır, ihracattır ama bunların bir anlamı
da nedir? Beraberinde, toplum sağlığını, insan sağlığını,
çevre sağılığını çok yakından ilgilendiren
tehditler var. Bunlara da gerekli tedbirleri al. demektir.
Kıymetli
arkadaşlar, bu Genel Müdürlüğün ilgi alanında bulunan tehditler
de zaman zaman değişebiliyor. İlk kurulduğu zaman veba
gibi, tifo gibi, şarbon gibi hastalıklar ilgi alanında çok
önemli bir yer işgal ederken, kolera, sarıhumma çok önemli bir yer
işgal ederken zaman içerisinde kolera ve sarıhumma yakın takip
edilmesi gereken ama özellikle uluslararası salgınlar yapabilen -son
birkaç yılda gördüğümüz- gribal hastalıklarla ilgili dikkatli
olmayı gerektiriyor.
Kıymetli
arkadaşlar, bir diğer husus, özellikle mevzuat boşlukları
yönünden, gerçekten toplum sağlığını, insan
sağlığını tehdit eden bir husus: Gümrüklerimizden
içeriye giren tekstil ürünleri, kırtasiye ürünleri, oyuncaklar ve pek çok
sanayi ürünleri, tarım ürünleri, içerdikleri kimyasallar itibarıyla
insan sağlığını, çevre
sağlığını, toplum sağlığını
tehdit etmektedir. Şimdi, ben buradan soruyorum: Bu kimyasallarla ilgili
rutin olarak analizler yapılıyor mu? Analizler
yapıldığı için, insan sağlığına
zararlı miktarda maddeler bulunduğu için gümrüklerimizden içeriye
alınmamış ürünler var mıdır yok mudur? Yoksa
envanterimiz de mi yok, bilmiyor muyuz?
Kıymetli
arkadaşlar, bir diğer husus: Sahillerimiz ne durumda?
Boğazlarımız ne durumda? Arkadaşlar,
boğazlarımız Montrö Antlaşmasının da bize
verdiği yetkilerle uluslararası kullanılan bir ortam fakat
Montrö Antlaşmasının yapıldığı günden
bugüne tehditler değişmiş, boğazlardan giriş
çıkış, seyrüsefer, trafik değişmiş,
taşınan ürünler değişmiş. Bu anlaşma
yapıldığı zaman, Rusyanın nükleer
atıklarını üçüncü dünya ülkelerine boğazlarımız
ve denizlerimizin üzerinden geçirme ihtimali var mıydı? Yoktu. Bu
anlaşma yapıldığı zaman, Hazar petrollerinin, Orta
Asya petrollerinin ve doğal gazın, doğal gaz
yataklarının ürünlerinin Batı pazarlarına bizim bu
bölgelerimizden geçirme ihtimali var mıydı? O gün
düşünülmüyordu.
Kıymetli
arkadaşlar, o zaman, Türkiye'nin çıkarları doğrultusunda
öncelikle İstanbul Boğazında o civardaki insanların can
güvenliğini, mal güvenliğini, sağlığını
emniyet altına almak için bu anlaşmaları gözden geçirmek
gerekiyor. Sayın Hükûmetimiz bu anlamda ne yapıyor?
Kıymetli
arkadaşlar, bir diğer husus: Sahillerimiz gerçekten çok önemli,
denizlerimizdeki balıklar, diğer deniz ürünleri, canlı hayat çok
önemli. Ama bugün Karadeniz kendisinin 5 katı büyük bir havzaca
kirlenmektedir. Biraz önce bahsettiğim doğal gaz ve diğer enerji
ürünleri buralardan taşınmak isteniliyor. Bunlara doğal gaz ve
petrol aramalarını eklerseniz, bu havzanın, özellikle
Marmaradaki ve Karadenizdeki kirlenmenin giderek insan
sağlığı açısından sıkıntılı
bir hâle geldiğini göz önüne alırsanız ve deniz ürünlerinde,
balıklarda ve diğer deniz ürünlerinde yapılan analizlerdeki
ağır metallerin artık insan sağlığını
tehdit edecek bir noktaya doğru gittiğini göz önüne alırsak,
arkadaşlar, bu iş biraz kenara itilmiş bir genel müdürlüğün
ötesinde, yeniden görev tanımı yapılmış, yeni
tehditlere karşı görevlendirilmiş, organize edilmiş,
teşkilatlanmış bir Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü ve bunun yanında belki birkaç genel müdürlük ve müstakil
bir bakanlıkla halledilecek bir problemdir diye düşünüyoruz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Sayın İktidarı, Sayın
Hükûmeti, bu konuda duyarlılığa davet ediyorum.
Ve bu bütçenin
ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çalış.
Şimdi,
şahsı adına, lehinde olmak üzere söz isteyen Nuri Uslu,
Uşak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURİ USLU
(Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi üzerinde lehte söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çevre ve Orman
Bakanlığı, diyebilirim ki, bakanlıklarımız
arasında yaptığı hizmetler ve çalışma
alanları yönüyle çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü, geniş anlamda
çevrenin, doğal ve korunan alanların, ormanların ve mera
alanlarının canlı yaşamının, özellikle de
insanların ortak geleceğinde varlığından asla
vazgeçilemez. Onlar olmazsa yaşam olamaz. Çevreyi oluşturan bu
doğal kaynaklar, toprak, su, doğa ve hava yaşamın en önemli
unsurlarındandır. Canlı yaşamının sürdürülebilir
olması için, çevrenin sağlıklı yaşama
koşullarını mutlaka taşıması gerekmektedir. Bu
kapsamda, Anayasamızın 56ncı maddesinde Herkes,
sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların
ödevidir. denilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı, bu konularda toplumsal bilinç ve
duyarlılığı yüksek oranda oluşturmuştur. 21inci
yüzyılda, bilim adamlarının söylediği gibi, zamanla
farklı yerlerde bazı etkilerini görmeye
başladığımız iklim değişikliği, sel,
afet, kuraklık ve yağış bozukluğu ve benzeri
düzensizlikler ve olumsuzluklar dünyanın birçok yerinde görülmektedir. Bu
durumda bizim için en önem verilmesi ve dikkate alınması gereken konu
da Türkiye'nin coğrafi konumu, arazi yapısı ve bitki örtüsü
yönüyle iklim değişikliklerinden en yüksek oranda olumsuz bir
şekilde etkilenecek bir yerde olmasıdır.
Bu nedenlerle,
aslında sadece Çevre ve Orman Bakanlığının değil
tüm devlet ve özel sektör kuruluşlarının, sivil toplum
kuruluşlarının, kanaat önderlerinin, köşe
yazarlarının, düşünürlerin ve hatta ilk, orta ve
yüksekokullarına kadar bu konuda duyarlı ve görevli olduğumuzun
idrakinde olmalıyız. Yine de bu konularda en büyük görev ve
koordinasyon tabii ki Çevre ve Orman Bakanlığımıza
düşmektedir.
Çevreyle ilgili
konularda yapılması gerekenler, alınması gereken tedbirler,
uyulması gereken usul, esas ve kriterlerin başarılı bir
şekilde Bakanlığımızca yerine getirildiğini
rahatlıkla söyleyebilirim. Bu arada şunun da altını
çizmeliyim ki, bu konularda AK PARTİ hükûmetlerinin yaptıkları,
bundan önceki hükûmetlerin yaptıklarıyla kıyas bile kabul
edilemez. AK PARTİ hükûmetleri
kendileriyle yarışmaktadır. Şunu da söyleyebiliriz:
Geçmiş yıllarda, özellikle çevreyle ilgili konularda bütçelerde
yeterli ödenek ayrılmıyordu ve çevre duyarlılığı
da hükûmetlerde bu derecede yoktu. Geçmiş hükûmetlere
baktığımızda, bütçe gelirlerinin yüzde 96sı faiz
ödemesine giderse hangi ödenekle, hangi kaynakla, erozyonla akıp giden
toprakları ağaçlandırma yapmadan nasıl
durduracaksınız? Bozulmuş, dejenere olmuş, tahrip
olmuş doğayı, merayı nasıl geri
kazanacaksınız? Yıllarca ihmal edilen, bakıma
alınamayan, bozuk, tahrip olmuş orman alanlarını
-Türkiye'nin orman alanlarının yüzde 49u bozuk, yani yarısı
verimsiz demektir- nasıl verimli hâle getireceksiniz? Artık,
atık sularla kirlenen nehirlerimizi ve derelerimizi nasıl
arıtacaksınız? Ergeneyi, Gedizi, Küçük ve Büyük Menderesi
nasıl tertemiz akar hâle getireceksiniz? Yüzlerce yılda oluşan
toprağın kirlenmemesi için tedbirleri nasıl
alacaksınız? İşte buna benzer çevresel konularda
geçmiş hükûmetler döneminde ekonomik eksiklik gerekse de yanlış
yönetim anlayışının sonucu olarak zamanında ve yerinde
yapılması gerekenler yapılamamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri bu
konularda yaptıklarıyla kendisiyle yarışmış ve
üzerine düşeni yapmıştır. Gerek doğanın
korunmasında gerek ormanların korunmasında ve
geliştirilmesinde gerek yüzde 85i erozyon olan ülkemizin
ağaçlandırılmasında üzerine düşen görevi
yapmış ve hatta fazlasını yapmıştır.
Ben bu duygu ve düşüncelerle
Çevre ve Orman Bakanlığımızın bütçesinin milletimize
ve memleketimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
Şimdi söz
sırası Sağlık Bakanı Recep Akdağda.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Saygıdeğer Başkanım,
yüce Meclisimizin değerli üyeleri, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlayarak Sağlık Bakanlığı bütçesi
üzerindeki konuşmama başlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın başlangıcında, sekiz
senedir yürüttüğümüz Sağlıkta Dönüşüm Programı için
her fırsatta ya da her ihtiyacımız olduğunda desteğini
esirgemeyen değerli Meclisimize ve milletvekillerimize teşekkür
etmeyi bir borç biliyorum. Önemli bir teşekkürü de sağlık
çalışanlarına yapmam gerekir. Bu dönüşüm
programının, bu büyük dönüşüm programının ruhunu ve
gereklerini sağlık çalışanları içselleştirememiş
olsalardı biz bu dönüşümü gerçekleştiremezdik. Onun için hem
sağlık çalışanlarına -doktorlarımıza,
hemşirelerimize, bütün sağlık çalışanlarına- hem
de bu süre içerisinde büyük fedakârlıklarla hizmet
bayrağını taşıyan değerli sağlık
yöneticilerine huzurunuzda şükranlarımı sunuyorum.
Elbette bu
süreçte halkımızın arkamızda durmasının da büyük
rolü var. Türk halkı, bu asil millet, kendisine yapılan iyiliği,
kendisine yapılan hizmeti büyük bir kadirşinaslıkla
değerlendiriyor ve yaptığımız her seçimde
arkamızda durarak, bize güç vererek böylece bu dönüşüm
programını gerçekleştirmemize aziz milletimiz fırsat
vermiştir.
Değerli
milletvekilleri, kuşkusuz ki AK PARTİ hükûmetlerinden önce de
sağlıkta önemli işler yapılmıştır. Özellikle
Refik Saydam döneminde, daha sonra 1960lı yıllarda yapılan
sosyalizasyonla Türkiyede çok önemli gelişmeler olmuştur. Ancak
özellikle AK PARTİ İktidarından önceki yirmi -yirmi beş senelik, belki otuz senelik
sürede sağlıkla ilgili reform sürekli olarak gündeme gelmesine,
teorik çalışmalar yapılmış olmasına rağmen,
ciddi bir ilerleme kaydedilememiştir. İşte, 2002den bu yana AK
PARTİ hükûmetleriyle, Türkiye, Sağlıkta Dönüşüm
Programı ile gerçekten sağlıkta büyük ilerlemeler kaydetti.
Bundan hep birlikte iftihar etmeliyiz. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin
başarısıdır. Sadece AK PARTİ hükûmetlerinin,
Sağlık Bakanlığının başarısı
olarak buna bakmak yanlıştır. Kuşkusuz hâlâ yapacak çok
işimiz var, eksiklerimiz de var ama insan odaklı bir ahlaki
anlayışla gerçekten yapısal bir dönüşümü
sağlayabildik.
Sağlık
hizmeti bugün herkesin ulaşabildiği bir hak seviyesine
gelmiştir. Değerli konuşmacılardan bunun aksini iddia
edenler oldu. Yüce Meclis kürsüsü elbette bütün fikirlere açıktır.
Sağlığın bir hak olmaktan
çıkarıldığı da iddia edildi. Şimdi bunları
söylerken sekiz sene öncesine geri dönüp bir bakmak lazım Türkiyede ne
hâldeydik biz? Vatandaşlarımızın ambulanslara binerken para
vermek zorunda kaldığı, ambulans hizmetlerinin ülkenin
kırsalına ulaştırılamadığı,
hastanelerin Sen işçisin bu hastaneye gidemezsin, sen BAĞ-KURlusun
şu hastaneye gideceksin, özel hastanelerin önündense, vatandaş, hiç
geçme. diye tasnif edildiği, Türkiyede doktorların yüzde
90ının muayenehane çalıştırdığı ve
bütün önemli hastalıkların bu muayenehanelere gitmeden tedavi
edilemediği bir dönemdeydik biz. SSK hastanelerinin izbe köşelerinde
saatlerce ilaç almak için kuyruk bekliyorduk, böyle bir Türkiyede
yaşıyorduk.
Peki, o zaman da
yöneticiler bunları düzeltmeye gayret etmiyorlar mıydı,
etmediler mi? Elbette gecelerini gündüzlerine katarak bu işleri düzeltmeye
gayret ettiler ama çok açık ifade etmeliyim ki özellikle koalisyon
dönemlerinin parçalı yapıları hiçbir zaman büyük
dönüşümlere, büyük reformlara müsaade etmemiştir Türkiyede.
Biz bu sekiz sene
içerisinde istikrarlı bir yönetimle, gelişen bir ekonomiyle
yapabildiklerimizi yaptık. Bizden öncekilerin bu şansı çok fazla
da olmadı, açık söylemek lazım. Yani ben Sağlık
Bakanı olarak iyi işler yaptığıma, güzel işler
yaptığıma inanıyorum ama bunun arkasında bir istikrar
dönemi, kararlı bir Hükûmet, bu meseleye arka veren bir Başbakan,
Maliye Bakanı, Hazineden sorumlu devlet bakanları, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik bakanları var, aksi takdirde böyle büyük bir
dönüşümü gerçekleştiremezdik.
Şimdi,
Sağlık hak olmaktan çıkarılmıştır. diyen
muhalefet Tam Gün Kanununu Anayasa Mahkemesine götürebilmiştir.
Tartışmalara bir daha geri dönmüyorum, Hukukiydi, değildi;
Anayasa Mahkemesi şöyle gerekçe yazamadı, bir müddet sonra
gerekçesini şu şekilde yazdı
Bunları
tartışmayalım, çok daha objektif, nesnel bir teklif yapacağım
bugün muhalefete bütçe konuşması sırasında. Zaten grup
başkan vekillerine de bu teklifi götürdüm.
Şimdi, biz
vatandaşımızı şu muayenehane derdinden artık
yapısal olarak bizden sonraki dönemlerde de tamamen kurtarmak istiyor
muyuz, istemiyor muyuz? Bugün, şükürler olsun, Sağlık
Bakanlığının, AK PARTİ hükûmetlerinin
aldığı tedbirlerle zaten muayenehanecilik yani devlette
çalışan doktorların muayenehaneciliği büyük ölçüde ortadan
kalktı. Sağlık Bakanlığında çalışan
doktorların yüzde 93ü muayenehane falan
çalıştırmıyor. Bir yüzde 7lik kesim var; üniversite
hastanelerinde var, bizde var. Bir önemli gelişme de var. Şubat
ayından itibaren artık üniversite hastanelerinde de vatandaştan
hoca parası, döner sermaye parası, bilmem ne parası diye
herhangi bir para alınamayacak. Ben bunun için bu yüce Meclisi tarihin
takdirle yâd edeceğinden eminim. Çünkü bu Meclis bu kanunu yaptı; bir
sene süre vermişti, bu bir sene de şubatın başında
tamamlanıyor.
Şimdi biz bu
güzelliği bir başka güzellikle tamamlayalım değerli
muhalefetimizle beraber. Bir teklif getirdik. Anayasa Mahkemesinin
gerekçelerini de göz önünde tutarak -basitçe ifade ediyorum, kolayca
anlaşılır biçimde ifade ediyorum- o teklifte diyoruz ki:
Üniversitelerde çalışan profesörler, profesör doktorlar, sosyal
güvenlikle ilişkisi olmayan özel hastanelerde çalışabilsinler.
Yani parası
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Kaç tane hastane var?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Şimdi oradan bir milletvekilimiz diyor
ki: Böyle kaç hastane var? Böyle az hastane var, doğru. Sadece
zenginlerin gidebileceği böyle az hastane var. Şimdi bu bir para
ilişkisi olduğuna göre, bırakalım, zenginlerin para
ödeyebildiği az sayıdaki özel hastanede profesörlerimiz
çalışsın.
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Güven ilişkisi
Güvendiği hekime gidiyor.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, ama
SSKlı, sosyal güvenlikli bir vatandaşın, bir işçinin, bir
emeklinin, bir küçük esnafın, bir çiftçinin, bir yeşil
kartlının muayenehaneye gitmesine bu AK PARTİ hükûmetleri asla
müsaade etmeyecektir, bugüne kadar etmemiştir, bundan sonra da
etmeyecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ARSLAN
(Muğla) Aile hekimlerinin hepsi muayenehane
Sağlık
ocaklarını muayenehane yaptınız.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Onun için, ben diyorum ki: Değerli
muhalefetimiz bu hususta bize katkı vermelidir. Biz bu düzenlemeyi
değerli muhalefetimizle beraber yapmalıyız.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Medicana sizin değil mi? Zincir hastanelerin hepsi
sizin! Medical Park sizin değil mi?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Beraber yapalım derseniz beraber
yaparız. Siz Beraber yapmayacağız. derseniz bu yüce millet
bize bu gücü verdi, biz bunu yapacağız, haberiniz olsun. Biz bunu AK
PARTİ olarak yapacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Medicanaya ruhsatı nasıl verdiniz? AK
PARTİlilerin bütün hastaneler!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim, şimdi
bir taraftan Tam Gün Kanununu Anayasa Mahkemesine götüreceksiniz, bir taraftan
da katılım paylarından bahsederek sağlığın
paralı hâle getirildiğinden bahsedeceksiniz. Milletimiz neyin ne
olduğunu çok iyi biliyor. Katılım payı dediğiniz
nedir?
ALİ ARSLAN
(Muğla) Anayasa Mahkemesi kararını
okumamışsınız.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Katılım payı dediğiniz
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Yüzde 70 veriyorsunuz Medicanaya, Medical Parka.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Gerekçeyi okumamışsın Sayın Bakan.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen müsaade buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, müsaade edin
de konuşayım yani bu kürsü konuşmak için.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Ama hep konuşuyorsunuz, hiç doğru
söylemiyorsunuz Sayın Bakan.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Siz çarpıtıyorsunuz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Oradan laf atarak beni
susturamazsınız. Yani onu boş verin.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Doğru söylemiyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Oradan laf atarak beni susturmanıza
imkân yok.
Bakın, bu
kürsüden Sayın Başbakanımızın söylediği bir sözü
size hatırlatıyorum: Bizim sesimizi siz kesemezsiniz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Keseriz. Millet keser.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Bize bu yetkiyi millet verdi; millet verir,
millet alır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizin laf atmanızla, söz kesmenizle burada hiçbir şey
değişmez.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Doğruları söylemiyorsunuz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Doğruları anlatmıyorsunuz
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
bakınız Katılım payı denen şey ne?
OKTAY VURAL
(İzmir) Sizin sesiniz on dakika sonra kesilecek.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Dün ben, vatandaş olarak bir devlet
hastanesine, eski bir SSK hastanesine gittiğimde ameliyat olacaksam
muayenehaneye gidip para ödemek zorundaydım, önemli bir
hastalığım varsa gidip doktora para ödemek zorundaydım.
Sistemi böyle kurmuşlardı. Burada doktorların bir suçu,
günahı da yok. Şimdi, aile hekimine gidersem hiç para ödemiyorum.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Mahkeme kararıyla
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Biraz önce bir değerli milletvekilimiz
Mahkeme kararı, mahkeme kararı
diye heyecanla buradan
anlattı. Doğrudur
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) 2 lira alıyordu, mahkeme kararı
SUAT KILIÇ
(Samsun) Arkadaşlar, soru-cevap ayrıca yapılacak.
Sayın
Başkan, soru-cevap ayrıca yapılacak yani
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
2 liralık bir katkı
payından bahsetmiştik.
Bakın,
şimdi dünyanın her yerinde katkı payları diye bir kavram
var. Katkı payları sağlığın paralı
olduğu anlamına gelmez. Bunlar küçük miktarlardır, 2 liradan bahsediyoruz.
Doğrudur, bir mahkeme Bu 2 lirayı da almayın. demiştir.
Biz bir kanun yapabilirdik bu 2 lirayı almak üzere; yapmadık, bunu da
uygun gördük. Bugün aile sağlığı merkezlerinden,
vatandaşlarımız 5 kuruş ödemeden hizmet alırlar.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) 7 milyar ödemeden
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Efendim, neden sevk zinciri yok?
Aslında
bütün bunlar biraz bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Dünyada aile
hekimleriyle ilgili iki sistem var:
1) Aile hekimine
gidersiniz. Oraya gitmeden hastaneye gidemezsiniz. İngiltere, Danimarka
gibi ülkeler bunu uyguluyorlar.
2) Aile
hekiminize gitmeden hastaneye giderseniz bir katkı payı ödersiniz.
İsveç ve benzeri ülkelerin modeli de budur.
Bugün
İsveçte Türk parası olarak konuşalım, rahat anlaşılsın-
hastaneye gitmişseniz, doğrudan hastaneye müracaat etmişseniz 30
lira katkı payı ödersiniz, Türkiyede de 5 lira katkı payı
ödüyorsunuz, reçete almışsanız 3 lira daha ödüyorsunuz.
Ülkelerin gelirlerine de bakarsanız, bu da yani hakkaniyetli bir şey.
Tabii ki İsveçin millî geliri, kişi başına düşen
geliri Türkiyeden çok fazla, dolayısıyla bu katkı
paylarını neden koyuyoruz? Vatandaşımızı
şuna teşvik etmeye çalışıyoruz: Basit
hastalıkları için, kolayca bir aile hekiminin çözebileceği
durumlar için, reçete yazdırmak için vatandaşlarımız
hastanelerin kapısına gitmesinler, çünkü o hastaneler daha
ağır hastalığı olanlara hizmet etmek için orada
kurulmuş durumdalar. Yani, katkı payının aslı
astarı budur. Şimdi, biz, tam günle bu muayenehane çilesini ortadan
kaldırıyoruz, hoca parasını ortadan kaldırıyoruz,
200 liraları, 300 liraları, 5 bin liraları ortadan
kaldırıyoruz. Bir gelip de, 8 lira, 5 lira katkı payına
takılıp, sanki memleketin meselesi, milletin meselesi
ALİ ARSLAN
(Muğla) Özel hastanelerin katkı payı
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
buymuş gibi konuşmak gerçekleri
yansıtmıyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Özel hastanelere 10-20 milyar ödeniyor, ameliyat
yaptıramıyorsun ödemezsen.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakınız, vatandaş özel hastanenin kapısından
geçemezdi, şimdi durum ne?
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri şunu söylüyor, diyor ki: Ey,
benim vatandaşım! Allah başına vermesin ama, acil bir
hastalığın oldu, anan baban yoğun bakımlık bir
duruma geldi, çocuğun kaza geçirdi. Acil bir hastalığın var
yoğun bakım gerektiren veya yoğun bakım gerektiren bir
hastalığın var. Değil ki devletin hastanesi, değil ki
üniversitenin hastanesi, bir özel hastaneye de hastanı götürsen senden hiç
kimse 5 kuruş olamaz. İşte sosyal adalet bu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler) Özel hastaneye götüreceksin de yoğun bakım hastanı
özel hastanede yatıracaksın öyle mi?
ALİ ARSLAN
(Muğla) Gene masal anlatıyorsun!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Var mıydı böyle bir şey?
SUAT KILIÇ
(Samsun) Hastanelere gitmedikleri için bilmiyorlar Sayın Bakanım,
siz buraya anlatın.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Sayın Milletvekili oradan Masal
anlatıyor. diye söz atmanız yakışık almıyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Bütün özel hastaneler alıyor, parasız
yatırmıyorlar.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bunlar gerçekler. Kanunlar,
yaptığımız yönetmelikler, değerli
Başbakanımızın bütün ülkeye gönderdiği genelgeler
bunları gerektiriyor.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Gerçekler böyle değil.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ben buradan halkımı da
aydınlatmış oluyorum: Herhangi bir özel hastaneye gittiniz, sizi
ambulans götürdü ya da kaza geçiren çocuğunuzu götürdünüz ya da kriz
geçiren birini, aldınız komşunuzu alelacele götürdünüz ambulans
bile çağıramadınız, sizden, bakın tekrar söylüyorum,
herhangi bir özel hastane para istiyorsa suç işliyor, kanunu ve sistemi
bozuyor, lütfen onu şikâyet ediniz.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Kendi adamlarınız.
SUAT KILIÇ
(Samsun) Kendi adamları, o yüzden şikâyet edemiyorlar.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi
tekrar söylüyorum. Buradan bazı konuşmacılar AK PARTİnin
bu son bütçesi olacak ya da son bütçesi olmasını temenni ediyoruz.
falan gibi laflar söylediler. Siz, değerli muhalefet, siz bu popülizmle
giderseniz bu hizmet eden AK PARTİnin karşısında bu
muhalefet sıralarında oturmaya daha çok devam edeceksiniz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Siz cebinize hizmet ediyorsunuz, millete değil,
yandaşa hizmet ediyorsunuz. O yandaşların mal
varlığını soracağız size. O çalan
çırpanlardan hesap soracağız.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli milletvekilleri, burada her
kim yolsuzluktan bahsediyorsa
Bakın, zaman zaman genel başkanlar da
burada yolsuzluktan bahsettiler ve mahcup oldular. Bu kürsü bu sekiz yıl
içerisinde birçok kimsenin mahcubiyetine yol açtı. Kim burada
yolsuzluktan, kim burada usulsüzlükten, kim burada soygundan, yağmadan
bahsediyorsa bunları ispatlayabilirse zaten gereği yapılır.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Dokunulmazlığı
kaldırmıyorsunuz. Soruşturma izni vermiyorsun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) İspatlayamayanlar müfteridir,
yalancıdır ve insanları kandırmaya
çalışıyorlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Müfteri sensin. Savcıya soruşturma izni
vermiyorsun. Ben iddia ediyorum. Mahkemeye verdim, izin vermiyorsun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Şimdi Çamur at, izi kalsın.
politikasından bu millet yaka silkmiştir, yaka! Biz bundan
şikâyetçiyiz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Müfettişlerini mahkemeye verdim, seni mahkemeye
verdim ama izin vermiyorsun.
BAŞKAN
Sayın Durmuş, Sayın Durmuş, lütfen
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Her kim Çamur at, izi kalsın.
politikasından medet umuyorsa bu millet onu mahkûm etmeye devam edecektir.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Savcıya verdim, savcıya. İftira
değil. Savcıya verdim. İzin vermiyorsun. İspatlı,
delilli verdim.
BAŞKAN
Sayın Durmuş, lütfen müsaade buyurun.
Sayın Bakan,
lütfen Genel Kurula hitap edin, buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
müfettişlerimizle ilgili bir suç duyurusunda bulundu bir sayın
milletvekili.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Danıştay 1. Dairesine baskı yapıyorsun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Danıştay 1. Dairesi bu
müfettişlerle ilgili en son kararını da verdi ve
yargılanmalarına gerek olmadığına karar verdi.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Baskı yapıyorsun. Mahkeme resen devam ediyor.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Şu da olabilir değerli
milletvekilleri: Bakınız, sekiz yıl içerisinde AK PARTİ
hükûmetleri çok iyi hizmet gördü. Çok ihaleler yapıldı. Bütün bu
yapılan işlerde bazı bürokratlar, bazı yöneticiler
yanlış işler yaptı. Biz nerede, kimin yanlış
yaptığını gördüysek mutlaka onun için işlem
yaptık, mutlaka onun için soruşturma yaptık
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Haydar Mezarcıyla ilgili ne yaptınız?
Niye izin vermiyorsunuz?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
mutlaka biz onları
savcılıklara kendimiz teslim ettik.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayıştay belgesi var, niye izin vermiyorsun
Haydar Mezarcıya?
BAŞKAN
Sayın Durmuş, lütfen
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Onun için
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Soruşturma izni niye vermiyorsun? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim,
bakınız, malzemesi kalmayanlar, hizmet karşısında
söyleyecek sözü kalmayanlar iftira illetine tutulurlar.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Soruşturma iznini niye vermiyorsun!
BAŞKAN
Sayın Durmuş
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Aziz milletim
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayıştay
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Buradan aziz milletime de sesleniyorum yüce
Meclisle beraber.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Hırsızları koruyorsun!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Her kim bir şey iddia ediyor bu
kürsüden ve bunu ispat edemiyorsa müfteridir, yalancıdır; biz bu
dünyada da, ahirette de onun yakasına yapışacağız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Gelin, dokunulmazlıkları kaldıralım
beraber.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu partinin ismi gibi, en önemli
özelliği tertemiz olmasıdır; ismiyle müsemma bir parti
arıyorsanız, o AK PARTİdir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RECEP TANER
(Aydın) Atma Recep, din kardeşiyiz!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Böyle olmasaydı, değerli
milletvekilleri -bizden önceki sekiz sene içerisinde 1 milyon 100 bin metrekare
kapalı alan yapılmış, hastane, sağlık
ocağı ve diğer sağlık kuruluşları- biz,
sekiz sene içerisinde 4 milyon 400 bin metrekare kapalı alan yapabilir
miydik? Bunlar parayla yapılıyor.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Kaç lira tuttu?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - 4 katı
Yapılan, bizden önce,
bizden önceki sekiz senede yapılan yatırımların 4 katı
yatırım yapmışız.
Şimdi, bu
ALİ ARSLAN
(Muğla) Taşeron işçilerin alın teri var onda.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli kardeşlerim,
bakınız, bu kervan yoluna devam edecektir, bu hizmet kervanı
aziz Türk milletine hizmete devam edecektir. Bizim için en büyük şeref Türk
milletine hizmet etmektir. Bununla iftihar ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ve biraz önce söyledim, gücümüzü hem
milletin oyundan -demokrasi bu çünkü sandıkla olan bir iş- hem de
milletin dualarından alıyoruz. Güvendiğimiz dayanak da
orasıdır. Bize bu millet dua etsin, bir defa Allah razı olsun.
bir hastanede desin, vallahi bize o yeter, başka bir şey
aramıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, sizlere, sunum kitapçığımızda
detaylarıyla bu sekiz senenin bir özetini verdik. Bunun daha
detaylarına girmek istesek böyle bir kitapçık yetmez, belki bunun on
misli büyüklükte bir kitapçık yapmamız lazım.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Bekliyoruz onu da Sayın Bakan.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu sekiz sene, alın teriyle, bu ülkede
sağlık hizmetlerinin yükseltildiği bir dönem olmuştur.
Şükürler olsun, bugün ülkemizde Tuncelisinden Ardahanına,
Mardininden Sinopuna, Antalyasından Konyasına bir
vatandaşımızın ihtiyacı olduğunda ona sadece kara
ambulansları değil hava ambulansları da yetişir.
ALİ ARSLAN
(Muğla) Allah razı olsun!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Bugün bir vatandaşımız
eczaneye gittiğinde Sen fakirsin, bunun parasını ver. diye
karşısına bir sıkıntı çıkmaz,
ilacını alır gider ve evinde o ilacını kullanır.
Değerli
milletvekilleri, bu dönüşüm bir zihniyet dönüşümüdür. Bu sadece bir
teknik mesele değildir. Bugün bütçeyi konuşuyoruz ama bu bütçede
harcadığımız, bundan sonra da harcayacağımız
paraları biz tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu bilerek,
dikkatle harcamaya ve bu aziz Türk milletine hizmete devam edeceğiz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Bakanı dinlerken 2
kuruş mu büyük 2 lira mı büyük ben de karıştırdım!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KEMALETTİN
AYDIN (Gümüşhane) Sizin 2 liranız şimdi 2 kuruş oldu
zaten!
BAŞKAN Bir
saniye sayın milletvekilleri, lütfen.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Sayın Başbakan benzindeki 2 kuruş indirimi,
buğday desteğindeki 3 kuruşu ballandıra ballandıra
anlattı ama Sayın Bakan, katkı payı olarak 2 lirayı ya
da 5 lirayı cüzi miktarlar olarak değerlendirdi. Bu çelişkiyi de
kayıtlara geçsin diye söylemek istiyorum.
BAŞKAN
Şimdi, söz sırası Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunda.
Sayın Bakan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığının
2011 yılı bütçe tasarısını sunmak üzere huzurunuzda
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
Özellikle yüce
Meclisin, Çevre ve Orman Bakanlığına, bilhassa, çevre,
ağaçlandırma, ormanların korunması ve suyla alakalı
verdiği büyük desteklerden dolayı hepinize
şükranlarımı arz ediyorum.
AHMET ERSİN
(İzmir) Sayın Bakan, sizden Çevre Bakanı olmaz.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Böyle bir usul var mı yahu?
ALİ RIZA
ALABOYUN (Aksaray) Böyle bir usul var mı? Senden de vekil olmaz, vekil!
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Ahmet Bey, yakıştı mı sana? Senden de
milletvekili olmaz! Utan, utan!
AGÂH KAFKAS
(Çorum) Sayın Başkanım, Sayın Bakandan özür dilesin.
Ayıp, ayıp!
SUAT KILIÇ
(Samsun) Sayın Bakanım, icraatınızı anlatın,
biz sizi dinliyoruz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şimdi, efendim...
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun, siz Genel Kurula hitap edin.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Şimdi, hakikaten bu sözü
yakıştıramadım. Özellikle şunu söylüyorum: Bugün 17
Aralık, Şebiarus Günü. Bu vesileyle, Hazreti Mevlânâyı
hayırla yâd ediyoruz. Bakın, Hazreti Mevlânânın bu vesileyle
şu sözlerini hatırlatmak istiyorum:
Sevgide
güneş gibi ol,
Dostluk ve
kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları
örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak
gibi ol,
Her ne olursan
ol,
Ya
göründüğün gibi ol ya da adam gibi ol. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Özellikle
şunu ifade ediyorum: Yani, şimdi, bu vesileyle dostluğumuzun,
kardeşliğimizin pekişmesini diliyorum.
Muhterem
milletvekillerim, özellikle şunu ifade ediyorum: Çevre ve Orman
Bakanlığı olarak biz bütün vatandaşlarımıza, aziz
milletimize çok daha güzel bir çevre, temiz havasıyla, berrak
akarsularıyla, gölleriyle, temiz denizleriyle güzel bir çevre
bırakmak istiyoruz. Bütün gayemiz budur. Dolayısıyla, 71 bin
civarındaki personeli ile çalışmalarımızı
gerçekten özverili bir şekilde yürütüyoruz ve 2011 yılı bütçemiz
de 10 milyar 199 milyon 755 bin TLdir. İnşallah, bu parayı yüce
Meclis kabul ettiği takdirde Meclise layık bir şekilde
çalışarak şevk ve heyecanla hedeflerimizi gerçekleştirmenin
gayreti içinde olacağız.
Önce değerli
milletvekilleri, ben, çevreyle ilgili bazı hususları kısaca
ifade etmek istiyorum zamanım sınırlı olduğu için.
Hava kirlenmesinden bahsetmek istiyorum. Şimdi, hava kirlenmesinde... Ben,
bir çevre profesörüyüm. Yıllardan beri çevreyle ilgili pek çok yayınlar
yaptık. Hatta yıllarca önce üniversitede hocayken hava kirlenmesiyle
ilgili ölçümler yapan tek kurum bizdik. Neticede nereden nereye geldik. Bir
zaman gazetelerin promosyon olarak gaz maskesi
dağıttığını unutmayalım ama şu anda tam
116 adet tam otomatik ölçüm istasyonunda ölçüm yapılmaktadır ve
inşallah 2014 yılı sonuna kadar ölçüm istasyonu
sayımızı 209a çıkaracağımızı ben
burada özellikle vurgulamak istiyorum.
Bildiğiniz
üzere daha önce şehirlerdeki doğal gaz sayısı 6 iken
şu anda 69a çıkmıştır. Hakikaten bunlar büyük ölçüde
havanın temizlenmesine katkı vermiştir. Ayrıca kömür
kalitesinin artırılması, kömürlerde
yaptığımız denetimler, ayrıca sanayi tesislerinden
yaptığımız denetimler hava kalitesinin iyileşmesinde
çok büyük rol oynamıştır. Onu özellikle belirtmek istiyorum.
Sadece bir rakam vereceğim bakın. Hükûmetimiz döneminde 6.648 adet
tesis hava kalitesi açısından emisyon izni almıştır.
Bu ne demektir? Demek ki fabrikalardan çıkan gazlar standartları
sağlayacak şekilde o noktaya getirilmiştir.
Kısaca, bir
de iklim değişikliğiyle alakalı malumat arz etmek istiyorum
değerli milletvekilleri. İklim değişikliği konusu
bildiğiniz üzere ekonomik krizin dışında bir de küresel
iklim değişikliği hakikaten dünyanın gündemini tehdit
etmektedir. 2001 yılında biz Marakeşte özellikle KOP 7
toplantısında Türkiyenin özel şartlarının
tanınması, Ek 2den çıkarılması Ek 1deki
birtakım Türkiyeye has özel şartların tanınması kaydıyla
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesini imzaladık. Daha sonra 26 Ağustos 2009 tarihinde de
Kyoto Protokolüne taraf olduk. Geçen yıl aralık ayında
Kopenhagda Cumhurbaşkanımızın
başkanlığında büyük bir heyetle katılım
gerçekleştirdik ve bu gerçekten faydalı oldu ancak Kopenhagda iklim
değişikliğiyle alakalı ciddi bir karar alınamadı.
Bu sene ise Cancunda, özellikle kasım ayının sonunda ve
aralık ayı başlarında Meksikanın Cancun şehrinde
yapılan toplantıda gerçekten ülkemizin özel şartları tanındı
ve bu anlaşma metninde sadece Türkiye'nin ismi var, özellikle belirtmek
istiyorum. Hakikaten bütün bakanlıkların büyük desteğiyle
Türkiye orada ağırlığını koydu ve özel, sadece
Türkiye'nin ismi geçen bir metin kayda girdi ve böylece Türkiye'nin özel
şartları tanındı. Bu bakımdan, gerçekten ben bütün
bakanlık mensuplarımızı ve diğer
bakanlıkların mensuplarını canıgönülden tebrik
ediyorum.
Ayrıca, ozon
tabakasını incelten maddeler konusunda ülkemiz en
başarılı ülkelerden birisidir, onu da vurgulamak istiyorum.
Tabii ki
katı atıklara yani çöplere, evsel ve sanayi çöplerine gelince, bu
konuda, bakın -az önce belirtildi, Sayın Milletvekilimiz Mustafa Bey
de ifade etti- 2003 yılında sadece 16 tane düzenli depolama tesisi
varken 23 milyon nüfusa hizmet ediliyordu, ki, bunun 13 milyonu zaten
İstanbulda, Sayın Başbakanımızın Belediye
Başkanı olduğu dönemde yapılmıştı. Onu
çıkarırsak, yaklaşık 10 milyon nüfusun katı atık
bertaraf tesisleri inşa edilmişti. Ama bakın, şu anda, tam
59 tane katı atık bertaraf tesisimiz var, 751 belediyeye, 41 milyona
hizmet ediyoruz. Ancak bu yeterli değil, bunun farkındayız.
Zaten, biz Katı Atık Eylem Planı hazırladık. Çevre ve
Orman Bakanlığı olarak biz büyük düşünüyoruz.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) CHPli belediyeleri yapmıyorsunuz Sayın Bakan. Trakyaya
bir tane yapmadınız CHPli diye!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Katı Atık Eylem Planıyla,
2012 yılı sonuna kadar inşallah, biz 59 milyon nüfusun katı
atıklarını bertaraf edecek noktaya getireceğiz.
Efendim,
atık yağlar daha önce toplanmıyordu ama şu anda 2010
yılı sonu itibarıyla 25 adet atık madenî yağ toplayan
tesis var ve bunların kapasitesi de yılda 122.500 tondur. Yani
nereden nereye... Keza, ben burada bütün hanımefendilere teşekkür
ediyorum, çünkü bitkisel atık yağlar konusunda, hakikaten, son
zamanlarda büyük bir duyarlılık başlamıştır. Ben
burada herkese teşekkür ediyorum. Sadece bu yıl 333.765 ton bitkisel
yağ, nebati atık yağ toplanmış ve geri kullanıma
kazandırılmıştır. Burada özellikle şunu
vurgulamak istiyorum bir çevre hocası olarak: Bilhassa bu atık
yağlar yüzeyde, göllerin, nehirlerin, denizlerin üzerine
yayıldığı zaman ince bir film tabakası hâlinde,
havadan oksijen alımını engellemekte, böylece aynı zamanda
kirlenmeye sebep olduğu gibi bir de oradaki canlı hayatı menfi
yönde etkilemektedir. Bu bakımdan çok önemlidir.
Keza, bu yıl
itibarıyla 50 bin noktadan atık pil toplanmaya
başlamıştır. Bakın, daha önce piller
atılıyordu rasgele. Şu an itibarıyla toplam atık pil
oranı bir önceki yıla göre yüzde 50 artmış, 2009
yılında sadece 325 ton atık pil toplanarak bertaraf
edilmiştir.
Keza,
akümülatörler, daha önce rasgele atılıyordu, şu anda 17 adet
atık akü geri kazanma tesisimiz var, kapasitesi de 169 bin ton yılda.
Keza, tıbbi
atıklar, gerçekten çok önemli. Zaten ben şunu özellikle vurgulamak
istiyorum: Biz Çevre ve Orman Bakanlığı olarak Sağlık
Bakanlığının koruyucu hekim hizmetlerini yapıyoruz
aynı zamanda. Çünkü sağlıklı su verdiğimiz zaman,
çevreyi koruduğumuz zaman hastalık etkenleri ortadan kalkıyor.
Dolayısıyla çevreye yatırılan 1 lira, sağlıkta 10
liralık hastane, doktor ve ilaç masraflarının azalmasına
vesile oluyor. Bu çerçevede tıbbi atık sterilizasyon tesisi 17ye
ulaştı ve şu ana kadar tıbbi atığın
sterilizasyon oranı yüzde 40. Geri kalan yüzde 60ını
şimdilik katı atık bertaraf tesislerinin yanında özel
olarak bunları kireçlemek suretiyle kontrollü şekilde depoluyoruz.
Onların kısa zamanda, 2012 yılının sonuna kadar bütün
tıbbi atıkların da sterilizasyon işlemleri
gerçekleşecektir.
Bakın, 2003
yılında yıllık kapasitesi 275 bin ton olan sadece 20 adet
tehlikeli atık kazanım ve bertaraf tesisi varken şu anda 188
adet -dikkatinizi çekmek istiyorum 188 adet- tehlikeli atık geri
kazanım ve bertaraf tesisi var ve kapasitesi de daha önce 275 bin ton iken
4 milyon 250 bin ton kapasiteye ulaşmıştır.
Keza -ambalaj
atıkları için de yine 2007 değerleri var elimizde- 2007
yılında toplanıp geri kazanılan ambalaj
atıklarının miktarı 2 milyon 200 bin tona
ulaşmıştır. Bunlar gerçekten çevre adına atılan
önemli adımlardır.
Bunun
dışında, su kalitesi açısından, 2003 yılında
278 belediyenin yani nüfusun ancak yüzde 36sının atık
suları toplanıp arıtılırken bu oran bugün 467
belediyeye ulaşmış ve nüfusun yüzde 73ünün atık
suları toplanıp arıtılmaktadır. Hatta, biz, proje
hizmetleri zaman alıyor diye küçük yerleşimler için tip projeler yaptırdık,
nüfusa göre, bin, 2 bin, 5 bin gibi ve ayırt etmeksiniz isteyen bütün
belediyelere -şu ana kadar 376 belediye bizden tip projeleri aldı-
böyle bir katkıda da bulunmuş oluyoruz.
Havza koruma
adıyla çok önemli bir çalışma yapıyoruz. Daha önce bütün tesisler
münferit olarak ele alınıyordu ama bizim çevre mühendisliğinde
esas şudur: Bütün bir nehir havzasının toptan ele
alınması gerekir. Türkiyede ilk defa nehir havzaları ayrı
ayrı ele alınmış, 24 tane nehir havzamızın master
planı hazırlığına başlandı, 16 tanesini
bitirdik, geri kalan 8 tanesini de 2011 yılında
tamamlayacağız ve böylece, bütün havzalarda master planlar
hazırlanmış olacak.
Bir müjdeyi
vermek istiyorum: Hakikaten, bazı belediyeler atık su arıtma
tesislerini işletirken elektrik paralarını ödemede güçlük
çekiyorlardı. Biz bu sene teklif ediyoruz, inşallah, iyi
çalışan atık su arıtma tesislerinin bir kısım
elektrik ücretleri Bakanlığımız tarafından ödenecek,
bunu da müjde olarak vermek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RASİM ÇAKIR
(Edirne) Çevre Kanununda vardı siz çıkardınız!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Efendim, 2003 yılında
balık çiftliklerinin hiçbirisi uygun alanlarda değildi, 2010
yılı itibarıyla yüzde 95ini uygun alanlara
taşıdık, yüzde 5i de şu anda birtakım hukuki
meselelerden dolayı bekliyor, onlar da kısa zamanda taşınacaktır.
Ayrıca denizlerde 2003 yılında sadece 26 noktada ölçüm yapılırken
şu anda 231 noktada, Hopadan ta İskenderuna kadar ölçüm
yapılıyor ve bunlar değerlendiriliyor. Nitekim mavi bayrak
sayısı 328e yükseldi. Bunlar denizin temiz olduğunu gösteriyor.
Atık
alımı yapılan limanlar var. Hemen hemen bütün
limanlarımızı atık alımları
Artık rastgele
denizlere atık atılamıyor. Şu anda 202 adet limanda
atık alım tesisleri var ve böylece denizlerimiz daha da temiz.
Gürültüyle
mücadeleye devam ediyoruz.
Bir de bu
yıl 1 Nisandan itibaren Bakanlıkta çok büyük bir dönüşüm gerçekleştirildi.
Daha önce çevre izinleri her bir konu için, hava kirlenmesi, katı
atık ve diğer atık su arıtma için ayrı ayrı
alınırken şu anda tek izin veriliyor. Daha önce 199 tane evrak
gerekirken bu evrakların sayısını 19a indirdik. Bu da
gerçekten çok önemli.
Çevre düzenleri
planlarının yüzde 65ini tamamladık. AB çevre faslı
(CHP
sıralarından gürültüler)
AHMET ERSİN
(İzmir) Ne söylersen söyle senden Çevre Bakanı olmaz!
AHMET YENİ
(Samsun) Devam Sayın Bakanım, devam; dinleme.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Benim ne bakanı
olacağımı millet takdir eder, siz değil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET ERSİN
(İzmir) Senden Çevre Bakanı olmaz, onu söylüyorum!
BAŞKAN
Sayın Ersin, lütfen
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Zaten millet sizi sandığa
sürekli gömüyor, bu anlayışla devamlı gömecek.
Efendim, çevre
faslını açtık. Bu, büyük başarı.
Zaten
meteorolojideki çalışmaları ve başarıları,
milletvekillerimize teşekkür ediyorum, takdir ettiler. Özellikle, marifet
iltifata tabidir, hiç olmazsa başarılı olunan hususları da
lütfederseniz bir takdir ediniz. Şu anda meteorolojide yüzde 90lara
ulaşan gerçekten büyük bir başarı var tahmin oranında.
Su
yatırımlarında, su deyince akla biz geliriz Türkiye'de.
Nitekim 2003-2010 yılları arasında tam 801 tesisi DSİde
tamamladık, ülkemizin hizmetine aldık. Bunların 177 adedi baraj
ve gölet, 145 adedi büyük sulama tesisi, 34 adedi şehirlerimizin içme suyu
temini, 430 adet taşkın koruma tesisi ve 15 tane de muhtelif tesisler
var.
Bakın,
değerli milletvekillerim, daha önce su çok büyük bir problemdi, bütün
şehirlerimizde, ama şu anda hiçbir şehrimizde içme suyu problemi
yok ve pek çok şehrimizde Avrupa Birliği standartlarından çok
daha kaliteli su veriyoruz. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
1 milyon hektar
arazi sulamaya açıldı. 135 bin hektar alan taşkından
ko-rundu. Ayrıca, Türkiyenin en büyük, en yüksek barajı olan Ermenek
Barajı gibi barajları, 141 yıldır özlemi çekilen Çine,
Adnan Menderes Barajı gibi büyük ba-rajları açtık. Bildiğiniz
gibi Konya Ovası Projesi, KOP, GAP ve diğer Doğu Anadolu
projeleri hızla devam ediyor.
Ben, buradan
şu müjdeyi vermek istiyorum: Özellikle Konya Ovası Projesi gerçekten
çok önemli, GAP kadar önemli. Burada Mavi Tünel, ta Osmanlı devleti
zamanından beri projesi olan fakat bir türlü yapılamayan Mavi Tünel,
17.034 metre uzunluğundaki bu tünel 4,20 metre çapında, şu anda
11.200 metresi açıldı ve inşallah, bugün 17 Aralık,
önümüzdeki yıl 17 Aralık 2011 tarihinde saat 15.59da bu Mavi Tünelin
iki yıl önce açılacağını müjdelemek istiyorum.
Keza, GAP için
sadece şunu söyleyeceğim, vaktim sınırlı: GAP için
bütün milletvekillerimize özel bir sunum yapmak istiyorum. Sadece şu
noktayı be-lirtmemde fayda var. GAPta 2003 yılında tarım
sektörüne ayrılan ödenek -lütfen bunu dikkatlice yazınız- sadece
DSİde 188 bin 347 lira idi, bütün Türkiyede tarım sektöründe
sulamaya ayrılan para ise 642 milyon 401 bin TL idi. Yani o
zamanının parasıyla 188 trilyon ve bütün Türkiye'de 642 trilyon.
Peki, bu sene ne oldu? 2010 yılında, 188 trilyon olan rakam 2
katrilyona ulaşmış yani 187 milyon 347 bin TL, 2 milyar 49
milyon 270 bin TLye yükselmiş, bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Yani
o zaman bütün Türkiyeye ayrılan paranın yaklaşık 5
katı kadar biz sadece bugün GAPa ayırıyoruz. Nitekim, şu
anda, yıldırım hızıyla Harran Ovası ve Mardine
doğru ana kanallar yapılıyor, bu kanalların uzunluğu
devasa, hatta zamanından önce bitireceğimizi de burada ifade etmek
istiyorum. Sadece Şanlıurfadan Harrana giden bu ana kanalın
debisi ne kadar biliyor musunuz? 200 metreküp/saniye yani Büyük Menderesin tam
dolu aktığı kesit. O bakımdan, inşallah bunları
gerçekleştireceğiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tabii, efendim,
ağaçlandırma için gerçekten büyük seferberlik yapılıyor.
Ben herkese teşekkür ediyorum. Sizlerin de her sene zaten
adınıza fidan dikiyoruz, bu sene de diktik. Şu ana kadar 1
milyon hektarı aştı, inşallah 2012 sonuna kadar hedefimizi
aşacağız yani 2,3 milyon hektarlık alanda
ağaçlandırma ve erozyon kontrolünü gerçekleştireceğiz.
Ayrıca, 88
adet kent ormanını tamamladık. Mesire yeri
sayısını 1.026ya yükselttik.
Orman
yangınlarıyla mücadelede dünya lideri olduğumuz da son derece
açık.
Millî park
sayısını 41e, tabiat parkı sayısını 42ye
çıkardık.
Bilgi
işlemle ilgili çalışmalar hızla devam ediyor.
Benim tabii sürem
bitti, zamanında bitirmek gerekiyor.
Ben gerçekten
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, bu bütçenin
hayırlara vesile olmasını gönülden temenni ediyorum,
verdiğiniz desteklerden dolayı teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Sayın Bakan, Ergeneden bahsetmediniz.
METİN
ÇOBANOĞLU (Kırşehir) Sayın Bakan, yirmi dakikalık
konuşmanızda yarım dakika orman demediniz.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
Sayın Başkan, Sayın Bakan bütçe konuşmasında,
muhalefet milletvekillerinin sabahtan beri yapmış olduğu
eleştiri ve öngörülere tenezzül edip bir tane cevap vermediği için
demokrasi anlayışına teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Vakit yetmedi, cevaplarım
hazır.
BAŞKAN
Şimdi şahsı adına aleyhte söz isteyen Alim Işık,
Kütahya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Çevre ve Orman Bakanlığıyla Sağlık
Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2011
yılı bütçeleri aleyhinde kişisel görüşlerimi belirtmek üzere
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve bizleri izleyen
aziz milletimizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, anılan bakanlıklarda şimdiye kadar aziz
milletimize her türlü hizmette emeği geçen tüm çalışanlara
teşekkür ediyorum.
Kısa sürede,
bu iki bakanlık bünyesinde şimdiye kadar birçok
insanımızın mağdur edildiği ve kamuoyu
vicdanını rahatsız eden birkaç konuyu sizlerle
paylaşıp, hiç olmazsa bu bütçe döneminde bir kısmının
da olsa çözüme kavuşturulması dileklerimle bu konuları
sıralamak istiyorum.
Bunlardan ilki,
Çevre ve Orman Bakanlığının 2008 yılında
uygulamaya koyduğu Keçi Zararlarının Azaltılması Eylem
Planı kapsamında kıl keçisi yetiştiriciliğiyle
uğraşan çok sayıdaki vatandaşımızın
mağduriyetidir. Konuyla ilgili olarak Kasım 2009da verdiğim bir
yazılı soru önergesine cevaben Sayın Bakanın ifadelerini
aynen size aktarıyorum ve bu konuda mutlaka bir çözüm bulunması
gerektiğini de hemen söylüyorum: Keçi yetiştiricilerinin
sorunlarının çözümüne yönelik Bakanlığınızca ne
tür tedbirler alınmış ya da alınmaktadır? sorusuna,
Sayın Bakan aynen Bakanlığımızca orman köyü nüfusuna
kayıtlı ve orman köylerinde oturan, kıl keçisi besleyen
ailelerin gönüllü olarak bu faaliyetlerinden vazgeçmelerinin
karşılığı olarak süt
sığırcılığı, süt koyunculuğu, besi
sığırcılığı, besi koyunculuğu,
arıcılık, el sanatları, balıkçılık, seracılık,
fidancılık, eko turizm ve benzeri konular için kuracakları aile
işletmelerine öncelikli olarak düşük faizli kredi desteği
sağlanmaktadır.
Sayın
Bakanım, elinizi vicdanınıza koyun, yıllarını
Anadolunun ormanlarında geçiren kıl keçisi üreticilerinin hangisi
süt sığırcılığı, süt koyunculuğu ve
saydığınız diğer faaliyetlerle uğraşabilir?
Bu konuda lütfen gereğini yapınız. Kıl keçisi üreticisi
binlerce ailenin dramına lütfen son veriniz. Ya Anadoluda
yaşamıyorsunuz ya bu sorunlardan haberiniz yok diye bu cevabı
ancak değerlendirebilirim.
İkinci konu:
Orman kadastrosu uygulaması nedeniyle idarenin yaptığı
hatalardan dolayı mahkemeyi kaybetmiş Anadolu insanının
elinden alınan arazilerin yükü bir tarafa mahkeme masraflarını
bu insanlara ödetmek zorunda olan uygulamayı acilen durdurunuz ve buna bir
çözüm bulunuz. Bu yüce Meclis bunun için var. Bundan dolayı binlerce
işletme, aile feryat etmektedir.
Bir diğer
konu: Kısaca HES olarak bilinen ve Karadeniz Bölgesi başta olmak
üzere birçok bölgemizde hidroelektrik santrali kurulması konusunda
yapılan çevre katliamına lütfen duyarlı olunuz. Burada bir orta
yol bulmamız lazım. Hem bu kaynaklarımızı enerji
üretimi için devreye sokmalıyız hem de çevre katliamına son
vermeliyiz. Bu konuya da mutlaka çözüm getirmenizi talep ediyorum.
Bir diğer
konu: Sulama birliklerinde çalışan personelin ve birliklerin
sulamadan kaynaklanan elektrik borçlarıyla ilgili sorunu acilen
çözmelisiniz.
Son konu:
İstanbulda yapılması planlanan üçüncü köprü güzergâhına ve
tahrip edilecek orman alanlarına yönelik kamuoyu hassasiyetini lütfen
dikkate alınız ve gerekli tedbirleri acilen alınız diyorum.
Bir diğer
bakanlığımız olan Sağlık
Bakanlığıyla ilgili birkaç konuyu da bu vesileyle, sizlerle
vaktimin kalan süresinde paylaşmak istiyorum. Birinci konu:
Bakanlığınıza bağlı hastanelerde taşeron
şirketler aracılığıyla
çalıştırılan ve çoğunluğu siyasi tercihlere göre
işe alınan personelin artık geldiği noktada âdeta
başhekim dâhil tüm hastane çalışanlarına emir veren
uygulamalarına lütfen dur deyiniz Sayın Bakan. Hastane personeli
bundan çok rahatsız olmuştur, buna bir çözüm gerekiyor.
İkincisi:
İktidara yakınlığıyla bilinen memur sendikası
aracılığıyla Sağlık Bakanlığındaki
eleman kıyımına ve âdeta bu çalışanlara yapılan
zulümlere son verdiriniz.
Son konu da: 4/B
olarak bilinen sözleşmeli kadrolu çalışan sağlık
personelinin özellikle özür grubu tayinlerinde verilen sınırlı
sayıdaki kontenjanlara yapılan şaibeli tayinleri lütfen
araştırınız ve bu insanlarımızın aile
dramına lütfen son veriniz diyor, 2011 yılı bütçesinin
anılan kurumlarımıza ve ülkemize hayırlara vesile
olması dileklerimle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Şimdi yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru
sorulacak.
Sayın Uslu,
buyurun.
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Eroğluna sorularım. Ülkemizdeki tarımsal alanların yüzde
kaçı sulanabilmektedir? Edirne ilimizde bu yüzde nedir? Hedefiniz nedir?
Hamzadere ve
Çakmak barajlarının fiziki gerçekleşme yüzdesi nedir? Üretici
hangi tarihte sulama yapabilecektir?
Ergene Nehrinin
temizliği hangi yıl bitirilecektir?
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yıldız
SACİD YILDIZ
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sağlık
Bakanına sormak istiyorum: Sosyal güvencesi ve ödeme gücü olmayan
vatandaşlar ile on sekiz yaş altındaki çocuklarının
sağlık hizmetleri alabilmeleri için borç senedi imzalamaları
gerekmektedir, ardından icra gelmektedir. Bu konuda Sayın Bakan ne
düşünüyor?
Diğer bir
şey: İstanbul Lepra Hastanesi kapatıldı, Bakırköy Sadi
Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi cildiye kliniği olarak
hizmet etmeye başladı. Bu duruma Cüzzamla Savaş Derneği
itiraz etti, mahkemeye verdi, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi,
hâlâ uygulanmıyor. Niçin uygulanmıyor?
Diğer bir
şey: Obezite ve sigarayla mücadelenin yanında tuz tüketimiyle
mücadele konusu da, bu da çok önemli, onu söylemek istiyorum.
Ayrıca,
ülkemizde nefrolog, onkolog ve endokrinolog sayısı çok yetersiz. Bu
konuda alınan tedbirler var mı ve kadavra nakillerinin artması
için beyin ölümlerinin özendirilmesi konusuna dönük çalışmalar var
mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
seçim bölgem olan Adıyamanda merkez Kayaköyün yanında katı
atık deposu kurulmasının gerekçesi nedir?
Yine,
Adıyaman merkez Sitilce mevkisinde kurulması düşünülen
arıtma tesisinin yapımı hangi aşamadadır ve ne zaman
bitecektir?
Yine,
Adıyamanda yapılması düşünülen Koçali ve Gömükhan
barajlarının yapımı hangi durumdadır? Ne zaman
başlanacak ve ne zaman bitecek? Net cevap istiyorum.
Başta
ağaçların satılması nedeniyle işsiz kalma tehlikesiyle
karşı karşıya kalmak üzere, orman kooperatifleri ve
onların üyesi orman köylüsünün diğer sorunları ile ilgili
Or-Koopla bir yıldır yapılan ve hâlâ sonuçlanmayan ortak
çalışmayı ne zaman sonuçlandırmayı
düşünüyorsunuz?
Sağlık
Bakanıma son soruyu sormak istiyorum:
Kamudaki diş
hekimlerinin sayısının yetersiz olduğunu biliyoruz.
Danıştay kararı vardır. Serbest diş hekimlerinden
hizmet almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağyüz
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın Çevre
Bakanımıza:
Seçim bölgem
Gaziantepin Oğuzeli ilçe sınırları içerisindeki
Doğanpınar Barajı hangi aşamada?
İkizdere
bölgesinin doğal sit alanı ilan edilmesine neden
karşısınız?
Çevrecilerle
onları tanımamak konusunda neden böyle katı tutumunuz var?
Bunları bilmek istiyorum.
Sağlık
Bakanımızdan:
Gaziantep Bölge
Hastanesi hangi aşamada, bunu bilmek istiyorum.
Ayrıca,
İl Sağlık Müdürlüğünde çok büyük kıyımlar
yaşanıyor. Sağlık Müdürü herkesten imzalı dilekçe
alıyor, istifa dilekçesi ve bunun da mevzuat gereği olduğunu
söylüyor. Bu mevzuat neden kaynaklanmaktadır? Bir il sağlık
müdürü bölgesindeki sağlık kuruluşlarının
etkinliğini mi sağlamalı, yoksa personel içerisinde
ayrımcılık yaparak, sendikacılık yaparak personeli birbirine
mi düşürmeli? Bu konuda duyarlı davranmanızı rica ediyorum
ve ilgilenmenizi rica ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk sorum,
Sayın Çevre Bakanına:
Sayın Bakan,
Kütahya ili Beşkarış Barajı ve Sulama Projesinin 2009 ve
2010 yıllarında bitirileceği sözü bizzat siz tarafından
verilmesine rağmen maalesef, bugüne kadar bu konuda beklenen seviyede bir
gelişme olmamıştır. Beşkarış Projesiyle
ilgili olarak 2011 yılı programınız nedir?
Yine, 2011
yılında Kütahya iline ait diğer yatırımlar için ne kadar
ödenek ayırmış bulunmaktasınız?
Sayın
Sağlık Bakanına:
Bugün doktor
temsilcilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisine girişinin polis gücüyle
durdurulmaya çalışılması konusunu, ileri demokrasinin
konuşulduğu ülkemize yakıştırabiliyor musunuz? Bu
doktorların Bakanlığınızdan talepleri somut olarak
nelerdir?
İkinci sorum
da: Aile hekimliği kapsamına alınan illerde aile
sağlığı merkezlerinin birçok giderinin merkezde
çalışan doktor ve sağlık personeline yüklenmesi
uygulamasından haberiniz var mı? Bunu sonlandırabilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Asil
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan,
Sivrihisar ilçemizin 25 kilometre güneyinde Sakarya Nehrinin bölgede
yaptığı mendereslerden kaynaklanan, bu mendereslerde meydana
gelen taşkınlar sayesinde oluşan 4 bin hektarlık
Balıkdamı pek çok canlı için hayat ortamı, konaklama,
beslenme ve üreme imkânı sağlar, türü tehdit altında olan pek
çok canlının da üreme alanıdır, âdeta bir kuş
cennetidir. Sit alanı ve yaban hayatı geliştirme sahası
olarak ilan edilmiş olmasına rağmen, bölge hâlen tehlike
altındadır. Programınızda Balıkdamı sulak
alanı için yönetim planı hazırlanması
çalışması var mıdır?
Malumunuz,
Eskişehirin Mihalıççık ilçesine bağlı cennet
köşe Gürleyik Çayına hidroelektrik santrali izni vermiştiniz.
Halkın büyük mücadelesi sonucu bölge sit alanı ilan edilmiştir.
Bölgenin sit alanı ilan edilmesiyle hidroelektrik santrali tehlikesi
gündemden kalkmış mıdır? Bu müjdeyi Gürleyiklilere
verebilir misiniz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Sağlık Bakanına soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep ve ülkemizin
tüm illerinde sözleşmeli sağlık
çalışanlarının kadro sorunları ne zaman giderilecektir?
Öte yandan, bugün sağlık kuruluşlarında taşeron
işçi sayısı da 90 bini aşmış durumdadır.
Temizlik işleriyle başlayan taşeronlaşma sağlık
hizmetlerinin her alanına kadar uzanmış, hastaneler âdeta
ticarethaneye dönüşmüştür. Birçok ilaç ödeme kapsamından
çıkarılmış ve vatandaşların katkı payı
artırılmıştır. Sağlık alanındaki bütün
bu problemlerin çözümüyle ilgili neler yapmaktasınız?
İkincisi,
Çevre ve Orman Bakanına sorum: Seçim bölgem Gaziantep Oğuzeli ilçesi
Doğanpınar Barajının inşası konusundaki
çalışmalar hangi aşamadadır? Barajın
inşasıyla ilgili olarak öngörülen süre ne kadardır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akcan
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Sayın Eroğluna sormak istiyorum: Eber Gölünü kirleten
kanalizasyonların arıtılması işlemini ne zaman
gerçekleştireceksiniz?
İkinci
sorum: Daha geçen hafta Eberin çevresinde yaptırdığım,
bizzat kendim önderlik ederek yaptırdığım sondajlarda 2,5
metrenin altında kalın bir kil tabakası var. Bu bize, Eberin
beslenmesinin yer altından değil, yer üstünden olduğunu
gösteriyor. Oysa sanki Eberin beslenmesi yer altındanmış gibi
sondaj yasakları koyuyorsunuz, çiftlik kuran vatandaş hayvanına
içirecek 1 gram su -sondaj suyu- elde edemiyor. Bu zulme ne zaman son
vereceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Teşekkürler Sayın Başkan.
Benim ilk iki
sorum Sayın Eroğluna.
Sayın
Bakanım, orman köylülerimizin mesajını sansürsüz iletiyorum:
Dedelerimizden kalan evlerimizi, tarlalarımızı, bahçelerimizi
alan, keçilerimizi vatan haini ilan eden orman teşkilatına iki
dünyada hakkımızı helal etmeyeceğiz fakat Sayın Bakan
bu konuya el atarsa minnettar kalacağız. diyorlar efendim.
İkinci
sorum: Karaman Yeşildere Barajı devam ediyor, Deliçay Barajı
devam ediyor, Sarıveliler Göleti devam ediyor. Bu
barajlarımızın, göletlerimizin ve sulama projelerinin 2011
yılındaki çalışması nasıl olacaktır?
Diğer sorum
Sayın Akdağa.
Sayın Bakan,
temizlik firmalarında, hastanelerde çalışan firma görevlisi
arkadaşlar ücretlerini aylarca alamamaktadır. Bu konuya bir el
atarsanız çalışanlar minnettar kalacaktır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Süner
TAYFUR SÜNER
(Antalya) Sayın Bakan, hidroelektrik santrallerine karşı
tepkilerin arttığı bir dönemde Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü proje denetimlerini artıracağını
açıklamıştır. Ancak bu projeler için ÇED
raporlarının da sağlıklı olarak verilmediği gerçektir.
Çevreyi, doğayı ve ekosistemi korumak adına bu konuda yasal bir
düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum: Antalyada her yaz mevsiminde büyük çapta orman yangınları
yaşanmaktadır. Üç buçuk senedir aynı şeyleri söylüyorum ama
bir sonuç alamadım.
Sayın Bakana
bir kez daha sormak istiyorum: Ormanlık alanlarda yüksek gerilim
hatlarının altındaki ağaçları ve yol kenarındaki
ot ve çalıları temizlemek orman yangınlarının önüne
geçmez midir? Böyle bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner
ve son soru.
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, Aydın Söke Devlet Hastanesi tek beyin
cerrahı olan Operatör Tansel Özbentin, Sağlık
Bakanlığı Teftiş
Kurulunun yapmış olduğu inceleme neticesinde 3628
sayılı Yasaya muhalefetten hakkında dava açıldı. Dava
açılır açılmaz önce Kuşadasına, arkasından da
bölge farklılığı olmasına rağmen (D) bölgesindeki
Balıkesir-Bandırmaya tayini çıkarıldı. Dava beraatla
sonuçlandı ama üç yıldır hâlâ Bandırmada görevine devam etmekte
ve kendisini şikâyet eden kişiyi, aynı Kanunun 18inci
maddesine göre Bakanlığınızdan ve Sağlık
Müdürlüğünden kim olduğunu bilmek istemesine rağmen bir türlü
verilmemektedir. Bu konudaki görüşünüzü alabilir miyim?
İkincisi:
Aydın Sağlık Müdürlüğünde kadrolu elemanlar, kadrolu
idareciler görevden alınarak yerlerine görevlendirme ile yetersiz olan
insanlar atanmaktadır. Bundaki amacınız nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun
Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, sorulara cevap vermek istiyorum.
Sayın
Kösenin suali, Adıyaman katı atık bertaraf tesisi. Yalnız
bu köye belli bir mesafe uzaklıkta. Ayrıca katı atık
bertaraf tesisiyle ilgili gerekli tedbirler alınıyor onu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Adıyamanda
atık su arıtma tesisini zaten belediye yapıyor ama biz
belediyeye Bakanlıktan gerekli proje, müşavirlik ve nakdî destek
veriyoruz.
Koçali
Barajıyla ilgili -biliyorsunuz- planlama çalışması için
birkaç defa ihale ettik ama katılan olmadı. Ancak Koçali
barajını planlamasını, DSİde özel bir ekip kurduk çok
hızlı bir şekilde yapacağız ve 2011 yılında inşallah
projenin ihalesi yapılacak, onu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Sayın Usluya
cevap vermek istiyorum: Efendim, sulama oranından bahsetti. Normalde
ekonomik olarak sulanabilir topraklar 8,5 milyon hektar. Bunun şu anda 5,4
milyon hektarı sulanıyor. Bizim hedefimiz, 2012 yılı sonuna
kadar inşallah 8,5 milyon hektara ulaşmak. Daha sonra yeniden bir
etüt çalışması yaparak ileride belki daha ekonomik sulanabilecek
alanlar varsa onları da sulamaya başlamak.
Hamzadere ve
Çakmak inşaatları çok süratli devam ediyor. Hatta siz de takdir
edersiniz ki Edirnedeki en büyük yatırımlar Hükûmetimiz döneminde
başladı. Özellikle bu iki barajı 2012 yılı
başlarında bitirmeyi hedefliyoruz. Ayrıca, şunu da ifade
edeyim: Bununla ilgili, bildiğiniz üzere, zaten ana kanaldan, Hamzadereye
su verilen kanaldan bir sulama yapılıyor, onu da ifade edeyim.
Ergeneyle ilgili
-Rasim Bey de sordu esasen- özel bir komisyon kuruldu ama şunu ifade
edeyim: Orada on beş-on altı tane belediye var. Aslında
belediyelerin kendileri bu arıtma tesislerini yapması gerekiyor ama
şu ana kadar hiçbirisi hareket etmiş değil hatta bizim
Bakanlıktan her türlü desteği vereceğimizi ifade etmemize
rağmen. Ancak tabii, Çevre Kanunu gereğince belli bir süreleri var
ama o süreleri beklemeden bununla ilgili biz bir eylem planı
hazırladık. İnşallah, önümüzdeki aydan itibaren eylem
planını uygulamaya başlayacağımızı ifade
etmek istiyorum.
Efendim,
Sayın Ağyüzün sorduğu husus şu: Doğanpınar
Barajı, biliyorsunuz, Kayacık Barajının hemen
yanında. Esasen bu barajın yapılması için talimat verdik.
Şu anda proje çalışmaları başlıyor. Proje
çalışmaları biter bitmez bunun ihalesine
başlayacağız ve kısa zamanda bitiririz çünkü Kayacık
ile Doğanpınar Barajı, ikisi beraber çalışacak.
Gerçekten çok önemli. O bakımdan, sizin de önem verdiğinizi
biliyorum.
İkizdereyle
alakalı konuya gelince: Yani biz, dereleri ne kurutuyoruz ne de
mahvediyoruz. Zaten bu derelerle
Şunu da ifade edeyim: HESlere
karşı çıkanlar, maalesef bunun temiz, yenilenebilir ve çevreci
bir kaynak olduğunun farkında değil. Maalesef, enerjiden pasta almak
isteyenler, bu HESlere karşı çıkan insanları körüklüyor.
Onu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Ben, zaten
çevreciyim. Yıllardan beri binlerce çevre mühendisi, inşaat mühendisi
yetiştirdik. Dolayısıyla o konuda hakiki çevrecilerle bir
problemim yok.
Sayın
Işıkın ifade ettiği Beşkarış
Barajıyla ilgili, Beşkarış Barajı bitti şu anda,
su tutuyoruz ama sulamasıyla ilgili çalışmalar
başladı. Ayrıca, biliyorsunuz, özellikle Kütahyada Hasanlar
Barajı gibi pek çok baraj inşaatını da başlattık.
2011 yılı ödenek miktarını, tabii, yüce Meclis kabul
ettiği zaman size yazılı olarak bildireceğim.
Efendim,
Beytullah Asil Beyefendinin Sivrihisarla alakalı sorduğu soru
vardı. Balıkdamıyla ilgili çalışmalar devam ediyor.
Bununla ilgili herhâlde 2011 yılı içinde bu
çalışmaları tamamlarız diye düşünüyorum.
Bunun
dışında, HES
BAŞKAN
Sayın Bakanım, son cevabınız olsun çünkü Sağlık
Bakanımıza vereceğiz sözü.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Efendim, o zaman ben şöyle
yapayım: Tabii ki bütün sorulara cevap veremedim. Hakikaten, bunlara ben
müsaadenizle yazılı olarak cevap vereyim, daha da tafsilat olur.
Zaman maalesef yetersiz.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum, saygılarımı arz ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Akdağ, buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sayın Sacid
Yıldız, on sekiz yaş altındaki
vatandaşlarımıza bazı sağlık
kuruluşlarında veya hizmet verilirken borç senedi
imzalatıldığından -veya bazı vatandaşlarımıza-
bahsetti. Böyle bir şeyi yapmak şu andaki mevzuata göre suçtur. Hiç
kimse böyle bir şeyi gerçekleştiremez, yapamaz. Nerede
yapılıyorsa lütfen bunu bize bildirin, gereğini yapalım. Bu
hususta kanun çok açık. Vatandaşlarımız 184 numaralı
telefona doğrudan telefon açarak da bu husustaki problemlerini
iletebilirler ve lütfen iletsinler.
Lepra
Hastanesiyle ilgili olarak mahkemenin kararı uygulanmış
durumdadır.
Tuzla mücadele
konusunda Sayın Milletvekilimize katılıyorum. Mutlaka beslenme
çalışmalarımızın içinde yer alacaktır.
Türkiyede
nefrolog, onkolog ve endokrinolog sayılarının artırılması
fikrine de katılıyorum. Şu anda mevcut uzman
sayılarımızın neredeyse yarısı kadar bu alanlarda
ihtisas yapan öğrencimiz var. Daha da bu sayıları artırmak
durumundayız. Tamamen size katılıyorum.
Beyin ölümünü
teşvik için diye bir ifade kullandınız. Muhtemelen bildirimini
teşvik, onu kastettiniz, elbette. Bunun için yoğun bakım
uzmanları, anestezi uzmanları ve organ nakli koordinatörlerine
düzenli eğitimler düzenliyoruz, başarılı çalışmaları
da performansla ödüllendiriyoruz. 2002de beyin ölümü bildirim sayısı
148ken 2010da 985 olmuştur, 148den 985e yükseldi bu ama bu husustaki
çabalarımıza hep birlikte devam etmeliyiz, size
katılıyorum.
Sayın
Şevket Köse Ne zaman serbest diş hekimlerinden -Sosyal Güvenlik
Kurumunu kastederek muhtemelen- hizmet alınacak? dedi. Bu hususta Sosyal
Güvenlik Kurumuyla diş hekimleri dernekleri arasında
çalışmalar devam ediyor. Şartların oluşması
gerekiyor tabii ki kamuyu da korumak lazım.
Sayın
Yaşar Ağyüz Gaziantep bölge hastanesinin, düşündüğümüz
hastanenin yapımına ne zaman başlanacak? dediler. Bunun YPK
onayı alındı, 2011de ihalesini gerçekleştireceğiz.
İl sağlık müdürlüğünde, biz her zaman müdürlüklerde
hakkaniyetten, hukuktan ve ehliyetten yana olduk. Bu hususta herhangi bir
şikâyet olursa bunu değerlendireceğimden şüpheniz
olmasın.
Sayın Alim
Işık Doktor temsilcilerinin polis gücüyle Meclise sokulmamasına
ne diyorsunuz? dedi. Kanaatimce herkes olabildiğince özgürce
düşüncesini ifade edebilmelidir. Benim kapım bugüne kadar bu
arkadaşlarıma hep açık olmuştur, bundan sonra da açık
olacak ve birlikte çalışmaya da her zaman varım. Doktor
emeğinin ne kadar önemli bir emek olduğunu ben çok iyi biliyorum
ancak bildiğim kadarıyla teknik bir sebep var, bütçe görüşmeleri
sırasında Meclise ziyaretçi girişi yasak. Bizim
bürokratlarımız da Meclise girerken kısıtlı
sayıda bürokratlar olarak ve özel izinle girebiliyorlar.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sizin talimatınız ve idare amirlerinin
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Benim herhangi bir talimatım olamaz
yani Türkiye Büyük Millet Meclisi neyi arzu ederse, Başkanlık onu
gerçekleştiriyor, ben Bakan olarak burada bütçemle ilgili görüşmeleri
yapıyorum.
Aile
sağlığı merkezlerinde çalışan doktor ve personel
kendi kazançlarından herhangi bir harcama yapmıyorlar. Onlara cari giderleri
için aile hekimlerine ayda 2.730 lira para ödeniyor, buradan yapıyorlar bu
harcamaları. Bu kanunun ve ilgili yönetmeliklerin düzenlemesinin bir
gereğidir.
Bu
taşeronlaşmadan çok bahsedildi, daha önce de bahsedildi.
Değerli
arkadaşlar, biz taşeron diye tarif edilen hizmet firmalarından
destek hizmetlerini satın alıyoruz yani temizlik, yemek, güvenlik
gibi hizmetleri satın alıyoruz. Sağlık hizmetlerinin yüzde
98e varan ekseriyeti tamamen Sağlık Bakanlığında
çalışan personel eliyle yürütülmektedir.
Bazı
ilaçların listeden, ödeme listesinden
çıkarıldığından bahsedildi. Aslında AK PARTİ
hükûmetleri döneminde vatandaşa ulaştırılan ilaç kutu
olarak tam 2 katına çıkmıştır. Bazen münferit
meseleler var. Bunlar bize iletilirse Sosyal Güvenlikle gerekli görüşmeleri
yaparız.
Sayın Hasan
Çalış Firmalarda çalışanlar ücretlerini aylarca
alamamaktadır. dedi. Böyle bir şey aslında mümkün değil
Sayın Çalış çünkü bunların ödemeleri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Buradaki işçilere ödeme
yapılmazsa kendilerine ödeme yapılmıyor. Bildiğiniz bir
hastane varsa lütfen bize iletin.
BAŞKAN
Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Diğer
sorulara lütfen yazılı cevap verin.
Sayın
milletvekilleri, şimdi sırasıyla yedinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
22
- ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.
Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 759.547.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 348.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.580.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 524.461.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre
Koruma Hizmetleri 360.356.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
GENEL
TOPLAM 1.646.292.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Çevre ve Orman Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.314.477.057,61
- Bütçe Gideri : 1.228.829.027,19
- Ödenek Üstü Gider : 17.401.470,86
- İptal Edilen Ödenek : 103.048.627,68
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 873,60
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.17
- ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Orman Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 6.044.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 117.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 1.003.926.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.010.087.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD
Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 268.810.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 690.087.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 41.180.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 10.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.000.087.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Orman Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 914.070.000,00
- Bütçe Gideri: 870.304.472,51
- İptal Edilen Ödenek: 43.765.527,49
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B- C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini: 859.744.000,00
- Yılı Net Tahsilatı: 855.090.594,82
BAŞKAN
Orman Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
20.91
- DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 27.540.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 692.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 18.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 6.593.685.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 726.381.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 381.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 7.366.680.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 5.354.396.103,69
- Bütçe Gideri: 5.286.956.520,92
- Ödenek Üstü Gider: 530,79
- İptal Edilen Ödenek: 57.934.605,36
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek: 26.601.770,69
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
22.81
- DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kod
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 132.722.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 104.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.365.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 244.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 134.435.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 133.407.164,34
- Bütçe Gideri: 105.266.892,15
- Ödenek Üstü Gider: 14.809,44
- İptal Edilen Ödenek: 28.155.081,63
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek: 23.458.764,34
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.33
- ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kod Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 4.091.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre
Koruma Hizmetleri 34.169.200
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 4.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 42.261.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 4.520.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 34.861.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 880.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 40.261.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Özel Çevre Koruma Kurumu Kurumu Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 32.519.300,00
- Bütçe Gideri: 21.536.180,80
- İptal Edilen Ödenek: 10.983.119,20
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini: 27.094.000,00
- Yılı Net Tahsilatı: 11.664.319,99
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
15-
SAĞLIK BAKANLIĞI
1.
Sağlık Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 34.570.900
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 81.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.185.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 17.204.426.430
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 17.241.263.630
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Sağlık Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 13.215.202.900,17
- Bütçe Gideri: 14.594.384.312,84
- Ödenek Üstü Gider: 2.068.320.751,20
- İptal Edilen Ödenek: 689.038.309,16
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek: 612.449.358,42
BAŞKAN (A)
cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.19
- HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 6.683.900
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 16.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.610.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 103.162.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 111.472.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD
Açıklama
(TL)
01 Vergi
Gelirleri 118.580.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 610.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 5.810.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 125.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 226.786.204,04
- Bütçe Gideri: 119.622.409,43
- İptal Edilen Ödenek: 107.163.794,61
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek: 25.461.900,27
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe tahmini: 96.297.000,00
- Yılı Net Tahsilatı: 120.303.771,16
BAŞKAN (B) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel
Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı ile
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 2011 yılı
merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı ve uğurlu
olmasını temenni ederim.
Sayın
milletvekilleri yedinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.36
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 15.50
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
H)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
MESLEKÎ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.-
Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI
1.-
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J)
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.-
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1.-
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L)
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1.-
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O)
PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
sekizinci tur görüşmelere başlayacağız.
Sekizinci turda;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Meslekî
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağız. Soru sorma işlemi ile ilgili açıklamalar daha
önce de yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak
isteyen milletvekilleri görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden, soru
için, elektronik sisteme giriş yapabilirler.
Bilgilerinize
sunulur.
Sekizinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
AK PARTİ
Grubu adına: Fatma Şahin, Gaziantep Milletvekili; Ömer Faruk Öz,
Malatya Milletvekili; Afif Demirkıran, Siirt Milletvekili; Eyüp Ayar,
Kocaeli Milletvekili; Hüseyin Tuğcu, Kütahya Milletvekili; Ruhi
Açıkgöz, Aksaray Milletvekili; Polat Türkmen, Zonguldak Milletvekili;
Ayhan Yılmaz, Ordu Milletvekili.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Bengi Yıldız, Batman
Milletvekili; Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Mehmet Ekici, Yozgat Milletvekili; Tunca
Toskay, Antalya Milletvekili; Muharrem Varlı, Adana Milletvekili; Necati
Özensoy, Bursa Milletvekili.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Bayram Ali Meral, İstanbul Milletvekili; Tacidar
Seyhan, Adana Milletvekili; Durdu Özbolat, Kahramanmaraş Milletvekili;
Akif Ekici, Gaziantep Milletvekili.
Şahısları
adına: Lehinde söz isteyen Çağla Aktemur Özyavuz, Şanlıurfa
Milletvekili; aleyhte söz isteyen Ahmet Tan, İstanbul Milletvekili.
Şimdi söz
sırası, AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Fatma Şahin,
Gaziantep Milletvekili.
Buyurun
Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA FATMA ŞAHİN (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çalışma Bakanlığı 2011
bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu, AK PARTİ
Hükûmetinin 9uncu bütçesi. Bütçemizin güçlü Türkiye vizyonuna uygun bir
şekilde devam ettiğini görmenin büyük bir onurunu ve gururunu
yaşıyoruz.
2011 bütçesine
baktığımız zaman toplumsal duyarlılığı
yüksek, sosyal dokuya uygun, insan odaklı, ihracatı, ticareti,
yatırımı artıran bir bütçe olduğunu görüyoruz.
2011 bütçesine
Çalışma Bakanlığı bünyesinde
baktığımız zaman, değerli milletvekili
arkadaşlarım, en önemli farkı, 2008de dünyada yaşanan ve
1929dan sonra yaşanan en önemli dünya krizini yaşamış ve
dünyadaki duruma baktığımız zaman da 34 milyon kişinin
işsiz kaldığı bir dünya fotoğrafıyla Türkiye'nin
fotoğrafını karşılaştırmak istiyoruz.
2009un ortasına doğru bizdeki rakamların, işsizlik
rakamlarının da yükselmeye başladığını
gördüğümüz zaman, burada olağanüstü tedbirler alınmaya
başladığını ve arka arkaya çıkarılan üç
önemli iş hayatını düzenleyen, çalışma
hayatını düzenleyen yasalardan sonra bu değerlerin düzelmeye
başladığını görüyoruz.
Bunun yanı
sıra, Avrupada euro bölgesinde de yüzde 3-5 arasında olan işsizliğin
çift rakamlara doğru çıktığını ve yüzde
10ları yakaladığını görüyoruz. Biz bunu nasıl
yakaladık? Hiçbir başarı tesadüf değildir. Yapısal
reformlar çok önemlidir dedik ve 2001 krizinden büyük bir ders
çıkardık. Yapısal reformlarda bankacılık, kamu maliyesi
reformu, sosyal güvenlik ve sağlık politikası reformları
çok çok önemli reformlardı.
Burada sosyal
güvenlikle ilgili reformlara bakacak olursak, ne yaptık da bunu düzeltmeye
çalıştık? Önce ekonomik olarak pastanın büyümesi
lazımdı. Aslında yirmi yedi çeyrek üst üste büyüdük ama
beraberinde aynı istihdam odaklı büyümeyi başaramadık.
Büyüme olurken, beraberindeki öngördüğümüz işsizliğin
düşmemesinin nedeninin çalışma hayatındaki esnekleşmeden
kaynaklanan birtakım sıkıntıların
yaşandığını ve çalışma hayatının
esnekleşmesi gerektiğini gördük. Bunun üzerine, özellikle mesleki
eğitim ile iş hayatı arasındaki iş birliğinin
güçlendirilmesini çok önemsedik, çalışma hayatındaki rekabet
gücünün artırılmasını çok önemsedik ve bir kadın
olarak, milletvekili sıfatımla beraber bir kadın olarak
kadınların ve gençlerin, özellikle özürlülerin istihdamın
içerisinde daha görünür olmalarını ve buradaki yüzdeleri yükseltmeye
çalıştık ve sosyal konum itibarıyla da istihdamla sosyal
konum arasındaki iş birliğini ve güç birliğini
çoğaltmaya çalıştık.
Bu felsefeyle
baktığımız zaman, yapısal reformları düzeltmeye
başladığımızda çok önemli bir farkı rakamsal
olarak da sizlerle paylaşmak istiyorum. İki şey çok önemliydi:
Kısa çalışma ödeneği, beraberinde esnekleştirme.
Teşvik alanında yakaladığımız rakam 2007de 500
milyon TLden 2009un sonuna doğru 3 milyar TLye yükseldi. Bu,
-Hükûmetin, Çalışma Bakanlığının- istihdam
odaklı büyüme gerektiğinin en önemli göstergesidir.
İşsizlik
sigortasındaki ayırdığımız rakam, hem
işsizlik sigortasından faydalanan kişilerin
sayısının yükselmesine
Yaklaşık 500 bin kişinin
işsizlik sigortasından faydalanmasını sağladık ve
miktarsal olarak da aynı oranı koruduk. Bunu niye söylüyorum? Bizim
için en önemli şeyin iş gücü piyasası ve istihdam odaklı
büyüme olduğunu ve dünyadaki G-20 ülkelerinin de, gelişmiş
ülkelerin de artık birinci derece sorununun bu olduğunu, G-20deki
liderlerin konuşmaya başladığı zaman, herkes kendi
ülkesindeki işsizliği nasıl çözmesi gerektiğinin artık
öncellediğini gördüğümüz bir dünya düzenindeyiz. Böyle
baktığımız zaman, bir taraftan da sosyal güvenlikteki
açıkların kapatılması gerekiyordu, gelir ve gider
arasındaki dengenin düzeltilmesi gerekiyordu.
Sağlık
Komisyonu Başkanımız burada. Sağlıkta en önemli
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FATMA
ŞAHİN (Devamla) Bütçemizin hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
AK PARTİ
Grubu adına ikinci konuşmacı Ömer Faruk Öz, Malatya
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına Mesleki Yeterlilik Kurumu
bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Mesleki
Yeterlilik Kurumu, ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek
amacıyla, Avrupa Birliği uyum sürecinde, 2006 yılı
içerisinde kurulmuştur. Ulusal yeterlilik sistemi, ulusal ve
uluslararası meslek standartlarını temel alarak teknik ve
mesleki alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek,
denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme ve sertifikalandırmaya
ilişkin faaliyetler ve kurallar bütünüdür.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu olan
Mesleki Yeterlilik Kurumu, tüzel kişiliği haiz, özel bütçeli bir kamu
kuruluşudur. Genel Kurul her yıl en az bir defa toplanmaktadır.
Yönetiminde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Millî Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu ve ilgili
kamu kurum ve kuruluşlarından ilgili personel bulunmaktadır.
Gerektiğinde konuyla ilgili işçi konfederasyonu ve işveren
konfederasyonlarından da temsilciler toplantılara davet edilmektedir.
Mesleki yeterlilik bünyesinde ayrıca kurum ve kuruluşlarca
hazırlanan meslek standartlarının ulusal meslek standardı
olarak kabul edilebilmesi için inceleme yapan, önerilerde bulunan ve karar
veren sektör komiteleri de bulunmaktadır. Komiteler, Millî Eğitim
Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, YÖK,
meslekle ilgili diğer bakanlıklar, Genel Kurulda temsil edilen
işçi, işveren ve meslek kuruluşları ile kurumun birer
temsilcilerinden oluşmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada ayrıca meslek
eğitimiyle ilgili önemli bir konu üzerinde durmak istiyorum. Ülkemiz,
ticarette sınırların kalkması sonucu dünya
pazarlarıyla rekabet edebilmesi için vasıflı ara elemanı
ihtiyacının yetiştirildiği meslek liselerine hayati önemde
ihtiyaç duymaktadır. Ne var ki 28 Şubat senaryosu gereği
sırf imam-hatip lisesi mezunlarının üniversitelere girişini
zorlaştırmak amacıyla tüm meslek liseleri öğrencilerinin
üniversitelere girişi katsayı uygulamasıyla zora
sokulmuştur. Meslek liseleri talep yoğunluğundan dolayı
sınavla öğrenci alan okullar olmaktayken bu uygulama ile birçok
okullar öğrenci bulamamıştır. Üniversite kazanamayan meslek
liseliler üniversite önlerinde yığılmaz,
şanslarını bir ya da iki kez denedikten sonra reel sektörün ara
elemanı ihtiyacını karşılamak üzere ekonomiye
giriş yaparlardı. Devlet Planlama Teşkilatı
planlarında ortaöğretim öğrencileri arasında yüzde 70
civarında olması gereken meslek lisesi öğrencileri 28 Şubat
öncesinde yüzde 50ye yaklaşmıştı ama yapılan bu 28
Şubat senaryosuyla bu öğrencilerin ortaöğrenimdeki öğrenci
oranı yüzde 30lara kadar düşmüştür. Katsayı uygulamasıyla
meslek liselerinden büyük bir kaçış başlamıştır.
Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 70tir. Ama bizim iktidara geldikten
sonra yapmış olduğumuz bir geçişle yüzde 43lere kadar
çıkmıştır. Ama ne yazık ki gelişmiş
ülkelerde ortalama meslek liselerinin oranının yüzde 70 olması
gerekirken hâlâ yüzde 43lerdeyiz.
Kapatılan
bölümler ve azalan sınıflar yüzünden 10 binlerce meslek lisesi
öğretmeni norm fazlası durumuna düşmüş ve ek ders ücreti
almaktan mahrum olmuşlardır. Daralan talep sonrası çoğu
alanlarda meslek lisesi öğretmenlerinin ataması
yapılamamış, 10 binlerce meslek dersi öğretmeni ve aileleri
perişan duruma düşmüştür.
Mesleki ve teknik
eğitim, atölye ve teknolojik donanımlardan dolayı pahalı
okullardır. Öğrenci kapasitesindeki azalmalardan dolayı bu
okullarımız da düşük kapasiteyle eğitim ve öğretim
hizmetine katkı vermişlerdir. Katsayı adaletsizliğinin
sonucu olarak niteliksiz yetişen ara eleman gücüne reel sektörün ilgi
gösterememesiyle özellikle dış pazarlarda ciddi olarak rekabet
gücümüz zayıflamıştır.
Sonuç olarak, bir
ülkenin ilerlemesi için sanayileşmesi, sanayileşmesi için de mesleki
eğitimin ortaöğretim içerisindeki payının Avrupa
Birliği ülkelerinde olduğu gibi yüzde 70ler düzeyinde olması
bir zorunluluktur.
İdeolojik
gerekçelerle adaletsiz katsayı uygulaması eğitim, sanayi,
tarım, sağlık, turizm ve diğer sektörlerde ülkemizi
ekonomik bir yarışın sürdüğü günümüz dünyasında
milyarlarca lira zarara uğratmıştır.
1999
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER FARUK ÖZ
(Devamla) Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Enerji
Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığının
2011 yılı mali yılı bütçesinin hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öz.
AK PARTİ
Grubu adına üçüncü sırada söz isteyen Afif Demirkıran, Siirt
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 yılı Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünya genelinde olduğu gibi
ülkemizde de doğal kaynaklara ve enerjiye olan talep her geçen gün
artmaktadır. Bu nedenle Bakanlığımız, ülkemizin enerji
ve doğal kaynaklarını sürdürülebilir kalkınma ve arz
güvenliği temelinde geliştirmektedir.
İktidarımız
döneminde ithal bağımlılığını azaltmak üzere
yurt içi ve yurt dışında petrol ve doğal gaz arama
faaliyeti ciddi şekilde artmıştır. Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı 2002 yılında 50 milyon dolar gibi çok
yetersiz bir bütçeyle arama ve üretim faaliyetleri yapıyor iken 2010
yılında neredeyse 13 kat artarak 686 milyon dolarlık bir
yatırım bütçesine kavuşmuştur.
TPAO aynı
zamanda, yalnız başına veya uluslararası konsorsiyumlar
oluşturarak yurt dışında ve Karadenizde önemli petrol ve
doğal gaz arama faaliyetleri yapmaktadır.
Öte yandan, 2002
yılında sadece 5 şehrimize doğal gaz sağlanıyor
iken 2010 yılında doğal gaza kavuşan il sayısı 66
olmuştur.
Sanayimizin ve
günlük yaşamımızın olmazsa olmazı olan elektrik
enerjisi üretiminde de İktidarımız döneminde önemli
gelişmeler kaydedilmiş olup, sadece içinde bulunduğumuz
yılda sisteme ilave edilen 3.500 megavat kapasiteyle birlikte 2010
yılı sonu itibarıyla toplam elektrik enerjisi kurulu kapasitemiz
48 bin megavata yükselmiştir.
Elektrik
üretiminde temel politikamız, ülkenin ihtiyacı olan elektriğin
kaliteli, yeterli, verimli, düşük maliyetli ve çevreye duyarlı olarak
öncelikle yerli ve yenilenebilir kaynaklardan üretilmesidir.
AK PARTİ
İktidarında yenilenebilir enerjinin payı da artmış
olup, bugün itibarıyla, bilinen hidroelektrik ve rüzgâr enerjisi
potansiyelimizin tamamının 2023 yılına kadar
değerlendirilmesi planlanmıştır.
Memnuniyetle
ifade etmek isterim ki seçim bölgem olan Siirt ili dâhilindeki Botan
havzasında azımsanmayacak miktarda hidroelektrik potansiyel
mevcuttur. Sayın Bakanım hafta sonunda oradaydılar. Bu havzada
bulunan yirmi beş adet hidroelektrik santral projesinin bir
kısmı yapım, bir kısmı da planlama
aşamasındadır. Bunların gerçekleşmesiyle bölgeye ciddi
bir istihdam imkânı sağlanacaktır. Enerji verimliliği de
önemli gündem maddelerimizden biri olup enerjinin üretiminden tüketimine kadar
her safhada verimliliğin dikkate alınması öngörülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünyadaki küresel ısınma
ve enerji arz güvenliği nedeniyle ülkelerin gündeminde yeniden yerini alan
nükleer güç santrallerinin yapımında gerçekten çok geç
kalmış bulunuyoruz. Ancak Mersin Akkuyu ve Sinopta birer nükleer güç
santralinin yapımı için çalışmalar süratle ilerlemektedir.
Ülkemizde
yıllarca kömür aramaları ihmal edilmiştir. Ancak MTA ve Türkiye
Kömür İşletmesi başta olmak üzere, tüm ilgili müesseselerin
imkânları seferber edilerek uzun yıllar sadece 8,3 milyar ton olarak
ifade edilen kömür rezervimiz aramalar sonunda yüzde 50 artırılarak
12,5 milyar ton seviyesine çıkarılmıştır.
Ülkemiz, bor
madeni, endüstriyel hammaddeler ve mermer gibi bazı madenlerde dünya
ölçeğinde rezerve sahiptir. Diğer madenler açısından da
sanayimizin ihtiyacını karşılayabilen ender ülkelerden
biriyiz. Dünyadaki bor rezervinin yüzde 72sine sahip ülkemizde bu
potansiyelimizi yeni kullanım alanları açısından
değerlendirmek üzere Bor Enstitüsü kurulmuştur. Maden sektörüne,
değerli arkadaşlar, vermiş olduğumuz destek nedeniyle maden
ihracatımız 2002 yılına göre neredeyse 5 kat artarak 3
milyar doları geçmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, coğrafi ve jeopolitik
konumuyla kendi enerji güvenliği yanı sıra bölgesinin de enerji
ihtiyacına çözüm arayan global bir aktör olma misyonu üstlenmiştir.
Bunun bir gereği olarak enerji koridoru ve terminali konseptimizi iyice
kökleştirecek BTC, Nabucco gibi çeşitli işbirlikleri ve
projeler tesis edilmekte ve ülkemizin dünyadaki konumu güçlendirilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başkan; sözlerime son verirken enerji ve
doğal kaynaklarımızın ekonomimize
kazandırılmasında emeği geçen Sayın
Bakanımıza, Bakanlık çalışanlarına huzurunuzda
teşekkür eder, 2011 bütçemizin ülkemize hayırlar getirmesini diler,
yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Demirkıran.
AK PARTİ
Grubu adına dördüncü konuşmacı Eyüp Ayar, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ayar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, teknoloji dünyada hızla gelişiyor. Baş
döndürücü bir şekilde yeni ürünler, yeni icatlar ortaya çıkıyor.
İnsanlar kırsaldan kentlere göç ediyorlar. 2030 yılında
dünyanın 8,2 milyar nüfusunun yüzde 60ı kent ve kasabalarda
oturacak. 2035 yılına kadar dünyanın enerji talebinde yüzde
36lık bir artış olacak. Küreselleşen dünyada ülkemize
baktığımızda sürekli büyüyen bir Türkiye var. Ekonomik
büyüklük bakımından dünyada 17nci sıradayız. Ayrıca
kentlerde yaşayanların sayısı hızla artmakta,
nüfusumuzun dörtte üçü de şehirlerde yaşamaktadır.
Dolayısıyla, ülkemizin de enerjiye olan talebi hızla
artmaktadır. Dünyadaki enerji kaynaklarının
başlıcaları fosil yakıtlar grubunda olan petrol, doğal
gaz ve kömürdür. Ülkemiz doğal gaz ve petrol yönünden çok fakirdir.
Enerjide büyük oranda dışa bağımlıyız. Enerjinin
yüzde 72sini ithal kaynaklardan elde ediyoruz. Doğal gazın yüzde
98ini, petrolün yüzde 91ini ithal etmekteyiz. Petrol ve doğal gaz
fiyatlarına göre yılda 30-40 milyar dolar civarında ithalat
yapıyoruz. Bu da cari açığımıza denk gelmektedir.
Bir diğer
konu ise fosil yakıtlar tükenecek. Enerjiye olan talep artarken fosil
yakıtlar azalıyor. Enerji talebi 2035 yılında 16,7 milyar
ton eş değer petrol düzeyine ulaşacaktır. Çevre yönünden
baktığımızda, fosil yakıtlardan kaynaklanan
emisyonların giderek dünyamızı tehdit ettiğini görmekteyiz.
2008de 29 milyar ton düzeyinde olan enerji kaynaklı karbondioksit emisyonlarının
2035 yılında 35 milyar tona yükselmesi bekleniyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye son yıllarda
göstermiş olduğu yüksek büyüme ve sanayi sektöründeki olumlu
gelişmeler nedeniyle OECD ülkeleri içerisinde enerji talebi en çok artan
ülke konumuna gelmiştir. Enerji arzında kaynak, teknoloji ve
altyapı çeşitlendirme yoluna gidiyoruz. Petrol, doğal gaz ve
kömür aramalarına ağırlık veriyoruz. Asıl önemlisi,
yenilenebilir enerji dediğimiz, bitmeyen, çevre emisyonu olmayan
kaynaklara önem veriyoruz. Rüzgâr, hidroelektrik, jeotermal kaynakları
harekete geçiriyoruz. Nükleer enerjimiz olsun istiyoruz. Amaç, enerjimizi en az
maliyetle, sürekli, kaliteli ve çevreye uyumlu olarak üretmek ve verimli bir
şekilde tüketmektir.
2023
yılına kadar koyduğumuz hedeflerimiz var. Yenilenebilir enerji
açısından baktığımızda: Tüm yerli hidrolik
potansiyelimizi ekonomiye kazandırmak, rüzgâr kurulu gücümüzü 20 bin
megavat düzeye çıkarmak, jeotermal gücümüzü 600 megavata ulaştırmak,
enerji ihtiyacımızın da yüzde 5ini nükleer enerji
santrallerinden sağlamak.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2001 yılında kurulan
EPDKnın görevi elektrik, petrol, doğal gaz ve LPGnin (orijinal
ismiyle el-pi-cinin) yeterli miktarda, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli
ve çevreye uyumlu olarak tüketicilere sunulmasıdır. Bunun için
rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterecek, mali
yapısı güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir enerji piyasası
oluşturmak, bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetim
sağlamak kurumun diğer amacını oluşturmaktadır.
EPDK bugüne kadar petrol piyasasında 14.829, elektrik piyasasında
1.336, doğal gaz piyasasında 203, LPG piyasasında 8.893 olmak
üzere toplam 25.261 adet lisans vermiştir, denetimlerini etkin bir
şekilde yapmaktadır. Kayıp kaçak oranı yüzde 25lerden
yüzde 15lere düşmüştür.
EPDKnın tüm
mensuplarını yaptıkları başarılı
çalışmaları nedeniyle kutluyorum,
başarılarının devamını diliyorum. 2011 bütçesinin
hem Kuruma hem de ülkemize hayırlı olmasını da temenni
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ayar.
AK PARTİ
Grubu adına beşinci konuşmacı Hüseyin Tuğcu, Kütahya
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tuğcu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HÜSEYİN TUĞCU (Kütahya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2010 mali
yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerimin başında idrak ettiğimiz muharrem
ayı ve aşure gününün İslam âlemine birlik, barış,
huzur ve hayırlar getirmesini diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz jeolojik yapısı
gereği başta bor olmak üzere mermer, altın, gümüş,
bakır, toryum, krom, manyezit, kömür gibi zengin maden
çeşitliliğine sahip olan ve bor rezervleri bakımından dünya
sıralamasında önde gelen ülkelerdendir.
Bugün bütçesini
görüşmekte olduğumuz Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,
kısa adıyla BOREN Türkiyede ve dünyada bor teknolojilerinin
geniş ölçüde kullanımını sağlamak ve geliştirmek için
bilimsel araştırmalar yapmak üzere 4865 sayılı Kanunla
2003 yılında kurulmuş, 2004 yılında da faaliyetlerine
başlamıştır. Kurulduktan sonra geçen yedi yıl
içerisinde BORENin çalışmalarına kısaca değinecek
olursak, bu enstitü bor ve bor ürünlerinin tanıtılması, bor
kullanım alanlarının araştırılması, yeni
istihdam ve katma değeri yüksek yeni bor ürünlerinin üretim ve uygulama
alanlarının değerlendirilmesi konularında önemli çalışmalar
yapmaktadır. Bunların yanı sıra, Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsünde üniversite, kamu araştırma
kurumları ve özel sektör kuruluşları ile iş birliği
içinde ülkemizde üretilmeyen bor kimyasallarının üretimi ve bu
ürünlerin değişik uygulamalarda kullanımı ve borun
canlılar üzerinde etkileri konularında projeler yürütülmeye devam
etmektedir. Ayrıca, borun insan ve çevre sağlığına
ilişkin etkilerini ortaya çıkarma amacına yönelik projeler de
yürütülmekte ve desteklenmektedir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü, kuruluşundan bugüne geçen bu kısa süre
içerisinde 129 adet projeyi yürütmüş veya desteklemiştir. Yürütülen
veya desteklenen projelerden 74 adedi sonuçlanmış, 55 adedi ile
ilgili çalışmalar devam etmektedir.
Yapılan
çalışmalar sonucunda, tarım bor, ahşap bor, çinko borat,
bor nitrür, elementer bor, sodyum bor hidrür, trimetil borat, borlu çimento
başta olmak üzere 10un üzerinde ticari üretime hazır ürün
geliştirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünyadaki önemli bor rezervleri,
başta Türkiye olmak üzere, ABD ve Rusya'da yer almaktadır. Bu
rezervlerin yüzde 72,2 gibi büyük çoğunluğu ülkemizde
bulunmaktadır. Türkiyeyi yüzde 8
ile Rusya, yüzde 7 ile ABD ve yüzde 4 ile Çin takip etmektedir. Bu yüzden, kimi
uzmanlar "Rusyanın doğal gazı, Arapların petrolü
neyse, Türkiye'nin de boru odur." demektedirler. Yani ülkemiz çok ama çok
önemli bir kaynağa sahiptir.
Ülkemizde
yaygın olarak bulunan bor mineralleri tinkal, kolemanit ve üleksittir.
Dünyada kolemanit rezervlerinin tamamı da Türkiye'dedir. Hesaplara göre
ABD'nin bor rezervinin ömrü sekiz yıl iken, Türkiye'nin bor rezervinin
ömrü daha binlerce yıldır. Yani ülkemizi tek başına refaha
kavuşturacak büyük bir kaynağa sahibiz. Ayrıca, dünya bor
üretiminin yüzde 41ini Türkiye yapmakta, bizi yüzde 29 ile ABD ve yüzde 7 ile
Çin takip etmektedir.
Dünyadaki borun
ticari hacmi geçen yıllara bakıldığı zaman
yaklaşık 1,5 milyar dolar civarında olduğunu görmekteyiz
ama borun gelecekteki ticari hacminin çok daha büyük olacağı, bunu
dikkate aldığımızda da, bizler için ne kadar övünç ve gurur
kaynağı olduğu görülecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde başlıca bor
yatakları Kütahya, Balıkesir, Bursa ve Eskişehir'de bulunmakta,
bor madenlerinin işletilmesi görevi de Eti Maden İşletmeleri
Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
Bu mineralleri
işlemek için Emet, Bigadiç, Kestelek ve Kırka'da tesislerimiz
kurulmuştur. Emet'te yaklaşık yıllık 1 milyon 200 bin
ton, Kırka'da 1 milyon 150 bin ton, Bigadiç'te 600 bin ton, Kestelek'te de
200 bin ton kapasiteli cevher zenginleştirme ve değerlendirme
tesislerimiz yer almaktadır.
Türkiyedeki bor
rezervinin en fazla olduğu bölge de, benim de memleketim ve seçim bölgem
olan Emettir. Emette, bu amaçla, AK PARTİ İktidarında
Sayın Başbakanımızın direktifleriyle borik asit
fabrikası açılmış, faaliyeti sürmekte, 2nci fabrika da bu
yıl tamamlanmış, elemanları alınmış ve 2011
yılı başında 2nci fabrika faaliyete geçecektir.
İnşallah 2011 yılı 3üncü ve hatta 4üncü fabrikaların
kuruluş yılları olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
TUĞCU (Devamla) - Bu cümleden hareketle Sayın
Başbakanımıza ve ilgililere milletimizin huzurunda teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tuğcu.
AK PARTİ
Grubu adına altıncı konuşmacı Ruhi Açıkgöz,
Aksaray Milletvekili.
Buyurun
Sayın Açıkgöz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA RUHİ AÇIKGÖZ (Aksaray) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü ile Türkiye Atom Enerji Kurumu Başkanlığı
bütçeleri üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyor, adı geçen kurumlarımızın bütçelerinin
hayırlı olmasını diliyorum.
Dünya genelinde
yaşanan nüfus artışı, sanayileşme ve kentleşmeyle
birlikte doğal kaynaklara ve enerjiye olan talebin giderek
arttığı hepimizin malumudur. Ülkemizde de enerjiye olan talep
son yıllarda büyümemize paralel olarak artmış, bu
artış enerjide dışa bağımlılığımızı
da etkilemiştir. Ülkemizin enerji kaynakları bakımından
oldukça kısıtlı imkânlara sahip olmasından dolayı
muhakkak yeni enerji kaynaklarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu
bağlamda, dünyada elektrik üretiminin kaynaklarına
baktığımızda, dünya ortalaması olarak yüzde 40ı
kömürden, linyitten temin edilirken, bu rakam Türkiyede yüzde 18
civarındadır. Dünya elektrik enerjisinin yüzde 21ini doğal
gazdan elde ederken, bu rakam ülkemizde yüzde 47ler mertebesindedir. Hidrolik
santrallerde daha iyi durumdayız. Dünyada yüzde 16 civarında elektrik
hidrolik santrallerden elde edilirken, Türkiyede bu rakam yüzde 24ler
civarındadır. Dünya elektrik enerjisinin yüzde 14üne
yakınını nükleer santrallerden elde etmektedir. Yenilenebilir
enerji kaynakları ise dünyada ortalama yüzde 1,5tir, ülkemizde ise bu
rakam 1,7dir, dünya ortalamasının üzerindedir.
Hükûmetimiz,
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasına önem
vermekte, bu manada ciddi oranda teşvikler sağlamakta, EPDK
kanalıyla çok sayıda ruhsat vererek, ülkemizde bulunan yenilenebilir
enerji potansiyelini maksimum oranda değerlendirmeye
çalışmaktadır.
Bu çerçevede,
yenilenebilir enerji teknolojileri, fosil yakıtlara
bağımlılığın yaşandığı
dünyamızda yeni enerji arzı fırsatlarını beraberinde
getirirken, uzun vadede dengeleri değiştirebilecek, enerjide
dışa bağımlılığın
azaltılmasını sağlayabilecek yapıya da sahip
gözükmektedir.
Hükûmetimiz
enerji sektöründeki bu dönüşümü dikkatle izlemekte, ülkemizin artan enerji
talebini dikkate alarak, enerji güvenliğimizi sekteye uğratmayacak
politikaları ortaya koymaktadır. Bu bilinçle, yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanımının
yaygınlaştırılmasına yönelik politikalar
uygulamaktadır. Diğer taraftan, dünya genelinde nükleer enerjinin
rolünün küresel ölçekte yeniden tartışılmaya
başlandığı görülmektedir. Neredeyse çevreye hiç etkisi
olmayan nükleer enerjinin iklim değişikliği hedeflerine
ulaşmadaki katkısı gittikçe artmakta ve enerji stratejilerinin
vazgeçilmez unsuru hâline gelmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; entegre olmaya
çalıştığımız, üyesi olmaya çalıştığımız
Avrupa Birliğinin 2020 yılı hedeflerine
baktığımızda, enerji verimliliğinin yüzde 20
oranında artırılması, karbondioksit
salınımının yüzde 20 oranında düşürülmesi ve tüm
enerji kaynaklarının içinde yenilenebilir enerjinin payının
yüzde 20ye çıkarılması hedeflenmektedir.
Bu manada
Hükûmetimizin temel politikaları da şöyle özetlenebilir: Maliyet,
zaman ve miktar yönlerinden enerjinin tüketiciler için erişilebilir
olması, serbest piyasa uygulamaları içinde kamu ve özel kesim
imkânlarının harekete geçirilmesi, dışa
bağımlılığın azaltılması, enerji
alanında ülkemizin bölgesel ve küresel etkinliğinin
artırılması, kaynak, güzergâh ve teknolojik
çeşitliliğin sağlanması, yenilenebilir kaynakların
azami oranda kullanılması, enerji verimliliğinin
artırılması, enerji ve tabii kaynakların üretiminde ve
kullanımında çevre üzerinde olumsuz etkilerin en aza indirilmesi.
şeklindedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz, biliyorsunuz, Hükûmetimiz
nükleer konusunda çok önemli çalışmalarda bulunmuş, bu kapsamda
Mersin Akkuyu sahasında Türkiye ve Rusyanın iş birliğiyle
toplam kurulu gücü 4.800 megavat olan dört üniteli bir nükleer santral
kurulması planlanmış ve en kısa sürede yapımına
başlanması hedeflenmiştir.
Hükûmetimizin bu
alanda yaptığı çalışmaları AK PARTİ Grubu
olarak takdirle izlediğimizi ve desteklediğimizi belirtmek istiyorum.
Sözlerimin
sonunda ilgili kurumlarımızın ve 2011 yılı bütçemizin
ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Açıkgöz.
AK PARTİ
Grubu adına yedinci konuşmacı Zonguldak Milletvekili Polat
Türkmen.
Buyurun
Sayın Türkmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 2011 merkezî yönetim bütçesi, Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ
iktidarları süresince madencilik sektörünün gelişmesi için pek çok
çalışma yapılmıştır. Yıllardır bekleyen
Maden Kanununun çıkarılması, benim bölgemi ilgilendiren
redevanslı sahaların sorunlarının çözülmesi ve yine bu
yasama yılında madencilik sorunlarını araştırmak
için kurulan araştırma komisyonunun çalışmaları gurur
verici çalışmalardır.
Bir maden
mühendisi olarak, madenciliğin okulu sayılan Zonguldakın bir
milletvekili olarak yapılan bu çalışmalardan dolayı AK
PARTİ hükûmetlerine, Sayın Bakanımıza ve bu
çalışmalarda katkı veren milletvekili arkadaşlarıma
şükranlarımı sunuyorum.
Madencilik
ülkelerin kalkınmasında önemli rol oynayan sektörlerden biridir.
Maden ürünleri, sanayi, enerji, tarım, inşaat sektörlerinin temel
girdilerini oluşturmaktadır. Gelişmiş sanayi ülkelerinin
çoğunda madencilik sektörü ekonomik kalkınmayı başlatan
öncü bir sektör olarak görülmektedir.
Ülkemiz yer
altı kaynakları yönünden dünya madenciliğinde adı geçen 132
ülke arasında toplam üretim değeri itibarıyla 28inci, maden
çeşitliliği itibarıyla 10uncu sırada yer almaktadır.
Başta endüstriyel madenler olmak üzere metalik madenler, enerji ham
maddeleri ve jeotermal kaynaklar açısından ülkemiz zengindir. Yer
altı kaynaklarının yüksek katma değer sağlayacak
şekilde ekonomiye kazandırılmasını, enerji ve sanayi
ham madde talebinin güvenli ve ekonomik olarak
karşılanmasını, arz kaynaklarının
çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesini, üretilen ham maddelerin yurt
içinde işlenerek nihai ürünlere dönüştürülmesini içeren hedeflerimiz
AK PARTİnin madencilik politikasının temellerini oluşturmaktadır.
Madencilik
sektörünün gelişmesi açısından arama ve rezerv tespitlerini
yapan MTA ve ruhsatlandırma işlemlerini yapan Maden İşleri
Genel Müdürlüğünün faaliyetleri hayati önem taşımaktadır.
MTAnın 2010
yılında yatırım bütçesi 2003 yılına göre
yaklaşık yüzde 500 artırılarak 100 trilyon liranın
üzerine çıkarılmıştır.
MTA Genel
Müdürlüğü tarafından 2005 yılından bugüne kadar
yapılan yaklaşık 942 bin metre sondajlı arama sonucunda
ülkemiz maden ve enerji ham madde kaynaklarının rezervlerinin
artırılmasına yönelik yeni keşifler elde edilmiştir.
Ülkemiz enerji
ihtiyacının yerli kaynaklardan karşılanması
politikası doğrultusunda kömür aramalarına hız
verilmiş, 2005-2009 yılları arasında 610 bin metre sondaj
yapılarak 4,2 milyar ton kömür rezervi bulunmuştur. Böylelikle,
linyit kömürü rezervlerimiz 8,5 milyar tondan 12,5 milyar tona
çıkarılmıştır.
1990
yılından bu yana durma noktasına gelen jeotermal enerji arama
çalışmaları yine MTA tarafından
hızlandırılmış, sondajlı aramalar 2 bin metreden
3 bin metreye çıkarılmıştır. MTA tarafından 5
tanesi elektrik üretiminde, diğerleri ısıtma ve termal turizme
uygun olmak üzere 16 adet yeni jeotermal alan keşfedilerek jeotermal
sayısını 172'den 188'e çıkarmıştır.
Metalik maden ve
endüstriyel ham madde aramalarına yönelik olarak yapılan
çalışmalar sonucunda, bilinen bor rezervleri yüzde 50 oranında
artırılmış, 2 milyar tondan 3 milyar tona
ulaştırılmıştır. 300 bin ton bakır, 45 ton
altın, 4,5 milyar ton dolomit, 2,4 milyar ton kalsit, 40 milyon ton
seramik ham madde rezervi artışı
sağlanmıştır.
Diğer
taraftan, maden analiz laboratuvarlarına son yıllarda yapılan
yatırımlarla yeni cihazların alınmasıyla bütün
analizler artık ülkemiz laboratuvarlarında hızla
yapılmaktadır. Analiz test sonuçlarının uluslararası
geçerliliğinin sağlanabilmesi amacıyla akreditasyon
çalışmaları kapsamında başvurusu yapılan kömür ve
kok, mekanik doğal taşlar ve doğal taş ürünleri ve toprakta
bakır tayinine ilişkin parametrelerde akreditasyon belgeleri
alınmıştır.
Açık
denizlerimizde de varlıklarımızın (petrol, doğal gaz)
aranması amacıyla uluslararası standartlarda derin
sularımızda sismik araştırmalar yapılabilecek,
stratejik öneme sahip, ileri teknoloji ekipmanla donatılmış
modern bir araştırma gemisinin yapımı projesi
yürütülmektedir. Ayrıca sığ denizlerimizde ve koylarda
araştırma yapılabilecek 22 metre boyunda bir araştırma
botunun hibe yoluyla yapımı Denizcilik
Müsteşarlığının desteği ile
tamamlanmıştır.
Ben bu duygularla
MTA bütçemizin ülkemize, milletimize ve MTAmıza hayırlar getirmesini
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Türkmen.
AK PARTİ
Grubu adına son konuşmacı Ayhan Yılmaz, Ordu Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AYHAN YILMAZ (Ordu) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bütçe görüşmeleri başladığı günden bu
tarafa çok değerli milletvekili hatip arkadaşlarımızı
hep birlikte dinliyoruz ve bir daha müşahede ettik ki AK PARTİ
hükûmetleri hakikaten Türkiyeye silinmesi zor olan izler
bırakmışlar.
Aslında,
bütçenin birinci günü sayın genel başkanların ve Sayın
Başbakanımızın konuşmasından sonra, tabiri
caizse, şapka düşmüş kel ortaya çıkmıştır,
bir defa daha çıkmıştır. Millet hakikat çizgisi ile iftira
çizgisini bir daha tespit etme fırsatına sahip olmuştur. AK PARTİ
hükûmetlerinin yapmış olduğu icraatları -bugün burada
Enerji Bakanlığını dinliyoruz, diğer
bakanlıklarımızı da tek tek dinledik- her birini kalem
kalem anlatmaya kalksak burada dakikalar değil, saatler yetmez.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Sen bu söylediğine inanıyor musun?
İnanarak mı söylüyorsun?
AYHAN YILMAZ
(Devamla) - Ama bütün bu söylediklerimizden, bütün bu
yaptıklarımızdan bir milletvekili olarak, bir vatandaş
olarak bu Hükûmete bir teşekkür edilmesini beklemek en doğal
hakkımızdır. Şimdi, Enerji Bakanlığı
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Bu söylediklerine inanıyor musun?
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Bakın, değerli arkadaşlar, 2002de Enerji
Bakanlığımız AK PARTİ Hükûmetine geçtiğinde ben
de bakan danışmanı olarak Enerji
Bakanlığındaydım. Aman yarabbi o gün neydi! Bakanlar
mahkeme kapılarında, bürokratlar kimisi ceza yemiş, kimisi canını
kurtarma yolunda. Türkiye, Bulgaristandan elektrik alacak duruma
düşmüş! Bizim ülkemiz bu.
MUHARREM VARLI
(Adana) Şimdi nereden alıyor?
AYHAN YILMAZ
(Devamla) - Evet, şimdi bizim ülkemiz elektrik ihraç eden bir ülke.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Sen öyle zannediyorsun!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Evet, tabii, tabii
Evet öyle, elektrik ihraç eden bir ülke hâline
geldi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi
Suriyeye elektrik veriyoruz, Iraka elektrik veriyoruz, Gürcistana elektrik
veriyoruz.
SIRRI SAKIK
(Muş) Ama Erzurumun köylerinde elektrik yok!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) - Türkiye artık alan el değil, veren el olmuş. Ya bu
ülke bizim ülkemiz. Hep birlikte alkışlayalım bunu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, BDP
sıralarından alkışlar[!]) Bundan gocunacak ne var ki?
Bundan gocunacak hiçbir şey yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ne kadar bağırırsan bağır, seni
yazmayacaklar listeye!
AYHAN YILMAZ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, Enerji
Bakanlığı dokuz vilayette doğal gaz borusu
döşemiş, dokuz vilayet, geldiğimizde
MUHARREM VARLI
(Adana) Senden iyi tiyatrocu olur, milletvekili değil. İyi tiyatro
oynarsın sen.
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Gaz elinde kalmış, lan tutsan tutamıyorsun, bir yere
hapsetsen edemiyorsun.
MUHARREM VARLI
(Adana) Git işine bak, tiyatro oyna.
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Ödemiyorsun, ödeyemiyorsun, parasını ödeyemiyorsun. Bak,
9 vilayetten 66 vilayete çıkarılmış. Bu başarı
değil midir arkadaşlar?
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Doğal gaza kaç para veriyorsun?
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Altmış altı vilayete çıkarılmış.
E tabii
ORHAN ZİYA
DİREN (Tokat) Çok bağırma, sakin ol.
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Bak, bu hükûmetler her yıl 1 milyon 700 bin fakire yakıt,
kömür vermiş, kapılarına kadar götürmüş
yıkanmış kömürü. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tabii, ama garip
gurebanın, uzun kış gecelerinde yanmayan sobanın
karşısında titreyen garibin hâlini bilmezsen bu kömürün
kıymetini bilemezsin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Belki birilerinin bu ülkede tuzu kuru olabilir ama o
insanlar şimdi Hükûmetin, devletin verdiği kömürleri bekliyorlar ve
onunla ısınıyor, onunla çocuğunun üşümeden eğitim
yapmasına, yaşamasına imkân sağlıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) İnsanların evine kömür alamayacak duruma
düşmesinden ibret almazsan ne kadar nutuk atarsan at seni listeye
yazmazlar.
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Arkadaşlar, bu millet, hem teşekkür ediyor hem oy
veriyor. İşte bunu bilemiyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu ince çizgiyi ayırabilseniz,
inanın, sizin de iktidar olma şansınız doğabilir.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Söylediğine kendi de gülüyor, inanarak
söylemiyor.
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Bu millete, arkadaşlar, arkanızı dönmeyeceksiniz.
Bunlar bizim gerçeklerimiz değerli arkadaşlar.
Sadece,
bakın, değerli arkadaşlar, bu yıl 2 milyon ton kömür
verilecek. Sayın Bakanımız, teşekkür ediyorum Sayın
Hükûmet.
SIRRI SAKIK
(Muş) Daha çok vereceksiniz, seçim var.
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Bu kolay değil. 2 milyon ton kömürü yüzlerce metre yerin
altından çıkarmak, istihdam sağlamak, onu yıkamak, onu
paketlemek, onu garip gurebaya hiç adam ayırmaksızın vermek, o
yürek işi, başarı işi arkadaş.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Garip gurebayı çoğalttınız.
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Bak, bu Hükûmete teşekkür etmek lazım.
AKİF
EKİCİ (Gaziantep) Garip gurebanın sayısını
artırdınız.
AYHAN YILMAZ
(Devamla) Bu Hükûmete teşekkür edenler kazanmıştır. Biz,
milletin içindeyiz, milletimizle beraberiz. Onlarla beraber dertleşiyoruz,
onlarla beraber gönül gönüle, omuz omuza, yürek yüreğeyiz; tercüman aracılığıyla
konuşmadık, konuşmuyoruz, bire bir konuşuyoruz değerli
arkadaşlar.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Bengi Yıldız, Batman
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Yıldız.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, müsaade ederseniz ben bir teşekkür
etmek istiyorum Hükûmete.
BAŞKAN
Sayın Yıldızdan sonra.
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Sayın
Bakanın görev ve yetkileri gerçekten zor. Türkiyede bugün 19uncu
yüzyılın, 20nci yüzyılın vahşi kapitalizmi
uygulanıyor ve Sayın Bakanın görevlerine
baktığımızda ise gerçekten bugün çağdaş dünyada,
sosyal adaletin, sosyal demokrasinin olduğu ülkelerdeki görev ve
yetkilerle donatıldığını görüyoruz. İş
sağlığı ve güvenliğini sağlamak, çalışma
hayatını denetlemek, sosyal adalet ve sosyal refahın
gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri almak, çeşitli fizyolojik,
ekonomik ve sosyal risklere karşı sosyal sigorta hizmetlerini
uygulamak
Vesair vesair, sayılmış Sayın Bakanın
görevleri.
Şimdi,
Sayın Bakanlığın bu görev ve yetkilerini ne kadar yerine
getirdiğine ilişkin 2010 AB İlerleme Raporuna bakıyoruz:
Belirli, olumlu adımlar atılmakla beraber, yapılması
gereken, aslında daha önce Barış ve Demokrasi Partisinin
çeşitli milletvekillerinin Meclis araştırma önergeleriyle AKP
Hükûmetinden istedikleri, Bu alanda çalışma yapın, düzenleme
yapın, komisyon kuralım. dedikleri şeylerin Avrupa Birliği
İlerleme Raporunda tekrar karşımıza
çıktığını görüyoruz.
İş
sağlığı ve güvenliği alanında düşük düzeyde
ilerlemeler kaydedilmiştir. AB fonlarıyla desteklenen faaliyetlerin
katkısıyla, idari kapasitenin yanı sıra bilinç düzeyi de
artmıştır. Sadece kayıtlı işçileri kapsayan resmî
istatistiklere göre 2007 verilerine oranla daha az bir düşüşle 2008
yılında 72.963 iş kazası yaşanmıştır.
İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin
çerçeve direktifin iç hukuka aktarılmasıyla ilgili hiçbir ilerleme
kaydedilmemiştir. Ekonominin ve iş gücü piyasasının
büyüklüğüyle karşılaştırıldığında
iş müfettişlerinin sayısı çok düşük kalmaktadır.
Maden ve taş ocaklarında yaşanan ölümcül iş kazaları
mevzuatın uygulanmasının yanı sıra kamu otoriteleri
tarafından yürütülen denetimlerle ilgili kayıtlar kaygıları
artırmıştır. Kot kumlama atölyelerindeki kötü
çalışma koşullarından kaynaklanan ölümcül silikozis
hastalığı meydana gelmeye devam etmektedir.
Sayın
Başkan, bizim silikozis hastalığına ilişkin
Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındırın
Meclis araştırması önergesi vardır, yedi sekiz aydır
Meclisin gündeminde bulunuyor. Ne yazık ki bu kot taşlama işinde
değerli arkadaşlar, on bin insan çalışıyor ve
bunların şu ana kadar tespit edilen 500ün üzerinde hasta, kimileri
öldü, en son sanırım Sayın Sağlık
Bakanlığı veya Çalışma Bakanlığı bu
güvenceleri olmayanların sağlık koşullarını iyileştirici,
tedavi edici belirli bir adım attığını biliyoruz ama
kot taşlama alanında 10 bin insan çalışıyor,
kayıt dışı çalışanlar var ve bunlar bu
hastalığa karşı ne yazık ki korumasız bir
durumdadırlar. Bu araştırma önergemiz hâlen Meclisin
raflarında beklemektedir.
Değerli
arkadaşlar, yine AB ilerleme raporunda bir başka problemli saha,
maden ocaklarındaki kazalar. Türkiye belki de dünyanın en çok maden
kazalarında yaşamını yitiren insanların bulunduğu
ülke. Televizyonlarımızdan naklen yayınlarda dinliyoruz, Latin
Amerikanın herhangi bir ülkesinde, yeraltının binlerce
derinliklerinde televizyonla bütün dünya izliyor, oradan mesaj alıyor ama
bizim ülkemizde, kazanın olduğu andan itibaren yeraltının
binlerce derinliklerindeki o insanların yaşamları nedir, öldüler
mi, kaldılar mı hiçbir haberimiz olmaz. En sonunda da birkaç gün
sonra Hayatlarından umut kesildi. diye haberler gelir ve o işlem de
kapatılır, unutulur ve bu sağlıksız koşullarda
maden işleten iş adamları da elini kolunu sallaya sallaya bu
ülkede dolaşmaya devam eder.
Değerli
arkadaşlar, istihdam politikası, bu alanda da işsizlik
ödeneği mesela. Bütün işçilerden, işverenlerden bu işsizlik
ödeneği kesiliyor, belli bir fonda toplanıyor ama bu işsizlik
ödeneğini almak için gerçekten aranan koşullar o kadar ağır
ki bu işsizlik ödeneğinde toplanan paraların ancak yüzde 20si
işsizlere veriliyor, biliyoruz, bunun kalan kısmının da
GAPın, sözüm ona enerji yatırımlarının ilerletilmesi
sahasında kullanıldığını biliyoruz. Bu ülkede hem
kayıt dışı hem kayıtlı yüz binlerce insan
işinden atılıyor, bir işsizlik fonu vardır ve o fondan
bu insanlar yararlanamıyor. İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Sebahat Tuncelin bu konuda vermiş olduğu bir Meclis
araştırma önergesi vardır. Ne yazık ki bu
araştırma önergesi de Meclisin raflarında kalmaya devam ediyor.
Yine Avrupa
Birliği ilerleme raporundaki eksikliklerden birisi, mevsimlik tarım
işçileri ve kayıt dışı
çalıştırılanlardır.
İlerleme
Raporunda şu şekilde yer alıyor: Sosyal içerme alanında
çok az miktarda ilerleme kaydedilmiştir. Anayasada yapılan
değişiklik ile çocuklara, yaşlılara, engellilere
karşı pozitif ayrımcılığın yolu
açılmıştır. Türkiye'nin yoksulluğa karşı
kapsamlı bir politika çerçevesi bulunmamaktadır. Yoksul kalma
riskiyle karşı karşıya olan nüfusun oranı yüksektir ve
çocuklar hâlen orantısız şekilde yoksul kalma riskiyle
karşı karşıyadırlar. Mevsimlik işçiler, geçimlik
tarımda çalışanlar ve kayıt dışı
çalışanlar başta olmak üzere çalışan nüfus
arasında yoksulluk hâlen büyük bir risk olarak devam etmektedir.
Biz biliyoruz, o
alanda da Sayın Bakanlık, Başbakan, belirli talimatlar gönderdi
il valiliklerine ama biz biliyoruz ki mevsimlik tarım işçileri çok
sağlıksız koşullarda, Karadenizde, Egede, Akdenizde,
Çukurovada, birçok yerinde, başını koyacakları bir konut
olmadan, eğitimsiz, sağlıksız koşullarda yaşamaya
ve ailelerini geçindirmeye devam ediyorlar. Özellikle de çocukların
eğitimden uzaklaştığı, onlara eğitim
imkânının sağlanmadığı bir durumla karşı
karşıyayız.
Yine,
ayrımcılık yasağına ilişkin belirli bir
gelişme olmamıştır. İş Kanunu, iş
sözleşmesinin imzalanmasından önceki döneme uygulanmamaktadır.
Türk mevzuatında, dolaylı ve doğrudan ayrımcılık
konularında bir tanım bulunmamaktadır. Irk veya etnik köken, din
veya inanç sebebiyle, engellilik, yaş ve cinsel eğilim
konularını kapsayan müktesebat henüz Türk hukukuna
aktarılmamıştır. tespiti yapılmaktadır.
Fırsat
eşitliği meselesinde, özellikle kadın-erkek arasındaki
eşitsizlik, toplumda kadınların istihdamı ve üretime
katılması noktasında ciddi sıkıntıların
olduğuna vurgu yapmaktadır Avrupa Birliği 2010 İlerleme
Raporu.
Değerli
arkadaşlar, bu sorunların hepsini yaşıyoruz. Yine,
sendikalaşma oranında Türkiye dünyanın en geri ülkelerinden
birisidir ne yazık ki kayıt dışı
çalışanları da hesaba kattığımızda.
Yine, altı
ay aralıklarla işverenin insafına
bırakılmış, özellikle alt işverenlerin insafına
bırakılmış
Artık kamu kurumlarında,
belediyelerde dahi temizlik işleri ve diğer işler hiçbir sosyal
güvencesi olmayan ve her an işlerine son verilebilecek geçici işçiler
eliyle yürütülmektedir. Aslında süreklilik arz eden bu işlerin geçici
işçiler eliyle yürütüldüğünü görüyoruz.
Sayın
Çalışma Bakanını bekleyen bütün bu
sıkıntıların ve özellikle de alternatifsiz gibi görünen bu
kapitalizmin bu koşullarında bu sorunların çözülmesi, hele
emekten yana çözülmesi zor görünüyor. Türkiyede demokrasi güçleri, emek
güçleri bu noktada bir birliktelik yakalayıncaya kadar da bu
sıkıntılar devam edeceğe benziyor.
Değerli
arkadaşlar, son günlerde kamuoyundaki bazı
tartışmaları yakından izliyoruz. Parlamento Meclis
Başkanı, Sayın Cumhurbaşkanı, Hükûmetin yetkilileri
açıklamalar yapıyorlar. Çoktandır Artık demokrasi oturdu.
Herhâlde askerler, Genelkurmay bir parti gibi siyaset yapmayacaklar, Türkiyede
taşlar yerli yerine oturdu. derken son günlerdeki ana dil
tartışmaları, Kürtçe konuşmalar, Parlamentoda birkaç
kelimelik Kürtçe konuşmamız üzerine kamuoyunda sanki bizim
Parlamentoda resmî dil Kürtçe olsun. şeklinde bir talebimiz
varmış gibi Türkiye Cumhuriyetinin resmî dili, devletin resmî dili
Türkçedir. şeklinde açıklamalar yapılmaya başlandı ve
en sonunda Sayın Genelkurmay Başkanı da bir Genelkurmay
partisi gibi açıklama yapmaya başladı. Açıklamanın
içeriği çok gariptir tabii. Kurtuluş Savaşının
felsefesinden bahsediyor ama Kurtuluş Savaşının felsefesinden
bihaber. Şu kitapta, Abidin Özmenin, yani 1930larda, 40larda o
Güneş Dil Teorisi, Türk Tarih Kurumu, Türklerin her şeyin
yaratıcısı ve üreticisi olduğuna ilişkin o saçma sapan
tarih tezleri dışında, Kurtuluş Savaşının
felsefesinde, Kürtleri inkâr eden, Kürt dilini inkâr eden bir felsefe yoktur.
Öncelikle bunu belirterek devam edeyim ve Kurtuluş
Savaşının felsefesinin ne olduğunu Kurtuluş
Savaşını yürütenlerin ağzından Sayın Genelkurmay
Başkanına tekrar hatırlatma gereğini duyuyorum.
Mustafa Kemal El
Cezire Cephesi Komutanı Nihat Paşaya 27 Haziran 1920 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı sıfatıyla bir
talimatname gönderiyor: Kürdistan hakkında Büyük Millet Meclisi Vekiller
Heyetinin El Cezire Cephesi Komutanlığına talimatıdır:
Adım adım bütün memlekette ve geniş ölçüde doğrudan
doğruya halk tabakalarının ilgili ve etkili olduğu mahallî
idareler kurulması iç siyasetimizin gereğidir. Kürtlerin
oturduğu bölgelerde ise hem iç siyasetimiz hem de dış
siyasetimiz açısından adım adım mahallî bir idare
kurulmasını gerekli bulmaktayız.
Milletlerin kendi
kaderlerini idare etme hakkı bütün dünyada kabul olunmuş bir
prensiptir, biz de bu prensibi kabul etmişizdir. Kürdistandaki bütün
çalışmanın bu amaca dayanan siyasete yönelmesi gerekmektedir.
Üç: Kürdistanda
Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak sınırında
İngilizlere karşı düşmanlığını
silahlı çarpışmayla değiştirilemeyecek bir dereceye
vardırmak ve yabancılarla Kürtlerin birleşmesine engel olmak,
adım adım mahallî idareler kurulmasının sebeplerini
açıklamak ve böylece bize yürekten bağlanmalarını
sağlamak, Kürt reislerinin mülki ve askerî makamlarda görevlendirilerek
bize bağlanmalarını sağlamak genel bir siyasi çizgimizdir.
Kürdistan iç
siyaseti El Cezire Cephesi Komutanlığı tarafından
birleştirilerek idare edilecektir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi vekilleri adına Mustafa Kemalin El Cezire Komutanına
gönderdiği, durum budur.
Lozan
görüşmeleri yani Kurtuluş Savaşını yürüten ikinci
adam İsmet Paşa ne diyor? Lozanda en fazla fırtına koparan
konuşmaların başında Kürtlerin azınlık olup
olmadıkları tartışmaları vardır. Lozandaki
görüşmeler devam ederken aynı tartışmalar Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yaşanır. Bitlis, Erzurum, Kastamonu, Mardin,
Muş, Siirt, Urfa, Kozan, Diyarbakır, Van milletvekillerinin
imzaladıkları metin Mecliste okunur: Türk Kürt birdir ve tek
vücuttur. Kürtler, hiç bir vakit Türkiye camiasından ayrılmaz ve bunu
ayırmak için hiç bir kuvvetin tesiri yoktur. Buna binaen Erzurum Milletvekili Necati ile
Bitlis Milletvekili Yusuf Beylerin ekalliyetler hakkındaki
nutuklarının açıklıkla bütün dünyaya duyurulması
lazım.
Sivas
Milletvekilinin konuşması var: Kürtlerin, Türkiye halkıyla
kaderleri birdir, her şeyleri birdir, gayeleri, dinleri birdir.
Ekalliyetler bunlara teşmil olunamaz. Bugün Kürt için azınlık
mevzubahis etmek, Türk için ekalliyetten bahsetmek demektir. Şu hâlde bu
tamamen reddolunmuştur. deniliyor ve İsmet Paşa, Lozan
görüşmeleri sırasında Avrupalı devletler Kürtlerin
azınlık olduğunda ısrar edince İsmet Paşa buna
karşı çıkarak şöyle der: Türkler ve Kürtler, Türkiye
Cumhuriyetinin ana unsurlarıdırlar. Kürtler bir azınlık
değil, bir millettirler. Ankara Hükûmeti hem Türklerin hem de Kürtlerin
Hükûmetidir.
Sayın
Genelkurmay Başkanı Kurtuluş Savaşının felsefesini
Mustafa Kemal ve İsmet Paşada mı buluyor, yoksa şurada
Abidin Özmenin yatılı okullar açalım, Türk ve Kürtleri bir
arada yaşatalım, Kürtler dillerini unutsunlar, Karadenizden şu
kadar köy taşıyalım oraya, orayı asimile etsinler,
Kürdistandan on tane köyü batıya göç ettirelim, orada asimile edelimmi
Kurtuluş Savaşının felsefesi? Eğer bu ikincisiyse
bunu şiddetle reddediyoruz. Bizim kanımızı döktüğümüz,
emeğimizi verdiğimiz Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemalin
El Cezire Komutanına gönderdiği talimattır, İsmet
Paşanın Lozanda Kürtleri ve Türkleri bu ülkenin kurucu unsuru
olarak kabul etmesidir.
Sayın
Genelkurmay Başkanının bunu, tekrar tarihimizi okuması
lazım, bin yıl önceki tarihimizi, Sultan Sencerden Yavuz Sultan
Selime kadar, Kanuni Sultan Süleymana kadar ve orada Kürdistana nasıl
özerklik verildiğine kadar. Tarihi son otuz yıl, kırk yıl,
elli yıllık faşist uygulamalarda aramak, Türk halkına ve
Kürt halkına yapılabilecek en büyük düşmanlıktır. Bu,
resmî ideolojidir, inkârcıdır, asimilasyoncudur ve bu, hiç kimseye
bir yarar getirmez. Dolayısıyla 21inci yüzyılda hâlen Kürtlerin
dili var mı yok mu, Kürtler yerelde kendi dilini konuşacak mı
konuşmayacak mı?
Sayın
Cumhurbaşkanı Norşene gitti Güroymak değil Norşen
dedi ve açılım, Kürt açılımı, demokratikleşme
açılımı, millî birlik beraberlik açılımı
dediğimiz şeyde ne vardı? O paketin içinde çıka çıka
eğer köyler, ilçeler, iller, kendi meclislerinde karar alırlarsa kendi
köylerinin eski isimlerini, kendi ilçelerinin eski isimlerini, kendi illerinin
eski isimlerini karar altına alsınlar
Kim alsın? İl
meclisi, ilçe meclisi yani belediye meclisi veyahut il meclisi.
Şimdi, bunu
yapacağız dediğimizde, yani oradaki insanlar kendi köylerinin,
ilçelerinin eski ismini alsın, biz pazarda, şurada burada zaten
Kürtçe konuşuyoruz, bunu yaygınlaştıracağız yani
kendi dilimizi asimilasyondan kurtaracağız dediğimizde, birileri
çıkıp İki dillilik olmaz, tek millet vardır. dediler. Biz
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız ama ayrı dilimiz var,
ayrı kültürümüz var, ayrı geleneklerimiz var. Biz, 21inci
yüzyılda, kendi kaderini tayin etme hakkını, herkesin devlet
kurması olarak algılamıyoruz. İnsanlığın
bunu aştığına inanıyoruz ama kendi kaderimizi tayin
hakkını, yerelde meclislerde, oradaki halk ne diyorsa
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.
BENGİ YILDIZ
(Devamla)
belediyede, il meclisinde, oradaki insanlar kendi kaderini tayin
edecektir.
Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ
(Samsun) Ayrı bir kaderimiz yok, kaderimiz beraber, kaderimiz birlikte.
BENGİ YILDIZ
(Batman) Evet ama biz kendi kendimize soracağız, vatandaş ne
istiyor.
BAŞKAN
İkinci konuşmacı Mehmet Nezir Karabaş.
SUAT KILIÇ (Samsun)
İnönüden, Atatürkten okudunuz ya, kaderimiz beraber.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Karabaş. (BDP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu kaderi kimse değiştiremez ya! Çizmişiz o
kaderi. Ona göre, herkes
O kader çizilmiş.
BDP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve
bağlı kurumlar bütçesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, iki şeyden bahsedeyim başlarken. AK PARTİ Grubu
adına konuşan Sayın Hatibin iki söylemi oldu. Bir: Elektrik
bulunmuyordu, şimdi ihraç ediyoruz. diyor. Bir de kömür üzerine kısa
bir iki değinmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir köy adı veriyorum. Burada hem Erzurum milletvekilleri
hem de sayın AKP yetkilileri herhâlde üzerinde dururlar. Erzurumun
Hınıs ilçesi Demirci köyünde yirmi haneli deprem konutları
2007den beri elektriksizdir. Bu konuda kaç defa istemleri, talepleri oldu,
dile getirdik, hâlâ sorun çözümlenmemiş.
Yine, kömüre gelince:
Elbette ki sosyal devlet, vatandaşının her türlü sorununu,
beslenme, barınma, ısınma, eğitim sorunlarını
çözmekle sorumludur. Bu anlamda kömür veya vatandaşın
ısınması esastır. Ancak biz defalarca dile getirdik, soru
önergesi verdik, araştırma önergesi verdik. Sanayinin
olmadığı, tek bir fabrikanın olmadığı, olan
fabrikaların da devlet sigara fabrikası veya Et ve Balık Kurumu
gibi kurumların da kapatıldığı illerde Bitliste, Hakkâride,
Ağrıda, Vanda son yıllarda hava kirliliği oluyor.
1990larda hava kirliliğinin Türkiyede ciddi bir şekilde
tartışıldığı, Ankarada, İstanbulda,
Bursada insanların hava kirliliğinden nefes
alamadığı, öldüğü dönemler -elbette bu günü onunla
kıyaslamıyoruz ama- bunlar aşılırken İstanbul
gibi bir mega kent Ankara, Bursa gibi kentlerde doğal gaz diğer
tedbirlerle kullanılan kömürün, yakıtın kalitesiyle ilgili
çalışmalar yapılıp bunlar engellenmişken ve yine o
dönemde yine devletin bakanlığının, valilerinin
genelgeleriyle o dönem insanların parasıyla alıp getirip yaktığı,
deposuna koyduğu kömürler belediye tarafından alınıp ceza
kesiliyorken AKP İktidarı döneminde son dört beş
yıldır aynı kömürler getirilip halka
dağıtılıyor ve kentte, köylerde herkes tarafından
yakılıyor. Elbette halka kömür dağıtılacak. Siz
insanları evde soğuktan donacak şekilde
bırakamazsınız eğer bırakırsanız zaten
elektriği, başka bir şeyi kaçak kullanır, o ayrı bir
olay. Ama hiç kimsenin Van, Bitlis, Iğdır, Ağrı, Kars
halkına havasını kirletecek, onu zehirleyecek kömür verme
hakkı yoktur, böyle bir şey olmaz. Sayın Bakana sorduk, soru
önergesi verdik. Burada bu illerin milletvekillerine de söylüyoruz, gidin kendi
ilinizde halk bu konuda ne söylüyor, oradaki sağlıkçılar,
oradaki çevreyle ilgili yetkililer ne söylüyor gidin ona bir bakın. Yani
burada gelip Biz kömür dağıtıyoruz. demekle iş bitmiyor.
Kömür dağıtacaksınız, doğal gaz
bağlayacaksınız, insanları açsa doyuracaksınız,
üşüyorsa ısıtacaksınız ama onu zehirleme
hakkını vermez bu size.
Değerli
arkadaşlar, enerji -defalarca dile getiriyoruz, üzerinde fazla
durmayacağım, o konuda değerlendirme de yapmayacağım-
tüm dünyanın en önemli, en stratejik kaynaklarından biri. Dünya,
başta gelişmiş ülkeler, dünyanın politikasını
belirleyen ülkeler olmak üzere her ülke ekonomisinin, sanayisinin ve normal
sosyal, toplumsal yaşamının kaynağı olan enerjiyle
ilgili sürekli, geçmişten bu yana kadar sürekli politikalar belirlemekte,
bunu geliştirmekte hem kendi iç yapısında hem de
uluslararası ilişkilerinde, diplomaside buna önem vermektedir.
Elbette Türkiyenin de yıllardır bu konuda belli
çalışmaları, belli kendisine göre politikaları var. Ama biz
hem geçmiş hükûmetler döneminde hem de bugün AKP İktidarı
döneminde bu politikaların çok bütüncül, geleceği de tüm yönleriyle
hesaplayan, bununla birlikte, toplumun enerji ihtiyacını
karşılamanın yanında toplumun, toplum
sağlığının, çevrenin geleceğini de düşünen
politikalar şeklinde kapsamlı, global bir politikasının ve
stratejisinin olmadığını düşünüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, dünyada bugün enerji
ihtiyacının yüzde 90nı fosil kaynaklardan yani petrol,
doğal gaz ve kömürden sağlanmaktadır. Bu, uzun süre de böyle
devam edecek. Ancak, dünyada belki bir yirmi otuz yıl önceye kadar enerji
politikaları belirleniyorken, enerji ihtiyacının
karşılanması için çalışmalar yapılıyorken
çevrenin korunması, bu enerji tüketildiği zaman, üretildiği ve
tüketildiği zaman toplumun bugünü ve geleceği üzerinde etkileri çok
tartışılmıyordu. Özellikle küresel ısınma,
küresel ısınmanın pratik sonuçlarının da ortaya
çıkmasıyla birlikte başta Avrupa, Amerika olmak üzere, büyük
devletler olmak üzere, bugün dünyanın gündeminde enerji ihtiyacı
karşılanırken, enerji üretilirken, tüketilirken biz
dünyamızı, çevremizi ve geleceğimizi nasıl
kurtarırız; bu yaşamımızı sürdürüyorken,
ihtiyaçlarımızı karşılıyorken geleceğimizi
nasıl kurtaracağız tartışması var ve yine bu
konuda sadece Türkiye değil, ciddi araştırmalar yapan, bilimsel
çalışmalar yapan, bu konuda binlerce değerlendirme, makale,
kitaplar yazılan Avrupa, Amerika gibi ülkelerde de maalesef ne yazık
ki hâlâ ülkeler güncel ekonomik çıkarlarını, ticari
kaygılarını öne çıkarmakta. Bu konuda küresel
ısınmayla ilgili, dünyamızın, çevremizin ve
insanlığın geleceğiyle ilgili hâlâ ciddi adımlar
atılmış değil.
Bizler bu konuda
Türkiyede de tabii ki gelişmekte olan bir ülke olarak, sanayisi
gelişen, kentleşen, enerjiye ihtiyacı her geçen gün artan bir
ülke olarak enerji üretimini ve tüketimimizi değerlendireceğiz,
geliştirmeye çalışacağız ama tüm bunlarla birlikte
çevreyi, tüm bunlarla birlikte doğayı, tüm bunlarla birlikte
insanlığın bugünkü sağlığı ve
geleceğini de düşünmek, tartışmak zorundayız ve yine,
mevcut verilere göre bazı değerlendirmeler farklı olsa bile
fosil kaynaklarla ilgili petrolün kırk yıllık, doğal
gazın altmış yıllık bir ömrü olduğu, bu süre
içinde verimli üretiminin olmayacağı, tükeneceği üzerine
çalışmalar yürütülüyor. Eğer böyleyse başta Avrupa,
Amerika, Rusya, Çin, büyük devletler bir taraftan hem ticari anlamda, bir
taraftan da siyasi anlamda dünyanın geleceğinde güçlü olan,
kararları etkili olan ülkeler olmak üzere tüm dünya yenilenebilir enerjiyi
önüne bir politika olarak koymak zorundadır.
Biz, bugün, tüm
dünya, eğer ciddi şekilde ülkelerin ve uluslararası
şirketlerin, holdinglerin, kartellerin çıkarlarını bir
tarafa bırakırsak, kısa bir süre içinde, önümüzdeki on-on
beş yıllık süre içinde, tümüyle yenilenebilir kaynaklarla mevcut
insanlığın tüm enerji ihtiyacını
karşılayabilecek bir potansiyel vardır ama maalesef Türkiye'de
olduğu gibi dünyada da gündelik çıkarlar, gündelik siyasetler
kısa vadeli politikalarla bunlar sürekli erteleniyor.
Şimdi,
Türkiye'de hem geçmiş Bakanımız hem bugünkü Sayın
Yıldız hem de geçmiş hükûmetler döneminde, son on-on beş
yıldır enerji politikalarından bahsedildiği zaman yenilenebilir
enerjinin önemli olduğu, yaşamsal olduğu
tartışılır ama maalesef AKP İktidarı döneminde,
yıllardır verilmiş, Sanayi Komisyonu eski Başkanı
tarafından verilmiş tasarı, teklif hâlâ orada bekliyor, uzun bir
süre Meclise getirilmedi, bir ay önce getirildi ve tümü üzerindeki
görüşmelerden sonra tekrar geri çekildi.
Ve yine
Türkiye'de ciddi tartışma konularından biri, sürekli
tartışma konularından biri nükleer enerji.
Değerli
milletvekilleri, biz başta da belirttik, bugün, hem dünyada hem de
Türkiye'de nükleer enerjiyi enerji ihtiyacına bir alternatif olarak
savunan hem tüm devletler hem de Türkiye'deki geçmişteki ve bugünkü siyasi
partiler, siyasal nedenlerle, diğer enerjiyle ilgili değil,
diğer stratejik nedenlerle, güç olma nedeniyle
tartışmışlardır.
Bugün, hem
dünyanın bu konuda, nükleerle ilgili çalışmaların
yapıldığı ülkelerde, başta Avrupa olmak üzere,
Amerikada bilimsel çalışmalardan tutun, bilimsel verilerden tutun
çevre örgütlerine ve kitleye kadar nükleer enerjiyle ilgili ciddi olumsuzluklar,
ciddi kaygılar var, ciddi tartışmalar var. Birçok ülke ciddi bir
şekilde nükleer enerjiyi gündeminden çıkardı. Şimdi, enerji
ihtiyacının önemli bir kısmını nükleerden elde eden
ülkelerin birçoğu bugün artık nükleer santral yapmıyor. Bu
ülkelerin birçoğu nükleer santrallerini vadesi, kullanım süresi
dolmadan kapatma kararı aldı. Nitekim, bu yıl içinde, bu
sonbaharda Almanyada Hükûmetin nükleer santralleri kapatma süresini uzatma
kararı üzerine oradaki tartışmaları, yapılan eylemleri
ve şiddeti gördünüz. Ama Türkiyede ne yazık ki
Bu teknolojiyi
yaratan, bu teknolojiyi ortaya çıkaran, yıllardır
yatırım yapmış, santraller kurmuş, bu santrallerin
birçoğunu başka ülkelere de yapmış ülkeler, nükleer
santrallerin atıklarının ciddi bir sorun olduğunu, hem bugün
hem yarın insanlık için bir sorun olduğunu söylüyorken, bu
konuda yatırımlarından vazgeçmişken, artık
yatırım yapmıyorken, santral kurmuyorken, mevcut santralleri
kullanım süresi bitmeden kapatma kararı alıp bunu
tartışıyorken Türkiyede nükleer enerjinin bir zorunluluk
olduğunu tartışmak gerçekten hiçbir şekilde kabul
edilebilir değil.
Yine, sürekli
bunu dile getirenlerin en önemli gerekçelerinden biri Türkiye'nin alternatif
enerji ihtiyacı olduğu, Türkiye'nin yüzde 70in üzerinde enerjide
dışarıya bağımlı olduğu, nükleer enerjinin
bağımlılığı azaltacağı üzerinedir ve bu
nükleer santral sözleşmesi kiminle yapılıyor? Rusyayla
yapılıyor. Rusyanın denetiminde, onun denetimi altında,
onun işletmesinde bir santral kuruluyor ve biz doğal gazda yüzde 65,
petrolde yüzde 33-34 bağımlı olduğumuz Rusyaya bir de
nükleer enerji santralini yapma izni veriyoruz ve bu gerekçeyi öne koyuyoruz.
Bu gerekçelere hiç kimsenin inanması mümkün değil.
Yine, nükleer
enerjinin ucuz olduğu söyleniyor. Burada getirildi, sözleşme bu
Meclisten çıktı. Hem dünyadaki elektrik fiyatlarını,
Türkiyedeki elektrik fiyatlarını biliyoruz, Türkiyenin nükleer
santral karşılığı Rus firmasına verdiği
fiyatı biliyoruz. Yani bu, insanların mantığıyla,
insanların hafızasıyla dalga geçmektir. Böyle bir mantık
olur mu? Böyle bir gerekçe olur mu? Siz, ucuz olduğu gerekçesiyle Nükleer
santral, nükleer elektrik ucuzdur, onun için yapıyoruz. diyorsunuz
halkın karşısında. Buradan da yasa geçiyor, fiyatlar
önümüzde.
Değerli
arkadaşlar, yine Türkiyede en çok tartışılan konulardan
biri HEStir. Biz defalarca belirttik. Türkiyenin kendi yerli
kaynaklarını, hem linyiti hem kömürü hem de derelerini,
akarsularını en verimli bir şekilde kullanması gerekiyor.
Ama biz enerji üreteceğiz diye ne tüm derelerin üzerini metre metre satan
bir mantığı ne binlerce yıldır insanların
yaşadığı ili, ilçesi, köyünü ona doğal yapı
olarak, ona çevresiyle, o bölgedeki florasıyla, faunasıyla, hayvansal
yaşamıyla zehir etme hakkımız yoktur.
Nitekim,
Karadeniz başta olmak üzere, birçok ilde insanlar buna ciddi tepki
gösterdi, davalar açtı, birçoğu yasal olarak engellendi. AKPnin
çıkarmayı düşündüğü doğal çevreyi de kendi denetimine
alan, yasalardan kaçıran mantığı eğer sürdürülürse
şuna inanın ki insanlar o dağlarını, köylerini kullandırmaz,
yarın isyan eder ve eğer Karadenizde, eğer Doğu
Anadoluda, eğer Egede, Marmarada hem enerjide, HESlerde hem de maden
politikasında bunu sürdürürseniz, yarın öbür gün insanlar, o
kepçelerin, dozerlerin, iş makinelerinin karşısına
çıkar ve Hükûmete de Meclise de oradaki valiye de yetkililere de isyan
eder. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktur.
Elbette, biz
derelerimizi, biz sularımızı verimli kullanma
Gerçekten, hem
küresel ısınmanın etkisini azaltacak, doğayı
kirletmeyecek bir şekilde kullanacağız ama bunu kullanırken
tüm bu çalışmaları bilimsel şekilde yapacağız. Bu
çalışmaları muhalefet-iktidar paylaşacağız, bu
çalışmaları sivil toplum örgütleriyle, bu
çalışmaları çevre örgütleriyle, bu çalışmaları
köyünde HES yaptığımız, ilinde baraj yaptığımız
insanlarla paylaşarak yapacağız. İkna edeceğiz
birbirimizi, insanlarımızı ikna edeceğiz ve ikna ettikten
sonra da HESleri de kuracağız, linyitimizi de kömürümüzü de kuracağız.
Ama bizim Kendi doğal kaynaklarımızı kullanalım.
diye kirli kömürleri getirip illere dağıtıp insanların
havasını zehirleme hakkımız yoktur. Biz, linyitleri ve
kömürleri, kurduğumuz, hiçbir tedbiri, filtresi, gelişmiş
teknolojiyi kullanmadan
İnsanlarımızı zehirleme
hakkımız yoktur, bu hakkı kimse bize vermez.
Yine,
değerli arkadaşlar, Türkiyede enerjide her zaman dile
getirilenlerden ve önemli olan konulardan biri şudur: Enerjinin verimli
kullanılması ve kaçak kayıpların ortadan
kaldırılması, eskimiş iletim hatlarının
yenilenmesinden bahsedilir. Nitekim arkadaşlar rakam da verdi. 1994te
15,5 olan kayıp kaçak oranları 2000de zirveye ulaşıyor,
21,5; sonrasında, AKP iktidarları döneminde, 2008de 14,4e kadar
düşüyor ama ne hikmetse, 2009da TEDAŞın verdiği rapora
göre, değerlere göre 17,7ye çıkıyor.
Şimdi,
elektriğin yine verimli kullanılmamasıyla ilgili, Türkiye, bu
konuda enerjiye en fazla ihtiyacı olan, enerjiye ihtiyacı sürekli
büyüyerek devam eden bir ülke olmasına rağmen kayıp kaçakla
ilgili, elektriğin, enerjinin verimli kullanılmasıyla ilgili en
az çaba sarf eden bir ülkedir maalesef. Onun için insanların nerede, kim
kaçak kullandı şeyi üzerine, kaçak nerede kullanılıyor,
neden kullanılıyor, bunun tedbirlerini nasıl alırız?
Eğer siz Konya Ovasını, eğer siz GAP bölgesini, eğer
siz Urfanın, Mardinin, Batmanın köylülerinin sulama
ihtiyaçlarını gidermezseniz, onlar tarım yapacaklar,
tarımı da elektrikle yapacaklar, elektriği de kaçak
kullanacaklar ve bu ülkenin verimli olan, çok zor koşullarda elde edilen
enerjisi de bunu yapmadığı için bu şekilde
kullanılacaktır diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.19
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.39
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
sekizinci turu üzerindeki görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekiciye aittir.
Buyurun
Sayın Ekici. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET EKİCİ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 2011 mali yılı bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere
söz aldım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, çalışma hayatı toplumun tamamını
doğrudan ilgilendiren bir alandır. Çalışanlar,
işverenler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, hane
halkları ve devlet kurumları, bu alanda hem etki eden hem de
etkilenen pozisyonuyla yer alırlar. Sağlıklı işleyen
bir çalışma hayatı, huzurlu ve refah seviyesi yüksek bir toplumu
ifade eder. Bu durum aynı zamanda istikrarlı ve gelişmiş
bir ekonominin de göstergesidir.
Çalışma
hayatındaki göstergeleri makroekonomik ögeleri dışlayarak ifade
etmek de mümkün değildir. Bugün Türkiye'de yaşanan işsizlik,
çalışanların, emeklilerin yaşadığı
sıkıntılar, sendikalaşma oranlarındaki negatif durum,
işverenlerin ekonomik problemleri, vasıfsız işçi
sayısının çokluğu, kapanan iş yerlerinin
çoğalması gibi çalışma hayatının içindeki
problemlerin hepsini bir bakanlığa mal etmek elbette doğru
değildir.
Kabul etmek
gerekir ki Hükûmetçe izlenen ekonomi politikalarındaki
yanlışlıklar ve istikrarsızlık, eğitim alanında
bir türlü sağlanamayan kalite ve yaşanan olumsuzluklar, dış
ekonomik politikada izlenen yol ve buna bağlı gerçekleşen
dış ticaret verileri nihai olarak yansımasını
çalışma hayatında bulmakta ve bugün konuştuğumuz bütün
problemler bu alanda toplanıp bir araya gelmektedir.
Bir dönem
işsizliğin çok artması ve can yakıcı hâle gelmesinden
sonra dönemsel olarak sağlanan iyileşmelerin bir savunma aracı
olarak kullanılmasını doğru bulmuyorum. Yine, ekonomik
büyüme olarak ifade edilen, aslında ithalata dayalı olarak
gerçekleşen, içinde istihdam ve üretim olmayan sanal büyüme
rakamlarını iyilik olarak göstermeyi siyaset adına, millet
adına yapılan bir iş olarak samimi ve dürüst bulmuyorum.
Kaldı ki, artık bu sayısal verilere ne söyleyen ne de dinleyen
inanmaz olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, aralıksız sekiz yıldır iktidar olan bir
siyasi partinin ve onun Hükûmetinin bütçesini konuşuyoruz. Yukarıda
ifade ettiğim gibi, milletten siyasi istikrar adına oy istemiş
ve almış bir kadronun bu saatten sonra günübirlik, dönemsel
iyileşmelerle ülkeyi ve milleti oyalama hakkı yoktur,
kalmamıştır. Bu İktidar, bir kere, idari anlamda
istikrarı sağlayamamıştır. Sosyal Güvenlik Kurumuna
bağlı Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğünde 8 daire
başkanlığından 6 tanesi, Primsiz Ödemeler Genel
Müdürlüğünde 5 daire başkanlığından 3 tanesi hâlen
vekâleten yürütülmektedir. Sekiz yılda bu daire
başkanlıklarına asaleten atanacak ehliyetli ve liyakatli
insanlar hâlâ bulunamamış mıdır? Neden vekâletle
işlerin yürütüldüğü ve kadrolaşma konusunda yaşanan
sıkıntılar da herkesin malumudur.
Bu arada, Sosyal
Güvenlik Kurumunda çalışanlar arasında siyaset ve sendika
ayrımı yapılmakta olup özellikle ilçelerde açılan merkez
müdürlüklerine yapılan görevlendirmelerde liyakat kıstasları
esas alınmadan yandaş sendika kriterinin dikkate
alındığı görülmektedir. İl müdür
yardımcısı atamalarının istatistiki bilgilerine
bakıldığında ise ataması yapılan toplam 45
kadronun 30unun yandaş sendika üyesi olduğu görülmektedir.
Yapılmak istenen şeyle, hiçbir vasfı ve becerisi olmayan,
açılacak bir yarışma sınavında başarma ihtimali
dahi bulunmayan bu kişilere peşkeş çekilmek suretiyle aynı
unvanda bulunan diğer kurum çalışanlarının hakkı
gasp edilmektedir. Bu vahim tablo, Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimince 14/8/2010
tarihinde Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği
değiştirilerek sınavsız atanacak il müdürü ve il müdür
yardımcısı unvanlarındaki özel şartlar
kaldırılarak sağlanmıştır. Bu atamaların
devam edeceği de artık yüksek sesle konuşulmaktadır. Bu,
büyük bir hak gasbıdır.
Hele bir
başka gasp daha vardır ki, o kadar taraflı bir idare söz
konusudur ki referandum öncesinde bir iç yazışma organında Bu
cennet vatanda güzel insanlarımızın psikolojisi maalesef
bozuldu. Allah bu necip milletin yâr ve yardımcısı olsun. Her
şeyin hayırlı olanını Cenabı Allah kısmet
eylesin. Şimdiden Ramazan Bayramınız mübarek olsun. ifadesini
kullanan bir memurun, bu ibarede hayırlı olan kelimesi geçtiği
için propaganda yaptığı iddia edilerek, 657ye göre 120nci
maddeye atfen disiplin soruşturması açılmıştır.
Bu, aynen, hani bir ördek hikâyesi vardır ya, Havada bulut var. diyene
Sen bana ördek mi dedin? diyen insan tipi tarif edilir ya bir fıkrada,
aynen ona benzemektedir. Ama yapılan işlem tam bir despotluktur.
Değerli
milletvekilleri, kamuda istihdam edilen taşeron firma
çalışanı sayısı 2000li yılların
başında 10 bin civarındayken bugün bu
çalışanların sayısı 300 bini aşmıştır.
Bu sistem, çalışanlar açısından sosyal güvencenin
olmadığı, yarını belli olmayan, ücretin bile düzgün
alınamadığı bir emek sömürüsüdür ancak Hükûmet ve
Bakanlık maalesef bu konuda hiçbir tedbir almamakta, iş
sağlığı ve güvenliği esaslarına uyulmadan,
sendikalaşmanın olmadığı, esnek çalışma ve
düşük ücretli çalışanların hâkim olduğu bir sisteme
doğru hızla gidilmektedir. ILO, toplu sözleşme ve grev
hakkının kutsal bir insan hakkı olduğunu görmektedir ancak
maalesef bugün ülkemizde bu uluslararası standartlara ulaşmak mümkün
değildir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde bütün bu problemler yaşanırken çok fazla
değinilmeyen bir konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Ülkemiz
açısından istihdamın bir de yurt dışı boyutu
vardır. Bu anlamda yurt dışı taahhüt sektörünün problemleri
ve onların Türk işçisi istihdamındaki tercihlerine yönelik
problemlerin ve eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir. Bunların her
birisi Bakanlığın görev ve sorumluluk alanında
olmasına rağmen, maalesef gereği yapılmamaktadır.
Hatta taahhüt sektörünün bugün olduğu yerlerdeki ilgili kesin ve net
sayısal verilere ulaşamadığımız gibi, istatistiki
bilgileri de tahminî ve el yordamıyla bulmaktayız.
Dolayısıyla buradaki özel ve tüzel kişiliğe sahip
vatandaşlarımızın sorunları bilinemez ve çözüme
yönelik bir çalışmanın olmadığı da görülmektedir.
Bu konuda Hükûmeti ve Bakanlığı göreve davet ediyorum.
Bir başka
gündeme getirmek istediğim konu da yurt dışında
çalışan vatandaşlarımızın sosyal güvenlikleriyle
ilgilidir. Bu konudaki düzenleme, muhatap ülkelerle yapılacak sosyal
güvenlik sözleşmeleriyle sağlanır. Özellikle Bulgaristan göçmeni
olarak ülkemize gelmiş ve vatandaşlık hakkı
kazanmış vatandaşlarımızın Bulgaristandaki
çalışma hayatıyla ilgili düzenleme var mıdır,
bilmiyorum. Sayın Bakan bu konuda Meclisimizi bir bilgilendirirse memnun
olurum ancak 8/5/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı
Kanunun benim arz etmeye çalıştığım konuyu
kapsamadığını da ifade etmek istiyorum. Burada bir
mağduriyet olduğunu önemle belirtiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir başka problem de, gittikçe artan ve frenlenemeyen bir
başka problem de kayıt dışı çalışmadır.
Kayıt dışı çalışma yüzde 45leri
aşmıştır. Bu oran bir kısım Doğu ve
Güneydoğu illerimizde yüzde 75lere varmaktadır. Bugün
itibarıyla kayıt dışı çalışanların
sayısının 10 milyon 500 bin kişi civarında olması
son beş yılın rekorunu oluşturmaktadır.
Açlık
sınırının, asgari geçim sınırlarının ne
olduğunu hepimiz biliyoruz. Vaktim çok sınırlı, bu
rakamları verme şansım yok. Ancak bugün özellikle işsizlik
oranında belirlenen hedefler krizin teğet geçtiği bir ülke için
yeterli değildir ve uluslararası konjonktürle, uluslararası
konjonktürde krizden çok etkilenmiş ülkelerin verileri baz alınarak
da bu durumun izahı mümkün değildir.
Bir başka
konu da, çalışma hayatında işlerin yolunda
gitmediğinin temel göstergelerinden biri de Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan yapılan
yardımdır. 2003 yılında 1 milyon 96 bin aileye
dağıtım yapılırken 2009 yılında 2 milyon 240
bin aileye dağıtım yapılmış. Biraz önce de bir
sayın hatip bunu öykünerek iftiharla bahsetti ama doğru
çalışma hayatının olduğu ülkede sosyal
yardımların en az olması gerektiğini unutarak
konuşuyor. Yani biz sosyal yardım vermek yerine o çocukların
babalarına iş verirsek daha doğru işleri yapmış
olacağımızı ifade etmek için bunu söylüyorum.
Değerli
milletvekilleri, TÜİK rakamları inandırıcı olmaktan
uzaklaştı, sokaktaki, pazardaki, marketteki gerçek enflasyon
rakamları ile kâğıt üstündeki enflasyon birbiriyle
örtüşmüyor. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Onun için problemleri
daha ciddi boyutta görüşmemiz gerekir diyorum.
Sözlerime son verirken
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Tunca Toskay,
Antalya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Toskay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
TUNCA TOSKAY (Antalya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
2011 yılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken saygılar
sunuyorum.
Bu kurumlar
hakkında konuşmak, detaylı bir değerlendirme yapmak için
süre fevkalade sınırlı olduğu için ben konuşmamı
Bakanlığın enerji alanındaki faaliyetleriyle
sınırlı tutmaya gayret edeceğim.
İlk önce enerji
maliyetlerinden başlamak istiyorum. Şu anda Türkiyedeki enerji
maliyetleri geniş halk kitleleri, çiftçiler, sanayiciler için, bütün
halkımız için çok yüksek. Benzinin fiyatı 4 liraya
varmış vaziyette, çiftçinin kullandığı motorin
fevkalade pahalı hâldedir. Sanayicinin enerji maliyetleri onun rekabet
şansını olumsuz şekilde etkileyecek düzeye
ulaşmıştır. Sayın Bakan, sanayicilere elektriği
oldukça makul fiyatlardan verdiklerini euro sent olarak, rakam vererek ifade
etmektedir. Ancak bu yılın fiyatları dolar sent cinsinden
hesaplandığında enerji fiyatlarının bu yıl da
arttığını görmekteyiz.
Enerji
fiyatlandırması yapılırken bizim gibi enerji
açısından dışa bağımlı olan ülkeler dikkate
alındığında enerjinin verimli kullanılmasını
teşvik edecek bir fiyatlandırma yaklaşımı kabul
edilebilir, doğrudur. Ancak, bu fiyatlar, o ülkedeki ekonomideki
üreticilerin uluslararası alandaki rekabet şansını olumsuz
etkileyecek düzeye hiç varmamalı. Bugün bu fiyatlar çok yüksektir. Bu
fiyatların yüksekliği geniş halk kitlelerinin hayat
standardını da olumsuz etkileyerek sosyal adalet açısından
sakıncalar yaratmaktadır.
2008
yılında petrolün varil fiyatı 145-150 dolarlarda cereyan
ederken, sürerken, benzinin fiyatı bugünkü fiyatların çok
altındaydı. 2010 yılı Aralık ayında petrolün
varil fiyatı 90 doların altındadır ve 97 oktan benzinin
fiyatı 4 lirayı bulmuş durumda. Dünyada bu akaryakıt
ürünlerinden en fazla vergi alan ülke olarak birinciliği hiç kimseye
kaptırmıyoruz.
Öyle
anlaşılıyor ki AKP Hükûmeti, akaryakıtın fiyatlandırılmasında
tek ölçü olarak Bu kaynaktan ne kadar fazla vergi alabilirim.
yaklaşımını öne çıkartmaktadır. Böyle bir
varsayımla hareket ettiğiniz zaman, benzin istasyonları vergi
tahsilatı yapan veznelere dönüşmek durumunda oluyor.
Enerji
açısından dışa
bağımlılığımızı irdelediğimiz
zaman, geçtiğimiz dönemde, sekiz yıllık dönemde enerjiden
dışa bağımlılığımız
artmıştır. Birincil kaynaklarda toplamda yüzde 71,5 bir
dışa bağımlılık söz konusudur, petrolde 93,
doğal gazda 97 bir bağımlılık söz konusudur.
Bu
bağımlılık artışını, bu dönemdeki
büyümenin hızlılığına bağlayarak bu mazereti
kabul etmemiz de mümkün değildir çünkü benzer büyüme ortalama
rakamlarına geçtiğimiz yıllarda bazı dönemlerde
varılmıştır, böyle bir bağımlılık söz
konusu olmamıştır.
Burada önemli
olan şeylerden bir tanesi, yenilenebilir kaynakların azami oranda
kullanılıp kullanılmadığıdır. Burada bir
örnek: 2002 yılında toplam elektrik üretimi içinde hidroelektrik
kaynağımızın payı yüzde 26dan, 2009da yüzde 18,5a
düşmüştür. Demek ki bu alanda, en azından payı koruyacak
kadar yatırım yapma imkânı bulunamamış görünüyor.
Rüzgâr,
jeotermal, biyoyakıtların payı ise ihmal edilecek bindeler
mertebesindedir. Güneş enerjisinden enerji elde etme açısından,
halkın sıcak su sağlama girişimi dışında
ciddi bir atılım söz konusu değildir.
Serbest piyasa
uygulamaları içinde kamu ve özel kesim imkânlarının harekete
geçirilmesi ilkesi bakımından yapılanlara göz
attığımızda, enerji piyasasının kurulması ve
düzenlenmesi konusundaki yasaların önemli bir bölümü 57nci Hükûmet
tarafından çıkarılmıştır. Elektrik Piyasası
Kanunu 2003te, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu -ki bu Kanunla
birlikte düzenlenmiştir- o da 2001de, Doğalgaz Piyasası Kanunu
da 2001de çıkmıştır. 19 Kasım 2001 tarihinde de
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu faaliyete geçmiştir.
Bu konuda
piyasada Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun faaliyetleriyle ilgili sorun
AKP hükûmetlerinin piyasaya ekonomi dışı saiklerle
müdahalesinden kaynaklanmaktadır. Böyle olunca da piyasada enerji
kullanımında verimliliğin artırılması, rekabetin
sağlanarak maliyetlerin düşürülmesi gerçekleşmemektedir. Bu
alanda enerjide kamu yatırımlarının düzeyine
baktığımız takdirde, son birkaç yıldır nominal
rakamlar olarak hemen hemen yatırım tutarının sabit
olduğunu görüyoruz ancak gayrisafi yurt içi hasılaya 2011
yılı rakamını oranladığımızda 2003ten
bu tarafa en düşük oran ortaya çıkmaktadır. Yani burada mazeret
şu olabilir: Biz kamu olarak yatırım yapmıyoruz, özel
sektör yatırım yapacak. Bu söylem problemi çözmüyor. Kamunun,
destekleyici, düzenleyici, yönlendirici işlevi için belli düzeyde
yatırım yapması gerekli olmaktadır. Gelişmiş
ülkelerde son yıllardaki eğilim, enerji alanında kamunun
yatırımlarının artması istikametindedir.
Şimdi,
nükleer enerji, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi
bakımından Türkiyede önemli bir konu. Sekiz yılda bu konuda
ciddi bir adım atılamamış. Sekiz yılın sonuna
doğru geldiğimiz sıralarda bir nükleer enerji santralinin yapılması
Rusyayla yapılan bir anlaşmayla gerçekleştirilme
aşamasına girmiş. Ancak şurada şunu soruyoruz,
Sayın Bakanın net olarak ifade etmesini arzu ettiğimiz bazı
sorularımız var:
1) Ticari olarak
bu işletme hangi tarihte çalışmaya başlayacak?
2) 4.880
megavatlık bir santralin yatırım bedeli olarak 20 milyar
doları normal kabul ediyorlar mı? Bu konuda bize
karşılaştırmalı rakamlar verebilirler mi?
Neden ihale,
rekabet ortamı yaratılmadan ihalesiz bir şekilde Rus
firmasına verildi? Acaba
-ihalesiz Samsun-Ceyhan petrol boru hattı Çarıka verildi-
buna petrol sağlama ihtiyacı bu ihalenin Rus firmasına
verilmesinde rol oynadı mı?
Sözleşmede
teknoloji transferi, personel eğitimi, güvenlik, nükleer atıklar
konusundaki şartlar nelerdir?
Santral ticari
işletmeye açıldığı yıl ve sonraki yıllarda
elektriğin satış fiyatı ne olacaktır?
Türk
şirketlerinin ortaklığı nasıl belirlenecek,
kararı kim verecek bu konuda, bu konuda rekabet ortamı
oluşturulacak mı, yoksa Samsun-Ceyhan boru hattındaki yönteme
tekrar mı başvurulacak?
Doğal gazda
yüzde 60, petrolde yüzde 30 bağımlı olduğumuz Rusyaya
nükleer santral ve nükleer yakıt alanında bağımlı hâle
gelmenin kaynak çeşitlendirilmesi ve arz güvenliği ilkeleriyle
örtüştüğünü düşünüyor musunuz?
Arz
güvenliği konusunda Türkiyedeki gelişmeler son derece riskli hâle
gelmiştir. İthalata bağımlılık artmaktadır,
petrol ve doğal gaza bağımlılık artmaktadır.
Belli bir ülkeye artan bir bağımlılık söz konusudur. Arz
güvenliğinin bir ülkede sağlanabilmesi için, yerli kaynaklardan
yararlanmanın artırılması, enerji verimliliğinin
artırılması, enerji tasarrufuna önem verilmesi, yurt
dışında rezerv işletim haklarının tesis edilmesi,
petrol ürünleri ve doğal gaz depolama kapasitesinin yeterli düzeye
getirilmesi gerekmektedir.
Çevre ve enerji
tüketimi konusunda da bir iki noktaya temas etmek istiyorum. İnsan
faaliyetleriyle son elli yılda ekosistem tarihte görülmemiş
şekilde değişti ve tahribata uğradı. Kuzey Buz
Denizindeki buzullar 2001de yapılan tahminlere göre 2100
yılında, 2006daki tahminlere göre 2050 yılında, 2009
tahminine göre de 2025 yılında tamamen eriyecek yani erime fevkalade
hızlanmış vaziyette. 1970 ile 2004 arasında sera gazı
emisyonları yüzde 70 artmış. İklim
değişikliği, toprak kaybı, çölleşme,
biyoçeşitlilik kaybı, azalan su kaynakları ve suların
kirlenmesi; bu tehditler felakete yol açacak. Bunun işaretlerini çok ciddi
şekilde şimdi görmekteyiz. Sayın Bakandan
istirhamımız, bu söylediğimiz noktalara zaman ve kaynak
ayırması, kendi Bakanlığı, Çevre ve Orman
Bakanlığı, bütün kamu kurumları ve sivil toplum
örgütleriyle üniversiteleri mobilize etmesidir. Bu konuda bizim bütün
desteğimiz kendisiyle birlikte olacaktır. Bu alanda alınacak
olumlu sonuçlar emin olunuz ki siyasi başarılardan, seçim kazanmaktan
çok daha önemli olacaktır. Bu arada, toplumların içine girdiği
ve çevrenin tahribatında büyük rol oynayan bu tüketim
çılgınlığı konusunda da hep birlikte neler
yapabileceğimizi de düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Toskay.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Muharrem
Varlı, Adana Milletvekili.
Buyurun
Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bütçesi ve Elektrik İşleri Etüt
İdaresi Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında MHP Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, enerji politikaları bu Hükûmet döneminde tamamen dibe
vurmuş, Türkiye âdeta dış devletlere enerji
politikalarını teslim etmiştir. Dokuz yıldan bu yana, devri
iktidarınızda, Şurada petrol, burada maden, orada doğal
gaz bulduk, işte bu yer altı kaynaklarımızı
çıkaracağız. diyerek insanlarımızı hep
kandırdınız. Karadenize dev petrol arama platformu yüz
milyonlarca dolar harcanarak kuruldu, hiçbir sonuç elde edilemedi. Şimdi
de bu platformun Akdenize taşınması gündeme geldi, belki de
yakında Akdenize yeniden kuracaksınız.
Bakanlık
Türkiyede âdeta yolsuzluğun sembolü hâline geldi. Bürokratların
birçoğu yapılan ihalelerdeki yolsuzluklardan dolayı ya
işinden oldu ya da cezaevinde yatıyor. Kalan bürokratlar da
yaşanan bu olaylardan dolayı korku ve endişe içinde, ya görev
almaktan kaçmış, görev alanlar da yorgun ve yılgın hâlde
görevini layıkıyla yerine getirememiştir.
1976
yılında planlanan nükleer santral aradan otuz beş yıl
geçmesine rağmen hâlâ gerçekleşememiştir. AKP İktidarı
her bütçe görüşmelerinde, Tuz Gölünün altına doğal gaz deposu
yapacağından bahsetmiş, dokuz yıldan beri nükleer
santraller kuracağını söylemiş, yenilenebilir enerji
tesislerinin kurulacağına ilişkin yasa teklifini bir türlü
Meclis gündemine getirip kanunlaştıramamış.
Dolayısıyla iktidara geldiğiniz günden bu yana verdiğiniz
sözlerin hiçbirini gerçekleştiremediğiniz gün gibi
aşikârdır. Bu da AKP politikalarının ne kadar zayıf ve
cılız olduğunu göstermektedir.
Sayın
milletvekilleri, önemli gördüğüm bir konuya daha temas etmek istiyorum.
Hükûmetiniz döneminde diğer bakanlıklarda olduğu gibi Enerji
Bakanlığında da kendi yandaşlarınızdan kiralama
yöntemiyle çok lüks araçları
bürokratların emrine tahsis ediyorsunuz. Bu bürokratlar da
babalarının malı gibi hafta sonu ve bayram tatili gibi günlerde
bile hiç imtina etmeden aileleriyle birlikte, çoluk çocuk
alışveriş merkezleri, eş dost, bayram ziyaretleri, hatta il
dışına, memleketlerine bile bu araçlarla gitmektedirler.
İsrafın haram olduğunu bir kez daha hatırlatma
ihtiyacı duyuyorum.
Burada bir
Şark kurnazlığı yapıyorsunuz aynı zamanda. Güya
resmî plakalı araçlarla bürokratlar, efendim, görevliler
dolaşmamış oluyor, kamuoyunun gözünden resmî plakalı
araçları saklamış oluyorsunuz ama daha fazla fiyatla kendi
yandaşlarınızdan kiraladığınız yine devletin
parasıyla, devletin benziniyle, devletin araçlarıyla hiç imtina
etmeden dolaşıyorsunuz, bravo vallahi! Bunu da buradan milletimizin
dikkatine sunmak istiyorum.
2009 bütçesiyle
ilgili yaptığım konuşmada da tutanaklarda da vardır-
Türkiye Atom Enerjisinde yapılan hızlandırıcı
ihalesiyle ilgili bazı hususları açıklamıştım.
Şu ana kadar herhangi bir tedbir alınmadığı için bu
konuya yeniden değinmek istiyorum. 57nci Hükûmet döneminde 8 milyon dolara
verilen ihale pahalı bulunduğu gerekçesiyle iptal edilmiş AKP
Hükûmeti döneminde, yeniden AKP Hükûmeti döneminde 15 milyon dolara
verilmiş, TAİK Başkanı, Komisyon Başkanı,
onaylanmasına rağmen, bir hafta sonra ihale tekrar iptal
edilmiş. Tekrar inşaat alanı da içerisinde 17 milyon avroya yani
yaklaşık olarak 25 milyon dolara yeniden ihale edilmiş.
Şimdi, aradaki farkı bilmeniz açısından bir daha
vurguluyorum. 8 milyon dolara ihale edilen hızlandırıcı
projesi 25 milyon dolara ihale ediliyor. Bu nasıl bir şeydir? Yani
nasıl insanlarımızın ödediği vergilerle bu kadar
hunharca davranabiliyorsunuz? Hâlâ bu konuda hiçbir gelişme yok. Hatta, bu
konuyla alakalı getirdiğiniz hızlandırıcı 11,6
milyon euroluk sistem ve alet, ekipmanlar şu anda bir barakada çürümeye
terk edilmiş ve garantisi başlamış durumda, kullanmaya
başlamadığınız hâlde ne yazık ki garantisi de
başlamış durumda. Bunları da kamuoyuna, yüce Meclise ve
milletimizin dikkatine sunmak istiyorum.
Yine, 57nci
Koalisyon Hükûmeti döneminde Türk devletleriyle nükleer alanda iş
birliği yapmak üzere kurulan Türk Devletleri Nükleer İşbirliği
Araştırma ve Eğitim Merkezini sekiz yıllık
iktidarınızda hiçbir faaliyete geçirmediğiniz hâlde, üstüne
üstlük bir de 30 Eylül 2010 tarihindeki Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle ne
yazık ki kapattınız. Bu Kurulun kurulma sebebi oradaki Türk
devletleriyle nükleer anlaşmalar yapmak, onlarla enerji
anlaşmaları yapmak içindi ama bunu harekete geçirmediniz ve buradaki
Türk devletleri bizden önderlik yapmamızı, iş birliği
yapmamızı beklerken, siz, hem bu kurumları kapattınız
hem de ABDnin Ermeni açılımını gerçekleştirerek Azeri
kardeşlerimizi ve Türk dünyasını bize küstürdünüz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben Adana Milletvekiliyim. Devri
iktidarınızda ne yazık ki Adanayı işsizlikte birinci
duruma getirdiniz. Vallahi bravo, tebrik ediyorum! Bir zamanlar pamuk
ağalarıyla, çırçır fabrikalarıyla, zenginleriyle Türk
sinemasına konu olmuş o güzelim Adana, şu anda işsizlerin,
işsizler ordusunun caddelerinde dolaştığı bir kent
hâline getirildi. İstanbuldan sonra katma değerde en fazla
Türkiyeye katkı sağlayan Adana, ikinci vilayet olan Adana, ne
yazık ki şu anda isminden bahsedilmez hâle getirildi ve devletin çok
az da olsa yaptığı yatırımlardan da bu işsizler
ordusu, Adanadaki işsizler ordusu ne yazık ki faydalanamadı.
Mesela BOTAŞa bağlı BİL şirketinde şu anda
yaklaşık olarak 600-700 tane insan çalışıyor.
Bunlardan çok az kısmı, çok az kısmı Adanalı,
Ceyhanlı, Yumurtalıklı. İlk Genel Müdür Kocaeliliydi,
Kocaeliden getirdi oraya işçi yerleştirdi; ikinci Genel Müdür
Karadenizdendi, Karadenizden getirdi işçi yerleştirdi. Elbette ki
her vatan toprağı bizim toprağımızdır,
saygımız vardır ama bir bölgeye yapılan tesisten de o
bölgedeki işsizlerin faydalanması da en doğal haklarıdır
diye düşünüyorum. Zaten işsizlik had safhada, bir de bu şekilde
Adanaya kurulan tesislerden ne yazık ki Adanalıları
faydalandıramadınız.
Yine, Sayın
Bakana buradan bir şey sormak istiyorum. Bu ülke için taş üstüne
taş koyana Allah razı olsun deriz, hiçbir yapılanı inkâr
etmeyiz. Adana Ceyhan bölgesi enerji bölgesi olarak ilan edildi. Enerji ihtisas
bölgesi olarak Ceyhan, Yumurtalık, Erzin o bölge. Fakat şu ana kadar
bir tek çivi bile çakılmadı. Hatta oraya yatırım yapmak
isteyenlerin de önü kesildi, engellendi. Biz birilerine söz verdik: gibi sözlerle
engellendi. Belki engellenmemiş olsaydı şu anda orada dört
beş tane rafineri olacaktı ve bir sürü insan, işsizimiz orada
çalışıyor olacaktı ama devri iktidarınızda ne
yazık ki bunu da yaptınız.
Yine, Çalık
grubuyla ilgili böyle bir talep olduğunu Başbakan söylemişti o
insanların önünü keserken, yatırımcıların önünü
keserken. Çalık grubunun Adana İl Özel İdaresinden bir talebi
oldu imar tadilatıyla ilgili. Bu imar tadilatı önce reddedildi, daha
sonra MHPli üyelerin de oyuyla kabul edildi. Fakat Çalık grubu da şu
ana kadar orada tek bir çivi çakmamıştır, 1 metrekare toprak
bile almamıştır, hatta AKPli siyasetçiler Adanada işte 10
bin işçinin çalışacağı yatırımı
MHPliler engelliyor. diye siyaset yaptılar ama şu anda 10 bin tane
işçinin çalışacağı tesisin yerinde yeller esiyor. AKPli
siyasetçilere de buradan sesleniyorum: Lütfen 10 bin kişiyi bir an önce
istihdam edin de biz de görelim.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki söylenecek çok şey var ama vaktimiz yeterli
değil.
Bir de kurulacak
termik santraller var. O bölge birinci derece yer altı içme suyu ve
turunçgiller, zeytin bahçeleriyle kaplı bir bölge. Lütfen o
yatırımı da daha az verimli toprakların olduğu
bölgelere kaydırmayı planlayınız, lütfen o
yatırımları bir daha değerlendiriniz diye düşünüyorum.
Bu
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Varlı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Necati Özensoy,
Bursa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü ve Maden Tetkik Arama bütçeleri üzerinde
söz aldım. Yüce Türk milletini ve onun temsilcisi Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Enerji
politikasının temel amacı, iktisadi kalkınmanın ve
sosyal gelişmenin ihtiyaç duyduğu enerjinin, rekabetçi bir serbest
piyasa ortamında, sürekli, kaliteli, güvenli ve mümkün olan en düşük
maliyete teminidir. 2011 Hükûmet Programından okuyorum.
Bakalım:
Süreklilik var mı? Maalesef, işte, başımıza gelen
Rusyanın gaz kesmesiyle, İranın gaz kesmesiyle bu
sürekliliklerdeki sıkıntıları hep birlikte
yaşadık.
Kaliteli mi?
Kalitede İranla tahkime gittik, kalite konusunda
sıkıntılar doğdu.
Arz güvenliği
var mı? Maalesef yok.
Mümkün olan en
düşük maliyet. Fiyatlar nerelerde? Bakalım: Sanayide tüketilen
elektrik ve doğal gaz fiyatları OECD rakamlarına göre nerelerde?
2007de Türkiyede 10,9 sent, OECDde 9,3; 2008de Türkiyede 13,9 sent,
OECDde 11; Türkiyede yine 2009da 13,9 sent, OECDde 10, 7 elektrik
fiyatları, yani OECD fiyatlarının sürekli üstünde. Doğal
gazda 2007de bin metreküp için 440 dolar Türkiyede, 340 dolar OECDde.
2008de 572 dolar, OECDde 434 dolar. Yine, 2009da doğal gazın bin metreküpü
467 dolar, OECDde 304 dolar. Yani sürekli OECD rakamlarının üstünde
olmuşuz.
Peki, bu benzin
ve mazota bakalım: Şimdi, son günlerde özellikle bu 2 kuruş, 3
kuruşla ilgili konuşmalar, görüşmeler oluyor. Bakın,
şu anda benzin ve mazot rafineri çıkışının
neredeyse tam 4 katına satılıyor. Yine aynı benzin
Yunanistanda 2 dolar, Almanyada 1,87; Fransada 1,82; İtalyada 1,74;
İsviçrede 1,50; Kanadada 1 dolar, Türkiyede ise 2,5 doların üzerinde
satılıyor ve bunun yaklaşık yüzde 65i de vergi.
Bu zamlar
konuşulurken Sayın Bakan ve Başbakan yine hep üretici firmalara
atfen birtakım şeyler söylüyor ama vergi oranlarının zamla
birlikte ne kadar yükseldiği gerçeği de ortada.
Yine Sayın
Başbakan, zamanında geçmiş hükûmeti eleştirerek Her gün
otomatiğe almışlar, zam yapılıyor, bir bakıyorsun
düşüyor
Eğer bu otomatik fiyatlandırma bugün de devam
etmiş olsaydı, bu petrol fiyatları ve bu kurla bugün benzinin
fiyatı sadece 2 lira idi, bunu da kamuoyunun bilgilerine sunayım.
Yine, bu üretici
firmaların genel müdürleri de ifade ediyorlar bu benzin ve mazot
fiyatlarının nerelerde olduğunu dolayısıyla bugün
benzin ve mazot pahalıysa bu, fiyatların içerisinde vergilerin çok
yüksek oranda olmasından ve bu Hükûmetin yaptığı
yanlış politikalardan kaynaklanıyor.
Yine, evlerimizde
kullandığımız elektrik fiyatlarıyla ilgili bir bilgi
vermek istiyorum: Bu, TEDAŞın tarife bileşenleriyle
alakalı bir tablodur. Burada, bu tabloda şu andaki
fiyatlandırmanın içerisinde TEDAŞın alım fiyatı
sadece yüzde 59a tekabül ediyor yani 14,54 kuruş; üzerine satış
marjı konulmuş. Kayıp kaçak bedelini yani Türkiyedeki şu
anda yaklaşık yüzde 16 olan kayıp kaçak bedelini de, bu
fiyatlandırmaya baktığımızda faturalarını
ödeyen insanlar ödüyor. Böyle devam ediyor, sonuç itibarıyla 14,54 kuruşluk
rakam tam 24,65 kuruşa tüketiciye faturalandırılıyor.
Benim burada
merak ettiğim bir şey daha var. Burada TRT bedeli var, TRT payı
var. Niye bu TRT payı TEDAŞın kâr marjı ve kayıp
kaçak bedeli de konduktan sonra yüzdeye vuruluyor, bunu da Sayın Bakandan
soruyorum ve merak ediyorum yani TRTye bir 20-30 milyon lira daha
vatandaştan fazla tahsil ederek vermenin, onlara daha fazla eziyet etmenin
ne anlamı var, onu da anlamış değilim.
Yine Bakanlar
Kurulunun veya Hükûmet programında petrol ve doğal gazda hâlen son
derece yetersiz olan yerli üretim ülke talebini karşılama
oranını yükseltmek amacıyla çalışmaların devam
ettiği ifade ediliyor. Yani, petrol ve doğal gazda geldiğimiz
noktanın ne kadar kötü durumda olduğu yine bu ekonomik programda da
ortaya konmuş durumda yani Türkiye'nin petrol ihtiyacının
yaklaşık yüzde 88i gibi karşılanıyor, doğal
gazda çok daha kötü durumdayız.
TPAO
kurulduğu yıllarda dünyada 63üncü sırada iken, bünyesinden
ayrılan BOTAŞ ve PETKİM, TÜPRAŞ gibi kurumlarla bugün
artık, sıralarda yerini bile göremiyoruz. Bu TPAOnun bir an önce bu
durumunun gözden geçirilerek, masaya oturduğu zaman güçlü bir kuruluş
hâline gelmesi için bu çalışmaların yapılmasında fayda
var diye buradan da ifade etmek istiyorum.
Yine TKİ bu
yıl da fakirlere dağıtılacak kömür için temine gidecek. Bu
temin 2 milyon ton civarında ama maalesef KİT Komisyonunda
yaptığımız denetimlerde TKİnin bu teminlerini ya
doğrudan teminle ya da ihalesiz davet usulü aldığını
tespit ettik. Maalesef milyarlarca liralık teminler böyle
yapılıyor. TKİ bundan da vazgeçmeli, yine, aldığı
kömürlerin de analizlerini doğru düzgün yaparak millete artık, zehir
solutmaktan, yüksek kükürt oranlı kömürleri vatandaşa
dağıtarak, kış geldiği zaman o kömür
dağıtılan yüksek oranlı yerlerde millete zehir
solutulmasından vazgeçmeli.
Yine, Türkiye
doğal gaz bağımlısı hâline geldi, hepinizin
bildiği gibi. Bu bağlamda BOTAŞın ciddi anlamda
sıkıntıları var. Kontrat devirlerini yüzde 20ye
indiremediği için yeni bir alım anlaşması yapamıyor,
arz güvenliğiyle ilgili sıkıntılar var. BOTAŞ,
KİTler arasındaki bu zararlardan dolayı, yani sizin
Hükûmetinizin yaptığı yanlış politikalardan
dolayı oluşan 13-14 milyarlık görev zararlarının
sıkıntısını en çok BOTAŞ çekiyor. Alacakları
kâğıt üzerinde 20 milyar gözüküyor, ama faizleri
çıkardığınızda 8 milyar alacağı var,
borçları 9 milyar BOTAŞın, yani batmış durumda bir
anlamda. Çünkü borçlarına faiz devam ediyor, ama alacaklarına faiz
işletilemeyeceği açık ve aşikâr şekilde duruyor.
Yine, bu
BOTAŞın bugünkü duruma gelmesinin gerekçelerinden bir ta-nesi,
BOTAŞın 1 Kasım 2003te yapılan Mavi Akımla ilgili
formül değişikliğidir. Bunu ben YDKnın raporlarından
okuyorum size: Bu tarihte Mavi Akım An-laşmasının -daha
sonra bitiş tarihi 1 Ocak 2026dır- 1 Kasım 2003 tarihinden önce
uygulanan fiyat formülü ile bu tarihten sonra uygulamaya konulan fiyat
formülleri arasındaki farklılık nedeniyle, 2007 yılı
itibarıyla BOTAŞ aleyhine toplam 2003 ile 2007 arasında 526
milyon 443 bin 968 ABD doları fark oluş-muştur. Bu meblağ,
petrol fiyatındaki değişmelere bağlı olarak azalmakta
veya artmaktadır. diyor. Dolayısıyla, bugüne kadar bir 500
milyon daha zarar ettik, bunu da biliyorum.
Yine, Hükûmet
programınızda spot LNG alımlarından dolayı
BOTAŞın piyasasının daraldığını ifade ediyorsunuz,
ama EPDKya bir talimat verirseniz, yönetmelikle spot LNG alım
lisanslarını BOTAŞ ve kontrat devri yapılan firma-larla
sınırlandırırsanız, bu sıkıntı ortadan
kalkar herhâlde, bunda sıkıntı olmaz.
Yine, BOTAŞ
önümüzdeki yıl OSBlere yaptığı indirimleri maalesef
or-tadan kaldırdı. Dolayısıyla, bunu da sanayicilere
sıkıntı olacağı için Sayın Bakanın tekrar
gözden geçirmesini talep ediyorum.
BTC
işleticisi BİL -biraz önce Muharrem Beyin bahsettiği- ciddi
anlamda her yıl zarar ediyor ama Hükûmet orayı arpalık olarak
kullanıyor. Son getirdiğiniz Genel Müdür de şaibeleri olan, son
KİT Komisyonunda verdiğim belgelerle de hakkında soruşturma
başlatılan bir genel müdür. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.
Petrol stok
ajansı oluşturulmalıdır, bunu da oluşturmadınız,
o da en büyük eksiklerinizden biridir.
Ben bütçenin
hayırlara vesile olmasını diliyorum ama önümüzdeki yıl en
hayırlı olan, bu millet tarafından AKPnin iktidardan
uzaklaştırılmasıdır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özensoy.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Bayram Ali Meral, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Meral.
CHP GRUBU ADINA
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 2011 yılı Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel
Kurulu saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, işim gereği, görevim gereği işçi,
işveren ve hükûmet üçlüsü arasında uzun yıllar
çalıştım. İlk 1936 yılında çıkan 3008
sayılı İş Yasasıyla ve 1963 yılında
rahmetli Ecevitin Çalışma Bakanlığı döneminde
çıkarılan 274 ve 275 sayılı yasalarla da özgür bir
çalışma sistemi kuruldu. Ne yazık ki değerli arkadaşlarım,
işverenlerin ve hükûmetin bazı yöneticileri tarafından duyulan
rahatsızlıklara rağmen hiçbir güç bu yasalar üzerinde tahribat
yapamadı ta ki 12 Eylül gelinceye kadar.
Değerli
arkadaşlarım, 12 Eylül, o dönem çalışanların birçok
hakkını elinden aldı. Sendikaları kapattı, memur
sendikalarını ortadan kaldırdı -çalışma sahasını- grevi
yasakladı, yürüyüşü yasakladı, birçok sistemi bozdu.
Ne yazık ki
bugün AK PARTİ Hükûmeti 12 Eylülün yapamadığı bazı
değişiklikleri yaptı değerli arkadaşlarım. Ne
yaptı? Bir nevi öyle bir noktaya getirdi ki işçi yürüyemez oldu,
sendika greve gidemez oldu, taşeron işçisini artırdı, 4/C
diye yeni yeni maddeler yasaya koydu ve bazı unvanlar oluşturdu.
Temizlik şirketleri kurdurdu, güvenlik görevleri icat etti değerli
arkadaşlarım. Yasada yani 4857 sayılı Yasada esnek
çalışmayı getirdi, çağrı üzerine
çalışmayı getirdi ve böylece işi kısıtladı,
sürekli çalışan işçi sayısını daha da aza
indirdi. Ne oldu o zaman değerli arkadaşlarım? Esnek
çalışmada, çağrı üzerine çalışmada ücretler
düşürüldü, ikramiyeler kaldırıldı, fazla çalışma
ücreti kaldırıldı, yıllık izin
kaldırıldı, kıdem tazminatı kaldırıldı.
12 Eylül bunları yapmadı Sayın AK PARTİliler, siz
yaptınız!
Değerli
arkadaşlarım, bu yetmiyormuş gibi şimdi bir torba yasa
geliyor. Eksik kalmış, belli ki bazı şeylerini
unutmuşlar!
Muhterem
arkadaşlarım, el insaf! İnsanları meydanlara indirmeyin.
Ülkenin huzura ihtiyacı var. Çalışanın hakkını
verin. Ne yapıyorsunuz bakın torba yasada? Biliyorsunuz, eskiden Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü vardı, kaldırdılar, nedense özel
idarelere dağıttılar. Şimdi, yetmemiş, vali beyler
diyormuş ki değerli arkadaşlarım: Orada işçi
fazlalığı var, bunları emniyete verelim, Millî Eğitim
Bakanlığına verelim. Sayın Bakanım, vali eğer
oradaki işçiyi çalıştırmazsa, işleri taşerona
verirse işçi sayısı artar. Bugün, o yörelerde Jandarma Genel
Komutanlığının askerleri gibi taşeron var.
Bunları denetleyen var mı? Bugün orada çalışan işçiler
dozercidir, greydercidir, yükleyicidir, formendir, teknisyendir, silindir
operatördür. Bunlar vasıflı işçidir. Sen bunları
çalıştırmayacaksın, bazı birimlerine vereceksin
odacılık yapsın, çaycılık yapsın! Olacak iş
mi Allah aşkına! Sayın Bakan, inanıyorum ki buraya
gelirsiniz, bu maddeyi geri çekeceğinizi söylersiniz. Aksi takdirde,
değerli arkadaşlarım, sıkıntı daha da
artacaktır.
Bakınız,
4857 sayılı Yasa çıktı, 4üncü maddesinde 50 kişiye
kadar çalışan iş yerlerinde bu yasa uygulanmaz. ve 26
maddesinde de Bazı bölümlerde uygulanmaz. deniyor. Bu yetmiyormuş
gibi, yeni bazı düzenlemeler getiriliyor, işçinin geri
kalmış hakkı, memurun geri kalmış hakkı
ellerinden alınıyor. Bir şey daha yaptınız Sayın
Bakanım: Kısa süreli çalışan işçinin emekli
olması mümkün mü? Bunu da ortadan kaldırdınız.
Bırakınız özel sektörde çalışan taşeron
işçisini, ormanda çalışan, emrinizde çalışan kısa
süreli işçi, tarımda çalışan, şeker
fabrikalarında çalışan kısa süreli, üç ay
çalışsa, her yıl çalışsa altmış yıl
çalışması lazım ki emekli olsun, mümkün mü? Dört ay
çalışsa kırk yıl çalışması lazım ki
emekli olsun. İşte, bu insanlar, emekli olamayacağını
bildikleri için işverenle anlaşıyor, kayıt
dışına doğru gidiyor, bir de yeşil kart
çıkardık Allaha şükür, ondan da yararlandığı
için bir türlü kayıt içine gelmiyor.
Şimdi burada
bir sistem daha var değerli arkadaşlarım, burada
yapılması gereken. Sendikaları nasıl ortadan
kaldırırız? biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsünün de
söylediği gibi Yandaş sendikaları nasıl güçlendiririz?
bir de onun projesi var. Değerli arkadaşlarım, olmaz, yaptığınız
sonuna kadar doğru değildir, yanlıştır.
Yalnız, bir
tek o mu? Emekli olduğunda ne yaptınız? Onlara da
işkenceniz var. 9,5 milyon emekli var, bunların artık kendine
gelmesi gerekir. Ne yapıyor BAĞ-KUR tarım emeklisi? 80 lira
verdiniz bunlara, aylık 6,6 lira, günlük 22 kuruş, artış
434 lira, bozdur bozdur harca! SSK tarım emeklisine 85 lira verdiniz,
aylık 7 lira, günlük 23 kuruş. Taban, şu andaki geldiği
nokta 555 lira. BAĞ-KUR esnaf emeklisine 86 lira verdiniz, aylık 7,6
lira, günlük 23 kuruş. Gelinen nokta 574 lira. Değerli
arkadaşlarım, işçi emeklisine 91 lira verdiniz, aylık 7,5
lira, günlük 25 kuruş, bozdur bozdur harca! Açlık
sınırı 862 lira, yoksulluk sınırı 2 milyon 86
lira.
Geldiğiniz
nokta bu değerli arkadaşlarım, işçiye verdiğiniz nokta
bu. Esnafa ne yaptınız? 2002 yılından bahsediyorsunuz hep.
2002de toplam 862 milyon borç için 498.748 adet senet protesto olmuş,
2010 yılında ise 4 milyar 804 milyon lira için 1 milyon 300 bin senet
protesto olmuş, detayına pek fazla girmiyorum.
Yalnız, burada
bir iki sorum var değerli arkadaşlarım, bu özelleştirme
benim içimde derttir. Sayın arkadaşlarım, bir zamanlar, Filistin
kampı gibi, Türk-İşin önündeki Tekel işçilerini karın
kışın içine gömdünüz, bir gün gidip de sormadınız.
Onların çalıştığı bir iş yerinden bahsetmek
istiyorum size. Tekelin içki bölümü satılıyor, 2004
yılında. Siz o zaman müsteşardınız Sayın
Bakanım. İki yıl ödemesiz, yedi yıl vadeli, 230 milyona
satılıyor bir firmaya. Oradaki stok ciddiye
alınmadığı için, dikkate alınmadığı
için, yetkilinin biri şikâyet ediyor. Başbakanlık, Teftiş
Kurulu gönderiyor. Bir ay önce 1 trilyon liralık şişe, iki gün
önce 507 milyar liralık ambalaj malzemesi, üç ay önce 37 trilyon
liralık kuru üzüm, 15 trilyon liralık yaş üzüm, 15 trilyon
liralık anason alınıyor, depolara konuyor ve bilahare bunlar
satılıyor değerli arkadaşlarım 800 küsur milyar
dolara, 200e alıyor, 800e satıyor. Şikâyet ediliyor, 50 defa
da belki ben buradan konuştum, bir tek Allahın kulu demiyor ki Ben
buraya müfettiş gönderdim. Bu Tekel işçilerini o karda
kışta sürüklediniz. Polislerin üzerine basıp
atlattığınız insanların hakkı buradaydı.
Neden sormuyorsunuz? Ondan sonra, dürüst iş
yaptığınızdan bahsediyorsunuz. Bunun iddiasını
yapabilir misiniz? Başbakanlık, Teftiş Kurulu göndermiş,
üzerinde ne yapıldığını kimse sormuyor.
Bir şey daha
var.
Değerli
arkadaşlarım, TÜPRAŞın yüzde 61i, 1 milyar 400 milyon
dolara satıldı. İptal edildi, kısa bir süre sonra, yüzde
51i 4 milyar 140 milyon dolara satıldı. Bunu satanlar,
tezgâhlayanlar hakkında bir soru sordunuz mu? Acaba, neden
Özelleştirme İdaresine doğru bakmıyorsunuz, burada ne
oluyor, ne bitiyor diye hiç sormuyorsunuz? Tezgâhınız mı bozulur
oraya doğru bakmadığınız için? Yalan mı bunlar
değerli arkadaşlarım? Bunlardan cevap istiyorum, teftiş
raporu hakkında ne yapıldığını istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) - Maalesef, kaç defa konuştuk burada, sanki kara taşa
söylüyoruz; kara taş duyuyor, AK PARTİliler duymuyor.
Teşekkür
ederim efendim, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Meral, teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Tacidar Seyhan, Adana
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Seyhan.
CHP GRUBU ADINA
TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben diğer
siyasi partilerin konuşmalarını çok tekrar etmeden Enerji
Bakanlığı bütçesini değerlendirmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bakanlıklarda ciddi eksiklikler var ama
Sayın Bakan geldiğinde enerjide ciddi düzelmeler olduğunu
ummuştuk ve geçen yılki bütçe konuşmamda çok fazla
eleştiride bulunmamıştım ama gördüm ki geçen süre enerji
açısından Türkiye'nin aleyhine işliyor. Maalesef,
geçtiğimiz sekiz buçuk yıl içerisinde -aşağı yukarı-
genel değerlendirmeler açısından, kendi alanında hemen
hemen ilerleme katetmeyen en büyük bakanlık Enerji
Bakanlığıdır. Maalesef, birincil enerji
kaynaklarının ithal enerji kaynağı olmasını
sağlayan durum hiç değişmemiş, ithalattaki
payımız aşağı doğru çekilememiş, yerli
enerji kaynaklarımızın ithal enerji kaynağı
oranında bir düşüş yaşanmamıştır.
Değerli
arkadaşlar, Buna ne neden oluyor? diye bir düşündüm. Yönetimde
belirsizlik var, çıkarılan kanunlarda, yönetmelikte belirsizlik var,
maalesef -birazdan örnekleyeceğim- yeteneksizlik var, siyasi nezaket
çerçevesinde ancak bunu bu kadar küçültebilirim, bir beceri eksikliği var;
hiç kusura bakmasınlar.
Kurumları
tek tek değerlendirecek olursak, arkadaşlar, en fazla gurur
duyduğum kurumlar Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ve
BOTAŞtır. Şimdi durumlarına bakacağız.
TPAO yurt
dışında ciddi yatırımlar yaptı ama
geldiğimiz gün, 2002de bu iktidar geldiğinde Türkiye'nin petrol
üretiminin şimdi tam yarısındayız. Buyurun, bunu siz
değerlendirin. Bu birinci anekdot.
Arama
yapılıyor mu? Yapılıyor. Sadece aramayla övünen tek ülke
biziz. Keşke aramalara ayrılan payı daha fazla artırsalar
ama bizim övündüğümüz nokta artık üretim olmak zorunda
arkadaşlar. Kaynakları bulup çıkarmanın, daha fazla arama
yapmanın önünü açmak zorundayız.
TPAOnun yurt
dışındaki çalışmaları da var. Daha önce
Mısırda bir çalışması olmuştu. Her kazıdan,
sondajdan petrol çıkaracak diye bir zorunluluğu yok ama bakın,
şimdi, bu Nabuccodan sonra
Nabucco havada kaldı, hangi ülkelerden
kaynak getireceğimiz daha belli değil. Azerbaycanda belki 10
milyarlık bir rezerv bulunabilirse
Bütün yönümüz Irak değerli
arkadaşlar. Projenin oraya doğru yönlendirilmesi lazım, TPAO da
oraya doğru yöneliyor. Sayın Bakan birazdan Çalışma
yapacağım, birçok yerde üretim izni aldık. diyecek. Ama burada
da bir kötü yan var. Bakın, Mansuriye yataklarında Türkiye doğal
gaz üretim hakkı aldı. Nerede bu biliyor musunuz? Ta Kuveyt
sınırında, Türkiyeye 1.200 kilometre. Burada Kazak firması
KOGAS ile ortaklık yapıyorlar. Türkiyeye getirmek için, 1.200
kilometre yoldan getireceksiniz. Bölgenin etnik yapısı
karışık ve çok sıkıntılı. Ama bunun
karşılığında Suriyede 90 kilometre olan Akkas
bölgesini de ortağımız olan Kazak KOGASa kaptırdık. Ben, tamam,
birinden sevineyim ama bunun neresinde beceri arayayım? Burnumun
dibindekini kaptırıyorum, 1.200 kilometre uzaklıktakinin üretim
hakkını alıyorum. Buna dikkat etmek lazım değerli
arkadaşlarım. Bu böyle devam ederse, biz bu Nabuccoya katkı
vereceğiz diye yurt içindeki bütün şeylerimizi kaybederiz.
Zaten Nabucco
konusunda adım atabilmeniz için BOTAŞın Yüzde 20ye inene
kadar ithalat yapamaz. şıkkını kaldırmanız
lazım. Şimdi de diyor ki Bakanlık: Ya, Nabuccodan biz gaz
almayacağız ki, ne gerek var? Niye? O zaten Avrupaya gaz
sağlamak için yapılıyor. Bu lafı unutmuyoruz, bir
köşeye koyduk. Peki, diğer yandan, Nabuccodan
sağlamıyorsunuz, Batıyı ne yapacaksınız? 2011de
sözleşme bitiyor. Onda da kontrat devri yaptık. Bu kontrat devrinden
dolayı biz değil şirketler alacak.
Arkadaşlar
uyarıyorum, getirin o Kanunu değiştirelim. BOTAŞın
elini kolunu bağlamayın. Eğer bir aksilik çıkarsa
Türkiye'nin imza atacak kurumu olmazsa Türkiyeyi sıkıntıya
sokarsınız. Bu, ciddi bir sorumluluk. Bu sorumluluğu birlikte
almaya varız. Eleştiri kaynağı olarak söylemiyorum, ülkeyi
seviyorsanız, o maddeyi değiştirin, BOTAŞın elini
kolunu bağlamayın.
Yine, BOTAŞ
için bir şey söylemek istiyorum: Bu tahkimde Türkiyeye çok ciddi
şeyler kaybettiriyorsunuz. Lütfen, bu yatırımlarda ve projelerde
gerekli tedbirler alınsın.
Çok tembel,
yavaş gidiyor. dedim. Evet, Enerji Verimliliği Yasası
Sayın Güler tarafından çıkarılmıştı.
Yönetmelik o kadar gecikti ki, kendisine sorsanız, kendisi de bundan
üzüntü duyar. Lisanssız enerji üretimi konusundaki yönetmelik de eksik,
neyin ne olduğu belli değil.
Arkadaşlar,
Enerji Bakanlığından 5 maddelik yasa geliyor, 25 önerge geliyor.
Bu kadar bilgi eksikliğiyle bir yasa hazırlanabilir mi? Bunu ortadan
kaldırmak lazım.
Her kuruma bir
şey söylemek istiyorum ama
Bu, Bor Enstitüsü
Bor Enstitüsünü büyük bir
umutla kurduk Sayın Güler zamanında. Geldiğimiz gün
bakıyoruz Bor Enstitüsü nereye geldi? Hâlâ EİEnin 10uncu
katında laboratuvarı var, belli sayıda personelle hizmet veriyor.
Hepsi 25 personeli var. İçinde akademik olarak patent almış,
çalışma yapmış, buluşları olan birkaç tane
personel var, onu da kapıya koydular 1 Aralık itibarıyla, proje
üzerine çalışan. Biz onların yerine -sözleşmeleri de
kurumlara gönderdik- yeni personel alacağız. diyorlar ama ben
altı yıldaki üretime bakarım. Hiç gelip buraya, yapılan
projeleri bana söylemesinler, projelerin hepsi burada. Bu yapmış
olduğunuz ve sitenizde olan altmış dört projenin içerisinde
sanayiye yansımış, sanayide üretime başlayan bir tek
patent, bir tek buluş yok. Dünyanın yaptığı tarım
boru, yaptı, üretimini formülize etti, verdi. Nereye verdi? Piyasaya
verdi. Verdiği yer neresi? Kayseri Büyükmıhcı Şirketi. Peki,
üretebiliyor mu? Hayır, şirket zor durumda. Niye Kayseri, niye iflas
etmek üzere olan bir şirket, niye bu şirket, yönetim kurulundan
birinin amcazadesi?
Yapmayın
arkadaşlar, burası enstitü ya, yapmayın! Böyle şey olabilir
mi? Enstitünün başkanının hiç değilse -kanunda yok ama-
alanda bilgisinin, araştırmasının, bir tane
çalışmasının olması gerekmiyor mu? Kendi bilgisini bir
kenara bırakıyoruz, saygı duyuyoruz ama etik bir şey var.
ARGEden sorumlu başkanın yapması gerekmiyor mu, bu konuda
bilgisi olması gerekmiyor mu? Borlu çimentoyla Orduya yol yapmanın
dışında bir şey üretemezseniz ben bu kurumdan şikâyet
etmez miyim? Sonra, mademki sanayiye yansımış bir tek
yatırımınız yok, o hâlde siz bütçenizin yüzde
40ını niye iade ediyorsunuz?
Türkiyeye bir
bakın, bir maddenin içerisinde bor olup olmadığını
araştıracak kaç tane laboratuvarınız var, bir bakın.
Yazık! Binanız var mı bir bakın ama bütçe geri geliyor. Biz
niçin çaba gösterdik hep beraber?
Değerli
arkadaşlarım, bu iş böyle olmaz. Biraz daha beceri, biraz daha
özen. Bakın, Petrol Yasası geldi. Biz dedik ki: Dört madde sömürge
yasasıdır, bunları kaldırın, gerisini geçirelim.
Hatırlayacaksınız
Sayın Bakan, geçen dönemdi. Bir dönem geçti, bir iktidar dönemi, Petrol
Yasası ortada yok. Doğal gaz aramaları konusunda ciddi
sıkıntılar var, denizde aramalar konusunda ciddi
sıkıntılar var, eksiklikler var, yasa ortada yok. Böyle yönetim
anlayışı olur mu?
Sekiz buçuk
yıldır tek başınıza iktidarsınız. Madende
düzenleme yapın. dedik, bas bas bağırıyoruz. Getirildi
yasa, ekonomik kriter getirildi, Maden aramalarında verilen ruhsatlar
çantacılara gitmesin. dedi Sayın Bakan ama düzeldi mi? Hayır.
Bir tek üç HES şirketinin almış olduğu miktar, geçen dönemde de söyledim, 27 bin
kilometrekare, toplam arama alanının yüzde 10u. Avrupa
Birliğinin o aramaya bütçesi yetmez. Arama yapılmıyorsa o ruhsat
alanını geri alacak bir kriter, geçerli bir kriter konulamadı.
Bir tek mali kriterle bu işleri düzenleyebilir misiniz?
E, bir
bakıyorsunuz, MTAya, şuraya buraya personel alınıyor,
liyakat sıfır. Arkadaşlar, kurumlar kapatıldığında,
özelleştirildiğinde, ne kadar personel var, MTAya atıyorlar,
Bor Enstitüsüne atılıyorlar. Liyakat olan yere diğer kamu
kurumlarından aktarma yapılmaz. Çocuklarınıza liyakatin iyi
bir şey olduğunu anlatamazsınız. Yazık bu ülkeye.
Eleştirilerimizi dikkate alın lütfen.
Değerli
arkadaşlar, bakın, başka konulara da değineceğim.
Nükleere değindi arkadaşlar. Değerli arkadaşlar, nükleerde
muhatabımız Rosatom ama Rosatom üretici firma değil. Ülkemize
biz nükleer enerjiyi yapacak firmayı henüz bilmiyoruz. Kim belirleyecek?
Rus firması. Bu da soru, Bakan bunu cevaplamalı. Doğal gaz
depomuz yok.
Değerli
arkadaşlar, Arama arttı Türkiyede. diyorsunuz. Üretime
bakıyorsunuz, sadece 40 bin ruhsattan 4 bin tanesi -kum, çakıl,
taş ocaklarını saymazsanız- işletme ruhsatı.
Allah aşkına, buna başarı diyebilir misiniz?
Ben çok rica
ediyorum. Enerjinin faturasını bütün ülke öder sanayinizle birlikte.
Kötü yönetim, liyakatsiz yönetim, bu ülkeyi de enerjiyi de felakete götürür.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Durdu Özbolat,
Kahramanmaraş Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Özbolat.
CHP GRUBU ADINA
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına
bağlı Elektrik İşleri Etüt İdaresi, Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü bütçesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisi en içten duygularımla selamlıyorum.
Şimdi,
bütçesini görüştüğümüz kurumlar, Enerji
Bakanlığımızın en önemli kurumlarıdır.
Ancak, ne yazık ki Bakanlığınızın nezdinde durum
böyle değil. Enerji sektörünün en önemli köşe taşları
olması gereken bu kurumlara Hükûmetin ve Bakanlığın
biçtiği değer, çalışanlara, mühendislere verdiği
maaşlardan bellidir.
Atom Enerjisi
Kurumunda, Elektrik İşleri Etüt İdaresinde ve Bor
Araştırma Enstitüsünde çalışan bir mühendisle özel sektörde
çalışan ve müşavirlik yapanların kazançlarını
karşılaştırdığımızda bu önem ortaya
çıkar. Bu kurumlardan ne yazık ki özel sektöre sürekli nitelikli
eleman kaybı yaşanıyor. Bunu bir an önce önlememiz gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü ülkenin hidrolik, rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve
diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının
değerlendirilmesine yönelik olarak ölçümler yapmak, enerji
potansiyelleriyle ilgili atlaslar geliştirmek ve yayınlamak,
fizibilite ve örnek uygulama projeleri hazırlamak, pilot örnek sistemler
geliştirmek, yatırımcıları yönlendirmek, lisans
başvuruları kapsamında EPDKya ve DSİye teknik görüş
oluşturmakla görevlidir. Bunların dışında yenilenebilir
enerji kaynakları ve enerji verimiyle ilgili alanlarda ülke genelindeki gelişmeleri
performans göstergeleriyle izlemek ve projeksiyonlar üretmek, mevzuat
taslakları hazırlamak ve yürürlükteki mevzuatın
uygulamasını değerlendirerek iyileştirici öneriler
hazırlamak, yurt dışı gelişmeleri takip ederek ARGE
projeleri planlamak, yürütülmesini izlemek ve uygulamasını koordine
etmek de bu kurumun görevleri arasında. Seksen beş yıllık
bir kurum olan Elektrik İşleri Etüt İdaresi enerji konusunda
yıllardır ciddi çalışmalar yapmış ve ülkenin
iklim ve doğal kaynak potansiyeliyle ilgili ciddi bir bilgi potansiyeline
sahiptir.
Peki, şu an
bu kadar ciddi bir iş yapmaya çalışan bu kurumun bütçesiyle
yukarıda sayılan görevler yerine getirilebilir mi? Üzülerek
belirtiyorum ki bu çalışmaların hiçbiri olması
gerektiği bir biçimde yapılamıyor. EPDK, Enerji
Bakanlığı gibi kurumlara stratejik planlar üretmesi gereken
kurum neredeyse sadece enerji verimliliği konusundaki çalışmalar
dışında işlevsiz bir kurum durumuna getirildi sayenizde.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; daha geçenlerde küçük HESlerle
ilgili olarak 500 kwnin altında lisanssız faaliyet gösterme
yönetmeliği yayınlandı. İlgili yönetmelikte tek bir cümle
bile Elektrik İşleri Etüt İdaresiyle alakalı değil.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi -ki bu konuda kamunun tek
mühendislik kurumu- ödeneksizlik nedeniyle REPA isminde ucuz bir atlas
çalışması yapıldı sadece. Uzaydan çekilmiş bitki
örtüsü haritasıyla, rüzgâr potansiyel atlası hazırlandı.
Oysa gerçek zamanlı, data kullanmadan yapılan hiçbir atlas, hele
Türkiye gibi topoğrafyası bu kadar çeşitli ülkede bunu tek bir
veriye sığdırmak mümkün değildir. Bu işler uzun
soluklu, ciddi ARGE çalışmalarıdır. Bu işlerde
Türkiyenin tümüyle ilgili çalışma yapmak için nitelikli bir iş
gücü ve yüksek bütçe gerekir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şu an görüştüğümüz
Bor Enstitüsü, bizim şu an bütçesini görüştüğümüz ülkemizin en
önemli kurumlarından birisidir. Bu kurumda da ciddi
sıkıntılar yaşanmaktadır. BOREN
özelleştirilmiş ve bürokrasi konusunda sadeleştirilmesine
rağmen sıkıntıların önemli bir kısmı
aşılamamıştır. Bu kurum, Türkiye Cumhuriyetinin
uğrunda savaş çıkartacak kadar önemli bir
kaynağını yöneten bir kurumdur. Bor, sanayinin
yaklaşık 200 alanında ham madde malzemesi olarak
kullanılmaktadır. Bu kurumun devletin bütçesinin gelir kalemindeki yeri
1 milyar dolar değil, 15-20 milyar dolardan daha fazladır. Ne
yazık ki bor gibi değerli bir kaynak, devlet memuru
maaşıyla pazarlanan bir kurum hâlinden kendini
kurtaramamıştır. Bu kurumla ilgili olan bitenden ben şunu
anlıyorum: Bu kurum bu kadar stratejik bir ürünü yönetmese, AKP
tarafından paketlenip satışı yapılacak bir kuruma
dönüştürülecek. Trilyon dolarlık rezervi olan bu alan, sanki az
üretim yapılarak ucuza satılmaya çalışılıyor,
tıpkı Eti Gümüş gibi.
Sayın Bakan,
siz bu bütçeyle ARGE yatırımlarını bırakın, memur
maaşlarını ve muhtelif genel yönetim giderlerini bile
karşılayamazsınız. Bu bütçeyle, rezervi bizim
yarımız bile olmayan bir şirket bizimle yarışıyor,
hatta geçiyor.
2003
yılından itibaren kurumda toplam 428 kişi ÖSYM kanalıyla
işe yerleştirilmiş. Ancak yerleştirilen personelden 186
kişi ya hiç işe başlamamış veya kısa bir süre
çalıştıktan sonra işten ayrılmıştır.
Son üç yıldan beri de on yıllık hizmeti olan birçok nitelikli
personel de başta ücret olmak üzere çeşitli sebeplerle kurumdan
ayrılmıştır. İşten ayrılmalar,
işletmedeki üretim ve yatırım faaliyetlerinin sürekliliğini
tehdit eder hâle gelmiştir.
BOREN Türkiye'nin
2005 yılından itibaren dünya bor lideridir. 2005, 2007, 2008 ve 2009
yıllarında ülkemizin 500 büyük sanayi kuruluşu listesinde kamu
kuruluşları arasında ihracatta 1inci sırada. 2009
yılı vergi sıralamasında genelde 26ncı sırada.
Kurum çalışanlarının bir an önce maaşlarının
özel sektördeki seviyeye yükseltilmesi gerekmektedir. Kurumsal
hafızanın ve üretim kültürünün devamlılığına
katkı verecek, taşra teşkilatından merkez
teşkilatına olan talepleri en aza indirecek adaletli bir ücret ve
terfi sistemi oluşturulması, nitelikli personelin kurumdan
kaçışını önleyici tedbirlerin alınması bir
zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Kurumun bünyesinde
üretim ve yatırım faaliyetlerinin sürdürülebilmesi için nitelikli
personel alınmalarının minimize edilmesinde en önemi motivasyon
unsuru ekonomik ve sosyal şartların geliştirilmesidir.
Değerli
arkadaşlar, son olarak Türkiye Atom Enerjisi Kurumundan kısaca söz
etmek istiyorum: Bu Kurum da bizim diğer mühendislik ve ARGE üreten
kurumlardaki gibi nitelikli iş gücü sıkıntısı
yaşamaktadır. Nükleer enerjiyle ilgili olarak şu meşhur
uluslararası sözleşme dolayısıyla çıkarılan yasa
da TAEKin doğru düzgün pozisyon alamadığını, hatta
TAEKe bilgi bile sorulmadığını düşündürüyor. TAEKin
bu işte yeterince uzmanlaşamadığı için personel
eğitimi konusunda Akkuyu santralini yapacak firmadan destek alması
söz konusu. Akkuyuyu yapacak firma daha geçenlerde Rusya Meclisinde
onaylandı. İnşallah şirketlerini bir an önce kurup bize de
santral yapabilirler.
Bakın,
değerli arkadaşlar, Akkuyu gibi dünyanın 2nci jenerasyon
teknolojisiyle yapılacak bir santralde doğacak herhangi bir
arıza ve aksaklığı bizim ülkemiz adına denetleyecek
TAEK, eğitim aldığı firmaya itiraz edebilecek mi?
Türkiye'nin herhangi bir reaktörü olmadığı için, bu işlerin
detaylarını bilecek bilgi birikimine sahip olmadığımız
için santrali kuracak firmadan yardım talep ediyoruz. Bu çok yazık!
Şimdi, siz diyeceksiniz ki: Bu işler yapmadan öğrenilmiyor.
Haklısınız ama ben o santralde hiçbir Türkün de
çalıştırılmayacağını iddia ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, TAEK gibi bir kurumun NASAda ve dünyadaki diğer nükleer
araştırma merkezlerinde çalışan meslektaşlarından
aşağı maaş almadan, bizim o personeli kamu gibi hantal bir
yapılanmada tutmamız mümkün değildir.
TAEK, enerji ve
mühendislik alanında çalışan tüm kurumları yeniden gözden
geçirmeliyiz.
Bu duygularla,
yetersiz ve ARGE yatırımları içermeyen bir bütçeyle yönetilmeye
mahkûm olan bu kurumların yetenekli ve özverili personeline sabır
diliyorum.
Şimdiden
bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özbolat.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı Akif Ekici, Gaziantep
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Ekici.
CHP GRUBU ADINA
AKİF EKİCİ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına
bağlı kuruluşlar olan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
ile Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2011 yılı
bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizlere ve ekranları
başında bizi izleyen vatandaşlarımıza sevgi ve
saygılarımı sunarım.
Değerli
milletvekilleri, Maden ve Petrol İşleri bütçeleri konusunda
konuşmadan önce bir konunun altını çizmek istiyorum.
Öncelikle
öğrencilere yapılan zulmü, şiddeti, hoşgörüsüzlüğü
şiddetle kınayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Kararttığınız gençlerin bu durumu eleştirmelerine
saygıyla yaklaşmanız gerekir. Parasız eğitim
istiyorum. şeklinde pankart açan öğrenciler dokuz aydır
tutuklular. Bir pankart yüzünden gençlerin en güzel yıllarını
cezaevinde geçirmesine ancak faşist zihniyetler göz yumabilir. Elbisemi
kirlettin. diye dava açtığınız genç gibi milyonlarca
gencin hayallerini, umutlarını kirletip sonra da Kimse ses
çıkarmasın. diyemezsiniz.
Değerli
milletvekilleri, birisi ülkemizin maden ve ham madde kaynaklarını,
diğeri petrol ve doğal gaz kaynaklarını
araştırarak ekonomiye kazandırmaktan sorumlu bu iki genel
müdürlüğümüzün bütçeleri, geçen yıla göre yaklaşık yüzde 8
ile 11 düzeylerinde artırılmıştır.
AKP
iktidarları döneminde çok uluslu lobilerin yönlendirmeleriyle maden, ham
madde, petrol, doğal gaz kaynaklarının kontrolsüz bir
şekilde özel sektöre açılmasıyla bu iki önemli genel
müdürlüğümüzün işlevleri azaltılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin de bildiği gibi, Türkiye iş
kazalarında dünyada 3üncü, Avrupada ise 1inci sırada yer
almaktadır. Özellikle maden kazaları son yıllarda önemli ve
üzücü bir şekilde artmıştır. Bunun nedeni de
Başbakanın dediği gibi kader falan değildir. Şüphesiz
ki, bu kazalar ilk defa AKP döneminde de olmuyor. Ancak, her şeyi satma,
özelleştirme zihniyetiyle hareket eden AKP iktidarları döneminde bu
ölümlü iş kazaları, maden kazaları artmıştır.
Sadece TTK maden kazalarında 2003-2010 yıllarında 118
işçimiz hayatını kaybetmiştir. Ne acıdır ki, 17
Mayısta Zonguldak TTK Karadon Maden Ocağında gerçekleşen
patlamada hayatını kaybeden madencilerimizden 2sinin cesedi aradan
geçen yedi aya rağmen, hâlâ çıkartılamamıştır. Bu
acı bilançonun tek bir sorumlusu vardır, o da AKP Hükûmetidir. AKP
Hükûmetinin özelleştirme, taşeronlaştırma,
yandaşı zengin etme politikalarını bu işçilerimiz
canlarıyla ödemiştir.
Bakınız,
2004 yılında yaptığınız düzenlemenin
ardından 45 bine yakın ruhsat dağıttınız. Peki,
bu ruhsatlar kime gitti? Tabii ki yandaşlara. Oto lastik ticareti yapan
eski AKP il başkanına verilen maden arama ruhsat sayısı
245, aldığı ruhsatların kapsadığı alan 4.300
kilometrekare; yandaş gazete, TV patronlarına verdiğiniz
ruhsatların toplam alanı 15 bin kilometrekareye yakın.
Başka kimlere verildi bu ruhsatlar? AKPnin çok sevdiği
yabancılara. Yabancı sermayeli şirketlerce yapılan ruhsat
sahaları 2004 yılında 162 bin iken, bu rakam 2009
yılında 280 bine yükselmiştir. Yabancı sermaye ortaklı
şirketlerin ön işletme ruhsatları sayı olarak Türkiye
genelinde verilen toplam ön işletme ruhsatlarının yüzde
15,3üdür. Verdiğiniz maden ruhsatlarıyla birilerini zengin ettiniz,
bilançolarına bol sıfırlı rakamlar eklettiniz.
Buradan hepinize
sormak istiyorum: Hayatlarını kaybeden madencilerimize, onların
babasız kalan çocuklarına, gözü yaşlı eşlerine
ilişkin bir vicdan muhasebesi yaptınız mı? Umurunuzda
oldular mı hiç? Olsaydı eğer Madencinin kaderi ölmek, güzel
öldüler. Öleceklerini bilerek işe girdiler. diyebilir miydiniz veya böyle
diyenlere tepkisiz kalabilir miydiniz?
Değerli
arkadaşlar, hepimiz çok iyi biliyoruz ki, madencinin, işçinin
kaderinde ölüm yok. İnsan sağlığına ve hayatına
daha fazla değer vererek, aklı kullanarak, teknolojiden yararlanarak,
eğitime önem vererek, yandaşa değil ehil kişilere iş
vererek, rant peşinden koşmayarak, taşeronlaşmaya son
vererek, denetim mekanizmalarını etkili bir şekilde
işleterek, yaptırımları artırarak, kârımı
artıracağım diyerek işçi hayatını hiçe
sayanları kollamayarak, madenlerimizi ve madencilerimizi bu çok uluslu
firmaların kabaran iştahlarına teslim etmeyerek bu
kazaların önüne geçebiliriz.
Değerli
milletvekilleri, AKPnin yolsuzluğundan, aymazlığından,
vurdumduymazlığından, her şeyi kendine yontan
anlayışından, rantçılığından zarar gören,
perişan olan tek kesim madencilerimiz ve işçilerimiz değil
elbette; çiftçilerimiz, emeklilerimiz, memurlarımız,
öğrencilerimiz, sanayicimiz, her kesimden herkes perişan edildi. Ama
AKP sözcülerinin söylemlerine bakılırsa tarım,
hayvancılık, sanayi, her sektör âdeta uçuyor, her alanda rekor
kırıyoruz.
Peki, ben buradan
soruyorum sizlere: Tarım bu kadar iyi durumdaysa çiftçilerin
traktörlerine, toprağına, evine neden haciz gidiyor? Çifçilerimizin
dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanmasına
neden göz yumuluyor? Sadece çiftçilerimiz değil, tüm
vatandaşlarımız dünyanın en pahalı
akaryakıtını kullanıyor. Türkiyede benzinin rafineri
çıkış fiyatı 99 kuruş, motorininki 103 kuruş.
Satış fiyatlarına bakıyoruz: Benzin 3,85; motorin 3,24
TLye satılıyor. Yani benzin, rafineri çıkış
fiyatının yüzde 389u, motorin ise yüzde 315i bir fiyata
satılıyor. Aynı benzin Yunanistanda 2 dolar, Rusyada 0,80;
ABDde 0,74; Libyada 0,17 dolar. Yani akaryakıtın Türkiyedeki
satış fiyatı dünya rekoru kırıyor. Hani, AKPliler
diyor ya Dünya rekoru kırıyoruz. İşte burada dünya
rekorunu kırıyoruz.
Burada tam size
has bir durum yaşanıyor, Hükûmet, vergi kaybım olur diye
indirime gitmeyince vergiden, Türkiyede üretilen benzinin yarısı
tüketilemiyor. Tüketilmeyen benzin yurt dışına 99 kuruşa
ihraç ediliyor. Yani Hükûmete göre bu yüzde 50lik satıştan vergi
kaybı oluyormuş. Yani Hükûmet diyor ki: Benim vatandaşım
yaklaşık 4 liraya tüketsin benzini, satamadığımı
yabancılara ben 99 kuruşa veririm. Nedir sizin bu halka gareziniz?
İrana al ya da öde kapsamında 2009 yılında ödenen para
602 milyon dolar. Vatandaşa kömür dağıtacağınıza
doğal gaz fiyatında yapacağınız indirimle
vatandaşın daha kolay ısınmasını
sağlayabilirsiniz.
Tarım
Bakanı diyor ki: Ekili alan, tarımsal ürün arttı. O hâlde
neden pamuğumuzu Amerikadan, pirincimizi Taylandtan, tohumumuzu İsrailden
alıyoruz? Hayvancılık konusunda dediklerinizi
yaptınızsa 2009 yılı sonu itibarıyla toplam
büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre neden
azaldı? Neden hayvan ithal ediyoruz? Tarihimizde ilk defa kurbanlık
koyunu ithal eder duruma geldik dünyaya canlı hayvan ihraç eden bir ülke
durumunda iken.
Peki, sanayimiz
ne durumda? Türk sanayicisi üretimden vazgeçip giderek ithalatçı konuma
doğru ilerliyor. Geçen yıl ürettiği malın yüzde 70ini
ithal bileşenle üreten sanayicimiz bu yıl bileşenlerini yüzde
80e çıkarmıştır. Yani üretmeden tüketen bir topluma
doğru gidiyoruz. KOBİlerin durumu perişan. Ekim ayı
itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 5,8
artışla 206.996 KOBİ sıkıntılı duruma
düşmüştür. Esnaf perişan, çiftçi perişan, sanayici
perişan, işçi perişan, memur perişan, emekli perişan
ama AKP sözcülerine baktığımızda ülke refah düzeyi
yükseliyor, şahlanma devam ediyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.
Şimdi,
şahsı adına lehinde olmak üzere söz isteyen Çağla Aktemur
Özyavuz, Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇAĞLA
AKTEMUR ÖZYAVUZ (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının sekizinci turu üzerinde şahsım adıma
lehte söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde son
yıllarda refah seviyesinin artmasıyla birlikte enerji talebi de
artmıştır ve AK PARTİ İktidarı, artan enerji
talebini karşılamak, vatandaşlarımıza enerji
sıkıntısı yaşatmamak ve enerjideki dışa
bağımlılığı azaltmak için büyük bir performans
göstermektedir.
Türkiye, Orta
Doğu, Hazar bölgesi ve Orta Asya gibi dünyanın ispatlanmış
petrol ve doğal gaz rezervlerinin yüzde 68ine coğrafi olarak
yakın bir konumda bulunmaktadır. Kaynak ülkeler ve tüketici ülkeler
arasında doğal bir köprü oluşturmakta olan ülkemiz, enerji
kaynaklarının ve taşıma güzergâhlarının
çeşitlendirilmesini sağlamaya yönelik projelerde önemli bir aktör
olarak yer almaktadır.
Toplam
uzunluğu 1.776 kilometre olan Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru
hattı 2006 tarihinde tamamlanarak hizmete girmiş ve yine bu projeye
paralel olarak, Hazar bölgesi ülkelerinde üretilecek doğal gazın
Türkiyeye, buradan da diğer Avrupa ülkelerine taşınmasını
öngören 225 kilometre uzunluğundaki Bakü-Tiflis-Erzurum hattı,
doğu-batı enerji koridoru politikamızda önemli bir yere
sahiptir.
300 kilometre
uzunluğundaki Türkiye-Yunanistan doğal gaz boru hattı ile Güney
Avrupa Gaz Ringi Projesinin ilk ayağı 2007de tamamlanmış
ve projenin ikinci ayağı ise, 2007de Romada üç ülke arasında
anlaşması imzalanan Türkiye-Yunanistan hattının Adriyatik
Denizinden geçecek bir hat ile İtalyaya uzatılmasını
içermektedir.
15 Ekim 2009
tarihinde Irak-Türkiye arasında bir mutabakat zaptı
imzalanmıştır. Proje ile Iraktaki sahalardan üretilecek
doğal gazın ilk aşamada ülkemize ve ülkemiz üzerinden Avrupaya,
diğer taraftan Ceyhana kurulacak
sıvılaştırılmış doğal gaz terminaliyle
de dünya pazarlarına ulaştırılması hedeflenmektedir.
Hükûmetimizin
Türk boğazlarının yükünü hafifletecek olan Samsun-Ceyhan Petrol
Boru Hattı Projesinin hayata geçirilmesine yönelik Rusya Federasyonu ile
görüşmeleri sürmektedir.
Orta Doğu ve
Orta Asya kaynaklarının Türkiye üzerinden Bulgaristan, Romanya,
Macaristan geçişli ve son varış yeri Avusturya olan ve 2 bin
kilometresinin Türkiyeden geçmesinin planlandığı, toplam 3.300
kilometre uzunluğunda olan Nabucco Projesi Anlaşması Temmuz
2009da hükûmetler arası imzalanmış ve çalışmalar devam
etmektedir. Bu proje Türkiye'nin jeostratejik konumunu daha da güçlendirmesinin
yanında ülke ekonomisine de önemli katkı sunacaktır.
İran ile
imzalanan mutabakat zaptı çerçevesinde İran doğal
gazının bir kısmının Türkiyeye, bir
kısmının Türkiye üzerinden Avrupa Birliğine ve Türkmen
gazının da İran üzerinden Türkiyeye gelmesine yönelik
çalışmalar başlatılmıştır.
Ülkemiz, enerji
sektöründe rekabete dayalı ve işleyen piyasaların
oluşturulması çerçevesinde elektrik, doğal gaz ve petrol
sektörlerinde sürdürülebilir bir büyümeyi temin edecek yatırım
ortamının oluşturulmasına yönelik önemli aşama
kaydetmiştir. Bu dönemde çıkan yasaların yürürlüğe
girmesiyle birlikte sektörde faaliyet gösteren kamu kuruluşları
yeniden yapılandırılmış, serbestleşmeyi temin
edecek kurallar uygulanmaya başlanmıştır, yeni yasal
düzenlemelerin ise çalışmaları sürmektedir.
İktidara
geldiğimizde ülkemiz Bulgaristandan elektrik ithal ediyordu, şimdi
ise yurt dışına elektrik ihraç eder konuma geldik. Rekabetçi bir
piyasa, daha verimli işletmeler ve daha fazla üretim için elektrik
dağıtım ve üretim faaliyetlerinin özelleştirilmesi
konusunda çalışmalar sürmektedir.
Yine, AK
PARTİ Hükûmeti olarak yerli kaynaklarımızı harekete
geçirdik. Türkiye Petrollerinin yurt içi ve yurt dışı arama
yatırımları 4 kattan fazla artarak 228 milyon dolardan 1,1 milyar
dolara çıktı. Kara alanlarının yanında denizlerimizde
ve yurt dışında sürdürülen petrol ve doğal gaz arama,
sondaj ve üretim faaliyetlerine de büyük önem verildi. MTA Genel
Müdürlüğünün yatırımları 5 kattan fazla
artırılarak neredeyse durma noktasına gelen kömür arama
çalışmaları yeniden canlandırıldı.
AK PARTİ
İktidarından önce sadece 19 megavat olan rüzgâr enerjisi kurulu gücü
bugün 1.200 megavata ulaştı. 2002 yılında 4.510 kilometre
olan doğal baz boru hattı uzunluğu 11.445 kilometreye çıkmış
ve 2002de sanayide ve konutta 5 ilimize, sanayide ise sadece 9 ilimize giden
doğal gaz bugün itibarıyla 66 ilimize ulaşmıştır.
Bizim dönemimizde 1,5 milyar dolar yatırım yapılarak
Afşin-Elbistan B ve Çan Termik Santralini hizmete açtık ve elektrik
üretiminde büyük artışlar sağladık.
Ülkemizin her
alanında bölgesel ve küresel etkinliğini artırmak için
başarılı çalışmalar sürdüren Hükûmetimizin 2011
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özyavuz.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.08
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.14
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
sekizinci turu üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına
söz vereceğim ancak Sayın Bakana söz vermeden önce
okutacağımız bir Başbakanlık Tezkeresi vardır. Bu
Tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma
Teşkilatı (ILO) Anayasasının 19uncu maddesi
gereğince hükûmetlerin uluslararası çalışma
konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları
hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir. ILO
Anayasasının gereği olan bu Başbakanlık Tezkeresini
okuttuktan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına öncelikle
bu konuda söz vereceğim.
Başbakanlık
Tezkeresini okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
2010 yılı Haziran ayında yapılan 99uncu Uluslararası
Çalışma Konferansında kabul edilen 18/6/2010 tarihli ve 200
sayılı HIV/AIDS ve İş Dünyası başlıklı
Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye
Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1359)
7/12/2010
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2010
yılı Haziran ayında yapılan 99. Uluslararası
Çalışma Konferansında kabul edilen, 18/6/2010 tarihli ve 200
sayılı HIV/AIDS ve İş Dünyası
başlıklı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına
ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz
ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Tezkereyle ilgili
bilgiyi verdikten sonra Hükûmet adına konuşmanızı yapmak
üzere sürenizi tekrar başlatacağım.
Sayın Bakan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az önce tezkerede
de okunduğu gibi, 2010 yılı Haziran ayında 99uncu ILO
Çalışma Konferansında bir tavsiye kararı alındı.
Bu tavsiye kararı HIV/AIDS ve İş Dünyası
başlığını taşıyor. Yine, bu tavsiye
kararına istinaden karar alıcıların ve kanun
yapıcıların en geç on sekiz ay içerisinde bilgilendirilmeleriyle
ilgili de bir tavsiye vardı. Bu tavsiyeye uygun olarak, ben, size, ILOnun
aldığı bu tavsiye kararı hakkında çok kısaca
bilgi arz etmek istiyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, HIV ve AIDS, toplumları, millî
ekonomileri, iş dünyasını, işçileri ve ailelerini
kısaca toplumun her kesimini derinden etkilemekte ve insan onuruna
yaraşır çalışma ve sürekli gelişimin
gerçekleşmesine zarar vermektedir. Bu nedenle iş dünyasında HIV
ve AIDS ile mücadelede ILOnun rolü de giderek önem kazanmıştır.
ILO, bu bağlamda, sosyal adaleti gerçekleştirme, sosyal ve ekonomik
eşitsizlik gibi konularda eksikliğin giderilmesi, hastalığa
yakalananlardaki damgalanma, ayrımcılık ve iş kaybı
korkusuna dayalı kaygıları dikkate alarak kapsayıcı
iş sağlığı ve güvenliği programları ile
işçilerin korunması için harekete geçmiş, HIV/AIDS ile ilgili
Birleşmiş Milletler Ortak Programı çerçevesinde
uluslararası iş birliğinin devamı ve güçlendirilmesi
hususunda hükûmetler ile işçi ve işveren
kuruluşlarının görev ve sorumluluklarının
belirlenmesinde rehber olacak bir uluslararası standardın
yürürlüğe konulmasının gerekliliğine dikkat çekmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ILO, yukarıda belirtilen hususları da göz önünde
bulundurarak HIV/AIDS ve İş Dünyası 2010
başlıklı tavsiye kararını kabul etmiştir. Söz
konusu tavsiye kararında özetle HIV/AIDS ile yaşayan veya
bağlantılı hastalıklardan muzdarip kişilere yönelik
olarak, iş yerinde, ulusal şartları da dikkate alarak uygun
düzenlemeleri içeren önlemlerin alınması, bu kişilerin
istihdamının sürdürülmesi ve istihdama
katılımlarının teşvik edilmesi, hastalara uygulanan
test programlarının gizlilik, dayanışma ve rıza ile
ilgili uluslararası belgelere uygun olmasına özen gösterilmesi
öngörülmektedir.
Yine, anılan
tavsiye kararında HIV/AIDS ile mücadele kapsamında üye ülkelerin
ulusal düzenlemelerini ve toplu iş sözleşmelerini, iş yeri
düzeyinde politika ve programlarla uygulamaya koymaları da istenmektedir.
Bu anlamda HIV/AIDS ile belirlenen mücadele konusunda iş yerindeki gerekli
uyarıların tüm çalışanları ve özellikle göçmen
işçileri, stajyerleri ve çırakları da kapsayacak şekilde
hazırlanması, işçiler ve temsilcilerin bu konuda
alınmış önlemlerle ilgili iş yeri politika ve
programlarının uygulamalarından haberdar edilmeleri
öngörülmektedir.
Ayrıca, üye
ülkeler, bu tavsiye kararının uygulanması bağlamında
ikili veya çok taraflı anlaşmalar ve benzeri etkili belgeler
aracılığıyla, HIV/AIDS ile mücadelede uluslararası
düzeyde azami seviyede iş birliğine teşvik edilmişlerdir.
Sizlere
saygıyla arz ediyorum.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.-
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe
Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bil-dirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
H)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
MESLEKÎ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J)
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1.-
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.-
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L)
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.-
Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1.-
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O)
PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun, sürenizi yeniden başlatıyorum.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizlere Çalışma
Bakanlığının bütçesiyle ilgili konular hakkındaki
düşüncelerimizi, Çalışma Bakanlığının bugüne
kadar yaptığı çalışmaları ve mevcut
çalışma hayatıyla ilgili soruların, sorunların
analizlerini yapmak üzere söz aldım. Kısaca arz etmek istiyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, sizlerin de bildiği gibi, aslında 2008
yılının son çeyreğinden itibaren ve özellikle de 2009
yılında tüm dünyada çok ağır bir kriz yaşadık.
Uzmanların belirttiğine göre, 1929 yılı ekonomik
buhranından bu zamana kadar geçen en önemli kriz olarak
değerlendiriliyordu. Tabii, bu kriz çalışma hayatıyla
ilgili oldukça önemli etkilerde bulundu.
Uluslararası
Çalışma Örgütü tarafından 2010 yılı Küresel
İstihdam Eğilimleri Raporuna göre, kriz döneminde yaklaşık
34 milyon kişi işsiz kaldı. 2007 yılında kriz
öncesinde yüzde 5,7 olan dünyadaki işsizlik oranı 2009da yüzde
6,6ya çıkmıştır. 2010 yılında ise
tırmanışın durması ve işsizlik oranının
yüzde 6,5 olması beklenmektedir ancak gelişmiş ülkelerdeki
işsizlik rakamlarının 2015 yılından önce kriz öncesi
seviyeye dönmeyeceği tahmin edilmektedir. Yine IMF yetkililerine göre
önümüzdeki yıllarda dünyada 400 milyon istihdam kaybı
yaşanabileceğine dair tahminlerde bulunulmaktadır.
Ben doğrusu,
sizlerin, dünyadaki işsizlikle ilgili oranları hakkında bilgi
vererek fazlaca zamanını almak istemiyorum. Bu sebeple şunu
sadece özetlemek istiyorum: Dünyada işsizlikle ilgili sorunlar çok
yoğun bir şekilde devam ediyor ve önümüzdeki yıl da özellikle
gelişmiş ülkelerde işsizlik sorununun artacağına dair
çok yoğun tahminlerde bulunuyorlar. Bizim ise
uyguladığımız ekonomik ve sosyal politikalar sayesinde
ülkemiz bugün dünyada Almanyayla birlikte işsizlikle mücadelede
başarılı olan nadir ülkelerden birisi konumunda olduğumuz
belirtilmelidir.
Ülkemizde krizin
etkileri mümkün olan en düşük seviyede hissedilmiştir. Siyasi
istikrar ve yapısal reformlar sonucu 2002 yılından 2008
yılına kadar kesintisiz büyüme sağlanmıştır ancak
2008 yılının ikinci çeyreğinden itibaren Türk ekonomisi
daralmaya başlamış, 2009 yılında küresel krizin
getirdiği belirsizlik ortamında istihdam olanaklarındaki daralma
nedeniyle işsizlik oranı yüzde 14e yükselmiştir. İşsizlik
oranındaki artış, iş gücü piyasasına yeni giren
sayısına eş değer istihdam yaratılamamasından
kaynaklanmış olup, istihdam edilenlerin sayısında herhangi
bir azalma yaşanmamıştır. Bunun altını tekrar
çizerek söylemek istiyorum çünkü bizim ülkemizdeki işsizlik
artışının temel sebebi mevcut istihdamdaki azalmalar
olmamıştır. Kriz döneminde bile biz, istihdamı artıran
bir politika izlemeyi başardık. Bizdeki işsizliğin
artışı, iş gücü piyasasına istihdam kapasitemizin daha
üzerinde iş gücü arz edilmesiyle söz konusu olmuştur.
Bakın,
bununla ilgili size bilgiler vermek istiyorum: 2008 yılında istihdam
456 bin kişi arttı, istihdam artırıldı, net bir
artıştır bu. 2009 yılında krize rağmen 83 bin
kişiye yeni istihdam sağlandı. 2010 yılında ise
bugüne kadarki rakamları veriyorum, buna lütfen dikkat edin- 2009
yılı Eylül ayından eylül ayına olmak üzere, 953 bin
kişiye istihdam sağlamış bulunuyoruz. Bu açıdan
bakıldığında, şunu çok övünerek söylememiz mümkün:
2004-2010 yılları arasında her yıl ortalama, net 433 bin
yeni insana istihdam sağlanmıştır. Eylül dönemi
itibarıyla yüzde 11,3 seviyesine işsizliğimiz geriledi. 2010
yılı Eylül dönemi itibarıyla bir önceki yılın
aynı dönemine göre tarım dışı işsizlik oranı
2,6 puan azalarak yüzde 14,3e, genç nüfusta işsizlik oranı 3,1 puan
azalarak 21,2ye geriledi. Aynı dönem itibarıyla tarım
dışı istihdam yüzde 4,3; ücretli ve yevmiyeli sayısı
ise yüzde 6,6 oranında artış kaydetti. Üstelik bu
azalış, iş gücüyle ilgili istihdam artarken işsizlik
oranlarındaki bu azalış iş gücüne katılım
oranları artarken de yükseldi. Bunun da altını çiziyorum çünkü
Türkiyede işsizlikle ilgili analizler yapılırken istihdam
oranlarındaki artış, iş gücü katılım
oranlarındaki artışlar
hiç hesaba katılmıyor. Hâlbuki -biraz sonra rakamlar vereceğim-
katılım oranlarındaki artışlar ülkemizde çok ciddi bir
insan gücünü ifade ediyor.
Ekonomiyi
canlandırmak ve işsizlikle etkin bir şekilde mücadele etmek için
bir dizi önlem aldık. Çeşitli gelir ve harcama tedbirlerini içeren
destek paketlerini uygulamaya koyduk. Bunların bütçeye maliyetinin
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2008 yılında sadece binde
8, 2009 yılında ise yüzde
2,1 olarak gerçekleşmiştir. 2010 yılında ise bu
oranın yüzde 2 civarında olacağı tahmin edilmektedir.
Ekonomik krizin
etkisini hafifletmek, istihdamı korumak ve artırmak amacıyla
kamuoyunda istihdam paketleri olarak da bilinen dört yasal düzenlemeyi hayata
geçirdik. Bunların içeriğiyle ilgili çok fazla
ayrıntılı bilgi sunmak istemiyorum. 2007 yılında yürürlükte
bulunan teşvikler için 489 milyon TL kaynak kullanılmışken
sadece yürürlüğe koyduğumuz prim indirimi ve teşvikler için 2008
yılında 1 milyar 443 milyon TL, 2009 yılında 4 milyar 157
milyon TL, 2010 yılında ise eylül ayı sonu itibarıyla
toplam 3 milyar 471 milyon TL kaynak ayırdık. Bu çerçevede,
teşviklerin ne kadar etkin kullanıldığını
göstermek üzere 2010 yılı Eylül ayında toplam
sigortalılarımızın yaklaşık yüzde 70inin bu
teşviklerden yararlandığını belirtmek kâfidir.
Çok değerli
milletvekilleri, ekonomimiz kararlı politikaların uygulanmasıyla
dünya ülkelerinden kendini farklı kılan bir büyüme trendi
yakalamıştır. 2010 yılının ilk dokuz aylık
döneminde ortalama 8,9 büyümüştür. Ayrıca, bu büyümeye yüksek oranda
istihdam da yansımıştır. Küresel ölçekte 2010
yılında işsizlik oranlarında artış devam ederken
ülkemiz elde ettiği büyümeyi istihdama yansıtan politika ve
uygulamalarla dünya ülkeleri arasındaki ayrıcalıklı
pozisyonunu korumuştur. Ekonomik büyümenin yanısıra iş gücü
piyasasını daha esnek hâle getirecek politikaların da
uygulanmaya başlamasıyla Orta Vadeli Program döneminde, 2011-2013
yılları arasında, tarım dışında 1 milyon 500
bin kişilik ilave istihdam yaratılması beklenmektedir.
Ülkemizde
çalışma çağındaki nüfus her yıl ortalama 800 bin kişi
artmaktadır. Bu nüfusun da yaklaşık olarak 400-450 bin
kişisi iş gücüne katılmaktadır. İş gücüne
katılma oranı 2009 yılında yaşanan krize rağmen
son beş yılın en yüksek seviyesine
ulaşmıştır. Bu hususun da biraz altını çizerek
açılmasını istiyorum. Doğrusu, şunu söylemek de yarar
var: Hem bir taraftan iş gücü piyasasına yılda
yaklaşık 800 bin kişi ortalama geçiyorken aynı zamanda kriz
döneminde de olmasına rağmen iş gücüne katılım oranlarında
ve istihdam oranlarında artış olmuştur, işsizlik buna
rağmen düşmüştür. Bunun hakikaten takdir edilmesi gereken bir
durum olduğunu belirtmekte yarar görüyorum. İş gücüne
katılma oranı 1 puan artarsa yaklaşık olarak 530 bin
kişi iş gücü piyasasına ilave olarak arz olmaktadır. Yine
istihdam oranı 1 puan artarsa yaklaşık 530 bin kişi
istihdam edilmiş olmaktadır. Ayrıca, işsizlik oranı 1
puan azalırsa aşağı yukarı 260 bin kişi istihdam
edilmiş olmaktadır.
Bu açıdan
bakıldığında şunun altını çizmek isterim:
Doğrusu, 2004 yılını esas aldığımızda,
şayet 2004 yılındaki iş gücüne katılım
oranları ve istihdama katılım oranları esas
alınmış olsaydı ve bugünkü mevcut istihdamla
hesaplanmış olsaydı, bugün işsizliğimiz 7,6
oranında olacaktı. Öyleyse Türkiyede uluslararası alanda
mukayese edildiğinde çok önemli bir sorun olarak görülen iş gücü
katılma oranlarının teşvik edilmesi, istihdama katılma
oranlarının artırılması da çok olumlu bir gelişme
olarak görülmeli ve bu sebepten istihdamın artırılmasıyla
ilgili tedbirlerin ne kadar etkin olduğunun fark edilmesi gerekir. 2010
yılının ilk dokuz ayı incelendiğinde, ekonomide
yaşanan toparlanmanın iş gücü piyasasına
yansıdığı çok açıktır. Bir önceki yılın
aynı dönemine göre iş gücüne katılma oranı ile istihdam
oranında artış, işsizlik oranında ise ciddi
azalış yaşanmıştır. İş gücü 2010 yılı
Eylül ayı sonu itibarıyla bir önceki yılın aynı
dönemine göre 491 bin kişi, istihdam ise 953 bin kişi
artmıştır.
Krizle birlikte
artan yapısal nitelikteki işsizlik olgusu, kamu istihdam
kurumlarına yönelik beklentileri artırmıştır. Bu
durum, kamu istihdam kurumlarının iş gücü piyasasının
ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi
alanındaki görevlerini daha öncelikli hâle getirmiştir. Krizin
iş gücü piyasasına olan etkilerini hafifletmek amacıyla
yaptığımız düzenlemelerle, kamu istihdam kurumumuz
İŞKURun iş gücü piyasasını izleyerek aktif ve pasif
iş gücü programlarını daha etkin uygulaması
sağlanmıştır.
Kurumsal
kapasitesi güçlenen İŞKURa kayıtlı işsizlerin
sayısı 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 71
oranında arttı. Bu, işsizlerin artmasıyla alakalı
değil, İŞKURun etkinliğinin artması ve temel hedef
olarak Türkiyedeki bütün işsizlerin kayıtlı hâle getirilmesiyle
ilgili izlenen stratejiler sonucu gerçekleşmiştir. 2009 yılında
işe yerleştirilenlerin kayıtlı işsizlere oranı
yüzde 7 iken, 2010 yılının ilk on bir aylık döneminde bu
oran yüzde 12,5e yükselmiştir. Başka bir ifadeyle, bir taraftan
kayıtlı işsizlerin oranı artarken, öbür taraftan bu
işsizlerin işe yerleştirilme oranlarında da ciddi bir
artış olmuştur. Bunun eğer ayrıntılı bir
analizini yapacak olursak, özellikle istihdam garantili kurslarla bu
oranın yüzde 23e çıktığını ifade etmek
mümkündür. 2010 yılı Kasım sonu itibarıyla 1 milyon 473 bin 134 kayıtlı
işsizimiz bulunmakta olup, bu dönemde 184.081 kişi işe
yerleştirilmiştir. Ayrıca, dönem içinde 44.934 kişi,
İŞKUR aracılığıyla, çalışmak üzere yurt
dışına gönderilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, İŞKUR tarafından eğitim ve istihdam
ilişkisinin güçlendirilmesi, iş gücü piyasasının ihtiyaç
duyduğu nitelikteki işsizlerin istihdam edilebilirliğinin
artırılmasına yönelik aktif iş gücü programları
kapsamında, iş gücü yetiştirme kursları, toplum
yararına çalışma programları, girişimcilik ve staj
programları uygulanmıştır. 2009 yılında bu
programlar için 511 milyon TL kaynak ayrılmışken 2010
yılında bir önceki yıla göre ekonomide daralmanın sona
ermesine rağmen
509 milyon TLlik kaynak ayrılmıştır.
2011
yılında İŞKUR tarafından yürütülen aktif iş gücü
programları kapsamında 400 bin kişiye ulaşmayı
hedefliyoruz. 2009 ve 2010 yıllarında yaklaşık 200 bin
civarında insana ulaştık ve programlar düzenledik. Kurslar için
yaklaşık 148 bin kişi, toplum yararına çalışma
programları için yaklaşık 50 bin kişi, staj için 3.835
kişi, girişimcilik programları için yaklaşık 6.400
kişi, toplamda 208.390 kişiye ulaşıldı ve bu
kişiler için yaklaşık 348 milyon 918 bin Türk lirası
harcama yapıldı, az önce de ifade ettiğim gibi, 2011
yılında 400 bin kişiye ulaşmayı hedefliyoruz.
Başta
bilişim temelli programlar olmak üzere imalat sanayisi ve hizmet sektörüne
yönelik programlara katılımın daha fazla olduğunu da
belirtmeliyim.
İŞKUR
tarafından düzenlenen mesleki eğitim faaliyetlerinde
işsizlerimize daha nitelikli hizmet sunabilmek için eğitim veren
yüklenicileri değerlendirmek amacıyla da kalite bazlı
değerlendirme çalışmalarını başlattık.
Ayrıca,
kısaca UMEM diye başlıklandırdığımız
uzmanlaşmış meslek edindirme programları ile toplumda
çalışma hayatı aktörlerinin katılımlarını
sağlayarak daha etkin eğitim programları düzenlemek için bir
program yürütmeye başladık. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
ve il düzeyindeki sanayi ve ticaret odalarıyla birlikte Millî Eğitim
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı İŞKUR Genel Müdürlüğü ve benzeri
kurumların ortak çalışmasıyla piyasa ihtiyaçlarına
uyumlu mesleki eğitimler ve sonunda da bunların istihdamıyla
ilgili programlar başlatıldı.
Yine 2009
yılı Haziran ayından itibaren konuyla ilgili meslek
standartlarını yayınlamaya başladık. Bugüne kadar 294
meslek standardı hazırlandı ve bunlardan 127si Resmî Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Ayrıca, yine
meslek standartlarına ve piyasa ihtiyaçlarına uygun mesleki
eğitime yönelik olarak hazırladığımız, Millî
Eğitim Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı,
Yükseköğretim Kurumu, Devlet Planlama Teşkilatı ve
Çalışma Bakanlığıyla birlikte yürütülecek olan
istihdam ve mesleki eğitim ilişkisinin güçlendirilmesi ile ilgili
eylem planı yürürlüğe konuldu.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İŞKUR, işini
kaybedenler ile ekonomik kriz ve zorlayıcı nedenlerle işini
kaybetme riski olanlara işsizliğin önlenmesi amacıyla pasif
istihdam politikaları da uyguladı; işsizlik sigortası,
iş kaybı tazminatı, kısa çalışma ödemesi yapmak,
Ücret Garanti Fonu gibi kapsamlarda yaklaşık olarak, bugüne kadar 300
bine yakın insana ulaştı ve onların sorunlarını
giderecek ödemelerde bulundu.
İşsizlik
sigortasından sağlanan hizmetlerin yerine getirilebilmesi
amacıyla işçi-işveren ve devlet tarafından finanse edilen
İşsizlik Sigortası Fonunun 30 Kasım 2010 tarihi
itibarıyla toplam varlığı 45 milyar 479 milyon Türk
lirasına ulaştı. Bugüne kadar toplam 2 milyon 69 bin 534
kişiye, yaklaşık 3 milyon 687 bin Türk lirası
civarında, işsizlik ödeneğinden ücret ödendi.
İŞKUR
tarafından sunulan hizmetlerin kalitesinin artırılmasına
yönelik çalışmalara da hız verdik. Her il düzeyinde hem
İŞKURda hem de sosyal güvenlik kurumlarında il müdürlerinin
takip edileceği ve denetleneceği, performanslarının
ölçüleceği performans kriterleri belirlendi. Her ilde yine, personelin
eğitimi ve geliştirilmesine özen gösterildi. İş yeri
ziyaretleri ve işverenleri bilinçlendirme çalışmaları
yapıldı. İŞKUR hizmet noktaları
artırıldı. Belediyelerde, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü birimlerinde, SHÇEK birimlerinde ve
Vakıflar Genel Müdürlüğünün birimlerinde özel olarak İŞKUR
hizmet noktaları oluşturuldu. Belediyelerde, yaklaşık sekiz
yüz kırk iki belediyeyle iş birliği hâlinde yürütülen bu hizmet
noktalarında oldukça önemli, işsizliğin kaydıyla ilgili
neticeler elde edildi. Ayrıca SHÇEK, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü
gibi birimlerle yapılan iş birliğinde de 781 birimde
İŞKUR ofisi hizmet bürosu açılmış oldu.
Çok değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde de sosyal güvenlikle ilgili
genel bir bilgi arz etmek istiyorum. 2009 yılında toplam gelirle
gider arasındaki dengemiz, yaklaşık yüzde 56 oranında iken
2010 yılında bütçede yüzde 55,8 planlanmıştı, 2010
yılında ise bu yaklaşık yüzde 60 olarak gerçekleşecek.
Dolayısıyla, şunu belirtmekte yarar var: Sosyal güvenlik
alanında yapılan reformlarla birlikte aktüeryal dengemizde giderek
düzelme olmaya başlamıştır. 2002 yılında yüzde 42
olan gelirin gideri karşılama oranı, bugün yüzde 60a
çıkmıştır. 2009 yılında eğer bir kriz
yaşamamış olsaydık, bu oranın çok daha yüksek seviyede
gerçekleşmesini sağlamamız mümkün olacaktı. Şunu
belirtmemiz lazım: Özellikle 2010 yılında toplam gelirlerin
toplam giderlerle kıyaslanmasında yaklaşık toplam 31 milyar
776 milyon lira olarak planlanan sosyal güvenlik açıkları 2010
yılında fiilî olarak 28 milyar 183 milyon olarak gerçekleşti.
Şunu ifade etmek lazım: Yaklaşık, alınan tedbirlerle,
özellikle ilaç sanayisinde alınan tedbirlerle 5 milyar liraya yakın
tasarruf sağlandı. Bunların 3 milyar lirası ilaçların
ucuzlamasından, yaklaşık 2 milyar lirası ise katkı
paylarından elde edildi.
2009
yılı sonu itibarıyla toplam aktif sigortalı
sayısı 15 milyon 101 bin kişi iken, 2010 yılı Eylül
sonu itibarıyla yüzde 6,18 artışla 16 milyon 35 bin kişiye
çıkmıştır. Bu, tarihinde ilk defa
ulaştığımız bir rakam oldu, 16 milyon
sınırını aştık. 2009 yılı sonu
itibarıyla 4/A kapsamında 9 milyon 623 bin sigortalı varken, bu
sayı 2010 yılı Eylül sonu itibarıyla yüzde 9,9 artışla
10 milyon 498 bin kişi olarak gerçekleşti. Bu da istihdamdaki
artışları ifade etmesi açısından oldukça önemli bir
işarettir. 2010 yılı Eylül ayı sonunda 4/A
kapsamındaki aktif sigortalılar içerisinde yer alan zorunlu
sigortalı sayısı 2009 yılı Aralık ayına göre
yüzde 10,29 artış gösterdi. Bu dönemde aktif sigortalı
sayılarında gözlemlenen artışlar sosyal güvenlik
kapsamı açısından da büyük önem taşımakta olup
ekonomideki canlanmanın gücünü de göstermiştir. 2009 yılı
sonu itibarıyla 9 milyon 174 bin olan pasif sigortalı kişi
sayısı, yüzde 2,93 artışla, 2010 yılı sonu
itibarıyla 9 milyon 442 bin kişiye ulaştı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) Soruları ve
diğer dile getirilen hususları ayrıca soru-cevapta
cevaplandıracağım.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi söz
sırası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner
Yıldızdadır.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben de 2011 yılı bütçesi
için, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesiyle
alakalı söz almış bulunuyorum. Hepinizi, heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
Türkiye, sekiz yıl içerisinde sağlanan siyasi istikrarla beraber
büyümeyi, ekonomideki derinleşmeyi temel hedefine koymuş ve bunu en
fazla ilgilendiren sektörlerden bir tanesi enerji sektörü olarak da hem arz
güvenliğiyle alakalı konularda hem de yatırımların
liberal, serbestleşen ve özel sektör ağırlıklı bir
ortamda devam edebilmesini teminen bir politika ve strateji
oluşturmuştur. Bir yıl önceki bütçede de belirttiğimiz
gibi, aslında, izlenen politika ve stratejilerde herhangi bir bilgi
eksikliği hemen hemen bulunmamaktadır. Tabii ki bu, tavsiyelere
kapalı olduğumuz, eleştirilere açık
olmadığımız manasına gelmeyecektir ama asıl
mesele uygulamayla alakalı konulardır. Nedir bunlar? Şu salonda
bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımızın -iktidar ve
muhalefet partisi demeksizin- mutabık olduğu, yerli kaynaklar,
yenilenebilir kaynaklar, bunların ön planda tutulması, öncelikle
üretime kazandırılması, bunların arasında, her zaman
saydığımız gibi su, güneş, rüzgâr, jeotermal,
biyokütle gibi ve yerli kömürlerimiz gibi kaynakların ön plana
alınması, eğer bunlar büyümeyi karşılayamıyor ise
bunları da yine ithal kaynaklardan kullanabiliyor olmamız, doğal
gaz ve petrolle alakalı primer enerji kaynakları dediğimiz
kaynaklara müracaat etmemiz. Aynı zamanda, bu ithal ettiğimiz
kaynakların yerli kaynaklar hâline gelebilmesini teminen de arama
faaliyetlerini artırmamız. Temel politika bu. Bunda hiçbirimizin bir
itirazı yok. Şimdi, bunu nasıl sağlayacağız? Bunu
yine özel sektör eliyle sağlayacağız.
Şimdi, ben
bazı arkadaşlarımızın gerçekten çok güzel
konuşmalarını, bazı arkadaşlarımızın da
o candan, samimi konuşmalarının arkasında çok
sıkıntılı bilgiler olduğunu gördüm ve buna da
gerçekten -kusura bakmayın- çok hayret ettim. Dinlediğinizde
eğer o bilgileri ayıklama imkânınız yoksa son derece güzel
bilgiler aktarıldığı zannedilebilir.
Vatandaşımız da böyle zannetmesin diye bazı konulara
açıklık getirmek istiyorum.
Özellikle,
muhalefet partisinden bir arkadaşımız dedi ki değerli
arkadaşlar: TPAO başarılı gibi görülüyor, Enerji
Bakanlığı da başarılı gibi görülüyor ama
aslında bunlar başarılı değil. TPAO dediğiniz
kurumda üretim 2002 yılı itibarıyla yarıya düştü. Ben
şimdi size rakam vereceğim, öyle yarısı filan değil: 2
milyon civarındaki, arama faaliyetlerine ayrılan ödenek 1 milyar 100
milyon TL civarına çıkartılmıştır. Tabii, bu
parayı harcarsınız ama çıkartamayabilirsiniz ama üretim
yılları itibarıyla baktığımızda 2002de 13,3
milyon varil düzeyinden -çok olmayabilir ama yarısı hiç değil-
14,6 milyon varile çıkartmışız. Siz şimdi yarım
saat sonra bu kadar fahiş bir hata yapacağınızı
bildiğiniz bir ortamda nasıl bu kadar cesaretlice Yarıya
düştü. diyebilirsiniz? Ben bu kısmını anlamış
değilim. Bakın, rakam veriyorum ben: 14,6 milyon varile
çıkmıştır. Bu yeterli değildir. diyebilirsiniz.
Eyvallah, kabul.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Yurt içi ne olacak?
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Yurt içi Sayın Bakan
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Bunlar yeterli
değil. diyebilirsiniz ama kalkıp da Yarıya düştü.
derseniz, TPAOnun üretimiyle alakalı
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Sayın Bakan, yurt içi
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Ben sizi çok güzel
dinledim Tacidar Bey, hiç kusura bakmayın!
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Yurt içi ama Sayın Bakan, saptırmayın, Genel
Kurula yanlış bilgi vermeyin.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Sessizce dinledim ve
notumu aldım. Siz, şimdi, bunların her birisini tek tek
izleyeceksiniz.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Yurt içi, yurt içi
Yanlış bilgi vermeyin.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Irakta bir ihaleye
giriliyor tutanaklara bakın- üç tane sahanın ikisini TPAO
alıyor. Bunlara deniyor ki Mansuriye ta güneyindedir. Arkadaşlar,
Mansuriye Bağdatın kuzeyindedir, kuzeydoğusundadır.
Şimdi, bunlar ufak ayrıntılar olabilir ama yanlış
bilgi vermeyeceksiniz. Siba güneyindedir ve Kuveytle beraber girmişizdir
biz oraya, almışızdır. Tabii ki o gaz, petrol
kısımları -hangisi olursa olsun- Kuveyte verilmek üzere
alınmıştır. Onun üzerinden elde edilecek kârlar buradaki
yerli üretim için kullanılacaktır, aynen bizim Azerbaycanda
yaptığımız gibi, aynen Libyada
yaptığımız gibi. Altı tane araştırma kuyusu
vuruldu, altısından da petrol çıktı, çıkmayabilirdi de
ama siz, şimdi bunu çıkmadı diye söylerseniz, bu
yanıltıcı olur. O yüzden, ben, kendisinin belki
fırsatı olmayabilir, onun adına bu bilgileri düzelttiğimi
buradan beyan etmek istiyorum.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Birazdan ben de düzelteceğim Sayın Bakan.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) İkinci konu:
Türkiyede çok fazla bir şey yapılmıyor. dendi.
Arkadaşlar, 3.480 megavat yalnızca 2010 yılı içerisinde
yeni devreye alınan yatırım var. Bunun tutarı 8 milyar TL
civarında, 2009 yılında da öyle. Değerli
Bakanımız da burada, görevi kendisinden büyük bir şerefle
aldım, o da gece gündüz demeden çalıştı ve aynı
şekilde yatırımlar yapıldı. Bugün, eğer
Türkiye'nin büyümeyle alakalı hızını
karşılayabilen bir enerji sektörü varsa, kusura bakmayın, bunlar
yatırımlarla beraber oluyor. Güvenmeyen özel sektör, kalkıp da 8
milyar TLlik rakamı, 6 milyar dolarlık rakamı elini kolunu
sallayarak getirip yatırmaz. Bu -aynen şartlarını
belirttim- makul kârlarda olacak, çok fahiş kârlar olmayacak, sermaye
transferine döner; az kârlar olmayacak, özel sektör yatırım yapmaz.
Bunun arasındaki dengeyi tutturarak vatandaşımızın
daima ucuz kullanabilmesini teminen günün şartlarıyla beraber bunlar
değerlendirilecek. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumumuzda bulunan en
son rakamlarla beraber söylüyorum, 121.699 megavatlık toplam,
başvurma aşamasındaki, inceleme ve değerlendirmeye
alınanlar, uygun bulunanlar ve lisans verilenler. Bunların
detayları da: 20.736 megavatlık başvuru aşamasında
bulunanlar var, inceleme ve değerlendirmeye alınanlar 44.033 megavat
civarında, lisans verilenler 48.980 megavat. Toplamı, şu anda
kurulu gücümüzün 2,5 katı kadar müracaat var.
Şimdi,
burada üç dört tane ihtimal var değerli arkadaşlar. Bunlardan bir
tanesi şu: Bütün bunların her birisi yatırıma dönüşmeyebilir
ama bu aşamalardan geçmek zorunda, müracaat etmek zorunda, bunlar
düzenlemeye tabi kurum tarafından denetlenmek zorunda, lisans alacaklar,
her birinin aşaması var. Rakam veriyorum, 17 Aralık 2010 tarihi
itibarıyla 121.699 megavat.
Bunların tutarı,
değerli arkadaşlar
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Çantacı lisansçılar dâhil mi?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Çantacılar da
dâhil. Evet, aynen, iyi ikaz
Çantacılar da dâhil, onları
ayıklayacağız. İşte asıl derdimiz de bu.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Ne zaman?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Madencilikle
alakalı konularda hep beraber bir kanun çıkarttık. Bu kanunla
beraber yine 2005 yılında tekrar tekrar söylüyorum, altını
çiziyorum- iyi niyetle ve daha fazla arama yapılsın diye hep beraber
bir kanun çıkarttık. Ben o zaman o kanun çalışmasında
mutfakta bulundum. Ama ne yaptı bir kısım işletmeler?
İyi niyetle yaptığımız bu kanuni düzenlemeyi
kalktılar, bir kısmı istismar ettiler. Arama faaliyetleri
sayısının, müracaatlarının artmış
olması ne yazık ki arama faaliyetlerinin arttığı
anlamına gelmedi ve bunlarla alakalı yeni düzenlemeler yaptık.
Günde 83 tane, bir kısmının spekülatif olduğu
müracaatların sayısı 8 ila 10 civarına indi.
Devam ediyorum.
Herhangi bir doğal gaz depolama tesisi olmadığını
zannediyorum sehven, dili sürçtüğü için söyledi.
Değerli
arkadaşlar, 1,7 milyar metreküp civarındaki, Silivrideki depolama
tesisleri, şu anda, kapasite artırılarak 2,1 milyar metreküpe
yükseltilmiştir. Dolayısıyla, doğalgazda depolama
tesislerimiz, yeterli olmamasına rağmen vardır ama bunun sehven
söylendiği kanaatindeyim.
Bir enerji
verimliliğiyle alakalı kanun çıktı ama yönetmelikleri
çıkmadı. dendi. Şimdi, bu bütçeyle alakalı görüşme
bitmeden kendisine, çıkan bütün yönetmeliklerin sayfa sayfa
dokümanını vereceğim. Biraz fazla olabilir, onları da
çantasında inşallah taşıyacak.
Sayıyorum
hangi yönetmelikler olduğunu
Şimdi, bütün
bunların hepsi on bir dakikalık konuşmaya
sığdırılıp 7 tane büyük hata, yalan demiyorum, 7 tane
büyük hata yaparsanız, kusura bakmayın, ben konuşma metnimi
değiştiririm, bunun üzerine kurgularım.
Bakın,
çıkan yönetmelikler neler? Değerli Bakanımızın
zamanında çıkanları da dâhil ederek söylüyorum çünkü bu bir
bütündür:
Elektrik Piyasasında
Lisanssız Elektrik Üretimine İlişkin Yönetmelik, 3/12/2010da.
Enerjiyle
İlgili Ürünlerin Çevreye Duyarlı Tasarımına
İlişkin Yönetmelik, 7/10/2010da.
Millî Eğitim
Bakanlığına Bağlı Okullarda Enerji Yöneticisi
Görevlendirilmesine Dair Yönetmelik, 17/4/2009da.
Binalarda Enerji
Performansı Yönetmeliği, 5/12/2008de.
Enerji
kaynaklarının ve enerji verimliliğinin
artırılmasına dönük, Resmî Gazetede yayımlanan,
25/12/2008de.
Bunlar Hiç
yönetmelik çıkmadı. denilen maddeleri sayıyorum.
Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığıyla alakalı yapılan yönetmelik,
18/10/2008de.
Tam 11 tane
yönetmelik var arkadaşlar.
Ulaşımda
enerji verimliliğinin artırılmasıyla alakalı,
9/6/2008de.
Merkezî
ısıtmayla alakalı, sıhhi sıcak su tesisleriyle
alakalı, 14/4/2008de.
Tanıtma ve
kullanma kılavuzu uygulamalarıyla alakalı yönetmelik,
8/10/2007de.
Şimdi,
eğer siz yönetmelik çıkmadı derseniz ben de bunların
hepsini tek tek okurum.
Değerli
arkadaşlar, kimseyi yanıltmaya ihtiyaç hissetmeden
politikalarımızı anlatmamız lazım.
Hızlandırıcı
merkezi, TAEKin kurduğu hızlandırıcı merkezi.
Ben,
inşallah, nisan veya mayıs ayında iktidar ve muhalefet
partilerinin her birisini, bütün arkadaşlarımı bu
hızlandırıcı merkezinin açılışına davet
ediyorum. Hani bu bir yerde paslanıyor, küfleniyor, bir yere, depoya
koymuştuk ya, resmine buradan bakabilirsiniz, bu kataloğu da
aynı şekilde gönderebilirim. Katalogda, neler
yapmışız
Bu bir proton hızlandırıcısı
-Sarayköyde, Eskişehir yoluna gidenler orada görebilirler-binaları
büyük ölçüde tamamlandı, elektromekanik kısmının yüzde
90lık kısmı da aynı şekilde montaj
aşamasına geldi şu anda. 2009un Kasım ayında
başlandı, bundan önce hazırlıkları
yapılmıştı ve inşallah bir buçuk yıl gibi bir
sürede hepsini tamamlayıp, montajlarını yapıp proton
hızlandırıcısını sağlık sektörü
başta olmak üzere, enerji sektörü de dâhil olmak üzere her birisine,
inşallah, açılışa hazır hâle getireceğiz.
Şimdi, ben diyorum ki lütfen
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Bakan, bir yıldan beri garantisi devam ediyor mu,
etmiyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Temel atmaya
değil, açılışa lütfen buyurun. Ben sizi buradan bütün
vatandaşımızın huzurunda açılışa davet
ediyorum.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Seçim var Sayın Bakan o tarihte.
MUHARREM VARLI
(Adana) Garantisi bir yıldan beri başladı mı,
başlamadı mı, onu söyleyin.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Şimdi, ben size
bir şey daha söyleyeceğim.
MUHARREM VARLI
(Adana) Niye söylemiyorsunuz onu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) TKİnin
alımlarıyla alakalı konuda, bizim kömür alımlarıyla
alakalı çok sıkça bahsediliyor. 2009 yılı içerisinde -2010
yılı netleşmediği için 2009 rakamlarını
veriyorum- 1 milyon 935 bin 689 ton yani 2 milyon ton civarında kömür
dağıtıldı fakir ailelere. Bunun 952 bin tonu,
yaklaşık yarısı TKİnin kömür ocaklarından
verildi. 854.612 tonu yine 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun
22/a maddesi kapsamında doğrudan temin ile yine TKİnin
iştirakçileri ve redevansçıları tarafından temin edildi.
Bununla alakalı şimdi bir usul değişikliği
yapıyoruz, inşallah, o daha sıhhatli bir piyasa
yapısını oluşturacak. 128.539 tonu da yine 4734
sayılı Kamu İhale Kanununun 21/b maddesine göre tedarik edildi.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) 21/bnin Türkçesi ne?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlar, sosyal yapı açısından
baktığımızda, gıda, giyecek, ilaç, kömür gibi halka
yapılan sosyal yardımların gayrisafi millî hasıla içindeki
oranlarına bakarsak -bu yalnızca Türkiyede olmuyor, bizden daha
fakir ülkelerde, daha zengin ülkelerde de oluyor- İtalyada yüzde 27,
Yunanistanda yüzde 21, Türkiyede yüzde 9dur. Biz bunu tek
başımıza icat etmedik ama her birimizin özellikle fakir aileleri
düşündüğünü biliyorum, hiçbirimizin kayıtsız
kalmadığını biliyorum, hiçbirimizin de kayıtsız
kalmayacağını biliyorum. Her birimizin belli bir gelir düzeyi
var arkadaşlar. Fakir, eğer sobasında yakacak kömür
bulamıyorsa, müracaatlarını yapar, ilgili kaymakamlıklar
aracılığıyla, ilgili fonlar
aracılığıyla bunlar belli bir sistematik içerisinde
dağıtılır. Çevre kriterlerine uygun olmayan kömürleri, ola
ki gözden kaçan, bunların çıkarılmasıyla alakalı
hususlar da yoksa, bunları da aynı şekilde biz kabul ediyoruz ve
çevre kriterlerine uygun olmasını temin etmeye
çalışıyoruz.
Bir gerçeğin
daha bilinmesi lazım değerli arkadaşlar. Özellikle
İstanbul, Ankara, İzmir gibi kent merkezlerinde fakir ailelere
dağıtılan kömürlerin kent merkezlerindeki ısınma amaçlı
satın alınan kömürlere oranı yaklaşık yüzde 5ler
civarındadır. Ama yalnızca bu kömürlerden
kaynaklandığını söyleyemeyiz hava kirliliklerinin. Her
birimiz hava kirliliğine karşıyız, çevreyle alakalı
faktörlerin tabii ki takipçiyiz. Biz, tek başına, güçlü bir
iktidarız. Bunun kültür varlıkları, tabiat varlıkları,
çevresi, enerjisi, her birisi bir bütün olarak değerlendiriliyor ve her
birine duyacağımız saygı birimizin hassasiyetinin
diğerinden daha az olmadığı bir ortam içerisinde
yapılıyor. O zaman ben de çevreye karşı kayıtsız
kalamam. Eğer çevreyi kirleten speklerin dışında bir kömür
değeri varsa, tabii ki bizim ilgili kurumlarımız bunları
alırlar, ziyan da etmeden yine ilgili termik santrallerde bunu
kullanırlar, oradaki filtrasyonla beraber bunları
değerlendirirler ama bazı illerimizdeki -valilerimizin de
gösterdiği hassasiyete teşekkür ediyorum- hem kalorifik değer
olarak hem de gözümüzden kaçan bir değeri, karbondioksit emisyonları
itibarıyla, sülfür emisyonları itibarıyla çok çok az bir
kısmını geri çevirdiler. Ben kendilerine teşekkür ediyorum.
Bizim arkadaşlarımız da eğer atladılarsa doğru
şekilde görevlerini yapacaklar, bunu yerine getirecekler.
O yüzden,
değerli arkadaşlar, biz fakirlere
dağıttığımız kömürlerle alakalı
işlemlerimize devam edeceğiz. Kuralları var, prensipleri var, o
kurallar dâhilinde devam edeceğiz ve bu işlemler devam edecek.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sabahları
bir Çankayaya çık, Çankayaya!
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, şimdi, elektrikle alakalı konularda, çok fazla
bahsedilecek konu var ama şu anda iki dakika civarında vaktim var.
Türkiye, 2002
yılında 132,5 milyar kilovatsaat civarında brüt bir elektrik
enerjisi talebiyle karşı karşıyaydı. Şu anda
geldiğimiz noktada bu 205 milyar kilovatsaat civarlarına kadar
çıktı. Global krizin tesiriyle 190-194 milyar kilovatsaatlere kadar
2009 yılında düştü ama bütün kaybettiği değerleri daha
büyük bir büyüme hızıyla beraber tekrar tedarik etti ve bu noktaya
ulaştı.
Bizim, ister
düşük talep senaryosuyla isterse yüksek talep senaryosuyla beraber arz
güvenliğiyle alakalı herhangi bir problemimizin
kalmadığını söyleyebilirim. Bu, bizi rehavete, özel sektörü
rehavete itmeyecek.
Yine, önümüzdeki
yıl içerisinde en az 2009 ve 2010 yılındaki ve daha önceki
yıllardaki yakalanan büyüme hızını karşılayacak
performans yine inşallah yakalanacak ve özel sektör bu
yatırımlarını gerçekleştirecek. Serbest piyasadaki
özel sektör payı hem kurulu güç itibarıyla
baktığımızda hem de elektrik üretimi itibarıyla
baktığımızda şu anda yüzde 50lerin üzerinde. Bu,
hedeflerimiz açısından doğru bir nokta, inşallah, daha
yüksek oranları da yakalayacağız. Özel sektörün toplam kurulu
güç içerisindeki payına bakarsak 2002 yılında 10.788 megavatla
toplamın yüzde 34ü düzeyindeyken bugün 24.233 megavat ile yüzde 50si
civarındadır, toplam kurulu gücün özel sektör payı
itibarıyla baktığımızda.
Enerji üretimi
açısından baktığımızda, 2002 yılında
55,2 milyar kilovatsaat civarında olup yüzde 41,6 civarında iken
şu anda geldiğimiz noktada, geçtiğimiz ay itibarıyla, 102,6
milyar kilovatsaat ile toplamı yüzde 53 seviyesine
ulaşmıştır. Yani özel sektörün kamudaki
paylarının daha da arttığını görüyoruz. Bu
eğer yüzde 15lik yedek kapasitenin de istediğimiz oranda
oluşmasıyla beraber rekabetçi, daha kaliteli ve inşallah daha
düşük fiyatlı enerji fiyatlarını inşallah hep beraber
görme imkânına sahip olabileceğiz. Bugün lisans başvuruları
itibarıyla, tekrar bahsettim, 121.700 megavata bu
ulaşmıştır. Bunun 20.736 megavatı başvuru, 48.980
megavatı ise lisans verilmiş hâlidir.
Değerli
arkadaşlar, kömürden tutun ki bütün yerli ve yenilenebilir enerji
kaynaklarımıza varıncaya kadar, tutun ki bütün enerji girdilerimize
varıncaya kadar millî bir politika izliyoruz ve inşallah bunu hep
beraberce geliştireceğiz.
Ben, bütün bu
duygu ve düşüncelerle katkılarınızdan dolayı
teşekkür ediyorum ve iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
Seyhan, bir söz talebiniz vardı.
Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Adana Milletvekili Tacidar Seyhanın, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın, sözlerini yanlış
değerlendirdiğine ilişkin açıklaması
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan
konuşmamı düzeltirken çok büyük üzüntü duydum. O kadar sorunun
içerisinde kuzey-güney kavramına takıldı. Oysa konuşmada
körfeze yakın etnik yapının karmaşık olduğu yer
diye tarif ettiğimde 1.200 kilometre kavramını, o kadar boru
çekmek kavramını öne çıkarsaydı daha doğru olurdu.
Benim Siba
bölgesi için değil kastım, Akkas içindi. O kuzeye yakın ve
Türkiyeye çok yakın demek istedim ama kuzey, doğru, Siba için
kullanılmış. Ben tutanaklarda onu görüyorum fakat bu, 1.200
kilometre gerçeğini ortadan kaldırmaz. O kadar sorunun arkasına,
bunun arkasına sığınabilmesini büyük bir zafiyet olarak
görüyorum.
İkincisi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TACİDAR
SEYHAN (Adana) Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen
Sayın
Varlı, buyurun.
2.-
Adana Milletvekili Muharrem Varlının, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın, proton
hızlandırıcısının çalışıp
çalışmadığıyla ve garantisinin başlayıp
başlamadığıyla ilgili sorularına cevap
vermediğine ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan
yine benim konuşmamla ilgili cevap verirken kamuoyunu yanıltarak
konuştu. Ben buradan özellikle de sordum, garantisi başladı
mı bu proton hızlandırıcısının diye, cevap
vermedi. Çünkü bir yıldan beridir o proton
hızlandırıcısının garantisi başladı ama
çalışmaya başlatılmadı, orada çürümeye terk edildi.
Bunu kamuoyunun huzurunda belirtmek istiyorum ve o yapılan 8 milyon
dolarlık iptal edilen ihalenin 25 milyon dolara tekrar verilmesiyle ilgili
de hiçbir hususa değinmedi Sayın Bakan. Bunu da kamuoyunun huzuruna
sunmak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Varlı.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.-
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bil-dirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
H)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
MESLEKÎ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Meslekî Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
İ)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
J)
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1.-
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.-
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L)
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.-
Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)
1.-
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O)
PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.-
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN
Şahsı adına aleyhinde söz isteyen Ahmet Tan, İstanbul
Milletvekili.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Bakanım, şu benzin
fiyatlarını da bir açıklarsınız herhâlde!
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Ek süre verilirse
açıklarız.
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen
Sayın Tan,
buyurun.
AHMET TAN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
bütçesi üzerinde aleyhte söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, bütün
bakanlıkların bir ismi var, bir de göbek adı var: Enerji ve
Tabii Kaynaklar, Çevre ve Orman, Çalışma ve Sosyal Güvenlik. Fakat
öyle anlaşılıyor ki Enerji Bakanlığımız
göbek adını biraz dışarıya bağımlı hâle
getirmiş çünkü bütün tabii kaynaklarla ilgili üretim dışa
bağımlı hâle gelmiş durumda. Yani biz tabii derken
dış ülkelerin, yabancı ülkelerin tabiatını herhâlde
kasteder bir hâle dönüştürmüşüz Bakanlığı. İlk
göze çarpan çarpıklık bu. Tabii bu sekiz yılda -daha öncesi
olabilir ama- hiçbir şekilde değiştirilmediği gibi daha da
kurumsal hâle getirildi.
Bu, ülkenin insan
emeğini, alın terini doğal olmayan biçimde -çünkü tabii
kaynaklar deniyor- dışarıya akıtması anlamına
geliyor. Dışa bağımlı enerji üretimine ilişkin
bir politika. Devletin elinde özelleştirilmesi beklenen çok sayıda
yerli linyit ve doğal gaza dayalı enerji santrallerimiz var fakat
bunlarla ilgili yine sekiz yıl içinde en ufak bir iyileştirilme
yapılmadı. Bir bakım ve rehabilitasyon yapılmadı. Bu
yüzden de enerji üretimi verimsiz hâle geldi. Emre amadelik diye bir deyim var
sektörün. Bunlar düşük emre amadelikle çalışıyor. Bunun
üzerine dışarıdan muazzam ölçülerde linyit ithalatı
yapıyoruz. Türkiyede toprak altında atıl yatan milyonlarca ton
linyit rezervimiz var. Bunlarla ilgili en ufak bir çalışma ne
yazık ki göremiyoruz. Bu üretim çok pahalı
yapıldığı için denebilir belki ama bu santrallerin en ufak
bakımı yapılmayınca -linyite dayalı santrallerin-
değerleri daha da aşağı düşüyor. Bu, acaba, özelleştirmeyi
daha ucuza getirmek için mi yapılıyor? diye akla aleyhte sorular
geliyor.
Şimdi,
rüzgâr enerjisi var. Rüzgâr enerjisi mevzuat hâline getirildi ama bu rüzgâr
enerjisini doğru dürüst uygulayamadık ve rüzgâr yel olup gitti. Çünkü
800-900 megavattan ibaret kaldı rüzgâr enerjisi toplamı. 2007de
Teklif toplayacağız. diye ilanat edildi, ilan verildi. 1 Kasım
2007 günü, bir günde teklifler alındı ve kapatıldı. Rüzgâr
enerjisi öyle havadan bir iş sanıldı, bir kaos
yaratıldı. Aynı HESlerde olduğu gibi, işporta usulü
bir ruhsatlamaya gidildi. Aynı yere çok sayıda ruhsatlar verildi. 1
Kasım 2007de alınan 78 bin megavatlık teklifin sadece 900
megavatı lisansa bağlanabildi. O yüzden çantacı deyimini
herhâlde sektör haklı olarak kullanıyor. Bu
çantacılığın ortadan kaldırılması gerekiyor.
HESlerde de
aynı durum var. Şimdi, bizim seçmenimizin, izleyicilerimizin
aklında Keşke taksi plakasına değil de HES ruhsatına
bağlasaydık. diye düşünceler uçuşuyor, halk katında.
Linyit
ithalatı korkunç boyutlarda. Şimdi bir rakam vereyim, Sayın
Başbakan da burada rakamlar verdi. Sayın Başbakanın, tabii,
sözlerine kulp takmak haddimiz değil ama bu rakamlar kulp takılacak
durumda. Geçen yılki toplam maden ihracatımız -bu maden
ihracatının içinde kömür, mermer, altın, krom, her şey
dâhil- 2,5 milyar dolar, ihracat, sattığımız. Ama sadece
linyit ithalatına 3,4 milyar dolar ödemişiz, sadece linyit
ithalatına. Milyonlarca ton rezervimiz, dediğim gibi, atıl
yatıyor fakat bunlar değerlendirilmiyor. Akla şu geliyor: Acaba,
bu kömür tacirleri AK PARTİ İktidarı döneminde yaratılan
kara ticaretin ürünlerini mi elde ediyorlar?
Bir başka
konu da Rusyayla ilgili tabii. Gene Sayın Başbakan Rusyaya
ihracatımız 2002de 1 milyar 172 milyon dolardı, 2009da, sekiz
yılda bunu 3 milyar dolara çıkardık. dedi ama hiçbir zaman
iktidardan ithalat rakamlarını duyamıyoruz. Aynanın öteki
yüzü, madalyonun öteki yüzü, bizim Rusyadan bu sekiz yıl içinde
2002de
2,4 milyar dolar olan açık 2010 yılında tamı tamına 18
milyar dolara çıkmıştır yani 16 milyar dolara yakın
bir dış ticaret açığı. Bu dış ticaret
açığının içinde ne yazık ki Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının bu tabii kaynağı başka
ülkelerin tabii kaynağı gibi görmesi yatmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tan, teşekkür ediyorum.
AHMET TAN
(Devamla) Cümlemi tamamlayayım arzu ederseniz yahut da lütfederseniz.
Tabii, bu
yanlış ve politikasızlık benzin istasyonlarını
vergi dairesi olarak kullanmaya yol açıyor.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, sekizinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru
sorma, on dakika cevap verme süresidir.
Soru sormak için
sisteme giren sayın milletvekillerinin sıralaması: Sayın
Enöz, Sayın Köse, Sayın Işık, Sayın Taner, Sayın
Varlı, Sayın Yalçın, Sayın Süner, Sayın Paksoy,
Sayın Çalış, Sayın Özensoy, Sayın Asil, Sayın
Ertuğrul, Sayın Uslu, Sayın Akkuş ve Sayın Sakık.
Sayın Enöz,
buyurun.
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Enerji
Bakanına soruyorum: Bilindiği gibi ülkemiz neredeyse dünyanın en
pahalı akaryakıtını kullanıyor. Nakliye sektöründe
kamyoncular mazot pahalı olduğu için araçlarında yağ kullanıyorlar.
Ana yolların her yerinde 10 numara yağ satılır.
levhaları gözümüze çarpıyor. Gerek taşımacılık
sektöründeki gerekse tarım sektöründeki en önemli temel girdi olan
akaryakıtın ucuzlatılması için bir çalışmanız
var mı?
Kriz öncesi
dünyada varili 147 dolar olan petrolün Türkiyede mazot olarak satış
litre fiyatı 3,1
liraydı. Şimdi dünyada varili 85 dolar civarında olmasına
rağmen yine mazotu tüketiciye litresi 3,1 liraya satıyorsunuz. Bu
çelişkiyi nasıl izah ediyorsunuz? Aradaki haksız kazancı
kim alıyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Adıyaman
ilimizde işsizlik had safhadadır. İlimizde son üç yılda
işsizlik yardımından faydalanmak isteyen kaç kişi
olmuştur ve bu isteklerin kaçı gerçekleşmiştir?
Sayın
Bakanım, bu soruyu Sağlık Bakanımıza sormuştum
ama cevap alamamıştım: Danıştayın bir kararı
var. Serbest diş hekimlerinin hizmet alımını
Sağlık Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı
görüşerek gerçekleştirmeyi düşünüyor musunuz?
Turizm,
tarım ve inşaat sektöründe çalışanların
sorunlarına çözüm bulmak için stopajları kaldırıp SSK
vergilerini yüzde 2ye indirmek gerekir. Eğer bu gerçekleşirse
işsizlik önlenecektir. Böyle bir çalışma yapmayı düşünüyor
musunuz?
Zonguldakta
maden kazası sonucu enkaz altında kalan 2 kişiye hâlâ
ulaşılamadı. Bu örnek dünyada başka bir ülkede var
mıdır?
Sayın Bakan
Yenilenebilir enerji yasası neden çıkmıyor? diye soranlara
Eskiden milletvekilinin arkasında çantacılar
dolaşırdı, bugün bavulcular dolaşıyor. dediniz. Bu
bavulcular hangi milletvekilleri arkasında dolaşıyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım
Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanınadır.
1) Sayın Bakan,
BOREN için müstakil ve daha geniş bir bina projeniz var mıdır?
Şimdiye kadar Enstitü tarafından desteklenen projelerden
ticarileşen sonuçlar olmuş mudur?
2)
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından
ilk planda özelleştirilmesi hedeflenen Hamitabat, Tunçbilek, Soma ve Çan
termik santralleri özelleştirmesinde hangi noktaya gelinmiştir?
3) Gediz,
Boğaziçi ve Trakya elektrik dağıtım ihalelerinin Rekabet
Kurulu tarafından durdurulduğuna dair bugün basında çıkan
haberler doğru mudur? Doğruysa bunun gerekçeleri nelerdir?
4)
TEDAŞın özelleştirilmesiyle mağdur olan kapsam
dışı personelin mağduriyetleri ne zaman giderilebilecektir?
Son sorum:
2003-2010 yılları arasında verilen maden arama ve işletme
ruhsatlarının sayısı ve kapladığı alan ne
kadardır? Bu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, ülke kamuoyunda, HES ve RES
lisanslarının yüzde 90ının çantacıların elinde
olduğu yönündeki kanaat hâkimdir. Bakanlığınız
döneminde yapılan, yapılmasına başlanan HES ve RES
yatırımlarının yüzde kaçı lisansı ilk alan firma
tarafından, yüzde kaçı da daha sonra devralan firmalar
tarafından yapılmaktadır?
İki:
Yatırım maliyetlerinin artırılmasında ve
Bakanlığınızın itibarının düşmesinde en
önemli etkenlerden olan bu çantacıları, aracıları ortadan
kaldırmak için bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Çalışma
Bakanına: Emeklilik yaşının artırılmasından
dolayı o dönemde çocuklarını sigortalı yaptıran
kişiler şu anda ağır ceza mahkemelerinde yargılanmakta.
Bu konuda herhangi bir düzenleme var mı? Bu torba kanun için de bir
düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına soruyorum: 2009
yılı sonlarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığından iş yükü gerekçesiyle işçi
şikâyetlerine bakılmayacağına dair bir açıklama geldi.
Bu açıklamanız sonrasında geçen süre içerisinde
Bakanlığınıza bu yönde kaç başvuru geldi? Gelen
başvurulara yönelik Bakanlık yetkililerinin cevabı ne
olmuştur? Bu konuda Bakanlığınızın önünde kaç
dosya vardır?
İkinci sorum
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımıza: Madencilik sektörünün
mevzuattan kaynaklanan sorunlarının giderilmesi için herhangi bir
çalışmanız var mıdır? Sektör ile üniversite
arasında ortak bir platform kurulması düşünülmekte midir?
Madencilik sektörünün uzun ve riskli yatırım süreci dikkate
alındığında, sektöre ne gibi üstünlükler
sağlanmaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Varlı
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Enerji
Bakanına soruyorum:
1) Devletin
bünyesindeyken yakın zaman önce özelleştirdiğiniz
TEDAŞın iki bölgesi vardı. Bu özelleştirme ne kadar
bedelle yapılmıştır? Bu bölgelerin kurum ve
kuruluşlardan alacakları ne kadardır? Bu alacaklar
özelleştirme dâhilinde midir?
2) Çiftçilerin
elektrik borçlarıyla ilgili yeni bir iyileştirme ve
yapılandırma düşünüyor musunuz?
3) İhtiyaç
arz etmezken 840 milyon Dünya Bankasından 1 katrilyon KÖYDESten olmak
üzere toplam 2,7 milyar TL -yani katrilyon- harcayarak ömrü dolmamış
elektrik hatlarını yenilediniz. Bu söylediğim bedel
özelleştirmenin içinde var mıdır, yok mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yalçın
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Çalışma Bakanımıza yöneltiyorum: Sayın Bakanım,
sunumunuzda, ben kaçırmadıysam, kayıt dışı
istihdam oranlarına ilişkin veriler yoktu. Bu hususu çok
garipsediğimi ifade ediyorum. Daha önceki beyanlara göre yüzde 50ye
yakın kayıt dışı istihdam olduğu
söylenmişti. Bu rakam doğru mudur? Sekiz yıllık bir iktidar
partisinin bakanı olarak, Çalışma Bakanı olarak yüzde 50ye
yakın kayıt dışı istihdam oranını siz
nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ölçüde kayıt dışı
istihdam olan bir ülkede nasıl serbest rekabet olur, nasıl demokrasi
olur? Önümüzdeki yıl için hedeflediğiniz bir oran var
mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Süner
Sayın
Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Benim sorum
Çalışma Bakanımıza: Sayın Bakan, Sağlıkta
Dönüşüm Projesinin SGK ayağındaki 8 milyon avroluk faizli
dış kredinin önce kullanılmadığı için iade
edildiği, sonradan da projenin belirtilen miktarının iade
edilmekten vazgeçildiği ve bu kredinin bileşenleri
dışında kullanıldığına yönelik
yazılı sorularıma cevap alamadım. Bu konuyu
detaylarıyla incelettiniz mi?
8 milyon avro faizli kredinin bileşenleri dışında
kurum bütçesinde ödenekleri bulunan birtakım sarf malzemesi ve diğer
kalemlerde kullanılması yolsuzluk değil midir? Bu paraların
amacı dışında kullanılmasını yetim
hakkının zayi edilmesi olarak görüyor musunuz?
İkinci sorum
da: İş Kurumu tarafından 2010 yılı içerisinde
kiralanan, Bakanlıklarda bulvar üzerinde bulunan hizmet binası
tefrişatı ve onarımı yapılmasına rağmen
hangi gerekçeyle boşaltılarak sözleşmesi feshedilmiş midir?
Edildiyse bu kadar masraf
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, teşekkürler.
Birinci sorum
Sayın Çalışma Bakanına: Sayın Bakan, emeklilerimiz
gerçekten çok sıkıntılı. Aynı prim/gün
sayısından emekli olmalarına rağmen farklı zaman
dilimlerinde emekli olduklarından dolayı farklı maaş
almaktan şikayetçiler. Maaşlarının yetmediğinden,
emekli maaşlarına rağmen Sosyal Dayanışma Vakfı
yardımlarına muhtaç hâle gelmekten şikâyetçiler. Emeklilerimizi
rahatlatacak ne gibi çalışmalarınız var?
Diğer sorum
Sayın Enerji Bakanına: Sayın Bakan, akaryakıt, doğal
gaz, elektrik ve diğer enerji türleri üzerindeki yüksek vergiler,
dolayısıyla yüksek fiyatlar çiftçi, esnaf, sanayici, hemen hemen
toplumun tüm kesimlerinin canını yakıyor. Enerji üzerindeki
yüksek vergileri düşürerek fiyatları indirmeyi düşünüyor
musunuz, bu yöndeki bir çalışmanız var mı?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özensoy, son soru
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce Enerji
Bakanımızın kürsüden söylediği 22/A ve 22/Bnin
anlamlarını açar mı Sayın Bakan? Bir de YDK raporları
ve KİT Komisyon tutanaklarını bir zahmet Sayın Bakan okursa
benim ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaktır.
Bunun
dışında -örnek olsun diye söylüyorum- mesela Urfada trafolara,
hiç abone olmadığı tespit edilen, mülki amirler tarafından
tutanak altına alınmış trafolardan, geçmişte, elektrik
vermeye ve bakımları yapılmaya devam edildi mi? Bunların
Türkiye genelindeki tutanak tutularak tespit edilen, abonesi olmayan
trafoların sayıları ne kadardır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanlar, buyurunuz.
Cevap süreleriniz
beşer dakikadır.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Çok değerli
arkadaşlar, öncelikle gruplar adına konuşma yapan
arkadaşların dile getirdiği hususlar vardı, onlar
hakkında da çok kısa bilgiler arz etmek istiyorum.
Sayın
Nurettin Yıldız, yaptığı konuşmada kot
taşlama işçileriyle hâlen 10 bin kişinin
çalıştığına dair bir bilgi verdi. Bu doğru
değil. Ülkemizde 2008 yılından itibaren kot taşlama
işi, Türkiyede özellikle eski teknolojiyle yapılması
noktasında, yasaklanmıştır, tüm dünyanın
kullandığı daha güvenlikli sistemde ancak yapılabiliyor,
onun dışında kot taşlama işi yapılamıyor. Bu
açıdan bakıldığında, orada hâlen 10 bin kişinin
olduğuna dair bilgi doğru bir bilgi değil.
Silikozis
hastalarıyla alakalı ise sizler biliyorsunuz, önce 2009
yılında Çalışma Bakanlığının
girişimiyle Sağlık Bakanlığı tarafından
sağlık hizmeti verilmeye başlandı ücretsiz bir
şekilde. Şimdi yine Çalışma
Bakanlığının yaptığı hazırlıkla
torba kanun diye adlandırdığımız kanunda, silikozis
hastalarının muhtaçlık ve yaş şartı
aranmaksızın sosyal güvenlik sistemine dâhil olmaları ve
maaş alabilmeleriyle ilgili bir düzenleme yapıldı. 2022
sayılı Kanuna göre onlar maaş alabilecekler. Onların
hastalıklarını, çalıştıklarına karine olarak
kabul ediyoruz.
Sayın
Ekicinin MHP Grubu adına yaptığı konuşma
esnasında, vekâleten görev yapanlarla ve kadrolardaki atamalarla ilgili
bazı soruları oldu. Bir kere, öncelikle şunu söyleyeyim:
Vekâleten yapılan çalışmalar ve atamalar genellikle
müfettişlerin yürüttüğü görevlerdir. Şu anda asaleten
atanmamış olan kişiler müfettiş çoğunlukla.
Bunların atanmayışının sebebi de o göreve asaleten
atanmaları hâlinde alacakları ücret mevcut maaşlarından
daha düşük olacaktır. Onun önüne geçmek için kendilerinin de
tercihiyle vekâleten atamaları yapıyoruz. Dolayısıyla orada
herhangi bir vekâlet bekletme durumu söz konusu değil ama onun
dışında, atamalarda liyakat ve mevzuatın
şartlarının dışında başka bir herhangi
kriter aradığımıza dair imalarda bulunuldu. Bu hiç
doğru bir uygulama değil. Aslında kendi verdiği örnekte
bile bizim liyakat ve ehliyeti esas aldığımızı
gösteren ipuçları vardı. Biz bugüne kadar, özellikle
yaptığımız yeni müdür yardımcısı
atamalarında üçte 1 oranında, üçte 2 oranında, hangisi
olduğunu bilmediğim sendika üyelerini atadığımıza
dair bir bilgi verdi. Bu da doğru değil. Hakikaten, eğer biz,
bize yandaş bir sendikanın üyelerini atamaya teşebbüs etseydik,
o zaman diğer üçte 1liği de atamazdık. O açıdan, orada
dikkatle üzerinde durduğumuz konunun aslında ehliyet ve liyakat
olduğudur. Daha da önemlisi, aslında zaten bizim
çalışanlarımızın birçoğu, büyük bölümü
itibarıyla iki sendikaya üyedirler. Hangisinden atarsak atayalım bir
sendikadan üye atanmış gibi bir sonuç ortaya çıkar. Doğrusu
bu alanda yapılacak belki de birazcık subjektif değerlendirmeler
doğru olmaz ve nihayet il müdür yardımcılığına
atananların çoğu yıllardır bu görevi zaten vekâleten yapan
insanlardı, onlara biz asaleten atama yaparak emeklerinin
karşılığını değerlendirmiş olduk.
Şunu bilmenizi arzu ediyorum bu konuda: Herhangi bir subjektif kritere
asla izin vermeyeceğiz Bakanlık olarak ve vermiyoruz. O konuda
başkalarının olmadığı kadar özenle, ehliyeti ve
liyakati de takip ediyoruz. Onun dışında yapılacak bir
uygulama için hiç merak etmeyin en az sizin kadar ben de tavır içinde
olacağım.
Yine Sayın
Ekicinin Bulgaristan ile sosyal güvenlik sözleşmesinin olup
olmadığına dair sorusu vardı. Bulgaristanla ilgili sosyal
güvenlik anlaşmamız maalesef yok. Biz, tam 2000 yılından
beri Bulgaristanla sosyal güvenlik anlaşması yapmak istiyoruz ama
Bulgaristan Hükûmeti bunu kabul etmiyor. Dolayısıyla
karşılıklı olarak mutabakata
varamadığımız bir hususta tek taraflı bir şey
yapma imkânımız yok. Bulgaristandan bu zamana kadar göç etmiş
vatandaşlarımızın, biliyorsunuz, eğer orada emeklilik
hakları varsa onları bizim kurumumuz vasıtasıyla, oradan
aldıkları emeklilik maaşlarını burada ödeyebiliyoruz.
Ayrıca, göç eden vatandaşlarımızın borçlanma
imkânlarını biliyorsunuz önceki yıllarda getirmiştik.
37.110 vatandaşımız borçlanma yaptı ve bunların
şartlarını taşıyan 3.124 vatandaşımız
da şu anda emekli maaşını bizden alıyorlar.
Kayıt
dışılık oranlarıyla alakalı yine birkaç
milletvekilimiz konuyu gündeme getirdi. Ben onları, kısaca, burada
hepsini birlikte cevaplandırmak istiyorum. Bakınız, 2002
yılında kayıt dışılık oranı yüzde 53 arkadaşlar. 2004 yılında
yüzde 50,14; 2009 yılında ise yüzde 43,6. Dolayısıyla
buradan şunu söyleyebilirim: Kayıt dışılıkla çok
ciddi bir mücadelede bulunuyoruz ve kayıt
dışılığın ortadan
kaldırılmasının bu ülkeye katkısının ne
olduğunu biliyoruz.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süreniz tamamlanmıştır.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) Sözümü
bitiriyorum Sayın Başkan.
Aşağı
yukarı 1 puanlık kayıt dışılıkta
azalmanın 820 milyon Türk lirası, ekonomimize, katkısı var.
Bunun bilinciyle hareket ediyoruz ve şunu bilin ki
aldığımız tedbirlerle de bu zamana kadar yaklaşık
olarak 870 bine yakın insanı kayıt dışıdan
kayıt altına alarak geçtiğimiz yıl başarı
gösterdik.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Diğer sorulara yazılı cevap
vereceğim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
Yıldız, buyurun.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; bir kere CHP, MHP, DSP ve BDP dâhil
olmak üzere bu süre içerisinde 593 tane önergeye cevap vermişiz. 17
Aralık itibarıyla sözlü ve yazılı hiçbir soru cevapsız
bırakılmamış e-posta ve bizzat Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilerek. Bunların içerisinde Plan ve Bütçe Komisyonundaki,
Genel Kuruldaki ve özel bir kısım enerji konularıyla
alakalı hususları da dâhil edersek şu ana kadar 864 tane sorunun
cevabı verilmiş. Bugün sorulanlar da aynı şekilde,
aynı muameleye tabi tutulacak. Son altı ayın ortalaması on
iki gün içerisinde, gidiş gelişler de dâhil olmak üzere, bu süre
içerisinde verilmiş.
Ben, biraz önce,
o cevapları Nasıl bir solukta yedi tane yanlış
yapılır?ı fazla abartmamak ve mahcup etmemek adına
bazı rakamları vermemiştim ama şimdi arkadaşlarım
tekrar ettiği için, hiç kusura bakmasınlar, biraz da mahcup olacaklar
ama bunların hepsini açıklıkla söyleyeceğim.
TAEK proton
hızlandırıcısıyla alakalı 3 Kasım 2002
seçimlerinden önce, yani AK PARTİnin bu ülkenin idaresine irade koymadan
önce üç defa ihale yapılıyor. Bunlardan bir tanesi 2001 yılında,
ikisi de 2002 yılında; birisi 23 Mayısta, bir tanesi de 30
Eylülde. Bu ihaleler sonuçlandırılamıyor. İktidarlara
sormak lazım, o anki koalisyon ortaklarına sormak lazım niçin
sonuçlandıramadıklarını. Bununla alakalı herhâlde bir
dahlimizin olduğunu söyleyemezsiniz. Şimdi, ısrarla diyorsunuz
ki: Bunların garanti süreleri bitti. Şimdi, ben sizin bilgi
kaynağınızı da, inşallah, aynı şekilde bu
bilgileri ona da vereceğim sizi yanlış yönlendirmesin diye
bundan sonra. Bu cihazların yani proton hızlandırıcının
garanti süresi henüz başlamadı. Bunlar ancak işletmeye geçtikten
sonra başlayacak, anlaşma böyle çünkü. Şimdi, bakın, bu
kadar fahiş hata yapılmaz. Yirmi dakika sonra
Eğer bunu
kasıtlı yaptıysanız yalan, kasıtlı
yapmadıysanız sehven söylediniz. Bu konu yirmi dakika sonra ortaya
çıkacak.
Siz diyorsunuz
ki: Bunun garanti süresi doldu. Ben de diyorum ki: Garanti süresi
başlamadı, işletmeye geçtikten sonra başlayacak.
Anlaşma böyle ve firma kendisinin de kontrolü altında bulunan bir
depoda bunları muhafaza ediyor. İsterse küflensin isterse
paslansın. Ben sıfır bunları takmasını
isteyeceğim.
Şimdi,
diğer bir konu: Israrla TPAOnun üretim miktarlarıyla alakalı
konuda Ben yurt içini kastetmiştim. Yurt içi rakamlarını
versene. dediler. Ben zaten yurt içi rakamlarını söylemiştim.
Yurt dışı rakamlarını da isterseniz vereyim. 2002de
13,3 milyon varil yurt içindeyken 5,6 milyon varil de yurt
dışındaydı, toplam 18,9 milyon varillik bir üretimimiz söz
konusuydu TPAO olarak. Bugün ise yurt içi 14,6 milyon varil, yurt
dışı da 11,6 milyon varil olmak üzere toplam 26,2 milyon
varildir bu.
Değerli
arkadaşlar, 18,9dan 26,2 milyon varile çıkmış TPAOnun
üretimi. Kusura bakmayın, siz kalkıp da bunu istihza edemezsiniz,
küçümseyemezsiniz ama bu rakamları doğru söylemek
zorundasınız.
1.200
kilometreyi ısrarla söylüyorum. dedi. Ben de ısrarla söylüyorum,
1.200 kilometre Basraya olan mesafedir. Türkiye sınırına kadar
olan Mansuriyanın mesafesi 200 kilometredir. Ben de bunu tekrar
ısrarla söylüyorum. O yüzden, Batmanla Bağdat arasındaki mesafe
550 kilometredir.
Şimdi bunlar
çok önemli bilgiler olmayabilir ama ısrar ettiğiniz için de mahcup
olmayı göze almışsınız demektir. Ben de bunları
tekrar ediyorum.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Ben de mahcup olayım Sayın Bakan. Benim de sorum
var.
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Değerli
arkadaşlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
Sorulara
yazılı cevap verirsiniz artık.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Başkan
BAŞKAN
Şimdi sırasıyla sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
MUHARREM VARLI
(Adana) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen Sayın Milletvekili, Sayın Varlı, usulde
olmadığı hâlde söz verdim, cevap verdiniz.
MUHARREM VARLI
(Adana) Bizim mahcup olduğumuzu söyledi Sayın Bakan ama kendisi
daha çok mahcup olacak.
BAŞKAN
Sayın Yıldızla sizin karşılıklı konuşmalarınızı
dinleyecek değiliz burada Sayın Varlı. Lütfen yerinize oturun.
MUHARREM VARLI
(Adana) Bir defa tesisin yerini bilmiyor Sayın Bakan. Eskişehir
yolunda değil, İstanbul yolunda 32nci kilometre.
BAŞKAN
Oylamaya geçtim Sayın Varlı. Anlaşıldı konu.
MUHARREM VARLI
(Adana) Yani Sayın Bakan tesisin yerini bilmiyor daha.
BAŞKAN
Sayın Varlı, lütfen oturun.
Teşekkür
ediyorum.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
18
- ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 30.653.150
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 409.540
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.426.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 298.065.310
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim
Hizmetleri 150.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 35.522.995.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 35.853.699.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 33.157.190.510,00
- Bütçe Gideri: 33.139.017.926,15
- Ödenek Üstü Gider: 17.000,02
- İptal Edilen Ödenek: 18.189.583,87
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlğı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.50-
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 5.689.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 2.176.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 7.865.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 830.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 7.775.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.605.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığının 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 6.264.000,00
- Bütçe Gideri: 2.461.634,18
- İptal Edilen Ödenek: 3.802.365,82
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini: 6.217.000,00
- Yılı Net Tahsilatı: 2.428.285,35
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
20-
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 356.510.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 378.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 365.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
işler ve Hizmetler 94.506.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 451.760.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 608.000.705,00
- Bütçe Gideri: 410.143.473,29
- İptal Edilen Ödenek: 197.857.231,71
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.05-
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 7.864.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 80.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.300.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 94.350.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 103.595.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD
Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 94.735.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 9.750.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Red
ve İadelerler (-) -890.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 103.595.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 103.940.000,00
- Bütçe Gideri: 82.276.981,96
- İptal Edilen Ödenek: 21.663.018,04
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe tahmini: 94.440.000,00
- Yılı tahsilatı: 107.836.816,01
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.26-
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ
1.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 9.971.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.971.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD
Açıklama
(TL)
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 8.121.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 1.500.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.621.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 8.565.000,00
- Bütçe Gideri: 7.273.880,06
- Ödenek Üstü Gider: 110.318.95
- İptal Edilen Ödenek: 1.401.438,89
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini: 8.265.000,00
- Yılı Net Tahsilatı: 7.860.324,40
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Eletrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.39-
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 9.696.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 351.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 47.789.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 57.836.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 9.645.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 47.836.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 355.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 57.836.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 50.780.000,00
- Bütçe Gideri: 37.616.199,65
- İptal Edilen Ödenek: 13.163.800,35
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini: 46.890.000,00
- Yılı Net Tahsilatı: 40.470.042,13
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.27-
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU
1.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 9.827.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 560.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 80.343.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
07 Sağlık
Hizmetleri 182.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 90.912.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 11.742.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 78.912.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 258.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 90.912.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerji Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Türkiye Atom Enerji Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 95.742.157,71
- Bütçe Gideri : 62.148.501,48
- İptal Edilen Ödenek : 33.593.656,23
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek: 20.049.678,07
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini: 82.169.000,00
- Yılı Net Tahsilatı: 68.672.860,28
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Atom
Enerji Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.40-
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 58.468.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 170.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.350.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 190.852.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 250.840.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 34.647.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 210.840.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 5.352.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 250.840.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 283.445.272,09
- Bütçe Gideri: 209.932.556,92
- İptal Edilen Ödenek: 73.512.715,17
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek: 34.813.217,86
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini: 226.802.000,00
- Yılı Net Tahsilatı: 193.913.142,77
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
20.92
- PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kod
Açıklama (TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.466.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 220.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 4.490.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.176.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek: 5.414.800,00
- Bütçe Gideri: 4.667.766,25
- İptal Edilen Ödenek: 747.033,75
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu
Başkanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü ile Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2011
yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olsun.
Programa göre,
kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla
görüşmek için 19 Aralık 2010, Pazar günü saat 11.00de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 20. 47