DÖNEM: 23 CİLT: 87 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
40ıncı
Birleşim
23 Aralık 2010 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile
konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
1.- TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter
heyetin, Türk-Arap Parlamenter Diyaloğu 2. Toplantısına
katılmak üzere Arap Parlamentosunun vaki davetine icabetle Kuveyte resmî
ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1363)
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009
Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıçın, Aydın Milletvekili M. Fatih
Atayın, Grubuna ve Genel Başkanına sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıçın, Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılganın, son günlerde Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve güvenlik güçlerine küfredilip, iftiralarla
saldırıldığına, bunlara, bakanların cevap
vermelerinin zorunluluğuna ilişkin açıklaması
2.-
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdalın, Mersin Milletvekili
Kadir Uralın, Mersinde bir barda işlenen cinayetle ilgili
konuşmasına ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, AK PARTİ ve BDP
Gruplarının etnik kimlikler üzerindeki
tartışmasının Anayasaya aykırılık
teşkil edeceğine ilişkin açıklaması
4.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıçın, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, AK PARTİ
Grubunu hedef alan ve düzeltilmesi gereken cümlelerine ilişkin
açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Ünal Kacırın, Muş Milletvekili M. Nuri
Yamanın, KİTlerde yolsuzluk yapıldığı sözlerine
ilişkin açıklaması
VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, ataması yapılan ve kurumdan
ayrılan personele ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/16718)
2.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun, TMSF yönetimindeki medya kuruluşlarına
ve bir sorunun ticari sır sebebiyle cevaplandırılmamasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacanın cevabı (7/16875)
3.- Niğde
Milletvekili Mümin İnanın, Niğdeye yapılan kamu
yatırımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/16885)
4.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, bir sulama kanalının tamiri
ve bir gölün temizlenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı (7/16908)
5.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, büyük şehirlerdeki hava kirliliğine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/16911)
6.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengizin, Bingöldeki bina ve yol yapım
ihaleleri hakkındaki iddialara,
Bingöldeki
TOKİ konutları ihalesine,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/16930)
(7/16931)
7.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Türk Patent
Enstitüsünün personel servisi ihalesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Nihat Ergünün cevabı (7/17011)
8.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, TÜİKin açıkladığı
işsizlik rakamlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/17052)
9.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, ilkokul öğrencilerinin kendi
istekleriyle başörtüsü takıp takamayacakları konusunda
yaşanan tartışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçunun cevabı (7/17053)
10.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, bir taş
ocağı işletmesinin çevreye verdiği zararlara ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
(7/17065)
11.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, DSİde görev yapan maden
mühendislerinin şube müdürü kadrosuna başvuramamasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/17066)
12.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, hizmet alımı yoluyla
çalıştırılan personele ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/17117)
13.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, hizmet alımı yoluyla
çalıştırılan personele ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/17120)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00de açılarak beş oturum
yaptı.
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahinin, Suudi Arabistan
Şûra Meclisi Başkanı Dr. Abdullah Muhammed Al Sheıkhin
vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Suudi Arabistana
resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
kabul edildi.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe
Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve
Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresinin (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;
Maliye Bakanlığı,
Gelir İdaresi Başkanlığı,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı,
Kamu İhale Kurumu,
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları;
Gelir Bütçesi üzerindeki görüşmeler tamamlanarak 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasırısı 11inci
maddesine kadar;
Kabul edildi.
İzmir Milletvekili Oktay Vural, İzmirin Pınar
Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrısta bir
sportif faaliyet sırasında yapılan menfur
saldırıyı MHP olarak kınadıklarına,
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, İzmirin
Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrısta
bir sportif faaliyet sırasında yapılan menfur
saldırıyı kınadığına ve Fenerbahçe
Acıbadem Voleybol Takımının dünya şampiyonu
olmasını kutladığına,
Ordu Milletvekili Mehmet Hilmi Güler, Bitlis Milletvekili Mehmet
Nezir Karabaşın, yanıltıcı bilgi vermesine,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin konuşmasına,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Genel Kurulun 22 Aralık 2010 Çarşamba günkü
birleşiminde (bugün) 2011 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 11inci maddesine kadar oylanmasına; 23
Aralık 2010 Perşembe günkü birleşiminde 24üncü maddesine kadar
oylanmasına; 24 Aralık 2010 Cuma günkü birleşiminde 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının oylanmamış
maddelerinin oylanması ve bu birleşimde saat 10.00dan 12.00ye ve
13.00ten günlük programın tamamlanmasına kadar
çalışmasına, 25 Aralık 2010 Cumartesi günü
toplanmamasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
23 Aralık 2010 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 11.00de toplanmak üzere birleşime 24.00te son
verildi.
Nevzat PAKDİL
Başkan
Vekili
Gülşen ORHAN Bayram
ÖZÇELİK
Van Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 48
II.- GELEN KÂĞITLAR
23 Aralık 2010 Perşembe
Tasarı
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre
Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/977) (Çevre ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.12.2010)
Teklif
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 2 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/821) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler;
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; İçişleri; Adalet ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.12.2010)
Tezkereler
1.- Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1361) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.12.2010)
2.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1362) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.12.2010)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Deniz Feneri davasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/16420)
2.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, cezaevlerindeki işkence ve kötü
muamele iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16421)
3.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçının, referandumda oy
kullanılmayan veya sadece sandık görevlilerinin oy
kullandığı sandık adedine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16449)
4.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, Muğlada bazı belde belediyelerinin
birleştirileceği haberlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16667)
5.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, bir ABD firmasının Türkiyede
rüşvet dağıttığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16670)
6.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, bir ABD firmasının Türkiyede
rüşvet dağıttığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16671)
7.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Kartlı Geçiş Sistemi kartına
asgari elli liralık yükleme yapma zorunluluğuna ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16672)
8.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, bir ABD firmasının Türkiyede
rüşvet dağıttığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16674)
9.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin, bir köyde ateş açılması sonucu
ağır yaralanan bir kişiye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16675)
10.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, yurt dışındaki Türklerin
Türk kültürü ve Türkçenin öğretilmesi ve eğitim ataşeliklerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16677)
11.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, bir ABD firmasının Türkiyede
rüşvet dağıttığı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16678)
12.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, siyasette ve bürokraside kadın
oranının artırılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16679)
13.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Hasanoğlan Köy Enstitüsü sinema
salonunun restorasyonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16682)
14.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, bir askerin ölümüyle ilgili bazı
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16683)
15.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, Alparslan Üniversitesi öğrencilerinin
barınma sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16684)
16.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, üniversitelerin bütçelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16685)
17.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersinin, bir havayolu şirketinin reklamına ve bir
olaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16687)
18.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebinin, Fiskobirlikin TMOya ve üreticilere olan
borçlarını ödemesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/16690)
19.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, kamu çalışanlarına
eşit işe eşit ücret ilkesinin uygulanmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16692)
20.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, emeklilerin
durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16693)
21.-
İstanbul Milletvekili Atila Kayanın, üniversite öğrencilerinin
kişisel bilgilerinin korunmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16694)
22.- Antalya Milletvekili
Hüseyin Yıldızın, üniversite öğrencilerinin
kullandıkları burs ve kredilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16695)
23.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, PKKnın şehir
yapılanması olarak adlandıran KCKnın kamu kurumlarındaki
varlığına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16696)
24.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, 2008-2010 yılları arası
toplam büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı ve et ithali ile
kurban döneminde yardım toplayan vakıf ve derneklere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16699)
25.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, bir şantiyede çalışan
bazı işçilere etnik kimliği sebebiyle baskın
yapıldığı ve hakaret edildiği iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16700)
26.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, atama kararnamelerine, atanan ve emekli olan
personele ve soruşturma izni verilmesine dair taleplere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16703)
27.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, baraj yapımı nedeniyle
mağdur olan bazı köylülere kamulaştırma bedellerinin ödenip
ödenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16704)
28.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, bir köyün kanalizasyon ihtiyacına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16705)
29.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, SGKnın bir uygulmasına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16713)
30.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, ataması yapılan ve kurumdan
ayrılan personele ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16714)
31.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, bazı ekonomik göstergelere
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/16722)
32.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, ataması yapılan ve kurumdan
ayrılan personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/16723)
33.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğünün işleyişine ilişkin
Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/16726)
34.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Lüleburgaz
Kapalı Spor Salonunda yaşanan sorunlara ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/16727)
35.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, Tokata yükseköğretim öğrenci
yurdu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/16728)
36.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Lüleburgaz 8
Kasım Stadının bakımına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/16729)
37.- Gaziantep Milletvekili
Hasan Özdemirin, KÖYDES Projesinin iller bazında
dağılımına ve bazı hizmetlerin proje kapsamına
alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16736)
38.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, KÖYDES Projesi kapsamında yapılan
hizmetlerin bakım ve onarımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16737)
39.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, Antalyada uyuşturucuyla
mücadeleye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16738)
40.- Mersin Milletvekili
Akif Akkuşun, bir köy yolunun asfaltlanması ile ilgili iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16739)
41.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, bir ABD firmasının Türkiyede
rüşvet dağıttığı iddialarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16740)
42.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, bir parti toplantısına ve sözde
eylemsizlik kararına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16741)
43.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, ataması yapılan ve kurumdan
ayrılan personele ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16742)
44.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, bir köyde yaşanan su sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16743)
45.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Batman yeşil kart biriminin fiziki
koşullarının iyileştirilmesine ve bazı sorunlara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16744)
46.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin, bazı köylerin yol yapım
çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16745)
47.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, bazı köylerde
yaşanan elektrik borcu mağduriyetine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16746)
48.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, kamp ve sosyal tesislerin
satışlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16747)
49.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Gelir İdaresi
Başkanlığının İnternet Vergi Dairesince
hazırlanan e-beyanname uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16748)
50.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Halk Eğitim Merkezlerine ve bu
merkezlerde çalışan öğretmen ve eğiticilerin sosyal
güvenlik prim ödemelerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16749)
51.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbaturun, otistik çocuklara din dersi verilmesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16750)
52.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulanın, Kürtçe konuştuğu için darp
edildiği iddia edilen bir öğrenciye ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16751)
53.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantepteki okul ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16752)
54.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğrunun, 2005-2010 yılları
arasında YÖK tarafından kılık-kıyafeti uygun
olmadığı için açılan soruşturmalara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16753)
55.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinden
idari kadrolara atananlara ve adı geçen branştaki öğretmen
açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16754)
56.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin, ÖSYMnin sınav güvenlik
tedbirlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/16755)
57.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, üniversitelerden
öğrenci atılmasının kaldırılacağı
haberleri ile üniversiteden atılan ve afla üniversiteye dönen öğrenci
sayısına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16756)
58.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Anadolu Liselerindeki boş
kontenjanlara yapılan yerleştirmelere ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16757)
59.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, hibe ve yem bitkisi desteğine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16772)
60.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Çukurova Tarım İşletmesi
Müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16773)
61.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, Muştaki çiftçilerin sertifikalı
tohum ihtiyacına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16774)
62.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homrişin, çiftçilerin elektrik
borçlarının yeniden yapılandırılmasına ve
elektrik girdi maliyetine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16775)
63.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarızın, gıda fiyatlarındaki
artışa ve tarımsal üretime ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/16776)
64.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, ithal edilecek etlerin gümrüklerdeki
kontrollerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16777)
65.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, bir yolun güzergahının
değiştirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16778)
66.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, havacılık sektöründe yaşanan
sorunlara ve personel politikasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16779)
67.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, Antalya-Alanya arasında
yapılması planlanan Manyetik Tren Projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16780)
68.-
İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlakın, İstanbul
siciline kayıtlı tekne ve yatların barınak sorununa ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16781)
69.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Avrupa
Parlamentosu Hukuk İşleri Komitesinin KKTCye yönelik
aldığı bir karara ilişkin Dışişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16783)
70.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylaninin, şüpheli olduğu iddia edilen asker
ölümlerine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16784)
71.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, bazı televizyon
programlarında kadının metalaştırılması ve
cinsel suçlara dair haberlerin veriliş şekline ve medyanın
cinsiyetçi yaklaşımının önlenmesine ilişkin Devlet
Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/16785)
72.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, ithal edilen bazı tarımsal ürünlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16789)
73.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, faili meçhul cinayetlerin
araştırılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16792)
74.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfının öğrencilere yaptığı
yardımlarla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16794)
75.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kredi ve Yurtlar Kurumuna
bağlı yurtlara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16796)
76.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kredi ve Yurtlar Kurumuna
bağlı yurtlara öğrenci yerleştirmede yaşanan sorunlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16797)
77.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, spor tesisi yapımı için yapılan
alan tahsisinin iptaline ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/16798)
78.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, Cumhurbaşkanlığı
bütçesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/16800)
79.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengünün, bir iddiaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/16803)
80.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, HES projelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16804)
81.- İzmir
Milletvekili Şenol Balın, doğum borçlanması
uygulamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16807)
82.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, bir açıklamasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16809)
83.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, doğalgaz, elektrik ve
akaryakıta yapılan zamlara ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/16812)
84.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, Formula 1 yarışlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/16813)
85.-
İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlakın, muhtarların
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16816)
86.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün yol ve içme suyu sorununa ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16817)
87.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, bir köyün yol ve kanalizasyon sorununa
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16818)
88.- İzmir
Milletvekili Şenol Balın, seçmen sayısındaki
artışa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16819)
89.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kütahyada doğalgaz
abonelerinden tahsil edildiği iddia edilen sayaç değişim
bedeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16820)
90.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, bir köyün köprü ihtiyacına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16821)
91.- Antalya
Milletvekili Tayfur Sünerin, Antalyanın Kumluca İlçesi Adrasan
Belediyesinin bazı uygulamaları hakkındaki iddialara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16822)
92.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, bir kişi ile ilgili iddialara
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16823)
93.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, 2003-2010 yılları arası
yapılan özelleştirmelere ve bedellerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16828)
94.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, bazı köylerdeki tapu iptal davalarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16829)
95.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, hizmet özelleştirilmesiyle ilgili
sorunlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16830)
96.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, bazı vatandaşların gelir vergisi
mükellefiyet durumlarının değiştirilmesine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/16831)
97.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuzun, okullarda öğretmen olarak din
adamlarının görevlendirildiği iddialarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16832)
98.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, bir ders
kitabının Talim ve Terbiye Kurulundaki inceleme sürecine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16833)
99.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, KPSSde dağıtılan malzemelere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/16834)
100.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, bilgi teknolojisi
sınıflarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16835)
101.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuşun, devlet üniversiteleri ile vakıf
üniversitelerinin yıllık harç bedellerine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/16836)
102.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, depreme dayanıklı olmayan bir
lisenin onarımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16837)
103.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Atanın, Batman İl Milli Eğitim
Müdürlüğünün bir yazısına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16838)
104.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Avustralyadan koyun
ithal edilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16841)
105.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Teftiş Kurulu
Başkanının EBKda yönetim kurulu üyesi olmasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/16842)
106.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelikin, Siirtte Organize Hayvancılık Bölgesi
kurulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16843)
107.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, bazı köylerin
iletişim sorunlarına ve bazı siyasi partilere ait gönderilerin
ulaştırılmadığı iddiasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16844)
108.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcının, Altınova sahil
şeridindeki erozyon sorununa ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/16845)
109.-
İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlakın, gemi kaynaklı
hava kirliliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16846)
110.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Yunanistanın talebi üzerine ABnin
yasa dışı suçla mücadele adı altında Türkiye
sınırına birlik konuşlandırılacağıyla
ilgili basındaki haberlere ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/16848)
23 Aralık 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40ıncı Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
III.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden
oluşan bir parlamenter heyetin, Türk-Arap Parlamenter Diyaloğu 2.
Toplantısına katılmak üzere Arap Parlamentosunun vaki davetine
icabetle Kuveyte resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1363)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter
heyetin, Türk-Arap Parlamenter Diyaloğu 2. Toplantısına
katılmak üzere, Arap Parlamentosunun vaki davetine icabetle Kuveyte
resmî ziyarette bulanması öngörülmektedir.
Söz konusu
parlamenter heyetin Kuveyti ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanunun 6. Maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi programa göre 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
BAŞKAN -
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
(x)
575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri
13/12/2010 tarihli 31inci Birleşim Tutanağına eklidir.
Geçen
birleşimde 2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 10uncu maddesi kabul edilmişti.
Şimdi
11inci maddeyi okutuyorum:
Yükseköğretim
kurumları ile ilgili işlemler
MADDE 11 (1)
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinin
38.01.02.00-09.9.9.00-2-05.3 (Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi)
tertibinde yer alan ödenek, bu proje kapsamında lisansüstü eğitim
veren yükseköğretim kurumlarına, mal ve hizmet alımlarında
kullanılmak üzere, görevlendirilen öğrencilerin sayıları ve
öğrenim alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle
ödenir. Ödenen bu tutar karşılığını bir yandan
ilgili yükseköğretim kurumunun (B) işaretli cetveline öz gelir,
diğer yandan (A) işaretli cetveline ödenek kaydetmeye ilgili
yükseköğretim kurumu yetkilidir.
(2) 4/11/1981
tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 43 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi, 46 ncı, 58 inci,
ek 25 inci, ek 26 ncı ve ek 27 nci maddeleri ile 19/11/1992 tarihli ve 3843
sayılı Kanunun 7 nci maddesi uyarınca tahsil edilen tutarlar ve
diğer gelirler, yükseköğretim kurumları bütçelerine özel gelir
ve özel ödenek olarak kaydedilmez. Tahsil edilen bu tutar ve gelirler, ilgili
yükseköğretim kurumu bütçesine öz gelir olarak kaydedilir. Kaydedilen bu
tutarlar karşılığı olarak ilgili yükseköğretim
kurumu bütçesine konulan ödenekler, gelir gerçekleşmelerine göre
kullandırılır. (B) işaretli cetvelde gelir kodları
itibarıyla tahmin edilen gelirleri aşan öz gelir tahsilatları
karşılığı kadar (A) işaretli cetveline ödenek
eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar
çerçevesinde yükseköğretim kurumları yetkilidir.
(3) Öz gelir
karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu
bütçesinin (A) işaretli cetvelinde fonksiyonel sınıflandırmanın
dördüncü düzeyinde tertiplenen ödenekler arasında (09.6.0-Eğitime
yardımcı hizmetler fonksiyonu altında öz gelir
karşılığı tefrik edilen ödenekler arasında
yapılacak aktarmalar hariç) aktarma yapılamaz.
(4)
Yükseköğretim kurumları, bütçelerinin "Üst yönetim, akademik ve
idari birimler" kurumsal kodu altında tefrik edilen ödeneklerini,
ihtiyaçlarında kullanılmak üzere ilgili birimlere, Ödenek Gönderme
Belgesi düzenlemek suretiyle gönderirler. Ödenek Gönderme Belgesi ile ödenek
gönderilen birimler harcama birimi, kendisine ödenek gönderilen birimin en üst
yöneticisi ise harcama yetkilisidir. Bütçe ödeneklerinin gönderilmesi,
kullanılması ve bütçe işlemlerine ilişkin usul ve
esasları belirlemeye Maliye Bakanı yetkilidir.
(5) Yıl
içinde eklenen sermaye ödenekleri, 2011 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına
göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, hatibe söz vermeden evvel, çok ciddi
ağırlıkta bir uğultu var, sohbetlerinizi biraz daha hafif
bir sesle yapabilirseniz çok sevineceğim, sükûneti sağlarsak iyi
olacak.
11inci madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Ufuk Uras. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on
dakika.
BDP GRUBU ADINA
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
vekiller; 12 Eylül Anayasasıyla sorunu olanların YÖKle sorunu
olmaması mantık zincirinde kopmak anlamına geliyor çünkü
Yükseköğretim Kurulu, 12 Eylül 80 askerî darbesinin ardından,
üniversiteler üzerinde bir baskı ve denetim aracı olarak
kurulmuştur. Gençleri anarşist, terörist, üniversiteleri de terör ve
şer yuvası olarak tanımlayan bir zihniyetin
aldığı bir önlemdir YÖK. Nasıl 12 Eylül Anayasasının
ruhuna dokunmadan, onun otoriter ve demokratik olmayan zihniyetiyle
hesaplaşmadan demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapılamazsa YÖKün
bu temel özelliği de değiştirilmeden özgür ve özerk bir
üniversite eğitimi geliştirilemez çünkü bu YÖK, siyasi iktidarların
üniversiteler üzerindeki denetimini yirmi dokuz yıl boyunca yeniden
üreterek başlangıçtaki işlevini kesintisiz olarak
sürdürmüştür, hâlen de sürdürmektedir. YÖK, siyasi iktidarın
üniversiteler üzerinde hem kalemi hem de kılıcıdır. AK PARTİ
Hükûmetinin YÖKte ağırlığı elde ettikten, YÖKü kendi
çöplüğü hâline getirdikten sonra bu kadar YÖK sever olmasının
nedeni budur. Evet, YÖK savar değil, YÖK sever bir iktidar var
karşımızda. Ama yine kendisi gibi düşünmeyen gençleri,
üniversitelileri coplatmaya, gazlatmaya, kendisi gibi düşünmeyenleri
dışlamaya ve ötekileştirmeye başlayan bir iktidar var
karşımızda.
Hükûmet, tuhaf
açıklamaları bıraksa aslında iyi olacak. Yok
Öğrenciler kendilerini yere atıyormuş. Rol mü yapıyor bu
gençler? diye herkes sorarken, sanki yürürken takılıp yere
düşüyorlarmış. Peki, her yere düşen gencin
başına coplarıyla çullanan en az 5 memuru ne yapmak istiyor?
diye kamuoyu vicdanının sorduğunu unutmamalıyız, iyi
niyetle yere düşeni kaldırma çabası gibi algılamamalıyız,
böyle bir iyiliksever kamu hizmeti olduğunu varsaymamalıyız.
Hükûmet diyor ki:
YÖKü kaldırmayalım, yeniden düzenleyelim. Peki, neresini ve
nasıl düzenleyeceksiniz? Bugün yapılan çok açıktır:
Kışla üniversitesi hiyerarşik yapılanması YÖK ile
sürdürülürken piyasaya bağımlı şirket üniversitesi
anlayışı da üniversitelerde hızla yayılmaktadır.
Bakın üniversitelere. Sivil polis özel güvenlik birimleri, özgür
düşüncenin mekânları olması gereken üniversiteleri güvenlik
gerekçesiyle kuşatma altına almıştır. Üniversitelerde
öğrenme ve öğretme özgürlüklerini güvenlik gerekçesiyle açık
veya örtük bir biçimde baskılayan bu tür uygulamalara, işte bu YÖK
göz yummakta ve desteklemektedir. Silahların gölgesinde bilim
yaptıran anlayış ortadan kalkmadan sorunlar
aşılamayacaktır.
Öte yandan,
Eğitim-Senin bütün raporlarında da görüldüğü gibi, Türkiyede
bugün yapılan düzenlemeler Bologna Sürecinin ürünüdür. Bu süreç,
öğrencinin müşterileştirildiği, yükseköğrenimin
kârlı bir sektöre dönüştürülmesi projesidir aynı zamanda. Bologna
Sürecinde tüm ana kararlara küresel sermaye örgütleri katılmaktadır.
Sonra da ilgili ülkelerin bakanlar kurulunda bunlar uygulamaya uyumlu hâle
getirilmektedir. Bu durum, köklü bir üniversite özerkliği, akademik
özgürlük gibi geleneklere sahip olmayan Türkiye üniversitelerinde her türlü
demokratik katılımı da ortadan kaldırmak anlamına
gelmektedir. Bu Hükûmet YÖKü böyle mi değiştirecektir? Bugün,
üniversite içinde üretilen hizmetlerin pek çoğu
özelleştirilmiştir. Bologna Süreci, mütevelli heyetlerini öngörmektedir.
YÖK ve rektörlerde merkezileşen yetkilerin mütevelli heyetleri üzerinden
artırılarak sürdürülmesi planlanmaktadır.
Bakın,
değerli vekiller, AK PARTİ Hükûmeti, bu yıl da tıpkı
geçmiş yıllarda olduğu gibi, eğitim sisteminde yaşanan
temel sorunlar üzerinden değil, sadece rakamlar üzerinden hesaplamalar
yaparak eğitim ve yükseköğrenim bütçesini
şekillendirmiştir. 2011 yılı içinde yükseköğrenime
ayrılan pay, aşağı yukarı millî gelirin yüzde 0,95ine
denk gelmektedir. Bu oran, ülkemizde yükseköğrenime ne kadar önem
verildiğinin görülmesi açısından önemlidir. Eğitim
kademelerine göre öğrenci başına yapılan harcamalarda
Türkiye, pek çok konuda olduğu gibi, OECD ülkeleri arasında en son
sıralarda yer almaktadır, Türkiye OECD ortalamasının da çok
altındadır. Öğrenci başına yapılan eğitim
harcamaları miktarının bu kadar düşük olması,
ülkemizde devletin kamu eğitimine verdiği önemi de göstermektedir. AK
PARTİ Hükûmeti üniversiteleri birer ticarethane gibi işletmek
istediğini, geçtiğimiz sekiz yılda atmış olduğu
yasal ve fiilî adımlarla pek çok kez göstermiştir. Bu anlamda, 2011
yılı eğitim ve yükseköğrenim bütçesi de bu
anlayışın açık bir devamıdır. Bugün, artık
üniversitelerde araştırma faaliyetleri özel ticari proje
anlayışıyla fiyatlandırılarak üretilmeye
başlanmıştır çünkü üniversitelere kamu bütçesinden
ayrılan fonlar yetersizdir. Bu kapsamda, üniversiteler, bir yandan ikinci
bir öğretim ve yaz okulları gibi süreklilik taşıyan gelir
yaratma yollarına hızla başvurmaya zorlanırken bir yandan
da farklı kanallarla kaynak çeşitlemesine gitmektedir. Bu durum, bilimsel
çalışmalar açısından vahim bir yöne doğru evrilme
demektir. Çeşitlenen gelir kaynakları sürekli eğitim, uzaktan
eğitim, yaz eğitimi, gece eğitimi, yaşam boyu eğitim
merkezleri ve teknoparklar gibi piyasa benzeri yapılar yoluyla
artırılmak istenmektedir. Son dönem öğretmen eğitimi
paralı sertifika programlarıyla üniversite içinde pazarlanmaya
başlamıştır. Ayrıca, üniversitelerde yemek,
ulaşım, barınma, temizlik, spor gibi pek çok kolektif hizmet
belli anlaşmalarla taşerona devredilmektedir. Böylece,
üniversitelerde her şeyin değişim değeri üzerinden
alınıp satılır hâle getirilmesi yönünde faaliyetler
hızlanmıştır. İşte, öğrencileri isyana
sürükleyen gelişme budur hem de sadece Türkiyede değil,
İngilterede, Fransada, dünyanın birçok ülkesinde sorun bu
ticarileşmedir. Devlet bütçesinden yeterince kaynak ayrılmayan
üniversitelerimiz, son yıllarda bilimsel üretimi tehdit eden kendi
kaynağını yaratma arayışlarına itilmiştir.
Peki, nereye kadar? Bu böyle giderse üniversitelerin yükseköğrenim
kurumları olmaktan uzaklaşması ve piyasada faaliyet yürüten
şirketlerden farkları kalmaması kaçınılmazdır.
Şimdi, siz öğrenci olsanız bu durumu alkışlar
mısınız? Sıkıntılarını anlatmak isteyen
de hangi muameleyle karşılaşıyor bellidir, ortadadır.
Ver gazı, ver gazıdan başka politika anlamlı
değildir. Bu, coşku gazı değil, biber gazıdır.
Üniversitelerde
akademik kadroların dağıtımında keyfî ve
ayrımcılık içeren uygulamaların da giderek
yaygınlaştığını görüyoruz. Kadroların
sağlanmasında her türden ayrımcılığı
engelleyen, liyakate dayalı sistemler geliştirilmemekte, farklı
özellikler ve zihniyet yakınlığıyla ön plana
çıkılmaktadır.
Bakın,
değerli vekiller, akademik özgürlükler bakımından iş
güvencesi son derece önemlidir. İş güvencesinin akademik
özgürlüklerin önemli bir koşulu olduğu ve tüm statüleri
kapsaması gerektiği gerçeği asla göz ardı edilmemelidir ama
bu Hükûmetin de onun YÖKünün de artık böyle planları yoktur.
Yükseköğrenim kurumlarında genel idari hizmetler, yardımcı
hizmetler ve teknik hizmetler gibi kadrolarda çalışan personelin
özlük hakları konusunda sorunlar yaşanmaktadır.
Gerçekleştirilen uygulamalar ve önümüzdeki dönem için yapılan
hazırlıklar dikkate alındığında akademik olmayan
personelin daha yoğun hak kaybı yaşayacağı
görülmektedir. Bunları ele almayan YÖKü nasıl
değiştireceksiniz?
Çalışanın
da öğrencinin de söz ve karar sahibi olması gerekmektedir. Üniversite
idari personelinin, üniversite yönetim kurullarında temsilinin
sağlanması demokratik bir üniversitenin oluşmasına
katkı sağlayacaktır. YÖK tartışılırken
bunları konuşmadan olmaz.
Bugün, üniversite
özerkliği ve akademik özgürlükler kavramının içi iyice
boşalmıştır. YÖK bunu da başarmıştır.
Zaten başarsın diye kurulmuştur. Bugün üniversite
özerkliğinin içeriği yönetişim anlayışıyla
doldurulmuştur. Üniversitede, gerçeği arama ve ifade özgürlüğü
yok edilmek istenmektedir. Üniversite yönetimleri, üniversite
bileşenlerinin farklı düşüncelerine ve kendilerini ifade etme
biçimlerine tahammül edememektedirler. Düşüncelerini özgürce ifade etmek,
diğerlerine kendilerini anlatmak isteyen tüm üniversite bileşenleri
üzerinde baskılar sürmektedir. Türkiye üniversiteleri,
yaşadıkları kültür bakımından çok kültürlü ve çok
dilli Anadolu coğrafyasının renklerini de
yansıtmamaktadır. Temel insan haklarının biri olan ana
dilde eğitim, üniversitelerde özgür bir biçimde
tartışılmamaktadır. Bırakın uygulamayı,
tartışılması bile baskı altına
alınmaktadır.
Sorunlar saymakla
bitmiyor ama şu açık ki bugün YÖK demek, otoriter, baskıcı
anlayışın devamı demektir. Bir de buna üniversitelerin
ticarileşmesi eklenmiştir. İşte bu nedenle, YÖKle olmaz,
YÖK kaldırılmalıdır. Üniversitelerarası Kurul tüm
eş güdüm işlevini yerine getirecek yeni bir örgütlenme
gerçekleştirmelidir. Tüm kurul ve organlarının, üniversite
bileşenlerinin, yeni üniversitede okuyanların ve
çalışanların demokratik katılımıyla
oluşturulması hedeflenmelidir. Bilimsel, özgür, demokratik üniversite
yaratmanın biricik yolu budur, YÖK değildir. O yüzden, Marxın
bir ifadesi Katı olan her şeyin buharlaştığı bir
dünyadayız. şeklindeydi. Buharlaştığını
fark etmeyenlerin dikkatine sunulur.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uras.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir
Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Yükseköğretim
kurumlarıyla ilgili 11inci madde vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz aldım. Yükseköğretim sistemimiz hakkındaki
görüşlerimi süremin elverdiği oranda sizlerle bölüşmek
istiyorum.
Bir bütün olarak
ele alınması gereken eğitim sisteminin her
aşamasındaki aksama ve yetersizlikler, sistemin tamamının
kalitesini etkilemektedir. Okul öncesinden lisanüstü eğitime kadar her
kademe ayrı ayrı çok önemli olmakla birlikte, bir kademedeki
eksiği bir başka basamakta kısmen telafi etmenin mümkün
olduğu düşünülebilir ama eksiklikler ve aksaklıklar ileri
kademelerde ise telafi şansı büyük oranda zayıflamaktadır.
Bunun en bariz örneğini yükseköğretim sistemimizde görüyoruz.
Yükseköğretim
sistemimiz, başta ortaöğretim olmak üzere, daha önceki eğitim
aşamalarının kalitesinden etkilenmektedir. Bu normaldir,
aşağıdan gelen eğitim kalitesi yükseköğretimi
aynı istikamette etkileyecektir ama bizde bir de anormal etkileşim
vardır değerli milletvekilleri, o da yukarıdan
aşağıya etkilenmedir. Yani yükseköğretim sistemimizin
nicelik ve nitelik açısından yetersizliği ortaöğretimi,
hatta ilköğretimi ve okul öncesi eğitimi olumsuz yönde
etkilemektedir.
Çocuğu
doğduğu andan itibaren iyi bir yükseköğretim kurumuna sokabilme
endişesi taşıyan veliler eğer maddi imkânları varsa
okul öncesi eğitiminden itibaren bir harcama yarışına
sokulmaktadırlar. Velinin imkânı yok ise kendisinin kaybettiği
hayat yarışını çocuğunun da kaybedeceği duygusu
ile ümitsizliğe kapılmaktadır. Bu nedenle, özel eğitim
sistemi çarkı içinde velilerin yaptığı harcamalar eğitim
sistemimize bir katkı olmaktan ziyade bir rant kapısı hâline
dönüşmektedir.
Bu söylenenler
normal eğitim basamakları içindir. Her kademedeki özel eğitim
kurumları özel sektör olarak eğitimin yükünü bölüşme hizmetinin
yanında üniversiteye kabulün bir yarışa dönüşmüş
olmasının oluşturduğu psikolojik ortamdan da
yararlanmaktadırlar ama Türk eğitim sistemine normal eğitim
kademeleri arasında yeri olmayan, marjinal düzeyde ve hacimde
bulunması gereken bir basamak eklenmiştir ki hem eğitim
sistemimizi felç etmekte hem de özel harcamalardan beklenen katkıyı
heba etmektedir. Bu da hepimizin bildiği gibi dershane sistemidir.
Değerli
milletvekilleri, eğitim sistemimiz içinde asli unsur gibi her geçen gün
daha da büyüyen dershane sistemi, özel eğitime harcanan kaynakları ve
eğer üniversiteye giremeyecekse gençlerimizin yıllarını
heba etmektedir. Genç nesilleri hayata hazırlamak bakımından
hiçbir katkı vermeyen ve ortaeğitimi işlevsiz hâle getiren bu
patolojik yapılanma yetersiz yükseköğretim sisteminin Türk toplumuna
yüklediği bir maliyettir.
Özel dershane
sayısı 2002 yılında 2.122 iken sekiz yılda yüzde 98
artış ile 2010 yılında 4.198e
ulaşmıştır. Dershaneye gitmeye mecbur öğrenci
sayısı ise 606 binden 1 milyon 174 bine
çıkmıştır. Bu da yüzde 94 bir artışa tekabül
ediyor. Öğretmen sayısı 19.800den 50.400e
ulaşmıştır. Bu yapılanmayı teşvik eden veya
seyirci kalan bir iktidarın Türkiye'nin beşerî ve toplumsal
gelişmesinin ileriye gittiğini söylemeye hakkı yoktur.
Dershane sistemi,
istisnai hâllerde ihtiyaç duyanların faydalanabileceği bir düzeyde
kalması gerekirken, ortaöğretimin tamamlayıcı, yükseköğretimin
olmazsa olmaz şartı hâline gelmiş, bir asli unsura
dönüşmüştür. Dershane sisteminin ve bu alana yapılan
yatırımların ya ortaöğretimin ya da yükseköğretimin
yükünü paylaşacak bir hâle getirilmesi, bu anlamda yasal düzenlemelerin
yapılması gerekmektedir.
Türk eğitim
sisteminin en önemli sorunlarından biri de yabancı dil eğitimi
sorunudur. Eğitim sistemimiz yabancı dil öğretme işini
çözemediği için bu sorun yükseköğretimde karşımıza
yabancı dilde öğretim sorunu olarak çıkmaktadır. Tarihinde
sömürge olmamış hiçbir ülkenin benimsemediği yabancı dilde
eğitim konusu Türkiye'nin gönüllü olarak rıza gösterdiği bir
garabet olarak karşımızda duruyor. En zeki ve kabiliyetli
gençlerimizin yabancı dil öğrenmek uğruna bir başka ülkenin
dili ile eğitim almak zorunda
kalmaları,
yeteneklerini eğitimlerine
ve hayatlarına tam olarak yansıtmalarına engel
olmaktadır. Sınavlarla seçilerek alınan en yetenekli gençler
yabancı dil öğrenmekte fakat yaratıcı zekâları
körelmektedir. Türkiye derhâl bu köreltici uygulamayı terk edip bütün
çocuklarımıza yabancı dil öğretecek ciddi bir sistemi
devreye sokmak zorundadır.
Yükseköğretim
sistemimizdeki sayısal yetersizliğin ve kalite eksikliğinin
sadece yükseköğretimi değil, bütün sistemimizi, bütün eğitim sistemimizi olumsuz
etkilediğini ifade etmiştim.
Son sekiz
yıla baktığımız zaman bunun ciddi örneklerini
görüyoruz. Son sekiz yılda yükseköğretimdeki bu ikili sorunun sadece
sayısal yönü ile ilgilenilmiş, hazırlıksız açılan
üniversitelerle kalite sorunu daha da tahrip edici hâle dönüşmüştür.
Yükseköğretimde
kalite, bilim adamı yetiştirmeye verilen öneme paralel olarak
artabilecek bir özelliktir. Bilim adamı yetiştirmeye önem vermek
sadece yükseköğretimin kalitesini artırmak için değil, bütün
eğitim sisteminin, bütün toplumsal kesimlerin, bütün hizmet kesimlerinin
ve üretim alanlarının kalitesini artırmak için gereklidir.
Yükseköğretim
sorununa bir sayı meselesi olarak bakıp gerekli
hazırlıkları yapmadan sayısal artışlara gitmek
mevcut kaliteyi daha da bozmakta, bilgi ve teknoloji üretmesi beklenen bilimsel
ortamı geriletmektedir. Nitekim, 2002 yılında sayıları
53 olan devlet üniversiteleri, 2010 yılında 102'ye
çıkmıştır. Bu, yüzde 92,5'luk bir artış demektir.
Öğretim üyesi sayısı ise aynı sürede 26.500'den 42.180e
çıkabilmiştir, artış sadece yüzde 59dur. Bozulma, bu
oranın ifade ettiğinin de ötesindedir. Çünkü öğretim üyesi
yetiştirilmeden, öğretim üyesi hazırlanmadan açılan
üniversiteler, sırf ders verecek eleman temin edebilmek için
hızlı lisans üstü eğitime tabi tutulup, derhal öğretim
üyesi sıfatı alacak elemanlara razı olmakta,
dolayısıyla gerçek gerileme oransal göstergelerin üzerinde
olmaktadır.
Sekiz
yıllık iktidar döneminin iyi bir yüksek lisans ve doktora
eğitimi için yeterli bir zaman olduğu dikkate alınırsa iktidarın
üniversite sayısını artırırken iyi yetişmiş
öğretim üyelerini hazırlamaya özel bir önem verip vermediğine
bakmak gerekiyor. Ne yazık ki bu konuda gerekenler
yapılamamıştır.
Burada söylemek
istediğim, üniversite sayısındaki artışın
yanlış olduğu değil, gerekli hazırlıkların
yapılmaması nedeniyle kaliteli bir gelişme yerine kaliteyi
düşüren bir sayısal artışın tercih edilmiş
olmasıdır.
Yükseköğretim
sistemimizde önemli konulardan biri de vakıf üniversiteleridir. Sorunun
çözümüne katkı sağlamaları beklenen vakıf üniversitelerinin
beklenen faydayı
sağlamalarına fırsat verilmemiştir. Vakıf
üniversiteleri, öğretim üyesi yetiştirmeden, ciddi
yatırımlar yapmadan, sadece öğrenciden aldığı
paralarla varlıklarını sürdüren, sistem içerisinde
varlıklarını devam ettiren kuruluşlar hâline
gelmiştir. Nitekim vakıf üniversitelerinin sayısında da
iktidar döneminde yüzde 100lük bir artış meydana gelmiş,
sayıları 26dan 52ye çıkmıştır. Birçoğu
yüksekokul vasfından öteye gidemeyen bu vakıf üniversitelerinin ciddi
tutum sergileyen ve eğitimi ciddiye alan diğer vakıf
üniversitelerinden ayrıştırılmaları ve bu konudaki
kanaatin, toplumdaki kanaatin düzeltilmesi gerekmektedir.
Bugün
itibarıyla Türkiye'de toplam üniversite sayısı vakıf
üniversiteleri ile birlikte 154'e çıkmıştır.
Üniversitelerimizin dünya klasmanındaki
karşılaştırmalarda her geçen gün daha da geriye
düşüyor olması da sayısal artışın kaliteyi geriye
götürdüğüne dair ciddi bir örnektir.
Bu tespitlerimle,
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Hoşça
kalın efendim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kutluata.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Osman
Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının yükseköğretim kurumlarıyla ilgili
işlemleri içeren 11inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak için söz almış bulunmaktayım.
Bu madde
ödeneklerle ilgili, ödeneklerin kullanımıyla ilgili ve ödeneklerin
transferiyle ilgili beş fıkra içeriyor. Bu beş fıkradan iki
tanesi üniversiteleri gereksiz bir şekilde sınırlayıcı
olduğu için, o iki fıkra için değişiklik önergemizi verdim.
Sayın Bakan değerlendiriyor doğal olarak teknokratlarıyla.
Umarım, rektörlerden bana gelen bu iki değişiklik önergesini
olumlu değerlendirir ve burada sizlerin oylarıyla geçirir, bu maddeyi
iyileştiririz.
Üniversitelerin
ödenekleriyle ilgili konuşurken bu rakamlar üzerinde sık sık
yapılan birkaç yanlışı burada da bir kez daha düzeltmek
istiyorum. Sayın Eğitim Bakanımızın
konuşmasından -aynen bu kürsüde yapmış olduğu
konuşmadan- bazı rakamlar aktaracağım: Sayın Bakan
2002 yılında yükseköğrenim bütçesinin 2,5 milyar lira
olduğunu, bugün 11,5 milyar liraya çıktığını
söylüyor; 2011 bütçesi 11,5 milyar lira. Şimdi, bunu ben birkaç kere bu
kürsüden düzelttim. Kamuoyunu yanıltmak için lütfen bunu tekrar
yapmayınız.
Bu bütçe
nasıl yükseldi? 2006dan önce üniversitelerin iki tane bütçesi vardı.
Bir tanesi merkezî bütçeden gelen para, ikincisi, üniversitenin zaten kendi
parası olan, işte, harçlardan, işte, döner sermayeden, kiradan,
oradan buradan toplanmış para, üniversitenin kendi
parasıydı. Bu iki bütçe bir kanunla birleştirildi, üniversite
bütçesi -üniversitelerin merkezî bütçedeki miktarı- birden ikiye
katlanmış göründü. Bu, Hükûmetin sanki üniversitelerin bütçesini,
yükseköğrenimin bütçesini artırdı şeklinde sunmak, elbette
artıyor ama yeterince artırdı şeklinde sunmak, bu rakamlar
yanıltıcı oluyor. Bunların, bu rakamların daha
dürüstçe kullanılmasını dilerim bundan sonra da. Yeterli olarak
artmamıştır üniversitelerin bütçesi.
Bu rakamlar
üzerine bir yorumum daha var. 2002de yine Sayın Bakanın
konuşmasından okuyorum: Üniversitelere ayrılan bütçenin 2002
yılında konsolide bütçeden aldığı pay yüzde 2,54.
2011de ne kadar konsolide bütçeden aldığı pay? Yüzde 3,68 yani
yüzde 2,54ten yüzde 3,68e yükselmiş; Sayın Bakanın
verdiği rakamlar, konuşmasından aynen okudum. Peki, üniversite
sayısı kaça katlandı? Burada 1,5 kat, aldığı pay
yüzdesi olarak 1,5 kat artış var, üniversite sayısı ise
2ye katlandı. Üniversite sayısı, araştırmacı
sayısı, öğretim üyesi sayısı, öğrenci
sayısı, bütün bunlar bu kadar artarken, üstelik de -bütçede biraz
önce açıkladığım gibi- iki farklı bütçe
birleştirilerek artırılmış, şişirilmiş
bütçede sadece bu kadar bir artış var, yetersiz.
Bütçedeki
yetersizliğin daha ötesinde, daha acı bir konu var sizlerle
paylaşmak istediğim. Bakınız, daha geçenlerde, Bilim
Teknoloji Yüksek Kurulunda -geçen haftaydı galiba- Sayın
Başbakan Bilim için bilim olmaz, işte şunun için bilim olur.
diye
İşin kötüsü bilimi de himayesi altına almış
Sayın Başbakan, işte o çok kötü.
Şimdi,
bilimin nasıl değerlendirildiği
O tartışmalı
tabii. Bilim için bilim olur, olmaz tartışmalı. Fakat bilimin
ülke refahına, ülkemizin refahına, ülkemizin gelişmesine
katkısını ölçen göstergelerden bir tanesi üniversitelerle sanayi
arasındaki ilişkilerdir. Şimdi, şimdiki YÖK Başkanı
2007 Aralığında atandı. Bakın, Dünya Ekonomik
Forumunun rakamlarını vereyim size: 2008-2009 yılında
üniversite sanayi araştırma iş birliğinde 134 ülke
içerisinde 57nci sıradayız -2008-2009da- 2009-2010
yılında 133 ülke içerisinde üniversite endüstri ilişkileri
araştırma yönünde 67nci sıraya düşüyoruz 57nci
sıradan, 2010-2011 yeni yayınlanan raporda yine üniversite-endüstri
araştırma iş birliğinde 82nci sıraya düşüyoruz
139 ülkede. Tekrar ediyorum: 2008-2009da 57nci sıradayız,
2009-2010da 67nci sıraya düşüyoruz, 2010-2011de 82nci sıraya
düşüyoruz. Ne zamandan beri? YÖK Sayın Başbakanın himayesi
altında ve Sayın Cumhurbaşkanıyla beraber 1-2 oy alan
rektör adaylarını bile rektör atadığı dönemde olan bu
gelişme.
Üniversitelerin
sanayiyle olan ilişkilerinin bu şekilde olumsuza gitmesini nasıl
açıklayabiliriz? Besbelli bu araştırmacılarınıza,
üniversite hocalarınıza burada yanlışlıkla kabahat
bulmak mümkün değil. Üniversite sisteminin yönetimiyle ilgili, üniversite
sistemimizin ve ARGEye olan bütçedeki payın azlığıyla
ilgili.
Burada
TÜBİTAKtan sorumlu Bakanımız da oturuyor. Defalarca bu kürsüden
söylüyorum, bir kez kalkıp da cevap veremedi.
M. FATİH
ATAY (Aydın) Dinlemiyor ki... Dinlemiyor zaten Bakan.
OSMAN
COŞKUNOĞLU (Devamla) Dinlemesin.
TÜBİTAKın
misyonunun ilk cümlesinde iki kavram vardır önemli olan: Bir tanesi
rekabet gücüdür, öbürü refah kavramıdır. Biz bütçeyi bu kadar
artırdık, şu kadar artırdık. diye Sayın Bakan
övünüyor. Ben bunu defalarca söyledim, bu övünme meselesi değil, bu bir
itiraf oluyor. Bütçeyi o kadar artırıyorsunuz, tam zaman eş
değer araştırmacıyı bu kadar artırıyorsunuz,
refah düzeyinde 80inci sıradayız dünyada, rekabet gücünde 69uncu
sıradayız, ha bire düşüyor. Yani paraları
artırıyoruz ama performans düşüyor. Bununla övünmek değil,
bunu Biz ne yapıyoruz. diye gözden geçirmesi gerekir ama Sayın
Bakan bir türlü bunu umursamıyor. Dünyada biraz önce söylediğim
gibi- gerek üniversite-endüstri ilişkilerinde olsun gerek ARGE performansımız
olsun bu konularda sürekli geriliyoruz.
Bunları
dikkatinize getiririm. Zaten yeterli miktarda bütçe
artırılmıyor, Bütçeyi şu kadar artırdık. diye
iki bütçeyi birleştirerek oluşagelmiş bir artırmayı
burada Bütçeyi artırdık. gibi sunmanın
yanıltıcı olmasının ötesinde, yine o bütçe
harcamalarının, sonuçlarının ülke refahına, ülke
rekabet gücüne, üniversite-sanayi ilişkilerine
yansımadığını görüyoruz. Bu, üniversitenin kötü
yönetilmesidir. Üniversitelerimizin rahat bırakılmasını,
araştırmalarını ve bilimini rahatça yapabilmesini tekrar bu
vesileyle dikkate getirir, Hükûmetten bu talebimizi gözden geçirmesini... Yoksa
ülkenin rekabet gücüne ve üniversitelerine gerçekten yazık oluyor.
Bu
görüşlerimi burada bir kez daha paylaşmış oluyorum.
Umarım Hükûmet de buna, bu görüşlere biraz daha dikkat gösterir.
Yükseköğrenim bütçemizin bu kadar sınırlı olmasına
rağmen ve kısıtlayıcı olmasına rağmen
hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.
Madde üzerinde
şahıslar adına ilk söz Kars Milletvekili Sayın Zeki
Karabayıra aittir.
Buyurun
Sayın Karabayır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakika.
ZEKİ
KARABAYIR (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 11inci
maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Sözlerimin
başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, hükûmetlerimiz dönemlerinde her konuda olduğu gibi
yükseköğretim alanında da önemli yatırımlar ve hizmetler
gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında yükseköğretim
bütçesi 2,5 milyar TL iken 2011 yılında bu rakam 11,5 milyar TL
olarak belirlendi. Artış oranı yüzde 361. Yine 2002
yılında üniversitelerin ARGE bütçesi 87 milyon TL iken 2011
yılında bu rakam 547 milyon TLye çıkarıldı.
Artış oranı yüzde 531. Özellikle yeni kurulan ve gelişmekte
olan üniversitelerimizin nitelikli eğitim ve
araştırmalarını yerine getirebilmesi için ülke
ihtiyaçları doğrultusunda gerekli nitelik ve nicelikte öğretim
üyesi yetiştirmek büyük bir önem taşımaktadır. Ben önemli
gördüğüm bu konuya kısaca değinmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ iktidarları döneminde bir yandan her
ilimize en az bir üniversite kurulurken bir yandan da Öğretim Üyesi
Yetiştirme Programıyla bu üniversitelerin öğretim üyesi
ihtiyaçlarını karşılamak için büyük gayretler sarf
edilmiştir İktidarımız döneminde. Öğretim üyesi
yetiştirme programları sayıları artan üniversitelerimizdeki
öğretim üyesi ihtiyacını gidermek üzere tasarlanmış ve
hayata geçirilmiştir. Bu kapsamda aynı zamanda herhangi bir alanda
güçlü olan bir üniversitenin birikiminden diğer üniversitelerin
yararlanması sağlanmaktadır. ÖYP aslında yurt içi ve yurt
dışı lisansüstü eğitim programlarının
karışımıyla elde edilmiş bir modelle öğretim
üyesi yetiştirilmesini amaçlamaktadır. ÖYP programına
katılan öğrenciler bir yandan uluslararası deneyim
kazanırken bir yandan da ulusal bilim ve teknolojinin gelişmesine
katkıda bulunmaktadırlar. Öğretim Üyesi Yetiştirme
Programı ilk olarak 2002 yılında Orta Doğu Teknik
Üniversitesinde başlatılmıştır. Daha sonra Ankara,
Hacettepe, Ege, Süleyman Demirel, Gazi, Boğaziçi ve İstanbul Teknik
üniversitelerinde uygulanmıştır. 2010 yılı sonuna
kadar bu proje için DPT tarafından aktarılan kaynak 80 milyon TL olup
öğrenci başı maliyeti yaklaşık 60 bin TL olmuştur.
ÖYPlerin
sunduğu avantajları kısaca özetlemek gerekirse, alanında
iyi yetişmiş, yabancı dil bilen, yurt dışı
akademik deneyim kazanmış, nitelikli öğretim üyesi
yetiştirilmesine katkı sağlamaktadır. Yurt
dışında öğretim üyesi yetiştirmeye göre maliyeti daha
uygun bir programdır. Bilim insanı yetiştirmek amacıyla
yurt dışına transfer edilen ülke kaynaklarının yurt
içinde kalmasını ve üniversitelerimizde kullanılmasını
sağlamaktadır. Programı bitirenlerin ülke içinde görev yapma
olasılıkları daha yüksektir. Yeni kurulmuş üniversitelerin
faaliyetlerinin öğretim üyesi açığı nedeniyle belli
alanlarda kalmasını önlemektedir. Öğrenciler programa, hem
programı yürüten hem de kadroya sahip olan üniversite tarafından
seçildiğinden başarısızlık ihtimali az olmaktadır.
Bunun yanı sıra tez çalışmaları da ortak olarak
yürütülmektedir. Yurt içindeki üniversiteler arasında iletişim ve
iş birliğini geliştirmeye yönelik uygulamalar
bulundurmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, mevcut uygulamanın iyileştirilerek
yaygınlaştırılması amacıyla, 2011
yılından itibaren ÖYP programlarının koordinasyon görevi
DPT tarafından YÖK Başkanlığına devredilmiştir.
Yeni açılan üniversitelerin öğretim elemanı ihtiyaçları göz
önüne alınarak, 2023 yılına kadar en az 20 bin öğretim
görevlisinin bu program kapsamında yetiştirilmesi
planlanmıştır.
Ben bütçemizin
hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi yeniden
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Karabayır.
Şahıslar
adına ikinci söz Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman
Arıcıda.
Sayın
Arıcı yok mu? Peki.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Özdemir
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ederim. Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: Gaziantep, kendilerinin de bildiği gibi tekstilde önemli bir merkezdir.
Bu nedenle sadece modernizasyon değil, komple yeni yatırımlara
teşvik alınması gerekmektedir. Tekstil sektörüne yönelik
kısıtlamaların kaldırılması, sektörün ilerlemesi
açısından önemlidir. Akıllı, çok fonksiyonlu, teknik
tekstil kavramı maalesef anlaşılmamakta ve
uygulanmamaktadır.
Plastik sanayisi,
bölgemizde önemli bir yatırım alanıdır. Plastik sanayisinin
bölgesel teşvik kapsamına alınması gerekmektedir.
Gıda sanayi
alanında ise kuru yemiş, bulgur ve pirinç gibi alanlardaki
kısıtlamaların kaldırılması gerekmektedir.
Büyükbaş ve
küçükbaş hayvan ve et ithalatının önlenebilmesi için besicilere
sayı sınırlaması kaldırılmalıdır.
Enerji
yatırımları ile yap-işlet-devret yatırımları
ise bölge ayrımı yapılmaksızın
yapılmalıdır.
Sayın Bakan,
bu konulardaki çalışmalarınız nelerdir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Enöz.
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
ihracatımızın önemli bir kısmını krizden en fazla
etkilenen Avrupa Birliği ülkelerine yapmaktayız. Bu da ülkemizin dış
ticaret kanalıyla olumsuz etkilenmesine neden olacaktır.
Bu olumsuz
şartların en aza indirilebilmesi için ne gibi tedbirler
alıyoruz?
Cari
açığın 40 milyar doları aşacağı tahmin
edilmektedir. Bankalarla dün yapılan görüşmelerde birtakım
finansal tedbirlerin alındığı ifade ediliyor. Bunlar
nelerdir? Halka nasıl yansıyacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Kaptan? Yok.
Sayın Yaman
M. NURİ
YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Gelir İdaresi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun geçici 3üncü maddesinin
dördüncü fıkrasında, gelir uzmanlığı özel
sınavına ilişkin usul ve esasların düzenlendiği
şeyde aynen şu hüküm var: Başka kurum ve kuruluşlarda
geçici olarak görev yapan personelin sicil raporunun geçici olarak görev
yapılan kurum ya da kuruluş tarafından düzenlenmesi hâlinde
gelir uzmanlığı özel sınavına
katılamayacaktır. yer alıyor. Bu durum
karşısında, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde
çalışan onlarca, yüze yakın personeliniz var. Bu personelinizin
bu haklardan mahrum edilmesini düzeltmeyi ve bunların da sınava girme
haklarının sağlanmasını istiyor musunuz?
BAŞKAN
Sayın Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
2011 üniversite bütçeleri incelendiğinde bütçesi en az düzeyde
artırılan birkaç üniversiteden, öğrenci başına
düşen bütçeler incelendiğinde ise 94 üniversite içerisinde sondan
2nci sırada olan Dumlupınar Üniversitesi bütçesinin bu denli
azaltılmasının gerekçeleri nelerdir? Kütahya iline
karşı özel bir ilginizin sonucu mudur? Bütçesi düşük oranlarda
artırılan üniversitelerin rektörlerinin Sayın
Cumhurbaşkanı Gül döneminde atanmamasının bir sebebi ya da
ilgisi olabilir mi?
İkincisi de
şimdiye kadar üniversite sayılarında ve öğrenci
sayılarındaki artışa paralel olarak acaba YÖKte
çalışan idari personel sayısında ne denli bir
artış olmuştur? Son dönemde YÖKten ayrılan ve başka
kurumlara geçen personel sayısı nedir?
Teşekkür
ederim.
Sayın
İnan
MÜMİN
İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, araştırma görevlisi kadrolarının daha çok
yeni açılan üniversitelere verileceği bu bütçede belirtilmektedir,
ancak önceden kurulmuş Niğde, Dumlupınar, Afyon Kocatepe ve
diğer üniversitelerimiz birçok araştırma görevlisi eksikliğinden
dolayı laboratuvar ve uygulamalar eksik kalmaktadır ve laboratuvarlar
çalışamamaktadır. Dolayısıyla 2011 yılında
tahsis edilen araştırma görevlisi kadrolarının ne
kadarını eski üniversitelere vermeyi düşünüyorsunuz, bu sayıyı
artırabilme imkânınız var mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Akcan
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Yeni açılan üniversitelerin sayısal çokluğuyla
övünüyorsunuz. Üniversite açmak marifetse övünmede haklısınız,
ancak buralara sağlıklı eğitim verebilmek için öğretim
elemanı ihtiyacının karşılanmasında nasıl
bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz? Yurt dışında ilk beş
yüz üniversitede yetiştiriyoruz. düşüncesiyle yola çıkarak
bugüne kadar elaman yetiştirilmiştir. Ancak bugüne kadar hiçbir
üniversitemizi de doğru dürüst ilk beş yüze sokamadık. Bu
konuyla ilgili düşünceniz nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan
Beş dakika
süreniz var.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Son sorudan
başlayacağım. Tabii ki üniversitelerin kurulması tek
başına yetmiyor. Bunlar için öğretim görevlisi ve tabii ki
fiziki mekânlar çok önemli, uzun vadede eğitimin kalitesi çok önemli ve
sanayiyle iş birliği çok önemli. Şimdi, bu çerçevede, her
şeyden önce, öğretim görevlisi olarak geçen sene 7 bin kadro verdik,
bu sene 8 bine çıkardık. Yani her sene 7-8 bin kadro veriyoruz. Çok
ciddi bir kadro imkânı. Dolayısıyla, o anlamda bir
sıkıntı yaşanacağını sanmıyorum.
Şu anda
Türkiye dışında Amerikada, İngilterede, Avrupada master,
doktora yapan binlerce vatandaşımız var ve biz onlara imkân
sağlıyoruz, onlar gelecekler; birinci husus bu.
Millî Eğitim
Bakanlığının birtakım programları var. Onlar
yetiştiriyorlar gerek Türkiyede gerek yurt dışında.
Dolayısıyla,
öğretim elemanı konusunda arkadaşlar birtakım veriler de
getirdiler, müsaade ederseniz onları da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Mesela, öğretim elemanı sayısı 2002 yılında
115.555 kişiymiş, 2010 yılında 150.202ye
ulaşmış. Üniversitelere aynı zamanda idari kadro da
veriyoruz.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Bürokratları da
alıştırdınız 2002-2010 mukayesesine.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Değerli arkadaşlar,
yani mesele 2002-2010 meselesi değil.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) Kurulan üniversite sayısını göz önüne
alın Sayın Bakan.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Yani 2002den bu yana yeni
üniversiteler açılmıştır, doğrudur ama biz bu
üniversitelere de kadro vermişiz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Tabela üniversitesi; binası yok, hocası yok.
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Bakın, 35 bin ekstra
öğretim görevlisi kadrosu vermişiz, yaklaşık 30 bine
yakın da idari kadro vermişiz. Bakın, toplamda 65 bine
yakın kadro vermişiz. Evet, yeni üniversite açmışız,
bunlara gereken imkânları sunuyoruz.
Şimdi,
üniversitelere, bu sene için, yani 2011 yılı için toplam 8 bin adet
öğretim elemanı atama izni vereceğiz. Bunların 3.500 adedi
yeni kurulan üniversitelere, geri kalanı eski üniversitelere tahsis
edilecek. Dolayısıyla, çok ciddi bir şekilde eski
üniversitelerin, kurulu üniversitelerin ihtiyaçlarını da biz dikkate
alıyoruz.
MÜMİN
İNAN (Niğde) Sayı olarak ne kadar efendim?
MALİYE
BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Şimdi, Gaziantep ili
tabii ki bu yeni teşvik sistemi öncesi teşvik kapsamında
değildi. Ben oranın bir milletvekili olarak her zaman şunu
söyledim: Sistemi rasyonelleştirelim ve mutlaka Gaziantep de bu
teşvik sisteminin merkezinde olsun. Şu anda Gaziantep 3üncü
bölgede. 3üncü bölge demek, aslında birçok alanda teşviklerin yoğun
bir şekilde verildiği bir bölge demek. Ben detaylara girmek
istemiyorum. Sizin bahsettiğiniz birkaç husus var. Doğrudur, bir
tekstil alanında çok ciddi -bazı kategorilerde- bir kapasite
fazlası var. Bizim girişimcilerimiz kaynaklarını rasyonel
bir şekilde tahsis ettirsinler, biz doğru yönlendirelim diye dedik
ki: Bazı bölgelerde sadece akıllı tekstil olması
koşuluyla biz teşvik veririz. Bu doğru bir
yaklaşımdır bakın çünkü Türkiye aşırı
kapasiteden çok şey çekti. Dünyadaki şartları dikkate
almamız lazım. Gaziantepteki yaklaşım da budur. Plastikte
de benzer bir durum söz konusudur. 4üncü bölgede bu alanlarda teşvik
genel olarak veriliyor ama 3üncü bölge ve diğer bölgelerde daha nitelikli
yatırımlara kaydırmak için girişimciyi biz bu türden bir
farklılaştırmaya gittik.
Yine, cari
açıkla ilgili olarak hakikaten birkaç tedbir alındı. Tüketici
kredileri üzerindeki KKDFyi, hatırlarsanız kriz öncesinde yüzde
15ti, kriz döneminde yüzde 10a çekmiştik, tekrar yüzde 15e
çıkarttık. Bunu önemli bir adım olarak görüyorum.
Yine, Merkez
Bankasının karşılık oranlarını
artırması, bu da önemli bir adımdır. Çünkü biz bir yıl
çok hızlı büyüyüp bir sonraki yıl tekrar ciddi bir
yavaşlama içerisine girmeyi doğru bulmuyoruz. Yani daha makul, daha
dengeli, daha istikrarlı, sürdürülebilir yüksek bir büyüme Türkiye'nin
yararınadır.
Cari açık
konusunda takdir edersiniz ki ben epey detaylı bir sunuş yaptım.
Hakikaten çok önemli bir sorundur, Türkiye'nin yapısal boyutu olan önemli
bir sorunudur. Bu konunun çözülmesi için birçok adım attık ama siz de
takdir ederseniz ki bu adımların sonuç doğurması, orta-uzun
vadeli bir perspektifle sonuç doğurması söz konusudur. O çerçevede
bakmakta ben yarar görüyorum.
Şimdi, Gelir
İdaresinde yani gelir uzmanlığı hususuna gelince
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Bakan, süreniz doldu.
Hatiplere bir dakika vermediğim için size de yok. Yazılı cevap
verirsiniz.
Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 575 Sıra Sayılı 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısının 11 inci maddesinin birinci ve üçüncü
fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"(1)
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinin
38.01.02.00-09.9.9.00-2-05.3 (Öğretim Üyesi Yetiştirme Projesi)
tertibinde yer alan ödenek, bu proje kapsamında lisansüstü eğitim
veren yükseköğretim kurumlarına, mal ve hizmet alımlarında
ve sermaye ve personel harcamalarında kullanılmak üzere,
görevlendirilen öğrencilerin sayıları ve öğrenim
alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenir."
"(3) Öz
gelir karşılığı olarak ilgili yükseköğretim
kurumu bütçesinin (A) işaretli cetvelinde fonksiyonel
sınıflandırmanın dördüncü düzeyinde tertiplenen ödenekler
arasında (09.6.0-Eğitime yardımcı hizmetler fonksiyonu
altında öz gelir karşılığı tefrik edilen
ödenekler arasında yapılacak aktarmalar hariç) aktarma Maliye
Bakanlığı izniyle yapılabilir."
Osman
Coşkunoğlu Osman
Kaptan Harun
Öztürk
Uşak Antalya İzmir
Fatih
Atay Enis
Tütüncü
Aydın Tekirdağ
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SEDAT KIZILCIKLI (Bursa)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Sayın Başkan, biz de katılamıyoruz. Sayın
Coşkunoğluna da gerekçelerini gerçi açıkladım ama, bu
kaynaklar, esası itibarıyla araştırma görevlisi
yetiştirmek için tahsis edilmiş veya öğrencilerin barınma
ihtiyaçları için tahsis edilmiş kaynaklardır. Bu kaynakların
başka alanlarda kullanılması, bence hem öğrencilerimiz
açısından hem üniversitelerimizin geleceği açısından
olumlu olmayacağı gerekçesiyle biz olumsuz bakıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Anayasanın bütçe görüşmelerini düzenleyen
162nci maddesinin
değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca
görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır. hükmü
gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Bu harcama esnekliğinin sağlanması gereklidir.
Önceden belirlendiği şekilde kullanılması
mümkün olamadığı hallerde, ödenek Maliye
Bakanlığı izniyle üniversite tarafından uygun kalemlerde
kullanılabilmeli.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler.. Önerge kabul edilmemiştir.
11inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
12nci maddeyi okutuyorum:
Bağış, hibe ve yardımlara ilişkin
işlemler
MADDE 12 (1) Maliye Bakanı;
a) Yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan hibe olarak
yıl içinde elde edilecek imkanların Türk Lirası
karşılıklarını Hazine
Müsteşarlığının teklifi üzerine gereğine göre
bütçeye gelir veya gelir-ödenek-gider kaydetmeye,
b) Dış kaynaklardan veya uluslararası
antlaşmalarla bağış ve kredi yoluyla gelecek her çeşit
malzemenin navlun ve dışalımla ilgili vergi ve resimlerinin
ödenmesi amacı ile bunların karşılığını,
ilgili bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak tertiplere ödenek kaydetmeye
ve gereken işlemleri yapmaya,
c) 2011 yılı içinde Milli Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı ihtiyaçları için yabancı
devletlerden askeri yardım yoluyla veya diğer yollardan fiilen
sağlanacak malzeme ve eşya bedellerini, bağlı (B)
işaretli cetvelde açılacak tertiplere gelir ve
karşılıklarını da bu bütçelerde açılacak özel
tertiplere ödenek ve gider kaydetmeye, yetkilidir.
(2) Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği
kapsamında sağlanacak mali imkanların
karşılığı olarak ilgili idare bütçelerinde (05), (06)
ve (07) ekonomik kodlarını içeren tertiplerde yer alan
tutarların Ulusal Fona ödenmesine ilgili bakanlar yetkilidir. Bu ödenekler
başka bir hizmet veya faaliyete tahsis edilemez. Ancak, bu tutarlardan
ödeme esnasında kur farkı nedeniyle oluşan fazlalıklar ve
ilgili projeler için harcanamayan kısımlar ile Topluluk
Programlarına ilişkin Avrupa Birliği katkı bakiyeleri
Ulusal Fon hesaplarında tutulmaya devam edilir ve gerektiğinde bu
Kanun kapsamındaki idarelere ait program ve projelerin finansmanı
için kullanılabilir. Ulusal Fona ödeme işlemi Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanın talebi üzerine ve projelerin finansman planlamasına uygun
olarak en geç otuz gün içinde gerçekleştirilir.
(3) İkinci fıkra uyarınca Ulusal Fona ödenen bu
tutarlar, 30/1/2003 tarihli ve 4802 sayılı Kanun kapsamında
onaylanan Mutabakat Zabıtlarında yer alan hükümler çerçevesinde
kullanılır.
(4) Türkiye-Avrupa Birliği mali işbirliği kapsamındaki
program ve projelerin yürütülmesine ilişkin anlaşmalarda, öngörülen
nedenlerle Avrupa Komisyonuna iadesi gereken hibe, kur farkları ve benzeri
türden doğabilecek ilave ödenek ihtiyacı, Maliye Bakanlığı
bütçesinde yer alan 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinden aktarma
yapılmak suretiyle karşılanabilir.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Van Milletvekili
Sayın Fatma Kurtulana aittir.
Buyurun Sayın Kurtulan. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA FATMA KURTULAN (Van) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 12nci maddesi hakkında görüş belirtmek
üzere Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Buna geçmeden önce, 19 Aralık 1978de başlayıp 24
Aralıkta 111 kişinin ölümüyle sonuçlanan, çocuk yüreğimle ölüm
sırasını beklediğim Maraş katliamının
yıl dönümü vesilesiyle, bu katliamı kınamak istediğimi
sizlerle paylaşmak isterim.
Yine, 19unda, demokratik güçlerin orada yaptıkları
miting sırasında, bir kez daha, kan emicilerin kana
doymadıklarının, Maraşta doymadıklarının
tanıklığını yaptık.
Dönemin Emniyet Müdürü Abdülkadir Aksu, ne yazık ki, tüm
iktidarların vazgeçilmez adamı olarak, AKP İktidarının
da vazgeçilmezi olarak görevini sürdürmekte. Sanırım Abdülkadir Aksu,
her dönemde olduğu gibi, bu dönem de AKPye deneyimlerini aktarıyor.
Keşke Abdülkadir Aksu da, Ökkeş Kenger gibi, bir balkonda
dursaydı, biraz anılarını tazeleseydiler. Ben
bazılarının da çıkıp Bu faşistler bizden
değildir. açıklamalarını çok inandırıcı
bulmadığımı da belirtmek istiyorum. Bu kürsülerde,
Kürtlerin demokratik taleplerinin bölücülük olduğunu, kabul edilemez olduğunu
köpürerek haykıranların, bundan herkesin, tüm liderlerin sorumlu
olduğunu belirtmek isterim.
Üzerinde söz aldığım konu bağış,
hibe ve yardımlara ilişkin olmakla beraber, Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığını da
içerdiğinden, konuşmamı TSK içinde meydana gelen şüpheli
asker ölümlerine ve bu olaylara ilişkin bir türlü işlemeyen adli
sürece ayırmak istiyorum.
Ordunun siyaset üzerinde etkin bir kurum olması, onu hukuksuz
oluşumlarla tartışılır hâle getirirken, AKPnin
iş birliğiyle, militarist güç, bireyin can güvenliğini ortadan
kaldıran bir unsur hâline gelmiştir.
Sayısı 1 milyonu aşan ordunun büyük
çoğunluğu güvenlik önlemleri adı altında Kürt
bölgelerinde görevlendirilmiştir. Ev baskınları yapan, kontrol
noktalarında vatandaşı yaylım ateşine tutan,
sınırlarda infaz gerçekleştiren, döşediği
mayınlarla onlarca askeri hayatından eden, kontrolden
çıkmış mayınlı arazileri, atış
poligonları ve mühimmatları ile her yıl onlarca çocuğun ve
sivilin ölümüne ve sakat kalmasına neden olan TSK, titizlikle gözden
geçirilmesi gereken sorunlu bir kurumdur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TSKnın
21inci yüzyılın demokrasi ve özgürlük anlayışı
karşısında bir handikap olarak duran bu konumunu
sorgulamanın nedenlerinden biri de bünyesinde yaşanan şüpheli
asker ölümleridir. Bugüne kadar yalnızca şahsım adına
hakkında soru önergesi verdiğim şüpheli asker ölümü
vakaları 17ye yakındır. Ancak, Savunma Bakanı Sayın
Vecdi Gönül hiçbirine ikna edici bir cevap vermemiş, her yıl onlarca
gencin hayattan koparılmasına sıradan bir olaymış gibi
yaklaşarak gayriciddi bir tutum içinde olmuştur.
Kışlalardaki şüpheli asker ölümlerine her gün bir yenisi
eklenirken, Sayın Bakan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin emniyet ve kaza
önleme konusunda titizlik ve özveriyle çeşitli faaliyetlerde
bulunduğunu, aldığı tedbirler ve yürüttüğü
çalışmalar sayesinde gerçekleşen kaza ve olay
sayılarında yıllara sâri olarak önemli ölçüde azalmanın
gözlendiğini iddia etmiştir. Ancak, İnsan Hakları
Derneğinin 2010 Haziran raporunda, 2000-2009 yılları arasında
meydana gelen şüpheli asker ölümleri 401dir. 2008 yılında 28
olan şüpheli asker ölümleri, 2009 yılında 38; 2010
yılının ilk altı ayında 23ü bulmuştur.
Sonrasında ise basından, bölgeden ve diğer illerden takip
ettiğimiz kadarıyla meydana gelen 10a yakın şüpheli ölüm
vakasıyla toplamda bu sayı 2010da 30u aşmıştır.
Tabii ki bu sayılar, yalnızca birtakım resmî açıklamalar,
başvurular ve basından takip edildiği kadarıyla
ulaşılan rakamdır. Gerçekte vaka sayısının bu
rakamın üzerinde olduğu aşikârdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TSK içinde
bugüne kadar bu olaylara ilişkin kapsamlı ne idari ne de adli bir
soruşturma başlatılmamıştır. Savunma
Bakanlığı ölümler hakkında ailelere bir açıklama yapma
gereği bile duymamıştır. TSKdaki mevcut uygulamalar
hakkında parti olarak inceleme başlatılması ve acil önlem
alınması konusunda yaptığımız öneriler dikkate
alınmazken, dönemin başında vermiş olduğumuz
araştırma önergeleri gündeme alınmamıştır.
Yine, Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, alınan
önlemlere rağmen gerçekleşen kaza ve olaylara ilişkin
ayrıntılı kaza raporları
hazırlandığını, bilgilerin kayıt altına
alındığını, adli soruşturma işlemlerinin
eksiksiz yürütüldüğünü iddia etmekte, ancak şüpheli ölümlere
ilişkin bir sayı da verememektedir. Ancak aileler, olay yeri inceleme
ve otopsi raporunu alamadıklarını öne sürmektedir. Aileler,
askerî yetkililer tarafından intihar olarak bildirilen bu ölümlerin
cinayet olduğunu iddia etmektedirler. Bu iddialardan haberdar değil
misiniz Sayın Bakan?
Yine, kışlalarda çocuklarını şüpheli bir
şekilde kaybeden Adanalı dört aile, daha iki ay önce basın
açıklaması yaparak intihar iddialarının doğru
olmadığını ve çocuklarının öldürüldüğünü
ileri sürmüşlerdir. Bu iddialar karşısında neden sessiz kalmaktasınız?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaza
kurşunu, elektrik ve yıldırım çarpması, yüksekten
düşme, birlik içinde trafik kazası, eğitim sırasında
mühimmat patlaması, yılan sokması, kalp krizi gibi nedenlerle
hayatını kaybettiği öne sürülen askerlerin aileleri aynı
şekilde gerekçeleri inandırıcı bulmamıştır.
Millî Savunma Bakanı bu durum karşısında bir açıklama
yapmamakta ısrar etse de aileler iddialarının arkasında
durmakta ve hukuki yardım talep etmektedir.
Ağrı Patnosta askerlik yapan Rizeli Osman Kulaber 2
Kasım 2010 tarihinde kışlada hayatını
kaybetmiştir. Askerî yetkililer ölüm nedenini önceden ranzadan düşme,
sonra ise kalp krizi olarak bildirmiştir. Kendilerine çelişkili
ifadelerde bulunulduğunu ileri süren anne Çocuğum alt ranzada
kalıyordu, bunu biliyorduk. demiştir. Otopsi raporunu göremeyen
aile, kalp krizi geçirdiği iddialarını da
inandırıcı bulmamıştır.
Ağrı Doğubeyazıt nüfusuna kayıtlı
olan Erkan Canın karakolun banyosunda kendi silahıyla intihar
ettiği ileri sürülmüştür. Askerî yetkililer ölüm nedenini intihar
olarak bildirmiş olsa da, ailesi, Erkan Canın 8 Aralık
akşamı kendisiyle görüştüklerini, telefonda annesine Burada bir
çavuş var, beni öldürecek. dediğini ve aynı gece
öldürüldüğünü ileri sürmüştür.
Gaziantep Hayrat Jandarma Karakolunda asker olan Serhat
Yıldız 19 Şubat 2010 tarihinde aynı yerde hayatını
kaybetti. Askerî yetkililer ölüm nedenini intihar olarak bildirdi. Basında
sırtından vurulmuş olduğuna ilişkin ciddi iddialar yer
aldı, ailesi intihar olmadığını söyledi.
Kışlalarda meydana gelen şüpheli ölümlere dair
diğer bir husus ise, bu askerlerin çoğunun Kürt olmasıdır.
İntihar ya da başka nedenlerle hayatını kaybettiği
söylenen askerlerin içinde Rizeli, Nevşehirli bulunmakla birlikte,
İHDnin raporlarında da belirtildiği üzere ezici bir
çoğunluğu Kürttür. İki dilli yaşam talebi üzerine
kıyametleri koparanların askerlerin şüpheli ölümü
karşısında sessiz kalmaları kabul edilebilinir mi?
Hangi partiden olursanız olun tüm milletvekillerine
sesleniyorum: Temsilcisi olduğunuz vatandaşlarınızın
evlatları askerde güvende değil. Kışlalardaki şüpheli
asker ölümlerini sonlandırmak için gelin hep beraber bir
araştırma başlatarak önlem alalım diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kurtulan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili
Sayın Mümin İnan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MÜMİN İNAN (Niğde) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 12nci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Bu maddede, yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan
sağlanacak imkânların Türk lirası
karşılıklarının bütçeleştirilmesi, dış
kaynaklardan bağış ve yardım yoluyla gelen malzemelerin
tertibinde mevcut ödeneklerin yetmemesi hâlinde navlun bedelleri ve gümrük
vergileri karşılığının bütçelere ödenek
kaydının yapılabilmesi imkânı sağlanmaktadır.
Ayrıca, Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma
Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığının ihtiyaçları için yabancı
devletlerden askerî yardım yoluyla sağlanacak malzeme bedellerinin
bütçeye kayıt şekliyle ilgili hükümlere yer verilmektedir.
Yine bütçe kanunu tasarısının bu maddesinde,
Türkiye-Avrupa Birliği mali iş birliği kapsamında
sağlanacak mali imkânların karşılığı olarak
ilgili idarelerin bütçelerine konulan tutarların Ulusal Fona ödenmesine
ve kullanılmasına ilişkin esaslar belirtilmektedir.
Bu maddeyle, Maliye Bakanına, yurt içi ve yurt
dışı kaynaklardan hibe ve bağış yoluyla gelecek
imkânları bütçeye gelir-gider kaydetmeye yetki verilmektedir.
Maddenin diğer hükümlerinde ise Türkiye ile Avrupa
Birliği mali iş birliği kapsamında sağlanacak
imkânların Ulusal Fona aktarılmasına ilişkin düzenlemeler
bulunmaktadır.
ABye üye ve aday olan ülkelere eğitim, sağlık,
enerji, tarım, ulaştırma, çevre gibi alanlarda destek
sağlamaktadır. ABye uyum adı altında ülkemizdeki bütün
sistem AKP iktidarları döneminde dönüştürülmeye çalışılmış,
neredeyse, Yapısal reform adı altında teşkilat
yapısı değiştirilmeyen idare birimi
kalmamıştır.
AKP hükûmetlerinin bütün bu çabalarına rağmen yılda
ortalama 100 milyar euroya yakın proje fonlayan AB fonlarından,
ülkemize iktidarları döneminde acaba yılda ortalama kaç euro fon
girişi olmuş ve bu fonların ne kadarından kamu sektörü, ne
kadarından özel sektör faydalanmıştır?
Yine, gelen bu fonların ne kadarı bağış
ve ne kadarı hibe, ne kadarı da borç niteliğindedir? Bu hibe ve
ayni yardımların neler olduğunun, kamuoyuna Hükûmet yetkilileri
tarafından da açıklanması gerekir. Bildiğimiz
kadarıyla, bu fonlardan Türkiye en az yararlanan ülke konumundadır.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; Türkiye'nin 2011 bütçe programına göre bütçenin
gelirlerinin 279 milyar TL, giderlerinin ise 312,5 milyar TL olacağı
tahmin edilmektedir. Yıllardır gelirinin büyük bölümü dolaylı
vergilerden elde eden devlet, yeni bütçede de bu politikasından
vazgeçmemiştir. Buna göre, 2011de vergilerin yüzde 67si -KDV, ÖTV, özel
iletişim vergisi gibi- dolaylı vergi kalemlerinden toplanacaktır.
Devlet bu yıl toplam 279 milyar TL gelir beklemektedir, bunun 202,2 milyar
lirası vergi gelirlerinden oluşmakta. Devlet, vatandaştan 47,3
milyar lira gelir vergisi, 23,1 milyar da kurumlar vergisi olmak üzere 70,4
milyar lira, kazanandan elde edecektir. Buna da asgari ücret ve diğer
ücretlerden elde edilecek vergiler dâhildir. Diğer taraftan 67,8 milyar TL
KDV, 61,1 milyar ÖTV olmak üzere bu paranın 2 katı tutarını
da, miktarını da, zengin ve fakir ayrımı yapmadan
geniş toplum kesimlerinin yaptığı harcamalardan alınan
dolaylı vergi gelirleri oluşturmaktadır. Elmas, pırlanta
gibi değerli taşların KDVsinin sıfır olduğunu
düşünürseniz, bu kadar dolaylı vergiyi kimin ödeyeceğini de
vatandaşımız çok kolaylıkla anlayabilir.
Vergi sistemimizdeki çarpıklığı daha net bir
şekilde ortaya koyabilmek için, hâlen komisyonda görüşülen bir yasa
tasarısı hakkında akademisyen bir yazarın, bir gazetede, 20
Aralık 2010 tarihli köşe yazısını sizlere iletmek
istiyorum. Kaçak Malda Bir Taşla Üç Kuş yazısının
son kısmını sizlere okuyorum değerli arkadaşlar:
Bunların imalatı ve ticareti ile uğraşan
mükellefler, -yani değerli maden ve taşlarla ilgili-
işletmelerinde mevcut olduğu hâlde kayıtlarında yer
almayan;
- Değerli madenleri (altın, platin ve gümüşü)
- Değerli taşları (pırlanta, elmas ve yakutu)
yasanın yayımlandığı tarihi izleyen üçüncü ayın
sonuna kadar, cinsi ve rayiç bedeli ile birlikte, ilgili vergi dairesine beyan
edecekler.
- Bildirilen maden ve taşların değeri üzerinden,
yüzde 2,5 vergi ödeyecekler.
- Bildirilen değerli maden ve taşlar için ayrıca
KDV ve ÖTV ödenmeyecek.
- Bildirim konusu değerli maden ve taşların
tutarı işletmeden vergisiz olarak çekilebilecek.
Torba yasa özellikle değerli taşlar için, büyük bir
avantaj sağlamaktadır. Örneğin büyük bir kısmı ülkeye
kaçak olarak getirilen pırlantalar için;
KDV zaten sıfırdı. Şimdi yüzde 20 ÖTV de
ödemeden, sadece yüzde 2,5 vergi ile istediğin kadar kaçak
pırlantayı beyan edebilirsin. denilmektedir.
Buna göre, örneğin 10 milyon TLlik pırlanta beyan eden
mükellef, bunun yüzde 2,5unu ödeyerek, bunu yasallaştıracak.
Bu aşamada ÖTV fiilen ortadan kalkmış olacak.
Bitmedi, normalde şirketten yüzde 15 kâr
dağıtımı stopajı ardından gelir vergisi ödeyerek
elde edebileceği 10 milyon lirayı, on kuruş ödemeden
şirketten çekebilecek.
Daha önce yazdığım gibi bundan iyisi Şamda
kayısı.
Kereste beyanı yüzde 10 iken, pırlantanın 2,5
olması ise dikkat çekici. diye yazısını
tamamlamış.
Bu konuyla uğraşan Hükûmet yetkilileri var
mıdır, Hükûmete yakın yandaşlar var mıdır onu bilemiyorum
ama AKP hükûmetlerinin bu pırlanta ve elmas gibi mücevher tacirlerine
sürekli ekstra kolaylıklar sağlamaya çalışması
gerçekten dikkat çekicidir değerli arkadaşlar. Oysa
halkımızın büyük bir çoğunluğu pırlantadan ziyade
Elektrik, sulama borcum ne olacak; sosyal güvenlik primlerimi nasıl
öderim, vergi yapılandırmam nasıl olacak; Ziraat Bankası,
Halkbank, esnaf kefalet ve tarım kredi borçlarım nasıl
yapılandırılacak, kredi kartı borçları bu
yapılandırılmaya dâhil edilecek mi? gibi sorularla kendisi bir
umutla Hükûmetten müjdeler beklemektedir. Üniversite mezunları kendisine
iş bulabilecek midir, özel idarede çalışan işçiler hangi
kurumlara dağıtılacaktır ve iş güvenliği
sağlanabilecek midir? Bunlar şu anda bütün sosyal kesimlerimizin
gündemini işgal etmektedir değerli arkadaşlar.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; bütçe kanunları hükûmetlerin tercihlerini ortaya
koyar. Bütçeye baktığınızda, hükûmetlerin hangi kesimlere
yönelik çözümler planladığı, ülke kaynaklarını hangi
kesimlere yönlendirmek istediği konusunda ipuçları elde ederiz.
Önceki AKP bütçelerinde olduğu gibi bu bütçe de artan işsizliğe,
üretimsizliğe, yoksulluğa, yatırım azlığına,
gelir dağılımı adaletsizliğine, vergi
adaletsizliğine çare arayan bir bütçe niteliğinde değildir.
Ülkemizin acilen istatistik hesaplama modellerini değiştirerek,
büyüdüğümüzü zannetmekten vazgeçip, üreterek büyümeye, kalkınmaya ve
istihdama ihtiyacı vardır. AKP hükûmetleri sekiz yıldır
maalesef Türkiyeyi boş vaatlerle, makyajla ve rakam cambazlığıyla
yönetmeye çalışmıştır. Aynı şekilde de bunu
devam ettirmektedirler.
Kapitalizmin ekonomik kurallarına göre bir toplumun
gelişmişlik düzeyini fert başına düşen tüketim
oranıyla açıklayan ve toplumu buna manipüle eden AKP hükûmetlerince
hortlatılan tüketim ihtirası, insanlarımızı
ürettiğinden fazlasını tüketmeye heveslendirmiş ve
uluslararası küresel sermayenin atıl paraları mevcut ekonomik
konjonktüre göre çok daha yüksek faizlerle vatandaşımıza kredi
olarak verilmiştir. Tüzel kişiliği olduğu farz edilen
devlet için de durum aynıdır.
Üretimin hızla düştüğü ve üretim ihtirasının
yükseldiği toplumlar her türlü siyasal ve sosyal patlamalara gebe olur.
Sürekli resmî ve özel bankaların kredi mekanizmaları
kullanılarak karşılıksız olarak ürettikleri para ekonomik
hayatımızı felce uğratma aşamasına
gelmiştir. Nihayet, bazı Hükûmet yetkililerinin ülkemize giren
sıcak para girişinin kontrol altına alınması konusunda
dillerinin ucuyla birtakım şeyler söylemesiyle... Ancak bunlar da
söylemde kalmaktadır. Ancak tedbir bugüne kadar
alınmamıştır. Bugün geldiğimiz nokta bunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Ülkeyi şuradan aldık, buraya uçurduk. gibi söylemler
ve medya desteğiyle vatandaşı âdeta propaganda
bombardımanına tutarak düşünüp gerçekleri görmelerini engelleme
çabalarınız artık ne yazık ki eskisi gibi etkili
olamayacaktır çünkü artık mızrak çuvala
sığmamaktadır. Ülkenin iç ve dış borç durumu
ortadadır. Vatandaşlarımızın kredi kartı ve
tüketici kredisi borçları artık en önemli boşanma sebeplerinden
birisi hâline gelmiştir.
İktidarlarınız döneminde, hem bireyler hem de
devlet olarak cumhuriyet tarihimizin en büyük borç bataklığına
saplandık. Bu aşırı borç stokunun nasıl
eritileceği konusunda Hükûmet yetkilileri bugüne kadar tatmin edici bir
açıklama yapamamaktadırlar. PETKİM, TÜPRAŞ, Tekel,
Ereğli Demir Çelik, Türk Telekom gibi kuruluşlar satıldı.
Bundan sonra hangilerinin satılacağını da çok fazla
bilemiyoruz.
Değerli arkadaşlar, milletimiz hiçbir dönemde millî
birlik ve ekonomik olarak sıkıntılara bu dönemde maruz
kaldığı kadar kalmadı. İhanet hiç bu kadar
pervasız olmadı. Bu dönemde eşkıyalığın
kimlik arayışı, bölücülüğün insan hakları,
yıkımın açılım, devlete meydan okumanın
özgürleşme olduğu anlatılmaya çalışıldı.
İşçi, çiftçi, memur, emekli, esnaf ve sanatkâr, sanayici, bütün
sosyal kesimlerin sıkıntıları ve dertleri hiçbir dönemde
olmadığı kadar bu dönemde yükseldi.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak büyük Türk milletine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜMİN İNAN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili
Sayın Fatih Atay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA M. FATİH ATAY (Aydın) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Bütçe
Kanunu Tasarısının 12nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla
selamlarım.
Merkezî bütçe kanununun 12nci maddesi bağış, hibe
ve yardımlara ilişkin işlemlere yönelik konulmuş bir
maddedir. Bu bağış, hibe ve yardımlar da yurt içi ve yurt
dışı kaynaklardan olabilmektedir. Ayrıca, uluslararası
anlaşmalarla veya dış kaynaklardan sağlanabilmektedir. Bu
madde, zorunluluktan kaynaklandığı için, üzerinde fazla
tartışılmadan oy birliğiyle geçmiş bir maddedir.
Sayın milletvekilleri, siyasal partiler iktidara geldikleri
zaman, elbette siyasal ve ekonomik kararlar alırlar. Almış
oldukları bu siyasal ve ekonomik kararla da bazı siyasal
ideolojilerini de ortaya koyarlar. Koymuş oldukları bu ideolojileri,
yapmış oldukları işlemler, tercihleri muhalefet
tarafından elbette eleştirilir. Ancak, ülkemizi sekiz
yıldır yönetmekte olan siyasal iktidarla ilgili olarak muhalefetin,
kamuoyunun ciddi ithamları vardır. Bu ithamlardan bir tanesi
şudur ve önemlidir: İktidardaki Hükûmetin gizli bir gündemi
olduğu konusunda muhalefetin iddiası vardır. Evet, şimdi
gizli bir gündemi olduğu konusunda muhalefetin iktidara yönelik bu
eleştirisine karşı, acaba gerçekten iktidarın böyle bir
gündemi yok da haksız yere mi suçlanıyor diye bir inceleme yapmak,
bir görüşlerine bakmak, bir durumu tespit etmek gerektiği
inancındayım.
Değerli milletvekilleri, gerçekten Hükûmete haksızlık
mı yapılıyor, gizli gündemi yok da Gizli gündemi var. diye bir
iddiada mı bulunuluyor? Hayır. Gerçekten bu Hükûmetin gizli bir
gündemi olduğu açık, bir tespit var ortada. (AK PARTİ
sıralarından anlaşılamayan bir müdahale)
Anlatacağım, öğreneceksin, anlatacağım
bak!
Değerli milletvekilleri, iki gündür Türkiye kamuoyunu
ilgilendiren bir konu var. Türk Hava Yolları yetmiş yedi
yıllık bir kuruluş. Yetmiş yedi yıldır Türk Hava
Yollarında çalışan hosteslerle ilgili bir sorun yok, yetmiş
yedi yıl sonra sizin iktidarınızda, devri
iktidarınızda bir yönetmelik değişiyor. Bu yönetmelikte
başlarının açık olmayabileceği anlamına gelen bir
cümle var, o ortadan kaldırılıyor. Türbanlı hostesleri
getirmeye yönelik bir oyun içindesiniz. (AK PARTİ sıralarından
Hayır sesleri, gürültüler)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Yakalamışsın ha,
konuş, konuş!
SUAT KILIÇ (Samsun) Nereden yakaladın onu? Vay be!
M. FATİH ATAY (Devamla) Bununla ilgili olarak Bakana soru
soruluyor, Bakana. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Oyun içindesiniz, oyun içindesiniz, oyun!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
M. FATİH ATAY (Devamla) Bakana soruluyor: Sayın
Bakan, bir yönetmelik değişikliği var, türbanlı hostesler
gelecek, onlara çalışma olanağı doğacak, ne
diyorsunuz? deniliyor. Sayın Bakanın söylediği laf: Öyle
miymiş? Allah, Allah
Kıyafet de mi varmış o yönetmelikte?
diyerek ilkokuldaki çocukların bile kanmayacağı bir cevap
vererek olayı ötelemeye çalışıyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri, bir başka örnek daha
vereceğim, merak etmeyin, bir başka örnek daha vereceğim. Polis
Vazife ve Salahiyetleri Kanunu 1930 yılında çıktı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Devam edin, devam! Hep aynı
şeyleri söylüyorsunuz!
M. FATİH ATAY (Devamla) 12nci maddesiyle ilgili olarak
geçen hafta Türkiyede iki ilde bir uygulama yapıldı. 1930-2010,
seksen yıldır bu Kanunun bu maddesiyle ilgili Türkiyede hiçbir
sorun yok
SUAT KILIÇ (Samsun) İçişleri Bakanı idari
soruşturma başlattı!
M. FATİH ATAY (Devamla)
ama geçen hafta bir başka
olay oldu, Ankarada Çayyolunda restoranlara gidip polis Bu yetkimi
kullanıyorum. diyerek çocuklara ailelerinin yanında, o aileleriyle
birlikte bir korku saldı, tacizde bulundu. Daha sonra da
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Vah, vah, vah!
M. FATİH ATAY (Devamla) Vah! Senin için anlamı yok,
senin için anlamı yok bunun. Özgürlük senin için farklı bir şey,
bizim için farklı bir şey, aramızdaki fark bu zaten.
SUAT KILIÇ (Samsun) İdari soruşturma
başlatıldı, idari soruşturma.
M. FATİH ATAY (Devamla) Değerli milletvekilleri,
Aydında da aynı olay oldu, Aydın ilinde de, benim ilimde de
polis gitti, bir restoranda aileleriyle birlikte -tutanaklar burada- tutanak
tutarak insanlara gözdağı verdi. İnsanların içki
içeceği yerlerle ilgili olarak tercihlerine ket vurmak, onları
engellemek, korkutmak amacıyla böyle bir işlem yaptı. Bu sizin
gizli gündeminiz değil de nedir?
Değerli milletvekilleri
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
SONER AKSOY (Kütahya) Bravo! Tebrik ediyorum!
M. FATİH ATAY (Devamla) Öğreneceksin bak daha
YÖK diye bir kuruluş var, YÖK, Giresun Üniversitesi var. YÖK,
burada, iki oy alan bir kişiyi, bir profesörü üçüncü sıradan
Cumhurbaşkanına Giresun Üniversitesi rektör adayı olarak sundu.
Cumhurbaşkanının bile, sizin her dediğinize evet demekle
övünen Cumhurbaşkanının bile vicdanı el vermedi,
vicdanı el vermedi, açıklama istedi.
Bu arada baktılar Cumhurbaşkanı atamayacak, ne
yaptılar? Bu arkadaşı istifa ettirdiler, YÖKün aday
belirlemesiyle ilgili Sorun var. dediler ve bu arkadaş, iki oy
almış bu insan vekâleten Giresun Üniversitesine rektör vekili ilan
edildi.
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) İyi de niye
bağırıyorsun?
M. FATİH ATAY (Devamla) Diyanetten sorumlu
Diyanette
profesör bu arkadaş. Sizin gizli gündeminiz yok da ne var?
Değerli milletvekilleri, şimdi
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) Bağırmadan anlat!
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, siz bağırmadan
konuşursa anlamazsınız.
M. FATİH ATAY (Devamla)
size bir şey daha
anlatacağım
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) Bağırmadan anlat,
bağırmadan!
KAMER GENÇ (Tunceli) Bağırmadan konuşursa
anlamıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
M. FATİH ATAY (Devamla) Bu Türk Hava Yolları.
denildiği zaman
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) Sende idrak var mı, sende
akıl var mı, beyin var mı? Sende beyin yok, beyinsizsin!
KAMER GENÇ (Tunceli) Sensin
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
M. FATİH ATAY (Devamla) Türk Hava Yolları.
denildiği zaman oranın içini denetimden nasıl
kaçırdığınız KİT Komisyonundaki tutanaklarda var.
Yüzde 49,12ye getirerek devlet hissesini KİT Komisyonunun denetiminden
kaçırdınız.
Tabii, Telekomda
Bakın, şu ilana bakın, bu ilan
Telekomdaki taşınmazların satımı. Telekom Oger
grubunun malı değildir, devletin malıdır, yirmi bir
yıllığına o şirkete hisse devri
yapılmıştır, işletme devridir, mülkiyet devri
değildir. Bu taşınmazları satma hakkı yoktur. Bu
devletindir, halkın malıdır bu. Oger grubu bunları
satıyor, şimdi bunları alıyor, parasını da alacak
cebine koyacak. Halkın malını satmasına göz mü yumacaksınız
sayın milletvekilleri? Bu halkın malı bunlar, halkın. Yirmi
bir yıl sonra Oger grubu aldığı hisseleri devretmek zorunda
bütün mallarıyla birlikte. Biz gerçekten, halkın çıkarları
doğrultusunda yemin etmedik mi? Milletvekili değil miyiz hepimiz arkadaşlar?
Bu çıkarlar doğrultusunda tavır takınmak konusunda yemin
etmiş milletvekilleri olarak Oger grubunun yaptığı bu
satışların durdurulması gerekmiyor mu? Halkın
malının birilerine peşkeş çekilmesini engellemek bizim
sorumluluğumuzda değil mi?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Siyasetçi halk
değil mi, onların çıkarları vardır!
M. FATİH ATAY (Devamla) Değerli milletvekilleri, Oger
grubu deyince Lübnan geliyor aklıma. Şimdi, Başbakan bütçe
görüşmelerinde Lübnana gittim, büyük ilgi gördüm. dedi. Doğru, iki
gün sonra gazetelerden
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Kıskanmayın!
Kıskanmayın!
M. FATİH ATAY (Devamla) Kıskanmıyoruz,
kıskanmıyoruz. Hiç kıskanmıyorum, anlatacağım
bak.
Gazetelerden öğrendik ki Lübnan polisi mitinge katılan
herkese üç günlük yevmiye vermiş arkadaşlar. Hiç
kıskanmıyoruz, yevmiyeli adam. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) Yazık! Yazık!
M. FATİH ATAY (Devamla) Gazeteler yazdı kardeşim.
Aydına geldi Sayın Başbakan.
SUAT KILIÇ (Samsun) O Başbakan senin de
Başbakanın. Yazık!
M. FATİH ATAY (Devamla) Değerli milletvekilleri,
Başbakan referandumla ilgili olarak
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) Yazık! Utan!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
M. FATİH ATAY (Devamla) Gazete yazdı kardeşim,
niye rahatsız oluyorsun?
SUAT KILIÇ (Samsun) Başbakan oraya Türk milletinin
Başbakanı olarak gitti. Utan!
BAŞKAN Sayın Kılıç, lütfen
M. FATİH ATAY (Devamla) Sayın Başkan, benim
süremden çalıyorlar, uzatmıyorsunuz, lütfen
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Bu kadar mı kıskanç olur
bir insan!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
M. FATİH ATAY (Devamla) Utanması gereken sensin, ben
değilim.
Değerli milletvekilleri, Aydına da geldi referandumda.
2 bin-2.500 kişi topladılar. Yukarıdan fotoğraf çekmek
yasak, vali her yeri kapattı. Kızdı Başbakan sayı az
diye. Çine Barajını açmaya geldi 6-7 bin kalabalık oldu;
gereken önlemleri aldılar, herkesi de getirdiler, yevmiyelerini verdiler.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Baraj yapılıyor,
teşekkür etmen gerekirken ne söylüyorsun?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
M. FATİH ATAY (Devamla) Değerli arkadaşlar,
Lübnanlılar da Aydınlılar da Başbakanı her hafta
bekliyor, her hafta.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Memleketine baraj
yapılmış
BAŞKAN Sayın Tunç
M. FATİH ATAY (Devamla) Yevmiye almak için her hafta
Başbakanın Aydına ve Lübnana gelmesini bekliyorlar
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Memleketine baraj
yapılmış, teşekkür et!
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Vah vah!
BAŞKAN Sayın Türkmenoğlu, lütfen
Sayın milletvekilleri, Grup Başkan Vekiliniz cevap
verebilir.
Buyurun Sayın Atay.
M. FATİH ATAY (Devamla) Değerli milletvekilleri, bu
kürsüden konuşurken hepimizin üslubuna dikkat etmesi gerekir ama
(AK
PARTİ sıralarından Doğru sesleri, gülüşmeler) Ama
düşüncelerini söyleme özgürlüğü de vardır insanların. Sizin
bu düşüncelerimi söyleme özgürlüğünü benden alma hakkınız
yok. Ben düşüncelerimi söylerim, beğenmeyebilirsiniz ama
Başbakan bu kürsüde bütçe görüşmelerinde Genel
Başkanımıza bakarak defalarca Sen diye hitap etmiştir,
Genel Başkanımız da konuşmasında bütün
sorularında Sayın Başbakana soruyorum. diye hitap
etmiştir. Değerli arkadaşlar
BURHAN KAYATÜRK (Ankara) Recep Bey diyor.
M. FATİH ATAY (Devamla) Bütçe konuşmalarını
söylüyorum.
Bununla ilgili olarak ben de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bitti bitti. Süren bitti, hadi yürü!
M. FATİH ATAY (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN - Mümkün değil Sayın Atay.
M. FATİH ATAY (Devamla) Peki, teşekkür ederim.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım
BAŞKAN - Bir saniye, otursun Sayın Atay.
Teşekkür ederim Sayın Atay.
Buyurun Sayın Kılıç.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, kürsüdeki
konuşmacı, tekrarına gerek duyulmayacak şekilde, grubumuzu,
Genel Başkanımızı, Başbakanımızı
doğrudan itham ve ilzam eden iftiralarda bulunmuştur. Konunun
açıklığa kavuşması ve düzeltilmesi için söz hakkı
talep ediyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Her konuşmada sataşma mı var
ya, zaten yaptıklarınızı söylüyor.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Üç dakika süreniz var.
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, Aydın Milletvekili M. Fatih Atayın, Grubuna
ve Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bütçe görüşmeleri belli bir nezaket anlayışı
içerisinde, nezih bir ortamda devam ediyor. Hakaret, iftira, yalan, aldatmaca
ve karalamacalarla bütçe görüşmelerinin muhabbeti üzerine gölge
düşürmeye hiçbir milletvekilinin hakkı olmadığı
kanaatindeyim.
M. FATİH ATAY (Devamla) Hakaret mi ettim? Hayır
etmedim.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Evvela şunu ifade edeyim: Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik, sosyal bir hukuk
devletidir.
M. FATİH ATAY (Devamla) Sayın Başkan,
beğenmeyebilir düşüncemi ama hakaret etmedim, rica ediyorum.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Bu ülkede hiçbir kamu görevlisinin asker
olsun, polis olsun, bir başka bürokratik görevde bulunsun hiçbir kamu
görevlisinin Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik, laik, sosyal bir hukuk
devleti olduğu gerçeğinden ayrılması, buna aykırı
eylem ve işlemler içerisinde olabilmesi mümkün değildir.
Ankara Çayyolunda yaşanan hadise, Türkiyenin
İçişleri Bakanı tarafından tasvip edilmiş bir hadise
değildir, Emniyet Genel Müdürü, İçişleri Müsteşarı,
Ankara Emniyet Müdürü tarafından tasvip edilmiş bir olay
değildir, talimatlandırılmış bir konu hiç
değildir ve mesele üzerinde idari soruşturma sürecinin
açıldığını ve tahkikat aşamasının devam
ettiğini bilmenize rağmen -bilmiyor
olmadığınızı düşünmüyorum- bilmiyor olmak
Türkiyenin gerçeklerinden tamamen kopuk olmaktır. Buna rağmen, bu
konuyu bir korku vesilesi gibi buraya getirmek son derece ayıp,
yanlış ve çirkin bir iftiradır, bu bir.
M. FATİH ATAY (Aydın) Sayın Başkan, benim
bilmediğimle ilgili yorum yaparak yanlış bilgi veriyor.
BAŞKAN Sayın Atay, sizi duymuyorum.
SUAT KILIÇ (Devamla) İkincisi -az evvel de söyledim-
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Beyruta AK PARTİ Genel
Başkanı olarak gitmemiştir, Türk milletinin, Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanı olarak, hepimizi temsilen oraya
gitmiştir ve Beyruttaki Türkmen köyünde, ki orada Sayın
Başbakan Türk devletinin imkânlarıyla inşa edilen bir hastanenin
açılışını da gerçekleştirmiştir.
M. FATİH ATAY (Aydın) Bir şey demiyoruz.
SUAT KILIÇ (Devamla) Hizmeti götürdüğümüz, sizin, bizim, AK
PARTİlilerin, CHPlilerin, MHPlilerin ve BDPlilerin, bu ülkenin
birliğine iman etmiş herkesin selamını götürdüğü bir
ortamda miting büyüklüğünde bir kalabalık oluşuyorsa bunu para
dağıtıldığı iddiasına bağlamak büyük
bir iftiradır.
M. FATİH ATAY (Aydın) Ben demiyorum.
SUAT KILIÇ (Devamla) Bu iftirayı bu kürsüye bir Türk
milletvekili taşıyamaz.
M. FATİH ATAY (Aydın) Ben söylemiyorum.
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Ayıp! Özür dilemesi
lazım.
SUAT KILIÇ (Devamla) Diğer bir konu: Aydının
Çine ilçesinde, yüz yıllık hayal olan barajın bizim dönemimizde
hızlandırılması, ödeneklendirilmesi, bitirilmesi biliyorum
ki sizleri üzdü, rahatsız etti.
M. FATİH ATAY (Aydın) Çok ayıp, çok ayıp!
SUAT KILIÇ (Devamla) Ama o baraja Aydın vilayetiyle
adıyla özdeşleşen rahmetli Adnan Menderesin adı
verilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Recep Erdoğan
Barajı denseydi bari!
SUAT KILIÇ (Devamla) Adnan Menderesin aziz hatırasına
yönelik saygısızlığa geçtiğimiz günlerde burada
tanıklık ettik, Sayın Hamzaçebi de o
saygısızlığı düzeltti. Ama değerli
arkadaşlar, şunu bilmelisiniz: Türk milletinin hiçbir ferdi yevmiye
alarak açılışa da gitmez, mitinge de gitmez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT KILIÇ (Devamla) Yapılan, Aydın halkına büyük
bir hakarettir, saygısızlıktır. Bunu Aydın
halkının vicdanına havale ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Buyurun Sayın Atay.
M. FATİH ATAY (Aydın) Sayın Grup Başkan
Vekili biraz önceki konuşmasında benim bilgisiz olmamla ilgili
düşüncesini söyledi.
SUAT KILIÇ (Samsun) Bilmiyor olamazsınız dedim
Sayın Başkan, bilgisiz demedim, hakaret etmedim.
BAŞKAN Sayın Kılıç, lütfen
Sayın
Kılıç, lütfen
M. FATİH ATAY (Aydın) Sayın Başkan, ben bir
dakika
BAŞKAN Bir dakika veremem Sayın Atay.
M. FATİH ATAY (Aydın) Peki, Sayın Başkan, o
zaman şunu söyleyeyim: Ben Cumhuriyet Halk Partisi Aydın İl
Başkanıydım 1995 yılında. O ihalenin
yapılmasında ben katkı yaptım ve o ihaleyi ben yaptım
SUAT KILIÇ (Samsun) Kime verdiniz ihaleyi! Sen nasıl ihale
yapıyorsun! Hangi yetkiyle ihale yapıyorsun! Aydın İl
Başkanı ihale yapabilir mi! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir dakika
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Kılıç, bir saniye
M. FATİH ATAY (Aydın) Ben Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Aydın İl Başkanı olarak o
ihalenin yapılması için her türlü özveriyi, devletin her türlü
katkısını yapmak için elimden geleni yaptım.
BAŞKAN Tamam.
M. FATİH ATAY (Aydın) Benim yapmak istediğim bu.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bu barajın tamamlanmış olmasını
kıskanmam falan söz konusu değil; tam tersine, bir sorumluluk duygusu
içinde olunmasına katkı yapmış olduğum için gurur
duyuyorum.
BAŞKAN Tamam, kayıtlara geçti Sayın Atay
Kayıtlara geçti Sayın Atay.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sayın Kılıç, siz de konuştunuz.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, sayın
milletvekilinin de itiraz etmeyeceği bir düzeltme yapmak istiyorum. Hukuki
bir hatada bulunmuştur. İfadesini düzeltmek kendisi için de isabet
olacaktır.
M. FATİH ATAY (Aydın) Hayır, ben
SUAT KILIÇ (Samsun) İl başkanlarının ihale
yapma yetkileri yoktur. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Hayır, ben Sayın Atayın
konuşmasından öyle anlamadım.
M. FATİH ATAY (Aydın) Sayın Başkan, bu çok
önemli bir şey
BAŞKAN Sayın Atay
M. FATİH ATAY (Aydın)
Ben İl başkanı ihale yapmış. demedim.
BAŞKAN Biliyorum, ben sizi dinledim.
M. FATİH ATAY (Aydın) Arkadaşımız
herhâlde bazı şeyleri yanlış anlamakta
BAŞKAN Tutanaklara geçti Sayın Atay, tutanaklara
geçti.
M. FATİH ATAY (Aydın) Ben il başkanı olarak
yapılmasıyla ilgili olarak her türlü özveriyi gösterdim.
BAŞKAN Evet, yardımcı olduğunuzu söylediniz,
tutanaklara geçti.
Teşekkür ederim.
Madde üzerinde şahıslar üzerine
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, biraz önceki
konuşmacı beni eliyle işaret ederek Adnan Menderese hakaret
etti. diyerek
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Müsaade
ederseniz, bir dakika
BAŞKAN Edemem Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir dakika efendim.
BAŞKAN - Sayın Genç, edemeyeceğim, kusura
bakmayın.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, beni dinleyin yani.
BAŞKAN Buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bakın, o gün ben konuşurken siz
benim konuşmamı tamamlamama müsaade etmeden kestiniz mikrofonu. Böyle
bir yetkiniz de yok. Ama ben ne demek istediğimi açıklamadım.
BAŞKAN Sonra tekrar açıkladınız Sayın
Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır efendim. AKPliler her yerde bu
lafımı istismar ediyor. Lütfen, bana bir müsaade edin, bir dakika
verin, ben konuşayım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
Bakın
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır, Adnan Menderese hiç hakaret
kastım yok. Bunu bir açıklayayım efendim.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Genç, o gün
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim, benim maksadım Tayyip
Erdoğandı.
BAŞKAN Tamam, biliyorum. Tamamdır
KAMER GENÇ (Tunceli) - Tayyip Erdoğan, her vesileyle
insanları istismar ediyor. Bir müsaade edin de
Yani ben
BAŞKAN Şimdi kayıtlara geçti Sayın Genç bu.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama efendim
Sayın Başkan,
bakın
BAŞKAN Teşekkür ederim. Teşekkür ederim
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Bize karşı özel bir
davranış içindesiniz.
BAŞKAN Efendim?
KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana karşı özel bir
davranış içindesiniz.
BAŞKAN Hayır, asla öyle bir şey içinde
değilim. Sonradan
KAMER GENÇ (Tunceli) - O gün beni çok zor durumda
bıraktınız. Benim amacımı aşan bir görüntü
yaratan ve AKPliler öyle ağızlarına
dolandırmışlar
SUAT KILIÇ (Samsun) Hayır, şahsından bahsetmedim.
BAŞKAN Sayın Genç, ben sizin
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya ben Menderese niye hakaret edeyim?
BAŞKAN Üzerine konuştunuz Sayın Genç onun
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben Menderesin partisinde siyaset
yaptım
BAŞKAN Sayın Genç
Evet, beraber siyaset yaptık.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama Menderesi kendilerine lider olarak
seçen insanlara, ben bazı yönlerini belirtmek istedim.
BAŞKAN Sayın Genç
Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) - Menderese hakaret kastım yok efendim.
BAŞKAN Sayın Genç, bakın
Evet, oldu
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Senin Grup Başkan Vekilin
var, ne konuşuyorsun!
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkan, tutanaklara geçti, o
günün konusunun bugün tartışılmasının bir gereği
yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ölen devlet büyüklerine, benim
BAŞKAN Sayın Genç, teşekkür ederim.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Ben Akif Beyi gösterdim. Akif Bey, o
hatayı düzeltti ve
BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen, siz de oturursanız
Sayın Genç ve Sayın Kılıç
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.38
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.46
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40ıncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Şimdi söz sırası şahsı adına Ankara
Milletvekili Sayın Burhan Kayatürke aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kayatürk.
Süreniz beş dakika.
BURHAN KAYATÜRK (Ankara) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinin bağış, hibe
ve yardımlarını kapsayan 12nci madde üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihimizin en önemli
çağdaşlaşma projesi olan Avrupa Birliğinin ülkemizin
kalkınmasına çok büyük katkılar
sağladığını hepimiz biliyoruz. Kopenhag Kriterleri ile
demokrasimize, Maastricht Kriterleriyle ekonomimize yapılabilecek bütün
katkılar için elimizden geleni yapıyoruz, en üst düzeyde faydalanmaya
çalışıyoruz.
Sekiz yıllık İktidarımızda, sadece demokratik
ve ekonomik kriterlerinde değil, hayatımıza
uygulayabileceğimiz bütün standartlarından faydalanmak için
Hükûmetimiz bu sekiz yıl içerisinde canla başla
uğraştı; çünkü bizim için Avrupa Birliğine girmekten çok
daha önemli olan, Avrupa Birliği standartlarını
insanımızın yaşamına getirmek ve
insanımızın yaşam standartlarını Avrupa
Birliği standartlarının üzerine çıkarmaktır.
İşte bu bağlamda, Avrupa Birliği bağış, hibe
ve yardımlarını da ihmal etmedik. Ülkemizin sivil toplum
kuruluşları, üniversiteleri, KOBİleri, yerel yönetimleri, bu
programlardan sonuna kadar faydalansın, en üst seviyede faydalansın
diye elimizden geleni yaptık ve yapmaya devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, sizi teknik ve rakamsal detaylarla
yormak istemiyorum, özet olarak şu kadarını söyleyebilirim:
Katılım öncesi mali yardım kapsamında, 2002-2010
yılları arasında, 40ın üzerinde hibe programı
uygulanmıştır. Bu programlara, 2.504 proje ile 325 milyon
avroluk bir finansman sağlanmıştır. Ayrıca, şu
anda değerlendirme aşamasında olan 12 AB hibe programı için
4.900 başvuru yapılmıştır ve burada bu başvurular
değerlendirilmektedir. Bunun bütçesi de yaklaşık 59 milyon
avrodur.
Proje süreci devam eden bazı önemli projeler
şunlardır: Genç istihdamın güçlendirilmesi, kız
çocukların okullaşma oranlarının
artırılması, okul öncesi eğitimin güçlendirilmesi,
Karadeniz Havzasıyla sınır ötesi iş birliği,
Bulgaristan ile sınır ötesi iş birliği, mesleki yeterlilik
merkezleri bu programların bazılarıdır.
Değerli arkadaşlar, yüzlerce uzman ve binlerce başvuruyla,
bu programlardan en üst seviyede faydalanmak için Hükûmetimiz, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği ve Maliye Bakanlığı öncülük
etmektedir. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki: Biz artık
Avrupa Birliği hibelerini, yardımlarını Türkiye'nin
ilerlemesi için kesinlikle bir şart, çok önemli bir ihtiyaç olarak kabul
etmiyoruz. Türkiye artık hibe ve yardım alan bir ülkeden ziyade
Afganistandan Pakistana, Özbekistandan Türkmenistana, Nijeryadan Sudana
kadar yıllık 1,5 milyar dolar kadar hibe ve yardım eden bir ülke
konumuna geldi. E, tabii, Türkiye bu kadar büyük bir ülke olduğundan,
sadece bu yardımları alınması için değil, aynı
zamanda bu yardımların dışarıya gönderilmesi ve
dışarıda Türkiye'nin etkinliğinin artması için büyük
çabalar harcanmaktadır.
Ne diyor Amerikan diplomatı Rum diplomata? Diyor ki: Türkiye
artık süper bir güç, Türkiyeye baskı yapma şansımız
kalmadı. Gerçekten, bizim -Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeleri,
Türkiye Avrupa Birliği Karma Parlamento üyeleri, Başkanıyla
beraber- gittiğimiz yerde, Avrupada ne kadar rahat olduğumuzu, ne
kadar atakta olduğumuzu, artık kesinlikle savunmada
olmadığımızı sizlerin bilmesini çok istiyorum.
Bu arada, tabii, aramızda oturan Başmüzakerecimizin de
Avrupadaki basın toplantılarındaki öz güveni Türkiye'nin
gelişmişliğinin en önemli örneğidir. Siz yüzde 8 büyüyen
bir ülke olarak yüzde 1,5 büyüyen dünya ve Avrupaya hitap ettiğinizde ne
kadar rahat olursanız, o da o kadar rahat oluyor.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kayatürk.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, tekrar sormak istiyorum: 1992 yılında
kurulan yirmi iki üniversite arasında bütçesi en az artırılan
üniversitenin Dumlupınar Üniversitesi olmasının özel bir nedeni
var mıdır? Öğrenci başına düşen bütçenin Giresun
Üniversitesinden sonra yine en düşük miktarda Dumlupınar
Üniversitesinde gerçekleşmesinin sebebi nedir? Bunu özellikle
öğrenmek istiyorum.
İkincisi: Üniversite bütçelerinin yüzde 23 oranında
artırıldığı iddiası geçen yıl yüzde 6,6
oranında artırılmış bütçeye göre yüzde 23tür.
Dolayısıyla, iki yılın ortalamasına
baktığımızda, genel bütçe artışının
altında bir artış vardır. Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Rekabet gücünün artırılması, haksız rekabetin
önlenmesi hususunda ekonomideki kayıt
dışılığın en azından azaltılması
son derece önemlidir. Zaten içinde bulunduğu şartlar ve yüklerle reel
sektör zor durumdadır. Kayıt dışılığın
önlenmesi için acil bir eylem planınız bulunmakta mıdır?
Haksız rekabete karşı reel sektörü nasıl
koruyacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, dünkü cevap alamadığım suallerime
devam etmek istiyorum.
Dün sorduğum, emekli maaşlarındaki
adaletsizliği giderecek olan ve seçimlerden önce de söz vermiş
olduğunuz intibak yasasını çıkaracak
mısınız? Çıkaracaksanız ne zaman
çıkaracaksınız, çıkarmayacaksanız bu
adaletsizliği ne şekilde gidermeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Bakanım.
Sayın Bakana soruyorum: Öncelikle Suriye özelinde
Gaziantepin bu ülkeyle olan ticari ilişkilerinin geliştirilmesi için
şu sorunların giderilmesi gerekmektedir: Komisyon ve masrafların
yüksek olması, Suriye ticaret bankalarında teminat limitlerinin
düşük olması, bunlardan dolayı aracı banka
kurumlarının maliyetlerinin artması, banka hizmet seviyesinin
etkin olmaması ve hâlihazırda orada bir Türk bankasının
olmaması. Ayrıca, özellikle müteahhitlik sektörünün serbest
olmaması, Suriye ile ilişkilerde transit nakliye işlemlerinde
geçiş ücretlerinin yüksek olması ve Suriye gümrüğünde Türk
araçlarının konvoy oluşturmasından doğan sorunlar.
Bunlarla ilgili bir çözümünüz var mıdır? Gaziantep için bu son derece
önemlidir. Zatıaliniz de oranın milletvekilisiniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kaptan
OSMAN KAPTAN (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, torba
yasa tasarısından ne kadar para bekliyorsunuz? Toplanan bu
paralardan, emekliye, memura, özürlüye, işçiye, çiftçiye, gazilere, dul ve
yetimlere verecek misiniz? Dünyanın en pahalı benzinini
kullanıyoruz Türkiyede. Benzini, mazotu ucuzlatacak
mısınız? Elektriğe yapılacak zamdan vazgeçilerek
ucuzlatacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
AKP İktidarında hastanelere tedavi olmak amacıyla
giden insanların hepsinden katılım payları
alınmaktadır. Ancak katılım payları öyle ki,
yeşil kartlılardan bile alınıyor. Emekli, dul ve yetimler
bunu ödemekte bayağı zorlanıyorlar. Hatta ödeyemedikleri için
hastaneye bile gidemiyorlar. Bundan dolayı da tedavileri gecikiyor.
Bununla ilgili, en azından gelir grupları düşük olan insanlardan
katkı paylarının alınmamasıyla ilgili
çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yaman
M. NURİ YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanım, bir önceki maddede sorduğum sorunun
yanıtını alamadım. Bunun yanında sormak istiyorum:
Diğer kamu kurumlarında aynı kadro ve unvanlarda bulunan
memurlara kadro derecelerine göre yeşil pasaport verildiği
bilinmektedir. Maliye Bakanlığı kurumlarında
çalışan birçok personeliniz lisans ve lisansüstü sahibi
olmalarına rağmen kadro verilmediği için ilk üç dereceye
intibakları yapılamıyor ve yeşil pasaporttan da yüzlerce
kişi, binlerce kişi Bakanlığınızda
yararlanamıyor. Bu konuda bir düzenleme yapmayı, bu
haksızlığı gidermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, 2002 yılında kredi kartı borç
tutarı 4 milyar 335 milyon, 2009 yılında 37 milyar 612 milyon.
Ödenmeyen çek tutarı 2002de 2 milyar 203 milyon, 2009da 17 milyar 681
milyon. Ödenmeyen senet tutarı 817 milyon 2002de, 2009da 7 milyar 777 milyon.
Bu, nasıl bir ekonomik başarıdır, anlatabilir misiniz?
BAŞKAN Sayın Bakan
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, tabii, her türlü istatistiği
ortaya koyabilirsiniz ama ben de size Türkiyedeki taşıt
sayısının 2ye katlandığını, ne kadar konut
satıldığını, ne kadar beyaz eşya
satıldığını, bunların hepsinin örneklerini
vererek o sizin ortaya koyduğunuz istatistiklerin de yani bir şeyi
ALİM IŞIK (Kütahya) Hepsini krediyle
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Dolayısıyla, tabii ki siz, Türkiyede 2000li yılların
başında faizler yüzde 100ler, yüzde 80ler, yüzde 60lar
civarındayken, aylık kredi kartı faizi yüzde 5lerde iken kredi
kullanım imkânlarının sınırlı olduğunu
bilirsiniz. Bugün faizler, hazinenin borçlanma faizleri yüzde 7lere kadar
düşmüş, kredi kartı faizleri veya tüketici kredileri faizleri
aylık yüzde 1in altına düşmüş, imkânlar artmış,
daha çok vatandaşımız borçlanıyor. Dolayısıyla, o
miktarlar anlamında artış da son derece makuldür ama Türkiye'nin
bu toparlanmasıyla birlikte bir iyileşme olduğu da
ortadadır.
Şimdi, birçok soru var. Suriyeyle ilgili olarak gündeme
getirdiğiniz hususları aslında ben de Suriye ziyaretimde Maliye
Bakanıyla konuşmuştum ve o nedenledir ki biz hem özel sektör hem
de Ziraat Bankasının orada bir şube, daha doğrusu bir banka
açmasına yönelik olarak yoğun bir çaba içerisindeyiz. Suriyeli
yetkililer, bu konuda ciddi bir şekilde yardımcı oluyorlar. Bir
sermaye konusuna takılmış. İnşallah o çözülünce bu
bahsettiğiniz hususların çoğu çözülür ama gerçekten de
Gaziantep, o bölgede bu komşularımızla
yaptığımız açılımlardan en fazla yararlanan
ilimiz olmuştur. Önümüzdeki dönemde de tabii ki bu devam edecektir.
Şu anda intibak yasasına ilişkin bir
çalışmamız söz konusu değildir ancak şunu
yapıyoruz: Sürekli bir şekilde en düşük maaşı alan
emeklilerimize en yüksek oranda artışı vererek aslında bir
anlamda adaletsizliği gidermeye yönelik bir sürecin içindeyiz.
Bakın, 2011 yılında, değerli arkadaşlar,
en düşük emekli maaşı yüzde 20nin üzerinde artacak. Enflasyonun
neredeyse 4 katı bir artış bu. Tabii ki en yüksekle en
düşük arasındaki farkı sürekli bir şekilde azaltmaya
yönelik bir çaba.
Kayıt dışılıkla ilgili olarak
aslında dün örnekler vermiştim. Bizim bir stratejimiz var. O
stratejimiz çerçevesinde epey bir uygulamaya da başladık.
Akaryakıt pompalarına kaydedici cihaz takmaktan tutuverin, efendim,
belli tutarları aşan tahsilat ve ödemelerin bankalar
aracılığıyla yapılmasından, KDV iadelerinde yeni
bir sisteme geçişten, daha fazla denetim elemanı almaktan tutuverin,
birçok düzenlemeyi ben sizlerle paylaşmıştım.
Kayıt dışılık hakikaten çok önemlidir.
Sadece bir vergi kaybı olarak ben bakmıyorum. Gerçekten de Türkiye
için kaybedilmiş bir fırsat. Neden? Çünkü kayıt
dışılık ne kadar azalırsa şirketlerimiz
kendilerini o kadar yenileyebilirler, o kadar verimli, o kadar yenilikçi bir
şekilde çalıştırabilirler ve dünyayla rekabet gücüne
kavuşurlar. Dolayısıyla, ben kayıt
dışılığı aslında hakikaten Türkiye'nin en
büyük yapısal problemi olarak görüyorum, sadece bir vergi kaybı
meselesi değildir.
Değerli arkadaşlar, tabii ki, bu torba
tasarısındaki yapılandırmadan ne kadar bekliyoruz, bu
konuda bizim şu anda ortaya koyduğumuz bir tahmin yok. Nedeni
şu: Birçok husus var. Bu hususlardan, mükelleflerin ne kadarı
katılacak, ne kadarı
Çünkü bir kısmı da gönüllülük
esasındadır. Yani biz hiç kimseye Matrah artırın.
demeyeceğiz, hiçbir şekilde. Ben özellikle talimat verdim, hiçbir
denetim elemanımız veya vergi dairesi
başkanlığımız bu konularda mükelleflerimizi hiçbir
şekilde zorlamayacaklar. Dolayısıyla tamamen önemli bir
kısmı, gönüllü uyumla ilişkilidir. O çerçevede bizim şu
anda bir tahminimiz yok ama olur da gelir gelirse, o gelirlerin bir
kısmı tabii ki borç azaltmada ama bir kısmı da bu ülkenin
sağlığına, eğitimine ve diğer ihtiyaçlarına
ayrılacaktır ki bunun için de sizin gündeme getirdiğiniz
emeklilerimize ve diğer vatandaşlarımıza daha fazla imkân
olarak sunulması tabii ki mümkündür.
Şimdi, katılım payına gelince,
katılım payı aslında devletin bir gelir saikiyle
yaptığı bir uygulama değildir. Katılım
payının amacı talep yönetimidir, kaynakların doğru
kullanımıdır, hastalarımızın doğru alanlara
yönlendirilmesidir. Şimdi, ciddi bir hastalığı olmayan
vatandaşımızın doğrudan doğruya bir hastaneye,
uzman bir hastaneye gitmesi yanlış bir kaynak
kullanımıdır. O nedenle aile hekimliğine gidenlerden hiçbir
şekilde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Süreniz doldu Sayın Bakan.
12nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 13.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 40ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının 13üncü maddesini okutuyorum:
Muhtelif gelirlere ilişkin hususlar
MADDE 13 (1) Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün yabancı ülkelere verdiği meteorolojik ürünlerin
bedeli ve yabancı ülkelerden aldığı meteorolojik
ürünlerinin diğer yabancı ülkelere veya yurt içindeki kişi ve
kurumlara, yabancı ülkelerin de anılan Genel Müdürlüğün
meteorolojik ürünlerinin diğer ülke ve kişilere
satışından yıl içinde elde edilecek döviz cinsinden
tutarlar, T.C. Merkez Bankası nezdinde açılacak özel hesaba
yatırılır. Bu tutarlardan ilgili anlaşmalar gereğince
yurt dışı kuruluşlara ödenmesi gereken tutarlar, bu özel
hesaptan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün
talimatıyla T.C. Merkez Bankasınca transfer edilir. Geri kalan
tutarlar, ilgili Genel Müdürlüğün talimatıyla T.C. Merkez
Bankasınca döviz alış kuru üzerinden Türk Lirasına
çevrilerek Genel Müdürlüğün ödemelerini yapan muhasebe birimi
hesabına aktarılır. Muhasebe birimi hesabına aktarılan
bu tutarlar, genel bütçeye gelir kaydedilir.
(2) 2006 yılından önce katma bütçeli olan idarelerden
5018 sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına alınanların
ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel bütçe geliri olarak
tahsil edilir.
(3) 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik
Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi,
İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi
Hakkında Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin
işletme haklarının devrinden elde edilen gelirlerin tamamı
genel bütçeye gelir kaydedilir.
BAŞKAN Madde üzerinde ilk söz Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylanide.
Buyurun Sayın Geylani. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın
Başkan, 2011 Merkezi Yönetim Bütçesi Yasa Tasarısının
13üncü maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuşmamın
başında bugünden başlayarak meteorolojinin hava bültenlerinde
barış ve demokrasi esintisiyle dolu olmasını diliyorum. Ne
var ki bu dileğe karşıt 2011 yılı bütçesi, Türkiye
halklarının hiçbir özlemine yanıt olmadığı gibi,
Türkiye bütçesi olmanın ötesinde AKPnin seçim bütçesi olmuştur.
Bir gerçek var ki demokrasinin, hukukun ve de en temel insan
haklarının uygulanmadığı ülkelerde ekonomik
kalkınma gerçekleşemez, refah ve toplumsal barış
sağlanamaz, kalıcılaşamaz.
Kuşkusuz militarist yönetimlerde ülke kaynaklarının
savaş bütçesine ayrılması nedeniyle bu ülke halkları bugüne
kadar yoksulluk ve açlığın cenderesinde
kalmışlardır.
Tarihte ve bugün, iç savaşın
yaşandığı, demokrasi ve özgürlüklerin askıya
alındığı ya da tümden kaldırıldığı
hiçbir ülkede ekonomik kalkınma ve şeffaf bir kamu mali
yapısı görülmemiştir ve de görülemez. Böylesi ülkelerde yoksul
ve emekçi halkların sırtından elde edilen gelirler bir avuç
savaş rantçılarına ve yolsuzluk yapan ihaleci kesimlere
dağıtılmıştır. Bu ülkelerde orta sınıf
yok denecek kadar azdır, nüfusun büyük çoğunluğu açlık ve
yoksulluk sınırındadır, küçük bir azınlık ise
ülkenin tüm kaynaklarını haramca paylaşmaktadır. Oysa
özgürlüklerin hâkim olduğu, demokrasi ve hukukun işlediği, tüm
aidiyetlerin kendilerini ifade ettiği ülkeler de bugün dünyanın güçlü
ve ekonomik refah düzeyi en yüksek olan ülkeleridir. Bu nedenle, Türkiye'nin
adil bir bütçeye sahip olabilmesinin yolu barış, eşit temelde
yurttaşlık ve gerçek anlamda demokrasiden geçmektedir.
Değerli arkadaşlar, ezberler devam ediyor ve hiç de
değişmiyor. Sistemin ezberleri ret, inkâr ve imhadır ama buna
karşı demokrasi güçlerinin ezberleri toplumsal barış ve
özgürlüklerdir. Özgürlüklerin anası da kuşkusuz ana dil
hakkıdır çünkü bu hak bireyin veya toplulukların en doğal
hakkı olup bir vazgeçilmezliktir. Çeyrek yüzyıldır yaşanan
kaos Kürt dilinin inkâr ve reddinden kaynaklıdır. Türkiye, bir yandan
uluslararası topluluğun üyesi olma çabasındadır; bu amaçla
uluslararası sözleşmeleri kabul ediyor ve imzalıyor ama ne var
ki kiminin yaşamsal maddelerine çekince koyuyor, kimisini de hiç
kullanmıyor ve uygulamıyor.
Birkaç örnek verirsek: Birleşmiş Milletler Çocuk
Hakları Sözleşmesi, yine Birleşmiş Milletler Kişisel
ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartı ve 2000 yılında imzalanan Avrupa Birliği Temel
Haklar Şartı; ayrıca, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu
sözleşmesi olan Lozan. Bunlar sadece birkaçı. Hâlen
beğenmediğimiz ve yürürlükte olan Anayasanın 90ıncı
maddesinin uygulanmasıyla, sadece bunların uygulanmasıyla,
başta ana dil olmak üzere ülkenin yaşamsal sorunları
kendiliğinden çözülür, buna demokrasi ve toplumsal barış da
dâhildir.
Değerli arkadaşlar, bütün insan hakları söylemleri
ve uluslararası hukuki belgeler bir yana, bugün vicdan sahibi olan
herkesin şunu söylemesi gerekmiyor mu: Ana dilde öğrenim görme talebi
elbette meşru bir taleptir. Nasıl ki Türklerin çocukları kendi
ana dillerinde öğrenim görüyorlarsa, aynı şekilde Kürtlerin
çocukları ve diğer aidiyetler de kendi ana dillerinde eğitim ve
öğrenim görmeleri gerekiyor çünkü kendi çocuklarının Türkçe
öğrenim görmesini doğal görenlerin, Kürtlerin ya da başka
aidiyetlerin benzer talebine karşı çıkması, en basitinden
günahtır ve ayıptır.
Meclis ve mahkeme tutanaklarına eş zamanlı
bilinmeyen dil veya anlaşılmayan dil yazımı,
Parlamentonun kendi geçmişine olan yabancılaşmasını ve
haklara olan inançsızlığını da göstermektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluş yıllarına
kısaca bir göz atarsak, o dönemde Parlamentoda Türkçe, Kürtçe, Arapça,
Çerkezce ve başka dillerin de konuşulduğu
hatırlatılmalı ve bunlardan sonuç çıkarılmalıdır.
Ne yazık ki milletvekillerinin hak ve çıkarlarını koruma
yerine savcıları göreve çağıran bir Parlamentodan
demokratik adımlar beklenemez. Bu, 12 Eylül darbe Anayasasının
çürümüş limanına sığınmak ve yargı vesayetini
devreye sokmaktan başka bir şey olamaz.
Değerli arkadaşlar, ana dil üzerine yaşanan
tartışmalar, gösterilen diğer tepkiler anlaşılır
gibi değildir. Milliyetçi çevrelerin tepkisi asimilasyoncu devlet
politikalarının devam ettirilmesi şeklinde tezahür etmektedir.
Bu çevrelere şunu hatırlatmak gerekir: Türkler sadece Anadoluda
yaşamıyor, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Asyada da
yaşıyor. Türkiyedeki siyasetçiler haklı olarak Bulgaristanda,
Makedonyada, Kosovada Türklerin dil hakları için talep ediyorlarsa -ki,
biz de bu talebi dile getiriyoruz- aynı talebi Türkiyedeki diğer
aidiyetler için de istemeleri gerekmiyor mu? Orada yaşayan Türkler dil
haklarını kullandıkları için o ülkeler bölünmediğine
göre, neden bölünme korkusuyla bu ülkeye bir rahat verilmiyor? Tam aksine,
milliyetçi çevrelerin asimilasyoncu politikaları ve bunun için gerekirse
şiddet kullanılacağı mesajları Türkiyeyi böler.
Asıl bundan kaçınmak gerekir. Asıl bölücülük, tek millet, tek
kimlik ve tek dilde ısrar etmektir. Bu çevrelerin hak ve özgürlüklere olan
bakış açılarını artık değiştirmeleri
gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, ana dil bir haktır, doğal
bir haktır, ilahî bir haktır, beşerî bir haktır. Ana dilin
kullanılması, eğitilmesi, öğretilmesi önündeki tüm
engellerin kaldırılması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti ana dil
hakkının kullanımını, eğitimini ve
öğrenimini tanımalı ve gerekli anayasal ve yasal düzenlemeleri
bir an önce yapmalıdır bu ülkenin toplumsal barışı,
selameti ve demokratikleşmesi için. Bu, Türkiye'nin
demokratikleşmesine ve toplumsal barışına hizmet
edeceği gibi ayrıca, bize göre, bu bir mali yıl bütçesinden de
daha önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
son vermeden önce bir konuya da dikkatlerinizi çekmek istiyorum:
Bakınız, daha yeni Diyanette atanacak imam kadroları için Urfa
ve Elâzığda yapılan sınavlara Hakkâri ve Vandan gelen
imam adaylarına mülakat sorularında din ve meslekle ilgili hiçbir
soru sorulmamış ama bakın sorulan soruya, tam aksine: 12 Eylül
referandumunda neden boykot oyu verdiniz? gibi siyasi sorular sorulmuştur.
Sonuçlarına bakıldığında ise yeterlilik ve kapasite
sınavları yüksek olmalarına rağmen Hakkâri ve Vanda atanan
imam sayısı parmak sayısını geçmiyordu; daha çok
Kütahya, Yozgat, Ordu gibi diğer bölgelerin adaylarından
atanması yapılmıştı. Buralara da atanma
yapılmasın demiyoruz ama Hakkâri ve Vanda bulunan kadrolar ise bu
durum karşısında boş kalmaktadır.
Şimdi, diyoruz ki AKP Hükûmeti, hiç olmazsa bu konuyu
araştırmalı ve haksızlığı, mağduriyeti
ortadan kaldırmalıdır.
Ayrıca, son çağrımız AKPye: Bari inanç
konularında bu ülkenin yurttaşları arasında
ayrımcılık yapmayın. Vallahi günahtır, büyük bir
vebaldir!
Toplumdaki tüm ayrımcılıkların ve tekçi
zihniyetlerin son bulması dileğiyle Genel Kurulu tekrar saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Geylani.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın
Milletvekili Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bütçe
kanununun 13üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüş ve
değerlendirmelerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Maddenin başlığı şu: Muhtelif Gelirlere
İlişkin Hususlar Dolayısıyla, bu konuşmamda biraz
Türkiyedeki maliye politikası çerçevesinde gelir politikaları
üzerinde ve gelir idaresi üzerindeki düşüncelerimi eski, emektar bir
maliyeci olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Türkiyede vergi
gelirlerinin kompozisyonu özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin
İktidarı döneminde çok ama çok ciddi şekilde bozulmuştur.
Bakın, ben size rakam vereyim: Bugün, 2011 bütçesi
itibarıyla, artık, gelir bütçesi neredeyse tamamıyla
dolaylı vergilerin üzerine abanmış durumdadır.
Dolaysız vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı çok ama çok
düşmüştür.
Şimdi, Sayın Bakan burada yapmış olduğu
konuşmada diyor ki: Evet, bizde dolaylı vergilerin
ağırlığı diğer OECD ülkelerine nazaran yüksek ama
netice itibarıyla orada da
dolaylı vergilerin gayrisafi millî hasıla ve millî gelire
oranı yüzde 10 civarında, bizde de yüzde 10 civarında. Bunda
Vergi yükü ağırdır. demenin ne âlemi var. gibisine bir
değerlendirme yaptı. Burada tam ifadesini okumuyorum vakitten
tasarruf etmek amacıyla. Yani öyle diyor. Diyor ki: Bunun, vergi
gelirlerinin içinde dolaylı vergilerin payının yüksek
olması neden olmaktadır. Ha tam hastalığı teşhis
etmiş diye bakarken arkasından devam ediyor: Oysa
diyor ve biraz
önce verdiğim rakamları veriyor yani Orada da yüzde 10, burada yüzde
10. Bunda şaşılacak ne var? demeye getiriyor. Ama OECD
ülkelerinin vergi yükü ortalaması yüzde 35 iken bizde yüzde 23
civarında. Dolayısıyla, mukayesenizi yaparken Türkiye'de
dolaysız vergiler açısından OECDnin çok gerisinde
olduğunuz görülecektir.
Şimdi ABye giriş müzakereleri yapılıyor
Türkiye'de. Efendim şu başlık açıldı, bu
başlık açıldı
Son zamanlarda hiçbir başlık
açtığınız yok ya, başka açılımlarla
meşgul olduğunuz için, Brüksel açılımı sizi
ilgilendirmiyor, bir başlık filan açtığınız yok.
Ama bütün başlıkları açsanız bile bu vergi
adaletsizliğiyle Avrupa Birliği yine bizi Avrupa Birliğine
almaz, der ki: Bunu düzelt de gel. Biraz önce grup sözcünüz burada
kalktı Türkiye demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devleti
olduğunu görüyoruz, her gün görüyoruz hukuk devletini; demokrasi
tartışılır, böyle sosyal devlet olur mu? Çünkü bütün
ekonomistler, bütün maliyeciler, bütün gelirciler bilirler ki dolaysız
vergiler gayriadildir. Dolayısıyla, vergi adaletini
sağlamanın yolu dolaylı vergilerden geçer.
Şimdi bakalım, dolaysız vergilerin payı
azalmakla kalmıyor, Türkiyede gelir vergisinin payı da çok gülünç
seviyelere düşmüş durumda; gelir vergisinin toplam vergi gelirleri
içindeki payı yüzde 5in altında, toplam millî gelire oranı
yüzde 1in altında.
Sayın Bakanım, arkanızdaki bürokratlar çok iyi
bilir, burada da maliye kariyerinden gelmiş arkadaşlarımız
var, 1940lı yıllardan beri, Maliye Bakanlığında ve
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresinde, insanların zihnî
programlaması dolaysız vergiler üzerine kurulmuştur, özellikle
gelir vergisi üzerine kurulmuştur. Bugün Maliye
Bakanlığında, bir merkezî denetim elemanı, isterse maliye
müfettişi, isterse hesap uzmanı, isterse gelirler kontrolörü olsun,
iki sene üst üste katma değer vergisi incelemesi verirseniz, buna gücenir,
alınır, bunu kendisine hakaret sayar. Bana niye gelir vergisi,
kurumlar vergisi incelemesi verilmiyor diye yadırgar.
Dolayısıyla, bu çarpıklığın biran önce mutlak
şekilde değiştirilmesi lazım ve burada sizi
girişimlerde bulunmaya davet ediyorum.
Şimdi başka bir konuya da temas etmek istiyorum. Siz,
gelir vergisi almıyorsunuz da ne yapıyorsunuz? Dolaysız
vergiler, özellikle dış ticaretten alınan vergilere
yükleniyorsunuz. Burada dün polemik oldu, siz de kendinizi savundunuz; efendim
işte petrolden alınan vergi şu kadar, efendim bu bu kadar diye
birtakım örnekler verdiniz ve de rakamlara bakın diye de bir hayli
iddialı konuştunuz. Dediniz ki: 2002 senesinde asgari ücretle
şu kadar benzin alınıyordu, şimdi efendim bu kadar benzin
alınıyor. Dolayısıyla, bizim dönemimizde insanların
durumu daha iyi falan dediniz fakat Sayın Bakan bir konuyu ihmal ettiniz;
2002de bu hükûmeti biz size devrettiğimizde petrolün uluslararası
piyasadaki fiyatı galon başına 150 dolardı, şimdi 90
dolar. Benzin tüketicisine nasıl kazık
attığınızı şimdi görüyor musunuz? Ama, bunu
görmezlikten geliyorsunuz ve hakikaten de bilmiyorsunuz ama şimdi gündeme
gelmiş oldu. Dolayısıyla, 150 dolardan 90 dolara -haydi diyelim
bugün 92-93 dolar- inen fiyatı bir şekilde yansıtmanız
gerekirdi, yansıtmadınız.
Ne yapıyorsunuz? Dolaylı vergiler üzerinden fakir
fukaraya kazık atıyorsunuz, doğru olmuyor.
Bunun ötesinde, bir de ben şu hususa temas etmek istiyorum:
Devlet yönetiminin her şeysinde, ticari hayatta da bu önemlidir,
yumurtalarınızın tamamını bir sepete
koyamazsınız. Şimdi, siz burada dolaysız vergilere
yükleniyorsunuz, dolaysız vergiler üzerinden ithalden alınan
vergilere yükleniyorsunuz, ithalden alınan vergiler üzerinden petrole
yükleniyorsunuz. Yarın, öbür gün, kısa bir zaman süre sonra kazara
tekrar petrol fiyatları diyelim ki 150 dolara değil de 135 dolara
yükseldiği takdirde siz de benzini 5 liradan satmak durumunda
kalırsınız. O zaman bu ekonomi bu yükü kaldıramaz veyahut
da bütçeniz bu ağırlığın altında ezilir.
Dolayısıyla, vergilendirmede çeşitliliğe gitmek
durumundasınız. Bunu dikkatinize getirip konuyu fazla uzatmadan
başka bir konuya geçmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce burada Çine Barajı
ile ilgili bir tartışma oldu. Ben de bu konuda bazı
katkılarda bulunmak istiyorum. Evet, Çine Barajı önemlidir Aydın
Ovası için ve nitekim de bu sene bitirilmiştir, o veya bu
şekilde, görkemli de bir tören yapılmıştır.
Şimdi, bakın, Çine Barajı öyle iki senenin içinde
kotarılıp bitirilmedi. Çine Barajının temeli
atıldıktan sonra, biz, 57nci Hükûmet döneminde, burada -o zaman Plan
ve Bütçe Komisyonunda görev yapan Ali Uzunırmak Bey de gayet iyi
hatırlar ve bilir olayı- bu baraja yüklü miktarda para aktardık
bir an önce bitmesi için ama ne zaman ki siz iktidarı
devraldınız, 2003, 2004, 2005, 2006, 2007 yıllarında baraja
gerekli ödeneği vermediniz. Ne zaman ki 2007 seçimlerinde Aydında
çok kötü bir sonuç aldınız, ondan sonra Başbakan
arkadaşlara görev verdi Bakın bakalım, Aydında durumu
nasıl düzeltiriz? diye, Çine Barajının üstüne gittiniz ve güya
durumu düzeltmeyi ümit ettiniz ama olmadı. Çünkü bu milleti enayi yerine
koyarsanız, oy alamazsınız. Bakın, bunun altını
çiziyorum, her şeyi yapabilirsiniz ama aptal yerine koyamazsınız,
Aydınlı bunu çakıyor.
Şimdi, başka bir hususa temas edeceğim:
Buranın adına Adnan Menderesin adını verdik. Ne
yapacaktınız? Recep Tayyip Erdoğan barajı mı
diyecektiniz? Tabii, Adnan Menderes Barajı diyeceksiniz. O, sadece
Aydının ve Aydınlıların değil, Türkiye'nin
gururu.
Ama ben, burada, size bir ayıbınızdan
bahsedeceğim: Her yıl, her hafta, her gün yüzlerce
açılış yapıyorsunuz, kurdele kesiyorsunuz. Sekiz
yıldır iktidardasınız, daha bir ilkokula Necmettin
Erbakan ismini veremediniz. Bu da sizin ayıbınızdır!
SUAT KILIÇ (Samsun) Onu da size bıraktık.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - O da bu memleketin
Başbakanıydı. Veremediniz. Çünkü, niye veremediniz? Ona
verirseniz oy kaybedeceksiniz, Aydında verirseniz oy
kazanacaksınız. Siz bu milleti bu kadar saf mı zannediyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Samsun) Ne alakası var Sayın
Kumcuoğlu?
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Ne alakası var
Hadi kalkın verin, gidin tabanınıza bunun
hesabını verin. Gidin tabanınıza bunun hesabını
verin.
SUAT KILIÇ (Samsun) Siz çok deneyimli bir isimsiniz, siz çok
tecrübeli bir isimsiniz, ne alakası var bunların birbiriyle? Aşk
olsun yani!
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Aşk olsun yani
SUAT KILIÇ (Samsun) Siz, devlet tecrübesi olan bir isimsiniz,
aşk olsun yani! Ne alakası var?
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Efendim, devlet tecrübem
olduğu için ve Sayın Erbakanın refakatinde devlet
memurluğu yaptığım için, o da bu memlekette
Başbakanlık yaptığı için
SUAT KILIÇ (Samsun) Ne alakası var?
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Bir
ayıbınızı yüzünüze söylüyorum, gidin düzeltin.
Efendim, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili
Sayın Ramazan Kerim Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, kıymetli
vatandaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizlerle
görüşlerimi paylaşacağım.
Yaklaşık on gündür 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesini görüşüyoruz. Hükûmet yetkilileri, kürsüye çıkan
milletvekilleri, bu süreçte, gerçekten, iktidara yönelik olan
arkadaşlarımız, mangalda kül bırakmadılar; rakamlarla,
bakanlarla pembe bir tablo çizdiler. Ben onlara şöyle söylüyorum
BAŞKAN Çok özür dilerim
Sayın milletvekilleri, telefon
konuşmalarınızı ya dışarıda ya da çok hafif
bir sesle yapın, ben buradan ne konuştuğunuzu duyuyorum.
Buyurun Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Onlara şu veciz sözle
sesleniyorum: Hoca Hoca, okuyuşun çok güzel ama çocuk öldü. Çocuk öldü
değerli arkadaşlarım.
Antalyadan bir üretici kardeşim, Süleyman İlhan
telefonla ulaştı, bizzat kendisiyle görüştüm.
Kırtasiyeciydi, otuz yıllık, kırk yıllık
birikimini geldi size güvendi hayvancılığa yatırdı. Bu
hayvancılığın akabinde kredi kullanmadı, kendi
olanaklarıyla otuz yıllık, kırk yıllık birikimini
o mezraya, Üretimden çıkış dedi, Türkiye üretimle kurtulur.
dedi üretim yaptı ama bunun karşılığında sizin
yaptığınız ekonomi politikalarla hayvancılıkta
ithalatı serbest bıraktınız, eli hamur, karnı aç bir
vaziyette günlerini saymaya devam ediyor. Dün de bu ithalatı bir yıl
uzattınız. Bunun acısını Trakya üreticileri, İç
Anadolu üreticileri, Doğu Anadolu üreticileri, Burdur üreticileri,
Balıkesir üreticileri, Çanakkale üreticileri, Bursa üreticileri üzülerek
izliyor. Sayın Bakanım, bir an önce bu olaya el koymanız ve bu
ithalatı durdurmanız gerekiyor. Bizim popülasyonumuz var, hayvan
sayımız var, bir an önce bu ithalatı durdurunuz. Bu konuda
taleplerimizi sizlerle paylaşmak isterim.
Değerli arkadaşlarım, bu süreçte, yine, pancar
üreticileri
Bakın, süt 70, yem 70, pancar da 70. Bu iş bitmiş,
tarım ve hayvancılık bitmiş değerli
arkadaşlarım. Ekim zamanında 105 kuruştan pancarı
alacağınızı taahhüt ettiniz, vatandaş yetiştirdi,
üretti, çapaladı, gübreledi, suladı, kantara getirdi, 70 kuruşa
şu anda pancar alıyorsunuz. Bu, vatandaşa bir zulümdür. Pancar
üreticileri Türkiye'nin Erzurumunda var, Karsında var, Burdurunda var, Balıkesirinde
var, Trakyasında var, coğrafyamızın tümünde pancar
üreticileri var. 70 kuruştan pancar alıyorsunuz. Hafız
İbrahim Acarlar Burdurun Akçaköyünden feryat ediyor. Bunu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Sayın Özçelik de duysun.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Beni her gün arıyor.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Arıyor, beni de
arıyor.
Şu gazetelere, televizyonlara bakamaz olduk. Memur
perişan, öğrenci perişan, üniversiteyi bitiren gençler
perişan, kamyoncularımız perişan, çobanlar perişan,
köylüler perişan, Tekel işçileri, şeker işçileri perişan.
İşçileri perişan ettiniz. Yani 3 Y ile mücadele edeceğiz
dediniz ama 3 Y ile mücadeleniz de sınıfta kaldı, 3 Y ile
mücadeleniz 3 yalana döndü. Yoksulluk bitti mi? Bitmedi. Yeşil kart
sayısı her geçen gün artışa devam ediyor. Yolsuzluk bitmedi
mi? Bitmedi. Yasaklar bitmedi mi? Yasaklar da bitmedi. Ormanları
kapattınız; ormanları, meraları, yaylakları domuzlara
bıraktınız; domuzlar cirit atıyor şu anda, hele
tarlalarda fareler cirit atıyor. Bu konuda da, bunlarla mücadelede de
sınıfta kaldınız. Yani yaptığınız
işlerin hamamı var, kurnası yok, davulu var, zurnası yok.
Emekliyi mağdur ettiniz. Emekli önceleri şunu söylerdi:
Zeval verme elime, ayağıma, dizime; muhtaç etme oğluma,
gelinime, kızıma. Ama şimdi emekliye oğul da, gelin de,
kız da, torun da muhtaç hâle geldi çünkü işsizlik arttı
değerli arkadaşlarım. Buna da bir çözüm getirmeniz gerekiyor.
Ayakları baş, başları ayak yaptınız.
Çiftçiyi azarladınız, Meclis Başkanını
azarladınız; Tekel işçilerine, kömür işçilerine,
öğretmenlere, üniversite öğrencilerine zulüm yaptınız.
Ben Hükûmet yetkililerine sesleniyorum, bakın sizin
dilinizden söylüyorum: Unutmayın, düşmez kalkmaz bir koca Allah.
Şu veciz sözü de yine sizlerle paylaşmak isterim: Zalimin zulmünü
bir ah keser, mânii rızık olanın rızkını Allah
keser. Vatandaşın rızkıyla oynuyorsunuz, bu
rızıkla oynamayın, buna sahip çıkın, toprağa
sahip çıkın, koyuna sahip çıkın değerli
arkadaşlarım.
Bakıyorum, AKPliler olarak dünya malına çok tamah eder
oldunuz. Vatandaşa din, iman, kendinize han, hamam yaptınız.
Şu YİMPAŞta, Kombassanda, İhlasta, Deniz Fenerinde
mağdur ettiğiniz din kardeşlerimize bile sahip
çıkmadınız.
Bakın, dünya malı dünyada kalır. Bu insanlar
dilini, dudağını bilmediği yaban ellerde, Almanyada,
Hollandada, Fransada temizlik yaptılar gece gündüz, gece
vardiyalarına kaldılar, çalıştılar ama onların
birikimlerini bu şirketler mağdur etti. Onlar şunu söylüyor,
bakın yine sizin sözünüzden söylüyorum: Mal sahibi, mülk sahibi, hani
bunun ilk sahibi; mal da yalan, mülk de yalan, var biraz da sen oyalan. Elinle
verdiğin, üzerine giydiğin, bir de yediğindir sana kalan. Adem
Baba da girmişti bin yaşına, onun da başı kondu en
sonunda musalla taşına. Bu işçilerimiz bu feryatları
yaparak geliyor değerli arkadaşlarım. Onların seslerine bir
kulak verin. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Suat Kılıç, size sesleniyorum: Grup
Başkan Vekili olarak o YİMPAŞta, Almanyadaki
işçilerimizin sesine lütfen kulak verin. Bunlar
yatırımlarını
Çuval çuval para götürdüler, o zaman mark
vardı, marklarını yatırdılar, on yıl geçti bu
süreçte, hâlâ mağduriyetleri devam ediyor. Bunlara sahip
çıkmanız gerekiyor.
Bütçe kaynakları arasında KDV var, kurumlar vergisi var,
özel tüketim vergisi var, cezalar var, icralar var, MOBESE cezaları var,
pul harçları var, var var, saymakla bitmiyor değerli
arkadaşlarım, vatandaş veriyor. Ama bütçeye ceza gelirlerini
kaynak olarak koydunuz. Kamyoncu esnafını perişan ettiniz.
Kamyoncuya, vergi yetmiyormuş gibi otuz çeşit belge parası
koydunuz. Bunların arasında K1 var, K2 var, L var, R var, SRC belgesi
var, var da var. Bu belgelerden bir de üstelik para alıyorsunuz. Onlar ki
taksitlerini ödeyemiyor. 10 numara yakıtla ömür tüketiyor, kaplama lastik
kullanıyor.
Değerli arkadaşlarım, yine bu bütçede
işverenlerin, çiftçilerimizin, emeklilerimizin,
kamyoncularımızın, öğrencilerimizin, 73 milyon
insanımızın alın teri var. Bu bütçeye katkı yapıyor
bu insanlar. Ama ithalat adı altında yabancılara, bu toplanan
paraları peşkeş çekiyorsunuz. Bu nereden çıktı?
diyebilirsiniz. Tarım ve hayvancılık ülkesini ithal et, ithal
süt, ithal süt tozu, ithal elma, ithal ayva, ithal sirke, ithal gül suyu
Bunlar neyin nesi arkadaşlar? Biz tarım ve hayvancılık
ülkesiyiz, bunlar bu ülkeye yakışıyor mu? Bu
yaptığınız ithalatlar Türk çiftçisine sıkılan
birer kurşundur.
ALİ KOYUNCU (Bursa) İhracatı da söyle
ihracatı!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) İhracatı söylüyorum.
İhracatı
ALİ KOYUNCU (Bursa) İhracatı da söyle,
ithalatı da söyle, madenciler
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Çok güzel. Mermercilerimiz
çalışıyor, onların getirdiği dövizleri haraç mezat
bizim yapabileceğimiz işlere yatırıyorsunuz. Yazıktır,
günahtır!
Ülkemizin Kara Hasanını, Kara Mehmetini, Kara
Fatmasını, Ayşe Kadınını unuttunuz. Bunlar ki
kara kaşlı, helal aşlı insanlardı. Ama arkanıza
dönüp bir bakın, devri iktidarınızda kara kaşlı,
çatık kaşlı, haram aşlı insanları
artırdınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Türk toplumu alan el
değil veren el olmak istiyor. Ama İktidarınızda veren
elleri değil alan elleri çoğalttınız. Türk toplumu
alın terini harcamakla mutlu olur ama uyguladığınız
ekonomi politikalarıyla sadaka toplumu yarattınız.
Yine İktidarınızda, cinnet, cinayet, intiharlar
arttı. İnsanlar gazete okumaktan, televizyon seyretmekten nefret eder
oldu. İnsanların birbirine güveni kalmadı. Hoşgörü
ortamı kayboldu. Eğitime, öğretime önem vermediniz. Haramı,
helali, kul hakkını birbirine karıştırdınız.
Allahtan korkmadınız. Komşu komşusuna güvenemez oldu. Hani
komşu komşusunun külüne muhtaçtı? Hani komşu boncuğu
takılmazdı? Baba, oğluna kefil olamaz oldu.
Değerli arkadaşlarım, bu kadar milletvekilisiniz,
az sayınız bu kadar, 348 milletvekili; aranızda, sıfır
faizli kredi alanlara hiç kefil olan var mı? Yoktur ama bu memlekette, o
sıfır faizli kredi alanlara kefil olan binlerce insan var, şu
anda kara kara düşünüyorlar. Aldılar inekleri, bağladılar;
fiyatlar düştü, süt fiyatları yerinde sayıyor, yem
fiyatları arttı. Bu yıl ne olacağız? diye -her 4
kişi 1 kişiye kefil oldu- Yarın benim hâlim ne olacak? diye,
insanlar kara kara düşünüyor, Bu ithalatı durdurun. diyor, feryat
ediyor, Bu sese kulak verin. diyor.
Cumhuriyet tarihinde ilk defa Kurbanlığını
yurt dışından alan ülke konumuna getirdiniz, âdeta Müslüman mahallesinde
salyangoz sattınız. Elimizdeki dövizleri yabancılara
peşkeş çektiniz.
Madem et ithalatı serbest bırakılacaktı, bu
millete sıfır faizli krediyi niçin verdiniz değerli
arkadaşlarım? Bu serbest bırakılacaktı,
dışarıda vardı bu kaynak, bu kaynağı niçin
harcadınız, bu sıfır faizli krediyi niye verdiniz?
Eczacı, doktor, hâkim, hekim, iş adamı, tekstilci
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Sayın
Başkanım, benim süremi kestiniz.
BAŞKAN Yok, yok
Yani üç saniyeyi, yapmayın Allah
aşkına!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Üç dakika mı?
BAŞKAN Üç saniyeyi, yapmayın Allah aşkına
Sayın Özkan. Rahat konuşasınız diye toplam üç saniye
sürmedi.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) Saygılar sunar,
teşekkür ederim Sayın Başkanım. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Şahıslar adına ilk söz Sakarya Milletvekili
Sayın Recep Yıldırıma aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP YILDIRIM (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 13üncü maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi hürmet ve muhabbetle
selamlıyorum. 20011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Muhtelif Gelirlere İlişkin Hususlar
başlıklı 13üncü maddesi ve mahallî idarelere ilişkin
Hükûmet politikamız hakkında sizleri bilgilendirmek istiyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının Muhtelif Gelirlere İlişkin Hususlar
başlıklı 13üncü maddesinin birinci fıkrasında
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün meteorolojik ürünlerini
diğer ülke ve kişilere satışından elde edilecek döviz
cinsinden tutarların kullanımına, ikinci fıkrasında
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile genel bütçe
kapsamına dâhil edilen ve 2006 yılından önce katma bütçeli olan
idarelerin ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirlerinin genel bütçe
geliri olarak tahsil edileceğine, üçüncü fıkrasında ise Türkiye
Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik
Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile
Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamındaki tabii kaynakların
ve tesislerin işletme haklarının devrinden elde edilen
gelirlerin tamamının genel bütçeye gelir kaydedileceğine
ilişkin hükümler yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
vesileyle, şimdi de sizlere mahallî idarelere ilişkin
politikamızdan bahsetmek istiyorum.
Bizim için mahallî idarelerin mali yapılarının
güçlendirilmesi büyük önem arz etmektedir. Zira, bu kapsamda mahallî idarelere
genel bütçe vergilerinden ayrılan payın artırılmasına
ilişkin düzenlemeyi 2008 yılında yürürlüğe koyduk. Bu
düzenlemeyle mahallî idarelerimize ek olarak 2008 yılında 1,3 milyar
TL, 2009 yılında 2,1 milyar TL transfer ettik. 2010 yılında
bu transfer tutarının 3 milyar TL, 2011 yılında ise 3,2
milyar TL olmasını bekliyoruz. Böylece, kanuni düzenlemeyi takip eden
dört yıl içerisinde mahallî idarelerimize ek olarak 9,6 milyar TL
aktarmış olacağız. 2011 yılı bütçesinde ise
mahallî idarelerin gelir payı yüzde 10,7 oranında artırılarak
23,7 milyar TL olarak öngörülmüştür.
Diğer taraftan, çeşitli nedenlerle içme suyu ve yol
sorunu çözüme kavuşturulmamış köylerimizin sorunlarını
2005 yılından beri KÖYDES projeleriyle büyük ölçüde çözdük, çözmeye
de devam ediyoruz. Bugüne kadar bu proje kapsamında 6,3 milyar TL ödenek
ayrılmıştır. 2011 yılı bütçesinde ise KÖYDES
projesi için 550 milyon TL ödenek öngörülmüştür. Yine, kırsal kesimin yapısını
desteklemek amacıyla BELDES projesi için 2011 yılı bütçesinden
400 milyon TL ödenek öngörülmüştür. Biz bu hizmetleri yaparken,
bütçemizden bir alana kaynak tahsis ederken eşit ve adil davranıyoruz
çünkü kamu kaynağını kim harcarsa harcasın hizmetten
yararlanan bu ülkenin insanlarıdır. Biz insanımızı
ayırmıyoruz, tüm vatandaşlarımıza eşit hizmet götürüyoruz,
götürülmesinin imkânlarını araştırıp vatandaşlara
hizmetin devamı için gereğini yapıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bunların yanı sıra, devredilen Köy Hizmetleri personelinin
maaşları için il özel idarelerine transfer yapmaya devam edilmektedir.
Sokak aydınlatma bedellerini hazineden ödemeyi sürdürmekteyiz.
Belediyelerin katı atık tesislerini desteklemekteyiz. Atık su
arıtma tesislerinin enerji desteğini devamlı şekilde
sağlamaktayız. Bu suretle 2011 yılında mahallî idarelere
toplam 27 milyar tutarında destek sağlamayı öngörmekteyiz.
Diğer taraftan, şu anda Meclis gündeminde olan bir tasarıyla
belediyelerin ihtiyaç fazlası sürekli işçilerini merkezî yönetim
kapsamında belli bazı kamu idarelerine aktarılmasını
sağlayacağız. Dolayısıyla belediyelerimizin personel
giderlerindeki kaynak yükünü bir nebze olsun azaltmış
olacağız.
Ben bu duygularla 2011 bütçemizin ülkemize hayırlı
olmasını diler, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yıldırım.
Şahıslar adına ikinci söz Antalya Milletvekili
Sayın Abdurrahman Arıcıya ait
Yok.
İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Jale
Ağırbaş? Yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, ben söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Süreniz beş dakika.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe tasarısının 13üncü maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum.
Şimdi, bir bütçe gelmiş, bütçe demek için yüz tane
şahit lazım. Hükûmet sırasında oturan kişiler,
maalesef, milletvekillerinin sorduğu, işin özüne ilişkin
soruları cevaplandıramıyor. Böyle bir kabine olur mu? Hükûmet
sıraları her gün bomboş, hükûmet diye bir şey yok.
Perde arkasında birtakım karanlık oyunlar
oynanıyor değerli milletvekilleri. Ülkenin Adalet Bakanı
olduğunu iddia eden kişi yirmi saatliğine Amerikaya gidiyor,
kiminle görüştüğü belli değil, ne götürdüğü belli
değil. Yani devletlerarası ilişkilerde aslında insanlar,
yani bakanlar seviyesindeki olanlar giderken elçiliklere haber verirler,
elçilikler bunların görüştükleri kişilerle ilgili zabıt
tutarlar; böyle bir şey yok.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Ne biliyorsun?
KAMER GENÇ (Devamla) Bu ancak, olsa olsa özel bir kurye. Yani
Tayyip Erdoğan Hükûmetinin milletten, elçilikten, devletten
sakladığı bir sırrı özel olarak Amerikaya götürüyor
ve Amerikada verilen talimatı Türkiyeye getiriyor. Dolayısıyla
Amerikada verilen bu özel talimatın ne olduğu belli değil.
Çıksınlar, burada konuşsunlar, sizin onların adına
konuşmaya hakkınız yok. Hükûmet burada; çıksın, desin
ki: Ben Amerikaya yirmi saatliğine şu nedenle gittim, orada
şununla görüştüm.
KEREM ALTUN (Van) Açıklama yaptı.
KAMER GENÇ (Devamla) Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin parçalanması konusunda çok hain planlar var. Bu hain
planların uygulayıcıları maalesef Türkiyede önemli
mevkilere gelmişlerdir. Amerikan kontrolü altında Türkiyede ciddi
oyunlar oynanıyor. Biz burada parlamenter olarak bunları söylemek
zorundayız. Artık korkunun hiç bir şeye faydası
kalmamış, Türkiye her şeyi kaybetmiş. Türkiye, maalesef,
işte seksen yıldır bu devlete düşman duygularını
besleyen kişiler iktidarın, gelmiş, koltuğuna oturmuş,
her şeyi gizlemişler, efendim, denetimi kaldırmışlar,
devlete karşı, devleti ayakta tutan kurumlarını bir bir yok
ediyorlar. Âdeta, şöyle bir şey derim, Türkiye Cumhuriyeti
AKP,
artık, bugüne kadar bu devlete karşı verilen savaşta
bindikleri araba ovaya çıkmış, düz ovada yürüyor. Bürokrasi
tamamen tasfiye edilmiş, devleti koruyan hiçbir kurum yok.
Şimdi, ondan sonra birtakım Türkiyede söylemler oluyor,
ortada kimse yok, devleti şey eden kimse yok. İşin acayip
tarafı, şimdi, özerk Kürdistan projesi diye bir proje
açıklanıyor, bir arkadaş çıkıyor diyor ki: Tam millî birlik
ve beraberlik projesi. Ne kadar güzel değil mi! Şimdi, AKP de
aynı düşüncede. Türkiyede rüşveti, talanı en büyük
boyutlarda olduğu konular ortada iken bunlara karşı
çıkıp da, maalesef, hep diyorlar ki: Dürüst yönetim. Efendim, bizden
daha dürüst yönetimi gördünüz mü? Hukuk devletini ortadan
kaldırıyorlar. Efendim, hukuk devleti bizim zamanımızda
işliyor. diyorlar.
Arkadaşlar, bu kafayla
Bakın, bu memleket hepimizin. Bu
memleketi çok sıkıntılı bir zemine sürüklediniz. Yani
bakalım, 12 Haziran seçimlerine çıkar mı, çıkmaz mı?
Bakın, bunları ben burada hissediyorum, tehlikenin
farkındayım. Herkesin aklını başına
toplaması lazım. Bu memleket çok ciddi sıkıntılar
içinde. Bu sıkıntılara, maalesef, Türkiyede iktidarda olan bir
parti bunlara göz yumuyor. Türkiyenin, kurumların yok olması için,
devlet devlet olarak ortadan yok olması için, maalesef, hileli her türlü
çabalar var, bunun karşısında direnen kimse yok.
Bir de bizim bölgede meydana gelen bir deprem nedeniyle
8 Martta
Elâzığda bir deprem meydana geldi, hâlâ o insanlara doğru
dürüst yardım yapılmadı. Ben buradan soru soruyorum, diyorum ki:
Bu 8 Mart depreminde Tuncelide meydana gelen deprem sonucunda kaç tane
ağır, kaç tane hafif, kaç tane orta hasarlı bina var? Cemil Bey
burada çıkıyor, diyor ki: Efendim, burada deprem yok ama, efendim,
işte, 873 tane hasarlı bina var, 1.460 tane orta hasarlı var, 2
bin tane hafif hasarlı var.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, eğer burada
deprem yoksa, bu insanların evlerini kim yıktı? Sonra, oradaki
ağır hasar gören vatandaşlara başka yerde normal ev
yapıyorsunuz, bunlara 47 metrekarelik bir prefabrik ev veriyorsunuz. Bu,
insanlık duygusuyla bağdaşır mı? Böyle bir şey
olur mu? Bu memlekette kanun önünde eşitlik varken, durup dururken
Tuncelili vatandaşa onu veriyorsunuz ama başka yerde altında
ahırı olan, insanca yaşamasını gerektiren bir konut
veriyorsunuz.
Peki, teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Taner...
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakanım, 2010
yılı bütçesinde yatırımlara ayrılan pay ve
gerçekleşme oranı nedir? 2011 bütçesinde yatırımlara ne
kadar bir pay ayrılmıştır? Aynı oranlar 2002
yılı için kaç idi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Köse...
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, özürlülere ilişkin verilen mesleki
rehabilitasyondan 2010 yılında kaç kişi
yararlanmıştır? Bunlardan kaçı, özürlü kadrosunun, kamu
kurum ve kuruluşlarında istihdam edilmiştir?
İkinci sorum: Orman Kanunu gereği orman köylülerinin
kalkınmalarına destek olmak amacıyla bir fon bulunmaktadır.
Bu fondan yararlandırılan orman köylümüzün sayısı
kaçtır? Ne kadarlık bir ödeme yapılmıştır? GAP
bölgesi illeri ve Adıyaman ilimize, kaç orman köylüsüne bu fondan ne kadar
ödeme yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özkan...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Önceki yıllarda şeker fabrikalarında kesintisiz
altı ay çalışanlara kadrolar verildi. Şu anda yine binlerce
geçici işçi şeker fabrikalarında kadro beklemektedir. Kadro
bekleyen bu işçilerle ilgili bir çalışma var mıdır?
Bunlar on beş yılını, yirmi yılını, yirmi
beş yılını şeker fabrikalarında
çalışarak geçirmişlerdir. Bu sorunlara ne zaman çözüm
bulacaksınız?
Şu anda elektrik borçlarıyla ilgili tahsilatlar
başlamıştır köylerde, elektrikler kesilmektedir. Bu konuda
aftan dolayı vatandaş borçlarını ödememektedir. Bu konuda
bir çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kaptan...
OSMAN KAPTAN (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce bir sorum vardı torba
tasarısından ne kadar para bekliyorsunuz diye, bu konuda mazot,
elektrik ve benzin fiyatlarını ucuzlatacak mısınız
diye. Bu soruya cevap vermediniz. Tabii ki bu paradan emekliye, işçiye
para verecek misiniz diye.
Şimdi ikinci soruyu soruyorum, bu soruya cevap bekliyorum,
ikinci soru da, toplumumuzda Haberal yasası diye tanımlanan hâkim,
savcı ve diğer bürokratların işledikleri suç nedeniyle
doğan tazminatları devlet ödeyecek yeni duruma göre. Suç
şahsidir. Kişiler suçunun bedelini
Kişi suç işlediyse
bunun bedelini niye millet, niye devlet ödeyecek? Bu, Anayasaya
aykırı değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Tarım sigortası prim fiyatlarının çok yüksek
olmasından dolayı çiftçilerimiz ürün sigortası
yaptıramıyorlar. Bundan dolayı da çok büyük zorluk içerisinde
kalınıyor. Örneğin, geçen yıllarda Tokat ilinin Kazova
bölgesinde büyük oranda bir dolu afeti meydana gelmiş ve binlerce çiftçi
de bundan zarar görmüştür. Buradaki ürün sigortasının oranı
yüzde 3 civarındadır. Bundan dolayı da acaba önümüzdeki zaman
süreci içerisinde veya siz, Bakan olarak, bazı ürünlerde ve risklerde
uygulan muafiyet ve müşterek sigorta oranlarını yeniden
düzenlemeyi ve bazı ürünlerde de sigortanın devletçe
karşılanmasıyla ilgili bir çalışma yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yaman
M. NURİ YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, 3üncü kezdir aynı soruları
soruyorum. Yani buna yanıt vermemenizden dolayı da üzüntülerimi
belirtmek istiyorum. En azından şunu söyleyebilirsiniz, Belki zaman
yetmedi ama yazılı olarak yanıt verebilirim. diyebilirsiniz.
Bakın, sizin kendi personelinizden yüzlerce kişi şu
anda sizin ağzınızdan çıkacak olan yanıtı
bekliyor. Neden bu Teşkilat Kanununuzdaki gelir uzmanlığı
sınavından bazı personelinizi mahrum bırakıyorsunuz?
Bu bir haksızlıktır. Bu yasal düzenlemeyi yapacak
mısınız?
İkincisi, kadrosuzluk nedeniyle bu kadrolara ataması
yapılmayan kişiler yeşil pasaportlardan yararlanamıyorlar.
Bunlarla ilgili bir düzenlemeyi yapmak sizce o kadar zor mudur? Bunlarla ilgili
neler yapmayı düşünüyorsunuz? Bunlara yanıt verirseniz
sevineceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum: Plan-Bütçe Komisyonunda
borçların yapılandırılmasına ilişkin torba yasa
tasarısı görüşmeleri devam etmektedir.
Vatandaşlarımız dört gözle bu yapılanmayı beklerken,
vergi daireleri iki üç günlük vergi ödeme gecikmelerinde e-haciz yoluyla haciz
uygulamaktadırlar. Torba yasa tasarısı yüz elli maddeyi
geçmiştir. Şu anda dahi alakasız tekliflerle komisyon
çalışmaları AKP Grubu tarafından geciktirilmektedir. Yasa
tasarısının bir an evvel çıkarılması...
Çıkıncaya kadar hacizleri durdurmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan...
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Son sorudan başlayacağım. Sayın Özdemir, tabii
biz Şu anda bir yapılandırma tasarısı getirdik diye
ödemezlik içerisine mükelleflerimiz girmesin şeklinde biz epey
uyardık. Dolayısıyla hacizleri durdurmak diye bir şey söz
konusu değildir, olamaz. Çünkü biz, maaşları ödemeye devam
ediyoruz, eğitim hizmetlerine, altyapıya, yani
vatandaşımıza hizmete devam ediyoruz. Bunu borçlanarak
yapamayız. Dolayısıyla mutlaka vergileri toplamaya devam
edeceğiz. Burada bir kesinti söz konusu olamaz. Ama bu tasarının
bir an önce de Meclise gelmesini arzuluyoruz.
Şimdi, gelir uzmanlarına ilişkin sorunuzdan
başlayayım. Tabii ki şu anda bir kanun var, o kanun çerçevesinde
bu arkadaşlarımız kısmen sınava giremiyorlar. O
yasayı değiştirme taraftarıyım. Arkadaşların
girmesi için ne gerekiyorsa yapmamız lazım. Ne kadar çok
çalışanımız sınavlara girerse ne kadar rekabet olursa
o kadar da kaliteli, kamuya hizmet üretme imkânına kavuşuruz. Bu konu
yönetmelikle çözülseydi yarın çözerdim. Yani birinci husus bu.
M. NURİ YAMAN (Muş) Tamam, teşekkür ederim.
Kadro verilmesi...
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Bu
kadro meselesini arkadaşlarla bir teknik düzeyde inceletmemiz lazım.
Çünkü eğer kadroya bağlandıysa bunun bir mantığı
vardır ama bu yeşil pasaport hususunu bir değerlendirmek
lazım. Pasaport meselesi, sadece Maliye Bakanlığını
ilgilendiren bir husus değildir, tabii ki İçişleri
Bakanlığımızla da istişare etmemiz lazım.
M. NURİ YAMAN (Muş) Kadro yok deniliyor ama ilk 3-4
dereceye gelen alabiliyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
İşte kadroya bağlanmasının da bir
mantığı vardır muhtemelen kendisine.
M. NURİ YAMAN (Muş) O zaman verin bu kadroları.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Tamam da işte kadrolar belli bir çerçevede veriliyor. O konuyu
çalışacağız.
Şimdi, aslında ben Torba yasasından ne bekleniyor,
bu nereye harcanacak? sorusuna cevap verdim. Siz ya burada değildiniz ya
da beni dinlemediniz, tekrar ediyorum yalnız: Biz torba yasasından
herhangi bir gelir beklentisi noktasında bir tahmin yapmadık. Nedeni
de şu: Çünkü torba yasasındaki yapılandırma hususları
aslında büyük ölçüde, mükelleflerin bu işe rağbet edip
etmeyeceğiyle ilişkilidir. Dolayısıyla, biz çıkıp
Bizim şu kadar alacağımız var, biz şunun şu
kadarını gerçekleştireceğiz. desek, bu tamamen gelişigüzel
ortaya konmuş bir rakam olur.
Eğer biz buradan ciddi anlamda bir gelir elde edersek bunu ne
yapacağız? Öncelikli olarak, bunu Türkiye'nin borçlarının
azaltılmasında kullanmayı ümit ediyoruz. İkinci olarak,
Türkiye'nin altyapısına, araştırma geliştirmesine,
eğitimine yani Türkiye'nin geleceğine yatırmayı ümit
ediyoruz. Son olarak, tabii ki önemli ölçüde,
vatandaşlarımızın refahının da
artırılması için veya belli kesimlere transferler
düşünülebilir. Yalnız, ben şunu düşünüyorum: Bir kerelik
bir gelirin süreklilik arz eden bir harcamaya tahsis edilmesini doğru
bulmuyorum. Yani emekli maaşlarımızı biz
2011
yılında zaten en düşüğünün maaşını yüzde 21
civarında artırıyoruz. Şimdi bir daha, her yıl
ödeyeceğimiz bir şeyi bir kerelik bir gelirle finanse etmek bu ülkenin
yararına değildir, doğru bir yaklaşım olmaz, popülist
bir yaklaşım olur.
Şimdi, bana kalırsa, hâkimlerle ilgili yapılan
düzenleme doğru bir düzenlemedir, Anayasaya aykırı
değildir, hâkimlerin güvencesi için de önemlidir ve doğrudur.
Şimdi, şeker fabrikalarında veya başka
taraflarda geçici olarak, altı aydan az
çalışanlarımıza yönelik şu anda bir
çalışmamız söz konusu değildir. 2007 yılında 220
bin civarında bu türden çalışanımız tabii ki kamuya
alındı ama şu an itibarıyla böyle bir çalışma gündemde
değildir.
Yatırımlara gelince: 2002 yılında Türkiye'nin
toplam yatırımları 7 milyar 880 milyon liraydı, bütçe
içindeki payı yaklaşık yüzde 6,6ydı. 2010un
gerçekleşmelerini vereyim ben size: 33,452 milyar lira, yani 7,9 milyar
liradan 33,5 milyar liraya çıkmış; bütçe içerisindeki payı
ikiye katlanmış, yüzde 6,6dan yüzde 11,3e çıkmış; gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı da 2010 yılı itibarıyla yüzde
2,2den yüzde 3e ulaşmış. Yani hangi parametreyi
kullanırsanız kullanın, Türkiyede yatırımlar mutlak
anlamda artmış, Türkiyede yatırımlar gayrisafi yurt içi
hasılaya oran olarak artmış, bütçeye oran olarak da ikiye
katlanmış.
BAŞKAN Sayın Bakan, bir saniyeniz var,
yazılı cevap vereceğinizi söylerseniz Genel Kurula
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) Geriye
kalanlara arkadaşlarımız yazılı cevap
hazırlayacak, sizlere ileteceğiz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
13üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14üncü maddeyi okutuyorum:
Yabancı ülkelere yapılacak hizmet
karşılıkları
MADDE 14 (1) Maliye Bakanı;
a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca
yabancı ülkelere ve uluslararası kuruluşlara kiraya verilen veya
bir hizmetin yerine getirilmesinde kullanılan kara, deniz ve hava
taşıtlarından alınan kira veya ücret tutarlarını,
b) Türk Silahlı Kuvvetlerinin öğrenim ve eğitim
müesseselerinde okutulan ve eğitim gören yabancı uyruklu subay,
astsubay veya erlere yapılan giderler
karşılığında ilgili devletlerce ödenen tutarları,
c) Emniyet Genel Müdürlüğünün öğrenim ve eğitim
müesseselerinde okutulan ve eğitim gören yabancı uyruklu öğrenci
ve personele yapılan giderler karşılığında ilgili
devletler veya uluslararası kuruluşlar tarafından ödenen
tutarları,
ç) NATO makamlarınca yapılan anlaşma gereğince
yedek havaalanlarının bakım ve onarımları için ödenecek
tutarları,
aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye
gelir, diğer yandan yukarıda yazılı idare bütçelerinde
açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen
tutarlardan yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla
devretmeye yetkilidir.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Iğdır
Milletvekili Sayın Pervin Buldana aittir.
Buyurun Sayın Buldan. (BDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının 14üncü maddesi hakkında
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yiğitlik inkâr gelinmez
Tek'e-tek dövüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuz üç kurşunlu yürek
Otuz üç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda...
Böyle anlattı Ahmed Arif bundan yaklaşık altmış
yıl önce Vanın Özalp ilçesinde katledilen 33 Kürt köylüsünün can
pazarını. Bu olay bir ağıt oldu o coğrafyada, lakin
yalnız o 33 beden düşmedi ki toprağa, ondan önce de Zilanda,
Ağrıda, Dersimde dökülmüştü binlerce misli kan aynı
topraklarda. Aradan altmış yıl geçti, altmış
yıldır hiç aralıksız nice bedenler kurşunlara hedef
oldu, daha da artarak devam etti öldürme olayları; ömrüne
doymamış çocukların öldürüldüğü bir zalim coğrafyaya
döndü yurdumuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 14üncü maddesini
görüşüyoruz, millî savunmaya, Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet
Genel Müdürlüğüne ayrılan bütçeyi görüşüyoruz, öldürme
araçlarına ayrılan devasa bütçe oylarımıza sunuluyor.
Doğal olarak bakma gereği duyuyoruz bu bütçe nereye gidiyor diye? TSK
ne yapıyor, emniyet ne yapıyor, iyi savunuluyor mu ülke gerçekten bu
kadar yüklü bir parayla? Yüzümüze çarpan tek gerçekle
karşılaşıyoruz, yıllardır durmadan akan bir kan,
savaş, hiçbir sonuca varmamış operasyonlar ve binlerce ölüm
ortaya çıkan icraatlar oluyor. Şimdi, biz hangi akıl, hangi
rasyonel yönetim anlayışı, hangi siyasi perspektif ve daha da
önemlisi hangi vicdan ile bu bütçeyi onaylayabiliyoruz? Öldürmekle kurtarılabilseydi
birtakım şeyler, Birinci ve İkinci Dünya savaşları
insanlığın kıyameti olur muydu? Yahut her bombanın
düştüğü yerde bir tek güzel çiçek açmaz mıydı? Bu mümkün
değil çünkü insanlık tarihi bugüne kadar hiçbir savaşla
inşa edilmiş güzel bir yaşama tanıklık
etmemiştir. Savaşlardan sadece dersler alınarak diyaloğun
önemi kavranmış ve bu nedenle de insan hakları, demokrasi gibi
değerler ön plana çıkmıştır. Ülke yöneticilerinin
dünyanın acılarla tecrübe ettiği bu gerçekliğin
ışığı doğrultusunda hareket etmesi, bütçeyi de bu
gerçeklik doğrultusunda planlaması izlenecek en doğru yol
olacaktır. Ancak ne yazık ki bugün itibarıyla Hükûmetin bu
düzeyde bir farkındalıkla hesap yapmadığı
anlaşılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Parlamentoya
geldiğimizden bu yana sürekli olarak dile getirdiğimiz ancak
Hükûmetin ısrarla karşısında üç maymunu
oynadığı, gerek emniyet gerekse TSK tarafından
gerçekleştirilen infazlar her geçen gün artarak devam etmektedir. Bu
infazların meydana gelmesi kadar, Hükûmetin vurdumduymaz tavrı da
güvenli bir ülkenin tesisi noktasında endişe yaratmaktadır.
Nitekim, çocuklarını askere sağlam gönderip İntihar
etti., Damdan düştü., Kaza oldu. gibi
inandırıcılıktan uzak nedenler ile çocuklarının
cansız bedenini teslim alan binlerce anne-babanın feryadı da duyulmamaktadır
ve bu nedenle de bu şekilde gittikleri kışlalarda faili ortaya
çıkarılmayan kişiler tarafından infaz edilen asker
sayısı hız kesmemekte, her ay bu tür haberler bizlere
ulaşmaktadır. Son yirmi yılda iki tabur asker bu şekilde,
şüpheli ölümlerle yaşamlarını yitirmişlerdir. Buradaki
çarpıcı nokta ise çeşitli nedenler öne sürülerek öldürülen
askerlerin tamamına yakınının Kürt olmasıdır.
Dünyada, şüpheli asker ölümleri sıralamasında Türkiye 1inci
ülke konumundadır ancak bu durum Hükûmeti hiç rahatsız etmemektedir.
Yine, her sene onlarca Kürt çocuğu ya TSKnın atış
talimleri sırasında ya da TSK tarafından arazide
bırakılan patlayıcı maddelere rastlamaları sonucunda
ölmekte ya da sakat kalmaktadırlar. Milletvekili seçilmemizden hemen sonra
seçim bölgem Iğdırda TSKya ait patlayıcı bir maddeye
rastlamaları sonucunda 2 çocuğun yaşamını yitirmesi
üzerine, İçişleri Bakanına Bu gibi olayların
yaşanmaması için ne gibi tedbirler alıyorsunuz? diye
sormuştum. Sayın Bakan Halkı patlayıcı maddeler
konusunda bilgilendiriyoruz. şeklinde yanıtladı
sorularımızı ve Sayın Bakanın tedbirden
saydığı bu ciddiyetsiz yaklaşım sonucunda geçen dört
yıl içerisinde onlarca çocuk daha yaşamını yitirdi ve sakat
kaldı.
Yine, Türkiye-İran sınırında sadece 2010
yılının başından bu yana, kaçakçılık
yaptıkları gerekçesiyle onlarca insan infaz edildi. Hükûmet bu
infazlarda İran devletinin de payı olduğunu açıklasa da,
bugüne kadar İran askeri hakkında Hükûmet tarafından soruşturma
başlatılmamıştır. Daha önce sormuştum ama
yanıt alamamıştım, şimdi tekrar soruyorum:
Dönemimizde hiçbir faili meçhul cinayet işlenmemiştir.
şeklinde açıklamalarda bulunan İçişleri Bakanı ve
Hükûmetin sayın sözcüleri, bu cinayetler faili meçhul değil de nedir?
Ülkemiz toprakları içerisinde onlarca sivil yurttaşımız
infaz edilecek ancak bu tetiği çeken tek kişi dahi yakalanmayacak! Bu
durumu nasıl izah ediyorsunuz, hangi cinayet türünden sayıyorsunuz,
çıkın açıklayın lütfen.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emniyet
güçleri tarafından gerçekleştirilen sivil infazların da
rakamları açıklanmayacak kadar yükselmiş durumdadır. Bu
infazların sık yaşandığı ülkemizde AKP Hükûmeti
tarafından çıkarılan Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunundan
sonra rahat bir zemin buldu ve korkunç artışlar meydana geldi. Türkiye
İnsan Hakları Vakfının verilerine göre son iki buçuk
yılda tam 80 kişi polis tarafından infaz edildi. Bu konuda
Bakanlığa verdiğimiz soru önergelerimiz ise yanıtsız
kalmaktadır çünkü Hükûmet vahim düzeylerde gerçekleşen bu
infazların sayısını açıklayamamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insanlar,
ekmeğini, aşını kazandığı, kendini güvende
hissettiği ve sağlıklı bir yaşam sürebildiği
diyarları yurt edinirler. Aş, ekmek bulmanın zordan da beter bir
hâle geldiği, güvenliğin sağlanamadığı bir yer
vatan olmaktan çıkar. Nitekim, sınır boyunda ya da arazide,
köyünün dağlarında gezerken bir yurttaş kendi devletinin
silahlı gücünün kurşunlarına hedef oluyorsa, parkta otururken,
motor sürerken ya da yolda yürürken polisin attığı bir
kurşunla insanlar canlarından oluyorsa Bu devlet niçin var? diye
sormak gerekir. Nitekim, devlet, en temelde, yurttaşlarının can
güvenliğini sağlamak amacıyla vardır kendi silahlı
güçlerine yurttaş öldürme hakkını vermek için değil.
Güvenliğin hiçbir şekilde tesis edilmediği
ülkemizde sivil yaşamın da bizzat devletin silahlı güçlerinin
tehdidi altında bulunması, bu güçlere ayrılan bütçenin ne
amaçlar ile kullanıldığını göstermektedir. Millî
Savunma Bakanının da ifade ettiği gibi, hayalî operasyonlar,
diğer vurgunlar ise cabası. Silahlanmaya ayrılan bütçenin
gereksiz büyüklüğü, bu halkın emeğinden ve geleceğinden
çalmaktan başka hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Militarist bir zihniyetle hazırlanmış bir bütçe
elbette ki halkına, ihtiyaç olunan alanlarda refah sunmayacaktır. Bu
nedenle bu bütçeyi onaylamadığımızı bir kez daha
belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Buldan.
Milliyetçi Hareket Partisi Gurubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Mithat Melen. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
14üncü madde üzerinde konuşmak üzere söz aldım.
Şimdi, önce bu maddenin bir tanımını yapmakta
yarar var çünkü buraya her çıkan maddeyle ilgili hiçbir şey
konuşmadığı gibi, hakikaten, bütçe tekniğiyle ilgili
de hiçbir şey konuşmuyor. Belki, oturup İç Tüzükü
değiştirmemizde yarar var çünkü gerçekten teknik bazı
şeyler var ki tartışılması gerekli ama hiç
tartışmaya niyetimiz yok. İşin basitine inip siyaset
yapmaya çalışıyoruz, onu da faydalı ve verimli bulmuyorum.
Onun için, gerçekten, bu görüşme adabını veya görüşme
düzenini yeniden ele almak gerekiyor.
Mesela, bu madde sanıldığından daha teknik ve
önemli bir madde çünkü Türkiye'nin yurt dışına
açıldığının gerçek bir kanıtı. Ayrıca
da İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika Birleşik
Devletlerinin buna benzer bir maddeyle çok para kazandığı da
bir gerçek. Yani hakikaten burada ilginç bir şey var: Mesela, Millî
Savunma Bakanlığı, Jandarma, Sahil Güvenlik kurumları kara,
hava nakil taşıtlarının kirasından para
kazanıyor; ciddi bir şey bu. Ama bunlarla ilgili mevzuat daha yeterli
değil, bunu artırabilmek çok önemli. Bunu teknik olarak hep birlikte
bir tartışmamız lazım.
Ayrıca, yine Türk Silahlı Kuvvetleri, eğitim
öğretim ile ilgili yabancı ülkeler ve uluslararası
kuruluşlara eğitim vermekten dolayı yine bütçeye para geliri
kaydedebiliyor ve bunu da harcamaya yetkili. İşte, burada da
alanı genişletmek çok önemli. Bugün dünyada propagandanın
yapıldığı yol bu. Böylece başka ordularda, başka
akademik alanlarda ve kurumlarda birçok insan yetiştirip ülkenizin
propagandasını yapıyorsunuz, sadece para kazanmakla
kalmıyorsunuz. Onun için, yine önemli.
Üçüncüsü de, emniyet teşkilatı aynı işleri
yapıyor. Hem gelir alabiliyor hem de yabancı ülkelerde hakikaten
insanları yetiştiriyor.
Bir de son madde var ki burada bunları iyi bilenler
farkındadır, NATOnun yedek havalimanları var. Yedek
havalimanlarının bakım ve onarım giderleri NATO
tarafından karşılandığı zaman, bu, bütçeye ek
gelir kaydediliyor. Şimdi, bu o kadar ciddi bir iş ki çünkü bu büyük
bir para, gerçekten çok dar bir çevreye belirli imkânlar sağlayan önemli
bir olanak. Bu olanağı da doğru dürüst kullanamıyoruz. Yani
sadece Türkiyede değil, dünyanın birçok tarafındaki NATO
limanlarına, NATO havalimanlarına hizmet verip para kazanmak mümkün
ve öyle dar bir alana sıkışmış birkaç tane
şirketin elinde bu iş, tabii dünya şirketleri. Burada,
Türkiyedeki mevzuatı biraz daha rahatlatabilirsek, bu imkânları daha
açabilirsek, bu maddeleri biraz daha anlayabilirsek ve bu maddelerin
faydasını idrak edebilirsek, herhâlde Türkiyede bütçemize daha fazla
gelir kaydettiğimiz gibi, ileriye dönük de bazı yatırımlar
için, propaganda, tanıtım faaliyetleri için bazen milyar dolar
harcamaya gerek yok, sizin yetiştirdiğiniz bir insanın dünyada
belirli yerlerde görev almasını sağlamakla ilgili bir iş
yapmış oluyorsunuz. Bu da ciddi bir politikadır ama
Uluslararası alana açılıyoruz, uluslararası alanda
işler yapıyoruz, şunu yaptık, bunu yaptık. demek
yetmiyor, onun altyapısını tamamlamakla işe başlamak
lazım, altyapısı da buralardan başlıyor ve bu
maddeleri de anlamak gerekiyor, gerçekten çok teknik ama bunları burada
tartışmadık.
Zaten, bütçeyle ilgili hiç teknik bir şey
tartışmıyoruz. Tabii bütçenin bir genel siyaset olduğunu,
ileriye dönük bir belge olduğunu hep birlikte biliyoruz ama bazı
teknik konuları tartışmakta, ülkenin önünü açmakta yarar var
çünkü hem Hükûmetin hem iktidar partisinin başta ekonomik konular olmak
üzere, ciddi konuları Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeye çok niyeti
yok. Hep, bunları bazen kapalı kapılar ardında, bazen de
kendi içerisinde çözüp Türkiye Büyük Millet Meclisine izahat vermeden ki belki
yine bir ekonomik komisyona burada gereksinim var, ihtiyaç var ekonomik
komisyona ama kendi arasında, kendi içerisinde bunu kotarıp
hallediyor. Mesela, yine tekrar -belki Sayın Maliye Bakanının da
haberi yok- ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısının
Meclise de geldiği yok zaten; o, bankacıları toplayıp
önemli kararlar aldı dün veya biz basından öyle öğreniyoruz,
haberimiz yok Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ne kararlar
aldığından. Niye biliyor musunuz? Bütün bu bütçedeki
söylenenlerin aksine kararlar bunlar. Niye? Çünkü orada iç talebin
kısılmasından söz edildi. İç talep kısılacak,
bankalara bunun ciddi talimatı veriliyor. İç talep
kısılacak, krediler kısılacak, hatta munzam
karşılıklar artırılarak hem -döviz tevdiat
hesaplarında hem mevduat hesaplarında- ne yapılacak? Talebi
kısacaksınız ve para arzını
kısacaksınız. Altı ay var seçime, para arzını
kısmak gibi, bankaları mümkün olduğu kadar kısa vadeliden
uzun vadeliye döndürmek gibi önemli bir projeyle bankaların
karşısına çıkan bir başbakan
yardımcısı
Mecliste bütçe konuşuluyor, Mecliste hiç bu
konular konuşulmuyor, sorulmuyor bile Meclise, haberi yok Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ve biz de burada sabahtan akşama kadar aynı
siyaseti yaparak, aynı davulu çalarak kendi kendimizi tatmin ediyoruz. Bu
bütçe o kadar gayriciddi bir hâle geldi ki hiç ciddiye alan yok bütçeyi.
Hâlbuki bütçe çok önemli bir müessese, hakikaten, hele bir ülkenin
Bugün,
Batılı demokrasilere bakalım bütçe nasıl teknik ve nasıl
detaylı tartışılıyor. Hele böyle bir konu, Meclislere
gelmeden Avrupada, Amerika Birleşik Devletlerinde hatta Asyada,
başta Japonyada bu kadar basite indirgenir mi?
Dün olanlar Türkiye'nin ekonomik politikasında büyük bir
sapmayı gösteriyor, talebi kısmak sapması. Bugünkü uygulanan
politikanın, bugüne kadar gelen politikanın tam tersi, tamamen tersi.
Nasıl ama? Hiç finansal istikrarla ilgili değil, yine parasal
istikrarla, parasal politikalarla ilgili bir konu ama biz, finansal
istikrarı temin etmekle görevli önce bütçeyi önümüzde çok önemli imkân
olarak görüyoruz ama bütçe içerisinde bunu tartışmıyoruz, hiç
haberimiz bile yok, hiç birlikte
Zaten, burada kürsüye çıkanlar da kendi
görevlerini işte Vazife yerine gelsin. diye yapıyorlar, dinleyenler
de dinliyor, dinlemiyor, idare edip gidip gidiyoruz. Bu memleketin bütçesi bu.
Bu memleketin bütçesi hakkında zaten vatandaşın da en az bir
fikri yok. Hâlbuki, yarın sabah, bunu çıkarmazsanız,
maaşlarının ödenmeyeceğini bilen herhâlde az Türkiyede ama
bu önemi bizim artırmamız lazım. Biz çünkü hiç teknik
konuşmuyoruz burada hep siyaset ve neyle ilgili konuşuyoruz? Hep
2001 yılında şu oldu, 2002 yılında bu oldu. Siz bunu
yaptınız, biz bunu yaptık. Peki, 2015 yılında ne
olacak? Hiç, 2015 yılıyla ilgili bir planla, projeksiyonla ilgili, bu
kürsüye çıkan birisi var mı? Yok. 2011 yılıyla, sözüm ona
bütçede olması lazım o plan, projeksiyonun; hayır, bütçede
burada Sayın Bakan başka şey ediyor, Başbakan Yardımcısı
toplayıp bankaları başka şey ediyor. Yani, bankalar uyar,
uymaz, onu bilmem ama onu anlatmıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisini
devre dışına bırakmayı anlatmaya
çalışıyorum. Nasıl Türkiye Büyük Millet Meclisini
başta ekonomi gibi çok ciddi bir konuda devre dışı
bırakacaksınız da o zaman demokrasiden söz edeceksiniz, o zaman
parlamenter demokrasiden söz edeceksiniz? O zaman, kendi kendinize, her
hükûmeti eline geçiren bildiği gibi yapar, buraya da izahat lütfunda
bulunmaz, işler olur biter. Hayır, öyle olmuyor işte.
Bakın, bazı şeyleri eleştirirken niye o 2001, 2002? Hep
sık sık ağzında var iktidarın bu laflar. Niye o zaman
o kesin hesap kanunlarına onay verdiniz? Vermemeniz lazımdı
değil mi? Kesin hesap kanunu nedir? Belki dünyada tek ülkenin anayasasına
koyduğu önemli bir imkân yani Millet Meclisine bahşettiği çok
önemli bir imkân. Onu bile kullanmıyoruz, farkında değiliz ama
geçmişe dönük eleştiri yapıyoruz.
Şimdi, 2009 yılının kesin hesap kanunu var,
onunla ilgili de kimse bir şey söylemiyor, otomatik onaylanıyor.
Belki dünyanın tek anayasası bizim Anayasamızda bu önemli madde
var ki bu, Büyük Millet Meclisine bir lütuf kanun koyucu tarafından, onu
bile fark etmiyoruz biz ama spekülatif anlamda bunu geçmişe dönük
kullanmak kolay. 2001, 2002, hatta 2003, bütün oradaki kesin hesap kanunları
onaylandı mı? Onaylandı. O zaman, o konuda konuşacak çok
fazla bir şey yok. Şimdi bundan sonrakileri düşünelim, 2015
yılında ne yapacağımızı düşünelim, 2011
yılında başımıza ne gelecek onları
düşünelim, ekonomideki sıkıntıları düşünelim,
onlarla uğraşalım ama onlarla da uğraşmamıza
gerek yok çünkü nasıl olsa bu bir rutin, bu
alışılagelmiş bir şey, kendi kendimizi
kandırmaktan başka bir şey yapmıyoruz.
Yüce heyeti bu duygularla saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Melen.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Elekdağın şahsı adına da bir
söz hakkı mevcut, dolayısıyla, kendisine on beş dakika süre
vereceğim.
Süreniz on beş dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14üncü maddeyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak
üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bundan önce bu kürsüde
yaptığım konuşmada, Sayın İçişleri
Bakanımızla Sayın Dışişleri
Bakanımızın da hazır bulundukları bir oturumda,
Türkiye için yaşamsal nitelikteki tehditleri ele almış ve bu
konularda neler yapılması gerektiği hususunda bazı
telkinlerde bulunmuştum.
Bu tehditlerden birincisi, Türkiye Cumhuriyeti toprakları
üzerinde Kuzey Iraktaki bölgesel Kürt devletine benzeyen bir siyasi
yapılanma kurmak amacı ile başlatılan girişimdi.
Açılım safsatası ile azdırılan terörist sözcüleri,
artık hiç pervasız isyan bayrağını açmış ve
bağımsız özerk Kürdistan modelini ilan etmişlerdi. Bu
devletin bayrağı, öz savunma gücü, ayrı dili ve kendi meclisi
olacak ve kendi kendisini yönetecekti. Bu devlet bölgenin ekonomik
kaynaklarını kullanım ve tüketim hakkına sahip
olacaktı. Türkiye Kürt halkıyla yeni bir sözleşme yapacak ve
böylece esasta konfederal yani iki devletli bir sistem Türkiyede
uygulanacaktı.
BENGİ YILDIZ (Batman) Hoş geldin Şükrü Bey!
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Ama, bu duruma,
değerli arkadaşlarım, daha da vahamet kazandıran başka
bir çarpıcı gelişme daha vuku buldu. Bu da devlete muhatap
mertebesine çıkarılan teröristbaşı Öcalanın, devleti,
Hükûmeti tehdit etmesi ve sanki bir ültimatom vermesiydi. Öcalan
şunları vurgulamıştı, Öcalan diyordu ki: Önerimiz
kabul edilmezse ve bu hususta bazı olumlu sinyaller bana gelmezse, o zaman
ateşkese mart ayında son veririm. Türkiyede korkunç bir
çatışma başlatırız; ölen ölür, kalan kalır.
Öcalan, aynı zamanda, başlatılacak bu çatışmada
kimsenin ölümden korunamayacağını, hatta bu tehdidinin
Cumhurbaşkanını bile kapsadığını ima etmek
cüret ve küstahlığını göstermişti. Bu arada
güneydoğuda belediye başkanları Kürdistan
bayrağını çektiler, yol tabelalarını Kürtçe
yaptılar, iki dilli hayatı başlattılar ve böylece büyük
Kürdistanın temellerini attılar.
Sayın İçişleri Bakanı Atalay benim
açıklamalarımı dinledi fakat konuşma yapmak için bu kürsüye
geldiği zaman, bu varoluşsal konuları doğrudan ele
alıp bir görüş ortaya koymadı. O bir şey söylemediği
gibi, Başkomutan konumundaki Sayın Cumhurbaşkanımız da
bu konuda ses çıkarmadı ve böyle durumlarda yeri göğü
inletmesini beklediğimiz Sayın Başbakan da bu konuda suspus
oldu.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) Sen titret yeri göğü, sen!
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Bu son derece vahim,
Türkiye Cumhuriyetinin gücünü, varlığını,
itibarını hiçe sayan tehdidi Türkiye'nin başındaki
kişiler duymazdan geldiler. Burada bir sakatlık yok mu değerli
arkadaşlarım? Hükûmet mensupları neden sessiz ve tepkisiz? Neden
dilleri tutulmuş bir hâl içindeler? Bunun nedeni, seçimlerde bazı
bölgelerde oy almak için eylemlerin durması zorunluluğundan mı
ileri geliyor? Bunun için de PKKyla yapılan pazarlığa uymak
mı gerekiyor?
Değerli arkadaşlarım, bu tutum vatan sevgisiyle,
ahlaki ilkelerle bağdaşıyor mu? Bu tutum ülkenin bölünmesine göz
yummak değil mi? Bu tutum şeytanla ittifak değil mi? Bu tutum
şu kürsüden ettiğimiz yemine ihanet değil mi?
Ülkemiz geçmişte böyle bir fetret devrini yaşarken
bakın ünlü şairimiz Mehmet Âkif duygularını nasıl ifade
etmişti:
Ey dipdiri meyyit! 'İki el bir baş içindir.'
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Evet değerli arkadaşlarım, hepimiz AKPnin şu
sorusunu yanıtlamamız lazım: Leş mi kesildik? Leş mi
kesildik?
BENGİ YILDIZ (Batman) Mehmet Akifi sizin zihniyetiniz
Mısıra gönderdi. Şimdi Mehmet Akife sahip
çıkıyorsunuz.
ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) Dışişleri bütçesinin
tartışılması sırasında da Sayın
Dışişleri Bakanına bu kürsüden bazı sorular yönelttim
fakat Sayın Bakan işine gelmediği için hiçbir sorumu
yanıtlamadı. Amerika ile gayet iyi dostluk ve ittifak ilişkilerimiz bulunduğu
mealinde birkaç üstünkörü sözle konuyu geçiştirmeye
çalıştı. Oysa, bu devleti yöneten herkes biliyor ki, PKK
örgütünün Kuzey Iraktaki vurucu gücünün ayakta kalmasını temin eden
şartları yaratan ve örgüte Barzani vasıtasıyla moral ve
maddi destek sağlayan Amerika Birleşik Devletleridir.
Bunun sebebini anlamak için biraz geriye gitmemiz zorunlu oluyor
değerli arkadaşlarım.
BENGİ YILDIZ (Batman) Yeterince geridesin zaten.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) 2003 Martında
Amerikanın Irakı işgaline kadar Batı dünyasında iki
ayrı Kürdistan projesi mevcuttu. Bunlardan birincisinin temellerini,
Amerika, Birinci Körfez Savaşı sonrasında Saddama
karşı Kuzey Iraktaki Kürt aşiretlerini Türkiyede
konuşlanan Çekiç Güç kuvvetiyle himaye ve denetimine alarak
atmıştı. İkinci proje ise Avrupanın PKKyı
himaye ederek kurmayı tasarladığı Kürt devleti idi.
Amerika, Irakı işgalinden sonra kendi projesinin gerçekleşmesi
için elinden geleni yaptı. Bugün Kuzey Irakta tüm organlarıyla
fiilen oluşmuş fakat resmen ilan edilmemiş bir Kürt devleti var.
Bu gelişme, Avrupa merkezli bir hareket olan PKKyı
etkiledi ve onlar da kendilerine destekte pasif kalan Avrupa yerine kaderlerini
Amerikaya bağlama kararını aldılar. Esasında
PKKnın silahlı gücü Kuzey Irakta bulunduğundan böyle bir yöneliş
kaçınılmazdı. PKK yok olmamak için Amerikaya biat etti ve onun
vereceği her göreve razı oldu.
Bu şekilde, değerli arkadaşlarım, tarihte ilk
defa olarak, Amerikanın denetim ve koordinasyonuyla tüm Kürt örgüt ve
faaliyetleri arasında uzlaşma sağlandı. Kısa süre
önceye kadar kendi aralarında iç savaş veren Kürt örgütleri, son üç
yıldır rakip değil, soydaş ve kardeş gibi hareket
etmeye başladılar. Bugüne kadar büyük Kürdistanı kurmayı
kendi görevleri bilen Kürt kuruluşlar, artık ayrı cepheler
kurmaktan ve kendi aralarında dalaşmaktan vazgeçmişlerdir çünkü
artık bu hedefin ancak Amerikanın öncülüğüyle
gerçekleştirilebileceğine inanmışlardır.
Bu şekilde, Barzani de, PKK da, PJAK da, Öcalan da
Amerikanın piyonları hâline dönüşmüşlerdir.
Amerikanın kendileri için çizmiş olduğu senaryonun
dışına çıkamazlar. Barzaninin de, PKKnın da,
PJAKın da dizginleri Amerikanın elindedir.
Tekrar ediyorum: Tarihte ilk defa olarak Orta Doğu bölgesinde
tüm Kürt örgüt ve faaliyetleri Amerikanın denetimi ve kontrolü
altındadır. Bu şekilde, Washington, icabında bölge
jeopolitiğinin dizaynında kullanabileceği müthiş bir
diplomatik levyeye sahip olmuştur. Washington, PKKdan Amerikanın
Orta Doğu stratejisinde bir manipülasyon aracı olarak
yararlanıyor, PKKın uzantısı olan PJAKı İranda
rejimi çökertmek için kullanıyor, PKK içindeki Suriyeli elemanları
Suriyeye karşı kullanmayı tasarlıyor. İşte bu
nedenlerle, Amerika, PKKnın tasfiyesini arzu etmiyor, onu silahlı
bir örgüt olarak elinin altında tutmak istiyor.
Fakat değerli arkadaşlarım, Amerikanın
Türkiyeye karşı Kürt kartını oynamasının bir
nedeni daha var. Bu da Obama yönetiminin Amerikanın baş
düşmanı olarak gördüğü İrana AKP
İktidarının destek olduğuna inanmasıdır.
Washington, Ankaranın İrana yönelik politikasının ulusal
çıkarlarına zarar verdiği kanısındadır.
Türkiye'nin tutumunu İrana uygulanan siyasi ve ekonomik baskı ve
yaptırımları zayıflattığı ve
İranın nükleer silah üretmesine yardımcı olduğu
şeklinde değerlendiriyor.
Burada önemli bir nokta daha var değerli
arkadaşlarım, bu da Başkan Obamanın kamuoyunda
popülaritesini bir hayli yitirmiş olması nedeniyle İranı
dize getirerek sağlayacağı başarının 2012de
yapılacak başkanlık seçimlerini kazanmasını garanti
edeceği yolundaki görüşün Amerikadaki siyaset kulislerinde
genellikle paylaşıldığıdır.
Başta Amerika olmak üzere, tüm Batı dünyası,
İranın nükleer silah yapmak hususunda kararlı olduğu ve
Orta Doğunun bir cehenneme dönüşmemesi için İranın bu
ihtirasının muhakkak önlenmesinin zorunlu olduğu hususunda
anlaşmışlardır. İlginç olan, değerli arkadaşlarım,
Arap dünyasının da aynı görüşte olmasıdır. O
kadar ki Suudi Arabistan Kralının WikiLeaks ifşaatı yoluyla
öğrendiğimiz ABD yetkililerine yaptığı
açıklamalar son derece çarpıcıdır. Kral, Amerikadan
-tırnak- yılanın başının kesilmesini
-tırnağı kapat- istiyor.
M.NURİ YAMAN (Muş) Tırnağı açık
bırak, açık. Tırnak aç, tırnak kapat
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Mısır
Cumhurbaşkanı Mübarek, Ürdün Kralı ve diğer Arap devletleri
aynı şeyi söylüyorlar. Suudi Arabistan Kralının bu
şedit ifadelerinden, İsrail İrana bir hava
saldırısı düzenlediği takdirde, Suudi Arabistanın
İsraile hava sahasını açabileceği gibi bir sonuç
çıkarmak dahi kabil görülüyor artık.
Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı İrana karşı yapılan bu
değerlendirmeleri ve Tahranın dünya barışı için bir
tehdit oluşturduğu görüşünü benimsemeyebilir. Ancak, bu konuda
Amerikaya karşı izlediği politikanın Türkiyeye
çıkardığı ve çıkaracağı ağır
faturanın hesabını gerçekçi bir şekilde
yaptığı söylenebilir mi? Bu soruyu bir kere, daha önce bu
kürsüden dile getirmiştim. Evet, bu konuda Hükûmetin Amerikaya
karşı izlediği politikanın Türkiyeye
çıkardığı ve çıkaracağı ağır
faturanın hesabını gerçekçi bir şekilde -acaba-
yaptığı söylenebilir mi?
Şunu iyi biliyoruz, o da Türk Hükûmetinin İran
politikasının Obama yönetiminin tüylerini diken diken ettiğidir.
Bu rahatsızlık nedeniyle şöyle bir görüş ileri sürülüyor
Washingtonda: Türkler Amerikanın baş düşmanına ve maruz
kaldığı tehdide açıktan destek veriyorlarsa, biz neden
onların karşılaştığı PKK tehdidine
duyarlı olalım? Evet, tepki bu Washingtonda değerli
arkadaşlarım. Bu tepkinin fiiliyata da nasıl intikal
ettiğini biliyoruz. Washington, PKK örgütünün Kuzey Iraktaki vurucu
gücünün ayakta kalmasını temin ediyor, bu şartları
yaratıyor ve örgüte aynı zamanda Barzani vasıtasıyla moral
ve maddi destek verilmesine de yeşil ışık yakıyor.
Tabii, Amerikanın bu tutumu, bu davranışı, ittifak
ilişkilerimizle ve dostlukla bağdaşmıyor ama her hâlükârda
bu durumu Amerikayla görüşmemiz gerekiyor, dış
politikamızın enine boyuna bir sorgulanmaya tabi tutulması icap
ediyor.
Evet, değerli arkadaşlarım, bu söylediklerim,
Türkiye ile Amerikanın ilişkilerini ortaklaşa masaya
yatırarak etraflı bir değerlendirme ve
karşılıklı ayarlamalara tabi tutmalarının çok
acil ve ciddi bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını
gösteriyor. Tabiatıyla bu ortak değerlendirmenin amacı,
Amerikanın da görüş ve duyarlılıklarının özenle
dikkate alınması suretiyle, ilişkilerin müttefik
ilişkilerine ve iş birliğine yaraşır şekilde
karşılıklı çıkar ve yarar dengesine oturtulması
olacaktır.
Sayın Davutoğlunun, bu yolda belirttiğim fakat
daha özetle belirttiğim görüşler hakkında bir yorum yapması
gerekmez miydi değerli arkadaşlarım? Genellikle çok
konuşkan olan ve konuşmayı seven Sayın Davutoğlunun
bu değerlendirmelerim hakkında bir şey söyleyememesini Sükût
ikrardan gelir. deyimiyle izah ediyorum.
Sözlerime son verirken açıklanan WikiLeaks belgeleri
arasında bulunan, Almanyadaki Amerikan Büyükelçisi tarafından
Washingtona gönderilen 12 Kasım 2009 tarihli gizli rapora da temas
edeceğim. Bu konuyu daha önce ele almıştım fakat zaman
darlığı nedeniyle bu konudaki görüşlerimi tam
anlamıyla izah etmek imkânını bulamadım.
Değerli arkadaşlarım, raporda Avrupadaki Amerikan
kontrolündeki taktik nükleer silahların görüşme konusu olduğu
belirtildikten sonra, Amerikan Dışişleri
Bakanlığı Bakan Yardımcısı Philip Gordonun
Almanya Ulusal Güvenlik Danışmanı Christoph Heusgene şu
ifadelerde bulunduğu yer alıyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına son söz Hatay
Milletvekili Sayın Fevzi Şanverdiye aittir.
Buyurun Sayın Şanverdi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 14üncü maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Yabancı ülkeler ile uluslararası kuruluşlara
yapılacak hizmet karşılıkları sonucu elde edilen
tutarları aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye
gelir, diğer yandan da Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma
Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve
Emniyet Genel Müdürlüğü bütçelerine açılacak özel tertiplere ödenek
kaydetmeye, bu suretle ödenek kaydedilen tutarların yıl içinde harcanmayan
kısımlarını ertesi yıla devretmeye Maliye Bakanı
yetkili kılınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye AK
PARTİ İktidarıyla dış politikada ezberleri
bozmuş, bozmaya devam edecektir. Türkiye anlamsız küslükleri sona
erdirmiş, anlamsız hasreti sona erdirmiş, bu yönde ilerlemeye
devam edecektir. Kim hangi yorumu yaparsa yapsın, kim hangi yaftayı
yapıştırırsa yapıştırsın, açık
açık ifade ediyoruz ki bölgemize barıştan, adaletten,
dayanışma ve kardeşlikten öte hiçbir amacımız,
hedefimiz ve gayemiz yoktur.
Herkes haksız olana çıkıp Bence
haksızsın. dedik ve devam edeceğiz buna. Haklıyı
savunmaya, haklının yanında durmaya cesaretle devam
edeceğiz. Dış politikada çıkarlarımızı
gözettiğimiz kadar insanlığı, vicdanı, hakkı,
hukuku gözetmeye devam edeceğiz. Bugüne kadar aziz milletimizi hayal
kırıklığına uğratmadık, bundan sonra da
uğratmayacağız. Siyaset arenasında var olduğumuz süre
içerisinde eylemlerimizi, söylemlerimizi, doğru bildiklerimizi ve
hedeflerimizi söylemeye ve gerçekleştirmeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim
yakın coğrafyada gördüğümüz ilgi, heyecan, coşku,
aslında bölgemizde ne kadar büyük bir hasretin, ne kadar büyük bir özlemin
var olduğunu gösteriyor. Sokaklara, caddelere, meydanlara taşan
coşku ve heyecan, esasen halklar arasındaki, ülkeler arasındaki
yüzyıllık kopukluğun, yüzyıllık
uzaklığın aslında ne kadar manasız ve isabetsiz
olduğunu ortaya koyuyor.
Tarihî geçmişimiz olan komşu ve dost ülkelere yönelik
ilgisizliğin, kopukluğun makul bir gerekçesi olamaz. Türkiye gibi
devlet, bölgesindeki gelişmelere kayıtsız kalamaz;
komşularıyla, bölge ülkeleriyle ilişkilerini ihmal edemez.
Bölgesiyle ilgilenmek bir ülke için eksen kaymasına işaret etmez.
Bölgesine bigâne kalmak ekseni yitirmekle izah edilebilir. Büyük devlet olmak
büyük düşünmekle mümkündür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Balkanlara,
Orta Doğuya, Orta Asyaya bigâne kalanlar Türkiye'nin uluslararası
çıkarlarını, millî menfaatlerini koruyamazlar. Türkiyeyi
iddialarından, çıkarlarından, tarihî rolünden
uzaklaştıran bir dış politika
anlayışını hâkim kılmak isteyenler sadece bu ülkeye ve
bu millete değil, bölge halklarına da büyük bir haksızlık
yapmış olurlar. Kimse kendi vizyonsuzluğunu, kendi
yetersizliğini bölgesel ve küresel bir güç olma gayretinin önünde engel
olarak koyamaz. Sanal korkularla, ideolojik takıntılarla Türkiye'nin
vizyonu daraltılamaz.
Ben bu duygu ve düşüncelerle sözlerime burada son verirken
yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlıyor, 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Şanverdi.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Gerçi Sayın Maliye Bakanı burada yok ama herhâlde
Hükûmeti temsilen diğer Bakanımızın
cevaplayacağını ümit ediyorum.
Sayın Maliye Bakanı Meclise
dağıttığı kitapçıkta ve yaptığı
konuşmada, asgari ücretle 2002de 1.370 adet yumurta
alındığını, Kasım 2010da ise 2.699 adet yumurta
alındığını ifade etmişlerdir. 2002
yılında asgari ücret Temmuz-Aralık döneminde 184 liraydı,
yumurtanın tanesi de ortalama 7,5 kuruş idi, yani o zaman 2.453 adet
yumurta alınabiliyordu. Şu anda asgari ücret 599 lira, yumurta ise
ortalama 30 kuruş, yani bugün 1.996 adet yumurta alınabiliyor.
Şimdi, bu hesabı Sayın Maliye Bakanı
nasıl yapıyor? Hükûmetin bir temsilcisi olarak siz Sayın
Bakanımız, eğer bu matematik hesabını bize
açıklayabilirseniz çok memnun olacağım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum: Sekiz yıllık
iktidarınız boyunca kamu alımlarında yolsuzluk ve
usulsüzlükler artmıştır. Bu durum insanların kamu ihaleleri
alımında çekingen davranarak ihale sürecine katılmamaları
sonucunu doğurmuştur. Dolayısıyla, şeffaflık ve
saydamlık kamu ihalelerinde âdeta bir ütopya hâline gelmiştir. Bu
durumu nasıl izah edeceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizde tarımsal sulama amaçlı
elektrik kullanan abonelerin sayısı kaçtır? Elektrik
dağıtım kurumlarına olan borçları, faizleriyle beraber
ne kadardır? GAP bölgesi illeri toplamında ve Adıyamanda bu rakamlar
nelerdir?
İkinci sorum: Adıyamanda Alternatif Ürün Projesi
kapsamında 2010 yılında ne kadarlık harcama
yapılmıştır? Bu harcama 2011 yılında ne kadar
olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, daha önce sorduğum Dumlupınar
Üniversitesi bütçesiyle ilgili soruma cevabı beklediğimi ifade ederek
diğer sorularımı soruyorum.
Ziraat Bankası tarafından verilmeye başlanan
sıfır faizli hayvancılık kredileri için Kütahya ilinde
yüzde 150 oranında ipotek istenmesinin gerekçesi nedir? Kütahyada bu
amaçla şimdiye kadar yapılan kredi başvurularının
sayısı ne kadardır? Kaç kişiye bu krediden yararlanma
fırsatı tanınmıştır?
İkinci sorum: TARGEL Projesi kapsamında 2011
yılında Tarım Bakanlığına alınacak ziraat
mühendisi ve veteriner hekim sayısı nedir? Bunlar ne zaman
alınacaktır? Ayrıca bu kapsamda daha önce işe alınmış
olan sözleşmeli ziraat mühendisleri ve veteriner hekimlerin
sorunlarının çözümüne yönelik bir çalışmanız var
mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce kredi kartı borçları,
ödenmeyen çek tutarları ve senet tutarlarıyla ilgili rakamlar vermiştim.
Siz de cevap verirken çevreyi dolanmıştınız, satın
alınan buzdolaplarından, araçlardan bahsetmiştiniz. Ben sizi
kabinenin en nezaketli bakanlarından birisi olarak
değerlendiriyordum, sorulara doğru cevap vereceğinizi
düşünüyordum.
Şimdi bir sonuç daha vereceğim. 2002de açılan
iş yeri sayısı 55 bin, 2009da açılan iş yeri
sayısı 88 bin. 2002de kapanan iş yeri sayısı 18 bin,
2009da kapanan iş yeri sayısı 43 bin. Şimdi, burada
şunu demeniz gerekmiyor mu: Bu konuda da başarısız olduk.
demeniz gerekmiyor mu? Pozitif değerleri gördüğünüz zaman 2002yle
karşılaştırıyorsunuz, negatif değerleri
gördüğünüz zaman arkayı dolanıyorsunuz.
Sayın Bakan, o zaman şunu mu söylüyorsunuz Sayın
Başbakan gibi: Bu işin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, alt komisyonda
bekletilen torba kanun tasarısı içinde ülkemizde sayısı 2
milyonun üzerinde olan çek mağdurlarının mağduriyetlerini
giderecek bir düzenleme, durumlarını iyileştirici bir madde var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Torlak
D. ALİ TORLAK (İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, dün bir konuşmanızda istihdam
artışını ifade etmek için bir sanayi bölgesinde
kullanılan elektriğin yüzde 38 artmış olmasını
değerlendirdiniz. Bu söylemden yola çıkarak, Türk gemi inşa
sanayisinde son iki senede kullanılan elektrik yüzde 60 düşmüş,
devletin vergi gelirleri de aynı oranda düşüş göstermiştir
ve yaklaşık 200 bin kişi de işsiz kalmıştır.
Böyle bir görünümde olan sektör için Kriz teğet geçmiştir.
diyebilir misiniz? Hayır diyorsanız neden bugüne kadar bir tedbir
almadınız? İstihdamın tekrar oluşturulması için
başta elektrik olmak üzere üretim maliyetlerinde ve vergi gelirlerinde
indirime gitmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, Türk gemi inşa sanayisi hakikaten de küresel krizden
etkilenmiştir, ama Türkiyede, Türkiye ekonomisinde, yani son
altmış yılın en büyük küresel krizine rağmen
kalıcı bir tahribat yaşanmamıştır. O anlamda da
kriz teğet geçmiştir.
Şimdi, hiçbir tedbir alınmadığı hususu da
doğru değildir. Ben kendim Türk gemi inşa sanayisi sektörü
temsilcileriyle defalarca bir araya geldim. Maliye Bakanlığı ile
ilgili bütün sorunlarının çözümünde önayak oldum, bir.
Yine, kredilerden, özellikle Kredi Garanti Fonu çerçevesinde
kredilerden yararlanması için gereken düzenlemeyi yaptık. Hatta
yanlış hatırlamıyorsam bir yasal düzenleme yaptık. Bir
yasal düzenleme yaptık ve gemi inşa sanayisinin
sıkıntılarının farkındayım ben. Fakat
şunu da takdir etmek lazım: Krizle birlikte, bir yandan dünya ticaret
hacminde çok büyük bir daralma oldu. Yanlış hatırlamıyorsam,
dünya ticaret hacminde son seksen yılın en büyük daralması 2009
yılında yaşandı.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Yüzde 12.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Evet, doğrudur ve dolayısıyla, yani tabii ki sektör
etkilenmiştir, sektörün etkilenmemesi diye bir şey söz konusu olamaz.
Şimdi, torba kanunda, yasa tasarısında çeklerle
ilgili bir düzenleme yok. Doğrusu, yani bu çek düzenlemede kim
mağdur, o konu da tartışmalı bir konudur. Yani çeki
yazıp ondan sonra da bedelini ödememek bir mağduriyet ise o konu da
hakikaten tartışmaya açık bir husustur.
Şimdi, gelelim 2002 yılında açılan, kapanan
şirket sayısı, 2009 yılında
Şimdi, 2009 yılı gerçekten de son altmış
yılın en büyük küresel krizinin yaşandığı bir
yıldır. O yılda rakamların bu anlamda 2002ye göre kötü
olması kadar doğal bir şey yoktur.
Şimdi gelelim, yani eğer bir
karşılaştırma yapacaksak, mesela sekizer yıllık
bir karşılaştırma yapalım. Yani şu anda önümde
yok ama çıkartıp getireyim ben size. Yani, 2003 ile 2010 yılı
ki 2009 da buna dâhil olmak üzere kaç şirket açılmış, kaç
şirket kapanmış; ondan önceki sekiz yılda kaç şirket
açılmış, kaç şirket kapanmış: Muhtemelen bu
dönemde çok çok daha fazla şirket açılmış, net bazda
Türkiyenin istihdamı, ihracatı, büyümesi artmıştır.
Şeffaflık konusuna gelince: Teşekkür ediyorum
Sayın Özdemir, yani hakikaten güzel bir soru. Ben size özellikle tavsiye
ediyorum, Transparency International diye dünya çapında,
yaklaşık yüz seksen ülkenin incelemesini yapan ve o ülkelerdeki
yolsuzluk algısı üzerine çok ciddi bir çalışma üreten bir
think tank, uluslararası. Bu konuda da en iyisi budur hakikaten de ve
gidin bakın, şu son sekiz yıl içerisinde Türkiye nereden nereye
geldi. Şimdi rakamları belki tam hatırlamayabilirim çünkü bundan
bir süre önce bakmıştım. Yanlış
hatırlamıyorsam, Türkiye 2002 yılında 102 ülke arasında
65inci sıradaydı. Yanlış hatırlamıyorsam. Yani,
yolsuzluk veya rüşvet algısı yüksek ülkeler
arasındaydı. Şimdi, o dönemde bizden önce, Etiyopya bizden daha
iyi, San Salvador bizden daha iyi, yani bir sürü böyle, inanılır gibi
değil yani bazı ülkeler.
Gelelim 2010 yılına. Yanlış
hatırlamıyorsam, 178 ülke arasında 57nci sıradayız.
178, yani örnek sayısı artmış. Bakın, 102 ülke
arasında 65inci sıradayken, 178 ülke arasında, biz 57nci
sıraya düşüyoruz ve rüşvet algısı, yolsuzluk
algısı ciddi bir şekilde düşüyor. Hangi ülkeleri geride
bıraktık? Bakın, Brezilya, Avrupa Birliği üyesi
ülkelerinden Romanya, Bulgaristan, İtalya
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Onları sayma Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Öyle
demeyin değerli arkadaşlar, daha önce Afrikanın en kötü
ülkeleri bizden daha iyi bir noktadayken bugün biz Avrupa Birliği
ülkelerini, Meksikayı, yine Brezilyayı, Çini, Hindistanı
geride bırakmışız. Gerçekten tavsiye ederim yani samimi bir
şekilde ilgileniyorsanız o raporu alın, bakın, tavsiye
ederim.
Şimdi, Kütahyada sıfır faizli bizim
vatandaşımıza sağladığımız kredilerde
yüzde 150 teminat arandığı hususu konusunda bilgim yok. Takdir
edersiniz ki sorduğunuz soruların çoğu Tarım
Bakanlığıyla doğrudan ilişkilidir. Hele özellikle rakamsal
boyutunu benim hemen size vermemin imkânı yok ama arkadaşlar
çalışsınlar, yazılı olarak size cevap versinler.
Yine bu torba tasarıda tarımsal sulama amacıyla
elektrik kullananlara ilişkin bildiğim kadarıyla bir düzenleme
var ama abone sayısını, Adıyamandaki abone
sayısını şu anda size veremem. Yine arkadaşlar
çalışsınlar, o rakamları çıkarsınlar, size
yazılı olarak iletelim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Süreniz doldu, teşekkür ederim.
14üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sayın Başkan, kısa
bir açıklama için söz istemiştim.
BAŞKAN Bitirdikten sonra vereceğim size 60ncı
maddeye göre.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Oylamaya geçmeden önce
60ıncı maddeye göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Ama sundum.
SUAT KILIÇ (Samsun) Oylamaya geçildi, oylamadan sonra gene 60a
göre verecek Başkan.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Hayır, acaba İç Tüzüke
aykırı mı şimdi almam?
BAŞKAN Hayır, İç Tüzüke aykırı
değil, ben sadece
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Ben bu aşamada söz almak istiyorum.
BAŞKAN Ama sundum Sayın Atılgan, sundum. Devam
edeceğim zaten, ara falan vermiyorum, hemen size söz vereceğim. Yani
ağzımdan çıkmış bulundu, kusura bakmayın.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Buyurun Sayın Atılgan.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Kürşat
Atılganın, son günlerde Türk Silahlı Kuvvetlerine ve güvenlik
güçlerine küfredilip, iftiralarla saldırıldığına,
bunlara, bakanların cevap vermelerinin zorunluluğuna ilişkin
açıklaması
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir kez daha gündeme getirmek istediğim bir konu var
huzurlarınızda. Bu Meclisin milletvekilleri olarak, ettiğimiz
yeminle de ilgili olarak bu bütçe görüşmeleri münasebetiyle her
fırsatta milletin bağrından çıkan Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve güvenlik güçlerine küfretmeyi, ona gerçeğe
aykırı birtakım iftiralarla saldırmayı adet hâline
getirmiş olan milletvekilleri var. Dolayısıyla bunun neden bu
şekilde olduğunu dikkatinize getirmek istiyorum. Milletin bölünme
noktasındaki birtakım senaryoların
tartışıldığı son günlerde bunun önündeki en büyük
engel olan silahlı kuvvetleri yıpratmaya dönük bu tür iftiralara
karşı gerekli kişiler, gerekli cevabı vermelidir. Bu
kürsüden yapılan konuşmalara Sayın Bakan cevap vermek
zorundadır. Dolayısıyla yapılan konuşmalar zımnen
doğru kabul edilmektedir. Orada söylenen bütün iftiralara cevap vermek
zorundadır. Dolayısıyla silahlı kuvvetleri ve güvenlik
güçlerini kahreden, görevlerini yapanların söyledikleri değildir,
kendilerini savunmak zorunda olanların kendileriyle ilgili bu iftiralara
cevap vermek zorunda olanların sessizliğidir. Sessizliğini
sürdürenleri göreve davet ediyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 15inci maddeyi
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Siz farkına
varmadınız Sayın Bakanım neler söylendiğinin buradan.
Şaşırırsınız! Siz değil, Savunma Bakanı
bile farkına varmadı orada söylenenlerin.
BENGİ YILDIZ (Batman) Sen cevap ver o zaman.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sana söylediğim bir şey
yok, sen görevini yapıyorsun!
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN 15inci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Yatırım Harcamaları, Resmi Taşıtlar,
Mahalli İdareler ve Fonlara İlişkin Hükümler
Yatırım harcamaları
MADDE 15 (1) 2011 Yılı Yatırım
Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler
dışında herhangi bir projeye harcama yapılamaz. Bu
cetvellerde yer alan projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş
projeler kapsamındaki yıllara sari işlere (kurulu gücü 500 MW üzerinde
olan baraj ve HES projeleri, Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı
Banliyö Hattının İyileştirilmesi ve Demiryolu Boğaz
Tüp Geçişi İnşaatı Projesi, Ulaştırma
Bakanlığınca gerçekleştirilecek şehiriçi raylı
ulaşım sistemleri ve metro yapım projeleri ile diğer
demiryolu yapım projeleri hariç) 2011 yılında
başlanabilmesi için proje veya işin 2011 yılı
yatırım ödeneği, proje maliyetinin yüzde 10'undan az olamaz. Bu
oranın altında kalan proje ve işler için gerektiğinde
projeler 2011 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve
öncelikle kurumların yatırım ödenekleri içinde kalmak suretiyle
revize edilebilir.
(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçelerinin (03) ekonomik kodlarını içeren tertiplerinde yer alan
savunma sektörü, altyapı, inşa, iskan ve tesisleriyle NATO
altyapı yatırımlarının gerektirdiği inşa ve
tesisler ve bunlara ilişkin kamulaştırmalar ile stratejik hedef
planı içinde yer alan alım ve hizmetler, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığının vizesine
bağlı olmayıp 2011 Yılı Yatırım
Programına ek yatırım cetvellerinde yer almaz.
(3) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin,
yatırım programında ödenekleri toplu olarak verilmiş
yıllık projelerinden makine-teçhizat, büyük onarım,
idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar yazılımı ve
donanımı projelerinin detay programları ile alt harcama
kalemleri itibarıyla tadat edilen ve edilmeyen
toplulaştırılmış projelerinin alt harcama kalemleriyle
ilgili işlemlerde 2011 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esasları
uygulanır.
(4) 2011 Yılı Yatırım Programına ek
yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu
değişiklikler için 2011 Yılı Programının
Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Kararda yer alan
usullere uyulur.
BAŞKAN Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
yatırım harcamaları ve fonlarla ilgili bölümle ilgili
Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Hepinizi en
içten duygularımla selamlarım.
Evet, gerçekten, bu yatırım harcamaları ve fonlarla
mahallî idarelere yapılan yardımlar ve taşıt yasası
kapsamındaki ödeneklerin kullanılması ülkemizin önemli ve
üzerinde bu derecede de önemle durulması gereken bir sorun.
Bu konularla ilgili ben, hepinizin hafızalarını
yenilemek bakımından, geçmiş dönemlerde, bilhassa seçim
dönemlerinin yakın olduğu sürelerde, bu fonların, bu
yatırımların ve bu harcamaların iktidar partisi
tarafından nasıl istismar edildiğini örnekleriyle sunmak
istiyorum.
Hepinizin bildiği gibi, 2009 yılı mahallî idare
seçimlerinden önce, bilhassa sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıflarına gönderilen Başbakanlık
fonlarının ve yine Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Vakfının sosyal riski azaltma ve şartlı
nakit yardımlarının, bunun yanında diğer
yatırım harcamalarının, bilhassa seçim dönemlerinde
nasıl bir istismara yol açtığını, bunların da
vatandaşa bir ipotek gibi gösterilerek oya çevrilmek istenildiğini
hepimiz kendi bölgelerimizde yaşadık.
Biliyorsunuz, sosyal yardım kavramı, genelde eski
deyimle, fakruzaruret içinde bulunan, Türkçe anlatımı
sadeleştirilmiş hâliyle, yoksulluk içinde olup en temel
ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumda olan
vatandaşı kapsamaktadır. İşte, bu kriterlere uygun
olarak yapılması gereken bu yardımların, çok üzülerek
belirtmek istiyorum ki benim de uzun süre birlikte görev
yaptığım değerli mülki idare amiri
arkadaşlarımın başında bulunduğu dokuz yüz
yetmiş üç adet il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve
dayanışma vakıfları mütevelli heyetlerinde bire bir
nasıl istismar edildiklerini gören ve yaşayan bir kişiyim. Bu
konuları da bu değerli meslektaşlarımla
konuştuğum, görüştüğüm zaman, tabii işin iç yüzünü
bilen bir kişi olarak bana bir noktada itiraf ederek Sevgili, Sayın
Milletvekilim, ne yazık ki bu son süreçte mülki idare amirliği
artık sadaka dağıtan ve devletin sanki sokağa
çıktığı zaman o şefkatli eli, o kucaklayıcı
ve sorunlarını çözümleyici elinden çıkıp sadece onlara ne
zaman kömür verileceği, onlara ne zaman bir torba şekerin veya bir
makarnanın, pirincin dağıtılacağı bir sürece
girmişler. Biz de bundan rahatsızız. Bir vali olarak ben köylere
gittiğim zaman, bu sadaka kültüründen gerçekten çok ıztırap
duyuyorum. diye itirafta bulunmuştur sevgili meslektaşlarım.
Bakın, bu konuyla ilgili olarak sadece kendi ilimden sizin
hafızalarınızda yer etmesi için bir örnek vereceğim:
Muşun şu andaki nüfusu 404 bin. Üzülerek beyan ediyorum ki bu
güncelleştirilmiş verilere göre bu 404 bin nüfusun yüzde 44,77si bu
vakıflardan ve Muş ili çevresindeki yeşil karttan yararlanmak
zorunda bırakılmıştır. Bölgenin diğer insanları
da bu Muş ilinin bu özelliğinden uzak değildir.
Bakın, bugün 17 Şubat 2010 tarihine göre Türkiyede
aktif yeşil kart sayısını da gözlerinizin önüne
serdiğimde vatandaşın nasıl bir sadaka kültürüyle devletin
o şefkatli elinden ziyade ona yalvarır bir konuma geldiğini
göstermeye bir örnektir.
Doğu Anadolu nüfusunun yüzde 25,38i yeşil karta muhtaç
duruma getirilmiştir. Güneydoğu Anadoluda bu oran yüzde 24,87dir.
Akdenizde bu oran düşüyor yüzde 14,53e, İç Anadoluda yüzde
10,17ye, Karadenizde daha da iniyor, 9,76ya, Marmarada 8,57ye. Egede ise
6,72 düzeyinde yeşil kart sahibi olan yurttaşlarımız
vardır. Türkiye ortalaması yüzde 12 civarında. Şimdi sormak
istiyorum size: Siz, bu politikalarla, bu yatırım
harcamalarıyla, bu sosyal fonlarla bu halkı sadaka kültüründen ne
zaman kurtaracaksınız?
Yine, Avrupa Birliği uyum yasaları gereğince bu
halka, biliyorsunuz, başka bir yardım daha yapılmaktadır. O
da sosyal riski azaltma ve şartlı nakit yardımı. Sosyal
riski azaltma projeleri kapsamında da deyim yerindeyse, bu projeleri
Başbakanlığa bağlı olan Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Genel Müdürlüğünden geçirmek için ben kendim,
ilimle ilgili yıllık, belki her yıl otuz kırkın
üzerindeki projede, bu projelerin desteklenmesi konusunda bire bir
temaslarıma rağmen bir sonuç alamadım. Bu proje gerçekten ülke
halkını, ülke insanını üretken bir duruma getirecek olan,
küçük bir katkıyla, küçük bir yardımla, kendi işini kurmaya
yönelik vatandaşı devlete muhtaç hâlden çıkaracak olan bir
yöntemdir.
Yine, UNESCO yardımıyla, Avrupa Birliği destekleme
fonları yardımıyla bilhassa okuyan çocuklara ve doğum yapan
anne ile çocuğun bakımına verilen bu yardımlar da gittikçe
bir sadaka kültürüne çevrilmiştir.
Neden böyle yapılıyor? Çünkü Hükûmet bu bölgede o
vatandaşları kendisine, midesinden bağlamak suretiyle muhtaç
duruma getirmiş durumdadır. Biz, o Kürt coğrafyasında
yaşayan o halkın birer temsilcileri olarak bu
halkımızın buna layık olmadığını, bu
halkın bu şekilde düşürülmemesi gerektiğini buradan bütün
Türkiye kamuoyuna duyurmak istiyoruz.
Yine, bu vatandaşlara çocukların eğitimiyle ilgili
olarak yapılan yardımlarda da maalesef mülki idare amirlerimiz bu
konuda da atama yöntemlerindeki o olumsuzluklardan kaynaklanan
Yani daha önce
bir ile vali olarak atanan bir kişinin liyakatine, kıdemine ve
başarısına bakılırken, ne yazık ki son dönemlerde
meslektaşlarımı da üzen bir yöntemle, sadece sadakatle partiye
bağlı olan ve partinin düşünceleri doğrultusunda hareket
eden meslektaşlarımızın atanması da bu olayı daha
da vahim bir hâle getirmiştir.
Benim o değerli meslektaşlarımdan ricam şudur:
Bulunduğunuz yerde bir iktidar partisinin valisi değilsiniz, siz
orada devletin valisisiniz. Hakkın, hukukun, kanunların ve evrensel
hukukun gerektirdiği kararları vermekle yükümlü olan kişilersiniz
ama ne yazık ki son dönemlerde, benim de yakından takip ettiğim,
bu mülki idare amirlerin atanmalarındaki kayırmacı, yanlı
ve tamamıyla Benden mi, değil mi? ilkesi içinde, kıdemleri yetmediği
hâlde
Liyakatleri konusunda bir şey söyleyemeyeceğim, belki
değerli kaymakamlardır, belki değerli
meslektaşlarımdır ama biraz daha pişmeleri, biraz daha
deneyim kazanmaları bakımından en azından kıdemlerine
uygun olarak atama yapılmaları gerektiğini duyuruyor, bildiriyor
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yaman.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili
Sayın Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika, buyurun.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 15inci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek
üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bütçenin maddeleri üzerinde görüşüyoruz.
Görüştüğümüz maddenin başlığı Yatırım
harcamaları. Bu maddedeki istisnalara bu sene Ulaştırma
Bakanlığınca gerçekleştirilecek şehir içi raylı
ulaşım sistemleri ve metro yapım projeleri ile diğer demir
yolu yapım projelerinin dâhil edildiğini görüyoruz. Bu projeler
nelerdir? Ulaştırma Bakanlığı hangi belediyelerin
metro yapımlarını üstleniyor? Bunları açıklayıp
burada izah etmesi lazım. Bunun olmadığı görülüyor.
Şimdi, Maliye Bakanının sunuş konuşmasında
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin ülkenin yatırım
ihtiyacını giderici olduğu ifade ediliyor. Bunu özellikle,
hassaten belirttikten sonra daha sonra gelmek üzere konuşmama devam
ediyorum.
Bilindiği üzere 2010 yılı sermaye giderleri bütçe
ödeneği 18,9 milyar liraydı. Sayın Maliye Bakanının
basın toplantısından -konuşma metninde- 2010 yılı
yıl sonu harcamasının 28,7 milyar Türk lirası
olacağı anlaşılıyor, aradaki fark 9,8 milyar lira.
Fark nereden kaynaklanıyor? Bu kadar kaynağı nereden buldunuz?
Yanılgı ise bu yanılgı nereden kaynaklandı?
Aynı şekilde, Sayın Maliye Bakanının
basın toplantısı konuşma metninde 2011 yılı
sermaye giderleri 21,7 milyar lira olarak belirlenmiş. Bu miktar 2010
yılı sonu harcama tahminine göre çok düşük değil midir?
Bunun nedeni nedir yıl sonu harcama tahminine göre? Sayın Maliye
Bakanının basın
toplantısı konuşma metninde bölgesel gelişmişlik
farklarını azaltmak için GAP, DAP ve Konya Ovası Projesi
başta olmak üzere ekonomik ve sosyal altyapı projelerine devam
edileceğini ifade etmiştir. Yatırım ödeneklerinden 2010
yılında bu işler için harcanması düşünülen miktar ne
kadardır? 2010 yılında bu amaçlara ne kadar kaynak
ayrılmıştır? Bu işlerin ne kadarı işsizlik
sigortası nema gelirlerinden finanse edilmektedir? Bunların kamuoyunda
net bir şekilde anlaşılması gerekmektedir.
2011 yılı sermaye giderleri 21,7 milyar lira olarak
öngörülüyor. Kuruluşlara 2011 yılı için ne kadar
kamulaştırma ödeneği planlandı? Yatırımcı
kuruluşların kamulaştırma ödenekleri sizce yeterli mi?
Özellikle yol ve baraj yapmak amacıyla arazisi
kamulaştırılan vatandaşlarımız bu sorunun
cevabını açık bir şekilde, net bir şekilde bekliyor.
Bu ödenekler yetecek mi? Ayrıca bu idarelerin mahkemece
kesinleşmiş, bekleyen kamulaştırma borçları ne
kadardır, bunun için gerekli ödenek bu bütçede var mıdır?
2010 yılında sabit fiyatlar ile yüzde 29,6
artacağı tahmin edilen toplam yatırımların 2011
yılı programındaki artış hedefi -toplam
yatırımların üzerinde önemle durmak istiyorum- 8,7. 2010
yılında reel olarak yüzde 4,8 artması programlanmışken
yüzde 18,7 artacağı tahmin edilen kamu
yatırımlarının 2011 yılında yüzde 7,3
azalması hedeflenmektedir.
Konuşmamın başında özellikle ifade
ettiğim, Sayın Bakanın ülkenin yatırım
ihtiyacının giderilmesi dediği 2011 yılı bütçesinde,
demek ki ülkenin yatırım ihtiyacının 2010 yılına
göre azaldığı ortaya çıkmaktadır. Bunun
doğruluğunu veya yanlışlığını gelir
burada izah edersiniz ama burada söylenilenlerle burada yazılan, programda
ifade edilen birbirinin üstüne oturmuyor, çakışmıyor.
Şimdi, 2010 yılında kamu sabit sermaye
yatırımlarının yüzde 28,5 artacağı tahmin
edilirken 2011 yılında yüzde 8,7 azalmasının
programlandığı görülüyor. Yani toplam yatırımlardan
öte, kamu sabit sermaye yatırımlarının da yüzde 8,7
azalması 2011 yılı için ne yapıyor, programlanıyor.
Hükûmet kamu yatırımlarını azaltmayı düşünüyor.
Azaltmayı düşünmekten öte, yüce Parlamentoya böyle bir şeyi
öneriyor. Özel sektör yatırımlarının 2010 yılı
gerçekleşme tahminindeki artışın reel olarak 2009
yılındaki kaybı telafi edemediği bir gerçek olarak ortaya
çıkıyor. Yani 2010 yılında artışa rağmen
2009 yılındaki kaybı reel olarak telafi edemiyor.
Toplam sabit sermaye yatırımları içinde kamu sabit
sermaye yatırımlarının payı azalırken 2010
yılından 2011 yılına yaklaşık yüzde olarak 3,5
puanlık bir azalışın hedeflendiği ortaya
çıkıyor. 2010 yılı mahallî idarelerin sabit sermaye
yatırımlarının toplam kamu sabit sermaye
yatırımları içindeki payı yüzde 26 iken, 2011
yılında bu payın yüzde 34,8e yükselmesi programlanıyor.
Sabit fiyatlarla sabit sermaye yatırımlarının 2011
yılında bir önceki yıla göre merkezî yönetim bütçesinde yüzde
26,6, İller Bankasında yüzde 32,8, özelleştirme
kapsamındaki kuruluşlarda yüzde 43,9 azalması hedefleniyor.
Mahallî idareler sabit sermaye yatırımları hariç
tutulduğunda, ulaştırma sektörü sabit sermaye
yatırımlarının kamu sabit sermaye
yatırımları içindeki payı 2010 yılında yüzde 44
iken bu payın 2011 yılında yüzde 28,2ye düşmesi
öngörülüyor. Bunun anlamı ulaştırma sektörü
yatırımlarının yüzde 46,1 azalmasıdır. Bunun da
anlamı ya Hükûmetin takati kalmamıştır ya da bu işe
devam etmekten vazgeçmiştir. Takati kalmaması da kaynakla ilgilidir.
2011 yılında mahallî idareler hariç toplam kamu sabit sermaye
yatırımlarının yüzde 20, kamu sabit sermaye
yatırımlarının 9,5 azalması hedeflenirken mahallî
idarelerin yatırımlarında yüzde 19,4 artış
öngörülüyor. Bu nedir? Seçim bütçesinin delaletidir.
Bütün bunlar, yatırımlar konusunda AKPnin öngörülerinin
son derece isabetsiz olduğunu, 2010 yılında, seçim öncesi, yatırım
artışını yüksek tutma telaşında olduğunu,
2011 yılında kamu yatırımlarının reel olarak
azaltılacağını, 2010 yılında özel sektör
yatırım artışının 2009 yılındaki
kaybı karşılayamayacağını, kamu sabit sermaye
yatırımları içinde mahallî idarelerin payının 2011
yılında yaklaşık yüzde olarak 9 puan
artırıldığını, mahallî idareler hariç kamu sabit
sermaye yatırımlarının aynı yılda
yaklaşık yüzde 9,5 azalması hedeflenirken mahallî idare
yatırımlarının yüzde 20 artışının
seçime yönelik bir politika olduğunu, ulaştırma sektörüne
verilen önemin kaybolduğunun verilen ödenekten belli olduğunu
göstermektedir.
Ayrıca bu politikaların yeni istihdam yaratmaktan uzak
olduğu ve işsizliğe çare olamayacağını da
açık bir şekilde göstermektedir.
Sizde bir aşk vardı. Bunu kaybettirmek için Merkez
Bankası birtakım tedbirler getiriyor. Buna bile doğru dürüst
karşı çıkamadınız, desteklediniz. Kamu maliyesi
tedbirleri almaktan kaçınıyorsunuz. Sizdeki bu aşkın adı
sıcak para aşkı idi. Sıcak para aşkının ne
kadar devam edeceği hususunda Sayın Bakan burada bizi
aydınlatırsa seviniriz.
Bütçenin hayırlı olması dileğiyle yüce
heyetinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt.
Sayın Öğütün şahıslar adına bir söz
talebi de mevcut olduğu için kendisine on beş dakika süre veriyorum.
Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bütçenin
yatırım harcamalarının 15inci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
1923ten bu yana yapılan ekonomi uygulamaları ne
yazık ki doğu ve güneydoğuyu hep üvey evlat olarak görmüş,
hiçbir şekilde yatırım harcamalarını doğu ve
güneydoğuya götürmemiştir. Biraz sonra açıklayacağım
ve eşitsiz yatırım harcamaları bölgeler arasında
dengesizlik oluşturmuş, hızlı bir göç, hızlı bir
yoksulluk insanları gecekonduda yaşamaya mahkûm etmiş,
çarpık şehirleşme olmuş. Şu anda da Türkiye bu
işin içinden çıkamıyor.
Değerli arkadaşlar, örnek vereceğim: 2006
yılında teşvikli yatırımlardan Marmara Bölgesi tek
başına yüzde 39 alırken doğu ve güneydoğu, iki bölge,
yüzde 9 almış. Bakın, doğu ve güneydoğu yüzde 9,
Marmara yüzde 39... Aradaki farkı görün bakalım.
Savunma ve güvenlik harcamasıyla ilgili 2006da
Diyarbakıra yüzde 30, Tunceliye yüzde 64 harcama
yapılmış, savunma ve güvenlik harcaması. Yani oraya silah,
bomba, top, tüfek gönderilmiş, öteki tarafa da fabrika
yapılmış. Doğu, güneydoğu kalkınacak. Nasıl
kalkınacak? Akıl var mantık var. Burada ben rakamlarla
konuşuyorum.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) Fabrikayı kim
yapmış?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Genel idare harcamalarında,
2007de kişi başına Kocaelide 1.080 TL, doğu ve
güneydoğuda 250 TL, Diyarbakırda 312 TL. Şimdi, doğu ve
güneydoğunun kalkınması mümkün mü arkadaşlar?
Yeşil kart
2008 yılında batı illerinde
yaşayan, yeşil kartla geçinen oran yüzde 8,5 batıda, doğu
ve güneydoğuda yüzde 46, bazı illerde yüzde 56 arkadaşlar.
Şimdi, nüfusun yüzde 50ye varanı ve 50nin üzerinde yeşil karta
geçmiş, yeşil kartla geçiniyor, yoksul insanlar. Bu insanlar ne
yapacak? Ya dağa çıkacak ya şehre gidecek
hırsızlık yapacak. Başka yolu var mı? İşte
devlet, sosyal devlet yok burada.
2009-2010 yılı kamu yatırımlarında,
illere göre dağılımda, Ardahana 2009 yılında 20.768
lira harcama yapılmış, 2010 yılında 29.345 TL harcama
yapılmış. 81 il içerisinde Ardahan sondan 2nci, 80inci.
Birileri de çıkıp bu kürsüden veya gidiyor Ardahana nara
atıyor, Ardahana biz harcamalar yaptık, her yerden daha çok harcama
yaptık, Ardahan kalkındı, Ardahan şöyle oldu böyle oldu.
Resmî rakamları konuşuyorum, Devlet Planlama
Teşkilatının vermiş olduğu rakamları
konuşuyorum arkadaşlar. 29.345 lirayla 2010 yılında
Ardahan, Türkiyede sondan 2nci. Ondan sonra Ardahanda siyaset yapanlar
konuşuyorlar.
Yeşil kart Ardahanda, arkadaşlar, baz alarak kendi
ilimi söylüyorum, 108 bin nüfusumuz var, 34.999 kişi yeşil kartla
geçiniyor. Yani nüfusun yarısı yeşil kartlı.
Düşünebiliyor musunuz?
Ardahanda bizim bir küçük sanayimiz var değerli
arkadaşlar. Bu küçük sanayide 132 tane dükkân var, bunun yarısı,
50si kapalı, 40ı yarım çalışıyor, 42si faal
ama bu küçük sanayide yol yok, altyapı yok, yağmur
yağdığı zaman -herkes biliyor, beni Ardahanlılar
dinliyor şu anda- drenajlar olmadığı için göl gibi oluyor,
sudan geçemiyorsunuz. Şimdi, tuvaletleri yok. Arkadaşlar, bakın,
küçük sanayinin tuvaleti yok. Evet, buradan söylüyorum ben bunu. Ardahan küçük
sanayinin tuvaleti yok, mikrop yuvası gibi, orada çalışan
çocuklar hastalanıyor. Sayın Sanayi Bakanımız sağ
olsun, temel atmaya gitti, teşekkür ederim Ardahana organize sanayi
bölgesi için ama ben isterdim ki oranın milletvekilleri ve il
başkanı, Ardahana küçük sanayiye de bir götürüp gösterselerdi,
tuvaletleri var mı, yok mu; suyu var mı, yok mu.
Değerli arkadaşlar, yani böyle bir ilkel durum olabilir
mi, böyle bir konum olabilir mi? Hani nerede yatırım
harcamaları? Gölede yirmi yıldan beri küçük sanayi projesi var,
yapılmıyor. Göle bizim en büyük ilçemiz, Ardahan kadar büyük ilçemiz
ama Gölede küçük sanayi yapılmıyor, bir türlü projeler yapılmıyor.
Bunun bir an evvel yapılması lazım.
Değerli arkadaşlar, Yatırım harcamaları,
yatırım yaptık, doğu kalkındı deniyor ya
şimdi ben bir örnek vereceğim. Bizim Ardahandan iki tane doğal
gaz boru hattı geçiyor, Ardahanın merkezi, köylerinin tamamı
tezek yakıyor, merkezinin de yüzde 60ı tezek yakıyor.
Gideceksiniz orada biz kalak diyoruz- kalakları göreceksiniz. Yani böyle,
21inci yüzyılda Avrupa Birliğine giren bir Türkiyenin il merkezinde
tezek yanıyor, yanından da doğal gaz geçiyor, doğal gaz
verilmiyorsa, bu, siyasetçilerin ayıbıdır. Bunu kabul etmemiz
mümkün değil ve en kısa zamanda biz... Madem
sınırlarımızdan doğal gaz geçiyor,
sıkıntıyı biz çekiyoruz -Allah göstermesin orada bir
patlasa doğal gaz köyler havaya uçar- ama biz faydalanamıyoruz.
Oradan doğal gaz geçiyor, beyler ısınıyor, köylüler
perişan durumda. Böyle bir anlayış olabilir mi arkadaşlar,
böyle bir sosyal devlet olabilir mi? Vereceksin kardeşim, yüzde 50 indirim
yapacaksın, doğal gazı doğu ve güneydoğudaki illere
vereceksin, kalkınmamış illere vereceksin. Sekiz ay
karların altında kalan, sıkıntı çeken bir bölgede,
eğer orada hâlen daha bayrağımızın altında
vatandaşlık görevini insanlar yapıyorsa, aslında bu
insanlara bir de maaş bağlamak gerekiyor. Evet, maaş
bağlamak gerekiyor o insanların orada durabilmesi için.
Değerli arkadaşlar, zamanımız yok ama
şunu söyleyeyim: Ardahanda iki tane baraj Kura Nehrinin üzerine
yapılacak, ihalesi yapılıyor ama barajı susuz bırakmak
için Göleden çıkan yere Beşikkaya Barajı yapılarak Kura
Nehrini Karadenize akıtmaya çalışıyorlar. Kura Nehrinin
Karadenize akıtılması demek, Ardahan üzerindeki barajların
yapılmaması demek, Ardahanın yüzde 84ü tarım ve
hayvancılık olan bölgelerinin sulanmaması demek, Ardahanın
bitmesi demektir. Lütfen, sizden rica ediyorum, tutanakları alsın
DSİ okusun, Kura Nehrinin güzergâhını bozmayın,
Ardahanın suyunu Karadenize akıtmayın. Eğer öyle bir
şey olursa Ardahandan buraya insanlar yürüyecek, onu söyleyeyim.
Ardahan-Ardanuç yolu: Yatırım yaptık, harcama
yaptık. diyorlar da, arkadaşlar -Sayın Bakanım, şunu
not alın Allah aşkına- Ardahan-Ardanuç yolu on yedi
yıldır yapılmamış. Ya, yazık, günah! Yani bizim
Doğu Anadolu ile Karadenizi birbirine bağlamamız lazım.
Doğu Anadolunun Karadenizle entegre olup kalkınabilmesi için bu
yolun mutlak surette yapılması lazım. Hatta Sayın
Başbakanımız Ardahana geldiği zaman Bu yolun çift yol
olmasını istiyorum. dedi arkadaşlar. Talimatlar verdi
Sayın Başbakan ama yerine lütfen getirin, sizden istirham ediyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) Programda var o yolun yapımı.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Sınır kapımız var
iki tane. Bu sınır kapılarımızda arkadaşlar,
inanın, samimi söylüyorum, Posoftaki sınır kapısından
bir gümrük işlemi yapacaksınız değil mi, mal ithalat ve
ihracat yaptınız, diyor ki: Tır burada duracak, evrakı
götür Erzuruma, tasdik ettir getir, ondan sonra tırın
çıkışını yap. Böyle bir anlayış olabilir mi
arkadaşlar ya?
Posof Ilgar Dağı var. Ilgar Dağına her
siyasetçi geldiği zaman Ben Ilgar Dağına tünel
yapacağım. dedi. Ben görmedim kardeşim, ne tünel yaptılar ne
geçit yaptılar, hâlen daha şu anda Ilgar Dağı kapalı.
Çıldır Aktaş Kapısı var, Aktaş
Kapısı Gürcistan tarafı yapıldı, bitti, bizim tarafta
binalar daha çürüyor. Sayın Bakanla geçen gün görüştüm
Yap-işlet-devretle yapıp vereceğiz
Rica ediyorum, bu hızlansın.
Bir de hayvancılıkla ilgili, gıda ile ilgili
geçiş de Çıldır Aktaş Kapısına verilsin.
Tarım Bakanı yazı yazmış Sarpta olduğu için
Çıldıra ihtiyaç yoktur. diyor. Bu da bir siyasetçi için hakikaten
züldür. Ben rica ediyorum, bu düzeltilsin ve Çıldır Aktaş
Kapısı bir an evvel açılsın.
Değerli arkadaşlar, Ardahan İl Genel Meclisi
Başkanı ve üyeleri bir karar aldılar 2009da ve bu kararı
Maliye Bakanlığına ilettiler. Teşekkür ederim, dün de
Sayın Bakanla görüştük. Bizim köylerimizin ve yaylalarımızın
yolunu yapacak dozerimiz yok. İki tane dozer var, ikisi de
arızalı. Kepçemiz yok, kamyonumuz doğru dürüst yok, orada
mıcır üretecek bir konkasörümüz yok. Yani araç parkının
alınması için Ardahan İl Genel Meclisi Başkanı ve
üyeleri sağ olsunlar bir karar almışlar, 2009da
göndermişler. Şimdi Sayın Bakanım sağ olsun Ben
bununla ilgileniyorum, 2011 bütçesine koyarak oraya bir yardım
yapacağım ve bunu, bu araç parkını yapacağım.
dedi. Ben teşekkür ediyorum Sayın Bakana ve -inşallah, umuyorum-
mart ayını da geçmeyecek şekilde bu araç parkının
gönderilmesi lazım. Çünkü, Sayın Bakanım, yazın yaylaya
çıkıyor bizim insanlarımız, yayla yolları dozerle
yapılıyor, başka türlü yapılmıyor.
SUAT KILIÇ (Samsun) İller Bankasından kredi
kullanabilirler, düşük faizli!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Değerli arkadaşlar, Ardahan
Devlet Hastanesinde çok kuyruk var. Sayın Bakanım burada
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Yeni hastaneden
bahsedin Sayın Vekilim.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Yeni bir hastane yapılıyor,
teşekkür ederim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Şahane bir
hastane!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Teşekkür ederim, yeni bir hastane
yapılıyor, onu da takdir etmek lazım.
CEMAL KAYA (Ağrı) Bunların hepsini AK PARTİ
yapıyor!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi,
tarım ve hayvancılık
Beni biraz önce Bahattin diye bir
arkadaş aradı Göleden, dedi ki: Sayın Vekilim, bizim
hayvancılığımız bitti, 11 liraya
aldığım malı 9 liraya satamıyorum. Şimdi, biz
Yatırım harcamalarıyla ilgili. diyoruz ya, Bize kredi de vermiyorlar.
dedi. Yunus Yılmaz, Göle Muhtarlar Derneği Başkanı. Elli
dört tane köy derneği bana yazı yazmış, diğer,
Çıldır, Hanak, Damal, Posof, Kars, Ardahan, Erzurum yani o bölgedeki
bütün insanlar şunu söylüyor: Bize bir sınırlama
getirmişler, diyorlar ki: 55 ve üstü hayvan alana biz hibe
yardımı yapacağız yüzde 40.
55 ve üstü hayvan yapmak için 450 milyar para lazım. Bankaya
gidiyorsun banka kredi vermiyor. Ne yapıyor banka? Bırak 450
milyarı, 50 milyar için diyor ki: Şehirden apartman vereceksin,
daire vereceksin. Köylü beni arıyor, diyor ki: Kardeşim, ben
şehirde olsam zaten gelip burada kredi alıp hayvancılık
yapmam. Hayvanla uğraşmak kolay mı? Hayvanın yemini ver,
altını temizle, suyunu bilmem ne yap, hayvanın kokusunu çek,
bilmem neyini yap
Ben burada hayvancılık yapacağım, beyler
et yiyecek. Ulan, ben 10 liralık, 20 liralık, 30 liralık kredi
için gideceğim ona da Kardeşim, şehir merkezinden daire ver,
iki tane memur kefil getir veya esnaf getir. diyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, sizden rica ediyorum,
mutlak surette Tarım Bakanı ve Başbakandan rica ediyorum,
sesleniyorum buradan: Doğu ve güneydoğuda hayvancılık yapan
25 milyon insan var Türkiyede. Bu 25 milyon insanın aile işletmeciliğini
söndürmeyelim, öldürmeyelim.
Ne oluyor bu krediler? Yine zengin faydalanıyor.
Hayvancılığı bilmeyen adam şehir merkezinden geliyor,
teminatı veriyor, alıyor, yapıyor ama aile
işletmeciliği ölüyor değerli arkadaşlar. Aile işletmeciliği
öldüğü zaman, o zaman ne olacak peki Türkiyenin bu hâli? Bu anlamda
sizden rica ediyorum: Köylünün Ziraat Bankasına, tarım kredi
kooperatifine olan borçlarını torba yasaya koyalım, faizlerini
silelim, ana parayı taksite bölelim. Sayın Bakanım, sizden
istirham ediyorum. Bu var mı, yok mu? Bir de bunu söylüyorlar.
Beni Türkiyenin her tarafından arıyorlar. Bakın,
dün beni Kırıkkaleden birisi aradı -hapis cezası
çıkmış çiftçiye borcundan dolayı- On gün gidip
yatacağım. Ben borcumu ödedim ama kefilim başka bir yerde, kefil
olduğum için bana hapis cezası çıktı. diyor. E, Konyadan
öyle. Dün Konyadan -kırmızı et- Dernek Başkanı
arıyor, Nazif Karabulut, ismini de söyleyeyim. 2011 yılına kadar
et ithalatını bu Hükûmet uzattı. 2011 yılının
sonuna kadar ithalatı uzatan Hükûmete sesleniyoruz: Sizin gayeniz Türk
köylüsünü bitirmek mi yani batırmak mı? Sizden istirham ediyorum.
Tamam, ithal et, hayvan gelir, tüketici ucuz et yesin ama köylüyü
kalkındırmak için köylünün kredi alacağı sistemi
geliştirirseniz bir yıl içerisinde bu problemi çözer ve mutlak
surette ülkemizi kalkındırırız.
Bütçenin ülkemize hayırlı, uğurlu
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Şahıslar adına son söz Rize Milletvekili Sayın
Bayram Ali Bayramoğluna aittir.
Buyurun Sayın Bayramoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, merkezî yönetim bütçe kanununun
yatırım harcamalarıyla ilgili 15inci maddesi üzerine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Arkadaşlar, bütçe dendiği zaman rakamlarla
konuşmamız lazım, bütçe dendiği zaman bu rakamların
ne anlam ifade ettiğini konuşmamız lazım. Bütçe
dendiğinde ülkenin bundan neler istifade ettiği, hangi noktaya ülkeyi
taşıdık, bunlar üzerine yoğunlaşmamız
gerektiğini düşüyorum ki benim de ana konum, üzerinde
duracağım konu yatırım konusu olduğu için
yatırımlarla ilgili meseleleri biraz enine boyuna değerlendirip
sizlerle bu bilgilerimi paylaşmakta fayda görüyorum.
Bütçenin beş tane ana kalemi var. Bu beş tane ana
kalemde, ben çok eskiyle mukayese yapmayacağım ama özellikle son
birkaç yıllık dönem açısından nasıl bir gelişme
gösterdiğimizi görmek açısından bu rakamları sizlerle bir
daha paylaşmakta fayda görüyorum. 2005-2010 değerlendirmesi
yapacağım çünkü Hükûmetimiz 2005-2010 yılları
arasındaki bu beş yıllık süre içerisinde nasıl bir
gelişme göstermiş, bu noktada harcamalarını nasıl koordine
etmiş, bu yatırımlarını veya kaynaklarını
nerelerde kullanmış, bunu iyi görmemiz lazım.
Şimdi, en çok sıkıntılı olduğumuz
konulardan bir tanesi personel harcamaları. 2005 yılında toplam
37,4 milyardan 2010 yılında 73,2 milyar TLye
çıkmışız. Yani, bütçenin en önemli kalemlerinden bir
tanesinde yüzde 100den fazla, ciddi bir artış
sağlamışız. 2005 yılında gayrisafi yurt içi
hasılanın içerisinde bütçe payı yüzde 5,8 iken 2010
yılında yüzde 6,7ye çıkarmışız. Yani, personel
harcamaları normalde diğer harcamalara göre daha fazla
artmış. Bu ne demek: Personelin cebine çok daha fazla kaynak
vermiş demek. İkinci rakam ise ne, burada çok önemli: Faiz
rakamları, yıllardır bütçenin en büyük kara deliği
dediğimiz faiz harcamaları. 2005 yılında toplam bütçe
içerisindeki ödediğimiz faiz harcaması 45,7 milyar, peki 2010
yılına geldiğimizde bu rakam ne kadar: 49,5 milyar liraya
çıkmış. Yani aradaki fark yaklaşık 4 milyar TL
artmış, ama alınan tedbirlerle 2011 yılında bu
rakamın 47,5 milyar liraya düşürülmesi planlanıyor. Peki, bunun
gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki paylarına bir bakarsak, 2005
yılında yüzde 7; 2010 yılında yüzde 4,5; 2011
yılındaki faiz harcamalarının gayrisafi yurt içi
hasıla içerisindeki payı ise yüzde 3,9a indirilecek. Yani, personel
harcamaları artırılmış, faiz harcamaları
aşağıya doğru düşürülmüş. Bu şu demektir:
Bütçe öyle güzel planlanıyor ve kaynaklar o kadar düzenli
kullanılıyor ki, bu kullanılan kaynaklar asli harcamalara
yönlenebiliyor.
İşte, bu noktada yatırımlarla ilgili
rakamları da sizlerle paylaşmak istiyorum, esas ana konumuz bu:
Bakın arkadaşlar, 2005 yılında toplam yatırımlara
ayrılan pay 11,7 milyar TL. 2010 yılında ne kadar
hedeflemişiz: Bakın 2009da ne hedeflemişiz, 2010 için 22,4
milyar lira hedeflemişiz, ama dünyada bu kadar büyük kriz yaşanmış
olmasına rağmen 2010 yılında toplam yatırım
harcamamız ne kadar olmuş: 33,5 milyar TL olmuş. 11 milyar TL
mevcut hedeflenen bütçeden ilave kaynak gelmiş. Nereden gelmiş bu
kaynak: Toplam hasılat olarak elde edilen gelirlerde 17 milyar lira
artış sağlanmış, bunun 11 milyar lirası
yatırımlara yönlendirilmiş, 6 milyar TLsi ise bütçe
açıklarında, 50 milyar hedefin 44 milyara indirilmesi olarak
kullanılmış. İşte, yatırım planlaması
bu demek.
Şimdi, bir de size bu yatırımların
rakamlarını verirken sadece 33,5 milyarla sınırlı
olmadığını söylüyorum. Toplam yatırım miktarı,
2011 yılı içerisinde kamu kanalıyla yapılacak
yatırım miktarı her ne kadar bütçeye 26 milyar konmuşsa da
toplam 47,9 milyar yani 48 milyar olacak. Bunun içerisine, mahallî idarelerin
kaynaklarını hesap ederseniz 16 milyar, yatırım
miktarı bu miktara, 47 milyara ulaşacak. Bununla yetiyor mu?
Hayır. Esas en önemli konu, yap-işlet-devret projeleriyle yapmaya
çalıştığımız HESler, yollar, köprüler,
altyapı projelerinin yatırım bütçesi olarak bize
yansıttığı, istihdama yansıttığı katma
değerlerdir. Bunların hiçbir tanesini görmeyeceksiniz ve planlamada
bütçenin yetersizliğini gündeme getireceksiniz demek, ya rakamları
bilmemek anlamı taşır ya da yatırımları takip
etmiyorsunuz anlamını taşır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) HESler nerede istihdam
yaratıyor söyler misiniz? HESler Karadenizi darmadağın etti.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) Efendim, ben
teşekkür ederim.
Sözüm bitti, bunları da bir daha söz alırsam
anlatırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bayramoğlu.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Niye doğruları
söylemiyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Ağyüz
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Niye doğruları
söylemiyorsun? HESler cep dolduruyor.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) Hayatımda hiç
eğri konuşmadım, hep doğruları söyledim.
BAŞKAN Sayın Bayramoğlu, Sayın Ağyüz,
soru-cevap işlemi yapıyorum.
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın Bakan,
ülkemize ithal edilen ham petrolün rafineride işlenmesi sonucu üretilen
benzinin yarısına yakınının tüketilemediği ve
tüketilemeyen benzinin yurt dışına 99 kuruşa ihraç
edildiği doğru mudur?
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayalî ihracatı anlatın
Sayın Bayramoğlu.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) Elinde belgeyle
konuş, ezbere konuşma.
KAMER GENÇ (Tunceli) Konuşacağım.
BAŞKAN Sayın Bayramoğlu, lütfen
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Şayet
doğruysa, yurt dışına 99 kuruştan satılan benzin
yurt içinde örneğin 3 liraya satılsa benzin tüketimi artar, sonuçta
motorin talebi, buna bağlı olarak da ham petrol ithalatı azalmaz
mı? Cari açık ve daha pahalı olan dizel araç ve yedek parça
ithalatı da gerilemez mi? Bu konuda düşüncelerinizi alabilir miyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, 2002de çıkardığınız
Acil Eylem Planında Hükûmet olarak ilk üç ayda yoksulluk envanteri
yapacağınızı beyan etmiştiniz, aradan sekiz yıl
geçti yoksulluk envanteri yapmadınız. Yaptıysanız bizimle
paylaşır mısınız? Yapmadıysanız, bunun
nedeni yoksullukla mücadeleden vazgeçtiğiniz için mi, yoksa yoksullukla
mücadelede pes ettiğiniz için mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, 2002
yılında vatandaşlarımızın toplam kredi kartı
borçları 4 milyar TL civarında, kişi başı kredi
kartı borç tutarı da sadece 57 lira. Şimdi, toplam kredi
kartı borç tutarı 47 milyar TL, kişi başı borç da 600
TL civarında. Yani 10 kat artmış.
Yine, aynı şekilde, 2002 yılında toplam
tüketici kredileri 2 milyar, kişi başı borç 28 TL iken; 2010
yılında, 10 Aralık tarihi itibarıyla, toplam 121 milyar 366
milyon TL, kişi başı borçda 1.685 TLye
artmıştır. Yani 60 kat artmıştır.
Toplamda da kişi başı borç 85 TLden 2.285 TLye
çıkmıştır.
Buna rağmen, hâlâ, ekonomik olarak vatandaşın iyi
durumda olduğunu söyleyebiliyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Maliye Bakanına soruyorum: İş gücü
maliyetleri kapsamında asgari ücret üzerinden yapılan kesinti
oranının yüksekliği, firmaları kayıt
dışına iten faktörlerin başında gelmektedir. Buna
göre, hem kayıt dışı istihdamı azaltmak hem de ulusal
ve uluslararası piyasalarda oluşan haksız rekabeti ortadan
kaldırmak için vergilerin bir takvim dâhilinde aşağıya
çekilmesi için bir çalışmanız var mı? Varsa bu
çalışmalarınız nelerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, demir yolu sektöründe 2011 yılı için
öngörülen yatırım tutarı nedir? Demir yolu
taşımacılığında hedeflenen pazar payı yüzde
10 olarak ifade edildiğine göre ne kadarlık bir yatırıma
ihtiyaç vardır?
Edirne iline 2011 yılında ne kadarlık bir
yatırım harcaması düşünüyorsunuz? Bunun içerisinde
Edirne-İstanbul demir yolu hattı için bir yatırım
harcaması var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanıma soruyorum: Bu yurt dışı
seyahatlerinde harç pulu denilen 15 TL bir ödeme yapılıyor,
vatandaşlara da büyük bir eziyet. Acaba Ulaştırma
Bakanlığıyla ortak bir konsensüs oluşturarak bu parayı
biletlere yansıtabilir mi? Bu bir.
İkincisi: Sayın Bakan da bu yakın tarihte,
Sayın Başbakanla Muşa büyük bir sefer düzenlediler, oraya
gittiler, onlarca fabrikanın açılışını
yaptılar. Oysaki Fabrika dedikleri şey küçük atölyeler. Mesela
bunlardan biri Hasköy ilçesinde ve eski lastikleri toplayan, etrafa
hastalık saçan bir atölyenin açılışını topluma
sanki büyük fabrikalar açılıyormuş gibi yansıtmaya ve
sağlık açısından bu kadar zararlı olan atölyelerin
açılışına nasıl müsaade ediyorlar? Bu konuda bizi
bilgilendirirse sevinirim. Yanı başlarında bazı
bürokratlar, görevi olmadan, adaylık için, onların eli
ayağı arasında tepişip gidiyorlardı. Kimileri burada
üst düzey bürokratlardı. Hangi hakla oraya gittiklerini bize
açıklarlarsa sevinirim.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, kamuda çalışan sosyolog, kütüphaneci,
arşivci, kitap patoloğu ve folklor
araştırmacılarının genel idare hizmetleri
sınıfından teknik hizmetler sınıfına geçişlerini
sağlayan düzenleme gerçekleşmiş olmasına karşın,
Maliye Bakanlığı tarafından özlük haklarının
düzeltilmesine yönelik herhangi bir çalışmanın
yapılmadığı ifade edilmektedir. Saydığım bu
gruplara mensup kamu çalışanlarının özlük
haklarının iyileştirilmesine yönelik bir çalışma var
mı? Varsa çalışma ne durumdadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Son sorudan başlayacağım. Sosyologların,
arşivcilerin ve diğer sözünü ettiğiniz kesimlerin teknik
sınıfa alınması konusunda biz yapıcı bir
yaklaşım içerisindeydik ve nitekim, bizim bu yapıcı
yaklaşımımızla o değişiklik oldu ancak şu an
itibarıyla özlük haklarına ilişkin bir çalışma yok.
Sayın Sakık, tabii bu yurt dışı harç pulu
konusunda aslında doğru bir noktaya temas ettiniz. Gerçekten,
aslında buradan elde ettiğimiz gelirler TOKİye gitmeseydi, yani
merkezî hükûmete gelseydi ben kaldırırdım çünkü hakikaten,
vatandaşa bir zahmet. Elde edilen gelir de çok boyutlarda değil ama
merkezî hükûmete değil, TOKİye gittiği için
kaldıramıyoruz fakat biz, Türk Hava Yolları başta olmak
üzere birçok hava yollarıyla konuştuk Acaba, bunu bilet
fiyatına dercedebilir miyiz? diye, fakat bu biletler İnternetten,
yurt dışından birçok kanalla satıldığı için
bu konuya hava yolları pek olumlu bakmadılar ve bunun mümkün
olmadığı yönünde bize görüş bildirdiler ve ondan
dolayı da onu hayata geçiremedik.
Demir yolu yatırımına ilişkin, olmazsa o
hususlara ilişkin biz yazılı cevap verelim çünkü
yatırımın ne kadar olduğu, özellikle İstanbul, Edirne
illerine ne kadar yatırılacağı hususlarını
arkadaşlarımız hazırlasınlar, biz yazılı
cevap verelim.
Tabii, özellikle asgari ücret üzerinde bu dönemde vergiler
azaltıldı. Yani ben şunu söyleyeyim: Daha önce asgari ücret
üzerinde ortalama yüzde 12,8 olan vergi, son dönemde
yaptığımız asgari geçim indirimi ve 5 puanlık indirim
gibi birtakım hususları da dikkate alırsak bir bekâr olan asgari
ücretli için bile vergiler yüzde 12,8den yüzde 5,3e düşürüldü, yani
yarıdan daha fazla azaltıldı. Şunu da ifade etmek
istiyorum: 4 çocuğu olan bir asgari ücretliden, eşinin de
çalışmaması koşuluyla sıfır vergi alıyoruz.
Yani asgari ücretli sıfırla yüzde 5,3 arasında bir vergi
veriyor. Eskiden çok daha yüksek oranda bir vergi vermek durumunaydı,
yüzde 3,8le yüzde 12,8 arasında bir vergi vermek durumundaydı.
Dolayısıyla, sizin gündeme getirdiğiniz bu hususta önemli
çalışmalar yaptık. Aslında, istihdamı artırmak
için, kayıt dışılığı azaltmak için bütçe
imkânları el verse daha fazlasını da yapmak lazım çünkü bu
yapılan doğru bir reformdur, arz yönlü bir reformdur ancak şu
anda imkânlar bu kadar.
Tabii, bu kredi kartı borçları hususu dün de gündeme
geldi. Rakamlar doğru. Yalnız, şunu göz önüne almak lazım:
Şimdi -sabah da söyledim- 2000li yılların başında,
2001de, 2002de, 2000 yılında, takdir edersiniz ki kredi
kartları üzerinde yıllık faiz yüzde 70lerin üzerindeydi,
aylık yüzde 5ler civarındaydı. Vatandaşımız
dolayısıyla bu kredilere fazla rağbet göstermiyordu. Şimdi,
biz faizi, yüzde 60lardan, yüzde 70lerden yüzde 7lere kadar düşürdük.
Dolayısıyla, bir talep artışı var ve kredi hacminde
bir artış var. Yalnız, şöyle bir
karşılaştırma yapmakta ben fayda görüyorum: Türkiyede
toplam tüketici kredilerinin yani daha doğrusu, hane halkının
toplam borcunun millî gelire oranı yüzde 15 civarı. Bunu Doğu
Avrupa ülkeleriyle karşılaştırdığınız
zaman, Doğu Avrupa ülkelerinde yüzde 30 civarı, Batı Avrupayı
da dâhil ettiğiniz zaman yüzde 58 civarı, hele Amerika,
İngilterede yüzde 90ların üzerinde. Yani dolayısıyla,
hane halkı borçluluğu anlamında uluslararası bir
karşılaştırma yaptığınız zaman Türkiye,
hakikaten, hane halkı borçluluğunda en düşük ülkelerden bir
tanesidir.
Yoksulluk envanteri konusunda, Bakanımız Sayın
Hayati Yazıcı, bildiğim kadarıyla, bir
çalışmayı tamamladılar ama hani detayları konusunda
ben size bir şey söyleyemem. Yalnız, yoksullukla mücadeleden
vazgeçtiğimiz hususu, doğru bir husus değil. Müsaade ederseniz,
uluslararası karşılaştırmalarda kullanılan bir
iki rakamı hatırlatmak istiyorum. Referans noktası olarak -madem
İktidarımız dönemi- 2002 yılı, kişi
başına 1 doların altında alan, bin doların
altında alan vatandaşımızın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz doldu, bir dahaki
soru-cevapta
15inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
16ncı maddeyi okutuyorum:
Resmi taşıtlar
MADDE 16 (1) Bu Kanuna bağlı (T) işaretli
cetvelde yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu hallere
münhasır olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi
üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.
(2) Vakıf, dernek, sandık, banka, birlik, firma,
şahıs ve benzeri kuruluş veya kişilere ait olup 237
sayılı Kanun kapsamında bulunan kurumlar ile özel kanunla
kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve
kuruluşlarınca kullanılan taşıtların giderleri
için (güvenlik hizmetlerinde kullanılan taşıtlar hariç) kurum
bütçelerinden hiçbir şekilde ödeme yapılamaz.
(3) Türk Silahlı Kuvvetleri (Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil), Emniyet Genel
Müdürlüğü ile Gümrük Müsteşarlığı Gümrükler Muhafaza
Genel Müdürlüğüne kurum, kuruluş, dernek ve vakıflarca hibe
edilecek taşıtlar, (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.
(4) Emniyet Genel
Müdürlüğüne ait taşıtlar, 12/4/2001 tarihli ve 4645
sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde
gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi İçişleri
Bakanlığının talebi ve Maliye Bakanlığının
teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu kararında belirlenmek
kaydıyla 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale
Kanununa tabi olmaksızın mübadele yoluyla yenileri ile
değiştirilebilir. Aradaki fiyat farkı, döner sermaye gelirleri,
sosyal tesis veya kantin gelirleri ile Türk Polis Teşkilatını
Güçlendirme Vakfı gelirlerinden karşılanır.
(5) Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil)
ait taşıtlar, 30/5/1985 tarihli ve 3212 sayılı Kanun
hükümleri çerçevesinde (T) işaretli cetvelde gösterilmesine gerek
bulunmaksızın, cinsi ve adedi Milli Savunma
Bakanlığının (Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı için ise İçişleri
Bakanlığının) talebi ve Maliye
Bakanlığının teklifi üzerine alınacak Bakanlar Kurulu
kararında belirlenmek kaydıyla 4734 sayılı Kanuna tabi
olmaksızın mübadele yoluyla yenileriyle değiştirilebilir.
Aradaki fiyat farkı, sosyal tesis gelirlerinden, kantin gelirlerinden,
döner sermaye gelirlerinden veya bağış yoluyla (Jandarma Genel
Komutanlığı için Jandarma Asayiş Vakfı gelirlerinden)
karşılanır.
(6) Türk Silahlı Kuvvetlerine (Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dahil)
ait taşıtlardan, trafiğe tescil tarihi itibarıyla en az 10
yaşını doldurmuş olanlar, (T) işaretli cetvelde
gösterilmesine gerek bulunmaksızın, cinsi ve adedi, ilgisine göre
Milli Savunma Bakanlığı veya İçişleri
Bakanlığının kararıyla, 4734 sayılı Kanuna
tabi olmaksızın ve satılacak taşıt sayısı
satın alınacak taşıt sayısından az olmamak ve
satın alınacak taşıt sayısı Milli Savunma
Bakanlığı için 40 adedi, Jandarma Genel
Komutanlığı için 10 adedi ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı için 5 adedi geçmemek üzere mübadele yoluyla
yenileriyle değiştirilebilir ve aradaki fiyat farkı, bütçeden
karşılanabilir. Bu fıkrada yer almayan hususlar hakkında
3212 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Akın Birdalda.
Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bu konuda
bastırılan Plan- Bütçe Komisyonu Raporunda (II) sayılı
cetvelde yer alan listeyi ben size vereyim. Eğer siz bundan bir şey
anlarsanız
Bu raporun müzakere edilmemesi lazım. Bakın
nasıl çıkmış, vereyim ben size. Bakın, şurada
hiçbir rakam okunmuyor. Bu raporun hükümsüz olması lazım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Birdal.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Yasa Tasarısının
16ncı maddesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi, iktisat konuşuluyor, ekonomi, bütçe. Bilinen ünlü
bir iktisatçımız vardı, nur içinde yatsın, Profesör Sadun
Aren. Bir uluslararası konferansa gidiyor ve konferans bitimi, akşam
ev sahibi akademisyen meslektaşı kendisini yemeğe
çağırıyor ve akşam yemekten sonra Sadun Aren Hocayı
uğurlarken Sadun Arenin pardösüsünü tutmak istiyor, Sadun Hoca da kabul
etmiyor. Ev sahibi ısrarla pardösüsünü tutmak istiyor, Sadun Hoca da
ısrarla reddediyor ve en sonunda, bu birkaç kez böyle yinelenince,
Müslüman olduğunuzdan, inançlarınızdan ötürü mü
tutturmuyorsunuz pardösüyü? diyor. Evet, Sadun Aren, tabii, sosyalistti, ideolojik
olarak bu pardösüyü tutturmuyor.
Şimdi, bu bütçenin, gerçekten,
hazırlanışına bakıldığı zaman,
işte, İslami değerleri yüksek falan
Aslında ideolojik bir
bütçe bu. Niye ideolojik olarak hazırlanmış bir bütçe?
Neoliberal politikaların, uluslararası emperyal kurumların
dayatmaları üzerine verilen reçete bize burada bütçe olarak getiriliyor.
Şimdi, yine Osmanlının son dönemlerinde,
biliyorsunuz -hangisi anımsamıyorum ama- tabii, yine bir kriz
yaşanıyor ve zam üstüne zam ve padişah yaverlerini gönderiyor,
Gidin bakalım, halkın durumu nasıl? Gidiyorlar yaverler ve
halk gayet mutlu. Onun üzerine geliyorlar, Halkımızın bir
sorunu yok, mutlu bu konulan zamlardan. O zaman biraz daha zam yapın.
diyorlar. Tekrar birkaç ay sonra Gidin bakalım, halkın hâli nedir?
diye... Gidiyorlar, bakıyorlar, gerçekten halk yine mutlu, neşeli,
oynuyor ve derken yine zam ve bu yineleniyor, sürekli zam zam. Çünkü
halkın, zam üstüne zam, pahalılık üzerine pahalılık,
ruh hâli bozuluyor ve giderek çıldırmaya başlıyor.
Şimdi galiba bu bütçede de Sayın Bakanın
anlattıklarına göre vallahi bu halk gayet mutlu, güzel. Ama bunu
göreceğiz. Gerçekten bu neoliberal politikaların,
özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın, sendikasızlaştırmanın,
işsizliğin, yoksulluğun ve açlığın
İleride
göreceğiz nasıl müreffeh bir tablo çizildiğini ve bunun sanal
bir bütçe olduğunu, gerçekçi olmadığını
göreceğiz.
Sayın Bakanın dün anlatmalarından da bu görünüyor.
Olur mu öyle şey? Bakın, şimdi, eğitim emekçilerinin
durumuna; örneğin, toplumumuzun işte geleceğini inşa eden,
işte onun elinde olduğu da söylenmiştir gelecek neslin ve
şimdi onların durumu: 2010 yılında yapılan bir
araştırmaya göre eğitim emekçilerinin yüzde 80inin kredi borcu
var; yüzde 70inin borcu bin ile 4 bin TL arasında; yüzde 80inin banka
kredi borcu var; yüzde 59u kiracı; yüzde 64ü borçlarından ötürü
kaygılı ve kendilerini, kendi mesleklerine verememekte,
yoğunlaşamamakta; yüzde 51i öğretmen olduğuna pişman;
yüzde 92si Millî Eğitim Bakanlığının kendilerine
gereken değeri vermediği kaygısında ve duygusunda, her
geçen gün öz güvenini yitirmekte; yüzde 75i iş güvencelerinin tehlikede
olduğunu düşünmekte.
Şimdi, burada nedir aslında iyi giden? Sayın
Bakanın rakamları gerçeği yansıtmıyor.
Yine, dün buradaki konuşmalarda muhtar maaşlarının
kaç kat artırıldığı, dolayısıyla enflasyon
oranından fazla zam yapıldığı söylendi. Muhtar
maaşları 2002 yılında 98 TL iken, bugün 330 TL olmuş.
Gerçekten, oran olarak yüzde 250 civarında bir artış. Ama
diğer tarım girdilerinin, temel girdilerin 2002deki fiyatı ile
bugünkü fiyatına baktığınız zaman bugün muhtarın
aldığı 330 TLnin hiçbir kıymeti harbiyesinin
olmadığı görülecektir. Ama ülkede 4 kişilik bir aile için
açlık sınırı, kamu emekçilerinin
konfederasyonlarının sürekli, her ay yaptıkları
araştırmalarda 912 TL ve yoksulluk sınırı da 2.520 TL
arasında.
Şimdi, bu ekonomik politikalarla emekçilerin yoksullukla
terbiye edileceği düşünülmektedir ya da gerçekten
açlığın, yoksulluğun insan onurunda
yarattığı tahribatla, onların demokratik taleplerinden, hak
arama mücadelesinden vazgeçecekleri mi sanılmaktadır?
Şimdi, 2002 yılında on altı yaşından
büyükler için asgari ücret 250,8 TL idi, 2010 yılında ise 760,5 TL,
artış oranı ise yüzde 200 olmuş ama hâlâ asgari ücret
değil sefalet ücreti olarak adlandırılıyor. Milyonlarca
işçi asgari ücret adı altında sefalet ücretine mahkûm
olmuş durumda. Dün bunun çaresizliklerini ve getirdiği trajik
sonuçları, hem slikozis hastalıklarından hem Tekel işçilerinin
durumundan hem Tuzla Tersanesindeki ölüm tarlalarından örnekler
vermiştim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi,
yine burada bir dizi temel gereksinmelerimiz, günlük şeyler var.
Örneğin, 200 gramlık ekmek 2002de 25 kuruş iken şimdi 1
TL, elektrik 2002de 12 kuruş iken 2010da 2 TLden fazla, cep
telefonlarında vergi yükü konuşma ücretinin bilmem ne ve işte
bilmem rakı şarap, üzüm ülkesi
Hoş, Sayın Başbakan
Üzüm yesinler. diyor. Aslında, bırakın içki tüketimini,
insanlar nasıl yaşamak istiyorlarsa, nasıl keyiflerince bu
stresi atmak istiyorlarsa atsınlar. Aksi takdirde bu alandaki
yarattığınız değer de azalacaktır.
Şimdi, gerçekten silahlanmaya ayrılan para, savunma
harcamalarına
Örneğin, şimdi, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesi 10 milyar TL, Jandarma
Komutanlığı bütçesi 4,5 milyar TL, Emniyet Genel Müdürlüğü
bütçesi 10,5 milyar TL, İçişleri Bakanlığı bütçesi 2,3
milyar TL. Sahil Güvenlik, Savunma Sanayii Müsteşarlığı,
Kamu Düzeni Güvenliği Müsteşarlığı hesaba katıldığında
toplam 36 milyar TL olmaktadır.
Şimdi, 244.966 kişi jandarma, 230.387 kişi polis,
410.659 kişi özel güvenlik personeli, 82 bin kişi korucu, yeni
alınacaklarla beraber 1 milyonu aşkın kişiden fazla
güvenlik personeli İçişleri Bakanlığına ve Hükûmete
bağlı olacak. Bu neyin habercisi arkadaşlar? Giderek bu küresel
ekonomik krizin ve izlenen ekonomi politikalarının sonucu işsiz,
yoksul, aç kalan emekçiler isyan edecekler, itiraz edecekler ve bunu
Yalnız ekonomik, sosyal haklar daraltılmış olmuyor.
Bakın, biz baştan beri söylüyoruz ekonominin demokrasiyle, ekonominin
insan haklarıyla, ekonominin doğrudan barışla olan
ilişkisini.
Şimdi o ekonomik taleplerin istemine yönelik yükselen
başkaldırıyı bastıracaklar. Nasıl
bastıracaklarını da biliyoruz. İşte bu güvenlik
güçleriyle, bu silahlarla, bu postallarla ve bu biber gazıyla ve
doğrusu ben merak ediyorum emekçilerin ve öğrencilerin demokratik
gösterilerinde kullandıkları biber gazının
İçişleri Bakanlığına yıllık maliyeti nedir
diye ama şimdi, yine, işte, iki ili ilçe yapmak istiyorlar ve sorunun
hâlâ güvenlikle çözüleceğine inanan bir mantalite var.
İnanıyorlar mı, yoksa dayatılıyor mu, doğrusu onu
da anlamakta güçlük çekiyoruz çünkü koşulları yerine getirememiş
binlerce ilçe il olmayı beklerken, Millî Güvenlik Kurulunda Yüksekova ile
Cizrenin il olmasına karar veriliyor ve şimdi güvenlik sorunuyla
oradaki halkın özgürlük talepleri, demokratik talepleri, ana dil
hakkı ve eşit ve özgür yurttaş olma çabaları
bastırılmak istenecek. Mümkün değil elbette. Bunun mümkün
olmadığını da ne yazık ki bir türlü
anlayamadılar.
O nedenle, kişisel ve siyasal haklar ve özgürlüklerle,
ekonomik, sosyal, kültürel hakların da böyle bir iç içeliği var.
Doğrusu, biz bu İktidardan, eşitlikçi, adaletli, emekçileri,
üretenleri gözeten bir bütçenin oluşturulmasını zaten beklemiyoruz
ama bir gün mutlaka, bir gün, üretenlerin ürettikleri üzerinde söz, karar ve
yönetim hakkını edineceği demokratik, özgür,
barışçıl bir Türkiyeye ulaşılacaktır çünkü dünya
dönüyor ve dönen dünyada emekçilerin emperyalist güçlere, kapitalist güçlere
vura vura döndüğünü de bir kez daha hatırlatmak gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Birdal.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Kadir Ural. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, baktınız
mı, rapor okunuyor mu?
BAŞKAN Şimdi, size şey gelecek ama ben
yakından baktığım zaman gözlüksüz okuyabildim fakat
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama Sayın Başkan, böyle bir rapor
müzakere edilir mi? Bu, Meclis Başkanlığının büyük bir
hatasıdır.
BAŞKAN Doğrudur
Doğrudur
KAMER GENÇ (Tunceli) - Özür dilemesi lazım Genel Kuruldan
Meclis Başkanlığının. Öyle bir rapor müzakereye
alınamaz.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Genç
KAMER GENÇ (Tunceli) Okunmuyor. Yani hangi kuruluş ne kadar
araç alacak, ne fiyatla alacak, orada sadece
BAŞKAN Fiyatlar zaten yok Sayın Genç, ben baktım,
fiyat yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Efendim yok işte
Neyi müzakere
edeceğiz?
BAŞKAN Şimdi Yazılar küçük. dediğinizi
zannettim ben, o ayrı bir konu.
Şimdi, evet
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama Sayın Başkan, gösterin ya
MHP GRUBU ADINA KADİR URAL (Mersin) Sayın Başkan,
ben gideyim isterseniz.
BAŞKAN Sayın Ural, ne yapayım, Allah
aşkına!
KADİR URAL (Devamla) Susturun efendim.
BAŞKAN - Nasıl susturayım?
KADİR URAL (Devamla) Bana siz söz verdiniz.
BAŞKAN La havle vela kuvvete
Sayın Ural, buyurun.
KADİR URAL (Devamla) Konuşabilir miyim efendim.
BAŞKAN Buyurunuz.
KADİR URAL (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Büyük Türk milletinin değerli vekilleri; 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 16ncı maddesinin Resmî
taşıtlar başlıklı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizleri izleyen, dinleyen bütün milletimizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında resmî
taşıtlar devletin (T) cetvelinde yer alan taşıtları
göstermesine rağmen, son yıllarda bütün kurumlar bu araçları
kiralama yöntemi diye bir yöntemle kiralama yoluna giderek
ihtiyaçlarını karşılamaya başladılar. Fakat bu
usul birçok kurumu zarar ettirmekten başka bir işe de yaramıyor,
kimse de bu işe dur deme ihtiyacı hissetmiyor. Birçok yerde kira
olarak ödenen paralarla bu araçların mülkünün alınabileceğini
hayretle gördük, görüyoruz. Bu konuda birçok örnek vermek mümkün ama ben sadece
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kiraladığı makam
araçlarını örnek vermek istiyorum. Aldığımız
bilgilere göre, Meclis tarafından lüks araçlar aylığı
1.200-1.300 lira arasında kiralanıyor. Şimdi küçük bir hesap
yapalım: Üç yıllığına kiralanıyor bunlar,
eğer bu olay böyleyse aylık 1.200 liradan üç yıllık kira
bedeli ortalama 45 bin lira, yani üç yıl boyunca ödenen kira
parasıyla bu araçların mülkü alınır, kendisi satın
alınabilir. Üstelik zaten yüzde 60ı vergi olarak geriye
ödeneceğinden, en az, devlet, her bir araçta 45 bin lira da kâr eder. Bu
araçlardan sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinde 56 adet olduğu
düşünülürse sadece Meclis üç yılda -eski parayla- 2,5 trilyon lira
zarar ettiriliyor. Kaldı ki bunu diğer bakanlıklara ve
belediyelere yayarsak zararı hesaplamak mümkün bile değildir. Sebebi
ise, neredeyse bakanlık memurlarının altında aileleriyle
birlikte kullandıkları araçlar herkes tarafından bilinmektedir.
Yönetmelikte kimlere araç tahsis edileceği belliyken bu savurganlık
nedendir?
Araçların mülkünü almak yerine kiralama yoluna gidilerek
fakir fukaranın, garip gurebanın, dulun, yetimin, öksüzün,
vatandaşın verdiği vergilerle ayakta duran devlet hazinesi
zarara uğratılmış ve bu paralar birilerine de
peşkeş çekilmiştir. Rakamlar bu kadar alenen ortadayken bu
savurganlığa hâlâ devam eden zihniyetten hesap sorulacağı
da aşikârdır.
Kanunun 16ncı maddesinin 3üncü bendine
baktığımız zaman hibe araçlar var. Burada belirtilen hibe
araçları sadece kanun maddesinde sayılan kurumlar alabiliyor,
başka kurumlar, özellikle belediyeler veya üniversiteler niçin (T)
cetvelinin dışında hibe alamıyor? Dün Sayın Bakana ve
bürokratlarına da sorduk ama herhangi bir cevap
Müsteşarla görüşecektik,
Müsteşar Beyle de görüşemedik bir türlü. Ama neden belediyeler veya
üniversiteler (T) cetvelinin dışında hibe araç alamıyorlar,
bunun mantığı yok.
Sayın Bakanım, buna bir düzenleme getirilmesi
lazım, bunun mantığı yok. Bu yazılmış,
çizilmiş, getirilmiş; üç senedir, beş senedir aynı
şekilde çıkarılan bir 16ncı madde. Aynı şekilde
çıkarılıyor ama neden belediyelere veya diğer kurumlara bu
haklar verilmiyor? 16ncı maddedeki Türk Silahlı Kuvvetlerine
veriliyor, Emniyet Genel Müdürlüğüne veriliyor, Gümrük Muhafaza
Müdürlüğüne veriliyor, Sahil Korumaya veriliyor ama belediyelere veya
üniversitelere bu haklar maalesef verilemiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir de
Hükûmetimizden bir konuda bilgi almak istiyorum. Geçen yıl da bütçe
konuşmasında yurt dışından özel olarak yine
şirketler aracılığıyla getirtilen, tanesi -eski
parayla- 1 trilyon 300 milyar lira olan zırhlı araçların da
olduğundan bahsetmiştim. Bu araçlardan beş altı tane
getirildiği, bu araçların bazı bakanlar tarafından makam
araçları olarak kullanıldığı konuşuluyor. demiştim.
Ayrıca, bu araçların trafik tescil belgelerinin
olmadığı, ruhsatları ve tabii ki plakaları
olmadığı için de kiralayan şirket tarafından
yıllık vergileri de ödenemiyor. Eğer böyle bir şey varsa
sorumluların bir an önce ortaya çıkarılması, sonradan
çıkarsa sizin için büyük bir hüsran olacağını da
söylemiştim, ancak üzerinden bir yıl geçmesine rağmen ve bu
konunun medyada yer almasına rağmen ne bir bakan ne de bir yetkili bu
konuya herhangi bir cevap vermedi. Olay doğru mudur, yanlış
mıdır? Yorumunu da Türk milletine bırakıyorum.
Maalesef sayın milletvekilleri, yüksek ihtişama,
uçaklara, makam araçlarına, gemiciklere harcadığınız
paralarımızı bir araya toplasak herhâlde çok daha güzel
işlerde kullanabileceğimiz bir servet ortaya çıkar. Saltanat,
seyahat, sefahat ve menfaat ilişkilerinin ortadan
kaldırılmasını, bu şekilde de olmasını
temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her gün bu
kürsüye çok değerli hatipler çıkıyor, konuşmalar
yapıyorlar, elbette iyi niyetle, katkı sağlamak için yapılan
konuşmalar ancak şunu belirtmeden de geçemeyeceğim: Özellikle
Hükûmetin sözcüleri bazen ortamı geren saldırgan tavırlar
içerisinde konuşmalar sergiliyorlar. Örneğin bu Mecliste bir
Başbakan Meclis Başkanını azarladı, Meclis
Başkanı da sustu. Her konuşmacı, 2002 ve öncesini
eleştirdi, öyle konuşmalar yaptılar ki 2002ye kadar bu ülkede
hiçbir şey yapılmamış, her şeyi sekiz yılda
sizler yapmışsınız. Sanki geriye dönüp bakarsak Sayın
Alparslan Türkeşin, Sayın Devlet Bahçelinin, Bülent Ecevitin,
Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Turgut
Özal ve aklımıza gelmeyen, bunlar gibi Türkiye tarihinde adı
geçen bakanlar, bürokratlar ve Dışişleri temsilcileri, en
önemlisi Mustafa Kemal Atatürk sanki hiçbir iş yapmamış gibi
konuşmalar sergilediler ve sergiliyorlar. Madem bunlar bir iş
yapmadılar şimdiye kadar, madem bunlar taş üstünde taş
koymadılar fakat geçmişte görev yapan ve hâlen sizin bakan ve
partinizin üst düzeylerinde görev yapan değerli arkadaşlarımız,
değerli bürokratlarımız, değerli büyüklerimiz de var. Onlar
madem iş yapmadılarsa bunların sizin partinizde bakan
olması veya partinizin çalışmalarında bulunmasına ne
diyeceksiniz? Aslında siz ne yaptınız Sayın Hükûmet?
Atatürkün ilk temelini attığı 2002ye kadar yapılan bütün
değerleri yok ettiniz. İyi, güzel de borç 2 katına
çıktı. Bunu anlamak mümkün değil.
Bakın, bütçede, bir referandum girdi araya, örtülü ödenek
kalemi harcamaları kat kat arttı. Sorgusu, suali yok. Nereye gitti?
Kime gitti? Günahları boynuna. Bu para ne için veriliyor Başbakana?
Savunma hizmetleri, güvenlik, sosyal ve kültürel amaçlar için
kullanılması gereken ve bütçeye yeterince pay ayrılırken,
2010 yılı bütçesinde 230 bin lira kaynak ayrılırken 383
milyon lira örtülü ödenekten para kullanılmış. Geriye dönüp
baktığımız zaman örtülü ödeneğin harcamalarında,
son sekiz yılda, yerel seçim, genel seçim ve referandum öncesinde ve
sonrasında izah edilemeyecek bir artış söz konusu olmuştur.
Rakamları vermek benden, yorumunu da yapmak Türk milletinden!
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son
yıllarda, özellikle son günlerde ülkemiz gergin dönemlerden geçiyor.
Sağ olsun Sayın Başbakanımız her mikrofonu eline
aldığında ülkeyi germek için çok özenli cümleler sarf ediyor.
Sayın milletvekilleri, bir milletvekili olarak, Mersin
Milletvekili olarak bölgemde bir olay yaşandı. Gazetelere
yansıdığına göre Mersinde bir eğlence mekânında
Türk halk müziği sanatçısı Sarp Öztürk, Kürtçe şarkı
söylemediği, söyleyemediği için kurşunlanarak katledildi,
öldürüldü. Gitarist ve garson arkadaşı da yaralandı. Sarp
Öztürke Allahtan rahmet, acılı ailesine sabır, yaralılara
da şifa diliyorum buradan. Peki, bu olay Diyarbakırda Türkçe
şarkı söylemeyen bir sanatçı kardeşimizin başına
gelmiş olsaydı yandaş medyasından tutun da kendini
aydın zanneden zatlara varıncaya kadar yazılır, çizilir,
gündeme oturur ama benim Mersinim sağduyulu bir şehirdir,
kardeşçe, barış içerisinde yaşamayı seven
insanların bulunduğu bir şehirdir. Bu kirli eller kime aitse
Mersinimizin ve ülkemizin üzerinden çeksin. Eğer hâlâ bu ellerle daha çok
kirletme niyetleri varsa o el de kırılır, herkesin bilgisi
olsun.
Değerli milletvekilleri, değerli hemşehrilerime
buradan sesleniyorum. Mersin kardeşliğin
yaşandığı en büyük yerdir. Mersin merkezinde Milliyetçi
Hareket Partisinin de belediyesi vardır -merkezinde- Cumhuriyet Halk
Partisinin de vardır, BDPnin de vardır. Mersin Büyükşehir
Belediyesinin mezarlığına gidin, Musevisi, Hristiyanı,
Müslümanı, Alevisi, Türkü, Kürtü, Lazı, Çerkezi, aynı
mezarlığın içerisindedir. Bu bir kardeşliktir, bu bir
güzelliktir ve bu güzelliğin bütün Türkiye'de yaşanması
dileklerimi iletiyorum. Türkiye'de iyi şeyler olacak. diyerek
açılımda gelinen nokta karşımızdadır.
Biz Türk milleti olarak bu topraklarda bin yıldır
kardeşçe yaşadık ve daha çok uzun bir süre
yaşayacağız. Ülkemizin terör meselesi, ülkeyi yönetenlerin
gafleti yüzünden zamanla Kürt meselesine dönüştü. Terör örgütüne
şüphe ve tereddütle bakan kitleler sempatiyle bakmaya
başladılar. Masum taleplerin yerini, Türkiye'yi bölmeyi amaçlayan
hepsi bir büyük planın parçası olan talepler aldı.
Sayın milletvekilleri, bütün bunlar olurken birkaç
cılız ses, birkaç mahcup eleştiriyle mesele geçiştiriliyor,
ama bu ülkenin Başbakanı bütün bunlar olurken bir tek açıklama
yapmıyor.
Sayın milletvekilleri, özellikle sayın AKP
milletvekilleri, uyanın, kendinize gelin; koltuk uğruna kalbinizin,
beyninizin hükmetmediği bu ülkenin geleceğini ilgilendiren konularda
elinizi taşın altına koyun. Gerçi bu saatten sonra elinizi
taşın altına koysanız da koymasanız da bir dahaki
dönem birçoğunuz bu Mecliste olamayacak zannedersem, en azından bu
dönemin sonuna kadar yüreğinizi ortaya koyun.
Bizler bu koltuklarda gelip geçiciyiz, ama bu ülke sonsuza kadar
yaşayacaktır, bu bayrak inmeyecektir, bu ezan ve İstiklal
Marşımız susmayacaktır.
Ülkemizin birliği, dirliği ve bölünmemesi için bir
olalım, Türk milletine yakışır bir çalışma
sergileyelim diyor, 2011 yılı bütçesinin Türk milletine
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ural.
Sayın Bakan, Sayın Gençin itirazıyla ilgili,
buyurun, açıklama getireceksiniz
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye, benim insicamım bozuluyor
Sayın Birdal. Yani sizi dinleyeceğim ama, şimdi sırayla
gidelim şöyle, ne olur.
Evet, buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Genç dediler ki Bu kurumların satın
alacakları taşıtların satın alma bedellerini
okuyamıyoruz.
Sayfa 275te, gerçekten bu rakamlar
KAMER GENÇ (Tunceli) 279. Benim dediğim yer 279.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Hayır, hayır, bir müsaade edin lütfen.
Şimdi, sayfa 275te azami bedeller var. Yalnız, sizin
diğer itirazınız doğru bir itiraz. Gerçekten kendim de
baktım. Sayfa 279dan itibaren olan tabloyu okumak zor. Tabii, takdir
edersiniz ki, bu Meclisimizin basımevinden çıkarılan bir
Dolayısıyla, inşallah önümüzdeki dönem bunu düzeltiriz. Ama fiyat
konusunda veya bu listeyi arzu ederseniz, biz bu listeyi ayrı bir
şekilde size gönderelim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Tamam, istiyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Ben
öyle ümit ediyorum ki, bir gün hepimizin önünde bir ekran olur, o ekranda bütün
bunlar elektronik olarak gelir, çok daha rahat bir şekilde bunlara
erişme imkânımız olur ama bugün itibarıyla artık bunu
tekrar basmanın bir mantığı yok. Ben size bu tabloları
en detaylı bir şekilde gönderirim, ama fiyat konusuna gelince,
fiyatlar çok açık bir şekilde sayfa 275te vardır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, tüm
milletvekillerine gönderin.
BAŞKAN Sayın Birdal, buyurun ne diyecektiniz?
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Başkan
BAŞKAN Önce nedir? Yani soru için mi girdiniz?
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Sayın Başkan, bir
yanlış anlaşılmayı ve yanlış bilgilendirmeyi
anlatmak amacıyla
BAŞKAN 60ıncı maddeye göre pek kısa söz
talebiniz mi var?
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Evet efendim.
BAŞKAN Peki.
Buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdalın, Mersin Milletvekili Kadir Uralın, Mersinde bir
barda işlenen cinayetle ilgili konuşmasına ilişkin
açıklaması
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Hatip, Mersinde cumartesi günü bir barda işlenen
cinayette Kürtçe şarkı istenilip Kürtçe şarkı
söylemediği için öldürüldüğüne dair bir bilgi verdi. Ben de aynı
gün Mersindeydim. Bizim de kınadığımız ve büyük
üzüntü duyduğumuz olay adli bir olaydır ve Kürtçe şarkı
istenmiş de söylenmemiş sonucunda işlenmiş bir cinayet
değildir. Ne yazık ki
Kaldı ki, arkadaşımız,
sanatçı demokrat, her istenileni de söyleyen
Ölümünden de büyük üzüntü
duyuldu. Önceki gün de sanatçı arkadaşları Mersinde
toplanıp bir basın açıklaması yaptılar ve bu cinayetin
böyle bir olay üzerine olmadığına dair kamuoyunu da
bilgilendirdiler çünkü bu tehlikeli bir şey. Buraları bence eksik ve
yanlış bilgilendirmenin tehlikesine dikkat çekmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KADİR URAL (Mersin) Gazetelerin hepsinde çıktı
Sayın Birdal.
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
(Devam)
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2011 Bütçe Kanunu Tasarısının
16ncı maddesi Resmî Taşıtlar başlıklı madde
üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere sayın milletvekilleri, kamu idarelerinin
ve özel bütçeli idarelerin ve denetleyici ve düzenleyici kurulların
alacakları, edinebilecekleri taşıtlar 237 sayılı
Taşıtlar Kanunu 1, 2, 3üncü cetvelinde gösterilmiştir. Ancak
AKP İktidarı, 2005 yılında bu Kanunun temel maddesi olan
7nci maddede bir değişiklik yaparak, 5335 sayılı Kanun ile
Kurumların taşıt ihtiyaçlarının hizmet
alımı suretiyle karşılanması esastır
Yani
bundan sonra, 2005ten sonra kurumlar taşıt almayacaklar. Ne
yapacaklar? Kiralayacaklar.
Şimdi, niye bu Kanunu getirdiler? Çünkü AKPnin
koruduğu çok geniş bir müteahhit kesimi var. Bu haftanın
başında gazetenin birinde bir resim var. Ankara plakalı araba
İzmirde PTT hesabına çalışıyor. Araştırmışlar,
niye çalışıyor? İzmirdeki PTT hizmetlerini yapmak üzere Ankaradan
bir kişinin arabaları kiralanmış, bir müteahhidin. Günde
galiba 120 milyon liraya şey etmiş ve çalışan araba da
20-25 milyarlık bir araba. Yani görüyor musunuz; adam bir ay
çalışacak ve işte, aşağı yukarı 3 milyar
civarında para alacak ve getirecek işte devletin sayesinde böylesi
olaylara karışacak.
Şimdi, sayın milletvekilleri, şimdi bu AKPliler
diyorlar ki: Biz devleti çiftlik gibi kullanmıyoruz.
Bakın, şimdi benim elimde Dış Ticaret
Müsteşarlığı ve Orta Anadolu İhracatçı
Birliğinin 20/11/2009 tarihli bir ödeme çizelgesi var. Bu ödeme
çizelgesinde, bakın 2 milyar 360 milyon lira, devlet bakanının
bayram tebrikini göndermesi. Yine bu bayram tebriklerinin basılması
için 2 milyar 938 bin lira para harcanmış. Yine bu
bakanlığın ağırlama ve şeker gibi şeyler
vermek için, akşam yemekleri için 10 milyar 21 milyon lira ödenmiş.
Yine bu bakanlığın taşıt giderleri, akaryakıt
vesaire olarak 16 milyar lira bir aylık ödenmiş. Yine bu bakanlığın
ödediği telefon paraları 35 milyar lira. Yine bu
bakanlığın kullandığı taşıtların
bakımı için 7 milyar lira... Bu taşıtlar kimin biliyor
musunuz? Bu taşıtlar Dış Ticaret
Müsteşarlığı Orta Anadolu İhracat Birliğinin taşıtları.
Şimdi, ihracat rejimine göre ihracatın binde 5iyle
binde 2si arasında bu Dış Ticaret Müsteşarlığı
ve İhracatçılar Birliğinden bir para kesiliyor, bu bir fon.
Şimdi, bu fonda bizim Devlet Bakanımız Sayın Zafer
Çağlayan, ayrıca Devlet Bakanlığından ayrılan Kürşad
Tüzmen
Mesela Kürşad Tüzmen iki tane araba kullanıyor ve bu iki
arabada devletin şoförünü kullanıyor, hâlâ kendisi milletvekili
olmadığı hâlde.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) Milletvekili
KAMER GENÇ (Devamla) Efendim, bakan olmadığı
hâlde, milletvekili herhâlde canım.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) Ama siz milletvekili
olmadığı hâlde dediniz.
KAMER GENÇ (Devamla) Neyse, bakan olmadığı hâlde.
Herhâlde anlarsın sen arifsin.
Arabanın plakası 06 TMD 34 plakalı araba, 06
AG
plakalı araba. Mesela bir ayda Kürşad Tüzmenin
harcadığı benzin 3 milyar 958 milyon lira.
Şimdi, ayrıca, yani burada telefon paraları,
bakanlıkların özel müşavirleri, bakın burada yazıyor,
Bakan özel müşavirinin telefon parası, Bakan özel müşavirinin
araba benzin parası,Danışmanın özel yakıt
parası.
Şimdi, yine önüme gelen bir şey de Başbakanlık
Dış Ticaret Müsteşarı Orta Anadolu İhracatçı
Birliğinin bir ayda 2 milyar 660 milyon liralık telefon
parasını devlet bakanlığı protokolünde
çalışan kişi ödüyor. Yine devlet bakanlığında
23/11/2009 tarihli 4 milyar 405 bin liralık para devlet
bakanlığı hesabına ödeniyor. Kim ödüyor? Dış
Ticaret Müsteşarlığı Orta Anadolu İhracatçı
Birliğinden bu para ödeniyor. Yine bir telefon parası 23/11/2009da 5
milyar 399 milyon yine Devlet Bakanı Danışmanı Mehmet
Sarının telefonu. Yine Devlet Bakanının telefonu 4 milyar
254 bin lira
Şimdi, değerli milletvekilleri, devlet
bakanlarının işte bu İhracatçılar Birliğinde,
Dış Ticaret Müsteşarlığında ödenen
telefonların listesi de burada. Şimdi nasıl oluyor bu? Devletin
parası. Devlet, İhracatçılar Birliğinde, yani ihracatta her
sene yaptıkları ihracatın binde 5i ile binde 0,5i gibi bir
para kesiyor. Bu parayla ihracatçıların sorunlarının
çözülmesi gerekirken bizim bakanlar kendi danışmanlarının,
bakanlık
Bakan tebrik gönderiyor, tebrik parası bu paradan ödeniyor;
bakan tebrik bastırıyor, parası buradan ödeniyor; telefon
paraları buradan ödeniyor.
Peki, soruyorum şimdi AKPlilere: Bunun bir aylık yekûnu
aşağı yukarı 74 milyar küsur. Ben, tabii soru önergesi
verdim de soru önergemize de cevap verilmedi. Peki, bunlar çiftlik midir arkadaşlar?
Bu devlet parasını böyle harcamak niye? Tabii, devlet parası
olunca, hesabı da sorulmayınca, denetlenmeyince işte isteyen
istediği gibi harcıyor.
Şimdi, yine bu taşıtların bir kısmı
getiriliyor özel taşıtlarla mübadele ediliyor, diyor. Mübadele edilirken
4734 sayılı Kamu İhale Kanununu uygulamıyoruz. Yahu
arkadaşlar, bu bürokrasiye bu kadar keyfîlik
tanıyamazsınız. Yani, insanlar böyle
Kamu İhale Kanununu
niye çıkardınız? Kamu İhale Kanununu
çıkardınız ki devlet ihalelerinde bir ciddiyet olsun. Ee, siz bu
ihaleleri yaparken hiçbir kural olmadan, daire amirinin veya politik
baskıyla binlerce arabayı getireceksiniz, çok küçük fiyatlarla
birilerine rant sağlayacaksınız. Bu olmaz sayın
milletvekilleri! İşte, bu devletin paraları böyle talan ediliyor.
E, denetim de yok.
Şimdi, yine burada bir yazı var; işte bu
İhracatçılar Birliğine ait otel, lokanta işi
varmış. Bakan Bey hemen çıkmış gazetelere bir beyanat
vermiş: Efendim, bunları satacağız. Bunu
satmamış, oradaki personeli dışarıya atmış,
orayı kendi özel ziyafetleri için, özel ağırlama yerleri için
kullanılıyor!
Yine, kendi kanunlarında hüküm olduğu hâlde, emeklilerin
İhracatçılar Birliği Genel Sekreterliğinde
çalıştırılmaması gerekirken orada
İhracatçılar Birliği Genel Sekreteri emekliyken getirilip burada
çalıştırılıyor. Yani kanunları
çıkarıyorsunuz, kanunları siz uygulamıyorsunuz,
keyfiliklerin âlâsı sizin zamanınızda.
Geçen gün Gelir İdaresi Başkanlığından
gençler geldi bana. Şimdi, bu arkadaşlarımız, yapılan
imtihanda en başta yani aldıkları puanlar itibarıyla 20nin
içindeki kişiler, sözlüye giriyorlar: Ananın ismi ne? Babanın
ismi ne? Nerelisin? Birisi diyor ki: Yani benim babam
Elâzığlı. Fakat nasıl olmuşsa herhâlde anamı da
araştırmışlar. Babam Elazığlı dedim. Ya annen
nereli? dediler. Annem de Tuncelili dedim. O zaman tamam, hemen soru
sormadan çıkardılar. Yani bakın, devri iktidarınızda
o kadar bölücülük yapılıyor ki, o kadar ikilik yapılıyor
ki, insanların doğum yerine, ırkına -pek ırka da
şey bakmıyorsunuz da- ama inancına bakarak en tabii hakkı
olan kamu hizmetini almaktan mahrum ediyorsunuz. Allahtan insanın
korkması lazım. Allah bunların cezasını size sorar,
soracağına da inanıyorum. Yani, her türlü işlemde maalesef
böyle ayrımcılık var.
Onun için, değerli milletvekilleri, AKP İktidarı
zamanında Türkiye gerçekten çok
büyük bir kaosa, büyük bir talana gitti ve bunun sonucunu Türkiye çekiyor, halk
çekiyor.
Şimdi biraz önce burada Sayın Şükrü Elekdağ
Cumhuriyet Halk Partisi adına bir konuşma yaptı. Yapılan konuşma
çok ciddiydi. Türkiye karanlık bir rejimde devri iktidarınızda.
Peki, bu İktidar sağır mı kardeşim, dili mi yok? Niye
çıkıp buna cevap vermiyor? Biz bir milletvekili olarak büyük bir
huzursuzluk içindeyiz, büyük bir kuşku içindeyiz. AKPnin birtakım
gizli pazarlıklar içinde olduğunu biliyoruz bunu ama bu söylenenleri
Eğer hiç olmazsa böyle değilse çıksınlar, yalan da olsa
yalanlasınlar. Yalan da olsa yalanlamadıklarına göre, demek ki
perde arkasında bu Türkiye Cumhuriyeti devletine kurulan, AKP tarafından
kurulduğu söylenen tuzakların varlığı devam ediyor.
Buna karşı susmakla bir şeye varamazsınız.
Değerli milletvekilleri, bunların bizden önce sizin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) -
üzerine gitmeniz lazım.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Genç.
Şahıslar adına ilk söz Kırıkkale
Milletvekili Sayın Turan Kıratlıya aittir.
Buyurun Sayın Kıratlı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
TURAN KIRATLI (Kırıkkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
Kanunu Tasarısının 16ncı maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
16ncı maddeyle, kamu kurum ve kuruluşlarında
kullanılan resmî taşıtların bütçe üzerindeki yükünü
hafifletmek ve verimli kullanımlarını artırmak
amacıyla yeni düzenlemeler getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri, seksen
bir vilayette sağlıkta, ulaşımda, eğitimde, sosyal
konularda çok ciddi hizmetler gerçekleştirdiler. Bu bağlamda
Kırıkkale ilimiz de büyük hizmetler aldı. Kırıkkale
bir sağlık kenti oluyor, beş tane hastane yapılıyor.
Diş hastanesi yapıldı, iki yüz yataklı tıp fakültesi
hastanesinin kaba inşaatı bitti. Tugayın eski yerinde yanık
hastanesi ve kanser araştırma hastanesi inşaatı devam
ediyor. Yüksek İhtisasın bahçesinde üç yüz yataklı yeni
hastanenin temeli atıldı.
Makina ve Kimya Kurumu AK PARTİ iktidarıyla tam bir
atılım içerisindedir, bu dönem yüz beş proje üretildi.
Türkiyede ilk defa Devlet Demir Yollarıyla iş birliği içinde
300 milyon dolarlık bir yatırımla tren tekerleri fabrikası
kuruluyor. Makina Kimya artık zarar etmiyor, en büyük yüz kuruluş
arasına girmeyi başarmıştır. Artık işçi
çıkarmıyor, işçi alıyor. Bu vesileyle, Sayın
Başbakanımızdan Makina Kimya çalışanları
adına bir talebim var; Makina Kimya çalışanlarını
rahatlatacak Başbakanlığa gelen kanun tasarısının
bir an önce yasalaştırılmasıdır.
Ulaşımda Kırıkkale altmış üç
vilayetin geçiş noktası, makas bir il konumuna gelmiştir.
Elmadağ yolu büyük ölçüde bitti. Karadeniz tarafından gelen
trafiği Kırıkkale üzerinden Konya Kuluya bağlayan duble
yolun inşaatı devam ediyor. Ankara trafiğini rahatlatacak,
güzergâhı 110 kilometre kısaltacak ciddi bir yol projesidir.
Delice-Çerikli-Keskin-Çelebi yolunun proje ihalesi yapıldı.
Ankara-Kırıkkale-Kırşehir duble yolu yüzde 95 bitirildi.
Ankara-Kırıkkale-Sivas hızlı tren yol
yapımı hızla devam ediyor.
Bölgemiz için bir güzel haberimiz de, Kırıkkaleyi
Samsuna, limana ulaştıracak olan tren yolunun proje ihalesi
yapıldı. Ankara, Kırıkkale ve Çorumdaki
yatırımcılar için iyi bir avantaj sağlayacaktır.
Keskin ilçemizin girişine köprülü kavşak ihalesi
yapıldı. Kırıkkale şehir girişini düzenleyecek
çok katlı kavşak yapımı için çalışmalar
başlatıldı.
Kırıkkale Üniversitemize iktidarımız döneminde
ciddi yatırımlar oldu. Fen fakültesi, veteriner fakültesi
binaları yapıldı ve yarım kalan fakülte binaları
tamamlandı.
Öğrenci sayısı ikiye katlandı. Her ilçeye bir
yüksekokul çalışmaları hızla devam ediyor.
500 kişilik modern bir öğrenci yurdu hizmete girdi. 500
kişilik yeni bir yurt yatırım programına kondu.
Kızılırmak kenarında uygulama oteli ve turizm meslek lisesi
yatırım programına alındı.
Delice ve Sulakyurt cezaevlerinin yeni ilave binaları bitti.
Keskine 700 kişilik kapalı ve açık cezaevi yapım
çalışmaları başlatıldı.
Bin kişilik polis meslek yüksekokulu yapılıyor. Her
ilçeye yeni emniyet müdürlüğü binalarının ihaleleri
yapıldı.
Yeni hükûmet konağı inşaatının ihalesi
yapıldı.
Keskin sulama barajının inşaatı devam ediyor,
Sulakyurt barajı ihale sürecinde, Akçakavak barajının proje
ihalesi yapıldı.
Bir güzel haberimiz de Kırıkkale başta olmak üzere,
bölgemiz ve Ankara için Kızılırmak Yeşil Vadi Projesi
başlatıldı.
Projeyi Kırıkkale Valisi iken kurgulayan Bursa Valimiz
Sayın Şehabettin Harputa ve projeyi başlatan Çevre ve Orman
Bakanımız Sayın Veysel Eroğluna teşekkür ediyorum.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Hocam, Vali Bey
burada, Vali Beye teşekkür et.
TURAN KIRATLI (Devamla) - İlimizde Hükûmetimizin altyapı
hizmetleri özel sektörü de coşturdu. Birinci Organize Bölgemiz doldu,
İkinci Organize Sanayi Bölgemize talepler her geçen gün artıyor.
Kırıkkale elektrik üretim merkezi oluyor. Beş tane
holding, doğal gaz çevrim santrali kurmak için Kırıkkaleye
geldi, çalışmalarını başlattılar.
Yine bir holding Türkiyede ilk defa maden rafinerisi kurmak üzere
Kırıkkaleye geldi, çalışmalarını sürdürüyor.
Türkiye'nin yeniden imarında emeği geçen, başta
Sayın Başbakanımız olmak üzere, herkese teşekkür
ediyor, 2011 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyorum.
M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın Vali burada.
TURAN KIRATLI (Devamla) Tabii, daha önce hizmeti geçen tüm
müteşebbislere teşekkür ediyoruz, biz de yenileriyle
taçlandırıyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kıratlı.
Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman Arıcı,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 16ncı maddesi hakkında söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ben, fazla konuşmayacağım, 2011 bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum. Bütçede katkıda bulunan
tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Arıcı.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Ağyüz
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, siz, Bakanlar Kurulunun kibar ve çevreye
duyarlı bir Bakanısınız. Gaziantep seçim bölgemiz.
Cerityeniyapan ve Acaroba bölgesinde Sof Dağını tehdit eden
taş ocaklarına ilgi göstermenizi ve bunun önlenmesi için çaba
göstermenizi diliyorum.
Ayrıca, resmî taşıt alımlarında ve
lojmanlardaki artış bu yıl çok gözüküyor, neden acaba?
Asgari Ücret Tespit Komisyonu son toplantısı 28
Aralıkta yapılacak. Asgari ücretin insanca yaşayacak, en
azından açlık sınırının üzerine
çıkarılması Hükûmetinizce düşünülüyor mu?
Ayrıca, HESleri AKP İktidarı çok övüyor.
Çevrecilerin kazandığı davalara karşın, neden uygulama
şansını yakalamıyoruz? HESlerde, üretimde
çalışan insan sayısı 3ü geçmezken ve enerji açığına
katkısı yüzde 1lerdeyken doğayı tahrip etmesini doğru
buluyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ağyüz, mikrofon çok yakın
olduğu için sizi duyamıyorlar.
Ha, süreniz de bitmiş bu arada, pardon.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, genel sağlık sigortası
uygulamasının yeşil kartlılar yönünden uzatılması
bir seçim yatırımı mıdır? Uzatmaya niçin ihtiyaç
duyulmuştur? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
tamamı ne zaman genel sağlık sigortasına geçecektir?
Yine, makam arabası konusunda: Arkadaşlar da bahsetti,
makam arabası kullanım bakımından birinci
sıradayız. Japonyada, İngilterede, Fransada 10 binler
sayısında iken bizde 115 bin olduğu doğru mudur? Fakir
fukaranın parasıyla alınan bu araçlar çifte plaka
taşımaktadır; biri sivil, diğeri resmî plaka. Sayın
Bakan, makam arabası saltanatına ne zaman son vereceksiniz?
Üçüncü sorum: 2011 yılında işsiz ziraat
mühendislerinin istihdamı konusunda bir çalışmanız var
mıdır? Varsa kaç kadro vereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantepin bölgesel
kalkınma sürecinde, bölgemizde insan kaynaklarının
güçlendirilmesi ve özellikle kendi hesabına çalışma, iş ve
istihdam yaratma potansiyelinin artırılması, mevcut ve yeni
kurulacak KOBİlerin desteklenmesi ve iş birliği ortaklık
potansiyelinin yükseltilerek kolektif düzeyde rekabet etme gücünün
artırılması, KOBİ odaklı projeler, hibe ve kredilerin
artırılması, yeni özel sektör yatırımlarının
gerçekleştirilmesi, kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesi
açısından bu konular Gaziantep için çok önem
taşımaktadır. Bu konulardaki çalışmalarınız
nelerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Başbakanın korunması
amacıyla birkaç ay önce basına da yansıyan 360 derece dönebilen,
dürbünlü ve kameralı, her biri yaklaşık 1 milyon TLlik özel
koruma araçlarının alındığı haberleri doğru
mudur? Doğru ise bu amaçla kaç adet araç alınmıştır?
Sayın Başbakanın koruma ordusu emrinde hangi türden, toplam kaç
adet araç görev yapmaktadır?
İki: Kamu kurumlarına araç satın alınması
ya da kiralanması konusunda Maliye Bakanlığı olarak bir
başa baş noktası analizi çalışması
yapılmış mıdır? Yapıldıysa kaç kilometrelik
kullanıma kadar kiralama ekonomik bulunmuştur? Buna uyan kaç
kurumumuz şu anda vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bu soruyu, Samsun Milletvekilimiz Osman Çakır adına soruyorum,
o kendisi istemiştir. Bafra Ziraat Odası
Başkanlığı ve 20 tane muhtarın göndermiş
olduğu bir dilekçedir. Tabii, aynı konu diğer illerin hepsinde
de vardır, Tokat ili dâhil olmak üzere.
Kamulaştırma, toplulaştırma ve arazi
değiştirilmesi ve dağıtım işlemlerinin
tamamlanması veya tapuya tescili sonuçlandırılıncaya kadar
bu araziler ipotek edilemez ve satış vaadine konu olamaz. Bundan
dolayı da ülkemizin değişik bölgeleri ve Bafra ilçemizin yirmi
köyünde ve ayrıca Tokat ili ve ilçelerinde bu uygulama hâlen devam
etmektedir. Ziraat Bankası ve özel bankalar nezdinde tapular asıl
teminat olarak kabul edilmemektedir. Bundan dolayı da
insanlarımız kredi alamamaktadırlar. Bununla ilgili bir
çalışma yapılmakta mıdır?
Ayrıca, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi
Düzenlenmesine İlişkin Kanunda yapılması istenen
değişiklikle ilgili kanun teklifi Meclisimizin gündemindedir. Bu
kanun ne zaman çıkacaktır?
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Teşekkür ediyorum.
Evet, merkezî yönetim taşıt sayısı soruldu.
2003 yılında 86.837 adet, 2010 yılında ise 87.171 adet
taşıt araçları vardır.
Ayrıca, kamu lojmanlarıyla ilgili
arkadaşlarımız bir soru tevcih ettiler. Kamuda ihtiyaca binaen
bir lojman artışı söz konusu olabilir ama bu konuyla ilgili yaygın
bir şekilde Lojman artışı vardır. gibi bir ifadeyi
kabullenmek mümkün değil. Aksine, bu konuda daha ciddi bir planlama ile
lojman sayılarının azaltılması ve
bazılarının da satışıyla ilgili Hükûmetimizin
karar aldığını öyle tahmin ediyorum milletvekili
arkadaşlarımız da bilmektedirler.
Yeşil kart süresi uzatılması seçim ekonomisi mi?
Bu sekiz yıl içerisinde bir hayli seçim gerçekleşti. Hükûmet olarak
bir seçim ekonomisi uyguladığımızı kimse söyleyemez,
böyle bir şey söz konusu değil. Mali disiplinin, bütçe
imkânlarının rasyonel kullanılması konusunun öneminin
bilincinde olan bir Hükûmet olarak milletin hukukunu ekonomik alanda da
sağlıklı bir şekilde koruma konusundaki genel kural ve
kriterlerden sapma bugüne kadar söz konusu değildir. Onun için, yeşil
kartlılarla ilgili genel sağlık sigortasına geçilmesi
durumunda bir değişim söz konusu. O da, 2012nin 1inci ayı
itibarıyla genel sağlık sigortasına geçilmesiyle birlikte
yine yeşil kartlılar devam edecek ama belki isim
farklılığı söz konusu olacaktır. Kesinlikle seçim
ekonomisi söz konusu olmadığını tek cümleyle ifade etmek
istiyorum.
TUNCA TOSKAY (Antalya) Greyderler seçim ekonomisinden
sayılmıyor mu?
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Ziraat mühendisleri, bu
konudaki havuzdaki mühendis sayısı bugünün konusu değildir,
yılların bir birikimi. Gelişen, kalkınan Türkiye
şartlarında tabii ki istihdam alanında da dünyada olumsuz seyir
olmasına rağmen Türkiyede olumlu bir seyrin cereyan ettiğini hep
beraber izliyorsunuz. İşsizlik sayısındaki
düşüşler de ortadadır. Tarım alanındaki teknolojiye
yapılan yatırımlar inanıyorum ki mühendis istihdamında
da önümüzdeki süreçte bu alandaki sıkıntıları gidermeye
neden teşkil edecektir.
Koruma araçları: Bir ülkenin başbakanının
nasıl korunacağı teknik bir konudur ve gelişen
şartlar, gelişen olaylar ne gibi tedbirlerin, ne gibi yöntemlerin
uygulanması gerektiği konusu hepimizin saygı duyması
gereken bir konudur. Bunun politize
ALİM IŞIK (Kütahya) Ne kadar? Bir bilelim.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) Teknik olarak,
sayısal olarak soru sorduğunuz için şu anda elimde
olmadığından yazılı olarak bunların
cevabını veririz.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Vermiyorsunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Ama
başbakanların, bakanların, yetkililerin
Bu, bugünkü iktidara
yöneltilecek bir soru değildir. Dünkü ve gelecekteki iktidarların da
bu konuda alacakları önlemler ve tedbirler mutlaka bilgiye ve belgeye,
bilimselliğe dayanıyordur. Buna saygı duymamız gerekiyor.
Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
17nci maddeyi okutuyorum:
Mahalli idarelere yapılacak Hazine yardımları
MADDE 17 (1) Maliye Bakanlığı bütçesinin;
a) 12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan ödenek,
13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanunun geçici 7 nci maddesi
çerçevesinde, il özel idarelerine veya büyükşehir belediyelerine
devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal
haklarına ilişkin ödemelerini karşılamak üzere 2/7/2008
tarihli ve 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere
Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunun geçici 1
inci maddesi çerçevesinde il özel idarelerine veya büyükşehir
belediyelerine,
b) 12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek,
Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES)
kapsamında köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri
ve/veya köylere hizmet götürme birliklerine,
c) 12.01.31.00-06.1.0.9-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek,
Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (BELDES)
kapsamında belediyelerin içme suyu ve atıksu projelerini gerçekleştirmek
üzere İller Bankası Genel Müdürlüğüne,
tahakkuk ettirilmek suretiyle kullandırılır. BELDES
Projesi kapsamında ihtiyaç olması halinde genel bütçe
kapsamındaki ilgili kamu idaresi bütçesine de ödenek aktarılabilir.
Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine
yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.
(2) Birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan
ödeneklerin, 2011 Yılı Yatırım Programında
belirlenmesini müteakip, KÖYDES Projesi için iller bazında; BELDES Projesi
için ise belediyeler bazında dağılımı,
kullandırılması, izlenmesi ve denetimine ilişkin usul ve
esaslar Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır.
BAŞKAN Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.39
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.55
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 40ıncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının 17nci
maddesi üzerinde gruplar adına ilk söz, Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının 17nci maddesi üzerine Barış
ve Demokrasi Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
17nci madde yerel yönetimlere merkezî bütçeden yapılacak
hazine yardımını düzenleyen bir madde.
Sayın milletvekilleri, Türkiye 780 bin kilometre kare, 73
milyon nüfus, 81 il, 2.948 belediye ve biz yerel yönetimlerin yerelin
sorunlarını, en ince sorunlarını bile buradan çözmeye
çalışıyoruz. İşte, tıkanma buradan
başlıyor. Dünyada artık bu anlayış terk edildi. Bütün
dünyada yerel sorunların yerelde çözümlenmesine dair projeler üretiyorlar
ve demokratik özerklik projeleri geliştiriyorlar. Bunu yapabilen ülkeler
kendi birliklerini güçlendirebiliyorlar, birliklerini koruyabiliyorlar,
ekonomik refah düzeylerini yükseltebiliyorlar. Ancak, Türkiye gibi çok
etnisiteli, çok kültürlü, çok inançlı, çoğulcu yapıya sahip
ülkeler bu eski anlayışta devam ettikleri sürece, bu tutumlarında
ısrar ettikleri sürece bu ülkelerde ekonomik, siyasal, sosyal sorunlar
yaşamaya devam ediyorlar; iç çatışmalara neden oluyor, hatta
ayrılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar.
İşte, bu gerçekten hareketle, Avrupa Birliği, 1985
yılında Yerel Yönetimler Özerklik Şartını kabul
etmiş, bunu öngörmüş ve üye ülkelerin de Yerel Yönetimler Özerklik
Şartına uygun düzenlemeler yapmasını emredici bir hüküm
olarak ortaya koymuş, üye ülkelere zorunluluk getirmiş. Türkiye, 1988
yılında, üç yıl sonra Yerel Yönetimler Özerklik
Şartını kabul etmiş ama bazı maddelerine şerh
koyarak kabul etmiş. Şerh koymadığı maddelerle de
ilgili dikkate alınabilir bir gelişme, bir çözümleme görmüyoruz.
Türkiyenin seksen yıldır uyguladığı
devlet yönetme biçimiyle artık biz bu yüzyılda barış
içinde, demokrasisi gelişmiş, yereli güçlendirilmiş bir
yapı ortaya çıkarmamız mümkün değil. Değişime
mutlaka ihtiyaç var. Yeni siyasal yapılanma, yeni yönetsel durum, yeni
yaşam tarzının mutlaka yeni projelerle ortaya konulması
lazım. Eskide ısrar çözümsüzlük getirmekte, toplumda kaos yaratmakta
ve karşılıklı güven duygularının
sarsılmasına neden olmaktadır. Şu anda Parlamentoda,
bulunan siyasi partiler, ne yazık ki, mevcut statükonun
dışında, mevcut statükonun değişmezliğine
kilitlenmişler ve yeni bir proje maalesef üretilemiyor; eskide ısrar,
eskiyi biraz belki revize ederek eskide ısrar ediyorlar.
Biz, demokratik özerklik projemizle yeni çağın yönetim
tarzını Türkiyeye sunuyoruz, bu bir Türkiye projesidir; Türkiyede
gönüllü birlikteliğe dayalı, eşit koşullarda, insanca
yaşayabileceğimiz, demokrasimizi geliştirebileceğimiz bir
proje olarak ortaya koyuyoruz. Bu yanlış anlaşılıyor,
özellikle ve kasıtlı olarak sanki bölünmeye gidecek bir yolun
başlangıcı gibi sunuluyor, oysa öyle değil. Birlikte,
gönüllü birlikte yaşamanın güvencesi olarak görüyoruz demokratik
özerklik projemizi ve sadece belli bir bölgede değil, Türkiyenin bütün
bölgelerinde, ihtiyaç duyulan bölgelerde demokratik özerklik projesinin
yaşama geçirilmesi Türkiyenin hayrına olacak bir durumdur.
Özerklik lafından insanlar korkuyorlar, Kürt sözcüğünden
ürküyorlar, Kürtlerin yaşadığı topraklarının
tarihsel adının Kürdistan olmasının ifade edilmesinden
korkuyorlar. Bunda korkulacak bir şey yok; tarihte böyle
anılmış, böyle geçmiş.
Bakın, Mustafa Kemal, Amasya Protokolünün 1inci maddesinde,
Osmanlı Devletinin düşünülen ve kabul edilen
sınırları Türk ve Kürtlerin oturdukları yerleri
kapsadığını ifade ediyor, Amasya Protokolünün 1inci
maddesinde. Yine Mustafa Kemalin çeşitli telgraflarında,
mektuplarında, gerek padişaha gerek bazı askerî birimlere
yazdığı mektuplar ve telgraflarda,
başlıklarını kısaca okuyorum: Kürdistanla ilgilenmek
gerekir. diyor Genelkurmay Başkanlığına yazdığı
telgrafta. Kürtlerle uzlaşın. diyor Diyarbakır Valisine
yazdığı telgrafta. Yine Mustafa Kemal, Edirnedeki Kolordu
Komutanına yazdığı mektupta Ezici çoğunluğu Türk
ve Kürt olan bu iller diye söz ediyor. Türk, Kürt, Çerkez, kardeşiz.
diye bir başka yazıda, Kürtler Türklerle birleşti diyor çünkü
Kürtlerin ayrılma talebi olan bir bölümüyle Mustafa Kemal ve
arkadaşları görüşerek, uzlaşarak, birlikte
yaşamanın daha uygun olacağında mutabakata varıyorlar
ve birleştik diyor.
Kürdistana otonomi projesi geliştiriyor Mustafa Kemal.
Türkiye Büyük Millet Meclisi o zaman Büyük Millet Meclisi- Başkanı
sıfatıyla Mustafa Kemal El Cezire Komutanı Tuğgeneral Nihat
Paşaya bir mesaj gönderiyor. Bakın, El Cezire Komutanına
yazılan mesajda ne deniyor: Aşamalı olarak bütün ülkede ve
geniş ölçekte, doğrudan doğruya halk gruplarının
ilgili ve etkili olduğu bir biçimde yerel yönetimlerin
oluşturulması iç politikamızın gereğidir. Kürtlerle
dolu bölgede ise hem iç politikamız hem de dış politikamız
açısından ölçülü yerel bir yönetim kurulmasını
savunmaktayız diyor Mustafa Kemal. Ulusların kendilerini
yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmiş bir ilkedir. diyor
aynı mesajında. Biz de bu ülkeyi benimsiyoruz. Kürtlerin bu döneme
kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerini kurmuş ve
başkaları ile yetkilerini bu amaç için bizce
kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi
kaderine sahip oldukları Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
kabul edileceği söyleniyor. Kürdistandaki bütün
çalışmaların bu amaca dayalı politikayla yönetilmesi El
Cezire Komutanlığının görevi olarak belirleniyor.
Kürdistanda Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak
sınırında İngilizlere karşı
savaşmalarını istiyor, birlikte otonomi
kurulacağını ve Türkiye Cumhuriyetinde ülkenin ortak sahibi
olunacağı mesajları veriliyor. Savaş işleri
bakanlığına yazdığı mektupta Ben Anafartalarda,
Kürdistanda, Suriyede orduya komutanlık ettim. diyor. Yani Mustafa
Kemal Kürt sözünü söylemekte, Kürdistan sözünü söylemekte hiçbir beis
görmüyor, hatta birlikte yaşamanın koşulu olarak demokratik
yerel özerklik projesine sahip olduğunu ifade ediyor.
Şimdi, bunları biz söylediğimizde kimi çevreler
sinir uçlarına dokunduğumuzu söylüyorlar. Bu bizim sorunumuz
değil, sinir uçlarını açık tutmayın. Biz
düşüncelerimizi, biz projelerimizi ifade etmekten hiçbir şekilde geri
durmayacağız. Değişim ve dönüşüm buna
bağlıdır. Herkesin görüşlerini açıkça ifade
edebileceği demokratik bir ortam yaratmanın başka da yolu
yoktur. Sinir uçlarının kapalı olması, daha duyarlı,
daha sağlıklı, daha sağduyulu, ortaya konan projeler ne
kadar aykırı olursa olsun onun olumlu bir yanını görmek,
tartışmak, konuşmak ve hep birlikte daha doğruyu bulma
konusunda açık olmalıyız. Irkçı söylemlerden,
ayrıştırıcı söylemlerden herkesin kaçınması
lazım, biz de böyle yapmaya çalışıyoruz. Kesinlikle bu
anlama gelebilecek sözlerden kaçınıyoruz.
Bakın, Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Haklar
Bildirgesi yayınladı 2007 yılında. Uluslararası
sözleşmeler var, beyannameler var; Türkiyenin taraf olduğu Avrupa
Birliği, üye olduğu Birleşmiş Milletlerin belgeleri var.
Türkiyenin bunlara kayıtsız kalması, özgün bir ülke, bütün
bunlardan kopuk bir ülke olarak yaşaması mümkün değil.
Dünyanın kabul etmiş olduğu hukuk normlarını kendi
yaşamımıza uygulamak zorundayız.
Zaman yetersiz olduğu için kısa bir iki paragraf okumak
istiyorum: Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Bildirgesi: Ulusal,
ırksal, dinî, etnik ve kültürel farklılıklar temelinde bazı
halkların veya bireylerin diğerlerinden üstün oldukları temeline
dayalı veya böyle bir iddiada bulunan tüm doktrin, politika ve
uygulamaların ırkçı, bilimsel olarak yanlış, yasal
olarak geçersiz, ahlaki olarak kınanacak ve toplumsal yönden haksız
olduğunu beyan eder. diyor. Buna dikkat çekiyor.
Çok önemli maddeler var. Kırk sekiz maddeden oluşuyor bu
beyanname, bu bildiri. Tamamını okumak için fırsat yok ama
mesela, bakın, 20nci madde ne diyor: Yerli halklar kendi siyasi,
ekonomik ve sosyal sistemlerine ve kurumlarına sahip olma ve bunları
geliştirme, varlık ve kalkınma araçlarına güvenle sahip
çıkma ve geleneksel ve diğer ekonomik faaliyetlerini özgürce sürdürme
hakkına sahiptir. diyor.
Bizim talebimiz, bütün dünyanın kabul ettiği demokratik
ilkelerdir.
Saygılarımla. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özçelik.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Niğde
Milletvekili Sayın Mümin İnan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MÜMİN İNAN (Niğde) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının
Mahallî idarelere yapılacak Hazine yardımları
başlıklı 17nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının bu maddesiyle Maliye Bakanlığı
bütçesinin kanunda belirtilen tertiplerinin mahallî idarelere gerekli olan
payların hangi oranlarda, ne şekilde verileceği usul ve
esasları belirlenmiştir. İl özel idareleri, belediyeler ve köyler
yerel yönetimler olarak adlandırdığımız bu üç
yapı kamu yönetiminin önemli ve vazgeçilmez parçalarıdır.
Bu idareler, yerel halkın, temizlik, ulaşım,
altyapı, çöp toplama, itfaiye gibi temel bazı ihtiyaçlarını
karşılaması yanında imar planı, inşaat
ruhsatı, kaçak inşaatlarla mücadele, kamulaştırma, toplu
konut yapımı, hal, pazar yeri kurulması, sinema, tiyatro,
kütüphane, spor tesisleri ve benzeri gibi sosyal ve kültürel nitelikli
hizmetlerle birlikte gıda, çevre sağlığı kontrolü,
fiyat kontrolü gibi denetim ve kontrol hizmetleri, yörede yaşayan insanların
beşikten mezara kadar günlük hayatını
kolaylaştırabilmek için her türlü hizmetle görevlendirilmiş
bulunmaktadır.
Bu kurumlara kaynak aktarırken aslında
kaynağın o kurumlara değil, o yörede yaşayan
vatandaşlara aktarıldığı bilinciyle kaynak aktarmak
gerekir. Belediyelere paylarını gönderirken bazı belediyelere
haksızlık yapıldığı belediye başkanları
tarafından ifade edilmekte.
Yaz ve kış mevsimlerine görü nüfus oranları büyük
değişiklikler gösteren belediyelerin hizmet götürmede büyük
zorluklarla karşılaştığı bilinen bir gerçektir.
Bu durumun gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, belde belediyelerine proje yardımları
adı altında farklı bakanlıklardan yapılan
yardımların siyasi düşünceler, hatta aynı ilin iktidar
partisine mensup milletvekillerinin etkisiyle iktidar belediyeleri
arasında bile ayrım yapıldığı belediye
başkanları arasında konuşulan çok ciddi bir konudur.
Yapılan bu yardım listeleri kamuoyuyla açıkça paylaşılırsa
bu ayrımcı tablo daha net ortaya çıkacaktır.
Son mahallî idareler seçimlerinde özellikle iktidar partisi
adaylarının, halkın algılamasını etkileyip
düşüncelerini değiştirmek için kullandıkları
iktidarla el ele sloganları bir anlamda siyasi rüşveti çağrıştırmıştır.
Hatta bunun ötesinde bazı bakanlar AKPye oy verirseniz Ankaradan
muslukları açarız, yoksa siz bilirsiniz. gibi seçmeni tehdit eden
sözler de sarf etmişlerdir.
Referandum öncesinde muhalefet belediyelerinde, özellikle
Milliyetçi Hareket Partili belediyelerin üzerindeki baskıyı
artık herkes bilmektedir.
En son Bursa ilimizin bir beldesinde yapılan mahallî idareler
seçimlerinde devlet imkânlarının nasıl
kullanıldığı ortadadır. Burada bir
vatandaşımızın gazetecilere söylediği Evladım,
bunların hepsi göz boyama. Seçimden sonra bir şey kalmaz. ifadesi,
bu çarpıklığın çok açık bir göstergesidir.
Sayın Başbakanın ve bakanların muhalefetin
kazandığı şehirlerdeki konuşmalarında ve o
yörenin belediye başkanlarını küçük düşürücü tarzda
konuşmaları gerçekten çok üzücüdür. Çünkü bir başbakanın ve
bakanın, belediye başkanları arasında ayrım
yapması adaletsizliğin ta kendisidir. Hükûmetin hem kendi içinde hem
de diğer belediyeler arasında uyguladığı
çelişkili ve adaletsiz tutumundan vazgeçmesi ve adil davranmasını
talep etmek, bizim de o yörede yaşayan insanların da hizmet bekleyen
vatandaşlarımızın da hakkıdır.
Ayrıca, AKP Hükûmeti tarafından kapatılan ve
mahkeme kararıyla tüzel kişiliğine devam eden belde
belediyeleri, şu anda maddi imkânsızlıklar içinde
kıvranmakta ve bu belirsizliğin ne zaman ortadan kalkacağını
beklemektedirler.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; geçmişte ekmeğini yediğim Köy
Hizmetleri, 2005 yılında AKP iktidarları tarafından
kapatılmıştır. Bu dairenin taşınmazları,
diğer kamu kurumları arasında
dağıtılmış, merkez personeli Tarım ve
Köyişleri Bakanlığına, taşra personeli ise
İstanbul ve Kocaelide belediyelere, diğer illerde ise özel idarelere
devredilmiştir. Kapatılmasının üzerinden yıllar
geçmesine rağmen, neden kapatıldığı hususunda
kapatanları haklı çıkaracak bir gerekçe ortaya çıkmamıştır.
Bu birimin, köylerin ve bunlara bağlı yerleşim birimlerinin
yollarını yapmak, bu yerleşim birimlerini yeterli ve
sağlıklı içme suyuna kavuşturmak, toprak ve su kaynaklarını
geliştirmek ve yararlı hâle getirmek gibi birçok görevi vardı.
Bunun yerine ne getirdik? İl özel idareleri eliyle yürütülen KÖYDES ve
Köylere Hizmet Götürme Birliği. Ne değişti? Değişen,
merkezde yetişmiş, uzmanlaşmış, siyasi
baskılardan kısmen uzak birçok kadro tasfiye edildi, yerine daha
fazla siyasi, baskı altında kalabilen, teknik olarak daha küçük
projelere mahkûm ve en önemlisi, ayrımcı, vatandaşa hizmet
anlayışını oy veren-vermeyen gibi bölgelere göre hizmeti
götürme, çoğunlukla yandaş müteahhitlerle yürütüldüğü için de
çok yetişmiş elemanların, alanında uzman personelin
atıl bırakıldığı bir yapı ortaya
çıkmıştır. Bugün, KÖYDESin yaptığı
projelerin birçoğu sıkıntılı bir durumdadır ve
yeniden tamiri ve tadili gerekmektedir.
Bugün geriye dönüp baktığımızda hazineden
yerel yönetimlere ayrılan paylar, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
personel ve görevlerinin de birimlere devredildiği düşünülürse reel
olarak hizmetler gerilemiştir. Geçmişte Köy Hizmetlerinin
kapatılması yetmezmiş gibi, bugün, Sayın Maliye
Bakanının bu yıl bütçe sunuş konuşmasındaki
mealen Belediyelerin ve il özel idaresi
çalışanlarının ihtiyaç fazlası sürekli işçilerini
merkezî yönetim kapsamındaki belli ve bazı idarelere
aktaracağız. açıklamaları da, özellikle farklı siyasi
görüşe mensup binlerce belediye işçisini ve sendikaları
kaygılandırmaktadır. Bunun bir kadrolaşma hareketine veya
bir personel kıyımına dönüşülmesinden tedirgin
olmaktadırlar.
AKP hükûmetleri, KÖYDES ve BELDESle ilgili ne kadar övünürse
övünsün, ülkemizde birçok belediyenin kanalizasyon ve altyapı problemleri
hâlâ devam etmektedir. Bunların kaç tane olduğu da şeffaf bir
biçimde devlet tarafından açıklanırsa bunlar çok daha iyi
görülecektir. İl özel idareleri tarafından özellikle iktidara
yakın belediyelere yatırmış olduğu para
miktarlarıyla karşılaştıkları hizmet ile
muhalefet belediyelerine yatırdıkları para ve
aldıkları hizmet arasında çok farklılıklar olduğu
da apaçık bir gerçektir.
Mahallî idarelerin bir parçası olan ve hemen hemen her
siyasetçinin Demokrasimizin temel taşıdır. diye söze
başlayarak övgüler yağdırdığı köy ve mahalle
muhtarlarımızın Meclisimizden, ekonomik ve sosyal
durumlarının düzeltilmesiyle ilgili yasa düzenlemeleri beklediklerini
de buradan hepimiz biliyoruz ve bütün milletvekillerinin ve Hükûmetin buna
destek vermesi gerektiğini de bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilli
arkadaşlarım; Sayın Maliye Bakanı bu yılki bütçe
sunuş konuşmasında, 2010 yılı için cari
açığın 40 milyar dolar civarında olmasını
beklediklerini ifade ettikten sonra, 2011 yılı bütçesinin
hazırlığında temel aldıkları makroekonomik
büyüklükleri açıklamıştır. Bu açıklamalara göre,
ihracat 127 milyar dolar, ithalat 199,5 milyar dolardır. Sayın
Bakanın beklediği gibi her şey istedikleri ve planladıkları
gibi gitse bile kendi öngördükleri cari açık 75 milyar dolara dayanmaktadır.
2010 yılındaki bize göre yüksek olan cari açıkla mukayese
edildiğinde bile cari açıktaki artış oranı yüzde 80in
üzerindedir. Bu bile, hâlâ gerekli dersin
alınmadığının ve yine AKP Hükûmetinin
alıştığı şekilde, sıcak para girişiyle
borçlanmaya ve dolayısıyla üretmeden ithal ederek tüketmeye
dayalı bir ekonomik modelin benimsendiğinin en önemli göstergesidir.
Zaten çok kırılgan olan uluslararası ekonomide en ufak bir
dalgalanma bu yıl cari açığımızı 100 milyar dolar
sınırına getirebilir.
Yine aynı konuşmada Sayın Bakan Son dönemde
yükselen enerji fiyatları, hızlı ekonomik büyüme ve reel döviz
kurunun değerlenmesi, cari açığın artışında
belirleyici olmuştur. diye cari açıkla ilgili açıklama
yapmıştır.
Evet Sayın Bakan, geçen gün basına yansıdığı
gibi, geçmiş AKP hükûmetlerinin 2003 yılında
çıkardığı yasaya petrol şirketlerinin
çıkarları doğrultusunda istedikleri gibi ilave opsiyonel
fiyatlandırma yapmalarına imkân sağlayan bu hüküm konulursa,
yanlış dış politik tercihlerden dolayı bize dünya piyasalarının
altında enerji satan Azerbaycan gibi kardeş ülkeler küstürülürse
enerji maliyetlerimizin artacağı doğaldır.
Üretim yapan ve ihracat yapan sanayicilerimizin feryatlarına
kulak tıkayıp döviz kurunu zımni baskı altında tutup
üretmeden borçlanarak ithal ürünlerin tüketilmesine dayanan bir ekonomik model
benimsenirse cari açık büyüyecektir.
Şimdiye kadar muhalefet partilerine mensup birçok
konuşmacı bu kürsüden, konunun uzmanı birçok kişi de
değişik kanallarla ve basın yoluyla bu konuyla ilgili Hükûmeti
uyarmaya çalışsa da maalesef Hükûmet bu konuda herkese kulak
tıkamıştır.
Yine Sayın Bakan Bütçe reel kesimleri kucaklayan bir bütçe.
demektedir, esnafa destek verdiğini söylemektedir, köylüye, çiftçiye,
sanayiciye destek verdiğini söylemektedir ama bunların hiçbirinin
yeterli olmadığı da, çiftçinin, sanayicinin, üreticinin,
tüketicinin borçlarının her geçen gün hızlı bir biçimde
arttığı da apaçık bir gerçek olarak ortada durmaktadır
değerli arkadaşlar.
AKP döneminde borçların büyüdüğünü herkes bilmektedir,
sosyal hayatın fakirleştiğini ve her geçen gün insanların
hayat gailesi içerisinde ve kaygısı içerisinde olduğunu
bilmektedir.
2011 bütçesinin insanlarımızın geleceğe daha
umutla bakabilmesi için hayırlı bir bütçe olmasını temenni
ediyorum ama görünen o ki 2010da olduğu gibi 2011 bütçesinin de
beklentilere cevap vermeyeceği apaçık bir gerçektir.
Bu vesileyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Yine de bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili
Sayın Hüseyin Ünsal.
Sayın Ünsala on beş dakika söz vereceğim çünkü
şahsı adına da söz talebi var, birleştiriyorum.
Buyurun Sayın Ünsal. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 17nci maddesi
üzerinde söz aldım. Madde, belediyelere vergi gelirleri üzerinden ve
BELDES ve KÖYDES projelerine yapılan yardımlarla alakalı. Tabii
buraya gelmeden evvel, başka bir konuyu sizlere okumak istiyorum.
Sayın Başbakanın bütçe konuşması: Bekâra karı
boşamak kolay. İşi yap işi! Senin belediye başkanın.
Yap! Bir konuşmasında, yine devam ediyor: İşte senin
partinin belediyesi, hadi ver 600 lira. Şimdi, bir sayın
başbakan çıkıp da kamu görevi yapan belediye
başkanları hakkında senin belediye başkanın, benim
belediye başkanım
Çünkü benim belediye başkanım
deyiminden de burada söz ediyor. Ve yine bir dosyadan daha bahsettin önce.
Hemen irtibatı kurduk ve benim belediye başkanım değerli
arkadaşlar
Şimdi, belediye başkanları arasında benim
ve senin ayrımı yaparsa demin burada konuşan Suat Kılıç
Arkadaşımızın sözü havada kalmış olacak. Kendisi,
Başbakanın Beyruta gittiğinde bütün siyasi partilerin
temsilcisi olarak gittiğini söyledi. Sayın Başbakan Beyrutta
bütün siyasi partilerin Başbakanı da Türkiye'ye gelince CHPli,
MHPli, diğer partilerin belediye başkanlarının
Başbakanı değil mi? Tabii, Başbakan bunu yapınca da
kamu görevlileri de başka işler yapmaya başlıyor
değerli arkadaşlarım.
Bu konuyla ilgili eski bir belediye başkanı olarak
araştırdım. Bu konuyla ilgili benim de soru önergelerim
vardı. Manisa Milletvekili Arkadaşımız burada yok,
Sayın Erkan Akçay Arkadaşımızın da soru önergesi var.
Bu soru önergelerini Maliye Bakanına sorduk. Maliye Bakanı da
sanırım burada yok ama bürokratları var, zaten bu soru
önergelerine o bürokratlar cevap veriyor. Bu bürokratlarımızın
yazdığı, Maliye Bakanımızın da verdiği cevabın
sorularında şunlar vardı. Şu ana kadar kaç belediye
başvurdu? Başvuran belediyelerin siyasi partilere göre
dağılımı nedir? Belediyelerin kaçına hangi gerekçeyle
bu ödenekten kaynak aktarılmamıştır? diye Maliye
Bakanlığı yardımlarından hangi belediyelerin kaçar
lira alacağına dair soru önergelerimiz vardı. Cevaba bakın
değerli arkadaşlarım
Şimdi burada hepimiz rahatsız
olacağız çünkü memleketlerimize gittiğimizde o belediye
başkanlarıyla siyasi parti ayrımı gözetmeksizin bir dostluk
ilişkisi içerisinde yerel bazda konuşuyoruz. Söz konusu talepler,
başka bir ayrım yapılmaksızın bütçe imkânları
çerçevesinde karşılanmaya
çalışılmıştır. Bir Maliye
Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı personeli bu kadar
basit bir cevapla bir milletvekilini cevaplandırabilir mi? Hâl böyle
olunca da bir sürü şeyler, gerekçeler ortaya çıkıyor.
Bunlardan bir tanesini daha sizlere aktarmak istiyorum, İller
Bankasıyla ilgili yapılan yardımlar. İller
Bankasının yıllık kârından ödenekler
ayrılıyor ve bunlar belediyelere dağıtılıyor. Değerli
arkadaşlarım, tablosu burada. En son 2009, 2007yi söyleyeyim size:
2007 yıllarında BELDES projelerine yapılan yardımlar 49
belediye içinde 27 tane AKP, 2 tane CHP, 2 tane DSP, 1 tane YTP, 1 tane SHP, 1
tane Büyük Birlik Partisi, 5 tane SHP o tarihte. Şimdi bu adalet mi? 2008
yılı içinde 15 tane AKP, CHP yok, 3 tane MHP, 2 tane Demokrat Parti.
2009 yılı içerisinde 103 tane Adalet ve Kalkınma Partisine, 14
tane CHPye, 26 tane MHPye, 3 tane Demokrat Partiye. Hâliyle Adalet ve
Kalkınma Partisinin belediye sayısı fazla olduğu için tabii
ki, bir miktar fazla olacak, ama oranlara baktığımızda
hiçbir şekilde adalet unsurunu buradan görmemekteyiz. Bunun sebebi
şu: Bütçe konuşmasında bir Başbakan senin belediye
başkanın-benim belediye başkanım demeye başlarsa o
para dağıtılırken onun altındaki bakan, onun
altındaki bürokratlar da hâliyle bu ayrımları yapacaklar.
Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında, on
sene belediye başkanlığı yaptım, bu iktidar
dönemindeki belediye başkanlarına karşı yapılan bu
partizanca tutum kadar hiçbir şekilde karşılaşmadım.
On senelik hayatımın belki sekiz senesi muhalefet partisi olarak
geçti, ama bu derece hiçbir şeyle karşılaşmadım.
Şimdi, bir örneğini daha vereceğim değerli
arkadaşlar, bu örnek de şu: Kaynakları itibarıyla vadesi
geçmiş hazine alacakları diye bir bölüm var Kamu Finansmanı
Genel Müdürlüğünün kaynağı, raporu da oradan aldım. Toplam
vadesi geçmiş alacak 8 milyon 192 bin 740 TL olduğu için 8 katrilyona
denk geliyor. Bunun mahallî idarelerden olan alacağı 7,7 katrilyon.
Bu mahallî idarelerde en çok borcu kimin var? Tabii ki Ankara Belediyesinin,
4,7 trilyon lira. Şimdi, bir hazine olduğu gibi Ankara Belediyesine
çalışabilir mi? Vadesi geçmiş alacakları tahsil edemiyorsunuz;
bunun üzerine, yasalar getiriyorsunuz, BOTAŞa borcunu ödemeye
kalkıyorsunuz, faizlerini siliyorsunuz. Şimdi, belki de yeni bir
uygulamayla, torba yasa içerisinde Ankara Belediyesiyle ilgili yeni bir yasa
getireceksiniz. Bu Meclis, bütünüyle, Ankara Belediyesinin keyfî
harcamalarını karşılamak üzere hazineye olan
borçlarını silmeye mecbur mu? Böyle bir ihtiyacımız var
mı bizim?
Bu Ankara Belediyesini hep beraber irdeleyelim, bir bakalım
kimler ne yapmış, neler yapmış: Şimdi,
baktığımızda Ankara Belediyesine, belediye hazineye borcunu
ödemiyor, çok açık, BOTAŞa borcunu ödemiyor. Kırk ilde 180
dolara doğal gaz aboneliği yapılmış, Ankara Belediyesi
300 liradan yapmış, hiç kimsenin itirazı yok, su paraları
fahiş fiyatta ve pis su akıtılıyor ve Ankara Belediyesiyle
ilgili arkadaşlarımızın en ufak bir
araştırması yok, bu konuda tepkisi yok. Bunları biz
muhalefet olarak dile getiriyoruz ama en büyük görev de Adalet ve Kalkınma
Partisi sıralarındaki değerli milletvekili
arkadaşlarıma düşüyor, onlar da Ankaranın şu anda
vatandaşı.
Ne yapmış bu Ankara Belediyesi? Yaptığı
çalışmalar yok değil, var ama ben bazılarını
söyleyeyim:
İmar Komisyonu Başkanı var, bir zamanlar,
geçmişinde terzilik yapmış -kimsenin tabii mesleğiyle
ilgili bir problemimiz yok ama- o terzi arkadaşımız Ankara
Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonu Başkanı;
yetmemiş, bir caddeye adını vermişler, gayrimenkul zengini
olmuş, 22 tane konutun ve arsanın sahibi.
İhsan Fincan, ASKİ Genel Müdürü; 60 milyon dolar servet,
38 tane müstakil konut, 20 daire, 36 arsa, 19 iş yeri.
Emlak İstimlak Daire Başkanı; görev
sırasında sahte özel evrak tanzim etmekten hapis cezası
yemiş ve emlak zengini.
İsmail Çalık, Mezarlık Müdürü; 7.300 tane
mezarın parasını cebine atmış, mezarları mükerrer
satmış, Sayın Gökçek bunu on iki yıl boyunca
duymamış, duyduktan sonra da bir savcılığa suç
duyurusunda bile bulunmamış. Şimdi, bizi dinleyen hem
milletvekillerimize diyorum hem de bizi dinleyen savcılara suç duyurusunda
bulunuyorum buradan.
Murat Taşer, BELKOnun Genel Müdürü; hakkında,
dolandırıcılık ve emniyeti suistimalden dava
açılmış. O kadar çok ki bunları söyleyeceğimiz
örnekler ama ben bir kısmını burada söylemeye
çalıştım. Bunlarla ilgili en ufak bir çalışma
yapılmamış ve bunlar Gökçek tarafından, o belediyenin en
üst bürokratları olarak, imar komisyonu başkanı, meclis
başkan vekili, genel müdürleri olarak çalışmış. Peki,
Melih Gökçek kim? Şimdi, biraz sonra, arkadaşlarımız,
bilgisayarı olan arkadaşlarımız girsinler İnternete,
göremeyecekler. Mal varlığını açıklamayan tek
Büyükşehir Belediye Başkanı. Böyle bir şey kabul edilebilir
mi? Açıklamıyor ve bundan da sıkıntı duymuyor. Bundan
sıkıntıyı -üzülüyorum, üzülerek de ifade ediyorum- maalesef
AKP sırasındaki arkadaşlar da duymuyor.
Değerli arkadaşlarım, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda hesapları incelerken
baktığımız konulardan bir tanesi de İller
Bankasından kredi alan belediyeler. İller Bankasından kredi alan
belediyelere baktığımızda -yaklaşık 3 bin
belediye var arkadaşlara sordum, net sayısını
söyleyemiyorum ama- bunların içerisinde ilk 50 belediye toplam açılan
kredilerin yüzde 53ünü almış, yüzde 47si de 2.950 belediyeye
kalmış.
Şimdi, bu adalet midir? Bu 50 belediyeyi
araştırın, arkasından, hepsinin Adalet ve Kalkınma
Partili belediyelerin çıktığını görüyoruz ve bundan
büyük bir üzüntü duyduğumuzu da buradan bir kez daha sizlere söylemek
istiyorum.
Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarında Türk belediyeciliğine darbe
atılmıştır. Kentsel Dönüşüm Yasasıyla
atılmıştır, sık sık yasalar değiştirilmiştir
atılmıştır, ama en büyük sıkıntı da Türk
belediyeciliğine, belediyelerin seçim çevreleriyle ilgili, seçildiği
siyasi partilerle ilgili yapılan ayrım belediyeciliğe
yapılan en büyük darbedir. Dolayısıyla, burada bir kez daha
şiddetle kınadığımızı söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada metro işi en son
söz konusu oldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi için de 600 lira ver.
dedi Sayın Başbakan. Şimdi, en son duyduk, öğrendik ki
Ulaştırma Bakanlığına İstanbul ve Ankaranın
metroları devrediliyor, inşaatlarını onlar yapacak,
işletme hakları tekrar belediyelere verilecek, belediyeler de
borçlarını nasıl ödeyecekse, bugüne kadar ödemeyen Ankara
Büyükşehir Belediyesi metrodan doğan borcunu ödeyecek. Ama burada bir
şey ihmal edilmiş: Türkiye'nin 3üncü büyük şehri İzmir
Büyükşehir Belediyesi kendi imkânlarıyla, kendi ekonomik
yatırımlarıyla yeterli çalışmaları
yapmış. Şimdi Ulaştırma Bakanlığına bir
başvuruda bulundu, bunu tüm İzmir milletvekili
arkadaşlarımıza ve AKPli arkadaşlara söylüyorum:
İzmir bizim göz bebeğimiz, İzmir Büyükşehir Belediyesinin
Ulaştırma Bakanlığına yapmış olduğu
metroyla ilgili Yapın bu metroyu, teslim edin bize. teklifini -ki bu
teklif buradadır, isteyen arkadaşlarıma veririm- Ulaştırma
Bakanlığının da ciddiye almasını bekliyoruz çünkü
öğrendik ki Ulaştırma Bakanlığı DLHya ödenekleri
ayıracak, Ankara ve İstanbulun metro sorununu çözecek. İzmir
kendi olanaklarıyla yaptığı işleri yaptı, bitirdi
ama bunun da devamını istiyoruz çünkü Ankarada, Ankara
Büyükşehir Belediyesi tarafından yıllardır metronun sözü
ediliyor ama en ufak bir çalışma yok ve işte, metro
istasyonlarına gittiğimizde, her tarafta, o bültenlerde Metro
büyüyecek. Metro genişleyecek. diye duyuyoruz ama hiçbir
çalışmanın, hiçbir gelişmenin
olmadığını da gözlerimizle görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, burada bir önemli konudan
daha sizlere söz etmek istiyorum. Dün yaşanan bir yürüyüş
sonrası
Asgari ücretle çalışan insanlarımız
Bugünlerde Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarını
yapıyor ve bu Komisyon sonuçlandıracak. Buradaki hep, bütün arkadaşlarımıza
bir görev düşüyor, sadece bize muhalefet olarak da değil, zaten esas
görev iktidar partisine düşüyor. 620 lira gibi bir ücretle yaşamak
zorunda kalan asgari ücretlilerin sorunlarına mutlaka eğilmemiz
lazım. Asgari Ücret Tespit Komisyonunun yapacağı tespitin çok
doğru bir tespit olması için siyaseten de Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak da bizim müdahalemiz lazım, burada iktidara da
ihtiyacımız var. Onların çok masum istekleri var. Yürüyüş
yaptılar dün sağlıkçılar, bugün de Meclise geldiler,
isteklerini dile getirdiler. 626 liranın yanında eğitim,
sağlık gibi çok normal ihtiyaçlarının da parasız
olarak desteklenmesiyle ilgili talepleri var, bu taleplerinin mutlaka ve
mutlaka yerine getirilmesi gerekiyor. Ben, size, bu talepleriyle ilgili
kısaca onların isteklerini bir söyleyeyim: Asgari ücret, ailemizin
bütün zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak, insanca
yaşayacak bir ücret olmalı. Asgari ücretle çalışanlar için
elektrik, su, doğal gaz kullanımı asgari ihtiyaç
sınırına kadar ücretsiz olmalı. İşe gidip
geldiğimiz, sabah 06.00-09.00, akşam 17.00-20.00 saatleri
arasında ulaşım ücretsiz olmalı. Eğitimde hiçbir ad
altında para alınmamalı, eğitimin okul dışı
giderleri de devlet tarafından karşılanmalı.
Sağlık tümüyle parasız olmalıdır. Asgari Ücret Tespit
Komisyonunun yapısı emekçilerin ağırlığı
artırılarak genişletilmeli, görüşmeler kamuoyuna açık
hâle getirilmeli, anlaşmazlık durumunda işçilerin üretimden
gelen gücünü kullanabileceği zeminler yaratılmalıdır. Son
olarak da asgari ücret net olarak belirlenmeli, bölgesel asgari ücret
uygulamasındaki yol da terk edilmelidir. diye,
arkadaşlarımızın talebi var. Bu masum bir istektir ve
Türkiyede 626 lirayla yaşamak zorunda kalan, asgari ücretle geçinen
işçilerimize bizim bu konuda hassas olmamız gerekir diye
düşünüyorum.
Sözlerimi tamamlarken
Biraz önce Amasya Tamimi ile ilgili bir
konu söylendi. Amasya Tamimi bu ülkenin kuruluş felsefesi, kuruluş
manifestosu yazılan, o felsefeyi kuran, bu cumhuriyetin temellerinin
atıldığı bir felsefedir. Amasya Tamimi ayrıştırmayı
değil, birleştirmeyi öneren, ülkenin bölünmez bütünlüğünü,
vatanıyla, milletiyle bölünmez bütünlüğünü öneren Milletin
istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracak. derken bu ülkeyi, tek bir
bayrak, tek bir millet altında birleştiren ama tabii ki etnik ve
mezhepsel olarak yapılan alt kimliklerin de her zaman için
yaşandığı bir cumhuriyet özlemiyle yapılan bir
manifestodur, Türkiye'nin kuruluş felsefesidir. Yanlış
anlaşılmamasını istiyorum ve bu yanlış
anlaşılma konusunda değerli arkadaşlarımızın
bugünlerde ortaya attığı özerklik anlayışında
Amasya Tamiminin yeri yoktur.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) Bir daha oku.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünsal.
İstanbul Milletvekili Sayın İdris Güllüce. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 bütçesi kanun tasarısının
17nci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Sizleri ve aziz
milletimi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, KÖYDES ve BELDES projeleri, bugüne
kadar yapılmış projelerin en insani olanlarından birisidir.
Bu projeler, yerel yönetimleri güçlendiren projelerdir. Bu projeler,
gelişmişsizlik dengesizliğini ortadan kaldıran güzel
projelerdir. İçme suyu ve yolu bulunmayan veya yetersiz olan köy ve
bağlılarının yeterli ve sağlıklı içme suyuna
kavuşturulması ve köy yollarının standardının
yükseltilmesi amacıyla 2005 yılında başlatılan
projenin adı KÖYDES projesidir. KÖYDES projesinin amacı, hak ettiği
hizmeti tam olarak alamayan köylerimizin mağduriyetinin giderilmesi,
köylerde hayat kalitesinin artırılması, köylülerin ekonomik ve
sosyal gelişmesinin sağlanmasıdır.
KÖYDES projesi dolayısıyla illere ayrılan
ödeneklerin il düzeyinde dağıtımı, valinin
başkanlığında, il genel meclisi başkanı, il özel
idaresi genel sekreteri ve kaymakamlardan oluşan tahsisat
komisyonları tarafından yapılmaktadır. Tahsisat
komisyonlarının yapımından da
anlaşıldığı gibi, KÖYDES çalışmalarıyla
ilgili kararlar halka en yakın yerel yöneticiler tarafından
verilmektedir. Bu uygulama, hem katılım açısından hem yerel
demokrasinin gelişmesi ve hem de kaynakların etkili ve verimli
kullanımı açısından büyük önem taşımaktadır.
KÖYDES projesi kapsamında, bugüne kadar, 2010 yılı
başına göre söylüyorum, 5 milyar 725 milyon TL ödenmiş
bulunmaktadır. KÖYDES projesinin en önemli hedeflerinden birisi, iller ve
bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını en aza
indirmektir.
Bu projede yapılan rakamları da vermek istiyorum. Bunlar
2010 Ocak ayına göre verilmiş rakamlardır: Suyu bulunmayan 3.467
adet köy ve bağlısına şebekeli içme suyu tesisi
yapılmış, içme suyu yetersiz 28 bin köyün içme suyu tesisleri
yenilenmiş, içme suyu tesisi yapılan ve mevcut tesisleri
iyileştirilen 32 bin köy ve bağlısında toplam 9 milyon
vatandaşımıza hizmet verilmiştir.
BELDES projesine gelince, nüfusu 10 binin altında bulunan,
içme suyu ve yol altyapısı konusundaki yapım, tesis,
geliştirme, bakım, onarım gibi ihtiyaçlarının; demir,
çimento, boru ve benzeri malzemelerin temini ile şebekeli içme suyu tesisi
bulunmayan belediyelere İller Bankası Genel Müdürlüğünce
yapılan tahsisi kapsar. 2008 yılında, 2007 yılından
farklı olarak -ki bugüne kadar pek göz ardı edilmiş bir konudur
bu- kanalizasyon ve atık su da bu işin içerisine
katılmıştır. Bu projenin amacı, nüfusu 10 binin
altında bulunan belediyelerin altyapı ihtiyaçlarının
giderilmesi, mahallî müşterek nitelikli hizmetlerin kalite ve
standartlarının yükseltilmesi, bu beldelerde hayat kalitesinin
artırılması, ekonomik ve sosyal gelişmesini
sağlamasıdır. Türkiye genelinde bu işin koordinasyonunu
izleme görevi ise İçişleri Bakanlığı Mahalli
İdareler Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
Değerli milletvekilleri, KÖYDES ve BELDES projeleri ile
köylünün göç vermesi önlenmiş, tarıma da zımni bir şekilde
destek verilmiştir. Hizmet yapmakta zorlanan belde belediye
başkanları BELDES projesiyle rahat bir nefes alabilmiştir. 2011
yılında ayrılmış olan 400 milyon TL ile belde
belediyelerimiz oldukça rahatlamış olacaklardır. BELDES projesiyle,
ödenek ayırdığımız belediye
başkanlarının bugüne kadar yapamadığı ya da
yaptığında kaliteli yapamadığı projeler,
artık Türkiyede uygulamaları uzun süreye kalan ve projeli olarak
yapılmaya başlanan bir hâle gelmiştir. Türkiyeye projeyi
getirmiştir, imalatın projeli olmasını getirmiştir,
kaliteyi getirmiştir. Dolayısıyla da oldukça faydalı bir
proje olduğunu düşünüyorum.
2011 bütçesinin milletimize, insanlığa hayırlı
olmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Güllüce.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Varlı
MUHARREM VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Maliye Bakanına soracaktım ama herhâlde
Devlet Bakanımız cevap verir buna.
Şimdi, AKP üyesi milletvekilleri veya bakanlar
çıktıklarında, her dönem çiftçiye mazot desteği, gübre
desteği verdiklerini söylüyorlar. Gübrede KDV oranı yüzde 18, süs
eşyasında ve makyaj malzemesinde KDV oranı sıfır,
mazotta ÖTV belli.
Şimdi ben sormak istiyorum: Çiftçinin yaktığı
mazottan aldığınız ÖTV ile vermiş olduğunuz
destek miktarlarını söyler misiniz? Çiftçiden
aldığınız, gübrenin KDV oranını söyler misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep ve bütün
illerimizde yatırımların desteklenmesi amacıyla düzenlenen
indirimli kurumlar vergisi uygulaması, sadece yeni yatırımlarla
elde edilen kurum kazançları üzerinden uygulanacağı için, devam
eden işletmelere yatırım döneminde bir rahatlama
getirememektedir. Oysa işletmelerin finansal desteğe en çok ihtiyaç
duydukları dönem yatırım dönemidir. Buna göre, indirimli
kurumlar vergisi kapsamında sağlanacak desteğin kurum
kazancının tamamına uygulanabiliyor olması için bir çalışmanız
var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, 2011
bütçesinde yatırımlara ayırdığınız bütçeyle
işsizlikte dünya şampiyonluğuna koşan ülkemizde
işsizlik problemine -bu yatırım ödeneğiyle- ne kadar çözüm
getireceksiniz? Yaklaşık kaç işsizimize iş
sağlayacağınızı öngörüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Ağyüz
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, bugün eşi çalışmayan ve 2 çocuklu
bir asgari ücretli aylık 626 lirayla geçinmek zorunda
bırakıldı. Şu anda Asgari Ücret Tespit Komisyonunda
görüşülen bu tespitte insanca yaşam koşullarına
ulaşması için Hükûmetinizin bir politikası var mı? Emekliye
intibak yasasını bu bütçe döneminde de neden unuttunuz? GAPtan
sorumlu Sayın Bakan olarak
Seçim bölgem Gaziantepte GAP sulama
kanallarında neden ilerleme yok? Doğanpınar barajı niye
askıya alındı? Ayrıca, doğa tahribatı sizin
iktidarınız döneminde niye bu kadar artıyor? Taş
ocakları Gaziantepte alabildiğine yoğunlaştı, HESler
büyük tahribat yaratıyor. Bunlara neden özenli davranmıyorsunuz?
Çevreciyim. diyen Başbakan neden bu konularda duyarsız? Neden
çevrecilerin sesine kulak vermiyorsunuz? Onları muhatap alıp da
kazandıkları davaları neden uygulamıyorsunuz Sayın
Bakan?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, vaat ettiğiniz eşit işe eşit
ücret politikası doğrultusunda, dört yıllık ev ekonomisi
mezunları Tarım Bakanlığında teknik hizmetler
kadrosundan maaş alamamaktadır. Hâlihazır iki yıllık
yüksekokul muadili maaş almaktadırlar. Talepleri: Teknik hizmetler
sınıfının tek çatı altında toplanarak A, B, C, D
bentlerinde çalışan tüm lisans mezunlarının aynı
maaşı yani aynı ek gösterge, özel hizmet tazminatı ve yan
ödeme cetvellerinin düzenlenmesini talep
etmektedirler. Bu konuda bir müjde verecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) -
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
devamlı 2002 ile bugünü kıyaslama yapıyorsunuz. Ben de
bir konuda 2002 ile kıyaslama yapmanız için çok basit bir soru
soracağım: 2002 yılında mutfak tüpü kaç liraydı? 2002
yılında mutfak tüpü ne kadardı? Asgari ücretli bir vatandaşımız
asgari ücretiyle kaç adet mutfak tüpü alabiliyordu? Bugün mutfak tüpünün
fiyatı ne kadardır? Yine, bugün, asgari ücretle bir
vatandaşımız kaç adet mutfak tüpü alabilmektedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, biraz önce
sormuştum ama cevap alamadım.
Ülkemizde 2 milyonun üzerinde çek mağduru var ve şu anda
bir İnternet sitesi kurup, orada birçok siyasinin telefon
numaralarını yayınlayarak Hükûmeti ve milletvekillerini uyarmaya
çalışıyorlar. Bu düzenlemiş olduğunuz torba
yasanın içinde çek mağduriyetlerini giderecek olan bir düzenleme var
mıdır? Varsa bu konudaki çalışma ne aşamadadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Elektrik üretiminde doğal gaz ve ithal kömür
kaynaklarının önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir.
Dışa bağımlılığın azaltılması
ve bunun yerine ikame edilecek doğa ve çevre dostu yenilenebilir enerji
kaynaklarının bir an önce devreye girmesi için yeni projeleriniz var
mıdır? Bu konuda bir gecikme ve ihmal görülüyor. Birtakım yasal
düzenlemelerin bir an önce yapılması gerekmiyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu, çiftçiye mazot, gübre desteği konularındaki
rakamları yazılı olarak verelim, şu an hatırlamıyorum
ama şunu söyleyeyim: Sadece tabii çiftçi kullanmıyor bu mazotu,
başkaları da kullanıyorlar. Dolayısıyla, biz, çiftçiye
destek verirken mazottan KDVyi indirerek değil de direkt çiftçiye bunun
karşılığını ödeyerek bunu yapıyoruz. Böylece
diğer kullanıcılardan ziyade çiftçiyi hedeflemiş oluyoruz.
Teşvik sisteminde kurumlar vergisi indiriminiz
işletmeler için niye yok? dediniz. Yeni yatırımlar için tabii,
teşvik sistemi. Yeni bir yatırım yaptığınız
zaman, belli bir süre yatırımınızı belli bir oranda
geri kazanıncaya kadar bu indirimi uyguluyoruz ama işletme dönemi
için ayrıca tabii başka şeyler düşünmek gerekir. Bu,
yatırımla ilgili tabii, yatırım miktarıyla
ilişkilendirilen bir şey olduğu için işletme
harcamaları açısından veremiyoruz. Ayrıca Avrupa
Birliğinin rekabet kurallarına da bu aykırı maalesef.
Gümrük Birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerimiz var. İşletme
dönemi anlamında böyle bir destek sağlayamıyoruz.
Sayın Yıldızın işsizlik ve
yatırımlarla ilgili sorduğu bir soru vardı. 2010
yılında işsizlik konusunda çok muazzam bir ilerleme
sağladık. 2 puan -ki çok önemlidir- yani işsizlik rakamı
gibi yapısal bir rakamla ilgili 2 puan bir yılda düşüş
olması son derece önemlidir. 950 binin üzerinde bir istihdam
oluşturduk, geçen yıldan bu yıla 950 binin üzerinde istihdam
oluştu ve bunun da büyük bir kısmı tarım
dışı istihdam. Diğer ülkelerle mukayese ettiğinizde
istihdamda ülkemizde çok ciddi gelişme var. Bunu kamu
yatırımlarıyla sadece izah edemeyiz tabii, özel sektör artı
kamu yatırımlarıyla izah edebiliriz ki özel sektör
yatırımlarımızda da 2010da güven ortamına
bağlı olarak ciddi bir artış görüyoruz. Hem kamu
yatırımlarında hem özel yatırımlardaki
artışlar nedeniyle istihdamımızda da çok ciddi bir
gelişme var. İnşallah 2011de de bu eğilim devam eder.
Özellikle de özel sektör yatırımları
ağırlıklı olarak, bu eğilimin biz devam edeceğini
düşünüyoruz.
Kamu yatırımlarında da ilk defa 50 katrilyonu
aştık bu sene. 50 katrilyonun üzerinde kamu yatırımı
gerçekleştirdik. Bunun da hem uzun vadeli büyüme
performansımızı artırdığını
düşünüyoruz hem de işsizliğimiz açısından önemli
faydaları var ama dediğim gibi topyekûn bakmak gerekir.
Asgari ücret
Sayın Ağyüzün çeşitli soruları
vardı. Gaziantepi hiçbir şekilde ihmal etmiyoruz. Gerçekten çok
dinamik bir ilimiz. Suriye ile ilişkilerimizden çok olumlu etkileniyor.
Beşinci organize sanayi bölgesi kurulmak üzere. Sadece, bakın,
güneydoğudan yaptığımız ihracat, 1980
yılında tüm Türkiye'nin yaptığı ihracattan şu
anda daha fazla yani buradan, en geri kalmış yöremizden
yaptığımız ihracat.
AKİF AKKUŞ (Mersin) O zaman bu ülkelerle
ilişkilerimiz yoktu, olmayan bir şeyi söylüyorsunuz.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sulama
kanallarımızı da yapıyoruz. Birtakım projelerde teknik
bazı şeyler olabilir tabii, onlarla da ilgileniriz.
Bu, mutfak tüpü, asgari ücret mukayesesi
2002 yılında
asgari ücret 184 Türk lirasıymış, 2010 yılında 599
Türk lirası. Mutfak tüpü cinsinden ifade edecek olursak 2002
yılında asgari ücretli bir vatandaşımız 9 tane mutfak
tüpü alabiliyormuş, 2010 yılında bu 11. (MHP
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TANKUT (Adana) Yanlış! Yanlış bilgi
veriyorsunuz.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl)
Arkadaşlarımızın, teknik, hazırladığı
şey. Ona tekrar bakabiliriz.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan,
yanlış.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Bakanım, o piknik
tüpüdür, piknik tüpü.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Bu,
arkadaşlarımızın, teknik, hazırladığı
bilgi, ona tekrar bakarız. Fakat çok çeşitli göstergeler var,
hepsinde hemen hemen reel bir artış olduğunu görüyoruz.
Bu, çek mağdurlarına dönük
AKİF AKKUŞ (Mersin) Bizi nasıl
kandırırsınız? Bize nasıl yanlış şey
söylersiniz?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Yanlış değil
efendim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Teknik
arkadaşlarımız var, devletimizin bürokratları var,
onların hesapladığı rakamlar. Biz burada kendimiz ifade
etmiyoruz.
MUHARREM VARLI (Adana) Devlet adamı ciddiyetiyle cevap
versenize!
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Yeniden
yapılandırmada çek mağdurlarına dönük düzenleme var
mı? dediniz. Maalesef böyle bir düzenleme yok ama geçen yıl,
biliyorsunuz, zaten bu konuda gerekli düzenlemeler
yapılmıştı. Şu anda da oranlar itibarıyla
baktığınızda da önemli bir iyileşme olduğunu da
görüyoruz.
Yenilenebilir enerji için belli düzenlemelerimiz var, yeni
bazı düzenlemeler de Meclisimizin gündeminde, önümüzdeki dönemlerde
yapılır diye düşünüyorum.
2002-2010 döneminde de, baktığınız zaman,
enerjide toplam kurulu gücümüz neredeyse yüzde 50 oranında artış
göstermiş. Bu artışın üçte 1ini de yenilenebilir enerji
oluşturuyor. Önümüzdeki dönemde de hidroelektrik ve diğer alanlarda
da buna devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, zaman doldu. Kalan soruları
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Teşekkür ederim
Başkanım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, ben
bunu tutanaklara geçmesi için söylüyorum.
Sayın Bakan ve sayın bakanlar sorulan sorulara
doğru cevaplar vermiyorlar. Rakamlarla bunu yarın basına
açıklayacağız.
Tutanaklara geçmesi için söyledim.
BAŞKAN Peki Sayın Şandır.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Hangi rakamlar?
MEHMET ŞANDIR (Bingöl) Tüp hesabı doğru
değil, buğday hesabı doğru değil. Yarın
bunları rakamlarla açıklayacağız.
BAŞKAN 17nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
18inci maddeyi okutuyorum:
Fonlara ilişkin işlemler
MADDE 18 (1) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef
planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile
gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı yatırımları
için yıl içinde yapılacak harcamalar, 7/11/1985 tarihli ve 3238
sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları,
bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkanlar
birlikte değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince
tespit edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır.
(2) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bütçe
ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri
gereğince tespit edilecek tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne
bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden helikopter, uçak alımları
ile revizyonlarına, hava araçlarına füze önleme, tespit sistemlerinin
takılmasına ve Helikopter Elektronik Harp (HEWS) projesine
ilişkin tutarları; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük
bütçesine kaydedilen ödeneklerden motorbot alımına yönelik
tutarları; Orman Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut
ödeneklerden Helikopter Alım Projesi ve Helikopter Eğitim
Simülatörleri Merkezi Projesine ilişkin tutarları; Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden
araştırma gemisi alımına yönelik tutarları; ilgili
hizmetleri gerçekleştirmek üzere Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye
ilgisine göre Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı,
Sağlık Bakanı, Çevre ve Orman Bakanı veya Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı yetkilidir.
(3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye
yatırılacak tutarları bir yandan genel bütçeye gelir, diğer
yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine
ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye
Bakanı yetkilidir.
(4) İlgili yıllar bütçe kanunları uyarınca,
yürütülmesi öngörülen projeler için Savunma Sanayi Destekleme Fonuna
aktarılan tutarlardan kullanılmayan kısımlar, Savunma
Sanayii Destekleme Fonundan ilgili genel bütçeli idarenin merkez muhasebe
birimi hesabına; özel bütçeli idarelerde ise muhasebe birimi hesabına
yatırılır ve ilgili idarenin (B) işaretli cetveline gelir
kaydedilir. Gelir kaydedilen tutarlar karşılığını
ilgili idare bütçesine ödenek kaydetmeye genel bütçeli idarelerde Maliye
Bakanı, özel bütçeli idarelerde ise ilgili özel bütçeli idare yetkilidir.
Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
dışındaki idarelerde ödenek kaydı yılı yatırım
programı ile ilişkilendirilerek yapılır.
(5) İhracata yönelik devlet yardımları
kapsamında Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu (DFİF) ile ilgili
görev, yetki ve her türlü işlemler 2011 yılında Dış
Ticaret Müsteşarlığı tarafından yürütülür.
İhracata yönelik devlet yardımlarına ilişkin mevzuatla
Hazine Müsteşarlığına yapılan atıflar DFİF
bakımından Dış Ticaret Müsteşarlığına
yapılmış sayılır.
BAŞKAN Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis.
Buyurun Sayın Halis. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 18inci madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tabii burada bütçeyi görüşüyoruz, bütçenin ne kadar adaletli
olup olmadığı esası çok önemlidir. Bugün burada, biz
turuncu koltuklarımızda, bu sıcak ortamda otururken, üzerimize
rehavet basmışken, hava dışarıda eksilerde seyrederken
bu ülkenin çocuklarının, kimliği olmayan, anası babası
olmayan, aile ortamından, aile sıcaklığından uzak kalan
sokak çocuklarının sorunlarını sizinle paylaşmak
istiyorum.
Tabii, sokak çocuğu deyince herkesin tinerci çocuklar
olarak ürktüğü ya da onları patlamaya hazır serseri bir
mayın gibi gördüğünü biliyoruz ama bu çocukların buraya
gelmesinde suçumuzun ya da suç payımızın ne olduğu
noktasında hiç kimse kendi üzerine hiçbir sorumluluk alma gereği
duymuyor, duymadı bugüne kadar.
Her ne kadar 1924 yılında Cenevre Çocuk Hakları
Bildirgesine imza attıysak da daha sonrasında Çocuk Hakları
Evrensel Sözleşmesine imza atan bir ülke olduysak da çocukları
sokaklardan kurtaramadık ve o çocukları, o vahşetten
kurtaramadık. Şimdi, neden vahşet diyorum?
Öncelikle bu çocukları oraya iten nedenler nedir, onu sizinle
paylaşmak istiyorum. Yoksulluk ve parçalanmış ailelerin
çocukları yüzde 82-87yi teşkil ediyor. Nedir bu? Eğer bir
ülkede gerçekten yoksulluk varsa dolayısıyla aile düzeninin
istikrarlı olması da beklenemez. Ve yetim, öksüz çocuklar
oluşturuyor. Aile içi şiddet, ihmal, göç ve savaştan
kaynaklı sorunlardan oluşuyor.
Şimdi, düşünün ki gecekondu yaşamı, bir ülke
yaşam normunun çok altında yaşam biçimi olarak kendisini
gösteriyor ve her ne kadar Türkiyede sokakta yaşayan çocukların
sayısı 26 bin olarak gösteriliyorsa da bu 26 bin
sayısının reel bir sayı olmadığı, tahminî
bir sayı olduğu da biliniyor. Sadece gecekondu yaşamından
dolayı İstanbulda 650 bin çocuğun sokağa atılma ya da
sokağa itilme riskiyle karşı karşıya olduğu
söyleniyor.
Tabii, bu çocuklar sokağa düşünce nelerle
karşı karşıya kalıyorlar? Şiddet, fiziksel ve
cinsel istismar, suça itilme, yanma, yaralanma, bulaşıcı
hastalıklar, kaçırma ve öldürme. Tabii düşünün, bunlar sizin
çocuklarınız olsaydı içiniz sızlar mıydı? Mutlaka
sızlardı ama bugüne kadar içimizin
sızlamadığını da söylemek durumundayız çünkü
empati yapmadık. Empati yapmadıkça da vicdanımız nasır
bağladı, vicdanlarımız kabuk bağladı. Tabii, biz
bu çocukların neden tinerci olduğuna, neden uyuşturucu ya da
uçucu madde kullandığına hiç bakmadan bunları hep öteledik.
Bu çocuklar her zaman karşımıza çıktılar. Hiçbir zaman
bunların neden bu noktaya geldiğini sorgulamadık. Onlar tineri
ya da uçucu maddeleri niye alıyor? Şunu söyleyeyim: Her şeyden
önce bu acı gerçekten, yaşamış oldukları acı
gerçekten kaçıp kendilerine sanal bir dünya yaratmak için bu maddeleri
alıyorlar, sokağın şiddetine karşı direnişli
olmak için bu maddeleri alıyorlar, soğuğa karşı direnç
göstermek için bu maddeleri alıyorlar. Her şeyden çok da yine
bedensel ve ruhsal güç oluşturma için bu maddeleri alıyorlar. Tabii,
tinerci çocuklar dedik, hep öteledik. Suçlu kim? Her şeyden önce suçlu
hepimiziz ama en fazla da en çok da iktidarda olan parti.
Şimdi, bu çocukları kim koruyacak? Dediğim gibi,
1924ten bu yana altına imza attığımız
sözleşmelere rağmen bu çocukları hiç kimse koruyamadı.
Bakın, Anayasanın beş maddesi bu çocukları koruma hükmü
taşıyor ve Türkiyede Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
içinde korunması gereken bu çocuklara Sosyal Esirgeme Kurumu nasıl
bakmış, bir de ona bakalım: 2002 yılında 12 milyon TL
olan bütçeden ayrılan pay, 2005te 297 milyona çıkıyor ve 2010
yılında 2,3 milyar. Tabii ayrılan paya ihtiyacımız
yok. Keşke bu pay günden güne çoğalsa da bu çocukların gerçekten
sokaktan çekilip bu yurtlara getirilmesi ve bunların sıcak bir
ortamda bulundurulması
Ama sırf sokaktaki çocuklar değil sosyal
esirgeme kurumlarında yaşayan çocukların da
durumlarının dışarıdaki çocuklardan çok farklı
olmadığı biliniyor.
Bakın, Malatyada 2005 yılında ekranlarda
gördüğümüz dehşet olayları hâlâ hafızalarımızdan
silinmedi ve bugün bu bütçeye rağmen, Sosyal Yardımlaşma
Kurumunun nasıl bir hizmet vereceği noktasında
kuşkularımız var.
İzmir Büyükşehir Belediyesi yardım
kaynağı olarak ayda 50 milyon para ayırıyor bu Esirgeme
Kurumuna ve ne oluyor? Örtülü ödenek olarak müdür tarafından
değerlendiriliyor, bunun üzerine belediye bu desteği ve bu
kaynağı geri alıyor.
Yine, İzmir İl Özel İdaresi yardım kurumuna
bir araç veriyor. Neden? Oradaki yaşlıları, çocukları
taşıması ve onlara hizmet etmesi için. Ama ne oluyor?
Bakıyorlar ki sosyal hizmet için verilmiş bu araç, müdür
tarafından makam aracı olarak kullanılıyor.
Tabii, Sosyal Esirgeme Kurumu bununla da kalmıyor, kuruma
alınması gereken uzman meslekleri de yine ihale usulüyle alıyor.
Hangi ihaleyle? Kuruma temizlik işçisi alma, temizlik ihaleleriyle
yapıyor bunu ve boş sözleşmeler yapıyor çoğu zaman,
maaş kesintisi yapıyor ki bunun çok somut bir örneği olarak,
yine İstanbul İl Müdürü Maaşınızı kestiysek, beğenmiyorsanız
çeker gidersiniz. demişti.
Yine, asli hizmet noktasında bu yıl alınan 418
kişinin 180i asli hizmet elemanı. Yani nedir? Sosyolog, psikolog
vesaire. Tabii, bununla da yetinilmiyor, dehşet verici açıklamalar
geliyor bu Esirgeme Kurumu hakkında.
Biliyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurmuş
olduğu Kayıp Çocukları Araştırma Komisyonu var. Bu
araştırma komisyonu bir duyarlılık gösterdi, çaba gösterdi
ve en sonunda Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürünü konuşturma
noktasına geldi. Ve bakın, çok ilginçtir, iddia edilenler bu Müdür
tarafından dehşet verici bir şekilde teyit ediliyor. Bakın,
ne diyor Sayın Müdür: Kurumlarımızda dayak ve taciz olayı
hatta fiilen tecavüz olayı da zaman zaman olabilmektedir -çok rahat,
rahatlığın devamı var- insan fıtratı var,
insanın olduğu her yerde olur bu. Şimdi, siz tutuyorsunuz,
yüzde 500den daha fazla bir oranda bir bütçe ayırıyorsunuz, biz buna
karşı değiliz ama bu bütçeye rağmen, eğer bu
kurumlarınızda müdürlük yapanlar vahşet olaylarını,
dehşet olaylarını çok soğukkanlılıkla
olağanmış gibi gösterirlerse işte bunda şunu
hatırlatmak lazım size: Bu, artık Türkiye'nin bir sosyal sorunu
değil, bir vicdan sorunu, bir insanlık sorunudur. Eğer burada
gerçekten insanlık ve vicdan sorunu olarak bakılırsa Sayın
Başbakanın En az 3 çocuk yapın. önerisini de ayrı
değerlendirmek gerekiyor yani siz sokakta yaşayan en az 26 bin
çocuğun kurtuluşu için bir çaba sarf etmiyorsunuz, yine esirgeme
kurumlarına aldığınız çocuklar üzerindeki vahşeti
ve dehşeti itiraf ediyorsunuz ama kendi insanınıza,
halkınıza En az 3 çocuk yapın. diyorsunuz. Yani böyle bir
ülkede, yine 23 Nisanın tek çocuk bayramı olarak
kutlandığı yegâne ülke olma övüncüyle, sevinciyle
konuşuyorsunuz ama bu çocukların durumu bu.
Türkiyede israf politikalarına yönelik de bir şey yok.
Türkiye millî gelirinin yüzde 25inin israf edildiğine dair ilgili
kurumların açıklamaları var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) - Hiç olmazsa israf
politikalarına ilişkin bir düzenleme yapılırsa çok
şeyin değişeceğine inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Halis.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Sayın Mehmet Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika, buyurun.
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve
yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tasarının 18inci
maddesi Fonlara İlişkin İşlemler
başlığını taşıyor. Burada da Türk
Silahlı Kuvvetlerine Stratejik Hedef Planı uyarınca temini
gerekli modern silah araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek altyapı
yatırımlarına ilişkin ödenekler söz konusu ediliyor.
Açıkçası ben bu madde vesilesiyle diğer
fonları da konuşup bazı ekonomik konulara değinmek
istiyordum. Ancak bunun içeriği hem Türk Silahlı Kuvvetlerinin
ihtiyaçlarıyla ilgili olduğu için ve son günlerde hem bu Genel
Kurulda hem de kamuoyunda tartışılan bazı konular gerçekten
bu konu üzerine ve maddenin içeriği üzerine bazı şeyler
söylememi gerektirdi.
Değerli arkadaşlarım, burada Türk Silahlı
Kuvvetleri için teçhizat alımından bahsediyoruz. Öbür tarafta, bir
taraftan alternatif ordu kuracak bazı girişimler AKP Hükûmeti
tarafından sırayla gerçekleştiriliyor. Silah Yasasında
Türk Silahlı Kuvvetleri dışındaki birimlere de birinci
kategoride ağır silahları ithal etme yetkisi bir taraftan
veriliyor. Tabii, bunun AGİT sözleşmelerine aykırı
olduğunu da burada hatırlatmamız gerekiyor. Yani bir alternatif
ordu kurma, bir Hudut Güvenlik Birimi adı altında profesyonel ordu
kurma girişimleri, bir taraftan da ordu kuruluyor. Maalesef Avrupa
Birliğinin bu konudaki silahlanmayla ilgili hükümleri de aslında
kişisel silahlanmayla ilgili hükümlerdir. Bunun Türk Silahlı
Kuvvetleri ile bir alakası yoktur.
Kısacası, burada bir taraftan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin teçhizat alımı düzenlenirken öbür taraftan alternatif
bir ordu kuruluyor.
Bir taraftan TSK diyoruz
ama Türk Silahlı Kuvvetleri -hangi TSK diye ben soruyorum-
gerçekten de son zamanlarda ciddi bir hakaret, aşağılama
kampanyasıyla karşı karşıya. Daha önce -Genelkurmay
başkanlarımızın söylediği- asimetrik psikolojik
harekât deniyordu. Bence şimdi oraları çoktan aştı, aleni
olarak bir aşağılama ve tahkir kampanyası yandaş medya
tarafından ve tarafı belli olan bir kesim medya kuruluşları
tarafından aleni olarak yapılıyor. Peki, o zaman kime
düşüyor? Burada bulunan AKP Hükûmetinin sayın bakanlarına
sorduk, özellikle Millî Savunma Bakanımıza Plan ve Bütçe Komisyonunda
sorduk, maalesef henüz hâlâ o gün yanıt verilmediği gibi
yazılı olarak da herhangi bir yanıt verilmedi. Alenen tahkir
ediliyor. Silahlı kuvvetler, Genelkurmay Başkanlığı
Millî Savunma Bakanına, o da Başbakanlığa bağlı
bir kurum. Bir taraftan bakıyoruz, terörle mücadele edecek olan Türk
Silahlı Kuvvetleri kimliksizleştirilmeye, aşağılanmaya
çalışılıyor ama asıl mücadele edilmesi gereken PKKyla
müzakere yapılıyor. Burada sorduğumuz zaman
arkadaşlarımız çıkıp kızıyorlar Bunu
söylemek şerefsizliktir. diye ama hâlâ bu konuda tam olarak kim ne
görüşüyor, ne oluyor, bir açıklık maalesef mevcut değil.
Bir taraftan TSKyla mücadele, terörle müzakere yapılırken öbür
taraftan terörle mücadele eden özel kuvvetlerin karagâhına giriliyor. Ben
hâlâ merak ediyorum. Sayın Arınça kaç defa sorduk, Adalet
Bakanımıza da sorduk. Acaba -bunun üzerinden bir yılı
aşkın bir süre geçti, yaklaşık bir yıl bir
haftalık süre oldu- herhangi bir iddianame var mı,
hazırlanmış bir şey var mı? Bütün Türkiyeyi
ayağa kaldıran o görüntülerden sonra ne çıktı, ne bulundu?
Merak ediyorum. İddianame dahi olsa bir şey hazırlandı
mı, hazırlanmadı mı? Bunu merak ediyorum. Ne oldu, yani bu
zanlılar ne oldu? Takip edilen manav araçları falan ne oldu?
Bunlardan bir şey çıktı mı? Hâlâ merak ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, çok ciddi anlamda bir korku
imparatorluğu oluşturuluyor, bütün kesimler üzerinde bir psikolojik
harekât uygulanıyor. Bir türlü, tek parti diktatörlüğüne doğru
maalesef gidiyoruz.
Şimdi, son bir haftadır yaşananlara bakıyorum.
Burada hiç ses çıkarılmıyor. Nereye gidiyoruz? Ne oluyor? Gerçekten
vicdanımıza elimizi koyalım. Türkiye nereye gidiyor? Bir bölünme
senaryosu uygulanıyor, fiilî bir bölünmeye gidiyoruz. Fiilen, resmen
bölünme ve bir isyan provası var. Sadece Meclis Başkanımız
çıktı söyledi, ertesi gün Görüştük, tamam, biz
uzlaştık. Peki, birinci gün söylediğiniz ne oldu o zaman? Yani,
eğer varsa yasaya aykırı, Anayasaya aykırı bir durum
bunun gereğinin yapılması gerekiyor.
Peki, böyle bir ortamda yumurta atan öğrencilere günde 3 defa
fırça atan, tersleyen Yumurtayı yiyin atacağınıza.
diyen Sayın Başbakan, hiçbir ses vermiyor. Ben gerçekten
şaşırıyorum. Çünkü bir de kendisinin sürekli olarak tepki
vermesine alışkın olduğumuz için, bir şeyler söyler
diye bekliyorum Allah rızası için. Öbür taraftan, yumurta atanlar
terörist gibi karşılanıyor, molotofkokteyli atanlarsa taş
atan çocuk muamelesi görüyor. Şimdi, nasıl bir ülkedeyiz? Ben,
gerçekten bunları anlamakta zorlanıyorum. Bunu soruşturacak
mevkiler niye bize bir şeyler söylemiyorlar? Alenen iki dilli, iki
bayraklı, iki toplumlu bir fiilî durum bize dayatılırken
hiçbirimizin sesi çıkmıyor. Yani, Sayın Genel
Başkanımız önceki gün ciddi bir uyarıda bulundu ama
muhatapları her şeye cevap veriyorlardı, bu konuda kimse bir şey
söylemiyor. Bu fiilî durum, maalesef, resmen de bize kabul ettirilmeye
çalışılıyor. Burada öyle bir şey var ki Anayasa,
yasalar alenen çiğneniyor, İmralıdan terör örgütü yönetiliyor,
bir taraftan da maalesef AKP Hükûmeti yönlendiriliyor. Bu şartlar
dayatılırken hep Kasımpaşalı duruşuyla övünen,
(x) yaklaşımı olan Sayın Başbakanımızdan
biz bu konuda da bir açıklama, en azından bir tepki göstermese de bir
açıklama bekliyoruz, yumuşak da olsa bir açıklama yapsın.
Bu konuda ne düşünüyor acaba? Merak ediyorum. Yoksa Seçime kadar böyle
idare edelim, bırakın biz onların oyunu alalım, ondan sonra
ne olursa olsun. mu diyor?
Değerli arkadaşlarım, bakın, gerçekten sizleri
bu konunun üzerinde bir daha, eve gittiğiniz zaman -burada belki parti
taassubuyla bir şey diyemiyorsunuz veya söylediğiniz zaman
farklı yerlere çekilebiliyor- olan bitenler üzerinde düşünmeye davet
ediyorum. Ülkemizin birlik ve beraberliğe ihtiyacı var.
Dışarıdan oynanan bu oyunları hep birlikte bozmaya
ihtiyacı var. Ama biz bunlara bir parti taassubu içerisinde bakarsak
maalesef yarın çok daha kötü şartlarda mücadele etmek zorunda
kalacağız. Allah oralara bizi düşürmesin.
Birlik beraberlik deyince size Veyselin bir iki dörtlüğüyle
bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum. Senlik Benlik Nedir
Bırak diyor Veysel, iki mısrasını okuyacağım:
Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül âlemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası.
Birkaç mısra söyledikten sonra sonunda da
Veysel sapma sağa sola
Sen Allahtan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası
(x) Bu bölümde Hatip
tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
diyor ve bizi Birlik Kavline Girelim Kardeş diye şöyle
birliğe çağırıyor:
İtimat edersen benim sözüme
Gel birlik kavline girelim kardeş
Birlik çok tatlıdır, benzer üzüme
İçip şerbetini kanalım kardeş.
Son verelim iftiraya bühtana
Kardeşane sevişelim can cana
Elbirlikle çalışalım vatana
Çok okul, fabrika kuralım kardeş.
Yürüyelim Atatürk'ün izine
Boş verelim bozguncular sözüne
Göz atalım şu dünyanın hızına
Yürüyüp hedefe varalım kardeş.
Veysel'in sözleri kanun dışı mı?
Mantığa uymazsa kesin başımı
Bana düşman etmiş vatandaşımı
Sebebi ne ise soralım kardeş.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, sizleri yeniden
birlik beraberliğe davet etmek için bunu söyledim. O zaman, birlik
beraberliğimizi bozanlara karşı da hep beraber durmamız
lazım. Biliyorum, kolay kolay bunun üstesinden gelmek kimsenin harcı
değildir ama gittiğimiz yol yol değildir.
Atatürk Toroslarda bir Yörük çadırı görünce şöyle
diyor, sözlerimi onunla tamamlıyorum: Gidip Toroslara bakın,
eğer orada bir tek Yörük çadırı var ve orada ateş tütüyorsa
hiçbir kuvvet asla Türkü yenemez. diyor.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Günal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Sayın Oğuz Oyan.
Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; efendim bu 18inci madde üzerinde
konuşmadan önce, şimdi burada yok ama Sayın Maliye
Bakanının yanıtına yanıt vererek başlayayım.
Biz burada şunu söyledik dünkü konuşmamızda:
Başbakan, Aralık 2009da IMFden devralınan borcu 23,5 milyar
lira açıklamıştı, iki hafta önce bu bütçe
konuşmaları başlarken bunu 26,5 milyara çıkardı, 3
milyar zam yaptı dolar cinsinden. Bir kere Sayın Bakan buna bir
açıklama getirmedi, yani o zam nasıl oldu.
Biz şunu söylemiştik: Yani, aslında hazinenin
verilerine göre 13,9 milyar borçla devraldı AKP ve 2003te bunu 16 milyar
732 milyona çıkardı, 2004te 18 milyar 445 milyona çıkardı.
Yani, indirmeden önce -bugün, daha sonra azalttı- ilk önce bir
artırdı, bu borçlardan kendisi de yararlandı.
Şimdi, Maliye Bakanının kullandığı
veriler ki bana da bir tablo yolladı. Bir başka şey: Maliye
Bakanı burada 22 milyar dolarlık borçla devraldık dedi. Yani,
şimdi ortada dört tane rakam var. Bir, Başbakanın söylediği
iki ayrı yılda 23,5 mu, 26,5 mu, Maliye Bakanı da 22 milyar
dedi. Hangisi doğru, bir. Bir de Hazinenin başka verileri var, orada
da 13,9.
Mesele şurada: Biz burada kamu borcundan bahsediyoruz. Kamu
borcundan bahsettiğimiz zaman bu borç Merkez Bankası borcunu
içermiyor, ayrı tutulan bir borçtur. Merkez Bankası borçlarından
ayrı olarak bu seriyi oluşturmanızın anlamı
vardır. Çünkü Merkez Bankası özerkliği olan bir mali
kuruluştur, onun bilançosunun aktif ve pasifi vardır ve Merkez
Bankasının kuşkusuz bir döviz rezervi olduğu kadar
dış yükümlülükleri de vardır. Eğer, siz Merkez Bankası
borçlarını vesaireyi de kullanıyorsanız, o zaman Merkez
Bankası rezervlerini burada gelip de bununla övünürken Ben işte 79
milyara
O zaman bunun brüt rezervler olduğunu, Merkez
Bankasının dış yükümlülüklerini değil de aslında
bu kadar bir rezervin olmadığını net olarak söylemeniz de
gerekir. Dolayısıyla biz Sayın Bakana buradan bu
yanıtı verelim. Birazdan ben kendisine gene Hazinenin bu
rakamlarını, tablosunu da ayrıca ileteceğim. Burada olmasa
da mutlaka iletirim.
Şimdi, tabii, Sayın Bakan konuşmasında burada
-döviz rezervleri falan bir tarafa- borç stokundaki gelişmeyi de biraz
kendi partisine yontarak anlatıyor ve yetersiz biçimde
yansıtıyor. Bir kere, Türkiye'nin 2002-2010 döneminde kamu borcu 20
milyar artmıştır, 64 milyar dolardan 84 milyar dolara çıktı.
Bu dönemde kamu borcu azalan kuruluş Merkez Bankasıdır. Merkez
Bankasının borcu 22 milyardan 11,5 milyara gerçekten düştü.
Fakat asıl kaygı uyandıran gelişme özel sektör
borçlarıdır. Özel sektör borçları 43 milyarken 2002de, 170 milyardır
şimdi. Aslında 2008de 190 milyar doları da aşacak boyuta
gelmiştir, kriz döneminde gerilemiştir.
Şimdi, dolayısıyla burada toplam -kamu artı
özel- 2002de 129 milyar dış borcumuz varken bu, bugün 277 milyar
dolardır. Bu kaygı vericidir. Bunu kaygı verici olarak
görmüyorsanız, Başbakanın burada dediği gibi Özel sektörün
dış borcu bizi ilgilendirmez. kayıtsızlığı
içine giriyorsanız, bunu gelip size hatırlatırlar.
Tıpkı 2000 Aralık ayında Türkiyedeki bankaların
dış borçları da taahhüt altındadır. diye o
sırada Başbakanın eline kâğıt tutuştururlar, IMF
eliyle ya da Korede olduğu gibi özel sektör borçlarını da
kamunun üzerine yıkarlar değerli arkadaşlarım.
Dolayısıyla Özel sektörün dış borcu beni hiç
ilgilendirmez, bana ne! diyemezsiniz. Bunu burada bir kez daha belirteyim. Çok
yüksek bir dış borç yapan iktidar modeliyle karşı
karşıyayız, iç borçlarda da tabii çok yüksek bir
artışı gerçekleştirmiştir.
Maddeye gelirsek bu fonlara ilişkin, bir kere, birincisi, bu
Savunma Sanayii Destekleme Fonu. Ben buradan bir milletvekili olarak şunu
istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu fonun
ayrıntılarıyla ilgili daha fazla bilgilenmeye hakkı
vardır. Yani biz bu konuda, bu fonla ilgili bir gereksinim içindeyiz, daha
fazla bilgi ihtiyacındayız. Bunun yerine getirilmemesi için geçerli
bir mazeret olduğunu düşünmüyorum. İkincisi, gene, bu maddede
olan DFİF var, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu. Destekleme ve Fiyat
İstikrar Fonu, bu maddeye göre, sadece Dış Ticaret
Müsteşarlığıyla ilişkilendirilen bir fon hâline geliyor
gibi gözüküyor.
Ben bir şeyi hatırlatayım: DFİF, aynı
zamanda, tarımsal desteklemede kullanılan bir fondur, önemi azalsa
da. Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu, özellikle tarım
satış kooperatifleri birliklerine ürün alımlarında destek
veren bir fon olarak da çalıştı. Bu Fonun bugün birliklerden
alacağı 1 milyar liraya çıkmıştır, 1 milyar 14
milyon lira. Nereden gelerek çıktı? 2000 yılında,
biliyorsunuz, borçların, geçmiş borçların tasfiyesi oldu, 2000
yılından önceki borçların, daha sonra oldu ama 2000 öncesini
kapsadı. O tarihten itibaren 250 milyonluk bir ana sermayeyle, ana
kaynakla girildi ama bu, faizlerle şişerek 1 milyara geldi. Yani, bu
borcun dörtte 3ü faizlerdir. Şimdi, burada yapılması gereken
şey, birlikleri bu yükten kurtarmaktır. Bu yükten kurtarmalısınız
çünkü birlikler, bilançolarını olumsuza çeviren bu borç yükü
nedeniyle bankalardan da borç alamaz ya da iyi koşullarla borç alamaz
durumdadırlar. Bu prangayı, bu mali prangayı birliklerin
üzerinden mutlaka almak gerekiyor. Biz, bu sözü buradan Cumhuriyet Halk Partisi
olarak veriyoruz. Tarım satış kooperatifleri birlikleri
üzerindeki bu borç yükünden bizi mutlaka
Ama oraya varmayalım. Gelin, hep
beraber, birlikte bu borç yükünü tasfiye edelim. Yeni bir konsolidasyon
ihtiyacı, birliklerin bu borcu bakımından ortaya
çıkmıştır. Bu konuda benim bekleyen tarım
satış kooperatifleri birlikleriyle ilgili bir kanun teklifim
vardır. Bu teklif hemen indirilebilir ve görüşülebilir.
Şimdi, bu fonlarla ilgili bir başka şeyi daha
izninizle burada ifade edeyim: Bir kere, fonlar, büyük ölçüde tasfiye edildi, 2000-2002
döneminde, yani IMF programı çerçevesinde tasfiye edildi fakat yeni
kaçış yolları bulunmaya her zaman
çalışılıyor. Yani bu özel hesaplar -ki eskiden de
vardı bunlar, bilinen yöntemlerdir ama- yönünden yeniden bir
kaçış yolu bulunmaya, keşfedilmeye
çalışılıyor. Bazı gelirler ve giderler özel yasalara
dayanarak bütçeyle ilişkilendirilmemeye başlıyor.
Bakınız, İşsizlik Sigortası Fonundan, bu Fonun kendi
amaçları doğrultusunda, sekiz buçuk yılda, 2002 ile 2010
arasında hak sahiplerine yapılan toplam işsizlik sigortası
ödeneği 3,7 milyardan ibarettir. Oysa, son üç yılda, 2008, 2009,
2010, son üç yılda bütçeye aktarılan bu Fondan kaynak 9 milyar 71
milyondur, yani neredeyse 3 katıdır. Peki, bu Fon ne kadar? Burada
GAPla ilgili Bakanımız var. Bu Fondan ne kadar GAPa kaynak
aktarılmıştır? GAPın içinde nasıl
harcanmıştır? Bu bilgileri bize verin. Bu bilgilere bile sahip
değiliz. Bir de burada nasıl bir saydamlıktan bahsetmek
yanında, Nasıl olur da bir fon kendi amaçları
doğrultusunda kullanılmaz? sorusunun cevabını
bulamıyoruz.
Tabii, bir başka kaçamak noktası daha var. Yeni fon
kurmak, özel hesaplar, vesaire dışında da kaçamaklar var.
Fonlara özgü bazı kolay kaynak kullanmak, kamu kaynaklarını
kolayca kullanma biçimlerini geliştiriyorsunuz. Ne yapıyorsunuz,
İşte dün de bahsettim, Kamu İhale Kanununu
değiştiriyorsunuz, Kamu İhale Kanununu 18 kez
değiştiriyorsunuz, yeniden değiştirmek için tasarı
hazırlıyorsunuz. 45 tane yasada Kamu İhale Kanununa tabi
değildir. diyorsunuz. Tıpkı fonlarda olduğu gibi, Özal
fonlarında da her fonun yasasında Yüksek Denetleme Kurulu denetimine
tabi değildir, Sayıştay denetimine tabi değildir, Kamu
İhale Kanununa tabi değildir gibi dip, alt hükümler olurdu, son
hükümler. Böylece, inanılmaz bir kargaşa, inanılmaz bir kayıt
dışılık, inanılmaz bir denetimsizlik
yaratılmıştı. Tabii, bunun altında müthiş
şaibeli işler yaratılmıştı.
Bakın, size örnek vereyim: Özal döneminde başlayıp
sayıları 105e çıkan bu fonların 1992 yılı yani
tepe noktasında ulaştığı boyut şudur: 1992 yılında
fonların gelirlerinin bütçenin gelirlerine oranı tam tamına
yüzde 57dir değerli arkadaşlarım. Yani, fonlarla temsil edilen
gelirler, bütçe gelirinin 1992de yüzde 57sine çıkmıştır.
Millî gelire oranla yüzde 9a çıkmıştır fonların
toplam gelirleri. Bu aslında ur gibi büyümüş, âdeta bütçe içinde yeni
bütçeler oluşmuştur, çok başlı harcama kalemleri
oluşmuştur ve sadece Hükûmet değil, IMF de giderek Türkiye
ekonomisini izleyemez hâle gelmiştir ve bunların tasfiyesi gündeme
geldi. Biliyorsunuz 1992de bir müşterek fon hesabı kurularak bu
2000e kadar idare edildi, 2000de de
tasfiye edildi. Bu tasfiye modeli de benim 1992 yılında
Başbakanlık danışmanlığı yaptığım
dönemde kurduğumuz bir model üzerinden gelişti, o dönem
gerçekleştiremedik ama o sırada gerçekleşti. Ne yazık ki
kamu kaynaklarında denetimsiz bir biçimde kullanma
alışkanlıkları fonlu ya da fonsuz devam ediyor. Ben
iktidarı bu konuda bir kez daha uyarmak istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Oyan.
Şahıslar adına Erzurum Milletvekili Sayın
Muzaffer Gülyurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 18inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
18inci madde fonlara ilişkin işlemlerden ibaret bir
maddedir. Bildiğiniz üzere fonlar bir teşebbüsü finanse etmek için
bulunan sermayedir. Yani bir hizmetin görülmesi, bir projenin, bir programın
yürütülmesi gibi belirli bir amacı gerçekleştirmek için
gerektiğinde kullanılmak üzere ayrılan mali kaynaklardır.
Ülkemizde ilk defa 1941 yılında bir fon kurulmuştur, sonraki
yıllarda yeni yeni fonlar kurularak sayısı yüze
yaklaşmıştır. Tasarrufu Teşvik Fonu, Konut Edindirme
Yardım Fonu, GAP bölge kalkınma fonu, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Fonu gibi onlarca fon. Bu fonların
uygulanmasında geçmişte zaman zaman kullanım amacının
dışına çıkıldığı, temel
mevzuatından uzaklaşarak uygulamada hata yapıldığı,
suistimallerin olduğu da ifade edilmektedir ve geçmişteki birçok fon
denetim dışı tutulmuştur. Nitekim 2000-2001
yıllarında bu fonlardan altmış dokuzu tasfiye edilerek
kapatılmıştır. Ancak, bütçe dışı olarak
kabul edilen fonların faaliyetlerine devam edilmiştir. Bunlardan
birisi de Savunma Sanayii Destekleme Fonudur.
2002 yılında aziz milletimiz tarafından iktidara
getirilen AK PARTİMİZ, Sayın Başbakanımızın
önderliğinde, her alanda olduğu gibi, fonlar konusunda da ülkemize
gurur duyduğumuz birçok ilkleri yaşatmıştır. Bunlardan
birisi Savunma Sanayii Destekleme Fonudur. Bu Fon, savunma sistemlerinin
tedarik ve modernizasyon projelerinin finansmanı ve yerli savunma
sanayisinin kalkındırılması faaliyetlerinin parasal
kaynağını oluşturmaktadır.
Savunma Sanayii Destekleme Fonuyla AK PARTİ hükûmetlerimiz
son sekiz yıllık dönemde onur duyduğumuz birçok ilki aziz Türk
milletine yaşatmıştır. Nedir bu ilkler? İlk temel
eğitim uçağı Hürkuş, ilk ana muharebe tankı Altay, ilk
savaş gemisi MİLGEM, ilk insansız hava aracı Anka, ilk uydu
Göktürk, ilk helikopterimiz ATAK, ilk jet motoru, ilk millî piyade tüfeği,
ilk makineli tüfek, ilk radar. Bunların hepsi tamamen kendi
imkânlarımızla, kendi öz kaynaklarımızla millî üretimler
olarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, savaş
uçaklarımız, helikopter ve tanklarımız da bizzat kendi
yerli sanayimiz tarafından ülkemizde modernize edilmiştir. Sekiz
yılda 20 milyar dolar tutarında modernizasyon projesi yürüttük ve
uzun yıllar devam eden hazır alım işlemini bitirdik.
Birçok ülkenin savunma sistemlerinin modernizasyonunu da biz
yapıyoruz, biz üretiyoruz. Türkiye ve Türk firmaları üretiyor.
Türkiye, dünyadaki yüz büyük sanayi kuruluşu arasında yer
alıyor. Ülkemiz, işte AK PARTİyle, AK PARTİ
iktidarlarıyla her Türk ferdinin gurur duyacağı bu seviyelere
gelmiş bulunmaktadır.
Bu Fondan sadece 2009 yılında finanse edilen projelerin
toplamı 1 milyar 461 milyon dolar civarındadır. Önümüzdeki
yıllarda bu daha da çok artırılacaktır. Böylece, peygamber
ocağı olarak kabul ettiğimiz, göz bebeğimiz gibi
önemsediğimiz silahlı kuvvetlerimiz
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Belli oluyor, çok belli oluyor,
dışarıda rütbeli bırakmadınız.
MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) -
çok iyi, modern teknolojik imkânlara
sahip olacak, bize ve dostlarımıza sevgi ve güven,
düşmanlarımıza da korku ve endişe verecektir.
Bu duygularla, ülkemizin daha iyi, aydınlık günlere
ulaşacağına inanıyor, bütçemizin hayırlı
olmasını diliyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Gülyurt.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan, bugün kırsal motorine 5-6 kuruş,
normal motorine de 7-8 kuruş zam geldi. Dünyanın en pahalı
yakıtını tüketiyoruz.
Sayın Bakanım, kriz öncesi petrol varil fiyatı 147
dolardı dünyada ve biz motorini bugünkü fiyatlara yani 3,2 liraya
alıyorduk. Şimdi ise varili 93 dolar, yine 3,2 liraya alıyoruz.
Peki, petrolün varili yani kriz öncesine dönerse yani 140 dolarlar
civarına çıkarsa mazotu 5,5 liraya mı tüketiciye
sunacaksınız? Bunu bir izah eder misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, yardımcı doçent unvanlı
öğretim üyelerinin 1inci dereceden emekli olabilmeleriyle genel sekreter
yardımcıları, daire başkanları ve hukuk
müşavirlerinin ek gösterge sorununun çözülmesi için önceki bütçe
görüşmelerinde söz verilmesine rağmen bu sorunun üç yıldır çözülmemesinin
sebebi nedir? 2011 yılında bu sorun ile ilgili bir çözümünüz olacak
mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil
Güvenlik Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Gümrük
Müsteşarlığının 2011 bütçelerinde faaliyetlerine
ilişkin ceza gelirleri öngörülmüş müdür? Bu kurumların en son
verilere göre yıllık ceza gelirleri ne kadar olmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yaman
M. NURİ YAMAN (Muş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, İl Özel İdarelerine ve
Belediyelere Genel Bütçe Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Yasa
yürürlüğe girdi. 2008 yılı ile 2010 yılları
arasında nüfusu 10 binin altında bulunan kaç belediye bundan
yararlandı? Seçim bölgem olan Muşta yirmi iki tane belde bu
kıstasın içindedir, bu yirmi iki belde
2010 yılı içinde
hangi beldelere ne kadar yardım yaptınız? Bununla ilgili
eğer burada verebilirseniz burada yoksa listesini yazılı olarak
rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çelik
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bütçeye baktığımızda toplam
sabit sermaye yatırımlarında azalış yüzde 9,5 olarak
gözüküyor. Ancak mahallî idarelerde ciddi bir artış oranı var,
yüzde 19 düzeyinde. Bunun yanında, çiftçi ilaç, gübre ve tohum
bulamamakta, ürün fiyatlarına vurulan darbe çiftçiyi mahvetmiş
durumda. Memura, biliyorsunuz, çok düşük bir zam öngörüldü. Dolaylı
vergiler yoluyla zaten halk ciddi bir şekilde soyulmaktadır.
İşsizlik Türkiye'nin en büyük sorunu olmuştur. Esnaf
ezilmiş, ana sermayesini tüketmiştir. Bu durumda sosyal yardım
adı altında sosyal yardımlaşma, dayanışma
vakıfları kanalıyla öğrencilere, çocuklara, kadınlara
yardım adı altında ve iktidar partisi örgütlerince yapılan
yardımlar yoluyla ve KÖYDESe transfer edilen ciddi bir meblağ
yoluyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Savunma Sanayii Destekleme Fonunda şu ana
kadar biriken toplam para miktarı nedir? Bu Fonun kaynakları
nelerdir? Buradan hangi amaçlarla şimdiye kadar ne kadar para
harcanmıştır?
İkinci sorum: Bilindiği gibi 12 Eylül referandumundan
önce muhalefet partilerine mensup bazı belde belediye başkanları
beldelerine greyder, kepçe, kamyon ve benzeri gibi araçlar verileceği
vadedilerek partilerinden istifa ettirilip AKPye geçirilmişlerdir. Ancak,
o günden bugüne ne yazık ki bu beldelerin hiçbirine bu sözler tutulup bu
araçlar verilmemiştir. Bundan sonraki kalan süreçte sözler yerine
getirilebilecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Bakan; Savunma Sanayii İcra Kurulu tarafından tespit edilecek
esaslara göre savunma ve NATO altyapı yatırımları için
yıl içinde yapılacak harcamalardan bahsedilmektedir. Savunma Sanayii
Destekleme Fonunun kaynakları nelerdir, tahmini olarak ne kadardır?
Bu çalışmalarda kullanılması düşünülen ayni ve nakdî
imkânlar hangileridir ve tahminî olarak ne kadar olduğunu belirtebilir
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Motorinle ilgili bir sorusu
olmuştu sayın vekilimizin. Dolar bazında fiyatlarla mukayese
ederek 2002 yılında daha yüksek demişti. Şimdi iki unsuru
var; bir taraftan dünya fiyatları tabii etkiliyor bizdeki fiyatları,
bir taraftan da vergiler etkiliyor. Ağırlıklı olarak da
bizde vergilerden oluşuyor motorin fiyatları. Dolayısıyla
dünya fiyatlarındaki artış bizde böyle çok büyük bir
artışa yol açmaz, belli oranda bir artışa yol açabilir o
doğru ama bire bir bir yansıma olmaz çünkü vergi gelirlerimiz yüksek.
Niye yüksek vergiler? Çünkü Türkiye enerjiye muhtaç bir ülke, enerjiyi ithal
etmek durumunda olan bir ülke. Bunu çok verimli kullanmak durumundayız ve
gerçekten tasarruflu kullanmak durumundayız. Tabii ki
imkânlarımız arttıkça farklı şekillerde de
yaklaşılabilir buna.
Yardımcı doçentlerle ilgili konuyu, müsaade ederseniz,
arkadaşlarımız yazılı bir not hazırlasınlar
size. Doğrusu ben tam durumu bilemiyorum, Maliye
Bakanlığımızın sorumluluk alanında.
Yine, Ceza gelirleri ne kadar oldu? diye
ayrıntılı bir soru soruldu çeşitli güvenlik
kuruluşlarımızın. Bunlara müsaadenizle yazılı
cevap verelim.
Belediyeler ve özel idareler gelirleriyle ilgili bir yorumda
bulunmak istiyorum doğrusu. Geçmişe göre şu anda çok daha
sistematik bir düzenimiz var. Geçmişte nüfusa bağlı bir tahsisat
yapılırdı, onun dışında da çok çeşitli
kanallardan tahsisatlar yapılırdı belediyelere. Şu anda
nüfusa ve gelişmişlik düzeyine dayalı bir sistemimiz var. Özel
idarelerde bu hizmet alanını da kriter olarak alıyoruz.
Belediyelerde nüfus ve gelişmişlik düzeyi, özel idarelerde nüfus,
gelişmişlik düzeyi ve hizmet alanını dikkate alan bir
tahsisat söz konusu ve burada kesinlikle objektif bir tahsisat söz konusu.
Bunun dışında kalanlar
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Eskiden de öyleydi Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Eskiden çok daha fazla
kanallar vardı, şimdi son derece düşük. Yani sadece afetlerle
ilgili, afet başkanlığımızın yapabileceği
destekler var, bir de Maliye Bakanlığının. Mesela DPTnin
eskiden bir mekanizması vardı, şu anda o yok. Diğer birçok
kurumun mekanizmaları vardı, onlar kaldırıldı. Yani
çok çok ağırlıklı bir şekilde bu merkezî sistemle
diyelim, gerçekleşen tahsisatlar söz konusu ve son derece de adil,
objektif bir sisteme sahibiz.
Yatırımlarla ilgili, Sabit sermaye
yatırımlarımız azaldı. diyorsunuz. Gerçekleşme
bazında tabii bu azalma. Yani bu yılki gerçekleşmemiz o kadar
yüksek oldu ki. Sadece, bakın, ulaştırma sektöründen örnek
vereyim: Karayollarının başlangıç ödeneği 3
katrilyondu, tamamlanma ödeneği 10,5 katrilyon oldu. Yani müthiş bir
ek ödenek sağlandı yıl içinde, gerçekleşme son derece
yüksek oldu. Dolayısıyla, gerçekleşmeye göre
yaptığımız tahsisatta bir miktar düşüş var gibi
görünüyor ama yılbaşı ödenekleriyle mukayese ederseniz
düşüklük değil, artış olduğunu görürsünüz. Millî
gelire oran olarak baktığınızda da yine, sabit sermaye
yatırımlarımızın önemli bir miktarda olduğunu
görürsünüz ve buna da devam edeceğiz.
Özellikle 2011 yılında bu yeniden yapılandırma
gelirlerinden veya diğer, tahmin edemediğimiz birtakım gelirler
sağlarsak bunun bir kısmını da yine sabit sermaye
yatırımlarımızda değerlendireceğiz.
Geçmişe dönük olarak da sabit sermaye
yatırımlarımız
Aslında geçmişte enerjiye para
harcardık, bugün yap-işlet ile yaptığımız birçok
projeye geçmişte para harcardık veya özelleştirilmemiş
kuruluşlarımız yatırım yaparlardı, onlar da hiç
yok artık portföyümüzde. Buna rağmen
yatırımlarımız, millî gelire oran olarak toplam kamu yatırımları
yüzde 4ün üzerinde, oldukça iyi bir oranda devam ediyor. Bu yıl yüzde
4,9, yüzde 5lere yaklaştı, gelecek yıl yine 4,3 gibi yüksek
oranda devam edecek inşallah.
Memura düşük zam. diyorsunuz, enflasyonun üzerinde bir zam
verdik. Avrupaya baktığınız zaman, yani ben gerçekten
Maliye Bakanımızı bütün Avrupalı maliye
bakanlarının kıskandığını düşünüyorum.
Avrupadaki hiçbir maliye bakanı böyle zamlar veremedi bu
sene. Bazıları dondurdular maaşları, bazıları
düşürdüler, ikramiyeleri kesenler oldu vesaire.
ALİM IŞIK (Kütahya) Ama orada millî gelir 30 bin dolar
.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Devamla) Biz, ama, bu memurumuza
enflasyonun üzerinde bir artış sağlayabildik küresel krizin
olduğu bir ortamda. Bu çok büyük bir başarıdır.
Savunma sanayisinde yine ne kadar fon birikti, nereye
harcandı? diye sordunuz. Onları arkadaşlarımız,
müsaade ederseniz, hazırlasınlar.
Yalnız şunu vurgulamak istiyorum: Yüzde 25
civarındaydı 2002 yılında savunma girdi kaybı. Şu
anda yüzde 50lere ulaşmış durumda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan, zamanınız doldu.
M. NURİ YAMAN (Muş) Diğer sorulara
yazılı olarak cevap versin Sayın Bakan.
BAŞKAN - Diğer sorulara yazılı olarak cevap
vereceğini söyledi. Ben de buradan ilan ediyorum: Takip edeceğim.
18inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime yarım saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.39
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.13
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 40ıncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Tasarının 19uncu maddesini okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Devlet Borçları ve Kamu İktisadi Teşebbüslerine
İlişkin Hükümler
Hazine garantili imkan ve dış borcun ikrazı limiti
ve borçlanmaya ilişkin işlemler
MADDE 19- (1) 2011 yılında, 28/3/2002 tarihli ve 4749
sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi
Hakkında Kanuna göre sağlanacak;
a) Garantili imkan ve dış borcun ikrazı limiti 3
milyar ABD Dolarını,
b) Hazine Müsteşarlığınca belirlenecek
koşullar çerçevesinde ve elde edilecek kaynaklar Hazineye aktarılacak
şekilde kamu kurum ve kuruluşlarınca ihraç edilecek sertifika,
senet ve benzeri finansman enstrümanlarına sağlanacak garanti
tutarı 2 milyar ABD Dolarını,
aşamaz.
(2) Birinci fıkranın (b) bendinde yer alan tutarı
bir katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
(3) 1 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi
ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde 1 'ine kadar ikrazen
özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili
Sayın Sırrı Sakıkta.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan,
sevgili arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmeleri epeyce yorucu geçtiği için Genel
Kurulda da çok fazla arkadaşımız yok. Ama ben özellikle bugün
yani Türkiyede tartışılıp konuşulan ve AKP Genel
Başkan Yardımcısının da seslendirdiği, bu
demokratik özerklikle ilgili bir suikasttan bahsediyor. Aslında demokratik
özerklik projesi cumhuriyetin kuruluş felsefesine ters bir proje
değil ama o kadar birbirimize karşı ön
yargılarımız var ki, en küçük masumane talebi bile sürekli ülke
bölünüyor, sürekli birbirimizi birbirimizden ayrıştıracak
noktaya getirtiyoruz. Oysaki 1920lerde Mustafa Kemal ve arkadaşları
bu demokratik özerklik projesini oturup tartışıp
konuşabilmişler. Yıl 2010, Türkiye Büyük Millet Meclisi hâlen
1920lerde tartışılıp konuşulan konuları
konuşmaktan çekiniyor ve bunun adını bir suikast olarak kamuoyuna
sunuyor.
Şimdi bizim sorma hakkımız yok mu: Siz 2004
yılında Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Yerel Yönetimler
Yasasını çıkarmadınız mı? Bunu Çankayaya
göndermediniz mi? Ne oldu? Cumhurbaşkanı geri gönderdi. Peki, o gün
siz bu Yasayı çıkarırken acaba Türkiye Cumhuriyetine
karşı bir suikast planınız mı vardı, bir tuzak
planınız mı vardı? Yani biraz insan el vicdan etmeli. Yani
siz politikalar üretmezsiniz, sorunun çözümü için bir çaba sarf etmezsiniz ama
sorun can yakıyorsa ve bu konuda sorumluluk duyan bir siyasi parti, bu
konuda bir taslak hazırlıyor, gönderiyor ve Demokratik Toplum
Kongresi de oturuyor bir çalıştay düzenliyor. Bu
çalıştayda, Türkiyenin aydınları, yazarları
katılıyor, bir konuyu tartışıyorlar. Nasıl olsa
2011 yılında yeni bir seçim, yeni bir Meclis olacak, bu meclis kurucu
meclis ruhuyla çalışacak, yeni bir anayasa yapacak ve bu yeni
anayasada sorunlarımız çözülecek. Ve bu çalıştayda
programını, taslağını kamuoyuna sunuyor. Şimdi,
dönüp buna derseniz ki: Suikast. Bizim geleneğimizde suikast yoktur.
Bizim geleneğimizde tuzak da yoktur. Bunu söyleyen arkadaş bu
geleneği çok iyi tanıması lazım. Suikast ve tuzaklara maruz
kalan bir siyasi hareketiz. Suikast, alçakça bir terimdir. Kim ki kime suikast
düzenliyorsa, siyaseten veyahut da başka alanda, alçaklık ediyor.
Biz, önünde ve arkasında duramayacağımız hiçbir şeyi
söylemeyiz ve savunmayız da. Onun için...
SUAT KILIÇ (Samsun) Sırrı Bey, bu konuşma üslubu
iyi bir üslup değil yalnız.
SIRRI SAKIK (Devamla) Buna ben karar vereceğim. Eğer
siz en masumane talepleri bile, en masum...
SUAT KILIÇ (Samsun) Buraya yönelik bir ithamınız varsa
buna biz de karar veririz. Usulü var.
SIRRI SAKIK (Devamla) Efendim, bakın, şimdi ben
diyorum ki...
SUAT KILIÇ (Samsun) Bakın, Genel Kurulda bir
saygılılık, bir saygınlık kriterinin gözetilmesi
lazım.
SIRRI SAKIK (Devamla) Sayın Başkan...
SUAT KILIÇ (Samsun) Böyle bir şey olmaz, böyle bir yöntem
olmaz, böyle bir üslup da olmaz.
BAŞKAN Sayın Kılıç... Sayın
Kılıç...
Sayın Sakık, siz devam edin lütfen.
SIRRI SAKIK (Devamla) Şimdi, bakın, benim
söylediğim nedir? O zaman siz anlamıyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Samsun) Ben çok iyi anlıyorum.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ben ne diyorum ki: Tuzak ve suikast alçakça
bir şeydir. Siz buna hayır mı diyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Samsun) Söyleyenin söylediğini kastederek
söylediniz. O anlamda söylüyorsunuz.
SIRRI SAKIK (Devamla) Efendim, ben diyorum ki: Kim ki bunu
söylüyorsa, kim ki bu... Bakın, biz şunu söylüyoruz: Biz, bir taslak
üzerinde tartışıyoruz. Türkiye, bunu tartışmalı
ve konuşmalıdır ama masumane talepleri bile köşe laflarla
söyleyip ve efendim, bir suikast gibi kamuoyuna sunmak, bu haksızlıktır
diyoruz. Onun için, biz, birbirimizi biraz oturup dinleyebilmeliyiz. Eğer
biz gerçekten sorunları çözmek istiyorsak birbirimize yüreğimizi
açmalıyız. Yani yoksa bu klişe laflarla sorunun
çözülmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Peki siz bu sorunu nasıl
çözeceksiniz, Allah aşkına? Yani hiçbir şey konuşmayacak
mıyız? 2011 yılı dediğinizde, o kurucu meclis ruhu ne
içindir? Sorunların kökten çözülmesi içindir ve bütün sivil toplum
örgütleri, mevcut siyasi partilerin büyük bir çoğunluğu bir Anayasa
çalıştayı yapıyorlar çünkü 2011de siz de
yapıyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Samsun) Hayır, kurucu meclis diye bir şey
yok bir kere. Nereden çıkartıyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Devamla) Efendim, hep genelde böyle
SUAT KILIÇ (Samsun) Türkiye Büyük Millet Meclisi var.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ya, lütfen, siz beni dinler misiniz. Ben
sizinle karşılıklı konuşmuyorum. Sorunuz olursa gelir,
burada tartışır, konuşursunuz. Bunu Meclis
Başkanı da söylüyor, birçok siyasi aktör de söylüyor, biz de
önemsiyoruz. Onun için, diyoruz ki, bakın, burada yargıçları,
burada polisleri göreve çağırarak, bazı siyasi partileri hedef
hâline getirerek sorunlar çözülmüyor. Yargıçlar ve savcılar eğer
bu sorunu çözebilmiş olsaydılar, biz bugün burada bu sorunu
konuşmamış olacaktık ama yargıçların ve
savcıların bu sorunu çözmediğini
Bu sorunun çözümü için Türkiye Büyük Millet Meclisine görevler
düşüyor. Yani birlikte yaşamanın yolu birlikte var olabilmektir,
birbirimizin diline, kültürüne, kimliğine saygı göstermektir. Yani
Türkiye Büyük Millet Meclisi şuna karar vermelidir: Çok dillilik mi, çok
kültürlülük mü, çok dinlilik mi; yoksa tek dil, tek kültür, tek halk mı?
AKİF AKKUŞ (Mersin) Tek, tek.
SIRRI SAKIK (Devamla) Şimdi, bu teklik sorunları
çözmedi. Onun için, farklılıklar zenginliğimizdir
mantığıyla hareket ederek farklılıklarımıza
hayat hakkı tanımalıyız. Belki bu sorunlar sizi
acıtmıyor, siz bedel ödemiyorsunuz ama biz bedel ödüyoruz, bedel
ödeyen bir gelenekten geliyoruz. O vesileyle, sesimiz böyle
çıkıyorsa
Siz sorunla ilgili bir proje üretmiyorsunuz, topluma
sunmuyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Evet, Türkiyede siyaset buradan
nemalanıyor. Kürt sorunu belli siyasi partiler için bir nemalanma
alanı olmuş ama artık deniz bitti. Buradan nemalanmaya
değil, buradan kardeşliği, buradan bütünlüğü
Bu proje
Türkiyeyi bölen bir proje de değil. Devlet bu projeden farklı bir
şey değil, bu projede birlik ruhunu arıyoruz.
Onun için, sevgili arkadaşlar, bu modele sağduyuyla
yaklaşmalıyız. Bu modeli eğer içimize sindirebilirsek
sorunlarımızı çözebiliriz.
Bakın, en çok korktuğumuz bu demokratik özerklik dünyada
nasıl uygulanıyor? Yetmiş altı ülkede farklı
şekilde uygulanıyor, hiçbir ülke de bölünmüyor. Eğer
bölünmüş olsaydı Amerika bölünürdü, İspanya bölünürdü, Kanada
bölünürdü ama bölünmüyor. Yetmiş altı ülkede uygulanıyor da
bölünmüyor ama bizim ülkemizde eğer bu konuşulup tartışılıyorsa,
suikastlar ve cinayetler
Evet, suikast ve cinayetler karanlıkta
işlenir. Bunu söyleyen arkadaşımız da çok iyi bilir. Bunlar
Kalleştir. diyoruz, kim ki suikast ve karanlıklarda cinayet
işliyorsa. Bunların yüreği yetmez karşılıklı
dövüşmeye, karşılıklı fikir
alışverişine de yüreği yetmez. Bunlar başlarına
kar maskeleri geçirirler, bunlar karanlığa yatarlar, bunlar devletin
imkânlarını kullanarak halka karşı suikastta da bulunurlar
ve faili meçhullere de imza atan onlardır. İşte bugün, bunu söyleyip
de Grup Başkan Vekilinin tepki göstermesine de gerçekten bir anlam
veremiyorum. Yani hele hele siyaseten bir parti, bir halk kendi
düşüncelerini veyahut da bir kurum kendi düşüncelerini söylüyorsa,
buna çıkıp efendim suikast olarak söylemek ve yargılamak çok
haklı hakkaniyeti taşımadığını söylüyorum.
Çünkü burada, Türkiyede birçok kuruma özellikle önemli görevler düşerken
emir kipleriyle hareket ediyorlar; efendim, bunlardan Cemil Çiçekinden Meclis Başkanına,
Cumhurbaşkanına kadar. Hayır, emir kipleri yok, oturup
konuşabileceğimiz bir iklim yaratmalıyız. Bu sorunun
adı varsa sorunun muhatapları da vardır. Bu sorunun
adını koyarken biz birbirimize tepeden, emreden laflarla hareket
etmeyeceğiz. Yok efendim, anlayana sivri sinek, bilmem, anlamayana davul
zurna
Cemil Çiçekin her zamanki klişe lafları. Siz
anlamıyorsunuz. Siz anlayabilmiş olsaydınız, bugüne kadar
bu sorunun çözümüyle ilgili topluma bir proje sunabilirdik. Ama ne yazık
ki topluma bir proje değil, tam tersine -biraz önce de söyledim- buradan
yeniden nemalanarak nasıl siyaseten var olabiliriz? Siyaseten var
olabilmenin yolu siyaseten sorunları çözmektir. Eğer çözebilirseniz
var olursunuz. Çözemezseniz, gidip işte seferler düzenleyerek, gidip
Muşta bütün alanları, bütün kurumları seferber ederek, orada 10
binleri toplayarak, orada küçücük yerler açarak, onun adına fabrikalar
diyerek, devletin olanaklarını önümüzdeki seçimlerde
acımasız bir silah gibi kullanarak, bize karşı tuzaklar
kurarak bu sorun çözülmüyor. Sayın Başbakanın orada söylediği
gibi
(x) kimse konuşmasın, herkes bir proje üretsin. Proje
üretebilirseniz sorunları yürekli bir şekilde çözeriz ve hepinize
diyorum ki bizim hayatımızda, dünyamızda suikast terimi
alçakça bir terimdir, böyle bir terimi kullanmadık ve kullanmayız,
kullananları da kınıyoruz. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Sakık.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Hatibin konuşmasında
grubumuza yönelik ithamları oldu, İç Tüzükün 69uncu maddesine göre
söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ (Samsun) Çok saygıdeğer milletvekilleri,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi. Hepimiz Türkiye'nin seksen bir vilayetinden milletimizin
oylarını alarak, milletimizin temiz vicdanlarına
sığınarak seçildik, geldik ve burada milletimizi temsil etmekle
görevlendirildik. Her birimiz milletvekili olup bu kürsüye geldikten sonra
milletin birliğine, dirliğine, vatana, devlete, bayrağa
bağlılık noktasında namus ve şereflerimiz üzerine
yemin ettik, ant içtik.
Türküyle, Kürtüyle, Arapıyla, Arnavutuyla, Acemiyle,
Gürcüsüyle bu millet, Sultan Alparslanın ordusundan Gazi Mustafa
Kemalin ordusuna kadar bin yıllık bir kader birlikteliğini
ortaya koymuş olan bir millettir. Türk Bayrağı adındaki
Türk ibaresinden rahatsızlık duymamalısınız. O
bayrağı, Türküyle, Kürtüyle 73 milyon insanımız birlikte
özgür kıldı.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan
SUAT KILIÇ (Devamla) Bu vatanı, 780 bin kilometrekare vatan
coğrafyasını biz, Alparslanın ordusundan Atatürkün ordusuna
kadar bin yıllık tarih içerisindeki yüzlerce, binlerce
şanlı zaferde, şanlı direnişte, işgallere
karşı koymada birlikte temsil ettik, birlikte yaşattık,
birlikte millet olduk.
Bir milletin adının Türk milleti olması
ırka, etnisiteye dayalı bir vurgu değildir. Millet, tasada ve
kıvançta birlik idealiyle bir araya gelen topluluğa verilen isimdir.
Hepimiz aynı milletiz. BDPli, MHPli, CHPli, AK PARTİli,
Parlamentoda bulunan bulunmayan, hangi partilerin, hangi siyasal görüşlerin,
hangi dünya anlayışlarının peşinden gidiyor olursak
olalım hepimiz bir milletiz.
(x) Bu bölümde, Hatip
tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
Diyarbakırda, Şırnakta, Mardinde, Batmanda,
Hakkâride, Samsunla, Trabzonla, Muğlayla, Antalyayla, Erzurum, Yozgat
ve Sivasla aynı birlik türküsünü söylerken, biz, burada, birbirimizi
ilzam ve itham etme hakkına sahip değiliz.
Değerli arkadaşlarım, dil bir iletişim
aracıdır, dil bir ayrışma aracı değildir.
Hepimizin konuştuğu ortak dil Türkçedir ve hepimizin vurgu
yaptığı değerler bu istikamettedir.
SIRRI SAKIK (Muş) Bu dili siz kullanıyorsunuz, siz!
SUAT KILIÇ (Devamla) - Eğer bir girişim, bir
yaklaşım, bir görüş, bir öneri, Türkiye'nin devletiyle
milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef alıyorsa buna hepimiz birlikte
karşı koyabilmeliyiz ama birini tuzak, birini suikast, birini pusu
kurmakla ya da o kavramları kullanmakla itham ederken, askerimize,
polisimize tuzak kuranları, pusu kuranları, yollarına mayın
döşeyenleri de kınayabilmemiz lazım.
Biz bir milletiz, Türk'üyle, Kürtüyle, Arapıyla,
Arnavutuyla hepimiz tek milletiz.
Saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Yıldız.
BENGİ YILDIZ (Batman) Sayın Hatip,
arkadaşımızın konuşmadığı bir şeyi
konuşmuş gibi gösterdi. Türk Bayrağı gibi bir söylememiz
olmadı, başkaca tekrarladığı şeylere ilişkin
de bir söylemimiz olmadı. Dolayısıyla bu konuya
açıklık getirmek için Sayın Vekilimiz söz hakkını
kullanmak istiyor.
BAŞKAN Sayın Yıldız, siz söz istiyorsunuz
sandım
SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkanım
açıklık kazandırabilirim.
BAŞKAN - Bir saniye, Sayın Sakıkı dinleyeyim.
Buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, yani hiç
bahsetmediğimiz konuları kalktı hamasi nutuklarla yine Vatan,
millet dedi. Daha iki gün önce senin Genel Başkanın Kürt halkı vardır. diyordu
Bitliste. Hey kurban olduğum, ne millettir! Ne teknikten bahsediyorsun?
Hem söylemediğim lafları söylüyor
Ben cevap vermek istiyorum. Bayraktan hiç bahsetmedim. Kimse bayrağın
tekniğine itiraz etmedi.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım,
açıklık getireyim Sırrı Beyin de vicdanının
tatmin olması açısından. Neticede önemsediğim bir grup ve
konuşmamda da vurgu yaptım.
Kürtlerin varlığını, Kürtçenin
varlığını, Türklerin varlığını,
Türkçenin varlığını inkâr etmemiz hiçbir zeminde, hiçbir
şekilde bugüne kadar söz konusu olmadı. İnkâra dayalı bir
anlayış içerisinde kesinlikle bugüne kadar olmadık bundan sonra
da olmayacağız. Tam aksine, pozitif bir cümle yapısıyla
hareket ettim ve birliğe vurgu yaptım.
Sayın Başkanım, sizin yönetim usulünüzü biliyorum.
Cevap hakkını verenin bile yeni bir cevap hakkına,
sataşmaya imkân vermemesi ricasında her zaman bulundunuz. Ben de o
şekilde ilzam etmeden, itham etmeden hepimizin ortak değerlerine
vurgular yaptım. Kimseyi incitmediğim kanaatindeyim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi, bir saniye
Sayın Kılıçın bu son sözlerinden sonra
ısrar ediyor musunuz?
SIRRI SAKIK (Muş) Israr ediyorum çünkü açıklık
getireceğim.
BAŞKAN Peki, buyurun çünkü yani sizin
anladığınızı düzeltmeye yönelik bir konuşma
yaptı onun için dedim. Yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
Buyurun.
3.- Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; gerçekten yeni bir sataşmaya neden vermemek için biraz
daha birbirimizi anlayabilmeliyiz. Yani Suat Beyin gelip burada
söyledikleriyle benim söylediklerimin arasında korkunç bir şey
vardı. Aslında sizin benim konuşmamı desteklemeniz
gerekirdi. Ben suikast kültürünün alçak bir kültür olduğunu söylüyorum
ama
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Kim yaparsa yapsın.
SIRRI SAKIK (Devamla) Kim yapıyorsa yapsın suikast
kültürünün alçakça olduğunu söylüyorum ve bizim hayatımızda
suikast kültürü olmadığını söyledik. Sizin Genel
Başkan Yardımcınız bunu söylüyor ve ben bunun
yanlış olduğunu
Biz, çok dillilikten bahsediyoruz. Şimdi,
siz biraz önce herkesi bir tek kimliğe kilitlediniz. Zaten bu, sorunumuzu
çözmüş olsaydı bugün bu kavganın nedeni olmazdı. Yani iki
gün önce Sayın Başbakan Bitliste Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı kurultayda Kürt diyemediği için ben Kürt halkı
diyorum. dedi, hatta konuşmasında 3 kez, 4 kez bu geçti. Şimdi
Bitliste Kürt halkı burada gelip Hepimiz Türküz. Bu işte
SUAT KILIÇ (Samsun) Hepimiz Türküz demedim, Hep birlikte bir milletiz. dedim
Sırrı Bey.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ya, biz hepimiz, hepimiz, hepimiz
SUAT KILIÇ (Samsun) Yani, bu, Kürtün
varlığını inkâr mıdır Allah aşkına!
SIRRI SAKIK (Devamla)
Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıyız, buna bir itirazımız yok. Farklı
dillerimiz var, kültürlerimiz var; işte, bu dillere, bu kültüre hayat
hakkı tanıyalım. Bizim söylemek istediğimiz bu.
Evet, hep konuştuğumuzda Türk halkının
hassasiyeti var. Peki, kardeşim, bu ülkede yaşayan Kürtlerin
hassasiyeti yok mu? Bu ülkede yaşayan Ermenilerin, Alevilerin hassasiyeti
yok mu?
Hepimiz dilimize dikkat etmeliyiz. Yani siz hayatı, bütün
herkesi Türkleştirip, herkesi Sünnileştirirseniz sorun çözülmüyor.
SUAT KILIÇ (Samsun) Ne alakası var!
SIRRI SAKIK (Devamla) Bakın, Kürt dili. diyorsunuz.
Hepiniz çocuklarınıza birkaç dil öğrettiğiniz için zaman
zaman övünç kaynağı, Benim çocuklarım, işte, üç dil
bilir. Bu diller İngilizce, Fransızca, Almancaysa, yanında
Türkçe varsa övünç kaynağı, ama yanı başınızda
Kardeş halk. dediğiniz Kürt halkının dilini öğrenmek
size zulüm, bu dil sizi incitiyor, sizi acıtıyor. Sizi incitse de
sizi acıtsa da bu dilin özgürlüğü için, bu dilin diğer dillerle,
sizin kültürünüz kadar bu kültürün, bu dilin de özgürleşmesi için hepimiz
çaba sarf ediyoruz, birlikte daha demokratik bir Türkiye için çaba sarf
ediyoruz.
Ben çok fazla sözü uzatmak istemiyorum, ama hiç kimse bu
değerler üzerinden siyaset yaparak, yani bizim yaralarımızı
lütfen kaşımasın.
Çok teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın
Başkan
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Sırayla dinleyeceğim, lütfen
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın
Başkan, Sayın Konuşmacı konuşmasında, Sayın
Genel Başkanımız, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanı
Sayın Kılıçdaroğluna bir sataşmada bulundu. O nedenle
söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun.
4.- Trabzon Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin, Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın,
Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; öyle anlaşılıyor ki
Adalet ve Kalkınma Partisi ile Barış ve Demokrasi Partisi
aynı şeyleri farklı cümlelerle ifade ediyorlar. Öyle
anlaşıldı. Ancak Sayın Sakık, konuşmasında,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın
Kılıçdaroğlunu, kurultay konuşmasında Kürt
kelimesini, Kürt halkı kavramını kullanmamış
olması nedeniyle, bunu bir eksiklik olarak gördüğünü ve Sayın
Başbakanın Kürt halkı kavramını kullanmış
olması nedeniyle de bunu Sayın Başbakanın hanesine
artı olarak yazdığını ifade etti. Bu, sanki Cumhuriyet
Halk Partisinin Kürt vatandaşlarımıza yönelik tutumunda,
politikasında bir eksiklik olarak vurgulanmaya
çalışıldı. Her şeyden önce
ZEYNEP DAĞI (Ankara) Politika yok ki eksiklik olsun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Dinlerseniz
Hanımefendi
Dinlerseniz, politikamızın birkaç cümlesini ben
size ifade edeyim.
Politika yok ki. diyorsunuz. Adalet ve Kalkınma Partisi
hangi politikayı uyguladı bugüne kadar? Türkiyede ne kadar etnik
kimlik olduğunu biz Sayın Başbakanla, Sayın Recep Tayyip
Erdoğanla öğrendik. O, saymakla bitiremedi Türkiyede ne kadar etnik
kimlik olduğunu, hâlâ sayıyor. Daha düne kadar, Haburdan giren terör
örgütü mensuplarının giriş töreni karşısında Bu
tablodan umutlanmamak mümkün değil mi? diyen Sayın Başbakan
değil miydi?
SUAT KILIÇ (Samsun) Akif Bey, bana mı cevap veriyorsunuz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Eğer
konuşmamıza grubunuz izin verirse daha sakin konuşabilirim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Suat Bey,
Hanımefendiyi susturun o zaman.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - O görüntüler karşısında
Umutlanmamak mümkün değil mi? diyen Sayın Başbakan değil
miydi?
Birkaç gündür Güneydoğuda demokratik özerklik adı
altında bir tartışma yürütülüyor. Hiç duydunuz mu Sayın
Başbakan demokratik özerklik konusunda ne düşünüyor? Politikası
nedir? Bir açıklaması yok.
BENGİ YILDIZ (Batman) Siz ne düşünüyorsunuz Sayın
Hamzaçebi? Sizin görüşünüz ne?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Neden? Çünkü
yaklaşan bir seçim var. Seçim nedeniyle Kürt oylarına ihtiyacı
var. O nedenle, Abdullah Öcalanın Marttan sonra Türkiyede savaş
çıkabilir, Cumhurbaşkanı bile ölebilir, çok kanlı
çarpışmalar olabilir. şeklindeki tehdidini Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu, Sayın Başbakan yiyip yutmuş
durumda.
AHMET YENİ (Samsun) Cesaret ediyorsan konuya gel
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Evet. Evet.
Bakın, geliyorum, konuya geliyorum. Konuya geliyorum.
Demokratik özerklik. diye bir tartışma var. Demokratik
özerklik konusunda, isterdim ki, gruplar görüşlerini net olarak ifade
etsin. Cumhuriyet Halk Partisinin gündeminde demokratik özerklik diye bir
şey yoktur değerli arkadaşlar. Türkiyede, biz, Kürt
kimliğinin özgürce ifade edilebilmesinden, o kültürün özgürce
yaşanmasından yanayız, programımız budur. Adalet ve
Kalkınma Partisi ile Barış ve Demokrasi Partisine bu çizgiye
gelmelerini, Barış ve Demokrasi Partisine terörle arasına mesafe
koymasını tavsiye ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BENGİ YILDIZ (Batman) Eski plakları çevirip
duruyorsunuz!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım,
burada İç Tüzükün 69uncu maddesinin dışına taşan bir
tartışma yaşandı. Bu tartışma, gerçekten
milletimiz, ülkemiz açısından çok önemli bir tartışma. Bana
göre Anayasaya aykırı bir tartışma. Bu konuda Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek mecburiyetindeyim.
BAŞKAN Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) Usul tartışması mı
açtınız Mehmet Bey?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekiyorsa açalım.
SUAT KILIÇ (Samsun) 69a
göre o zaman söz kullanmış olun, usul tartışması
açılmamış olsun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yani İç Tüzüke uydurmak
gerekiyorsa açalım.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Tutanaklara ne şekilde geçeceği
hususu bakımından.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - 69a göre versin; yani Sayın
Başkanın takdiridir.
Sayın Başkanım, süremi de yeniden
başlatırsanız
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, AK PARTİ ve BDP Gruplarının etnik
kimlikler üzerindeki tartışmasının Anayasaya
aykırılık teşkil edeceğine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Değerli arkadaşlar,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi ile
Barış ve Demokrasi Partisi arasındaki bu
tartışmanın tarafı değiliz.
Bakın, birbirini suçlarken söyledikleri sözleri referans
yaparak suçluyorlar; yani bir anlamda yol arkadaşları bugün bir
karşıtlık hâline geldiler.
SUAT KILIÇ (Samsun) Mehmet Bey, hiç olmadı ya! Hiç
olmadı!..
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Buyurun, gerekeni söylersiniz.
SUAT KILIÇ (Samsun) Bizim kimseyle bir
tartışmamız yok. Biz grubumuz adına yapılan ithamlara
cevap verdik. Benim söylediğim sözlere katılmıyorsanız o
ayrı bir mesele.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Sayın Kılıç, lütfen
susar mısınız! Lütfen
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Hangisine cevap verdiniz Mehmet Bey?
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Değerli arkadaşlar...
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Kime cevap verdiniz?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Değerli arkadaşlar
Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir millî mücadele
sonrası kurulmuş ve bu mücadeleyi verenler, hem kendi aralarında
hem uluslararası zeminde bir kuruluş hukukunu Lozan Barış
Anlaşmasıyla Medeni Kanunla, Anayasayla, 1924 Anayasası ile
tüm dünyaya ilan etmişlerdir.
Bu kuruluş hukukunu değiştirmeye, buradaki
tanımları değiştirmeye gücümüz yetmez, yetkimiz yoktur;
gayrimeşru olur. Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Bu
devleti kuran halkın adı Türk milletidir. Bu devlete
vatandaşlık bağıyla bağlı olan insanların
toplamının adı Türk milletidir. Bu topraklarda yaşayan
halkın adı Türk milletidir. (MHP sıralarından
alkışlar) Kürt halkını kabul ediyorum,Kürt
kimliğini kabul ediyorum,Kürt sorununu demokrasi içerisinde siyaset
üreteceğim diyerek başlarsanız, bu noktaya gelirsiniz.
Kimliğini kabul ettiğiniz halkın egemenliğini vermek
mecburiyetinde kalırsınız. Temel yanlışlık bu.
KCKnın kuruluş bildirisini, geçen hafta sonu itibarıyla
Diyarbakırda yapılan Demokratik Toplum Kongresinin karar metnini
okuduğunuz takdirde Türkiyede Türk milleti kimliği
dışında bir millî kimlik oluşturmanın ve buna
dayalı bir devlet oluşturmanın aşamalarının
aşıldığını görürsünüz. Bunun sorumlusu siyasi
iktidar olarak AKPdir. Dolayısıyla bugün gelinen noktadan
şikâyetçi olmaya hakkınız yok. Rüzgâr ektiniz, rüzgâr
estirdiniz, şimdi fırtına biçiyorsunuz. Ama buna gücünüz
yetmeyecek, kim olursa olsun bu ülke bu millet birliğini koruyacak, bu
devlet kimliğini koruyacak. Çünkü bir millî mücadele sonrası kurulan
bu devletin kuruluş hukukunu değiştirmeye kimsenin gücü yetmez,
bu hukuki olmaz, bu meşru olmaz.
Sayın Kılıç, burada ifade ettiklerinize
katılıyorum ama bu milletin adı Türk milletidir, bunu
söylemeniz gerekirdi.
SUAT KILIÇ (Samsun) Onu da ifade ettim Sayın
Şandır, onu da ifade ettim! İyi dinleyin!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bakınız, hiç kimse soyunu inkâr etmesin, ben Bayat soyundanım,
arkadaşlarımız Kırmanc olabilir, Zaza olabilir ama hepimiz
Türk milletiyiz, bunu yüksek sesle söylemek mecburiyetindeyiz, yoksa bu
Anayasaya aykırı hareket ederiz, bunu ifade ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım
BENGİ YILDIZ (Batman) - Sayın Başkanım, bütün
gruplar konuştular, müsaade ederseniz biz de bununla ilgili
görüşlerimizi söyleyelim.
SUAT KILIÇ (Samsun) Bengi Bey, size bir şey söyleyen
olmadı, hepsini bana söyledi.
BENGİ YILDIZ (Batman) - Bize de söylendi.
BAŞKAN Yani benim iyi niyetimi istismar etmeyiniz, bir.
Hepinize söylüyorum bunu.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Kılıç, dinliyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, gerek
Sayın Hamzaçebi gerekse Sayın Şandır, bir başka konu
üzerinde esasında söz almış olmakla birlikte temsil etmekte
olduğum AK PARTİ Grubunu hedef alarak tutanaklar açısından
en azından, tarihe not düşmek bakımından düzeltilmesi
gereken cümleler sarf ettiler.
Sayın Başkanım, yeni bir sataşmaya kesinlikle
mahal vermeyeceğime dair size söz veriyorum. Kürsüden imkân verin.
BAŞKAN Sayın Kılıç, ben, mümkün
olduğunca her birinizin konuşmasını, hem milletvekili
olarak hem grup başkan vekilleri olarak konuşmanızı
kısıtlamayan, imkân tanıyan bir insanım. Dolayısıyla,
şimdi, bugün sizden sonra diğerleri sırayla başlarsa biz bu
işi bitiremeyiz.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, ona
kesinlikle fırsat vermeyeceğim.
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Türköne, lütfen rica ediyorum size de;
şimdi Sayın Kılıçla konuşuyoruz biz.
Ben size vermeye kalkıştığım zaman, siz
tekrar diğer grupların konuşmasına neden olursanız
bugün burayı ben idare edemem.
SUAT KILIÇ (Samsun) Neden olmayacağım Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Peki, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Olur, olur!
MEHMET GÜNAL (Antalya) Dayanamaz olur, olur!
SUAT KILIÇ (Samsun) Olmayacağım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Dediklerimi tekrarlaman lazım
Sayın Kılıç.
MEHMET GÜNAL (Antalya) O zaman Türk milleti de biz de sizi
alkışlayalım.
BAŞKAN İki dakika veriyorum, buyurun.
4.- Samsun Milletvekili Suat
Kılıçın, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, AK PARTİ Grubunu hedef alan
ve düzeltilmesi gereken cümlelerine ilişkin açıklaması
SUAT KILIÇ (Samsun) Değerli arkadaşlar, sizin
bıraktığınız yerden başlayayım. Değerli
arkadaşlar
(AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bizim muhatabımız
arkadaşlar değil, bizim muhatabımız sizsiniz!
BAŞKAN Sayın Şandır, lütfen
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Devamla) Değerli arkadaşlar, Türk
milleti deme konusunda şahsımın ve bizim herhangi bir
problemimiz olmadığını sizler çok iyi biliyorsunuz. Ama,
buna rağmen Türk milleti ibaresini kullanma hakkını sadece
kendinizde görüyorsanız bu milletimize de devletimize de
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Öyle bir şey demiyoruz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Söyle, söyle o zaman! Söyle, alkışlayacağız.
SUAT KILIÇ (Devamla) Bir saniye arkadaşlar, bir saniye
Söyleyeyim, sataşma olduğu için o noktayı söyledim sadece.
Değerli arkadaşlar, gerek Sayın Şandır
gerekse Sayın Hamzaçebi, tahmin etmediğim şekilde bizi hedef
alarak konuştular.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Türkiyeyi siz yönetiyorsunuz
Sayın Kılıç.
SUAT KILIÇ (Devamla) Sözlerini tekzip etme gereği bile
duymaksızın ifade ediyorum, değerli arkadaşlar, dünya
görüşümüz ne olursa olsun, partimiz ne olursa olsun, hangi siyasi amblem
altında siyaset yapıyor olursak olalım hepimiz bu ülke için
çalışmaya devam ettiğimiz sürece, bu milletin kaderine ortak
olma irademizi koruduğumuz sürece hepimiz iyi ve hayırlı
işlerin içindeyiz demektir. Kim ki
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Bu milletin adı ne? Söyleyin
bu milletin adı ne?
BAŞKAN Sayın Özdemir, lütfen
SUAT KILIÇ (Devamla) Kim ki bu devletin bekası için bir
kaygı taşıyor
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Bu milletin adı ne?
BAŞKAN Sayın Özdemir, lütfen
SUAT KILIÇ (Devamla)
ve kim ki bu devletin meselelerini çözüme
kavuşturmak için bir çaba ve irade içerisinde olabiliyorsa, kim ki aziz
milletimizin ikbali için, geleceği için her kim 2023 Türkiyesinin
cumhuriyetin yüzüncü yılına yönelik hedefleri için taş üstüne taş
koyabiliyorsa Allah onlardan razı olsun deriz, hangi partisi
çatısı olduğuna bakmayız. Çünkü sözlerimin içerisinde ifade
ettiğim, tasada ve kıvançta birlik içinde olan bir topluluğa
ancak millet denir. Her kim tasamıza ortak olmuyorsa, her kim
kıvancımızı paylaşmıyorsa, değerli arkadaşlar,
tarihe de millete de vicdanlara da hesabını onlar verecektir. Ama biz
bir kaşık suda fırtına koparmamaya gayret etmeliyiz. Bu
milletin, bu devletin bölünmez bütünlüğü hiç kimsenin hayallerinin
peşinden sarsılacak kadar zayıf değildir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Kılıç, bu
yaşananlar ne?
BAŞKAN -
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.46
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.02
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 40ıncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının 19uncu maddesi üzerinde söz sırası,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın
Mehmet Günala aittir.
Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sizleri ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu madde, hazine garantileri,
borçlarla ilgili. Burada başlangıçta borç konusuyla ilgili sürekli
yapılan bir iki yanlışa temas etmek istiyorum. Sayın
Başbakanın ekonomi konusundaki yanlışlarının bir
kısmını bütçenin DPT ile ilgili, TÜİKle ilgili kısmında
sizlere arz etmiştim. Öncelikle, borçla ilgili bütün
bakanlarımızın söylediği değerlendirmeler var,
Türkiye'nin borcu tehlikeli durumda değil, net borç stokumuzu gayrisafi
yurt içi hasılaya oranlıyoruz, düşüyor. diyorlar.
Değerli arkadaşlar, burada çok net bir şekilde borç
stokunun mutlak miktarını önemsizleştirme söylemiyle
karşı karşıyayız. Stok olarak değerlendirmek
başkadır, oranına bakmak başkadır. Tabii bir de
oranın içerisinde net borç stokunu hesaplarken neleri
hesapladığınız önemlidir.
Dinliyorum neler konuşuyorlar diye,
arkadaşlarımız bayağı önemli konular konuşuyorlar.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
MEHMET GÜNAL (Devamla) Benimle ilgisi yokmuş, ben devam
edeyim.
Şimdi, net dış borç stoku diye bir tanım.
Ben size soruyorum: Az önceki madde de fonlarla ilgiliydi. İşsizlik
Sigortası Fonu, işsizlere işsizlik ödeneği ödemek üzere
kurulmuş, onların lehine bir fon. Bunun sadece yönetimi size
bırakılmış ama varlıklar işçilere ait.
Şimdi, nasıl oluyor da bunun içerisinden -46 milyar, şimdi 50
milyar olacakmış, Sayın Bakanım, defalarca sordum ama cevap
alamadım- düşüyorsunuz 50 milyarını, bizim borç stokumuz 50
milyar düşmüş oluyor? Hadi, Merkez Bankası rezervlerini
varlık, yükümlülük düştük diyorsunuz, eyvallah, İşsizlik
Sigortası Fonu nasıl olur da devletin bir varlığı
olur? Öbür taraftan bakıyoruz, böyle bir ortamda bunu işsizler lehine
kullanmak varken
Topu topu 2002den bu yana 3,5-4 milyarı
bulmamış -3,6 idi eylül rakamları-
harcadığımız para, 9 milyar da bütçeye aktardık, geri
kalanı duruyor. O zaman bunu kesmeyin. Bu bir maliyet değil midir
işveren için, işçi için? Ücrette bir maliyet değil midir
işsizlik sigortası kesintisi? Efendim, işte aktarıyoruz
Peki, nerede, aktif iş gücü politikaları nerede? Bu kadar
işsizliği azaltacak, işsizleri eğitecek şekilde niye
kullanmıyoruz? Ha, sadece dış borç stokumuzu, borç stokumuzu
nete indirgerken bize 50 milyarlık bir avantaj sağlıyor.
Değerli arkadaşlarım, borç deyince, sürekli dile
getirdiğim başka bir husus daha var: Hâlen daha ne İçişleri
Bakanından ne Maliye Bakanından ne Sayıştay ile ilgili
birimlerden bu konuda net bir cevap alabilmiş değilim. Üstüne üstlük,
bir de özel sipariş üzerine, bu görevi ihmal suçundan olan bazı
şeyleri de affettiniz.
Bakın, burada, hazinenin borç rakamları var, vadesi
geçmiş kamu alacakları var. 8 milyarın 4,2si Ankara Belediyesi
ve yan kuruluşlarına ait. Hâlâ ben doyurucu bir cevap alamadım.
Dört yıldır bu rakam devam ediyor; 4, 4,1, 4,2
Neden öyle
söylüyorum? Nerede bu performans denetimi? Nerede belediyelerin denetimi?
Küçücük bir şeyde hemen soruşturma açıyorsunuz.
Az önce görüştüm, belediyemizin bir tanesinin bina sorunu
var, öbürüne TEDAŞ gelmiş, elektriklerini kesiyor. Dört yıl,
beş yıl alınmamış AKPli belediyeden; MHP gelmiş,
kendi borcunu ödüyor, Eskisini de taksitlendireyim. diyor; Hayır,
onunkini de hemen öde. diyorlar. Ya beş yıldır neredeydiniz?
TEDAŞ uyuyor muydu yani? Efendim, bizim değil. diyecekler ama
arkasından
Oraları söylemiyorum siyasi adaba
sığmadığı için, o belediye başkamıza AKPli
yetkililerinin ne dediğini ben burada konuşmuyorum, onu size sonra
anlatırım.
Dolayısıyla bu çıkardığımız bu
kanunlara uymamız lazım. Eğer bir şey varsa
soruşturulması gerekiyor. Hâlen daha vadesi geçmiş, siz
gidiyorsunuz, şuradan şu kaynak yaratalım, buradan bu kaynak
4
milyar TL
Bununla bütün belediyelerin sorunlarını çözersiniz, küçük
belediyelerin, hiçbirinin de bu parasını icraya vermeye gerek kalmaz.
Değerli arkadaşlarım, diğer bir husus:
Büyümeyle ilgili konularda sürekli olarak burada tartışmalar
yaşanıyor. Biz de, maşallah, hemen üzerinde bir düzeltme
yaptık
İlginç bir şey, Resmî Gazetenin 25 Kasım tarihli
sayısında, parite hesabında bir değişiklik
yapmışız ve Bakanlar Kurulu kararının ekindeki 2011
yılı programının tablosunu değiştirdik. Yani, bir
anda, müthiş derecede bir zenginleşme söz konusu oldu, kişi
başına 2.354 dolar artırılmış. Türk milletinin
cebine bir bakalım, 2.354ü bırakın, 2 dolarlık bir
artış oldu mu? Yani, kâğıt üzerinde düzelttik, güzel.
Yalnız burada daha vahim bir şey var. Suat Bey gülüyor ama ben
Sayın Bakana soracağım çünkü hem Devlet Planlama
Teşkilatı eski mensubu hem de ondan sorumlu, evet, tam yerine geldi,
Maliye Bakanımız olsa cevaplayamayabilirdi. Düzeltme
yazısı, Resmî Gazete, 25 Kasım 2010. Yılı
programı uygulanması, koordinasyonu ve izlenmesine dair Bakanlar
Kurulu kararının eki. Sonunda şöyle diyor Sayın
Bakanım: 13.653 rakamı 16.126 olarak dikkatinize sunuyorum
burasını- Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığının 24/11/2010 tarihli ve 4293 sayılı
yazısı üzerine düzeltilmiştir. Şimdi, Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı nasıl oluyor da
Bakanlar Kurulunun aldığı kararı ve ekindeki bir şeyi
yazıyla düzeltebilir? Bunun için bir Bakanlar Kurulu kararı ihdas
etmek gerekmez miydi? Yani, işin içeriğinin ötesinde, bir de
usulünde, yönteminde bir yanlışlık var. Aynen böyle diyor:
Müsteşarlığın şu tarihli yazısı üzerine
düzeltilmiştir. O zaman, yarın kim bilir Müsteşarlık
başka bir şey gönderse onların ekinde de demek ki düzenleme
yapılacak. Allahtan Resmî Gazetede yayımlandığı için
biz de bunu görmüş oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu İşsizlik
Sigortası Fonunun yanı sıra işsizlikle ilgili de yine
dikkatimizi çeken bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, rakamlara baktığımız zaman Türkiye
bir kriz içerisinde, istihdam yaratmada sıkıntımız var ama
bir de bakıyoruz küçülme yaşanırken tarımsal istihdamda
anormal bir artış var. Peki diyoruz, bakalım bu artış
nereden kaynaklanıyor? 500 binin üzerinde bir anda tarımda
artış oluyor. Orana bakıyoruz, tarımsal büyüme, yani normal
büyüme birinci çeyrekte yüzde 11, ikinci çeyrekte yüzde 10 iken tarımdaki
büyümeye bakıyoruz 0,4; 1,1 yani neredeyse hiç büyümemiş. Peki,
nasıl oluyor da böyle bir 0,8 ile tarım gelişmesini devam
ettiriyor, bu kadar istihdam alanı açılıyor? Bu durumda
Şimdi rakamlara bakın, programı açıp Sayın
Bakanım baksın, yine yıllık programa
baktığımız zaman tarımdaki büyümeler on üçüncü
sayfada, on altı-on yedinci sayfada da tarımın istihdam
içerisindeki payı görülüyor.
Yani ben şimdi anlayamıyorum, tarımın
payı gayrisafi millî hasıla içinde düşüyor arkadaşlar; bir.
İki: Büyüme yüzde 11, yüzde 7-8 olurken tarımda yüzde
0,4 yani 1i geçmeyen bir büyüme var ama hepsinden çok daha fazla bir
şekilde tarımda istihdam artıyor. Bunu bize bir şekilde
izah etmeniz lazım. Aksi takdirde, TÜİKin yaptığı bu
hesaplamalarda güvenilirlik maalesef azalıyor, sorgulamaya
başlıyoruz. Yani dolayısıyla bu ne oluyor? O zaman
elimizdeki rakamları ona göre
İşsizlik düşecek. dedi
Başbakan, Düşsün. deyip devam etmemiz gerekiyor.
Bu çerçevede, değerli arkadaşlarım, birçok tarla
ipoteklenirken, alınan borçları çiftçilerimiz geriye ödemezken, ben,
gerçekten tarımsal istihdamın nasıl
arttığını anlayamıyorum.
Sadece, tabii, tarımla da kalmıyor değerli
arkadaşlarım, birtakım yanlışları Sayın
Başbakanın, son bir şeyi daha eklemek istiyorum. Artık
yanlış diyorum, daha önce Yanlış bilgilendiriyor, bir
hata olabilir. diyordum ama her konuşmada söylediğine göre o zaman
bizi yanlış bilgilendiriyor. En önemlisi de burada, her seferinde söylediğiniz,
bir defa olsun 57nci Hükûmete teşekkür etmekten kaçınıyorsunuz.
Yani her seferinde Ekonomik istikrar sağlandı,
bankacılıkta sıkıntımız yok, Allaha şükür
bundan dolayı krizden etkilenmedik
Yahu, kimin yaptığını
da bir sefer söyleyiverin. Yani bir tane de doğrumuzu söyleyin, her gün
yanlış söylemeye gayret ediyorsunuz, arıyorsunuz, buluyorsunuz,
söylediğiniz tutmuyor.
Değerli arkadaşlar, bankacılık sektörü reformu
da, Merkez Bankasının yapısının özerkleştirilmesi
de, bütün o sizin söylediğiniz, Battı. dediğiniz
bankaların Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesi de,
onların alacaklarının, borçlarının netleştirilip
tasfiyesi de, onların hepsinin sahiplerinin yakalama emri
çıkarılarak teslim edilmesi, yurt dışına çıkışlarının
yasaklanması da, buna ilişkin önlemler de, hepsi 57nci Hükûmet
döneminde alındı. Bunu söyleyin ama Biz de üstüne şunu
yaptık. deyin, varsa. Olmadığı için
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) -
dönüp dönüp Bankacılık
sektörünü güçlendirdik. diyorsunuz. Dolayısıyla, bir hakkı
teslim edin, biz de size yine teşekkür edelim.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Günal.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Bakan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; biraz evvel burada yaşadığımız
tabloyu gerçekten büyük üzüntüyle izlediğimi ifade etmek istiyorum.
1989dan beri bireysel, kültürel haklar, demokratikleşme, bölgesel
kalkınma, köy boşaltmalarının ve terörle mücadele sürecinin
mağduriyetlerinin giderilmesi konularında, normalleşme sürecine
ilişkin olarak altı rapor hazırlamış olan ve bu
raporları parti programına yansıtmış olan ve bu
ülkenin kuruluşunda yer almış olan bir partinin burada, bu
kürsüde temsilcisi olarak şunu çok net ifade etmek istiyorum: Burada bu
konuda konuşma hakkı olmayan, herkesin konuşma hakkı
vardır ama en az konuşma hakkı olan parti AKPdir değerli
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü siz
iktidardasınız, siz sorunları çözmekle yükümlüsünüz. Ama
görüyorum ki, görüyoruz ki, ekonomide olduğu gibi bu konuda da
kafanız karışık ve bütün söylemleriniz özünde, temelinde
siyasi popülizm ve seçimlere dönük siyaset rantlarınızı, beklentilerinizi
geliştirmek, artırmak. Ama olan gerçekten Türkiye'nin
bütünlüğüne oluyor, olan Türkiye insanının kendi içindeki
çatışmasının düzeyinin, şeklinin artması ve
kanın akmasıyla sonuçlanıyor.
Bu sorun çözümlenmeli tabiatıyla. Ama taşları
doğru yerine koymak lazım. Ben burada susuyorum. Esasında bu
konuların böyle televizyon önünde bir ölçüde -herhangi biriniz için
söylemiyorum- şov yapma olanaklarının da var olduğu,
toplumun önünde her şeyin yanlış anlaşılabilme
durumlarının da olabildiği bir yerde bu şekilde değil,
belki bir gizli oturumda, bütün grup başkan vekilleri kendi
aralarında anlaşaraktan, sağduyuyla, Nerede hata
yapıyoruz, nerede sorun? Türkiye'nin temel değerleri üzerinde
çatırdayan bu taşlar, oynayan taşlar nereden
kaynaklanıyor? bunu hep beraber değerlendirip, yerine
oturtmamız gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, ben özünde, tabiatıyla,
bütçenin 19uncu maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu
çerçeve içinde 19uncu madde, dış borç ikrazlarında limitlerin
artırılması ve bu konuda verilecek olan garantilerin düzeylerine
ilişkin bir madde.
Değerli arkadaşlarım, tabii, Sayın Maliye
Bakanı burada değil, çok değerli Planlamadan sorumlu
Değerli Arkadaşımız, Sayın Bakan burada
yanılmıyorsam, evet. Ama ben, Sayın Maliye Bakanının
burada olmasını dilerdim.
Ülkemizde yıllardır toplam yurt içi tasarruflar
gayrisafi millî hasılanın ancak yüzde 13leri düzeyinde, toplam sabit
sermaye yatırımları ise ancak yüzde 19lar düzeyinde
seyretmekte, oluşmakta, fark ise dış kaynaklarla karşılanmaktadır
ancak siz, reel ekonominin önünü açacak, kaynak tahsislerinin rasyonel
yapılmasını özendirecek, yurt içi tasarrufların
artmasına katkı sağlayacak politikaları bir yana
bıraktınız, dışa bağımlı neoliberal
politikalar ile ekonomiyi yüksek reel faiz, düşük kur, vergisiz ve tam
serbest spekülatif sermaye kıskacına soktunuz.
Ekonomi büyümesini borçlanmaya, sıcak para girişine ve
ithalata bağımlı hâle getirdiniz.
Faiz, borsa, rant ve kâr transferi olarak dışa
kanamayı rekor düzeylere tırmandırdınız.
İstihdam yaratmayan, sürekli dış
açığı pompalayan çarpık büyüme modeliniz ile ulusal
ekonomiyi sıcak paranın ve rantiye kesiminin insafına terk
ettiniz.
Ekonomide hâkim kıldığınız bu sürekli
dışa kanayan çarpık yapı sonucu son sekiz yılda tam
274 milyar dolar cari açık verilmesinin önünü açtınız.
Bu arada, sadece dış dengenin değil, dış
dengenin finansman kalitesinin de hızla bozulmakta olduğunu
görmezlikten geldiniz.
İktidarınızda devlet bütçesinin millî gelire göre
göreli büyüklüğünü hızla küçülttünüz. Bütçenin gayrisafi millî
hasılaya oranını, 2002de yüzde 34,1 iken 2011 yılında
yüzde 25e çektiniz, gerilettiniz. Buna rağmen, 2002 yılı
sonunda 130 milyar dolar olan Türkiye'nin toplam dış borcunun Haziran
2010 sonu itibarıyla 266 milyar dolara çıkararak 2ye
katlanmasına çanak tuttunuz. Keza, 2002 yılı sonunda 3.165 dolar
olan kişi başına millî gelirin, kişi başına borç
yükünün günümüzde 6 bin doların üzerine çıkmasına sebep oldunuz.
Gereğince ve adil ölçülerde vergi toplamak, ekonomide
kayıt dışılığı makul düzeylere çekmek yerine
eldeki kazları yoldunuz, benzin istasyonlarını vergi dairelerine
dönüştürdünüz.
İthalatın ihracatı karşılama
oranının yıllardır yüzde 60larda sürünmesi, dış
ticaret hacminin gayrisafi millî hasılanın yüzde 40ı ile
tıkanmış durumda olması, hep sizin bu reel ekonomi ve
ulusal kaynakları dışlayan, dışa
bağımlı ve yetersiz politikalarınız sonucudur ve bu
19uncu maddeye de, esasında, bu uygulamakta olduğunuz
politikaların yarattığı zaaflar ve eksiklikler nedeniyle
ihtiyaç duymaktasınız ve bu madde çerçevesi içinde
kullanacağınız yetkililerle dış borç stokundaki
artış hızına yeni bir ivme
kazandıracaksınız.
Sayın milletvekilleri, CHP olarak ekonomide gördüğümüz
hem sağlıklı kaynaklarla beslenen yeterli büyüklükte devlet bütçesi
hem mali disiplin hem de üretim ekonomisi temelinde hızla büyümedir,
hedefimiz budur.
Bu amaca dönük olarak Parti Programımızda bütçe
disiplinine bağlı kalınacaktır. CHP Parti Programı
sayfa 168.
Gerçekçi dengeli ve yeterli büyüklükte devlet bütçesi
önceliğimiz olacaktır. CHP Parti Programı sayfa 168.
Tasarruf açığı ülkemizin yüksek ve istikrarlı
büyümesi önünde bir engel olmaktan çıkartılacaktır. CHP
Programı sayfa 160. Ekonominin
spekülatif yabancı sıcak paraya olan
bağımlılığının aşılması
sağlanacaktır. CHP Programı sayfa 165 ve Ulusal
bankacılık sisteminde toplam yabancı payı orta vadede yüzde
40 ile sınırlı kılınacaktır. Bu hedefler
öngörülmüştür, iktidarımızda uygulamaya
koyacağımız bu ve diğer politikalarımızla
ekonomide yarattığınız dışa kanamayı,
istikrarsızlığı, dengesizliği ve tahribatı
gidermeye kararlıyız.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin IMF ile dış
odakların dayatması veya beklentilerini karşılamaya dönük
olmayan, ulusal ekonomimizin ihtiyaç, hedef ve gerçeklerimizle uyumlu bir mali
kurala ihtiyaç vardır. Plan ve Bütçe Komisyonunda sunduğunuz ve
tartışmaya açtığınız, sonra Seçim geliyor,
elimiz kolumuz bağlanır. kaygısıyla rafa
kaldırdığınız mali kural öneriniz Türkiyenin ulusal
ekonomisinin ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir düzenleme
değildir. Kamu açığını yüzde 1, yıllık
ortalama büyüme oranını ise yüzde 5 ile sınırlayan mali
kural öngörünüz samimiyetsizdir, yetersizdir, dış mali odaklara
şirin gözükme arayışının bir
yansımasıdır.
Ülkemizde iç tasarruf oranı düşüktür, vergi ödeme
kültürü yetersizdir, vergi kaçağı ve afları yaygındır,
kayıt dışı ekonomi dal budak salmıştır; kamu
harcamalarında verimsizlik, kuralsızlık ve yolsuzluklar çok yaygındır.
Bu nedenlerle toplam kamu kesimi açığı için öngördüğünüz
yüzde 1 oranı gerçekçi değildir, hatta büyüme dinamitlerini
frenleyecek ölçülerde aşırı düşük bir düzeydir.
Bu kürsüden burada olmayan Sayın Maliye Bakanına sormak
istiyorum: Yüzde 1 düzeyinde kamu açığını, yüzde 67ler
düzeyine tırmandırdığınız dolaylı vergilerin
faturasını dar ve sabit gelirlilere ödetmeye devam ederek mi
gerçekleştireceksiniz? Yoksa İşsizlik Sigortası Fonunun
yüzde 90ını amacı dışında kullanmaya devam
ederek mi sağlayacaksınız? Yoksa kamu çalışanları
ile emeklilerin emeklerini, sürünme ücreti ve maaşlarına yani
açlık sınırında yaşamaya mahkûm etmeye devam ederek mi
tutturacaksınız? Yoksa, kamu kesiminin elini kolunu
bağlayıp yatırım yapmasını, halka hizmet
sunmasını engellemeye devam ederek mi sağlayacaksınız?
Yoksa son sekiz yılda yaptığınız 33 milyar
doların üzerindeki özelleştirmeyi son hız sürdürüp, tüm kamu
işletmeleri ve tesislerini eşe dosta peşkeş çekerek mi
gerçekleştireceksiniz?
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
Şahıslar adına ilk söz, Muş Milletvekili
Sayın Seracettin Karayağızda.
Buyurun Sayın Karayağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı merkezî yönetim
bütçe kanununun 19uncu maddesi üzerine şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Hazine Müsteşarlığı 4749
sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Düzenlemesi
Hakkında Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşlara dış
finansman kaynağından sağladıkları kredilere hazine
garantisi vermekte veya dış borcun ikrazı yoluyla finansman
sağlamaktadır. Petrol, doğal gaz ve değerli madenler
yönünden fakir olan ülkemizin kalkınmasında en önemli sermayemiz
insanımızın kas ve beyin gücüyle girişimci özelliğidir.
Bu açıdan baktığımızda, hükûmetlerin
yaptığı borçlanmanın yerli yerinde değerlendirilmesi,
ülke açısından hayati önem arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri, bugün bütün dünya bir küresel
ekonomik krizi yaşamaktadır ve bu durum ülkemizi de etkilemektedir.
Dünya ekonomisinde hiçbir olumsuzluk yaşanmadığı
dönemlerde, önceki iktidarlar ülkeye kriz üstüne krizler yaşattılar.
19 Şubat 2001de dolar bir gecede yüzde 74 arttı. Döviz borcu olan
esnaf ve sanayicinin birçoğu iflasa sürüklenirken, devlet
bankalarından borçla dolar alanlar ise bir gecede katrilyonlar
kazandılar. İki dönemde batan yirmi dört bankanın borç yükü bu
millete ödettirildi. Yıllık bileşik faizlerin yüzde 143leri,
gecelik faizlerin yüzde 7 binleri bulduğu günlere şahit olduk. AK PARTİ
Hükûmetlerinden önceki iktidarlar bize tamtakır bir kasa bırakmakla
kalmamış, karşılıksız para basarak enflasyonu
azdırmış, bununla da yetinmeyip dişe dokunur bir
yatırım yapmadıkları hâlde, kısa sürede ülkeyi borç
batağının içine sokmuşlardır. Başlanıp
yıllarca süren, kaderine terk edilen yatırımlarla birlikte
birçok yatırım AK PARTİ iktidarları döneminde
başlanıp bitirilmiştir.
1987de başlayan Karadeniz otoyolu bizim dönemimizde
bitirildi. 1990 yılında ihale edilen Bolu Dağı Tüneli bizim
dönemimizde bitirildi. İzmir, Bursa ve Kayseri çevre yolunu biz bitirdik.
Ankara-Samsun yolunu biz bitirdik. 13.375 kilometre bölünmüş yolu biz
yaptık. İstanbul-İzmir yolunu üç buçuk saate indirecek projeyi
biz başlattık. KÖYDES Projesiyle on binlerce köyün yolunu
yaptık ve suyunu getirdik. 618 baraj ve 62 gölet inşa ettik.
Ankara-Eskişehir ve Ankara-Konya hızlı tren projelerini
tamamladık. Ankara-Sivas, Eskişehir-İstanbul hızlı
tren projeleri devam ediyor. 13,5 milyar liralık nemaları ve 4 milyar
300 milyon liralık KEY ödemelerini biz yaptık. Ata yadigârı
3.850 vakıf eserini biz onardık.
132 adet organize sanayi bölgesinin altyapısını
tamamladık. 160 bin derslik 135 yeni yurt ve 80 üniversiteyi biz
açtık.
ALİM IŞIK (Kütahya) Cumhuriyeti de siz kurdunuz!
Ayıp ya!
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Devamla) - 263 hastane, 1.807
sağlık tesisi ve 226 ek bina inşaatını biz
yaptık. 130 adalet sarayı yaptık. 57 ilimize doğal gaz
götürdük. Bakü-Tiflis-Ceyhan Hattı Projesini biz bitirdik. Mavi Akım
Enerjisi Projesini biz bitirdik. Samsun-Ceyhan ve Şahdeniz Projesini biz
yapıyoruz. 470 bin toplu konutu biz inşa ettik. Türkiye ekonomisini
26ncı sıradan 17nci sıraya biz yükselttik. Banka
hortumlarını biz kestik. IMFye 17,5 milyar dolar borcu biz ödedik.
Eski iktidarların arpalığı hâline gelmiş KİTleri
en şeffaf biçimde biz özelleştirdik. İktidara geldiğimiz
günden bu yana her yıl devlet yatırımı bütçesinin birkaç
katı borç ve faiz ödemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu borç
stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2002 yılında
yüzde 73,7 iken 2008 yılında yüzde 39,5a Hükûmetimiz tarafından
indirilmiştir. 2002de yüzde 63 olan iç borçlanma yıllık
bileşik faiz oranı ise yüzde 7,9a gerilemiştir. Türkiye
ekonomisi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Devamla) Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Karayağız.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, il özel idareleri yoksullara mikro kredi
verebilmektedir. 2002-2010 yılları arasında ülkemiz çapında
kaç kişiye bu kredi kullandırılmıştır? Bu kredi
GAP bölgesi illerinde ve Adıyamanda kaç kişiye verilmiştir?
İkinci sorum: İşsizlik Sigortası Fonunda
biriken paranın başka alanlarda kullanılabilmesinin önünü daha
önce açmıştınız. 2010 yılında bu Fonda biriken
para ne kadar, hangi alanlarda kullanılmıştır? Bu
alanlardan kaçı istihdama dönük alanlardır? GAPa bu Fondan ödenek
aktarılmış mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum:
Kayıt dışı ekonominin vergilendirilmesi için
özellikle gelir ve kurumlar vergisinin geniş halk tabanına
yayılması için çalışmalarınız var
mıdır?
İkinci sorum: İnşaat sektöründe 150 metrenin
altındaki konutlardan alınan yüzde 1lik vergi oranının 150
metrekareden fazla olan konutlarda kademeli bir şekilde
artırılmasının bu sektörün gelişmesi
açısından olumlu bir etkisi olacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Doğru
REŞAT DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Tokat ili gibi ülkemizin her yerinde bankalarca takibe alınan
ödenmeyen bireysel kredilerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
Bu artışa bakılınca en büyük artışın yüzde
90 oranıyla konut kredileri olduğu görülmektedir. Kredi kartı,
konut kredileri gibi bankalara borcu ödenmeyen insanlara bir kolaylık
getirmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci soru olarak: Tarım sigortası primleri çiftçi
tarafından çok yüksek bulunduğundan dolayı yapılamamaktadır.
Ayrıca, tapulardaki vereselerden dolayı da sigorta
yaptırılamıyor. Hükûmet olarak çiftçinin desteklenmesi
babından bu sigortaları Hükûmetin karşılamasını
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akkuş...
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan, Sayın
Bakan; 2001 yılında üniversitelerde yapılan bir düzenlemeyle
öğretim üyelerine verilmesi düşünülen iyileştirme ödeneği,
profesör ve doçentlere verilmiş, yardımcı doçentlere ise bir
sonraki bütçeye konulacak ödenekle bu iyileştirme ödeneğinin
verilmesi kararlaştırılmıştı. Ancak, iktidara
gelen AKP hükûmetleri, bu kararı daima göz ardı etmiş ve bugüne
kadar da yardımcı doçent ücretlerinde ve araştırma
görevlisi ücretlerinde herhangi bir iyileştirme
yapılmamıştır.
Verilmiş olan bu sözü yerine getirmeyi düşünüyor
musunuz? Bu öğretim elemanlarının özlük haklarıyla birlikte
maaşlarında da bir iyileştirme yapma çalışması
yapacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Enöz...
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan, yerli üretimin ithalata olan
bağımlılığını azaltmak amacıyla yurt
içi katma değer arttırıcı sektörel politikaların
geliştirilmesi için ne gibi tedbirler alıyorsunuz?
İkinci sorum: Tarımsal elektrik faturalarının
zamanında geriye dönüş oranı nedir? Yani ödeme oranı,
tahsilatı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Serdaroğlu...
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın
Başkanım, Sayın Bakan; Kastamonunun İnebolu, Cide ve
Doğanyurt ilçelerine ait ellinin üzerindeki köylerde on dört gündür
elektrik yoktur, ne zaman geleceği de belli değildir. Önceki gece tüp
lüks ile aydınlanan Çelenlioğlu ailesinin 5 ferdi gazdan zehirlenerek
hayatlarını kaybettiler. Adli tıptan alınanların
cenazeleri şu sıralarda lüks ışığında
defnediliyor.
Sorum: Övündüğünüz iktidarınızın,
övündüğünüz KÖYDESin köylere on dört gündür elektrik vermemesi sonucu
hayatını kaybedenlerin geri kalanlarına ve diğer
mağdurlara ne diyeceksiniz, onlardan nasıl özür dileyeceksiniz?
İki: Kastamonunun elektriksiz köylerine ne zaman elektrik
vereceksiniz?
Üç: Bu köylerimizdeki on dört günlük elektrik yokluğuna çare
olamayışınıza tek kelimeyle beceriksizlik dersek
cevabınız ne olur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, su
tarımın her şeyi ama maalesef sulama birliklerinin artık su
ihtiyacı var. Hâlâ İçişleri Bakanlığına
bağlı bir kurumun tarıma ne kadar hizmet ettiğini
takdirlerinize sunuyorum. Artık, sulama birliği yasası, iki
yıldır Komisyondan geçmesine rağmen, tarım perişan,
sulama birliklerinin artık su ihtiyacı var. Lütfen
Bu, Devlet Su
İşlerine ne zaman devredilecek? Bu yasayı iki yıldır
neden Mecliste tutuyorsunuz? Bunun amacı nedir? Artık Su, su, su,
su! diye bağırıyor insanlar.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, özelleştirilen TEDAŞ işletmeleri
bünyesinde çalışan ve üniversite mezunu olup da kapsam
dışı personel olarak bilinen personelin mağduriyeti
gerçekten son derece büyümüş durumda. Acaba bu durumdaki personelin
mağduriyetinin giderilmesine yönelik kanun tasarısını bir
an önce kanunlaştırmayı düşünüyor musunuz?
İkincisi de, nüfusu 2 binin altında kalan belde
belediyelerinin 2014 yılında yapılacak yerel seçimlere tekrar
belediye başkanı olarak aday gösterebileceklerini söyleyebilir
misiniz? Bu konudaki son gelinen nokta nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Çok teşekkür ediyorum.
Mikro kredi konusu, biliyorsunuz, çeşitli vakıflarla
birlikte yürütülüyor. Özel idareler de bunu yapıyorlar. Özellikle
güneydoğuda SODES dediğimiz Sosyal Destek Programı
kapsamında biz de buna çeşitli illerimizde destek veriyoruz bu
işin yaygınlaşması için. Ayrıca, sosyal
yardımlaşma kanalıyla da aslında proje bazlı
verdiğimiz destekler de bir anlamda bir tür mikro kredi sayılabilir.
Bunları destekliyoruz ama sayılarını şu anda size
verebilecek durumda değilim doğrusu.
İşsizlik sigortası -çeşitli
arkadaşlarımız da dile getirdiler- çeşitli amaçlar için
kullanılıyor. Özellikle işsizleri desteklemenin yanı
sıra, yeni istihdam olanakları üretmek için de kullanıyoruz bu
İşsizlik Sigortası Fonunu. Aslında bu da Kanunun ruhuna
son derece uygun ve son derece anlamlı bir kullanım. Yani
İnsanlar işsiz kalsın da onlara destek olalım
anlayışı yerine, insanlara öncelikle iş bulacak ortamı
oluşturalım. Daha fazla insan iş güç sahibi olsun ki
işsizlik ödeneğine muhtaç olmasın. Dolayısıyla GAP
gibi, DAP (Doğu Anadolu Projesi) gibi, KOP (Konya Ovası Projesi) gibi
temel altyapı konularında, özellikle de küresel krizin olduğu
bir ortamda bu fonların bir kısmını, sadece
nemasının bir kısmını -anaparasını
değil- kullanıyoruz ve bu yolla da aslında çok sayıda
insanımıza istihdam imkânı oluşturuyoruz, büyümemizi
destekliyoruz. Bunda hiçbir şekilde yadırganacak bir durum görmüyorum
ben.
Sayın Özdemir Kayıt
dışılığın azaltılması için bir
çalışmanız var mı? dedi. Bu kapsamda çok sayıda
aslında faaliyetimiz var. Zaten bir Kayıt Dışı Ekonomiyle
Mücadele Stratejisi Eylem Planımız var
açıkladığımız. Bu kapsamda yürüttüğümüz çok
sayıda çalışma var. Gelir İdaresi
Başkanlığımız da bu çalışmaları
koordine ediyor. Bizim temel politikalarımızdan bir tanesi bu zaten.
Giderek bu kayıt dışının azalmasını arzu
ediyoruz. Özellikle istihdam piyasalarında geçen yıla göre 1,5 puan
bir azalış var kayıt dışılıkta.
İnşallah bu trend artarak devam eder fakat tarım, turizm,
inşaat gibi belli sektörlerimizde hâlen bunun bir sorun olarak devam
ettiğini söyleyebiliriz. Onunla da mücadele ediyoruz, hep birlikte de
mücadele etmeliyiz.
Diğer taraftan, bu kredi kartlarına kolaylık
getirecek miyiz, konut, kredi kartı gibi hususlarda,
bankacılıkla ilgili. Burada kanuni bir düzenlemeye ihtiyaç yok.
Bankalar, özel bir ilişki bu, istedikleri kolaylığı
müşterilerine tanıyabilirler. Geçen sene bir düzenleme
yapmıştık yani bankaların ortak hareketini
kolaylaştırmak babından bir düzenleme
yapılmıştı. Ama şu anda bankaların bu konuda
kendi politikalarını uygulamaları için herhangi bir
kısıt söz konusu değil. Özel ilişkileri kamu olarak bizim
çok fazla düzenlememiz de işin ruhuna da çok aykırı ve çok uygun
olmaz diye düşünüyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sayın Babacan görüştü,
söyleyiverse iyi olur, genel müdürlerle görüştü.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Diğer taraftan, bu
yardımcı doçentlerle ilgili soru defalardır geliyor. Ben
arkadaşlarıma söyledim, detaylı inşallah bir not
hazırlayıp versinler. Anladığım kadarıyla ilgili
arkadaşlarımız da sizlere iletiyorlar böyle bir sorunu.
İnşallah, bir not hazırlayıp versinler. Ben doğrusu
nedir, tam anlayamadım konuyu ama Maliye Bakanlığımız
bu personel konularında detaylı bilgi versin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakan, Kastamonuya bir
müjde verin.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Yerli üretimin ithalata
bağımlılığı konusu soruldu. Bu konuda tabii ki
ülke olarak aslında enerjiye bağımlıyız. Enerjiyi
düştüğünüz zaman dış ticaretimizde bizim çok büyük, daha
doğrusu cari dengemizde çok kötü bir durumda değiliz enerji
ithalatı, enerji hariç diye bakarsanız. Temel problemimiz
aslında enerji ve bazı ara mallar. Bu ara mallarla enerji konusunda
Tabii ara mallarımız var, çalışmalarımız var ama
asıl ara malları konusunda da en önemli politika yurt içinde ARGE
harcamalarını geliştirmek, desteklemek. Uzun vadeli, aslında
en temel politika bu. 2003 yılında binde 5in altında olan ARGE
harcamalarının millî gelire oranını 2009 itibarıyla
binde 8,5e çıkarmış durumdayız ama bunu da inşallah
-yeterli bulmuyoruz- daha da artırmamız lazım. Aslında bu
iş en temel...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Geri kalan sorulara
yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN Evet, sözü kesildiği için geri kalan sorulara
yazılı cevap vereceğini söyledi Sayın Bakan.
19uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
20'nci maddeyi okutuyorum:
Görev zararları
MADDE 20 (1) Kamu iktisadi teşebbüslerine 8/6/1984 tarihli
ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesi uyarınca verilen görevler
neticesinde doğan ve teşebbüs kayıtlarına göre
gerçekleşen görev zararları, ilgili teşebbüsçe yapılacak
ödeme talebine istinaden, Hazine Müsteşarlığı bütçesinde
yer alan ilgili ödeneklerden gider kaydedilerek ödenir.
(2) 12/12/2001 tarihli ve 2001/3372 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile önceki yıllar kararları kapsamında
üretilen şekerin Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin
özelleştirme programına alındığı tarih itibarıyla
sözleşmesi ve bağlantısı yapılmış olan
dahilde işleme rejimi kapsamındaki satışlarıyla
ihracatından doğan görev zararları Türkiye Şeker
Fabrikaları A.Ş. tarafından yapılacak ödeme talebine
istinaden, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'nin
kayıtları esas alınarak, Hazine Müsteşarlığı
bütçesinin 07.82.31.00-04.2.1.31-1-05.1 tertibinden gider kaydedilerek ödenir.
(3) 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi kamu
iktisadi teşebbüsleri ile Hazinenin pay sahibi olduğu diğer
işletme, şirket ve bankaların Hazineye tekabül eden temettü
tutarları ile diğer öz kaynaklarının tamamı veya bir
kısmı, ilgili teşebbüs, işletme, şirket ve
bankanın ödenmemiş sermayesine ve/veya görev zararı
alacaklarına mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan;
mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi
üzerine bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin
mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye
Bakanı yetkilidir.
(4) Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin
politik risk kapsamında yapacağı tahsilatın ve
Bankanın faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden temettü
tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya
bir kısmı, Bankanın politik risk alacağına ve/veya
ödenmemiş sermayesine mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup
işlemlerine Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine
Müsteşarlığının teklifi üzerine bütçenin gelir ve
gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili
Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman.
Buyurun Sayın Yaman. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının Görev zararları başlıklı
20nci maddesi hakkında konuşma yapmak üzere söz almış
bulunuyorum. Barış ve Demokrasi Partisi adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, maddede geçen görev zararları nedir, bunu
açıklamakla sözlerime başlamak istiyorum. Basit bir
tanımıyla KİTler tarafından üretilen mal ve hizmetlerin
fiyatlarının Bakanlar Kurulu tarafından maliyetlerin
altında belirlenmesi sonucu oluşan maliyet ile fiyat arasındaki
fark ve kuruluşun söz konusu mal ve hizmetleri piyasa
koşullarında satamamasından dolayı mahrum
kaldığı kâr toplamından oluşan tutar ile KİTlere
özel görev verilmesi dolayısıyla bir zarar doğarsa bu
zararın toplamı olarak tanımlamak ve anlamak gerekir.
233 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin 35inci
maddesinde görev zararlarının iki şekilde ortaya
çıkabileceği belirtiliyor. Birinci şekli: KİTler
tarafından üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarının Bakanlar
Kurulunca belirlenmesi ve belirlenen bu fiyatların maliyetin altında
olması. İkincisini de KİTlere Bakanlar Kurulu tarafından
faaliyet konularıyla ilgili görev verilmesi ve bu görevden dolayı
ortaya bir zarar çıkması veya kârdan mahrum kalınması
olarak değerlendirmek lazım.
Görev zararı ödenmesi de iki şekilde
yapılmaktadır: Bir, bütçe kanunlarında yer alan hükümler
uyarınca -ki şimdi onu görüşüyoruz- KİTlerin
ödenmemiş sermayelerine veya temettü paylarına
karşılık mahsup yapılarak ödeme yapılması, bir de
nakden ödeme yapılması şeklindedir. Görev zararları:
KİTler görev zararı uygulamasında tahakkuk bazında mali
bir kayba uğramamakla beraber nakit bazında alacaklarını
zamanında tahsil edememenin mali sıkıntılarını
sürekli olarak çekip bu döneme kadar ve günümüze kadar gelmektedirler.
Yıllar itibarıyla KİTlerin toplam görev
zararları da şöyle olmuştur: 2007de bu KİTlerin görev
zararları 699 milyon TL, 2008de 1 milyar 245 milyon TL, 2009da 1 milyar
914 milyon TL, 2010 yılının ilk altı ayı
itibarıyla da 464 milyon 98 bin TL olmuştur.
Değerli milletvekilleri, dört yıldan bu yana KİT
Komisyonunda görev yaptığım konularla ilgili sizleri bilgilendirmek
istiyorum. Bu Komisyona gelen 100ün üzerindeki KİTlerle ilgili olarak
hemen hemen zarar etmeyen KİT kuruluşu yok gibidir.
Türkiye Elektrik Kurumu Şirketi 2009 yılında 54,5
milyon TL ödemeyle zararını kapatmıştır.
Yine, Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş. 2008
yılında 588 milyon TL faaliyet zararıyla dönemini
kapatmıştır.
Türkiye Taşkömürünün durumu maalesef içler
acısıdır. 2008 yılında 382 milyon TL dönem
zararı, 2009 yılında da yine yüzde 1 artışla 386
milyon TL olarak gerçekleşmiştir.
Devlet Demiryolları İşletmesi
Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğü, kamuoyunun da
yakından bildiği gibi, yine dönem zararıyla kapatan önemli
KİT kuruluşudur.
Daha da sıralarsak, Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğü 2009 yılı faaliyet ve dönem zararları 66 milyon
ve 88,5 milyon olmak şartıyla bu dönem zararlarıyla
kapanmıştır.
Yine, sırasıyla Toprak Mahsulleri Ofisi Genel
Müdürlüğü, yine Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Türkiye
Elektromekanik Sanayi Anonim Şirketi, Türkiye Şeker Fabrikaları
Anonim Şirketi, Sümer Holding, Türkiye Denizcilik İşletmeleri,
Türkiye Elektrik Dağıtım, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri, Ankara Doğalgaz Elektrik Üretim ve Ticaret
A.Ş, yine buna benzer diğer KİTler, maalesef, ülkemizde
zararla, dönem zararlarıyla kendi dönemlerini kapatan KİTlerdir.
KİTlerle ilgili olarak Hazine
Müsteşarlığı, KİTler ve özelleştirme
kapsamında bulunan kuruluşların ocak-haziran dönemine
ilişkin görev zararları, stok borçları ve istihdam verilerini açıkladı.
2010 yılı ilk altı ayı görev zararlarına
ilişkin bu açıklamada, KİTlerin ocak-haziran döneminde Hazine
kontrolleri ve ilgili bakanlık müfettişlerince kesinleştirilen
görev zararları, cari fiyatlarla 441 milyon 678 bin TL olurken, toplam görev
zararları da 464 milyon 98 bin TL olarak gerçekleşen, zarar eden
KİT kuruluşlarıdır.
Bunlar, tabii, dönemsel olarak aynı şekilde yine
ocak-haziran döneminde, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Devlet
Hava Meydanları İşletmeleri, Türkiye Şeker Fabrikaları
Anonim Şirketi görev zararları olan önemli KİT
kuruluşlarıdır. Hele Türkiye Kömür İşletmeleri
Kurumunun her yıl zarar listesi gittikçe artmakta ve bu devirlerle bakiye
240 milyon TL ve devir bakiyesi de 138 milyon 384 bin TLnin üzerinde
gerçekleşmiş olan kurumlarımızdandır.
Bu konuyu neden -birtakım rakamları da- sizin
hafızalarınızda kalması için gündeme getirdim? Evet,
benimle beraber çalışan ve sanıyorum, bu Meclisin
çatısı altında şu an bizimle beraber bu konuları, bu
verdiğim rakamları izleyen arkadaşlarım da çok iyi
bilecekler ki, bunlar KİT Komisyonuna geldiği zaman, orada muhalefet
partileri olarak ve bir de bu denetim sonuçlarını
Yıllarca kamu
yönetiminde bulunan bir kişi olarak nasıl içler acısı bir
sonuçla bu raporların örtbas edildiğini, bunların, AKP
Hükûmetinin her komisyonda olduğu gibi, KİT Komisyonundaki
çoğunluğuyla nasıl gündemin dışına
taşındığını beraber çok arkadaşla birlikte
yaşadık.
Bakın, aslında bu zararlar tüyü bitmemiş yetimin
hakkı olan zararlardır ama bu tüyü bitmemiş yetimin
hakkını koruduğunu, bunun için mücadele ettiğini söyleyen
AKP Hükûmetinin değerli KİT Komisyonu üyeleri, konu, o KİTlerde
bu zararın sonucunu doğuran, bu zarara neden olan kendi
atadıkları genel müdürlerin ve diğer sorumluların soruşturulmaları
ve hesap vermeleri safhasına geldiği zaman, maalesef, orada tüyü
bitmemiş yetimin hakkını korumayla ilgili gerekli hassasiyeti ne
yazık ki gösteremiyorlar.
Bakın, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu bu
KİTlerle ilgili dönemsel, her yıl denetimlerini yapıyor ve
bunlarla ilgili görev zararlarını raporlara bağlayarak, ilgili
bakanlıklara gönderiyor ve ilgili bakanlıklara gönderilen bu
raporların, bu raporlar sonucunda devleti zarara uğratan kamu
görevlilerinin soruşturmalarının da bu bakanlık teftiş
kurulu tarafından yapılmasını öneriyor.
Gelin görün ki, yıllar önce başlatılan ve KİT
Komisyonu üyelerine de o soruşturma sonuçlarıyla ilgili
raporları okuduğumuz zaman gerçekten kamunun diğer
alanlarında bu işleri takip eden, örneğin İçişleri
Bakanlığı Teftiş Kurulundaki müfettişlerin
çalışmalarıyla buradaki yapılan denetimler ve
soruşturmalar sonucunda düzenlenen bu raporların ne kadar
korumacı, ne kadar aklamaya yönelik olduğunu görmenin, orada izah
edilmesinin acısını çekiyorum.
Şimdi, 657 sayılı Devlet Memurları
Yasasında son yapılan değişiklikte, biliyorsunuz 1982
yılındaki değişiklikte bu kamu görevlilerinin kişisel
sorumluluk ve zararların tazmini vardı. Ama ne yazık ki, bu
bakanlıklarla ilgili teftiş kurulları genelde ne cezai
sorumluluk ne mali sorumluluk işlemlerini yapmıyorlar. Genelde
yaptıkları, sadece bir disiplin soruşturmasıyla, bir
uyarı veya kınama cezasının verilmesiyle, Sayın
Bakanın onayını alarak maalesef bu dosyaları
kapatıyorlar.
Tabii, bu konularla ilgili söylenecek çok söz var. Bu sözlerimizi
biz KİT Komisyonunda söyledik, ancak burada vakit yetersizliği
nedeniyle dile getiremedim.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yaman.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Konuşmacı konuşmasında KİT Komisyonunu ve KİT
Komisyonu üyelerini suçlayıcı mahiyette cümleler
kullanmıştır.
M. NURİ YAMAN (Muş) Ben de o Komisyonun üyesiyim
Sayın Başkan.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuya açıklık getirmek
için KİT Komisyonu Başkanı olarak cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Ben şimdi tutanakları getirteceğim
Sayın Kacır. Ben çok iyi takip edemedim Sayın Hatibi.
Tutanakları getirteceğim, bakacağım ve size cevap
vereceğim.
M. NURİ YAMAN (Muş) Ben Komisyonu değil,
teftiş sonucundaki raporları
eleştirdim.
BAŞKAN Sayın Yaman, ben tam anlamıyla takip
edemedim. Onun için tutanakları getirteceğim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tekirdağ
Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının görev
zararlarını düzenleyen 20nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde KİTlerin en önemli temel sorunlarının
birisi ve sürekli gündeme gelen ve bütçe üzerinde büyük bir yük oluşturan
görev zararlarıdır. Bütçe gelirlerinin yeterli
olmadığı ülkemizde kuşkusuz bu görev zararları borçlanma
yoluyla finanse edilmektedir. Böylece kamu borcu ve kamu borçlanma gereği
artmaktadır. Yıllar itibarıyla artış gösteren KİT
görev zararları 2004 yılında 692 milyon iken Sayın Devlet
Bakanı Ali Babacan 2010 yılında KİTlere görev
zararları kapsamında toplam 1 milyar 827 milyon lira ödeme
yapılacağını belirtmiştir. 2010 yılı görev
zararları kapsamında Toprak Mahsulleri Ofisine hububat
alımları için 780 milyon lira, Türkiye Kömür İşletmeleri ve
Türkiye Taşkömürü Kurumuna yoksul ailelere kömür yardımı
kapsamında 683 milyon lira, Devlet Demiryollarının ekonomik
olmayan hatlarının işletilmesi kapsamında 326 milyon lira
ve diğer kuruluşlara 38 milyon lira olmak üzere toplam 1 milyar 827
milyon ödeme yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2008, 2009 ve 2010 yılları
ocak-ekim döneminde cari transferlere bakıldığında, 2010
yılında 2009a göre yüzde 9,9 oranında artış makul
görülebilir. Ancak 2010 yılı cari harcamalarını 2008e göre
değerlendirdiğimizde yüzde 47,6lık bir artışla
karşı karşıya kalmaktayız. Bu cari transferlerde görev
zararları üzerinde durmamız gerekir. Görev zararlarında 2010
yılı ilk on ayında 2009a göre 0,70lik bir artış
gözükmektedir. Ancak 2008e göre kıyasladığımızda
artış yüzde 77ye çıkıyor. 2008 yılına göre
önemli bir artış olduğu görülmektedir. İlk on ay için yine
Sosyal Güvenlik Kurumuna görev zararı adı altında
yaptığımız transferlerin, 2009 yılına göre yüzde
4,7 arttığını görüyoruz. Ancak 2008in ilk on ayına
göre kıyasladığımızda, buradaki artış da
yüzde 71,5 gözükmektedir.
Değerli milletvekilleri, kamu iktisadi teşebbüslerinde
çok sayıda personel çalıştırılması ve istihdam
edilen personelin aylık ortalama ücretlerinin diğer kamu
kuruluşlarında istihdam edilen personelin aldıkları
ücretlerden yüksek olması görev zararlarını daha da
artırmaktadır. Diğer taraftan, bu işletmelerin etkin ve
verimli yönetilmemesi, yönetim kurullarının siyasi müdahalelerin
etkisi altında kalmaları ve bu kurulların
bağımsız çalışmaması kamu iktisadi
teşebbüslerinin ülke ekonomisine yapacağı katkıların
istenilen düzeyde olmasını etkilemektedir. Bu itibarla, personel
sayısının azaltılması ve buna paralel olarak
niteliğin artırılması ve kamu iktisadi teşebbüslerinin
yeniden yapılandırılması zorunludur.
Değerli milletvekilleri, kamu iktisadi teşebbüslerinden
büyük ölçüde yararlanılması ve bu işletmelerin temel etkenler
üzerinde etkili olması için, etkin ve bağımsız karar
alabilen etkin bir yönetimin yanında, bağımsız bir
denetimin de olması şarttır. Kamu iktisadi teşebbüslerinin
faaliyetleri, Yüksek Denetleme Kurulu, Başbakanlık Teftiş
Kurulu, Devlet Denetleme Kurulu, ilgili bakanlık gibi çok sayıda
kurum tarafından teftiş ve denetime tabi tutulmaktadır. Ancak,
bunun yerine bağımsız bir dış denetimin
varlığı gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, sanayici, çiftçi, esnaf, işçi,
memur, kısaca herkes borç altında eziliyor ve herkes
kazandığının büyük bir çoğunluğunu faiz olarak
ödüyor ve yeni yatırımlar yapamıyor, tasarruf da yapamıyor.
Hane halkı borçlarının hane halkı geliri içindeki payı
2007de yüzde 31 iken 2008de bu oran yüzde 34e, 2009da ise bu oran yüzde
37,7ye yükselmiştir. Yurt içi tasarruf oranları ise 1998de yüzde 24
iken 2008de yüzde 17ye geriledi ve 2009da da yüzde 15 mertebelerindedir.
Dolayısıyla, üretimimiz ve satışlarımız
düşmüştür. Çünkü Avrupa'nın en pahalı benzin ve motorinini
tüketiyoruz. Motorin bizde 1,5 avronun üzerindeyken hiçbir Avrupa ülkesinde 1,2
avronun üzerinde değildir. Yine LPGnin litresi bizde 1,5 avro iken hiçbir
Avrupa ülkesinde 0,60 avroyu geçmemektedir. Benzin de aynıdır
değerli milletvekilleri, ülkemizde benzini 2 avronun üzerinde
almaktayız ama bugün Avrupa ülkelerinin tümünde 1,3 avro seviyelerindedir.
Artık, çiftçi ve üretici kazancının tamamını
akaryakıta yani enerjiye yatırmaya başlamıştır.
Üretici kesim üretimden vazgeçmeye başlamıştır.
Dolayısıyla, Türkiye tarım ürünlerini ihraç eden değil
ithal eden bir ülke hâline gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, satın alma gücü
paritesiyle hesaplanan millî gelir bakımdan 1999 yılında
16ncıydı, onun için G20ye girdi. 2009 yılında ise
16ncı. Bu da on yılda bütün ekonomilerin büyüdüğü, özellikle
bize benzeyen ekonomilerin ama sonuçta yarışta neredeyiz diye
baktığımızda 1999dan daha öteye gitmediğimizi
görmekteyiz.
Diğer bir konu ise sıcak para meselesi. Şu anda
sıcak para çok ciddi bir sorundur ve bu sermaye hareketlerinin sadece
bizim alacağımız önlemlerle kontrol edilmesi yeterli
değildir. Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı, Hazine
Müsteşarlığı ve BDDK bir araya gelmeli ve bu küresel
sermayenin getirdiği aşırı hareketlenmeleri önlemek,
kontrol etmek, sürece tesir etmek amacıyla birtakım ciddi önlemler
alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, burada önemli olan konu şudur:
Bakın, çıkarmış olduğumuz tasarıda, yani kanunun
20nci maddesinde şöyle bir cümle geçmekte, aynen okuyorum: Türkiye
Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesinden doğacak
zararları Hazine Müsteşarlığı karşılayacak.
Sayın milletvekilleri, bu ülkede en büyük zararı yapan
halktır. Görev zararına, asıl burada kaybeden halktır. Bu
görev zararı nedir biliyor musunuz? Size vermiş oldukları
yetkiden dolayı bu halk zarar ediyor, çiftçi zarar ediyor, sanayici zarar
ediyor. Sekiz senedir bana bir tane şey gösterebilir misiniz? Enerji
girdileri ortada. Burada çok güzel çıkarıyoruz. Yani, bunun neresi
Siz üreticiyi, siz pancar üreticisini mağdur duruma sokacaksınız,
özelleştirme yapacaksınız ve buradan doğan zararı da
yine halkın sırtına
Bu görev zararı değil de nedir?
Bu görev zararıdır. Sekiz senedir bu ülkede ne yazık ki AKP
İktidarı görev zararıyla geldi, görev zararıyla gidecektir
inşallah.
Sayın milletvekilleri, bir dönem önce de buradaki
şeylere baktığımız zaman, şunları çok iyi
irdelememiz lazım: Burada sadece görev zararı dediğimiz zaman
KİTlere bakmamak lazım, çiftçinin, emeklinin, memurun alım gücü
nerede? Alım güçlerine baktığımız zaman bugün emekliler
sizden ve bizden hesap sormak için vakit
CEMAL KAYA (Ağrı) Tamam, tamam, hallederiz.
KEMALETTİN NALCI (Devamla) - Sayın Vekilim, sizin
tuzunuz kuru! Sizin tuzunuz kuru olduğu için bu görev
zararlarını pek anlamanızı beklemek de yanlış
olur. Onun içindir ki, ben, görüşülmekte olan bu tasarının ki
ille de özelleştirmeden doğan zararların halkın
sırtına yüklenmesine karşı olduğumuzu bildirir,
hepinizi saygıyla selamlarım. Sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Nalcı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ
Milletvekili Sayın Enis Tütüncü. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz.
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
20nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde
genelde KİTlerin görev zararlarının
karşılanmasıyla ilgili. Şimdi şöyle bir soru sormak
istiyorum makro bir değerlendirme çerçevesinde: KİT sistemi şu
anda kârda mıdır, zararda mıdır? Bu sorunun
yanıtıyla başlamak lazım.
Değerli milletvekilleri, KİT sistemi 2001
yılından bu yana kâr etmektedir. Toplam KİT sisteminin
kârlılığını son iki yıl itibarıyla sizinle
paylaşayım: 2009 yılında 6 milyar 300 milyon liralık
bir kâr edilmiş, 2010 yılında ise 5 milyar 200 milyon
liralık kâr edilmesi bekleniyor. Özelleştirme kapsamındaki
KİTlerin durumuna baktığımız anda, kârlılık
miktarı daha da artıyor. 2009 yılında, özelleştirme
kapsamındaki KİTlerin kâr miktarı 7 milyar 800 milyon lira
olarak gerçekleşmiştir, 2010 yılında ise 9 milyarın
üstünde bir kâr yapması beklenmektedir.
Bütçeden KİTlere yapılan transferlere gelince: 2006
yılından itibaren bu transferlerde bir azalma gözleniyor. 2010
yılı sonu itibarıyla, tahminî söyleyeyim size, üç kalemde toplam
6 milyar 800 milyon liralık bir transfer beklenmekte. Bunun iki temel
nedeni var, dikkatinizi çekiyorum: Birincisi, Devlet Demiryollarının
yatırımları ve bu kurumun sosyal güvenlik kurumlarına
borçları; ikincisi ise, Türkiye Taşkömürü ile Türkiye Kömür
İşletmelerinden bedelsiz alınan kömürler, yani bedava kömür
dağıtımının faturası ve Türkiye Kömür
İşletmelerinin, TTKnın sosyal güvenlik kurumlarına olan
borçları. Yani, bu iki neden olmasa, KİT sistemi hazineye hiç yük olmayacak,
dikkatinizi çekiyorum, hiç yük olmayacak, daha fazla kâr edecek, daha fazla
yatırım yapacak -nitekim, 2010 yılında 7 milyar 200 milyon
liralık yatırım programlanmıştır- ve daha fazla
istihdam yaratacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada,
tarımsal KİTlerden ikisi hakkında kısa bir
değerlendirme yapmak istiyorum: Toprak Mahsulleri Ofisi, sözün ona,
çiftçinin kara gün dostu. Toprak Mahsulleri Ofisinin hububat piyasasındaki
düzenleyici rolü artıyor mu, azalıyor mu? Artıyor. Bunu biz söylemiyoruz,
bütçenin analizinde Hükûmet söylüyor, Artıyor diyor, itiraf ediyor.
Peki, bu gerçek ortadayken kurumun elini kolunu neden bağlıyorsunuz?
Alım merkezlerinin çoğunu kapattınız, finansman
olanaklarını daralttınız Toprak Mahsulleri Ofisinin. Burada,
çiftçimiz adına sesleniyorum: Toprak Mahsulleri Ofisini yeni bir
anlayışla ayağa kaldırınız, bir an önce
gereğini yapınız.
Et ve Balık Kurumuna gelince: Bunun durumu ise daha da vahim.
Türkiye, bugün, yurt dışından canlı hayvan ithal etmek
zorunda. Bu duruma düşürülmesinde Türkiye'nin, Et ve Balık Kurumunun
gözden çıkarılmış olmasının çok büyük bir
payı vardır, bunun altını çiziyorum. Hükûmet, 2010
yılı sonuna kadar sıfır gümrük vergisiyle ya da gümrük
vergisiz 60 bin ton canlı sığır ithal anlaşmaları
imzaladı. Bu arada Et ve Balık Kurumu 16 bin ton canlı
sığır ithalatı yaptı, 2010 yılı sonuna kadar
ise 6.100 ton canlı sığır ithalatı yapmayı
programladı. Yani biz yıllardır besicileri ihmal ettik, destek
vermedik, yeterli desteği vermedik, şimdi yabancı ülkelerin
besicilerini abat ediyoruz, dolarla abat ediyoruz, helal olsun AKPnin
politikasına.
Sonuç? Ne oldu sonuç? Et fiyatları ucuzladı mı?
Hayır. Neden ucuzlamadı? Et ve Balık Kurumunu öylesine
çökerttiniz ki, satış ve pazarlama ağı öylesine paramparça
oldu ki, öylesine aciz bir durumdaki Et ve Balık Kurumu nasıl etkili
olabilir?
Bu yaşananlar, bize göre, AKPye bir ders
olmalıdır, bir ders olmalıdır. Neden ders
olmalıdır? Kamu girişimciliğine sürekli olarak ideolojik
açıdan ret anlayışıyla bakıyorsunuz. Bu doğru
değildir. Bu doğru değildir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkenin yararı varsa aynı zaman
kesiminde hem özelleştirilme yapılabilmelidir hem de rekabetçi,
özerk, yeni bir kamu girişimciliği anlayışına yer
verilmelidir yani ideolojik reddi anlayışını terk
etmelisiniz. Biz konuya ideolojik bakmıyoruz. Dikkatinizi çekiyorum:
1930lu yıllar devletçiliğini savunmak bugün kesinlikle mümkün
değildir. Bu konu şu açıdan önemlidir: Türkiye dünya
ekonomisinde kazanan ülkeler safına geçecek mi, geçmeyecek mi? Kim istemez
ki, tabii geçsin. Peki, bunun yolu nereden geçiyor? Değerli
milletvekilleri, bunun yolu, sanayi üretim yapısını, ileri
teknolojili, yüksek katma değerli, rekabetçi bir yapıya
dönüştürmekten geçiyor ve böyle bir yapıyı ekonominin sürükleyici
gücü hâline getirmekten geçiyor.
Değerli milletvekilleri, imalat sanayisi üretiminde ileri,
yüksek teknoloji endüstrilerinin payı yüzde 5in altına inmiş
durumdadır. AKP iktidara gelmeden
önce yüzde 5in
üzerindeydi. Türkiye ekonomisi,
Allah aşkına, -dikkatlerinize
sunuyorum- böylesine geri bir teknoloji düzeyiyle dünyada nasıl rekabet
edebilir, nasıl ayakta kalabilir? Bu çarpıklığı
mutlaka dengelememiz lazım. Bu yolda özel sektör, örneğin bilgi
çağı teknolojilerinde, elektronik, elektromekanik, bilişim,
iletişim, nükleer teknoloji, uzay teknolojisi, nanoteknoloji gibi
sektörlerde yatırım yapamıyor ise çeşitli nedenlerden
dolayı, yeni kamu girişimciliği modeli devreye girmesin mi ya da
kamu artı özel ortaklıklar kurulmasın mı? Hatta
yabancı sermaye ortaklıklarına kamu gitmesin mi? Hayır,
gitmesin. diyorsanız, ne olacak? Değerli milletvekilleri, hepimiz
biliyoruz ki Türkiye, Sanayi Devriminin endüstrilerini ve teknolojilerini tam
gerçekleştiremedi, büyük bölümünü ıskaladı, şimdi ise yeni
teknolojik devrimin yani bilgi çağı devriminin teknolojilerinin
endüstrilerini ıskalayacak.
Değerli milletvekilleri, biz, yeni kamu
girişimciliği modelini Doğu ve Güneydoğu Anadolu için çok
önemsiyoruz. Eğer tüm yeni teşviklere rağmen özel sektör oraya
gitmiyor ise özel sektör ile kamuyu bir araya getirmek mecburiyetindeyiz. Yeni
girişimcilik anlayışı, piyasa koşullarında
rekabet edecek, siyasetin kesinlikle eli uzanmayacak, tam anlamıyla özerk,
hatta ve hatta yabancı sermayeyi de davet ederek Güneydoğu Anadolu ve
Doğu Anadolu Bölgesinde bir an önce fabrikaların açılması
gerekiyor. Yani AKP olarak orada hapishane açma düşüncesini bir an önce
terk etmelisiniz değerli milletvekilleri.
Son olarak, kamu girişimciliği bağlamında Halk
Bankası ile Ziraat Bankasının durumuna değinmek istiyorum.
Halk Bankası, biliyorsunuz özelleştirme programına
alındı 2007 Şubatında, yüzde 25i kamuya arz edildi. Ama
Halk Bankasında kamunun ağırlığını korumak
mecburiyetindesiniz, bu bankayı özerk KOBİ ve esnaf bankası
konumuna getirmek mecburiyetindesiniz. Ziraat Bankasını da tarım
ve hayvancılığı, kooperatifçiliği finanse edecek özel
bir ihtisas bankası konumunda yeniden organize etmelisiniz.
Sayın Başkan, teşekkür ederim. Bu bütçenin
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.
Şahıslar adına ilk söz Artvin Milletvekili
Sayın Ertekin Çolaka aittir.
Buyurun Sayın Çolak. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
KİTlerin ürettiği mal ve hizmetler maliyetinin
altında satıldığı zaman maliyet ile fiyat
arasındaki farkın Hazine tarafından ödenmesine görev
zararları denilmektedir. Arkadaşlar, bu görev zararlarından kurtulmanın
tek yolu, en doğru yolu özelleştirmedir. Dünya bu meseleyi bu
şekilde çözmüştür. Burada görev zararlarını
eleştirenler aynı zamanda özelleştirmeyi de
eleştirmektedirler.
Değerli arkadaşlar, yeni bütçeler aynı zamanda
yeni yıl demektir. Yeni yıl, yeni bütçe, yeni ümitler, yeni
projeler, iş, aş ve birçok hayalin gerçek olması manasına
gelmektedir. AK PARTİmizin yapmış olduğu bütçeler
geçmişten günümüze hayali kurulup da yapılamayan büyük projelerin
hayata geçmesi manasına gelmektedir.
2011 bütçesinde Abdülhamitin İstanbul
Boğazını geçme hayalleri, Gazi Mustafa Kemalin muasır
medeniyeti yakalama hedefi vardır. Artık kara tren dönemi
bitmiştir, muasır medeniyet hızlı tren yapmaktadır, bu
bütçede biz de bunları yapmaktayız.
Bu bütçede, rahmetli Menderesin, İnönünün, Özalın,
hatta rahmetli Türkeşin hayalini kurduğu Büyük Türkiye projeleri
hayata geçmektedir.
Bu bütçenin içerisinde, Artvin ilinin de elli yıldır
hayalini kurduğu Artvin Cankurtaran Tüneli de hayata geçmiştir. Benim
ilimde de tüneller, yollar, köprüler, viyadükler, fakülteler, yüksekokullar,
hastaneler, hatta birçok barajlar 2011 bütçesinde hayata geçmektedir.
Cankurtaran Tünelini bu millet tam elli yıl bekledi. Bir ay
önce temelini attık, inşaatı başladı.
Gidiş-geliş 11 kilometre uzunluğunda olan bu Tünel aynı
zamanda Türkiye'nin en uzun tüneli olacaktır.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Bitti mi, bitti mi?
ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bu kürsüde zaman zaman bir bölgemizin adından
bahsedilirken Kürt coğrafyası olarak söz edilmektedir. Bunun
üzerine basarak sık sık söylenmesi hiçbir şekilde doğru
olmayan bir yaklaşımdır. Üstelik bu konuşmayı
yapanların barış dilinden, barıştan bahsederken bu coğrafya
üzerinde etnik bir siyaset yapmaları doğru olmadığı
gibi söyledikleriyle de çelişmektedir.
SIRRI SAKIK (Muş) Emredersin, emredersin!
ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - Eğer bir coğrafyadan
bahsedeceksek bu coğrafyanın birleştirici adı Anadolu Türk
coğrafyasıdır, ille de belli bir bölgeden bahsedeceksek o
coğrafyanın adı da Güneydoğu Anadolu
coğrafyasıdır.
Açık ve net bir şekilde söyleyelim ki biz bin
yıldır bu topraklarda hep birlikte yaşıyoruz. Türklerle
Kürtler birbirlerinden kız aldı, kız verdi ve buna da devam
ediyor. Türklerle Kürtler etle tırnak gibi olmuştur. Etle tırnak
arasına girmek isteyenlere bu millet kesinlikle fırsat vermeyecektir.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Bu hikâyeler
bayatladı.
ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) Yapılacak her türlü etnik
siyaset bin yıllık kardeşliğimize zarar vermektedir.
Güneydoğu Anadoluyu Kürt coğrafyası olarak nitelendirenler
İstanbulda, Ankarada Bursada, Adanada, İzmirde yaşayan
binlerce Kürt vatandaşımızın olduğu bölgeleri
nasıl izah edeceklerdir?
SIRRI SAKIK (Muş) Mustafa Kemali
M. NURİ YAMAN (Muş) Tarihi oku, tarihi.
ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, güneydoğuda fabrikalar
yapılmadığı için ya da işsizlik olduğu için
dağa çıkıldığını ima ederek terörü masum
göstermeye çalışanlar vardır. Şunu söyleyelim ki: Ülkemizin
toprak açısından ve fabrika açısından en fakir bölgesi
benim ilimdir.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çolak.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Tütüncü
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Konuşmamda kamu girişimciliğindeki esaslar
çerçevesinde bir değerlendirme yaptım ve KİT sistemi
toplamında 2010 yılında 7 milyar 200 milyonluk
yatırım, 5 milyar 200 milyonluk kâr olduğunu, toplam 12,5
milyarlık bir artı, pozitif durum olduğunu söyledim. 6,8 milyar
TL transfer toplamı olduğuna göre KİTlerin makro açıdan,
kamu girişimciliğinin makro açıdan ekonomideki konumunu yeniden
değerlendirebilir misiniz Sayın Bakan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Sayın Başbakan 2008 yılında
GAPı beş yıl içerisinde bitireceğiz. dedi. Bu söz hâlâ
geçerli midir? Şu anki rakamlara bakıldığında
GAPın verdiğiniz sürede bitirilmesi için -beş yılda- üç
yıla ihtiyaç vardır. Ayırdığınız ödenek ve kaynaklarla bunun gerçekleşeceğine
inanıyor musunuz?
İkinci sorum: Yasa gereği Adıyaman Belediyesi ve
İl Özel İdaresine genel bütçe veya gelirlerinden verilen pay ne
kadardır?
Üçüncü sorum: Tarımsal sulama amaçlı elektrik
kullanımında KDV oranı oldukça yüksektir. Bunun düşürülmesi
veya üreticilerimizin desteklenmesi amacıyla sübvansiyon
yapılması planlanmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Enöz
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Kararnamesinin 35inci maddesi uyarınca verilen görev neticesi doğan
ve hazinece ödenecek görev zararları nelerdir ve ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Biraz önce burada AKP Grubu adına konuşan ilimin vekili
güllük gülistanlık bir Türkiye sundu ama biz Türkiyenin en yoksul ilinin
vekilleriyiz; ben de, o da. İlimiz, emin olun, açlık insanların
ruhunu çürütmüş. Şimdi, bu kadar güllük gülistanlık bir ülke
varken peki kendi ilimize niye Allah aşkına bir yatırımda
bulunmuyoruz, bir katkıda bulunmuyoruz? Bu cumhuriyet kurulduğu
günden bugüne kadar bu ülke ne zenginleşti ne özgürleşti. Bizi ne
zaman bu iktidarlar özgürleştirecek ve zenginleştirecek?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan,
Tütün ve Alkol Kurulu Türkiyede kaçak sigaraya mı özendiriyor, amacı
bu mudur? Köylüye tütünü ektiriyorsunuz, Tütün ekimi serbest. diyorsunuz ama
köylüye tütün satışını yasaklıyorsunuz, ceza
koyuyorsunuz. Acaba bu Hükûmetin programında kaçak sigarayı
özendirmek gibi bir program var mıdır? Köylünün istediği
sarmalık tütünün satışı artık serbest olacak mı?
Ekim serbestse satış da serbest olmalıdır, rekabet
koşulları budur. Lütfen artık köylüyü bu işten kurtarın,
köylüye yasak koymayın Sayın Bakan.
BAŞKAN Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan,
görüştüğümüz 20nci madde görev zararlarıyla ilgilidir. 2nci
fıkrası da şeker fabrikalarındaki zararları
düzenlemektedir. Dolayısıyla şeker fabrikalarının özelleştirme
kapsamına alınış tarihinden sonraki satış ve
ihracatından doğan görev zararları hazinece ödenecektir. Bu
görev zararları ne kadardır ve sizce adil bir uygulama
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ceylan
MEHMET CEYLAN (Karabük) Sayın Bakanım, Hükûmetiniz
döneminde eğitime özel bir önem verdiğinizi biliyoruz. Bu nedenledir
ki millî eğitim harcamaları bütçede en yüksek pay almaya
başladı ve 2011 bütçesinde de millî eğitim bütçesi yüzde 21
oranında artarak 34 milyar liraya çıkmaktadır.
Sayın Bakanım, yine biliyoruz ki bu dönemde, AK
PARTİ hükûmetleri döneminde, sekiz yılda, ilk ve ortaöğretimde
160 bin derslik açıldı, 750 bin bilgisayar okullara gönderildi,
kitaplar ücretsiz dağıtıldı ve on binlerce öğretmen
ataması yapıldı. Yükseköğretimde ise 80 yeni üniversite
açıldı, binlerce üniversite mezunu genç master ve doktora için yurt
dışına gönderiliyor.
Sorum şudur: Millî eğitim harcamalarının son
sekiz yılda gayrisafi yurt içi hasılaya oranı hangi seviyeden
hangi seviyeye geldi? Yine bu sürede kaç bin öğretmen ataması
yapıldı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İnan
Sayın İnan yok mu?
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii ki şu anda KİT sisteminin yaklaşık yüzde
80i enerji KİTlerinden oluşmaktadır. KİTler rasyonel bir
şekilde eğer yönetilirse, ticari esaslar üzerine yönetilirse, tabii
ki önemli bir fonksiyona sahiplerdir, bu fonksiyonu da yerine
getirmişlerdir ama özellikle ekonomide rekabetin
artırılması ve bunun sayesinde verimliliğin
artırılması, yenilikçiliğin artırılması
anlamında bence her zaman tercih, eğer mümkünse özel sektör dinamizmi
yönünde kullanılmalıdır.
Şimdi şöyle: Maalesef, her ne kadar o rakamlar size bir
artı değer gibi gösteriliyorsa da, bugün çok iyi biliyoruz ki
BOTAŞın şu anda devlete muazzam bir şekilde bir borcu var,
vergi borcu var. Neden? Çünkü BOTAŞ gazı EÜAŞa satıyor bu
KİTlerin yüzde 80inden bahsediyorum- EÜAŞ TEDAŞa, TEDAŞ
vatandaşa... TEDAŞ vatandaştan toplayamadığı için,
geri ödemelerde aksama olduğu için, bu defa BOTAŞ da bize olan,
Maliyeye olan, örneğin, vergi borcunu ödeyemiyor. Dolayısıyla,
evet, yani KİTlerde biz çok ciddi iyileştirmeler sağladık.
Bakın, bugün, hatırlarsanız, 2001 kriziyle
birlikte, özellikle kamu bankalarına yaklaşık 21 milyar dolar
civarında bir kaynak aktarıldı eskiden kalan görev
zararları ve yaşadıkları sıkıntılar
nedeniyle ama onlar daha ticari bir yapıda işlemeye başlayınca
çok farklı bir noktaya geldiler. Fakat kamu adına bu risklerin
alınması, vergiyi ödeyenler adına bu risklerin
alınması her zaman için tabii ki bir sıkıntı ortaya
çıkartabilir. Dolayısıyla ilke olarak özel sektör dinamizminden
yararlanabileceğimiz noktalarda tabii ki özel sektör rekabet, inovasyon
yani yenilikçilik, verimlilik bence ön planda olmalıdır ama özel
sektörün yapamadığı, yapmak istemediği konularda bizim
mutlaka devlet olarak var olmamız lazım.
Az önce aslında, değerli bir milletvekilimiz
konuşmasında şunu söylemişlerdi: Et ve Balık Kurumu
hâlâ özelleştirme kapsamında... şeklinde bir ifadeleri oldu.
Biz, aslında, Et ve Balık Kurumunu 2005 yılında program
kapsamından çıkarttık ve ciddi bir şekilde, özellikle
doğuda, güneydoğuda tekrar bunun canlandırılması
yönünde de adım atıyoruz. Dolayısıyla o konuda da hassasız.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Sayın Bakan...
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Müsaade edin, bir sürü soru var.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) Sayın Bakan,
yıllardır bizim söylediğimizi söylediğiniz için
teşekkür ediyoruz. Sağ olun. Bunu duymak istiyorduk Sayın Bakan.
İşte bu.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Estağfurullah. Biz doğruları
söylüyoruz. Sizler de paylaşıyorsanız, teşekkür ediyorum.
Tarımsal sulamada KDV oranı yüksek. O konu
incelenebilir ama şunu söyleyeyim: Tarımsal sulamada zaten, cazibeli
sulamada büyük bir sübvansiyon var. Devlet bir sürü yatırım
yapıyor, sonra bunları sulama birliklerine devrediyor. Orada bile
birtakım sıkıntılar var. Bence bu sistemin bile bir
reformdan geçirilmesi gerekiyor.
Şimdi Görev zararları ne kadardı? diye soruldu
bana. 2010 yılı, yaklaşık olarak söylüyorum 3,4 milyar
lira, 2011 yılında ödenek olarak da yaklaşık 5 milyar 45
milyon lira ayrılmış durumda.
Sayın Sakık, Türkiye gerçekten hem zenginleşiyor
hem özgürleşiyor. Bakın, bundan sekiz yıl önce Güneydoğu
Anadoluda bir olağanüstü hâl vardı, kalktı. Bir devlet güvenlik
mahkemeleri vardı, kalktı. Hapishanelerde
vatandaşlarımız ana dilleriyle görüşemiyorlardı,
görüşmeye başladılar. TRT Şeş yoktu, TRT Şeş
var.
Bakın, eğer hak ve özgürlükler ön planda olsaydı
bugün Türkiyede terörün hiç olmaması lazımdı. Tabii ki ikisini
ayırmak lazım. Her iki konuda da biz, eğer siz burada doğru
tavır sergilerseniz problem kalmaz. Türkiye gerçekten hem özgürleşiyor
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Doğru tavır nedir
Sayın Bakan? Nasıl bir tavır?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar, bakın, size en az üç beş noktayı
saydım. Türkiye hem özgürleşiyor hem zenginleşiyor ama maalesef
bu özgürleşmenin ve zenginleşmenin önündeki en büyük engel terördür.
Terör bitmeden bu ülke kendi kaynaklarını kendi
vatandaşlarının refahı için harcamada her zaman
sıkıntı çekiyor. Özel sektörün dinamizminden Güneydoğu
Anadolu eğer bugün yararlanamıyorsa bunun temelinde terör
vardır, kamu hizmetlerinin eksikliği yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
20nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın Kacır, ben tutanakları getirttim, okudum.
Size söz hakkı vereceğim ama çok rica ediyorum yeni bir
sataşmaya mahal vermeden, sadece -bilmiyorum tutanakları siz okudunuz
mu- bir açıklama yapmanız için üç dakika süre veriyorum size.
Buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- İstanbul Milletvekili
Ünal Kacırın, Muş Milletvekili M. Nuri Yamanın,
KİTlerde yolsuzluk yapıldığı sözlerine ilişkin
açıklaması
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; az önce kürsüde konuşan Sayın Muş Milletvekili
Nuri Yamanın sözleriyle ilgili, KİT Komisyonu Başkanı
olarak, KİT Komisyonu üyesi arkadaşlarım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Nuri Yaman,
KİTlerden bazılarının zararlarından bahsederek bu
zararların bütün KİTlerin zarar ettiği şeklinde
algılanabilecek şekilde ifadeler kullanmış, arkasından
da bu zararların nedenini KİTlerdeki yolsuzluklara
bağlamış ve bizim de KİT Komisyonu olarak, KİT
Komisyonu AK PARTİli üyeler olarak bu yolsuzlukların üstünü
örttüğümüz şeklinde ifadeler kullanmıştır. Bu konuda
söz aldım.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Daha sonra, Sayın
Yamandan sonra kürsüye gelen Sayın Tütüncü, CHP Sözcüsü
Arkadaşımız, KİT sisteminin kâr etmekte olduğundan
bahsetti, rakamları verdi. Sayın Bakanımız da bu konularda
gerekli olanları söyledi. Ben o detaylara girecek değilim ancak
KİT Komisyonu olarak biz, hiçbir yolsuzluğu kapatacak adım
atmadık, atmayız ve arkadaşlarımızın hepsi çok
iyi biliyorlar ki bu konuda...
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Biz de attırmayız
Başkan.
ÜNAL KACIR (Devamla) Evet, teşekkür ediyorum.
bu konuda bütün komisyon üyeleri olarak titiz
çalışmalar yaparız, en ince detaylarına kadar inceleriz ve
yolsuzlukların üzerine gideriz, gittik, gidiyoruz. Bütün
arkadaşlarımız bu konuyu bilirler.
M. NURİ YAMAN (Muş) İbra edilmeyenler var.
ÜNAL KACIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi,
tabii KİTlerin zararlarıyla ilgili bir tek örnek vermek istiyorum.
Devlet Demiryolları zarar ediyor görülüyor. Mesela 2007 rakamı 630
trilyon.
M. NURİ YAMAN (Muş) Türkiye Taşkömürleri zarar
etmiyor mu?
ÜNAL KACIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, sistem biraz
farklı. Bütün yatırımları gidere
yazdığınızda zarar ortaya çıkıyor. Bu muhasebe
sistemine göre Demiryolları ne kadar çok yatırım yaparsa o kadar
çok zarar ediyor görünüyor. Şimdi, biz bütün Devlet Demiryolları
yöneticilerini yolsuzlukla suçlayabilir miyiz? Böyle bir şey olabilir mi?
Bunlar, ilk önce, Sayın Üyemizin komisyondaki arkadaşlarına bir
haksızlığıdır; iftira demek istemiyorum, yakışmaz,
bir haksızlığıdır. Ben arkadaşlarından özür
dilemesini beklerim. KİT Komisyonu olarak bugüne kadar olduğu gibi
bundan sonra da hiçbir yolsuzluğa geçit vermeyiz, vermeyeceğiz. Bütün
üyeler, bütün arkadaşlarımız bunun şahididir.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S.
Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN 21inci maddeyi okutuyorum:
ALTINCI BÖLÜM
Kamu Personeline İlişkin Hükümler
Katsayılar, yurt dışı aylıkları,
ücret ve sözleşme ücreti
MADDE 21 (1) 657 sayılı Kanunun 154 üncü maddesi uyarınca,
1/1/2011-30/6/2011 döneminde aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar
ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde
uygulanacak aylık katsayısı (0,061823), memuriyet taban
aylığı göstergesine uygulanacak taban aylığı
katsayısı (0,82483), yan ödeme katsayısı (0,019597) olarak
uygulanır.
(2) 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 3 üncü maddesinin (c) bendi uyarınca
çalıştırılan sözleşmeli personelin ücret tavanı;
1/1/2011-30/6/2011 döneminde (3.245) Türk Lirası olarak uygulanır.
(3) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 2010
yılı Aralık ayına ilişkin olarak açıklanan
2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksinin 2010
yılı Haziran ayı endeksine göre değişim
oranının yüzde 2,5'i aşması halinde, aşan
kısmı telafi edecek şekilde birinci ve ikinci fıkralarda
yer alan katsayılar ile ücret tavanını yeniden belirlemeye
Bakanlar Kurulu yetkilidir.
(4) İdarelerin yurt dışı
kuruluşlarına dahil kadrolarında görev yapan Devlet
memurlarının yurt dışı aylıkları, yeni
kurlar ve yeni emsaller tespit edilinceye kadar, 29/6/2009 tarihli ve
2009/15191 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre ödenir.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk söz
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Sayın Hasip Kaplanda.
Buyurun Sayın Kaplan.
Süreniz on dakika.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demokrasi üçlü sacayağı olan ve üçü de vazgeçilmez olan unsurlarıyla
vardır. Birisi siyasal demokrasidir, diğeri ekonomik demokrasidir,
üçüncüsü de kültürel demokrasidir.
Şimdi, biz altı ay sonra seçime gidiyoruz. Milletin
egemenliğine, iradesine saygılıysak, temsilin, seçimin önündeki
engelleri de kaldırmak zorundayız.
24üncü Dönem Meclisini çok önemli konular bekliyor, Anayasa
değişikliğinden tutun, baş örtüsüne kadar; Siyasi Partiler,
seçim, kütük yasaları; bütün bunlar bekliyor.
Yine 1983 ve sonrası yıllarda, siyasi iktidarlar,
işlerine gelen seçim ve hazine barajlarını hep
değiştirip yükselttiler. En son AK PARTİden bir grup
ayrılıp grup kurduğu için grup hazine yardımını
kaldırdılar ve başkaca sınırlamalar getirdiler.
Lider sultası sürüyor. Yaşlılar çok, gençler az;
erkekler çok, kadınlar az Parlamentoda. Parti içi demokrasi, hukuk ise
işlemiyor. Adaylar ön seçim yerine merkez yoklama ve tayin sistemiyle
belirleniyor. Kongreler, toplantılar sadece genel başkanların
konuştuğu mitinglere dönüşüyor; tartışmasız,
katılımsız, eleştirisiz, üretimsiz geçiyor. Parti örgütleri
tembelleşiyor, her şeyi merkez belirliyor. Bunun sonucu olarak
merkez, statükocu, resmî söylemci, tabucu ve tembel oluyor. Projeler ortaya
çıkmıyor. Değişim, dönüşümün önü kesiliyor.
Yine yasal düzenlemeler çelişkilerle dolu. Örneğin, hazineden
yapılacak hakça yardım Anayasada yer almasına rağmen,
siyasi partilerin demokrasinin vazgeçilmez unsuru olduğu
yazılmasına rağmen farklı düşüncelerdeki partilere
yaşam hakkı tanınmıyor, Türkiye partiler
mezarlığına döndürülüyor ve hâlâ Yargıtay başsavcıları
bu konuda çalışmalar yapıyor.
Şimdi, kırk yıldır liderlerin, partilerin
değişmediği bir Türkiyede, benzeşen partilerin içinde,
eğer biz demokratik bir seçim istiyorsak, Kenan Evrenin, darbenin seçim
barajlarına sığınmadan, Evrenin yasasına
sığınmadan, halkın özgür iradesine duvarlar çekmeden seçime
gitmek zorundayız. Buna Meclis karar verecek ve şunu
açıklıkla söylemek istiyorum: Eğer demokrasiye
inanıyorsanız, buyurun, seçimlere gidiyoruz, gelin, yüzde 10 seçim
barajını yüzde 3e çekelim, hatta yüzde 1e çekelim ve gelin,
hazineden yardımı bütün partilere eşit uygulayalım.
İnsan hakları, hukuk ve demokrasi bunu gerektiriyor eğer
demokrasiden söz ediyorsak.
Tarih önünde sorumluluğumuz var, halk önünde
sorumluluğumuz var. Millete saygınız varsa, demokratsanız,
demokrasiye inanıyorsanız, halkın özgür iradesinden
korkmuyorsanız, gelin, hep birlikte Seçim Yasasını,
barajları değiştirerek seçime gidelim. Bugün bu konuda küçük
hesaplarınızı, parti, grup çıkarlarınızı bir
kenara bırakıp Milletin iradesine saygılıyız.
diyorsanız, gelin, milletin iradesinin önünü açalım. 500 bin oy alan
parti de gelsin, temsilcisi olsun Mecliste, tüm partiler eşit olarak
seçime girsin, tüm partiler eşit hazine yardımı alsın.
Bırakalım partilerin kapatılmasına da yaşatılmasına
da millet sandıkta karar versin.
Şimdi, bu siyasi kriteri Türkiye yakalamadıktan sonra
kimse demokrasiden bahsedemez. Kültürel demokrasi bunu tamamlayan bir unsurdur.
Çok kültürlülüğü teslim etmekten daha geri bir ortaklaşma
düşünülemez. Bu nedenle Kürt sorunu da birincil ve
ağırlıklı ortaklaşmayı, çözümü bekleyen bir
sorundur.
Demokrasinin kültürel boyutunda, farklı kültürlerin en
başta dil, gelenek farklılığını dışa
vurma, koruma, geliştirme hakları genel demokrasinin olmazsa
olmazlarıdır.
Türkiye, bir yol kavşağındadır, öncelikle ana
dilinde eğitimin medya düzleminde özgürce kullanımı, yasaklama
geleneğini terk etme kavşağındadır. Artık
demagojik bahaneler ya da yersiz bölünürüz sendromundan vazgeçin.
Sizlere şunu söylemek istiyoruz: Lozan ve azınlık
haklarına sığınarak, yanlış yorumlayarak,
Kürtler bu ülkenin kurucu, asli unsurudur, onlar azınlık
değil. diyerek gayrimüslim azınlıklara tanınan dil
hakkı, eğitim hakkı, okul hakkını bu şekilde yok
sayma anlayışı, inkârcı zihniyet, asıl suikastın
ta kendisidir, yok etme alışkanlığıdır. Zaten
bizim geleneğimizde düello yoktur, pusu geleneği vardır ve hep
hak ve özgürlüklerde de pusu zihniyetini birileri bize hatırlatır.
Şimdi, bu dil gayrimüslim
vatandaşlarımızı da rencide ediyor, bu dil İzmire
gâvur İzmir diyen dildir. Nedense ki Başbakanın iki tane,
soyadı Çelik yardımcısı var ama onlardan çelik gibi ses
çıkmıyor, boş tenekenin tangırtısı gibi
insanları aşağılayan sesler çıkıyor. İzmire
söyledikleri yenilir, yutulur cinsten değil bir Çelikin. İzmir
halkından özür dileyin. Güzel İzmire bu kadar hakaret etme
hakkınız yok. diyoruz. Bir başka Çelik çıkıyor,
Siyasal demokrasiye suikast düzenliyorsunuz. diyor. Biz mi Kenan Evrenin
yüzde 10 barajının ardına sığınıp
nemalanıyoruz? Biz mi bu baraja sığınarak iktidar olmaya
çalışıyoruz? Biz mi Kenan Evrenin Anayasasına dayanarak
dilleri yasaklıyoruz, kültürleri yasaklıyoruz? Biz mi eşit
yurttaşlığı, özgürlüğü ülkemizdeki insanlara çok
görüyoruz? Bunu kullanan diller demokrasinin Dsini ağzına alma hak
ve hukukuna sahip değil. Kimse bize burada demokrasicilik dersi de vermeye
kalkmasın. Kürt coğrafyası yokmuş. Bal gibi vardır,
onun adı da Kürdistandır isteseniz de istemeseniz de. Bu böyle
biline. Selçukluların tarihini okuyun, Atatürkü okuyun, İnönüyü
okuyun, Meclis tutanaklarını okuyun. Kendinizle yüzleşeceksiniz,
bu gerçeği kabul edeceksiniz.
Arkadaşlar, bu Şırnak Üniversitesinin broşürü.
İyi bakın buraya. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmuş bir
üniversitesi. Türkçe var, İngilizce var, Arapça var ama
Şırnakın hepsi Kürt, Kürtçe yok. Siz böyle mi
kardeşliği, birliği sağlayacaksınız? Var mı
burada Kürtçe? Yok. Arapçanın ne işi var? İngilizcenin ne
işi var? Siz İngilizceye hoşgörülü, Arapçaya hoşgörülü,
Kürtçeye gelince suikastçı oluyoruz değil mi? Size bu suikast
kelimesinin de Arapçadan geldiğini söyleyen oldu mu? Kalleşçe arkadan
vurmanın ne demek olduğunu, demokrasi adına bu lafları
kullanmanın da bedelinin ne olacağını, halkın da bunu
sandıkta nasıl soracağını, hem doğudan hem
batıdan bu dilin hesabını soracağını da bilmeniz
lazım. İnkârın da yok saymanın da şovenizmin de
diktatörlüğün de bir bedeli vardır. Diktatörler bütün ülkelerde bedel
ödemiştir. Bunu savunanlar da bu bedeli öder. Yol
ayrımındayız. Demokrasiye herkesi davet ediyoruz.
Saygılarımla. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Kalaycı. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının
21inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
AKP hükûmetleri, çalışanları ve emeklileri insanca yaşayabileceği
bir ücret düzeyine kavuşturamamıştır. AKP tarafından
taahhüt edildiği hâlde, sekiz yıldır personel ve ücret rejimine
yönelik reformlar gerçekleştirilmemiştir. Eşit işe eşit
ücreti sağlamaya söz veren AKP bu sözünü yerine getirmemiş, iktidar döneminde
başta teşkilat kanunları olmak üzere birçok kanunda
yaptığı münferit düzenlemelerle kurumlar ve unvanlar arası
ücret dengesini daha da bozmuş, ücret adaletsizliğini
artırmıştır.
AKP hükûmetleri, memurların özel hizmet tazminatındaki
adaletsizlikleri gidermemiş, ek gösterge adaletsizliğine
karşı duyarsız kalmış, 4/Bli sözleşmeli
personeli ekmeği ile ailesi arasında tercihe zorlamış, 4/C
mağdurlarının kadro sorunlarını göz ardı
etmiştir.
2011 yılında kamu görevlileri için uygulanacak maaş
artışlarının görüşüldüğü 9uncu dönem toplu
görüşmelerinde, Hükûmet tarafından memurlar ile emekli, dul ve
yetimlerine uygulanacak maaş teklifi üzerinde mutabakata
varılamamış, taraflar Uzlaştırma Kuruluna
başvurmuştur. Uzlaştırma Kurulu, 4 Eylül 2010 tarihli kararında
yapılması planlanan artışlara ilave olarak memurların
taban aylıklarına 2011 yılı ilk altı ayı için 16
lira, ikinci altı ayı için 22 lira artış
yapılması gerektiğine oy birliğiyle karar vermiştir.
Ancak Kamu İşveren Kurulu 5 Ekim 2010 tarihli toplantıda,
Uzlaştırma Kurulu kararını
tanımadığını açıklamıştır.
Referandum süresince memur ve emekli dostu kesilen AKP, memurlara 38
lirayı çok görmüştür. Anayasa değişiklikleriyle ilgili
AKPnin propaganda kitapçığında diyor ki: Memurlara toplu
sözleşme hakkı getirilmiş, anlaşmazlık hâlinde son söz
Hakem Kuruluna verilmiştir. Böylelikle, Bakanlar Kurulunun son söz söyleme
yetkisi kalmamıştır. Toplu sözleşme hükümleri emeklilere de
yansıtılacak. Öyle diyordunuz. Peki, ne oldu? Öyle mi oldu? Samimi
değilsiniz, dürüst değilsiniz. AKPnin sekiz yıllık
iktidarı döneminde en başarılı olduğu husus istismar
politikası olmuştur, her fırsatta her şeyi istismar etmeyi
icraatının esası hâline getirmiştir. Memurlar ve emekliler
Anayasa değişikliğiyle maaşlarınız artacak.
diye aldatılmıştır.
AKP yetkililerinin bir hakkını teslim etmek lazım.
Yanlış bilgileri doğru gibi gösterme, yalanı da gerçek gibi
anlatma konusunda üstün meziyetleri bulunmaktadır.
AKP Hükûmeti, emekliler arasındaki maaş
adaletsizliğini gidereceğini vaat etmesine karşın daha da
adaletsiz hâle getirmiş, emekli aylıklarının refah
payını düşürmüş, intibak yasasını çıkarma
sözü vermiş ancak altından kalkamadığı gerekçesiyle
rafa kaldırmış, emeklilere banka promosyonu verileceğini
söylemiş ancak bu konuyu da bankalara havale ederek emeklilerin
umutlarını bir bir yıkmıştır. SSK ve BAĞ-KUR
emeklilerine sadece 60 lira maaş artışı reva
görülmüştür. Emekli maaşlarına yapılacak artışlar
belirlenirken memur emeklileri ile diğer emekliler arasında
ayrım yapılmıştır.
Sayın Başbakan 12 Ekim 2010 tarihli grup
konuşmasında Emekli aylıkları bizim dönemimizde
enflasyonun çok çok üzerinde artışlar kaydetmiş, ücretler
enflasyona ezdirilmediği gibi geçmişteki kayıplar telafi
edilmiştir. 2002 yılından bugüne en düşük BAĞ-KUR
emekli aylığına yüzde 493 oranında artış
yaptık. diyor. Bir defa, Sayın Başbakanın yüzde 493
oranında artırdık dediği en düşük BAĞ-KUR emekli
aylığı şu anda kaç lira, biliyor musunuz? Sekiz senede
yüzde 493 artan maaş 390 lira olmuş. Demek ki öyle çok çok çok
artmamış. Bu maaşın açlık
sınırının yarısının bile altında
olduğunu biliyor musunuz? Emeklilerin tamamına yakını
açlık sınırının altında aylık
almaktadır. Sayın Başbakan,
çalışanların ve emeklilerin enflasyona
ezdirilmediğini söylese de halkın gerçek enflasyonu
açısından değerlendirme yapıldığında,
durumun Başbakanın söylediği gibi olmadığı
anlaşılacaktır.
Nitekim, 2009 yılında enflasyon yüzde 6,53 olmasına
karşın gıda enflasyonu yüzde 9,26dır. 5 Aralık 2010
tarihinde açıklanan son verilere göre yıllık bazda enflasyon
yüzde 7,29 olmasına karşın gıda enflasyonu yüzde 12,39dur.
Gıda enflasyonu, mutfak enflasyonu reel geliri azalan dar ve sabit
gelirlilerin daha da yoksullaştığını göstermektedir.
Değerli AKP temsilcilerine ve Hükûmet yetkililerine diyorum
ki: Bırakın Şunu yaptık, bunu yaptık. diye aynı
şeyleri söylemeyi, bırakın geçmişi, bugüne gelin.
Çalışanların ve emeklilerin hâli ortada. Asgari ücret 599 lira.
Altıncı basamak tarım BAĞ-KUR emeklisinin maaşı
479 lira, esnaf BAĞ-KURlunun maaşı 643 lira,
SSKlının maaşı 782 lira. Bu rakamlar ortalama rakamlar ve
öyle hiç de övünülecek rakamlar değil.
Bu maaşları alabilseler yine iyi. Muayene ve tedavi
ücretleri ve ilaçlar için alınan katılım payları,
kimisinden yapılan Sosyal Güvenlik Destek Primi ve sağlık
kesintileri nedeniyle emeklilerin ellerine geçen maaş kuşa
dönmektedir. Gerçekleri neden görmezlikten geliyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, bu maddeyle birlikte memur maaş
katsayısı sadece memurlar ile emeklilerini değil,
yaşlımızı, muhtarlarımızı, gazilerimizi,
engellilerimizi ve köy korucularımızı da ilgilendirmektedir.
Bu katsayıya göre 2011 Ocak ayında altmış
beş yaş aylığı alanlara 4 lira,
muhtarlarımıza 14 lira, engellilere, gazilere, vatani hizmet
tertibinden maaş alanlara 10 ila 15 lira düzeyinde maaş
artışı öngörülmektedir. Ben bu artış
rakamlarını söylerken inanın sıkılıyorum ama esas
utanması gerekenler de bu paraları yaşlımıza,
emeklimize, muhtarlarımıza, engelli kardeşlerimize ve
gazilerimize layık görenler olmalıdır. Bu kesimlerin
maaşının iyileştirilmesi gerekmektedir çünkü bu paralarla
geçimlerini sağlamaları mümkün değildir. Sayın Maliye
Bakanı, bu saydığım kesimlerin maaşlarının
artırılmasında bu kadar cimri davranmayın,
sayıları çok değil, bütçeye fazla bir yük getirmez, gelen yük de
onlara feda olsun, onlar için ne yapsak azdır; bunda her şeyden evvel
büyük hayır var, çok dua alırsınız. Bu, hepimizin vazifesi
ve hassasiyet göstermemiz gereken konu olmalıdır.
Köy ve mahalle muhtarlarına ödenen 350 lira düzeyindeki
maaş günümüz şartlarında çok yetersizdir. Muhtarlara verilen
maaş sürekli muhatap oldukları resmî kurumlara gidip gelmeleri için
gerekli ulaşım giderlerini ancak karşılamaktadır.
Muhtarlık görevinin yürütülmesi için zorunlu olan elektrik, telefon,
kırtasiye, İnternet, temsil, ağırlama ve diğer
harcamalar muhtarların aile bütçelerine ilave yük getirmektedir.
Sayıları 53 bini bulan muhtarların birçoğu sosyal güvenlik
primini yatıramadığından sosyal güvenceden yoksun duruma
düşmüşler, icralık olmuşlardır. Muhtarları bu duruma
düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Sayın İçişleri
Bakanı, Köy Kanununda düzenleme yapıp muhtar
maaşlarının artırılacağını uzunca bir
süredir açıklamasına rağmen bugüne kadar bir düzenleme
yapılmamıştır. Bu AKP Hükûmeti ya çok beceriksiz ya da
muhtarlarımızı aldatmaktadır. Bu düzenleme bu kadar zor
değil ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak 12 Ocak 2010 tarihinde
verdiğimiz 2/575 esas numaralı Kanun Teklifi ile muhtar
maaşlarının en az brüt asgari ücret olmasını öngördük:
Bugün itibarıyla 760 lira net maaş. Bu teklif komisyonlarda
görüşülmeyi beklemektedir. Neden destek vermiyorsunuz? Neden
muhtarlarımızı oyalıyorsunuz?
Diğer taraftan, köy ve mahalle muhtarları ile ihtiyar
heyeti üyeleri kanunlarla verilen görevleri yerine getirmekte,
attıkları imzalar ile sorumluluk yüklenmektedir, buna
karşın ihtiyar heyeti üyelerine huzur hakkı veya benzeri bir
ödeme yapılmamaktadır. Tabiri caizse hiçbir karşılık
almaksızın bedava görev yürütmektedir. Bu konuda da Milliyetçi
Hareket Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifi var. 115 lira huzur
hakkı verelim ihtiyar heyeti üyelerimize.
Ben teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede kişi
başına düşen gayrisafi millî hasıla 15 bin dolar değil
mi? Doğru mu, doğru değil mi?
RASİM ÇAKIR (Edirne) İktidar öyle diyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Şimdi bir hesap
yapalım. Memurlara Hükûmetin ne kadar borçlu olduğunun da hep
birlikte hesabını yapalım.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) 4 kişilik bir aile
60 bin dolar!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Şimdi, 4
kişilik bir aile olarak alalım aileyi, 15, 30, 60; 1.500 ile
çarpalım, 1.556 da 1.500 ile çarpalım, 90 bin lira. 90 bin
lirayı böl on iki aya, 7.500 lira Sayın Bakanım borcun var her
bir memura. 7.500 liranın altında hangi memura kaç kuruş para
veriyorsan mahkeme kararıyla sizden alması lazım.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) İcrayla!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bir kere böyle
diyorsunuz. 7.500 lira haneye, 4 kişilik bir eve para girmesi lazım.
Acaba Türkiyede hangi devlet memurunun evine ayda 7.500 lira para giriyor? O
zaman demek ki Sayın Bakanım borcunuz var. Türkiyede gelin
şöyle bir şey yapalım Sayın Bakanım: Siz, önceden, o
15 bin dolar var ya çil çil, çil çil dolarları evlere -bir tane dolar
muadili- her eve yılbaşında 60 bin dolar gönderin. Yıl
içinde o aileye ne kadar giriyorsa, ne kadar harcıyorsa, Sayın Maliye
Bakanı gönderdi bu 60 bin doları, harcasınlar, güle güle
harcasınlar. Onun için Sayın Bakanım, her memura, kişiye
7.500 doların altında eğer maaş veriyorsanız
borçlusunuz.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Ferit Bey, bu tarafa dönün.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Şimdi,
Bakanı göreyim bakayım, belki Vereceğim. diyor Turgut Bey,
onun için
Sayın Bakan belki Vereceğim. diyeceği için ben de
Müjde. diyeceğim, oraya Müjde. diyeceğim.
RECAİ BERBER (Manisa) Mahkeme kararı getireceksiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Mahkemeye
vereceğim.
Evet, şimdi değerli arkadaşlarım, bir ülke
düşünün ki öz evladı, üvey evlatları var. Kamu görevlilerinin
hepsi bizim öz evladımız değil mi? Kamu görevlilerinin hepsi,
hangi bakanlıkta, hangi kurumda çalışırsa
çalışsın hepimizin kardeşi, hepimizin evladı
değil mi? Ama bir ülke düşünün, bu insanlara farklı farklı
para ödüyor, aynı eğitim, aynı yıl, aynı kademe
Ben
size birkaç rakam vereyim dilerseniz, birkaç rakam vereyim. Bir şube
müdürü
Kurumsal ek ödeme veriyorsunuz bazı bakanlıklarda, ne
özelliği varsa, aynı işi yapıyor. Örneğin avukat,
avukat ya, x bakanlıkta da avukat, y bakanlıkta da avukat. Avukat
kamunun hakkını koruyor, o bakanlığın ama kurumsal ek
ödeme almayan bir kurumda aldığı para 1.615 lira, öbüründe 1.982
lira. Bu en düşük, en düşükten bahsediyorum. Yılda 4.400 lira
fark ediyor arkadaşlar. Şimdi bakıyorum, yani bu avukat,
artık avukatın burasında apoleti yok, avukat avukattır,
avukat avukattır. Bakıyorum, mimar, 2.082 lira alıyor birisi,
birisi 2.300 lira alıyor, yılda yapıyor 3 bin lira. Şimdi,
bu mimar sizin öz evladınız, bu üvey evladınız mı? Bu
nasıl anlayış?
Şimdi, intibak yasası dediniz dediniz arkadaşlar,
daha intibakın isini ağzınıza almayın. Beceremediniz,
yapamadınız. En son Plan-Bütçe Komisyonunda, dün, evvelsi gün bir
uzman getirdiniz, uzmanlar dediniz, kanuna koydunuz, geri çektiniz, bir daha
getirdiniz; bir daha koydular, bir önerge getirdiler, bir daha çektiler. Ya bu
nasıl iş arkadaşlar ya? Eğer bir şey yapılacaksa
yapılmalıdır ya! Yapmayacaksanız neden kanuna koyuyorsunuz,
neden bu uzmanlar arasındaki farkı yok etmek için çaba göstermiyorsunuz?
Koyduysanız niye çekiyorsunuz? Sonra önergeyle bir daha getirdiler.
Arkadaşlar, bu ülkede tüm çalışanlar bizim
eşit kardeşlerimiz. Aynı işi yapan insanlar farklı
eğer görülürse, işte kıyamet buradan kopar.
Değerli arkadaşlar, devlet
Biraz sonra bir önergemiz
var, önergemizde konuşamıyoruz. Biliyorsunuz önergede
konuşamıyoruz. Haydi gelin Sayın Bakan
Recai Bey, Sayın Bakanı lütfen meşgul etmeyin.
Lütfen meşgul etmeyin.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
RECAİ BERBER (Manisa) İkna etmeye çalışıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Haydi gelin, mademki
memur hepimizin memuru, emekli hepimizin emeklisi, önergemiz var. Sayın
Harun Öztürk, Sayın Osman Kaptan, Sayın Fatih Atay, Sayın Ahmet
Ersin ve benim önergem var. Gelin, hep birlikte bu önergeyi kabul edelim ve
devlet memurlarımıza ve emeklilerimize yüzde 4, yüzde 4 değil de
yüzde 10, yüzde 10 zam yapalım ve hem emeklimize hem de devlet
memurlarımıza yılda bir ikramiye verelim. Niye bunu çok görüyorsunuz
acaba? Muhtemelen kabul edeceksiniz Sayın Bakan, biliyorum da yani bu
himmeti herhâlde
Çünkü, güllük gülistanlık bir Türkiyede artık bu
kadarlık gayrisafi millî hasıladan pay alamayan
Ya 15 bin
dolarımızı verin Sayın Bakan, ya 15 bin
dolarımızı verin kişi başı yahut da başka
bir şekilde telafi edin.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Veya yüzde 10u kabul
edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ben, Türkiyede
Recai Bey, Türkiyede her insana 15 bin dolar kişi başı
Sayın Berber, bir şey söylediniz. Varsanız,
kişi başı 15 bin dolar verin eşit olarak, benim ne fazlam
varsa vermezsem namerdim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
RECAİ BERBER (Manisa) Ferit Bey, ben de sizin gibi milletvekiliyim,
benden ne istiyorsunuz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Namerdim!
Beyefendi, bir şey söylediniz, bir şey söylediniz.
Sayın Bakan, memura da emekliye de borcunuz var. Kişi başı
15 bin dolarımızı verin Sayın Bakan.
SUAT KILIÇ (Samsun) Millî gelir paylaşımı öyle mi
oluyor?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Kişi
başı 15 bin dolarımızı verin kardeşim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sen daha fazla
alıyorsun, borçlu çıkarsın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Böyle diyorsunuz,
böyle diyorsunuz. Türkiyede gayrisafi millî hasıla kişi
başı 15 bin dolar tutuyorsa herkesin hakkını verin ya!
Verin herkesin hakkını! Verin!
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) Öyle hesap olur mu!
SUAT KILIÇ (Samsun) Ooo! Millî gelir hesabı öyle mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Hayır
hayır
SUAT KILIÇ (Samsun) Banka genel müdürlüğünü öyle mi
yaptınız!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Çünkü gayrisafi millî
hasılayı 15 bin dolar hesaplarken o paranın ne
kadarının yurt dışına gittiğini de takdirlerinize
sunuyorum. Bu ülkede kalan her kuruş paraya ben saygı duyarım,
bu ülkenin insanına giden her kuruş paraya Suat Bey.
Değerli arkadaşlarım
Sayın Bakan, aynı
işi yapanlar, yapmayanlar arasında
Eğer bir intibak
yasasını getirmezseniz, devlet memurlarının, hakikaten
geleceğin Türkiyesinde çok zor durumda kalacağının bir kez
daha altını çiziyorum.
Şimdi, bir haftadır konuşuluyor, on gündür
konuşuluyor, belli fiyatlarla verdiğiniz maaş
artışlarının
Onu artık ben söylemek istemiyorum,
sebzede, meyvede ne kadar satın alma gücünü etkilediğini siz çok iyi
biliyorsunuz Sayın Bakan.
Bir başka konu var arkadaşlar, yine, bu Meclis, kanun
yapan bir Meclis. Bu Meclis, adalet dağıtımına öncü olan
bir kurum. Yani bu ülkede adaleti sağlamak için kanun yapan bir kurum.
Kendi personeline, kendi çalıştığı personeline sahip
çıkmayan, kendi personelinin arasında ayrım yapan, kendi
personelinin arasında ayrı gayrı, paramparça, bir sürü personel
yapısı olan başka bir Meclis var mı acaba? Aynı
işi yapıyor, aynı saatte geliyor, tahsili belki daha yüksek ama
biri nerede, biri nerede? On beş yıldır, yirmi yıldır
Meclise emek veren insanlar var. Bazen, bazı milletvekillerimiz veya
bazı bakanlarımız veya Meclis, bazı kişiler,
yanında çalıştırdığı insanlar, böyle üç ayda
paraşüt gibi gidiyor -paraşütle bir özel kalem vilayete gidiyor veya
bir belediye özel kaleme gidiyor- pat diye paraşütle geliyor. Ne oldu?
Kadroya girdi. Veya bir başka bakanlıklara, Meclis
Sayın Bakan,
ben bunun cevabını istiyorum: Dokuz yıldır ben bu
Meclisteyim. Bu Mecliste çalışıp
Başka kurumlara, sınavsız,
bak, sınavsız, herhangi bir özel idareye, vilayete, belediyeye giden
ve daha sonra da Meclise kadrolu gelen veya başka bakanlıklardan
kadrolu gelen kaç kişi var Sayın Bakan? Buna bir bakın
Sayın Bakan. Eğer bu Meclis adaletli bir meclisse, insanlar
arasında ayrım yapmamalı Sayın Bakan. On yedi
yıldır hizmet eden insanlar var. Lütfen adaleti sağlayın
Sayın Bakan.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Şahsı adına Mardin Milletvekili Sayın Mehmet
Halit Demir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET HALİT DEMİR (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 21inci maddesi hakkında şahsım
adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmelerimizin
artık sonlarına doğru geldik ve şu ana kadar AK PARTİ
İktidarına mensup çok değerli milletvekili
arkadaşlarımız ve yine söz alan çok değerli
bakanlarımız yaptıkları sunumlarda, konuşmalarda,
ülkemizin bugüne kadar katetmiş olduğu mesafeyi, ülkemizdeki
çalışmaları, ülkemizdeki üretilen eserleri burada bizlerle
paylaşmaya çalıştılar.
Tabii, bütün bu eserleri üretebilmek, değerli
milletvekilleri, elbette büyük kaynakları gerektiriyordu, önemli
kaynakları gerektiriyordu. İşte, AK PARTİ Hükûmeti de, bu
kaynakları üretebilme adına, bir taraftan dünya
koşullarını, diğer taraftan bölgesel koşulları ve
yine ülkenin dinamiklerini ve koşullarını en iyi şekilde
değerlendirmiş, bunların birbiriyle olan ilişkilerini
doğru bir orantı üzerinden sağlamış ve bu sayede
oluşan enerjiyi yine doğru yere kanalize etmiş ve bu sayede bu
kaynaklar böylece üretilmiş.
Tabii, bu kaynaklar, değerli milletvekilleri, tarımda,
sanayide, ulaşımda, enerjide, eğitimde, sağlıkta, IMF
borçlarının ödenmesinde, işçimizin, emekçimizin, memurların
maaşlarının daha da iyileştirilmesinde, GAP projesinde, DAP
projesinde ve yine daha da demokratikleşme sürecimize böylece bütün bu
kaynaklar aktarıldı.
Değerli milletvekilleri, bütün bunları, bizler, evet,
kısaca ifade ediyoruz ve bunları ifade ederken bir kibir ya da bir
gurur amacıyla bunları söylemiyoruz. Buradan şu noktaya dikkat
çekmek istiyoruz: Meydanlarda konuşanlar, meydanlarda nutuk atanlar
geçmiş dönemlerde hükûmetken neden gecikmiş olan bu
çalışmaları zamanında yapamadılar, bu eserleri neden
zamanında üretemediler. Çıksınlar bunun
açıklamasını ortaya koysunlar, bunu kamuoyuyla
paylaşsınlar, bir öz eleştiri ortaya koysunlar istiyoruz biz.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Yarın ben sana
anlatırım.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Mesela hangisini diyorsun?
ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Hakkâri) Hastaneler.
MEHMET HALİT DEMİR (Devamla) Değerli
milletvekilleri, ilimiz Mardinde de bu süreç içerisinde çok önemli mesafelerin
katedildiğini yine buradan sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen gün
Sayın Başbakanımızın Mardini ziyaretinde 78 tane
eserin açılışını bir arada yaptık, tek tek
yapmadık, bir arada 78 eserin açılışı
yapıldı. Buradan, yine, üzülerek aslında bunu ifade ediyorum
ben, keşke bu eserler zamanında üretilseydi ve keşke bu
eserlerin üretilmemesinden ötürü yanan canlar yanmasaydı, kararan hayatlar
kararmasaydı, sönen hayatlar keşke sönmeseydi diyorum.
Değerli milletvekilleri, demokratik yapımızın,
demokratik organlarımızın elbette daha da gelişmesi
lazım. Devletimizin yapısal bileşenlerinin elbette daha da demokratikleşmesi
lazım ve buna da hepimizin bu anlamda gereken desteği sonuna kadar
vermemiz lazım ancak o zaman bizim bu desteği vermek durumuyla bu
Parlamentodaki yapmış olduğumuz çalışmalar daha bir
anlam kazanacak ve daha hızlı bir şekilde buradaki çalışmalar
hayat bulacaktır ve yine kişilerin temel hak ve hürriyetleri her
geçen gün bu sayede biraz daha ileri noktalara taşınacaktır.
Değerli milletvekilleri, kişilerin ya da hiçbir
şahsın medeniyet değerlerinin tek başına sahibi
olamayacağını burada sizlerle paylaşmak istiyorum.
Medeniyet tek bir kişinin ya da bir şahsın malı olamaz ve
egemen medeniyetler karşısında yine diğer medeniyetlerin
kendilerini silik ve gereksiz görmeleri elbette kabul edilebilir bir düşünce
değildir ve olamaz.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar birçok sorunu
görmezlikten gelen, anlamazlıktan gelen, duymazlıktan gelen
anlayışlardan ötürü bizler çok geride kaldık ve hepimiz tarihî
kuralları, tarihi okuyoruz ve oradaki önemli kuralları biliyoruz. En
önemli kural, yine bildiğiniz gibi, güçlüyken sorunları çözemeyenler
en problemli anlarında bu sorunların bir aleti hâli gelir ve esiri
olurlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET HALİT DEMİR (Devamla) - Ben bu duygularla tekrar
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Demir.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Adıyaman ve GAP illeri ekonomisinin büyük
yaralarından biri mevsimlik tarım işçilerinin durumudur. Bu
konuda bir de yönetmelik çıkarıldı ama gördük ki bu yönetmelik
bir işe yaramadı. Mevsimlik tarım işçilerinin
sorunların düzeltilmesi için herhangi bir yeni düzenleme yapılması
düşünülmekte midir?
İkinci sorum: 2022 sayılı Yasaya göre özürlü ve
altmış beş yaş üstü yurttaşlarımızın
aldıkları aylıklar ne kadardır? 2010 yılı
itibarıyla 2022 sayılı Yasaya göre aylık alan özürlü ve
altmış beş yaş üstü yurttaşlarımızın
sayısı kaçtır? GAP bölgesi illerinde ve Adıyamanda bu
sayı kaçtır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ceylan
MEHMET CEYLAN (Karabük) Sayın Bakanım, demin süre
yetmediği için cevaplayamadınız. Hükûmetiniz döneminde millî
eğitime özel bir önem verdiğinizi ifade ettim ve birkaç soru
sormuştum, bu soruları tekrar sormak istiyorum. Gerçekten
öğrenmek maksadıyla soruyorum bunları.
2003ten itibaren son sekiz yılda eğitim
harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı hangi
seviyeye geldi? Bu sürede ne kadar öğretmen ataması
yapıldı? Millî Eğitim ve YÖK tarafından ne kadar gencimiz
master ve doktora için yurt dışına gönderildi? Ve 2011
yılında ne kadar öğretmen ataması yapılması
planlanmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, geçtiğimiz temmuz ayında bir grup
iş adamının daveti üzerine geldiğiniz Adanada
Adananın sorunlarıyla özel olarak ilgileneceğinizi
söylemiştiniz. Bugün itibarıyla aradan geçen yaklaşık
altı aylık zaman dilimi içerisinde Adananın hangi
sorunlarıyla ilgili özel olarak ilgilendiniz, hangilerini çözüme
kavuşturdunuz? Mesela ikinci devlet üniversitesiyle ilgili Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu kanun teklifiyle ilgili bir
girişiminiz oldu mu?
Yine, Adana sanayicisine yıllardan beri uygulanan haksız
teşvik konusunda bir çözümünüz oldu mu?
Son olarak, hızlı demir yolu projesine Adananın
dâhil edilmemesi haksızlığını giderebildiniz mi? Bu
konuda neler yapabildiniz?
Cevaplarsanız memnun olurum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, illere göre vergi geliri ve yatırım
harcamalarını kıyasladığınızda
yatırım harcamalarının daha fazla olduğu iller
hangileridir? Merkezî bütçeden yapılan mutat ödemeleri kastetmiyorum,
yatırım harcaması sadece. Edirne ilini buna örnek olarak
rakamlayabilir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, hâlen KİTlerde görev yapan ve müdür
yardımcılarından ayda yaklaşık 500 TL dolayında
daha düşük maaş alan şube müdürlerinin ek tazminat
oranının yükseltilmesi konusunda bir çalışmanız var
mıdır? Varsa çalışma, ne aşamadadır?
İkincisi: Özelleştirme kapsamında olup portföy B ve
portföy C grubunda yer alan şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi bilindiği gibi Danıştayca durduruldu.
Bunun gerekçeleri nelerdir? Bunların özelleştirilmesi ne
aşamadadır?
Bir diğer sorum: 4/C ve 4/B statüsünde
çalışanların malum sorunları üç yıldır bu
Mecliste değişik vesilelerle dile getirildi ama ne yazık ki
hiçbir ilerleme kaydedilemedi. Bunların kadro ve özlük
sorunlarının çözümüne yönelik bir çalışmanız olacak
mıdır?
Son sorum da, asgari ücreti vergiden muaf tutmaya nasıl
bakıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Serdaroğlu
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın
Başkanım, Sayın Bakan; bu sene ilk defa şeker
fabrikalarında bir uygulama yaşandı. Bunlardan biri, ortalama
şeker oranı 14ten 16ya yükseltildi, bunun altındaki oranlara
ceza kesintisi yapıldı. Dolayısıyla, 2002de 110 kuruş
olan 1 kilogram pancar 70 ila 80 kuruşa kadar geriledi.
İkincisi ise bu sene ilk defa pancar üreticisine yüzde 55e
varan oranlarda fire kesildi.
Sorum şudur:
1) Şeker fabrikalarının zararı üreticiden mi
telafi edilmeye çalışılacak?
2) Bu uygulama sizce İktidarınızın adalet
anlayışıyla örtüşüyor mu?
3) Bu günah İktidarınızın mı yoksa
bürokratlarınızın mı veya maksadınız, üreticiyi
bıktırıp, ezip Aman, fabrika satılsın da
kurtulalım. mı dedirtmek istiyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu şeker fabrikalarıyla ilgili olarak sorulan soruya
arkadaşlarımız yazılı bir cevap hazırlarlar çünkü
o veriler elimde yok. Hiçbir şekilde bizim, üreticimizi mağdur etme,
sizin ifade ettiğiniz gibi sıkıntıya sokma gibi bir
amacımız olamaz ne bürokratlarımızın ne de
Hükûmetimizin.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Ama gerçekler ortada
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Sorulardan bir tanesi, muhtaç, güçsüz ve kimsesiz aylıklarıydı.
Muhtaçlara 2002 yılı Aralık ayında 24 lira veriliyordu,
2010 Aralık ayında bunu 101 liraya çıkarttık yani 4 kat
arttırdık. Artış yüzde 311,7. Bu dönemde enflasyon
artışı sadece yüzde 108,8.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hani fert başına millî
gelir 15 bin dolardı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar, bir kere, lütfen şu sorulara cevap vereyim
çünkü siz oradan müdahale ettiğiniz zaman diğer
arkadaşların hakkına tabii ki yani en azından zaman
itibarıyla
S. NEVZAT KORMAZ (Isparta) Ama şu andaki durum
ciğerinizi yakıyor, biliyoruz.
BAŞKAN Sayın Korkmaz, lütfen...
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar, böyle bir yöntem var mı?
Sorularınızı sordunuz, bakın ben cevaplamaya çalışıyorum.
Yani böyle bir yöntem var mı?
Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiyede bir kere
kişi başına millî gelir 15 bin dolar değildir. Nereden
çıkıyor bu rakam, bilmiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Siz söylüyorsunuz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Türkiyede, bakın, değerli arkadaşlar, cari fiyatlarla
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, ne olur
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Lütfen
Ben cevap vereceğim.
...Türkiyenin gayrisafi yurt içi hasılasını
ortalama dolar kuruna böldüğünüz zaman bu sene sonu itibarıyla tahmin
edilen kişi başına millî gelir yaklaşık 10 bin 400
dolar olacaktır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) O kadar verin, fazla değil.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Yalnız şunu karıştırmayalım: Kişi
başına millî gelir demek her kişiye o kadar millî gelirden pay
Zaten gelir dağılımı yüzde 100 eşit olsaydı belki
o söylediğiniz şey gerçekçi olurdu. Dünyanın hiçbir ülkesinde
bahsettiğiniz bir model yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Farkı
söylemediniz Sayın Bakan, farkı, farkı.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Bakın, Gini katsayısı diye
bir katsayı var. O size bölümler hâlinde
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Dünyanın hiçbir ülkesinde o
kadar uçurum var mı Sayın Bakan?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Öyle bir şey
olduğunu ben de biliyorum, farkı söyledim, farkı.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar, onun için burada, tabii, popülizm yapmak kolay.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Rakamlarla konuşuyoruz
Sayın Bakan, ne popülizmi?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Biz
o tuzağa düşmeyeceğiz. Türkiyede kişi başına
millî geliri 3.400-3.500 dolar civarından almışız ve son
altmış yılın en büyük küresel krizine rağmen 10 bin
doların üzerinde tutmuşuz. Bu, Türkiye için büyük bir
başarıdır. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Para nerede
Sayın Bakan? Para nerede, para, para?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar, şimdi, asgari ücrette vergiyi
sıfırlayacak mısınız
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) 4 çocuk yapın,
sıfır.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Bugün de söyledim, 4 çocuklu eşi çalışmayan asgari ücretliden
sıfır vergi alıyoruz, sıfır vergi, daha önce vergi
alınıyordu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, bir daha söylüyorum: Bekâr olan bir asgari ücretliden 2002
yılında yüzde 12,8 vergi alınıyordu. Biz bu vergiyi yüzde
-yanlış hatırlamıyorsam- 5 civarına kadar
düşürdük. Dolayısıyla, asgari ücretliden biz vergileri
sıfıra kadar düşürdük, en yüksek aldığımız
vergi yüzde 5 civarıdır.
Şimdi, 4/C: 4/C daha önce yoktu. Özelleştirme 1985te
başlıyor. Biz iktidara geldikten sonra, bizden önce işten
çıkartılan özelleştirme mağdurlarının
tamamını biz kamuda çalıştırdık ve bakın, ilkokul
mezunu olana biz şu anda aralık ayı itibarıyla, net olarak,
yaklaşık 800 lira, yani 799 lira maaş veriyoruz aylık, lise
ve dengi mezunlarına 885 lira, yükseköğrenim mezunlarına 970
lira. 4/C daha önce yoktu, AK
PARTİ Hükûmeti getirdi. Bizden önce, vatandaş,
özelleştirildikten sonra şirketlerde çalışanlar kapı
önüne bırakılıyordu. Biz bunları kamuya işe
aldık, maaşlarını artırdık ve emekli
olmalarına imkân sağlıyoruz.
Dolayısıyla, yine, şube müdürlerine ilişkin
evet bir çalışmamız vardır. Aslında şunu da
söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, 2005 yılından bu
yana, 2006 yılından bu yana ciddi bir şekilde kamuda ücret
dengesizliklerini giderecek çok önemli düzenlemeler yapıyoruz. Bakın,
basit bir örnek vereyim. Şimdi 9/1 net memur maaşına
bakalım. Kurumsal ek ödemesi olanı 100 alın. Kurumsal ek ödemesi
olmayanı kaçtı 2005 yılında? 67 liraydı yani arada 33
liralık bir fark vardı, yüzde 33lük bir fark vardı. Bugün
itibarıyla kurumsal ödemesi olan 100 lira alıyorsa kurumsal ödemesi
olmayan ve bizim getirdiğimiz denge tazminatını alan 92 lira
alıyor. Fark sadece 8e indi. Biz bu farkı kapatacağız.
Dolayısıyla şube müdürlerine ilişkin
çalışmalarımız da devam ediyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bizim dönemde her zaman
en düşük ücret alana en yüksek artışı verdik. Niye? Çünkü o
bahsettiğiniz intibak yasası
İntibak problemini kim
çıkarttı, intibak problemi nereden çıktı?
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz doldu.
Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2011 yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısının 21 inci maddesinin (1). fıkrasında
yer alan aylık katsayısının 0.0653895, taban
aylığı katsayısının 0.87241 ve yanödeme
katsayısının 0.0207273 olarak, (2). fıkrasında yer
alan 3.245 rakamının da 3.432 şeklinde
değiştirilmesini; devlet memuru ve diğer kamu görevlileri ile
Sosyal Güvenlik Kurumu emeklilerine 2011 yılı içinde birer maaş
ikramiye verilmesini; önergenin getireceği yükün 2011 yılı
Merkezi Yönetim Bütçesinin personel ve tarımsal destekler için
ayrılan ödenekleri ile yedek ödenek hariç diğer ödeneklerden
yapılacak % 8 kesintiden karşılanmasını arz ve teklif
ederiz.
Harun Öztürk Osman Kaptan Fatih Atay
İzmir Antalya Aydın
Ahmet
Ersin Mevlüt
Aslanoğlu
İzmir Malatya
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Evet, Recai Bey,
demin katılacağım dediniz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
RECAİ BERBER (Manisa) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Çoğunluğun
yok Recai Bey.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Anayasanın bütçe görüşmelerini düzenleyen
162nci maddesinin
değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca
görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur. hükmü
gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Krizin yol açtığı etkilerin azaltılması
ve kamu çalışanları ve emeklilerinin reel maaş
kayıplarının kısmen karşılanması
amacıyla maaşların 2011 yılında Hükümetin
önerdiği % 4+%4 yerine % 10+%10 oranında artırılması
ve çalışanlarla emeklilere birer maaş tutarında ikramiye
verilmesi için işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
Önerinin yükü, 2011 yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
personel, yedek ödenek ve tarımsal destekler için ayrılan ödenekler
dışında kalan ödeneklerden yapılacak %8'lik kesintiden
karşılanacağından, gider artıcı niteliği
bulunmamaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
21inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.24
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.37
BAŞKAN: Başkan Vekili
Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 40ıncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Tasarının 22nci maddesini okutuyorum:
Kadroların kullanımına ilişkin esaslar
MADDE 22 (1) 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde
belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları; serbest memur
kadrolarına 2010 yılında emeklilik, ölüm, istifa veya nakil
sonucu ayrılan memur sayısının yüzde 50'sini geçmeyecek
şekilde açıktan veya diğer kamu idare, kurum ve
kuruluşlarından nakil suretiyle atama yapabilir. Bu
sınırlar içinde memur ihtiyacını karşılayamayacak
söz konusu idare, kurum ve kuruluşlardan yükseköğretim kurumları
için ilave 4.000 adet, diğerleri için ilave 21.000 adet atama izni
verilebilir.
(2) Hakimlik ve
savcılık meslekleri ile bu meslekten sayılan görevlere ve
Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi
Yönetmeliği uyarınca asistan kadrolarına yapılacak atamalar,
Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı ve
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığında münhasıran vergi
ve sosyal güvenlik alanlarında istihdam edilecek yardımcı,
stajyer ve kontrol memuru kadrolarına yapılacak atamalar, 657
sayılı Kanunun 53 üncü maddesine göre yapılacak özürlü personel
atamaları, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu kapsamında veya diğer ilgili mevzuata göre
yapılacak askeri personel atamaları, emniyet hizmetleri
sınıfında bulunan kadrolara yapılacak atamalar, 12/4/1991
tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesi
ve 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanununun ek 1 inci maddesi uyarınca yapılacak atamalar
ile 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamaları Hakkında Kanunun 22 nci maddesi ve 4/2/1924 tarihli ve
406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun ek 29 uncu maddesi
uyarınca yapılacak personel nakilleri birinci fıkrada yer alan
sınırlamalara tabi değildir.
(3) İkinci fıkrada sınırlamalara tabi
olmaksızın atama yapılabileceği belirtilen kadrolardan
ayrılanların sayısı birinci fıkrada öngörülen yüzde 50
sınırının hesabında dikkate alınmaz.
(4) Birinci fıkra kapsamında 657 sayılı
Kanunun 59 ve 92 nci maddeleri uyarınca yapılacak açıktan
atamalar için Devlet Personel Başkanlığından izin
alınması zorunludur.
(5) 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname eki cetvelde kadroları yer alan
yükseköğretim kurumları; öğretim üyesi dışındaki
boş öğretim elemanı kadrolarına, 2010 yılında
emeklilik, ölüm, istifa, nakil, eğitimin tamamlanması veya başarısızlık
sonucu kurumlarından ayrılan öğretim elemanı
sayısının yüzde 50'sini (araştırma görevlisi
kadroları için yüzde 100'ünü) geçmeyecek şekilde açıktan veya
yükseköğretim kurumları ile diğer kamu idare, kurum ve
kuruluşlarından naklen atama yapabilir. Bu sınırlar içinde öğretim
elemanı ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu yükseköğretim
kurumları için ilave 8.000 adet atama izni verilebilir. İlave olarak
verilen atama izninin en az 3.500 adedi, Yükseköğretim Kurulu
koordinasyonunda Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı
kapsamında yetiştirilmek amacıyla araştırma görevlisi
kadrolarına yapılacak atamalarda kullanılır. Program
kapsamında söz konusu kadrolara atanacak adayların puan türleri esas
alınarak kurumlar itibarıyla merkezi olarak yerleştirilmeleri,
yurt içinde ve yurt dışında yetiştirilmeleri ile
yükseköğretim kurumlarına
sağlanacak diğer desteklere ilişkin usul ve esaslar
Yükseköğretim Kurulunca belirlenir.
(6) Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık
Eğitimi Yönetmeliği uyarınca araştırma görevlisi
kadrolarına yapılacak atamalar ile 8/4/1929 tarihli ve 1416
sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun
uyarınca yurt dışına eğitim amacıyla
gönderilenlerden öğretim elemanı kadrolarına yapılacak
atamalar, beşinci fıkrada öngörülen sınırlamalara tabi
değildir.
(7) Öğretim üyesi kadrolarından ayrılanların
sayısı ile Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık
Eğitimi Yönetmeliği uyarınca atanmış oldukları
araştırma görevlisi kadrolarından ayrılanların
sayısı beşinci fıkrada öngörülen yüzde 50 veya yüzde 100
sınırının hesabında dikkate alınmaz.
(8) 5018 sayılı Kanuna ekli cetvellerde yer alan
kurumlar ile 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde
belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları kadro ve
pozisyonlarının dolu-boş durumu ile bunlarda meydana gelen
değişikliklere ilişkin bilgileri Mart, Haziran, Eylül ve
Aralık aylarının son günü itibarıyla düzenleyerek
anılan ayları izleyen ayın yirmisine kadar e-bütçe sisteminde
veri girişi yapmak suretiyle Maliye Bakanlığına
bildirirler. Ayrıca bu bilgileri içeren cetveller, Devlet Personel
Başkanlığına gönderilir.
(9) 1/1/2011 tarihi itibarıyla, 3/7/2005 tarihli ve 5393
sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesinde belirtilen oranları
aşmış olan belediyeler ve bunların kurdukları müessese
ve işletmeler ile 26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahalli
İdare Birlikleri Kanununun 18 inci maddesinde belirtilen oranı
aşmış olan mahalli idare birliklerinin boş memur ve sürekli
işçi kadrolarına yapılacak atamalar hakkında 5393
sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi hükümleri uygulanır.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Şinasi Öktem. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞİNASİ ÖKTEM (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 22nci maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu maddeyle kamuda kadroların
kullanımına ilişkin esasları görüşeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın temel
esaslarını içine sindiremeyen, dışarıdan ve içeriden
yapılan her türlü telkine açık bir politik tavır sergileyen,
cumhuriyetimizin kimliğine, temeline ve kuruluş ilkelerine
karşıtlığını hiç bıkmadan sürdüren AKP
İktidarının kadrolaşmadan ne anladığı,
yıllardır sürdürdüğü uygulamalarıyla bellidir. Geçen bu yıllarda
cumhuriyet tarihimizin en acımasız, en militan
kadrolaşmasını gerçekleştirmiştir ve artık yolun
sonuna gelinmiştir. Dilerim, önümüzdeki yeni dönemde, açılan
yaraları, oluşan hasarları onarmayı
başarırız.
Bugün, konuşmamda, Hükûmeti bu nitelikte bir kadro
politikasına iten siyasi projenin boyutundan söz etmek, üzerinde
yaşadığımız coğrafyaya dönük hayallere ve
beklentilere dikkatinizi çekmek istiyorum. Çok değil, doksan iki yıl
önce, 1918in Eylülünde imzalamıştı Osmanlı Mondrosu.
Ardından Sevr gelmişti, tarih 10 Ağustos 1920ydi. Topyekûn bir
direnişle karşıladık her ikisini de. Topyekûn bir savaş
verdik özgürlük ve bağımsızlık uğruna. Kapitalizme ve
emperyalizme karşı verdiğimiz eşi benzeri görülmeyen
Kurtuluş Savaşıyla Sevri reddettik. Orta Doğunun
haritasını cetvelle, pergelle belirleyenlere karşı
eğri bıçaklarımızın ucuyla çizdik millî sınırlarımızı.
Mondrosa, Sevre karşı 24 Temmuz 1923te Lozanı
anıtlaştırdık. Lozanda yedi düvele karşı
Türkiyenin özgürlüğünü ve
bağımsızlığını ilan ettik. Altı yüz
yirmi iki yıllık bir imparatorluğun
yıkıntıları üstüne yeni ve güçlü bir devlet kurarken
binlerce yurttaşımızın kanıyla resmettik ay
yıldızlı bayrağımızı.
Değerli arkadaşlarım, aradan sadece seksen yedi
yıl geçti. Bin bir acıyla, çileyle kurulan cumhuriyetimize bugün
yapısal bir dönüşüm dayatılmakta, millet tanımı,
egemenlik tanımı değiştirilmek istenmektedir.
Geldiğimiz bu noktada, üyesi olduğumuz bu Meclisin kurucuları
egemenliği destanlaştırırken, ulus olarak Kurtuluş
Savaşı vermiş olmanın, laik, demokratik bir hukuk devleti,
bir siyasi bilinç cumhuriyeti kurmuş olmanın onuru ve güveninin bir
gün suçluluk kompleksine dönüşebileceğini akıllarının
uçlarından bile geçirmemişlerdi. Evet, dünya değişti,
koşullar değişti, konjonktür değişti ama
değişmeyen bir şey var değerli arkadaşlarım, o da
emperyalizmin bu coğrafyadaki egemenlik talebi. Türkiye dün olduğu
gibi, bugün de satranç tahtasındadır. Oyun yeniden kurulmuş,
kartlar yeniden karılmıştır. Ayrım gözetmeden
neredeyse herkesi kullanan, herkesi entegre etmeye çalışan ve yerli
iş birlikçilerle oynanan bu büyük oyunu bozmak, bu topraklarda yaşayan
75 milyonun yani bütün halkın sorumluluğudur. Unutulmaması
gereken şeylerden biri, böyle bir oyunun sonunda, elde ancak
yaktığın canla yanacak canının kalacak
olmasıdır. Unutulmaması gereken diğer bir şey de el
atına binenin çabuk ineceği gerçeğidir. Sömürüyü
özgürleştiren, emeği örgütsüzleştiren, insanı
çaresizleştiren, yalnızlaştıran bu ekonomik düzen,
kapkaçını, vurgununu, yalanını, talanını,
yolsuzluğunu gizlemenin en insafsız, en kurnazca yolunu izlemektedir.
Kapitalizmin kârı, emperyalizmin hegemonyası için böl,
parçala, yönet yöntemi ustaca kullanılmaktadır. Toplumu dini
inançları nedeniyle ayrıştır, etnik kökeniyle
ayrıştır; Sünnisin, Alevisin, Türksün, Kürtsün diye
cepheleştir. Bu tartışmalarla ülkenin enerjisini bitir,
aklını karıştır. Böylece emek-sermaye
çelişkisinin, yoksulluğun, yolsuzluğun üstünü kolayca ört; bu
kabul edilemez. Türkiyeyle oynamak bu kadar kolay değildir. Türkiye
etrafına örülmek istenen örümcek ağını parçalayıp
atacak güçtedir.
Değerli arkadaşlarım, bir ülke böyle bir sürece
bütün dinamikleriyle karşı durmak zorundadır. Ülkenin
dinamiklerini yönlendirecek olan birincil sorumlu ülkeyi yönetenlerdir.
Yönetenlerin sorumluluğu toplumu aynı potada çelikleştirip bir
arada daha güçlü kılmaktır, tehlikeli boyutlarda
ayrıştırmak ve cepheleştirmek değil. Bunu seçenler
hafızalarını tazelemelidirler.
Ben sizlere birkaç sene öncesini hatırlatacağım:
Sene 2003, AKPnin birinci iktidar dönemi, hazırlanan yasanın
adı Kamu Yönetimi Temel Kanunu, yasanın hedefi üniter yapı, ulus
devlet, amacı federal yapının basamaklarını
oluşturmak. Ancak derin ve karanlık bu hesap üniter ve ulus devletin
kurucusu Cumhuriyet Halk Partisi tarafından püskürtülür ve tasarı
geri çekilmek zorunda kalınır. Ya sonra ne olur değerli
arkadaşlar? Ardından gündeme Belediyeler ve İl Özel
İdareleri Yasası getirilir. Yetmez, üniter devlet
yapısını ortadan kaldırmaya yönelik olarak Türkiyeyi
bölgelere ayıran yeni bir düzenleme, Bölge Kalkınma Ajansları
Yasası hazırlanır.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi bu ve
bu benzer düzenlemelerin tümüne karşı durmuştur, durmaya da
devam edecektir. Cumhuriyet Halk Partisinin felsefesi devletin kuruluş
felsefesidir. Bundan vazgeçmeye de niyeti yoktur. Şu an içinde
bulunduğumuz nokta, edilgen, uyumlu ve teslimiyetçi bir noktadır.
Bunun sorumlusu da İktidardır. Herkes çok iyi bilmelidir ki,
bugünlere Hükûmetin sürece yaydığı taktiklerle gelinmiştir.
AKP Hükûmeti yöntemini şu sözlerle tarif ediyor: Sessiz ve
derinden, hissettirmeden. Tepkiyle karşılaşınca geriye
çekilerek, unutturarak ama hedeften hiç şaşmadan,
kararlılıkla sızacaksın, kaleleri düşüreceksin,
mekanizmaları kontrol edeceksin. Böyle diyorlar ve gereğini de
yapıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız
Haburda dillere destan olan açılım da bu yaklaşımı
doğrular niteliktedir. Açılımın açtığı yolda
şimdi neyle irkiliyor Türkiye'nin sinir uçları derseniz?
Diyarbakır Demokratik Toplum Kongresinde tartışılan
projeyle, Türkiyeye konfederasyon elbisesinin giydirilmesiyle,
gelişmiş bir medya pazarlaması ve tutarsız taktiklerle,
kontrolsüz bir kavram kargaşasıyla sunulan kocaman bir palavrayla,
demokratik özerklik, çift dil, çift bayrak, öz savunma gücü, yetmiyor,
Türkiye'nin geri kalanı da yapılandırılıyor. Türkiye,
yirmi-yirmi beş idari bölgeye ayrılacakmış. Bölge meclisleri
kurulsun, her bölge meclisinde kendilerini temsil eden bir bayrak bulunsun.
Değerli arkadaşlar, sınırları cetvelle
çizilen ülkelerde bile, Irakta bile olağan koşullarda dile
getirilemeyen ancak Amerikan işgaliyle yaratılan ortamda
konuşulabilenlerin benzeri önerilerdir bunlar. Herkesin ağzından
çıkana dikkat etmesi gerekir. Bu yaklaşım, hiç kimseye daha
özgür, daha adil, daha eşit bir gelecek vadetmez. Yaşanan bu
gelişmelerle ilgili olarak Hükûmet hâlâ bir değerlendirme
yapmamıştır, hâlâ beklemededir.
Elini ovuşturarak Türkiyeyi izleyenlere ve onların
uzantılarına Çin Seddinin hikâyesini anlatarak bitirmek istiyorum
konuşmamı. Oğuznameye göre, Meteyle doğrudan
savaşmak istemeyen Çin İmparatoru nedenler aramaya başlar ve
Meteden atını ister. Mete bu isteği yerine getirir,
ardından karısını ister. Oğuz beyleri böyle bir
şey olamayacağını söyler. Mete At benimdi istediğime
verebilirim, karım ise özgür bir insan olarak düşünüp kararını
verebilir. Eğer kendisi devlet düzeni için gitmeye razı gelirse
ağzımı bile açmam. Kişisel sorundur bunlar. diye cevaplar.
Ne var ki Çin İmparatoru bununla
yetinmez. Sınırda uyuşmazlık konusu olan bir toprak
parçasını ister. Mete bunun üzerine kurultayı toplar.
Kurultayın kararı açıktır: Toprak kutsaldır ancak zorla
alınır. Metenin akınları başlar, akınlar öyle
yoğundur ki Çin İmparatoru korunmak için dünyanın yedi
harikasından biri olan Çin Seddini yapar. O hikâyeyi Erol Toy
Oğuznamede böyle aktarır arkadaşlar, ben onun
tekrarcısıyım. Bilinmelidir ki ve iyice
anlaşılmalıdır ki o hikâyenin son sınırı
Misakımillîdir.
Değerli arkadaşlarım, bir siyaset
ustasının sözleriyle sonlandırmak istiyorum. Bu ülke
hepimizindir. Türkiyeyi bugünlere hep beraber getirdik, bundan sonra da hep
beraber sahip çıkacağız. Tarihiyle iftihar ettiğimiz laik,
demokratik, üniter, ulus devletimiz, cumhuriyetimiz, kenarından
köşesinden, açıktan gizliden, dört bir taraftan
kuşatılmıştır. Bu memleketi ne
yapılacağı bilinmeyen bir sürece teslim edemeyiz.
Gene sözlerime Mustafa Kemalin bir özdeyişiyle son vermek
istiyorum. Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak
Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
Saygılarımla selamlarım hepinizi. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öktem.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın İnan
MÜMİN İNAN (Niğde) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, özellikle son zamanlarda Türkiyede
demokrasinin arkasına sığınılarak Türkiye'nin belli
bölgelerinde özerklik talep edilme noktasına kadar gelinmiştir. Bu
konuda maalesef devleti başta savunması gereken Sayın
Başbakan hiçbir şekilde cevap vermemiştir. Başbakanın
bu suskunluğunu neye bağlıyorsunuz? Buna siz belki cevap
veremezsiniz ama Sayın Başbakana iletip kamuoyunu net bir biçimde
aydınlatırsa sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, yurt
dışında çalışan kamu personellerinin arasındaki
ücret farklılıklarını gidermek için herhangi bir
çalışmanız var mı?
İki: Yurt dışı kamu personellerinin
çalıştığı kurumlar arasındaki maaş ödeme
tarihlerinin keyfîliğini kaldırmak için herhangi bir
çalışma yapacak mısınız ve tek tarihte toplayıp
bu mağduriyeti giderecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, siz ve sözcüleriniz devamlı 57nci
Hükûmetten kalan borçları ödediğinizden bahsediyorsunuz. Şimdi
sormak istiyorum: Sekiz yılda 57nci Hükûmetten sizin hükûmetlerinize
devrolan borç ne kadardır? Ne kadar borç ödediniz? 57nci Hükûmete
kendisinden önceki hükûmetlerden kalan, üç buçuk yılda kendisine devrolan
ne kadar borç vardır ve bu borcun ne kadarını ödemiştir? Bu
konuda cevap verirseniz sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, Uluslararası Çalışma Örgütünün
182 sayılı Sözleşmesi ülkemiz tarafından kabul
edilmiştir. Bu sözleşme gereği 2010 yılında hangi
çalışmalar yapılmıştır? 2011 yılı için
bu konuda ne kadarlık bir bütçe ayrılması söz konusudur? Bu
konuda GAP bölgesi illerine dönük olarak özel projeler uygulanacak
mıdır?
İkinci sorum: Aynı dönemde kurulmuş ve aynı
bölgede yer alan bazı üniversitelerin bütçeleri geçen yıla oranla
yüzde 100 dolayında artarken, Adıyaman Üniversitesi bütçesinin yüzde
33,4 oranında artırılması sizce adil midir? Bu
ayrımın sebebi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yıldız
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, ülkemizde hipermarketler hızla
artmaktadır, küçük esnaf ise kepenk kapatmaktadır. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, 57nci Hükûmet döneminde büyük mağaza yasasını
kabul ettirememiştik, bu dönemde de Adalet ve Kalkınma Partisinden
kanun teklifimize destek alamadık. Büyük mağazalar yasasını
esnaf beklemektedir, 2011 yılının altıncı ayına
kadar bu yasayı çıkaracak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, beş dakika süre içerisinde ortalama 5 veya
6 arkadaşım soru sorabiliyor. Doğrusu, ben, bu geride kalan
maddelerle ilgili olarak üç defa soru sorma imkânı buldum, ama hiçbirine
cevap alamadım.
Şunu sormak istiyorum: Burada bu kadar bürokrat
arkadaşımız var, dışarıda da
sayısını 60 kadar tahmin ettiğim bürokratlar var. Bunlar,
bu arkadaşlarımız bu soruların cevaplarını hazırlayamıyorlar
mı? Sayın bakanlar bize niye cevap vermedi? Bunu sormak istiyorum.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Maliye Bakanına üç kez sordum, cevabını
alamadığım bir soruyu Sayın Bakana sormak istiyorum.
Üniversite bütçeleri içerisinde Dumlupınar Üniversitesi
bütçesi, maalesef en az artış gören bütçelerden birisi. Öğrenci
başına düşen bütçe dikkate alındığında, 94
üniversite arasında sondan 2nci üniversite durumunda. Acaba İktidarınızın
size en fazla desteği veren Kütahyaya karşı özel bir ilgisi mi
var? Niçin bu üniversitenin kadrosu kısıtlı tutuluyor ve bütçesi
bu kadar azaltılmıştır? 2008 Mayıs ayından bu
yana tıp fakültesi kadrolarına kullanma izni verilmemesinin sebebi
nedir? Acaba üniversitenin başındaki rektörün Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından atanmamış olması bunda
önemli bir gerekçe midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akcan...
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Şimşek orada otururken, bundan
yaklaşık iki madde öncesinde kendisine yöneltilen bir soruyu
cevaplandırırken Biz 2005 yılında Et ve Balık
kurumlarını özelleştirme programından çıkardık,
şimdi aktif olarak çalışıyor. dedi. Ancak bu, Doğu ve
Güneydoğu illerinde açık. İzmirde besicilik yapan bir
vatandaş Et ve Balık Kurumuna hayvanını kestirmek istese
Erzuruma mı götürecek, Diyarbakıra mı? Bunu öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan, beş dakika süre içinde cevap
vereceksiniz.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle soru soran, eleştirileriyle bütçemizin
geçişine katkıda bulunan bütün milletvekillerimize teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekillerimizden bir tanesi, son zamanlarda
özerklik talepleriyle ilgili birtakım söylemler olduğunu ve buna
Sayın Başbakanımızın cevap vermediğini iddia
ettiler.
Ben kendilerini biraz arşiv karıştırmaya davet
etmek istiyorum.
MÜMİN İNAN (Niğde) Arşive gerek yok, bugün.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Bu ülkede hiçbir
siyasetçi, Sayın Recep Tayyip Erdoğan kadar Tek millet, tek bayrak, tek devlet.
dememiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MÜNİN İNAN (Niğde) Arşive bakma. Bugün
Bugün
BAŞKAN Sayın İnan
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Tek devlet,
tek millet, tek bayrak. diyen, bunu defalarca dile getiren Sayın
Başbakanımızı burada böyle bir konuda sessiz kalmakla itham
etmek ya bilgisizliktendir ya kasıttandır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ağzına mı
yapışacak bir kere daha tekrar etse?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Onun için, ben bu milletvekilimizi öncelikle
okumaya, öğrenmeye, dinlemeye davet ediyorum.
Bunlar
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Milletvekiline
hakaret etmeye hakkınız var mı Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Burada
hakaret yok. Sayın Vekilim, burada hakaret yok. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Yakışmıyor
Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Başbakana hakaret etmek serbest olacak
da milletvekiline Oku, incele, idrak et. demek mi hakaret olacak? (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Lütfen.. Lütfen
RASİM ÇAKIR (Edirne) Uykunuzu alamadınız galiba
Sayın Bakan.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap edin.
MÜMİN İNAN (Niğde) Git arşive sen bak!
BAŞKAN - Sayın İnan, lütfen
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Bir
başka milletvekilimiz yurt dışında görev yapan kamu
personelinin ücretleriyle ilgili bir soru sordu. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Milletvekiline
hakaret etmeye hakkınız var mı ya!
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
vekiller, bu soruların cevaplarını biliyorsanız ya
sormayın, bilmiyorsanız da dinleyin, öğretelim. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Bakan
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Yurt
dışında görev yapan
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sen bu Mecliste nasıl
konuşuyorsun? Ne biçim konuşuyorsun? Ayıp değil mi?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Ne biçim
soru soruyorsun? Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanını nasıl
böyle bir şeyle itham edersiniz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sen konuşma!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ayıp be!..
Ayıp değil mi bu?
BAŞKAN Sayın Bakan
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Sayın Başkan, müsaade ederseniz diğer sorulara ben cevap
vereyim.
BAŞKAN Evet, Sayın Şimşek, buyurun. (MHP
sıralarından gürültüler)
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Buraya kaç tane bakan geldi. Şu
üslup hiç yakışıyor mu?
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) İlk defa milletvekillerine
hakaret eden bir Bakanla karşılaşıyoruz.
BAŞKAN Sayın Çelik, lütfen.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Müsaade
ederseniz geri kalan sorulara ben cevap vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Şu üslup
yakışıyor mu?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sizin
soruş üslubunuz yakışıyor mu?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Deniliyor ki Bu gelişme var.
Sayın Başbakan da bir şey söylesin. Bu bir ihtiyaç
Kalkıp
milletvekillerini, siyasi partileri suçlamaya hakkı yok.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Bugün
İktidar Partisinin Genel Başkan Yardımcısı bu konuda
çok net bir açıklama yapmıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ağzına mı
yapışacak bir kere daha söylese? İhtiyaç var.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Başbakan her gün söylüyor Tek millet, tek bayrak, tek devlet diye.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ne zaman söyledi?
BAŞKAN Sayın Korkmaz, lütfen
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Defalarca
söyledi. Onu diyorum, açın arşivlere bakın. Her gün söyledi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Bir kere daha söylesin!
BAŞKAN Sayın Korkmaz
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Bugün de
Sayın Başkanım, burada bir algılama hatası var. Ben
(MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Şandır
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Özür dile Meclisten!
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Peki,
Sayın Vekilim, kendimi düzeltmek için bir fırsat istiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Her defasında gelip buraya
milletvekillerini suçlamaya hakkın yok. (MHP sıralarından
gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Özür dile Meclisten.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Tamam,
gerekirse dilerim. Gerekirse dilerim.
BAŞKAN Sayın Korkmaz
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Siz bu Meclisin terbiyecisi misiniz?
Siz Bakan mısınız, sokakta mı konuşuyorsunuz?
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkanım, bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Sayın Şimşek cevap veriyor şu
anda.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkanım, bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN Lütfen Sayın Bağış
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Bir
açıklama yapacağım.
BAŞKAN Sonra, sonra... Zaten bitiyor.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Arkadaşlar yanlış anladılar da onun için. İnanın
bana.
Arkadaşlar, bu özerklik iddialarına, Sayın
Şandır, bakın, bunlara Başbakanımız seviyesinde
cevap vermek onları ciddiye almak anlamına gelir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Başbakana hiçbir şekilde
hakaret edilmiyor burada. Böyle bir şey olmaz.
DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Bunlara
Genel Başkan Yardımcımız zaten cevap verdi ama Türkiye
Cumhuriyetinin Başbakanı zaten
Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı bugüne kadar en az bin kere -en az bin kere, ben
şahidim- Tek millet, tek devlet, tek bayrak. demiştir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) -
Her konuya cevap veriyor da niye bu konuya cevap vermiyor. Gizli
mahfillerde mi konuşuyor? Çıksın televizyonlara
BAŞKAN Evet, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
görüşmeye devam edelim. Müzakereye
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Evet, müsaade ederseniz
Değerli arkadaşlar
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, cehaletle söyledi!
BAŞKAN Sayın Şimşek, devam ediyor zaten. Her
kafadan bir ses çıkıyor, tamam.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar, sorulardan bir tanesi bugün sık sık
sorulan bir soruydu Dumlupınar Üniversitesine neden düşük ödenek
veriliyor? diye.
Değerli arkadaşlar, Dumlupınar Üniversitesinin 2011
ödenek artışlarını ben söylüyorum: Personel giderleri yüzde
15,3, mal ve hizmet için ödenek yüzde 23 artmış, cari transferler
yüzde 101, yalnız sermaye giderleri yüzde 18 azalmış. Demek ki
Dumlupınarın 2011 için öngörülen yatırımlarında bir
azalma söz konusudur. Muhtemelen o anlamda genel ödeneklere
yansımıştır, yoksa Dumlupınara ilişkin başka
türlü bir mülahaza söz konusu olamaz. Aslında
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, öğrenci
başına en düşük yatırımın olduğu ikinci
devlet üniversitesi!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar, müsaade edin.
BAŞKAN Sorularla ilgili süre doldu. Kalan soruları
yazılı olarak verirsiniz.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23üncü maddeyi okutuyorum:
Sözleşmeli personele ilişkin esaslar
MADDE 23 (1) 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2
nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşlarında, 657
sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ile 27/6/1989
tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 7 nci maddesinde
belirtilen mevzuat kapsamında, 2010 yılındaki vizeli mevcut
pozisyon ve tip sözleşme örnekleri yeni bir vize yapılmasına
gerek kalmaksızın 2011 yılında kullanılmaya devam
olunur. Bu pozisyonlarda 2010 yılında istihdam edilen personelden,
2011 yılında görevlerine devam etmeleri uygun görülenlerle, mevcut
sözleşme ücretlerine 2011 yılı için mevzuat uyarınca
yapılacak artışlar ilave edilmek suretiyle yeni sözleşme
yapılır.
(2) Kanun, uluslararası anlaşma, Bakanlar Kurulu
kararı veya yılı programıyla kurulması veya
genişletilmesi öngörülen birimler ile hizmetin gerektirdiği zorunlu
haller için, yılı ödeneğini aşmamak kaydıyla
yapılacak yeni vizeler dışında, 2010 yılı
sözleşmeli personel pozisyon sayıları hiçbir şekilde
aşılamaz.
(3) Belediyeler, il özel idareleri ve mahalli idare birlikleri ile
bunların müessese ve işletmelerinde, 5393 sayılı Kanunun 49
uncu maddesi çerçevesinde sözleşmeli personel istihdamı mümkün olan
hizmetlerde (anılan maddenin dördüncü fıkrasında sayılan
unvanların dışında olmak ve o hizmet için ihdas
edilmiş kadro bulunmamak kaydıyla kısmi süreli olarak çalıştırılacak
sözleşmeli personel hariç) 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin
(B) fıkrasına göre ayrıca sözleşmeli personel istihdam
edilemez.
BAŞKAN Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Çankırı Milletvekili Sayın Ahmet Bukan.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AHMET BUKAN (Çankırı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısının sözleşmeli personele ilişkin
esasları düzenleyen maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Partim ve şahsım adına
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve
Kalkınma Partisi, 2002 yılında iktidara gelirken kamu personel
reformu yapacağını, eşit işe eşit ücret
ödeyeceğini, kurumlar ve kadrolar arasındaki ücret
adaletsizliğine çare bulacağını vaat etmişti. Adalet
ve Kalkınma Partisi sekiz yıldır iktidar olmasına
rağmen hiçbir çözüm getirmemiş, bunun yanında kamu kurum ve
kuruluşlarında temizlikten güvenliğe, sağlıktan
eğitime, teknikerden mühendisine varıncaya kadar her konuda hizmet
alımı yoluna giderek devlet memurunun ve işçisinin
yapacağı işleri taşeron işçi statüsüyle çözmeye
başlamış ve bu rakam 1 milyonu aşmıştır.
Değerli milletvekilleri, hâlbuki Anayasamızda sosyal
hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek
eşitliği, yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla
yükümlü devlet demektir. Çağdaş devlet anlayışı,
sosyal hukuk devletinin tüm kurumlarıyla Anayasanın sözüne ve ruhuna
uygun biçimde kurulmasını gerekli kılar. Hukuk devletinin amaç
edindiği kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve
sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir.
Anayasa, aileyi toplumun temeli saymıştır. 657 sayılı
Yasa ise önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi,
işletilmesi ve işlerliği için şart olan zaruri ve istisnai
hâllere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına
ihtiyaç gösteren geçici işlerde sözleşmeli personel çalışmasına
müsaade etmiştir. Ancak Anayasa ve 657 sayılı Yasaya
rağmen Hükûmetiniz kamu personelini hukuk devletine yakışmayacak
şekilde sözleşmeli ve kadrolu olarak ayırmakta, Yasada istisnai
ve geçici olmak şartıyla izin verilen bu uygulamayı genelleştirerek
sürekli kılmaktadır. Özellikle Millî Eğitim ve Sağlık
Bakanlığının başını çektiği bu uygulama
tüm kamu kurum ve kuruluşlarında hızla yayılmaktadır.
Anayasada da belirtilen, biraz önce okuduğum sosyal hukuk devleti ilkesi
bunun neresindedir?
Sözleşmeli personel istihdamına bir göz
attığımızda birden fazla pozisyon görmekteyiz. Hatta
Hükûmetinize sözleşmeli uygulaması da yeterli gelmemekte, ücretli
öğretmen, vekil ebe, vekil hemşire, sözleşmeli ceza infaz koruma
memuru istihdamı yoluna gidilmektedir. Özlük ve mali hakları
birbirinden farklı çok çeşitli pozisyonlarda personel istihdamı
neticede kamu yönetiminde kargaşaya sebep olmaktadır ve
Anayasamızda belirtilen sosyal hukuk devleti tanımlamasına
uymamaktadır. Bizce Hükûmet bunu yaparken tek bir şey istiyor, o da
çalışanlara gözdağı vermek, kendi haklarını
savunamayan bir topluluk hâline getirmek ve konuşmayan, düşünmeyen
Ben ne dersem onu yapın, başka bir şeye gerek yok. diyerek bir
köleler topluluğu oluşturmak Hükûmetin görevi.
Sayın milletvekilleri, bir defa, sözleşmeli personele
tayin hakkı verilmemekte, özellikle eş durumu tayin hakkından
mahrum edilen personelin aile bütünlükleri parçalanmakta, evli olup farklı
illerde çalışan personel eşi veyahut işi arasında
tercihe zorlanmaktadır. Bekâr personel ise bu şartlarda evlenmeye
dahi cesaret edememekte. Hiçbir iş gücü kaybına ve maliyet
artışına sebep olmayan becayiş hakkı dahi
sözleşmeli personele tanınmamaktadır. Bunun yanı sıra,
sözleşmeli personel arasında farklı ücret uygulanmaktadır.
Aynı statüde aynı görevi yapan personel arasındaki ücret farklılıkları
iş barışını zedelemekte ve Anayasamızın
eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Bu
personele kadro ve terfi imkânı verilmeyerek görevde yükselme hakkı gasp
edilmektedir. Mesela sözleşmeli öğretmenlerin idareci veyahut
müfettiş olma hakkı yok, hizmet puanları yok, eş, çocuk,
doğum yardımları yok; ücretleri her ilde farklılıklar
gösteriyor, sözleşmeleri yıllık olarak yenilenmek zorunda. Bu
da, çalışanlarımızı, yani kamu
çalışanlarını, devlet adına çalışanları
mutsuz ediyor. Mutsuz, hedefsiz, gelecekten kaygılı bir toplum
yaratıyorsunuz. İşçimiz mutlu değil, memurumuz mutlu
değil, çiftçimiz, esnafımız, tüccarımız mutlu
değil. Kısacası, sizin zengin ettiğiniz ve yandaşlarınızın
dışında kimse mutlu değil.
Sözleşmeli personelin çoğu ailesinden ayrı
yaşamak zorunda kalıyor. Boşanmalar var, evlenemeyenler var.
Sözleşmeli personel eğitimlere devam edemiyor, iş güvencesinden
yoksun, hizmet veremiyor.
Sağlık Bakanlığında çakılı
sözleşmeli statüsüyle çalışan sağlık personelinin
tayin hakkı olmadığı için sıkıntılı
günler yaşıyor. Görev yaptıkları illerden ayrılma
şansları olmayan kimi personel yuva kuramıyor, kimi
eğitimden mahrum kalıyor. Sözleşmeli personel, eş
durumundan tayinlerin açılmasını ve uygulamanın gözden
geçirilmesini istiyor. Birçok sözleşmeli personelin aile bütünlüğü
zarar görmekte, yuvaları dağılmaktadır. Askerlik
dönüşü işe başlamakta sıkıntı
yaşamaktadırlar. Aynı iş yerinde farklı mali ve sosyal
haklara sahip personel olması çalışma
barışını zedelemektedir. Bunlar gibi daha birçok sorunlarla
sözleşmeli personel çalışma hayatını sürdürmeye devam
etmektedir. Bu sorunlar Meclis çatısı altında çözüme
ulaştırılmalı, sorun ortadan
kaldırılmalıdır.
Geçen dönemlerde kadroların bin bir bahaneyle görev
yerlerinde durdurulmalarının faturası sözleşmelilere
kesilmiş durumdadır. Kadrolara dokunulmayıp yeterli önlem
alınmadığı için yerinde sözleşmeli personel yaratma ve
haklarını sınırlama yoluna gidilmiştir. Eğitim,
sağlık ve eş durumu sorunları tayin haklarına
sınırlama getirilmiştir. Eğitim sorunu başı
çekmekte olup başka bir okul, üniversite okumak isteyen, kendini
geliştirmek isteyen personel bu hakkından mahrum
kalmıştır. Hayat standartları kısıtlı
olduğu için kimse işini bırakıp okumaya gidememiştir.
Sağlık personelinin sınıflandırarak
bölünmesiyle bir sağlık kuruluşunda Kadrolu,
4924lü,4/Bli, Vekil ve benzeri isimler altında birçok
yardımcı sağlık personeli bulunmakta, aynı işleri
yapmalarına rağmen maddi olarak ve de bazı haklar olarak
farklılıklar içermektedir. Bu da arkadaşlar arasında bir
sosyal sorun yaşanmasına yol açmaktadır. Öncelikli olarak tek
sınıf sağlanması gerekmektedir.
Hak aramakta zorluklar çekilmektedir. Sorunu olup bunu aktaranlar,
Çalıştığın yerde mutlu olmaya bak. denilmekle
kalmış veya Kimse zorla imza attırmadı. denilerek çaresiz
bırakılmıştır. 4924e tabi personel nakil
isteyememektedir. Eritilmek için bunlara dokunulmamakta, çözüm arayan personel
ya istifa etmek ya da 4/Bye geçmek zorunda kalmaktadır.
4924e tabi personelin fazla mesai ve nöbet parası bulunmamakta,
bunun yerine izin verilmektedir. Yeterli personel olmayan kurumlarda personel
eksikliği ifade edilerek sözleşmeli personele izin dahi
verilmemektedir.
Sözleşmeli personelin idarede müdür veya başhemşire
olarak çalışmasında kolaylık sağlanması gerekmektedir.
Vergi oranlarında da adaletsizlik vardır.
Sözleşmelilerden yıl sonuna kadar yüksek oranda vergi kesilerek zor
durumda bırakılmaktadır. Bu vergi oranının biraz geri
çekilmesi gerekmektedir.
Sözleşmeli personelin yaşam kalitesine katkıda
bulunmak, özellikle yaşı ilerlemiş personelin geleceğine
katkıda bulunmak gerekmektedir.
Zamdan fazla yararlanılması
4924ler, son olarak, denge
tazminatından döner sermaye neden olarak gösterilerek zam yapılmamıştır.
Vergi dilimi sebebiyle de zaten maaşlar çok belirgin olarak erimeye
başlamıştır. Yani bahsedildiği gibi çok fazla, kat kat
maaş alınmamaktadır.
Becayiş işlemlerinin yıl içinde istenilen her zaman
yapılabilmesi gerekmektedir. Becayişin her zaman yapılması
iş kaybı ve zaman kaybı bakımından sorun
oluşturmamaktadır. Becayiş yapmak isteyenler de sadece bir
yılın bir ayını beklemek zorunda kalmamalıdırlar.
Bizim tüm çabamız, mevcut sorunları dile getirmek, çözüm
getirmek; bizim mücadelemiz, işçimizin, memurumuzun,
esnafımızın, köylümüzün, emeklimizin, yetiştiricimizin
refah seviyesini yükseltmektir, mutlu ve insanca yaşamalarını
sağlamaktır.
Maliyeden kadro mu alıyorsunuz, personel reformu mu
yapıyorsunuz, ne yaparsanız yapın, bizden de katkı ve
destek isterseniz, Milliyetçi Hareket Partisi her türlü katkı ve
desteğe hazırdır.
Hiçbir hukuk ve hakkaniyet ilkesiyle bağdaşmayan
sözleşmeli personelin sorunları çözülmelidir. Şunu da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET BUKAN (Devamla) - Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bukan.
Şahsı adına Karabük Milletvekili Sayın Cumhur
Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
CUMHUR ÜNAL (Karabük) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısının 23üncü maddesiyle ilgili AK PARTİ
milletvekili olarak şahsım adıma görüşlerimi arz etmek
üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
23üncü maddenin fıkraları, vizeli mevcut pozisyon,
sözleşmeli personel ve personel pozisyon sayılarının hangi
şartlarda aşılabileceği ile belediyeler, il özel idareleri
ve mahallî idare birlikleri sözleşmeli personel istihdamına
ilişkin hususları düzenlemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
PARTİ hükûmetlerinin bugüne kadar hazırladığı
bütçelerle ve kararlılıkla sürdürülen, büyümeyi esas alan politikalar
neticesinde ülkemizin nereden nereye geldiği, bu kürsüden
rakamlarıyla çok güzel ifade edildi. Ben de bu rakamların
ışığında, Karabük ilinde, 2002den bu yana
eğitiminden sağlığına, yoluna hangi
yatırımlar yapılmış, yapılmakta ve de proje
aşamasında, bu gelişmelere değinmek istiyorum.
Dün yoktu, bugün 8,5 trilyon bedelli, bin öğrenci kapasiteli
Polis Mesleki Eğitim Merkezi var. Dün 2 meslek yüksekokulu ve 2 bin
öğrencisi vardı; bugün tıp fakültesi dâhil, 8 fakülte, 3
yüksekokul, 3 meslek yüksekokulu, 2 enstitü, 5 uygulama ve araştırma
merkezi bulunan ve 11.323 öğrencisiyle istikrarla büyüyen Karabük
Üniversitesi var. Bu noktada, fakülte binalarımızın
yapımına destek veren iş adamlarımıza çok
teşekkür ediyorum.
Dün derslik başına düşen öğrenci
sayımız 32ydi, bugün öğrenci sayımız 3 bin artmasına
ve 22 okulun tekli eğitime geçmesine rağmen bu sayı 24tür. 45
trilyonu aşan ödenekle yapılan 60 adet okulla ilimize 640 derslik
kazandırılmıştır.
Dün 9 ilde doğal gaz vardı, bugün 66 ilde ve 2009dan
itibaren Karabükte ve Safranboluda doğal gaz var.
Dün Karabükte TOKİ yatırımları yokken, bugün
1.844 konut ve 2.600 kişilik yurt yapılan TOKİ
yatırımları var.
Dün su problemi vardı, bugün 21 trilyona mal olan Karasu
Projesiyle Karabük ve Safranbolunun kırk yıllık su sorunu
çözüldü. Şimdi 15 trilyon bedelli bu suyun sertliğini giderme tesisi
ihale aşamasında.
Bugün hastalar ilimizde de istediği hastaneye ve eczaneye
gitmektedirler. Hastanelerimiz yirmi dört saat hizmet verirken, bugün ilimizde
ağız ve diş sağlığı merkezî
açılmış olup, ambulans sayısından 112 istasyon
sayısına, yatak sayısına, uzman hekim sayısına
kadar her şey katlarıyla artmıştır.
Dün yol ve su problemi vardı, bugün KÖYDES projesiyle ilimize
son altı yılda gelen 70 trilyonu bulan ödeneklerle 270 köy ve 850
mahallesinden ulaşılamayan ve suyu olmayan birimimiz
kalmamıştır. KÖYDESten gelen bu ödenek 2000li yıllarla
kıyasladığımızda seksen yılda gelecek bir
ödenektir.
Dün ilimizde 7 kilometre bölünmüş yol vardı bugün 160
kilometreyi bulan duble yollarla Karabük komşu illere açılmakta ve bu
yollar için 300 trilyonu bulan ödenekler gelmiştir.
Dün 2000 yılı krizi nedeniyle üretimde 300 bin tona ve
borç batağına düşen KARDEMİR vardı, bugün Hükûmetin
borç ötelemesi, faiz indirimleri ve basiretli yöneticilerle ve de
istikrarın sağladığı konjonktürle borçlarından
arınmış, 2 milyon tona çıkmış ray ve profil
haddesi ve yüksek fırın yatırımı ile 1 milyar
doları bulan yatırımlar yapabilmiş, geleceğe güvenle bakan
bir KARDEMİR var.
Ovacık Sporcu Kamp Eğitim Merkezi, Yenice Hükûmet
Konağı, Safranbolu ve Yenice Adliye Sarayları, Ovacık Spor
Lisesi, Karabük ve Safranbolu Anadolu Öğretmen Lisesi, kapalı spor
salonları, Eskipazar Yarı Açık Cezaevi, HES
yatırımları, tarımdan ormanına, turizmine kadar
yapılan yatırımlar ve daha birçoğu ilimize kazandırılan
yatırımlar var.
Yine teşvikte, Karabük, en iyi bölge olan 3. bölgede yerini
almıştır.
Diğer taraftan 25 trilyon bedelli 13 bin kapasiteli stadyum,
53 trilyon bedelli 300 yataklı Şirinevler Devlet Hastanesi, 2 trilyon
bedelli Karabük Devlet Hastanesi ek binası, 21 trilyon bedelli 732
kapasiteli cezaevi, 14 trilyon bedelli olimpik yüzme havuzu,
inşaatları devam eden yatırımlarımızdır.
Yine, 10 trilyon proje bedelli 154 kilovatlık
Kurşunlu-Karabük enerji hattı, Eflani İlçesi Entegre Devlet
Hastanesi, İl Emniyet Müdürlüğü binası, Sosyal Güvenlik Kurumu
binası, kültür merkezi, katı atık bertaraf tesisi, Aktaş
Barajı Projesi, 18 trilyon bedelli diğer enerji hatları projesi
ilimizde proje ve ihale aşamasında olan yatırımlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her biri
onlar ve yüzler trilyonlarla ifade edilen AK PARTİ hükûmetlerinin bugüne
kadar yapmış olduğu güçlü ve doğru bütçelerin, güçlü bir
ekonomi yönetimi ve istikrarın bir eseri olan bu yatırımlar
nedeniyle başta Sayın Başbakanımıza, Hükûmetimize,
sayın bakanlarımıza, emeği geçenlere ve benimle beraber
Karabüke hizmet için mücadele veren milletvekili arkadaşlarıma
Karabüklü hemşehrilerim adına çok teşekkür ediyor, 2011
bütçemizin hayırlara vesile olması temennisiyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ünal.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Karabüksporu birinci lige
çıkardınız, onu unuttunuz ya!
BAŞKAN Soru-cevap işlemine geçtim Sayın
Yıldız. Sıra sizde.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Bu arada Karabükspora da başarılar diliyorum.
Sayın Bakan, Gelir İdaresi Grup
Başkanlığı Ankara Vergi Dairesi
Başkanlığına bir yazı ile
Bakanlığımız merkez teşkilatı Risk Analizi, Sistem
Programlama ile Veri Ambar Yönetim Müdürlüklerinde fiilen görev yapan vergi
denetmeni, devlet gelir uzmanı, devlet gelir uzman
yardımcısı, gelir uzmanı ile gelir uzman
yardımcılarına hâlen ödenmekte olan ek ödeneğe ilaveten 50
puan ek verilmektedir.
Sayın Bakan, bu düzenlemeyle anılan birimde görevli
uzman yardımcılarının maaşı diğer birimlerde
görevli uzman maaşından yüksek duruma gelmemekte midir? Aynı
kurumda birimler arasında maaş farkını nasıl uygun
buluyorsunuz? Bu eşitsizlik Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırı değil mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, hâlen kamu kurumlarında sözleşmeli
kadroda çalışan personelin kaçı mühendis unvanıyla
çalışmaktadır? Sözleşmeli mühendislerin zor şartlarda
oldukça düşük maaşla çalıştırılmasını
içinize sindirebiliyor musunuz? Aile dramına yol açan sözleşmeli
memurluğun sözleşmeli kölelik olarak nitelendirilmesi sizi memnun
ediyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, hakaret yememek için soru sormaktan vazgeçiyorum.
BAŞKAN Sayın Tankut
YILMAZ TANKUT (Adana) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, soruma geçmeden önce az önce sizin yerinizde
bulunan Sayın Egemen Bağışın Genel Kurula ve milletvekillerine
yapmış olduğu küçültücü ve aşağılayıcı
söylemi kınıyorum ve şimdi bir türlü cevap
alamadığım sorularımdan bir tanesini daha yöneltmek
istiyorum. Devamlı 57nci Hükûmetin borçlarından ve o borçları
ödediğinizden bahsediyorsunuz. Şimdi sormak istiyorum: Sekiz
yılda 57nci Hükûmetten sizin hükûmetlerinize devrolan borç miktarı
nedir, ne kadarını ödediniz?
Yine, 57nci Hükûmet üç buçuk yılda kendisinden önceki
hükûmetlerden devraldığı ne kadar borcu ödemiştir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Taner
RECEP TANER (Aydın) Sayın Bakan, Hükûmetiniz döneminde
kadrolu personel yerine sözleşmeli personel tercih ediyorsunuz. Bundaki
ana gayeniz nedir?
İkinci sorum: İktidara geldiğiniz 2002de kamuda
sözleşmeli personel sayısı kaç kişi idi, şu anda kaç
kişi vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Asil
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, özel okullar ve vakıf üniversitelerinde
öğrenim ücretlerinden katma değer vergisi alınmak suretiyle
eğitim vergilendirilmektedir. Özel okulların ve vakıf
üniversitelerinin kontenjanının üçte 1i boş kalmakta, böylece
hem kaynaklarımız israf edilmekte hem de devletin üzerindeki
eğitim yükü artmaktadır. Eğitimden katma değer vergisini
kaldırmayı düşünüyor musunuz?
2008 yılında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
Üniversitesinin çalışanlarından gelir vergisinin Maliyeye
yatırılmayarak bunun karşılığında
eğitim yatırımı yapması yönünde yasa
çıkarılmıştı. TOBB bu yasa gereği hangi
yatırımları yapmıştır? Devletin vazgeçtiği
gelir vergisi miktarı nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, tabii, yapılan işin
önemine, niteliğine bağlı olarak ücretlerin cüzi de olsa
farklılaştırılmasını doğru
karşılamak lazım. Risk analiz sistemiyle ilişkili olarak
istihdam edilen arkadaşlarımız hakikaten çok önemli, çok
nitelikli bir iş yapmaktadır. Aynı bölümde çalışsalar
dahi, aynı unvanı taşısalar dahi çok nitelikli bir iş
yapılıyorsa onun da ödüllendirilmesi lazım.
Dolayısıyla, yani bir matematiksel adalet
yaklaşımı, siz de takdir edersiniz ki performansa dayalı
bir kültüre geçiş için yani en azından bu konuda çaba gösteren bir
ülke için çok da yanlış bir yaklaşım değil ama yine de
şunu tekrarlamak istiyorum: Gerçekten, bizim Hükûmetimiz döneminde bu ek
denge tazminatı yoluyla biz, inanın, kamuda ücret farklarını
büyük ölçüde azalttık. Az önce rakamlarla verdim; yüzde 33 fark
vardı, şu anda yüzde 8e kadar inmiş durumda. Onu da
gidereceğiz yani biraz o konuda sabırlı olmak lazım.
Sözleşmeli kölelik diye bir şey olamaz. Yani bizim
şu anda iş arayan 3 milyon civarında vatandaşımız
varken, aslında, 4/Byle yani sözleşmeyle 4/A kadrolu arasında
çok büyük ücret farklılıkları yok değerli arkadaşlar.
Ücret farklılıklarından ziyade tamamen bakanlıkların
birtakım ihtiyaçları nedeniyle, daha önce de örnek verdim, Hakkâride
bizim hemşireye ihtiyacımız varsa, biz orada istihdam etmek
üzere aldıysak tabii ki 4/B müessesesi o anlamda anlamlıdır
yoksa bizim niyetimiz
Yani sadece maaş farklılığı
Bunların sözleşmeleri zaten her yıl otomatik olarak yenileniyor.
O anlamda bir sıkıntı yok. Hatta, işte biliyorsunuz,
memurlarla son yapılan toplu sözleşmelerde birçok
sıkıntıları giderildi ve bu
sıkıntıların giderildiğine dair birtakım
hükümleri, şu mevcut torba yasasında da göreceksiniz, yani biz o
sıkıntıları gideriyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan, hasta olsa
mazeret izni alamıyor.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Şimdi, değerli arkadaşlar, borç konusu soruldu.
Şimdi, ben daha önce de söylemiştim, 2002
yılında Türkiye'nin toplam brüt borç stoku 256,7 milyar liraydı.
YILMAZ TANKUT (Adana) Onu sormadık Sayın Bakan. Ne
kadar borç ödediniz? onu soruyoruz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Şimdi, değerli arkadaşlar, ne kadar borç ödedik, onları
yıllar itibarıyla faiz ödemeleri yapıyorsunuz, ana paralar birikmeye
devam ediyor.
YILMAZ TANKUT (Adana) 57inci Hükûmet ne kadar ödedi siz ne
kadar ödediniz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
57nci Hükûmet, sadece 57nci Hükûmet döneminde, siz de takdir edersiniz -geçen
defa söyledim, bundan da alınmayın- sadece 2000den 2002ye
Türkiye'nin kamu borç stoku üçe katlandı. 80 küsur milyar liradan
YILMAZ TANKUT (Adana) Sayın Bakan, 57nci Hükûmet döneminde
ne kadardı, onu da söyleyin.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) Ya,
değerli arkadaşlar, bakın, kamu borç stoku katlanmış
demek
Şimdi biz geldik bunları azalttık millî gelire oran
olarak. Türkiyede şu anda kamu borç stokunun millî gelire oranı
olarak
Avrupanın en düşük kamu borç stoku oranına sahip
ülkelerinden bir tanesi Türkiyedir ve bunu yarı yarıya
azaltmıştır. Bu, büyük bir başarıdır. Bu,
hepimizin başarısıdır, sizin de bununla övünmeniz
lazım, bunda bir sorun yok ki. (MHP sıralarından gürültüler)
YILMAZ TANKUT (Adana) Bu, sualimin cevabı değil
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Daha önceki borçlardan ne
kadarı ödendi? Sizin yaptığınızı sormuyoruz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep)
Değerli arkadaşlar, bu kadrolu-sözleşmeli sorusu vardı.
Şimdi, değerli arkadaşım, bakın, Türkiyede, 2002
yılında 1 milyon 855. 778 kadrolu personel vardı,
sözleşmeli personel de 23. 505 idi. 2010 yılına geldik, kadrolu
sayısı 1 milyon 996. 127, sözleşmeli 197. 458. Sözleşmelide
bir artış var ama bu, bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, özel
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Süre bitti.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Programa göre, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısının oylanmamış maddelerinin
görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için, 24 Aralık 2010
Cuma günü saat 10.00da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.29