DÖNEM: 23 CİLT: 86 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
36ncı
Birleşim
19 Aralık 2010 Pazar
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLAR-DAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
B) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
C) BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1.-
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H) YARGITAY
1.- Yargıtay
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Yargıtay
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) DANIŞTAY
1.-
Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) ADALET BAKANLIĞI
1.- Adalet
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Adalet
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ
İŞ YURTLARI KURUMU
1.- Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dış
Ticaret Müsteşarlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD
MERKEZİ
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
III.- AÇIKLAMALAR
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Devlet Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın, ithalat ihracat rakamlarına ait
dağıttıkları bir kitabı yanlış
değerlendirdiklerini belirten sözlerine ilişkin açıklaması
IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, bedelli askerlikle ilgili bazı
iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.
Vecdi Gönülün cevabı (7/16668)
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, gözlem istasyonu inşa etmek üzere ağaçların
kesilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/16791)
3.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın, TOKİ
konutlarının yapıldığı bir bölgedeki kanalizasyon
sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/16862)
4.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, TÜİKde çalışan
geçici personelin sendika üyeliğine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/16882)
5.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysalın, Diyarbakırda bir gölette meydana gelen
boğulma olayına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/16883)
6.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Borda yapılan TOKİ
konutlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/16886)
7.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcının, Trakyadaki tarım
arazilerinde yaşanan kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/16902)
8.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsalın, DSİ personelinin ücretlerinin
iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16904)
9.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, 2006-2010 yılları arası kum,
çakıl ve taş ocakları için yapılan ÇED raporu
başvuruları ve sonuçlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/16906)
10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyedeki kum, çakıl ve taş
ocakları için alınan ÇED raporlarına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/16909)
11.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, bir televizyon
kanalında yayınlanan programa ve RTÜKün verdiği cezalara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/16913)
12.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, reçetesiz
ilaçların reklamına izin veren kanun tasarısına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/16917)
13.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Akkuyuda nükleer enerji santrali
kurulmasına dair anlaşmadaki üçüncü tarafın sorumluluğuna
ve santralin ticari ömrüne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/16943)
14.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın,
İstanbulda kamu binalarının depreme karşı
güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin cevabı (7/17048)
15.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, bir
açıklamasına, cemevlerinin statüsüne ve Diyanet İşleri
Başkanlığı personelinin naklen atanmasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/17078)
16.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun,
Kahramanmaraşın enerji üretimine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/17080)
17.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, hizmet alımı yoluyla
çalıştırılan personele ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/17116)
18.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, nükleer santral ihalelerine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/17159)
19.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, Muşa doğalgaz getirilmesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/17160)
20.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldanın, elektrik
abonmanlığı bulunmayan kamu kurum ve kuruluşlarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/17229)
21.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Bandırma Bor
Tesisleri İşletme Müdürüne ve Bigadiç Bor İşletmesindeki
atamalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldızın cevabı (7/17230)
22.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigenin, Allianoi Antik Kenti ile ilgili
bir açıklamasına ve bir iddiaya ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/17255)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 10.00da açılarak beş oturum
yaptı.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki
Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;
Çevre ve Orman Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü,
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı,
Sağlık Bakanlığı,
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.
2010 yılı Haziran ayında yapılan 99uncu
Uluslararası Çalışma Konferansında kabul edilen 18/6/2010
tarihli ve 200 sayılı HIV/AIDS ve İş Dünyası
başlıklı Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Uluslararası
Çalışma Teşkilatı Anayasası gereğince, tezkere
üzerinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer
tarafından Genel Kurula bilgi verildi.
Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın sözlerini yanlış
değerlendirdiğine,
Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın proton
hızlandırıcısının çalışıp
çalışmadığıyla ve garantisinin başlayıp
başlamadığıyla ilgili sorularına cevap
vermediğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Alınan karar gereğince, 19 Aralık 2010 Pazar günü
saat 11.00de toplanmak üzere birleşime 20.47de son verildi.
Sadık YAKUT
Başkan
Vekili
Bayram ÖZÇELİK Gülşen
ORHAN
Burdur Van
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Fatih METİN
Bolu
Kâtip
Üye
19 Aralık
2010 Pazar
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Dokuzuncu turda;
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Yargıtay,
Danıştay bütçeleri yer almaktadır.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.-
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
A)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B)
TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1.-
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D)
TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
H)
YARGITAY
1.-
Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Yargıtay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I)
DANIŞTAY
1.-
Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, ilk günkü uygulamada ben, bütün
arkadaşlarıma ek süre vermiştim ama sonraki dönemde diğer
başkan vekili arkadaşlarımız hiç kimseye söz vermeyerek
adaleti o yönde tesis ettiler. Dolayısıyla, ben de bugün o
arkadaşlarımızın uygulamalarına devam edeceğim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Süresi biten
arkadaşlarımız kürsüyü terk edeceklerdir. Bilgilerinize arz
ediyorum.
Söz almak için
sisteme gireceğiniz sizlerin de malumudur.
Dokuzuncu turda,
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu: Akın Birdal, Diyarbakır; Hasip Kaplan,
Şırnak; Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis; Hamit Geylani, Hakkâri
milletvekilleri.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu: Zeki Ertugay, Erzurum; Mehmet Serdaroğlu,
Kastamonu; İsmet Büyükataman, Bursa; Faruk Bal, Konya; Ali Uzunırmak,
Aydın milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu: Gürol Ergin, Muğla; Vahap Seçer, Mersin; Yaşar
Ağyüz, Gaziantep; Fevzi Topuz, Muğla; İsa Gök, Mersin; Turgut
Dibek, Kırklareli milletvekilleri.
AK PARTİ
Grubu: Özkan Öksüz, Konya; Ali Koyuncu, Bursa; Mehmet Erdoğan,
Adıyaman; Yaşar Karayel, Kayseri; Muhyettin Aksak, Erzurum;
İkram Dinçer, Van; Ali Öztürk, Konya; Musa Sıvacıoğlu, Kastamonu;
Canan Candemir Çelik, Bursa; Yılmaz Tunç, Bartın milletvekilleri.
Şahısları
adına:
Lehinde: Ahmet
Ertürk, Aydın Milletvekili.
Aleyhinde:
Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.
İlk söz,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Akın Birdal, Diyarbakır
Milletvekili.
Süresi 20 dakika.
Buyurun
Sayın Birdal.
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Yasa Tasarısı çerçevesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
bütçesi üzerine, Barış ve Demokrasi Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Bugün, 19
Aralık 2010. Günler, insanlara değişik anıları,
olayları anımsatır. Bugünün size ne
anımsattığını bilmiyorum ama bana, ülkemizde insanlığa
karşı işlenen iki suçu anımsatıyor.
Birincisi -ki
bugün yine Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerinde bunu
konuşacağız- 19 Aralık ölüme dönüş operasyonunun -28
siyasi mahkûmun ve 2 de güvenlik görevlisi askerin yaşamını
yitirdiği- yıl dönümü, 10uncu yılı.
İkincisi de
yine bugün başlayan, 19 Aralık günü başlayan, tam otuz iki
yıl önce Çiçek Sinemasının saldırıya
uğraması, sonra TÖB-DER üyesi 2 öğretmenin katledilmesiyle
başlayan Kahramanmaraş katliamının, 24 Aralıkta 105
Alevi yurttaşımızın katlinin yıl dönümü. O nedenle, bu
hafta bir araştırma önergesi verdik, Kahramanmaraş
katliamının faillerinin açığa çıkarılması,
bu trajedinin yol açtığı sonuçlar, ne kadar göçe neden
olduğu ve ardından Kahramanmaraş katliamının
nasıl örtüldüğü ve gizlendiği ki belleğimizi bir
canlandıralım: Örneğin, o zaman Başbakan Sayın Bülent
Ecevit, merhum, kendisine bir süre sonra bu katliamının faillerinin
listesi veriliyor ama ne yazık ki Sayın Ecevit bunu dosyanın
içine koyuyor ve yaşamını yitirinceye kadar da
açıklamıyor ve sonra, Sayın Ecevit yaşamını
yitirdikten sonra gazeteci Can Dündarın ve kimi gazetecilerin
yaptığı araştırmalar sonucu Kahramanmaraş
katliamının failleri açığa çıkıyor. Eğer
Kahramanmaraş katliamının failleriyle yüzleşilmiş
olsaydı belki Çorum ve daha sonra da Sivas trajedileri, katliamları
yaşanmamış olacaktı.
Değerli
milletvekilleri, dün de 18 Aralıktı ki bu gün, bütçe
başlığımızla yakından ilgili bir cinayetin 32nci
yıl dönümü. KÖY-KOOP Adako Birlik Genel Müdürü ve Çukurova Ziraat
Mühendisleri Odası Bölge Başkanı Akın Özdemirin
katledilişinin 32nci yılıydı. İşte, bugün
görüşeceğimiz tarım ve toprak bütçesi sadece toprak ve hayvan
sorunlarıyla ilgilidir deyip geçemeyiz, toprağın hasretlerini
konuşmalıyız, yoksul köylünün bu duruma geliş nedenlerini, açlığını
ve yoksulluğunu konuşmalıyız, üreticinin, tüketicinin
sorunlarını konuşmalıyız çünkü -ekonomiyle
demokrasinin ilişkisini geçtiğimiz hafta da sizlere sunmuştuk-
toprağın suyu demokrasidir, toprağın bereketi için
demokrasi olmazsa olmazıdır. Toprağın bereketi ve
özgürlüğü için bu topraklarda yatanları unutmamalıyız,
ekmek-hak ilişkisini doğru kurmalıyız.
Nitekim, 1980
faşist askerî darbesi ile darbe sonrası üretim ilişkilerine
baktığımız zaman, üretici güçlerin nasıl
gerilediğine baktığımız zaman, o darbenin
doğrudan ya da dolaylı sonuçlarını da tespit etmiş
oluruz ki 1983 yılında darbe Anayasasına karşı ilk
başkaldırı, ilk itiraz, yine, yitirdiğimiz değerli
yazarlarımızdan Aziz Nesinle başlamıştı.
Aydınlarla bir araya gelindi ve aydınlar dilekçesi
hazırlandı. Gasbedilen haklar
ve özgürlükler General Evrene, Çankayaya iletildi. Daha sonra da ekmek ve
hak dilekçesi hazırlandı; ekmekle hakkın, ekmekle demokrasinin,
ekmekle barışın ilişkisi anımsatıldı.
İşte, 24 Ocak kararları, IMF
ve Dünya Bankası her alanda üretimi geriletmiş ve neoliberal
politikaların, emperyalist mali kurumların o ekonomi
politikalarının Türkiyede uygulanabilirliğine olanak
yaratmış ve darbe yaratılmıştır ve sonra da
bugünlere gelinmiştir.
Dün Adana ve
Mersinde ailesi, Ziraat Mühendisleri Odamız ve dostlarıyla
anılan Akın Özdemir Türkiye, toprağı aç, insanı aç,
hayvanı aç bir ülke olmaktan kurtulamamıştır.
demişti. Ne yazık ki yıllar sonra Türkiye'nin gerçeği budur
ve değişmemiştir.
Yine, Akın
Özdemirin bir söyleşisinde şöyle diyordu: Sokrat da ölmüştür,
Sokrata zehir veren zindancı da ölmüştür. Ama bugün de yaşayan
Sokrattır. Akın Özdemirin ve diğer demokrasi,
barış, özgürlük ve gelecek için ölenlerin adları var ama
onları öldürenler unutulmuştur. Akın Özdemir de bugün yaşıyor. Örneğin, dün belki
Şimdi, gerçekten eğer demokrasi istiyorsak, barış
istiyorsak, özgürlük istiyorsak o yolda ölenleri unutmamalıyız ve
unutturmamalıyız. Bu bağlamda bugüne kadar Akın Özdemiri
yaşatan meslek odamızı, dostlarını, yoldaşlarını
da buradan selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, gündemi bazen kaydırmanın adı manipülasyon,
şaşırtmadır. Örneğin, şu anda Türkiye'nin temel
bir gündemi varsa bakarsınız bir yetkili, bazen bu yetkili
Çankayadan olabilir, bazen bu yetkili Genelkurmaydan olabilir, bazen
Yargıtayın -bilmem- en üst düzeyinde biri olabilir, bazen de
Hükûmetin başı olabilir. Hiç olmadık bir şeyi, temel bir
sorun tartışılırken ve insanın insan olmaktan
kaynaklanan ve sonra da uluslararası hukukla güvence altına
alınan hak ve özgürlükleri konuşulurken bakarsınız gündeme
bir konu atılır, gündem maniple edilir ve o temel sorun arka plana
itilmeye çalışılır. Tıpta da biliyorsunuz
manipülasyon, şaşırtma, örneğin disk kayması
olanların yeniden o kaymanın yerine getirilmesi sırasındaki
yapılan manipülasyona Tıpta şaşırtma diyorlar. Bir
fıtık hastası olanlar, bel hastası olanlar bunu bilirler.
Bir de tarımda şaşırtma var, o da işte sıcak ya
da soğuk yastık deriz, tohumları o yastıklara, kasalara
atarsınız, orada fide elde edilir, o fideler kasalardan
alınır, toprağa aktarılır ve buna da Tarımda
şaşırtma denilir ama bazen bu şaşırtmayı
bilmeyenler şaşırtmayı şöyle anlatırlar: Fideyi
elimize alırız, iki tane çukur kazarız, bu çukura koyuyor gibi
yapar, şaşırtır, buna koyarız. İşte, bugün
Türkiyede AKP İktidarının yaptığı bu; bilimden,
akıldan, gerçekten uzaklaşıp, sözde bilimsel olarak, tarım
veya işte üretim ilişkilerinde şaşırtma
yapmaktadır.
Şimdi, 1980
öncesi, biliyorsunuz, tarım ürünlerinde ve gıda ürünlerinde kendi
kendine yeten yedi ülkeden biriyken şimdi tarım resmimize, üretim
ilişkilerimize, üretim güçlerine ve köylünün hâline, hatta üreticinin ve
tüketicinin hâline bakmak gerekir. Gerçekten niçin, neden? Eğer bu
karşılığı doğru bulursak bu üretim
ilişkilerinde toprağın beklentileri, hasretleri, köylünün
beklentilerine demokrasiyle, barışla doğrudan
ilişkilendirerek karşılık verebiliriz.
Kuşkusuz biz
burada bölge milletvekili olarak
-kuşkusuz Türkiye milletvekiliyiz ama- elbette ki bölgenin
toprağının, insanının, hayvanının
açlığı daha çok bizi ilgilendirmektedir. Ki Sayın Bakan da
yine bölgenin bir insanı olarak herhâlde Sayın Bakanı da -en az
benim gibi- daha çok ilgilendiriyor olması gerekir.
Ama ne yazık
ki değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta KONDAnın
yaptığı bir dizi bilimsel araştırma sonuçları
açıklandı. Örneğin, işte Türklerin
açlığının yüzde 12 dolaylarında iken Kürtlerin
açlık sınırının yüzde 23 olduğu saptanmıştır
ve yoksulluk sınırının Türkiyede Türk emekçilerinin,
çalışanlarının yüzde 22 olmasına karşılık
Kürtlerin yüzde 53 olduğu saptanmıştır. Şimdi,
işsizliği böyle, yoksulluğu böyle
Şimdi, peki,
biz, bu ayrımcı, ırkçı Anayasaya hâlâ niye sahip
çıkıyoruz? Demokratik, sivil, eşitlikçi, özgürlükçü, hak ve
özgürlükleri herkes için hukukun güvencesi altına almış bir
anayasayı neden çıkarmıyoruz? Bu sorunun da
karşılığı ne yazık ki hâlâ verilememektedir.
Şimdi,
tarım sektörünün 90lı yıllardan bu yana sürekli kan
kaybettiği, iç ticaret hadlerinin korkunç bir şekilde tarım
aleyhine geliştiği, sektörün genelinde üretim
artışlarının nüfus artış hızının
gerisinde kaldığı, bazı alt sektörlerde üretimde geriye
gidişlerin yaşandığı, kırsal yoksulluğun
dayanılmaz boyutlara ulaştığı bilinmektedir.
Kuşkusuz, doğal ve çevresel yaşam kaynakları
bakımından oldukça şanslı, biyoçeşitlilik
açısından dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olan
Türkiyenin hak etmediği bu yapı kendiliğinden
doğmamıştır. IMF ve Dünya Bankası
aracılığıyla yürütülmekte olan sözde reform programı,
neoliberal politikaların tarımda da uygulanması bu
yıkım tablosunun ortaya çıkmasında büyük rol
oynamıştır. 2000li yılların başından beri
uygulanan IMF ve Dünya Bankası dayatmalı tasfiye politikaları
tarım sektöründe büyük bir istikrarsızlığa da yol
açmıştır.
Sayın
milletvekilleri, tarımın gayrisafi yurt içi hasıla içindeki
paylarındaki gerileme bu politikaların nasıl zarar
verdiğini açıkça ortaya koymaktadır. Buna göre tarımın
gayrisafi millî hasıla içindeki payı, yurt içi hasıla içindeki
payı 1970 yılında yüzde 32 iken 1980 yılında yüzde 25;
1990 yılında yüzde 17; 2000 yılında yüzde 13; 2005
yılında yüzde 11 olmuştur yani otuz beş yılda
tarımın üçte 2si kaybolmuştur. Oysa ülkenin nüfusu neredeyse
yüzde 100 artmıştır bu süre içerisinde. Ortaya çıkan
açık, ithalatla karşılanmaya
çalışılmıştır. 2008 yılında tarım
ürünleri ithalatı cumhuriyet tarihinin rekorunu
kırmıştır. 2009 yılında kriz nedeniyle gerileyen
ithalat, 2010 yılında ise yeniden tırmanmaya
başlamıştır.
Ekonominin genel
olarak büyüdüğü 2003 ve 2007 yıllarında tarımda önemli
küçülmeler yaşanmıştır. 2007 ise sektörün yüzde 7lik bir
üretim azalması yaşadığı yıl olmuştur. Bu
yüksek oranlı küçülmenin ardından, tarım 2008de yüzde 4,6 ve
2009da da ortalama yüzde 3,3 oranında büyümüştür. Ancak 2008 ve 2009
yıllarındaki büyümeler, tarımı 2006 yılı
seviyesine getirmeye yetmemiştir.
2010
yılı için tarımsal desteklemeye ayrılan pay 5 milyar 605
milyon TLdir. Bu rakamın 5 milyar 869 milyon TL olması
beklenmektedir. 2011 yılı için ise 6 milyar 125 milyon TL
ayrılmıştır. Bu rakamlar bütçenin yaklaşık yüzde
2sidir. Oysa tam üye olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği
ülkelerinde bu oran yaklaşık yüzde 40 dolaylarındadır.
Bunların
yanı sıra tarımsal desteklemelerin yetersizliği, üretim
fiyatları ile girdi fiyatları arasındaki farkın üretici
aleyhine açılması tarımsal büyümenin önündeki engellerin en
başında gelmektedir. Bu engeller sonucunda, 2002 yılında
tarımdan geçimini sağlayan çiftçi, üretici sayısı 7,4
milyon iken 2009 sonu itibarıyla bu sayı 5,2 milyona
gerilemiştir. Başka bir deyişle, uygulanan yanlış
politikalar 2 milyonu aşkın üreticinin tarımdan kopmasına
yol açmıştır.
2002-2009
döneminde toplam işlenen alan 2,5 milyon hektar, toplam tarım
alanı ise 2,1 milyon hektar azalmıştır. 2002-2009 döneminde
ülke nüfusu 3,2 milyon kişi artarken, mısır, çeltik ve meyveler
dışında tarımsal üretim artmamıştır.
Uygulanan
politikalar, tarımı geliştirmeye, üretimi artırmaya dönük
değil, aksine yok etmeye yöneliktir. Bu politikalar ülkeyi en iddialı
olduğu hububatta bile dışa bağımlı duruma
getirmiştir. Buğday ekim alanı 9,3 milyon hektar iken 1,3 milyon
hektar azalarak günümüzde 8 milyon hektara düşmüştür. Bu dönemde 14
milyon ton buğday ithalatı yapılarak
karşılığında 3,8 milyar dolar ithalat parası ödenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, 1988de 2 milyon hektar olan bakliyat ekim alanı 2008
yılı itibarıyla 970 bin hektara inmiştir. 1990
yılında 300 milyon doların üzerine çıkan ihracat
değeriyle dünyanın en büyük bakliyat ihracatçısı olan
Türkiye, siyasi çıkarlar ve sadece günü kurtarmayı amaçlayan
yanlış tarım politikaları sonucu 2009 yılında
bakliyat alanında Hindistandan sonra ikinci en büyük ithalatçı ülke
konumuna düşmüştür.
Şimdi,
burada tabii, Tekelin alkollü içkiler bölümündeki MEY Alkollü İçkiler
Sanayi ve Ticaretin özelleştirilmesi, konsorsiyumun geldiği durum,
bunlar hep var ama zaman darlığı nedeniyle, biraz da belki
yararlanılır düşüncesiyle çıkışı anlatmaya
çalışayım. Nasıl olur da yeniden kendi kendine yeten ve
gerçekten toprağı, hayvanı, insanı açlıktan
kurtarılmış bir ülkeye dönüştürebiliriz, ona dair de
bazı önerilerimizi getireceğiz.
Şimdi,
kuşkusuz biz Kürt sorununu Türkiye'nin demokrasi sorunuyla başat
sorunu olarak görmekteyiz. Her nedenle dün, örneğin ana muhalefet partisi
bir dizi, kırk bir başlıkta, çözüm yolları getirdi ama
nedense Kürt sorunu denilemedi.
Şimdi,
arkadaşlar, gerçeği görmeden sorun çözülmez. Önce bir defa
hastalığı doğru teşhis edeceğiz ve sonra da çözüm
yollarını arayacağız. Bundan çekinmemek gerekir,
kaygılanmamak gerekir. Yani, herkesin bildiğini neden
başkalarından gizlemeye ya da kendimizden saklamaya
kalkışıyoruz, doğrusu bu da anlaşılır gibi
değil çünkü biliyoruz biz bu göçün en çok bölgemizde olduğunu.
Gerçekten çatışmanın, savaşın getirdiği sonuçlarda
üretimden üreticilerimizin nasıl koparıldığını,
hayvancılığın nasıl yok edildiğini,
meraların yasaklandığını, yayla yasaklarının
getirildiğini ve çobanların gerilla diye öldürüldüğü
Bunları, hep bu trajedileri hepimiz biliyoruz. O nedenle şimdi, bir
defa bu sorunu çözmeliyiz eğer ülkenin açlığından,
yoksulluğundan bir kaygı taşıyorsak. Bu sorunu demokratik
olarak çözmeliyiz ve bu göçleri durdurmalıyız. Göçlerden geri
dönüşü özendirici ekonomik, demokratik önlemler almalıyız ve bu
zararları karşılamalıyız ve yeri, yurdu, evi,
toprağından sökülüp atılan insanlardan özür dilemeliyiz.
Değerli
arkadaşlar, bir de tabii gerçekten, demokrasi, örgütlü sivil toplum
rejimidir her yerde ama sanayi alanında işçilerin örgütlenmesi,
emekçilerin sendikalaşması, kırsal alanda onların ekonomik,
demokratik mücadele örgütü kooperatiflerde
Ki 1980 öncesi tarihimizden de
yararlanmıyoruz, başarılı işlerimizden de
yararlanmıyoruz. Örneğin 1980 öncesi KÖY-KOOP diye -1163
sayılı- tek tip ama çok amaçlı, tarımsal amaçlı
kooperatif modelini getirdik ve 59 ilde birliğimiz vardı, 4.324 köyde
köy kalkınma kooperatiflerimiz vardı, 2,5 milyon
ortağımız vardı. Neydi bu kooperatiflerin işlevi? Bir
üreticinin gerçekten, üretimin başlangıcında üretim girdileri ne
gerekliyse doğrudan, aracısız, tüccarsız, tefecisiz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Birdal.
AKIN BİRDAL
(Devamla) Peki, ben tabii Sayın Başkanın uyarısına
uyuyorum ve demokratik kooperatifçilik ve toprak-insan ilişkilerini
düzenleyen bir demokratik toprak reformu demokrasiyle ilişkilendirilerek
üretim sorunlarını çözeriz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1848 yılında kurulan ama günümüze gelinceye kadar
kuşa çevrilen Nâfıa Nezaretiyle ilgili söz aldım,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla ilgili.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, DSİ
gitti, DHMİ gitti, DLH gitti, Karayolları gitti. Ee, ne kaldı
elde? Bir Kadastro Genel Müdürlüğü kaldı, TOKİ de Başbakana
bağlandı. Tabii, insan şaşırıyor, bu kadar bir
bakanlık kuşa çevrilebilir mi? Ama yine de üzülmeyin
Bakanlığınızın bankası var, hiçbir
bakanlığın bankası yok, hiç olmazsa banka sahibisiniz,
İller Bankasını şey yaptınız, kuruluşunu
yaptık geçen günlerde.
Tabii, Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü, bu çok önemli, mülkiyet hukukunu ilgilendiriyor,
bununla bağlantılı kuruluşlar var, İller Bankası
Genel Müdürlüğü nezdinde.
Yalnız, ben
bir şey söylemek istiyorum. Elimde bir harita var. Ben bu haritayı
Meclis Kütüphanesinin girişinde, hemen gazete okunan bölümden çektim. Bu
bir harita. Bu harita, 1946da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından
hazırlanmış bir harita, üzerinde öyle yazıyor.
Benim seçim
bölgem, İdil, Cizre, Şırnakın iki ilçesini saydım,
görüntüsünü aldım. Bu haritada orijinal köy isimleri var. 1946nın
orijinal köy isimleri var. Ne var? Harapşeref, Hespist, Bafi, Haraprappin,
Gijal, Cinibir, Huser ve Cizreye kadar bu isimler var. Meclis
Başkanlığı kaldırmadan bütün arkadaşlara
öneririm, Meclis Kütüphanesine gitsin, bu haritayı görsünler ve Kadastro
Genel Müdürlüğüne de bu çalışması nedeniyle teşekkür
ediyorum. Sayın Bakandan da o haritadan bir tane istiyorum, inşallah
bize verirler.
Bir
arkadaşımız sormuştu, cevabı da verilmemişti,
merak ediyorum, tekrar soracağım: Şu an Meclisimizin tapusu var
mı, ruhsatı var mı?
Çankaya
Köşküyle ilgili İnternet sitesi diyor ki: Ankara Şehremaneti
Çankaya Köşkü için 30 Mayıs 1921de Mustafa Kemale armağan
edilmiştir. Tapu kaydı var mı? Öyle mi geçiyor?
Emvali metruke
yazılan ve özellikle azınlıklardan kalan gayrimenkullerin
tasfiyesiyle ilgili 1928 bütçesinde 300 bin lira gizli ödenek
ayrılmış ve bu gizli ödenek, bugünün hesabıyla
baktığımız zaman, oldukça yüksek bir para 276,4 trilyon,
2008 itibarıyla çıkan bir rakam. 66 tasfiye defteri tutulmuş,
bunların bedeli buradan mı ödendi?
Ayasofyanın
tapusu Fatih Sultan Mehmet Vakfında, öyle mi geçiyor?
Madımakın
tapusunu aldınız, hayırlı olsun, geç de olsa doğru
yaptınız.
Büyükada Rum
Yetimhanesinin tapusunu devretmek için illa ki Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde mahkûm mu olmak gerekiyordu?
Yine Akdamar
Adasının tapusu kimde? Orada İsadan yedi bin yıl önce bir
taş bulunduğunu söylüyor alimler, üzerinde O ve Q resimleri
varmış, ölümsüzlük işareti diye ifade ediyorlar, Haç
varmış, oysaki, İsayla beraber Haç çıktı. Nasıl
oluyor da yedi bin sene önce böyle bir durum var? Ahlatta yine milattan
öncesine ait Türk eserlerinin kayıtlarda olduğunu bazı alimler
söylüyor Güneş Teorisi çerçevesinde. 1071de Türkler geldi, Kürtlerle
birlikte Malazgirt Savaşıyla Anadoluya açıldılar.
Milattan önce de orada öyle bir durum var mıydı?
Bakanlığınızın
bütçesine de bakıyorum, iki tane F35 uçağı etmiyor! Şimdi
ben ne diyeceğim? Ne anlatayım? Çok büyük hedefleriniz var. Teknik
Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü var. akıllı
kentler kuracaksınız, KENTGES var. Arkasından, kent-kır
ayrımını kaldıracaksınız. Bu akıllı
projelerin içinde en önemlisi, enerjiyle ilgili olan yeni yapılanma var.
Yalnız
şunu sormak istiyorum: 1999 depremini yaşadık ve BOTAŞ
hattının geçtiği fay hatları var. Şimdi de Nabucco
geçiyor bu fay hatlarının üzerinden. Ama bu boru hatlarının
geçtiği şehirlerde de bir bakıyorsunuz, boru hattının
üstünde binalar yapılıyor; oysaki 50 metre sağında solunda
inşaat yasağı var. Ee, niye bunlar oluyor? Bu tür yerler devam
ediyor mu? Bunu sormak istiyorum.
Kıyı
alanlarıyla ilgili planlamaya gelince; 2Byi mi bekliyorsunuz?
Kıyı alanları mı kaldı? Doğa, tarih, kültür
gidiyor.
Tabii biz, yerel
yönetimleri önemsiyoruz hatta biz, yerel yönetimlerin özerkleşmesini hem
siyasal demokrasiyi tabana yapmak açısından hem hantal, vesayetçi
gelenekten kurtulmak açısından yaşamsal buluyoruz. Dünya
insanlığının biriktirmiş olduğu deneyimlerin
tartışılması Türkiye özgününe indirgenmesiyle
netleşebilir. Türkiye idari yapılanmasını
yerleştirmesi ihtiyacı karşısında ortaya çıkan
Dar bölgecilik egemen olur, bölücülüğe kapı açar. gibi
endişeleri giderecek boyutta ve üniter yapının
korunmasını esas alacak modeller üretebilecek olgunluğa
Türkiyenin eriştiğini düşünüyoruz ve bu nedenle partimizin
Demokratik Özerklik Projesinin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük birlik
ve demokrasi projesi olmasının ötesinde en önemli yerel yönetme,
yerel iktidar projesi olduğunu söylüyoruz. Bu projemizi
bakanlığınız okudu mu yerel yönetimler şartı ile
birlikte?
Mücavir alan
keşmekeşini ne zaman sona erdireceksiniz? BİKAP ARGE
çalışmalarınıza para yetiyor mu? Türkiye Ulusal
Coğrafi Bilgi Sistemi niye yerinde sayıyor? Enerji Verimliliği
Kanunu için 2011de başlayacağız. diyorsunuz. TOKİ önce
başlayacak mı? Ben soruyorum: Önce TOKİden başlayacak
mısınız.
Geliyorum,
2011de 1.780 aileye iskân sağladığınızı,
sağlamayı planladığınızı belirtiyorsunuz.
Mahmurdaki 15 bin mülteci
Türkiyeden, şiddet, baskı, işkence,
faili meçhul cinayet ve köy yakması sonrası Mahmura geçen, göçen 15
bin tane yurttaşımız var. Sizin iskân projenizin içinde mi bu?
Yalnız Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliğine mi
havale ediyorsunuz? Bu sorunu uluslararasılaştırmak mı
istiyorsunuz?
Hasankeyfi sular
altında bıraktınız. Başbakan iki ay önce gitti, tapu
dağıttı. Şöyle bir imza aldınız köylülerden: 5543
sayılı Yasa ve İskân Kanunu Uygulama Yönetmeliğinde
açıklandığı gibi, iskâna ilişkin bilgileri
aldım. diye imza attırmışsınız. Kesmeköprü
köylüleri isyan ediyor: Hani beş yıl ödemesiz, hani yirmi yıl
vadeli
Ben ne borç ödeyeceğimi bilmiyorum, bana bir ev teslim edildi.
diyor. Şimdi soruyorum: Başbakan, Ilısuya gidip orada, bu
baraja, Hasankeyfin sular altında kalmasına karşı
çıkan Sezen Aksuyu, Tarkanı, Şivanı bölücü terörist ilan
ediyor da bu ev teslimi, Allah aşkına
Bu tür tarzlar Salako filmlerinde
bile olmaz! Bu şekilde teslimat olmaz arkadaşlar. İnsan tapu
verir, insan senet verir, borcunu bilir, ne ödeyeceğini bilir yani bu
böyle
Salako filmlerinde böyle
dağıtıldığını gördünüz mü, izlediniz mi
arkadaşlar?
Şimdi,
Başbakan
TOKİ evleri yapıyor, tabii sizin alanınıza
girmiyor ama direkt giriyor. Şırnaktaki evleri 1.080 TL taksitle
veriyor, 4 milyar lira aylık geliri olması lazım. Tabii, Cudi,
Gabar manzaralı olduğu için mi çok pahalı Şırnaktaki
TOKİ evleri merak ediyorum; Mersin, Boğaz yok.
Yine, Silopide
kurumlara yapılan konutlar var. Buna ne diyorsunuz? Orada, özel, BİM
gibi mağazalara da yer veriliyor. Buna ne diyorsunuz? Gerçekten sosyal
devlet anlayışıyla bağdaşıyor mu?
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Mehmet Nezir
Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bayındırlık Bakanlığının
bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün Bayındırlık
Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. Tabii, genelde
Türkiyede şöyle bir yapı var: Bakanlarımız, yetkililerimiz
kendi bakanlıkları, kendi sorumluluk alanlarıyla ilgili
konularda düşünce belirttikleri zaman dünyanın içinde bulunduğu
durum, Türkiyede şu an girmeye çalıştığımız
ve Neden bizi bir an önce almıyorlar? dediğimiz Avrupa
Birliğinin standartları nedir? İnsanlık şu anda
nasıl yaşıyor, nasıl bakıyor? Onları dikkate
almak yerine, biz de çeşitli tarihler belirleriz. Bazen kendi içimizde
hesabımıza geldiği zaman, işte AKP -şu anda
2010dayız- hesabına gelir 2007ye, 2008e göre bazı
kıstasları belirler, genelde de 2002ye göre, işte iktidara
başladığı döneme göre kıstaslar belirler,
İşte ne kadar geliştik? der. Bunun mantığı
olmadığını, bunun gerçekçi olmadığını,
bunun bugünkü dünyadaki yaşam, dünyadaki anlayışla bir alakasının
olmadığını söylüyoruz. Eğer siz dünyanın 17nci
büyük ekonomisiyseniz, eğer iddianız çağdaş,
yaşanabilir bir Türkiye ve bir kentsel yapı
anlayışınız varsa Türkiyede
bayındırlığı da, yapılaşmayı da,
kentselleşmeyi de ona göre belirleyeceksiniz. Yani Biz, dünyaya göre,
gelişkin dünyaya göre, Avrupaya göre neyi eksik yaptık, neleri
yapmadık; önümüzdeki planlama nedir, neden yapmadık, bunun için
halkımızdan özür diliyoruz. demek gerekirken tam tersi
yapılıyor.
Ben bazı
konulara kısaca değinip geçeceğim. Türkiyede hep söyleniyor,
zaten biliniyor, Türkiyede nüfusun yüzde 98i deprem riski, birinci, ikinci,
üçünde, dördüncü derecede deprem riski olan alanlarda yaşıyor; bir
deprem ülkesi. Böyle bir ülkede, toplam yapıların yüzde 67si kaçak
veya ruhsatsızdır. Şimdi soruyorum
Sayın Bakan veya
yetkililer herhalde büyük olasılıkla şunu söyleyecekler:
2002de bu kadarı kaçak ve ruhsatsızdı, biz bu kadar
yaptık. diyecektir. Ve yine Türkiyede, mevcut yapı, konut stokunun
yüzde 40ı kullanılmaz durumda yine aynı şekilde. Peki, bu
nasıl bir standart? Yani, şimdi Avrupa Birliğine girmek
istiyoruz, birçok zaman da Avrupa Birliğine girmek gerekiyor,
desteklenmesi gerekiyor, Avrupa Birliğinin de Türkiyeyi alması
gerekiyor; doğrudur ama Türkiye'nin yapması gereken şeyler var.
Siz, bir deprem bölgesinde yaşıyorsunuz, nüfusunuzun yüzde 98i
deprem riski altında ve mevcut konut stokunun yüzde 40ı
kullanılmaz durumdadır. Peki, ne düşünüyorsunuz, bunlar için
önünüzdeki planlama nedir, bunun için bütçenize ne koydunuz? 2011 bütçesinde,
2012-2013 bütçesinde ne var, cumhuriyetin 100üncü yılı olan 2023te
bu sorunu nasıl çözeceksiniz? Yok bunlar. Genelde süslü laflar söylenir,
geçilir.
Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz Türkiyede en önemli konulardan biri, Kamu
İhale Kanunu. Türkiyede de halkın gözünde zaten biliyorsunuz ihale
denildiği zaman, genelde yapı ve konut ihaleleri
anlaşılır. Geçmişte de en büyük sorunlar,
sıkıntılar ve yolsuzluklar burada yapılmış. Onun
için halkın kafasında da yer etmiştir. İhale
denildiği zaman
Diğer alanlarda -her alanda bugün devlet, kamu
ihaleler yapıyor- değişik alanlarda yapı ve inşaat
ihalelerine göre çok daha büyük, kapsamlı ihaleler var, ama
insanların kafasına ihale denildiği zaman inşaat
ihaleleri geliyor. Bunun nedeni nedir? Türkiye deprem ülkesidir. dedik, yıllardır
en ufak bir deprem olduğunda, en ufak bir afet
yaşandığında en büyük zararı gören konutlar devletin
yaptığı konutlardır; yani, devletin Ben yapıyorum.
dediği, devlet adına yapılan, devletin ihale ettiği,
devletin kontrol etmesi gereken, devletin müteahhitlere iş verdiği,
işi taahhüt eden kişiler tarafından yapılan binalar. Onun
için, insanların kafasında bu kamu ihaleleriyle ilgili ciddi
kuşkular var ve biz de bunu pratikte de yaşıyoruz. Kamu
İhale Yasası 17 defa değişti şimdiye kadar. Neden
değişiyor? Çünkü ihaleler yapıldığı zaman,
gerçekten, bir işi en iyi şekilde yapacak, en kaliteli şekilde
yapacak, en ucuz şekilde yapacak kişi aranmıyor. İhale,
nasıl, iktidar olanın, gücü elinde bulunduranın
yakınına verilecek, nasıl rant sağlanacak, bunun üzerine
yapılıyor ve Avrupa Birliğinin her zaman Türkiye'nin önüne
koyduğu, eleştirdiği, bir an önce yapması gereken
konulardan biri olmasına rağmen, her seferinde, geçmiş
iktidarlar da sekiz yıldır AKP de her seferinde İhale Kanunu
yaptığı zaman, mutlaka bazı boşluklar
bırakıp bu boşluklardan nasıl çıkar elde ederiz veya
kendi çevremize rant sağlarız gibi bir gerçeklik var. Bu konunun bir
an önce düzenlenmesi gerekiyor.
Yine biraz önce
belirttik, gerçekten, İller Bankası İller İdaresi
Müdürlüğü bugüne kadar belki Türkiye'deki mevcut kurumlar içinde en çok
çalışan kurumlardan biri. Ama sonuçta belediyelerimizin, kent
belediyeleri, il belediyeleri dâhil, ilçe belediyelerinin birçoğu ve
beldelerimizin neredeyse tümünün kent suyu, içme suyu sorunu, çöp depolama
sorunu, kanalizasyon sorunları var. Şimdi şunu söyleyebiliriz,
tabii ki birçok zaman dile getiriliyor: İşte daha önce
şöyleydi, birçok yere zaten su bile gitmiyordu, kanalizasyon hiçbirinde
yoktu, çöp sorunu zaten eskiden çok daha yoğundu, biz bu konuda epey
adımlar attık. Fakat değerli arkadaşlar, Sayın Bakan;
Avrupa Birliğine gireceğiz diyoruz, Avrupa Birliğine
gireceğiz, Avrupa Birliği de bu kentlerde çöp sorunun bu şekilde
çözümsüz olduğu, birçok kentte
Bitlise gitmişsinizdir. Bitliste
hep şeyden bahsediliyor, evet yollar yapıldı ama, Bitliste
şu anda katı atık şeyi de yapılıyor ama şu
anda hâlâ çöpler dereye dökülüyor! Doğru, bir an önce o katı
atık deposunun, Bitlis, Tatvan, Norşin ve iki belediyemizi kapsayan
katı atık deposunun bir an önce şeye geçirilmesi, diğer
belediyelerin de bu kapsama alınması gerekiyor. Ama sonuçta,
bazı konularda, bu konuda yatırım yapılmış
olmasına rağmen birçok yerde hâlâ kanalizasyon çözümlenmiş
değil, arıtma bu konuda yok, kent içinde ya kanalizasyon yok veya
kanalizasyon olsa bile kentin dışında bir yere, açığa
veya bir yere akıtılıyor veya çöpler yine bu şekilde
dağıtılıyor.
Bahsettiğimiz,
birçok zaman ana yoldan geçerken gördüğümüz iller, ilçeler, yol üzerindeki
iller ilçeler
Şimdi, küçük beldelerimize, diğer alanlarımıza,
ilçelerimize baktığımız zaman durum gerçekten içler
acısı.
Yine afet
konutları
Gerçekten Türkiyede en önemli konulardan biri afet
konutları ve afet konutları Türkiye'nin en büyük afetlerinden biri.
Çünkü şu mantıkla bakılıyor: Bir şekilde afetin
olduğu yerde vatandaş başvuruyor, hele özellikle köyler
başvuruyorlar, Bakanlık tarafından bunun -veya şimdi afet
işleri tarafından, Başbakanlığa bağlı-
gündeme alınması bile çok önemli birçok zaman devlet şunu diyor:
Ben bu kadar para size veriyorum, gidin yapın. Araya biraz da vurgun
şeyi de girer, müteahhitler giriyor, gerçekten afet denilebilecek
konutlar yapılıyor.
Şimdi,
Bitliste Rahvada afet konutları yapıldı. Biz o dönem il genel
meclis üyesi olan arkadaşımız
O zaman mücavir alanlar
dışındaydı, il özel idaresi yapıyordu, defalarca
önerge verdik, orada afet konutu olmayacağını, bunun bir afet
olduğunu söyledik. Ana yolun üzerinde, şu anda kenti
taşıyacağımız denilen yerde ve bir çukurda, rüzgâra ve
sele açık ve şimdi bu afet konutlarının yıkılmasından
bahsediliyor. O gündemde olduğunu söylüyordu, Rahva afet
konutlarının yıkılacağı söyleniyor, gündemde.
Yine en önemli
konulardan biri iskan. Bugün şunu söylüyoruz: Çağdaş
insanın, İnsan Hakları Beyannamesine göre, her insanın
yaşama, beslenme ve barınma hakkı var. Bu ülkede 10 binlerce
koçer yaşıyor. Yaylalarını yasakladınız.
Birçoğu şimdi bile dağda yaşıyor, bir konutu yok.
Sosyal devletin bunlara konut yapması gerekir. Bu konuda projeniz var
mı?
Hepinize
saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Karabaş.
Son olarak,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri
Milletvekili.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 yılı Yargıtay ve Danıştay bütçeleri üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, yargının temel sorunlarını, ülkenin
demokratik, hukuk ve toplumsal barışından soyut olarak ele almak
olanaklı değildir. Sayın Birdal da, kısaca, olayın
nedenlerini açtı. Bakınız, bugün 19 Aralık. Tam on yıl
önce bugün Türkiye cezaevlerinde gerçekten yaşam durdu. Sadece bir
olayın altını çizmekle yetineceğim çünkü fazla
zamanımız yok.
Hatırlayacaksınız,
çok sayıda tutuklu ve hükümlü F tipi hücre sistemine karşı
başlattıkları açlık grevini ölüm orucuna çevirmeleri
üzerine Adalet ve İçişleri Bakanlığının iş
birliğiyle 19 Aralık 2000 tarihinde, sözüm ona, Hayata Dönüş
eş zamanlı operasyonla, yirmi cezaevinde 30 kişi katledilerek,
cezaevlerini kana buladılar. Olayın baş sorumluları olan
dönemin Başbakanı, Adalet ve İçişleri Bakanları ile
hâlen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda görevli dönemin Ceza ve
Tevkifevleri Genel Müdürü hakkında bugüne değin ne geçen yönetimler
ne AKP yönetimi tarafından herhangi bir dava
açılmamıştır. Peki, sormak gerekmez mi, nerede yargı,
nerede hâkimler, nerede savcılar? Bayrampaşa Cezaevinde 12
kişiyi öldürmekten ve 29 kişiyi öldürmeye teşebbüsten 39
jandarmanın yargılandığı davanın ilk
duruşması tam on yıl sonra, 23 Kasım günü İstanbulda
başladı. Duruşmaya ben de katıldım ancak ne yazık
ki bu davada da tıpkı diğer davalar gibi 39 erin
yargılanmasıyla kapatılacağı kuşkusunu çokça
derinden yaşıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede yargı bağımsız ve tarafsız
olmadığı gibi yargı birliği de yoktur.
Bakınız, her iki yargının da temyiz mahkemeleri vardır
çünkü yargı askerî ve sivil mahkemelere ayrılmaktadır. Sivil
yargı da kendi içinde DGMlere rahmet okutacak özel yetkili ve görevli
ağır ceza mahkemeleri nedeniyle ikiye
ayrılmıştır. Âdeta savaş dönemine göre
yapılanmış bir yargıyla adalete erişilmesi
olanaklı değildir.
Bir kez daha
belirtelim, altını çizerek: Çokça olayda yaşanan yargı
savaşının bir ağır şiddetini de Şemdinlide
yaşadık. Şemdinli davası Türkiye yargısının
içinde bulunduğu açmazların, hukuksuzluğun ve de
siyasallaşmanın en büyük örneğidir. Şemdinli davası
hem AKP Hükûmeti hem de Türkiye hukuk sistemi açısından iflas
etmiştir. Daha önce de söylemiştim, Şemdinli davası hukuk
sistemimizin sinesinde ağılı bir hançerdir çünkü cinayet
planlarıyla, doküman ve silahlarıyla suçüstü yakalanan 3
yurttaşın katilleri iyi çocukların Van Ağır Ceza
Mahkemesinin kararıyla aldıkları otuz dokuz yıl
cezayı, Yargıtay görevsizlik kararıyla bozdu ve âdeta
Alın, tahliye edin. dercesine dosyayı Van Askerî Ceza Mahkemesine
gönderdi. Nitekim bu mahkeme de gereken mesajı aldı ve ilk celsede
sanıkları tahliye etti.
Ne var ki asker
kişiler ancak askerî hizmetleri esnasında ve askerî bir suç
işledikleri takdirde askerî ceza mahkemelerinde yargılanır.
Hâlen beğenmediğimiz mevzuat da böyledir. Ancak, Şemdinli
davası sanıkları 2 astsubayla birlikte bir de sivil
itirafçıdan ibarettir. Yine olay sivil mahalde gerçekleşmiş ve 3
sivil de yaşamını yitirmiştir. Peki, biliyor musunuz, Van
Askerî Ceza Mahkemesi de sanıkları tahliye ettikten çok kısa bir
süre sonra görevsizlik kararı vererek dosyayı Hakkâri Ağır
Ceza Mahkemesine göndermiştir. İşte bu gelgit kanuniliğin
vahametinde davanın savcısı Ferhat Sarıkaya da görevden
alındı, Şemdinli davasının çözüm ucu da ancak
Dolmabahçe Sarayına kadar uzanabildi. Böylece hadise Sayın
Erdoğan ve Sayın Büyükanıtın uzlaşma görüşmeleriyle
de noktalandı.
Değerli
arkadaşlar, AKP Hükûmeti 2007 yılında Polis Vazife ve Selahiyet
Yasasındaki değişiklikle polisin yetkilerini de oldukça
artırmıştır. Özellikle silah kullanma yetkisi
genişletilerek yargısız infazlara âdeta davetiye
çıkarmıştır. Bunun sonucunda Yargısız infaz.
dediğimiz Dur ihtarı, rastgele ateş açma olaylarında
güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 2010
yılında 28 kişi yaşamını yitirmiştir. Daha
bir hafta önce Yüksekovada sanatsal bir etkinlikten dönen bir grup gencin
içinde olduğu araçlar kar maskeli jandarmalar ve polis panzerleri
tarafından durdurulmuş, gençler araçlardan indirilerek yere
yatırılmış ve aralarındaki Sedat Karadağ
adındaki genç oradan uzaklaştırılarak silahla kafasına
vurulmuş, infaz edilmek istenmiştir. Ne yazık ki Hakkâri Valisi
bir kez daha, Geçitli ve benzer olaylarda olduğu gibi, bu olaydan da
durumdan vazife çıkarmıştır. Bir yerel polis muhabiri gibi
haber atlama telaşıyla, yörede meydana gelen her olay için bir saat
bile geçmeden resmî raporlar düzenlemektedir. Bu raporlar hiçbir somut bilgi ve
belgeye dayanmadan, Olayı PKK işledi., Kendi aralarında bir
husumet sonucu işlendi., Mağdur kendi kendisini vurdu. gibi
iddialarla gerçeklerin üstünü örtmeye çalışmaktadır.
Ayrıca, bir
kişi jandarma ve polisi gözü önünde ve onlara hiçbir zarar vermeden, hatta
onların kolları arasında nasıl kendisini vurabilir? Böylesi
bir intihar eylemi görülmüş müdür? Bu, hayatın doğal
akışına aykırıdır.
Yaşam
tehlikesini kısmen atlatan mağdurun ilk beyanı, olay yerinde
bulunan diğer gençlerin anlatımları ve aralarında
konuşan askerlerin duyulan sesleri, güvenlik güçlerinin infaz eylemlerini
kanıtlamaktadır.
Yetkili ve
sorumlu makamları yasal gereğini yapmaya çağırıyoruz.
Biz de bu hadisenin takipçisi olacağız.
Değerli
arkadaşlar, gençliği potansiyel tehlike gören bir sistemin
değişim ve dönüşüm iradesi gösterip gençleşmesi mümkün
değildir çünkü köhneleşmiş ve çürümüş yapının
devamı için suskun toplum istenmektedir, öncelikle de gençliğin ve
kadının sesinin boğmak istemektedirler.
Bakınız,
Meclis Kütüphanesinde bulunan ve Kürtçe yazdığım son
kitabımın adı Ciwan Denge Bedengiye nedir yani Gençlik
Sessizliğin Sesidir Onun için diyoruz ki bu sesi hiçbir güç susturamaz.
Sayın
milletvekilleri, tehdit kültürü her makamda ve her alanda devam ediyor. Meclis
Başkanı Sayın Şahin de Kürtlerin ana dilini susturmaya
teşebbüs etmektedir. Allahın bahşettiği dilimize
sahiplenmemizi Palavra kokan seçim propagandası. şeklinde
yorumluyor. Ayrıca, parti kapatma da dâhil savcıları âdeta
göreve çağırıyor. Ama savcılardan önce bir kez daha
Genelkurmay yeniden askeri vesayetle durumdan görev çıkardı bile.
Onun için diyoruz ki: Meclis Başkanının görevi bu mudur? Merak
etmesin, bu ülkede bu işi yapan çok kişi ve kurum vardır,
kendisine ihbar sırası gelmez bile. Onun için, teşebbüsü de ne
yazık ki nakıs kalmıştır.
Değerli
arkadaşlar, önceleri Yanlış hesaplar Bağdattan döner.
diyordular. Şimdi Türkiyedeki yanlış hukuksuzluk
uygulamaları kararı ise
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Geylani.
HAMİT
GEYLANİ (Devamla) -
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden döndü.
HADEPin kapatılmasına ilişkin, Türkiyeyi, yine,
Sözleşmenin 11inci maddesine aykırılıktan mahkûm
etmiştir. Umarız, dileriz, Türkiye bu ayıptan kurtulur.
Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
2011 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her vesileyle bu kürsüde
ifade ettiğimiz bir husus var, bir kez daha bunu ifade ederek sözlerime
başlamak istiyorum: Tarım stratejik bir sektördür, insanoğlu
için vazgeçilmezdir ve daha da önemlisi, ülkemiz bu açıdan çok
şanslı bir ülkedir. Bir başka ifadeyle, tarımın ülkemiz
için olağanüstü bir sosyal ve ekonomik değeri vardır. Ancak,
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarlarının tarım ve
hayvancılıkla ilgili politikaları, uygulamaları ve bu
bütçeler gösteriyor ki bu iktidar bu önemin farkında değildir.
Tarım ve
tarım kesimini gözden çıkardığı yaptığı
uygulamalardan bellidir. Bunun içindir ki bugün bu ülkede üretici, çiftçi
perişandır; üretim düşmüştür, temel ürünler dâhil Türkiye
bağımlı hâle gelmiş ve ithalatçı konuma
düşürülmüştür ve maalesef bu vahim durum Hükûmetin umurunda
olmadığı kadar Sayın Bakan da durumun ciddiyetinin
farkında değildir. Bakın, bir müddet önce bu Mecliste
Arkadaşlar, hiçbir zaman Türkiye kendi kendine yeterli olmadı, o bir
masaldı. diyen Sayın Bakan geçtiğimiz günlerde bir gazeteye
verdiği beyanatta Türkiye tarımda dünya 8inciliğine yükseldi,
bu konuda Avrupa Birliğinden üstünüz. diyebilmiştir. Sayın
milletvekilleri, bu büyük bir çelişkidir ve büyük bir
tutarsızlıktır. Doğrusu bu ifadelerin ikisi de
yanlıştır. Gerçek şudur: Sayın Bakan, devri iktidarınızdan
önce bu ülke kendine yeterli bir ülkeydi, bugün sayenizde tamamen
bağımlı hâle geldik.
Türkiyenin
üretim potansiyelini değerlendiremediniz, değerlendirmeye de
niyetiniz yok. Türkiye et, süt, tahıl gibi temel ürünlerde dahi
dışarıya bağımlı hâle geldi. İşte
Türkiyeye armağan ettiğiniz tablo şu: Kendine yeterli ve on
beş yıldır bir gram et ithal etmeyen bu ülke bugün kasaplık
canlı hayvan, et, kurbanlık hayvan ithal ediyor. Bir dediğiniz
bir dediğinize uymuyor. Önce Sadece canlı hayvan ithal edeceğiz.
dediniz, sonra karkas et ithal ettiniz; Kurbanlıkta
sıkıntı yok. dediniz, kurbanlık ithal ettiniz; Sadece
Kurban Bayramıyla sınırlı kurbanlık koyun ithal
edeceğiz. dediniz, şimdi kurban sonrası olmasına
rağmen kasaplık koyun ithal etmeyi düşünüyorsunuz. Kurban
Bayramı geçeli bir ay olmasına rağmen ve de et ithalatı
devam etmesine rağmen et fiyatlarındaki yükseliş bir türlü
durmuyor, insanlar sayenizde et yiyemiyor. İki yılda 850 bin
damızlık süt hayvanı kesime gitmiş. Ne Türk halkı,
çocuklarımız yeteri kadar süt içebiliyor ne de süt üreticisi ayakta
durabiliyor. Türkiye süt tozu ithal ediyor. Sonuçta üretici çaresiz, tüketici
perişan. Bu tablo, bu ülke için utanılacak bir tablodur.
Gelelim bitkisel
üretime: TÜİKin 2010 verilerine göre Türkiye ihtiyacı olan
ayçiçeğinin yüzde 54ünü, kırmızı mercimeğin yüzde
55ini, yeşil mercimeğin yüzde 35ini, pirincin yüzde 35ini,
mısırın yüzde 20sini ithal ediyor. Yine aynı verilere
göre, 2008-2009 üretim döneminde Türkiye 3 milyon 628 bin ton buğday ithal
etmiş, bu dönemde buğday ithalat şampiyonu olmuş.
Türkiyenin sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde buğday
ithalatına ödediği para yaklaşık 3,7 milyar dolardır.
Şimdi, Sayın Bakan Biz bu buğdayı dahilde işleme
rejimi kapsamında alıyoruz ve bunu işleyerek un ihraç ediyoruz
yani bir katma değer yaratıyoruz. diye açıklama yapıyor.
Bu asla doğru değil. Türkiye 2009 yılında 902 milyon
dolarlık buğday ithal etmiş, ihraç ettiği un miktarı
sadece 581 milyon dolar. Nerede katma değer? Ben size söyleyeyim: Katma
değer falan yok. İthal ettiğiniz buğdayı Sayın
Bakan, iç piyasada kullandınız. Bu zaten bu ülke için sürpriz
değil çünkü 9,3 milyon hektar olan buğday ekim alanı 8 milyon
hektarlara düştü. Dolayısıyla üretimin düştüğü de
gayet açıkça görülüyor.
Sayın Bakan,
Türkiye önceki dönemlerde de buğday ithal etti ancak bunu kaliteyi
artırmak, paçalda kullanmak üzere sınırlı miktarda bir
ithalat yapmıştır. Bunu, bu yaptığınız
ithalatla karıştırmayın. Sizi buradan, yüce Meclisin
huzurunda ikaz ediyorum: Türkiyenin 2030 yılı nüfusu 100 milyon
olarak öngörülüyor. Yaklaşık bu nüfusu besleyebilmek için 5,5-6
milyon ton ilave buğdaya ihtiyacımız var. Bunun anlamı
şu: Bu kafayla, bu politikalarla bu ülke tarımını idare
etmeye devam ederseniz, bugün yaptığınız
yanlışlıkların bedelini Türkiye önümüzdeki on yıllarda
aç kalarak ödeyecektir.
Yem sektörünün en
önemli ham maddesi ve buğdaydan sonra en çok ekilen tahıl arpada
durum çok daha vahimdir. İktidarınıza kadar, bırakın
kendi ihtiyacını karşılamayı, yılda 1 milyon ton
arpa ihraç eden Türkiye bu üründe de ithalatçı konuma gelmiş. 2002
yılında 8,3 milyon ton olan arpa üretimi 2008 yılında 5,9
milyon tona düşmüş.
Hayvancılıktaki
çöküşü, etteki krizi, şu son yedi ayda
yaşadıklarımızın esas sebeplerini buralarda, yüksek
yem maliyetlerinde aramak lazım.
Tekstil
sektörünün lokomotifi beyaz altın pamuğun durumu çok daha kötüdür.
Üretim her geçen yıl düşmektedir. 2002de 2 milyon 542 bin ton olan
kütlü pamuk üretimi 2009da 1 milyon 725 bin tona düşmüştür. Onun
içindir ki pamuk üretimi bakımından dünyada 6ncı sırada
olan Türkiye bugün Çinden sonra en büyük pamuk ithalatçısı ülke
konumuna gelmiştir. Türkiye sadece 2009 yılında 1 milyar dolarlık pamuk ithal
etmiştir. 2002-2009 yılları arasında ithalata ödenen para 7
milyar 200 milyon dolardır. Bugün, Türkiye, aralarında Etiyopya,
Burkina Faso, Zimbabwe ve Tanzanya gibi harita da bile yerini göstermekte
zorlanacağınız ülkeler dâhil 38 ülkeden pamuk ithal etmektedir.
Yine, 2009
yılı verilerine göre 1 milyon 675 bin ton yağlık
ayçiçeği, 1 milyon 140 bin ton soya, 459 bin ton mısır, 225 bin
ton kırmızı mercimek, 183 bin ton pirinç ithal etmiş. Bu
liste böyle uzayıp gidiyor, vaktimin darlığından
söyleyemiyorum.
Değerli
milletvekilleri, her vesileyle yüksek tarımsal potansiyelinin
altını çizdiğimiz, kahve ve kakao gibi birkaç ürün hariç, hemen
her türlü ürünün yetiştiği, doğru politikalarla iyi
değerlendirildiği takdirde sadece kendisini değil, bölgesini de
besleyecek bu ülke artık net tarım ürünleri ithalatçısı
ülke konumuna düşürülmüştür ve bu potansiyel heba edilmiştir.
Son sekiz yılda Türkiyenin işlenmemiş tarımsal ürün
ithalat tutarı 28 milyar 167 milyon dolardır ve 2 milyar dolardan
fazla bir dış ticaret açığımız vardır.
Değerli
milletvekilleri, bakın, bu ülkenin 24,5 milyon hektar tarım
alanı var ve bu alan Avrupa Birliği üyesi 5 ülkenin toplam yüz
ölçümünden fazladır; İngilterenin yüz ölçümüne eşit
büyüklüktedir, Türkiyenin her yıl nadasa bıraktığı
alan Hollandanın yüz ölçümü kadardır. Böyle bir varlığa
sahip bu ülkenin işlenmemiş tarım ürünleri ithalatı
ihracatından fazla ise kim ne derse desin, Sayın Bakan burada gelip
nasıl bir savunma yaparsa yapsın bu ülke tarımı feci
durumda demektir.
Değerli
milletvekilleri, bu ülke bu duruma durup dururken gelmedi. Sekiz
yıllık AKP İktidarının yanlış
politikaları ve yüksek girdiler altında ezilen Türk çiftçisi
artık üretemez hâle geldi. Bakın, 2002-2010 arasında tüketici
fiyatları artışı yüzde 145 olurken mazot, gübre, tohumluk,
sulama fiyatları enflasyonun çok çok üzerinde arttı. DAP gübresinin
fiyatındaki artış yüzde 203, üredeki artış yüzde 174,
mazot -zaten şampiyon- yüzde 177 ve Türk çiftçisine dünyanın en
pahalı mazotunu kullandırıyorsunuz.
Sulama
ücretlerine bakalım: Hububatta sulama ücretleri 2002 yılına göre
yüzde 225 artmış, buğdaydaki fiyat artışı sadece
yüzde 42. Şeker pancarı ve pamukta sulama ücretleri yüzde 234
artmış, pancardaki fiyat artışı sadece yüzde 46,
pamuktaki sadece yüzde 6. Ayçiçeğinde durum aynı şekilde, yüzde
230 civarında sulama ücreti artışı var, ayçiçeği fiyat
artışı yüzde 50 civarında. Narenciyede zaten durum
gerçekten perişan, yüzde 230luk bir artış var. Mandalina,
portakal gibi ürünlerde bu dönemdeki fiyat artışı
sıfır ve narenciye üreticisinin ürünü dalında
kalmıştır, toplayamamıştır. Bugün 25 kuruşa
dahi satamamıştır. Buradan laf atan arkadaşlar gitsin seçim
bölgesinde onun izahını kendi insanlarına versinler.
OKTAY VURAL
(İzmir) Gidemezler
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) Değerli milletvekilleri, FAOnun 2009 yılı
verilerine göre Türkiye buğday üreten 121 ülke arasında
buğdayı en pahalıya üreten 21 ülke arasında. Bakın,
girdiler 5 misli artmış, fiyatlar sadece ona karşı 1 misli
artmış. Böyle bir şartta, bu tabloda durumun ne kadar vahim
olduğu açıkça görülmektedir.
İşte
tablo bu. Sayın Başbakanın son bütçe konuşmasında
Tarıma 36 milyar dolar aktardık. Çiftçinin alın terinin
karşılığını verdik. Çiftçi mutlu. dediği
tarımın durumu bu. Bunu yüce Meclisin takdirlerine sunuyorum.
Bu sebeplere
bağlı olarak tarım toprakları boşaldı, 2 milyon
hektar toprak ekilmiyor. 2,5 milyon insan toprağından koptu,
işsizler ordusuna eklendi. 2001 yılında 7,9 olan işsizlik
bugün yüzde 14lere çıktı. İşsizliği absorbe eden
sektör tarım işsizliğin kaynağı oldu. Zaten yedi
yılda tarımdaki toplam büyüme yüzde 8,7 yani ortalama her yıl
yüzde 1,2. Bu, 2002 yılındaki yüzde 8,8lik bir yıllık
büyümenin bile altındadır. Şimdi, yeni bir mali af
çıkarıyorsunuz. Bu affın içerisinde her kesim var, çiftçi yok.
Son olarak
şunu ifade etmek istiyorum, zaman darlığından geçiyorum,
Bütçe rakamlarına fazla girmiyorum: Bugüne kadar doğru ve işe
yarar bir destekleme politikası olmayan Hükûmetin, bu bütçede tarım
desteklerine ayırdığı miktar da son derece yetersizdir, her
yıl düştüğü gibi bugün binde 50lerin altına
düşmüştür. Bu anlayışla, bu yaklaşımla, bu
kafayla hiçbir problemi çözemezsiniz. Gelin, bu konularda başından
beri ısrarla yaptığımız önerilerimize kulak verin,
tarıma gerektiği kadar kaynak aktarın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla)
Ülke kalkınmasındaki tercihlerinizin başına
alın ve çiftçinin, üreticinin, toprağından alın teriyle
kazancını sağlamak isteyen insanların bu dramına son
verin diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Mehmet
Serdaroğlu, Kastamonu Milletvekili.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, birazdan iktidarın sayın sözcüleri bu kürsüden
Tarımda şunu yaptık, bunu verdik. sözleriyle ahkâm
keseceklerdir. Şimdi ben de sizlere, Milliyetçi Hareket Partisinin
kısa koalisyon döneminde kendisine bağlı Tarım
Bakanlığında yaptığı ilkleri ve reformları
özetlemeye çalışacağım. Bu vesileyle, o günün Tarım
Bakanı Sayın Hüsnü Yusuf Gökalpe buradan saygılarımı
iletiyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, tarımda ilk defa Yeniden Yapılandırma
Programı uygulamaya başlanmış, buna bağlı olarak
da ilk defa Çiftçi Kayıt Sistemi ve tarımsal envanter
çalışması ile işletmeler kayıt altına
alınmıştır.
İlk defa
faizsiz, karşılıksız ve geri ödemesiz doğrudan gelir
desteği Milliyetçi Hareket Partisi döneminde
başlatılmıştır. Yine alternatif ürün projesi bütçeden
ödenek ayrılarak yürürlüğe konmuş ve sorunlu tarımsal
alanların tespiti ve iyileştirme projesi hayata geçirilmiştir.
İlk defa
yetmiş beş yıllık Hayvan Islahı Kanunu
değiştirilmiş, böylece damızlık hayvanların yurt
içinden temini sağlanmıştır. İlk defa hayvanlar
küpelendirilerek kimliklendirme çalışması o dönemde
başlamıştır. Kaba yem üretiminin desteklenmesi, yurt içinde
yetiştirilen belgeli damızlık hayvanların desteklenmesi,
damızlık düvelerin satışından parasal destek verilmesi
ile ilk defa biyoteknoloji ve genetik mühendisliği kullanılarak
Anadolu alacası ve Anadolu esmeri ırkları ıslah
çalışmaları başlatılmıştır.
İktidar bu
projeye sahip çıkabilseydi, bugün elin angusuna bu ülke ihtiyaç
duymayacaktı. İlk defa hayvanını tohumlatan üreticiye ve
suni tohumlama sonucu doğan buzağılara parasal destekler
verilmiştir. Ön soy kütüğü ve soy kütüğü kayıtları
çalışması başlatılmıştır. Bizzat
ahırdaki besi hayvanı küpelenip parasal destek verilmiştir. Yurt
içi hayvan hareketini kontrol etmek, salgın hastalıkları
önlemek, hayvansal üretimi artırmak için Hayvan
Sağlığı ve Zabıtası Kanununda
değişiklik yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ilk defa mera tespiti ve ıslahı
çalışmalarını Milliyetçi Hareket Partisi
başlatmıştır. Yine ilk defa sözleşmeli
yetiştirici projesi ile yetiştirici-sanayici entegrasyonu
sağlanmıştır. Yetkilendirilmiş veteriner hekimlik
sistemi o dönem hayata geçirilmiştir.
Cumhuriyet
tarihinde ilk defa çiftçimize mazot, gübre ve diğer girdilerine destek olarak
karşılıksız, faizsiz ve geri ödemesiz doğrudan gelir
desteği Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilmiştir,
başlatılmıştır. Bakın, bunu iktidar ne
yaptı? Bu desteğin bir kısmını kesip mazot
desteği diye çiftçiye yutturup bunun adına da reform dedi.
Değerli
milletvekilleri, ilk defa özel kontrol gıda laboratuvarlarına izin
verilmiştir. Bakanlık bünyesinde Pazarlama Dairesi ve Dış
Ticaret Dairesi Başkanlığı kurulmuştur.
Yine ilk defa
tarladan sofraya gıda sağlığı ve kalitesini takip için
İyi Tarım Uygulamaları Yönetmeliği ile ilk defa Organik
Tarım Uygulama Yönetmeliği MHP döneminde
çıkarılmıştır ve yine ilk defa Bilgi İşlem
Dairesi Başkanlığı kurularak Türk tarımı
elektronik ortamda izlenirken illerin tarımsal master planları
hazırlanmaya başlanmıştır.
Toprak Mahsulleri
Ofisi ilk defa ürün alım ve satım fiyatlarını birlikte
açıklayarak üretici, tüketici, sanayici ve ihracatçıyı
spekülatörlere ve çıkarcılara ezdirmemiştir değerli
milletvekilleri.
Milliyetçi
Hareket Partisine bağlı Tarım Bakanlığında
yaptığımız ilklerin ve reformların sadece bir
kısmından bahsedebildim.
Şimdi,
birazdan allayıp pullandıracağınız sekiz
yıllık iktidarınızın ilklerine gelmek istiyorum:
Sizin döneminizde
ilk defa hayvan varlığımız ortalama yüzde 50
azalmıştır. İlk defa kurbanlık hayvan ithali size
nasip olmuştur ve ilk defa tarımsal ithalatımız 3 milyar
dolardan 11 milyar dolara çıkmıştır dolayısıyla
sekiz yılda 56 milyar dolar iktidarınızca ecnebi çiftçinin
cebine gönderilmiştir. İlk defa döneminizde tarımsal destekler
bir bölgeyle sınırlı tutularak maalesef
ayrımcılık yapılmıştır ve döneminizde 3
milyon çiftçimiz maalesef toprağı terk etmiştir.
Değerli
iktidar, bunlar övünülecek değil, aslında dövünülecek işlerdir.
Üzülerek ifade ediyorum ki: Tarımda taş üstünde taşınız
yoktur.
Bizimdir.
diyebileceğiniz bir ilkiniz, bir projeniz var mı? Ben söyleyeyim:
İlk olarak Bin köye bin tarımcı gönderiyoruz. dediniz. Bu
görevlilerin de paralarını ödemediğiniz için maalesef bu
projeniz de iflas etmiştir.
Sonuç olarak: Döneminizde
çiftçinin tarımsal üretimi düşmüş, ithalat artmış,
verdiğiniz kredilerle çiftçi borca batırılmış ve
döneminizde anguslar, donmuş etler ithal edilmiştir ve döneminizde
tarım ve hayvancılık çökertilmiştir. Buna bağlı
olarak da tarıma dayalı illerdeki göç sonucu -bunu altını
çizerek ifade ediyorum ki- bu illerdeki milletvekili sayıları
düşmüştür. Sadece sadece bu, tarımın çöktüğünün en
önemli kanıtıdır değerli milletvekilleri. Bütün bunlardan
görülüyor ki Türk tarımına kim hizmet etmiş, Türk
tarımını kim geriye götürmüştür.
Değerli
milletvekilleri, beni bağışlayın, şunu merak ediyorum:
Acaba Sayın Başbakanımız Sayın Tarım
Bakanını çağırıp Ya, Mehdi, çiftçiye şu kadar
destek verdik, şu kadar teşvik verdik, hayvancılıkta
bölgesel teşvikler dağıttık, yetmedi, kesik et, canlı
hayvan, hatta kurbanlık ithal ettik; hâlâ bu et fiyatları neden
düşmüyor Mehdi? diye sormuyor mu? Dese de demese de aslında fazla
söze gerek yok, mal meydandadır diyorum.
Bütçenin
hayırlı olmasını tekrar diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Bursa
Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 2011 Mali Yılı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, devletin hangi alanlara ne kadar kaynak
ayıracağını, hangi alanlardan ne kadar kaynak
toplayacağını gösteren bütçenin kuşkusuz en önemli
özelliği nimet ve külfetin vatandaşlarımız arasında
katkıları ölçüsünde hakça ve adil dağıtılıp
dağıtılmadığıdır. 2011 yılı
programında temel amacın küresel krizden çıkış
sürecinde büyümeye istikrar kazandırılması, istihdamın
artırılması, kamu dengelerinin iyileştirilmesi, fiyat
istikrarının sağlanmasına yönelik olarak enflasyonun daha
düşük seviyelere indirilmesi ve cari açığın kontrol
altında tutulması olduğu ifade edilmektedir. Ancak, daha program
uygulamaya başlamadan, henüz görüşülme aşamasındayken
programda revizyonlar başlamış, fert başına gayrisafi
yurt içi hasıla değiştirilmiş, kamu dengelerinde daha bütçe
uygulamaya başlamadan önemli değişiklikler olacağı
ortaya çıkmış, cari işlemler açığı
kontrolden çıkmış, istihdamın problem olmaktan
çıkarılacağına dair hiçbir emare görülememiştir. Kriz
döneminde Türkiyenin gayrisafi yurt içi hasılasının ne ölçüde
küçüldüğü, buna rağmen 2010 yılının ilk
yarısında gerçekleşen yüksek oranlı gayrisafi yurt içi
hasıla büyümesinin geçmişteki kayıpları bile
karşılayamadığı açıkça ifade edilebilir.
Hükûmet hiçbir
yapısal ve radikal tedbir hedeflememektedir. İç ve dış
makroekonomik gelişmelere ve belirsizliğe seyirci kalarak iş
âlemini sıcak paraya ezdirecek, kurları ve faizleri, maliye ve para
politikasını etkin bir biçimde kullanmayacaktır. Ayrıca,
ekonomiyi mevcut dış risklerden korumak için ne Orta Vadeli Programda
ne de bütçede herhangi bir tedbir bulunmamakta, büyümenin özel sektör tüketimi
ve yatırımlarına dayalı olarak kendiliğinden ortaya
çıkması beklenmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti
tarafından hazırlanan bütçelerde, gelir politikaları
açısından büyüme, yatırım ve istihdamın desteklenmesi ve
kayıt dışılığın azaltılmasına
yönelik somut uygulamalar yer almamaktadır, bu amaçlar doğrultusunda
aktif bir vergi ve gelir politikası uygulanmamaktadır; vergi
sisteminde dile getirilen etkinlik, basitlik ve adalet ilkeleri hep geri planda
kalmaktadır; vergi kanunlarında yer alan istisna ve muafiyetler vergi
adaletiyle uyumlu değildir; yeterli olmayan vergi denetiminde adil
davranılmamaktadır; yerli yatırımcılar
özendirilmemektedir; bunun sonucu olarak ne yazık ki ithalat
patlaması yaşanmaktadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, devleti var eden en önemli organlardan biri olması
hasebiyle tapu kadastro teşkilatı oldukça önemlidir. Bu
teşkilat, Türkiyenin bütün ilçelerine kadar yayılmış,
binlerce çalışanıyla ve tapu teşkilatları yanında
kadastro teşkilatıyla oldukça tecrübe kazanmış
çalışanlardan oluşan bir teşkilattır. Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü, merkez ve taşrada yaklaşık 17 bin
personelle, 22 tapu ve kadastro bölge müdürlüğü, 1.018 tapu sicil
müdürlüğü, 325 kadastro müdürlüğü olarak ülkemizin en küçük
ilçelerinde dahi yılda ortalama 6 milyon işlem yaparak 20 milyon
vatandaşımıza hizmet vermektedir.
Tapu ve Kadastro
Modernizasyon Projesiyle eski yıllarda üretilmiş tapu kadastro
bilgilerinin günümüzdeki ihtiyaç ve şartlara uygun olarak bilgisayar ortamına
aktarılarak kullanıma sunulması son derece önemlidir.
Bunların
yanında, gayrimenkul değerlerinin belirlenmesi ve kayıt
altına alınması alanında hukuki, teknik ve idari
yapının oluşturulması çerçevesini ve politikasını
belirlemek amacıyla başlatılan çalışma önemli bir
boşluğu dolduracaktır.
e-Devlet
Projesinin temel bileşenlerinden birisi olan TAKBİS Projesinin
hayata geçirilerek yerel yönetimlerin ve ilgili kuruluşların, teknik
anlamda, Tapu ve Kadastroyla ilişkileri bağlamında doğru,
güvenilir ve güncel bilgilerin zamanında sunulması amacıyla
yaygınlaştırma çalışmaları devam etmektedir.
Farklı
standartlarda üretilen mükerrer haritaların ve kaynak israfının
önüne geçilmesi için ülke genelindeki tüm haritaların belli bir standartta
yapılması amacıyla Harita Bilgi Bankası
oluşturulmuştur. Türkiyede kadastrolama işinin bir an önce
bitirilmesi için teknik altyapının buna uygun olarak
geliştirilip, daha sonra Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne
bağlı birimlerin fonksiyonlarını icra edebilmesi için en
son teknolojiyle donatmak, bilgili elemanları oraya yerleştirmek ve
bunu koordine etmek gerekir.
Millî Emlak Genel
Müdürlüğünün fonksiyonu ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün
fonksiyonları birbirine çakışır vaziyettedir. Bu çok
başlılığı bu noktada ortadan kaldırmak son derece
önemlidir. Bunu ortadan kaldırmak için Millî Emlak Genel Müdürlüğünün
bir biçimde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü gibi
Bayındırlık ve İskân Bakanlığıyla
ilişkilendirilmesi zaruret hâline gelmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiyede mortgage uygulanması nedeniyle ev alım
satım işlemleri yoğunlaşmış ve bu yoğunluk
nedeniyle çalışanların yaptığı işler düne
göre katbekat artmıştır. Bu itibarla,
çalışanların Medeni Kanunun 1007nci maddesi gereğince
sorumlulukları da bu nispette artmıştır. Bu sebeple, tapu
sicil müdürlüklerinde işlerin daha hızlı yapılabilmesi için
TAKBİS yazılım uygulamasına geçilmiş, TAKBİS
yazılımının uygulamaya konulmasının üzerinden üç
yıl geçmesine rağmen hâlâ aksaklıklar
tamamlanmamıştır. Bu sistem İnternet üzerinden
çalışmakta olup İnternet ağında problem
olduğunda, vatandaş, memurun işleri
aksattığını düşünmekte ve çalışanlarla
münakaşaya girmektedir. Dolayısıyla, bu güzide
teşkilatın adı maalesef hep kötü anılır olmuştur.
Buna mutlaka bir çare bulup tapu sicil müdürlük
çalışanlarının bu şaibeli durumlardan
kurtarılarak rahatlatılması son derece önemlidir.
Türkiyede
kadastro çalışmalarının tamamlandığı yönünde
başarı açıklamaları yapılsa da mevcut kadastro
çalışmasının büyük bölümü yeni teknolojiyle
bağdaşmamaktadır. Bu bölümün yeni teknoloji sistemine
geçirilmesi gerekmektedir ve bu işi yapacak yetişmiş personel
kadastro müdürlüklerinde mevcuttur. Bir an önce, ikinci kadastro
çalışması başlatılmalıdır ve bu
çalışmanın dünya standartlarında yapılması
gerekmektedir.
Lisanslı
Harita ve Kadastro Bürosu diye ifade edilen, kısa adı LİHKAB
olan uygulamayla kadastro müdürlüklerinin vatandaşa yapmış
olduğu hizmet özel sektöre aktarılmıştır ve bu
uygulama devleti küçültmektedir; bu uygulama, vatandaşın 100 ila 200 lira
ödemesiyle yapılan işleminin LİHKAB sistemiyle 400 liraya
yapılması noktasına gelmiştir. Bu, vatandaşa yüzde 100
yeni bir yük getirmek demektir. Ayrıca, bu uygulama, kadastro
müdürlüğü çalışanlarının ayda 400 ila 500 lira
civarında ücretlerinin düşmesine sebebiyet vermektedir. Bir an önce,
bu LİHKAB uygulamasının durdurulması, vatandaşın
ve kadastro çalışanlarının mağduriyetlerinin
giderilmesi icap etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün tapu sicil
müdürlüklerini üvey evlat gibi görmekten vazgeçip bu kurumun eleman
eksikliğini kapanan kurumlardan gelen elemanlar ile kapatmaya
çalışmak yerine, bir yıllık kurslar açıp burada her
türlü bilgi donanımı ile yetiştirerek tapu sicil müdürlüklerine
göndermesinde büyük yarar vardır. Bu, tapu sicil müdürlüklerinin
kalitesini artıracaktır. Tapu sicil müdürlüğü
çalışanları, dünyada benzeri olmayan sorumluluk sistemiyle
çalıştırılmaktadır. Çalışanların yapacağı
hata sonucu doğacak mali sorumluluk, ölse dahi Medeni Kanunun 1007nci maddesiyle
varislerine intikal edecek şekilde düzenlenmiştir. Bu da
çalışanları stres altına almaktadır. Medeni Kanunun
1007nci maddesinin on yıl ile sınırlandırılması
gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Büyükataman.
İSMET
BÜYÜKATAMAN (Devamla) Konuyla alakalı ifade edeceğimiz daha çok
şey olmasına rağmen, vaktin sınırlı olması
itibarıyla burada konuşmama son veriyor ve yüce heyetinizi tekrar en
içten duygularımla selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Faruk Bal, Konya
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bal,
buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle bağımsız ve
tarafsız yargı özlemiyle Yargıtayın Sayın
başkanlarını, Anayasa Mahkemesinin Sayın
Başkanını, değerli üyelerini ve
çalışanlarını saygıyla selamlamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Yargıtay bütçesi 2009 yılı Orta Vadeli
Programa göre 2011 yılında 86 milyon lira olarak öngörülmüştü.
Oysa -huzurunuza getirilen bütçede- Yargıtay bütçesi 76 milyon lira olarak
Meclisin huzuruna getirilmiştir, 10 milyon liralık tenkisatın
sebebi nedir? Acaba, Adalet ve Kalkınma Partisinin bütçe hazırlarken
bir yıl sonra ne olacağını görememe gibi bir feraset noksanlığı
mı vardır? Yoksa Yargıtayın hizmetleriyle ilgili olmak
üzere AKPnin beklentisi mi farklıdır?
Değerli
arkadaşlarım, Yargıtayın hizmetleriyle ilgili, sizlere
rakamlar vermek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin çok
gelişmiş ortaya sunduğu, iddia olarak ortaya sunduğu,
teknolojiyi yargıya taşıdığı iddia edilen
verilerine göre, ancak 2008 yılının rakamlarına
ulaşabilmekteyiz yani 21inci yüzyılda, Adalet
Bakanlığı, yargıda ne olup bittiğini öğrenebilmek
için iki yıl geriden takip etmektedir. İşte, biz de bu 2008
yılı verilerine baktığımız zaman, 2005
yılında cumhuriyet savcılıklarına gelen evrakın
burada işlem görme ve işlemi tamamlama süresi ortalama 306 gün idi,
2008 yılında bu rakam 346ya çıkmıştır yani
savcılığa işi düşen bir kişi, bir yıldan
uzunca bir süre, işleminin tekemmül etmesini beklemektedir. 2005
yılında bir ceza davası ortalama 234 günde bitmekte idi, AKPnin
sekiz yıllık devri iktidarında bu rakam, 2008 yılı
itibarıyla 258 güne çıkmıştır. 2005 yılında
bir dosyanın Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında 159 günde işlemi tamamlanmakta
iken AKPnin devri iktidarında bu rakam 479 güne
çıkmıştır yani yaklaşık 3 kat
artmıştır. 2005 yılında, bir ceza davası,
Yargıtay ilgili ceza dairesinde 159 günde tamamlanabilmekte,
görüşülebilmekte iken bu, 2008 yılı itibarıyla 359 güne
çıkmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, elimizde bir rekorlar kitabı verisi
bulunmamaktadır ancak ben, uzun yıllar yargıya hizmet etmiş
bir kişi olarak size ifade etmek isterim ki bu bir dünya rekoru olsa
gerektir. Bu dünya rekorunun getirdiği bir başka sorun da yüce
heyetin karşısındadır; o da uzun yıllar
yargılamanın bu suretle devam edişi, zaman aşımı
süreci nedeniyle, davaların zaman aşımı nedeniyle ortadan
kalkmasına, suç faillerinin cezasız kalmasına neden
olmaktadır. On binlerce, yüz binlerce dava, bu şekilde ortada kalmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, 2002 yılında, Yargıtayda, 320 bin dava
dosyası vardı, Hukuk Genel Kurulunda. Bu rakam 2008 yılı
itibarıyla yüzde 140 oranında artmıştır. 2002
yılında Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına 317 bin dosya gelmekteydi, bu rakam yüzde
200e yakın bir oranda artışla 664.720ye
ulaşmıştır. Dolayısıyla, Yargıtayın
yükü artmıştır, bu yükün altından kalkılacak hâl
kalmamıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi de mevcut Anayasa
değişikliğiyle birlikte çok fonksiyonlar yüklenmiş bir
mahkeme hâline dönüştürülmüştür. Bu itibarla da Anayasa Mahkemesi
bireysel başvurudan daireler şeklinde çalışmaya kadar bir
yapılanmaya gitmiştir ancak Anayasa Mahkemesinin bütçesi yüzde 1
oranında artırılmaktadır. Demek ki AKP, Anayasa Mahkemesine
böyle bir misyon biçmemiş, sadece Anayasa Mahkemesinin yapısında
bir değişiklik yapmak suretiyle yandaş bir yargı kurumu
hâline getirme amacıyla hareket etmiş ve Anayasayı da bu sebeple
değiştirmiştir.
Anayasa
Mahkemesinin güncel sorunları yerinde durmaktadır. Gerekçeli
kararların yazılamaması, zamanında yazılmaması
nedeniyle hukukun işlememesi, Anayasada yeri bulunmamasına
rağmen, Anayasa Mahkemesinin çalışmasına ilişkin kendi
iç kurallarına göre bir hüküm bulunmamasına rağmen, yürürlüğün
durdurulması kararlarının verilmesine devam edilmektedir.
Bireysel başvuruyla ilgili yeni bir çözüm ve yeni bir yapılanma
öngörülmemiştir ve dolayısıyla, altyapısı bulunmayan,
bir oldubittiyle mahkemenin üzerine bırakılan bu sorun önümüzdeki
yıllarda Türkiyenin çok başlı hukuk olarak ciddi bir
şekilde başını ağrıtacak bir konu hâline
gelmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesiyle ilgili sorun Anayasa Mahkemesi
üyelerinin istenilen şekilde oluşturulmasıyla sona ermiş
gibi görünmektedir, aynen YÖKte olduğu gibi. AKP YÖKten şikâyet
eden bir partiydi, YÖKü ele geçirdikten sonra YÖKten şikâyeti ortadan
kalkmıştır. Anayasa Mahkemesini de ele geçirdikten sonra oradaki
sorun da ortadan kalkmış gibi görünüyor. Oysa, biraz önce anlattığım,
Anayasa Mahkemesinin güncel sorunları, bir hukuk devletinde, özellikle
21inci yüzyılın demokratik değerlerini ve demokratik
gereklerini ortaya koyan hukuk devleti ilkesine göre,
karşılaşılmaması gereken bir sorundur. Ama bir Anayasa
Mahkemesi Başkanı düşününüz ki AKPnin ortaya koymuş
olduğu PKK terör açılımına destek olmak amacıyla
Anayasa değişikliğinde bir başat rolü üstlenmektedir, bir
başaktör rolü üstlenmektedir ve Anayasanın ilk üç maddesinin
değiştirilebileceğini dahi ileri sürebilecek kadar
pervasızca hareket edebilmektedir. Arkasından gelen tepkilere göre de
Ben, olumlu bir şekilde, iyileştirme amacıyla söyledim. gibi
bir tevile gitmiştir. Oysa, zırva tevil götürmez.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi Başkanının yol vermek
istediği Anayasanın ilk üç maddesi şudur: Türkiye Devleti bir
Cumhuriyettir. Bunu nasıl daha olumlu hâle getirerek
değiştireceksiniz Sayın Başkan? Devam ediyor: Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Bunu daha
nasıl olumlu hâle getirerek değiştireceksiniz Sayın
Başkan? Devam ediyor, değiştirilemeyecek 3üncü maddesi:
Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay
yıldızlı al bayraktır. Millî marşı İstiklal
Marşıdır. Başkenti Ankaradır. Bunu daha nasıl
olumlu hâle getireceksiniz Sayın Başkan?
Sayın
Başkanın niyeti farklıdır. Sayın Başkan, AKPnin
yandaş yargı kurumu hâline getirildiği Anayasa Mahkemesine,
AKPnin bin yıllık kardeşlik hukukunu bölecek, tahrip edecek,
PKKyla mücadeleyi bırakıp müzakereye başlayan, mütarekeye
başlayan politikalarına yol açmak, onlara ön açmak amacıyla
böyle bir misyonu üstlenmiştir. Böyle bir Anayasa Mahkemesi
Başkanının Türkiyeye verebileceği, Türk demokrasisine
verebileceği ve Türk Anayasa hukukuna verebileceği herhangi bir
şey kalmamıştır.
Şimdi burada
Sayın Adalet Bakanı yok ama Sayın Adalet Bakanının
geçmişte verdiği, Mecliste yapmış olduğu bir
konuşmasını sizlere hatırlatarak sözlerimi tamamlamaya
çalışacağım.
Sayın Adalet
Bakanı -doğru bir şekilde- İbni Haldundan alıntı
yaparak diyor ki: Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten
doğabilir. Sizin sekiz yıllık iktidarınız boyunca
önce yargıyı siyasallaştırmak, arkadan siyasal yargı
kurumu yaratmak ve bu çerçeve içerisinde de yargıyı AKP
yandaşları ile yandaşı olmayanlar şeklinde ikiye
böldükten sonra. Türkiyede hâkimin, hakim, fehim, mekin, müstakim ve metin
gibi sıfatlarını AKP yandaşlığı ile
özdeşleştirdikten sonra yargıya yapabileceğimiz hiçbir
işlem yoktur diyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bal.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkanım, şunu bir daha gözden
geçirir misiniz? Hoş olmuyor.
FARUK BAL
(Devamla) Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Aydın
Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.
Buyurun Efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 merkezî yönetim bütçesinin Danıştay bölümünde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kurucu iktidarlar, iradesini ve felsefesini kurumların
misyon ve vizyonu, kabulleri ve tarifleriyle kurumlara yükler ve rejime
şeklini verir. Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal hukuk
devletidir. Devlet kurumdur, devlet kuramdır, devlet kuraldır. Devlet
kurumdur, devlet kuramdır; kuramlar tariflerdir, kabullerdir. Kurallar
hukuktur. Kurumlar, vizyona ve misyona sahiptirler; vizyon ve
misyonlarını, görev yetki ve sorumluluklarını Anayasa ve
yasalardan alır.
Demokrasi, halk
iradesi, hukuk ilişkilerini, birbirine mecburiyetini bir düzlemde ele
almazsak doğru yorumlara ve doğru sonuçlara varamayız. Halk
iradesi, sadece tercih etmiş bir çoğunluk yönetimi değildir.
Halk iradesi, bütün seçilmişleriyle, tercihleriyle bir topyekûnun
ifadesidir. Eğer halk iradesini sadece seçilmişlerin, kanun yapan,
yasa yapan ve kanunu, yasayı yaparken hukukun üstünlüğünden, evrensel
hukuktan, insan haklarından yoksun bir şekilde sadece yasa yapan bir
çoğunluk olarak ele alırsanız o zaman siz demokrasiyi ve hukukun
üstünlüğünü hiçe saymış olursunuz. O rejimin adı demokrasi
olmaz, çoğunluğun zulmü hâline gelir.
Seçim olması
demek, mutlaka demokrasinin yerine geldiği şartı demek
değildir. Totaliter rejimlerde de
seçimler vardır ama orada hukukun üstünlüğünden öteye
politbüro vardır. Teokratik rejimlerde de seçimler vardır. Orada
hukukun üstünlüğünden öteye mollalar vardır ve hukuku ilgilendiren
sorunlar olduğunda da Ulemaya danışalım. denilir.
Değerli
milletvekilleri, bugün Türkiye'miz çok önemli bir sosyal vetireyi
yaşamaktadır. Bu sosyal vetirenin temelinde yatan gerçek nedir?
Kurucu iktidarın, kurucu iradenin, felsefenin
düşmanlığını ve
karşıtlığının savaşını veren
iktidarda bir muhalefet vardır. Kurucu iradeye ve kurucu felsefeye olan
karşıtlığını kurumlar üzerinden, rejime
karşı olan mücadelesini kurumlar üzerinden veren bir muhalif iktidar
vardır kurucu iradeye muhalif ve buradaki kurumların en
başında da hukukun üstünlüğü, hukuk teminatı, demokrasi
ilişkilerinde en önemli kurum olarak başta gelen kurumlardan biri
olan Danıştay vardır. Çünkü Danıştay neden önemlidir
değerli milletvekilleri? Her şeyden önce demokrasilerde hukukun
üstünlüğünde yürütmenin iş ve işlemlerini denetleyen, hukuka uygunluğunu
denetleyen idarenin, yürütmenin denetimi olan hukuk uygunluğu
Danıştayın elindedir ve işte eğer seçilmişlerin,
çoğunluğun hukuku tanımadan her türlü işlem yapabilmesinin
denetlendiği tek yer Danıştay olduğu için bugün çoğunluk
olan AKPnin Sayın Genel Başkanı Başbakan
Danıştaydan şikâyet etmekte ve hukuku denetleyen, hukuk denetimi
yapan bir kurumu ayağına pranga olarak görmektedir. Bu, demokrasi ve
hukukun üstünlüğü açısından yüz kızartıcı bir
siyaset anlayışıdır.
Değerli
milletvekilleri, elbette ki rejimin, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün
teminatı olan denetimler kurumlar tarafından vizyon, misyon, görev,
yetki ve sorumluluk çerçevesinde
yönetilmektedir. Çağdaş normlar içerisinde birtakım
kurumların reorganizasyonu gerekebilir. Burada kurumları savunurken
hiçbir zaman statükoyu savunmuyoruz ama statükoyu savunmamak, statükoyu
değiştirmek adına kurumlara olan
karşıtlığını, kurumlara olan
düşmanlığını ve dolayısıyla kurumların
vizyonuna, misyonuna olan düşmanlığını birçok
kurumumuzun içindeki yetersiz kişiler, yanlış tercih
edilmiş kişiler veya kasıtlı kişiler veya hatalı
kişiler vasıtasıyla kurumları rencide ederek,
kurumları sahipsiz durumuna getirip o kurumlar üzerinden rejime ve o
kurumlar üzerinden demokrasiye savaş açmak bir iktidarın en son
tercih etmesi gereken yol olmalıdır. Bu kurumların
reorganizasyonu gerekiyorsa, hele hele ki anayasal kurumların
reorganizasyonu gerekiyorsa o parlamentonun en büyük mutabakatıyla ve en
büyük müşterekliğiyle yapılmalıdır. Yoksa tek parti
çoğunluğuna dayalı yapılan bu değişiklikler
ülkemizi hayra götürmeyecektir.
İşte
buradan bunun için söylüyorum. On dakikalık bir sürede bütçenin, sadece
Danıştay bütçemizin ekonomik büyüklükleri, faydaları,
zararları üzerinde durmayacağım, onlardan daha önemlisi olan
işte bu siyasi argümanlar üzerinde duruyorum. Çünkü bilmeden bu
savaşa alet olan, belki çoğunluğun içerisindeki iyi niyetli
arkadaşlarımı uyarmak istiyorum. Bu işi bilerek yapan ve
bilerek alet olanlara da bir manifesto veriyorum buradan. Dolayısıyla
ülkede ulemaya sorularak hukukun üstünlüğünden bahsedilemez.
23 Nisanda
Başbakanlık koltuğuna oturtulan bir çocuğa, on iki-on üç
yaşındaki körpecik bir beyne İki saat buradasın,
astığın astık, kestiğin kestik. diyerek, hukukun
üstünlüğünden bahsetmeden böyle yüklemelerle o gencecik çocuğun
kafasına paslı çivi çakarak hukukun üstünlüğü temin edilemez.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, sarhoşluk sadece
alkolle olmaz ve büyük bir kabuldür ki sarhoşluk insanlardaki
şuuraltını ortaya çıkartır. Dolayısıyla
iktidar sarhoşluğu da bazılarının
şuuraltını ortaya çıkartmıştır. Onlarda
hukukun üstünlüğü, üstünlerin hukuku tartışması içerisinde
sadece bir göz boyama vardır, sadece günübirlik konuşmalar
vardır ve bugünkü iktidar yolunu şaşırmıştır.
Bu yol şaşırmışlığından
dolayıdır ki devletin kurumlarına açtıkları
savaşın neticesinde başka birtakım güçlerin devletin
kurumlarına açtıkları savaşı görmemekteler ve onlar
kendi savaşını sürdürürken başkalarının
savaşı da onların karşılıklı birbirlerinin
ekmeklerine yağ sürmekte.
Kurumlar sahipsiz
kalmıştır. Devleti korumakla, kollamakla, demokrasiyi, hukukun
üstünlüğünü korumakla, kollamakla Anayasadan ve yasalardan görev, yetki
ve sorumluluk almış bütün kurumlarımız hercümerç olmuş
durumdadır ve bu hercümerçte Türkiye Cumhuriyeti devleti âdeta Etniki
Eteryalardan, Kürt Teali Cemiyetlerinden, Rum Pontus Cemiyetlerine
varıncaya kadar Türkiye'nin yaşadığı bir sosyal
vetireyi yeniden yaşamaktadır. Dolayısıyla buradaki iyi
niyetli arkadaşlarımızı, hukukun üstünlüğüne inanan
kardeşlerimizi bilhassa bu konularda uyarmak istiyorum. Demokrasilerdeki
hukuk denetiminden kaçmak isteyenlere, kaçacakları bir yerlerinin
olmayacağı uyarısını yapmak istiyorum.
Bu bütçeleri
vesilesiyle geçmişte kamu görevi yaparken şehit olmuş
Danıştay yöneticilerimize de Allahtan rahmet diliyorum, kuruma da
başsağlığı diliyorum. Hukuk denetimi mücadelesini,
yanlış imajlarla, algılamalarla haksızlıklar
yapılıyor olsa da sürdürmelerini ve sonuna kadar sürdürmelerini,
demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü yaşatmalarını temenni
ediyorum. Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer.
Sayın Seçer,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. En önemli bakanlıklarımızdan bir tanesi olan
Tarım Bakanlığının bütçesini müzakere ediyoruz. Son
yıllarda tarım sektörü hem dünyada hem ülkemizde önemli bir hâl
aldı. Tabii, dünyada hızla
nüfus artıyor, ülkemizde hızla nüfus artıyor. Buna
bağlı olarak gıda talepleri artıyor. Ekonomik
gelişmeler var. Toplumların refah düzeyi yükseliyor. Buna
bağlı olarak refah düzeyinin yükselmesinden, gelir düzeyinin
yükselmesinden kaynaklanan bir talep değişikliği de var. Küresel
ısınma ve bunun getirdiği iklim değişiklikleri var.
Enerji ihtiyacı nüfus arttıkça dünyada her geçen dönem artıyor.
Buna bağlı olarak biliyorsunuz son yıllarda tarımsal
ürünlerden yakıtlar elde ediliyor, biyoyakıtlar elde ediliyor. Hülasa
bütün bu gelişmeler bu sektörü bir kat daha önemli hâle getirdi.
Ama siz de takdir
edersiniz ki AKP iktidar oldu 2002 yılında, tarıma
bakış açısı şuydu: Tarım tartıda
ağır pahada hafif. Sanayileşelim, hizmet sektörünü
geliştirelim, inşaat sektörünü geliştirelim.
Bırakalım, başka ülkeler üretsin, biz dolarları
bastırırız, bu tarım ürünlerini ithal ederiz. Ama 2007
yılı gıda krizi dünyada birçok ülkenin olduğu gibi Türkiye'nin
de aklını başına getirdi, AKP Hükûmetinin de
aklını başına getirdi. Tarımın ne kadar önemli
olduğu ortaya çıktı. O günden bugüne tabii politikalarda ciddi
değişiklikler var. Uygun gördüğümüz, takdir ettiğimiz
politikalar da var açıkçası ancak gerçekten, Türkiyede tarım
sektörünü ciddi sıkıntılara sokan kararlar da var. İyiye
iyi diyeceğiz, kötüye de kötü diyeceğiz; iyiyi takdir edeceğiz
kötüyü de eleştireceğiz.
Şimdi,
Sayın Bakanın Plan Bütçede tarım bütçesi görüşülürken bir
sunumu var, oradan bazı alıntılar yaptım. Öncelikle
şunu söyleyeyim: 2011 yılında öngörülen tarımsal destek
miktarı merkezî bütçeden 6 milyar lira. Bu rakam oldukça, bugünkü
gayrisafi millî hasılayı, dünyanın 17nci büyük ekonomisi
Türkiyeyi göz önüne aldığınız zaman gerçekten yadırganacak
bir rakam. Daha 2006 yılında yine AKP hükûmetleri döneminde bir
Tarım Kanunu çıktı, hep beraber bu yüce Meclis
çıkardı, sizlerin de AKP Grubunun oylarıyla da
çıkmıştı bu yasa. Ne diyordu: Merkezî bütçeden
tarımsal desteklere ayrılacak pay yüzde 1den aşağı
olamaz. Ama bakıyorsunuz, 2011 merkezî bütçesi yapılırken
2011de Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasının -öngörülen rakam
olarak söylüyorum- 1 trilyon
250 milyar lira olacağı söyleniyor. Ee, biz yüzde 1den
aşağı tarımsal destek vermeyeceksek, bugün bu rakamın
12,5 milyar lira gibi bir rakam olması lazım, ama 6 milyar lira
öngörülen tarımsal destek rakamı var.
Diğer
ülkelerle, özellikle tarımı gelişmiş, Avrupa Birliğine
bağlı yirmi yedi ülke, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin,
Brezilyayla bizim üreticilerimizi bir mukayese edelim, aynı
şartlarda mı üretim yapıyor, aynı rakamlarla mı mazotu
satın alıyor, gübreyi satın alıyor, ilacı satın
alıyor, tarım elektriğini satın alıyor? Hayır,
burada bir haksız rekabet söz konusu.
Onun için, her
zaman, Sayın Bakanın bir sözü vardır Tarım iktisadi
sektördür. Ben buna katılmıyorum, Türkiye için bu geçerli
değildir. Her 3 kişiden birinin tarımdan geçindiği bir
ülkede, siz bunu iktisadi sektör olarak algılayamazsınız. Bu
yanlış bir anlayıştır, bunun sosyal boyutu
vardır. Bu ülkede insanları aç mı bırakacaksınız?
İşte,
gördünüz, 1,5 milyon insan 2002den bu yana tarım sektöründen koptu, 2008
küresel kriziyle beraber tarım yine işsizliği absorbe etti,
böyle bir özelliği var. Bunu niye yok sayıyoruz? 300 bin kişi
tekrar tarım sektörüne döndü, burada bu gerçeği de koymamız
gerekiyor. Bu krizde bütün sektörler etkilendi, ama tarım sektörü kendini
korudu, en azından korudu, bir miktar da tarım Türkiye'de büyüdü
ekonomik anlamda, bunları da doğru olarak ortaya koyalım.
İşte, tarım sektörü böyle bir sektör. Onun için, tarım
sektörünü üvey evlat olarak göremezsiniz, bunun bir sosyal boyutu vardır.
Şimdi,
Sayın Bakan diyor ki: Tohumculuk gelişti. Ee, Türkiye yine 200
milyon dolar, yaklaşık olarak, ithalata para ödüyor. ARGE
desteklemeleri yetersiz. Biliyorsunuz, en fazla ithal ettiğimiz tohumlar
hibrit tohumlar, bunlar da tabii ciddi çalışmalar, bilimsel
çalışmalar, teknik çalışmalar gerektiren tohumlar. Onun için,
ARGE çalışmalarına destek verilmeli, yetersiz olduğunu
buradan belirtmek istiyorum.
Bir önemli
argüman daha var, bunu Sayın Başbakan bütçe konuşmasında,
sunum konuşmasında söyledi. Sayın Bakan, Allah aşkına
artık bunları söylemeyin: Efendim, AKP işbaşına
geldiğinde Ziraat Bankası kredi faizleri, tarım kredi
kuruluşlarının kredi faizleri yüzde 69, yüzde 59
civarındaydı. Şimdi ne oldu? Efendim, biz, bunu yüzde 10a 12ye
çektik. Yapmayın, yani bu kadar da yalan olmaz yani 2002
yılında
Mevduat faizleri, ticari kredi faizleri bugün, o günlerle
mukayese ettiğiniz zaman aynı mı? O gün ticari kredi faizleri
yüzde 70-80lerdeydi, bugün yüzde 7-8lere düştü. Siz tarım sektörüne
Ziraat Bankası kanalıyla ya da tarım ve kredi kooperatifleri
kanalıyla yüzde 10-12 ya da 8 oranında faiz uyguluyoruz diye
övünüyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından Sıfır,
sıfır. sesleri)
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Sıfır da var ama onu da söyle.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Tabii, bu et kriz ortaya çıkınca, biliyorsunuz,
Sayın Bakan, önce ortaya çıktı Türkiyede hayvan
sayısı yeterli, kriz yok, ithalat yapmamıza gerek yok dedi.
Canlı hayvandan başladı, şimdi et ithalatına kadar
gittik. Siz ilklerin Hükûmetisiniz. Gerçekten, sizleri takdir ediyorum, bu
konuda hakkınızı veriyorum! Çünkü ilk defa, Kurban
Bayramında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti kurbanlık hayvan ithal etti.
Sizi alkışlıyorum. Gerçekten bravo, bravo!
Bir argüman daha
var. Sayın Bakan diyor ki: Süne mücadelesinde çok mesafe kaydettik
-Buğday üretiminde önemlidir- emgili dane oranı, hasarlı dane
oranı yüzde 3,8di; yüzde 0,8e düşürdük. Şimdi, Toprak
Mahsulleri Ofisinin deposunda buğdaylar var, gidelim bir bakalım
orada, bir ortalama alalım, eğer emgili dane oranı, ortalama
dane miktarı yüzde 0,8 çıkarsa ben sizlerden özür dileyeceğim.
Böyle bir şey yok. Sayın Bakanı yanıltıyorlar, böyle
bir şey yok.
Efendim, havadan
mücadeleyi durdurduk. Gayet doğru, teknik olarak doğru. Yerden
mücadeleyi çiftçi kendi imkânlarıyla yapıyor. Tarım
teşkilatlarınızı çalıştırın canım
biraz, oturmasınlar masa başında, mühendislerimiz, teknisyenlerimiz
çıksınlar çiftçiye destek olsunlar, onlara teknik konuda
yardımcı olsunlar. Masa başında oturmakla ziraat
yapılmıyor, tarım yapılmıyor değerli
arkadaşlarım.
Arazi
toplulaştırması
Ne oldu? Kırk bir yılda 450 bin
hektar, sekiz yılda 665 bin hektar. Gayet güzel, doğru,
artmış ama şunu da söylemiyorsunuz: Kırk bir yıl,
sekiz yıl öne gidelim, 2002den kırk bir yıl geriye
sayalım, 1960lı, 1970li, 1980li yıllarda tarımın
Türkiyedeki sosyoekonomik yapısıyla şimdi bir mi? Bir dönem
Türkiye, tarımsal mekanizasyona girmiyordu. Bu, devlet
politikasıydı. Niçin? Bunun sosyal boyutu var diye.
Ben Akdeniz
Bölgesi milletvekiliyim. Biliyorsunuz, pamuk ürününün önemli miktarda üretim
bölgesi. Çok şükür sayenizde şimdi o da kalmadı ama o dönemlerde
pamuk hasat makinesi ithal edilmesi yasaktı. Bu bir devlet
politikasıydı. Niçin? Binlerce insan güneydoğudan bölgemize
pamuk toplamaya geliyordu. Onlara orada istihdam sağlıyorduk, iş
sağlıyorduk, aş sağlıyorduk. Dolayısıyla bu
tip değerlendirmeleri yaparken, sizden önceki cumhuriyet hükûmetlerinin
lütfen hakkını verin, hakkını inkâr etmeyin.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede kiraz üretimi arttı, çeltik üretimi
arttı, narenciye, mısır; güzel ama azalan ürünler de var.
Bakın, sekiz
on yıllık süreç içerisinde 1 milyon hektar buğday üretiminde
alan olarak azalma var. Yıllara göre 1 milyon, 2 milyon ton azalma, artma
ama en azından yerinde saymış, bir artış söz konusu
yok.
Yine Türkiye
buğday ithal ediyor. Belki üretimle tüketim açısından birbirini
karşılıyor ama kaliteli buğday üretemiyoruz. Az önce
süneden bahsettim. İşte, buğdayın kalitesini etkileyen en
büyük, buğday üretimindeki etkili faktörlerden bir tanesi. Siz gerçekten
sizin söylediğiniz gibi iyi mücadele ediyorsanız, bugün Türkiye,
yaklaşık olarak 1 milyon ton, dâhilde işleme rejimi
kapsamında ithal edilenlerden bahsetmiyorum, paçal için, yani kaliteli un
üretimi için buğday ithal etmezdi.
Türkiye,
bakliyatta ihracatçıydı, bugün ithalatçı oldu.
Bakınız, 2002-2003 yılında 1 milyon 465 bin ton bakliyat
üretmişiz, bugün 803 bin tona düşmüş. 2002-2003de
ihracatımız 420 bin ton, bugün 222 bin ton; 200 bin ton kayıp
var ihracatta. İthalatçı olmuşuz. 26 bin ton 2002-2003
yılında ithalatımız var, bugün 278 bin tona
çıkmış.
Yağlı
tohumlarda 2,5-3 milyar dolar harcıyoruz. İşte, soya ithal
ediyoruz, ayçiçeği ithal ediyoruz, aspir ithal ediyoruz, kanola ithal
ediyoruz. Havza bazlı üretim destekleme modeline geçtiniz. Doğru,
söyleyecek hiçbir şey yok ama verdiğiniz fiyat farkı desteklemelerinde
sorun var, yetersiz. 2,5-3 milyar dolardan bahsediyoruz. Bırakın,
bunu yabancı çiftçiye vermeyelim, bunu üretime katalım. Cebimizden bu
parayı veriyorsak, destek olarak, tarımsal destek olarak verelim,
kendi üreticimizin cebine gitsin değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, zamanım daraldı. Türkiyede -biliyorsunuz-
TMO, önemli görev yapan kurumlarımızdan bir tanesi. Tarım
sektöründe, özellikle hububat sektöründe çok önemlidir, piyasalarda regüle
görevi yapar. Yani, hasat dönemi girer piyasaya, müdahale fiyatlarıyla,
üretici mağdur olmasın diye, piyasadan mal alır, tüccarın
eline tamamen teslim etmez çiftçiyi. Üretim bittikten sonra fiyatların
yükselmesini önlemek için de fiyatları dengede tutmak için de sanayiye, o
üretim döneminde aldığı, hasat döneminde aldığı
malları satar.
Şimdi,
bakın, çok içler acısı durum var. TMO, 2010 yılı
içerisinde buğday ihracatı yaptı, çok enteresan. 2010
yılı içerisinde buğday ihracatımız makarnalıkta
347, ekmeklikte 825 ve arpa ihraç ettik 500 bin ton. Kaç paradan ihraç ettik
biliyor musunuz? 182 dolar, makarnalık buğday. Şu anda kaç para?
600 dolar. Beş ay, altı ay, yedi ay önce biz bunu ihraç ettik, 600
dolar... Ekmeklik buğday ihraç ettik 167 dolara, bugün 400-500 dolar. Arpa
ihraç ettik 150 dolara, bugün 350 dolar. Yazık bu insanlara! Bu
vatandaşlarımızın, yurttaşlarımızın
ödediği vergilerle bu zararlar karşılanıyor. Böyle
öngörüsüzlük olur mu? Böyle TMO olur mu? Böyle sektörel körlük olur mu? Böyle
vizyon eksikliği olur mu? Değerli arkadaşlar, yapmayın!
Şimdi, değerli arkadaşlarım
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Seçer.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Bir dakika verebilir misiniz?
BAŞKAN
Bitti efendim.
VAHAP SEÇER
(Devamla) Çok önemli
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Yok
Sayın Seçer, bağışlayın beni, kusura
bakmayın.
Çok teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.04
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.06
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı dokuzuncu
tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Gürol Ergine aittir.
Sayın Ergin,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
GÜROL ERGİN (Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan
sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün ülkemizin nüfusunun üçte 1ini, çalışan
nüfusun dörtte 1ini oluşturan, gayrisafi ulusal gelirimize yüzde 9-10
katkı sağlayan ve hepsinden önemlisi, 72 milyonluk nüfusumuzu
besleyen bir kesimin bütçesini görüşüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türk köylüsü, AKP İktidarı döneminde büyük ölçüde
fakirleşmiştir çünkü AKP köylüye ne söz verdiyse tersini
yapmıştır. Mazot gibi kalemlerdeki ağır vergileri
azaltarak çiftçinin üzerindeki tahammül edilemez yükü hafifleteceğiz.
dediniz, aksini yaptınız. İktidara geldiğiniz gün 1 lira 24
kuruş olan mazot, bugün 3 lira 13 kuruş; artış yüzde 152.
Gübreyi ucuzlatacağız. dediniz. İktidara geldiğiniz 2002
Aralık ayındaki gübre fiyatları ile bugünkü gübre
fiyatlarına bakınız: Şeker gübre 19 kuruştan 52
kuruşa, amonyum nitrat 21 kuruştan 67 kuruşa, üst gübre 26
kuruştan 85 kuruşa, DAB 38 kuruştan 115 kuruşa, taban gübre
27 kuruştan 74 kuruşa çıkmış; taban gübre yüzde 270,
şeker gübre yüzde 274, DAB yüzde 300, amonyum nitrat yüzde 320, üst gübre
yüzde 327 pahalılaşmıştır. Bir ikisi
dışında hiçbir ürünün fiyatı yüzde 100den fazla
artmamıştır. Çiftçiye her yıl gayrisafi millî
hasılanın en az yüzde 1i kadar destek vereceğim diye kanun
çıkardınız, kanun çıktığında bugüne sözünüzü
hiç tutmadınız. Bu yılsa desteği, yüzde 0,5in de
altına düşürdünüz.
Tarım,
iktidarınız döneminde yılda ortalama yüzde 1in biraz üzerinde
büyüdü. 2009da yüzde 3,5 olan büyüme, 2010da yüzde sıfır olacak,
2011de ise yüzde 1,2 olacağı öngörülüyor. Bu büyüme
hızları övünülecek değil, üzerinde ciddi olarak düşünülecek
bir duruma işaret etmektedir.
Çiftçi giderek
daha da borçlanıyor ama para kazanamadığı için borcunu
ödeyemiyor. Çiftçinin geçen yılın mayıs ayında
kullandığı kredi 14,9 milyar lira iken bu yılın
mayıs ayında kullandığı kredi 17,8 milyar liraya
yükseldi. Çiftçinin takipteki kredi tutarında yani batık
borçlarında geçen yılın mayısı ile bu yılın
mayısı arasında bir yılda yüzde 45 artış oldu.
Çiftçi ürününden para kazanamadığı için artık, ekim
yapmıyor, toprağını boş bırakıyor. Sekiz
yılda işlenen tarım toprağı 26 milyon 576 bin
hektardan 24 milyon 300 bin hektara, buğday ekim alanları 9 milyon
300 bin hektardan 8 milyon 100 bin hektara indi. Halkımızın
yüzde 17si yoksul, çiftçinin ise yüzde 38i yani 5 çiftçiden 2si yoksul.
Bunun anlamı şudur: Tarım artık insanımızı
geçindirmiyor.
Sayın
Başbakan bütçe konuşmasında tarım ürünlerindeki
artıştan söz ediyor, kirazın ne kadar
arttığını belirtiyor ama buğdaydan, pamuktan,
tütünden, etten söz etmiyor. Bir kısım derneklerin Sri Lanka,
Nijerya, Moğolistan, Burkina Faso, Kamboçya ve Mozambikte kurban kesmek
zorunda kaldığından, kurban kesmek için 300 bin koyun ithal
edildiğinden söz etmiyor. Dünyaya tütün satan, pamuk satan Türkiye'yi ne
hâllere getirdiğinden söz etmiyor. Narenciyesi dallarda, eli böğründe
kalan çiftçimden söz etmiyor.
Sizin
uyguladığınız politika küçük çiftçiyi yok etme
politikalarıdır. 3 milyon hububat üreticisini perişan ettiniz.
Toprak Mahsulleri Ofisinin alım merkezlerini kapadınız, ürününü
kapatılmayan alım merkezine götüren çiftçiye bin bir
sıkıntı yaratıp üreticiyi tüccarın kucağına
ittiniz. Ziraat Odaları Birliğine göre maliyeti 62 kuruş olan
buğdaya hem de en kalitelisine 55 kuruş fiyat verdiniz, primini
artırmadınız. Kaldı ki fiyatı geç
açıkladığınız için de Çukurova çiftçisi
buğdayını 47 kuruştan satmak zorunda kaldı.
Pamukta durum
daha vahim. 2002 yılında 2 milyon 542 bin ton olan kütlü pamuk
üretimi 2009da 1 milyon 725 bin tona düştü. Lif pamuk üretimi 900 bin
tonlardan 380 bin tona geriledi. Türkiye'nin pamuk ithalatına verdiği
para 2002de 497 milyar dolar iken son üç yılın her birinde 1 milyar
doları aşan parayı pamuk ithalatına ödedik.
Ayçiçeğinde
80li yıllarda 1 milyon 250 bin tona yükselen üretim; yanlış
fiyat, prim ve haksız ithalat politikalarınızla
iktidarınız döneminde bu miktara bir türlü ulaşamadı.
Fındığa
gelince, önce FİSKOBİRLİKi bitirdiniz.
FİSKOBİRLİKi bitirdikten sonra Toprak Mahsullerini
fındık alımına sokup milyarlarca lira görev zararı
yaptırdınız. İki yıldır Toprak Mahsullerinin
fındık alımına da son vererek üreticiyi tüccar
karşısında tamamen savunmasız bıraktınız.
Karadenizliye zarar verdiğiniz gibi hazinenin ihracat gelirini azaltarak
devleti de zarara soktunuz. Fındıkta çözümü, üretimi azaltmakta
değil ihracatı artırmakta arayın.
Şeker
pancarı üreticisini de perişan ettiniz. İktidarınızdan
önce 500 bin çiftçi ailesi şeker pancarı yetiştiriyordu. Pancar
üreten aile sayısı 300 bine düştü. Pancara, hak ettiği
fiyatı hiçbir yıl vermediniz. Şimdi şeker
fabrikalarını özelleştirmek istiyorsunuz. Yanlış
yapıyorsunuz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak şeker
fabrikalarının özelleştirilmesine kesinlikle
karşıyız.
Tütünde 2002
yılında 405 bin olan tütün üreten çiftçi sayısı bu yıl
70 bine, 160 bin ton olan tütün üretimi 50-55 bin tona düştü. Düşen
üretimden dolayı geçen yıl tütün ithalatına 388 milyon dolar
ödedik.
Zeytin
üreticileri de dertli. 5 asit zeytinyağında fiyat 2,9 ila 3 lira. Son
dört yıldır fiyat bir türlü artmadı. Üreticinin beklentisi
zeytinyağına yeterli fiyat ve prim verilmesi yanında dane
zeytine de prim verilmesidir. Üreticinin bu haklı isteğinin mutlaka
karşılanması gerekir.
Narenciyeye
gelince, bu yıl Hatayda, Adanada, Mersinde, Antalyada, Muğlada,
tüm Egede narenciye üreticileri büyük sıkıntı içinde. Hasat
başladığında 83 kuruş olan limon bugün 25-30
kuruş, mandalina 30-40 kuruş, portakal 40, greyfurt 15 kuruş ama
alıcı yok. İktidara geldiğinizde mandalina 40, portakal 45,
limon 50 kuruştu. Sekiz yıl sonrasında bu fiyatlar
artmadığı gibi, düşmüş oldu.
Köyceğizde
bir narenciye üreticisi tüccara yalvarıyor, Benim gücüm yetmiyor, sen kes
limonumu da al git, helal olsun, senden hiç para istemiyorum. diyor.
Sıkıntının nedeni, yanlış ihracat
politikaları ve yetersiz ihracat primidir. Ton başına 75 dolar
olan ihracat priminin acilen 125-150 dolara yükseltilmesi gerekiyor. Bunu
Sayın Genel Başkanım da bir Meclis grup konuşmasında
söyledi. İnşallah, bu arada bu düzeltmeyi
yapmışsınızdır diyorum ve umuyorum, Mersinli iktidar
Milletvekillimiz Sayın Ali Er kürsüye gelir de narenciye üreticisinin
feryadını, Plan ve Bütçe Komisyonunda olduğu gibi, burada da
milletime söyler.
Maliyeti 106
kuruş olan çayda üreticinin eline primle birlikte 100 kuruş geçiyor.
Çayda yaşanan bir başka sıkıntı, ülkemize sürekli
olarak kaçak çay girmesidir. Ülkemize kaçak çay girişi mutlaka
önlenmelidir.
Zirai mücadelede
de sınıfta kaldınız. Gerekli karantina önlemlerini
zamanında almadığınız için domates güvesi önce Ege
Bölgesine, sonra Akdeniz Bölgesine yayıldı. Üretim 10 milyon tondan
5 milyon tona düştü. Türk halkı sayenizde ilk kez 10 liradan domates yedi.
Çiftçimizin
sulamadan kaynaklanan ciddi elektrik borçları var. Nihayet bu
borçların faizlerinde indirime gideceğinizi anlıyoruz ancak daha
önce yaptığınız düzenlemeler gibi, bu düzenlemenin de sonuç
vermemesiyle karşılaşmak istemiyorsanız ödeme süresini uzun
tutun. Çiftçinin kullandığı elektriğin fiyatını
düşürün. Bugün, seracılar, elektriği en yüksek tarifeden
kullanıyorlar.
Yalnız
sulamada kullanılan elektriğin fiyatı değil, sulama
ücretleri de çok yüksek. Sulama ücreti borçlarına da kesin çözüm gerekiyor.
Çiftçiler
Türkiye'min her yerinde icralık durumunda.
Sayın Bakan,
sürekli olarak, hayvancılığa ne kadar büyük destekler
verildiğinden söz ediyor. Bu nasıl destek ki destek arttıkça
durum kötüye gitti. Keşke bu destekleri yapmasaydınız çünkü bu destekler
ya bir kısım haramilere gitti ya da siz bu destekleri doğru
yönde ve doğru amaçla kullanmadınız.
Sayın Bakana
göre iktidarları döneminde büyükbaş hayvan sayısı ve hayvan
başına verimde artış olmuş. Gerçek böyleyse Sayın
Bakan, neden bugünkü perişanlık? Üretim niye düştü? Türkiyede
bugün, inkâr edilmesi mümkünsüz, et sıkıntısı yok mu?
Kırmızı et üretimi 2002de 434 bin ton, bugün 412 bin ton, 2009
rakamı. Et üretimindeki düşüşün nedeni AKP döneminde nüfusumuz
yaklaşık 7 milyon artarken koyun sayısının 7 milyon
düşmesi, bunun yanında sığır sayısında
yalnızca 40 bin artışın oluşudur. Kaldı ki hayvan
başına verimde de önemli bir artış sağlanamamıştır.
Sayın Bakanın söyledikleri gerçek olsa, bugün dağ taş, tüm
memleket hayvanla dolu olurdu.
Sayın Bakan,
Pirinçte olduğu gibi et fiyatındaki artışı da
ithalatla düşüreceğiz. diyor. Sayın Bakanın pirinç ve et
ithalatının farklı sonuçlar vereceğini bilmemesi kendisi
için de, Bakanlık için de, memleket için de bir talihsizliktir. Sayın
Bakanın ette yaşanan sıkıntıya gösterdiği gerekçe
evlere şenlik. Şöyle diyor Sayın Bakan: Efendim, AKP döneminde
refah o derece arttı ki insanımız çok daha fazla et yemeye
başladı, onun için sıkıntı çekiyoruz. Buna güler
misiniz, ağlar mısınız sevgili milletvekilleri. Sayın
Bakanın bir başka gerekçesi de şu: Son yıllarda köyden
kente göç arttı; bu insanlar koyun yetiştiriyordu,
kapılarında bir iki inek vardı, kente gidince bu üretim son
buldu, üretici köylü de tüketici olunca et sıkıntısı
baş gösterdi. Diyelim ki bu varsayım doğru, iyi de o köylü
acaba niçin köyünü terk edip kentin varoşlarına
sığındı? Siz kaç yıldır köyden kentte göçten
övgüyle söz etmiyor muydunuz? Şimdi, çözüm olarak o insanların
köylerine geri dönüşünü mü düşünüyorsunuz? Çözüm, küçük üreticiyi yok
ederek yalnızca büyük üreticiyi desteklemek değildir, hele
kasaplık hayvan ve et ithalatı hiç değildir Sayın Bakan.
Hayvancılıkta
başarısız olunan bir başka konu da, hayvan
hastalıklarıyla mücadeledeki yetersizlik. Türkiye'nin
değişik bölgelerinde hayvan pazarları şap nedeniyle
kapatılmış, Trakya Bölgesi hariç kırk iki ile
bağlı yetmiş yedi yerleşim birimi şap nedeniyle
karantinaya alınmıştır. Tüberküloz ve brusella çok
yaygındır.
Gıda
denetiminde de büyük sorun var. Salmonella ve listerialı olduğu
belirlenen 12 ton hamburger köftesi ne oldu? İmha edildiği
kanıtlanamadığına göre hastalık amili
taşıyan bu köftelerin halkımıza yedirilmesine nasıl
göz yumdunuz? Tarım Bakanının bu konuda bu kürsüden yanıt
vermesini istiyorum.
Balıkçılarımızın
da çözümlenmesi gereken çok ciddi sorunları var. Su Ürünleri Genel
Müdürlüğü yeniden kurulup Su Ürünleri Yasası günün
koşullarına acilen uydurulmalıdır.
Balıkçı
barınağını kiralayan su ürünleri kooperatiflerinden kira
alınırken Balıkçı Barınakları Yönetmeliğine
göre ayrıca her yılın brüt gelirinin yüzde 10u kadar katkı
payı almak açık bir haksızlıktır. Balıkçı
barınaklarını kiralayan su ürünleri kooperatiflerinin bu
yükümlülüğü kaldırılmalıdır.
Avcı
balıkçıların faizleri sorunludur. Su ürünleri
yetiştiriciliği kredilerinin faizi yüzde 6,5 iken, su ürünleri
avcılık kredilerinin faizi yüzde 9,75 ila yüzde 13
arasındadır. Avcı balıkçıların kredi faizleri de
yetiştirici balıkçıların kredi faizine indirilmelidir.
Balıkçıların
kullandığı ÖTVsiz mazot defterinin dağıtım
yetkisi ve onay hakkı su ürünleri kooperatiflerine verilip merkez
birliği güçlendirilmelidir.
Biraz sonra AKP
sözcüleri ve Sayın Bakan bu kürsüye gelerek çiftçinin durumunu
ballandıra ballandıra anlatacak. Ancak, durumu gazete
başlıkları şöyle açıklıyor: İpoteksiz tek
bir tarla bile kalmadı. Harmanda öderim diyene veresiye bitti.
İcra müdürlükleri çiftçilerin icra borçlarıyla dolup
taştı. Aldığı traktörün borcunu ödeyemeyen baba ve 2
oğlu hapiste, anne ise firarda! Şu başlık çok gerçekçi:
Tarlamı ekemiyorum. Bu sayede borçsuz tek çiftçi benim bu köyde. Ve en
anlamlı başlık şu: Hepimiz züğürt ağa olduk!
Değerli
milletvekilleri ve Sayın Başkanım, hepinizi tekrar saygıyla
selamlarken, yüce Türk ulusunu ve çiftçi kardeşlerimi de sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ergin.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP İktidarının dokuzuncu bütçesini
görüşürken Bayındırlık Bakanlığı bütçesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bayındırlık
Bakanlığı, cumhuriyet tarihimizde çok önemli işlere, çok
önemli eserlere imza atmış bir bakanlıktır. Nafia Bakanlığı
geleneğinden gelen -isim değiştirerek gelen- Bakanlık,
bugün Bayındırlık İskân Bakanlığı olarak
işlevini yaparken maalesef cumhuriyet dönemindeki etkinliği, üretkenliği,
yaratıcılığı kalmamış ve AKP
İktidarı sayesinde -Sayın Bakan kusura bakmasın- içi
boşaltılmış bir bakanlık hâline gelmiştir.
Bu
Bakanlığı etkin, verimli ve denetim mekanizmasının
çalıştığı şekilde kılabilseydik,
ihtisaslaştırabilseydik, bugün belediyelerdeki imar
yolsuzluklarını, ranta dayalı imar tadilatlarını ve
ruhsata aykırı yapıları büyük ölçüde önlemiş olurduk
ama bunu bugüne dek yapamadık. En etkin kurumu son günlerde, son senelerde
Afet İşleriydi; Afet İşlerini de aldık, ne hikmetse,
onu da Sayın Başbakanın emrine verdik.
İhtisaslaşmış, kalifiye elemanı olan ve bu tür sorunlarda
müdahale etme yeterliliği olan, eleman bolluğu olan bir
bakanlığı bundan da işlevsiz bıraktık. Saygı
duyuyorum, birkaç tane genel müdürlük kaldı, Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğü, Teknik Uygulama Genel Müdürlüğü falan.
Şimdi
Sayın Bakan diyor ki: Ben bu Bakanlığı ihtisas
Bakanlığı hâline getireceğim.
Sayın Bakan,
tren kaçtı. Niye kaçtı? Ülkemizde sayısız kuruma planlama
yetkisi verilirken siz sessiz kaldınız. Şimdi, düşünün,
sayısız kurum Türkiyede plan yapıyor; çevre düzen planını
Çevre Bakanlığı yapıyor, Turizm Bakanlığı
plan yapıyor, Özelleştirme Kurumu plan yapıyor, TOKİ plan
yapıyor, belediyeler irili ufaklı plan yapıyor. Daha
sayacağımız birçok örnekleri var ve bir plan karmaşasıdır
Türkiyede gidiyor, yeşil alanlar talan ediliyor büyük kentlerde. Bunun
nedeni
Siz sata sata özelleştirmeyle rant kaynağı olan
şeyleri bitirdiniz, şimdi kent rantlarına göz diktiniz. Kent
rantlarını yaratmak için de belediyeleri etkin kılmanın
yolunu açıyorsunuz. İstanbulda sayısız örnekleri var,
Gaziantepte en son -sayısız örneği var- bir fıstık
araştırma alanını, çok ucube bir şekilde, yolsuzluk
sırıta sırıta verdiniz. O gün, keşke, Sayın
Başbakan Şunları şunları yaptık, yolsuzluk mu
vardı? dediği zamanda söz alabilseydim de 80 trilyonluk vurgunu
buradan söyleyebilseydim. İstanbulda imar rantları sokak
başlarında konuşuluyor. Sayısız etkin siyasetçilerin
yakınlarının bu işe aracılık
yaptığı söyleniyor. Bunlar, bu ülkede yaşıyorsanız,
bu ülke insanıysanız sizin kulaklarınıza gelmiyor mu
Sayın Bakan? Ayrıca, siz, görevinizi, imar denetim görevinizi yerine
getirmeyen bir bakanlıksınız.
Bakın,
sizin, ne zaman Anayasa Mahkemesi birtakım yasal maddeleri iptal ederse
İmar Kanunu o zaman aklınıza geliyor. 3194 sayılı
İmar Kanunu çok önemlidir. Bugünün koşullarına uymayan hükümleri
vardır. Bunları değiştirmediğiniz müddetçe imar
rantlarının, imar yolsuzluklarının önünü
alamazsınız. Geçen yıl 2009 bütçe konuşmanıza
baktım. 4708 sayılı Yapı Denetim Yasasını tüm
Türkiyeye yayacağım, çağdaş hâle getireceğim.
diyorsunuz. Geçen gün bir yetkiliniz, harita mühendisleri odasının
bir panelinde Ocak başından itibaren yapı denetimini tüm
Türkiyeye yaygınlaştıracağız
Yapı Denetim
Yasası yeniden düzenlendi Meclise geldi de, komisyona geldi de benim mi
haberim yok Sayın Bakan? Bu kadar uçuk, bu kadar hayalî işlerle
uğraşan bir bakanlık konumundasınız. 4708
sayılı Yasa böyle, 3194 sayılı Yasa böyle.
Büyükşehirlerde, sizden habersiz, habersiz demeyelim, haberli olarak ama
tepeden inme birtakım yetkiler veriliyor büyük şehirlere, siz gene
sessiz kalıyorsunuz ve diyorsunuz ki: Ben KENTGESi kuracağım.
Kurdun KENTGESi Sayın Bakan. Ne zaman kuruyorsun sen KENTGESi? İmar
anarşisi başlamış. Kentsel Gelişim Stratejisi
adı. Çok güzel de açıklamışsınız:
Bakanlığımızca kentleşmenin yapısal
sorunlarının çözümüne; sağlıklı, dengeli ve
yaşanabilir kentsel gelişmenin sağlanmasına yönelik ilke.
Günaydın Sayın Bakan, günaydın! Büyük kentler talan edildi,
büyük kentler yağmalandı, imar yolsuzlukları aldı
başını gidiyor, siz KENTGESi kuruyorsunuz! Kaç yılda
kuruyorsunuz? Beş yıldır tartışılıyor bu
KENTGES, beş yıldır.
Bakın, size
deminki konuşmama ilişkin bir şey daha söyleyeyim. 13-15
Şubat 2004 tarihinde İmar ve Şehirleşme Kanunu Tasarı
Taslağı çalışma toplantısı
yapılmış. 2004
Altı yıldır bu konuda
attığınız bir adım yok. Neyle
uğraşıyorsunuz? Şimdi İller Bankasıyla
uğraşıyorsunuz. Umarım, İller Bankasını da
belediyelere katkı sunamayacak boyutta işlevsiz hâle getirmezsiniz
çünkü özelleştirme mantığınız o bankanın da
uluslararası kurumlara verilmesini ve belediyeleri uluslararası
kurumlara el açar vaziyete getirmeyi amaçlıyorsunuz.
O bakımdan,
size Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerimiz, yapısal dönüşümlerinizi
çabuk yapınız. Kentler elden gittikten sonra dizimizi dövmenin hiçbir
anlamı yoktur. Mesela iki örnek daha vereyim. Galataport projesi yine
tartışılıyor. Niye sesiniz çıkmıyor Sayın
Bakan? Haydarport tartışılıyor. Niye sesinizi
çıkmıyor Sayın Bakan? Afet İşleri devredildikten sonra
Giresunda büyük bir sel felaketi oldu. Bir siyasetçi sözünün arkasında
durabilmelidir. Oraya gittiniz, dediniz ki: Giresunu felaket bölgesi ilan
ettim. Geldiniz, Başbakandan tersini gördünüz, ertesi gün görüş
değiştirdiniz. Ya ilk söylediğiniz doğrudur ya son söylediğiniz
doğrudur. İstanbulda Ayamamada da aynısını
yaptınız ve bu çelişkiler içerisinde Bayındırlık
Bakanlığını maalesef yetkisi sınırlı bir
şekilde idame ettirmeye çalışıyorsunuz.
Yabancı
mühendislerin Türkiyede çalışma izni çıkarken sesiniz
çıkmadı Sayın Bakan. Bayındırlık
Bakanlığında mühendis olarak çalışmak büyük bir
onurdu, onun projelerine imza atmak büyük bir şerefti ama bugün
Bayındırlık Bakanlığını öyle hâle getirdiniz
ki içi boşaltılmış, işlevsiz, sesi çıkmayan, imar
tadilatlarını, imar talanlarını her büyük kentte seyreden,
imar yağmacılığına göz yuman bir bakanlık
durumundasınız. Böyle Bayındırlık
Bakanlığı olmaz, böyle Bayındırlık
Bakanlığı da yapılmaz Sayın Bakan.
Tabii,
bunları söylerken Bayındırlık Bakanlığı
olarak deprem kuşağında ülkemizin olduğunu görmezlikten
geliyorsunuz. Deprem risk haritaları nerede? Bitmiş olması
lazımdı. Deprem Şûrasını iptal eden bu Hükûmet
değil midir, AKP Hükûmeti değil midir? Deprem Şûrasını
ortadan kaldırıyorsunuz. Çok ciddi bir kurumu, çok ciddi
çalışma yapan bir kurumu ortadan kaldırıyorsunuz. Mühendis
odalarına kulağınız tıkalı, çevrecilere
kulağınız tıkalı, onları umacı gibi
görüyorsunuz. Onlar bu ülkenin insanları değil mi? Onlar dirsek
çürütmedi mi? Onların görüşleri yok mu? Ama komisyonlara bile,
onların görüşlerini katmak için zorla çağırıyoruz
değerli arkadaşlarım.
Tabii bu
Bakanlıkların işlevi bu durumda da genel siyaset ne durumda? Son
zamanlarda siyasi literatürümüze Sayın Başbakan tarafından üç
beş tane kelime ilave edildi. Bunlar yapılıyor da yolsuzluk mu
var? Var tabii, var tabii. Bölünmüş yollarda var, HESlerde var. HESlerin
enerji lisanslarını yağma ettiren sizin Hükûmetiniz değil
mi? Kayseri İl Başkanının 700 tane ruhsat aldığı buradan
söylendi. Tersini ispat edebildiniz mi? Bugün Çalık Grubu enerjiyi talan
ediyor. Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattını ihalesiz alan kurum kim? Kim,
kim? 1,5 milyar dolarlık iş. Bunları biraz sorgulayın,
aklınızdan geçirin, bakalım neler oluyor.
Daha neler
Men
dakka dukka. Vallahi bu laf tam, cuk, size oturuyor, iktidarınıza
oturuyor. Eden bulur. Eden bulacak tabii. Çiftçiyi ez, emekçiyi ez, memuru ez.
Esnaf AVMlerin baskısı altında, yasası bekliyor, siz
burada uyduruk yasalarla uğraşıyorsunuz. Böyle bir şey
olmaz değerli arkadaşlarım. Toplumun büyük kesimini
düşünmek zorundasınız. Men dakka dukka, eden bulur. Bunun
cezasını ne zaman
12 Haziran diyorsunuz, 12 Haziranda, seçimde
halkımız bunun hesabını sizden soracaktır.
KEREM ALTUN (Van)
Göreceğiz, göreceğiz. Merak etme, göreceğiz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) - Onun için bu yağmacılığa göz yummak
sizi kurtarmaz, insanları inim inim inleten bu ekonomik düzeni sürdürmek
sizi kurtarmaz, sizi allı pullu laflar söylemek de kurtarmaz. Alı,
yeşili boyadın da bilmem ne mi kaldı? O da size oturuyor. Her
şeyi boyadınız çünkü 3 Yyi kaldıramadınız:
Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar. Kim aleyhinizde bir slogan atarsa hemen içeri.
Böyle bir şey olur mu ya? Böyle bir şey olur mu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Kriz teğet geçti. türküsünü yazan insan
hakkında dava açan bir Başbakanla karşı
karşıyayız, parasız eğitim afişi astı diye
dava açan Başbakanla, Devlet Bakanıyla karşı
karşıyayız. İşte sizin adaletiniz bu.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz, teşekkür ederim.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) - Siz adalet partisi değilsiniz, afla kurtulma
partisisiniz. 12 Haziranda da
bunun hesabını sandıkta vereceksiniz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
FEVZİ TOPUZ (Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 Mali Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısının Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün asli görevlerine
bakarsak ülkemizin tesis kadastrosunu yaparak tapu sicilini tesis etmek,
taşınmaz mallarla ilgili her türlü akit ve tescil işlemleri
yürütmek, Hazinenin sorumluluğu altındaki tapu sicilini düzenli
olarak tutmak, mülk emniyetini sağlamaktır. Kadastronun ülkemizde,
mülkiyet güvencesi, ekonomiye, mekâna yönelik her türlü planlama faaliyeti,
emlak vergilendirme ve yargılama sürecinde önem
taşımaktadır.
1925
yılında başlayan kadastro süreci, hem politika hem hukuk hem
uygulama hem kurum düzleminde gelişmiştir. 2010 yılına
geldiğimizde hâlen ülkemiz kadastro sistemi sorunlarla karşı
karşıyadır. Kuruluş kadastrosu
çalışmalarının ülke genelinde tamamlanamamış
olması, özellikle büyük kentler başta olmak üzere, kadastronun yüzde
60ının eskimesi, gereksinimleri karşılayamaması ve
yenilenmesi gereği, Türkiye kadastrosunun yalnızca tapu sicillerini
kurma hedefi koymuş olması, yasal altlıkların
yetersizliği ve kurumun siyasallaşmasıdır.
Değerli
milletvekilleri, kentlerin planlaması ve yönetilmesini akılcı
bir biçimde yönlendirebilmek için ülke düzeyinde coğrafi bilgi sistemi,
kent bazında ise kent bilgi sisteminin bir an önce kurulmasına
ihtiyaç vardır. 2010 yılına gelindiğinde bazı Avrupa
ülkelerinin ikinci, üçüncü kez kadastro çalışması yapmasına
karşın ülkemiz hâlen ilk tesis kadastrosunu
tamamlayamamıştır. Ülkemizin kadastro
çalışmalarının bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Orman
alanları, bugüne dek Orman Bakanlığının izlemiş
olduğu hatalı politikalar sonucu orman alanlarımızın
kadastrosu yapılamamıştır.
2/Bler ilk
aşamada kadastro ve güncelleme işlemleri tamamlanan ve büyük bölümü
sahil şeridinde yer alan 36 ilde satışa
çıkarılacaktır. Kadastro ve güncelleme çalışması
yapılan ve 2/B arazilerinin ilk etapta satışa sunulması
planlanan iller içerisinde İstanbul yer almaktadır. Yapılan
düzenlemeler İstanbul Bebek sırtlarında, Sarıyer
sırtlarındaki, Beykozdaki, Acarkentteki hazine ya da 2/B
kapsamındaki havuzlu villaların malikâne sahiplerine tescil
edilmesine yarayacaktır. Anlaşılan devletin mülküne, kamu
malına, halkın malı üzerine kaçak yapı yapanların
ödüllendirilmesi, bir anlamda yasa dışılığın
olağan hâle getirilmesi, suçun yaygınlaştırılması
dönemine geçilmiş olacaktır.
2/B düzenlemesi
içinde köylümüz yok. Köylümüzün düşünülmediğini bir örnekle
açıklamak istiyorum: Muğla ili Fethiye ilçesi Karaçulha mevkisinde
bulunan araziler ile Yarenbelini ve Derepınar meraları 2/B
alanları içerisinde olmadığı hâlde 2/B içine alınmak
istenmektedir. Yüzyıllardır atalarından beri
topraklarını kullanmakta olan köylülerimizle rant amaçlı
yakılıp ya da yapılaşan ormanlık alanları
ayırt etmek gerekmektedir. Kısaca, devletin hüküm ve tasarrufunda
bulunmayan, tam aksine öteden beni köylümüze ait olup ekilen, biçilen
arazilerin ve kullanılan meraların serbest olarak arazi
tapularını bedelsiz olarak hak sahiplerine vermek gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, lisanslı harita kadastro mühendisleri büroları
faaliyete geçti fakat onlarca büro şu anda yaşam mücadelesi
vermektedir. 2005 yılında yürürlüğe giren 5368 sayılı
Kanunla bu bürolara verilen cins değişikliği yetkisi, 2009
yılında Kat Mülkiyeti Kanununda yapılan değişiklikle
ortadan kaldırılmıştır. Açılan lisans
sınavında beş yıl deneyim koşulu getirilmesi nedeniyle
3 bin genç harita mühendisi bu sınava girememiştir. Ayrıca
Anadoluda mevcut harita mühendislik büroları kapanmayla karşı
karşıya kalmıştır.
Değerli
milletvekilleri, kadastronun ülkemizin mülkiyet güvencesi, mekâna yönelik her
türlü planlama faaliyeti, emlak vergilendirme ve yargılama için
taşıdığı önem yeterince kavranmış
değildir. AKP Hükûmeti ve bakanları bugüne kadar sorunları
çözmek yerine göz ardı etmeyi tercih etmiştir. Sorunun boyutuna bir
örnek verecek olursak, Muğla ilinin Bodrum Mazı köyünün
kıyı kenar düzenlemesinin dışında kadastro
çalışmaları bundan tam altı yıl önce
başlamış ancak üç yıl önce de bitirilmiş.
Bitirilmiş olmasına rağmen askıya çıkartılıp
tapular vatandaşların adına tescil edilmesi gerekirken bir türlü
çalışmalar bitirilmemektedir. Bunun sebebi nedir?
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetlerinin iktidara gelmesinden sonra
Bakanlığın görev alanı hızla
daraltılmış olup neredeyse tasfiye sürecine girmiştir.
AKPnin bu politikaları sonucunda kurumun kapatılan bölge
müdürlüğü, kadastro müdürlüğü, taşra birimleri dikkate
alındığında ortalama yüzde 50 civarında
daraltılmıştır. Vatandaşların tapu işlemleri
için taşınmazın kayıtlı bulunduğu tapu
müdürlüğünde işlem yapılması zorunluluğunu
kaldırdınız. İşlemlerin ülkenin herhangi bir yerindeki
tapu müdürlüğünde yürütülmesi çağdaş bir uygulamadır. Fakat
sistem, altyapının hazır olmaması, altyapının
hazır hâle gelmemesi nedeniyle, vatandaşın saatlerce, hatta
günlerce kuyrukta beklemesine neden olabilir. Kaliteli iş
yapısının bozulması söz konusudur. Büyükşehirlerde
iş yoğunluğu o kadar artar ki asıl büyükşehirlerde
hizmet alacak olanlara hizmet veremez duruma düşersiniz.
Değerli
milletvekilleri, Tapu ve Kadastro Kanununda yapılan düzenlemelerle tapu
ve kadastro hizmetleri paralı hâle gelecek, tüm kamusal alan çok uluslu
şirketlerin talanına açılacak, daha çok vergi, daha az ve
kalitesiz hizmet verilecek, kamu çalışanlarının iş
güvencesi ortadan kaldırılacak, sözleşmeli personel
çalışma esası, tam ve kısmi zamanlı sözleşmelerle
çalışma barışı bozulacak, sosyal hak ve güvenceli
istihdam ortadan kaldırılacak, işsizlik ve yoksulluk
yaygınlaşacaktır. Tapu kadastro hizmetlerini ücretsiz alan halk
bundan sonra müşteri olarak görülecek, adım adım hizmetler
özelleştirilecektir.
Bu arada,
müfettiş kadrolarını kaldırdınız. Bu durum
denetimden kaçma değil midir?
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri,
topraklarımızın tapu yoluyla satılmasıdır. AKP
İktidarının sekiz yıllık verilerine
baktığımızda, Türkiye topraklarının haraç mezat
satıldığını da görmekteyiz. Toprak
satışının gelindiği noktaya bir göz atacak olursak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FEVZİ TOPUZ
(Devamla)
yetmiş sekiz bin parça taşınmaz, toplam 55 milyon
metrekare alan 86 bin kişiye satılmış.
Değerli
arkadaşlar, zamanımız kısa olduğu için bu kadar.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Topuz, çok teşekkür ediyorum.
ALİ TEMÜR
(Giresun) Sayın Başkanım, bundan önceki konuşmacı,
Giresun afet konusuyla alakalı yanlış bir bilgi verdi, ben bir
açıklamada
BAŞKAN
Giresun afet konusuyla ilgili olarak Sayın Bakana hitaben konuştu.
Sayın Bakan cevap verecektir Ali Bey ona. Milletvekillerinin
milletvekillerine cevabı yok.
ALİ TEMÜR
(Giresun) Bilgi noksanlığı var da, ben açıklayayım
demiştim.
BAŞKAN
Sayın Bakan konuşur.
Kırklareli
Milletvekili Sayın Turgut Dibek. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ TEMÜR
(Giresun) İç Tüzük 60a göre hakkım yok mu Başkanım?
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, Yargıtay ve Danıştayın 2011 yılı
bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle saygıyla selamlıyorum yüce Meclisi.
Aslında
Yargıtay ve Danıştaydan konuşacağız ama
Sayın Bakan yok, Adalet Bakanımız yok. Bürokrat
arkadaşlarımız vardı, sanıyorum onların da bir
kısmı yok. Niye böyle bir
sıkıştırılmış araya, onu da tam
anlayabilmiş değilim. Çünkü önemli konular, Sayın Bakanın
burada olması gerekirdi diye düşünüyorum öncelikle.
Değerli
arkadaşlar, aslında Yargıtayın da Danıştayın
da sorunları üç aşağı beş yukarı aynı. Yani
onlar yüksek mahkemelerimiz. Anayasamız gerçekten kendilerine çok önemli
görevler yüklemiş, yıllardan bu yana görev yapıyorlar ama her
ikisi, her iki yüksek mahkememiz de işte son dönemlerde özellikle çok
büyük iş yükü içerisindeler.
Zaman zaman
iktidar bunları görmezden geldi, duymazdan geldi. Bakıyorum, son
dönemde, yeni yeni, yavaş yavaş Sayın Başbakan ve iktidar
sözcüleri işte vatandaşımızın davalar nedeniyle
mağdur olduğunu, dosyaların gerek Yargıtayda gerek
Danıştayda, işte temyiz mercisinde çok uzun süre
kaldığını, zamanaşımına
uğradığını, bu nedenle mutlaka adım
atılması gerektiğini söyleyen açıklamalar yapıyorlar.
Tabii Niye yapıyorlar? diye bunu düşündüğümüzde, onu da
konuşmamız lazım değerli arkadaşlar.
Şimdi, Yargıtay
Önce Yargıtayla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, süremiz de
çünkü sınırlı. Yani Yargıtayda bugün rakamlara
bakıldığında, bir buçuk milyondan fazla dosya bekliyor
arkadaşlar, bir milyon altı yüz bin civarı dosya var
Yargıtayda, bekliyor. Bunlar tabii zaman içerisinde incelenecek. Aynı
şey Danıştayda da var. Danıştayda da
yaklaşık iki yüz bin civarı dosya şu anda orada bekliyor.
Gerek ilk derece mahkemesi olarak gerekse temyiz aşamasında
bekliyorlar, onların da incelenmesi gerekiyor.
Sorun nasıl
çözülecek? diye konuşuluyor. Aslında sorunun nasıl
çözüleceğini gerek Yargıtay gerek Danıştay Hükûmete
zamanında, yıllar önce, hâlâ bu yıl da geçerli olmak üzere dile
getirmişler. Yani işin ev sahibi onlar, yani işi bilen onlar,
işin özünü bilen onlar ama iktidarın niyeti üzüm yemek
olmadığı için kulaklar tıkanmış, işte gözler
görmemiş. Şimdi yeni yeni duyuyoruz ki Daire
sayılarını artıralım, Yargıtayın ve
Danıştayın şu anki yükünü bu daire sayılarıyla
çözmesi mümkün değil. Yargıtaya yirmi tane daire ilave edelim,
Danıştaya yedi civarında daire ilave edelim, bu yeni dairelerle
de bu iş yükünü çözelim. İstanbulda trafik
sıkıştığı zaman ne yapıyorsunuz? Köprü ilave
etmeye çalışıyorsunuz. Yani bir olmadı, iki, üç, devam
Onun gibi.
Değerli
arkadaşlar, işin çözümünün o olmadığını
Yargıtay da, Danıştay da söylemiş. Aslında 22nci
dönemde -ki o dönemde ben yoktum ama AKPli milletvekili
arkadaşlarımızın birçoğu bilirler- burada 2004 yılında
bir kanun çıktı, yani bölge adliye mahkemeleri, istinaf
mahkemeleriyle ilgili olarak bir kanun çıktı. Onun yürürlük tarihinin
de 2005in Haziranı olduğunu ben biliyorum ve 2005in
Haziranından sonra iki yıl içerisinde o mahkemelerin mutlaka
faaliyete geçmesi gerekiyordu, yani çıkan kanunun geçici maddesine göre
2007nin Haziran ayında istinaf mahkemelerinin -burada hukukçu
arkadaşlarımız var, onlar da biliyorlar- faaliyete geçmesi
gerekiyordu.
Şimdi, o
mahkemeler ne iş yapacak? Avrupadaki ülkelerde ne iş yapıyorsa
bizde de aynı işi yapacak. Yani, değerli arkadaşlar, bugün
Avrupada hiçbir ülkede tek dereceli temyiz yok. Yani, Avrupa Birliğinden
çok bahsediyoruz, burada ağzımızdan düşürmüyoruz, iktidar
partisi milletvekilleri veya Sayın Bakan, bakanlar da
sıkıştıkça Avrupa Birliğine
sığınıyorlar ama bakın değerli arkadaşlar, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesi var, orada da
adil yargılanmayla ilgili hükümler düzenleniyor, mutlaka iki
aşamalı bir temyiz öngörülüyor. Bugün hiçbir Avrupa ülkesinde bizde
olduğu gibi adliye mahkemeleri yani yerel mahkemeler ve ondan sonra
dosyaların doğrudan Yargıtaya gittiği başka bir ülke
yok, arada ayrı bir çözüm var. Yani bizim yaptığımız
gibi bölge adliye mahkemelerinin olması gerekiyordu.
Şimdi, bölge
adliye mahkemeleri kurulsa ne olurdu? Bakın, bölge adliye mahkemeleri
kurulmuş olsa, işte, beş yıla kadar olan hapis
cezalarıyla ilgili olan suçlar, bildiğim kadarıyla 5 bin liraya
yani eski parayla 5 milyar liraya kadar olan alacak davaları, özel hukuk
davaları, miktarı ne olursa olsun her türlü para cezasına
ilişkin davalar, yine on yıla kadar olan beraat kararıyla ilgili
davalar o bölge adliye mahkemelerine gidecekti, istinaf mahkemelerine, orada
görülecekti ve eğer zamanında bunlar kurulmuş olsaydı
Yargıtayın iş yükü zaten yüzde 50-60 azalmış
olacaktı, bugün bu sıkıntılar yaşanmayacaktı.
Niye yapılmadığını biraz sonra anlatacağım.
Herkes biliyor, aslında malumun ilanına gerek yok bence.
Aynı
şey Danıştayda da geçerli değerli arkadaşlar.
Danıştay da yaklaşık iki yüz bin dosyayla
boğuşuyor, fiziki şartları yıllardır aynı.
Buraya ben baktım, çıkan her arkadaşımız
Danıştay bütçesi konuşulurken aynı şeyleri
söylemiş, Gidin orada görün dosyaları. İşte masaların
üzerinde, fiziki şartlar, odalarda 7-8 kişi oturuyor, hâkimler
sabahlara kadar, hafta sonuna kadar dosya inceliyor. denmiş. Aslında
Danıştay da çözümün nerede olduğunu Hükûmete,
Bakanlığa
O yüzden Sayın Bakan burada olmalıydı.
diye söylüyorum ya. Yani bu yılın şubat ayında onlar da
kendileri çözüm önerilerini, on bir maddelik bir taslak -kanun teklifi
diyelim- hazırlamışlar, Bakanlığa sunmuşlar.
Danıştay da şunu diyor: Öyle dosyalar var ki yani daha
doğrusu öyle olaylar, öyle ihtilaflar var ki -belki zamanında
Danıştayın iş yükünün az olduğu dönemler diyelim-
ilgili kanunlar, çok değişik kanunlar var. O kanunlardan gelen ihtilaflarda
Danıştay yetkilendirilmiş veya görevlendirilmiş. O
dosyaları, o davaları ve o kanunları -burada birkaç tanesini en
azından vatandaşlarımız da bizi dinliyor yani
iktidarın da niyetinin ne olduğunu görmek adına belirtmek
istiyorum- bunları doğrudan bize veya temyizen bize göndermeyin.
Bunlar çok basit dosyalar, bunlar çok basit ihtilaflar. Bunlar bölgelerinde
yani idare mahkemeleri, bölge idare mahkemelerinde çözülmesi gereken konular.
demişler ve bununla ilgili çözüm önerilerini getirmişler.
Bakın, ben
size birkaç tane örnek vereyim: Değerli arkadaşlar, vatandaş
çocuğunu okula, ilkokula yazdıramıyor, olay sonunda
Danıştaya geliyor. Bakın, okula gidiyor, yazdıramıyor,
Danıştaya geliyor ve çocuk okuldan, liseden, üç gün okuldan
uzaklaştırma alıyor, olay Danıştaya geliyor.
Şimdi, üniversitede okuyan öğrenci disiplin cezası alıyor,
yine Danıştaya geliyor. Asker ailesine yardımda sorun var
diyelim, öyle bir kanun var çünkü ilgili kanun, o kanunda bakıyorsunuz
ihtilaf Danıştaya geliyor. Memuru lojmandan çıkarıyor idare
veya o haksızlığa uğradığını söylüyor,
o ihtilaf da Danıştaya geliyor. Memuru sürüyorlar -en çok
yaptığınız işlerden bir tanesi şu anda- o da
gidiyor, dava açıyor.
Onunla ilgili de
bir şey söylemek isterim, ilimle ilgili. Değerli arkadaşlar,
benim ilime yetmiş beş gün evvel vali atandı, Elâzığ
Valisi Sayın Muammer Muşmal, yetmiş beş gün önce.
Yetmiş beş gün sonra Sayın Valiyi, çıkan son kararnameyle
merkeze aldınız. Yani düşünebiliyor musunuz, yetmiş
beş gün! Daha öncesi belli, Elâzığda üç kere merkeze
alınmıştı, kendisi mahkemeye başvurmuş,
yargı kararıyla tekrar göreve dönmüş, benim ilime vali olarak
atandıktan sonra
Arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Yani,
Sayın Başbakan, ben bütçe görüşmelerini burada izlerken takip
ettim, geldi şu kürsüye, bize bakarak, Sayın Genel
Başkanımıza bakarak Biz devlet yönetiyoruz devlet!
demişti. Arkadaşlar, devlet böyle mi yönetilir? Siz devleti AKP gibi
görüyorsunuz, açıkça söylüyorum, devleti AKP, yani bir parti gibi
görüyorsunuz. Şimdi, Vali Beyin bir eşi var, çocukları var,
okula yazdırılmış
Yani insan unsuru, insan değeri
yok. Bunun ötesinde benim ilime de bir saygı yok. Yani Kırklareli
iline bir vali gönderiliyor, insanlar tanımaya çalışıyor,
bakılıyor ve o vali yetmiş gün sonra görevden alınıyor,
buraya, kararnameyle
Bunun devlet yönetimiyle falan hiç alakası yok,
ayıptır. Bunu da burada belirtmekte yarar görüyorum.
Onun
dışında, çok sayıda konu var: Altmış beş
yaşını doldurmuş muhtaçlara bağlanan aylıkla
ilgili uygulamalar oraya geliyor, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Kanununa ihtilafla ilgili bir konu
Danıştaya geliyor. Değerli arkadaşlar,
baktığımızda, işin özünü söylemek istiyorum, bu
ihtilafların hiçbir şekilde Danıştaya gelmemesi lazım,
yani bölgesinde, idare mahkemelerinde görülmesi gerekiyor. Aynı
şekilde Yargıtayda olduğu gibi, yani istinaf mahkemelerinin
çözmesi gereken konuların yerinde çözülmesi gerekiyor. Avrupa
Birliğine söz vermiştik, İki aşamalı temyiz
yapacağız. diyoruz, yıllardır savsaklıyoruz. Peki,
amaç ne arkadaşlar, amaç ne? Her çıktığımda söylemeye
çalışıyorum, yani Genel Başkanımız da söylüyor,
bizler de söylüyoruz: Sizin bir gizli gündeminiz var. Bu gündeminiz gereği
planınızı yapmışsınız,
programınızı yapmışsınız,
hesaplamışsınız, kitabını
yazmışsınız, diyorsunuz ki Biz oralara gelmeden evvel alt
işleri bitirmeliyiz, Anayasa değişikliği yaptık,
HSYK'yı oluşturduk. Hatırlıyorum burada Cemil Çiçek Adalet
Bakanıyken Yargıtayda 30 tane üye boşluğu vardı,
aylarca o HSYK toplanıp da o
üyeleri atamadı. Vatandaşı düşünen bir iktidar öyle mi
yapar? demiştim, Niçin vatandaşın dosyalarının
bakılmasına engel oluyorsunuz? diye. Aynı şey şu anki
Adalet Bakanı Sayın Ergin döneminde de Yargıtayda boş olan
11 üye vardı, orada da aylarca Müsteşar gönderilmedi. Daha öncesinde
Müsteşar hakkında suç duyurusunda bulunmuştu, Fahri Kasırga
hakkında, hatırlıyorum ben. Yani niyet farklı. Niyet ne
şu anda? HSYK oluştu, Anayasa değişikliği geçti,
bizim istediğimiz gibi olay var, biz Yargıtaya 20 tane ilave daire
yaparsak, oraya bu HSYKdan kendi adamlarımızı atarsak
Yargıtay bizim kontrolümüze geçer, Danıştaya kanunla 7 tane
daire kurarsak, oraya HSYKda bu oluşmuş yeni yapıyla biz atama
yaparsak Danıştay bize geçer, her taraf sütliman olur. Bu saatten
sonra hiç kimsenin bize ses çıkaracak hâli kalmaz. diyorsunuz.
İşin özü bu yani niyetiniz bu. Bunu da buradan açıkça söylemek
istiyorum.
Sürem de bitti.
Saygılar
sunuyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Dibek.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
AK PARTİ
Grubu adına Özkan Öksüz, Konya Milletvekili.
Sayın Öksüz,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Tarım Bakanlığı
bütçesi üzerinde söz aldım. Tarım Bakanlığı bütçemizin
Türkiyemize hayırlara vesile olmasını diler, hepinize
saygılar sunarım.
Biz,
tarımı sosyal alan olmaktan çok, stratejik ve rekabete dayalı
iktisadi bir sektör olarak ele aldık. Tarım Strateji Belgesi
hazırladık. Yıllardır, bu ülke madem tarım ülkesiydi,
çeşitli hükûmetlerde bulunan partilerimiz iktidarlarında dahi bir
tarım kanunu, bir gıda kanunu, bir biyogüvenlik kanunu, tohumculuk
kanunu, tarım sigortaları kanunu, toprak kanunu gibi kanunları
çıkarmamışlardır. Yani tarım ülkesi olan bir ülkede
tarım kanunu ve toprak kanunu yok. Bunlarla birlikte on dört tane temel
kanun çıkardık.
Biz
devraldığımızda tarımın gayrisafi millî
hasıla içindeki payı 23 milyar dolardı, şu anda 56 milyar
dolardır. Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 25i tarımla
uğraşmakta, gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde
8dir.
2002
yılında Türkiyedeki tarım ihracatı 4 milyar dolardı,
şu andaki ihracatımız 11,2 milyar dolar. Demin
arkadaşımızın biri tarımla ilgili ihracatı
konuşmadı, tarımla ilgili ithalatı konuştu, onu da
konuşmak istiyorum. Bakın, 2002 yılında 3 milyar 995 bin
ithalat var, 4 milyon 52 bin ihracat var arkadaşlar. Şu andaki
rakamı veriyorum: 9 milyar 631 ithalat var, 11 milyar 191 milyon da
ihracatımız var. Aradaki fark 2,5 milyon, artı. Şimdi bunun
içinde neler var? İthalatın içinde bazı şeyler var
arkadaşlar. İthalatta tabii, sentetik ve rejenere kauçuk, odun hamuru
ve kâğıt döküntüleri, dokumaya elverişli lifler ve döküntüler
Bunların aslında tarımla ilgisi yok ama ithalatta
tarımın kalemine yazılıyor arkadaşlar. Asıl
olarak tarımda eğer bunu şey yapmazsak, kale almazsak -sanayi
yatırımı çünkü bunlar- o zaman 6 milyar 108 bin ithalat oluyor,
11 milyar 191 bin de ihracat oluyor arkadaşlar. O zaman fark 5 milyarın
üzerinde arkadaşlar tarım olarak.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Biraz daha zorlasan sıfıra indirirsin.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) Arkadaşlar biraz önce Doğrudan gelir desteğini
veriyorduk. diyorlardı.
FARUK BAL (Konya)
2,80 yerde niye yatıyor Özkan Bey?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Evet, doğrudan gelir desteği veriyordunuz. Kime
veriyordunuz? Doğrudan gelir desteğini çiftçiye vermiyordunuz, toprak
sahibine veriyordunuz
GÜROL ERGİN
(Muğla) Siz kime verdiniz?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) -
dağı taşı kendi üzerine tapu yapana
veriyordunuz. Biz bunu kaldırdık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Ezbere konuşuyorsun!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) Biz şu anda kime veriyoruz? Çiftçiye veriyoruz, üretime
veriyoruz.
Bakın, biz
ilk geldiğimizden beri mazota destek verdik. Bakın, çiftçi gidiyor,
toprağını tahlil ediyor, tahliline para veriyoruz. Çiftçi tohum
ekiyor, tohumuna para veriyoruz. Çifçinin
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) Dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyoruz. El insaf
Özkan Bey, el insaf!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - ...mazotuna para veriyoruz, çiftçinin gübresine para veriyoruz.
Buğdayını ve arpasını sattığında ona
prim veriyoruz arkadaşlar.
Şimdi, biraz
önce dendi ki: 2002 yılında vermiş olduğunuz destek 1
milyar 8di. Şu anda ne kadar? Şu anda 5 milyar 700ün üzerinde
arkadaşlar.
Gene, demin
arkadaşımızın biri, Vahap Seçerdi: Efendim, tabii şu
anda şeyler düştü. O zamanda faizler çok yüksekti. Faizler yüksek
olunca tarım faizi de
diyor. E indirseydiniz, niye indirmediniz mevduat
faizlerini! İşte, onları da biz indirdik. Dolayısıyla
şeyin de faizi iniyor arkadaşlar.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Biraz da bana cevap ver.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Bunların hepsini birlikte mütalaa etmeniz lazım
arkadaşlar.
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Şu dediklerine inanıyor musun acaba?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Gene arkadaşımızın biri, herhâlde Hocamdı:
2002 yılından bu yana tarla şeyleri azaldı 2 milyon 285
bin. diyor. Hektar azalmasına rağmen
GÜROL ERGİN
(Muğla) Bir dakika
Bir dakika
Ben demiyorum, TÜİK diyor,
TÜİK.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) -
tarım ürünlerinde artış var arkadaşlar.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Nede artış var?
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Tarım ürünlerinde artış var.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Tütün mü arttı? Pamuk mu arttı? Hangisi arttı?
Bitirdiniz be! Tarımı bitirdiniz!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Bak, tarımda 1,3; meyvede 23,2; sebzede 8,6; toplamda 6,2
artış var. Neden kaynaklanıyor?
GÜROL ERGİN
(Muğla) Hiçbir üründe artış yok!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Yapmış olduğumuz politika, gütmüş
olduğumuz politikadan kaynaklanıyor arkadaşlar.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Yok ya!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Çiftçi memnun.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Sen öyle bil!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Çiftçi memnun olmasa sizlere rey verir. Niye vermiyor? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) 4 seferdir şeye katılıyorsunuz,
o çiftçi size
Çiftçimiz memnun arkadaşlar.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Boş konuşuyorsun, boş!
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) - Çiftçi öyle, batmıyor, köylü batmıyor. (CHP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Devamla) Çiftçi ve köylü batmış olsaydı, sizleri iktidara
getirirdi.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öksüz.
Ali Koyuncu,
Bursa Milletvekili, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALİ KOYUNCU (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla
selamlıyorum.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Ali, sen ölçülü konuş.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Stand-up yok, stand-up yok!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Değerli dostlar, buraya çıkan çok önemli
konuşmacı değerli arkadaşlar şunu söylediler,
Serdaroğlu dedi ki: Buraya AK PARTİnin hatipleri çıkacak,
milletvekilleri çıkacak, yaptıklarını anlatacak.
Bunları anlatmasınlar. Ben uyuyorum Serdaroğlunun tavsiyesine.
Cumhuriyet Halk
Partisinden de yine Vahap arkadaşımız Geçmiş hükûmetlerin
de hakkını verin. dedi. Şimdi, geçmiş hükûmetlerin de
hakkını vereceğim sizlere uyarak. Farklı
konuşacaktım, sizlere uyuyorum. Sizleri seviyoruz Yaradandan ötürü. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi,
değerli arkadaşlar, 21 Temmuz 1944, sayfa 5, Vatan gazetesi, Hayat
pahalılığı
diyor.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Milattan önceye git sen, 1944 az olur!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Onun akabinde, ekmek karneye bağlanmış bir
vaziyette. Eyüp Sultanda, mülki amirlerden
(CHP sıralarından
gürültüler)
GÜROL ERGİN
(Muğla) 2nci Dünya Savaşı, 2nci Dünya Savaşı
VAHAP SEÇER
(Mersin) Tarih oku, tarih oku!
GÜROL ERGİN
(Muğla) Senin babanı harp sahasında şehit
düşürmeyenlerin getirdiği konum o.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Sayın Başkan, konuşturmuyorlar.
Mülki amirlerden
bir tanesinin Eyüp Sultanda babasının mezarı var.
Babasının mezarına gidiyor, kurban kesecek babasına
hayır olsun diye. Bir bakıyor ki
Hamala koyunu, kurbanı
yüklüyor, Eyüp Sultana geliyor. Kurbanı kesiyor ama o mülki amir
babasına kurban kesmekten pişman oluyor. Neden? Diyor ki Orada o
kadar çocuk, o kadar çok ihtiyar başıma üşüştü ki ceketimin
kolları yırtıldı, koyunu paramparça ettiler, beni de
açlıktan insanlar yiyecekti. diyor, Vatan gazetesi.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Şimdi de öyle, şimdi de öyle!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, 1944
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Şimdi de aşevlerinde öyle, gıda
dağıtılan yerlerde öyle!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Şimdi, onun akabinde, buğdayı ithal ediyorsunuz.
Bakın, yine 18 Haziran 1944, Vatan gazetesi Ülkenin bir ziraat ve
tarım politikası yok. diyor.
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Bu tarafa gel.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Ekmek karneye bağlanmış ve bu noktada karne için Üç
suçlu dün yapılan duruşma sonucunda mahkûm edildi., Ekmek karnesi
basanların mahkemesi.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Yavrum, ekmeği karneye bağlayan, babanın
şehit olmasını önledi, ülkeyi harbe sokmadı.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Geçmiş hükûmetlerin hakkını veriyorum.
Ondan sonra diyor
ki: İkişer kilo un tevzisi için emir geldi., Akaryakıt
darlığı doruk noktasına ulaştı. 24/05/1979.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Atatürkün kurduğu cumhuriyet döneminden bahset,
cumhuriyet döneminde ne oldu, ondan bahset yüreğin yetiyorsa.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Geliyorum, geliyorum.
Alanyada
yakıt karneye bağlandı., Samsunda motorinin yüzde 60ı
traktörlere verilecek.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) 1940tan bahsedeceğine kurtuluş
yıllarından bahset, 1923ten bahset.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Geliyorum, geliyorum.
Bakın,
değerli arkadaşlar, atı bağlamışlar traktörün
önüne, bu manzaraları bu ülke yaşadı, geçmiş hükûmetlerin
hakkını veriyorum. Ne zaman? 19/9/1979
VAHAP SEÇER
(Mersin) Kim iktidarda?
ALİ KOYUNCU
(Devamla)
ve de Rizede Ecevitin
otobüsünde de mozot bitti. diyor o dönemlerde. Şeftali krizi. MHPli
bakan olur verdi DSPli bakana, Hazine ise Para yok. dedi., Bir çuval
patates 1 milyon. Haydi bakalım. İşler tıkandı.
Milliyet gazetesi. Çay ve hububat üreticisi fiyat bekliyor. Banka
patladı, bütçe çatladı.
GÜROL ERGİN
(Muğla) TRT seni örnek olarak alacak Ali, hadi gözün aydın.
ALİ KOYUNCU (Devamla)
Evet, arkadaşlar, burada, Kemer sıkma sırası çiftçiye
geldi. 03/12/1999, Milliyet gazetesi.
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) 1923ten bahset ya, Allah aşkına. Kurtuluş
Savaşından bahset, o zamanda Cumhuriyet Halk Partisi vardı,
hadi yüreğin yetiyorsa!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Değerli arkadaşlar, Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf
Gökalp diyor ki: Niyet mektubunu delmeyeceğiz. Buğday
fiyatını IMFnin dediği gibi belirleyeceğiz. Sonra ne
yaptınız? IMF ile protokolü imzaladınız. Sonra? Mozota özel
tüketim vergisini siz koydunuz değerli arkadaşlar.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Mozot, mozot, doğru.
M. NURİ
YAMAN (Muş) Mozot değil, mazot, mazot.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Burası Parlamento ne yapıyor ya? Burası
stand up yeri değil ki.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Sonra ne yaptınız? Tarımdaki destekleri
kaldırdınız. Siz beş tane destek veriyorsunuz, biz on yedi
tane ürüne destek veriyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Karma yem sübvansiyonunu, kimyevi gübre desteğini siz
kaldırdınız, üretici kuruluşlara tohum ve fidan desteğini
siz kaldırdınız, zirai mücadeleye veteriner ilaç desteğini
siz kaldırdınız. (Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Koyuncu...
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Tabii, sizler de istemiyordunuz bu destekleri kaldırmayı
BAŞKAN
Sayın Koyuncu
Sayın Koyuncu
ALİ KOYUNCU
(Devamla)
ama politikanız, IMF politikasıydı
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) Kurtuluş Savaşı dönemindeki Türkiye
Cumhuriyeti ekonomisinden bahset istiyorsan!
BAŞKAN -
Sayın Koyuncu
ALİ KOYUNCU
(Devamla)
adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğanın politikası
değildi ki. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) IMF
politikasını bu ülkede uyguladınız.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Yalan söylüyorsun Ali, her şeyi yalan söylüyorsun!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Onun akabinde, şimdi buradaki arkadaşlar diyorlar ki
yüzde 1lik var ya şu yüzde 1lik, tarımla ilgili, temcit pilavı
gibi bunu söylüyorsunuz değerli arkadaşlar. Ya, hesap mı
bilmiyorsunuz, kitap mı bilmiyorsunuz, okuyun yazın, alt alta, üst
üste.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Yeter be!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Be kardeşim, sadece destekleme politikasının
içerisinde
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Matematiği siz bilmiyorsunuz, matematiği!
ALİ KOYUNCU
(Devamla)
buğdaya verilen desteklemenin yanında diğer
destekler yok mu?
VAHAP SEÇER
(Mersin) Mazota gel, mazota!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Sübvansiyonlu, Ziraat Bankasından kredi vermiyor muyuz? Devlet
Su İşlerinin sadece tarıma yaptığı
yatırım ne kadar biliyor musunuz? 2,970 milyar TL. Yani siz
bunları da
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Kendi köyünü su bastı be, kendi köyünü! Kendi köyün
sular altında kaldı.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) Bu var, ondan sonra, Ziraat Bankasının sübvansiyonlu
kredileri var, topladığınızda, yüzde 1den daha
fazlasına tekabül ediyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum, bütçemizin hayırlara vesile olmasını
temenni ediyorum. Hayırlı, uğurlu olsun. [AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; CHP ve MHP
sıralarından gürültüler, alkışlar (!)]
GÜROL ERGİN
(Muğla) Söylediğine kendin de gülüyorsun oğlum!
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) İşportacılar gibi yaptın işi.
BAŞKAN
Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 yılı Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, tarım, sosyal olmaktan daha ziyade, stratejik, iktisadi
ve rekabete dayalı önemli bir sektör. Bugün ülke nüfusunun yüzde 25i
hâlen bu sektörde. Tarımın millî gelir içindeki payı yüzde 8,
ihracattaki payı yüzde 11. 20den fazla temel tarım ürününün
üretiminde, 10dan fazla tarım ürününün ihracatında, dünyada ilk 5
sıradayız. Tarımsal üretim değeri açısından
dünyada 8inci, Avrupa Birliği ülkeleri arasında 1inci
sıradayız.
Tarım,
üzerinde negatif anlamda en fazla popülizmin yapıldığı bir
alan. AK PARTİ döneminde, bu sektörde de çok önemli iyileştirmelere
şahit olmaktayız ancak ne yazık ki muhalefet partisinin çok
değerli milletvekillerinin ezberlerini değiştirmeyen
söylemlerine bir kez daha şahit olduk.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Yavrum, o senin ezber dediğin, bilgi, bilgi!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Onlar Onuncu Yıl Marşını
söylemeye devam etsinler, biz AK PARTİ İktidarı boyunca
Türkiyede yüzüncü yıl marşının mısralarını
yazıyoruz, yüzüncü yıl marşını bestelemeye devam
ediyoruz. (AK PARTİ alkışlar)
GÜROL ERGİN
(Muğla) Senin zekan ona yetmez, o bilgi; ezber değil!
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) Yapılan desteklemelerle gelişen tarım
sektörünün millî gelire katkısı son yedi yılda 2 kattan fazla
artarak, 2002 yılında 36 milyar TL iken 2009 yılında 79
milyar TLye ulaşmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde 3 milyon tarım
işletmesi, 21 milyon parsel üzerinde tarımsal faaliyette bulunur
ancak işletmelerdeki ölçek küçüklüğü ve parçalılık
tarım sektörünün yapısal sorunlarından birisidir.
İşte, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, arazi
toplulaştırma ve tarla içi geliştirme gibi tarımsal
altyapı hizmetlerini yürütürken kırsalın çalışan,
üreten, yaşanan ve korunan alanlar hâline getirilmesine yardımcı
olur.
Kuraklık
küresel bir tehdit, bundan da en fazla su kaynaklarımız ve tarım
etkilenmekte. Dolayısıyla, suyun verimli
kullanılmasını sağlayacak toplulaştırma ve modern
sulama sistemleri gibi tedbirlerin alınması gerekli. Arazi
toplulaştırması, basınçlı sulamanın
yaygınlaştırılması tarım sektörünün ve
Hükûmetimizin temel önceliklerinden birisidir.
Arazi
toplulaştırması ile parsel sayısı azalmakta,
şekilleri düzelmekte, her parsel yol ve sulama kanalına
kavuşturulmaktadır. Yani toplulaştırmayla arazi sulamaya
uygun bir hâle getiriliyor. Bu nedenle, sulama projeleriyle toplulaştırma
projelerinin birlikte ve eş zamanlı yürütülmesi zorunludur.
Ülkemizde ilk
arazi toplulaştırması ve tarla içi geliştirme hizmetleri
1961 yılında başlamıştır. 1961-2002 arası
kırk bir yılda 450 bin hektar alan
toplulaştırılırken son sekiz yılda 691 bin hektar
alanda toplulaştırma çalışması
tamamlanmıştır. GAP Eylem Planıyla birlikte bu
çalışmalara hız verilmiş, GAP bölgesinde 7 ilde 75 projeyle
2 milyon 61 bin hektar alanda bu çalışmalara devam edilmektedir. Bu
alan ülkemizde bugüne dek yapılan toplam çalışmaların
yaklaşık 2 katıdır. KOP ve DAPta planlanan
çalışmalarla birlikte 2 milyon 438 bin hektar alanda da
toplulaştırma çalışmaları devam etmekte.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; GAP Eylem Planı kapsamında
Adıyaman ilinde 3 ilçede, 83 köyümüzde toplam 78.648 hektar alanın
toplulaştırma ihalesi 2010 yılında yapılarak
çalışmalara başlanmıştır. Bu projeyle 1.672
kilometre tarla yolu ve 73 yerleşim biriminde de kanalizasyon şebekesinin
yapılmasına başlanmıştır.
Tarım Reform
Genel Müdürlüğü, köy içi yollar, köy gelişme alanları ve
kanalizasyon gibi sosyal altyapı yatırımlarının
rehabilitasyonuna yönelik çalışmaları da yapmaktadır. Genel
Müdürlüğün en önemli projelerinden birisi de arazi
ıslahıdır. Harran Ovasındaki taban suyu ve çoraklaşma
problemleriyle ilgili çalışmalar devam etmekte. Topraksız
çiftçilere toprak veriliyor, arazi kullanım planlaması
çalışmalarını hâlen yürütüyor.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi geçen yıla
göre yüzde 51 artışla gündemdedir. Bu kurumun desteklenmesi ülke
menfaatleri açısından da büyük önem arz etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, tarımsal altyapının geliştirilmesine
yönelik başarılı çalışmalar sürdüren Tarım
Reformu Genel Müdürlüğünün ve 2011 yılı bütçemizin tüm ülkemize
ve çiftçilerimize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Yaşar
Karayel, Kayseri Milletvekili.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YAŞAR KARAYEL (Kayseri) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir ülkenin
modernleşmesi ve kalkınması, bayındırlık ve iskân
faaliyetleriyle doğrudan alakalıdır. Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı, şehirleşme,
yapılaşma alanlarında gerçekleştirdiği alt ve
üstyapı hizmetleri ile ülkemizin kalkınmasında yüz altmış
yılı aşkın süredir önemli görevler yerine getirmiştir.
Bakanlık, kuruluşundan bugüne kadar, değişen şartlara
göre, ülkenin kalkınmasında önemli sorumluluklar da
üstlenmiştir.
Türkiyede,
yeryüzünün en aktif deprem kuşaklarından birisinin içerisinde
bulunması dolayısıyla etkili bir yapı denetim sisteminin
uygulanması zorunlu hâle gelmiştir. Yıllar boyu durgunluk
yaşayan inşaat sektörü, Hükûmetimizin görevde olduğu dönemlerde
âdeta bir inşaat sektöründe patlama yaşanmıştır.
Hükûmetimizin, hızlı inşaat sektörüyle birlikte kentsel
dönüşüm çalışmaları, büyük altyapı projeleri, toplu
konut uygulamalarıyla birlikte âdeta yaşanabilir şehirler
oluşmuş, Türkiye'nin görüntüsü değişmiştir. Duble
yollarla birlikte diğer ulaşım projeleri, eğitim
yapıları, adliye sarayları, sağlık hizmetlerinin
yapıldığı yapılar, inşaat sektörünün
canlanması üzerinde çok önemli etkileri olmuştur.
Yine, Hükûmetimiz
döneminde yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde de büyük
gelişmeler kaydedilmiş, dünyada otuz bir firmayla Çinden sonra
ikinci büyüklükte inşaat sektörünün
başarılı hizmetlerini dünya çapında sürdürmeye devam
etmektedir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; e-devlet uygulaması olarak tüm
yapı kooperatiflerinin iş ve işlemlerinin elektronik
ortamda yürütüldüğü,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Yapı
Kooperatifleri Otomasyonu ve Denetleme Projesi sonucunda oluşturulacak
yazılım programı kooperatifler ile üyelerinin de hizmetine
sunulacaktır.
Kooperatifler
Kanunu, yeniden ele alınmalı ve belli sayının üzerinde
üyesi olan tüm kooperatiflerin kendi oluşturulacakları üst birlikler
tarafından mutlaka denetimi sağlanmalıdır. Devletin
denetimi de ancak bu üst birlikler sayesinde olmalıdır.
Sanayi
Bakanlığına bağlı konut yapı, küçük sanayi sitesi
yapı, toplu işyeri yapı kooperatifi adı altındaki tüm
kooperatifler Bayındırlık Bakanlığına
devredilerek buraların da kontrolü Bayındırlık Bakanlığı
tarafından yapılmalıdır.
Bakanlıkça
çıkarılacak sertifikasyon mevzuatıyla denetimler daha etkin hâle
gelecek, inşaat ve tesisat işlerinde yetki belgesi olmayan usta
çalıştırılamayacak, müteahhitlerin
sınıflandırılması ve
yetki belgesi verilmesi gibi hususlar bir yıl içerisinde
çıkarılacak yönetmelikle belirlenecektir.
Tasarının,
inşaat ve tesisat işlerinde yetki belgesi olmayan usta
çalıştıramayacağına ilişkin hüküm 1 Ocak 2012
tarihinde yürürlüğe girecektir. Bu tarihe kadar ise çalışacak
ustalara geçici ustalık belgesi tanzim edilecektir. Proje, ruhsat ve
eklerine aykırı yapı yapan veya yapıları yaparken
kamuya olan sosyal güvenlik primlerini yerine getirmeyenler, ikinci bir
inşaat için ruhsat alamayacaklardır.
Topraklarının
yüzde 96sı farklı oranlarda deprem tehlikesine sahip olan ülkemizde
nüfusun yüzde 92sinin de bu bölgelerde yaşadığını
hepimiz biliyoruz. Ülkemizde etkili bir yapı denetimi sisteminin
uygulanması mutlaka gereklidir. Hâlen ülke topraklarımızın
yüzde 24üne ve nüfus olarak da yüzde 50sine tekabül eden bölgelerde yapı
denetim çalışmaları sürdürülmektedir. 1 Ocak 2011 tarihinden
itibaren de yapı denetim sisteminin tüm ülke genelinde uygulanmasına
başlanacaktır.
Yapı denetim
alanında görev alan firma sayısı 8 Kasım 2010 tarihi itibarıyla
820ye, sistemde görev alan insan sayısı ise denetçi, mühendis,
mimar, kontrolör, yardımcı kontrolör elamanlarıyla birlikte
36.625e ulaşmıştır. Denetim işleri biten, sertifika
alarak sistemden çıkartılan inşaatlar hariç, yaklaşık
olarak 131 milyar TL bedelli 259 milyon metrekare inşaat denetlenmektedir.
Bu konudaki eksiklikler de çalışmalarla giderilecektir.
Enerji Performans
Yönetmeliğinin uygulanmasıyla
binalarımızda yüzde 25-yüzde 50 arasında enerji tasarrufu
sağlanmıştır. İller Bankası tarafından
belediyelere 2009 yılında 1
milyar 83 milyon, 2010 yılında da 1 milyar 183 milyon TL kredi
kullandırılmış, bu sayede yerel yönetimlerin hizmetlerinde
büyük kolaylıklar sağlanmıştır. 2011 yılında
1.780 ailenin iskânı için etüt, proje çalışması yapılarak,
bu yerler yatırım programına alınarak ihaleleri
yapılacak ve hızla iskânları sağlanacaktır.
2011
yılı bütçemizin Bakanlığımıza ve ülkemize
hayırlı olmasını temenni eder, emeği geçen herkese
teşekkür eder, Bakanlığın bir an önce teşkilat
yasasına kavuşmasını da dileyerek hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Karayel.
Muhyettin Aksak,
Erzurum Milletvekili.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) Sayın Başkan
değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçe görüşmelerine
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinde Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına bağlı kuruluşlarımıza, Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğü dâhil olmak üzere, 1 milyar 170 milyon 512 bin
Türk Lirası ödenek ayrılmıştır. Tabii,
arkadaşlarımız ve Bayındırlık Bakanımız
bütçe konusunda geniş bilgiler vereceklerdir.
Ama
Erzurumumuzda çok önemli bir yatırım ve gelişme var, ben o
konuda sizlere bilgi vermek istiyorum. 2011 Üniversite Oyunları, hepimizin
bildiği gibi Erzurumumuzda yapılacaktır. Artık gün
sayıyoruz ve bunun heyecanını yaşıyoruz.
Bu konuda
Konaklı Kayak Merkezi artık faaliyete geçmiş durumdadır.
Konaklı Kayak Merkezimiz saatte 8 bin kayakçıya hizmet verebilecek
bir yatırımı üstlenmiştir ve bu yatırımın
heyecanını Erzurumlular olarak bizler yaşıyoruz.
Konaklı Kayak Merkezimizde yeni hizmet binası bitmiştir, kayak
okulu yapılmıştır; yemekhanesi, bakım binası
tamamen bitmiştir, 2011 Üniversite Oyunlarına hazır hâle
getirilmiştir. Yine liftler, kayak yapmak amacıyla gelenleri
pistlerin start noktasına kadar taşıyan mekanik
taşıma sistemleri yapılmıştır. Pistlerle birlikte
kar yapma sistemleri ve göletler de bitirilmiştir. Birçok milletvekili
arkadaşımızdan ve halkımızdan şu soruyla
karşı karşıya kalıyoruz biz her zaman: Kar
yağmazsa ne olacak? Kar yağmazsa hiçbir şey olmayacak, bu
yarışmalar yapılacaktır çünkü bunlarla ilgili göletler
yapılmıştır, suni kar üretme imkânları
oluşturulmuştur.
Yine Palandöken
Kayak Merkezimizde ek tesisler yapılarak bu bölgemiz de yenilenmiş
durumdadır. Burada da 2011 Üniversite Oyunlarıyla ilgili çok ciddi
hizmetler sunulacaktır.
Kandilli Kayak
Merkezimizde yine yurt binası, sosyal tesisler, bakım onarım
binası, yarış yönetim binası, yarış kontrol
binaları, pistler, kar yapma sistemleri ve göletler yollarına varana
kadar yapılmıştır, hazır hâle getirilmiştir.
Yine
Erzurumumuzda 2011le ilgili yapılan tesislerin içerisinde buz pateni,
buz hokeyi, curling tesisleri, 5 adet salon yapılmıştır.
Bunlar 3 bin kişilikle 2 bin kişilik arasında
değişmektedir.
Kayakla atlama
tesisleri Erzurumumuzda bitirilmiştir. Ben ülkemizin başka bir
yerinde bu tesislerden görmedim. Kayakla atlama tesisi ilk defa Erzurumumuzda
yapılmıştır ve bu, Erzurumumuzda artık bir simge
oluşturmuştur.
Bütün
milletvekili arkadaşlarımızı -muhalefet ve iktidar
milletvekilleri beraber olmak üzere- Erzuruma davet ediyoruz.
İnşallah, hep beraber bunların zevkini
çıkaracağız, bu güzel tesisleri bu gururla hep beraber
görmüş olacağız. Tabii bu konuda, milletvekillerimizin bir
kısmının yer konusunda sıkıntı çektiklerini
biliyorum. Evet, yer konusunda da bizler Erzurum milletvekilleri olarak
milletvekillerimize yer temin etmeyi üzerimize almış durumdayız.
Bu konuda hiçbir milletvekilimiz sıkıntı çekmeyecektir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, üniversite
stadyumunun, 2011 Üniversite Oyunlarının
başlangıcının ve bitişinin yapılacağı
Erzurum Stadyumunun çok ciddi harcamalar yapılarak üstleri
kapatılmış, yenilenmiştir ve üniversite stadyumu da
hazır hâle getirilmiştir.
Ayrıca,
Erzurum Oyunlar Köyü kurulmuştur. Burada yaklaşık olarak 5.500
sporcu ve yönetici misafir edilecektir. Bu Oyunlar Köyünün bir özelliği de
Oyunlar Köyü Kredi Yurtlar Bölge Müdürlüğümüz tarafından
yapılmıştır ve müsabakalar bittikten sonra, organizasyon
bittikten sonra üniversite öğrencilerimize yurt olarak hizmet verecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MUHYETTİN
AKSAK (Devamla) Tabii, Sayın Başkanım, anlatacağım
çok şey var. Erzuruma söz verseniz iyi olur ama
Evet, ben bu
vesileyle hepinize teşekkür ediyor, hayırlı günler diliyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Erzurum büyük
memleket, bir anda bitmiyor anlatılarak.
Van Milletvekili
İkram Dinçer.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İKRAM DİNÇER (Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
23üncü Dönem
milletvekilleri olarak görev yaptığımız dönem içinde
Türkiye'nin son bütçe kanun tasarısını görüşüyoruz. Bizler,
iktidarıyla, muhalefetiyle milletimize hizmet etmenin şeref ve
onurunu ömür boyu taşıyacağız.
Değerli
milletvekilleri, müsaadenizle kısaca demokrasi tarihimize ve AK
PARTİnin bu süreçteki yerine değinmek istiyorum zira bugün
yapılanların önemini kavramak geçmişi bilmekle olur.
Değerli
milletvekilleri, 1946ya kadar süregelen tek parti iktidarından sonra
demokrasimiz ne yazık ki sürekli yara alarak bugünlere geldi. Demokrasimiz
ilk yarayı rahmetli Adnan Menderes ve arkadaşlarının
idamlarıyla aldı. Bu üzücü hadiseden on yıl sonra 1971 Askerî
Muhtırasıyla demokrasi bir kez daha sekteye
uğratıldı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 80li yıllara geldiğimizde
sözüm ona onca müdahale demokrasinin gelmesi için yetmemişti. Bunun için
sokakların kan gölüne dönmesi, sabah sağcıyı vuran
silahın akşam solcuyu vurması ve böylece bir darbenin daha
olması gerekiyordu. 1980 darbesinden sonra tek başına iktidar
olan rahmetli Turgut Özal daha önceki demokratların
yaşadıkları gibi hedef tahtasına oturtuldu. Bu anlayış
28 Şubat postmodern darbe süreciyle devam ettirilmek istense de
halkımız bu zihniyete ilk seçimde AK PARTİyi tek
başına iktidara taşıyarak dur dedi.
Değerli
milletvekilleri, 2002de iktidara gelen AK PARTİ döneminde çok önemli iç
ve dış gelişmeler yaşandı. Orta Asyadan Balkanlara,
Avrupaya ve Orta Doğuya kadar dünyanın birçok yerinde dengeler
değişti. Dünya ekonomisi büyük bir kriz yaşadı. Dünyada
bunlar olurken Türkiye'nin önünün kapatılması için içeride de büyük
gayretler sarf edildi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 oy
şartını getirerek cumhuriyet tarihinde olmayan bir
uygulamayı dayattılar. İnternet sitelerinden toplanan haberlerle
partimize kapatma davası açtılar. Başbakanımıza
suikast planları yaptılar. Vatandaşlarımızı başı
örtülü-başı açık, sağcı-solcu, Kürt-Türk, Sünni-Alevi
diye fişlediler. Her gün yeni bir darbe planı hazırladılar
ama bütün bu baskılara karşı İktidarımız,
yılmadan, korkmadan ve usanmadan hizmetlerine devam etti ve Allah izin
verirse bundan sonra da halkımızın desteğiyle devam
edecektir.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ İktidarı insaf
sınırını aşan eleştiri ve baskılara
rağmen her alanda hizmetlerini sürdürmektedir. Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğümüzün 16 ve 17nci yüzyılın tarihine
ışık tutacak Osmanlı dönemini tapu arşivlerini ortaya
çıkaracak bir sistemi hayata geçirmesi önemli bir
çalışmadır.
Ben, bu
vesileyle, başta Bayındırlık Bakanımız olmak
üzere, Genel Müdürümüz ve bütün Genel Müdürlük
çalışanlarını yürekten tebrik ediyorum. Daha müreffeh, daha
ilerlemiş ve daha özgür bir Türkiye'nin inşasında emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum.
2011 Mali
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının hayırlara vesile
olmasını diliyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Konya
Milletvekili Sayın Ali Öztürk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yargıtay bütçesi üzerine söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Yargıtay,
Anayasamızın 154üncü maddesiyle kurulan yüksek bir mahkemedir.
Bugün için Yargıtay, 11 ceza dairesinde ve 32 hukuk dairesinde olmak üzere
toplam 250 Yargıtay üyesiyle görev yapmaktadır.
Yargıtay,
adliye mahkemelerimizden verilen ve kanunun başka bir adli yargı
mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme
mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi
olarak bakmaktadır.
30 Eylül 2010
tarihi itibarıyla ceza dairelerinde 198.507, hukuk dairelerinde 284.281
olmak üzere toplam 482.788 dava dosyası gelmiş olup bu davaların
392.177 adedi sonuçlanmıştır. Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına da yine aynı dönemde 371.668 dava
dosyası gelmiş, bunların da 338.068 kadarı
sonuçlanmıştır.
Yargıtay
Başkanlığının 2011 yılı bütçe
tasarısı 76 milyon 418 bin lira olup 2010 bütçesine göre yüzde 12
civarında artış sağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Yargıtay, son inceleme mahkemesi olarak karar
verdiğinden, başka bir deyimle, aynı zamanda içtihat
mahkemesidir. İçtihatlar, kanun ve tüzüklerden sonra bir meselenin
çözümünde mahkemelerin başvurdukları bir çözüm yoludur. Yargıtay,
ağır iş yükü altında gerçekten içtihat üretmekte
zorlanmaktadır hatta birbirine zıt içtihatlar da
çıkabilmektedir. Bu durum, içtihatlara başvuran ilk derece
mahkemelerini zor durumda bırakmaktadır. Bu nedenle, Yargıtayda
yeniden içtihat üretebilmek, iş yükünü ve dava sürecini azaltabilmek için
yeni dairelerin hemen kurulması gerekmektedir. Zaten Yargıtay
Başkanının da sık sık basında da yer
aldığı gibi, yeni daireler kurulması yönünde talepleri
olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, Anayasamızın madde 138de Hâkimler, görevlerinde
bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak
vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. denilmektedir.
İnsanlar
adalete ihtiyaç duyduklarında mahkemelere başvururlar.
Aradığı adaleti bulamadığı ya da adaletin çok geç
gelmesi hâllerinde toplumda adalete olan güven duygusu zarar görecek,
dolayısıyla hukuk düzeni bozulacaktır. O hâlde adaletin tecelli
etmesinde fiilen adalet hizmetinde görev alanların sorumluluğu daha
büyüktür.
Geçtiğimiz
dönemlerde yargıyı ve mensuplarını zaafa uğratma
çabaları olmuştur. Örneğin, yargı mensubu
yaşantısına, eşinin yaşam biçimine göre
fişlenmiştir. Bazı Yargıtay üyeleri hakkında
basında ses kayıtları yer almış, Yargıtay, CD
üzerinden dosya birleştirip sanığı tahliye
edebilmiştir.
YARSAV mensupları
aslında birer hâkim olmalarına rağmen sanki siyasi parti mensubu
gibi basına açıklamalarda bulunmuş hatta referandum süresince
Anayasa değişikliğine hayır denilmesi konusunda
görevlerinin de dışına çıkarak ziyaret adı
altında toplantılar yapabilmiştir.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sen valilere bak!
ALİ ÖZTÜRK
(Devamla) Burada saymadığım hâller ve bütün bunlar
yargıyı, yargının kararlarını
tartışılır hâle getiriyor ve yargıya güveni
azaltıyor. Özellikle ses kayıtlarında ismi geçen Yargıtay
üyesi hakkındaki hukuki işlemin bir an önce
sonuçlandırılmasını hatta bu üyenin yargıyı zan
altında tutmaması adına görevinden ayrılmasını
toplum beklemektedir.
Bir
sanığın tutukluluğu nedeniyle hâkimlerin Yargıtayca
tazminata mahkûm edilmeleri de sanığın sağlık
durumuyla ilgili heyet raporlarının adliyeden
saklandığının ortaya çıkmasından sonra bir kez daha
kamu vicdanı huzursuz edilmiştir.
Bedensel yaralar
hızla tedavi edilir, sadece kişi üzerinde iz bırakabilir ancak
adli hatalar kamu vicdanını yaralar, iyileşmesi çok uzun zaman
alır ve toplumda iz bırakır. O hâlde, sağlıklı
toplum, sağlıklı hukuk düzeni, sağlıklı adalet
için herkesin ve özellikle mesleki sorumluluk nedeniyle yargı
mensuplarının adalete saygı göstermeleri, adaleti kusursuz
gerçekleştirmeleri beklenmektedir; zira adalet, mülkün temelidir.
Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Kastamonu
Milletvekili Sayın Musa Sıvacıoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 yılı
Yargıtay bütçesi üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Yargıtayımız Divanı Ahkâmı Adliye
adıyla 1868 yılında kurularak yüz kırk iki yıldan bu
yana, adalet hizmetlerinin en üst noktasında, zirvede bir kurum olarak
görevini ifa ediyor. Tabii Yargıtayımızın iş yükünden,
benden önce konuşan, hem Milliyetçi Hareket Partisi hem de Cumhuriyet Halk
Partisine mensup arkadaşlarımız sorunlarını uzun uzun
dile getirdiler, dosya sayılarından bahsettiler, binalarından
bahsettiler. Tabii ki muhalefet olması dolayısıyla, her zaman
olduğu gibi, sadece bardağın boş tarafını görerek
dolu tarafını görmeme gibi bir durum da sergilediler.
Yargıtayımız
elbette ki bu hizmetleri verirken, şu anda, 32 daireyle birlikte, 250
üyesi, 1.300 çalışanı, 451 tane de tetkik hâkimiyle bu görevi
vermeye çalışıyor. Öteden beri Yargıtayın bu
çalışmaları, diğer yüksek mahkemelerin
çalışmaları elbette ki tartışma konusu olmuştur,
muhalefet de tabii ki bunu dile getirecek ama ifade ettiğim gibi, bizim burada
beklediğimiz, hakkın da teslim edilmesidir.
Arkadaşlar,
daha ben ayın 17sinde Yargıtay Genel Sekreteri, aynı zamanda
Yargıtay üyesi olan Salih Kocalar Beyi de ziyaret ettim. Yargıtayla
ilgili olarak oradaki birtakım sayıları aldım. Evet,
söylenen rakamlar doğrudur, Yargıtayın iş yükü
fazladır, dairelere milyonlarca dosya geliyor, bunların altından
kalkmak da mümkün değildir ama Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde,
şu anda, Adalet Bakanlığı Yargı Stratejisi Reformu
gibi bir çalışmayı başlatmış, önümüzdeki dönem
içerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı olarak
Türkiye'de adli anlamda neler yapılması gerekiyorsa her birisinin
üstesinden tek tek gelinecektir. Mesela binalardan bahsedildi. Tabii ki
mehabeti olan binalarda bu yargı hizmetinin verilmesi lazım.
Biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi bizim dönemimizde yapıldı, şu
anda orada yargı faaliyetine devam ediyor. Aynı zamanda,
Danıştay binası bitme aşamasına gelmiş, yirmi iki
asansörüyle birlikte bir yüksek mahkeme olarak görevine devam edecek.
Ben bilgileri
daha da yeni almıştım. Yargıtay Genel Sekreterimiz, elbette
ki arsa problemleri olduğuna, arsa temin edildiği takdirde derhâl
inşaatına başlanabileceğine, parasal bakımdan da
hiçbir problemin olmadığına değindiler.
Faruk Bey,
Değerli Arkadaşım, bahsederken Teknik donanımdan
bahsediliyor, yargının hızlanmasından bahsediyorsunuz ama
ben sadece iki yıl önceki verileri alabildim. dedi. Ben de aynı
verileri almakla birlikte, ceza dairelerinden olsun, hukuk dairelerinden olsun,
Yargıtay Savcılığından olsun bütün verileri
aldım. Aynı zamanda İki yıl geriden takip ediyor.
dediler, ben ayın on yedisinde yani daha iki gün önce 2010
yılına ait tüm bilgileri de aldım, on dakika içerisinde de bunu
çıkardılar, bana getirdiler. Bakın, 1/1/201017/12/2010 tarihi
itibarıyla hukuk dairelerine gelen toplam sayı 361.328, karara
bağlanan 328.104; ceza dairelerine gelen toplam dosya sayısı
260.234, karara bağlanan 197.024 dosya olmak üzere on dakika içerisinde
çıkarıp bana bunu verdiler.
Bir ara, Ankara
Adliyesine uğradığımda taşraya gönderilecek bir
talimat söz konusu idi. Ben oraya da sormuştum: Bu talimat kaç günde
gider, kaç günde gelir? Dediler ki: Şimdi, biz UYAP
kapsamındayız. Artık öylesine sistemli çalışıyor
ki hemen buradaki işlemi bitirdikten sonra, biz UYAP kanalıyla bunu
ilgili mahkemesine veyahut da savcılığına hemen
göndereceğiz, on dakika içerisinde mahallinde olacak. UYAP
kapsamıyla olsun, diğer teknik donanımlarla olsun, hâkimlerin ve
savcıların eğitimleriyle olsun gerçekten bu İktidar
döneminde belki de istediğimiz düzeyde değil ama tarihî dönemlerinden
birisini de Yargıtayımız yaşıyor, diğer
mahkemelerimiz yaşıyor. Oradaki dava sayıları elbette ki
çok fazla ama bunların üstesinden gelebilmek için ifade ettiğim
gibi- yargı stratejimizi önümüze koyduk, bundan sonra tek tek onlara
sıra geldi.
Adliye
binalarının hem illerimizde hem de ilçelerimizde tek tek
yapılıyor olması, elbette ki bir mana ifade etmeli. Elbette ki,
geciken adalet adalet değildir. Bütün bunların üstesinden gelebilmek
için de yeterli olan bütçenin ayrılması, personelinin eğitilmesi
ve gece gündüz orada çalışacak nitelikli ve kalifiyeli elamanlarla
donatılması gerekiyor. Bütün bunların hepsini de, biz, bu
İktidar döneminde elbette yapıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sıvacıoğlu, teşekkür ediyorum.
MUSA
SIVACIOĞLU (Devamla) Bu beş dakikalık süre içerisinde, elbette
ki hepsine değinmek mümkün değil.
2011
yılı Yargıtay bütçemizin ve tüm bütçemizin ulusumuza
hayırlı olmasını diliyor, hepinize sevgiler, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Bursa Milletvekili Canan Candemir Çelik.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı Danıştay
Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, grubum ve şahsım
adına, sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 1868 yılında Şûra-yı Devlet adıyla
kurulmuş bulunan, 1924 Anayasasıyla anayasal bir kurum hâline
getirilen Danıştay, 1961 ve 1982 Anayasalarında da yüksek idare
mahkeme olarak yerini almıştır. Anayasada öngörülen yüksek
mahkemelerden biri olan Danıştay, Anayasanın 155inci maddesine
göre yürütme organına yardımcı bir inceleme, danışma
ve karar organı olmanın yanı sıra, idarenin yargı
yoluyla denetlenmesinde de etkin ve önemli görev yapan bir kuruluştur.
İdari yargının en üst birimi olan Danıştayın,
bireysel özgürlüklerin artırılması ve demokrasinin standartlarının
yükseltilmesi için, kararlarında hukukun üstünlüğünü temel argüman
olarak alması hukuk devleti ilkesinin sağlanmasında ve
içselleştirilmesinde çok önemli bir işleve sahip olacaktır.
Danıştayın
bugün yaşadığı en önemli sorun, ağır iş
yüküdür. Bu, kuşkusuz yalnızca idari yargının değil,
tüm yargı sistemimizin sorunudur. Bu önemli sorunun aşılabilmesi
ve olumsuz etkilerinin azaltılabilmesi için ülkemizde kamu
denetçiliği sisteminin altyapısının oluşturulması
çok büyük önem arz etmektedir. Nitekim bu amaçla AK PARTİ
İktidarı döneminde vatandaşımızın yargı
öncesi bazı dileklerini ve şikâyetlerini aktarabilecekleri
yapının oluşumu için gerekli adımlar süratle
atılmış ve son Anayasa değişikliğiyle kamu
denetçiliği sistemi Türk hukuk sistemine dâhil edilmiştir.
Kamu
Denetçiliği Kurumunun, kamu idaresinin işleyişiyle ilgili
şikâyetleri daha başta çözümleyerek uyuşmazlıkların
yargıya intikalini azaltacağı kuşkusuzdur. Kurumun
yargının iş yükünü azaltan fonksiyonuna ilave olarak ülkemizde
katılımcı ve özgürlükçü demokrasinin gelişmesinde de
katkı yapacağı bilinmelidir. Halkımız bu ve benzeri
kurumlar aracılığıyla kamu yönetimine bizzat
katılmış olacaktır ki bu da demokrasimizin kalite ve
standardını yükselten çok önemli bir unsur olacaktır. Önümüzdeki
süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisimizce yasal düzenlemesi de yapılarak
seçilecek olan kamu denetçisi yıllardır konuşulan bir hayali
gerçekleştirmiş olacaktır. Biz, toplumumuzun daha da
demokratikleşmesine, uzlaşma anlayışının
yerleşmesine paralel olarak mahkemelere intikal ettirilecek
uyuşmazlıkların giderek azalacağına ve bunun da
sonuçta mahkemelerin iş yükünü önemli ölçüde hafifleteceğine yürekten
inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, adaletin tecellisinin sağlanması için
gerçekleştirilen bu yapısal düzenlemelerin yanı sıra fiziki
mekânların iyileştirilmesi konusunda da AK PARTİ döneminde çok önemli mesafeler
katedilmiştir. Ülkemizin dört bir yanında, illerimizde, ilçelerimizde
inşa edilen adalet sarayları gibi Danıştayın da fiziki
durumunun iyileştirilmesi için Hükûmetimiz Eskişehir yolunda yeni
hizmet binası için gerekli çalışmaları
başlatmış ve 2010 bütçesine
başladığımız tarih olan 14 Aralık 2009 tarihinde
temelleri atılmıştır. İnşaat hâlen devam etmekte
olup çalışmalar tamamlandığı takdirde oluşturulacak
uygun çalışma ortamında hizmetlerin daha etkin ve verimli bir
şekilde süreceğine yürekten inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, genel bütçe kapsamında bu yıl
Danıştayımıza ayrılan pay 2010 yılına oranla
yüzde 20,8 oranında artırılmış olup toplam bütçe 101
milyon 172 bin 500 Türk lirası olarak belirlenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimi tamamlarken 2011 mali yılı bütçesinin
Danıştay camiamıza, ülkemize ve milletimize hayırlar
getirmesini diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Danıştayın 2011 yılı bütçesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Sultan Abdülaziz
tarafından 1868 yılında Şûra-yı Devlet adıyla
kurulan Danıştay, cumhuriyet dönenimde de 1927 yılında
yeniden çalışmalarına başlamış, 61 ve 82
anayasalarımızda da İdarelerin hiçbir eylem ve işlemi
yargı denetimi dışında bırakılamaz. hükmünün bir
gereği olarak yürütme organına yardımcı bir inceleme,
danışma organı olmasının yanı sıra idare
mahkemelerince verilen kararların son inceleme mercisi olarak yönetimin
yargı yoluyla denetlenmesi görevini üstlenmiştir.
Anayasamızın
2nci maddesinde belirtildiği şekliyle Türkiye Cumhuriyeti,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Hukuk devleti,
yönetenlerin keyfî eylem ve işlemlerine karşı yönetilenlere
hukuki güvenceler sağlayan, hukukun üstünlüğüne dayanan devlettir.
Hukuka uymak yalnızca vatandaş için değil devlet için de bir
zorunluluk olup demokratik hukuk devletinin bir gereğidir.
Danıştay, bir yüksek yargı organı olarak kuvvetler
ayrılığı ilkesi gereğince idarenin tüm iş ve
işlemlerinin hukuka uygunluk denetimini Anayasa ve kanunlarımız
çerçevesinde belli kurallara bağlı olarak gerçekleştirmekle
görevlidir. Hukuk devleti, tüm kamu işlemlerinin ancak hukuka uygunlukları
yönünden yargı denetimine tabi olmasını gerektirir.
Yargı
kuruluşları, kamu işlemlerinin dayandıkları takdir
yetkisini denetleyemez, bir başka ifadeyle, yerindelik denetimi yapamaz
ancak ülkemizde, yargının, çeşitli kararlarıyla yerindelik
denetimi yaparak kamu hukukunun önemli bir kuralını ihlal ettiği
görülmektedir.
Danıştayın,
ekonomiden eğitime, sağlıktan toplu
taşımacılığa kadar uzanan geniş bir alanda
yönetimin takdir yetkisi içerisinde kalan birçok kararı iptal ettiği,
müdahaleci bir tutum içinde olduğu, görev alanının
sınırlarını aşarak yetki gasbında bulunduğu
ve âdeta yürütmenin yerine geçerek ona ait yetkileri kullanmaya
çalıştığı görülmektedir.
Yargının,
yerindelik gibi siyasi sorumluluk gerektiren alanlara, ayrı uzmanlık
gerektiren konulara dalmadan, bütün dikkatini hukuka uygunluk denetimine
yönlendirmesi gerekir. Aksi takdirde, hukuk devleti ilkesi yerine
yargıçlar devleti ilkesi hâkim olur ki bu da kuvvetler
ayrılığı ilkesini zedeler ve demokratik hukuk devletiyle
bağdaşmaz.
12 Eylül
tarihinde gerçekleştirilen halk oylamasıyla Anayasamızda
yapılan değişiklikle idari yargıda yerindelik denetiminin
yapılamayacağı şeklindeki temel kamu hukuku kuralı
kuvvetli bir şekilde vurgulanmıştır. Bu
değişikliğe paralel olarak İdari Yargılama Usulü
Kanunumuzda da gerekli değişiklikler yapılarak gerekli uyum
sağlanmalı, idari eylem ve işlemlerin iptalinde keyfîliğe
yol açan hükümler çıkarılmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; adalet hizmetlerine yapılan
harcamanın temel hak ve özgürlüklerin teminatına, toplumsal
barış ve huzura yapılan bir yatırım olduğu
düşüncesindeyiz. Bunun bir göstergesi olarak, AK PARTİ
İktidarında, adliyelerimiz, elverişsiz apartman dairelerinden ve
iş hanlarından, daktilo seslerinden, karbon kâğıtlarından
kurtularak bilgisayarlarla donatılan saraylara kavuşmuştur. Bu
güzel icraatlardan ilk derece mahkemeleri gibi, Anayasa Mahkememiz başta
olmak üzere, yüksek yargı organlarımız da nasibini
almış, yetersiz ve büyüklüğüne yakışmayan hizmet
binalarından kurtulmaya başlamıştır.
Danıştay için de Ankarada Eskişehir yolu mevkisinde 62 bin
metrekarelik arsa üzerinde inşa edilmekte olan, toplam kapalı
inşaat alanı 72 bin metrekare olan ve 22 bloktan oluşacak hizmet
binası 65 milyon lira bedelle ihale edilmiş, geçen yıl
başlayan inşaatın 25 Ocak 2012 tarihinde tamamlanması planlanmıştır.
Danıştayın 100 milyon lirayı aşan 2011 yılı
bütçesinin önemli bölümü Danıştay hizmet binası
inşaatı için harcanacak, böylece Danıştay da diğer
yargı kuruluşlarımız gibi modern ve geniş imkânlara
sahip bir hizmet binasına kavuşmuş olacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle Danıştayımızın ve diğer tüm
kurumlarımızın 2011 yılı bütçesinin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor,
sizleri saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Sayın
milletvekilleri, AK PARTİ Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 15.59
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı dokuzuncu
tur görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Söz
sırası, şahsı adına lehte olmak üzere Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürke aittir.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET ERTÜRK
(Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının dokuzuncu turundaki
kurum bütçeleri ve Tarım Bakanlığı adına lehte
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tarım, geleneğimiz ve geleceğimizdir. Ülkemizi,
ürettiği ürünlerle besleyen ve doyuran çiftçilerimizin
sorunlarını, onların problemlerini çözmek ödevimiz ve
görevimizdir. Sekiz yıldır Hükûmetimiz bu konuda çok etkili, verimli
çalışmalar yapmış, yüce Meclisten pek çok yasalar
çıkarılmış ve bu çıkarılan yasalarla,
insanlarımızın aşılmaz gibi görülen dertleri, çözülmez
gibi görülen problemleri çözüm noktasına getirilmiştir.
Elbette daha pek
çok yapılması gereken iş vardır, elbette daha pek çok sorun
vardır. Örneğin, global dünyada global ısınmayla beraber
kuraklık gibi pek çok sorunlarla, beklenilmeyen afetlerle -geçen
haftalarda Aydınımızda da büyük bir sorun yaşadık,
bir sel afeti yaşadık- bu gibi sorunlarla tarımsal üretim
bahçelerimiz, tarlalarımız, üstü açık bahçelerimiz, meyve
bahçelerimiz, üretim alanlarımız zarar görmektedir. Onun için,
TARSİM sigortalarını, yüzde 50 destekli tarımsal
sigortalarımızı mutlaka geliştirecek yol ve yöntemlerin bu
2011 yılı bütçemizde de artarak geliştiğini görmeliyiz,
görüyoruz.
Bunun dışında,
tarıma verdiğimiz önem ve ehemmiyetle Hükûmetimiz hem üretim
desteklerini hem de ihracat desteklerini şekillendirmektedir. Malum,
üretim destekleri, mazot destekleri, gübre destekleri, sertifikalı fidan
destekleri, sertifikalı tohum destekleri, hayvan başına verilen
desteklemeler, suni tohumlamadan doğan buzağılara verilen
desteklemeler gibi hem bitkisel üretimde hem hayvancılıkta gayet
önemli bir noktadadır. Keza, yem bitkileri destekleri de hayvancılıkta
son zamanlarda yaşadığımız et açığıyla
beraber çok büyük önem arz etmekte ve Hükûmetimiz 2011 yılında, 2010
yılı bütçesini yüzde 9,9 artırarak 6 milyar liraya ulaşan
2011 yılı bütçesinde, bu sorunları
GÜROL ERGİN
(Muğla) Ya, Sayın Bakan Et açığı yok. dedi, sen
Et açığı var. diyorsun; olmadı Ahmet Bey!
AHMET ERTÜRK
(Devamla) -
bu çözülme noktasında, çok hızlı hareket
ettiğimiz pratik sorunlarımızı çözme konusunda da iyi bir
ivme hazırlamaktadır.
Gene, damlama ve
yağmurlama sulamada, son zamanlarda hayvancılıkta da
sıfır faizli desteklemeler eklenmek suretiyle üretime verilen
desteklemelerle, hasat edilen ürünlere -ki bunların başında
buğday, pamuk, mısır, ayçiçeği, yağlı tohumlar,
zeytinyağı, çay gibi ürünler gelmektedir- verilen üretim desteklemeleriyle, ayrıca
bir de ihracat desteklemeleriyle -örneğin yurt dışına
satılan, geçen hafta da Meclisimizde konuşulan- yaş sebze
meyveyle ilgili konularda -örneğin narenciyede 75 dolar olan ihracat
desteği 50 dolar artırılarak bugün 125 dolara çıkmaktadır-
değerli bakanlarımıza, Hükûmetimizin değerli üyelerine ve
katkı sağlayan tüm milletvekillerimize, üreticilerimiz adına
tabii, teşekkür ediyoruz. Narenciye üreten bir ilin milletvekili olarak,
bu, bizim için de çok önem arz ediyor, ülkemiz için de çok önem arz ediyor
çünkü pek çok ürünü yurtdışına sattığımız
zaman hem üreticimiz kazanıyor hem de ülkemiz kazanıyor.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Demek, söyleye söyleye yaptınız Ahmet Bey!
AHMET ERTÜRK
(Devamla)- Keza, hayvancılıkta da -örneğin sütte Okul Sütü
Projemizde de sütte süt tozu- dahilde işleme rejiminde ithal edilen süt
tozunun da ithal edilmeyerek yerli süt tozu işleyen
fabrikalarımızdan bisküvicilerin ve çukulatıcıların
alınması yönündeki sütte regülasyon kararıyla da süt konusundaki
riskler veya süt fiyatları düşer mi gibi endişeler de ortadan
kaldırılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, tarlada izi olanın harmanda yüzü olacaktır. Biz bu
2011 yılı bütçemizde tarlada izimizi daha da derinleştiriyoruz
ve sekiz yıllık iktidarımız döneminde hep tarlada izi olan
bir iktidarın mensupları olduk. Çiftçilerimize, üreticilerimize,
ürettiği ürünlerle bizi besleyen, doyuran insanlarımızın
sorunlarıyla, hep onlara çözüm ve çare bulmak için çaba ve gayret
harcadık. İnşallah, 2011 yılı bütçemizde de bu
sorunları çözebilecek bir dik duruş sergileyerek
insanlarımızın daha çok üreten ve daha çok ürettiğiyle yurt
dışına daha çok satan bir Türkiye ve böylece dünyanın
sekizinci büyük tarım ülkesi olan Türkiye'mize güzellikler getirilmesini
bu yeni bütçeyle diliyorum. Yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Tarlada iziniz var mı bilmem ama ambarda parmak
iziniz var!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına lehte konuşma tamamlanmıştır.
Hükûmet
adına ilk konuşmacı Bayındırlık ve İskân
Bakanı Sayın Mustafa Demir.
Sayın Bakan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının 2010 yılı faaliyetleri ile 2011
yılı bütçe tasarısı hakkında bilgi sunmak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız,
şehirleşme ve yapılaşma alanlarında kuruluşundan
beri gerçekleştirdiği planlama, alt ve üst yapı hizmetleriyle
ülkemizin kalkınmasında önemli işlevler yerine getirmiştir.
İnsanlık tarihi kadar eski olan inşaat faaliyetlerinin
yapım teknolojileri açısından ulaştığı
seviye, çağı yakalama ve dışa açılma çabası
içinde olan ülkemizi yakından ilgilendirmektedir. Hükûmetimizin görevde
olduğu süre zarfında gerek Bakanlığımızın
çalışmaları ve gerekse Hükûmetimizin diğer icraatları
sonucunda Türk inşaat ve yapı sektörü ile yapı malzemeleri
sektöründe çok önemli gelişmeler yaşanmıştır.
Yıllar boyu durgunluk yaşayan, hatta bazı yıllarda gerileme
içine düşen inşaat sektörü Hükûmetimizin görevde olduğu dönemde
âdeta bir dönüm noktası yaşamıştır. Geçmiş dönem
verileri de dikkate alındığında inşaat sektörünün
bizim dönemimizde altın çağını yaşadığını
söyleyebiliriz. Ekonomik büyüme, inşaat sektörünü 2005 yılından
itibaren bütün sektörler içerisinde birinci sıraya yükseltmiştir.
İnşaat sektöründe yaşanan gelişmeler, ülkemizi yapı
malzemeleri alanında pek çok ürünün üretiminde ve ihracatında da
dünyanın ve Avrupanın ön sıralarına
taşımıştır.
Bu
gelişmelere paralel olarak Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı, merkezî hükûmet teşkilatı içinde
şehirleşme ve yapılaşma konuları çerçevesinde
yürüttüğü çalışmalarını yeniden yapılandırmaktadır.
Dolayısıyla Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı artık bugün mimarlık, mühendislik
konularında mevzuat geliştirerek sektörün daha
sağlıklı gelişimine yön veren; proje, müşavirlik ve
mühendislik hizmetlerinin ulusal düzeyde bir bütünlük içinde yürütülmesini
sağlayan; ülkemizdeki imar, yapı ve planlama hizmetlerindeki görev ve
yetki karmaşası ile görev boşluklarını önleyerek daha
etkili, verimli ve ekonomik hizmet ürütebilme imkânına kavuşmuş,
bütüncül bir anlayışla ülke düzeyinde planlama ve yapılaşma
alanlarında uygulama birliği sağlayan, imar hizmetleri konusunda
mahallî idarelerle işbirliğini artırarak onlara rehberlik eden
ve yol gösteren bir Bakanlık olarak yoluna devam etmek durumundadır.
Bu sebeple, yerleşme ve şehirleşme ve yapılaşma
konularında deneyimi ve birikimi bulunan Bakanlığımızın,
yeni yapısıyla bu alanlardaki üst kamu otoritesi olma vasfına
kavuşturulması gerekmektedir.
Planlamayla
ilgili yetkilerin farklı kurumlarda bulunması planlamada yetki
karmaşasına, zaman ve kaynak israfına ve plan bütünlüğünün
bozulmasına sebebiyet vermektedir. Planlama sistemindeki bu
dağınıklık aynı zamanda kentsel ve kırsal
yerleşme problemlerine de yol açmakta, her düzeydeki plan ve
içeriğinin bölgesel ve yerel koşullar da dikkate alınarak
yeniden tanımlanması ve planlama konusunda dil birliğinin
sağlanması büyük önem arz etmektedir. Ayrıca, kentleşmenin
yasal sorunlarının çözümüne, sağlıklı, dengeli,
yaşanabilir kentsel gelişmenin sağlanmasına yönelik ilke,
strateji ve eylemlerin ortaya konması, bunların uygulama
esaslarının belirlenmesi ve bir eylem programına
bağlanması gerekmektedir. Bu amaçla ulusal bir doküman olan ve
kısaca KENTGES olarak isimlendirilen Kentsel Gelişme Stratejisi
hazırlanmış, Yüksek Planlama Kurulunun onayıyla ve Resmî
Gazetede de yayınlanarak şu anda yürürlüğe girmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; birçok kez,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
özellikle içinin boşaltıldığı, önemini kaybettiği
şeklinde ifadeyi, muhalefet partimizin çok değerli sözcüleri bunu hem
Plan Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde hem burada ifade ettiler. Biz orada
da
Plan Bütçe konuşmasında da ben ifade ettim, burada da tekrar
ifade ediyorum: Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı geçmişte, özellikle cumhuriyetin kurulduğu
yıllardan itibaren gelişerek büyüyen, kamu adına her türlü
planlama, projelendirme, yapım ve denetim işlerini yapan bir
bakanlık idi ama ülkenin gelişmesi, sektörün gelişmesi,
mühendislik alanlarındaki elemanlarımızın,
mühendislerimizin sayısının artması, bu alandaki sektörel
kurumsallaşmanın sağlanmasıyla birlikte geldiğimiz
noktada artık görüyoruz ki, Türkiye, özellikle bu alanda çok büyük miktarlarda,
hem özel sektörde hem kamu alanlarında yatırımları
hızla devam ettiren bir ülkedir. Artık bir kamu otoritesinin
geçmişte olduğu gibi hâlâ uygulama planlarına varana kadar plan
yapıp, özellikle yapımların projelerini yapıp, bunları
ihale edip yaptıran, denetleyen -eski kontrollük mekanizmasını
ifade ediyorum- bu hüviyetini sürdürme imkânı kalmamıştır.
Aslında, bugün, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığından başka kurumlara devredildiği ifade
edilen kuruluşlar; Karayolları, Devlet Su İşleri,
DHMİ, DLH, Devlet Demiryollarına bir baktığımızda
bu alandaki tüm iş ve işlemlerini de artık kendilerinin
yapmadığını görüyoruz aslında.
Planlama
çalışmaları
Evet, yetki devri söz konusudur gibi biz de buna
Bakanlık olarak katılmıyoruz. Eğer bir plan yetkisi
olabilecekse merkezî, yüksek, tek bir otoritede toplanmasında çok büyük
yarar var ama esası itibarıyla tüm uygulama planlarının üst
ölçekleriyle birlikte mutlaka yerel yönetimlerde bulunması gerekir, bunu
bir kere daha burada ifade etmek istiyorum. Ama buna rağmen merkezde
bazı plan yetkilerinin bulunması gereği de vardır, bu plan
yetkilerinin de tek bir kurumda toplanması çok daha yaralı
olacaktır ki KENTGES Belgesi bunu açık ve net bir şekilde ifade
etmiştir. Artık o diğer kurumların da tüm imar
planlarını dışarıdaki plan bürolarına
yaptırdığını, projelerin sektördeki proje
müelliflerine yaptırıldığını, kurumların
yalnız ihaleleri gerçekleştirerek hatta oradaki denetim görevini bile
müşavirlik firmalarına, ihale şartnamesine yerleştirerek
yaptırdığını görüyoruz. Bunların artık,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığında bizzat
yapım işlerinin kalması diye bir durum söz konusu
olmadığını geldiğimiz bu durumda görüyoruz ama
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
aslında tüm mimarlık ve mühendislik uygulamalarının, tüm
planlama, plan çalışması yapan sektör aktörleri başta olmak
üzere, projelendirme, yapım, kamu adına yapım süreçlerini,
politika üreten, mevzuatlarını hazırlayan, o sistemi
sağlıklı bir şekilde destekleyen ve bir sistem dâhilinde
sağlıklı bir şekilde işleten bir kurum olmak durumunda
olduğunu bu KENTGES Strateji Belgesi bir kere daha ortaya koymuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şunu net bir şekilde ifade
etmek istiyorum: Bu KENTGES Strateji Belgesinde 151 kurum, kuruluş, plan
yetkilerini de elinde bulunduran tüm kamu kuruluşlarının da
temsilcileri dâhil olmak üzere, sektör temsilcileri, meslek odaları, özel
sektör temsilcileri, yerel yönetimler, tüm taraflardan 500e yakın uzman
bizzat iki yıl içerisinde çalışmış ve çok nitelikli,
çok nitelikli, çok özel, çok toparlayıcı, çok güzel bir üst politika
belgesi olarak önümüze bugün konmuş olan, Resmî Gazetede de
yayımlanarak hayatiyete geçmiş olan bir KENTGES Strateji Belgesine
sahip olmuş bulunuyoruz. Aslında, birçok konuda konuşulan, ifade
edilen, bugüne kadar geçmişte mimarlık ve mühendislik
uygulamalarından şikâyet ettiğimiz birçok konuya kesin çözüm
üreten, tam bir çatı, tam bir hedef ve yol gösteren bir belgeye sahip
olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Bildiğiniz
gibi, bu Belge, geçtiğimiz iki ay içerisinde yayınlandı. Tüm
sayın milletvekillerimize bu Strateji Belgesinden ben
ulaştırmayı burada ifade etmek istiyorum. Sayın
milletvekillerimizin bu Strateji Belgesini çok iyi incelemelerini, bundan
sonra, özellikle bu Strateji Belgesiyle ortaya çıkabilecek olan yeni
uygulamalarda da tüm sayın milletvekillerimizin desteğini bir kere
daha arkamızda, yanımızda görmek istediğimizi ifade etmek
istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle bu KENTGES Strateji
Belgesini biz ayrıca -şu anda izleme komitesini oluşturduk-
Bayındırlık Bakanlığının
başkanlığında, Devlet Planlama Teşkilatının
da yer aldığı kamu kurum ve kuruluşlarının
temsilcileriyle birlikte ilgili eylemlerin sorumlu kuruluş olarak ifade
edilen kamu kurum ve kuruluşlarını, bu eylemlerin uygulama
planlarını onlardan alacağız. Ocak ayında bir
toplantı yapıyoruz. Bir yıllık programlar hâlinde
bunları temin edip hayata, o programlara uyup uymadıklarını
bu izleme komitesi aracılığıyla takip etmeye
çalışacağız.
Bir şeyi
daha yapmayı planlıyoruz. Özellikle her yıl bu KENTGES Strateji
Belgesine katkı sağlayan, bu Belgenin ortaya çıkmasına
emek veren 500 uzmanla birlikte her yıl toplanarak Strateji Belgesinin
öngördüğü eylem planlarının uygulama safhalarını da
bizzat değerlendirmeye tabi tutmayı planlıyoruz.
Yine bir
çalışmayı öngörüp, yaklaşık üçer yıllık
dilimler hâlinde, statik bir belge olmadığını ifade etme
açısından, yeni ilave eylem ve politikaları öngörülme
noktasında yeni teknik çalışmalarla birlikte Strateji Belgesini
her üç yılda bir yenilemeyi planladığımızı ifade
etmekte çok büyük fayda görüyorum. Aksi takdirde, böyle bir politika belgesi
olmadan, eğer, bazen Bakanlık olarak, bazen Hükûmet olarak da
bazı uygulamaları, stratejileri ortaya koyduğunuzda, özellikle
mimarlık ve mühendislik alanında uygulamaları
gerçekleştirememek durumuyla karşı karşıya
kalınabiliyor. Çünkü bu alan tamamen nitelikli bir meslek
alanıdır. Bir tek meslek mensuplarının ancak
tarafından icra edilebilecek bir alan olduğu için. Böyle bir üst
politika belgesi çatısı altında bu çalışmaları
yürütmekte çok büyük fayda olduğunu ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; planlama yetkileri
Bakanlığımızda bulunan kıyı alanlarındaki
sorunlar burada ifade edildi. Biz Plan Bütçe konuşmasında da ifade
ettik. Özellikle Türkiyede tüm kıyı kenar çizgilerini 2014
yılı sonuna kadar tamamlamayı şu anda
programımıza aldık, çalışmalarımızı
devam ettiriyoruz.
Yine bir
başka proje özellikle kıyı alanlarıyla ilgili. Antalya
ilinde ve Kocaeli Körfez bölgesinde, Samsunda biz bu
çalışmaları, bütünleşik plan
çalışmalarını yaptık. Çok güzel bir katılım
sağlayarak bunu gerçekleştirdik, ki, o illerimizin milletvekilleri de
bu konuda bilgilendirildi. Bizzat bu çalışmaların bilgilendirme
toplantılarına da katılarak bana şunu, bu
çalışmaların niteliğini,
katılımcılığı ve ortaya konan plan
anlayışı noktasındaki takdirlerini ilettiler. Ben de
sayın milletvekillerimize ve çalışmayı yapan tüm
Bakanlık çalışanlarımıza teşekkür etmeyi bir kere
daha borç biliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu çalışmayı
yaparken tüm kıyı alanlarıyla ilgili hem
onayladığımız planlarda hem diğer kurum ve
kuruluşların yaptığı o kıyı alanlarındaki
yatırımlarla alakalı plan çalışmalarında hem
bizim kıyı kenar çizgisi tespitlerini bir elektronik ortamda, web
ortamında bir kayıt altına alıp tüm ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarının kullanımına sunmayı hedefledik. Bu
konuda çalışmalarımız devam ediyor. Bu çalışmayı
da 2014 yılı sonuna kadar bitirmeyi planlıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine
Bakanlığımızın, özellikle yüce Meclisin de kabulüyle,
takdiriyle birlikte yasalaşan Kooperatifler Kanununda bir
değişiklikle Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yetkisinde
olan yapı kooperatifleri, bildiğiniz gibi, özellikle 13 Aralık
itibarıyla Bakanlığımızın yetkisine geçmiş
bulunuyor. Yaptığımız çalışmalarla birlikte
şu anda bu konuda yetkilerimizi kullanmaya başladık. Önümüzdeki
2011 yılı içerisinde, yapı kooperatifçiliği alanında
geçmişte kaybedilen güven olgusunu yeniden kazandıracak çalışmaları
tamamlamayı planlıyoruz. Özellikle tüm yapı kooperatiflerini
elektronik ortamda kayıt altına alacağız, genel kurullarda
alınan kararların nasıl uygulandığını, hangi
seyirde uygulandığını, yönetim kurulunun bu konudaki
icraatlarından tüm kooperatif üyelerini haberdar edecek bir sistemin
şu anda yazılımına başladık. Yani bu konudaki en
önemli problem neydi yapı kooperatifleri alanında? Özellikle yönetim
kurullarının, genel kurullarda alınan kararlarla, kooperatifin
kuruluş amacına uygun insanların -gerek sanayi yapısı
olabilir gerek konut kooperatiflerinde konut edinme amacıyla olabilir-
daha çok orada, üyelerin kooperatife üye oluş amaçları
doğrultusunda faaliyet yapılmaması en büyük problem alanı
idi. Bu konuda, aidatların ödenip ödenmediğini artık her üye,
kooperatifteki o oluşturulan ortamda, kendisine şifre verilerek, bir
tek kendi kooperatif üyelerinin görebilecek olduğu bir sistem üzerinden
kooperatifin faaliyetlerini izler hâle gelecek. Dolayısıyla,
kooperatifin kuruluşu, ferdileşme ve tasfiye işlemlerini
kolaylaştırıcı düzenlemeleri de 2011 yılında
tamamlamayı planlıyoruz. Ümit ediyorum, 2012 yılı içerisine
geldiğimizde artık yapı kooperatifçiliğinin, hafızalarımızda
bulunan o güven yok etmiş olan veya güven bunalımını
oluşturan problem alanlarını tamamen çözme noktasında
çalışmalarımızı yürütmeyi planlıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada
Bakanlığımızın en önemli görevlerinden bir tanesi
mahallî idarelere imar hizmetleri konusunda onlara yol gösterilmesi ve mahallî
idarelere rehberlik edilmesi amacıyla dört yıldan beri yerel
yönetimlerin imar hizmetleri projesi konusunda da
çalışmalarımız hızla devam ediyor. Bu
çalışmalarımızın hedef kitlesi, özellikle il özel
idare genel sekreteri, ilgili teknik personeldir. Bu projeyle, imar ve
yapı konularında yapılan yasal ve idari düzenlemeler
hakkında yerel yönetimlerde görevli uygulayıcıların
bilgilendirilmesi yoluyla, mevzuatın ülke genelinde
uygulanabilirliğinin ve uygulama birliğinin sağlanması
hedeflenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle
Bakanlığımızın yetki alanı içerisinde olan
kıyı yapılarıyla ilgili plan onaylarında yeni bir
tebliğ yayımlayarak, yaklaşık iki buçuk yıl süren plan
onay süreçlerini üç aya indirdiğimizi huzurlarınızda ifade
etmekte çok büyük fayda görüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine yaptığımız
bir çalışmayı da hatırlarsanız, özellikle bu kat
irtifakından kat mülkiyetine geçişle alakalı bir düzenleme
yapmıştık. Artık Türkiyede yapı kullanma izin
kâğıdı alındığında, tapu kadastro
müdürlüklerine gönderildiğinde resen kat mülkiyetine geçişini temin
ettik. Bu alan çok büyük bir problem alanıydı. Yine bürokrasiyi
azaltma noktasında yaptığımız çok önemli
çalışmalardan bir tanesi, yapı kullanma izin
kâğıdını inşaat itibarıyla hak etmiş,
tamamlamış ama müteahhidin sigorta ve vergi borçlarından
dolayı yapı kullanma izin kâğıdı alamayan
vatandaşlarımızın bu problemlerini çözücü
İmar
Kanununda -yine sizin oylarınızla kabul edilen- yapılan
değişiklikle birlikte vatandaşı artık o sigorta ve vergi
borcunun ödenip ödenmemesine bakmaksızın yapı kullanma izin
kâğıdını alır hâle getirdiğimizi de ifade etmekte
çok büyük fayda görüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii süre çok az, aslında
konuşulacak çok şey var. Ben hemen şu anda Bakanlığımızın
geçtiğimiz yıl bütçe görüşmelerinde ifade ettiğimiz ama bu
sene artık uygulama safhasına geçtiğimiz iki konuyu da ifade
edip sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Bunlardan bir
tanesi, Sayın Ağyüz de burada konuşmasında ifade etti
Yapı Denetimi Kanunuyla alakalı
Sayın Ağyüz, tabii bu,
kanunla, değişiklikle yaygınlaştırılmıyor,
Bakanlar Kurulu kararıyla yaygınlaştırılabildiği
için yasadaki hüküm gereği, Yedinci ayda Bakanlar Kurulu kararı
yayımlandı ve 1/1/2012 tarihinden itibaren on dokuz pilot ilde
uygulanan Yapı Denetimi Kanununu tüm ülke sathına
yaygınlaştırmış bulunuyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada çok sağlıklı
bir sistem işlettiğimizi düşünüyoruz. Müracaatlar
alındı kuruluşlarla alakalı, noter huzurunda kuralar
çekilerek asil ve yedek yapı denetimi firmalarının her ilde
sıralaması yapıldı. Tabii bu kurayı çekmeden, her ilde
ne kadar yapı denetiminin
Oradaki inşaat ruhsat alma potansiyeline
bakarak tespit edilmiş bir yapı denetimi bürosu sayısı her
ile göre belirlendi. Şu anda yapı denetim bürolarının yetki
belgeleri veriliyor, denetim elemanlarının yetki belgeleri
hızlı bir şekilde veriliyor ve Ocak 1 itibarıyla tüm ülke
sathında Yapı Denetimi Kanunu gereği yapı denetimini
gerçekleştirmeyi başarmış olacağız.
Yine çok önemli konulardan
bir tanesi, enerji verimliliği noktasında, bildiğiniz gibi
Temmuzun 1i itibarıyla Enerji Performans Yönetmeliği yürürlüğe
girdi. Fakat orada bir önemli olgu var, aslında bu işin can
damarlarından bir tanesi, yeni inşaat ruhsatı alacak olan
yapılara enerji kimlik belgesi vermeyi 1/1/2011den itibaren
başlatıyoruz. Bu konudaki elektronik yazılım
tamamlandı, eğitimler tamamlandı. Yani Ocak 1den itibaren her
ruhsat alacak yapı, o yapının enerji performansı
noktasındaki özelliklerini ve niteliklerini gösteren enerji kimlik
belgesine sahip olacak.
Bu belge ne önem
arz edecek? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede
yapı kavramı, yapı dediğimizde, daire
dediğimizde, bina dediğimizde artık insanlarımızca
fiyatından, yerinden, mevkisinden daha önce enerji alanındaki
verimliliğini ifade eden bu belge aranır hâle gelecek
dolayısıyla ülkemizdeki kıt enerji kaynaklarımızı
da göz önüne aldığımızda, tüketilen enerjinin, tüm enerjinin
yüzde 40ının konutlarda ve yapılarda tüketildiğini
düşündüğümüzde bu konudaki, tasarruf noktasındaki millî
ekonomiye katkısını takdirlerinize sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir
çalışmamız da, özellikle 1/1/2012de yürürlüğe girecek olan
ama geçtiğimiz perşembe günü de Resmî Gazetede yayınlanan,
özellikle Yap-sat müteahhitliği. diye ifade ettiğimiz ve
şantiye şefleri ve belgeli usta çalıştırmayla
alakalı yönetmeliktir. Tüm Türkiyedeki özel müteahhitlik
alanını kayıt altına alıp, ruhsat ve eklerine
aykırı yapı yapan sektör aktörlerinin yani müteahhitlerin o
eksikliği gidermedikçe, bir de kamuya sigorta ve vergi borçları
anlamında mali mükellefiyetlerini yerine getirmedikçe artık
Türkiyede inşaat yapma imkânı kalmayacak, bu düzenlemeyi başarmış
oluyoruz.
Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı -tam bu noktada şunu ifade etmek
istiyorum ki aynen konuşmamın başında da ifade ettiğim
gibi- mimarlık ve mühendislik hizmetlerinin ülkede -kamuda ve özel
sektörde- her alanda sağlıklı uygulanmasını temin
edecek bir kamu otoritesi olma noktasında 2011 yılı içerisinde
inşallah tüm yapılanmasını tamamlamış
olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; süre az kaldı, aslında
söylenecek çok şey var, İller Bankası çok verimli bir
çalışma içerisinde, 2009 yılında 1 milyar lira kaynak
kullandırırken 2010 yılında 2 milyar liranın üzerine
çıktı. 2011 yılında 1,5 milyar lira hedefimiz var, ümit
ediyorum yine 2 milyar liranın üzerine çıkmayı planlıyoruz.
Bu arada Tapu
Kadastro -söz bitti ama burada da çok değerli konuşmacılar ifade
ettiler- artık dünyada alanı itibarıyla en kapasiteli, en seri
hizmet veren, bilgi ve iletişim teknolojilerini en üst düzeyde kullanan
kuruluş hâline gelmiş oldu ve tüm parti gruplarının, tüm
sayın milletvekillerimizin desteğiyle de, üç saatlik bir zaman dilimi
içerisinde yeni teşkilat kanunu yasalaştı. Ben tüm sayın
milletvekillerimize, tüm heyetinize en derin şükranlarımı ve
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı yeni bir yola girmiştir.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının kendi
gelişimi içerisindeki kat ettiği her mesafe, 73 milyon
insanımıza, çocuklarımıza ve torunlarımıza çok
sağlıklı, hayırlı hizmetlere vesile olacaktır
diye düşünüyorum.
2011
yılı bütçemizin Bakanlığımıza ve ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Hükûmet
adına ikinci konuşmacı Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Mehmet Mehdi Eker.
Sayın Bakan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığımın
2011 yılı bütçesi ve 2009 yılı kesin hesabının
görüşmesi vesilesiyle tarım sektörünün geliştirilmesine yönelik,
bugüne kadar yaptığımız faaliyetlerimizi ve geleceğe
dönük hedeflerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; esas itibarıyla
Bakanlığımla ilgili sunuşu yapmadan önce, biraz önce çok
değerli milletvekillerimizin ifade ettikleri bazı hususlarla
alakalı olarak bazı açıklamalar yapmak istiyorum.
Değerli
milletvekillerimizin kendi kendine yeterlilikten bahsetmesi ve benim bunu
eleştirmem söz konusu edildi. Değerli arkadaşlar, ben şunu
söylüyorum, dün söyledim, bugün de söylüyorum: Türkiye, kendi kendine yeten 7
ülkeden 1isidir. sözü gerçeği yansıtmıyordu çünkü bunun bir
ölçüsü yoktu, yani geçmişte de Türkiye tarım ithalatı
yapıyordu. Bu gerçeği milletin gözünden saklamamak lazım.
Türkiye'nin geçmişte tarım ürünü ithal etmiş olması da
büyük bir nakisa değildi ama bugün kalkıp, sanki ilk defa, Türkiye
bir tarım ürünü ithal ediyormuş gibi bunu söylemek, gerçekleri çarpıtmaktır.
Şimdi, 1970
yılı, Türkiyenin toplam ithalatı 947 milyon, nüfusu 35 milyon,
Türkiyenin tarım ürünü ithalatı 101 milyon. Yüzde kaç?
İthalatının yüzde 10,7si, sene 1970, 35 milyon Türkiyenin
nüfusu var ve ithalatının yüzde yaklaşık 11ini tarım
ürünleri ithalatı oluşturuyor. Sene 1990 -atlayarak geliyorum vakit almamak
için- Türkiyenin toplam ithalatı 22 milyar, Türkiyenin tarım ürünü
ithalatı 2 milyar 911 milyon, yüzde 13 Türkiyenin tarım ürünü
ithalatı, nüfusu 55 milyon. 2000, yani bizim
devraldığımız iktidarın, Hükûmetin döneminde
Türkiyenin nüfusu 64 milyon, Türkiyenin toplam tarım ithalatı 2
milyar 127 milyon ve Türkiyenin tarım ürünü ihracatı 1 milyar 683
milyon. Yani, o dönemde Türkiye net tarım ithalatçısı.
Şimdi bugüne geliyorum: Bugün Türkiye 73 milyon nüfusa sahip ve
değerli arkadaşlar, Türkiyenin tarım ürünü ithalatı 9
milyar 600 milyon, biraz önce arkadaşlarım açıkladı, bunun
3,5 milyarı da tarımın kullanmadığı hammaddeler,
yani kâğıt hamuru gibi kauçuk gibi vesaire, bunlar da bunun
içerisinde; 3,5 milyarını bu teşkil ediyor, geriye, tamamı
9 milyar 600 milyon. Peki, Türkiyenin tarım ihracatı ne? Türkiyenin
tarım ürünü ihracatı 11 milyar 200 milyon. Şimdi
GÜROL ERGİN
(Muğla) Peki, onun dışındaki tarım girdileri
nelerdir, onları da bir söyleyin! (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi,
bir dakika, bunu 2002-2009 mukayesesi için söylüyorum
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Bunlar doğru değil!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Ben sizi dinledim,
siz de beni dinleyin, gerçeklerden rahatsız olmayın. Şimdi,
bakın, AK PARTİ dönemi 2003-2010
GÜROL ERGİN
(Muğla) Yahu neresi rahatsızlık Sayın Bakan, öbürünü
söylüyorsun, bunu da söyle!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) O da burada.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Siz gelene kadar 2 milyar dolar ithalat açığı yoktu!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Tamamı,
bütün dönem, ki bu bütün dönem içerisinde tarihin en büyük kuraklık
dönemlerinden birini yaşamış Türkiye. Türkiyenin -bütün AK
PARTİ dönemini söylüyorum- tarım ürünü ihracatı toplam 71 milyar
166 milyon, Türkiyenin toplam tarım ürünü ithalatı 67 milyar lira,
aradaki fark 3 milyar 267 milyon lira. Türkiye net ihracatçı. Bütün AK
PARTİ dönemini kapsadığımızda da durum
değişmiyor. Şimdi, bunu niye söylüyorum? Burada söylendi biraz
önce, onun için söylüyorum. Türkiye net tarım ithalatçısı.
dendi. Bu gerçek değildir. Ne milletimize haksızlık yapın
ne Türk tarım sektörüne haksızlık yapın ne de bu Hükûmetin
başarılarını boş yere karalamaya
çalışın. Tenkit edecekseniz başka şeyleri tenkit edin
ama bunu söylemeyin.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Tarımsal ham maddelerde net ithalatçıyız.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bir dakika.
GÜROL ERGİN
(Muğla) TÜİK söylüyor.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bakın,
dünyada tarımı gelişmiş bilinen ülkeler var. Ben şimdi
size bir şey söyleyeceğim.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Doğruları söyleyin.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Kesinlikle çarpıtıyorsunuz Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bakın,
geçen sene Hollanda 53 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiş,
Avustralya 9 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiş, Kanada 26
milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiş, Fransa 53 milyar
dolarlık tarım ürünü ithal etmiş. Şimdi, arkadaşlar,
bu listede on bir tane ülke var, bunların arasında Türkiye de var,
bunlar net tarım ihracatçısı ülkeler. Bu listede de net
tarım ithalatçısı ülkeler var. Bunlar ne kadar? Otuz iki tane.
Bakın, bunun içerisinde Almanya var, Rusya var, İngiltere var,
Portekiz var, İtalya var, Akdeniz ülkeleri ve diğer, bizim
gelişmiş diye bildiğimiz ülkeler.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Senin toprakların, iklimin oralarda var mı? Senin dört
farklı iklimin orada var mı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
Dolayısıyla, arkadaşlar, bunları konuşurken gerçekleri
konuşacağız.Türkiye bu dönemde arttı
Şimdi bir
arkadaşımız dedi ki: Türkiye buğday ithal ediyor.
Doğru, buğday ithal ediyor. Şimdi, ben size onun gerçeklerini
söyleyeceğim. O nedir?
VAHAP SEÇER
(Mersin) Yalan mı söylüyoruz da gerçeklerini söyleyeceksin?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Türkiye 2009 yılında 3,4 milyon ton buğday
karşılığı ithalat yapmış. Şimdi,
buğday ve mamul madde ihracatı aynı dönemde 3,5 milyon ton, 1,2
milyar dolar. Şimdi, Türkiye buğdayı vatandaşına
yedirmek için, ihtiyacı olduğu için değil, Türkiyenin
ihracatçısı, getirip işleyip ihraç etmek üzere bu
buğdayı ithal ediyor. Siz buna karşı
mısınız?
VAHAP SEÇER
(Mersin) Tamamı öyle değil, doğruları konuşun!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Türkiye'nin
sanayicisinin
GÜROL ERGİN
(Muğla) İçeride yok diye dışarıdan alıyor,
içeride olsa dışarıdan alır mı Sayın Bakan!
İçeride olsa dışarıdan getirir mi, bunu söyle!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
böyle bir
ithalat yapmasına karşı mısınız? Böyle bir
ihracat yapmasına karşı mısınız? Siz söyleyin.
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.
Evet
GÜROL ERGİN
(Muğla) Kardeşim, içeride olsa dışarıdan getirir mi?
Aynı şeyi ette de yapıyorsunuz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi,
bakın, bir şey daha söyleyeceğim değerli milletvekilleri.
Burası çok önemli bak: 2002 yılında Türkiye, dünya buğday
unu ihracatında sıralamada değil! Bakın, sıralamada
değil!
GÜROL ERGİN
(Muğla) Vatandaşa, millete doğruları söyleyecek!
VAHAP SEÇER
(Mersin) Şimdi?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 2002
yılında Türkiye, dünya buğday unu ihracatında
sıralamada değil. Bak
VAHAP SEÇER
(Mersin) Katma değer katıyorsun. Un ihracatınla buğday
ithalatına bak!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bir dakika
Bir dakika
VAHAP SEÇER
(Mersin) İthalata ödediğin bedel daha fazla! Kimi
kandırıyorsun!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sabret
Sabret
(AK PARTİ ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
Değerli
arkadaşlar, 2003 yılında AK PARTİyle birlikte dünyada
3üncü; 2004, 2005, 2006da dünyada 1inci; 2007, 2008de 2nci; 2009
yılında miktar olarak dünyada 1inci, değer olarak da 2nci
sıradadır. Nerede? Buğday unu ihracatında. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Şimdi bana söyleyin: Siz Türkiyede
sanayicinin, tüccarın
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Hayalî bunlar, hayalî rakamlar!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
buğdayı satın alıp
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Hayalî ya, hepsi hayalî!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
getirip,
işleyip, ihraç etmesine karşı mısınız! Bunu
söyleyin
GÜROL ERGİN
(Muğla) Fiktif, fiktif!
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Hayalî bunlar hayalî, Bakanım!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
veya siz
bir gün şayet iktidar olabilirseniz siz Türkiyede böyle bir
ithalatın yapılmasına
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Fabrikalar kapandı.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
dolayısıyla böyle bir ihracatın yapılmasına
karşı mı duracaksınız hükûmet olarak! Bana bunu da
söyleyin de ben onu da bileyim!
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Sayın Bakan, 2009da 902 milyon dolar ithalat
yaptınız mı, yapmadınız mı? Un
ithalatını da söyleyin!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, şimdi, 1,2 milyar dolar ihracat var.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Un ihracatıyla Zafer Bey övünsün, sen niye övünüyorsun
anlamıyorum!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
Lütfen arkadaşlar
VAHAP SEÇER
(Mersin) Tarım Bakanı mı o, Ticaret Bakanı mı
anlamadım ben! Ne alakası var! Un ihracatıyla Tarım
Bakanı övünüyor.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
Türkiye'nin
2002 yılında
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayalım sayın
milletvekilleri, lütfen
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
toplam
tarımsal ürün miktarı 96 milyon tondur
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Bakanı dinleyemiyoruz Sayın
Başkan, lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar karşılıklı konuşmayalım, lütfen.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
2009
yılında 102 milyon tona çıkmıştır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sözü olan çıkar konuşur Sayın
Başkan. Bu kadar tahammülsüzlük olmaz. Dinleyelim Sayın Bakanı.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Kardeşim, doğruları konuşsunlar!
ALİ TEMÜR
(Giresun) Sana mı soracak ne konuşacağını!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
Doğrular sizin yedeğinizde deği, benim söylediğim devletin
rakamları.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Bana sormayacak, vicdanında
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli
kardeşlerim
BAŞKAN
Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Bakanı dinleyin lütfen.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, Sayın Gürol Ergin
dedi ki: 1980li yıllardaki 1 milyon 250 bin ton ayçiçeği üretimine
henüz ulaşılamadı.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Evet, evet.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 1980
yılında ayçiçeği üretimi 750 bin ton, 750 bin ton. Tamam
(CHP
sıralarından gürültüler)
GÜROL ERGİN
(Muğla) Say, say.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, Sayın Bakanı
dinleyemiyoruz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 2005
yılında 975 bin ton
BAŞKAN
Sayın Canikli, lütfen oturunuz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Böyle bir şey olmaz ki! Bu kadar
saygısızlık olmaz Sayın Başkan! Lütfen
GÜROL ERGİN
(Muğla) Doğru konuş, ağzını topla, bana
Saygısız diyemezsin.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bak, ben
devraldım 850 bin tonda değerli arkadaşlar.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Böyle bir şey olur mu Sayın
Başkan!
BAŞKAN
Sayın Canikli lütfen
Siz buyurun
Sayın Ergin,
lütfen
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Benim
Hükûmetim 850 bin ton ayçiçeği devraldı 2002 yılında.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Böyle rezalet olmaz Sayın Başkan!
BAŞKAN
Buyurun efendim... Buyurun siz
VAHAP SEÇER
(Mersin) Ne rezaleti! Rezalet yalan söylemektir, yalan.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ayıptır ya! Bırakın
Sayın Bakanı dinleyelim
BAŞKAN
Sayın Canikli, lütfen buyurun efendim. Konuşmasına devam etsin
Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, 2010 yılında 1 milyon 220 bin tona
çıkmış, 1 milyon 220 bin tona çıkmış. AK
PARTİ 850 bin tondan almış, 1 milyon 220 bin tona
çıkarmış. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Şimdi, bunun daha artık söylenecek bir şeyi
var mı?
Değerli
arkadaşlar, ben Dünyanın tarımsal üretim
sıralamasında, gayrisafi yurt içi hasılasında, Türkiye
8inci sıraya AK PARTİyle geldi. dedim, bir milletvekilimiz de bize
Yalan. dedi.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başbakan dedi, Bana bildiğim
matematiği unutturdunuz. dedi.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
Arkadaşlarımız eğer bilmiyorsa İnternet sitesinin
adresini vereceğim, Dünya Bankasının databankı: dünyabankası.org
Buraya girin, dünya sıralamasını da, Türkiye
sıralamasını da size söylesinler. Ben rakamları oradan
aldım, Dünya Bankasının verisi bu. Türkiye, tarımsal
üretimde, tarımsal üretim değerinde 11inci sıradan, 2008
yılında 8inci sıraya çıktı, 56 milyar dolar
karşılıkla. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Şimdi, bu ne kadardı biliyor musunuz? 23 milyar
dolardı.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Onun için mi ithalatımız arttı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Türkiye'nin
bütün çiftçilerinin, bütün tarlalarda ektiği, biçtiği,
yetiştirdiği bütün ürün değerinin tamamı 23 milyar
dolardı. Nüfus azaldı, şimdi 56 milyar dolara çıktı.
2008 yılında Dünya Bankasının rakamı da bu
değerli arkadaşlar.
Şimdi,
arkadaşlarımız bir sürü ilklerden bahsettiler, Biz
yönetmelikler çıkardık. dediler, doğrudur, çok teşekkür
ediyoruz, güzel yönetmelikler çıktı o tarihte fakat biz de çoğu
ilk defa olmak üzere on dört tane kanun çıkardık yönetmelik
değil.
İlklerden
bir tanesi de şudur: Söyleyin bana, eğer daha önce Türkiye
Cumhuriyetinin tarım sektörü, Birleşmiş Milletler Gıda ve
Tarım Teşkilatının yayınını
Başarıya giden yollar diye, bu şekilde yayınladıysa
bana getirin, ben söyleyeyim, buyurun. Bu İngilizce metni, orijinal olsun
diye söyledim, orijinalini getirdim buraya. Bunun Türkçesi de var, Türkçeye
çevrildi. Başarıya giden yollar Türkiyede tarım sektörünün
kaydettiği gelişmeyi, kırsal kalkınmadaki gelişmesini
ve tarımsal verimlilikteki artışını FAO dünyaya örnek
olarak gösterdi.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Türkçesini dağıtın Sayın Bakanım, Türkçesini
okuyalım.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki biz bunları, bu
başarıları durduk yerde yakalamadık size şimdi
söyleyeceğim. Bakın, 1.480 farklı tarımsal ürünü 161 ülkeye
ihraç ediyordu Türk tarım sektörü, bugün 1.530 farklı tarımsal
ürünü 177 ülkeye ihraç eden bir sektör hâline geldi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, kişi başına tarımsal gelir -biraz önce
söylediğim- 23 milyar doların karşılığı bin
dolardı Türkiyede. Yani çiftçinin yıllık ürettiği
değerin karşılığı kişi başına,
çiftçi başına bin dolardı, bugün bu, 2.870 dolar. 1,8 milyar
nakit tarımsal destek vardı, yalnız o tabii, seçim
yılı olduğu için öyleydi, şimdi size onun iki yıl
öncesini söyleyeceğim. 2000 yılında 344 milyon dolar Türk
tarım sektörüne verilen destek, 2001 yılında 593 milyon dolar.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Gayrisafi yurt içi hasılaya oranını söyle Sayın
Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, 2002de seçim olunca 1,8 milyara çıktı. Peki, biz ne
yaptık bunu? Değerli arkadaşlar, biz de bunu bu sene, 2010
yılında 5 milyar 733 milyon olarak belirledik ve bunun da şu gün
itibarıyla 5 milyar 300 milyonu ödendi, ay sonuna kadar, yani önümüzdeki
hafta içerisinde de bir 300 milyon ödenecek, 5 milyar 600 milyonu ödeniyor.
Ayrıca, bunun da 127 milyon da doğal afet için ödediğimiz para
var, bu dâhil değil bu rakama. Topladığınız zaman 5
milyar 700
MUHARREM VARLI
(Adana) Gayrisafi millî hasıladan aldığı payı
söyleyin Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Gayrisafi
millî hasılaya biz arttı diyoruz, siz Artmadı. diyorsunuz.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Ondan düştü.
MUHARREM VARLI
(Adana) Söyle söyle, oradaki faizi söyle, çiftçinin faizini söyle!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Yani,
gayrisafi millî hasıla, Türkiye'nin millî geliri arttı
dediğimizde siz diyorsunuz ki: Hayır artmadı.
MUHARREM VARLI
(Adana) O zamankiyle şimdikini karşılaştırın
bakalım.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi,
onu siz söyleyin.
Değerli
arkadaşlar, bu şekilde, 5,7 milyar nakit destek ödedik.
MUHARREM VARLI
(Adana) O dergileri mergileri göstermek iş değil!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) 12 tane
kalemde tarımsal destek vardı, bugün, 61 kalem tarımsal
desteğe çıktı. Tarımsal kredi faiz oranları yüzde
59du. Bu yanlış anlaşılmasın, tarımla ilgili
özel kredi sübvansiyonu 2001 yılında kaldırılmıştı,
meşhur Derviş yasaları içerisinde. Bunun da altını
çizerek söyleyeyim yani o tarihte artık tarım kredisi, ticari kredi
diye bir şey kalmamıştı, kaldırılmıştı,
tamamı yüzde 59du. Bugün bunlar, hayvancılıkta sıfır
var, onun dışında da yüzde 9,75e kadar düşüyor faizler.
Genel sıralama yüzde 13 olmasına rağmen, bunun yüzde 95i bu
aralıkta kredi kullanıyor kullandırılan kredilerin.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Faizin adı komisyon oldu.
MEHMET
EKİCİ (Yozgat) Memur kefil istediklerini biliyor musun?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sabit
sermaye yatırımı: Tarımda, 2,4 milyar lira sabit sermaye
yatırımı iken 2010 yılının tahmini 9,5 milyar,
2009un kesinleşmiş rakamı 6,3 milyar lira. Bu, tarımdaki
sabit sermaye yatırımı. Bu ne demek? Tarımda orta ve uzun
vadede gelir getirecek, üretim yapacak tesislere yatırım
yapılması demektir. Demek ki Türkiyede, tarımda sabit sermaye
yatırımları da önemli miktarda artmıştır.
Türkiye,
uluslararası kuruluşlardan yardım alan bir ülkeydi, şimdi
mesela, FAOda donör bir ülke oldu ve geçtiğimiz sene, önceki sene,
Türkiye, toplam 10 milyon dolarlık, gıda güvenliğinde fakir
ülkelere proje desteğinde bulundu yani artık Türkiye,
Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatının
yardım alan değil, yardım eden ülkesi hâline geldi.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üretim maliyetleri içerisinde
tarımsal desteği biz artırdık. Şunu söyleyeyim: 2010
yılında
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Girdilere gel Sayın Bakan, girdilere! İlaca, gübreye,
mazota.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Pamukta yüzde 50, ayçiçeğinde
yüzde 39, buğdayda yüzde 24, mısırda yüzde 16, çeltikte yüzde
15, soyada yüzde 51, maliyetin bu oranlarını biz destek olarak karşıladık.
Yani pamuk üreticisi 100 lira para harcadıysa kendisine 50 lira destek
olarak ödüyoruz. Bu çok önemli bir destektir arkadaşlar. Üretim
maliyetinin
MUHARREM VARLI
(Adana) Hangi ülkede bu ya?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Türkiyeden
bahsediyorum, Türkiyeden.
MUHARREM VARLI
(Adana) Türkiyeden mi bahsediyorsunuz?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Siz de biraz
dolaşın Türkiyeyi, görürsünüz.
MUHARREM VARLI
(Adana) Ben pamuk eken bir çiftçiyim aynı zamanda Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
Hayvancılık desteklerinde, bakın, GAP ve DAP projeleri
kapsamında 276 milyon TL yatırıma karşılık 81
milyon TL hibe desteği verilerek 50 baş ve üzeri 269 işletme
kuruluyor. Bu işletmeler de bölgedeki hayvancılığa önemli
bir katkı sağlayacak.
Değerli
arkadaşlar, 2003-2010 döneminde hayvancılığa toplam 5,5
milyar lira nakit destek verildi. Şimdi, demin arkadaşlar dediler ki:
Türkiye ilk defa kurbanlık koyun ithal etti. Doğru.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Yalan mı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Doğru,
doğru, tabii doğru ama eksik ve yanlış.
Bir şey daha
söyleyeyim size, şimdi, şunu da bilin
(Gürültüler)
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Angus var, dana var, inek var, düve var
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
Doğrudur.
Devri
iktidarınızda sanki ithalat yapılmamış! Şimdi
rakamları söyleyeceğim size.
Şimdi,
arkadaşlar, Türkiye tarihinde ilk defa ülkesinin bir bölgesini, Trakya
bölgesini şap hastalığından ari hâle getirdi. Bunu niye
söylemiyorsunuz?
GÜROL ERGİN
(Muğla) Avrupa Birliği ona karar verdi ve yaptı.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Peki, bir
dakika
Avrupa
Birliğiyle alakası yok.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Avrupa Birliği projesi olarak yapıldı.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bu, Türkiye
Cumhuriyetinin kararıdır, Türkiye Cumhuriyetinin
uygulamasıdır.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Sayın Bakan, bu başarı mı ya?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Tarihinde
ilk defa bir bölge şap hastalığından ari hâle geldi.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Bütün bölgelerimizde şap hastalığı kol geziyor;
Trakyada yok, bununla övünüyorsunuz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi
ben size söylüyorum, bütün milletime de söyledim, size de söylüyorum
değerli milletvekilleri
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Bakan, brusellayı anlatın.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Trakya bölgesine hastalık
bulaşmaması açısından biz bu tedbiri aldık ve
doğru bir tedbirdi aldığımız.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Ruamı anlat, şapı anlat.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Doğru bir tedbirdi çünkü biz -özellikle
Trakyalı arkadaşlarım iyi dinlesinler- en kısa süre
içerisinde Trakyayı Türkiye'nin hayvancılıkla ilgili ihracat
üssü hâline getiriyoruz. Diğer mücadeleleri de yapıyoruz diğer
hastalıklarla ilgili olarak da ve bunu da Türkiye tarihinde ilk defa
yapıyor, yani geçmişte Türkiyede böyle bir şey yok. Türkiye'nin
bir bölgesi hiçbir zaman şap hastalığından ari olmadı
ve bunu uluslararası otoriteler onaylamadı. (MHP
sıralarından gürültüler)
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Hayvan kaçakçılığı var
Sayın Bakan.
MUHARREM VARLI
(Adana) İthal kurbanla bile övünüyorsunuz. Vallahi, helal olsun!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, Ziraat Bankasının verdiği
tarımsal kredilerde geriye dönüş yüzde 38di.
Devraldığımızda, 2002de, o hani Bir sürü ilkler
yapıldı. dendi ya, işte o dönemde buydu. Yani devlet, Ziraat
Bankası çiftçiye 100 lira kredi veriyordu, 38 lirasını geri
alabiliyordu.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Yüzde 70i icralıkmış.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bugün yüzde
98i geri geliyor. Bu ne demektir? Bu, çiftçinin alım gücü de, ödeme gücü
de arttı demektir değerli arkadaşlar.
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Tarlasını satıyor, tarlasını.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi,
kredi limitleri artırıldı, yedi yıla uzatıldı
vade ve işletme kredilerinde yirmi dört aya ulaştırıldı.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Daha istiyorsunuz çiftçiden?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatifleri tarafından 14 milyar lira
kredi kullandırıldı, 14 milyar lira ve dediğim gibi, bunun
ödeme gücü oldukça yüksek, yüzde 98lerde.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Krediyle övünmek acziyetin göstergesi.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi,
siz, tabii, tarımı bir faaliyet olarak, verimli bir faaliyet olarak
görmüyorsunuz herhâlde, görmek istemiyorsunuz. Bu da sizin vizyonunuzu
gösteriyor, bu da sizin vizyonunuzu gösteriyor.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Siz görmüyorsunuz Sayın Bakanım, siz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Tarımı bitirdiniz Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şimdi,
hayvansal üretime faizsiz kredi uygulaması kapsamında, değerli
milletvekilleri, 1 Ağustos-15 Aralık arasında 35.892 çiftçi 2
milyar 582 milyon lira sıfır faizle kredi kullandı,
sıfır faizle.
VAHAP SEÇER
(Mersin) Çiftçiler değil, holdingler kullanıyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayenizde eti korkarak yiyoruz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, şimdi, biraz önce Türkiyede üretimin azalmasından,
düşmesinden, tarımın öldüğünden bahsedildi. Bu, tabii,
kesinlikle gerçek de değil, doğru da değil. Bunu millet de zaten
biliyor. Çiftçilerle kendimiz görüştüğümüz zaman, çiftçilerle,
vatandaşla, çiftçi kuruluşlarıyla konuştuğumuzda da
zaten bu net bir şekilde ortaya konuyor.
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) Bak, çiftçi telefon etti, Sayın Bakanın
yüzü kızarmıyor mu? diyor Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bakın,
değerli arkadaşlar, mısırda yüzde 100lük üretim
artışı oldu.
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) Çiftçi telefon etti, Sayın Bakanın yüzü
kızarmıyor mu? diyor.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Türkiye
mısırda üretimini yüzde 100 artırdı, çeltikte yüzde 139
artırdı üretimini. Bu, temel iki üründü. Türkiye bunların çok
büyük bir kısmını ithal ediyordu. Bugün bu alanlardaki ithalat
miktarı oldukça düşük bir seviyeye
MUHARREM VARLI
(Adana) Seneye de Pamuk arttı. diyeceksiniz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, 2005-2010 döneminde Türkiye'nin iç ve
dış pazar taleplerine uygun çeşitlerle 1 milyon 92 bin dekar
alanda yeni meyve bahçesi tesis edildi. Bu da destekle oldu yani
sertifikalı fidan veriyoruz, çiftçiye diyoruz ki: Yeni meyve bahçesi
tesis et. O da tesis ediyor ve 1 milyon 92 bin dekar alanda biz bunu
gerçekleştirdik.
Şimdi,
tohumdan bahsedildi, değerli arkadaşlar, sebze tohumunda,
Türkiye'nin, hibrit sebze tohumunda kendine yeterlilik oranı yüzde 10 idi.
Bunu, hepiniz biliyorsunuz. 2004te burada kanun çıkardık, 2005te
projesini başlattık ve 2005te başlattığımız
projenin meyveleriyle kendine yeterlilik burada hibrit sebze tohumunda yüzde
10dan, yüzde 36ya çıktı.
Şimdi, bunu
bu kadar kısa süre içerisinde -ziraat ile uğraşanlar bilirler
çiftçiler bilirler, yani bir tohumun geliştirilmesinin kaç yıl
aldığını bilirler- buraya geldi. Ama bir şey daha
söyleyeyim, orada da toplumun kafasını kimse bulandırmasın:
Hububatta, bakliyatta ve standart sebze çeşitlerindeki oran çok çok
yüksek. Hububat ve bakliyatta Türkiye, bütünüyle kendi tohumlarını,
kendi yetiştirdiği tohumlarını kullanıyor yani yüzde
100ünü kendi yetiştirmiş olduğu tohumlukları
kullanıyor. Hububatta da öyle, bakliyatta da öyle, standart sebzede de
yani açık alanda yetiştirilen sebzelerde de böyle ama seralarda
yetiştirilen sebze tohumluklarında -ki bunlara hibrit tohum deniyor
biliyorsunuz- Türkiye, biz devraldığımızda yüzde 10
oranında ihtiyacını karşılıyordu, bugün bu yüzde
35lere çıktı. İnanın bunu bu kadar süre içerisinde,
dört-dört buçuk yıl içerisinde buraya çıkarmak çok çok büyük bir
başarı ve bunu da Türkiyede tohumla uğraşanlar da,
çiftçiler de çok çok iyi biliyor.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Sami Beyin dönemini saymıyor musunuz? Yazık!
Yazık!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sami Beyin
dönemini söylüyorum, benim arkadaşımdır Sami Bey.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Kendinden önceki
Bakanı niye yok sayıyorsun?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sen, Sami
Beyi benim kadar sevemezsin merak etme.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, dünyanın üçüncü büyük Tohum Gen
Bankasını kurdu bu dönemde, bu senenin başında
açılışı yapıldı. 250 bin çeşit örnek
kapasiteli Tohum Gen Bankasını Türkiye yaptı ve kurdu.
Türkiye, Orta
Anadoluda, Konyada geçtiğimiz günlerde bir kuraklık test merkezi,
dünyanın en modern, benzeri dünyada iki tane yerde olan bir kuraklık
test merkezi kurdu. Burası da bir araştırma merkezi.
Yine, Tıbbi
ve Aromatik Bitkiler Araştırma Merkezini Antalyada bu dönemde kurdu.
Biraz önce
söylendi, gıda güvenliğiyle ilgili, Türkiye, 6 milyon 300 bin avro
tutarında bir ulusal gıda referans laboratuvarını da
geçtiğimiz aylarda hizmete açtı.
Şimdi,
gıda sağlığıyla ilgili reçeteli zirai ilaç
satışı uygulamasına geçildi bizim dönemimizde ve 11 bin
teknik personele reçete yazma yetkisi verildi.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, biz daha az ilaç kullanıyoruz. Sadece süne
mücadelesinde 900 ton yılda ilaç kullanılırken bu 180 tonlara
düştü ve bunu da yer aletlerine geçişle başardık.
Değerli
arkadaşlar, tabii, emgili dane oranından bahsedildi. Emgili dane
oranı Türkiye ortalaması 0,8dir. Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü
59 ilin ortalamasını, buğday yetiştirilen ilin
ortalamasını, çalışmasını yaptı ve 0,8
emgili dane oranı. Eskiden bu yüzde 3,8di, biz
devraldığımızda.
Değerli
arkadaşlar
VAHAP SEÇER
(Mersin) Biz de inandık!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli
arkadaşlar
VAHAP SEÇER
(Mersin) Biz de inandık şimdi!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Önemli olan
milletin inanmasıdır, sizinki bir şey ifade etmiyor.
2002
yılında Türkiye 55 bin ton ilaç kullanıyordu, bugün 37 bin tona
düştü.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Yalandan kim ölmüş Sayın Bakan?
Yolsuzluğu tespit eden müfettişi görevden aldınız.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Size cevap
verecek kadar seviyemi koruyorum, merak etmeyin!
Değerli
arkadaşlar
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Hırsızların seviyesi yüksek oluyor
tabii!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; güvenilir gıda arzında,
dediğim gibi, Türkiye çok önemli mesafe katetti. 39 bin denetim
yapılıyordu, 274 bin denetime çıktı yani bu halkın
sağlığıyla ilgili çok önemli bir gelişme.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Peki, bu mikroplu, hastalıklı hamburgerleri kim yedi?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bir
başka konu şu: Kırsal kalkınma konusunda Türkiye tarihinin
en büyük projesini gerçekleştirdi. Bu alanda, değerli
arkadaşlar, 1.126 tane bitkisel ürün işleme, paketleme tesisi
açıldı; 621 hayvansal ürün işleme, paketleme tesisi
açıldı; 247 tarımsal ürün depolama tesisi, 191 alternatif
enerjili sera, 26 su ürünleri işleme, paketleme tesisi, 6 hayvansal
atık işleme tesisi, 529 toplu basınçlı sulama projesi olmak
üzere 2.960 tane proje yüzde 50 hibe destek verilmek suretiyle hayata geçti.
Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tarıma dayalı kırsal
kalkınma faaliyetlerinin en önemli projesinin sonuçları bugüne kadar.
Ayın sonuna kadar bunun sayısı 3 bini geçiyor ve buraya bizim
ödediğimiz para 486 milyon lira hibe desteği, 30 bin kişiye de
burada istihdam sağlandı. Yani kırsal kalkınmada hem yeni
tesis açtırıyoruz, tarıma dayalı sanayiyi
geliştiriyoruz, tarım ile sanayiyi entegre ediyoruz hem istihdam
yaratıyoruz hem tarımsal ürünlerin katma değerini artıracak
tesisler kuruyoruz.
Keza,
tarımsal kalkınma kooperatifleri. Bir arkadaşımız yine
burada bahsetti, KÖY-KOOPtan bahsetti. Değerli arkadaşlar, son sekiz
yılda 1.800 tane tarımsal kalkınma kooperatifi projesine 1 milyar 551 milyon lira kredi
tahsis edildi ve burada da 178 bin aile bu kooperatiflerde iş sahibi oldu.
Arazi
toplulaştırması yine bizim üzerinde çok önemle durduğumuz
bir konu. Cumhuriyet tarihinde 450 bin yani başlangıçta 1961-2002
arasında 451 bin hektar alanda toplulaştırma yapılmış.
2003-2010 arasında 691 bini tamamlandı ve şu anda
yapımı devam eden, çalışması devam eden 2 milyon 61 bin hektar GAPta, 377
bin hektar da GAP dışında olmak üzere 2 milyon 438 bin hektar
alanda da çalışma devam ediyor.
Harran
Ovasında çoraklaşan, tuzlanmaya mahkûm edilen arazileri de
kurtarıyoruz. Orayla ilgili olarak 41 bin hektar araziyi kurtarmak için de
geçen sene proje başlattık. 2011 sonu itibarıyla inşallah
bitiyor. 41 bin hektar alanı da orada tuzlanmaktan kurtarıyoruz,
çoraklaşmaktan kurtarıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sertifikalı tarım
danışmanlığı müesseseni hayata geçirdik. Dendi ki:
Mühendisler masada oturmasın. Doğru. 5 bin tane mühendisi ve
veterineri köylere gönderdik. Şimdi, 2.500 tane daha gönderiyoruz,
önümüzdeki ay çalışmalarını başlatıyoruz, 2.500
daha. Böylece 7.500 kişi tarımda, merada, tarlada çiftçinin
yanında çalışmış oluyor. Bu da yine bizim
kullandığımız önemli bir argüman, önemli bir
çalışma.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçemiz 6 milyar lira
tarımsal destekleme ödemesini kapsıyor ama destek sadece bundan
ibaret değil, diğer desteklerimiz de var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Ben
bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Katkılarınız için hepinize teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet Sayın Ergin
GÜROL ERGİN
(Muğla) 69uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN Ne
söylendi efendim?
GÜROL ERGİN
(Muğla) Sözümün gerekçesi: Sayın Bakan benim sözümü
çarpıttı. Ben 82 yılında 1 milyon 250 bin ton
ayçiçeği üretildi. demedim. Ben 80li yıllarda 1 milyon 250 bin
tona ulaşan ayçiçeği üretimine AKP döneminde hiç
ulaşılamadı. dedim. O farklı bir rakam verdi ve benim
sözümü çarpıtmış oldu. İzin verirseniz
ALİ TEMÜR
(Giresun) Kayıtlara geçmiştir.
BAŞKAN
Hayır, kayıtlara geçti de
Biz şu anda nereden bakıp bunu
doğrulayacağız, Sayın Bakanın veya sizin sözlerinizi?
GÜROL ERGİN
(Muğla) Daha söyleyeceklerim var. Açıklayacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Ergin, kayıtlara geçti efendim.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi açısından
ben de söz istiyorum.
BAŞKAN
Kayıtlara geçti, buyurun efendim.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Sayın Bakan bize de verdiği cevaplarda, ki
konuşmasının önemli bir kısmında cevaben söyledi.
Benim verdiğim bütün ithalat ve ihracatla ilgili rakamlar hem TÜİKin
rakamlarıdır hem de Un Sanayi Sektör Raporudur. Sayın Bakan bu
rakamları tamamen çarpıtmıştır. Şu anda
Türkiye'nin ithalatı ve ihracatıyla ilgili verdiği rakamlar
doğru değildir. Ayrıca kürsüde Dünya Bankasının
başarı öyküsü diye sunduğu raporda gösterdiği, Türkiyeyle
mukayese ettiği ülkeler üçüncü dünya ülkeleridir.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Dünya Bankası değil FAO, FAO!
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) Sayın Bakanın daha doğru bilgiler vermesini temenni
ederim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim efendim.
Şahsı
adına Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan bakanlıklarla ilgili şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Özellikle
Tarım Bakanlığıyla ilgili olarak, onun bütçesiyle ve
faaliyetiyle ilgili olarak birkaç şey söylemek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanın övüne övüne söylediği, vizyona
dayalı yönetim anlayışının sonucu diye takdim
ettiği Trakya bölgesinin şaptan ari olması hadisesi 1987
yılına aittir ama o Trakya bölgesinde eğer hayvan almaya
giderseniz size iki tane hayvan takdim ederler. Eğer kan tahlili
yapılarak tüberküloz ve bruselloz bakımından ari ise size teklif
ettikleri fiyat farklı, kan tahlili yapılmadan tüberküloz ve
brusellozdan ari olduğu belgelenmemiş olan materyalden istenen para
ayrı. Bu ne anlama gelir biliyor musunuz? Trakya da dâhil olmak üzere
Türkiyede şakır şakır şakır sekiz seneden beri
bruselloz ve tüberküloz hastalığı var. Bu hem hayvandan hayvana
hem hayvandan insana bulaşan zoonoz hastalıklardır.
Şimdi,
vizyon ortaya koyarken bunları ifade etmek zorundasınız.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Siz
niye yapmadınız? Üç buçuk yıl niye yapmadınız?
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) Birlikte çalıştığınız
bürokratlar 90 öncesinde de o bakanlıkta çalışıyordu. Bu
konularla ilgili bütün detayını size net bir şekilde verirler.
Ben size farklı şeyler söylemek istiyorum değerli
milletvekilleri. İnanıyorum ki size de geliyor bu problemler.
Türkiyede bitkisel üretim var, sebze üretiyoruz. Rusya, Ukrayna
İthalatı durdurdum. diyor. Niye? Patates güvesi nedeniyle
Almayacağım diyor. Bu patates güvesi bizden kaynaklanmadı,
bize geldi ve bize yerleşti. Bunun önüne geçecek, bunu ortadan
kaldıracak önlemi almak vizyonlu olmayı gerektirir.
Çalıştığınız
Kabinede, Kabinenin başı bulunan Sayın Başbakana
bildiği matematiği unutturmamak vizyonlu olmayı gerektirir
Sayın Bakan.
Bir muhalefet
milletvekili burada konuşurken, ister orada otururken ister burada
otururken onunla dalga geçer gibi gülmemek devlet adamı olmayı
gerektirir Sayın Bakan. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, pek çok çiftçiden talep alıyoruz Ne olur şunu dile
getirin. Tesadüfen Sayın Bayındırlık Bakanı Mustafa
Beyle beraber aynı anda bir arada bulunuyorlar. Tarım arazilerine
fabrika kurdurmayalım, tamam, iyi de tarım arazisinde sera
kurmayalım mı? Yüzde 50sinden fazla araziye sera
kuramazsınız. Uygulamada olan bu. Siz istihdama yönelik, üretime
yönelik politikayı geliştirecekseniz, o zaman sera kurulabilecek
arazinin tamamında sera kurdurmanın tedbirini ve teşvikini
vererek önlemini almanız gerekir Sayın Bakan.
Adamın bir
arazisi var, 3 dekar. O 3 dekar arazinin tamamında ahır kurup üretim
yapmak istiyor, bu ahırda yetiştireceği hayvanların yemini
çevrede var olan arazileri kiralayarak üretmek istiyor, ama gidin, o adam, o
arazide, arazinin sadece yüzde 5inde inşaat yapabilir. Doğru mu
Sayın Vekilim?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Değişti, o değişti.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) Niye? Şimdi, bakın ne oldu? Sayın Koyuncu, ne
oldu?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Değişti, genişletildi.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) Değişti. Ne değişti? Var olan
uygulamadaki konulan kural değişti. İşte, vizyonu olmak
bunu sekiz sene önce değiştirmeyi veya sekiz sene öncesinde
koymamayı gerektirir, önümüzü görmeyi gerektirir.
Bütün
bunları yaparken, üretici birliklerine büyük önem düşüyor diyoruz.
Arı yetiştiricileri birliği var. Adamları
sıkıntıya sokacak şekilde mahkemeye vereceksiniz, beraat
edecekler, size yanlış bilgi verip yanlış yönlendirenler
hakkında hiçbir işlem yapmayacaksınız. Bu, vizyonu
olmayı gerektirir. Eğer bu böyle olmazsa, markete gidersiniz 7,5
liradan bal bulursunuz, aynı rafta 40 liradan da bal vardır. Allah
aşkına, soruyorum: Kavanozda 1 kilo balın fiyatı 7,5 lira
ile 40 lira arasında nasıl değişir? Bu, insanların
sağlığını riske atmak değil midir? Vizyonu olmak,
o raflara giderek bunun, bu fiyat farklılığının
nereden kaynaklandığını ortaya koymak ve arkasından da
bunun tedbirini alarak insanların sağlıklı beslenmesini
temin etmeyi gerektirir diyorum.
Her şeye
rağmen, bütçenin hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Köse,
buyurun efendim.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Adıyamanda tütün ekimi ve alımına dair Hükûmetinizin
farklı bir uygulamaya gitmesi 2011 yılında söz konusu mudur?
Yine, başta
GAP olmak üzere Adıyamanda 2010 yılında kaç kişi ve
kuruluşa suni tohumlama destekleme primi ödenmiştir?
Kırmızı
et ve hayvancılık konusunda yaşanan sorunlarla ilgili herhangi
bir araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili bir düşünceniz
var mıdır?
Narenciye ihracat
teşvik miktarını artırmayı düşünüyor musunuz?
Biyogenetik
Yasasına göre etiket zorunluluğu getirilmiştir. Bu etiket
zorunluluğu niye uygulanmıyor?
Adıyaman ve
Kâhta Adalet Sarayının ihale durumu nedir? Ne zaman bitecektir?
Son olarak,
Sayın Bakanım, yeni seçilen HSYK üyelerine hemen 2011 model araç
alınmasının ve maaşlarına 2 bin liraya yakın zam
yapılmasının nedenleri nelerdir?
BAŞKAN
Sayın Asil
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Sayın Bakan, bu soru Eskişehirin
Çifteler ilçesinden bir çiftçimizden geldi: Yıllarca hayvan besledik,
uyguladığınız politikalar sonrası damızlık
hayvanlarımızı bile kestirmek zorunda kaldık. Bugün, bizden
esirgediğiniz desteği et ve canlı hayvan ithal etmek suretiyle
yabancı çiftçiye veriyorsunuz. Bizi fakirleştirdiniz,
yabancıyı zengin ettiniz. En büyük girdimiz gübre çiftçiye lazım
olduğu aylarda 2 katına çıkıyor, Bakanlığınızdan
tıs yok. Mercedes otomobilin deposuna konulan mazot ile benim üretim için
traktörüme koyduğum mazot aynı para. Her litre mazot için devlete 2
lira vergi ödüyoruz. Allah aşkına, daha ne bekliyorsunuz,
canımızı mı alacaksınız? Malımız,
mülkümüz bitti, canımızı almadan istifa etmeyi düşünüyor
musunuz? diye soruyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim.
İrandaki
Razi Kimya Tesislerinin ortaklık yapısı hakkındaki 22
milletvekilimiz imzasıyla Cumhurbaşkanlığına
gönderilen dilekçe ilgisi nedeniyle Tarım Bakanlığına
havale edilmiştir.
Bakanlığınız
bu konuda Teftiş Kurulunu harekete geçirmiş midir? Geçirmediyse
gerekçesi nelerdir? Türkiyenin en büyük dış yatırımı
olan bu tesislerden Türkiyeye bugüne kadar hangi miktarda gübre
getirilmiştir?
İkinci
sorum: Döner sermaye işçilerinizi Sağlık
Bakanlığında olduğu gibi kadroya geçirmeyi düşünüyor
musunuz?
Yine bir
başka soru: Dünyanın en iyi pamuğunu yetiştiren Gediz
havzasında ve Manisada pamuk eken kalmadı.
İktidarınız döneminde 7 milyar dolarlık pamuk ithal
ettiniz. Stratejik bir ürün olan pamuk tekrar özendirilmeli ve teşvik
edilmelidir. Bu konuda ne yapıyorsunuz?
Dünyanın en
pahalı mazotunu Türk çiftçisi kullanıyor; bundan haberiniz var
mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Çalış...
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Teşekkürler Sayın Başkan.
Benim
sorularım Tarım Bakanına. Karamanlı çiftçilerimizin
mesajlarını soracağım:
Sayın
Bakanım, bir çiftçimiz 99 kuruşa rafineriden çıkan mazotu bize
3 liraya satıyorsunuz. Bunu hangi vicdan ölçüleriyle izah edeceksiniz?
diyorlar. Ucuz mazot, renkli mazot sözünüz ne oldu? diyorlar.
Bir başka
çiftçimiz Buğday primlerini Kurban Bayramından önce ödeyecektiniz,
unuttunuz mu? diyor.
Bir başka
çiftçimiz Bayramlarda Sayın Bakanın mesajlarını
alıyoruz ama bizim beklediğimiz mesajlar alın terimizin para
ettiğinin haberini almaktır. Bunların paralarını
Sayın Bakan kendisi mi ödüyor, devletin sırtına mı
yüklüyor? diyor.
Bir başka
çiftçimiz Kredi için bankaya gittim. İpotek, apartman ve memur kefil
istiyorlar. Ben bunları bulamıyorum, bana bir çözüm yolu göstersin.
diyor.
Bir başka
çiftçimiz Sıfır faizle damlama kredisi aldım.
Yarısını ödedim, 1 taksiti aksadı; tamamını
serbest piyasa faizine çevirdiler. Bunun içinden nasıl
çıkacağız? diyorlar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Paksoy...
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Tarım
Bakanımıza soruyorum: Sayın Bakan, her konuşmanızda
Türkiye, sekiz yılda -verdiklerinizle tarımda oluşmuş-
dünyanın sayılı ülkelerinden biri oldu. diyorsunuz ama
Bakanlığınız döneminde, cumhuriyet tarihinde ilk defa
kurbanlık ithal edildi, canlı hayvanın, kırmızı etin
her türlüsü dışarıdan getirildi; pamuğa, bitkisel
yağa, mısırdan soyaya, hatta sarımsağa kadar her türlü
tarım ürünü ithal edildi. Hem bu kadar destek, bu kadar ihracat, bu kadar
büyüme, bu kadar üretim ve yatırım artışı olacak, hem
de her şey ithal edilecek; hangi ülkede, hangi bakanlık
başarabilir? Evet, Sayın Bakan, nasıl başardınız?
Çiftçiyi öldürdünüz, bu işi beceremediniz. Yoksa, bahsettiğiniz
Türkiye sanal âlemde mi bulunmaktadır? Bir başka ülkede, böyle
başarısız bir bakan istifa ederdi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Varlı
MUHARREM VARLI
(Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Tarım Bakanına soruyorum: Demin, geçmiş yıllara ait
rakamlar verdiniz, 70li, 2000li yıllara. Burada, doğrudan
tahıl ithalatı, mısır, pamuk ithalatı ne
kadardır? Bunlarla alakalı, tarım aletleri, traktör ithalatının
miktarı ne kadardır? Bu birinci sorum.
İkincisi:
İç Anadolu çiftçisi belki mecburiyetten buğday ekiyor ama Çukurova
çiftçisi buğday ekmiyor; gerçi ektiği de son
yağışlarla herhâlde çıkmayacak gibi. Çukurova çiftçisinin
buğday ekmesini teşvik etmek için prim artışını
düşünüyor musunuz? Çünkü, buğday çok stratejik bir üründür, mutlaka
ekilmesi ve Türkiyeye yeterli seviyede ekilmesi gerekmektedir.
Üçüncüsü de
Sayın Bayındırlık Bakanına: Devlet hastanelerinde
döner sermayeden orada çalışanlara belli bir miktar ödeniyor. Siz de
tapu çalışanlarına böyle bir ödeme yapmayı planlıyor
musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım
Sayın Tarım Bakanınadır:
1)
Bakanlığınız döneminde tarla içi geliştirme ve
toplulaştırma çalışmaları için ayrılan
yatırım ödeneklerinin bölgelere göre dağılımı
nasıldır? Bu ödeneklerin ne kadarı seçim bölgeniz Diyarbakıra
harcanmıştır?
2) Çevre ve Orman
Bakanlığının kıl keçisi yetiştiricilerini yok
etme projesine karşılık Tarım Bakanlığı ne
yapmıştır? Bu konuda ne tür tedbirler almıştır?
3)
Bakanlığınız döneminde işsiz ziraat mühendislerinin
sayısı kaça yükselmiştir? Kadrolu veya sözleşmeli ziraat
mühendisi istihdamı için 2011 yılı programınız nedir?
4) Tarım
desteklerinin gayrisafi yurt içi hasılanın en az yüzde 1i
olmasını öngören Tarım Kanunu bir AKP fantezisi olarak mı
çıkarılmıştır? Önümüzdeki yıl hedefiniz nedir?
Son sorum: Size
göre Türkiye'nin sadece güneydoğu illerinde mi tarım yapılmaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, geçtiğimiz hafta Aydın Koçarlı
ve Söke bölgelerinde meydana gelen sel afeti neticesinde çiftçilerimiz zor
durumdadır. Afet kapsamına alınmasını düşünüyor
musunuz?
Ayrıca,
doğal afete uğrayan bölgelerdeki zarara uğrayan çiftçilerimizin
tarım kredi, TARİŞ, Ziraat Bankası ve diğer özel
bankalara olan borçlarının ertelenmesini düşünüyor musunuz?
İki:
Diğer tüm ürünlerde olduğu gibi zeytinyağı yerine, zeytinin
kendisine ve de Kur'anda geçen diğer bir meyve olan incire destek
düşünüyor musunuz?
Son olarak
toplulaştırma yapılan yerlerin tapuları bankalarca
asıl tapu olarak kabul edilmemektedir. Topraktan başka bir mal
varlığı olmayan çiftçilerimiz bu konuda sıkıntıdadır.
Bu konuda bir düzenleme düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
az önceki konuşmanızda çok güzel bir tarım tablosunu Türkiye
için çizdiniz. Sadece 2002 yılında 1 litre mazot alabilmek için
çiftçimiz kaç kilogram buğday satıyordu, bugün 1 litre mazot alabilmek için kaç kilogram
buğday satmak zorunda kalıyor? Bunun cevabını istiyorum.
Diğer sorum:
1 Ağustos 2010 yılında uygulamaya koyduğunuz ve hayvancılıkla
ilgili bir kısmı faizsiz kredilere bugüne kadar kaç kişi
başvurmuştur? Bu başvurularla hayvancılığın
içerisinde bulunduğu krizin aşılacağına inanıyor
musunuz?
Ayrıca, bu
kredilere başvuranlar ipotek şartlarının çok ağır
olduğundan yakınmaktadırlar. Bu şartların
hafifletilmesini düşünüyor musunuz?
Yine, son bir
hafta ve on gündür Kozan, Ceyhan, Yumurtalık ve diğer ilçelerle
birlikte Adanada aşırı yağışlar meydana
gelmiştir ve bu yağışlar çerçevesinde de çiftçilerimiz
gerçekten ziyan görmüşlerdir. Bu mağduriyeti giderebilmek için hangi
tedbirleri almayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Özdemir, buyurun.
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Tarım ve Köyişleri Bakanına soruyorum: Çiftçiye tarım kredi
ve Ziraat Bankası aracılığıyla
kullandırdığınız kredileri artırmakla, daha
doğrusu Yaklaşık 20 misli artırdık. diye
övünüyorsunuz ve söylüyorsunuz. Bir başka açıdan baktığımızda,
çiftçiyi cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar
borçlandırmışsınız demektir. Şu anda
çiftçilerimizin tarım kredi ve Ziraat Bankasına ne kadar borcu
vardır, bu borcun ne kadarı ödenmiştir? Özel bankalar
aracılığıyla kullandırılan krediler ne
kadardır?
Soru 2: Çiftçiye
teşvik amacıyla sıfır faizli verilen kredilerin bir taksiti
günümüzde ödenmezse, çiftçinin borcunun tamamına serbest piyasa faizi
uyguluyorsunuz. Bunu nasıl izah edeceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
bakanlarım, buyurun efendim.
BAYINDIRLIK VE
İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) Sayın Başkanım,
Sayın Varlının sorusu banaydı. Özellikle bu döner sermaye
konusu, bildiğiniz gibi, Tapu Kadastro Teşkilat Kanununun
görüşülmesi esnasında da yüce Mecliste konuşuldu, orada da ifade
ettik; bu konuyla alakalı Maliye Bakanlığı topyekûn bir
çalışma yapıyor. Dolayısıyla, kuruluşların
döner sermayeyle ilgili ayrı ayrı çalışma yapması
Bakanlar Kurulunda konuşuldu ve bu uygun görülmedi. Maliye
Bakanlığı bu konuda çalışmasını
yapıyor. Ümit ediyorum, yakın bir gelecekte Tapu Kadastro dâhil olmak
üzere bu çalışma yapılır ve bizim de hak ederek
O
çalışanlarımız, tapu kadastroda, özellikle sicil
müdürlüklerinde çok ağır, çok yoğun ve çok dikkatli bir
çalışma içerisindeler. Çalışma
arkadaşlarımızın böyle bir maddi imkâna
kavuşmasını ben de Bakan olarak arzu ediyorum. Çalışma
geldiğinde de yüce Meclisin bu konuda takdirini, desteklerini
yanımızda görmek istiyoruz.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Buyurun
Sayın Eker.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kösenin tütünle ilgili
bir sorusu vardı. Adıyamanda, biz, alternatif ürün desteği
uygulaması başlattık tütünle ilgili olarak ve dekara 120 lira
alternatif ürün desteği veriyoruz, eğer tütün yerine başka bir
ürün ekmişse, ekiyorsa. Adıyamanda da 6.401 üreticiye 27.833 dekar
alan için 3 milyon 340 bin TL ödeme gerçekleşti alternatif ürün
kapsamında. Tabii, sizin kırmızı etle vesaireyle ilgili de sorularınız
var.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, kırmızı etle ilgili olarak bizim
aldığımız tedbirler var. Bizim, tabii, üzerinde
hassasiyetle durduğumuz ve mutlaka geliştirmeyi arzu ettiğimiz
husus Türkiye'deki hayvansal üretimin geliştirilmesidir yani Türkiye'nin
kendi potansiyelinin harekete geçirilmesi ve bunun
arttırılmasıdır.
Şimdi, bu
çerçevede, sadece 2010 yılı içerisinde aldığımız
iki tane tedbir var. Sadece 2010daki özel tedbirleri söylüyorum, diğer
yıllara sari olan tedbirler, onlar zaten devam ediyor. Bunlardan bir
tanesi şu: 35 bin kişiden daha fazla çiftçi yaklaşık 2,5
milyar lira faizsiz kredi aldı, bu 1 Ağustos tarihinden 15
Aralık tarihine kadar geçen süre içerisinde. Bu, Türkiye'de hem süt
sığırcılığının hem koyunculuğun
hem mandacılığın hem besi faaliyetlerinin
yatırımlarını kredilendirmek maksadıyla, faiz
ödemeden, iki yılı ödemesiz, toplam yedi yıl içerisinde
çiftçilerimizin geri ödeyebilecekleri tarzda bir proje. Biz bununla
Yani
eğer 35 binin üzerinde çiftçi buraya kredi için müracaat etmiş ve 2,5
milyar lira civarında bir kredi kullanmışsa bu, tabii, bu alanda
yapılan yatırımı göstermesi açısından çok önemli.
İkincisi,
bunun limiti 8,5 milyon lira, en üst limit 8,5 milyon lira yani öyle
zannedildiği gibi veya iddia edildiği gibi -bir kişi çok
miktarda bir parayı alıp da- bir kişi için veya birkaç kişi
için verilen bir kredi değil, limit 8,5 milyon lira en fazla
kullanılabilecek. Dolayısıyla bu, yakın ve orta vadede çok
önemli bir katkı sağlayacak. İkincisi, sadece Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgeleri için. Biraz önce bir arkadaşımız
söyledi, yani Türkiyede sadece Doğu ve Güneydoğu Anadoluda mı
tarım yapılıyor? şeklinde.
Değerli
arkadaşlar, biz desteklemeleri üretimle ilişkilendiriyoruz,
verimlilikle ilişkilendiriyoruz. Türkiye'nin neresinde Türkiye için
stratejik değeri olan, stratejik önemi olan, Türkiye'nin
insanlarının beslenmesi için gerekli olan ürünler üretiliyorsa biz
oralarda destekleme yapıyoruz. Bu, Türkiye'nin doğusu,
güneydoğusu da olur, Türkiye'nin batısı da olur ama hatır
için de bir bölgeyi ne dışlarız ne de hatır için bir
bölgeyi içeri alırız.
Şimdi,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde GAP Eylem Planı ile oradan
kaynağa aktarılmak suretiyle gerek Güneydoğu Anadolu Bölgesi
illerinde gerek Doğu Anadolu illerinde 50 başın üzerinde içinde
hayvan bulunan büyük işletmelerin tesisi için biz yüzde 40 hibe destek
uygulaması başlattık ve 270 civarında proje onaylandı
bu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, bunlar yine 2010
yılı içerisinde yapılan çalışmalar ve bunların da
biz tabii sonuçlarını alacağız ama daha önceden zaten
Hükûmet olarak başlattığımız gerek yem ile ilgili, yem
üretimiyle ilgili destekler gerek suni tohumlama ile ilgili
çalışmalar gerekse Türkiyede damızlık üretimini
artırmaya dönük tedbirler, bunlar zaten hayvancılığı
ve dolayısıyla kırmızı et üretimini belli bir noktaya
kadar getirecektir. O konuda da herhangi bir endişe olmasın.
Peki, kısa
vadede ne oluyor? Kısa vadede, piyasada, maalesef bizim fiyatların,
üretici fiyatıyla tüketici fiyatı arasında henüz arzu
ettiğimiz denge olmadı. Şimdi, 26 Nisan tarihine göre, demin
yine bir arkadaşımız kürsüden sormuştu, bugünkü perakende
fiyatlarında, dokuz marketin Türkiye ortalama fiyatını
söylüyorum, yüzde 21 civarında kıyma fiyatında düşme var,
yüzde 19 civarında da kuşbaşında düşme var,
kırmızı et fiyatını söylüyorum. Yani
aldığımız tedbirlerle kısa süre içerisinde bu
sağlandı, yani bugün geldiğimiz fiyatın seviyesi bu. Yani
fiyatlar düştü değerli arkadaşlar, yüzde 21 civarında
kıymada, yüzde 18-19 civarında da kuşbaşında bir
düşme söz konusu.
Gelen miktarı
da söyleyeyim size: Gelen miktar yaklaşık 35 bin ton, yani 35 bin
ton. Şimdi, bu 35 bin ton eti
Yani gelen, tamamı bu. Bir de 160 bin
civarında da büyükbaş hayvan geldi, tamamı bu. Şimdi, bunu
1990lı yıllardaki ithalatla mukayese ettiğiniz zaman, 1990lı
yıllardaki ithalat bu yıl yaptığımız
ithalatın katbekat üzerinde. Ama biz, ilanihaye buna dayalı olarak bu
memlekette fiyat regülasyonunu düşünmüyoruz. Aslolan, Türkiyede üretimin
artırılması, üretimin gücünün geliştirilmesidir. Onu da bu
çerçevede sağlayacağımızı bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Sayın
Çalışın, Hububat, bakliyat primi bayramda ödenecekti. diye
bir sorusu oldu. Değerli arkadaşlar, bayramdan önce bir miktar
ödendi, doğru, yani 150 milyon civarındaki kısmı. Bunlar,
satışlar bir yandan çiftçinin lehine devam ettiği için, çiftçi,
geç satsın, dolayısıyla pazarın durumuna göre yüksek
fiyatla satsın, ondan sonra prim alsın istiyor. Bize gelen,
ulaşan icmalleri biz her ayın belli bir gününde ödüyoruz.
Örneğin, aralık ayında da 225 milyon lira ödeyeceğiz
hububat primini. Geçen ay ödemiştik, bayramdan önce, doğrudur,
ödedik.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Nereye ödediniz?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -
Türkiyede, nereden icmal geldiyse oraya ödüyoruz, nereden icmal geldiyse oraya
ödüyoruz, il il ödüyoruz. Bu ay 225 milyon ödüyoruz. Bugün
Aralığın 19u. Bu ay içerisinde, çarşamba, perşembe
muhtemelen, en geç cumaya kadar ödenecek bu para. Onu özellikle ifade ediyorum.
Bundan sonra da her ay yine gelen icmallere göre
Türkiyede çiftçiler diyor
ki, bu çiftçinin talebidir: Ben daha sonraki aylarda satacağım.
Benim depom var dolayısıyla ben o zaman satacağım, primini
o zaman alayım. Mayısa kadar bu, bu şekilde devam ediyor ve
bundan sonraki süreçte ödenecek.
Pamuk için tedbiriniz
var mı? dedi Sayın Enöz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, ben biraz önce kürsüde de söyledim, tekrar
söylüyorum: Yani eğer biz bir ürünün maliyetinin yüzde 50sini
karşılıyorsak yani üretici eğer 100 lira harcıyorsa,
ben bunun 50 lirasını kendisine destek olarak ödüyorsam bu önemli bir
destektir, bu düşük bir destek değildir. Yani bunu şimdi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Süremiz tamamlandı, diğer sorulara artık yazılı cevap
verirsiniz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) Geri
kalan sorulara yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN
Sayın Erginin otuz saniyelik bir talebi vardı.
Buyurun
Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Kösenin bir sorusu vardı: Kâhta Adalet Sarayı ihale edilecek mi? 6
Aralık 2010 tarihinde ihalesi yapıldı, şu anda incelemeleri
yapılıyor, 8 Aralıkta da Adıyaman merkezin adliye
sarayı ihalesi yapıldı. İhale kesinleştikten sonra yer
teslimiyle inşaatlara başlanacak.
Bir diğer
sorusunda da, yeni HSYK üyelerine sıfır kilometre araç
alınmasını sordu Sayın Köse. Yeni bir uygulama değil,
önceki HSYKda da görev yapan HSYK üyelerimize makam aracı ve şoför
tahsis edilmekteydi. Üye sayısı arttığı için mecburen
tüm üyelere yeni araçlar ve şoför tahsis edilmiştir.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın
Uzunırmakın çok kısa bir söz talebi var 60a göre, ona söz
vereyim ve bitireyim.
Buyurun
Sayın Uzunırmak.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Tarım Bakanımıza üç önergem var. Bunlardan bir tanesi:
İstatistikler devletin istatistikleridir, doğrudur ama küpeleme
işleminin kendi döneminde kaç defa af çıkarılarak yeni
küpelemeler yapıldığını, dolayısıyla
kayıt altında olmayanların kayıt altına girerek sanki
istatistiklerin büyümüş gibi görünmesi sıkıntıdır,
açlık oradan doğmaktadır.
İki: Destek
için altyapı hazırlıkları yapılmıştır,
destek enstrümanları ve çeşitleri değişmiştir. Bundan
önceki hükûmetlerde, daha önceki Hükûmetlerde DFİFten, tarım
satış kooperatifleriyle, destek alımlarıyla yapılan
eğer destekleri görmek istiyorsa Sayın Bakan, Hazinedeki görev
zararlarına ve birtakım konulara bir baksın. Bugünkü destek
kalemleri, doğrudur, artış vardır ama eski destekler daha
büyük desteklerdir. Yani bu doğrudan gelir destekleri ve prim
desteklerinden önce alım destekleri vardır tarım satış
kooperatifleriyle. Çiftçi o zaman daha mutludur. O günkü verilen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
Sayın Temür
yok değil mi efendim burada? Yok.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır. Zaten
arkadaşlarımızın kısa bir açıklaması oldu.
Saygıdeğer
milletvekilleri, şimdi sırasıyla dokuzuncu turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım:
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
17-
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 80.568.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 675.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 3.600.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.182.753.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre Koruma
Hizmetleri 720.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 89.823.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 29.667.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 10.580.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 8.398.387.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.-
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 6.473.745.508,00
- Bütçe Gideri : 6.351.165.359,90
- Ödenek Üstü Gider : 19.077.557,82
- İptal Edilen Ödenek : 141.657.705,92
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
17.91- TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 6.233.200
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 539.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 332.101.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 338.874.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 197.038.300,00
- Bütçe Gideri : 160.355.607,04
- Ödenek Üstü Gider : 140.149,47
- İptal Edilen Ödenek : 36.822.842,43
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
14
- BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANLIĞI
1.
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 19.973.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 539.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 439.556.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 127.812.200
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 674.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 588.555.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.440.593.147,55
- Bütçe Gideri : 1.285.523.619,71
- İptal Edilen Ödenek : 81.028.201,38
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 74.041.326,46
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
14.81
- TAPU VE KADASTRO GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 581.690.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 267.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 581.957.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 495.177.935,13
- Bütçe Gideri : 389.540.077,12
- Ödenek Üstü Gider : 2.325.804,24
- İptal Edilen Ödenek : 107.858.266,41
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 105.395,84
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
04-
YARGITAY
1.
Yargıtay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 17.754.269
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 58.663.731
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 76.418.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Yargıtay
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.
Yargıtay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 53.662.900,00
- Bütçe Gideri : 52.226.000,24
- İptal Edilen Ödenek : 1.436.899,76
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Yargıtay
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Danıştay
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
05
- DANIŞTAY
1.
Danıştay 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 8.192.416
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 92.903.284
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 76.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 101.172.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Danıştay 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 42.281.799,00
- Bütçe Gideri : 40.483.416,73
- İptal Edilen Ödenek : 1.798.382,27
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,
Yargıtay ve Danıştayın 2011 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul
edilmiştir. Bütçelerin kurumlarımıza hayırlı
olmasını diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, dokuzuncu tur görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime on
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.35
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.59
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Onuncu turda
Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile
Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı,
İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi bütçeleri yer almaktadır.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.-
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
J)
ADALET BAKANLIĞI
1.-
Adalet Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1.-
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.-
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M)
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
N)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN -
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şu andan itibaren soru-cevap
işlemi için sisteme girebilirsiniz.
Onuncu turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Faruk Bal, Konya; Osman Ertuğrul,
Aksaray; Emin Haluk Ayhan, Denizli milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin; Malik Ecder Özdemir,
Sivas; Ali İhsan Köktürk, Zonguldak; Birgen Keleş, İstanbul;
Orhan Ziya Diren, Tokat milletvekilleri.
AK PARTİ
Grubu adına Mustafa Ünal, Karabük; İlknur İnceöz, Aksaray;
İhsan Koca, Malatya; Mevlüt Akgün, Karaman; Halil
Mazıcıoğlu, Gaziantep; Kayhan Türkmenoğlu, Van; Sadık
Badak, Antalya; Mehmet Sait Dilek, Isparta milletvekilleri.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri; Akın Birdal,
Diyarbakır; Hasip Kaplan, Şırnak milletvekilleri.
Şahısları
adına lehinde Mehmet Daniş, Çanakkale Milletvekili.
Evet, ilk söz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bala
aittir.
Sayın Bal,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on yedi
dakika.
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet Bakanlığı bütçesiyle ilgili olmak üzere Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurunuzdayım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle
Adalet Bakanlığı çalışanlarını,
hâkimlerimizi, savcılarımızı, yazı işleri
müdürlerimizi, kâtiplerimizi, infaz koruma memurlarımızı, seçim
personelimizi bağımsız ve tarafsız yargı özlemiyle,
huzur ve güven içerisinde bir yargı özlemiyle selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında, üç gün önce Konyanın
Bozkır ilçesinde ağırlıklı olmak üzere meydana gelen
ağır bir kar ve arkasından yağmur
yağışı nedeniyle ortaya çıkan felaket sebebiyle
üzüntülerimi buradan hemşehrilerimle paylaşmak ve Bozkır,
Ahırlı, Yalıhüyük, Seydişehir, Derebucak ve Beyşehir
ilçeleriyle bunların köy ve beldelerinde meydana gelen tahribat nedeniyle
Hükûmetin bu bölgeyi afet bölgesi olarak ilan etmesi talebimi huzurunuzda dile
getirmek istiyorum.
Bu kapsam
içerisinde bu bölgede çok ciddi bir miktarda tarım alanı hâlen sular
altındadır. Dolayısıyla zaten borçlu olan çiftçilerimiz,
köylülerimizin ecri misil borçlarının ve diğer zirai
borçlarının ertelenmesi ve afet kapsamı içerisinde de gerekli
devlet desteğinin bu hemşehrilerimize sağlanmasını
temenni etmek istiyorum.
Diğer
taraftan da bu bölgelerde, köylerde, beldelerde ve ilçelerin belediyelerinde
-başta Bozkır, Ahırlı, Yalıhüyük olmak üzere- ortaya
çıkan altyapı tesislerindeki harabiyetin giderilebilmesi için devlet
desteğinin esirgenmemesi düşüncesini sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı bütçesini görüşüyoruz. Bunun
anlamı, Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasi sorumluluğunda
bulunan Adalet Bakanlığının 9uncu bütçesini birlikte
değerlendireceğiz, görüşeceğiz. Sekiz yıllık
iktidar süresi içerisinde ve dokuz bütçe görüşmeleri sırasında
adaletin sorunları ve adliye ile meşgul olanların dilek ve
temennileri aşağı yukarı değişmemiş bir
şekilde devam etmektedir.
Genel olarak
adliyeyle ilgili sorunlar: Adalet mensuplarında siyasi baskı, telefon
dinlemeleri, müfettiş tahakkümü gibi sebeplerle ortaya çıkan motivasyon
eksikliğidir, araç gereç yetersizliği ve teknolojik destekten
yoksunluktur, dokümantasyon eksikliğidir, standardizasyon
eksikliğidir, reorganizasyon eksikliğidir ve otomasyon
bozukluğudur. Bunlar, adliyenin ve adalet işlerinin temel
sorunlarıdır. Sekiz yıl önce böyleydi, aradan sekiz yıl
geçti, bugün de aynı sorunlar devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bunlardan ibaret değildir adaletin ve adaletle
ilgili olanların sorunları. Sekiz yıl önce suç ve hukuki
ihtilafları doğuran sebeplerin asgariye indirilememesi bir sorundu.
Sekiz yıl sonra bu sorun aynen karşımızda durmaktadır.
Sekiz yıl önce bazı suç ve hukuki ihtilafların yargı önüne
gidilmeden sonuçlandırılması, çözüme kavuşturulması
bir sorundu. Gereksiz yere mahkemelere dava açılmak suretiyle üzerlerine
bindirilen yük hâlen devam etmektedir ve bugün bu sorun çözülmemiştir.
Sekiz yıl önce yargıda usul hatalarının, insani
hataların ve maddi hataların minimize edilmesi bir sorundu. Bugün de
bu sorun aynen devam etmektedir. Sekiz yıl önce insan hakları ihlalleri,
adil yargılanma hakkının ihlali ve davaların makul sürede
bitirilememesi bir sorundu, bugün de bu sorun devam etmektedir. Hâkim ve
savcı açığının giderilememesi bir sorundu, bugün de bu
sorun devam etmektedir. Bu sorunlara ilaveler olmuştur, eksilmeler
olmamıştır.
Kapatılan
adliyelerle 136 küçük ilçemizde insanların adalete erişimi
geciktirilmiş ve ulaşılamaz hâle getirilmiştir. Bu kapsamda
Çeltik, Tuzlukçu, Emirgazi, Akören, Güneysınır, Taşkent,
Ahırlı, Derebucak ve Yalıhüyük ilçelerinde, Konyanın bu
ilçelerinde adliyeler kapatılmıştır. Buna çözüm
bulunamamıştır.
Sekiz yıl
önce personel şikâyet etmekteydi. Yazı işleri müdürleri, icra
müdürleri, cezaevi müdürleri, seçim müdürleri, kâtipler, mübaşirler, infaz
koruma memurları, adli sicil memurları talep etmekteydi. Yetersiz
maaştan şikâyet etmekteydi, maaşlardaki adaletsizlikten
şikâyet etmekteydi ve eşit işe eşit ücret talep etmekteydi.
Nöbet ücreti talep etmekteydi, fazla mesai ücreti talep etmekteydi, yargı
ödeneği talep etmekteydi, iş riski tazminatı talep etmekteydi,
adalet hizmeti tazminatı talep etmekteydi, ek göstergelerde düzelme
yapılmasını talep etmekteydi, teknik destek tazminatı talep
etmekteydi, kreş, servis, yiyecek ve giyecek yardımı talep
etmekteydi. Adliyelerde çalışan 4/B ve 4/C kapsamındaki
çalışanlar sorunlarının çözülmesini talep etmekteydi.
Aradan sekiz yıl geçti. Sekiz yıl sonunda değişen bir
şey olmadı. Bu talepler bugün yine karşımızda
güncelliğini korumaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu süre içerisinde iş yükünde
-iş yükü bir sorundu- ciddi artışlar olmuştur. Bu ciddi
artışları önleyecek hiçbir tedbir
alınamamıştır. Sekiz yıl önce yani 2002
yılında hukuk mahkemelerinde açılan davaların adedi 1
milyon 982 bindi. 2008 yılı itibarıyla açılan
davaların adedi 2 milyon 521 bin küsura ulaşmıştır,
artış oranı yüzde 40tır. Cumhuriyet
savcılıklarında soruşturma evresindeki dosya
sayısı 2 milyon 935 bindi. Sekiz yıl sonra bu rakam yüzde 50lik
bir artış ile 5 milyon 674 binlik bir rakama
ulaşmıştır ki bu, belki, cumhuriyet tarihinde rekor bir
artışı ortaya koymaktadır, buna bir çözüm
getirilememiştir.
Diğer
taraftan, bir ceza davası 2005 yılı itibarıyla iki yıl
dört ay sekiz günlük bir süre içerisinde tamamlanabilmekteydi, 2008
yılı rakamları itibarıyla bir ceza davası üç yıl
on bir ay on yedi günde tamamlanabilmektedir. Bir ceza davasındaki
davanın sonuçlanması için artan süre bir yıl yedi ay dokuz
günlük bir rakama ulaşmaktadır ki bu, AKPnin sekiz yıllık
Adalet Bakanlığı sorumluluğunu üstlendiği bu düzeyde
bir rekorun ifadesidir.
Diğer
taraftan, Yargıtay hukuk dairelerinde iş sayısı 2002
yılından 2008 yılına gelene kadar yüzde 140 oranında
artmıştır, ceza davalarındaki iş sayısı ise
yüzde 180 oranında artmıştır. İşte bu, AKPnin
sekiz yıllık icraatının en bariz, en çarpıcı
rakamlarıdır.
Bu rakamlar dün
böyleydi, bugün de böyledir. Bugün böyle olması, sekiz yılın
Türkiyede adalet açısından heba edildiğinin bir ifadesidir. Bu
rakamlardaki iş yükü artışı, AKPnin sekiz yıllık
devri iktidarında yarattığı ekonomik ve sosyal
çalkantının neticesinde artan hırsızlık, gasp,
yağma, kapkaç gibi mal aleyhine işlenen suçlardaki patlamadır.
Diğer bir ifadeyle, AKP Hükûmetinin hukuka aykırı eylem ve
işlemleridir. İş yükünün bu derece patlaması, AKPnin sekiz
yıllık devri iktidarında fakirleşen insanların
elektrik, su telefon, doğal gaz faturasını ödeyememeleri,
doğal gaz faturası ödeyemeyenlerin, su faturası ödeyemeyenlerin
düştükleri icra suçlarıyla ilgilidir. Bir başka açıdan ise
AKPnin sekiz yıllık devri iktidarında alevlenen terör, çete ve
insan kaçakçılığı gibi suçlarda patlamadır, AKPnin
sekiz yıllık iktidarında perişan olan esnafın
ödenmeyen çekidir, bonosudur, AKPnin sekiz yıllık iktidarında
mecalsiz kalan çiftçinin mazot borcu, gübre borcu, elektrik borcu, banka borcudur,
AKPnin sekiz yıllık devri iktidarında fakirleşen memurun,
SSKlının, BAĞ-KURlunun, emeklinin kredi borcudur, kira
borcudur. En önemlisi ise hukuk adına bir cinayete eş nitelikteki,
hukuk hafızası kaybına eş nitelikteki ve ceza hukuku
alanında bir kültür ihtilali, Maoyu aratmayacak bir kültür ihtilali
niteliğindeki Kabahatler Kanunu, Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanununda
yapılan değişikliklerle bir dosyanın 4 defa hâkim huzuruna
getirilmesidir.
Değerli
milletvekilleri, AKP sekiz yıllık iktidarında yargının
temel sorunlarına bir çözüm getirememiş, aksine yeni yeni sorunlar
üretmiştir. Yargının feryadına, figanına,
çığlığına cevap veremeyen AKP, bu arada, devleti
partileştirmek, devlet kadrolarına parti militanlarını
yerleştirmek gibi kendi açısından bir başarıyı
elde etmiştir, Türkiye Cumhuriyeti devletini AKPlileştirmiştir.
Bununla yetinmemiştir, yandaş sermaye yaratmıştır ve
sermayeyi partileştirmiştir. Bununla da yetinmemiştir,
yandaş basın yaratmıştır, basını
korkutmuştur, sindirmiştir. Toplumu ikiye bölmüştür AKP,
yandaş olanlar, olmayanlar. Yandaş olanlara üstün bir hukuk
yaratmıştır, yandaş olmayanları ise
ötekileştirmiş ve bir kenarda mahzun bir şekilde
geleceğini, kaderini bekler hâlde bırakmıştır.
İşte,
bu üstünlere yaratılan hukuk, Adalet Bakanlığının
korumakla, sağlamakla mükellef olduğu hukukun üstünlüğü
kavramını ortadan kaldırmıştır. Hukukun
üstünlüğü kavramı ortadan kalkınca yaratılan üstünlere hukuk
bir yandaş yargı da yaratmaya vesile olmuştur. Yandaş
yargı yandaş yargıçla beslenmiş ve netice itibarıyla
da hâkim teminatı ilkesi ortadan kaldırılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, hukukun üstünlüğü ile üstünlerin hukuku arasında
fark olduğunu daha önceki konuşmalarımda ifade etmiştim.
Münafıklığın alametini saymıştım, üstünlere
sağlanan hukukun alametlerinden de size bahsetmiştim. Bunlara bir kez
daha değinmek mecburiyeti hasıl oldu.
Üstünlere
sağlanan hukukta değerli milletvekilleri, yargı silah olarak
kullanılır. Sayın Başbakan aleyhine İnternetten
indirilen haberlere göre on sekiz adet suikast soruşturması
yapılmıştır. Eğer bu doğru ise 21inci
yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti devleti Başbakanına on sekiz tane
suikastın yapılması çok vahim bir durumdur. Bu vahim durumu
ortaya koyacak netlikte, kesinlikte, yargının bunları
sonuçlandırması gerekmektedir ancak ekmek arası bıçakla
suikast teşebbüsü, yargının silah olarak
kullanıldığının bir işaretidir. Eğer
yargı silah olarak kullanılıyorsa o ülkede hukukun üstünlüğü
değil, üstünlere sağlanan bir hukuk geçerlidir ve üstünlere
sağlanan bu hukukun da Devletin Başbakanına on sekiz suikast
yapıldı. iddiasıyla silaha dönüştürülmesi bir vahameti
ifade etmektedir.
Sayın
Başbakan Yardımcısına suikast yapıldığı
ifade edildi. Bu amaçla ordunun en kıymetli noktası olan kripto
odasına, en gizli odalarına kadar girildi. Sonuç ne oldu? Sayın
Bakanın, sanırım, bunu, üstünlere hukuk için yargının
silah olarak mı kullanıldığı, yoksa gerçekten
Başbakan Yardımcısına böyle bir suikast var ise bunun
sonucu hakkında bir bilgi vermesi gerekmektedir.
Üstünlere
sağlanan hukukta adalet önemli değildir, maksat önemlidir.
Maksadı hasıl etmek için yargı, yargısız infaz
aracı olarak kullanılır. Yargının yargısız
infaz aracı olarak kullanıldığı en önemli olayda
sadece Türkiye'nin değil, bütün dünyanın bir bilim adamı olarak
değer verdiği, takdir ettiği Sayın Mehmet Haberal kitap
yazıyor, Benim suçum ne? diye. Sayın Bakan, Sayın Mehmet
Haberalın suçu nedir, kaç aydır, kaç yıldır içeride
yatmaktadır? Ona yapılan yargısız infazı onun
şahsında, onlar gibi yargısız infazdan, yan gelip yatan
değil, cezaevlerinde yatanları kastediyorum, buradan saygıyla
selamlamak istiyorum. Yaşın yanında kurularla beraber
yargısız infaza tabi tutulanlara da sabırlar diliyorum.
Yargısız infaza bir başka örnek, Adana Büyükşehir Belediye
Başkanıdır.
MEHMET NİL
HIDIR (Muğla) Türkiye hukuk devleti, hukuk! (MHP sıralarından
gürültüler)
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Sana mı kaldı hukuk!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
FARUK BAL
(Devamla) - Adana Büyükşehir Belediye Başkanının suçu nedir
Sayın Başkan, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç
Durakın MHPli olmanın dışında? Onlarca
müfettişi, onlarca teftiş konusunu gündeme getirip görevden aldıktan
sonra bu soruşturmaların, bu araştırmaların neticesi
ne oldu? Müsteşar Muavininizi oraya göndererek açılmış olan
davaları bir inşaat incelemesi bahanesi adı altında
yönlendirme
İşte hukukun üstünlüğü ile üstünlere sağlanan
hukuk arasındaki fark budur.
Bunun gibi Konya
Ereğli Belediye Başkanı
Bir gece kendisinin, akrabalarının,
belediyenin, eşinin dostunun hepsinin evi basılıyor, özel
eşyaları, belediyenin bütün kayıtları kuyudatı
alınıp götürülüyor. Nereye? Polis dairesine. Ne yapılıyor?
İki aydır nerede Sayın Başkan bunlar? İki aydır
Ereğli Belediye Başkanlığında belediye işleri
durdu, ödemelerini yapamıyorlar. Ne yapıyorlar? Ereğli Belediye
Başkanına suç ihdası için bilirkişi incelemesi
yapıyorlar. İsimsiz, imzasız bir mektup ile Milliyetçi Hareket
Partisinin Belediye Başkanına yapılan bu muamele, üstünlere
sağlanan hukuka ilişkin bir özel önemli örnektir.
Size başka
bir örnek daha vereyim. Tabii zülfüyâre dokunacaktır bu. Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı, bir işlemi nedeniyle dava
edilir, bu davanın neticesinde aleyhine karar verilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Devamla) On yedi dakika çabuk doldu.
Adalet
Bakanlığı bütçesinin her şeye rağmen hayırlara
vesile olmasını niyaz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Aksaray
Milletvekili Sayın Osman Ertuğrul.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu ve Türkiye Adalet Akademisi
Başkanlığı, bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hükûmetlerin birincil görevleri arasında öncelikle suç
oranlarını azaltmak, ekonomik koşulların düzeltilmesi, vatandaşlarımızın
gelir düzeyini yükseltecek, istihdamı artıracak yapısal
önlemlerin alınması yer alır. Bugün, Türkiye ekonomisine
üretmeyen, tüketime ve ithalata dayalı bir yapı kazandırılmıştır.
AKP iktidar olduğu günden bu yana, terör, yoksulluk, yolsuzluk, hayat
pahalılığı ve işsizlik gibi bu milletin gerçek
sorunlarıyla uğraşmak yerine, aksine, her ne pahasına
olursa olsun iktidarlarını korumak ve güçlendirmek uğruna,
içeride ve dışarıda özellikle birlik ve beraberliğimizi
bozacak, birçok konuda akıl sınırlarımızı
zorlayacak ödünler vermiştir.
Hatırlamak
gerekirse referandum öncesi süreçte de AKPnin sihirli sözcükleri özgürlük,
tarafsızlık, bağımsızlıktı yani daha fazla
demokrasiydi. Ancak verilen sözler ve vaatler unutulmuştur.
Mevcut duruma
bakıldığında, yasama, yürütme ve en son yargı da
artık Hükûmete bağımlı hâle gelmiştir. Demokrasinin
dördüncü gücü sayılan basın da AKPnin işine gelmeyen hiçbir
haberi veremiyor, mizahçıları bile susmuş durumdadır. Peki,
nerede daha fazla özgürlük? Nerede tarafsızlık? Nerede tahammül?
Nerede daha fazla demokrasi?
Artık, tüm
kontrol ve güç AKPnin elindedir. Padişahım çok yaşa!
demeyenlerin vay hâline! Ancak padişah da bir beşer. Beşer de
şaşarsa ne olacak? Sizin kabul edemediğiniz demokrasi, işte
bir beşere bağımlı olunmadığı için güzeldir.
Sayın
milletvekilleri, bütçesi üzerinde konuştuğum Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdürlüğüne bağlı 107 bin yatak kapasiteli cezaevlerimizde
2010 Kasım ayı sonu itibarıyla mahkûm sayısı
yaklaşık 122 bindir. Dünya standartlarında tutuklu ve hükümlü
oranlarının üçte 1ini tutuklu, üçte 2sini ise hükümlüler
oluşturmaktadır. Ülkemizle
karşılaştırıldığında durumumuz oldukça
kötüdür. Ülkemizde yaklaşık 122 bin mahkûmla tutuklu sayısı
58 bini, hükümlülerin sayısı ise 64 bini buluyor. Cezaevlerimizde
yatan kişilerin yarıya yakınını tutuklular
oluşturmaktadır.
Şimdi,
Hükûmetin hedefinde cezaevlerinin kapasitesinin 107 binden 142 bine
çıkarılması vardır. Başbakanımız diyor ki:
Cezaevi de ihtiyaç. Tabii ki ihtiyaç ancak ekonomiyi kâğıt üzerinde
değil, gerçekten düzeltin, insanları iş güç sahibi yapın.
İşi, aşı olan insan kolay kolay hukuksuzluk yapmaz. O zaman
cezaevlerinin kapasitesini artırmaya da gerek kalmaz.
Sayın
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde ceza ve infaz
kurumlarında çalışanların sıkıntılarına
da değinmek istiyorum. Müdüründen idare memuruna, infaz koruma memurundan
hizmetlisine kadar tüm çalışanlar çok zor şartlar altında
görev yapmaktadırlar. Özellikle cezaevi personeli arasında en çok
sıkıntıları olan, yedi gün yirmi dört saat sistemiyle,
vardiya usulü çalışan, içeride yatan mahkûmların her türlü
saldırılarına ve tehditlerine maruz kalan infaz koruma
memurlarıdır. Yaptıkları görev bakımından benzer
görevleri yapan kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve güvenlik hizmetleri sınıfında
olmaları gerekirken idari hizmetler sınıfına dâhil edilen
infaz koruma memurları, benzer görevleri yaptıkları
sınıfların sahip oldukları fiilî hizmet zammı,
yıpranma tazminatı, nöbet ücreti gibi özlük ve sosyal haklardan
mahrum bırakılmışlardır, güvenlik ve asayiş
hizmeti verenlerle bir tutulmuş, sendika kurma hakkından mahrum
bırakılmışlardır. Ceza infaz kurumları
çalışanlarına verilen ücretin, eş değer görev yapan
güvenlik güçlerine verilen ücretin düzeyine çıkarılması
gerekmektedir. Ayrıca, ceza infaz kurumlarında sözleşmeli olarak
çalışan, unvanı da aynı olup aynı görevi
yapanların maaşlarının ve sosyal haklarının
eşitlenmesi, sözleşmeli çalışanların verimini daha da
artıracaktır.
Bir başka
konu ise cezaevlerinde yatan mahkûmların hem kendileri için hem de bir
nebze de olsa üretime katkı sağladıkları için, gerekli olan
iş yurtlarının önemi büyüktür. Mevcut sistemin
şartları daha da iyileştirilerek
yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Sayın
milletvekilleri, yolsuzluğun kısaca tanımı, hepimizin bildiği
gibi, toplumun bütününe ait olan kaynakların toplumsal yarar yerine
kişisel yararlar için kullanılmasıdır. Peki, yolsuzluk
davranışı nedir? Bir kişinin sahip olduğu karar verme
gücünü kendine ya da bir başkasına özel çıkar sağlayacak
şekilde kullanmasıdır. İktidar tarafından büyük
ihalelerin ve özelleştirmelerin kimlere, nasıl verildiği
malumunuzdur.
Ben, önemine
binaen başka bir konuya değineceğim. Bakanlıkların
merkez ve taşra teşkilatlarına atadığınız
bürokratlar, belki bir yıl önce tefrişatı veya tadilatı
yapılmış kurum odalarını yeniden, sil baştan
donatıyor, kullanılabilecek durumda olan donatım malzemelerini
kaldırıyor, atıyor, yerine lüks donatım malzemelerini
alıyor veya yaptırıyor ya da bu bürokratlar, kamu
binalarında gereksiz bakım ve onarımlar çıkarmaktadır.
Yazıktır, günahtır. Bu ne vicdana sığar ne hukuka
sığar. Siz kimin parasını böyle hoyratça
harcıyorsunuz? Şimdi ise doğrudan temin limitini 30 bin liradan
50 bin liraya çıkardınız, daha rahat ve fazla savurganlık
yapsınlar diye. Bu, görevi kötüye kullanmadır. Siz gerçi Türkiye
Büyük Millet Meclisinde çıkardığınız yasa ile görevi
kötüye kullanmaya da af getirdiniz ve cezalarını indirdiniz.
Efendim, kamuda yapılan harcamaların denetimi yapılıyor.
ama bu denetim nasıl yapılıyor? Kâğıt üzerinde
yapılıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
ERTUĞRUL (Devamla) AKPnin, cumhuriyet döneminin Lale Devrini
yaşıyorlar ama inşallah bu Lale Devri yakında son
bulacaktır diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ertuğrul.
Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret
Müsteşarlığı ve İGEME bütçeleri üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz aldım.
Şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2011
yılı bütçesinin seçim bütçesi değil, büyüme bütçesi olduğu
söyleniyor. Büyümeden kasıt, 2003 yılından bu yana AKP
hükûmetleri döneminde yaşamaya alışkın olduğumuz
inorganik, hormonlu büyümedir. Nitekim, 2010 yılında büyüme
hızı, dokuz aylık dönemde, sabit fiyatlarla yüzde 8,9
artmıştır. Takvim etkisinden arındırıldığında,
2010 yılı üçüncü üç aylık döneminde, bir önceki yılın
aynı dönemine göre yüzde 6,4 artmıştır ama mevsim ve takvim
etkilerinden arındırıldığında,
artışın bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,1 olduğunu
görüyoruz.
Uygulanan
makroekonomik politikalar, milletimizin yoksulluğuna,
işsizliğine çare olmamıştır. Ülke sanayisini, üretimi,
rekabet gücünü baltalamış ve istihdamı bir kanser virüsü gibi
sarmıştır. Ülkeyi sıcak paraya, yabancı finans
güçlerinin kısa vadeli menfaatlerine mahkûm etmiştir. Ülkemizi bir
ithalat cenneti hâline çevirmiştir. Tüketimi körüklemiştir. Ülkenin
yetersiz tasarruflarının birikimine engel olmuştur. Rekor
düzeyde cari işlem açıklarına yol açmıştır. Ülke
kaynaklarının satılıp çarçur edilmesine,
borçlarımızın günden güne artmasına yol
açmıştır. Ülke ekonomisini bir kısır döngünün
içerisine hapsetmiştir. 2011 bütçesi ile de AKP Hükûmetinin bu
kısır döngüyü kırma gibi bir niyeti yoktur.
2010
yılı, 2009da yaşanan küresel krizin ardından küresel
ticaretin yeniden canlanmaya başladığı bir yıl
olmuştur ancak buna mukabil, ülkemizde dış ticarette
gidişat 2010 yılında giderek daha vahim bir duruma gelmektedir.
Dünyada küresel krizden çıkma sürecinde maalesef bizim dış
ticaret açığımız katlanarak artmaktadır. İthalat,
ihracatın önünde koşmaktadır. Daha da vahimi, ihracat
artışı giderek yavaşlamaktadır. İhracatın
yapısında bir değişme yoktur. İhracatın yüzde
50si on ülkeye yönelmiştir. İhracatın yaklaşık yüzde
40ı, büyük ölçekli ihracatçı firmalar eliyle
gerçekleştiril-mektedir. Hâlen firma bazında tek pazar
bağımlılığı devam etmektedir. İhracatın
sektörel bağımlılığı da devam etmektedir.
2010
yılı Ocak-Ekim döneminde ihracatımız bir önceki
yılın aynı dönemine göre yüzde 11,4lük artışla 93
milyar dolar olmuştur, ithalatımız ise yüzde 30,5 artışla
148 milyar dolara yükselmiştir. Yılın ilk on aylık
döneminde ithalat patlamıştır, ihracattan çok daha
hızlı büyümektedir. İhracat ilk dokuz ayda sadece yüzde 11,4
büyürken ithalat artışı yüzde 30,5 olmuştur.
Yılın ilk on ayında dış ticaret açığı
55 milyar doları aşmıştır. 2010 Ekim ayında
ihracat sadece yüzde 8,8 artarken ithalat yüzde 35,5 oranında
artmıştır.
Geçen yıl
yüzde 67 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2010
yılının ilk on ayında, 2001 yılından bu yana en
düşük seviyelerine, yüzde 62,7ye gerilemiştir.
Net mal ve hizmet
ihracatının performansı, üçüncü çeyrekteki büyümeye
katkısı negatiftir. Önümüzdeki üç yıl için Orta Vadeli Planda
aldığınız hedeflerde de net mal ve hizmet
ihracatının katkısı, maalesef, negatif görünmektedir.
Esasen ithalat iç
piyasanın talebini karşılamak için artmaktadır. İç
talepteki büyüme ithalat ile karşılanmaktadır. Bu tablo,
maalesef, kaygı vericidir. Bunların dahası da var, lütfen takip
edin.
2010
yılı Ekim ayında yıllık ihracatımız 112
milyar dolar. İhracatımız kriz öncesinde 136 milyar dolar. Bir
başka deyişle, son dönemde arttığı söylenen
ihracatımız eski seviyelerinin çok çok gerisinde. Bu durumu
ihracatımız ve dış ticaret performansımızın
zafiyetinin göstergesi olarak yorumlamak mümkün değil mi? Öyle değil
midir?
İthalat tam
gaz devam ediyor. 2010 yılı Ekim ayında yıllık bazda
176 milyar dolara ulaştı. Bu gelişmeler sonunda,
yıllık ihracatımızın ithalatı karşılama
oranı yüzde 73lerden ekim ayında yüzde 63lere geriledi,
dış ticaret açığımız 64 milyar dolara yükseldi.
Bakınız -burası önemli- 2003 yılından bu yana, AKP
hükûmetleri döneminde toplam 723 milyar dolar ihracat gerçekleştirildi,
buna mukabil 1,1 trilyon dolar ithalat gerçekleştirildi. Bu yıllarda verdiğimiz
dış ticaret açığı 390 milyar dolar. Şimdi,
2003-2010 döneminde toplam cari açık 200 milyar doları
aştı. Bir başka ifadeyle, bilanço ağır,
yaklaşık 400 milyar dolar dış ticaret açığı
var.
Şimdi,
Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; Hükûmet tarafından Biz bunu
nasıl becerdik? diye hiç düşünmeye gerek yok. Üzerinde kafa
yorulması ve izah için düşünülmesi gerekli bir hususu -dikkatinize
mucip olacağı için söylüyorum- ifade ediyorum: Dış ticaret
açığı cumhuriyetin kuruluşundan AKPye kadar 250 milyar
dolar, AKP döneminde 390, yıl sonu itibarıyla sekiz senede 400 milyar
dolara ulaşacak. Cari işlemler açığı 75
yılından 2002 yılına kadar 40 milyar dolar, AKP döneminde
200 milyar doları aşıyor.
Peki, bu masada,
bu kumar masasında bu kayıp kimin kaybı? Bu kayıp
Türkiye'nin kaybı, bu kayıp AKP sayesinde kaybettirildi. Bu yük kimin
omzunda? Türk milletinin omzunda. Bunun ortadan kaldırılması
lazım. 2023 yılında dünyanın 10uncu en büyük ekonomisi
olması istenen, ihracatını 500 milyar dolara çıkarmak
isteyen bir ülkenin öngörüsünün olması ve bu öngörüler doğrultusunda
stratejilerinin olması, stratejilerinin ortaya konması gerekir.
Şimdi,
burada gelinen bir diğer aşama, ülkemizin ihracatının
sadece pazar odaklı olarak düşünülmekle bir yere
varılamayacağı, konuya bir de sektörlerin ihracatları
açısından bakılmasının gerektiğidir.
Pazarları çeşitlendiriyoruz. İhraç ettiğimiz sektör ve ürün
yapısında bir değişim var mı? Ürünlere ne kadar katma
değer ekledik? Pazarları çeşitlendirirken sektör-pazar
eşitlemesi yapıyor muyuz? Pazar geliştirmeye ilişkin
çalışmalarınızı izliyoruz ancak sektörel politikalar
konusunda neler yapıldığı, sektörlerin
sorunlarının çözümüne ilişkin doğrudan bir
çalışma bizlere ve kamuoyuna yansımıyor. İhraç
sektörlerimiz yine otomotiv, tekstil, hazır giyim, demir çelik. Yine
soracağım, nerede nano tekstil, nano kimya, nano diğer ürünler?
Şimdi,
burada bize müsaade edilen değil, bizim ulaşmak istediğimiz
sektörler önemli. Bizim, sizin ortaya koyduğunuz 2023teki hedeflere
ulaşacağımız sektörleri tespit etmemiz önemli. Ancak böyle
başarıya ulaşmamız mümkündür.
Bakın, bizim
Denizli ilimiz, ihracatta çok iyiydi, 2009da büyük sıkıntılar
yaşadı. Şimdi ihracat normalleşiyor ama kısaca ben
size o ilin nasıl olduğuna dair bir perspektif vermek istiyorum: 50
bin esnaf, KOSGEB, bunun sadece 9.900ü müracaat edebiliyor kredi almak için,
ihracatı iyi olan bir il. 1.400ü almış 9 bin müracaattan. 9 bin
müracaattan 1.400ü aldıktan sonra geriye kalanı bekliyor.
Diğerleri müracaat edememiş, neden? SSK borcu var, vergi borcu var,
bunu çözemiyor. Denizli ihracat yapıyor, kâr marjı son derece
düşmüş, işsizliğin, işçilik ücretinin Türkiyede en
kötü olduğu il. Ne pahasına oluyor? İplik fiyatlarının
ne kadar arttığını Sayın Bakanım sizler
biliyorsunuz ama Denizlideki ihracatçı kardeşlerimizin bu sorununun,
gündeme getirilmesine tahammül edilemiyor maalesef. Şimdi, bütün
bunların düşünülmesi lazım. Denizli, tahsilat/tahakkuk
oranında vergide, ay ay olarak izlediğim için söylüyorum, sondan
on-on üçüncü il arasında dolaşıyor; bu derece
kötülemiş.
Bakın, Ankaraya
uçak seferleri koyduk, Anadolujet bıraktı. Birtakım
bürokratların gayretleriyle özel sektör Ankaraya uçak koydu. Onu 1 bakan,
4 milletvekili açtı. O zaman söyledim Bunu aynı şekilde
kapatırsınız. dedim ama son seferinde Ankaraya uçmak bana
nasip oldu. Üzülüyorum, ihracatta bu kadar mükemmel performans gösteren bir
ilin sorunlarını siyasete kurban etmek maalesef çok kötü. Ne
yapmamız lazım? Bu ili, böyle illeri mukayese etmemiz lazım.
Bundan istifade eden iller var. Antep istifade ediyor. Mukayese ettiğiniz
zaman krizde Antep ile Denizliyi, Anteplilerin gelip Denizliden batmak üzere
olan fabrikaları satın aldığı söyleniyor.
Şimdi, biz,
neyi kaybettiğimizi, neyi kazandığımızı çok iyi
ortaya koyup bunları ne yapmamız lazım? Düşünmemiz
lazım. Biz Denizli milletvekilleri olarak iktidarıyla muhalefetiyle,
ivme vermek gerekirken İktidar yüzünden birbirimize girecek duruma
geliyoruz. Ben, burada Denizlinin sorunlarını, ihracattaki
problemlerini dile getirirken zevk almıyorum, gurur da duymuyorum ama maalesef
bu İktidarın uyguladığı makroekonomik politikalar
durumu son derece vahim hâle getirmiştir.
Özellikle son
dönemde gelişmiş ülkelerde uygulamaya konulan genişletici para
politikaları, gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye
akımlarının artışına yol açmıştır.
Bu durum, döviz kuru üzerinde aşağı yönde baskı
oluşmasına yol açmıştır. Bütün dünyada benzer
problemler vardır. Herkes tedbir için koşuşturuyor. Bizim gerek
şimdiki dış ticaretten sorumlu Bakanımız gerekse daha
önceki, bu meseleleri kamuoyuna getirdi ama siz bu meseleyi kamuoyu önüne
koydunuz, yanlış yere getirdiniz, neden? Bunu Hükûmette çözecektiniz,
bunun çözüm yeri kamuoyu değil. Demek ki Hükûmete bu problemi anlatmakta
sıkıntı var. Çünkü biliyorum, Kabinenin diğer
bakanları bunu anlatmıyor, tersini düşünüyor.
Bakın,
ekonomideki problemler Merkez Bankasının üstünde kaldı. Bugün
Merkez Bankasının son bir haftadır aldığı
kararlar ne oluyor? Bütün dünyadaki ekonomik çevrelerce, ekonomik aktörlerce
acayip karşılanmaya başlandı. Bugün daha gazetelerde var,
basında var. Bugün okuyorum, biraz önce buraya gelmeden İnternette
gördüm. Bunları çok iyi değerlendirmesi lazım Hükûmetin.
Şimdi,
bunların dışında Türk lirası niye değer
kazanıyor? Yıllık sermaye akımları 2009
yılının Temmuz ayında 794 milyon dolardı, 2010
yılı Eylül ayında 46 milyar dolar oldu. Bunun sadece 5 milyar
doları doğrudan yatırım, 13 milyar doları sıcak
para. Şimdi, sermaye girişiyle birlikte Türk lirasının değer
kazanması, faizlerin düşmesi, kredi kullanımını ve
yurt içi talebi ivmeledi. Krediler arttı, artış tutarı 109
milyar son bir senede. Ama bu borçluluk, vatandaşımızın,
milletin borçlanması, firmaların borçlanması anlamına
geliyor.
Şimdi,
buralarda anlatacak çok şey var. Süreyi daraldı, uzatmak istemiyorum.
Ama bu dış ticaret politikasına önem vermemiz lazım.
Sayın
Bakanım, bu kitapta dış ticarete ait figürler var. Bizim
bunları dikkate alıp bunu, bir an önce cari işlemlerle,
dış ticaret açığıyla ilgili problemi çözmemiz
lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) - Aksi takdirde bu ülke hormonlu büyümeye devam edecek,
istihdam sıkıntıya girecek, üretim sıkıntıya
girecek; biz, Türk milleti olarak başkalarının işçilerinin
istihdamına katkı sağlayacağız.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum. Bütçenin hayırlı
olmasını diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Sayın
Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz
dakika.
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce perşembe ve cuma günleri Anamur, Bozyazı,
Aydıncık, Silifke, Erdemli, Mersinde meydana gelen şiddetli
dolu ve yağış nedeniyle zarar gören çiftçilerimizin hepsine
geçmiş olsun diyorum, Hükûmetin bir an önce çiftçilerin
zararlarını karşılamalarını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, yine, Sayın Adalet Bakanının yakını
ölmüş, kendisine başsağlığı diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Adalet Bakanlığının az önce bize
bastırıp dağıttı bu Stratejik Plan adlı
kitapçıkta Tehditler bölümünde kamuoyunda yargıya güvenin istenilen
düzeyde olmaması ve yargı bağımsızlığı,
tarafsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin
yeterince özümsenmemiş olmasını tehditler olarak göstermiş.
Yine, Adalet Bakanlığının vizyonunu da misyonunu da
tanımlarken hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı,
yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı ilkelerinin esas olarak adalet hizmetlerinin
adil, hızlı, etkili bir biçimde sunulmasını sağlayacak
politikaları geliştirmek ve uygulamak olarak
tanımlamış.
Şimdi bu
perspektiften bakınca gerçekten Adalet Bakanının buraya
yazdığı vizyonu ve misyonunu sağlayabiliyor mu Adalet
Bakanlığı, ona bakalım.
Değerli
arkadaşlarım, eleştirilerimizi yaparken kırk yıl
öncesi, otuz yıl öncesinin uygulamalarını eleştirerek
bugünkü uygulamaları aklayamayız. Her zaman olduğu gibi, Adalet
Bakanlığı bütçesine baktığımızda yine pek
çok kurumun gerisinde. Adalet Bakanlığı bütçesi toplam bütçenin
yüzde 1,56sı gibi bir rakam ve bu siyasal iktidarın adalet
anlayışının tescilidir bu rakam, 2002den beri sürekli böyle
ve savcısı olduğu davalarda istediği gibi karar vermeyen
hâkimleri değiştirmek, istediği savcıya soruşturma
yaptırmak, hoşa gitmeyen kararları veren hâkimlere kurulan
komplolara ses çıkartmamak, istenmeyen soruşturmalarda
savcıları arayıp etkilemek, yargıya müdahaleyi güçlendirmek
için yargı reformu kılıfı adı altında HSYKda ve
Anayasa Mahkemesinde değişikliğe giderek tamamen kendisine
bağlı, yandaş bir yargı yaratmak. İşte,
kendisinin strateji planında tanımladığı vizyonla
uygulamadaki olaylar budur.
Değerli
milletvekilleri, Adalet Bakanlığı denilince hukuk, hak, adalet
akla gelir; demokrasi akla gelir. Demokrasi hukuk temeline
oturmalıdır, hukuk da adalet temelinin üzerine oturmalıdır.
Adalet ise gücünü toplumsal vicdandan alır ve toplumsal vicdan da
kuralların, hukuk kurallarının herkese eşit bir
şekilde uygulanmasıyla ancak mümkündür. Adalet
Bakanlığının demokratik hukuk devletini
gerçekleştirme, demokrasinin standartlarını yükseltmeye yönelik
amacı ancak başta Adalet Bakanlığının
kendilerinin olmak üzere hukuk kurallarına kendilerini bağlı
görmeleriyle, hukuk kurallarına uymalarıyla mümkündür. Bu ülkede
hukuk kurallarını uygulamakla görevli olanlar eğer hukuk
kurallarına kendileri uymuyorlarsa ve bu kurallara sadece işçinin,
köylünün, emeklinin, memurun yani yönetilenlerin uymasını
bekliyorlarsa bu ülkede demokratik hukuk devletinden bahsedemeyiz değerli
arkadaşlarım.
Demokrasi ve
hukuk kelimeleri bir bütündür, demokrasi ve hukuk mücadelesi birlikte
yapılması gereken bir mücadeledir. Eğer siz hukuk mücadelesine
seyirci kalıyorsanız ve sadece kendi yandaşlarınıza
hukuk kurallarını uygulayıp diğerlerini ondan
faydalandırmıyorsanız o zaman demokrasiyi geliştiremezsiniz
ve bunun en büyük tehlikeli yanı da hukukun insanlara
sağladığı hukuk güvenliğini yok etmektir. Yani
yarın insanlar başına ne geleceğini bilmeden yaşar
duruma geldiklerinde bunun önünü almak mümkün değildir.
Bugün gerçekten
hâkimlerimizin sorunu var, mübaşirlerin sorunu var, zabıt
kâtiplerinin, kalemde çalışan personelin sorunu var, avukatların
sorunu var, yargı ve savunma olayının temelini oluşturan,
bir bacağını oluşturan avukatların çok ciddi
sorunları var.
Baroların
üzerinde Adalet Bakanlığının çok koyu bir vesayeti var. Her
vesileyle vesayetten bahseden siyasal İktidar, nedense Hükûmetin
diğer kurumlardaki vesayetini görmemezlikten geliyor.
Bugün gerçekten
yargı kalitesizleşmiştir, giderek de kalitesizleşiyor ve
insanların yargıya olan güvenleri giderek azalıyor çünkü
insanlarımız hak aramaktan bıkmışlardır. Bugün
İstanbulda on üç- on dört ay sonrasına gün verilmektedir.
Mahkemelerde, senede ya bir kez ya iki kez büyük şehirlerde davalara
girilmekte, küçük yerlerde de iki üç kez davalara girilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, yargıda reform değil, yargıda reform
adı altında yargıyı siyasal iktidarın
yandaşı hâline getirmek değil, hâkimi memurlaştırmak
değil, adalet binalarını, adliye binalarını Adalet
Bakanlığına bağlı devlet daireleri hâline getirmek değil,
yargıda devrime ihtiyaç var. Gerçekten, halkın sorunlarını
çözecek ve halkın adalete en hızlı bir şekilde, en kolay
bir şekilde erişmesini sağlayacak ve en ucuz şekilde adalet
hizmetlerinin olmasını sağlayacak reforma ihtiyaç vardır.
İnsanlara adalet kapısında sabahtan akşama kadar adliye
binalarında dava peşinde koşturmuş olmalarından
dolayı bıkkınlık gelmiştir. Dolayısıyla,
Adalet Bakanlığının öncelikle bunları çözmesi
gerekmektedir. Saat altıda, bakkal dükkânı bile açılmadan Adalet
Bakanlığının açılarak hâkim ve savcılarla ilgili
web sitesine açıklama yapması, Adalet Bakanının görevleri
arasında değildir.
Sözlerimi
şöyle tamamlamak istiyorum: Bugün adında adalet olan
adaletsizliğin, hukuksuzluğun, keyfîliğin yönetildiği,
yönlendirildiği bir bakanlık hâline gelmiştir Adalet
Bakanlığı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) - Bundan bir an önce vazgeçilmelidir çünkü bu tip
davranışlar bunu yapanlara da fayda sağlamamıştır
tarihsel hayata baktığımızda.
Adalet
Bakanlığı bütçesinin başta yargı camiası olmak
üzere tüm milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının ceza ve infaz kurumları bütçesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyeleri olarak yaklaşık üç yıldan bu tarafa Türkiyede 20ye
yakın cezaevini ziyaret ettik. Bunun dışında, yurt
dışında Almanyada, Hollandada ve son olarak İsviçrede
çeşitli cezaevlerini ziyaret ettik. Amacımız, Türkiye ile
Avrupadaki cezaevi koşullarını kıyaslayabilmekti. Hemen
baştan söylemeliyim ki son zamanlarda yapılan bir kısım
cezaevlerinin fiziksel yapısı, tutuklu ve hükümlülere sağlanan
olanaklar anlamında Avrupadaki cezaevlerinden çok fazla bir farkı
yok. Ama hemen arkasından ifade etmeliyim ki ülkemizdeki cezaevlerinin
büyük çoğunluğunu oluşturan ve koğuş sistemine
dayalı olan cezaevlerinin fiziki koşulları gerçekten çok kötü.
Van ve Bandırma cezaevlerinde 20 kişilik, arkadaşlarım, 20
kişilik koğuşlarda 60-70 kişi bir arada, üçlü ranzalarda
yatıyorlar. Ranzalar yetmiyor, yer yatakları yaparak bu cezaevinde
yatan tutuklu ve hükümlüler var.
Kısaca
birkaç cezaevinden örnek vermek istiyorum: Batman M Tipi Cezaevinin kapasitesi 362,
toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 571 Sayın Bakan. Muş E
Tipi Cezaevinin kapasitesi 670, genel toplam insan sayısı 704.
Diyarbakır D Tipi Cezaevinin kapasitesi 688, toplam kalan insan
sayısı 759. Yine Diyarbakır E Tipi Ceza İnfaz Kurumunun
kapasitesi 744, değerli arkadaşlarım, kalan insan
sayısı 1.361; yani 744 kişiye göre yapılmış bir
cezaevinde 1.400 kişiyi siz tutuklu ya da hükümlü sıfatıyla
tutuyorsanız o cezaevinde sudan, sıcak sudan, yemekten, kaliteli
hizmetten söz etmenin olanağı yoktur. Sayın Bakan çok iyi
biliyor, çoğu cezaevinde doktor yoktur. Sıcak su yeterince
akmıyor. Cezaevlerinde çoğu yöneticilerin keyfî
uyguladıkları disiplin cezası giderek bir başka
cezalandırmaya dönüşmüş vaziyette.
F tipi
cezaevlerinde Sayın Bakan, sizin döneminizde
çıkardığınız 46/1 no.lu genelge hâlâ
uygulanamıyor.
Az sayıda
bulunan çocuk cezaevlerinin dışında, Türkiyede çocuklar daha
çok yetişkinlerle birlikte aynı cezaevinde kalıyorlar ve bu
çocuk koğuşlarında 15-20 ergin çocuk birlikte gece gündüz bir
aradalar ve giderek bu çocuklar arasında cinsel taciz ve istismar suçu
artmaktadır. Sayın Bakan, kadın mahkûmların yanında
kalan çocuklar var yani masum çocuklar. Ama, anneleriyle aynı kaderi
paylaşmak durumunda olan bu çocuklara devlet el uzatmalı, bu çocuklar
için mutlaka kadın cezaevlerinde, ayrıca, bu çocuklar için bir
kreş olanağı düzenlenmesi gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım -benden önceki konuşmacı
arkadaşlarım söyledi- bugünkü gün itibarıyla cezaevlerinde
121.098 tutuklu ve hükümlü kalıyor. Bunların da yüzde 50sinden
fazlası tutuklu sıfatıyla kalıyor. Oysa, Sayın Bakan
bilir, Batılı ülkelerde bu oran yüzde 15in üzerinde değildir.
Tutuklamanın giderek fiilî bir cezaya dönüştürülmüş olması,
bir taraftan cezaevi kapasitesini artırmakta, daha önemlisi,
insanların adalete olan güvenini sarsmaktadır.
Sayın Bakan,
merak edip soruyorum: Özel yetkili mahkemelerce gizli tanık ve isimsiz
ihbar mektuplarına dayalı davaların hukuk
anlayışıyla, hukuk devletiyle bağdaşır bir
tarafı var mı? Bizim dışımızda kaç hukuk
devletinde, özellikle isimsiz ihbar mektupları ve gizli tanık
ifadelerinden oluşan davalar açılır?
Silivriyi her
vesileyle söylüyorum- giderek Silivriyi bir toplama kampına
dönüştürdünüz. Bu ülkenin aydınlarını,
demokratlarını, yurtseverlerini, gazetecilerini,
sendikacılarını, bilim adamlarını, rektörlerini iki
yıldan bu tarafa bu cezaevinde tutuyorsunuz.
Şimdi,
aynı toplama kampında yeni bir dava başladı, Balyoz
davası. Bu davadan tutuklu olanları, yine İnsan Hakları
Komisyonu olarak birlikte gittik, Hasdal Cezaevinde ziyaret ettik. Hani, kendi
savaş uçağını düşürmeyi planlayan komutanlar, camileri
bombalamayı düşünen, planlayan komutanlarla ilgili dava. Sayın
Bakan, elinizi vicdanınıza koyun, hangi hukuk devletinde, bin
sayfalık, on bin sayfalık bir iddianame hazırlandıktan
sonra, davanın başlamasına bir gün kala o mahkemenin
başkanı ve üyeleri değiştirilir? Böyle bir hukuk
anlayışı olabilir mi?
Yine Sayın
Bakana soruyorum: Yasalarımızda birinci sınıf hâkim ve
savcıların sadece ve sadece Yargıtayda yargılanabilecekleri
açık hükümken Erzurum Özel Yetkili Mahkemesinin eski Erzincan Cumhuriyet
Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında düzenlediği
hukuk dışı dava adalet anlayışımıza, adalet
tarihimize kara bir leke olarak geçecektir. Asıl yetkili mahkemeye,
Yargıtaya gelmeyen dosya bir türlü gelmedi.
Erzurum-Diyarbakır-İstanbul hattında bu dosyaya 5 bin kilometre
yol yaptırdınız ve yine söylüyorum: Yargıtay tarihinde ilk
defa dosyanın asıl evrakı gelmediği için dosyanın
fotokopisi üzerinden karar verilen bir dava oldu ve herhâlde bu cumhuriyet
tarihimizde, hukuk tarihimizde ibretlik bir olaydır. Çok fazla sözü
uzatmaya gerek yok. Sayın Bakan, bugün bozduğunuz bu adalet sistemi
gün gelecek size de lazım olacak.
Çok fazla
örneğe boğmadan güzel bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bilinen bir öykü aslında ama günümüz Türkiyesine çok uyuyor. Hani çok
eski yıllarda krallıkla yönetilen bir ülkede, sözüm ona, mahkemeler
ve hâkimler de varmış. Bu ülkenin gelenekleri gereği eğer o
kentte sıradan bir yurttaş ölürse kilisenin çanı 1 kere,
eşraftan birisi ölürse 2 kere, devlet yöneticilerinden birisi ölürse
kilisenin çanı 3 defa çalarmış. Kilisenin çanı, sadece kral
öldüğünde 4 defa çalarmış. Gel zaman git zaman bu kentte bir
olay yaşanıyor ve olay mahkemeye intikal ediyor. Davanın
sanığı olarak gösterilen, aslında suçsuz olan, masumiyeti
toplumca bilinen adam hâkim karşısına çıkıyor.
Aslında davayı izleyenler Bu sıradan, rutin bir dava nasıl
olsa beraatla sonuçlanacak. diye beklerken, olmadık,
anlaşılmadık, o zamana kadar görülmedik bir kararla sanık
mahkûm ediliyor para cezasına. Mahkemeyi izleyen yurttaşların
kafasında bir kargaşa, bir endişe Nereden çıktı bu
karar? diyerek dağılıyorlar. Biraz sonra kilisenin çanı
çalmaya başlıyor. İlk sesi duyanlar diyorlar ki: Herhâlde bir
vatandaş öldü. Çan 2 defa çalıyor, Eşraftan biri öldü galiba
ama kim öldü? diye merak ediyorlar. Çan durmuyor, 3 kere çalıyor Ha,
herhâlde devlet yöneticisi birisi öldü. diyorlar ama çanın sesi 4üncü
defa duyulduğunda ahalide bir telaş, herkes bir tarafa
koşturuyor, Eyvah, kralımız öldü galiba! diye bir telaş
ve bir panik başlıyor. Ama işin kötüsü çan durmuyor; 5 defa, 6
defa çalınca şehirde korkunç bir gerginlik, herkes telaş
içerisinde: Ne oldu? O güne kadar yaşanmamış bir olay. Ve bu
endişeyle, telaşla herkes kiliseye doğru koşuyor.
Bakıyorlar ki kilisenin çanını her zamanki kilisenin çan
görevlisi çalmıyor, adaletsiz yere mahkûm edilmiş adam çalıyor.
İnsanlar yanına yaklaşıyor ve büyük bir merakla diyorlar
ki: Ne oldu? Ne oldu da, kraldan daha büyük kim öldü ki sen çanı 5-6 defa
çaldın? Cevap ilginç: Adalet öldü. diyor.
Şimdi,
Türkiyede çanlar uzun süredir çalıyor Sayın Bakan. Eğer Biz
iktidarız, bize bir şey olmaz. diyorsanız, gün gelir hesap
döner, bir gün gelir bu keser, onu bunu kesen keser sizi de kesebilir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) Adaletin herkese yarayacağına, herkesin
adalete ihtiyacı olduğuna inanmamız gerekiyor.
Bu duygu ve
düşüncelerle, bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim efendim.
Ali İhsan
Köktürk, Zonguldak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet Akademisi bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yargı bağımsızlığı, siyasal
iktidarlarca en çok kullanılan ancak içeriği de en çok
boşaltılan, hukuk devletinin olmazsa olmaz bir koşuludur. Bu
anlamda, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu ile bütçesi üzerinde söz
aldığım Adalet Akademisi, yargı teşkilatının
yargı bağımsızlığını
gerçekleştirme hedefine yönelik oluşturduğu en temel iki kurum
olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, maalesef, bu
kurumlardan Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu, yapılan son Anayasa
değişikliğinden sonra ve geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük
Millet Meclisinden geçen yeni yasal çerçevesi itibarıyla, âdeta Adalet
Bakanlığının hâkim ve savcılarla ilgili ikinci
müsteşarlığı hâline dönüştürülmüştür.
Diğer
taraftan, diğer temel kurumumuz olan Adalet Akademisine ve hâkim ve
savcılarımızın gerek meslek öncesi gerekse meslek içi
eğitimlerine baktığımızda en az Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunda olduğu kadar ciddi sorunlar olduğunu
görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz süreçte hâkim ve savcıların
eğitimlerinin Adalet Bakanlığının alt birimi olan
Eğitim Daire Başkanlığınca gerçekleştiriliyor
olması, ayrıca hem eğitimin içeriğinin hem de eğitim
merkezinin yönetiminin Adalet Bakanlığının yani yürütme
erkinin kontrolünde olması sadece iç hukuk çevrelerince değil Avrupa
Birliğinin ilerleme ve istişari ziyaret raporlarında sürekli
olarak eleştirilmiştir.
Yargı
Bağımsızlığı Hakkındaki Birleşmiş
Milletler Prensiplerinin 9uncu Prensibi ve Chisinau Protokolüne paralellik
arz etmesi açısından hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimlerinde
Adalet Bakanlığının etkisinin azaltılması ve bu
eğitimlerin bağımsız yargı çevrelerince
gerçekleştirilmesine de sürekli olarak vurgu
yapılmıştır.
Nitekim, bütün
bunların sonucu olarak adli, idari ve askerî yargı hâkim ve
savcılarının, noterler ile adalet hizmetlerini
gerçekleştirecek yardımcı personelin ve talep hâlinde
avukatların eğitimleri ve geliştirilmeleri için Adalet Akademisi
kurulmuştur. Adalet Akademisi Yasası 31 Temmuz 2003 tarihli Resmî
Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun 4üncü
maddesine baktığımızda da Adalet Akademisinin tüzel
kişiliğe sahip olduğuna, idari olarak, mali olarak ve bilimsel
olarak özerk olduğuna vurgulamalar yapılmıştır.
Ancak,
değerli milletvekilleri, gerek Kanunun düzenlemelerine gerekse 2003
yılından bu yana süregelen uygulamalarına
baktığımızda, Kanunun 4üncü maddesinde bahsi geçen idari,
mali ve bilimsel özerkliğin söz konusu olmadığı, Avrupa
Birliği ve hukuk çevrelerince ileri sürülen eleştirilerin hiçbirinin
karşılanamadığı ve yargının diğer
alanlarında olduğu gibi kuvvetler ayrılığı
ilkesinin çok ağır bir şekilde ihlal edildiği açık bir
şekilde görülmüştür.
Öncelikle,
değerli arkadaşlar, Akademinin idari özerkliği
bulunmamaktadır. Çünkü Akademinin Başkanı, Akademi Yönetim
Kurulunun önereceği 3 kişi arasından, bir idari organ olan, bir
yürütme organı olan Bakanlar Kurulu tarafından atanmaktadır.
Adalet Akademisinin Başkanıyla Adalet
Bakanlığının Personel Genel Müdürü de Yönetim Kurulunun
doğal üyesidir. Diğer 5 üyeyi seçen Akademi Genel Kurulunda ise
Adalet Bakanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Adalet
Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü, Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü, Adalet
Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü, Avrupa Birliği Genel
Müdürü ve Eğitim Daire Başkanı dâhil olmak üzere, Bakanla
birlikte, yürütmenin en üst düzeydeki 9 yöneticisinin bu Genel Kurulda yer
aldığı görülmektedir. Öğretim üyeleri arasından
seçilen 4 Kurul üyesi de eklendiğinde, Genel Kurulda Adalet
Bakanlığının ezici bir hâkimiyeti bulunmaktadır. Bu
nedenle, Genel Kurulda yapılan tüm seçimler Adalet
Bakanlığının isteği ve iradesi doğrultusunda
sonuçlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca Demokratikleşiyoruz, yargı
bağımsızlığını gerçekleştiriyoruz.
savıyla yaptığımız en son Anayasa
değişikliğinde, hepimiz biliyoruz ki Adalet
Bakanlığının merkez, bağlı ve ilgili
kuruluşlarına, dolayısıyla Adalet Akademisine de geçici ve
sürekli hâkim ve savcı atanması Adalet
Bakanlığının münhasır yetkisine verilmiştir.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, bütün bunlar birlikte
değerlendirildiğinde, 4üncü maddede bahsedilen idari özerkliğin
söz konusu olmadığı, tam tersine Adalet
Bakanlığına göbekten bağlı bir Adalet Akademisi
bulunduğu çok açık bir şekilde görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Akademi mali olarak da özerk değildir, çünkü Akademinin
en önemli gelir kaynağını Adalet Bakanlığı
bütçesine her yıl konulan ödenekler oluşturmaktadır. Diğer
gelirleri yok denecek kadar azdır. Adalet Bakanlığının
bütçesine konulan ödeneklerle Adalet Akademisinin
bağımsızlığının, özerkliğinin
gerçekleştirilmesinin olanağı söz konusu değildir,
olanağı yoktur. Bu nedenle, öncelikle Adalet
Bakanlığından ayrı bir Adalet Akademisi bütçesi
oluşturulmalı ve her yıl bu bütçeye yeterli ödenek
konulmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Akademinin bilimsel özerkliği de bulunmamaktadır.
İdari yönden Adalet Bakanlığının ağır etkisi
altında bulunan, mali yönden bakıldığında da Adalet
Bakanlığından ayrı bir bütçesi bulunmayan bir akademinin bu
koşullarda bilimsel özerkliğini sağlamasının
olanağı yoktur. Nitekim bunun sonucu olarak adaylara verilen meslek
öncesi eğitim nitelik olarak yetersizdir, ders verenlerin çoğunun da
akademik eğitim verme yeterliliği yoktur.
Ayrıca,
değerli arkadaşlar, bunlardan daha da önemlisi, Adalet
Bakanlığının kendisine göbeğinden bağlı
Adalet Akademisini bile devre dışı bırakan, fonksiyon
gaspı oluşturan eylemleridir çünkü Adalet Akademisine ait olan
hâkimlerin ve savcıların gerek hizmet öncesi gerekse hizmet içi
eğitim görevi, çıkartılan yönetmeliklerle Adalet
Bakanlığının Eğitim Dairesi tarafından
sürdürülmeye çalışılmaktadır. Bu hukuk tanımaz
davranış başta YARSAV olmak üzere tüm hukuk çevrelerince
eleştirilmiş ancak Adalet Bakanlığı bütün bu
eleştirilere kulaklarını tıkamış ve Eğitim
Yönetmeliğini iptal eden Danıştay tarafından ancak bu
hukuk tanımaz süreç sonlandırılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, sonuç olarak söylemek istediğimiz olay şudur:
Mahkemeler ve adliyeler Adalet Bakanlığının merkez ve
taşra teşkilatı değildir. Bu nedenle, Adalet
Bakanlığı bağımsız yargıç ve hâkimlerimizin
eğitimlerinden elini de, eteğini de çekmelidir.
Ayrıca, daha
da genel olarak olayı tanımlamak gerekirse, Adalet ve Kalkınma
Partisi ile Sayın Başbakan bağımsız yargıda
dilediğince at koşturabilme hevesinden vazgeçmelidir.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Köktürk.
İstanbul
Milletvekili Sayın Birgen Keleş.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret
Müsteşarlığının 2011 yılı bütçesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Dış
ticaretin özelliği, çok farklı konulardaki makro politikalardan
doğrudan etkilenmesidir. İthalat, ihracat, ödemeler dengesi
kalemleriyle ilgili politikalar da çeşitli sektörleri, ekonomik ve sosyal
yaşamı büyük ölçüde biçimlendirmektedir. Örneğin Hükûmet uzun
süre tarım sektörüne verdiği desteği üreticiye değil,
tarlaların tapusuna sahip olanlara doğrudan gelir desteği
adı altında aktarmıştır. Üreticiye girdi satan,
üreticinin ürettiklerini belli fiyattan satın alan kuruluşlar
kapatıldığı veya özelleştirildiği için üretici,
özel sektörün ve yabancıların insafına terk edilmiş, çoğu
da köyden kente göç etmiştir. AKP İktidarından önce dünyada kendisine
yeten 7 ülkeden 1i olarak tanımlanan Türkiye'nin bugün önemli miktarda
yiyecek maddeleri satın alması ve gıda ürünleri
ithalatının hızla artmasının ardındaki neden
budur.
Süt endüstrisi
kurumları ve et ve balık kurumlarının özelleştirilmesi
de hayvancılığa büyük darbe indirmiştir. Yem sanayisi,
tohum ve depolama gibi konularda üreticiye yardımını kesen
Hükûmetin kamu sektörüne yatırım yaptırmama
politikasını ısrarla sürdürmesi ve devlet üretme çiftliklerini
özelleştirmesi, bu çiftliklerden tohum, fidan, damızlık gibi
konularda yardım gören, tarım aletlerinin tamiri için bu
çiftliklerden destek alan üreticileri tamamen desteksiz
bırakmıştır. Kamu kuruluşlarına sanayi üretimi
yaptırmayacağını iktidara gelir gelmez açıklayan
Hükûmet, özel sektörü ve yabancı yatırımcıları da
yatırım yapmaları için teşvik etmemiştir.
Örneğin, özelleştirilen kârlı kamu kuruluşlarına talip
olan yerli ve yabancı girişimcileri aynı alanda, belirli
bölgelerde, daha yeni teknoloji ile fabrika kurmaya teşvik edebilirdi.
Likiditenin fazla olduğu ve Türkiyeye yöneldiği dönemlerde de bu
yapılmadı. O nedenle de yüksek faizle Türkiyeye gelen yabancı
sermaye, daha çok, alışveriş merkezleri yapmaya, lüks siteler
kurmaya, borsa oyunlarına, özelleştirilen kuruluşları
satın almaya, hazinenin ve kamu kuruluşlarının arazilerini,
kıyıları ve ormanları yağmalamaya yöneldi.
Gerek
sanayileşmeyi teşvik etmeyen bu yaklaşım gerekse gümrük
birliği ve Avrupa Birliği ile anlaşmalar imzalayan diğer
ülkelerle yapılan benzer ticari anlaşmalar, ithalatı hızla
artırdı. Uygulanan kur politikası ithalatı daha da
kamçıladı. İhracatın aynı hızda artmaması,
ticaret açığını artırdı, bu açığın
diğer döviz gelirleriyle kapanmaması da cari işlemler
açığını hızla yükseltti.
2002
yılında 1 milyar doların altında olan cari işlemler
açığı, 2003te 7,5 milyar dolara, 2008de 42 milyar dolara
yükselmiştir. 2010 yılında 45 milyar doları
aşması mümkündür. Gerek bu durum gerek Kasım ayında
ülkedeki sıcak paranın 100 milyar doları aşması,
fevkalade tehlikeli bir gelişmedir. Bu noktada cari işlemler
açığıyla ilgili olarak Hükûmeti yıllardır
uyardığımızı hatırlatmak isterim. Hükûmet her
seferinde, cari işlemler açığının finansmanının
sorun olmadığını, bu nedenle de önlem almaya gerek
görmediğini söylemekle yetinmiştir. Hükûmet ithalat yerli üretimi
ikame eder duruma geldiğinde de aynı tavrını sürdürmüş
ve önlem almamıştır.
Bugün dünyada bir
anlamda kur savaşları başlamıştır. Ülkeler
başka ülkeleri paralarını değerlendirmeye teşvik
etmekte, böylece kendi ithalatlarını daha pahalı hâle getirerek
cari işlemler açıklarını azaltmaya
çalışmaktadırlar. Ne var ki, Türkiye bu konuda da herhangi bir
çaba göstermemektedir.
Türkiyenin
üretimini çok rahatlıkla artırabileceği, hatta ihraç
edebileceği hâlde bugün yeterince pamuk üretmemesini ve büyük bir pamuk
ithalatçısı hâline gelmesini nasıl açıklarsınız
Sayın Bakan? 1970li yıllarda bile ara malı ve yatırım
malı üretimini ve yatırımlarını artırma hedefi ve
ciddi girişimleri olan Türkiyenin bugün sanayileşme konusundaki
pasif tutumumun gerekçesi nedir?
Büyük
alışveriş merkezlerinin ve ithalatın hızla
artması, ithal ara ve yatırım mallarının
ihracatçılar ve üreticiler tarafından ucuz diye tercih edilmesi küçük
esnafı ve küçük üreticiyi kepenk kapatmaya zorlamıştır.
Devlet Planlama
Teşkilatının Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar
isimli çalışması, 2010 ve 2011 yıllarıyla ilgili
büyüklüklerin ve bu iki yılda kaydedilen yüzde değişikliklerinin
gerçekçi olmaktan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. Örneğin,
sabit sermaye yatırımlarında olduğu gibi, yüzde 21,7
oranında çok büyük bir düşüşten sonra, aynı veya benzer bir
oranda artış olduğunu söylemek gerçekçi değildir. Eğer
böyle bir tahmin varsa -ki var- o zaman bunun nedenlerinin
açıklanması lazımdır ama kaldı ki hemen arkasından
artış hızının yüzde 15 oranında
düşeceği söylenmektedir. İmalat sanayisi sabit sermaye
yatırımları da benzer bir gelişme göstermektedir ve 2009da
yüzde 32,6 oranında düşüşten sonra, 2010 yılında yüzde
23,8 oranında artış göstereceği tahmin edilen imalat
sanayisi sabit sermaye yatırımlarının 2011
yılında sadece yüzde 4,1 oranında artacağı
öngörülmektedir.
Sayın
milletvekilleri, aslında ihracat ve ithalat tahminleri ve program
hedefleri de tıpkı yatırım büyüklükleri gibi gerçekçi
olmaktan uzaktır. Örneğin Dış Ticaret
Müsteşarlığının 2023 stratejisinde, sürdürülebilir
büyüme için gerekli ihracat hedefinin 2023 yılı için 500 milyar dolar
olduğu ve bu hedefe doğru adım adım ilerlediğimiz
belirtilmektedir. Oysa Türkiye, AKPnin göreve geldiği dönemden 2009a
kadar yüzde 117 ancak artırmıştır. 2004ten 2009a kadar
artışı da yüzde 62dir ve bugün için, 2010 yılı için
öngörülen miktar sadece 110 milyar dolardır. Bunun 500e
çıkması, kabul edin ki gerçekçi bir öngörü değildir.
Tabii,
tablolardaki bu gelişmeler aslında Türkiyenin ciddi bir uzun vadeli
stratejisinin olmamasından, ona dayanarak yıllık planlar
yapılmamasından ve yıllık programların
yıllık planlardaki hedeflere ulaşmayı sağlayacak
şekilde hazırlanmamasından kaynaklanmaktadır. Öyle ki
öngörülen büyüklüklerin çok üstünde ve altında değişmeler
olduğu zaman bile normal olarak diğer hedefleri
değiştirmesi gereken Hükûmet en ufak bir gayret sarf etmemektedir.
Bunun içinde son hazırlanan Orta Vadeli Program ve Orta Vadeli Mali
Planda bile birbirleriyle çelişkili, tutarsız hedefler vardır.
Ciddi bir
sanayileşme politikasına ve hedeflerine sahip olmadan,
sanayileşme önemli bir hedef olarak benimsenmeden, maliye politikası,
para politikası, yatırım politikası, ihracat ve ithalat
politikasını bu hedefleri gerçekleştirecek şekilde
oluşturmadan ciddi bir sanayileşme sağlamak mümkün
değildir. Oysa sanayileşme, ihracat ve ithalatı sürekli ve
istikrarlı bir şekilde artırdığı gibi, diğer
sanayilerde, kendisine girdi veren ve onun ürünlerini kullanan diğer
sanayilerde yatırımları artırır, üretimi destekler,
istihdam yaratır ve ülkenin kalkınma hızını yükseltir.
Son sekiz yıldır ciddi bir hedef olarak benimsenmemiştir ama
sanayileşme.
AKP
İktidarı döneminde ihracatın en önemli kalemleri arasında
tekstil sektörü ile otomotiv sanayisi vardır, ama, değerli
arkadaşlarım, burada da bir geriye gidiş söz konusudur çünkü
tekstilde üretim ve ihracat pamuk ipliği, pamuklu bez gibi ucuz ürünlerde
yoğunlaştığı gibi otomotiv ihracatında da ithal
girdi çok artmaktadır ve bir tür montaj sanayisi hâlindedir otomotiv.
Rekabet edebilir
nitelikte ve maliyette mal üretilmediği zaman, çeşitli
kitaplarınızda yazılı olan seyahatler ne kadar sık
yapılırsa yapılsın, ihracatı sürekli ve
istikrarlı bir şekilde artırmak mümkün değildir ve siz
eğer İhracatı artırdık. diye bu az
gelişmiş ülkelere, az kapasitesi olan ülkelere ve sizin az ihracat
yaptığınız ülkelere gidip de sonra övünüyorsanız bilin
ki bu, toplumu kandırmak içindir.
Sayın
milletvekilleri, hazine arazilerini, kamu kuruluşlarını, kamu
arazilerini, ormanları, kıyıları, limanları, vatan
topraklarını yabancılara satarak, büyük miktarlarda borçlanarak,
tarımı çökertip sanayileşmeyi bir amaç olmaktan çıkartarak,
sıcak paraya yüksek faiz verip kucak açarak hiçbir ciddi sorunu
çözmediğiniz gibi, genç kuşakların geleceğini ipotek
altına alıyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİRGEN
KELEŞ (Devamla) Ben, bunu size bir kez daha hatırlatmayı görev
biliyorum.
Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim efendim.
Orhan Ziya Diren,
Tokat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Diren. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin 2011
yılı bütçesi üzerinde şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, sanayileşmiş veya sanayileşmekte olan
ülkelerdeki ekonomik gelişmişliğin en temel göstergelerinden biri,
o ülkenin ihracat performansıdır. Bu sebeple, çok hızlı
gelişen uluslararası ticaret işlemleri ve büyüyen diğer
ülke ekonomileri karşısında iş dünyasının ve
ihracatçımızın devlet tarafından çeşitli yöntemlerle
desteklenmesi gerekmektedir. Bu noktada, İGEME, küresel rekabet
koşullarında pazarlama, tanıtım ve mevzuat konularında
ihracatçımıza yardımcı olunması açısından
önemli bir görev üstlenmektedir. Bu özelliği itibarıyla, İGEMEyi,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak her anlamda desteklenmesi gereken bir kurum
olarak değerlendirmekteyiz. Kurumda faaliyet göstermeye başlayan Ülke
Masaları biriminin yararlı olacağı düşüncesini
taşımaktayız ancak daha önce de İktidara tavsiye
ettiğimiz, yetersiz kalan ticari ataşeliklerin yerine ticari
ilişkilerimiz bulunan her ülkeye İGEMEnin daimî uzman personel
istihdamı ile ticaret noktaları açması,
ihracatımızın artırılması ve iş
adamlarımızın dünyaya açılmasının
kolaylaşması açısından çok önemli gördüğümüz bir
husustur.
Sayın
milletvekilleri, böyle bir kurumun varlığı önemli olmakla
birlikte, maalesef, İktidar tarafından izlenen yanlış
ekonomik politikalar neticesinde, dış ticaretimiz ve
ihracatımız açısından işler hiç de yolunda
gitmemektedir. 100 milyar doları aşan ihracat rakamımıza
rağmen, ithalat rakamlarının 150 milyar dolarları
aşmasıyla dış ticaret açığımız yüzde 83
artışla 55 milyar dolarlar seviyesine yükselmiştir.Yani
yılın ilk on ayında, geçen yılın aynı dönemine
göre ihracat artışı yüzde 11,4, ithalat artışı
ise yüzde 30,5 oranında gerçekleşmiştir. İzlenmekte olan bu
yanlış dış ticaret politikaları ile ithalatın
cazip hâle gelmesi sonucu dış ticaret açığımız
daha da yükselecektir. Bu durum, sonuçta cari açığı, yani döviz
açığını büyütecek ve bu açığı bugüne kadar
olduğu gibi sıcak para girişi ile kapatma yolları
denenecektir. Sıcak para ile açık kapatılırken döviz
fiyatı düşecek, Türk parası kıymetlenecek, bu
kısır döngü, Türk lirasının döviz karşısında
böylesine değerli olduğu sürece devam edecektir. Düşük döviz
kuru nedeniyle Türkiyede üretilebilen sanayi ürünleri ihtiyacının
ithalat ile karşılanması yüzünden yurt içinde ara malı
üreterek istihdamı artırmada çok önemli bir kurum olan
KOBİlerimiz en büyük zararı göreceklerdir ve bu zihniyet
değişmedikçe de maalesef zarar görmeye devam edeceğiz.
Sayın
milletvekilleri, yerli sanayici, turizmci ve üreticinin ülke ekonomisine
katkılarının artarak devam edebilmesi için Türk lirasındaki
aşırı değerlenmenin giderilmesi ve gerçek değerine
kavuşturulması gerekmektedir. Üretim, istihdam, yatırım ve
ekonomik büyüme için öncelikle çözülmesi gereken sorun budur. Merkez
Bankası, kur politikasını gözden geçirmeli, fiyat istikrarı
adına üretim ve istihdamı göz ardı etmek yerine, üretim ve
istikrarı gözeterek fiyat istikrarını sağlamalıdır.
Bu sayede rekabet gücü artan işletmelerin ayakları yere basar hâle
gelecek, üretim ve ihracat potansiyelimiz mutlaka artacaktır.
Burada,
ihracatın yapısına da dikkat çekmek isterim. İhracatta öne
çıkan sektörler otomotiv, hazır giyim ve kimyasal ürünlerdir.
Otomotiv ve kimya ürünleri büyük ölçüde ithal girdiye dayalıdır, ne
kadar ihracat yapılıyorsa o kadar ithalat yapılıyor
anlamı taşımaktadır. Eskiden daha çok yerli girdi ve katma
değere dayalı olan hazır giyim sanayisi de maalesef
şimdilerde ucuz ithal girdi kullanmaktadır. Yani özetle: İhracatta
başı çeken üretim dalları aslında ithalatı
artıran bir üretim yapısına sahiptirler. İthalat
artışı sadece fiyat ile ilgili olmayıp kaliteli ürün
eksikliği ve birçok ürünün ülkemizde üretilememesinden de
kaynaklanmaktadır. Kalite eksikliği ve üretim yapılamaması
açık sektörde faaliyet gösteren işletmelerimizin kur
karşısında yaşadıkları çaresizlikle de ilgilidir
ve İktidar, bu noktada, ara malı üreten işletmelerimizi
kaderleriyle baş başa bırakmıştır. Bu da ihracata
dayalı bir üretim ve sanayi stratejisi geliştirme konusunda somut
adımlar atılması gerekliliğini bizlere göstermektedir.
Sayın
milletvekilleri, ihracatı etkileyen önemli hususlardan biri de hiç
kuşkusuz, yaşanan 2008 ekonomik krizidir. Krizi iyi yönettik, kriz
bizi teğet geçti. düşüncesinde olan siyasiler bilmeliler ki sadece
iktidar yandaşı sermaye için kriz teğet geçmiştir.
İktidar, kriz yönetiminde maalesef sınıfta
kalmıştır. Gelişmiş ülkeler, kriz sonrası üretim
ve yatırım için bütçelerinden kaynak ayırırken, aynı
dönemde, Türkiyede iş başındaki İktidar, üretim ve
yatırım bir kenara bırakıp vergi indirimi gibi tüketimi
teşvik edici önlemleri uygulamayı tercih etmiştir. Böyle bir
dönemde, üretim ve çeşitliliğin artırılmasını
değil, stokların eritilmesini hedeflemiş, alım gücü
olmayanları dahi düşünmemiştir yani alınan önlemler,
otomotiv örneğinde olduğu gibi, yerli değil yabancı
üreticilerin desteklenmesi sonucunu doğurmuştur. Maalesef, Hükûmet
tarafından, krizden etkilenen sektörlerle ilgili etkili bir
çalışma ve iyileştirme politikası
oluşturulmadığı da görülmektedir. Bu noktada, sanayicimiz,
ihracatçılarımız, KOBİlerimiz ekonomik desteğe
kavuşturulmalı, uluslararası yakınlaşmalarda siyasi
söylemlerden ziyade ekonomik gerçekler konu edilmeli ve çözümler
aranmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, bir ülkenin gelişmişlik düzeyini ölçmek için,
politik, ekonomik, sosyal, kültürel ve coğrafik açıdan bir bütün
olarak ele alınmalıdır. Ülkemiz, tarım,
hayvancılık, enerji, yer altı kaynakları ve işsizlik
konularında planı, programı ve kararlılığı
olan bir iktidara ihtiyaç duymaktadır. Tarımda yaşanan verim
düşüklüğü ve girdi maliyetlerinin yüksekliği,
hayvancılığın içinde bulunduğu darboğaz, enerji
ve akaryakıtta uygulanan fahiş fiyatlar, işsizlik, yolsuzluk
gibi çözüm bekleyen sorunlar, insanlarımızı canından
bezdirmiştir. Sanayicimiz, dünyanın en pahalı enerjisini
kullanarak dünya ülkeleriyle rekabet etmeye çalışmaktadır. Bir
an önce, gelir dağılımındaki adaletsizlikler giderilip
toplumdaki bütün sınıflar dengeli bir biçimde tatmin edilerek ülkede
sosyal barış sağlanmalıdır.
Gerçekçi bir kur
politikası ve bunun yanında ihracata yönelik teşvik edici
politikalar vakit kaybedilmeden devreye sokulmalıdır.
Çeşitli
platformlarda 2023te 500 milyar doları aşacak ihracat hedefi koyan
İktidarın, bu rakamları telaffuz ederken bahsettikleri ihracat
hedefine hangi sektörlerle ve nasıl bir plan ve strateji izleyerek
ulaşacaklarını da ortaya koymaları gerekmektedir.
Buradan uyarmak
istiyorum: Ülke gerçekleri göstermektedir ki Avrupa Birliği pazarı
başta olmak üzere, geleneksel olarak kuvvetli olduğumuz ihracat
pazarlarındaki güç kaybımız endişe verici düzeylere
ulaşmıştır.
Bu duygu ve
düşüncelerle 2011 yılı mali bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Diren.
AK PARTİ
Grubu adına ilk konuşmacı, Karabük Milletvekili Mustafa Ünal.
Sayın Ünal,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA ÜNAL (Karabük) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
çerçevesinde, Adalet Bakanlığı faaliyetleri hakkında söz
aldım ve bu sözü grubum adına aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
AK PARTİ
hükûmetleri, eyyamcılığın kolaycı, popülist ve
korunaklı koridorlarında yürümek yerine ülkemizin şiddetle
ihtiyacı olan değişim yokuşunda terlemeyi tercih
etmiştir. Bu çabaların en mühim meyvelerinden birisi de Anayasa
değişikliğidir.
Hayatın
bütün ünitelerinin kendisine bağlı ve bağımlı
olduğu adalet sisteminin gerçek bir hukuk devletinde olması
gerektiği şekilde dizaynı ve yargı reformu en önemli
önceliklerimizi oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesinin yeniden
yapılandırılması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun demokratik, şeffaf ve geniş tabanlı bir yapıya
kavuşturulması, memur ve kamu görevlilerine verilen kınama ve
uyarma cezalarının yargıya açılması, sivillerin
askerî mahkemelerde
yargılanmasının tamamen önlenmesi, askerî yargının
görev alanının daraltılması ve Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru hakkının sağlanması gibi konular getirilen
düzenlemelerin en önemlileri arasında yer almaktadır.
Anayasamızda
yapılan değişikliklerin hayata geçirilmesi için gerekli mevzuat
düzenlemeleri önümüzdeki günlerde yüce Meclisin gündemini
oluşturacaktır. Tabii ki yeni bir Türk Ticaret Kanunu ve Borçlar
Kanunu da.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa ülkelerinde bir hâkimin
bakacağı yıllık dosya sayısı ortalama 200 iken,
ülkemizde bu sayı, hâkimler için 1.078, cumhuriyet savcıları
için ise 1.417 soruşturmadır. Yargılamaların
hızlandırılmasını,
vatandaşlarımızın adalete daha iyi erişebilmelerini
sağlamak öncelikli hedefimizdir.
Fiziki kapasite
ve teknik altyapı alanında fevkalade başarılı
çalışmalar yapılmıştır. Ülkemizde 2002
yılı sonu itibarıyla adalet hizmet binalarının
kapalı alanı toplam 596 bin metrekare iken, son sekiz yılda
yapılan 1 milyon 329 bin metrekare ile birlikte bugün bu miktar 1 milyon
898 bin metrekareye ulaşmıştır. Devam etmekte olan
inşaatlarla birlikte bu rakam 2 milyon 920 bin metrekareyi
aşacaktır. 2003 yılından itibaren 130 adalet sarayı
tamamlanmış olup, 27 adalet binasının inşaatı
devam etmekte ve 69 adalet sarayı ise ihale ve proje aşamasında
bulunmaktadır.
2008
yılında kurulan UYAP SMS Bilgi Sistemi, gelişmiş Avrupa
Birliği ülkelerinde dahi adalet hizmetleri alanında uygulaması
bulunmayan bir sistem olup, e-devletin ötesinde, mobil devlet (m-devlet)
uygulamalarının önemli bir örneğidir. UYAP ile bütün adliyeler
ve ilgili birçok kurum elektronik ağla birbirine bağlanmış
bulunmaktadır.
Doğu ve
Güneydoğu illerimizin tamamı dâhil olmak üzere altmış ilde
adli tıp şube müdürlükleri faaliyete geçirilmiştir.
Sayısı 7 olan adli tıp grup başkanlıklarının
10a çıkarılması planlanmıştır. Avrupa
Birliğine tam üyelik müzakereleri sürecinde ülkemizde yargının
tarafsızlığının, bağımsızlığının
ve etkinliğinin güçlendirilmesine yönelik Yargı Reformu Stratejisi
Belgesi hazırlanarak Avrupa Birliği Komisyonuna sunulmuştur.
2011
yılı bütçesinin, ekonomi ve kamu maliyesi politikalarına uygun
olarak tam bir kararlılık ve mali disiplin anlayışı
içinde uygulanacağına inancımız tamdır.
Bu düşünce
ve temennilerle 2011 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aksaray
Milletvekili Sayın İlknur İnceöz, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; grubum adına Adalet Bakanlığı
bütçesi üzerinde söz almış bulunuyor, bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hukuk devleti olmak demek, vatandaşların hukuk
güvenliğinin devlet tarafından sağlanması demektir. Bunun
sağlanabilmesi için eksiksiz, zamanında işleyen, çağa uygun
adalet sistemimizin olması gerekmektedir. 21inci yüzyıl, bilim,
teknoloji ve iletişimin dünya medeniyetlerinin üstünde kendini en üst
seviyede hissettirdiği bir bilim çağıdır. Dünyadaki
teknolojik gelişmelere paralel olarak her şey çok hızla
değişmekte ve maalesef aynı hızla da tüketilmektedir.
İktidara
geldiğimiz günden itibaren Hükûmet olarak kanunların zamana
rağmen değil, zamanla birlikte akışını
sağlamak için mevcut mevzuatta birçok değişiklikler yaptık.
Yargı mekanizmasının da kendini yenilemesi, eksikliklerinin
giderilmesi, tarafsız, hızlı ve etkin bir şekilde
çalışması için adımlar attık ve atmaya devam
edeceğiz.
Adalet sisteminde
değişiklikler yaparken her zaman hukuk devleti
anlayışını, hukukun üstünlüğünü esas aldık.
Sayın
milletvekilleri, 2003 yılından itibaren Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, Kabahatler Kanunu olmak
üzere pek çok kanunda yasal düzenlemeler yaptık, değişiklikler
yaptık. Bunun yanında Bilgi Edinme Kanunu, Elektronik İmza
Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu gibi pek çok yeni düzenlemeyi de Hükûmetimiz
döneminde yasalaştırmış ve hayata geçirmiş
bulunmaktayız. Bu yasaların olumlu yansımalarını
toplum hayatının her noktasında görmekte ve
yaşamaktayız.
Yargıda
çalışmaların daha verimli, personelin daha donanımlı
bir şekilde görevlerini yerine getirmeleri için hizmet içi eğitimlere
de gerekli önem verilmiştir. Ayrıca adaletin temel yapı
taşlarından olan hâkim ve savcılarımızın
eğitimine yönelik Adalet Akademisini de yargı sistemimize kazandırdık.
Hâkim ve
savcılarımızın özlük haklarında çok önemli düzenlemeler
yapmak suretiyle hâkimlerimizi, savcılarımızı
cüzdanları ile vicdanları arasında sıkışmaktan
kurtardık.
Çağımızın
bilim ve teknoloji, iletişim çağı olduğunu dikkate almak
suretiyle Adalet Bakanlığının tüm birimlerinde bilgi
teknolojilerine geçişi sağlamak için önemli düzenlemeler yaptı.
Benden evvelki
Konuşmacı, Sayın Milletvekilimiz UYAP sisteminden bahsetti. UYAP
sistemiyle hem vatandaş bilgi sistemi hem avukat bilgi sistemi
oluşturmak suretiyle Ulusal Yargı Ağı Projesi çerçevesinde
ve mevzuatımıza giren elektronik imza ile birlikte
avukatlarımız sanal âlemde davalarını takip edebilmekte,
imza atmak suretiyle yeni davalar açabilmekte, harçlarını
yatırabilmekte ve vatandaşımız kendi davaları, haklarında
takip yapıldığında da artık cep telefonuna mesaj
ulaşabilecek şekilde bir sistemdir. Daha dün adliyelerde daktilo
sesleri varken bugün cep telefonlarına davalı ya da takibe
uğradığınız zaman bilgi sisteminin
oluşturulmasından bahsediyoruz. UYAP bu demektir ve UYAPla
inşallah ben öyle zannediyorum ki bugün tahmin edemediğimiz, belki de
sanal mahkemelerin kurulmasına doğru gideceğiz diye tahmin
ediyorum ve geldiğimiz nokta bu itibarla çok önemlidir.
Tüm bu
düzenlemelerle birlikte yine biliyorum ki daha dün merdiven altlarında
duruşmalar yapılmakta idi, daktilolarla bunlar
yapılmaktaydı ama bugün hakikaten çok modern, dün bina
dediğimiz yerlerden bugün adalet saraylarına adalet
dağıtır hâle geldik, bu da adaletin
saygınlığına ve adına yakışır
şekilde çok önemli bir gelişmedir. Hem metrekare olarak baktığımızda
hem adet olarak baktığımızda hakikaten geldiğimiz
nokta çok önemlidir. İnşallah bundan sonra daha iyi bütçelerle çok
daha yapılamayan şeyleri yapma imkânı bulacağız.
Bakın seçime gidiyoruz ama bütçemize baktığımızda
seçim bütçesi uygulamayacak hakikaten her yıl bir önceki yıla göre
artan bir bütçeden bahsediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, hukuk devleti olmanın koşulu aynı zamanda
adalet mekanizmasında sadece fiziki koşulları
iyileştirmekten geçmemektedir, yargının bağımsız
olması ve tarafsız olması gerekir. 12 Eylül 2010 tarihinde tüm
halkımızla birlikte reform niteliğinde bir düzenlemeye hep
beraber imza attık. 26 maddeden oluşan 5982 sayılı
değişiklikle artık sana, bana, ona göre candaş, yandaş
yargı değil hukukun üstünlüğüne inanan tam
bağımsız ve tarafsız bir yargının tesis edilmesi,
güven veren bir adalet sisteminin tesis edilmesine geçilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; adalet toplumsal huzur ve
barışı sağlar, her şeyin başı adaletli
olmaktan geçer. Adalet mülkün temelidir. anlayışıyla güven
veren bir adalet sistemine doğru hızla ilerleyen, gerçekçi bir
bütçeyle realist politikaları hayata geçirmeye çalışan
bakanlığımızın 2011 yılı bütçesinin hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Malatya
Milletvekili Sayın İhsan Koca.
Sayın Koca,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İHSAN KOCA (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu bütçesi üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi adına
söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye büyük bir reform ve
dönüşüm süreci yaşamaktadır. Bu dönüşüm sürecinde ceza ve
adalet sistemimizde de bir dizi köklü değişiklikler
yapılmış ve yasal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Mevzuat çalışmalarının yanında, özellikle son sekiz
yıllık dönemde ceza infaz kurumlarımızın sadece fiziki
koşullarının iyileştirilmesiyle yetinilmemiş, hizmetin
kalitesini artırmak amacıyla personelin sayısı ve
niteliği de artırılmıştır. Bunun yanında,
hükümlü ve tutuklular için iyileştirme çalışmaları da kurum
içi faaliyetlerinin yeniden yapılandırılmasıyla sistem
modernize edilmiştir.
Hiç şüphesiz
ki ceza infaz kurumları, doğası gereği insanın
özgürlüğünü kısıtlayan kurumlardır. Ancak burada kalan
kişileri yeniden suç işlemeyen, üretken bireyler olarak toplumun
içinde görmek, onlara sunulan ve insan onuruna yakışan
koşullarla mümkün olabilecektir.
Çok iyi
bilinmelidir ki cezaların infazı başlı başına bir
süreçtir. Bu süreçte hükümlülere, ceza infaz kurumundaki zamanlarını
en iyi biçimde değerlendirebilmeleri için eğitim ve meslek edindirme
yanında sportif ve kültürel faaliyetler de sunulabilmelidir. Bunun için
her ceza infaz kurumunda mesleki eğitim atölyelerinin, çok amaçlı
spor salonlarının, açık hava spor alanlarının, sohbet
mekânlarının, kütüphane ve okuma odalarının da olması
gerekmektedir.
Bu nedenle,
Hükûmetimiz 2012 ve 2013 yıllarında yapımı planlanan ceza
infaz kurumlarına ilişkin yatırım programlarını
öne çekmiş, ayrıca mevcut projelere ve personel alımına da
hız vermiştir. Hükûmetimiz ayrıca ceza infaz
kurumlarımızın her yönden daha iyi standartlara
kavuşmasını sağlama yönündeki gayretlerini de devam
ettirmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ceza infaz kurumlarının en
önemli organlarından biri de 4301 sayılı Kanunla kurulan Ceza
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumudur.
Adalet Bakanlığına bağlı bir kuruluş olan
İşyurtları Kurumu, yüksek kurul, daire
başkanlığı ve işyurtları olarak özel kanunla
kurulmuş, özel bütçeli bir kuruluştur. Bu çerçevede, Ceza İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu, hükümlü ve
tutukluların meslek ve sanatlarının korunup geliştirilmesi
veya bir meslek ve sanat öğrenmeleri amacına yönelik olarak
çalışmalarını sağlamak üzere işyurtları
açmak, bu suretle üretilen ekonomik değerleri pazarlamak amacıyla
kurulmuş bir kuruluşumuzdur. Kurum faaliyetlerince sağlanan özel
gelir kaynaklarıyla yargı teşkilatının
ihtiyaçlarının karşılanması, bir taraftan da ceza
infaz kurumlarındaki işyurtlarının geliştirilerek daha
fazla sayıda hükümlü ve tutuklunun çalıştırılması
sağlanmaktadır.
Ceza ve tutukevi
işyurtları üretimde modernizasyon, branşlaşma, kalite,
araştırma geliştirme ve pazarlama alanlarına yönelik
yoğun çalışmalar sürdürürken atölye faaliyetlerinden elde edilen
gelirler yine hükümlü ve tutukluların rehabilitasyon ve eğitim
faaliyetlerine kullanılmaktadır.
Ceza infaz kurumları
ve tutukevleri işyurtlarında hükümlü ve tutuklulara mesleki
eğitim verildikten sonra, işyurtlarında sigortalı olarak
ücret karşılığı çalışmaları
sağlanmakta, tahliye sonrası bir meslek sahibi olarak topluma
katılmalarıyla sosyal bir görevde yerine getirilmiş
olmaktadır.
Kurum, hükümlü ve
tutukluların tahliye sonrası topluma yeniden
kazandırılmasının yanı sıra kendisine
sağlanan özel gelir kaynakları ile yargı
teşkilatının ihtiyaçlarının karşılanmasını
da hedeflemiştir. Ülke genelinde yeni yapılan adliye
saraylarının tefrişat işlerinin büyük bir kısmı
hükümlü ve tutukluların katkılarıyla işyurtlarınca
yapılmaktadır. Bunun dışında birçok kamu kurum ve
kuruluşlarının ülke genelindeki teşkilatlarının
tefrişat, tekstil ve temizlik hizmetlerine kadar birçok ihtiyaçları
da hükümlülere meslek edindirme ve mesleklerini geliştirme kapsamında
işyurtlarınca yapılmaktadır.
Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; bu anlayış ve duygular
içerisinde işyurtlarının suçluyu yeniden kazanmamız
açısından daha iyiye ulaşma hedefimizi gerçekleştirmede
ülkemiz ve ceza infaz sistemimize katkılarının artarak
devamını temenni ediyor, 2011 bütçemizin hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Koca.
Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi bütçesi üzerinde
AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlarım, Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine
getirilmesi. diye tarif edilmektedir. Haklı ile haksızın
ayırt edilmesi ancak adaletle sağlanır. Bu nedenle hukuk ve
adalet toplumun ve devletin temelini ve amacını teşkil eder.
Devleti yönetmenin egemen unsurları da aynı zamanda hukuk ve
adalettir. Bir toplumu adalet olmadan yönetmek mümkün değildir. Demokratik
hukuk devletlerinde bağımsız ve hızlı bir yargı
düzeni devletin ve toplumun güvencesidir. Yargıya karşı güvenin
sarsılması aynı zamanda devlete olan güvenin de
sarsılması sonucunu doğuracaktır. Geciken adaletin adalet
olmadığını hepimiz biliyoruz. Hızlı, etkin ve
sağlıklı bir yargılama sürecinin sağlanması
devlet ile toplum arasındaki bağları güçlendirecektir. Bu
nedenle bazı hukukçular, haklı olarak, adaletsizliğin
görüldüğü yerde bir yangından daha önce söndürülmesi gerektiğini
çünkü adaletsizliğin tüm toplumu yakacağını ifade
etmişlerdir.
Değerli
arkadaşlarım, bu bağlamda yargının daha iyi işlemesi
için üç önemli araç bulunmaktadır. Bunlardan birincisi: Kaliteli yasal
düzenlemelere ihtiyaç vardır. ikincisi: Hâkim, savcı ve
yardımcı personel iyi eğitilmeli ve özellikle meslek içi
eğitimde süreklilik sağlanmalıdır. Sonuncu araç ise
yargının fiziki altyapısı ve ihtiyaçları kaliteli bir
şekilde karşılanmalıdır. AK PARTİ hükûmetleri
döneminde yargı reformu demokratikleşme sürecinin temeli olarak ele
alınmıştır. Bu amaçla adalet sistemimizin çağı
yakalaması için çok önemli adımlar atılmıştır.
Bir yandan yıllardan beri Meclisin gündeminde bekleyen temel yasalar bir
bir çıkarılmış, diğer yandan Anayasa
değişiklikleriyle yargının demokratikleşmesi
bakımından sağlam temeller atılmıştır. Tüm
mevzuatımız Avrupa Birliği üyelik sürecinde yol haritamız
olan ulusal programa uygun şekilde geliştirilmektedir.
Diğer yandan
adliye binalarımız apartman köşelerinden kurtarılarak
adalet saraylarına taşınmıştır. Adalet
saraylarının inşası alanında cumhuriyet tarihinin en
büyük atılımı gerçekleştirilmiştir. Bir yandan da
hâkim ve savcılarımız özlük haklarında son yıllardaki
en büyük iyileştirmeyi yaşamıştır.
Bütün bunlara
paralel olarak, hâkim ve savcılarımız ile adalet personelinin
daha iyi yetiştirilmeleri için 2003 yılında 4954
sayılı Kanunla Türkiye Adalet Akademisi kurulmuştur. Esasen
1985 yılında hâkim ve savcı adaylarının eğitim
merkezi 3221 sayılı Kanunla kurulmuştu, ancak Türkiye'nin
Avrupa Birliğine aday ülke olması nedeniyle, diğer Avrupa Birliği
ülkelerinde olduğu gibi bağımsız bir eğitim kurumunun
kurulması lüzumu hissedilmiş ve iktidarımız döneminde
Adalet Akademisinin kurulması sağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Adalet Akademisinin başlıca hedefleri
şunlardır:
1- Adalet ve
hukuk alanını ilgilendiren değişim ve gelişmeleri
yakından takip etmek,
2- Bilimsel
araştırma ve geliştirme çalışmalarıyla özgün
bilgi üretmek ve toplumla paylaşmak,
3- İnsan
haklarına ve hukuka uygun adil ve hızlı yargılama
becerisini kazandırmaya yönelik eğitimleri vermek,
4- Ulusal ve
uluslararası alanda projeler ve çözümler üretmek.
Adalet Akademisi
kurulduğu günden bu yana sınırlı imkânlarına
rağmen, hâkim, savcı ve adalet personeli içerisinden toplam 12.477
katılımcıya eğitim hizmeti sunmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada her alanda çok
hızlı bir değişim ve gelişme yaşanmaktadır.
Dünyada var olan bilginin her beş yılda ikiye
katlandığı ifade edilmektedir. Böyle bir ortamda hukuki sorunlar
da daha karmaşık ve güç bir hâl almaktadır. Bu sorunlara ve
çıkan uyuşmazlıklara çözüm üretmek, yeni bilgiler edinme
ihtiyacını ortaya koymaktadır. Günümüzde çok sayıda
açılan hukuk fakültelerinde verilen lisans eğitimi, kaliteli bir
adalet sistemi için yeterli olmamaktadır.
Bu nedenle,
adalet hizmetlerinde görev alan hâkim ve savcılar ile yardımcı
adalet personelinin meslek öncesi ve meslek içi eğitiminin en iyi
şekilde yürütülmesi amaç olmalıdır. Özellikle uzmanlık
mahkemelerinde görev yapacak yetişmiş uzmana ihtiyaç
bulunmaktadır. Bu ihtiyaçları karşılamak üzere kurulan
Adalet Akademisinin çalışmaları çok başarılı bir
biçimde devam etmiştir.
Bütçenin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akgün.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Halil Mazıcıoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçe tasarısı
görüşmelerinin onuncu turunda Dış Ticaret
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, 2011
mali yılı bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen
başta Gaziantep Milletvekilimiz Maliye Bakanımıza,
bakanlarımıza ve bürokratlarına, Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkan ve üyelerine ve tüm kamu bürokrasisine huzurlarınızda
teşekkür etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2008de gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan
finansal krizin küresel ekonomik krize dönüşerek 2009 yılında da
olumsuz etkilerini sürdürmesi sonucunda dünya ekonomisi 1929
yılındaki Büyük Buhrandan sonraki en büyük krizle karşı
karşıya kalmıştır. Bu süreçte küresel ekonomi
açısından büyük önem taşıyan mali kuruluşlar dahi
batmıştır. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan
ülkelerin ekonomik büyüme performansı ve dış ticareti olumsuz
yönde etkilenmiştir. Küresel krizin etkilerini hafifletmek amacıyla
alınan bir dizi parasal ve mali tedbirin sonucunda, 2010 yılında
dünya ekonomisi toparlanma eğilimine girmiş ve küresel ticaret
yeniden canlanmaya başlamıştır.
Kararlılıkla
uygulanan yapısal reformlar sonucunda makroekonomik temelleri
sağlamlaştırılmış ve sağlam bir finansal
sisteme kavuşmuş olan ülkemiz, geçmişe kıyasla
dışsal şoklara daha dayanıklı hâle gelmiş,
dünyanın en güçlü ekonomileri arasına girmeyi
başarmıştır. Ülkemiz, Endonezyayı da geçerek
dünyanın en büyük 15inci ekonomisi hâline gelmiştir. Ayrıca,
krizin olumsuz etkilerini bertaraf etmek amacıyla alınan önlemler
neticesinde ülkemiz, 2010 yılında krizin etkilerini üzerinden en
hızlı atan ülkelerden birisi
olmuştur. Nitekim, TÜİK tarafından geçtiğimiz hafta
yayınlanan verilere göre ülkemiz, 2010 yılının ilk dokuz
ayında yüzde 8,9luk büyüme oranı kaydetmiştir. Hâlihazırda
dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan ülkemiz her geçen gün
güçlenmeye devam etmekte, sadece bölgesinde değil, dünya ekonomisinde ve
ticaretinde de önemli bir güç hâline gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ekonomimizde yaşanan müspet gelişmelere paralel
olarak dış ticaretimizde de olumlu gelişmelere tanık
olmaktayız.
Bakınız,
2002 yılından bu yana ihracatımız küresel krize rağmen
yılda ortalama yüzde 16 artış kaydetmiştir. Dış
ticaret, ekonomik büyümenin en önemli itici güçlerinden biri olmuştur.
2002 yılı sonunda 36 milyar dolar ihracat yapan ülkemiz, altı
yıl içerisinde ihracatını yaklaşık 3 kat artırarak
2008de 132 milyar dolar ihracat gerçekleştirmiştir.
2009
yılında ise dünya ekonomisinin yaşamış olduğu
kriz bütün ülkeleri etkilediği gibi ülkemizin ekonomik ve dış
ticaret performansını olumsuz yönde etkilemiştir. Bununla
birlikte ülkemiz, küresel kriz akabindeki dış talepteki ani
düşüşe rağmen ihracatını 100 milyar dolar seviyesi
üzerinde tutmayı başarmış, böylece ülkemiz, 2009
yılı için Orta Vadeli Programda yer alan 98,5 milyar dolarlık
ihracat hedefine ulaşmış ve ihracatı 100 milyar doları
aşan ülkeler listesine girmiştir.
Ben bu vesileyle,
ihracatımızda, Türkiyemizde büyük emeği geçen Gaziantepi,
Gaziantep sanayicilerini, Sanayi Odamızı, Organize Sanayi Bölgemizi,
Güneydoğu İhracatçılar Birliğimizi ve tüm üreticilerimizi
huzurunuzda tebrik ediyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Mazıcıoğlu.
Van Milletvekili
Sayın Kayhan Türkmenoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz,
dünyanın önemli bir kısmına ticari anlamda açılma sürecini
hızlandırmış, dış ticarette liberal politikalar
izlemiş, gümrük birliğine geçişle dünyanın önde gelen
pazarı Avrupa Birliğiyle ticari entegrasyonu büyük ölçüde
tamamlamıştır. Bugün, Türkiye, dünyanın 224 gümrük
bölgesinin 221ine 40 binden fazla ürün ihracat yapan bir ülke hâline
gelmiştir. Bugün, Türkiye, 2009 yılında, dünyanın 198
ülkesinin içerisinde 22nci sırada ihracatçı bir konuma
gelmiştir. Bugün, Türkiye, dünyanın en büyük 225 müteahhitlik
firması içerisinde -geçen yıl olduğu gibi- müteahhitlikte de
dünyanın 2nci sırasına oturmuştur. Geçen yıl 31 olan
firma sayımız bu yıl 33 firmaya çıkmıştır.
Yıllık ortalama 20 milyar dolarlık iş alır hâle
gelmiş müteahhitlerimiz. Müteahhitlerimiz uluslararası alanda 5.500
projeyi başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz, tarım ürünleri ihracatındaki kilit rolünü
koruyarak, otomotiv, demir çelik, tekstil, konfeksiyon gibi sektörlerde de
sanayileşmesini hızla sürdürmeyi başarıyla yürütmektedir.
Hâliyle 2009 yılı ihracatımızda ilk 5 ülke, Almanya,
Fransa, İngiltere, İtalya gibi dev ülkelerdir. 1 milyar doların
ihracatını gerçekleştirdiğimiz ülke sayısı 26ya çıkmıştır.
Türkiye'nin dünyada ihracat yapmadığı ülke
kalmamıştır. 2003 yılında 35 bin olan ihracatçı
firmamız, 2009 yılında 49 bine çıkmıştır.
Amerikan üniversitesinde yapılan bir araştırmada, 2009
yılında dünya ticaretinin yüzde 23ünün kara komşusu olan
ülkeler arasında yapıldığı rapor edilmiştir. Bu
vesileyle, bizim, 2002 yılında komşu ülkelerle olan ticaret
hacmimiz başarılı bir şekilde yüzde 8 iken yüzde
30ların üzerine çıkmıştır. 2010 yılının
ilk dokuz ayında Çine ihracatımız yüzde 54,5 artış
kaydetmiş, yıl sonu itibarıyla 2 milyar doları geçecektir;
dünya devi Çine.
Somut bir örnek
vermek istiyorum: Seçim bölgem Van ilinde 2002 yılında ihracatçı
firma sayısı 22 iken bugün 44e çıkmıştır. 2002
yılında 1,5 milyon dolar ihracat yapan şehrim, 2009
yılında 17,5 milyon dolar ihracat yapmaktadır; artış
yüzde 1.170tir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyede artık ihracat yapmayan hiçbir şehir
kalmamıştır. Bu da gösteriyor ki ticaretteki gelişmeler de
Türkiye'nin gelecekte dünya ticareti açısından çok önemli bir aktör
hâline geldiğinin bir ifadesidir.
Değerli
milletvekilleri, hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde
tırmanmamıştır. Bu başarıda emeği geçen
başta Sayın Başbakanımız olmak üzere
sanayiciliği, yatırımcılığı, ithalatı,
ihracatı çok iyi bilen, sektörün içinden gelen Sayın
Bakanımız Zafer Çağlayan Beye,
müsteşarlığımız döneminde bizim eski Bakanımız
Sayın Kürşad Tüzmen Beye, Dış Ticaret
Müsteşarlığımızın ekibine, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğine, TÜSİADa, MÜSİADa, TİMe, TUSKONa,
DEİKe ve Müteahhitler Birliğine, kısacası 49 bin
ihracatçımıza şükran duygularımı ifade etmek
istiyorum.
Dış
Ticaret Müsteşarlığımızın 2010 yılı
bütçesi 124 milyon 979 bin 500 iken 2011 yılında bu rakam yüzde 531
artışla 788,7 milyon lira olmuştur. Artışın temel
nedeni 2010 yılında Hazine Müsteşarlığı
bütçesinde yer alan Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonunun 2011
başından itibaren Dış Ticaret
Müsteşarlığı bütçesine alınmasından
kaynaklanmaktadır.
Bu
düşüncelerimle, bütçenin hayırlı olmasını temenni
ediyorum, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Antalya
Milletvekili Sayın Sadık Badak.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SADIK BADAK (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 bütçe kanun tasarısı üzerinde AK PARTİ
Grubu adına, İGEME bütçesi hakkında söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi, kurulduğu 1960 yılından bu yana
uluslararası piyasalarda rekabet şansı yakalayabilmeleri
amacıyla firmalarımıza hizmet vermektedir. Yurt içinde
potansiyel ihraç ürünleri ile bunları üreten firmaların tespiti, yurt
dışı pazarlama imkânlarının izlenmesi, hedef ülkelere
göre ihracat standartlarını ve bürokratik işlemleri anlatan
bilgilerin yayınlanması, ihracat eğitimlerinin verilmesi
İGEMEnin çalışmalarından bazılarıdır. Elli
yıldır elde ettiği bilgilerle İhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi, âdeta bir ihracat bilgi bankası hâline gelmiştir. Bir
danışman kurum niteliğindedir. Kendi alanında önemli bir
değerimizdir.
Bugün, Türkiye,
otomotiv ve yan sanayi, demir çelik ürünleri, elektrikli makine ve kablolar,
beyaz eşya ve televizyonun aralarında bulunduğu çok sayıda
ürünle, Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Almanya, İtalya,
İngiltere gibi ülkelerle sürdürülebilir rekabet şartlarını
elde etmiştir. 50 bin firmamızla yıllık 100 milyar dolar
ihracatı geçen 32 ülke arasındayız. Ülkemizin yurt
dışı ticarette sağladığı bu
başarıda kuşkusuz İGEMEnin de yeri vardır. Ancak,
İGEMEnin geniş bilgi birikimiyle mevcut fonksiyonların ötesinde
rol üstlenmesi gerektiği kanaatindeyiz; izleyici,
yayınlayıcı, raporlayıcı durumdan, yurt dışı
pazar şartlarını oluşturucu ve yönlendirici aktif duruma
geçmesi sektör tarafından beklenilmektedir. İGEME ihracatçı
firmalarla paralel çalışmalar yapacak kabiliyete sahip
olmalıdır. 2023 yılında 100 bin firmayla 500 milyar dolar
ihracat hedefimize İGEMEnin yeni yetki ve sorumluluklarla katkıda
bulunabileceğine AK PARTİ
olarak inanmaktayız.
Ülkemizin dünya
ticaretinde geldiği noktada kamunun gücüne fakat özel sektörün dinamizmine
sahip ihracat tanıtım ve pazarlama merkezine ihtiyacı
vardır. İGEMEnin mevcut bilgi birikimiyle ticari rakibimiz olan
ülkelerin ihracat tanıtım pazarlama kuruluşlarına benzer
aktif bir yapıya dönüştürülmesi dış ticaretimize stratejik
güç sağlayacaktır.
Bu yıl
İGEME bünyesinde kurulan 34 masada 71 ülkenin pazar analizine
başlanmasını çok önemli bir gelişme olarak görmekteyiz.
Dünyada beş bölge başlığı altında
oluşturulan Bakanlığımızın bu
kararlarını alkışlıyoruz. Ülkemizin dış
ticaret mücadelesinde yeni bir dönemin başladığını
düşünüyoruz.
İGEMEnin
Bölgesinde Lider Ülke Türkiye hedefimizde dış ticaretimizin millî
takımı içinde önemli bir yere sahip olacağına
inanıyoruz. Potansiyel ihraç ürünleri ve potansiyel pazarlar için sektörel
fuarların İGEME tarafından incelenmeye başlanması da
olumlu gelişmelerdendir. 68 alt ürün grubunda yurt içinde
yaklaşık 300 fuar ve yurt dışında bine yakın sektörel
fuarın incelenmesiyle dış ticaretimize ciddi fırsat
alanları oluşacağı açıktır.
İhracatımızın temel ihtiyaçlarından biri alt sektörler
ve alt pazarlar açısından fırsat ve tehditlerin günlük olarak
takip edilmesidir. Yeni yapılanmanın ihracatçılarımızın
bu temel ihtiyacını karşılayacağını
düşünüyoruz. Yeni yapılanmayla İGEME, Güney Korenin KOTRA,
Japonyanın JETRO, Amerika Birleşik Devletlerinin ITA
kuruluşlarının yurt dışı ticaretlerinde
oynadığı rolleri ülkemiz için üstlenebilecektir. Bu
doğrultuda İGEME mevzuatının da gözden geçirilmesinde fayda
olduğunu düşünmekteyiz. Yeni düzenlemelerden doğacak yetki ve
sorumluluklarını yerine getirebilmek için bütçe ve uzman desteği
de Hükûmetimizce İGEMEye sağlanacaktır.
Bu
düşüncelerle, 2011 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Badak.
AK PARTİ
Grubu adına son konuşmacı, Isparta Milletvekili Sayın
Mehmet Sait Dilek.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET SAİT DİLEK (Isparta) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi
2011 bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dünya
ekonomisinde giderek keskinleşen rekabet şartları, yeni rakipler
ile beklenmeyen riskler ve sürekli değişen ticaret yapma
şekilleri küresel ticarette ülkelerin alacağı payı
doğrudan etkilemektedir. Nitekim, önce gelişmiş ülkelerde
finansal piyasalarda başlayan, giderek gelişmekte olan ülkeleri de
içine alarak reel sektörü etkileyen küresel kriz ortamında, iş
dünyasının, ihracatçılarımızın devlet
tarafından çeşitli projeler ve faaliyetler ile desteklenmeleri daha
da önem kazanmaktadır.
Değişen
dünya pazarlarına ihracatın artırılması için,
sanayicimizin, iş adamımızın, girişimcimizin bu
küresel rekabetin getirdiği zorlu ortama kendilerini
hazırlayabilmeleri ve gelişmelere ayak uydurabilmeleri için
İGEME çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Bu anlamda, ihracat
potansiyeli olan, ihracata başlamak isteyen veya hâlihazırda ihracat
yapmakta olan iş dünyasına profesyonelce ve dünya
standartlarında hizmet sunmaktadır. Özellikle, yaşanmakta olan
küresel kriz ortamında Türkiyedeki işletmelerin yüzde 95ini
oluşturan KOBİlerimizin ihracata hazırlanmalarında ve
uluslararası pazarlara açılmalarında İGEMEnin misyonu daha
da önem kazanmıştır. Hatta KOBİler için İGEME hayati
bir yol arkadaşı hâline gelmiştir. Günümüz dünyasında
rekabette bir adım öne çıkmada en belirleyici unsur doğru
bilgiye doğru zamanda erişmektir. Yıllardır
gerçekleştirdiği faaliyetlerle ihracatçımıza, sanayicimize,
iş adamımıza enformasyon sağlanması, bilgi
aktarımı bu merkez tarafından gerçekleştirilmektedir.
Sadece Türk ihracatçısına değil, Türkiye ile iş yapmak
isteyen yabancı ülke iş adamlarına bilgi ve enformasyon
sağlayarak ihracatımızın artmasına destek olan
İGM, yurt dışındaki ithalatçı firmalara Türk ihraç
ürünleri ve firmalarının tanıtılması amacıyla
yabancı dillerde yayınlar hazırlamakta, uluslararası fuar
ve sergilere millî katılımı organize etmekte, uluslararası
projeler ve yerli ihracatçı ile yabancı ithalatçı arasında
doğrudan temas imkânları kurmaktadır.
2011
yılında İGMnin eğitim programlarını daha da
yaygınlaştıracağına, hiç ihracat yapmayan
firmalarımızı da uyguladığı programlarla ihracata
yönlendireceğine inanıyorum. Bu çerçevede pek çok özel programı
uygulamaya koyacak olmasını takdirle karşılıyorum. Bu
eğitim programlarıyla ihracatçı firma sayımızı
dolayısıyla ihracatımızı daha yüksek rakamlara
çıkarmada ve cumhuriyetimizin 100üncü yılı olan 2023te 500
milyar dolarlık ihracat hedefimizi gerçekleştirmede İGMnin
katkısının büyük olacağına yürekten inanıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu Merkezimiz yeni ihraç
pazarları bulmanın giderek daha da önem kazandığı ve
pazara giriş tekniklerinin farklılaştığı günümüz
dünyasında ihracatçılarımız için gerekli ülke ve pazar
araştırmalarını zamanında ve ihtiyaçlara uygun olarak
gerçekleştirerek ülke pazarları hakkında en yeni bilgileri
ihracatçılarımızın hizmetine sunmaktadır, âdeta
ihracatçılarımızın gözünü açmakta, ufkunu
genişletmekte, onlar için bilgi üretmektedir.
Bağlı
bulunduğu dış ticaretten sorumlu
Bakanlığımız tarafından çerçevesi çizilen stratejiler
kapsamında hedef ülkeleri ve öncelikli ülkeleri göz önünde bulundurarak
oluşturulan ülke masaları ile ihracatçılarımıza daha
kapsamlı bilgiler sunmaya başlamıştır.
Rekabetçi bir
ihracat stratejisinin önemli sacayaklarından birisi de
sağlıklı işleyen ihracat destekleridir. Bu kapsamda
İGEME finansal açıdan da KOBİlerimizin yanındadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ihracatta bugün geldiğimiz
nokta bir tesadüf değil, Hükûmetimizce belirlenen hedeflere giden yolda
yürürlüğe konulan faaliyetler ve projeler çerçevesinde
ihracatçılarımızla iş birliği,
karşılıklı güven ve koordinasyon içerisinde
gerçekleştirilen yoğun çalışmaların bir sonucudur.
Bu çerçevede,
İGEMEnin 2011 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Barış
ve Demokrasi Partisi adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı Adalet Bakanlığı bütçesi
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'deki yargı
ve adalet sistemi, demokrasinin ve hukukun üstünlüğü ilkesini
gerçekleştirmekten oldukça uzak bir konumdadır. Bunun nedeni,
başta kaynağını 82 Anayasasından alan ve özellikle
temyiz mahkemeleri ile yüksek mahkemelerde ve özel yetkili ağır ceza
mahkemelerinde görülen ideolojik tutum ve davranışlardır. Bir
neden de Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı ve
işleyişi nedeniyle yargıdaki siyasallaşma eğilimleri
ve yargı birliğinin bulunmamasıdır.
AKP Hükûmeti 3
Kasım 2002den beri yargıyla ilgili hiçbir köklü değişiklik
ne yazık ki yapamamıştır. Sadece, 2004 yılında
DGMler kaldırılmış ancak onun yerine isim
değişikliği yapılarak özel yetkili ve görevli
ağır ceza mahkemeleriyle hileli bir dolanma yapmıştır.
Bununla da toplumsal muhalefeti sindirme ve baskı altına alma
amaçlanmıştır. AKP Hükûmeti, DGMlerin
kaldırılmasına gerekçe olarak Türkiye yargı sisteminin AB
standartlarına uygun hâle getirilmesi amacıyla
yapıldığını belirtmişse de ancak tam üyelik
müzakerelerinin başlamasıyla ilgili alınan karara paralel olarak
bu taahhütlerini unutmuş, eski DGM sistemini yeni CMK ile isim değiştirerek
devam ettirmiştir. Kimsenin beğenmediği 82 Anayasasının
37nci maddesinde de yargı yetkisine sahip olağanüstü mercilerin
kurulamayacağı ve 38inci maddesinde de doğal
yargıçlık ilkesinin benimsendiğine dair kurallar
bulunmaktadır. Demek ki, bu düzenleme 82 Anayasasına bile
aykırıdır.
Ayrıca,
Türkiye taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde düzenlenen
hukukun üstünlüğü ve adil yargılama hakkı gibi temel ilkelere
aykırılık da sürdürülmektedir. Hukuksuzlukları reva görmek
için de Ceza Muhakemeleri Kanununda her tür düzenleme yapılmış
ve soruşturmalar, telefon dinleme, teknik takip, gizli tanık
ifadeleriyle yürütülmektedir. Hukuk mantığıyla çatışan
katalog suç isnadıyla uzun süreli tutuklamalar âdeta
meşrulaştırılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, AKP Hükûmeti, yine ABye uyum süreci çerçevesinde 2005
yılında yürürlüğe koyduğu yeni Ceza Muhakemeleri Kanunu ve
Türk Ceza Kanunu ile ifade özgürlüğünü tamamen baskı altına alma
yolunu izlemiştir. Yine, Ceza Muhakemeleri Kanununun 100üncü maddesiyle
özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemelerinin çok kolay tutuklama
yapmasının yolunu açarak katalog suçlar tanımını
sisteme monte etmiştir. Özel yetkili savcının katalog
suçlarından herhangi biriyle suçladığı bir kişinin
âdeta tutuklama sebebi olarak gösterilmekte ve kabul edilmektedir. Bu
aşırı yetkiyle, toplumsal muhalefete yapılan baskıyla
birlikte siyasi parti temsilcileri, belediye başkanları ve insan
hakları savunucuları çok rahat bir şekilde
tutuklanmaktadırlar.
Ceza Muhakemeleri
Kanunundaki düzenlemeler ve TCKnın başta 220 ile 314 dâhil yirmiyi
aşkın madde kapsamında ifade özgürlüğü tümden baskı
altına alınmış, büyük ölçüde ortadan
kaldırılmıştır. Öyle ki TCKnın 220/6, 7nci
fıkraları ve 314ün üçüncü fıkrası ile yasa dışı
silahlı örgüt üyesi olmadıkları ve hiçbir şekilde
şiddete başvurmadıkları hâlde binlerce insan yasa
dışı örgüt üyeliğinden tutuklandı ve çoğu da
cezalandırıldı.
Hele bir
bakın, AKP Hükûmetinin icat ettiği bu yöntemleri 12 Eylülcüler bile
akıl edememiştir.
2006
yılında da Terörle Mücadele Kanunu değişikliğiyle
şiddet yöntemlerine başvurma kriterleri getirilmeden, doğrudan
doğruya, tıpkı TCKnın 220/8nci maddesinde olduğu
gibi, bu kez de Terörle Mücadele Yasasının 7nci maddesi ile her tür
propaganda, içeriği ne olursa olsun suç hâline getirilmiştir.
Çocuk
Hakları Sözleşmesine inat çocuklar da büyükler gibi
yargılanır oldu.
Artık,
bundan böyle, her yıl 6 Kasım, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 21
Mart Nevroz, 1 Mayıs gibi birçok önemli günde yapılan gösterilere
katılanlara hemen Terörle Mücadele Yasasının 7nci maddesi
uygulanır hâle gelmiştir.
Ayrıca, bu
amansız baskı, Terörle Mücadele Yasasının 6ncı madde
kapsamında da basın üzerinde Demoklesin kılıcı gibi
durmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, tüm bu ve benzeri nedenlerle, Hükûmetin, başta Anayasa,
Siyasi Partiler, Seçim Yasası ve yüzde 10 barajlı milletvekili seçim
yasalarıyla TCK, Terörle Mücadele Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu ve daha
çok, birçok yasalarda gerekli değişiklikleri yaparak bunun
gerçekleştirilmesi artık bir zorunluluk hâline gelmiştir, toplumun
yaşamsal bir beklentisidir ve her şey bitmiş değildir
diyoruz. Aksi hâlde, bu yargı sistemi giderek AKPyi de
şaşkın mağdura çevirecektir. Halka acımıyorlarsa
bari kendilerine acısınlar ve Allah kimseyi şaşırtmasın
diyorum.
Değerli
arkadaşlar, kuşkusuz yargının da çözüm bekleyen acil sorunları
vardır. Yargı birliğinin sağlanması için askerî
mahkemeler sadece askerî disiplin alanında kalmalıdır.
Ayrıca, Ceza Muhakemeleri Yasasının 250, 251 ve 252nci
maddeleri derhâl kaldırılmalı, özel görevli yetkili mahkeme ve
savcılık uygulamasına da son verilmelidir. Yargıç
bağımsızlığı ve güvencesi için mevcut Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun bu model ile terk edilmesi gerekiyor. Tamamen
hâkim ve savcılardan oluşan yeni bir yapı kurulmalı, Adalet
Bakanlığının vesayetine de son verilmelidir.
İşe
Anayasadan başlayarak başlangıç kısmı tamamen
değiştirilmeli, Türkiyede farklı etnik din ve dil grup
hakları yeniden dizayn edilerek demokratik bir hukuk güvencesine
alınmalıdır.
Temel hak ve
özgürlüklerle ilgili uluslararası sözleşme ve düzenlemelerin
yargı tarafından uygulanması bir zorunluluk hâline
gelmiştir artık. Ne var ki yürürlükte bulunan Anayasanın
90ıncı maddesi hiçbir şekilde uygulanmamaktadır.
Arkadaşlar,
hukuk ve adaletin olmadığı bir ülkede insan haklarından da
söz edilemez. Bu haklar en çok da cezaevlerinde çiğnenmektedir. 2010
yılında cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı artmaya
devam etmiştir; 30 Kasım tarihi itibarıyla 57.171 tutuklu,
63.927si hükümlü, toplam 121.098 sayısına
ulaşmıştır. Görüldüğü gibi, tutuklu sayısı
hükümlü sayısını yakalamak üzeredir. Dünyanın hiçbir
yerinde böylesi bir uygulama ve böylesi bir hukuksuzluğa rastlanamaz. Yine
çocuklarda 1.944ü tutuklu, 202si hükümlü ve toplam 2.146dır. Çocuklarda
tutukluluk oranı yüzde 90ı bulmaktadır. Bu da Türkiyede baskıcı
bir tutuklama rejiminin olduğunu göstermektedir. Onun için, tutuklama bir
koruma tedbiri olmaktan çıkmış, bir cezalandırma yöntemine
dönüşmüştür.
Sayın Adalet
Bakanına sormak istiyoruz: Keyfî ve de uzun tutuklamaların önüne
geçmek için Hükûmet hangi insaf noktasındadır? Uzun tutuklama
haksızlığına son verme adına, Ceza Muhakemeleri
Yasasının 100üncü maddesinin değiştirilmesi için
vermiş olduğumuz yasa teklifi neden sizi hiç ilgilendirmiyor ve
bilinmeyen hukuk anlayışıyla -tırnak içinde- Bilinmez bir
dil ile yargılanan 2 bini aşkın seçilmiş Kürt siyasetçileri
ne zaman hukuk, hak yargısında bilinmezliklerden
çıkacaklardır?
Sayın
milletvekilleri, önemli bir sorun da, Türkiyedeki cezaevlerinde şu an 95
tutuklu ve hükümlü ağır hastalıkları nedeniyle tahliye
edilmeyi beklemektedir ve bunlar can çekişmektedirler. Benim de ziyaret
ettiğim Diyarbakır D tipi cezaevindeki Halil Güneş ve
diğerlerinin durumları gerçekten ciddi boyutlarda ve ölümcül bir
noktadadır. Sanırım benden sonra konuşacak değerli
arkadaşımız Akın Birdal bu konuyu daha da
genişletecektir. Bu nedenle, bu konuyu kendisine bırakıyorum.
Sayın Adalet
Bakanı burada kendisi, daha önce de bu konuda yazışmaların
hızlandırılması amacıyla çalışma
başlattıklarını ifade etmiştiler. Kendilerinden bu konuda
daha fazla duyarlı olmalarını rica ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, 2010 yılında da Hükûmetin işkenceye
sıfır tolerans söylemi lafta kalmaya devam etmiştir. Bu
yılın kasım ayı sonuna kadar, Türkiye İnsan
Hakları Vakfına yapılan işkence ve kötü muamele başvuru
sayısı üç yüz on dokuzdur. Birleşmiş Milletler
İşkenceye Karşı Komitenin Türkiye ile ilgili 2010 tarihinde
açıkladığı raporda, işkence ve kötü muamele
uygulamalarının arttığını vurgulamaktadır.
Bunun çokça nedeni vardır. Bir kere, işkence yapan kamu
görevlilerinin yargılanması için izin sistemine
başvurulması işkenceye göz yummadan başka bir şey
değildir. Bazı savcı ve yargıçların subjektif
anlayışlarından kaynaklı zaman aşımı, ceza
erteleme ve benzeri nedenlerle işkence yapan kamu görevlileri cezasız
kalmaktadır. Nitekim, Adalet Bakanlığı resmî
istatistiklerine göre 2008 yılında her bir işkence ve kötü
muamele davasına karşılık 77 polisin haklarında sadece
mukavemet davası açılmıştır -bu oran bile tek
başına cezasızlığı ifade etmektedir- ve çoğu
da ya davaları zaman aşımına girmiş ya ortadan
kaldırmış veya beraat etmişlerdir.
Yine 2010
yılında toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ciddi
müdahaleler yapılmıştır. Bu süreç içinde 2 kişi
yaşamını yitirmiş, 143 kişi yaralanmış,
1.716 kişi gözaltına alınmış, 152 kişi de
tutuklanmıştır. Müdahalelerde işkence dâhil her türlü kötü
muameleye devam edilmiştir. Yine 2010 yılında, örgütlenme
özgürlüğü de nasibini almıştır. Bu kapsamda, 1.116
kişi gözaltına alınmış, bunlardan 421i
tutuklanmıştır. Aynı yıl, basın özgürlüğü
alanında da ihlaller devam etmektedir. Tutukluluk hâli devam eden gazeteci
sayısı 39a ulaşmış, yıl içinde yayını
durdurulan gazete ve dergi sayısı ise 12yi bulmuştur.
Değerli
arkadaşlar, bunların içinde Azadiya Welat gazetesi sorumlu yazı
işleri müdürü Vedat Kurşuna verilen yüz altmış altı
yıllık hapis cezası, Türkiye'nin basın özgürlüğü
konusunda, kurşun ağırlığındaki bulanık bir
resim niteliğindedir. Ne yazık ki tüm yaşananlar, ana dile
tahammülsüzlükten kaynaklanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bugün Türkiye'nin çözüm bekleyen öncelikli sorunlarından
birisi de ana dil sorunudur çünkü hak, bireyin ve toplumların en
doğal hakkı olup hukuki, beşerî, felsefi ve ilahidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAMİT
GEYLANİ (Devamla) - Çağımızda bu kadar karşı
gelinmez bir gerçekliğe karşı gelmenin de olanağı
yoktur.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Geylani.
Diyarbakır
Milletvekili Sayın Akın Birdal, buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı çerçevesinde, Adalet Bakanlığı, Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ve
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı bütçesi üzerine, Barış
ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, insan hakları evrensel, birinin yerine diğeri
konulmaz ve bütünsel ama adalet deyince gerçekten çok ivedi, acil durumlar var.
Örneğin işte, gözaltında birinin işkence görmeme
hakkı, çok acil ve ivedi bir şey ve yine adalet deyince, insan
hakları deyince cezaevleri hemen akla geliyor çünkü cezaevleri kanayan bir
yara. İnsan haklarına dayalı bir düzenlemenin yapılmamış
olması, gerçekten, cezaevinde sürekli trajik olaylar
yaşanılmasına neden oluyor, ölümlere neden olunuyor ve insanlar
şu anda hasta, umudunu yitirmiş. Oysa, cezaevinde de olsa bir mahkûm
demokratik hukuk devletinin güvencesi altında olmalıdır, yaşam
hakkı her durum ve koşul altında korunmalıdır ama ne
yazık ki, işte, bir kişi yaşamını yitirdiği
zaman İşte, biri daha gitti. dercesine böyle bir tutum
takınılıyor.
Şimdi,
sabahleyin yine söyledim, gerçekten, günler bize her bir şeyi
anımsatıyor, tarihimiz sabıkalı bir tarih. Her bir ajandayı
açtığınız zaman -takvimi- o sayfa, o gün, size bir şey
anımsatıyor. İşte, bunlardan biri de 19 Aralık, ölüm
operasyonu. Şimdi, örneğin hâlâ bu operasyonların daha -on
yıl aradan geçmesinin ardından- yeni soruşturma
açıldı. Oysa, dönemin Bakanı bu talimatın, nokta operasyonu
talimatının Millî Güvenlik Kurulunda görüşüldüğünü ve karar
altına alındığını söyledi ama nedense
-birtakım kurullar var, tabu hâlinde- hiç bu konuşulmadı, tartışılmadı.
Peki, o zaman,
demokratik kamuoyunun hak ve özgürlük taleplerini yerine getirebilmesini
istemesinin zemini nedir, olanakları nedir? Kendisini ifade etmektir,
gösterilerde bulunmaktadır. Nitekim bugün 19 Aralık, 28 siyasi
mahkûmun ve 2 askerin ölümüne neden olan bu operasyonun, devlet operasyonunun
telin edilmesi konusunda bugün İstanbulda, Ankara Sincan Cezaevinde,
Diyarbakırda ve Silvanda gösteriler oldu. Şimdi, az önce haber
aldık. Örneğin, Diyarbakırda barışçıl
Ya,
insanlar nasıl anlatacak böyle insanlığa karşı
işlenen suçları, nasıl tepki gösterecek, nasıl telin
edecek? Elbette, toplanarak ve itiraz ederek ve sesini yükselterek. Bugün
Diyarbakırda işte böyle bir tepki, sonucunda Diyarbakır il
örgütümüzün polis tarafından abluka altına alınmasına neden
oldu. Silvanda da çoğu kadın olmak üzere yapılan bu tepki gösterisine
bomba atıldı ve bir kadın arkadaşın şu anda eli
bileğinden koptu ve arkadaşlarımızın
yardımıyla, helikopter ambulansla şimdi Ankaraya getirilmek
üzere.
Şimdi, bu
nasıl bir hukuk devleti, anlaşılır gibi değil.
Elbette, çünkü, bakın, daha önce yaşanmış, birbiriyle
ilişkili. Bu diyalektiği kurmak gerekir. Biz hep onu söylüyoruz, Hep
sonuçları üzerinden tartışıyoruz. diye. Örneğin, bir
milletvekili arkadaşımız -Şırnak Milletvekili
arkadaşımız- yine böyle bir barışçıl gösteride
hedef alınarak tazyikli suyla sakat bırakılıyor ve bunun
için hiçbir şey yapılmıyor, özür dilenmiyor, soruşturma
açılmıyor ve güvenlik güçleri cesaretlendiriliyor. İşte,
bugünkü durum da
Eğer orada ya da başka yerlerde, 1 Mayısta,
öğrencilere Dolmabahçede, Siyasal Bilgiler Fakültesinde ya da ODTÜde
güvenlik güçlerinin saldırısı Hükümetçe durdurulsa, önlense, bir
yaptırımı olsa, bugün Silvanda o güvenlik güçleri buna cesaret
edemeyecek. O nedenle, bir türlü bu adaleti ne yazık ki
Biz dört
yıldır adalet, adalet diye diye, demokrasi diye diye, insan
hakları, insan hakları diye diye, gerçekten
Tabii, az önce
konuşuyoruz arkadaşlarla, eğer bir sorun değişmiyorsa,
bizim bu sorunlar üzerindeki yinelemelerimiz de değişmiyor. Bu
nedenle belki yine biz söylemeye devam edeceğiz. Yasama dönemi de
neredeyse bitmek üzere ama ne yazık ki bir türlü düzelmedi ve bu kanayan
yara da durmadı.
Örneğin,
yüzlerce mektup alıyoruz Tekirdağ F Tipinden -1 no.lu, 2 no.lu-
Edirneden, Sincandan ve zaman zaman, eksik olmasın, Sayın
Bakanın oluruyla biz, Barış ve Demokrasi Partisi milletvekilleri
olarak, hasta mahkûmları ve durumu ağır olan mahkûmları
ziyaret ediyoruz ve bunların durumlarını rapor hâline
getiriyoruz.
Şimdi,
örneğin, İnsan Hakları Komisyonundan bir
arkadaşımız, işte Biz gidiyoruz, inceliyoruz. filan...
Arkadaşlar, fiziki değişiklik belki yok. Avrupa Konseyinin
tutuklu ve hükümlülere uygulanması gereken standart kurallarına göre
düzenleme yapılmış olabilir. Asıl olan zihniyet değişikliği.
Örneğin, bir kez -nasıl olduysa- bana da o heyette yer verdiler
Komisyonda ve Almanyaya gittik ve
cezaevlerini gördük. Orada başgardiyan diyelim, infaz koruma sorumlusu,
birinci derecede sorumluya Nasıl bunlarla ilişkileriniz? Nasıl
yürütüyorsunuz? Siz de mahkûmsunuz bu cezaevinde, akşama kadar siz de
buradasınız. dedik. Hayır, biz onları mahkûm olarak
görmüyoruz, insan olarak görüyoruz. dedi. İşte, bence sorun burada.
Gerçekten, her neyle suçlanmış olursa olsun ve her nedenle orada
yatıyor olursa olsun onu insan olarak görmek ve onun haklarına,
özgürlüklerine ve insanlık onuruna bağlı olmak durumundayız. İşte, bu da
demokrat olmakla doğrudan ilgilidir. Yani insanın vicdanıyla
ilgilidir. Yoksa bazen belgelerle adaletin ya da hukukun düzenlenmesi yetmiyor.
Değerli
milletvekilleri, bir de yine sabahleyin, işte bugün başlayan, 19
Aralık, otuz iki yıl önce ve sonra da Çiçek Sinemasının
bombalanması, 2 öğretmenin öldürülmesi ve ardından da 105
kişinin ölümüne neden olan katliam. Örneğin, dün bu nedenle gelen,
Alevi Bektaşi Dernekleri Federasyonu Başkanı Avrupa Temsilcisi
Turgut Öker geliyor, havaalanında gözaltına alınıyor.
Gerekçe: Yaklaşık iki ay önce bir hakaret etmiş yazılı
bir şeyle birine, o nedenle dava açılmış,
çağırılmış -adresine ulaşılmış ya
da ulaşılmamış- ve ifade vermeye gelmemiş, o nedenle
dün gözaltına aldılar ve saatlerce arkadaşımız
gözaltında bırakıldı.
Şimdi,
saldırı sonucunda resmî verilere göre -biliyorsunuz- 105 kişi
öldü, 176 kişi yaralandı, 210
ev, 70 iş yeri tahrip edildi. Resmî olmayan açıklamalara göre de ölü
sayısı falan çok fazla. Biz sıkça şunu söylüyoruz ve
tarihten ve başka ülkelerden örnekler veriyoruz. Şimdi, bu insan hakları
alanında yaşanan trajediler, insanlığa karşı
suçlar, soykırım suçları, savaş suçları
Bir defa,
Uluslararası Ceza Mahkemesinin statüsünü kabul etmek gerekiyor çünkü bu
suçların zaman aşımı olmaz ama ne yazık ki bu statüyü
kabul etmeyen dört beş ülkeden biri. Hadi onu kabul etmiyorsunuz, o zaman
tarihimizle yüzleşecek bu gerçekleri araştırma ve adalet
komisyonunu oluşturmalıyız. Örneğin, işte bu
tarihimizdeki böyle gerçekten toplumun vicdanını yaralamış
insanlığa karşı suçlarla yüzleşilmeden bu
insanların vicdanı nasıl diner?
Yani şimdi,
örneğin cezaevlerinde, işte az önce söyledi
arkadaşlarımız, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez tutuklu ve
hükümlü sayısı 121.098e ulaşmış, Sayın Adalet
Bakanlığının kasım ayı açıklamaları
itibarıyla ve şimdi bununla da yetinilmiyor, yeni cezaevleri
yapılmaya kalkışılıyor.
Şimdi,
mahkûmlar vardiya usulüyle yatıyorlar yani örneğin 2 kişilik
yerde 3 kişi yatıyor ya da 3 kişilik yerde 5 kişi
yatıyor ve altı saat sonra kalkıyorlar, yerlerine diğer
mahkûmlar
Niye bu kadar zorluyorsunuz? Eğer demokratikleşme
olacaksa, toplumsal barış olacaksa gelin yeniden toplumla bir
uzlaşma sağlansın ve cezaevlerini boşaltalım. Bunun
adına ne derseniz deyin, İnfaz Yasasında
değişiklikler de yapılabilir ya da genel bir af da olabilir ama
bu da kuşkusuz siyasi bir iradeyi gerektiriyor.
Şimdi,
örneğin adalet diyoruz. Tabii, başlangıcı demokratik,
sivil bir Anayasa olmazsa olmaz. Ama şimdi güncel konular, örneğin
yüzde 10 barajı. Bir seçim sürecine gireceğiz, temsilde adalet
Şimdi, nasıl olur bu? Avrupa Konseyi üye ülkelerinin hiçbirinde yok
biliyorsunuz, sadece yüzde 5
Federal Almanyada var. O da eyalet sistemi olduğu için, eyalette belli
bir yüzdeyi aldıktan sonra federal parlamentoda temsil olanağı
bulunuyor.
Şimdi, biz,
yeniden bağımsız mı gireceğiz? Düşürün yüzde 5e,
bizim yüzde 10 falan kaygımız da yok, bakın, yüzde 5e
düşürün. Gerçekten yüzde 13-14 alabiliriz. Bu moral, psikolojik bir
şey. Ama ne yazık ki bu konuda da adil davranılmıyor,
adaletin ilk şeyi de adil olmaktır.
Hazine
yardımına gelince: Arkadaşlar, 182 trilyon AKP alıyor, 83
trilyon CHP alıyor, 30 trilyon da MHP alıyor. Peki, biz 20
kişilik grubu olan bir parti, Barış ve Demokrasi Partisi neden
bu hazine yardımından yararlanamıyoruz? Eğer
yararlanılacaksa gerçekten, ki zaten bir oldubittiye getirildi o yasa,
değişikliği yapıldı, daha önce biliyorsunuz grubu
olmayan partilere, üç milletvekili olan kişilere bile bilmem trilyonlarca
yardım yapılıyordu. Örnekleri var bu yasama döneminden önce ama
ne yazık ki bu da bir türlü giderilmedi.
Şimdi, bu
hasta mahkûmların, gerçekten bakın, Güler Zere örneği ve
peş peşe her ay cezaevinden bir cenaze çıkıyor. Biz bu
konuda bir yasa önerisinde bulunduk: Gelin, Adalet Bakanlığınca
belirlenen bir devlet hastanesinin sağlık raporu tahliye için yeterli
olmalıdır ve yine Sayın Cumhurbaşkanı da o yetkisini
kullanarak olurunu versin. dedik ama şimdi adli tıp
Bakın en
son Abdülsamet Çelik
Şimdi Sincanda ve gittik kendisini ziyaret ettik ve
durumu çok ağır, bir haftada dört beş ünite kan verilmesi
gerekiyor, hijyenik durum gerekiyor ve bunun cezaevinde
kalamayacağına dair yine devlet hastanesinin verdiği rapor Adli
Tıp Kurumunca kabul edilmiyor. Biz
yasa teklifimizde bu adli tıp kurumunu devreden
çıkaralım, siyasallaştı, aynen yargı gibi. Ne
yazık ki bugün, biz örneğin askerî vesayetten yakınıyoruz
ama asıl vesayet yargıda arkadaşlar. Gerçekten adını
ne koyarsanız koyun ister Ergenekon koyun ister bilmem ne koyun ama
vicdanları yaralayan yargı, hukukun gücü yok, hiç kimse için yok. O
nedenle bu yargı nasıl demokratikleştirilecekse, galiba hukuk
fakültelerinden başlamak gerekiyor, yargının gücünü,
bağımsızlığını, hukukun üstünlüğünü,
hukukun gücünü herkes için kullanılabilmesinin kültürü galiba o
kürsülerden verilmesi gerekiyor ama ne yazık ki o kürsülerin de
özgürlüğü yok edildiği için YÖK tarafından işte böyle bir
hukuk anlayışıyla, ayrımcı bir anlayışla
yargı herkesi yaralıyor. Bu nedenle buna son vermek gerekiyor.
Şimdi,
tutukluluk hâlinin cezaya dönüşmesi. Örneğin, KCK davasından
Biz bunu yineliyoruz yine. Kürt muhalefeti tasfiye edilmek isteniyor KCK
adı altında bir operasyonla. Yirmi ayı aştı.
Aralarında seçilmiş arkadaşlarımızın da
bulunduğu
On sekiz ay sonra duruşmaya çıktılar, ana dil
hakkı kabul edilmedi ve kendi hukukunu da reddediyor Türkiye Cumhuriyeti
yargısı ve bu hakkı kabul etmediği için hâlâ
yatıyorlar. Bakalım, 13 Ocakta, umuyor ve diliyoruz ki gerçekten yeni
yıla yeni umutlar yolunda girebiliriz ve KCK davasından bu
hukuksuzluğun giderilmesi sağlanır ve
arkadaşlarımız serbest bırakılır.
Aynı
şekilde, muhalefetsiz istenilen bir demokrasinin bir halkası da sol
sosyalist muhalefetin tasfiyesidir. Devrimci karargâh adı altında,
Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı Doktor Rıdvan
Turanın ve arkadaşları ve Toplumsal Özgürlük Platformu
sözcüleri Oğuzhan Kayserilioğlu ve Tuncay Yılmazın ve
arkadaşları yaklaşık dört aydır, şu anda neyle
suçlandıklarını bilmeden Devrimci Karargâh adı
altında bir operasyonla cezaevinde tutulmaktadır. Bu nasıl
adalettir? O nedenle, bir an önce arkadaşların iddianamesinin
hazırlanmasını, mahkemeye çıkarılmalarını ve
sonra da demokratik siyaset yapma haklarının iadesini umuyor ve
diliyoruz, bekliyoruz.
Evet, Sayın
Başkan uyarmadan sözümü bitiriyorum hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Birdal.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına son konuşmacı, Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.
Buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum ve Dış Ticaret Müsteşarlığıyla
ilgili sunumumu yapacağım.
Sayın Bakan,
kitapçıkta diyor ki: Yetmişi aşkın ülkeyi gezdik, 400 bin
kilometre yaptık kriz süresince. Güzel. Sayın Bakan, bu Mecliste
sizin dışınızda üç grup daha var, muhalefetten niye birini
yanınıza almıyorsunuz? Yani gittiğiniz ülkelerde ne
yaptığınızı Meclis görmesin, denetlemesin, bir
şey önermesin diye, yetmiş ülke geziyorsunuz ama muhalefetten
yanınıza 1 üye almıyorsunuz. Bravo size!
Şimdi
bakın, Sayın Bakan: İhracatı 4 kat artırdık.
Güzel. Sayfa 13, sunumunuz. 29 milyar dolar geriledik. Sayfa 15
Sayın
Bakan söylüyor, Dış Ticaretten sorumlu. Geliyoruz Maliye
Bakanına: 2011de ihracat 127 milyar olacak. Onun sunumu, sayfa 30.
Başbakan ne diyor? Yıl sonunda 112 milyar dolara ulaşacak
ihracat. Sayfa 47
Hanginiz doğru söylüyorsunuz? Ya Başbakan
doğru söylemiyor ya 2 bakanı doğru söylemiyor. Üçünüzü bir
noktada birleşmeye davet ediyorum.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Tarihler yanlış.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Rakamlarla oynaya oynaya, ülkeyle oynaya oynaya bir yere
varamazsınız.
Bakın, bir
gecede gayrisafi millî hasılayı 2.345 dolar
artırdınız, bravo size! 16 bin dolara çıkardınız
gayrisafi millî hasılayı, hâlâ dünyanın 17nci ekonomisiyiz. Ya,
bir gecede zenginledik, Allah aşkına, 17nci sıradan 13e, 14e
düşmedik mi ya? Bu kadar hesap yanlışı olur mu?
Bakın En
fazla ihracat artışı Doğu, Güneydoğuda. diyor. Ne
zaman? Yeni, son bir iki senede, o da Habur Kapısı var, oradan
Haburdan Mersinden Konyaya kadar, Antakyaya kadar, Antepe kadar herkes
oradan yapıyor. Ben orayı bırakayım da Sayın
Bakanın memleketinden örnek vereceğim, Muş.
Sayın
Başbakan dün Muştaydı, hava atıyordu. Sayın
Bakanın memleketi Muş 2007ye kadar hiç ihracat yapmayan illerin
arasında yer alıyor. Vallahi bravo, takdir ediyorum. Muşlu Bakan
ama Muşta
Muşun iki kardeş ili var: Tunceli, Ardahan. Bu üç
ilin de bir özelliği var, hayvancılığı meşhur,
buradan ihracat yaparlardı, hayvancılığı
geliştirirlerdi. Bunların çanına da ot tıkadınız,
hayvancılık da bırakmadınız, memleketi anguslara
teslim ettiniz. Böyle bir durum.
Şimdi,
bakın, Sınır ticaretinde nefes aldırdık. diyorsunuz.
Ne yapıyorsunuz? 100 milyon dolarlık ithalat imkânı getirdik
firmalara. Başka? Bir de esnafa 50 bin dolar. Ben
Şırnaklıyım. Benim şehrimin yarısı Suriye
sınırı, yarısı Irak sınırı. Bana 100
tane esnaf gösterin ki 50 bin dolar ithalat yaptığını
söylesin. Siz belgelerinizi bana verdiniz. Ne bu yalan? İki paket sigara
için taksileri bağlıyorsunuz. 30 tane genç beş paket sigara için
Şenobada öldürüldü, Hakkâride öldürüldü, Vanda öldürüldü. Bu mu sizin
sınır ticaretiniz? Beş paket için insan hayatı
mahvediliyor.
Bakın,
ithalatımızın en yüksek olduğu ülke Rusya. Enteresan
değil mi arkadaşlar? 2009da 5.629.972. Sırasıyla Almanya,
Çin, ABD, İtalya, Fransa, İran, İngiltere. Eskiden milliyetçiler
ne diyordu: Komünistler Moskovaya, yallah! Şimdi, Milliyetçiler
Moskovaya. mı diyeceğiz?
Böyle mi değişti dünya? Milliyetçiler Moskovaya, yeşil
milliyetçiler en önde
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ekonomi mantığı hukuk
mantığıyla beraber olmaz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bir dakika, olmaz
Yeşil milliyetçiler, durun bakayım
durun. Ha öyle ithalatın en fazlasını Rusyayla
yapacaksınız, ondan sonra burada konuşacağız sizinle,
olmaz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Doğal gaz alıyoruz, doğal gaz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Sizin milliyetçiliğinizi de konuşacağız, dur.
Bakın,
ihracatımızda ilk 10 ülkeye bakıyoruz. Neresi? En başta
Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Irak sonra Rusya. Ya
kardeşim, ihracat buraysa, Avrupayla yapıyorsanız kriz Amerikayı,
Avrupayı vurdu. Bizim yüzde 65 ithalat ve ihracatımızı
yaptığımız Avrupada ithalat, ihracat yüzde 40lara
geriledi. O zaman yeni bir ekonomi politikası gerekiyor, yeni bir strateji
gerekiyor, yeni pazarlar gerekiyor. Gide gide Güney Amerikada Sayın Bakan
bir tek Brezilyaya gitmiş. Ne Arjantini görmüş ne başka yere
gitmiş ne Latin Amerika ülkelerine gitmiş. Gidip Fidel Castronun bir
çayını içseydiniz bari! Chaveze bir selam verseydiniz, petrol olurdu!
Sayın
Bakanın bu broşürünü okuyunca insanın
şaşırası geliyor. Çok ilginç şeyler söylüyor
Sayın Bakan, diyor ki: Eğer enerji ithal etmeseydik, dışa
bağımlı olmasaydık bizim cari açığımız
o kadar çok olmazdı. Ne kadar olurdu? 6 milyar. Vallahi,
halanızın da bıyığı olsaydı, halanız
olmazsa amcanız olurdu! Ya, bu kadar gayri bilimsel şeyler bunun
içine yazılır mı? Yapmayın! Bakın, şu
kitapçıkta o kadar saçma sapan şeyler var ki, dikkat edin
arkadaşlar, size iki örnek daha vereceğim.
İhracatımızda
ilk 10 ürün. Bakın, ben söylemiyorum, bu Dış Ticaretin
kitapçığı
En çok ne satmışız? Demir çelik. Ne
kadar? 2.443.801. Şimdi, dinleyin, hemen bir tur atıyorum, en çok
ithal ettiğimiz 10 ürün. Ne ithal etmişiz? Demir çelik. Kaç
katı? 3 katı. 4.734
Ya, arkadaşlar, siz
dışarıdan demir alıp, ithal edip ucuza satıyor
musunuz? Yani 10a alıp 9a mı satıyorsunuz? Ya, bu
şambalot şirketinin hesapları tutmaz arkadaşlar! Ticarette
böyle hesap olmaz.
Bakın, bir
tane daha söyleyeceğim. Mineral yakıtlar ile mineral yağlar ve
müstahzarları, en çok 10 ihracatımızdan biri. Ne kadar?
1.482.981. Peki, bakalım, ithalatımızın en büyük kalemi
hangisi? Mineral yakıtlar, mineral yağlar. Ne kadar? 11.562.075. Tam
tamına 7 katı. Allah Allah!
Arkadaşlar,
yani şimdi siz Fastan, Tunustan azotu ucuza alıp yoksa İrana
pahalıya mı satıyorsunuz? Allah aşkına, böyle bir
alışkanlık
Ya, böyle bir ithalat, ihracat rejimi olur mu? Ya,
biraz akıl var, biraz mantık var arkadaşlar.
Şimdi
bakın, Obamanın Danışmanı Paul Walker diyor ki:
Avrupa bölgesi 1 trilyon dolarlık pakete rağmen, dağılma
riski taşıyor. Fransada gösteriler var, Yunanistanın
ekonomisi çöktü, İrlandanın çöktü. Sırada İtalya,
İspanya, Portekiz var. Ee, siz? Sizi teğet geçti. Tabii, size
dokunmaz, siz çeliktensiniz. Zaten hiç Türkiyeye dokunmadı. Peki, bu
ülkelere en çok ihracatı yapan kim? Türkiye. Sizi bal gibi etkiler.
Başka pazar, başka kapı, başka yer arayacaksınız
bu ülke için. Gideceksiniz Hindistana, gideceksiniz Çine, Uzak Doğuya,
o fındığa, kota koyduğunuz fındığa
Her
Çinliye bir fındık satarsanız, her Hindistanlıya bir
fıstık satarsanız, üzümünüzü, narenciyenizi, bu ülkenin
zenginliklerini eğer satabilirseniz bu ülkelere, bu ülkenin gerçek
madenlerini bu ülke için çıkarırsanız, petrolde
dışarıya bağımlı olmazsanız, doğal
gazda bağlı olmazsanız, Türkiyeyi petrol boru
hatlarının geçiş trafiğinden kurtarıp kendi
yenilenebilir enerjinizi sağlarsanız bu ülke düzelir. Bu ülke, bu
rakamlarla zor düzelir, zor.
Arkadaşlar,
bizim Bakanlık ve Hükûmet oturmuş, yatıyor. Onların yerine
kim ne yapıyor? Yine Merkez Bankasına iş düşüyor. Merkez
Bankası ne yapıyor? Vallahi, Merkez Bankası oturmuş,
Amerikanın aldığı, İngilterenin
aldığı, Avrupanın aldığı önlemlerin bir
miniğini almış. Bakın, faizi biraz indirmiş -bizim
İMKBnin iştahı kabarmış- kredi kartlarının
asgari haddini yükseltmiş, tüketici faizlerini düşürmüş,
gayrimenkul faizlerinde uzun süreyi kaldırmış ve kartla
harcamayı zorlaştırmış. Bu size bir şey
anlatıyor mu? Anlamıyorsanız ben anlatsam da boş. Allah
size kolaylık versin.
Saygılarımı
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Şahsı
adına, Çanakkale Milletvekili Sayın Mehmet Daniş.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
DANİŞ (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kurum bütçeleriyle ilgili söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, biz AK PARTİ olarak, Türkiyenin her
karışında herkes için adalet istiyoruz çünkü adalet,
kişilere, zümrelere, kurumlara tabi olmayan evrensel bir değerdir.
Adalet, aynı zamanda çağdaşlığın ve medeniyetin
ölçüsüdür. Adalet, güçlü bir devlet olmanın yegâne güvencesidir. Ancak
adaletin siyasallaşması demokrasiyi yaralar. Demokrasi adaletsiz yaşayamaz.
Adaletsiz bir demokrasi sözde demokrasidir.
AK PARTİ
iktidarları döneminde yapılan çalışmalarla adalet ve
demokrasinin geliştirilmesinde önemli mesafeler kat edilmiştir. Güven
veren adalet sistemi düsturuyla mafya ve çetelerle mücadele edilmiş,
demokrasinin özü olan hak ve özgürlükler sağlanarak egemenliğin
asıl sahibi olan milletin adalete güveni tekrar
sağlanmıştır.
Kısaca
bunlara değinecek olursak; yirmi altı maddeden oluşan Anayasada
reform niteliğinde değişiklikleri içeren 5982 sayılı
Kanun yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesinin yeniden yapılandırılması,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun demokratik, şeffaf ve
geniş tabanlı bir yapıya kavuşturulması,
yapısının güçlendirilmiş, görevleri
artırılmış, daha tarafsız, bağımsız ve
etkili çalışması sağlanır hâle gelmiştir. Askerî
yargının görev alanının daraltılması ve
sivillerin askerî mahkemelerde yargılanmasının tamamen önlenmesi
gibi konular getirilen düzenlemelerin en önemlileri arasında
bulunmaktadır.
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine her yıl binlerce başvuru yapılmakta;
verilen ihlal kararları üzerine milyonlarca lira tazminat ödenmektedir. Bu
başvuruların iç hukuk yollarında çözüme bağlanması
amacıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı
getirilmiştir.
Bu dönemde
yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunuyla insan hak
ve özgürlüklerinin genişletilmesi hedeflenmiştir. Devletçi
anlayıştan insan odaklı anlayışa geçilmiştir.
Adalet
hizmetlerinin zamanında ve etkili bir şekilde tesisi, mahkemelerin
görevlerini gerektiği gibi yerine getirmesinde, hâkim ve cumhuriyet
savcılarının yanında, önemli görevler üstlenen yargı
personelinin de yeterli sayıda olması önem
taşımaktadır. Hükûmetimizce yapılan çalışmalar
sonucunda, 2009 yılında, ilk defa sözleşmeli personel
istihdamı sağlanmıştır. Bugün için, yargı
teşkilatında yardımcı personel ihtiyacı eskiye oranla
büyük ölçüde giderilmiştir.
Türk
yargısının altyapısının güçlendirilmesi
adına, 2003 yılından itibaren 130 adliye binası
tamamlanmış, 27 adalet binasının inşaatları devam
etmekte, 69 adalet binası ise ihale ve proje aşamasında,
çalışmalar devam ettirilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yakın geçmişte, ceza infaz kurumlarımız
terör örgütlerinin eğitim yuvası olan, adı, isyan, firar, rehin
alma, tehdit ve adam öldürme olaylarıyla anılan yerlerdi. Son sekiz
yılda toplam 45 ceza infaz kurumu ve 4 personel eğitim merkeziyle 1
adet rehabilitasyon merkezi hizmete açılmıştır. İnfaz
sisteminin insancıllığını ve etkinliğini
belirleyen en önemli konu, infaz kurumlarının fiziki
altyapısıdır. Uluslararası normlara uymayan 191 ceza infaz
kurumu kapatılmıştır. Ceza infaz kurumlarında son
yıllarda her alanda yapılan çalışmalarımız sonucu
devlet hâkimiyeti tam olarak sağlanmıştır.
Ceza infaz
sisteminde amaç, yalnızca suçluyu cezalandırmak olmayıp onu
kültürel ve insani değerlerle bütünleştirerek yeniden topluma
kazandırmak, verimli, üretken ve yasalara saygılı birey hâline
getirmektir. Hükümlü ve tutukluların meslek ve sanatlarını
koruyup geliştirmek veya onlara bir meslek ve sanat öğretmek,
ürettikleri ekonomik değerleri pazarlamak için iki yüz on ceza kurumunda
oluşturulan tesis, atölye gibi ünitelerden oluşan iş
yurtları faaliyete geçirilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi bizim dönemimizde kurulmuş; Akademi, özerk yapısıyla
hizmet öncesi ve hizmet içi eğitime getirdiği ivme yanında,
gittikçe artan biçimde, hukuk alanında bilimsel aktör olma yönünde
ilerlemektedir.
Yine, 2008
yılında UYAP SMS Bilgi Sistemiyle avukatların ve bireylerin
dosyalarını adliyeye gitmeden takip etme imkânları
getirilmiştir.
Yine, hizmetlerin
yerinde sunulması, zaman ve etkinlik açısından önemlidir. Bu
amaçla doğu ve güneydoğu illerimizin tamamı dâhil olmak üzere
altmış ilde adli tıp şube müdürlükleri faaliyete
geçirilmiştir.
Görüşmekte
olduğumuz kuruluşların 2011 yılı bütçelerinin
hayırlı olmasını temenni ediyorum, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Daniş.
Hükûmet
adına Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Adalet Bakanlığının 2011 yılı
bütçesi hakkında Genel Kurula bilgi sunmak üzere
huzurlarınızdayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütün dünyada olduğu gibi
Türkiyede de yargının daha etkin, verimli ve rasyonel
çalışabilmesi için önemli değişiklikler yapılmakta,
Türkiye de bu yönde önemli adımlar atmakta, çalışmalar
yapmaktadır. Bu anlamda, yargı reformuna ilişkin olarak
Türkiyede ilk defa strateji belgesi hazırlanmış ve stratejik
plan hazırlanarak yapılan çalışmalar belli bir program
çerçevesinde kamuoyuna da deklare edilmek suretiyle icra yoluna
gidilmiştir.
Bütün bu
değerlendirmeleri yapmazdan önce, 2002 yılından bu yana
yürütülen çalışmaların başlangıç noktasına bir
göz atmak ve hangi noktadan yola çıktığımızın
tespitini yapmak istiyorum. 2002 yılında AK PARTİ hükûmetleri
işbaşına geldiğinde Türk yargısının içinde
bulunduğu duruma şöyle bir göz atar isek ilk derece mahkemelerinde ve
yüksek mahkemelerde son derece ağır bir iş yükünün
olduğunu, yargılama sürelerinin makul süreyi
aştığını, hâkim ve cumhuriyet savcısı ile
personel eksiğinin çok fazla olduğunu,adalet hizmet
binalarının son derece yetersiz, hükûmet konaklarının
içerisinde giriş ve bodrum katlarda yer aldığını görmek
mümkün. Yine, çağın gerektirdiği bilgi, haberleşme ve
diğer teknolojik imkânların yeterince
kullanılamadığı bir atmosfer görmek mümkün. Mesleki
yetkinliğin, yabancı dil eğitiminin yeterli
olmadığı bir tablo bizi karşılıyor. Yine, hâkim
ve cumhuriyet savcılarımızın mali ve sosyal
haklarının son derece yetersiz olduğu da bilinen bir gerçek.
Tabii, bu tespiti
yaptıktan sonra, bu sorunlar niçin uzunca süre çözülememiş,
bunların nedenlerine bir göz atmak gerekirse; mevzuatta zaman içerisinde
ihtiyaç duyduğu değişim ve dönüşümü
sağlayamamışız, yeterli değişiklikler
yapılamamış. Yargının sorunlarının çözümü
için gerekli olan siyasi irade ve siyasi destek yeterince temin edilememiş
2002ye kadar ve sorunların çözümünde planlı, programlı
stratejik planlara dayalı çalışmalar maalesef
yapılamamış.
Bütün bu
saydıklarımı dört başlık altında toplamak mümkün,
2002 ölçeğinde yargının sorunlarını ifade ediyorum.
Bunlar:
İnsan
kaynaklarına dönük sorunlar.
Fiziki
altyapıyla ilgili sorunlar.
Mevzuatla ilgili
sorunlar.
Bütün
bunların dışında kalan ceza infaz kurumları, adli
tıp ve istinaf konularına ilişkin sorunları da ayrıca
belirtmek gerekiyor.
Bunlardan
birincisi: Personele ilişkin sorunlar nasıldı, hangi ölçüdeydi,
bugün geldiğimiz noktada ne durumdayız? 2002 tablosuna
baktığımızda, hâkim, savcı sayısında çok
önemli eksiklerimiz vardı. Personel sayısında -zabıt
kâtibidir, infaz koruma memurudur, yazı işleri müdürüdür- bilhassa
yargı hizmetinin üretilmesinde ihtiyaç duyulan personel konusunda ciddi
eksiklikler var ve diğer kurumlardan ödünç elemanlar alınmak
suretiyle adliyelerde bu hizmetler verilmeye çalışılıyor.
Yıl 2002. Mahkemelerde psikolog, pedagog, sosyal çalışmacı
gibi uzman personel ya hiç yok ya da son derece sınırlı
sayıda var. 2002 tablosuna baktığımızda, bu süre
içerisinde hâkim, savcı sayımızda yüzde 23lük bir
artış sağlanmış ama bu gene yeterli değil. Bu
rakamı çok daha fazla arttırmamız gerekiyor. Biraz sonra
vereceğim rakamlarla, gelişmiş ülkelerdeki oranlara
baktığımızda bunun ne kadar daha eksik olduğu
anlaşılacak.
Gene 2009
yılında ilk defa sözleşmeli personel almak suretiyle yargı
çalışanlarını rahatlatacak, iş ve işlemleri
hızlandıracak tedbirler alınmış ve bugün
itibarıyla yüzde 50nin üzerinde bir personel artışı
sağlanmış. Gene 2010 yılı sonunda, bu ay içerisinde 10
bin civarında yeni bir personel alımına daha
çıkılıyor. Ceza infaz kurumlarımız için infaz koruma
memurları ve adliyelerimiz için zabıt kâtibi, şoför ve sair
eleman alımı için sınava çıkıyoruz. Bu da önemli
ölçüde adliyelerimizi rahatlatacak bir adım olacak. Ayrıca, önemlisi,
bugün itibarıyla psikolog, pedagog, sosyal çalışmacı
sıfatında 1.351 uzman yargı hizmetinde çalışmakta.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'de hâkim, savcı sayısını
sağlıklı değerlendirebilmek açısından Avrupa
ülkelerinde her 100 bin kişiye düşen hâkim, savcı
sayısına baktığımızda, Almanyada 24,
Avusturyada 20, İngilterede 17 civarında, Belçikada 15, Fransada
12, Yunanistanda 28, Türkiye için de -2008 raporu, Avrupa Etkin Yargı
Komisyonu Raporundan söylüyorum- her 100 bin kişiye 9; 2008deki rakam
bu, şimdi daha yüksek. Fakat burada çok açık, net görülen bir
şey var, o da Türkiye'deki hâkim, savcı sayısı nüfusa
oranla gerçekten olması gerekenin çok altında.
Gene hâkim,
savcılarımızın bakmakta oldukları dosya ve işe
ilişkin kriterlere baktığımızda, Avrupa'da bir hâkimin
ortalama yılda 200 civarında dosyaya baktığını
ama Türkiye'de bu rakamın 1.078-1.100 arasında bir dosya
sayısına ulaştığını görüyoruz. Cumhuriyet
savcılarımızın da durumu bundan çok daha iç açıcı
değil. Bu amaçla, şu anda hâkim, savcı sayısını
artırma noktasında önemli hazırlıklar ve
çalışmalar devam ediyor.
Değerli
arkadaşlar, gene yargımızın temel problemlerinden bir
tanesi, kaliteli eğitim, hem hâkim, savcılarımızın
mesleki eğitimleri hem de yargı çalışanlarının
eğitimi noktasında, 2002 şartlarında son derece yetersiz,
Etlikteki eğitim merkezinde sınırlı imkânlarla
yapılan bir çalışma var iken, hükûmetlerimiz döneminde Türkiye
Adalet Akademisi kuruluyor ve bugün itibarıyla, aradan geçen süre içerisinde
artık, Adalet Akademisi hem yargı çalışanlarını
hem hâkim, savcıları önemli ölçüde eğiten ve bu konuda gerçekten
Türkiyede yetkin bir otorite olma yolunda önemli ve kararlı adımlar
atan bir noktaya gelmiş durumda. Şu ana kadar 40 bin adalet personeline
burada eğitim verilmiş durumda, bu çalışmalar devam ediyor.
Önümüzdeki süreçte, Adalet Akademisinin kapasitesini daha da artırmak
suretiyle, bu eğitim seviyelerini çok daha yukarılara
taşımayı hedeflemiş durumdayız.
Altyapı
sorunlarına geliyorum, bir diğer başlık. 2002
şartlarında Türkiyede adliye teşkilatlarımızın,
adliyelerimizin fiziki durumu, çalışanlara sunmuş olduğu
imkânlar değerlendirildiğinde maalesef son derece yetersiz bir
altyapı görüyoruz. Türkiye'nin tamamında, seksen bir vilayet merkezinde
ve yargı teşkilatının olduğu tüm ilçelerde
yapılmış bulunan, kullanımda olan adalet
binalarının kapalı alan toplamı 569 bin metrekare idi.
Bugün gelmiş olduğumuz noktada bu rakam 2 milyon metrekareyi
aşmış durumda değerli arkadaşlar, 569 bin metrekareden
2 milyon metrekareye gelmiş ve hızla, yeni binaların
yapımı devam ediyor. İnşallah, önümüzdeki yıl sonuna
kadar 3 milyon metrekareye varacak çalışmalar hızla devam
ediyor. Şubat, mart ayı itibarıyla İstanbulda adalet
saraylarımızın devreye girmesiyle, sadece iki adliye
binamızın kapalı alan toplamı 700 bin metrekarenin üzerinde
olacak ve Türk yargısına hizmet vermeye başlayacak.
Gene teknik
altyapı konusunda, 2002 yılında adliyelerde hizmetler daktiloyla
veriliyor idi. Duruşma zaptı için, tutulması gereken zabıt
için seçmen listelerinin arkası zabıt kâğıdı olarak
kullanılıyor idi, bunları çok net yaşadık, gördük,
biliyorsunuz. Bugün itibarıyla tüm adliyelerimiz bilgisayarlarla
donatılmış -yaklaşık 60 bin civarında bilgisayar
adliyelerimizde hizmet veriyor- ve bütün adliyeler ve Danıştay
dışındaki tüm yüksek yargı entegre olmuş, Ulusal
Yargı Ağı Projesi ile birbirine bağlanmış
durumda. Artık avukatlarımız adliyeye gitmeden dava
açabiliyorlar, dosyaya delil ikame edebiliyorlar, muhatap tarafın ikame
ettiği delili alabiliyorlar, dosyaya harç yatırabiliyorlar, bütün
bunlar için adliyeye gitmesine gerek yok.
Bugün artık
tensip duruşmasında, -tensip duruşması ilk
duruşmadır- mahkemenin bundan önce, 2002den önce üç ayda, beş
ayda toplayabileceği birtakım bilgiler, nüfustan getirtilecek
bilgiler, tapudan getirtilecek bilgiler, gümrükten, emniyetten, adli sicilden
getirtilmesi gereken bilgiler aylar alırdı ama şimdi üç beş
dakika içerisinde zabıt kâtibi bunları on-line hatlarla doğrudan
dosyasına indirebiliyor, bütün bu zaman yargılamanın süresini
kısaltma noktasında çok önemli hizmetler görüyor. Ancak
yargılamaların Türkiyede hâlâ
çok uzun süreler aldığını da söylemek durumundayız,
zaman aşımı sorunu maalesef devam ediyor ama bunun için ilk
derece mahkemeleri ile yüksek yargının koordinasyon içerisinde
çalışması, birbirini tamamlayan adımların birbirini
izlemesi gerekiyor. Siz ilk derece mahkemelerindeki yargılama sürelerini
kısaltsanız bile yüksek yargıdaki sorunları çözemez isek
orada bekleme süreleri artıyor, aşağıdan gelen
dosyaların geliş hızı arttıkça yukarıda birikim
daha da fazla oluyor.
Değerli
arkadaşlar, Türk yargısının ve adalet sisteminin
rehabilitasyonu noktasında 2002 şartlarına göre bugün
itibarıyla bütçenin içerisinden kullanılan pay da 2 kat oranında
artırılmış durumda. 2002, 2003 yıllarına göre
şu anda adalet hizmetlerine ayrılan bütçe ikiye katlanmış
durumdadır.
Yine yüksek
mahkemelerimizin fiziki koşullarına ilişkin olarak bir tespitte
bulunmak istiyorum: 2002 şartlarında Anayasa Mahkemesi Çankayada
eski bir sendika binasının fiziki mekânında görev ifa ediyordu,
icra ediyordu; Danıştayımız ve
Yargıtayımızın içerisinde bulunduğu şartları
çok fazla anlatmama gerek yok. Şu anda Anayasa Mahkememiz gerçekten, belki
Ankaranın en güzel hizmet binalarından bir tanesine sahip, uzun
yıllar sorun yaşamadan hizmet verebileceği bir fiziki mekâna
kavuştu.
Yine
Danıştayımız için, geçtiğimiz yıl temelini
attık, inşallah 2011 yılında sonbaharda, eylül-ekim
aylarında -Danıştay hizmet binası da Eskişehir Yolu
üzerinde son sürat inşa faaliyetleri devam ediyor-
Danıştayımız da fiziki mekân noktasındaki
sıkıntıdan kurtulacak.
Bir diğer
yüksek yargı organımız Yargıtay.
Yargıtayımız için hizmet binası yapılması
açısından arsa tahsisi yapılmış, proje
çalışmalarına başlanılmış idi ancak idare
mahkemesine açılan bir dava sonucunda bu proje çalışmaları
ve tahsis işlemine ilişkin olarak yürütmeyi durdurma kararları
ve davalar devam ediyor. Bu davaların bitirilmesi bekleniyor proje
ihalesine çıkılması ve binanın ihalesinin yapılabilmesi
açısından.
Sayın Bal
burada konuşmasında bir şey sordu, Yargıtay bütçesinden 10
milyonluk bir tenkisat yapıldığı, bunun sebebini sordu.
FARUK BAL (Konya)
Orta Vadeli Programa göre.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Devamla) Evet, o tenkisat yapılmıştır,
kullanılamayacak kaynağı iade etmiştir Yargıtay çünkü
2010 bütçesi yapılır iken binanın yapılması için
ihalenin yapılabileceği öngörülmüştü ve orada kullanılmak
üzere kaynaklar aktarılmış idi ancak idari yargı yürütmeyi
durdurup projeyi engellediği için bu kaynaklar kullanılamadı ve
onun için, bunlar kullanılabilsin diye iade edildi ama 2011 bütçesine
yeniden, bina yapımı için gerekli ödenekler konulmuş durumda.
Değerli
arkadaşlar, bununla beraber, Türk yargısının
ihtiyacını duyduğu en önemli çalışmalardan bir tanesi
modern mevzuata, hukuk altyapımızın, yasal
altyapımızın uluslararası sistemle entegre
olmasını sağlayacak ve özelde Avrupa Birliği ile bizi bir
araya getirecek çalışmaların yapılması ihtiyacı
vardı. Çok önemli çalışmalar yapıldı. Hatırlarsanız,
AK PARTİnin ilk döneminde Kopenhag siyasi kriterlerinin
karşılanabilmesi amacıyla çok yoğun bir yasama faaliyeti
yapıldı. Bunlar içerisinde demokratikleşme yolunda, insan
haklarının geliştirilmesi noktasında ileri
çalışmalar yapıldı. Ancak bugün itibarıyla hâlâ Meclis
komisyonlarımızda bekleyen çok önemli yasalarımız var.
Bunlar imkân dahilinde, Genel Kuruldaki gündem dahilinde yasalaştırma
çalışmalarına devam edilecek hususlar.
Bu anlamda
önümüzdeki süreçte temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesine dönük yasa
çalışmalarımız devam edecek. İşkenceye
sıfır tolerans ilkemizi ısrarla, kararlılıkla devam
ettireceğiz ve mevzuatımız çağın gereklerine göre
yenilenme sürecini devam ettirecek.
Anayasa reformu
konusunda çok fazla bir şey söylemek istemiyorum çünkü yakın bir
tarihte burada çok geniş tartışmalar yaptık. 26 maddelik
değişiklik esnasında hem komisyonlarda hem Genel Kurulda çokça
konuşuldu. Şu ana kadar yapılanlar kısmi iyileşmeler
getirdi ancak biz AK PARTİ olarak, hem grubumuz hem Hükûmetimizin
görüşü olarak ifade ediyorum: Şu ana kadar yapılanlar pozitif
yönde adımlar idi ama yetersiz karşılıyoruz bunları.
İnşallah, 2011 seçimlerinden sonra Türkiyeye yaraşır ve
yakışır yepyeni bir anayasa yapmak, bu konuda Parlamentoda
oluşacak çalışma gruplarına sonuna kadar katkı vermek
niyetimizi de ifade etmek istiyorum.
Yapılan son
26 maddelik değişiklikten sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Yasası Parlamentomuzda yasalaştı. Onun
dışında 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Yasamız, 2992 sayılı Adalet Bakanlığı
Teşkilat Yasasında değişiklik öngören yasa tasarı
taslağı ve kamu denetçiliğine ilişkin düzenleme,
kişisel verilerin korunmasına dair kanun tasarısı ve Anayasa
Mahkemesinin Kuruluş ve teşkilatı hakkındaki yasalar da
uyum yasası sıfatıyla önümüze gelecek çalışmalar.
Bunlar bu bütçe çalışmalarından hemen sonra Genel Kurulumuzun
huzuruna getirilecek olan çalışmalar.
Değerli
arkadaşlar, diğer sorun alanlarından bir tanesini sizinle
paylaşmak istiyorum: O da ceza infaz kurumlarımızdaki tablo. Ceza
infaz kurumlarımızı kürsüye çıkan birçok sözcümüz
değerlendirdi ama ben şunu ifade edeyim: 2002 tablosunda, gerçekten
ceza infaz mevzuatımız da çağın gereklerine uygun
değildi. Cezaevlerimiz gene çağın gereklerinin çok gerisinde
idi. Ama 2004, 2005 yıllarında yapılan çalışmalarla
hem İnfaz Yasamız çok daha olumlu bir noktaya geldi hem de
şartları çok kötü olan 191 adet ceza infaz kurumunu kapattık bu
süre içerisinde. Bunun yerine çok daha modern, iyi şartlarda,
çağdaş koşulları taşıyan ceza infaz kurumları
inşa edildi. Son sekiz yılda 45 ceza infaz kurumu, yapılan, 4
personel eğitim merkezi, 1 adet de rehabilitasyon merkezi inşa
edilmiş, hâlen 14 adet ceza
infaz kurumumuzun inşaat çalışmaları da devam etmekte.
Değerli
arkadaşlar, cezaevlerinde tutuklu, hükümlü oranlarına ilişkin
çokça değerlendirmeler yapıldı. Ben hemen son rakamları
sizinle paylaşmak istiyorum: Şu anda cezaevlerimizde 121.131 hükümlü,
tutuklu görünüyor, bunların 64 bin 577si hükümlü -bu, son aylarda olumlu
gelişme, tutuklu sayısı azalıyor- 35 bin 203 tutuklu var,
21 bin 351 hükmen tutuklu var. Bu şu demek: Mahkemelerde hüküm
verilmiş ama temyiz aşamasında bekleyen dosyalar 21 bin 351. Bu
rakam çok yüksek. Yüksek yargıdaki tıkanmayı çözebildiğimiz
anda Türkiyedeki tutuklu, hükümlü oranı bir anda yüzde 70le yüzde 30
oranlarına gelecek, bu da son derece Türkiye şartlarında uygun
bir oran diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, Adli Tıp Kurumuyla ilgili
sıkıntılarımız var. Önemli gelişmeler, kaydedilen
aşamalar olmakla beraber Devlet Denetleme Kurulumuzun yapmış
olduğu denetim ve yapmış olduğu tespitler
doğrultusunda bir komisyon oluşturuldu ve Adli Tıp Kurumunda
ciddi bir reform çalışmasını da inşallah Genel Kurulun
huzurlarına getireceğiz.
Değerli
milletvekilleri, bugün itibarıyla sizlere sunmuş olduğumuz
2010-2014 Stratejik Plan çerçevesinde, Türk yargısının
sorunlarını, her aşamada bir bütün olarak, ilk derece
mahkemelerinden yüksek yargının sorunlarının çözümüne varıncaya
kadar, hukuk fakültelerindeki eğitimden başlayıp
yardımcı hizmetler ve yargı hizmetlerinde çalışan tüm
personelin sorunlarını çözecek plan, projeler tamamlanmış,
bunlar yargı paydaşlarıyla beraber hazırlanmış ve
adımları atılmaya başlanmıştır. 2010
yılı Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporunda da bu
stratejik plan çerçevesinde Türkiyede pozitif adımların
atıldığını ve pozitif gelişmelerin
yaşandığını çok net şekilde ifade eden
değerlendirmeleri görmek mümkün.
İnşallah,
önümüzdeki süreçte Türk yargısının sorunları minimize
edilecek, giderilecek ve insanımız uzunca bir süredir hasret
kaldığı, hızlı işleyen, güçlü adalet
dağıtan, adalet duygularını tatmin eden yargı
kararlarıyla buluşacak ve devletin, mülkün temeli olan adalet
hepimizin göğsünü kabartacak bir noktaya gelecek.
2011
yılı bütçesinin bizi bu hedefe taşımasını ümit
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın
Çağlayan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bakanlığıma
bağlı Dış Ticaret Müsteşarlığı ve yine
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçesiyle ilgili söz
almış bulunuyorum.
Öncelikle, tüm
konuşmacılara teşekkür ediyorum. Yapılan
eleştirilerden, getirilen önerilerden ben ve ekibim en iyi şekilde
faydalanmaya çalışacağız. Tabii ki bunların içinde
anlayabildiğimizi, yapılabilir olanları mutlaka
değerlendireceğimizi ifade etmek istiyorum.
Efendim,
öncelikle şunu ifade etmek istiyorum -ki her fırsatta söylüyorum- bir
değerli milletvekili konuşmacı arkadaşım da ifade
etti: Benim ekonomiyle ilgim, üretimle, ihracatla, yatırımla,
istihdamla ilgim defter, kitap sayfalarından gelmiyor. Ben işin
mutfağından, ocağından geliyorum. Beş sene işçilik
yaptım üniversite hayatım boyunca, yirmi yedi yıl da aktif
sanayicilik yaptım. Yani üretimi, yatırımı, istihdamı
televizyon programlarından öğrenmedim, defterden, kitaptan da
öğrenmedim. Fiilen, bire bir yaşayarak, ihracatı yaparak,
ithalatı yaparak, üretimi yaparak, yanımda
çalıştırdığım insanların
sigortasını, maaşlarını ödeyerek bu işi
yaptım. Dolayısıyla konuşmam da bu çerçevede
olacaktır.
2009 küresel
krizi üzerine biraz evvel değerli konuşmacılar ifade ettiler.
2009 küresel krizini, bana göre, anlamakta, değerlendirmekte biraz daha
fayda olduğu kanaatindeyim.
16 trilyon
dolarlık dünya mal ticareti, 2009 yılında, hiç kimsenin
öngörmediği, hiç kimsenin hesap etmediği, Amerikada başlayan
bir mortgage kriziyle beraber 12,3 trilyon dolara düştü. Yani bir
yılda dünya ticaretindeki düşüş 3,7 trilyon dolardır. 3,7
trilyon dolar demek, bir İngiltere ve Almanyanın veya Almanya,
Fransanın bir yıllık gayrisafi yurt içi hasılası
demektir. 3,7 trilyon dolar demek, Afrika Kıtasının
yaklaşık bir yıllık gayrisafi hasılası demektir.
Kriz, böyle bir kriz. Öncelikle, krizi bir doğru okumak lazım ve
Türkiyenin de küresel bir oyuncu olarak, küresel ekonomiye entegre olmuş
bir ekonomi olarak, elbette ki bu küresel gelişmeden, bu küresel krizden
bir şekilde etkilenmemesi zaten söz konusu olamazdı. Türkiye gibi,
özellikle ihracatının yüzde 50sinden fazlasını Avrupaya
yapan, yine değerli konuşmacı
arkadaşlarımızın söylediği gibi, dünyadaki 224 gümrük
bölgesinin 221ine 20 binden fazla ürün çeşidiyle ihracat yapan bir
ülkenin de dünya ekonomisinin içine girmiş olduğu böyle bir krizde,
yüzlerce bankanın battığı, devletlerin iflas etme
noktasına geldiği ve Avrupa ekonomisinin uzun yıllar sürecek
olan ciddi bir bunalıma girdiği bir ortamda tabii ki Türkiye
ekonomisi de, aynen Sayın Başbakanımızın ifade
ettiği gibi, bu küresel krizin teğet geçtiği ender ülke
olmuştur. Sayın Başbakanımızın bu ifadesi bugün
çeşitli kuruluşlar tarafından tek tek teyit edilmiştir.
Bunu ister kabul edin ister etmeyin. Bugün, Türkiye bu küresel krizde,
özellikle en az, en hafif etkilenen, bankacılık sektörü hiçbir
şekilde etkilenmeyen ve bankacılık sektörüyle beraber
Türkiyenin kredi notları, iki kere arka arkaya artırılan tek
ülke olmuştur. Rakamlar ortada, ben şimdi 2 kere 2yi size 5 diyemem,
siz de bana 2 kere 2yi 3 diye anlatamazsınız. Bu bir kere mümkün
değil. Yani ben makine mühendisiyim, ben fen okudum. 2 kere 2nin 4
olduğunu herkes biliyor. Şimdi 2 kere 2yi 3 göstermeye kalkarsak
inandırıcı olmayız, 2 kere 2ye 5 dersek bu da
inandırıcı olmaz ve bu çerçevede özellikle bazı
arkadaşlarımın elindeki kitabı daha iyi okuması,
okuduğunu daha iyi anlaması için bakın bir örnek vereyim,
diyoruz ki biz o kitapta: Türkiye, 2008 yılında cumhuriyet tarihinin
en başarılı ihracat rakamını yakalamıştır.
Bu, Hükûmetimiz döneminde 132 milyar dolarlık ihracattır, tarihe
altın harflerle yazılmıştır ve 2009 yılında
MUHARREM VARLI
(Adana) İthalat nedir Sayın Bakanım, ithalat?
ALİM
IŞIK (Kütahya) Hep ihracattan bahsediyorsunuz, ithalat ne oldu?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
Hepsini anlatacağım, hepsini ya. Merak etmeyin daha konuşmam
var.
ihracat 102,2
milyar dolara düşmüştür. Bakın, diyorum ki: İhracat 29
milyar dolar azalmıştır.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Hani teğet geçmişti.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
Anlatacağım bak şimdi, anlatıyorum. (MHP
sıralarından gürültüler)
Vallahi bir daha
anlatmam bakın. Bak, bir daha anlatmam bunu.
Arkadaşlar,
29 milyar dolar ihracatın -özellikle bazı
arkadaşlarımızın dağıtmış olduğumuz
kitapçığı iyi okuması için bunu söylüyorum- sadece 21
milyar doları Türkiye'nin Avrupaya olan ihracatının
azalmasından kaynaklanıyor. Peki, şimdi soruyorum size: Bana
hangi biriniz Avrupaya Türkiye'nin yapmış olduğu ihracatın
21 milyar dolar azalmasının tek bir sentinin Türk
ihracatçısının başarısızlığından
veya rekabet anlayışından, rekabetçiliğinden
kaybettiğini söyleyebilirsiniz?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Hükûmetin başarısı mı?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
Bu tamamıyla 21 milyar dolar Avrupa ekonomisinin daralması, Avrupa
ekonomisinin şu anda hâlâ, girmiş olduğu ciddi krizin
oluşması ve talep daralmasından dolayı olmuştur. Bir
kere, benim verdiğim 21 milyar rakamı doğru, rakam doğru da
anlama yanlış.
Geliyorum ikinci
kısmına: 29 milyar doların sadece 6 milyar doları da
Türkiye'nin, Birleşik Arap Emirliklerine bakın, tek bir ülkeye-
yapmış olduğu ihracatın bir yılda 6 milyar dolar
azalmasından kaynaklanıyor. Şimdi bana, çıkın biriniz
deyin ki 6 milyar dolar azalmanın 6 senti Türkiye'nin rekabet
başarısızlığından dolayı
gelişmiştir, ihracatçının rekabet
başarısızlığından dolayı
gelişmiştir. Bunu kimse söyleyemez. Bu tamamıyla, Birleşik
Arap Emirliklerinin gayrimenkul sektörünün getirmiş olduğu
bunalımın, krizin sonucunda sadece demir çelik sektöründe
yaşanan eksilmedir.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, 21 milyar artı 6 milyar doları
koyduğunuz zaman, Türkiye'nin
29 milyar dolarlık ihracat azalmasının bir tanesi Avrupa
Birliği, biri de Birleşik Arap Emirlikleridir. Buraya kadar
anlaşıldı mı arkadaşlar? 27 milyar dolar.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Kur politikası doğru mu Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Şimdi, şuna gelmek istiyorum
Zamanımı
iyi kullanmak istiyorum arkadaşlar, her fırsatta ben size cevap
veririm biliyorsunuz yani bu konuda her türlü cevabı veririm biliyorsunuz.
Şimdi
burada, ihracat rakamı bu ve 98,5 milyar, Orta Vadeli Program hedefimizi
biz aslanlar gibi geçmişiz, 2009 ihracatımızı 102,2 milyar
dolara getirmişiz. Eğer biz, 2009 yılında yeni ihracat
pazarları, yeni ihracat portföyleri yaratmamış olsaydık,
bizim ihracatımız belki 90 milyar doların altına
düşecekti. Çünkü, tekrar söylüyorum, dünya ihracatındaki azalma 3,7
trilyon dolardır. Bir kere, bunu bilmek lazım bunun üzerine yorum
yapmak için.
Ve diğer
taraftan, değerli arkadaşlar, gene Sayın Kaplanın
anlaması için bunu özellikle söylüyorum, bugün ihracatımız, bu
yıl için ihracatımız, önce, daha evvel, daha küçük bir Orta
Vadeli Programda program hedefimiz vardı, 107,5 milyar dolardı,
sonra bunu 111,7 milyar dolara revize ettik, Sayın
Başbakanımızın ifade etmiş olduğu rakam da 2010
yılı ihracatıdır. Yani yılları, rakamları,
sayfaları karıştırırsanız tabii ki kafanız
karışabilir. Ben şimdi ona zihin açıklığı
getirmeye çalışıyorum. Ve 2010 ihracatı ile Sayın
Başbakanın söylemiş olduğu, 112 milyar doları
ihracatımızın aşacağıdır. Burada bir
kargaşa yok, herkesin söylediği rakamlar belli, yazılan rakamlar
belli.
Bakın
şimdi, ben, ihracatı gün gün takip ediyorum. Bizim 1-17 Aralık 2010
tarihinde ihracatımız, bundan iki gün öncesi itibarıyla, 6,6
milyar dolar olmuştur. Bu gözüküyor ki eğer bir aksilik olmazsa,
yılın geri kalan on gününde, ihracatımız geçen yıla
göre bir rekor olacak ve Aralık ihracatımız 11 milyar doların üzerinde
gerçekleşecektir. Yine, 1 Ocak-17 Aralık 2010 tarihi itibarıyla
baktığımız zaman, bizim şu anda ihracatımız
-arkadaşlar, bunu sevinin diye özellikle hakikaten önemli rakam
olduğu için söylüyorum- şu anda, cuma akşamı
itibarıyla Türkiye'nin ihracatı 108,8 milyar dolar olmuştur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Geri kalan on gün içinde
de
Bizim ihracatımız ortalama günlük 300-500 milyon olur. Sayın
Kürşat Tüzmen bunu iyi bilir, değil mi Sevgili Bakanım, ortalama
300-500 milyon? Şimdi, ben buradan diyorum ki biz Allahın izniyle
112 milyar doları da geçeceğiz, sizi biraz daha
şaşırtacağız ama bu şaşırtmak Türkiye
için de
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) İthalat?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Geleceğim.
Şimdi,
ihracatta, değerli arkadaşlar, şuna bakmak lazım: Bizim
ihracatımızda yılbaşından bugüne kadar artış
yüzde 16dır.
Şimdi, biraz
evvel şu söylendi, hakikaten önemsiyorum, değerli bir
arkadaşım söyledi, işi bilen biri söyledi: İhracatta pazar
çeşitliliği gerekiyor, sektörel çeşitlilik gerekiyor,
ihracatçı artışı gerekiyor. Bir kere, çok teşekkür
ediyorum. Aynen bu rakamları şimdi size ifade edeceğim ama bu
konu şu anda üzerinde çalışmış olduğumuz bir
projedir ancak biz 2002den sonra boş durmadık. Bakın, 2002den
2007ye kadar ben beş yıl yine sanayiciydim, ihracatçıydım,
sanayi odası başkanıydım; fiilen ben de o ordunun
içindeyim.
YILMAZ TANKUT
(Adana) O zaman hep şikâyet ediyordunuz Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar,
1 milyon dolar üstü ihracat yapan 2002de firma sayısı 3.712, 2009
yılında firma sayısı 8.816. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Evet, 100 milyon dolar üstü 2002de
ihracat yapan firma sayısı 44, 2009da 100 milyon dolar ihracat yapan
firma sayısı 109. 1 milyar dolar ihracat yapan 2002de 5 il
vardı, 1 milyar dolarlık, şimdi, ihracat yapan 11 ilimiz var, 11
tane il arkadaşlar ve yine size bir veri daha, bu son derece önemli: 1
milyar dolar ihracat yapan firma sayısı 2002 tarihinde tahmin edin
kaçtı? 1. Bugün kaç? Bugün itibarıyla, 2009 yılında
Türkiyede 1 milyar dolar üzeri ihracat yapan firma sayısı tam 8 kat
artmış, 8 olmuş. Doğrudur. Yani bunu hakikaten
yapıyoruz. Onun için, bu çerçevede yapmış olduğumuz
çalışmaları son derece önemsediğimizi ifade etmek
istiyorum.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, yine, sorulan bir soru vardı.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sizin firmanın durumu ne Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Şimdi, bakın, bu sorulan
soruya cevabımı ben mutlaka size ifade edeceğim, sonra mutlaka
arkadaşlarımın heyecanla beklemiş olduğu ithalat
rakamlarını da vereceğim çünkü orada da bir bilgi düzeltmesine
kesinlikle ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
Değerli
arkadaşlar, bizim 2002 yılında Avrupaya olan
ihracatımız yüzde 58 mertebesindeydi, bizim şimdi
ihracatımız, şu anda Avrupa pazarlarına olan
ihracatımız yüzde 48. Niye? Çünkü Avrupa pazarlarının uzun
süre toparlanamayacağı belli. Biz onun için yeni ihracat
stratejisinde, ülke ve pazar çeşitlendirmesi yaptık. Şu anda,
2002 yılında yüzde 58den yüzde 48e düştük. Buna
karşılık Asyaya ihracatımız 2002 yılında
ihracatımız içinde sadece yüzde 14tü, bugün bu rakam yüzde 30
olmuştur. Afrikaya olan ihracatımız 2002 yılında
sadece yüzde 3,5tu, bugün itibarıyla yüzde 10ları geçmiştir. Alın
size bölge çeşitlendirmesini de yaptık Allaha şükürler olsun.
Bu çerçevede
şunu çok net ifade edeyim: Biraz evvel bir konuşmacımız
ifade etti, 2023 yılında 500 milyar dolar hedefinin
gerçekleşmeyeceği konusunda zannediyorum bir endişesi var. Çok
Değerli Vekilime diyorum ki: Sayın Vekilim, 500 milyar dolar ihracat
hedefini Türkiye bal gibi gerçekleştirir, hiç endişeniz olmasın.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiçbir endişeniz
olmasın. Niye? Yaptıklarımız
yapacaklarımızın teminatıdır.
Bakın, biz
2002de 36 milyar dolar ihracatı 2008 yılında 132 milyar dolara
çıkardık. Yani ihracatı 4 kat artıran bir hükûmet, 2023
yılında, on üç yıl içinde de 500 milyar doları geçecek.
Eğer bu hedefi önemsemezseniz ihracatçılarımızı
yaralarsınız.
KEMALETTİN
NALCI (Tekirdağ) İthalat ne kadar Sayın Bakanım, onu
söyle.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) İthalatı söyle, ithalatı.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bakın, bugün -bir rakam daha size
vereyim, bunun da bilinmesinde fayda var- yine ihracatçı
sayısına baktığımız zaman, değerli
arkadaşlar, 2002de Türkiyede toplam ihracatçı sayısı
31.719du, bugün itibarıyla ihracatçı sayımız 48.589 ve
Türkiyede ihracat yapmayan il yok, Muş da dâhil olmak üzere. Muşun
ihracatı da şu anda -Hasip Bey demin sordu- 14 milyon dolara
çıkmıştır, inşallah 514 milyon dolara çıkacak,
Şırnak da diğerleriyle beraber olmak üzere.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Çok destek lazım.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bu noktada, değerli
arkadaşlarım, gelmek istediğim konu şu: Evet, Türkiye
ihracatını daha fazla artıracak. Biz Türkiye'nin şu anda
özellikle ithalatının ihracatı karşılama oranını artırmak için gayret
sarf ediyoruz. Türkiye ithalat da yapıyor. Bugün sizin koskoca
bildiğiniz Çin, koskoca bildiğiniz dünyanın süper gücü Amerika
Birleşik Devletleri bile 1,6 trilyon dolar ithalat yapıp 1 trilyon dolar da ihracat yapan bir ülke.
İthalattan bir kere korkmanın bir anlamı yok. Ancak şunu
söylüyorum: Türkiye'nin ara malına yönelmesinin sebepleri konusunda yeni
bir sanayi stratejisi yazılmıştır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) İşte onu konuşalım.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla)
ve Türkiye'nin özellikle bu konudaki
gerek cari dengesinde gerek dış ticaret açığında biz
artık olayı bilimsel çalışıyoruz ve şu anda
önümüzde bizim bir yol haritamız var, bizim radarımız var. Biz,
İGEME vasıtasıyla 34 ülke masası kurduk, şu anda 71
tane ülkenin, kimin ne ithalat yaptığını ne ihracat
yaptığını, ne aldığını ne
sattığını tek tek inceliyoruz. Gözümüz açık ve
önümüzde iyi bir radarımız var ve bu çerçevede de hedef ülkeleri,
öncelikli ülkeleri belirliyoruz. Efendim biz Rusyadan ithalat yapıyoruz.
Değerli
vekilim, bakın şunu size ifade edeyim: İthalat dediğiniz
zaman ithalatın içinde ne var? Ham madde var, ara malı var, tüketim
var. Ara malı ithalatı toplam ithalatımızın yüzde
72si, tüketim malı yüzde 13, geri kalan yatırım malı.
Bizim yapmış olduğumuz ithalatı ister beğenin ister
beğenmeyin, geçmişte Türkiye'nin yapmış olduğu
yanlış politikalardan dolayı enerji alanındaki hatalı
politikalardan dolayı, enerjiyi Türkiyeye getirip dışa
karşı bağımlı hâle getiren Hükûmetimiz öncesindeki
yanlış politikadan dolayı bugün Türkiye yapmış
olduğu ithalatının yüzde 20sini enerji ithalatı
yapıyor.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Bakanım, her şeyi
değiştirdiniz, onu da değiştirin .
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Eğer bulunan petrol, doğal gaz
var da biz bilmiyorsak bilmiyorum. Ama biz 2008 yılında 48 milyar
dolar enerji ithalatı yaptık arkadaşlar. (MHP
sıralarından gürültüler) Bakın, ithalatı sordunuz
anlatıyorum, dinleyin bari.
2008
yılında biz ithalat olarak 48 milyar dolar enerji ithalatı
yaptık. Yani bu konuda ne olur, yaparken biraz sayfa
karıştırın, biraz hesapları
karıştırın.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Rüzgâr duruyor, güneş duruyor
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Enerji fiyatlarındaki
artış, değerli arkadaşlar, 2009-2010 arasında yüzde
23tür. Petrol fiyatlarını biz tespit etmiyoruz ve aslında bugün
enerji ithalatından utanılacak varsa Türkiyeye getirip doğal
gazdan dolayı elektrik enerjisine mahkûm edenler utansın. Bizim
utanacak bir şeyimiz yok bu konuda. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM VARLI
(Adana) Yapan sizsiniz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Ve bugün biz enerji ithalatını
azaltmak için de önemli çalışmalar yapıyoruz. (MHP sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Biz dinliyoruz burada. Duyamıyoruz, müsaade
eder misiniz?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Biz diyoruz ki: Enerji ithalatında
bugün Türkiye enerji
çeşitlendirmesine gidiyor. Biz, şimdi, kendi öz
kaynaklarımıza dönüyoruz. Kendi su kaynaklarımızı,
kendi termik kaynaklarımızı, kendi kömür kaynaklarımızı,
rüzgâr kaynaklarımızı, güneş kaynaklarımızı,
enerjide şimdi bunları kullanıyoruz.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Kanunu geri çekiyorsunuz, kanunu!
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Öbür türlü ithalata kalkıp,
Rusyadan sizin bahsetmiş olduğunuz ithalatı getirip burada
koyarsak, arkadaşlar, yanlış yaparız.
AKKİF
AKKUŞ (Mersin) Niye kanun çıkmadı, niye?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Sayın Kaplan, bakın, size
Kitapta demek ki siz iyi okuyamamışsınız ama ben size not
olarak söyleyeyim, tutanaklardan bakabilirsiniz.
Şimdi,
Rusyadan bizim yapmış olduğumuz 2009 yılı
ithalatı
AKKİF
AKKUŞ (Mersin) Kanunu niye engelliyorsunuz?
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Değerli arkadaşlar
Değerli arkadaşlar, bakın, bu rakam çok önemli.
19,5 milyar
dolardır, Rusyadan yapmış olduğumuz ithalat. Bunun 15 milyar
doları sadece enerji ithalatıdır.
AYLA AKAT ATA
(Batman) Türkiyeyi enerjide dışa bağımlı hâle
getirdiniz.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Bizim Rusyadan yapmış
olduğumuz ithalat ham madde olarak,
madde olarak, plastik olarak, demir çelik olarak sadece geriye 4 milyar dolar
kalıyor. Bizim de şu anda Rusyaya ihracatımız 3,6 milyar
dolardır.
İyi okuyun,
yanlış okumuşsunuz
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İyi okuyun
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Yahu, kitabı biz dağıttık
ama yanlış değerlendirmeyin lütfen, ne olur.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ne yazdıysanız onu okuyacağım!
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Siz iyi bir hatipsiniz, iyi bir
okuyucusunuz. Bir de benim hatırım için bir daha okuyun. O zaman
çıkıp bana mutlaka diyeceksiniz ki Bu yanlış oldu,
doğrusu şudur. diye.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Cevap alacağım, aynısını
okuyacağım.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) Değerli arkadaşlar, gelmek
istediğim konu şu: Biz, şimdi, yeni bir İhracat Değerlendirme
Strateji Kurulu oluşturduk. Bütün ihracat kararlarımızı,
bütün ithalat kararlarımızı Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği, Türkiye İhracatçılar Meclisinin, bütün
kurumlarımızın, bütün teşkilatlarımızın
dâhil olduğu bir kurulda belirliyoruz. Türkiye hangi sektörlerin
ihracatında başarılı olacaktır, Türkiye hangi
sektörlerde dış ticaret açığı veriyor? Kimya sektörü,
demir çelik sektörü, makine sektörü, tekstil sektörü ve bunun yanı
sıra tarım sektöründe bütün sektörleri tek tek masaya
yatırdık ve şu anda özellikle dış ticaret
açığı vermiş olduğumuz sektörleri tek tek inceleyerek
girdi tedarik stratejisi oluşturduk. Bu tedarik stratejisiyle biz ithalata
olan bağlılığımızı asgari düzeye çekecek
olan çalışmalar yapıyoruz, yeni teşvik sistemimizi bunun üzerine
oturtuyoruz.
Biraz evvel yine
değerli bir hatip aynen şunu ifade etti: Avrupa
pazarlarının ve Avrupanın Gümrük Birliği
Anlaşması Türkiyeye zarar vermiştir.
Arkadaşlar,
ben, 1 Ocak 1996 yılında Ankara Sanayi Odasının
Başkanıydım ve bu konuyu en iyi çalışanlardan
biriydim. O tarihte de ifade etmiştim. O dönem 52nci Hükûmet vardı.
Hükûmetin Başkanı Başbakan Tansu Çiller, Başbakan
Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı da Sayın
Murat Karayalçındı. O tarihte yapılan Gümrük Birliği
Anlaşması ve bugüne geldiğimizde Türkiye Avrupayla
yapmış olduğu dış ticaretinde ithalatın
ihracatı karşılama oranı 1 Ocak 1996da yüzde 40lar
mertebesindeyken bugün yüzde 85ler mertebesine gelmiştir. Yani Türk sanayisine
biraz sıkıntı getirmekle beraber Gümrük Birliği Türkiyeye
rekabetçiliği öğretmiştir. Ancak burada söylemem gereken bir
şey var: Maalesef o tarihte Dışişleri
Bakanlığının yapmış olduğu hatalı
uygulamayla ve Avrupa Birliği anlaşmasına koymamış
olduğu bir maddeyle Türkiye bugün Avrupanın yapmış
olduğu serbest ticaret anlaşmalarını maalesef
yapamıyor. Niye? Çünkü o tarihte maalesef bizim Hükûmetimiz Avrupa
Birliğiyle anlaşma yaparken Avrupanın yapmış
olduğu ikili anlaşmalara Türkiyenin olmaması noktasında
kendi çekinceyi koymuş, kendisi çıkmıştır. Bugün
Türkiye Avrupayla haksız rekabeti 1 Ocak 1996daki Hükûmetin
yapmış olduğu hatadan dolayı yaşıyor. Ben o zaman
da söyledim bunu, bugün de söylüyorum ve bugün de bu hatayı
düzeltemiyoruz. Şimdi burada tekrar not etmek istiyorum ki: Evet, ihracat
önemli. Sizler de bizim gibi, sağ olun, biliyorum ki ithalatın en
asgariye düşmesini istiyorsunuz. Bu konuda bir anlayış
birliğimiz yok arkadaşlar. Söylemek istediğim hadise: Ne olur bu
konuda neler yapılacaksa, ne olacaksa, sizlerin bu konudaki değerli
fikirlerini, değerli bilgilerini alıp hep birlikte bunları
değerlendirelim ve hep birlikte bunu oluşturalım çünkü
Türkiyenin ihracatı bugün bakın gayrisafi yurt içi
hasılanın 2002-2009 arasında
yüzde 20ye gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) - Ben tabii konuşacak çok şey
var ancak zaman konusunda herhangi bir şekilde zamanı geçirmek
istemiyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakan iyi anlamadığımı
söyledi. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Bir daha oku dedim. Ne olur yani?
BAŞKAN
Yani burada bir kasıt yok Anlamanız için izah ediyorum. dedi,
burada bir şey yok. Yani sizin anlayışınızın
eksikliğini falan kastetmedi.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İki defa ismimi zikretti.
BAŞKAN
Hasip Bey, kayıtlara geçti, burada bir şey yok yani bir sataşma
falan yok. İstirham edeyim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Başkan, anlamadığımı
söyledi, anladığımı ifade etmek istiyorum
BAŞKAN
Sayın Bakanla konuşarak çözemez misiniz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Başkan, bu İç Tüzük kuralı
BAŞKAN
İç Tüzük kuralı böyle ismi geçen her şahsı kürsüye buyur
etmek de değildir yani. Böyle bir İç Tüzük kuralı da yok.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, Bir daha okuyun. dedi,
anlamadığımı söyledi.
AYLA AKAT ATA
(Batman) Sayın Başkan, anlamak için tekrar
BAŞKAN
Sayın Ata, lütfen oturur musunuz efendim.
İkinizi
birden dinleyemem yani, takdir edersiniz ki.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, neyi
anladığımı açıklayacağım.
AYLA AKAT ATA
(Batman) Sayın Başkan, Bir daha okuyun demek
BAŞKAN
Sayın Ata, benim bildiğim siz de avukatsınız Hasip Bey de
avukat, herhâlde ihtiyacı yok, avukatlığa ihtiyacı yok
Hasip Beyin yani kendi meramını izah ediyor.
Yani siz,
Bakanın dediğini anladım diye burada izah edeceksiniz.
Sayın Bakan,
söylediklerinizi anladığını ifade edecek.
Buyurun.
III.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Devlet Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayanın, ithalat ihracat rakamlarına ait
dağıttıkları bir kitabı yanlış
değerlendirdiklerini belirten sözlerine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Arkadaşlar, Sayın Bakan benim o kitabı
okuduğumu, anlamadığımı söyledi. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Şimdi, sizlerin affınıza
sığınıyorum. Burada ilk 10 ürün var, ithalat ürünü var. 10
tane ürün sayıyor, değil mi arkadaşlar?
DEVLET BAKANI MEHMET
ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) İhracat rakamları
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Türkiyenin ithalatının en büyük rakamı enerji
değil mi, petrol değil mi, doğal gaz değil mi? (AK
PARTİ sıralarından Evet sesleri) Bunun içinde yok. Ben mi
anlamıyorum, Bakan mı anlatamıyor? İlk 10 tane ürünün
içinde yok arkadaşlar! A, durun bakayım. İlk 10 ürünün içinde
yok. Siz tasdik ettiniz, Bakanı yalanladınız.
Bakın, bir
şey daha okuyacağım. Sayın Bakan
anlamadığımı söylüyor. Tekstil hazır giyim sektöründe
Avrupa Birliği Çine uyguladığı kotayı
kaldırdı, 2009da 2007 seviyesine gelemedik. Deri ve deri
mamullerinde 2009da ihracat azaldı. Kimya sanayi 2009; 13,9 geriledi.
Kauçuk ve plastik ürünleri üretimi yüzde 9,2 azaldı. Taş ve
toprağa dayalı sanayi üretimi yüzde 12 küçüldü. Demir çelik mamulleri
yüzde 16 oranında düştü. Elektronik sanayi yüzde 16,1 oranında
azaldı. Bunu ben söylemiyorum arkadaşlar, Hükûmetin
imzasının olduğu 2011 Yılı Mali Programında bu
yazıyor, sayfa 164-168. Anlamadınızsa gidin okuyun onu da.
Yani şimdi
burada siz çekirdekten yetiştiniz de bizim de okuma yazmamız yok,
sizin rakamlarınızı karşılaştırmayı
bilmiyoruz, ithalatla ihracat arasındaki kocaman farkı bilmiyoruz,
bir tek siz biliyorsunuz. Zaten her şeyi, demokrasiyi siz biliyorsunuz, ihracatı
siz biliyorsunuz, ithalatı siz biliyorsunuz, ithalatı siz
biliyorsunuz, sizin zamanınızda inekler çok süt veriyor, yumurta
ihracatı arttı! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar!) Sizin zamanınızda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Biraz kendinize gelin, çok şımardınız. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Devlet Planlama
Teşkilatının 9uncu Kalkınma Planı Resmî Gazetede,
2011
BAŞKAN
Sayın Kaplan, teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Altında Başbakanın ve Bakanın imzası var.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen
HASİP KAPLAN
(Devamla) Yalansa buyurun gelin yalan deyin. Buyurun, davet ediyorum.
İmza sizin imzanız, benim değil.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Ben söylemiyorum. Anlıyor muyuz, anlamıyor muyuz?
Sayın Bakan, en çok ithalat enerji mi, değil mi?
Espri
yaptık, anlatamadık. Hala-bıyık olayını
anlattık anlamadınız.
BAŞKAN
Teşekkür ederim. Sayın Kaplan, tamamlandı.
II.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.-
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.-
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
J)
ADALET BAKANLIĞI (Devam)
1.-
Adalet Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
K)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU (Devam)
1.-
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M)
DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
N)
İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Son
konuşmacı, şahsı adına Mersin Milletvekili Behiç
Çelik.
Sayın Çelik,
buyurun efendim.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 yılı bütçe tasarısı hakkında şahsım
adına, aleyhte konuşma yapmak için söz aldım. Bu vesileyle
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, daha üç gün önce, cuma günü, 17 Aralık tarihinde Mersin
ilinde büyük bir afet yaşanmıştır. Özellikle Erdemli,
Silifke, Bozyazı, Tekmende etkili olan afet ciddi maddi zararlara yol
açmıştır. 2008 yılında da aynı yörede dolu
afetini görmüştük ama ne yazık ki Hükûmetçe en ufak bir önlem
alınmamış ve yaralar sarılmamıştır. Üretici
mağdur ve perişan olmuş ve daha 2008 yılının
borcu dururken şimdi oluşan yeni afet, ikinci afet
dolayısıyla insanların beli bükülmüştür. Bunu
takdirlerinize sunuyorum.
Adalet
Bakanlığının özellikle bütçesi görüşülürken Anayasa
değişikliği görüşmelerinde Adalet
Bakanlığının ön alan bir bakanlık olarak aslında
o değişikliğin kapsamına, değerli
arkadaşlarım, ciddi bir yargı reformunu getirmesi, adalet
reformunu getirmesi gerekirdi. Ne yazık ki bu
yapılmamıştır. Daha palyatif ve 26 maddeden oluşan
metin önümüze getirilmiştir. Bir kere hızlı ve adil
yargılamayla ilgili bir hüküm söz konusu değil, yargı
bağımsızlığı söz konusu değil, tabii hâkim
esası gözetilmiyor. Bununla ilgili en ufak bir düzenleme, hüküm içermiyor,
çıktı.
Şimdi,
Anayasa değişikliği yapıldı. Elimize ne geçti? Hiçbir
şey. Adalet Bakanlığının bürokratları Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyesi oldu. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
memleketimize hayırlı, uğurlu olsun. Diyeceğimiz bu şu
anda. Bu meyanda, tabii ki, Adalet Bakanlığı Türkiyede
gerçekten toplumsal değerlerin aşınmasını ve
diğer bakanlıklarla birlikte ekonominin daha da iyiye gitmesini, dolayısıyla
toplumun bütüncül olarak adalet temeli üzerinde yükselmesini temin eden,
gözeten bir bakanlık olmalı ama asla böyle bir bakanlık olarak
karşımızda gözükmüyor. Sayın Bakanı da
konuşmasında dikkatle dinledim ve bu bütçe münasebetiyle Sayın
Bakanın Genel Kurulumuza vermiş olduğu bilgilerin doyurucu ve
2011 bütçesi bağlamında bizleri ikna edici bir söylem
olmadığı kanaatine varmış bulunuyoruz.
Aslında
bütçeye baktığımız zaman bu bütçenin istikrardan yoksun,
yatırım ve kalkınmayı içermeyen ve gerçekçi olmayan, sanal
bir bütçe olduğunu ve seçime ilişkin bir bütçe olduğunu,
sıcak paraya dayalı bir bütçe olduğunu ve ithalata ve düşük
kura bağlı bir bütçe olduğunu çok net bir şekilde
görebiliyoruz. Üretim yerine tüketimi, ihracat yerine ithalatı, istihdam
yerine işsizliği, refah yerine yoksulluğu, tasarruf yerine borçlanmayı,
rekabet yerine tekelleşmeyi, adalet yerine gelir
dağılımında adaletsizliği getiren bir bütçe
olduğunu görüyoruz ve bu sebeple bu bütçe toplumda, mahkemelerde
davaların artmasına ve tutuklu ve hükümlü sayısında son üç
yılda sadece yüzde 50 artışı ortaya çıkarmasına,
ailelerin çözülmesine ve açılım adı altında ülkenin bir
etnik kimlik fetişizmine sokulmakta olduğuna da işaret ediyor.
Onun için, toplumsal huzuru ciddi ciddi ortadan kaldıracağı
açık bir şekilde gözükmektedir.
Yine
dış ticaret konusuna da aslında değinmek istiyorum.
Özellikle kendi seçim bölgem olan Mersinin dış ticarette önemli bir
yere sahip olduğunu biliyorum. Dış ticarette Türkiyenin
maalesef çok başarılı olduğu söylenemez
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla)
Sayın Bakanın söylediği gibi ama
dış ticarette başarının aslında en önemli
göstergesi ithalatın ne olduğudur. İthalatın hangi
kalemlerden müteşekkil olduğunu burada Sayın Bakanın
açıklaması gerekiyordu.
BAŞKAN
Sayın Çelik, süreniz doldu efendim.
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) Ama her şeye rağmen, ben Türkiyemize 2011
yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını dilemek
istiyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, onuncu turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın
Işık, buyurun efendim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İlk
sorularım Sayın Bakan Ergine. Hâlen jandarma tarafından
yürütülen ceza ve tevkif evleri dış emniyeti için adli zabıta
birlikleri kurulmasına yönelik çalışmanız ne
aşamadadır? Cezaevi personelinin özlük haklarının
iyileştirilmesine yönelik herhangi bir çalışmanız var
mıdır?
İkincisi: 12
Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum öncesinde
vatandaşlarımıza söylediğiniz darbecileri yargılama
sözünün gereği olarak o günden bugüne kaç kişi hakkında
işlem yaptınız?
Sayın Bakan
Çağlayana bundan sonraki sorum.
1923-2002
arasındaki toplam 247 milyar dolarlık dış ticaret
açığı sekiz yıllık AKP döneminde 380 milyar dolara
yükselirken aynı dönemdeki 40 milyar dolarlık cari işlemler
açığı da 5 kat artarak 204 milyar dolara
çıkmıştır. Bu kötü gidişi nasıl
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Adalet
Bakanına sormak istiyorum.
Sayın Bakan,
19 Ekim 2009 günü Mahmur ve Kandilden gelen 34 PKKlı, Hükûmetinizin
demokratik açılım adını verdiği ancak bize göre ihanet
ve yıkım açılımı olan projeniz çerçevesinde Habur
rezaleti olarak akıllarda kalan seyyar mahkemede sorgulanarak serbest
bırakılmışlardı. Kurulan bu mahkemede Türk
Bayrağı'nın ve Atatürk resminin olmadığının
belirtilmesiyle ilgili geçen yıl yine bütçe görüşmelerinde
tarafınıza yöneltilen soru üzerine soruşturma
başlatılacağını ifade etmiştiniz. Şimdi, bu
soruşturma hangi aşamadadır? Bu soruşturma
tamamlanmış mıdır? Soruşturma sonucu sizin
talimatınızla görevlendirildiği ifade edilen Habur hâkim ve
savcılarıyla ilgili herhangi bir işlem yapılmış
mıdır? Habura getirilip serbest bırakılan PKKlılarla
ilgili işlemleri takip eden savcı terfi ettirilmiş midir? Söz
konusu Silopi Cumhuriyet Savcısı şu an nerede görev
yapmaktadır? Bütün bunlara
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Asil
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimlerinde bir kısım aday
olmak isteyen hâkim ve savcıya Aday olmayın, Danıştay ve
Yargıtayda yeni daireler kuracağız, sizi oralarda değerlendireceğiz.
sözü verdiniz mi? Danıştay ve Yargıtayda kaç daire
oluşturmayı düşünüyorsunuz? Danıştay ve Yargıtaya
kaç üye seçeceksiniz?
İkinci
sorum: Eğer Danıştay ve Yargıtay daire
sayılarını çoğaltacaksanız istinaf mahkemeleri niçin
kuruldu? Adalet Komisyonuna getirdiğiniz sonradan geri çektiğiniz
Yargıtay Kanunu Tasarısında üye sayısını
yarıya düşürme fikrinden niye vazgeçtiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Özensoy
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Adalet
Bakanım, Bursada yapılan yeni adliye sarayının yeriyle
ilgili ciddi sıkıntılar var. Hiçbir hâkim, avukat, savcı bu
yerin doğru olduğunu söylemiyor. Küçük bir araştırma
yaparsanız bunu görürsünüz. Hatta vatandaş da memnun değil.
Şehrin en doğusunda, ulaşımın şu anda olmadığı,
çevresinde binaların olmadığı bir yere, yani en uç noktaya
adliye sarayı yapmayı düşünüyorsunuz ve dünyanın hiçbir
yerinde de böyle bir uygulama yok. Ama 2-3 tane rantçı müteahhit orada
topladıkları arsalara binalar yapmak üzere ellerini ovuşturmuş
bekliyorlar. Buna, bu durumda araştırma yaparak bu yerin tekrar
gözden geçirilmesini düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Orhan
AHMET ORHAN
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugünlerde
aklımızdan çıkarmamamız gereken Anayasamızın ilk
üç maddesi: Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2- Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 3- Türkiye
Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay
yıldızlı al bayraktır. Millî marşı İstiklal
Marşıdır. Başkenti Ankaradır. hükümlerini amirdir.
Madde 4 ise bu
ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğini ihtiva etmektedir. Oysa
Anayasa Mahkemesi Başkanı yaptığı bir konuşmada
Anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilebileceğini
söylemiştir.
Bu konuşma
AKP İktidarının PKK açılımının önünü açmak,
destek vermek için mi yapılmıştır? Siz de aynı fikirde
misiniz? (AK PARTİ sıralarından Hadi oradan! sesi)
MUHARREM VARLI
(Adana) Gel, oradan bağırma! Senin yüreğin yetmez! Sus Ahmet
AHMET ORHAN
(Manisa) - Aynı fikirde iseniz bu yönde herhangi bir
hazırlığınız var mıdır?
BAŞKAN
Sayın Çalış...
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Benim birinci
sorum Adalet Bakanına.
Sayın Bakan,
büyükşehir belediye meclisi 12/02/2009 tarih ve 415 sayılı
Kararı ile idare mahkemesinin kendi aleyhlerine verdiği kararın
uygulanmasının askıya alınması kararını
almıştır.
Adı geçen
Meclisin böyle bir yetkisi var mıdır? Bu, yasalara ve Anayasaya
uygun mudur? Bu kişilerle ilgili TCKnın 257nci maddesi
uygulanırken bu kişiler korunmuş mudur?
Bir diğer
sorum: Başbakana suikast iddiasıyla Adalet
Bakanlığınca kaç adet soruşturma
açılmıştır? Sonuçları nedir? Bu iddialarla, hukuku
muarızlarınızı yıldırmak için
kullandığınız yolundaki iddialarla ilgili ne diyorsunuz?
Bir diğer
sorum da Sayın dış ticaretten sorumlu Bakanımıza:
Sayın Bakanım, ihracat içinde istihdam
BAŞKAN
Sayın Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Sanayi
ve Ticaret Bakanına soruyorum: Ülkemiz ihracatının kronik sorunu
ithalattaki bağımlılıktır. Bunun
değiştirilmesi için ne düşünüyorsunuz? İhracat
artışı için Gaziantep sanayisine özel tedbirleriniz var mı?
Yoksa, gelecekte ne yapacaksınız? 2009 yılında 48.500
ihracatçı firmanın yüzde 50si 100 bin doların altında
ihracat yaptı. Bunların daha fazla ihracat yapması için
çalışmalarınız nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Adalet Bakanına
Mahkemelerin gizlilik kararı
verdiği davalarla ilgili, bu kararı ihlal eden basın yayın
kuruluşları hakkında dört bin civarında soruşturma
açıldığını 2009 bütçe görüşmeleri
sırasında açıklamıştınız.
1) Bu
soruşturmaların neticesi ne olmuştur?
2) Yeni
açılan soruşturma var mıdır? Sayısı ne
kadardır?
3) Deniz Feneri
davasıyla ilgili gizlilik kararı verilmiş midir ve açılan
soruşturma var mıdır?
Bir diğer
konu: Aynı işi yapan, emniyet güçlerine nazaran özlük ve sosyal
hakları itibarıyla zor durumda olan ceza infaz koruma memurları
ile idari hizmetlerde çalışanların özlük haklarında bir
iyileştirme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Sayın Adalet
Bakanımıza
Kahramanmaraş ili Çağlayancerit ilçemiz,
hâlihazır merkez nüfusu 13 bin, köyleriyle beraber nüfusu 35 bindir.
İlk zamanlarda kurulan mahkeme 2004te kapatılmıştır.
İlçe halkı, 65 kilometre mesafedeki Pazarcık ilçemize
bağlanmıştır. Kahramanmaraşa uzaklığı
116 kilometredir. Yine, Ekinözü ilçemizin de mahkemesi aynı şekilde
2004 yılında kapatılmıştır. İlçemizin merkez
nüfusu 6 bin, köylerle birlikte 18 bindir, en yakın ilçeye mesafesi 33
kilometredir. Sayın Bakanım, her iki ilçe halkımız
perişandır, bir an önce mahkemelerinin tekrar
açılmasını talep etmektedirler. Bu konuda her iki ilçemize bir
müjde verir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim.
Cari
işlemler dengesi açığının 2009 yılında millî
gelire oranı yüzde 2,3e düşmüştür. Bunun sebepleri nelerdir?
Sizce bu bir başarı mıdır?
2010
yılında ihracatın millî gelire oranı
azalmıştır, kriz yılı olan 2009dan daha düşük
bir seviyededir. Bunun nedeni nelerdir?
TL dövize göre
sizce pahalı mıdır?
Narenciye ve
yaş üzüm ihracatçısına verdiğiniz prim desteğini
artırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkürler.
BAŞKAN
Sayın Akkuş
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Bakan; uzun bir
zamandan beri vatandaşın telefon konuşmaları yasal olmayan
bir şekilde dinlenmektedir. Bu dinlemeler anayasal hakların ihlal
edilmesi değil mi? Yasal olmayan yollardan vatandaşı
dinleyenlere bugüne kadar herhangi bir işlem başlattınız
mı? Yasal olmayan dinlemeleri basına veya kamuoyuna
sızdıranlarla ilgili ne gibi işlemlerde bulundunuz? Telefon
dinlemelerini sonlandırmayı düşünüyor musunuz?
İki: Net mal
ve hizmet ihracatının Orta Vadeli Programı kapsayan 2011, 2012,
2013 yıllarındaki katkısı negatif midir? Negatifse bu
hesaplar yapılırken Müsteşarlığa soruldu mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Son olarak
Sayın Fırat
DENGİR
MİR MEHMET FIRAT (Adana) Sayın Başkanım, sorum Sayın
Adalet Bakanına. Dokuzuncu turda Yargıtay ve Danıştay
bütçeleri görüşüldü ancak her iki yargı kurumunun
başkanları kurumlarının bütçeleri görüşülürken Türkiye
Büyük Millet Meclisinde hazır bulunmayıp kendilerini genel
sekreterleri vasıtasıyla temsil ettirmişlerdir. Bu durum,
egemenliğin kayıtsız şartsız tecelli ettiği bu
yüce Meclise ve halkımıza saygısızlık değil
midir? Tüm parti grupları olarak acaba bundan böyle bütçeleri
görüşülen kurumların en üst düzeyde temsil edilmemeleri hâlinde
bütçelerinin görüşülmemesi uygun olur mu?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım.
SIRRI SAKIK
(Muş) Bir tek biz kaldık.
BAŞKAN
Hayır, süre tamamlandı.
SIRRI SAKIK
(Muş) Hayır, hayır; biz kaldık.
BAŞKAN
Yok, sizden önce Sayın Dibek var, Sayın Köktürk var.
SIRRI SAKIK
(Muş) Bendeki listede öyle yazıyor.
BAŞKAN
Hayır, hayır; sizden önce 2 kişi var Sırrı Bey.
Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI
ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi tekrar saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Efendim, bana
gelen soruların tamamına toptan bir cevap vermeye
çalışayım. Biraz evvel konuşmamda da tabii yirmi dakika
içinde ancak söyleyebileceklerimi ifade ettim. Tabii ki ihracatı,
dış ticareti, ithalatı anlatmak yirmi dakikaya sığmaz
ancak şunu çok net ifade etmek istiyorum:
İhracatımızın ithalatımızı
karşılama oranının artırılması
noktasında yoğun gayret sarf ediyoruz.
Bu konuda
birincisi: Enerji çeşitliliğimizin
artırılmasıdır. Türkiye'nin enerji ithalatının bu
yolla azaltılması, dış kaynaklara
bağımlılığın azaltılması, bir kere
ithalatımıza ve dış ticaretimizde çok önemli
kazanımlar verecektir. Bu, birincisi.
İkincisi: Bu
konuda, özellikle dış ticaret açığını vermiş
olduğumuz Uzak Doğu ülkeleri başta olmak üzere, bu ülkelere olan
ihracatımızı artırma noktasında yoğun gayretimiz,
yeni bir stratejimiz var. Bakın, bir konuşmacı
arkadaşımız da ifade etmişti, Çine yapmış
olduğumuz ihracat ilk defa 2010 yılında 2009
ihracatının yüzde 50 üzerine çıkmıştır. Aynı
şekilde, Japonyaya yapmış olduğumuz heyet ziyaretinde ve
yine Uzak Doğuya yapmış olduğumuz birçok ziyarette, bugün,
Türk ürünlerinin yeniden daha fazla iş birliği yapması, daha
fazla pazarlara girmesi noktasında önemli çalışmalar yapıyoruz.
Afrikada çok ciddi potansiyelimiz olduğunu görüyoruz. Elimizdeki
yetmiş bir ülke analiziyle, hedef ve öncelikli ülkeleri tespit ederek
gerek fuarlar gerek sektörel alım heyetleri gerek satım heyetleri
başta olmak üzere, önemli çalışmalarımız var.
Bunun bir
diğer enstrümanı da Eximbankın çalışma sistemi, tabii
yeniden değiştiriliyor. Eximbank, bir başka bakan
arkadaşımıza bağlı olmakla beraber, Eximbankın da
ihracatı destekleyen normal bankalar gibi kredi veren değil, ihracata
sigorta kredi desteği getiren, makine teçhizat sektörü başta olmak
üzere ihracat yapmasını ciddi manada destekleyen bir
çalışma içindeyiz.
Bunun yanı
sıra şunu çok net ifade etmek isterim ki yine biraz evvel zaman
kalmadığı için söyleyemedim; hizmet ihracatı, Türkiye için
son derece önemlidir.
Bakın,
Türkiye, 2009 yılında dünyadaki toplam 3,3 trilyon dolarlık
hizmet ticareti içinde yüzde 1lik bir pay alarak 33 milyar dolar hizmet
ihracatı gerçekleştirmiştir. Buna karşılık hizmet
ithalatımız ise sadece 16,5 milyar dolardır. Yani Türkiye,
dünyanın hizmet ihracatında dış ticaret fazlası veren,
ithalatının 2 katı kadar da ihracat yapan bir ülkedir. Çünkü bu
da neticede döviz kazandırıcı hizmettir. Nakliye sektörü,
navlun, lojistik, turizm sektörü ve inşaat sektörü bu noktada son derece
önemlidir ve bu noktada da çok önemli çalışmalar yapıyoruz.
İthalatın
bağımlılığı konusunda, özellikle sanayimizin yeni
bir sanayi stratejisi ve yeni bir teşvik sistemiyle
yapılandırılması noktasında şu anda yoğun
çalışmalarımız var. Ekonomik Koordinasyon Kurulunda da en
son yapmış olduğumuz toplantıda bizim ara mal
ithalatını yerli malla ikame edecek olan yeni bir teşvik sistemi
üzerinde, madencilik sektörü başta olmak üzere ve özellikle dünyada
bulunan nadir elementler, nadir metaller konusunda önemli
çalışmalarımız var. Bu yolla ithalatımızın
giderek dışa karşı
bağımlılığının azaltılması
kaçınılmaz ama bunun yanı sıra tamamen ithal etmek zorunda
kalmış olduğumuz mallar var. Tabii, tamamen ithal etmek zorunda
kalmış olduğumuz ham maddeler konusunda ve enerji
kaynakları, madenler konusunda ise bugünden tezi yok özellikle bu
kaynakların girdi tedarikinin, güvenliğin sağlanması
noktasında önemli çalışmalar yapıyoruz. Bunun en
sonuncusunu özellikle Afrika pazarında yaptık ve Afrika
pazarında dünyanın çok önemli madenleri var. Bugün Amerika
Birleşik Devletleri ve Çin gibi ülkeler başta olmak üzere bu
ülkelerdeki maden kaynaklarına, işletmesine sahip olmuşlar. Biz
de bazı sektörlerde elimizde olmayan nadir elementler diye anılan
elementleri almamız noktasında yoğun çalışmalar sarf
ediyoruz.
Bu noktada yine
ithalatımız için, bizim tabii ithalat önlemleri var. Gerek Dünya
Ticaret Örgütü gerek diğer ikili ve çok taraflı anlaşmalardan
kaynaklanan haklarımızda Türkiye şu anda dünyada en fazla
üretime ve dışarıdan gelen hatalı mala karşı en
fazla dış ticaret engeli koyan ülkedir.
BAŞKAN
- Sayın Bakan, Adalet
Bakanımıza sadece beş dakika kaldı.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Tamam, bırakacağım.
Bu noktada gerek
tüketicimizin gerek üreticimizin özellikle bu konudaki mağduriyetinin
alınması anlamında bunlar önemli.
Gaziantep zaten
ihracatta çok başarılı duruma gelmiştir. Hakikaten iftihar
ediyoruz, Türkiye'nin önemli bir ihracat ili olmuştur ve devlet
yardımı almadan, ihracat destekleriyle çok önemli
çalışmalar yapıyor.
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın Bakan, göç çok fazla, göç.
DEVLET BAKANI
MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) Ben, Sayın Başkanım,
izninizle, biraz evvel de konuştum, konuşma hakkımı
Sayın Adalet Bakanına da, eğer mümkünse, devrederek
konuşmamı ben burada bitirmek istiyorum ve yüce heyeti saygı ve
sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.
BAŞKAN
Hayır, Adalet Bakanının konuşma hakkından
aldınız zaten, Adalet Bakanına bir şey kalmadı. Dört
küsur dakika kaldı.
Buyurun
Bakanım.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Işıkın sorusuyla başlıyorum. Sayın
Işık, ceza tevkif evlerinin dış güvenliğiyle ilgili,
jandarmadan ne zaman bunun devralınacağına dair bir soru
sordular. Buna ilişkin kanun tasarısı Adalet Komisyonunun
gündeminde aslında, bekliyor. Ancak, yasama organının
gündemindeki yoğunluk da dikkate alındığında, Meclis
tatile girmeden önce bunun yapılması için gayret sarf edeceğiz.
İnşallah, yetiştirebilirsek hayırlı bir adım olmuş
olur.
Bir diğer
sorusu Sayın Işıkın: Anayasa değişikliği
esnasında 12 Eylül darbecilerinden hesap sorulacağını
söylemiştiniz. Bununla ilgili şu ana kadar başvuran ne kadar
vatandaş var ve bunlarla ilgili neler yapıldı? şeklinde
bir soru tevcih ettiler. Şu ana kadar Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığından almış olduğumuz
bilgileri sizinle paylaşacağım Sayın Işık.
Toplamda müşteki sayısı 680 civarında. Toplam iki yüz
yetmiş iki dosyada bu şikâyetler toplanmış durumda. Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı bununla ilgili
çalışmalarını yapıyor, görev ve yetki konusundaki
değerlendirmelerinden sonra kararlarını açıklayacaklar.
Bunlar Sayın
Işıkın sorularına cevap.
Sayın
Tankut, Haburdan gelen 34 kişinin sorgularının
yapıldığı mekânda Türk Bayrağının
indirilmesine dönük olarak geçmişte de bir soru yönelttiğini ama
bununla ilgili yapılmışsa bir inceleme sonucunun ne
olduğunu sordular. Sayın Tankut, bu konuyla ilgili yazılı
soru önergeleri de gelmiş idi. Yaptırttığımız
araştırmada böyle bir bayrak indirtme hadisesinin kesinlikle vuku
bulmadığı, böyle bir hadisenin olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır. Dolayısıyla herhangi bir
işlem yapılmamıştır.
Sayın
Asilin, HSYK seçimlerinde aday olmak isteyen hâkimlere Aday olmayın,
biz sizi farklı şekilde değerlendiririz. gibi sözler söylediniz
mi? gibi bir sorusu var. Böyle bir şeyin söylenmesi söz konusu
değil.
Yargıtay ve
Danıştayda üye artışı olacak mı? Şayet
Yargıtay ve Danıştayda üye artışı yapacak iseniz
ya da daire artırımı yapacak iseniz istinaf mahkemelerinin
kuruluşuna dair kanunla bu çelişmeyecek mi? gibi bir soru var.
Değerli
arkadaşlar, burası önemli, yüksek yargıda şu anda mevcut
yığılma ve yargılamaların gecikmesinden kaynaklı
sorun gerçekten yargı sistemimizi bloke etme noktasına
getirmiştir. Burada, zaten, Yargıtayımızın daha
önceden yapmış olduğu daire artırım talepleri
vardır ancak istinafla ilgili yasa çıktıktan sonra istinaf
mahkemelerinin kurulacağı dokuz bölgede bina temini ve buraların
hazırlanması çalışmaları son aşamaya
gelmiştir. İstinaf ile Yargıtay ve Danıştayın
güçlendirilmesi çalışmaları birbirlerine alternatif
değiller.
Şöyle bir
rakam vermek istiyorum: Bugün itibarıyla Yargıtaya gelmekte olan
dosyaların tamamı kesilse, hiçbir tek dosya Yargıtaya temyize
gelmese bazı dairelerde beş yıl süreyle el vurulamayacak
sayıda dosyanın biriktiği bir gerçek. Dolayısıyla
beş yıl, sekiz yıl, on yıl gibi insanların adalet
beklentileriyle buluşamayacağı birçok dosyanın zaman
aşımına uğrama riskiyle karşı
karşıyayız.
Şöyle bir
değerlendirme de yapmak istiyorum: Geçtiğimiz yıllarda
Yargıtayda zaman aşımına uğrayan dosyalara
baktığımız zaman her yıl ortalama zaman
aşımına uğrayan dosya sayısında
yaklaşık yüzde 30luk bir artış söz konusu. Bu rakamlara
göre 2007 yılında Yargıtayda zaman aşımına
uğramış dosya sayısı 9.111, 2008 yılında
12.354, 2009da 14.809, 2010da tahminî olarak -yıl sonu henüz bitmedi-
19.251 dosyanın zaman aşımına uğraması bekleniyor
ve 2014te de yaklaşık 55 bin dosyanın zaman
aşımına uğrama tehlikesi vardır. Bütün bu risklere
karşı hem istinaf mahkemelerinin ocak sonu itibarıyla
başkanlarının atanması cihetinde kurula teklif götürme
durumumuz var. Kurulun takdiri o yönde olur
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Diğerlerini
artık yazılı cevap verirsiniz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Efendim?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Mir Dengir Mehmet Fırat,
Danıştay ve Yargıtay başkanlarının burada
olmadığını, genel sekreterlerinin olduğunu
Şimdiden sonra gelmezlerse gelmeyen kurum başkanı varsa o
kurumların bütçelerini görüşmeyelim. dedi. Ben kendisine
katılıyorum. YÖK Başkanı da buraya hiç gelmiyor.
Başbakanlık bütçesi görüşülürken de Başbakan
Yardımcısı geliyor. Başbakan da gelsin, YÖK
Başkanı da gelsin. Sayın Fırata katılıyorum, hangi
kurumun başkanı gelmezse onun bütçesini görüşmeyelim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim, tutanaklara geçti.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Şimdi
sırasıyla, onuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Adalet
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
08-
ADALET BAKANLIĞI
1.
Adalet Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 988.283.150
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 2.712.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 3.896.730.350
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 4.887.725.500
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Adalet
Bakanlığı 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.
Adalet Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Adalet Bakanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 3.043.844.470,00
- Bütçe Gideri : 3.460.035.721,94
- Ödenek Üstü Gider : 442.625.364,33
- İptal Edilen Ödenek : 26.434.112,39
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 7.475.000,00
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Adalet
Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.41
- CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU
1.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 746.727.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 746.727.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
01 Vergi
Gelirleri 13.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 131.070.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 573.405.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 29.102.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 605.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Ret ve
İadeler (-) -455.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 746.727.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumları 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumları 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.095.006.000,00
- Bütçe Gideri : 816.955.023,23
- İptal Edilen Ödenek : 278.050.976,77
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B
C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 705.806.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 933.418.118,97
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Ceza ve
İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumları 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.10
- TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 11.786.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 11.786.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 432.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 11.086.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 268.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 11.786.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 10.438.000,00
- Bütçe Gideri : 7.958.392,60
- İptal Edilen Ödenek : 2.479.607,40
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1.208.157,60
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 9.434.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 9.735.746,83
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.83
- DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1. Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 58.912.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 11.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 729.771.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 788.694.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 113.145.200,00
- Bütçe Gideri : 108.852.803,54
- İptal Edilen Ödenek : 4.292.396,46
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış
Ticaret Müsteşarlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabı bölümleri kabul
edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.31
- İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.004.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 94.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 13.037.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 17.135.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 202.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 15.397.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 536.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 16.135.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezî 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A
C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 14.549.000,00
- Bütçe Gideri : 12.640.364,45
- İptal Edilen Ödenek : 1.908.635,55
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
B C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 14.549.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 12.127.765,82
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı, Dış Ticaret
Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüt
Merkezinin 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
Kurumlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için 20 Aralık
2010 Pazartesi günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum. Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza
hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 22.19