DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 87
37nci Birleşim
20 Aralık 2010 Pazartesi
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
Dışişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
İçişleri Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
İçişleri Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
G) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) REKABET KURUMU
1.- Rekabet
Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Rekabet
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî
Prodüktivite Merkezî 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Millî
Prodüktivite Merkezî 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
İ) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1.- Türk Patent
Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Patent
Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ
1.- Türk
Standartları Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk
Standartları Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
M) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
N) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
O) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Konuşmacılara ek süre
vermemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın, Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
VII.- AÇIKLAMALAR
1.-
İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın, Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, konuşmasında bilerek yalan
söylediğine veya yanılttığına ilişkin
açıklaması
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın, kendisini yalancılıkla itham eden sözlerine
ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın, MHP Grubu adına konuşan iki
milletvekilinin farklı konuştuklarıyla ilgili sözlerine
ilişkin açıklaması
4.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın, yerleşim yeri isimlerinin değiştirilmesi için
referandum yapılması gerektiği hakkındaki sözlerine
ilişkin açıklaması
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Atila Kayanın, İşsizlik Sigortası Fonunun
kullanımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/16691)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Türkiye İş Kurumu Genel
Müdürlüğünün açtığı kurslara katılanların sigorta
primlerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/16712)
3.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, bir vakfın DSİye
bağlı bir sosyal tesiste
konaklamasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16716)
4.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, Alanya Akdağ Kayak
Projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16719)
5.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, taklit ve sahte ürünlerin piyasadaki payına
ve marka ihlaline ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat
Ergünün cevabı (7/17010)
6.-
Niğde Milletvekili Mümin İnanın, Niğdede
ticarete başlayan ve ticaretten ayrılan müteşebbis sayısına
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergünün cevabı
(7/17014)
7.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, kare kod sistemine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı (7/17062)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.04te açılarak dört oturum
yaptı.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe
Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve
Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,
Yargıtay,
Danıştay,
Adalet Bakanlığı,
Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu,
Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı,
Dış Ticaret Müsteşarlığı,
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi,
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.
Muğla Milletvekili Gürol Ergin,
Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin,
sözlerini çarpıttığına ilişkin birer açıklamada
bulundular.
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, Devlet Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayanın, ithalat ihracat rakamlarına ait
dağıttıkları bir kitabı yanlış
değerlendirdiklerini belirten sözlerine ilişkin bir konuşma
yaptı.
Alınan karar gereğince 20 Aralık 2010 Pazartesi
günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşime 22.19da son verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Bayram ÖZÇELİK Yusuf
COŞKUN
Burdur Bingöl
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Gülşen ORHAN
Van
Kâtip
Üye
No.:
47
II. - GELEN KÂĞITLAR
20 Aralık 2010 Pazartesi
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
İsviçre bankalarında hesabı olan Türk vatandaşlarına
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/2286)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin,
protestocu gençlere güvenlik güçlerince yapılan müdahaleye ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2287) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/12/2010)
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/2288) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
Kura Nehrine yapılması düşünülen tünel projesine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/2289)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
Ardahandaki tarım arazisi miktarı ile DSİ raporunda belirtilen
arazi miktarının farklı olmasına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/2290) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/12/2010)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncelin, emniyet güçlerinin protestocu öğrencilere karşı
orantısız güç kullanmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17306) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
2.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, Türkiye-İsrail ilişkilerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17307)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
3.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllünün, son
beş yılda yapılan protesto ve gösteri yürüyüşlerine ve
polis müdahalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17308) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
4.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, uluslararası doğrudan yatırımlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17309)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
5.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, çiftçilere kullandırılan kredilere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17310)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
6.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, esnafa kullandırılan kredilere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17311)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
7.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, teşvik sisteminden yararlananlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17312)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
8.- Konya Milletvekili Atilla Kartın,
sulama kooperatiflerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17313) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
9.- İzmir Milletvekili Kemal Anadolun,
Kemal Türkler cinayeti davasını etkileme girişimleriyle ilgili
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17314) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
10.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun, bir
vali yardımcısı hakkındaki bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17315)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
11.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün,
İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17316) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
12.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün,
KÖY-DES Projesi kapsamında Denizli Merkezde yapılan
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17317) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
13.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün,
ekonomik krizin Denizliye etkilerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17318) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
14.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün,
SEÇSİS Programına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17319) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
15.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün,
elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17320)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
16.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhanın, bir
iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17321)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
17.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın, Ulusal Kanalın, kablolu TV yayın
lisansı ve yayın izni başvurusuna ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17322) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2010)
18.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepenin,
üniversite öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17323)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
19.- Konya Milletvekili Atilla Kartın,
bazı cami onarımlarında yolsuzluk yapıldığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17324) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
20.- Diyarbakır Milletvekili Akın
Birdalın, TSKdan ilişiği kesilen personelin hak
kaybının giderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/17325) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/12/2010)
21.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkinin,
KİT Komisyonunun aldığı bazı kurumların
incelenmesi ve soruşturulması kararının uygulanıp
uygulanmadığına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/17326) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/12/2010)
22.- Muğla Milletvekili Metin Ergunun, bir
köyde meydana gelen doğal afetin yol açtığı maddi
zararların giderilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17327) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
23.- Diyarbakır Milletvekili Akın
Birdalın, F tipi cezaevlerindeki tecrit uygulamasına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17328)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
24.- İzmir Milletvekili Kemal Anadolun, Kemal
Türkler cinayeti davasının zaman aşımına
uğratılmasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17329) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2010)
25.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekicinin, TRTde
yayınlanan bir programa ve eski bir futbolcuya ödenen ücrete ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent
Arınç) yazılı soru
önergesi (7/17330) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
26.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin,
TRTnin personel alım sınavına ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17331)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
27.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebinin,
Ulusal Kanalın Kablolu TV yayın lisansı ve yayın izni
başvurusuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17332)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
28.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, 2007-2010
yılları arasında Adanadaki protestolu senet ve
karşılıksız çeklere ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/17333)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
29.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, kamu
bankalarından borçlananların af kapsamına alınıp
alınmayacağına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/17334) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/12/2010)
30.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, İzmirdeki spor tesislerine ve lisanslı
sporcu sayısına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/17335)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
31.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, 2011
Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunlarına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Nafız
Özak) yazılı soru önergesi
(7/17336) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
32.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tanın,
Wikileaksin yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17337) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
33.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
yapılması planlanan nükleer santralin olası etkilerine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17338) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
34.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın, bir
gazetecinin göz altına alınmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17339)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
35.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, bir
beldenin sulama sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17340) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
36.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün
sulama sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17341) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
37.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, bazı
köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17342) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
38.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, bazı
köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17343) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
39.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, Baro başkanlarının protokol listesindeki
yerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17344) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
40.- Konya Milletvekili Atilla Kartın, bir
köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17345) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
41.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, etik
davranış ilkelerini ihlal eden personele ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17346)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
42.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayetinin
araştırılmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17347)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
43.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalının,
haklarında inceleme, soruşturma ve kovuşturma yapılan ve
tutuklanan belediye başkanlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17348) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/12/2010)
44.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün,
KÖY-DES Projesi kapsamında Acıpayamda yapılan
çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17349) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
45.- Gaziantep Milletvekili Yaşar
Ağyüzün, emniyet güçlerinin protestocu öğrencilere karşı
orantısız güç kullanmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17350)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
46.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin,
Kolluk Gözetim Komisyonu kurulmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17351) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/12/2010)
47.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin,
kültür balıkçılığı yapanların ödediği kira
bedellerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17352) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/12/2010)
48.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin,
kaçak göçmenlere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17353) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/12/2010)
49.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin,
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanunun uygulamasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17354) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
50.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün
elektrik sorununa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17355) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
51.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, bir
beldenin elektrik şebekesinin yenilenmesine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17356)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
52.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, gelir
uzmanı kadrolarına yapılan atamalara ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17357)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
53.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Devlet liselerinde başarısız olanların akşam
liselerine nakil yaptırdığı iddialarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17358)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
54.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, bir
köy ilköğretim okulunun bakım ve onarımına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17359)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
55.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tanın,
eğitim sisteminin iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17360)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
56.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran
Bulutun, 07 Aralık 2010da yapılan öğretmen atamalarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17361) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
57.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersinin,
Wikileaksin yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17362) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
58.- Giresun Milletvekili Murat Özkanın,
TSKnın NATO operasyonlarında görevlendirilen personeline
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17363)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
59.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Rizede
antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17364)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
60.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Bursada
antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17365)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
61.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Karabükde
antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17366)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
62.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Bitlisde
antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17367)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
63.- Bursa Milletvekili Kemal Demirelin, Mardinde
antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17368)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
64.- Ankara Milletvekili Tekin Bingölün,
Diyarbakır Devlet Hastanesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17369)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
65.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, etik davranış
ilkelerini ihlal eden personele ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17370) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2010)
66.- Gaziantep Milletvekili Yaşar
Ağyüzün, Gaziantep Büyükşehir Belediye
Başkanlığının sayaç alım ihalesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/17371)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
67.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin,
KOSGEB kredisinin kullanımına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17372)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
68.- İzmir Milletvekili Bülent
Baratalının, ülkemizin tohum ihtiyacına ve ithal edilen tohum
miktarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17373) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
69.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada
tarım dışı amaçlar
için kullanılan sulanabilir arazi miktarına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17374)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
70.- Adana Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyede
tarım dışı amaçlar için kullanılan sulanabilir arazi
miktarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17375) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2010)
71.- Muğla Milletvekili Gürol Erginin,
bazı hayvansal ürünlerin yüzde sıfır oranında gümrük vergisiyle
ithal edilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17376) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2010)
72.- Muğla Milletvekili Gürol Erginin, TKDK
ile ilgili bazı iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17377)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/12/2010)
73.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhanın,
TİBin izin verdiği telefon dinlemelerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/17378)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
74.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
Kars-İstanbul treninin yeniden sefere başlayıp
başlamayacağına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17379) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/12/2010)
75.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhanın,
gümrüklerde el konulan mallara ve soruşturmalara ilişkin Devlet
Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/17380) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
76.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemürün,
SHÇEKe bağlı yurtlarda kalan çocukların sorunlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru
önergesi (7/17381) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/12/2010)
77.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkayanın, Amasra ve Bartında yapılması
planlanan termik santrallerin ÇED sürecine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17382) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/12/2010)
78.- Kars Milletvekili Gürcan
Dağdaşın, Kars eski Vali Konağının restore
edilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17383) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
20 Aralık 2010 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
Gündeme geçiyoruz.
Gündemimize göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
On birinci turda; Dışişleri
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Emniyet Genel
Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçeleri yer almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (x)
A) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- İçişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
(x)
575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri
13/12/2010 tarihli 31inci Birleşim Tutanağına eklidir.
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, 08/12/2010 tarihli 28inci
Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak
yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika
olması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda
yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin,
konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna
basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz
talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri
ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
On birinci turdaki grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Şükrü Mustafa
Elekdağ, İstanbul Milletvekili; Muhammet Rıza Yalçınkaya,
Bartın Milletvekili; Atilla Kart, Konya Milletvekili; Ali Oksal, Mersin
Milletvekili; Hulusi Güvel, Adana Milletvekili.
AK PARTİ Grubu adına: Canan Kalsın, İstanbul
Milletvekili; Suat Kınıklıoğlu, Çankırı
Milletvekili ; Abdulkadir Emin Önen, Şanlıurfa Milletvekili;
Feyzullah Kıyıklık, İstanbul Milletvekili; Gülşen
Orhan, Van Milletvekili; Emin Nedim Öztürk, Eskişehir Milletvekili;
Nurettin Akman, Çankırı Milletvekili; İsmail Göksel, Niğde
Milletvekili.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Mehmet Ufuk
Uras, İstanbul Milletvekili; Nuri Yaman, Muş Milletvekili.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Ahmet Deniz
Bölükbaşı, Ankara Milletvekili; Bekir Aksoy, Ankara Milletvekili;
Hasan Özdemir, Gaziantep Milletvekili; Kamil Erdal Sipahi, İzmir
Milletvekili.
Şahısları adına:
Lehinde: Abdülhadi Kahya, Hatay Milletvekili.
Aleyhinde: Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, konuşma
süresi tamamlandıktan sonra bir dakika ek süre verilmeyecektir.
Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Şükrü Mustafa Elekdağ,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Elekdağ, süreniz on dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığının 2011 yılı bütçesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türk dış
politikasının öncelikli hedefi, Türkiye'nin ulusal ve toprak
bütünlüğünün korunması ve ülkemizin
karşılaştığı bu tür tehditlerin bertaraf
edilmesidir. Dış politikamızın başarısı da her
şeyden önce bu görevi yerine getirip getirmediğiyle ölçülür. Hâlen
Türkiye'nin karşılaştığı yaşamsal tehdit PKK
teröründen kaynaklanıyor. Bu tehdidin iç boyutunun yanında bir de
soruna çözüm arayışlarını çıkmaza sokan dış
boyutu vardır. Konuşmamda Türkiye'nin belini büken bu dış
boyutun etkisizleştirilmesi hususunda Türk dış
politikasının üstüne düşen önemli görevi yerine getirip
getirmediği sorusuna yanıt arayacağım.
Değerli arkadaşlarım, terörle mücadelede
Türkiye'nin ne durumda olduğuna göz attığımız zaman
çok karanlık ve endişe verici bir tabloyla
karşılaşıyoruz. Terörle silahlı mücadele alanında
stratejik inisiyatif PKKnın eline geçmiş, Hükûmet seçim öncesi
dönemde PKKnın terör eylemlerinde bulunmamasını sağlamak
ve siyasi rant elde etmek amacıyla terör örgütüyle müzakere ve
pazarlık sürecini başlatmıştır. Bu süreçte,
Öcalan-Kandil ekseni demokratik çözüm adını verdiği
şartları devlete veya Hükûmete -gerçekte ikisi arasında bir fark
yoktur- dayatmaya çalışmıştır. Öcalan-Kandil ekseninin
masaya koyduğu demokratik çözüm projesi, Anayasada vatandaşlık
tanımının değiştirilmesini, Kürt kimliğinin
Anayasada güvence altına alınmasını, Kürtçe eğitim ve
öğretime geçilmesini, güneydoğuda özerklik ilanını ve
Öcalanı da kapsayan bir genel af çıkarılmasını öngörüyor.
Öcalan üç gün önce avukatları vasıtasıyla bir
açıklama yaparak demokratik çözüm şartları kabul edilmediği
takdirde korkunç bir iç savaşı başlatacağı tehdidinde
bulundu. Açıklamanın bazı bölümlerini okuyorum: Çok önemli bir
altı aya giriyoruz. Bu altı ay iyi değerlendirilirse çözüme
kapı aralanabilir, aksi takdirde kimsenin hesaplayamayacağı
kadar korkunç bir savaş gelişebilir. Olumlu gelişmeler olmazsa
haziranı beklemem, martta da aradan çekilirim. Önümüzdeki altı ay
demokratik çözüm için son şanstır, aksi takdirde çatışmalar
başlar, korkunç bir savaş gelişebilir. Ünlü bir tarihçi Böyle
dönemlerde ya ölürsün ya öldürürsün, gerisi yoktur. diyor. Çözüm
gelişmezse bizi böyle bir dönem
bekliyor. Kimin öldürüleceği de belli olmaz, herkes tehlike altındadır.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı bile ağzında köpüklerle öldü.
Çözümsüzlük uzarsa Türkiyeyi de böyle tehlikeler bekliyor. Onun için bu
örneği veriyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Bu ne rezalet?
Böyle dehşet verici bir ültimatomu Stalin bile Türkiyeye
vermemişti. diyeceksiniz. Evet, teröristbaşı mart ayına
kadar şartları kabul edilmediği takdirde Türkiyede kimin ölüp
kimin kalacağı belli olmayan korkunç bir savaşı
başlatacağı tehdidini savuruyor ve hedef tahtasının
başına Sayın Cumhurbaşkanını da koymaya cüret
ediyor.
Türkiye bu akla durgunluk veren noktaya nasıl geldi
değerli arkadaşlarım? Bu soruyu yanıtlamak zor değil.
Bu noktaya İktidarın şu dört hatasında ısrar etmesi
sonucu gelinmiştir.
1) Kürt
açılımı veya demokratik açılım denilen girişimin
sakat temeller üzerine bina edilmesi.
2) Terörle mücadelede
aşırı zafiyete düşülmesi.
3) Siyasi rant
hesabıyla PKK ile müzakere yapılması ve müzakereye
oturulması.
4) PKKnın elindeki
silahı bırakmamakta ısrar etmesine rağmen devletin örgütle
müzakereye oturmayı kabul etmesinin Öcalan-Kandil ekseni tarafından
Hükûmetin teslim bayrağını çektiği olarak
yorumlanması.
Çizdiğim bu tablo şu iki gerçeğin zihnimize
kazınmasını zorunlu kılıyor değerli
arkadaşlarım: Birincisi, teslimiyetçi bir zihniyetle iç
barışın sağlanamayacağıdır; ikincisi,
PKKnın Kuzey Irakta dağ kadrosu tasfiye edilmeden Türkiye'nin ne
PKK ne de Kürt sorununa kalıcı bir çözüm
bulamayacağıdır. İşte bu noktada, değerli
arkadaşlarım, diplomasinin devreye girmesi zorunlu oluyor.
Burada bir gerçeği tüm açıklığıyla dile
getirelim. PKKnın hayatta kalmasını ve vurucu gücünü muhafaza
etmesini sağlayan Amerika Birleşik Devletleridir. Amerikanın
Irakı işgal ettikten sonraki dönemde Türkiyeye karşı
ikiyüzlü bir siyaset uyguladığı artık tamamen ortaya
çıkmıştır. Amerika, bir yandan PKKyla mücadelede
yanımızda olduğu izlenimini yaptığı
açıklamalar ve sağladığı bazı jest
niteliğindeki desteklerle yaratmaya çalışmıştır
ama öte yandan da PKKnın tasfiyesi için gerekli boyutta desteği
Türkiyeye hiçbir zaman vermemiş, özellikle Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Kuzey Irak bölgesine etkin ve sonuç alacak nitelikte bir kara
operasyonunda bulunmasını önlemiştir. Bu bağlamda, Amerika,
himayesine aldığı Barzaninin de PKKyı
barındırmasına, korumasına ve lojistik
ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı
olmasına yeşil ışık yakmıştır.
Washingtonun NATO müttefiki Türkiyeye karşı böylesine
hasmane bir tutum içine girmesinin iki nedeni vardır değerli
arkadaşlarım.
Birinci nedeni: Tarihte ilk defa olarak Orta Doğu
bölgesindeki tüm Kürt örgüt ve faaliyetleri Amerikanın denetim ve
kontrolü altına girmiştir. Bu şekilde Washington, icabında
bölge jeopolitiğinin dizaynında kullanabileceği müthiş bir
diplomatik levyeyi elde etmiştir.
Bugünün koşullarında Barzani de, Öcalan da, PKK da, PJAK
da Amerikanın piyonları konumundadırlar. Washington, PKKdan,
Amerikanın Orta Doğu stratejisinde bir manipülasyon aracı
olarak yararlanıyor; PKKnın uzantısı olan PJAKı,
İranda rejimi çökertmek için kullanıyor; PKK içindeki Suriyeli
elamanları, Suriyeye karşı kullanmayı tasarlıyor. Bu
nedenlerle de PKKnın tasfiyesini arzu etmiyor.
Amerikanın Türkiyeye karşı Kürt kartını
oynamasının ikinci nedeni ise: Obama yönetiminin, Amerikanın
baş düşmanı olarak gördüğü İrana AKP İktidarının
destek verdiğine inanmasıdır. Ankaranın İrana
yönelik politikası, Washington tarafından, İranın siyasi
ve ekonomik baskı ve yaptırımlara karşı direncini artırdığı
ve nükleer silah üretmesine yardımcı olduğu şeklinde
algılanıyor ve her zaman açığa vurulmasa da ciddi tepkilere
yol açıyor.
Ankaranın azami dikkatle değerlendirmesi gereken husus,
başta Amerika olmak üzere tüm Batı dünyası ile tüm Arap âleminin
üzerinde ittifak ettikleri görüştür. Bu da, İranın nükleer
silah yapmak hususunda kararlı olduğu ve Orta Doğunun bir
cehenneme dönmemesi için İranın bu ihtirasının mutlaka
önlenmesinin zorunlu olduğudur.
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı bu görüşte
olmayabilir ancak izlediği politikanın Türkiyeye
çıkardığı ve çıkaracağı ağır
faturaların hesabını gerçekçi bir şekilde
yaptığı söylenebilir mi? Şurası bilinen bir şey
ki, Türk Hükûmetinin İran politikası, Obama yönetiminin tüylerini
diken diken ediyor ve bu rahatsızlık nedeniyle: Türkler,
Amerikanın baş düşmanına ve maruz kaldığı
tehdide açıktan destek veriyorlarsa biz neden onların
karşılaştığı PKK tehdidinde duyarlı
olalım. şeklinde bir tepkiye yol açıyor. Bu tepkinin fiiliyata
intikali de Washington tarafından PKK örgütünün Kuzey Iraktaki vurucu
gücünün ayakta kalmasını temin eden şartların
yaratılması ve örgüte Barzani vasıtasıyla moral ve maddi
destek sağlanması şeklinde oluyor. Amerikanın dostlukla
bağdaşmayan bu davranışı, dış
politikamızın enine boyuna bir sorgulanmaya tabi
tutulmasını gerektirmiyor mu?
Bu söylediklerimiz, Türkiye ile Amerikanın ilişkilerini
ortaklaşa masaya yatırarak etraflı bir değerlendirme ve
karşılıklı ayarlamalara tabi tutmalarının çok
acil ve ciddi bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını
göstermiyor mu?
Sözlerime son verirken açıklanan WikiLeaks belgeleri arasında
bulunan Almanyadaki Amerikan Büyükelçisi tarafından Washingtona
gönderilen 12 Kasım 2009 tarihli gizli rapora temas edeceğim. Raporda
Amerikan Dışişleri Bakanı ve Bakan
Yardımcısı Philip Gordonun Alman muhatabına Türkiyedeki
İncirlik Üssünde Amerikanın nükleer silahlarının mevcut
olduğunu açıklayan ifadesi yer alıyor. Hemen belirteyim ki
İncirlikte 90 adet B-61 tipi taktik nükleer bombanın
sığınaklarda muhafaza edildiği daha önce yayınlanan
Amerikan Hava Kuvvetleri Komutanlığı kaynaklı bilgileri
içeren belgelerde açıklanmıştı. Şimdi bu bilgiler
doğrulanmış olmaktadır.
Soğuk savaş döneminde Varşova Paktıyla
Sovyetler Birliğine karşı düzenlenen NATO savunma planları
çerçevesinde Türkiyede konuşlanmış bulunan bu nükleer
bombaların o dönemde bir gerekçesi mevcuttu. Bu da Sovyetler
Birliğini Türkiyeye karşı nükleer silah kullanmaktan
caydırmaktı. Ancak Varşova Paktı çökmüştür
değerli arkadaşlarım, Rusya Türkiye için bir tehdit kaynağı
olmaktan çıkmıştır. Bu itibarla hâlâ İncirlikte
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Elekdağ, teşekkür ediyorum.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Sayın
Başkan, sözümü bitireyim.
BAŞKAN Veremiyoruz
Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) İki dakika vermeyecek
misiniz?
BAŞKAN Ek süre vermiyoruz Sayın Elekdağ, öyle
kararlaştırıldı, bütçe boyunca
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Sözlerimi iki dakikada
toparlarım
BAŞKAN Efendim?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Birazcık tolerans
Sayın Başkan
BAŞKAN - Bütçenin başlamasından itibaren öyle
kararlaştırıldı, genel anlamda vermiyoruz Sayın
Elekdağ, lütfen, kusura kalmayın.
MUHARREM İNCE (Yalova) Yani verebilirsiniz Sayın
Başkan. Böyle bir uygulama yok.
BAŞKAN Sayın Elekdağ, lütfen
Kusura kalmayın
MUHARREM İNCE (Yalova) O zaman Başbakana da
vermeyeceksiniz, Başbakana da vermeyeceksiniz
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Zabıtlara geçsin
Sayın Başkan
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Bak, bir partinin Grup Başkan Vekili olarak
konuşmalarınıza dikkat ediniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Siz de Meclis Başkanı
olarak uygulamalarınıza dikkat ediniz.
BAŞKAN Ben, uygulamalarıma dikkat ediyorum ve herkese
aynı şeyi yapıyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) O zaman Başbakana da
vermeyeceksiniz.
Meclis Başkan Vekilliği yapmış
BAŞKAN Bu bütçe görüşmeleri devam ederken ilk uygulama
başlatıldığında bu tavrınızı
koymanız gerekirdi.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Meclisin açılışında
BAŞKAN Lütfen yerinize oturun.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hayır efendim.
BAŞKAN Sayın Elekdağ, teşekkür ediyorum.
Kusura kalmayın lütfen.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Meclisin
açılışında Meclisi yönetmiş bir başkana bir
dakika süre verebilirsiniz.
BAŞKAN Oturur musunuz yerinize.
MUHARREM İNCE (Yalova) Allahın kanunu değil bu.
Lütfen
BAŞKAN Sayın Elekdağ, çok teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Lütfen Sayın Başkan
BAŞKAN Rica ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Elekdağ, siz konuşmanıza
başlamadan önce ben ilan ettim zaten vermeyeceğimi.
Teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan,
Başbakana da vermeyeceksiniz yalnız. Böyle bir şey olur mu? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
NECİP TAYLAN (Tekirdağ) Ayıp ya! Otur yerine!
MUHARREM İNCE (Yalova) Otur yerine be! Ne
karışıyorsun?
BAŞKAN Sayın Elekdağ, lütfen oturur musunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Seninle mi konuşuyorum ben?
Başkanla konuşuyorum. Terbiyeli olun bir kere.
BAŞKAN Sayın Elekdağ, teşekkür ederim.
Lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, lütfen süre
verin. Zaten bir dakika geçti bile.
BAŞKAN Geçsin Sayın İnce.
AHMET YENİ (Samsun) Kaideye uyacağız, kaideye.
MUHARREM İNCE (Yalova) Böyle bir uygulama olmaz.
BAŞKAN Uygulamayı ilan ettim ben.
MUHARREM İNCE (Yalova) Böyle bir uygulama olmaz.
BAŞKAN Geçen hafta bu şekilde uygulandı Türkiye
Büyük Millet Meclisinde Sayın İnce. Uygulama
başlatıldığında neredeydiniz?
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Elekdağ, lütfen
Siz bu
konuları bilen bir insansınız. Lütfen oturur musunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan,
milletvekillerinin birinden bir dakika alıyorum, Sayın Elekdağa
verin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ KOYUNCU (Bursa) Hangi milletvekili?
BAŞKAN Sayın İnce, bunun usulü bu değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın İnce, yani sesinizi çok yüksek
çıkartmakla neyi çözeceğinizi zannediyorsunuz?
MUHARREM İNCE (Yalova) Rıza Yalçınkayanın
dokuz dakikasını sekiz dakikaya düşürüyorum. Bir
dakikasını Sayın Elekdağa verin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ayıp ya
yaptığınız, ayıp! Yani amacınız Meclisi
yönetmek mi, terör uygulamak mı?
MUHARREM İNCE (Yalova) Rıza Yalçınkayanın
dokuz dakikasını sekiz dakikaya düşürdüm.
BAŞKAN Önceden bildirecektiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir dakikasını ilave edin.
BAŞKAN Tamam. O sizin grup meseleniz. Eğer Sayın
Yalçınkaya sekiz dakika konuşacaksa
MUHARREM İNCE (Yalova) Evet, Sayın Yalçınkaya
sekiz dakika. Verin bir dakikasını.
BAŞKAN Buyurun Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bu itibarla bu silahların hâlâ İncirlikte muhafaza
edilmesi için hiçbir izah edilebilir gerekçe mevcut değildir.
Ben şimdi Sayın Dışişleri
Bakanımıza soruyorum: Bu silahları hangi karanlık amaçlara
hizmet için ülkemizde konuşlandırıyorsunuz? Yunanistan, Araksos
Hava Üssündeki aynı tip nükleer silahları topraklarından
çıkarmışken, Türkiye bu nükleer silahları neden
topraklarında muhafaza ediyor? Yunanistanın yaptığı
gibi bu silahları hemen Türkiyeden defediniz. Silahların Türkiyeden
çıkarılması, İranı ve diğer bazı Orta
Doğu ülkelerini, Türkiyenin kontrolünde olmayan bu silahlara
karşı duydukları endişeden kurtaracaktır. Diğer
taraftan Türkiyenin kendi üssünü yapmış olması, bölge
barış ve istikrarı açısından fevkalade önemli olan
2012 yılında toplanacak Orta Doğunun Nükleer Silahlardan
Arındırılması Konferansında çok daha etkili ve
yapıcı bir rol oynamasını sağlayacaktır.
Zaman darlığı nedeniyle, Amerikan Temsilciler
Meclisine sunulması söz konusu olan Ermeni karar tasarısı, rafa
kaldırılan protokoller konusuyla füze kalkanı meselesini ele
alamadık. Önümüzdeki günlerde çıkacak fırsatlardan yararlanarak
bu konularda görüşlerimizi açıklayacağız.
Bu düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Muhammet Rıza Yalçınkaya, Bartın Milletvekili.
Buyurun Sayın Yalçınkaya. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; İçişleri Bakanlığı bütçesiyle
ilgili konuşmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçen yıl 18
Aralıkta İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine
yapmış olduğum konuşmamın başında,
Sıhhiye Abdi İpekçi Parkında demokratik bir biçimde,
kırmadan, dökmeden, kimseye zarar vermeden, kimsenin canını
yakmadan haklarını arayan Tekel işçilerine karşı
orantısız güç kullanılmasına müsaade eden
İçişleri Bakanını kınamış ve siyasi sorumluluğunun
gereğini yerine getirmeye davet etmiştim.
Değerli arkadaşlarım, yıl 2010, tarih 4
Aralık, bu kez aynı orantısız güç, Başbakanın
İstanbulda üniversite rektörleriyle buluşması
sırasında üniversite öğrencilerine uygulanıyor. Demokratik
bir biçimde eğitimle ilgili kaygılarını dile getirmek
isteyen üniversite öğrencileri de orantısız güç
kullanımından payını alıyor. İşte Hükûmetin
demokratik anlayışı bu, demokrasi anlayışı bu.
Ortaya konulan bu tavır, referandumdan önce İktidar tarafından
halka verilen Daha ileri demokrasi sözlerinin coplu ve biber gazlı
olarak halka dönüşüdür.
Değerli arkadaşlar, eğitimle ilgili
kaygılarını ve sorunlarını dile getirmek isteyen
öğrencilerimize uygulanan şiddet, hiçbir uygarlık,
insanlık, demokrasi ve hukuk anlayışıyla bağdaşmaz.
Öğrencilerin gösterisi barışçıdır, herhangi bir
şiddet unsuru yoktur ama maalesef, medeni bir ülkede asla hoş
görülmeyecek bir şiddetle karşılaşmışlardır.
Geleceğimizin güvencesi dediğimiz öğrencilerimize emniyet
güçleri tarafından uygulanan şiddet sonucunda bir kız
evladımızın bebeğini kaybetmesi cinayettir. Ellerinde
herhangi bir saldırı aracı olmayan çocuklarımıza bu
muameleyi reva gören, bu bastırma operasyonu için talimat veren
yetkilileri koruyan, kollayan İçişleri Bakanının
sorumluluğu çok fazladır. Bu nedenle, bu durumun hafife alınacak
bir yanı yoktur. Sayın Bakanı tekrar siyasi sorumluluğunu
yerine getirmeye davet ediyorum.
Değerli arkadaşlar, İçişleri
Bakanlığı tabii ki asayişi önleyici, güvenliği
sağlayıcı önlemleri alacaktır. Ancak bunu bir polis devleti
anlayışı içerisinde değil, tam tersine hukuk devleti
anlayışı içerisinde, evrensel temel hak ve özgürlüklere
saygılı bir anlayış içerisinde yerine getirmelidir.
Sayın Başbakan her yerde, her ortamda sevgiden ve
hoşgörüden bahsediyor. Daha geçen yıl Hazreti Mevlânâyı anma
etkinliklerinde Şiddet, öfke, nefret, kin, husumet tarih boyunca
insanlığa keder ve gözyaşından başka bir şey
getirmemiştir. demedi mi? Bu seneki etkinlikte Kemikleşmiş ön
yargıları, asabiyeti, öfkeyi, kini, sevgisizliği bir yana
bırakalım. Kimsenin ama kimsenin kalbini kırmayalım.
demedi mi? Şimdi, Sayın Başbakana soruyorum: Sayın
Başbakan, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Ne söylüyorsunuz, ne
yapıyorsunuz? Sayın Başbakan, Hazreti Mevlânânın
dediği gibi: Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.
Başbakan diğer bir söyleminde Arapça bir atasözünden
bahsederek Men dakka dukka. diyor. Yani Kim vurursa onu da vururlar. diyor.
Kötülük yapan kötülük bulur. demeye getiriyor. Türkçedeki eden bulur deyimi
de aynı anlamı taşıyor ama maalesef eden bulmuyor. AKP
İktidarı sayesinde her şey yapanın yanına kâr
kalıyor. Yolsuzluklara göz yumanlardan, hukuku çiğneyerek
öğrencileri perişan edenlerden, hamile bir
kızımızın çocuğunun ölümüne neden olanlardan hesap
sorulmuyor.
Mecliste milletvekillerine ait yedi yüz yirmi dört
dokunulmazlık dosyası var. Bunların büyük bir
çoğunluğu yolsuzluk dosyasıdır. Bu dosyaların
aydınlatılması için milletvekili dokunulmazlıkları
kaldırılmıyor. Bu nasıl Men dakka dukka., bu nasıl eden
bulur anlayışı, anlamak mümkün değil.
Değerli arkadaşlarım, bunun dahası da var.
2002-2010 yılları arasında AKPli belediye başkanları
hakkında İçişleri Bakanlığına ulaşan
şikâyet ve ihbarlarla ilgili ön inceleme başlatılması
gerekirken İçişleri Bakanlığınca işleme konulmama
onayları alınarak şikâyet ve yolsuzluklar örtbas ediliyor.
Sayın Bakan AKPli belediye başkanlarını korumaya devam
ediyor. Onların yolsuzluklarını, onlar hakkında
yapılan şikâyetleri gizliyor. Belediyelerde yaşanan yolsuzluk
olaylarının örtbas edilmesi için bütün entrikaları çeviriyor.
Sonra da yolsuzlukları ortaya çıkaran herkese büyük bir
aymazlıkla hakaretler yağdırıyor.
Sayın Bakan, her şey ortada, neyi gizliyorsunuz?
Bırakın artık koruma, kollama görevi yapmayı, gereğini
yapın, yoksa gene yapanın yanına kâr kalıyor. Bir olay
olduğunda hemen müfettiş görevlendirdiğinizi açıklıyor
ve olayların üzerine ciddiyetle gittiğinizi söylüyorsunuz ama bunun
böyle olmadığını çok iyi biliyoruz. Sayın Bakan,
nasıl ve yanlı bir davranışa sahip olduğunuzu
artık herkes çok iyi biliyor. Devlet yönetme
anlayışınız ve denetimlerin nasıl
yapıldığı ortada, her şey göstermelik.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin her zaman güven
ortamında olması ve bu ortamda huzurlu bir biçimde
yaşamımızı sürdürmek hepimizin en büyük arzusudur fakat
Türkiye'nin suç istatistiklerine ilişkin rakamlar hâlâ kimseye güven
ortamı sunmuyor. Bugün, bu ülkede hâlâ terör olayları, soygunlar,
adam yaralamalar, çocuk kaçırmalar, hırsızlıklar
önlenemiyorsa bu ülkede huzurun sağlandığından bahsetmek
mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, silah bulundurma
yaşını on sekize indiren, isteyene beş silah ruhsatı
alma hakkı veren Silah Kanunu Tasarısı da bu Hükûmet
tarafından hazırlanıp Meclise sunuldu. Durup dururken neden
böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu? Ülkenin bu kadar, dağ gibi
birikmiş sorunları varken bu yasanın çıkartılmak
istenmesindeki aciliyet nedir? Silah üreticisi lobilerin baskısı
altında mı kaldınız, yoksa bu işten ciddi kazanç
sağlayacak birileri mi var? Yoksa Biz devletin temel görevi olan güvenlik
hizmetlerini yerine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yalçınkaya, teşekkür ediyorum,
süreniz tamamlandı.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) ...getiremiyoruz da, herkes
kendisini korusun mu demek istiyorsunuz?
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyor, İçişleri Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı Atilla Kart, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı nasıl kuruldu, hangi aşamalardan
sonra kuruldu? Bunları ana başlıklarıyla kronolojik olarak
sizlerle paylaşmak istiyorum.
11 Temmuz 2003 tarihli Sabah gazetesinde Erdoğanın
Özel Timi başlıklı, Yavuz Donat imzalı haber. Ne diyor bu
haberde? İçişleri ve Adalet Bakanlığından
oluşturulan, önünde sır ve gizlilik engeli bulunmayan, Başbakana
doğrudan bağlı, operasyonel yeteneği olan, Türkiye Büyük Millet
Meclisine yürüme mesafesindeki bir mekânda çalışmalarını
sürdüren bir karargâh yapılanması. Tarih 11 Temmuz 2003. Bu fiilî
karargâh, Başbakan, İçişleri ve Adalet Bakanı
ağırlıklı olarak kamu gücünü ve yetkisini kötüye
kullandığı ve bu süreç süreklilik kazandığı
içindir ki -elbette bu bakanlıkların tüzel kimliklerini ayırarak
söylüyorum- bu birimler artık illegal bir yapıya
dönüşmüştür. Bunların devamını biraz sonra ifade
edeceğim. Bu süreç 11 Temmuz 2003 tarihinden bu yana
tarafımızdan takip edilmektedir.
3 Temmuz 2005 bir Pazar günü, Meclis Genel Kurulu
çalışıyor, 5397 sayılı Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığı Yasasıyla başlayan
kritik yapılanma ve Adalet ve Kalkınma Partisi Ankara Milletvekili
Ersönmez Yarbayın meşruiyet uyarısı. Aynı gün Cargill
de yasalaştı ve Sayın Ersönmez Yarbay, bugün bu sıralarda
yok değerli arkadaşlarım.
Danıştay saldırısından sonra
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahinin Meclis Genel
Kurulunda 17/5/2006 tarihinde Hissiyatımı sizinle paylaşmak
isterim. Birtakım sürprizlere de hazırlıklı olun.
şeklinde yaptığı konuşma. Sayın Bakanın ve
Hükûmetin saldırı öncesi yasal olmayan kolluk
çalışmaları hakkında bilgi sahibi olduğunu gösteren
ayrı bir süreç.
Aralık 2007, Tanık Koruma Kanunu. Bu Kanunun özellikle
siyasi niteliği olan yargılamalarda yine yasaya aykırı
olarak, araç olarak, Hükûmet organizesiyle, müdahalesiyle
kullanıldığını görüyoruz. Yasal şartları
oluşmadığı hâlde 5 Temmuz 2008den evvel gizli tanık
uygulamasının fiilen başlatıldığını
görüyoruz.
Devam ediyorum. Jandarma, MİT ve emniyetin, Türkiye
genelindeki iletişimin tespitine yönelik uygulamaları, Adalet
Bakanlığı uygulamaları. Başbakanlık örtülü ödenek
harcamalarındaki olağanüstü artışlar. Bu harcamaların,
özellikle kritik davalardaki, siyasi niteliği olan davalardaki
soruşturma dönemlerine denk gelmesini de, böyle bir tesadüfü de yine
bilgilerinize, takdirlerinize sunuyorum.
Olabildiğince aşama aşama sizi bilgilendirmeye
gayret edeceğim, somut olacak anlatacağım. Başbakan
Yardımcısı Ekren, bu artışı gizli haber alma
giderleriyle açıklamıştı. Başbakanlık örtülü
ödeneğinin başında da Başbakanın İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden itibaren
ilişki içinde olduğu ve sahtecilikten mahkûm olan bir kişinin
bulunduğunu ve Başbakanın ilk icraat olarak 25 Mart 2003
tarihinde bu görevlendirmeyi, bu atamayı yaptığını,
yine yeri gelmişken bilgi ve takdirlerinize sunuyorum.
Bakıyoruz, bu tasarıyla, daha doğrusu Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanunuyla, bir bürokrata
örtülü ödenek kullanma yetkisinin tanındığını
görüyoruz. Bu nerede olur? Bu demokrasilerde olmaz, bu polis devletlerinde
olur, bu hukuk devletlerinde olmaz değerli milletvekilleri. Millî iradeye
inanıyorsanız, bürokratın örtülü ödenek kullanmasına göz
yumamazsınız. Böyle bir demokrasi yok.
Devam ediyoruz. Aslında getirilen bu kanunla ne
yapılıyor biliyor musunuz? Bu kurum Türkiye Cumhuriyeti devleti
içinde ikinci bir Millî Güvenlik Kurulu yapılanmasını
gerçekleştiren bir kurumdur. Birinci Millî Güvenlik Kurulunu
kaldırıyoruz diye ahkâm kesenler, ikinci Millî Güvenlik Kurulunu kurarak,
aslında bir kurumsal yapıyı harekete geçiriyorlar.
Bakın, böyle bir yapılanmada kaçınılmaz olarak
ne ortaya çıkıyor? Terör söylemi gerekçe gösterilerek, kamu düzeni
gerekçe gösterilerek iktidar politikaları aleyhindeki her türlü
düşüncenin izlenmesi ve toplumun yönlendirilmesinin alt ayakları,
anayasal ayakları, yasal ayakları oluşturulmuş oluyor.
Bakın değerli arkadaşlarım, Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığı kurulurken bu
Müsteşarlığın kurulmasının temel gerekçesi olarak
ne gösterilmişti? Efendim, terörle mücadelede koordinasyonu sağlamak
amacıyla bu müsteşarlık kuruluyor. Bunun operasyonel bir
özelliği olmayacak, böyle bir misyonu olmayacak. Biz, bunun doğru
olmadığını, bir yanıltmaca olduğunu ısrarla
o zaman ifade etmiştik. Bu söylemlerimizin doğru olduğunu
Hükûmet, kendi uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Ne
yapmıştır? Operasyonel görevi olmayan Kamu Düzeni ve
Güvenliği Müsteşarlığına da gizli ihale muafiyeti
tanınmıştır, tıpkı Jandarmaya, Millî
İstihbarat Teşkilatına, Emniyete tanındığı
gibi. Bu gizli ihale muafiyetiyle hangi imkân getirilmiştir? Bu
Müsteşarlık da savunma, güvenlik, istihbaratla ilgili uçak,
helikopter, gemi, denizaltı gibi ağır silah ve mühimmatı
almak noktasında yetkilendirilmiştir. Hani operasyonel görevi olmayacaktı,
böyle bir niteliği olmayacaktı? Bunun anlamı nedir? Bunun
açıklaması nedir? Bunun anlamı şudur: Ucu açık ve
kayıt dışı örgütlenmedir hem silah mekanizmasıyla hem
de insan unsuruyla. Ne yapıyoruz? 81 ilde il sosyal etüt proje müdürlükleri
kuruyoruz. Devamında da ilçelerde yetkili bürolar kurma yetkisini
tanıyoruz. Nasıl kurulacak? Ne kadar kurulacak? Yabancı uzman
istihdamı söz konusu olacak mı? diye soruyoruz. Türkiye
Cumhuriyetinin İçişleri Bakanı çıkıyor diyor ki -11
Şubat 2010 tarihli tutanaklarda mevcuttur- Bu örgütlerde, bu
teşkilatlarda yabancı uzman çalışıp
çalışmadığını ben bilmiyorum. Türkiye
Cumhuriyetinin İçişleri Bakanı bunu söylüyor. Acaba Türkiye
Cumhuriyetinin İçişleri Bakanı hâlen bilmemeye devam ediyor mu?
Hangi ülkenin Bakanı bu Bakan? Hangi ülkenin Bakanı? Sen kendi sorumluluğunda
görev sürdüren o personelin niteliğini bilmeyeceksin de kim bilecek? Hangi
ülkenin Bakanısın? Bu cevapları bugün de ısrarla
bekliyoruz, takip ediyoruz, sormaya devam edeceğiz.
Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum değerli arkadaşlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sizi İç
Tüzük madde 63e göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
usullerine uymaya davet ediyorum ve usul tartışması
açılmasını istiyorum.
BAŞKAN Usul tartışmasını niye
açacaksınız Sayın İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova) Davranışınızla
ilgili efendim.
BAŞKAN - Hangi davranışımla ilgili Sayın
İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova) Az önceki
tartıştığımız konu.
BAŞKAN Sayın İnce, az önceki davranışım,
Sayın Elekdağ konuşmasına başlamadan önce, daha önceki
uygulamalarda, yani bir haftadan bu tarafa Genel Kurulda yapılan
uygulamalarda olduğu gibi ek süre vermeyeceğimi ilan ettim. Tutanakları
getirtip, okuyabilirsiniz. Geçen haftadan bu tarafa Genel Kurulda sayın
konuşmacıların beş dakika, on dakika, her kaç dakika ise
konuşma sürelerinden sonra bir dakika süre verilmemektedir.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, bu keyfi bir uygulamadır. Ben de sekiz
yıldır bu Mecliste bütçe görüşmelerine katılıyorum.
Yani bu, bir hafta önce başlatılmış keyfî bir
uygulamadır. Siz Danışma Kurulu yapmadan, partilerin grup
başkan vekilleriyle görüşmeden, böyle bir teamül var buna uymadan
keyfî olarak yapılan bu davranışı sürdürme
eğilimindesiniz. Bu davranışınız, bu tutumunuz
doğru değildir, usul tartışması
açılmasını istiyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, geçen hafta tüm grup
BAŞKAN Sayın İnce, bütün gelişmiş
ülkelerde, özellikle Batıda tüm parlamentolarda sayın
konuşmacıların konuşma süresinden sonra hiçbir süre
verilmemektedir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın
Başkan
BAŞKAN - Eğer bir yanlışlık varsa Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki daha önceki uygulamalarda vardır. Türkiye Büyük
Millet Meclisini idare eden başkan vekilleri geçen haftadan itibaren bu
uygulamayı başlatmışlardır, böyle de devam edecektir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkanım, grup başkan vekillerinin geçen haftadan
mutabakatı vardır. Sayın Başkan, tüm grupların
mutabakatı çerçevesinde yapıldı.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan,
Başkanlık Divanının son bir haftadır Batılı
ülkeleri örnek almasını takdirle karşılıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim ben de Sayın İnce;
katkı sağlarsanız sevinirim.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Keşke sekiz yıldır
tüm uygulamalarınızda Batılı ülkeleri örnek
alsaydınız. Bu Batılılık değildir, bu
keyfiliktir. Lütfen, usul tartışmasını açınız.
BAŞKAN Sayın İnce, benim şahsi
uygulamalarımı söylüyorsanız, benim şahsım adına
soruyorsanız
MUHARREM İNCE (Yalova) Bütçelerde
BAŞKAN - Hayır, 2002 yılında,
başladığım günden itibaren bu şekilde
yapmaktayım.
MUHARREM İNCE (Yalova) Hayır, veriyorsunuz.
BAŞKAN - Ancak, başka yöneticiler
değiştirdiği için, genel anlamda birlik beraberlik
sağlansın diye yapıldı ama geçen haftadan bu tarafa ve
bundan sonra da bu şekilde uygulanacaktır.
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, bu
uygulamanız, milletvekilinin sesini kesmeye yönelik bir uygulamadır,
doğru değildir. Lütfen bir usul tartışması
BAŞKAN Sayın İnce, usul tartışması
açıyorum.
Buyurun, iki dakika süre veriyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, aleyhte
SIRRI SAKIK (Muş) Ben de lehte istiyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Lehte istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Konuşmacılara ek
süre vermemesi nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım, bütçe, Büyük Millet
Meclisinin en önemli işidir. Bundan daha önemli bir işimiz yoktur.
Bunu Kısa kes de Aydın havası olsun. Yahu, bu bir dakika da
nereden çıktı? Bir an önce bitirip gidelim. böyle bir
anlayışla yönetmek Başkanlık Divanının
görevleriyle uyuşmuyor. Bu doğru değildir yani siz, burada
Başbakan da herhangi bir milletvekili de aynı haklara sahiptir ancak
tabii ki bu ülkenin Başbakanına ekstradan bir süre verilmesine
sesimiz çıkmaz, bu yanlış da değildir. Bu Meclisi açarken,
Meclis Başkanı olarak görev yapmış bir değerli
milletvekiline, o kadar ısrarımıza rağmen, bir dakika süre
vermemek keyfî bir davranıştır, doğru bir
davranış değildir. Bu konuda siz, bütçeye bir yükmüş gibi
bakamazsınız. Sonra, buradaki uygulamalarınızda
birtakım değişiklikler yapacaksanız, partilerin grup
başkan vekilleriyle bir araya gelmeniz lazım.
Bir başka konu da bütçelerde karar yeter sayısı
istenmiyor, yoklama istenmiyor ama bu yazılı bir kural değil
yani İç Tüzükün hiçbir yerinde Bütçelerde yoklama istenmez. diye
yazmıyor ama muhalefet de bunu istemiyor. Siz de şöyle bir şey
yapamazsınız: Bu uygulamayı Sayın Meral Akşener
başlattı, sonra Sayın Mumcu da buna uydu. Siz de Muhalefet bunu
nasıl olsa yaptı. diye Oh! dediniz, rahatladınız, bu
uygulamayı sürdürüyorsunuz. Lütfen, bu uygulamadan vazgeçiniz. Milletvekillerinin
sesini kısmayınız. Yani bir dakika süre verdiniz, 20 kişi
konuşsa yirmi dakika yapar. Ne olur Büyük Millet Meclisi yirmi dakika
fazla çalışırsa? Bu, bütçeyi yük görmenizden kaynaklanıyor.
Lütfen, Büyük Millet Meclisinin birincil görevi olan bütçe yapma
konusunda birer dakika süreyi veriniz. İnsanlar selam vermek istiyor,
sözlerini tamamlamak istiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Milletvekillerine
saygısızlık. Böyle bir şey olabilir mi? En azından
selamlama
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Sayın İnce, bu uygulamanın
başladığı geçen haftadan bugüne kadar grup olarak buna
karşı çıkmamanızı, bugün bu şekilde
davranmanızı bir hakkın suistimali olarak değerlendiriyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hâlâ aynı şeyi
söylüyorsunuz.
BAŞKAN - Aleyhte Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten gereksiz, lüzumsuz bir tartışmanın
içine düştük. Sayın Meclis Başkan Vekili, Sayın Elekdağa
bir dakikalık süreyi vermeliydi, özel olarak vermeliydi ve bu
tartışma da yaşanmamalıydı. Gerçekten bütçe
görüşmeleri önemlidir, bir genel görüşme niteliğindedir ve bu
konuda muhalefetin söyleyecekleri vardır. Böyle on dakika, beş dakika
sürelerle bu görüşleri ifade etmek mümkün olamamaktadır, bunu hep
beraber yaşıyoruz. Meclis yönetiminin teamüle dönüşen
uygulaması bütçe görüşmelerinde daha elastiki davranmaktır, daha
toleranslı davranmaktır. Bu konuda grup başkan vekilleri olarak
kendi aramızda vardığımız bazı mutabakatlarla
bazen birbirimize süreler aktarmak, ilave süreler temin etmek, talep etmek gibi
bir usul de gelişmiştir. Ama geçen haftadan bu yana ne
Danışma Kurulunda konuşuldu ne grup başkan vekilleriyle
böyle bir mutabakata varıldı. Teşekkür için ilave edilen bir
dakikalık süre verilmez oldu. Bu, doğru değil. İki
yanlış var: Biri, böyle bir kural koyacaksanız, bu konuda grup
başkan vekilleriyle bir mutabakata varmanız gerekir. Ama bütçe görüşmelerinde
bu kadar katı olmak, bu kadar kuralcı olmak bu türlü
tartışmalara sebep olmaktadır. Bununla süre
kazanamazsınız, bununla öyle suhuletli bir ortam
yaratamazsınız.
Dolayısıyla, yanlış olmuştur bu
tavır. Bu tavrın düzeltilmesi bence faydalı olur, gerekli olur.
Bu duygularla teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Yalnız Sayın Şandır şunu hatırlatmam
gerekiyor: Ek süre verilmesi ne Anayasada ne yasada ne İç Tüzükte ne de
hiçbir yönetmelikte bulunmaktadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Bu kadar şekilcilik
olmaz Parlamento çalışmalarında!
BAŞKAN Tutumum lehinde söz isteyen Nurettin Canikli,
Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de Sayın Şandırın görüşüne
katılıyorum; yani bu tartışma yaşanmamalıydı
gerçekten. Bugüne kadar bu kürsüden hitap eden konuşmacılara tüm
Meclis başkan vekillerimiz toleranslı davranmakta ve talepleri
hâlinde, sözlerini tamamlamaları için ilave süre vermekteydi. Ancak,
Sayın Başkan da biraz önce ifade etti, geçen haftaki
görüşmelerde bu sürecin, bu uygulamanın bütçe görüşmelerine
münhasır olmak üzere adaletsiz bir durum ortaya çıkardığı
iddiası veya gerekçesiyle bu ilave sürelerin tamamen
kaldırılması şeklinde bir uygulama
başlatıldı Sayın Akşener tarafından. Sayın
Akşenerin nöbetçi olduğu günde böyle bir uygulama
başlatıldı.
Altını çizerek söylüyorum, hiçbir grubumuz da buna
itiraz etmedi. Çok net olarak söylüyorum, hiçbir grubumuz buna itiraz etmedi.
Belki oturup konuşup, Danışma Kurulunda ya da bir başka
şekilde bir araya gelinip bir karar alınmadı ancak itiraz da
edilmediği için
Hatta Sayın Akşener, o gün erken bitti, hemen
hemen tüm milletvekilleri tarafından da alkışlandı. Böyle
de bir tablo ortaya çıktı. İyi niyetli bir yaklaşım.
Yani, burada, kesinlikle en ufak bir art niyet ya da muhalefetin sesinin
kesilmesi, kısılması gibi bir amaç olmadığı
ortada.
Ayrıca, gerekçelerden bir tanesi de şu:
Sayımızın çok olması nedeniyle bizde konuşmacı
sayısı fazla, bütün turlarda. Mesela bakın, bugünkü turda -yanlış bilmiyorsam- BDPnin 2
konuşmacısı var, yine bizim 8 konuşmacımız var,
diğerlerinin 4 ya da en fazla 5
konuşmacıları var. Her konuşmacıya bir dakika ek süre
verildiğinde bu bizim lehimize, AK PARTİ lehine bir durum, bir
haksızlık ortaya çıkarıyor. Gerekçelerinden bir tanesi de
bu aslında, böyle bir uygulamanın başlatılmasının
nedeni ve samimiyetle söylüyorum, bakın arkadaşlar, bunu geçen
haftaki tartışmalarda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ne kadar adaletli!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Teşekkür eder,
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Canikli, teşekkür ediyorum.
Tutumum lehinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş
Milletvekili.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından
alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; aslında biz de BDP olarak bu tartışmayı
çok doğru bulmuyoruz. Ama bütçe görüşmelerinin başladığı
ilk günde Sayın Pakdilin adaletsiz bir uygulaması vardı yani
AKPye, diğer gruplara, elli dakikalık bir süreye onar dakika
ekleyerek adaletsiz bir tablo ortaya çıkmıştı. Bizim de
itirazlarımız olmuştu. Ondan sonra Meral Hanım Meclisin ilk
gününden bugüne kadar çok adil bir davranış içerisinde bulundu.
Kendisine hep teşekkür ettik. Bundan sonra diğer Meclis başkan
vekillerinin de Meral Hanım gibi adil davranmaları gerektiğini
Zaman zaman size de eleştirilerimiz oldu ama bugün de çok adilsiniz,
teşekkür ediyorum. Çünkü hep BDPye karşı böyle bir ön
yargınız oldu.
Şimdi şuna da katılmıyoruz: Ya şu
şahsiyetler çok önemlidir, ona biraz fazla
Peki, diğer
milletvekilleri önemsiz midir sevgili arkadaşlar? Yani sürekli bu
tartışmalardan kaçınmamız gerekir. Evet, burada adil bir
şekilde Parlamento yönetilmelidir. Dört grubumuz var, üç grubun Meclis
Başkan Vekili var ama Barış ve Demokrasi Partisinin yok.
Diliyorum, umuyorum, önümüzdeki seçimlerde, bütün hilelerinize rağmen,
bütün antidemokratik uygulamalara rağmen, dünyada olmayan yüzde 10luk
baraj ülkemizde var, bunu aşarak, gelerek, burada önümüzdeki dönem bir
Meclis Başkan Vekiliyle BDP kendisini temsil eder, bu adaletsizlik de
ortadan kalkar.
Hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe
görüşmelerinin başlangıcından beri yeni bir usul teamül
hâline gelmiştir. Bu teamülle, İç Tüzüke aykırı olan eski
teamüle de son verilmiştir. Çünkü, İç Tüzükte süreler kesin olarak
kurala bağlanmış olup, konuşma sürelerinin
uzatılmasına yönelik hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Konuşma
sürelerinin uzatılması keyfîliğe yol açmakta ve eşitsiz
uygulamalara neden olmaktadır. Yeni teamül ile keyfîlik ve eşitsizliğe
tümüyle son verilmiştir. Bu nedenle, bu yeni uygulamanın bundan sonra
da devam ettirilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir ve görüşüm de
değişmemiştir.
Teşekkür ediyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Oy çokluğuyla.
AHMET YENİ (Samsun) Millet çokluğuyla, millet.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Avrupa standartlarında
demokrasi!
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
A) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
(Devam)
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü
konuşmacı Ali Oksal, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Oksal. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Adil olmak kim siz kim,
yanından geçersiniz!
BAŞKAN Sayın Oksal, süreniz yedi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ALİ OKSAL (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hükûmetin kendini topluma en somut şekilde gösterdiği
idari birim İçişleri Bakanlığıdır. Toplum,
hükûmetini, İçişleri Bakanlığının ve özellikle de
Emniyet Genel Müdürlüğünün faaliyetleriyle tanır. Kısaca ifade
etmek gerekirse, Emniyet Genel Müdürlüğü, Anayasadaki hak ve hürriyetleri
korumak, kamu düzenini ve asayişi sağlamakla görevlidir. Bu denli
zorlu görevler beraberinde önemli sorumlulukları da getirmektedir. Emniyet
Genel Müdürlüğümüzün bu sorumlulukların altından hakkıyla
kalkabilmesi için çağı yakalayan demokratik bir anlayışla
yönetilmesi ve yönlendirilmesi gerekmektedir. AKP Hükûmetinin demokrasiyi
tanımayan yönetim anlayışı, devletin tüm kurumlarında
olduğu gibi emniyet teşkilatında da kendini göstermiştir.
Bizim burada eleştiri konusu yaptığımız
işte bu anlayıştır. Hükûmetin demokrasi ve hukuk
kuralları içerisinde gerçekleşen eylemlere bile tahammülü olmazken
emniyet teşkilatının farklı bir tavır sergilemesini
beklemek elbette ki mümkün olamaz. Emniyet teşkilatımız siyasi
iktidarın elinde hoşgörüsüz ve ezici bir yapıya
dönüşmüş, iktidarın kendi zihniyetindeki polisi yaratmak için
sekiz yıldır verdiği uğraş, 1 Mayıs 2007de, 1
Mayıs 2008de, Tekel işçilerinin eyleminde ve öğrenci
protestolarında en bariz şekilde görülmüştür.
Değerli milletvekilleri, AKP İktidarında
demokrasiye ve halkımızın özgür yaşama duyduğu
inancı sarsan olayların başında toplantı ve gösteri
yapma hakkının çok sert önlemlerle bastırılıyor
olması yer almaktadır.
Değerli arkadaşlar, her protesto ve her toplantı
ideolojik bağlantılı değildir. İstanbulda
yaşanan olaylarda bütün amaçları sadece okumak ve eğitim
harçlarının düşürülmesini istemek olan öğrencilerimiz,
polis tarafından coplanmış, biber gazı
sıkılmış ve insan haysiyetine yakışmayacak bir
muameleye tabi tutulmuştur. Ardından Siyasal Bilgiler Fakültesinde
gerçekleşen olaylarda elbette ki yumurta eylemini tasvip etmiyoruz,
öğrencilerimizin hak arama eylemi suça dönüşmemeli ama bu eylemden
sonra iktidar mensupları, öğrencilerimizin, örgüt üyesi, birer
militan, hatta Ergenekonla bağlantılı olduklarını
söyleyerek öğrencilerimizi âdeta polisimize hedef olarak gösterdiler. Hiç
kimse öğrencileri aşağılamak ve haksız çıkartmak
için onları illegal örgüt üyesi olarak tanımlama hakkına sahip
değildir.
Sayın Başbakan da bütçe görüşmelerinde öğrenci
olaylarıyla ilgili talihsiz açıklamalarda bulundu, ezilen
öğrenciler olduğu hâlde Polisimi ezdirtmem. dedi. Sayın
Başbakan polisini ezdirtmez ama hak arayan işçilerini, hak arayan
emeklilerini, hak arayan sivil toplum örgütlerini ve sendikalarını
ezdirir, öğrencilerini, gencecik çocuklarını ezdirir, cemaatten
olmayan her kesim ezilir, ezilmeyen kurum kalmaz, hepsine de polis alet edilir
ancak unutmayınız ki polisimiz, tehlikeli manevralarla kırılma
noktasına getirilmeyecek kadar önemli bir kurumdur. Unuttuğunuz bir
başka gerçek ise hiçbir iktidar ebedî değildir. Sayın
Başbakan, yine, bütçe görüşmelerinde, protesto yapan
öğrencilerimizi kastederek O öğrencilerden başka milyonlarca
öğrencimiz var. dedi. Biz de diyoruz ki: Sayın Başbakan, o
gençlerimiz zaten milyonlarca öğrencinin sesi olarak ortaya
çıktı. İstedikleri sadece kendileri için değil,
milyonlarca dediğiniz tüm öğrenciler için. Onların hepsi bizim
gençlerimiz, bizim evlatlarımız, bu toprağın ve bu ülkenin
çocukları.
Değerli milletvekilleri, 21inci yüzyıl Türkiyesi böyle
görüntülere layık değildir. Daha çok demokrasi, daha çok özgürlük
anlayışı bu değildir. İktidar,
sınırlarını bilmelidir. İktidar olmak yıkıcı
bir güç olmak değildir. Zira, korkuya dayanan bir barış,
bastırılmış bir savaştan başka bir şey
değildir. Bu ülkede güvenliğin teminatı polisse
yarınların teminatı da gençlerimizdir. Her ikisinden de
vazgeçemeyiz.
Değerli milletvekilleri, İktidar, daha demokratik bir
Türkiyeyi, daha özgür bir Türkiyeyi bakın nasıl kuruyor: Gizli
telefon dinlemeleri Türkiyede kanayan bir yara. Bu sorun hâlâ bitmedi, biz
artık söylemekten bıktık.
Bir başka olay, Kurtuluş Parkında el ele
dolaşan ve banklarda oturan çiftlere GBT uygulaması yapılarak
haklarında tutanak tutulması.
Yine, geçtiğimiz hafta, Ankara Ümitköyde içkili bir
lokantaya çocuklarıyla birlikte geldikleri için anne ve babalar
hakkında polis memurlarınca tutanak düzenlenmiş, o esnada
lokantada bulunan Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu bunun
açık bir mahalle baskısı olduğunu söyleyerek olaya büyük
bir tepki göstermiştir. Polis memurlarınca yapılan bu
haksız işleme Ankara Emniyet Müdürü anında müdahale ederek
üzüntülerini ifade etmiştir.
Değinmek istediğim bir diğer konu da faili meçhul
cinayetlerdir. Cumhuriyet Halk Partisi, faili meçhul cinayetlerin
araştırılması için konuyu Meclise taşıyarak
araştırma komisyonu kurulmasını istemiş ancak bu öneri
AKPnin oylarıyla reddedilmiştir.
Değerli milletvekilleri, merkezi New Yorkta olan İnsan
Hakları İzleme Örgütü 2010 yılında bazı
açıklamalarda bulundu. Bu açıklamalarda Türkiyede, son dönemlerde
art arda yaşanan toplumsal olaylarda kolluk görevlilerin halka
karşı aşırı güç kullandığı
görülmüş ve Hükûmete, giderek artan polis şiddetiyle mücadele etmesi
gerektiği söylenmiştir.
Sayın milletvekilleri, siyasi iktidar hukukun
üstünlüğünü içine sindiremedikçe, gerçek demokrasi değerlerini
yaşatamadıkça İçişleri
Bakanlığımızın hizmet içi eğitimleri de, emniyet
teşkilatındaki üniversite mezunu sayısının
artırılması da, işkenceye sıfır tolerans
politikası da, kolluk etik ilkeleri de, insan haklarının zorunlu
dersler arasına alınması da sözde var olmanın ötesine
geçemeyecektir.
Değerli milletvekilleri, özgürlüğün kaybedildiği
yerde onurlu bir yaşam sürdürülemez. Özgür yarınlar için bugünden
başlamalıyız diyorum çünkü geleceği satın alabilecek
tek şey bugündür.
Bu istek ve temennilerle Emniyet Genel Müdürlüğü bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Oksal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci
konuşmacı Adana Milletvekili Hulusi Güvel.
Buyurun Sayın Güvel. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HULUSİ GÜVEL (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, Jandarma Genel
Komutanlığı 245 bin personel, Sahil Güvenlik
Komutanlığı ise yaklaşık 503 personelle hizmet
vermektedir. Emniyet Genel Müdürlüğünde
230 binden fazla personelimiz bulunmaktadır. Her üç kurumumuz da
suçun önlenmesi ve suçla mücadele konusunda zor şartlar altında
hizmet yapmaktadırlar. Güvenliğimizi sağlamak için
çalışan tüm personelimize şükranlarımızı
sunuyoruz. Hakikaten de iç güvenliğimizi ve asayişimizi
sağlamakla görevli personel, gece gündüz demeden trafikten sınır
güvenliğine, asayişten kaçakçılığa kadar bütün görev
alanlarında başarılı bir şekilde hizmet vermektedirler.
Ancak bu başarıyı gölgeleyen unsurların
varlığı da ortadadır. Bu durumun altının
özellikle çizilmesi gerekmektedir çünkü kamu güvenliği hizmeti sunulurken
hukukun üstünlüğü öncelikli olmak zorundadır. Eğer güvenlik
kavramı ile hukuk ve insan hakları arasında denge bozulur ise
geçtiğimiz haftalarda İstanbulda yaşanan görüntüler
kaçınılmaz olarak her tarafta görülür. Anayasayla güvence
altına alınmış gösteri yapma haklarını kullanan
öğrencilere uygulanan şiddet hiçbir çağdaş ülkede, hiçbir
çağdaş demokraside kabul edilebilir bir uygulama değildir.
Öğrencileri, işçileri, sizi eleştirenleri, bunun için gösteri
yapanları anlamaya çalışmak, eleştiri hakkına
saygı duymak zorundasınız. Bu, demokrasimizin bir
gereğidir. Buna tahammül edemiyorsanız, bu insanlar hoşunuza
gidecek biçimde davranmıyor diye şiddet uyguluyorsanız
demokratım demenin hiçbir anlamı yoktur.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
eğer ortada bir sorun varsa bunu ortaya koymak gerekmektedir. Kolluk
kuvvetlerimizin toplumsal olaylara müdahale biçiminde sorunlar vardır. Bu
geçmişte de böyleydi, bugün de böyledir. Bu yalnızca bir eğitim
sorunu değildir. Bunu doğru teşhis etmek zorundayız. Sorun
aynı zamanda bir algı sorunu, demokrasiyi içselleştirme
sorunudur. Polis orantısız güç kullandığında buna
karşı çıkabilecek, bunu cezalandırabilecek iradeyi
göstermek gerekmektedir. İktidara muhalif olanlara şiddet
uygulandığında bunu kabullenmek, görmezden gelmek, en hafif
tabiriyle çifte standart anlamına gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, İçişleri
Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlık bütçesi sunumunu
yaparken Delilden sanığa ulaşma yöntemi güvenlik birimlerimizde
başarıyla uygulanmaktadır. diye konuşmuştu. Bu
sözleri duyunca acaba Sayın Bakan
ile aynı ülkede mi yaşıyoruz diye doğrusu çok merak ettim.
Ülkemizde sürmekte olan pek çok soruşturmada insanlar önce suçlu ilan
edilmekte ve suçlanandan masumiyetini ispatlaması beklenmektedir.
Bugün ülkemizde emniyet mensuplarının isimlerinin
karıştığı dinleme skandalları vardır. Yasak
olduğu hâlde emniyetçe basına servis edildiği iddia edilen
belgeler vardır. Bir cemaatin emniyet içinde, özellikle istihbarat
şubesinde yapılandığına ilişkin çok ciddi
iddialar vardır. Özellikle toplumsal olaylarda kolluk kuvvetlerinin
orantısız, aşırı ve keyfî güç kullanması
vardır. Bunlar, bir hukuk devletine yakışmayan
uygulamalardır ve bunların önüne geçilememektedir.
İl emniyet müdürlüğü yapmış, istihbarat
şubesinde çalışmış, daire
başkanlığı yapmış, kamuoyunda güvenilir bulunan
bir bürokrat Emniyet Genel Müdürlüğü ve İstihbarat Şube
Müdürlüğünde bir cemaat kadrolaşması olduğunu, bu cemaate
mensup kişilerin devlet içinde devlet gibi davrandıklarını,
kontrolden çıktıklarını, bazı kişilerin
itibarlarını düşürmek için çalışma
yaptıklarını ifade etmiştir. Ayrıca, bu cemaatin
yalnızca emniyet teşkilatı içinde değil, devletin her
kademesinde kadrolaştığı, devletin
çıkarlarını değil, cemaatin çıkarlarını
korudukları iddia edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu iddialar çok vahim
iddialardır. Devletin bir biriminin, özellikle halkın
güvenliğini sağlamakla görevli bir biriminin çeşitli
kişilere düzenlenen komplolara alet olduğu, hatta komployu bizzat
düzenlediği yolunda böylesi iddialar çağdaş demokrasilerde
ilgili bakanın istifasını gerektirir ancak yaratılan bu
korku ikliminde kimse bu iddiaların üzerine gidecek cesareti
gösterememektedir.
Bunları aşmadan demokrasiden söz edilmeyeceğini bir
kez daha belirtiyor, 2010 yılı
komutanlıklarımızın bütçelerinin hayırlı
olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Güvel.
AK PARTİ Grubu adına birinci konuşmacı Canan
Kalsın, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kalsın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CANAN KALSIN (İstanbul)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
Dışişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili olarak
Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Berlin
Duvarının yıkılması ve Soğuk Savaşın
bitmesiyle başlayan küreselleşme sürecinin yeni evresi olarak ifade
edilen son yirmi yılı geride bırakırken bu yüzyıl
insanoğlunun önüne birçok iş birliği imkânı açarken bir
taraftan da yeni sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Uluslararası
terör örgütlerinden insan kaçakçılığına, savaşlardan
iklim değişikliğine, küresel ve ekonomik krizlerden salgın
hastalıklara, insan hakları ihlallerinden daha birçok sorunu da
beraberinde getirmiştir. Bilgi ve iletişim teknolojisindeki
hızı ilerlemeye paralel olarak dünyamız birbirine
yakınlaşırken bir taraftan da münferit sorunlar bölgesel
istikrarsızlara, bölgesel istikrarsızlıklar da küresel güven
bunalımına ve krizlere yol açabilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002
yılına kadar etkin olmayan, bekle gör politikasıyla inisiyatif
almayan bir dış politikadan, ülkemiz, 2002den itibaren kendi bölgesi
ve küresel krizlerde etkin rol almakta, vizyon sahibi bir dış
politika ile bölgesi ve bölge ötesi konularda birçok alanda artan
ağırlığı ile gündemi belirlenen değil gündemi
belirleyen bir ülke hâlini almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
anlayışla, krizden çözüme giden bir anlayış değil,
olası krizlerin önüne geçilmesini ve mevcut sorunların çözümünü
hızlandıracak cesur ve kararlı adımlar
atılmaktadır. Bütün bunları binlerce yıllık devlet
geleneğimiz ve yeni dış politika vizyonumuz ile
gerçekleştiriyoruz. Yakın zamana kadar komşularıyla
kavgalı, hep müphem bir dış tehdit algısından,
komşuları ile sıfır sorun ilkesiyle hareket ederek
komşularımızla artan sorunları değil artan ticaret
hacmimizi konuşuyoruz. O bölgede bulunan halkımız,
sınırların kalktığı ülkelerle yakın ticaret
ilişkileri kuruyor ve bu bölgenin de kalkınmasına önayak oluyor.
Birçok örnekle ifade etmek gerekirse, bunlardan iki örnekle
Ülkemizin Iraka ihracatı 2003ten itibaren sürekli artış
göstermiştir. 2003 yılında 829 milyon dolar olan
ihracatımız 2008 yılı itibarıyla bir önceki yıla
oranla yüzde 37 oranında artışla 3,9 milyar dolar seviyesine
ulaşmış, ikili ticaret hacmi ise 5,2 milyar seviyesini
aşmıştır. Küresel krizin etkisiyle ihracatımız
yüzde 30 azalırken bile Irak'la ihracatımız yüzde 52
oranında artmıştır. Türk müteahhitleri 2003-2008
yılları arasında Irak'ta toplam 6,2 milyar dolar değerinde
440 civarında iş üstlenmişlerdir.
Yine, İran'la 2008 yılında 10,2 milyar doları
aşan ikili ticaret hacmimizle, İran ihracatımızda en büyük
8inci ticaret ortağımız konumundadır. Beklentimiz 2011
yılında ihracatımızın 20 milyar dolar seviyesine
çıkartılmasıdır.
Bu iki örnek bile komşularımızla sıfır
sorun stratejisinin bölgemize ve ülkemize olan katkılarını
ortaya sermektedir. Diğer taraftan, artık Türkiyede eğitime
ayrılan bütçe artıyor. 56 ülke ile vize ortadan kalkması ile
vize işlemleri ile yoğrulan elçiliklerimizde artık ikili
ilişkilere yoğunlaşan, o ülkenin dilini öğrenen yetkin
Dışişleri mensuplarımız var.
Sayın Başkan değerli milletvekilleri; 2002'den
itibaren AK PARTİ İktidarı ile gerçekleştirilen reformlar
ile özgürlüklerinden ödün vermeden güvenlik dengesini yakalamış bir
Türkiye var. Batı ve Amerika 11 Eylül travması ile kişi
özgürlüklerini ikinci plana atarken Türkiyenin bu anlamda yapmış
oldukları takdire şayandır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgesindeki
konulara duyarlı, kriz önleme politikaları ile Orta Doğu, Balkanlar
ve Kafkaslar coğrafyasında çatışma alanları ve
donmuş ihtilaflar konusunda cesur adımlar atan bir Türkiye var.
Sadece bölge halklarıyla tarihi, kültürel ve beşeri
yakınlığımız değil, bölgede meydana gelebilecek
olumsuz gelişmelerin Türkiye'ye doğrudan ve dolaylı etkileri de
bizim bölge meselelerine odaklanmamızı zorunlu kılıyor.
Bölgede istikrar ve barışın sağlanabilmesi için diyalog
kanallarını açık tutmakta ve yine barışın, önde
gelen bölge ülkelerinin katılımı ile sağlanabileceğine
inanıyoruz. Bu anlamda, Lübnan ve Suriye
anlaşmazlığında ve yine Filistin meselesinde
yaklaşımımız bu yönde olmaktadır, İran konusunda
da aynı yaklaşımı sergiledik.
Yine, yakın coğrafyamızda bulunan Afganistan'da,
Kurtuluş Savaşında bize yardımcı olan bu ülkenin aziz
evlatlarına bugün askerimiz ve dışişleri
mensuplarımız orada okullar yapmakta, köprüler yapmakta ve gönüller
arası köprüler oluşturmaktadır.
Yine, 1911'lerde İmparatorluk dağılırken orada
büyükelçilik açan vizyon, bugün 18 Afrika ülkesinde büyükelçilik açmakta ve bu
anlamda iyi bir vizyon sergilemektedir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kalsın.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Suat
Kınıklıoğlu, Çankırı Milletvekili.
Buyurun Sayın Kınıklıoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KINIKLIOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dışişleri Bakanlığımızın 2011
yılı bütçesi hakkında grubum adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, soğuk savaş döneminin iki
kutuplu dünyasının sona ermesinden bu yana yirmi yıl geçmesine
rağmen küresel alanda kuşatıcı, bütün ülkeleri belirli
ilkeler etrafında bütünleştirici yeni bir düzen
oluşturulamamıştır. Hem küresel siyasal düzende hem küresel
ekonomik düzende hem de küresel kültürel düzende çok ciddi gerilimler
vardır. 2002 yılından bu yana yürüttüğümüz dış
siyasetin doğru anlaşılması için, böyle bir küresel
düzlemde hareket ettiğimizi anlamamız gerekmektedir. Bu üç gerilim
alanının gösterdiği gibi bir küresel idarenin sorunuyla
karşı karşıyayız. Türkiye, Hindistan ve Brezilya gibi
yükselen güçlerin küresel karar verme mekanizmalarında nereye
oturtulması gerektiği konusunda devam eden bir tartışma
vardır. Bu vesileyle, Sayın Dışişleri
Bakanımız Ahmet Davutoğlunun, Plan ve Bütçe Komisyonunda temas
ettiği üç ana gerilim alanına değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, iki kutuplu dünya düzeninden çok
kutuplu bir dünya düzenine geçiyoruz. Bu süreçte önemli ve
ağırlıklı ülkelerin yeniden
tanımlandığı bir durum söz konusu. Bu geçiş
dönemindeki siyasal, ekonomik ve kültürel etkinliğimiz ve
saygınlığımız, şekillenecek yeni küresel
düzendeki yer ve ağırlığımıza doğrudan
yansıyacaktır. Her ne kadar Birleşmiş Milletler örgütündeki
reform çabaları devam etse de bunların bu aşamada
başarıya ulaştığını söylemek güçtür. Birçok
uluslararası örgütte olduğu gibi burada da geleneksel güçlerin,
özellikle Avrupa ülkelerinin şiddetli mukavemetiyle
karşılaşıyoruz. Küresel düzenin ağırlık
merkezinin ve dinamizminin giderek doğuya kaydığı, Türkiye
gibi yükselen güçlerin müesses nizama meydan okuduğu bir dönemde, siyasal
düzenin reform edilmesi etrafındaki gerilimlerin bir süre daha devam
etmesi beklenmelidir.
Türkiye, hem izlediği komşuluk siyaseti hem de bölgesel
ve küresel alandaki aktivizmiyle yeni düzenin ağırlıklı
aktörlerinden biri olacağını şimdiden göstermektedir.
Siyasal alanla
karşılaştırıldığında ekonomik alanda
küresel idare mekanizmasının daha çabuk adapte olduğu
görülmektedir ve Türkiye'nin küresel karar verme mekanizmalarının da
içerisinde olduğu görülmektedir. G 8 modelinden G 20 modeline geçilmesi,
bu alandaki gerilimlerin bir an önce çözülmesi konusundaki iradeyi
göstermektedir. Biz bunu olumlu karşılamaktayız. Zaten şu
an 1 trilyon dolara yakın gayrisafi millî hasılasıyla
dünyanın 16ncı büyük ekonomisi olan ve 2050 yılında
Avrupanın 2nci büyük ekonomisi olmaya aday olan ülkemizin küresel karar
verme mekanizmalarında yer almaması düşünülemezdi. Bu yüzden
Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çinin BRIC olarak adlandırılan
yükselen ekonomiler kategorisine Türkiye'nin de eklenerek, bu kategorinin
BRICT olarak anılması daha doğru olacaktır.
Bu bağlamda, ABD Dışişleri
Bakanlığının hazırladığı ve geçen hafta
Dışişleri Bakanı Hillary Clintonın
açıkladığı Dört Yıllık Diplomasi ve
Kalkınma Değerlendirmesi isimli raporda günümüzün jeopolitik
görünümü tarif edilirken şu ifadeye yer verilmektedir: Son yirmi
yılda jeopolitik ve jeoekonomik manzara önemli değişiklikler arz
etmektedir. Türkiye, Brezilya, Çin ve Rusya gibi yükselen güçler, 21inci
yüzyılın küresel ve bölgesel etki merkezleri olarak öne çıkmaktalar.
Anılan yükselen güçler ekonomik olarak büyüdükçe, hem bölgelerinde hem de
küresel düzen üzerinde etkilerini artıracaklardır. Beklentilerimiz,
bu trendin önümüzdeki yıllarda da devam edeceği istikametindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel
düzenin üçüncü gerilim alanı da kültürel alandadır. Avrupa merkezli
kültür dışında, özellikle diğer medeniyet
havzalarında, Çin, Hindistan, Afrika ve Latin Amerikada uyanan yeni
kültürel hareketlilikler vardır. Türkiye, bu alanda da Medeniyetler
İttifakı Projesiyle dikkat çekmektedir. Fakat sadece medeniyetler
ittifakıyla yetinmiyoruz. Bu meyanda, kim olduğumuz, nasıl
yaşadığımız küresel kültürel gerginliklerin
çözümlenmesinde de büyük önem arz etmektedir.
Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan laik
cumhuriyetimiz, demokrasi, kadın erkek eşitliği ve insan
hakları gibi evrensel değerleri geleneksel değerlerimizle uyumlu
olarak yaşatabilmekte ve geliştirebilmektedir. Aynı zamanda,
Orta Doğu, Afrika ve Uzak Doğuda da model ve ilham kaynağı
olarak dikkat çekmekteyiz. Bunun getirdiği ağır
sorumluluğun idrakindeyiz. Bu sorumluluk bizlere hâlen çözmemiz gereken
bazı sorunların varlığını da
hatırlatmaktadır.
Sözlerime son verirken Dışişleri
Bakanlığımızın fedakâr mensuplarını da
anmamak bir vefasızlık olur. Diplomatlarımızın
iktidarımızın iddialı, etkin ve çok boyutlu siyasi
politikalarının icrasında vazgeçilmez bir rol
oynadığını hatırlamalıyız.
Dışişleri Bakanlığı bütçemizin
hayırlı olmasını temenni ediyor ve Dışişleri
Bakanlığı mensuplarımızı tebrik ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kınıklıoğlu.
AK PARTİ adına üçüncü konuşmacı Abdulkadir
Emin Önen, Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurun Sayın Önen. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKADİR EMİN ÖNEN
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
2011 yılı bütçe kanunu tasarısında Dışişleri
Bakanlığının bütçesi üzerinde grubumuz adına söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, AK PARTİ döneminde aktif ve çok boyutlu bir
dış politika izlemeyi kendine prensip olarak belirlemiştir.
Uluslararası alanda hızla değişen dinamiklerin
sağlıklı biçimde değerlendirilmesi ve doğru hareket
tarzlarının belirlenebilmesi sorunlara toplu bir
bakışı, içekapanık değil, açılımcı ve
katılımcı yaklaşımları zorunlu
kılmaktadır. Türkiye, hem ulusal çıkarlarının hem
küresel beklenti ve önceliklerinin gereği olarak bu doğrultuda üstüne
düşeni kararlılıkla yapmaktadır. Uluslararası sistemde
ve bölgemizde dengelerde yaşanmakta olan ciddi değişimlere ayak
uydurabilmek ve dahası, yönlendirebilmek amacıyla yoğun bir
tempoda çalışıyoruz. Artık bölgemizde Türkiyeye
rağmen değil, Türkiyeyle birlikte politikalar
yapılmaktadır. Doğu ile batı arasında giderek
genişleyen mal ve hizmet hareketlerinin geçiş noktasında, Avrupa,
Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Kuzey Afrika ve Orta Doğudan oluşan
geniş bir coğrafyanın merkezinde bulunan ülkemiz,
İstanbuldan üç saatlik uçuşla elliden fazla ülkeye, 1,5
milyarlık nüfusa ve 25 trilyon dolarlık pazara erişim
sağlayabilecek ender ülkelerden birisidir.
Daha önceki yıllar ve dönemlerde de bu stratejik önemimiz
vardı ama bunun kıymetini bilen, bunu hayata geçirebilen iktidarlar,
siyasi liderler maalesef yoktu. Türkiye son dönemde bu stratejik ve
coğrafi konumundan dolayı çevresindeki ülkeler için bir çekim merkezi
hâline gelmiştir.
Bugün, AK PARTİyle Türkiye, etkili biçimde kullanmaya
başladığı coğrafi avantajlarının yanı
sıra tarihî ve kültürel derinliği artan, reel gücü ve en önemlisi
gelecek için vaat ettiği büyük potansiyeli ile dünyanın
sayılı bölgesel aktörlerindendir.
Küresel barış ve güvenliğe azami şekilde
katkıda bulunuyoruz. Artık sadece krizlere tepki veren bir ülke
değil, krizleri olmadan fark edebilen, bunlara etkin bir şekilde
müdahale edebilen, hedeflediği düzeni inşa etme yönünde harekete
geçip fark yaratabilen bir ülke hâline geldik.
Sahip olduğumuz demokratik, hukukun üstünlüğüne ve insan
haklarına dayalı çoğulcu rejimle, bir bir hayata
geçirdiğimiz köklü reformlarla ulaştığımız
ekonomik seviyeyle ve gelişmiş insan kaynaklarımızla hem
uluslararası alanda etkin roller oynamayı hem de iyi bir örnek
olmayı bir görev ve sorumluluk olarak görüyoruz.
Ülkemiz uluslararası örgütlerde aktif ve etkin bir
politikayla prestijini ve dünyadaki algısını olumlu yönde
yeniden inşa ederken doğal olarak bunun için sağlam ve önemli
bir bütçeye gereksinim duymaktadır. Bu gayretlerimizin temel amacı,
Balkanlardan Orta Doğuya, oradan da Orta Asyaya kadar uzanan geniş
bir coğrafyada istikrarın korunmasını sağlamak ve
gözetmek üzere Türkiyeyi Avrasyanın en önemli aktörlerinden biri hâline
getirmektedir.
Asya bölgesi genel olarak dünya nüfusunun yaklaşık yüzde
60ı demektir. Dünyadaki Türk nüfusunun ve Müslüman nüfusunun yine
neredeyse tamamı bu bölgede yaşamaktadır. Dünyadaki enerji kaynaklarının
ve enerji kavşaklarının yine önemli ve mühim bir kısmı
burada yer almaktadır.
Bu önem ve strateji bağlamında Türkiyenin Asya ve Uzak
Doğu Asya ile ilişkileri gelişmekte, ziyaretler artmakta,
coğrafi uzaklık engel olmaktan çıkarılmaktadır. Bu
şekilde, Türkiyenin Asya ülkeleriyle ticari ilişkilerinin 2003
yılı ile 2009 yılı arasında yüzde 25 ve 30
oranında arttığını görmekteyiz. Gelişen ticari
ilişkiler sayesinde Türkiyenin Asyada söz sahibi ülkeler konumuna
gelmesi yolunda önemli aşamalar kaydedilmiştir.
Hükûmetlerimiz döneminde Asyada bölgesel ve uluslararası
örgütlere ilişkin bir iş birliği gelişmektedir. CICA dönem
başkanlığını iki yıllığına
Kazakistandan alan Türkiye, ayrıca kurucusu olduğu Asyada Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı, Türk Devlet ve Toplulukları
Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı ve Türk Dili
Konuşan Ülkeler Zirvesinde lider rolü oynamaktadır. Bu
gelişmeler halkımıza büyük gurur vermektedir.
Ayrıca Türkiye, D 8, ECO, Türk Dili Konuşan Ülkeler
Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü, Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı, Karadeniz
İşbirliği Görev Gücü gibi örgütlerin kurucu üyesi olarak
uluslararası örgütlerde son derece aktif bir politika izlemektedir.
Dünyada büyük sorunların olduğu bir bölgede istikrar ve huzur abidesi
olan ülkemiz, tarihî, kültürel ve sosyal birikimiyle ve batı ile doğu
arasındaki konumuyla dünyadaki bu özelliğini en iyi kullanabilecek
ülkedir.
Sonuç olarak, dış politika alanında kat
ettiğimiz mesafenin itici gücü, barış ve istikrar yolunda
vizyonlu bir politika, güçlü bir ekonomi, farklılıklara saygı
gösteren bir yaklaşımla Türkiye, gücünün etkisinde, kendine özgüveni
olan büyük bir ülkedir.
Bu duygu ve düşüncelerle 2011 yılı bütçesinin
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Önen.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı
Feyzullah Kıyıklık, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kıyıklık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul)
Sayın Başkan ve değerli üyeler; 2011 yılı
İçişleri Bakanlığı ve bağlı
kuruluşlarının bütçe tasarılarıyla ilgili
görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Sizleri ve aziz
milletimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben daha çok, İçişleri
Bakanlığının kuruluşlarından olan yerel
yönetimlerle ilgili görüşlerimi açıklayacağım.
Türkiye'de 1994 yılı yerel yönetimler seçimleri büyük
bir kırılmaya sahne olmuş. O güne kadar hemen hemen, halkın
hiç dikkatini çekmeyen, içinde yaşadıkları hâlde
varlıklarından da haberdar olmadıkları yerel yönetimler o
tarihten itibaren önem kazanmaya başlamıştır. Bunun da
mimarı, şu andaki, ülkemizin de dünyanın en ileri ülkelerinden
biri hâline gelmesine sebep olan Sayın Başbakanımızdır
ve İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığıdır. Sayın
Başbakanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığındaki büyük hizmetleri ve başarılı
çalışmaları bugünkü merkezî yönetimde de başarılı
olmasına ve bırakın Türkiyeyi, dünya tarafından da
hakikaten kendisinin gıptayla tebrik edilip, takip edilip bir lider olarak
görülmesine de sebep olmuştur.
AHMET BUKAN (Çankırı) İstanbuldaki
binaların yüzde 80inde iskân yok, iskân! İstanbulu methediyorsun.
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) - Kabul edersiniz etmezsiniz.
Değerli arkadaşlar, aslında yerel yönetimler,
yerelde yapılan siyaset gerçekten çok önemli bir siyasettir. Çünkü orada
siyasiler halkla direkt, karşı karşıya, ru be ru, daima
birlikte olurlar ve orada edindikleri siyasi tecrübeler merkezî yönetimde
başarılarını da artırır. Şöyle Meclise
bakın, ben inceledim, Meclisteki milletvekillerimizin yüzde 30 kadarı
yerel yönetimlerden buraya gelmişler. Niye? Çünkü, orada insanı,
insani değerleri ve insanlarla ilişkileri en iyi staj
yaptığınız bir mevkidir, yerel yönetimler.
Değerli arkadaşlar, AK PARTİ ve Hükûmetimiz, yerel
yönetimlerin önemini anladığı için, halkın
geleceğinin, refahının, huzurunun oradan
başladığını bildiği için, demokrasinin beşiğinin
de oralar olduğunu çok iyi gördüğü için yerel yönetimlerle ilgili 2002
yılından itibaren çok büyük reformlar yaptı. Bunu kabul edelim
etmeyelim ama yerel yönetimlerde bu değişiklikler halkın
rahatlamasına, yerel yöneticilerin daha iyi hizmet vermelerine sebep oldu.
Bakın, Büyükşehir Belediyesi Kanununu yaptık biz.
O güne kadar parça parçaydı bütün büyükşehirler ve imarı her
belde kendine göre yapıyordu. Büyükşehirin içinde birçok imar
değişikliklerini beldeler yapıyordu, altyapılar maalesef
uyumsuzdu, ulaşım içinden çıkılamayacak hâldeydi. Bununla
bu birlikteliği sağladık. Belediye Kanununu yaptık ve daha
önce belediyelerin maalesef vesayet ve yetkileriyle ilgili birçok konularda
tıkandığını görüyorduk. Ben çok iyi
hatırlıyorum, Sayın Başbakanımız bir Çin seyahatine
sırf vesayetten dolayı, idari vesayetten dolayı, davetli
olduğu, biletini de aldığı hâlde gidememişti bir
valinin emriyle ve bu değişiklikler yapıldı. Gelirler
artırıldı. Ben şöyle bir bakıyorum, 2002
yılında yerel yönetimlere devredilen paralarla 2010 yılında
devredilen paralar arasında tam 3 misli, bazı bölümlerde de 4 misli
fark olmuş.
AHMET BUKAN (Çankırı) Kaç tane borçsuz belediye var?
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) Ben rakamlarla sizi boğmak
istemiyorum ama bunlar bir gerçek.
İl özel idareleri daha özerkleşmiş ve bir yerel
yönetim hâline gelmiş, valilerin vesayetinden de tamamen
kurtarılmış.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Vali kimin valisi? Ne biçim
konuşuyorsun?
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) KÖYDES ve BELDES: Ben, bulanlara ve
projeleri bugüne kadar uygulayanlara da çok teşekkür ediyorum. Köylerin ve
küçük belediyelerin altyapılarını, yollarını,
sularını bunlarla bölmüşler, ortadan
kaldırmışlar. Acaba diyorum, bizden önceki yöneticiler veya
siyasetçiler ne yapıyordu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET BUKAN (Çankırı) Hiçbir şey yapmamışlar,
hepsini siz yaptınız.
FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) Ben, bu duygularla, hem
Bakanlığımızın bütçesini tebrik ediyor,
çalışanlara teşekkür ediyor ve AK PARTİ Hükûmetine de hele
ki varsınız diyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bütçeyle ilgili ne konuştun?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Kıyıklık.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hocam, bütçeyle ilgili ne
konuştun? Tamam, mesajlar Başbakana ulaştı.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) İhtiyacı yok, sizin
gibi değil onlar.
BAŞKAN AK PARTİ Grubu adına beşinci
konuşmacı Gülşen Orhan, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Orhan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLŞEN ORHAN (Van) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı
İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine grubum adına
söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyanın her ülkesinde
olduğu gibi bizim ülkemizde de toplumsal, ekonomik ve diğer pek çok
alanda çözüm bekleyen sorunlarımız var. Çağımız,
dünyadaki gelişim ve dönüşümlerin baş döndürücü bir hızla
gerçekleştiği bir çağdır. Gelişen, dönüşen, özgür
ve eşit bir yapılanmayı yaratmaya çalışan bir devlet,
yurttaşlarının da güven ve desteğini arkasına alarak
yoluna devam eder. Özgür ve eşit geleceğin yaratılması her
şeyden önce geçmişimizle yüzleşmeyi gerektirir. Yıllar
yılı çekilen sıkıntılar ve acıların
nedenleri ve bu nedenlerin yol açtığı
yıkıntıları açık yüreklilikle ortaya koyup
bunların bir daha tekrarlanmaması için içten ve kararlı çabalar
gereklidir.
Geçmişte yaşanan acıların
tekrarlanmaması, hangi görüş ve inançta olursa olsun tüm
insanlarımızın geleceğe güvenle baktığı,
toplumsal barış ve adaletin var olduğu, toplumun tüm kesimlerinin
birbirini anladığı, birbirine güvendiği ve yönetimlerini bu
doğrultuda oluşturduğu, muhalefetlerini çağdaş ve
yapıcı bir anlayışla dile getirmesiyle
olanaklıdır.
Toplumsal gerçekleri görüp değerlendirirken çözümler
oluşturup yaşama geçiremediğimizden sorunlarımız zaman
içinde büyüyüp günümüze ulaşmıştır. Binlerce faili meçhuller
için ortam yaratan, binlerce insanımızın canından
olmasına neden olan çeteleşmeleri yaratan durum gerçeklere sırt
çevirmemizden kaynaklandı.
Egemenliği altındaki halklara adalet yerine zor ve zulmü
dayatan despot yapılanmaların, idarelerin ve devletlerin
geleceği yoktur ve olamaz, bunun tarihte sayısız örnekleri
vardır. Zulüm asla payidar olmaz. özdeyişi, her toplum ve herkes
için geçerlidir. Örneğin, nüfusumuzun büyük çoğunluğu
Müslümandır. İnanç özgürlüğü en kutsal bir haktır ve
ülkemizde başka inançta olan insanlarla beraber herkesin inancına
saygı duymak insan olmanın özelliklerinden
başlıcasıdır. Örneğin, etnik farklılıklar
insanların doğuştan sahip oldukları olgulardır.
Bunların yok sayılması, dinlerinin, kültürlerinin önüne türlü,
çeşitli yasal ve fiilî engeller konulması ülkemizde acı sonuçlar
doğurmuş ve yıkımlara neden olmuştur.
Demokrasinin yetkinleştirilmesi, daha fazla özgürlük ve bu
temel üzerinde toplumsal barışın sağlanması,
kuşkusuz, tek bir partinin tek başına omuzlayacağı bir
şey değildir. Sorunlarımızın çözümü ve yetkin bir
demokratik toplumsal yapının oluşturulması özgürlükten ve
demokrasiden yana olan toplumsal kesimlerin el ele vermesiyle
gerçekleşecektir. Yanlışları eleştirip buna
karşı çıkmak kuşkusuz muhalefetin en doğal hakkıdır
ama sırf muhalefet ediyor görünmek için, ülkenin çıkarına olan
şeylere karşı çıkmanın da doğru ve
yapıcı bir muhalefetle ilgisi olmayacağı açıktır.
Ben, bu ülkenin bir Kürt bireyi olarak, Hükûmetimizin
özgürlüklerin genişletilmesi konusundaki çabalarını saygı
ve sevinçle karşılıyorum. Kürtçenin devlet televizyonunda
yayına geçmesi, üniversitelerde Kürtçenin de içinde olduğu dillerde
eğitim ve araştırma bölümlerinin açılması, Kürt edebiyatının
başeserlerinden olan Mem ü Zinin Kültür Bakanlığınca yayımlanması,
Kürt dilinin, kimliğinin tanınması, inanç özgürlüğünün
önünün daha da açılması, düşünce ve ifade özgürlüğünün
Batı standartlarına yükseltilmesi için yapılan yasal
değişiklikler, yargı erkinin daha güvenilir ve
bağımsız bir yapıya kavuşması konusunda
yapılan yasal değişiklikler, ekonomik
yatırımların ve altyapı hizmetlerinin adaletli bir biçimde
bölgelere dağıtılması, bu ve bunun gibi gelişmeler
toplumumuzun aydın geleceğinin, refah ve mutluluğunun
habercisidir.
Şunu da belirtmeliyim: İleriye doğru olan
değişim ve gelişmeler toplumun büyük kesiminin rızası
ve desteği olmadan yaşama geçirilemez. Bir şey salt doğru
olmakla hayat bulamaz. O doğrunun yaşama geçmesi, onun aynı
zamanda geçerli olmasını da gerektirir. Emir ve talimatlarla, zor ve
baskıyla isteklerin demokratik talepler gibi gösterilerek ısrar
edilmesi, aslında demokratik gelişmelerin önünü tıkamaktan
başka bir işe yaramaz. Tam bir demokrasi, Türkü, Kürtü ve
diğer tüm etnik grupları ve tüm toplumsal kesimleriyle
halkımıza en layık yönetim biçimidir. Bunun
gerçekleştirilmesi konusunda çaba gösterenlere karşı çıkmak
Türkiye'nin çıkarına
değildir. Demokrasiyi yerleştirme konusunda AK PARTİ toplumun
büyük kesiminin desteğini almıştır. Bunun anlamı: Bu
konuda halk sizinle beraber ve siz doğru yoldasınız. Sıra
demokratik, yeni bir anayasa ve daha kararlı demokratik adımlarda.
Yarınların daha özgür, daha gelişmiş,
barış içinde ve daha demokrat bir Türkiye'nin olacağına,
bunu halkımızın desteğiyle gerçekleştireceğimize
tüm yüreğimle inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLŞEN ORHAN (Devamla) Daha fazla özgürlük ve demokrasi
yolundaki çabalarımızı sevinçle karşılıyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Orhan.
AK PARTİ Grubu adına altıncı
konuşmacı Emin Nedim Öztürk, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ile Emniyet
Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçeleri üzerinde söz aldım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bu yıl şubat ayında
çıkardığımız 5952 sayılı Kanunla Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığını kurduk.
Terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştiren, bu
konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon sağlayan
Müsteşarlık, Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu ve İstihbarat
Değerlendirme Merkezini oluşturarak görevine devam etmektedir.
Terörle mücadelenin sadece güvenlik tedbirleriyle başarıya
ulaşamayacağı artık herkes tarafından kabul edilen bir
gerçektir. Bu sorunun güvenlik boyutu yanında siyasi, sosyal, ekonomik,
psikolojik, kültürel ve uluslararası boyutu da vardır. Terörle
mücadele, konunun bütün sosyal boyutlarıyla derinlemesine inceleme ve
araştırmasını yapmak, çözüm odaklı stratejiler üretmek
ve bu alanda faaliyet gösteren kurumların koordinasyonunu sağlamak
Müsteşarlığın kurulmasını zorunlu
kılmıştır. Müsteşarlığın
başına tecrübeli bir bürokratımızın getirilmesini de
memnuniyetle karşıladığımı belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, emniyet teşkilatımız
teknoloji ve yetişmiş personeliyle bugün dünya standartlarında
çalışan bir teşkilat hâline gelmiştir. Vatandaşın
huzuru, devletin birlik ve bütünlüğü için ülkemiz üzerinde oynanmak
istenen oyunları bozan emniyet teşkilatımız takdire
şayan hizmetler sunmaktadır. Hükûmetimizin bu
teşkilatımıza her alanda maddi ve manevi destek olduğunu
görüyoruz. Daha kaliteli, etkin ve verimli güvenlik hizmetleri sunmak için
polisimizin yetki ve görev sorumlulukları alanında
iyileştirmeler yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; polis
teşkilatı ülke genelinde bin üç yüze yakın polis merkezi, il ve
ilçe hizmet birimleri ve 250 bini aşan personeliyle büyük bir özveriyle
halkımızın can ve mal emniyetini sağlamaktadır.
Polisimizin nicelik ve nitelik açısından gücünü artırmak için
İçişleri Bakanlığımızın eğitim
konusunda çok ciddi gayretleri olduğunu görüyoruz. Her yıl 100 binin
üzerinde polisimiz hizmet içi eğitimden geçirilerek hukukun
üstünlüğüne saygılı bir polis olması için
çalışılmaktadır. 2003 yılında, polisimizin yüzde
20si üniversite mezunu iken şimdi, yeni bir vizyonla, yeni bir uygulamayla,
emniyet teşkilatının yüzde 85i, üniversite eğitimi
görmüş polislerimizden oluşmaktadır. Bu, Hükûmetimizin
teşkilata verdiği önemin ciddi bir örneğidir. İçişleri
Bakanımızı ve Emniyet Genel Müdürümüzü özellikle kutlamak ve
tebrik etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bir milletin dünyada
başarılı olması, tıpkı bireyin kendi hedeflerine
yoğunlaşmasında olduğu gibi, toplum olarak millî hedefleri
belirleyip ciddi çalışmasına bağlıdır. Millî
kimlik, millî motivasyonun temelini oluşturmaktadır. Bu nedenle,
millî kimliği zayıflatmaya çalışmak, yerine başka
kimlik yerleştirmeye çalışmak, toplu intihar demektir. Kendi
millî kimliğini benimseyememiş insanlar, hem kendilerine hem de
içinde bulundukları topluma zarar verirler. Hangi etnik, dinî veya siyasi
gerekçeyle olursa olsun, millî kimliği reddeden insanlar, toplumla ters
düşmüşlerdir ve çatışma içindedirler.
Bu duygu ve düşünceler ile 2011 yılı Emniyet Genel
Müdürlüğü ile Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının bütçelerinin ülkemize, milletimize
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi en
derin saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN AK PARTİ Grubu adına yedinci
konuşmacı, Nurettin Akman, Çankırı Milletvekili.
Buyurun Sayın Akman.
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma Genel
Komutanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak
üzere grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Güzel yurdun güvenliği emanettir bizlere
Jandarmadır ulaştıran adaleti her yere.
Jandarma Marşındaki bu dizelerde anlamını
bulan ve ülkemiz yüz ölçümünün yüzde 92sinde emniyet ve asayiş ile kamu
düzenini sağlamak, korumak, kollamak, kaçakçılığı men,
takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek ve gerekli tedbirleri almak
ve uygulamakla görevli jandarmamız, bu görevlerinin yanı sıra,
ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış
korumalarını sağlamak, adli işlemleri yerine getirmek,
askerî kanun ve nizamların kendisine verdiği görevleri yerine
getirmekle yükümlüdür.
Yüz yetmiş bir yıldır ulusuna ve ülkesine azim ve
kararlılıkla hizmet eden jandarmamızın fedakâr ve
başarıya inanmış mensupları eş ve
çocuklarıyla birlikte, haritalarda yeri, ismi dahi bulunmayan çok uzak
yurt köşelerinde her türlü ülke nimetinden uzak, ancak vatan sevgisi ve
insanına duyduğu hizmet aşkıyla, gururla, onurla,
yılmadan, usanmadan özveri ve fedakârlıkla görevlerini yerine
getirmeye devam etmektedirler.
Onlar Çanakkalede İstiklal Savaşında ülkemizin
bütünlüğü uğrunda nasıl kahramanca savaştılarsa, bugün
de birliğimize, beraberliğimize ve ülke bütünlüğümüze kasteden
bölücü teröre karşı yürütülen mücadelede daima ön saflarda yer alan,
bu uğurda canlarını ve kanlarını çekinmeden feda eden
ve edecek olan isimsiz kahramanlardır.
Değerli milletvekilleri, güvenlik kavramının her
geçen gün yeni bir boyut kazandığı ve güvenliği etkiyen
parametrelerin sürekli değiştiği, terör örgütleri ve suç
odaklarının gelişen iletişim ve bilgi
çağının etkisiyle geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde
karmaşık, sistemli, organize ve küresel boyuta
ulaştığı günümüz ortamında toplumun da
jandarmamızdan beklentileri artmış bulunmaktadır. Jandarma
Genel Komutanlığı bu beklentileri karşılamak ve
güvenlik hizmetlerini daha etkin, süratli, verimli ve koordineli bir
şekilde icra edebilmek maksadıyla, çağın gereklerine göre
gelişim ve değişime ayak uydurmaya, 21inci yüzyılın
kendisine yükleyeceği sorumlulukları da karşılamaya
hazır bulunmaktadır.
Ayrıca, jandarmamız Avrupa ve Akdeniz Jandarmalar ve
Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Birliğine üye olan 11 ülkeden 1i olup
dünya jandarmaları içinde etkin bir konuma sahiptir. Avrupa Jandarma
Kuvvetine ise 13 Mayıs 2009 tarihinden bu yana gözlemci
sıfatıyla katılmış bulunmaktadır.
Ülkemizin iç güvenliğinin sağlanmasında bu derece önemli bir rol üstlenen
jandarmanın görevlerini daha etkin bir şekilde yerine getirebilmesi,
günümüz şartlarına uygun modern araç, silah, teçhizat ve özel malzeme
ile donatılması, yeterli kaynağın sağlanmasıyla
mümkün olabilecektir. Bu kapsamda 4 milyar 563 milyon 661 bin liralık
ödenek 2011 bütçesinden sağlanmakta, bununla, yasa dışı
göçle mücadelenin sosyal, ekonomik, politik, hukuki boyutları da dikkate
alındığında, sınırlarımız ve çevresinde
görev yapan birimlerin teknolojik imkânlarla donatılması, Jandarma
Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemleri Projesi olan JEMUSun hızla
tamamlanması gerekmektedir.
Önceki yıllardan yapımı devam eden inşaat ve
projelerin tamamlanması ve uygun olmayan şartlarda iskân edilen
birliklerin hizmet binalarının bakım ve onarımı ile
yiyecek, giyecek, özel malzeme alımları gibi zorunlu giderlerin
karşılanması hedeflenmektedir. Diğer taraftan, TOKİ
tarafından sınır boylarında yüz doksan üç adet jandarma
karakoluyla ilgili inşaat ve diğer işlemler devam etmektedir.
Jandarmamız, yüksek fizik ve moral gücüne sahip,
eğitimli ve nitelikli personeli, devamlı gelişen fonksiyonel
teşkilatı, sahip olduğu yüksek teknoloji ürünü silah, araç ve
malzeme sistemleriyle, görev yaptığı her yerde, kanunların
ve nizamların öngördüğü şekilde, tüm Türkiye Cumhuriyetinin
önemli bir gücü ve teminatı olmaya devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle Türk Silahlı
Kuvvetlerinde görev yapan ve emekli olan astsubaylarımızın
1inci dereceye çıkarılması ve uzman
jandarmalarımızın kademe ilerlemesiyle alakalı yasa
tekliflerinin de bir an evvel kanunlaşmasını temenni ediyorum.
Yine bu vesileyle, memleketimizin en ücra köşesinde çok zor
şartlar altında görev yapan jandarma personelimize
şükranlarımızı sunuyor, şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyor, gazilerimizi ve emekli jandarma personelini de minnetle anıyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Akman.
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı İsmail
Göksel, Niğde Milletvekili.
Buyurun Sayın Göksel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL GÖKSEL (Niğde) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığımıza bağlı olarak kurulan Sahil Güvenlik
Komutanlığımızın bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Mardin Dargeçitte görevliyken
şehit olan Uzman Jandarma Kıdemli 4. Kademe Çavuş Kenan Erdemin
ailesine, yakınlarına, tüm Niğdeli hemşehrilerime ve Türk
milletine başsağlığı diliyorum.
Sayın milletvekilleri, 1982 yılında
İçişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulan
Sahil Güvenlik Komutanlığı uluslararası hukuk
kuralları uyarınca egemenlik ve denetimimiz altında bulunan tüm
deniz alanlarında faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu egemenlik,
kayıtsız şartsız Türk milletinin egemenliğidir.
Stratejistler diyor ki: Boğazları kontrol eden yani
egemen olan denizleri kontrol eder. Denizleri kontrol edenler dünyayı
kontrol eder. İşte Egemen olur dünyaya. diyor. Bu, çok önemli bir
görevdir. Türkiye yüz ölçümünün yaklaşık yarısına eşit
büyüklükteki deniz yetki alanlarımızda kendine tevdi edilen görevleri
icra ederken can ve mal güvenliğini ön planda tutan Sahil Güvenlik
Komutanlığı Hopadan İğneadaya, Enezden Çevlike
kadar altmış beş üs, liman ve yerleşim yerinde
konuşlanmış, muhtelif büyüklükte sahil güvenlik botu, mobil
radar, helikopter ve uçaklara sahiptir. Sahil Güvenlik
Komutanlığı en son teknolojiyle donatılmış
ekipmanlarıyla mavi vatanda yasa dışı göç,
kaçakçılık -buna insan kaçakçılığı da dâhil-
deniz kirliliğine karşı mücadele ve arama kurtarma görevlerini
başarıyla icra etmektedir.
Sahil Güvenlik Komutanlığında 2010
yılında on bir aylık dönemde icra edilen faaliyetleri bazı
rakamlarla size açıklamak istiyorum. 368 adet arama ve kurtarma
olayında 1.719 insan hayatı ve 109 tekne kurtarılmıştır.
Yakalanan suçlular -kaçakçılık da dâhil- ilgili makamlara tevdi
edilmiştir. Bunun yanında, 2010 yılı içerisinde Sahil
Güvenlik Komutanlığında 88 vatandaşımıza
tıbbi tahliye yapılmış, 2 vatandaşımıza
organ naklinin yapılması maksadıyla 2 adet sahil güvenlik
helikopteri görevlendirilmiştir.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, Sahil
Güvenlik Komutanlığımızın devam eden bazı
projelerinden bahsetmek istiyorum. Denizlerimizin MOBESEsi olarak sahil
gözetleme radar sistemi projesi ihale aşamasına gelmiştir.
İnşallah, Türk uydusu fırlatıldığında
kontrol edilmeyen bir nokta kalmayacaktır,
kıyılarımız, limanlarımız, denizlerimiz, ekonomik
alanlarımız, kıta sahanlığımız dâhil. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
İşte, arkadaşlar, bugün Egede barış
varsa Sahil Güvenlik Komutanlığının kurulmasıyla
vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ağır deniz ve hava şartlarında arama kurtarma ve diğer
görevleri icra edebilecek helikopterler ile 1.700 tonluk sahil güvenlik arama
kurtarma gemileri ülkemiz tersanelerinde yapılmıştır. Daha
cumartesi günü arama ve kurtarma gemilerinden ikincisi de Vira bismillah
diyerek denize indirilmiştir. 190 tonluk sahil güvenlik botu inşa
çalışmaları Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
tersanesinde devam etmektedir.
Tüm dünyada örnek alınan, vuruş ve duruş gücüyle
birçok ülkenin beğenisini toplamakla birlikte ülkemizde üretilen
botların yurt dışına ihracatında Sahil Güvenlik
Komutanlığının teslimat ve eğitim konularında
örnek davranışları bütçemize de, güvenliğimize de büyük
katkılar sağlamaktadır.
Bu entegrasyon çerçevesinde, 2006 yılında Sayın
Başbakanımız tarafından imzalanan Ulusal Eylem
Planında da belirtildiği gibi, AB ülkeleri sahil güvenlik
komutanlıkları arasında örnek seviyede birlik, teşkilat ve
platform standartlarına ulaşmıştır. Bu maksatla Sahil
Güvenlikte çalışan tüm görevlilerimizi tebrik ediyorum.
Bütçenin, İçişleri Bakanlığımız
bütçesinin yüzde 2sini teşkil eden, yeni kurulan ve büyük görev
alanı olan bu kuruluşumuza daha çok destek yapmak zorunluluğu
vardır. Bu hususta çalışan tüm personelimizi kutluyor ve
teşekkür ediyorum. Süreyi de bitirmiş bulunuyorum. Büyük Atatürkü
saygıyla anıyorum, diyor ki: Az zamanda çok işler
yapacağız. Beş dakikada bütün konuyu anlatacağız.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Göksel.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mehmet Ufuk
Uras.
Buyurun Sayın Uras. (BDP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, öğleden evvelki çalışma
süremizin Sayın Hatibin konuşması tamamlanana kadar
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Buyurun, süreniz yirmi dakikadır. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli vekiller; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına, Dışişleri
Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü bu Genel Kurul
toplantısında, Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili
Türkiye Büyük Millet Meclisine, ulusal ve uluslararası kamuoyuna
yansıyan bilgiler ve Hükûmetin pek de cömert olmayan
sınırlı bilgilendirmeleri üzerinden görüş ve
değerlendirmelerimizi sayın heyetinizle paylaşmaya
çalışacağız. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ne denli zorlu bir
coğrafyada bulunduğunu hem tarihimiz hem de bugünümüz yeterince bize
göstermektedir. Yalnız bugünün uluslararası ilişkileri ve
dengelerinden kaynaklanan sorunlar değil, bünyesinden yirmi yedi devlet
çıkan Osmanlıdan devraldığımız ilişkilerden
de beslenen çeşitli sorunlar nedeniyle de bunu her dönemde çok sıcak
bir şekilde yaşıyoruz. Yerelliğin neredeyse devrini
tamamladığı, küreselleşmenin giderek hâkim eğilim
hâlini aldığı günümüz dünyasında, dış politika da
devletin özel alanı olmaktan çıkıp sivil siyasetin ve
yurttaşların üzerinde söz söylediği ve saydamlaşma talebini
yükselttiği bir açık politik zemin hâline gelmeye
başlamıştır.
Örneğin, son WikiLeaks olayının politik
şahsiyetlerimiz ve ülkeler hakkında yarattığı
sansasyonel sızıntılar olağanüstü ilgi gördü. Az
kalsın dış politikayı bırakıp iç politikayı
bu sızıntı belgelerine endeksliyorduk. Bu diplomatik depremin
temel mahiyetini anladığımız hâlen şüphelidir.
Uluslararası basında bu, bir tür yeni Pearl Harbor
baskını gibi algılanıyor. Derslerle dolu bu gelişmeyi
iç hesapların hırsına kurban etmek üzereyiz. Hâlbuki
karakteristiğini geçtiğimiz yüz elli yılda alan dünya
diplomasisini temelden sarsabilecek bir vakayla karşı
karşıyayız.
Saydamlık talebi dünya ölçüsünde önü alınamaz bir hâle
gelmiştir. En son Rus televizyonunda gördüm, Dışişleri
Bakanlığı Rusyada artık elektronik daktilo yerine mekanik
daktiloya geçme noktasına bile geldiğine göre, bu, paranoyanın
gücünü gösteriyor.
Dış politikayı sadece bir devlet politikası
değil, alternatif sivil seçeneklerin değerlendirilebileceği,
siyasi partilerin birbirinden farklı görüşler getirebileceği bir
zemin olarak ele almak gerek çünkü dış politikada ülkenin
çıkarı, kamu çıkarı dediğimizde bundan ne
anladığımız belli olmayabilir, farklı olabilir.
Örneğin, Bakanlığımızla Ermeni patrikhanesinin
seçiminde 6 bin imza toplayıp Patrikhaneye biz seçmek istiyoruz
patriğimizi. diyen cemaatin görüşünü mü esas alacağız
yoksa Hayır, ben sizin ruhani liderinizi seçmenizi değil benim
ilişkimi esas alıyorum. mu diyeceğiz? Bütün bu konularda
farklılıklar doğaldır, olmalıdır. İşte Tezkerede
bunu çok açık bir şekilde gördük. AK PARTİnin getirdiği
Tezkereye CHP karşı çıkabilecekken karşı
çıkmadı, CHP, AK PARTİ, MHP birleşti bir BDP grubu
karşı çıktı. Bu konularda farklı görüşlerin
olması doğaldır.
Gününü doldurmuş anlayışların daha fazla
sürdürülemeyeceği bir zemine doğru gidiyoruz.
Dışişleri Bakanlığının bu gelişmelerden
gereken olumlu dersleri çıkarmasını, Bakanlığın
çalışma alışkanlık ve metodolojisini yeni durum
üzerinden gözden geçirmesini, atılan yeni adımlar hakkında
Meclis ve kamuoyunu da aydınlatmasını bekliyoruz. Örneğin,
yeni bir gelişme olarak Teşkilat Kanunu benim de içinde olduğum
Dışişleri Komisyonunda görüşülürken ilk defa Komisyona
KESKe bağlı Büro Emekçileri Sendikası dâhil edildi,
görüşlerini ifade ettiler ve bir tür bir demokrasi örneği olarak
bundan mutlu olduk ama iş yeri temsilcileri bugün hâlâ diyor ki:
Diğer bakanlıkların personeliyle aramızdaki makas
açılıyor, 5.500 kişinin 2.500ü hâlâ sözleşmeli personel kapsamında,
çalışma koşullarının iyileştirilmesi lazım,
4/B statüsündeki personelin iş güvencesine kavuşturulması
lazım. gibi görüşleri sendikamız ifade ediyor. O yüzden
teşkilatın kendi içinde demokratikleşmesi, özlük haklarına
sahip olması çok daha nitelikli bir çalışmayı ortaya
koyacaktır.
Hatırlanacağı gibi, AKP Hükûmeti Türkiyenin
dış politikasının temel duruşunun komşularla
sıfır problem olduğunu ifade etmişti. Bu politika,
Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğuda ülkenin istikrar ve güvenliğini
riske sokan her gerilim ve anlaşmazlıklara karşı diyalog ve
sivil diplomasiyle çıkış yolunun aranmasıydı.
Sorunların askerî değil, sivil siyasi çözümle ele alınması
anlayışına dayanıyordu. Yaklaşım böyle olmakla
beraber, izlenen çizginin böyle mi olduğu, bekleneni verip
vermediğini tartışmalıyız ama burada bazı vekillerin
konuşmalarından görüyorum ki hâlâ şiddet politikası, nefret
politikası, gerilim politikası bir alternatif olarak sürdürülüyor.
Bu, kabul edilebilir bir şey değil.
Elbette ki dış politika alanı, bütün süreçlerini
tek başına bir ülkenin belirlediği ve dolayısıyla
basit bir başarı-başarısızlık ikilemi içerisinde
ele alınabilecek bir konu değil. Çünkü belirleyeni çok, tarihsel
faktörlerin hepsinin devrede olduğu, tek tek ülkelerin içinde bulunduğu
bağların birçok şeyi belirlediği karmaşık bir
alanda bulunuyoruz. Üstelik atılan her adımın etkilerinin hemen
yirmi dört saat içinde sonuçlarının alınmayacağı,
zamana yayılacağı çok açık bir gerçeklik.
İşte, İran konusu böyle bir mesele. İrana
nükleer bahaneyle, ABDnin kumandasında, İsrailin açık ve
bazı Arap ülkelerinin örtülü destek vereceği uluslararası bir
koalisyonun askerî operasyon düzenlemesine grup olarak kesinlikle
karşı olduğumuzu ifade etmek isterim. Bölgemizde ve
komşularımızda elbette nükleer silah bulundurulmasını
istemeyiz ama çifte standarda da düşmemeliyiz. Bu melanetin içinde Türkiye
ev sahibi mi olacaktır, bu melanetin ev sahibi mi olacaktır, yoksa
barışın bir aktörü mü olacaktır, buna hızla karar
vermemiz gerekiyor. Sivil toplum örgütlerinde Komşuma dokunma.
politikasına kulak verilmesi önemlidir. Nükleer silahlanmaya
karşı hassasiyetin, İsraili de içerecek bir şekilde
sürdürülmesi son derece önemlidir. Nükleer kalkan konusu bu açıdan
turnusol kâğıdıdır. WikiLeaks belgeleri sayesinde, NATO
mahreçli nükleer bombalar ve yarattığı riskin ortaya
çıktığını yani bizim bütün
iddialarımızın aslında doğru olduğunu bir kere
daha görmüş bulunuyoruz.
Değerli vekiller, ana muhalefet partisi sayın
konuşmacısının anti-amerikan tutumunu son derece olumlu
bulduğumu ifade ederim. Demek ki önümüzdeki süreçte İncirlike
ilişkin, NATOya ilişkin eylemlerimizde artık yalnız
kalmayacağız. Yalnız, Irak yönetimine ilişkin demin de
söylediğim olumsuz tutum, örneğin Amerikan piyonu şeklindeki
yaklaşım kabul edilemez çünkü o zaman Siz NATO oyununda, NATO satrancında
şah mısınız? Vezir mi sayıyorsunuz kendinizi? diye
sorarlar. O zaman gelin, NATOya karşı, İncirlike
karşı kendi içimizde tutarlı olmak istiyorsak bu zeminde ortak
bir hat geliştirin.
AKP Hükûmetinin dış politika adımlarının
hem ülke içinde hem uluslararası arenada da tartışma
yarattığı ortadadır, öyle ki konu Türkiye'nin ekseninin
değişip değişmediği noktasına gelmiştir.
Peki, önceki eksen neydi, ondan çok mu memnunduk ya da eskiden çok kötüydü de
bu Hükûmet döneminde mi şaha kalktık soruları önemini koruyor.
Eksen dediğiniz, eksen kayması dediğiniz disk
kayması gibi bir şey değil, böyle tık diye bir şey
olacak ve ekseniniz kayacak
Ben pek eksen kaymadığını
Dışişleri Komisyonu üyesi olarak gelen heyetlerin
bilişiminden görüyorum. Dış ilişkilerde ne olduğunu
bilemiyorum çünkü BDP Grubu olarak dış gezilerde ve ilişkilerde
vebalı muamelesi gördüğümüz için, ambargo yediğimiz için
diğer partilerin anlaşmasıyla hiçbir dış
toplantıya katılmadık. Oralarda bir eksen kayması olup
olmadığını katılan milletvekillerimiz daha iyi
bilirler ama Venezüella Dostluk Grubu üyesiyim, Chavez bütün Orta Doğuyu
dolaşıyor Gelin, Chavezi de Türkiyeye davet edelim, hiç
değilse enerji politikamızda rahatlık sağlar.
dediğimizde eksenin kaymadığını görüyorum. Gelin,
Abazalarla ilgili bir tutum alalım, 23 Nisanda Abhazya gençlerini de
çağırın. dediğimizde, bakıyorsunuz eksen
sapasağlam duruyor. Zaten bizim temsilciler de Çin heyetiyle
görüştüklerinde Uygur meselesinde Çinin bütünlüğünün esas
olduğunu söylüyorlar, Sırbistanın bütünlüğünün esas
olduğunu söylüyorlar. Demek ki buralarda eksen kaymıyor. Peki,
diyeceksiniz Kaddafiden insan hakları ödülü almak nedir? Onu eksen
kaymasından çok başka bir kaymayla izah etmek gerekiyor.
Şimdi, Kıbrıs sorunu tabii bizim açımızdan
çok önemli, burada bir çıkmaza sürüklendiğimizi görüyoruz.
Birleşmiş Milletlerin ve ABnin desteklediği Annan Planına
ne KKTC ne de Türkiye Hayır. dedi. Rum tarafı ve ABnin katı
tavrı nedeniyle süreç açmaza sürüklendi ama bazı limanların
kısmen açılması ve KKTCdeki askerlerden bir bölümünün geri
çekilmesi yoluyla acaba süreç zorlanamaz mıydı?
Şimdiki iki ayrı devlet durumunu nihai durum hâline
getirmek gibi bir niyet olmadığı ifade edildiğine göre,
Biz üzerimize düşeni yaptık. rahatlığının
arkasındaki neden nedir sorusunu sormamız gerekiyor.
Türkiye'nin dış politikası ve AB hedefini
Kıbrıs sorununa rehin vermemeliyiz. Eşit siyasal haklara
dayalı iki kesimli ve iki toplumlu bir federasyon modelinde bu sorunun
kısa zamanda çözüme kavuşması için inisiyatif almaktan imtina
etmemeliyiz. Otuz altı yıl, kaybedilen otuz altı yıl yeter
gibi gözüküyor. Tabii, ideal durum, İngiliz üsleri de dâhil olmak üzere,
bütün adanın demilitarizasyonunu savunmak olmalıdır.
Demin söylediğim gibi, küreselleşme aslında kendi
içinde karşıtını yaratıyor. Her alanda biz
barışın küreselleşmesini savunabiliriz. Çok eksenlilikle
küreselleşme bağdaşıyor mu bilmiyorum. Bugün Çinin Dünya
Ticaret Örgütüne girmesini sağlayan ABDnin kendisidir. Çok kutuplu
dünyadan, bazı vekiller zaman zaman Tek kutuplu dünyaya geçtik. diyorlar
ama tek ve kutup birlikte telaffuz edilemez bir hegemonik dünya var. Hegemonya
rızanın örgütlenmesiyse dünyanın bu hâline biz razı
değiliz, razı olmamak durumundayız.
Avrasya Seçeneği diye uydurulan seçeneğin Avrasyaya
baktığınızda merkezinde ABD ve Batıyı
görürsünüz. Türkiye'nin Avrasya ülkeleriyle Türk cumhuriyetleriyle
dış ticaretinin yüzde 4 oranında olması zaten durumu
yeterince özetliyor.
Ermenistan ile ilişkilerimizin normalleşmesinde de
benzer bir durumla karşı karşıyayız. Stadyumlarda
atılan barışçıl adımlar bir başka ülkeyle
ilişkinin kıskacına takılabiliyor. Her 24 Nisan günü ABD
Başkanı jenosit kelimesini kullanacak mı? diye ulusal
endişelere sürüklendiğimizi görüyoruz. Türkiye bu konuda diplomatik
cesaretini hiçbir ülkenin ipoteği altına sokmamalıdır.
Kapıların açılması hem Türkiye'nin hem de
komşularının lehine olacaktır. Bölgede barış,
demokrasi ve istikrar aktörü olmak istiyorsak öncelikle bize ve
komşularımıza hizmet edecek olumlu adımlarımıza
yönelik dış ambargolardan kurtulmalıyız. Bu mesele bizim
meselemizdir, başka parlamentoların meselesi değildir.
Irakla ve Kürt Bölgesel Yönetimiyle ilişkilerimizde de
benzer bir sorun söz konusudur. Malum, Kürt sorunu bizim en temel sorunumuzdur.
Çok can ve kan kaybettik. Acımız derindir. Henüz çözüme de
ulaşmış değiliz ama ağır da olsa temel sebebin
ülkenin siyasal modelinde, geleneksel anlayışlarda ve ondan
kaynaklanan acımasız, kör uygulamalarda olduğunu görür gibiyiz.
Hâl böyleyken, içeride yaşadığımız sorunlarla
uğraşırken Kürt yurttaşlarımızın hemen
yanı başındaki akrabalarıyla ve Irak Hükûmeti ve
partileriyle ilişkilerin bozulması kabul edilemez. Dış
politika zaten soy merkezli olamaz, yurttaş merkezli olmalıdır.
Kendi içimizde demokratik ve barışçı çözüme bağlamamız
gereken bu sorunu Iraka havale etmemiz de kabul edilemez. Bu gerilimin çok
uzun sürdüğünü görüyoruz, şimdilerde durumun böyle
gidemeyeceğini görüyoruz. Türkiye kendi içinden kaynaklanan bir sorunu
hiçbir komşusu üzerinden ve ona havale ederek çözemez. O nedenle, Irak iç
siyasetinin bir iç aktörü olmayı küresel bir despot olarak ABD uygun görebilir ama Türkiye
bundan uzak durmalıdır. Bu coğrafya artık ülkesel ve bölgesel
mühendislikleri kaldıramayacak kadar şişmiş görünüyor. Son
Cumhurbaşkanlığı seçiminden de buna ilişkin yeterince
ders çıkarılmalıdır.
O yüzden, demin söylediğim gibi demokratik, diplomatik çözüm
yerine hâlâ askerî operasyonlardan medet ummak kabul edilemez. Defalarca
denenen kara operasyonlarının hâlâ burada savunulması kabul
edilemez. Batı açısından üç tane Irak vardır
arkadaşlar: Normal, süper, kurşunsuz. Biz komşumuza yani Iraka
bu gözle bakamayız. Enerji ve su politikası gibi küreselleşmenin
devasa meselelerinde bir barış ortamına kavuşmamız
Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünü gerektiriyor. O zaman, sıfır sorun
politikası bizim açımızdan içimiz
dışımızın bir olması gereken, Yurtta
barış, dünyada barış politikası olmalıdır.
İşte, ana dilde
eğitim hakkı gündeme geldiğinde bir bakıyorsunuz
Genelkurmay Başkanlığı hemen tepki veriyor. Beklenir ki
tepkiyi Dil Kurumu versin yani Dil Kurumu desin ki mesela Öyle değil ama
böyle. Herhangi bir çocuğunuz üç dil, dört dil bildiğinde Ya, ne kadar iyi, ne kadar kültürlü bir
çocuk. dersiniz. Piyano çalıyor, keman çalıyor, şiir okuyor,
çok kültürlü, çok dilli. dersiniz, o bireyde takdir ettiğiniz topluma
denk düştüğünde, bu sefer buna tepki gösteriyoruz.
Dillerimiz, kültürlerimiz, kimliklerimiz,
inançlarımızın hepsi bizi zenginleştirir. Kürtlerin Kürtçe
konuşması şaşkınlık yaratmamalıdır.
Dili kelepçelemek doğru bir politika değildir. Yıllardan beri
siyasette yasaklı, sokakta işsiz, savaşta ölü olmayalım
dedik.
NATOya bakalım. Bu kadar itiraz edilen askerî bürokrasi
NATOda iki dil üzerinden ilişki kurmuyor mu? Bizim, Türk
cumhuriyetleriyle kurduğumuz ilişkilere
baktığımızda biz tercüman kullanmıyor muyuz? Yani bir
kendi toplumumuzla yüzleşmeliyiz, bir de uluslararası
ilişkilerdeki vazettiğimiz vakaların ne ölçüde gerçekleşip
gerçekleşmediğini de sorgulamalıyız iki yanlı.
Şimdi, bilinmeyen dil konuşulduğunda Bilinmeyen
dil konuşuluyor. deniliyor. Ben size bilinmeyen -biliyor musunuz
bilmiyorum- bir şiir okuyayım, onu da Bilinmeyen dil diye yazacak
mısınız bakalım?
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur.
Herkesi sen dost mu sandın, belki ol ağyâr olur.
Sâdıkâne belki ol âlemde bir serdâr olur.
Yâr olur, ağyâr olur, serdâr olur, didâr olur.
Sizin işinizi zorlamak için söylemiyorum ama, artık bunu
da Bilinmeyen dil diye umarım yazmazsınız.
Yasaklarımızı kaldırmalıyız. Dilekçe
hakkı, herhangi bir anayasal, yasal değişikliği
gerektirmiyor, dilekçe hakkı söz konusu olmalı her alanda.
Sayın Bakanımıza geçen gün söyledim TRTde
Yılmaz Güney filmleri yasak, biliyor musunuz? Hayır, nasıl
olur! dedi. Üstelik Yılmaz Güneyin Kasımpaşalı Recep
diye bir filmi var. Hani, onunla başlayabilirsiniz. dedim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Kasımpaşalı Recep bir
tane olur, iki tane olmaz!
MEHMET UFUK URAS (Devamla) Her türlü yasağa karşı
olmamız gerekiyor.
12 Eylül darbesini yapan, Kenan Evren Kışlası
Ben
Fenerbahçeliyim ama, Nazizmi savunan Saraçoğlunun Saraçoğlu
Stadı diye adının verilmesi de dâhil olmak üzere bütün
yasakların kalkması gerekiyor.
Olumlu bir şey var tabii, geçen gün Fatsa Belediyesine rica
ettik. 12 Eylül deyince akla Fatsa gelir. Terzi Fikrinin
yaptığı caddeye Kenan Evren Caddesi adını
koymuşlardı, oy birliğiyle demeyelim, MHPnin 2 üyesinin reddi
dışında, topluca, Fatsada, Sevgi Caddesi oldu, Kenan Evren
Caddesinin adı değiştirildi. Darısı diğer
kışlaların caddelerin, okulların adına.
O yüzden, bu konjonktürde bütün yasakları
kaldırmalı ve silahlar susmuşken, güven verici
adımları atmalıyız ki, dış ülkelerle
ilişkimizde de bir örnek model oluşturabilelim.
Burada, Habur konusunda herkes bir yarışmaya girdi. Biz
Haburda süreci izlemiştik. Bütün sakilliklerine rağmen, oradaki
insanların sevinci Artık çocuklarımız ölmeyecekti. Ama
hiç kimse buraya çıkan Sevahir Bayındır ve
arkadaşlarının Haburla ilgili hazırladığı
dosyaya bakmak gereksinimi duymadı. Oradaki 17 bin insan nasıl
topluma kazandırılacak? Nasıl oradaki, kamplardaki
insanların insanca yaşama koşulları sağlanacak?
Siyasetse, negatif siyaset değil pozitif siyaset üzerinden
adım atmamız gerekiyor. Kimliklerimiz
ve kültürlerimiz bizi parçalar mı? sorusuna Miloseviç Parçalar.
dediği için Yugoslavyada tek tipleşme oldu. Bize Yugoslavyayı
örnek verenlere söylemek gerekir ki çok kültürlülük, çok kimliklilik bizi
zenginleştirir, parçalamaz.
Bir dalga kıyıya doğru giderken önündeki
dalganın sükûnetini görünce şaşırır Görmüyor musun,
kıyıya gidince yok olup gideceğiz. der, önündeki dalga
Yanılıyorsun, biz aynı zamanda denizin bir
parçasıyız, denize kavuşacağız. der.
Kimliklerimiz birer tespih tanesiyse o tespih tanelerini
oluşturan ip yani ortak değerlerimiz bizi ayakta tutuyor. Ortak
değerlerimiz ile kimliklerimizi ve kültürlerimizi özgürce yaşamak
asla birbiriyle çelişen özellikler değildir. O yüzden, önümüzdeki
süreçte bu adımları kararlılıkla atarsak dış
politikada da iç politikada da elimiz son derece rahat olur.
Orhan Pamuk İstanbula Dünyanın merkezi. diyordu. Çok
kültürlü, çok kimlikli bir Avrupa ile çok kültürlü çok kimlikli bir Türkiye
mücadelesinin senkronizasyonu da bizim için önemlidir. Hakikaten, Avrupa
kültürünün merkezinin aslında Bizansı da katarak Anadolu
olduğunu söyleyebiliriz. Anadolu coğrafyasındaki değerlerin
siyaseten karşılığını yaratacak reformların
sağlanması ülkemizin önünü açacaktır, Türkiyeyi demokratikleştirecektir,
uluslararası ilişkilerde de örnek bir ülke olarak somut adımlar
atabileceğiz.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Uras.
Sayın milletvekilleri, birleşime saat 14.00e kadar ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 13.08
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının on birinci turu üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Nuri Yamana aittir.
Buyurun Sayın Yaman. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığının bütçesi üzerinde konuşma yapmak üzere
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlarım.
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) Kimi
selamlıyorsun? AKPliler mi var?
M. NURİ YAMAN (Devamla) Evet, tabii, Türkiye'nin en önemli
icraatçı bir bakanlığının bütçesi üzerinde
görüşüyoruz ama burada kamuoyunun da bilgisi ve duyurusu
bakımından da söylemek istiyorum ki bizi izleyen değerli
halkımız, ne yazık ki böyle önemli bir bakanlığın
bütçesinin görüşüldüğü şu saatlerde önümdeki sıraların
tamamıyla boş olduğunu görmenin de büyük bir üzüntü
verdiğini belirtmek istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Niye tamamıyla olsun canım!
Bizi yok mu sayıyorsunuz? Bizi niye yok sayıyorsunuz?
M. NURİ YAMAN (Devamla) Evet, bu konuda tabii ki çok önemli
konulara değinmek istiyorum. Neden mi? Çünkü bu Bakanlıkta uzun süre
görev yapan bir mülki idare amiri olarak en azından Sayın
Bakanımın, İçişleri Bakanımın ve başta onun
Müsteşarı ve diğer kurmay heyetinin de bu söyleyeceklerime
herhâlde kulak vereceğini, önemseyeceklerini düşünerek sözlerime
başlamak istiyorum.
Bu Bakanlık, 759.492 kilometrekarelik bu ülkenin hemen hemen
her kilometrekaresinde etkinliğinin, çalışmasının ve
hizmetinin yürütüldüğü bir bakanlıktır. Bu nedenle,
İçişleri Bakanlığının bu coğrafyada hizmet
ürettiği alanın genişliğiyle ilgili olarak sorunları
ve değineceğim konular da bu kapsamda büyük ve önemlidir.
Evvela konuşmama başlamadan önce, dün
Diyarbakırın Silvan ilçesinde meydana gelen ve -bundan önceki- 19
Aralık olaylarını protesto eden -kadın inisiyatifine
karşı- tam da İlçe Emniyet Müdürlüğünün önünden geçerken el
bombası atıldığı iddiasıyla yaralanan
kişilere acil şifalar diliyorum ve bu olayı kınıyorum.
Yine bu antidemokratik uygulamayı protesto etmek
amacıyla Diyarbakır il merkezinde partililerimizin bugünü
kınamaya yönelik yapmış oldukları demokratik kitle
hareketini, bir terörün ve baskının örneğini gösterecek
şekilde il binasını ve meydanıyla beraber abluka
altına alan, daha sonra kitleyi dağıtmak üzere el bombası
ve saldırıyla gerçekleştirilen bu olayı da burada
kınayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında da
belirttiğim gibi bu Bakanlık gerçekten önemli bir
bakanlıktır. Bu Bakanlığın elinin
uzanmadığı Anadolunun hiçbir köşesi olmadığını
belirttim. Bu nedenle, sorunları da bu çapta devasa sorunlardır. Benim
bölgemin ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı, Kürt
coğrafyası olarak adlandırdığımız bu
bölgede otuz yıldan bu yana sürdürülen baskı, zulüm ve terörle sözüm
ona mücadele kapsamında yapılan köy boşaltmalarına, üç
binin üzerinde yakılan, yıkılan köylere karşı
köylülerin zararlara uğramalarına ilişkin yapılan
değerlendirmelere değinmeden geçemeyeceğim. Bunu da bu amaçla
kurulan zarar tazmin komisyonlarının bu bölgede içler acısı
hâlini de yakın bölgemden, Muşun merkez ve ilçelerinden örneklerle
gözlerinizin önüne sermek istiyorum.
Sayın Bakan Bütçe Plan Komisyonunda yaptığı
konuşmada başvuru sayısını 359.028 olarak belirtiyor
ve bunun 251.149 adedinin sonuçlandırıldığını ve
1 milyar 965 milyona yakın da ödeneğin bu kişilere
ödendiğini söylüyor. Evet, belki bu ödemeler rakamsal olarak doğrudur
ama bölgede yaptığımız incelemelerde, tamamıyla
iktidar partisine yakın olan ve korucuların hem aracı hem de
kendi tazminleriyle ilgili yaptıkları başvurularda
dosyalarının çok kısa sürede sonuçlandığını
görüyoruz. Yapılan bu zararlara, verilen bu yıkımlara
karşı tutulan tutanaklarda sadece maddi zarar tazmini olarak
değerlendiriliyor.
Değerli milletvekilleri, buradaki bu insanlar diri diri
yakıldılar, buradaki bu insanlar hayvanlarıyla beraber kendi
yurtlarında, kendi barınaklarında göz göre göre
yakıldılar ama her nedense, bunlarla ilgili tutanaklarda,
bunların bir sosyal yara olarak nasıl buradan göç ettirilmeye
çalıştırıldıklarına ve bunların sosyal
sıkıntılarına da hiç değinilmiyor. Bu
komisyonların büyük bir kısmı da tamamıyla kamu
kurumlarından oluşan ve tamamıyla kendi istekleri
doğrultusunda oluşturulan raporlara dayalı olarak
yapılıyor. Bu raporların oluşturulmasında istenen
belgeler de bunların tamamıyla aleyhinde olan belgeler. Güvenlik
birimlerinden ve jandarmadan böyle bir olayın olup olmadığı
soruluyor. Tabii ki jandarma da kendi kayıtlarında böyle bir
olayını bildirmediğini rapor ettiği zaman da bu
dosyaların büyük bir çoğunluğu karara bağlanmadan ret
kararıyla sonuçlanıyor.
Yine, avukatların ve vekillerinin bu dosyaları inceleme
istemine karşı burada buna karşı bir tutumla tamamıyla
dosyalar avukatlardan gizleniyor. Benim hazırlanan sulhnamelerle ilgili
olarak da bölgemde yaptığım incelemede bu sulhnameler,
tamamıyla bir dayatma biçiminde ve o insanları bunu kabule mecbur
edecek bir şekilde dayatılarak, vatandaş gelecekteki
zararının neresinden dönerse kârdır düşüncesiyle, bir
bakıma zorla kabul ettirilmeye çalışılıyor.
Ben bunlara çok basit bir örnekle size bir konuyu anlatmak
istiyorum. Kendim her gittiğimde bu komisyonlarla ilgili,
çalışan arkadaşlarla görüşme yapıyorum ve bunlardan
mesela Malazgirt ilçesinin Boyçapkın köyünde ta 1993 yılında
bütün mal varlığının yakılması sonucu orada 2004
yılında yasal süresi içinde başvuran aynı köyden Ali Gören,
Kâzım Gören, Şehmuz Ünal ve Muhyettin Ünal adlı kişilerin
şu ana kadar daha raporları dahi
hazırlanmamıştır. Çünkü bunlar koruculara yakın
kişiler değildir, çünkü bunlar o mağduriyetlerinde bu devleti
şikâyet etme cesaretini gösteren kişilerdir. Yine Malazgirt ilçesinde
Tendürek, Hasuna, Hasanpaşa, Keranlık, Nurettin, Kutka, Bahçe,
Yaramış, Zikreş, Alika ve Kasmirıza isimli köylerde de
binlerce vatandaşın bu komisyonlarda yapmış oldukları
başvurular hâlen sonuçlanmış değildir. Bu
sonuçlanmamanın nedeni de sayın valilerle ve komisyon
başkanlarıyla bire bir yaptığımız
görüşmelerde ve yaptığımız telefonlarda, işlerin
çok yoğun olması, komisyonların sık sık bir arada bulunmamasından
kaynaklanıyor. Bu nedenle, bu şikâyetlerle ilgili olarak her ne kadar
biz buradan gerekli temaslarda bulunduksa da maalesef ödemeler bir buçuk ve bir
yıldan önce yapılamıyor ve hâlen 2009, 2008 yıllarıyla
ilgili karara bağlanmış olan dosyalar beklemede, orada
duruyordu.
Değineceğim önemli konulardan biri de değerli
milletvekilleri, demokratik açılımla ilgili olarak Hükûmetin
yayımlamış olduğu kitapçığında, koruculuk
sisteminin belli bir süre sonra kaldırılacağı ve bu
hizmetlerin palyatif bir hizmet olduğu şeklindedir. Ancak, bugüne
kadar bu hizmetin hâlen devlet tarafından diretilerek ve bu konuda da yeni
kadroların alınması şeklinde birtakım
girişimlerin olduğunu duyuyoruz. Ben, bu konuyla ilgili olarak sadece
Muş il özelinde Genelkurmay Başkanlığının
İçişleri Bakanlığından 20sinin merkez, diğer
20sinin de ilçelerde olmak üzere toplam 80 adet köy korucusu kadrosunun
yeniden istendiğinin duyumu üzerine Bakanlıkla temasa geçtim. Ancak,
bugüne değin bunun gerçek olup olmadığını bana ilgili
birimler maalesef iletmemişlerdir. Demek ki bu Hükûmetin, hâlen koruculuk
sisteminin belki diğer illerde de kadrolarını artırarak
devam ettirmesi gibi bir projesi vardır.
İçişleri Bakanlığıyla ilgili olarak
değinilecek o kadar çok konu var ki bunlar içinde belli satır
başlarıyla durmak istediğim konulardan birisi de bu yer
isimlerinin değiştirilmesine ilişkin işlemlerdir.
Bilindiği gibi bu işlemler yapılarak bu coğrafyanın
kendi kültüründen, kendi geçmişinden kaynaklı Kürt kültürüyle
özdeşleşen ve onları çağrıştıran bir sürü
isimleri tek taraflı bir dayatmayla, geçmiş hükûmetlerin devamı
olarak bu Hükûmet tarafından da aynı şekilde
değiştirilmesine devam edilmektedir.
Cumhuriyetin kuruluşundan beri, yayınlanan 1940
yılındaki genelgeyle ve yine 1957 yılında oluşturulan
Ad Değiştirme İhtisas Komisyonuyla tek taraflı bu yer,
coğrafi isimler ve köy isimleri değiştirilmiş
bulunmaktadır. En son İçişleri Bakanlığı İl
İdaresi Genel Müdürlüğünün çeşitli periyotlarla
yayınladığı 1978 ve 1968 yılı köy isimlerine baktığımızda,
toplam 28 bin yerin coğrafi terimlerinin değiştirilmiş
olduğunu ve bunun 12.211 adedinin de köy isimleri olduğunu görüyoruz.
Kendi seçim bölgem olan Muş ilinde 359 köyün şu anda 297si
İçişleri Bakanlığının bu köy isimleriyle ilgili
kitapçığın değerlendirilmesinde değiştirilmiş
olarak görülüyor.
Şimdi de Sayın İçişleri Bakanı,
açılımdan sorumlu koordinatör bakan olarak her konuşmasında
bu konularla ilgili olarak eski yer isimlerinin tekrar iade edileceğini ve
bunlara eski isimlerinin verileceğini dile getiriyor. Sayın
Bakanın daha önce de kendilerine ben iletmiştim. Nasıl ki bu yer
isimlerini değiştirirken siz bu halka sormadıysanız,
nasıl ki 1940lara dayalı bir genelgeyle ve yine 1957lerde
oluşturduğunuz bir Ad Değiştirme İhtisas Komisyonuyla
bunu yapmayı başardıysanız, şimdi de İl
İdaresi Kanununun (2/Ç ve D) maddelerini gerekçe yapmanıza hiç gerek
yok. Bu konularla ilgili olarak yetki tamamıyla sizin elinizde. Siz, aynen
o genelgenin kapsamı doğrultusunda, buralarda da il ve ilçelerin
valileri ve kaymakamlarıyla, yine belli birimlerden oluşan bu komisyonlarla,
o halkın kültürüyle, o halkın geçmişiyle ve o halkın
değerleriyle özdeşleşen eski isimlerin tekrar bu komisyonun da
incelemesi ve il özel idaresinin de görüşünü, il genel meclisinin
görüşünü, gerekiyorsa il ve ilçe idare kurullarının
görüşünü alarak, çok rahatlıkla bunları yapma yetkisine
sahipsiniz.
Ben, buradan Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Elinizi
vicdanınıza koyun. Siz bu yerlerin ismini geçmişten bu yana
değiştirirken Kürt halkının ve diğer halkların
iznine ve görüşüne başvurdunuz mu ki şimdi sırf bu işi
yokuşa sürmek için belli birtakım kriterlerin ve birtakım
dayatmaların yerine getirilmesini istiyorsunuz?
Bakın, ben bu meslekte görev yaparken Artvin ilinin ve çevre
illerinin köylerini de gezdim. Hâlen burada Artvin ilini bilen
milletvekillerimiz vardır. Halkımız bizi dinliyor. Gidin
Yusufelinin köylerini gezin, gidin Şavşatın köylerini gezin,
gidin Tortumun köylerini gezin ve oralarda, hem fiilî olarak o dönemin
halkının bir değer yargısı olan, o dönemdeki
halkın benimsediği o köy isimlerini hâlen de facto olarak, fiilî
olarak geçerli olduğunu ve halkın bu isimleri dile getirdiğini
göreceksiniz.
Yine, orada, bana göre basiretli ve ileri görüşlü mülki idare
amirlerinin çoğu da bu köy isimlerinin Türkçe isimlerini
yazdıkları gibi, altına da coğrafi terimleriyle beraber,
kolay bulunması ve halkın hafızasındaki yere
saygılı olarak eski Gürcü dilindeki isimlerini de burada hepsi
aynı şekilde yazmışlar ve bu nedenle diyorum ki bu işi
fazla sürüncemede bırakmadan bir an önce bunu da hemen hayata geçirmenizi
bu halk sizden bekliyor.
Değindiğim gibi bu Bakanlığın Türkiye'nin
bir sürü konularıyla, hizmetleriyle ilgili işlevlerinin yanında
son dönemde kamuoyunu da yakından ilgilendiren Silah Kanunu
Tasarısıyla ilgili de bu tartışmalarda bir iki söz etmeden
geçmek istemiyorum.
Sayın Bakanım, bu konu benim de içinde bulunduğum
İçişleri Komisyonunda enine boyuna tartışıldı.
Siz bu konuda herhâlde silah ithal eden veya bu silahın Türkiyedeki
ticaretini yapan kişilerin baskısı altında mı
kaldınız ki şimdi bir alt komisyonla bu silah taşıma
sayısını ve ruhsatsız bulundurma sayısını
artırıyor, hele hele af tüfeklerinin tamamıyla ruhsat
dışı bırakılmasını istiyorsunuz? Bununla
dünyanın ve ülkelerin silahsızlandığı bir dönemde
acaba bu halkın, her türlü ortamda her türlü psikolojik baskı
altında bulunan bu insanların her gün birer cinayet işlemesini
mi sağlamak istiyorsunuz? Bu nedenle bu konudaki hem silah
taşıma ruhsatının yaşıyla ilgili hem de
sayısıyla ilgili bu düzenlemeyi bir an önce düzelterek komisyona
sunmanızı istiyoruz.
Bu Bakanlığın görev alanı içinde bulunan
önemli bir alan da il genel meclisi üyelerinin konumuyla ve 53 binin üzerinde
mahalle ve köy muhtarını ilgilendiren mahalle ve köy
muhtarlarının özlük hakları ve sosyal haklarıdır.
Bunlara da değinmeden geçmekle bu ülkenin kalkınmasında
özveriyle çalışan bu kadirbilir il genel meclisi üyelerine ve
muhtarlarına bence kötülük yapmış oluruz. Bu nedenle, en
kısa sürede, ayda ancak 520 bin lira almakta olan il genel meclisi
üyelerinin maaş statüleriyle yine ayda 320 bin lira alan köy
muhtarlarının, mahalle muhtarlarının bu
konumlarının da bir an önce düzeltilmesi gerektiğini burada
belirtmek istiyorum.
Zamanımın bu son sürecinde de yine Sayın
Başbakanın 11 Aralık günü Mardinde yapmış olduğu
bir konuşmasından alıntıya yanıt vermek istiyorum.
Sayın Başbakan burada diyordu ki: Biz biliyoruz, faili meçhulleri
çok iyi biliyoruz, Diyarbakır Cezaevini de biliyoruz. Biz yakılan,
yıkılan, boşaltılan köyleri, olağanüstü hâl durumunu,
bunları da biliyoruz. Evet Sayın Başbakanım, sadece
bunları bilmek önemli değil. Ben de size diyorum ki: Bunların
açığa çıkmasını istiyorsanız hemen, derhâl bu
ülkede, bizim de verdiğimiz, diğer partilerin de vermiş
olduğu hakikatleri araştırma komisyonunu oluşturun, gelin
bunları birlikte su yüzüne çıkaralım. Gelin, bu hakikatleri
araştırma komisyonuyla Muşun Vartinis beldesinde diri diri
yakılan ve şu anda halkın önünde bir müze gibi duran o 10
kişinin hesabını onu yakan güvenlik birimlerinden soralım
diyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz sırası
Ahmet Deniz Bölükbaşı, Ankara Milletvekili
Buyurun Sayın Bölükbaşı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde
konuşacağım Dışişleri
Bakanlığımız bütçesinin hayırlı olması
dileğiyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
AKP Hükûmetinin klişe sloganlara dayalı dış
politika anlayışının temel sakatlıklarından
birisi, söylemler ile eylemler, iddialar ile gerçekler arasındaki derin
uçurumdur. Konuşmamda bu garabeti iki güncel dış politika
sorununu ele alarak gerçekler ışığında
değerlendirmek ve görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Dışişleri Bakanının Meclise
sunduğu 2011 Yılına Girerken Dış Politikamız
başlıklı kitapçıkta şu ifadeler yer
almıştır: Türkiye, uyguladığı ilkeli ve
akılcı dış politika sonucunda geleceğin de
belirleyicisi aktörlerden biri olmuştur. Artık, ilkeli
yaklaşımlarıyla birçok konuda uluslararası
gelişmelerin seyrini tayin edebilen, çok daha güçlü ve saygın bir
ülke olduğumuz kuşku götürmez bir gerçektir.
Değerli milletvekilleri, şimdi ele
alacağımız iki konu olan İsrailin Mavi Marmara
barbarlığı sonrası AKP Hükûmetinin tutumu ve Ermenistan
protokolleri komedisine dönelim ve bu iddiaların siyasi bir hayal görme mi
yoksa siyasi amaçlı bir hayal ticareti mi olduğuna gerçeklerin
ışığında bakmaya çalışalım.
İsrailin Mavi Marmara saldırısının
üzerinden iki yüz üç gün geçmiştir. Saldırının hemen
akabinde AKP grup toplantısında konuşan Sayın Başbakan
bu konuda, hepiniz hatırlayacaksınız, şunları
söylemiştir: Türkiye olarak bu işin peşini
bırakmayacağız. Türkiye yeni yetme, köksüz bir devlet
değildir, bir kabile devleti hiç değildir. Kimse Türkiyeyle
aşık atmaya, Türkiye'nin sabrını test etmeye
kalkmamalıdır. Türkiye'nin dostluğu ne kadar kıymetliyse
düşmanlığı da o kadar şiddetlidir. İsrail, Türkiyeyi
başkalarına benzetmek gibi bir hatanın içine düşmesin.
Böyle bir hata işlemeye kalkmasının bedeli ağır olur.
Şu sözler de Sayın Dışişleri
Bakanına aittir: Bu olay bölge tarihinde belirleyici bir andır,
bizim 11 Eylülümüzdür. Artık hiçbir şey eskisi gibi
olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, bunları söyleyen AKP Hükûmeti
iki yüz üç gün içinde İsrailin Türkiyeyi tatmin edecek özlü bir
adım atmasını sağlayamamıştır. Hükûmetin bu
konudaki sicilini değerlendirmede elimizde iki temel referans
bulunmaktadır. Birincisi, Sayın Bakanın Birleşmiş
Milletlerde 31 Mayıs 2010 günü yaptığı konuşma,
ikincisi de Türkiye Büyük Millet Meclisinin ittifakla kabul ettiği
karardır. Bu iki belgede Türkiye'nin talepleri, beklentileri ve
şartları açıkça ortaya konulmuştur.
Sayın Dışişleri Bakanı bu belgeleri ya
işine geldiği şekilde yorumlamakta, bazı şartları
görmezden gelerek unutturmaya çalışmakta ya da Meclis kararında
olduğu gibi yok farz etmektedir.
Sayın Dışişleri Bakanı, sürekli olarak
Birleşmiş Milletlerde yedi şart öne sürdüklerini, bunun
beşinin yerine geldiğini iddia etmektedir. Ancak Sayın Bakan,
Birleşmiş Milletlerde yedi değil sekiz şart dile
getirilmiştir. Ne hikmetse bunlardan, sorumlu makamlar ve
saldırının failleri hakkında uygun uluslararası yasal
adımların ivedilikle atılması talebini unutmuş
görünmektedir. Yerine getirildiğini iddia ettiği uluslararası
soruşturma konusundaki ifadeleri de maalesef gerçekleri
yansıtmamaktadır. Birleşmiş Milletlerde
bağlayıcı ve yaptırım gücü olan bir karar
çıkartılamamış, bağımsız bir
uluslararası soruşturma komisyonu kurulması mümkün
olamamıştır. Genel Sekreterin kurduğu soruşturma
paneli ölü doğmuş, göstermelik bir girişim olarak
kalmıştır. Panelin bugüne kadar raporunu
hazırlayamamasının nedeni, AKP Hükûmetinin panele katılan
İsrail temsilcisinin veto hakkını baştan kabul etmiş
olmasıdır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Konseyinin Eylül 2010da kabul ettiği uluslararası veri toplama
misyonunun raporunun da hiçbir bağlayıcılığı,
etkisi ve kıymeti harbiyesi olmadığı herkes tarafından
bilinmektedir. Yüce Meclisin Haziran 2010da bu konuda kabul ettiği karar
ise AKP Hükûmeti tarafından âdeta yok farz edilmektedir. Bu kararda
şu üç husus Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi olarak ortaya
konulmuştur: Olayın sorumlularının yargılanarak
cezalandırılması, Türkiye'nin İsraile karşı
millî ve uluslararası yargı yollarına başvurması ve
AKP Hükûmetinin İsrail ile siyasi, askerî ve ekonomik ilişkileri
gözden geçirerek gerekli etkin önlemleri alması. Bugüne kadar bu
kararın, bu temel gereklerinden hiç birisi AKP Hükûmetince yerine
getirilmemiştir. Sayın Başbakan ve Dışişleri
Bakanı, sadece hamasi nutuklarla, sahte meydan okumalarla ipe un
sermişlerdir. İsrail ile siyasi, askerî ve ekonomik ilişkileri
ciddi biçimde gözden geçirerek etkili önlemler almaktan kaçınmışlar,
savunma sanayi iş birliği aynen ve kesintisiz sürmüştür.
Sayın Başbakanın, Türkiye'nin uluslararası hukukun
verdiği bütün imkânları kullanacağını söylemesine
rağmen Türkiye'nin yargı yollarına başvurması
Hükûmetin gündeminden çıkmıştır. AKP Hükûmeti bu konuda da
ricat etmiştir. Sayın Başbakanın Kimse Türkiyeyle
aşık atmaya, sabrını test etmeye kalkmasın; bunun
bedeli çok ağır olur. dediği, Sayın Bakanın da 11
Eylülümüz olarak nitelendirdiği olayın üzerinden iki yüz üç gün
geçtikten sonra karşımızdaki tablo şudur: Özür ve tazminat
yoktur, uluslararası bağımsız soruşturma yoktur,
sorumluların cezalandırılması yoktur, Türkiyenin
uluslararası yargı yollarına başvurması yoktur. Sadece
gemiler ve yolcular serbest bırakılmıştır. Bunun da
ötesinde, Hükûmetin son dönemde görüntüyü kurtaracak bir çıkış
yolu arayışına girdiği ve İsrailin kuru bir üzüntü
beyanı, teessür ve esef açıklaması ve tazminat konusunun ele
alınmasıyla yetinmeye hazır olduğu
anlaşılmıştır. Bugün geldiğimiz noktada inkâr ve
tevil götürmeyecek gerçekler bunlardır.
Değerli milletvekilleri, Ermenistan protokolleri konusunda
yaşananlar da AKP Hükûmetinin dış politikasının bir
iflas tablosu olduğunu tescil eden diğer bir konu olmuştur.
Sayın Bakanın Ermeni taleplerini büyük ölçüde karşılayan,
Türkiye için her yönüyle temelden sakat olan bu protokolleri imzalaması
bizim açımızdan akademik ve siyasi hayatının en büyük
gafleti olmuştur. Nitekim protokolleri Anayasaya uygunluk
açısından denetleyen Ermenistan Anayasa Mahkemesi 18 Ocak 2010
tarihinde açıkladığı kararında protokollerin Ermenistanın
Türkiyeden toprak talebini, ortak sınırı
tanımamasını ve soykırım yalanı
kampanyasını etkilemediğini ve Ortak Tarih Komisyonunda onlara
göre soykırım gerçeğinin görüşülmeyeceğini açıkça
tespit ve tescil etmiştir. Bu arada protokolleri onay için Türkiye Büyük
Millet Meclisine sevk eden Dışişleri
Bakanlığımız, bu kararın protokollerin lafzına ve
ruhuna aykırı ön koşullar ve kısıtlayıcı
hükümler içerdiğini, kararın bu hâliyle protokolleri müzakere
gerekçesini ve hedeflenen temel amacı sakatladığını açıklamak
durumunda kalmıştır. Ermenistan tarafı 22 Nisan 2010
tarihinde de protokollerin Ermeni Parlamentosunda onay işlemlerini
durdurmuştur. AKP Hükûmeti bütün bu gelişmeler
karşısında hâlâ protokolleri Meclisten çekmemekte,
Erivanın peşinde koşmakta ve protokolleri bu hâliyle bir
şekilde onaylamak için imkân ve fırsat kollamaktadır. Tüm bu
gerçekler ortadayken Dışişleri Bakanlığının
Plan ve Bütçe Komisyonunda dağıttığı kitapçıkta
şu hayret verici ifadeler yer almıştır: Her hâl ve kârda
söz konusu protokollere ilişkin nihai karar yüce Meclisimiz
tarafından alınacaktır.
Sayın Bakana buradan sormak istiyorum: Sayın Bakan, bu
ne demektir? Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararı
değişmeyeceğine ve Ermenistanda onay işlemleri
durdurulduğuna göre protokolleri hâlâ neden Meclisten çekmiyorsunuz?
Nihai kararı her hâl ve kârda yüce Meclisimiz verecektir. diyorsunuz.
Yüce Meclis nasıl karar verecektir? Önünüzde iki yol bulunmaktadır:
Ya protokolleri Meclisten çekin ya da çekme niyetiniz yoksa onay sürecini
başlatın. Meclis çoğunluğu nedeniyle bu konuda belirleyici
olacak AKP milletvekilleridir. Bu bakımdan ya konuyu zamana bırakarak
12 Haziran 2011 seçimleri sonrası iktidar olabilirseniz bunları
mevcut hâliyle onaylayacağınızı dürüstçe söyleyin ya da
protokolleri Genel Kurulun önüne getirin ve AKP milletvekillerine dış
politikada onur ve haysiyet imtihanından geçme imkânı verin.
Değerli milletvekilleri, konuşmamı, Sayın
Bakanla Plan ve Bütçe Komisyonundan kalan Ege sorunları, Millî Güvenlik
Siyaset Belgesi tartışmasına değinerek tamamlamak
istiyorum.
Bildiğiniz gibi Kırmızı Kitap olarak
adlandırılan bu gizli belge kısa bir süre önce
değiştirilmiştir. Bu süreçte AKP Hükûmetinin yeni vizyonuna
uygun olarak belgede devrim niteliğinde köklü değişiklikler
yapıldığı basında çarşaf çarşaf tefrika
edilmiştir. Bu çerçevede Sayın Bakanın aktif dış
politika anlayışı doğrultusunda tehdit
değerlendirmelerinin değiştiği, Egede
karasularının genişletilmesinin savaş sebebi olmaktan
çıktığı basına yansımıştır.
Sayın Bakan, basına yansıyan bu bilgilerin kaynağı
herhâlde bizler değiliz. Bunları basına veren Hükûmettir,
Hükûmete yakın çevrelerdir.
Sayın Bakan, bu konuların basına Hükûmet
tarafından sorumsuzca sızdırılmasından sonra bunu
Meclis çatısı altında size sormamız, kabul edersiniz ki
bizim en doğal hakkımızdır. Komisyonda konuyu bu
anlayışla gündeme getirmiştim. Buna karşılık
Sayın Bakanın verdiği cevap, alışageldiğimiz tarz
ve üslubuyla pek bağdaşmamıştır. Sayın
Başbakan bize bunların gizli bilgiler olduğunu, madem bunlar
gizlidir bununla ilgili yapılacak yorumları konusunda en fazla da bu
devlet tecrübesine sahip olan milletvekili ve büyükelçilerin dikkat etmesi
gerektiğini söylemiştir.
Sayın Bakan, bu sözlerin herhâlde adresini
şaşırdınız. Bunu bize değil, bu bilgileri
basına veren Hükûmet kaynaklarına söyleyin. Hükûmetin, bir taraftan
bunları basına verip kamuoyu oluştururken diğer yandan Bu
nedir? diye soran muhalefete devlet sırrı dersi vermeye
kalkışması siyasi nezaketsizliğin ötesinde, siyasi
riyakârlık sayılacaktır. Sayın Bakan da kabul edeceklerdir
ki dış politikada gizlilik ve devlet sırrı konularında
bize söz söylemeleri izaha muhtaç bir garabettir.
Sayın Bakan önceki görevlerinde Ege müzakereleri
hakkında Sayın Başbakanla yaptığımız
görüşmelere Dışişleri memurları dışındaki
kişilerin katılmaması konusundaki hassasiyetimize bizzat
şahit olmuştur. Bu bakımdan, kendisi açısından bir
talihsizlik olan bize verdiği cevabı
yadırgadığımı belirtmek ister, yüce Meclisinizi
saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bölükbaşı.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Bekir Aksoy, Ankara Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEKİR AKSOY (Ankara) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı
ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bütçeleri
hakkında konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz aldım. Sizleri selamlıyorum.
İçişleri Bakanlığı ülkede kamu düzenini,
kamu güvenliğini ve huzuru sağlamakla görevli, mükellef bir bakanlıktır.
Bir ülkede atılacak her ileri adımın temelinde güvenlik yatar.
Bu açıdan, İçişleri Bakanlığı önemli bir
bakanlıktır. Bugün Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı hakkında, aşayişi muhil suçlar
hakkında, belediyeler hakkında ve terörle mücadele konusunda
bazı şeyler söyleyeceğiz.
Öncelikle, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı Kanunu görüşülürken, gerek komisyonda
gerek Genel Kurulda olumlu eleştirilerimiz oldu. Aynı şeyi
tekrar ediyorum: Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu vardır. Bu Kurulun
toplantılarının mutat hâle getirilmesi, artı, bu Kurulda
alınan kararlar diğer bakanlıkları ilgilendiriyorsa ilgili
bakanlıkların bu kararları geciktirmeksizin yerine getirmesi
hükmü kanunla yeniden düzenlenmelidir.
İkincisi, yine bu Müsteşarlıkta
İstihbaratı Değerlendirme Merkezinde kimlerin yer
alacağı kanunda yoktur. İstihbaratı Değerlendirme
Merkezi çok önemli bir merkezdir. Bu Merkezin de Genelkurmayın, Emniyet
Genel Müdürlüğünün, MİTin, Jandarmanın ve Sahil Güvenliğin
istihbarat başkanlarının yer alacağı bir merkez hâline
getirilmesi kanunla düzenlenmelidir.
Belediyeler... Belediyelerle alakalı maalesef
çıkarttığınız ve övündüğünüz Belediyeler Kanunu
ve Özel İdare Kanunu ile âdeta taşrada yerel iktidarlar
oluşturdunuz. Bununla da kalınmadı, bunların akçalı
denetimleri Mülkiye Teftiş Heyetinden alındı ve
başıboş bırakıldı. Bugün, bütün belediyelerdeki
yolsuzlukların temeli belediye şirketleri marifetiyle, gerek
gazetelere yansıyanlar gerek bizim bildiklerimiz itibarıyla
söylüyorum, tamamen başıboşluk içerisinde. Onun için, bir an
evvel bu kanunları, biraz değişiklik yaparak belediyeleri ve
şirketlerini de kapsayacak şekilde akçalı denetimin mülkiye
müfettişlerine tevdisi mutlaka sağlanmalıdır.
Asayişi muhil suçlarda maalesef artış var.
Fuhuş, hırsızlık, cinayet, intihar, darp, yaralama vesaire.
Bu artışlar sosyal çürümeyi getirir. Bu alanda polisin performans
değerlendirmesi yapılmalıdır ve önleyici kolluğa önem
verilmelidir.
Bu arada, Sayın Bakan, polisin askerlik meselesini çözün.
Gazetelerde okuduğumuz kadarıyla Üzerinde
çalışılıyor. deniliyor. İki ay temel eğitim,
toplam beş ay askerlik. deniliyor. Böyle şey olmaz. Kırk
beş gün temel eğitim ve terhis bu işin çözümüdür. Mutlaka bu işin
üzerinde durun.
Efendim, esas önemli konumuz, terörle mücadele. Yıllardır
söyledik, PKKnın stratejik hedefleri: Birinci kademede kültürel
hakların elde edilmesi, İkinci kademede özerklik, üçüncü kademede
federasyon, dördüncü kademede bağımsızlık. Bu stratejik
hedefler karşısında iki yol vardır: Ya müzakere ya
mücadele. Müzakere yolunu seçersen terör örgütünün stratejik hedeflerini
masanın bir köşesine koyarsın, diğer tarafa da Türkiye
Cumhuriyetinin vazgeçilmezleri olan tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek
dil ve üniter devlet ilkelerini korsun. Böyle bir müzakerenin mümkün
olamayacağını söyledik.
Mücadele yolunu seçersen Türkiye Cumhuriyetinin ortak
paydalarını ilan edersin. Bu ortak paydada rızaya dayalı
birlikte yaşamanın yolunu ararsın. Ortak paydaya itiraz edenlere
karşı da bütün imkân ve kabiliyetinle, mücadeleyi zaafa
düşürecek her türlü beyanattan kaçınarak mücadele edersin. Maalesef
Sayın Hükûmet bu alanda, polis tabiriyle, belki meseleyi aspirin
tedavisiyle çözerim düşüncesiyle müzakere yolunu seçmiştir. Bunun
ciddi göstergesi de önce Kürt açılımı, sonunda demokratik
açılım, daha sonra da millî birlik ve kardeşlik
açılımı adını alan ve hâlâ ne olduğu
anlaşılamayan, aslında ayrıkçılığa mevzi
kazandıran bir açılımdır.
Açılım ilk meyvesini Habur rezaletiyle vermiştir.
Haburda birliğe, bütünlüğe başkaldırılmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin bütün millî mukaddesleri çiğnenmiştir. Habur
girişinin böyle cereyan edeceğini tahmin edememek, Hükûmetin de
devletin de aymazlığıdır. Bu aymazlığın esas
sebebi de Sayın Hükûmetin kendini aydın ilan eden fakat toplumda hiçbir
karşılığı olmayan bazı kişilerin, Soros
beslemelerinin, mütareke dönemi iş birlikçi yazarlarının fikrî
torunlarının kılavuzluğu ve temayülleridir. Oysa Hükûmetin
esas görevi, olacakların ve olmayacakların ciddi analizini yaparak,
temayüllerle yönlenmek değil, temayülleri yönlendirmektir.
Açılımın getirdiklerine devam ediyoruz. KCK
örgütleniyor. Anayasası var, yürütme ve yargısı var, vergi
topluyor. Haziran 2010da, Diyarbakırda bölge belediye
başkanları ve il genel meclisi üyeleri toplanıyor. Belediyelerin
merkezî Hükûmetten tamamen bağımsız hâle getirilmesi için
mücadele edilmesi kararı alınıyor. Ağustos 2010da,
Demokratik Toplum Kongresinde demokratik özerklik ilan ediliyor. İşin
fiiliyata geçmesi için de belediyelere eş başkan adı
altında parti komiserleri tayin ediliyor. Öz savunma gücü adı
altında kolluk görevi görecek milis güçler oluşturuluyor. Kamuda iki
dilli bölge yaratmak faaliyeti başlıyor, bu, Meclise kadar
taşınıyor. Diyarbakırda doksan yedi köy ve mezraya Kürtçe
tabela asılıyor. Belediye personeline de Kürtçe bilme mecburiyeti
getirileceği açıklanıyor. Bütün bu gelişmeler, kendini
aydın zanneden ve kendini bu açılımın kılavuzu
görenler tarafından demokrasi ve özgürlük diye
alkışlanıyor. Yine bu gelişmeler karşısında
Sayın Hükûmetten ses yok. Kendini suyun akışına
bırakmış Dur bakalım ne olacak? mantığıyla
hareket ediyor.
Bütün bunlar suçtur. Bu suçlar karşısında
Hükûmetten ses yok, savcılardan ses yok. Hükûmetin, savcıların
harekete geçmesi için illa yumurta mı atmak lazım? Bu
açılım, açılımdan sonraki gelişmeler, gelişmeler
karşısındaki suskunluk, güneydoğudaki ülkenin
birliğine, dirliğine sadakatle bağlı milyonlarca
vatandaşın aklını
karıştırmıştır. Onları iki arada bir derede
bırakmıştır.
Bütün bu gelişmelerden duyduğumuz en büyük
endişemiz de Türkler ile Kürtler arasında duygu kaymasının
yaratılacağıdır. Duygu kayması nefret tohumları
ekmeye başlarsa işi toparlayamayız. Toplumlar arasındaki
duygu kayması tarihte hep terör örgütleri, onların siyasi
temsilcileri ve iş birlikçiler tarafından yaratılmış
ve tahrik edilmiştir. Çok dikkatli olmak zorundayız. Bunun en
acı örneği, tarihte Hınçak ve Taşnak Ermeni örgütlerinin ve
düşmanla iş birliği yapan iş birlikçi Ermenilerin,
Türklerle Ermeniler arasında yarattığı duygu kaymasıdır.
Bu gelişmeleri dikkate alarak Sayın Hükûmet tedbir
almalıdır.
Diğer taraftan, Hükûmetin bu gelişmelere seyirci
tavrından kendilerine güç vehmedenler, demokratik özerklik ilan etmek, öz
savunma gücü kurmak, belediyeleri merkezî hükûmetten bağımsız hâle
getirmek, kamuda iki dilli bölge yaratmak, hülasa paralel devlet
oluşturmak, bu işler için de başkaldırı sözünü
kullanmak hayır getirmez; kesimler arasındaki
zıtlaşmayı artırır, duygu kaymasını
hızlandırır, bin yıllık kardeşliğe zarar
verir. Kuzey Iraktaki oluşuma bakıp Barzani ve Talabaniye
heveslenerek yola çıkmak yanlıştır. Şimdilik Barzani
ve Talabaninin Sam amcası vardır, bunun nereye kadar devam
edeceği de meçhuldür. Maazallah böyle bir gelişmede Türkiye
Cumhuriyeti Sam amca falan tanımaz, gereğini yapar. Türkiye
Cumhuriyetinde Türkiyeyi coğrafyalara ayırmaya müsaade etmeyiz; çok
dilli, çok milletli yapıya müsaade etmeyiz; millî devlet ve üniter
yapının tahribatına da müsaade etmeyiz.
Muhterem arkadaşlarım, bu arada, Türkiye Büyük Millet
Meclisi bütçesi görüşülürken Sayın Bülent Arınç bir
konuşmasında Sizin bile yarınız Kürtçe bilmiyor,
nasıl iletişim kuracaksınız? Mecliste Türkçe konuşmak
ihtiyaçtan kaynaklanıyor, eğitim dilinin Türkçe olması da
ihtiyaçtan kaynaklanıyor. diyor. Devleti yönetenler
konuştuklarına dikkat etmeli. Eğer İhtiyaçtan
kaynaklanıyor. diyorsa -ki öyle diyor- bu işin muhatabı kalkar
der ki: O ihtiyacı gidermek Meclis Başkanının görevidir.
Herkese kulaklık dağıt, simultane tercüme getir, herkes de
anlasın. Türkiye Cumhuriyetinin bakanı bu kürsüde kalkıp
İhtiyaçtan değil, bu kürsüde herkes Türkçe konuşmaya
mecburdur. demek zorunda, zorunda. (MHP
sıralarından alkışlar) Onun için herkes, devleti yönetenler
bunlara dikkat etmelidir.
Terörle mücadelede şehit olan askerimize, polisimize,
öğretmenimize, bütün kamu görevlilerine Allahtan rahmet diliyorum,
gazilerimize sağlık ve afiyet diliyorum.
Hepinize teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aksoy.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı Hasan Özdemir, Gaziantep Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Emniyet Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kurulduğu 1845 yılından günümüze kadar emniyet
teşkilatımız günün bütün teknik imkânlarıyla ve
alanlarında yetişmiş personeliyle hizmet vermiştir ve
vermeye devam etmektedir. Vatandaşın huzuru için, devletin birlik ve
bütünlüğü için yüz altmış beş yıldır suç ve suçlu
ile mücadele eden emniyet teşkilatımız, bugün ülke genelinde bin
üç yüze yakın polis merkezi ve 230 bini aşkın personeliyle
halkımızın can, mal ve ırz emniyetini sağlama gayreti
içerisindedir ancak AKP hükûmetleriyle birlikte emniyet
teşkilatımızın daha kaliteli ve etkin hizmet vermesi için
gerekli olan maddi ve fiziki, çevresel ve yasal düzenlemeler bir türlü
gerçekleştirilememiştir. Bu konuda vermiş olduğumuz Meclis
araştırmalarına ve kanun tekliflerine de hiçbir cevap
olmamıştır. Hizmet binaları, lojmanları, özlük
hakları, çalışma koşulları gibi problemli alanlarda
hâlen bir çözüm ortaya konulamamıştır.
Değerli milletvekilleri, emniyet
teşkilatımızın içerisinde bulunduğu sorunlar kurumsal
işleyişi etkilemekte, hizmette kalite ve
devamlılığı belirlemektedir. Gerek personelin özlük
haklarına dair sorunlar gerekse de kurumsal yapılanmaya dair
düzenlemeler bir an önce çözüme kavuşturulmalıdır. Bu çerçevede:
İlk olarak: Polise yalnızca asli görevini yapma
imkânı sağlayan düzenlemeler yapılmalı, polis, bina ve
kişi koruma ile tebligat işlerinden acilen
kurtarılmalıdır.
İkinci olarak: Uluslararası Çalışma Örgütünün
standart günlük çalışma süresi günde 8, haftada 40, ayda 160 saattir.
Polisimiz ise günde 12, haftada 72, ayda 288 saat çalışmaktadır.
Polisimiz, uluslararası çalışma standartlarına göre yüzde
60 fazla çalışma yapmakta ve üzülerek söylüyorum,
karşılığını alamamaktadır. Çalışma
koşullarındaki yoğunluk ve çalışmanın
karşılığını alamama durumu zaman zaman emniyet
teşkilatı içerisinde intihar vakalarının
yaşanmasına sebep olmaktadır. Polisimizin iyi bir şekilde
dinlendirilerek göreve gönderilmesi gerekmektedir.
Üçüncü olarak: Üniversite mezunu polisler yirmi altı-yirmi
yedi yaş ortalamaları ile göreve başlamaktadırlar. Görevde
yükselme sınavlarına girebilmek için otuz beş yaş
sınırı ve altı sene fiilî hizmet süresinin
düşürülmesi, polis motivasyonu için şart görünmektedir.
Emniyet teşkilatı mensuplarımızın
maaş durumlarında çalışma koşulları ve diğer
benzer devlet memurlarıyla
karşılaştırıldığında
haksızlıklar vardır. Örneğin birinci sınıf mülki
idare amiri 4.280, il jandarma alay komutanı 4.134 lira alırken
birinci sınıf emniyet müdürü 3.600 lira maaş almaktadır.
Diğer bir ifadeyle birinci sınıf emniyet müdürleri, benzer
görevde olanlara göre bin lira eksik ücretle çalışmaktadır. Yine
birinci sınıf emniyet müdürlerinin 4.500 TLlik makam göstergesi,
5.800 TLlik ek gösterge alması gerekmektedir.
Diğer bir konu da polis memurlarıyla ilgilidir.
Teşkilat içerisinde üniversite mezunu polis memurlarının yüzde
82ye ulaştığı Sayın Bakan tarafından övünülerek
anlatılmaktadır ancak diğer devlet memurluklarındaki
üniversite mezunu çalışanlar 3.600 TL ek göstergeye çıkmaktayken
emniyet teşkilatı mensupları maalesef çıkamamaktadır.
Bu tür haksızlıkların acilen giderilmesi gerekmektedir.
Beşincisi: Polisimiz emekli olduğunda da
maaşında ortalama bin liraya yakın düşüş
olmaktadır. Bundan dolayı, yaşları gelen polislerin
birçoğu emekli olamamaktadır. Polis maaşının büyük bir
bölümü tazminat ve fazla mesailerden oluşmaktadır. Tazminat ve fazla
mesai ücretleri emekli maaşına yansımadığından,
emekliye ayrılan personelin maaşı yarı yarıya
düşmektedir. Polisimizin emekli maaşına yansıyacak
düzenlemeler bir an önce yerine getirilmelidir. Bu konuda verdiğimiz kanun
teklifinin yüzüne bile bakılmamıştır.
Altıncı olarak: Emniyet teşkilatı
mensuplarımızın lojmanlarında niceliksel bir yetersizlik
vardır. Lojman yetersizliği ve ekonomik yetersizliklerden dolayı
bugün başta büyükşehirlerimiz olmak üzere polislerimiz şehir
merkezlerine en az bir ile bir buçuk saat mesafede bulunan yerlerde ve
gecekondularda ikamet etmektedir. Polisimizin lojman sorunu da bir an önce
çözülmelidir.
Son olarak: Emniyet teşkilatımız, gerek görev
alanı gerekse personel sayısıyla ülkemizin çalışma
alanı en yoğun kurumlarından biridir. Teşkilatın
kurumsal olarak rahat bir çalışma alanına
kavuşturulması gerekmektedir. Bu gereklilik, sadece kurumsal bir
yenilemeyi değil, toplumsal beklenti ve ihtiyaçları
karşılamada da etkinliği getirecek bir düzenlemedir.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede emniyet
teşkilatının bugün 230 bini bulan personeliyle Genel Müdürlük
çatısı altında örgütlenmesi yeterli değildir. Hâlbuki
Emniyet Genel Müdürü, bilindiği gibi İçişleri
Bakanlığı Müsteşarı gibi müşterek kararnameyle
atanmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü, İçişleri
Bakanlığındaki diğer genel müdürlüklerden farklı bir
teşkilatlanma yapısı içerisindedir. Buna göre emniyet
teşkilatının müsteşarlık seviyesine getirilmesi
gerekmektedir. Bu müsteşarlığa bağlı personel, trafik,
asayiş, lojistik, terörle mücadele ve istihbarat genel müdürlükleri
kurulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, son dönemlerde toplumsal olaylarda
polisin rolüyle ilgili olarak siyasal iktidarla polis arasında ilişki
gündeme gelmiştir. Polis ve siyasi iktidar ile polis arasında
ilişki gündeme gelmiştir. Polis ve siyasal iktidar ilişkileri,
yasalarla çizilen sınırlar içerisinde, samimiyete, itimada ve
polislik mesleğinin profesyonel niteliklerine saygı gösterilmesine
dayandırılmalıdır. Siyasi güç kullanarak polisin görev ve
yetki sınırlarının ötesinde polisimize baskı
yapılmamalıdır.
Sözlerime burada son verirken, başta bütün şehitlerimiz
ve şehit emniyet teşkilatı mensuplarımız olmak üzere,
vefat eden bütün emniyet mensuplarımıza Allahtan rahmet, gazi ve
emekli emniyet teşkilatı mensuplarımıza sağlık ve
mutluluk dileklerimi belirtirken görevlerini fedakârca yerine getiren emniyet
teşkilatı mensuplarına başarılı bir meslek
hayatı diliyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2011 yılı Emniyet Genel
Müdürlüğü bütçesinin ülkemize, milletimize ve emniyet
teşkilatımıza hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyor, yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son
konuşmacı Kamil Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir)
Sayın Başkan, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Size ve yüce Meclise saygılar
sunarım.
Türk coğrafyasının yüzde 92sinde güvenliği
sağlayan, en sorunlu Irak sınırında şerefli hudut
görevi icra eden, Atatürkün tanımıyla, yurt, ulus ve cumhuriyete
aşk ve sadakatle bağlı kanun ordusu olan şerefli Türk
jandarmasının değerli mensuplarını, bir jandarma
çocuğu ve bünyesinde görev yapmış olmaktan onur duyduğum
Türk jandarmasını saygıyla anıyorum, aziz şehitlerine
rahmetler diliyorum.
Mardin Dargeçitteki şehidimiz, açılımın
başlangıcından bu yana 176ncı şehidimizdi.
İşte açılımınız, işte eseriniz!
Diğer yandan, 2682 sayılı Yasa ile kurulan ve 8.333
kilometrelik kara sularımızın bekçisi olan Sahil Güvenlik
Komutanlığının leventlerine de en iyi dileklerimi
sunuyorum.
Geçtiğimiz günlerde, Sahil Güvenliğin
kaldırılıp görevinin Gümrük Muhafazaya verileceğine dair
bir haber yayınlamıştı, böyle bir garabete inanmak
istemedik, zaten arkası da gelmedi. Ancak iktidarın öyle
uygulamalarını yaşadık ki ihtiyatla yaklaşıyoruz,
olur ya, Polis Akademisinde çalıştay yapılıp sahil
açılımı başlatılabilir.
Aynı şekilde, kara sınırlarında güvenlik
için Avrupa Birliği talimatlı bir başka garabet daha var. Özenti
ve açılım ürünü hudut güvenlik birimi hudutları mı
koruyacak yoksa hudutları PKK ve iş birlikçi aşiretlerin
insafına mı bırakacak, merak etmekteyiz. Bu zırva tekrar
gündeme gelecek mi, onu da bilmiyoruz.
Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığını, terörle mücadelenin yeni harikası
olarak İktidarınızın yedinci yılında kurdunuz. Bu
Müsteşarlık kurulalı akıl verme aşiret reislerinden,
talimat İmralı canisinden, PKK ile protokol Hükûmetinizden,
şehirlerde isyan provaları muhataplarınızdan. Öz savunma
güçleri, Yüksekova modelleri, ikili eğitim; bölücü talepler ardı
ardına. Önergeyle de sordum Sayın Bakan: Bu gibi talepler
karşısında ne yaptınız? Yasal soruşturma, suç
duyurunuz var mı? Yoksa Diyarbakır Belediye Başkanının
açıktan hakareti gibi sineye mi çekeceksiniz? Yoksa bunlar,
katlandığınız mütareke zilletinin maddelerini mi
teşkil ediyor?
PKK ile müzakere ve mütareke uygulamalarını siz
başlattınız, Aman bizim referandumun başına bir
şey gelmesin, sen eylem yaptırma, dile bizden ne dilersen.
Ardından, Seneye seçim var, eylem yaptırma, seçimden sonra istediğin
gibi yeni Anayasa da yaparız, değiştirilemez ilkeleri de
değiştiririz. Oyun bu. Pazarlık bir kere başladı
mı yeni miatlar, yeni şartlar bitmez.
Yaptığınız İmralı
pazarlığında şartlardan birisi, hakikatleri
araştırma ve uzlaşma komisyonu kurulmasıydı. Siz ne
yaptınız? Daha aradan bir ay geçmeden İçişleri Komisyonuna
bir yasa tasarısı getirdiniz. Kolluk gözetim komisyonu kuruyorsunuz
ama komisyonda kolluk kuvvetlerinin temsilcisi bile yok.
İmralının talimatını alladınız
pulladınız, adını değiştirdiniz, yutturmaya
çalışıyorsunuz.
Düşmanlık teröriste, katile değil; onlarla mücadele
edenlere, kendi ordunuza, canını esirgememiş kahramanlara;
düşmanlık Tekel işçilerine, üniversite öğrencilerine.
Lütfen, öğrencilerin masum tepki kıvılcımını
intikam ateşine çevirmeyin, istismar ve provokasyonlara benzin dökmeyin.
Molotofkokteyliyle masum insanları öldürenleri taş atan
çocuk yapıp akladınız. Öğrenci tepkilerine, ekmek
parası derdindeki Tekel işçilerine neden tahammülünüz yok? Sayenizde
Türkiye, demokrasi sıralamasında 167 ülke arasında 89uncu
sıraya indi, hibrit rejim hâline geldi. Sayın Bakan, defalarca
sordum, cevap vermekten kaçtınız. Geçen yıl,
Kırıkkalede Şehit Astsubay Serhat Gencerin mezarı sizin
açılımcılarınızca tahrip edildi. 94te şehit olan
Serhat Gencerin 2009da işlediği suç, babasının lanet
olası açılıma karşı çıkmasıydı. Bir
yılı geçti, nerede soruşturma, nerede müfettiş, nerede
suçlular? Şehit mezarını tahrip eden açılımcılara
neden müsamaha? Bu nasıl Bakanlık? Bu nasıl Müslümanlık?
Sınır ve iç güvenlik karakollarından iki yılda
sadece on tanesinin bitirilmesi bir marifet değil, bir utanç vesilesidir,
İktidara seçim meydanı hazırlamayı iyi beceren TOKİ
için bir yüz karasıdır.
Bir diğer konu, Denizcilik Müsteşarlığı
insan kaçakçılığına ve kaçak avlanmaya mâni olmak için
yüksek yerlere gözetleme kuleleri kuruyormuş. İzmirde bunlardan on
iki tanesi yapılıyor. İnsan kaçakçılığı ve
kaçak avlanmaya Denizcilik Müsteşarlığı bakacaksa
İçişleri Bakanlığı neye bakacak?
Jandarma teşkilatında 25 bin uzman jandarma var. Yine
defalarca sordum, lise mezunu olmak şartıyla işe
alınıp ortaokul mezunu gibi ücret alıyor ve öyle emekli
oluyorlar, üstelik yarısından çoğu yüksek tahsil
yapmış. Böyle adaletsiz ve sakat bir uygulama başka hangi meslek
grubunda var? Yasa değişikliği teklif ettik, haberiniz yok mu?
39 bin polisimizin askerlik sorunu var. Bu sayıya gelinceye
kadar aklınız neredeydi? Polislerimiz, ardından doktorlar,
ardından öğretmenler
Her meslek mensubunun kendine göre haklı
nedenleri var. Apartman güvenlik görevlisi için bile askerlik yapma
şartı aranırken vatandaşın ırzını,
namusunu, canını, malını emanet ettiğiniz, silah
verdiğiniz kişiler askerlik yapmadan nasıl polis
yapıldı? Önce bunun cevabını verin. Birikenler için bir
çözüm bulunur, bulunmaz, burası ayrı ama polis askerlik yapmasın
mantığı yanlış, bu yola girildi mi arkası gelmez,
birçok meslek mensubu sıraya girer.
Son olarak, Meclise sevk ettiğiniz ve alt komisyondan geçen
silahlanma yasası zırvası. Yivsiz silah yani pompalı tüfek
taşıma yaşı on sekize iniyormuş, oldu olacak
ilköğretime kadar indirin! İsteyen, beş adet silah
edinebilecekmiş her birisi iki yüzer mühimmatıyla birlikte, üstelik
ciddi bir sağlık kontrolü olmadan ve güya aklananlar dâhil.
Sayın Bakan, böyle bir tasarıyı uygun görecek son
kişi İçişleri Bakanıdır. Yılda 4 bin kişinin
ateşli silahla öldürüldüğü bir ülkede siz, asayişten mi
sorumlusunuz yoksa vatandaşların birbirini öldürmelerini
kolaylaştırmak, teşvik etmekten mi sorumlusunuz? Yani diyorsunuz
ki: AKP Hükûmeti, vatandaşı koruyamıyor, vatandaş
silahlanıp kendi kendini korusun. Bir silah çetesi reisi diyor ki: Silah
kanunu için Mecliste önemli kişilerle lobi yaktık. Çıkarsa 60
bin müşterimiz olur. Cevap sizin.
Polisimiz şimdiye kadar ihtiyacı olan hangi silah sistemini
almak istedi de alamadı, bir örnek gösterin. Ağır
silahların kaydı Millî Savunma Bakanlığında
tutuluyordu, kaldırılıyor. Ağır silah kaydı
bundan sonra AKP Genel Merkezinde mi tutulacak yoksa Deniz Fenerinde mi? Bu
tasarıyı lütfen eklemeye, çıkarmaya, düzeltmeye kalkmayın,
özür dileyip, yırtıp atın.
Garip teşkilatlanmalar, vatandaşı veya birilerini
silahlandırma çabası, masum tepkilere tahammülsüzlük ve
uygulandığınız kaba şiddet örnekleri maalesef
kafanızın arkasında bir alternatif ordu kurma fikrini göstermekte.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Sayın Şandır, ne diyor duyuyor musunuz?
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - Kafanızın
arkasında Deniz Feneri lejyonerleri var veya AKPnin molla rejim
muhafızları kurmak var.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)
Sizin elemanınız, ben şimdi bir şey söylersem
rahatsız olursunuz.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) - Sayın Bakan,
içişleri bakanlarının, millî savunma
bakanlıklarının görev alanlarına girmeye
kalktığı, onun yetki ve sorumluluk alanlarına nüfuz etmeye
çalıştığı rejimlerin
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Ne kadar terbiyesiz bir konuşma yapıyor, görüyorsunuz,
kavramları görüyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çıkıp siz de cevap
verebilirsiniz.
BAŞKAN Sayın Bakanım, lütfen
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) -
adına ya
faşizm denir veya molla rejimi denir. Siz açılımla berbat
ettiğiniz kendi görev alanınızın dışına
taşmaya kalkmayın, benzerlerini ve sonlarını tarihten okuyun
ve lütfen aklınızı başınıza alın diyorum,
yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan,
arkadaşımız eleman değil, bir milletvekili. Sayın
Milletvekilimiz görüşlerini ifade ediyor. Terbiyesizce de ifade etmiyor,
çıkar, cevap verirsiniz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)
Milletvekili ama terbiyeli olması gerekir.
BAŞKAN Şimdi şahsı adına lehinde söz
isteyen Abdülhadi Kahya, Hatay Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) Sayın Başkan, muhterem
milletvekili arkadaşlarım; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı nedeniyle özellikle görüşülen kurumlar ama
İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, siz değerli milletvekili
arkadaşlarımı saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.
Hiç şüphesiz, hepimiz yüce duygularla siyaset yapıyoruz,
yüksek hedefler doğrultusunda çalışıyoruz ve biliyoruz ki
her şeyin temelinde insana hizmet hissi vardır. Onun için
devamlı diyoruz ve her zaman söylemeye devam edeceğiz: Yaratılanı
severiz, Yaradandan ötürü. Bu deyiş, bizim siyaset
anlayışımızın temel felsefesidir ve onun için yine
diyoruz ki: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
İşte, köklü devlet geleneğimizde çok önemli yeri
olan en temel bakanlıklardan birisi durumundaki İçişleri
Bakanlığı, vatandaşlarımıza hizmet etmek için, merkez
ve bağlı kuruluşları aracılığıyla
çalışmaya devam etmektedir. Taşrada, mahallî idarelerimiz,
kaymakamlıklar, valilikler; merkezde ise Emniyet Genel Müdürlüğü,
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı -ki bu kurum
geçen yıl çıkardığımız bir kanunla tesis
edilmiştir- Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik
Komutanlığı vasıtasıyla bu temel hizmetler
yürütülmektedir. Devletimizin bölünmez bütünlüğünü sağlamak, kamu
düzeninin ve genel ahlakın korunması, toplumsal asayişin
sağlanması, suç işlenmesinin engellenmesi, terör örgütleriyle
mücadele, organize suç örgütleriyle mücadele, bu
Bakanlığımızın görev alanı içerisindeki önemli
vazifelerdendir. Dolayısıyla, çok hassas bir alanda görev icra
etmektedir İçişleri Bakanlığı.
Bu hizmetler için 2011 yılına mahsusen ayrılan
bütçe, 2 milyar 252 milyon 16 bin Türk lirasıdır. Bu rakama
baktığımızda, 2010 yılı rakamlarına göre
yüzde 8,5 gibi bir azalma olmakla beraber, bu azalmanın nedeni, daha önce
Bakanlık teşkilatı olarak faaliyet gösteren Sivil Savunma Genel
Müdürlüğünün kapatılması, bu Genel Müdürlüğün görev ve
yetkilerinin Başbakanlığa bağlı bir kuruluş olan
Afet İşleri Başkanlığına devri ile bazı
kalemlerin bu bütçede yer almamasından kaynaklanmaktadır. Bu durum da
göz önüne alınarak bu değerler bir önceki yıla göre
sabitlendiğinde, Bakanlık bütçesinde reel olarak yüzde 13
artış gerçekleştiği görülür.
Sayın Başkan, pek muhterem milletvekilleri;
şüphesiz ve pek tabiidir ki birçok hizmetler
gerçekleştirilmiştir ama şöyle kısaca temas edecek olursak:
Terörden doğan zararların karşılanması bu
dönemde sağlandı.
Mahallî idareler reformuyla yerel yönetimlerin güçlendirilmesi bu
dönemde sağlandı; demokrasi tepeden inmeci bir anlayışla
başlamaz çünkü, demokrasi mahallinde başlar.
KÖYDES ve BELDES projeleriyle kırsal kesimin altyapı
eksiklikleri ilk kez ciddi anlamda bu dönemde giderildi.
Kimlik Paylaşım Sistemi Projesi bu dönemde uygulamaya
konuldu.
Adres Kayıt Sistemi Projesi bu dönemde hayata geçirildi.
e-İçişleri Projesi bu dönemde uygulanıyor.
MERNİS projesi, MOBESE kayıt sisteminin ülkemizin dört
bir yanında kimi ilçelere kadar
yaygınlaştırılması bu dönemde icraata konuldu.
Bütün bu yapılanlar vatandaşlarımızın
devletine olan güvenini tesis etme maksadına mündemiç olduğu gibi,
hak ettiği hizmeti görmesi anlamında da
gerçekleştirilmiştir. Son bir yıl içerisinde -az önce de ifade
ettiğim gibi- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı çıkardığımız bir
kanunla kurulmuş, Karayolları Trafik Kanununda
değişiklikler yapılmıştır.
Sayın Başkan, muhterem milletvekili arkadaşlarım;
cumhuriyet tarihinin en kapsamlı mahallî idareler reformu bizim
dönemimizde gerçekleştirilmiş; bu manada KÖYDES ve BELDES
projeleriyle kırsal kesimin içme suyu, yol, menfez gibi altyapı
hizmetleri büyük ölçüde giderilmiştir. Ülkemiz şu anda Avrupanın
en güvenli ülkelerinden birisi durumuna gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, en önemlisi, insan hak ve
hürriyetleri noktasında, hukukun üstünlüğü kapsamında ve
demokrasinin yerleşmesi anlamında bugüne kadar
insanımızın refahının önündeki en büyük engel olan,
âdeta gizli güçler hâlinde çalışan organize suç örgütleriyle, kim
olursa olsunlar yılmadan mücadele edilmiştir. İlk kez, millet
iradesi üstünde oyun oynayanlar da dâhil olmak üzere, bu suç şebekeleri
bugün hukukun emrettiği çerçevede yargılanmaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle Türkiye'nin 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kahya.
Şimdi söz sırası İçişleri Bakanı
Beşir Atalayda.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün iki önemli bakanlığımızın bütçesini
görüyoruz, Dışişleri ve İçişleri
bakanlıkları. Doğrusu, şunu hepimiz biliyoruz: Bütçe
hakkı yüce Meclisin en önemli haklarından birisidir ve en önemli
denetleme fonksiyonlarından birisidir. Onun için, burada söz alan,
katkı veren bütün milletvekili arkadaşlarıma, grup adına
söz alan, şahsı adına söz alan bütün arkadaşlarıma çok
teşekkür ediyorum. Hazırlık yapan, burada konuşan bütün
arkadaşlarımın görüşleri bizim için değerlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri Bakanlığı ile bağlı
kuruluşları olan Kamu Güvenliği
Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bizim
bütçemizin içinde yer alan başlıca kuruluşlardır ve
Bakanlığımız, iç güvenlik, trafik, nüfus ve
vatandaşlık, mahallî idarelerin hizmetlerinin koordinasyonu ve
denetimi, il ve ilçe yönetimleri gibi devletin en temel, en yaygın görev
ve sorumluluklarını üstlenmiş, ülkenin her köşesinde
geniş bir şekilde örgütlenerek vatandaşlarımıza en iyi
hizmeti sunmak için çalışmaktadır.
Bakanlığımız, kendisine tevdi edilen bu
görevleri, merkezde 6 ana hizmet birimi, 7 danışma ve denetim birimi,
4 yardımcı hizmet birimi ile 4 bağlı kuruluşu,
taşrada ise 81 il valiliği ve 892 ilçe kaymakamlığı ve
bunlara bağlı alt birimleri vasıtasıyla yürütmektedir.
Bakanlığımızın başta vali ve
kaymakamlarımız olmak üzere her kademedeki görevlileri, polis,
jandarma ve sahil güvenlik personeli bu görevlerini titizlikle yerine
getirmektedir. Bakanlık olarak görevli ve sorumlu olduğumuz bu
alanlarda benimsediğimiz hizmet anlayışımız ve son bir
yılda yaptığımız çalışmalarla ilgili ben
doğrusu biraz yüce heyetinize bilgi sunmak istiyordum ancak burada gündeme
getirilen, değerli milletvekillerimizin gündeme getirdiği bazı
konular var, onun için mümkün olduğunca onlara öncelik vermiş
olacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce -burada
üzerinde duruldu- şunu ifade edeyim: Devlet ve Hükûmet olarak demokratik
açılım çalışmalarımıza devam ediyoruz. Demokratik
açılım süreci yürüyor, millî birlik ve kardeşlik projemiz ciddi,
titiz çalışmalarla devam ediyor ve biz bunda kararlıyız.
Milletimizin kardeşliği için ve bütünlüğü için, ülkemizin birlik
ve bütünlüğü için bu çalışmayı yürütüyoruz.
Devletimiz, bütün vatandaşlarına daha fazla sahip
çıkmaya çalışıyor. Zamanında görülen, gösterilen
bazı ihmalleri bugün kapatmaya çalışıyoruz ve
mağduriyet duygusu içinde hiçbir vatandaşımız kalsın
istemiyoruz. Bütün vatandaşlarımızın devletine güveni
artsın, devletine sadakati,
bağlılığı artsın ve ülkemiz büyük bir Türkiye
olarak yoluna devam etsin. Bu projeyi bunun için yürütüyoruz ve bunun için
tabular bugün kalktı. Bunun için sorunların hepsi konuşuluyor.
Türkiye açık bir toplum, her şey daha rahat konuşuluyor ve
konuşulacak. Türkiye, bu prangadan inşallah kurtulacak. Türkiye, bu
prangalardan kurtularak daha büyük Türkiye olacak.
ŞENOL BAL (İzmir) İnanıyor musunuz buna?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) AK PARTİ bunun için çalışıyor ve şuna
yürekten inanıyoruz: Bütünlüğümüz bununla pekişecek. Türkiye,
bununla esas bütünlüğünü sağlayacak ve biz tabii, özgürlüklerden
korkmuyoruz.
AK PARTİ iktidar olduğu günden bugüne demokrasiyi
güçlendirmek ve özgürlük alanlarını artırmak için
çalışıyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Demokrasiyi yok ettiniz
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Burada, güçlü, büyük Türkiye ve bunun için
muhalefetten de biz katkı istiyoruz, bu sorunları çözmek için
katkı istiyoruz. Bu sorunları çözmek için katkı istiyoruz
muhalefet partilerimizden açık yürekle ve her şeyi paylaşmak
istiyoruz. Her ülkede bu büyük sorunlar iktidar ve muhalefetiyle
paylaşarak çözülmüştür.
AHMET BUKAN (Çankırı) İçeriğini
anlayalım ki katkı verelim.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Onun için de Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel
Başkanının son kurultaydaki bu konudaki
konuşmasını önemli görüyoruz ve bu konuda ileride daha fazla
yardımlaşacağımızın işaretini gördük.
ŞENOL BAL (İzmir) Hayırlı olsun,
hayırlı olsun!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ben, bunları da açıkça burada söylemek istiyorum.
Tabii, bu süreç yürüyor. Yeter ki provoke edilmesin, yeter ki
bunlardan nemalanan birileri, terörden fayda uman, terörün devam etmesinden
fayda uman birileri engellemesin. Bu süreç, inşallah, büyük bir titizlikle
yürütülüyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Onlar kim Sayın
Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Şimdi, bunun içinde
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Medet umanlar kim?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bunun içinde tabii bazı konular var ki onlara pratik olarak
değineceğim. Yer isimleriyle ilgili Sayın Yaman ifade etti.
Tekrar burada yüce heyetinize bilgi olarak sunuyorum: Ülkemizin her
köşesinde otuz altı bin köyümüz var. Köylerimizin hepsiyle ilgili ve
beldelerimizle ilgili, orada yaşayan vatandaşlarımız,
köyünün isminin A değil de B olmasını istiyorsa
kaymakamlığa başvuruyor, orada küçük bir referandum
yapılıyor, köyün nüfusunun yüzde 50sinden fazlası eğer
köyünün isminin değişmesini istiyorsa bu İçişleri Bakanlığına
yazılıyor ve biz de değiştiriyoruz. Bu,
yasalarımızda yürüyen bir sistemdir ve bugüne kadar köyde köyünün
ismini değiştirmek isteyen köylüler olmuş da -böyle yüzde 50den
fazla- bizim de buna Olumsuz dediğimiz bir tane yoktur ve bu, İçişleri Bakanlığının
yetkisindedir. Bunu bir defa daha burada ifade ediyorum.
Tabii, burada, bir sayın sözcümüz Ne olduğu
anlaşılamayan millî birlik, kardeşlik projesi. diye ifade etti
ama ne olduğu anlaşılamayan, buna rağmen de kendilerince
içi doldurulan bir şey oluyor. Bir sürü suçlamalarda bulundu.
İşte, Hükûmetten ses yok. dedi. Bizce yürüttüğümüz sürecin her
boyutu açık ve hızla Türkiye bu konuda -inşallah- mesafe
alıyor. Devletimizin bütün kademeleri çalışıyor.
Vatandaşımızın aklı çok karışık değil
aslında, vatandaşımız çözüme doğru giden yoldan
umutlu. Ben dün de, hafta sonu da Başbakanımızla Muşta,
Bitlisteydim. Biz oralarda da gördük. Efendim, ülkemizin her köşesinde
vatandaş bir umut içinde. Artık terör olmasın, artık
ülkemiz barış içinde, kardeşlik içinde yoluna devam etsin,
insanlar bunu istiyor. Yeter ki kin ve nefret duygularıyla, etnik politika
yaparak birileri bunu engellemesin.
Bizim üniter yapımız -bakın, buna inanın-
böyle sağlanacaktır, böyle güçlenecektir. Yani bu sorunlar
bittiğinde, Türkiye'nin bütünlüğü, kardeşliği daha
artacaktır. Eğer çözülmezse, gelecekte Türkiye bunları daha zor
çözecek veya daha büyük sorunlarla karşılaşacaktır. Yüce
Mecliste bunu ben özellikle, burada, tekrar arz etmek istiyorum.
Şundan emin olun, vatandaşlarımız bunu
biliyor: AK PARTİ ve AK PARTİ Hükûmeti ülkemizde birliğin,
bütünlüğün çimentosudur, garantisidir.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Vay be! Çimentoya bak,
bozulmuş çimento.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Biz bölgesel siyaset yapmıyoruz, biz etnik siyaset
yapmıyoruz.
ŞENOL BAL (İzmir) Ayıp ya, ayıp valla!
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ayrımcılık
yapıyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Biz ülkemizin her köşesindeki bütün
vatandaşlarımızı kucaklıyoruz ve hepsini birbirine
çimentoyla bağlamak istiyoruz. Bozulan duyguları tamir etmek
istiyoruz, restore etmek istiyoruz, ihmalleri kapatmak istiyoruz. Bundan emin
olun.
Şimdi, tabii, enteresan şeyler, yani ben burada, bu
konularda bazen grupların kendi içindeki konuşmalarda da
Diğer konulara geçiyorum. Entegre sınır yönetimiyle
ilgili, bir sayın hatip burada, tabii, ben o hatibin üslubunu burada
kullanamam, o üslubu kendisine aittir ama düşünce olarak hiç
çalışmayan, hiç bilmeyen, ön yargılı, hiç anlamayan,
söyledikleri hiçbir konuyu anlamamış bir konuşmacı burada
çıkmış, yüzü sapsarı hiddetten, kin ve nefretle
konuşma yapıyor. Bakın burada biz bütçe görüşüyoruz.
Entegre sınır sistemi Türkiyede kurulacaktır. Bütün AB
dokümanlarında, müktesebatında bu vardır. Bütün Avrupa
Birliği ülkeleri sivil bir, polisten de askerden de farklı
sınır güvenliği kurmuştur ve biz de yirmi dördüncü
faslın açılma şartı olarak bunu kurmak durumundayız ve
biz çalışıyoruz şu anda. Entegre sınır yönetimi
kurulacaktır. Polisten ayrı, İçişleri Bakanlığı
bünyesinde, yaklaşık 50 bin mevcudu olan ve tek uzmanlık
alanı sınır olan bir teşkilat kurulacaktır. Bugün
polis akademisinde bölümünü açtık, bu sene, önümüzdeki sene polis meslek
yüksekokulunu açıyoruz. Tek burada verilecek eğitim sınır
güvenliğidir yani o konuda uzman insanlar ömür boyu sınır
güvenliğiyle ilgili konularla uğraşacaktır. Bunu da burada
ifade edeyim.
Ayrıca kolluk gözetim mekanizması. Bakın yani hiç
bilinmeyen bir konu. Kolluk gözetim mekanizması İçişleri
Komisyonundan daha geçen hafta geçti. Bu hatibin bağlı olduğu
gruptan -ki grup adına konuşuyor- başka bir konuşmacımız,
orada şeyde üyedir, o partimizin üyeleri vardır İçişleri
Komisyonunda ve çok onayladılar, memnun oldular. Şimdi kolluk gözetim
mekanizmasını bile terörle irtibatlayan bir mantık, hiç
bilmeyen, çalışmayan. Kolluk gözetim mekanizması,
vatandaşın, güvenlik güçlerinden, eğer yanlış tutumlar
olursa vatandaşın şikâyet edeceği bir mekanizmadır ve
İçişleri Bakanlığı Müsteşarının
başkanlığındadır.
Bunları burada niye ifade ediyorum? Çelişkili... Bir
sayın sözcü çıkıyor, Sayın Aksoy sağ olsun, çok memnun
oldum Polisin askerliğini bir an önce Meclise getirin, kırk beş
gün yeter. Polis uzun askerlik yapmasın. diyor. Başka bir sözcü,
aynı partinin, grubun sözcüsü çıkıyor Polis niye askerlik
yapmayacakmış? diyor. Şimdi, bunları tabii anlamakta
zorluk çekiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Siz anlayamazsınız
zaten, anlamak istemiyorsunuz. Farklı bir şey söylemediler Sayın
Bakan, aynı şeyi söylediler.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Evet, silah yasası, bakın, şimdi değineceğim.
İnanın burada arkadaşlarım için ben üzüldüm. Silah
yasası, İçişleri Bakanlığının değil,
bakın, Hükûmetin bir tasarısıdır, tasarı Meclistedir.
İnsaf için şu tasarıyı alıp bunun içinde ne var diye
bir bakılsın. Bu -bunu istemek- bizim hakkımız değil
mi arkadaşlar? Silah yasası, bakın, bu silah yasasında On
sekiz yaş düşürülüyor. deniyor. Değerli arkadaşlar, bizim
tasarımızda, av tüfekleri için bile mevcut durumda on sekiz yaş,
biz tasarımızda bunu yirmi bir yaşa yükseltmeyi teklif ettik
Hükûmet olarak. Yani bir açın, insafla, mevcut uygulamada ne var, Meclise
gelen tasarıda ne var?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Silah niçin
kullanılır Sayın Bakan, otomobil mi bu? İçişleri
Bakanlığı silah yapımcısı,
dağıtıcısı değil ki.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Bunun bugün çıkması da söz konusu değil, bu tasarı iki
yıl önce Meclise gönderilmiş ve vakit çok az, onun için- bakın,
burada havalı tüfekler tasarı içine alınıyor. Şu anda
havalı tüfeklere ruhsat getiriyoruz. Şu anda Türkiyede silah
ruhsatının sayısı yoktur, sınırsız, bir
insan isterse 10 tane bile ruhsat alır, bir başıboşluk var.
Biz bunu en fazla 5le sınırlıyoruz. Bizim burada
getirdiğimiz, Avrupa Birliği standardını getirmek ve bugün
başıboş olan silahlandırmayı azaltmak.
ŞENOL BAL (İzmir) Sekiz yıldır ne
yaptınız?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Şu anda daha bu komisyonda, alt komisyonda. Sanki birileri de
çıkıyor Teksas yasası diye
Cahil bir muhabir -geçen gün
baktım- bir program yapıyor, Teksas yasası diye. Hiçbir unsuru
doğru değil, inanın hiçbir unsuru doğru değil. Biz,
pompalı tüfekleri bile ruhsat içine alıyoruz arkadaşlar, havai
fişeklere bile sınır getiriyoruz. Yani bunların da tabii
bilinmesini istiyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Peki, gündüz havai fişek
atılacak değil mi artık? Kızılayda gündüz havai
fişek atılacak mı?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Bunun dışında, değerli arkadaşlar,
şunları da ifade etmek istiyorum: Sayın Yalçınkaya burada
şöyle şeyler ifade ediyor, özgürlükler, vesaireyle ilgili.
Şimdi, bakın -son beş dakikam- öğrencimiz de kıymetli,
polisimiz de kıymetli, bütün güvenlik güçlerimiz de kıymetli ve
Türkiye çok çağdaş bir gösteri ve yürüyüş kanununa ve sistemine
sahip.
MUHARREM İNCE (Yalova) Öğrenciler polisi dövdü.
dedin ya!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Ve bizim en önemli hedefimiz Hükûmette, özgürlükleri artırmak.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Senin özgürlük
anlayışın bu mu?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bizler özgürlükler mücadelesi vererek buralara geldik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Öğrenciliğimizden beri bu alanları genişletmek için hep
uğraştık Başbakanımızdan başlayarak hepimiz.
ŞENOL BAL (İzmir) Özgürlükler ne durumda?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, ben bilgi vereyim. (CHP sıralarından gürültüler)
Keşke getirip o olayları ekranda ben sizlere
seyrettirsem. Ben İstanbulda oturdum bütün polis yöneticileriyle Bu
böyle olmamalıydı, şöyle olmalıydı alternatifini,
hepsini çalıştık biz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Siz hastaneye biber
gazı sıktınız, ne anlarsınız özgürlükten!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, o gün altı grup var. Değerli milletvekilleri,
altı grup altı farklı yerden, öğrenciler... Bunların
dört tanesi geliyor basın açıklaması yapıyor ve gidiyorlar.
Onlara tek söylenen şu, polisin söylediği: Lütfen trafiği
aksatmayın, çevreye de zarar vermeyin. Gelin, istediğiniz
açıklamayı yapın, dağılın. Dört grup böyle ama
iki grup dağılmıyor İlla biz oraya gideceğiz,
toplantının olduğu yere.
AHMET BUKAN (Çankırı) Hani özgürlük?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Polis orada bir fiziki engel oluşturuyor ama bakın,
değerli arkadaşlar, gözümle gördüm ve yani yanlış bir
beyanı hiçbir manada söylemeyiz biz, bulunmayız, kimseyi
aldatmayız. İlk, polise bayrakların sopalarıyla
saldırı öğrenciden geliyor.
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) Gebzede ne oldu?
MUHARREM İNCE (Yalova) Otobüsleri şehre
sokmadınız Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın arkadaşlar, eğer öğrenciye o polis orada
müdahale etmeseydi sizler derdiniz ki: Polis görevini niye yapmadı?
Yoksa o özgürlükleri biz savunuyoruz. Bütün öğrencilerimiz istediği
yerde düşüncesini açıklar ama sopalarla polise saldırarak falan
düşünce açıklanmaz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ya siz böyle derseniz o
polisin önünü alamazsınız Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Arkadaşlar, bunu ben
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Hâlâ böyle söylüyorsun.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Sonra, bakın, burada gündeme getiriliyor hamile kız
falan. Bütün detayı saniye saniye
Bu kız öğrenci değil;
tamam, olmayabilir; polise sopasıyla vuran o. Doktordan rapor var, orada
bu kızımıza hiçbir darp, hiçbir vurma olmamış.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Niye düşürdü o zaman
çocuğunu?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Arkadaşlar, ben diğer boyutlarını
konuşmuyorum, çok özel bir alanıdır
kızımızın ama yani polisin burada yaptığı
bir şey yok.
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Soruşturma
açtınız mı soruşturma?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Bundan emin olun, bu çok istismar ediliyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) En güzel istismarı
yapıyorsun şimdi, en güzel istismarı yapıyorsun.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Değerli arkadaşlarımız, biz, bu konuda, emin
olun...
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) O kız çocuğu
senin çocuğun olsaydı aynı lafları söyler miydin Sayın
Bakan?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - ...sonuna kadar açığız.
Kayseriyle ilgili, bakın, burada ifade ettiler. Ben size bir
iki rakam vereceğim. Bizim en önemli misyonumuzdan birisi
açıklık, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele. [CHP ve MHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar (!)] Bakın, ben
size rakamlar vereyim. Ben 2004...
AHMET BUKAN (Çankırı) - Belediyelerinizin hepsinde
yolsuzluk var.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sağına soluna
bak, sağına soluna, yolsuzlukları araştırıyorsan
sağına soluna bak, Başbakana bak.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Harun geldiniz, Karun
gidiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen müsaade edin.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Bakın, 2004-2010 yılları arasında 55
belediye başkanını görevden
almışız.
Bunların AK PARTİli 21, CHP 9, DYP 8, MHP 5 ve
bağımsız 2.
Şimdi, soruşturma olarak son bir yıl içinde 295
soruşturma izni vermişim ben Bakanlık olarak belediye
başkanlarıyla ilgili ve bunların içinden 138i AK PARTİli
belediye başkanıyla ilgili, 72si CHPli belediye, 31i MHPli, 13ü
BDPli ve bağımsız vesaire...
AYLA AKAT ATA (Batman) BDPlilerin yolsuzlukla ilgisi
olmadığını söyleyin Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Bakın, biz bu konularda kimsenin gözünün yaşına
bakmayız ama bakın...
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Paçadan akıyor paçadan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - ...Kayseriyle ilgili her şey bizim web sitemizde de var. Biz,
haksızlığa karşı da çıkarız, haksız
yere iftiraya uğrayanı da savunuruz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Belediye
başkanını savunmak sana düşmez Sayın Bakan, sen
İçişleri Bakanısın.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Haksız yere iftiraya uğrayan belediye
başkanını savunmak da bizim görevimiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sen adaleti
çalıştır, belediye başkanını savunmak sana
düşmez.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Biz bu konularda hiç ayrım yapmayız, bundan emin olun. Ve
dolayısıyla burada Cumhuriyet Halk Partisi zor bir adım
attı.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Niye zorunuza gitti?
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) - Hiç çalışmadan -yani aymazlık diye onun için
dedim, bu hakaret falan değil- yani işini iyi yapmayan, tembellik;
evrak çalışmamış, dosya çalışmamış, bir
tane milletvekili, birisi, üç beş tane uydurma evrak getirmiş, onunla
çıkıyor Genel Başkan, en önemli bütçe görüşmesinde burada kırmızı
dosyalarla falan gelerek bunu ifade ediyor ve bunun altı boş
çıkıyor, bütün mesele bu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Bu evraklar uydurma
değil Sayın Bakan. Savcının, mahkemenin evrakları
uydurma evrak değil. Sen Bakansın uydurma evrak diyorsun. Bu
CHPnin evrakı değil, mahkemenin evrakı, savcının
evrakı.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, bizim dönemimizin en önemli simgesi, güvenlikte,
çetelerle mücadeledir
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Savcının
evrakı, uydurma evrak diyorsun.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla)
çetelerle, mafyayla, organize suç örgütleriyle mücadeledir.
AHMET BUKAN (Çankırı) Doğru, İstanbul belli;
hangi çeteler olduğu İstanbulda belli.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bugün ortalıkta gezen mafya görüntüleri yoktur, çete yoktur.
AHMET BUKAN (Çankırı) İstanbulun her tarafı
mafya!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Devamla) Bakın, Türkiye'nin her tarafına kamu görevlileri de olan
pek çok kişi ya sağlık alanında ya başka alanda
gözaltına alınmıştır, tutuklanmıştır.
Biz bunlarda acımayız arkadaşlar. Bunu bilin.
AHMET BUKAN (Çankırı) AKPnin olduğu her yerde
çete var, her yerde!
İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Ben bütçemize gösterdiğiniz ilgi için
çok teşekkür ediyorum. Hepinizi en derin saygılarla
selamlıyorum. Sağ olun. Yeni yılınızı da bu
vesileyle kutluyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın
Bakan konuşmasında Genel Başkanımızı ve partimizi
kastederek uydurma evrak dedi, aşağılayıcı
ifadelerde bulundu. Cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Bir saniye
(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar, gürültüler)
Bir saniye sayın milletvekilleri
Buyurun.
AYLA AKAT ATA (Batman) Sayın Başkanım, bir
hususun altını çizmek isterim. Sayın Bakanım Yolsuzlukla
mücadelede önemli mesafeler kat ettik. dedikten sonra BDPli belediye
başkanları hakkında da soruşturma
açıldığını ifade ettiler.
BAŞKAN Her parti için söyledi.
AYLA AKAT ATA (Batman) Hiçbir belediye başkanımız
hakkında yolsuzlukla mücadeleden dolayı dava
açılmamıştır, soruşturma
açılmamıştır ama belediye
başkanlarımızın düşünceyi ifade noktasında
haklarında açılan davalar da vardır.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Soruşturma dedim, yolsuzluk demedim.
AYLA AKAT ATA (Batman) 3 belediye başkanımız
cezaevine alınmıştır, 2si şu an cezaevindedir, 1inin
de belediye başkanlığının düşürülmesi için
kendisine fezleke gitmiştir. Yolsuzlukla mücadele noktasında,
yolsuzlukla ilgili herhangi bir soruşturma ya da hazırlanan bir
fezlekenin konusu değildir BDPli belediye başkanları.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum. Sözleriniz tutanaklara
geçmiştir.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Bana da söz hakkı verir misiniz?
BAŞKAN Sayın İnce, yeni bir sataşmaya mahal
vermeden iki dakika söz veriyorum İç Tüzükün 69uncu maddesi
gereğince.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, İçişleri Bakanı Beşir Atalayın, Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yani bütün Türkiye'nin gözünün önünde olan bir olaya Polis
öğrencileri değil öğrenciler polisi dövdü. diyen bir
İçişleri Bakanından zaten bunu beklerdim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, uydurma evrak diyor, orada Kayseri Vali
Yardımcısının imzası var. Bakın, bunları
çözmenin yolu var, çok basit. Sayın Bakan, çok basit. Şimdi,
yarın getirirsiniz, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
dokunulmazlıklarının kaldırılmasını bu
Meclise getirirsiniz, biz evet oyu veririz, siz ne yaparsınız
bilmem. Bunu yaparız. Yüreğiniz varsa, gelip bunu yaparsınız.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MUHARREM İNCE (Devamla) Bakın, daha geçen gün, geçen
hafta, geçen dönem, 22nci Dönemde Kocaeli Milletvekilimize komisyonlar
kurdunuz. Üç buçuk yıldır milletvekili değil bu arkadaşımız.
Geçen hafta aklandı mahkemede, onun dokunulmazlığının
kaldırılmasıyla ilgili biz Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri evet dedik, siz hayır dediniz. Önce
suçladınız, hakkında komisyonlar kurdunuz, sonra
dokunulmazlığını kaldırmadınız!
ORHAN KARASAYAR (Hatay) Kayseri Belediye
Başkanının dokunulmazlığı mı var?
MUHARREM İNCE (Devamla) Aynı şeyi burada
yapıyorsunuz. Yani diyor ki Sayın Bakan Şu kadar AKPli
belediyeye
Siz oraya gönderdiğiniz müfettişleri, onları
aklamaya göndermişsinizdir, aklamaya! Siz zaten
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Öyle!
Partinizin kısaltılmışını AK
PARTİ yapmayın, Aklayan Parti yapın. Aslında biz size
şimdiye kadar AKP diyorduk, şimdiden sonra size AK PARTİ
diyebiliriz, çünkü aklıyorsunuz kendinizi.
Çıkardığınız yasalarla aklıyorsunuz, görevi
kötüye kullanmanın cezasını düşürüyorsunuz; işte,
belediye başkanlarınızı aklıyorsunuz. Neler
yapmadınız ki daha!
AHMET YENİ (Samsun) Millet cevabını verecek!
MUHARREM İNCE (Devamla) Siz ne kadar kendinizi aklamaya
çalışırsanız çalışın, Mecliste, komisyonda
bekleyen dosya sayısı belli. 724 tane dosya var. İçlerinde
CHPliler de var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Devamla) Hadi gelin, hepsini birden
kaldıralım dokunulmazlıkları. Bu yürek yoksa, bu cesaret
yoksa boşuna konuşuyorsunuz siz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnce.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Başkanım, bir dakikalık
BAŞKAN Sayın Bakan, sadece bir dakika.
Buyurun.
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
konuşmasında bilerek yalan söylediğine veya
yanılttığına ilişkin açıklaması
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Bir dakika sadece.
Sayın Grup Başkan Vekili ya bilerek yalan söylüyor veya
yanıltıyor.
BAŞKAN Lütfen Sayın Bakan, lütfen
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan,
ayıp ya! Sen nasıl bakansın ya!
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)
Rüşvetle ilgili iddia olursa sayın milletvekilleri, idareden falan
izin alınmaz, savcılık işlemi yapar. Zaten Kayseri
Cumhuriyet Başsavcılığı da bize gönderdiğini
rüşvet suçlamasıyla göndermiyor, sadece görevi ihmal ve kötüye
kullanmayla ilgili İçişleri Bakanlığının
teftişi söz konusu, yoksa diğer kısmını, rüşvet
iddiasını Cumhuriyet Başsavcılığı Kayseride
araştırmıştır, dokuz ay sürmüştür,
yaklaşık 50 kişiyi dinlemiştir ve ondan sonra da
takipsizlik kararı vermiştir.
Bilgilerinize arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Bakan, Sayın Bakan
bana Yalancı dedi. Ya düzeltme yapsın ya da ben cevap vereyim. (AK
PARTİ sıralarından Doğru söyledi. sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir saniye
Sayın İnce, yerinizden bir dakika süre vereceğim.
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, İçişleri Bakanı Beşir Atalayın,
kendisini yalancılıkla itham eden sözlerine ilişkin
açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Şimdi, bir bakan konuşurken üslubuna dikkat edecek, hele
bu bakan İçişleri Bakanıysa. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Açık açık benim yalan söylediğimi söyledi. Ben
siyaseten hiç yalan söylemedim, hiç. Ama Atatürk Orman Çiftliğinde gece
görüşüp sonra bu görüşme meydana çıktı diye oradaki gariban
güvenlik görevlisini işten atan Bakanın söyledikleri beni hiç
ilgilendirmiyor. O çocukları işinden ettiniz, ekmeğinden
ettiniz. Neyi konuşuyorsunuz siz!
Öğrencileri savunmak yerine onları coplayan polisleri
savunuyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Söz istiyorum. Yalan söylüyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kim yalan söylüyor?
BAŞKAN Sayın Bakan, lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sen yalan söylüyorsun! Sen yalan
söylüyorsun.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Yalan söylüyorsun!
MUHARREM İNCE (Yalova) Sen yalan söylüyorsun. Yalancı
sensin!
BAŞKAN Sayın İnce
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Senden bakan olmaz, kalk o
koltuktan! Ayıp ya!
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Yalan söylüyorsun!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) - Oturduğun
makamın ağırlığını bil.
MUHARREM İNCE (Yalova) Yalancı sensin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Yaşından
başından da utanmıyorsun. Ayıptır ya! Senden bakan
olur mu!
MUHARREM İNCE (Yalova) Bize bakan lazım değil,
gören lazım, gören. Sen ancak bakan olursun.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Neredeyse tabanca
çekeceksin millete! Senden bakan olur mu!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
.
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Sayın Başkanım, hiç doğru olmayan bir şey
söyledi.
BAŞKAN Sayın Bakanım, lütfen
Sayın
Şandıra bir söz vereyim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Emrindeki polislerle
saldıracağını mı zannediyorsun CHP milletvekillerine!
Ne zannediyorsun!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Ayıp be! Senden bakan
olmaz!
MUHARREM İNCE (Yalova) İstersen polisleri bizim
üstümüze gönder!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Getir şimdi, getir
polisleri!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.49
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının on birinci turu üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
A) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
(Devam)
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın Başkan
BAŞKAN - Şimdi, Dışişleri Bakanı
Sayın Ahmet Davutoğluna söz vereceğim, ancak Sayın
Şandırın bir talebi var.
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım,
İçişleri Bakanı grubumuza ait 2 milletvekili arasındaki
farklı konuşmaya işaret etti. Bir farklılık
olmadığını ifade etmek istiyorum müsaade ederseniz buradan
ya da
BAŞKAN Yerinizden Sayın Şandır; bir dakika
VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, İçişleri Bakanı Beşir
Atalayın, MHP Grubu adına konuşan iki milletvekilinin
farklı konuştuklarıyla ilgili sözlerine ilişkin
açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım,
öncelikle teşekkür ediyorum.
Sayın İçişleri Bakanı bizim 2
konuşmacımız arasında polislerin askerlik sorununun çözümü
konusunda bir çelişki olduğunu, bir zıtlık olduğunu
ifade etti. Anlaşılıyor ki Sayın İçişleri
Bakanı bizim konuşmacılarımızı doğru
değerlendirmemiş, iyi dinlememiş.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Türk polisinin askerlik
sorununun çözülmesini istiyoruz. Hatta daha pratik, Sayın Bekir Aksoyun
ifadesiyle, daha kısaltılmış bir sürede bu askerlik
sorununun çözülmesini talep ediyoruz. Diğer hatip
arkadaşımız Kamil Sipahi Beyin de polislerin askerlik sorununun
çözülmemesi yönünde bir fikri olmamıştır. Bunun tutanaklara
geçmesini istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
M. NURİ YAMAN (Muş) -
Sayın Başkan 60a dörde göre bir açıklama yapmak
istiyorum. Sayın Bakan ismimi verip ona göre
BAŞKAN Buyurun Sayın Yaman.
4.- Muş Milletvekili M. Nuri
Yamanın, İçişleri Bakanı Beşir Atalayın,
yerleşim yeri isimlerinin değiştirilmesi için referandum yapılması
gerektiği hakkındaki sözlerine ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Öncelikle, konuşmamda belirttiğim, İçişleri
Bakanlığının hizmet alanıyla ilgili, Türkiye'nin
yüzölçümüne ilişkin rakamda bir dil sürçmesini düzeltmek istiyorum.
Buradaki miktar 759.452 kilometre kare olması gerekirken
yanlışlıkla 759.492 kilometre kare olarak söylenmiştir.
Bunu düzeltmek istiyorum.
İkincisi: Sayın Bakanım, bu yer isimlerinin
verilmesi konusunda 5442 sayılı Yasanın 2nci maddesinin (Ç) ve
(D) bentlerini gerekçe göstererek bu onayın verilmesi için referandumu
önerdi. Bende Sayın Bakanıma soruyorum: Siz zaman zaman, ta
1970lere, 1978lere ve 1980lere kadar bu işleri yaparken bu halka
sordunuz mu ki, referandum yaptınız mı ki şimdi bu halktan,
referandum yapılmasını istiyoruz? Bu nedenle bu isimlerin tekrar
iadesini talep ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yaman.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
A) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
(Devam)
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızın
2011 mali yılı bütçe tasarısının yüce Meclisin
onayına sunulması vesilesiyle huzurunuzda bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün akşam bir kalp ameliyatı geçiren Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın
Derviş Eroğluna Cenabıhaktan acil şifalar diliyorum ve
Kıbrıs Türk toplumuna, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine bu
vesileyle de bir kez daha yüce Meclisin huzurunda
Cumhurbaşkanımıza sağlık dileklerimizi iletmek istiyorum.
Bütçe görüşmeleri, aslında yıllık bir muhasebe
yapabilmek açısından gerçekten büyük bir imkân sağlıyor. Bu
vesileyle ben de 2010 yılı içinde uluslararası konjonktürde
yaşadığımız değişimler ve Türk dış
politikasının bu değişimlere verdiği tepkiler ve Türk
dış politikasının stratejik hedefleri doğrultusundaki
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Süre
sınırlaması dolayısıyla aslında çok daha
kapsamlı bir değerlendirmemizi bir kitapçık hâlinde sizlere
biraz sonra sunacağız. Bu nedenle, detaylara girmeksizin genel
perspektifle ilgili sunuşumu takdim etmek istiyorum.
Uluslararası sistem çok yoğun bir dönüşüm süreci
geçiriyor, klasik, jeostratejik dengeler sarsılıyor,
küreselleşmenin getirdiği imkânlarla uluslararası ekonomik,
politik, güç dengeleri yeniden şekilleniyor; daha önce gündemde olmayan
çevre gibi, iklim değişikliği gibi, enerji stratejilerinin
küreselleşmesi gibi konular gündemimize giriyor. Bu derece yoğun bir
dönüşüm yaşayan, uluslararası konjonktürde bu dönüşümün
dinamiklerini anlayan, ivme kazanan bu tarih akışının
ritmini tutabilen ülkeler önümüzdeki on yıllarda uluslararası
ilişkileri yönlendiren ülkeler olacaklar, aksine statik
yaklaşımlarla alışılagelmiş tepkiler verenler,
defansif tepkilerle, savunmacı tepkilerle bulundukları statükoyu
korumaya çalışanlar ise bu tarihî akışının
dışında kalacaklar. Bu nedenledir ki takip ettiğimiz
dış politika vizyoner, ilkeli ve etkin bir dış politika
olmak zorunda. Bu bir tercih meselesi değil, bir zarurettir. Hangi Hükûmet
olursa olsun Türkiye Cumhuriyetini gelecek on yıllara taşımak
için vizyoner, ilkeli ve etkili bir dış politika geliştirmek
zorunda. Bu açıdan bakıldığında sekiz yıllık
AK PARTİ iktidarları döneminde üç temel hedefi gerçekleştirmeye
çalıştık.
Birincisi: Bu küresel dönüşümün, uluslararası sistemik
dönüşümün ritmini yakalamak ve bu ritimde etkili olabilmek için küresel
forumlardaki, küresel örgütlerdeki etkili gücümüzü artırmak.
İkincisi: Soğuk savaş döneminden
devraldığımız stratejik yönelişlerimizi, stratejik
ittifaklarımızı, bağlantılarımızı
güçlendirmek, tahkim etmek.
Üçüncüsü de: Bölgesel alanlarda, komşu havzalarda
yönlendirici, barış kurucu, barışı, istikrarı,
refahı temin edici bir rol üstlenmek.
Birinci hedef açısından
bakıldığında, 2010 yılında çok ciddi mesafeler
aldık. Her şeyden önce, küresel alanda en önemli uluslararası
organ olan Birleşmiş Milletler sisteminde son bir yıl içinde çok
etkin bir dış politika takip ettik. Bu ayın sonunda
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğimiz bitmiş
olacak. Ancak, iki yıl içinde öylesine etkin bir üyelik süreci yürüttük ki,
son Birleşmiş Milletler Irak özel toplantısına
katıldığımda birçok muhatabım Türkiye'nin tekrar ne
zaman aday olacağını sordu. Çünkü iki yıl içinde 2
dışişleri bakanları, 1 cumhurbaşkanları zirvesi
yaptık. Barış koruma misyonu konusunda, terörizmle mücadele
konusunda özel oturumlar tertip ettik. Terörizmle mücadele komisyon
başkanlığı yaptık. Birleşmiş Milletler
adına Afganistanda lider ülke konumu üstlendik. Kongo, Kore, Somali
konularında komite başkanlıkları ve uluslararası
toplantılarda ev sahiplikleri yaptık. Bu son derece etkin politika
dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, önümüzdeki on yıl içinde, on
yılı geçmemek şartıyla, tekrar Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine aday olmaya kararlıyız.
Bu çerçevede, bu etkinliğimizin bir devamı mahiyetinde,
inşallah, önümüzdeki mayıs ayında Birleşmiş Milletler
Genel Kurulundan sonra en kapsamlı Birleşmiş Milletler faaliyeti
olan En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansına ev sahipliği
yapacağız, 13-14 Mayısta. Buraya 192 ülkeden temsilci
katılacak ve 50 ülkeyi kapsayan En Az Gelişmiş Ülkeler Grubunun
on yıllık dönem başkanlığını da
üstlenmiş olacağız. Onlar adına, uluslararası sistemin
vicdanı, uluslararası eşitsizliklere karşı bu
eşitsizliklerle mücadelenin bayraktarlığı rolünü Türkiye
üstlenecek. Artık sadece doğu ile batı arasında değil,
kuzey ile güney arasındaki bütün gerilimlerde de etkin bir dış
politika takip etmeye devam edeceğiz. Medeniyetler ittifakıyla
kültürler arasındaki gerilimi azaltırken en az gelişmiş
ülkeler konusunda aldığımız inisiyatifle de ekonomik
gerilimleri sona erdirmeye çalışacağız. Bir anlamda
uluslararası sistemin vicdanı olma rolümüzü sürdüreceğiz.
Benzer şekilde, Finlandiyayla birlikte arabuluculuk
girişimini başlattık ve uluslararası bir arabulucular grubu
oluşturuyoruz. Nükleer silahsızlanma konusunda da Türkiye, Japonya,
Avustralya ve Almanyayla birlikte yeni bir inisiyatif başlattı. Bu
bağlamda, P5+1 ile İran arasındaki nükleer görüşmelerin
ocak ayının sonunda Türkiye'de yapılacağını da
bir kez daha dikkatlerinize getirmek istiyorum. Türkiye, nükleer enerji
konusunda bütün ülkelerin barışçıl yollarla nükleer enerji elde
etme konusundaki hakkına sahip çıkacak ama nükleer silahlara da en
güçlü sesle karşı çıkacaktır.
Yine benzer şekilde, ele aldığımız
inisiyatiflerle İstanbulu bir Birleşmiş Milletler şehri
hâline getirmek için çabamızı sürdürüyoruz. Birleşmiş
Milletler bölgesel nüfus bürosunu aldık, önümüzdeki dönemde
İstanbulda bir barış enstitüsü kurmak suretiyle ve yine benzer
şekilde, yerel yönetimlerle ilgili son olarak İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanımızın aldığı
yeni görevle İstanbulda bir küresel yönetim merkezi kurmak suretiyle,
İstanbulu uluslararası sistemin merkez şehirlerinden biri hâline
getireceğiz.
Bu çerçevede G-20 üyeliği konusunda aktivitelerimizi,
faaliyetlerimizi daha da artıracağız. Türkiye G-20nin
sıradan bir ülkesi değildir. Biz G-20nin, uluslararası ekonomik
politiğin ana organı olmasına önem veriyoruz. Geçmişte G-20
daha teknik bir nitelikteydi, daha siyasi bir niteliğe bürünmesi ve Türkiye'nin
bu konuda etkin bir rol üstlenmesi konusunda da
çalışmalarımızı devam ettireceğiz.
Çevre zirvelerinde ve enerji güvenliği konularında da
Türkiye çok ciddi inisiyatifler almıştır ve almaya devam
edecektir.
Bu çerçevede, yine bu uluslararası etkinlikler
bağlamında, daha önce soğuk savaş döneminden intikal eden
İslam Konferansı Örgütü, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, NATO,
AGİT gibi bağlantılarımız yanında son sekiz sene
içinde, Arap Birliği ve Körfez İşbirliği Konseyiyle
stratejik iş birlikleri kurduk, Afrika Birliği ile stratejik diyalog
mekanizması kurduk. Bu sene içinde ise Latin Amerika örgütü MERCOSURla
stratejik iş birliği anlaşması imzaladık, ASEANla
yine özel statülü iş birliği anlaşmasına imza attık.
CICA dönem başkanlığını üstlendik.
Asyada, Avrupada ve Afrikada ne kadar uluslararası örgüt
varsa, Türkiye bunlarla stratejik iş birliğini geliştirecek ve
bütün bu alanlarda etkin söz sahibi olmak konumunu sürdürecek.
Buralardaki Türk vatandaşlarımızın
aldığı görevler de son derece çarpıcı şekilde,
neredeyse geometrik şekilde artıyor. Son dönemde, bu yıl içinde,
NATO Genel Sekreter Yardımcılığı, Türk Dünyası
İşbirliği Konseyi Genel Sekreterliği, Enerji
Şartı Konferans Başkanlığı, Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri Özel Temsilciliği, Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi Başkanlığı -geçen yılın sonunda, bu
senenin başındaydı- gibi uluslararası örgütlerde aktif rol
alan vatandaşlarımızın, milletvekillerimizin,
büyükelçilerimizin sayısı gittikçe artıyor.
Küresel alanda bu derece sesi gür çıkan Türkiye Cumhuriyeti
devletinin, tabii ki, geleneksel stratejik ittifaklara önem vermemesi söz
konusu olamaz. Bu çerçevede, Avrupa Birliği bizim için stratejik öncelik
niteliğini sürdürmeye devam ediyor. Avrupa Birliği, Türkiye için
sadece bir dış politika meselesi değildir; iki yüz
yıllık modernleşme tecrübesinin, modernleşme sürecinin en
önemli aşamalarından biridir ve Avrupa Birliğiyle ilgili
çalışmalarımızı aksatmaksızın
sürdüreceğiz. Bu yolda önümüze engeller çıkaracaklar, bazen siyasi
engeller koyacaklar, bazen haksız şekilde Kıbrıs konusunu
gündeme getirmeye çalışacaklar, bazen İslamafobi, yabancı
karşıtlığı gibi unsurları kullanarak Avrupada
bizi engellemeye çalışanlar olacak. Bütün bunlara rağmen,
Türkiye, Avrupa Birliği yolundaki kararlı yürüyüşüne devam
edecek çünkü biz Avrupa tarihinin bir parçasıyız ve Avrupanın
geleceği de bundan sonra en çok Türkiyeden sorulacak, bu gerçeği
kimse göz ardı edemez.
Yine bu çerçevede, bu dönem, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanlığını
da devraldık. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı
bugün itibarıyla bir Türk, aranızdan çok değerli milletvekilimiz
Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi
Başkanı da bendenizim. Dolayısıyla, Avrupa Konseyinin
yasama ve yürütme organlarının başında iki Türk bulunuyor.
Avrupanın geleceği konusundaki her türlü kararı almaya
kararlıyız ve bu dönemi, Avrupa Konseyinin yeniden yapılanma
dönemi olarak ilan ettik. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de dahil
olmak üzere Avrupa Konseyinin kurumlarını yeniden inşa
edeceğiz.
NATOda Türkiye eskisinden çok daha aktif, belirleyici bir
politika yürütmektedir. Son Lizbon zirvesi de gösterdi ki, Türkiyenin
tercihleri NATO için zorunlu tercihler hâline gelmiştir ve NATO
politikaları Türkiyeyle birlikte şekillenmektedir. Nitekim, geçen
seneden devraldığımız bir konu itibarıyla,
neticelendiği için sizlerle paylaşmak istiyorum, NATO Genel Sekreter
Yardımcılığına da bir Türk Büyükelçi, Sayın
Hüseyin Diriöz getirildi. Bu, NATO tarihi boyunca aldığımız
en üst düzey görevdir ve en stratejik genel başkan
yardımcılıklarından birini üstlendi.
Yine soğuk savaştan bugüne intikal eden önemli stratejik
ilişkimiz olması itibarıyla Amerika Birleşik Devletleriyle
ilişkimize büyük bir önem veriyoruz. Bu ilişkiyi kuru jeopolitik,
stratejik iş birliği kavramlarının ötesine
taşımak istiyoruz. Onun için Sayın Obama burada, bu Mecliste
model ortaklık kavramını ortaya attığında, bu
kavramın içinin doldurulması için Türkiye ile Amerika Birleşik
Devletleri arasında sadece askerî değil, ekonomik ilişkilerin de
geliştirilmesinin gerektiğini kendilerine her düzeyde vurguladık
ve nihayet Başbakan Yardımcımız Sayın Ali Babacan ve
dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Zafer
Çağlayan muhataplarıyla Türk-Amerikan ilişkilerinin ekonomik
geleceği konusunda ortak bir komite oluşturdular.
Bu vesileyle bir hususu, gündemde olan bir hususu yüce
Meclisimizin huzurundan bir anlamda yüce milletimize ve uluslararası
kamuoyuna duyurmak istiyorum: Son günlerde tekrar Türkiyeyi hedef alacak
şekilde sözde soykırım tasarılarını gündeme
getirme çabaları var. Özellikle Amerikan Temsilciler Meclisinin
kapanışına yakın bir dönemde baskın bir girişimle
bu kararı Temsilciler Meclisinin Genel Kuruluna getirme çabası
geçtiğimiz cuma günü yaşandı, yarın da bu çabayı
sürdürme konusunda bazı girişimler olduğunu biliyoruz. Bu konuda
ilk haberler bize ulaşır ulaşmaz hem Washington
Büyükelçiliğimiz oradaki muhatapları nezdinde hem de ben Sayın
Clintonla doğrudan temas kurarak gerekli uyarılarda bulundum. Biz
artık bu tasarıların Türkiye ile Amerika Birleşik
Devletleri arasındaki ilişkilerde Demoklesin kılıcı
gibi bu ilişkilerin üzerinde sallanmasına izin veremeyiz. Bu
çerçevede Sayın Başbakanımız da Sayın Obamaya bugün
bir mektup gönderdiler. Bu iftiralar karşısında, bu hafıza
dayatmaları karşısında Türk milleti ulusal onurunu korumaya
kararlıdır ve (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) yüce Meclisimizin de bu konuda her zaman gösterdiği
duyarlılığı göstereceğinden eminim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ne zaman Sayın Bakan, ne zaman?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Bu bağlamda, yine Amerika Birleşik Devletleri ile
yürüttüğümüz çalışmalar ve küresel politikalarla bölge
politikaları arasındaki en önemli ara konulardan birisi de terörizmle
mücadele konusudur. Bu konudaki etkin iş birliğimizi de ve etkin
çalışmalarımızı da hem Amerika Birleşik
Devletleri hem Avrupa Birliği hem de bölge ülkeleri nezdinde sürdürmeye
kararlıyız.
Üçüncü hedef olarak, bölge politikaları çerçevesinde
komşu havzalarda derinliğimizi, etkimizi ve bu havzalardaki
barış, huzur, refah kurma misyonumuzu geliştirme konusundaki
çalışmalarımız 2010 yılında da devam etti.
Dört temel ilkeyi hep zikredegeldik bölge politikaları
çerçevesinde:
Birincisi, herkes için güvenlik. Gerek Balkanlarda gerek Orta
Doğuda, gerek Kafkaslarda, Orta Asyada herkes için güvenliği esas
alan bir dış politika takip ediyoruz.
İkincisi, üst düzey siyasi diyalog. Bütün bu bölgelerde,
Hükûmetimiz, doğrudan üst düzey siyasi diyaloğa büyük bir önem vermektedir.
Üçüncüsü, ekonomik entegrasyon. Biz, Balkanlarla, Kafkasyayla,
Orta Asyayla, Orta Doğuyla mutlak anlamda vizelerin
kalktığı, her türlü insan, mal serbestiyetinin
sağlandığı serbest ticaret, serbest vize rejiminin
uygulanmasını istiyoruz. Bu, bizim müteşebbisimize büyük bir
imkân sağlayacaktır ve bir anlamda, tarihin normalleşmesini de
temin edecektir.
Dördüncüsü de kültürel etkileşim. Bu toprakların hepsi,
bu bölgelerin hepsi bizimle tarihdaştır. Nasıl
vatandaşlarımızın hukukunu korumak Türkiye Cumhuriyeti
devleti olarak bizlerin görevidir, tarihdaşlarımızla
bağlarımızı korumak da millet olarak Türk milletinin tarihî
bir misyonudur. Bu çerçevede, hangi etnik ve mezhebî kökenden olursa olsun,
bütün tarihdaşlarımızla buluşmaya kararlıyız,
tarihdaşlarımızla aramıza giren bütün engelleri
kaldırmaya da kararlıyız; onun için, bölge ölçekli politikalar
yürütüyoruz; onun için, üçlü, dörtlü mekanizmalar kuruyoruz; yine, onun için,
ikili ilişkilerimizde yeni arayışlar içindeyiz.
Bölge ölçekli mekanizmalar çerçevesinde, Körfez
İşbirliği Konseyiyle kurduğumuz stratejik diyaloğu,
Balkanlarda bu sene içinde Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Zirvesi Platformuna
Başkanlık yapmamızı zikredebilirim.
Yine, Orta Asyada, yirmi yıl sonra ilk defa Türk
dünyası bir yapı içinde bir araya geldi ve Türk Dünyası
İşbirliği Konseyi kuruldu. Bu, daha önceki zirvelerin kurumsal
bir nitelik taşıması ve
Merkezi de İstanbulda oldu. Bu
sene 15-16 Eylülde yaptığımız ikinci zirveyle de Türk
Dünyası İşbirliği Konseyi fiilen tarih sahnesine
çıkmış oldu.
Yine, üçlü, dörtlü mekanizmalar kuruyoruz. Balkanlarda,
Bosna-Hersek-Türkiye-Sırbistan arasında, yine
Bosna-Hersek-Türkiye-Hırvatistan arasında; Orta Doğuda,
Türkiye-Ürdün-Lübnan-Suriye arasında; Orta Asyada Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan
arasında bu benzer mekanizmalarla iş birliğini
geliştiriyoruz ve nihayet ikili ilişkilerimize yeni bir mahiyet
kazandırıyoruz. Aslında, Yüksek Düzeyli Stratejik
İşbirliği Konseyi adında yeni bir mekanizmayı bölge
literatürüne soktuk. Sayın Başbakanımızın eş
başkanlığında muhataplarıyla yapılan ortak kabine
toplantıları anlayışına dayanan bu yaklaşım
ile şimdiye kadar Suriye, Irak, Rusya, Yunanistan, Lübnan, Ürdün ve
Libyayla bu toplantıları gerçekleştirdik, önümüzdeki dönemde
-Azerbaycanla anlaşmayı yaptık- Azerbaycanla, Kazakistanla,
Bulgaristanla da benzer mekanizmaları kuracağız. Bu bölgelerde
vize kaldırma çalışmalarımızı en etkin
şekilde de sürdürmeye kararlıyız. Böylece, bölgeyle
bütünleşme çabalarımız en üst noktaya ulaşacak.
Bazı sorun alanlarıyla ilgili politikamızı da
vurgulamak istiyorum. Bosna-Hersekin toprak bütünlüğü ve egemenliği
Balkan politikamızın esasıdır. Bosna-Hersekte bu dönemde
sürdürülen hükûmet kurma çalışmalarına katkımızı
vermeye devam ediyoruz. Geçen sene içinde, bir sene içinde Saraybosnaya 9 kere
gittim, gerekirse 19 kere gideceğiz ama Bosna-Hersek halkının
bir daha benzer acıları yaşamasına izin vermeyeceğiz.
Yine, Orta Doğuda, Irakta hükûmet
çalışmalarında her türlü katkıyı vermeye
çalıştık. Bizim için Iraklı Iraklıdır, etnik ve
mezhebî kökenine bakmayız, hepsi kardeşimizdir, hepsi
tarihdaşımızdır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Onların birinin burnunun kanamasına izin
vermeyiz. Bugünlerde inşallah Irak Hükûmeti bütün grupları kapsayan o
hükûmet çalışmalarını tamamlayacak ve güçlü bir devlet
olarak tekrar aramıza dönecek. Irakla ilgili ilişkilerimizi
geliştirmeye kararlıyız.
Benzer şekilde Lübnanda bir kriz çıkmasına,
Lübnanlı kardeşlerimizin aralarında problem olmasına izin
vermeyeceğiz. Onun içindir ki Sayın
Başbakanımızın Lübnan ziyaretinde hepimizin gururla takip
ettiği o muhteşem tablolar ortaya çıktı. Bugün Orta
Doğuda, Balkanlarda, Orta Asyada Türk Bayrağı
egemenliğin, özgürlüğün, onurun simgesi olarak her yerde
dalgalanıyor ve dalgalanmaya devam edecek. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Asya politikalarımızı bir bütün olarak görüyoruz;
Kafkasya, Orta Asya, Güney Asya, Doğu Asya politikaları bizim için
bir bütündür. Orta Asyadaki her türlü iş birliği
çalışmasına katkı vereceğiz. Orada da,
Kırgızistanda iç çatışmalar çıktığı
anda müdahil olduk. 2 kez Kırgızistana bu vesileyle gittim. 2nci
gidişimde bütün çatışan tarafları, 120 çatışan
lideri bir araya topladık, 1 Ekimdeydi; tek bir söz aldık onlardan:
10 Ekimde yapılacak seçimlerin suhuletle yapılmasını temin
etmek. Bunun için beraber bir barış ağacı diktik.
Hamdolsun, bir hafta sonra yapılan seçimlerde en ufak bir gerginlik
yaşanmadı. O oturuma, Ulusal Uzlaşı Toplantısına
Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sayın Roza Otunbayeva ile
bendeniz eş başkanlık yaptık ve başka herhangi bir
yabancı yetkili oldu. Kırgızistanda da var olmaya devam
edeceğiz, Bosna-Hersekte de, Irakta da, Lübnanda da, Azerbaycanda da.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu ülkelerin, bu
devletlerin ayağa kalkmaları için ne gerekiyorsa yapmaya devam
edeceğiz. Bu bizim tarihî misyonumuzun bir gereği.
İsraille ilişkilerimiz konusu gündeme geldi.
İsrail konusunda takip ettiğimiz politika da tamamıyla ilkesel
bir politikadır. Taleplerimizi net olarak dile getirdik, uluslararası
toplumu harekete geçirdik. Evet, Sayın Başbakanımızın
bu kürsüden daha önce söylediği gibi, bu işin peşini
bırakacak değiliz. Türkiye Cumhuriyeti devleti,
vatandaşlarının hukukunu korumaya kararlıdır ve bu
konuda herhangi bir taviz vermek de söz konusu değildir. Her türlü
çalışmayı yapacağız, bütün uluslararası
forumlarda bunu dile getireceğiz ve özür ve tazminat da dâhil olmak üzere
bütün taleplerimizin yerine getirmesinin takipçisi olacağız.
İran konusunda nükleer müzakereler suretiyle
İranın uluslararası toplumla barışması konusunda
her türlü çabayı gösterdik, göstermeye devam edeceğiz ve bu konuda
herhangi bir yeni gerilimin bölgemizi esareti altına almasına izin
vermeyeceğiz.
Afrikada bütün dünyanın ilgisini çeken bir yeni stratejik
açılım gerçekleştirdik; 19 Afrika ülkesinde büyükelçilik açma
kararı almıştık, bunun 8ini tamamıyla tekmil ettik,
bitirdik. Bu yıl içinde geri kalanları da tamamlayacağız.
Böylece, iki sene önce 12 büyükelçimizin olduğu Afrika kıtasında
31 büyükelçimiz olacak ve bütün kıtalarda, Afrikada, Asyada, Pasifikte,
Latin Amerikada, Türk Bayrağı her yerde dalgalanacak ve
dalgalandığı yere de barış, huzur, güvenlik ve
istikrar getirecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz, uluslararası toplumda sesi gür çıkan, geçmiş
stratejik bağlantıları güçlü şekilde devam ettiren,
bölgesinde de öncü rolle barışı, huzuru, güvenliği
sağlayan bir dış politikayı devam ettireceğiz.
Bu düşüncelerle yeni bütçemize destek vereceğinizi ümit
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi, şahsı adına söz isteyen Hamit Geylani,
Hakkâri Milletvekili.
Buyurun Sayın Geylani. (BDP sıralarından
alkışlar)
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan,
İçişleri Bakanlığının bütçesi üzerine
şahsım adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, adil bütçeler, adil yönetimler ve
demokratik uygulamalar için vardır ama ne yazık ki AKP Hükûmeti bu
anlayıştan uzaktır. Demin Sayın İçişleri
Bakanının söylediklerinin aksine bu ülke coğrafyasında en
demokratik bir eyleme bile tahammül etmeyen polis, muhalif kesimlere cop, biber
gazı ve gözaltılarla amansızca mücadele etmektedir. Kürtler söz
konusu olunca saldırıların dozu daha da artarak gerçek mermi,
panzer ve gaz bombaları kullanılmaktadır. Bu olaylar sonucunda
onlarca çocuk ve büyük, polis kurşunuyla yaşamlarını
yitirmiştir. 2010 yılında sadece Hakkâri ve ilçelerinde
toplumsal olaylarda polisin orantısız güç kullanması sonucunda
20ye yakın çocuk ve yetişkin atılan gaz mermileriyle
ağır yaralanmışlardır.
Bir de güvenlik güçleri tarafından öldürülenlerden birkaç
örnek verirsek, Hakkâri de İkbal Yaşar, Fahrettin Şedal,
Abdülsamet Erip, Enver Turan; Diyarbakırda Ceylan Önkol, Aydın
Erdem, Ferhat Taruk, Çekdar Kınay; Şırnakta 18 aylık
Mehmet Aytun, 10 yaşındaki Diren Basan, 8 yaşındaki Umut
Furkan Akçil ve 4 yaşındaki Saliha İdem; Vanda 14
yaşındaki Mehmet Nuri Tançoban, 13 yaşındaki Oğuzcan
Akyürek güvenlik güçlerinin kullandığı gaz mermileri ve gerçek
kurşunlarla yaşamlarını yitirmişlerdir. Bunlar sadece
birkaç kişi.
Sayın İçişleri Bakanına sormak istiyoruz: Bir
hafta önce Yüksekovada Sedat Karadağı silahla ağır
yaralayan kar maskeli polis ve jandarmalar hakkında bir işlem
başlattınız mı yoksa bu da diğer olaylar gibi maskeli
demokrasinin kurbanı mı olacaktır? Biraz önce isimlerini
saydığım öldürülen çocukların failleri hakkında
Sayın Bakan herhangi bir soruşturma, yasal işlem
başlatmış mıdır?
Değerli arkadaşlar, bilindiği gibi, polis ve
jandarma bu yetkiyi ve de zorbalığı tam da birinci elden gelen
talimatlardan almaktadır. Ne diyordu Sayın Başbakan -bunu çokça
söylüyoruz ama yanlış her şeyi anlaşılıncaya
kadar söylemekte de devam edeceğiz- Çocuk da olsa kadın da olsa
gereğini yapın. diyordu, son olarak da Ben polisimi ezdirmem.
diyordu. Kimse polisi ezmiyor, maalesef, hep polis yurttaşı eziyor.
Ama kusura bakmayın Sayın Başbakan, Sayın Bakan, biz de bu
ülkenin gençlerini ve çocuklarını polis ve jandarmalarınıza
öldürtmeyeceğiz. Bu halkın geleceğini, kardeşliğini ve
barışını sizin ayrımcı ve şiddet
politikalarınıza da kurban ettirmeyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül referandumu ardından
yüzde 95 boykotun çıktığı Hakkâri ve Şırnak için
Sayın Başbakan Bu iller için özel tedbirlerimiz var. demişti.
Bu açıklamanın hemen ardından Sayın İçişleri
Bakanı jet hızıyla havadan Hakkâriye indi, oradan da
Şırnaka geçti. Sayın Bakan hiçbir sivil toplum kuruluşu ve
bireyiyle görüşme yapmadı, sadece güvenlik güçleriyle görüşmeler
yaptı. Soruyoruz Sayın Bakana: Bu ziyaretiniz sonucunda Hakkâride hangi
özel güvenlik birimlerini uygulamaya koydunuz?
Zaman dar, son olarak başka bir şey söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, tüm yaşanan bu acılar,
hukuksuzluklar yetmiyormuş gibi demin bazı konuşmacılar da
savcılara bir kez daha çağrı yaptılar, empatiden uzaklaşarak
Kürt halkının değer yargılarını incittiler ve
işte bu da tam çeyrek asır şiddet ve çatışma
kültürüdür. Bilinmelidir ki ana dil ve demokratik hakların
kullanımı kimsenin iznine bağlı değildir. (BDP
sıralarından alkışlar) Kürt halkının hassasiyetlerine
ve değer yargılarına hakaret etmek de hiç kimsenin haddi
değildir.
Bu ifadelerle konuşmama son verirken tekrar Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN İç Tüzükün 72nci maddesine göre verilmiş
görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
İçtüzük madde 72
gereğince görüşmelerin devam etmesini arz ve talep ederiz.
M. Rıza
Yalçınkaya Birgen
Keleş Ali
Koçal
Bartın İstanbul Zonguldak
Tayfur Süner Ergün Aydoğan Atilla Kart
Antalya Balıkesir Konya
Osman
Kaptan
Antalya
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Yeterince açıklık getirilmediği için.
BAŞKAN Oylarınıza sunacağım: Kabul
edenler
III. YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, yoklama
talep ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından Oylamaya geçti sesleri)
Bir dakikadır ayakta bekliyorum. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar(!)]
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın İnce, Sayın Ekici, Sayın Köse,
Sayın Güner, Sayın Özdemir, Sayın Tütüncü, Sayın Erbatur,
Sayın Yalçınkaya, Sayın Güvel, Sayın Oksal, Sayın
Süner, Sayın Ersin, Sayın Pazarcı, Sayın Küçük, Sayın
Aydoğdu, Sayın Barış, Sayın Elekdağ, Sayın
Emek, Sayın Susam, Sayın Yıldız.
İki dakika süre veriyorum yoklama için.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN Soru sormak için sisteme giren Sayın Tankut,
Sayın Güvel, Sayın Çalış, Sayın Çelik, Sayın
Varlı, Sayın Uslu, Sayın Özdemir, Sayın Süner, Sayın
Taner, Sayın Paksoy, Sayın Enöz, Sayın Köse, Sayın Kaptan,
Sayın Orhan, Sayın Işık, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Asil, Sayın Akcan, Sayın Koçal, Sayın
Şandır ve Sayın Aydoğan, yeniden sisteme girmelerini rica
ediyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
A) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) KAMU DÜZENİ VE
GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
(Devam)
1.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
F) SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN İç Tüzükün 72nci maddesine göre verilmiş
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, on birinci turdaki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır;
on dakika soru sorma, on dakika cevap verme süresidir.
Sayın Tankut, buyurun.
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın İçişleri Bakanına soruyorum: Sayın
Bakan, bugün basına düşen haberlerde Diyarbakırda yapılan
sözde Demokratik Özerklik Çalıştayında Kürt sorununun çözümü
için demokratik özerklik modeli taslağı
hazırlandığı ve taslakta hedefin demokratik özerk Kürdistan
inşası olduğu belirtilmiştir. Geçtiğimiz günlerde bir
milletvekili bu Mecliste Anayasayı ve yasaları beklemeyeceğiz,
Kürtçeyi her alanda kullanacağız. demiştir.
Dolayısıyla Hükûmetinizin bilerek veya bilmeyerek destek verdiği
bu ihanet açılımı devam ederken İçişleri Bakanı
olarak devletin yasalarını tanımayan, ülkeyi bölmeyi açıkça
ilan edenlere karşı çok mu çaresizsiniz yoksa çok mu
hoşgörülüsünüz? Anayasa ve yasaları beklemeyeceğiz. cümlesi
son derece manidardır. Acaba PKK ve onun temsilcilerine Anayasanın
ve yasaların onların istekleri doğrultusunda değiştirileceği
sözünü mü verdiniz ki böyle konuşmaktadırlar?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Güvel
HULUSİ GÜVEL (Adana) Teşekkür ediyorum.
İçişleri Bakanını Grup Başkan Vekilimize
söylediği sözler nedeniyle özür dilemeye davet ediyorum.
Sayın Bakan, komşularla sıfır sorun var diye
yola çıktınız, neredeyse tüm ülkelerle yaşanan sorunlar
arttı. Azerbaycanla durumumuz hiç olmadığı kadar kötü,
Irak siyasetinde hiçbir belirleyiciliğimiz kalmadı, Ermenistan
açılımının sonuçları ortada, Orta Doğuda
barış sürecinin tamamen dışında kaldık,
Avrupayla ilişkiler en alt düzeyde, Mısırda ders
kitaplarında Osmanlı işgalci olarak tanımlanmaktadır,
Kıbrıs konusunda hiçbir ilerleme yoktur. Öz eleştiri
yaptığınızda kendinizi başarılı buluyor
musunuz?
İkinci sorum: İslam ülkeleri toplantılarında Kıbrıs
ile ilgili alınan kararların hiçbiri uygulanmamıştır.
Kıbrısın izolasyonu en sert biçimde devam etmekte, AB
verdiği sözleri tutmamaktadır. Bu konuda bir politika zafiyeti
gözleniyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çalış, buyurun.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Benim ilk üç sorum Sayın İçişleri Bakanına:
Sayın Bakan, nüfusu 2 binin altında olan belediyelerin
bir sonraki yerel yönetimler seçimlerinde statüsü ne olacak?
İkinci sorum: İstanbul ilinde binaların yüzde
80inin yapı kullanım izni olmadığı tespit
edilmiştir. Bu problemi çözmeyle ilgili bir çalışmanız var
mı?
Bir diğer sorum: Sahil güvenlik ve hudut güvenliğiyle
ilgili yeni düzenleme çalışmanız var mı?
Bir diğer sorum Sayın Dışişleri
Bakanına:
Sayın Bakan, Hükûmetinizce Neçirvan Barzani Türkiyeye davet
edildi, sonrasında da Erbilde açıklama yaptı: Türkiye
stratejik ortağımızdır. Diplomatik olarak bu ne demektir,
açıklar mısınız?
BAŞKAN Sayın Varlı...
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Dışişleri Bakanına soruyorum:
Sayın Bakan konuşmasında Irak ile
ilişkilerimizden bahsederken Orada yaşayan bütün halklar bizim
kardeşimizdir. Bunların burunlarının kanamasına bile
müsaade etmeyiz. dedi. Ancak biliyoruz ki yüzlerce Türkmen katledildi.
Sayın Bakanın bu konuda tepkisi nedir, bunu bilmiyoruz.
İki: Ermeni protokolüyle ilgili hiçbir açıklamada
bulunmadınız. Bunun sebebi bu konuda utandığınız
için söyleyecek sözünüz olmadığından mı kaynaklanıyor?
Üç: Rasmussen Danimarka Başbakanıyken ülkede Peygamber
Efendimizin karikatürleri dolaştırıldı. Rasmussen daha
sonra NATO Genel Sekreterliğine aday olduğunda Sayın
Başbakan haklı olarak tepki koydu, Özür dilemezse oy vermeyiz.
dedi. Ancak Türkiye Rasmussene olumlu oy kullandı. Bunun izahı
nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Çelik...
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum. Ben iki soru soracağım, ikisini de
İçişleri Bakanına yöneltmek istiyorum.
Birincisi: Geçen gün bir ile bir vali atanıyor
altmış dört yaşında, on bir ay sonra yaş haddinden
emekli olacak. Aynı ilin valisi iki yılı doldurmadan görevden
alınıyor. Atama gerekçeleri nedir? Bu soruyu Isparta Milletvekilimiz
Sayın Korkmaz adına da soruyorum.
Diğer sorum: Belediyelerde en büyük yolsuzluk, kanımca,
imar yolsuzluklarıdır. Bu hususta acaba kaç adet soruşturma
açılmıştır? Soruşturmaların akıbeti ne
olmuştur? Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinde
basında yer alan imar yolsuzlukları iddiaları hakkında ne
yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sorularım İçişleri Bakanımıza.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında
şehit yakınları ile gazilerimiz veya yakınlarına
tanınan istihdam hakkı kapsamında
Bakanlığınızda atama bekleyen kaç başvuru vardır?
İkinci sorum: Birçok vatandaşlık işlemleri
T.C. kimlik numarasıyla yapılmaktadır. Bu sebeple,
muhtarlıklarımızın gelir kaybını nasıl
telafi etmeyi düşünüyorsunuz? Muhtarlarımızın
sorunlarını giderici bir çalışmanız var
mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın İçişleri Bakanına soruyorum:
Personel giderleri tertibinden yapılan ödemelerde ödül ve
ikramiyeler kaleminden kullanılan ödeneklerin maalesef bazı
görevlilere düzenli bir gelir kaynağı hâline geldiği
gözlenirken, bazı görevli memurların yıl içerisinde hiçbir
maaş taltifiyle ödüllendirilmedikleri görülmektedir. Bugün karakollar,
Hassas Bölgeler Koruma Şubesi, muhabere, Eğitim Şube
Müdürlüğü ve diğer destek şube müdürlüklerinde
Bunlar da
teşkilatın tüm yüklerini sırtlarında
taşımaktadırlar. Bu kalemden ödenen ödeneklerin sürekli
aynı görevlere yazılmaması, saydığım birimlerdeki
görevlilere de yazılması konusunda hassasiyet gösterilmesi ve
dağılımda adaletin sağlanması için herhangi bir
çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Süner
TAYFUR SÜNER (Antalya) Sayın Bakan, 2010 yaz mevsimi
süresince Antalyada birçok turist servisi kaza yapmıştır. Bu
kazalarda ölen ve yaralanan turistlerimiz olmuştur. Turistik amaçlı
taşımacılıkta kullanılan araçların
standartları, yollardaki hız durumları ve şoförlerin
araçları kullanım süreleri yeterince denetlenmekte midir? Bu
denetimler Kültür ve Turizm Bakanlığıyla koordineli bir biçimde
düzenli olarak yapılmakta mıdır?
Sayın İçişleri Bakanını, Grup Başkan
Vekilimize yalancı diye hitap etmiştir, özür dilemeye davet
ediyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın İçişleri
Bakanına: Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsündeki Kürtçe konuşmalar
karşısında Meclis Başkanının ve sizin
Türkiye'nin resmî dili Türkçedir. açıklaması yapmanıza
rağmen, neden bugüne kadar, hemen hemen her konuda ahkâm kesen ve şu
anda güneydoğuda bulunan Sayın Başbakan bir açıklama
yapmamaktadır? Bu, partinizin politikası gereği midir?
İki: Dün Kanal7 Televizyonundaki bir programda, muhabirin,
PKK elebaşı Öcalanın avukatları vasıtasıyla
demeç vermelerini nasıl karşıladığınızı
sorması üzerine, sizin Öcalan kendi siyasetini savunuyor. şeklinde
cevap verdiğinize dair vatandaştan gelen tepkiler var. Bu konunun
doğrusu nedir, işin aslı nedir?
Üç: Belli grupların güvenlik güçlerine taşlarla,
molotoflarla saldırması karşısında polisimize itidal
tavsiye ederken, haklarını arayan işçilerin ve masum
taleplerini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim.
Ben İçişleri Bakanımıza soruyorum: Sayın
Bakan, iktidara gelirken Araba saltanatını önleyeceğiz.
dediniz, katbekat artırdınız. Örneğin, Fransada kamuya ait
taşıt sayısı 9 bin, Japonyada 10 bin, Almanyada 11 bin,
İngilterede 12 bin adettir, bizde ise 115 bindir. Fakir fukaranın
paralarıyla alınan bu araçlar resmî, gayriresmî işlerde
kullanılmaktadır. Aynı zamanda, söz konusu araçlar hem sivil hem
resmî iki plaka taşımaktadırlar. Bu konuda bir tedbir
almayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Hâlen yolsuzluk, görevi kötüye kullanma ve
benzer sebeplerle Bakanlığınızca açığa
alınan belediye başkanı sayısı kaçtır?
Partilerine göre dağılımı nedir?
Üçüncü sorum: Terörle mücadele kapsamında güvenlik
kuvvetlerine yardımcı olan köy korucusu sayısı kaçtır?
Köy korucularının 600 bin TL civarında maaş
dışında diğer sosyal hakları ne durumdadır? Bu
konuda bir düzenleme yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Son soru, Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Mavi Marmaradaki şehit edilen vatandaşlarımız
için uluslararası hukuk işletiliyor mu? Son durum nedir? İsrail
Türkiyeye özür ya da tazminat ödemeyi reddetti. Bu durumda ne
yapacaksınız?
ABDde sözde Ermeni soykırım tasarısının
yarın Genel Kurula indirileceği biliniyor. Siz ne yapıyorsunuz?
Yunanistanın kara sularını 12 mile
çıkarması hâlinde casus belli dediğimiz, yani savaş
sebebi sayacağımız daha önce karar altına
alınmıştı. Şimdi bu kararımızın Millî
Güvenlik Siyaset Belgesinden çıkarıldığı söyleniyor,
bu doğru mudur?
Sayın Bakan, bu gelişmelerin hepsi ülkemizin aleyhine
gelişmelerdir. Bunlar dış politikadaki sıfır sorun
politikalarınızın bir sonucu mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun sayın bakanlar
(CHP sıralarından
gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Başkan,
Sayın Bakan önce Grup Başkanvekilimizden özür dilesin, ondan sonra
Sayın Bakanı dinleyeceğiz, yoksa dinlemeyeceğiz Sayın
Bakanı.
M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın Başkan, sisteme
giremediğim için
BAŞKAN Bir saniye Sayın Milletvekili
M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın Başkan,
bakın, sisteme giremediğimi söyledim.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Sayın Başkan
M. NURİ YAMAN (Muş) Adil davranmanız lazım,
sisteme benim dışımdaki o şeylerden dolayı
giremediğimi söyledim ve söz verdiniz, soru sormama imkân
tanıyacağınızı söylediniz.
BAŞKAN Sayın Yaman, benim yapabileceğim bir
şey yok ki, liste elimde, henüz
Sayın Köse, Sayın Kaptan,
Sayın Orhan, Sayın Işık, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Asil, Sayın Akcan, Sayın Koçal, Sayın
Şandır ve Sayın Aydoğana da söz veremedim.
Sayın Bakan, buyurun.
M. NURİ YAMAN (Muş) Bakın, teknik personel de
size durumu izah etti, yani daha başlangıcından itibaren
(CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına
vurmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın
Bakan
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan önce özür
dileyecek, ondan sonra dinleyeceğiz, aksi takdirde dinlemeyeceğiz
Sayın Bakanı.
BAŞKAN Başlasın konuşmaya, ondan sonra,
lütfen
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Üç dakikam geçti Sayın Başkan, üç dakikamız gitti.
(CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Sayın Bakan Meclise
saygılı olacak, saygılı olmayı öğrenecek!
SUAT KILIÇ (Samsun) Kamu malına zarar veriyorsunuz, kamu
malına zarar vermeyin!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Oturduğu makamın
hakkını verecek önce Sayın Bakan.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.34
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.43
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının on birinci turu üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Soru-cevap işlemine devam edeceğiz.
Sayın Bakan, buyurun.
M. NURİ YAMAN (Muş) Hani söz verecektiniz Sayın
Başkan?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Güvelin bir sorusu vardı, Komşu ülkelerle
sıfır sorun. ilkesine rağmen problemlerimizin
arttığını iddia etti ve öz eleştiri yapıp
yapmadığımı sordu.
Bu görevi yürüten birisi olarak şunu ifade etmek isterim: Her
gece yatmadan önce, her sabah da kalktığımızda öz
eleştiri yaparız, bu görevin gereğidir. Gerektiğinde de,
sağlam temelde bir eleştiri olduğunda da bunu dikkate
alırız ancak şimdi gerçekten elimizi vicdanımıza
koyalım ve bakalım: Komşu ülkelerle ilişkilerimiz
bahsedildiği gibi sıkıntılı mı? Yani dünyada veya
bölgemizde herhangi bir gözlemci, herhangi bir ülke, Türkiyeyle bölge
ülkelerinden herhangi biri arasında kısa dönemde, orta vadede bir
kriz beklentisi içinde mi? Böyle bir şey söz konusu değil. Bütün
komşularımızla ilişkilerimiz en üst düzeyde
gelişmiştir ve bu ilişkileri geliştirmeye devam
edeceğiz.
Azerbaycanla ilişkilerimiz soruldu. Azerbaycan ile Yüksek
Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşmasını
imzaladık ve ilk defa, Türkiye-Azerbaycan ilişkileri tarihinde ilk
defa iki Hükûmet ortak toplantı yapacak. Geldiğimiz ilişki
düzeyi budur. Azerbaycanla Nabucco dâhil, Şahdeniz, Bakû-Tiflis-Ceyhan
gibi tarihî projeler bizim iktidarımız döneminde hayata
geçirilmiştir.
Orta Doğu barış sürecinin dışında
kaldığımızı iddia etti, böyle bir şey söz konusu
değil. Zaten Orta Doğu barış sürecinin
tıkandığı nokta bütün dünyaca malum. Daha on beş gün
önce de Sayın Abbas Ankaradaydı ve Orta Doğu barış
süreciyle ilgili katkılarımızı talep etti.
Yine Iraktaki etkimizin azaldığından bahsettiler.
Söz konusu değil. Irakın her köşesiyle dostluk, kardeşlik
bağlarımız sürüyor ve bundan sonra da ebediyete kadar sürecek.
Irakla ilişkilerimiz iki egemen komşu ülke olarak, içişlerine
müdahale etmeyen iki komşu ülke olarak ama toplumsal ilişkileri de
öne çıkaran bir politika çerçevesinde en etkin şekilde
yürütülmektedir.
İkinci sorusu İslam Konferansı Örgütü
Kıbrıs konusunda kararları uyguluyor mu? sorusuydu.
Doğrusu, gelişmeleri biraz yakından takip etmesini tavsiye
ederim. Yakın dönemde, şu anda on dokuz toplam dış
temsilciliği var Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin. Bunun büyük
çoğunluğu İslam Konferansı Örgütü üyeleri ve yakın
dönemde -sadece 2006dan bu yana açılanları söylüyorum- Kırgızistan,
Katar, Bahreyn, Kuveyt ve daha önce de Birleşik Arap Emirlikleri
temsilcilikleri açıldı. Lazkiye ile Magosa arasında ilk defa
feribot seferleri başlatıldı. Bunlar İslam Konferansı
Örgütünde yürüttüğümüz etkin politikaların bir sonucu.
Sayın Çalış Barzani stratejik ortaklıktan
bahsetti, bu konuda kastı nedir? diye sordu. Doğrusu bunu,
kastının ne olduğunu Sayın Neçirvan Barzaniye
sormaları gerekir ancak ben daha açık bir ifadeyle bizim kastımızın
bu ilişkilerden ne olduğunu ifade edeyim: Orta Doğuda,
Balkanlarda, Kafkaslarda, yakın havzalarımızda kimler varsa,
hangi etnik gruba, hangi mezhebe mensup olurlarsa olsunlar bizim sadece
stratejik ortağımız değil, kardeşimizdir, onların
da geleceğini kendi geleceğimiz olarak görürüz. Onlar arasında da
bir fark gözetmeyiz.
Sayın Varlı Türkmenlerin durumunu sordu. Türkmenlerin
durumuyla ilgili
En yakından takip ediyoruz. Telaferdeki en ufak bir
aşiret arasında çıkan tartışmaya anında müdahale
ediyoruz. Ben Musula gittiğimde bir gün kaldım. Telaferdeki bütün
Türkmen aşiretlerini toplayıp orada bir barış
sağlamaya çalıştık. Ancak takdir edersiniz ki, Irakın
şartları, oradaki Türkmen kardeşlerimiz arasındaki
bazı ailevi ihtilaflar, bu konularda ciddi sorunlar doğuruyor, ama
ister Musulda olsun, ister Telaferde olsun, ister Kerkükte, ister Diyalada,
Tuzhurmatuda olsun hepsiyle bütün Türkmen kardeşlerimizle
ilişkilerimiz sürüyor ve son seçimlerde Türkmenlerin sandalye
sayısı -Irak Türkmen Cephesinin- 1den 6ya çıktı, bütün
Irak Meclisindeki Türkmenlerin sayısı da 10u aştı ve ortak
bir grup da oluşturdular. İster yakın bölgemizdeki Kürt
kardeşlerimiz olsun ister Sünni Arap kardeşlerimiz, ister Şii
Arap kardeşlerimiz, isterse Türkmen kardeşlerimiz olsun hepsinin
canları bizim için azizdir, onların canlarını korumak
konusunda elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.
Sayın Enöz, Mavi Marmara konusunu sordu. Bu konuyu gün be gün
takip ediyoruz ve biraz önce izah ettiğim gibi, her zeminde bu konuyu
gündemde tutmaya devam edeceğiz.
Millî Güvenlik Siyaset Belgesiyle ilgili Sayın
Bölükbaşı da sormuştu, bir kez daha teyit ediyorum: Bu belgeler
gizlidir, bu belgelerle ilgili yapılan spekülasyonların tümü
asılsızdır.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar
saygıyla selamlıyorum. Biraz önce görüşmelerde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu Başkan Vekili Sayın İnceyle ilgili şartlı
bir cümle kullandım, hiç kimseyi rencide etmek gibi bir niyetim yok.
Eğer öyle bir şey anlaşıldıysa, düzeltiyorum,
yanlış bilgilendirme diye alınsın o, tutanağa da
öyle geçsin. Yoksa, bu görüşmeler içinde bazen sürçülisan hepimizde
olabilir.
Burada Sayın Çelikin sorusu vali atamasıyla ilgili.
Yani Sayın Çelik valilikten gelmedir, valiliğin istisnai
görevlendirme olduğunu bilirler.
Belediyelerde imar yolsuzluğuyla ilgili, imarla ilgili bugüne
kadar tabii belediyelerde doğrudur, imar konusu çok soruşturma
yapılır. 2004-2010 yılları arasında imar
mevzuatına aykırılık gerekçesiyle Bakanlık
makamından alınan ön inceleme onaylarının partilere göre
dağılımı: AK PARTİ 451, CHP 306, MHP 111, DP 111, BDP
13, diğer 65, toplam 1.057dir.
Onun dışında, Sayın Özdemirin söyledikleri
var. Şimdi, burada bilgiler var ama vakit yetmeyecek. Özellikle ben
Sayın Özdemire, polisimizin mali hakları, özlük haklarıyla
ilgili hem konuşmasında hem de sorusunda gündeme getirdiği
hususlar için teşekkür ediyorum, destek kabul ediyoruz, hassasiyeti bizim
için önemlidir.
Antalyayla ilgili, bu şeylerle ilgili burada yine bilgi var,
ben onu Sayın Sünere yazılı olarak göndereceğim. Otobüs ve
özellikle turistleri taşıyan otobüslerle ilgili, onu da biz önemli
görüyoruz.
Yolsuzluk, görevi kötüye kullanma vesaireyle ilgili şu anda
açığa alınan var mı? Tam sebepleri, gerekçeleri burada yok
ama şu anda açıkta olan 8 belediye başkanı hâlen
vardır, onu da ifade etmiş olayım.
Diğer bir soru şehitlerimizle ilgili. Şehit
yakınlarından şu anda kaç kişi işe alınmak için
başvurmuş, bekliyor? Bu konuda yüce heyetinizi toplamıyla ilgili
bilgilendireyim. Biliyorsunuz, 3713 sayılı Kanun gereğince
şehitlerimizin bir yakını işe alınır. Şu ana
kadar memur olarak 7.841, işçi olarak 2.294 ve sözleşmeli olarak da
681, toplam 10.816 kişi şehit yakını olarak işe
alınmıştır. Şu anda da hâlen başvurmuş ve
işlemi devam eden yirmi dosya mevcuttur.
Bunun dışında, araba saltanatı gibi,
arabalarla ilgili bir sorusu var Sayın Paksoyun. O konuda biz kendisine
-bu ve benzeri bazı sorular var- bilgileri sunalım.
Köy korucularıyla ilgili soru var. Biliyorsunuz, köy
korucularının özlük haklarıyla ilgili 22nci Dönemde
Parlamentomuz ciddi bir düzenleme yaptı. İlk defa sosyal güvenlik
hakkı verildi, yeşil kart, sağlık sigortası uygulaması
ve emeklilik hakkı verildi ama özlük haklarıyla ilgili yine talepleri
var tabii, sizlere de bunlar geliyordur, biliyorum.
Bir de muhtarlarla ilgili soru vardı. Onu daha önce de ifade
ettim, muhtarlarımızla ilgili bir köy kanunu
çalışmamız var. Bu, Bakanlığımızdan
çıktı. Üzerinde çok uzun çalışıldı. Şu anda
Bakanlar Kurulunun gündemindedir. Hem köylerimizde ciddi bir, farklı bir
düzenleme getiriliyor -ta 1924 yılında çıkmış Köy
Kanunumuz yeniden ilk defa düzenleniyor- hem de orada köy ve mahalle
muhtarlarımızla ilgili özlük hakları konusunda düzeltmeler yapılacak.
Bu konuda da daha ayrıntılı çalışmalar o
tasarımız içinde mevcuttur.
Onun dışında, burada, özellikle, tabii, terörle
mücadele konusunda, işte güneydoğudaki bazı
çalışmalar, özerklik, vesaire kavramları konusunda, bunlarla
ilgili bu kısa sürede doğrusu değerlendirme yapmak da
istemiyorum. Yazılı olarak şey yapalım.
Tabii, insanlar bir şeyleri konuşuyorlar falan, yani
değerlendiriyorlar. Onların gerekçeleri kendilerine aittir ama
bazı şeyler var ki, iki dil falan gibi, Türkiyede uygulamada, pratikte
fazla bir yeri yok. Türkiyede her şey rahatça konuşuluyor ama o tür
şeylerin pratikte, uygulamada veya mevzuatımızla ilgili falan
şu anda bir geçerliliği yok, bir önemi yok. Onları ifade etmek
isterim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla on birinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Dışişleri Bakanlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
11- DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. Dışişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.009.182.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 128.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 3.658.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 805.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 63.700.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 81.610.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 11.931.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.171.014.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Dışişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E
T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 868.850.742,44
- Bütçe Gideri : 863.834.419,05
- Ödenek Üstü Gider : 41.585.475,94
- İptal Edilen Ödenek : 35.686.145,59
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 10.915.653,74
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10- İÇİŞLERİ
BAKANLIĞI
1. İçişleri
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.960.367.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 547.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.502.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 400.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 2.362.416.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. İçişleri
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A - C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.980.071.625,00
- Bütçe Gideri : 1.958.372.457,52
- Ödenek Üstü Gider :
1.652.909,23
- İptal Edilen Ödenek :
23.352.076,71
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10-84 KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ
MÜSTEŞARLIĞI
1. Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 14.666.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 14.666.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.82- EMNİYET GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ
1. Emniyet Genel Müdürlüğü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 196.201.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 10.002.730.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 3.797.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim
Hizmetleri 375.604.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.578.334.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Emniyet Genel Müdürlüğü
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 6.469.693.084,24
- Bütçe Gideri : 8.012.844.240,55
- Ödenek Üstü Gider : 1.587.137.196,48
- İptal Edilen Ödenek :
43.855.641,66
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek 16.611.427,80
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.81- JANDARMA GENEL
KOMUTANLIĞI
1. Jandarma Genel
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 4.563.661.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskan ve
Toplum Refahı Hizmetleri 3.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.566.661.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Jandarma Genel
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 3.885.236.798,54
- Bütçe Gideri : 3.771.997.733,00
- Ödenek Üstü Gider : 123.305.935,22
- İptal Edilen Ödenek : 235.017.929,43
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 227.883.797,14
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.83- SAHİL GÜVENLİK
KOMUTANLIĞI
1. Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 316.246.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 316.246.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 230.376.311,60
- Bütçe Gideri : 191.934.001,95
- Ödenek Üstü Gider : 1.261.914,62
- İptal Edilen Ödenek : 39.628.868,80
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 34.978.048,07
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece, Dışişleri Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığının 2011 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları ve Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının 2011
yılı merkezî yönetim bütçesi kabul edilmiştir. Hayırlı
olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, on birinci tur görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.02
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.14
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Şimdi on ikinci tur görüşmelere
başlayacağız.
On ikinci turda; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri yer
almaktadır.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
G) SANAYİ VE TİCARET
BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
H) REKABET KURUMU
1.- Rekabet Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Rekabet Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
I) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî Prodüktivite
Merkezî 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Millî Prodüktivite
Merkezî 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
İ) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
J) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk Akreditasyon Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Akreditasyon Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
K) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1.- Türk Patent Enstitüsü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Patent Enstitüsü 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
L) TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ
1.- Türk Standartları Enstitüsü
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türk Standartları
Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
M) KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANLIĞI
1.- Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
N) DEVLET OPERA VE BALESİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
O) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur
üzerindeki konuşmalar bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Soru sorma işlemi ile ilgili açıklamalar daha önce
yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen
milletvekilleri konuşmaların bitimine kadar yerlerinden soru için
giriş yapabilirler.
Bilgilerinize sunulur.
On ikinci turda grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK PARTİ Grubu adına: Tuğrul Yemişci,
İzmir Milletvekili; Mustafa Cumur, Trabzon Milletvekili; Yusuf Ziya
İrbeç, Antalya Milletvekili; Abdulkadir Akgül, Yozgat Milletvekili; Mahmut
Mücahit Fındıklı, Malatya Milletvekili; Mahmut Dede,
Nevşehir Milletvekili; Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili;
Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Mehmet
Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili; Pervin Buldan, Iğdır
Milletvekili; Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Cemaleddin Uslu,
Edirne Milletvekili; İzzetin Yılmaz, Hatay Milletvekili; Recep Taner,
Aydın Milletvekili; Yıldırım Tuğrul Türkeş,
Ankara Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Mehmet Ali Susam,
İzmir Milletvekili; Ali Rıza Ertemür, Denizli Milletvekili; Gökhan
Durgun, Hatay Milletvekili; Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili.
Şahısları adına: Lehinde söz isteyen Mahmut
Esat Güven, Kars Milletvekili; aleyhte söz isteyen Kemalettin Nalcı,
Tekirdağ Milletvekili.
Şimdi söz sırası AK PARTİ Grubu adına
İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişcide.
Buyurun Sayın Yemişci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA TUĞRUL YEMİŞCİ
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının 2011 yılı bütçesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyeti saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımızın 2011 yılı bütçesi 717 milyon
TL. Ayrıca, bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşları
bütçesi ise toplam 678 milyon TL. Bunların ikisinin toplamı, yaklaşık
olarak 1,4 milyar TL büyüklüğünde bir bütçeye sahip.
Bakanlığın çok geniş görev ve ilgi alanı
içerisinde ben bazılarına değinmek istiyorum:
Çağımızda teknolojinin, bilginin, ARGEnin ne kadar
önemli olduğunu biliyoruz. Bununla ilgili Bakanlığın görev
sahası içinde teknoloji geliştirme bölgeleri olduğunu da hep
birlikte geçtiğimiz dönemde gördük. Bunlardan 26 tanesi hâlihazır
faaliyette. 2011 yılı bütçesi içerisinde teknoloji bölgelerine
ayrılan payın 25 milyon TL olduğunu görüyoruz. Bu kaynak
yetersiz ancak geçtiğimiz altı yıla baktığımızda
ise gene teknoloji geliştirme bölgelerine ayrılan toplam altı
yıllık kaynağın yaklaşık 50 milyar TL
civarında olduğunu gördüğümüzde gene de bu yıl için
ayrılan payın az olmadığını söyleyebiliriz. Daha
fazla kaynak ayrılırsa tabii ki daha iyi olur.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın bu sene
gerçekleştirdiği -2010 yılı içinde- gene bir etkinlik:
Uluslararası Zeytin Konseyine ülkemiz tekraren üye oldu. Bilindiği
gibi ülkemizde zeytin üzerine epey bir kampanya başlatıldı ve
110 milyon olan zeytin ağaç varlığımız
yaklaşık 160 milyona çıktı. Tabii ki böyle önemli bir
üründe ilgili Bakanlık, Uluslararası Zeytin Konseyine üye olması sevindirici bir
husus.
2010 yılı Eylül ayında gene esnafla ilgili
-Bakanlığımız esnafla da ilgili Bakanlık
bilindiği üzere- kredilerde bir ayarlama yapıldı, faizler yüzde
5e indirilmiş oldu. Bir yıl vadeli esnaf faizi yüzde 5, limitleri de
50 bin TLden 100 bin TLye çıkmış oldu.
Yine Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın
uhdesinde olan konulardan kooperatiflerle ilgili bir yasa geçtiğimiz
haziran ayında yürürlüğe girmişti. Bununla da yapı
kooperatifleri -yaklaşık sayıları 70 bin tane olan-
Bayındırlık Bakanlığına devredildi. Geriye kalan
yaklaşık 13 bin kooperatifle de Bakanlığın ilgisi daha
fazla olacak bu yasayla.
Ayrıca, yine 2010 yılı içinde
Bakanlığımızı ilgilendiren bir yasa yürürlüğe
girdi. 26/3/2010 tarihinde yürürlüğe giren Sebze ve Meyveler ile Yeterli
Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun, diğer bir deyişle Hal Yasası,
bu da yürürlüğe girdi. Ancak bununla ilgili çalışmaları
Bakanlığımız takip etmekte.
Dileğimiz o ki hallerin ve pazar yerlerinin hem
Bakanlığın yönetmelik ve diğer
çalışmalarını hem de belediyelerin bir an önce bu
çalışmaları bitirmesi ve bunun neticesinde üreticinin,
tüketicinin ve burada ticaret yapanların bu yeni yasayla daha iyi
imkânlara sahip olması.
Ayrıca, diğer bir konu, belediyelerimizin hallerdeki
müktesep hakkı olan, halde kullanımı bulunan iş yerlerinin
süresi bittiğinde ki uzun bir süre verildi- yeniden ihale yöntemiyle
verilecekti. Bu da memnuniyet verici.
Ben, Bakanlığın çok geniş görev sahası
içinde ancak bu kadar kısa bir vakitte az bir konuya değindim. Bu
vesileyle 2011 yılı merkezî bütçesinin
Bakanlığımıza, ülkemize, ekonomimize hayırlı
olmasını temenni ederken yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yemişci.
AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Mustafa
Cumur, Trabzon Milletvekili.
Buyurun Sayın Cumur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA CUMUR (Trabzon) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Bütçe Kanunu
Tasarısının Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 3,2 milyon KOBİye,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine bağlı 360 oda ve borsalara,
1,3 milyon oda ve borsa üyelerine, 72 bin kooperatife, 3,7 milyon kooperatif
ortağına, 590 bin tarım satış kooperatifi
ortağına, 2 milyona yakın esnaf ve sanatkâra, 3.119 esnaf ve
sanatkâr odasına, 82 esnaf ve sanatkâr birliğine, 13 esnaf ve
sanatkâr konfederasyonuna, 210 bin şeker pancarı üreticisine yani
kısaca 72 milyon vatandaşımıza hizmet vermektedir.
Hükûmetimiz her alanda olduğu gibi özellikle de sanayi ve ticaret
alanında cumhuriyet tarihinin en önemli atılımlarını
ve açılımlarını yapmakta, üretim, sanayi, teknoloji, iç ve
dış ticaret imkân ve kapasitemiz gün geçtikçe genişlemektedir.
AK PARTİ Hükûmeti olarak, insanımız ve milletimizin
hem ülke içinde hem de kıyasıya rekabetin yaşandığı
uluslararası platformda yeni teknolojik gelişmeler, üretim ve ihracat
kapasitesiyle kendini gösterebilmesi, ticaret hacminin artması için
hummalı bir çalışma içerisindeyiz. Bu çalışmalarımız,
gerek ilgili bakanlık ve kurumlarımızın rakamlarında
gerekse de uluslararası kuruluşların
açıkladığı raporlarda takip edilmektedir.
Küreselleşen dünya, artık ulusal
sınırların içine kendisini hapseden ekonomilerin yaşama ve
var olma imkânlarının kalmadığını
acımasız bir biçimde bizlere göstermektedir. Bu konuda, Türkiye,
proaktif olarak yani olaylar meydana gelmeden önce geliştirdiği
politikalar ve aldığı tedbirlerle küresel dünyanın önemli
aktörleri arasına girmiştir. Bu konuda tüm dünyanın
yaşadığı küresel kriz, Sayın
Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, Türkiyeyi
teğet geçmiştir. Sayın Başbakanımızın bu
sözünü eleştirenler dünyada yaşanan küresel ekonomik krizi gördükten
sonra kriz gerçekten tüm dünyayı kavuruyor gerçeğini zaman zaman
itiraf etmek zorunda kalmışlardır. İşte AK PARTİ
olarak genelde insanımızın ve milletimizin, özelde de sanayici
ve üreticimizin yararına olacak her türlü tedbiri, yasal düzenlemeyi ve
önlerini açacak gelişmeleri onlara sunmak, onlara zemin hazırlamak
konusunda önemli bir misyon yüklenmiş bulunuyoruz. 2011 bütçesiyle
önümüzdeki yıl önemli ve kalıcı yatırımlara imza
atılacak. Özellikle bugüne kadar sanayimizin belkemiğini teşkil
eden küçük ve orta ölçekli sanayicilerimize yönelik
yaptığımız düzenlemeler, getirdiğimiz imkânlar onlara
vermiş olduğumuz önemin de bir göstergesidir. Ondan sonra da bu
konuda yeni gelişmelerin önünü açacağız.
Bugün her ilimizde hatta her ilçemizde organize sanayi
bölgelerimiz mevcuttur. Ben bu vesileyle bizim Trabzon ilimizde hem Akçaabat
ilçemizde hem Vakfıkebir ilçemizde hem Beşikdüzü ilçemizde
yapılan organize sanayi bölgelerine, Sanayi Bakanımıza ve tüm
Sanayi Bakanlığı çalışanlarına, verdikleri
desteklerden dolayı teşekkür ediyoruz.
AK PARTİ İktidarının temel sanayi felsefesinin
bir gereği olarak bu sanayi bölgelerinin organize sanayi bölgelerinin sayılarını
arttırmak ve bunlardaki istihdamı çoğaltmak bir hedef olarak
belirlenmiştir. Bundan önce 66 adet olan organize sanayi bölgeleri AK
PARTİ İktidarı döneminde 131 adede yükselmiş ve 835 bin kişiye
ek istihdam kaynağı sağlanmıştır.
Kullandırılan kredi faiz oranları son yıllarda yaşanan
küresel ekonomik krizin sanayici üzerindeki etkilerini azaltmak için
alınan tedbirler kapsamında 1/1/2009 tarihinden geçerli olmak üzere
kalkınmada öncelikli olan bölgelerde yüzde 1, normal illerde 3,
gelişmiş illerde de 6ya düşürülmüştür. 89 adedi son sekiz
yılda olmak üzere toplam 438 adet küçük sanayi sitesi üstyapısı
ve altyapısı inşaatı tamamlanmıştır.
Tamamlanan küçük sanayi sitesi projeleriyle yaklaşık 460 bin
kişiye istihdam sağlanmıştır.
Bu vesileyle, Sanayi Bakanlığımızın
bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Cumur.
AK PARTİ Grubu adına üçüncü konuşmacı Yusuf
Ziya İrbeç, Antalya Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rekabet Kurumu ve Millî
Prodüktivite Merkezi bütçeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Rekabet Kurumu, piyasa şartlarında tüketicilerin,
başka bir ifadeyle halkımızın zarar gördüğü
uygulamaların önüne geçmeye odaklanmaktadır. Ülkemizde yürürlükte
olan rekabet kurumlarının uluslararası standartlarda olması,
serbest piyasa ekonomisinin kurumsallaşması ve iktisadi hedeflerin
daha etkin ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi
bakımından büyük önem taşımaktadır.
Rekabet Kurumu, ülkemiz rekabet politikasının
uygulanmasında hayati bir rol üstlenmektedir. Rekabetin Korunması
Hakkında Kanun ile yönlendirilen rekabet politikası, devlet
yardımları ile ilgili yasanın da günün gelişen
şartlarına göre düzenlenmesi sonucu daha dinamik bir yapıya
kavuşturulmuştur.
Avrupa Komisyonunun 2010 İlerleme Raporunda da olumlu bir
gelişme olarak nitelendirdiği bu durum, ilgili diğer raporlarda
da teyit edilmektedir. Bu bakımdan, rekabet politikası faslında
müzakerelerin kısa bir süre içinde açılması gerekliliğine
ilişkin beklentimiz gerçekçi ve haklı bir taleptir.
Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun
uygulanmasında, rekabeti önemli ölçüde azaltan şirket birleşme
ve devralmalarının engellenmesi önemli bir yer tutmaktadır. Bu
bakımdan, Rekabet Kurumu tarafından 1997 yılından bu yana
uygulanmakta olan Birleşme ve Devralma Tebliği gelişen
şartlara göre yeniden gözden geçirilmiş ve 2011 yılında
yürürlüğe girmek üzere yenilenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede
daha bilinçli bir rekabet ortamının oluşması
açısından Rekabet Kurumunun bilimsel yayınlara da destek vermeye
başlamış olması ve üniversitelerle yakın dirsek
teması içinde bulunması, toplumun ilgili kesimlerinin
bilgilendirilmesi bakımından oldukça önemli kurumsal bir
yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Bilim dünyasıyla
yakın ilişki, rekabet hukukunun geliştirilmesi ve kurum
faaliyetlerinin etkinleştirilmesinde de doğrudan katkı
sağlayabilmektedir.
Rekabet Kurumunun faaliyetlerinde sürekliliğin
sağlanabilmesi açısından dış dünyadaki
gelişmelerin yakından takip edilmesi de büyük önem taşımaktadır.
Bu bakımdan kurum OECD ve UNCTADın yanı sıra
Uluslararası Rekabet Ağı gibi platformlarda ülkemizi temsil
etmektedir. Yüzden fazla rekabet otoritesinin üye bulunduğu
Uluslararası Rekabet Ağının dokuzuncu yıllık
konferansı 2010 yılı Nisan ayında, ülkemizin ev
sahipliğinde, İstanbulda gerçekleşmiştir. Bu gibi çaba ve
faaliyetler hem ülkemizin tanıtımı hem de uluslararası
arenada saygınlığımızın artması
bakımından faydalı olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, verimliliği artırmaya
yönelik çalışmalar bugün hem ülkemiz açısından hem de
küresel anlamda büyük bir önem kazanmış bulunmaktadır. Millî
Prodüktivite Merkezi uzun yıllardan beri sürdürmekte olduğu
eğitim, danışmanlık, araştırma ve yayın
hizmetleriyle verimlilik bilgi ve bilincinin ülkemizde geliştirilmesi ve
yaygınlaştırılmasında önemli bir rol
üstlenmiştir.
Bu çalışmalar hem kamu kuruluşları ve hem de
özel kesimde ağırlıklı olarak imalat sanayisinde faaliyet
gösteren KOBİlerde yoğunlaşmıştır. Ayrıca
Millî Prodüktivite Merkezi son yıllarda çalışmalarını
Anadolu illerinde yaygınlaştırma konusunda önemli bir mesafe de
katetmiş bulunmaktadır. Bu kapsamda günümüze kadar elli beş
ilimizde verimliliği artırmaya yönelik özel projeler
uygulanmış olup bu projeler kapsamında Millî Prodüktivite
Merkezi, illerimizin kamu idareleri ve özel sektör temsilcisi
kuruluşlarıyla iş birliğine dayalı ilişkiler
ağı kurmuştur. Bu projeler kapsamında düzenlenen verimlilik
eğitimi ve bilinçlendirme programlarıyla binlerce kamu ve özel sektör
çalışanına ulaşılmış, çok sayıda kamu
ve özel sektör kuruluşuna verimlilik danışmanlığı
hizmetleri verilmiştir.
Bugün ülkemizde makro planlardan hükûmet programlarına ve
sektörel gelişme programlarına kadar birçok ulusal belgede
karşımıza çıkan verimlilik odaklı büyüme
anlayışının benimsenmesinde de gene Millî Prodüktivite
Merkezinin çalışmalarının ve hizmetlerinin etkileri
görülmektedir. Millî Prodüktivite Merkezinin uzun yıllara dayanan teorik
ve uygulamalı birikimlerinden de yararlanarak ülkemizde kalıcı
ve sürdürülebilir bir verimlilik politikası oluşturulması ve tüm
makro değişkenlerin verimlilik odaklı ve sosyal içerikli
yaklaşımlarla yönlendirilmesi orta dönemde ülkemizin temel stratejisi
olmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle 2011 yılı bütçesinin
ülkemizdeki rekabet ve verimlilik kültürlerinin yerleşmesine katkı
sağlayacağına olan inancımı vurgular, Rekabet Kurumu
ve Millî Prodüktivite Merkezi bütçelerinin hayırlı olmasını
temenni eder, saygılarımı sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın İrbeç.
AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı
Abdulkadir Akgül, Yozgat Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşmelerinde
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
esnaf ve sanatkârlarımız ile KOBİlerimiz ekonomik kriz ve
küreselleşmeden kaynaklanan yüksek rekabet, yetersiz sermaye, gelenekçi
ticari modeller, proje üretememe, tüketici tercihlerine cevap verememe, iş
birliği ve kümelenme kültürünün eksikliği gibi önemli sorunlarla
karşı karşıyadır. Oysa KOBİler ile esnaf ve
sanatkârlarımız sağlıklı bir sosyal yapının,
gelir dağılımındaki dengenin ve ticaretteki dinamizmin
vazgeçilmez unsurlarıdır.
Değişen piyasa koşullarına hızlı
uyum yetenekleri, esnek üretim yapılarının kriz dönemlerinde
sağladığı yavaşlatıcı etki, bölgeler
arası dengeli büyüme, işsizliğin azaltılması ve yeni
iş alanları açılmasındaki katkıları ve daha
sayamadığımız bir dizi olumlu özellikleri nedeniyle
ülkemizdeki ekonomik ve sosyal kalkınmanın temel
taşlarıdır.
Esnaf ve sanatkârlarımız yetersiz sermayelerini
karşılamak üzere 1950 yılında kurulmaya başlayan ve
bugün sayıları bin dokuz yüz elliyi bulan esnaf ve sanatkârlar kredi
ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla ucuz kredi temin
edebilmektedirler. Hükûmetimiz bu çerçevede son sekiz yılda periyodik
olarak kredi faizlerini yüzde 59lardan yüzde 5e indirmiş, kredi
limitlerini 5 bin Türk lirasından 100 bin Türk lirasına çıkarmış,
toplam yıl içinde kullandırılan kredi miktarını 150
bin Türk lirasından 3,2 milyar Türk lirasına
çıkarmıştır. Bu krediler de 1 milyonun üzerinde esnaf ve
sanatkâra fayda sağlamaktadır.
Yine, ülkemiz için önemi büyük olan KOBİlerimizin
payını ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve
düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun
biçimde gerçekleştirmek amacıyla 12 Nisan 1990 tarih ve 3624
sayılı Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme
İdaresinin Kurulması Hakkında Kanunla KOSGEB kurulmuştur.
KOSGEB, kuruluşundan bugüne imalat sanayisinde faaliyet gösteren
KOBİler ile esnaf ve sanatkârlarımızın uygun kalite ve
standartlarda üretim yapmaları, ürünlerinin pazarlanması,
araştırma ve geliştirme faaliyetleri için gerekli teçhizat,
malzeme, laboratuvar, atölye araçları ve ham maddelerinin temini,
işletmelerin kurumsallaşması ve finansal
darboğazlarının giderilmesi gibi konularda
danışmanlık, yönlendirme, rehberlik ve eğitim hizmetleri ve
finansal destekler sağlamıştır.
2009 yılının Mayıs ayında Hükûmetimiz
tarafından önemli bir adım atılarak KOSGEB Kanununda
değişiklik yapılmıştır. Değişiklik
neticesinde bu tarihe kadar KOSGEBin hedef kitlesi 400 bine yakın imalat
sanayi KOBİsi iken yaklaşık 8 kat artarak bu rakam 3,4 milyona
çıkmıştır. Veri tabanına kayıtlı
işletme sayısı 120 bin civarındayken şu anda bu rakam
450 binin üzerine çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
KOBİler ile esnaf ve sanatkârlarımız bu ülkenin can damarı
ve ekonominin lokomotifidir. Ülkemizde işletmelerin yüzde 99undan
fazlası KOBİ ile sayıları 2 milyonu aşan esnaf ve
sanatkârlarımızdan oluşmaktadır. Hükûmetimiz KOBİler
ile esnaf ve sanatkârlarımızı destekleyecek ve onların
rekabet güçlerini artıracak projelere her zaman büyük önem vermiştir.
Bu çerçevede tüm kuruluşların katkıları alınmak
suretiyle yapılan bütün çalışmalar, araştırmalar ve
toplantılar sonucunda Esnaf ve Sanatkârlar Değişim,
Dönüşüm, Destek Strateji Belgesi ve Eylem Planı
hazırlanmıştır. Bu Eylem Planının temel hedefi
esnaf ve sanatkârların rekabet gücünün artırılması,
değişim ve dönüşümün desteklenmesi olarak belirlenmiştir.
10 Nisan 2010 tarihinde Sayın Başbakanımız
tarafından kamuoyuna açıklanan Eylem Planında bu hedefe
ulaşmak için yedi öncelik ve otuz tedbir geliştirilmiştir.
KOSGEB bu projede aktif rol alan bir kuruluşumuzdur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetimizin kredi ve kefalet kooperatifleriyle KOSGEB tarafından
kullandırdığı kredi faiz desteklerine yoğun
başvuru yapılmış, bankaların KOBİlerle esnaf ve
sanatkârlarımıza kredi kullandırma konusundaki
algıları yeni bir şekil almıştır. Bu destek
programlarına olan yoğun talep üzerine bu programların 2011
yılında da uygulanmasında fayda görülmektedir.
İnanıyorum ki reel ekonominin can damarı olan bu
işletmelerimizin de imkân ve fırsatları en iyi şekilde
değerlendirilerek büyüme ve kalkınmamızın öncüsü olmaya
devam edecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Akgül.
AK PARTİ Grubu adına beşinci konuşmacı
Mahmut Mücahit Fındıklı, Malatya Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gerek Patent
Enstitüsü gerekse Akreditasyon Kurumuyla ilgili bütçe görüşmelerinde söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Rekabetin boyut değiştirdiği günümüzde, sanayi ve
ticaret yaşamında yeni ekonomi, fikrî mülkiyet, fikrî sermaye, ARGE,
markalaşma, tasarım, inovasyon gibi kavramları çok kullanmaya
başladık. Artık bir ürün veya hizmeti sadece üretmek yetmiyor,
ürüne kattığınız yenilik, farklılık, tasarım
rekabet gücünüzü belirliyor. Bundan yirmi yıl öncesinde bir
işletmenin toplam değerleri içinde fikir ürünleri yüzde 20 yer
tutmaktaydı, bugün ise yüzde 80ini işgal ediyor. Artık ne kadar
özgün tasarımınız, katma değeriniz, yüksek patentiniz varsa
o kadar güçlü ekonomisiniz. Son otuz yılda gelişmiş ekonomilerde
büyümenin yarıdan fazlasının kaynağını ARGE ve
inovasyon sağlamaktadır. Ülkemizde de 2008 yılında
yürürlüğe giren ARGE Faaliyetlerinin Desteklenmesi Kanunu ile
işletmelerimize KOSGEB, TÜBİTAK, Teknoloji Geliştirme Vakfı
gibi kurumlarca destekler veriliyor. Özellikle Sayın
Başbakanımızın ve Sanayi
Bakanlığımızın ARGE yatırımlarıyla
ilgili yapmış olduğu hamlelerle bu rakamların müracaat
sayılarının ve patent sayılarının hızla
arttığını görmekteyiz.
Yine Bakanlığımızın
hazırlamış olduğu Sanayi Strateji Belgesinde yer alan 72
eylemin 20sinin firmaların teknolojik gelişimine
ayrılmış olması bu duyarlılığın
ifadesidir.
Sevindirici olan patent sayıları içerisinde yerli
başvuruların toplam başvurular içindeki ağırlığının
her geçen gün artması. Özellikle 2009 yılında patent ve
faydalı modelde yerli başvuruların toplam başvurulara
oranı yüzde 54e ulaşmış. Patent mevzuatının
yenilendiği 1995 yılında ise sadece yüzde 12si yerli
başvuruydu, verilen tescil belgelerinde de her 3 belgenin 1i yerli
kişi veya işletmeye aittir.
Patent ve faydalı model birlikte
değerlendirildiğinde 2008 yılından itibaren yılda 10
binin üzerinde buluş için başvuru
yapıldığını görüyoruz. Aynı şekilde, 2009
yılında 72 binin üzerinde marka tescili başvurusu
yapılmış olup bunun 62 bini yerlidir. Bütün bu rakamların
ülke ve millî ekonomimizdeki artışının ana
kaynağı ARGE politikalarında ve sanayi politikalarında
Hükûmetimizin ve Bakanlığımızın izlediği cesur
destek politikaları yatmaktadır.
Bildiğiniz gibi, coğrafi işaretler belli
nitelikleriyle geldikleri yerle özdeşleşmiş ürün
adlarıdır. Coğrafi işaretlerin etkin şekilde
kullanılması kırsal kalkınmada önemli bir rol üstlenmektedir.
Ülkemizde bugüne kadar 135 ürüne coğrafi işaret tescili
verilmiş, bunlardan ikisi seçim bölgeme ait Malatya
kayısısı ve Arapgir Köhnü üzümüdür. Bu oran, Avrupada
yıllık patent veri tabanları gerektiği gibi
araştırılıp değerlendirilmediği için mükerrer ARGE
çalışmaları yüzünden yaklaşık 60 milyar avroluk bir
israf söz konusudur. Avrupadaki bu israf Türkiyede de maalesef
tekrarlanmaktadır. Bu konuda gerek Patent Enstitümüzün gerek
üniversitelerimizin gerekse araştırma yapan bütün şirket ve
hocalarımızın dikkat etmesi gerekir. Bu, bizde de çok yüksektir.
TÜBİTAK projelerinde, üniversitelerin araştırma projelerinde
mükerrer çalışmalar mevcuttur. Kaynaklarımızı iyi
değerlendirmek zorundayız. ARGEye
ayırdığımız kaynakların hem reel sektör hem kamu tarafından
titiz şekilde harcanması, veri tabanlarının dikkatle gözden
geçirilmesi gerekmektedir.
Akreditasyonla ilgili de bir iki söylemek istediğim konu:
Akreditasyon on bir yıldır görevdedir. En önemli özelliklerinden bir
tanesi katma bütçeden hiç pay almaması. Kendi imkânlarıyla ve kendi
döner sermayesiyle devam etmektedir. Bildiğiniz gibi küresel ekonomi,
insan, mal ve paranın sınırsız dolaşmasını
tanzim eder, talep eder. Akreditasyon kurumlarının da ticareti kolay
hâle getirebilmek, standardı yükseltebilmek adına ciddi faaliyetleri
devam etmektedir. Akreditasyon Kurumuna da bu arada emeği geçenleri
kutluyor, tebrik ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) Kısa zamanda özetlemeye
çalıştım. Hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Fındıklı.
AK PARTİ Grubu adına altıncı
konuşmacı Mahmut Dede, Nevşehir Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Dede.
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT DEDE (Nevşehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Mali Yılı Bütçe Kanun
Tasarısının bugünkü görüşmelerinde yer alan Türk
Standartları Enstitüsünün bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
söz almış bulunuyor ve bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, standardizasyon kavramı,
küreselleşen dünyada ülke sanayi ve ticaretinin gelişmesini,
uluslararası pazarda rekabet şansının
artırılmasını sağlayan en önemli stratejik araçlardan
biridir. Günümüzde Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa ve Japonya gibi
gelişmiş ülkeler güçlü standardizasyon altyapıları sayesinde
dünya ekonomisinde söz sahibi olmuşlardır.
Türk Standartları Enstitüsü, 1954 yılından bu yana,
tam elli altı yıldır standardizasyon alanında hizmet
vermektedir. Bugün itibarıyla TSEnin yayınladığı
standart sayısı otuz bin beş yüzü bulmuştur. Avrupa
standartlarının yüzde 99,7si Türk standardı olarak
uyumlaştırılmıştır. TSE, Uluslararası
Standardizasyon Teşkilatının geçtiğimiz eylül ayında
Osloda gerçekleştirilen 33üncü Genel Kurulunda, en yüksek oyu alan ülke
olarak yirmi ülkeden oluşan ISO Konseyine seçilmiştir.
TSE, standardizasyon çalışmalarının yanı
sıra belgelendirme, gözetim, muayene, kalibrasyon ve laboratuvar
hizmetleri gibi alanlarda hizmet sunmaktadır. TSEnin 1964
yılından bu yana TSE marka sistemiyle sürdürdüğü belgelendirme
faaliyetleri dünya çapında saygı görmektedir. İhtiyari
belgelendirme sistemlerinin yanı sıra uluslararası birçok
belgelendirme sistemine dâhil olan TSE, Avrupa Birliği
mevzuatının gerektirdiği CE işareti konusunda da öncü
olarak görev almıştır. Son olarak bilgi teknolojileri ürün ve
sistemlerinin güvenliğini içeren Ortak Kriterler Belgelendirme Sistemi
konusunda Nisan 2010 ayında yapılan uluslararası denetimlerden
başarıyla çıkmış ve Kasım ayı içerisinde
Türkiyeye Sertifika Üretici Ülke unvanını kazandırmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TSEnin
kendi alanındaki etkinliği, ülkemiz sanayisinin ve ticaretinin büyük
sıçramalar yaparak uluslararası pazarlardaki fiyat ve kalite
rekabetine karşı koyabilmesi açısından son derece
önemlidir. Son iki buçuk yılda Türk Standartları Enstitüsü 27 ülkeyle
iş birliği anlaşması imzalamış, böylece
anlaşma yapılan ülke sayısı 69a, kuruluş
sayısı ise 95e ulaşmıştır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde Türkiye,
ulusal ve uluslararası alanlarda etkinliğini artırmış,
ülkemiz ekonomisini sağlam bir temel, sağlam bir zemin üzerinde
inşa etmek için birçok reformu cesaretle ve kararlılıkla
gerçekleştirmiştir. Uygulamaya koyduğu standardizasyon ve kalite
politikalarıyla ekonomiye yeni kazanımlar
sağlamıştır. Türkiyeyi 2023 yılında
dünyanın en güçlü ekonomisine sahip on ülke arasında görme hedefimize
ulaşmak için millî bir standardizasyon ve kalite stratejisi izlememiz ve
bu konuda toplumsal duyarlılığı geliştirmemiz
şarttır. Çünkü kayıt dışı ekonominin önüne geçilmesinde,
yeni istihdam alanları açılmasında, kaynakların verimli bir
şekilde değerlendirilmesinde, Türk sanayi ürünlerinin ulusal ve
uluslararası pazarlarda tercih edilir markalar hâline gelmesinde, ihracat
grafiğimizin yükselmesinde millî standardizasyon ve kalite
politikalarımızın etkisi son derece önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
yıllarda ulusal ve uluslararası düzeyde çok başarılı
çalışmalara imza atan Türk Standartları Enstitüsü ülkemizin
vazgeçilmez bir değeridir. Bu çerçevede, Türk sanayisinin dünya ile
rekabet edebilmesinde anahtar bir rol üstlenen Türk Standartları
Enstitüsünün ve 2011 yılı mali bütçesinin ülkemize, sanayimize
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dede.
AK PARTİ Grubu adına yedinci konuşmacı Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 mali
yılı bütçe kanun tasarısının on ikinci turunda Kültür
ve Turizm Bakanlığının bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış buluyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmelerinin halkımız, Meclisimiz ve ülkemiz için
iyiliklere vesile olmasını bütün kalbimle diliyorum.
Turizm, dünyada ulaşım ve iletişim
imkânlarının gelişmesiyle birlikte önemli bir ekonomik alana
dönüşmüştür. 2010 yılı sonuçlarına göre şu anda 1
milyara yakın insan dünyayı geziyor ve 1 trilyon dolara yaklaşan
turizm gelirinden ülkeler pay elde etmeye çalışmaktadır. Turizm,
aynı zamanda toplumları birbirine tanıştıran,
kitleleri birbirine tanıştırıp kaynaştıran bir
alan olduğu için, ekonomik boyutunun ötesinde büyük bir barış,
büyük bir diyalog, büyük bir uzlaşma imkânı olarak da ön plana
çıkmaktadır. Çok zengin bir toprakta yaşıyoruz. Anadolu
toprakları, binlerce, on binlerce yıldan bu yana üzerinde
çeşitli uygarlıkların var olduğu bir toprak. Hangi dönemde
hangi inanca, kültüre, geleneğe, geçmişe sahip olursa olsun, şu
anda bu topraklarda ne varsa hepsi bizimdir ve hepsi insanlık adına,
bizim taşıdığımız bir tür kutsal mirastır,
emanettir, hazinedir. Bir tek taşı geçmişten gelen bir tek varlığı,
bir tek rengi, bir tek özelliği kaybetmeden, soldurmadan geleceğe taşımaya
çalışıyoruz. Böyle yaptığımız takdirde
turizmin de sürdürülebilir bir özellik kazanacağının
farkında olmalıyız.
Kültür alanında koruma, planlama, kazı ve
araştırma çalışmaları yapılıyor. Tespitler,
tescilli yapılara yardım, yenileme, bakım, onarım,
teşhir ve yayın çalışmaları yapılıyor.
Ülkemizde, 2010 yılı Kasım ayı itibarıyla 189 müzemiz
ve 130 düzenlenmiş ören yerimiz vardır. Kazı ve
araştırma çalışmalarına genel bütçenin
sağladığı imkânların çok daha üzerinde katkı
yapmaya çalışılıyor. 2003 yılında kazılara
ayrılan kaynak 1,668 milyon iken 2010 yılında DÖSİMM ve
DSİ Genel Müdürlüğü imkânlarıyla birlikte, hep beraber 25,906
milyon Türk lirasına ulaştırılmıştır.
Turizmi ülkemizde çeşitlendirmeye
çalışmaktayız. Türkiye, kitle turizmiyle yola çıktı ve
bugün geldiğimiz yolda kitle turizminin hâlâ çok büyük bir payı ve
önemi vardır ama biz öteki alanları, kış turizmini, kongre
turizmini, termal turizmi, spor turizmini, sağlık turizmini, kültür
turizmini, şehir turizmini ve yemek turizmini de bunlara katıp
turizmi çeşitlendirdiğimiz takdirde turizmden elde ettiğimiz
gelirin daha da artacağını biliyoruz ve ona göre
çalışıyoruz.
Kütüphane alanında da önemli çalışmalar
yapılmaktadır. Bu bağlamda, birçok ilimiz yeni modern
kütüphanelere kavuşturulmuştur.
Sinema alanında iyi gelişmeler yaşanmaktadır
ve Bakanlığımızın desteklediği filmler, 2010
yılı içinde ulusal ve uluslararası alanda on beş ödül
kazanmıştır.
Değerli milletvekilleri, turizmden gelen katkı
payları ve bütçe imkânları olabileceği kadar altyapıya
seferber edilmeye çalışılmaktadır. Çünkü bir bölgede
eğer arıtma tesisi yoksa, deniz temiz değilse, doğa iyi
kullanılmıyorsa turizmi sürdürülebilir kılmak mümkün
değildir. Kaynaklarımız başka alanlarda çarçur edilmeden
doğrudan doğruya altyapıya seferber edilmektedir. Yerel
yönetimlerin altyapı uygulama ve çevre düzenleme projelerine bu yıl
102 milyon 542 bin TL destek sağlanmıştır.
Şu anda dünyadaki turizm otoritesinin yaptığı
sınıflandırmada dünyanın en önemli nitelikli 100 konaklama
tesisinin en az 20si Türkiye'de bulunmaktadır. Bu
başarının oluşmasında ülkemiz turizminin lokomotifi
olan ve 640 kilometre sahil şeridi olan, yılın üç yüz gününü
güneşli geçiren ve birçok uygarlığı kucaklamış
olan Antalyamızı da anmadan geçemeyiz. 2002 yılında
Antalyamıza gelen misafir sayısı 4 milyon civarındayken
içinde bulunduğumuz 2010 yılında 10 milyonu aşmak üzeredir.
Yine aynı yıllarda 218 bin olan
yatak sayısı günümüzde Bakanlıktan tescilli olarak 355
bini aşmıştır. Bu rakamlar ülkemiz turizminin üçte 1ine Antalyanın
sahip olduğunu göstermektedir. 2008 yılında Belek
Avrupa'nın en iyi golf destinasyonu seçilmiştir ve 2012
yılında da Dünya Golf Turnuvasına ev sahipliği
yapacaktır. Elbette ki Antalya ilimizin bu aşamayı katetmesinde
hükûmetlerimizin payı büyük olmuştur.
Ülkemize gelen turist sayısı 2002de 13 milyon iken 2010
yılında 28,5 milyon kişiye, turizm gelirimiz de 8,5 milyar
dolardan 23 milyar dolara ulaşmıştır.
Yapmış oldukları bütün bu çalışmalardan
dolayı başta Sayın Bakanımız ve değerli
bürokratlarımızı, halkımız ve Antalyalı
hemşehrilerimiz adına tebrik ediyor, 2011 yılı bütçe
kanununun ülkemize hayırlı olması dileklerimle yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Arıcı.
AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Azize Sibel
Gönül, Kocaeli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım.
Yüce Meclisimizi, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Atatürk 1933 yılında
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı bir konuşmada
Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da güzel
sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki milletimizin
yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını,
fıtri zekâsını, ilme bağlılığını,
güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta
ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek millî ülkümüzdür.
demişti.
Evet, tiyatro ve operamızın bugün
ulaştığı nokta, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde
olması gereken bir konudur.
1949 yılında özel bir kanunla kuruluşunun üzerinden
tam altmış yıl geçmiş olan devlet tiyatroları, opera
ve balesi genel müdürlükleri, bu sanatları akademik kurallarla profesyonel
performanslarını gerçekleştiren kurumsal yapılar olarak bu
sanatların uluslararası açılımlarını hayata
geçirmekte, tüm dünyada büyük ilgi gören uluslararası festival ve
yarışmaların örneklerini ülkemizde de gerçekleştirmekte ve
uluslararası platformlarda Türkiyenin adından söz ettirmektedir.
Hükûmetimiz, kültür ve sanatı en geniş toplum
kesimlerine yaymaya önem vermektedir. Anadolunun her köşesine sanat
götürme kararlılığıyla, yerel renklerimizi soldurmadan
ulusaldan evrensele taşımaya çalışarak kendi
özgürlüğümüz içinde dünyada var olmaya, kendi kimliğimizi tanır
hâle getirmeye çalışıyoruz.
Sayın milletvekilleri, sanat, üretildiği dönemin
toplumsal yaşamına ayna tutar ve o toplumun kültürel kimliğini
ortaya koyar. Bir ülkede sanatta kaydedilen gelişmeler ve gösterilen
başarılar, kamu bilincinin geliştiğine, düşünce
gücünün ve özgürlüğünün arttığına, o toplumun ortak bir
estetik düzeye ulaştığına işaret eder.
Devlet Tiyatroları, 2009-2010 tiyatro sezonunda yirmi bir
ilde ve elli dört sahnede perdelerini açmıştır. 2010-2011
tiyatro sezonunda dört yeni il ilave ederek yirmi beş il ve elli sekiz
sahnede temsillerini vermeye devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde opera ve balenin zor ve
anlaşılmaz olmaktan çıkarılarak bu alanlara çok sayıda
insanımızın sevgi ve merakını kazandırmak,
toplumumuzun bu sanatlara talebini artırmak, bu sanatları toplumun
tüm kesimlerinin yararına sunmak misyonunu taşıyan Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü yurt içinde turneler gerçekleştirmek için
azami gayret ve özen göstermektedir.
Gençlerin ve çocukların
yaratıcılıklarını ortaya çıkarmak, artırmak,
halkımızın kültür ve sanatı talep etmesini, aktif
yaratıcı süreçlerde yer almasını sağlamak üzere
Bakanlığımız altı kentimizde müdürlükler kurarak
halkımızın kültürel yaşamına sürekli olarak
katkıda bulunabilecek sosyal hizmet altyapısını
halkımızın hizmetine sunmuştur.
Devlet tiyatro, opera ve balesi genel müdürlükleri,
çocukların ve gençlerin eğitimine sanat yoluyla katkıda
bulunmayı en üst düzeyde önemsemektedir. Bu amaçla çocuk tiyatrosu, çocuk
korosu, çocuk balesi kurmuş, böylece çocuklara yönelik temsiller vererek
perdelerini açmıştır. Ayrıca Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ile hem Devlet Tiyatroları hem de
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü arasında SHÇEK himayesi
altındaki çocuk ve gençlere eğitim verilmesini hedefleyen bir iş
birliği protokolü imzalanmıştır.
Eğitim Bakanlığı ile koordineli olarak Her
Okul Bir Tiyatro Projesi kapsamında ilköğretim öğrencilerinin
kendi oyunlarını kendi okullarında sahnelemeleri
sağlanmış, opera ve bale sanatlarının
tanıtılması, sevdirilmesi amacıyla Eğitimde Kültür
Sanat Kozası CDleri hazırlanmış ve
dağıtılmıştır.
Bütün Çocuklar Tiyatroya Projesi kapsamında daha önce hiç
tiyatro izlememiş 500 bin çocuğun ücretsiz olarak tiyatro izlemesi
sağlanmıştır. Bu iki kurumumuz uluslararası
kuruluşlara olan üyeliklerinin yanında, uluslararası festivaller
sayesinde de sanatla kentleri bütünleştirmekte, farklı tarihsel
mekânlarda etkinlikler yaparak hem o mekânlara hem de etkinliklere dikkat
çekmektedir.
Değerli milletvekilleri, sanatın en iyi
yaşayabileceği, yeşerebileceği iklimler kuşkusuz
barış iklimleridir. Sanatın tahammül edemediği tek şey
savaş ve ekonomik buhranlardır. Devlet Tiyatroları, Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğümüzün uluslararası barışa destek
sağlayacak projeler içerisinde yer almaya devam edeceği inancı
ve bu sanatların sahnelenmesi için altyapısı olan sahne ve
binaların artırılması temennisiyle bütçelerin her iki
kuruma hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.
Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun Sayın Karabaş. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının bütçesi üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin şu andaki mevcut
sanayi ihracat ve ithalat politikasına baktığımız
zaman biraz geriye de gitmemiz gerekiyor. Türkiye, planlı üretime,
planlı sanayiye aslında 1960lı yıllarda
başlamıştır. Daha önce yapılan planlar var ama
çağdaş plan, sağlıklı, düzenli plan 1963lü
yıllardan sonra başlamış.
1980 yılına kadar Türkiyede ithal ikameci bir politika
izlenmiş. Tabii, o dönemler, Türkiye'nin kendi sanayisini
geliştirmesinde, kendi istihdam gücü için, kendi öz gücü, üretim gücü için
istihdam yaratılmasında da önemli etkileri olmuştur ancak
1980li yıllarda hem küreselleşmeyle hem uluslararası ticarette
rekabetin artmasıyla bu politika uygulanamaz hâle gelmiştir.
1980den sonra da yeni bir politika uygulanmaya
başlanmıştır. Neoliberal politikalar dediğimiz
politikalar
12 Eylül darbesinin etkisiyle de susturulmuş bir toplum,
kapatılmış sendikalar, sesi kısılmış
işçi sınıfı ve emekçiler, bu politikaların
uygulanmasında önemli katkı sunmuştur. Bu dönemdeki politikalar,
aslında, tümüyle yatırımın, üretimin, ihracata yönelik
sermayenin, yatırım yapanın, ticaret yapanın daha çok para
kazanmasına yönelik bir politikadır. Elbette ki her ülkenin, tabii ki
Türkiyenin de büyüyen, küreselleşen ve sınırların
gevşediği, ticari anlamda ortadan kalktığı bir dönemde
küresel sermaye politikalarına, rekabete, sanayileşmeye, ihracat ve
ithalata önem vermesi gerekiyor. Ancak Türkiyede uygulanan, tümüyle ihracata
yönelik üretimin öne çıkarıldığı, istihdamın,
bölgeler arası eşitsizliklerin, gelir
dağılımının hiç dikkate alınmadığı
bir dönem olmuş ve bugüne kadar da bu uygulanıyor. Hatta 2002de
AKPnin iktidar olmasından bu yana bu politikalar daha yoğun ve daha
ciddi bir şekilde uygulanıyor ve bu politikanın etkisiyle
Türkiye sürekli cari açık vermeye başlamış, 2002den sonra
da bu cari açık gittikçe yükselmeye başlamıştır.
Tabii, ihracata yönelik üretim ve sanayileşme
politikası, ihracat ve ithalat dengesini, cari açığı
artırdığı gibi, istihdam yaratma gücünü de
azaltmıştır. Türkiye'nin son yirmi yılına
baktığımız zaman, özellikle bu ihracata yönelik
sanayileşme politikaları dönemine baktığımız
zaman sanayide, üretimde, verimlilikte, gayrisafi yurt içi hasıladaki
büyüme ile istihdam yaratma arasındaki büyüme tümüyle zıt. Yani bir
taraftan bir büyüme var, sanayide bir büyüme var, üretimde, verimlilikte bir
büyüme var, ihracatta bir büyüme var ama bu büyüme iş gücü ve istihdam
yaratmıyor ve bu bir tercihtir, yani siz elbette ki sanayileşen,
sanayisini büyüten, komşularıyla, dünyayla rekabet yapan bir ülke
yaratacaksınız ama bu yarattığınız
değerlerin tümünü de ülkenin, ülke insanının, emekçinin, üretenin
adil bir bölüşümü ve zenginleşmesi için de yapacaksınız.
Fakat siz üretimi büyütüp, siz ihracatı büyütüp bunun için de
çalışanın, emekçinin, emeğiyle geçinenin, tarım
kesiminde üretenin yaşam standardını, gelirini gittikçe
düşürdüğünüz zaman belli çevrelere, ticaret yapana, uluslararası
ve yerli sermaye çevrelerine para kazandırmanın
dışında bir sonuç elde etmeyeceksiniz.
Birçok zaman başta daha önceki ve şimdiki Sanayi
Bakanı, Sayın Başbakan, Hükûmet yetkilileri işte sanayiyi
büyüttüklerini, üretimi büyüttüklerini, ihracatı 100 milyar dolarlı
rakamlara ulaştırdıklarını söylüyorlar. Peki, biz de
soruyoruz: Bu süre içinde, hem 1980 ağırlıklı, 1990dan
bugüne kadar, sizin iktidar olduğunuz döneme kadarki iktidarlar hem de siz
bu süre içinde ne kadar istihdam yarattınız sanayide, sanayideki
istihdam ne kadar büyüdü? Sanayide ve Türkiye'nin genelinde emekçi ne kadar
refah içinde, gelirinde ne kadar büyüme oldu? Çağdaş
yaşamında, örgütlülüğünde, sendikalaşmasında
kapitalist ve rekabetçi piyasanın temel öznesi olan, üretenin de tek
kaynağı, üretimden kaynaklı olan örgütlülüğü ne kadar
gelişti? Buna bakmamız lazım. Nitekim 1980li 90lı
yallardan sonra hem genel olarak sendikacılık hem sendikaların
üye sayısı gittikçe azalıyorken AKP İktidarından bu yana
neredeyse dibe vurdu, yerde sürüklüyor.
Siz, örgütlü olmayan, sendikası olmayan, üretmekten ve
emekten kaynaklı örgütlülüğü olmayan bir ülkede gelir
bölüşümünü, üretenin, emekçinin kendi hakkını
korumasını nasıl sağlayacaksınız? Yani iyi
niyetle, işte şeyi sevmekle, Ben vatandaşımı
severim. demekle, ne dünyada ne Türkiyede ne Müslüman ülkelerde ne Hristiyan
ülkelerde bunun örneği yoktur. Her ülkede insanın refah düzeyi, gelir
bölüşümü, o toplumunun demokrasi ve örgütlülüğüyle ölçülür.
Demokrasinin olmadığı, toplumun örgütlü olmadığı
hiçbir ülkede, bir insan Müslüman olduğu için, bir insan dindar
olduğu için halka refah sağlamamıştır. Siz demokratik
bir toplumu yaratırsınız, iş gücünü, insanların üretim
gücünü artırırsınız, demokrasiyi geliştirirsiniz,
toplumsal her kesim o demokratik yapı içinde örgütlenip kendi hakkını
da savunur.
Nitekim, ihracat ve ithalat rakamlarına
baktığımız zaman, 2008 yılında ihracat
rakamı 132 milyar dolar. Doğru, büyük bir rakam. Sürekli, başta
Sayın Başbakan, Sanayi Bakanımız, Hükûmet yetkilileri
bununla övünür ama ithalat rakamına bakmadığımız zaman
bunun hiçbir anlamı yok. İthalat da 201 milyar dolar.
Ha, ne oluyor, siz sanayileşmeyi ihracat üzerinden
kurduğunuz zaman, daha fazla ihracat yapma üzerine kurduğunuz zaman
ne oluyor? Ham maddeden ara üretime, yedek parçaya kadar üretim yapan kesimler
çok daha fazla kazanmak için, hem yerli sermaye hem dış sermaye bu
üretimin bu kısmını, ham maddesini, yedek parçasını,
yan ürününü Türkiyede üretme yerine dışarıdan ithal ederek
-çünkü ithalatın da önünü açıyorsunuz- getirip burada monte edip satmaktadır.
Bunun ekonomiye yansıması nedir? İşte, hep
şundan bahsederiz: Türkiyede üretimin önemli bir kısmını
KOBİler yapıyor, Türkiyedeki işletmelerin yüzde 98i, 99u da
KOBİlerden oluşuyor ama ham maddenin, ara üretimin, yedek
parçanın rahatlıkla ithal edildiği bir sanayide bu kesimler
sürekli zor durumda kalıyor ve bir taraftan büyüme
sağlanıyorken, rakamlar büyüyorken, ihracat büyüyorken, ithalat
büyüyorken ülkenin genel gayrisafi yurt içi hasılası büyüyorken
istihdam gelişmiyor. KOBİler, küçük esnaf, üretim yapan diğer
kesimler gittikçe işini kaybediyor ve gittikçe fakirleşiyor.
Değerli milletvekilleri, tabii, hem sağlıklı ve sürdürülebilir bir
büyüme hem gelir bölüşümünde adalet hem de huzur, güven ve demokratik bir
ortam için en önemli koşullardan biri bölgeler arası
eşitsizliği gidermektir. Dünyanın hiçbir ülkesi bölgeler
arası eşitsizliği asgariye düşürmeden, bölgeler arası
eşitsizliğe müdahale etmeden demokratik bir ortamı, barış
içinde ve refah içinde bir toplumu gerçekleştiremez. Ha, Türkiyede,
bakalım, bölgeler arasındaki eşitsizlikte geçmişte durum
neydi? Özellikle AKP İktidarının her zaman Biz, işte,
doğuya, güneydoğuya bu kadar yatırım yaptık. Edirne
ile Hakkâri, İzmir ile Ağrı aynı olacak. dedikleri duruma
bir bakalım, ne yapılmış bu süre içinde, biraz bu rakamlara
bakalım.
Şimdi, bugün, Avrupanın ve gelişmiş
ülkelerinin birçoğunda hem az gelişmişliği hem
dezavantajları korumak için teşvikler sağlanır. Genelde
teşvikler de yardım ve destekler de öncelikli olarak bölgeler
arası gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak,
küçük ve orta çaplı firmaları teknik ve bilgi yönünden desteklemek,
teknoloji yeniliklerini desteklemek, mesleki eğitimi teşvik etmek,
tarım endüstrisinin özendirilmesi ve gelişmesini
sağlamaktır. Ama Türkiyede
nasıl gelişiyor? Bölgeler arası dengesizlik, bilinen bu konuda
rakamlar, bu aradaki uçurumlar, hepsi bilinmesine rağmen Türkiyede
maalesef bu şekilde gelişmemiştir. Şimdi rakamlara
baktığımız zaman 2000 yılında doğu ve
güneydoğuya sağlanan teşvikin toplamı yüzde 5,5tur; 2001
yılında 11,5tir; 2002 yılında 11,6dır; 2003
yılında, AKPnin iktidar olduğu yılda 8,4tür; 2004
yılında 11,5tir ve bu 2005te 8,5; 2006da 8,7; 2007de 8,9; 2008de
10,4 ve genel ortalamada da 9,3tür.
Değerli milletvekilleri, şimdi siz yıllardır
bir taraftan Kürt sorunu, bir taraftan bölgedeki çatışma, savaş
ortamı, bunun yarattığı göçler, bir taraftan köylerin
boşalıp kentlere gelmesi, tüm bunlar yaşanıyorken ve doksan
yıllık Türkiye Cumhuriyeti devleti iktidarları boyunca bu bölge
geri bırakılmışken Avrupanın sürekli öne
çıkardığı, Avrupa Birliği ilişkilerinde de
ekonomik anlamda hep dile getirdiği, sizlerin de hep Doğuya ve
güneydoğuya özel ihtimam göstereceğiz. dediğiniz dönemde
yapılan gerçek rakamlar burada, yapılan bunlardır. Bu
politikalarla, bu mantıkla hem bölgeler arası eşitsizliği
gidermek mümkün değil hem de Kürt sorununa, Kürtlere farklı
bakış, ayrımcı bakışı ortadan kaldırmak
mümkün değil.
Yine en büyük sıkıntılardan biri tümüyle serbest
piyasaya bırakılmış, devletin sosyal devlet olma görevini
yapmadığı dezavantajlı gruplar da bu anlamda büyük
sıkıntı yaşamışlar. Bu dönemde sürekli kadın
istihdamı düşmüş. Zaten kadının üretimin içinde yer
alma oranı düşükken, bu politikalarla, kadının
istihdamın içindeki yeri gittikçe aşağılara gelmiştir.
Dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde, Suudi Arabistan gibi, Afrika
ülkeleri gibi çok az sayıda ülkeyi çıkarırsak kadının
istihdamdaki yeri, kadının üretimdeki sayısı dünyadaki
diğer ülkelerin neredeyse tümünün üzerindedir, bu konuda şampiyon
olmuşuz ve yine, bu tür, bir taraftan, bu tarz, tümüyle ihracata yönelik
üretme mantığı, diğer taraftan da yıllardır
tartışılmasına rağmen diğer hükûmetler
tarafından da yerine getirilmeyen vaatler üretimde kayıt
dışını gittikçe arttırmış. Neredeyse
Türkiyedeki üretimin yarısı kayıt dışı ve burada
da en dezavantajlı grup olan çocuklar büyük zararlar görmekte. Türkiyede
çocuk işçilik sayısı, başta sanayinin alt imalat sanayinde
olmak üzere, neredeyse dünyanın birçok ülkesinin üzerinde bir duruma gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede gerçekten bir an önce
sanayinin geliştirilmesi ama başta az gelişmiş bölgelere
teşvikler, KOBİlere, küçük esnafa teşvikler olmak üzere, bir an
önce üretici kesimleri dikkate alan, tarım kesimini dikkate alan, tarımsal
endüstriyi dikkate alan, teşviki dezavantajlı gruplara yapan bir
mantığı geliştirmemiz gerekiyor. Bunu
yapmadığımız sürece hem işsizlik artacak hem bölgeler
arasındaki eşitsizlik hem de genel olarak alt grupla üst grup
arasındaki makas gittikçe artacaktır diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yaşar
Kemal şöyle der: Dünyamız ne büyük mutluluktur ki on binlerce
çiçekli bir kültür bahçesidir. Her kültürün bir rengi, bir kokusu vardır.
Dünyamızın bir çiçeğinin koparılması dünyamızdan
bir rengin, bir kokunun yok olmasıdır. Dünyanın şimdi
başı belada. Dünyamız şimdi tek kültürlü bir dünyaya
doğru başını almış gidiyor. Bu
insanlığı insanlıktan çıkaran bir durumdur. Tek
kültürlü bir dünyada insanlığın hâlini göz önüne getirelim. Tek
çiçeğe kalmış, tek renge, tek kokuya kalmış bir
insanlık ve tek dile kalmış bir dünya hapı yutmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz
gerçekten de binbir çiçekli bir kültür bahçesi idi. Her birinin ayrı bir
rengi, ayrı bir kokusu olan binbir çiçek. Her biri koparıldılar
tek tek çünkü asırlardır ama özellikle son yüzyıldır
farklı kokmak, farklı bir renge sahip olmak bu ülkenin
hükümranları tarafından suç sayıldı ve mahkûm edildi.
Medeniyetler beşiği Anadolu toprakları zulüm
politikalarının hükmü altında yitirdi bütün güzel
kokularını. 1915 sürgününde bu toprakların kadim halkı
Ermeniler gönderildi yurtlarından. Yokluğun, sürgünlüğün,
perişanlığın acıları Ermenilerin feryadı
oldu. Kürt müziğinin duayeni olan Ermeni sanatçı sevgili Aram Tigran
Bir rüzgâr esti dağıttı yuvamızı. Öksüzüz, sürgünüz,
taştan bir yuvanın hasretindeyiz. diyordu Bılbılo
şarkısında. Nitekim, geçen yıl vefat ettiğinde halkına
verilen cezanın ölümde dahi sona ermediği gösterildi. Öyle zalim bir sürgünlük
kararı vardı ki hakkında tek vasiyeti olan Diyarbakıra
gömülme isteği Hükûmet tarafından kesin bir dille reddedildi.
Yine, Süryaniler, Keldaniler, Aramiler farklı
olmalarının bedelini canlarıyla ödediler. Geri kalanlar ise
buradaki topraklarda yarattıkları onlarca kültürel ve ekonomik
değerleri terke zorlanıp dünyanın başka ülkelerine sürgüne
yollandılar.
1914 yılında 200 bin civarında olan Süryani
sayısının bugün 15 bin civarında olduğu tahmin
edilmektedir. 1955 yıllarında devlet desteği ile Türk ve
Müslüman olmayanların malları yağmalandı, birçoğu
öldürüldü ve önemli bir kısmı da bugün kültür başkenti ilan
edilen İstanbuldan göçe zorlandılar. 1925 yılında 100 bin
olan Rum nüfusun sayısının 2006 yılında 4 bin
olduğu belirlendi.
Bir zamanlar onlarca dilin konuşulduğu bu topraklarda
farklı diller ile beraber binlerce yıllık deneyimlerle
oluşturulan kültürel birikimler de bir bir yitip gitmeye yüz tuttu.
İşte, bu yüzden olsa gerek, Anadolu topraklarından hep
ağıtlar yükseldi farklı farklı dillerde. Osmanlı
zamanında onlarca dilin konuşulduğu ülkemizde bu dillerin ancak
sayısı parmakla sayılacak kadar az olan bir kısmı
günümüze değin yaşayabildi. Yok olan her dille bir kültür, bir
zenginlik, bir güzel koku yitirildi. Bugün itibarıyla, coğrafi özelliklerin
ve nüfusun kalabalıklığının verdiği avantajla
Kürtçe varlığını hâlâ güçlü bir şekilde
sürdürebilmiştir ve kimi yerlerde Arapça, Lazca ve Gürcüce gibi diller
kısıtlı bir kesim tarafından konuşulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; katliam,
sürgün ve asimilasyon politikaları kültürel anlamda bu toprakları
çorak diyarlar hâline getirdi ve maalesef ülkemizin son
yüzyılını tekçi anlayışla acılara boğan bu
zihniyet varlığını bugüne kadar
taşımış, bu dillerin de bir an önce yok olması için
her türlü çabayı göstermiştir. Rafael Lemkine göre
soykırım, sadece bir milletin ya da etnisitenin temsilcilerinin yok
edilmesi değil, aynı zamanda onun kültürel ve millî değerlerinin
ortadan kaldırılmasıdır.
Türkiye özelinde millî benlikleri ve kültürel yapıları
yok etme adına gösterilen faaliyetleri de kültürel soykırımdan
saymamak ne yazık ki mümkün değildir. Nitekim halkların sürgüne
gönderilmesi bu ülkeyi yönetenlere yetmedi, onların
bıraktığı bütün eserlere saldırma, bu eserleri
yakıp yıkma ve yozlaştırma sistematik bir devlet
politikası hâlinde yürütüldü.
Bu bağlamda, 1940 ve 2000 yılları arasında tam
12.211 köyün ismi değiştirildi. Aynı zamanda şehir ve
dağ, nehir gibi coğrafi yerlerin de isimleri Türkçeye
devşirildi. Bu değişikliklerin neredeyse tamamı Ermeni,
Laz, Gürcü ve Kürtlerin yaşadığı bölgelerde
yapıldı. Aynı şekilde sürgüne gönderilen halklardan kalan
tarihî eserler de sistemli bir şekilde yıkımların hedefi
hâline getirildi. Farklı dinlere mensup halklardan kalan ibadethaneler
küçültücü amaçlarla, çirkin faaliyetlerin yürütüldüğü mekânlar hâline
getirildi.
UNESCO'nun 1974 tarihli verilerine göre 1923'ten sonra kalan 913
Ermeni tarihî eserinden 464'ü tamamen yok edildi, 252'si harap duruma
getirildi, 197'si ise revizyona ihtiyaç olunan bir durumdadır. Ermeni
ibadethaneleri, farklı yerleşim birimlerinde bir yandan ahır ve
depo olarak kullanılıp harap edilirken, diğer taraftan bu
ibadethanelerin önemli bir kısmı da hızla camiye
dönüştürüldü.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan
halkların kimlikleri, tarihsel gelişim süreçleri ve kültür sanat
değerleri, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu tarafından bilimsel
dayanaklardan uzak bir şekilde çarpıtıldı. Farklı
dillerde icra edilen sanat eserleri devlet sanatçıları
tarafından sistematik bir şekilde maniple edilerek, kaynak
belirtilmeksizin, Türkçe icra edilmiş gibi seslendirildi. Bu durum,
kültürel olarak bir eserin orijinini, ait olduğu etnik yapıyı
yok saymaktan başka bir şey değildi ve amaçlanan, tamamen
kültürel asimilasyon ve çarpıtmaydı.
Yazarlarımız, aydınlarımız ve
sanatçılarımız ya faili hâlâ bulunamayan kurşunların
hedefi oldular ya da sürgünde ömür tüketmek zorunda kaldılar.
Anıları önünde hürmetle, minnetle eğildiğim Mihemed Arif
Cizrawi, Kırapetê Xaço, Aram Tigran, Ayşe Şan, Mehmed Uzun,
Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya sürgünlüğün acılarında solan
değerlerimizden sadece birkaçıydı. Çoğulculuğa,
kültüre, sanata ve millî benliklere karşı bu ülkenin siyasileri
tarafından beslenen düşmanlık, her birinin hayatını
birer trajediye çevirdi.
Yıllarca, çekilen sinema filmlerinde ve televizyon
programlarında Ermeniler ve Rumlar cani olarak, Lazlar Türkçeyi biraz
komik konuşan Türkler ve Kürtler de Türkçeyi kaba konuşan ilkeller
olarak tanıtıldı ki bu durum hâlâ da böyledir. Kürt
yerleşkelerinde insanlar tamamen Kürtçe konuşmalarına
rağmen hâlâ sinema yapıtlarında, televizyon dizi ve
programlarında bu gerçeklik tamamen inkâra getirilmekte, Kürtlerin cahil
oldukları için Türkçeyi kaba ve komik konuştuğu izlenimi
verilmektedir. Şimdi bu durumu kültürel soykırımın bir
eylem biçimi olan kültürel asimilasyondan başka bir şekilde
tanımlamanın yolu var mıdır? Bütün bu çarpık kültür
icrasının hegemonyası altında, siyasilerin de öncülük ettiği
şekilde, bu ülke yurttaşları birbirlerine hakaret etme
maksadıyla Ermeni, kâfir, kıro tabirlerini kullanmadı
mı? Batıya göç eden Kürtlerde kuyruk aranmadı mı? Kürt
olmanın kendisi aşağılayıcı bir nitelik olarak
algılanmadı mı? Dolmuşta, parkta, Kürtçe konuştu diye
insanlar linç edilmek istenmedi mi? Çok uzak değil, daha birkaç yıl
önce Hrant Dink Ermeni olduğu için öldürülmedi mi? Okullar, psikolojik ve
fiziksel şiddet kullanarak çocuklara Türkçenin zorla öğretildiği
binalar olarak kullanılmadı mı? Şimdi hâlâ da devam eden bu
uygulamaları nasıl kabul edilebilir olarak görmemiz beklenir bizden?
Dilimizin, kültürümüzün yok olup gidişine sessiz kalmamızı
istemek hangi akla, hakla dayandırılabilir? Asimilasyona
karşı verdiğimiz mücadele ve Kürtçenin
kullanımını güçlendirme çabamız hangi akılla, hangi
insani duyarlılıkla bölücülük olarak kabul edilebilir?
Kürtlerin yaşadığı yerlerde Türkçenin
yanında Kürtçe de kullanılsın. gibi en temel insan
hakkını temel alan talebimiz Meclis Başkanı Mehmet Ali
Şahin tarafından hangi hak temel alınarak palavra ilan edilip
sistemin nöbetçileri göreve çağrılmaktadır. Üstelik çok dilli
bir ülkenin Parlamentosuna Başkanlık yapan biri bu vahim sözleri sarf
etmektedir. İnsana hakkını teslim eden demokratik bir
anlayışı bile bünyesinde taşımayan bir Meclis
Başkanımızın olması ülke demokrasisinin gelişimi
açısından hakikaten siyasetçi olarak ümitlerimizi
kırmış, birer Kürt yurttaş olarak da bizleri üzmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Sayın
Kültür Bakanı; bir Kızılderili atasözü şöyle der: Bu
dünyada hayatta kalabilmek için beyaz adamın dilini öğrenmeliyiz ama
sonsuza kadar yaşamak için kendi dilimizi bilmemiz gerek.
Bizler de her halk gibi aidiyetimiz ve bütün renklerimiz ile
insanlık yaşadıkça yaşamak istiyoruz ve bu nedenle de
halkımızın doğuştan sahip olduğu bu temel haklarının
savunucusu olmaktan geri durmamızın mümkün
olmadığını özellikle belirtmek istiyoruz fakat bu
mücadelenin yalnız Kürtlere değil, bütün Türkiye halklarına
kazandıracağının, Türkiyeyi daha uygar bir aşamaya
taşıyacağı gerçeğinin bilincinde olmak da ısrarımızın
bir diğer nedenini oluşturmaktadır. Bu nedenle bu ülkeyi bölerek
yönetmeyi politik bir rota hâline getirenlerin bölücülük laflarının
bir hükmü bulunmamaktadır. Bizim yüzümüzü döndüğümüz taraf yeni bir
dil oluşmasını mümkün kılanlar olacaktır çünkü bizim
acil ihtiyacımız, zihinlerde kökleşmiş olan faşist
mantalitenin değiştiği, düşmanlık söylemlerinin terk
edildiği bir ortak akıldır. Biz ancak bu akılla
kurtarabiliriz bugünümüzü ve geleceğimizi. Bu anlamda siyasetin
öncülüğü ve ön açıcılığı tartışılmaz
bir gerçekliktir. Ancak, kültürel alan bütün çarpık oluşumların
tek tek yıkılabileceği, bağnazlıktan ve
ırkçı anlayışlardan kurtuluşu mümkün kılan,
umutlu düşüncelerin inşa edilebileceği en önemli sahadır.
İnsanın üretimi olan kültürün nesnesi yine insandır.
İşte Kültür Bakanlığı da böylesine önemli,
yaşamsal faaliyetlerinden sorumludur. Bu nedenle bu ülkenin farklı
renklerine ve kokularına sahip çıkmak, her biri farklı
medeniyetlere ait olan yapıları korumak, halkların kültürel
gelişimlerine katkı sunmak, kısacası bu ülkenin bir
asırdır hiç hak etmediği kadar yağmaya,
haksızlığa maruz kalmış kültürel mirasını
korumak konusunda hassasiyet gütmek elzem bir konudur.
Tek dile, tek renge mahkûm edilmiş bir kültür
anlayışının artık zamanı geçmiştir. Değişimin
gerekliliği bir an önce yerine getirilmelidir. Kürtçe oyuna devlet
tiyatrosunda sahne verilmesi, büyük Kürt edebiyatçı Ahmedi Haninin Mem ü
Zin eserinin Kültür Bakanlığı tarafından üç farklı
dilde basılması bizlere memnuniyet vermiştir. Ancak,
bunların henüz çok ufak başlangıçlar olduğunu, Kürt kültür
ve sanatına daha acil şekilde daha fazla destek sunulması
gerektiğini de önemli ifade etmek isterim. Nitekim, yıllardır
yasaklar ve maddi imkânsızlıklar altında, binbir zorluk ve
fedakârlıkla icra edilen Kürt kültür ve sanatının
Bakanlıkça verilecek desteğe ihtiyacı vardır ve bu destek
bir hak olarak teslim edilmesi gereken bir emanet niteliğindedir. Kürt
kültür eserlerinin Bakanlıkça hazırlanan bir proje ile
araştırılıp tasnif edilerek koruma altına
alınması kültür mirasımıza verilen değerin bir ifadesi
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yanlış kalkınma hedefleri doğrultusunda Hükûmetin
desteği ile birer yağma alanı hâline getirilerek sular
altına gömülen tarihî varlıklarımız bir bir
yitirilmektedir. Diğer taraftan, birçok tarihî yapı ve
alanlarımız tamamen kendi kaderine tek edilmiş, ilgisizlik ve
bakımsızlık karşısında her geçen gün daha büyük
bir hızla tahrip olmaktadır.
Tarihî varlıklarımız enerji
politikalarının, iklim koşullarının ve bilinçsiz
kullanım amaçlarının yıkıcı etkilerine terk
edilmiştir. Samsatın, Zeugmanın daha birçok tarihî
zenginliğimizin sular altına gömülmesinden sonra sıra Hasankeyf
ve Allianoi'ye geldi. Hükûmet düzeyinde kâr etmeyi esas alan zihniyetin bir ürünü
olarak her türlü varlığımızın yok
sayıldığı, en yakıcı gerçeklerimizin
başında gelmektedir.
Sayın başkan, değerli milletvekilleri; bütçeden
yüzde 1i bile bulmayan bir düzeyde olan en az payın Kültür ve Turizm
Bakanlığına ayrılması kültüre, sanata verilen
değerin göstergesi niteliğindedir. Bu bütçeyle bu alandaki
faaliyetlerin çok kolaylıkla yürütülmeyeceğinin
farkındayız. Bu nedenle Kültür ve Turizm Bakanlığına
ayrılan bütçe payının yükseltilmesi gerektiğini
düşünmekteyiz.
Bununla beraber, bütün kesimlerin kültürel değerlerinin
korunup kollanması gerekliliğinin esas alınarak, sanatın
herkes için üretilmesi ve yurt genelinde toplumun bütün kesimlerinin
faydalanabildiği alanlar hâline getirilmesi gerektiği inancındayız.
Kültür başkenti ilan edilen, gecekonduların, yoksulların,
itilmişlerin ve evsizlerin şehri İstanbul'da operaya, müzik
dinletilerine sadece belirli bir elit kesim ulaşabiliyorsa,
İstanbulda olduğu gibi yurdun genelinde tiyatro, konser ve sanatsal
gösterilerden toplumun sadece çok ufak bir kesimi faydalanıyorsa, bu
ülkede bu faaliyetler iyi yönetilemiyor demektir.
Bu noktada Bakanlığın olduğu kadar Hükûmetin
de ihmal ettiği büyük sorumlulukları vardır. Ben bu kürsüde dile
getirdiğimiz eleştiri ve önerilerimizin dikkate
alınmasını ümit ediyor, Genel Kurulu saygı ile
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı Sırrı Sakık, Muş Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Aslında, arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum, benim konuşmam yoktu ama Sayın Bakanımızın
bir iki açıklaması vardı, bundan dolayı cevap verme
ihtiyacı duydum.
Sayın Bakanımızla 11 Aralıkta Ahmet
Kayayı anma gecesinde bir aradaydık, Sayın
Bakanımızla yan yanaydık, eş başkanlarımız
da vardı, bu Mem ü Zin kitabı Sayın Osman Baydemire ve bize
hediye edildiğinde döndü bize Aldınız mı? dedi Sayın
Bakan. Biz Almadık. dedik. Ama göndereceğim. dedi. Biz de
kendisine Teşekkür ediyoruz, çok önemli bir çalışma
yaptınız. dedik. Sayın Bakanımız bize döndü dedi ki:
Bunu Mecliste de der misiniz? Biz deriz yani biz kapalı kapılar
arkasında farklı şeyler, Mecliste farklı şeyler
konuşmayız. Siz, bizi iyi tanırsınız. Biz gerçekten,
eğer önemli bir şey yapılmışsa, önemli bir adım
atılmışsa bunu takdir ederiz. Biz, sadece muhalefet olarak yani
beyaz ve siyah olarak hayata bakmıyoruz. Siz, gerçekten Kültür
Bakanlığında önemli şeyler yaptınız, bundan
dolayı tekrar size teşekkür ediyoruz ama şöyle bir belirlemeniz
var, diyorsunuz ki: Benim gördüğüm kadarıyla
arkadaşlarımız bu gelişmeyi görüyorlar. Bu dille ilgili
diyorsunuz. İkili ilişkilerde de bunun yanlış
olduğunu, sözüm ona bizlerin böyle bir şey söylediğini
Oysaki
biz o gecede böyle bir görüşme yapmadık ve konuşmadık. Biz,
gerçekten, dille ilgili düşüncelerimizi açık ve net olarak ifade ettik
ve bizim arkadaşlarımızdan da sizlerle orada konuşanlar
olmadı yani biz hepimiz töhmet altındayız. Ama herkes
Barış ve Demokrasi Partisini çok iyi tanır ve bilir yani
kapalı kapılar arkasında farklı şeyler, burada
farklı şeyler söyleyeceğini asla kimse kafasından
geçirmesin.
Sayın Bakanım, şimdi, bu dille ilgili
taleplerimizle ilgili kamuoyunda fırtınalar koparılıyor.
Bir taraftan Meclis Başkanı, bu Parlamentoda -biraz önce
arkadaşımızın da dediği gibi- yani farklı
renklerin bu Parlamentoda sesi olması gerekirken tam yasaklayıcı
bir zihniyetle hareket ediyor. Diğer bir taraftan,
Cumhurbaşkanımız ve Meclis Başkanımız
savcıları göreve davet ediyor. Bu yetmiyor, hemen arkasından,
Genelkurmay Başkanı bir açıklama yapıyor -e-muhtıra-
bakın: Türk Silahlı Kuvvetleri, devletin, Anayasamızda yer
alan, Türk milletinin bağımsızlığını ve
bütünlüğünü, ülkenin bölünmez bütünlüğünü, cumhuriyeti ve demokrasiyi
koruma görevi kapsamında ulus devlet, üniter devlet, laik devletin
korunmasında her zaman taraf olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Yani ihtilaller bunun için yapılır. Her ihtilal
yapıldığında da bunlar radyolarda, televizyonlarda okunur.
Şimdi, asıl sizin, Sayın Meclis
Başkanının, Cumhurbaşkanının -ve sizi
tanıyorum, biliyorum, demokrat kimliğinizi biliyorum- bunlara
karşı bir duruş sergilemeniz gerekiyordu, bize karşı
değil. Yani ana dil, herkesin ana dili ne kadar kutsalsa Kürtlerin ana
dili de bir o kadar kutsaldır. Sizin bu ihtilalcilere ve bize tepeden
bakan, halkın iradesini yok sayan bu askerlere cevap vermeniz gerekirken,
dönüp bize cevap vermeniz gerçekten bizi yaralamaktadır.
Şunu açık ve net olarak söylüyoruz: Biz, hiçbir dönem,
bu kürsüde iki farklı dil konuşalım demedik; biz bilinmeyen bir
dil sözcüğünü yüreğimize sığdıramıyoruz, bunu
reddediyoruz dedik. Biz gerçekten oturup konuşacağız
arkadaşlar. Çok dilli, çok dinli, çok kültürlü bir Türkiye mi istiyoruz,
yoksa tek dilli, tek dinli, tek kültürlü bir Türkiye mi istiyoruz?
Aslında, bu teklik politikaları ülkeyi bugüne kadar bu hâle getiren
politikalardır. Yani Türkün Türk gibi yaşaması gerekir, Ermeninin
Ermeni gibi yaşaması gerekir, Alevinin Alevi gibi yaşaması
lazım, Kürtün de Kürt gibi yaşaması gerektiğini
söylüyoruz. Onun için, zaman zaman burada arkadaşlarımız bu
politikaları eleştirdikleri içindir ki, biz sürekli hedef
tahtasındayız. Yani biz parti olarak acılardan beslenen bir
parti değiliz. Bu acıların bir an önce ortadan
kaldırılması gerekir. Yani varlığımızı
yasaklayarak, dilimizi yasaklayarak insanı insandan saymamakla eş
değerdedir. Onun için bu bir lütuf değildir, bir halkın en
demokratik hakkıdır.
Şimdi, siz kendinize göre, bir Kürtlük, bir Kürtçe hayata
geçiriyorsunuz. Başbakan Muşa gidiyor, Kürtçeden alıntılar
yapabiliyor, Sayın Arınç burada konuşuyor ama biz
konuşunca
Tabii biz
Yani size serbest ama biz Kürtlüğe hizmet
ettiğimizde, bu Kürtlük bize yasak. Böyle bir anlayış olabilir
mi? Yani böyle bir Parlamento, böyle bir Parlamento Başkanı olabilir
mi? Ne diyor? Diyor ki: Palavra dil. Ne demek Palavra? Yani benim dilimin
nasıl palavra olduğunu söyleyebilirsin Sayın Meclis Başkanı?
Yani dilim varmıyor size bir şey söylemeye ama herkesin diline dikkat
etmesi gerekir. Biz, hepimiz, bu ülkede birlikte yaşamak istiyoruz ama
bütün dillere, bütün kimliklere özgürlük talep ediyoruz ve bu özgürlüğün
bir an önce hayata geçmesi için çaba sarf ediyoruz, partimiz de bu noktada
bedeller ödüyor, gerekirse yine bedel ödemeye hazırız. Herkes
şunu iyi bilsin: Biz zorun, zulmün önünde boyun eğen bir gelenekten
değil, bir feda kültüründen geliyoruz. Bunun hayata geçmesi için de ne
gerekiyorsa yapmaya hazırız.
Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.41
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 18.49
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının on ikinci turu üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Cemaleddin Uslu, Edirne Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Uslu.
MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi bütçeleri
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz aldım.
Sizleri, bu vesileyle saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının web sitesinden bir metin okuyorum: Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, sanayi, ticaret, teknoloji, tüketiciler,
esnaf, sanatkâr ve KOBİleri kapsayan geniş bir yelpazede, 72 milyon
insanımızın tamamına hizmet sunmaktadır. Bütün
faaliyetlerimizin ortak amacı, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal
kalkınma sürecini hızlandırmak ve ülkemizin dünyanın en
büyük on ekonomisinden biri olma hedefine katkı sağlamaktır.
Evet, gerçekten hoş ve güzel, iddialı bir mesaj, Sayın
Bakanın bir sunuşu.
Değerli milletvekilleri, gerçekten de Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımız, Türkiyedeki yatırımlarla,
üretimlerle, ticaretle ve tüketicilerle, tüketici haklarıyla doğrudan
ilişkisi olan çok önemli bir bakanlığımız.
Dolayısıyla, burada görev yapan değerli
arkadaşlarımı da Bakanlık personelini de kutlamak istiyorum
çünkü bir dönem, bu Bakanlığın bir mensubu idim ben de.
Değerli milletvekilleri, 2011 yılı bütçesinin 717
milyon 377 bin TL olduğunu görüyoruz. Temenni ederiz ki bu bütçeyle,
sanayi ve ticaretin geliştirilmesine önemli katkılarda bulunulsun.
Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki bir sunuş konuşması
dikkatimi çekti. Özellikle dünya ekonomisinde küreselleşmenin de
etkisiyle, yaşanan kriz bütün ülkeleri etkilerken Türkiye'nin bu krize en
son giren ama ilk çıkan ülke olduğunu, dolayısıyla, bu
krizden de fazla hasar görmeden çıktığımızı
belirtiyor. Gerçi, sonraki kapanış konuşmasında da bu
ifadeleri Biraz daha düzelmeye yakın, hasarın kontrol altına
alınması anlamında ciddi adımlar attık. şeklinde
değerlendirmiş.
Gerçekten durum böyleyse yani iyi bir ekonomimiz varsa ve bu
krizden de etkilenmemiş isek yine, Dokuzuncu Kalkınma Planında 2011
yılı için yazılanları burada okumak istiyorum, bir
kıyaslama açısından dikkatimi çekti: Diğer taraftan
sanayinin kredi maliyetlerinin yüksekliği, düşük fiyatlı
ithalattan kaynaklanan haksız rekabet, bürokrasinin
fazlalığı, kamunun sağladığı bazı girdilerin
fiyatlarının uluslararası fiyatlara göre yüksekliği, vergi
oranlarındaki yükseklik gibi temel sorunlar hâlâ devam etmektedir.
şeklinde ifade edilmektedir. Bunlar Devlet Planlama
Teşkilatının 2011 yılı için yazılan -ama geçen
yıl da öyle, muhtemelen gelecek yıl da bu şekilde
yazacağı- metinler. Eğer Sayın Bakanın ifade
ettiği gibi olsa bu metinler niye bu şekilde yazılıyor?
Belki de Sayın Bakanın ifade ettiği makroekonomik dengeler iyi
görülse de, bu şekilde gösterilmeye çalışılsa da ne
yazık ki gelir dağılımında ciddi bozukluklar var.
Bakınız, imalat sanayisi genelinde kapasite
kullanım oranı kasım ayında yüzde 75,9 olarak
açıklandı; bu, 2007nin hâlâ altında görülüyor. 2010
yılı üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre üretim yüzde 3,4;
verimlilik yüzde 5,7 azalmış. İstihdamda yüzde 2,4lük bir
artış görülmekle beraber işsizlik hâlâ yüzde 11,3 seviyelerinde,
3 milyon insanımız hâlâ işsiz. Genç nüfusa
baktığımızda, bu yüzde 20nin üzerinde bir oranı
ortaya koyuyor. Bunlar gerçekten çok önemli olumsuzluklar değerli
milletvekilleri.
Ekim ayı itibarıyla dış ticaret
açığı 55,1 milyar dolar olmuş, ithalat
artışı ihracat artışından 4 kat fazla. Cari
açık ekim itibarıyla 35,7 milyar dolar olarak görülüyor.
Bir de en önemlisi kayıt dışılık var.
Kayıt dışı ekonomi kavramı genellikle Devletten gizli
yürütülen ve dolayısıyla, kamu denetim, gözetim, yükümlülük ve
teşviklerinin dışında kalan yasal ekonomik faaliyetler.
olarak tanımlanmakta. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
önemli görevler üstlendiğini söyledik, ancak bu kayıt
dışı ekonomiyi de görmezlikten gelemeyiz. Kayıt
dışılık hem devlete hem çalışana ciddi zararlar
ortaya koymakta. Bu oran da yüzde 45ler seviyesindeyse burada ciddi bir
olumsuzluk var değerli milletvekilleri. Her ne kadar Çalışma
Bakanı evvelki gün kendi bütçesinin görüşülmesinde bu kayıt
dışı rakamının önceden daha yüksek olduğunu,
sonradan bu rakamlara düştüğünü ifade etse de yüzde 45 hiçbir ülke
için kabul edilebilecek bir oran değildir. Bunu açıklıkla ifade
ediyorum.
Ayrıca, bu Hükûmetin geçtiğimiz
yıllarda, aşağı yukarı 2003ten beri sürekli bir
yapılandırma çalışmalarına tanık oluyoruz. Geriye
baktığımızda, neredeyse her yıl bu
çalışmalar yapılmakta. Vergi barışı
yapıldı. Bunlar, açıkçası, biraz da reel ekonomideki
sıkıntıları ortaya koyuyor.
Şimdi, bütün bunları değerlendirdiğimizde,
ekonominin iyi olduğunu kabul edersek, esnaf, çiftçi, sanayici ve
girişimcilerimiz çok iyi durumda olduğu için mi, yoksa zor durumda
oldukları için mi bu çalışmalar yapılıyor, bu
yapılandırma çalışmaları yürütülüyor? Hakikaten, bütün
kesimler zor durumdadır değerli milletvekilleri ve ödeme güçlüğü
içerisine düştükleri için bu yapılandırma
çalışmaları da sürdürülmektedir.
Buna en çok ihtiyaç duyan, yani bu yapılandırma
çalışmalarına en çok ihtiyaç duyan kesim de esnaf ve
sanatkârlarımız. Esnaf ve sanatkârlarımızın temel
sorunları, yüksek rekabete ayak uyduramama, yeterli sermayeye sahip
olamama, değişen tüketici tercihlerine hızlı cevap
verememe, yatırım ve istihdam maliyetlerini karşılayamama,
finansmana erişimde sıkıntı yaşama gibi
karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, AKP döneminde ivme
kazanan büyük marketçilik süreci, esnaf ve sanatkârların faaliyet
alanlarını daralttığı gibi, bu kesimi iş yapamaz
duruma getirmiştir. Faaliyete geçen her alışveriş
merkezinin yetmiş beş meslekteki esnaf ve sanatkârı yok olma
yolunda tehdit ettiği bilinen bir gerçektir.
Sayın Bakan bu konuda geçen yıl kendisine
yönelttiğimiz bir soruda, bu büyük marketlerle, alışveriş
merkezleriyle ilgili yasa tasarısının ne zaman geleceğini
sorduğumuzda Bantta. dediler, Bantta ve geliyor. dediler. Bu nasıl bir bantsa
Havaalanlarında yürüyen bantlar vardır, yaklaşırsanız
çalışır, eğer durursanız çalışmaz.
Sayın Bakan bu yasayı dikkate alır da bu bandı
çalıştırırsa umarım esnaf ve sanatkârlarımız
açısından bir önemli iş yapmış olacaktır.
KOSGEB desteklemeleri, diğer adıyla can suyu kredileri
esnaf kesimini hüsrana uğratmıştır. Esasen, Sayın
KOSGEB Başkanı ve çalışanlarının bu konudaki
gayretini biliyorum, onlara da bu anlamda teşekkür etmem lazım. Ancak
sorun KOSGEBde değil, KOSGEBin uygulamaları ve özellikle esnaf ve
sanatkârımızın bu krediye ulaşamaması. Faizini
KOSGEBin verdiği desteğin sadece bankanın tahsil
zorunluluğu nedeniyle kredi çoğunlukla ihtiyacı olanlara değil mevduatı olanlara verilmiştir.
Üstelik bu krediyi kullanmak isteyen esnaf ve sanatkârın sigorta ve vergi
borçları bu kredilerden kesintiye uğramaktadır. Sicil
affının bankalar tarafından görmezden gelinmesi ve KOSGEBin
veri tabanında yaşanan aksaklıklar krediye ulaşmayı daha
da güç hâle getirmektedir.
Sosyal Güvenlik Kurumu, vergi ve özellikle Marmara Bölgesinde
yaşanan bu depremden sonra bu felaketle ilgili kullandırılan
afet kredilerinin geriye ödenmesinde esnafımızın ciddi
sıkıntıları var. Ayrıca emekli olup da
çalışmaya devam eden esnaf ve sanatkârımızdan kesilen
BAĞ-KUR destekleme primi uygulamasına şiddetle son verilmelidir.
Gerçekten, yirmi beş-otuz yıl
bu ülkede çalışmış, emekliliği hak etmiş,
geçinememekten dolayı yeni bir işe niyet etmiş bir insandan, bir
emekliden bu kesintinin yapılmaması lazım.
Süremin sonuna doğru geliyorum, tarım
satışlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum: Sayın
Bakan bu konuda da bu yasa ne yazık
ki gecikti. Birliklerin bu yasaya ihtiyacı var. Finansman zorlukları
var birliklerin. Özellikle bu yapılandırma süresi 31/12/2008de sona
erdi ve bu süreden itibaren de birlikler bir boşluk içerisindeler. Kaynak
kullanımına ciddi ihtiyaçları var. Bu konuda bu yasanın bir
an önce yürürlüğe girmesi lazım.
Bir de Bakanlığın denetim görevini, birlikler
üzerinde bu denetim görevini yapmadığını düşünüyorum.
Zira, Bakanlığın görevleri arasında olmasına
rağmen birlikler denetimsizlikten dolayı kendi başlarına
Bakanlığın desteğine ihtiyaç duymaktadırlar.
Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı İzzettin Yılmaz, Hatay Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İZZETTİN YILMAZ (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı ile
Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Partim ve şahsım adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ekonomimizin atomları sayılan, toplam ekonomik sistem
içerisinde en önemli pay sahibi olan esnaf ve sanatkârlarımız
ekonominin bel kemiği konumundadır. Anayasanın 173üncü
maddesinde çok açık bir şekilde belirtilen Devlet, esnaf ve
sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır. hükmü, esnaf ve
sanatkârın Anayasa ile korunan, gerçekte elinden alınan
hakkını ifade etmektedir.
KOBİler, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı yani
KOSGEB tarafından verilen kredilerden neredeyse yok denecek kadar az
seviyede yararlanmışlardır. Krediler, bürokratik engeller
yüzünden esnaf için bir hayal olmuştur. Mevzuat o kadar karmaşıktır
ki KOBİler bu kredilere başvurmaya cesaret bile edememektedirler.
AKP hükûmetleri döneminde milyonlarca esnaf ve sanatkâr -kasaptan
manava, berberden terziye, bakkaldan marangoza, taksiciden nakliyeciye kadar-
çaresizlik içerisinde, iş yapamaz durumda, hayatlarının en zor
günlerini yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Artık bu insanlar
kârdan falan vazgeçtiler, tamamıyla baba ocağını tüttürmeye
çalışıyorlar. Dükkânlar artık siftaha hasret
kalmış, esnaf dert alıp sıkıntı satmaktadır.
KOBİlerin çalıştırılması, üretime
kazandırılması çok önem arz etmektedir. Bu sayede esnaf rahat
bir nefes alabileceği gibi, rekabetçi bir piyasanın oluşumuna da
katkı sağlamış olacaktır.
Kıymetli milletvekilleri, KOSGEB, Türkiye ekonomisinde
iş yerleri ve istihdam payları yönünden büyük bir öneme sahip olan
küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin etkinliğini
artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide
bütünleşmeyi ekonomik gelişmelere uygun bir şekilde
gerçekleştirmek amacıyla 1990 yılında kurulmuştur ama
ne yazık ki AKP hükûmetleri döneminde istenilen hedefe bir türlü
ulaşılamamıştır. Türkiye İstatistik Kurumu,
TÜİK kayıtlarına göre 2009 yılında ülkemizde 3 milyon
225 bin 462 işletme, 3 milyon 222 bin 133 KOBİ bulunmaktadır ama
bu rakam 2010 yılı Ağustos ayı sonu itibarıyla KOSGEB
veri tabanında 336 bin 962 KOBİ olarak görülmektedir. KOSGEB kredi
faiz destekleri kapsamında kullandırılacak krediler sekiz
yıllık AKP döneminde 200 bin civarında seyretmiştir yani bu
rakam KOBİ sayısını düşününce devede kulak
kalmıştır. Ayrıca geçen sene hizmet sektörü de bu krediler
kapsamına dâhil edilmiş ama pratiğe geçirilemeyerek
kâğıt üzerinde kalmıştır.
Kıymetli milletvekilleri, küçük işletmelerin kredi
alabilmelerinde önemli bir engel teşkil eden, teminat
sıkıntısının aşılmasında önemli bir
mekanizma olan esnaf kredi kefalet kooperatifleri ve Kredi Garanti Fonu
uygulamalarının daha etkin kılınması
sağlanmalıdır. Ülkemizde kurulduğu 1951 yılından
beri esnaf ve sanatkârların kredilendirilmesinde önemli fonksiyonlar
üstlenen esnaf kredi ve kefalet kooperatiflerinin güçlendirilmesi,
değişen koşullara uygun şekilde yeniden
yapılandırılması esnaf ve sanatkârların finansman
sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır. Ayrıca esnaf ve
sanatkârlarımız 28 çeşit vergi ve harç ödemektedirler. Bu vergi
ve harçlara sosyal güvenlik primi yükü de ilave edildiğinde esnaf ve
sanatkârlarımızın nefes alacak hâli kalmamıştır. Dolaylı
vergilerin ve sosyal güvenlik primlerinin azaltılması hâlinde hem
esnaf ve
sanatkârlarımızın mali yükü hafifleyecek hem de
vatandaşlarımızın alım gücünün yükselmesiyle beraber
piyasalarda bir canlanma ortaya çıkacaktır. Sonuçta dolaylı
vergiler toplam vergiler içerisindeki payının azalmasına
rağmen gelir üzerinden alınan vergilerin artmasıyla toplam vergi
gelirlerinde de artış görülecektir. Bu noktada atılacak her
adım esnafımızı ekonomiye yeniden kazandırmak için
atılmış önemli bir hamle olacaktır. Bunların
dışında, Hükûmetin akla mantığa uymayan
uygulamaları üreten kesimi sıkıntıya sokmaktadır.
Örneğin 5510 sayılı Kanuna göre BAĞ-KUR, SSK veya Emekli
Sandığından emekli olduktan sonra esnaf ve sanatkârlık
faaliyetinde bulunanların emekli aylıklarından 2008
yılından itibaren yüzde 12 oranında kesilmekte olan sosyal
güvenlik destek primi şu anda yüzde 14,5 olarak kesilmektedir. Bu oran,
her yıl artırılmak suretiyle 2011 yılında yüzde 15e
yükselecektir.
Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği üzere
ekonomik sistem bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Hükûmetin masa
başında rakamlarla oynayarak takdim ettiği mutluluk tablosu
boş hayallerden ibaret bir kandırmacadır. AKP Hükûmetinin
yabancı yatırımcı sevdası bu memleketin
evlatlarını işsizliğe, yoksulluğa, sefalete
sürüklemiştir. Durumun ciddiyetini anlamak için Sayın
Başbakanın sokağa çıkması yeterlidir, belki bu sayede
soruna yabancı kalmaktan kurtulabilir.
Esnaf ve sanatkârlarımızın krizden çıkabilmesi
için, öncelikle Sayın Başbakan tarafından küçümsenen çiftçinin,
işçinin, memurun, emeklinin durumunun iyi olması gerekmektedir. Ancak
bu sayede iç talebin canlanması ve üretim artışının
başlaması sağlanacaktır. Hükûmetin iç talebi
canlandırmaya yönelik ciddi bir çabası görülmemektedir.
Sayın Başbakanın nisan ayında büyük ümitlerle
açıkladığı ESDEP yani Esnaf Eylem Planı büyük bir
fiyaskoyla sonuçlanmıştır. KOBİlerin sorunları
çözüleceği yerde sıkıntıları artarak devam etmektedir.
Esnaf Eylem Planı, cansuyu kredisi gibi Hükûmetin boş vaatlerinden
bir tanesi olarak kalmıştır.
KOBİlere nefes alacak önerilerimizi
sıraladığımızda, KOBİler teknolojik
altyapı, ARGE hizmetleri ve pazarlama faaliyetleri açısından desteklenmeli,
KOBİler açısından kredi sistemi yeniden düzenlenerek küçük
işletmeler lehinde uygulamalara yer verilmelidir. Bu amaçla kredi
limitleri yükseltilerek, kredileri uzun vadeli ve düşük faiz
oranlarıyla kullandırılmaları sağlanmalıdır.
KOSGEB tarafından KOBİlere sağlanan kredilerdeki
zorluklar ortadan kaldırılmalı, bürokratik yükler
engellenmelidir.
KOSGEB veri tabanındaki aksaklıkların giderilmesi
amacıyla ana server mutlaka güçlendirilmelidir, ancak bu sayede KOSGEB
başvurularındaki sıkışıklığın
önlenmesi mümkün olacaktır.
Emekli olan esnaflarımızdan kesilen sosyal güvenlik
destek primi mutlaka kaldırılmalıdır.
KOBİleri karmaşık vergi sistemine ezdirmemek için,
vergi mevzuatının sadeleştirilerek daha adaletli bir vergi
sisteminin temini sağlanmalıdır. Bu doğrultuda
atılacak adımlardan en önemlisi, KOBİlere gerçek usulle
geçtikten sonra tekrar basit usule dönüş imkânı
sağlanmasıdır. Ayrıca basit usulde vergilendirilen
KOBİlerden gelir vergisi alınmayarak küçük esnaf ve
sanatkârların asgari ücret düzeyinde çalışanlarına vergi
muafiyeti getirilmelidir. Bu sayede hem iş verenlerin nefes almaları
hem de işsizliğin azalması sağlanacaktır. Bu
şekilde soruna gerçekçi çözümler üretilmiş olur, yoksa
KOBİlerin sorunlarının artarak devam etmesi
kaçınılmazdır.
Değerli milletvekilleri, Türk Akreditasyon Kurumu Türkiye'nin
hem ulusal hem uluslararası platformda ürettiği malı denetleyen,
ürünlerin belli bir standarda getirilmesini amaçlayan çok önemli bir kurumdur.
İthalatın ve ihracatımızın belli bir kalitede
sürdürülmesini sağlarken Türk malının da dünya piyasalarında
saygınlığını artırmaktadır.
Ticaretimizin geliştirilmesi için anahtar konumunda bulunan
bu kuruma hak ettiği değer maalesef ki verilememiştir. Türk
Akreditasyon Kurumunun görevi sadece denetlemeyle sınırlı
kalmamalıdır, bunun yanında ürünlerin, hizmetlerin
uluslararası standartlara kavuşturulması için gereken öncü bilgi
ve danışmanlık hizmetleri de verilmelidir. Ayrıca,
atılması gereken adımlardan bir tanesi de
ihracatçımızın sattığı malın
standartlarını artırmak için gereken ekonomik desteklerin
sağlanması amacıyla bağlantılı kurumlarla iş
birliğini sağlayan bir kurum olmalıdır. Bu sayede kurumun
kuruluş amacı gerçekleştirilmiş olacaktır. Aksi
takdirde ağır işleyen bürokratik engellerden bir tanesi olarak
ticaretin sırtında bir kambur olarak duracaktır.
Bu yönde yapılacak her türlü olumlu çalışmanın
sonuna kadar destekçisi ve takipçisi olacağımızı beyan
eder, bu duygu ve düşüncelerle grubum ve şahsım adına 2011
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Recep Taner,
Aydın Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RECEP TANER (Aydın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığına
bağlı Türk Patent Enstitüsü ve Türk Standartları Enstitüsünün
2011 yılı bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 1994 yılında kurulan Türk
Patent Enstitüsü Türkiyede sınai mülkiyet hakları konusundaki
sistemin altyapısını oluşturan ve yeniliklerin etkin
şekilde korunmasını temin eden bir kuruluşumuzdur.
Özellikle üniversitelerimizde sanayi ve ticaret odalarının iş
birliği hâlinde üretilen bilgi ve yeniliklerin üretime kazandırılması
noktasında çalışma yapmaktadır.
Yine, aynı şekilde, elli beş yıl önce ticaret
ve sanayi odalarının bünyesinde faaliyete başlayan TSE bugünkü
yapısına 132 sayılı Kanunla kavuşmuştur.
Özellikle AKP İktidarı döneminde çıkartılan 5018
sayılı Yasa kapsamına alınarak idari ve mali özerklik
yapısı bozulmuş, daha önceleri devlet bütçesinden pay almadan
hizmet veren kuruluş bu Yasa ile maalesef iktidarın kontrolüne
girerek tarafsız ve hakem olma özelliğini kaybetmiştir.
TSE ile paralel hizmet veren birçok kuruluş Yasa
kapsamından çıkartılırken TSE
çıkartılmamıştır. Sanayici ve ticaret erbabı ile
tüketiciler arasında hakem kuruluş olan ve iktidarın kontrolü
elinde tutma hevesi yüzünden AKP standartları enstitüsü hâline
gelmiştir.
Ülkemizde ve uluslararası alanlarda güvenilir,
bağımsız, karar alabilme yeteneği gelişmiş,
şeffaf ve verimli çalışan bir TSE istiyorsak 5018
sayılı Yasadan kurtulunması gerekir.
Değerli milletvekilleri, TPE ve TSE personel
yönetmeliğinde son sekiz yılda yetmişten fazla
değişiklik yapılarak kurum iktidara bağlı hâle
getirilmiştir. Liyakatin yerini mensubiyet almış, teknik
olması gereken kurumda ehliyetsiz kişiler yandaşlık
kriterleri ile işe yerleştirilmiş ve örnek olarak verecek
olursak genel sekreterler huzurlarınızda.
Dün mesaiye bakmaksızın cansiparane çalışan
kurum personeli bugün eli kolu bağlanmış ve baskı
altındadır. Haksız ve hukuksuz uygulamalar idare ile personelin
arasını açmış ve karşı karşıya
getirmiştir. Neticesinde de yüzlerce dava kurum ile personeli
arasında devam etmektedir.
TSE Genel Kurul raporlarına ve faaliyet raporlarına
baktığımızda da 2002 yılına kadar kendi gelirleri
ve giderleriyle denk bir bütçe sağlayan, her dönem pozitif olan kurum son
yıllarda yatırım yapmamasına rağmen hizmet gelirleri
kurum giderlerini karşılamayan bir bütçe ortaya
çıkarmaktadır. Geçmiş dönemlerde geliştirdiği
laboratuvarlar, teknolojilerle Orta Doğu ve Balkanların en büyük ve
en etkili belgelendirme kuruluşu olan TSE, AB standartlarını
yakalamış, bağımsız, tarafsız ve rekabet edebilir,
uluslararası uyumu sağlamış bir yapıdan iktidara
bağlı bir hâle gelmiştir. TSEdeki değişim o noktalara
ulaşmıştır ki, yıllardır TSE Spor Kulübüyle
özdeşleşen üzerinde Atatürk resmi, tarihteki Türk devletleri ve
bayrakları ile soy ağacının olduğu takvimler
basılamaz olmuştur.
Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı öncesinde
ithal mallarda sağlık ve kalite açısından standartlara
uygunluk denetimleri yapılırken Hükûmetin yanlış
politikaları sonucu bu uygulamalar yumuşatılmış,
ülkemiz âdeta üçüncü dünya ülkelerinin ve özellikle Uzak Doğu ülkelerinin,
Çin, Tayland, Kore gibi ülkelerin çöplüğü hâline gelmiştir. Piyasada
giderek artan kalitesiz ve ithal ürünlerin yol açtığı
haksız rekabet neticesinde ülkemizde ciddi, kaliteli ve
sağlıklı üretim yapan üretici, malını ihraç etmenin
yollarını aramış, Türk piyasası ise ucuzcu tabir
edilen korsan, merdiven altı işletmeler ile Çin mallarına
kalmıştır. Eğer bugün ülkemizde sağlık problemleri
özellikle kanser vakaları her geçen gün artıyorsa bunun en önemli
nedenlerinin başında gerekli denetimleri yapmayan, tüketicilere
sunulan sağlıksız ve kalitesiz malların piyasaya hâkim
olmasıdır. Türk vatandaşı bu kadar hor görülmemeli ve de
halkın sağlığıyla böylesine oynanmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, AKP, önceki bütçelerde olduğu
gibi bu bütçede de sekiz yıllık iktidarlarına rağmen hâlâ
geçmişi karalamaktadır.
İktidar dönemleriyle ilgili bölünmüş yol
yaptıklarından bahsedenler, yapılan yollarla ilgili gerekli
kontroller yapılmadığından asfaltların her yıl
yenilendiğinden bahsetmiyorlar.
Enflasyonu düşürdüklerinden bahsediyorlar ama, 57nci
Hükûmetin yüzde 64te aldığı enflasyonu yüzde 29,7de
devrettiğinden bahsetmiyorlar.
AKP İktidarında banka batmadığından
bahsedenler, Bankalar Kanununu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulunu, Mevduat Sigorta Fonunu 57nci Hükûmetin hayata geçirdiğinden
bahsetmiyorlar.
İhracatın arttığından bahsediyorlar ama,
ithalatın çok daha fazla arttığından, bundan dolayı
seksen yıllık cumhuriyet tarihinin 247 milyar dolar olan
dış ticaret açığının çok daha fazlasını
sekiz yılda vererek 380 milyar dolar açık verdiklerinden
bahsetmiyorlar.
Yine, aynı şekilde seksen yıllık cari
açığın 2 katını sekiz yılda cari açık
vererek ortaya çıkardıklarından bahsetmiyorlar.
Geçen seksen yılda ülkenin iç ve dış borç stoku
toplamda 220 milyar dolar iken, geçen sekiz yılda iç-dış borç
toplamını 510 milyar dolara çıkardıklarından
bahsetmiyorlar.
Bugün için vatandaşımızın mevduat
bankalarına tüketici kredisi ve kredi kartı kredisi olarak 163 milyar
TL borcu olduğundan, yani bebeden dedeye herkesin kişi
başına düşen borç miktarının 2.268 TL olduğundan
bahsetmiyorlar.
Yine, aynı şekilde tarım alanında Hükûmet,
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1ini destek olarak vereceğim
demesine rağmen, 2002 yılında yüzde 0,62 olan desteğin
2011de yüzde 0,49 olarak belirlendiğinden bahsetmiyorlar.
Değerli milletvekilleri, zeytinde, zeytinyağında,
pamukta, incirde sekiz yıldır fiyatlar yerinde sayarken, sütte,
buğdayda kısmen artış olmuş ama bu artışlar
maalesef ürün girdi maliyetlerinin çok çok altında
kalmıştır.
Siyasi olarak baktığımızda da 2002
yılında sıfır noktasında aldığınız
terör tekrar vatandaşımızın canını acıtmaya
başlamıştır. Açılım adı altında,
terörle mücadeleden müzakere sürecine geçilmiş, Habur rezaletleri
yaşanmış, terörist başıyla görüşüldüğünü
iddia edenleri şerefsizlikle suçlayanlar, sonrasında, kendilerinin
değil ama emirlerindeki devlet kademelerinin görüştüğünü kabul
etmek zorunda kalmışlardır.
Dün, 1999-2002 sürecinde bir tane açıklamasını,
demecini yazılı ve görsel medyada bulamayacağınız
bebek katilinin her hafta haftalık demeçleri, yol haritaları,
tehditleri normal hâle gelmiştir. Nelerin
karşılığında alındığı bilinmeyen
eylemsizlik kararları gazetelerin manşetlerini süslemiştir.
Verilen tavizler yeni taviz beklentilerini doğurmuş, Meclis
kürsüsünde Anayasamızın amir hükümlerine rağmen, Kürtçe
konuşmalar yapılmış ve iş, Türk
Bayrağı'nın yanına başka bayrak asma istemine, iki
dillilik talebi ile resmî dilimiz Türkçenin dışında Kürtçenin
resmî dil olmasının talebine gelmiştir.
Bir taraftan, devletin güvenlik güçlerine taş, havai
fişek, molotof atanlara şefkatle yaklaşılması
talimatı verilmiş, hatta taş atan çocuklarla ilgili af
yasaları çıkarılmış; diğer taraftan, slogan ve
yumurta atanlar ile haklarını arayan Tekel işçileri, gazlarla,
coplarla gözaltına alınmışlar ve
dağıtılmışlardır.
Yine Ergenekon davalarıyla dün terörle mücadele edenler
Silivriye doldurulurken, yurt dışında
vatandaşımızı dolandıranlar, holdingler ve Deniz
Feneri davaları, maalesef ülke gündeminden düşürülmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP TANER (Devamla) Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Taner.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son
konuşmacı Yıldırım Tuğrul Türkeş, Ankara
Milletvekili.
Buyurun Sayın Türkeş. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 2011 yılı Kültür
ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi, Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kültür, yaşadığımız her şeydir.
Geleneğimiz, örfümüz, ananemiz, hepsi kültürümüzü oluşturan
parçalardır. İdrak ettiğimiz bu yeni yüzyılda çağ
değişmiştir. Bunu bugün bazılarımız tam olarak
anlayamamış olabilir, ama ileride tarihçiler buna işaret
edecekler ve bu çağı belki de Bilgi çağı olarak
adlandıracaklardır.
Küreselleşme olgusunun yaşandığı bu
dönemde milletlerin kültürleri daha da önem kazanmıştır. Bu
süreçte tarihin her döneminde olduğu gibi kültürlerini koruyamayan
toplumların varlıklarını devam ettirme şansları
bulunmamaktadır. Tanzimattan bu yana, yani geçen iki yüz yıllık
süre içerisinde Batılılaşma veya daha doğru deyimiyle
çağdaşlaşma çabaları hep ödünç bilgiyle sağlanmaya
çalışıldı. Dolayısıyla da tam bir başarıdan
bahis bugün dahi mümkün değil.
Cumhuriyetimizin 90ıncı yılını geride
bıraktığımız bu yeni çağda, artık beynimize
kazımamız gereken bir gerçek var: Ödünç bilgiyle
kalkınmanız mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, işte, kültürümüz ve takip
etmemiz gereken siyaset bu anlamda çok büyük bir önem arz etmektedir. Sekiz
yıldır iş başında bulunan AKP İktidarı,
bugüne kadar, maalesef tarihî bir perspektif içerisinde kültür politikası
oluşturamamıştır. Bu süre ülkemiz açısından çok
büyük bir kayıp olmuştur. Eksik bilgi veya daha da kötüsü, bildiğini
yeter saymak yanlış tanıya sebep olur. Bu da hâliyle
yanlış tedavinin kapısını açar. AKPnin akıl
hocalarından bir akademisyen, bir Türk destanını, Ergenekonu
-herhâlde yaranmak adına- Uydurmadır, aslında böyle bir destan
yoktur. diyerek sınırlı bilgisiyle yok saymaya
çalışıyor. 19uncu yüzyılın başında
Finlandiyada Doktor Elias Lönnrot isminde bir tıp doktoru, halk
bilimcinin yaptıklarından haberdar olsa, sanıyorum bu
hatayı yapmazdı. Doktor Lönnrot, halktan derlediği hikâye ve
halk şarkılarıyla Kalevala diye bir destan ortaya
çıkarıyor. Bu destan temel eğitimde zorunlu
kılınıyor ve sadece bu destan ile Finlandiya, uzun yıllar
sonra, İsveçin boyunduruğundan kurtuluyor, dilini ihya ediyor ve
bağımsızlığında bu derleme destan önemli bir yer
tutuyor.
İşte, değerli arkadaşlar, bu örnekten de
anlayacağınız gibi, bu çağda dünyayı bilmeli ama ondan
daha önemlisi, kendi tarihimize, kendi kültürümüze mutlaka sahip
çıkmalıyız. Bunu yapmadığımız takdirde,
ödünç bilgiyle ve başkalarının size izin verdiği kadar
teknoloji ile çağdaş medeniyeti yakalamanız mümkün değil.
Tabii ki dışarıdan teknolojiyi, sanatı, işinize
yarayan ne varsa hepsini alabilirsiniz ama bunu kendi kültürünüzle yoğurup
içselleştiremezseniz, daha da önemlisi, kendinizden kaynaklı
buluş ve gelişmeler sağlamadan gelişme ve kalkınma
mümkün olmaz. İşte, kültür, bütün bu yapmanız gerekenlerin
arkasındaki büyük felsefedir.
Büyük Türk milliyetçisi rahmetli Atatürk Bence medeniyeti
kültürden ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu noktayı
nazarımı izah için kültür ne demek tarif edeyim: Bir insan
cemiyetinin devlet hayatında, fikir hayatında yani ilimde, sosyal
hayatta, güzel sanatlarda, iktisadi hayatta yani ziraatta, sanatta, ticarette,
kara, deniz, havaya ait ulaştırma işlerinde yapabildiği
şeylerin sonucu. demektedir.
Değerli milletvekilleri, Kültür Bakanlığı
bunlardan sadece kültürün önemli bir kolu olan sanat boyutuyla ilgilenmeye
çalışmaktadır. Bu nedenle ben de satır başları
itibarıyla bu konuya değineceğim. Ama önce geçen sekiz yıldır
sürdürülen bir yanlışa dikkatinizi çekmek istiyorum. AKP
İktidarının ilk yıllarında Kültür
Bakanlığı Turizm Bakanlığıyla
birleştirilerek büyük bir yanlış
yapılmıştır. Belki bazılarınız
hatırlar, o dönemde değişik partilere mensup ve o tarihe kadar
Kültür Bakanlığı yapmış birçok değerli
şahsiyet müşterek bir bildiri yayınlayarak buna dikkat
çekmişlerdi ama maalesef, her zaman olduğu gibi bu haklı ve
yapıcı seslenişlere kulak asılmadı ve o
yanlış sekiz yıldır devam ediyor. Kültür, bir sanayi
dalı olan turizmin ham maddesi veya cephanesi değildir. Konuyu bu
şekilde ele almak ve meseleye bu gözlükle bakmak hem milletimize hem de
kültürümüze karşı yapılan büyük bir haksızlıktır.
Turizm bir sanayidir ve ülkenin ekonomisiyle alakalı önemli girdi
sağlamaktadır. Bunu azımsamıyoruz, küçümsemiyoruz ama
kültürümüzü bu gelirin malzemesi olarak görmek ve öyle davranmak da temel
felsefede çok büyük bir yanlıştır. Bu bakanlıklar
ayrılmalı ve kültüre hak ettiği değer verilmeli ve bu konuda daha kapsamlı bir
çalışma yapılmalıdır.
Vaktimin darlığı nedeniyle turizm konusunda fazla
bir şey söyleme şansına sahip değilim ama sanıyorum
geçen aylarda yaşanan Savarona hadisesi başlı başına
hem turizmde durduğumuz yeri hem de kültürümüzün turizmin emrinde ne hâle
geldiğinin acı bir örneği olmuştur.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle başka bir önemli
konuya da değinmek istiyorum. Hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama 12
Eylül darbesi siyasi ve sosyal hayatımızı yaralamakla beraber ve
belki de daha fazla kültür hayatımızı hırpaladı. O
güne kadar bir yükseliş içinde olan Türk sineması sekteye
uğradı, sinema işletmeciliği el değiştirdi,
yabancı filmlerin dağıtımı kolaylanarak zaten ekonomik
olarak kırılgan yerli sinemamız durma noktasına getirildi.
Televizyonlar da bu boşluktan istifade ederek yabancı dizilerle
saatlerini doldurdular yani yabancı kültürlerin saldırısına
uğradık. Üzerinden otuz yıl geçmesinin ardından,
sinemamız ve televizyon dizileri başta olmak üzere, görsel sanatlar
kendini yeni yeni toplamaya başladı. Bu hadiseler edebiyatımızda
da tiyatrolarımızda da hep yaşandı. Geçtiğimiz
aylarda, burada, 12 Eylül 1980 darbesinin yargılanabilmesi konusu
tartışıldı. Yapılan Anayasa madde
değişikliği referandumunun ardından da sözde bir hesap
sorma döneminin yolu açıldı. Bizlerle birlikte o dönemin
acılarını yaşamış olan Sayın Bakanın bu
konuyu bilim adamları ve sanatçılarla birlikte
araştırmasını bekledim ama, maalesef, bugüne kadar bu konu
hiç ele alınmadı. Bunu da kültür hayatımızda büyük bir
eksik olarak gördüğümü burada ifade etmeliyim.
Değerli milletvekilleri, kültür ve sanat siyasetten ayrı
olamaz. Sanatın bütün türleri sanatçılar tarafından kurgulanan
hayatın akisleridir. Güzel sanatlar, adından da
anlaşılacağı üzere, hayata estetik bakışlı
zenginlik kazandırır ve insanları günlük hayat içinde
çaresizliklerden uzaklaştırır. Siyaset de hayatı yeniden
kurgular ve çaresizliklere çözüm üreterek insanlara umut vermeyi ve daha iyiye
ulaşmayı düşündürür. Bu sebeple, tarih boyunca siyaset ve sanat
iç içe olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisinin önceki Genel
Başkanı Merhum Alparslan Türkeş Sanat, fikirlerin
işlenmesinde insana ve Allaha yönelişte, beşer ufkunun
genişlemesinde en önemli faaliyetlerden biridir. Sanat, insanı
doğruya, iyiye ve güzele yöneltmektedir. Sanat, ülkülerin
kanadıdır. demektedir. Bugün, siyasetçiler büyük ölçüde sanattan
uzaklaşmış, sanatçılar da siyasetten
uzaklaşmıştır. Siyaset ve sanatın geçirgen
halkalarını canlandırmak için biz siyasetçilerin çaba
harcaması gerekir. Günlük parti politikaları ve faaliyetleri
arasında mutlaka sanatın çeşitli dallarını
yerleştirmek gerekir. Cumhuriyetin ilk politikacı
aydınlarının büyük bölümünün edebiyatçı, ressam, müzisyen,
mimar olduklarını hatırlamakta yarar var. Bugün, kendilerini
yeni Osmanlıcı olarak gören veya haklarında böyle yazılar
yazılınca mutlu olan milletvekillerine, bakanlara hatırlatmak
isterim. Osmanlıdaki sanata muhabbet, müzik aşkı, bu neo
Osmanlılarda yok; içlerinde ne bir bestekâr ne iyi bir ressam ne de Sultan
Abdülhamid gibi ağaç oyma sanatkârı, mobilya imal edebilen devlet
adamı görmek mümkün değildir. Bunu bir yana bırakın, Kültür
Bakanı haricinde sekiz yıldır, başta Başbakan olmak
üzere mevcut siyasi iktidarın temsilcilerinden birini ne devlet
operasında ne bir bale gösterisinde ne de senfoni orkestrasının
bir konserinde görmek mümkün değil.
Geçtiğimiz ay bir devlet sanatçımız Ankaralı
olmam nedeniyle sorumluluğumdu. diyerek Ankarada bir uluslararası
müzik festivali düzenledi, dünyaca ünlü orkestraları getirdi. Hiç olmazsa
Ankara milletvekilleri ar belası gelir diye düşündüm. Onca
milletvekilinizden biri bile bu etkinliğe katılmadı.
Değerli milletvekilleri, parasızlıktan daha vahim
ne olabilir, hiç düşündünüz mü? Parasızlıktan daha vahimi borçlu
olmak ve onun sıkıntısı içinde kıvranmaktır.
Bugün milletimizin büyük çoğunluğu, başta hamdolsun TOKİ
sayesinde ve yine yanlış ekonomi politikaları nedeniyle
parasızlıktan çok daha sıkıntılı şartlarda,
borç sarmalında yaşamaya çalışmaktadır. Bu da hâliyle
kültür ve sanat etkinliklerine ilgiyi büyük ölçüde sekteye
uğratmaktadır. Malumunuz olduğu üzere, Maslowun ihtiyaçlar
hiyerarşisine göre, birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak
gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine dolayısıyla
kişilik gelişimi düzeyine geçemez. Toplumumuzun büyük bir
kısmını bu borç ödemeye odaklı ve sadece temel
ihtiyaçları temin noktasında hayat şartlarında
tuttuğumuz sürece gerçek manada bir kalkınmadan veya çağdaş
bir ülke olma vasatından söz etmek gerçekçi bir yaklaşım
değildir. Toplumumuzun, günlük kaygılarını bir yana koyup
kişisel gelişimi için kültürel faaliyetlerde bulunabilmelidir; bu,
bir siyasi iktidarın temel görevleri arasındadır.
Değerli milletvekilleri, bugün, ülkemizi kötüleyerek
uluslararası ödül alan namlı yazarlarımız var, belli
yayınevlerinin promosyonlarıyla çok satan yazarlarımız var
ama hiç birinin bir cümlesi, bir sözünü hatırlıyor musunuz veya
herhangi birinin bir önerisi toplum hayatımızı etkiliyor mu?
Zamanımızın bu sözde şöhretlerinin herhangi birinin, merhum
Sait Faikin İnsanı sevmekle başlar her şey gibi sade ama
anlam dolu bir cümlesini veya toplum hayatımızla ilgili yararlı
bir önerisini hatırlayıp şurada söyleyiverecek biriniz var
mı? Yoktur, çünkü bu şöhretlerin o manada akılda kalacak
söyledikleri bir şey bulunmamaktadır. Onları yitirdiğimiz
tarihler itibarıyla, 58den beri bir Yahya Kemal, 63ten beri bir
Nazım Hikmet veya 83den beri bir Necip Fazılın yerine yenileri
yetişemediyse, bu durumu ciddiyetle düşünmemiz gerektiğini ifade
etmek isterim. İşte, değerli arkadaşlar, kültürümüzün
içinde bulunduğu durum bu basit örnekle bile çok iyi
anlatılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, opera ve bale, cumhuriyetin ilk
zamanlarında bir modernleşme girişimi ve o dönemin aktif
sanatları olarak Batıdan kopyalanmış ve ülkemize
getirilmiştir. Bugün, gerek tiyatro ve gerekse opera ve bale,
çağın değişmesi ve kitle iletişim
araçlarının farklılaşmasıyla bütün dünyada belli bir
oranda 18-19uncu yüzyıllara nispeten önemini yitirmiştir ancak yine
de sosyal yapıda önemli bir biçimlendirme aracı olarak ve önemli bir
kültür faaliyeti olarak bütün dünyada sürdürülegelmektedir.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 89uncu yıldönümünde, hâlâ
kopyalanmış, içselleşmemiş, benimsenmemiş bir operayla
karşı karşıyayız, bunun sorumluluğu
iktidardadır. Çocuklara ve gençlere yeterince
tanıtılamamış ve dolayısıyla sevdirilememiş
bir tiyatro veya baleyle bir yere varmak mümkün değildir.
Sekiz yıldır iş başında bulunan bir
siyasi iktidarı sadece bina onarımları ve yeni inşaat
işleriyle uğraşıyor diye bu konuya eğildiğini
söylemesini kabul etmemiz mümkün değil.
İstanbul Atatürk Kültür Merkezi meselesinde 21inci
yüzyıla yakışan bir bina isteyen iktidar,
sanatçılarını ve sanat eserlerini 21inci yüzyıla
yakışmayacak şekilde cezalandırmış
durumdadır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Türkeş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Ali
Susam, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Susam. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi Bakanlığı
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi
açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlık bütçesiyle ilgili konuşma yaparken, öncelikle
Sayın Bakanın bütçe konuşmasını burada bir kez daha
okudum. Daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlık bütçesi
görüşülürken oradaydım. Orada da Bakanlığın
konuşması ve sunuşlarını yakından takip ettim.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bu konuşmalarda ve
sözlerde söyledikleriyle, yazdıklarıyla ilgili mutabakat
sağlamak mümkün olabilir ama sanayi ve ticaretimizin ve ülkemizin içinde
bulunduğu ekonomik durumun gerçek değerlendirmesini
yaptığınızda, bu yazılanlarla gerçek hayatın hiç
ilgisi olmadığını yakından görmek mümkündür.
Değerli arkadaşlarım, burada konuşan Adalet ve
Kalkınma Partili arkadaşlarımız da bir konunun
altını çizdiler: Başbakanımız dememiş miydi ki:
Bu kriz bizi teğet geçecek! Bak nasıl teğet geçti, hiçbir
etkilenme olmadı. Biz, bu krizi en hafif atlatan ülkeyiz.
Şimdi, bu krizin teğet geçtiği kesimler ve sektörler
vardır ama bunların sayısı ve ülke içerisindeki konumu, bir
değerlendirme yaptığımızda, çok azdır. Evet, bu
kriz döneminde bankacılık kesimi krizi teğet geçirmiştir,
hatta kârlı geçirmiştir, 2009 yılını 20 milyar bir
kârlılıkla kapatmıştır. Uluslararası sermayeyle
iş birliği içerisinde olan büyük işletmelerin bir
kısmı ve iktidarla iş birliği içerisinde olan belirli
kesimler, bu krizi teğet geçerek, krizden az etkilenmiş olabilirler
ama Türkiyede yaşayan sanayici, tüccar, esnaf, sanatkâr, köylü, emekli,
işsiz kesimler bu krizi yüreğinde hissetmiş, bu kriz o kesimleri
delip geçmiştir.
Bakınız, bu konuşmada, Sayın Bakan, sanayi
strateji vizyonlarını hazırladıklarını
söylüyorlar ve o sanayi stratejilerinde, Türkiyenin, bu strateji sonucunda
Avrasyanın yüksek teknoloji üreten üretim üssü olacağını
söylüyorlar.
Biz, Sayın Genel Başkanımız Kemal
Kılıçdaroğlu ile on beş gün önce İzmirdeydik, Sanayi
Odasının toplantısına katıldık. Sanayi Odası
Meclis Başkanı Türkiyedeki sanayicinin durumunu şöyle anlattı:
Uzak Doğunun ve Avrupanın lojistik üssü olduk. dedi, sanayi üssü
değil. Sanayi Odası Başkanı ise Türkiye'nin durumunu ve
sanayinin durumunu şu kelimelerle söyledi: Yapıp satan ülke
değil, yapıp satan sanayi değil, alıp satan sanayi hâline
geldik. Bu ne demektir? Bu ülkede sanayi ve sanayici üretmekten, teknoloji
geliştirmekten ve ihracatta rekabetçi olabilme şansından
uzaklaşmış durumdadır. Neden böyle olmuştur? Bunun
nedeni Adalet ve Kalkınma Partisinin uyguladığı ekonomik
politikanın sonucudur. Bunu nerede görebilirsiniz? Çok övündüğünüz
ihracatta görebilirsiniz.
Bakın, 2000 yılında ihraç edilen 100 liralık
bir üründe 58 lira ithalat payı varken bugün 100 liralık ihraç
ettiğimiz üründe -2008 yılında- 64 liralık ithalat
payı vardır. Yani artık, 100 liralık ihracat yaptık.
diye övünmek yerine, 36 liralık ihracat yaptım. diye övünmelisiniz.
Çünkü Türk ekonomisi ithalata dayalı bir büyüme ve ithalata dayalı
sıcak parayla bir büyüme politikasını uygulamaktadır. Bunun
sonucu ne olmaktadır? Türkiyede büyüme olmasına rağmen istihdam
artmamaktadır. Neden büyümenin olduğu yerde işsizlik
artmıyor? Çünkü siz büyümenizi ithalata dayalı
yaptığınız için Çin işçisine, Endonezya işçisine
veya başka ülkelerde ucuz mal üreten sanayilere ancak işsizliği
önlemede, istihdam yaratmada katkı sağlıyorsunuz ve bugün
Türkiye en temel sorunu olan işsizlikte sizin
devraldığınız dönemde 10,2 iken bugün 12,4ler
civarında, TÜİKin açıklamaları. Yine, TÜİKin
rakamlarıyla devam ettiğimde, gençler arasında işsizlik
19,8, iş aramaktan vazgeçenleri de kattığınızda 29
civarlarına varan genç işsizlerle bir rakama ulaşıyor. Yani
sanayimiz üretimden kopmuş ve hiçbir şekilde işsizliği
önleyen bir sanayi değil.
Kısa sürem olduğu için burada bunu tamamlayıp
geçmek istiyorum. Yani sanayi strateji belgeniz ve sanayi strateji vizyonunuz
maalesef hayata geçmekten uzak bir noktadadır.
Ama burada bir noktayı söyleyeceğim: Özellikle
ilgilendiğimiz esnaf-sanatkârla ilgili bir konuda burada bir not okumak
istiyorum. 2007 bütçesi öncesinde 14 Kasım 2007de burada
esnaf-sanatkârların sorunlarıyla ilgili gündem dışı
bir konuşma yaptım. O zaman Adalet Bakanı olan Antalya
Milletvekili Mehmet Ali Şahin -şimdi Meclis Başkanı- bakın
ne dedi: Bugün Antalyanın Alanya ilçesi Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı
ve yöneticileri ziyaretime geldiğinde Sanayi ve Ticaret
Bakanımızı aramıştım, bu konuyu -hipermarket
yasasıyla ilgili- gündeme getirmiştim. Dün gece 2ye kadar
Bakanın büyük market statüsüyle ilgili
çalıştığını, esnaf temsilcisiyle bu
tasarıyı hazırladıklarını, Meclis gündemine
getireceğini bana ifade etti. dedi Mehmet Ali Şahin. Ben
değerli milletvekili arkadaşımızın benim
konuşmama duyarlılığını anlıyorum, birçok
değerlendirmesine de kişisel olarak
katıldığımı ifade etmek istiyorum. Gerçekten gecikmiş
bir yasal düzenlemedir. Ama Sanayi Bakanı Sayın Çağlayan bu
konuyu ocak ayı içerisinde Meclise getirecek. Üç yıl geçti
arkadaşlar. Hipermarket yasasını bu Meclise getirmeyi
değil, tam tersine, hipermarket yasasını getirmemeyi ilke hâline
getirdiniz, esnaf-sanatkârı kendi kaderiyle baş başa
bıraktınız ve Sayın Bakan şimdi topu taca atıp
başka şeyler, çevresel etki değerlendirmesi ve belediyelerin
üzerine atıyor. Sayın Bakanım, siz belediye
başkanıydınız, bir tane hipermarketin
açılmasını engelleyebildiniz mi? Sayın Bakanım, siz
grup başkan vekili olmadan önce genel başkan
yardımcısı olarak yerel yönetimlerden sorumluydunuz, bir tane
belediyenize Hipermarket açılmasını engelleyin. diye yazı
yazdınız mı? Onun için, Sayın Bakanım, bu işi,
topu taca atmayın, bu yasayı bu Meclise getirin. Ama gördüğüm
kadarıyla, altı ay kalan bu sürede siz getiremeyeceksiniz ama biz
getireceğiz 2011 Haziranından sonra.
ALİ GÜNER (Iğdır) İktidara gelirseniz.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) Evet, iktidara geleceğiz ve
getireceğiz, buna inanıyoruz, hiç kuşkumuz yok çünkü bu
vatandaşın, bu halkın, bu sanayicinin, sizin sekiz
yıllık iktidarınızda ülkeyi ekonomik olarak
getirdiğiniz noktadan size gerekli dersi vermek için hesap
soracağına inanıyorum. Bu inançla mücadele ediyoruz ve bu
kararlılıkla da 2011 Haziran seçimlerinde, Türk halkının
desteğini alarak bu ülkede iktidar değişimi olacaktır.
Demokratik kurallarla siz gideceksiniz, biz iktidara geleceğiz ve
esnafı, sanatkârı, sanayiciyi kollayan, üretimi destekleyen bir
ekonomik politikayı hayata geçirip bu ülkede üretim yapanları
destekleyen, ihracatı destekleyen ve kaliteyi arttıran, rekabetçi
olan bir sanayiyi kurup Türk ekonomisini kalkındıracağız,
Türk insanına iş sağlayacağız, aş
sağlayacağız, istihdamı geliştireceğiz.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci
konuşması Ali Rıza Ertemür, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Ertemür. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığına bağlı Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, küçük ve ortak ölçekli
işletmeler, iç talebin karşılanmasının yanında
yarattığı istihdam ve gerçekleştirdiği ihracatla
ekonomimizin can damarlarından biridir. Ülkemizde KOBİlerin
sayısı yaklaşık 300 bindir, hizmet ve ticaret sektöründeki
KOBİleri de kattığımızda bu rakam 3 milyonu
aşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, KOBİler özellikle istihdam
alanında büyük bir yükü kaldırmaktadır. KOBİler
ülkemizdeki istihdamın yüzde 60ını, yatırımların
ise yüzde 40ını oluşturmaktadır. KOBİler
yarattığı katma değerle de âdeta ekonomimizin lokomotifi
konumundadır.
Değerli milletvekilleri, KOBİler, gerek üretim gerek
istihdam gerekse ithalat açısından üstlendiği role rağmen
AKP İktidarının yanlış ekonomi politikalarından
en çok etkilenen kesimlerin başında gelmektedir. AKP
İktidarının sekiz yıllık dönemine
baktığımızda, kapısına kilit vuran fabrikalar,
hayatına son veren işadamları, işsizliğe mahkûm edilen
insan manzaralarını görürüz.
Değerli milletvekilleri, küçük ölçekli işletmeler
KOBİ kredisi altında büyük sorun yaşamaktadır. En önemli
sorunlarından biri de kredinin kime verileceğine bankalar karar
veriyor. Yapmış olduğumuz sicil affına karşın
bankalar ellerindeki kayıtları silmediği için ekonomik gücü daha
zayıf olan küçük işletmelere kredi vermek istemiyorlar. Kredi
dağıtımı bankanın insafına
bırakılmamalıdır. Bu konuda acil önlem
alınmalıdır. Görüldüğü gibi kredileri tek bir havuzdan
dağıttığınızda büyük firmalar bütün krediyi çekmektedirler.
Değerli milletvekilleri, gelin bu kredileri
ayıralım, küçüklerin ve ihracatçıların kullanacakları
miktarları belirleyelim. Bu şekilde, gerçekten finansmana ihtiyaç
duyan küçük ve orta ölçekteki üreticiye de kredi imkânları
sağlanmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri, KOBİleri zor durumda
bırakan bir başka çözüm bekleyen sorunsa ucuz Çin malları ve ara
malı gelişindeki artıştır. Bu artışlar, kriz
öncesi dönemlerindeki ucuz ithal girdiye dayalı yüksek dış
açıklara yol açan, istihdam yaratmayan büyüme modeline yeniden dönülmesi
demektir. Bu tehlikeli gidişe bir an önce çözüm bulunması
gerekmektedir. Eylül ayı verilerine göre ara mallardaki yedi aylık
net ithalat tutarı geçen yıla göre yüzde 60ın üzerinde bir
artış göstermiştir. Yedi ayda 34,9 milyar dolar olan
dış ticaret açığında geçen yıla göre kaydedilen
16,5 milyar dolarlık artışın 15 milyar dolardan
fazlası net girdi ithalatındaki büyümeden kaynaklanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, yedi aydaki toplam
ihracatla, sadece ham madde ithalatının yüzde 89,6sını
toplam ithalatın da ancak yüzde 64,80ini karşılayabildi. Büyük
bölümü KOBİ olan yerli ara mal üreticilerini tehdit eden ithal
girdilerdeki patlamaya karşılık Türkiye'nin net ihracatçı
konumunda bulunduğu tüketim mallarındaki net ihracat tutarı ise
yerinde saydı. Bu tablo Türkiye açısından ciddi, tehlikeli bir
durumdur. Hükûmet acilen küçük ve orta işletmeleri hem ucuz ithal mal hem
de ekonomiyi büyütmeyen, istihdam yaratmayan ara malı girişine
karşı ciddi ve kalıcı bir önlem almalıdır.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı KOBİlerin
sorunlarının çözümü konusunda kilit noktadadır, önemli bir
görevi yerine getirmektedir. Bu kurum da AKPnin kadrolaşma ve yandaş
yaratma çabasından nasibini alan kurumlarımızdan biridir.
Uzmanlık ve liyakatin yerini siyasi kayırmacılık
aldığı sürece bu kurumlarımızda yaşanan sorunlara
her geçen gün bir başkası eklenecektir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, KOSGEBde neler
oluyor? İki yıldır kurumun başında bulunan kurumun
başkanı, başında bulunduğu KOSGEB tarafından dava
edilmiştir ve şu anda ağır cezada
yargılanmaktadır, iddialar da gayet ciddidir; buna rağmen hâlâ
görevinin başındadır yani hem davacı hem
davalıdır. Böylesi durumlar ancak AKP İktidarında olur.
AKP İktidarının marifetleri ve yaptıkları
ortada. Sekiz yılda ülkeyi, sanayiciyi de küçük ve orta ölçekteki
işletmeleri de perişan ettiniz, ekonomiyi sıcak paraya teslim
ettiniz, özelleştiriyoruz diye bankaları sattınız,
Telekomu sattınız, limanları sattınız, fabrikalar
satıldı; ne Tekel kaldı ne PETKİM, devletin elinde ne var
ne yok sattınız, cumhuriyetin yetmiş yıllık
birikimlerini yandaşlarınıza peşkeş çektiniz, kapalı
kapılar ardında pazarlıklar yaptınız ve bugün bütçenin
açılışında da Sayın Maliye Bakanımız bu
kürsüye çıkarak 2011 bütçesini açıkladı. Sekiz yılda 1.329
yumurta zenginleştik. Fol yok, yumurta çok! İşte, sayın
milletvekilleri, AKPnin 2011 bütçesinin durumu bu.
Bu duygularla 2011 bütçesinin hayırlı olmasını
diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ertemür.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı Gökhan Durgun, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Durgun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) Sayın Başkan,
yüce Meclisin değerli üyeleri; 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısının Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Patent
Enstitüsü ve Türk Standartları Enstitüsü bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve bizi
izleyenleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sanayi toplumunda ülkelerin zenginliği ve ekonomik
gelişmişliği, sahip olduğu iş gücü, ham madde ve
doğal kaynaklarla ölçülmekteydi ancak bilgi toplumuna geçiş sürecinin
yaşandığı 21inci yüzyılda ise bu değerler yerini
büyük ölçüde beyin gücü, üretici ve yenilikçi düşünce, bilgi ve teknoloji
üretimi gibi unsurlara bıraktı. Bu gelişmeler neticesinde
yeniliklerin mülkiyet sistemini ifade eden patent, marka ve endüstriyel
tasarımdan oluşan sınai mülkiyet hakları, yeni bilgi ve
teknolojilerin üretilmesindeki önemini ve rolünü daha da artırdı.
Başka bir ifadeyle, günümüzde artık ekonomik değerler fizikî
varlıklardan çok, fikrî sermayeyle ölçülmektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında sınai mülkiyet
haklarının korunmasına önem verilmiş ve sınai
mülkiyetin korunması, uluslararası bir birlik oluşturulması
hakkında Paris Sözleşmesine 1925 yılında katılım
sağlanmıştır. 1994 yılında ise Sanayi ve Ticaret
Bakanlığına bağlı Türk Patent Enstitüsü kurulmasıyla
birlikte sınai mülkiyet hakları konusunda yeni bir aşamaya
geçilmiştir. Ortaya konulan yeniliklerin etkin bir şekilde
korunması ve yenilik üreten kişilerin ve işletmelerin
teşvik edilmesi, ülkemiz sanayisinin gelişimi açısından
büyük önem taşımaktadır. Köklü geçmişi bulunan sınai
mülkiyetin işleyişini sağlamakla görevli tek sorumlu
kuruluş olan Türk Patent Enstitüsü 57nci Hükûmet döneminde temeli
atılan ve 2003 yılında tamamlanan yeni yerleşke
binasındaki teknik ve fizikî altyapısıyla dünyanın en iyi
ofisleri arasında yer almaktadır ancak bütün bunlara rağmen,
2002 yılında işbaşına gelen AKP Hükûmeti
tarafından, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında olduğu
gibi, Türk Patent Enstitüsünde de hızlı bir kadrolaşma,
geçmiş kadroların tasfiyesine yönelik çalışmalar
başlamıştır. Hatta bu kadrolaşmanın
gerçekleştirilebilmesi için 2003 yılında yürürlüğe konan
5000 sayılı Kanunun 2nci maddesi ile süreli atanmış ve
henüz görev süreleri bitmemiş olan yöneticilerin görev süreleri sona
erdirilmiştir. Bunların yerine de Enstitüye AKP yanlısı
üyeler atanmıştır.
İşte size örnek, hem de Enstitünün başına
gelen örnek: Hâlen mevcut Enstitü Başkanı, AKP Ankara Milletvekili
Aşkın Asanın eşi Habip Asandır. Alanında uzman
olmayan ve kamu tecrübesi bulunmayan, sadece üniversitelerde öğretim
üyeliği yapmış olan bu kişiler tarafından Enstitü iyi
yönetilememiş ve çok sayıda usulsüz, keyfî, hukuka aykırı
uygulamalar yapılmıştır. Bunlara örnek vermek gerekirse;
Anayasanın 128inci maddesi gereği devlet memurları ve
diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi zorunlu olan asli ve sürekli
görevlerde taşeron firma işçileri
çalıştırılmıştır. Hiçbir sorumluluğu
olmayan bu taşeron işçilerin ülkemiz için çok büyük bir öneme haiz
olan askerî ve ticari sırlar ile buluşların bulunduğu alanlarda
çalıştırılmış olması oldukça da
manidardır. Kaldı ki bu sırların taşeron işçiler
tarafından dışarıya sızdırılıp
sızdırılmadığı da henüz bilinmemektedir.
Ayrıca, bu taşeron işçilerin Bakanlık talimatlarına
aykırı uygulamalar yapılarak yeni bir ihale ile
sayılarının ve ücretlerinin devlet memuru maaşına
eşit bir şekilde artırıldığı ve örtülü
istihdam sağlatılmak suretiyle enstitü yönetimince öz geçmişleri
alınarak işe alındıkları da bilinen bir gerçektir.
Değerli milletvekilleri, bu açıkladığım
uygulamalardan daha da vahim olanı, Enstitü gelirlerinin devlet ve Maliye
Bakanlıkları tarafından yayınlanan kamu
haznedarlığı genel tebliğlerinde belirtilen sürelere ve
yapılan protokollere aykırı bir şekilde özel bankalarda
tutulması, kamu bankalarına yapılan para transferlerinin
tebliğ hükümlerinde belirtilen sürelerden daha uzun sürede
yapılması suretiyle, özel bankaların Enstitü
paralarını kullanarak çok büyük miktarda faiz gelirleri elde etmesi
sağlanmıştır.
Ayrıca, usulsüz ihaleler yapılmış ve kurum
bütçesinden iftar yemekleri verilmiştir. Bu usulsüz uygulamalardan lojman
ve yemek paralarının yöneticilere borç çıkartılarak tahsil
edildiği de bilinmektedir. Bunların yanı sıra, yine
geçmişte, kurum odalarındaki Atatürk fotoğraflarının
indirilmesi, 10 Kasım Atatürkü Anma Gününün yapılmaması, Türk
Silahlı Kuvvetlerine hakaret, silahla iş yerine gelinmesi, personelin
tehdit edilmesi gibi hukuk dışı uygulamalar
yaşanmıştır. Bu keyfî ve hukuk dışı
uygulamalar vermiş olduğumuz soru önergeleri ile sıkça gündeme
getirilmiştir. Ancak verdiğim soru önergelerine, gerçek durumu tam
olarak aktarmayan, eksik bilgiler içeren yani doğru olmayan cevaplar
verilmiş ve bir kısım sorular hiç
cevaplandırılmamıştır. Bunun nedeni acaba Patent
Enstitüsü Başkanının sırtını eşi milletvekiline
dayamış olmasından mı kaynaklanmaktadır?
Sayın milletvekilleri, görüldüğü üzere Enstitü yönetimi
tarafından kurum iyi yönetilmemektedir. Başbakanlık ve
Bakanlık talimatlarına aykırı uygulamalar yapılmakta,
kurum gelirleri, maalesef özel bankaların haksız bir şekilde
faiz geliri Enstitü yöneticileri ile taşeron işçilerinin bazı
menfaatler elde etmesine yönelik olarak kullanılmaktadır. En
önemlisi, bu kurum yöneticileri yaptıkları bu usulsüz uygulamaları
örtbas edebilmek için, hem Sayın Bakanı hem Türkiye Büyük Millet
Meclisini ve kamuoyunu gerçek dışı beyanlarda bulunarak
yanıltmış olmalarıdır. Bu konuda haklarında
soruşturma açıldığı da bilinmektedir.
Dolayısıyla 100 milyon TLyi aşan bir gelire sahip
olan Enstitü bütçesinin mevcut yöneticiler tarafından usul ve hukuka
aykırı olarak kullanılacağına dair ciddi şüphe ve
endişelerimin olduğunu burada bir kez daha ifade ederek hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Durgun.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına son konuşmacı Çetin Soysal, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Soysal. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür Bakanlığı
bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Mustafa Kemalin dediği
gibi:
Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta
cumhurbaşkanı olabilirsiniz fakat sanatçı
olamazsınız.
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri
kopmuş demektir.
Yine Sanatkâr, toplumda uzun mücadele ve gayretten sonra
alnında ışığı ilk hisseden insandır.
demiştir.
Yine İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere
muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir
millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki
o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.
Mustafa Kemal gerçekten sanata, sanatçıya önem
vermiştir. O kadar önem vermiştir ki cumhuriyetin ilk
yıllarında Atatürk Kültür Merkezi gibi önemli bir mimari eseri hayata
geçirtmiştir ancak baktığımızda bu mekânın
işlemez hâlde olduğunu görüyorsunuz, atıl olduğunu
görüyorsunuz. Hangi dönemde? Avrupa 2010 Kültür Başkenti olan
İstanbulun yani hava, su, toprak, ateş elementleriyle yola
çıkan 2010 Avrupa Kültür Başkenti. Ne hikmetse bu ateş, hava,
su, toprak elementleri de daha sonra çıkarılmıştır,
kullanılmaz hâle gelmiştir. Nedeni, çalıntı olduğu
anlaşılmıştır. Yani 2010 Avrupa Başkenti ne
yazık ki sanatsal açıdan güdük kalmıştır, mekânsal
açıdan güdük kalmıştır, tarihî, kültürel mirasa da
ayrıca ihanet edilmiştir.
Düşününüz ki Avrupa Kültür Başkenti olan
İstanbulda, İstanbulu Avrupayla
buluşturamamıştır. Birçok Avrupa Kültür Başkenti olan
kentlere baktığımızda, yüzlerce yazarçizer, o kenti ziyarete
gelmiştir. O kentin adını duyurma çabası içerisinde
olunmasına rağmen İstanbulda yaşayanlar bile İstanbul
2010 Avrupa Kültür Başkentini hissedememiştir.
İstanbulda bir tane opera salonu yok. İstanbulda ne
yazık ki bir müzemiz var, 80 bin eser sergileniyor Arkeoloji Müzesinde,
depolarda yatan 1 milyon 300 bin eser var ve Arkeoloji Müzesini ziyaret eden
yabancı sayısı 130 bin civarında. Neresi bu? 2010 Avrupa
Kültür Başkenti. 2 metre kazdığında Osmanlı, 4 metre
kazdığında Bizans, 6 metre kazdığında Roma;
nitekim 8 metreden Neolitik Çağı yakaladığımız o
güzelim İstanbul. Tarihî, kültürel mirasa öyle bir ihanet edildi ki -bu,
bilgisizlik, cehaletin ta kendisidir- kale surlarının dibine seksen
tane ışıklandırma, her
ışıklandırmanın altına da üçer ton beton döküldü,
resmi de burada. Yani Anıtlar Kurulu ne iş yapar? Buraya çivi bile
çakılmaz, çakamazsın, olmaz. Ama ne yazık ki Kültür
Bakanlığımız burayı dahi koruyamadı. Bu büyük bir
eksiklik. Sorduk, Haberim yok. dedi. E, kim bunun sorumlusu? 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Ajansı. O Ajans ki yaptıkları ortada; görkemli bir
açılış yaptılar, o görkemli açılışta
milyonlarca para harcadılar, o görkemli açılışın
sonucunda, ne yazık ki İstanbulu Avrupayla buluşturan
entelektüel bir girişim olmadığı gibi, bilgisizliğin
ve cehaletin kurbanı oldular, İstanbulu kurban ettiler.
Değerli arkadaşlarım, İstanbul bir kültür
kentidir. O kültür kentinde 2010 bütçesinden ne yazık ki bir tek mekân
yapılamadı. Örneğin, burada konuştuk biz Ayazağa
Kültür Merkezini. Ne oldu Ayazağa Kültür Merkezine? Ayazağa Kültür
Merkezi İKSVden satın alındı -geri alındı daha
doğrusu- ancak elli gün kullanmak kaydıyla ihale edildi. Olur mu
böyle bir şey? O kültür kentinde bir mekânımız olmayacak
mı? Örneğin, Rami Kışlasını burada
konuştuk. Rami Kışlasında sanatsal mekânlar oluşacak
idi. Oluştu mu? Oluşmadı. Niçin? Neden? Üstelik de, bu 2010
Kültür Başkenti kaynağı olarak da, Çorumdaki taksiciden de,
Konyadaki traktör kullanan çiftçiden de, Rizedeki kamyoncudan da, her
birinden mazot kullanıyor ise 1 kuruş, benzin kullanıyor ise 1,5
kuruş, bir yıl içerisinde 250 milyon para toplandı.
2008-2009-2010, yani 750 milyon. Her ne kadar Ajans sponsorlarla da
çalışacak dendiyse de, sponsor bulacağına, sponsor
olması gereken Sanayi Odası ve Ticaret Odasının projelerine
de ayrıca Ajans sponsor olmuştur.
Şimdi ben soruyorum: Bu vatandaşımın 1
kuruşu, 1,5 kuruşu nerede? O 1 kuruş, 1,5 kuruşları
bile
Ki ben önümüzdeki günlerde, görüyorum onu, sanıyorum Ajansı da
kapatmaya pek niyetleri yok çünkü bu yılda toplanan 250 milyon da çok
tatlı geldi. Hani geçtiğimiz günlerde ne dedik? Benzin fiyatları
4 liraya ulaştı. İşte böyle ulaşıyor. Bu bir
kuruş, bir buçuk kuruşlar Anadolunun dört bir yanından insanların
alın teri, emeği birilerine rant olarak gidiyor. Ne adına
gidiyor? Avrupa 2010 Kültür Başkenti. Peki, İstanbul Avrupayla
buluştu mu? Bir açık hava müzesi açıldı mı?
Örneğin, diğer kentlerde olduğu gibi. Mevcut müzelerimizde bir
artış sergilendi mi? Tarihî, kültürel mirasa sahip çıktık
mı? Örneğin, Sulukule yıkıldı, o Sulukuleyi gittim
gezdim, arkeologlarla konuştum, yakın Bizans uzak Osmanlı
döneminde yüzeyde taşların olduğunu arkeologların
söylemiş olduğuna tanık oldum. Şimdi, Sayın Bakan hiç
oraya gitti mi? Nitekim Neolitik Çağı
yakaladığımız o Marmaray kazılarında son anda
gittiniz, gitmeseydiniz orası da başka bir şey olacaktı,
traktörle girmişlerdi oraya, kepçeyle girmişlerdi düzeltiyorum. Yani
bunlar kabul edilecek şeyler değil. Ne yazık ki İstanbula,
İstanbulun tarihî, kültürel mirasına ihanet ediyoruz.
Bakın, Prag yedi yüz yıllık kent, o yedi yüz
yıllık kenti senede 20 milyon insan görüyor, Parisi 60 milyon insan
görüyor. Düşününüz ki binlerce yıllık tarihî, kültürel
mirası olan İstanbula kültürel anlamda gelen turist sayısı
-toplamda 4,5 milyon insan geliyor- ne
yazık ki 130 bin kişi Arkeoloji Müzesine gidiyorsa siz
hesaplayın. Demek ki İstanbul Avrupa Kültür Başkenti iflas
etmiştir. Avrupa Kültür Başkenti ateşle, toprakla, havayla,
suyla çıktılar havagazı olduğu da anlaşıldı,
yazık oldu benim sokaktaki yurttaşımın bir kuruşuna,
bir buçuk kuruşuna.
Değerli arkadaşlarım, ciddi bir kültür erozyonunu
yaşıyoruz. Bakın, İstanbulda ne bir doğru dürüst
tiyatro salonu açıldı ne tiyatroya dönük bir ilginin
oluşumunu sağlayacak
katkılar sunuldu ne bir opera salonu var -sadece Beşiktaş ve
Kadıköy belediyelerinin açtığı salonların
dışında- ne de başka bir şey. Büyük bir erozyonla
karşı karşıyayız. Öyle bir kültür erozyonuyla
karşı karşıyayız ki örneğin, İstanbulda bir
rezidans çılgınlığı yaşanıyor. Hadi rezidansları
kabul ettik de o rezidansların ismine baktığınız zaman
My World, Misstanbul, Park Aparts, Spradon, Adanus, Önay Garden, Şua Elite
City gibi Amerikanvari isimler. Bu bir erozyon değil midir? Türkçemizi niye
geliştirmiyoruz? Niçin yeni isimleri Türkçeleştirmiş olarak
hayata geçirmiyoruz? Tabii, bunu söylerken 50li yıllarda başlayan
bir Amerikan hayranlığı. O Amerikan hayranlığına
baktığımız zaman, geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım
burada o dönemin Başbakanına bir söz sarf etmişti. Doğru, o
sözü asla kabul etmiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Tamamlayacağım Sayın
Başkan.
BAŞKAN Uygulamamız böyle Sayın Soysal, bir
haftadan bu tarafa.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Arkadaşımız da
çıktı, özür diledi ama aynı kürsüden cumhuriyetin
kuruluşuna katkı sunmuş, cumhuriyetin kuruluşunu
sağlayan burada- İsmet İnönüye de faşizan dendi,
faşist dendi, dil uzatıldı. Aynı özrü Sayın
Başbakanın da dilemesi gerektiğini düşünüyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Soysal.
Şahsı adına lehinde söz isteyen, Mahmut Esat Güven,
Kars Milletvekili.
Buyurun Sayın Güven. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT ESAT GÜVEN (Kars) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı bütçesi üzerinde görüşlerimi
açıklamak üzere lehte söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin
ekonomik kalkınmasını ve toplumsal refah düzeylerini belirleyen
en önemli etkenlerin başında hiç kuşkusuz teknolojik
gelişmeler ve bilimsel alandaki ilerlemeler gelmektedir. Küreselleşen
dünyada artan rekabet, teknolojik bilgiye dayalı üretimi
kaçınılmaz hâle getirmiştir. Kendine özgün teknolojisini üreten,
ürettiği teknolojiyi ticaretleştirerek uluslararası pazarlarda
satabilen toplumlar dünya piyasalarına damgasını
vurmaktadırlar. Bir ülkenin dünya pazarlarında rekabet üstünlüğü
sağlayabilmesi ve küresel süreçlerde söz sahibi olabilmesi ancak bilim ve
teknoloji alanında gösterdiği başarılarla mümkün
olabilmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız da 2002
yılından bu yana yaptığı büyük değişimlerle
bilim ve teknolojide önemli mesafeler kat etmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
sınai mülkiyet başvurularında 2002 yılından bugüne çok
büyük artışlar gerçekleşmiştir. Bu dönemde yerli patent
başvuruları yüzde 525 oranında artış
göstermiştir. 2008 yılında cumhuriyet tarihinde ilk defa on
binin üzerinde buluş için patent ve faydalı model başvurusu
yapılmıştır. Ülkemiz son birkaç yıldır marka ve
tasarım başvurularında Avrupada en çok başvuru
yapılan ilk üç ülke arasına girmiştir.
Türk Standartları Enstitüsünün yapmış olduğu
faaliyetler çerçevesinde bugüne kadar 30.500e yakın Türk standardı
hazırlanarak Avrupa Birliği standartlarına yüzde 99
oranında uyum sağlanmış, toplam 11.411 firmanın 24.708
ürününe TSE veya TSEK belgesi verilmiş, 25.614 firmaya 27 bin TSE hizmet
yeterlilik belgesi tahsis edilmiş, 4 bin firmaya kalite sistem belgesi
verilmiştir. TSEnin laboratuvarlarında her yıl ortalama 30 bin
deney raporu hazırlanmakta, ayrıca ithal malları uygunluk
değerlendirmesi alanında yılda ortalama 95 bin adet ithalat
uygunluk belgesi düzenlenmektedir.
Türk Standartları Enstitüsü bu görevleri yerine getirirken devlet
bütçesinin herhangi bir tertibinden ödenek almamakta, gelirleri tamamen
verdiği hizmetlerden meydana gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hizmet ve
ticaret sektörlerindeki KOBİleri de KOSGEB hedef kitlesine dâhil eden
5891 sayılı Kanun, 5 Mayıs 2009 tarih ve 27219 sayılı
Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Böylece
KOSGEBin daha önce 400 bin işletme olan hedef kitlesi yaklaşık
3,1 milyon işletmeye ulaşmıştır.
Yapılan değişiklikle kuruluşun yeni ismi
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı olmuştur. KOSGEB Kuruluş
Kanununda yapılan değişiklik ile 1990 yılından 2002
yılına kadar 4 bin KOBİye ulaşılan rakam bugün
itibarıyla 450 bindir.
1990-2002 yılları arasında KOSGEB tarafından
toplam 25 milyon dolar tutarında destek verilebilmişken 2003ten 2010
Aralık ayına kadar verilen destek tutarı 710 milyon doları
bulmuştur.
KOSGEB idaresi başkanlığının toplam
bütçesi 2011 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8 oranında
artarak 387 milyon 388 bin Türk lirası olmuştur. KOBİlere
ayrılan bütçe, yine, 2010 yılına göre yüzde 6 oranında
artırılarak 256 milyon 459 bin Türk lirasına
ulaşmıştır.
Ayrıca, KOSGEB başkanlık teşkilatı 49
ilde yer alan hizmet merkez müdürlükleri ile faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Kurum, teşkilat yapısını güçlendirmek için 81 ilde KOSGEB
merkez müdürlüğü açılmasına ilişkin karar almış
olup kuruluş çalışmaları devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüldüğü üzere AK PARTİ iktidarları döneminde yaşanan
değişim ve dönüşümler Bakanlığımız nezdinde
de fazlasıyla gerçekleşmiş bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT ESAT GÜVEN (Devamla) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Güven.
Sayın milletvekilleri, Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.15
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.24
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 37nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının on ikinci turu üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Sanayi ve Ticaret Bakanı
Sayın Nihat Ergünde.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığımız ile bağlı, ilgili ve ilişkili
kuruluşlarımızın 2010 yılı faaliyetleri ve 2011
yılı bütçesini görüşmek üzere huzurlarınızdayız.
Bu vesileyle hepinizi Bakanlığımız ve şahsım
adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında dünya ve Türkiye
ekonomisindeki gelişmeler ile sanayi ve ticaret yapımız
hakkında kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. 2010
yılı küresel krizden çıkışın başladığı
ve önemli bir toparlanmanın yaşandığı bir yıl
oldu, ancak özellikle Avrupa ve Amerika ekonomilerinde finans sektörü, bütçe
açıkları ve borç yapılarından kaynaklanan
sıkıntılar, küresel ekonomi için bir risk oluşturmaya da
devam ediyor.
Küresel krizin ülke ekonomilerini bu derece baskı altına
almasının nedenleri incelendiğinde, Türkiye ekonomisinin son
yıllarda ne kadar iyi bir performans gösterdiği de
anlaşılacaktır. Özellikle kamu maliyesi ve bankacılık
sektöründe gerçekleştirdiğimiz reformlar ekonomimize direnç
kazandırmış, güven ve istikrar ortamı
oluşturmuştur. Türkiye gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeler arasında krizden en az etkilenen ve krizden kalıcı hasar
almadan bu süreci atlatan ülkelerden birisi olmuştur. 2009
yılında bazı kriz tellallarının ülkenin bir
yangın yerine döneceği senaryolarının aksine, Türkiye
dinamik özel sektör yapısı ve zamanında almış
olduğu tedbirler sayesinde kriz sürecini en iyi şekilde
yönetmiştir.
Bu düşüncemizde ne kadar haklı olduğumuzu, bu
yıl yaşanan toparlanmadan sonra daha net bir şekilde görmüş
olacağız. Bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 8,9 oranında
büyüyerek dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi olma
başarısını gösterdik. Ekim ayı sanayi üretim endeksi
2005ten bu yana en yüksek seviyesine ulaştı, yani sadece kriz
öncesini yakalamakla kalmadık, en başarılı günlerimize de
geri dönüş yapmaya başladık. Bugün Türkiye makro
reformlarını büyük ölçüde hayata geçirmiş ve ekonomideki
risklerden önemli derecede arınmıştır. Faiz, yüksek faiz ve
enflasyon, yüksek enflasyon oranları büyük ölçüde düşürülmüş,
hazinenin borçlanma şartları çok iyi bir noktaya getirilmiştir.
Gerçekleştirdiğimiz diplomasi atağı
Türkiye'nin dünyadaki itibarını artırırken, yeni ihracat
kanallarının açılmasına da imkân
sağlanmıştır. Yakın ve komşu ülkeleri âdeta
yeniden keşfeden Türkiye, Güney Amerika, Afrika, Asya ve Orta Doğu
gibi bölge ve kıtalarla ekonomik ve siyasi ilişkilerini daha dinamik
bir boyuta taşımıştır.
10 bin dolar seviyesine ulaşan kişi başına
millî gelir son derece canlı bir iç pazar oluşmasına da zemin
hazırlamıştır. 2002 yılında, 2001 krizinden
sonraki yılda sadece 91 bin otomobil satılabilirken Türkiyede, 2009
yılında küresel krize rağmen, 370 bin otomobil, bu
yılın ilk on bir ayında ise 410 bin otomobil
satışı iç pazarda gerçekleşmiş, yılın
tamamında 500 bin otomobilin aşılması beklenmektedir.
2002ye göre yıllık buzdolabı ve çamaşır
makinesi satışları 2 katına çıkarken, cep telefonu
abonesi 23 milyondan 63 milyona, İnternet kullanıcısı 4
milyondan 30 milyona ulaşmıştır.
Dünya ekonomisinin seyri, Türkiye'nin dünyada artan itibarı
ve gücü, ülkemizde yaşanan ekonomik, demokratik ve sosyal gelişmeler
ülkemizi daha ileriye taşımak için son derece olumlu bir atmosfer
meydana getirmiştir. Bundan sonra yapmamız gereken en önemli iş,
bu sağlam makroekonomik temelin üstüne mikro ölçekli reformları daha
güçlü bir şekilde hayata geçirmektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bakanlığımızın ekonomi ve ticaret hayatının
tüm aktörlerine yönelik alanları mikro reformların hayata geçmesiyle
de doğrudan ilgilidir. Türkiye, artık özel sektörünü güçlendirmek
için gerekli adımları atabilen, uzun vadeli vizyon çizebilen bir
ülkedir.
Türkiye, 90lı yıllar boyunca ve 2000li
yılların başına kadar şöyle bir tablo
sergilemişti: Her şey belirsiz, bir belirsizlik tablosu ama 2000li
yılların başlarından bugüne kadar ise tablo şudur:
Türkiye, bir güven ve istikrar ülkesidir. Bu ortam, özel sektörün küresel
rekabet gücü kazanması, yatırımların, istihdamın ve
ihracat gelirlerinin artması için son derece elverişli bir
ortamdır.
Dünyada Türkiye lehine oluşan konjonktürden azami derecede
istifade etmek için stratejik yaklaşımlara ihtiyacımız var.
Türkiye, artık gerekli strateji planlarını hazırlayıp
uygulayabiliyor, zira Türkiye artık önünü gerçekten görebiliyor.
Türkiye'nin yıllardır ihtiyaç duymuş olduğu Sanayi Strateji
Belgesini hazırlardık ve Yüksek Planlama Kurulunda imzalandı.
Bu strateji belgesine göre Türkiyenin vizyonu, bölgesinin ileri teknolojilerde
üretim ve teknoloji merkezi hâline gelmesidir.
Hazırladığımız Sanayi Strateji Belgesi
ile rekabet gücünü ve verimliliği artırmayı, çevreye
duyarlı ve sosyal sorumluluk sahibi bir sanayi sektörü
oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu amaca ulaşmak için ise orta ve
yüksek teknolojili sektörlerin üretim ve ihracat içerisindeki payını
artırmamız, düşük teknolojili sektörlerde katma değeri yüksek
ürünlere geçişi temin etmemiz ve becerilerini sürekli geliştirebilen
şirketlerin ekonomi içindeki ağırlığını
artırmamız gerekiyor.
Bu amaçları gerçekleştirmek üzere de 72 farklı
eylemin yer aldığı strateji belgemiz sanayimizin
ihtiyaçlarıyla bire bir örtüşmektedir. Sanayi Strateji Belgesi ile
işletmelerimizin teknoloji, ARGE, markalaşma, tasarım,
kümelenme, birleşme ve ortaklık gibi alanlarda yönlendirici,
doğru politikalar üretecek araçlar geliştirmiş olacağız.
KOBİ desteklerini veya teşvik programlarını bu strateji
belgesinin esaslarına uygun bir şekilde her zaman revize
edebileceğiz. Yatırım ve iş ortamını
iyileştirmek için şirket kuruluşu ve iş yeri açma
mevzuatını daha da kolaylaştırmış
olacağız. Dışa bağımlılığın
yüksek olduğu bazı sektörlerde yerli ürün geliştirilmesine
yönelik girişimleri kuvvetli bir şekilde destekleyeceğiz.
Mesleki eğitimde iş gücü ihtiyaç planlaması yaparak, hangi
meslek dalında eleman açığı ve fazlası olduğunu
somut bir şekilde tespit etme imkânımız da olacak.
Bütün bu eylemlerin hayata geçmesiyle birlikte çok daha rekabetçi
bir iş ortamı oluşturacağız.
Bakanlığımız, Sanayi Strateji Belgesine paralel olarak
sektörel strateji belgeleriyle ilgili çalışmaları da sürdürmektedir.
Daha önce tekstil, hazır giyim, deri ve deri ürünleri sektörlerine yönelik
strateji belgeleri uygulamaya konulmuştu, bunların yenileri
hazırlanıyor.
Ayrıca, demir çelik, kimya, makine ve otomotiv sektörlerine
ait strateji belgelerini Ekonomi Koordinasyon Kuruluna sunduk. Elektronik ve
seramik sektörlerine yönelik strateji belgelerini ise tamamlama
aşamasına getirdik.
Doğru politika üretmek için doğru bilgilere
ihtiyacımız vardır. Bu nedenle, doğru bilgiler üretmek için
de yoğun bir çalışma sürdürüyoruz. Girişimci Bilgi Sistemi
ve Merkezî Tüzel Kişilik Bilgi Sistemi projeleriyle ülkemizde faaliyet
gösteren tüm ekonomik aktörlere ilişkin faaliyet ve sicil verilerini tek
çatı altında toplamayı amaçlıyoruz. İnşallah, bu
projemizi de 2011 yılı içerisinde tamamlayacağız. Bu
çalışmalar, yatırımcılar başta olmak üzere, tüm
ekonomi aktörleri için de önemli bir kaynak olacak. Kamu doğru bilgiye
ulaştıkça, ülkenin en önemli sorunlarından biri olan
ağır bürokrasi engeli de tamamen rafa kalkmış
olacaktır. Mesela, Mersinde pilot uygulamasına
başladığımız Merkezî Tüzel Kişilik Bilgi
Sistemiyle tüzel kişiliklerin kurulması, adres, ana sözleşme
değişikliği, sicil kayıtlarının
yapılması gibi işlemleri, tek bir veri tabanı üzerinden ve
on-line olarak yapmak mümkün olacaktır. Geçmişte bir iş
başvurusu yapmak için birçok yerden evrak toplaması gereken
vatandaşlarımız, artık İnternet üzerinden kendi
şirketini beş dakika içerisinde kurma imkânı elde etmektedir.
Bu, sadece teknolojinin gelişmesiyle değil, zihniyetin değişmesiyle
de çok yakından ilgilidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
sadece iyi bir ekonomi olmayı değil, dünyanın en güçlü
ekonomilerinden birisi olmayı hedefliyor. Bu nedenle, bilim, teknoloji,
ARGE, markalaşma, tasarım, patent ve yenilikçilik gibi alanlara da
özel bir önem veriyoruz. Bugün, uzak, yakın demeden, bütün dünya
ülkeleriyle ekonomik ilişki kurabiliyor, dünyanın dört bir
yanına sanayi ürünleri ihraç ediyoruz. Türkiye ihracatının yüzde
90ından fazlasını sanayi ürünleri oluşturmaktadır.
İhracatı artırmak için, hem pazarlarımızı
genişletiyor hem mevcut pazarlara yeni ürünlerle giriyoruz. Biz, küresel
krizde dahi korumayı başardığımız
pazarlarımıza, yeni, daha kaliteli, ileri teknolojili ve yüksek katma
değerli ürünlerle girmeliyiz.
Bakanlık olarak ARGE faaliyetleri için
ayırdığımız kaynakların en verimli şekilde
kullanılması için önemli çalışmalar yürütüyoruz. 2008
yılında ARGE Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunu
çıkardık. 50 tam zaman, eş değer ve üzerinde ARGE personeli
çalıştıran işletmelere önemli teşvik ve muafiyetler
sağlamaya başladık ve bugüne kadar da 76 işletmeye ARGE
merkezi kuruluşu izni verdik. Bu merkezlerde çalışan ARGE
elemanlarının sayısı 10 bini geçmiştir.
Gelişmiş ülkelerde en az yarım asır önce kurulan
teknoparklar konusunda da ne yazık ki bu döneme kadar ciddi bir adım
atılamamıştır. Biz göreve geldiğimizde Türkiyede
kurulu teknopark sayısı sadece 2yken bugün kurulu teknopark
sayısı 39a ulaştı ve bunların 26 tanesinde ARGE ve
teknoloji üretimine ve ihracatına başlandı. Teknoparkların
sayılarını artırmakla birlikte etkinliklerini artırmak
için de çalışıyoruz. Bu amaca yönelik
hazırladığımız yasal düzenleme de Meclis Genel
Kurulumuzun gündeminde ilk sıralardadır.
Üniversite-sanayi iş birliğini artırmayı
hedeflediğimiz, Sanayi Tezleri Programına
başladığımız 2007 yılından bu yana 760 proje
başvurusu alınmış olup bu projelerden 317 tanesi
desteklenmeye uygun bulunmuş ve bugüne kadar 41 proje
sonuçlanmış, üretime dönüşmüş, ürüne dönüşmüş ve
pazarlarda bu projelerin teknolojik sonuçları artık dolaşır
hâle gelmiştir. Bu yıl KOSGEB desteklerinde de yenilikçilik için özel
bir başlık açtık ve KOBİlerimizi teknoloji üretmeye
teşvik ettik. Teknogirişim sermayesi desteğiyle gençlerimizin
teknoloji odaklı iş fikirlerini hayata geçirmeleri için her yıl
100 gencimize karşılıksız, geri ödemesiz 100 bin Türk
lirası hibe desteği veriyor, kendilerine teknoparklarda yer tahsis
ediyoruz. 2011 yılında destek sağlayacağımız
teknogirişimci sayısını da 300e çıkarmayı
planlıyoruz. Bu gençlerimizle sık sık bir araya geliyor,
onların heyecanlarına ortak oluyor, projelerini yakından takip
ediyor ve sorunlarını dinliyoruz. Keşke, bütün partilerden
milletvekili arkadaşlarımız da bu gençlerimizi ziyaret etseler,
onlarla bir bardak çay içseler, Türkiye'nin neler üretmekte olduğunu,
nasıl bir gençlik potansiyeline sahip olduğunu görmüş olsalar.
Keşke, bu tip desteklerin içeriğini zenginleştirmek için neler
yapabileceğimizi düşünseler ve bu ülkenin geleceğine daha çok destek
olan fikirlerini bizimle paylaşsalar. Keşke, televizyonlar ve
gazeteler eylemlere yer verdikleri kadar bu gençlerin projelerine ve
ürettikleri teknolojilere de yer verseler.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Gazeteler, televizyonlar sizin,
söyleyiverin. Kimi kime şikâyet ediyorsunuz?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Teknoloji ve ARGE alanlarında attığımız bu
adımların meyvelerini de toplamaya başladık. 2008
yılında, cumhuriyet tarihimizde ilk defa, Patent Enstitüsüne 10 binin
üzerinde patent ve faydalı model başvurusu yapıldı. 2009
yılında da küresel ekonomik krize rağmen, başvuru
sayısı 10 bini aşmış bulunmaktadır.
Bilişim, makine, otomotiv, nanoteknoloji, savunma sanayisi
gibi teknoloji yoğun sektörlerde de çok önemli gelişmeler
yaşıyoruz. Geçmişte Türkiye'nin savunma sanayisindeki
ihtiyacının sadece yüzde 20sini kendi şirketlerimiz
karşılayabiliyordu. Bugün artık Savunma Sanayii
şirketlerimiz ihtiyacımızın yüzde 50sinden
fazlasını karşılar hâle gelmiştir. Bugün Türkiye
olarak insansız hava aracı üretebiliyoruz. Bugün Türkiye olarak
savaş gemisi, güdümlü füze üretimine başladık. Yerli uydumuzu
uzaya fırlatma aşamasına geldik. Çok kısa bir zaman
içerisinde, artık Türkiye, kendi markasıyla, modeliyle ve
tasarımıyla hem iç piyasada hem dünya piyasalarında yeni bir
otomobille yer alabilecek noktadadır ve bu noktayı
yakalamış bulunuyor. Türkiye, 2020 yılında ise kendi
savaş uçağını da yapmayı planlıyor, bunun da
üretimine başlama aşamasına gelmiş bulunuyor.
İşte, bizim vatanseverlik
anlayışımız budur. Zira, biz, memleketimize olan sevgimizi
lafla değil icraatla ortaya koyuyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sayın Bakan, laf
yaptınız, başka bir şey yapmadınız. 2020de uçak
yapacaksınız, lafını şimdi yapıyorsunuz!
Desteksiz atıyorsunuz, desteksiz!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, reel ekonomiyi
birkaç büyük firmanın başarısına endekslemenin doğru
olmadığını da çok iyi biliyoruz. Bu nedenle, KOBİler
ile esnaf ve sanatkârlarımızı destekleyecek ve onların
rekabet güçlerini artıracak projelere her zaman büyük önem verdik. 2002de
fiilî olarak yüzde 47 faizle kredi kullanan esnaf ve sanatkârlarımız,
bugün bir yıldan kısa vadeli kredilerde yüzde 5, bir yıldan uzun
vadeli kredilerde yüzde 6 faizle kredi kullanabilmektedir. Bakanlık olarak
bu yıl Esnaf ve Sanatkârlar Strateji Belgesini hazırladık ve
esnafımızın günümüzün şartlarına uygun bir
dönüşüm yaşaması için gerekli tedbirleri de aldık, belgede
yer alan otuz farklı eylemi program takvimine göre hayata geçirmeye de
başladık. Mesela, KOSGEBin sorumluluklarını artırarak
yeni destek programlarını
hayata geçirdik, Halk Bankası aracılığıyla
sağlanan kredilerin hem faizlerini düşürdük hem de kredi üst limitini
50 bin liradan 100 bin Türk lirasına çıkardık. Geçen yıl
yaptığımız kanun değişikliğiyle KOSGEBin
hedef kitlesini imalat sanayisi yanında hizmet ve ticaret sektörlerini de
kapsayacak şekilde genişlettik. 2003 yılından bugüne kadar
kredi faiz destekleriyle, KOSGEB vasıtasıyla 136 bine yakın
esnaf ve sanatkârımız için, KOBİlerimiz için 7,5 milyar
liralık kredi hacmini KOSGEB vasıtasıyla oluşturduk. Bu
kredilerle KOBİlerin 2,2 milyar dolarlık ihracat yapmasını
sağlarken 32 binden fazla vatandaşımıza da bu
KOBİlerde istihdam kapısı açmayı başardık.
KOSGEBin yaz aylarında uygulamaya başladığı altı yeni destek programı ile
desteklerin içeriği zenginlik ve yenilik kazanmış oldu.
Kümelenme, büyüme, yenilikçilik, girişimcilik gibi alanlara
yoğunlaşan bu programlar ekonominin ihtiyaçları ile bire bir
örtüşen programlardır, özellikle girişimcilik programı.
Girişimcilik eğitimi alan ve iş planı hazırlayan Ben
girişimci olmak istiyorum, bir iş kuracağım. diyen
insanlarımıza önce eğitim veriyor, sonra 5 bin lira kuruluş
hazırlığı için hibe veriyor, sonra 10 bin Türk lirası
ofis ve benzeri hazırlıkları için bir hibe daha veriyoruz.
Sonra, 12 bin Türk lirası, yeni kurduğu işletmesinin bir
yıllık harcamaları için ayda bin lira olmak üzere yılda 12
bin lira bir hibe daha veriyoruz ve bunun dışında Benim makine,
teçhizat ve mal almak için krediye ihtiyacım var. diyorsa geri ödemeli
olarak faizsiz 70 bin Türk lirası da ayrıca kredi imkânı,
yaklaşık 100 bin Türk lirası, bir girişimciye hibe ve geri
ödemeli destek olarak kredi veriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Son olarak, ölçek endeksli büyüme kredisi destek programıyla
büyüme hedefi olan KOBİlere, ihracat kredisi destek programıyla da
ihracat yapmak isteyen KOBİlere iki yeni destek programı
hazırladık. Bu iki programla da 50 bine yakın işletmemiz 3
milyar Türk lirası civarında bir kredi hacmine ulaşmış
oldu.
2011 yılında, KOSGEB tarafından yürütülecek
faaliyetlerle, girişimciliği, bilhassa teknoloji odaklı
yenilikçiliği özendirici tedbirleri de artıracağız.
En önemli hedeflerimizden birisi de 81 ilimizin tamamına
KOSGEB hizmet merkezi açacağız.
KOBİlerimiz için yeni bir borsa oluşturmak ve bu
borsaya açılacak KOBİler için destek programları hazırlama
yönündeki çalışmalarımız da devam ediyor.
Planlı sanayileşmenin mekânsal araçları olarak
gördüğümüz organize sanayi bölgelerinin de hem sayılarını hem
de bölgelerin cazibesini artırdık. Bugün Moğolistan, Kazakistan,
Ukrayna, Filistin, Mısır ve Azerbaycan gibi ülkeler model olarak
bizim organize sanayi bölgelerimizdeki tecrübelerimizden yararlanıyor.
1960lı yıllardan bugüne kadar altyapısı tamamlanan 131
organize sanayi bölgesinin 66 tanesinin altyapısı bu dönemde
tamamlandı. Üstyapı ve altyapı inşaatı tamamlanan 438
küçük sanayi sitesinin 89 tanesi bu dönemde tamamlandı.
Değerli arkadaşlar, tüketicinin korunmasına yönelik
çalışmalarımız da artarak devam ediyor. Tüketicilerin
mağduriyetinin bir an önce adil bir şekilde giderilmesi için yasal ve
idari çalışmalarımız sürüyor ancak daha da önemlisi, piyasa
gözetim ve denetim faaliyetleriyle bu mağduriyetlerin bir daha yaşanmaması
için gerekli adımları atıyoruz.
Bugün Türkiye, 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat
yaparak dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olmayı hedefliyor. Bu
hedefin gerçekleşmesinde Bakanlığımızın önemli
bir sorumluluğu olduğunun bilincindeyiz.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) İstihdam yok,
işsizlikten bahsetmek yok; Sanayi Bakanı nasıl olmuş ya!
BAŞKAN Şimdi söz sırası Kültür ve Turizm
Bakanı Sayın Ertuğrul Günayda.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; bu görüşmede, bütçe
görüşmesinde Bakanlığımız bütçesiyle ilgili söz alan
ve kendi bakış açılarını bizimle paylaşan bütün
arkadaşlarıma teşekkür ederim. Elbette herkesin bakış
açısı farklıdır ve yapılan değerlendirmeler ve
eleştiriler içinde bizim tedirgin olduğumuz noktalar olsa bile,
onları, istifade etmek için önemle not ediyoruz ve bir haklılık
payı varsa bunları en azından gelecek döneme aktarmamak için
gereken dikkati, özeni göstermeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, biz, daha çok kültür
üzerinden konuşuldu ama iki temel alanda çalışıyoruz,
turizm ve kültür alanlarında çalışıyoruz. Önce, kısaca
değinildiği için ben de kısaca turizmden söze girmek istiyorum.
Geçen yıl ve bu yıl, şükürle ifade etmek istiyorum
ki, dünya bir ekonomik kriz yaşarken ve 2009da özellikle turizm dünyada
eksi sonuçlarla yol alırken dünyanın önde gelen on turizm ülkesi
arasından sadece Türkiye yılı artıyla kapatmayı
başardı. Dünyada yüzde 4 civarında gerileme vardı ki
2008de, 2007de, 2006da bu görülmüyordu, 2009da biz bu dünyadaki gerilemeye
rağmen yüzde 3 civarında bir artış sağladık ve 26
milyonun üzerinde, 27 milyonun üzerinde bir rakama çıktık. Bu
yıl daha iyiyiz çünkü dünya da toparlanmaya başladı, dünya da
artıya doğru ilerliyor. Bu yıl sanıyorum 28,5
civarında bir yere varacağız ve gelir itibarıyla geçen
yıl 21,2 idik, bu yıl da sanıyorum 23 civarında bir geliri
elde etmiş olacağız. Bu önemli bir rakam. Türkiye'nin
dış ticaret açığının yüzde 55ine 2009
yılında tekabül ediyordu.
Dünyada Türkiye gelişen bir turizm pazarı olarak
işaret ediliyor, dünyada istikrarlı biçimde önde gelen bir turizm
pazarı olarak ifade ediliyor. Hatırlayınız ki 2003
yılında Türkiyeye gelen ziyaretçi sayısı 13 milyon
civarındaydı, bu yıl 28 milyonun üzerine çıkıyoruz.
Yani geride bıraktığımız yedi sekiz yıl içinde
Türkiye önceki dönemi katlamış oluyor, 13ün üzerine 15 daha
koymuş oluyor. Gelir itibarıyla da 8,5-9 civarından 21, 22, 23
civarına giriyoruz. Bunlar önemli gelişmeler elbette.
Dünyadaki bu gelişme çok büyük bir boyuta doğru
ilerliyor. Dünyada, yine, 2009un rakamlarıyla, 800 milyon insanın üzerinde
ziyaretçi var turizm alanında. Bu, 1 milyara doğru ilerliyor. Gelir
portföyü de 1 trilyon dolara doğru ilerliyor. Biz, bunun içinden
önümüzdeki dönemde çok daha büyük paylar almak için turizmi ülke düzeyinde
yaygınlaştırmak, kıyılardan içeriye çekmek ve
çeşitlendirmek amacını güdüyoruz.
Termal alanında, Türkiye'nin Termal Turizm Master
Planını yaptık. Yayla turizmi konusunda yeni projelerimiz var.
Yeni bölge destinasyonları yaratmaya çalışıyoruz. 2007
yılından bu yana Ege Bölgesinde İzmir odaklı bir
uluslararası turizm fuarı organize etmeye çalışıyoruz.
Geçen yıl Türkiye Seyahat Acenteleri Birliğinin de iş
birliğiyle ve Van Ticaret ve Sanayi Odasının iş
birliğiyle ilk defa Türkiyede Doğu Anadoluda bir turizm fuarı
yaptık ve Vanda bir destinasyon oluşturmak için önemli bir adım
attık.
Şimdi, Van Gölü ve çevresinde Doğu Anadolu odaklı,
Güneydoğuda Hataydan Mardine kadar ilerleyen hat üzerinde, elbette
Kapadokyada, Doğu Karadenizde, Batı Karadenizde, Antalya
dışında Akdenizin doğusunda, başka alanlarda da yeni
farklı konseptlerde turizm yapmaya çalışıyoruz. Türkiye,
kitle turizminde önemli mesafeler aldı.
Şimdi, belki, Türkiye'nin doğasıyla daha iç içe,
halkın kültürüyle iç içe, Türkiye'nin damak tadıyla, halk kültürüyle,
müziğiyle iç içe yeni konseptler geliştirmemiz ve daha yüksek gelir
gruplarına yönelen, daha yüksek gelir ve kültür gruplarına yönelen
bir tanıtım kampanyası yapmamız gerekiyor ve biz, bu
alanlarda önemli çalışmalar geliştiriyoruz.
Geçen yıl içinde çeşitli başka
bakanlıkların katkılarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Turizm Komisyonunun ciddi katkılarıyla Doğu Karadeniz Turizm
Odaklı Kalkınma Projesi oluşturduk ve bu yıl bu Projenin
altyapısı konusunda önemli adımlar atacağız.
Türkiye'nin tarihine sahip çıkarak, Türkiye'nin
doğasına sahip çıkarak, farklı potansiyellerine sahip
çıkarak, şimdiye kadar deniz, kum, güneşle
özdeşleşmiş bulunan Türkiye turizmini daha fazla Türkiye
sathında, uzun mevsimlerde ve farklı coğrafyalarda
geliştirmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, sevinçle ifade etmek
istiyorum, bunun hepinizi sevindireceğini düşünüyorum: Mesela,
dünyada, daha öncede belki söyledim, Mısır diye çok bilinen bir
turizm ülkesi var. Bazı yerlerde sorsanız, Mısıra gelen
turist sayısının neredeyse Türkiyeye gelen turist
sayısına eşit olduğunu söyleyen
arkadaşlarımız çıkabilir. Mısıra gelen turist
sayısını şu anda aşağı yukarı Antalya
karşılıyor. Yani Antalya öyle bir yere geldi ki bu geride
bıraktığımız on-on beş yıl içinde,
aşağı yukarı Mısıra gelenle Antalyaya gelen
sayısı eşit olmaya başladı. Antalya Havaalanı
geçen yıl 18 milyon yolcu taşımıştı, bu yıl
on bir ayın sonu itibarıyla 18 milyon yolcuya geldik. Türkiye
yolcusunun yüzde 20sini aşağı yukarı taşıyor
Antalya. İstanbul; İstanbul da aynı, İstanbul
havaalanı da aynı durumda. Bunlar artık dünya çapında
markalar olmaya başladılar. Türkiyeden ayrı ve
bağımsız olarak Antalya destinasyonu, İstanbul destinasyonu
bilinir hâle geldi.
İstanbulla ilgili bir yanılsama var. Tabii, önceki
yıllarda Türkiyeye gelenlerin çok büyük bir çoğunluğu gümrük
çıkışlarını İstanbulda
yaptırdığı için, İstanbulda kalmamakla birlikte
İstanbula gelen sayısı çok yüksek gözüküyordu. Şimdi
İstanbul dışında çeşitli gümrük
çıkışları var, onlar işlemlerini orada
yaptırıyorlar ve o yüzden İstanbula gelen sayısında
eskiden kalmayanlar şimdi İstanbul hesabında gözükmedikleri için
düşmüş gibi gözüküyor. Hâlbuki İstanbulda doluluk
oranlarına bakıyoruz, otel doluluk oranlarına bakıyoruz ve
fiyat ortalamasına bakıyoruz, önceki yıllara göre son birkaç
yıl içinde ciddi bir yükselme var.
Avrupa Kültür Başkentiyle ilgili tabii herkesin
eleştirisi olabilir. Ben, İstanbulla birlikte Avrupa Kültür
Başkenti olan Avrupadaki iki şehri biliyorum. Pecsi gördüm, Pecs
bizim Beykoz kadar yok yani Şile kadar falan bir yer, Essen de
Eskişehir kadar bir yer. Pecste ve Essende ne yapsanız gözüküyor
ama İstanbul, Avrupadaki, Balkanlardaki ülkelerin tamamı kadar yani
nüfus itibarıyla ve inanılmaz bir coğrafya. İstanbulda ha
bire gazetelerde kültür etkinlikleri, sanat etkinlikleri çıktı ama
sokakta yürürken bir Pecs veya bir Essen
gibi bir meydandan ibaret olmadığı için bu kadar göremiyorsunuz.
Daha fazlası olamaz mıydı? Kuşkusuz
olabilirdi. İyi kaynaklar kullanıldı mı? Kaynaklar da
kullanıldı ama gerçekten bardağın dolu tarafını
da görmemiz lazım. Gerçekten dünya çapında sanatçılar,
edebiyatçılar, müzik insanları, tiyatro insanları geldiler. Ben
son haftalar içinde birkaç tane çok önemli etkinliğe katıldığımı
hatırlıyorum. Yani İstanbulun potansiyeli yükseldi. Rakamlar
zaten gerçeği söylüyor. Dünya Turizm Örgütünün değerlendirmelerine
göre İstanbul, konaklama tesislerinde Avrupada 3üncü doluluk oranı
yaşayan şehir. Avrupada konaklama ortalaması yüzde 63,
İstanbulda 72. Ve İstanbulun fiyatları Avrupa, Milano
fiyatlarına denk hâle geldi.
Şimdi, İstanbul Arkeoloji Müzesi gerçekten talihsiz bir
müzedir, yani gerçekten özeldir. 1800lü yılların sonunda
yapılmıştır Osman Hamdi Bey merhumun büyük emeğiyle.
Özgün bir arkeoloji müzesidir ama ne yazık ki uzun yıllar boyunca -bu
uzun yılları elli altmış yıla kadar götürebilirim
geriye- çivi çakılmamış bir müzeydi. Şimdi İstanbul
Arkeoloji Müzesinde bir temel sponsorlukla ciddi bir çalışma
yapıyoruz ve İstanbul Arkeoloji Müzesini girişinden,
satış ünitesinden çatısına, tavanına ve bütün teknik
aksamına kadar elden geçirmeye çalışıyoruz. İstanbula
5-6-7 milyon insan gelirken İstanbul Arkeoloji Müzesine 200 bin kişi
-130 bin değil, 200 bin kişi- niye geliyor? Ee böyle. Yani çok daha
aşağılarda bir yerdeydi, şimdi bu rakam yükseliyor.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) 2009
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) -
Bakın, mesela İstanbul Arkeoloji Müzesine 2009da 222 bin kişi
gelirken -on birinci ay itibarıyla- bu yıl 325 bin kişi
gelmiş. İstanbul Arkeoloji Müzesinin bu Avrupa Kültür Başkenti
yılında ve son bir yıl içinde yaşadığı
artış oranı yüzde 46. Bu azdır, kabul ediyorum. Ama
arkeoloji müzelerinin, eğer dünya çapında bir isme, bir tanıtıma
ulaştırmamışsanız, birçok yerde talihi böyledir.
Antalya, 10 milyona yakın. Bu sene 9,5-10 milyonu göreceğiz
Antalyada. 2008de 9 milyonu görmüştük. Antalya Arkeoloji Müzesinin de,
çok güzel bir müzedir ama 200 bin ziyaretçisi var. Çünkü açık hava
mekânlarını geziyorlar. Ama buna karşılık,
yanılmayalım, İstanbulda Ayasofya Müzesinin ziyaretçisi -on
birinci ay sonu itibarıyla söylüyorum, şu anda rakam daha yüksek- 2
milyon 576 bin. Geçen yıl on birinci ayda bu rakam 2 milyon 261 bin
kişi. Yani Ayasofya Müzesinde yüzde 14lük bir artış var. Topkapı
Müzesi, geçen yıl 2 milyon 236 binmiş on bir ayın sonunda, bu
yıl 2 milyon 818 bin. Yüzde 26 artış var.
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Kaçı yabancı? Mesela
ben 130 bin derken yabancı sayısını kastettim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Yabancı, yerli. Yani müzeye gelenlerle ilgili bu tasnifleri biz elbette
yapıyoruz ama ben müzemin genel ziyaretçisine bakıyorum ve müzenin
ziyaretçisi toplam aynı oranda artıyor; yerli de artıyor,
yabancı da artıyor.
Biz tabii, bizim insanımızın da kültürle, bizim
insanımızın da tarihle tanışmasını
istiyoruz. Yani ülke turizme açılsın ama Türkiye gelişsin,
Türkiye'nin toplam yaşam kalitesi yükselsin, bizim böyle bir derdimiz var,
sadece, Türkiyede yabancıya hizmet etmek değil, bizim
insanımızın da tarihten, kültürden istifade etmesini
sağlamak gibi bir derdimiz var.
O yüzden, yani yerlinin önüne bir engel koymak değil, tam
tersine, yerlinin de daha fazla gelmesini sağlamak gibi projelerimiz var.
Müze kart yaptık mesela. Bakın, bunlar şimdiye kadar akıl
edilmemiş işlerdi. 2 milyon Türk vatandaşının cebinde
şu anda müze kart var ve Türkiyede, İstanbulda toplam müzeye gelen
insan sayısı 2008den 2009a, 2010a her yıl 1 milyon düzeyinde
artıyor. Yani bunlar olumlu gelişmeler.
Ve tabii, Antalya Arkeoloji Müzesini de İstanbul Arkeoloji
Müzesini de daha fazla gündeme getirme konusunda gayretlerimiz var. Ben,
yakın bir gelecekte İstanbul Arkeolojinin 500 bin ziyaretçiyi
bulacağını düşünüyorum.
Bizim ayrıca, Antalyanın ve İstanbulun
dışında, mesela Gaziantepte bir müze yapıyoruz -inşallah
bir ay sonra hepinizi davet edeceğim- dünyanın en fazla mozaik
sergileyen ülkesi hâline geleceğiz. Yani bu konuda mozaiğimiz çok
olmakla birlikte sergilememiz çok eksikti. Şimdi, bir müze bitiriyoruz,
münhasıran arkeoloji müzesi olacak ve Tunusu geçen bir arkeoloji sergisi
imkânına kavuşacağız çünkü şunu sevinçle gördüm ki
bizim mozaik zenginliğimiz, İstanbuldaki bazı müzelerden ve
Zeugmadan ibaret değil, aynı zenginlik Kahramanmaraştan geliyor,
aynı zenginlik Haleplibahçeden, Urfadan geliyor. Türkiye'nin birçok
yerinde, Hatayda var zaten
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) Muğlada var.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Yani
Stratonikeiada var, Muğlada var, Türkiye'nin birçok yöresinde var.
Yani müzeler, değerli arkadaşlarım, bizim bilhassa
üzerinde durduğumuz, müzeler, kazılar, kültür
varlıklarının ayağa kaldırılması özellikle
üzerinde durduğumuz alanlar çünkü ben şunu istemiyorum: Şimdi,
Avrupada hafta sonu tatilcileri var. Toplanıyorlar, küçük paralarla,
Akdenizde bir adaya gidiyorlar. Nereye gittiniz? diye sorulsa, işte bir
adaya gitti... Adanın ismi ne? Çok da önemi yok. Deniz, kum,
güneş bildiği. Türkiye böyle bir ülke olmasın. Yani Türkiye
şu anda 30 milyonun eşiğine geldi ama Türkiyeye geldim;
Türkiyeye geldim şu müzeyi gördüm, Türkiyeye geldim şu ören yerini
gördüm, Türkiyeye geldim
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) Biz de onu diyoruz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Ama
bunlar olmaya başladı. Yani şu anda Türkiyedeki ören yerlerine,
Türkiyedeki müzelere, Türkiyedeki kazılara, eğer dikkatle
bakarsanız, bunlar geçmiş yıllarda olmadığı kadar
olmaya başladı. Yani beni sevimsiz şeyler söylemek konusunda
katiyen zorlamayın. Ben, benim bulunduğum Bakanlıkta on yıl
on beş yıl oturan arkadaşlarımızın Bakanlığın
dibindeki köhne çarşıyı bile
kaldırmadıklarını biliyorum ama bunları tekrar
etmiyorum, bunları yüksek sesle söylemiyorum, çünkü bunlar geçmişten
bu yana bir anlamda hepimizin ortak eksiklikleri.
Türkiye tarihine, Türkiye kültürüne, ayırmadan her dönemden
gelene -bunun özellikle
altını çiziyorum yani Romadan kalmış, Bizanstan
kalmış, Selçukludan kalmış, Osmanlıdan
kalmış, Pagan döneminden kalmış, hiç ayrım
yapmaksızın- Bu topraklarda ne varsa hepsi bizimdir.
anlayışıyla ilk defa sahip çıkmaya başlandı.
İlk defa cesaretle biz bu yıl Sümelada yani birtakım
yurttaşlarımızın da birtakım insanların da
gönlünü aldık. Bundan bir kaybımız olmadı.
Önceki akşam ben İstanbulda bir etnik köken
müzikoloğunun bir anma törenine katıldım, ertesi akşam da
kalktım Mevlananın Şebiarusuna gittim. Türkiye gerçekten bütün
bu renkleriyle güzel.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sayın Bakan, Aliyle dalga
geçtiniz ama.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Türkiye gerçekten bu çoğulculuğuyla güzel. Bu renkler, bu kültürler,
bu tarih zenginliği, bunlar bizim büyük hazinemiz ve biz bunlar üzerinden
dünyada farklı bir turizm ülkesi hâline geleceğiz.
Benim hayalim var, bu sabah turizmciler toplantısında da
söyledim, bir vadede inşallah Türkiyeyi
Eğer dünyada belli bir
kültür düzeyinde ve belli bir gelir düzeyinde bir insan hayatında bir kez
olsun Türkiyeyi görmemişse o kendi çevresinde bir eksiklik hissetsin,
kendi yüreğinde ve kendi çevresinde bir eksiklik hissetsin. Türkiyeyi
görmek bir prestij meselesi hâline gelsin, bunu yapacağız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu yapacağız,
bu konuda çok ciddi ve kararlı adımlar atıyoruz.
Bakın, kazılara, biz, 1 milyon seviyesinden
ayırdığımız kaynağı, şu son yedi sekiz
yıl içinde 30 milyon seviyesine çıkardık. Bizim 2005
yılında çıkarılan bu TEDA Yasası -yani Türk
Edebiyatını Dışarıya Taşıma Projesi-
çerçevesinde şu anda sekiz yüzden fazla Türk edebiyatından esere
destek verdik, bunlardan beş yüzden fazlası şu anda
yayınlandı, elliye yakın dille -otuz dokuz, kırk
civarında dille- Türk edebiyatının farklı ürünleri şu
anda dünya kitapçılarının vitrinlerini süslüyor.
Arkadaşlarım, bakın, hepimiz eksiklik hissettik
galiba değil mi? Yıllarca, bizim insanımız Almanyada elli
yıldan beri, Almanyada bir Türk kültür enstitüsü yok ama Türkiyede
Goethe Enstitüsü var. Öyle mi? Türkiyede doğru düzgün İspanyol yok
ama Türkiyede Cervantes Enstitüsü var. Türkiyede eskiden beri Fransız
Kültür Merkezi, İngiliz Kültür Merkezi var, değil mi? Şimdi ilk
defa Yunus Emre var, 2008den bu yana Yunus Emre var bütün Balkan ülkelerinde,
Orta Doğu ülkelerinde. Şimdi Almanyada, İngilterede,
Fransada, Rusyada Yunus Emre Enstitüleri açıyoruz, tıpkı
Goethe gibi, tıpkı Cervantes gibi. Türkçeyi öğretecek, Türkçenin
lehçelerini öğretecek, Türkçenin bütün zenginliğini öğretecek.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu altyapıyı kurmadan, sadece eleştirerek
geldiğimiz yer ortada; bu geldiğimiz yerin çok mükemmel
olmadığı, çok yüzümüzü ağartmadığı ortada
ama ilk defa Türkiye kendi diline, kendi kültürüne sahip çıkmanın
kurumsal altyapısını kuruyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) İngilteredekinin yerini Remzi
Gürden aldınız, değil mi? İngilteredekinin yeri Remzi
Gürden mi, değil mi, onu öğrenmek istiyoruz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Sevgili arkadaşlarım, bakın, Türk milleti
Bizim güzel bir
sözümüz var: Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz; kişinin
görünür rütbei aklı eserinde. diyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz burada
yaptıklarımızı konuşuyoruz. Yani laf
yarıştırma, polemik yapma, bunlardan
karşılıklı keyifler alabiliriz. Millet, ne yaptın ve
sen ne yapacaksın ve sen ne yapmıştın, ona bakıyor ve
ben size bunu anlatıyorum. Diyorum ki bakın, Türkiye elli yıldır
akıl etmemiş, bir Türk kültürünü, Türk dilini dünyaya yaymak
konusunda bir enstitü kurmayı akıl etmemiş. 2008den beri
yapıyoruz ve şu anda dünyanın farklı
coğrafyalarında Yunus Emre Enstitüleri kuruluyor. Bu hep beraber
sevinmemiz gereken
OKTAY VURAL (İzmir) Demek ki 2008den önce de siz akıl
etmemişsiniz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Ondan
önce de kanunu çıkmıştı.
OKTAY VURAL (İzmir) 2008den önce aklınız
neredeydi? Yani 2008den öncekilerde akıl yok mu demek istiyorsunuz?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, sinema alanında, bir değerli
arkadaşım, son yıllarda olumlu bir gelişme
yaşamadığımızı söyledi. Tabii siyasi haberler
birinci sayfaya çıkıyor, spor haberleri de arka sayfaya
çıkıyor. Eski Bakan arkadaşım döneminde
çıkarıldı bu yasa, biz onu uyguluyoruz yani 2005te
çıkarılan TEDA düzenlemesi, kültür varlıklarına yardım
düzenlemesi, 2007de çıkarılan bu Yunus Emre Yasası, biz onu
devam ettiriyoruz. Biz, devam eden, milletten aldığı destekle
devam eden bir cumhuriyet hükûmetiyiz, onun hesabını veriyorum. Ben
sadece üç yılın değil, sekiz yılın hesabını
veriyorum. Her anını sorabilirsiniz isterseniz, o çerçevede
söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, sinema konusunda
belki haberdar değilsiniz. Türkiyede sinema 2003 yılında 17
film üretiyordu, yerli film, 2009da 70 film ürettik. Biz 2003te kendi
filmlerimize 2 milyon gişe ilgisi yakalıyorduk, 2008-2009da bu rakam
23 milyona çıktı. Bunu Avrupada hiçbir sinema başaramıyor.
Kendi filmlerimiz çok ciddi bir gişe başarısı elde ediyor.
Elde ediyor ama bunlar popülist filmler, o yüzden. Değil. İlk defa,
kırk beş yıl sonra Berlinden Altın Ayı ödülünü
getirdi bizim filmlerimiz. Öyle mi? Cannesdan en iyi
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Sizinle ne alakası var
Sayın Bakan?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Evet,
bizim destek verdiğimiz filmler.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Siz mi yapıyorsunuz filmi?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Biz,
tabii, Türk sinemasına destek veriyoruz, Türk sinemasına 2005
yılından bu yana
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Bırak Sayın
Bakanım, ne alakası var!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) - Yine
bu Hükûmet döneminde 2005 yılından bu yana çıkarılan bir
sinema destek yasasından ötürü her yıl 10 trilyon civarında
destek veriyoruz ve bizim destek verdiğimiz filmler 100e yakın
ulusal ve uluslararası ödül aldı. Ben size sadece, yani hepimizin
övünmesi gereken Cannesdaki ve Berlindeki iki ödülden söz ediyorum.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Bakanım, Altın
Kozaya hiç destek vermiyorsunuz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
-Arkadaşlarım, lütfen
Türkiyenin bu gelişmelerini lütfen
hepimiz sevgiyle karşılayalım.
Bakın, İstanbulda kültür sanat merkezi
açıldı mı? İstanbulda bir talihsizliğimiz var. AKM,
70 milyon TLlik bir ihale, yer teslimi yapılacakken yargı
kararıyla durdu. Benim yüreğimin büyük acılarından
birisidir. O yargı kararı olmasa şu anda pırıl
pırıl, yepyeni bir AKM olacaktı ama o yargı kararıyla
durdu da biz İstanbulda kültür sanat merkezi açmaktan vaz mı geçtik?
Siz Haliç Kongre Merkezini görmediniz mi Allah aşkına? Yani siz, o
Haliçin kıyısındaki emsalsiz bir dünya coğrafyasına
pencerelerini, kapılarını açan, o emsalsiz güzellikteki -ben
iddia ediyorum ki AKMden çok güzel ve çok modern- Haliç Kongre Merkezini, Kültür
Merkezini hiç görmediniz mi? İstanbuldaki, dünya çapındaki büyük
kongreleri yaptığımız Kongre Merkezini, Lütfi
Kırdarın yanındaki Kongre Merkezini görmediniz mi? Siz sadece,
İstanbulda veya Ankarada bir şey yapılacaksa illa
Nişantaşına veya Kızılaya yapılsın mı
istiyorsunuz? Hâlbuki, bakın, biz İstanbulda, Beykozda bir tiyatro
açtık: Ahmet Mithat Efendi Tiyatrosu. Harbiyede, Kenterde bir tiyatro
açtık, Şişli Cevahirde bir tiyatro açtık. Kartalda bir
tiyatro açtık, adı Bülent Ecevit Sahnesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Eski Genel Başkanın ya.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Üsküdarda Tekelde iki tane tiyatro açtık, Küçükçekmecede bir tane küçük
sahne, Zeytinburnunda açtık.
OKTAY VURAL (İzmir) 2008den önceki bakana
haksızlık yaptın Ertuğrul Bey.
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, şunları söylemek istiyorum:
Türkiye kültür ve sanat yaşamında büyük bir hızla yol
alıyor ve Türkiye dünya turizminin marka ülkelerinden birisi hâline geldi.
Bunu milletimiz sayesinde yapıyoruz. Milletimize yürekten teşekkür
ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahsı adına aleyhte söz isteyen
Kemalettin Nalcı, Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun Sayın Nalcı. (MHP sıralarından
alkışlar)
OSMAN DEMİR (Tokat) Neden bahsedeceksin? Hoş
şeyler söyle.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve
Turizm Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum ve genel istek üzerine bir teşekkür etmek istiyorum ben
burada. Ben Sanayi Bakanlığı üzerine konuşacağım
için Turizm Bakanımıza teşekkür ediyorum çünkü o en azından
burada şunu söylemedi: Tarihi 2002den sonra biz yazdık. kelimesini
kullanmadı. Bunun için teşekkür edebiliriz efendim.
Şimdi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
Cumhuriyetimizin en köklü ve en işlevsel kuruluşlarından
birisidir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının görev ve
sorumlulukları arasında günün şartlarına ve teknolojisinin
gereksinimlerine göre sanayi politikalarımızın belirlenmesini
sağlamak, tasarrufların sanayi yatırımlarına kanalize
edilmesine yardımcı olmak, sanayi işletmeleri ve sanayi
mamulleri ile ilgili hizmetleri yürütmek, kalite kontrolünü yapmak, evrensel
kabul görmüş tüketici haklarının korunmasını
sağlamak gibi görevleri sayılabilir.
Değerli milletvekilleri, sizinle burada Sanayi ve Ticaret
Bakanımızın söylediklerini hep birlikte dinledik. Ben sanayinin
kalbinden gelen bir milletvekiliyim, Tekirdağ Milletvekiliyim. Çorlu,
Çerkezköy bugün özel sektörün sanayi olarak seçmiş olduğu bir
bölgedir.
Ben Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum.
Doğrudur, buradaki konuşmalarında şunu söyledi: 90lı
ve 2002li yılların başına kadar bu ülkede bir güvensizlik
vardı. 2002den sonra bu ülkeye bir güven geldi. Doğru mudur?
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Çok doğru.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) Doğrudur. İnsanlar
şunu gördü. Sayın milletvekili, siz o zaman o bölgeye geleceksiniz.
İnsanlar Bulgaristana kaçtı, orada fabrika da kurdu;
Mısıra gitti, fabrika kurdu. Bugün Türkmenistanda fabrika kuruyor.
Bu mu önünü görmek oluyor, bu mu önünü görmek oluyor sayın milletvekili?
(MHP sıralarından alkışlar)
Tekstil bu ülkede kaçıyor. Tekstilci şu soruyu
soruyor...
OKTAY VURAL (İzmir) Bulgaristana hizmet ediyorlar.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) - Ülke o güne kadar önünü
görebiliyor da sayın milletvekili, bu ülkede yaşıyorsan gelip
benim bölgemde bu olayı yaşayacaksın.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Malatyaya geliyor, Malatyaya
Sayın Milletvekili.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) Doğrudur efendim, ora da
bizim ülkemiz ama bu ülkede şuna dikkat etmemiz lazım.
Şimdi, Sayın Bakanımız buraya çıktı,
çok güzel anlattı: 500 bin otomobil sınırına geldik.
Değil mi Sayın Bakanım? Ama şunu söylemeyi unuttu: Bu 500
bin otomobilin içinde yüzde kaçı krediyle alındı? Ben
söylüyorum: Yüzde 100ü. Bu ne biçim alım gücü? Yüzde 100ü Sayın
Bakanım. İnsanların geleceğini... 150 milyar dolar bu
insanları siz bankalara borçlandırdınız.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Ödeme gücü olan alır.
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) O zaman ödeme gücü var.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) Lütfen... Lütfen... Ondan sonra
kartlar için, bankalar için bu Mecliste af çıkartan da bizleriz. Bunlar
övünülecek şeyler değil.
Sayın Bakanımız ihracatın yüzde
90ının sanayi ürünleri olduğunu beyan etti burada.
İthalatın yüzde kaçı sanayi ürünleri acaba? Sayın
Bakanım, yüzde 90ı... İthalatın da yüzde 90ı
ihracatın içine giren mamullerdir. O kadar... Açıp
bakacaksınız, açıp bakacaksınız sayın
milletvekilleri.
Tabii, burada Sayın Bakanımız şunu söyledi.
Yani 100 kişiye... Yahu Sayın Bakanım, bir Sanayi ve Ticaret
Bakanlığına yakışmayacak rakamlar. Ben 5 bin
kişi, 10 bin kişi beklerdim. 100 kişiyi, 300 genci
desteklediğinizi söylediniz ve muhalefet milletvekillerinin o gençlerin
çalışmalarını gidip görmelerini istediniz ve ne iş
yaptığımızı sordunuz.
Ben size söyleyeyim: Muhalefet milletvekilleri öğrencilerin
okuması için, sizin döneminizde okuyamayacak duruma düşmüş olan
öğrencilere burs veriyor. Ben şahsım olarak 10 kişiye
veriyorum. 100 kişiye destek vermekle, bunu burada konuşmak bir
Sanayi Bakanlığının bütçesine yakışmaz.
Şimdi, küçük esnaftan bahsettiniz Sayın Bakanım.
Ben size hemen hatırlatayım. Bir can suyu kredisi
çıkarttınız, milletin canını aldınız. Ben
anlatayım. Can suyu kredisinde esnaf gitti
Bankaların istediği
evrakları sayayım ben size. Bir, yazılmış senedin
olmayacak, çekin olmayacak, vergi borcun olmayacak, SSK borcun olmayacak.
Bunları olan insanın zaten can suyuna ihtiyacı yok, ticaretini
yapar.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Nalcı.
Sayın milletvekilleri, on ikinci turdaki görüşmeler,
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Soru sorma sırası: Sayın Yaman, Sayın
Yıldız, Sayın Işık, Sayın Nalcı, Sayın
Aydoğan, Sayın Köse, Sayın Varlı, Sayın Orhan,
Sayın Özdemir, Sayın Taner, Sayın Çalış, Sayın
Yalçın, Sayın Buldan, Sayın Güvel, Sayın İnan,
Sayın Hıdır, Sayın Akcan, Sayın Cengiz, Sayın
Doğan, Sayın Asil, Sayın Akkuş, Sayın Paksoy,
Sayın Özdemir, Sayın Torlak, Sayın Ertugay ve Sayın Enöz.
Sayın Yaman, buyurun.
M. NURİ YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sorum Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanına: Sayın
Bakanım, geçen hafta, iki gün önce Muşta bir sürü
açılışlar Sayın Başbakanla yaptınız. Siz de
oradaydınız ve ben, Tarım Makineleri İhtisas Sanayi Sitesinin
de açılışını yaptığını
öğrendim. İki gün önce Malazgirtteki bu siteyi gezdim. 12 binadan
oluşan sitenin şu anda hâlen su sistemi ve su tesisatı yok.
Susuz çalışan bir sanayi. Aynı şekilde ısıtma
tesisatı da yok. Acaba bu tür yerleri böyle Erbakan usulü açmayı
içinize sindiriyor musunuz ve buralarda ne zaman su ve ısıtma
sistemini oluşturacaksınız?
İkinci sorum Sayın Turizm Bakanına: Sayın
Bakanım, beş yıldır Malazgirt Kalesiyle ilgili ve yine
Malazgirt Kültür Merkezinin ihtiyaçlarıyla ilgili sürekli
duyurularınız oluyor ancak bugüne değin bunların hiçbirinin
yerine gelmemesinin üzüntüsü içindeyim. Bu konuda ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Yıldız, buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın bakanlarım, bize
kitapçıklarınızı gönderiyorsunuz,
konuşmalarınızı gönderiyorsunuz, yine faaliyetlerinizi ve
mali tablolarınızı gönderiyorsunuz. Ne zaman gönderiyorsunuz?
Bakanlıklarınızın bütçesi görüşülmeden beş dakika
önce gönderiyorsunuz. Yani burada yazdıklarınıza,
konuştuklarınıza, ifade ettiklerinize güvenmediğiniz için
mi bir hafta önce gönderemiyorsunuz? Biz bunları okumadan geliyoruz,
burada inceleme fırsatımız da olmuyor.
Sayın Turizm Bakanıma soruyorum: Her şey dâhilden
doğan sorunları sorsam ne cevap vereceksiniz?
Sanayi Bakanıma soruyorum: Sanayicimizin küresel sermayeyle
rekabet edeceğini söylüyorsunuz. Bu enerji girdileriyle benim sanayicim
onlarla nasıl rekabet edecek? Bunu ifade edebilir misiniz diye soruyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sorum Sayın Kültür Bakanına. Yaklaşık 137 bin
şehidimizin anısına yapılan Kütahya ili Dumlupınar
Şehitliği sınırları içerisinde ve yakın
çevresinde ne yazık ki ziyaretçilerin zorunlu ihtiyaçlarını
giderebilecekleri lavabo ve benzeri tesisler bulunmamaktadır. Acaba
Bakanlık olarak bu önemli eksiği giderebilir misiniz?
İkinci sorum Sayın Sanayi Bakanına: Adı 1954
yılından beri Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olan
bir meslek kuruluşunun ismi, Eylül 2010da yapılan olağanüstü
genel kurul toplantısında Türk kelimesi çıkarılarak
Türkiye konması yönünde bir kararla değiştirilmiştir. Bu
kararda Bakanlığınızın etkisi olmuş mudur? Bu
değişiklikte Hükûmetinizce başlatılan sözde demokratik
açılım projesinin bir etkisi var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Nalcı
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Sanayi Bakanıma bir sorum olacak. Sayın
Bakanım, konuşma yapmadan önce ben bir sanayiciyle konuştum ve
kendisine aynı şeyi sordum Siz olsaydınız Bakana hangi
soruyu sorardınız? diye ve şunu söyledi: Sanayi Avrupadan
kaçtı, nedeni ise girdiler, girdi maliyetleri. Bugün Türkiyede de mevcut sanayi kaçıyor, bunun da nedeni sanayi
içindeki bulunan girdiler. Bu durumda mevcut Türkiyedeki enerji girdileriyle
sanayicilik yapmak mümkün müdür? Mümkün olmadığına göre bu
sanayideki şeyle bu işsizliği ve istihdamı nasıl
sağlamayı düşünüyorsunuz?
İkinci bir şey de: Burada elimizde bir kitapçık var.
2000 Yılına Girerken Dış Politikamız diye ama
üzerinde ilginç bir not var. Bunu da açıklamanızı istiyorum. 20
Aralık 2010 günü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Aydoğan
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sorum Sayın Sanayi Bakanına: Türk Patent Enstitüsü bütün
yasal düzenlemeleri yok sayarak ve hukuk dışı keyfî uygulama
yaparak mükerrer marka verdiği için Ankara Üçüncü Fikir ve Sanayi Haklar
Hukuk Mahkemesince 2006/496 esas 2010/174 karar sayısıyla manevi
tazminat ödemeye mahkûm etmiş midir? Bu tazminatı sorumlulara rücu
etmeyi düşünüyor musunuz?
Türk Patent Enstitüsü patent başvuru sayısında
dünya ve Avrupa sıralamasında kaçıncı sıradadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
İlk sorum Turizm Bakanına: Nemrut ile ilgili Malatya ve
Adıyaman valiliklerince imzalanacak protokole ilişkin bir soru
önergesi vermiştim. Yanıtınızda protokolün Bakanlıkça
düzenlenmediğini belittiniz. Bu protokol için herhangi bir
araştırma yaptınız mı? Yapmadıysanız sizden
ricam bu konuyla ilgilenmenizdir.
İkinci sorum Sanayi Bakanınadır: Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde KOSGEBin yeterli sayıda küçük ve orta ölçekli
girişimciye kredi vermediğini kendi seçim bölgem Adıyamandan
bilmekteyim. Daha çok ihtiyacı olan bölgelere kredilerin
dağıtılması ve kredilerin anlamına uygun işlemesi
için bölgelerin sosyoekonomik gelişme düzeyine göre kota uygulamayı
düşünmekte misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Varlı
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
İlk sorum Sayın Turizm Bakanına: Altın Koza
Film Festivaline vermiş olduğunuz desteği yeterli buluyor
musunuz, sizi tatmin ediyor mu? Aynı zamanda, Adananın
Yumurtalık ve Karataş ilçelerini turizm teşvik kapsamına
almayı düşünüyor musunuz?
Akdamar, milletimizi çok okşamasa da tamiratına
milyonlarca lira para harcayıp yaptınız. Aynı şekilde
Alparslan Sultanın Anadoluya girerken ilk cuma namazını
kıldığı Ani Harabelerini ve içerisindeki camiyi
onarmayı da düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum Ticaret Bakanına: Esnafımız, az önce
Sayın Kösenin de dile getirdiği gibi, Adanada da Ceyhanda da
esnafımız KOSGEB kredilerine başvurmalarına rağmen
alamadıklarından şikâyet ediyorlar. Bu konuda
esnafımıza bir müjde vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Orhan
AHMET ORHAN (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Üreticiler, karşılıklı yardım,
dayanışma ve kefalet suretiyle mesleki faaliyetleriyle ilgili
ihtiyaçlarını sağlamak, ürünlerini daha iyi şartlarda
değerlendirmek ve ekonomik menfaatlerini korumak amacıyla
aralarında sınırlı sorumlu tarım satış
kooperatiflerini kurmuşlardır. Uzun yıllar Türk ekonomisine ve
çiftçisine başarıyla hizmet etmiş olan tarım
satış kooperatifleri, bugün itibarıyla fiyat oluşturma
yeteneklerini kaybetmiş durumdadırlar. Destekleme alımı
kapsamındaki tarım ürünleriyle ilgili sıkıntılar
Hükûmet tarafından kısmen halledilmiş olsa bile, destekleme
alımı kapsamında olmayan kuru üzüm, incir gibi ürünlerde ciddi
bir finans problemi vardır. Dünyanın hiçbir yerinde tarım
ürünlerinin pazara çıkmasıyla normal mekanizmaların satın
almasını beklemek mümkün değildir. Hükûmetinizin, tarım
satış kooperatiflerinin finans ihtiyacını
karşılamak için herhangi bir hazırlığı var
mıdır?
Sayın Bakana ikinci sorum da alışveriş
merkezleriyle ilgilidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanına soruyorum: Gaziantepli
küçük esnafın ve KOBİlerin bankalara olan kredi borçları
nedeniyle ciddi sorunlar yaşanmaktadır. İcra ve mahkeme
safhasında olan bu işletmeler için yeni bir projeniz var
mıdır? Varsa ne zaman uygulanacaktır?
İkinci sorum: Gaziantepte kadınların iş
hayatına katılımını artıracak şekilde meslek
teknik bilgisi eğitimi veren kaç eğitim kurumu vardır? Bu
sayının artırılması için yürütülen herhangi bir
projeniz var mıdır?
Kültür Bakanına soruyorum: Gaziantep ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi, sahip olduğu tarihî ve kültürel yapısı
itibarıyla kültür turizmi açısından oldukça cazip bir bölgedir.
Gaziantep kültür ve turizm konusunda eşit imkânlara sahip olmakla birlikte
bu potansiyeli yerinde kullanamamaktadır. Mevcut potansiyelin etkin
kullanımı ve tanıtımı ile turizm sektörü ilimizde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Taner
Son soru aynı zamanda.
RECEP TANER (Aydın) Kültür ve Turizm Bakanımıza:
Kültür Bakanlığınca halk kütüphaneleri için abone olunan Yörük
kültür ve geleneklerini anlatan Yörtürk dergisi abonelik kapsamından
çıkarılmıştır. Yörtürk dergisinin aboneliğinin
Bakanlığınıza getirdiği yük ne kadardır?
İki: Cuma namazı için Ani Harabelerine giriş yapan
partililerimizden ücret kesilmişti. Aynı uygulamayı Akdamar
Adasına veya Sümela Manastırına ayin için gidenlere de
yaptınız mı?
Sanayi Bakanımıza: Son beş yılda TPEnin
tescil işlemlerine karşı kaç dava açılmıştır
ve kaçı kurum aleyhine sonuçlanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanlar, buyurun, süreleriniz beşer
dakikadır.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Sayın Başkanım, Sayın Nuri Yaman arkadaşımız
Malazgirt Kalesiyle ilgili sordu. Malazgirt Kalesinde
-arkadaşlarımın verdiği bilgiye göre- şu anda 550 bin
TL paramız var Malazgirt Anıtının çevre düzenlenmesi için
ama ihale henüz başarılamamış, 2011in başında
gerçekleşeceğini zannediyorum.
Her şey dâhil sistemini Sayın Yıldız sordu.
Her şey dâhil sisteminin bazı sorunları var ama Türkiyeye çok
sayıda insan gelmesi açısından faydaları oldu. Biz her şey dâhil sisteminin
kalitesini kontrol etmeye çalışıyoruz şu anda. Yani her
şey dâhil içinde fiyat, rekabet çerçevesinde nasıl belirlenirse
belirlensin sunulan hizmetin, ürünlerin niteliğini belirlemeye,
yükseltmeye çalışıyoruz ve sistemi Türkiye'nin lehine bir
pazarlama sorunu olarak taşımaya, devam ettirmeye
çalışıyoruz.
Kütahya Dumlupınar Şehitliğini Sayın
Işık, ben de ziyaret ettim ve gerçekten geçen yıl, önceki
yıl- çok üzüntü duydum. Yani Kütahya Dumlupınar Şehitliği
tarihî ismine uygun durumda değil. İlgili kurumları ki Çevre
Bakanlığının bir birimiyle millî parklar ve Silahlı
Kuvvetler, her iki kurumu da aradım. Sanıyorum ki bir
iyileştirme olacaktır. Bizim orada altyapı için, yani
bahsettiğiniz mekânların yapılması içinde kurul
kararımız mevcut. Ben, çok simgesel bir yer olduğunu
düşünüyorum ve gerçekten çok daha gösterişli bir hâle gelmesi
dileğinizi paylaşıyorum.
Sayın Doğan, Nemrutla ilgili valiliklerin bir protokol
girişimi var. Biz her iki tarafta da hem Adıyaman hem de Malatya
yönünde karşılama merkezleri ihalelerimizi yaptık. Malatya
inşaatı başladı, sanıyorum Adıyaman inşaatı
da ihale gecikmişti- başlamak noktasındadır.
Sayın Varlı Altın Kozayı sordu. Biz bu
yıl makul ölçülerde, geçen yılki ölçülerde yardım ettik. Tabii,
Türkiyede arkadaşlar, çok sayıda talep olmaya başladı.
Yani bunların hepsinin devlet desteğinden çok yüksek rakamlarla
desteklenmesi çok mümkün olmuyor. 250 bin yardım etmişiz bu yıl,
önümüzdeki yıl inşallah imkânlarımız artabilir.
Akdamar 2006da restore edilmişti. Biz bu yıl Akdamar
ayininden önce Van Kalesi üzerinde yıllardır bir tek neredeyse
kırık minaresi kalmış bulunan Süleyman Camisini restore
ettik ve Süleyman Camisini şu anda ibadete açık durumda tutuyoruz ki
bu yıllardan beri yapılmayan bir şeydi.
Onun dışında Anideki cami, Sultan
Alparslanın ilk namazı kıldığı söylenen Anideki
caminin de restorasyonu sürüyor. Yine, bu vesileyle Aniyle ilgili soruya cevap
vermiş olayım. Biz, bir ören yerine ücretsiz girmek konusunda bir
müracaat olduğu zaman onu değerlendiriyoruz. Eğer
arkadaşlarımız, Orada, o gün geniş bir katılım
olacak, ücretsiz girelim. demiş olsalardı ben onu canla başla
kabul ederdim ama bize müracaat olmayınca memurlar görevlerini
yapmışlar.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Yapmayın Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Orada Cumayı bile tek
başına kıl. dediniz.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Ayrıca Sümelada da toplu bilet
OKTAY VURAL (İzmir) Orada kılınacak Cuma
namazına bile dil uzattın!
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
Sümelada ve Akdamarda da biletten muaf tutulmamış ayrıca. Yani
orada da bize bir talep yoktu.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sayın Bakan, Cuma namazı zaten
toplu kılınıyor efendim.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul)
İki tarafta da biletten muafiyet olmamış ama yani Ani için bu
müracaat olsaydı gerçekten değerlendirirdim. Gelecek yıl
değerlendiririz eğer müracaatınız olacaksa.
Yörtürk dergisini izin verirseniz takip edeyim, size bilgi
vereyim.
Galiba bana sorulan sorular bunlardı.
Tekrar teşekkür ederim.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Evet, ben de arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Sayın Yaman, Muştaki tarım makineleri sanayi
sitesi Bakanlığımız tarafından altyapısı
yapılan bir sanayi sitesi değil, Muş Valiliği
tarafından yapılmakta olan bir sanayi sitesi ama bize de
başvurulursa biz küçük sanayi sitelerini de kredilendiriyoruz. Hatta
teşvik bölgelerinde yüzde 1 faizli on beş yıla kadar
altyapısını ve üstyapısını tamamen biz
kredilendirebiliyoruz. Dolayısıyla, bir başvuru olursa biz
onların eksik kalan konularını tamamlarız ama şu ana
kadarki bölümü bizimle alakalı olan bir bölüm değil. Sanayi
Bakanlığından bu konuda bir talepte bulunulmadığı
için Muş Valiliğinin
M. NURİ YAMAN (Muş) Sanayi sitesi mi
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Hayır, hayır, kooperatif müracaat edecek.
M. NURİ YAMAN (Muş) Kooperatif yok efendim.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Kooperatif yoksa o ayrı bir konu. Biz kooperatifleri destekliyoruz.
M. NURİ YAMAN (Muş) Adamlara kiralamış zaten
idare yani özel idarenin kiracısı onlar.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Muş Valiliği kendisi bir sanayi sitesi yapmak istiyorsa o ayrı
bir konu. Muş Valiliğinin yaptığı sanayi sitesi
Muş Valiliği tarafından sürdürülen bir şeydir. Onu bir
kooperatife devreder ve bizim mevzuatımıza uygun bir şekilde
bize başvurulursa biz altyapısını, üst
yapısını her şeyini üstlenerek gerçekleştirebiliriz.
Bunu ifade etmek istedim.
Türk Mühendisler Mimarlar Odasıyla ilgili konu bizim
Bakanlığımızla ilgili bir husus değil.
Dolayısıyla bu Bayındırlık Bakanlığıyla
ilgili, görev alanında olan bir konu. Oradaki değişiklik bizim
bilgimiz dâhilinde veya onayımızla olan bir değişiklik
değil. Bunu da arkadaşlara ifade etmek istiyorum.
Sayın Köse Güneydoğu Anadolu Bölgesinde KOSGEB
destekleriyle alakalı bir soru sordu. Bölgesel destekleri artırmak
amacıyla Güneydoğu Anadolu Bölgesinde KOSGEBin özel bir destek
paketi var, hâlen de uygulanmaktadır. Bu destek paketinden GAP bölgesindeki
işletmeler yararlanabilmektedir. Ayrıca, bölgesel desteklerden bu
yıl, 2011 yılı içerisinde DAP bölgesiyle ilgili de, Doğu
Anadolu Projesi kapsamındaki alanla ilgili de bazı destek
programları uygulanacaktır. Şu anda GAP bölgesiyle ilgili
destekler devam etmektedir.
Sayın Varlı, Adanada ve Ceyhanda KOSGEB kredisi
alamayanlarla ilgili bir soru sordu. Bütçe imkânları çerçevesinde ancak
biz finansman desteği sağlayabiliyoruz. Yani burada bizim
sağladığımız destek 50 bin işletmeye imkân veren
bir destekken 80 bin işletme başvurdu, kaynaklarımızı
yeniden gözden geçirdik, yaklaşık 65 bin işletmeye
çıkartabildik bu son açıkladığımız destek
programını. Dolayısıyla 2009 sonunda da 100 bin
işletmeye destek vermiştik ama 100 binin çok üzerinde başvuru
olduğu için, biz 100 binle sınırlı tutabiliyoruz. Bütçe
imkânlarımız arttıkça bu destek programları da elbette
artacaktır. Şu andaki imkânlarımıza göre bir destek paketi
vermek durumunda kaldık.
Patentle ilgili soruya gelince: Sayın Aydoğan bir soru
sormuştu. Ankara 3. Sınai Mülkiyet Mahkemesi tarafından böyle
bir karar var, 2006 yılında bir marka için verilmiş. Temyiz için
kararlar Yargıtayda. Bu süreç devam ediyor.
2010 yılında patent başvurularında Türkiye
Avrupada 8inci sırada, marka başvurularında Avrupada 2nci
sırada, tasarım başvurularında -endüstriyel tasarım
özellikle- ilk 3 içerisinde yer almaktadır. Bunu, dünyada patent
artış oranı olarak hesap ettiğimizde, Türkiye Çinden sonra
2nci sırada yer almaktadır. Gerçekten patent başvurularında
Türkiye'de çok ciddi bir artış olduğunu ifade edebilirim.
Sayın Özdemir, Gaziantepte bankalara borcu olan
KOBİler için ne söyleyebiliriz, KOBİ borç
yapılandırılmasıyla alakalı? Bankalarla ilgili borç
yapılandırması konusu ayrı bir konudur. Dolayısıyla
bizim KOSGEB desteklerinden, kamuya borcu olanlarla ilgili bu borcunu ödemek
amacıyla da desteklerimizden yararlanabilmektedir KOBİler. Eğer
bu tür borçların ödenmesi amacıyla bizden talepte bulunurlarsa onlara
da yardımcı olma imkânımız vardır.
KOSGEB kredisi alamayanlar, son destek programından
alamayanlar için 2011 yılı bütçesinden de yeni bir destek
programı, kredi faiz destek programı uygulama imkânımız
olacaktır. Onu da şimdiden KOBİlerimiz için bir müjde olarak
ifade etmek mümkün.
Sanayi Türkiyeden kaçıyor mu? Kemalettin Nalcı Bey özellikle
girdiler sebebiyle sanayinin Türkiyeden kaçtığını ifade
etti. Bazı sektörlerde dışarıya, Mısıra,
Endonezyaya işçilik maliyetlerinin ucuzluğu sebebiyle giden
sektörler olabilir ama tekstilde, hazır giyimde, Türkiye
iddiasını sürdüren bir ülkedir, hâlâ ihracatta 2nci sırayı
tekstil almaktadır. Dolayısıyla, markalaşmaya önem veren,
tasarıma önem veren bir tekstil anlayışına, ileri
teknolojiyle üretilen bir tekstil anlayışına doğru Türkiye
gitmektedir.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Tekstilde sadece taşınmaya
destek var Sayın Bakan.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) -
Türkiyede diğer sektörlerde, birçok sektörde yeni yatırımlar
yapılmaktadır, yatırım teşvikleriyle alakalı
kayıtlara baktığınızda, sanayinin Türkiyeden
kaçmadığını, bilakis Türkiye'nin nitelikli sanayileşme
konusunda önemli bir adım attığını görürsünüz. Mesela,
demir çelik sektöründe Türkiye 15-16 milyon ton demir çelik üretimi yaparken,
bugün 26 milyon ton demir çelik üretimi yapan bir ülke hâline gelmiştir.
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) Sayın Bakan,
tekstilde kaçış var.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Türkiye, sanayide, sanayinin başka yerlere kaçtığı bir ülke
değildir. Otomotiv sektöründe
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla on ikinci turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
19 SANAYİ VE TİCARET
BAKANLIĞI
1. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 255.667.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.465.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 462.675.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 69.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 719.877.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
TL)
- Toplam Ödenek : 726.300.729,99
- Bütçe Gideri : 584.680.938,58
- İptal Edilen Ödenek : 141.619.791,41
- Ertesi Yıla Devredilen Ödenek : 11.757.724,14
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.07- REKABET KURUMU
1. Rekabet Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 28.688.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 17.062.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 45.750.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 560.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 45.189.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 45.750.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Rekabet Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 41.474.010,00
- Bütçe Gideri : 33.063.187,36
- İptal Edilen Ödenek : 8.410.822,64
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 38.711.954,00
- Yılı Net Tahsilatı : 31.128.825,63
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Prodüktivite Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.23 MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1. Millî Prodüktivite Merkezî
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
02 Savunma
Hizmetleri 1.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetler 300.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 14.601.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 14.902.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 698.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 7.902.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 5.301.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.902.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî Prodüktivite Merkezî 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Milli Prodüktivite Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Milli Prodüktivite Merkezî
2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 13.537.000,00
- Bütçe Gideri : 12.864.793,43
- İptal Edilen Ödenek : 672.206,57
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 8.118.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 11.182.625,95
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Milli Prodüktivite Merkezî 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.30 - KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ
İŞLETMELERİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1. Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 18.044.200
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.400.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 366.943.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 387.388.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 2.275.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 237.388.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 76.706.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 19.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilatı 11.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 327.388.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 416.632.300,00
- Bütçe Gideri : 254.901.419,58
- İptal Edilen Ödenek : 161.730.880,42
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 270.330.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 377.748.574,99
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.21- TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU
1. Türk Akreditasyon Kurumu 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 6.933.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.933.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 7.500.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 9.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 16.500.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türk Akreditasyon Kurumu 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 7.206.000,00
- Bütçe Gideri : 6.099.038,69
- İptal Edilen Ödenek : 1.106.961,31
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 5.066.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 8.436.672,18
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.24 TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
1. Türk Patent Enstitüsü 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 10.088.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
02 Savunma
Hizmetleri 10.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 768.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 24.900.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 35.766.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 83.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 35.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 118.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2011
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2009
yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Türk Patent Enstitüsü 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 33.012.138,00
- Bütçe Gideri : 24.697.512,19
- İptal Edilen Ödenek : 8.314.625,81
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B - CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 97.989.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 86.143.754,27
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.22 TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ
1. Türk Standartları
Enstitüsü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 29.577.580
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetler 2.325.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 155.532.420
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 187.435.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR BÜTÇESİ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 152.873.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 77.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Red ve
İadeler (-) -202.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 229.671.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı
2009 Yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2. Türk Standartları
Enstitüsü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 205.279.069,60
- Bütçe Gideri : 172.515.374,90
- İptal Edilen Ödenek : 32.763.694,70
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 225.000.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 201.235.304,85
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
21- KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANLIĞI
1. Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 334.867.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.012.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 8.968.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 496.223.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 55.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 668.941.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.510.066.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.090.645.091,56
- Bütçe Gideri : 1.071.307.987,45
- Ödenek Üstü Gider : 18.524.141,70
- İptal Edilen Ödenek : 37.861.245,81
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 18.302.108,10
BAŞKAN (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.16- DEVLET OPERA VE BALESİ
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 17.577.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 950.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 772.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 147.671.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 166.970.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR BÜTÇESİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 2.820.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 163.880.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 270.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 166.970.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 141.833.000,00
- Bütçe Gideri : 134.691.208,89
- İptal Edilen Ödenek : 7.141.791,11
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 140.998.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 135.305.153,19
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.15- DEVLET TİYATROLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 16.712.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.990.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 118.058.200
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 136.761.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini okutuyorum:
GELİR BÜTÇESİ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 5.020.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 131.676.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 65.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 136.761.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2011 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2009 yılı
merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 120.020.379,00
- Bütçe Gideri : 114.101.641,01
- İptal Edilen Ödenek : 5.918.737,99
BAŞKAN (A) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 110.839.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 117.405.067,30
BAŞKAN (B) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir
Böylece, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet
Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk
Akreditasyon Kurumu, Türk Patent Enstitüsü, Türk Standartları Enstitüsü,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2011
yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı
olmalarını temenni ediyoruz.
Programa göre kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için 21 Aralık
2010 Salı günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.49