DÖNEM: 23 CİLT: 87 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
39uncu
Birleşim
22 Aralık 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- TBMM
Başkanı Mehmet Ali Şahinin, Suudi Arabistan Şûra Meclisi
Başkanı Dr. Abdullah Muhammed Al Sheıkhin vaki davetine
icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Suudi Arabistana resmî
ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1360)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576)
A) MALİYE BAKANLIĞI
1.- Maliye
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maliye
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Gelir
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Gelir
İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.-
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) KAMU İHALE KURUMU
1.- Kamu
İhale Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kamu
İhale Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GELİR BÜTÇESİ
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, İzmirin Pınar Karşıyaka
Basketbol Takımına Kıbrısta bir sportif faaliyet
sırasında yapılan menfur saldırıyı MHP olarak
kınadıklarına ilişkin açıklaması
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, İzmirin Pınar
Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrısta bir
sportif faaliyet sırasında yapılan menfur saldırıyı
kınadığına ve Fenerbahçe Acıbadem Voleybol
Takımının dünya şampiyonu olmasını
kutladığına ilişkin açıklaması
3.- Ordu
Milletvekili Mehmet Hilmi Gülerin, Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir
Karabaşın, yanıltıcı bilgi vermesine ilişkin
açıklaması
4.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Adıyaman Milletvekili Şevket
Kösenin konuşmasına ilişkin açıklaması
V.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, 2011 yılı bütçe
tasarısındaki para cezası gelir hedefine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/16788)
2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Akkuyu Nükleer Santraline ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/17158)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.03te açılarak dört oturum
yaptı.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe
Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve
Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresinin (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;
Millî Eğitim Bakanlığı,
Yükseköğretim Kurulu,
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi,
Üniversiteler:
Ankara Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Hacettepe
Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul
Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Marmara Üniversitesi,
Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi,
Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Uludağ
Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Akdeniz Üniversitesi,
Erciyes Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi,
İnönü Üniversitesi, Fırat Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Yüzüncü
Yıl Üniversitesi, Gaziantep Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji
Enstitüsü, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Harran Üniversitesi, Süleyman
Demirel Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi,
Mersin Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi,
Kocaeli Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi, Celal Bayar Üniversitesi, Abant
İzzet Baysal Üniversitesi, Mustafa Kemal Üniversitesi, Afyon Kocatepe
Üniversitesi, Kafkas Üniversitesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi,
Niğde Üniversitesi, Dumlupınar Üniversitesi, Gaziosmanpaşa
Üniversitesi, Muğla Üniversitesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi, Kırıkkale Üniversitesi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi,
Galatasaray Üniversitesi, Ahi Evran Üniversitesi, Kastamonu Üniversitesi, Düzce
Üniversitesi, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Uşak Üniversitesi, Rize
Üniversitesi, Namık Kemal Üniversitesi, Erzincan Üniversitesi, Aksaray
Üniversitesi, Giresun Üniversitesi, Hitit Üniversitesi, Bozok Üniversitesi,
Adıyaman Üniversitesi, Ordu Üniversitesi, Amasya Üniversitesi,
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi, Sinop Üniversitesi, Siirt Üniversitesi, Nevşehir
Üniversitesi, Karabük Üniversitesi, Kilis Yedi Aralık Üniversitesi, Çankırı
Karatekin Üniversitesi, Artvin Çoruh Üniversitesi, Bilecik Üniversitesi, Bitlis
Eren Üniversitesi, Kırklareli Üniversitesi, Osmaniye Korkut Ata
Üniversitesi, Bingöl Üniversitesi, Muş Alparslan Üniversitesi, Mardin
Artuklu Üniversitesi, Batman Üniversitesi, Ardahan Üniversitesi, Bartın
Üniversitesi, Bayburt Üniversitesi, Gümüşhane Üniversitesi, Hakkâri
Üniversitesi, Iğdır Üniversitesi, Şırnak Üniversitesi,
Tunceli Üniversitesi, Yalova Üniversitesi,
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, MHP Grubu
adına konuşmasında yanlış bilgi verdiğini
belirterek, konuya ilişkin bir açıklamada bulundu.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Kocaeli Milletvekili Fikri
Işıkın, partisine,
Kocaeli Milletvekili Fikri Işık, Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, şahsına,
Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.
22 Aralık 2010 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince, saat 11.00de toplanmak üzere birleşime 19.19da son
verildi.
|
|
Şükran
Güldal MUMCU |
|
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Gülşen
ORHAN |
|
|
Konya |
|
Van |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
|
|
|
Bingöl |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
|
22 Aralık
2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
II.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahinin, Suudi
Arabistan Şûra Meclisi Başkanı Dr. Abdullah Muhammed Al Sheıkhin
vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Suudi Arabistana
resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1360)
17.12.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM
Başkanı Mehmet Ali Şahinin, Suudi Arabistan Şura Meclisi
Başkanı Sayın Dr. Abdullah Muhammed Al Sheıkhin vaki
davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Suudi
Arabistana resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 Sayılı Kanunun 6. Maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca bugün bir tur görüşme ve 2011 yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının 8inci maddesine kadar
oylamasını yapacağız.
On dördüncü turda
Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi
Başkanlığı, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı, Kamu İhale Kurumu bütçeleriyle gelir
bütçesi yer almaktadır.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
A) MALİYE BAKANLIĞI
1.- Maliye
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maliye
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Gelir
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Gelir
İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.-
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) KAMU İHALE KURUMU
1.- Kamu
İhale Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kamu
İhale Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GELİR BÜTÇESİ
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Evet,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, milletvekili
arkadaşlarımız zaten sisteme girdiler soru-cevap için. Onun için
o kısmı tekrar etmiyorum.
Şimdi Gelir
ve finansman başlıklı 2nci maddeyi okutuyorum.
Buyurun efendim:
Gelir ve
finansman
MADDE 2 (1)
Gelirler:
Bu Kanuna
bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018
sayılı Kanuna ekli;
a) (I)
sayılı cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 272.750.926.000
Türk Lirası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 5.484.035.000
Türk Lirası öz gelir, 21.476.228.500 Türk Lirası Hazine
yardımı olmak üzere toplam 26.960.263.500 Türk Lirası,
c) (III)
sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların
gelirleri 1.892.505.000 Türk Lirası,
olarak tahmin
edilmiştir.
(x)
575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri
13/12/2010 tarihli 31inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(2) Finansman:
Bu Kanuna
bağlı (F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018
sayılı Kanuna ekli;
a) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı
146.330.000 Türk Lirası,
b) (III)
sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların
net finansmanı 10.000.000 Türk Lirası, olarak tahmin edilmiştir.
BAŞKAN On
dördüncü turda söz isteyen milletvekili arkadaşlarımızın
isim listesini okumadan önce, Sayın Oktay Vuralın kısa bir söz
talebi var, 60ıncı maddeye göre kendisine söz vereceğim.
Sayın Vural,
buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
İzmirin Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına
Kıbrısta bir sportif faaliyet sırasında yapılan
menfur saldırıyı MHP olarak kınadıklarına
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Söz istememin
sebebi, dün İzmirin Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına
Kıbrısta bir sportif faaliyet sırasında yapılan
menfur saldırılardır. Bunu kınıyoruz.
Bugün, Avrupa
Birliğine alınmış bir ülkenin göbeğinde maalesef bir
Türk takımına saldırılar yapılmaktadır.
İşte, bugün geldiğimiz bu noktada aslında
Kıbrısta, Kıbrıs Türklerinin de huzur ve güveninin güneye
teslim edilemeyeceğini göstermesi bakımından son derece
önemlidir.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Karşıyaka Spor Kulübüne geçmiş olsun
diyoruz ve özellikle bu yapılan saldırıyı da
kınıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Vural.
Sayın
Aslanoğlu, buyurun efendim.
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun,
İzmirin Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına
Kıbrısta bir sportif faaliyet sırasında yapılan
menfur saldırıyı kınadığına ve Fenerbahçe
Acıbadem Voleybol Takımının dünya şampiyonu
olmasını kutladığına ilişkin açıklaması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, ben de kınıyorum aynı
şekilde, Grup olarak da
Ayrıca,
Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımının dünya şampiyonu
olmasını yürekten kutluyorum. (Alkışlar) Dün, biliyorsunuz
dünya şampiyonu oldu Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımı.
Kutluyorum ve özellikle Fenerbahçe Acıbademe büyük sponsorluk yapan
Sayın Mehmet Ali Aydınlara da başarılar diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) MALİYE BAKANLIĞI (Devam)
1.- Maliye
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maliye
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Gelir
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Gelir
İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
C) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.-
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) KAMU İHALE KURUMU (Devam)
1.- Kamu
İhale Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kamu
İhale Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GELİR BÜTÇESİ (Devam)
BAŞKAN On
dördüncü turda söz alan milletvekili arkadaşlarımızın
gruplara bağlı olarak isimlerini Genel Kurula arz ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Ertuğrul Kumcuoğlu, Aydın;
Ümit Şafak, İstanbul; Süleyman Turan Çirkin, Hatay; Erkan Akçay,
Manisa milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Harun Öztürk, İzmir; Oğuz Oyan, İzmir;
Mustafa Özyürek, İstanbul milletvekilleri.
AK PARTİ
Grubu adına: İsmail Özgün, Balıkesir; Öznur Çalık, Malatya;
Ahmet Öksüzkaya, Kayseri; Mehmet Erdoğan, Gaziantep; Mehmet Yüksel,
Denizli; Orhan Karasayar, Hatay; İbrahim Yiğit, İstanbul; Sedat
Kızılcıklı, Bursa milletvekilleri.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Hasip Kaplan, Şırnak; Osman
Özçelik, Siirt; Mehmet Ufuk Uras, İstanbul milletvekilleri.
Şahsı
adına: Lehinde Hasan Angı, Konya; Aleyhinde Münir Kutluata, Sakarya
milletvekilleri.
İlk söz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili
Ertuğrul Kumcuoğluna aittir.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Kumcuoğlu, süreniz on iki dakika efendim.
MHP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Konuşmamın
hemen başında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, voleybol
şampiyonu olan Fenerbahçe Kulübümüzü candan kutluyorum bir
Beşiktaşlı olarak ayrıca. (MHP sıralarından
alkışlar)
İkincisi,
Kıbrısta Karşıyaka Spor Kulübü takımımıza
karşı vuku bulan menfur saldırıyı da buradan
kınıyorum ve Hükûmeti de uyarıyorum: Komşularla
sıfır problem politikası tek taraflı yürütülemez, nokta.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, Sayın Bakan burada yapmış olduğu
konuşmada Maliye Bakanlığının misyonunu belirtirken,
Maliye Bakanlığı köklü ve öncü bir kuruluştur. dedi. Elhak
öyledir, öyle de olması gerekir fakat son zamanlarda
kapımızın eşiğine kadar gelen ve Türkiyedeki ekonomik
yapıyı ciddi surette tehdit eden finansal kesim kriziyle ilgili
olarak gerek Maliye Bakanlığının -hem Bakan hem
teşkilat olarak- gerek Hazine Müsteşarlığının
-hem Bakan hem teşkilat olarak- biraz oluşuma Fransız
kaldıklarını hissediyorum ve bu konuda birkaç şey söylemek
istiyorum.
Evet, Merkez
Bankası Kanununda finansal kesimde istikrarı sağlamak görevi
Merkez Bankasına da verilmiş olabilir fakat böyle bir kriz
ihtimaliyle baş edebilmek için, böyle bir riski göğüslemek için
Merkez Bankasının elindeki enstrümanlar yeterli değildir; bu
bir.
İkincisi:
Merkez Bankası görevli olabilir fakat tarihe karşı ve kamuoyuna
karşı sorumlu olan sizsiniz, Hükûmettir. Dolayısıyla, bu
konuda sizin önlem almanız gerekir. Lütfen bunu yapınız.
Üçüncüsü: bu
krize karşı alınan önlemler konusunda, dikkat ediyorum, Maliye
Bakanı olarak ufkunuz beş yılın ötesine geçmiyor. Beş
yıl, iktisat, dünya iktisadi gelişmeleri muvacehesinde uzun vade
değildir Sayın Bakan. Uzun vade on yıldır, yirmi
yıldır, otuz yıldır. Dolayısıyla, eğer siz,
Türkiyenin borç portföyünü beş yıl ertelemeyi
düşünüyorsanız bu bir seçim boyu, seçim süresi uzatmak demektir ki bu
da benden sonra tufan anlayışını akla getiriyor. Böyle bir
şey yaparsanız Türkiyeye yazık olur.
Şimdi,
karşı karşıya bulunduğumuz finansman kesimiyle ilgili
kriz denilen olay nedir? Sıcak para sorunudur. Bugün, Türkiye, çok ciddi
surette bir sıcak para sorunuyla karşı
karşıyadır. Geçen gün, burada Sayın Başbakan dedi ki:
2002 yılında Merkez Bankasının döviz rezervi 27,5 milyar
dolardı, şimdi de 79 milyar dolar. Şiddetle
alkışladınız. Ama müsaade ederseniz, bir de resmin öbür
tarafına bakalım: 2002 yılında Türkiyenin toplam döviz rezervi
27,5 milyar dolardı ve kısa vadeli toplam borçları 16,5 milyar
dolardı. Herhangi bir panik hâlinde, bizim kısa vadeli
borçlarımızın tamamını ödedikten sonra elimizde 10
milyar dolar daha para kalıyordu. Ama bugünkü durum şöyledir: Evet,
döviz rezerviniz 79 milyar dolardır ama ülkedeki sıcak para da 75
milyar dolardır. Dolayısıyla herhangi bir panik hâlinde, bu
kaynakların çekilmesi hâlinde yatırımcıları
tarafından, el elde, baş başta kalırsınız.
İşte bunun için, bir süredir, başta Merkez Bankası olmak
üzere ilgili taraflar bir telaş içinde, bu işi nasıl
göğüsleyebiliriz diye.
Tabii, müsaade
ederseniz, bu neden oldu? Bu gayet basit. Bu, sizin sekiz yıldır
izlediğiniz ithalata dayalı büyüme veya büyüyememe stratejisinin bir
neticesidir. Başka türlü yapmak mümkün müydü? Mümkündü. Bakın,
arkadaşlar, her zaman buraya geliyor Sayın Başbakan, tüm
cumhuriyet tarihine taân ediyor ve hep Biz iyi yaptık, hep Biz iyi
yaptık diyor. Hâlbuki benim de bir bürokrat olarak görev almak
şerefine nail olduğum 1980-1989 döneminde -ki aşağı
yukarı sizin Hükûmet döneminize denk gelir süre olarak- Türkiye
ihracatını 5e katladı, tam 5e katladı, hem de doğru
kur politikasıyla, hiç dış ticaret açığı
vermeden. Siz ne yaptınız? Aynı dönem zarfında, sekiz
yılda ihracatı 3e katladınız ve büyük dış
ticaret açıkları vererek. Ondan sonra geldi, finansal sistem krizi
kapımıza dayandı. Şimdi, bu işin içinden nasıl
çıkabiliriz diye çare arıyorsunuz. Ama bakıyoruz elimizdeki
rakamlara, çare arama konusunda biraz telaşlı görünüyorsunuz fakat
geleceğe doğru hiçbir tedbir almış görünmüyorsunuz.
Bakın, elimizdeki rakamlara göre -benim rakamlarım değil- orta
vadeli programa göre, önümüzdeki ilk üç yılda 236 milyar dolar
dış ticaret açığı vermeyi öngörüyorsunuz. 2002de
devletin toplam borçları 130 milyar dolarmış, 135 milyar dolar
da siz ilave etmişsiniz. Kaç senede? Sekiz senede. Şimdi, önümüzdeki
üç senede sadece 236 milyar dolar dış ticaret açığı
vermeyi öngörüyorsunuz. Efendim, biz bunu kapatırız. Nasıl
kapatırız? Efendim, görünmeyen kalemlerle, turizmle filan falan
Buna rağmen, önümüzdeki üç yıl için 135 milyar dolarlık
borçlanma yapmak durumundasınız. Bu, son sekiz yılda
yaptığınız borçlanma kadardır. İş her adımda
kötüye gidiyor ve geleceğe emin adımlarla yürüyemiyoruz.
Şimdi
efendim, diyebilirsiniz ki: Doğrudan yatırımlar var, biz
bunları bunlarla kapatırız. Hayır,
kapatamazsınız çünkü geçmiş yıllardaki tecrübelerimiz bunun
o kadar kolay olmadığını gösteriyor. Nitekim, dünya finans
krizinde, 2009 yılından 2010 yılına dünyadaki doğrudan
yatırımlar yüzde 37 düşerken Türkiyedeki doğrudan
yatırımlar yüzde 57 düşmüş. Yani siz hâlâ dünya
ortalamasıyla mukayese edildiğinde emin yatırım
odağı değilsiniz. Bunu nasıl sağlayabilirsiniz,
üzerinde çalışılabilir ama Efendim, biz şöyle iyiyiz, biz
böyle iyiyiz, Standart and Poors şöyle yaptı, böyle yaptıyla
bunu geçiştiremezsiniz. Bu rakamlar ürkütücüdür arkadaşlar.
Dolayısıyla uyanık olmak durumundayız.
Ayrıca, bir
de şu konuya temas etmekte fayda görüyorum: Yabancı sermaye
yatırımları. Değerli milletvekilleri, el
değiştirmeler suretiyle gelen yabancı para yatırım
değildir. Üretim yaratmayan, işsizliği önlemeyen
yatırım, yatırım değildir.
Şimdi,
Başbakan bu kürsüden yaptığı konuşmada bazı
tarımsal ve sınai mallarla ilgili olarak kendi dönemlerinde ne kadar
büyük başarı gösterildiğini ifade etti. Efendim, bunlardan
tarım kesimine de üç örnek verdi: Süt, mısır ve kiraz.
Meğer Türkiyede son sekiz senede kiraz üretimi 110 bin tondan 450 bin
tona dönmüş; böylece Türkiyede insan başına artık 1 tane
daha fazla kiraz yiyebilirmişiz! Ama müsaade ederseniz -iyi ki misal
olarak ayvayı vermemiş, o ayrı mesele- şimdi ben size
başka rakamlar vereyim: 2002 yılında 720 bin hektar alanda 2,5
milyon ton kütlü pamuk üretiyorken, bugün 420 bin hektarda 1,7 milyon ton pamuk
üretiyoruz yani pamuk üretiminde ekim alanlarını neredeyse yarı
yarıya, üretimi yüzde 33 düşürmüşsünüz. Bunu niye misal olarak
vermiyorsunuz?
Ayrıca
Türkiyede 2002 yılında 9 milyon 300 bin hektar alanda buğday
üretilirken, 19 milyon 508 bin ton, şimdi bunu yüzde 14
daraltmışsınız, ayrıca da buğday üretimi 2008
senesinde 2002ye göre 2 milyon 274 bin ton düşmüş. Bu ne demek
biliyor musunuz arkadaşlar? Yılda kişi başına 30 kilo
daha az buğday üretmişsiniz. Yani siz Türk vatandaşına -sordum
burada, Ankarada 300 grammış ekmek- Yılda adam
başına 100 ekmek daha az yiyeceksiniz. diyorsunuz bu millete. Ondan
sonra Biz tarımı şöyle götürdük, biz bunu böyle götürdük. diye
iftihar ediyorsunuz; yanlış.
Şimdi, bir
de Sayın Başbakan diyor ki: Efendim, 2002 yılında 16
milyon ton çelik üretiliyordu, şimdi 25 milyon ton çelik üretiyorlar.
Arkadaşlar, ark ocaklarında hurda demiri saca veyahut da yuvarlak
demire çevirmek, demir çelik üretmek değildir. Erbakan Hoca duymasın
Vah, benim çömezlerim ne hâle düşmüş! diye hayıflanır.
Alacaksınız
oradan hurda demiri, ark ocağına sokacaksınız
Bakın, ben
size söyleyeyim: Sizin devri hükûmetinizde demir çelik başta olmak üzere
bakırda, alüminyumda, petrol rafinerilerinde, PETKİM ürünlerinde bir
gıdım artış yapmadınız.
Şimdi, siz,
devamlı olarak kendinizi 2002 ile mukayese ediyorsunuz. Bu, sizi ciddi bir
yanılgıya düşürüyor. Bakın, ben size söyleyeyim:
İzlemiş olduğunuz politikalar yüzünden Türkiye 2005
yılından itibaren ciddi bir durgunluğa girdi. Bakın,
2005ten 2010 yılına kadar tarımda katma değer hiç
artmıyor. Artık bırakın 2002yi, kendi döneminize
bakın ve önünüzü sağlıklı görün.
Ayrıca,
sanayide de durum parlak değil. 2005 yılından itibaren pek çok
sektörde, dayanıksız tüketim malları imalatında, ham petrol
ve doğal gaz çıkarmada, gıda ürünleri imalatında, deri ve
deri ürünleri imalatında, diğer metalik olmayan mineral ürünler
imalatında, kömür ve linyit çıkarılması gibi konularda
yıllık artış yüzde 3ün altında, büyüme
hızının neredeyse yarısı kadar.
Bunun
dışında kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünlerinde,
tekstil ürünlerinde, giyim işlerinde, diğer ulaşım
araçlarında ve daha da önemlisi bilgisayar, elektronik ve optik ürünler
imalatında 2005 yılına nazaran geridesiniz, geriliyorsunuz dolayısıyla
geriye bakıp bakıp, 2002yi örnek alıp alıp burada, tamam,
yanlış rakamlarla halkı kandırabilirsiniz ama kendinizi
kandıramazsınız; lütfen, ileriye daha sağlıklı bakabilmek
açısından hep 2002ye takılmayın, kendi zamanı
idarenizde de ne konularda yanlış yapmışsınız,
politikalarınız ne ölçüde başarılı oluyor bakın,
aksi takdirde geleceğimiz parlak görünmüyor.
Zamanım
doldu, hepinize saygılar sunuyorum. Bilemiyorum bu bütçe millete
hayırlı olur mu ama âdet olmuş, ben de Hayırlı
olsun. diyerek sözlerimi tamamlıyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ümit
Şafak.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Gelirler Genel
Müdürlüğü 2005 yılında 5345 sayılı Yasa ile Gelir
İdaresi Başkanlığı adı altında yeniden
yapılandırılarak Maliye Bakanlığına
bağlı kuruluş hâline dönüştürülmüştür. Yirmi dokuz
ilde doğrudan Gelir İdaresi Başkanlığına
bağlı vergi dairesi başkanlıkları kurulmuş
olmasına rağmen, elli iki ilde vergi dairesi
başkanlıklarının kurulamaması sebebiyle Gelir
İdaresi Başkanlığının yapılanması
tamamlanamamıştır.
657
sayılı Devlet Memurları Kanununun 36ncı maddesinde ve 178
sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 43üncü maddesinde
yapılan değişikliklerle gelir uzmanlığı kadrosu
ihdas edilmiştir. Bu tarihten itibaren gelir uzmanları Gelir
İdaresi Başkanlığının merkez ve taşra
birimlerinde kariyer meslek olarak görev yapmaktadır. Gelir
uzmanlığı kadrosuna 2006 yılından itibaren
yapılan özel sınavlarla kurum içinden de personel
alınmaktadır. Memurluktan gelir uzmanı olanlar ile mesleğe
gelir uzman yardımcısı olarak başlayıp yapılan
yeterlik sınavı sonucu gelir uzmanı olanlar birbirleriyle
sıkıntı yaşamaktadırlar. Ayrıca, vergi
dairelerinde aynı işi yapan ve yan yana çalışan personelden
birisinin maaşı gelir uzmanı olduğu için artmış,
diğerinin maaşı sabit kalmıştır. Vergi dairelerinde
aynı işi yapanlara farklı ücret ödenmeye
başlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Gelir İdaresi Başkanlığı Vergi
Daireleri İşlem Yönergesini güncellemediği ve içeriğini
genişletmediği için vergi daireleri aynı konuda birbirlerinden
tamamen farklı uygulamalar yapabilmektedir. Vergi daireleri, tereddütlü
işlemlerde mükelleften vergi dairesi başkanlıklarından
mukteza almasını istemektedirler. Mukteza gelinceye kadar mükellefin
işi beklemekte, ayrıca vergi dairesi
başkanlıklarının iş yükü artmaktadır. Bir
bakıma, vergi daireleri işlem yönergesinin eksikliğini mukteza
sistemiyle gidererek kendilerini güvenceye almaya
çalışmaktadırlar.
Gelir
İdaresi Başkanlığı elindeki mevcut bilgiyi
paylaşmadığı, daha doğrusu vergi mahremiyeti
tanımını değiştirip elindeki veri
depolarının bir kısmını düzgün çalışıp
vergisini ödeyen mükellefe açmadığından, hâlen birçok vergi
mükellefinin naylon faturadan canı yanmaktadır. Gelir İdaresi
Başkanlığı Bilgi İşlem Merkezindeki
kayıtları mükellefe açarak mükellefin de güvenceye
alınmasını sağlamalıdır.
Sayın Bakan
bütçe sunuş konuşmasında Vergi borçlarını
yapılandırıyoruz. dedi. Sayın milletvekilleri AKP
iktidarları döneminde 2003 yılında vergi barışı,
2008 yılında varlık barışı ve bugün de 300 kamu
alacağında yeniden yapılandırmayı amaçlayan kanun
tasarısı olmak üzere sekiz yılda toplam 3 defa çok kapsamlı
vergi affı yapılmıştır. Torba yasanın içine
konulan tasarı Plan Bütçede görüşülmektedir. Af
tasarısının hazırlık ve yasalaşma süreci
uzadığı için vergi daireleri alacaklarını
alamamaktadırlar, tahsilatlar durmuştur. Vergisini düzgün ödeyen
mükellef sekiz senede üçüncü defa küstürülmüş, üçüncü defa enayi yerine
konulduğunu düşünmektedir. Sekiz senede üçüncü defa Vergini ödeme,
nasıl olsa af çıkar. diyenler, haklı
çıkarılmıştır. Bu afta da hazırlanan diğer
iki af gibi yeterince hazırlık yapılıp alt yapı
oluşturulamamıştır. O sebeple, geçim
sıkıntısı çeken, süresinde normal vergisini dahi ödeyemeyen
küçük esnafın bu aftan yararlanması mümkün değildir. Küçük esnaf
ve sanatkâr bu afta da ihmal edilmiştir.
Gene Sayın
Bakan bütçe sunuş konuşmasında Vergi denetimindeki
esasları düzenledik. demiştir. Vergi denetimi siyasi otoritenin
maşası gibi kullanılmakta, iktidara karşı olan veya
biat etmeyen sermaye grupları vergi denetimiyle köşeye
sıkıştırılmaktadır. Vergi denetimleri sonucu
yazılan raporlardaki vergiler ve cezalar merkezî uzlaşmalarda âdeta
kuşa çevrilmektedir. AKP İktidarları döneminde vergi mükellefi
matrah artırımına zorlanmaya devam etmekte, AKP Hükûmetleri
tehdit ve şantajla vergi toplamaya devam etmektedir. Bu Hükûmet,
dolaylı vergilerdeki artışlarla vergi yükünü dar gelirliye
yüklemiştir. Mal fiyatlarının artmasına bağlı
olarak, gizlendiği için görülmeyen dolaylı vergi
artışları sebebiyle ücretli çalışanlar ve emekliler
gibi sabit gelir elde eden vatandaşların üzerindeki vergi yükü
artmıştır.
Bakınız,
2002 yılında kurşunsuz benzinin litre fiyatı 1,64 lira iken
1 dolar 1,67 lira idi. Bugün kurşunsuz benzinin litre fiyatı 3,97
lira iken bir dolar 1,52 lira olmuştur. 60 litre depoya sahip bir
aracın deposu 2002 yılında 98 lira 40 kuruşa dolarken bugün
238 liraya dolmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye ekonomisi 2009un dördüncü çeyreğine gelinceye
kadar, devamlı surette, sırasıyla, yüzde 7, 14,6; 7,6 ve 2,7
küçülmüştür. 2009un son çeyreğindeki yüzde 6lık büyümeye
rağmen, 2009 yılı ortalamasında yüzde 4,7 oranında
küçülen ekonomide, küçük esnaf ve sanatkârlar iş yerlerini kapatmakta ve
işsizler ordusuna katılmaktadır. Kurulan ve kapanan iş
yerleri açısından bir değerlendirme yaparsak durumun vahametini
daha iyi görürüz. 2007 yılından itibaren kurulan iş yerlerinde
sürekli bir azalma gözlenirken kapanan iş yerlerinde ise sürekli
artış olmaktadır. 2007 yılında kurulan iş yeri
sayısı 104 bin iken 2008de 95 bine, 2009da 88.522ye
düşmüştür. Gene, 2007 yılında kapanan iş yeri 33.549
iken 2008de 46.921e çıkmış, 2009da 42.814 olarak
gerçekleşmiştir. AKP İktidarları döneminde, 2002
yılından 2009 yılı sonuna kadar, 120 binin üzerinde gerçek
ve basit usulde vergi mükellefi mükellefiyetini terk etmiştir. Küçük esnaf
iş yerini kapattıktan sonra, işini kaybeden işçiler gibi
işsizlik ödeneği de alamamaktadırlar. Aile ve
çalışanlarıyla birlikte nüfusun üçte 1ine hitap eden esnaf ve
sanatkârlarımızın sayısı 2 milyon
civarındadır, kendileriyle birlikte 4 milyon kişiye ekmek
kapısıdır. BAĞ-KURa, vergi dairesine, Sosyal Güvenlik
Kurumuna borçlarını ödeyemeyen esnafımız sekiz
yıllık AKP iktidarları döneminde bitmiştir.
Sayın
Başbakan, yabancı sermayeli alışveriş merkezlerini
dönüşüm ve değişim olarak adlandırmaktadır ancak
bu alışveriş merkezleri açılırken esnaf ve
sanatkârı koruyacak hiçbir tedbir alınmamıştır. Her
gün yenileri açılan büyük alışveriş merkezleri esnafımızın
sonunu hazırlamaktadır. AKP iktidarları göz göre göre
esnafımızı yabancı sermayeye boğdurmaktadır. 2
milyonun üzerinde BAĞ-KURlunun Sosyal Güvenlik Kurumuna borcu
vardır, 500 bin BAĞ-KURlu artık borcunu hiç ödeyememektedir.
Sayın
milletvekilleri, AKP iktidarları döneminde işler kötü gitmektedir.
2008 Ocak ayında 106.945 kişiye işsizlik ödeneği
verilirken, bu sayı 2009 yılında 306 bin kişiyi
aşmıştır. 2003 yılında 1 milyon 96 bin aileye 650
bin ton kömür yardımı yapılırken, 2009 yılında 2
milyon 240 bin aileye 2 milyon 170 bin ton kömür yardımı
yapılmıştır. Neredeyse her 7 kişiden 1i sosyal
yardımlarla yaşamaktadır. Eğer bu ülkede işler
hakikaten yolunda gitseydi altı yılda yardım yapılan aile
sayısı yüzde 100ün üzerinde artmazdı.
Sayın
milletvekilleri, insanlar iş yerlerini kapatırken, işini
kaybedip işsizlik ödeneği ile kömür ve gıda yardımları
ile yaşama savaşı verirken, milyonlar açlık ve yoksulluk
sınırının altında yaşarken AKP Hükûmetinin bu
bütçede verdiği rakamlar doğru değildir. Ekonominin iyi
gittiği de kuyruklu bir yalandır.
2011 bütçesinin
ülkemize hayır getirmesi dileğiyle yüce Meclise saygılar
sunuyorum. Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımının Dünya
Şampiyonluğunu kutluyorum. Saygılar sunuyorum efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Şafak.
Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı bütçe kanununun Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumu bütçesi
hakkında görüşlerimi bildirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, özelleştirme, sermaye piyasasının
geliştirilmesi, atıl tasarrufların ekonomiye
kazandırılması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman
yükünün azaltılması amacıyla yapılır. Nihai hedef,
devletin ekonomideki işletmecilik alanından çekilmesi ve elde
ettiği kaynakların altyapı yatırımları ve
halkın refah seviyesini artırmak üzere
kullanılmasıdır. Bu mantıkla yapılan
özelleştirmeye MHP de karşı değildir. Parti
programında özelleştirmeyle ilgili yaklaşımını da
net bir şekilde ortaya koyan MHP, üretim ve istihdam
artışını sağlayan, halka arz yöntemiyle yapılan
ve mülkiyetin tabana yayıldığı, satış sonucunda
bu kuruluşlarda çalışanların mağdur edilmediği
bir özelleştirme politikasını da her zaman desteklemiştir
ancak MHP özelleştirmeler sonucunda yeni tekellerin oluşması,
stratejik kuruluşların yabancılara satılması,
şeffaflıktan uzaklaşılması, kamu üzerinde yük
teşkil etmeyen kuruluşların satılmaması konusunda
hassastır. Bu hassasiyetler, başta AKP olmak üzere bazı
çıkar çevrelerini de rahatsız etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, AKP İktidarı döneminde yapılan uygulamalara
baktığımızda, özelleştirme, kendi deyimleriyle, tüccar
bir Başbakanın Babalar gibi satması. şeklinde
algılanmaktadır. Devletin malı haraç mezat bir şekilde,
ederi ne olursa olsun satılsın yöntemiyle kimi zaman ahbabı
yararına, kimi zaman da tamamen yabancılaştırma
şeklinde kullanılmaktadır.
Son dönemdeki
özelleştirmelere gelince: Herhangi bir master planı ve programı
olmadan günübirlik politikalarla yapılmaktadır. Özellikle ve
öncelikle kârlı kuruluşlar yandaşlara peşkeş
çekilmektedir. Özelleştirme sonucunda, bu kuruluşlarda
çalışanlar 4/C adı altında köleliğe itilmekte,
sesini çıkaranlar gazlı, coplu sıra dayağına
çekilmektedir, tıpkı Tekel işçilerinde olduğu gibi. Stratejik
kuruluşların neredeyse tamamının yabancılara
satıldığı görülmektedir. Canlı yayında,
şeffaflık iddiasıyla yapılan ihalelerin kapalı
kapılar ardında pazarlıklarla bitirildiği bilinmektedir.
Özelleştirmeleri iptal eden mahkeme kararları hiçe sayılmakta,
gerekirse yasa çıkarılarak hukuk devleti terk edilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi gelelim bu iddialarımızı
somutlaştırmaya: Türk Telekomun yüzde 55i 6,5 milyar dolara Oger
Telekoma satılmıştır. Bu satıştan hemen sonra
kurumlar vergisi yüzde 30dan yüzde 20ye düşürülerek Oger daha ilk günden
kâra geçmiştir. Şirketin sadece 2010 yılının dokuz
aylık döneminde açıkladığı net kârı 1,9
milyardır. Tekelin içki satış bölümü 292 milyon dolara
satılmış, alan firma aynı kuruluşu iki yıl içinde
810 milyon dolara başka bir firmaya satmıştır. Manisa
Mensucat Fabrikası 3,7 milyon dolara satılmış, alan firma
90 dönümlük arazinin 55 dönümünü 13,7 milyon dolara satmıştır.
Galataport ihalesinin kanunlara aykırı olarak Offer-Kutman grubuna
bedelinin de çok altında verildiği yargı kararıyla ortaya
çıkmış, ihale iptal edilmiştir. Seydişehir Alüminyum,
Başbakanın Rizeli arkadaşı Mehmet Cengize 2005
Haziranında 290 milyon dolara verilmiştir. Cengize Seydişehir
Alüminyumun yanında Oymapınar Santralinin de bonus olarak bedelsiz
devredildiği ortaya çıkınca Danıştay
satışı iptal etmiştir. Değer tespit raporuna göre 51,2
milyon dolarlık piyasa değeri olan SEKA Balıkesir 1,1 milyon
dolara Albayrak ailesine verilmiştir. Bursa İdare Mahkemesi
satışı iptal etmiş, Danıştay da bu kararı
yerindedir gerekçesiyle onaylamıştır.
TÜPRAŞ için
iki ihale yapılmıştır. Yapılan ilk ihalenin süreci
devam ederken Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın özel uçakla
Tataristana gittiği, ihaleyi kazanan Kanadalı firma yetkilileriyle
iki gece kaldığı ortaya çıkmıştır.
Yapılan ihalenin 10. İdare Mahkemesince bozulması üzerine ikinci
ihale yapılmış, TÜPRAŞın satış fiyatı
1 milyar dolardan 4 milyar dolara çıkmıştır.
Millî
Emlakın elindeki yüzlerce arsa, tarla ve arazi satılmaya
başlamış, Özelleştirme İdaresi dükkânı
kapatıp emlakçı tabelasını asmıştır. Bu
örnekleri çoğaltmak mümkün ama maalesef süremiz yetmiyor.
Şimdi, sekiz
yıldır özelleştirme adı altında yapılan bu
satışların yaklaşık bedeli 40 milyar dolardır.
Karşılığında ne üretim ne istihdam ne
yatırım, hiçbir şey yapılmamıştır. Sadece
borçların faizlerini ödemek için cumhuriyetin seksen yıllık
birikimi haraç mezat satılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan ve Sayın Bakanın
özelleştirme politikasının ekonomik boyutu budur. Şimdi
gelelim siyasi ve hukuki boyutuna: Hükûmet özelleştirme adı
altında yaptığı usulsüz satışların
yargı tarafından bozulmasından rahatsız olacak ki
Anayasanın 125inci maddesini referandum yoluyla değiştirip
yargı denetiminden kaçırmıştır.
Ayrıca,
sekiz yıllık İktidarınızda ranta dayanan
özelleştirme politikanız 2 bakanı görevinden etmiştir.
Ayrıca, 1 eski başkan, 1 enerji müsteşarı, 1 başkan
vekili, 4 başkan yardımcısı, 5 daire başkanı
ihalelere fesat karıştırmaktan dolayı ağır ceza
mahkemelerinde yargılanmaktadır.
Şimdi burada
Sayın Başbakana sormak isterim: Geçtiğimiz günlerde, haklarında
dava açıldığı için 3 generali açığa
aldınız. Bu takdirinizdir, kendinizce uygun gördünüz ve savundunuz.
Peki, özelleştirmede yaptıkları işler nedeniyle mahkemelik
olan üst düzey bürokratlarınızı neden görevden
almıyorsunuz? Yoksa bu bürokratlarla aranızda sen-ben-bizim
oğlan üçgeninde bir omerta anlaşması mı
bulunmaktadır?
Sayın
milletvekilleri, özelleştirme politikasına ilişkin
görüşlerimiz böyle. Gelelim Kamu İhale Kurumuna: İktidar
tarafından AB müktesebatına uyum bahanesiyle 14 defa
değişikliğe uğrayan Kamu İhale Kanunu sayesinde Kurum
çalışamaz hâle getirilmiştir. Uyum adı altında
yapılan her yeni düzenleme devlette mal ve hizmet alımındaki
şeffaflığı ve denetimi giderek
kısıtlamış, Kurumun görev alanı giderek
daralmıştır. Neredeyse bütün kamu kurumlarındaki
alımları Kamu İhale Kanunu kapsamının
dışına çıkaran Hükûmet, ihbar üzerine resen inceleme yapan
Kurumun elindeki bu yetkiyi de almıştır.
Netice olarak,
AKP döneminde Babalar gibi satarım. düşüncesi ile yürütülen
özelleştirmelerin, Oferleştirme, Albayraklaştırma ve
Tayyipleştirme hâlini aldığını görüyoruz ve MHP
olarak, yapılan tüm yanlışların hesabını
Sayın Başbakan, Sayın Maliye Bakanı ve ilgili yandaş
bürokratlardan sormaya da gün sayıyoruz.
Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyor, 2011 yılı bütçesinin
milletimize hayırlı olmasını diliyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Manisa
Milletvekili Sayın Erkan Akçay, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
gelir bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Muhterem heyetinizi partim ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
Vergi, bir
ülkenin en sağlıklı finansman kaynaklarından birisidir
ancak vergi gelirlerinin sağlıklı, düzenli ve yeterli olabilmesi
ve iyi bir vergilemenin yapılabilmesi için bazı önemli şartlar
vardır. Bunları, adaletli bir vergi sistemi, eşitlik, genellik,
verginin tabana yayılması, vergi mevzuatında sadelik, kayıt
dışılığın önlenmesi ve en önemlisi de, canlı
ve istikrarlı bir ekonomi olarak sayabiliriz. Sağlıklı ve
üretken bir ekonomik ortam yoksa, sağlıklı, yeterli, düzenli ve
adil bir vergi toplamak da mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, vergi ekonominin aynasıdır. Bu aynaya yansıyan
görüntüye baktığımızda ortaya çıkan manzarai umumiye
şudur: Başta ara malı üretiminde yaşanan sorunlar olmak
üzere üretimsizlik, işsizlik, yoksulluk, gelir
dağılımındaki adaletsizlik, vergi adaletsizliği,
kayıt dışı ekonomi, kamunun ve vatandaşın içinde
bulunduğu borçluluk, tasarruf açığı, cari işlemler
açığı, dış ticaret açığı, sosyal
güvenlik sistemi açığı, bütçe açığı ve kayıt
dışılık ülke ekonomisinin en karakteristik özelliklerinden
bazılarıdır.
Sekiz
yıllık iktidar dönemi göstermiştir ki AKP hükûmetleri bu
sorunların altından kalkamamış, çözüm üretememiş,
birçok sorunun daha da büyümesine yol açmıştır. Bu arada,
ülkemizi âdeta sömürge ülkesi hâline dönüştüren yabancılaşmayı
da gözden uzak tutmamak gerekmektedir. Borsamız, bankacılık ve
sigortacılık sistemimiz büyük şirketlerimizin önemli bir
kısmı, perakendecilik ve bilgi iletişim sektöründe yabancılaşma
oranı çok yüksek bir duruma gelmiştir. Bankalarımızın
yüzde 42si, sigorta şirketlerinin yüzde 63ü yabancıların eline
geçmiş, başta elektrik dağıtım şirketleri olmak
üzere kamu varlıkları satılmış,
vatandaşlarımız dünyanın en pahalı
akaryakıtını kullanmak zorunda
bırakılmıştır. Hükûmet ise yükselen enerji ve akaryakıt
fiyatlarında iki kuruşluk indirim için özel sektöre âdeta yalvar
yakar olmuştur.
AKP
hükûmetlerinin sekiz yıldır uyguladığı ekonomi
politikaları, Türkiyeyi üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir ortama
sürüklemiştir. Bunun üstüne, adaletsiz, eşitsiz, yerel ve küresel
ekonomik ilişkiler ağı, kaynakları ve sermayeyi kendine
çekmiş, milletimizin payına ise işsizlik ve yoksulluk
düşmüştür.
Bu ahval ve
şerait içinde Türkiye'nin gelir kaynakları ve vergi gelirleri de bu
sorunlarından nasibini almakta ve karşımıza çarpık bir
gelir tablosu ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde üretimin temel girdileri
üzerinden yüksek düzeyde vergi, resim, harç ve fon alınmaktadır.
Yüksek reel faizle istikrar sağlanmaya çalışılmaktadır.
Tasarruf oranının artırılması hedeflenmemektedir.
Hane halkı
borçlarının hane halkı geliri içindeki payı 2007de yüzde
31 iken, 2008de yüzde 34e, 2009da yüzde 37,7ye yükselmiştir.
Yurt içi tasarruf
oranları da 1998de yüzde 24 iken, 2008de yüzde 17ye gerilemiş,
2009 yılı içinde bu yurt içi tasarruf oranının yüzde 14,4e
gerilediği tahmin edilmektedir.
Serbest kur
politikası adı altında gerçekte baskılanmış bir
kur politikası uygulanmaktadır.
Cari açık
ile büyüme arasında yüksek olan ilişki daha da artırılmakta
ve krizlere açık bir yapı oluşturulmaktadır. Hâlâ
esaslı bir sanayi politikamız yoktur.
Enerji sektörü
özelleştirilirken devletin uzun vadeli planlayıcı ve
yönlendirici rolü terk edilmiş, enerjide dışa
bağımlılık cumhuriyet tarihinin rekorlarına
ulaşmıştır.
Tarım
sektörünün modern ekonomiye kazandırılması yönünde bir
girişim yoktur.
Sosyal güvenlik
açıklarının her yıl giderek artmasının önüne
geçilememektedir.
2011
yılı bütçesinin Hükûmet tarafından iddia edildiği gibi
büyümeyi hedefleyen, yatırımı yapan, reel kesimi destekleyen,
ekonomik ve sosyal kalkınmaya odaklanmış, toplumsal refahı
gözeten bir bütçe olduğuna ilişkin söylemleri kesinlikle doğru
değildir. Sekiz yıl boyunca benzeri hedefleri dillendiren AKP
İktidarının bunların hiçbirisine
ulaşamadığını üzülerek görüyoruz.
Hatırlanacak
olursa, 2010 yılı bütçe görüşmelerinde ekonomik krizin
etkilerini azaltmaya yönelik politikalara yer verilmediğini
vurgulamış ve eleştirmiştik ancak bu eleştirilerimiz
Hükûmet tarafından dikkate alınmamıştır.
Orta Vadeli
Program ile 2011 yılı bütçe gerekçesinde, bütçe gelirlerinin
enflasyon ve büyüme hedeflerine paralel artırılacağı
söylenmektedir. Orta Vadeli Programa göre, 2011 yılı büyüme hedefi
yüzde 4,5; enflasyon hedefi ise yüzde 5,3tür.
AKP Hükûmeti
tarafından halka sürekli büyüme masalları anlatılmaktadır.
İşsizlik artmış, cari açık artmış,
dış ticaret açığı artmış, kamunun ve
halkın borçları artmış, halk daha da yoksullaşmış,
yurt içi tasarruf oranları azalmış ama Büyüdük. diyoruz.
Büyüdüysek bu büyüme nereye ve kime gidiyor? Halka yansımayan,
kâğıt üzerinde kalan sanal bir büyüme söz konusudur. Bu büyümenin
ülke ekonomisine ve vatandaşa bir faydası olmamaktadır;
halkın yoksulluğuna, işsizliğine çare olmamaktadır.
Yanlış
politikalar, ülkenin sanayisini, üretimini, rekabet gücünü baltalamış
ve istihdamı bir virüs gibi eritmektedir. Ülkeyi sıcak paraya,
yabancı finans güçlerinin kısa vadeli menfaatlerine mahkûm
etmiştir. Ülkemizi bir ithalat cennetine çevirmiş, tüketimi
körüklemiştir. Ülkenin yetersiz tasarruflarının birikimine engel
olmuştur. Rekor düzeyde cari işlem açıklarına yol
açılmıştır. Ülkenin kaynaklarının
satılıp çarçur edilmesine, borçlarımızın günden güne
artmasına yol açmıştır. Ülke ekonomisini bir
kısır döngünün içerisine hapsetmiştir.
Vergi
gelirlerindeki artış beklentisi yüzde 10,5tur. Üretimde ve
istihdamda ciddi bir artış beklenmeyen ülkemizde enflasyon ve büyüme
oranının üzerinde vergi artışı öngörmek
mantıklı ve inandırıcı değildir. Vergi
gelirlerindeki 10,5 puanlık artış öngörüsü 2011
yılında dolaylı vergilerde ciddi artışların
olacağına işaret etmektedir.
Vergi gelirlerine
detaylı olarak bakıldığında, vergi gelirlerinin
artış oranının yüzde 2,8 ile yüzde 18 oranı
arasında değiştiği görülmektedir. Dâhilde alınan katma
değer vergisinin yüzde 2,8; özel tüketim vergisinin yüzde 7,7; kurumlar
vergisinin yüzde 10,7; ithalde alınan katma değer vergisinin yüzde
15,3; banka ve sigorta muameleleri vergisinin yüzde 18 artacağı
öngörülmüştür.
Gelir vergisinin
vergi gelirleri tahsilatı içindeki payı 2008 yılında yüzde
22,6 iken bu oranın sürekli düşerek 2011 yılında yüzde
20,4e gerileyeceği görülmektedir. Buradan da kayıt
dışılığın arttığı ve
istihdamın azaldığı anlaşılmaktadır. Hükûmet
büyümeyi ithalata, sıcak para ve cari açığa
dayandırdığı gibi vergi gelirlerini de ithalat üzerinden
alınan vergilere dayandırmıştır. Gerçek usulde, gerçek
kazanç üzerinden beyana dayalı vergi tahsil edemeyen, kayıt
dışılığın önüne geçemeyen Hükûmet milyonlarca
vatandaşın üzerindeki dolaylı vergi yükünü artırmaya devam
edecektir. Nitekim bu uygulamanın sonucunda 2008 yılında beyana
dayalı gelir üzerinden alınan vergiler ile mülkiyet üzerinden
alınan vergilerin toplamı olan dolaysız vergilerin vergi
gelirleri içindeki oranı yüzde 35 iken bu oran 2010 yılında
yüzde 31e düşmüştür. Buna paralel olarak dolaylı vergilerin
vergi gelirleri içindeki payı da yüzde 64,8den yüzde 69a
yükselmiştir. Bu durum ülkemizde verginin tabana
yayılmadığını, verginin adaletli
toplanmadığını göstermektedir. Dolaylı vergilerin
dolaysız vergilere oranına dünya örnekleri itibarıyla da
baktığımızda Türkiye'nin tam tersi durumu görürüz.
Örneğin, Fransada dolaysız vergiler yüzde 75, dolaylı vergiler
yüzde 25.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Sözlerime burada son verir, muhterem heyetinizi saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Maliye Bakanlığı ile Gelir İdaresi
Başkanlığının 2011 yılı bütçeleri üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıya selamlıyorum.
2011
yılı bütçesini görüştüğümüz bugünlerde dünyanın 2008
yılının son çeyreğinde başlayan krizden henüz tam
olarak çıkmadığını görüyoruz. Hükûmet,
gelişmiş ülkelerden krizden çıkış konusunda
ayrıştığımızı söylese de bizde de
kaygılar henüz sona ermiş değildir. Gelişmiş ülkelerin
kriz sırasında uyguladıkları genişletici maliye
politikaları sonucunda ortaya çıkan küresel likidite fazlası,
bulundukları ülkelerde reel faizlerin negatif olması, büyüme ve
krizden çıkış yönünde risklerin henüz sürmesi nedeniyle
aynı ya da daha fazla riskle karşılaşacak olsalar bile reel
getirisi yüksek olan ülkelere yönelmektedir. Bu ülkeler bizim de
aralarında bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerdir. Nitekim 2010
yılında ülkemize sıcak para olarak ifade edilen spekülatif
amaçlı sermaye girişi bu nedenle artmıştır. Artan cari
açığın spekülatif amaçlı gelen sıcak parayla finanse
ediliyor olması, sağlıklı bir finansman yöntemi
değildir. Sayın Bakanın Komisyonda cari açık ve
işsizlik dışında her şeyin iyi gittiğini
söylemesi manidardır. Bu iki şeyin kötü gitmesi, ekonomiyi
yönetemediğinizin acı bir itirafıdır.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı bütçesini görüştüğümüz
ortamı bu şekilde özetledikten sonra, Hükûmetin bugüne kadarki maliye
politikalarını değerlendirmek istiyorum. Hükûmetin bugüne
kadarki maliye politikalarının başarılı olup
olmadığını test etmede başvurduğumuz dokümanlar,
kalkınma planları, hükûmet programları ve Gelir İdaresi
Başkanlığının benimsediği stratejilerdir.
AKP Hükûmeti
işbaşına geldiğinde, 2001-2005 arasını kapsayan
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı yürürlükteydi. Bu
plan, kamusal harcamaların bütçe içine alınmasını, bütçe
dışı yeni fon kurulmamasını, mali disiplin
sağlanmasını, harcama reformunun hayata geçirilmesini, hesap
verme sorumluluğunun geliştirilmesini, denetim sisteminin
bağımsız çalışmasını ve performans
denetimine geçilmesini, vergi sisteminin basit ve anlaşılır hâle
getirilmesini, vergi kayıp ve kaçaklarının
azaltılmasını, verginin tabana yayılmasını, vergi
istisna, muafiyet ve indirimlerinin yeniden düzenlenmesini, vergi affı
uygulamasını gerektirmeyecek ortam oluşturulmasını ve
af beklentilerinin ortadan kaldırılmasını sağlayacak
düzenlemelerin gerçekleştirilmesini öngörmüştü.
Hükûmetin
uygulamaya koyduğu Dokuzuncu Kalkınma Planında ise kayıt
dışı ekonomiyi ödüllendiren, kamuya olan güveni sarsan ve
kayıt dışılığı özendiren her türlü af ve
borç yapılandırılması beklentisinin önüne geçilmesi hedefi
tekrarlanmıştı.
60ıncı
Hükûmet Programında da vergi politikalarının temel amacı
ekonomide kayıt dışılığın
azaltılması, daha basit, adil ve geniş tabanlı bir vergi
sistemi oluşturulması, damga vergisi başta olmak üzere işlemler
üzerinden alınan vergilerin kademeli olarak kaldırılması
şeklinde belirlenmişti.
Değerli
milletvekilleri, AKP döneminde belirlenen bu hedeflerden çoğunun
gerçekleşmediğini, hatta bazılarında hedeflerle taban
tabana zıt gelişmeler yaşandığını görüyoruz.
Ecevit
hükûmetleri döneminde bütçe dışı fonların büyük
kısmı bütçe kapsamı içine alınmıştı. AKP
döneminde ise özel hesap adı altında fon benzeri bazı
uygulamalarla yeniden bütçe dışına çıkılmaya
çalışıldığı, bazı gelir ve giderlerin de özel
yasalar çıkarılarak bütçeyle ilgilendirilmeden
muhasebeleştirildiğini görüyoruz.
Sekizinci Plan
döneminde harcama reformuna dayanak olmak üzere 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, muhalefetin de desteğiyle
yasalaşmıştı. Ancak Hükûmet, bu Kanunun mali disiplin için
öngördüğü birçok hükmüne uymamayı alışkanlık hâline
getirmiştir. Bu Kanunun mali disiplini hedefleyen ödenek aktarma
yetkisine ilişkin sınırlayıcı hükümlerinin bütçe
kanunlarıyla esnetilmesi bunların başında gelmektedir. Bu
Kanunun öngördüğü çok yıllı bütçelemede önemli olan Orta Vadeli
Program ve orta vadeli mali planlar zamanında yürürlüğe
konulmamıştır.
Yine bu Kanunun
ve kalkınma planlarının öngördüğü ve kıt kamu
kaynaklarının etkin ve verimli kullanılıp
kullanılmadığının denetlenmesini öngören performans
denetimi Sayıştay Kanunu değişikliğiyle tümüyle rafa
kaldırılmıştır. Bütün bunlar, hedeflenenin aksine mali
disiplinden hızla uzaklaştırılmakta olduğunu
göstermektedir.
Vergi denetiminde
koordinasyon sağlanamamış, tarafsızlık temin
edilememiş, denetim kapasitesi güçlendirilememiştir. Vergi
oranlarında bazı indirimler yapılmasına rağmen istisna
ve muafiyetler esastan ele alınamamış, vergi sistemi basit ve
anlaşılır hâle getirilememiş, vergilemede adaleti
sağlamaya, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına
almaya, vergiyi tabana yaymaya yönelik bir mesafe
alınamamıştır. Vergi affı uygulamasını
gerektirmeyecek ortam oluşturulmasını ve af beklentilerini
ortadan kaldırılmasını sağlayacak düzenlemeler
yapılamamıştır. Aksine 2003 yılında çıkarılan
Vergi Barışı Kanunu ve 2008 yılında kabul edilen
Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması
Hakkında Kanun ile vergiler ve kayıt dışı ekonomiyle
ilgili af beklentileri sürekli hâle getirilmiştir.
Peş
peşe yapılan ve af, uzlaşma veya vergi incelemesinden muaf
tutulma hakkı veren bu düzenlemeler de yetmemiş, son düzenlemenin
ardından henüz iki yıl geçmişken Hükûmet, ödenmeyen vergi ve
cezalarda tarihin en kapsamlı affını gündeme yeniden getirmek
zorunda kalmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin krize zamanında doğru teşhis
koyamaması nedeniyle borç batağına saplanan vatandaşın
bu bataktan bir an önce kurtarılmasını Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz Hükûmetten çok daha fazla istemekteyiz. Ancak Hükûmet bu af
tasarısının arkasına başka şeyleri de
taktığı için, yasalaşması gecikmektedir. Milletimiz
bilsin ki gecikmenin sebebi Hükûmetin iyi niyetten uzak, art niyetli tutumudur.
Değerli
milletvekilleri, yeniden, plan hedeflerine dönmek istiyorum. Elbette söz konusu
dönemde maliye politikası alanında bazı gelişmeler
olmuştur. 2001 krizinden sonra başlatılan faiz
dışı bütçe fazlasıyla kamu harcamaları kontrol
edilmeye çalışılmış, bunun sonucunda bütçe
açıklarının ve faiz giderlerinin gayrisafi yurt içi
hasılaya oranları tedricî olarak düşmüştür. Ancak, 2009
yılından itibaren yeniden artmaya başlayan bu oranların
tekrar düşüp düşmeyeceğini zaman gösterecektir. AKP döneminde
borç stokundaki artış, miktar olarak kendisinden önceki cumhuriyet
döneminde yapılan borç stokunu katlamış olmasına
rağmen, borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı dolar
kurunun düşük tutulması nedeniyle azalmıştır. Ancak,
önümüzdeki onlu yıllarda, faiz giderlerinin yanı sıra bütçeye
ikinci bir kambur daha bineceğini bugünden görmeliyiz. Bu kambur,
yap-işlet-devret modeliyle yaptırıldıktan sonra bedelsiz
olarak kamunun hizmetine sunulacak yatırımlar nedeniyle ortaya
çıkacaktır çünkü bu modelin öngördüğü yatırımın
bedeli, girişimciye, otuz kırk yıllık süre boyunca
bütçeden katkı payı adı altında ödenecektir. Bunun
anlamı Gelecekte tahsil edeceğimiz vergileri bugünden
harcıyoruz. demektir.
Değerli
milletvekilleri, burada da Gelir İdaresi
Başkanlığının 2007-2009 Strateji Planında
öngördüğü bazı değerlendirmelere girmek istiyorum. 2007
yılı esas alındığında, vergi gelirleri hâlâ OECD
ülke ortalamalarının 12,1 puan altında olduğuna göre,
toplumsal refahın artırılmasını sağlayacak ölçüde
yeterli gelir toplandığı söylenemez. Bu sonuçta, vergi
oranlarının düşüklüğünden çok, kayıt
dışı ekonominin kayıt altına alınamamasından
kaynaklanan verginin tabana yayılamaması etkili olmaktadır.
Vergilerin toplumu oluşturan kişiler arasında hak ve adalete
uygun biçimde dağıtılması vergilemede adalet ilkesinin
gereğidir. 2002 yılında yüzde 64,3 olan dolaylı vergi
oranının 2010 yılında 67,6ya çıkması, herkesin
mali gücüne göre vergilendirilmediğini göstermektedir. Böyle bir durumda adil
bir vergilemeden söz etmek mümkün değildir. Medya örneğinde
olduğu gibi vergi incelemelerine yürütmenin gölgesinin düşmesi
tarafsızlık ilkesinin zedelendiğini ortaya koymaktadır. Bu
tür sakıncaların tekrarlanmaması için vergi idaresinin özerk bir
yapıya kavuşturulması kaçınılmaz görülmektedir.
Getirilen risk esasına dayalı denetime siyasi müdahalenin
önlenememesi vergilemede tarafsızlık ilkesine zarar verecektir.
2002
yılında Gelir İdaresi harcamalarının vergi gelirlerine
oranı binde 7,2 iken 2009 yılında bu oran binde 8,2ye
çıkmıştır yani vergilemede tasarruf ilkesine uymada
kötüleşme olmuştur. Mükelleflere verilen hizmet kalitesini sürekli
iyileştirmek ve yeni hizmet seçenekleri geliştirmek hedefiyle ilgili
olarak mükellef beklenti, öneri ve görüşlerinin yeterince tespit edilip
dikkate alındığı söylenemez. Toplumun tüm kesimlerine vergi
bilincinin artırılması hedefi doğrultusunda mesafe
alınamamıştır. Kayıt dışı ekonominin
büyüklüğünün ölçülerek sektörel dağılımlarının ve
sebeplerinin tespiti hedefi gerçekleştirilememiştir. Vergi ve
diğer mali yükümlülüklerin zamanında ödenmesini sağlamak
amacıyla etkin bir cebrî tahsilat sistemi kurulamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, 2009 yılı verilerine göre Maliye
Bakanlığı kadrolarında doluluk oranı merkez
teşkilatında yüzde 41, taşrada yüzde 55tir. 25 Ekim 2010
itibarıyla maliye müfettişleri kadrolarının sadece yüzde
33,2si, hesap uzmanları kadrolarının yüzde 26,9u, gelirler
kontrolörleri kadrolarının yüzde 40ı ve vergi denetmeni
kadrolarının da yüzde 28,3ü doludur. Toplam 14.168 denetim
elemanı kadrosundan 10.041 adedi boştur. Yani Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Hükûmete denetimin kapasitesini artırmak üzere istediği
kadroları vermiş ancak Hükûmet bu kadroları doldurup nitelikli
denetim elemanı yetiştirmede yetersiz kalmıştır. 2009
yılı mükellef sayılarında 2002 yılına göre gelir
vergisinde yüzde 2,7; basit usulde vergilendirmede 8,8 ve KDVde 22,1lik
azalış dikkat çekmektedir. 2003 yılında yüzde 88 olan
tahsilat tahakkuk oranı, 2009 yılında yüzde 82,1e gerilemiştir.
2002 yılında iadelerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
yüzde 1,6 iken 2009 yılında bu oran 2,6ya
çıkmıştır.
Değerli
milletvekilleri, vergi mahremiyeti ile saydamlık arasında uygun bir
denge mutlaka kurulmalı, vergi mahremiyetine sığınarak saydamlık
ve hesap verilebilirlikten kaçınılmamalıdır. Son
düzenlemelerde denetim raporlarının
hızlandırılmasında denetim elemanlarının vergi
mevzuatını yorumlama inisiyatifin ellerinden alınması
doğru olmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, son yıllarda hem kurum içinde hem de kurumlar
arasında maliye personeli aleyhine ortaya çıkan ücret
eşitsizlikleri, bu personelin motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Maliye
personelinin ücretleri hak ettikleri düzeye mutlaka çıkarılmalıdır
diyor, bütçelerin hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; efendim, grubum adına, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumu üzerindeki
görüşlerimizi açıklayacağım.
Ama konuya
girmeden, Başbakana, her yıl yaptığım gibi, bir
düzeltmeyi yaparak başlayayım ve Genel Kurulu aydınlatma
görevimizi sürdürelim. Başbakan her bütçe görüşmesinde burada bize
bir IMF hikâyesi anlatıyor. Bu IMF hikâyesine göre diyor ki, bakın,
geçen sene söylediğini söyleyeyim: Biz 21,5 milyar dolar borçla devraldık
IMFden, ödedik ödedik, şu an 8 milyar borcumuz var. Muhalefet
borçlandı, biz ödedik. Biz masaya adam gibi otururuz. diye geçen sene bu
lafı etmişti.
Biz burada bir
hafta sonra çıktık, bunun külliyen gerçek dışı
olduğunu anlattık. Şuydu gerçek: AKP iktidara geldiğinde
13,9 milyar dolarlık bir IMF borcu vardı, 23,5 değil yani.
Kaldı ki AKP döneminde bunlar artmıştı yani AKP net
borçlanmaya devam etmiş, IMF borcunu kullanmıştı, 2004te
örneğin 18,4e çıkmıştı. Tabii daha sonra azaldı,
net borç ödeyicisi olduğumuz için.
Bu sene ne görüyoruz?
Bu sene Başbakan 13 Aralık 2010 tarihinde geldi burada dedi ki,
23,5u düzeltti, bakın ne dedi, aynen söylüyorum: Ben burada size bir
şey söyleyeyim, göreve geldiğimizde Türkiye'nin sadece IMFye olan
borcu 26,5 milyar dolardı. Ha, bu 26,5 milyar doların şu anda
kalanı da 6 milyar dolar. dedi.
Sayın Maliye
Bakanı orada, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı dışında herhâlde Hazineden
temsilciler de vardır. Yani Başbakan bilgileri nereden alıyor
Allah aşkına? Hazine Başbakanlığa bağlı
değil mi? Yani nasıl oluyor da burada milletvekilleri böylesine
çarpık
Benim yalan demeye dilim varmıyor, yani bir Başbakan
yalan söyler mi söylemez mi onu sizin takdirinize bırakıyorum.
Milletin aldatılmasına artık bir son vermek gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi bu özelleştirme meselesine gelelim.
Özelleştirme gelirleri 2011de ne olacak? Yani geçen yıl, 2009
Yıllık Ekonomik Raporda en azından bize bilgiler veriliyordu.
Bu yıl Yıllık Ekonomik Raporda 2010a ilişkin -bize
sunulan, milletvekillerine, bütçe gerekçesiyle birlikte- özelleştirmenin
adı yok, hiç bahsedilmiyor, hiçbir veri yok. Geçen yıl en
azından şunu öğrenmiştik: Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının yaptığı özelleştirmeler
haricinde, ki bu yıl 33 milyar dolardır AKP döneminde yapılan,
daha önceki 8 milyar dolarla birlikte toplam 41 milyar dolardır. Geçen
yıl şunu söylüyordu: Bir 10 küsur milyar dolar da
Ulaştırma Bakanlığının ve TMSFnin
yaptığı özelleştirmeler var. Oradan o bilgiyi almıştık.
Peki, bu sene
Bu sene hiçbir şey yok, ara tara hiçbir şey yok. Bu
arada ben bu yılın şubat ayında bir yazılı soru
sordum Özelleştirme İdaresine, tabii ilgili Başbakana. Dedim ki;
nedir bu, bunların bir dökümünü verin bize. TMSFnin
yaptığı özelleştirmelerin yani kendi elindeki varlık
satışlarının, Ulaştırma Bakanlığının,
şu otoyoldur, limandır, vesaire satış, bunları bize
bir verin. Çıt yok. Şubat ayından beri bekliyorum, şubat
ayından beri çıt yok. Yani, bu nasıl şeffaflıktır,
bu nasıl kamu yönetimidir? Biz, eğer burada milletvekillerinin
denetleme hakkını sınırlandırırsak, bunun
adı ikinci sınıf demokrasi standardıdır. Buna
eğer layık görüyorsanız kendinizi, buyurun bu yola devam edin.
Bakın,
burada özelleştirme konusunda değerli arkadaşlarım benden
önce anlattılar. Yani, TÜPRAŞ özelleşmesinden tutun SEKAya
vesaireye bir yığın şey var. WikiLeaks belgelerinde dile
getirildi TÜPRAŞın birinci özelleştirilmesi meselesi. 1,3
milyar dolara yüzde 67si satılırken tam bir peşkeş, tam
bir yağma, tam bir soygun yapılırken, sonuna kadar da direndiler
ama olmadı, yargı orada müdahale etti ama bu gerçekleşmiş
olabilirdi.
Değerli
arkadaşlarım, bu tür talanlara acaba bir son verecek miyiz, yoksa
daha da bu talanları artıracak bir yönde mi gidiyoruz? Bakın,
şimdi bu talanları daha da artıracak bir yönde gittiğimizin
birkaç tane size işaretini vereyim. Bunlardan bir tanesi Anayasa
değişikliğidir. Referandum paketinde Anayasaya koyduğunuz
hükümle yerindelik denetiminin yapılmasını kamu
çıkarlarını, kamu yararını korumak açısından
ortadan kaldırdınız. Bu Anayasanın en önemli hükümlerinden
biri buydu, en zararlı hükümlerinden biri buydu bu paketin ve artık
yerindelik denetimi yapılamaz durumda.
Şimdi, torba
yasayla -bir torba yasa var biliyorsunuz şu an alt komisyon
çalışıyor, bu torba yasayla- bunu daha da genişletmeye,
yargı dışına nasıl çıkarırız bütün
bunları, bu talan düzenini, onun hesaplarını yapıyorsunuz.
Torba yasa dediğiniz nedir? Torba yasa, 165 sayfadan oluşan,
gerekçeleriyle beraber, bir yasa, tam bir torba. Bu torba içinde çok şey
var; emek aleyhine getirilen çokça düzenleme var ama özelleştirmeyle
ilgili çok ilginç bir şey var. 93üncü maddesinde bir geçici madde
ekleniyor ve özelleştirme işlemleriyle ilgili yargı
tarafından alınan yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının
Özelleştirme İdaresi Başkanının yerine getirmemesinin
önü açılırken, idarenin ilgili davadan feragat edebilmesi
sağlanıyor.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Oyan, onu çıkardık.
OĞUZ OYAN
(Devamla) Çıkar çıkarma, bunu getirmiş olmak, bu yağma
düzenini sorgu sual olmaksızın getirmek bile bir önemli ayıptır
bu grup açısından, iktidar grubu açısından, keza tabii
Hükûmet açısından. Yani bu öyle bir şey ki, yani bunu getirerek
şirkete özel, yani yürürlükte olan birtakım özelleştirme davalarını
düşüren bir şey. Kaldı ki Seydişehir Eti Alüminyumu,
TÜPRAŞın işte yüzde 14,76; Global Menkul ve Oferleri, keza
gene liman özelleştirmelerini, Balıkesir SEKAyı, bütün
bunları aslında yargı süreçleri dışına
taşımak, ben yaptım oldu, fiilî durum yaratmak ve talanı
meşrulaştırmak amacına yönelik oluyor.
Kamu İhale Kurumuyla
ilgili birkaç şey söyleyeyim. Bir kere Kamu İhale Kurumu ve Kamu
İhale Kanunu konusunda yapılanlar aslında tam bir yüz
karası. Bu 4734 sayılı Kamu İhale Yasası ile 4735
sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası 2003 ile 2008
arasında tam 18 kez değişti, tam 18 kez ama bu yetmedi,
şimdi bunu yeniden değiştirmeye hazırlanıyorsunuz ve
buradaki herhâlde çok iştah kabartan pastaları o bildiğimiz,
eskiden biz buna iş adamı-siyasetçi-bürokrat derdik, şimdi
tarikat-bürokrat-siyasetçi diyebiliriz, böyle bir üçgen içinde bu ihaleleri
nasıl yönlendirebiliriz aşamasına gelmiş bulunuyorsunuz.
Bakın
TEPAVın yaptığı bir araştırmaya göre 2008
itibarıyla toplam kamu harcamalarının, ihaleye konu olan
harcamaların yüzde 22si, 23ü açısından bakınca 48 milyar
dolarlık bir büyüklükten bahsediyoruz. 48 milyar dolarlık büyüklük
çok önemli. Hadi istisnaları ve doğrudan teminleri bir tarafa
bırakalım, 14 milyar dolardan aşağı olmayan bir
pastadan bahsediyoruz. Yani çok iştah kabartıcı bir pasta. Yani
bunu acaba nasıl biz ihale düzenlemeleri dışına
çıkarırız veya mevcut ihale düzeneklerine kendimize göre daha
kestirme yollara yönlendiririz?
Bunun anlamı
şudur: 18 kez değiştirdik biz bu Kamu İhale Kanununu ama
bu bizim için gene de bir ayak bağıdır, hiç olmasa daha iyi
olurdu. Hiç olmaması için ne yapıyorsunuz? Mesela, Kamu İhale
Kanununa tabi değildir diye kırk beş tane yasa
çıkardınız bu dönemde. Kırk beş yasa, Petrol
Yasası, bilmem ne dâhil, Kamu İhale Kanununa dâhil değil. Bu da
yetmiyor, yeniden değiştirmek istiyorsunuz. Yeniden nasıl
değiştireceksiniz?
Bir tane de yeni
bir taslağınız var, çok ilginç, birkaç kelime edeyim: Kamu
Alımları ve Sektörel Alımlar ile İmtiyaz İhaleleri
Hakkında Kanun Tasarısı taslağınız var. Bu, tüm
alımları üç gruba ayırıyor, yani kamu alımları,
sektörel alımlar ve imtiyaz ihaleleri. Bu, her grubu da kendi içinde alt
gruplara ayırıyor; tam bir keşmekeş, tam bir kargaşa,
içinden çıkılmaz bir durum, yani denetimsiz, istismara açık bir
kargaşa düzeni. Şimdi, hangi ihalelerde kamu alımı,
hangilerinde sektörel alım olacağı konusu açık değil,
karmakarışık. Bu, bilinçli bir bulanıklık yaratma
anlayışıdır. İstisnaları da çok anlamlı.
Bakınız, bir tane örnek vereyim: Bu düzenlemenin 4üncü maddesinin
birinci fıkrasının (d) bendine göre, yabancı bir ülkeyle
yapılan anlaşmaya farklı bir alım usulü konularak istisna
kapsamına alınabileceği öngörülüyor. Yani, Rusya ile nükleer
santral ihalesi yapıyorsunuz. Bunu burada yasaya bağladınız
geri dönmesin, bir şey olmasın diye. Şimdi, artık buna da
gerek kalmayacak, istediğiniz kadar, istediğiniz ülkeyle, hatta
birden çok ülkeyle bir anlaşma yapacaksınız ve diyeceksiniz ki:
Bu, istisna kapsamındadır. Yani, önce anlaş, sonra ihalesiz
ihaleyi kap. Bunun anlamı bu; önce anlaş, kiminle anlaşacaksan,
sonra ihalesiz ihaleyi kap. Ha, buradan hemen göndermeyi yapalım, bunun
örneğini gördük. TÜPRAŞın birinci özelleştirmesi bunun çok
tipik örneği; 1,3 milyar dolara adresi bir posta kutusundan ibaret bir
şirkete sattınız önce ama o döndü yargıdan. Şimdi
diyorsunuz ki: Bu, yargıdan dönmesin. Nasıl dönmesin? Ee, ben
böyle bir kanun çıkarırım, buna istisna hükmü getiririm veya
yabancı ülkeyle olduğunda bu girmez. Ne güzel değil mi, böylece
dikensiz gül bahçesini oluşturursunuz! Sayın Hasan Gül
alınmasın, dikensiz gül bahçesi derken, o Gül gider, başka Gül
gelir, dikensiz gül bahçeleri devam eder.
Şimdi,
bakınız, bu Kamu İhale Kurumu da, çok ilginç bir şekilde,
bu taslağa göre üye sayısı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Efendim, bütçe münasebetiyle almış olduğumuz karar var, hiç söz
uzatmıyoruz.
Teşekkür
ederim.
OĞUZ OYAN
(Devamla) Peki, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Mustafa Özyürek, İstanbul Milletvekili.
Sayın
Özyürek, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına gelir bütçesi
hakkında görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, vergi sistemimizle ilgili Anayasamızda bir temel
hüküm var. Anayasamızın 73üncü maddesi der ki: Vergi mali güce
göre alınmalıdır. O nedenle, vergi sistemini değerlendirirken
bu ilkeyi göz önünde bulundurmak lazım. Bu ilke açısından
baktığımızda, bizim vergi sistemimizde mali güce göre
alınan vergilerin düşük, küçük, buna karşılık, tüketim
üzerinden alınan, adaletsiz olduğu herkes tarafından kabul
edilen dolaylı vergilerin yüksek olduğu görülecektir. Nitekim -birkaç
puan her zaman oynayabilir ama- yüzde 70ler civarında bir dolaylı
vergi, yüzde 30lar civarında bir, dolaysız, doğrudan
alınan vergi söz konusu.
O nedenle,
Hükûmet sürekli dolaylı vergilere yüklenmek suretiyle vergi
politikasını götürmektedir, özellikle seçtiği alanlar petrol
ürünleridir, sigaradır, içkidir.
Dünyanın en
pahalı benzini değerli arkadaşlarım, Türkiyede
satılmaktadır. Çünkü Türkiyede akaryakıt üzerinden, benzin
üzerinden astronomik özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi
alınmaktadır ayrıca özel tüketim vergisi üzerinden de yüzde 18
katma değer vergisi alınmaktadır. Hükûmet 2011 yılında
61 milyar lira ÖTV almayı planlıyor. Bunu nereden alıyor? Daha
çok benzin üzerinden, akaryakıt üzerinden alıyor. Akaryakıt
üzerinden alınan vergiler, özel tüketim vergisi ve katma değer
vergisi toplam vergi gelirlerinin yüzde 15ine ulaşıyor. Alkollü
içkiler üzerinden çok yüksek vergi alınıyor ve sigara üzerinden çok yüksek
vergi alınıyor.
Sayın Maliye
Bakanı bir konuşmasında demişti ki: Biz, halkın
sağlığını düşündüğümüz için alkollü içkiler
üzerinden yüksek vergi alıyoruz. Sayın Bakan bu
değerlendirmesiyle alkollü içkileri, içecekleri eroin konumuna
getirmektedir. Yasaklamaya cesaret edemedikleri içkiyi zam üstüne zam yaparak
kullanılamaz hâle getirmeye çalışmaktadırlar.
Değerli
arkadaşlarım, vergi sistemimizdeki bu bozukluğun temel nedeni
kayıt dışılıktır. Çünkü kayıt
dışılık çok yüksek olunca, vergi kayıp ve
kaçağı çok yüksek olunca, Hükûmet, gelir vergisini yeteri kadar
tahsil edemiyor, kurumlar vergisini yeteri kadar tahsil edemiyor ve
dolaylı vergilere yüklendikçe yükleniyor.
Değerli
arkadaşlarım, kayıt dışılık bir ülkenin
gerçekten ekonomik sistemini tahrip eden bir durumdur. Eğer ekonominizin
yüzde 40lar civarında bir kayıt
dışılığı varsa sizin
kullandığınız parametreler, büyüme gibi, istihdam gibi
parametrelerin hiçbir değeri yoktur çünkü bu rakamların önemli bölümü
tahminden ibarettir, gerçek bir hesaplama yapamazsınız. Ayrıca,
kayıt dışılık rekabeti önleyen bir olgudur çünkü vergi
ödemeyen bir işletmeyle vergisini kuruşuna kadar ödeyen bir
işletmenin rekabet etmesi söz konusu olamaz.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet kayıt dışılıkla
mücadele noktasında hiçbir ilerleme göstermemiştir. Sürekli
kayıt dışılıkla mücadele için planlar, programlar
hazırlandığı iddiası ortaya atılmakta ve son
olarak da yeni bir revizyonla kayıt dışıyla mücadele
programının ilan edileceği söylenmekte ise de şu ana kadar
açıklanan bir program yoktur. Olsa bile işin özüne girmeden,
ekonomiyi bütün sektörler itibarıyla, bütün kanunları gözden
geçirerek kayıt dışılıkla mücadele eden bir
anlayışla yönetmeden kayıt dışılıkla
mücadele edemezsiniz. Kayıt dışılıkla mücadele tabii
sadece Maliye Bakanlığının, vergi sistemimizin sorunu
değil ekonomimizin bir sorunudur. Kayıt dışılıkla
mücadele edebilmek için kayıt dışı çalışan
sektörlere diyet borcunuzun olmaması gerekiyor. Ama AKP kayıt
dışı sektörlerden beslenen bir partidir, bir iktidardır.
Onun için, kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmesi
beklenemez, söz konusu olmaz fakat Kayıt dışıyla mücadele
etmiyoruz. denilemeyeceği için de sürekli halkı oyalayan
açıklamalar gündeme getirilir.
Değerli
arkadaşlarım, vergi sisteminde kanunların adil, uygulanabilir
olmasının yanında vergi idaresinin güçlü, etkin olması
gerekir, vergi denetiminin etkin ve tarafsız olması gerekir. Vergi
idaremiz ne yazık ki yeni bir kanun çıkmasına rağmen,
Gelirler Genel Müdürlüğünü Gelir İdaresi Başkanlığına
dönüştürmemize rağmen yeterli etkinliğe, güce
ulaşamamıştır. Vergi denetiminin
yansızlığı söz konusu değildir. Çünkü bütün
sektörlerde, bütün iş dünyasında vergi denetiminin keyfî olarak
kullanıldığı, partizan bir şekilde
kullanıldığı, belli kesimleri susturmak için
kullanıldığı bilinmektedir. Bir büyük kuruluşumuzun,
bir sivil toplum örgütümüzün başkanı demişti ki: Ne zaman
Hükûmeti eleştirsek vergi denetçileri kapıda görünüyor.
Ve gene büyük bir
medya kuruluşu vergi incelemeleriyle etkisiz hâle getirilmiştir.
Orada en büyük rakamı, hisse senedi alışverişinde uygulanmış
olan katma değer vergisi oluşturmaktadır. Biz, bu incelemelerden
sonra çeşitli şekillerde yaptığımız
açıklamalarda ve burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde de ifade
etmiştik ki bu raporlar dayanaktan yoksundur, yargıdan geri döner.
Nitekim, hisse senedi satışından katma değer vergisi
alınmasına dönük raporlar yargıdan dönmüştür ancak o
kuruluş, o büyük medya kuruluşu icra takipleriyle, çeşitli
baskılarla etkisiz hâle gelmiş, âdeta susturulmuştur. Onun için,
yargı bağımsızlığı kadar vergi denetiminin
bağımsızlığı da önemlidir.
Eğer siz,
vergi denetimini bağımsız, tarafsız hâle getirmezseniz,
bunu keyfî şekilde kullanırsanız o ülkede özgürlükten,
girişim özgürlüğünden, teşebbüs özgürlüğünden
bahsedemezsiniz. Bugün bütün iş dünyasına müthiş bir vergi
korkusu hâkimdir. Niçin? Çünkü vergi denetimi son derece keyfî, son derece
partizan amaçlarla kullanılmaktadır.
Ve yargı
Denilebilir ki: Maliye vergi inceleme elemanları yanlış yaparsa
yargı var. Ama ne yazık ki bu Anayasa referandumundan sonra yargının
da bütünüyle Hükûmetin emrine girdiğini biliyoruz, görüyoruz. Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulunun yeni yapısı, orada yapılan
atamalar göstermiştir ki bütünüyle yargı, vergi mahkemelerinde
görevlendirilecek hâkimler, Danıştayda vergiyle ilgili konularda
çalışacak hâkimler, artık bundan böyle Hükûmetin keyfine,
isteğine göre görevlendirilecektir.
Değerli
arkadaşlarım, vergi sistemini tahrip eden önemli olgulardan biri de
sık sık çıkarılan vergi aflarıdır. AKP 2003
yılında naylon faturacıları affederek yola çıktı,
şimdi sürekli yeni yeni vergi afları getiriyor. Şu anda Türkiye
Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen bir torba yasada
yeniden yapılanma yani vergi borçlarının ve sosyal güvenlik
primlerinin yeniden yapılandırılması öngörülüyor. Biz vergi
aflarının doğru olmadığını bilmemize
rağmen, bunun piyasanın, esnafın, tüccarın ihtiyacı
olduğunu düşünerek destek olacağımızı söyledik.
Biraz önce Değerli Arkadaşım Harun Öztürkün de söylediği
gibi 21 maddeden oluşan bu Yeniden Yapılandırma bölümünü
ayırın, bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirelim.
dedik ama iktidar çoğunluğu buna yanaşmadı çünkü o 21
maddelik yeniden yapılandırmayı, affı kullanarak pek çok
konuyu bir torba yasa hâlinde topladı ve birlikte bunu çıkarmaya çalışıyor.
Ama temmuz ayından beri de iş dünyası esnafıyla,
tüccarıyla, sanayicisiyle bu yeniden yapılanmayı bekliyor. Ama
bir yandan hacizler devam ediyor, bir yandan vergi incelemeleriyle af etkisiz
hâle getirilmeye çalışılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, AKP belediyeleriyle çok övünür. İstanbul
Belediyesiyle ilgili bir haber var. Belediye gerçi yalanladı ama o haberde
deniliyor ki, Guardiyan gazetesindeki haberde: İstanbul Belediyesi
Avrupada uçurumun kenarında olan beş kentten biri. Şimdi,
belediye yalanladı, onu gördük. Ama ben Maliye Bakanından sormak
istiyorum ve öğrenmek istiyorum: İstanbul Belediyesinin ne kadar
borcu var? İstanbul Belediyesinin nerelere borcu var? Bunları
konuşmamız lazım çünkü İstanbul Belediyesinin
icraatlarını gerek Başbakan gerek AKP sözcüleri öve öve
bitiremezler. Tabii bir şeyler yapılıyor ama buna
karşılık da belediye iflas noktasına gelmiş.
Değerli
arkadaşlarım, Ankara Belediyesi, çok büyük borcu olmasına
rağmen çeşitli kanunlarla, yargıya gitmek suretiyle bu borcunu
ödemez. Gene torba yasa nedeniyle dün komisyonda görüştük. 4,4 milyar lira
Ankara Belediyesinin borcu var, bunun -torba yasa geçerse- 1,3 milyar
lirası silinmiş, kaldırılmış oluyor. Peki, bütün
belediyeler zamanında borcunu öderken Ankara Belediyesi niçin
zamanında borcunu ödemiyor, niçin diğer belediyelere uygulanan
yöntemler Ankara Belediyesine uygulanmıyor? Bunların
açıklanması ve bilinmesi lazım.
Değerli
arkadaşlarım, İstanbul Belediyesinin borçlarıyla ilgili
acaba yeni bir kanun çıkacak mı, yeni bir uygulama yapılacak
mı? Bunları da hep birlikte görmemiz, bilmemiz lazım.
Vergi sistemiyle
ilgili bir diğer önemli müessese muhasebecilik ve mali müşavirlik
mesleğidir. 1989 yılında ilgili yasa çıkmış
olmasına rağmen Hükûmetin yeteri kadar ilgilenmemesi nedeniyle mali
müşavirlik mesleği tam, etkin bir şekilde ne yazık ki
kullanılamamıştır. Verilmiş olan yetkiler, Vergi Usul
Kanununda mevcut olan yetkiler uygulanmadığı gibi,
camianın 80 bin kişiyi bulan TÜRMOB camiasının taleplerine
cevap verilmemekte ve bu camia hak ettiği yeri alamamaktadır.
Eğer bu camiaya yeteri kadar yetki verilse, güç verilse vergi denetiminde,
vergicilikte önemli bir mesafe alınmış olur ama Hükûmet ve
Maliye Bakanlığı hem kendisine verilen yetkileri
kullanmıyor hem de bu yetkileri bir türlü devretmiyor. Eğer bu
yapılmış olsa, malî müşavirlik müessesesi etkin bir
şekilde değerlendirilmiş olsa inanıyorum ki vergicilikte
çok önemli mesafe alabiliriz.
Ben bu
düşüncelerle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özyürek.
AK PARTİ
Grubu adına ilk konuşmacı Balıkesir Milletvekili
İsmail Özgün.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Özgün,
süreniz beş dakika.
AK PARTİ
GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Maliye Bakanlığı önemli bir bakanlık.
Görevlerine şöyle bir baktığımız zaman, gerçekten,
görevleri itibarıyla en köklü, en öncü kuruluşlarımızdan,
bakanlıklarımızdan birisi olarak görüyoruz ve güçlü de bir
geleneğe sahip bir bakanlığımız. Ta Osmanlıdan
günümüze kadar geçen yüz elli yıllık -aşağı
yukarı- bir süreç içerisinde ülkemizin gelişmesine, kalkınmasına
bugüne kadar önemli katkıları olmuş bir
bakanlığımız. Bakanlığımızın tabii
en önemli görevlerinden birisi bütçeyi hazırlamak. Bütçeyi Meclise sunmak
ve bütçeyi uygulamak gibi çok önemli bir görevi var. Aynı zamanda maliye
politikalarının belirlenmesi, gider politikaları, harcama
politikaları, bunların hepsinin belirlenmesinde çok önemli
katkıları ve görevleri olan bir bakanlığımız.
Yine, devlet hesaplarını tutmak, devlet mallarını idare
etmek gibi önemli görevleri var.
Maliye
Bakanlığımız bu görevlerini, geçtiğimiz sekiz
yıllık süreç içerisinde gerçekten büyük bir performans göstermek
suretiyle bugüne kadar görevini başarıyla sürdürmüştür. Hâlbuki
geçtiğimiz dönemlere, AK PARTİ hükûmetlerinden önceki dönemlere
baktığımız zaman bu konuda önemli
sıkıntılar, ülkemiz, yaşamıştır. O
dönemlerde Maliye Bakanlığının kamu maliyesinin görevini
tam olarak yerine getirmemesinden dolayı da önemli ekonomik
sıkıntılar, önemli problemlerle ülkemiz karşı
karşıya kalmış, o dönemlerde mali disiplin
sağlanması çabaları görülmüştür ancak onlar mali disiplini
sağlayacağız diye hizmetleri daraltmış,
harcamaları kısmış ve mali yükler de giderek o dönemlerde
artmış ve büyük krizlerin içerisine halk girmiş, krizlerin
faturası da ne yazık ki halka çıkarılmıştır.
Oysa Hükûmetimiz döneminde görülmüştür ki mali disiplin
sağlanması konusunda gerçekten büyük başarı orta yere
konulmuş ve mali yükler hafifletilmiş ve bütçe konusunda da önemli
gelişmeler kaydedilmiştir.
Hükûmetlerin veya
Maliye Bakanlığının başarısını neye
göre tespit edeceğiz diye baktığımız zaman, bu konuda
iki önemli göstergeden söz etmemiz mümkündür. Bunlardan birisi bütçe
dengesidir, diğeri de faiz dışı fazla dengesidir.
Şimdi, buna bir baktığımız zaman AK PARTİ
Hükûmeti döneminde bütçe dengesinde 2002 yılında yüzde 11,5 olan
bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
2010 yılında yüzde 4 olarak gerçekleşeceği beklenmektedir.
Bu çok önemli bir gelişmeye, değerli arkadaşlar, işaret
etmektedir. Yani bu rakam bize bütçe açığımızın giderek
azaldığını göstermektedir, yani giderek artık denk
bütçe yapma noktasına doğru gittiğimizi bize göstermektedir.
Diğer önemli bir gösterge de faiz dış fazla dengesidir. Buna da
baktığımız zaman, 2002 yılında yüzde 3,3 olan
faiz dışı fazlanın gayrisafi yurt içi hasılaya olan
oranı 2010 yılında yüzde 0,5 olarak gerçekleşeceği
görülmektedir. Bu da bize bütçe üzerindeki faizin baskısının
giderek azaldığını göstermektedir. AK PARTİ Hükûmeti
bütçeyi borç faizinden, borç faiz sarmalından kurtarıyor. Bu, bunu bize
gösteriyor. 2002 yılında faiz giderlerinin bütçe içerisindeki
payı yüzde 43 iken, yaklaşık bütçenin yarısı faize
giderken 2011 yılında hedef yüzde 20 olarak orta yere konmuştur.
Yani geçtiğimiz o 2002 yılından önceki hükûmetler döneminde
toplanan her 100 liralık verginin 86 lirası faize giderken 2011
yılında 20 lirası faize gidecektir. Bu da gösteriyor ki Hükûmet
doğru yoldadır, Maliye Bakanlığı görevini
yapmaktadır ve bütçemiz gerçekten giderek düzelmektedir.
O bakımdan,
çalışmalarından dolayı Maliye Bakanlığımıza
ve çalışanlarına teşekkürlerimi buradan sunuyorum,
başarılı çalışmalarının devamını
beklediğimizi ifade ediyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özgün.
Malatya Milletvekili
Sayın Öznur Çalık.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Maliye Bakanlığının 2011 yılı
bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2002
yılında Türkiyede başlayan köklü değişim sürecini
Hükûmetimizin gerçekleştirdiği basiretli para ve maliye
politikalarına borçluyuz. Bu değişim süreciyle birlikte, hem
2001 krizinin ardından gelen sıkıntılı süreci kendi
avantajımıza çevirebildik hem de 2008 dünya ekonomik krizi
karşısında önemli bir direnç göstermeyi başardık.
Biz biliyoruz ki
ekonomik refah ancak siyasi ve ekonomik istikrar ile sürdürülebilir büyüme
sağlanırsa artar. Sürdürülebilir büyüme ise kalıcı
rakamlara ulaşabilmekle olur. 2003-2007 döneminde yıllık
ortalama yüzde 6,9 gibi yüksek bir büyüme performansı gösteren Türkiye
2002 yılında sadece 3.500 dolar olan fert başına düşen
millî geliri cumhuriyet tarihimizde ilk kez 2008 yılında 10 bin
doların üzerine taşımıştır. Türkiye çok güçlü
devletlerin bile ciddi finansal sıkıntılar
yaşadığı bir dönemde geçen yıla göre yerini bir
basamak daha yükselterek dünyanın en güçlü ekonomileri listesinde
16ncı sıraya yükseltmiştir. G20de Çinden sonra en fazla büyüyen
2nci ülke, 31 üyeli OECD ülkeleri içerisinde en fazla büyüyen ülke ilan
edilmiştir ve bu, 2010 yılının ilk çeyreğinde yüzde
11,7lik büyümeyi bize getirmiştir ve inşallah bundan sonra da
büyümeye devam edeceğiz.
Ülkemizin
yaşlanan bir Avrupanın yanında yükselen, genç, dinamik nüfusu
büyük bir ekonomik kalkınma potansiyelini zaten beraberinde getirmektedir.
Hükûmetimizin hedefi bu potansiyele sahip çıkmak, onu
yapılandırmak.
Sosyal
politikaların dünya ülkeleri tarafından krize kurban edildiği bu
dönemde Türkiye, bu yüzden uluslararası araştırmalarca
önümüzdeki otuz kırk yıla damgasını vuracak ülkeler
arasında gösterilmektedir.
Bakınız,
dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan İngilterede üniversite
öğrenci harçları yaklaşık 3 kat
artırılırken, İspanya, Yunanistan ve Romanyada kamuda
çalışanların maaşlarında yüzde 5 ile 15 arasında
kesinti yapılırken, Portekizde 2011 yılında kamuya yeni
personel alınmayacağı duyurulurken, İtalyada 2013
yılına kadar kamu sektöründe ücretler durdurulurken Türkiyede neler
oldu:
Tüm dünyada
yaşanan ekonomik buhranın faturası vatandaşlarına
kesilirken Türkiyede vatandaşlar yüceltildi ve İnsanı yücelt
ki devlet yücelsin. dendi. Türkiyede Hükûmet insan emeğini,
vatandaşın tatminini birinci dert olarak edindi. AK PARTİ kriz
süresince ülkemizi kara yolları, demir yolları, hava limanları,
hastaneler, üniversiteler, okullar ile donatmaya devam etti. Adalet,
eğitim ve sağlığa en fazla bütçeyi ayırarak, yüzde 20
oranında da artırarak aslan payını verdi. Bu kapsamda,
öğrenci harçlarını artırmak yerine 2011 yılında
burs, öğrenim ve harç kredisi oranlarını yüzde 22 oranında
artırdı. Maaşlarını 24 TL gibi çok küçük bir rakamdan
900 TLye yükselttiğimiz engellilerimiz için ise
ayırdığımız bütçe yüzde 33 oranında
artırıldı. Memurlarımızın maaşlarındaki
200 TLyi aşkın zam ise hepinizin bilgisinde.
Değerli
Başkan, değerli milletvekillerim; 1980lerin başında Suudi
Arabistan ekonomisi Türkiyeden daha büyüktü, Yunanistan ile eşit
konumdaydık. Bugün ise Türkiye, dört bölgenin en büyük ekonomisi
konumunda: Orta Doğu, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Orta Asya. Şimdi,
dünya ekonomik krizden kurtuluş yöntemleri geliştirmeye dursun, biz,
2011 bütçesiyle GAP, DAP, Konya Ovası gibi bölgesel projelere kaynak
aktarmaya devam ediyoruz. Dünya ülkeleri çareyi küçülmekte bulurken biz,
İtalya ve Hindistan arasındaki geniş coğrafyada en büyük
sanayi üretim kapasitesiyle çalışan 200 organize sanayi bölgeli ülke
olarak sanayi ve tüccarımızın üretim ve pazarlama
ağlarını geliştirmeye destek veriyoruz.
Dünya ülkeleri
mali tedbir paketlerinin yükünü halklarının omuzlarına yüklerken
biz, insan potansiyelimizi ve kaynaklarımızı akılcı
bir şekilde yönetmeye devam ediyoruz ve 21inci yüzyılın Türk
asrı olacağına inanıyoruz ve muhalefet partileri, ayda bir
kongre ve kurultay yaparken bizler Türkiye olarak dünyaya çağ atlatmaya
devam ediyoruz ve ben yüce Meclise saygılarımı sunuyor, Maliye
Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı
olmasını temenni ediyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Kayseri
Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılı bütçe kanunu görüşmelerinde Gelir
İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında söz
aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Maliye
politikasının temel amaçlarından olan gelir politikası
uygulamalarına yön veren Gelir İdaresi
Başkanlığına, 2010 yılında toplam 1 milyar 568
milyon liralık başlangıç ödeneği ayrılmış
iken 2011 yılında yüzde 15,87 oranında artışla 1
milyar 817 milyon lira olarak öngörülmüştür. Benzer oranda bir
artış da yatırım harcamaları için
yapılmıştır. Sermaye yatırımları için 2010
yılında başlangıç ödeneği 55 milyon 630 bin lirayken
2011 yılı için başlangıç ödeneği 82 milyon liraya
çıkartılmıştır. Bu bütçeyle makine teçhizat
alımı ve onarımı, yazılım alımı, araç
alımı, bina onarım ve inşa faaliyetleri finanse edilecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gelir idarelerinin en önemli görevi,
vergiye gönüllü uyumu sağlayarak verginin zamanında ve tam ödenmesini
temin etmektir. Vergiye gönüllü uyumun sağlanamadığı
durumlarda, uyum risklerini tespit etmek, değerlendirmek ve bu risklere
yönelik tedbirler almak gerekmektedir. Bundan dolayıdır ki Gelir
İdaresi Başkanlığınca daha kaliteli, hızlı
ve kapsamlı hizmet sunma anlayışı benimsenmiş ve
birçok uygulama hayata geçirilmiştir. Bu çerçevede, kurumsal, teknolojik,
insan kaynakları, mükellef hizmetleri ve diğer hizmet alanlarına
yönelik yatırımlara, proje ve faaliyetlere ait pek çok uygulama
sürdürülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere Gelir
İdaresi Başkanlığının son beş yıl
içinde gerçekleştirdiği bazı icraatlardan bahsetmek istiyorum.
Bilindiği üzere, 2005 yılında mükellef odaklı perspektifle
yeniden yapılandırılan Gelir İdaresi
Başkanlığı topladığı vergilerin daha adil ve
verimli olması, sunduğu hizmet kalitesinin yükseltilmesi, vergi
sisteminin basitleştirilmesi ve kayıtlı ekonomiye geçiş
amaçları doğrultusunda önemli adımlar atmıştır.
Gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi, İstanbul ilinde
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi kurulmuştur. Ayrıca Vergi
İletişim Merkezi faaliyete geçirilmiş ve telefon santralleri
üzerinden hizmet veren Call Center uygulamasına geçilmiştir.
Maliye Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen
bir maddeyle, Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu
kurulmuştur. Bu Kurul, Maliye Bakanlığı bünyesinde hâlen
farklı birimler tarafından, birbirinden bağımsız
olarak gerçekleştirilen vergi incelemelerini tüm ülke bazında
planlayacak ve denetim birimleri arasında koordinasyonun ve uygulama
birliğinin sağlanmasını sağlayacaktır,
yıllık vergi inceleme ve denetim planını
hazırlayacaktır. Yapılan bu düzenlemeyle vergi inceleme ve denetiminde
yeknesaklık ve uygulama birliğinin sağlanması
hedeflenmiştir. Ayrıca, Gelir İdaresi
Başkanlığınca Özelge Sistemi Uygulaması Yönergesiyle
mükellefe özelge tayin edilmesi yönünde düzenleme yapılmış olup
tüm bu işlemlerin elektronik ortamda gerçekleşmesini sağlayan
Özelge Otomasyon Sistemi kurularak 26 Ocak tarihi itibarıyla tüm
Türkiyede kullanılmaya başlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere Gelir
İdaresi Başkanlığının mükelleflere sunulan hizmet
kalitesinin yükseltilmesi amacıyla teknolojik imkânların
vergilendirmede kullanılmasına yönelik çalışmalarından
bahsetmek istiyorum.
e-vergi
uygulamasıyla birlikte mükelleflerin yaklaşık yüzde 99u vergi
dairelerine gitmeksizin, İnternet üzerinden beyannamelerini
verebilmektedir. Mükellefler artık İnternet
bankacılığı ve kredi kartı
aracılığıyla vergilerini ödeyebilmektedir.
Klasik vergi
denetimi anlayışından risk odaklı denetim modeline
geçilmiş ve bu alanda bilgi teknolojilerinden daha fazla
yararlanılmaya başlanmıştır.
Vergi incelemelerine
tam inceleme için bir yıl, sınırlı incelemeler için ise
altı aylık süre içerisinde incelemelerin bitirilmesi kuralı
getirilmiştir.
Kredi kartı
aracılığıyla motorlu taşıtlar vergisi ve
diğer vergilerin tahsilatına başlanmıştır.
Yeni Özelge Sistemi
hayata geçirilmiş ve özelgelerde standardizasyon
sağlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, kayıt
dışı ekonominin vergi gelirleri üzerinde olumsuz etkilere yol
açtığı, piyasadaki aktörler arasında haksız rekabete
neden olduğu ve nihayetinde kayıt altında çalışan
mükellefleri olumsuz etkilediği bir gerçektir. Ülkemizin bu sorununun
çözülebilmesi için Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele
Stratejisi Eylem Planı hazırlanmış ve yürürlüğe
konulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öksüzkaya.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Başbakanlık Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere ülkemizde özelleştirme
çalışmaları, 1985 yılında Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının kurulmasıyla, dünyada
olduğu gibi ülkemizin de gündeminde yer almıştır ancak
yapısal reformlarda mesafe alınamamıştır. Yaşanan
ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar özelleştirmeyi etkileyen
başlıca sebeplerdendir.
Değerli
milletvekilleri, özelleştirme alanında önemli bir döneme
girilmiştir. Özelleştirmedeki kararlılık ve ekonomide
sağlanan istikrar sonucu sekiz yılda 33 milyar ABD dolarlık
özelleştirme gerçekleştirilmiştir. 1986 yılından
itibaren gerçekleştirilen özelleştirme işlemleri tutarı ise
toplam 41 milyar ABD dolarıdır. 2010 yılı Aralık
ayı itibarıyla ihale süreçleri tamamlanmış ve
sözleşmeleri imzalanmış olan uygulamaların toplamı ise
2,4 milyar dolardır. Krizden sonraki bir yılda gerçekleştirilen
16 milyar ABD dolarının üzerindeki özelleştirme
uygulamaları ise ülkemize olan güvenin ve ekonomik istikrarın en
önemli göstergesidir.
Özelleştirilen
kuruluşlarda çalışan işçilerin ücret, izin ve
çalışma süreleri geçmiş yıllarda olduğu gibi 2010
yılında da iyileştirilmiş, söz konusu işçiler
diğer kamu kurum ve kuruluşlarına geçici personel statüsünde
işe yerleştirilmişlerdir. 2005-2010 yılları
arasında 29.337 işçi geçici personel olarak istihdam edilmek üzere
Devlet Personel Başkanlığına bildirilmiştir.
Ayrıca, kamu
iktisadi teşebbüslerinin ve buna bağlı kuruluşların,
şartları elvermesi ve de Özelleştirme Yüksek Kurulu
tarafından uygun görülmesi hâlinde 2011 yılında özelleştirilmeleri
planlanmaktadır. Ülkemizde özelleştirme uygulamaları
açısından 2011 yılı da 2010 yılı gibi
başarılı geçecektir.
Özelleştirme
uygulamalarının yanı sıra ekonomimizin en önemli
dinamiklerinden olan küçük ve orta büyüklükteki işletmelerimize, üretici sanayicimize,
yatırımcı girişimcilerimize Hükûmetimizin tüm teşvik
ve desteği artarak devam etmektedir. Bu sebeple, Hükûmetimiz
KOBİlerin mali yapılarını güçlendirmek için
sağladığı sıfır faizli kredilerle
işletmelere can suyu olmuş ve esnafımızı
yatırıma ve istikrarlı büyümeye teşvik etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere özelleştirme ihalelerinin kamuoyu ve
basının önünde açık, şeffaf ve hiçbir kuşkuya yer
vermeyecek bir şekilde ve rekabet ortamında yapılması
özelleştirmedeki başarının en önemli etkenlerinden biri
olmuştur. Bu yapılan özelleştirmeler, ülkemizde rekabetin ve
verimliliğin artmasına, kamunun üzerindeki istihdam ve finansman
yükünün azaltılmasına büyük katkı sağlamıştır,
yeni yerli ve yabancı sermayenin ülkemize yatırım yapma güvenini
artırmıştır. Hükûmetimizin özelleştirme
kapsamında sarf ettiği gayret ve çaba, ülkemiz ekonomisini daha da
güçlendirmek içindir. Yapılan ekonomik programlarla ekonominin önünde
büyük sorun teşkil eden cari açığı orta ve uzun vadede daha
iyi, daha yönetilebilir seviyelere çekmek için tedbirler
alınmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin sonunda, İstiklal
Madalyası sahibi Gaziantep ilimizin 25 Aralık tarihinde,
kurtuluşunun 89uncu yıl dönümü kutlanacaktır. Bu sebeple,
tarihimize altın harflerle yazılan bu tarih uğruna şehit
olan 6.317 şehidimizi rahmetle anıyor, ülkemize ve milletimize
merkezî bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Denizli
Milletvekili Sayın Mehmet Yüksel. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEHMET YÜKSEL (Denizli) Değerli Başkanım ve çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; Maliye
Bakanlığına bağlı Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı hakkında söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi bu vesileyle sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında,
İstiklal Savaşından sonraki dönemlerde rahmetli Atatürkün
başlattığı, o günün şartlarına uygun devletçi bir
yapıyla tüm yurtta şeker fabrikalarının, alkol
fabrikalarının, Sümerbankların tüm yurt sathına kurulup
yayıldığı bir dönemden, 1950li yıllardan itibaren de
yavaş yavaş ülkemizde ve dünyada devletçilikten, devlet
yapısından özel sektöre doğru geçiş başlamış
ve bu maraton bugüne kadar devam etmiştir. O günkü devlet
yapıları hantal bir devlet yapısı ama daha sonra
özelleştirmeyle birlikte bu yapıdan hızla kurtulunmuştur.
Dünyada
özelleştirme olgusu 1980lerden itibaren İngiltere başta olmak
üzere birçok ülkede uygulanmaya başlamış ve kısa süre
içerisinde tamamlanmıştır. Yakın bir zamana kadar özel
mülkiyete izin vermeyen, katı bir devletçi anlayışla yönetilen
Merkezî ve Doğu Avrupa ülkeleri dahi, günümüzde, ekonomideki kamu
işletmelerinin büyük kısmını özel sektöre devrederek ekonomilerini
bunalımlardan korumuş, üretimde kalite ve verimliliklerini
artırmış, sanayi yapısını ve teknolojilerini
özelleştirme yoluyla yenilemiştir, Avrupa Birliğinin tam
üyelikteki temel şartlarından olan işleyen pazar ekonomisi olma
hedefini yakalayabilmişlerdir. Gelişmiş ve gelişmekte olan
birçok ülkede başarıyla gerçekleştirilen özelleştirme
uygulamalarında Türkiye ne yazık ki uzun süre başarıyı
sağlayamamış olup bunun bedelini yüksek enflasyon, yüksek faiz
oranları, kamu finansman açıkları, yüksek iç ve dış
borçlanma ve benzeri olumsuzluklarla birlikte milletçe ağır biçimde
ödemiştir.
Yine,
özelleştirmenin sosyal boyutunu göz ardı etmeden onu
incelediğimiz zaman da Hükûmetimizce 2004 yılında
çıkarılan 2004/7898 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
çevresinde, 1992 yılından günümüze kadar yapılan
özelleştirme uygulamaları sonucu işini kaybeden ve müracaatta
bulunan 29.377 kişi işe yerleştirilmiştir. Dünya
Bankası ile birlikte yürütülen Özelleştirme Sosyal Destek Projesi
kapsamında gerçekleştirilen Yeniden İşe Yerleştirme
Eğitimi ve Danışmanlık Programında 33.500ü
aşkın kişinin katılımı sağlanmış,
süreç sonunda da eğitimleri tamamlanan yaklaşık 16 bin kişi
iş sahibi olmuştur. Yine, aynı proje çerçevesinde 12 adet
iş geliştirme merkezi kurulmuş, bu merkezlerde 360tan fazla
işletme faaliyete geçmiş ve toplam 1.650nin üzerinde kişiye
istihdam sağlanmıştır.
Evet, tabii,
burada, işletmelerin, Türkiyedeki ve dünyadaki işletmelerin kalbi ve
omurgası o işletmenin finansmanı ve muhasebesidir, hükûmetlerin
kalbi ve omurgası ise maliye bakanlığıdır. Maliye
Bakanlığı öyle bir kurum ki herkes sizden ister fakat siz
bakanlık olarak incitmeden, incinmeden, tıpkı bir tüccar gibi
zor olanı başarmak zorundasınız. Zıtlıklarla dolu
bu zor yolda, Sayın Bakanım, ekibinizle birlikte sizlere
kolaylıklar ve başarılar dilerim.
Ben bir vecizeyle
sözlerimi tamamlamak istiyorum: Evet, Kucaklamaya kollarımızın
yetmeyeceği bir ağaç küçücük bir tohumla başlar. En uzun
yolculuklar küçücük adımlarla başlar. Başarıya
ulaşmak ise araştırmayla, girişimle, eğitimle, ileriyi
görmekle başlar.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekilli arkadaşlarım, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.59
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının
on dördüncü turu üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Söz
sırası Hatay Milletvekili Orhan Karasayara aittir.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu İhale Kurumu 2011 yılı bütçesi üzerine
grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Kamu giderleri
içindeki en önemli bileşenlerden biri de kamu alımlarıdır.
Kamu kaynaklarının verimli kullanılması, kamu hizmetlerinin
zamanında ve verimli olarak yerine getirilmesinde kamu örgütlerinin mal ve
hizmet ihtiyaçları ile yapım işlerinin etkin bir ihale sistemiyle
temin edilmesi önem taşır. Ülkemizde uzun süre kamu alımı
ihalelerine yönelik uygulamada eş güdümün ve iş birliğinin
sağlanamamasında kamu alımları konusunda parçalı idari
yapı etkili olmuştur. Kamu alımları konusunda
saydamlık, verimlilik ve rekabeti artıran, aynı zamanda hesap
verebilirliği, kamuoyu denetimi sağlayan yeni kamu alımları
sistemi 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı
Kamu İhaleleri Sözleşmeleri Kanunu ile düzenlenmiş ve 2003
yılı başından itibaren de uygulamaya konulmuştur. Türk
kamu alımları sistemi, 4734 ve 4735 sayılı kanunlarla
devletimizin kamu kaynaklarını en verimli ve en etkin şekilde
kullanarak vatandaşlarına daha etkin ve verimli kamu hizmeti
götürebilmesi, değişen ve çeşitlenen koşullara cevap
verebilmesi, Avrupa Birliği ve diğer uluslararası uygulamalarla
uyumun sağlanması bakımından daha saydam ve hesap
verilebilir bir yapıya dönüştürülmüştür.
2003
yılından itibaren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
kapsamındaki ihalelere ilişkin mevzuatın hazırlanması
ve itirazen şikâyetlerin incelemesinde Kamu İhale Kurumu önemli
çabalar sergilemiştir. Kurumun kuruluşundan bu yana kamu
alımları sisteminin açıklık, rekabet ve güvenilirlik
standartlarını oluşturacak önemli çalışmalar
yapılmıştır. Kamu alımlarında
şeffaflığın sağlanması ve ihale
dokümanlarının hazırlanmasında hataların en az düzeye
indirilmesi konusunda 1 Eylül 2010 tarihinde uygulamaya konulan Elektronik Kamu
Alımları Platformu çok büyük bir adımdır. Kamuoyunda
yeterince farkına varılamayan ve Kurumun, kamuoyunu yeterince
aydınlatamadığı önemli bir gelişmedir. 1 Eylülden
itibaren ülkemizde kamu idareleri, ihalelere yönelik ihale dokümanı
hazırlama ve tekliflerin değerlendirilmesi işlemini elektronik
ortamda gerçekleştirmektedir. Ülkemizde herkes kamu idarelerinin ihale dokümanlarına
İnternet üzerinden ulaşabilmektedir. İhale sonucuna yönelik
olarak ihaleye kaç isteklinin teklif verdiği, teklif veren istekliler,
teklif fiyatları, sözleşme imzalanan istekli gibi bütün bilgiler yer
almaktadır. Kurum tarafından yapılan çalışmalar ve
planlar doğrultusunda, kısa bir süre içerisinde ihale sürecinin tüm
aşamalarının İnternet ortamında
gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
Bütün kamuoyunun,
EKAP olarak kısaltılan Elektronik Kamu Alımları
Platformunu yakından takip etmesini önemsiyorum. Türk kamu alım
sisteminde önemli bir dönüşüm sağlanmıştır.
4734
sayılı Kanun kapsamındaki ihalelere yönelik şikâyet
sürecinin önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle 2003
yılından önce ihalelere yönelik, idari incelemeye yönelik bir
düzenleme olmaması büyük bir eksiklikti. 4734 sayılı Kanun ile
ihalelere yönelik idari şikâyet süreci ayrıntılı olarak
düzenlenmiştir. Kamu İhale Kurumu itirazen şikâyetleri
incelemekte ve karara bağlamaktadır. Yapılan başvurulara
ilişkin kararlar, başvurularla ilgili belgelerin Kuruma
ulaşmasını takiben yirmi gün veya on iş günü gibi çoğu
Avrupa ülkesindeki süreçten çok daha kısa bir sürede verilmektedir.
İhale
ilanlarının elektronik olarak yayımlanan Kamu İhale
Bülteninde yayımlanmasıyla katılımın daha
artmasına katkı sağlanmıştır. Kamu İhale
Bültenine herkes Elektronik Kamu Alımları Platformu üzerinden
ücretsiz olarak erişebilmektedir. Ayrıca, platforma ücretsiz olarak
kayıt olan kişiler kendileriyle ilgili ihale ilanlarından
haberdar edilmektedirler.
Kamu ihale sistemindeki
rekabetçi, şeffaf, güvenilir uygulamaların devletin
harcamalarında etkinliğin sağlanması açısından
çok önemli olduğu hususunu bir kez daha vurgulayarak sözlerime son
veriyor, 2011 yılı bütçemizin ülkemize ve aziz milletimize
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
İstanbul
Milletvekili İbrahim Yiğit.
Sayın
Yiğit, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı Kamu İhale Kurumu bütçesi üzerinde grubum
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanunu 1 Ocak 2003te yürürlüğe
girmiştir. Kamu İhale Kurumu, bu kanunlar çerçevesinde, mal
alımları, hizmet alımları, yapım işleri ve
danışmanlık hizmeti alımı ihalelerine yönelik
yönetmelikler, tip idari şartnameler, sözleşme tasarıları
ile diğer ikincil mevzuatı hazırlamıştır.
Kamu
alımlarının önemi her gün biraz daha artmakta. Kamu
alımları ülkelerin sanayi politikalarını ve sosyal
politikalarını etkileyen bir niteliğe sahiptir. Özellikle 2003
yılından itibaren ülkemizde kamu alımlarına yönelik ciddi
gelişmeler olmuştur, kamu alım ihalelerinin
şeffaflaşması ve kamu kaynaklarının verimli
kullanılması için önemli adımlar atılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Kamu İhale Kurumu ve Maliye Bakanlığı,
kamu alımlarına yönelik uygulamalarda eş güdüm ve iş
birliğinin sağlanması için önemli çalışmalar
yapmaktadır. Avrupa Birliği ilerleme raporunda Kamu İhale Kurumunun
idari kapasitesinin güçlü olduğuna vurgu yapılması son derece
önemli bir gelişmedir.
Kurumun
çalışmalarını temelde iki kategori altında toplamak
mümkündür: İhale mevzuatının hazırlanması ve ihale
mevzuatına ilişkin uygulamaya yönelik çalışmaların
yapılması, ikinci olarak da ihalelere yönelik itirazen
şikâyetlerin incelenmesidir. 2003 yılından önce ihalelere
yönelik idari başvurular açısından bir mekanizma
bulunmamaktaydı. İhaleye katılan firmalar sadece idari
yargı yoluna başvurabilmekte, idari yargı tarafından konuya
ilişkin karar verilmesi ise yıllarca sürmekteydi. Bugün ise önce
idareye şikâyet başvurusunda bulunmakta, daha sonra da Kamu
İhale Kurumuna itirazen şikâyet başvurusu
yapılabilmektedir. Son derece kısa sürede doğru kararlar
alınabilmektedir.
Kamu ihaleleri
konusunda 2010 yılında olumlu gelişmelerden birisi de esnaf ve
sanatkârların kamu ihalelerine katılmasının
kolaylaştırılmasıdır. Özel sektörün bilgi düzeyinin
artırılması amacıyla yaklaşık 20 bin kişiye
ihale eğitimi verilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, ikinci önemli çalışma ise mal ve hizmet
alımları ile yapım işleri ihaleleri için kapsamlı
kılavuzlar hazırlanmasıdır. Bu kılavuzlar Mayıs
2010da Kurumun İnternet sayfasında
yayınlanmıştır. Bu kılavuzların son derece
kapsamlı ve yararlı olduğu ilerleme raporunda da yer
almaktadır.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ile Kamu İhale Kurumunun mal alımı
ihalelerinde yerli malının teşvik edilmesine de yönelik ortak
bir çalışma başlatılması diğer bir konudur. Yerli
üretimin desteklenmesi temel hedefimizdir. Kamu İhale Kurumu
tarafından Elektronik Kamu Alımları Platformu 1 Eylül 2010
tarihinde uygulamaya konulmuştur. İdareler, tüm ihale
dokümanlarını elektronik ortamda bu platformda hazırlamakta ve
bu dokümanlara İnternet üzerinden ulaşmak mümkün olmaktadır.
İhale sürecindeki işlemler İnternet üzerinden
yapılmaktadır. Mart 2011de ise elektronik ihale
gerçekleştirilecektir. Ülkemiz gibi ihale yapan idare
sayısının son derece fazla olduğu bir ülkede bunun
gerçekleştirilmiş olması büyük bir başarıdır.
Şu an platforma girdiğinizde Kamu İhale Kurumunun bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonra da uygulamacı idarelerle
yaptığı iş birliğinin sürdürülmesinde yarar
bulunmaktadır.
İnanıyoruz
ki bu yolla sistemde yaşanan ve yaşanabilecek sorunların daha
fazla eğitim ve ikincil mevzuatta yapılacak değişikliklerle
giderilmesi ve kanunun temel ilkeleri olan saydamlık, verimlilik, hesap
verilebilirlik ve rekabetin sağlanması gerçekleşecektir.
Sözlerimi
bitirirken 2011 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.
Bursa
Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; gelir bütçesi üzerinde grubumuz adına
söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
2011
yılı bütçesine baktığımızda giderlerin 312,5
milyar lira, bütçe gelirlerin 279 milyar lira olduğunu ve bütçe
açığımızın da 33,5 milyar liralara kadar
düşürüldüğünü görüyoruz. Burada tabii gelir bütçesinin en önemli
kalemi olan vergi gelirlerinin 232,2 milyar olarak hedeflendiğini
görüyoruz. Tabii, gelir bütçesini aslında daha fazla konuşmamız
gerekir diye düşünüyorum çünkü konuştuğumuz bütün bakanlık
bütçelerinde istediğimiz hizmetler ya da maaş
artışları, katsayı artışları, yeni
hizmetlerin yapılması, hep gider bütçesini büyütmeye yönelik
talepler. Bu talepleri karşılayabilmemiz için hepimizin gelir bütçesi
üzerinde çalışıp yeni kaynaklar bulmak ve gelir bütçesini
artırmaya yönelik tedbirler almamız gerekir ki bu hizmetleri ya da bu
talepleri çok daha rahat bir şekilde karşılayalım.
Tabii, bunun
içinde en önemli kalem olan vergi gelirleri için kayıt
dışılıkla mücadele çok önemli ve yine vergi
oranlarının ödenebilir ortama getirilmesi önemli. Bu anlamda Gelir
İdaresinin yeniden yapılandırılması, kurumlar
vergisinin yüzde 33lerden 20lere düşürülmesi, katma değer vergisi
üzerindeki indirimler, SSK primi üzerindeki indirimler ve ÖTVlerdeki
indirimler, özellikle kriz döneminde alınan tedbirler, gerçekten vergi
gelirlerimizi de büyütmeye yönelik ve bu vergilerin de hizmete dönüşmesine
yönelik çalışmalarıdır.
Önceden insanlar,
özellikle vergi mükellefi, vergilerinin hizmete dönüşmediğini
gördüğünde ve vergi oranlarının yüksekliğini bahane ederek
vergiye karşı bir direnç oluşturuyordu ama alınan bu
tedbirlerle vergiye karşı direncin azaldığını
düşünüyorum.
Tabii, bu arada,
insanlarımız, ödediği vergilerle 13 bin kilometreyi
aşkın yeni duble yolların kara yollarımıza ilave
edilmesi, 300 binleri aşkın toplu konutların hizmet olarak
milletimize verilmiş olması, yapılan hastaneleri, yapılan
okulları ya da barajları, hizmete açılan barajları
gördüğü zaman kesinlikle vergilerin hizmete gittiğini, doğru
yere gittiğini görmekte.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, faiz giderlerimizin gayrisafi yurt içi
hasıla içindeki payı 2002li yıllarda yüzde 14,8 iken bu oran
2011de 3,9lara kadar gerileyecektir. Yine vergilerimizin,
topladığımız vergilerin faize gitme oranı 2002li
yıllarda yüzde 85,7 iken 2011 yılında bu oran yüzde 20,5lara
kadar düşürülecektir yani 100 lira vergi toplanıyor,
yaklaşık 86 lirası faize verilirken bugün toplanan her 100 birim
verginin sadece 20,5 lirası faize verilecek. Dolayısıyla millete
ayrılan pay, hizmetlere ayrılan pay büyümeye devam ediyor.
Reel faizlerin
2002de yüzde 39 olduğunu ama 2010 yılında reel faizin binde 6
seviyelerine, yüzde 1lerin altına düştüğünü gördüğümüz
için, artık üretim ekonomisinin çok açık bir şekilde bu ülkede
kullanıldığına hep beraber şahidiz. Bütçe
açığı 2002lerde yüzde 11,5tu, bugün 2,8lere kadar
gerilemiştir. Borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya olan
oranı da 2002lerde yüzde 74ten 2011de yüzde 40,6ya düşmüş
olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, son verileri vermek istiyorum: Bakın, vergi
gelirlerimiz 2002 yılında 60 milyar 205 milyonken, 2011
yılında 232,2 milyar olarak hedeflenmektedir. Bu da 3,8 kat
artışa tekabül etmektedir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Böyle kıyaslama olmaz ki
Öyle
kıyaslanmaz.
SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) Gider bütçesine bakıyoruz: 115 milyar 682 milyonluk gider
bütçemiz, 2002 yılında, bugün 312 milyar 500 milyona çekilmektedir,
artış da 2,7 kattır. Gelir bütçesine bakıyoruz: 2002de 75
milyar 592 milyon olan gelir bütçesi, 2011de 279 milyara
çıkarılmaktadır, artış 3,7 kattır.
Ben şunu
söylemek istiyorum: Bunlar arasında bir kıyaslama
yaptığımız zaman -çok basit- bu kıyaslamanın
olabildiğini hepimiz görebiliyoruz. Sadece gider bütçesini, sadece gelir
bütçesini kıyaslasaydım haklıydınız ama ben diyorum ki
bu ülkenin gider bütçesi 2,7 kat artmıştır, gelir bütçesi 3,7
kat artmıştır. Gelir bütçesini daha çok
artırırsanız daha çok hizmet edersiniz, millete daha çok
verirsiniz diyorum. Biz de millete vermeye devam ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Kızılcıklı, 2002
rakamları içerisinde vergi dışı gelirler yok, sonrakilerde
vergi dışı var.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ
Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın
Hasip Kaplan.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Evet, 2011
bütçesini görüşüyoruz. Gider 312,6; gelir 279, açık 33,5 milyar.
Ancak geçenlerde bir gecede gayrisafi millî hasılayı kişi
başına 2.345 dolara yükseltmiştiniz, bir de yıllık 16
bin dolara. Bu aralar döviz oynuyor, fırlıyor. Acaba, diyorum -kurlar
riskli, Merkez Bankası da bazı önlemler alıyor- bir gecede de
yoksullaşmayalım muhtemeldir ki.
Tabii, bütçenin
patronu Maliye Bakanlığı; 72,1 milyar alıyor. Sonrası
en büyük pay totalde güvenliğe ayrılmış, Millî Savunma
Bakanlığı ve İçişleri artı, 33,2. Buna askerî
harcamalar, silah alımları, F-35ler falan dâhil değil çünkü
gözükmüyor bunlar. Arkasından 35,8 de Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, hani kara delik denilen bir bakanlık, sonra
34,2yle Eğitim Bakanlığı geliyor. Sağlık Bakanlığı
da 17,2. Yani Bu ülkenin eğitimi de sağlığı da o
kadar önemli değil, güvenlik daha önemli. deyip yapmışız.
Şimdi, genel
bütçeli idareler arasında bakıyoruz: En az payı alan
bakanlık Enerji. Allah, Allah diyoruz, 100 milyarla oynuyorlar, niye böyle?
451,7 milyon lira. Tabii, Enerji Bakanı elinde çanta, ithal enerji
peşinde koşuyor, ihalelerle veya satmalarla uğraşıyor,
bu nedenle kasa tamtakır. Enerji ithal olan bütçenin
Bakanlığının bütçesi de o kadar olur diyoruz yani bunun
başka yolu yok.
1,1 milyar dolar
Dışişleri Bakanlığının çünkü diplomasiye
ihtiyaç yok, maşallah AK PARTİlilerin hepsi diplomat, bakmayın
hep masada kaybediyor diyenlere.
Yine 1,2 milyar
Kültür ve Turizm Bakanlığı. Yani, niye bu kadar az diye
soruyoruz? Arkadaşlar, bizim Suudi, İran gibi petrolümüz yok. Bu
ülkenin aspirinidir turizm, onu da göz ardı etmeyin.
Anayasa
Mahkemesine 16, Yargıtaya 76, Danıştaya 101, Sayıştaya
128 milyon ve AKPlilerin
tayları sevmediğini biliyorum ama yani
Anayasa Mahkemesini hani ele geçirdiniz, diyorsunuz ya Biraz para
Adınız Adalet, adalete verseniz iyi olur diye düşünüyorum.
Şimdi,
Özürlüler İdaresi Başkanlığına 9 milyon, toplam 10
milyon özürlü var Türkiyede, kişi başına 80 kuruş
vermişsiniz. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne
7 milyon, Türkiyede 30-40 milyon arası aile var, aile başına 25
kuruş vermişsiniz. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne 5
milyon, 36 milyon kadın var Türkiyede, kadın başına 15
kuruş ayırmışsınız. Hani referandumda
bağırıyordunuz Pozitif ayrımcılık diye, hani
Anayasayı değiştirmiştiniz? En az payı yine
özürlülere, aileye, kadına ayırdınız.
Şimdi, tabii
bu sosyal adalet anlayışınız, sosyal eşitlik
anlayışınız, sosyal bütçe anlayışınız
buraya kadar, burada iflas ediyor. Hepsi Cumhurbaşkanı Gülün dün Eskişehirde
bindiği bir F-16 uçağının parası etmiyor zaten.
Bir de
görülmeyenler var arkadaşlar bütçede gider: Derin devletin bütçesi
gözükmüyor. Operasyonlarda ne harcadığınız belli
değil. F-35 uçaklarına, silah alımlarına verdikleriniz de
belli değil. Örtülü ödenek de bilinmiyor. Başbakan çocuklara
harçlık, oyuncak veriyor, onu da hazineden ödüyorsunuz.
Vatandaşın parasını gaza harcıyorsunuz.
İşkencecilere avukat tutuyorsunuz, ücretini ödüyorsunuz. Altın
madencileri yüzünden Türkiye AİHMde mahkûm oluyor, parasını siz
ödüyorsunuz, rücu da etmiyorsunuz. Bütçeden çıkan da belli değil,
giren de.
Bakın, mali
yapılandırmayla hedef 50 milyar lira gelecek, bütçe kaleminde yok.
Özelleştirmeyle daha iki hafta önce elektriği sattınız 6
milyar geldi, o da bütçede yok. Yap-işlet-devret var, satış
kiralama var, Galataport, üçüncü köprü, kara yolları satılacak, e, o
da gözükmüyor. Gözükmezse bunun adı nedir arkadaşlar? Bunun adı,
alın size illegal, korsan bütçe, girdisi, çıktısı belli
olmayan.
Şimdi,
bakın, ekonomiyi anlaşmazlıklardan, uzmanlıklardan
kurtarmadınız, şeffaflıktan kaçtınız, iki Türkiye
oluşturdunuz. Birisi varsılların, zenginlerin Türkiyesi,
diğeri de yoksulların, milyonların Türkiyesi. Bu bir gerçek, bu
fotoğraf. Şimdi bu fotoğrafta Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı 2010 İnsani Gelişme Endeksi diyor ki:
83üncü sıradayız. Avrupada 46ncı sıradayız.
Türkiye'nin bütün mal varlığının birçoğunu yüzde
10luk kesim alıyor, yüzde 10; fakir ise yüzde 2sini alıyor. Bu
kadar adaletsiz bir gelir dağılımı var.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, faili meçhul cinayetler, dırvır
yasası, linç girişimleri, çeteler, darbeciler, vurguncular,
talancılar, yolsuzluk yapanlar, eline bayrağı, Atatürkü,
Kur'anı alan yürüyor Vatan, millet, Sakarya
Bunların hepsi
kahraman. Şimdi bir de demokratik haklarını kullanmak isteyenler
var, Eşitlik, özgürlük, adalet. diyen. Onlar da oluyor vatan haini,
terörist, bölücü.
Askerî vesayete
karşıyız. diyorsunuz. Esas duruşu bozmadınız,
biliyorum ama şu komutanları Yüce Divanda yargılama hadisesini
açıklığa kavuşturun. Meclis karar vermesin, askerî heyetler
karar versin diye taslak hazırlıyorsunuz. Bu sorunların yeri
Meclistir derken mensuplarınızın bizi ihbar ettiğini
görüyoruz; yargıya havale ediyorsunuz, Diyarbakırda, Ankarada savcılıklara.
Evrenin siyasi
yasalarına, darbe Anayasasına sığınmak ne kadar
ahlaki ayrı bir konu ama defalarca AİHMde parti kapatmadan mahkûm
olan bir Türkiye var; daha dün HADEPten mahkûm oldu. Anayasa Mahkemesi, Siyasi
Partiler Yasasının 108inci maddesini de iptal etti hatta HAK-PAR,
KADEK davalarında federasyonu istedikleri için açılan kapatma
davasını reddetti. Yani dedi ki: Federasyonu konuşup
tartışabilirsiniz. Şimdi federasyonun konuşulup tartışıldığı
yerde demokratik özerkliği tartışamazsınız gibi bir
tez atılıyor ortaya Anayasa Mahkemesinin açık kararlarına
rağmen.
Şimdi,
Bürokratik vesayete de karşıyız. dediniz. Başta güvenlik,
her alanda kadrolaşma, valileri il başkanı, kaymakamları
ilçe başkanı yaptınız. Şimdi, yargı vesayeti
hakeza, adalet hakeza. Sizin zamanınızda yeni ceza tarifeleri
oluştu: Basın açıklaması yedi-on altı sene, slogan
atmak on üç sene altı ay, Onurlu Barışa Evet. demek,
Diyarbakır Ticaret Sanayi Odası Başkanı, GÜNSİAD
Başkanı, Tabip Odası Başkanı, STK başkanları
bir yıl ceza ve ondan sonra özgürlükten bahsediyorsunuz. Kantarın
topuzunu kaçırıyorsunuz. Size karşı olan çevrecileri de
bölücü ilan ediyorsunuz Hasankeyfe, Alliaonoiya sahip çıkan
Tarkanı, Sezen Aksuyu, Şivanı. Resmî selamlaşmayı
da ideolojikleştirdiniz, kafa tokuşturan, toslayan bir cumhuriyet
yarattınız. Maşallah eşitlik dediniz,
eşitliğiniz de ortada.
Şimdi,
Cizreyi de Yüksekovayı da il yapacaksınız. Yani sizin
amacınızı biliyoruz, güvenlik şu, bu, ama ben seçim bölgem
Cizre, İdil, Güçlükonak olarak diyorum ki, buyurun, hodri meydan, yapmayan
namerttir, getirin yasayı burada bir günde çıkaralım. Biz halka
inanır, güveniriz. Halka inanmayanlar, güvenmeyenler, inkâr edenler
korksun. Biz çok iyi biliyoruz ki halkımızın başı
Cilo, Cudi Dağları kadar dik ve onurlu, gökyüzünün mavisi kadar
özgürlüğe sınırsız sevdalıdırlar.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, ihbar, tehdit, aşağılama,
ayrımcılık, inkâr devri sadece despotik rejimlerde, tiranlarda,
darbeler döneminde kaldı. Hiçbir vatandaşımız Meclisin ve
Türkiye'nin Kunta Kinteleri değildir. Zamanı gelmiş bir fikrin
karşısında dünyanın en güçlü ordularının
duramadığını tarih yazıyor. Bu nedenle bir tek seçenek
var, konuşacağız. Dil dünyanın en tehlikeli
silahıdır, birleştirir de böler de. Bilirsiniz, hayvanlar
koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır.
Gelin, hukukun, demokrasinin, birliğin, kardeşliğin dilini
konuşalım. Gelin, sorunları siyasetle çözelim.
Konuşmaktan,
fikirlerden, projelerden korkmayan, konuşan bir Türkiye özlemiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Siirt
Milletvekili Sayın Osman Özçelik. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçesi üzerine, Maliye
Bakanlığının bütçesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ
Dünyanın 17nci büyük ekonomisine ulaştık, büyüklüğümüz o
seviyeye ulaştı. diyor. Fert başına düşen millî
gelirin 10 bin dolar, önümüzdeki günlerde de 15 bin dolar
olacağını söylüyor. Bu rakamların ne kadar gerçekçi
olduğu konusundaki endişelerimizi bir yana bırakarak, bunlar
gerçekten doğru bile olsa, bu ekonomik büyüme ve fert başına
düşen millî gelir konusunda adaletli ve eşit bir
dağılımın yapılabildiğini söylemek mümkün mü?
Gerek bireyler arasında gerekse bölgeler arasında kalkınmışlık
farklarını giderebildiniz mi, eşit dağılım,
adaletli dağılımı sağlayabildiniz mi? Görüyoruz ki
gerek bireylerin gelir düzeyleri arasında gerekse bölgeler arasındaki
dengesizlik bakımından görülmemiş bir fark, bir uçurum var,
uçurumun eşiğinde.
Türkiye'de 15
milyon kişi yoksulluk sınırında, 2 milyon kişi
açlık sınırında. Durum böyleyken kalkınmış
bir ülkeden, kalkınmış bir ekonomiden söz edebilir miyiz?
Bakın,
asgari ücretle ancak 2 depo benzin alabiliyoruz. Yine asgari ücretle ancak 2
koyun budu alabiliyoruz. İnsanların bir maaşıyla ancak 2
depo benzin alabildiği bir ülkede, eşitlikten,
kalkınmışlıktan söz edebilir miyiz?
Açlıktan
etkilenen dünya ülkeleri Eritre ve Kongo. Haitide insanların yüzde 58i
aç. Türkiye'de açlık sınırı, açlık oranı belki
Eritre, Kongo ve Haiti kadar değil ama, Türkiye'nin bazı bölgelerinde
açlık yine neredeyse yüzde 70lere varıyor. Böyle bir dengesizlik
karşısında demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü
geliştirmeniz mümkün mü?
Bakın,
bölgeler arasındaki fark açısından söylüyorum, İstanbul
Türkiyedeki toplam tüketimin yüzde 24,6sını yapıyor. Doğu
ve Güneydoğuda yurttaşlar toplam gelirlerinin yüzde 33,1
kadarını gıdaya veriyor. Güneydoğuda toplam tüketim yüzde
5,4. Gelirinin yüzde 33ünü gıdaya sarf etmek zorunda kalan
insanların çok iyi tüketim yaptıklarını söylemek mümkün mü?
Çok düşük gelirli olduklarını ve ancak gelirlerinin büyük bir
bölümünü gıdaya ayırmak zorunda kaldıklarını,
çocuklarının gıdalarından kısarak bütçelerini
oluşturduklarını görüyoruz. Bölgedeki yirmi bir ilin toplam
kazancı -buna Gaziantep, Erzurum, Malatya gibi görece
kalkınmış, gelişmiş iller dâhil- ancak
İstanbulun yüzde 3üne eşit durumda.
İşsizlik
yüzde 12lerde. deniyor ama bölgedeki bu oran kimi yerde, yer yer yüzde
70lere kadar varıyor. Bölgede insanlar işsiz; yüzde 14, yüzde 12ler
inandırıcı değil. Bölgede işsizlik oranı yer yer
yüzde 40a, 50ye, 60a varıyor.
Şöyle bir
hesaplama yaparsanız -ki, AK PARTİ rakamlarla oynamayı çok güzel
beceriyor- diyelim ki, bir ilde veya bir bölgede işsizlik oranı yüzde
5, nüfus açısından eş durumdaki bir başka bölgede işsizlik
oranı yüzde 25 yani 5 kat. İkisini topla, ikiye böl, işsizlik
oranı otomatik olarak düşüyor. Böyle değil. Bölgeler
arasında 3 kat, 5 kat fark var ve bu fark giderek açılıyor,
büyüyor.
Diğer bütün
ekonomik verilerde de AK PARTİ ortalamayı alıyor ama ortalama
gerçeği ifade etmiyor. Mesela, okullaşma oranını ele
alalım: Ortaöğretimde okullaşma oranı Türkiye
ortalamasında yüzde 76,9. Bu, Türkiye ortalaması. Ortalamanın
düşük görülmesini sağlayan iller Doğu ve Güneydoğu
illerinde, örneğin, Siirtte, Türkiye ortalaması 76,9 iken, Siirtte
bu oran yüzde 32, Hakkâride yüzde 41,5; Vanda yüzde 28. Bu illere benzer veya
gelişmişlik düzeyi bakımından da çok ileri olmayan Rizede
yüzde 76,9; Kırklarelinde yüzde 79,87; Bilecikte yüzde 82. Okullaşma
oranı bakımından da en geri kalmış iller yine
Doğu ve Güneydoğu illerinde.
Mardin, Batman,
Şırnak, Siirt kentlerini kapsayan TRC3 bölgesinin, kalkınma
ajanslarının tasnifine göre, gayrisafi katma değer içindeki
payı, yani bu dört ilimizin Türkiyenin gayrisafi katma değer içindeki
payı yüzde 1,1 yani katma değer üretmeyen bir yer. Buna mukabil
Bursa, Eskişehir, Bilecik illerini kapsayan TR41 bölgesinde bu oran yüzde
6,6; katma değer üretimi 6 kat daha fazla. Bu, bölgedeki insanların
tembelliğinden mi kaynaklanıyor? Yoksa yatırım yapılmadığı
için üretim yapılmadığı hatta mevcut doğal
olanakların bile engellenmesi, hayvancılığın güvenlik
gerekçesiyle engellenmesi, tarımın neredeyse yok edilmesi noktasına
gelmesi nedeniyle midir? Yoksa aynı zamanda, devletin yeterince
yatırım yapmamasıyla mı ilgilidir?
Şimdi
Başbakan diyor ki: Bana ana dilde eğitimle ilgili bir taleple
gelmeyin. Peki, neyle ilgili gelelim? Bitliste diyor ki: Benden fabrika da
istemeyin. Devlet fabrika yapmaz. diyor. Ee, ana dilimizde eğitim
istemeyeceğiz, yani kültürel, demokratik, sosyal
haklarımızı talep etmeyeceğiz. Başka? Ekonomik haklar
da talep etmeyeceksiniz. Fabrika istemeyeceksiniz.
Peki,
işsizliği nasıl önleyeceksiniz? Ee, işte kardeşiz ya!
Bu içi boş kardeşlik, içtenlikten yoksun kardeşlik söylemleriyle
artık bizi kandıramazsınız, artık bizi peşinize
takamazsınız, deniz bitti, yalanın da sonu geldi artık,
artık inandırıcı hiçbir şey bulamıyorsunuz.
Ekonomik talepler yok sayılacak, kültürel, sosyal talepler yok
sayılacak, bundan vazgeçeceğiz ve biz kardeş olacağız;
bu söylem inandırıcı değil.
Türkiye nüfusunun
yüzde 17sini oluşturan Doğu ve Güneydoğu illerinde sizin
Hükûmet döneminizde, 2008 yılında teşvik belgesi alan
yatırımların oranına baktığımızda da
korkunç bir fark var. Yani seksen yıldır devletin sürdürmüş
olduğu bölgenin geri bırakılmışlığı,
geri bırakılması projesinde farklı bir
yaklaşımınız yok. 2008 yılında Marmara
Bölgesinde teşvik belgesi alan yatırımların oranı,
payı yüzde 39,7; Doğu Anadoluda bu oran 4,7; parasal
karşılığı da Marmara Bölgesinde 75 milyar, Doğu
Anadoluda 6 milyar. Nasıl kalkınma olacak? Aradaki fark nasıl
kapanacak? Pozitif ayrımcılık yapılması gerekirken
hâlâ bu fark giderek sizin Hükûmet döneminizde de açılıyor.
Devlet fabrika
açamazmış, özel sektörle rekabet etmeyecekmiş. E, peki, özel
sektörün orada yatırım yapmasını sağlayacak
teşvik konusunda bir çaba göstermeyeceksiniz, altyapı
sağlamayacaksınız, kendiniz de yapmayacaksınız, Özel
sektör yapsın. diyorsunuz. Özel sektör nasıl yapacak? Hiçbir
şekilde bunu yapacak durumda değil yani siz bölgede ne devletin ne de
özel sektörün yatırım yapmasına olanak tanımıyorsunuz.
Bölgeye çok yatırım yapıldığını
söylüyorsunuz, ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz. Hazine
Müsteşarlığının rakamlarına bakalım, bölgeye
yaptığınız yatırımlar savunma
harcamalarıdır. Bakın, Siirtte bölgeye yapılan
yatırımların yüzde 36,3ü, Tuncelide yüzde 53ü, Kayseride
buna mukabil yüzde 24ü, Ispartada yüzde 29u savunma harcamaları.
Bölgede, Siirtte sağlık harcamaları yüzde 11, sosyal güvenlik harcamaları
yüzde 3, uncelide sağlık 6,5; sosyal güvenlik yüzde 1,4; ama
güvenlik harcamaları yüzde 53. Ve Bölgeye biz çok büyük
yatırımlar yapıyoruz. diyerek bu halkı kandırmaya
daha uzun süre devam edemezsiniz.
Zamanım
bitti.
Evet, bu bölgeler
arası dengesizliği giderecek yeni projelere ihtiyaç var. Demokratik
özerklik projemiz, işte bunun çaresidir.
Saygılarımla
bitiriyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Ufuk Uras.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
vekiller; önce Sayın Bakanım bir dakikanızı
alacağım ama, her görüşmede söylüyorum, yine bakıyorum
bürokraside bir tane kadın arkadaş yok, bir erkek topluluğu
olarak görüşmelere geliyorsunuz. Hemcinslerinize gösterdiğiniz bu
dayanışma konusunda sizi önce eşinize, sonra Türkiyedeki tüm
kadınlara havale ediyorum.
Değerli
Başkan, değerli vekiller; 2011 bütçesini tartışırken
şüphesiz ki dünyanın ekonomik koşullarını göz
ardı edemeyiz. Bugünün dünyası dünün dünyasından
farklıdır. Dünün dünyasında ülkelerarası ekonomik
koordinasyon büyük ölçüde G-7lerce yapılmaktayken bugünün dünyasında
aynı ihtiyacı G-20 adı verilen yeni bir birlik
karşılamaya çalışıyor. Bu ihtiyacın ortaya
çıkışında, Çin ve Hindistan gibi geniş nüfuslu
ülkelerin ucuz emek ve teknoloji yoluyla elde ettikleri maliyet
avantajlarıyla birçok üründe rekabet üstünlüğü elde etmeleri
yatıyor. Böylelikle, Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin dünya
ekonomik faaliyetleri içindeki payları arttıkça geleneksel G-7
ülkelerinin etkileri de azalıyor. Sonuçta, var olan uluslararası
ekonomik düzenin sürdürülebilmesi için bu yeni yükselen ekonomilerin de
işin içine katılması kaçınılmaz oluyor.
Hatırlayın, 2008de Amerikada başlayan krizin
yaygınlaşmaması için G-20ler doğrudan bir koordinasyon
merkezi gibi çalışmaya başlamıştı. Başta ABD
ekonomisi olmak üzere, hemen hemen bütün dünya pazarlarında daralan talebin
canlanması ve zora düşmüş şirketlerin batmaması,
batanların da kurtarılması için genel bir mali genişleme
kararı alındı ve bunun koordinasyonu da büyük ölçüde G-20ler
tarafından üstlenildi. Genişleyici politikalara bir son vermek
gerekiyordu çünkü aksi durumda bütün dünyada enflasyon yeniden korkulu bir rüya
hâline gelebilirdi, çünkü genişleyici politikalar talebi çok fazla tahrik
ettikçe fiyatlar da yükselme eğilimine girebilirdi. O nedenle de bir
çıkış stratejisine ihtiyaç vardı. Yani genişleyici
politikaları durdurmak, daraltıcı politikalara geçmek
gerekiyordu. Fakat bazı ülkelerde iyileşmeler beklendiği gibi
gerçekleşmediğinden o ülkelerin daraltıcı politikalara
geçmekte zorlandıkları görüldü. Bu ülkelerin başında da ABD
gelmekteydi. Amerika bir türlü genişleyici politikalardan
vazgeçmediği gibi Amerikan Merkez Bankası (FED) parasal
genişlemeyi daha da arttırdı, karşılıksız
dolar basmaya devam etti. G-20ler bu işte başarılı
olamadı ve bir anlamda kur savaşları da başlamış
oldu. Kurların düzeyi normal olarak ülkelerin üretimdeki verimliliklerinin
bir yansıması olarak onların rekabetçiliğinin bir
göstergesidir. Uluslararası ticarette kurlar ancak ülkeler arası
verimlilik ve enflasyon farklılığı oranında
farklılaşabilirler. Fakat bu genel kabule rağmen bugün itibarıyla
kur savaşları sona ermiş değildir. Amerikadan sonra Avrupa
Merkez Bankası da Yunanistan ve İrlandanın arkasından
diğer başka Avrupa ülkelerinin de zora girebileceği
kaygısıyla mali genişlemeye devam etmektedir.
Dünya
ekonomisindeki bu gelişmelerin Türkiye'yi nasıl etkilediği
meselesine gelince, açıktır ki parasal genişlemenin devam ediyor
oluşu Türkiye'nin daha fazla sıcak parayla
karşılaşmasına neden oluyor. Sıcak para
bağımlılığı uyuşturucu
bağımlılığından farklı değildir.
Sıcak paranın ekonomiye girişiyle kurlar yükseliyor, ihracat
azalıp ithalat artıyor ve sonunda Türkiye ekonomisinin bugün en
önemli riski olan cari açık artıyor. Unutmamak gerekir ki Türkiye'nin
en önemli ithalat kalemi enerjidir. Bu anlamda Türkiye enerji ithal edip bu
enerjiyle üretim ve ihracat yapmaktadır. Kurların her yukarıya
çıkışı üretim maliyetlerinin de yukarıya
fırlaması demektir. Aynı şekilde unutmamak gerekir ki
Türkiye aynı zamanda net borç alan bir ülkedir. Dolayısıyla,
kurun her artışı, almış olduğu borcun da
ödediği faizin de yukarıya fırlaması anlamına geliyor.
Bu nedenle de kurların istikrarı çok önemlidir, ama ne var ki,
uygulanmakta olan dalgalı kur politikası kurlar üzerinde etki etmeyi
önlendiğinden, ekonomimiz dünya ekonomisindeki büyük dalgalar içinde yüzen
bir tekne misali sallanıp durmaktadır.
Bugün Merkez Bankasının
almakta olduğu tedbirler, bir yandan parasal genişleme yaratarak
faizleri düşürmek ve böylelikle sıcak paranın önünü kesmek, ama
öte yandan, bazı bankacılık uygulamalarıyla da, düşen
faizlerin tüketimi ve kredilerini artırmasını önlemekten ibarettir.
Hiç yapılmasın. diyenler piyasaya teslim olanlardır; Az
yapılıyor. diyenler ise, yeni önlemleri tartışarak,
ekonominin üzerindeki cari açık vesayetine karşı mücadele etmek
isteyenler, ekonomideki adaletsizliği büyük sorun olarak görenlerdir.
İktidar partisi, cari açığın yarattığı
adaletsizlikleri, eşitsizlikleri ve tehlikeleri ciddiye almamaktadır.
Her ne kadar bu politika akıllı bir politika gibi görünse de,
Amerikadan ve Avrupadan gelen sıcak para dalgalarıyla baş
etmekte sınırlı etkisi olacaktır. O nedenle de cari
açık hâlen ekonomide en önemli risk konusu olmaya devam etmektedir.
Bugün Türkiye
ekonomisinde iki önemli alanda sorunlar ağırlaşıyor; biri
işsizlik, diğeriyse cari açıktır.
Bütçe kanunu,
hükûmetlerin bir yıl içinde gelirlerini hangi kaynaklarla elde
edeceklerini ve bu kaynakları nasıl kullanacaklarını
özetler. Devlet ve onu yöneten hükûmetler, faaliyetlerini geleneksel olarak
merkezî bir biçimde belirlerler, bu, geçmişten bugüne süregelmiştir,
ama artık her şey değişiyor. Dünya ve özellikle teknolojik
gelişmelerle bilginin daha fazla yaygınlaşmasıyla bilgiye
halkın ulaşımının daha fazlası olması
sonucunda dünya toplumlarının kendi kaderlerini daha fazla
belirleyebilecekleri bir dünya hâline geliyor. Artık bu geleneksel
merkezîlik aşılmalıdır. Demokrasilerde, devletin
yapacağı harcamaların büyüklüğüne ve kapsamına ve bu
harcamaların yapılabilmesi için halkın ödeyeceği vergilere
yurttaşlarla, çeşitli mekanizmalarla karar vermelidir. Bütçe,
yurttaşların bir belgesi olmalıdır. Bir başka deyişle,
kamu harcamalarına, bu harcamaların finansmanını
oluşturan vergilere, bu vergilerin miktarına, süresine ve tahsil
usulüne karar verme sürecine yurttaşlar kendi örgütleri
aracılığıyla daha fazla katılmalıdır.
Kaynaklar ve
harcamalar dengesi yurttaşların katılımına açık
hâle getirilmelidir. Yurttaşlar kendi tercihlerini kendi örgütleri
aracılığıyla yansıtabilmelidir.
Bugün bütçe
tercihleri neye göre belirleniyor? Neye göre kararlar alınıyor?
Milletvekilleri yurttaşların tercihlerini biliyor mu? Taleplerini ve
ihtiyaçlarını anlıyorlar mı? Hayır.
Bu Hükûmet de,
muhalefet de bütçe sürecini yurttaşların
katılımını nasıl sağlanacağını
düşünme üzerine şekillendirmelidir. Yurttaşın tercihlerinin
nasıl yansıtılacağının
değerlendirilmediğini açıkça görüyoruz. Sorulsa görülecektir ki
yurttaşların tercihleri ile hükûmetlerin tercihleri arasında
büyük farklar ortaya çıkmaktadır.
Sürekli açık
veren bir bütçe, üretimin az tüketimin çok oluşu, bölgeler arasındaki
dengesizlik, gelir dağılımındaki korkunç uçurum, kazançtan
değil tüketimden vergi almayı alışkanlık hâline
getirme, işsizlik, kayıt dışı ekonominin düzeyi,
bütçenin aslan payını alan militer harcamalar yurttaşların
tercihleri olabilir mi hiç?
Ekonomide de
demokrasi ve katılım olmalıdır. Bu nedenle bugünün
toplumlarının layık oldukları ve bütçede adaleti
sağlayabilecek bütçe yapma yaklaşımının daha fazla
katılım içermesi gerektiği, zamanın ruhuna uygun bir
yaklaşımdır. Oysa AKP Hükûmeti böyle bir
katılımcı bütçe yapma arayışı içinde
değildir.
Ekonomideki
düzenleyici kurulların örgütsel dizaynlarının da
katılımcı olmaması, bunların ya hükûmetin ya da özel
kesimin etkisi altına girmesi de aynı zihniyetin bir sonucudur.
Demokratik
toplumlarda bütçenin kaynağını teşkil eden vergileri veren
yurttaşların, sivil toplum örgütlerinin katılımı ve
denetimi esastır. Hâlbuki bütçe çalışmalarında milyonlarca
insanı temsil eden kuruluşların, odaların,
sendikaların, meslek birliklerinin, sivil toplum örgütlerinin
görüşleri alınmamaktadır. AKP Hükûmeti, vergi verenlerin ve kamu
hizmeti almayı hak edenlerin taleplerini dinlemiyor. Ekonomide de
demokrasi ve katılımı gerçekleştirmeden adalet ve
eşitlik sağlanamaz.
Ekonomiyi
anlaşılabilir kılmak, günlük yaşam ve demokrasi
açısından halk için çok önemlidir. Hem ekonomik büyüme hem özgürlük
ve demokrasi, işte olması gereken budur.
İktidar
partisi, demokrasi ve özgürlük söz konusu edildiğinde sınıfta
kalıyor. Ekonomide demokrasi ve yurttaş katılımından
söz ettiğimizde, bilinmeyen bir dil konuşuyormuşuz gibi geliyor
iktidar partisi milletvekillerine.
Katılım
demişken, son günlerde koparılan gürültüye de değinmeden
edemeyeceğiz.
Yerel
yönetimlerin demokratikleştirilmesi demek, yerellerde
yurttaşların daha fazla söz ve karar hakkı sahibi olması
demektir. Yerinden yönetim demek, merkezî vesayetin azaltılması,
süreç içinde tasfiye edilmesi ve yerinden yönetim mekanizmalarının
güçlendirilmesi demektir, yani halkın yönetime katılması
demektir.
Temsilî demokrasi
ile katılımcı demokrasinin birliğinin sağlanması,
hem demokraside istikrarı sağlar hem de demokrasinin
demokratikleştirilmesini, halkın söz ve karar sahibi
olmasını sağlar.
Bunu
tartışmak, bu konuları demokratik zeminlerde özgürce
konuşmak neden rahatsız eder, neden ürkütür? Olsa olsa, demokratik olmayan
alışkanlıkların sürmesinden, bu zihniyetin
kalıntılarından kaynaklanmaktadır
yaşadığımız tıkanıklık. Hemen
savcılar ve başsavcılar harekete geçebiliyor,
kapatırız, kapattırırız
çığlıkları atılmaya başlanıyor.
Galiba hâlâ
anlaşılamadı ve hazin bir durumla karşı
karşıyayız. Biz bir çınarız, ne kadar budasanız o
kadar gürleşiriz. Köklerimiz çok derindedir.
Bir kez daha
hatırlatalım ki bu çınarı köklerinden sökerek bu ait
olduğu topraklardan uzaklaştırmaya çabalayanlar, bu ait
olduğu topraklarda yaşamasın diye çabalayanlar esas
bölücülerdir.
Özgür ve
demokratik bir tartışmadan korkmaya gerek yoktur. Bugün, dünyada da
Türkiyede de zamanın ruhu, demokrasi, yurttaş
katılımı ve özgürlüktür. Bu anlaşıldığı
zaman değişim başlamış demektir. Sözde değil,
özde demokrat olmak gerekiyor.
Soruyorum
Hükûmete ve AKP milletvekillerine, muhalefet partilerine, çığlık
çığlığa dolaşan bürokratlara: Kamu Yönetimi Yeniden
Yapılanma Kanunu ya da o şerhlerle doldurduğunuz Avrupa Yerel
Yönetimler Şartı veya Bölgesel kalkınma ajansları
laflarını duyduğunuzda neleri hatırlıyorsunuz?
Bu konuların
tartışılmasıyla yerinden yönetimin gerçekleştirilmesi
ve güçlendirilmesi veya yerel yönetimlerin demokratikleşmesi
tartışmalarının arasında büyük bir fark yoktur. Bu
tartışmaları özgürce yapmazsanız, yapanları
engellerseniz, o zaman ne Avrupa Birliği ne de yeni demokratik ve
özgürlükçü bir anayasa konusunda söylediklerinize kimse inanmaz, hepsi sadece
yalan olur.
AKP Hükûmeti,
bütün geçmiş hükûmetlerin ve kendisinin de iktidarda olduğu sekiz
yıl boyunca yaptığı gibi bir kez daha, vergide
adaletsizliği yapısallaştıran dolaylı vergilere
yükleniyor. Vergilerin yüzde 68inin dolaylı, gerisinin, yani yüzde
32sinin dolaysız vergilerden oluşan bir bütçe
tasarısını ortaya koymuş olması bunun en açık
ifadesidir. Adaletli vergi almak yerine, tüketiciden, halktan vergi alma
anlayışından hiç vazgeçmeyecek misiniz? En son petrol
fiyatlarındaki artışın ne denli çarpıcı
olduğunu ve yurttaşlara çarptığını görmüyor
muyuz?
Büyük gelir
eşitsizliği olan Türkiyede gelir uçurumunu bütçe üzerinden daraltmak
mümkünken, tersine, vergi ve harcamalarla eşitsizlik büyütülüyor.
Vergilerin ağırlığı, gelir vergisi yoluyla
doğrudan, tüketim harcaması yaparken de dolaylı olarak
çalışan sınıflardan alınıyor. Şirketler,
bankalar, varlıklı sınıfın gücünün çok altında
vergi ödüyorlar.
Vergilerdeki
payı üçte 2lik büyüklükte oluşan dolaylı vergilerin
çoğunu, gelirinin tümünü harcamak zorunda olan ve harcarken
vergilendirilen alt ve orta sınıflar ödüyor.
İhtiyaç duyulan
kaynaklar hakça bir vergileme sistemiyle toplanamıyor.
Gelir bütçesini
büyütmeden, geliri artırmadan tabii ki gider bütçesinin artması, daha
fazla açık demek ve ileride daha büyük sıkıntılar demektir.
O yüzden bizim öncelikle amacımız pastayı büyütmek
olmalıdır. O yüzden bizim öncelikle amacımız gelir
bütçesini çoğaltmak olmalıdır. Tabii ki gelir bütçesi içindeki
en önemli kalemin de vergi gelirleri olduğunu biliyoruz.
Peki, bu Hükûmet
bunu nasıl yapıyor? Dolaylı vergileri artırarak. Yani
halkın elindekine göz dikerek. Kayıt dışına savaş
açarak değil. Kazanandan daha çok vergi alarak, vergi adaletini
sağlayarak değil, halktan daha fazla vergi alarak.
Gelir
dağılımı adaletsizdir. Yoksulluk, eşit
vatandaşlık temelinde çözülmelidir. Sosyal yardımlardan
yararlanan yurttaşların sayısı artırılmalı,
sosyal yardım politikası kapsamına alınmalı, çocuk
yoksulluğuyla mücadelede özel sosyal yardım politikaları geliştirilmeli,
yaşlılara yönelik sosyal yardım ve hizmet politikalarına
kaynak ayrılmalı, sosyal yardım alanındaki kurumsal
parçalanmışlık kaldırılmalı, insan onuruna
yaraşır hâle getirilmelidir.
Bütün verginin
neredeyse yüzde 70ini yine çalışan kesimlerden alıyorsunuz. Bu
tehlikelidir, emekçi halkı anlamayan bir anlayıştır.
Yoksullarla değil, yoksullukla, işsizlerle değil,
işsizlikle mücadele etmek esas politika olmalıdır.
Bu Hükûmet,
çalışanların örgütlenme hakkının, sendikal
haklarının, sosyal hakların, onurlu ücret
politikalarının da sağlıklı demokrasinin temeli
olduğunu anlamıyor. İşsizlik hâlâ yüzde 10-11ler
seviyesinde ki 2010 yılında büyümenin yüzde 7,5-8 gibi bir seviyede
gerçekleşeceği düşünüldüğünde bunun oldukça can
sıkıcı bir rakam olduğu ortadadır.
AKP Hükûmeti emek
alanını ilgilendiren düzenlemelerde de benzer bir tutuma sahiptir.
Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin
geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının
ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla Hükûmet, işçi ve
işveren konfederasyonları arasında etkin
danışmayı sağlamak üzere üçlü temsile dayalı olarak
kurulmuş bulunan Üçlü Danışma Kurulunu hiç
bilgilendirmemektedir. Konfederasyonların görüşleri doğru dürüst
alınmamaktadır. Üçlü Danışma Kuruluna İlişkin 144
sayılı ILO Sözleşmesine ve de sosyal diyaloğa
aykırı davranılmaktadır. Zaten Hükûmet, ILO
kararlarına da hiç özen göstermemektedir. Özellikle sermaye kesimleri
tarafından dile getirilen esnekliğin yaygınlaştırılması
gibi öneriler olunca Hükûmet hemen vaziyet almakta, bunları
desteklemektedir.
Eksik ve yetersiz
istihdam edilenlerin -gizli işsizlerin- sayısını
arttıracak, yarı zamanlı ve geçici çalışmayı
yaygınlaştıracak önerilere Hükûmet büyük bir iştahla
sarılmaktadır. Halbuki hedef, insan onuruna yaraşır nitelikli
ve güvenceli işler yaratmaktır, esnek çalışma biçimlerini
ve gençlerin sömürüsünü yaygınlaştırmaya çalışmak
değildir.
Türkiyenin en
büyük sorunu hâline gelen işsizliğin çözümüne yönelik emek kesiminin
taleplerine karşı sessiz ve duyarsız kalan da bu Hükûmettir.
Kadınların ve gençlerin istihdama katılımının
artırılmasına yönelik önermeler yerine, çalışma
yaşamına en acımasız koşullarda katılan bu
kesimlerin iş talebini artıracak önlemler alınmamaktadır.
İnsan onuruna yaraşır bir iş talebinin göz ardı
edildiği koşullarda, stajyer sömürüsünün artırılması,
deneme sürelerinin uzatılması, kısmi zamanlı
çalışma ile eksik zamanlı ve yetersiz istihdamın
yaygınlaştırılması gibi uygulamalardan geniş
kesimler lehine sonuçlar çıkarmak mümkün değildir.
Stajyerlik
adı altında işe yeni giren işçilerin daha fazla
sömürülmesine olanak tanıyan düzenlemeleri de bu Hükûmet
tasarlamaktadır. Meslek yüksekokullarını da stajyer sömürüsü
kapsamına alan, stajyerlik için uygulanan asgari ücreti
aşağı çeken anlayışlara bu Hükûmet prim vermektedir.
Ucuz emek sömürüsünün bir biçimi olan stajyerlik uygulaması
genişletilmekte, ödenecek ücretler ise düşürülmektedir.
Kısmi süreli
çalışmanın yaygınlaşmasını
kolaylaştırıcı uygulamaları da bu Hükûmet
tasarlamaktadır.
Türkiye,
çalışma hayatı açısından çok ciddi
kuralsızlıkların ve denetimsizliklerin
yaşandığı bir ülkedir. Buna rağmen, atipik istihdam
biçimlerinin yaygınlaştırılma çabası iyi niyet
taşımamaktadır. Esnek çalışma biçimlerinden biri olan
çağrı üzerine çalışmaya ilave olarak, evden ve uzaktan
çalışma uygulamaları da ilave edilmektedir. Esneklik
uygulamalarının İş Kanununa yeni çalışma
biçimleriyle girmesi, esnekliğin yani kuralsızlığın
bir kural hâline getirilmesini amaçlamaktadır. Kişinin
çalışma yaşamına sadece kendisine ihtiyaç duyulduğunda
dâhil olduğu, sosyal ve ekonomik haklarını iş gücüne dâhil
oldukları bu geçici sürelerde kullanabildikleri bu tip düzenlemeler
yetersiz istihdamın artırılmasını amaçlamakta, işsizliğin
gizlenmesi anlamına gelmektedir. Yani işsizliği ortadan
kaldıracak önlemler değildir bu Hükûmetin hedeflediği.
Bugün âdeta iki
Türkiye oluşmaktadır: Birisi tuzu kuruların Türkiye'si,
diğeri de toplumsal adaletsizlik pençesinde kıvranan milyonlarca
insanın Türkiyesidir. Sosyal, siyasal ve kültürel boyutları da
bulunan iki Türkiye manzarası, demokrasinin gelişimi
açısından da son derece düşündürücü ve vahimdir. Bu durumu
değiştirecek olan acil sosyoekonomik adımlara ve toplumsal
adaleti gerçekleştirecek sosyal bütçelere ihtiyaç vardır.
Tasarıda
Hükûmetin 279 milyar gelir, 312,5 milyar Türk lirası gider
planladığı ve bütçe açığının ise 33,5 milyar
Türk lirası olacağı ifade ediliyor. Buradan da
anlaşılmaktadır ki, 2011 yılının bütçe
açığı gayrisafi yurt içi hasılanın 2,8i
olacaktır. Geçen yıl bu rakamın yüzde 4 olduğu dikkate
alındığında Hükûmetin 2011 yılında daha da
sıkı bir maliye politikası yürüteceği
anlaşılmıştır. Ancak, bu kısılmanın
merkezî yönetim giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde
27sinden yüzde 25,7sine düşürülmesiyle elde edilen bir kısılma
olduğu göz önüne alındığında ekonomide kamu
ağırlığının azalmasıyla
gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.
Bu bütçeyle bir
kez daha görülmektedir ki, işçisi, emeklisi, işsizi, çiftçisi, küçük
üreticisi, öğrencisi, ev kadını, yoksulu ile geniş
toplumsal kesimlerin taleplerini yansıtan bir sosyal bütçe
yapılması için, temsilde adaleti içeren, yeni dünyanın hiçbir
yerinde görülmeyen akıl dışı ve antidemokratik barajlar
olmaksızın oluşturulacak yeni bir Meclise, yeni bir Hükûmete ve
yeni bir Anayasaya ama sözde değil, sahiden demokratik ve özgürlükçü bir
sosyal Anayasaya ihtiyaç vardır.
Engels vaktinde
demişti ki: Ne mutlu o yoksullara ki öteki dünya onlarındır, er
geç bu dünya da onların olacaktır. Bu saptamanın ne kadar
doğru ve haklı olduğunu görüyorum.
Bu çerçevede,
sosyal sınıfların, emekçi sınıfların talepleri
doğrultusunda farklı bir bütçenin gerçekleşmesinin, özgür,
demokratik, sosyal bir cumhuriyet inşa edilmesinde vazgeçilmez
olduğuna inanıyorum, teşekkürlerimi ifade ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uras.
Şahsı
adına lehte, Hasan Angı, Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Angı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN ANGI
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan merkezî yönetim 2011 yılı bütçe ve 2009
yılı kesin hesap kanunu tasarılarının Maliye
Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı,
Kamu İhale Kurumu ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı bölümleriyle ilgili lehinde söz almış
bulunuyor, herkesi saygıyla selamlıyorum.
Sağlanan
siyasi ve ekonomik istikrar ve gerçekleştirilen yapısal reformlar
sayesinde sağlam makroekonomik temellere sahip bir ülke olarak, dünyada
oluşan yeni ekonomik konjonktürü dikkate alan, reel ekonomiyi destekleyen
ve aynı zamanda sosyal yönü güçlü bir bütçeyi görüşüyoruz.
2009
yılı bütçesinde Maliye Bakanlığına 52,5 milyar TL
ödenek öngörülmüş, yıl sonunda 52,3 milyar TL harcama
gerçekleşmiş, bu tutarın 970 milyon TLsi
Bakanlığın kendi ihtiyaçları için kullanılırken
51,3 milyar TLsi ise diğer idarelere kamu hizmetlerinin finansmanı
için aktarılmıştır.
2011
yılı gider bütçesinde 72,2 milyar TL ödeneğin 1,2 milyar TLlik
kısmı Bakanlığın kendi ihtiyaçları için, 27,2
milyar TLsi Sosyal Güvenlik Kurumuna, 1,5 milyar TLsi devredilen Köy
Hizmetlerinin personelinin ücretlerinin karşılanmasına, 550
milyon TLsi KÖYDES için il özel idarelerine, BELDES için 400 milyon TL,
mahallî idare payları karşılığı için 23,7 milyar
TL, fon payları karşılığı için 5 milyar TL,
yükseköğretim kurumlarına 10,1 milyar TL, yedek ödenekler için 1,7
milyar TL olmak üzere 71 milyar TL aktarılmak üzere öngörülmüştür.
2009
yılında faiz giderlerinin bütçe giderleri içindeki payı yüzde 20
olarak gerçekleşirken 2011 yılı için yüzde 15 olarak
öngörülüyor. Vergi gelirlerine göre baktığımız zaman yüzde
20 olarak öngörülen ama gerçekleşmenin ise bunun altında
kalacağının tahminini yaşıyoruz. Bir zamanlar Vergi
alma borç al. mantığının ekonomiyi batma noktasına
getirdiği, topladığınız vergilerin tamamının
borç faizini dahi karşılamadığı bir dönemden bu
oranlara indirildiğini görüyoruz. Bu başarıda emeği
olanları kutluyorum. Bu başarıyı önemsiyorum. Geçmiş
dönemlerdeki borçlanma anlayışı devam etseydi,
bırakınız bütçenin tamamının borç faizine
yetmeyeceğini, gayrisafi yurt içi hasılanın bile bunu
karşılayamayacağı bir hâle gelirdik. Bu hâle
gelinmemişse, AK PARTİ hükûmetlerinin basiretli politikaları,
piyasalara verdiği güven ve vazgeçmediği mali disiplin
anlayışıdır. Bir taraftan vergi oranlarında önemli
indirimler yapılırken diğer taraftan kayıt içine
girişler teşvik edilmiş ve böylece hem faizlerde hem de
enflasyonda son otuz kırk yılın en düşük seviyeleri
yakalanmış. Geçmişte söylenen Ödediğiniz her kuruş
vergi size yol, su, elektrik olarak döner. sözü tekrar geçerli hâle
gelmiş. Aksi hâlde, ödenen tüm vergiler faizi bile karşılayamaz,
faizler artar ve devlet borç sarmalından dolayı Avrupadaki şu
anda krizden çıkmak için çırpınan ülkelere dönerdi.
Gelir
İdaresinin yeniden yapılandırılması: Vergi
ödemelerinde mükelleflere büyük kolaylıklar getirilmiş, tahsilatlar hızlanmış,
bilgilendirmeler kolaylaştırılmış, birikmiş
borçlarla ilgili ödeme kolaylıkları getirilirken borçlulara ilave
yükler de hafifletilmiştir.
Piyasa ekonomisi
için kurulan idare uzun yıllar geliri giderini bile
karşılayamadığı için öncelikle özelleştirilmesi
gerekli hâle gelen Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı, bugün kendisine yüklenen işi
başarıyla yaparak 2003-2010 döneminde 33 milyar dolar olmak üzere
1986 yılından bugüne 41 milyar doları aşan
özelleştirmeyi gerçekleştirmiş; 29,4 milyar doları Hazineye,
9,3 milyar doları da kapsamdaki kuruluşlara
aktarılmıştır.
2011
yılı gider bütçesi 19,7 milyon TL olan, yüzde 74ü personel
giderlerine, yüzde 19u mal ve hizmet alımlarına, yüzde 7si ise
sermaye giderleri ile cari transferlere tahsis edilecektir.
4 Ocak 2002 tarih
ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunuyla kurulmuş olan Kamu
İhale Kurumu, kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali
özerkliğe sahip bir kurumdur. Kamu İhale Kanunu kapsamında
ülkemizde yılda yaklaşık 150 bin adet, tutarı 70 milyar TL
olan ihaleler yapılmaktadır. Ekonomik ve teknolojik gelişmelerin
son derece hızlı olduğu çağımızda kamu
alımları gibi önemli bir alanın yönlendirilmesi,
gelişmelere uygun düzenlemelerin yasal çerçevede
yapılmasını sağlamak açısından Kamu İhale
Kurumunun bu düzenlemeleri büyük önem taşımaktadır.
Bütçenin
hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor, bütçemizin
kurumlarımıza, milletimize hayırlı olmasını,
ülkemizin güçlü ve aydınlık geleceğine emin adımlarla
yürüyüşünün ivmelenerek ulaşmasına vesile olmasını temenni
ediyor, heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Angı.
Hükûmet
adına Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.
Sayın Bakan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de Maliye Bakanlığı bütçesine
ilişkin değerlendirmelere, tespitlere cevap vermek üzere bu sözü
aldım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Müsaade
ederseniz, önceden hazırlanmış bir konuşma yapmaktansa
gündeme getirilen birkaç husus hakkında sizleri aydınlatmak
istiyorum. Genel olarak Türkiyedeki vergi yükü üzerine epey bir
tartışma tabii ki yaşanıyor, o konuyla başlamak
istiyorum. Daha sonra özelleştirme konusuna değinmek istiyorum.
Arkasından, yine sık sık gündeme gelen borç, kamu borç stoku
tartışmalarına değinmek istiyorum.
Bunlara ek
olarak, müsaade ederseniz, özellikle son dönemde yaptığımız
mükellef haklarındaki iyileştirmeler, denetimin daha etkin, daha
verimli çalışmasına ilişkin yaptığımız
çalışmalar ve bu çerçevede kayıt dışılıkla
ilgili olarak attığımız adımlar, yani bu
hususları da içerecek şekilde sizlere bir sunum yapmak istiyorum.
Sayın
Başkan, tabii ki, Türkiyede vergi yükü tartışmasına
başlarken, bir genel olarak Türkiyede gerçekten vergi yükü yüksek mi
değil mi, o konuya bakalım.
Tabii ki, en son
OECD Aralık 2010 yılında bir çalışma
yayınladı. Şu an itibarıyla OECDde 33 tane ülke var
bildiğim kadarıyla. Bu 33 ülke arasında Türkiyenin toplam vergi
yükü, millî gelire oran olarak
Ki, bunun içinde sosyal güvenlik primleri var,
merkezî Hükûmetin topladığı bütün vergiler, harçlar var; mahallî
idarelerin topladığı vergiler var, harçlar var. Yani Türkiyede
kamu tarafından toplanan bütün vergileri, bütün sosyal güvenlik primlerini
alıyorsunuz, bunları topluyorsunuz, millî gelire oranlıyorsunuz,
Türkiyede bu oran 2009 yılı sonu itibarıyla yüzde 24,6. Bu
oran, 33 OECD ülkesi arasında en düşük 30uncu sırada. Yani
genel olarak Türkiyede vergi yükü, iddia edildiği gibi genel olarak yüksek
değil. Yani Türkiyede toplanan bütün vergi, sosyal güvenlik primlerinin
millî gelire oranı yüzde 25in altında, 33 OECD ülkesi arasında
biz 30uncu sıradayız. Mesela, OECD ülkeleri arasında ortalama
yük yaklaşık yüzde 34 ama Danimarka gibi bir ülkede yüzde 48,2 fakat
bizden düşükler de var, Meksika gibi, onlar da yüzde 17,5 civarında.
Peki, madem
böyle, neden Türkiyede vergi yükü yüksek algılaması var? Tabii ki, o
zaman, mal ve hizmetler üzerindeki vergi yüküne bakmamız lazım. Mal
ve hizmetler üzerinden, biz, genel olarak bir KDV alıyoruz bir de ÖTV
alıyoruz bazı ürünlerde. Yine Türkiyede dolaylı olarak, yani
dolaylı diye tanımladığımız KDV, ÖTV vesaire
gibi vergilerin millî gelire oranı Türkiyede yaklaşık yüzde
11,2 civarındadır 2009 yılı sonu itibarıyla. Bu oran,
yine OECD ülkelerine baktığınız zaman -aslında
ortalamaya son derece yakınız- 15inci sırada bir ülkeyiz. Yani
toplam itibarıyla, topladığımız vergi itibarıyla
yine OECD ülkelerinden çok farklı değiliz, ortalamasından çok
farklı değiliz. Yani genel vergi yükü
karşılaştırmasında olsun, mal ve hizmetlerin
üzerindeki vergi yükü karşılaştırmasında olsun çok
yüksek değil.
Fakat Türkiyede
bir sorun var. Nedir o sorun? Bizim gelir ve kazançlar üzerinden
aldığımız vergilerin millî gelire payı düşük. Bu
yeni bir husus mu? Değil. Düzeltilebilir mi? Tabii ki düzeltilebilir. Bu
konuda da epey adım atıyoruz. Bu arada basit bir rakam vereyim: Son
birkaç yıldır yapılan çalışmalar sayesinde, kira
geliri elde edenler arasında daha önce hiç beyannamede bulunmayan 540 bin
tane mükellef kazandık. Evet, daha önce mülk sahibi olup da, kira geliri
elde edip de, bu, bizim kayıtlarımızda olmayan veya beyan
etmeyen vatandaşlarımız arasından 540 bin tanesini biz bu
anlamda, şu veya bu şekilde kayıt içine almışız
ve bu vatandaşlarımız şimdi vergi vermeye de
başlamışlar. Yani birtakım çalışmalar var ve
hakikaten de bir başarı da var. Dolayısıyla çok büyük
genellemeler yapıp
KAMER GENÇ
(Tunceli) Onlar yeni mükellef
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Müsaade edin ben bitireyim.
Bakın, güzel güzel, size elimden geldiğince yardımcı olmaya
çalışıyorum.
Şimdi, teker
teker bazı vergi konularına da indiğiniz zaman
Mesela KDV
Türkiyede efektif oran
Çünkü Türkiyede biliyorsunuz yüzde 1 olarak uygulanan
ürünler var, yüzde 8 olarak uygulanan ürünler var, yüzde 18 olarak uygulanan
ürünler var. Türkiyede ortalama diyelim, KDV oranı yüzde 14,4. Hangi
gün? Bugün itibarıyla veya 2009 yılı sonu itibarıyla. Peki,
2005 yılında bu yüzde kaçtı? Ortalama yüzde 16ydı. Türkiyede
biz KDVyi düşürmüşüz. Nerede düşürmüşüz? Eğitimde
düşürmüşüz, sağlıkta düşürmüşüz, bazı
gıda ürünlerinde düşürmüşüz, tekstilde düşürmüşüz.
Aslında, birçok sektörde biz KDVyi yani dolaylı vergi yükünü
düşürmüşüz, artırmamışız. Bu dönemde bana KDVsi
artan, oran olarak veya şu veya bu şekilde, yani bir ürün gösterin
2002ye oranla, gerçekten o zaman bakalım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Mücevherat...
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) ÖTVye bakalım.
Şimdi, özel tüketim vergisi, Avrupa Birliği müktesebatına
baktığınız zaman Avrupa Birliği diyor ki: Enerji
ürünleri, alkollü içkiler ve tütün mamullerinden özel tüketim vergisi
alınır. diyor ve hakikaten de Avrupadaki bütün ülkeler alıyor.
Biz, Avrupa Birliğiyle vergi faslını aştık, Avrupa
Birliğiyle bir uyum sürecindeyiz. Şimdi, burada alınan vergiler
gerçekten çok mu yüksek veya daha önemlisi bu dönemde bir artış oldu
mu? Şimdi, bazı ürünlerde vergi yükü yüksek. Bunu ben her zaman
söylüyorum ama bu dönemde, 2002den bu yana bu vergi yüklerinde bir
artış olmamıştır.
Bakın size
en tartışmalı konuyu müsaade ederseniz rakamlarla vereyim. 95
oktanlı -ki 2002 yılında var olan bir ürün olduğu için bunu
alıyorum, bugün 97 oktanlı var ama 2002de 97 oktanlı
olmadığı için- kurşunsuz benzin. Avrupa Yakası,
İstanbul... 31/12/2002 yılında litre 1,63 lira yani 2002
yılının sonunda 1 litre benzin 95 oktanlı, her şey
dâhil, vergileriyle 1 lira 63 kuruş. Peki, 2010, dün itibarıyla kaç
lira? 3 lira 78 kuruş. Artış oranı ne kadar? Yüzde 131,9.
Şimdi,
buraya kadar bilgiyi verdim. Müsaade ederseniz, bu dönemde petrol fiyatı
nereden nereye çıktı onu da söyleyeyim. Petrol fiyatı
Aralık 2002 sonu itibarıyla 28 dolardı, bugün itibarıyla,
dün itibarıyla 93 dolardır. Bu petrol fiyatını biz
belirlemiyoruz, uluslararası piyasalarda belirleniyor. Bunun yüzde 95ini,
yani petrolün yüzde 95ini bu ülke ithal ediyor, doğal gazın yüzde
99unu bu ülke ithal ediyor.
Şimdi, 50
litrelik bir depo düşünelim. Dolar cinsinden, 2002 yılında 49
dolara dolduruluyordu, bugün 121 dolara dolduruluyor. Yani dolar cinsinden
hakikaten bayağı bir artış var. Peki, Türk lirası
cinsinden 82 liradan dolduruluyordu 2002 yılında, bugün
itibarıyla 189 lira. Artış, yine daha önce söylediğim gibi
yüzde 131,9.
Peki, şöyle
bir bakalım, en düşük memur maaşı ile siz ne kadar
Yani,
daha doğrusu şöyle söyleyeyim: Bir memur, en düşük maaş
alan bir memur maaşının yüzde kaçını ödeyerek bir depo
doldurabiliyordu? 2002de yüzde 20,8; bugün itibarıyla yüzde 14,5. Yani
bugün en düşük maaş alan bir memurumuz maaşının yüzde
14,5uyla bir depoyu doldurabiliyor, o gün maaşının yüzde 21ine
yakınını harcamak zorundaydı. Asgari ücret
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) En düşük maaşlı memurun arabası yok.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Değerli arkadaşlar,
asgari ücretten bahsediyorum. Bunlar referans noktaları. Bunlar referans.
Yani asgari ücretlinin var mı yok mu, bunun tartışmasına
girmeyeceğim ben.
Şimdi,
bakın, asgari ücretle siz maaşınızın yüzde 44,2sini
2002 yılı sonunda harcayarak bir depo benzin alabiliyordunuz; yüzde 44,2sini
Bugün yüzde 31,5uyla alabiliyorsunuz. Peki, hadi varsayalım ki
maaşlar hızlı artmış bu kategorilerde, hakikaten de
alım gücü artmış. Onu bir kenara bırakalım.
Şimdi, bizim dönemde bu vergilerde, bu vergi yükünde hakikaten bir
artış var mı? Şimdi ona bakalım.
Şimdi, 2002
tarihinde Özel Tüketim Vergisi Kanunu yürürlüğe girmiş. Ne zaman?
05/06 yani Haziran 2002 yılında o günün Koalisyon Hükûmeti, bizim
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti veya Parlamento o dönemde bu tasarıyı
kabul etmiş. Bu tasarıyla ne yapılmış? Petrol
ürünlerinden maktu ÖTV alınmaya başlanmış. Bu maktu ÖTV de
her ay -yani basitleştiriyorum- toptan eşya, TEFE oranında
artırılıyor. Yani her ay bir maktu vergi var, o maktu vergi her
ay enflasyon kadar artırılıyor ve böyle bir kanun
çıkarılmış. Yani 2002 yılının
ortalarında koalisyon hükûmeti böyle bir kanun çıkartmış ve
bu kanun çerçevesinde ta 2005 yılına kadar bu uygulanmış
2005 yılına kadar. 2005 yılında benzine uygulanan maktu ÖTV
1 lira 36 kuruş düzeyinde, motorinden alınan ÖTV 83 kuruş
civarında, 2005e kadar. 2005 yılında, AK PARTİ Hükûmeti
döneminde Biz şu uygulamaya son verelim, bundan sonra Bakanlar Kurulu
belirlesin. denilmiş ve her ay enflasyonla maktu ÖTV
artışına son verilmiş. 2007 yılının
kasımına kadar hiç bu maktu ÖTVlerde de artış
olmamış. 2007 Kasımından sonra bir artış söz
konusu ama bu artışlar, varsayalım ki 2002 yılında
koalisyon hükûmetinin yaptığı yasal düzenleme çerçevesinde
olsaydıkinin altında. Şimdi, bunu rakamlarla da vereyim. Ama
burada önemli olan şey şu: Bütün bunlar, akaryakıt ürünlerinde
vergi yükünün yüksekliğini ortadan kaldırmıyor. Akaryakıt
ürünleri üzerinde 2002 yılında vergi yükü yüksekti, şimdi de
yüksek ama bugün daha az. Şimdi, bakın, soruna bu şekilde
bakarsak, o zaman...
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Oran ne? Oranı söyle.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Bakın değerli
arkadaşlar, 2002 yılı son gün, 1 litre benzin
aldığınız zaman onun yüzde 70,3ü maliyeye geliyor,
hazineye geliyor, vergi. Bugün, yani dün itibarıyla alsanız
yaklaşık yüzde 64,8idir. Yani şunu söylemeye
çalışıyorum: Siz, 100 liralık bir benzini 2002
yılında alsanız, o gün 70 liradan fazlası hazineye
geliyordu, vergiydi, bugün yaklaşık 65 lirası vergidir.
Şimdi, bu gerçekleri bilelim, ondan sonra tartışmaya devam
edelim.
Değerli arkadaşlar,
bakın vergi yükü artmamıştır. AK PARTİ hükûmetleri
döneminde, bakın, tek tük bazı ürünler hariç -onlara da bakabiliriz-
hiçbir konuda vergi yükü ciddi anlamda artmamıştır.
Akaryakıt ürünleri üzerindeki vergi yükü azalmıştır.
KÜRŞAT
ATILGAN (Adana) Yüzde 68i vergi Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Değerli arkadaşlar,
kurumlar vergisi yüzde 33ten yüzde 20ye düşürülmüştür. Niye
düşürülmüştür? Türkiyedeki şirketlerin rekabet gücü
artsın, dünyayla rekabet etsin, Türkiyeye daha fazla yatırım
çekelim diye düşürülmüştür. Türkiyede gelir vergisi
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yabancı bankalara kıyak yaptınız.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Telekoma kıyak
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Telekoma geleceğim.
Telekom ne zaman özelleştirme programına alındı
hatırlıyor musunuz?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan; karşılıklı
konuşmayalım. Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz
lütfen.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, böyle bir konuşma tarzı var mı, böyle bir
konuşma tarzı? Müsaade edin, bakın, ne güzel konuları
açıklıyorum. Niye dinlemekte zorluk çekiyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap edin.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Bakan, onlar gerçeklerden rahatsız
oluyor.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, AK PARTİ hükûmetleri kurumlar vergisini yüzde
37den yüzde 20ye düşürdü mü? Düşürdü. KDVyi düşürdü mü?
Düşürdü. Bütün akaryakıt ürünleri üzerindeki vergi yükünü fiyata
oranla düşürdük mü? Düşürdük. Gelir vergisini düşürdük mü?
Düşürdük. Neydi? En yüksek dilim yüzde 45ti, en düşük dilim yüzde
20ydi. Biz bunları yüzde 15 ve yüzde 35e düşürdük. Başka?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Vergiyi ne zaman düşürdünüz?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, hemen hemen tüm vergi kategorilerinde vergiler, vergi yükü
Türkiyede düşmüştür, artmamıştır. Bu konuya
ilişkin Gelir Politikaları Genel Müdürlüğümüzün çok güzel bir
çalışması var, memnuniyetle sizlere de
dağıtırım. Orada, olumlu olumsuz bütün yönleriyle
Türkiyedeki vergi yükü ele alınmıştır. Ama bu bir gerçek,
Türkiyede vergi yükü son sekiz yıldır artmadı, vergi
oranları itibarıyla da olsun, yükü itibarıyla da olsun birçok
kategoride düştü.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Yabancı bankaların vergisini niye düşürdünüz?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, müsaade ederseniz
ikinci bir konuya değinmek istiyorum, o da özelleştirme konusu.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Türkiyede 1985ten bu yana her hükûmet
özelleştirme yapmaya çalıştı, her hükûmet.
AHMET BUKAN
(Çankırı) 15 milyon icralık dosya var, 15 milyon!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Bunun içinde ANAPı var,
Doğru Yol Partisi var, DSPsi var, MHPsi var, SHPsi var.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) AKPsi de var, AKPsi de.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Yani aklınıza gelecek
bütün Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri var, partileri var. 1985ten bu yana
Türkiye Cumhuriyetinde özelleştirme yapılıyor.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Özelleştirmeye kimse karşı çıkmıyor
Sayın Bakan, peşkeşe karşı çıkıyoruz!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Bugün
yaptığımız özelleştirmelerin yüzde 90ının
programa alınması kararı bizden önce verilmiştir, yüzde
90ının. Bunu, bu çalışmayı da yaptırdım.
Bakın, size
söyleyeyim, Telekom, ERDEMİR, TÜPRAŞ, PETKİM, Türk Hava
Yolları, Sümer Holding, Tekel, Şeker Fabrikaları, bunlar gibi
yüzlerce kuruluşun özelleştirme kapsamına alınması
bizden önce olmuştur ve bu özelleştirmelerin kararlarına mesela
DSP-ANAP-MHP hükûmetleri döneminde karar verilmiştir. Güzel de
yapmışlar, doğru yapmışlar, kendilerini tebrik
ediyorum.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Bakın, yanlış
bir şey değil, özelleştirme doğrudur.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Ama siz yanlış yaptınız, siz
yabancılaştırma yaptınız,
yabancılaştırma!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, bakın,
1985ten 2002 yılına kadar her hükûmet döneminde, ANAP-DSP-DTP,
DYP-DSP-ANAP veya diğer bütün hükûmetler döneminde birçok
özelleştirme yapılmıştır ve bu yanlış bir
şey değildir.
Peki,
özelleştirmeler sadece bizim dönemimizde mi mahkemeler tarafından
durdurulmuştur? Hayır. Bakın, AK PARTİ hükûmetlerinden önce
otuz dört tane özelleştirme uygulaması Türk yargısı
tarafından nihai karar olarak durdurulmuştur, iptal edilmiştir.
Bu iptal kararlarının hiçbir tanesi uygulamaya
konulmamıştır, hepsi ÖYK kararlarıyla -ki bunlar Resmî
Gazetede bile çıkmıyor- ortadan kaldırılmıştır.
Fiilî imkânsızlık nedeniyle bir sorun var. Arkadaşlar, bir
özelleştirme yapıyorsunuz, üç yıl, beş yıl sonra bir
yargı kararı çıkıyor.
Bakın,
bizden önceki dönemlerde bütün hükûmetler, altında Sayın Demirelin,
Rahmetli Ecevitin, Rahmetli İnönünün
KAMER GENÇ
(Tunceli) İnönü zamanında özelleştirme yoktu ki!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla)
yani birçok Türk
büyüğünün, liderin, parti liderinin imzası var bu kararlarda. Nedir
bu kararlar? Bu kararlarla yargı kararları ortadan
kaldırılıyor. Ne kararı bu? Özelleştirme Yüksek Kurulu
kararı ve bunun örnekleri var. Ben şey yapmak istemiyorum.
Bakın, burada, Mesut Yılmaz döneminde, 96-97 döneminde; yine
Sayın Demirel döneminde, Sayın Akbulut döneminde, Sayın Ecevit
döneminde yargı kararları
KADİR URAL
(Mersin) Erbakan döneminde yok mu, Erbakan döneminde?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Onun döneminde de olabilir.
KADİR URAL
(Mersin) Söylesene Sayın Bakan, niye söylemiyorsun?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Yargı kararları
uygulanmamış, evet, AK PARTİ döneminden önce yargının
iptal ettiği otuz dört tane özelleştirme fiilî imkânsızlık
nedeniyle devam ettirilmiştir. Orada Meclise bile gelinip o zahmete
girilmedi.
Bakın, biz
ne yapmışız: Bizim dönemimizde Özelleştirme İdaresi
mahkemeye gitmiş, o bahsedilen hususların düzeltilmesi için
yargıya başvurmuş ve şu anda birçok konuda yargı
süreci ya devam ediyor ya da Yargıtayda Bu iş geri döndürülemez.
diye karar verilmiş. Dolayısıyla özelleştirme
uygulamalarındaki problemler sadece bu döneme ait değildir. Geçmişte
de özelleştirmede yargı iptal etmiştir. Bu iptal kararları
uygulanmamıştır, otuz dört tane örneği vardır. AK
PARTİ hükûmetleri döneminde benim bildiğim kadarıyla sadece ve
sadece beş tane özelleştirme uygulaması yargıda nihai karar
olarak iptal edilmiştir. Her beş uygulamaya ilişkin olarak da
biz mahkemelerde dava açmışız bu varlıkları geri almak
için ama gelin görün ki burada bir fiilî imkânsızlık söz konusu.
Değerli
arkadaşlar, bakın, burada önemli olan kamu yararıdır. Tabii
ki, bir şirketi özel sektör alsın, daha verimli, daha etkili
çalıştırsın, daha fazla kazansın, daha fazla istihdam
yaratsın diye özelleştirme yapılır. Biz özelleştirmeye
gelir olarak bakmıyoruz, biz özelleştirmeye yapısal bir reform
olarak bakıyoruz. Niye? Çünkü yapısal reform olarak
baktığınız zaman zaten başarılı oluyor.
Bakın, sık
sık gündeme getiriliyor Türk Telekom. Diyorlar ki: Türk Telekom
gayrimenkulleri satıyor.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Evet.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, 2005 yılından bu yana Türk Telekomun
sattığı bütün gayrimenkullerin değeri 49 milyon 418 bin 178
lira. Peki, Türk Telekomun satın aldığı veya
yatırım yaptığı gayrimenkullerin değeri ne kadar?
Tam 674 milyon 534 bin 259 lira.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Telekomun gayrimenkulleri düşük gösterildi.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Yani, bakın, Türk Telekom
gayrimenkule 13 kat daha fazla yatırım yapmış, 13 kat; 13
kat değerli arkadaşlar, 13 kat. Dolayısıyla
KAMER GENÇ
(Tunceli) Telekom kanuna aykırı olarak gayrimenkulleri
satıyor.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Değerli arkadaşlar,
hiçbir kanuna aykırı değildir. Satılanlar
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, sözleşmeye aykırı
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Kanuna aykırılık
olsaydı müdahale ederdik. Hâlâ, bizim, orada yüzde 31 oranında payımız
var. 10 Yönetim Kurulu üyesinin 4ü kamudandır. Bir
yanlışlık olsa müdahale edilirdi. Hepsi şartnameye
uygundur, hepsi kanun ve kurallara uygundur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Her birisi 100 milyar lira maaş alıyor Sayın Bakan!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Devlete nasıl güven
sağlayacaksınız değerli arkadaşlar? Kuralını
koyacaksın, özelleştirmeye çıkacaksın, 85ten beri
yapacaksın; ondan sonra, keyfine gelmediği zaman: Bunu
yapamazsın, şunu yapamazsın. Şartnamede ne varsa o
yapılır.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) Şartnamede Satılamaz. kaydı var. Devir
sözleşmesinde var.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakın, üçüncü bir konu kamu net borç stoku veya kamu borç stokuna
ilişkin. Sayın Oğuz Oyan burada konuşmasına
başlarken -ben metinden okuyorum- şunu dediler: Başbakan her
bütçe görüşmesinde burada bize IMF hikâyesi anlatıyor. Sayın
Oyanın söylediklerini okuyorum burada: Bu IMF hikâyesine göre diyor ki,
bakın geçen sene söylediğini söyleyeyim: Biz 21,5 milyar dolar
borçla devraldık IMFden; ödedik ödedik, şu an 8 milyar borcumuz var.
Muhalefet borçlandı, biz ödedik. Biz masaya adam gibi oturuyoruz. Devam
ediyor Sayın Oyan, diyor ki: Bu arada, bir hafta sonra biz
çıktık, bunun külliyen gerçek dışı olduğunu
anlattık. Şuydu gerçek: AK PARTİ iktidara geldiğinde 13,9
milyar liralık bir IMF borcu vardı, 23,5 milyar değil yani.
Kaldı ki AK PARTİ döneminde bunlar artmıştı yani AK
PARTİ net borçlanmaya devam etmiş, IMF borcunu
kullanmıştı.
Değerli
arkadaşlar, IMF borcu bu. Hazinemiz her ay bütün borç istatistiklerini
yayınlıyor. Bakın, en son Kasım 2010 itibarıyla
Hazinenin yayınladığı borç istatistiklerinden
bakıyorum. 2000 yılında -bakın, 2000 yılından
başlıyorum- IMFye olan borç stoku dönem sonu itibarıyla -dolar
cinsinden okuyorum- 4 milyar 174 milyon dolar. 2002nin sonunda AK PARTİ
biliyorsunuz devralıyor, borç: 22 milyar 86 milyon dolar. Yani 4 milyar
dolardan yaklaşık 22 milyar dolar civarına
çıkmıştır.
Şimdi,
2003ün başında gerek yeni kullanımlar gerekse de kurlardaki
hareketlerden dolayı -çünkü IMFnin borçları SDR cinsinden veriliyor
ama dolar cinsinden kur iniş-çıkışlarına
bağlı- 2003ün sonunda bizim IMFye borcumuz 24 milyar dolar.
Şimdi, Sayın Başbakanımızın
kullandığı 23,5 milyar dolar çok büyük olasılıkla -ben
baktırdım arkadaşlara, 2003 yılının
başı, o kur hareketlerinden de kaynaklanmış olabilir-
doğrudur, yani Sayın Başbakan doğruyu söylemiş. 23,5
milyar dolar civarında bir IMF borcu vardı 2003ün başında.
Peki, bugün itibarıyla IMFye olan borcumuz ne? Ekim ayı itibarıyla
söyleyebilirim, çünkü bu resmî bir rakam, 6,5 milyar dolar. Bu sene sonu
tahmini nedir? Yaklaşık 6 milyar dolardır. Evet, yani 2000
yılında 4 milyar dolar civarında bir borçla
başlıyoruz, bir ara 24 milyar dolara 2003te çıkıyor, ama
bugün itibarıyla 6 milyar dolara inmiştir. Şimdi, bu,
Türkiyenin başarısıdır. Bu Türkiyenin
başarısıdır ve bu hakikaten yani doğruları
söylemek, doğruları takdir etmek niye? (MHP sıralarından
gürültüler)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Ne demek Sizin borcunuzu ödedik., biz ödedik, siz ödediniz diye
bir şey mi var?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Değerli arkadaşlar,
şimdi
Müsaade edin
MEHMET GÜNAL
(Antalya) 2003 ve 2004te de siz almadınız mı? Sizin
borcunuzu ödedik. ne demek?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Ödedik ama ödedik. (MHP
sıralarından gürültüler)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) 24 milyarın 10 milyarını siz almadınız
mı?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) 24 milyar dolardan
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) 2008de almamış, 2009da almamış
Son iki yılda hiç almamış.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Ya arkadaşlar, bakın
Şu anda ne kadar? Şu anda ne kadar IMFye olan? 6 milyar dolar. (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen,
karşılıklı konuşmayınız. Lütfen
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Bir şey demedik, biz de sizin 6 milyarınızı
hazirandan sonra ödeyeceğiz dedik.
BAŞKAN
Sayın Günal
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, Türkiyede
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Bizimkini ödemiyorsunuz siz
BAŞKAN
Arkadaşlar, biraz sonra soru-cevap işlemi başlayacak, o zaman sorarsınız,
lütfen
Sayın Günal, lütfen
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Hayır, düzeltsin Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hayır, soru-cevap işleminde sorarsınız efendim, lütfen,
konuşsun yani
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Az biraz matematik
(MHP
sıralarından gürültüler)
Sizinkini ödedik
Sizinkini ödedik, 23 milyar dolardan aldığımızı
ödedik, 23 milyar dolar, yani, DSP-MHP-ANAP döneminde alınan borç
yaklaşık 23 milyar dolar, 22 milyar doların üzerinde. Bugün 6
milyar dolarsa AK PARTİ sizin borcunuzu ödemiştir tabii ki.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Biz de hazirandan sonra, sizin aldığınızı
ödeyeceğiz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi,değerli
arkadaşlar, bakın, matematikten biraz anlıyorsak, bir ülkede
eğer faiz sıfır değilse borç artar
Faiz sıfır
değilse
(MHP sıralarından gürültüler) Bakın, çok basit bir
şey söylüyorum: 2002 yılında Türkiyenin toplam kamu brüt borcu
ne kadar? Lira, bakın artık millî gelirden de vazgeçtik,
uluslararası standartlardan vazgeçtik. Ne kadar? Tam 256 milyar 899 milyon
yani yaklaşık 257 milyar. 2002nin sonu itibarıyla Türkiyenin
brüt kamu borç stoku yaklaşık 257 milyar lira, bunun bir
kısmı iç borç, bir kısmı dış borç. Peki, iç
borcun ortalama faizi ne kadar? Yüzde 63 civarında, 62,7 yani 100
liralık borç almışsınız 2002de, 2003te, eğer
ortalama vade bir yılsa, hiç yeni borç almasanız, bu arada da faiz
dışı açık veriyorsanız -ki geçmiş dönemlerde,
özellikle 90lı yıllarda Türkiye vermiş- ne oluyor o zaman? Borcunuz
zaten artar bir miktar. Niye? Çünkü faiz sıfır değil ki, artacak
tabii. Dış borcunuz da artar, faiz hiçbir zaman sıfır
değil ki, kimse size sıfır faizle borç vermez.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Şimdi alıyorlar sıfır faizle.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Bir borç stokunuz var, o borç
stoku belli bir faizle alınmış, bu faizi bir sene, iki sene
sonra ya ödeyeceksiniz o sene içerisinde
Hepsini ödeyemezseniz ne oluyor o
zaman? O zaman borç stokunuz artar.
Şimdi,
Türkiye tabii bu dönemlerde önemli faiz dışı fazla vermeye
başlamış, hakikaten de bu borç yükünü aşağıya
çekmiştir ama mutlak rakam olarak, TL cinsinden, dolar cinsinden borcun
artması matematiğin gereğidir yani ondan daha doğal bir
şey yoktur.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Geometrik olarak artıyor, matematiksel değil.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Çünkü borç faizi
sıfır değil değerli arkadaşlar.
Şimdi, size
basit bir örnek vereyim: Türkiye Cumhuriyeti 2000 yılı
itibarıyla, bütün yani cumhuriyet tarihinde 2000 yılına kadar ne
kadar borç stoku biriktirmiş? 85 milyar 555 milyon lira yani 85,5
civarında. Peki, 2002de ne olmuş? Tam 3 kat artmış. Yani
bırakın sekiz yılda 2ye katlamayı, bakın, 2002de
256,9 milyar lira olmuş yani 3 kat artmış. Şimdi, şunu
diyebilir miyiz: Yani, efendim Üç yıl içerisinde cumhuriyet tarihindeki
borç stokunu 3e katladınız? Bunlara biz girmiyoruz. Bunların
bir matematiği var, bir mantığı var.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) Daha nasıl diyeceksin, söylüyorsun işte.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Ama siz söylüyorsunuz
değerli arkadaşlar, siz bunları söylüyorsunuz.
Borç stoku
Türkiye'de azalıyor; millî gelire oran olarak bakmak lazım,
Türkiye'de millî gelire oran olarak
Türkiye hakikaten büyük bir
başarı hikâyesi. Bakın, bu sene, Avrupa Birliğinde yirmi
yedi tane ülke var. Bu ülkeler arasında borcunu en fazla azaltan ülke
Türkiye. Borcu geçen sene en az artan ülke Türkiye. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN
HALİS (Tunceli) Millî gelir dağılımında
kaçıncı sıradayız?
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Özel sektöre yüklediniz borçları.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Bakın, şimdi, özel
sektöre de gelelim.
Değerli
arkadaşlar, bakın, şunu söyleyeyim: Bütçe konuşmamda çok
basit bir rakam verdim. 2002 yılında Türkiye Cumhuriyetinde bütün
vatandaşlar, bütün şirketler, herkes çalışıyor,
didiniyor ihracatçısıyla, esnafıyla, bir katma değer
üretiyor. Buna millî gelir diyelim, buna gayrisafi yurt içi hasıla
diyelim. Ne kadar? Bunun yüzde 14,8ini faize ödüyoruz. Nereden? Bütçeden.
Şimdi, bugün itibarıyla ne ödüyoruz? Yüzde 4,5 civarı. Peki, yüzde
14,8 gibi bir şey kalsaydı -yani varsayalım ki biz hiçbir
performans göstermedik, biz aynı durumu devam ettirdik- 2011
yılında ne kadar faiz ödeyecektik? Türkiye bütçesi diyelim ki 312
milyar lira, bunun 179 milyar lirası faiz olacaktı. Hâlbuki ne kadar
faiz öngörüyoruz? 47,5 milyar lira faiz öngörüyoruz. Yani bu bile tek
başına gösteriyor ki Türkiyede borç stoku artmıyor, Türkiyede
borç yükü artmıyor; Türkiyede borç stoku azalıyor. Azalmasaydı
bu kadar hizmet üretemezdi AK PARTİ.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Ne hizmeti ürettiniz?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Dolayısıyla,
Sayın Başbakanın dediği doğrudur değerli
arkadaşlar.
Şimdi,
müsaade edersiniz, özellikle bir konuyu ben sizlerle paylaşmak istiyorum;
mükellef hakları. Bu benim için çok önemli. Yani hakikaten, bakın, vergi
denetimlerine ilişkin bir sürü tartışma yaşanıyor
zaman zaman, doğrusu bu beni çok üzüyor.
Türkiyede,
bakın, 2009 yılında -tartışmaların en çok
yaşandığı yıl diyelim- 92.752 tane vergi inceleme
raporu yazılmış. Yani ben Maliye Bakanı olarak bütün samimiyetimle
söylüyorum: Bunlara birer dakika ayırsam başka hiçbir şey
yapmamam lazım. Ben bilmiyorum. Tamamen, vergi denetim birimleri
gidiyorlar, bu incelemeleri yapıyorlar, bu raporları
hazırlıyorlar, yapmaları da lazım çünkü bu ülkede
Bakın,
eğer biz kalıcı bir şekilde, sağlıklı bir
şekilde kamu harcamalarını vergi gelirleriyle finanse edemezsek
borçlanmak zorundayız. Biz borçlanmak istemiyoruz değerli
arkadaşlar, biz kısa vadeli borç istemiyoruz; biz mümkün
olduğunca kendi yağımızda kavrulmak istiyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Albayrakların hesabını incelediniz mi?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şu anda bu mümkün
değil ama bunu mümkün hâle getirecek süreçlerdeyiz şu anda ve Türkiye
hakikaten çok iyi bir konumda. Bunu yaparken de
Girişimci tabii ki bir
risk alıyor, sermayesini koyuyor, adam çalıştırıyor,
çok ciddi zorluklara katlanıyor. Bu, bizim için çok önemlidir. Ben
Maliyedeki denetim elemanlarına şunu söylüyorum: Önce, bir kere,
bizim mükellef haklarını mutlaka bir şekilde gözetmemiz
lazım. Hatta, şu anda bir yönetmelik düzenliyoruz, diyorum ki: Sadece
mükellef aleyhine olan delillere bakmayın, mükellef lehine olan delillere
de bakın. Hazineci yaklaşımı biraz bir kenara
bırakalım. Vergi güvenliğini
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Bugüne kadar lehe olanları dikkate
almıyorlar mıydı Sayın Bakan? Öyle bir hukuksuzluk olur mu?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Hayır yani bakalım
diyorum, daha fazla bakalım.
Biz ne
yaptık? Gelir politikasını adalet ve tarafsızlık
içerisinde daha iyi uygulamak için, gönüllü uyumu artırmak için, mükellef
haklarını gözeterek yüksek kalitede, mükellef odaklı bir hizmet
peşindeyiz.
6009
sayılı Kanun Meclisimizden temmuz ayında geçti. Bence, bu
Kanunla çok önemli düzenlemeler yaptık. Bundan sonra, vergi inceleme ve
denetimleri yıllık vergi inceleme ve denetim planı çerçevesinde
yapılacak. Daha önce de denetim birimleri bu planları yapıyordu
ama bu defa herkesi kapsayacak şekilde, çok daha derli toplu bir
şekilde yapılacak, bir koordinasyon söz konusu olacak ve çok daha
objektif kriterlerle yani Gelir İdaresi Başkanlığında
risk analiz sistemi kullanılarak bu mükellefler denetime tabi tutulacak,
mükellefler belirlenecek ve bunları bir komisyon belirleyecek. Bunu, yine
benim katıldığım bir birim belirlemeyecek.
Bakın, vergi
incelemesinde biz şunu dedik: Genel tebliğ ve sirkülere
aykırı rapor yazılmasın çünkü genel tebliğ, sirküler,
bunlar hep ortak akılla Maliye Bakanlığının var olan
kanunları yorumladığı, açıklığa
kavuşturduğu unsurlar. Şimdi, mükellef bunu baz alıp kendi
hesap kitabını buna göre yaptıysa biz bunu artık
cezalandıramayız ama geçmişte bazı yanlış
uygulamalar olmuş olabilir. Şimdi ne yapıyoruz burada? Diyoruz
ki: Mükellefin hakkı önemlidir. Ortak akılla bir fikir
koymuşsak, bu fikre biz de tabii ki uyacağız; bunlara
aykırı rapor yazılamaz. Şimdi, diyoruz ki: Mükellefin
defterlerini alıp onu yıllarca tutmak yanlıştır.
Bunları biz alırız ama eğer tam bir denetlemeyse bir yıl
içerisinde bitiririz -yani incelemeyse- yok eğer sınırlı
incelemeyse altı ay içerisinde. Ha, bazı olağanüstü durumlarda
ekstra zaman da verilebilir. Ne yapıyoruz yine? Mükellefin
hakkını korumuş oluyoruz.
Bakın, rapor
değerlendirme komisyonları ve merkezî rapor değerlendirme
komisyonları oluşturduk. Niye? Çünkü şu anda da okuma komisyonları
var, okuma kurulları var ama biz dedik ki: Daha karma bir komisyon olsun
ve bu karma komisyon yine ciddi bir şekilde,
arkadaşlarımızın yazdığı inceleme
raporlarını gözden geçirsin çünkü yine mükellef hakları bizim
açımızdan son derece önemlidir.
Şu anda bir
torba tasarı var. Bu, vergi levhasını da kaldırmayı
biz hakikaten istiyoruz çünkü çok anlamsız bir şey. Müsaade
ederseniz
KAMER GENÇ
(Tunceli) Niye kaldırıyorsunuz Sayın Bakan, millet görsün ne
vergi ödediğini?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Bir yerlere saklıyorlar,
kimsenin gördüğü yok zaten.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Olur mu canım, iş yerine gitsin, görsün kaç lira vergi
verdiğini.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, kayıt
dışı ekonomiyle mücadele kapsamında da hakikaten önemli
çalışmalar var. Ha, başarı biraz yavaş, ben onu kabul
ediyorum fakat hiçbir ülkede kayıt dışılık
sıfırlanmıyor zaten.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şu vergi mahremiyetini de kaldırın. Vergi
mahremiyeti de nedir? Kaldırın şu vergi mahremiyetini.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Dünyanın gelişmiş
ülkelerinde bile bazı tahminlere göre yüzde 20-25 civarında bir
kayıt dışılık söz konusu. Bakın, 2009
yılında bir Başbakanlık genelgesi olarak kayıt
dışı ekonomiyle mücadele stratejisi ortaya konulmuş. (AK PARTİ
ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, karşılıklı
konuşmayalım. Arkadaşlar, lütfen
Sayın Genç, lütfen
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Bakın, burada şu
eylemler uygulamaya konulmuştu: Bakın, şimdi biz, akaryakıt
pompalarının ödeme kaydedici cihazlara bağlanmasına
ilişkin çalışmamızı tamamladık çünkü bu alanda
büyük bir kayıt dışılık vardı, bu kayıt
dışılığı azaltmak için bu adımı
attık.
Yine belli
tutarı aşan tahsilat ve ödemelerin bankalar veya PTT aracılığıyla
yapılmasını zorunlu hâle getirdik şu anda uygulanıyor.
KDV iadelerinde
sıkıntıları gidermek için Türkiye genelinde bir KDV
İadesi Risk Projesini uygulamaya koyduk, uygulamada bir standart
sağladık ve böylece de kod sistemini kaldırmış olduk.
İhbar ve
şikâyetleri tek merkezden almaya, etkin bir şekilde
değerlendirmeye başladık.
Bakın,
denetim kapasitesini artırmadan kayıt dışıyla mücadele
edemeyiz. Ne yapıyoruz? Sadece 2010 yılında 1.500 tane yeni
vergi denetmeni alıyoruz. Amacımız ne? Amacımız
hakikaten kayıt dışıyla mücadele ama bunlar zaman alacak.
Kayıt dışıyla mücadelenin sonuçlarını bir gün
içerisinde beklememek lazım.
Yine, biz çok
önemli, çok da değer verdiğim bir veri ambarı uygulamasına
geçtik ve bu bilgi kapasitesi güçlendiği ölçüde biz merkezden çok daha iyi
sorgulamalarla, çok daha etkin bir denetim yapabilecek noktadayız.
Yine, elektronik
fatura, elektronik tebliğ gibi çok önemli hususları biz uygulamaya
koyduk. Bakın, elektronik defter uygulamasına da geçmemiz lazım,
bence o da çok yararlı olacak.
Şu anda,
geçenlerde, yine, birileri geldi, dediler ki: Hakikaten bir program var,
denetimi önemli ölçüde otomatik hâle geçirecek yani yardımcı olacak
-hiçbir zaman tam otomatik hâle gelemez tabii- birtakım
çalışmalar var. Onları biz yakından izliyoruz, teknolojiyi
yakından izliyoruz. Niye? Çünkü amacımız şu: Türkiyede bir
kamu harcaması var mı? Var. Eğitime, sağlığa,
altyapıya, araştırma geliştirmeye bu ülkenin ihtiyacı
var mı? Var. Peki, bizim bunları mümkün olduğunca vergi gelirleriyle
mi finanse etmemiz lazım? Evet. O zaman, biz ne yapacağız?
Vergiyi tabana yayacağız.
Vergi
oranlarında bir artış istemiyoruz ama eğer imkânları
oluşturabilirsek, önümüzdeki dönemde, özellikle rekabet gücümüzü olumlu
yönde etkileyecek, istihdamı artıracak ve
vatandaşımızın özellikle vergide adalet mefhumuna olan
güvenini artıracak birtakım düzenlemeleri yapmayı ben
canıgönülden istiyorum. Evet, tek tük bazı ürünlerde, bazı
kategorilerde vergi yükü hâlâ yüksektir; düşmüştür ama daha da
düşürülmesi lazımdır ama bunun için de başkasından
borçlanarak düşüremeyiz arkadaşlar. Bakın, kim gelirse gelsin
buraya, bazı vergi düzenlemeleri zaman alacak, kayıt
dışılıkla mücadele zaman alacak. Onun için, ben olaya bu
çerçevede bakıyorum.
Çalışma
Bakanımız benden özellikle istirham etti -benim fazla zamanım da
kalmadı- dedi ki: Bu işçi, işveren konfederasyonları ile
biz çok düzenli Üçlü Danışma Kurulu toplantılarını
yapıyoruz, o toplantıların yapılamaması diye bir
şey söz konusu değildir. Hatta dedi ki: Üçlü Danışma
Kurulu toplantılarında taraflar dile getirmek istedikleri bütün
hususları gündeme getirebiliyorlar çünkü gündemi taraflar belirliyor yani
gündemi sadece Çalışma Bakanlığı belirlemiyor ve son
günlerde bizlerle görüşülmediği şeklindeki eleştiriler,
esas itibarıyla, çalışma hayatıyla değil, sosyal
güvenlik konusuyla ilgilidir. Bunlar da tabii ki daha çok Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığını ilgilendiren hususlardır.
Değerli
arkadaşlar, özetle şunu söylemek istiyorum: Maliye
Bakanlığı
Tabii ki biz, sürekli bir şekilde, kendimizi
nasıl daha iyileştiririz, nasıl daha verimli
çalışırız, nasıl bu ülkeye daha iyi hizmet ederiz,
nasıl kaynaklarımızı daha iyi, sağlıklı bir
şekilde artırırız, bu ülkenin hizmetine sunarız;
inanın, 67 bin kişiyle bunu yapıyoruz. Ben, rutin bir
konuşmadan çok bu konuları, en azından bu hususlardaki
fikirlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Önümüzdeki dönemde daha da iyi
olacak. Yani, hakikaten, bugün, ben, şu son iki yıla -geriye-
baktığım zaman, Avrupadaki durumu görünce, dünyadaki durumu
görünce, gerçekten, kendimi şanslı bir Maliye Bakanı olarak
addediyorum. Niye? Çünkü çok iyi konumdayız, çok iyi durumdayız ve bu
konumu da devam ettirmek için elimizden geleni yapacağız.
Bütün
katkılarınız için, eleştirileriniz için, tespitleriniz için
de çok teşekkür ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) O hayalî çay ihracatçılarını da bir
incelettirseydiniz ya! O hayalî çaycılar ne oldu Sayın Bakan?
BAŞKAN
Şahsı adına aleyhte Sakarya Milletvekili Sayın Münir
Kutluata, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MÜNİR
KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Maliye Bakanlığı
bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Ben Maliye
Bakanlığı bütçesiyle sınırlı tutmak niyetindeydim
konuşmamı ama Sayın Bakan öyle konulara temas etti ki bu çok
kısa süre içerisinde, kırk dakikalık konuşmaya cevap
olabilecek kısmıyla, beş dakika içinde bazı hususlara temas
etmek istiyorum Sayın Bakan.
Siz söylerken
Hesap kitap bilmek de lazım. dediniz. Değil mi efendim? Hesaptan
biraz anlayan bunları bilir. dediniz borçlarla ilgili. Zatıaliniz
Maliye Bakanı olduğunuz için elbette hesabı iyi biliyorsunuz.
Ben size şimdi bir hesap sorusu ortaya koyuyorum Sayın Bakan bu
borçlarla ilgili: 221 milyar dolardan 506 milyar dolara çıkmış
toplam borçlarımız. Yüzde 130luk bir artış var. Türkiye
ekonomisi de sizin dönemizde, zatıalinizin çok yakından bildiği
gibi yıllık büyüme oranlarını alır kümülatif hâle de
getirirseniz, bu sene sonu itibarıyla hedef gösterilen 6,8i de kabul
ederseniz, yüzde 43lük bir büyüme var. Yüzde 43 ekonomik büyümeye
karşılık borçlarda yüzde 130luk bir artış. Arada
yüzde 87 fark var. Bu yüzde 87 fark ne oldu? Bu, nereden geliyor? Bunu
açıklamakta büyük yarar var. O zaman bu borç tartışmaları
geçer.
Kıyaslanamaz
millî gelir rakamlarını alıp da, yurt içi gayrisafi hasıla
rakamlarını alıp da, kıyaslanamaz rakamları
kıyaslayıp, sonra millî gelire oranlıyoruz deyip birbirimizi
yanıltmaya gerek yok. Yüzde 43 büyüme sekiz yılın sonunda, sekiz
yılı aşkın bir zamanda, evet sekiz yıl iki ayda yüzde
43 büyüme, borçlarda yüzde 130luk artış. Bunu
değerlendirdiğimiz zaman konuyu buradan -sürem çok kısa- bunun
neye delalet ettiğini de bir başka yerde ben gerekirse
açıklarım.
Sayın Bakan
yine temas ettiniz, depolardan konuştunuz, memur maaşlarından ve
otomobil depolarıyla kıyaslama yaptınız.
Yine, sizin
ifadeniz Sayın Bakan: Akaryakıt harici petrol ürünlerinin
kullanımını, geliştirdiğimiz etkin kontrol
mekanizmalarıyla önlüyoruz, bu sayede 10 numara yağ
kullanımını da önleyeceğiz. Bakın, depoyla ilgili:
Bazı esnafımız, çok büyük oranda, depolarında mazot
koyamadıkları için 10 numaralı yağ kullanıyorlar.
Maliye Bakanımız ve Hükûmet, bunu önlemenin yolu olarak etkin
metotlar geliştiriyor. Etkin metot geliştirmek yerine bu fiyatları
düşürecek veya şoför esnafını deposuna mazot koymaktan
alıkoyan ne ise, gelirindeki, işindeki daralma ne ise onları
düzeltecek tedbirler alınsaydı ümit ediyorum ki çok daha etkili
olurdu. Dolayısıyla, eğer her temas edilen konuya cevap vermek
gerekirse hiç de Türkiye'nin görüntüsü bu şekilde değildir, bakmak
lazımdır. Türkiyede esnaf, niye aracına, geçim
vasıtasına uygun yakıtı koyamıyor da kendi
aracını tahrip etmek pahasına günlük ekmeğini kazanmaya
çalışıyor. Sizin sorumluluğunuzun, Hükûmetin sorumluluğunun
bu olduğunu ifade etmek istiyorum.
Özelleştirme
konusu Hükûmetin dilinde bir övünme meselesidir. Bugün Sayın Bakan
gerçekten zarif bir üslupla mazeret yönüne temas etti. Gerçekten de
söylediği gibi, doğrudur, bütün hükûmetler özelleştirme konusuyla
ilgilenmişlerdir ama Sayın Bakan, çok iyi biliyorsunuz ki
özelleştirmenin sebebi, özelleştirmenin arzu edilmesinin sebebi,
devletin artık kendisine ihtiyaç duyulmayan alanlarda meşgul
edilmemesi üretimle ilgili ve verimlilik düşüklüklerinin önüne geçilmesi,
kâr eden işletmeler hâline gelmesi. Ama özelleştirmenin
yabancılaştırma diye bir maksadı yok, sadece teknoloji
gerektiren, yüksek teknoloji gerektiren bazı alanlarda bazı
işletmelere küçük ortaklar almak suretiyle teknolojik gelişmeye
katkı sağlasınlar düşüncesiydi. Ama siz, şimdi, bugün
söylediniz, Bütün hükûmetler yaptı
Ama özelleştirmeden
yabancılaştırma anlarsak ve
yabancılaştırmayı devlet mallarını, devletin,
milletin mallarını, işletmelerini vermekle
sınırlı tutmayıp özel sektörün de yabancılaşmasının
önünü açar, teşvik edersek Türkiyede bu üretim birimlerini, yarın
siz hangi millî gelir hesabını yapacaksınız? Nitekim bugün
yapamıyorsunuz, Türkiye'nin millî geliri, gayrisafi millî hasılası
hesap edilmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜNİR
KUTLUATA (Devamla) Gayrisafi yurt içi hasıla da kesiliyor; kesilmesinin
sebebi, bölüşümün nereye gideceği net olarak ortada göründüğü
için.
Bu bakımdan,
eğer her söylenene cevap verecek olsaydık hepsinin cevabı var
Sayın Bakan ama sizin sakin üslubunuza fazla da cevap verme arzusu içinde
değilim, onu da söyleyeyim.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kutluata.
Sayın
milletvekilleri, on dördüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi,
soru-cevap işlemine geçeceğiz.
Sayın
Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
vergi daireleri, normal vergisini dahi ödeyemeyen vergi mükelleflerine vergi
matrahlarını artırmaları için maliye elemanlarınca
söylemde bulunulduğu, vergi matrahlarını artırmamaları
durumunda defterlerin inceleneceği tehdidinde bulunmaktadırlar.
Sayın Bakan, vergi mükelleflerinin çoğu perişandır.
Durumlarının iyice incelenip karar verilmesi daha uygun olmaz
mı?
İkinci sorum
da: Bir hemşehrim aradı, Sayın Bakana et ve akaryakıt
fiyatlarını sor. Artık dayanır durumumuz kalmadı. Eve
et alamaz olduk. Arabanın kapısına kilit vurduk, acil durumlarda
ancak kullanabiliyoruz. diyorlar. Akaryakıttaki vergiyi azaltmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
Sayın
Bakanım, bir sorum daha olacak: İngiliz
vatandaşlığınız devam ediyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Akcan
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakan,
Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 seçimlerine temelde üç vaatle girdi:
Bunlardan bir
tanesi, çiftçi mazot bedellerini ÖTV ve KDVden arındırma sözüydü ve
bu Sayın Başbakanının sözüydü. Bu sözü ne zaman yerine
getireceksiniz? Zira, sekiz senedir çiftçi bu sözün yerine getirilmesini
bekliyor.
İkincisi:
Hazırladığınız torba yasada, tasarıda,
çiftçilerin sulama elektrik borçlarıyla ilgili olarak gecikme faiz ve
borçlarının yeniden yapılandırılması hususu var
mıdır? Yoksa, bunu torba yasanın içine almayı düşünür
müsünüz?
Üçüncüsü:
Aynı torba yasa tasarısında, belediyelere ait, özellikle küçük
belediyelere, belde belediyelerine ait vergi ve prim borçlarının
gecikme faizlerin yeniden yapılandırılması
çalışması var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tokat ilinin
Pazar ilçesinde dünyada benzeri olmayan doğa harikası Ballıca
isimli bir mağara vardır. Bu mağara ve etrafındaki tesisler
devlet tarafından çalıştırılamayınca özel
teşebbüse kiralanarak verilmiştir. Ancak, dün itibarıyla
mağara ve tesisler ziyaretçilere kapatılmıştır.
Tokatın tanıtımı ve turizmi için çok önemli olan
burasının acilen tekrar ziyarete açılması, mağdur olan
insanların zararlarının da giderilmesi gerekmektedir. Bölgeye
gelen binlerce ziyaretçi de mağdur olmaktadır. Bu konuyla ilgili
Hükûmetin ilgisini ve bilgisini bekliyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, Sayın Maliye Bakanına soruyorum:
Ülkemiz mali
sisteminin en önemli sorunu vergi politikalarında görülmektedir.
İktidarınız döneminde de üreticilere, esnafa, mükelleflere,
tüketicilere yüklenen vergiler vatandaşlarımıza ciddi ekonomik
yük getirmektedir. Ülkemizdeki vergi oranıyla maliyetler üzerindeki yük
Avrupa Birliği ülkelerine göre yüksek orandadır. Buna göre, vergi
oranlarının Avrupa Birliği standartlarına indirilmesi için
bir çalışmanız var mıdır?
İkinci
sorum: Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin eğitim, sağlık,
ağırlama, temsil gibi harcamalarının gider olarak kabul
edilmesi vergi adaleti ve vergi kaçakçılığının
önlenmesi açısından son derece önemlidir. Bu konuda bir
çalışmanız var mıdır?
Üçüncü sorum:
Sanayici için KDV istisnası sadece makine ve teçhizatla
sınırlı tutulmayıp tesislerin imal ve inşasıyla
ilgili olarak yapılan her türlü teslim ve hizmetleri kapsaması
doğrultusunda bir çalışma düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın İnan
MÜMİN
İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, muhtar maaşlarının düzenlenmesiyle ilgili bir
çalışmanız var mıdır? Milliyetçi Hareket Partisinin bu
konuda vermiş olduğu kanun teklifini desteklemeyi düşünüyor
musunuz?
Sayın
Başbakan Kriz bizi etkilemedi. diyor, sizler de Krizin
yaralarını sarmaya çalışıyor. diyorsunuz.
Bunların hangisi doğrudur?
İl özel
idarelerinde çalışan işçilerin başka kurumlara
nakledilmesiyle ilgili torba yasada bir çalışma var. Bu
çalışmayı geri çekmeyi düşünüyor musunuz?
2011
yılında hangi devlet kurumlarını özelleştirmeyi
düşünüyorsunuz? Niğde Bor Şeker Fabrikası bu
özelleştirmenin içinde midir ve işçilerin durumu ne olacaktır?
Faiz
sıfır değilse borçlanma yükselecektir. diyorsunuz. Acaba
Türkiyede faizleri hâlâ neden düşürmeyi düşünmüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, memur ve emeklilerin gayrisafi yurt içi
hasıladan aldıkları payın yüzde 6,2den yüzde 5,7ye
düşmesi çalışanların ve emeklilerin enflasyon
karşısında ezilmesi manasına gelmiyor mu?
İki:
Bankacılık sektöründeki faiz gelirlerinin faiz giderlerini
karşılama oranının yüzde 200ün üzerine çıkması,
uyguladığınız yanlış politikalar sonucu kredi
kullananların ezdirildiği manasına gelmiyor mu?
Üç:
Geçtiğimiz yıl en fazla kurumlar vergisi ödeyenlerin listesinde
bankaların ön sıralarda olması, üretim sanayisinin, imalat
sanayisinin gerilerine düşmesi politikalarınızın sonucu
mudur? Yani amacınız üretmeden tüketen bir toplum yaratmak
mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Tabii afetlere maruz kalan belediye ve özel
idarelere genel bütçeden pay verilmesi kanun gereği. 2001
yılında tahakkuk etmiş ve dokuz yıldır
hakkını alamamış belediyeler var. Bu belediyelerin
içerisinde kendi partinizin belediyeleri de var. Örneğin Ispartada
Milliyetçi Hareket Partili belediyeleri de sayarsak Isparta Belediyesi,
Senirkent, Yukarıkaşıkara, yine Demokrat Partiden bir belediye
Gelendost, yine AKPli belediyeler, dokuz yıldır bunlara bu hak
verilmiyor. Acil Durum Yönetim Başkanlığına
sorduğumuzda Biz Maliye Bakanlığına yazdık, ancak
ödenek vermiyor. diyorlar. Bunların mağduriyeti ne zaman
giderilecek? Bu ödenekler ne zaman Acil Durum Yönetim Başkanlığına
verilecek diyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
4/Cliler bizleri arıyorlar Sayın Bakan, Sayın Hükûmet 2011
yılında bizleri kadroya alacak mı? diye soruyorlar.
Bir diğer
sorum ise: Esnaf, çiftçi ucuz kredilere, düşük faizli kredilere ulaşamamaktan
şikâyetçi. Vergi borcu, prim borcu, bankalara borç gibi nedenlerle
istenilen şartları karşılayamıyoruz ve gönderilen
krediler kullanılamıyor. Bizim sıkıntımızı
giderecek, rahatlatacak bir çözüm olacak mı? diye soruyorlar.
Bir diğer
sorum ise: Belediyelerimizin önemli bir kısmı hizmet üretemez hâle
gelmiştir. Belediyeleri hizmet verir hâle getirebilmek için ekonomik
sıkıntılarını rahatlatacak bir programınız
olacak mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Yıldız...
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
2011 yılında tarıma ne kadar destek verilecektir? 5488
sayılı Tarım Kanununa göre gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 1ini bulmakta mıdır vereceğiniz
destekler?
2011
yılında yeni vergiler getirecek misiniz?
2011
yılında ÖTVde yükseltmeler yapmayı düşünüyor musunuz?
Yine, 2011
yılında reel sektörün önünü açmak için ne gibi tedbirleri
öngörmektesiniz?
2011
yılında yatırımlara ayırdığınız
ödenek ne kadardır?
2011
yılında faiz giderleri için ayırdığınız
ödenek ne kadardır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kaptan...
Sayın
Tankut...
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
emekli vatandaşlarımız arasında ücret adaletsizliğinin
kaldırılması için intibak yasasının
çıkartılmasına destek vermeyi düşünüyor musunuz?
Yine, ehliyet
harçlarının yüksek olmasından dolayı on binlerce sürücü
adayının ehliyetlerini trafik tescil bürolarından
alamadıklarından bilginiz var mıdır? Harç
fiyatlarının düşürülmesi konusunda herhangi bir
çalışmanız mevcut mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Köse...
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bildiğiniz gibi kimyagerler aynı ortamda ve aynı riskle
çalıştıkları diğer mesleklere göre daha az maaş
almaktadırlar. 2011 yılında kimyagerlerin mağduriyetinin
çözülmesi için herhangi bir girişiminiz olacak mıdır?
İkinci
sorum: Özel diş hekimlerinden hizmet alımına ilişkin 2011
yılında herhangi bir düzenleme yapacak mısınız?
Diş hekimleri bu konuda sizden müjde beklemektedirler.
Son sorum: Çok sayıda
kalemde, affa ilişkin bir düzenleme yakın zamanda Genel Kurula
sunulacak ancak incelediğim kadarıyla çiftçi borçlarına
ilişkin herhangi bir düzenleme göremedim. Bu konuda çiftçilerimiz neden
unutulmuştur? Bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum sorular için.
Hiçbir
şekilde bizim bir denetim elemanımızın mükelleflerimizi
matrah arttırmaya zorlaması diye bir şey söz konusu olamaz.
İdare olarak biz bunu hiçbir şekilde tasvip etmeyiz.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Oluyor Sayın Bakan, iftira atmıyoruz.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Çok yapılıyor Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar,
bakın, bir yerde yani bir yanlışlık varsa düzeltiriz. Bize
spesifik bilgiyi verin, biz üzerine gidelim ama ben genel ilkelerden
bahsediyorum.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Elemanlarınız o ilkelere uymuyor Sayın
Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Maliye
Bakanlığı olarak hiçbir şekilde biz Yeniden
Yapılandırma Tasarısı çıktıktan sonra gidin
sahaya, efendim, mükellefleri
Böyle bir şey söz konusu olamaz değerli
arkadaşlar. Böyle bir şey
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Varlık Barışında herkese
yazı gönderdiniz Sayın Bakan, yapmayın.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Vatandaşı
Varlık Barışında
Sorunuzu sordunuz.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, karşılıklı
niye konuşuyorsunuz? Soru sordunuz cevap versin Sayın Bakan.
Ayrıca bir şey varsa kendisiyle konuşursunuz. Lütfen
YILMAZ TANKUT
(Adana) Sayın Bakan bilmiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, yani Bir yanlışlık
varsa düzeltiriz. diyor, daha başka ne desin yani? İstirham ediyorum
yani.
Buyurun
YILMAZ TANKUT
(Adana) Bir eksiklik var Sayın Bakan. Vergi dairesi başkanları
bizzat mükellefleri arıyor.
BAŞKAN
Bakanın verdiği her cevap arkadaş, soru soranların
hoşuna gidecek diye bir şey yok ki. Lütfen yani.
Buyurun
Sayın Bakanım.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Şimdi, Sayın
Başkan, burada biz Varlık Barışında olsun bu Yeniden
Yapılandırma sonrasında olsun mükelleflerimizi yapılan
düzenlemeler konusunda bilgilendirmekle mükellefiz yani mükellefi Bakın,
böyle bir imkân var, böyle bir kolaylık sağlıyoruz, böyle bir
fırsat var. Yararlanmak isterseniz şartları, çerçevesi budur.
demek onları zorlamak anlamına gelmez. İkisi arasında çok
büyük farklılıklar vardır. Yani biz burada tabii ki
mükellefimizi Hükûmetimizce yapılan kolaylıklardan nasıl
yararlanacakları konusunda bilgilendiririz ama hiçbir şekilde
mükelleflerimizi matrah artırımına zorlamayız, zorlayan
olursa da gereğini yaparız.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Yapar mısınız gereğini Sayın
Bakan?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Yaparım, evet.
Değerli
arkadaşlar, şu anda Meclis gündeminde olan tasarıda, daha
doğrusu alt komisyonda tartışılan tasarıda tabii ki
çiftçilerimizin TEDAŞa olan elektrik borçları da
yapılandırma kapsamındadır. Aynı şekilde
belediyelerimizin yine vergi ve prim borçları da bu kapsamda vardır.
Dolayısıyla, biz, aşağı yukarı hemen hemen
herkesi kucaklayacak şekilde bir kolaylık sağlıyoruz.
Dolayısıyla, çiftçilerimizin de, belediyelerimizin de bunun
dışında tutulması diye bir şey söz konusu değildir.
Değerli
arkadaşlar, kredi kartları bankalar ile vatandaş arasında
bir sözleşme sonucu çıkan, diyelim ki bir borç. Geçtiğimiz
dönemde buna ilişkin bir düzenleme de yaptık, ama hiçbir şekilde
bankaları zorlayamayız, bankalar istediği zaman, böyle bir kanuna
gerek kalmadan, kredi kartı mükellefiyle, yani borçlusuyla oturup, çok
rahat bir şekilde, istediği şekilde faizi, vadeyi
düzenleyebilir, istediği şekilde. Bakın, şu anda buna
kanuni bir engel söz konusu değil. Çünkü niye? Sonuç itibarıyla bir
özel anlaşma, banka ile tüketici arasındaki bir anlaşmadır.
Değerli
arkadaşlar, Tokat ilindeki durumla ilgili olarak bir bilgim yok, ama
arkadaşlara söyleyeceğim, bizi ilgilendiren bir boyutu varsa, ne
gerekiyorsa yaparız. Özel sektöre devredildiğinden bahsettiniz,
şu anda kapalı olduğundan bahsettiniz. Tabii ki bizim bu türden
turistik veya kültürel varlıklarımızın iyi bir şekilde
korunması ve aynı şekilde, tabii ki vatandaşın
hizmetinde tutulması bizim için önemlidir. Bu konuya bakacağım,
ama dediğim gibi şu an itibarıyla bilgim olmadığı
için yorum yapmak istemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, az önce bu kürsüden, Türkiye'de vergi yükünün OECD
33 tane
OECD ülkesi var, bunun önemli bir kısmı Avrupa Birliği ülkesi.
33 tane OECD ülkesi arasında en düşük vergi yüküne sahip 30uncu
ülkenin Türkiye olduğunu ben rakamlarıyla ortaya koydum. Biz, hemen
hemen bütün konularda -birkaç Avrupa ülkesi hariç- birçok konuda, vergi yükü
itibarıyla Avrupa Birliğinin çok altındayız. Bakın,
Avrupa Birliğinde KDV oranları yüzde 15, genel, hiç kimse yüzde 15in
altında belirleyemez. Bakın, son dönemde hemen hemen bütün ülkelerde
KDV oranlarında artış görüyoruz, kimisinde 23, kimisinde 24,
kimisinde 25, yani 25e çıkartan oldu. Gelir vergisini yüzde 50ye çıkaran
oldu. Kurumlar vergisinde tartışmalar yaşanıyor. Türkiye,
bu dönemde hem vergi yükünü azaltmıştır hem Avrupaya oranla
vergi yükü düşüktür. Bundan sonra da imkânımız olursa daha
düşük vergi yükünü, ama seçici bir şekilde, istihdama yönelik,
Türkiye'nin rekabet gücüne yönelik kullanmayı tabii ki isteriz.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki, kurumlar vergisinde veya gelir vergisinde
mükelleflerimizin bazı harcamalarını düşürmelerine imkân
sağlanmasına yönelik çalışmalar olabilir. Özellikle Gelir
Vergisi Kanunu, biliyorsunuz, bir çalışma var, yeniden
yazılıyor. O çerçevede, bir düzenleme yapılabilir ama şu an
itibarıyla, tabii ki, nihai şeklini verdiğimiz bir düzenleme
olmadığı için detaylarına girmek istemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, İçişleri Bakanlığımızın
şu anda bir köy kanunu taslağı var, onun üzerine bir
çalışma yapılıyor. O çerçevede,
muhtarlarımızın durumu da eminim değerlendirilecektir.
Şu an itibarıyla, sadece muhtarlara özgü
yaptığımız bir özlük çalışması da söz konusu
değildir ama dediğim gibi
Ben zaten tek tek özlük
haklarının düzenlenmesinden çok onların kendi kanunlarında
bir çerçevede yapılmasını daha doğru buluyorum.
İl özel
idaresinde veya belediyelerimizde diyelim ki, norm kadro fazlası veya
ihtiyaç fazlası çalışan varsa bu çalışanların
kamuya geçişine imkân sağlayan düzenleme şu anda alt komisyonda
var olan bir düzenlemedir. O düzenlemeyi geri çekmek gibi bir düşüncemiz
söz konusu değildir. Nedeni de basit: Biz, belediyelerimizin, il özel
idarelerimizin bir istihdam bürosu olmasını istemiyoruz. Biz, onların
bir hizmet bürosu olmasını istiyoruz, hizmet üretsinler, kendilerine
gelen kaynağın büyük bir kısmını
vatandaşımıza hizmet için, yatırım için
harcasınlar. Maaş ödeyemeyen bir sürü belediyemiz olduğunu ben
biliyorum çünkü bu sıkıntıların çoğu bana
yansıyor. Bu sıkıntıları köklü bir şekilde çözmek
için bu türden arayışlar içerisine girdik ve bence bu çok önemli bir
çözümdür.
Yine bakın,
2007den beri olmayan BELDESi yine biz koyduk bütçemize, 400 trilyon lira.
Niye? Çünkü, bazı belediyelerimiz maaş ödemekten kanalizasyon, su, vesaire
gibi birtakım temel ihtiyaçları karşılayamıyor. Bu
temel ihtiyaçları belediyelerimiz karşılasın diye biz
BELDESe para koyduk.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Hani çağ atlamıştı belediyeler döneminizde!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar,
evet, şimdi faizler konusu; Niye daha da düşürülmüyor?
Değerli
arkadaşlar, 2000, yani kriz döneminde faizi en fazla düşüren ülke,
gelişmekte olan ülkeler arasında inanın Türkiye veya yine ben
hani hatırlatmak istiyorum: 2002 yılında, bakın, nominal
faiz yükü iç borçlanmada yüzde 62,7; reel faiz yüzde 13,4.
Şimdi, 2010
yılı Kasım, Aralık itibarıyla
baktığınız zaman, 2010 yılında nominal faiz, yani
Hazinenin ortalama işte borçlanma faizi diyelim burada, yüzde 7,7ye kadar
düşmüş, yani neredeyse 9-10 kat kadar düşmüş. Aynı
zamanda reel faiz sıfır civarında, yani yaklaşık
olarak konuşuyorum. Şimdi, değerli arkadaşlar,
dolayısıyla hakikaten faizler düşmüş.
Enflasyon
görünümü, Türkiyenin bütçe performansı buna daha fazla imkân
sağlarsa ben daha fazla düşmesini tabii ki tercih ederim. Niye biz
daha fazla faiz ödeyelim ki? Faize ödeyeceğimiz paramızı biz
sağlığa, eğitime, vatandaşımıza hizmete
harcayalım.
Değerli
arkadaşlar, memurların gayrisafi yurt içi hasıladan
aldığı pay düşmemiştir, artmıştır.
Müsaade ederseniz, rakamları vereyim:
Bakın,
sosyal güvenlik primleri dâhil -çünkü sosyal güvenlik primleri ileriki
dönemlerde memurlarımıza emekli maaşı olarak dönecek-
gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde personel giderlerinin payı 2008
yılında yüzde 5,8di. 2011 yılında yüzde 7 olarak
öngörülmüş, 2010 yılında yüzde 6,7. Yani gayrisafi yurt içi
hasılaya oran olarak personel giderlerimizin oranı artıyor,
azalmıyor ve inanın -yani bütçe konuşmamda da size detaylı
bir şekilde verdim- hiçbir kesim enflasyonunun altında bir
artış görmemiştir. Hemen hemen, özellikle en düşük veya
ortalama memur maaşlarının enflasyondan kat kat daha fazla
arttığını ben ortaya koydum. Tekrar o detaylara girip zamanınızı
almak istemiyorum çünkü başka sorular da var.
Değerli arkadaşlar,
kurumlar vergisinde bankaların üst sıralarda olması konjonktür
sonucudur veya bankacılık sektörünün mali yapısının
tabii ki güçlü olmasından da kaynaklanıyor. Şunu da söyleyeyim:
Bakın, ekim ayı itibarıyla -yanlış
hatırlamıyorsam- Türkiyede sanayi üretim endeksi -bakın ben
şu üründen bu üründen bahsetmiyorum- cumhuriyet tarihinin rekor düzeyine
ulaşmıştır. Evet, yani bankalarımız da kâr
ediyor, sağlıklı, güçlü bir yapıya sahip, aslında
tabii ki vatandaşa da yük olmamış. Bu kötü bir şey
değil ama sanayi üretiminde de rekor kırılmış bu
ülkede. Dolayısıyla olaya bence o şekilde bakmakta yarar var.
Değerli
arkadaşlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süremiz doldu, isterseniz diğer sorulara
yazılı cevap verebilirsiniz.
Teşekkür
ederim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Afet yardımlarıyla ilgili
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Sayın Bakan, geçen sene de cevap vermediniz, bu sene
de.
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi sırasıyla on
dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve
bölümlerini ayrı ayır okutup oylarınıza
sunacağım.
Maliye
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
12 - MALİYE BAKANLIĞI
1. Maliye Bakanlığı 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 42.307.326.900
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 77.090.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 2.451.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 125.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 2.825.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 27.159.221.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 72.122.462.900
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maliye
Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Maliye
Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Maliye Bakanlığı 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L
İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 52.543.022.826,62
- Bütçe Gideri : 52.272.716.204,45
- Ödenek Üstü Gider : 104.577.562,16
- İptal Edilen Ödenek : 374.884.184,33
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 557.227,00
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maliye
Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir
İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
12.76 GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
1. Gelir İdaresi Başkanlığı 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.816.620.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.305.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 1.817.925.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir
İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir
İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Gelir İdaresi Başkanlığı 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L
İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.365.445.598,00
- Bütçe Gideri : 1.607.395.916,79
- Ödenek Üstü Gider : 256.138.395,89
- İptal Edilen Ödenek : 14.188.077,10
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir
İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.35 ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANIĞI
1. Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 9.851.200
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 9.825.800
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 19.677.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KODU
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 439.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 19.228.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 10.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 19.677.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 2011 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Özelleştirme İdaresi
Başkanlığının 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L
İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 19.556.040,00
- Bütçe Gideri : 16.634.145,30
- İptal Edilen Ödenek : 2.921.894,70
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L
İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 18.187.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 19.638.229,33
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 2009 yılı merkezî
yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Kamu İhale
Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.06 KAMU İHALE KURUMU
1. Kamu İhale Kurumu 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK
CETVELİ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 14.828.400
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 61.291.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 76.120.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR
CETVELİ
KODU Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 54.301.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 21.819.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 76.120.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu İhale
Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Kamu İhale
Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Kamu İhale Kurumu 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A C E T V E L
İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 91.285.000,00
- Bütçe Gideri : 85.076.727,28
- İptal Edilen Ödenek : 6.208.272,72
BAŞKAN (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L
İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 71.765.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 69.462.780,12
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Kamu İhale
Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece, Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi
Başkanlığı, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumunun 2011 yılı
merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin
hesapları kabul edilmiştir, hayırlı olmasını
diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, on dördüncü turdaki görüşmelerin tamamlanmasıyla
birlikte, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısıyla 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının 1inci maddeleri kapsamına giren bakanlık
ve ilgili kuruluşların bütçeleri ve kesin hesapları ile gelir ve
finansman ile ilgili 2nci maddenin görüşmeleri tamamlanmış
bulunmaktadır.
Şimdi,
program uyarınca sırasıyla 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısıyla 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısının maddelerini görüşüp,
oylamalarını yapacağız.
Şimdi, 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının gider
bütçesiyle ilgili 1inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza
sunacağım, fakat okutmadan önce birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının gelir
bütçesiyle ilgili 1inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza
sunacağım.
2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Gider, Gelir, Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1 - (1) Bu
Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere,
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli;
a) (I)
sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu
idarelerine 306.648.678.330 Türk Lirası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 26.598.692.500 Türk
Lirası,
c) (III)
sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara
1.902.505.000 Türk Lirası, ödenek verilmiştir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 1inci maddeyi daha evvel kabul edilmiş
bulunan cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gelir bütçesine
ilişkin 2nci maddeyi tekrar okutuyorum:
Gelir ve
finansman
MADDE 2 (1)
Gelirler:
Bu Kanuna
bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018
sayılı Kanuna ekli;
a) (I)
sayılı cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 272.750.926.000
Türk Lirası,
b) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri
5.484.035.000 Türk Lirası öz gelir, 21.476.228.500 Türk Lirası Hazine
yardımı olmak üzere toplam 26.960.263.500 Türk Lirası,
c) (III)
sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların
gelirleri 1.892.505.000 Türk Lirası,
olarak tahmin edilmiştir.
(2) Finansman:
Bu Kanuna
bağlı (F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018
sayılı Kanuna ekli;
a) (II)
sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı
146.330.000 Türk Lirası,
b) (III)
sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların
net finansmanı 10.000.000 Türk Lirası,
olarak tahmin
edilmiştir.
BAŞKAN
Şimdi, 2nci maddeye bağlı cetvelin bölümlerini okutup ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
B - C E T V E L
İ
KODLAR
AÇIKLAMA 2010 YILI BÜTÇE GELİRLERİ (TL)
01 Vergi
Gelirleri 250.769.413.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 7.344.410.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1.239.414.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 22.560.140.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 10.037.551.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilat 217.951.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM
BÜTÇE GELİRLERİ 292.168.879.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Red
ve İadeler ( - ) 19.417.953.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
NET
BÜTÇE GELİRİ 272.750.926.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 2nci maddeyi kabul edilen ekli cetveliyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
Denge
MADDE 3 (1) Bu
Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde
belirtilen ödenekler toplamı ile 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinde yer alan tahmini gelirler toplamı
arasındaki fark, net borçlanma ile karşılanır.
BAŞKAN
Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri
Milletvekili Sayın Hamit Geylani.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3üncü madde üzerine Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2011 yılı bütçesi de topluma hiçbir yaşamsal
alanda özgür yurttaş olma sevincini sunmuyor ne yazık ki. Çünkü
böylesi bir sunum gerçek sosyal devlet anlayışıyla
olanaklıdır.
Sosyal devlet
düzeninde ekonomik refahla birlikte siyasal hakların da, tüm
baskılardan uzak, herkes için eşit, halkın özgür iradesini
yansıtacak bir şekilde olmalıdır. Tekçi bir siyasetin ürünü
olan bu bütçe, özlem duyulan yaşam düzeyini ve özgür bir iradeyi
yansıtmaktan oldukça uzaktır çünkü bu olgular demokratik ortamda
anlam bulur.
Bakınız,
temel yurttaşlık hakları arasında yer alan kimlik, dil ve
kültür hakları, iç ve evrensel hukuk normlarıyla korunması
doğal bir hak ve demokrasinin gereğidir ama Türkiyede gerici sistem
demokratikleşmenin bu doğallığını
kavrayamamıştır. Onun için, egemen güçler yurttaşlık
ilişkisini siyasi, ekonomik ve bireysel çıkarları için tebaa
anlayışıyla biçimlendirmektedirler. Bu güçler
hukuksuzluklarını gizlemek için ülkenin ortak değerlerine
sığınarak devlete sadakat adına militan
vatandaşlıkla var olan devlet anlayışını
sergiliyorlar. Bu bağlamda siyasi, askerî ve yargısal tehditler de
günlük hukuksuzluklar arasında yer almaktadır. Temel
anlayış da bu olunca 2011 bütçesi de Türkiye'nin temel
sorunlarına çözüm olmaktan uzak görünmektedir. İşsizlik,
yolsuzluk, bölgeler arası gelir ve gelişmişlik farkları ile
eğitim ve sağlık sorunları her geçen gün daha da
artmaktadır. Güvenlik ve savunma endeksli bütçeler kuşkusuz toplumsal
gereksinimlere yanıt olmaktan oldukça uzak kalıyorlar.
Değerli
arkadaşlar, Türkiyedeki adaletsizlik, eşitsizlik ve antidemokratik
uygulamalar sistemin derinliğinde saklıdır. İster
Doğu ve Güneydoğu deyin isterse de Kürt coğrafyası
deyin -ki bize göre doğru olanı budur- uygulamalar hiç ama hiç
değişmiyor. Bölgeler arası derin adaletsizlik ise
asırlık ayrımcılığın bir ürünüdür. Bu
bölgelerde yaşam kalitesi her nedense seksen yıldır sürekli ve
artan bir şekilde Türkiye'nin batı bölgelerine nazaran her alanda
daha geri kalmıştır. Hatta her geçen gün aradaki makas da
giderek açılmaktadır.
Bakınız,
bölgedeki 21 ilde Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 17si
yaşamaktadır. Devlet Planlama Teşkilatının
hazırladığı, 2003 yılında yayımlanan ve o
tarihten bugüne kadar da hiç güncelleştirilmeyen illerin sosyoekonomik
gelişmişlik sıralamasında bölgenin 21 ilinden 17si
Türkiye'nin 81 ilinin alt 20lik diliminin içinde yer almaktadır.
Kişi başına gelirde ise bölgedeki 21 ilin tümü Türkiye
ortalamasının altındadır. Adaletsiz gelir
dağılımıyla birlikte yaşam kalitesinin en temel ölçütü
olan eğitim ve sağlık göstergelerinde de bölgedeki durum daha da
vahim bir durumdadır.
Yeşil
kartlı nüfus oranı bölgedeki yoğunluğun en
çarpıcı göstergesidir. Türkiye genelinde yeşil kart toplam
nüfusun yüzde 12sine denk düşmekteyken, bu oran bölgede yüzde 30larda,
hatta bazı illerde yüzde 50lere tırmanmaktadır. Yani bölgede
yaşayan yurttaşların yüzde 30u hiçbir gelire sahip değil
anlamı çıkmaktadır. Yeşil kart bunun tipik bir
göstergesidir. Bu da, yurttaşı basit bir sadakaya teslim alma
basitsizliğidir.
Türkiye genelinde
olduğu gibi, resmî verilere bakarak bölgede yaşanan işsizlik
sorunu da oldukça çarpıcı göstergeler göstermektedir. Şimdi buna
baktığımızda bu bölgelerde gerçek işsizlik oranı
yüzde 50 dolayında. Yıllardır bilinçli politikalar sonucunda
ekonomik alanda da geri bırakılan bölgelerde yirmi altı
yıldır devam eden şiddet ve çatışmalı ortamda
yoksulluk ve işsizlik her geçen gün daha da derinleşmiştir.
Bölge halkı
için en büyük geçim kaynaklarının başında gelen
hayvancılık ve tarım zorla köy boşaltmaları ve yayla
yasakları nedeniyle neredeyse bitme noktasına gelmiştir. En
korkunç tablo ise halkın tüm üretim ilişkilerinden kopuk olması
anlayışıdır. Çünkü bununla yurttaşı köy
koruculuğuna, yeşil karta, makarnaya ve kömüre muhtaç etme
anlayışıdır.
Değerli
arkadaşlar, bölgeler arasındaki gelişmişlik
farkının en çok hissedildiği bir konu ise sağlık
alanıdır. Tıbbi donanımlı hastaneler, uzman doktor ve
sağlık personelleri yetersiz kalmakta, bunun neticesinde bölgedeki
halkın sağlık sorunlarının arttığı da
bilinen bir gerçekliktir.
İnsani
yaşam endeksinin en önemli ölçütü olan eğitim durumu da bölge
açısından ayrı bir paradokstur. Birçok köyün hâlâ okulu olmazken,
çok sayıda okulda da öğretmen bulunmazken, eğitim ve
öğretim imam ve korucuların eğitmenliğinde yapılmaya
çalışılmaktadır.
Eğitimin
başta sorunu ana dil eğitimidir. Onun inkârı ise insan
haklarının, hukukun ve beşeriyetin inkârıdır çünkü
bilimsel bir gerçeklik olarak bireyin ana dili, onun on iki yaşına
kadar dünyayı algılayabileceği ve tanıyabileceği
yegâne bir düşünce aracıdır. Onun içindir ki dil düşünceyi,
düşünce de dili besler. Bu yüzden, Kürt halkının ana dilinde
eğitim hakkı meşrudur ve en temel insan haklarından
biridir. Ana dil özgürlüğü, istikrarlı bir ülke yönetiminin,
toplumsal barışın, onurlu yaşamın ve çağcıl
hukukun en temel güvencesidir.
Değerli
arkadaşlar, işte, tüm yaşananlar noktasında ve insani
gelişmişlik endeksi açısından hangi kalemi ele
alırsanız alın, bölgeler arası gelişmişlik
farkının ne kadar derin bir uçurum ufkunda olduğunu görmek
mümkündür.
Güvenlik
fobisiyle, yeniden siyasi çıkar temelinde ve askerî amaçlarla yeni il
ihdasları, bu sorunları çözmekten çok uzaktır. Şimdi, bugünkü
tarih itibarıyla basından öğrendiğimiz kadarıyla
Hakkâri iline bağlı Yüksekova ilçesi, Şırnak iline
bağlı Cizre ilçesi il olacaklardır. Eğer, demin de
söylediğim gibi, sadece güvenlik amaçlarıysa bu sorunları
çözmekten çok uzak. Ama, bölge halkına ekonomik ve sosyal refah
sağlayacaksa, istihdam alanlarını genişletip
işsizliği önleyecekse, özellikle bölgede yaşayan halka
başta ana dili olmak üzere özgürlükler tanıyacaksa ve
yaşamın her alanında herkese kendisini kendi kimliğiyle
ifade etmesine olanak sağlayacaksa baş üstüne, gözüstüne deriz. Ama
amaç bu değildir, amaç daha da bölükleri taburlaştırmak,
taburları alaylaştırmak, alayları tugaylaştırmak
ve tümenleştirmek, daha da büyük ölçüde polis yığını
yığmak. Bu nedenle, bölgedeki sorunları bugüne kadar bu kültür
çözmedi bundan sonra da çözmesi mümkün değildir.
Kısaca
belirttiğim bu nedenlerle
Tekrar Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mithat
Melen.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına 3üncü madde
üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
3üncü madde,
aslında, sayın milletvekilleri, bir net borçlanmayı ifade eden
bir madde, 1inci ve 2nci madde arasındaki farkı net olarak
borçlanmayla ilgili bir konuma getiren madde yani bir yerde denge maddesi
hakikaten. Zaten, hiç şimdiye kadar dengesiz bir bütçe
olmamıştır, bütün bütçeler dengeyle bitmiştir. Ama
nasıl bir denge, işte onun üzerinde epeyce tartışmak
lazım. Nasıl bir borçlanma stratejisi, onu epeyce tartışmak
lazım.
Türkiyede
bütçeler daima borçlanmayla sonuçlanıyor. Denk bütçe çok az. Fakat, biz
bir de bununla ilgili hiç ekonomik yönüne bakmadan kararlar verip kararlar
alıyoruz yani aslında şu anda, biraz önce Sayın Bakanı
da dinliyordum, işin ekonomik yanına bakmadan gayet doğru bir
mantıkla, düz bir mantıkla başka yönüne bakıyoruz
işin.
Yani bütçe, bir
ülkede gayrisafi millî hasıla içerisinde aslında ülkenin bir
yıllık faaliyetlerini düzenleyen, geleceğe dönük tabii, mali ve
iktisadi faaliyetlerini düzenleyen önemli bir belge. Niye önemli bir belge?
Çünkü kamunun en büyük pay; dünyada da hâlâ en büyük pay kamuda olduğu
için kamunun ileriye dönük projeksiyonu. İleriye dönük projeksiyonda makro
denge gözetilmezse hakikaten ülkede başka sıkıntılar
doğurur. Mesela, görüyoruz, şimdi, finansal istikrar, hep bunu
konuşuyoruz. Finansal istikrarı sağlaması gerekli kim?
Maliye Bakanlığı yani Hükûmet başta, değil mi? Ama
finansal istikrar bile kime bırakılmış? Merkez
Bankasına bırakılmış. Merkez Bankası finansal
istikrarla uğraşıyor devamlı olarak. Son zamanlarda benim
gerçekten ilgimi çekiyor. Mesela cari açıktan muhalefet milletvekilleri,
hepimiz her gün söz edebiliriz. Cari açık bir ülkede önemli bir mesele;
bütçe açığı gibi, net açıklar gibi. Fakat cari açıktan
söz eden kim? Sayın Başbakan, Sayın Maliye Bakanı, hatta
ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı, onlar söz
ediyorlar. Ne kadar ilginç! Niye söz ediyorlar? Çünkü ortada bir gerçek var;
cari açık. Cari açıktan rahatsız olan kim? Sadece Merkez
Bankası değil, cari açıktan rahatsız olan ekonomi ve
dışarıyla bağlantı tabii. Niye? Bu cari açık
yarın başka bir şeyi beraberinde getirecek, o da daha başka
bir borçlanmayı. İşte, onun için faiz indirimine gidip,
işte kurları biraz yükseltip bir ayarlama, silkinme geçiriyor
Türkiye. Şu anda Sayın Başbakan Yardımcısı banka
müdürlerini almış toplantı yapıyor. Niye yapıyor
toplantı? Çünkü diyor ki: Fazla, altı ay içinde,
kıpırdamayın, seçime gidiyoruz. Seçime gittiğimiz için çok
kıpırdarsanız, bir kriz mriz olursa başımıza
mesele olur. Ne kadar ilginç, değil mi? Finansal istikrarı
sağlamakla görevli Hükûmet bu işi Merkez Bankası üzerinden
yürütmeye çalışıyor ve sadece bankaları çekip koruması
gerekirken korumayıp -tabii, hakikaten, bankaları korumak hiçbirimize
düşen bir iş değil ama başta Merkez Bankası olarak
Hükûmetin de meselesi- onlara Aman dikkat edin, şu borçlanma meselesinde
aşırıya varmayın, sıkıntı yaratmayın.
diye dikkat çekiyor.
Bunu ben çok,
ekonomik denge açısından, yanlış bir olay olarak görüyorum.
Hem serbest piyasa ekonomisinden bahsedeceksiniz hem bütçenizdeki
Geçen
yıl bütçede, kabul etmek lazım, öngörülenin daha altında bir
açık var, bu iyi bir gelişme ama bu ne demek? Bu sene, 2011
bütçesinde, öngörülenin daha üzerinde bir açık olacak. Onun için,
hakikaten, cari açığın yanında da Türk lirası
açığı da fazla olduğu için, tekrar piyasalara gitmek
zorunda kalacaksınız. Yani bunun önlemi de neyle mümkün? Bir parça,
kısa vadeye yayılan borcunuzu uzun vadeye uzatmakla ilgili. Bugün
bunu yapıyor, bunu yapmaya çalışıyor Hükûmet.
Şimdi,
doğru mu yanlış mı, onu tartışmıyoruz ama tartıştığımız
çok önemli bir konu var: Finansal istikrarı maliye politikalarıyla
değil de para politikalarıyla yapmaya kalkarsanız, onlar bir gün
size ters dönebilir. Altı ay sonra ne olacak? Altı ay sonra
gerçekten, tekrar bu önlemleri yeni baştan almak zorunda
kalacaksınız.
Mesela, yine
Sayın Maliye Bakanı biraz önce konuştuğu şeyde
petrolden bahsetti. Petrolün fiyatı
Hep de nedense, bir türlü
alışamadığımız o geriye dönmek fikrinden kimse
vazgeçmiyor. İşte, 2001de şöyle olmuş, 2001de böyle
olmuş. Bırakın onları. Yanlış
yaptığı için o hükûmetler değişmiş, siz
gelmişsiniz. Siz gelecekte ne yapacaksınız, onları
konuşalım. Bir türlü o gelecekle ilgili
Bir türlü kafamız o
geleceğe dönemiyor nedense. Aslında bütçe kanunu geleceğe dönük
bir kanun. İşte, 2011i tartışıyoruz, hiç onu
konuşan yok, bu dediklerimi konuşmak isteyen yok. 2011de o oldu,
2001de bu oldu. Hayır, o değil. Bakın, ne olacak 2011de?
Altı ay sonra seçim olacak, altı ay sonra, seçimden sonra acayip
önlemlerle gelmeniz gerekecek, eğer iktidara gelirseniz, gelmezseniz,
gelen herkesin başına yıkılacak o
sıkıntılar. İşte, o zaman da bankaları çekip
tekrar fırça çekmenin de bir âlemi kalmayacak, zorlanacak çünkü iş.
Yani bu plan nasıl bir plansa ileriye dönük, bence yanlış bir
plan. Finansal istikrarı bütçeyle sağlayacaksınız
başta, maliye politikaları uygulamakla sağlayacaksınız
ama maliye politikalarını uygulamaya pek niyetiniz
olmadığı açık veya şimdilik idare etmeye niyetiniz
var.
Bakın,
KDVyle ÖTV hep gelir vergisinin ötesinde, daha çok toplanmış.
İlk on bir ay bütün hedefler aşılmış geçmiş
yılda. Şimdi, gelecek yılda o hedefler de aşılmayacak
çünkü ithalat ister istemez kurdan düşecek. Kur yükseldiği için
ithalat düşecek, ithalat düştüğü için bütçenin gelirleri
azalacak. Mesela burada keşke gelir vergisiyle ilgili birkaç tane yasa
getirseydik, gelir vergisini konuşabilseydik, gelir vergisindeki
dengesizlikleri çözebilseydik. Çünkü Türkiyede gerçekten üzerinde
durulması gerekli meselelerden bir tanesi, işte o net farkı
kapatmak için Türkiyede doğru dürüst gelir vergisi toplayamamamız.
Dünyada ilginç
bir rakam var: Dünyada seçmen adedine yakın vergi mükellefi var
yaklaşık, Batılı demokrasilerde. Bizde seçmen adediyle
ilgisi olmayan bir vergi mükellefi sayısı var. 49 milyon seçmen
adedimiz varsa, kayıtlı mükellef adedimiz 6 milyon. Geçici ve
diğer şeyleri de, kurumlar vergisini falan da katarsanız 8
milyon mükellef adedimiz var. Ne kadar seçmen adedimiz var? 49 milyon. Çok
ilginç. Yani Türkiyenin neredeyse beşte 1i kayıt
dışı. Şimdi, bunu çözemeden bu net borçlanmayı veya
bunu çözemeden bütçe açıklarını kapatmak mümkün değil. Ama
ileriye dönük -başa tekrar dönüyorum- hiçbir şey
yapmadığımız için, hep geçmişle uğraştığımız
için, işte, o petrol gibi, hiç bununla uğraşmıyoruz.
Bakın,
petrolde de başka bir sıkıntı var, hiç kimse gündeme
getirmiyor. Bugün 80-90 dolar, yaklaşık, varili petrolün ve Türkiye
en fazla vergilerden alan bir ülke. Oradaki neyi kaybetmişiz biz?
Marjı. Yarın 150 dolara çıktı petrol. Ne kadar
artıracaksınız? 8 liraya mı çıkaracaksınız
petrolü? İşte, derste okutulan enflasyonu artırma yolu bu, gider
enflasyonu yoluyla bu. Yakında çıkacak petrol 150 dolara, öyle
görünüyor, bir daha sene öyle görünüyor. O zaman ne olacak? Çok sıkıntılı...
Bugün, mesela,
İngilterede tarihin en önemli önlemlerini aldılar, en önemli gider
kısıcı önlemleri aldılar hükûmeti tehlikeye sokacak. Avrupa
Birliği gerçekten yeni önlemlere doğru gidiyor. Euro bile, hep
konuşuluyor, sıkıntıda. Bu önlemleri almazlarsa seneyi
çıkarmaları mümkün değil. Biz ise, geçmişte şu
olmuş, ondan bahsediyoruz. Türk ekonomisinin, özellikle makro dengeleriyle
ilgili önlemleri almamız gerekli ve burada almamız gerekli ve lütfen,
şu geçmişte şöyle olmuş, böyle olmuşu bir bırakın
ve bunu bir politik malzeme olarak kullanmayı da bir bırakın.
Yani bunu öğrenmek gerekiyor. Ekonomi ahlakında da bu var. Gerçekten,
geçmişte olanlar yanlışlarını ödemişlerdir ama
biz gelecekte ne yapacağız? Şimdi, hepimiz Türkiyenin geleceğini
düşünmüyor muyuz? Sadece seçimi mi düşünüyoruz? Kim gelirse gelsin
Türkiyede iktidara, bu sıkıntıları çekecek.
Onun için, hep
birlikte, gelin, bu önlemleri alalım ama almaya kimsenin niyeti yok.
İnşallah, Türkiye 2011 yılının ilk altı
ayını rahat geçirir de, rahat bir seçim yaşarız. Ondan
sonra, nasıl olsa, hep birlikte, milletçe kemer sıkmaya
başlayacağız.
Saygıyla arz
ederim. Yüce heyeti selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum efendim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bütçe Kanunu
Tasarısının 3üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu madde Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun
15inci maddesiyle ilgilidir. 15inci madde bütçe açıklarının
nasıl kapatılacağı hakkındaki hükmün bütçe kanununda
bulunmasını öngörmüştür. O nedenle, bu 3üncü madde, denge maddesi
bütçe kanunlarında yer almaktadır. Bu maddeyle olası bütçe
açığının net borçlanma ile
karşılanacağı öngörülmüştür.
Bütçe
açığı nedir? Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe kapsamına giren kamu idarelerine tahsis edilen
ödenekler toplamıyla bütçe gelir tahmini arasındaki farktır. Bu
fark, net borçlanmayla kapatılacak. Açığın 2010
yılı sonu gerçekleşme tahmini ne olmuştur diye bakarsak, 44
milyar Türk liralık bir açıkla 2010 yılı bütçesinin
kapatılacağı tahmin ediliyor. Öte yandan, 2011 yılı bütçesindeki
açık 34 milyar Türk lirası olarak programlanmış. Yani
2010a göre mutlak olarak, hem de gayrisafi millî hasılanın
oranı olarak daha düşük oranda bir bütçe açığı
programlanmış.
Şimdi,
bunları şunun için söylüyorum Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri: Bütçe dengesindeki gelir, gider ve açık ile ilgili makro
değerlerin ancak bir dereceye kadar anlamı vardır. Neden?
Örneğin konuştuğumuz bu bütçedeki harcama miktarının
millî gelire oranı yüzde 25,7dir, böylesine gerilemiştir. Yani millî
gelirin dörtte 1i kadar bir büyüklüğü burada konuşuyoruz. 2002de bu
büyüklük yüzde 34 idi. Yanlış anlaşılmasın, burada ben
millî gelir içindeki bütçe payının düşük ya da yüksek
olduğu konusundaki bir tartışmaya girmek istemiyorum. Tabii ki o
tartışma yapılır, yapılmalıdır da. Bizim
gibi bir ülkede millî gelir içinde bu kadar düşük bir bütçe
payının ne anlama geldiğini herkesin bilmesi lazım,
ekonominin esini bilen insanların bilmesi lazım. Buna girmiyorum.
Ancak 2011 yılı bütçesindeki bu millî gelirin dörtte 1 oranındaki
düşük payının ne anlama geldiğini size söyleyeyim: Sosyal
devletin giderek tasfiye edilmekte olduğunu gösteriyor, birinci
anlamı bu.
İkinci
anlamı: Zengin-fakir ayırımı yapılmadan herkesten
aynı ölçüde vergi alınmakta olduğunu ifade ediyor. Öyle değil
mi? Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı yüzde
70lerin üzerinde. Türkiyenin de dâhil olduğu OECD ülkeleri içinde,
dolaylı vergilerin -ki adaletsiz vergilerin- gelir
dağılımını daha da adaletsiz hâle getiren bu vergi
oranlarının hangi OECD ülkesinde yüzde 70lerin üzerinde
seyrettiğini siz bana söyleyebilir misiniz? Yok böyle bir şey. Yani
dar gelirlilerin, vergi sopasıyla AKP tarafından dövüldüğünü
gösteriyor.
Yine ne anlama
geliyor? İşsizlikle mücadelede AKPnin gerekli sorumluluğu
göstermediğini, işsizlikle mücadelede AKPnin kaçak güreşmekte
olduğunu gösteriyor. Bunu daha da somutlaştırayım.
Bakınız, kamuya personel alıyorsunuz ancak kamu
istihdamının artışını, yükü iş
güvenliği daha az olan sözleşmeli personele kaydırıyorsunuz
ya da geçici işçi istihdamına kaydırıyorsunuz. 2008e göre
-somutlaştırayım- 2010da sözleşmeli personel
harcamaları yüzde 72 yükselmiş, memur için yapılan harcamalar
yüzde 27 yükselmiş. Geçici işçi harcamaları yüzde 34
yükselmiş, 2008e göre 2010da, işçiler için yani kamunun daimî
işçileri için yapılan harcamalar yüzde 3 artmış. Yani
istihdam dokusunu sözleşmeli personel ya da geçici personele doğru
kaydırıyorsunuz, bu anlama geliyor. Ne anlama geliyor? Birçok anlama
geliyor ama bu on dakikalık sürede asıl Türkiye'nin ekonomisi
açısından, ekonomi gemisinin omurgasını
oluşturması gereken tarım ve hayvancılığın
ne anlama geldiğini, nasıl darbe yediğini göstermesi
açısından da anlam ifade ediyor.
Bakınız,
tarımın millî gelir içindeki payı 2002 yılında yaklaşık
yüzde 12, 2009da yüzde 10un altına düşmüş, yüzde 9,8, 2011de
de yüzde 9un da altına düşecek. Tarım Kanununu
çıkardınız. Ne söz verdiniz? 21inci maddesinde Tarımsal
destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından
ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak
kaynak millî gelirin yüzde birinden az olamaz. dediniz. Bu açık hüküm
burada duruyor. Soruyorum: Tarım için hangi yıl verdiğiniz sözü
tuttunuz? Tarımsal desteklemeleri çıkardığınız
Kanun uyarınca ne zaman yüzde 1e çıkarttınız? 2001de ne
oluyor biliyor musunuz? Yüzde yarımın bile altında. Yazık,
günah!
Konuyu daha da
netleştireyim, bu denge maddesinde çok önemli. Vermezseniz, dengeyi de
tabii tutturmaya çalışıyorsunuz. Söz ağızdan
çıkar. Söz veriyorsunuz, tutacaksınız. Siz sözü
ağızdan veriyorsunuz, bir de yasa çıkarıyorsunuz, buna
rağmen sözünüzü tutmuyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir
şey olabilir mi? Sonra denge maddesinde, işte Açık
miktarı düştü
Ne kadar güzel! Kimi kandırıyorsunuz?
Bakınız,
eğer sözünüzü tutmuş olsaydınız 2011 yılında
ulaşılacak millî gelir tahminine göre Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 12 milyar 149 milyon lira tarıma destekleme
vermeniz lazımdı. Ne veriyorsunuz? 6 milyar 10 milyon lira, yüzde
50den az. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda tarıma verilen ödeneklerin
artırılması konusunda önerge verdik, AKPnin oylarıyla
reddedildi.
Siz bana söyler
misiniz, dünyanın hangi ülkesinde tarım sektörü serbest piyasa
koşullarına bırakılmıştır? Hiçbir ülkede.
Türk çiftçisine tarihinde görmediği sıkıntıları
yaşattınız. AKPnin sekiz yıllık devri saadetinde
ayçiçeğinde yüzde 45 fiyat artışı oldu, pancarda yüzde 50
fiyat artışı oldu, buğdayda yüzde 100 fiyat artışı
oldu. Tebrik ederiz. E peki girdiler ne oldu? Gübrede yüzde 400, mazotta yüzde
140, sulama ücretlerinde yüzde 230. Ne oldu? Çiftçi yoksullaştı.
Bizim hesaplarımıza göre çiftçinin yoksullaşma oranı AKP
İktidarı öncesine göre yüzde 40, yüzde 50 dolayındadır.
Tabii ki ekonominin sırtında bir kambur olarak görürseniz tarım
ve hayvancılığı böyle yaparsınız, ondan sonra da
denge, Dengeyi tutturacağız., Açık düşüyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; en büyük darbe bu çerçevede
tasarrufların düşüklüğü, düşük olmasından
kaynaklanmaktadır. Tasarrufların düşük olması kamunun ve
özel sektörün olağanüstü düşük yatırım düzeylerinde dahi
tasarruf-yatırım dengesinin açık vermesine yol açmaktadır.
Dolayısıyla millî gelir düşük olmaktadır, düşük millî
gelirde düşük gelir olmaktadır, düşük gelirde düşük harcama
olmaktadır. Ondan sonra denge
Bu duygu ve
düşüncelerle yine de hayırlı olsun diyorum bütçe. Hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 3üncü
maddesi hakkında şahsım adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bütçelerin temel özelliği dengedir. Gelir-gider
arasındaki dengenin sağlanması hayati bir öneme sahiptir.
Ülkeler o dengeyi sağlamak adına bazen borçlanma ihtiyacı
hissederler ama bir ülkenin borç yükü altına girebilmesi için borcu
verecek ülkelerle arasında güvenilir bir ortamın sağlanması
çok önemlidir. Kuşkusuz bu da öncelikle mali disiplinle mümkündür.
Hepimiz çok iyi
biliyoruz ki koalisyon yılları bu ülkenin kayıp
yıllarıdır. Nitekim 1990lı yıllar verimsiz
koalisyonlarla heba edilen ve uluslararası itibarımızın da
çok azaldığı dönemler olarak tarihe geçmiştir.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Bugüne bakın, bugüne.
MEHMET OCAKDEN
(Devamla) Ancak iktidarımızla birlikte hem itibarımız
artmış hem de kaos yıllarındaki kayıplarımız
önemli ölçüde azalma eğilimine girmiştir.
AK PARTİ
İktidarının en temel ekonomik rotası mali disiplin
olmuştur. Bununla ilgili olarak da bir yandan cari açık
azaltılmış, diğer yandan ise enflasyon tek haneli rakamlara
çekilerek mali disiplin sağlanmıştır. Yüzde 30lar seviyesinden
aldığımız enflasyon 2009 yılı sonunda yüzde 6,5
seviyesine gerilerken 2010 yılı Kasım ayında yüzde 7,3
olmuş ve tek haneli düşük enflasyon bu yıl da muhafaza
edilmiştir. Bu, ekonomide istikrarın göstergesidir ve bir
başarı öyküsüdür.
Sürdürdüğümüz
mali disiplinle AB tanımlı kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı 2002 yılında yüzde 73,7 iken 2008
yılında Maastricht kriterlerinin de altına inerek yüzde 39,5e
gerilemiştir. 2009 yılında küresel krize karşı
alınan tedbirler nedeniyle yeniden artış gösteren kamu borç
stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 2010
yılında yüzde 42,3e gerileyeceği tahmin edilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk siyasetinin geleneksel bir
hastalığı vardır: Eline mikrofonu alan özellikle muhalefet
liderleri ve temsilcileri millete dağı taşı vaat ederler,
bütün işsizlere iş bulurlar, esnafın cebini parayla doldururlar,
herkese karşılıksız maaş bağlamayı vaat
ederler, üniversite harçlarını kaldırma sözü verirler ama
üniversite kapılarında ikna odalarından da bir türlü
vazgeçmezler.
Pembe hayallere
ve sanal vaatlere dayanmayan AK PARTİ İktidarıyla Türkiye'nin
millî geliri 15 bin dolarlar seviyesine yükselmiştir. 2002
yılında 36,1 milyar dolar olan ihracatımız 112 milyar
dolarlar seviyesine yükselmiştir. Ülkemize gelen yabancı
yatırım miktarı 10 kat artmıştır. 2002
yılında 17 milyar dolar olan döviz rezervimiz bugün 71,3 milyarlar
dolayındadır. 23,5 milyar dolardan devraldığımız
IMFye olan borcumuz şu anda 6 milyar dolarlar düzeyine
düşmüştür. Eğer bugün dünyada her gün büyüyen bir itibarımız,
bölgesel ve küresel meselelere dünyada söyleyecek sözümüz varsa bu, AK
PARTİ İktidarının adım adım
gerçekleştirdiği büyük Türkiye rüyasının bir sonucudur.
Şunu bilelim ki: Memurların maaşlarını ödeyebilmek
için IMF kapısında kredi ricasında bulunan bir ülkenin sözünü
dünyada hiç kimse dinlemez ve de o ülkenin bir saygınlığı
olamaz. İşte 70li yılların popülist söylemiyle pembe
hayaller kuranlarla AK PARTİ İktidarının farkı budur.
Bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Antalya
Milletvekili Sayın Abdurrahman Arıcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçesi
hakkında söz almış bulunuyorum.
2011 bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Taner,
buyurun efendim.
RECEP TANER (Aydın)
Sayın Bakan, 2011 yılı bütçesindeki ödeneklere
baktığımızda bir önceki yıla göre en fazla artan ve
düşen kurullar hangileridir?
Aynı
dönemlerde kurulan üniversiteler arasındaki bütçe
artışlarına baktığımızda Celal Bayar
Üniversitesinde yüzde 32, Pamukkale Üniversitesinde yüzde 21,6 artış
yapılırken Aydın Adnan Menderes Üniversitesine yüzde 11,5
artış yapılması sizce adil midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizde son yıllarda
yabancı sermayeli alışveriş merkezleri sayıları
artarak açılıyor. Bunlar ülkemizin her yerinde şube
açıyorlar. Açılan her şube de en az 70 civarında
esnafın dükkânını kapatmasına sebep oluyor. Bu da
işsizleri artırıyor. Hükûmet olarak perakende kanununu Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirip kanunlaştırmayı düşünüyor
musunuz?
İkinci
olarak, ülkemizde kaç tane yabancı sermayeli alışveriş
merkezi vardır? Ayrıca bu merkezlerin şube açmasını da
engelleyici, sınırlandırıcı bir kanun getirmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
İnan
MÜMİN
İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, muhtarlarla ilgili, maaş durumlarını sorduk ama bu
konuyla ilgili bir cevap vermediniz, yeniden tekrarlıyorum.
İkincisi:
Defalarca elektrik yapılandırmalarıyla ilgili
çalışmalar yapıldığını söylediniz ama bu
yapılandırmalar vatandaşın gücünü aşan
yapılandırmalardı. Sulama elektriklerinde faizleri silecek
misiniz ve ödeme planının süresi ne olacaktır? Yıl
verebilir misiniz?
Bor Şeker
Fabrikasını sordum özelleştirilecek mi ve işçilerin durumu
ne olacak diye, yine cevap vermediniz, cevap verirseniz sevinirim.
Sayın
Başbakan, hatırlıyorum Niğdede 2002 yılındaki
bir konuşmasında Bana iki yıl müsaade edin, her yıl 1
milyon insana iş vereceğim. demişti. Acaba bu son beş
yıl içerisinde Hükûmet olarak kaç milyon kişiye iş verdiniz? Bu
bütçeyle beraber 2011 yılında da ne kadar işçiye iş vermeyi
vadediyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Uslu,
buyurun.
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kısa bir
sorum olacak Sayın Bakana, bu akaryakıt fiyatlarıyla ilgili:
Akaryakıt tüketiminden alınan yıllık vergi
toplamımız bizim nedir? Toplam vergi gelirleri içerisinde bunun
yüzdesi nedir? Akaryakıt fiyatlarının düşürülmesiyle ilgili
bir düşünceniz, projeniz var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın Orhan
AHMET ORHAN
(Manisa) Sayın Bakan, geçtiğimiz gün Sanayi ve Ticaret
Bakanına sorduğum soruyu size de sormak istiyorum: Ülkemizde
gayrisafi millî hasıla içerisindeki tarımsal paylar giderek
düşmesine rağmen ziraatın ülke ekonomisindeki önemi
değişmemektedir. Tarımsal ürünlerin değerlendirilmesinde
finansal ihtiyaç orta yerdedir. Hükûmetinizin, tarım satış
kooperatiflerinin fiyat oluşturma görevini yerine getirebilmesi için
finans ihtiyaçlarının karşılanması, düşük faizle
karşılanması için herhangi bir hazırlığı var
mıdır?
Ayrıca,
vatandaşlarımızdan yoğun olarak şikâyet
aldığımız bir hususu sizlerle paylaşmak isterim:
Bankacılık sistemi içinde bulunduğumuz ekonomik kriz döneminde
bile en çok kâr eden sektör olageldi. Ancak vatandaşlarımızdan,
gerek kredi açılışı sırasında gerekse kredilerini
ödemiş vatandaşlarımızın ipotek kaldırma
işlemleri sırasında çeşitli miktarlarda ve
değişen oranlarda komisyonlar alınmaktadır. Bu konudaki
farklılıkları ve kanunsuzlukları gidermek için herhangi bir
çalışmanız var mıdır?
BAŞKAN
Sayın Akkuş
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın Bakan; Seydişehir
Alüminyum Tesisleri ülkemizin büyük sanayi kuruluşlarından birisidir.
Burası 286 milyon dolara satıldı -fabrika artı
Oymapınar artı maden sahası ve artı lojmanlar olarak- iptal
edildi ancak işletme devam ediyor yani alan kişi işletmeye devam
ediyor. Ayrıca, satış şartları içinde yer alan
Üretilen elektrik satılamaz, işletmede kullanılır.
ibaresi
Yüklenici, fabrika sahasına bir termik santral kurmuş,
elektrik satmak için de TEİAŞa müracaat etmiştir. Bunu
nasıl açıklıyorsunuz? Bu doğru mudur? Bu hak ve hukukun
gasbı değil midir? Fabrikanın bugünkü maliyeti kaç milyar lira
olabilir? Bu konuda açıklamalarınızı bekliyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Bütçesi en fazla
artan kurumlar, Dış Ticaret Müsteşarlığı birinci
sırada, bana verilen rakamlara göre DFİF sebebiyle çünkü DFİFi
Dış Ticaret Müsteşarlığının bütçesine
ekledik, yüzde 531; en az artan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı.
Bu da afet ödenekleri eskiden Bayındırlık ve İskân
Bakanlığına veriliyordu. Afet, tabii ki yönetim yeniden
yapılandırıldı. Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı bütçesi yüzde 24 düşmüş ama
fonksiyonları nedeniyle değil, bu türden yani yeniden
yapılandırma nedeniyle olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, üniversitelere verilen ödenekler tabii ki Devlet Planlama
Teşkilatı tarafından yapılan çalışmalar, yani
Yükseköğretim Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı, Millî
Eğitim Bakanlığı
Biz Maliye olarak tabii ki oradan gelen
çalışmalar bazında bir ödenek tahsisi yapıyoruz.
Birtakım kriterleri vardır. Mutlaka üniversitenin, işte,
büyümesiyle ilişkilidir, yatırım planlarıyla
ilişkilidir. Şimdi, ben ilgili üniversitelerle ilgili detayları
bilmiyorum, arkadaşlar çalışsınlar, gerekirse size o konuda
yazılı bilgi veririm.
Değerli
arkadaşlar, akaryakıt ürünleri üzerinden alınan ÖTV, spesifik
bir rakam soruldu. Yine, müsaade ederseniz,
karşılaştırmalı vereyim -yani sırf hani bir
perspektif vermek açısından- çünkü sadece bir yılı vermek
yetmez: 2010 yılında 32 milyar lira akaryakıt ürünleri üzerinden
aldığımız ÖTV söz konusu. Bu, gayrisafi yurt içi
hasılanın yaklaşık yüzde 2,9u yani tam rakam yüzde 2,92;
2002 yılında 11,2 milyar lira alınıyordu ama o zamanlar da
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 3,21di. Yani gayrisafi millî
hasılaya oran olarak akaryakıt ürünlerinden
aldığımız ÖTV 2010 yılında yüzde 2,9; 2002
yılında yüzde 3,2ydi.
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Toplam vergi gelirleri ne Sayın Bakan?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Vergi gelirlerini de söyledim
değerli arkadaşlar yani rakamı verdim burada.
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) Vergi gelirleri içindeki yüzdesi?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Düşük mü efendim faizler, düşük mü?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Değerli arkadaşlar,
bakın, sizin sorularınıza
Bakın, soruları sordular,
onlarınkine cevap vereyim. Yani bu şekilde yapalım. Beraberiz,
üç dört gün beraberiz.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) Ama bir şeyler öğrenmek lazım.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Elimden geldiğince bütün
sorularınıza cevap vereceğim. Bakın, bundan başka daha
ne yapayım ben?
Değerli
arkadaşlar, bu AVMlerle ilgili bir taslak kanun var ama tabii ki henüz
Meclisimizin gündeminde değil. Burada, bence önemli olan husus şu:
Bütün ülkelerde perakende sektörü çok önemlidir, istihdam açısından,
yaratılan katma değer açısından inanılmaz bir öneme
sahiptir. Dolayısıyla, değişik modeller uygulanıyor
ama şu anda Türkiyedeki model, Japonya hariç yani tek tük birkaç ülke
hariç, aslında dünyaya paralel giden bir düzenlemedir yani tüketici
odaklı çünkü herkes bir tüketicidir. Yani milletvekili de olsanız,
esnaf da olsanız, sonuç itibarıyla bir tüketicisiniz.
Alışveriş merkezlerinde tercihler, ortam, bunların hepsi
rol oynuyor. Dolayısıyla burada yabancı sermayeli kaç AVM var
bilmiyorum ama Türk girişimciler de, yabancılar da, yerliler de
birlikte tabii ki AVMler açabiliyorlar. O konuda istatistiki rakam varsa
sizlerle paylaşırım.
Değerli
arkadaşlar, muhtarlarla ilgili açıklamayı aslında ben
yaptım. Bildiğim kadarıyla Köy Kanunu yenilenecek,
İçişleri Bakanlığımız yeni bir kanun
hazırlıyor. Tabii ki o kanun çerçevesinde muhtarların
maaşlarının, onlara ilişkin özlük hakların
düzenlemesini ben daha doğru buluyorum. Şu an itibarıyla
yaptığımız bir çalışma yok.
YILMAZ TANKUT
(Adana) Mahalle muhtarları ne olacak?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar
şunu da söyleyeyim: 2002 yılı Aralık ayında
muhtarların maaşı 97 liraydı, 2010 Aralık ayında
354 lira, yani yaklaşık yüzde 264 oranında artmış. Bu
dönemde TÜFEdeki artış yüzde 108,8. Dolayısıyla bütün
kesimlerde olduğu gibi muhtarlara ilişkin maaşları da biz,
enflasyonun neredeyse
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, BAĞ-KUR primleri ne kadar?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar,
enflasyonun 2 katından fazla, nominal oranda muhtar maaşları
artmış.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Yapmayın Allah aşkına Sayın
Bakan! BAĞ-KUR primleri ne kadar artmış?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Yani bu çok ciddi bir artıştır.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, Sayın Başbakanımız
İstihdamı artıracağım. demiş. Doğrudur,
artırmışız. 2005 yılı istihdamına
baktığınız zaman -arkadaşlar şimdi rakamları
verdiler- yaklaşık 20 milyon 67 bin kişilik bir istihdam söz
konusu, son beş yıl dediğiniz için söylüyorum. 2010
yılı Ağustos -en son elimdeki rakamlar bunlar- 23 milyon 193
bin, yani yaklaşık 3 milyon 128 bin kişilik bir istihdam
artışı olmuş. Şunu size açıkça
Yani ben gerçi
birçok konuşmamda da değindim. Yirmi yedi Avrupa ülkesinde şu
son üç yılda 2,1 milyon kişilik istihdam azalışı
olmuş, Amerika gibi bir ülkede 6,5 milyon kişilik bir istihdam
azalışı olmuş. Türkiye, istihdam yaratan, yani iş
yaratan, vatandaşına iş imkânı sağlayan çok nadir
ülkelerden bir tanesidir. İnanın bana, ILO rakamlarına
bakın, bu rakamlar çok açık bir şekilde ortaya
çıkıyor. Yetiyor mu? Yetmiyor tabii, daha fazlasını
yaratmamız lazım.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süremiz doldu. Bu süreye artık özen gösteriyoruz
bizler de. Onun için, size de teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü maddeyi
okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Bütçe Düzenine İlişkin Hükümler
Bölüm düzeni ve
deyimler
MADDE 4 (1)
Gider cetvelinin bölümleri, analitik bütçe
sınıflandırmasına uygun olarak fonksiyonlar şeklinde
düzenlenir. Fonksiyonlar; birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü düzeyde alt
fonksiyonlara ayrılır.
(2) Bu Kanunda ve
diğer kanunlarda giderlere ilişkin yer alan;
a)
"Fasıl ve bölüm" deyimleri, fonksiyonel
sınıflandırmanın birinci düzeyini,
b)
"Kesim" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın
ikinci düzeyini,
c)
"Madde" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın
üçüncü düzeyini,
ç)
"Tertip" deyimi, kurumsal, fonksiyonel ve finansman tipi
kodların bütün düzeyleri ile ekonomik sınıflandırmanın
ilk iki düzeyini,
d) Borç ödemeleri
yönünden "ilgili hizmet tertibi" deyimi, borç konusu hizmetlerin
yürütüldüğü ilgili tertipleri,
ifade eder.
(3) Tahakkuk
ettirilecek giderler Devlet muhasebesi kayıtlarında ekonomik
sınıflandırmanın dördüncü düzeyini de kapsayacak
şekilde gösterilir; kesin hesap kanunu tasarısı ise ikinci
düzeyde hazırlanır.
(4) ilgili
mevzuat hükümleriyle analitik bütçe sınıflandırması
arasında gerekli uyumu sağlamaya ve ortaya çıkabilecek
sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler yapmaya Maliye Bakanı
yetkilidir.
BAŞKAN
Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan konuşacaktır.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 4üncü maddesi hakkında grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçede yine kadının
adı yok. Bütçe görüşmelerini tamamlamak üzereyiz ama bu
görüşmeler yapılırken ülkemizde her sene daha da
katmerleşen kadına yönelik şiddete değinmeden geçemeyeceğim.
Nitekim bu sorun hâlihazırda ülkenin en can yakıcı problemlerinin
başında gelmektedir ve üzülerek görmekteyiz ki Hükûmetin bu konuda
acil tedbirlerin devreye konulacağı bir plan ve programı
bulunmamaktadır. Bu duyarsızlık kadına yönelik
şiddetin Hükûmet tarafından kabul edilebilir bir olgu olarak
görüldüğünü göstermektedir ki bu durum bize kaygı vermektedir.
Kadına
yönelik şiddet ve ayrımcılık her yıl bir önceki
yıla göre artarak devam ederken kadın haklarına ilişkin
olarak ulusal ve uluslararası düzeyde verilmiş taahhütler
kâğıt üzerinde kalmaktadır. Bu sorunun önünün alınması
için acil tedbirler geliştirilmediği için, her yıl ülkenin
herhangi bir yerinde adını duyduğumuz ya da
duyamadığımız binlerce kadınımız
onarılması güç yaralar almakta veyahut daha da kötüsü
yaşamını yitirmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddetin
ölümle sonuçlanan en ağır türü olan kadın cinayetleri, Adalet
Bakanının da açıkladığı üzere, 2002
yılından bu yana yüzde 1.400 artarak devam etmektedir. Töre ve namus
cinayetleri de dâhil olmak üzere 2002 yılında 66 kadın cinayeti
işlenirken bu sayı 2003te 83e, 2004te 164e, 2005te 317ye,
2006da 663e ve 2007de ise 1.011e ulaşmıştır. Geride
bıraktığımız 2010 yılına baktığımız
zaman ise kadına yönelik şiddet oranlarının rekor düzeylere
ulaştığını görmekteyiz. Bu yıl içerisinde her ay
ortalama 30 kadın çeşitli bahanelerle katledilirken 6.423 kadın
gördükleri şiddet nedeniyle hastanelik olmuştur.
Dünya Ekonomik
Forumunun kadın-erkek eşitliği sıralamasında 135 ülke
arasında 126ncı sırada yer alan Türkiyede, taciz ve tecavüz
gibi cinsel saldırı suçlarında, TÜİK verilerine göre, son
beş yılda yüzde 30 artış meydana gelmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada uzun uzadıya
istatistiksel verileri sıralayarak sizleri bunaltmak niyetinde
değilim ancak bu objektif verilerin bize anlattığı bir
şey var, o da Hükûmetin görmezden geldiği kadın katliamları
ve kadına yönelik şiddet oranlarının devasa boyutlara
ulaştığı ve kaygı yaratmanın da ötesinde,
dehşet verici düzeylerde olduğudur. Kapalı bir ataerkil toplum
düzeninde yaşadığımız gerçeğini de göz önünde
bulundurduğumuzda, korktuğu için şikâyette bulunmayan ya da
akıbeti hiç bilinmeyecek şekilde üzeri kapatılan olaylarla
beraber bu oranların çok daha korkunç boyutlarda olduğu ortaya
çıkmaktadır, zira bu oranın da yüzde 40 gibi ciddi bir miktara
denk düştüğü belirtilmektedir.
2002
yılından 2009a kadar kadına yönelik şiddet ve cinayetler
nedeniyle toplam 12.678 açıldı. Bu davalarda 15.564 kişi
yargılanırken bunlardan 5.736sı mahkûm oldu. Bu davalarda 1.859
kişi için beraat, 794 kişi için de denetimli serbestlik kararı
verildi. Açılan davalardaki dosyalardan 11.216 dosya karara
bağlanırken 6.074 dosyanın yargılanmasına devam
edilmektedir. Karara bağlanan dosyalardan 5.483ünün Yargıtay
aşaması tamamlanırken mahkemelerin karara
bağladığı 4.592 dosya Yargıtayda onay beklemektedir.
İşte bu
rakamlar da adalet sisteminin, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin
önlenmesinde ne kadar yetersiz kaldığını göstermektedir.
Gerçi, Türkiye adalet sisteminin, adaleti sağlamak noktasında ne
kadar zayıf olduğunu sanırım hepimiz çok iyi bilmekteyiz.
Ancak bu adalet sisteminin, söz konusu öteki kimlikler olunca ne kadar hukuksuz
kararlar verebildiğini, ne kadar hantallaşabildiğini ve nice
dosyaları zaman aşımına
uğrattığını bildiğimiz hâlde, Hükûmetin bu konuda
sadece inşa ettiği adalet saraylarıyla övünmesini bir
aymazlık örneği olarak görmekteyiz.
Adaletin,
Kürtleri, Alevileri, gayrimüslimleri, kadınları, muhalifleri ve bütün
ötekileri es geçtiği bir ülkede Hükûmetin, yaptığı binalarla
övünmesi, adaletin tesisisin Hükûmet için zaten bir bina kadar önemli bir husus
teşkil etmediğini göstermektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine, kadına yönelik
şiddetin bir başka tezahürü olarak gerçekleşen ve aynı
zamanda çocuk istismarı olan çocuk gelinlerin durumu da çok önemli bir
sorun olarak vuku bulmaktadır. Bu evlilik türü, ülkemizin
yaklaşık olarak bütün bölgelerinde yaygın olarak
gerçekleştirilmektedir.
Ataerkil
yapı tarafından normalleştirilerek meşru hâle getirilen
kız çocuğu evlilikleri her üç evlilikten birini kapsayacak derecede
yüksek bir orana tekabül etmektedir. Erken yaşta evlilikler
yıkım getirmektedir. Bu kapsamda çocuk gelinlerin öncelikle
eğitim hayatı son bulmaktadır. Erken yaşta evlendirilen
kız çocukları okuldan alınmaktadır ve bu nedenle okuldan
ayrılmak zorunda kalan kız çocuğu sayısı çok ciddi
rakamlarla ifade edilmektedir. Bunun yanı sıra çocuk gelinler, ruhsal
ve bedensel çöküntü içerisine girmektedirler. Erken yaşta evlendirilen
kız çocukları birçok ruhsal sorun yaşadıkları gibi
bedensel olarak da ciddi sağlık sorunlarının etkisine
açık hâle gelmektedirler. Kız çocukları, bedensel
gelişimini tamamlamadan çocuk yaşta anne olmanın beraberinde
getirdiği risklerin mağduru olmaktadırlar.
Toplumsal ve
ruhsal gelişimini tamamlayamadan evlendirilen kız çocukları,
evlilik sonrasında, arkadaşlarından kopma, öz güven
eksikliği, toplumsal faaliyetlere katılımdan uzaklaşma gibi
problemler yaşamaktadırlar ve bütün bunların yanı sıra
çocuk olmaları nedeniyle yetişkin istismarına karşı
savunmasız olan kız çocukları, eşleri tarafından
fiziksel, duygusal, sözel ve hatta cinsel şiddete maruz
kalabilmektedirler. Bütün bu şiddet sarmalının bir sonucu olarak
erken yaşta evlendirilen kız çocukları, ya kaybolmakta ya da öz
yıkım yolunu seçerek yaşamlarına son vermektedirler.
Nitekim kaybolan
ve intihar girişiminde bulunan çocukların önemli bir
kısmının erken yaşta evlendirilen kız çocukları
olduğu görülmektedir. Türkiye basınında hemen her gün bu
nitelikte gerçekleşen acı olaylar sıklıkla yer
almaktadır. Bu durum temel insan hakları ve çocuk haklarına
aykırı bir olaydır ve hiçbir şekilde çözüme
kavuşturulmamış olması aynı zamanda toplumsal
çöküntüyü de beraberinde getirmektedir.
Çocuk
evliliklerin bu denli yaygın olarak gerçekleştiği ülkemizde,
devlet, önleyici tedbirleri ihmal etmekle beraber, altına imza
koyduğu Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, Kadına Yönelik
Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini ve
Çocuk Hakları Sözleşmesini de ihmal etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ötelenemeyecek düzeyde acil çözümler
bekleyen kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacı ile öncelikli
olarak çocuk gelinler ihmalini, şiddet ve kadın cinayetlerini
bağlayan acil yasalar, düzenlemeler yapılmalıdır. Bu
bağlamda yasalar, kadın katillerinin değil, kadınların
korunmasına hizmet edecek ve kadın cinayeti işleyenlerin
cezalarında indirime gidilmeyecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Kadınların
rahatlıkla ve her türlü koruma talep edebilecekleri mekanizmalar
yaratılmalı, var olanların da koşulları
iyileştirilerek kadınlar lehine işlemesi derhâl denetim
altına alınmalıdır. Devlet, yasal ve kurumsal bütün
mekanizmaların işlerliğini sağlama sorumluluğunu
göstermelidir.
Bu duygu ve
düşünceler ile hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
4üncü madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili
Sayın Hasan Çalış.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bütçe kanunu
tasarısının 4üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlarım, madde bütçenin düzeni ve deyimlerle ilgili. Tabii ki
bir bütçenin düzeni, dengesi çok önemli fakat bir bütçede en önemli olan, bu
bütçeyle sosyal kesimlere, işçiye, memura, emekliye ne
verebileceğimiz, bu kesimlerin hayat standartlarını ne kadar
iyileştirebileceğimiz ve ne kadar kötüleştirebileceğimiz
önemli bir gerçeklik oluyor.
Kıymetli
arkadaşlar, her ne kadar burada iktidar partisinin temsilcileri
emeklilerle ilgili, memurlarla ilgili, diğer çalışanlarla ilgili
değişik rakamları takla attırarak güzel tablolar çizse de
dünya dönüyor arkadaşlar. Çizdiğiniz bu tablolar emeklinin
yaşadığı sıkıntıların gerçeğini
değiştirmiyor. Bu çizdiğiniz tablo işçinin
yaşadığı sıkıntıları gidermiyor. Bu
çizdiğiniz tablo memurun içinde bulunduğu
sıkıntıları gidermiyor. Gerçek olan nedir?
İktidarıyla, muhalefetiyle milletin bizden beklentisi nedir? Bu
kesimlerin, sosyal kesimlerin tamamının refah seviyesini gerçekte
düzeltmek.
Arkadaşlar,
kâğıt üzerindeki düzelmeler toplumun gerçek hayatına
yansımıyorsa bir yerde sakatlık var demektir.
Aslında, bu
dönem, Türkiye İstatistik Kurumu, maalesef -maalesef diyerek
altını çiziyorum- tartışılır bir kurum hâline
gelmiştir. Nitekim İstatistik Kurumunun rakamları, emekliyi,
işçiyi, memuru çok yakından ilgilendirmektedir. Onun için, ileride
yapılacak tarafsız bir çalışmada Türkiye İstatistik
Kurumunun bu dönemi üzerinde tartışılmaya maalesef devam
edilecektir, tartışılmaması gereken bir kurum.
Kıymetli
arkadaşlar, Türkiyemizde -Emekli Sandığı, BAĞ-KUR,
SSK- bütün emeklilerimizin nüfusu 10 milyon 800 bindir. Neredeyse ülke nüfusunun
yedide 1i. Gerçekten bu nüfus çalıştığı sürede ne
beklemiş? Refah içinde, huzur içinde bir yaşlılık geçirmek,
sıkıntı yaşamamak ama gerçek nedir? Kıymetli
arkadaşlar, bu konularda yapılan değişik
çalışmalar var.
Kurumun birisi
tarafından -ben ismini vermeyeyim- yaşlılık geçim endeksi
kamuoyu araştırması yapılmış. Bu
araştırmaya göre, emeklilerin yüzde 50si geçimini sağlayabilmek
için ikinci bir işte çalışmak zorunda olduğunu belirtiyor,
yüzde 30u çalışacak bir iş bulabiliyor, yüzde 12si iş
aramaya devam ediyor.
Yine, bu
çalışmaya göre, emeklilerin içerisinde çalışma
ihtiyacı hissetmeyenlerin önemli bir kısmının ya bir ek
geliri vardır ya da çocukları tarafından yardım
yapılmaktadır.
Arkadaşlar,
emeklilerimizin çok önemli bir kısmı aylık harcamalarının
büyük bölümünü gıda, ısınma, elektrik, su gibi zaruri
ihtiyaçlarına harcamak durumunda kalıyor. Yüzde 28i ancak borç veya
kredi kullanabiliyor.
Kıymetli
arkadaşlar, aslında emeklilerimizin Türkiye'nin her yanında
problemleri birbirine benziyor. Bütçe çalışmaları
başlamadan birkaç gün önce Karamanda Türkiye Emekliler Derneği
Karaman Şubesini ziyaret ettim. Orada emekli hemşehrilerimi
dinlediğim zaman inanın üzülmemek mümkün değil. O tabloyu görüp
onların yaşadığı sıkıntıları
hissetmemek, o sıkıntılardan dolayı rahatsız olmamak
mümkün değil. Orada hemşehrilerimizin bütün
sıkıntılarını not aldım ve toplantının
bitiminde dedim ki: Benden ne istiyorsunuz arkadaşlar? Bu
arkadaşlarımızın bana söylediği şu oldu:
Sayın Vekilim, birkaç gün önce iktidar partisinden bir vekilimiz de
geldi, ziyaret etti. Problemlerimizi ona da anlattık. Aslında
hemşehrimiz Çalışma Bakanlığında, gelip bizim
problemlerimizi dinlemesini ve bunlara sahip olmasını istiyoruz ama
sizi bulmuşken sizden isteğimiz, siz bizim sesimiz olun. Biz sesimizi
duyuramıyoruz. Ben şimdi, yüce Meclise, Hükûmetimizin Sayın
Maliye Bakanına -eğer dinlemeyi lütfederse- emeklilerimizin
problemlerini iletmek istiyorum.
Sayın
Bakanım, Hükûmet adına Maliyenin, kasanın başında bir
bakan olarak emeklilerimizin inanın sıkıntılarını
dinleyip rahatsız olmamak mümkün değil. Nedir istekleri? Adil bir
ücret, intibak sorununun halledilmesi, emekliler arasındaki maaş
farkının giderilmesi, tek çatı uygulamasının
altını doldurarak taban aylığı eşitliğinin
sağlanması. Millî gelirden hakkımız olan refah
payını geriye dönük olarak bizim ücretlerimize
yansıtsınlar. Emekli Sandığı emeklilerine
sağlanan haklar diğer emeklilere de sağlansın. TÜFEden
doğan yanlış hesaplamalar giderilsin, hakkımız teslim
edilsin. Hastanelerde, özel hastanelerde emeklilerden alınan katkı
payı kaldırılsın. Özellikle asgari ücretin altında
maaş alan emeklilerimize, özürlü ve yatalaklarımıza, gıda,
ısınma, aydınlatma, ulaşım, akülü araç ve benzeri
ihtiyaçları için yardım edilsin. 2011 yılı bütçe kanununda
bizim derdimize derman olacak bir şeyler olsun. diyorlar değerli
arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlar, ben, AKPnin sayın yöneticilerinden, sayın
Hükûmetten, bu yüce Meclisten, hemşehrilerim adına, partim
adına, bütün emekliler adına ve çalışanlar adına rica
ediyorum. İnanın, bu emeklilerimizin önemli bir kısmı için
500 kilogram kömür alabilmek, evinde sıcak bir çorbayı kaynatabilmek,
çoluk çocuğunun rızkını temin edebilmek çok önemli bir
problem hâline gelmiştir.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak yüce Meclise şu sözü veriyoruz: Emeklilerle ilgili,
memurlarla ilgili ve diğer çalışanlarla ilgili
getireceğiniz her çalışmaya, olumlu çalışmaya
katkı vereceğiz.
Kıymetli
arkadaşlar, çalışanların bir diğer problemi nedir?
Sosyal güvenlik destek primi. Bu konuda bir yıldır kanun teklifimiz
bekliyor. Yüzde 15lere varan sosyal güvenlik destek priminin Türkçesi nedir
arkadaşlar biliyor musunuz? Emekliye Sen otur kardeşim,
çalışma, sen bu hâlinle ayakta durmanın bir yolunu bul. Ya,
arkadaşlar, Allah aşkına, asgari ücretle ayakta nasıl
dursun bu insanlar?
Kıymetli
arkadaşlar, emeklilerimiz böyle de çalışanlarımız ne
durumda? Bugün memurlarımızın yüzde 80inin
sıkıntısı, en önemli sıkıntısı,
TÜİKin sihirli rakamları nedeniyle, satın alma paritesi
karşısında maaşlarının küçülmesi, geçimlerini
sağlayamamak.
Yine, bu
arkadaşlarımızın önemli bir kısmı, konut kredisi,
araç kredisi, kredi kartı gibi önemli bir kıskaca girmiştir.
Maalesef devri iktidarınızda Diyanet İşleri Reisimiz de
fetva veriyor: Artık memurlarımız kurban kesmeyebilir, memura
zekât verilebilir.
Kıymetli
arkadaşlar, memurlarımızın sıkıntısı
bununla bitiyor mu? İktidar yanlısı sendika
memurlarımızın üzerine akşam güneşi olmuş,
batmıyor. Niye batmıyor? Efendim, bizimle beraber olacaksın.
Ya arkadaşlar, sizin demokrasi anlayışınız bu mu Allah
aşkına?
Ben
teşekkürler ediyorum, bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, ülkede hükûmetler insanlara verdikleri sözden asla dönmemeli.
Ne sözü veriyorsa, insanlar -bu sözler hükûmetin, devletin verdiği bir
sözdür- bu söze göre kendilerini ayarlarlar ve geleceklerini buna göre
planlarlar.
Soruyorum: Bir
Kaynak Kullanım Destekleme Fonu ilavesi yapıldı. Herkes tüketici
kredisi almış, birtakım krediler almış, buna göre
gitmiş taksitlerini Ben bu kadar ödeyebilirim. demiş, belki
beş yıl vadeli, belki üç yıl vadeli, belki iki yıl vadeli
Arkasından bir tebliğ: Kaynak Kullanım Destekleme Fonunu
artırdım.
Arkadaşlar,
bunu kime artırıyorsunuz, biliyor musunuz? Tüketiciye. Eğer bu
artacaksa bundan böyle kredi alacaklara Ben Kaynak Kullanım Destekleme
Fonunu bu kadar yapıyorum. deyin. Bunu tartışalım
yapılmalı mı yapılmamalı mı, ama sen gidiyorsun,
eskiden kredi alan insanlara diyorsun ki: Bundan böyle ödeyeceğin
taksitlerinde bu kadar Kaynak Kullanım Destekleme Fonu ilavesi
yaptım. Takdir sizin arkadaşlar. Böyle bir şey olmaz. Ve ne
olacak biliyor musunuz? Genelde bunlar tüketici; tüccar değil, yani ticari
kredilere yapmıyor. Bir kere bu, eşyanın tabiatına
aykırı. Bundan böyle yapacağım derse, yapmalı mı
yapmamalı mı, bunu tartışabiliriz ama eskiden kredi
almış, daha vadesine iki yıl var, bir buçuk yıl var, üç
yıl var. Nasıl olur arkadaşlar? Bundan böyle üç yıl daha bu
insanlar ilave edilen Kaynak Kullanımı Destekleme Fonuna ilave
ödeyecekler.
Arkadaşlar,
bu haksızlık. Bankalarla tüketicileri karşı
karşıya getirdiler. Bir kere bir Tüketici Kanunu var. Bu Kanunu
burada hep beraber yaptık. Tüketici Kanununda, bu yasa
yapılırken, bankaların belirlediği aylık taksitlerden
fazla para isteyemez, diye bir taahhüt var. Bankalar müşteriye bunu
yapıyor. Şimdi, müşteriyle bankalar karşı
karşıya getirildi.
Sayın Bakan,
öncelikle, burada alacağınız rakam çok büyük değil.
Öncelikle bu Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu ile ilgili
kararınızı bir daha gözden geçirin. Bir daha gözden geçirin.
Tüketiciye, o geçinemeyen, ancak tüketici kredisiyle geçinen insanlara bu yükü
yüklemenizi hakikaten hazmetmek mümkün değil. Ben bir kez daha sizi bu
konuda uyarıyorum.
Yine aynı
şekilde, biliyorsunuz futbol kulüplerinin, özellikle İkinci Ligde,
Üçüncü Ligdeki kulüplerin en büyük geliri İddaa oyunundan, yani Spor-Toto
payından verilen paylardır. Geçen sene Sayın Bakan bir karar
aldı -mayıs ayı mıydı, hangi aydı- İddaa
oyunundan giden payları, hepsini yok etti, kulüpleri mahvetti. Daha sonra
da döndü, iki ay sonra, üç ay sonra kararından vazgeçti ama kulüplerin
dengesini bozdu.
Şimdi,
Sayın Bakan, arkadaşlar; Türkiyede bugüne kadar oynanan İddaa
oyununun toplam rakamı 14 milyar, yani eski parayla 14 katrilyon.
Kulüplerin ne aldığını biliyor musunuz, bu 14 katrilyondan
ne veriliyor bu kulüplere? Kulüpleri at gibi koşturuyor böyle
tıkıtak tıkıtak, verdiği para 900 milyon. 900 milyon
yani yüzde 6. Acaba Maliye Bakanlığı İddaa oyununu devlete
gelir getirmek için mi yapıyor, yoksa acaba kulüplere bir yarar getirmek
için mi yapıyor? Sayın Bakan, yüzde 6 veriyorsunuz. Üçüncü Ligdeki
bir kulübün yılda aldığı para 300 bin lira. Kulüplerin
lütfen ekonomik özgürlüğünü sağlamak için, İddaa oyununun temeli
kulüplerse ve bunların sırtından bu parayı kazanıyorsa
devlet, kulüplerin hakkını vermek zorundadır. Kulüplerin eli
sizin yakanızdadır. Verdiği para yüzde 6 arkadaşlar. Süper
Ligde kulüpler için sorun yok. Niye? Çünkü yayın gelirinden çok yüksek
para alıyorlar. Ama Üçüncü Lig, İkinci Lig ve Bank Asya Ligi
dediğimiz kulüpler ise en fazla aldığı para -Bank
Asyanın- 1,5 milyon, İkinci Lig kulüpleri 500 bin, Üçüncü Lig
kulüpleri ise 300 bin lira para alıyor arkadaşlar.
Sayın Bakan,
kulüplerin ekonomik özgürlüğünü yok ediyorsunuz. Koşturuyorsunuz,
İddaa oyunu oynatıyorsunuz ve verdiğiniz para dilenciye
verilmeyecek yüzde 6. Kulüplerin hakkını yemeyin Sayın
Bakanım. Spor Totonun hiçbir suçu yok burada, bunun altını çiziyorum.
Kanunu böyle yapmışsınız. Defalarca dile getirdik, Spor
Toto Kanunundaki yüzde 6lık kulüp paylarının yüzde 15e
çıkarılması
Burada, özellikle son kurulan şike
komisyonunun tek gündem maddesi buydu, şike ve kulüplerin
sorunlarının tek gündem maddesi buydu ve tüm parti
gruplarının, oraya temsilci veren tüm partilerin en büyük
eleştirdiği konu bu arkadaşlar.
Sayın Bakan,
kulüplerin hakkını verin. Siz İddaa oyununu
Bir şeye karar
verin, Biz İddaa oyunu oynatacağız
Başka oyun
oynatın. Kulüplerin sırtından oynatmayın.
Oynatacağız, devlete vergi kazandıracağız.
diyorsanız başka bir oyunda kendinizi deneyin. Ama İddaa
oyununda kulüplerin sırtından para kazanarak, kulüplere dilenci
parası gibi yüzde 6 veriyorsanız ben kulüplerin hakkını size
helal etmiyorum.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ediyor musun, etmiyor musun?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Etmiyorum! Bir daha söyleyeyim mi Mehmet Bey,
etmiyorum! (AK PARTİ sıralarından Etme! sesi)
Ediyor musun sen?
Şimdi, yine
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Yüzde kaça çıkarılmasını
istiyorsunuz?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) 15, minimum 15.
Sayın Ali
Uzunırmak Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan komisyonumuzdadır,
Sayın Abdurrahman Arıcı, Fatih Bey, hepsi
Fatih Bey burada,
desin ki: Benim yüreğim bunda rahat. özür dileyeceğim, özür
dileyeceğim.
FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) Demiyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Yine, devlet sözünde durmalı arkadaşlar,
devlet her zaman sözünde mutlaka durmalı, insanlar da kendi geleceklerini
planlayabilmeli. Şimdi, 2005 yılında Bankacılık Kanununu
değiştirdiniz. Hep beraber destek verdik; o günün
koşullarında özellikle İmar Bankası açısından,
hep beraber, Türkiyede dürüst, namuslu, şerefli insanları korumak
adına destek verdik. Ama Sayın Bakan, oraya o gün bir zimmet maddesi
getirdik. Yani, zimmet maddesi, bugün Türk bankacılığının
başına beladır. Kars şubesinde kredi yetkilisinin
imzaladığı bir kredi elli tane imzadan geçiyor, eğer o
kredide yarın bir sorun olursa hâlâ
Bu zimmet kalkanı orada
kaldığı sürece, bankalar müşterisine kredi açmaktan imtina
ediyorlar, korkuyorlar. Hiçbir banka kendi parasını
batırsın diye kredi vermez. Bunun için, Bankalar Kanunundan grup
kredileri dışında -altını çiziyorum, grup kredileri
dışında- verilen krediler zimmet olamaz. Müşteriye verilen
bir kredi, Gaziantepteki müşteriye, Malatyadaki müşteriye verilen
bu kredi, hiçbir zaman
Tabii, ekonomide sorunlarla
karşılaşır kurumlar, firmalar ama kimse parasını
bir başkasına peşkeş çekmez, hiçbir banka. Bunun için,
piyasanın önünü açmak için, bankaların piyasaya daha yaygın
açılması için mutlaka bu zimmet maddesini Bankalar Kanunundan
kaldırmak zorundasınız. Bir sicil affı getirdiniz.
İşlemez. dedik. Her bankanın masasının altında
Bu af, sicil affı işlemeyecek. dedik. O kara kaplı defter
bankaların altında. Neden korkuyorlar? Yarın Sen bakmadın,
sicil affı var ama baksaydın kardeşim sen... Zimmet maddesinden
dolayı, sicil affı da olsa o kara kaplı defter duruyor. Bu
nedenle, zimmet maddesi öncelikle kaldırılırsa piyasanın
önü açılır.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına, Edirne Milletvekili Necdet Budak. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
NECDET BUDAK
(Edirne) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 4üncü
maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının
4üncü maddesiyle, gider cetveli bölümlerinin analitik bütçe
sınıflandırmasıyla uyumlu olmak üzere fonksiyonlar
şeklinde düzenlenmesi, fonksiyonların alt fonksiyonlara
ayrılması, cetvellerde yer alan deyimlerin neleri ifade ettiği
ve tahakkuk edecek giderlerin ekonomik sınıflandırma düzeyleri
belirlenmiştir.
Bütçe
kodlaması, devletin mali istatistiklerinin daha düzenli, daha güvenilir,
daha tutarlı, aynı zamanda ölçmeye ve analiz etmeye daha
elverişli olması açısından özel önem arz eder.
Sayın
milletvekilleri, gider cetvelleri, kurumların yapacakları hizmetler
için talep etmiş oldukları ödenekleri gösteren bir cetveldir. Gider
cetveli, genel ve özel bütçeli ve ayrıca düzenleyici ve denetleyici
kurumların da hazırlaması gereken bir cetveldir.
2011
yılı merkezî yönetim bütçesinde genel bütçeli kurumlarımız
için 306,6 milyar TL, özel bütçeli kurumlarımız için 26,6 milyar TL,
düzenleyici ve denetleyici kurumlarımız için ise 1,9 milyar TL olmak
üzere toplam 355,1 milyar TL ödenek tahsis edilmiştir.
2002
yılından itibaren ekonomisi büyüyen ve yatırımları
artan Türkiye, bugün Avrupanın önemli büyük ekonomilerinden birisi hâline
gelmiştir.
Öte yandan, 2001
yılında bütçe harcamaları içerisinde faiz giderleri
yaklaşık yüzde 43,2 civarındaydı. Bir başka deyimle
ülke ekonomisinin çarkları dönmüyordu. Halkımızdan toplanan
vergiler halka hizmet ve yatırım olarak geri dönmüyor, aksine
rantçılar gelir sağlıyordu. Bugün faize ödenen oran bütçenin
yaklaşık yüzde 15,2sine gerilemiştir. AK PARTİ
hükûmetlerimiz döneminde sıkı bir kamu maliyesi uygulanmaktadır.
Tabii ki bu uygulamalarda sosyal politikalardan ödün verilmemektedir.
Hazırlanan
bütçelerle toplumdaki tüm kesimlerin yanı sıra, özellikle çiftçiler,
köylüler ve ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız desteklenmektedir. Bu
anlamda tarımsal destekleme bütçesi 2002 yılında 1,8 milyar TL
iken, 2011 yılında 3,4 kat artışla yaklaşık 6
milyar TLye ulaşmıştır. Ekonomideki olumlu gelişmelerle
birlikte tarıma ayrılan pay daha da artacaktır.
Bu noktada,
özellikle eleştiri konusu olan, 2011 yılı için öngörülen
tarım desteklerinin gayrisafi millî hasılanın binde 5i
düzeyinde olduğu yönündeki eleştirilere katılmak mümkün
değildir, çünkü bu eleştiriyi yapanlarca, şu anda tarım
satış birliklerinin -yaklaşık on sekiz birlik üzerindeki- 1
milyar TL civarındaki DFİF kredileri, tarımsal KİTlerin
faaliyetleri, tarımsal kredilerdeki sübvansiyonlar, tarımsal
KİTlerin faaliyetlerinin yanı sıra ihracat
sübvansiyonları, tarımsal amaçlı sulama projelerine verilen
destekler göz ardı edilmektedir.
Özellikle OECD
raporu, uluslararası anlamda ülkelerin kendi iç bünyelerinde tarıma
verdikleri destekleri ortaya koyan verilere sahiptir. Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) raporuna göre,
uluslararası anlamda destekler ülkeler bazında
kıyaslanmıştır. Bu rapora göre, 2009 yılı dikkate
alındığında, ülkemizde tarımın gayrisafi millî
hasıla içerisinde almış olduğu toplam destek payı
yüzde 3,97dir. Bu pay, Avrupa Birliğinde yüzde 0,84; Amerika
Birleşik Devletlerinde ise yüzde 0,87dir. Yani OECD raporuna göre,
Türkiyede, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletlerine göre
oransal olarak yaklaşık 4-5 kat daha fazla destek verilmektedir.
Buradaki, hesaplamalardaki hata, ülkemizdeki destekler çiftçiye verilen direkt
destekler -siyaseten devamlı kürsüden konuşuluyor- bir de tüketici
üzerinden verilen desteklerin dikkate alınması gerekir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz için güven ve istikrar çok önemlidir. İstikrar
bozulursa ekonomi bozulur, ekonomi bozulursa tüm dengeler altüst olur,
işsizlik artar, ülkemizin uluslararası anlamda etkinliği
azalır. Onun için gelir-gider tahminlerinin yer aldığı
bütçelerin ekonomi ve istikrar açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Özellikle
başta Maliye Bakanımız olmak üzere, tüm bürokratlara ve
çalışanlara bütçeyi hazırlamalarından dolayı
teşekkür ediyorum. Bütçemizin ülkemiz için hayırlı
olmasını diliyorum. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili
Yok.
Ayşe Jale
Ağırbaş, İstanbul Milletvekili
Yok.
Başka söz
talebi yok.
Soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın
Aydoğan, buyurun efendim.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
diyorsunuz ki: Türkiyede emekli maaşları çok yüksek, bu
çılgınlık, bundan gurur duymuyorum. Hangi emeklinin
maaşı çılgınlık düzeyindedir? Geçinmekte zorlanan,
elektrik, su parasını ödeyemeyen, torunlarına harçlık
veremeyen emekliden de gurur duyuyor musunuz? İntibak yasasını
çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, devlet personeli açısından, 2002
yılındaki kadrolu işçi ve memur sayısı nedir, 2010
yılında ne olmuştur? Aynı şekilde 2002
yılındaki devraldığınız sözleşmeli ve geçici
personel sayısı ne kadardır, sekiz yılın sonunda ne olmuştur?
2) Hükûmet
olarak, çalışanların daha az iş güvenliği olan
sözleşmeli, geçici ve taşeron işçi sistemine geçmenizdeki sebep
nedir? Neden işçiler daha az güvenlikli bir sisteme geçmiştir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda yeniden
yapılandırma yaklaşık bir aydır görüşülüyor,
elektrik paraları da var. Adres veriyorum, Konya Akşehirde, ilgili
şirket, herkesin tapusuna haciz koydurdu mu, koydurmadı mı? Bir
şekilde, bu yasa çıkmadan insanları bu kadar zorlamayı ben
vicdanen kabul edemiyorum. Nasılsa bu yasa çıkacak. diye insanlar
yasanın çıkmasını bekliyor ama buna rağmen, Konya
Akşehir, adres gösteriyorum, ilgili şirket, tapuları dâhil, her
şeylerine haciz koydurmuş. Ben vicdanen bunu kabul edemiyorum.
İnceletin, böyle bir durum var mı, yok mu? Hakikaten, bu şirket
ne istiyor bu insanlardan, yoksa bu kanun çıkmadan insanlardan
parasını mı almak istiyor?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Sipahi
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bütçe sunuş konuşmanızın otuz altıncı
sayfasında 2002 ile 2010 arasında net asgari ücretle neler satın
alınabiliyordu, nereden nereye mantığıyla
hazırlanmış bir çizelge vardı. Ben, hane halkı borç
oranına göre, belirlenen yıllara göre, bunları tekrar
belirledim. Asgari ücret 2002de 184ten 150 liraya iniyor, 2010da 599dan 336
liraya iniyor. Bu takdirde, 2002de 120 litre mazot alınırken,
şimdi 105 litre alınabiliyor. 2002de 17 kilo dana eti
alınırken, şimdi 12,5 kilo et alınabiliyor. Ayrıca,
2002de alınan et, bu ülkenin eti, sağlıklı, Türk
üreticisinin eti iken; 2010da alınan et, nerede, nasıl, ne zaman, ne
şekilde kesildiği, ne eti olduğu belirsiz, mundar mı,
mekruh mu olduğu belirsiz et. Benim size şimdi sorum şu: Bu
belirttiğim kıstaslara göre bu çizelgeyi yeni baştan
hazırlamayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiyedeki yaklaşık 70 bin muhtarın bir dileğini size
sormak istiyorum: Muhtarların maaşları yeterlidir. diyorsunuz.
Emekli olmayan muhtarların ödediği aylık BAĞ-KUR primi ne
kadardır? Aldığı maaşla BAĞ-KUR primi borcunu
ödemeyen muhtarlar geçimini nasıl temin edecek? Emekli olmayan muhtar
olmasın mı diyorsunuz? Muhtarları gözden mi
çıkardınız? Yoksa muhtarlığı kaldırmayı
mı düşünüyorsunuz? Bu konuda açıklama yaparsanız sevinirim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: Özelleştirme stratejileri Hükûmetinizin ekonomi
politikalarında önemli yer tutmaktadır ancak, özelleştirme
sonucunda elde edilen gelirin kullanımına dair kamuoyunda net
bilgiler bulunmamaktadır. Seçim bölgem Gaziantepte Hükûmetiniz döneminde
satılan kamu mallarından elde edilen gelirlerin miktarı nedir?
Bu gelirlerden Gaziantep iline aktarılan miktar ne kadardır?
Aktarılan kaynağın ne kadarı yeni kamu
yatırımlarına ne kadarı mevcut kamu giderlerinin
finansmanında kullanılmıştır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
lüks yat ve tekne sahiplerine mazotta ne ölçüde ÖTV indirimi
yapılıyor? Bu ÖTV indiriminden niçin çiftçimiz, üreticimiz
faydalanamıyor? Bununla ilgili önümüzdeki dönemde çiftçimize, üreticimize
bir müjde verebilecek misiniz? Cevap verirseniz memnun olacağım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan, her
şeyden önce bu emekli maaşlarıyla ilgili soruyu sordukları
için kendilerine teşekkür ediyorum çünkü bu konuyu üç kez düzelttim ama
ona rağmen, maalesef, haber yazılırken büyük
başlıklarla yazılıyor, sonra düzeltmeler ufak tefek
yazılıyor; bu, Türkiye'nin bir gerçeği.
Bir İspanyol
Gazetesi -tek başına değil- 17 Avrupalı gazeteciyle beni
ziyaret ettiler Maliye Bakanlığında. Onlarla çok geniş
ölçekte -Türkiye Avrupa Birliği sürecinden başlayarak- birçok konuyu
konuşma imkânı bulduk. Bir İspanyol gazeteci dedi ki:
İspanyada emekli maaşları azaltılıyor, yaş
yükseltiliyor, sizde de böyle bir çalışma var mı? Ben dedim ki:
Bizde böyle bir çalışma yok. Tam aksine biz emeklilerimizin
maaşlarını bu sene enflasyon öngörüsünün -yani 2011 için
konuşuyorum- en düşüğü için 4 kat artırıyoruz yani
yüzde 21,7 ve en yüksek emekli maaşını da en az yüzde 8
artırıyoruz. O da enflasyon öngörüsünün üzerinde. Bizde yaş
artışı da yok, tam aksine 1990lı yıllarda popülist
yaklaşımlarla 1950de bile elli beş olan emeklilik
yaşı 1990lı yılların başında otuz sekiz ve
kırk üçe indirildi. Bu yaşlarda insanların emekli edilmesi
çılgınlık. dedim ve o düzeltmeyi de yaptım.
Bakın,
Türkiyede esas çılgınlık olan şey maaşlar değil,
vatandaşımızın hâlâ elli yaşın altında
emekli oluyor olmasıdır. Çünkü aslında bu
insanlarımızın çalışıyor, üretiyor olması
lazım. Şimdi, eğer Türkiyede Avrupada olduğu gibi emekli
yaşı makul düzeyde olsaydı
Bakın, 30 OECD ülkesinin -son 3
ülkeyi bilmiyorum- 21inde emekli yaşı altmış beş ve
üstü, 4ünde altmış-altmış beş, sadece Türkiyede
altmışın altında. Bırakın altmışın
altını, bu sene bile ellili yaşlar civarında emekli
olabiliyorsunuz. Bu yanlış bir şey. Eğer bu olmasaydı
bugün emeklilerimize çok daha büyük imkânlar ayırabilecektik çünkü bu
kadar genç yaşta, bu kadar yüksek sayıda emeklimiz olmazdı.
Şimdi, yani ben buna bu çerçevede bir açıklama yaptım ama
maalesef çarpıtıldı, sunuldu. Bana bu açıklama
imkânını verdiğiniz için tekrar size teşekkür ediyorum.
Emeklilerimizin
maaşları, değerli arkadaşlar, bizim dönemde çok ciddi bir
şekilde yükseltilmiştir, enflasyondan kat kat yükseltilmiştir.
Yani konu önemli olduğu için size tekrar rakamları vereyim: Yani
bugün en düşük bir SSK işçisi -yine referans noktası 2002- 257,1
lira alıyordu, bugün 2010 yılında, aynı işçiyi referans
alırsak, 710 lira alıyor. Yani aradaki fark ortada. Muhtarlarımız
için de böyle, emeklilerimiz için de böyle, memurlarımız için de
böyle. Ha, peki, bu seviye yeter mi? Yetmez tabii. Benim 4 tane kardeşim
var kamuda zamanında çalışmış olan 3ü öğretmen
emeklisi, birisi de Bayındırlıktan emekli; memur emeklisi veya
işçi emeklisi. Şimdi bunların durumlarını ben çok iyi
biliyorum. Dolayısıyla benim böyle bir ifade kullanmamın
imkânı yok, ben bunu kullanmadım. Ama şunu açıkça
söyleyeyim: Türkiye'nin imkânları arttıkça, Türkiye kendi refah
düzeyini yükselttikçe bu mutlaka işçimize, emeklimize, asgari ücretlimize
de yansıyor. Yansıyor da, şu anda yansıyor. Bakın 2011
yılında eğer biz en düşük emeklimizin
maaşını yüzde 20den fazla artırıyorsak ve enflasyon
öngörümüz yüzde 5,3 ise
Hadi 5,3 tutmaz, başka bir şey olur. Ama çok
ciddi bir artış olduğu ortada. Fakat emeklilerimize daha fazla
vermek için dışarıdan da, içeriden de borç almak da doğru
bir strateji olmaz. Biz daha fazlasını veriyoruz ama sürekli o
dengeyi gözetmemiz lazım. O dengeyi kaybettiğimiz zaman, o zaman her
tarafta refah tabii ki azalır, o eninde sonunda herkese yansır.
Şimdi ikinci
soruya gelelim. İkinci soru tabii teknik bir soru. Takdir edersiniz ki bu
rakamlar yok bende. Yani kadrolu işçi, memur vesaire. Yani 2002-2010
Arkadaşlar çıkartırlarsa ben sonraki seanslarda size ya
gönderirim ya da cevap veririm.
Yeniden
yapılandırma hususu. Konyadaki o uygulama
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Konya Akşehir, Çeltik Sayın Bakanım.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Şimdi, değerli
arkadaşlar, tabii ki hukuk dışı bir uygulama varsa bu
işten sorumlu kurumlarımız ki, burada EPDKdır veya
başka birimlerdir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
gereğini yapsın. Ben konunun detayına vâkıf değilim.
Ama şu da bir gerçek: Biz Türkiyede sattığımız
elektriğin parasını toplayamıyoruz ve bunu toplamamız
lazım. Çünkü onun faturasını bütün vatandaş ödüyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Ama halka Yapılandırma
yapacağım, bekle. demişsiniz Sayın Bakanım.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Ama
yapılandırmanın tarihini belirledik, ondan sonrası olmaz
dedik. Şimdi bu yükümlülüklerini yerine getirmeleri lazım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Tamam, 01/07den önceki borçlar... Ama millet diyor
ki: Yapılandırma çıkacaksa niye ödeyeyim!
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Şimdi, değerli
arkadaşlar, tabii ki yani hane halkının borcunu dikkate
alıp
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Müdahale edin Sayın Bakanım, müdahale
edin.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, lütfen
Sayın
Bakanım, son sözlerinizi alayım efendim.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar,
hane halkının borcunu dikkate alan bir satın alma gücü çizelgesi
tabii ki yapamayız. Biz şu anda ne maaş veriyoruz, o maaşla
ne alınabiliyor, 2002de ne alınıyordu, her şey ortada.
Bizim vatandaşımız 2002de aldığı ürünlerin bugün
çok çok daha fazlasını, yani hemen hemen her kategoride çok çok daha
fazlasını alabiliyor. Satın alma gücü yükselmiştir,
zenginleşmiştir diye düşünüyorum.
Muhtar
maaşları çok sıklıkla gündeme getirildi. Buna ilişkin
-yine söylüyorum- bir çalışma yapılsın, o
çalışmada biz Maliye Bakanlığı olarak destek oluruz
ama yine tekrarlamam gerekirse, şimdi bakın, bir mahalle muhtarı
2002 Aralığında 97 lira alıyordu, 2010 yılında
354 lira alıyor.
Şimdi prim
tutarına bakıyoruz: 2002 yılında en düşük prim 87
liraydı ve bu, aldığı maaşın yüzde 89una tekabül
ediyordu.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, teşekkür ederim.
Yani sayın
bakanlarımız veya sayın milletvekillerimiz tabii üç dört tane
soru soruyor, sayın bakanlar haklı olarak cevap vermeye
kalkışınca ne oluyor
Dolayısıyla, ben vakti kullanmak
durumundayım, bana düşen görev bu.
Teşekkür
ediyorum size.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
4üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
5inci maddeyi
okutuyorum:
Bağlı
cetveller
MADDE 5 (1) Bu
Kanuna bağlı cetveller aşağıda gösterilmiştir.
a) Bu Kanunun 1
inci maddesi ile verilen ödeneklerin dağılımı (A),
b) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından ilgili mevzuata göre
tahsiline devam olunacak gelirler (B),
c) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelirlerine dayanak teşkil
eden temel hükümler (C),
ç) Bazı
ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişkin esaslar (E),
d) 5018
sayılı Kanuna ekli (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer
alan idare ve kurumların nakit imkanları ile bu imkanlardan
harcanması öngörülen tutarlar (F),
e) 10/2/1954
tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri uyarınca
verilecek gündelik ve tazminat tutarları (H),
f) Çeşitli
kanunlara göre bütçe kanununda gösterilmesi gereken parasal sınırlar
(İ),
g) Ek ders,
konferans ve fazla çalışma ücretleri ile diğer ücret
ödemelerinin tutarları (K),
ğ) 11/8/1982
tarihli ve 2698 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı
Okul Pansiyonları Kanununun 3 üncü maddesi gereğince Milli
Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilen okul
pansiyonlarının öğrencilerinden alınacak pansiyon ücretleri
(M),
h) 7/6/1939
tarihli ve 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu
uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak
hayvanların alım değerleri (O),
ı) 3634
sayılı Kanun uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla
alınacak motorlu taşıtların ortalama alım
değerleri ile günlük kira bedelleri (P),
i) 5018
sayılı Kanuna ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde
yer alan kamu idarelerinin yıl içinde edinebilecekleri
taşıtların cinsi, adedi, hangi hizmette
kullanılacağı ve kaynağı ile 5/1/1961 tarihli ve
237sayılı Taşıt Kanununa tabi kurumların yıl
içinde satın alacakları taşıtların azami satın
alma bedelleri (T),
j) Kanunlar ve
kararnamelerle bağlanmış vatani hizmet aylıkları (V).
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Akın Birdal.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasa
Tasarısının 5inci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Şimdi, burada
sıkça sözü edilen sayısal değerlerin tek başına bir
anlam taşımadığı açıktır. Bütçe en büyük
siyasal bir metni oluşturmakta. Bu yasayla, ülkenin bütününde oluşan
gelirin, değerlerin, toplamın, hangi kesimlere nasıl
dağıtılacağı belirlenmektedir. Bu dağıtımda
kullanılan tercih ideolojik ve siyasi bir tercihtir. Anayasasında
sosyal hukuk devleti olduğu yazan bir ülkede bütçenin eşitlikçi bir
toplumsal yapıyı hedeflemiş olması beklenir. Bu ödenekleri
karşılamak için öngörülen değerlere bakarsak en büyük gelir
kalemi hiç kuşkusuz vergilerdir. 2011 yılı için 250 milyar 769
milyon TL vergi toplanacağı öngörülmüştür. Bunun 74 milyar 310
milyon TLsi gelir ve kazanç üstünden alınan vergidir yani işçinin,
kamu emekçilerinin, esnafın kazançlarından sağlanacak vergidir;
oran olarak yaklaşık toplam vergi gelirinin de yüzde 30unu
oluşturmaktadır. Sermaye şirketlerinin ödediği kurumlar
vergisi 25 milyar 359 milyon olarak öngörülmüştür. Bu verginin payı
da yüzde 10 dolayındadır. Yani dar gelirli, bordro mahkûmu
dediğimiz, küçük esnaf dediğimiz emekçi kesim toplam vergi gelirinin
yüzde 10unu karşılayacak olurken sermaye sahipleri ise yüzde 10
kurumlar vergisi ödeyecek. Bu, kuşkusuz büyük bir
haksızlıktır. Bu siyasi iktidar bütçe kaynaklarını
belirlerken tercihini sermayeden yana kullanmıştır ve de
kendisine dayatılan neoliberal politikaların özelleştirmeye yol
açan, sendikasızlaştırmaya, işsizliğe,
yoksulluğa, açlığa ve de giderek adaletsizliğe yol açan bir
tercihtir.
Şimdi bir
başka adaletsizlik, haksızlık ise ÖTV olarak bilinen özel
tüketim vergisinden kaynaklanmaktadır. Maliye disiplininin en temel
ilkelerinden biri verginin gelirin türevi olduğudur yani gelirin kadar
vergi verirsin ve gelirin arttıkça ödediğin vergi de artar. Ülkemizde
özellikle son yıllarda bu ilke tamamen tersine işlemektedir. Artan
oranlı gelir üzerindeki vergi yükü azaltılmakta, düşük gelir
üzerindeki vergi yükü artırılmaktadır. Biraz önce
verdiğimiz örnekler bunu açıklamaktadır.
Şimdi ÖTVye
bakalım. 2011 için öngörülen ÖTV tutarı 61 milyar 196 milyon TLdir.
Geliri ne olursa olsun arabasına benzin alan, evine doğal gaz alan,
sigara içen herkes aynı vergiyi ödeyecek yani aylık geliri 10 bini
aşkın biri de, aylık geliri 600 TL olan bir emekçi de aynı
vergiyi ödeyecek. Bu adaletsizliğin gerekçesi ne olursa olsun
açıklanamaz. Eğer sosyal devlet niteliği hâlen geçerliyse bu
eşitsizliğin kaldırılması, dengenin emekçiler,
yoksullar lehine oluşturulması öngörülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık üç gün önce, 30
işçi, ki, kot taşlama işçileri bunlar
Biliyorsunuz, bu alanda
yaşanan trajedi gerçekten herkesi çok ağır yaralamakta ama
sadece bu sorunları duymayan, iktidar olmuştur. Bugüne kadar
silikozis hastalığından 46 kişi yaşamını
yitirmiş ve şu anda da 1.200 emekçi hastanede yatmaktadır. Kot
taşlama işçileri
Şimdi artık bunlar
çalışamıyorlar, sayılarının 10 bin civarında
olduğu bilinmektedir, işçi sağlığına uygun
olmayan yerlerde çalıştılar. Yani devlet o tür işyerlerine
izin vermekle, denetlememekle, doğrudan bu konuda kusurludur, işçi
sağlığı ve iş güvenliğinin olmamasının
trajik sonuçlarıdır.
O nedenle,
şimdi, yaklaşık üç gündür, burada, Ankarada bulunan silikozis
hastalığına yakalanmış kot taşlama işçileri
Ankarada bir muhatap aramaktadırlar ve onların talepleri maluliyet
hakkının verilmesidir ve bunların, en azından akciğer
naklinin yapılabilmesi ve emeklilik hakkının
sağlanmasıdır. Hiç değilse yaraları belki bu
şekilde hafifletilebilinir ve bundan sonra da bu alanda
çalışanların gerçekten işçi sağlığı ve
güvenlik hakları sağlanarak, bu konudaki trajediler son bulur.
Yine aynı
şekilde, Tekel özelleştirildi, kimi işyerleri
kapatıldı, binlerce işçi bir anda işsiz hâle geldi ve 4/C
uygulamasıyla işçilerin kazanılmış hakları
ellerinden alındı, aileleri dağıtıldı, emekli
olmaları neredeyse olanaksız hâle getirildi. Geçtiğimiz
yıl, yetmiş sekiz gün, Ankarada, Sıhhiyede, Abdi İpekçi
Parkında direndiler ve sorunlarını yine Türkiye Büyük Millet
Meclisine taşımaya çalıştılar ama nelerle
karşılaşıldığını biliyoruz. Bir
yıl öncesinin durumunu yeniden, yaklaşık, işte, pazar günü
yine İzmirden, Batmandan, Diyarbakırdan, İstanbuldan,
Mersinden, Adanadan, her bir yerden Tekel işçileri geldiler ve bu
haksızlığın yıldönümünü yine burada bir kez daha
duyumsatmak istediler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, bu ülkede 10 milyon
kişi yeşil kart sahibi. Benzin 4 lira sınırında,
bankalar kârına kâr katmakta, 27 banka vergi rekortmenliğini ilan
etmekte, bankaların aktif büyüklüğü yüzde 15 artmış ama
vergilendirilmemektedir.
Şimdi, 2011
merkezî yönetim bütçesi görüşülürken, doğrusu, ben, merak ediyorum
Diyarbakır Milletvekili olarak ve benim seçim alanımdaki,
örneğin Benusendeki açlık ve yoksullukla uğraşan insanlara
ne getirecek bu bütçe ya da Şehitlikte, İplikte, Seyrantepedeki
yoksul insanlara ne getirecek? Onlar yaklaşık on gündür dinliyorlar,
ne getirecek bize iş, ekmek ve aş açısından, özgürlük
açısından? Cezaevlerindekiler bekliyor, tutuklu olanlar, adil
yargılanma ve savunma hakkı açısından ne getirecek diye ya
da tutukluluğu gerçekten cezaya dönüşmüş olan 57 bin mahkûm
bekliyor ne getirecek ve bu tutukluluk ne zaman sona erecek diye. Ve şimdi
işçiler, işsizler, emekçiler, küçük esnaf, emekliler, köylüler
beklediler ne getirecek diye. Acaba bunun karşılığı ne
oldu? Kocaman bir hiç. Çünkü, gerçekten, bu bütçe emekçi halkın bütçesi
değil, sermayenin, egemen güçlerin bütçesidir. Bunu da göreceğiz.
Beş, altı ay böyle bir seçime endeksli birtakım düzenlemeler
yapılacak ama ondan sonrasını hep birlikte
yaşayacağız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçede sağlanmayan
eşitlik başka bir yerde de elbette ki sağlanamaz.
Yaşamın her yerinde sağlanacak eşitlik, adalet ancak biz
duygusunu yaratabilir. Son dönemlerde güvenlik güçlerinin demokratik
tepkilerini de göstermek isteyen öğrencilere yönelik, örneğin, ne
getirdi? Onların harçlarını mı değiştirdi, yurt
olanaklarını mı sağladı ya da yemek ücretlerini mi
düşürdü, yurt ücretlerini mi düşürdü? Yani şimdi nasıl bir
demokratik toplum yaratılacak? Doğrusu böyle bir kaygımız
var. Zaten, böyle bir, herhâlde, kaygısı da olmayan tek iktidar
gerilim üzerinden belki bir seçim sürecinde yeni politikalar üretilecek. Oysa,
iş, ekmek ve özgürlük gerçek bir demokrasidedir, barıştadır
ve çatışmasız bir ortam yaratmaktadır ve bunun da, Kürt
sorununun demokratik, barışçıl çözümüyle doğrudan ilgisi
vardır. Siyasi iktidarın sekiz yıllık uygulamaları
eşitlik ve adaleti yaşamdan sonrası için olanaklı
kılmıştır.
Nâzım Hikmet
bu durumu bir Acem şairinden alıntı yaparak şöyle
açıklıyor:
Bir eski Acem
şairi,
Ölüm adildir
diyor,
Aynı
haşmetle vurur şahı, fakiri.
Neden
şaşıyorsunuz?
Hiç
duymadınız mı be kardeşim,
Herhangi bir
şahın bir gemi ambarında,
Bir kömür
küfesiyle öldüğünü?
Biliyorum,
Ölümün adil
olması için,
Hayatın adil
olması lâzım, diyorsunuz.
Adil olmayan bir
bütçeden, adil bir yaşam, adil demokratik bir toplum ve toplumsal
barış elbette ki çıkması beklenilemez. 2011 yılı
bütçesi de bunu karşılamaktan çok uzaktır.
Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan
Çalış.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 5inci
maddesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, 5inci madde de cetvellerle ilgili. Tabii ki cetveller bu
bütçenin bir şekilde rakamlarının toparlandığı
bir bölüm. Fakat tabii ki bu rakamların, biraz önce de belirttiğim
gibi, toplumun sosyal hayatına, ekonomik hayatına, refahına
katkısı son derece önemli. Sağ olsun, sayın
bakanlarımız bütçe görüşmeleri başlayalı beri bir rakamın
bir kenarından tutuyorlar, onun etrafından değişik rakam
oyunlarıyla tozpembe bir dünya oluşturuyorlar. İnanın benim
de gönlüm arzu ediyor Türkiye sizin gönlünüzdeki gibi olsun, Türkiye güllük
gülistanlık olsun ama gerçek bu değil değerli arkadaşlar.
Kıymetli
arkadaşlar, bu Türkiyenin kişi başına gayrisafi millî
hasılasını her ne kadar bir gecede 2.500-3.000 dolar
artırabilseniz de enflasyondaki düşüş, kalkınma
hızı sizi ilgilendiriyor, ihracattaki artış sizi
ilgilendiriyor da ithalattaki patlama sizi ilgilendirmiyor mu? Bütçenin
verdiği cari açık, duvara toslamak üzere olan cari açık sizi
ilgilendirmiyor mu değerli arkadaşlar?
Bu
yanlış ithalat politikalarınızdan dolayı sanayinin,
sermayenin yurt dışına kaçması, Mısıra
kaçması, Bulgaristana kaçması, Çine kaçması, ihracat ihracat
dediğiniz rakamların yüzde 80iyle Çinde istihdam
sağlamanız, Mısırda 70 bin kişiyi istihdam ettik.
diye sağda solda övünmeniz! Arkadaşlar, bunlar sizi rahatsız
etmiyor mu Allah aşkına? Mısırda 70 bin kişi istihdam
edilirken, 70 bin kişiye iş imkânını Türk iş
adamları sağlarken Denizlide, Malatyada, İstanbulda, Bursada
iş yerleri, fabrikalar patır patır kapanıyor. Bunlar sizi
ilgilendirmiyor mu değerli arkadaşlar?
Kıymetli
arkadaşlarım, bunlar sizi ilgilendirmiyor. Pekâlâ yani boyuna
2002yle karşılaştırırsınız. Protesto edilen
senet sayısı 2002de bütün Türkiyede 499 kişi arkadaş,
bugün ne olmuş? 2 milyonu geçmiş karşılıksız çek,
karşılıksız senetler. Türkiyenin borcu, tarih boyunca 221
milyar dolardaki borç 506 milyar dolara çıkıyor, bundan hiç
bahsetmiyorsunuz. IMFye olan borç üzerinde, 26 milyar doların üzerinde
bir şeyler konuşuyorsunuz. Ya kardeşim, sizin
yaptığınız bu 385 milyar dolar, bu ülkenin borcu değil
mi, vatandaşın borcu değil mi? Özel sektörü soktuğunuz borç
batağı, tüketici kredisinin durumu, kredi kartlarının durumu,
bireysel kredilerin durumu, geriye ödenme imkânı kalmamış
kredilerin durumu sizi ilgilendirmiyor mu?
Kıymetli
arkadaşlarım, pekâlâ, bu bütçenin vatandaşa yansıması
sizi ilgilendirmiyor mu? Bugün işçinin içinde bulunduğu durum sizi
ilgilendirmiyor mu arkadaşlar? Bugün işçimizin durumu nedir?
4/Cliler, sizin gözünüzde, çok imkânlar verilmiş insanlar. Fakat
arkadaşlar, bunlar, özelleştirme kapsamına alınmadan önce
1,5 milyar, 2 milyar maaş alırken, bugün 500 milyon, 600 milyon
maaş alan, senenin on bir ayında çalışan ve
çıktıktan sonra işe gireceği garanti olmayan, birilerinin
iki dudağı arasına bağlı olan insanlar.
Sendikacılarımızın
içine düştüğü durum sizi ilgilendirmiyor mu? Taşeronluk
sistemiyle sendikacılığı ve iş hayatını,
işçiliği öldürmeniz sizi ilgilendirmiyor mu?
Pekâlâ,
açlık sınırındaki, yoksulluk sınırındaki
rakamların patlaması sizi ilgilendirmiyor mu? Sadece TÜİKin
rakamlarına bakmayın arkadaşlar, Türk-işin
rakamlarına da bir bakın, Kamu-Senin rakamlarına da bir
bakın. Yani 52 milyon insan yoksulluk sınırına girme riski
taşıyorsa, bu ülkenin durumuyla ilgili siz rahatsız olmuyor
musunuz?
Kıymetli
arkadaşlar, bugün işçi sendikaları, memur sendikalarıyla
ilgili olarak
Ya arkadaşlar, sizin demokrasiden, sizin hukuktan
anladığınız kendinize demokrasi, kendinize hukuk mu? Daha
fazla demokrasi diye bar bar bağırıyorsunuz. Ya kardeşim,
bu memur sendikanıza sahip olun o zaman, diğer sendikaların
üzerindeki şu baskılarını bir kaldırsın.
İşçi sendikalarına serbestçe sendikalaşma imkânı
verin. Şu taşeronluk sistemini bitirmezseniz bu ülkede
sendikacılık diye bir şey olmaz. Taşeronluk sistemiyle
sendikacılık hayatının altını oyuyorsunuz
değerli arkadaşlar.
Kıymetli
arkadaşlarım, bugün çiftçinin içine düştüğü durumdan siz
memnun musunuz? Tarım Bakanımız sağ olsun, geliyor buraya,
parlak rakamlar söyleyip gidiyor. Ya arkadaşlar, ben çiftçilerle iç içe
bir insanım. Dedikleri şu: Bugün bizim, ne kadar az ekiyorsak
borcumuz o kadar az olacak. İşin içinden çıkamıyoruz.
TEDAŞa borç, tarım krediye borç, bankalara borç, köylülerin hepsi
birbirine müteselsil kefil
İnanın öyle köylerimiz var, kahvede
köylülerin bize söylediği nedir biliyor musunuz: Bizim köyü satsanız
bizim borcu ödemez arkadaş.
Yahu
arkadaşlar, 1,5 milyon çiftçinin artık çiftçilikten vazgeçmiş
olması, paketlere mecbur olması sizi rahatsız etmiyor mu?
Kıymetli
arkadaşlarım, bugün esnafın içinde bulunduğu durum: Şu
semt pazarlarına bir gidin Allah aşkına, çarşı
pazarı bir dolaşın, artık, esnafımızın
durumu içler acısı.
Karamanımızın
Esnaf Kefalet Kooperatif Başkanını sabahleyin aradım,
Sayın Başkan, nedir durum? dedim. Dediği şu
arkadaşlar: Benim elimde yeterli miktarda para var, kredi vereceğim
ama şartları tutan esnaf yok, ya vergi borcu var ya prim borcu var ya
bankalara borçlu ya karşılıksız çekten, ödeyemediği
senetten başı derde girmiş ya birine kefil olmuş
başı derde girmiş, alacak durumu yok. Şartları
kolaylaştırdık, kefili azalttık, yine kredi verecek insan
bulmakta zorlanıyoruz.
Bakınız,
buralarda bağırıyorsunuz sıfır faizli kredi... Yahu
arkadaşlar, o kadar şartlar koyuyorsunuz ki bu sizin sıfır
faizli kredilerinize çiftçinin, esnafın ve diğer kesimlerin
ulaşma şansı yok.
Bakın, Can
suyu, can suyu dediniz. Ne çıktı can suyunuzdan? Kim alabildi? Benim
Karamanımda, kocaman Karamanda şartları tutan 39 kişi
çıktı arkadaşlar. Yahu, milleti kandırmanın
anlamı yok, gelin bir şeyler yapacaksak bu milleti gerçekten
ayağa kaldıracak bir şey yapalım.
Ne diyor
esnafımız: Vergi ve sosyal güvenlik prim borçlarını
yeniden yapılandıralım. Perakende yasası
çıkarılsın.
Arkadaşlar,
siz bu hipermarketlerin şartlarını kontrol altına
almadığınız sürece perakende esnafını, küçük
esnafı bitirirsiniz. Buna tedbir alalım, beraberce tedbir
alalım.
Sicil affı
iki defa çıktı ama uygulamıyorlar, buna tedbir almak bu Yüce
Meclisin görevi arkadaşlar.
Bir diğer
husus: Paketleriniz bitmiyor. Gelin arkadaşlar, şu esnafa da bir
paket açalım. Ne koyalım bu paketimize? Yeni iş yeri açacak
esnaflarımıza beş yıl süreyle bir vergi indirimi
koyalım, nakliyeci esnafının akaryakıtta ÖTVsini
indirelim, şoför esnafına KDV, ÖTV kolaylığı
sağlayalım; esnafın yanında çalışanların
sosyal güvenlik primlerini devlet ödesin arkadaşlar, kalfaların
sigorta primlerini devletimiz ödesin; esnaf ve sanatkârların
tükettiği enerjiye yardımcı olunsun değerli
arkadaşlarım. Bakınız, bugün 209 bin esnaf, KOBİ
esnafı, KOBİ takibe düşmüşse, 6,5 milyar para ödenemez hâle
gelmişse bunun sizce bir anlamı olmalı.
Kıymetli
arkadaşlarım, tabii ki ben, partim, bu bütçenin milletimize
hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz ancak geçmiş
tecrübelerimiz göstermiştir ki, sizin bu üretmeyen, istihdam etmeyen,
katma değer yaratmayan ekonomi politikalarınızdan vazgeçmeniz
gerekiyor; milleti merkeze koyan politikalar izlemeniz gerekiyor.
Bakınız, bu milletin bir taraftan dolar milyarderini
artırırken yoksulluk sınırındaki insan
sayısı patlama gösteriyor; bundan vicdanlarınız
rahatsız olmuyor mu?
Kıymetli
arkadaşlarım, saygılar sunuyorum. Bütçenin hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 yılı
bütçesinin 5inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
konuşmamda ben üç konu üzerinde durmak istiyorum. Birincisi:
Halkımızın refah ve geçim sorunu.
Değerli
milletvekilleri, yoksulluk ve işsizlik, ülkemizde onurlu yaşam
hakkını kısıtlayan en önemli sorun hâline
dönüşmüştür. İşsiz olan 5,5 milyon insanımız,
asgari ücretle çalışmakta olan 5 milyon kişimiz, 9 milyon
emeklimiz, 2,5 milyon memurumuz, küçük esnaf, üretici ve çiftçimiz, engelli ve
korumaya muhtaç insanlarımız yani en az 40 milyon insanımız
bugün yoksulluk koşulları altında yaşama tutunmaya
çalışmakta, çabalamaktadır. Bu yapısıyla Türkiye bugün
Avrupanın 37 ülkesi arasında en yoksul 7 ülkeden biridir.
Sayın Bakan,
sekiz yıllık iktidarınızda işçi, memur ve emekliyi hep
hor gördünüz. Sendikal hakları kırptınız, esnek
çalışma koşulları ve taşeron uygulamalarını
destekleyerek emekçilerin ezilmesine göz yumdunuz. Ücret ve maaşların
2002 yılında yüzde 26 olan millî gelir içindeki payını
günümüzde yüzde 22nin altına çektiniz. Buna karşın sekiz
yılda rantiye kesimine tam 87 milyar dolar faiz geliri
aktardınız. Bu, asgari ücretle çalışan tam 2 milyon 250 bin
kişinin sekiz yıllık maaşının toplamı olan
miktardır.
Değerli
arkadaşlar, yoksullaşma ve sömürü ortamı ancak üretim ekonomisi
ayağa kaldırılarak, istihdam dostu politikalar uygulanarak,
hepsinden öte koruyucu, sosyal refah devleti yapılanması yaşama
geçirilerek aşılabilir. Ancak ne yazık ki, sizin İktidarınızın
kesinlikle böyle bir vizyonu, böyle bir tercih ve iddiasının
olmadığı görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, üzerinde duracağım ikinci konu, devletin ekonomideki
görev ve işlevlerine yönelik iktidarın bakışıdır.
Geçenlerde Bitlisteki bir açılış töreninde Sayın
Başbakan Artık, her şeyin devletten geldiği dönem geride
kaldı. Hükûmetin gelip buraya fabrika açmasını hiç kimse
beklemesin. demiş. Bu görüş çerçevesinde olacak ki Hükûmet toplam
kamu yatırımlarının 2011 yılında yüzde 8,9
oranında geriletilmesini, 2012 ve 2013 yıllarında ise sadece
yüzde 1 düzeyini aşmayan oranlarda büyüyerek fiilen yerinde
saymasını öngörmektedir. Bu koşullarda -Sayın Bakan size
sormak istiyorum- Doğu ve Güneydoğu Anadoluda, ülkemizin
gelişmemiş diğer yörelerinde eğer özel sektör fabrika
kurmuyorsa, eğer Sayın Başbakan bu bölgelerde fabrika
kurmasın diye devletin elini ve kolunu bağlıyorsa oralarda kim
fabrika kuracak? Kim yeni istihdam olanakları yaratacak?
Bugün,
teşvik belgeli sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi
millî hasılaya oranı Marmara Bölgesinde binde 12,2 iken, Doğu
Anadolu Bölgesinde bu oran sadece binde 1,4tür yani Marmara Bölgesinin
dokuzda 1i düzeyindedir. Keza, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bu oran
sadece binde 1,8dir yani Marmara Bölgesinin ancak yedide 1i düzeyindedir.
Diğer
yandan, toplam teşvik belgeli yatırımların gayrisafi millî
hasılaya oranı da giderek azalmaktadır. Bu oran 2003
yılında yüzde 4,5 iken 2007de yüzde 3,1e, 2009da ise yüzde 2,1e
gerilemiştir. Sayın Bakan, bunun açık anlamı şudur:
Hem teşvikler yetersizdir hem de özel sektör, ülkemizin geri
kalmış bölgelerine, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadoluya
yeterince yatırım yapmamakta, fabrika kurmamakta, istihdam
yaratmamaktadır. Kaldı ki ülkemizin toplam sabit sermaye
yatırımlarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı,
Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş piyasa ekonomilerinin dahi
gerisindedir bugün.
Sayın Bakan
Doğu ve Güneydoğu Anadoluya kim fabrika kuracak?
İstihdamın artırılmasına kim omuz verecek? sorusunun
tek doğru ve gerçekçi yanıtı vardır: Özel sektörün
kurmayacağı fabrikayı devlet kuracaktır, zarar etse dahi
devlet kuracaktır, bunun başka çıkış yolu yoktur.
Sayın Başbakanın da bu gerçeği kavrayabilmesi gerekir.
Ancak burada bir
hususun da altını çizmek istiyorum: Kamu kesimi, rekabetçi sosyal
piyasa mekanizmasının alternatifini oluşturamaz ancak onun
tamamlayıcısı olmalı, özel kurumlar olarak faaliyette
bulunmalıdır. Kamu kesimi bu anlayışla, özel
girişimcinin uzak durduğu yeni teknoloji ve sermaye yoğun
yatırım alanlarında, bilgi çağının öncü
sektörlerinde, ulusal güvenliğin öngördüğü projelerde yeni
yatırımları üstlenmeli, stratejik mal ve kamusal yarar
amaçlı hizmet sunmaktan hiçbir şekilde kaçınmamalıdır.
Siz, sekiz
yıllık İktidarınızda, kamunun yeni fabrikalar
kurmasına, elindeki ekonomik girişimleri kamu yararına
işletmesine hep engel oluşturdunuz. Yetmedi, kamu işletmelerini
ilkesiz özelleştirmelerle elden çıkartarak, özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadoluda talan edilmelerine ve kapatılmalarına neden
oldunuz. 1985te Özal ile başlayan özelleştirmeler on sekiz
yılda toplam 800 milyar 250 milyon dolar ile sınırlı
kalırken, takip eden son sekiz yılda bunun 4 katı, yani toplam
33 milyar dolar düzeyinde özelleştirme gerçekleştirdiniz. Üstelik,
bunu, vurguncu, yandaşlarınızı kayırıcı,
yolsuzluklara bulaşmış bir anlayışla yürüttünüz. Bu
sorumsuz uygulamalarınız tarihe kara lekeniz olarak geçecektir, bunu
unutmayın.
Değerli
milletvekilleri, biliniz ki Doğu ve Güneydoğu Anadolunun
kalkınması için esirgediğiniz güçlü kamu desteği, ilk
seçimlerden sonra CHPnin sosyal demokrat iktidarında partimiz
tarafından mutlaka verilecektir.
Bu kapsamda;
Yeterli kamu
kaynağının bu bölgelere öncelikle aktarılması
sağlanacaktır. (CHP Parti Programı, sayfa 287)
GAP ve diğer
bölgesel kalkınma projeleri, sulama ve sosyal kalkınma boyutu dâhil
hızla tamamlanacaktır. (CHP Parti Programı, sayfa 290)
Bölge, gerekli
ekonomik ve sosyal altyapıya kavuşturulacak, kırsal
altyapıya yönelik kapsamlı bir süreli istihdam projesi
uygulamasına geçilecektir. (CHP Parti Programı, sayfa 283)
Terör
ortamının yaratmış olduğu maddi mağduriyetler,
hak ve hukuk temelinde devlet tarafından hızla giderilecektir. (CHP
Parti Programı, sayfa 290)
Zorunlu
boşaltılmış köylere güvenli ve gönüllü geri dönüş,
gerekli devlet desteği altında sosyal ve ekonomik içerikli projeler
eşliğinde mutlaka sağlanacaktır. (CHP Parti Programı,
sayfa 290)
Değerli
milletvekilleri, son olarak İktidarın büyüme vizyonu üzerinde durmak
istiyorum. Bakınız, geçen gün de ifade ettim bunları,
cumhuriyetin kuruluşundan 2010 yılı sonuna kadar, seksen sekiz
yıl boyunca Türkiye ekonomisi yılda ortalama 4,6 oranında
büyüdü. Güçlü kamu girişimciliğini içeren karma ekonomi
politikalarının etkin makro planlama içinde
uygulandığı 1962-1979 döneminde ise, on sekiz yıl süresince
ekonomimiz yılda ortalama 6,5 oranında büyüme
olanağını yakaladı. Buna karşın, neoliberal
ekonomi politikalarının gevşetilmiş makro planlama
işinde uygulandığı, kamunun ekonomik işlevlerinin
geriletildiği, özelleştirmenin yaygınlaştığı
1980-2010 döneminde Türkiye ekonomisi, otuz yıl süresince yılda ancak
ortalama 3,9 oranında büyüyebildi. Sizin son sekiz yıllık
döneminizde ise büyüme oranı, uluslararası finans ortamındaki
bütün olumlu koşullara rağmen, yüzde 4,6yla sınırlı
kaldı. Kısaca, Sayın Başbakanın
İktidarımızda büyümede dünya rekorları kırdık.
sözlerinin hepsinin içi boştur, hepsi hikâyeden ibarettir.
Sayın
milletvekilleri, oysa bizim parti programımız, önümüzdeki on
yıllık süre içinde ekonominin yılda ortalama yüzde 7 hızla
büyümesini ve böylelikle, ulusal refahın on yıl içinde 2ye
katlanmasını öngörmektedir. Bunun gereğini
iktidarımızda mutlaka yapacağız ve bu çerçeve içinde,
ulusal değerlerimize ve
bağımsızlığımıza duyarlı, laik, sosyal
hukuk devletimizi her koşulda yücelten bir anlayışı
sarsılmaz bir inançla iktidara taşımaya, sosyal demokrasinin
evrensel önceliklerini Atatürk ilke ve değerleri çerçevesinde eksiksiz
olarak yaşama geçirmeye CHP olarak kararlıyız. Bu kürsüden,
partim adına bu sözü halkımıza bir kez daha vermeyi görev
biliyorum.
Bu duygularla
bütçenin, yetersiz dahi olsa, ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize derin saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 merkezî yönetim bütçesinin 5inci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, perşembe günü elim bir saldırı sonucu
kaybettiğimiz aziz şehidimiz, hemşehrim Uzman Çavuş Kenan
Erdemi buradan bir kez daha rahmetle anıyor, değerli ailesine
başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Değerli
milletvekilleri, biz göreve geldiğimiz günden beri
yaptığımız bütçeler ülkemizi istikrara ve
başarıya taşıdığı gibi, hazırlanan
dokuzuncu bütçemiz de bu hizmetlerimizin bir devamı olacaktır. 2011
bütçesi, seçim bütçesi olarak hazırlanmamıştır, seçim
ekonomisi kavramını ortadan kaldırmıştır. AK
PARTİ İktidarı seçim için değil, milleti için
çalışan, bunun karşılığını da milletten
gören bir iktidardır. Biz, vaatleriyle değil, icraatlarıyla
övünen partiyiz. Bizim farkımız, boş vaatlerle, hayallerle
hareket etmiyor, biz hayalleri gerçekleştiriyoruz. Partimiz kurulduğu
günden bu yana her zaman halka hizmet etmeyi şiar edinmiş, halka
rağmen değil, halkı için çalışmıştır.
Başarının altında yatan sır da budur.
Değerli
milletvekilleri, burada yapmış olduğumuz hizmetleri
anlatırken hep 2002 yılından önce ve sonrasını
kıyasladığımızda bizlere kızıyorsunuz.
Seksen yılda yapılmış olan bölünmüş yol
miktarının 2 katından fazlasını, demir yolu ve hava
taşımacılığında, hızlı tren
hatlarını ve dünyanın dört bir yanında yeni uçuş
seferlerini sekiz yılda vatandaşımızın hizmetine
sunarak çığır açtık.
Millî
eğitimin bütçelerden hak ettiği payı almaya başlaması
sonucunda 160 bin derslik, ülkemizin yarınları olan
çocuklarımız için inşa ettik. Seksen bir ilimizi üniversiteye
kavuşturduk. 76 olan üniversite sayısını 146ya
çıkardık. 950 milyona yakın kitap dağıttık.
Okullarımızı bilgisayarlarla donattık.
122 adet yeni
adalet sarayı yaparak yargı organlarımızın daha modern
ve sağlıklı, sıhhi mekânlarda hizmet etmelerini
sağladık.
163 tane yeni
hastane ve hastanelerimize 224 tane ek bina yaptık. Hastanelerimizi ve
sosyal güvenlik sistemimizi tek çatı altında toplayarak
vatandaşlarımızın istediği hastaneden hizmet ve
istediği eczaneden ilacını almasını sağladık.
Sağlıkta yapmış olduğumuz bu hizmetleri
halkımız takdirle karşılıyor.
Enerji
alanında da büyük atılımlar yaparak ülkemizin doğal
kaynaklarından daha ucuz enerji üretilmesi yönünde projeleri
geliştirdik ve uygulamaya koyduk. Bakû-Tiflis-Ceyhan, Şahdeniz,
Nabucco ve Samsun-Ceyhan petrol hatları projesiyle dünyanın ve
ülkemizin enerji arz güvenliğinin sağlanması noktasında
kilit ülke olmayı başardık.
TOKİ
tarafından 460 bin konut inşa ettik. Bunların büyük bir bölümünü
hak sahiplerine teslim ettik. Modern sitelerde yaşamın
mutluluğunu insanlarımıza sunduk.
66 ilimizi
doğal gaza kavuşturduk.
Tarım
sektöründe çiftçilerimize vermiş olduğumuz desteklemelerle ülkemizde
bir tarım seferberliği başlattık, daha modern ve daha
verimli tarım yapmalarını sağladık.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) Her şeyi yaptınız, artık gidin!
MUHARREM
SELAMOĞLU (Devamla) Onu halkımız bilir, 2011de görürsünüz.
Emeklimizi,
memurumuzu, işçimizi hiçbir zaman enflasyona karşı ezdirmedik.
Yapmış
olduğumuz icraatların hepsini burada beş dakika gibi bir sürede
anlatmamız mümkün değil. Hükûmetimiz icraatlarıyla
halkımız için çalışırken, aslı astarı
olmayan iddialarla dolu dosyaları koltuğunuz altına alarak,
insanlara çamur atarak bir yere varamazsınız. Lafla peynir gemisi
yürümüyor. Biz devlet yönetiyoruz, takdir etmiyorsunuz lakin yiğidi
öldürün hakkını da teslim edin.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bütçeye gel, bütçeye; reklamları bırak!
MUHARREM
SELAMOĞLU (Devamla) Biz yapılanları anlatınca
anlamıyorsunuz, seçim bölgelerinize gittiğinizde vatandaşlar
sizlere anlatır ve yapılan görülüyor ki her seçimde Sayın
Başbakanıma ve Hükûmetimize destekleri gittikçe artmaktadır. Biz
AK PARTİ milletvekilleri olarak, bu kadar çok ilkin, bu kadar çok hizmetin
İktidarımız tarafından çok kısa bir sürede
gerçekleştirilmiş olmasından dolayı
Başbakanımızla, bakanlarımızla gurur duyuyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
SELAMOĞLU (Devamla) Halkımızın arasında,
başımız dik, göğsümüzü gere gere yapılan hizmetleri
anlatıyoruz.
Bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına Malatya Milletvekili Mücahit Fındıklı, buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili
arkadaşlarım; özellikle kürsüde konuşan hatip
arkadaşlarımı çok yakından takip ettim. Bu
konuşmayı da bir arkadaşımdan rica ettim. Burada bazı
yanlışlıkları, bazı yanlış ifadeleri
düzeltmek için, tutanaklara geçsin ve halkımız duysun diye söz
almış bulunuyorum. Söz sırasını bana veren Sayın
Yaşar Karayele de çok teşekkür ediyorum.
Doğu ve
Güneydoğuya mutlaka devlet eliyle fabrika yapılmalıdır;
oraya fabrikalar açmalıyız, işçilere istihdam
yaratmalıyız
Çok kıymetli arkadaşlar, bunlar
1960ların, 65lerin politikasıdır. Dolayısıyla, bu
kadar eski politikalarla dünyanın ekonomik hayatını okumak,
dünyanın üretim hayatını okumak mümkün değildir.
Bakın,
devlete düşen görev, basma yapmak, potin yapmak, bez yapmak, cam yapmak
değildir, bunların hepsi özel sektörün yapması gereken
işlerdir. Devletin asıl yapması gereken, bu tip
arpalıkları tekrardan canlandırmak yerine, özel sektörün önünü
açmak, yatırım teşviklerinin önünü açmak ve bölgedeki
altyapıları harekete geçirmek, bölgedeki altyapı eksikliklerini
tamamlamaktır.
İşte,
yapılan bu çalışmalarla, Doğu ve Güneydoğuda
altyapı çalışmaları fevkalade hızlı gitmekte.
Organize sanayi bölgeleri, çıkarılan teşvik yasaları,
ihracatta
Komşularımızla yapılan iyi diyalogların
neticesinde, artık, Doğu ve Güneydoğu illerimiz, hiç hesaba
almadığımız iller dahi bugün ihracat yapar konuma
gelmiş, üretim yapar konuma gelmiştir. Artık, Türkiye,
Ankaradan Ağrıya kadar hızlı tren projelerini
konuşuyor, duble yollarını tamamladı otoban
yollarını konuşuyor; bilişim altyapısını
tamamlıyor ve bu şekilde üretim kapasitesini artırıyor.
Size,
esnafımıza, üreticimize en son çıkardığımız
yasayla, KOSGEB Yasasıyla birlikte toplam 3 katrilyonluk bir pazar
açtığımızı da buradan söylemek isterim.
Bunların
faydası var mı? Burada bir MHPli arkadaşım
konuşması sırasında Denizlide ve Malatyada fabrikalar
patır patır kapanıyor. dedi. Çok kısa bir bilgiyle onu da
kendisine veriyim, düzelteyim: Malatyada son üç yılda, yalnızca üç
yılda toplam 55 fabrika hizmete girdi. Şu anda 2011in sonu
itibarıyla 52 fabrika daha hizmete girecek. Şu anda 3.500 olan
yalnızca bir organize sanayi bölgesindeki çalışan sayımız,
toplam 12.500 kişiye çıkacak.
Bunları da
düzelttikten sonra, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, enerji KİTleriyle ilgili,
geçen, Meclis tatil olmadan, bizi sabahlara kadar
çalıştırdınız. Oradaki bir borç
yapılanmasını, özellikle köylerin içme suyundan dolayı ve
bazı elektrik borçlarını
Sabahlara kadar bizi Plan Bütçe
Komisyonunda çalıştırdınız Meclis tatil olmadan önce
ama maalesef aradan bu kadar ay geçti hâlâ bu yasa çıkacak mı,
çıkmayacak mı? Çünkü bir sürü insanın içme suyundan dolayı,
sokak aydınlatmasından dolayı, bazı belediyelerimiz içme
suyu üretmek adına artık borçlarını ödeyemez hâldeler. Bu
yasa çıkacak mı, çıkmayacak mı?
BAŞKAN
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, 2011 yılı bütçe hedeflerinizdeki
özelleştirme gelirleri beklentiniz nedir? Bu geliri karşılamak için
hangi özelleştirmeleri 2011de yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
az önceki konuşmanızda matematik bilginizle, bize göre, gerçek
olmayan çok güzel bir pembe tablo çizdiniz ve bu tablo içerisine sabit
ücretlilerin alım gücünün Hükûmetiniz döneminde, akaryakıt da dâhil
olmak üzere, oldukça yükseldiğinden bahsettiniz.
Şimdi
soruyorum: 2002 yılında çiftçimiz 1 litre mazot alabilmek için kaç
kilogram buğday satıyordu, bugün 1 litre mazot alabilmek için kaç
kilogram buğday satmaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, size bana gelen bir maili okuyacağım da bu
sözleşmelilerle ilgili, sizi de ilgilendirir yani bunu hâlâ artırarak
devam ediyoruz da. Ben kadrolu, eşim sözleşmeli öğretmen olarak
görev yapmaktayız. Ben Adanada, eşim Kahramanmaraşta görev yapıyoruz.
Altı aydır çocuğumuz var, sık sık hastalanıyor.
Eşim çocuğun bakımıyla ilgilenemiyor. İki defa özür
grubundan başvuruda bulunduk fakat il kontenjanında boş pozisyon
olmadığından tayinimiz olmadı. Mağduriyetimiz çok
büyük ve giderilmesini istiyoruz. Anayasada aile bütünlüğü ile ilgili
kanun varken beni eşimden ve çocuğumdan ayırmak hangi yasayla
ilgilidir?
Yani bunun gibi
mailler devam edip geliyor. Yani siz Maliye Bakanlığı olarak,
bu sözleşmelileri hâlâ artırmaya devam ediyorsunuz. Bu konuda düşüncelerinizi
öğrenebilir miyim?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Ziraat Bankası haricindeki bankalardan alınan zirai kredilerin
oranı oldukça yüksektir. Çiftçilerin çoğunun arazisi bu bankalar
tarafından haczedilmektedir. Bu bankalar üzerinde faiz
oranlarının düşürülmesi konusunda bir
yaptırımınız olabilir mi? Bu özel bankaların
ipoteğinde kaç bin dekar arazi vardır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Orhan
AHMET ORHAN
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce,
iktidar partisi temsilcileri, ülkede yaptıklarıyla ilgili güzel
şeyler ifade ettiler. Ben, bir vatandaşımızdan
aldığım mektubun bazı satırlarını sizlerle
paylaşmak istiyorum: Sayın Vekilim, artık bu hayattan bıktım,
yaşamak bana haram oldu. Dericilik yapıyordum, kökten bitti.
Tekstilcilik yaptım, iyi değil. Nereye gitsem Makineci lazım
değil. deniyor. Kimse eleman almıyor. İzmire gittim, garajda
yattım, gündüz çalıştım. Geçen kış
Haydarpaşa Tren Garında yattım, çalıştım ama bir
türlü düzene sokamadım hayatımı. Fabrika gibi bir yerlerde
çalışıp hayatımı kurmak istiyorum. Otuz
yaşına geldim, hâlen gelecekle ilgili kaygılarımı
ortadan kaldıramadım. Allah rızası için bana yardım
eli uzatmanızı istiyorum. Çok zordayım. Bir iş olsa,
başka bir şey istemiyorum. Vatandaşların feryatları
bu. Gerçekten yeniden Türkiyede yüzde 10ların altında işsizlik
oranlarının olduğu günleri ne zaman göreceğiz?
BAŞKAN
Sayın Aydoğan
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
ülkemizde sıcak para sorunu var mıdır? Varsa önlem almayı
düşünüyor musunuz? Ne gibi önlemler alacaksınız? Kur istikrar
fonu olabilir mi? Dünya ülkelerindeki borçlanma faizi yüzde 0,1 iken, ülkemizin
borçlanma faizi yüzde 7lerdedir. Bu faiz oranları yüksek değil
midir? Cari açık miktarı nedir? Geçen yıllara göre ne kadar
artmıştır?
BAŞKAN
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, şu elimdeki kitap, Türkiye Büyük Millet Meclisince
basılan Bütçe Tasarı Raporunun ikinci cildi. Bunun 279uncu
sayfasını açın, burada bir tablo var: Resmî dairelerin
alabilecekleri taşınmazlar. Lütfen bu raporu alın. Bir tek
satırı okunmuyor efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle
gayriciddi bir rapor düzenlenir mi? Lütfen bakın. Yani böyle bir raporu
buraya göndermek için, milletvekillerine dağıtmak için
milletvekillerine saygı olmaması lazım.
Bakanlığa
şunu sormak istiyorum: 2007 ile 2010 arasında
Bakanlığınızca yapılan kaç tane inceleme var? Merkezî
Uzlaşma Komisyonuna ne kadarı gitmiştir? Ne kadar vergi, ne
kadar ceza affedilmiştir? Bu konuda ayrı ayrı bilgi istiyorum.
Bir de bu uzlaşma konusunda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Evet Sayın Genç, bahsettiğiniz konuyu gördüm ben.
Sayın Bakanım,
buyurun.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan,
sorulara cevap için bana sadece dört dakika bırakıyorsunuz.
BAŞKAN
Beş dakika.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Şimdi, değerli
arkadaşlar, tabii ki bu enerji KİTlerinin mahsuplaşmasına
ilişkin tasarı önemli bir tasarı, ümit ediyorum ki ilk çeyrekte
hepimizin katkısıyla geçer. Tabii, Plan ve Bütçe Komisyonunda
çalışmalarınızdan dolayı da teşekkür ediyorum. Biliyorum,
hakikaten yoğun bir çalışma dönemi geçtiğimiz
yıllarda, geçtiğimiz dönemde geçirdik.
Özelleştirme
hedefi, benim bildiğim kadarıyla 2011 için 9,5 milyar lira diye
hatırlıyorum, bu, merkezî yönetim yani Hükûmet. Ama bir de
belediyelerin özelleştirme çalışmaları var. Onları da
kattığınızda bu rakam bir miktar daha yükselebilir diye
genel kamu için bir rakam var.
Nereden
gelecek? sorusu: Şimdi, takdir edersiniz ki elektrik
dağıtım şirketlerinin önemli bir kısmının
özelleştirme ihalesi yapıldı, bir kısmının devir
işlemleri yapıldı, bir kısmının henüz
yapılmadı. Bunlar, tabii ki ödemeler taksitle yapılabiliyor.
2011 yılına denk gelecek önemli miktarda oradan bir tahsilat söz
konusu, dolayısıyla esas ayağını o oluşturuyor.
Ama şu anda tabii ki özelleştirme bünyesinde, kapsamında olup da
özelleştirmeyi düşünebileceğimiz başka şirketler de
olabilir fakat onların piyasa etkisi olabilir yani diyelim ki ikincil
halka arz gibi, vesair, o nedenle, bugünden bir yorumda bulunmak istemiyorum.
Ama özü itibarıyla bizim özelleştirme çabalarımız bir
yapısal reform niteliğinde olan elektrik özelleştirmeleri
üzerine yoğunlaşmaya devam edecek. Çünkü biz,
vatandaşımıza, ümit ediyorum ki bu özelleştirmeler
sayesinde kayıp-kaçakları düşürerek daha kaliteli, daha az yani
daha ucuza hizmet götürme imkânına kavuşacağız,
amacımız budur.
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, otoyolları ve Ziraat Bankasını
merak etmiştim.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) İşte, şu an
itibarıyla kararlaştırdığımız hususlar
değil ama 2011 yılında gündeme gelebilir, yapılabilir ama
şu an itibarıyla benim bilgim dâhilinde, henüz kesin karar
verilmiş bir husus değil bunlar.
Diğer bir
soru: Sözleşmeli öğretmenimizin durumunu siz bize ilettiniz,
teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu eş durumu tayini tabii ki Millî Eğitim
Bakanlığımızın takdirinde olan, daha doğrusu en
azından ilgilendiren bir husus. Şimdi, işin bir boyutu bu.
Diğer bir boyutu şu: Maliye Bakanlığı olarak biz
çalışanlarımızın sözleşmeli, yani 4/B veya
4/Alı olması arasında bize maliyeti itibarıyla bir fark
görmüyoruz. Dolayısıyla ilke olarak kadrolu eleman
çalıştırma hususunda yani biz taraf değiliz.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Sözleşmeli artarak devam ediyor Sayın
Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Yalnız şöyle bir
husus var: Özellikle sağlıkta ve diğer bazı alanlarda
sadece belli yörelerdeki ihtiyaçları karşılamak üzere elemana
ihtiyacımız olabiliyor. Mesela, diyelim ki bizim Urfada
hemşireye ihtiyacımız var, Ankarada yok, örnek olarak diyorum.
Şimdi, biz Urfa için hemşire alıyoruz ama hemen oradan Ankaraya
veya başka bir bölgeye geçmek istiyorlar, bu bir problem yaratıyor.
Dolayısıyla bazı bakanlıkların böyle bir ihtiyacı
var. Bu ihtiyaca binaen sözleşmeli personel hususu ihdas edilmiştir,
doğrudur ve bu ihtiyaç çerçevesinde değerlendirilmelidir ama maliyet
esası itibarıyla bakıyorsanız, bizim açımızdan o
anlamda bir farklılık arz etmiyor.
Ziraat
Bankası dışında özel bankalar ne kadar kredi veriyorlar
veya kaç bin dekar arazi haciz altında, benim bu konuda bir bilgim yok.
Arkadaşlar bu bilgiyi toparlayabiliyorlarsa sizinle
paylaşırım. Yalnız şöyle bir husus var: Tabii ki özel
sektör bankalarından kredi aldığınız zaman teminat
isterler. Bu yükümlülüğünüzü yerine getirmezseniz tabii ki bir haciz söz
konusu olabilir ama şu bir gerçek, bankalar hiçbir şekilde
portföylerinde arazi tutamazlar arkadaşlar. Yerlisi, yabancısı
fark etmez. Neden? Çünkü, esas işleri arazi sahipliği değildir,
mülk sahipliği değildir. Onların işi bankacılık
yapmaktır. Bu konuda çok açık kurallar vardır, hiçbir
şekilde bankaların bu şekilde çiftçimizin elinden arazilerini
alması söz konusu olamaz. Alsa bile sonra tekrar...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Açıklayacağınız bir iki konu kaldı mı Sayın
Bakanım?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Bir dakika daha verirseniz...
BAŞKAN
Buyurun, devam edin.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) İşsizlik ne zaman
yüzde 10ların altına düşecek? Biz istihdam yaratıyoruz
değerli arkadaşlar. Bakın, son bir yıl içerisinde Avrupada
en fazla istihdam yaratan ülke Türkiyedir. 2009 yılında dahi
Türkiyede 83 bin istihdam artışı olmuştur net bazda.
Dolayısıyla, ben inanıyorum, yani Türkiye
yakaladığı bu yatırım ivmesiyle, bu büyümesiyle
işsizlik oranlarını daha da aşağıya çekecektir,
daha fazla istihdam yaratacaktır ama bunun için de tabii ki bizim bir
yandan yatırım ortamını iyileştirmeye devam etmemiz
lazım bir yandan da tabii ki yatırımları teşvik
etmemiz lazım, ki bunları da yapıyoruz. Ben inanıyorum ama şu
kısa dönemde tabii ki bunun gerçekleşmesi
olasılığı zayıftır.
Sıcak para
sorunu var mıdır? Türkiyede kısa vadeli bir portföy
yatırımı söz konusudur. Bu anlamda bir sıcak para sorunu
vardır. Biz kayıtsız değiliz, önlemler alınıyor.
Yani ne tür önlemler alacaksınız hususu... Makro ihtiyati çerçevede
birçok önlemi şu anda Merkez Bankamız, BDDK, Maliye olarak bizler
alıyoruz. Şu an itibarıyla zaten bunun
yansımalarını da görmeye başladık. Bizim
amacımız Türkiyeye uzun vadeli sermaye benzeri kaynağın
gelmesi, bizim amacımız Türkiyeye doğrudan küresel
yatırımların gelmesi. Tabii ki şu anda sistem olarak
öbürlerini dışlamıyoruz ama kısa vadeli borçlanmayı,
fonları pahalı hâle getirecek karşılıklarından
oranlarına tutun birçok düzenlemeyi yaptık, yapmaya da devam
ediyoruz.
Cari açık,
tabii ki Türkiyede şu anda millî gelirin yüzde 5,5-6sı
civarında bir orana tekabül edecek gibi görünüyor 2010 yılında.
Bu nispeten yüksek bir orandır. Bu, Türkiye'nin diğer ülkelere oranla
çok daha hızlı büyümesinin bir yansımasıdır çünkü
Avrupa Birliği bizim en büyük ticari ortağımızdır.
Avrupa Birliği yüzde 2 oranında büyümektedir, biz yüzde 8
civarında büyüyoruz, 4 katı büyüyoruz, bu bir.
İkincisi:
Takdir edersiniz ki petrol fiyatları, emtia fiyatları son bir
yıldır çok ciddi oranda arttı. Bu ikinci bir husus. Tabii ki
yapısal boyutları var. Ben bütçe konuşmamda bu hususa,
yanlış hatırlamıyorsam, beş-altı sayfa
ayırdım. Gerçekten tavsiye ederim, bir bakın. Türkiyede faizler
yüksek değil
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar
mısınız lütfen.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Gelişmekte olan ülkelere
oranla Türkiyede faizler gerçekten düşük, yüksek değil. Reel faizler
şu anda sıfır civarındadır. Gelişmiş
ülkelerde
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Yüzde 1 Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Bahsettiğiniz faizler
Merkez Bankasının faizleridir. Gelişmiş ülkelerde de
faizler yüksektir, sıfır civarında değildir.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, şimdi, 3-4 tane, her
arkadaşımız peş peşe soruyu sorunca tabii Sayın
Bakan bir anda bunlara motamot cevap verse bunlar yanlış
anlaşılmaya sebebiyet verir. Etraflıca bir anlatmak istiyor, bu
defa süre çok geçiyor yani beş dakikalık soruya yirmi dakikada ancak
cevap verebilir hatırı sayılır olursa. Onun için,
soruları kısa sorarsanız sayın bakanlar da cevap verebilir
ama ben bu vakti iyi değerlendirmek durumundayım.
Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, benim o dediğim raporu okumak mümkün
olmadığına göre efendim, o rapora istinaden bence müzakere
yapmamak lazım. Yani silinen, okunmayan bir Plan Bütçe raporu
dağıtılmış. Bu raporun geçersiz olması
lazım. Yani İç Tüzüke göre geçersiz bir rapora dayanarak burada
müzakere yapamayız.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
5inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
6ncı
maddeyi okutuyorum:
Yeni tertip,
gelir ve finansman kodları açılması
MADDE 6 (1)
İlgili mevzuatına göre, yılı içinde hizmetin
gerektirdiği hallerde Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul
ve esaslar çerçevesinde merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin
bağlı (A) işaretli cetvellerinde yeni tertipler, (B)
işaretli cetvellerinde yeni gelir kodları ve (F) işaretli
cetvellerinde yeni finansman kodları açılabilir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve
Grup Başkan Vekili Bengi Yıldız.
Sayın
Yıldız, buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi Kanunu
Tasarısının 6ncı maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Adalet ve
Kalkınma Partisinin icraatlarını, bütçesini dinlerken tarih
çağları içerisinde adlandırırsak, herhâlde Cilalı
Taş Devrine denk gelir, çünkü kendi bütçesini, icraatlarını en
iyi süsleyebilen ve gerçekten de defalarca topluma bunu sunabilen bir pratik
içerisindedir, bundan dolayı da aslında kutlamak lazım.
Bizim Silvanda
bir hocam anlatıyordu, diyordu ki: Silvanın en meşhur
ağalarından birisinin misafiri olacaktık. Evine gittik, çok
büyük bir sofra, gelişkin bir sofra bekliyoruz. Köye gittiğimizde bir
çardağın kurulduğunu gördük. Ağa çağırdı
oradan Haso, karpuz getir. Diğerini de çağırdı Sen de
git, peynir, ekmek getir. Getirdikten sonra bütün öğretmen arkadaşlarımızla
oturduk, bize karpuzun, ekmek, peynirin yararlarını anlatmaya
başladı. Sıhhate şu kadar yararlıdır, içinde A,
B, C, D vitaminleri vardır. O karpuz, peynir, ekmeği yerken dünyanın
en güzel yemeklerini sunmuş olsaydı, ancak bu kadar memnun kalırdık.
Hâlbuki biz zaten her gün o karpuz, ekmeği yiyorduk. Gerçekten de Adalet
ve Kalkınma Partisinin icraatlarını dinlediğimizde,
eğer dönüp de kendi yaşamımıza bakmazsak, bunu gerçekten de
tabiri caizse yutacağız. Ama Sayın Bakan Batmanlıdır,
ben de Batmanlıyım. 2002 yılından bugüne kadar
Kendisi
Batmanın Gercüş ilçesinin Ardıç köyündendir herhâlde,
bildiğim kadarıyla. Bir dönsün, Batmandaki 2002 yılından
2010 yılına kadarki hayat standardı, oradaki insanların
yaşam kalitesi ve oradaki işsizliğe bir baksın. Her
milletvekili kendi bölgesinden ele alabilir.
Ben bir tütün
üreticisiyim. Benim ailemin tamamı tütüncülükle
uğraşırdı. Şu anda ailemin hepsi işsiz. Batmanda
on binlerce böyle insan var. Tütünle uğraşan, buğdayla
uğraşan, pamukla uğraşan insanlar, 2002 yılından
2010 yılına kadarki süreçte işsizdirler. Eskiden biraz gizli
işsizlik vardı yani herkes tarımda
çalışırdı, çalışır gibi gözüküyordu,
şimdi, o da yok. Çatışmalı dönemden daha fazla insan bu
süreçte evini, barkını, köyünü terk edip İstanbula, Adanaya,
metropollere göç etmek zorunda kaldı.
Gerçekten, tam da
işte burada, geçmişteki o tartışmalardan, hani derler ya
Felsefenin sefaleti. Şu anda, Batmanda ve ülkemizin birçok yerinde bu
Fakir Fukara Fonu ile benzeri yardımlarla Adalet ve Kalkınma Partisi
aslında sefaletin felsefesini yapıyor yani aç bir toplum, işsiz
bir toplum ama günlük ihtiyaçlarını karşılayan,
geleceğe ilişkin hiçbir umudu olmayan, âdeta hani anneleri bir parça
yiyeceği dışarıdan getirince o kuş yavruları
ağızlarını açarlar ya, sürekli ağzı açık
olan bir toplumla karşı karşıyayız. Bu gerçekliği
görmeden sabahtan akşama kadar süsleyebilirsiniz. Çok iyi bir bütçe
hazırlıyorsunuz. Gerçekten herkesin işi gücü var diyebilirsiniz,
biz de diyelim ama toplumsal gerçeklik böyle değil. Üretmeyen bir toplumla
karşı karşıyayız. İşsiz, güçsüz, üretmeyen
Eskiden insanlar derdi ki: Çocuklarımızı okutalım. Bir
okusunlar, sonra iş güç sahibi olurlar. Şimdi vallahi, ülkemizin her
yerinden kaliteli, vasıflı insanlar yetişiyor ama işsizdirler.
Bu, Batmanda da öyledir, Zonguldakta da öyledir, İstanbulda da öyledir;
kadınlarda da böyledir, erkeklerde de böyledir. Dolayısıyla bu
durumu bir kere dönüp şu anda ekranları başında bizi
izleyen insanlara Gerçekten sizin günlük
yaşayışınızda ne değişti? 2002
yılından 2010 yılına sizin ailenizde, sizde ekonomik
durumunuz hangi noktaya geldi? O zaman işsizdiniz, şimdi iş
sahibi mi oldunuz, yoksa işiniz vardı, şu anda işsiz
misiniz? diye sormak lazım ve ona göre de cevabını vermek
gerektiğine inanıyorum.
Bu, ekonominin
bir boyutu. Şüphesiz ülkemizin çeşitli sorunları var ve bu
sorunları parlamenter zeminde, sivil, demokratik zeminde
tartışmak gerekir. Ülkemizin Kürt sorunu var, Alevilerin sorunu var,
emekçilerin sorunu var, işsizlik sorunu var. Bunların hepsini
demokratik zeminde tartışmanın olanaklarını ortaya
koymamız gerekiyor. Fakat son zamanlarda, özellikle Parlamentodan tutun da
sivil alandaki tartışmalara kadar, büyük bir gürültünün koparıldığını
görüyoruz. Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak, ülkemizin temel
sorunlarını hem Parlamentoda hem Parlamento dışındaki
sivil toplum örgütleriyle, aydınlarla görüşerek ve ülkemizdeki bu
sorunlara çözüm önerileri üretmek gerektiğine inanıyoruz. Bundan kimsenin
rahatsızlık duymaması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bu
sorunları görmezden gelerek bu sorunları çözemeyiz.
İşte,
geçen gün Diyarbakırda Demokratik Toplum Kongresinin düzenlediği
bir çalıştay var. Burada çeşitli insanlar, aydınlar,
Türkiyeden, Batıdan her yerden insanlar katılmış, bir
çalıştay düzenlenmiş. Oraya çeşitli tebliğler
sunulmuş. Bu tebliğlerden birisi de son günlerde kamuoyunda
tartışma yaratan bir tebliğdir ama şunu belirtmek isteriz
ki, orada bir karar alınmadığı gibi ülkemizin en temel
sorunlarını tartışmaktan da çekinmemek lazım,
kaçınmamak lazım, her türlü fikre de saygılı olmak
gerektiğine inanıyoruz.
1946dan bu yana
ülkemizin çok partili bir siyasal yaşamının olduğunu
söylüyoruz. Çeşitli partiler kurulmuş ama pratikte
baktığımızda aslında kurulan bu partilerin
tamamına yakınının aynı dünya görüşünü, aynı
ideolojiyi, resmî ideolojiyi savunduklarını görüyoruz ve
bunların dışında siyasal yaşama atılan partilerin
geçmişten bugüne kadar sürekli düşüncelerinden, programlarından
dolayı kapatıldığını görüyoruz. Yirmi-yirmi
beş civarında ülkemizde kapatılan parti vardır. Özellikle
son on beş yıl içerisinde kapatılan, bizim de siyasal
geleneğinden geldiğimiz partilerin tamamına
yakınının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden
döndüğünü, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararların
evrensel hukuka uymadığını, düşünce ve ifade
özgürlüğüne, örgütlenme özgürlüğüne uymadığını
karar altına aldığını görüyoruz Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin. Dolayısıyla ülkemizde çok partili bir
siyasal yaşamdan bahsetmekten çok, aslında aynı görüşü
savunan birden çok siyasal partinin olduğunu söylemek daha doğru
olacak. Mesela söyleyelim, şu anda demokrasiyle övünen, ülkenin çok
demokratikleştiğini, geliştiğini söyleyen Adalet ve
Kalkınma Partisi -anayasal düzeyde değil de yasal düzeyde Siyasi
Partiler Kanununun 81inci maddesi var- biz her ağzımızı
açtığımızda Sayın Meclis Başkanından tutun
da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahmana kadarki
çeşitli kurumlar bu düşüncelerimizin Siyasi Partiler
Yasasının 81inci maddesine uymadığını
söylüyorlar. Burada, Türkiyede farklı bir dilin, farklı bir
mezhebin, farklı bir kültürün olduğunu söylemek bu Siyasi Partiler
Kanununun 81inci maddesine aykırıdır. Kürt dilinin ve
başka dillerin, kültürlerin korunması gerektiğini söylemek de
yine bu 81inci maddeye aykırıdır ve parti kapatma gerekçesidir.
Türkiye'nin aslında bir an önce bu ayıplardan kurtulması
lazım. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi, yasal
değişiklik gerektiren -bu alanlarda- çokça demokrasi
kahramanlığı yapıyor, şimdiye kadar
değiştirmemesini de yadırgatıcı bulduğumuzu
söylüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ
(Devamla) Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 yılı bütçe kanun tasarısının 6ncı maddesi
üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, önce kısaca kurumlar vergisinden bahsederek başka
bir konuya geçmek istiyorum. Kurumlar vergisinde 2011 yılında yüzde
10,7lik bir artışla 23 milyar 149 milyon Türk liralık bir
tahsilat öngörülmektedir. Kurumlar vergisinde öngörülen bu
artışın ana sebebi, sigorta ve emeklilik fonları hariç,
finansal hizmet faaliyetleri sektöründe öngörülen büyümedir. Bu sektörün tüm
kurumlar vergisi içinde yüzde 35lik paya sahip olduğu
düşünüldüğünde ve dâhilde alınan katma değer vergisi oranının
sadece yüzde 2,8lik oranda artacağı dikkate
alındığında, bankacılık hariç diğer
sektörlerde daralmaya işaret etmektedir. Bankacılık sektörünün
büyümesi ise bankaların faiz gelirlerinin veya bankacılık
ücretlerinin artması demektir. Bu da halkın gelirinin
artmayacağını, borcunun artacağını
göstermektedir. Kurumlar vergisinin gerçekten sağlıklı
artmamasının ana sebeplerinden biri de kapasite kullanım
oranındaki daralmadır. 2007 Eylül ayında yüzde 83,2 olan üretim
değeri ağırlıklı kapasite kullanım oranı
2008 yılı Eylül ayında yüzde 79,8; 2009 yılı Eylül
ayında ise yüzde 70 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2010
yılı başında yüzde 67lere düşen kapasite
kullanım oranı nisan ayından itibaren yavaş bir toparlanma
eğilimine girmiş ve ekim ayı itibarıyla da yüzde 75,3e
yükselmiştir. Ancak yılın tamamı itibarıyla
bakıldığında kapasite kullanım oranı 2008
yılı seviyelerine hâlâ ulaşamamıştır. Bu da
kurumlar vergisi tahsilatına doğrudan yansımaktadır.
Kurumlar vergisi
oranının yüzde 30dan yüzde 20ye düşürülmesi iktidar
tarafından sürekli gündeme getirilmektedir. Ancak unutmayalım ki
gerçekte yatırım indiriminin kaldırılması nedeniyle
mükellefin yükünün değişmesi söz konusu değildir. Mükellef daha
önce yatırım indiriminden faydalanarak matrahını
indirebiliyordu şimdi ise matrahı yüksek oran düşüktür, sonuçta
değişen bir durum yoktur.
Kurumlar
vergisinin vergi gelirleri içindeki payı 2008 yılında yüzde 10,6
iken 2011 yılında da yüzde 9,9a düşmesi öngörülmektedir.
Üstelik, kurumlar vergisinde ilk 100 mükellefin verginin yüzde 65ini
ödediği dikkate alındığında küçük şirketlerin
kârının yok denecek kadar azaldığı görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, dünyanın en pahalı benzin ve mazotunu Türkiye
kullanmaktadır. Akaryakıtta en yüksek vergi bizdedir. Petrol ürünlerindeki
vergi yükü yüzde 65i aşmıştır. Ayrıca, verginin
vergisi alınmaktadır.
Benzin
fiyatları Türkiye'de 4 liraya yaklaşmıştır. Sayın
Bakan 4 liralık benzini görmediğini ifade etmektedir ancak 3,97; 3,98
ile 4 lira arasında. Zaman dilimi olarak, herhâlde en fazla bir iki
haftalık bir zaman sonra o 4 lirayı aştığını
da hep birlikte göreceğiz. O 4 liraya yaklaşan benzin Yunanistanda
3, Fransada 2,8; Avusturyada 2,4; İspanyada 2,4; Romanyada 2,2;
Bulgaristanda 2 Türk lirasına tekabül etmektedir. 1 litre benzinden
Türkiyede 2 lira 48 kuruş vergi alınırken, Yunanistanda 2,
Fransada 1,6; Avusturyada 1,4; İspanyada 1,2; Romanyada 1,2 ve
Bulgaristanda 1 Türk lirası değerinde vergi alınmaktadır.
Motorin fiyatları ve LPG fiyatları da benzeri durumdadır.
Hükûmet, gelen
tepkiler üzerine, akaryakıt fiyatlarını indirmek için harekete
geçtiğini açıkladı ama boş, hem de nasıl boş.
Hükûmet, benzin fiyatlarını indirmek için, TÜPRAŞın
litresini 98 kuruşa sattığı benzinin vergilerle birlikte
pompa fiyatının 4 liraya çıktığını görmezden
gelerek 2 kuruşluk indirim için TÜPRAŞa baskı yapmaktadır.
Fiyat indirimi için özel sektöre âdeta yalvarmaktadır. Oysa Hükûmet, önce
kendi üzerine düşeni yapsa, sadece yasaları uygulasa, benzinin litre
fiyatı hemen 25 ile 30 kuruş arasında ucuzlayacaktır. Ancak
Hükûmet kendi üzerine düşeni yapmıyor, özel sektöre rica etme, hatta
yalvarma noktasına getiriyor. Bu özel sektöre yalvarma işi AKPnin
bir alışkanlığına dönüşmüştür değerli
arkadaşlar. Hükûmet elektrik fiyatları için yalvarıyor, akaryakıt
fiyatları için yalvarıyor, istihdam için Odalar ve Borsalar Birliğine
yalvarıyor, herkes bir işçi alsın diye, emeklileri de banka
promosyonlarına havale ederek bankalara yalvarıyor.
Değerli
milletvekilleri, Danıştay Dava Dairelerinin, tüketici dernekleri
tarafından, yeniden değerleme oranının yüzde 2,2
olmasına karşılık, Bakanlar Kurulu kararıyla Özel
Tüketim Vergisi Kanununa Ekli I Sayılı Listede yer alan ürünlerden
alınan maktu vergi tutarlarının yüzde 10un üzerinde
artmasının iptali için açılan davada vermiş olduğu
yürütmeyi durdurma kararına göre 2009 ve 2010 yıllarında Hükûmet
vatandaştan haksız yere vergi almıştır ve almaya da
devam etmektedir. Hükûmet mahkeme kararını uygulamamaktadır.
Danıştayın bu kararını baypas etmek için Hükûmet kanun
değişikliği tasarısı hazırlamış ve Plan
ve Bütçe Komisyonunda da görüşülmektedir. Hükûmetin bırakalım
ÖTVde indirim yapmasını, ayrıca, aslında mahkeme
kararına göre vatandaşa ÖTV iadesi bile yapması gerekmektedir.
Asıl dikkat
çeken husus ise, Danıştay kararının gerekçesinde yer alan
Anayasanın 73üncü maddesinin dördüncü fıkrasının
gerekçesinde Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin vergi yükünün muaflık ve
istisnaların reel olarak zamanla düşmesini engellemek üzere
verildiği ve amaç kanunda gösterilen unsur içinde kalması
gerektiği. ibaresi bulunmaktadır. Bu ibare ile Hükûmetin vergi
oranlarını düzenlerken hukuk devleti ilkelerini çiğnediği
ortaya çıkmaktadır.
Aynı
kararın bir uzantısı olarak harçlar ve damga vergisi başta
olmak üzere Bakanlar Kurulu kararı doğrultusunda artırılan
bütün vergilerde benzeri bir durum ortaya çıkmaktadır.
Hükûmet
tarafından akaryakıt fiyatı artışının
sebebini dünya petrol fiyatlarındaki değişime bağlama
çabası vardır. Ham petrol fiyatının 58 dolar olduğu
Ocak 2003te benzin 1,60 kuruştur, ham petrolün 159 dolar olduğu
Mayıs 2008de benzin 3,48 kuruştur, petrolün 88 dolar olduğu
Aralık 2010da benzin 4 liraya gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, diğer önemli bir konu da Kaynak Kullanımı
Destekleme Fonu faciasıdır. Facia diyorum, gerçekten bir hukuk
faciası da Kaynak Kullanımı Destekleme Fonunda yaşanmaktadır.
2010 yılında, 974 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile
tüketici kredilerinden alınan Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu
kesintisi oranı yüzde 10dan 15e yükseltilmişti bilindiği üzere
ve benzer bir oran artırımı da yine 2004 yılında
yapılmıştı. 2004 yılında artırılan
Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu kesintisi oranı 2004
yılında Bakanlar Kurulu kararının yayımı
tarihinden önce kullanılan açık kredilere uygulanmazken, 2010
yılındaki Bakanlar Kurulu kararı ile bu uygulamadan
vazgeçilmiş, yapılan oran artışı açık kredilere
de uygulanmıştır. Bu uygulama ile Hükûmet yeni kanun hükmü
olmadan Anayasaya aykırı olarak bir vergilendirmeye gitmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Akçay.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
6ncı madde
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Aslında
yapmayı düşündüğüm konuşmanın dışında
bir konuya değinme zorunluluğunda kaldım. Neden kaldık? Bir
önceki maddede konuşan AKPnin Sayın Sözcüsü hiç gerek yokken,
bilmediği bir konuda, anlamadığı bir konuda burada öylesine
bir konuşma yaptı ki bunu kabul etmek kesinlikle mümkün değil.
Konu şu: Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolunun
kalkınması için devletin, yeni bir kamu girişimciliği
politikasıyla, yeni bir kamu girişimciliği
anlayışıyla oralarda mutlaka fabrikalar kurmasını,
istihdam olanakları yaratmasını kaçınılmaz görüyoruz
ve bunu da yeni programımızda yazdık ve Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüleri her platformda dile getiriyorlar. Şimdi, AKPnin Sayın
Sözcüsü, bizim bu zorunluluktan kaynaklanan görüşümüz
karşısında aynen şöyle konuştu: Bu kafa 30lu
yılların kafasıdır. Devletin işi fabrika yapmak
değildir, altyapı yapmaktır. Ne demek bu kafa? Yani, bu
kürsüde bu şekilde hitap etmek bir iktidar partisi milletvekiline
yakışıyor mu? Bu bir. İki: Bir kere bu
arkadaşımız, 30lu yıllar devletçiliğini
anlamamış. Yine bu arkadaşımız Cumhuriyet Halk
Partisinin şimdiki kamu girişimciliği modelini hiç ama hiç
anlamamış.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; en ayıp şey bilmeden
konuşmaktır, en ayıp şey anlamadan konuşmaktır.
Hele bu ayıp, milletin kürsüsünden yapılıyor ise
ayıbın çok ötesinde, bu, millete saygısızlıktır.
30lu yıllar devletçiliğini anlamak için cumhuriyeti kuranların,
30lu yıllar devletçiliğine geçmeden önce Türkiyede hangi modeli
uyguladıklarına bakmak lazım, bunu bilmek lazım.
Cumhuriyeti kuranlar, 30lu yıllar devletçiliğine geçmeden önce
liberal anlayışın kalkınma modelini seçmişlerdi ama başarısız
olundu. Neden başarısız olundu? Sermaye yok, girişimci yok,
tarımsal altyapı çok geri, sosyal ve fiziksel altyapı çok geri,
okuma yazma oranının yüzde 6-7ler düzeyinde olduğu bir zaman
kesiti ve okuma yazma bilenlerin, o yüzde 6-7 oranının da
çoğunluğu gayrimüslimler. Baktılar ki model yürümüyor ve derken
aynı dönemde, 1929 yılı dünya ekonomik büyük buhranı
yaşandı ve durum çerçevesinde, cumhuriyeti kuranlar, ülkenin
kalkınması için, daha önceki modelin
başarısızlığının nedenlerini de görerek,
kapitalist dünyanın liberal anlayışının da 1929 büyük
dünya buhranında çöktüğünü görerek, zorunlu olarak 30lu yıllar
devletçiliğine girdiler. İyi ki girdiler, iyi ki girdiler ama bu
devletçilik modelinde Atatürk aynen şunu söylemiştir: Aslolan,
bireyin, kişinin girişimidir, özgür girişimcilik ruhudur. Ancak
özel girişimcinin gidemediği noktalarda devlet mutlaka ve mutlaka
sorumluluk üstlenmelidir sosyal ve ekonomik kalkınma açısından.
Yani 30lu yıllar devletçiliği böyle bir zorunluluktan doğdu
yani pragmatik bir anlayıştı, İngiliz pragmatizminin bir
yansımasıydı, iyi ki yapıldı.
Ben size
başka bir şey söyleyeyim: 1950 yılında Demokrat Parti
iktidara geldi büyük iddialarla, Her mahallede bir milyoner
yaratacağız. iddiasıyla ve 30lu yıllar
devletçiliğini, ondan sonraki devletçiliği tamamen yererek,
eleştirerek geldiler. Yeter söz milletindir
Dikkatinizi çekiyorum,
1950-60 yılları Türkiye'de kamu girişimciliğinin en
yoğun olduğu, kamu yatırımlarının en fazla
yapıldığı dönemdir; açın, bakın. Neden?
Türkiyenin ihtiyacı vardı da ondan. Yani burada boşa
konuşmayalım lütfen, çok ayıp oluyor. Cumhuriyet Halk Partisinin
-hele hele son programındaki- bu konudaki anlayışını
bilmeden, burada, milletin gözünün içine baka baka, gerçekten şükranla yâd
etmemiz gereken bir dönemi karalamanın da siyaseten ne kadar doğru
olduğunu sizin takdirlerinize sunuyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; mademki konuşmamızın
dışında bir konuşma yapma ihtiyacını hissetim
burada, izin verirseniz, son olarak, Tekirdağmızın kamu
kaynaklarından yararlanmada yıllardır
uğradığı, uğratılmakta olduğu
mağduriyete dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Bakınız,
Tekirdağ, kişi başına ödenen vergide Türkiyede ilk 3e
giriyor ancak İl Genel Meclisi bütçesine aktarılan paylarda sürekli
son sıralarda yer alıyor. 2009 yılında 20 milyon Türk lirası
verilmiş ancak bunun 5 milyonunu genel bütçe içinde yer alması
gereken millî eğitim yatırımlarına aktarmak zorunda
bırakılmışız, kalmış 15 milyon lira.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) 5ini de bize gönder, bizim o kadar yok.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Evet, yani son sıralarda, onu söylemek istiyorum. Tabii,
Malatyanın durumu Tekirdağdan kötüyse biz 5 milyonu da Malatyaya
yollarız, hiç merak etmeyin.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Helal! İşte senden bu beklenir.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Ama değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri;
bakınız, Tekirdağ, yıllardır bu mağduriyetin
altında eziliyor ama şöyle bir sıkıntıyla
karşı karşıyayız: Son yıllarda yaşanan
ekonomik krizin de etkisiyle Türkiye coğrafyasında iş bulamayan,
işini yitiren genç insanlar akın akın Tekirdağa gelmeye
başladılar.
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) Demek ki iş var orada.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Şu anda Tekirdağ -son iki üç yıl için söylüyorum,
TÜİKin resmî rakamlarından söylüyorum- son yıllarda iç göç
baskısıyla ve net nüfus artışı açısından
Türkiyede 2nci sıraya gelmiştir, 1inci Yalova.
Şimdi,
buradan, Sayın Bakan sizin ve Hükûmet yetkililerinin dikkatinizi çekmek
istiyorum. Yani Tekirdağ tabii ki Türkiye'nin dört bir yanında onuru
için, alın teri için oraya göç eden insanlarımızı
kucaklayacaktır, kucaklamaktan da mutluluk duyar, onur duyar ama
Tekirdağ iline yükleneceği kadar bir yük verelim. Siz, Millî
Eğitim yatırımları açısından, derslik
açısından, sağlık göstergeleri açısından, sosyal
ve fiziksel altyapı açısından Tekirdağın ne kadar
geri olduğunu biliyor musunuz? Lütfen
Bu konuları burada
zabıtlara geçiriyorum ve Tekirdağımıza yıllardır
yapılan bu haksızlığın bir an önce giderilmesinin, özellikle
son yıllarda nüfus artış hızı açısından
Türkiye 2nciliği konumuna gelmiş olan Tekirdağın
sorunlarının bir an önce çözülmesi için gereken bütçe
payının verilmesinin kaçınılmaz olduğuna
inanıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin bu maddesinin de
hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi tekrar sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı
adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bütçe
kanununun 6ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de
farklı bir konuşma hazırlamıştım ama Sevgili Enis
Tütüncüyü dinleyince biraz değiştireyim dedim. Ben de dinledim
konuşmacıyı. Sanıyorum Malatya Milletvekilimiz Mücahit Bey
konuşmuştu. Ben şöyle anladım: 1930lardaki ekonomik
politikayı eleştirmedi, 1930ların ekonomik
politikasının bugün uygulanamayacağını söyledi.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Kim savunuyor ki bunu!
MEHMET EMİN
TUTAN (Devamla) Elbette ki Kurtuluş Savaşından
çıkmış bir Türkiye, gerçekten yokluklarla kurulmuş bir
Türkiye, Atatürk ve silah arkadaşları ve içinde bulunduğumuz
Meclis bu Türkiyeyi çok zor günlerde buldu. 1930lar elbette ki 1925
buhranından sonra gelen yıllardır. O yıllarda
yapılması gerekenler yapılmıştır çünkü burjuvazi
yok çünkü sermaye yok. 1930larda yapılanlar, ekonomik anlamda
yapılanlar elbette doğru şeylerdir ama 2000li yıllarda siz
hâlâ 1930lardaki politikaları uygulayacağız. diyorsanız,
işte bizim orada itirazımız var. O zaman devlet
basmacılık yapmalıydı, o zaman devlet bankacılık
yapmalıydı, sigortacılık yapmalıydı, inşaat
yapmalıydı, hepsi doğru ama bugün geldiğimiz noktada
elbette ki çok daha farklı düşüneceğiz. Tüm dünyada artık
devletler ekonomik alanda sadece düzenleyici rol oynuyorlar. Bizim
kastettiğimiz budur.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Doğu, Güneydoğu için ne düşünüyorsunuz?
MEHMET EMİN
TUTAN (Devamla) Güneydoğu için ne düşündüğümüz ortadadır.
Değerli
arkadaşlar, şu anda, Güneydoğuda yaptıklarımızın
karşılığını zaten biz görüyoruz, oy olarak
görüyoruz.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Kaç tane fabrika kurdunuz Doğu, Güneydoğuda?
MEHMET EMİN
TUTAN (Devamla) Ben umuyorum ki Cumhuriyet Halk Partisi de Güneydoğuyla
ilgili ekonomik önlemlerini çok açık bir şekilde -öyle yüzeysel
değil- burada ortaya koymalı ve bizler de faydalanmalıyız.
Elbette ki
muhalefetin görevi eleştirmektir ama bizlerin de iktidar olarak görevi
yaptıklarımızı anlatmak. Arkadaşlarımız her
konuda yaptıklarımızı anlatmaya çalıştılar,
ben de kısaca ülkemizin neredeyse üçte 1lik kesimini ilgilendiren,
özürlü, engelli kardeşlerimizle ilgili olarak hükûmetlerimizin
yaptıklarını anlatmaya çalışacağım.
Değerli
arkadaşlar, özürlülerin hayata daha umutla baktığı bir
dönem olan bu dönemde eğitimden sağlığa, rehabilitasyon
hizmetlerinden ulaşıma, istihdamdan vergi muafiyetlerine kadar birçok
alanda hükûmetlerimiz büyük beğeni gören ve destek alan şu
icraatları gerçekleştirmişlerdir:
İktidara
geldiğimiz 2002 yılında, özürlü vatandaşlarımıza
devlet tarafından ödenen aylık 24 liraydı, 2010 yılı
itibarıyla bu ücret 292 liraya kadar çıkmıştır.
Aralık ayı sonu itibarıyla toplam 461.857 kişi
devletimizden özürlü aylığı almaktadır.
İlk kez
Hükûmetimiz döneminde uygulamaya konulan, özürlülerin evde bakımı
için Türkiye genelinde 2010 Mart ayı sonu itibarıyla bakım
aylığı ödemesi yapılan kişi sayısı,
değerli arkadaşlar, 231.697dir, bakım ücreti ise 2010 Mart
ayı sonu itibarıyla 522 liradır.
AK PARTİ
İktidarı döneminde, özürlülerimizin ekonomik
şartlarını iyileştirmeye dönük düzenlemelerden ilk kez, on
sekiz yaşın altındaki özürlü çocuklarımız da
yararlanmış ve kendilerine özürlü aylığı
bağlanmıştır.
Yine,
Hükümetimizin getirdiği bir imkân: Hayata daha güvenle bakabilme
imkânı bulan özürlü vatandaşlarımız için yapılan en
önemli düzenlemelerden biri de destek eğitimi alanında olmuştur.
Özürlülerin destek eğitimlerinin devlet tarafından
karşılanmasıyla on binlerce aile ücretsiz olarak özürlü
çocuğuna destek eğitimi aldırma fırsatı
yakalamıştır.
Özel eğitime
ihtiyacı olan bireylere, velisinin sosyal güvencesine
bakılmaksızın, 2010 yılı verilerine göre 205.435
özürlü için 69 milyon 923 bin 97 lira ödeme yapılmıştır.
Yine,
özürlülerimizin özel araç gereç, bilgisayar programları gibi
harcamalarına vergi muafiyetleri getirilmiştir.
Yine, özel
eğitim kurumlarına giden özürlü öğrencilerimiz ücretsiz
servisler tarafından taşınmaktadır.
Yine, özürlü
vatandaşlarımızın üç ayda bir aldıkları
maaşlar evlerinde teslim edilmeye başlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, vaktim kısıtlı olduğu için bundan
sonrakileri anlatamayacağım. Bütçemizin hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Arkadaşımız söylemediğim bir sözden
dolayı yorum yaptı, izin verirseniz
BAŞKAN Ne
gibi mesela Sayın Tütüncü?
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Efendim, mesela 1930lu yılları
BAŞKAN
Arkadaşlar
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Ama ismimi verdi.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, şöyle
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Enis Tütüncü olarak hâlâ 2000li yıllarda bunu
savunuyor. dedi. Bunu savunan kim?
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Öyle demedim, lütfen.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Hayır, hayır, öyle demedi.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Öyle bir şey savunmadım, böyle bir şey yoktur.
Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN
Arkadaşlar, birbirimizi eleştirmemiz gayet doğal. Eğer
birbirimizi eleştirmeyeceksek o zaman müzakereleri bırakmamız
lazım, öyle bir şey olmaz.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Ama söylemediğimizi, söylemediğimi söylemiş
gibi söyleyerek burada şey yapmak sataşmadır. Söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN
Efendim, tutanakları getirteyim, bir bakayım.
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Sayın Başkan, öyle bir kastım yoktu. Hayır,
ben öyle bir şey demedim.
BAŞKAN
Ondan sonra, varsa öyle bir şey söyleyelim ama
karşılıklı her ismi geçen kürsüye yürürse işin içinden
çıkamayız.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Yok efendim, rica ederim
BAŞKAN
Getirteyim, öyle bir şey varsa veririm efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Yanlış anlaşılmayı ortadan
kaldırmak istiyorum. Sanırım ben yanlış anlattım,
arkadaşımız yanlış anladı.
BAŞKAN
Zaten kayıtlara geçti, buyurun.
Sayın
Abdurrahman Arıcı
Sayın Jale
Ağırbaş
Yok.
Evet, soru-cevap
işlemi gerçekleştiriyoruz sayın milletvekilleri.
Sayın
Işık, buyurun efendim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bilindiği gibi, 5084 sayılı Yasa kapsamındaki
teşvikler yıl sonu itibarıyla sona ermektedir. Yeni teşvik
sisteminde ise 2010 yılı sonuna kadar
yatırımlarını yapmış olanlar yararlanabilecektir.
Acaba herhangi bir nedenle 2010 yılında yatırıma
başlayamamış, 2011 yılında da yatırıma
başlayacak olan yeni firmaların teşvik kapsamından
yararlandırılması mümkün olabilir mi?
İkinci soru:
Yine aynı teşvik kapsamında şimdiye kadar kaç firma
yararlanmış, bu teşvikler nedeniyle ne kadar ek istihdam
sağlanmıştır? Bunun Kütahya iline düşen
yansıması ne olmuştur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Maliye Bakanımız da yok ama eşit işe eşit ücret esas
itibarıyla Bakanlığınızı ilgilendirmektedir. Kamu
görevlileri ne zaman eşit işe eşit ücret uygulamasından yararlandırılacaktır?
Örneğin, üniversitelerde görev yapan daire başkanları diğer
kamu kuruluşlarındaki daire başkanlarından daha az
maaş almaktadır, yani makam tazminatı alamamaktadır.
Özetle, söz konusu benzeri görev yapanlar arasında ne zaman ücret
adaletini sağlayacaksınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, ülkemizde hane halkı borçluluk oranı
olarak baktığımızda, borç tutarı 2002 yılına
kıyasla artmakta mıdır, düşmekte midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, geçici işçilerin
yaklaşık 200 bini kadroya geçti. Orada beş ay yirmi dokuz günü
olan insanlar büyük haksızlığa uğradılar. Kalan 28 bin
kişi. En azından, dört aydan fazla çalışan bu insanların
Sürekli, her yıl çalışıyorlar, özellikle şeker
fabrikalarında. Hakikaten, vicdanen çok rahatsız oluyorum ben. Yani,
bunlar her yıl işe geliyorlar. Beş ay yirmi dokuz günü olan bir
insanın hakkıyla altı ayı olan bir insanın hakkı
arasında bir fark var mıydı? Bu 28 bin kişi için herhangi
bir düşünceniz var mı?
BAŞKAN
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT
(Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
geçtiğimiz günlerde yüzde 26,5luk oranla Adana Türkiyede en fazla
işsizliğin olduğu vilayet olarak açıklanmış idi.
Bir zamanlar sanayimize de beşiklik yapan Adanamızın bugün isminin
işsizlikle anılıyor olması hangi gelişmeler
çerçevesinde olmuştur? Özellikle yatırım ve teşviklerden
istifade edemeyen Adananın, Hükûmetiniz tarafından uygulanan bu
adaletsizliğin giderilebilmesi için bu dönem ne gibi çalışmalar
yapmayı planlamaktasınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Torlak
D. ALİ
TORLAK (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Türkiyedeki bankaların, üretimi destekleyen ucuz kredi konusundaki
tutumları maalesef olumlu değildir. Faiz rakamları dünyadaki
fiyatlardan yüksektir.
Kürsüden ifade
ettiğiniz matematik bilginize istinaden sormak istiyorum: Siz bir sanayici
olsaydınız, bu yüksek faizle üretim yapmayı düşünür
müydünüz?
İkinci
sorum: Türkiyede ödenemeyen çek ve senetlerin sayısının
artışını ve iflasları neye bağlıyorsunuz?
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çalış
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum:
Sayın
Bakanım, yapı kullanım izni gerçekten Türkiye genelinde ciddi
bir problem hâline geldi. Beş yıl ve daha uzun süredir
kullanılan ve yapı kullanım izni olmayan konutlar için yeni bir
düzenleme veya torba yasa içine koymayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim.
Birtakım
yeni yapılandırmaların ve vergi aflarının da söz
konusu olduğu torba yasa tasarısı ne zaman Genel Kurula
getiriliyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Aydoğan
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
TEDAŞ özelleştirildi. Balıkesir merkez köyleri Kozören
başta olmak üzere İvrindi, Soğanbükü, Balya, Kocabük gibi
sayısız köylerin elektrikleri günlerce kesik. Şu anda
sayısız telefonlar alıyoruz. Elektrik kesilmesinden
vatandaş mağduriyet yaşıyor, sorumlu bulamıyor ve
bunun, borçlardan ve trafoların eskiliğinden
kaynaklandığı söyleniyor. Vatandaş borcunu
ödemediğinde elektriği hemen kesilirken vatandaşın
uğradığı zararı kim tazmin edecek?
Uğradığı zararın
karşılığını nerede bulacak? Ev aletleri ve hayvan
sağım makinelerinin zararları kimler tarafından tazmin
edilecek?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Ben yokken bir
soru vardı eşit işe eşit ücret hususuyla ilgili olarak.
2008 Ağustos ayından bu yana, aslında, biz, ücretlerdeki
farklılıkları azaltmak için hakikaten önemli adımlar
attık, denge tazminatı müessesesini getirdik ve bu anlamda daha önce
makam tazminatı vesaire gibi almayanlarla alanlar arasındaki
farkı çok büyük oranda azalttık. Önümüzdeki yıllarda da bu süreç
devam edecek ve ben ümit ediyorum ki kamuda bu ücret dengesizliği bu
uyguladığımız politikalar sayesinde önemli ölçüde azalmaya
önümüzdeki dönemde de devam edecek.
Şimdi, son
sorudan başlayayım. Balıkesirde TEDAŞ
özelleştirildi, köylerin elektrikleri kesiliyor. Eğer bu kesilmeler
gerçekten yatırım eksikliğinden kaynaklanıyorsa yani burada
firmanın bir hatası söz konusuysa EPDK çok güçlü yetkilerle
donatılmıştır ve EPDKnın sorumluluğundadır.
Vatandaş şikâyetini oraya iletebilir ve bu konuda tazminat
isteyebilir. Yani bu benim genel çerçevede bildiklerim. Dolayısıyla,
özelleştirmeler yapılırken bu hususlar düşünüldü, EPDK
yetkilendirildi. Ama şunu da kabul etmek lazım: Hakikaten, bir ara
Enerji Bakanımızdan dinlemiştim, Türkiyede yani bütün bölgeleri
dikkate alırsanız neredeyse milyarlarca, işte milyonlarca
kilometrelik tabii ki dağıtım şebekesi var yani bir iletim
şebekesi var. Bu şebekede zaman zaman hatalar olabiliyor, elektrik
kesilmeleri olabilir, normal dönemde de olabilir, özelleştirmeden önce de
olabilir. Onun için, sistemin daha iyi çalışması için EPDK
yetkilendirilmiştir. Oraya başvurabilir arkadaşlar.
Torba
tasarısı ne zaman Genel Kurula gelecek? Tabii, şu anda alt komisyonda
görüşmeler devam ediyor. Eğer alt komisyonda görüşmeler biterse
-bu akşam bitirilmesi öngörülüyordu- ve önümüzdeki birkaç gün içerisinde
üst komisyonda çalışmalar biterse o zaman belki önümüzdeki hafta
Genel Kurula gelir ama takdir edersiniz ki bu, Komisyonun takdirinde olan bir
husustur yani şu an itibarıyla ben size kesin bir gün veremem.
Yapı
kullanım izni, tabii ki Bayındırlık ve İskân
Bakanlığımızı doğrudan doğruya ilgilendiren
bir husustur. Şu anda -bildiğim kadarıyla- bizim torba
tasarısında böyle bir düzenleme gündemde değil.
Bankalar bu
faizlerle üretimi desteklemiyorlar
Değerli arkadaşlar, tabii ki
sonuç itibarıyla Türkiyede hakikaten faizler düştü. Yani ben
yatırım yapar mıydım bu faizlerle? Gerçekten yapardım.
D. ALİ
TORLAK (İstanbul) Yapmayın Sayın Bakanım.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Bakın, bugün
Karadenizin bazı bölgelerinde, Doğu Anadolunun neredeyse
tamamında, Güneydoğu Anadolunun neredeyse tamamında yedi
yıl sosyal güvenlik primi işveren payını ödemiyorsunuz, faiz
desteği alıyorsunuz, bakın, faiz sübvansiyonu alıyorsunuz.
Efendim, kurumlar vergisi 2ye kadar iniyor yani öyle teşvikler
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Sayın Bakanım, oradaki şirketlere
veriyorsunuz, adamlar batıya geliyor, batıdaki şirketlerin
rekabet gücünü ortadan kaldırıyor.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar,
bakın, öyle teşvikler var ki samimi olarak söylüyorum, yani ben
sermayem olsaydı
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Orada yapanlara verin ama oradaki şirketlere
burada yaparsa veriyorsunuz.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Ama bakın, Karadenizde
de var. Yani bugün bir Kastamonuya dahi gitseniz, şu
yatırımı yapsanız aşağı yukarı bu
bahsettiğim çerçevede.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Aşağı yukarı değil Sayın
Bakan, öyle değil.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar,
üçüncü bölge de böyle yani inanılmaz teşvikler var. Faizler
geçmişe göre
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Hep Doğuya, Güneydoğuya...
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar,
bakın, bugün, yıllık, şu anda yüzde 3lerden -dolar
faizinden- kredi kullananlar var, TL cinsinden yüzde 7,5-8lerden kullananlar
var ve bunlar büyük şirketler değil, orta ölçekli şirketler.
Dolayısıyla Türkiyede hakikaten söylediğiniz gibi olsaydı,
son bir yıldır 66 milyar liralık yatırım teşvik
belgesi alınmazdı, alındığına göre demek ki bu
faizlerle yatırım yapılabilir.
Adana ilinde
tabii ki işsizlik oranının bu kadar yüksek olması üzücü bir
durumdur. Ha, niye olmuştur? Şimdi, değerli arkadaşlar,
Adana ilimiz tabii ki teşvik kapsamındadır bugün
itibarıyla, bildiğim kadarıyla ikinci bölgededir. İkinci
bölgede de yine önemli teşvikler vardır ve bu teşvikler
çerçevesinde Adana ilimize de yatırımların gitmemesi için hiçbir
sebep yoktur.
Geçici işçi
meselesine gelince: Tabii ki biz 2007 yılında altı ay ve daha
fazla çalışanların
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım, mazur görünüz beni.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
6ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
7nci maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bütçe
Uygulamasına İlişkin Hükümler
Gerektiğinde
kullanılabilecek ödenekler
MADDE 7 (1)
Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği:
Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine
konulan ödeneklerin yetmeyeceği anlaşıldığı
takdirde, ilgili mevzuatının gerektirdiği giderler için
"Personel Giderleri" ve "Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet
Primi Giderleri" ile ilgili mevcut veya yeni açılacak tertiplere,
Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.1
tertibinde yer alan ödenekten aktarma yapmaya,
(2) Yedek Ödenek:
Maliye
Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinde yer
alan ödenekten, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak (01), (02), (03), (05)
ve (08) ekonomik kodlarını içeren tertipler ile çok acil ve zorunlu
hallerde (06) ve (07) ekonomik kodlarını içeren tertiplere aktarma
yapmaya,
(3)
Yatırımları Hızlandırma Ödeneği:
Maliye
Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.3 tertibinde yer
alan ödenekten, 2011 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyularak, 2011
Yılı Yatırım Programının uygulama durumuna göre
gerektiğinde öncelikli sektörlerde yer alan yatırımların
hızlandırılması veya yılı içinde gelişen
şartlara göre öncelikli sektör ve alt sektörlerde yer alan ve programa
yeni alınması gereken projelere ödenek tahsisi veya ödeneklerinin
artırılmasında kullanılmak üzere genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin projelerine
ilişkin mevcut veya yeni açılacak tertiplere aktarma yapmaya,
(4) Doğal
Afet Giderlerini Karşılama Ödeneği:
Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.5 tertibinde yer alan ödeneği,
yatırım nitelikli giderler açısından yılı
yatırım programı ile ilişkilendirilmek kaydıyla genel
bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin her türlü
doğal afet giderlerini karşılamak amacıyla mevcut veya yeni
açılacak tertiplerine aktarmaya,
Maliye
Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN
7nci madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman.
Buyurun
Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Yatırım harcamaları
başlıklı 7nci maddesi hakkında konuşma yapmak üzere
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Hepinizi en
içten duygularla selamlarım.
Bu maddeyle,
görüldüğü gibi, gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler
konusunda, diğer bir kısım giderlerle birlikte personel
giderlerinin de eksikliği hâlinde Maliye Bakanı tarafından
aktarma yapılabileceği ve artırılabileceği söz konusu
olduğundan ben de bu kapsamda kamuda çalışan personelin
sorunlarını ve bununla ilgi eksiklikleri, görüşlerimi size
sunmak istiyorum.
Kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan devlet memurlarının hizmet
şartları, nitelikleri, atamaları, yetiştirilmeleri ve
yükümlülükleri bilindiği gibi 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunuyla düzenlenmiştir. Söz konusu kanunda kamu hizmetlerinin memurlar,
sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler olmak üzere dört
istihdam şekliyle yerine getirileceği belirlenmiştir.
Sayın
Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerinde vermiş
olduğu bilgilere göre, bugün ülkemizde kamu kurum ve
kuruluşlarında 1 milyon 809 bin 78i memur, 186.483 sözleşmeli
personel ve 93.670 sürekli işçi olmak üzere toplam 2 milyon 89 bin 237
personel çalışmaktadır.
Bu personelin
yıllar itibarıyla artış oranı ve Türkiyedeki
nüfustaki artış oranlarına vurduğumuzda arada büyük bir
dengesizliğin bulunduğunu ve son dönemlerde bu dengenin
sağlanmaya çalışıldığını belirtmekle
sadece yetineceğim ancak bu personelin çalıştığı
şartlar, görev yaptığı mekânlar ve 4 kişilik bir
ailenin geçimiyle ilgili karşılaştıkları
sorunları hepimiz ülkenin bir gerçeği olarak her yerde rastlıyor
ve görüyoruz. Öyle ki Avrupa ülkeleri ve gelişmiş ülkelerle bu karşılaştırmaları
yaptığımızda birçok gelişmiş ülkede kamu
görevlileri kendi ücretlerinin yüzde 10uyla 4 kişilik bir aileyi
geçindirdikleri hâlde maalesef ülkemizde bu oran, kendi ücretinin ancak yüzde
62 oranındaki bir harcamasıyla 4 kişilik bir aileyi geçindirebilmektedir.
Şimdiye
kadar ülkemizde her yıl bütçeler gündeme geldiğinde memurun gözü,
kulağı, çıkacak olan bütçedeki bu düzenleme ile acaba bana ne
getiriyor, bana ve gelecekteki yaşam biçimime, çocuğumun okuluna,
ailemin sağlığına ve diğer hizmetlerime, bana ne
katkı sunuyor diye bekliyor ancak son beş yıl içindeki AKP
yönetiminin düzenlemiş olduğu hiçbir bütçede bu konularda memurun
yüreğini serinletecek hiçbir olumlu adımın
atılmadığını üzülerek görüyoruz. Son Anayasa
değişikliğinde de zaten Memurlar ve diğer kamu görevlileri
toplu sözleşme yapma hakkına sahiptir. hükmü eklenmiş
olmasına rağmen memurların hak ettikleri ücrete
kavuşmaları konusunda yapılan bu düzenlemeye eklenen şu
fıkra onun umutlarını da maalesef tüketmiş
bulunmaktadır. Çünkü aynı maddeye Toplu sözleşme
yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması
hâlinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilirler. Kamu
Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme
hükmündedir. ibaresi de eklenmiştir. İşte, memurun gerçekten
belini büken madde de ve işin can alıcı noktası da budur.
Bu nedenle, memura toplu sözleşme yapma ve bir noktada da işçilerin
grev yapma haklarını almayla ilgili bu engeller hiçbir zaman için bu
ülkede hayata da geçirilmemiş, bundan sonra da geçirilmeyecektir.
Ben Maliye
Bakanlığının bütçesi söz konusu olduğu için genelde
yerel yönetimlerimizi yakından ilgilendiren ve 2008 yılından bu
yana da uygulanan dengeleme ödeneğiyle ilgili uygulamalardaki
haksızlıkları, ayrımcılığı ve
kayırmaları da değerli milletvekillerime sunmak istiyorum.
Biliyorsunuz, bu düzenlemeyle bir önceki gelirlerin tahsilatının
toplamının binde 1i oranında nüfusu 10 binin altında
bulunan belediyelere ek bir gelir sağlamak ve onların ihtiyaçlarını
gidermek amacıyla Maliye Bakanlığı tarafından bir
dengeleme ödeneği gönderilmektedir. Bu dengeleme ödeneğinin
yıllara göre durumuna baktığımızda da 2008
yılında 62 milyar TL, 2009 yılında 153 milyar TL, 2010
yılında da 169 milyar TLnin
dağıtıldığı, haricen ve ilgililerden, bir
bakıma zorla aldığımız bilgiler dâhilindedir.
Son
aldığımız bilgiye göre de 2011 yılında, yine, bu
konuda dengeleme ödeneği olarak önümüzdeki yıl, bu nüfusu 10 binin
altında bulunan beldelere, genelde belde niteliğindeki küçük
yerleşim yerlerine 173 milyar TLnin dağıtılacağı
öngörülmektedir. Ne yazık ki bu konuyla ilgili sürekli ilgililerle bu üç
yıldan bu yana yaptığımız görüşmelerde, bu
ödemelerin değişik birtakım kriterler ve düşüncelerle, komşu
olan il içindeki aynı ilin beldeleri arasında nasıl bir
ayrımcılığa gittiğini bizzat yaşayan bir
kişiyim.
Ben Muş
özelinde mevcut 28 belediyemizle ilgili birebir yaptığım
araştırmada, bunlardan, bu 28 belediyenin 22 tanesi bu kıstasa
uyan beldeler ve bu belediyelere, en son geçtiğimiz yıl bu beldelerin
nüfusu 5 bine kadar olanlara 36 bin, diğerlerine de 144 bin lira olmak
üzere bu dengeleme ödeneğinin gönderildiğini saptadık. Bunun,
tamamıyla Sayın Maliye Bakanının kendi iki dudağı
arasında takdirine kalmış olan bir yöntemle
dağıtıldığını da gördük. Ancak bundan önceki
dönemlerde, bu en son 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve
Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında
Kanuna göre, bu ödeneğin bir kısmı nüfusu az olmasından
dolayı yetersiz olan belediyelere, genelde daha önce İçişleri
Bakanlığı, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü
tarafından bir bakıma proje karşılığı
veriliyordu.
Yine, hepiniz
hatırlayacaksınız, daha önceki yıllarda Bütçe ve Plan
Komisyonu üyelerine de böyle bir ödeneğin kullanılması
imkânı sağlanmıştı. Tabii, 2003 yılından
itibaren bu ödeneğin Bütçe ve Plan Komisyonu üyelerince
kullanılması ortadan kaldırıldı. Buradaki amaç, bu
yasal düzenlemeyle tamamıyla İçişleri
Bakanlığının projelerine rağmen
Çok yerde yine
partizanlık ve parti düşüncesiyle birçok projenin o Bakanlıktan
geri döndüğünü bire bir yaşamış olan bir kişiyim.
Bu nedenle,
buradan Sayın Bakanıma söylüyorum: Lütfen, bu sene ayrılan 173
milyar liralık bu dengeleme ödeneğini dağıtırken adil
olun, adil davranın, hatta bundan önce
dağıttığınız diğer beldelerin konumunu da
düşünerek hiç almayan beldelere de -isterseniz, onların listesini de
çok rahatlıkla size verebilirim- ödemeniz gerektiğini belirtir, yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 Bütçe Kanunu Tasarısının 7nci maddesi üzerine söz
aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kamu çalışma hayatımızın en önemli
sorunlarından birisi de kamu personel rejiminin bozukluğudur. Sekiz
yıllık AKP hükûmetleri döneminde bu konuda bir arpa boyu yol
alınamamıştır. Eşit işe eşit ücret ilkesi
uygulanamamaktadır. Kariyer ve liyakat düzeni altüst olmuştur,
çalışma barışı ve huzuru kalmamıştır.
Hükûmet Sözcüsü
Sayın Cemil Çiçek, 2 Kasım 2009 tarihinde Bakanlar Kurulu
toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada
eşit işe eşit ücret politikasının bir adımı
olarak kamuda çalışan uzmanlar arasındaki maaş
farklılıklarını gidermek amacıyla bir çalışma
yapılacağını ve konuyla ilgili tasarının bir ay
içinde hazırlanarak Meclise sunulacağını
açıklamıştı. Ancak bu çalışma tam yedi ay sürdü
ve haziran ayında ortaya bir metin çıktı. Tasarıyı
haziran ayında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunarak binlerce uzmanın
beklentisini referandumda oya çevirme hesabı yapıp istismar eden
Hükûmet, referandum sonrasında sessizliğe büründü. 657
sayılı Kanunda değişiklikler öngören tasarı,
bırakın yasalaşmayı Plan ve Bütçe Komisyonunda gündeme dahi
gelemedi.
Sayın
Yazıcı her defasında gündemin yoğunluğundan bahsederek
önce 2011 bütçesi öncesini, sonra yeni yılın ilk günlerini
işaret ederek kamu uzmanlarındaki beklentiyi canlı tutmaya ve
ümit vermeye de devam etti. Sonrasında sürpriz bir şekilde kamu
uzmanlarına ilişkin düzenlemeler şu an komisyonda görüşülen
torba tasarı kapsamına alındı.
Kamu
uzmanlarına eşit işe eşit ücretin uzmanlıklardan
başlayarak giderileceğini defalarca açıklayan Bakan Sayın
Yazıcı, son olarak 3 Aralıkta Plan ve Bütçe Komisyonunda torba
kanuna ilişkin sunumunda Kamunun değişik idarelerinde uzman
yardımcıları, uzmanlar çok farklı ücret alıyor ve
bunlar arasında uçurum var. İlk kez bu tasarıyla, kamu personel
rejiminde adaleti gözeten bir düzenleme getiriyoruz. Tasarının
yasalaşması hâlinde kamu kurum ve kuruluşlarında uzman
yardımcısı olarak çalışmaya başlayacaklar
taşra hariç aynı ücreti alacak. Kazanılmış haklar
korunacak. diyerek bu konudaki siyasi irade kararlılığını
tekraren ifade etmişti. Ancak Bakanın bu sunumundan sonra 7
Aralık Salı günü bu düzenlemeler tasarıdan
çıkarıldı.
Şimdi, bu
geri adımın arkasındaki nedenler üzerine her gün birtakım
farklı gerekçeler açıklanıyor ve spekülasyonlar
yapılıyor. Sayın Yazıcı bu düzenlemeyi daha da
geliştirerek yaklaşık 50-60 madde olarak 2011 yılında,
yani çıkmaz ayın son çarşambasında yeniden getireceklerini
açıklamış. Biz bu Hükûmete bu kadar süre vermiyoruz,
milletimizin de önümüzdeki seçimde tutulamayan bu vaatlerin hesabını
soracağına inanıyoruz. Bazı AKP yetkilileri bu düzenlemenin
kamuda dengeleri bozacağını, üzerinde yeniden
çalışılması gerektiğini söylüyorlar. O zaman,
değerli milletvekilleri, sormak hakkımızdır: On üç
aydır neyin üzerinde çalıştınız? Aynı düzenlemeyi
2 defa Türkiye Büyük Millet Meclisine sunarken bunun farkında değil
miydiniz? Cuma günü tasarıyı sunarken adaletsizlikleri gideriyordunuz
da dört gün sonra aylarca çalıştığınız metnin
adaletsizliğe yol açtığını mı fark ettiniz? Bu
çok ciddi bir çelişkidir. Bu yaşananlar AKP Hükûmetinin o her
fırsatta dile getirdiği bürokratik oligarşiye yenik
düşmesinden başka bir şey değildir. Binlerce uzman,
aylardır özlük haklarındaki adaletsizliğin son
bulmasını beklerken bürokrasideki bazı seçkinci yapı ve
onun Parlamentoda, basında yer alan uzantılarının
maksatlı, eksik ve yanlış değerlendirmeleri sayesinde
düzenlemenin geri çekilmesi karşısında büyük bir hayal
kırıklığı yaşamaktadırlar. Malum, Sayın
Başbakanın sözüdür, aynen şöyle diyordu Sayın
Başbakan: Biz ülkemizde bürokratik oligarşiden çok çektik, hâlâ da
çekiyoruz. Bürokratik oligarşi bir beladır, bir ülkenin ayağa
kalkmaması için ne gerekiyorsa onu yaparlar. diyerek devam etti.
Şimdi, biz de buradan Sayın Başbakana soruyoruz: Sayın
Başbakan, on üç ay önce çözün talimatı verdiğiniz sorunun
çözümsüzlüğünü nasıl açıklıyorsunuz? Bürokratik oligarşi
nerededir, kimdir bunlar, nerelere kadar ulaşmaktadır? Yeter
artık! diyoruz. Bu kamu personeliyle ve uzmanlarıyla oynayıp
durmayın, onurlarını zedelemeyin. Bakanlıklardaki bütün
uzmanların sorunlarını adalet ve kariyer gözeterek çözünüz ve
beklentilere cevap veriniz. Bakanlıkların merkez ve taşra
teşkilatlarında çalışan uzmanların, memurların ve
yöneticilerin feryatlarını artık duyunuz.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı bütçe tasarısının
gerekçesindeki hedeflerde, makroekonomik istikrarla birlikte sürdürülebilir
kalkınmayı desteklemek hususu da yer almaktadır. Bu, büyümeyle
sağlanabilir. Oysa, büyüme, cari açık vererek
gerçekleştirilmekte, cari açığın finansmanının
kalitesi ise bozulmakta ve kısa vadeli finansman ile büyüme finanse
edilmektedir.
Kamu
harcamalarının kalitesinin artırılması ve bu suretle
halkımızın hayat standartlarının yükseltilmesini
sağlamak hususuna da gerekçede yer verilmekle birlikte, yatırım
harcamalarının azalması harcama kalitesinin düzelmesi
anlamına gelmez. Harcama kalitesi artmadan da halkın hayat
standardı yükselmez.
Kamu
kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde
edilmesini ve kullanılmasını temin etmek ifadesi
kullanılıyor. Bu hususta da Hükûmetin samimi olmadığı
kısa süre önce görülmüştür. Kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli şekilde temin edilmesini isteyen bir Hükûmet
En bariz
örnek olarak da geçtiğimiz haftalarda performans denetiminin
Sayıştay Kanununda ortadan kaldırılmasıdır.
Sosyal
yardımlarda yerindelik ve harcamalarda etkinlik sağlamak
denilmektedir. Sayıştay Kanun Tasarısının
görüşülmesi sırasında, yerindelik ve harcamaların
etkinliğinin sağlanmasından giderek
uzaklaşıldığı görülmüştür.
Orta ve uzun
vadede ekonominin verimliliğini ve üretken yapısını
destekleyen altyapı yatırımlarına ağırlık
verileceği söylenmektedir. Yatırımların gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı 2013 yılı hedefinde bile 2008
yılının gerisinde kalınmaktadır.
Bütçe
ödenekleri, orta vadeli program ve mali planda yer alan politika, hedef ve
öneriler ile idarelerin geçmiş yıllar harcama eğilimleri,
yürüttükleri önemli faaliyet ve projeler dikkate alınarak belirlendi.
denilmektedir. Bunların hepsinin beş günde
yapıldığı ifade edilmektedir. Malumunuz, 5018 sayılı
Kanuna uyulmamıştır gerek orta vadeli programın
açıklanmasında gerekse bütçe süreçlerinin hazırlanmasında.
Kişi
başı gelir 2011 hedefinde bile 2008ler düzeyindedir. Kamu
yatırımları reel olarak azalmaktadır.
Yatırımlardaki azalma reel olarak yüzde 8,7dir. Cari işlem
hedefi 18 milyar dolar iken gerçekleşme tahmini 39 milyar dolardır.
Harcamalar yüzde 5,2, gelirler yüzde 10 artmaktadır. Mahallî idarelerin
gelirlerinde 2010da yüzde 24, 2011de yüzde 19,6 artış vardır.
Harcamalar ise 2010 yılında yüzde 17,3; 2011 yılında ise
yüzde 16,4 artmaktadır. Sabit fiyatlarla merkezî yönetim bütçesi sabit
sermaye yatırımları yüzde 26,6 azalmaktadır. İller
Bankası yatırımları yüzde 33, özelleştirmeci
KİTlerde ise azalma yüzde 44tür. Mahallî idareler hariç kamu sabit
sermaye yatırımları azalışı yüzde 20, toplam kamu
sabit sermaye yatırımlarında ise azalma yüzde 9,5tur. Mahallî
idarelerdeki artış hedefi yüzde 19 olarak belirlenmiştir. Bunlar
seçim faaliyetlerinin açık delilleridir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY
(Devamla) Değerli milletvekilleri, konuşmama burada son verip
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Akçay, teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Murat Sönmez. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Sönmez, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 7nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, iktidar milletvekilleri sürekli bu kürsüde dillerine
doladıkları birkaç konuyla kendilerini övmeye
çalışmaktadırlar. Ama şunu bilmenizi isterim ki bozuk saat
de günde 2 kere doğruyu gösteriyor ama bu, saatin doğru
çalıştığını göstermez.
HASAN KARA
(Kilis) İki tane doğru
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) Hemen tek yapacağınız iş laf atmak
sizin, başka bir işe yaramıyorsunuz orada.
HASAN KARA
(Kilis) Devam et, devam et.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) Ben devam edeceğim tabii. Ben size, özellikle size 2010
yılındaki yaşanan birkaç olayı hatırlatayım o
zaman, sizin neler yaptığınızı göreceksiniz.
BAŞKAN
Sayın Kara, lütfen
Sayın
Sönmez, Genel Kurula hitap edin.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde
Çiftçinin yüzünü güldüreceğiz. demişti, hatırlıyorsunuz
değil mi? Evet ama bugün çiftçi hâlâ borç batağında, kredi
umuduyla dolup dolaşıyor ve siz onları Ziraat Bankasına
yönlendiriyorsunuz, orada ucuz kredi var diye. Evet var ama Ziraat Bankası
krediyi verirken o çiftçinin kendi ekip biçtiği araziyi teminat olarak
kabul etmiyor.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Ediyor, ediyor.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) Ediyor mu, emin misin?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Ediyor.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) Ama her yerden
BAŞKAN
Sayın Koyuncu
Sayın Koyuncu
Oturunuz yerinize. Lütfen müdahale
etmeyin arkadaşlar.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) Sen beni dinle.
Ama şehirden
arsa, arazi istiyor. Artık Ziraat Bankası çiftçinin değil
ağaların bankası hâline geldi. İktidara gelirken
Hayvancılığımızı geliştireceğiz.
demediniz mi arkadaşlar? Evet. 2010 yılında ne gördük?
İktidara geldiniz, ilk defa Türkiyede büyükbaş hayvanı
Türkiyeye ithal eder hâle geldik. Etmiyoruz değil mi?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Ediyoruz, ediyoruz.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) Ediyoruz. Zaten, Sırbistandaki bir belediye
başkanı da bu yüzden, satamadıkları hayvanları
aldığınız için sizlere, Et ve Balık Kurumunun Genel
Müdürüne teşekkür ediyor.
2010
yılında başka ne oldu? Onlardan da hatırlatalım
isterseniz birkaç tane. Dursun Kartal veya Engin Düzcük isimleri size bir
şey anımsatıyor mu? Ben size hatırlatayım o zaman. 17
Mayısta kaza oldu Zonguldakta bir maden ocağında ve 30
işçimiz hayatını kaybetti. Başbakanımız,
Başbakanınız orada Bu işe girenler sonucuna katlanmak
zorundadır. Mesleğin kaderinde bu var. demişti ama maalesef
hepimizin içinde bu laf yara olarak kalmıştır. Bir şey daha
söylemişti Sayın Başbakan: Ölüler çıkana kadar o mezar
başından bakanlarımız ve il milletvekilleri
ayrılmayacak. demişti. Ocak başında şu anda herhâlde
AKPli kimse yok ama o iki gencin cansız bedeni hâlâ göçüğün
altında bulunmakta.
Başka neler
mi oldu? Söz vermiştiniz -evet, hızlı tren iyi bir olaydır,
ben de kabul ediyorum- sizin programınıza göre 2008 yılında
İstanbula varması gerekiyordu o hızlı trenin, yıl
2010, siz ancak Eskişehire varabildiniz.
Bu arada,
hızlı trene özenip 2004 yılında da
hızlandırılmış tren uygulaması
yaptınız, Adapazarında 40 kişi hayatını kaybetti.
Eski rayların üzerinde o eski vagonları yürüttünüz, sonra suçu o
makiniste yüklediniz. Madem doğruydu, suç makinistteydi niye uygulamaya
devam etmediniz?
Başka ne
yaptınız? 2004 yılında Avrupa Birliğine girdik. diye
sevinçten havai fişek attınız arkadaşlar.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hem de gündüz saat on ikide.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) Yıl 2010, şimdi Avrupa Birliğinin
kapısında hâlâ beklemekteyiz.
Başka neler
yaptık? Eğitimde devrim yaptık. dediniz. Bir
bakanınızın koyduğu SBS imtihanlarını sonra
başka bir bakanınız geldi, beğenmeyip uygulamadan
kaldırdı. Yıl 2010, evet, bu yıl
yaptıklarınız.
Sonra Temmuz
2010da da bir KPSS sınavı yaptınız ve sonucu nasıl
oldu? Müthiş! Üç yüzü aşkın kişi soruların tümünün
cevabını bildi, bugüne kadar hiç kimsenin
başaramadığı bir şekilde. Bir yıl evvel kimse
başaramamıştı onda. Sonunda bakıldı ki aynı
aileden karı, koca, kardeşler hepsi bütün soruları biliyor. Ha,
bu işte bir terslik var, sorular sızdırılmış.
Sonra bir daha imtihan yapıldı tabii ki haklı olarak ve
soruların hepsini bilen kimse çıkmadı.
Peki, bu
suçlular nerede? dersek yargılama devam ediyor, yedi ay geçmiş bir
türlü bulunamıyor. Niye bulunamıyor? Bu soruyu sormaya gerek var
mı? Biz de merak ediyoruz Acaba bunları örtmeye çalışan gizli
bir güç var mı? diye.
Peki, bu davalar
ve uzayan mahkemeler olunca aklımıza başka bir dava daha geliyor
sizin pek hatırlamak istemediğiniz ama vatandaşın sonucunu
merakla beklediği bir dava. Adını söyleyeyim mi? Deniz Feneri davası.
Evet, bu davanın suçluları, sanıkları belli ama dava hangi
aşamada hâlâ bilen yok. Peki, niye ilerlemiyor sizce? Acaba KPSS
imtihanlarına uzanan el oraya da mı uzandı?
2010
yılında AKP olarak referandumu yönlendirdiniz, gittik referanduma,
başarıyla çıktınız, evet oyu aldınız ama
orada esas amacınız Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu iken siz onları geçirebilmek için neler dediniz?
Kadınlara pozitif ayrımcılık, gençlere özgürlük. Ama dün
gördük ki, bundan çok kısa bir süre önce, gençlerin siz İstanbula
bile girmesine izin vermeyip şiddet uyguladınız, aynı,
Tekel işçilerine yaptığınız gibi ve ondan sonra da bu
şiddeti uygulayanlara da sahip çıktınız Acaba düzeltme
yoluna nasıl giderim? diye düşünmeden.
Ve yıl 2010,
insanlar artık telefonlarında konuşamaz hâle geldiler, birbirleriyle
konuşurken şaka bile yapamıyorlar ama tabii ki
Ulaştırma Bakanımızın herhâlde bir önerisi vardı
yanlış hatırlamıyorsam: Kardeşim, dinlendiğinizi
düşünüyorsanız siz de telefonda konuşmayın.
Bugün de
dışarıda birçok arkadaşımız, kot kumlamada
çalışan arkadaşlarımız o zor koşullarda
çalıştıklarından dolayı maalesef
sıkıntı içindeler ve Mecliste bir çare arıyorlar, hiç
olmazsa onların derdine çare bulun diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şahsı adına
Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi.
Buyurun efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bütçe kanun tasarısının 5inci ve 6ncı maddeleri üzerinde
söz alan Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri konuşmaları sırasında
Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda nasıl bir yatırım
modeli, nasıl bir kalkınma modeli uygulanabilir düşüncesiyle
Cumhuriyet Halk Partisinin o konudaki programını kısaca
anlatmaya çalıştılar. Bu konuşmalara karşı söz
alan iktidar partisi sözcüleri Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerini 1930lu
yıllarda kalmış olmakla eleştirdiler. Bu konuyu, maddenin
izin verdiği ölçüde sizlerin dikkatine sunmak, biraz açmak istiyorum.
Her şeyden
önce ifade edeyim ki: İktidar partisi sözcüleri ya
arkadaşlarımızın söylediklerini dinlemediler ya da
dinledikleri, anladıkları hâlde konuyu çarpıttılar. Durum
şudur, bizim söylediğimiz, arkadaşlarımızın
söylediği şudur: Cumhuriyet Halk Partisinin kalkınma modelinde,
sanayileşme modelinde piyasa ekonomisi esastır.
Tartışmasız, bütün dünyada piyasa ekonomisi var. Devlet
altyapı yatırımları yapacaktır, devlet yine ekonomide
düzenleyici ve denetleyici bir çerçeveye sahiptir. Çünkü her şeyi piyasa
ekonomisine bıraktığınız takdirde, piyasa
başarısızlığı dediğimiz bir kavram, bir
sonuç ortaya çıkabilir. Nitekim 2009 yılı krizi, bütün
dünyanın yaşadığı kriz, piyasa ekonomisinin bir yerde
başarısız olduğu alanları, yerleri göstermiştir.
Bundan sonra bütün dünyada finansal mimari yeniden şekilleniyor. Devletin
düzenleyici ve denetleyici çerçevesinin kapsamı genişletiliyor.
Yine, Cumhuriyet
Halk Partisi programında güçlü bir sosyal devlet vardır. Çünkü her
şeyi piyasa ekonomisine bıraktığınız takdirde
piyasa ekonomisi işsizle ilgilenmez, yoksulla ilgilenmez, dar gelirliyle
ilgilenmez, bunlarla ilgilenecek olan, güçlü bir sosyal devlettir. Peki,
Doğu ve Güneydoğu için ne söylüyoruz? Söylediğimiz şudur:
Doğu ve Güneydoğuda yine piyasa ekonomisi çerçevesinde özel sektörün
oraya giderek yatırım yapması esastır,
tartışmasız. Ancak yine bunu piyasa ekonomisine
bırakırsanız oraya gitmez, yatırımcı gitmez. Ne
yapar Hükûmetler böyle bir durumda? Teşvik tedbirleri uygulamaya koyarlar.
Nitekim
ALİ KOYUNCU
(Bursa) Biz de öyle yaptık.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Bitireyim.
Nitekim
Hükûmetiniz de bu konuda bir teşvik paketini uygulamaya koydu. 31 ili
dördüncü bölgeye almak suretiyle, yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerindeki illerle birlikte diğer bölgelerdeki bazı illeri de bu
kapsama almak suretiyle bir teşvik paketi uygulamaya koydu. Ancak bu
teşvik paketi de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
yatırımlar açısından arzu edilen sonucu
yaratmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisinin programında da
teşvik vardır ama biz, dördüncü bölgeye yönelik olarak verilen
teşviklerin az olduğunu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi
için çok daha özel bir teşvik programının uygulanması
gerektiğini söylüyoruz. Yine, özel teşviki öngörülen
yatırımlar için gerektiğinde sıfır faizli kredi
uygulaması uygulamaya konulmalıdır, görüşümüz budur.
Kamu-özel sektör iş birliği uygulamaya konulmalıdır. Bütün
bunlara rağmen yatırımcı Doğu ve Güneydoğu
Anadoluya gitmiyor ise devlet oraya gidip yatırım yapacaktır,
bunu söylüyoruz. Baştaki dört beş maddeyi bir tarafa atıp da
sonuncusunu alıp Siz 1930ları savunuyorsunuz. demeyi, ben
söylediklerimizin iyi anlaşılmamış olmasına
bağlamak istiyorum. Biz diyoruz ki: Mutlaka yatırım
yapacağız oraya. Ama iktidar partisi şunu söylüyor: Biz devlet
olarak yatırım yapmayacağız kardeşim Doğu,
Güneydoğuya. Biz Diyarbakırda modern bir cezaevi inşa
edeceğiz. Siz, devlet olarak sadece bunu vadediyorsunuz. Siz, devlet
olarak özel sektörün oraya yatırım yapmaması hâlinde nasıl
bir yol izleyeceğinizi söyleyemiyorsunuz. Aramızdaki fark budur, bunu
dikkatinize sunuyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutuyorum:
V.- ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Tarihi:
22/ 12/2010
Danışma Kurulunun yaptığı
toplantıda, ekteki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
|
Mustafa
Elitaş |
|
Akif Hamzaçebi |
|
Adalet ve
Kalkınma Partisi |
|
Cumhuriyet Halk
Partisi |
|
Grubu
Başkanvekili |
|
Grubu
Başkanvekili |
|
Mehmet
Şandır |
|
Bengi
Yıldız |
|
Milliyetçi
Hareket Partisi |
|
Barış
ve Demokrasi Partisi |
|
Grubu
Başkanvekili |
|
Grubu Başkanvekili |
Öneri:
Genel Kurulun;
22 Aralık 2010 Çarşamba günkü birleşiminde (bugün)
2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 11
inci maddesine kadar oylanması,
23 Aralık 2010 Perşembe günkü birleşiminde 2011
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 24 üncü
maddesine kadar oylanması,
24 Aralık 2010 Cuma günkü birleşiminde 2011
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009
Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının
oylanmamış maddelerinin oylanması ve bu birleşimde saat
10.00'dan 12.00'ye ve 13.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar
çalışması,
25 Aralık 2010 Cumartesi günü toplanmaması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Danışma Kurulu Önerisi kabul
edilmiştir.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN Şahsı adına Edirne Milletvekili
Sayın Necdet Budak.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NECDET BUDAK (Edirne) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçeler birçok alanda yatırımlarla ilgili.
İllerimiz anlamında, ülkemiz anlamında çok çok önemli. Onun için
bütün konuların -iktidar, muhalefet- bu kürsüden
tartışılmasını çok önemsiyorum. Ben de burada
yatırımlarla ilgili birkaç konuyu dile getirmek istiyorum.
Özellikle tarımsal yatırımlarda direkt destekleme
olarak gözükmeyen ve siyasilerin uzun vadeli yatırım olduğu için
yatırım yapmadığı alan olan su
yatırımlarıyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
Su politikalarının önemini günümüzde
tartışmaya hiç gerek yok ama ekonomik olarak Türkiyede sulanabilir
alan miktarı 8,5 milyon hektar ve şu anda 5,4 milyon hektarı
sulanabiliyor ve Hükûmet olarak 2012 yılına kadar 8,5 milyon
hektarın tamamını sulama hedefini bu bütçelerle koymuş
olmamızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, bu
son sekiz yıl içerisinde 1 milyon hektar alan sulamaya
açılmıştır.
Ben sadece Edirne ilimle ilgili olarak basit bir rakam vermek
istiyorum: 2003 yılına kadar yılda 35-40 trilyon sulama
yatırımı alırken, şu anda, son sekiz yıl
içerisinde 700 trilyona yakın Türkiye'nin en verimli
topraklarının olduğu bir bölge olan Trakyamız, büyük
barajların yapılması anlamında ilk defa yatırım
alıyor ve çiftçilerimiz bu barajların bir an önce bitmesi yönünde
sabırsızlanıyorlar. Hamzadere Barajı bitti, Çakmak
Barajı önümüzdeki yıl bu bütçeyle bitecek, Ergene iletim
kanalımız bitecek. Onun için, bütün bunların bir vizyon meselesi
olduğunu düşünüyorum. Su tarımda temel sorunlardan birisi, arazi
toplulaştırması aynı şekilde. Cumhuriyet tarihimizde
1961-2002 yılları arasında, sadece 451 bin hektar alanda arazi
toplulaştırması yapılmış ama son yedi yıla
baktığımızda, o dönemden çok daha fazlası, 691 bin
hektar alanda arazi toplulaştırması yapılmış ve
şu anda da 2 milyon hektar arazinin arazi toplulaştırması
hızla devam etmektedir. Bütün bunlar, bütçelerin doğru, etkin ve
yerinde düzenlenmesiyle mümkündür.
Ben, Trakya milletvekilleri de dile getirdiği için,
Trakyadan hayvancılıkla ilgili bir iki örnek söylemek istiyorum.
Şu anda, bizi Trakyadaki damızlık birliği üyeleri de
izliyorlar. Onlarla birlikte, Tarım
Bakanlığımızın desteğiyle birlikte, Trakya
şap hastalıklarından ari bölge ilan edildi ve Avrupa
Birliği tarafından belgelendi, onaylandı. Edirne de Trakya da
hayvan üreticilerimiz artık sadece süt ve et üretmek için
hayvancılık değil -içerisine teknoloji girmiş- katma
değeri çok daha yüksek damızlık üreterek Türkiye'nin
damızlık ihtiyacını karşılayacak bir bölge hâline
geliyor. Bunun için de bir kararname çıkarttık ve 70 trilyon,
sıfır faizli, iki yıl hiç ödemesiz, yedi yıl geri ödemeli
bir kararla Trakya bölgesindeki büyükbaş hayvan sahiplerinin her bir
üyesinin 10 baş inek, 20 baş et olmak üzere hayvan ithal etmesi söz
konusu. Bu da Trakya bölgesinde çok önemli bir somut örnek. Tabii bütün bu
üretim modeli, yine Tarım Bakanlığımızın ve bu
bütçeye konulan paralarla yapılmıştır.
Bir de son olarak, bir başka yatırım ve önemli bir
konu, bütçeyi de ilgilendiren bir konu. Tabii ki tamamen bunların hepsi
vizyonla ilgili. Bakın, Türkiyede, sağda solda, gelmiş
geçmiş bütün hükûmetler Çiftçinin sırtından aracıyı,
tefeciyi, hatta tüccarı biz söküp alacağız. diye devamlı
iddiada bulunmuşlar, maalesef bu yapılamamış ama biz bunu
Hükûmet olarak buradaki bütçe tartışmaları içerisinde dile
getirmemiz lazım. Biz bunu başardık. Nasıl mı?
Çiftçilerimize, özel sektöre mallarını sattıkları zaman
müstahsil fişi alma zorunluluğu getirdik ki prim desteği alabilsinler.
Böylelikle hem çiftçimizi hem de tüccarı kayıt altına aldık.
Tüccardan aldığımız vergiyi çiftçimize prim desteği
olarak ödedik. Sadece 2009 yılı içerisinde tahıllara 1 milyar TL
prim ödedik ve hemen hemen aynı miktarda da tüccardan vergi olarak
devletin kasasına para girdi.
Bütün bunlar ve bunları ve bu yatırımları
düşünmek, bütçeye koymak, vizyon oluşturmak ve çiftçimize,
vatandaşlarımıza gelir elde etmek açısından bu
vizyonun ve bu bütçenin
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
NECDET BUDAK (Devamla) Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Sayın Başkanım,
bizim bir şeyimiz vardı.
BAŞKAN Sayın Varlı
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Devri iktidarınızda Adana
ilimiz ne yazık ki işsizlikte birinci duruma geldi. Adananın
yeniden eski canlılığını kazanabilmesi için, büyük,
dev fabrikaların yapılabilmesi, sanayicilerin oraya yatırım
yapabilmesi için sigorta primlerinde indirim, vergi uygulamasında yeni bir
yapılandırma, enerji tüketiminde daha ucuz bir enerji uygulamayı
düşünüyor musunuz? Bu birinci sorumuz.
İkincisi: Çiftçilerimiz hazine arazilerini kullanırken
ecri misil ödemektedir. Yine çiftçilerimiz bir başkasından kiraladıkları
araziye kira kontratı yaparak prim desteği alabilmektedir ancak
hazine arazilerine -ben bunu birçok defa sordum, yine gündeme getiriyorum- para
ödemelerine rağmen, ecri misil ödemelerine rağmen ne yazık ki prim
desteği alamamaktadırlar. Bununla ilgili bir kanuni düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Aydoğan
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, geçen yıl bütçe görüşmelerinde
Balıkesir ili Bandırma, Gönen, Erdek, Manyas ve diğer ilçelerde
uğranılan doğal afet zararları ile ilgili zarar tespit
raporunu şahsınıza takdim etmiştim. Bunu
inceleyeceğinizi ve en kısa sürede ödenek tahsisi
yapacağınızı söylemenize rağmen, bir yıl geçti,
bu yıl da yine adını saydığım ilçelerde ve körfez
ilçelerimizde doğal afet zararlarına uğradık. Yani bütçenin
bu kadar iyi olduğunun ifade edildiği, gelişmenin bu kadar
hızlı olduğu bir ortamda, zarar mağduru olan bu
ilçelerimizin zararları neden tazmin edilemez?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, sosyal yardımların Hükûmetiniz
döneminde Avrupa ülkelerinde olduğu gibi destek olmaktan öte,
bağımlılık yapan ve vatandaşlarımızı
son derece inciten şartlı sadakaya dönüştürülmesi
uygulamasını revize etmeyi düşünüyor musunuz?
Bir de dünyanın hangi ülkesinde ziyaretleri
sırasında çocuklara ve vatandaşlara harçlık ve oyuncak
dağıtan bir başbakan vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce Hükûmet adına oturan diğer
Bakanımıza sordum ama cevabını alamadım: Yıl
sonunda sona eren 5084 sayılı Yasa kapsamındaki
teşviklerden yararlanıp yeni bölgesel teşvik sisteminden
yararlanamayan, örneğin Kütahya gibi illerde bulunan sanayicilerimizin
durumunun ne olacağı konusu belirsizdir. Bu konuda acaba desteklere
devam edilebilecek mi, bir çalışmanız var mı?
İkincisi de, 2004 yılında çıkarılan 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında şu ana
kadar, o günden bugüne kaç kişi talepte bulunmuş? Toplam talep
miktarı ne kadardı ve ne kadarını ödediniz?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bugün, maalesef, sormuş olduğum hiçbir
sualimi cevaplamadınız, öncelikle onu bir belirteyim.
Az önce, 5inci maddede sorduğum sualin isterseniz
cevabını ben vereyim, siz yanlışsa lütfen düzeltiniz. 2002
yılında çiftçimiz 1 litre mazot alabilmek için yaklaşık
2,5-3 kilogram buğday satıyordu. Ancak 2010 yılı hasat
döneminde çiftçimiz yaklaşık 6-7 kilogram buğday satarak 1 litre
mazot alabilmektedir. Şimdi, bizim bu tespitimize siz katılıyor
musunuz? Şayet katılmıyorsanız,
katıldığınız tespiti söyleyebilir misiniz?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Enöz
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yok.
BAŞKAN Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, Nisan 2010da,
Dolmabahçe toplantıları çerçevesinde, Başbakan ve sizin dâhil
olduğunuz 6 bakanla Esnaf ve Sanatkârlar Değişim ve Destek Eylem
Planını açıklamıştınız. Üzerinden sekiz ay
geçmesine rağmen, açıklanan esnaf planının otuz maddesinden
hiçbir tanesinin gerçekleştiğini görmedik. Sizin
gerçekleştirdiğiniz herhangi bir madde var mıdır? Yoksa, bu
eylem planı esnafların referandumda oylarını alabilmek için
yapılan sözde açılımlardan biri miydi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakanım, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Son sorudan
başlayayım.
Tabii, bizim açıkladığımız o kırk
maddelik Esnaf Değişim, Dönüşüm ve Destek Projesindeki
gelişmeleri madde madde şu anda ben size özetleyemem ama bir tane
madde söyleyebilirim: Daha düşük bir maliyetle finansmana
erişimlerini sağladık. Şu anda esnafımız yüzde 5
faizle kredi alabiliyor. O güne göre çok daha önemli bir şey ama öbür
maddelerini de ben inceleyeyim, size geri geleyim.
Şimdi, değerli arkadaşlar
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Vergi, SSK borçları olsa da
alabiliyorlar mı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Sayın Tankut, tabii, bu hesap şu anda benim yapabileceğim türden
bir hesap değil ama şu var: Sizin söylediğiniz
YILMAZ TANKUT (Adana) Burada her şeyi
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Hayır, hayır
Ben size inanıyorum. Eminim,
çalışmışsınızdır, getirmişsinizdir. Yalnız,
sizin söylediğiniz rakamlar şunu da gösteriyor: Biliyorsunuz, dünya
ticaret hadlerinde bazı ürünler lehine, bazı ülkeler lehine,
bazı sektörler lehine sürekli değişiklikler olabiliyor. Son
yıllarda, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerin talebi sayesinde,
hakikaten, bazı ürün fiyatlarında abartılı
artışlar oldu. Bunlardan bir tanesi de petrol fiyatıdır. Az
önce ben size sunuş yaparken petrol fiyatlarının 2002
yılında 28 dolar iken 93 dolara çıktığını
söyledim, yani neredeyse 3-4 kat arttı. Dolayısıyla bu söylediğiniz
şey doğru olabilir ama bu sadece uluslararası emtia
fiyatlarıyla bazı tarım ürünlerindeki ticaret hadlerinin, yani
fiyatların oranlamasındaki değişikliği ifade eder.
Tabii ki biz çiftçimize bu çerçevede daha fazla destek olmalıyız.
Çiftçilerimize destek oluyoruz. Bu sene, Tarım Bakanlığına
dolaylı ve doğrudan olarak 9,8 milyar lira destek oluyoruz.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Bakan, mazotta ÖTVyi
kaldırırsanız bu iş biter.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Yani
bu, 2002 yılına göre enflasyon yüzde 108 artmışken 4 kata
yakın bir artışı ifade eder. Bu da aslında son derece
önemlidir.
Değerli arkadaşlar, bu terör tazminatından kaç
kişi talep etti, kaç kişi yararlandı? Şu anda önümde bu
rakamlar yok ama arkadaşlarımız hazırlasınlar size iletelim.
5084ten yararlananlar
Rakamlar geldi bu arada, onu söyleyeyim:
5233 sayılı Kanun çerçevesinde 12 Ekim 2010 tarihi itibarıyla
toplam 1 milyar 809 milyon 934 bin 367 liralık bir ödeme
yapılmış yani yaklaşık 1,8 milyar lira. Ödenmeyi
bekleyen ise 325 milyon 915 bin 232 liralık bir borç bulunmaktadır.
Dolayısıyla o rakamları da vermiş olduk.
Şimdi, 5084ten yararlandıktan sonra diyelim ki yeni
teşvik sistemi geldi. Değerli arkadaşlar, tabii teşvik
sistemleri değişebilir ama bir yatırım, yeni
yatırım, bir teşvik sisteminden yararlanıyorsa tabii ikinci
bir teşvik sisteminden ancak bir tevsi yani ek bir yatırıma
geçerse yararlanabilir. Dolayısıyla hem önceki teşviklerden
yararlanıp hem sonra yeni teşvikler gelince bir de yenisinden
yararlanma yani şu anda uygulanmakta olan modelde böyle bir şey söz
konusu değildir.
Sosyal yardımlar her zaman daha rasyonel hâle getirilebilir.
Ama sosyal yardımlar hakikaten bir zarurettir. Yani Türkiyede biz
yoksulluğu azalttık ama bu tamamen ortadan kaldırıldı
anlamına gelmiyor, dolayısıyla
Geçenlerde ben bir
uluslararası gezimden gelirken şu dikkatimi çekti: İngilterede
kış aylarında yaklaşık -yanlış
hatırlamıyorsam rakamı- 24 bin tane yaşlı, emekli
soğuktan ölüyormuş.
Şimdi, bu ülkede eğer biz vatandaşımıza
ihtiyacı olması hasebiyle kömür vesaire gibi diğer
yardımlarda bulunuyorsak aslında bu doğru bir şeydir
değerli arkadaşlar, bunu yanlış görmemek lazım. Bunu
yapan
ALİM IŞIK (Kütahya) Doğal gazla ısınan
yere kömür verilmesi, yanlışlık orada!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Biz,
valilikler aracılığıyla yapıyoruz. Bunun bir siyasi
boyutu da söz konusu değildir.
Balıkesirde doğal afet zararları bir yıl
geçti
Ben hatırlıyorum, o dosyaları bana getirdiniz,
incelettim. Yalnız şöyle bir husus var: Şimdi, uzun bir süredir
beklemede olan, tartışmalı olan, Danıştay
tarafından da birtakım kararlar var. Henüz içinden çıkamadığımız,
geçmişe yönelik, bakın, geçmişe yönelik önemli ölçüde bu konuda
dosyalar var. Dolayısıyla bir tek ilin dosyalarını çözmek o
anlamda bir çözüm değil.
Şimdi, biz, hukuk müşavirliğimizle tekrar bu
süreçte görüştük. Tekrar bunu sıfırdan bir ele alıyoruz.
Nasıl çözebiliriz? Çünkü yeni bir kanun tasarısı yani daha
doğrusu Kanuni düzenleme gerekebilir. dediler ama acaba biz bu
belediyelerle oturup, hani aradan da uzun zaman geçmiş, anlaşarak bu
işi çözebilir miyiz? Doğrusu, ben, onu tercih ederim. Ama
dediğim gibi, bu konu gündemde olan bir konudur. Bu, bütçe meselesinden
çok hukuki bir meseledir.
BAŞKAN Sayın Bakanım, süremiz doldu. Bir de
maddeler arttığı için çalışmaya devam edeceğiz.
Onun için bu kadarla iktifa edelim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim?
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Benim bir maruzatım
vardı efendim, baktınız mı?
BAŞKAN Evet, baktım.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Nedir?
BAŞKAN Hiçbir sataşma yok efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Emin misiniz?
BAŞKAN Açık, işte burada, siz de okuyabilirsiniz,
hiçbir şey görmedim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Evet, 7nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8inci maddeyi okutuyorum:
Aktarma ve ekleme işlemleri
MADDE 8 (l) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile
özel bütçeli idarelerin bütçelerinin "Personel Giderleri" ile
"Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri"
tertiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin
"Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği ile
gerektiğinde "Yedek Ödenek" tertibine; diğer ekonomik
kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı
Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
sınırlamalara tabi olmaksızın Maliye
Bakanlığı bütçesinin "Yedek Ödenek" tertibine
aktarmaya,
b) Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti
yaptıracak olan kamu idaresinin isteği üzerine bütçesinden yıl
içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine, fonksiyonel
sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın
ödenek aktarmaya ve bu konuda gerekli işlemleri yapmaya,
c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için 2011
Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve
İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı yatırım
programında değişiklik yapılması halinde,
değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar
arası aktarmaya,
ç) Kamu idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu,
bütçe kanunlarının uygulanması ve kesin hesapların
hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe ve
muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri yapmaya,
Maliye Bakanı yetkilidir.
(2) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idareler, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde 20'sine kadar
kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu idarelerin yüzde
20'yi geçen diğer her türlü kurum içi aktarmalarını yapmaya
Maliye Bakanı yetkilidir. 2011 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak
2011 Yılı Yatırım Programına ek yatırım
cetvellerinde yer alan projeler arasında aktarma yapılması
halinde bu aktarmanın gerektirdiği tertipler arası ödenek
aktarması işlemleri 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin
üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi
olmaksızın bu fıkra hükümlerine göre yapılır. Söz
konusu işlemlerle sınırlı olmak üzere bu fıkrada yer
alan yüzde 20 oranı yüzde 100 olarak uygulanır.
(3) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, 13/12/1983
tarihli ve 180 sayılı Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname kapsamında Bayındırlık ve İskan
Bakanlığına yaptıracağı işlere ilişkin
ödeneklerini Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bütçesine
aktarmaya yetkilidir.
(4) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; cari
yıl içinde aralarında yapılan hizmetlerin bedellerini
karşılamak amacıyla varılacak mutabakat üzerine, bütçeleri
arasında karşılıklı aktarma yapmaya yetkilidir.
(5) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı;
bütçelerinde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi
gereken ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir hizmetin
diğer bir fonksiyon tarafından yürütülmesi halinde ilgili
ödeneği, fonksiyonlar arasında karşılıklı olarak aktarmaya
yetkilidir.
(6) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici
kurumların (B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar
üzerinde gerçekleşen gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde
belirtilen ödenekleştirilmeyen finansman karşılıklarını
ve gerçekleşen finansman fazlalarını, idare ve kurumların
bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine ödenek olarak eklemeye
Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde
kamu idareleri yetkilidir. Sermaye ödenekleri, 2011 Yılı
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair
Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla
ilişkilendirilir.
(7) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri arasındaki
kaynak transferleri ödenek aktarma suretiyle yapılır. Merkezi yönetim
bütçesi kapsamındaki idareler ve kurumlar arasındaki diğer
kaynak transferleri tahakkuk işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu
işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar, ilgili
kamu idaresince bir yandan (B) işaretli cetvellere gelir, diğer
yandan (A) işaretli cetvellere ödenek kaydedilir.
BAŞKAN Madde üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi
adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8inci madde üzerine
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bütçeyle ilgili, bütçenin yapısı,
işleyişiyle ilgili birçok değerlendirme yapıldı.
Aslında bütçeler, bütçe kapsamına temel gelir ve giderlerin
aktarılması gereken bir yapı. Ancak mevcut yapısıyla
birçok gelirin, devletin birçok gelirinin ve birçok giderinin yer
almadığı bir bütçenin tek başına
bakanlıkların mevcut ayrılan bütçesiyle, harcamalarla ve gelirle
değerlendirme yapmak çok anlamlı olmuyor. Ancak birçok arkadaş
çeşitli bakanlıkların bütçeleriyle ilgili değerlendirme
yaptı, ben de enerjiyle ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz enerji dünyada da
önemli, Türkiyede de yıllardır -geçmiş hükûmetler döneminde de-
bugüne kadar hep sorun olmuş. Enerjide sürekli, teorik anlamda,
dışa bağımlılıktan kurtulmak gerektiği, ülke
kaynaklarının sonuna kadar değerlendirilmesi gerektiği,
yenilenebilir kaynakların bir an önce kullanılması
gerektiği söylenmiş, ancak bugüne kadar bunlar sadece söylemde
kalmış, teorik olarak söylenip geçilmiş.
Tabii, AKP geçmiş hükûmetlerin dışa
bağımlı, kendi kaynaklarını çok değerlendirmeyen
enerji politikasını devralmış ama -bugün de hep bunu dile
getiriyor- nereden nereye getirmiş. Tabii bunu yaparken, önce, bütçesini
görüştüğümüz Sayın Devlet Bakanı Zafer
Çağlayanın bütçesi görüşülürken yaptığı
konuşmadan birkaç paragraf okuyup ondan sonra değerlendirme
yapacağım.
Sayın Zafer Çağlayanın yaptığı
konuşmadan paragraflar: Bizim yapmış olduğumuz
ithalatı ister beğenin, ister beğenmeyin, geçmişte
Türkiye'nin yapmış olduğu yanlış politikalardan
dolayı, enerji alanındaki hatalı politikalardan dolayı,
enerjiyi Türkiyeye getirip dışa karşı bağımlı
hâle getiren Hükûmetimiz öncesindeki yanlış politikadan dolayı
bugün Türkiye yapmış olduğu ithalatının yüzde 20sini
enerji ithalatı yapıyor. Aynen, hiçbir sözcüğünü
değiştirmeden okuyorum ve devam ediyor: Eğer bulunan petrol,
doğal gaz var da biz bilmiyorsak bilmiyorum. Ama biz 2008
yılında 48 milyar dolar enerji ithalatı yaptık. Ve yine
diyor ki: Yani bu konuda ne olur, yaparken biraz sayfa
karıştırın, biraz hesapları
karıştırın. Bunu muhalefet milletvekillerinin
konuşmasıyla ilgili söylüyor ve devam ediyor: Petrol
fiyatlarını biz belirlemiyoruz, biz tespit etmiyoruz ve aslında
bugün, enerji ithalatından utanılacak varsa Türkiyeye getirip
doğal gazdan dolayı elektrik enerjisine mahkûm edenler utansın.
Bizim utanacak bir şeyimiz yok bu konuda. diyor, tabii devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, tabii ki Türkiyede doğal gaz
ve petrolde dışarıya bağımlıyız ve yüzde
90ın üzerinde ithalattan elde ediliyor bu kaynaklar ancak doğal
gazın Türkiyeye getirilip çevrim santralleriyle elektriğe çevrilmesi
olayı yeni değil, AKP döneminde başlanmamış ama biz
rakamlara bir bakalım:
2002de doğal gazla çalışan çevrim santrallerinden
elde edilen elektrik oranı, toplam elektrik üretimi içinde yüzde 40,6.
Sekiz yıldır AKP iktidarda ve AKPnin belirlediği merkezî
yönetim bütçe kanunu tasarısı analizinde de belirttiği 2010 için
-20si- yüzde 48,5. Yani siz, doğal gaz çevrim santrallerinin elektrik
üretmesini, ithal edilip elektriğe çevrilmesini eleştireceksiniz,
yerden yere vuracaksınız, utanılması gerektiğini
söyleyeceksiniz ama sizin rakamlarınız da burada.
Eğer Sayın Zafer Çağlayan Utanmaları
gerekir. dediği sözcüğü, tabii ki ithalattan, ihracattan sorumlu bir
Bakan, eğer bu sözcükleri, bu Utanılması gerekir.
sözcüğünü daha önceki enerji bakanlarımız Sayın Hilmi Güler
ve şimdiki Bakanımız Taner Yıldızla ilgili söyleseydi
katılırdık, doğrudur. Yani siz ithalatın önemli bir
kısmını doğal gaz ve petrolden yapıyorsunuz, ithalat
rakamlarının büyük bir kısmını buraya veriyorsunuz.
Enerji konusunda kötü politikalarınızdan dolayı biz
ihracatımızdan elde ettiğimiz gelirin büyük
kısmını ithalata veriyoruz. Buna katılırdık ancak
Sayın Zafer Çağlayan bunu söylemiyor, daha önceki hükûmetlere
yüklüyor bunun hepsini. Peki, siz sekiz yıl ne yaptınız
Sayın Zafer Çağlayan veya sizin enerji bakanlarınız ne
yaptı? Rakamlar ortada. Siz yüzde 40,6 olan rakamı yüzde 48,5e
çıkarmışsınız.
Şimdi, merkezî yönetim bütçe kanunu
tasarısının analiziyle ilgili bir değerlendirme
yapacağım. Bu, Hükûmetin değerlendirmesi. Birincil enerji
arzı artmakla birlikte üretimin tüketimi karşılama oranında
bir gelişme gözlenmemektedir. 2008 yılında yüzde 28; 2009
yılında yüzde 29,5 olan üretimin tüketimi karşılama
oranının 2010 yılında yüzde 28,5 düzeyinde kalması
öngörülmektedir. diyor. Bu veriler, Türkiye'nin enerji piyasasında
dışa bağımlılığın yüzde 70lerde
olduğunu gösterir. Enerji tüketiminde en büyük pay doğal gaz
kaynaklarına aittir. Tüketilen doğal gazın önceki üç senede
olduğu gibi 2010 yılında da yaklaşık
yarısının elektrik üretiminde kullanılacağı ve
doğal gaz kullanımının 2010 yılındaki sektörel
dağılımının da yüzde 52 elektrik, yüzde 27 sanayi,
yüzde 20 konut ve yüzde 1 de diğerleri olacak gerçeği görülmektedir.
diyor. Bunu söyleyen Hükûmetin kendisi ve Hükûmetin Bakanı, Devlet
Bakanı Sayın Zafer Çağlayan çıkıp diğer
hükûmetlerle ilgili Utanmaları gerekir. diyor. Elbette enerji
politikasında bugüne kadar AKP öncesi hükûmetler de yanlış
politikalar izlediler. En büyük vurgunlar, soygunlar, rant sağlamalar
orada oldu, sekiz yıllık AKP İktidarında da en büyük
hırsızlıklar enerjide oluyor, en büyük vurgunlar, en büyük
kayırmacılıklar enerjide oluyor değerli arkadaşlar.
ALİ KOYUNCU (Bursa) Söyle o zaman nerede olduğunu!
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) Evet, bunu söylüyorum.
Siz dışarıdan doğal gazı, dışarıdan
petrolü getirip çevrim santrallerinde elektriğe çevirip vatandaşa
veriyorsunuz. Türkiye'nin kaynaklarını işletmekle ilgili de
burada bir teklif var, kanun teklifi. Teklif Sayın Soner Aksoy
tarafından verilmiş. Sanayi, Ticaret ve Enerji Komisyonu
Başkanımız. Verdiği tarih 14/11/2008. İki
yıldır bunu beklettiniz, ondan sonra da Meclise getirdiniz, tekrar bu
teklifi geri aldınız.
Peki, siz bu değerlendirmeyi yaptığınız
zaman, değerlendirmede de Ülke kaynaklarının, yenilenebilir
enerjinin yoğun bir şekilde dikkate alınması ve üretime
sokulması gerekir. diyorsunuz, ama ne bütçede ne planlamanızda bu
yok. Bütçeye de, planlamanıza da koyduğunuz, yine, bugüne kadar
diğer hükûmetlerin de sürdürdüğü, sekiz yıldır da sizin
sürdürdüğünüz politikaları devam ettirmektir.
Evet, bu devam ettiği sürece ülke kaynaklarının önemli
bir kısmı enerji ithalatına gidecektir. Onun için bir an önce
yenilenebilir enerji kaynaklarının ve ülke kaynaklarının
enerjide üretime sokulması gerekir diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim efendim.
MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) Sayın Başkan,
Sayın Hatip
BAŞKAN Evet, Sayın Güler, buyurun.
ALİ KOYUNCU (Bursa) Rüzgâr güllerini görmedin mi?
BAŞKAN Sayın Koyuncu, arkadaşlar, herkes
kendisiyle ilgili olanlarda konuşsun lütfen. İstirham ediyorum
Sayın Hatip konuşması sırasında, yüzde
40la çevrim santrallerindeki enerji üretiminin, daha doğrusu elektrik
üretiminin alındığını, daha sonra yüzde 48e
çıktığını söyledi. Sizin isminizden ve Sayın
Taner Yıldızın isminden bahsetti. İki dakika süre vereceğim.
Husus neyse onu açıklarsınız siz, aykırı olan konu.
Buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Ordu Milletvekili Mehmet Hilmi
Gülerin, Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın,
yanıltıcı bilgi vermesine ilişkin açıklaması
MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Böyle, yüce Mecliste birtakım yanıltıcı
bilgilerin verilmesine gönlüm razı olmadı. Sayın Hatip, ismimden
de bahsederek bazı doğru olmayan ifadeleri kullandılar.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Adından bahsetmem
konuşması için yeterli mi Sayın Başkan?
MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) Yüce milletimizin ve
sizlerin bu doğruları en azından tekrar hatırlamasında
yarar olur diye düşündüm, onun için söz aldım. Aslında, normal
olarak benim tarzım değil ama
BAŞKAN Sayın Bakanım, seri olursanız
Çünkü,
iki dakikalılık süreniz var.
MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) Dönemimizde yerli
kaynaklara ve yenilenebilir enerjiye son derece önem verilmiştir. Kömürde
rezervleri 2 katına çıkardık ve bunu sadece enerjide
kullanmadık, fakir fukaraya da dağıtarak onların soğuk
kış günlerinde üşümemesini sağladık; bu bir.
İkinci bir nokta, rüzgâr haritalarını, güneş
haritalarını, jeotermal kaynakların haritalarını
çıkararak, bunları fiilen devreye soktuk. Geldiğimizde 17
megavat rüzgâr enerjisi üreten türbinimiz vardı, bu 1.500e
çıktı, potansiyel ise 40 bin megavat.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Ben Sayın Zafer
Çağlayanın sözlerini okudum.
MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) Onun
dışında, güneşle ilgili güneş haritası
çıktı. Burada da 54 bin megavatlık bir potansiyel var.
Jeotermal ilk defa büyük ölçüde kullanılmaya
başladı ve aynı zamanda seracılıkta büyük
atılımlar sağlandı yani OSBler yerine yeni organize sera
bölgeleri çıktı, bunlar devreye girdiler.
Hidrojen enerjisinin ilk defa Türkiyede merkezini kurduk, bunlar
çalışmalarını yapıyorlar.
Borla ilgili çalışmalarda, sodyum bor hidrürü üreterek
hidrojene geçişi sağlayacak duruma getirdik.
Tabii, arkadaşımız bunları görmeyebilir ama en
azından bundan sonra, benim bu açıklamamdan sonra bu hataları
yapmayacağını ümit ediyorum çünkü biz bunu bütün Türkiye için
yaptık. Özellikle Güneydoğudaki HESlerin devreye girişi
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Ben sizin Hükûmetinizin
yayımladığı rakamları okudum, başka bir şey
okumadım ki.
MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) 1.600 tane proje devreye
girdi ki, 6 Keban Barajı yapar bu. Tabii, burada belki Ilısu
konusunda belki işin ideolojik boyutlarında bunlar
değerlendirilebilir. Bunu da anlayışla karşılıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum
efendim.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 8inci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade
etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, merkezî yönetim bütçesinin kurumlara ilişkin
görüşmelerini tamamladık, bütçenin maddeleri üzerinde
görüşüyoruz. Görüştüğümüz maddenin başlığı
Aktarma ve Ekleme İşlemleri Doğrudur diyelim, demek de mümkün
değil de maddeyle ne yapıyoruz? Bu maddenin birinci
fıkrasının (a) bendine göre, personel ve sosyal güvenlik primi
giderleri dışındaki diğer ekonomik kodlara ilişkin
tertiplerde yer alan ödeneklerin 5018 sayılı Kanunun 21inci
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi
olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin yedek ödenek
tertibine aktarılabilmesi hususunda Maliye Bakanına yetki veriyoruz.
Bu, dikkatle incelenirse; bütün idare bütçelerinde yer alan
ödeneklerin Maliye Bakanınca yedek ödeneğe aktarılabilmesi
anlaşılıyor. Bu yetki, Meclisin bütçe hakkının
gasbı anlamına gelir. Böyle bir yetkiyi alacaksan bütçeye ne gerek
var?
Aynı şekilde, maddenin diğer bölümlerinde de 5018
sayılı Kanunun 21inci maddesine tabi olmaksızın.
denilmek suretiyle, 5018 sayılı Kanun ile aktarmalara getirilen
sınırlamalar ortadan kaldırılmaktadır.
Madem böyle bir ihtiyaç var, 5018 sayılı Kanunun
21inci maddesini yeniden gözden geçirin. Bütçe kanunu ile 5018
sayılı Kanunu deliyorsunuz. Kendi yaptığınız
kanuna uymuyorsunuz.
Şimdi Daha önceleri de aktarma ve ekleme işlemleri
yapılıyordu. Buraya getirip şeffaf bir şekilde ortaya
koyuyoruz. diyebilirsiniz ama bu hiç inandırıcı olmaz. Hem 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi Kanununu çıkaracaksınız, bu
Parlamentodan geçireceksiniz, ondan sonra bu Parlamentoya gelip Ben bunu
askıya alıyorum, uygulamayacağım. diyeceksiniz. Bu olmaz.
Olursa bu kamuoyunun önünde güvenilirliğiniz kalır mı? Kalmaz.
İnandırıcılığınız olur mu? Olmaz. Hadi
sizi bir tarafa bırakalım, bu konuda bırakmamız mümkün
değil ama, size, Türkiye Cumhuriyetinin Hükûmetine, Türkiye
Cumhuriyetinin hele hele Maliye Bakanına böyle bir şeyi
yakıştırmak olmaz.
Böyle uygulamalara neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Bunun üzerinde
duralım, daha doğrusu ben durmak istiyorum.
İlk husus: Bürokrasi size hiç güvenmiyor. Yarın herhangi
bir zaruret hâlinde bu çoğunluğunuzla, gerekmesi hâlinde, aktarma ve
ekleme işlemlerinizi bu Parlamentoda yapamayacağınıza
inanıyor, elinin altında sağlam bir garanti istiyor. Kanun
teklifi veya kanun tasarısı gelirse bu çoğunluğunuz ile
bile bunu kanun hâline getirip uygulayamayacağınızı dikkate
alarak tasarıyı ve bu maddeyi koyuyor. Zaten Bakanlar Kurulu ve
Yüksek Planlama Kurulunda sizler bunları detaylı
tartışmıyorsunuz. Tartışmış olsanız,
bunlar buraya böyle gelmez. Müzakere de etmiyorsunuz, etmediğiniz için de
bürokrasi bunu buluyor, yazıyor, sizin önünüze koyuyor, siz de buraya
getiriyorsunuz.
Diğer bir ihtimal: Bürokrasi sizin gidip gelmeyeceğinize
inanıyor. Bu nedenle Seçimlere kadar işlerimizi rahat götürelim,
ülkeyi sıkıntıya sokmayalım, daha sonra da bunlar gitti mi
gelen olur da Bu iş olmaz. derse sıkıntı olmasın.
diyor.
Üçüncü ihtimal: Siz bunları iyi takip edemiyorsunuz, onun
için böyle geçiyor. Bunu neden söylüyorsunuz? diyeceksiniz, anlatayım:
Takip etmiş olsanız bu işe engel olursunuz. İlk Maliye
Bakanı olduğunuzda, Sayın Bakan, Bir daha böyle torba
tasarı gelmeyecek. dediniz. Hatta Gelen tasarının
hesabını, ne getirip ne götüreceğini, hesabını
vereceğim. dediniz. Akabindeki tasarıda bunu da yaptınız;
söz verdiniz, hakikaten yaptınız. Ancak ondan sonraki
tasarılarda duvardan ses var, sizden ses yok. Neden? AKPnin iş yükü
altında ezildiniz, ses çıkaramıyorsunuz. O zaman siz de
inanmadınız, şimdi de inanmıyorsunuz ama çaresiz
kaldınız, mecburen böyle yola gidiyorsunuz. Hesabı kitabı
bir tarafa bırakın, bu konudaki soru ve talepleri bile
duymazlıktan geliyorsunuz. Vurdumduymaz diyemeyeceğim,
vurdumduyarlı da duymaz oluyorsunuz. Sıkıntı burada.
Şu anda, yukarıda, Komisyonda bunun benzer bir
örneğini yaşıyoruz. Öyle torba tasarılar geliyor ki
kamuoyunda 20 madde diye ilan ediliyor, 120 madde olarak geliyor. Şimdi,
Sayın Bakanım, Parlamentoda bu kadar sayısal gücü olan bir Hükûmetin
memleketin bütün dertlerini sekiz sene biriktirip 120 madde olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisine giderayak sunması, en az yüz yirmi tane problemin
var olması demektir. Siz de biliyorsunuz, yukarıdaki
tasarının her bir maddesinde en az üç beş tane problemli iş
var. Demek ki, şu kısa sürede biriktirdiğiniz problemli iş
miktarı beş yüzü aşıyor. Bunu nereden biliyorsunuz?
diyeceksiniz, vatandaşın bize olan taleplerinden de biliyoruz. Basın
mensupları bile 1inci maddesi kaç gün sürecek?, Kapsamı bu kadar
sürerse uygulaması ne olacak? diye şakalaşmaya
başlayıp Komisyonun önünü terk ettiler, ilgileri azaldı.
Bir diğer husus: Vatandaşın problemi o kadar
çoğalmış ki, o kadar talep geliyor ki ya bu ülkede olandan
bitenden haberiniz yok ya da vatandaş gerçekten problemli, problemli
değilse eğlence olsun diye geliyor. Tabii ki doğrusu bu
değil; vatandaşın problemi var, eğlence olsun diye niye
gelsin?
Şimdi, bakın Sayın Bakan, vatandaş bütün
gruplara mensup milletvekillerini ziyaret ediyor Komisyonda. Yukarıda,
Komisyon Başkanının odası, koridorlar, milletvekili
odaları, hem iktidara mensup hem muhalefete mensup milletvekillerinin
odaları dolup dolup taşıyor, problemlerle, dertlerle.
Vatandaş geliyor bize diyor ki: Vekilim, vallahi şunda bize bir omuz
verin, benim de şu borcum şu işin içine girsin, şu derdim
çözülsün. Bir önerge veriverin de benim şu işim hallolsun. Biz de:
Uygunsa olur ama bizim verdiğimiz önergeyi iktidar partisi istemedikten
sonra sayısal çoğunluk olarak bizim oradan geçirmemiz mümkün
değil ki çünkü çoğunluk onlarda. diyoruz. Gerçeği de bu. Fakat
işin aslı bu olmasına rağmen, gerisinde temel bir
doğru daha var. O nedir? Artık, sorunlar o kadar arttı ki
iktidar bunları çözmekten acizleşti. Buna ilave olarak parti
merkezinden veya Sayın Başbakandan -talimat diyemem, yüce Meclise
yakışmaz- görüş geliyor ve bu nedenle iktidar partisine mensup
arkadaşlar veya Hükûmet tasarıya bir şey koymaktan imtina
ediyor, çekiniyor. İktidar milletvekillerinin yaşadığı
zorluklar var. Ne oluyor, nasıl oluyor? İktidar milletvekilleri
önergelere koridorlarda imza ikmali yapıyorlar, uçakların yakıt
ikmali yaptığı gibi havada. Bunun sonucunda ne oluyor? Bazen
önergeyi hazırlayanlar -her kim ise itham etmek istemiyorum- o önergede
bir şey, bir kelime, bir ifade değiştirmek istiyor ve eliyle
düzeltiyor, getiriyor oraya koyuyor. O önerge okunurken, önergeye imza koyan
iktidar partisine mensup milletvekili arkadaş isyan ediyor Bu kadar da
değil canım! diyor.
Şimdi, bundan ne vatandaş memnun ne Hükûmet olarak siz
memnunsunuz ne buradaki milletvekilleri memnun iktidar ve muhalefete mensup.
Ondan sonra da şöyle diyoruz: AKP İktidarı fevkalade iyi
götürdü. Vatandaş krediye -biraz önce bahsettiniz- müracaat edemiyor,
vergi borcundan, SSK borcundan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Devamla)
müracaat edemiyor. Bunları
dikkate almamız lazım.
BAŞKAN Sayın Ayhan, teşekkür ederim.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bütçenin hayırlı olması dileğiyle yüce Parlamentoya
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Bolu Milletvekili Yüksel
Coşkunyürek, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Bolu) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçesinin 8inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede, yıl içerisinde meydana gelecek gelişmelerin
zorunlu kıldığı durumlarda bütçe ödenekleri arasında
aktarma yapılmasına ilişkin esaslar yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı bütçesi AK PARTİ İktidarının
hazırlamış olduğu dokuzuncu bütçedir. Daha önceki sekiz
bütçemizde olduğu gibi 2011 yılı bütçesi de, bir hedefin, bir
iradenin, bir gayretin yansımasıdır. Hedef, ülkemizi layık
olduğu yere taşımak, milletimizin hak ettiği hizmetleri
ayağına götürmektir. 2011 yılı bütçesi de, diğer
bütçelerimizde olduğu gibi, ülkemizin mali disiplinini, ekonomik istikrarını
temel alan, sosyal yönü güçlü olan, ülke ve dünya gerçekleriyle örtüşen
bir bütçe olma özelliğini taşımaktadır.
Bugün dünyanın 17nci büyük ekonomisi olan Türkiye bir
krizler ülkesi değil, huzur ve istikrar ülkesidir. Türkiye bugün bir
demokratik istikrar adası olarak sadece siyasi gücüyle değil,
gelişen, büyüyen ekonomik imkânlarıyla da dünyadaki en önemli cazibe
merkezlerinden birisi olmuştur. Düne kadar başarı grafiklerini,
gelişmişlik seviyelerini imrenerek izlediğimiz ülkeler hasta
adam konumuna gelmiş, krizle boğuşurken, ülkemiz bugün dimdik
ayaktadır. Bir büyük küresel felaket karşısında bile
sendelemeden, tökezlemeden güçlenen ülkemizin bu başarısından
ülkesini seven herkes gurur duymalıdır.
Evet, ekonomik krizden Türkiye için bir çöküş bekleyenler
mahcup olmuştur. Ekonomik krizin siyasi iktidarı bozmasını
bekleyenler hayal kırıklığına
uğramıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ hükûmetleri döneminde uygulanan ekonomik politikalarla
halkımızın yaşam kalitesi artmış,
sağlık, eğitim, konut, kentsel dönüşüm, sosyal yardımlar,
ulaştırma, yeni üniversiteler gibi birçok alanda reform
niteliğinde adımlar atılmıştır.
Bölgesel kalkınmayı desteklemek amacıyla
kalkınma ajansları kurulmuş, GAP, DAP, KOP gibi önemli projeler
hazırlanmış ve hızlandırılmıştır.
Kırsal alanda altyapının geliştirilmesi, kalite
ve standartların yükseltilmesi için KÖYDES gibi, BELDES gibi önemli
projeler programa geçirilmiş ve uygulamaya devam edilmektedir.
Avrupa Birliği ile tam müzakere çalışmaları
başlatılmış, Avrupa Birliği müktesebatına uyum
noktasında somut ilerlemeler sağlanmıştır.
Ekonomik ve sosyal alanlarda uluslararası iş
birliklerini artıracak ve yeni pazarlara ulaşmaya imkân verecek
onurlu dış politika açılımları
gerçekleştirilmiştir.
AK PARTİ İktidarıyla sağlanan güven ve huzur
ortamı ve ekonomik istikrarla ülkemizde binlerce hizmet
gerçekleştirilmiştir.
Bu hizmetlerden Bolumuzda yapılanlardan sadece birkaç
tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
On dört yılda 16 bakan ve birçok hükûmet eskiten Bolu
Dağı Tüneli İktidarımızda üç yılda
tamamlanmış ve hizmete girmiştir.
İlimizi çevre illere bağlayan 93 kilometre duble yok
sıcak asfaltla kaplanarak bitirilmiş, elli yıl önce yapılan
ilçe yollarımızın tamamında iyileştirme ve
standartlarını yükseltme çalışmaları
başlatılmış ve yapımları devam ediyor.
Karayollarının ilimizdeki toplam yatırım
tutarı 1 milyar 487 milyon Türk lirasıdır.
Tüm ilçelerimizde toplu konut uygulamaları
başlatılmış, 3.904 adet konut yapımı
gerçekleştirilmiştir. Bu yatırımların toplam
tutarı 260 milyon TLdir.
KÖYDES kapsamında 60 milyon TL kaynak
aktarılmış ve cumhuriyet tarihimizden 2003e kadar
yapılandan daha fazla yol yapılmıştır.
Eğitimde dört yüzü aşan derslik ve 2.100 kişilik
yurt yapımı gerçekleştirilmiştir.
Sağlıkta dört yeni branş hastanesi Bolumuza
kazandırılmıştır.
İlimiz merkezi doğal gaza kavuşmuş ve Gerede
ilçemiz de 2011 yılında kavuşacaktır.
Tarihî eserlere sahip çıkılmıştır.
AK PARTİ İktidarı doğru ekonomik
politikaları üretmeseydi bu yatırımlar gerçekleşmezdi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkeyi sevmek
demek, millete şirin gözükmek için boş vaatler vermek değildir.
Ülkeyi sevmek demek, milletin millî duygularını kullanarak hamaset
yapmak değildir. Ülkeyi sevmek, ülkenin geleceğini, milletin
geleceğini kendi çıkarları ve parti çıkarları üstünde
tutmak ve popülizm yapmadan, oy ve gelecek kaygısına düşmeden,
milletle, tarihle ve millî değerlerle bütünleşerek ülkeyi
kalkındırmak demektir. Kişi başına millî geliri 3.492
dolardan alıp 10.444 dolara çıkarmak demektir. Ülkesini sevmek demek,
ekonomik göstergeler bakımından dibe vurmuş Türkiye'yi
İsveçin ardından Avrupanın en hızlı büyüyen
ekonomisi yapmaktır. Birleşmiş Milletlerde yüz elli bir ülkenin
oyunu alarak mazlumların sesi olmaktır. Ülkesini, söz dinleyen
değil, sözü dinlenen ülke yapmaktır. 2011 yılı bütçesi de
önceki bütçelerde olduğu gibi güçlü Türkiye vizyonu ile uyum içindedir.
2011 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Başka söz talebi yoktur.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Orhan
AHMET ORHAN (Manisa) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Hükûmetinizin uyguladığı yanlış
politikalar sonucunda 2007-2008 yıllarında süt fiyatlarının
30 kuruşa düşmesi sonucunda resmî rakamlara göre 400 bin, gayriresmî
rakamlara göre de 850 bine ulaşan damızlık büyükbaş hayvan
kesilmiş ve bunun sonucunda da ülkemizde et ve et ürünleri
fiyatlarında ciddi artışlar olmuş ve enflasyona da olumsuz
etkileri görülmüştür. Gerçi, biraz önce değerli bir hatip burada 70
trilyonluk bir bütçeden bahsetti Trakyayla ilgili. Tahmin ederim, etkili olsun
diye eski lirayla söyledi. Bu, 10 bin baş hayvan bile etmez. Türkiye'nin
850 bin büyükbaş hayvan eksiğini gidermeye bu bütçeler yetmez.
Ancak vatandaşımızın merak ettiği bir
şey var: Sıfır faiz uygulaması 2011 yılında da
devam edecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çalış
HASAN ÇALIŞ (Karaman) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım, bölgemizde özellikle damlama yöntemiyle
sulama yapmak isteyen çiftçilerimiz düşük faizli kredi
kullanmışlar ancak belirli bir taksit ödedikten sonra taksitlerde
aksama oluyor ve ondan sonra faiz uygulaması kredinin ilk ayından
itibaren yüzde 16,5 gibi katlayarak devam ediyor. Buna bir kolaylık
getirilebilir mi? diyor çiftçilerimiz, bunu soruyorlar, bir.
Bir diğer husus da: Düşük faizli hayvancılık
kredilerinde vatandaş gerçekten krediye ulaşamıyor.
Şehirden apartman dairesi istiyorlar, memur kefil istiyorlar, ortaya
koyulan şartları inanın ki, mükelleflerin karşılama
şansı yok yani. Bunu bir gözden geçirme imkânı var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Tokat ilinde geçtiğimiz nisan, mayıs, haziran
aylarında başta dolu olmak üzere çeşitli afetler meydana geldi.
Afet tespit komisyonlarının tespitleri yapmış olmasına
rağmen hâlâ henüz afetle ilgili bir yardım
yapılmamıştır. Bu yardımlar ne zaman
yapılacaktır? Birinci soru.
İkinci sorum: Yine Tokat ilinde olduğu gibi Türkiyenin
çeşitli yerlerinde de vardır, 2 binin altındaki belediyeler
mahkeme kararıyla 2009 seçimlerine girdiler ve kazandılar. Acaba bu
belediyeler önümüzdeki seçimlere girecekler mi, kapanacak mı? Bu konuda
bilgi almak istiyoruz.
Üçüncü soru olarak da: Belediyelerimiz yoğun bir borç batağı
içerisindedir. Belediye Başkanları devamlı arıyorlar, acaba
yeni kaynaklar verilebilir mi, borçlarla ilgili yeni bir yapılanma
yapılabilir mi diye soruyorlar. Bu konuda bilgi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, 2002 ve 2010 yıllarında benzin ve
mazottan alınan ÖTV miktarları ve oranları nedir?
İkincisi, 2011 yılında kamuya alınması
planlanan üniversite mezunlarının sayısı ne kadardır?
Bunların içerisinde mühendislik mesleğine sahip olanların
oranı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakanım, 2011
yılı bütçesi daha yürürlüğe girmeden Hükûmetin
artırdığı Kaynak Kullanım Destekleme Fonunun mevcut
açılmış olan kredilere uygulanması Anayasaya uygun mudur?
Diğeri: İktidara geldiğinizde kamudaki
taşıt sayısı neydi, sekiz yılın sonunda şu
anda kamudaki taşıt sayısı nedir? Yaş ortalaması
kaç idi, şu anda kaça düşmüştür?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakanım, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Bu sıfır faiz kredi uygulaması tabii ki gerçekten
çok başarılı oldu ve büyük bir taleple
karşılandı. Yanlış hatırlamıyorsam, şu
ana kadar tahsis edilen miktar da 1 milyar lirayı aştı yani eski
parayla 1 katrilyonu. Çünkü yedi yıl, iki yılı ödemesiz,
sıfır faizli, hakikaten çok önemli bir imkân. 2011 yılına
ilişkin, uzatılır mı uzatılmaz mı hususu,
doğrusu sadece benim kararıma bağlı olan bir husus
değildir, dolayısıyla bir Hükûmet kararı olacaktır ama
bu kadar başarılı bir projenin, bu kadar talep toplayan bir
projenin tabii ki bir planlama çerçevesinde devam ettirilmesini ben o anlamda
desteklerim Maliye Bakanı olarak.
Damlama sulama için kredi alanların sıkıntıya
düştüklerini ve bunlar için bir kolaylık getirilip
getirilemeyeceğini sordunuz; krediye ulaşımda sorun
yaşadıklarını söylediniz. Yine benim bildiğim
kadarıyla, bunu Ziraat Bankası veriyordu, bildiğim
kadarıyla sıfır faizle veriyordu yani faiz anlamında bir
sıkıntının olmaması lazım bildiğim kadarıyla.
Sadece herhâlde anapara geri ödemelerinde mi bir sıkıntı
yaşanıyor onu bilmiyorum. Tabii, bu yapılandırma
çerçevesinde bu yok bildiğim kadarıyla; çünkü bunun doğrudan
doğruya faiz yükü de yok, anaparanın tabii ki geri ödenmesini
bekleriz.
Tokatta dolu yani bir afet yaşandı diyorsunuz. Afette
Tarım Bakanıyla ilişkili bir zarar mı söz konusu,
onların mı karşılanması
REŞAT DOĞRU (Tokat) Evet, tabii olmuş ama para
ödenmemiş.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Yani
şöyle, ben son bir iki yıllık deneyimden söyleyeyim: Tarım
Bakanlığımız bu tür durumlarda Bakanlar Kuruluna bir karar
getiriyor, biz çıkartıyoruz ve gerekli kaynağı da
aktarıyoruz. O kapsamda ele alınmadıysa bilemiyorum.
Tabii ki nüfusu 2 binin altında olan belediyelerimizin
sıkıntıda olduğunu biliyorum. Bu
sıkıntıları aşmak için iki tane temel çözüm ürettik.
Bir tanesi, 2011 yılı bütçesine BELDES yani bu belediyelerin de
yararlanacağı çerçevede 400 milyon lira bir kaynak koyduk. Bu,
tamamen altyapı -yani sulamadır, vesairedir- projeleri için
konmuş bir kaynaktır, bütün belediyelerimiz o çerçevede
yararlanabileceklerdir, özellikle beldeler.
İkinci husus da şu: Nüfusu 2 binin altında olan
belediyelerimizin çoğununun sıkıntısı, maaş
ödemekten hizmet üretemiyorlar. Şimdi, biz de diyoruz ki: Norm kadro
fazlası veya ihtiyaç fazlası çalışanlarını biz
kamuya alırız belli şartlar altında. Böylece onlara daha
fazla hizmet üretme imkânı sağlarız. Nitekim, buna ilişkin
madde, şu anda, işte az önce üzerinde yorum yapılan torba
tasarısı içerisindedir. Yani torba tabii ki aslında benim de
çok tercih etmediğim bir yöntem ama şu bir gerçek: Birçok problemin
çözülmesine katkıda bulunabiliyor. Bakın, şu çözümlerden bir
tanesi orada.
ÖTVye ilişkin
Değerli arkadaşlar, ÖTV oranı
benzinde 2002 yılında yüzde 55ti, 2010 yılında yüzde 49,5;
mazotta 2002 yılında yüzde 44,6ydı, 2010 yılında ÖTV
oranı yüzde 39,8. Maktu miktarları arkadaşlar herhâlde
getiremediler, getirirlerse bakarım, sizlerle paylaşırım.
Değerli arkadaşlar, kamuya ne kadar üniversite mezunu
alacağız, onu bir çalışmamız lazım. Zaten şu
son dönemde aldıklarımızın hepsi KPSSyle
alınıyor, üniversite mezunları arasından
alınıyor.
Değerli arkadaşlar, KKDF şöyle: Şimdi,
yanlış hatırlamıyorsam, 2009 yılında kriz
nedeniyle yüzde 15ten yüzde 10a indirirken, yine o dönemde de aynı
uygulama yapılmış; yani indirilirken vatandaşa geri kalan
kredi taksitleri üzerine yansıtılmış. Şimdi, KKDF
nedir? Neyin üzerinden alınıyor? Kredinin faizi üzerinden
alınıyor, kredi üzerinden alınmıyor. Yani eskiden yüzde
15ti, krizde biz vatandaşımıza yardımcı olalım
diye yüzde 10a indirdik. Şimdi, kriz bitti. Biz bunu cari
açığı azaltmak amacıyla, kredileri sınırlamak
amacıyla tekrar yüzde 15e çıkarttık. İndirirken hangi
uygulamayı yaptıysak çıkartırken aynı o uygulamayı
yaptık. Tartışılan bir konu ama indirirken nasıl
yaptıysak çıkartırken aynı uygulamayı
yapmışız.
Sayın Başkan, zamanım varsa önceden sorulan bir
soruya cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Bir dakikanız var.
Buyurun efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Adanayla ilgili birkaç soru geldi.
Şimdi, Adana Organize Sanayi Bölgesinden aslında çok
olumlu sinyaller alıyoruz. Mesela, bu yıl geçen seneye göre elektrik
tüketiminde yüzde 38lik bir artış var. Bakın, şehirden
bahsetmiyorum, Adana Organize Sanayi Bölgesinden bahsediyorum. Doğal gaz
tüketiminde de, kullanımında da yüzde 30luk bir artış var.
Aslında, bütün bu sinyaller Adanada da çok ciddi bir şekilde yeni
bir heyecanın, yeni bir canlanmanın
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Bakan, Güney Sanayi gitti,
Tekel gitti
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Gerçekten, rakamlar bunu söylüyor.
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Bakan, Adana Organize Sanayi
Bölgesini birlikte ziyaret edelim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) O
nedenle, Adanada da bir gelişme var, bir kalkınma var, eminim, bu
hızla devam ederse işsizlik sorunu da önemli ölçüde
azaltılacaktır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9uncu maddeyi okutuyorum:
Geçici hizmet karşılığı yapılacak
ödemeler
MADDE 9 (1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II)
sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri;
a) Arızi nitelikteki işleriyle sınırlı
kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle
hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak
kişilere yapılacak ödemeleri,
b) İlgili mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı
hizmet satın alınan kişilere yapılacak ödemeleri,
c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim
Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde
meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak ödemeleri,
ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 4 üncü maddesinin (c) fıkrası gereğince
çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri,
bütçelerinin (01.4) ekonomik kodunda yer alan ödenekleri
aşmayacak şekilde yaparlar. Söz konusu ekonomik kodu içeren
tertiplere ödenek eklenemez, bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik
kodu içeren tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar ile bu Kanunun 8 inci
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında
yapılan aktarmalar hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama
yapılamaz. Ancak, özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş
akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C)
fıkrası hükmü çerçevesinde 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve
(II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinde istihdam edilecek
personel için gerekli olan tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye
Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
9uncu maddeyle ilgili söz aldım. Burada (I) ve (II) cetvelde
yer alan kamu idarelerinin geçici hizmet karşılığı
yapacakları ödemelerin niteliğini anlatan bir madde bu fakat
hayatın içinde, bu anlaşılmaz kavramlarla anlatılan bu
maddeyi, bütçenin bu maddesini hepimiz yaşadık, gördük. Aslında
çok uzağa gitmeye de gerek yok. Şimdi, TÜİKin bir zamanlar
anketörleri vardı. Bu anketörler bir ay, iki ay
çalışırdı. Onlar için çıkardığı bir
düzenleme, geçici ve süreli. Daha sonra hayatımıza, Türkiye'nin
siyasi literatürüne 4/C olarak işlendi. Yani şu an biz Meclis Genel
Kurulunda çalışırken bizim için ayakta bekleyen, gece on ikilere
kadar bekleyen, koridorda bizimle beraber mesai eden, Bütçe Komisyonundan
geliyorum, orada bizimle mesai eden Meclisin çalışanları,
onların hepsi de 4/C kapsamında. Şimdi, bu geçici süreli,
kısa süreli ödenek denince gerçekten insan düşünüyor. Bir ay
deniliyor, çizilen sınır bir ay. Ben sordum bizim Bütçe Komisyonunda
bizimle beraber gece on ikilere, birlere kadar çalışan personele, tam
on beş yıldır çalışan geçici süreli var. On beş
yıl arkadaşlar, gözlerimizin önünde, Meclisin içinde personel
çalışıyor. E, şimdi, biz burada ödeneklerle ilgili
düzenleme yapacağız, bütçe de buna bir sınır koyacak ve
ondan sonra da Tamam, bütçeyi yaptık. diyeceğiz.
Tabii, bu değil yalnız. Özelleştirme
uygulamaları nedeniyle yaşanan dramlar var. Özelleştiriyorsunuz
fabrikaları, tütün fabrikalarını, Tekel işçilerini
sokağa atıyorsunuz, sonra da onlar da 4/Cli oluyorlar. Daha önce bir
statüleri var, çalışıyorlar, o kâr eden bütün kurumları
satıyorsunuz, işçilerini sokağa atıyorsunuz, sonra da
4/Cli yapıyorsunuz. Sonra da kitabına uydurmak için ayda bir
dönüşümlü veya belli aralıklarla da sözleşme yeniliyorsunuz,
işe giriş-çıkış yaptırıyorsunuz. Şimdi,
bu ahlaki midir? Hangi iş ahlakında, hangi gelişmiş ülkede,
hangi insan haklarının olduğu ülkede işçisine, emekçisine
bunca zulüm reva görülür, söyler misiniz?
Şimdi, bu 4/Cli olacak olan Tekel işçilerinin Ankara
soğuklarında yaşadıkları dramlar Avrupa
Birliğinin raporlarına girdi, kitap oldu, film oldu, yerel seçimlerde
bütün siyaset meydanlarında konuşuldu; bırakın onu,
referandumlarda konuşuldu ama döndük dolaştık geldik, aynı
noktadayız. Şimdi, tekrar bu maddeyi oylayacağız, eller
kalkacak, çoğunluk Bu yanlışa devam. diyecek.
Evet, şimdi, bazı kurumlarımız vardır,
meslek eğitimi için dışarı gidiyor bir
aylığına, iki aylığına, ben bunu anlarım
veya bir anketör tutarsınız, bir aylığına, iki
aylığına çalışır, onun sınırlı bir
harcama kalemini de verebilirsiniz, geçici çalışmadır bunun
adı ama kardeşim, Allah aşkına, burada, on sekiz
yıldır Mecliste milletvekilliği yapan var. Ali Er nerede?
Bakıyorum, AK PARTİ sıralarında, Ali Er gibi, Cemil Çiçek
gibi birçok arkadaş var burada. Her gün o 4/Clilerle
karşılaşıyorsunuz, her gün onların çayını
içiyorsunuz ama
Çayını içmekle kalmıyorsunuz. Bakın,
4/Clinin çayını içiyorsunuz, o 4/Clinin hiçbir güvencesi yok
gözlerinizin önünde. Şimdi de şeker fabrikalarını
özelleştiriyorsunuz Tekel gibi. Garip bir olay, bir tek şeker
fabrikasını da kurmamış iktidarınız. Bir tek
şeker fabrikası değil, bir tek yatırım yapan fabrika
kurmamış. Satıyorsunuz şeker fabrikasını, pancara
da kota koyuyorsunuz. E, canım, ithalat
İthalat
İşte,
şeker kamışından daha ucuz şeker üretiliyor, daha
ucuza Türkiyeye getiriliyor.
Bir kaçak çay biliriz arkadaşlar. Kaçak çay bizde, özellikle
benim bölgemde, sınır olduğu için, çok eski tarihlerden hep
huduttan getirildiği için adı kaçak çay. Peki, siz kaçak şeker
yediğinizi biliyor musunuz? Hiç düşündünüz mü, kaçak şeker yiyor
musunuz? Evet, kaçak şeker yeniyor, sakarinden üretilen, suni
tatlandırıcıdan yapılan kaçak şeker piyasada
dolaşıyor. Böyle bir durum da var.
Sadece bu mu? Bütçemiz biraz açık veriyor. Sanki hiç
geçmiş senelerde vermemiş. Bütçe açığını kapatmak
için
Sadece bir ay içinde elektrik şirketlerinin tamamının
satılması ve özelleştirilmesiyle 6 milyar lira bütçeye girdi,
Tekelden bilmem kaç milyar lira bütçeye girdi, şeker fabrikalarından
geldi. Bırakın diğer özelleştirmeleri, TÜPRAŞı,
Telekom'u, diğerlerini; milyarları aldınız, getirdiniz,
borç ödemede kullandınız. Oradaki işçilerin
yıllarının, emeğinin hiç mi hakkı yok? Orada
çalışan işçilerin çocuklarının hiç mi güvencesi yok?
Yok işte. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Bu
yaşadığımız ülkede maalesef bu uygulamalar 4/C
olarak geçiyor. Bu uygulamalar da bu maddenin içinde geçiyor. Bu maddeyi demin,
Kâtip okudu, bütün Türkiye dinliyor bizi şu an. Hiç kimse o maddeden bir
şey anlamaz, ne dediğini de kimse bilmez, ne olduğu da
anlaşılmıyor ama 4/C dediniz mi, o kamulaştırdığınız,
özelleştirdiğiniz, sattığınız fabrikaların
işçileri, o sokağa bırakılan işçiler, o güvencesiz
aileler, o perişan olan karda gazla, copla durmadan saldırıya
maruz kalan insanlar, işte onlar, bu madde odur. Bu maddeyi TÜİK
çıkardı. Zaten ne geldiyse Türkiye'nin başına bu
TÜİKten geliyor. Bu TÜİK bir ay, iki aylığına
anketörler çıkardı, Türkiyede kalıcılaştı.
Şimdi ne yapacağız? Artık, vicdan
konuşacak, insanlık konuşacak. Bütçelemede performans diye bir
şey getirildi, ölçümleme, denetim. Bunu, aslında Sayıştay
Kanununda da konuşmuştuk. Kimse bundan bir şey de
anlamıyor çünkü bu kavramları yalnız uzmanlar anlıyor,
yalnız maliyeciler anlıyor. Zaten bugün mali afta 500 tane kalemde
uzman alımı üzerinde tartışıyorduk, şuraya uzman,
buraya uzman, oraya uzman
Arkadaşlar, sağlam performans kriteri
koyacaksınız. On beş yıl bu adam doğru dürüst
çalışıyorsa işini yapıyordur. Ya işini
yapıyorsa hakkını vereceksin ya da işini yapmıyorsa
işine son vereceksin. On beş senedir burada çalışan birine
kalkıp diyebilir misiniz Sen Mecliste on beş yıldır
çalışıyorsun, e, doğru çalışmıyorsun, iyi
çalışmıyorsun, performansın yok. diyebilir misin? Zaten
performansı olmayanı, performans göstermeyen yerden alıp başka
bir yere bırakıyor Meclis idaresi.
Biz, bu maddede biraz vicdan, biraz insaf davetinde bulunuyoruz ve
inanın, çokça daha özelleştirme olacak. Bu 4/Cliler için biraz
vicdan diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili
Reşat Doğru.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) 2011 bütçesinin
9uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Geçici hizmet karşılığı yapılacak
ödemelerle ilgili olan bu maddede çıraklık okullarındaki
öğrencilerle ilgili ödemeler yer alıyor. Ülkemizde maalesef
çıraklık okullarında öğrenci bulmakta zorlanıyoruz.
Hatta onu bırakın, esnaflarımız bile yanlarında
çırak çalıştırmakta zorlanıyorlar. Bununla ilgili
okullara gönderilen öğrencilere en azından bazı noktalar cazip
hâle getirilebilirse şayet o zaman insanlar -çırak bulmakta- daha
kolay bir şekilde bunlara ulaşabilirler. Yani mesela
sağlıkla ilgili
Bu çocuklara bir sağlık yardımı
yapılması veyahut da sigorta primlerinin devlet tarafından
karşılanmış olması onlarda cazip bir durum ortaya
koyabilir.
Yine bu maddenin diğer bir bölümünde, diğer bir
fıkrasında geçici personelle ilgili ödemeler yer alıyor.
Sayın milletvekilleri, tabii ödemeler olunca 4/C kapsamı
gündeme geliyor. 4/C kapsamı, ülkemizde son zamanlarda en fazla
konuşulan konuların başında geliyor. 4/C kapsamındaki
işçiler, işte Mecliste çalışanlarımız, Tekelde
çalışıp da şu anda mağdur olan insanlar, son
zamanlarda TEDAŞtaki, TEDAŞın özelleşmesiyle beraber
ortaya çıkan işçiler ve yine şeker fabrikalarının
özelleşmesiyle beraber de yakın bir zamanda yine o 4/C kapsamına
girmekte olan işçiler.
Tabii, bu işçilerin hepsi mağdur durumdadır.
Kendisi kanun yapan Mecliste 4/C ile ilgili bir kanunun
çıkartılamaması ve de Meclis personelinin 4/C kapsamından
asıl kadroya alınamaması uzun zamandan beri kanayan bir
yaradır. Aşağı yukarı herkes bu konuyu gündeme
getiriyor ama enteresandır, Mecliste de bu konuda herhangi bir gelişme
olmuyor.
Diğer bir konu Tekel işçileri ve Yaprak Tütün
işçileri. Tekel işçileri ve Yaprak Tütün işçileri AKP
İktidarında çok büyük mağduriyet yaşamış olan
işçilerdir. Bu insanlar uzun yıllar devlete hizmet etmiş ve
katma değer ortaya koyarak devletimizin kalkınmasına ve
gelişmesine çok büyük oranda katkı yapmış olan
insanlardır. Ancak, Hükûmetin almış olduğu
özelleştirme kapsamı içerisinde, sigara fabrikaları önce
satılmış, daha sonra, Satıldıktan sonra kapanmayacak,
çalışacak. denmiş olmasına rağmen, maalesef,
enteresandır, Tokat Sigara Fabrikasının da içerisinde
bulunduğu fabrikalar bir bir kapanma durumuyla karşı
karşıya kalmışlar ve akabinde de 4/C kapsamı içerisine
bu işçiler geçmişlerdir.
Tabii, 4/C kapsamına geçmeyi işçilerin kabul etmesi
mümkün değildir çünkü bu insanlar yıllardan beri belli ekonomik
şartlar içerisinde geçimlerini temin etmişler, çocuklarının
nafakalarını temin etmişlerdir ve belli bir geçim
şartları ve standartları vardır. Siz bunları işte
4/C kapsamına aldınız. Tabii, alınınca ne oldu? Bu
insanların hepsi bir anda yıkım içerisine girdiler ve akabinde
kendi haklarını korumak için Ankaranın buz gibi ayazında
buralara koştular, geldiler ama enteresandır, Hükûmet bu garip ve
mahzun insanların üzerine saldırdı, biber gazı sıktı
ve beraberinde buz gibi soğukta havuz içerisine düşerek büyük bir
sıkıntı yaşadılar. Psikolojileri bozuldu,
çocuklarının psikolojileri bozuldu. Daha sonra 4/C kapsamında
atamalar yapılacağı söylendi. Enteresandır,
bazılarının atamaları yapılmış olmasına
rağmen şu an bile 4/C kapsamında işe başlayamayan
Tekel işçileri, Yaprak Tütün İşletmelerinin işçileri
vardır.
Tabii, atama yapılanlar, belli bir miktarda para
verileceği bunlara söylendiği için, bunlara az miktarda para
verildiği için, kendileriyle aynı şartlarda çalışan
insanlardan daha az para alıyorlar. Tabii, akabinde, beraberinde belli bir
yaşam standartları var, onu da temin edemiyorlar. Hatta
bazıları -mesela Tokat için söylüyorum- kendisi, ailesi, Erbaa
ilçesinde olmasına rağmen, bunu Millî Eğitim Bakanlığı
nezdinde, işte Almusun en uzak ücra köşesine veriyorlar veya
Reşadiyenin en uzak köşesine veriyorlar, hem almış
olduğu maaş çok düşük hem de oraya ailesini götürme
şartları da yok, ağır bir durumla, psikolojik bir
bunalımla karşı karşıyalar.
Bunlara, sayın milletvekilleri, mutlaka Hükûmetin acil bir
şekilde çözüm bulması gerekir. Bu insanlar geçici ad altında
adlandırıyorlar. Hâlbuki bu insanlar geçici olarak çalışan
insanlar değildir, on sene, on beş sene, yirmi sene
çalışmış olan insanlardır. Dolayısıyla
bunların hakkı on iki ay çalışmak ve haklarının
da daha önceki durumlara göre verilmiş olmasıdır.
Tabii, şu anda aynı tabloyla TEDAŞ işçileri
karşı karşıyadır. Bakınız, şu anda
ülkemizde yaklaşık olarak 60 binin üzerinde TEDAŞ işçisi
vardır. TEDAŞ işçileri 4/C kapsamında dağılma
durumuyla karşı karşıya kaldılar. Aynı
akıbetle yani Tekel Yaprak Tütün İşletmesinin işçilerinin
karşılaşmış olduğu o akıbetle
karşı karşıyalar. Yine tabii sırada başkaları
da var.
Bakınız, şu anda şeker fabrikaları da
özelleştirme kapsamı içerisindedir, şeker fabrikalarının
işçilerini de aynı akıbet bekliyor. Şu anda
Tokatımızın Turhal ilçesi, Turhal Şeker Fabrikası
cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmuş ve ülkemize çok büyük
oranda katma değer vermiş olan fabrikaların başında
gelmektedir ve Turhal Şeker Fabrikası yine Tokat Sigara
Fabrikası gibi o bölgenin en önemli kaynağıdır, can
simididir. Tokat Sigara Fabrikasının kapatılmasıyla beraber
sadece işçiler mağdur olmadılar, işçilerin yanında
esnaf mağdur oldu, onların çevresinde işte ayakkabı
boyacısından tutun da kamyoncusuna kadar, kaportacısına
kadar herkes mağdur oldu. Aynı akıbetle karşı
karşıya şu anda Turhallılar var, Turhal Şeker
Fabrikasında çalışanlar vardır. Yani ülkemizdeki şeker
fabrikalarının özelleşmesiyle beraber yine birçok insan 4/C
kapsamı içerisine girecektir. Hâlbuki şeker fabrikaları da
yaşatılabilir, sigara fabrikaları da yaşatılabilir.
Şu anda pancarla ilgili üretici sayısı gün geçtikçe
düşüyor. Bakınız, şu anda işte pancar üretimiyle
uğraşan insanların hepsi neredeyse pancar üretiminden vazgeçer
konuma gelmişler. 2002 yılı içerisinde pancarın
kilogramı 80 kuruştan, 120 kuruştan satılıyordu,
şu an itibarıyla şeker fabrikalarımız pancar
alımlarını tamamladılar ama enteresandır şekerin
gravitesine, durumuna göre, yani şeker oranına göre şu anda 105
kuruşla 110 kuruş, hatta 120 kuruşa kadar çıkmayan
fiyatlarla karşı karşıyalar. Yani pancar çiftçisi de
perişan olmuştur.
Hâlbuki, bakınız, tatlandırıcıların
miktarını gelin düşürelim, şu anda yüzde 15ler
civarında tatlandırıcılar vardır. Suni
tatlandırıcıların artık insan vücuduna zarar
verdiği, sıkıntı yarattığı, beraberinde
alerjik hastalıklar başta olmak üzere birçok hastalıklara düçar
olduğu ortadadır, hatta bazı literatürlerde, tıbbi
literatürlerde kansere varan şekilde de, kanser yapmış
olduğu noktasında da söylemler vardır.
Öyleyse geliniz, kaçak şekeri önleyelim,
tatlandırıcıları önleyelim, pancar üreticisini
desteklemiş olalım ve şeker fabrikalarımız
çalışmış olsun ama enteresandır, her şeyde
olduğu gibi, AKP İktidarında tütün üreticisi gibi şeker
pancarı çiftçisi de perişan bir hâlde hayatını devam
ettirme durumuyla karşı karşıyadır.
Sayın milletvekilleri, çiftçilerimizin kamu ve özel bankalar
ile tarım kredi kooperatiflerine 15 milyar liranın üzerinde
borçları vardır. Borçlu insanlar Acaba nasıl ödeyeceğiz?
diye kara kara düşünüyorlar. Tarımla uğraşan insanlar -her
zaman Hükûmetin iddialı şekilde söylediği- Desteklerin durumu
ne olacak? Elime ne geçecek? diye bekliyorlar. Çiftçiler de kredi, elektrik ve
su borçlarının yeniden yapılandırılmasını
bekliyorlar. Yeni alabilecekleri kredilerde de
karşılayamayacakları teminat istenmesinden büyük oranda
rahatsızlar.
Hayvancılık ülkemizde AKP İktidarında yok
olmaya doğru gidiyor. Anadolu insanı 30 liranın üstüne
çıkan et fiyatlarından dolayı evine artık et götüremiyor.
Tokat ilinde bin kişinin üzerinde hayvan üreticisi sözde ucuz kredi alabilmek
için bankalara müracaat etti ve koştular, ancak kredi almak çok büyük
dert. Üreticiden karşılayamayacakları teminatlar isteniyor.
Tokat merkez Büyükyıldız kasabasındaki Ali Amca bir türlü
krediyi alamadığını ve alımlarda da partizanlık
yapıldığını iddia ediyor. Konunun incelenmeye
değer olduğunu söylememiz gerekmiyor mu?
AKP İktidarında ülkemizde ilk defa kurbanlık hayvan
ithali yapıldı. Açılan kredileri, vatandaş, mevzuata
bağlamadan kredi alsın, hayvancılığımız
gelişsin, ayağa kalksın diyoruz.
Ayrıca, ülkemizde işsizlik günden güne artıyor;
2011 itibarıyla yüzde 11lerin üzerinde gösteriliyor, bundan katbekat
işsizlik var. Kimden vergi toplayacaksınız? Bugün 3 milyon
çiftçimiz ürettiği ürünün para yapmamasından dolayı
çiftçiliği bıraktı, topraklar boş kalıyor. Pancar,
tütün, pamuk üreticisi üretimden süratli bir şekilde vazgeçiyor.
Çiftçiler, gittikçe daha fazla borç içerisine giriyorlar. Çiftçimizin geçen
yıl kullandığı kredi 14,9 milyar iken bugün 17,8 milyar
liradır. Çiftçilerin geçen yıla göre ödeyemediği kredilerin
oranlarının yüzde 45lere çıkmış olduğunu
görüyoruz. Çiftçi, üretici, borçlanıyor ve borçlanıyor. Sonuçta
Tarım insanı geçindirmiyor. diyerek toprağa ve hayata küsüyor.
Bakınız, iktidardan önce 500 bin olan pancar üreticisi
bugün 300 bine, tütün üreticisi ise 405 binden 70 binlere düşüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
REŞAT DOĞRU (Devamla) Sözlerime son verirken yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşmaları
eğer bu kadar süre uzatırsanız biz de Başkanlık
Divanı olarak bir ara nefes almak durumunda kalacağız,
duyurulur.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; 2011 merkezî bütçesinin 9uncu
maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri
izleyen tüm seyircileri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 13/12/2010da
başladığımız bütçe görüşmelerinin onuncu
günündeyiz. Bu on günlük süre içerisinde haklı olarak muhalefet partisi
milletvekilleri, ülkemizde yaşanan sorunları, bölgesinde yaşanan
sorunları kamuoyuyla paylaşıyorlar, sizlerle
paylaşıyorlar ama sekiz yıldan beri ülke yöneten AKP
milletvekilleri, siz değerli arkadaşlarımız da sanki
ülkemizin hiçbir sorununun olmadığı, her şeyin yolunda olduğu
bir tablo çiziyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri;
hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Sizler sekiz yıldan beri
iktidarsınız, ülke yönetiyorsunuz; Başbakanın dediği
gibi dokuzuncu bütçeyi yapıyorsunuz, bizler de ülkede muhalefet görevi
yapıyoruz. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Bu sorunları
birlikte yaşıyoruz yani bu ülkenin var olan sorunlarını
görmemezlikten gelmek çok doğru bir yaklaşım değil.
Değerli arkadaşlar, elbette sekiz yıl içerisinde
yaptığınız doğru ve faydalı işler de var
tabii ki, olmalı, olmazsa Niye burada duruyorsunuz? derler. En çok
üzerinde durulan konulardan birisi tarım ve hayvancılık. Birçok
konuşmacı da bu akşam tarım ve hayvancılık
üzerinde değerlendirmeler yaptı. Yine, tarımın hiçbir
sorunu olmadığı, çiftçinin hayatından son derece memnun
olduğu bir tabloyu bizlere anlattılar.
Değerli arkadaşlar, hepimiz bu ülkede
yaşıyoruz. Çiftçi hayatından memnun olduğu için mi
bankalarda, tarım kredi kooperatiflerinde borçları var veya
Türkiyedeki sizin yönetiminizde tarımı ayağa kaldırdığınız
için mi Türkiye tarımda ithalatçı bir ülke durumuna geldi? Yani
geçmişte kendi kendisine yeten yedi ülke denirken bugün ithalatçı
bir ülke olan Türkiyeyi siz bu noktaya getirmediniz mi? Ne oldu da Türkiye
ithalatçı bir ülke durumuna geldi? Var olan topraklarımız
mı ortadan kalktı? Çalışabilir nüfusumuz olmadığı
için mi biz buğdayı, pamuğu, arpayı ithal ediyoruz; hayvan
yemi, efendim, küspeyi ithal ediyoruz?
Değerli arkadaşlar, bu tabloyu AKP İktidarı
yarattı. En son yaşadığımız Kurban
Bayramında kurban ithal etmek zorunda kaldık. Siz hiç bugüne kadarki
yaşamınızda Türkiye'nin kurbanlık ithal ettiğini
gördünüz mü? Bu da AKPnin ilklerinden birisi. Tarımın girdilerinden
sürekli bahsettiğimizde tarımın en önemli girdi maddelerinden
birisinin mazot olduğu yani akaryakıt, gübre ve ilaç fiyatları
Değerli arkadaşlar, tarımda çiftçinin
kullandığı mazot 3.140 lira yani 3 lira 140 kuruş, yıl
sonunda da kırsal motorini kaldıracaksınız, o 40
kuruşluk indirim de ortadan kalkacak. Şimdi, 4x4 lüks cipin kullandığı
mazot da 3.100 lira, çiftçinin kullandığı mazot da 3.100 lira.
Tarımdaki tablo bu, hayvancılıktaki tablo bu.
Peki, sanayide bütün sorunlarımızı çözmüş,
sanayi gelişmiş durumda mı? Dün Türkiye sanayide üretirken bugün
Türkiye ürettiği malın ithalatçısı olmuş durumda,
üreten bir Türkiye şu anda ithalatçı bir tabloyla karşı
karşıya. İthalatçı anlayış
Ülkemizde
işsizlik hızla artarken ithalat yoluyla başka ülkenin
işsizliğini finanse etmek durumunda kalıyoruz yani bir
tarım ürünü ithalatıyla Yunan çiftçisinin veya ithalat yapma
sonrasında da başka ülkenin işsizlerini finanse etmek durumunda
kalıyoruz.
Tabii, bu Hükûmetin en önemli başarılarından birisi
de TÜİKin hesaplama yöntemleriyle bir gecede 2.354 dolar
zenginleştik yani satın alma paritesini değiştirerek bir
gecede 2.354 dolar zenginleştik.
Şimdi, ben buradan Sayın Bakana öneriyorum: Bu
satın alma paritesinde olduğu gibi diğer rakamların da
değiştirilerek nasıl ki millî gelirimiz
artırılıyorsa, işsizliğin de satın alma
yöntemleri değiştirilerek ortadan kaldırılması
sanıyorum doğru bir uygulama olacaktır.
Hükûmetin uyguladığı düşük kur, yüksek faiz,
ithalata dayalı ekonomi maalesef yanlıştır; Türkiye
üretmeyen bir ekonomi tablosuyla karşı karşıya.
Maliye Bakanımız biraz önce dedi ki: Türkiye
Avrupanın 4 katı büyüyen bir ekonomiye sahip. ve
işsizliği en hızlı azaltan ülke olduğunu, 83 bin
istihdam sağladığını söyledi.
Peki, değerli arkadaşlar, her 4 gençten 1inin
işsiz olduğu bir Türkiye tablosunu niye yaşıyoruz?
Sayın Başbakan bütçe konuşmasında dünyanın 17nci
ekonomisi olduğunu söyledi ama AKP temsilcileri iki günden beri
16ncı büyük ekonomi olduğunu söylüyor. Şimdi, on günde 1
basamak geliştik mi yoksa Sayın Başbakan mı bu 17nci
ekonomiyi doğru telaffuz etmiyor? Burada bir yanlışlık
olduğu çok açık bir gerçek.
Değerli arkadaşlar, tabii OECD rakamlarına göre
dünyanın 17nci veya 16ncı ekonomisi olduğumuz ayrı bir
tablo ama böylesi büyüyen bir tabloda bu yaşanan olumsuzlukların,
özellikle işsizliğin yaşanmaması gerekiyor. Eğer bu
işsizlik yaşanıyorsa bu büyüme sanal bir büyümedir, üreten bir
büyüme değildir ve işsizliği önlemeyen, işsizliği
artıran bir büyümedir.
Yine Sayın Başbakan bütçe görüşmesinde dedi ki:
Türkiye AK PARTİ İktidarıyla birlikte seçim ekonomisi
kavramını tedavülden kaldırmıştır. Ya Sayın
Başbakanın kış aylarında dağıttığı
buzdolabından haberi yok veya en son Bursa Mustafakemalpaşa
Ovaazatlıda yapılan seçimlerde, bir belde seçiminde Bakanın ve
Başbakanın hediyesi yazılı o kamyonları, makineleri
-herhâlde bugüne kadar göndermediği- belediye olmaktan
çıkardığı Ovaazatlıya gönderme ihtiyacı
duymuştur.
Değerli arkadaşlar, yine Sayın Başbakan bu
bütçe görüşmesinde devletin borçlanma faiz oranının yüzde 7
olduğunu
Oysa, biraz önce de sordum, dünyada borçlanma faizi yüzde
sıfır ve yüzde 1lerde, Türkiye, yüzde 7 faizle borçlanıyor.
Yine Sayın Başbakan diyor ki: Dün Başkenti
Ankaranın köylerine yol götüremeyen bir Türkiye vardı, bugün
Ankaranın da ülkemin dört yanında da köylerine KÖYDES projesiyle
yol, su götüren iktidar var.
Değerli arkadaşlar, şu anda Balıkesirde
seksen yerleşim yerinin içme sularının su pompa enerji
hatları kesik, bu yerleşim yerlerinde içme suyu yok.
Susurluk-Muradiyede borç miktarı, ana borç 22.500 lira,
17.500 lira ödenmiş, şu andaki borç 79 bin lira.
Yine, seçimde popülizm yapmadığını söyleyen
Sayın Başbakan
Bu referandumda, AKP temsilcileri Balıkesirin
Nergiz köyüne gidiyorlar, diyorlar ki: Referandum sürecinde oy verin, suyunuzu
akıtırız. Bu Nergiz köyündeki yurttaşlarımız
Evet veriyorlar ama sonra su yine kesiliyor.
İkinci bir örnek Sındırgının Kocasinan
Köyünde. Bir AKP eski milletvekili yerel seçimler öncesinde
Sındırgının Kocasinan Köyüne gidiyor ve diyor ki: 2004
yerel seçimlerinde bize oy verirseniz elektrikleriniz gelir. Belli oranda bir
oy çıkıyor. AKP milletvekilinin eşliğinde elektrikçiler
çıkıyor elektrik direğine elektriği salıyorlar.
Peki, nasıl bir popülizm değildir? Nasıl böyle bir
yani seçim politikası uygulamıyorsunuz? Evet, bir Balıkesir
Milletvekili arkadaşımız el sallıyor; 2004
yılında Sındırgı Kocasinanda yaptıkları
ortada, Balıkesir Nergizde yaptıkları ortada, AKPnin tipik bir
seçim politikasıdır.
Yine burada baktığımız zaman, biraz önce de
sordum, 2 sayın bakan diyor ki: Emeklilere zam yaptık. Satın
alma güçleri arttı. diyor. Burada oturan Sayın Bakanımız
da diyor ki: Emekliler açlık ve yoksulluk sınırı
altında. diyor; 2 sayın bakanın iki farklı
açıklaması emeklilerle ilgili.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri;
maalesef bu 2011 yılı bütçesi de ülkemizin bugün
yaşadığı sorunları, bugüne kadar çözmediği gibi
bundan sonra da çözmeyecektir.
Bütün eksikliklerine rağmen 20011 yılı merkezî
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.42
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 22.54
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 39uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Söz sırası, şahsı adına Elâzığ
Milletvekili Tahir Öztürke aittir.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Geçici hizmet karşılığı
yapılacak ödemeler başlıklı 9uncu maddesi hakkında
şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde
genel ve özel bütçeli kamu idarelerinin arızi nitelikteki iş
yerleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir
ayı aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya
çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri,
ilgili mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın
alınan kişilere yapılacak ödemeleri, 3308 sayılı
Mesleki Eğitim Kanununun 25inci maddesi gereğince aday, çırak
ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak
ödemeleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4üncü
maddesinin (c) fıkrası gereğince
çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri,
bütçelerinin (01.4) ekonomik kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak
şekilde yapabileceklerini ve bu tertibe ödenek
aktarılmayacağını, eklenemeyeceğini ve ödenek üstü
harcama yapılamayacağını düzenlemektedir. Daha önceki
bütçelerde yer alan bu düzenleme, bir taraftan idarenin ihtiyacının
sağlanmasına izin verirken, diğer taraftan da istismarı
önlemek için mali disiplinin sağlanmasını hedeflemektedir.
Özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden
657 sayılı Kanunun 4üncü maddesinin (c) fıkrası hükmü
çerçevesinde kamu idarelerinde istihdam edilecek personel için gerekli olan
tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ hükûmetlerinin mali disipline verdiği önem, ülkemizi de küresel
krizden korumuştur. Gelişmiş ülkelerde
çalışanların ve emeklilerin imkânları
kısıtlanırken biz, bu ülkede, şükür olsun ki, emeklilere ve
memurlarımıza yeterince zam verdiğimizi hatırlatıyoruz
ve bu konuda da Hükûmetimize teşekkür ediyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
vesileyle, şimdi sizlere kamu görevlilerine, emeklilere ilişkin
Hükûmetimizin politikalarından kısaca bahsetmek istiyorum. Şu
anda görüşmekte olduğumuz 2011 yılı bütçesi, kamu görevlilerini
ve emeklileri gözeten bir bütçedir. 2011 yılında
memurlarımızın aylıklarında yapılacak
artışlar, devletin mali imkânları, ülkenin ekonomik
gelişmesi, enflasyon hedefi ile toplu görüşme süreçleri sonucunda
anlaşmaya varılan hususlar göz önünde bulunmak suretiyle
belirlenmiştir. Buna göre, ocak ve temmuz aylarında yüzde 4 artı
yüzde 4 oranında artış sağlanacaktır. Yapılacak
artışlar sonucunda, 2010 yılı Aralık ayında aile
yardımı ödeneği dâhil en düşük devlet memuru net
maaşı 1.300 TL iken 2011 yılı Ocak ayında 1.450 TLye,
Temmuz ayında 1.532 TLye yükselecektir. Böylece, 2011
yılının en düşük devlet memuru aylığı 17,9
oranında artmış olacaktır. 2011 yılı için
tüketici fiyatlarında öngörülen artış ise 5,3tür. Dolayısıyla,
aradaki fark, yüzde 12 daha fazla biz memurumuza, işçimize zam vermiş
oluyoruz.
2010 yılı Aralık ayında 1.570 TL olan aile
yardımı dâhil ortalama memur maaşı 2011 yılı Ocak
ayında 1.717 TLye, temmuz ayında 1.793 TLye yükseltilecektir.
Böylece 2011 yılında ortalama devlet memuru aylığında
artış yüzde 13 oranında olacaktır.
Diğer taraftan, Hükûmetimiz tarafından işçi, esnaf
ve tarım sigortalısı emeklilerine ödenen aylık ve gelirler
2011 yılı Ocak ayında 60 TLden az olmamak üzere yüzde 4
oranında ve Temmuz ayında ise yüzde 4 oranında
artırılacaktır. Yapacağımız artışlarla
en düşük emekli maaşı yıllık bazda yüzde 21,7
oranında artmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi
de Hükûmetimizin ücret artışlarıyla ilgili 2003ten bugüne
kadarki durumları size izah etmek istiyorum:
2003 Ocak ayından 2010 Kasım döneminde TÜFEdeki
artış -bunu dikkatinize sunmak istiyorum- 107,3 olmuştur yani
sekiz yıldaki artış 107,3 olmuştur. Buna
karşılık aile yardımı ödeneği dâhil olmak üzere
en düşük memur maaşı 2002 Aralık ayında 399 iken 2010
Aralık ayında 1.300 TLye çıkmıştır, artış
oranı yüzde 207dir.
Net asgari ücret 2002 Aralık ayında 184 lira iken 2010
Aralık ayında 599 TLye çıkmıştır,
artış yüzde 94tür.
En düşük SSK emekli aylığı 2002 Aralık
ayında 257 iken 2010 Aralık ayında 720 TLye
çıkmış, artış yüzde 180dir.
En düşük BAĞ-KUR esnafı emekli
aylığı 2002 Aralık ayında 149 iken 2010 Aralık
ayında 570 TLye çıkmıştır, artış yüzde
288dir.
En düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığı
2002 Aralık ayında 66 iken 2010 Aralık ayında 410 TLye
çıkmış, artış yüzde 523tür, ki en büyük orandır.
En düşük memur emekli aylığı 2002
Aralıkta 377 TL iken 2010 Aralık ayında ise 890a
çıkmıştır, artış yüzde 138tir.
Altmış beş yaş aylığı yine 2002
Aralık ayında 24
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAHİR ÖZTÜRK (Devamla) 2011 bütçesinin hayırlı
olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Başka söz talebi yoktur.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Taner, buyurun efendim.
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, 2011 bütçesinde
toplam 232 milyon TL vergi geliri tahmin edilmektedir. Bu tahminin yüzde 30u
kazanç üzerinden alınan vergilerdir. Bu oranın kaynakta kesilen
stopaj vergilerini çıkardığımızda gerçek kazanç
üzerinden alınan vergisi ne kadardır?
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, hâlen şehit ve gazi ailelerine ödenen
şehit ve gazi aylıkları ne kadardır? 2011 yılında
bu aylıklara ne kadar zam yapılması düşünülmektedir?
İki: Tüplü LPGdeki ÖTV fiyatlarının 2010
yılı başından geçerli olmak üzere yüzde 16 oranında
artırılması kararına 24/9/2010 tarihinde Danıştay
Dava Daireleri Kurulunca yürütmeyi durdurma kararı verilmiş
olmasına rağmen bu kararın uygulanmadığı
iddiaları doğru mudur?
Daha çok taşrada kullanılan tüplü LPGnin
ucuzlatılmasını düşünüyor musunuz?
Şu anda 12 kilogramlık mutfak tüpünün tüketici
fiyatı ne kadardır? 2002 yılından bu yana bu tüpe ne kadar
zam yapılmıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki elektrik
kayıp kaçak oranları nedir? Yüzde kaçını tahsil
yapabiliyorsunuz? Devletimizin yıllık kaybı ne kadardır?
Sağ olun.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, isteğe bağlı olarak
sigortalı olmak isteyen vatandaşlarımızın önemli bir
bölümünden, kendileriyle ilgili bilgilere ve belgelere sosyal güvenlik
kurumlarının il ve bölge müdürlüklerinden
ulaşamadıkları şikâyetlerini almaktayız. Yani söz
konusu vatandaşlarımız para yatırmak, prim yatırmak
Yatırdıkları
primin gün ve miktarını ve bundan sonra yatıracakları
primlerin ne olduğunu yetkili ve ilgililerden bir türlü
öğrenemediklerinden yakınmaktadırlar. Hükûmet olarak bu
sıkıntılarla ilgili bilginiz var mıdır? Varsa ne gibi
tedbirler alınmış veya alınacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Varlı
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakana az önceki yönelttiğim soruyu ya ben tam
anlatamadım ya da Sayın Bakan tam anlayamadı. Bazı
illerimizde SSK primlerini düşük uyguluyorsunuz. Hâlihazırda
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da buradayken bunu gündeme
getirmiş olayım. Adanadaki çalışan işçilerimize,
sanayicilerimize böyle bir desteğiniz olacak mı? Enerji
fiyatlarında bir indirim düşünüyor musunuz? Ben bunu sormuştum
ama siz enerjide artışı söylediniz. Eğer cevaplarsanız
teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan, bu defa bana torpil geçtiniz.
Hemen Adanadan başlayalım. Geçen defa biraz sürem
kalmıştı, daha önceden sorulan bir soruya cevap vermek üzere ben
Adanayla ilgili yorum yaptım.
Şimdi, tabii, şu anda teşvikler kapsamında
Adana ikinci bölgede. Bu, şu demektir: Bir işveren orada
yatırım yaparsa o işveren iki yıl sigorta priminden
muaftır dolayısıyla o şu anda Adanada geçerli bir
husustur.
Aynı şekilde, kurumlar vergisi, biliyorsunuz yüzde 2 ile
10 arasında değişmektedir, normalde yüzde 20dir, Adana ikinci
bölge olduğu için yüzde 8 olarak uygulanmaktadır.
Yine, ülke genelinde geçerli olan katma değer gibi, gümrük
muafiyeti gibi muafiyetler de söz konusudur yeni yatırımlar için.
Bir de tabii genele şamil uyguladığımız,
Sosyal Güvenlik Kurumunun uyguladığı birtakım
teşvikler var, onlar da Adana için geçerlidir.
Enerji teşviki uygulamasına biliyorsunuz 5084
kapsamında yer vermiştik, ona bu yeni teşvik sistemiyle son
verdik dolayısıyla şu aşamada teşvik sisteminde
herhangi bir değişiklik gündemde olmadığı için o
bahsettiğiniz çerçevede Adanaya özgü tabii ki bir model şu anda söz
konusu değildir. Eğer bahsedildiği gibi Adana gerçekten ekonomik
anlamda çok gerilere düştüyse
Şu anda TÜİK bir
çalışma yapıyor, gerçekten ilk defa iller bazında çok
detaylı olarak yani sadece kişi başına millî gelir
değil, birçok diğer hususu içeren bir veri seti oluşturulacak.
Öyle sanıyorum ki önümüzdeki yıl içerisinde bu çıkacak.
Çıktıktan sonra biz, bu yeni veri setini esas alıp teşvik
sistemini o çerçevede yeniden rasyonel bir zemine oturturuz. Gerekiyorsa o zaman
Adana daha farklı bir grupta, daha farklı bir bölge çerçevesinde
değerlendirilebilir.
İsteğe bağlı sigortalıların
karşılaştığı sorunları, doğrusu ben
bilmiyorum. İlgili Bakanımız burada, kendisine ben sonradan
sorayım size cevap versin çünkü
Ama varsa böyle sorunlar mutlaka
gidermemiz lazım.
Sanayi tipi dökme LPGde Danıştayın vermiş
olduğu yürütmeyi durdurma kararı 1 Kasım 2010 tarihi
itibarıyla Başbakanlığa tebliğ edilmiş olup o
tarihten itibaren kanuni ÖTV tutarı 1,21 yerine 0,93 TL olarak uygulanmaya
başlanmıştır yani dolayısıyla
Danıştayın bu kararnameyi iptalinden sonra ne gerekiyorsa
yapmışız, 1 Kasımdan itibaren biz zaten
Danıştayın kararı doğrultusunda bu ÖTV
uygulamasına geçmişiz, indirimli ÖTV.
ALİM IŞIK (Kütahya) 2010 başlarından itibaren
kaldırılmış oluyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar, ne zaman iptal ettiyse o günden itibaren.
GAPta elektrikteki kayıp kaçak konusu takdir edersiniz ki
bayağı detaylı bir soru. Dicle bölgesinde yüzde 73müş,
hakikaten yüksek bir tutar; Van Gölü bölgesinde yüzde 55miş, gerçekten
yüksek bir miktar. Diğer detaylarda, dediğim gibi isterseniz
arkadaşlar size yardımcı olsunlar.
Şeref aylığı ile ilgili bir soru vardı.
2002 Aralık ayında 131 lira idi, 2010 Aralık ayında 366
liraya çıkmış. Anılan dönemde tabii ki artış
yaklaşık yüzde 180. Aynı dönemde TÜFE yüzde 108,8.
Dolayısıyla, enflasyonun çok ötesinde artmıştır. 2011
yılında ne olacak? diye sordunuz. 2010 yılı sonu
itibarıyla 366 lira olan şeref aylığı 2011 Ocak ve
Temmuz aylarında yapılacak artışlarla birlikte -ki bu yüzde
11e tekabül ediyor- 406 liraya ulaşmış olacak.
Değerli arkadaşlar, aslında bundan önceki
sorulardan bir tanesi güzel bir soruydu, benim bir fikrim yoktu, sonra
arkadaşlar üretmişler, sizlerle paylaşmak istiyorum. Buğday
fiyatı ve mazot fiyatının
karşılaştırılması. O konuda bayağı
detaylı bir çalışma yaptılar. 2002 yılında
buğdayın kilogram fiyatı 0,23 kuruşmuş
(MHP
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TANKUT (Adana) Hangi buğdayın, Çukurovada
MUHARREM VARLI (Adana) Ben çiftçiyim, o yanlış.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Arkadaşlar, bakın burada dipnotu da
(MHP sıralarından
gürültüler) E müsaade edin, tamam, ben vereyim size. Bakın, Buğday
fiyatı Toprak Mahsulleri Ofisinin alım fiyatlarından alınmıştır.
Anadolu kırmızı sert buğday
Arkadaşlar, bakın
yani bu bizim resmî verimiz. (MHP sıralarından gürültüler) Neyse, bir
müsaade edin bitireyim, sonra tekrar tartışırız.
Şimdi, buğday fiyatı 0,23ten 2010
yılında 0,55e, tabii destekleri de kattıktan sonra, destekler
de var, destekler dâhil buğday fiyatı 0,29dan 0,65e
çıkmış, destekler dâhil. Mazot fiyatı 1,26dan 3,10a
çıkmış. Şimdi, 2002 yılında 1 litre mazotun
fiyatı bölü 1 kilogram buğdayın fiyatı 4,3; yani
MUHARREM VARLI (Adana) Yanlış
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Neyi neye böldünüz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Ya
arkadaşlar yanlış diyorsunuz da ben size rakamları
vereceğim. Şimdi ne kadar? 4,8. Yani iddia edildiği gibi bilmem
2 kat, 3 kat falan artmamış. Rakamlar burada. (MHP
sıralarından gürültüler)
NURİ USLU (Uşak) Doğru Sayın Bakan,
doğru.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Önüne gelen her şeyi öyle okursan
vay haline senin!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın
(CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Şimdi, toplam vergi gelirlerimiz 232
milyar lira, dolaysız toplam 76 milyar lira, burada stopaj 43 milyar lira,
beyannameli, yani beyanname çerçevesinde beklediğimiz vergi miktarı
ise 33 milyar lira, arkadaşlar bunu da şey yaptılar.
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakanım ben de
size.
Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10uncu maddeyi okutuyorum:
Ödenek devir ve iptal işlemleri
MADDE 10 (1) a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçelerinin (özel ödenekler ve "03.9 Tedavi ve Cenaze Giderleri"
ekonomik kodunu içeren tertipler hariç) mal ve hizmet alım giderleri ile
ilgili tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı içinde harcanmayan
kısımları, hizmetin devamlılığını
sağlamak amacıyla ödeneklerinin yüzde 30'unu aşmamak üzere
ertesi yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye,
b) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik
Kanununun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesinin 21.01.36.00 ve 21.01.36.63 kurumsal
kodu altında bulunan (03) ekonomik kodunu içeren tertiplerinde yer alan
tanıtma amaçlı ödeneklerden harcanmayan kısımları
ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,
c) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
bütçesinin 40.08.33.00-01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan ödenekten
harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı
tertibine devren ödenek kaydetmeye,
ç) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin 19.01.31.00-04.8.1.02-1-07.1,
19.01.31.00-04.8.1.04-1-08.1,19.01.31.00-04.8.1.05-1-05.4 ve
19.01.31.00-04.8.1.06-1-05.4 tertiplerinde yer alan ödeneklerden harcanmayan
kısımlarını ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine
devren ödenek kaydetmeye,
d) İlgili mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek
üzere tahsil edilen tutarları, idare bütçelerinde söz konusu mevzuatta
belirtilen amaçlar için tertiplenen ödenekten kullandırmak üzere genel
bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydetmeye ve bütçelenen ödenekten
gelir gerçekleşmesine göre ilgili tertiplere aktarma yapmaya,
yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2010 yılından
devredenler de dahil) ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek
kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin
usul ve esaslar belirlemeye,
Maliye Bakanı yetkilidir.
(2) Birinci fıkra kapsamında devredilen sermaye
ödenekleri, 2011 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre
yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; burada bütçe görüşmelerini
yapıyoruz. Tabii, bu bütçe görüşmeleri nedeniyle bütçenin aslan
payının güvenliğe, askerî harcamalara
ayrıldığını, halkın gerçek ihtiyaçları olan
eğitim, sağlığa ayrılmadığını
söylüyoruz, milletvekiliyiz, zaman zaman seçim bölgelerimizde de söylüyoruz.
Ben de Nusaybinde bir konuşma yapmışım, bir
fezleke gelmiş. Ne demişiz? İşte, Hasip Kaplan Bütçenin
büyük bölümü askerî harcamalara ayrılıyor. demiş. Burada
söylediklerimizin aynısı. Halkı suç işlemeye tahrikten
fezleke göndermişler.
Şimdi, biz bu ülkede demokrasiyi geliştireceğiz.
Demokrasi gelişecek, insanlar konuşacak ve Türkiye gelişecek
diye bekliyoruz. Ama konuşmak için ya savcılara göre
konuşacağız ya generallere göre konuşacağız ya da
iktidara göre konuşacağız ki istedikleri makul bir konuşma
olsun. Bunu bir türlü aşamadık. Türkiyeyi konuşan bir Türkiye
durumuna getirme imkânımız olmadı.
Şimdi, Mecliste görüşme yapıyoruz, bütçe
görüşmeleri yapılıyor. Bütçede bir yıl içinde
yapılacaklar bellidir. Ama bir haber birdenbire gazete manşetlerine
çıkıyor, efendim Hükûmet, Şırnakın Cizre ilçesini
vilayet yapacak, bir de Hakkârinin Yüksekova ilçesini vilayet yapacak.
Şimdi, biz, bu Parlamentoda çalışıyoruz. Bakın,
gecenin saat kaçı. Bir yıllık harcamalar da bütçenin içinde var.
Eğer yeni vilayet kuruyorsanız, o yeni vilayetin de, valisinin de,
kadrosunun da, müdürlerinin de, hepsinin de bütçesi olması lazım,
değil mi arkadaşlar? Var mı böyle bir bütçe?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Yok
öyle bir şey.
HASİP KAPLAN (Devamla) Böyle bir bütçe yok. O zaman, kim bu
haberleri uçuruyor? İçişleri Bakanı Millî Güvenlik Kurulunda
konuştuk, olurlarını aldık. diyor. Neyin olurunu
alıyorsunuz? Bu Parlamentodan mı olur alacaksınız,
komutanlardan mı olur alacaksınız? Şimdi, burada bir oturup
düşüneceğiz, komutanlardan mı olur alacaksınız, bu
Parlamentodan mı? Yani kıblenizi şaşırmışsınız
arkadaşlar, kıblenizi şaşırırsanız,
Parlamentoya uğramazsınız, gidersiniz komutanlardan
alırsınız, ondan sonra da Yüce Divanda yargılamayı
Anayasa hükmü hâline getirirsiniz, sonra kanun teklifi
hazırlarsınız, Aman Parlamento karar vermesin. Kim versin?
Komutanlar heyeti karar versin Yüce Divana. Cumhurbaşkanına,
başbakana, bakanlara Parlamento karar verecek ama komutanlara heyet karar
versin. Ne hikmetse bütün kanunlar, bütün düzenlemeler dışarıda
yapılıyor, sonra Parlamentoya geliyor, noter makamı gibi tasdike
getiriliyor. Şimdi soruyorum: Referandumda Şırnakta yüzde 80
boykot çıktı, Hakkâride yüzde 90ların üstünde çıktı.
Şimdi, iki tane büyük ilçesi var 100 binin üzerinde nüfusu olan, yani illerin
2 katı; biri Yüksekova, birisi Cizre. Bu halkın iradesini nasıl
kırabilirim? Bütün hesap bu, görünen. Cizrede ve Yüksekovada
halkın iradesini nasıl kırabilirim? Görünen bu ama görünenin
altını eşelediğiniz zaman çok daha derin, çok daha vahim, çok
daha korkunç hesaplar çıkıyor. Cizre, tarihte Bedirhan
Beyliğinin başkentliğini yapmış bir yerdir, öyle
tarihte sıradan bir yer değil. Elbette ki 100 bin nüfuslu Cizre
dururken nüfusu 6 bin olan Şırnak da vilayet
yapıldığı zaman asayiş kaygılarıyla
yapılmıştı, asayiş vilayeti olarak yapıldı.
Şimdi, Cizre vilayet yapılmaya kalkılıyor ama çizilen
haritaya bakıyorsunuz, ne hikmetse cumhuriyet kurulduğundan beri
Silopi, İdil, Cizre, Mardine bağlıydı, 90dan sonra
Şırnaka bağlandı. Silopi ile Cizre neredeyse birbirine
birleşmiş bir yerleşime dönüşmüş, Silopi
Şırnaka bağlanıyor, Cizre ayrı bir şey.
Şimdi, buranın mantığını anlamak çok
kolay ama oralı, orayı bilen birisi ancak burayı anlayabilir.
Oraya 50 bin tane sözleşmeli er alacağız, sınır polisi
de alacağız 10 bin etti 60 bin kişi. Oradan oy alamıyorsunuz
ya, taşıma oyla oradan seçim kazanmaya çalışıyorsunuz.
O 60 bin paralı askerin, lejyoner sisteminin yarısını, 30
binini Yüksekovaya, Hakkâriye, yani Irak sınırına
koyarsınız, Cizre de Suriye sınırında kalıyor,
oraya da 30 bin tane koyarsınız eder 60 bin, evlilerse çocukları
40-50 bin
Zaten, vilayet olunca tugayı tümen yapacaksınız,
emniyeti artıracaksınız, memuru artıracaksınız,
yani yerli nüfusun karşısına bir o kadar nüfus koyacaksınız.
Bu da olsa, bir seçim hesabı da olsa hoş görürdük. Ondan da derin bir
şey var arkadaşlar, bu planın içinde bu Meclis yoktur. Bu
planın içinde ne Cizrelilerin kara kaşına, kara gözüne
sevdalı bir hükûmet vardır ne de Yüksekovalıların kara
kaşına, kara gözüne hayran bir hükûmet vardır. Burada, bu
küresel krizin çöken şirketlerinin dünyayı yeniden
paylaşımının en büyük tezgâhının
oynandığı bir oyun vardır. Dikkat edin. (AK PARTİ
sıralarından Vay anasını! sesleri) Dikkat edin, sizin
anlayamayacağınız kadar derindir.
Bakın, Cizre GAP barajının son halkasının
yapılacağı yerdir, Cizre Barajı. Kasrik Boğazı ve
bütün Kasrik, o vadi sular altında kalacak. Ilısu Barajı ne
kadar? O alan suyla dolacak ve Hasankeyfi sular altında
bırakacaksınız. Oradan enerjiyi alacaksınız,
tıpkı GAPtan bugün yüzde 48,7 Türkiye'nin enerjisi nasıl
sağlanıyorsa oradan alacaksınız
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) Bunlar seni mutlu etmiyor mu?
HASİP KAPLAN (Devamla)
ve oradan aldıktan sonra
diyeceksiniz: Bunlar elektrik borçlarını ödemiyor, elektrik
hırsızlığı yapıyor. Bir de bu hakareti
yapacaksınız.
Bakın, ikincisi: Şırnakta Silopiyi
Şırnaka bağlı bırakacaksınız. Cudi
Dağı, Şırnakın bütün o alanı kömürdür, altı
da petroldür. Ciner Grubu orada bir termik santral kurdu. Sizin Hükûmetinizin
atadığı valilerinin de içinde olduğu 6 tane termik santral başvurusu
var. 6 tane termik santral, adıyla sanıyla çıkarırım.
1 termik santral bir şehri boğar, 2 termik santral onu öldürür,
çevreyi, doğayı, tarihi, her şeyi katleder; 6 tanesini kurmaya
çalışıyorsunuz. Yani Şırnak halkını, o
güzelim dağlarında, Türkiye'nin en temiz şehrinde
boğacaksınız, kirleteceksiniz, doğal zenginliklerini
alacaksınız, dört şirkete sermaye vereceksiniz. O dört
şirketin de yarı ortağı Amerikalı olacak, yarı
ortağı Avrupalı olacak. Enerji oyununu, enerji koridoru oyununu
Yüksekovadan Cizreye kadar bizim üzerimizden oynayacaksınız,
vatandaşa da diyeceksiniz: Sizi vilayet yapıyoruz, bak, fabrikalar
kuruyoruz, işiniz çoğalacak. Onu kandıracaksınız.
Ben burada boşuna demedim, hodri meydan! Çıkarmak
istiyorsanız yasayı, getirin, bir günde çıkaralım buradan.
Siz oralara fabrika zaten kuramazsınız. Asfalttan yolları
altın döşeseniz, siz o halkın özgürlük sevdasını
anlayamazsınız. Onun kimliğini, dilini, kültürünü, ana dilini
anlamadığınız sürece, siz, o halkın bir tek ferdi bile
kalsa
O Bedirhanilerin evlatlarını, o Botan halkının o
yiğit direnişini ve sevdasını hiçbir güç söndüremez.
Bu yanlışlarınızı gelin burada
konuşun, kapalı kapılar ardında değil diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekilli Emin Haluk Ayhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 10uncu
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek
üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, merkezî yönetim bütçesinin -biraz önceki
konuşmamda da ifade ettim- kuruluşlarla ilgili kısmını
tamamladık, maddeler üzerinde görüşüyoruz. Görüştüğümüz bu
maddenin başlığı: Ödenek devir ve iptal işlemleri.
Bu maddenin (a), (b), (c), (ç) bentleri ile Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil
Güvenlik Komutanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesinde yer alıp harcanmayan bazı
ödeneklerin ertesi yıl bütçelerine devrine imkân tanınıyor. Bu,
bütçelerin yıllık olma ilkesine aykırıdır. Bu
idarelerin ödeneklerini devretmelerine izin verirken diğer idarelerin
kullanılmayan ödenekleri iptal oluyor. Bu, adaletsizliğe yol açar.
Aynı şekilde, bu maddenin (d) bendinde, ilgili
mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil edilen
tutarlardan bahsediliyor. Nedir bunlar açık açık yazsanız.
Şu andaki durumuyla bir şey anlaşılmıyor öyle
değil mi? Bütçenin en önemli ilkesi, samimiyet ilkesi.
Şimdi, Sayın Bakan, bütçenin arkasındaki maddeleri
gerçekten epey ayıkladınız. Bunları yapmadınız
desek doğruyu söylemiş olmayız. Ancak kalanları bile
muhtevasıyla incelesek yapılan bütçeye gerek
olmadığına hükmedeceğiz. Bu gidiş nereye doğru
gidiyor? Onu hayal etmeye çalışıyorum. Bu maddelerdeki hükümlere
bakıyoruz, bunları bir de, bu bütçeyi, Orta Vadeli Planı
yapış şeklinizi dikkate alırsak zaten bütçe yapmaya gerek
olmadığı sonucu ortaya çıkıyor. Gidişat da bu
yönde. Bu çalışmaların yerine Devletin ihtiyacı olan kadar
vergi veya Diğer gelir salar. desek, Canının istediği
kadar harcar. desek, Gelir, harcamaya yetmez ise canının
istediği kadar da borçlanır. desek, o da olmazsa Dilediğine el
koyar. desek. Bütün bunlardan olur da kazara suç olan olursa görevi ihmale ve
görevi suistimale girmez, kasıt olsa bile suç sayılmaz. Bunların
hepsi yedi madde. O da anlaşılsın diye böyle yazdım. Yoksa
hepsi bir maddenin içinde yerleşik tek bir madde olarak ortaya
konulabilir. Bunu neden söylüyorum? Bu kasıt bile olsa affedeceğiniz
hükme dair madde, tasarılar maalesef koridorlarda, basının
elinde de dolaşıyor; onun için bunu ifade ediyorum.
Sayın Bakan, Komisyonda söyledim, burada milletin ve
vekillerinin önünde tekrar söylemeyi, tekrar etmeyi vicdani bir borç biliyorum,
onun için söylüyorum: Zaten OVP yüz otuz gün sonra açıklandı. Bütçe
çağrısı, Mali Plan, Yatırım Genelgesi, hepsi 10 Ekim
tarihinde beşi birden yayınlandı. Beş günde
hazırlanan bütçeden bu kadar olur. diyeceksiniz, ona da eyvallah. Yeter
ki bunu ifade edin, söyleyin, millete doğruyu söyleyin.
Gerçi Sayın Başbakan burada söyledi, mealen Hiçbir ülke
ve kuruluş bunu yapmadı, yapmaya cesaret edemedi kriz esnasında
ama biz OVPyi hazırladık. dedi. Ama bunu böyle
yaptığınızı millete söyleseydiniz bir problem
olmazdı. Hatta şöyle de yapabilirsiniz: Gerçekleşme
tamamlandıktan sonra Bu zaten bu kadardı, biz de bunu böyle tahmin
etmiştik. deseniz, hiç kimsenin de biraz önceki söylediklerimle beraber
birleştirdiğinizde size söyleyeceği, ifade edeceği bir
şey olmaz. Daha doğrusu Sonra da gerçekleşen ne olursa olsun
biz kendi aramızda konuşmuştuk. deseniz daha doğru olur.
Sayın Bakan, her ne kadar ihmal ve eksikliğiniz olsa da
samimi davranmaya çalıştığınızı her zaman,
bir önceki konuşmamda da söyledim ama siz sonradan intisap ettiğiniz
AKPye uymak ve beğenmediğiniz davranışlarını
tekrar eder ve uygular duruma geldiniz. Bu yaptıklarınızın
size ne kadar zor geldiğini, hele inanmadan savunmanın sizin
açınızdan ne kadar güç olduğunu biliyorum. Bunu Komisyonda ifade
ettiniz, söylediniz.
Sayın Bakan, AKP Hükûmeti suç işlemiştir, kriz
süresince vatandaşa doğruyu söylememiştir, ekonomik aktörlere doğru
sinyal göndermemiştir. 2009 bütçesi görüşülürken muhalefetin
söylediğine kulak kabartsaydınız bu duruma düşmezdiniz.
Bakın, ben, komisyonda Orta Vadeli Planı
hazırlamakla görevli Devlet Planlama Teşkilatı, onun
Müsteşarı ve ilgili Sayın Bakana sordum. Sayın Bakana dedim
ki: Siz talimat mı verdiniz bu Orta Vadeli Planı
hazırlamaması için Devlet Planlama Teşkilatına? Bu bir
suçtur. Aksini düşünelim, siz bürokrat olarak, bürokratlar olarak, Devlet
Planlama Teşkilatı size 5018 sayılı Kanunun 16ncı maddesine
göre getirmesi gereken Orta Vadeli Planı getirmedi mi, üzerine
yazıyı yazıp ortaya koymadı mı, Yüksek Planlama
Kuruluna getirmedi mi, Bakanlar Kuruluna getirmedi mi? Veya getirdi, siz O
dursun, biz bunu yapmayacağız. mı dediniz, Acelesi yok. mu
dediniz? Hanginiz hangisini söylediyse suç işlemiştir dedik. Bu
gerçekten suçtur.
Bakın, siz Anayasanın emrettiğinden iki gün önce
bütçeyi teslim ettiğinizi, 17 Ekimde değil de, 15 Ekimde teslim
ettiğinizi söylüyorsunuz ama yüz otuz gün geç getirdiğinizin
kanunlara, Anayasaya aykırı olduğunu söylemiyorsunuz.
Yarın bir gün siz bunları yapmadığınız için
yargılanırsınız. Orada da söyledim, burada da söylüyorum.
Biraz önceki ifademi -yukarıda- Bu kasıt da olsa affedilir.
hikâyesini özellikle söyledim çünkü çıkarmak istediğiniz, uygulamak
istediğiniz mevzuatlara bakıyoruz, geçmişe dair
yaptığınız en ufak bir hatadan dahi yarın hukuk önüne,
kanun önüne çıkmaktan kaçıyorsunuz, korkuyorsunuz.
Şimdi, nereden bakarsanız bakın bu tür problemler
olur. Burada bürokrasiden gelen, bu işlerle ilgili arkadaşlar var,
sizin yanınızda bürokrat arkadaşlar da var. Neyi söylerler?
Geriye doğru, bu ülkede on aylık bütçeler yapılma zarureti
hasıl oldu ama bürokrasi -Hükûmetin önüne ilk getirip koyduğu
şey- bunun hukuki veçhesini, hukuki yönünü tamamlayalım,
sıkıntı olmasın diye Hükûmetin önüne koydu. Hangi hükûmet
gelirse gelsin o dönemde -biliyoruz- bunu kabullendi ve ona göre
mevzuatını hazırladı.
Şimdi bütün bunları ne yapıyoruz? Unutuyoruz, ihmal
ediyoruz, hukuka uymuyoruz. Buradaki çoğunluğa dayanarak, buradaki
çoğunluğa güvenerek, şimdiden mevzuatını da
hazırlayarak ihmalden kaçıyorsunuz, yargılanmaktan
kaçıyorsunuz. Bunun böyle olmaması lazım. Bu millete doğruları
söylememiz lazım.
Bakın, bu bütçeyi hazırlayan bütçe uzmanları orada,
Maliyenin diğer uzmanları orada. Hepsine ümit veriyorsunuz. Hiç
birbiriyle alakası olmayan, mevcut sistemi -uzmanlık sistemi-
mahvediyorsunuz. O insanlara ne yapıyorsunuz? Haklarını
vermiyorsunuz, onları ayırıyorsunuz ve oradaki yönetici arkadaşlar,
ben biliyorum, o arkadaşları göreve getirmekten, bu bütçeyi
hazırlayan çocukları, memurları göreve getirmekten, buraya
getirmekten zorluk çekiyorlar. Hepsi size kırgın. Siz vadediyorsunuz,
siz söylüyorsunuz, siz yapmıyorsunuz. Bu sistem hakikaten sıkıntılı.
Yukarıda getirdiğiniz torba kanunda uygulamak istediğiniz
şeyde de büyük problemler var. Bakın, yarın Genel Kurula
gelecek, Komisyonda görüşülecek, onlarda da personel açısından da
büyük problem var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bütçenin hayırlı olması dileğiyle
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sağ olun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse. (CHP sıralarından
alkışlar)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Sayın Başkan,
şahsım adına talebim de var.
BAŞKAN Efendim, biliyorum. Ekrana bakarsanız
görürsünüz, istediğiniz kadar konuşabilirsiniz, fazla süre bile
isteyebilirsiniz.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 10uncu
maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken sizleri ve ekranları
başında büyük bir umutla bütçeyi bekleyen
yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının 10uncu maddesi
Ödenek devir ve iptal işlemleri başlığını
taşımaktadır. Başka bir ifadeyle, harcanmayan ödeneklerin
ertesi yıla nasıl devredileceği hükme bağlanmaktadır.
10uncu maddenin ikinci fıkrası, Turizm Teşvik
Kanununda yer alan kimi tanıtma amaçlı ödeneklerden harcanmayan
kısımlarını ilgilendirmektedir. Buna göre, bu ödenekler
ertesi yıl bütçenin aynı tertiplerine devredilmektedir. Devir
işlemine ise Maliye Bakanlığı yetkili
kılınmıştır.
Değerli arkadaşlar, hemen hemen her yıl bütçede
aynı devir işlemlerini görmek olanaklıdır. O zaman
tanıtma amaçlı ödeneklerin nasıl
harcandığını tartışmak gerekmektedir. Nasıl
oluyor da bu ödenek artıyor? Örneğin Adıyaman ilimize Nemrutun
tanıtımına ilişkin yapılması gereken onca
şey vardır. Bunlar yapılmadığı için her seferinde
uyarılarımı yaptım, buna rağmen ödenek artıyorsa
Hükûmet yanlış yapıyor demektir. Bakınız, ödenek
artmasın ama Nemrut için bazı tanıtımlar
yapmalıyız. Festivaller düzenleyelim, dünyanın dört bir
yanında Nemrutu tanıtacak etkinlikler düzenleyelim.
Değerli milletvekilleri, bu artan ödenek ile sadece Nemrutun
tanıtılması için değil, başka konularda da harcama yapılabilir.
Örneğin Nemrutun yolları ve ulaşımı çok kötüdür,
bunlar düzeltilebilir. Bir teleferik kurulabilir ve bu yolla belki de turistik
açıdan farklı bir cazibe de sunulmuş olabilir.
Sayın milletvekilleri, şimdi size sormak istiyorum, bu
ödeneğin artmasının bir anlamı var mıdır? Nemrut
gibi bir dünya harikasına sahibiz ama bunu dünyaya
tanıtamıyoruz. Ben ne yapayım böyle ödenek artmasını?
Her şeyden önce ülkemiz tanıtılır eğer Nemrutun
tanıtımı yapılırsa, hem Adıyamana hem bölgeye
hem de ülkeye büyük bir katkı sağlanmış olur. Bu
katkının sosyal açıdan da yapılması çok uygun ve
yerinde olacaktır.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın
bilinen bir özelliği de şudur: Herkesi fırçalamaktır. Bunun
en son örneğini turizmcilerde gördük. Sayın Başbakan kendisinin
bir ekonomist olduğunu söyleyerek doğuya otel yapmayan özel
girişimciye fırça atmıştır. Sayın
Başbakanın temennisine katılmamak elde değil, şüphesiz
Doğuda, Güneydoğuda oteller açılmalıdır. Bunun için
özel sektörün girişimde bulunması gerekir, ancak ekonominin en temel
kuralı devletin altyapı yapmasıdır. Hükûmet sadece duble
yol yapmayla bölgeye otel yapılacağını, özel
yatırım gideceğini sanıyorsa yanılıyordur.
Değerli arkadaşlar, mevcut teşvik
koşullarıyla özel sektörün bu bölgelere gideceğini düşünmek
yanlıştır. Ayrıca nitelikli iş gücünün bölgeye
gitmesini sağlayacak olanaklar oluşturuldu mu acaba? Hastane, okul
sayısı yeterli mi? Bu sorunun yanıtı da, evet, kocaman bir
Hayır. Ondan sonra Kalkıp gidin, bölgeye otel yapın. diye
kimseyi azarlama hakkınız yoktur Sayın Başbakan. Önce
Hükûmet üzerine düşeni yapacak, ardından özel sektör bölgeye gidip
yatırım yapacaktır. Oteller ve konaklama tesisleri belki o zaman
yapılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm
konusunda bahsettiğim ödenek devri konusu, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı için de yapılmaktadır. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının ödenek devri yapması konusunda da
hayretlere düşmekteyim.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
devlet eliyle fabrikalar yapılmasını önerdik. Bu kürsüden
defalarca kez bizzat ben söyledim. Sayın Başbakan Biz devletçiyiz.
dedi, özel sektörün fabrika yapacağını söyledi.
Peki, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yeterli altyapı var
mıdır? Yok. O yüzden özel sektör neden gidip yatırım
yapsın bu bölgede? Bu nedenle devlet, önce öncü olmalıdır. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bacası
tüten fabrikalar ve ekilmiş yeşil tarlalar görmek istiyoruz.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde teşvik
sistemi düzgün işletilmelidir, mevcut teşvik sistemi bunun
uzağındadır.
Yine, sadece duble yol yapımıyla ulaşımın
sağlanamayacağı bilinmelidir. Toplu taşımaya
ayrıca önem verilmelidir.
Şimdi, sayın milletvekilleri, dört yıldır bu
Mecliste görev yapmaktayım. Geçenlerde Sayın Başbakan dedi ki:
Türkiyede yolu olmayan köy yoktur. Üzülerek söylemek istiyorum, 5-6
kilometrelik benim köyümün yolu henüz yapılmamıştır.
Sayın Başbakan inşallah duymuştur bunu. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri, tarımsal sulama, tarımda
teşvik desteklemeleri yeterli değildir, üstelik Hükûmet bunun
farkındadır. Nitelikli iş gücü yetişmesine ilişkin
organize sanayi bölgesinde eğitim kurumları
açılmalıdır. Bu konuda İşsizlik Sigortası
Fonunda biriken para mutlaka kullanılmalıdır.
KOSGEB, küçük ve orta ölçekli girişimcilere kredi verecektir.
Kredinin amacına uygun dağıtılmadığını
hepimiz bilmekteyiz. Kredi ihtiyacı olan, sosyoekonomik olarak zor durumda
olan illerdeki girişimcilerimize ayrıcalık mutlaka
tanınmalıdır. Sayın Bakan, acaba bu konuda da ne
düşünüyordur?
Değerli milletvekilleri, iller bazında kota
uygulanmalıdır diye, gene, düşünüyorum. Sosyoekonomik
göstergeleri ülke ortalamasının altında olan iller ayrıca
değerlendirilmelidir. Önerilerimizi sunduk, bunlar da yapılmadı.
Üstelik kredilerinin dağıtımına ilişkin birçok
söylenti de kamuoyunda tartışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanı
bütçeyle ilgili umut verirken şöyle söylemiştir. AKP
İktidarı döneminde yaptıklarından bahsetti. Acaba neden
teşvik konusunda ayrıntıya girmediniz Sayın Bakan?
Örneğin Adıyaman teşvikte neden üvey evlat muamelesi gördü yani
sosyoekonomik olarak daha iyi olan illerle aynı statüde
değerlendirildi? Bunun açıklamasını yapabilir misin
Sayın Bakan?
Sayın Bakan, okullardan bahsettiniz. Her şeyin çok iyi
gittiğini söylediniz. Yalnız, ben önce bir yurttaş sonra bir
milletvekili olarak kendisinin hayal âleminden gerçek âleme dönmesini önemle
rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, özelleştirme konusu ise AKPnin
övünerek anlattığı konulardan biridir. Sayın Bakan bu
konuya da aynı biçimde değindi. Şöyle ki: Özelleştirme
konusunda bir başarı örneği vermek istiyorum, tabii ki Hükûmet
açısından. Kurumun adı Türk Telekom. Türk Telekom dünyanın
13üncü büyük şebekesine sahipti. Yalnızca 2.500 adet gayrimenkulün
değeri 10 milyar doların üzerindeydi, yatırımları ve
isim hakkıyla birlikte değeri 25 milyar doları buluyordu.
Bazılarına göre Türk Telekomun gerçek değeri 40 milyar
dolardır, başka bir ifadeyle yüzde 55inin değeri 22 milyar
dolardır. Türk Telekom yeniden kurulmak istenirse tesis 200 milyar
doları aşacak bir parayla ancak kurulabilir.
Şimdi, sayın milletvekilleri, soruyorum ben size
başka bir konu için. Tekele gelelim. Tekeli Hükûmet bir haraç mezat
satışıyla başarısını zirveye
taşıdı. AKP Hükûmeti Tekeli önce üçe böldü. Alkollü içkiler
bölümünü 2003 yılında 292 milyon dolara sattı. Satın alınan
grup yaklaşık üç yıl sonra 3 katına yani 950 milyon dolara
satıldı. Tekelin sigara fabrikaları ve markaları ise 2008
yılında 1 milyar 720 milyon dolara satıldı. Bu
satış yapılırken çalışanlara yani Tekelde
çalışanlara Yaprak Tütün İşletmelerini
kapatmayacağını söz verdi. Ancak Tekelin Yaprak Tütün
İşletmeleri, Özelleştirme İdaresi tarafından maalesef
kapatıldı. Bu hamle Ankarada hakkını arayan 12 bin
işçinin coplanmasıyla ne yazık ki tamamlandı.
Sayın milletvekilleri, Tekel ve Türkiye tarımına
yönelik yağmanın sonuçları hiç gecikmeksizin ortaya
çıktı. Tütün kısmının henüz
satılmadığı 2006 yılının rakamlarına
göre, Türkiye'de tütün üreticisi hane sayısı 2002-2006 döneminde 400
binden 200 bine düştü. Bu rakam, tüm aile fertleriyle birlikte
yaklaşık 1 milyon tütün üreticisinin işsiz kalması
anlamına geldi. Tütün üretimi ise aynı dönemde yüzde 40a yakın
gerileme kaydederek, 1962 yılından bu yana ilk defa 100 bin tonun
altına indi. 1984 yılında sıfır olan tütün
ithalatı 2006 yılında 250 milyon dolara yükseldi. 2006
yılında ihracat 500 milyon dolara geriledi, şu an ise AKP sayesinde
dışa bağımlı hâle geldi. Vicdanı olan hiç kimse
bu olaya başarı diyemez. Tekelin yağmalanmasına,
çalışanların işsiz bırakılmasına, tütün
üreticilerinin aç kalmasına başarı diyenler ve sessiz kalanlar
mutlaka hesap verecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar
özelleştirmelerden 40 milyar dolara yakın bir gelir elde
edilmiştir. Hâlen çaydan şekere, bankalardan şans
oyunlarına, köprülerden otoyollara, madenlerden gaz
dağıtımına kadar pek çok tesisi devlet işletmektedir.
Söz konusu tesislerin özelleştirilmesinden 70 milyar dolar daha gelir elde
edilmesi düşünülmektedir. Bütün bu özelleştirmeler
yapıldıktan sonra neyi satacaksınız Allah aşkına?
AKP İktidarı bu ülkede devlete ait olan tüm işletmeleri
sattıktan sonra acaba ne yapar diye merak ediyorum.
Sayın milletvekilleri, geriye kalan kuruluşları,
ancak, satana kadar iktidarda kalamayacak bu AKP İktidarı.
Bunları yandaşlarına ya da gizlice ortaklık kurduğu
yabancılara satmanıza Cumhuriyet Halk Partisi olarak asla izin
vermeyeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; limanlardan
fabrikalara, Telekomdan elektriğe kadar her şeyi babalar gibi satan
AKP İktidarı bu gelirle ne yaptı? Özelleştirme yaptı
da sonucunda dış borç mu bitirildi? Yeni üretim tesisleri mi
açıldı? İşsizlere iş olanağı mı
sağlandı? Tabii ki hayır. Mirasyedi AKP Hükûmeti bir yandan bu
satışları yapıp yandaşları ve yabancı
ortakları zengin ederken, bir yandan dış borç almayı da ihmal
etmedi. Dünyanın en büyük 16ncı ekonomisiyiz. diye övünen iktidar,
borçlanma sıralamasında Türkiyeyi 20nci sıralara kadar
getirmiştir. Seksen yıl boyunca hükûmetlerin aldığı
borç maalesef AKP İktidarında 2 katına
çıkarılmıştır. Türkiye, hiçbir yatırım
yapılmayıp borç batağına sokulmuştur. Siz buna
başarı diyebiliyorsanız size de helal olsun derim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP
İktidarı tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemiştir,
kul hakkı yemiştir ve yedirmiştir. Faiz, yandaşlara
yapılan peşkeş biçimindeki özelleştirmeler, çarçur
ettiği paralar, üreticinin ve üretimin bitirilmesi, tüketicinin daha da
pahalıya ürün alması AKP İktidarının maalesef
başlıca meziyetleridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakınız daha dün bir Kıbrıs gazisi eşiyle birlikte
intihar etti. İntiharın nedeni kredi borcunu ödeyememesidir. Üreticilerimiz
karın tokluğuna çalışan işçiler hâline geldi. Tüketici
her şeyi daha pahalıya tüketmektedir. Kurban Bayramında ithal
kurbanlar piyasadaydı. 2 madencinin cenazesine daha
ulaşılmadı. Emeklilerin durumu perişan, esnaflar kepenk
kapatmaktadır. Öğrenciler yerlerde sürülmekte ve öldüresiye dayak
yemektedir ve ne yazık ki bakanlar bunları inkâr ederek cevap
vermektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte
AKP İktidarının yurttaşlarımızı
getirdiği nokta budur. İntiharlar, cinnetler, boşanmaların
artmasının nedeni AKPnin ekonomik politikalarıdır.
NURİ USLU (Uşak) Bizi ağlatacaksın
Şevket Bey!
ŞEVKET KÖSE (Devamla) Sayın Başbakanın ve
Maliye Bakanının Türkiyedeki çizdiği tablo maalesef budur.
Değerli arkadaşlar, sözlerime son verirken 2011 yılı
bütçesinin hayırlı olacağını söylemeyi çok isterdim.
Maalesef bütçeden hayır çıkacağına inanmıyorum ama
yine de bu bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
diliyor ve yüce Meclisi en güzel duygularla selamlıyorum.
İyi akşamlar, teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahsı adına Mehmet Ceylan, Karabük Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, 60a
göre kısa bir söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Ne oldu efendim?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Yerimden
BAŞKAN Yerinizden çok kısa bir katkıda
bulunacaksınız 60a göre.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Evet efendim.
BAŞKAN Önce, Mehmet Ceylanı bir dinleyelim
bakalım.
Buyurun.
MEHMET CEYLAN (Karabük) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe Kanunu Tasarısının 10uncu maddesiyle ilgili
söz almış bulunmaktayım. Bu maddenin içeriğiyle ilgili
benden önceki arkadaşlarım gerekli bilgileri verdiler.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık on gündür 2011
yılı bütçesini görüşmekteyiz gece yarılarına kadar.
Tabii, detaylı bir şekilde konuşmalar oluyor. İktidardan
arkadaşlarımız icraatlarımızı ve bütçenin
özelliklerini anlatmaya çalışırken, muhalefetteki
arkadaşlarımız da acımasız bir şekilde gerçekten
eleştiriyorlar, işte, biraz önce de olduğu gibi.
Tabii, muhalefetin vazifesidir elbette ki eleştirmek ama
birazcık da insafı elden bırakmamak gerektiği inancı
içindeyim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) İnsaflı
Biraz
tahammüllü olacaksınız.
MEHMET CEYLAN (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
bütçeler, hiç şüphesiz ki hükûmetlerin performanslarını gösteren
en önemli göstergelerdir. Bu anlamda bütçeler bir anlamda hükûmetlerin
başarılarının ve başarısızlıklarının
da birer aynası konumundadır.
O açıdan, izin verirseniz, ben vaktimin elverdiği ölçüde
bizim hükûmetlerimizin dönemindeki bütçelerle bundan önceki bütçeleri çok
kısa bir şekilde analiz etmek, kıyaslamak istiyorum
müsaadenizle. Çünkü arkadaşlarımız
-bağışlayın beni- sürekli bir şekilde Hükûmetimizi,
icraatları eleştirmekte, âdeta felaket tellallığı
yapmaktadır. Bu, gerçekten böyle midir, değil midir, bir iki
göstergeyle bunu sizlerle paylaşmak istiyorum doğrusu.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi AK
PARTİ hükûmetleri döneminde, sekiz yıllık icraatımız
döneminde hiçbir zaman için popülist bir yaklaşımda olmadık.
Gelecek yıl seçim var, bir seçim ekonomisi uygulamıyoruz. Hiçbir
zaman için mali disiplini elden bırakmadık, bütçe disiplinini elden
bırakmadık, popülist yaklaşmadık ve ülkemizin menfaatlerini
her şeyin üstünde tutarak hareket ettik.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bizden önceki
bütçeler ve bizim hükûmetlerimizin bütçelerinin makro göstergeleri elimde.
1993ten 2010 yılına kadar kıyasladığımızda
şunu görmekteyiz: Bizden önceki hükûmetler döneminde maalesef ve maalesef
bütçeler tamamen faiz bütçesiydi, faiz ödeme bütçesiydi ve onun
dışında da maaş bütçesiydi, esneklikleri
kalmamıştı bütçelerin, bizden önceki hükûmetlerin döneminde.
Yani hükûmetlerin Şu alanda, eğitim alanında, sağlık
alanında, sosyal yardım alanında şunu yapayım, şu
önceliği vereyim. deme şansları yoktu. Çünkü faiz
almış başını götürüyordu ve bütçeleri bitiriyordu.
Bakın, 2002 yılında, bizden önceki dönemde faiz
harcamalarının toplam vergi gelirlerine oranı yüzde 87
değerli arkadaşlar; yüzde 87; 2002 yılında. Bu demektir ki
ülkede toplanan her 100 liranın 87 lirası faize gidiyordu. 2001
yılında daha da kötü, felaket bir yıl, yüzde 103 o oran yani tüm
vergileri toplasanız faize yetiremiyorsunuz, öyle bir yıl. İşte
böylesi bir ortamda bütçe yapmak mümkün mü değerli arkadaşlar? Mümkün
değil. Bakın, bizim dönemimizde tabii ki sıkı bir mali
disiplin uygulandı, bütçe disiplini uygulandı, enflasyonun ve
faizlerin inmesiyle birlikte kademe kademe bu oranlar düştü ve şu
anda da yüzde 23e düştü, gelecek yıl yüzde 20ye düşüyor.
Eğer bu oran devam etseydi, bizden önceki durum devam etseydi değerli
arkadaşlar, bir yılda, şu anda bütçede, 2010 yılı
bütçesinde 183 milyar TL faiz olması gerekiyordu. Yani, 300 milyar
liralık harcama bütçesinin 183 milyarı faize gidecekti.
İşte böylesi bir durum, böylesi bir kompozisyon söz konusu.
İşte, AK PARTİ hükûmetlerinin
başarısı budur değerli arkadaşlar ve bu mali
disipline, bütçe disiplinine devam edeceğiz. İşte bu nedenledir
ki, yıllardır, sekiz yıldır
uyguladığımız başarılı politikalarla
eğitim alanında, sağlık alanında, kara yollarında
ve diğer alanlarda çok önemli başarıları hükûmetlerimiz
başarıyla yerine getirmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET CEYLAN (Devamla) Ben, bu duygu düşünce içinde
bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ceylan.
Sayın Aydının çok kısa bir söz talebi var,
onu yerine getireyim.
Buyurun Sayın Aydın.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Adıyaman Milletvekili
Ahmet Aydının, Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin
konuşmasına ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum.
Az önce, Adıyaman Milletvekilimiz, aynı zamanda çok
değerli hemşehrim, muhalefetten, Sayın Köseyi, konuşurken
hakikaten çok dikkatlice dinledim, biraz da hayret ettim işin
doğrusu. Tabii iyi de bir siyaset yaptı aslında, olmuş
olanı da yok farz etti birçok alanda.
Öncelikle şunu ifade edeyim ki, Hükûmetimizin Doğu ve
Güneydoğu politikası belli. Buralarda gerçekten bugüne kadar 25
milyar liralık yatırım yapılmış, Türkiye
genelinde yapılan 150 bin civarındaki dersliğin 40 bini bu
bölgeye yapılmış, 76 tane hastane, 250 civarında
sağlık ocağı yine bu bölgede yapılmış. Daha
geçtiğimiz hafta, Muşta 41 fabrikanın toplu
açılışı yapıldı, ki Sanayi desteklenmiyor.
dendi.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Sayın Başkanım,
ne alakası var?
AHMET AYDIN (Devamla) Yine, aynı şekilde, değerli
hemşehrim, daha önceki konuşmalarında şunu ifade ediyordu:
Köyünün içme suyundan bahsediyordu. Köyünün içme suyu vardı aslında,
kaynak suyu olmasına rağmen o kaynak suyunu köylü başka
şekilde kullandığı için vermiyordu ama orada devletimiz 4
defa tamamen sondaj yapmak suretiyle içme suyunu buldu ve en kısa sürede
köylüye ulaştırdı.
Şimdi de bakıyorum, bu yolla ilgili bir ifadede bulundu.
Şimdi, Sayın Kösenin köyü çok dağlık bir köy ve bu manada
da en iyi şekilde stabilizesi yapılmış durumda. Asfalt
şartları belki şu an için müsait olmayabilir ama o bölgede tabii
ki stabilizesini öncelikle halledip ondan sonra eğer şartlar uygunsa
asfalt yapıp
Ama en iyi şekilde stabilizesi de
yapılmış
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Köy yolu var mı?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Onu ifade etmek istedim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sağ olun efendim.
III.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı:
576) (Devam)
BAŞKAN Sayın Aydoğan soru soracak.
Buyurun efendim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 5179 sayılı Gıda Kanunu
kalktı. 5996 sayılı Kanun 12/12/2010 tarihinde yürürlüğe
girdi fakat bu konudaki yönetmelik yayınlanmadığı için
gıda denetimcilerinin eli kolu bağlı. Bu yönetmelik ne zaman
uygulanacak?
Doğrudan gelir desteğinin çiftçi hesabına bayram
öncesi yatacağı Bakan tarafından söylendi ve şu ana kadar
da yatırılmadı. Maalesef, her zaman olduğu gibi çiftçiler
yine bu konuda mağdur. Biraz önce de rakamsal olarak ifade ettiniz,
çiftçinin kullandığı mazotla buğday kıyaslaması
yaptınız. Ben de size soruyorum, diyorum ki: Avrupa'da çiftçinin
kullandığı mazot fiyatıyla Türkiye'deki çiftçinin
kullandığı mazot fiyatı arasında nasıl bir
farklılık vardır? Türk çiftçisi Avrupa çiftçisinden daha ucuz
mazot kullanmakta mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakanım, buyurun efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, gıda yönetmeliğinin ne zaman
yayınlanacağını ben söyleyemem, Tarım
Bakanımıza iletirim bunu. Eminim en kısa zamanda çıkar.
Doğrudan gelir desteğine ilişkin sözüne gelince,
yine, eğer Tarım Bakanlığımızın bütçe
ödeneklerinde parası varsa verilecek. Bu arada arkadaşlar notu
ilettiler bütçeden, doğrudan gelir desteği dâhil tüm tarımsal
destekleri Tarım Bakanımıza aktarmışız.
Dolayısıyla, ödenmesinin önünde bir engel yok değerli arkadaşlar.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Şu anda çiftçiler
telefon etti, çiftçilerin hesabına yatmamış.
BAŞKAN Sayın Bakanım, buyurun efendim, siz Genel
Kurula hitap ediniz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) O
zaman demek ki yatırılacak, ödenecek.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği 27 ülkeden
oluşuyor, 20 ülkede ben mazot fiyatlarını çıkartmam
lazım o bahsettiğiniz karşılaştırmayı yapmam
için, buğday fiyatlarını da karşılaştırmam
lazım. Ama yani ben sabahleyin şu vurguyu yaptım: Bakın,
akaryakıt ürünleri üzerinde Türkiyede vergiler yüksek. Ama şunu da
söyledim: AK PARTİ hükûmetleri döneminde bu vergi
düşürülmüştür, artırılmamıştır. Eskiden,
2002 yılında, bizden önceki Koalisyon Hükûmeti döneminde bir kanun
çıkartılmış, ÖTV getirilmiş. ÖTVye göre
akaryakıt ürünleri üzerindeki maktu vergilerin enflasyona paralel olarak
her ay artırılması gerekiyordu. Biz gelmişiz, 2005te buna
son vermişiz, 2005 ile 2007 yılları arasında akaryakıt
ürünleri üzerindeki maktu vergileri dondurmuşuz, hiç
artırmamışız. Kasım 2007den itibaren, özellikle
dünyadaki petrol fiyatlarındaki hızlı artışa paralel
olarak biz tekrar tabii ki bu maktu vergilerde ayarlama yapmak zorunda
kalmışız. Ama bütün bunlara rağmen o dönemdeki enflasyonun
altında seyretmiştir. O nedenlidir ki, mesela mazotta toplam vergi
yükü 2002 yılında yüzde 60 iken, yani 100 lira ödediğiniz zaman
mazota 60 lirası hazineye geliyor iken, bugün 55 lirası hazineye
geliyor, yüzde 55e düşmüştür. Ama bu çiftçilerin
kullandığı mazotu karşılaştırma
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Bakan, ben reel
rakamı soruyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Tamam, o imkânım olmadığı için ben sabahleyin
söylediklerimi
BAŞKAN Sayın Bakan, tamam mı efendim?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Yani
istiyorsanız, geçmişte sorulup da
cevaplandırmadığım soruları cevaplandırayım.
BAŞKAN Başka soru yok, geçmiş sorular yok
efendim. Bu soru tamam mı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Peki, tamam.
BAŞKAN Teşekkür ederim. Ağzınıza
sağlık.
Sayın milletvekilleri, görüşmeler
tamamlanmıştır.
10uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, programa
göre, 2001 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının oylanmamış maddelerinin
görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için, 23 Aralık 2010
Perşembe günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati:
24.00