DÖNEM: 23 CİLT: 92 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
61inci
Birleşim
8 Şubat 2011 Salı
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Ardahan
Milletvekili Saffet Kayanın, Ardahan iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantep ve Kilis illerinde bugüne
kadar gerçekleştirilemeyen GAP yatırımlarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
3.- Mardin
Milletvekili Cüneyt Yükselin, Mardin Tarihî Dönüşüm Projesine
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ardahan Milletvekili Saffet
Kayanın, CHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıçın, Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, Hükûmete sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağın, Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün,
Ardahanda yeni yapıldığı söylenen bazı kamu
binalarının tadilatlı olduğuna; bu konuda Başbakana
yalan söyletenleri kınadığına ilişkin
açıklaması
2.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, Mezopotamyanın en
gözde, en tarihî, en kültürel şehri Mardinin, dinlerin, dillerin,
mezheplerin, inançların kenti olduğuna ilişkin
açıklaması
3.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, valinin, bürokratların ve hiç
kimsenin Başbakana yalan söylettiremeyeceğine ilişkin
açıklaması
4.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemirin, Gaziantepe gazilik unvanının
verilmesinin yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, torba yasadan vazgeçip başka kanun
görüşmeye başlamanın nezaketsiz ve millet iradesini yok sayan
bir anlayış olduğuna ve kınadığına
ilişkin açıklaması
6.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, CHPyi yanlış değerlendirdiğine
ilişkin açıklaması
7.- Adalet
Bakanı Sadullah Erginin, Konya Milletvekili Atilla Kartın, komisyon
görüşmeleri sırasında sorduğu soruları çarpıtarak
tekrar sorduğuna, gerek hâkim ve savcı mülakatında gerekse
unvanlı personel alım mülakatında sorulan sorulara ilişkin
açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kanser tedavisi
olanaklarının geliştirilmesi ve onkoloji ilaçlarının
tedarikinin kolaylaştırılması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1026)
2.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, DİSK eski Genel
Başkanı Kemal Türkler cinayeti davası ile ilgili iddiaların
araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1025)
B) GENEL GÖRÜŞME ÖNERGELERİ
1.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Sayıştayın Hastane Enfeksiyonlarıyla Mücadele adlı
performans denetim raporu hakkında genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/20)
2.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Sayıştayın Büyükşehir Belediyelerinde Altyapı
Faaliyetlerinin Koordinasyonu adlı performans denetim raporu
hakkında genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/21)
C) ÖNERGELER
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın; Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin (2/253) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/256)
VIII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/597) esas
numaralı, GAP bölgesindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına dair önergenin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 08/02/2011 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- (10/601) esas
numaralı, akaryakıt kaçakçılığındaki
artış ve Hükûmet tarafından alınan önlemlerin
değerlendirilmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına dair önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun
08/02/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
3.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek ve arkadaşları tarafından Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Dünyada Petrol Fiyatları
hakkındaki Meclis araştırması açılmasına dair
önergenin 08/02/2011 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
4.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker
hakkındaki (11/13) esas numaralı Gensoru Önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
Genel Kurulun 15/2/2011 Salı günkü birleşiminde yapılması
ile 610 ve 609 sıra sayılı kanun tasarılarının
temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- AK PARTİ
Grubu önerisinin işleme alınıp alınmayacağı
hususunda Oturum Başkanının tutumu hakkında
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568)
2.- Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün;
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncünün; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 17
Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Zeynep Dağının;
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın; Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin; İzmir Milletvekili Selçuk
Ayhanın; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun; Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve
29 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25
Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin;
Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün; Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 4
Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Selçuk Ayhanın; Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahimin; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut
ve 10 Milletvekilinin; Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın; Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serterin; Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahimin;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın; Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın;
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin; Adana Milletvekili Hulusi
Güvelin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın; Bartın Milletvekili Muhammet
Rıza Yalçınkayanın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın;
Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural
ile Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 6 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susamın; Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin; Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve Antalya Milletvekili Osman Kaptanın; Bursa Milletvekili Kemal
Demirelin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun; İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın; Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 2
Milletvekilinin; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynakın; Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın; Muğla Milletvekili Fevzi
Topuzun; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1
Milletvekilinin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın; Bolu
Milletvekili Fatih Metin ve 2 Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili M. Akif
Hamzaçebinin; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 2
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/971, 2/2, 2/15, 2/101, 2/111, 2/134, 2/175, 2/235, 2/236,
2/237, 2/258, 2/259, 2/261, 2/262, 2/267, 2/289, 2/344, 2/356, 2/363, 2/377,
2/400, 2/425, 2/444, 2/460, 2/462, 2/501, 2/503, 2/507, 2/540, 2/553, 2/587,
2/591, 2/677, 2/681, 2/682, 2/683, 2/688, 2/689, 2/690, 2/691, 2/698, 2/714,
2/740, 2/753, 2/760, 2/769, 2/779, 2/780, 2/783, 2/800, 2/801, 2/802, 2/805,
2/806, 2/808, 2/809, 2/810, 2/811, 2/812, 2/821) (S. Sayısı: 606)
3.- Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S. Sayısı:
610)
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, basın özgürlüğüne ve ısmarlama
soru sordurulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/17536)
2.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, basın özgürlüğüne ve
ısmarlama soru sordurulduğu iddiasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/17537)
3.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tanın, ısmarlama soru sordurulduğu
iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/17538)
4.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekicinin, Cumhurbaşkanlığının ve
Başbakanlığın harcamalarındaki artışa
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı (7/17596)
5.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın, Güney
Kıbrıs Rum Kesimindeki bir basketbol maçında yaşanan
olaylara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Nafız
Özakın cevabı (7/17650)
6.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Taşınır Mal Yönetmeliği
Genel Tebliğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/17712)
7.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, stadyumların bakımına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Nafız Özakın
cevabı (7/17730)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Katarda yapılması planlanan
büyükelçilik binası ihalesine ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun cevabı
(7/17879)
9.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbaturun, mobbingle mücadeleye ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/17928)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak sekiz oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin, üniversite
öğrencilerine yönelik orantısız güç kullanımının
nedenlerinin (10/1021),
Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, Hakkârideki hava
kirliliği sorununun (10/1023),
Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici ve 19 milletvekilinin, öğrencilere
karşı orantısız güç kullanılmasının
nedenlerinin (10/1024),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin,
Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, 27 Mayıs 1960
darbesinden bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin
uğradığı hak kayıplarının
araştırılarak yapılması gereken düzenlemelerin (10/1022),
Belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, OSTİM ve İvedikte meydana gelen
müessif kazayla ilgili Hükûmet yetkililerinin beyanlarına,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, OSTİM ve İvedikte meydana
gelen kazaların herkese ders olmasına,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, iş kazalarına karşı
iş yerlerinde alınacak tedbirlere,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Cumhuriyet Halk
Partisi adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal
Anadol, Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, uyguladığı tarımsal politikalarla çiftçileri
işsizliğe ve yoksulluğa ittiği, kırmızı et
fiyatlarında yükselişe neden olduğu, tarımsal üretimi ve
üreticileri desteklemek yerine ithalatı teşvik ederek görevinin gereklerine
aykırı davrandığı iddiasıyla Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/13) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı
konusundaki görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından
tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı
açıklandı.
Türk Silahlı
Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz Haydutluğu
ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen
Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı,
Zamanı ve Süresi Hükûmetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali
Karasuları ve Açıkları, Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde
Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli Düzenlemelerin Hükûmet
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 Tarihli ve 934 Sayılı
Kararıyla Hükûmete Verilen ve 2/2/2010 Tarihli ve 956 Sayılı
Kararıyla, Bir Yıl Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın
92nci Maddesi Uyarınca 10/2/2011 Tarihinden İtibaren Bir Yıl
Daha Uzatılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1407)
görüşmelerini müteakip yapılan oylamadan sonra kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın
Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa
Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporlarının (1/883)
(S. Sayısı: 568) görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün;
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncünün; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 17
Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Zeynep Dağının;
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın; Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin; İzmir Milletvekili Selçuk
Ayhanın; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun; Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve
29 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25
Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin;
Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün; Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 4
Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Selçuk Ayhanın; Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahimin; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve
10 Milletvekilinin; Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın; Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serterin; Giresun Milletvekili Eşref
Karaibrahimin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın; Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin; Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın; Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6
Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kars Milletvekili Gürcan
Dağdaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 6 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susamın; Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin; Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve Antalya Milletvekili Osman Kaptanın; Bursa Milletvekili Kemal
Demirelin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun; İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın; Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 2
Milletvekilinin; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynakın; Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın; Muğla Milletvekili Fevzi
Topuzun; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1
Milletvekilinin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın; Bolu
Milletvekili Fatih Metin ve 2 Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili M. Akif
Hamzaçebinin; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 2
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/971, 2/2, 2/15, 2/101, 2/111, 2/134, 2/175, 2/235, 2/236,
2/237, 2/258, 2/259, 2/261, 2/262, 2/267, 2/289, 2/344, 2/356, 2/363, 2/377,
2/400, 2/425, 2/444, 2/460, 2/462, 2/501, 2/503, 2/507, 2/540, 2/553, 2/587, 2/591,
2/677, 2/681, 2/682, 2/683, 2/688, 2/689, 2/690, 2/691, 2/698, 2/714, 2/740,
2/753, 2/760, 2/769, 2/779, 2/780, 2/783, 2/800, 2/801, 2/802, 2/805, 2/806,
2/808, 2/809, 2/810, 2/811, 2/812, 2/821) (S. Sayısı: 606) yedinci
bölümüne kadar kabul edildi.
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Manisa Milletvekili Şahin Mengünün, 133
ve 134üncü maddelerin gerekçelerinin yazılmamasında bir
şeylerin saklandığı şeklindeki ifadesine,
Muş
Milletvekili Sırrı Sakık, İstanbul Milletvekili Mustafa
Özyürekin konuşmasında geçen Faili meçhul olaylara iktidar da
muhalefet de seyirci kalıyor ifadeleriyle faili meçhul olayların
araştırılması için iktidar ve muhalefeti göreve davet
ettiğine,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Manisa
Milletvekili Şahin Mengü, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Alınan karar
gereğince, 8 Şubat 2011 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşime 01.11de son verildi.
Nevzat
PAKDİL
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Murat
ÖZKAN
Burdur Giresun
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 78
II. - GELEN KÂĞITLAR
8 Şubat 2011 Salı
Meclis
Araştırması ve Genel Görüşme Önergeleri
1.- Van Milletvekili Fatma
Kurtulan ve 19 Milletvekilinin,
DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler cinayeti
davası ile ilgili iddiaların araştırılması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1025) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
2.- Muş Milletvekili M.
Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, kanser
tedavisi olanaklarının geliştirilmesi ve onkoloji
ilaçlarının tedarikinin kolaylaştırılması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1026)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2010)
3.- Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Sayıştayın Hastane Enfeksiyonlarıyla Mücadele adlı
performans denetim raporu hakkında bir genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/20) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/12/2010)
4.- Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Sayıştayın Büyükşehir Belediyelerinde Altyapı
Faaliyetlerinin Koordinasyonu adlı performans denetim raporu
hakkında bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/21) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
8 Şubat 2011 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 61inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz Ardahan iline yapılan yatırımlar hakkında söz
isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kayaya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİ GÜNDEM DIŞI KONUŞMARI
1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kayanın, Ardahan iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
SAFFET KAYA (Ardahan)
Değerli Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Bugün, özellikle Ardahan
iliyle ilgili, serhat ilimizle ilgili söz almamın maksadı şu
idi: 21 Ocak 2011de Başbakanımız, özellikle dünya liderimiz
Ardahan ilimizi ziyarette bulundular.
Ardahan ilimizin nüfusu 17
bin olmasına rağmen gönlü güzel, yüreği güzel o şerefli
halkımız, o serhat ilimizin insanları çok Değerli
Başbakanımızı mahşerî bir kalabalıkla
karşılamış oldu. Ben buradan özellikle Ardahan halkına
şükranlarımı, saygılarımı arz ediyorum. Evet, bir
Başbakanı Ardahan halkının eksi 12 derecede mahşerî
bir kalabalıkta karşılaması gerçekten gurur verdi bize.
Çünkü Başbakanımızı Türkiye'nin her ili sevdiği gibi,
Türkiye sevdiği gibi Ardahan halkı da gönlüne ve bağrına
basmıştır.
Özellikle gelme sebebi her
ilde olduğu gibi hizmetlerin ifa edilmesi ve hizmetlerin
açılışı noktasında Ardahanımızı
şereflendirdiğinde Ardahanın cumhuriyet tarihinin en büyük
hizmetlerine damgasının vurulduğu bir gündü. Bunu, birileri,
maalesef, kesinlikle Ardahana hiç hizmet gelmemiş gibi kamuoyuyla
paylaşmış olabilir ama yüce heyetinize ve yüce Parlamentoya özellikle
seslenerek şunu söylemek istiyorum: Bir üniversitenin Ardahana gelmesi,
Ardahan için çok ciddi bir anlam taşımaz mı? Ardahanda
yapılan barajlar Ardahanın geleceğine, iklimine,
tarımına ve hayvancılığına katkı sağlamaz
mı? Okulların yapılması katkı sağlamaz mı?
Fen liselerinin yapılması katkı sağlamamız mı?
Duble yolların yapılması katkı sağlamaz mı?
Anadolu liselerinin yapılması katkı sağlamaz mı?
Elbette ki bunlar cumhuriyet tarihinden bugüne ilk defa AK PARTİ
hükûmetleri döneminde, Ardahan iline ve Türkiye'nin inşaat
şantiyesine döndüğü gibi, yapılan en büyük hizmetlerdir.
Ben, buradan, özellikle Ana
Muhalefet Partisi Genel Başkanından huzurunuzda özür dilemek
istiyorum. Özrümün sebebi şu: Yapılan hizmetlerden rahatsız
olduğu için özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Çünkü, maalesef, yapılan hizmetleri Ana Muhalefet
Partisi Genel Başkanının takdir etmesi gerekirken ve
geçmişte o bölgeye çakılan bir çivi yokken kendi dönemlerinde,
bölgede göç durmuş, bölgede yatırımlar artmış ama
maaleseftir ki hizmetlerden korkan, hizmetleri reddeden bir Ana Muhalefet
Partisi Genel Başkanı düşünemiyorum ben kesinlikle ve ben
kendisinden bu yapılan hizmetlerden dolayı özür diliyorum.
Hizmetlerden korktuğunuz için sizden gerçekten özür diliyorum. Ben
üzülerek söylüyorum ki, geçmişte benim bölgeme
çaktığınız bir çivi yoktur -tabiriyle- bir eseriniz yoktur.
Ancak ve ancak AK PARTİ hükûmetleri döneminde ve onun gerçekten gerçek,
ciddi devlet adamı, siyaset adamı Başbakanımız
döneminde hizmetler bu memleketimize yansımıştır. (AK
PARTİ sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar) Ve
bölgemiz bu anlamda gerçekten kalkınıyor. Evet,
Başbakanımızla da gurur duyuyoruz, dünya lideri olduğu için
gurur duyuyoruz, onur duyuyoruz kesinlikle.
Maalesef birileri
çıkıyor, hâlen daha kendi partisinin içindeki sözcüleri askerden
medet umuyor. Hâlen daha vesayet rejimini özendirenler var, maalesef. Türk
Silahlı Kuvvetlerini hiç kimsenin yıpratmaya hakkı
olmadığı gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerini siyasete çekmeye
de hiç kimsenin hakkı yoktur. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Kaya
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Ne diyor bu yahu!
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Ne konuşuyorsun sen?
BAŞKAN Sayın
Kaya, gündem dışı konuşmayı Ardahan iliyle ilgili
istemiştiniz. Lütfen
SAFFET KAYA (Devamla)
Efendim Başkanım?
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Kimle konuşuyorsun?
BAŞKAN Gündem
dışı konuşmayı Ardahan iline yapılan
yatırımlarla ilgili istemiştiniz.
GÜROL ERGİN (Muğla)
Silahlı kuvvetlere yapmadık bir şey mi
bıraktınız?
SAFFET KAYA (Devamla)
Dolayısıyla, bölgemiz kalkınan, büyüyen, gelişen bir
Ardahan olmuştur. Türkiyede yapılan hizmetler gibi bu gerçekleri
inkâr edebilirsiniz, bakıp kör olabilirsiniz ama gerçek odur.
İşte orada Sayın Başbakanımız geldiğinde 20
bin insan sevgi seliyle karşıladı.
M. NURİ YAMAN (Muş)
Mahşerî bir kalabalık, mahşerî!
SAFFET KAYA (Devamla) Bu,
hizmetin gereğidir; bu, Başbakanımıza, AK PARTİye
gösterilen önemin gereğidir. Bu gerçekleri görmemiş olabilirsiniz,
inkâr etmiş olabilirsiniz ama bunlar gerçek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Onun için, biz
başkaları gibi halkı araç kabul etmiyoruz, halkı amaç kabul
ediyoruz, halkı ortak payda kabul ediyoruz, halkın sorunlarıyla
dertleniyoruz. İşte, onun içindir ki serhat ilimiz Ardahan
kalkınıyor, kalkınacak ve daha da büyüyecek. Allahın
izniyle böyle olacak. Buna hiç kimse engel olamaz. Bu selin önünden hiç kimse
tomruk kaçıramaz, açık söylüyorum. Çünkü vatandaş hizmeti de
takdir ediyor, yapılanı da takdir ediyor. Ne kadar bunu inkâr
ederseniz edin, Türkiye şaha kalkmıştır, Türkiye
inşaat şantiyesine dönmüştür. Serhat ilimiz de cumhuriyet
tarihinin en büyük hizmetlerini almıştır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SAFFET KAYA (Devamla) -
Teşekkür edebilmek için Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Kaya, ek süre vermiyoruz, biliyorsunuz uygulamayı.
Teşekkür ediyorum.
SAFFET KAYA (Devamla) Peki
efendim, teşekkür ediyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, Sayın
Konuşmacı konuşmasında, Doğu Anadolu Bölgesine
yapılan hizmetlerden Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanının rahatsız olduğu yönünde bir
değerlendirme yapmak suretiyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
sataşmada bulunmuştur. Bu nedenle, izninizle, İç Tüzüğün
69uncu maddesine göre kürsüden söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Hamzaçebi, sataşma nedeniyle üç dakika söz veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Ardahan
Milletvekili Saffet Kayanın, CHP Genel Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce burada konuşan Adalet ve Kalkınma
Partisinin Sayın Milletvekili, Doğu Anadolu Bölgesine Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmetinin yapmış olduğu birtakım
icraatlar, yatırımlar nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanının rahatsız olduğu, mutlu olmadığı
yönünde bir değerlendirme yaptı.
SAFFET KAYA (Ardahan)
Doğru.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Milletvekilinin kendi bölgesine yönelik
olarak kendi partisini, hükûmetini koruyucu, kollayıcı
değerlendirme yapmasını hoş görmek isterim ama bu
hoşgörüyü, aslı astarı olmayan bir iddiaya dayandırmak
suretiyle ifade etmesini yadırgadığımı ve bu ifadenin
gerçeklere aykırı olduğunu ifade etmek istiyorum.
Sayın Başbakan,
gittiği birçok yerde sayısız tesisi hizmete
açtığını ifade ediyor, altmış dokuz tesis, otuz
tesis, kırk tesis, elli tesis gibi. Nitekim, Doğu Anadolu Bölgesinde
Ardahanda Sayın Başbakanın açılışını
yaptığını ifade ettiği tesislerden bir tanesinin,
yerinde inceleme yapan milletvekilimiz tarafından bir istinat duvarı
olduğu anlaşılmıştır. Konu bu şimdi.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Evet, doğru.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Siz, gelip, bu iddiaya, bu tespite yönelik bir
açıklama yapabiliyor musunuz? Sayın Başbakanın Ardahanda
açtığı tesisler arasında, açtığını
iddia ettiği tesisler arasında istinat duvarı var
mıdır, yok mudur?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Tesisin
ismini söyle.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Üç tane menfez yapılmış, üç tane
menfezin söz konusu tesisler arasında yeri var mıdır, yok mudur?
Telekom binalarının yapılması, Telekom
binalarının onarılması, Sayın Başbakanın
hizmete açtığı tesisler arasında var mıdır, yok
mudur? Şimdi bunlar tesis midir değerli milletvekilleri? İstinat
duvarı, bina onarımı, menfez.
Biz, Sayın
Başbakanın açtığını iddia ettiği bütün
tesisleri inceliyoruz. Biz, tesis açılmasından mutlu oluruz, yeter ki
yatırım yapılsın, yeter ki istihdam alanları
açılsın, yeter ki işsizler iş bulsun. Gerçek budur.
Sayın Başbakan,
yatırım yapmayan bir ekonomide, büyümeyen bir ekonomide bir
işsizlik rekorunun sahibidir. Türkiyede işsiz sayısı 2002
yılında 2 milyon 464 binden şimdi 3 milyona çıkmıştır.
İş aradığı hâlde iş bulma umudunu kaybettiği
için İŞKURa kayıt yaptıramayan insanların
sayısı 1 milyon artmıştır. Resmî işsiz
sayısı, düzeltilmiş rakamlarla birlikte 2,5 milyondan 5 milyona
çıkmıştır. Siz gelin bunun açıklamasını
yapın. Bunun açıklamasını yapabiliyorsanız ben sizi
tebrik edeceğim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Gündem dışı
ikinci söz, Gaziantep ve Kilis illerinde bugüne kadar gerçekleştirilemeyen
GAP yatırımları hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüze aittir.
Buyurun.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantep ve Kilis
illerinde bugüne kadar gerçek-leştirilemeyen GAP
yatırımlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
Gaziantepimizin gazilik unvanı alışının
90ıncı yıl dönümü. Böyle bir günde hem Gaziantepli
hemşehrilerimi hem de ulusumuzu bu gazilik unvanının
verilişi nedeniyle içtenlikle kutluyorum. Gaziantep, özellikle
Kurtuluş Savaşı destanı içerisinde çok önemli yer tutan bir
savunmanın sonucunda cumhuriyetimizi bize kuran ve emanet eden Ulu Önder
Atatürkün Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldığı kararla
gazilik unvanını almıştır. Bugün de o kararın
90ıncı yıl dönümünü kutluyoruz.
Tabii, bu gazilik,
kahramanlık unvanına her şehrimiz layıktır. Önemli
olan bu şehirlerin bu unvanı aldıktan sonra gerekli
kalkınmayı sağlayıp sağlamamasıdır.
Gaziantep çok büyük göç alan bir kent. Nüfus artış oranı yüzde
28lere varmış. GAP illeri arasında da yer alan Kilis ve
Gaziantep illerimiz maalesef GAPtan gerekli payı alamamaktadır. Ne
belediyelerimiz yardım alabilmektedir ne de yarım kalan projeler
devam etmektedir. Mesela Kayacık sulaması hâlen
bitirilememiştir. Belkıs-Nizip pompaj sulaması hâlen
tamamlanamamıştır. 2009 yılından beri programda olan
ve proje aşamasında bulunan Doğanpınar Barajı ne
hikmetse proje aşamasından bir adım ilerleyememiştir. Her
sorumuza cevap veren Sayın Çevre Bakanı Doğanpınarı
söylemiş ama hiçbir adım atılmamıştır.
Ayrıca Ardıl Barajı iki yıldır
tartışılıyor ve Gaziantepte de sansasyon
yaratılıyor ama maalesef onda da bir adım
atılamamıştır. Ayrıca, Kiliste Elbeyli
civarındaki köylerimizden yedi köye sulama kanalları, ana
kanalları yapılmamıştır ve
yapılmayacağı söylenmektedir. Bu karar siyasi midir, bunu bilmek
istiyoruz. Ayrıca ana kanallardan sonra bu köylere su taşıyacak
olan kılcal kanalların yapılmaması da büyük eksikliktir.
Biz, tarıma önem
vermezsek, hayvancılığa önem vermezsek o bölgeyi
kalkındırma şansımız yok. Musabeyli, Polateli,
Elbeylide bu tarıma dayalı destekleri muhakkak sağlamak
zorundayız.
Kiliste Suma
Fabrikasının özelleştirilmesinden sonra zeytincilik can
çekişmektedir.
Öncüpınar
Sınır Kapımız diye önemli bir sınır
kapımız var. Bunun modernize edilip sınır ticaretine
açılması lazım ama maalesef bu da bugüne kadar
bakanlıkların programında bulunmamaktadır.
Mayınlı araziler
sorunu, o bölge için büyük sorundur. Mayınlı arazilerin acilen
temizlenip bölge halkına dağıtılması lazım ama
maalesef bu konularda hiçbir olumlu adım atılamamış ve GAP
Eylem Planında da maalesef Gaziantep ve Kilise gerekli önem
verilmemiştir.
Dileğim ve umudum,
açılışlara gelerek büyük ölçüde insanları toplayan ve
Gaziantepe -dokuzuncu mudur- onuncu kez gelip de hiçbir üretim tesisini
açmayan Sayın Başbakanın ve bakanların bu konuda
duyarlı olmasını diliyoruz.
Ayrıca, kalkınma
yatırımla olur, istihdam yatırımla olur. Bu kadar
borçlanmanın, bu kadar özelleştirmenin sonucunda, GAPa bu kadar
İşsizlik Fonundan fon ayrılmasına rağmen, hâlen
Gaziantep, Kilis gibi kentler işsizlik sorunuyla karşı
karşıyaysa bunu iyi düşünmek lazım. Gaziantep, Kilis bu
durumda ise doğuya Allah yardım etsin demek lazım.
Ayrıca da demokrasi
hiçbir kimsenin tekelinde değildir. Demokrasi benim için araçtır.
diyenler, Bu orduyla mı savaş yapacağız? diyenler bugün
Silahlı Kuvvetleri savunuyorlarsa bunda bir çelişki vardır.
Elbette ki Silahlı Kuvvetlere hepimiz sahip çıkmalıyız. Ulu
Önder Atatürkün mirası olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde herkes orduya
saygılı olmak zorunda. Az saygılı, çok saygılı
tartışmaları bu Meclise yakışan tartışmalar
değildir.
Ayrıca, ekonomimizi en
büyük şekilde bitiren olay büyük alışveriş merkezleridir.
Gaziantepte yanlış imar tadilatları nedeniyle
gerçekleştirilen alışveriş merkezleri küçük esnafı
bitirmiştir ve küçük esnafı yoksulluğa mahkûm etmiştir.
Ulaşım sorunu
kangrendir Gaziantepte. Ulaşım sorununun biz burada ilgili
bakanlığa devri kararını çıkarmamıza rağmen,
ilgili Büyükşehir Belediye Başkanı bir adım
atmamıştır ve iki senedir ulaşım kangrendir
Gaziantepte.
Bu tür ana sorunları,
imar plan tadilatlarıyla yeşil alanların gasp edildiğini
Bakanlıklarımız maalesef görmezlikten gelmektedir. Yeşil
alanlara, çevreye sahip çıkmak için çevre koruma planı Gaziantepte
çıkmak zorundadır.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Ağyüz.
Gündem dışı
konuşmaya Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel
Eroğlu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle gündem
dışı konuşmalara cevap vermek üzere huzurunuzdayım.
Efendim evvela şunu
ifade edeyim: Az önce özellikle Ardahanla ilgili menfez ve istinat
duvarından bahsedildi. Bakın, Sayın Ardahan Milletvekilimiz de
biliyor, Ardahan yatırımları bizim dönemimizde görmüştür.
Orada Basit istinat duvarı dediği, koskoca bir taşkın
koruma tesisidir. Eskiden Ardahan şehri sular altında kalıyordu.
Biz sular altından kurtardık. Oranın kent ormanından,
ağaçlandırmasına, yoluna kadar, her şeyine kadar
ilgilendik. Ben defalarca gittim Ardahana. Dolayısıyla, bunu bu
şekilde, koca bir taşkın koruma tesisini Basit bir istinat
duvarı diye nitelendirmek son derece yanlıştır. Oradaki
yatırım, sadece o İstinat duvarı dediği
taşkın koruma tesisinin maliyeti 1,5 trilyondan daha fazladır.
Dolayısıyla, Başbakanımız da oraya bir tesis diye
gitmiyor. Başbakanımız gittiği zaman elli elli, yüz yüz
şeklinde tesis açıyor. Geçmişte böyle bir şey var
mıydı? Biz geçmişte bakanların basit bir barakayı
açmak için gittiğini hatta Bakanlar Kurulunun bütün hepsinin çok basit bir
göleti açmak için gittiklerini biliyoruz ama şu anda
Başbakanımız
Misal olarak, geçen sene elli beş tane tesisi
ve Türkiye'nin bunun içinde en büyük, Ermenek Barajı gibi en yüksek, 218
metre yüksekliğindeki dev barajını dahi, elli beş
barajı Haliç Kongre Merkezinden bir düğmeye basarak
açmıştır. İşte farkımız bu, fazla bir
şey söylemeyeceğim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Siyaset yapma, siyaset!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Gelelim Gazianteple, Kilisle alakalı
Bakın, değerli
dostlar, ben, Kilise Devlet Su İşleri Genel Müdürü olduğum
zaman gittim, orada su yoktu, bizden önceki iktidarlar Kilisi susuz
bırakmıştı. Biz, orada Seve Barajını
yıldırım hızıyla, Başbakanımızın
talimatıyla bitirdik; ayrıca, bitirmekle kalmadık, orada Kilise
bir isale hattı ve Kilise İstanbuldaki gibi çok modern bir içme
suyu arıtma tesisini kurduk ve açılışını
gerçekleştirdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Ayamama ne oldu, Ayamama?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) - Kaldı ki bakın, şunu ifade edeyim:
Kiliste Kayacık
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Geçmişi bırak, sorularıma cevap ver.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Sayın Vekilim, bakın, lütfen beni dinleyin.
Ben, bu tesislerin cemaziyelevvelini biliyorum, o bakımdan lütfen şey
yapın.
Şimdi, Kayacık
Barajına gelince, Kayacık Barajı, bizden önce temeli
atılmış fakat tamamen durmuş bir inşaattı. Ben,
Başbakanımızın talimatıyla bizzat barajın
bulunduğu yere gittim ve bu barajla ilgili bütün problemleri çözdük ve
hatta oradaki muhtarla böyle âdeta bir bahse tutuştuk, neticede muhtar
dedi ki: Bu barajı beş yılda bitirirseniz bir deve
keseceğiz. Hatta muhtarın adı da Deveci Muhtar olarak
kaldı. Fakat biz iki yılda Kayacık Barajını bitirdik,
sulamayı açmaya başladık ancak şu anda sulama devam ediyor.
Sizin söylediğiniz yerleri de biliyorum, Eğlence köyü
Bakın,
köyü belki bilmezsiniz, orayı tarif edeyim.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep)
Senden daha iyi bilirim ben.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Kayacık-Halep arkına kadar olan
kısım, Elbeyli Ovasını
Şu anda zaten projeler
şey yapıyor, bu su arkının, dev kanalın devam etme
talimatını verdim. Bu bir.
İkincisi: Bakın,
Afrin Barajı yapılacak. Şu anda biliyorsunuz Musabeyli projesi
kapsamında Sabunsuyu ve Sapkanlı göletlerinin de
çalışmaları başladı, proje biter bitmez, parası
hazır; bittiği anda bunun inşaatına başlanacak.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Üç yıldır projede, üç yıldır.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Ayrıca, Sayın Vekilim, bakın, Kilisle
ilgili onu söylemeye gerek yok. Kilis, önce, etrafı dağlarla çevrili
olduğu için sürekli taşkına maruz kalıyordu. Biz
etrafını tamamen bir kuşaklama kanalıyla çevirdik,
Kilisimizi taşkınlardan da koruduk. Yani bunları söylemeye
gerek yok.
Efendim, Elbeyli köyünü
söyledim.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Benim sorularıma cevap ver, benim sorularıma.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Ayrıca şunu ifade edeyim: Siz de biliyorsunuz
Sayın Vekilim, sınırdaki bu mayınların temizlenmesiyle
ilgili burada kanun çıktı. NATOya bağlı NAMSAyla
görüşmeler devam ediyor. İnşallah kısa zamanda bu
mayınlar da zaten temizlenecek. Bunun da müjdesini vereyim.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Cek cakla olmuyor!
MEHMET GÜNAL (Antalya) Ne
zaman temizlenecek?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Ben bir iki husus da Gazianteple ilgili söylemek
istiyorum. Gaziantep geçmişte köy gibiydi. Gaziantep kabuk
değiştirdi. Artık, Gaziantep o bölgede gerçekten muhteşem
bir şehir hâline geldi. Bunu siz de görüyorsunuz. Şu anda Gaziantep
gerçekten o bölgenin yıldızı bir şehir oldu.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Onda bizim imzamız var, senin yok.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU
(Devamla) Bakın daha önce şunu söyleyeyim: Eğer sizin iktidar
kalsaydı belediyede, Gaziantep susuz kalacaktı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Senin yok, senin yok!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Biz orada Mızmırlı kaynaklarından
isale hattını biz yaptık, Alleben Göletini biz tamamladık,
Kayacık Barajını biz tamamladık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Senin zamanında başlamadı. Doğruları
söyle, doğruları!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Ayrıca, Ardıl Barajının da şu
anda projeleri bitiyor. Projesi biter bitmez onun da temeli atılacak.
Takibini bizzat ben yapıyorum. Dolayısıyla, bunları
özellikle ifade ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Devamla) Yani şunu söyleyeyim: Bizim
yaptıklarımıza sizlerin hayalleri bile ulaşamaz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Siyaset yapma, doğruları söyle; Antepe ve Kilise
çaktığınız bir çivi yok.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Gündem dışı
üçüncü söz, Mardin Tarihî Dönüşüm Projesi hakkında söz isteyen Mardin
Milletvekili Cüneyt Yüksele aittir.
Buyurun Sayın Yüksel.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Mardin Milletvekili Cüneyt Yükselin, Mardin Tarihî Dönüşüm
Projesine ilişkin gündem dışı konuşması
CÜNEYT YÜKSEL (Mardin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün burada Türkiye'nin prestij projesi olan
Mardin Tarihî Dönüşüm Projesi hakkında konuşmak üzere söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi bu vesileyle en kalbî
duygularımla, saygılarımla selamlarım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Mardin binlerce yıllık bir medeniyete,
dünyaya parmak ısırtacak bir mimariye ve estetiğe ev
sahipliği yapıyor. Bizler, Tarih Mardine yeniden gülecek. diye
yola çıktık ve Mardini marka kent hâline getirmek için 2007
senesinde Başbakanımızın öncülüğünde Tarihî
Dönüşüm Projesini başlattık. Bu yeni bir konsept, yeni bir
vizyondur; bu, AK PARTİnin, Hükûmetimizin, Sayın
Başbakanımızın vizyonudur; aynı zamanda Tarihî
Dönüşüm Projesi, Mardin halkının projesidir. Şu ana kadar
10 milyon TLnin üzerinde yatırım yapılmış olan Mardin
Tarihî Dönüşüm Projesi toplamda 100 milyon TLlik bir projedir. Bu
projeyle kentin tarihî ve kültürel kimliği muhafaza edilecek, şehir
ülkemiz ve dünya turizmine kazandırılacak. Böylelikle ilin
sosyoekonomik kalkınmasına katkı sağlamayı da
hedeflemekteyiz.
Bu proje kapsamında,
tabii ki tarihî Mardin Kalesinin de onarılması var.
Başbakanımızın da bu kürsüde ifade ettiği gibi,
Mardinde tam iki yüz on sekiz yıldır onarılmayan, tamir
edilmeyen tarihî Kaleyi biz şu anda tamir etmeye başladık.
İnşallah, Mardinin sembolü olan Mardin Kalesini de Mardin ruhuna
yakışır bir şekilde onarıp memleketimize
kazandırmak da bize nasip olacak. Bu proje tamamlandığında
Mardin, Kudüs ve Venedikten sonra dünyanın üçüncü sit alanı
olacaktır.
Evet, Mardin gerçekten âdeta
bir biblo kent. Evet, biz Mardinimizi bu hâlden, hedef olarak şu hâle
sokmak istiyoruz. Gördüğünüz gibi, gerçekten de biblo bir kent. Mardinde
yaşanan değişimi, herkesin görmesi gerek ve giden herkes
Mardinin nasıl özüne döndüğünü de görüyor.
Mardinimizin gelişimi, Cami-i
Kebirden, Deyrulzafarandan, Mor Gabrielden dünyaya nasıl
bakacağımıza ve onların geleneğini ne kadar
yaşatacağımıza bağlı ve bu projeyle biz bunu
gerçekleştiriyoruz.
Karadenizde evlerin niye
kestane ağacından yapıldığını soranlara
Kestane şehittir, çürümez. derler. Nasıl ki şehide bir ölü
olarak bakılmıyorsa bir ağaca da ot olarak, odun olarak
bakılmıyor. İşte, Mardindeki Zinciriyenin, Hatuniyenin,
Latifiyenin, Kasımiyenin taşları da şehittir. O
taşlar âdeta bir çocuk yetiştirir gibi özenle, hassasiyetle yerine
konulmuştur. Taşa âdeta canlılık veren, insan ile
tabiatı bu kadar güzel harmanlayan, idrak ile inşayı, madde ile
manayı bu kadar güzel buluşturan, kaynaştıran bir
başka şehir daha bulamazsınız. Tabii bu
doğallığı, bu güzelliği ortaya çıkarmak için bir
vizyon gerekliydi. Biz de Mardin 2023 vizyonunu ortaya koyduk. Buna göre
Mardini 2023e kadar Avrupa Kültür Başkenti yapmak, UNESCO Dünya Kültür
Mirası Listesine sokmak; yılda 5 milyon turist ağırlayan 50
butik otel, 20 bin yatak kapasitesine sahip bir kültür, sanat ve turizm
şehri hâline getirmek; 3 milyar dolar turizm gelirine ve 5 milyar dolar
ihracat gelirine ulaşmasını sağlamak için
çalıştık, çalışıyoruz ve çalışmaya da
devam edeceğiz. Mardinde başlattığımız bu
projenin her köşesi tarih kokan ülkemizde diğer tarihî
şehirlerimize de örnek olacağına ben tüm kalbimle
inanıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta CHP grup
toplantısında Sayın Kılıçdaroğlu çok talihsiz bir
açıklama yaparak 11 Aralıkta Sayın Başbakanın
açılışını gerçekleştirdiği 78 eseri merak
ettiğini ifade etti. Ben kendisinin merakını gidereyim. Mardin
Merkezde, Dargeçitte, Derikte, Kızıltepede,
Mazıdağında, Midyatta, Nusaybinde, Ömerlide, Savurda ve
Yeşillide işte, eğitimden sağlığa, emniyetten
ulaştırmaya, belediye hizmetlerinden KÖYDES projesine kadar tam 78
farklı hizmeti bu listede görebilirsiniz. Buyurun, liste elimde,
isteyenler bakabilir bu listeye. Bu 78 eser ve hizmetten tabii hangi birini
sayacaksınız.
İşte, ben buradan
diyorum ki Sivasın ötesine gidemeyenler, şimdi, gelin, Mardinde
tarihî dönüşümü görün, halkla kaynaşın; üniversitelerin,
okulların, yolların Mardinin atmosferini nasıl
değiştirdiğini görün. Gelin, değişime de,
dönüşüme de, güzelliklere de oradaki halkla, Mardinli
vatandaşımla beraber sahip olalım.
Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yüksel.
Sayın Öğüt ve
Sayın Kaplan, kısa söz talepleriniz var, birer dakika süre veriyorum.
Sayın Öğüt,
buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün, Ardahanda yeni yapıldığı
söylenen bazı kamu binalarının tadilatlı olduğuna; bu
konuda Başbakana yalan söyletenleri kınadığına
ilişkin açıklaması
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, öncelikle şunu söyleyeyim: Ben, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti Başbakanının gidip orada
Başbakana yalan
söyletenleri kınıyorum çünkü bizim Başbakanımıza orada
yalan söyletilmiştir.
Türk Telekom binası
sekiz yıl önce yapıldı. demiştir, sekiz yıl önce
yapılan binaya açılış yapmış, sonradan da Vali
yalanlamıştır. Hayır, ben onu demedim. diyor,
Valiliğin sitesinde var. Pardon, bu TEDAŞ binasıydı o
deminki.
Türk Telekom
binasının kolon ve kirişleri kalmış, duvarları
kırarak tadilat yapmışlar ve Başbakana yeni bina olarak
yutturmuşlar. Bir Başbakana yalan söyletilir mi?
BAŞKAN Sayın
Öğüt
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Özür diliyorum.
AHMET YENİ (Samsun)
Çuvalladın!
BAŞKAN Sayın
Öğüt, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda seçtiğiniz
sözcükleri dikkatli seçerseniz
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
Peki. Özür diliyorum, geri alıyorum lafımı.
Üç tane menfez, beş tane
köprü
Sayın Başbakana orada yalan söylettiler.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan, hâlâ aynı şekilde devam ediyor.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Benim üzüldüğüm nokta, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
Başbakanına niye bunu söylettiler? Ona üzülüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) -
Bunu ispatlayacağım. Hâlen daha 27 eserin listesini Sayın Vali
vermedi, soru önergesi vermeme rağmen.
BAŞKAN Sayın
Öğüt, teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan, buyurun.
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Mezopotamyanın en gözde, en tarihî, en kültürel şehri Mardinin,
dinlerin, dillerin, mezheplerin, inançların kenti olduğuna
ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Mezopotamyanın en gözde, en güzel, en tarihî, en kültürel şehri
Mardin -benim de ilim ve liseyi orada okudum- dinlerin, dillerin, mezheplerin,
inançların kenti durumundadır.
Mardinin öyle bir güzelliği
var ki, ruhu var ki, Arapçası, Kürtçesi, Süryanicesi ve Türkçesiyle
beraber bütün diller; orada Süryani, Ezidi, Müslüman kardeşlerimizin hepsi
birlikte bu çok renkliliği yaşatarak yaşamaktadır.
Mardinin marka kent olabilmesi bütün sesi, rengiyle, türküleriyle, tarihiyle,
kültürüyle eşit olarak tanıtıldığı zaman dünyada
gerçek yerini alacaktır.
Bu duygularla, biz Mardinin
tarihte eşsiz yerini almasından büyük mutluluk duyar
Bu
çalışmalarda zaten destek olduk, destek olmaya da devam
edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Sayın Elitaş.
3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, valinin,
bürokratların ve hiç kimsenin Başbakana yalan
söylettiremeyeceğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Siz de konuşmacı
milletvekilini uyardınız ama konuşmacı milletvekilimiz
Ardahanda yapılan yatırımlarla ilgili hem basında daha
önce Sayın Başbakana farklı bilgiler verildiğini, yanıltıldığını
ifade etti ama burada Ardahan Milletvekili Arkadaşımız Ardahana
yapılan hizmetleri ifade ettiği zaman Sayın Milletvekili bir
rahatsızlık duydu. Bugün ülkemizin neresine olursa olsun, hangi
iktidar tarafından yapılırsa yapılsın, kim
tarafından yapılırsa yapılsın yapılan hizmeti
alkışlamak hepimizin görevi olması gerekir. Muhalefetin de esas
görevi yapılan hizmeti eleştirerek veya yapılmayan şeyleri
gündeme getirerek iktidara yön tayin etmek olmalıdır ama Sayın
Milletvekili, başkalarını vali veya diğer personeli, kamu
personelini Başbakana yalan söylettikleri şekildeki ifadesinin bir
milletvekiline yakışmadığını ifade etmek
istiyorum. Başbakana kimse bir şeyi yutturmaz ve yutturmaya da
çalışmaz, hiç kimse Başbakana da yalan söylemez ve yalan
söylettiremez.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Elitaş.
Sayın Ağyüz, söz
talebiniz var ama beş dakika zaten gündem dışı
konuştunuz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Efendim, benim sorularıma cevap vermedi Sayın Bakan.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Ağyüz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kanser
tedavisi olanaklarının geliştirilmesi ve onkoloji
ilaçlarının tedarikinin kolaylaştırılması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1026)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Türkiye'de kanser tedavi
olanaklarının geliştirilmesi ve onkoloji ilaçlarına
erişimin güçlendirilmesi amacıyla gerekli incelemeler yapılarak
çözüm yollarının bulunması hususunda Anayasanın 98 inci ve TBMM
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) M. Nuri Yaman (Muş)
2) Fatma Kurtulan (Van)
3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
5) Ayla Akat Ata (Batman)
6) Bengi Yıldız (Batman)
7) Sırrı Sakık (Muş)
8) Emine Ayna (Mardin)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Hasip Kaplan (Şırnak)
11) Hamit Geylani (Hakkâri)
12) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sebahat Tuncel (İstanbul)
19) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'de kanser bilinci
eskiye göre artmış olmakla birlikte istenilen noktada değildir.
Kırsal yörede birçok kanser hastası tedavi edilmeden kendi kaderine
bırakılmakta, hastanelere ulaşanlar ise maliyet problemleriyle
karşılaşmaktadır. Çünkü kanser tedavisi giderek pahalanmaktadır.
Yeni geliştirilen birçok ilaç yurtdışından gelmektedir ve
fiyatları da çok yüksektir.
Fiyatların yüksek
olması, kurumların tedavi masraflarının hepsini ödememesine
neden olmakta, dolayısıyla hasta katkı payları giderek
artmakta ve düşük ve orta gelir düzeyindeki hastaların büyük bir kısmı
her ilacı kullanamamaktadır. Bu durum ise kanserde tedavi
başarısını olumsuz etkilemektedir.
İlaç sektörüyle ilgili
araştırmalarda dünyanın önde gelen kuruluşları
arasında yer alan İ3 Innovus ile Araştırmacı İlaç
Firmaları Derneği'nin (AİFD) desteğiyle "Türkiye'de
Hastaların Kanser İlaçlarına Erişimi"
başlıklı bir rapor hazırlanmış ve 25 Kasım
2010 tarihinde kamuoyuna sunulmuştur.
Rapora göre, Avrupa
ülkelerinde; sağlık harcamalarında kanser
harcamalarının payı, ortalama yüzde 6,3, kanser tedavisi için
kişi başına ortalama harcama ise 148 Euro olarak tahmin
edilmektedir. Kanser tedavisi sonuçlarının en yüksek olduğu
Fransa'da ise bu rakam 205 Euro'dur. Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi
daha düşük gelirli Avrupa ülkelerinde dahi sağlık
harcamaları içinde kanser harcamalarının payı yüzde 3-5
düzeyinde bulunurken; Polonya'da kişi başına kanser
harcaması 41 Euro, Macaristan'da 61 Euro, Çek Cumhuriyeti'nde ise 72
Euro'dur.
Türkiye'de ise
sağlık harcamalarının yüzde 3'ü kanser tedavilerine
ayrılmaktadır. Türkiye'de kişi başına düşen
kanser tedavisi harcamasının ise sadece 25 Euro düzeyinde
kaldığı öngörülmektedir.
Yine Sağlık
Bakanlığı da Türkiye'de sağlık harcamalarından
2,3 milyar Euro'nun kanser tedavisine gittiğini, nüfusun yoğun
olmasına bağlı olarak kişi başına kansere
harcanan paranın az ve kanser tedavisi sonrasında sağ kalım
oranlarının geç tanı konulmasından dolayı Avrupa
ülkelerine kıyasla düşük olduğunu bildirmiştir.
Türkiye'de her yıl
yaklaşık 160 bin kişiye kanser teşhisi konulduğu ve
yaklaşık 100 bin kişinin de bu hastalıktan dolayı
yaşamını yitirdiği belirtilen raporda; kanser
vakalarının sayısı, bu vakalardaki ortalama yaşam
süresi ve yeni kanser vakaları arasındaki ilişki incelendiğinde,
Türkiye'de kanser tedavisinin Avrupa ülkelerindekine göre zorlukları
bulunduğu, hastaların kanser tanısı konduktan sonraki
yaşam sürelerinin Avrupa'daki hastalara kıyasla daha
"kısa" olduğu belirtilmektedir.
Raporda ayrıca kanserle
savaşta hazırlayıcı faktörlerin ortadan
kaldırılması (önleme), tarama ve erken tanı ile tedavinin
birbirini tamamlayıcı olduğu vurgulanırken; sağ
kalımı olumsuz etkileyen faktörler: Geç tanı, tedaviye geç
ulaşım, var olan tüm tedavi seçeneklerine Türkiye'deki erişim
olanakları, ülkeye özgü kanser nedenleri (sigara tüketim oranı) ve
genetik özellikler gösterilmektedir.
Raporda, 2002 yılı
verilerine göre 5 yıllık kanser vakası sayısının
en düşük olduğu ülkenin Türkiye olduğu, bunun nedeninin ise
Türkiye'nin genç bir nüfusa sahip olduğu ancak giderek yaşlanan
nüfusla birlikte Türkiye'de de kanser vakalarının
sayısının artacağı uyarısında
bulunulmaktadır.
Bu bakımdan Türkiye'de
kanser tedavi olanaklarının geliştirilmesi ve onkoloji
ilaçlarına erişimin güçlendirilmesi gereği önem arz etmektedir.
2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, DİSK
eski Genel Başkanı Kemal Türkler cinayeti davası ile ilgili
iddiaların araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1025)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Zamanaşımı
gerekçesiyle, failleri ve gerçek sorumluları bulunmadan yargı süreci
sonlandırılan Kemal Türkler davasında, faillerin devlet
tarafından korunduğu ve yargı süreci hakkında ortaya
atılan başkaca iddiaların araştırılması,
elde edilen bulguların kamuoyu ile paylaşılması ve
sorumluların bulunarak yargı önüne çıkarılması için
Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri
uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Fatma Kurtulan (Van)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Sırrı Sakık
(Muş)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Akın Birdal (Diyarbakır)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş
(Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sebahat Tuncel (İstanbul)
19) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
1980 yılında
silahlı bir saldırı sonucunda hayatını kaybeden
DİSK kurucusu ve aynı zamanda dönemin DİSK Genel
Başkanı Kemal Türkler'in 26 yıldır görülmekte olan
davası, failleri bulunmadan zamanaşımı gerekçesi ile
sonlandırıldı. Böylelikle Türkiye tarihinde kara bir leke olan
ve devletin açıkça sorumlu tutulduğu bir cinayet davası daha
aydınlatılmadan üzeri örtülmüş oldu.
Dava devam ettiği sürece
çeşitli iddialar ortaya atan ve katili gördüğünü öne süren Kemal
Türkler'in kızı Nilgün Soydan Türkler, zamanaşımı
kararından sonra, "Ben bunu gözlerimle gördüm. Devlet önce
babamı öldürttü, ondan sonra öldürttüğü katili senelerce korudu, daha
sonra gözümüzün içine baka baka davaları görmedi, normal seyrinde
görülmesine izin vermedi." ifadesini kullanmıştır.
Davanın görülmeye devam ettiği 26 yıl süresince, faillerin kim
olduğu hakkında ailesi tarafından ifade verilmiş olunsa da
iddialar dikkate alınmayarak, dava 26 yıl sürüncemede
bırakıldı ve faillerin adı açıkça zikir edilmesine
rağmen dava zamanaşımı nedeniyle ortadan
kaldırıldı.
İddialara göre dava,
faillerin korunması için zamanaşımı süresi boyunca bilinçli
olarak karara bağlanmamıştır. Ailesi, katillerin devlet
tarafından kesin bir şekilde bilindiğini hatta cinayetten
devletin sorumlu olduğunu öne sürmektedir. Kızının
katillerden birinin adını açıkça kamuoyu önünde de ifade
etmesine rağmen bunun yargı tarafından dikkate
alınmaması, söz konusu iddiaları güçlendirmektedir.
Hükümet özellikle son
dönemlerde faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve faillerin
ortaya çıkarılması için çalışma yürüteceğini öne
sürse de bu yönlü açıklamaların kamuoyunu oyalamaktan öteye
gitmediği ortadadır. Çünkü iktidar olduğu 8 yıllık
dönem içinde, devletin sorumluluğunun bulunduğu iddia edilen ancak
faili meçhul cinayetler olarak kalan hiçbir olay
aydınlatılmamıştır. AKP hükümeti zamanında ve
öncesinde meydana gelen cinayetlerin çoğunun faili hala ortaya
çıkarılmamış, sonlandırılan davalar ise ya
beraatla sonuçlanmış ya da zamanaşımı nedeniyle
aydınlatılmadan ortadan kaldırılmıştır.
Türkiye'de faili meçhul
cinayetler karşısında bir yargı geleneği haline gelen
bu tutum, binlerce davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne
taşınmasına sebep olmuş ve Türkiye çoğu dava karşısında
haksız bulunarak, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği gerekçesi ile tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir. Kemal
Türkler davası da ailesinin ifade ettiğine göre AİHM'e
taşınacaktır.
Adalet
Bakanlığı'nın resmi açıklamasına göre, 01/01/09
tarihi itibarı ile AİHM'de Türkiye aleyhine yapılan başvuru
sayısı 11.100 civarında olup, 2004 yılı Mayıs
ayı ile 2009 Nisan ayına kadar ihlal kararları çerçevesinde
AİHM'de sonuçlanan davalar neticesinde ödenen tazminat miktarı
85.738.816,00 TL olmuştur.
Bilindiği gibi Avrupa
Birliği üyelik müzakerelerinin 23. Faslını "Yargı ve
Temel Haklar" konusu oluşturmaktadır. Ancak Kemal Türkler
davası gibi, Türkiye'nin geçmişi ile yüzleşmesi ve
yargının demokratikleşmesi açısından hayati bir öneme
sahip olan bu derece belirleyici bir davanın AİHM'e
taşınması Türkiye'nin demokratikleşme alanında yargı
başta olmak üzere ciddi sıkıntılarının
olduğunu ve bu sıkıntıların bir türlü
aşılamadığını bir kez daha göstermiştir.
Kemal Türkler davasının AİHM'e taşınması,
Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi
temelinde adli yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
cezalandırılması ve gerek yargı gerekse temel haklar
konusunda üyelik müzakerelerinin tamamlanması açısından
sıkıntılarından biri olacaktır. Bütün bu
gelişmeler çerçevesinde, Kemal Türkler davasının yargı
aşaması hakkında iddia edilenlerin açıklığa
kavuşturulması ve gerçek sorumluların ortaya
çıkarılması için bir Meclis araştırması
açılmasını gerekli görmekteyiz.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
İki genel görüşme
önergesi vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) GENEL GÖRÜŞME ÖNERGELERİ
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Sayıştayın Hastane
Enfeksiyonlarıyla Mücadele adlı performans denetim raporu
hakkında genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/20)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de hastane enfeksiyonları önemli bir sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır. Sağlıklı
verilere ulaşılmasında birtakım sıkıntılar
bulunmakla birlikte, Türkiye'de günümüzde hastane enfeksiyonu
oranının % 5-15 arasında değiştiği kabul
edilmektedir. Öte yandan, ortaya çıkan hastane enfeksiyonları nedeniyle
özellikle son yıllarda peş peşe yaşanan bebek ölümleri
yazılı ve görsel basında geniş şekilde yer
almıştır.
Bu durum Sayıştay
Başkanlığının "Hastane Enfeksiyonlarıyla
Mücadele" adlı Performans Denetim raporuyla da
ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur.
Sayıştay'ın söz konusu raporu Sayıştay Genel Kurulunun
30.11.2007 tarihli ve 5205/1 sayılı kararıyla 832
sayılı Sayıştay Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmemiştir.
Yukarıdaki hususlar
çerçevesinde Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103'üncü
maddeleri uyarınca, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hastane
Enfeksiyonlarıyla Mücadele konusunun ve söz konusu Sayıştay
Raporunun tüm yönleriyle ele alınmasını amaçlayan bir genel
görüşme açılması hususunda gereğini arz ederiz.
Mehmet Şandır Oktay
Vural
Mersin
İzmir
Genel Gerekçe:
Tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de hastane enfeksiyonları önemli bir sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır. Sağlıklı
verilere ulaşılmasında birtakım sıkıntılar
bulunmakla birlikte, Türkiye'de günümüzde hastane enfeksiyonu
oranının % 5-15 arasında değiştiği kabul
edilmektedir. Öte yandan, ortaya çıkan hastane enfeksiyonları
nedeniyle özellikle son yıllarda peş peşe yaşanan bebek
ölümleri yazılı ve görsel basında geniş şekilde yer
almıştır.
Az sayıdaki bazı
hastanelerde düzenlenen enfeksiyon kontrol programlarında belirli bir
sistematiğin bulunmadığı ya da içeriklerinin çok yetersiz
olduğu tespit edilmiştir. Bunun en önemli nedeni olarak ise,
enfeksiyon kontrol programının nasıl
hazırlanacağı konusunda hastanelerin yeterli bilgi ve
tecrübelerinin bulunmaması gösterilmektedir.
Hastane enfeksiyonları
ile ilgili faaliyetlerde, ilgili Bakanlık birimleri arasında
koordinasyon bulunmamaktadır. Bakanlık merkezinde hastane
enfeksiyonları konusunda görevlendirilen birimler dışında,
Bakanlığa bağlı diğer bazı merkezi birimlerin de
hastane enfeksiyonları konusunda birtakım faaliyetlerde
bulunduğu görülmektedir. Ancak bu faaliyetler; Danışma Kurulu
tavsiyelerinde yer almayan, Kurul ve Kontrol Birimi ile koordineli
yürütülmeyen, söz konusu birimlerin kontrol süzgecinden geçmeyen, belli bir
plan-programdan uzak, hastanelerin bilgisi dâhilinde olmayan münferit
çalışmalar olmaktan öteye gidememektedir.
Hastaneler, hastane
enfeksiyonları ile mücadele anlamında gerektiği ölçüde kontrole
tabi tutulmamış, yegâne kontrol mekanizması olarak bizatihi
hastane yönetimlerinin kendisi öngörülmüş, merkezî bir kontrol mekanizması
oluşturulmamıştır.
Bu durum Sayıştay
Başkanlığının Hastane Enfeksiyonlarıyla
Mücadele adlı Performans Denetim raporuyla da
ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur.
Sayıştay'ın söz konusu raporu Sayıştay Genel Kurulunun
30.11.2007 tarihli ve 5205/1 sayılı kararıyla 832
sayılı Sayıştay Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmemiştir.
Yukarıdaki hususlar
çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde "Hastane
Enfeksiyonlarıyla Mücadele" konusunun görüşülmesini talep
etmekteyiz.
2.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Sayıştayın Büyükşehir Belediyelerinde
Altyapı Faaliyetlerinin Koordinasyonu adlı performans denetim raporu
hakkında genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi
(8/21)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İstanbul ve Ankara
başta olmak üzere, büyükşehirlerdeki hızlı nüfus artışı,
yoğun ve düzensiz yapılaşma, altyapı hizmetlerine talebi
artırmış; dolayısıyla, altyapı sistemlerinin
kurulması, bakım ve onarımı için kullanılan
kaynaklarda artışa yol açmıştır. Bunun yanı
sıra, nüfus yoğunluğu fazla olan bu kentlerde, altyapı
sistemlerinin kurulması, bakım ve onarımları
sırasında yol ve kaldırımlarda oluşan tahribat; günlük
yaşamda sorunlar yaratmakta, mali yük oluşturmakta ve etkin çözümler
üretilmesini gerektirmektedir.
Dünyada ve buna paralel
olarak ülkemizde, yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesine yönelik
politikaların bir yansıması olarak; altyapı faaliyetlerini
koordine etme görevi, ilk kez 3030 sayılı Kanunla BŞB'lere
verilmiş ve Altyapı Koordinasyon Merkezleri (AYKOME) kurulması
öngörülmüştür. Daha sonra yapılan yasal düzenlemelerle görev
kapsamı genişletilmesine rağmen, BŞB'lerde altyapı
faaliyetlerinin koordinasyonunda yeterli gelişme
sağlanamamıştır.
Bu durum Sayıştay
Başkanlığının "Büyükşehir Belediyelerinde
Altyapı Faaliyetlerinin Koordinasyonu" adlı Performans Denetim
raporuyla da ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur.
Sayıştay'ın söz konusu raporu Sayıştay Genel Kurulunun
12.5.2008 tarihli ve 5217/1 sayılı kararıyla 832
sayılı Sayıştay Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmemiştir.
Yukarıdaki hususlar
çerçevesinde Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103'üncü
maddeleri uyarınca, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
"Büyükşehir Belediyelerinde Altyapı" konusunun ve söz
konusu Sayıştay Raporunun tüm yönleriyle ele
alınmasını amaçlayan bir genel görüşme açılması
hususunda gereğini arz ederiz.
Mehmet Şandır Oktay
Vural
Mersin İzmir
Genel Gerekçe:
İstanbul ve Ankara
başta olmak üzere, büyükşehirlerdeki hızlı nüfus
artışı, yoğun ve düzensiz yapılaşma, altyapı
hizmetlerine talebi artırmış; dolayısıyla,
altyapı sistemlerinin kurulması, bakım ve onarımı için
kullanılan kaynaklarda artışa yol açmıştır. Bunun
yanı sıra, nüfus yoğunluğu fazla olan bu kentlerde,
altyapı sistemlerinin kurulması, bakım ve onarımları
sırasında yol ve kaldırımlarda oluşan tahribat; günlük
yaşamda sorunlar yaratmakta, mali yük oluşturmakta ve etkin çözümler
üretilmesini gerektirmektedir.
Dünyada ve buna paralel olarak
ülkemizde, yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesine yönelik
politikaların bir yansıması olarak; altyapı faaliyetlerini
koordine etme görevi, ilk kez 3030 sayılı Kanunla BŞB'lere
verilmiş ve Altyapı Koordinasyon Merkezleri (AYKOME) kurulması
öngörülmüştür. Daha sonra yapılan yasal düzenlemelerle görev
kapsamı genişletilmesine rağmen, BŞB'lerde altyapı
faaliyetlerinin koordinasyonunda yeterli gelişme
sağlanamamıştır.
Bu düzenlemelere göre, genel
bütçe, belediyeler ve diğer kamu kuruluşlarının bütçelerine
bu amaçla konulan ödeneklerin aktarılmasından oluşan fon
gelirleri, ortak programa alınan altyapı hizmetlerinin
finansmanında kullanılacaktır. Bu Yönetmeliğe göre, AYKOME
bünyesinde oluşturulması gereken fonların
varlıklarını 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanununun yürürlüğe girdiği tarih olan Temmuz 2004'e kadar
sürdürmüş olmaları gerekmektedir. Ancak, denetim
çalışmalarında altyapı yatırım fonunun, birçok
BŞB'de kurulmadığı görülmüştür.
Yine 5216 sayılı
Kanun ile 2006 yılında uygulamaya giren yeni AYKOME
Yönetmeliğinde, fon uygulamasına son verilmiş, merkezin gelir ve
giderlerinin BŞB bütçesi içinde "altyapı yatırım
hesabı" adı altında, ayrı bir hesapta takibi
öngörülmüş ancak, söz konusu Altyapı yatırım
hesabının Antalya, Diyarbakır, İstanbul, Kocaeli, Mersin ve
Sakarya haricindeki BŞB'lerde oluşturulmadığı
görülmüştür.
Bu durum Sayıştay
Başkanlığının "Büyükşehir Belediyelerinde
Altyapı Faaliyetlerinin Koordinasyonu" adlı Performans Denetim
raporuyla da ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. Sayıştay'ın
söz konusu raporu Sayıştay Genel Kurulunun 12.5.2008 tarihli ve
5217/1 sayılı kararıyla 832 sayılı Sayıştay
Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
getirilmemiştir.
Yukarıdaki hususlar
çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde "Büyükşehir
Belediyelerinde Altyapı" konusunun görüşülmesini talep
etmekteyiz.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/597) esas numaralı, GAP bölgesindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair
önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 08/02/2011 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun
08.02.2011 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Bengi
Yıldız
Batman
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 480 inci
sırasında yer alan 10/597 GAP bölgesindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 08.02.2011 Salı
günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Grup önerisi
lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
(BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarım sektörünün çöktüğü, küresel ekonomik krizin sonuçlarının
ağır yaşandığı GAP bölgesinde artan işsizlik
ve yoksulluğun bütün boyutlarıyla araştırılması
konusunda verdiğimiz araştırma önergesi üzerinde söz aldım.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Temel hedefi Güneydoğu
Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve hayat standardını
yükselterek bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki
gelişmişlik farkını ortadan kaldırmak, kırsal
alandaki verimliliği ve istihdam imkânlarını artırarak
sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi millî kalkınma hedeflerine
katkıda bulunmak olan GAP çok sektörlü, entegre ve sürdürülebilir bir
kalkınma anlayışıyla ele alınan bir bölgesel
kalkınma projesidir. Dokuz ili kapsamaktadır Fırat ve Dicle
havzasında ki 1970lerde başladı ve 1980lerde GAP, çok
sektörlü, sosyoekonomik bir bölgesel kalkınma programına
dönüştürüldü. Kalkınma programı, sulama, hidroelektrik, enerji,
tarım, kırsal ve kentsel altyapı, ormancılık,
eğitim ve sağlık gibi sektörleri kapsamaktadır. Su
kaynakları programı, 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali, 1,82 milyon
hektar alanın sulanması ve maliyet olarak da 32 milyar öngörüldü.
Tabii aradan tam kırk
yıl geçti. Bu kırk yıl boyunca, baktığımız
zaman, projenin büyük bölümünün hâlâ gerçekleşmediğini, sulama
amaçlı olarak yapılan GAP projesiyle, kırk yıl sonra, 1,82
milyon hektar alandan sadece ve sadece yüzde 14ünün, 280 bin
hektarının sulandığını üzülerek görüyoruz. AK
PARTİ hükûmetleri dokuzuncu yılına girerken, burada Hükûmet
Programı okunduğu zaman, o Hükûmet Programını burada sallayıp
Bunun içinde GAP niye yok? diye sormuştuk. Ancak GAPın
olmadığını, sulama projesinin kırk yılda hayata
geçirilmediğini, yap-işlet-modeliyle, İşsizlik Fonundan
ayrılan paralarla Viranşehire kadar getirilen kanal
çalışmalarının hiçbirinin hayata geçmediğini, Mardin
ovasının
Ki güzelim, dünya kenti olacak, marka olacak, dinlerin,
dillerin, kültürlerin başkenti olacak Mardinden ovaya
baktığınız zaman, suların şırıl
şırıl akacağı, uçsuz bucaksız ovalara bereket
getirecek kanallar yerine, sadece ve sadece elektrik enerjisine
odaklanmış bir vahşi kapitalizmin kâr hırsının
çarkları dönerek, sadece ve sadece enerji ağırlıklı
olarak Türkiye enerjisinin yüzde 48inin karşılandığı
bir kaynak olarak görülmüş. Orada satılan arazilerin kime
satıldığı belirsiz, orada altyapı yok, tarım
endüstrisinin, sanayinin altyapısı yok. Orada tam tamına -bütçe
görüşmelerinde Bakanın verdiği resmî rakam- 4 milyon işsize
iş bulacak bu projede atılmış tek bir adım yok. 4
milyon, artı istihdamıyla 5 milyon insanın istihdam alanı
yaratacağı tarım endüstrisi sektörünün, küresel krizde bütün
dünyayı, Hindistanı, Çini, Koreyi, Uzak Doğuyu besleyecek
bir depo, bir kaynak, bir ova olan GAP projesinde sulamanın Habur
Kapısına kadar yürümesi maalesef engellenmiştir.
Evet, bu yetmiyormuş
gibi, Hükûmetin, yap-işlet-devret modeliyle, şeffaf olmayan
modellerle kime verdiği, kaç metre, kaç kilometre verdiği belli
olmayan kanal ihaleleriyle -ki tek taraflı veriliyor- ne
yapıldığı belli değil, kimse bilmiyor ama
işsizlik bir utanç abidesi ve fotoğrafı olarak yansıyor.
Şanlıurfanın
bir tek milletvekili, burada Barış ve Demokrasi Partisinden
Sayın İbrahim Binici var, diğerlerinin hepsi iktidar
partisinden. Bu bereketli topraklarda, bu GAP projesinin olduğu yerde,
Atatürk Barajının olduğu yerde, peygamberler şehrinde,
hâlâ yeşil kartlıların sayısı nüfusun yüzde 50sinin
üzerinde arkadaşlar, yüzde 50sinin üzerinde nüfusun. Bu ayıp, bu
utanç bu projeyi bitirmeyenlere aittir.
Bakın, Sayın Bakan
çok net bir rakam söylüyor. Takdir ediyorum, Sayın Cevdet
Yılmazın dürüstlüğünü her yerde, her zaman söylüyorum. 2008de
2 milyar, 2009da 3 milyar, 2010da 4 milyar İşsizlik Fonundan
ayırdık, GAP projesinde çalışmalar yapıyoruz. diyor.
Doğru, ediyor 9 milyar ama Sayın Başbakan Biz 16 milyar lira
GAPa ayırdık. diyor. Nerede 7 milyar lira peki? Sayın
Başbakan her gittiğinde, Mardinde veya Batmanda konuşuyor
Bölgeye 32 katrilyon ayırdık. diyor. Nerede 32 katrilyon? Yok.
Arkadaşlar, siz
eğer tarımı, eğer sulamayı, eğer 1 milyon 600 bin
hektarı sulamazsanız o ovalarını Mardinin, Urfanın,
Şırnakın, Habura kadar yemyeşil bahçeleriyle o ovalara
bereketi katmazsanız, mayınlı arazileri temizlemezseniz oralara
bereket gitmez, iş gitmez, üretim olmaz, istihdam olmaz. Bu bir gaflettir
ve arkadaşlar, yalnız bu olsa yeter diyeceğiz ama değil.
Bakın, Hasankeyfi sular altında bırakıyorsunuz elektrik
enerjisi uğruna. Cizre Barajıyla tarihî yerleri sular altında
bırakacaksınız. Kim, ne diyor bu konuda, bakın.
Hasankeyfle ilgili, demin burada bir arkadaşımız gerçekten
Mardinle ilgili güzel duygularını ifade ederken -marka kent- biz de
destekledik, destekliyoruz da. Şimdi, Dicle Vadisinin UNESCO Dünya
Mirası Alanı ilan edilmesini talep eden bir kampanyada bakın
kimler var? Hasankeyf yok olmasın. diyen sanatçılardan Tarkan
Müzikle doğdum, Hasankeyfte uyandım. diyor. Bir başka
sanatçı ne diyor: İzmirliyim. Hasankeyfte doğdum. diyor Sezen
Aksu. Peki, bir başka sanatçı ne diyor: Tüm dünyada özgürlüğü
aradım. Hasankeyfte özgürleşeceğim. Sayın Arınçla
daha iki gün önce Kölnde görüşen Şivan Perver. Yine, Dicle
Vadisinin değerlerinin yok edilmek istendiği bu ülkede
özgürlüğün de asla olamayacağı mesajını veriyorlar.
Şimdi Ben Anadolu oyunuyla tüm Anadoluyu fetheden Yıldız
Kenterden 15 bin yıllık Hasankeyfe sahip çıkan mücadelesi,
Kibariyeden aydınlara, akademisyenlere, sanatçılara ve bölgedeki
bütün yerel yönetimlere kadar bir kampanya içinde Bari bizim tarihimize,
doğamıza, kültürümüze saygılı olun.
haykırışları içinde şunu ifade etmek istiyorum
arkadaşlar, biz vahşi kapitalizmin fren tanımaz açgözlülüğü
karşısında şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Sizin
iştahınızı kabartan tahribat, talan bizim
halkımızın öfkesini artırıyor. Kızılderili
reis Seattleın sözleriyle seslenmek istiyorum: Yüzyıllardır
halkımın üzerine merhamet gözyaşları döken şu sonsuz
gökyüzü yarın bulutlarla kapanabilir. Bu toprakların her parçası
halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan
iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallar, sahiller,
karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu,
halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce
yıllık deneylerin bir parçasıdır. Sulamıyorsunuz, su
getirmiyorsunuz, GAP projesini yenilemiyorsunuz, bitirmiyorsunuz ama tarihi,
kültürü sular altına gömmekte de ısrar ediyorsunuz.
Arkadaşlar, gelin, bu
yanlıştan dönün. Gelin, bunları birlikte
araştıralım, kırk yıllık GAP projesini yeniden
birlikte oluşturalım, birlikte yorumlayalım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grup önerisi aleyhinde söz
isteyen Hakan Coşkun, Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Coşkun.
HAKAN COŞKUN (Osmaniye)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisinin GAP projesinin gündeme alınmasıyla ilgili grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
1986 Ankara Ziraat Fakültesine geldiğimde GAP projesinin temelleri
atılıyordu. Geçen yirmi beş yıllık süreç içerisinde
daha henüz bitirilmemiş bir projeyi konuşuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
GAP projesinin temel hedefi bölge halkının gelir düzeyini ve hayat
standardını yükseltmek, bölgeler arası gelişmişlik
farkını ortadan kaldırmak, bu sayede sosyal istikrar, ekonomik
büyüme gibi millî kalkınma hedeflerine katkıda bulunmaktır. GAP
projesiyle toplam 1,82 milyon hektar tarımsal alanın sulanması
hedeflenmiş, yine GAP kapsamında 22 baraj ve 12 hidroelektrik santralin
yapımı ve bundan yılda 27 milyar kilovatsaat hidroelektrik
üretilmesi planlanmıştır ancak projenin
başlangıcından bugüne yaklaşık 30 bin hektar alan
sulamaya açılmış ve enerjinin yaklaşık 18-19 milyar
kilovatsaatlik kısmı gerçekleştirilmiştir. Bu
gerçekleşmenin, sulamaya açılan alanların gerçekleşmesinin
-1989 yılında başlanmış- 2002 yılına kadar
yüzde 75-76lık kısmını, ama çok övündüğünüz
iktidarınız döneminde, sekiz yıllık iktidarınız
döneminde ancak yüzde 24- yüzde 25lik kısmını
gerçekleştirebilmişsiniz.
Değerli milletvekilleri,
ayrıca 2008 yılında yaptığınız GAP Eylem
Planında 2012 yılına kadar sulanan alanı 1,06 milyon
hektar yapacağınızı söylemişsiniz. Peki, nasıl
yaptınız? İki yılda yaptığınız: 27 bin
hektar alan sulamaya açabildiniz. Kalan iki yılda 760 bin hektarlık
alan nasıl bitirilecek? Üstelik şurada seçimlere altı
ayınız kaldı. Yani yüzde 5ini bile iki yıl içerisinde
bitirememişsiniz. Nerede 2008 yılında Güneydoğu Anadolulu
hemşehrilerimize verdiğiniz GAP için 10 milyar dolar sözü? Yoksa daha
kârlı alanlara mı aktardınız?
MUHARREM VARLI (Adana) 16
milyar, 16
HAKAN COŞKUN (Devamla)
16 mıydı Sayın Varlı?
Mesela, Basın
yayın, kuyumculuk, market, inşaat, emlak gibi daha kârlı
işler varken GAP da ne oluyormuş. deyip bu alanlarda
yandaşlarınıza mı kullandınız?
Yine, GAPın enerji
yatırım hedeflerinin büyük bir kısmı
gerçekleşmişken sulama, tarım, sanayi, eğitim, ekonomik
kalkınma, kültür alanlarındaki programlar önemli olmasına
rağmen gerçekleşememiştir.
Başaramadınız
fakat başardığınız bir şey var: Sekiz yılda
bölgedeki hemşehrilerimizi daha da yoksullaştırıp,
doğduğu topraklardan koparıp büyük şehirlerin işsizlik
ordusuna katarak açlığa mahkûm ettiniz.
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) Onun için bölge nüfusu
HAKAN COŞKUN (Devamla)
Göç yok mu Sayın Vekilim?
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) Şimdi yok.
HAKAN COŞKUN (Devamla)
Yani tarımsal alanların azaldığı ve 2,5-3 milyon
insanın tarımla iştigali bırakıp büyük şehirlere
göçtüğü TÜİK raporlarında da mevcut.
Kalan altı
ayınızda GAPa yeterli önemi vererek ve yeterli kaynağı
aktararak bölgedeki hemşehrilerimizin sorunlarını bir an önce
çözebilmeniz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak temennimiz olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, genel sekiz
yıllık icraatınızda ise Güneydoğu Anadolu ve
diğer bölgelerimizdeki çiftçilerimizin, esnafımızın,
memurumuzun, işçimizin, emeklinin durumları ve hatta
perişanlığı düşünülürse AKP İktidarı
döneminde, 220 milyar dolar olan iç ve dış borç toplamı 600
milyar doların üzerine çıkarılmış, bunun haricinde,
kâr edilen KİTlerimiz, yok pahasına, babalar gibi yabancıya,
eşe dosta, yandaşa satılmıştır. Ayrıca
yandaşlar ile yabancılara satılan yerler ve Ofer kazançları
gibi, devletimiz, milletimiz bu kadar borç yükünün içerisine girdirilmiştir.
Bu alınan borçların
halkımıza düşen payı: 2002 yılında çiftçimizin
borcu 330 milyon TL iken şu an çiftçimizin borcu 12 milyar TLye
çıkmış, yani yaklaşık 36 kat artmış. Ayrıca,
çiftçi sayımız da bu dönem içerisinde azalmış.
Bunların hepsi borç. Tarımsal üretimle uğraşan
insanların tarımsal kredi olarak aldıkları
borçların toplamı
verdiğimiz rakamlar.
İBRAHİM HASGÜR
(İzmir) Borç değil
HAKAN COŞKUN (Devamla)
Çiftçilerimiz bunu biliyor sayın
vekillerim, sizler anımsamasanız bile.
Yani, çiftçilerimize
düşen yükün haricinde işçinin, memurun, esnafın, emeklinin
durumu da, çıkarılan, çıkarılması düşünülen kredi
kartı, faiz ve diğer aflara muhtaç bırakılmış.
Torba yasada ısrarlarımıza rağmen, muhalefet partilerinin
ısrarlarına rağmen çiftçilerimizin bu 12 milyar TL üzeri olan borcunda yapılandırmaya
gidilmesini kabul ettiremedik. Yani, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve
tarım kredi kooperatiflerine olan borçların yapılanmaya
girmesini torba yasanın içerisine girdiremedik. Bu da Güneydoğu Anadolu
Bölgemizdeki sıkıntılı olan çiftçilerimizi ve diğer
bölgelerimizdeki sıkıntıda olan çiftçilerimizi daha da
sıkıntılı bir duruma düşürüp, hatta
tarlalarını, hayvanlarını, evlerini, alet
edevatlarını satmak zorunda bırakacaklardır.
Değerli milletvekilleri,
tarım, günümüz dünyasında gelişmişlik düzeyinden
bağımsız olarak giderek artan hassas bir sektör özelliğini
koruyor. Öncelikle son yıllarda küresel ısınma ve artan
gıda talebi karşısında dünyanın önemli sermaye
grupları tarım sektörüne önemli yatırımlar
yapmaktadır. İleriki dönemlerde tarımsal üretimin giderek
stratejik bir konu olacağı gözükmektedir. Dünyada tüm bunlar
yaşanırken biz ne yazık ki et ithal ediyoruz, yağlı
tohumlu bitkiler ithal ediyoruz, pamuk ithal ediyoruz. Bu gidişle yiyecek
ekmeği de ithal edeceğiz. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
-bitiremediğiniz- 760 bin hektarlık alanda Türkiye'nin ithal yoluyla
karşıladığı ürünlerin hepsi yetişme
özelliğine sahip. Dünyadaki önemli bir girdi olan pamuğun da,
soyanın da, aklımıza gelen endüstri ve sanayi ürünlerinin tümünü
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde halkımız ekerek ithalat yoluyla
dışarıdan karşıladığımız ürünlerin
tümünü ihtiyacımıza yetecek kadar, hatta ihraç edecek kadar fazlalaştırma
özelliğine de sahip bir bölge. Ancak, demin de bahse konu enerji
yatırımı, yandaşlara hazırlanan
Enerji de önemli bir
şeydir. Enerji yatırımına yeterli önem verilirken oradaki
gariban çiftçilerimizin düzgün bir tarım yapabilmek için, tarımdan
kâr edebilmesi için gereken sulama yatırımı ve diğer
yatırımlar göz ardı edilmiş.
Bu sekiz yıllık
iktidarınız döneminde, ayrıca, bölgemizin tüm çiftçileri,
bitkisel üretimle uğraşan, hayvansal üretimle uğraşan tüm
çiftçilerimiz, hatta ürün bazında tahıllar başta olmak üzere sanayi
ürünleri, bahçe ürünleri, sebze ürünleriyle uğraşan çiftçilerimiz
zarar edecek şekilde sekiz yıldan beri perişan durumdadır.
Deminden beri söylediğimiz 12 milyar TLlik borçlanmasının
sebebi de çiftçinin borcunu, sıkıntısını, diğer
yıllara ötelemek zorunda kaldığından dolayıdır.
Çiftçinin feryadını
duymazsanız, şu an 2-2,5 milyon civarındaki çiftçi
tarlasını bırakıp işsizlik ordusuna
katılmış, yarın bir gün bu 5 milyona çıkacaktır.
Ama projelerinize baktığım zaman -sekiz yıllık
iktidarınız döneminde- yabancı sermayenin toprak alımı
veya icar yoluyla çiftçiliği de onlara yaptıracağınız
aklımıza geliyor. Son zamanlarda çiftçilerimizin ürettiği
ürünlerin tümünü alışveriş merkezlerinde yabancı sermayeye
çiftçinin sırtından yıllarca kazandırıyorsunuz. Bu
gidişle çiftçiliği de onlara yaptıracaksınız
anlayışı hâkim olmaya başlıyor.
Bu süreçte et
fiyatlarında yaşanan sıkıntılarımız da
Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki, Doğu Anadolu Bölgemizdeki et
üreticilerimiz başta olmak üzere büyük sıkıntılar
yaşamış, ayrıca bu başarısız politika
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Coşkun.
HAKAN COŞKUN (Devamla)
Güneydoğu Anadolu -GAP- Projesine önem vereceğiniz temennisiyle
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Barış
ve Demokrasi Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Bengi Yıldız
Batman Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yıldız.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi Partisi Grup
önerisi lehine söz aldım.
Sayın Başkan,
birazdan AKPnin de grup önerisini konuşacağız,
tartışacağız. Mecliste torba yasayı konuşuyoruz,
tartışıyoruz. İçinde kamuoyunun epey karşı
olduğu maddeler, yasalar olmasına rağmen belirli oranda
Parlamentonun işleyişi içerisinde bu yasalar çıkarılıyor.
Daha önce de muhalefet partilerinin üzerinde uzlaştığı Türk
Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu gibi temel yasaları çok hızlı bir
şekilde Parlamentodan geçirdik. Ne yazık ki bugün Danışma
Kuruluna katıldığımızda bu torba yasa içerisindeki
tartışmalar, sıkıntılar yeterince kamuoyunda
tartışılmasındaki eksiklikleri yokmuş gibi yeni
AKPnin gündemleştirmek istediği hâkimler ve savcılara
ilişkin yasa, Danıştaya ilişkin yasa, daha sonra
ombudsmanlığa ilişkin yasayı bu arada Parlamentonun
gündemine getirmek istediğini görüyoruz.
Şimdi, bu
sıkıntılı bir süreç. Sayın Başbakan,
başkanlık sistemi, iki partili bir parlamentodan bahsediyor. Zaten
şu anki sistem içerisinde Meclisin, ülkemizin parlamenter sistemle
yönetildiği iddiası varsa da pratikte yasamanın çalışmadığı,
yasamanın yürütmenin emrinde olduğu ve Sayın
Başbakanın her dediğinin Parlamentoda jet hızıyla
denetimsiz bir şekilde kamuoyuyla yeterince tartışılmadan
geçtiğini görüyoruz. Şimdi de hem usul açısından hem içerik
açısından kamuoyunda tartışılmayan ve özellikle de
Parlamentoda angaryaya dönüşen bir çalışma sistemiyle bu yasalar
Parlamentodan geçirilmek isteniyor. Sayın grup başkan vekilleri
-cumartesi, pazar da çalışılmak suretiyle- hafta içi, hafta sonu
ve zaman sınırlaması da olmadan bir sistemi yüce Parlamentoya
dayatmak suretiyle, aslında Parlamentoda nasıl bir sistemi
düşündüklerini, muhalefete, sivil topluma nasıl kulaklarını
kapadıklarını görüyoruz. Dolayısıyla çok
sıkıntılı bir dayatma süreciyle karşı
karşıyayız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; GAPa ilişkin önergemize gelince: Sayın
Başbakan, AKP bakanları ve yetkilileri ve ondan önceki hükûmetler,
GAP projesini, büyük bir refah, işsizliği önleyen, bölgeyi
kalkındıran, Kürt sorununu da bu şekilde çözeceklerini iddia
ettikleri bir proje olarak sundular. Bizim Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu olarak çeşitli araştırma önergeleri ve soru önergeleriyle
Bugüne kadar GAPta hangi ilerlemeler sağlandı? Enerji, sulama ve
işsizlik konusunda hangi ilerlemeler sağlandı? şeklinde
sorularımız oldu. Sayın AKP Hükûmetinin bakanları ve
yetkililerin verdikleri cevaplardan da anlaşılıyor ki
esasında bu alanda söylediklerinin -hayalî vaatler- toplumu otuz
yıldır, özellikle de bölge insanını otuz yıldır
oyalayan bir sisteme dönüştüğünü görüyoruz artık.
Şimdi, verdiğimiz
soru önergesine göre, otuz beş yıl önce başlayan GAP
kapsamında sadece son yirmi yılda 16 milyar dolarlık bir
yatırım yapılmış, 2010 yılı fiyatlarına
göre ise -bunu vurduğunda- 31 milyarlık bir yatırıma
tekabül ediyor.
Yapılan
yatırımın yıllara göre dağılımı dikkat
çekici. Çatışmaların yoğunlaştığı ve
ekonomik yatırımların bir çözüm olarak sunulduğu 1990
yılında GAPa yapılan yatırım oranı Türkiye
genelindeki yatırımlara göre yüzde 8,1 iken, bu pay
çatışmaların durduğu 1999 yılına kadar yüzde 8e,
daha sonra yüzde 7 oranına gerilemiştir. Ancak, PKKnın
güçlerini sınır dışına çektiği 1999
yılından sonra GAPa yapılan yatırımların
oranında düşüş gözlenmiş, Bakanlığın
verilerine göre 1997 yılında GAPa yapılan yatırım
yüzde 7,7; 1998de 6,7 iken bu oran çatışmaların durduğu
1999da birden 5,9a geriliyor. Çatışmaların durduğu 1999
yılından yeniden başladığı 2004 yılına
kadar GAPta yapılan yatırım oranları 4,9; daha sonra da
6,8 arasında bir değişkenlik gösteriyor. Kürt sorununda
çatışmalar yeniden başlarken GAPa yapılan
yatırım oranında kademeli ve istikrarlı bir durum
göstermiyor.
Şimdi, projenin, GAP
projesinin yüzde 28i ancak hayat bulmuş, otuz beş yıllık
bu projenin şimdiye kadarki pratiğe, uygulamaya geçen
kısmı. Bakanlığın verdiği verilere göre otuz
beş yıl önce büyük bir propagandayla
başlatıldığında GAPın bölgeye refah ve bolluk
getireceği, ekonomik sorunları çözeceği, böylece insanların
kimlik talebinin de kalmayacağı yönünde propagandalar
yapıldı. Buna göre GAP kapsamında 1,6 milyon hektarlık
alanın sulamaya hazır hâle getirilmesi amaçlanırken
Bakanlığın cevabına göre, otuz beş yılda bu
hedefin sadece yüzde 28i gerçekleştirildi. Cevapta, GAP kapsamında
hedeflenen enerji projelerinin yüzde 75inin gerçekleştirildiği,
geriye kalan bölümlerinin de Hasankeyfi sular altında
bırakacağı için yapımı tartışmalı olan
Ilısu Barajı ile 2015 yılında tamamlanacağı
vurgulanmış. Bakanlık, GAP kapsamında hedeflenen projelerin
tamamlanması için önümüzdeki iki yılda 7,7 milyarlık bir kaynak
aktarılacağını söylüyor. Beş yılda GAP
kapsamındaki yatırımlar, yine Bakanlığın
verdiği verilere göre, sadece 30 bin kişinin iş bulmasına
neden olmuş. Yani, GAP projesi bittiğinde 3,5 milyon insanı
istihdam edeceği söyleniyor ama beş yılda, yine Hükûmet
verilerine göre, ancak 30 bin insan istihdam edilmiş. Bu arada, bu süre
içerisinde ne kadar insanın işsiz kaldığı
noktasında, tabii, bir veri de elimizde yok.
Değerli arkadaşlar,
GAP illerindeki işsizlik oranlarını yüzdeye vurduğumuzda en
fazla işsizliğin yüzde 78 ile Şırnakta
yaşandığı, bunun yanı sıra yüzde 73 ile Siirt,
yüzde 72 Mardin, yüzde 70 ile Batman, yüzde 68 ile GAPın merkezi olan
Şanlıurfanın bu illeri izlediğini görüyoruz.
Yine Sayın
Bakanlığa sorduğumuz soru önergesinde GAP illerinin Türkiye ortalamasına
göre gelişmişlik endeksi nedir? diye soruyoruz, Türkiye
sıralamasında Adıyaman 65, Batman 70inci sırada,
Diyarbakır 63üncü sırada, Gaziantep 20, Kilis 54, Mardin 72nci
sırada, Siirt 73üncü sırada, Şanlıurfa 68,
Şırnak 78inci sırada yer alıyor ve GAP projesi
çerçevesinde özellikle tarihin ve ekolojik çevrenin tahrip edildiği,
Hasankeyf gibi uygarlığın merkezlerinden olan bir yerin enerji
politikalarına feda edildiğini görüyoruz. Dolayısıyla GAPın
aslında bölge insanına anlatılan bir hikâyenin ötesine
geçmediğini belirtebiliyoruz.
Yüce Parlamentoyu sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldız.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Müfit Yetkin, Şanlıurfa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Yetkin.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin GAP projesiyle ilgili
verdiği önergenin aleyhine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Önergenin başında
tarımın çöktüğü ve ekonomik krizin
ağırlaştığı GAP bölgesinden bahsediliyor. Ben de dikkatle
arkadaşlarımı dinledim, BDPli arkadaşlarımı
fakat arkadaşlarımız tarımla hiç ilgilenmediler ve Hasankeyfteki
barajın su altında kalması ve bu manada konuşmalar
yaptılar. Tarımla ilgili herhangi bir ifadede bulunmadılar ve
Urfada da yalnız 1 milletvekili olduğunu ifade etti
konuşmacı arkadaşımız. Bizim 9 tane milletvekilimiz AK
PARTİden. Bizim AK PARTİli milletvekilleri olarak tarımla ne
kadar ilgili olduğumuzu biraz sonra ben size ifade edeceğim.
Şimdi, tarım
dediğimiz zaman iki üretim şekli var: Bir bitkisel üretim, bir
hayvansal üretim. Bizim bölgemizde de bitkisel üretimin olabilmesi için su, güneş
ve toprağın olması lazım. Bu şartlar yerine
getirildiği takdirde bizim çalışkan insanlarımız,
vefakâr insanlarımız da tarımı çok güzel yapmaktalar. Bunun
bir örneğini de ben size vermek istiyorum Harran Ovasıyla ilgili.
Harran Ovasında şu anda pamuk üretiliyor, buğday üretiliyor ve
çeşitli ürünler var ama ana ürün olarak pamuk üretiliyor. Bu üretim,
şu anda dönüm başına 500-600 kiloya kadar çıkmakta ve
burada da büyük bir gelir elde edilmekte. Bugün piyasadaki pamuk fiyatları
2.500 lira civarında. Yani çiftçimiz gayet memnun bir şekilde
çiftçilik yapmakta ve buradan büyük bir gelir elde etmekte. Harran
Ovasında sulama olmadan önce kişi başına millî gelir 596
dolar sayın vekilim. Bugün, 2008 yılı itibarıyla 1.250
dolar, 2010 yılına geldiğimiz zaman bu rakam daha da
yükselecektir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ama sondajla su çekiyor, 2 milyar elektrik borcu var, bunu
koyun buraya. Elektrik borcu var, pompayla suyu çekiyor.
BAŞKAN Sayın
Kaplan, lütfen
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) Burada benim bahsetmek istediğim, yani bizim
buradaki GAPın tamamen sulanmasıyla birlikte, yani bölgemizdeki
suyun artmasıyla birlikte tarım çok iyi bir vaziyete gelmekte.
Çiftçilerimiz bugün buğdayı 800 bin liraya satmakta, mısırı
550 bin liraya satmakta. Bizim ayrıca desteklemelerimiz var, bunları
da aldığı takdirde çiftçilerimizin durumu gayet iyi.
Bunun yanında, hayvansal
üretimde -biraz evvel bahsettim- hayvansal üretim olarak da gayet iyi bir
şekilde bu artmakta, çünkü Ziraat Bankası geçen gün bizim Komisyonda
da bir toplantı yaptı ve burada da verdikleri bilgilerde,
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin yalnız Şanlıurfa ve Antep
bölgesindeki krediler 150 milyon TLyi bulmakta ve bunların yalnız
yüzde 1,5unda problem yaşanmakta.
Çiftçi ve kim olursa olsun
hayvancılık yapan insanlar hepimizin, bizim kendi
vatandaşımız. Hayvancılık ayrı bir, yani
çiftçilikle ilgili
Tabii ki çiftçilikle ilgili, çiftçi adam bunun ürünlerini
ekecek, bu yem bitkilerini ekecek, diğerlerini ekecek ki bu şekilde
bir faydası olsun. Yani çiftçinin dışında kimse
hayvancılık yapmaz, onu da ben kabul etmiyorum sizin dediğiniz
şekilde. Ve burada da Ziraat Bankasının vermiş olduğu
kredilerde geriye dönüş yalnız yüzde 1,5. O bakımdan çok
faydalı bir şekilde devam etmekte.
Biraz da GAPla ilgili bilgi
vermek istiyorum.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Sayın Vekil, Şanlıurfada toprak çiftçinin mi yoksa birkaç
kişinin ve devletin mi? Onu da söyleseniz iyi olur.
BAŞKAN Sayın
Yetkin, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) GAP bölgesi alan ve nüfus açısından ülkemizin
yaklaşık yüzde 10luk bölümüne tekabül etmektedir. Bununla birlikte,
ülke genelinde ekonomik olarak sulanabilir alan, toplamının yüzde
20sine sahiptir. Dicle ve Fırat nehirleriyle birlikte Türkiye'nin su
potansiyelinin de yüzde 28ini oluşturmaktadır.
Fırat Havzası ve
Dicle Havzası iki gruptan oluşur ve GAP Su Kaynaklarını
Geliştirme Programı kapsamında 22 baraj, 19 hidroelektrik
santral ve bunun akabinde 1 milyon 822 bin hektar da sulamaya açılacaktır.
Bununla birlikte, 27 milyon kilovatsaat de elektrik enerjisi elde edilecektir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Dokuz yılda kaç hektar sulama yapıldı? Bunu
açık söyleyin.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) - Yani GAP projesi
entegre, sosyoekonomik, sürdürülebilir bir bölgesel kalkınma projesidir.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Sulama miktarı ne kadar?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) AKP dokuz yılda kaç hektar sulama yaptı? Bunu
açıkça söyleyin.
BAŞKAN Sayın
Milletvekilleri, lütfen
Önerge verdiniz, konuşuyor.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Sulama miktarını
açıklasın.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) Şimdi, burada
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Yüzde 26 sulandı, yüzde 30
toprak çoraklaştı.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) Master plan öngörüleri doğrultusunda GAP kamu
yatırımları finansmanı içinde 2010 yılı
fiyatlarıyla toplam 42,1 milyon düzeyindedir. 2009 yılı sonu
kümülatif harcama 30,6 milyar TL ve nakdî gerçekleşme de yüzde 72dir.
Güneydoğu Anadolu
Projesi kapsamında bir şey daha ifade etmek istiyorum: 2004ten yani
bizim 2003te gelmemizden önce kamu yatırımlarındaki payı
yüzde 4ün altındaydı. 2008 yılına kadar yüzde 7,1
oranında yatırımlar yapıldı ve bugün GAP Eylem Planının
icra edilmesinden sonra da 2010 yılında yaklaşık 4
milyarlık bir kaynak aktarılarak bu pay yüzde 14,2ye
çıkarıldı. Böylece, GAP projesinin tamamlanmasıyla birlikte
bir de enerji projelerinin tamamlanması gündeme geliyor. Bunlardan da 9
tane hidroelektrik santrali tamamlanmış olup, bunun kurulu güçleri
itibarıyla hidroelektrik enerji projelerinin yüzde 74ü de
gerçekleşmiştir. Karakaya, Atatürk, Batman, Kralkızı,
Dicle, Birecik ve Karkamış hidroelektrik santralleri işletmeye
alınışından bugüne kadar Türkiye ekonomisine ve bölge
halkının refahına doğrudan katkı sağlayan duruma
da gelmiştir.
GAP sulama projelerinin
gerçekleşmesi de tamamlanmıştır; yüzde 16,5u şu anda
işletmededir ve şu ana kadar da 300 bin hektar alan sulamaya
açılmıştır.
Güneydoğu Anadolu
Projesi kapsamında sulama projelerinin yüzde 28i
tamamlanmıştır. Vahşi sulama ve toprak erozyonunu önlemek
amacıyla, kırsal kalkınma destekleri kapsamında
basınçlı sulama yatırımlarına yüzde 50, toplu
basınçlı sulama yatırımlarına ise yüzde 75 hibe
desteği verilmiş ve verilmeye de devam etmektedir. Bugüne kadar 53 bin
üreticimize 121 milyon TL hibe desteği verilmiştir. 52 bin hektar
alanın da basınçlı sulama sistemleriyle sulamaya
açılması sağlanmıştır. Bu destekler sayesinde 299
bin hektar alan damla sulama, yağmurlama sulama sistemleriyle
sulanmıştır.
Yine bölgemizi yakından
ilgilendiren, üretimde verim artışı sağlayan
sertifikalı tohum kullanan ve üreten desteklemesi devam etmektedir. GAP
projesine yapılan yatırımlarla temel altyapı
ihtiyaçlarının karşılanması ve bölgedeki
kalkınmanın ve sosyal gelişmenin hızlandırılması
büyük bir hızla devam etmektedir.
GAP, artık sadece enerji
ve sulama yatırımlarından oluşan bir altyapı projesi
değil, kalkınma ajanslarının ortak iş birliği
platformundan da yararlanılarak yerel girişimleri harekete geçiren
entegre bir bölgesel gelişme programı olarak ele
alınmaktadır.
Bunun yanında, bu
projelerin bitmesiyle birlikte bölgede 3 milyon 800 bin insana da iş
imkânı doğacaktır.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Hayalî ama
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) Hayır, bunlar hayalî değil. Bunlar
BENGİ YILDIZ (Batman)
Beş yılda 30 bin kişiye iş buluyorsan
Sizin verileriniz.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) Bakın, sizler halkla iç içe değilsiniz.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Sayın Vekilim, bugüne kadar
ne kadar istihdam yapıldı?
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) Bir dakika ben size anlatıyorum. Bir dakika,
müsaade edin! Ben size biraz evvel örnek verdim. Burada, şu anda Harran
Ovasında, biraz evvel de bahsettiğim gibi, 1995 yılında
millî gelir 596 dolar iken bugün 1.250 dolara çıkmıştır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) 2 milyar elektrik borcu verdiniz Urfaya hediye, yüzde 1,5
da sulama yaptınız dokuz senede.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) Hatta, bu rakam, 2008 yılına kadar yüzde 100
artmış demektir.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Bölge nüfusu 3,5 milyon zaten.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) Yani buradaki sulamanın getirmiş olduğu
faydaları görüyorsunuz. Yarın bu proje bittiği zaman, tabii ki
bu 3 milyon 800 bin insana da iş imkânı doğmuş olacaktır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bizim bildiğimiz, yüzde 60 yeşil kartlı
artmış Urfada, başka da bir şey yok.
ABDURRAHMAN MÜFİT
YETKİN (Devamla) - Şimdi, diğer, bununla ilgili olarak yine
tabii ki bizim bölgemize iş adamlarının yoğunlukla
gelmesini, burada yatırım yapmasını zaten biz her zaman
teşvik ediyoruz, Hükûmetimiz olarak da bu çalışmalar devam
etmektedir.
Ben, bu önerinin aleyhinde
olduğumu bildirir, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
III.- Y O K L A M A
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir)
Yoklama talebimiz var efendim.
BAŞKAN Ancak, bir
yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın Şandır,
Sayın Vural, Sayın Tankut, Sayın Torlak, Sayın Coşkun,
Sayın Çalış, Sayın Korkmaz, Sayın Latifoğlu,
Sayın Asil, Sayın İnan, Sayın Sipahi, Sayın
Homriş, Sayın Özdemir, Sayın Akcan, Sayın Özensoy,
Sayın Günal, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Ergun, Sayın
Türkeş, Sayın Cengiz, Sayın Aksoy.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- (10/597) esas numaralı, GAP bölgesindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair
önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 08/02/2011 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
2.- (10/601) esas numaralı, akaryakıt
kaçakçılığındaki artış ve Hükûmet tarafından
alınan önlemlerin değerlendirilmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına dair önergenin ön
görüşmesinin Genel Kurulun 08/02/2011 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Tarih:
08.02.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun
08.02.2011 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/601
esas numaralı, "Akaryakıt Kaçakçılığındaki Artış
ve Hükümet Tarafından Alınan Önlemlerin Değerlendirilmesi
Amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergemizin
görüşmelerinin Genel Kurulun 08.02.2011 Salı tarihli bugünkü 61.
Birleşimde yapılmasını Danışma Kurulunun
görüşlerine arz ederim.
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Yılmaz Tankut, Adana
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tankut.
YILMAZ TANKUT (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi olarak akaryakıt kaçakçılığı hakkında
vermiş olduğumuz grup önerisi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye gündemi sürekli olarak sanal gündemlerle meşgul edilirken
aslında daha önemli hadiseler, daha önemli ayrıntılar maalesef
gözden kaçırılmaktadır. Bugün gündeme alınmasını
istediğimiz akaryakıt kaçakçılığındaki vahim
gelişmeler de bunlardan birisidir. Hemen birçok alanda yapılan
kaçakçılık gibi ülkemizin ekonomisine ciddi darbe vuran, toplum
yapımızı olumsuz etkileyen, elde edilen kirli servetlerin
devletimizin ve insanımızın aleyhine olan alanlarda
kullanılması sebebiyle akaryakıt kaçakçılığı
hadiselerinin üzerinde ciddiyetle durulması icap etmektedir. Ve elbette
hızla fazlalaşan ve ekonomik manada büyük boyutlara ulaşan bu
akaryakıt kaçakçılığından birinci derecede sorumlu
olan, hiç şüphesiz mevcut siyasi iktidardır. Şimdi buradan AKP
İktidarına Bunun sebebi nedir? diye sorsanız her zaman
olduğu gibi yine konuyu saptıracak ve yine sanki muhalefetteymiş
gibi, âdeta zeytinyağı gibi üste çıkacaklardır.
Bakınız, 2002
yılında işbaşına gelen AKPnin en önemli
söylemlerinden birisi yolsuzluklara damardan girmek şeklindeydi. Güya
damardan girip yolsuzluklar bitirilecek ve halkın parası baronlara
değil, halkın kendisine dağıtılacaktı. Ama dokuz
yıl sonra bakıyorsunuz ki işsizlik, açlık, yokluk,
yoksulluk fazlalaşmış, paket kuyruğu artmış ve
harçlık kuyruğu yükselmiştir. Peki, bütün bunlara paralel olarak
baron sayısının da fazlalaşmış olması acaba
ne anlama gelmektedir? AKP Türkiye'sinde sadece geçen yıl fazlalaşan
milyonerlerin sayısı 6 bin civarındadır. Yine geçen
yılın resmî rakamlarına göre bankalarda 1 milyon liranın
üzerinde parası olan kişi sayısı 29 bine, yurt
dışındaki milyoner sayısı ise bin kişiye
çıkmıştır. Yani aynı yıl toplam mevduat 503
milyar lira civarında olup söz konusu olan bu 30 bin kişinin
bankalardaki payı yüzde 44tür. Yani bankalarda tutulan paranın
miktarının yarısı bu 30 bin kişiye aittir. Bu ise
sadece bir yılda meydana gelen bir değişikliktir.
Sıkışıldığı zaman Hepimizin gideceği
yer 2 metre toprak değil mi? diyenler ise bu durumu Mal, canın
yongasıdır. Zenginlikten kime ne ziyan gelmiş? şeklinde mi
savunacaklardır?
Evet, zenginin malında
mülkünde hiçbirimizin şüphesiz gözü yok ve keşke daha çok zenginimiz
olsa ama bu yeni türemiş olan zenginler yatırım yapsa, fabrika
kursa, milyonlarca işsiz vatandaşımıza iş
kapıları açsa elbette ki daha iyi olacak. Fakat satmaktan açmaya
fırsat bulamayan zihniyetle akraba olan bu anlayışta da
görülüyor ki rantın sesi kulağa çok hoş geliyor. Yoksa
yandaşa peşkeş çekilen Tekelin tesisini 294 milyon dolara
alıp 900 milyon dolara satarak kolayca milyonlarca liraya konmayı
nasıl izah edebiliriz? Belki şunu da iddia edebilirler: Zengin de
fazlalaştı, kişi başı millî gelir de. Bakın,
kişi başı millî gelir 15 bin dolar civarlarına
yaklaştı. Ama siz bu gerçek dışı sözlerle ancak ve
ancak kendinizi kandırabilirsiniz diyorum ve vatandaşımız
yüzlerce, radyonuzdan, televizyonlarınızdan, gazetelerinizden ve
TÜİKin marifetiyle sözde resmiyet
kazandırdığınız bu göz boyama rakamlarına
artık aldanmıyor diyorum.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sayın Sinan
Aygün, henüz sesinin kısalmadığı ve kendisine operasyon
yapılmadığı günlerde, 2005 yılında şu
açıklamayı yapmıştı: Mali değeri 8 milyar
doları, yıllık vergi kaybı 2,5 milyar doları bulan
akaryakıt kaçakçılığı sorununun üzerine gidilmemesi
nedeniyle Türkiye'nin her gün 7 milyon
dolar kaybı olmaktadır. demiş ve Türkiye Cumhuriyeti
hazinesi benzin hortumuyla bir banka gibi hortumlanıyor. ifadesini
kullanmıştı. Bunu herkes biliyor, biliyor da kaçakçılar
hakkında ne yapılıyor? Halk bunu soruyor. demiş ve
şöyle devam etmişti: TÜPRAŞı özelleştirerek 1,5
milyar dolar gelir elde etme peşinde olan Hükûmet, akaryakıt
kaçakçılığı nedeniyle ortaya çıkan yıllık
2,5 milyar dolarlık kayba ilişkin
somut adımlar atmamaktadır. Peki, gerçekten hiçbir şey
yapılmadı mı? Yapılmamış olacak ki iki yıl
sonra Sayın Başbakan ağlama duvarında şunları
ifade etmişti: Dışişleri Bakanlığımız,
petrol ithal ettiğimiz 48 ülkeden kayıtları istedi, 31 ülkeden
cevap geldi. Bu kayıtları ülkemiz kayıtlarıyla
karşılaştırdık ve çarpıcı sonuçlara
ulaştık. 31 ülke diyor ki; Türkiye bizden son iki buçuk yıl
içinde 28 milyar dolarlık petrol ithal etti. Buradaki kayıtlara göre
ise bu 31 ülkeden aynı dönemde ithal edilen akaryakıt miktarı
lütfen dikkat- sadece 9,3 milyar dolar. Arada tam 18,7 milyar dolarlık
bir fark var. Bu sözler, Sayın Başbakanın o dönemde âdeta
feryat edercesine söylemiş olduğu sözlerdir.
Sayın milletvekilleri,
yıl 2002, AKP tek başına iktidardadır. Yani yolsuzluklara
damardan girilmeye başlandığı aylar. Ayların üzerinden
yıllar geçmiş, 2004, 2005, 2006 ve derken 2007 yılına
gelindiğinde Sayın Başbakan şikâyet ediyor; kimi ve kimleri
şikâyet ediyor? Tabii ki kaçakçıları. Peki şimdi buradan
soruyorum: Siz hükûmetsiniz, gümrükler size bağlı, maliye size
bağlı, emniyet, jandarma hepsi size bağlı, elinizde
devletin bütün imkânları mevcut, yani bizatihi devletin ta kendisi
konumundasınız ama tıpkı İmralı canisiyle
pazarlıkları inkâr edip sonra kabul ederek Hükûmet değil devlet
görüşür mantığını burada da mı kullanmak
istiyorsunuz? Yani hükûmet başka devlet başka mı diyeceksiniz?
Yine Sayın
Başbakan, aynı tarihte kaçakçılığın büyük
babalarından söz ederken de şunları ilave etmişti:
Çıkardıkları yasayla Türkiyenin önemli kazanımlar elde
edeceğini ve petroldeki dev yolsuzluğun belinin büküleceğini
söylemişti. Ne zaman söylüyor bu sözleri? 2007 yılında.
Değerli arkadaşlar,
şimdi 2011 yılındayız ve aradan koskoca dört yıl
geçmiştir. Bu babalar, bu baronlar nerededir? Devletin polisi, gümrükçüsü,
maliyesi uyudu mu yoksa uyutuldu mu? Teftiş kurulları ne yapmaktadır?
Sayın Başbakanın o ifşaatını, aslında,
akaryakıtta kaçakçılık boyutunun millî güvenliği tehdit
eder hâle geldiği, elde edilen kirli paranın terör örgütlerine
gittiği yönünde ortaya çıkan ve kamuoyunda seslendirilen haberlerden
sonra yapmış olması da çok manidardır. Konunun Millî Güvenlik
Kurulunda masaya konduktan sonra konuşulmuş olmasıysa başka
ilginç olan bir ayrıntıdır. Devletin hemen bütün
kurumlarının bağlı olduğu Hükûmetin, akaryakıt
kaçakçılığından bu manada haberinin olmaması ise bize
göre mümkün değildir. Bir gecede generalleri bile içeri alan, tutuklayan,
yargılayan Türk Silahlı Kuvvetlerinin en mahrem odasına uyduruk
bir ihbarı bahane ederek dalabilen bir irade, söz konusu,
kaçakçılık olunca acaba tatile mi çıkmıştır?
Terörle mücadeleyi müzakereye çeviren aynı irade, acaba baronlarla,
babalarla da kaçakçılığı bitirmek için müzakere
masasına mı oturmuştur?
Değerli arkadaşlar,
Sayın Başbakanın o tarihli açıklamasıyla devam edecek
olursak şunları da ifade etmişti: ÖTV, KDV ve EPDKnın
payını da eklediğiniz zaman fark 38 milyar dolar seviyesine
çıkıyor ve henüz on yedi ülkenin kayıtlarını
almış değiliz. Bunlar da geldiği zaman aradaki fark daha da
büyüyecek. Peki, bu fark nerede? Bu fark -ülkem adına söylüyorum-
kaçakçıların cebine haksız kazanç olarak girmekte; milletimizden
çalınıyor, ülkemizden çalınıyor, Maliyemizden, hazinemizden
çalınıyor. Bunları kim söylüyor? Bunları Sayın
Başbakan söylüyor.
Şimdi biz de buradan
soruyoruz: Bu on yedi ülkenin raporlarının dört yılda gelmemesi
mümkün olmayacağına göre 2007deki büyüklüğü 38 milyar dolar
olan bu kaçakçılığın boyutu şu an nedir? Bu para
kimlerin cebine girmektedir? Bu kirli para nerelerde kullanılmakta, kaç
Mehmetçike kurşun olarak dönmekte, kaç kişiyi yetim, öksüz
bırakmakta, kaç vatandaşımız aç ve sefil olmaktadır?
Bu kadar büyük boyutlu bir kaçakçılık, Adanadaki Ahmetin, Vandaki
Mehmetin veya Edirnedeki Ayşe teyzenin yapabileceği bir iş
değildir. Dolayısıyla arkasında devlet irtibatlı büyük
güç merkezlerinin olduğu iddiaları
araştırılmalıdır. Hiç kimse artık Hükûmet farklı,
devlet farklı masalına yatmasın. Hükûmet de sizsiniz, devleti
yöneten de sizlersiniz. Polis de gümrükler de henüz satılmayan limanlar da
size bağlı, özelleştirmediğiniz sınır
güvenliği de size bağlıdır. Artık ağlama
duvarının dibinden ayrılmanın vakti gelmiştir. Tüyü
bitmemiş garip, yetim, öksüz artık bu damara girmenizi bekliyor ve
damardan yolsuzluk yapılmasını istemiyor;
bağırsakların temizlenmesini istiyor; her gün ortaya çıkan
pisliklerin halının altına süpürülmemesini istiyor; tabii,
şayet tuz kokmadıysa, akaryakıt
kaçakçılığındaki bütün kırmızı
noktaları ortaya çıkarıp açıklamanızı bekliyor.
Değerli arkadaşlar,
akaryakıtla ilgili yolsuzluk ve kaçakçılık iddiaları bu
denli ayyuka çıkmışken; diğer taraftan, maalesef, Türkiye
ve Türk halkı bugün dünyanın en pahalı benzin ve mazotunu
kullanıyor ve dolaylı olarak en fakir vatandaşlarımız
en zengin baronlarla aynı vergiyi ödüyor.
Ancak, bütün bunların
elbette ki sonunun geleceği günler yakındır ve inşallah,
haziran ayında Milliyetçi Hareket Partisinin tek başına iktidara
gelmesiyle akaryakıt kaçakçılığına asla müsaade
edilmeyecek ve başta mazot olmak üzere, haksız ÖTV ve KDV vergileri
kaldırılacak, üreticimiz ve çiftçimizin nefes alması sağlanacak
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Tankut.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Abdurrahman Arıcı, Antalya
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu tarafından verilen grup önerisi aleyhine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Akaryakıt
kaçakçılığını önlemek için Hükûmetimiz tarafından
bir dizi tedbirler getirilmiş ve bunlar uygulanmıştır. Bu
bağlamda, 2007 yılında marker uygulaması getirilmiş,
2010 yılında da DNAlı marker uygulamasına
geçilmiştir. Bu uygulamayla, piyasada faaliyet gösteren lisanslı şirketlerin
rafineri, dağıtım şirketleri ve istasyonlarında
akaryakıtın kendi malı olup olmadığının
tespit imkânı olmakta ve sık sık da bu denetimler
yapılmaktadır.
Yine, bununla beraber, Maliye
Bakanlığımızın maliye denetimi, yazar kasa
uygulaması, kolluk kuvvetlerimizin yaptığı denetimler ve
bunların sonucunda da ağır para cezası uygulamalarıyla
yoğun bir mücadele yapılmaktadır. Bunların neticesinde
akaryakıt kaçakçılığı önemli derecede de
önlenmiştir.
Genel Kurul gündemimizin
yoğun olması, komisyon çalışmalarımızın da
yetişmeyeceği ve verimli olmayacağı endişesiyle
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilen önergenin aleyhine oy
vereceğimizi belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Arıcı.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Mustafa Özyürek, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Özyürek.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi lehinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede akaryakıt
kaçakçılığının boyutları çok yüksek;
geçmişte de yüksekti, ne yazık ki AKP döneminde de değişen
hiçbir şey olmadı. Gene pek çok firma akaryakıt
kaçakçılığından astronomik paralar kazanmaktadır ve
Türkiye'nin, ekonomimizin tahsil etmesi gereken vergiler belli kişilerin
cebinde kalmaktadır.
Sayın Başbakan,
biraz önce değerli konuşmacının da ifade ettiği gibi,
13 Şubat 2007de 38 milyar dolar seviyesinde bir kaçakçılıktan
bahsediyor. 2007den bugüne kadar, acaba, Sayın Başbakan,
akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele için hangi önlemleri
almıştır, geçmiş dönemdeki bu kaçakçılarla ilgili
olarak neler yapmıştır? Şu ana kadar bize ulaşan,
kamuoyuna yansıyan bu kadar büyük bir kaçakçılıkla ilgili
sorumlu tutulmuş olan, yargılanmış olan, hapse
atılmış olan insanlar hemen hemen yok gibidir. İşte,
söylenen Ulusal marker getirdik, kaçakçılıkları önledik.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Türkiyedeki kaçakçılığın
kaynakları belli. Öncelikle, Türkiye, akaryakıt üzerinden astronomik
vergi alan bir ülke. Avrupa Birliği ülkelerinin ortalamasının
çok üzerinde vergi alıyoruz. En yüksek özel tüketim vergisi Avrupa
Birliği ülkelerinde Hollandadadır. Türkiyede tahsil edilen özel
tüketim vergisi Hollandadakinin de yüzde 30 üzerindedir. Şimdi, böylesine
çok yüksek, astronomik bir vergi aldığınız zaman vergisiz
satılan akaryakıtta büyük bir kâr marjı ortaya
çıkıyor. O nedenle de akaryakıt kaçakçılığı
son derece cazip, önüne geçilemez bir konu hâline geliyor.
Şimdi, en çok bilinen
akaryakıt kaçakçılığı 10 numaralı yağın
motorine karıştırılmasıdır. Çünkü 10
numaralı yağda alınan KDV ve ÖTV son derece düşüktür, buna
karşılık motorinde alınan ÖTV çok yüksektir. 10
numaralı yağı motorine
karıştırdığınız zaman büyük bir avantaj
sağlamış oluyorsunuz. Peki, bu biliniyor. Bu, hem büyük bir
vergi kaçağına neden oluyor hem de millî servet olan motorların
tahribine neden oluyor. Peki, bile bile, şoförler, nakliyeciler
motorlarını tahrip edecek bu karışımı niçin
kullanıyorlar? Çünkü o karışımı belli kimseler
kullandığı zaman onunla rekabet şansı kalmıyor.
Öyleyse, diyelim Konyaya biri 50 kuruşa götürüyorsa bir malı, 10
numaralı yağ kullanan bir başkası 25 kuruşa
taşıyor. O zaman da rekabet edebilmek için yaygın bir
şekilde 10 numaralı yağın motorine karıştırıldığına
tanık oluyoruz.
Bunu önlemenin yolu nedir?
Bunu önlemenin yolu çok basittir. Yeter ki akaryakıt
kaçakçılığıyla mücadele edecek bir millî iradeyi ortaya
koyalım. 10 numaralı yağ ithalatındaki vergiyi
yükseltirsiniz. Ama diyebilirsiniz ki: 10 numaralı yağ kullanan
belli sanayi kuruluşları var. Onların maliyeti yükseliyor.
Onlar kullandıktan sonra oraya indirim sağlarsınız. Oysa
bütün rakamlar ortada. Türkiye'nin 10 numaralı yağ ihtiyacı
belli ama fiilen onun kat kat üzerinde 10 numaralı yağ kullanıyorsunuz.
Bunu önlemedikten sonra Akaryakıt kaçakçılığıyla
mücadele ediyorum. demek bir aldatmacadır, bir kandırmacadır.
Bir diğer önemli
akaryakıt kaçakçılık noktası solvent. Solventlerde bir
ölçüde vergiler yükseltildiği için kaçak azalmıştır ama gene
de önemli ölçüde benzine solvent karıştırmak suretiyle
kaçakçılık yapılmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, sınır ticareti yoluyla çeşitli doğu
ve güneydoğudaki ülkelerden; Iraktan, Suriyeden, İrandan,
Nahcivandan gelen akaryakıt da tabii, oralarda çok düşük olduğu
için akaryakıt fiyatları, Türkiyedeki gibi astronomik bir vergi
alınmadığı için son derece ucuza geliyor ve bu yolla da
önemli bir vergi kaçağı ortaya çıkıyor. Böylesine büyük vergi
kaçağına yol açan akaryakıt kaçakçılığıyla
mücadele etmek önce Enerji Piyasası Kurulunun, sonra Maliye
Bakanlığının, Gümrüğün ve İçişleri
Bakanlığının bir temel görevidir.
Şimdi, öylesine
ihalelere rastlıyoruz ki akaryakıtın toptan satış
fiyatının çok altında, çeşitli kuruluşlara,
belediyelere motorin satıldığını görüyoruz. Yani
burada incelemek lazım, zararına hiç kimse mal
satmayacağına göre acaba buradaki ucuzluk nereden kaynaklanıyor?
Buradaki ucuzluk, biraz önce söylediğim gibi, 10 numaralı
yağın katılmasından kaynaklanıyor ve sınır
ticareti yoluyla komşularımızdan getirilen ucuz mazotta
yatıyor.
Şimdi, özellikle son
zamanlarda Türkiyedeki motorin kalitesi de yükseltildiği için
komşularımızdan sınır ticareti yoluyla gelen motorinin
de kalitesi son derece düşüktür ve motorları tahrip etmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
benim petrol sektöründe görev yaptığım dönemde bir tek kaçak
noktası vardı petrolün, o da Karabükte kok üretilirken çıkan
benzolün benzine katılması idi. Miktarı çok düşüktü ve
motorda önemli bir tahribata yol açmazdı, sadece çekiş gücünü
azaltırdı ama buna rağmen o dönemin hükûmetleri, o dönemin
yetkilileri bu kaçakçılıkla da mücadele ederlerdi.
Şimdi,
kaçakçılık yoluyla ekonomimiz, maliyemiz, hazinemiz için müthiş
bir vergi kaybına yol açılıyor, millî servet olan motorlar
tahrip oluyor ve pek çok kimse haksız kazanç sağlıyor fakat biz
bu konuda kapsamlı, tutarlı bir mücadele yapmıyoruz. Eğer
bu mücadeleyi yapmazsanız, Türkiyede ortaya çıkan bu
kaçakçılığın yol açtığı
haksızlıkları millete kabul ettiremezsiniz, gerçekten büyük bir
kaçakçılık var, büyük bir haksız ve haram kazanç var, bunlarla
mücadele etmek herkesin görevidir, öncelikle AKP hükûmetlerinin ve ilgili
bakanlıkların görevidir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
Milliyetçi Hareket Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Gönül. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin akaryakıt kaçakçılığıyla
ilgili vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım. Sözlerimin başında yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
hatırlanacağı üzere Meclis araştırması
önergesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Akaryakıt
Kaçakçılığı Araştırma Komisyonu kurulmuş,
çalışmalarının sonucunu 2005in Kasım ayında
Genel Kurula bir rapor hâlinde sunmuştur. Yaklaşık 60 bin sayfalı
bu raporda akaryakıt kaçakçılığının
boyutları, akaryakıt kaçakçılığının
yöntemleri ve bu konuda alınacak önlemler detaylarıyla ortaya
konulmuştu. Bu rapordan Hükûmet yararlanmış, alınan
önlemler çerçevesinde kaçakçılığın önlenmesi yönünde
çalışmalar yapılmış ve yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
demek istediğim şudur: Verilen bu öneri mutlaka önemli ve
milletimizin yararınadır ancak takdir edersiniz ki bir zaman
darlığımız söz konusu olup elimizde yarım kalan ve
devam eden tasarıları bitirmek zorunda olduğumuzu pekâlâ sizler
de kabul etmektesiniz. Zaman ve öncelik bakımından
tartışılmaz olan bu kanunların devam etmesi yönündeki
kararımızın değişmediğini bildirir, önerinize
katılmayacağımızı beyan eder, yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Gönül.
OKTAY VURAL (İzmir)
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Karar yeter sayısı arayacağım. Kabul etmeyenler
Kâtip
Üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla
oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
OKTAY VURAL (İzmir)
Zaten eğer olsaydı, elektronik oylamada şimdiye kadar
Vardır. diye söylerdi. Ya, gördünüz mü? Sayı sayma konusunda bile
yanlış yaptığınızın ispatı değil
mi bu? Siz Var dediniz. O anda olsaydı, zaten olacaktı.
SUAT KILIÇ (Samsun) Süre
verilmiş, sonunu beklemek lazım.
BAŞKAN Sayın
Vural, yoklamada bekleme zorunluluğumuz yok ama bunda beklemek
zorundayız çünkü sonuç burada belli değil.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri
reddedilmiştir.
Şimdi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek ve arkadaşları
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Dünyada
Petrol Fiyatları hakkındaki Meclis araştırması
açılmasına dair önergenin 08/02/2011 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
08.02.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun,
08.02.2011 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili
Mustafa Özyürek ve arkadaşları tarafından, 16.12.2010 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisine Dünyada Petrol Fiyatları hakkında
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (439 sıra nolu)
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
08.02.2011 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerin aynı birleşimde yapılması
önerilmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, bizim grup başkanlığımıza intikal eden istem
yazıları
Milliyetçi Hareket Partisi ve Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu başkanlıklarının istemleriyle ilgili bir
toplantıya çağrıldı. Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk
Partisinin bu konuda Danışma Kurulunu toplantıya
çağırdığına ilişkin bir duyuru bize
yapılmış değil.
BAŞKAN Toplantıya
çok yakın saatte geldiği için fotokopi göndermişler ve
Danışma Kurulunda da zaten taleplerini dile getirmişler.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, talepler dile getirilir de Danışma Kurulu istem
yazıları iletilir. İstem konusunda mutabakat olmazsa istemlerini
gruba getirmek durumundalar. Dolayısıyla, bundan sonraki iki grup
önerisiyle ilgili bize intikal etmiş bir istem talebi olmadı
Danışma kuruluyla ilgili. Aksi takdirde, her bir toplantıya her
bir grubun dilediği gibi öneri getirme durumu olabilir. Bu bakımdan,
usulüne uygun bir çağrı olmadığına göre iki grup
önerisinin de görüşülmesi mümkün değil.
Arz ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Vural, zaten
Danışma Kurulunda anlaşma sağlanmamış.
Anlaşma sağlanamadığı için buraya grup önerileri
geliyor ama...
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, Danışma Kurulu -İç Tüzük açık- siyasi parti
gruplarının istemi üzerine toplanıyor, istem kabul edilmezse
grup önerisi getirilebiliyor. Dolayısıyla bu konuda iki partinin de
istemi olmadığına göre istemlerini grup önerisi hâline
getirmeleri söz konusu olamaz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) İstem var.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yani nasıl olacak? Aksi takdirde, İç Tüzükün açık ihlali olur.
BAŞKAN Sayın
Vural, bu konuyla ilgili İç Tüzükün 19, 49, 54 ve 63üncü maddeleri
açık.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, benim söylediklerimde de İç Tüzük açık, aynen okuyorum:
Danışma Kurulu, Başkanın gerekli görmesi ya da siyasi parti
gruplarının istemi üzerine en geç yirmi dört saat içinde
toplantıya çağrılır. İstem üzerinde eğer oy
birliği yapılmazsa ayrı ayrı istemlerini doğrudan
Genel Kurula getirebilirler. Dolayısıyla istem sahibi olmayanın
istem getirmesi, Danışma Kurulunun toplantıya
çağrılması gündemine aykırı olur.
BAŞKAN Tamam
Sayın Vural, niye başlangıçta gündeme getirilmedi?
OKTAY VURAL (İzmir) Çünkü
iki grubun var, iki grup görüşüldü.
SUAT KILIÇ (Samsun)
İki grup değil Sayın Başkan. Bizim istemimiz...
OKTAY VURAL (İzmir)
İki grup görüşüldü. CHP ve AKPnin grubu...
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkanım, AK PARTİ Grubunun Danışma Kurulu
istemine ilişkin yazısı Başkanlığa arz edildi ve
bunun üzerine de çağrı yapıldı. Bizim grup önerimizle
ilgili bir problem söz konusu değil.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, bizde çağrı yok.
SUAT KILIÇ (Samsun) Sizde
olmayabilir. Biz Başkanlığa verdik.
Başkanlığın işlemini bilemem.
OKTAY VURAL (İzmir)
Usulüne uygun çağrı yapılmadığı için
Danışma Kurulu bu istemleri görüşemez. Efendim, işleme
konulması mümkün değil. İç Tüzüke aykırı.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkan Vekilinin görüşlerini soralım.
Buyurun Sayın
Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir)
Efendim, yarın görüşülür ancak bu öneri.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Danışma Kurulu
önerisi İç Tüzüke uygun bir şekilde zamanında
yapılmıştır. Saat 13.30 itibarıyla toplantı talep
edilmiştir ve önerimiz, Danışma Kuruluna götürülmüştür. Danışma
Kurulunda bütün siyasi partilerin grup başkan vekilleri hazır
bulunmuştur. Hazır bulunulan toplantıda Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun önerisinden bütün siyasi parti grupları haberdar olmuştur.
Dolayısıyla siyasi parti gruplarının haberdar olmaması
diye bir durum söz konusu değildir. Danışma Kurulunda
anlaşma sağlanamaması üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak önerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirmiş
bulunuyoruz.
Bizim önerimizi
yapmamızda ve Genel Kurula getirmemizde usul açısından İç
Tüzüke herhangi bir aykırılık kesinlikle söz konusu
değildir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkanım, Danışma Kurulunda bir şeyin
görüşülüp görüşülmemesi aslında bir usulü sağlamaz.
Dolayısıyla talep yazısı olmadığına göre
görüşülemez. Yani burada belirtilmiyor ama Başkanlığa
gelmişse bize bildirilmemişse, ona bir diyeceğim olmaz elbette.
BAŞKAN Fotokopinin
gönderildiği söylendi Sayın Vural. Biraz önce belirttim ben Fotokopi
gönderilmiştir diye.
OKTAY VURAL (İzmir)
Hayır biz de yok. Başkanlığa yönelik böyle bir
toplantıya çağrı yazıları varsa
BAŞKAN Kanunlar
Dairesinden aldığım bilgi, fotokopinin geldiğini söylüyor.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkan, Başkanlıkta var.
OKTAY VURAL (İzmir)
Varsa, onu rica edeyim efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Beş dakika ara verelim.
BAŞKAN Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.14
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.31
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Bayram Özçelik (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek.
Buyurun Sayın Özyürek.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede akaryakıt fiyatlarının
çiftçiyi, esnafı, arabası olan sade vatandaşı,
dolmuşa, otobüse binmek isteyen herkesi çok yakından
ilgilendirdiğini hepimiz biliyoruz. Türkiyede akaryakıt
fiyatları astronomik şekilde yüksektir. Avrupa Birliği ülkeleri
içinde en yüksek benzin, en yüksek motorin Türkiyede satılmaktadır
ve dünyada da en yüksek benzin ve motorin Türkiyede satılıyor. Bunun
temel nedeni, Sayın Babacanın bir konuşmasında açık
yüreklilikle itiraf ettiği gibi Biz doğrudan vergileri, yani gelir
vergisini, kurumlar vergisini yeteri kadar tahsil edemediğimiz için dolaylı
vergilere yüklenmek zorundayız. demecinde yatmaktadır. Yani bu
Hükûmetin yaklaşımı, mantığı şudur:
Hazinenin ihtiyacı olan vergiyi ben, kayıp ve kaçağın çok
yüksek olduğu, kayıt dışılığın çok
yüksek olduğu gelir ve kurumlar vergisinden alamıyorum, oralarda
mücadele edemiyorum, öyleyse akaryakıt üzerinden astronomik vergi almak
zorundayım. anlayışı bu Hükûmetin temel
politikasıdır. Artık Türkiyede vergi dairelerini
rahatlıkla kapatabilirsiniz, çünkü bütün akaryakıt istasyonları
vergi dairesi hâline gelmiştir. Türkiyede öylesine yüksek bir özel
tüketim vergisi vardır ki bu vergi ve bunun üzerinden de yüzde 18 katma
değer vergisini aldığınızı, yani vergi üzerinden
de vergi hesapladığınızı düşünürseniz, bu
astronomik vergilerin ekonomiyi nasıl perişan ettiğini
kolaylıkla tahmin edebilirsiniz.
Değerli
arkadaşlarım, kısa bir karşılaştırma yapmak
istiyorum: Hollandada 1 litre benzin 1,58 eurodur, Yunanistanda 1,58 eurodur,
Danimarkada 1,50dir, Belçikada 1,50dir, Finlandiyada 1,48dir, Türkiyede
1,95tir. Bu fiyatlar üzerinden alınan özel tüketim vergisinin
oranlarına baktığımızda, Hollandada yüzde 45,
Yunanistanda yüzde 42, Danimarkada yüzde 37, Belçikada yüzde 40,
Finlandiyada yüzde 42 ve Türkiyede 47,7 özel tüketim vergisi
alınmaktadır. Buna, bu vergiler üzerinden hesaplanan ve mal
bedelinden hesaplanan katma değer vergisi dâhil değildir. Bu rakamlar
da gösteriyor ki Türkiyede akaryakıtın pahalı
olmasının temel nedeni vergilerin yüksekliğidir ama bu vergilerin
yüksekliğini gizlemek için, vergilerde herhangi bir indirimi de kabul
etmediği için Hükûmet, akaryakıt
dağıtıcılarını, bayileri, binlerce akaryakıt
bayisini bir hasım gibi karşısına almakta ve âdeta
onların akaryakıt fiyatlarını yükselttiğini ifade
etmektedir, yani akaryakıt bayileri hedef hâline getirilmiştir. Oysa
akaryakıt bayilerinin her türlü nakliye, dağıtım kârı,
diğer ne varsa toplayınız, yüzde 7-8dir akaryakıt
fiyatı içindeki payları. Buradan ne kadar indirim yapabilirler, ne
yapabilirler? Bunu hepinizin takdirine sunuyorum.
Biliyorsunuz, akaryakıt
satışını teşvik etmek isteyen, müşteri çekmek
isteyen akaryakıt bayileri, işte, promosyon yapıyorlardı,
tabak çanak veriyorlardı, çeşitli hediyeler veriyorlardı. Enerji
Piyasası Düzenleme Kurulu bunlara yasak koydu. Hani Türkiyede serbest
piyasa ekonomisi vardı, hani Türkiyede herkes istediği gibi
satardı ve akaryakıt piyasasında da serbest rekabet dönemi
başlamıştı? Şimdi promosyonları kesiyorsunuz,
kârlarından indirim yapmalarını istiyorsunuz. Nitekim bundan
önceki tartışmalar sırasında TÜPRAŞ rafineri
kârından yüzde 2 indirim yapmıştı. Şimdi, Hükûmet
çeşitli demeçleriyle, açıklamalarıyla dağıtım
şirketlerinden ve akaryakıt bayilerinden de indirim yapılmasını
istemektedir ama bunlar çare değildir, çare, akaryakıt
fiyatlarının içindeki astronomik vergilerden indirim
yapılmasıdır. Gene Sayın Babacan çeşitli
açıklamalarında akaryakıt üzerinden alınmakta olan
vergilerde herhangi bir indirim düşünmediklerini söylemektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bu Hükûmet 2009 yılı
Aralığında çıkardığı bir kararnameyle
akaryakıt üzerinden alınmakta olan vergilerde önemli bir
artış yapmıştır. Şimdi, dışarıda
çeşitli nedenlerle petrol fiyatları artıyor, içeride dolar kuru
artıyor. Öyle olunca, içerideki akaryakıt fiyatlarına da zam
yapmak zorunluluğu doğuyor. Bu zamları tüketiciye aynen
yansıtıyorsunuz. Bunu önlemenin yolu, yani çiftçiye, yani esnafa,
nakliyeciye nefes aldırmanın yolu, bayilerin 2 kuruşluk, 3
kuruşluk kârıyla uğraşmak değil, akaryakıt
vergilerinde kayda değer bir indirim yapmaktır.
Değerli arkadaşlarım,
2010 yılında toplam vergi gelirlerinin yüzde 15i akaryakıt
üzerinden alınan özel tüketim vergisinden meydana gelmektedir ve 2009
yılına göre 2010 yılında özel tüketim vergilerinde yani
akaryakıt üzerinden aldığımız özel tüketim
vergilerinde yüzde 24 artış olmuştur. Bu nereden
kaynaklanıyor? Biraz önce belirttim, 2009 sonunda yapılmış
olan, akaryakıt vergilerine yapılan zamdan kaynaklanıyor. Bunu
aşağı çekmenin, bu fiyatları makul düzeye getirmenin yolu
vergilerde bir indirim yapmaktır. Şimdi, biraz önce Milliyetçi
Hareket Partisinin önerisiyle ilgili olarak yaptığım
konuşmada da ifade ettiğim gibi, akaryakıttaki bu astronomik
vergiler vergi kaçakçılığına ve akaryakıt
kaçakçılığına yol açıyor. Hükûmet, litre
başına fazla vergi alayım derken toplam vergi
hasılatında vergi kaybıyla karşı karşıya
geliyor. Çünkü burada müthiş bir kaçak var. Biraz önce belirttim, vergisi
çok düşük olan (10) numaralı yağın motorine
karıştırılması sonucunda büyük bir vergi
kaçakçılığı oluyor. 2010 yılında eski parayla 1 katrilyona
yakın bu yolla vergi kaçağı olmuştur değerli
arkadaşlarım. Şimdi, Hükûmetin bu konuyu dikkate alması ve
vergi oranlarını makul, katlanılabilir bir düzeye çekmesi
gerekir.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, çiftçilerimizden, kullandıkları moto-rinden özel tüketim
vergisi almayacağımızı seçim bildirgemizde vadetmiş
bir partiyiz. Hiç yoksa çiftçilerimize bu noktada bir nefes
aldıracağız ama Cumhu-riyet Halk Partisi iktidarında bu
akaryakıt vergileri mutlaka makul bir düzeye düşürülecektir ve
halkımız akaryakıt vergileri altında ezilmekten
kurtarılacaktır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisi aleyhinde söz isteyen Afif Demirkıran, Siirt milletvekili.
Buyurun Sayın
Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AFİF DEMİRKIRAN
(Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
önce, bir defa, resmi doğru oturtmamız gerekiyor. Petrol
fiyatlarındaki artışın gerçek sebebi nedir? Hükûmetlerimiz
döneminde petrol fiyatlarındaki artışta verginin payı
nedir? Gerçekten, ÖTV ve KDV midir Türkiyedeki petrol ürünlerindeki fiyatların
artışına sebebiyet veren veya uluslararası konjonktür
müdür? Baktığımız zaman, 2002 yılında yani bizden
önceki hükûmetler döneminde, DSP, MHP, Anavatan Partisi döneminde, ÖTV Kanunu
ile akaryakıt fiyatları üzerine belli bir yük bindirilmiştir ve
otomatik bir fiyat artışına tabi tutulmuştur bu petrol
ürünleri. Ne zamana kadar? 2005 yılına kadar. 2003 yılında
çıkarmış olduğumuz Petrol Piyasası Kanunu ile 2005
yılından itibaren bu otomatik fiyatlandırma
kaldırılmış ve serbest piyasa koşullarına göre
fiyatlar kendisini oluşturmaya başlamıştır. Tabii, ÖTV
bir maktu vergidir, fiyat artışına bağlı olarak artan
bir vergi değildir ve yüzdesine baktığımız zaman,
işin başında yüzde 70ler civarında olan bu vergi yükü
bugün için yüzde 66lar seviyesine düşmüştür. Demek ki hükûmetlerimiz
döneminde, esasen, biz, petrol ürünlerindeki vergi yükünü düşürmüş
bulunuyoruz. Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli sözcüsü
Avrupadan misaller verdi. Hollandadaki vergi yükü Türkiyeden fazladır,
Avrupa ortalamasının vergi yükü Türkiyeye yakın bir
seviyededir. En son 2009da artış olmuştur ÖTVde, 2010
yılında hiçbir şekilde artış olmamış, 2011
yılında da, Hükûmetimizin yapmış olduğu açıklama,
Sayın Başbakanımızın, Maliye
Bakanımızın yapmış olduğu açıklama
doğrultusunda kesinlikle herhangi bir artış söz konusu
olmayacaktır, ancak, buna rağmen, bakıyoruz ki piyasada fiyatlar
artmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
2000 yılından itibaren düzenli bir artış gösteren petrol
fiyatlarının ta 150 dolar gibi bir seviyeyi bulduğu malumunuzdur
2008lere geldiğimizde. 2008 yılındaki kriz sonrası azalan
talep nedeniyle 40 dolarlara kadar düştü. Daha sonra, biliyorsunuz,
OPECin müdahalesiyle üretimde kısıtlama meydana getirildi ve 70
dolarlara kadar çıktı ama bugün 100 doları bulmuş bulunuyor
2011 başı itibarıyla.
Şimdi, 2011
başı itibarıyla bu ham petroldeki artış -ki
uluslararası piyasalardan oluşuyor ve bir miktar da daha sonra
Mısır olaylarının etkisiyle ve Mısır
olaylarındaki belirsizlik artı eksi yukarı doğru götürüp
getiriyor- 100 doları geçti, daha sonra 100 dolarların altına,
93 dolarlara kadar düştü, dolayısıyla bu uluslararası
konjonktürün düzgün bir hâle gelmesi hâlinde 2011 yılı içinde çok
büyük bir artış beklenmemektedir. Zaten OPEC de bir üretim
artışı yapacağını ifade etmiş bulunuyor.
Değerli arkadaşlar,
spekülatörler de petrol fiyatlarının artışında çok
önemli rol oynamaktadır, bunun da tabii dikkate alınması
lazım. O zaman, şu şekilde olayı bağlamamız gerekiyor:
Evet, uluslararası konjonktür, dünya piyasalarındaki fiyat artışı,
dövizdeki artış nedeniyle Türkiyede petrol ürünleri
fiyatlarında belli bir artış söz konusudur ama bu, hiçbir
şekilde ve kesinlikle vergi yükündeki artışla ilgili
değildir. Gerek eğitimde gerek öğrenci burslarında gerek
sosyal devlet olmanın gereği olarak halka yönelik değişik
birçok, vereceğimiz, yapacağımız yardımlardaki
kaynakları bu petrol ürünleri üzerindeki vergi yüküyle
karşılamak gibi bir husus söz konusu değildir. 2011 bütçesinde
de kesinlikle petrol fiyatlarındaki vergi yükünde herhangi bir artış
söz konusu değildir. Onun için, bunu ben özellikle, öncelikle
dikkatlerinize getirmek istedim.
Değerli arkadaşlar,
petrol tabii ki olmazsa olmaz bir enerji yakıtı ve Türkiye, maalesef
petrol zengini bir ülke değil. Tükettiğimiz petrolün sadece yüzde
90ını yerli kaynaklardan üretiyoruz, doğal gazın da yüzde
birkaçını ancak yerli kaynaklardan üretebiliyoruz. Yerli rezervimiz
de tüketimimizin ancak bir buçuk yıllık bir kısmını
karşılayabiliyor, senede 25-30 milyon tonluk bir tüketim dikkate
alındığında. Dolayısıyla, biz, petrol ithal etmek
durumundayız. Petrol ithal ettiğimiz müddetçe de, uluslararası
konjonktürde fiyatların artış göstermesi hâlinde dövizdeki
dalgalanmalara paralel olarak hâliyle petrol ürünlerinde de artışlar
olacaktır, bu kaçınılmaz ama bu hiçbir şekilde Cumhuriyet
Halk Partisinin önerisinde ifade edildiği gibi bir Hükûmet politikası
değildir, Hükûmetin özellikle vergi yükünü artırmasıyla ilgili
bir husus değildir, bilakis, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bu
vergi yükü 2000lerin başında yüzde 70ler civarındayken bugün
yüzde 66ya, 65e kadar düşmüştür. Zaman içinde, ümit ediyoruz ki bu
düşüşler serbest piyasa koşulları içinde daha da
fazlalaşacaktır. Halkımızın emrinde olan,
halkımızın hizmetinde olan ve bütün gelirleri -nereden gelirse
gelsin, petroldeki vergilerden olsun başka türlü kaynaklardan, hangi
kaynaktan gelirse gelsin- halkımızın hizmetine yol, su,
elektrik, baraj, liman olarak veren, halkımızın acil
ihtiyacını, fakir fukaranın ihtiyacını
karşılayan Hükûmetimizin bundan sonra da bu politikalarını,
bu hizmetlerini halkın yararına devam ettireceğini ifade ediyor
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Demirkıran.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisi lehinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu önerge lehine söz almış
bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin içinde bulunduğu temel ekonomik sorunları
başlıkları itibarıyla sayacak olursak: Üretimsizlik,
işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik,
vergi adaletsizliği, kayıt dışı ekonomi, kamunun ve vatandaşın
içinde bulunduğu borçluluk, tasarruf açığı, cari
işlemler açığı, dış ticaret açığı,
sosyal güvenlik sistemi açığı, bütçe açığı ve
bununla da yine ilgili olarak dolaylı vergilerin yüksekliği üzerinde
durmak mümkündür.
Adalet ve Kalkınma
Partisinin sekiz yıllık iktidarı dönemi göstermiştir ki AKP
hükûmetleri bu sorunların altından kalkamamış ve çözüm
üretememiştir, birçok sorunun daha da büyümesine yol
açmıştır. Başta elektrik dağıtım
şirketleri olmak üzere kamu varlıkları satılmış,
vatandaşlarımız dünyanın en pahalı
akaryakıtını almak zorunda
bırakılmıştır. Hükûmet ise yükselen enerji ve
akaryakıt fiyatlarında 2 kuruşluk indirim için özel sektöre
âdeta yalvar yakar olmuştur. AKP hükûmetlerinin sekiz yıldır
uyguladığı ekonomi politikaları Türkiyeyi üretmeden
tüketen, kazanmadan harcayan bir ortama sürüklemiştir. Bunun üstüne,
adaletsiz ve eşitsiz, yerel ve küresel ekonomik ilişkiler
ağı, kaynakları ve sermayeyi kendine çekmiş, milletimizin
payına ise işsizlik ve yoksulluk düşmüştür. Kayıt
dışılığın önüne geçemeyen Hükûmet,
kayıtlı mükellefin üzerindeki vergi yükünü artırmaya devam
etmektedir. Nitekim, bu uygulamanın sonucunda, 2008 yılında
dolaysız vergilerin vergi gelirleri içindeki oranı yüzde 35 iken bu
oran, 2010 yılında yüzde 31e düşmüştür. Buna paralel
olarak dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki payı da yüzde
64,8den yüzde 69a yükselmiştir. Bu da aslında ülkemizde verginin
tabana yayılmadığının, adaletli
toplanmadığının en büyük kanıtıdır.
AKP Hükûmetinin,
dolaylı-dolaysız vergilerin dağılımı, vergi
kayıp-kaçakla mücadele, verginin tabana yayılması veya vergi
adaleti gibi bir kaygısı bulunmamaktadır. Hükûmetin tek derdi,
her ne suretle olursa olsun, vergi tahsilatını artırmaktır.
Bunun için de sürekli, dolaylı vergilere yüklenmektedir. Dolaylı
vergiler içinde de petrolden alınan özel tüketim vergisi ve katma
değer vergisi ile petrole dayalı motorlu taşıtlardan
alınan vergiler, taşınması zor miktar ve oranlara
yükselmiştir.
2010 yılı vergi
gelirlerine baktığımızda, toplam vergi geliri 210 milyar
liradır. Gelir vergisi, stopaj, beyana dayalı ve geçici vergi dâhil
olmak üzere tüm gelir vergisi toplamı 40 milyar liradır. Kurumlar
vergisi 21 milyar lirayı bulmakta, özel tüketim vergisi 57 milyar Türk
lirası ve katma değer vergisi de 26 milyar Türk lirasıdır.
Oysa, değerli
milletvekilleri, sadece petrolden alınan özel tüketim vergisi 31 milyar
Türk lirasını bulmaktadır ve yine, petrolden alınan katma
değer vergisi de yaklaşık 8-9 milyar Türk lirası
civarındadır. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki toplam 40 milyar Türk
lirası ÖTV ve KDV, sadece petrolden alınmaktadır. Bu da gelir
vergisi toplamına eşittir, kurumlar vergisinin tümünün 2 katına
tekabül etmektedir ve tüm vergiler içerisinde de yaklaşık yüzde 20lik
bir orana yayılmaktadır. Bu da bütçenin içinde bulunduğu durumu,
akaryakıt fiyatlarını ve içindeki vergi durumunu
açıklıkla ortaya koymaktadır.
Bugün itibarıyla 1 litre
benzin 3 lira 96 kuruş, 1 litre motorin 3 lira 42 kuruş, 1 litre
kırsal motorin 3 lira 28 kuruştur. Hükûmet tarafından, akaryakıt
fiyat artışının sebebini dünya petrol fiyatlarındaki
değişime bağlama gayreti vardır. 2008 yılı
Haziran ayında ham petrolün varili 140 dolara satılırken,
benzinin 1 litre fiyatı 3 lira 52 kuruştu. Bugün ham petrolün varil
fiyatı yaklaşık 100 dolar civarında olmasına
rağmen, benzinin 1 litre fiyatı 3 lira 96 kuruşu neredeyse
geçmektedir. Bu fiyat farkı, benzinden alınan yüksek vergi ve yüksek
kâr marjı ile açıklanabilir. Bu gidişle akaryakıt fiyatlarının
nerede duracağı da belirsizdir.
Maliyeti bugün 1 lira 5
kuruş olan 1 litre benzinden alınan vergi 2,5 liradır, 40
kuruş ise dağıtıcı ve bayi kârıdır.
Ülkemizde 15 milyon motorlu araç bulunduğunu düşündüğümüzde, 15
milyon araç sahibinin aldığı 1 litre benzine karşı
toplam 37,5 milyon Türk lirası vergi ödenmektedir. 40 litre benzin
alınması durumunda ise rakamları çarparak devam edebiliriz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Akaryakıt Kaçakçılığı Araştırma Komisyonu
çalışmasına göre, son iki yılda yurda kaçak giren
akaryakıt miktarının 7,8 milyon ton, kaçak akaryakıttaki
kaçak ÖTV tutarının ise yıllık 7 milyar 300 milyon Türk
lirası olduğu tespit edilmiştir ve kaçak akaryakıt
imalatı da alabildiğine artmaktadır. Özellikle, geçtiğimiz
hafta perşembe günü Ankarada OSTİM ve İvedikte meydana gelen
patlamalar da bu kaçak akaryakıt imalatına Türkiye'nin dikkatini
çekmiştir ve bu konuda mutlaka Hükûmetin araştırıp ortaya
çıkarması gereken gerçekler vardır.
Türkiyede kurşunsuz
benzin, motorin ve LPGden Avrupa ülkelerinden çok daha fazla ÖTV
alınmaktadır. Türkiye kurşunsuz benzinde litre başına
Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 84 fazlası özel tüketim
vergisi almaktadır, motorinde Avrupa Birliği ortalamasının
yüzde 68i oranında fazla ÖTV alınmaktadır, yine LPGde ise
Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 353ü daha fazla ÖTV
alınmaktadır.
1 litre kırsal motorine
çiftçimizin ödediği özel tüketim vergisi 1 lira 24 kuruş, katma
değer vergisi ise 50 kuruştur, yani çiftçimiz 1 litre kırsal
motorine 1 lira 74 kuruş vergi ödemektedir. Bir yıl içinde tarımda
kullanılan mazot miktarı ise yaklaşık 3,3 milyar litredir.
Bugünkü fiyatlarla çiftçinin bir yılda mazota ödediği vergi 5 milyar
800 milyon Türk lirasını bulmaktadır. Çiftçimize verilen mazot
desteği, tarımda kullanılan mazota ödenen mazot desteğinin
yüzde 5ini ancak karşılamaktadır. Bu da mazot için, çiftçi
tarafından mazota ödenen katma değer vergisinden çok daha azdır.
Enerji Piyasası
Düzenleme Kurulu tarafından 2011 yılı Ocak ayından itibaren
kırsal motorinin kaldırılacağı
açıklanmıştı ancak yaklaşan seçim öncesi bu uygulamaya
geçilememiştir. Eğer seçimlerden sonra -Allah korusun- tekrar AKP
İktidarının devamı hâlinde Türk köylüsünü çok kötü bir
sürpriz beklemektedir çünkü bugün itibarıyla 1 litre kırsal motorinin
pompa çıkış fiyatı 3 lira 28 kuruş iken, euro dizel
motorinin pompa çıkış fiyatı 3 lira 42 kuruştur.
Bilindiği üzere,
çiftçilerin kullandığı kırsal motorinin ÖTVsi euro dizele
göre daha düşüktür. Bu uygulamanın sadece ÖTV farkı çiftçiye
yaklaşık toplamda 250 milyon Türk lirası ilave yük getirecektir.
Bu rakam, çiftçiye ödenen mazot desteğinin neredeyse yarısı
kadardır.
Hükûmet, gelen tepkiler
üzerine akaryakıt fiyatlarını indirmek için harekete
geçtiğini açıklamıştı geçtiğimiz ay. Ancak bu,
boş, hem de nasıl içi boş bir gaye hâline dönüştü. Hükûmet,
benzin fiyatlarını indirmek için TÜPRAŞın litresini 98
kuruşa sattığı benzinin vergilerle birlikte satış
fiyatının neredeyse 4 liraya çıktığını
görmezden gelerek 2 kuruşluk indirim için TÜPRAŞa baskı
yaptı. Fiyat indirimi için özel sektöre âdeta yalvardı. Oysa Hükûmet,
önce kendi üzerine düşeni yapsa sadece yasaları uygulasa benzinin
litre fiyatı hemen 25-30 kuruş
arasında
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Akçay.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Safiye Seymenoğlu, Trabzon Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SAFİYE SEYMENOĞLU
(Trabzon) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun
akaryakıt fiyatlarındaki artışla ilgili Meclis
araştırması açılması için vermiş olduğu
öneri hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Saygıyla yüce Meclisi selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
son yıllarda gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin en
önemi sorunu uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarında
yaşanan artışlardır. Ülkelerin petrol rezervleri, üretici
ülkelerin ellerindeki stok miktarı, üretim ve taşıma maliyetleri,
mevsim koşulları, büyük petrol şirketlerinin strateji ve
yatırım politikaları da fiyatların artmasında ya da
azalmasında etkin olmaktadır.
Ülkemizin petrol
kaynakları bakımından zengin bir ülke olmaması, yeterli
düzeyde rezerve sahip olmamamız bizi bu konuda ister istemez
dışarıya bağımlı kılmıştır.
Bununla birlikte, ülkemizin
son yıllarda sanayide, sanayi ürünlerinin üretimindeki gelişmesi,
araç sayısının gelişmişlikle orantılı olarak
hızlı bir şekilde artması, dolayısıyla petrol
ürünlerine ihtiyacı artırmıştır. Petrol
kaynakları bakımından zengin bir ülke olmamamıza
rağmen, ülkemiz, gerek Orta Doğu gerekse Orta Asya petrollerinin
dünya piyasalarına ulaşması noktasında kritik ve önemli bir
konuma sahiptir. Dolayısıyla, Enerji Bakanlığımızın
yaptığı zamanında ve yerinde büyük projelerle problemin çözümüne
yaklaşılmıştır.
CHP Grubunun Meclis
araştırması açılması şeklindeki talebi,
araştırma komisyonunun kurulması, partilerin üye vermesi,
çalışmalara başlaması en az bir buçuk iki ay gibi bir süre
almakta... Bildiğiniz gibi, seçim sürecine girdiğimiz bugünlerde
zaman problemi yaşamaktayız. Gündemimizde olan, kamuoyunun beklentisi
olan, acil görüşülmesi gereken yasa tasarıları var.
Dolayısıyla, CHP
Grubunun önergesi aleyhinde olduğumu ifade ederek
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Seymenoğlu.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak bir
yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi,
Sayın İçli, Sayın Özyürek, Sayın Arslan, Sayın Koçal,
Sayın Diren, Sayın Sönmez, Sayın Güner, Sayın
Coşkuner, Sayın Çöllü, Sayın Arat, Sayın Mengü, Sayın
Okay, Sayın Emek, Sayın Yalçınkaya, Sayın Tütüncü,
Sayın Barış, Sayın Arifağaoğlu, Sayın
Kulkuloğlu, Sayın Ersin.
Üç dakika süre veriyorum ve
yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek ve arkadaşları
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Dünyada
Petrol Fiyatları hakkındaki Meclis araştırması
açılmasına dair önergenin 08/02/2011 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Sayın Başkanım
BAŞKAN Bir saniye
Sayın İçli, sizden önce de bir söz talebi var, vereceğim.
Gördüm, sisteme girdiniz yani.
Sayın Özdemir, sisteme
girer misiniz, söz talebiniz vardı.
Sayın Özdemir, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemirin, Gaziantepe gazilik
unvanının verilmesinin yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) Sayın Başkan, teşekkür ederim. 8 Şubat
Gaziantepe gazilik unvanı verilmesinin yıldönümü
dolayısıyla bir dakikalık bir konuşma yapacağım.
8 Şubat, Gaziantepte,
dediğim gibi
Gaziantep savunmasını, on bir ay süreyle verilen
çetin bir kurtuluş mücadelesiyle dünyada eşi benzeri olmayan, tarihe
mal olmuş örnek bir savunma olarak görüyoruz. Gaziantepliler Fransızlara
karşı direnişte 6.317 evladını şehit verdiler ve
bu sebeple Gazianteplilere verilen değerin göstergesi olarak 1921
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gazilik
unvanı verildi. Bununla ne kadar övünsek azdır. Tüm yurtta
kahramanlık örneği gösteren şehrimizin onurlu mücadelesini
taçlandıran bu anlamlı gün vesilesiyle bir kez daha gazilik
unvanı kazanmanın haklı gururunu yaşıyoruz.
Kurtuluş mücadelesinde canını seve seve veren tüm şehitlerimizi
rahmetle, şükranla ve saygıyla anıyorum. Ruhları şad
olsun.
Teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın İçli,
buyurun, talebiniz nedir önce onu bir öğreneyim.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Sayın Başkanım, İç Tüzükün 63üncü
maddesi gereğince söz talep ediyorum. AKP Grup önerisi işleme
alınamaz ve Başkanlığı -eğer izin verirseniz
gerekçesini açıklayacağım- gündeme ve İç Tüzüke uymaya
davet ediyorum.
BAŞKAN Buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Yerimden mi?
BAŞKAN Yerinizden.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Sayın Başkanım, elimdeki AKP Grup önerisinde
hangi günler hangi kanunların görüşüleceği Genel Kurulun oyuna
sunuluyor. Şimdi 610 ve 609 sıra sayılı kanun
tasarılarının da gündemin 3 ve 4üncü sıralarında yer
almaları isteniyor. Bakın elimizde sizin
dağıttığınız gündemde şimdi mevcut 3te
bazı kamu kurum ve kuruluşlarının bir kısım
borçlarıyla ilgili bir kanun var. Şimdi eğer böyle bir grup
önerisi Genel Kurulun onayına sunulursa bu eylemli olarak bir İç
Tüzük ihlalidir, Anayasaya aykırıdır çünkü 606 sayılı
biliyorsunuz temel kanun görüşülüyor bölümler hâlinde
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Bir saniye
açılıyor.
Buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir)
görüşülen 606 sıra sayılı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Sayın Başkanım, 63e göre usul
tartışması açılmasını istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sisteme girer
misiniz Sayın İçli.
Sayın İçli,
buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Sayın Başkanım, 606 sayılı temel
kanun dokuz bölümden oluşuyor ve 247 maddeden ibaret. Şimdi, AKP grup
önerisine göre sanki yani sandviç sistemi. Bir bölüm görüşülüyor, içine
bir başka kanun konuluyor, sonra başka bir bölüm görüşülüyor.
Böyle bir grup önerisi eğer Genel Kurul tarafından
onaylandığı takdirde, Hükûmete ve kimi komisyonlara
Kardeşim, sen buraya oturamazsın çünkü ben gün gün bütün
kanunları belirledim. şeklinde emrivakiyle, bir dayatmayla
karşı karşıya kalır. Böyle bir olay İç
Tüzükümüzde yoktur. İç Tüzük 49a ve 81e göre kanunların nasıl
görüşüleceği çok açık biçimde belirtilmiştir.
BAŞKAN Sayın
İçli, teşekkür ediyorum.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) - Usul tartışması açmak istiyorum Sayın
Başkanım, 63e göre.
BAŞKAN Buyurun
Sayın İçli.
Üç dakika süre veriyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan, üç dakika az
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) Üç dakika yeter mi böyle bir usul tartışması için?
BAŞKAN Onu ben
belirleyeceğim Sayın Mengü, kusura kalmayın.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkan, ben de söz talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın
İçli, lehte mi aleyhte mi? Öncelikle onu belirtelim.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Aleyhine
BAŞKAN Aleyhine
Buyurun.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- AK PARTİ Grubu önerisinin işleme alınıp
alınmayacağı hususunda Oturum Başkanının tutumu
hakkında
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Sayın Başkanım, kısaca Genel Kurulun
bilgisine sundum.
Bakın, böyle bir grup
önerisi kesinlikle işleme alınamaz. Anayasa 95e göre, Türkiye Büyük
Millet Meclisi,
çalışmalarını kendi yaptığı İç
Tüzüke göre yapar. Şimdi, İç Tüzükte olmayan bir hükmü, sayısal
çoğunluk, parmak çoğunluğuna dayanarak eğer bir dayatma
şeklinde Genel Kurulun önüne getirirseniz, bu kesinlikle kabul edilemez.
Bakın, ne yapıyor
burada şimdi? Aslında Türkçesi de bozuk. Şimdi demiş ki
örneğin, bunu kısaca belirteyim: 8 Şubatta 610 sayılı
Kanun Tasarısının birinci bölümü görüşülecek ama 9
Şubatta, bir gün sonra tümünün görüşülmesi. Kanunların tümünün
görüşülmesinden sonra bölümlerine geçilir, tümü görüşülmeden
bölümlere geçilmez. Bir kere burada bir hata var. Yani ilk önce, biz, birinci
bölüm bitinceye kadar görüşeceğiz, sonra tümünü
görüşeceğiz, tepetaklak! Kaldı ki bu kanun, önümüze temel kanun
olarak getiriliyor. 12 maddeden ibaret olan, Cumhuriyet Halk Partisi üyelerinin
Adalet Komisyonunu terk etmesine neden olan bir kanun tasarısının
-12 maddelik- temel kanun olarak getirilmesi ve dokuz bölüm iki yüz kırk
yedi maddeden ibaret bir kanun arasına ekmek arası köfte gibi veya
ara sıcağı gibi bu tür kanunların getirilmesi Anayasa aykırı,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin geleneklerine aykırı. Diyebilirsiniz
ki: Uygulamada komisyon oturmaz, öbür kanun görüşülür. Doğrudur, ama
böyle tadat edilmeseydi olurdu. Ne yapardı? Hükûmet de oturmazdı,
komisyon da oturmazdı, bir sonraki kanunu alırdınız ama
şimdiden peşin peşin hangi komisyonunun oturmamasını
ve Hükûmetin hangi kanunda oturmamasını Genel Kurulun oyuna bir
emrivaki olarak AKP Grubu dayatıyor. Böyle bir dayatma nasıl kabul
edilebilir? Yani, burası orman kanunlarının işlediği
değil Anayasanın ve kendi yaptığımız İç
Tüzükün işlemesi gereken bir yüce Meclis ama şimdi gelecek, AKPli
arkadaşlarımızın sayısal çoğunluğuyla Kabul
edilmiştir diyeceğiz ve buna apar topar geçeceğiz.
Bir başka
sakıncalı olay: Şimdi, kamuoyu bu çorba, kimine göre çuval
yasa denilen 606 sıra sayılı kanunu görüştüğümüzü
biliyor, izliyor. Biz bile -ben Adalet
Komisyonu üyesi olarak yeni seçildim- bugün bu kanunun buraya geleceğini
bilmiyoruz. Alt komisyon çalışıyor, şimdi bir de cumartesi,
pazar, pazartesi, bütün günlere çalışma konmuş. İç Tüzükün
54üncü maddesine göre asıl olan Meclisin salı, çarşamba,
perşembe günleri çalışmasıdır. İstisnai kural
Genel Kurul getirebilir ama şimdi Genel Kurul istisnayı asıl,
aslı istisna hâline getirmiş durumda. Ben saat üçe, dörde kadar
burada çalışacağım, sabah dokuzda alt komisyona
gideceğim, saat on ikide Genel Kurula geleceğim, bu kanunları
ben nasıl inceleyeceğim, okuyacağım? Bu kanunların
milletin yararına olup olmadığını nasıl
algılayacağım Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımla
birlikte? Böyle bir çalışma esası yoktu. Böyle bir işkence,
dayatma
Bizim sayısal çoğunluğumuz var, her şeye
muktediriz, her şeyi yaparız. Yok öyle yağma.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Yani, bunu gündeme alamazsınız Sayın
Başkanım. Bunu alırsanız Anayasaya ve İç Tüzüke
açıkça aykırılık teşkil eder diyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın İçli.
Tutumum lehinde söz isteyen
Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kılıç.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın İçlinin
itirazını dikkatle dinledim ancak yapılan uygulamada bir eylemli
İç Tüzük ihlali kesinlikle söz konusu değil. Bırakın
eylemli İç Tüzük ihlalini bir İç Tüzük ihlali de hiçbir şekilde
söz konusu değil. Anayasaya aykırılıktan Sayın
İçli burada söz etti. Bir Anayasaya aykırılık
iddiasını da hukuken Anayasa metnine ya da İç Tüzük metnine
bakarak temellendirebilmek, dayanaklı hâle getirebilmek hiçbir
şekilde mümkün değil.
Burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu gündemine hâkimdir yaklaşımı çerçevesinde
çalışma gün ve saatleri ve hangi kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşüleceği Genel Kurulun rızasıyla, oyuyla, onayıyla
dizayn ediliyor. Eğer yapılan işlemde bir hukuka
aykırılık varsa
Türk Ticaret Kanunu iki buçuk sene burada
bekledi, Türk Borçlar Kanunu iki buçuk sene bekledi, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu yaklaşık aynı sürelerle bekledi. Borçlar Kanunu Uygulama
Kanunu, Hukuk Usulünün Uygulama Kanunu aynı şekilde senelerce burada
görüşmelerine başlananlarıyla beraber bekledi. Ne zaman ki
Cumhuriyet Halk Partisi ne zamanki Milliyetçi Hareket Partisi, BDP, diğer
muhalefet grupları iktidar partisiyle birlikte bu üç kanunu çıkarma noktasında
fikir ve irade birliği ortaya koydu, o zaman tekrar Hükûmet ve komisyon
buraya oturdu. O kanunları yeniden aldık, görüştük, birlikte
düzgün bir iş ortaya çıkardık. Genel Kurul gündemine hâkimdir.
Torba kanun, evet, arada
bizim grup önerimiz doğrultusunda, Genel Kurulun kabul etmesi hâlinde
Danıştay ve Yargıtayda düzenlemeler öngören kanun
tasarısı burada görüşülecek. 609 sıra sayılı
Kanun Tasarısı öne çekilmiş olacak. Buradaki görüşmelere
devam usulü belli Sayın İçli. İç Tüzüke göre
Başkanlık, Hükûmetin yerinde olması hâlinde, komisyonun yerinde
olması hâlinde kanun tasarı ve tekliflerine geliş
sıralarına göre, gündeme alınış, gündemdeki yerlerine
göre kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine devam edecek.
Dolayısıyla
Meclisin gündemine hâkim olduğu bir ahval içerisinde bir İç Tüzüke
aykırılık iddiası, bir Anayasaya aykırılık
iddiası, bir eylemli İç Tüzük iddiası tamamen temelden,
dayanaktan kesin bir surette yoksundur. Yapılan işlem İç Tüzüke
de uygundur, Anayasaya da uygundur, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
yasalaşma süreçlerinin gereklerine ve geleneklerine de sonuna kadar
uygundur. Aksini düşünmeniz hâlinde, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu
orada beklerken yapılan bütün yasama çalışmalarının
butlanla ortada olmaması lazım. Öyle bir şeyin kabul
edilebilmesi mümkün olmadığına göre, Genel Kurul gündemine
hâkimdir. tümcesi çerçevesinde hareket etmek mecburiyetindeyiz.
Saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
Aleyhte söz isteyen Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her
hafta iktidar partisi çoğunluğuna güvenerek bir öneri getiriyor ve
kendi tespit ettiği, kendi koyduğu, kendi
kararlaştırdığı, kendi oyladığı
önerilerini, bir gün sonra bakıyorsunuz yeni bir öneri getirmiş ve
onu değiştirmeye kalkıyor. Böyle bir yöntem var mı
arkadaşlar? Dünyanın hangi demokratik parlamentosunda böyle yöntem
vardır, böyle istediğiniz zaman getireceksiniz istediğiniz yasayı
istediğiniz yasanın arasına koyacaksınız ve
görüşeceksiniz?
Şimdi, Danışma
Kurulu niye o zaman İç Tüzük 49a göre toplanıyor, 50nci maddeye
göre toplanıyor?
Şimdi, buraya,
bakın arkadaşlar, Cumartesi Pazar dâhil bitimine kadar, sabaha kadar
durmadan on gün üst üste kanun teklifi görüşülecek. Buraya torba kanunun
arasına ara sıcak, sucuk yasalar da koymuşsunuz, pastırma,
sucuk da var arada. Yani torba kanunun görüşmesini keseceksiniz, o anda
aklınıza gelen, işinize gelen yeni bir yasa varsa onu da getirip
araya koyacaksınız.
Peki, bu İç Tüzüke
uygun mu? İç Tüzük 49uncu madde çok açık söylüyor.
Başkanlık Divanı burada kapattığı zaman,
yarına hangi gündemle, hangi maddeyle toplanacağını söyler
arkadaşlar. Burada demokrasinin gereği bütün partiler, yarın,
bir sonraki toplantıda ne görüşüleceğini bilir,
konuşmaları ona göre hazırlar,
konuşmacılarını, görevlendirmelerini ona göre yapar,
önergelerini ona göre hazırlar.
Şimdi,
getirmişsiniz burada bir öneri. Bu öneriye göre bu yasaları
görüşeceksiniz.
Arkadaşlar, sizin
sağlığınızı düşünüyorum. Bakın, Anayasa
90 uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde, iç hukukun üstünde
olduğunu söylüyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 4
arkadaşlar: Angarya yasaktır. Angarya insanlık suçudur. Angarya
suçtur. Sizin yaşınızı, başınızı,
sağlığınızı düşünüyorum yani bir ay sonra
tekrar aday olacağım diye heder olacaksınız,
sağlığınızdan olacaksınız. Bu angarya
insanlık suçudur. Bu angaryaya prim vermeyin. İnsani koşullarda
çalışma yöntemini bulmak zorundasınız.
Bakın, sadece angarya
suçu işlenmiyor burada. Çok açık, madde 50, özel gündem. Danışma Kurulunun
uzlaşmadığı şekilde bir yöntemleme
yapamazsınız arkadaşlar. İstediğiniz kanunu torba
yapıyorsunuz, istediğiniz kanunu temel kanun yapıyorsunuz,
istediğinizi de bölüyorsunuz. Örneğin 606 sıra sayılı
torba kanun on bölümdür, o on bölümün arasına da birkaç tane yasa
yerleştirip arada çıksın diyorsunuz. Böyle bir
yaklaşım tarzı, böyle bir yasa tekniği
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) -
Yasaları bu kadar heder etmenin, kalitesiz yasa çıkarmanın bir
anlamı yok. Bu yanlıştan dönmenizi rica ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Lehte söz isteyen Ahmet
Aydın, Adıyaman milletvekili.
Buyurun Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, değerli üyeler; usul tartışması
üzerine ben de söz almış bulunuyorum. Başkanın tutumu
lehinde konuşacağım.
Değerli arkadaşlar,
tabii İç Tüzük hükümleri amir olduğuna göre ve çok açık
olduğuna göre, zannediyorum, muhalefet partisi sözcüleri de bunu iyice
okumuşlardır, Danışma Kurulunun çalışma usul ve
esaslarını belirleyen İç Tüzükün 19uncu maddesi çok açık
şunu ifade ediyor: Danışma Kurulu, Başkanın gerekli
görmesi veya bir siyasî parti grubu başkanlığının
istemi üzerine en geç yirmi dört saat içerisinde Başkan tarafından
toplantıya çağrılır.
Evet, bizim AK PARTİ
Grubu olarak Danışma Kurulu toplantısı talebimiz
olmuştur ve bunun üzerine Meclis Başkan Vekilimiz grupları
toplantıya çağırmıştır. Bunda bir
sıkıntılı, mahzur taraf yoktur.
Yine aynı şekilde
İç Tüzük 19uncu madde: İçtüzükte Danışma Kurulunun
tespitine, teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan
bütün hallerde, Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda
toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş
bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları
ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler.
Evet değerli
arkadaşlar, işte bugün, bütün gruplar bir araya geldi;
Danışma Kurulunda oy birliği sağlanamadı ve yine bütün
gruplar, diğer gruplar olduğu gibi AK PARTİ Grubu olarak da grup
önerisini Genel Kurulun huzuruna getirdi.
Grup önerimizde de ki, biz
Meclisin açıldığı ilk günden
çalışacağız son güne, son ana kadar en yoğun bir
şekilde, en aktif bir şekliyle ve vatandaşımızın,
halkımızın gündeminde olan, beklenti içerisinde olduğu
taleplerini yerine getirmekle mükelleftir. Biz de bunun için buradayız;
gerekirse gece sabahlara kadar bu halk için, çalışmak için buradayız.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İcabında hafta sonu
da çalışacağız, bu önemli kanun tasarı ve teklifleri
çıkaracağız diyor ve tekrar hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
İç Tüzüke göre Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri, kanun
tasarı ve tekliflerin görüşme sırası Danışma
Kurulunun önerisi üzerine Genel Kurulca değiştirilebilmektedir.
İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre de Danışma Kurulunda oy birliği
sağlamadığında, siyasi parti grupları taleplerini
Genel Kurula sunabilmektedirler.
Bugün, Genel Kurulun
çalışmalarını düzenleyen grup önerileri gelmiş ve
işlemlere devam edilmektedir. İç Tüzükün 19uncu maddesinin
beşinci fıkrası, 49uncu maddesinin üçüncü fıkrası ve
54üncü maddesinin ikinci fıkrasıyla, 63üncü maddesi hükümleri
karşısında tutumumda İç Tüzüke aykırı bir durum
bulunmamaktadır. Kaldı ki bu konu AK PARTİ Grubunun grup
önerisiyle şimdi, tartışma zemini burasıdır,
şimdi tartışılacaktır.
Teşekkür ediyorum.
Durumumda herhangi bir
değişiklik yoktur.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
4.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker hakkındaki (11/13) esas numaralı Gensoru
Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin Genel Kurulun 15/2/2011 Salı günkü birleşiminde
yapılması ile 610 ve 609 sıra sayılı kanun
tasarılarının temel kanun olarak ve bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
08/02/2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Danışma Kurulunun
08.02.2011 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda,
siyasi parti grupları arasında oybirliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mustafa
Elitaş
Kayseri
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
ÖNERİ:
Gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmında yer alan 610 ve 609 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının bu kısmın 3 ve 4 üncü
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
Haftalık
çalışma günlerinin dışında 12 ve 13 Şubat 2011
Cumartesi ve Pazar günlerinde de toplanarak gündemin kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında
yer alan işlerin görüşülmesi;
9, 10, 12, 13, 14, 16, 17, 23
ve 24 Şubat 2011 Çarşamba, Perşembe, Cumartesi, Pazar ve
Pazartesi günlerinde saat 13:00'te, 11, 18 ve 25 Şubat 2011 Cuma günleri
saat 14:00'te toplanması;
15 ve 22 Şubat 2011
Salı günlerindeki birleşimlerde sözlü soruların
görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işlerin görüşülmesi;
8 Şubat 2011 Salı
günü (bugün) 610 S. Sayılı Kanun Tasarısının 1. Bölüm
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
9 Şubat 2011
Çarşamba günü 610 S. Sayılı Kanun Tasarısının
tümünün görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
10 Şubat 2011
Perşembe günü 62 S. Sayılı Kanun tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
11 Şubat 2011 Cuma günü
569 S. Sayılı Kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
12 Şubat 2011 Cumartesi
günü 570 S. Sayılı Kanun tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
13 Şubat 2011 Pazar günü
572 S. Sayılı Kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
14 Şubat 2011 Pazartesi
günü 573 S. Sayılı Kanun tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
15 Şubat 2011 Salı
günü 459 S. Sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
16 Şubat 2011 Çarşamba günü 592 S. Sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
17 Şubat 2011
Perşembe günü 535 S. Sayılı Kanun tasarısının
görüşmelerinin tamamlan-masına kadar,
18 Şubat 2011 Cuma günü
586 S. Sayılı Kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
Çalışmalarına
devam etmesi, bu birleşimlerde gece 24:00'de günlük programların
tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesi;
22, 23, 24 ve 25 Şubat
2011 Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günlerindeki
birleşimlerde saat 23:00'e kadar çalışmalarını
sürdürmesi;
4.2.2011 tarihinde
dağıtılan ve Genel Kurulun 7.2.2011 tarihli 60 ıncı
Birleşiminde okunan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker hakkındaki (11/13) esas numaralı gensoru önergesinin 15.2.2011
Salı günkü gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmında yer alması, Anayasanın 99 uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelerin Genel Kurulun aynı günkü Birleşiminde
yapılması;
610 ve 609 Sıra
Sayılı Kanun Tasarılarının, İçtüzüğün 91.
maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması;
Önerilmiştir.
610 Sıra Sayılı
Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/994)
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki Madde Sayısı
1. Bölüm 1 ila 6 ncı
maddeler 6
2. Bölüm 7 ila 15 inci maddeler
(13 üncü Maddenin
1.Fıkrasının (a) ve 14
(b) bentleri ile 2.
Fıkrası ve GEÇİCİ 1, 2
ve 3.üncü Maddeler Dahil)
Toplam Madde Sayısı 20
609 Sıra
Sayılı
Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa
Komisyonları
Raporları (1/991)
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki Madde
Sayısı
1. Bölüm 1 ila 16 ncı
maddeler 16
2. Bölüm 17 ila 37 nci maddeler
(Geçici Madde 1 Dahil) 22
Toplam Madde Sayısı 38
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Başkan, önerge sahipleri -çünkü teknik bir konu- tümünün
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar ifadesini görüşmelerin
tamamlanmasına kadar diye düzeltsinler. Teknik bir hata
yapılmasın çünkü tümünün görüşülmesi mi -teknik bir konudur-
birinci bölümden sonra tümünün görüşülmesini oylamanız uygun olmaz.
Tamamlanmasına kadar diye düzeltsinler de hiç olmazsa
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Tasarının görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar olmalı.
OKTAY VURAL (İzmir)
Tümünün görüşülmesi ayrı bir kavramdır. Önergede o şekilde
düzeltme yapılması gerekir.
SUAT KILIÇ (Samsun) Tümü
üzerindeki görüşmeler o dediğiniz.
BAŞKAN Sayın
Vural, tutanaklara geçti; anlaşıldı konu.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkan, dil bakımından bir sorun yok ama Divan o
şekilde uygun görürse o ibarenin o şekilde düzeltilmesinde de mahzur
görmüyoruz. Tümü üzerindeki görüşmeler başka şey, tümünün
görüşülmesi başka şey.
BAŞKAN Tümünün
sözünün çıkarılması gerekiyor, doğru. Tutanaklara geçti.
Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Suat Kılıç, Samsun
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. Grubumuzca verilmiş olan öneri üzerinde,
lehte açıklayıcı bir konuşma yapmak üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi son aylarda gerçekten yoğun
bir tempoyla çalışıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzükündeki bir haftalık çalışma saatlerinin
toplamını bir günde, bir aylık çalışma saatleri
toplamı kadar çalışmayı da neredeyse bir haftada yapar hâle
geldik. Bunun farkındayız. Dolayısıyla, özellikle zaman
zaman muhalefet sözcülerinden gelen sitemleri de idrak edebiliyoruz, o
sitemlerin de farkındayız. Çünkü bir aylık çalışma bir
haftanın çalışma saatlerine
sıkıştırılmaya çalışıldığı
zaman, elbette ki hepimize ağır gelebiliyor. Konular birbirinden
farklı, kanunlar birbirinden farklı, maddeler birbirinden
farklı. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi
İç Tüzüğünün ne şekilde hükümler içerdiği de
herkesin malumu. Genel Kurul salı, çarşamba, perşembe günleri
15.00-19.00 saatleri arasında çalışabiliyor. Yarım saat
gündem dışı konuşmalar, grup önerileri vesaire
dediğiniz zaman günlük dört saat çalışma süresinin zaten iki
saati buharlaşıp gidiyor. Geriye kalan bir iki saat içerisinde de
yasama ve denetim faaliyetlerini sürdürebilmek,
tamamlayabilmek maalesef mümkün değil.
Bir diğer konu
başlığı: Büyük olasılıkla, Yüksek Seçim Kurulunun
da paralel bir düşünce içerisinde olması hâlinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunun alacağı seçim kararı doğrultusunda
çok büyük ihtimalle 12 Haziran 2011 tarihinde milletvekili genel seçimleri
gerçekleştirilecek. Seçimlerden en az iki ay öncesinden, hatta belki iki
buçuk, üç ay öncesinden Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun verimli bir şekilde
yasama çalışması yapma imkânının
kalamayacağı da dikkate alındığında, önümüzde
verimli, efektif olarak kullanabileceğimiz maksimum bir, bir buçuk ay gibi
bir zaman dilimi var. Dolayısıyla, çıkması gereken kanun
tasarı ve tekliflerini bu bir, bir buçuk ay gibi zaman dilimi içerisinde
hep birlikte fedakârlıkta bulunarak sıkıştırmak ve bu
süreleri uzatmak suretiyle sağlıklı görüşmelere zemin
hazırlamak mecburiyetindeyiz.
Az evvel açılan
usul tartışmasında da
teşekkürlerimi ifade etmiştim. Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu ve bunların iki adet uygulama kanunlarında
CHP, MHP, BDP gruplarının sağlamış oldukları
destek bugün kamuoyunun değişik kesimlerinden çok sıcak, çok
samimi takdirlerle bize olduğu gibi sizlere de ifade ediliyor. Dolayısıyla,
Genel Kurul, birlikte, uzlaşı hâlinde, aslında normal
koşullarda aylar içerisinde bile çıkamayacak kanunları bir hafta
içerisinde çıkarabildiği takdirde, millî menfaatler
doğrultusunda sağlanan bu birlikteliğin elbette ki millete
yönelik, siyaset kurumuna duyulan güven katsayısını
artırmaya yönelik çok olumlu, çok pozitif etkilerini, geri
dönüşlerini hep beraber alıyoruz, alabiliyoruz.
Bugün getirmiş
olduğumuz grup önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışma gün ve
saatlerini yeniden düzenleyen, Genel Kurul gündemindeki öncelikli kanun
tasarı ve teklifleriyle ilgili bakış açısını
yeniden düzenleyen ve kalan bir, bir buçuk aylık çalışma
süremizi en verimli kılmaya gayret gösteren bir grup önerisi olarak
hazırlanmıştır.
Genel Kurulun kabul etmesi
hâlinde, 610 sıra sayılı Yargıtay ve Danıştay
bünyesinde düzenlemeler öngören kanun tasarısının, gündemin
bugün görüşmelerine başlanacak olan başlangıç
kısmına alınması yönünde bir iradeyi biz Genel Kurulun
tensiplerine arz etmiş oluyoruz.
Yine, 12 Eylül 2010 tarihinde
halk oylamasında kabul edilen Anayasa değişikliği
doğrultusunda kurulması gereken bir kurum olan ombudsmanlık
müessesesinin yasal ihtiyaçlarının karşılanması
amacıyla hazırlanmış olan kanun tasarısının
da yine gündemin dördüncü sırasına alınmak suretiyle, Anayasa
referandumuna paralel uyum yasalarından bir tanesinin daha Parlamento
Genel Kurulunun gündemine getirilmesini arzu ediyoruz.
Bununla birlikte hemen
akabinde, görüşmelerine, bugün kabul edilmesi hâlinde ara vermiş
olacağımız çok sayıda kanun tasarı ve teklifini
bünyesine almış olan iki yüz altmış iki maddelik torba
kanun olarak adlandırılan kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşmelerine de akabinde 153üncü maddeden itibaren yine burada devam
edeceğiz.
Cumartesi, pazar, pazartesi
günleri de çalışma temposuna dahil ediliyor ancak işlerin
elbette ki öngörülen şekilde ilerleyebilmesi durumunda, neticede insan
üstü bir gayreti burada hiç kimsenin gösterebilmesi mümkün değil,
muhalefetten gelen talep de olabilir, iktidar milletvekillerinden gelen talep
de olabilir, hafta sonuyla ilgili durum yeniden değerlendirilebilir,
gözden geçirilebilir. İnsan üstü bir çaba noktasında herkesin
yapabileceği fedakârlık aşağı yukarı birbirine
eşittir, hiç birimizin birbirimizden farklı doğa üstü
yeteneklerimiz söz konusu değil.
Bu arada denetim konusu, yine
Meclis Genel Kurulundaki yoğun yasama ihtiyaçları nedeniyle
şubat sonuna kadar tehir edilmiş olacak ancak Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker hakkında
verilmiş olan gensoru önergesinin görüşmeleri İç Tüzük hükümleri
gereğince en geç salı günü yapılması gerekiyor. Bunu da bu
grup önerisiyle birlikte karar altına almış oluyoruz.
Kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşmeleri noktasında saat 24.00ten sonraki süreler
için de, dediğim gibi, süre ihtiyacı olmasından dolayı
çalışma imkânını biz burada getirmiş oluyoruz.
Ayrıca okunduğu
için detaylarına girmiyorum, çok sayıda rakamı, sıra
sayısını sizlerle paylaşmak suretiyle
başınızı ağrıtmayı gerekli görmüyorum, hangi
kanunların ne şekilde temel kanun olduğu ve hangi maddelerin
hangi bölümler çerçevesinde görüşüleceği grup önerimiz Divan üyemiz
tarafından okunurken sizlere iletildi. Zaten grup önerimiz suret olarak
elinizde bulunmaktadır. Dolayısıyla,
ayrıntılarına girmiyorum.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, bugün, yarın ve önümüzdeki günlerde, yani seçim öncesi
oldukça daralan şu çalışma takvimi içerisinde, milletimizin
ihtiyaçları doğrultusunda gündeme getirilmiş olan kanun
tasarı ve tekliflerine vereceğiniz destekten dolayı
şimdiden iktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekillerimize
teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıç.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir
Milletvekili.
Buyurun Sayın İçli.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel usul
tartışmasındaki sözlerim Sayın Kılıç ve
Sayın Meclis Başkan Vekili tarafından farklı
yorumlandı ve dedi ki: Tutumumu değiştirmiyorum.
Sayın Başkan
Vekili, önünde grup önerisi var. Bakın, 17 Şubatta görüşülecek,
perşembe günü görüşülecek kanun kaç sayılı? 535
sayılı. O kanun elinizdeki gündemin 3üncü sırasında.
Gündem sırası değiştirmeden siz onu 17sinde nasıl
görüştürüyorsunuz? Okumuyorsunuz ve taraflısınız.
Taraflı olduğunuzu da, AKPnin vekili gibi
davrandığınızı da önünüzdeki metni okumakta
gösteriyorsunuz.
BAŞKAN Sayın
İçli, lütfen
Ben, biraz önceki
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Bakın, benim zamanımı durdurun,
karşılıklı konuşalım.
BAŞKAN Sizinle
karşılıklı konuşacak değilim Sayın
İçli. Konuşmanızı yaparsınız, oturursunuz.
Buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Bakın, 17 Şubat 2011 Perşembe günü 535 sıra
sayılı kanunun görüşülmesinin tamamlanmasına kadar. Şu
elinizdeki gündemi açın bakın. Şu elinizdeki gündemde 535
sıra sayılı kanun 3üncü sırada. Genel Kurulun oyuyla
sırası değiştirilmeyen bir kanunu nasıl
oylattırırsın da kabul edersiniz? Bu, sizin taraflı
olduğunuzu gösterir, bu kadar net. İsmim nasıl Tayfun İçli
ise sizin taraflı olduğunuza da o kadar eminim, bunu net olarak
söylüyorum.
Gelelim, işte, Borçlar
Kanunu, Türk Ticaret Kanunu öyle görüşüldü mü, görüşülmedi mi? Ben
onu söylemedim ki. Ben grup önerisi verilmez demedim ki. Ben ne diyorum,
anlıyorsunuz aslında, ben diyorum ki: Oturur -bir kanun gelir, komisyon ve Hükûmet
oturmaz- gündemin sırasındaki kanun görüşülür. Ama siz burada,
bölüm hâlinde görüşülen bir temel kanunun arasına ara sıcak
birtakım kanunlar sokuyorsunuz. Gelin şunu şöyle açalım: Bir
kanun görüşülüyor, 2nci maddesi görüşülürken, kalktı Hükûmet,
komisyon, başka bir kanunu getirdiniz, sonra ara verdi, oturdu, 4üncü,
5inci madde görüşülüyor
Burası çocuk oyuncağı mı?
Burası mahalle şeyi mi? Burası yüce Meclis.
Temel kanuna da itiraz ettik.
Birbiriyle ayrı seksen beş kanun ve kanun hükmündeki kararnameyi
adına torba kanun denilen bir kanunla getiriyorsunuz ve bir bölümde otuz
madde olmak suretiyle kabul edenler, etmeyenler diye
görüştürüyorsunuz. Sonra o bölümü bırakıyorsunuz bir bölüm
görüşülürken altıncı bölüm bitti. Ee ne yapacağız?
Başka bir temel kanun getireceğiz. Ne? Danıştay ve
Yargıtay kanunu gelecek. Neden? Temel kanun. Kaç madde kardeşim
bu? On iki madde. Ya dünyanın neresinde on iki maddeyi temel kanun diye
getirirsiniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Yirmi madde, yirmi.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Komisyonda da söyledik, dedik ki
Bakın, Yargıtay
temsilcileri vardı, dediler: Süre verin, inceleyemedik.
Danıştay temsilcileri vardı, Başsavcı Vekili
vardı, temsilciler vardı Zaman verin
Birtakım sivil toplum
kuruluşları Zaman verin. dediler. Yok... Bizim konuşma
sürelerimizi beş dakikayla, önergemizi bir önergeyle
sınırladınız.
Şimdi benim elimde
notlar yok. Ben buraya 606 sıra sayılı torba kanunu görüşmek
üzere hazırlıklı olarak geldim. Çünkü benim amacım
Bu
kanun bitmeden öbür kanun nasıl görüşülür? Beni grubum, grup
başkan vekilim bu torba kanunda, 606 sıra sayılı kanunun
hangi madde önergesinde konuşacağıma dair görevlendirmiş,
ben onun üzerine hazırlık yapıyorum ama AKP Grubu sayısal
çoğunluğuyla Yok kardeşim, ben bunu araya sokacağım.
diyor.
Değerli
arkadaşlarım, söyledim, Anayasa 95 Türkiye Büyük Millet Meclisi,
çalışmalarını, kendi yaptığı İç
Tüzüküne göre uygular. diyor. Şöyle demiyor: Türkiye Büyük Millet
Meclisi çalışmalarını sayısal çoğunluğa
göre, parmak esasına göre yürütür. O zaman tabi olacağımız
birinci kural Anayasa, ikinci kural şu yaptığımız
İç Tüzük. Beğenmiyorsanız İç Tüzük
değişikliği getirirsiniz adam gibi çalışırız
ama İç Tüzükte yazılı olan kuralları işinize göre
keyfî olarak uygularsanız bunun adına orman kanunu denir. Bunun
adına hukuk yapıyoruz denmez. Çok acı duyuyorum! Bunu bir de
hukukçu kimliğiyle, hukuk fakültesini bitiren
arkadaşlarımız bunu yapıyor. Gerçi Türkiyede artık
âdetler değişti, Anayasa Mahkemesinin Başkanı hukukçu
olmayan, Anayasa Mahkemesinin üyelerinin çoğunluğu neredeyse hukukçu
olmayan
Ama ne yapacak -kırk yılını,
uzmanlaşmış, Yargıtay, Danıştay gibi yerlerde
görev yapmış- mümtazen terfi etmiş Yargıtay ve
Danıştay üyelerinin kararlarını temyizen inceleyecek,
Türkiye buna dönüyor.
Ben Adalet Komisyonundaki
konuşmamda şunu söyledim: Artık hukuk fakültelerini
kapatalım. İroni yaptım, dedim ki: Artık, hâkim ve
savcılar polis yüksekokulundan mezun olanlardan müteşekkil olsun
çünkü eğer bir ülkede Anayasa, hukuk hiçe sayılır, hukuk devleti
ilkesi ayaklar altına serilirse bu tür yerlerde hukukçuların görev
yapmasına gerek yok, hukuka yazık ediyoruz, hukuk ismine yazık
ediyoruz. O zaman polis yüksekokulundan gelsinler yargıç olsunlar,
savcı olsunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanun yapımına
katkı versinler. Çünkü bazı davaların iddianamelerini
yazıyorlar, çünkü müdürlüğümüz diye ifadeler var, tırnak içinde
söylüyorum. Sehven hata yapıyorlar. O zaman hukukçuların buraya
gelmesinde bir amaç yok. Bizim ıstırap çekmemizde bir amaç yok. Çünkü
yarın bir gün tarih bunları sorgulayacak. Zannediyorsunuz ki Kabul
edenler
Etmeyenler
bu geçecek, bu unutulacak. Bu unutulmayacak. Hukuk fakülteleri
bunları yazacak. Yarın öbür gün demokrasimiz sekteye
uğradığı zaman burada yapılan ihmaller ve
kasıtlar, kötü niyetler yarın bir gün gelecek kuşaklar
tarafından sorgulanacak. Onun için
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Hiç öyle laf atmayın.
NEJAT BİRİNCİ
(İstanbul) Ne biçim konuşuyorsun!
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Konuşma! Laf atma! Dinle! Güzel güzel dinle!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
RECEP KORAL (İstanbul)
Demokrasinin sekteye uğraması ne demek?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Efendi efendi dinle! Burayı mahalle kahvesine çevirmeyin! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Adam gibi dinleyin!
BAŞKAN Sayın
İçli
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Yani, biz size
Sayısal çoğunluğunuz,
konuşturmayın, kısıtlayın, durmadan laf
atıyorsunuz. Biraz sabırlı olun.
RECEP KORAL (İstanbul)
Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ne demek
demokrasinin kesintiye uğraması?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, hepinizi
kastetmiyorum, belirli insanlar var, işi gücü laf atmak. Ben size laf
atıyor muyum orada konuşurken, dinliyorum
RECEP KORAL (İstanbul)
Ama siz konuştuğunuzu duymuyorsunuz, Demokrasiyi kesintiye
uğratıyorsunuz. diyorsunuz.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Uğratılırsa hesap sorulacak. Bu, Anayasaya
aykırı. diyorum.
RECEP KORAL (İstanbul)
Kim uğratıyor?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Ya Arkadaşım, ben
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Dinleyin. Bakın, kendi grup başkan vekiliniz
çıkıyor, anlatıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu yaşananlar doğru işler değil.
Bakın, Adalet Komisyonunda Genel Kurulun çalışma esası olan
87nci maddeye geldiniz, milletvekilinin konuşma süresini beş
dakikayla sınırladınız. Olacak şey mi bu! Bunu
nasıl benimseyebilirsiniz? İhtisas komisyonlarında sadece
milletvekili değil, konuların uzmanı gelecek, üniversiteler
gelecek, Yargıtaydan temsilci gelecek, Danıştaydan temsilciler
gelecek; biz bunları günlerce tartışacağız,
olgunlaştıracağız. Çok kanun yapmak önemli değil, iyi
ve halkın yararına kanun yapmak iyi bir şey.
Bakın, Komisyonda da
tartışıldı, o davul zurnayla tahliye olan Hizbullahın
suçu Yargıtaya atıldı, Yargıtaydaki iş yüküne
atıldı, Danıştayın iş yüküne atıldı.
Hükûmetin tasarısının gerekçesinde var. Değerli
arkadaşlarım, Danıştay ve idare mahkemeleri -hukukçu
olmayanlar için söyleyeyim- idarenin hukuka aykırı eylem ve
işlemlerini denetleyen bir mahkemedir. Eğer idare hukuka
aykırı eylem ve işlem yapıyorsa tabii ki
Danıştayın ve idare mahkemelerinin iş yoğunluğu olacaktır.
O zaman şunu düşüneceksiniz: AKP Hükûmeti dokuz yıldır
demek ki hukuka aykırı eylem ve işlemlerde bulunmuştur ve
idari yargının yükünü artırmıştır.
Gelelim Ceza Kanunu
mantığına: 5327 sayılı Türk Ceza Kanunu 2004te
çıkarıldı yüce Parlamento tarafından, yürürlüğe
2005te girdi. Bakın, elimde metin, 44 defa değişmiş ve bu
kırk dört maddesinde değişiklik bakın en çok nerelerde
olmuş? İmar, rüşvet, adli yargılama, banka ve kredi
kartları, etkin pişmanlık gibi en çok uygulanan maddelerde
oluşmuş ve Yargıtay da tabii ki bunu sanık lehine
olması sebebiyle göndermiş, ilk derece mahkemesine demiş ki:
Bak, bu kanunda değişiklik yapıldı; bu, sanık lehine
mi, değil mi? Şimdi, iş yoğunluğu olmuş, siz
şimdi hedefe Danıştayı, Yargıtayı oturtturuyorsunuz
ve sanki bir acelemiz varmış, çok olağanüstü bir acelemiz
varmış gibi görüşülmekte olan bir temel kanunun arasına
sıkıştırmaya kalkıyorsunuz. Başka yerde de
başka kanun var, alt komisyona gitti, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun. Sizin haberiniz olmamıştır ama
medya yazdı: Anayasa Mahkemesi üyelerine kıyak maaş. 12
milyarın üzerine bireysel başvuruda da paralar var. Lojmanı var,
makam arabası var, yurt dışı gezileri var, her şeyi
var. Maaşı 12-13 milyar, bireysel başvurudan dolayı da
aynen ekstra para. O yetmeyecek, milletvekilinin sahip olduğu haklar. Yani
şu: Önünüze gelen kanunlarda Ey bir kısmınız hukukçu
olmayan Anayasa Mahkemesi üyeleri, bakın ben sizi gözetiyorum ve size özel
yetkiler de veriyorum. Yargıtayla ve Danıştayla aramda problem
var. Danıştay benim hukuka aykırı işlemlerimi sürekli
denetliyor. Yargıtayda da bu var. Bakın, sana özel temyiz yetkisi
veriyorum, en baba mahkeme sensin. diye Anayasamızın amir
hükümlerine aykırı olarak düzenleme getiriliyor.
Sadece o değil ki,
puzzleın parçaları
Geçtiğimiz ay Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kuruluyla ilgili kanun çıktı. Şimdi kararnameyi
görüyorsunuz. Hakkında binlerce şikâyet olan kişiler
hakkında herhangi bir soruşturma yok ama bir bakıyorsunuz keyfî
olarak 200 kişiyi Haydi kardeşim, sen şuraya, bu mahkemeden
aldım, buraya
Bunları yapıyorsunuz. Bu yapılanlar hukuk
devleti ilkesine aykırı.
Ben vicdan sahibi
arkadaşlarımıza söylüyorum, bu acelemiz nedir?
Cumartesi-pazartesi, haftanın her günü sabaha kadar
çalışıyoruz. Komisyonda çalış
Çalışmayalım demiyoruz ama adam gibi yasa yapalım diyoruz,
ülkemizi kargaşaya sürüklemeyecek yasalar yapalım diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Onun için, benim samimiyetime inandığını
biliyorum kimi arkadaşlarımızın. Lütfen
Böyle
parmakçı arkadaşları kastetmiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay)
Yoksa demokrasi kesintiye mi uğrayacak? Demokrasi kesintiye
uğrayacak. diyorsun. Utanmıyorsun derken. Milletten utan sen!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
Kim parmakçı canım! Ayıptır ya! Parmakçı ne demek!
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın İçli.
Adalet ve Kalkınma
Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Yeni.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Ahmet Bey, yeni bir şey söyle; hep eskilerden söylüyorsun, yeni olsun.
AHMET YENİ (Samsun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisinin vermiş olduğu grup önerisi lehinde söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
sekiz yıldır Türkiye istikrarı, kararlılığı,
projeyi, gayreti ve hizmeti gördü. Türk milleti eşitliği, adaleti,
özveri ve güveni yaşadı. Çünkü biz çare ve çözüm ürettik, biz
halkın emanetinin hakkını vermeye çalıştık. Biz
Meclisi ve komisyonları terk etmedik, her zaman çalışmaya devam
ettik, bundan sonra da devam edeceğiz; sabahlara kadar
çalışacağız çünkü çok çalışmamız lazım,
millet bizden çok düzenlemeler bekliyor. Üstat Necip Fazıl
Kısakürekin ifade ettiği gibi devler gibi eserler bırakmak için
karıncalar gibi çalıştık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin makam
koltuklarına yapışıp kalmadık, Batıda ne varsa
doğuda o olacak. dedik ve hepsi bir bir gerçekleşiyor. Anadoluyu,
73 milyonu kucaklamakla kalmadık, dünyaya açıldık. Artık,
kendi derdimize merhem ürettiğimiz gibi dünyaya örnek oluyoruz ama durmak
yok, yola devam, çalışmaya devam. (CHP sıralarından
gürültüler)
Değerli milletvekilleri,
çünkü biz Türkiye'nin daha fazlasını hak ettiğine gönülden
inanıyoruz; biz vaat değil hizmet üretiyoruz, üretmeye devam
edeceğiz; biz birileri gibi duruşumuzdan, ilkelerimizden,
sözlerimizden çark etmiyoruz; biz yanlışlardan, yasaklardan,
yolsuzluklardan ülkemizi kurtardık, kurtarmaya devam ediyoruz ve
teklifimizin lehinde oy kullanacağım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yeni.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Hikâyeyi bırak, hikâye anlatma. Bak, sekiz dakikan var daha.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Ahmet Bey, yeni bir şey söylemedin yine.
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Sırrı
Sakık, Muş Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de bu önerge üzerinde
grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, uzun süredir
çalışmalar devam ediyor. Şimdi de bu önergeyle 18 Şubat
Cuma gününe kadar, cumartesi, pazar dâhil olmak üzere biz burada
çalışacağız ama hep söylüyoruz size,
ortaklaşırsanız, ortak paydalarda buluşabilirsek bir
şeyler yaratabiliriz ama böyle bir derdiniz yok. Türkiye'nin
sorunları çok farklı, çok farklı sorunlarımız var ama
bunlarla ilgili tek adım atmıyorsunuz. Dönün bakın, bir seçim
hazırlığı var, bütün partiler harıl harıl
şekilde seçimlere hazırlanıyor. Ben bugün Sayın
Başbakanı gördüm, çıkışta gruplarla birlikte
aşağıya iniyorlardı. Her milletvekili kendi grubundan
epeyce şahsiyetleri alıp getirmişler, Acaba Sayın
Başbakanımız ne der?.. Biz de diyoruz ki işte Sayın
Başbakanlar, Sayın Genel Başkanlar bir şey demeden siyasetçinin
bir not karnesi olmalıdır, bu not karnesinde de notu halk verebilmelidir
ama halkın içinde olmadığı bir siyaset dünyası,
halkın belirlemediği bir siyaset dünyası, ne kadar
başarılı olursanız olun eğer Sayın Başbakan
sizi içine sindiremiyorsa veyahut da yakınları, çevresi, sizin
siyaseten var olabilme şansınız yok. Aynı şey
Cumhuriyet Halk Partisi için geçerli, Milliyetçi Hareket Partisi için, bizim
için de aynı şey geçerli. Onun için gelin, bu Siyasi Partiler
Yasası ve Seçim Kanununu değiştirelim ama siz bunları
yapmıyorsunuz. Gelin, adil bir Seçim Yasası çıkaralım, onu
da yapmıyorsunuz. Gelin, hazineden
Bizim seçmenimiz vergi veriyor ama
bizim seçmenimizin vergisinden siz pay alıyorsunuz; Barış ve
Demokrasi Partisine oy veren seçmen ve gelip onun parasından
nemalanıyorsunuz, biz onun parasından nemalanamıyoruz. Böyle bir
adalet olabilir mi?
Ama sürekli gündemi
değiştiren bir siyasi aktörümüz var, Sayın
Başbakanımız var, gittiği her yerde. Bakın, çok
yakın bir tarihte Erzurumdaydı. Gitti, on sekiz yaş grubu
gençlerle karşılaştı. Her gittiği yerde taahhütlerde
bulunur ya, Kürtleri görünce Kürt sorunuyla ilgili bir şey muhakkak
söyler, yani Alevileri görünce Alevilerle ilgili, türban sorunu varsa onlarla
ilgili. Orada on sekiz yaş grubuna şunu söylüyor, diyor ki: Oy
kullanma yaşı ile seçilme yaşını bir
yapacağım. ve bu Parlamentodan bir ses seda çıkmadı,
demedi ki: Sayın Başbakan, Allah rızası için, on sekiz
yaş grubu daha eğitimini tamamlamamış, askerliğini
yapmamış. Siz bunları nasıl, hangi güçle Parlamentoya
taşırsınız? Kimsenin sesi yok. Çünkü ne yapıyor? Popülist
politikalar
On sekiz yaş grubu Türkiyede, evet, seçimler için önemli bir
yaş grubu. Onlara mavi bir boncuk dağıtabilir miyim?.. Ama
asıl konudan kaçıyorsunuz. Sayın Başbakan bunu hep
yapıyor. Sayın Başbakan mesela iki partili bir sistemden bahsediyor.
Niye? İşine geliyor. Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir ana muhalefet
partisinin olması işine gelir. Burada, yani Halkın sesi olan
diğer siyasi partileri yok etmeliyim. CHP burada olabilirse, biz de
sürekli iktidar oluruz. Hesabınız kitabınız bu. Yani bu
demokrasinin neresinde var? Artık diktatörlüklerde bile bu iki partili
sistem yoktur.
Sayın Başbakan
yeniden başlattı: Başkanlık sistemi. diyor. Peki, siz bir
başkandan daha etkili ve yetkili değil misiniz? Burada küçük bir yasa
değiştirildiği zaman bile, sizden onay almadan grup başkan
vekilleri bir tek şeyi değiştirebilir mi?
Burada Sayın
Başbakanın yardımcısı oturuyordu. Burada, bütçe
görüşmelerinde seslendim, Sayın Arınç
Elinizi sallamayın, siz
de biliyorsunuz, biz de sizi iyi tanıyoruz, hepimiz birbirimizi iyi
tanırız.
SUAT KILIÇ (Samsun) Nereden
tanıyacaksın?
SIRRI SAKIK (Devamla)
Sayın Arınç çıktı, geldi, dedi ki: Hazineden pay
Ben
içime sindiremiyorum. dedi. Peki, niye torba yasasına
koymadınız? Çünkü Sayın Başbakan karşısında
güçlü bir yapıyı görmek istemiyor. Onun için Siyasi Partiler
Yasasını değiştirmiyor, onun için barajı
düşürmüyor, onun için hazineden hak olan şeyi de vermiyor.
Bakın, Başbakan Yardımcısı bu kürsüde söz vermesine
rağmen hâlâ bir şey bu yasaya dâhil edilmedi.
Mesela Sayın
Başbakan bölgeye gidiyor, her yerde ciddi açılışlar
yapıyor. Emin olun
ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (İstanbul) Hakkınızı aramadınız.
SIRRI SAKIK (Devamla)
Nasıl?
ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (İstanbul) Hakkınızı aramadınız kapatma
davasında.
SIRRI SAKIK (Devamla)
Nasıl aramıyoruz? Nasıl aramıyoruz
hakkımızı? Biz hakkımızı arıyoruz ama
eğer siyaset dünyasının, egemen güçlerin eli vicdanında
değilse yapılacak bir şey yok.
Bakın, Sayın
Başbakan bölgeye gidiyor, her tarafta seçimlerle ilgili ciddi bir çaba
içerisinde ve gittiği her yerde ciddi açılışlar
yapıyor. Mesela seçim bölgemde 106 tane yer açıldı. Bu 106 yer
biliyor musunuz neydi? Hani o, 4/Cli Tekel işçilerini alıp
götürdünüz ya, Tekeli kapattınız, onların bütün
alanlarını yandaşlarınıza verdiniz ve orada atölyeler
kuruldu. O atölyeler nedir biliyor musunuz? O atölyeler merdiven altı
üretim neyse İstanbulda, emin olun, bölgede de o. Üç yıl önce
fabrika açılışı yapılmış, özel sektör
çimento fabrikasını açmış, üç yıl sonra aynı
açılış yapılıyor.
Şimdi, bunlar çok
doğru bir siyaset tarzı değil. Biz bu siyaset tarzını
geçmişten bugüne kadar biliyoruz. Sizin geldiğiniz o gelenek var ya,
geçmişte Erbakan da aynı şeyi yapıyordu; Muştan
Bitlise geldiği zaman veyahut da Bitlisten Muşa geldiği zaman
birkaç tane temel atar, birkaç yerde de namaz kılardı. Sonra o
dönemin Cumhuriyet Halk Partisinin senatörleri giderdi
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler, BDP sıralarından Doğru,
doğru sesleri)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sizin geleneğinizde ne var?
SUAT KILIÇ (Samsun) Senin
siyasi geleneğinde ne var?
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta)
Ayıp, ayıp!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
SIRRI SAKIK (Devamla)
Bakın, ben ayıp olan şeyleri
Hatta gidip o temelleri
SUAT KILIÇ (Samsun) Senin
siyasi geleneğinde ne var onu söyle bana?
SIRRI SAKIK (Devamla)
Sayın Başkan, lütfen susturur musunuz.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
SIRRI SAKIK (Devamla)
Sevgili arkadaşlar, o temelleri Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri
alıp aracına getirip burada basın toplantısı
yapıyordular. Böyle bir gelenekten geliyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Çalış, çalış senin de olur, çalış. Rahatsız
olmayın yatırımlardan.
SIRRI SAKIK (Devamla)
Bakın, dönüyorsunuz. Son günlerde Kıbrısla ilgili
Ya
Kıbrıs halkı diyor ki: Kardeşim, bizim
hayatımızdan
BAŞKAN Sayın
Sakık, biraz da gündemle ilgili konuşur musunuz, öneriyle ilgili.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ben
gündemle ilgili, Türkiyenin gündemini konuşuyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Türkiyenin konusu bu, AK PARTİnin değil.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Önergeye gel, önergeye gel.
SIRRI SAKIK (Devamla)
Bakın, ben Türkiye gündemiyle ilgili konuşuyorum. Biz Türkiyeyi
konuşuyoruz burada.
Kıbrısta,
Kıbrıs halkı Kıbrıstaki sendikacılar oturdular:
Ya kardeşim, elinizi yakamızdan çekin. 3-5 kuruş vererek bize
emir kipleriyle hareket etmeyin. diyorlar.
SUAT KILIÇ (Samsun) Rum
bayrağı açanların propagandasını yapma burada.
SIRRI SAKIK (Devamla)
Bizim irademize saygı duyun. diyorlar. Onların iradesine
saygı duymalısınız. Kıbrıs kimsenin arka bahçesi
olmamalıdır. Kıbrısta eğer bir irade varsa bu iradeye
hepinizin, hepimizin saygı duyması gerekir.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Rum Bayrağı açanları mı
destekliyorsun? Açıkça söyle.
SIRRI SAKIK (Devamla) Sizden
istenen de budur ama biz.. Siz, hiç kimseye Kıbrısa,
Kıbrısta babanızın çiftliğinden bir şey
vermiyorsunuz. Bir koyup on da alıyorsunuz.
Bakın,
Kıbrıslılar sizin için ne diyor
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Hangi halk yaşıyor orada? Kıbrısta yaşayan halkın
adı ne, söyle bakayım.
ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (İstanbul) Güney Kıbrısla mı iş
birliği yapıyorsunuz?
SIRRI SAKIK (Devamla)
Lütfen bir dinler misiniz?
Ne diyorlar biliyor musunuz?
Diyor ki, bakın: Türkiyedeki kumarhaneleri kapatarak bizdeki iş birlikçilerle
kumarhaneler açtınız. Fuhşu tetiklediniz. Yapmayın, bizden
elinizi çekin. diyorlar. Diyor ki: Ey AKP, siz sabahleyin geliyorsunuz
burada... Mesela, Sayın Cemil Çiçek gitmiş, ziyarette bulunmuş. Sabahleyin cami ve
külliye açılışı -bunların tespitleri- yapıyor ve
Hükûmetle bu protokolleri imzalıyor ve akşam da ne yapıyor
biliyor musunuz Sayın Cemil Çiçek? Akşam da, gördüğünüz gibi,
beş yıldızlı bir otelin kumarhane açılışını
yapıyor. İşte söylenen bu.
SUAT KILIÇ (Samsun) Otel
açılışı, otel...
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Otel açılışı...
SIRRI SAKIK (Devamla) - Orada size isyan bu. Orada diyor ki,
bakın, diyor ki: Sabahleyin gelip burada... Ne zaman oluyor biliyor
musun? Temmuz ayında Cratos Otelinin...
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Otel açılışı...
SIRRI SAKIK (Devamla) - Otel ve kumarhane açılışı
Sevgili Kardeşim.
SUAT KILIÇ (Samsun) Yahu,
ne alakası var?
SIRRI SAKIK (Devamla) - Evet, otel ve kumarhane
açılışı ve en lüks kumarhanedir ve isterseniz bir şey
daha söyleyeyim size; alın, araştırın, oraya hangi
vekillerin gidip kumar oynayıp oynamadığını da
birlikte araştıralım.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Kaç tane üniversite açmış? Onları niye söylemiyorsun?
SIRRI SAKIK (Devamla) - Ama sabahleyin gidip orada cami ve külliye
adına Hükûmetle protokol imzalarsanız, akşam da gider otel ve
kumarhane açarsanız...
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Onu siz yaparsınız, siz...
SIRRI SAKIK (Devamla) -
...oradaki demokrasi güçleri de size karşı ayaklanırlar, derler
ki: Siz çifte standart içerisindesiniz. Siz bilmeden de iki ruh
taşıyorsunuz. Sabah böyle, akşamleyin de böyle
davranıyorsunuz. Asıl Türkiyenin gündemi farklı, siz
farklı alanlara çekiyorsunuz.
Gerçekten, Türkiyenin
gündemine uygun bir tespitiniz varsa, bu noktada çaba sarf etmek
istiyorsanız, hodri meydan, birlikte yapalım ama yapmak
istemiyorsanız, sadece bizi emir kulu olarak görmek istiyorsanız,
kusura bakmayın, beynimizin, bedenimizin efendisi biziz, buna da müsaade
etmeyiz.
Hepinize teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Sakık.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Kılıç.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkanım, oylama işleminden sonra İç Tüzük 69a
göre söz talebinde bulunuyorum.
BAŞKAN Bir saniye,
Sayın Vuralın bir söz talebi var.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Oylamadan sonra söz hakkı veremezsiniz.
BAŞKAN - Sayın
Vural, buyurun yerinizden
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, torba yasadan vazgeçip
başka kanun görüşmeye başlamanın nezaketsiz ve millet
iradesini yok sayan bir anlayış olduğuna ve
kınadığına ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
tabii, aslında, bugün -daha önce AKP Grubu ve Nurettin Caniklinin
imzasıyla- bu Genel Kurul torba yasanın ilgili bölümünü
görüşeceğiz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Benim imzam değil, Elitaşın...
OKTAY VURAL (İzmir) -
Yani grup başkan vekili olarak birbirinizin imzasına sahip
çıkmanızı tavsiye ediyorum tabii. Reddetmeye gerek yok.
SUAT KILIÇ (Samsun)
İmzaya sahip çıkma konusunda bizimle
yarışamazsınız.
OKTAY VURAL (İzmir) -
Şimdi, Sayın Başkanım, bu torba yasayla ilgili biz
önergeleri hazırladık, konuşmacılarımız belli.
Yani böyle, konuşmacı belliyken ve bu torba yasanın perşembe
günü bitmesi söz konusu iken bunun önüne 610 sıra sayılı kanunu
getirmek, şimdi yeniden önergelerle ilgili
konuşmacılarımız burada yoktu, onları
çağırmak durumunda kalıyoruz. Bu kadar nezaketsiz, millet
iradesini yok sayan bu anlayışı
kınadığımı ifade etmek istiyorum. Doğru
değildir bunlar, yanlıştır.
Ayrıca, Meclis
Başkanlığı olarak, Sayın Başkan, Meclis idare
amirliğinin verdiği kararla milletvekillerinin seçmenle
görüşmeleri engellenmektedir, ziyaretçi yasağı konmaktadır.
Ne olursunuz milleti Meclisten kopartmayın. Milletvekillerini
seçmenlerinden ve milletinden kopartmayın. Bu talebimizi de lütfen Divana
götürmenizi istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Vural.
Son talebiniz
değerlendirilecektir.
Şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın Kılıç,
söz istediniz. Niçin istediniz?
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkanım
SIRRI SAKIK (Muş)
Bitti efendim. Oylama yapıldıktan sonra
SUAT KILIÇ (Samsun) Oturum
devam ediyor. İç Tüzükü oku.
BAŞKAN Sayın
Sakık, siz İç Tüzükü bilirsiniz. Oylamayla ilgili değildir bu,
oturumla ilgili.
Sayın Kılıç,
buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkan, Sayın Sakık yapmış olduğu
konuşmada gerek Grubumuza gerek Grup Başkanımıza gerekse
Hükûmetimize yönelik tamamen gerçek dışı beyanlarda bulundu.
BAŞKAN Ne söyledi
Sayın Kılıç? Sayın Sakık ne söyledi de
sataştı?
M. NURİ YAMAN (Muş)
Hükûmeti eleştirdi o kadar.
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan, ben Hükûmeti eleştirdim.
BAŞKAN Bir dakika
sayın milletvekilleri
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başbakanın on sekiz yaşında seçilmeyle ilgili
sözlerini çarpıttı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
kumarhane açılışı yapıldığını
ifade etti.
BAŞKAN Yeni bir sataşmaya
mahal vermeden, iki dakika süre veriyorum Sayın Kılıç, lütfen...
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
M. NURİ YAMAN (Muş)
Sadece Hükûmeti eleştirdi. Hükûmet cevap versin.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Cemil Çiçek çıksın konuşsun.
M. NURİ YAMAN (Muş)
Grupla ilgili bir şey söylemedi.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıçın, Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, Hükûmete sataşması
nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Sayın
Hatip yapmış olduğu konuşmada o kadar yanlış
şey söyledi ki iki dakika içerisinde bunları toparlayabilmek,
düzeltebilmek gerçekten mümkün değil ama sürem yettiğince
birkaçını ifade etmek istiyorum.
Evvela şunu belirteyim:
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde eline Türk
Bayrağını almadan, Kuzey Kıbrıs Türk
halkının bayrağını almadan Kıbrıs Rum
kesimini simgeleyen bayrakla meydana inenlere bu kadar kuvvetli bir üslupla
sahip çıkmanızı yadırgamadım.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Ayıp, ayıp!
SUAT KILIÇ (Devamla)
Yadırgamadım, önce bunu ifade edeyim.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) Ayıptır! Sendikalar, siyasi partiler
M. NURİ YAMAN (Muş)
O halk, vatandaşlar sizi kınadı.
BAŞKAN Lütfen
sayın milletvekilleri. Lütfen...
SUAT KILIÇ (Devamla)
Diğer bir konu: Sayın Cemil Çiçek, Başbakan
Yardımcısı olarak Kıbrısa kumarhane
açılışı yapmaya gitmemiştir, beş
yıldızlı bir otel açılışı yapmaya
gitmiştir. AK PARTİ Hükûmeti, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetiinde yeni üniversitelerin açılmasını teşvik
etmiş ve açmıştır. Üniversitelerin öğrenci yurdu
kapasitelerinin 3 katına kadar artmasına imkânlar
sağlamıştır. Tıpkı Türkiyede olduğu gibi
duble yollar, tıpkı Türkiyede olduğu gibi KÖYDES ve BELDES projelerinin
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde de hayata geçmesi yönünde gayretler
sarf etmiştir. Evvela bunu bilin, bu bir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Kim yeni geldi Kıbrıstan? Kime
anlatıyorsunuz? Karpasa kadar gittim.
SUAT KILIÇ (Devamla) İki: Kıbrısa para giderken doğu
ve güneydoğuya para gitmiyor mu gibi anlaşılacak bir cümle benim
kulağıma çalındı.
SIRRI SAKIK (Muş) Onu
kimse söylemedi. Nereden uyduruyorsun? Söylemedim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Uyduruyorsunuz! Uydurukçuluk yok!
BAŞKAN Sayın
Sakık, lütfen...
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, yeni bir sataşmaya mahal
veriyor.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyetinin bütün
vatandaşları birbirine eşit, hepimiz eşitiz.
Doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle Cumhuriyet
Türkiyesinin hükûmeti, cumhuriyetin bütün yurttaşlarına eşit
hizmet götürüyor. Sadece sağlığı ifade edeyim. Sekiz
yıllık iktidarımızda doğu ve güneydoğuda 76 tane
hastane, 31 tane hastane ek binası, 245 adet sağlık
ocağı yapıldı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Uydurukçuluk yok.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Sadece
Doğu Anadoluda 30 bin, güneydoğuda 31 bin olmak üzere sekiz senede
doğu ve güneydoğuda 61 bin toplu konut projesi hayata geçirildi.
On sekiz yaş meselesine
gelince ise, çağdaş Avrupa demokrasilerinin pek çoğunda seçme ve
seçilme yaşı birbirine eşittir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, Allah aşkına, bitti,
kapat yani. Bonus kart mı veriyorsun?
BAŞKAN Sayın
Kılıç, teşekkür ediyorum.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Nüfusunun büyük çoğunluğu otuz yaşın altında olan bir
ülkede on sekiz yaşında seçilme yaklaşımına
karşı çıkmak her şeyden evvel apolitik bir tavır
sergilemektir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar,
BDP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar(!)]
SIRRI SAKIK (Muş)
Sayın Başkan...
BAŞKAN İç
Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) ÖNERGELER
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Deği-şiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/253) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/256)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
15.05.2008
Tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair ile ilgili vermiş
olduğum Kanun Teklifimin İç Tüzüğün 37. maddesi gereğince
45 gün içinde Komisyonda görüşülmediği için, yine İç
Tüzüğün 37. maddesi gereğince doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim. 17.02.2010
Hasip
Kaplan
Şırnak
BAŞKAN Teklif sahibi
Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
(BDP sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İç Hizmet Kanunu, madde 35
İstanbul Radyosunu, Ankara Radyosunu
tanklar çevirip bastığında, Türk Silahlı Kuvvetleri -5
general- Yönetime el koymuştur. deyip bu Meclisi, İstiklal
Savaşında kapatılmayan bu Meclisi kapatmış, bu
Meclisteki bütün partilerin liderlerini Zincirbozana çekmiş ve
apoletleriyle, postallarıyla, palaskalarıyla gelip bu kürsülere
milletin iradesinin dışında oturmuştur. 2 milyonun üstünde
insan işkencelerden, sıkıyönetimlerden geçti.
AHMET YENİ (Samsun) 12
Eylülde oy verdiniz mi?
BENGİ YILDIZ (Batman) Yargıladınız
mı paşaları? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Evren Paşayı yargıladınız mı? Hadi oradan,
uyduruk uyduruk konuşma! Onların uydurukçususun sen! Senin gücün
yeter mi?
HASİP KAPLAN (Devamla)
Onlarca insan idamlardan geçti.
AHMET YENİ (Samsun)
Tabii, oy vermeyin
HASİP KAPLAN (Devamla)
Dinle, dinle
Dinleyeceksiniz, sizin foyanızı da
çıkaracağız ortaya, merak etmeyin.
Şimdi, 2 milyonun
üstünde insan fişlendi, sendikalar kapandı, dernekler kapandı,
depolitizasyona gidildi, darbe anayasası yapıldı. Bu darbe
anayasasını, otuz senedir uğraşıyoruz, yama yama
değiştiremedik. 12 Eylül referandumu yapıldı,
çıktınız meydanlara, dediniz: Hesap soracağız. Kenan
Evrene sizin hesap sormanızı da gördük. Kenan Evrenin önünde diz
çöktünüz, Kenan Evreni ifadeye bile çağıramadınız.
Şimdi bu bir gerçek.
ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (İstanbul) Anayasa değişikliğinde neredeydiniz?
AHMET YENİ (Samsun)
Kaçtınız, kaçtınız.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Kenan Evrene ancak siz düğme ilikleyebilirsiniz, bunu süreç gösterdi.
KÜRŞAD TÜZMEN (Mersin)
Onu sen yaparsın!
BENGİ YILDIZ (Batman)
Suç duyurumuz var, yargıla. Yargılayın Paşayı!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Şimdi, bırakın bunu, bir şey daha söyleyeyim. Kaplan
konusunu bu iki gündür tartışıyoruz.
Şimdi, kâğıttan
kaplanlar var mı, yok mu, bu oylamada ortaya çıkacak. AK PARTİ
diyor ki: Biz darbecilere karşıyız, biz çetelere
karşıyız, biz darbecileri yargılayacağız. Bunun
mihenk taşı bu maddedir, 35inci maddedir. CHP diyor: Darbecilere
karşıyız. Önergeleri var. Bu madde mihenk
taşıdır. MHP 12 Eylülün mağduru bir partidir, içeri
girmiştir, yargılanmıştır, mağdurudur, darbeye
karşıdır. Bu 35inci madde bunun mihenk taşıdır.
Arkadaşlar, Türkiyede
başkomutan Cumhurbaşkanıdır, halkın seçtiği
Cumhurbaşkanıdır. Bakanlar Kurulu ülkenin güvenliği
nedeniyle Meclise karşı sorumludur, savaş konusunda,
icraatında.
Demokrasilerde güçler
ayrılığı var ve bu olay böyle giderken, 1960da o dönemin
İç Hizmet Kanunu 34e göre ilk darbe ve el koyma yapıldıktan
sonra 12 Martta, 12 Eylülde de İç Hizmet Kanunu 35inci maddeye göre bu
ülkede darbe yapıldı.
Şimdi, bizim
verdiğimiz teklif çok basit iki maddeden oluşuyor. Bir maddesi,
askerî okullarda çağdaş dünya gereklerine uygun ve iç siyasetten
uzak, askerlik mesleği ile eğitim verilmesi gereğine
ilişkin bir değişikliktir.
İkincisi 35inci
maddeyle ilgili çok teknik bir değişikliktir. Değişiklik
önergesi diyor ki: Silahlı Kuvvetlerin görevi ulusal
sınırları dış tehdit ve tehlikelere karşı
korumaktır. Bunu niye söylüyoruz? Bunu şunun için söylüyoruz: 245
bin polis var, 235 bin jandarma var, 82 bin korucu var, 435 bin özel güvenlikçi
var, 50 bin tane sözleşmeli er alacaksınız, 10 bin tane
sınır polisi alacaksınız. 1,5 milyon silahlı iç
gücünüzün olduğu bir ülkede iç güvenliği Hükûmet sorumlulukla Meclise
karşı yürütür.
Şimdi, biz 12 Eylülü
yaşadık hepimiz. Sanığıyız,
tanığıyız, mağduruyuz, avukatıyız. Hepiniz
elinizi vicdanınıza koyun. Başbakan diyor ki: Ben Metriste
yattım 1979da. Oysa Metris yoktu, ben avukattım o zaman. 81
Nisanında Metris Cezaevi açıldı. Ben işkence gördüm diyor
Başbakan. Çıksın, bir ispatlasın. demiyorum.
Sayın
Cumhurbaşkanı da diyor Metrise alındım. Biz bir gezide
beraberdik, CHP, AKP, MHPli 4 milletvekili ve Cumhurbaşkanı
oturmuş sohbet ediyoruz uçakta. Cumhurbaşkanı Ben içeri
alındım 12 Eylülde. dedi. Ben de alındım Sayın
Cumhurbaşkanım. AKPli Ben de alındım., CHPli Ben de
alındım., MHPli Ben de alındım. dedi. İşte,
bu 35inci maddenin bugün sadece gündeme gelmesi oylanacak.
Şimdi, soruyorum size
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla)
Oy sizin, kâğıttan kaplanlar belli olacak bu oylamada; evet mi,
hayır mı? Maskelerin düştüğü an bu andır.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Bir milletvekili adına
Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın
Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
Sevgili arkadaşlar, hepinize tekrar merhaba.
Şimdi, Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunuyla ilgili bir kanun teklifi veriyoruz.
Hepimiz bu işin mağduruyuz, hep de söyleriz. Eğer
mağduriyet varsa bugün gerçekten burada bir birlik
oluşmalıdır.
Şimdi, bakın,
Meclis Başkanımızın bir açıklaması var, Derhâl
değiştirilmelidir. diyor. Biz de buna uygun bir kanun teklifi
verdik. Meclis Başkanı da bu iktidar partisinden çıkan ve hepimizi
temsil eden bir başkan, onun gereği yapılmalıdır.
Bakın, hemen yanı
başımızda, Parlamento kuşatılmış, bir
tarafta Genelkurmay, bir tarafta Hava Kuvvetleri, bir tarafta Deniz Kuvvetleri,
bir tarafta Kara Kuvvetleri, bir tarafta da Jandarma; yetmiyor, hemen
İçişleri Bakanlığı da polis birlikleriyle bu
Parlamentoyu kuşatmış; bu da yetmiyor, Ayrancı tarafı
boş, oraya da Muhafız Alayını koymuşlar. Meclisin
içerisinde, Parlamento, halkın iradesi, gel burada fikir üret,
düşünce üret. Bu kadar korkunun kuşattığı bir yerde,
burada düşünce üretilmez.
Onun için, mesela geçen gün
Hasan Cemal yazmıştı: Biz ne yapabiliriz? Genelkurmay
binasını müzeye dönüştürebilir miyiz?
Gerçekten dönüştürebilir
miyiz? Yani asker kışlasından daha değişik alanlara
çekilebilir mi? Öyle bir noktaya getirelim ki askerin
kışlasından siyasetçi rant elde etmesin.
Bakın, Sayın
Kılıçdaroğlu Genel Başkan seçildiğinde şunu
söyledi: Darbelere karşı dimdik duracağız. -yürekten
alkışlamalıyız- Yeri zamanı gelirse, eğer
darbeler olacaksa tankın üstüne ilk ben çıkacağım. biz de
yürekten alkışlıyoruz ama aynı partide onun
yardımcısı da olan iki gün önce çıktı, Bu ordu
kartondan bir kaplanmış. diyor, Çünkü niye ihtilal yapmadı?
diyor, Niye halkın iradesine karşı bir duruş sergilemedi
Ve hâlen ordudan medet bekleyenler var, halkın iradesini yok etmek isteyenler
var, Genel Başkanına rağmen, partisine rağmen böyle
düşünenler var, böyle güçler var. Evet, herkes kendisini biliyor ama
yüreğiniz yetiyorsa bu kanun teklifine siz de evet deyiniz. Diyecekseniz
sizi de alkışlarız. Bunu yapmazsanız sizi
çocuklarınıza şikâyet ederiz, 12 Eylülde mağdur olup
hayatını yitirenlerin kemikleri sızlar. Bu, hayatını
yitirenler sadece Kürtler değildi; Türkiye demokrasi güçleriydi,
devrimcilerdi, milliyetçilerdi, bir bütün olarak hepimiz bunların
mağdurlarıyız. Hâlen bu noktada her gün kazılar
altından cesetler çıkıyor, bir taraftan da silahlar
çıkıyor, bir taraftan mesela askerlerin başında bulunan
komutan Bize ait değil. diyor, sonra o silahların şeyden
çıktığını görüyoruz. Peki, bu silahlar ne için? Bu
silahlar yeniden bir ihtilal yapmak, yeniden bir darbe yapmak için. Eğer
Parlamento da bu konuda hesap soramıyorsa Parlamentonun gerçekten görevini
yapmadığını, çocuklarına ve geleceğe kötü bir
miras bırakacağını
Onun için, hepimizin
gerçekten acıları var. Bu acıların sonlanması için
Parlamentonun da yürekli olması gerekir yani korkmamalıdır. Biz
hepimiz gerçekten kısa bir ömür için zalimlere karşı boyun
eğmemeliyiz. Ölümden öteye bir yol yok yani hayat çok kısa. Onun
için, ya zalimlere boyun eğeceğiz ya da zalimlerden, zalimlerin
demokrasiye karşı birlik oluşturmasını
Biz ordu
düşmanı da değiliz. Eğer ordu halkın iradesine
saygı duyuyorsa bu ordunun başımızın üzerinde yeri var
ama ordu halkın iradesine saygı duymuyorsa, planlar, projeler
uyguluyorsa ve sivil halkın iradesine karşı tuzak kuruyorsa, bu,
ordu değildir, bu, görevini yapmayanlardır. Çünkü Franco döneminde de
İspanyada ordu aynen böyle davranıyordu, ihtilalciler, sonra
demokrasiyle yüzleştiler ve o cuntacılardan hesap soruldu. Bugün
İspanyada demokrasi var, ülkemizde de demokrasinin olması için bu
kanun teklifine olumlu oy vereceğinizi umut ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnce, bir söz
talebiniz var, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Muş Milletvekili
Sırrı Sakıkın, CHPyi yanlış
değerlendirdiğine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan
Sayın Sakık,
partimize ilişkin yanlış değerlendirmelerde bulundu,
kısa bir düzeltme yapmak istiyorum.
Yalova milletvekili olarak
benim ve Ankara Milletvekilimiz Sayın Hakkı Suha Okayın
imzasıyla aynen bu konuda verilmiş bir kanun teklifimiz var bizim,
İç Hizmet Kanunun 35inci maddesinin değiştirilmesiyle ilgili. Biz
darbelerden çok çekmiş bir partiyiz. Darbeler bizi kapatmış,
partimizin mallarına el koymuş
(AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar[!])
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova)
Bizim o zamanlar CHPnin yöneticileri zorunlu ikamete tabi tutulduğunda,
sizin Genel Başkanınız İETTde bisküvi satıyordu!
Bunları geçin.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Kılıçdaroğlu ne
yapıyordu? Ayıp!
AHMET YENİ (Samsun)
Kartona cevap ver!
MUHARREM İNCE (Yalova)
Bunları geçin.
Biz bu konuda bunu
destekliyoruz, olumlu oy vereceğiz, merak etmeyin, biz
tutarlıyız. Biz darbelerden en büyük acıyı çeken kesimiz.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) İşkence gören bizim
arkadaşlarımız, hapse atılan bizim
arkadaşlarımız, 12 Eylülde 650 bin kişi göz altına
alındığında idam edilenler bizim
arkadaşlarımız. Cumhuriyet Halk Partisinin yöneticilerinden hiç
kimsenin, bir tek üyesinin dahi darbeci olarak anılması çok büyük
haksızlıktır, vicdansızlıktır, tarih
bilmezliktir. Biz İç Hizmet Kanununun 35inci maddesinin
değiştirilmesi teklifine olumlu oy veriyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) ÖNERGELER (Devam)
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın; Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Deği-şiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/253) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/256) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
(BDP
sıralarından Bravo sesleri, ayakta alkışlar[!]) Önerge
kabul edilmemiştir.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) Siz busunuz işte!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bravo, çok yaşayın siz!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.20
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa
komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan
Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile benzer mahiyetteki 59
kanun teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ile Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün; Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncünün; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 17
Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Zeynep Dağının;
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın; Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin; İzmir Milletvekili Selçuk
Ayhanın; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Kemal Anadolun; Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve
29 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25
Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin;
Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzünün; Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 4
Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Selçuk Ayhanın; Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahimin; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut
ve 10 Milletvekilinin; Batman Milletvekili Ayla Akat Atanın; Zonguldak
Milletvekili Ali Koçalın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin;
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serterin; Giresun Milletvekili Eşref
Karaibrahimin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay
Vuralın; Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin; Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın; Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6
Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 6 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susamın; Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin; Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve Antalya Milletvekili Osman Kaptanın; Bursa Milletvekili Kemal
Demirelin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun; İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaşın; Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 2 Milletvekilinin;
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynakın; Bitlis Milletvekili
Mehmet Nezir Karabaşın; Muğla Milletvekili Fevzi Topuzun;
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1
Milletvekilinin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vuralın; Bolu
Milletvekili Fatih Metin ve 2 Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili M. Akif
Hamzaçebinin; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 2
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/971, 2/2, 2/15, 2/101, 2/111, 2/134, 2/175, 2/235, 2/236,
2/237, 2/258, 2/259, 2/261, 2/262, 2/267, 2/289, 2/344, 2/356, 2/363, 2/377,
2/400, 2/425, 2/444, 2/460, 2/462, 2/501, 2/503, 2/507, 2/540, 2/553, 2/587,
2/591, 2/677, 2/681, 2/682, 2/683, 2/688, 2/689, 2/690, 2/691, 2/698, 2/714,
2/740, 2/753, 2/760, 2/769, 2/779, 2/780, 2/783, 2/800, 2/801, 2/802, 2/805,
2/806, 2/808, 2/809, 2/810, 2/811, 2/812, 2/821) (S. Sayısı: 606)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sıraya
alınan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S.
Sayısı: 610) (x)
BAŞKAN Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 610 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzükün 91inci
maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Adalet Bakanı Sadullah Ergin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu ve tüm milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum. 610
sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Hükûmetimizin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Bu tasarıyla ilgili
olarak öncelikle bu tasarıda temel olarak getirmeye
çalıştığımız düzenlemeleri satır
başlarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum.
Her şeyden önce, Türk
yargısının genel problemlerine ilişkin sorunlar tespit
edilmiş ve yargı reformu stratejisi içerisinde bu sorunlar
sıralanarak çözüm önerileri de tespit edilmiş idi. Buna
bağlı olarak bir eylem planı yapıldı ve ayrıca,
stratejik belge tanzim edilerek bu sorunların hangi takvime
bağlı olarak, hangi sürelerde, hangi yöntemlerle çözüleceği hem
iç kamuoyuna hem yargı camiasına hem de Avrupa Birliği
müzakereleri çerçevesindeki muhataplarımızla
paylaşıldı. Bu çerçevede, bugüne kadar yapılan
düzenlemeler, bulunduğumuz nokta ve bundan sonra yapacaklarımıza
ilişkin yol haritamız çok net ilan edilmiş durumdadır.
Kavas arkadaşların dağıtmış olduğu
Yargıda Reformun Neresindeyiz konulu bir broşürle, şu ana
kadar yapılmış olanlarla beraber bundan sonra yapılacak
hizmetler, faaliyetler, atılacak adımlar noktasında
milletvekillerimize bilgi arzında bulunmak üzere bir bilgi notu
hazırladık. Tabii bu, sadece daha önce hazırlanmış
olan Yargı Reformu Strateji Belgesi ve Stratejik Planın özetidir,
sadece bununla sınırlı değildir, bu bir özet bilgi notudur.
Değerli arkadaşlar,
şu anda görüşmekte olduğumuz tasarıda temel olarak
Yargıtayın ve Danıştayın daire sayısını
artıran, üye sayısını takviye eden düzenlemeler var. Bununla
beraber, bu tasarı içerisinde yargıçların, savcıların
ve müfettişlerin hukuki sorumluluğunu düzenleyen hususlar var, Adli
Tıp Kurumunun Tam Gün Yasasından kaynaklanan karşı
karşıya kaldığı zorlukları çözmek için birkaç
maddelik bir düzenleme var ve asliye ticaret mahkemelerinin tek yargıçla
yargılama yapabilmesini öngören düzenleme var. Temel itibarıyla konu
başlıkları bunlar.
Tabii, bu tasarı ile
getirmiş olduğumuz düzenlemeler gerek komisyon görüşmeleri
esnasında gerekse kamuoyunda, medyada tartışılması
esnasında üzerinde oldukça geniş tartışmaların
yapıldığı, değişik spekülasyonların
yapıldığı bir konu. Gerçekten Türk
yargısının sorunları birikmiş, kronikleşmiş,
uzun yıllar çok fazla da el atılamamış sorunlar idi.
Bunları daha önceki arzlarımızda ifade ettik. Temel
itibarıyla Türk yargısının sorunları:
1) Yapısal sorunlar,
fiziki altyapı sorunu.
2) İnsan kaynakları
sorunları.
3) Mevzuattan kaynaklı
sorunlar.
4) Ceza infaz
kurumlarımızın durumu.
(x) 610 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bu başlıklarda
yargımızın, Adalet Bakanlığının, Türk
yargı camiasının sorunlarını belki tanımlamak
mümkün olabilir.
Bu başlıklar
içerisinde temel altyapı sorunlarını 2002-2011 arasında çok
önemli miktarda azalttığımızı, bu sorunların
önemli ölçüde çözüldüğünü söylemek, bu tespiti yapmak
hakkımızdır diye düşünüyorum çünkü 2002 yılı
itibarıyla Türkiyede toplam 596 bin metrekare kapalı alanı olan
adliye binaları bugün 2,5 milyon metrekare kapalı alana
ulaştı, yapılmakta olan kapalı alanlarla beraber
inşallah 3 milyon metrekareyi aşacağız.
Bununla beraber, 2002-2011
yılları arasında Türk hukuk mevzuatının temel
yasaları yenilendi. Ceza yasalarımız, usul
yasalarımız, infaz yasalarımız, Medeni Yasamız
-bizden önce yapılmıştı 2000-2001 dönemlerinde, koalisyon
hükûmetleri döneminde- bununla beraber Borçlar Yasası, Ticaret
Yasası, Medeni Usul Yasası, Tebligat Yasası gibi yasaları
da iki hafta önce Parlamentoda çok güzel bir çalışma sonucunda
yasalaştırdık ve bu ülkeye, bu millete armağan ettik. Bu
23üncü Dönem Parlamentonun yaptığı çok hayırlı
hizmetlerden bir tanesi de bu olmuştur.
Değerli arkadaşlar,
bu tasarıyla ilgili olarak çok değişik değerlendirmeler
yapıldı, Buna ihtiyaç var mıydı?, Türk
yargısının sorunlarını çözmek, yüksek
yargının problemlerini giderebilmek için istinaf mahkemelerini
kurarız. İstinaf mahkemelerinin devreye girmesiyle beraber
Yargıtayın ve Danıştayın ne daire ihtiyacı
kalır ne üye ihtiyacı kalır. gibi değerlendirmeler
yapıldı. Tabii, bu değerlendirmelerin sağlıklı
olabilmesi için, birtakım rakamları Genel Kurulumuzla paylaşmak
istiyorum. O da şudur:
Yargıtayımızın
iş yükü konusunda belli tespitler yapmak durumundayız. 2010
yılında, Yargıtayda toplam 1 milyon 98 bin 485 dosya
bulunuyordu. Aynı dönemde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımızdaki
732 bin 934 dosyayı da buna ilave edersek yaklaşık, 1 milyon 831
bin 419 dosya yapıyor, 1 milyon 900 bine yakın dosya.
Değerli arkadaşlar,
bu dosyaların bir yıl içerisinde ancak yüzde 51 kadarı
görüşülüp karara bağlanabiliyor, yüzde 49-50 kadarı da bir
sonraki yıla devrediyor. Başsavcılıkta bulunan dosyalardaki
devir oranı daha yüksek. Başsavcılıktaki dosyaların
yüzde 61i bir sonraki yıla devrediyor. Bu çok ciddi bir iş yükü ve her
yıl bir sonraki yıla daha katmerli devreden bir yük. Bakınız,
2000 yılında Yargıtaya gelen dosyaların yüzde 89u karara
bağlanabilir iken -yıl içinde gelen dosyaların- bugün, 2010
itibarıyla bu yüzde 51 oranına düşmüş. Yüzde 89u karara
bağlanabilir iken şimdi yüzde 51i karara bağlanabiliyor.
ALİ ARSLAN (Muğla)
Sizin başarınız!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla) Daire başına düşen iş
sayısı:
Yargıtayda, 1945
yılında, değerli milletvekilleri, 12 daire var. Bu 12 daireye,
yıllık ortalama 8.450 dosya düşüyor, daire başına.
1959 yılında, daire sayısı 16 oluyor ve fakat, daire
başına düşen dosya 11 bin 300e çıkıyor. 2000
yılında -32 daireli, 1994te oluyor- 32 daireli olan bir yapıda,
daire başına 13 bin 72 dosya düşmeye başlıyor. 2010 yılında
ise -geçtiğimiz yıl- 32 dairenin her birine ortalama 34 bin 327 dosya
düşmeye başlıyor, her daireye 34 bin 327 dosya. Bu, 1945
yılında 8 bin dosya civarında. 1945 verilerine göre bugün
itibarıyla daire başına düşen dosya sayısı 4
kattan fazla artmış durumda. 2000 yılındaki verilere göre
ise 2,5 kattan fazla bir artış söz konusu.
Gelelim üye başına
düşen dosya sayısına. Yani Yargıtayda çalışan
yüksek yargıçlarımız bir yıl içerisinde kaç dosyaya
bakıyorlar? Yargıtayımızda hâlen 250 üye bulunmaktadır.
2010 yılı rakamlarına göre 1 üyeye 4.393 adet dosya
düşmüş arkadaşlar. Biraz sonra mukayeseli hukuktaki örnekleriyle
karşılaştırmaları verdiğimde bu rakamın ne
anlama geldiğini daha iyi göreceğiz.
Hemen buradan ben
Danıştaya bir bakmak istiyorum. 1999 yılında
Danıştaya gelen tüm dosyaların ancak yüzde 48,5u karara
bağlanmış, yüzde 51,5u ise bir sonraki yıla
devretmiş, sene 99. 2009 rakamlarını veriyorum: 2009
yılında Danıştaya gelen dosyaların ancak yüzde 38,81i
karara bağlanmış, yüzde 61 küsuru ise bir sonraki yıla
devretmiş. Danıştayda 2000 yılında bir daireye
düşen dosya sayısı 11.681 iken, 2004 yılında 1 daire
ilave edilmesine rağmen, 2009 yılında bu sayı 21.199
olmuş. 1 üyeye düşen dosya sayısı 2000 yılında
1.592 imiş Danıştayda, 2009 yılında bu rakam 2.901e
çıkmış, 1 üyeye düşen dosya.
Tabii, bu iş yükünün
getirdiği komplikasyonlar hemen bizim yakamıza
yapışıyor. Nedir o? Zaman aşımı, Yargıtay
için söylüyorum. 2000 yılında 10.735 dosya zaman
aşımına uğramış, 2000de. 2010 yılında
bu rakam 18.585 olmuş ve her yıl zaman aşımına
uğrayan dosya sayısı yüzde 25le 30 arasında
artış gösteriyor.
Değerli arkadaşlar,
bu hesaplamalara göre 2014 yılında, eğer tedbir alınmazsa
şu anda, bir yılda Yargıtayda zaman aşımına
uğrayacak dosya sayısı 55 bin, yıllar itibarıyla bunu
artışa vurduğunuz zaman yüz binlerce dosya
Nitekim 2000 ile
2010 yılları arasında zaman aşımına uğrayan
dosya sayısı 100 bin civarındadır ama 2010dan sonra daha
da yüzde 25leri koyduğunuz zaman rakam büyüyeceği için çok fazla
sayıda vatandaşımız mağdur olacaktır.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) Sekiz yıldır kim yönetiyor bu ülkeyi?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla) Buradan yüksek mahkemelerde 1 dosya incelemesi için
harcanan zamana bir göz atmak istiyorum. O da bu rakamlar Yargıtayın
ve Danıştayın İnternet
sitelerinde yıl içerisinde karara çıkan dosya sayıları
üzerinden yapılmış bir hesaplamadır.
Değerli arkadaşlar,
bir ila üç dakika arasında dosya başına düşen zaman
dilimlerinin olduğu daireler var. Bu süre içerisinde incelenmiş
dosyalar, ne kadar hak bekleyen, hukuk bekleyen insanların, adalet beklentilerini
tatmin eder, takdirlerinize sunuyorum.
Onuncu Ceza Dairesi 2010
yılında 29.002 dosyayı karara bağlamış. Dokuzuncu
Hukuk Dairesi 42.052 dosyayı karara bağlamış. Buna göre
Yargıtayın yılda ortalama 200 gün çalıştığı
kendi kabulleridir. Bu 200 gün üzerinden hesap ettiğimizde Onuncu Ceza
Dairesi günde 145 dosyayı karara bağlıyor. Yine Dokuzuncu Hukuk
Dairesi günde 210 dosyayı karara bağlıyor ve günde altı
saat üzerinden çalışma hesap edildiğinde Onuncu Cezada 1
dosyanın incelenme süresi 2,4 dakika. Dokuzuncu Hukuk Dairesindeki 1
dosyaya ortalama düşen zaman dilimi ise 1,7 dakika.
Şimdi
Danıştaya geçiyorum oradan: Danıştayın
Altıncı Dava Dairesi 2009 yılında toplam 13.127 dosyada
karar vermiş. Gene aynı hesap üzerinden bakılır ise günde
ortalama 65 dosya civarında karara çıkartmış ve burada da
aynı hesap üzerinden idari dosyalarda 5,4 dakikada 1 dosyada karar
vermiş Danıştayımız.
Şimdi, 1,7 dakika, 2,4
dakika, 5,4 dakikada incelenip karara bağlanmış olan dosyalar,
toplumun, halkın, milletin adalet beklentisini ne kadar
karşılar? Ben hem Genel Kurulumuzun hem milletimizin takdirlerine
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
buradan hemen yargılama sürelerinin ilk derece mahkemeleri ve yüksek
mahkemelerdeki süreleri arasında bir mukayese yapmak istiyorum.
Aslında, 2002-2010 yılları arasında alınmış
tedbirlerle ilk derece mahkemelerinde davaların görülme süresi
kısalmıştır. Bugün itibarıyla ceza mahkemelerinde
ortalama 250 günde 1 dosya karara çıkmaktadır. Hukuk mahkemelerinde
ise bu süre daha kısadır ve 203 gündür ortalama. Aynı
dosyaların Yargıtaydaki karara bağlanma sürelerini de sizinle
paylaşacağım ama ilk derece mahkemeleri delilleri toplayan,
keşfi yapan, tanıkları dinleyen, her türlü maddi delilleri
toparlayan faaliyetleri de yapar iken yüksek yargı sadece dosya içerisindeki
bilgi ve belgeleri değerlendirip delillerin yasalara uygun
değerlendirilip değerlendirilmediğine karar veriyor ama buna
rağmen ilk derece mahkemelerinin karara bağlama süresinin 3 ila 4 kat
kadar fazla zaman harcanıyor yüksek yargıda. Örnek vereceğim:
Yargıtay Bircinci Ceza Dairesinde 1 dosya ne kadar zamanda karara
çıkıyor?
Değerli arkadaşlar,
352 gün dairede dosyanın karara çıkma süresi, 473 gün de
Yargıtay savcılığında bekleme süresi. Hesap
ettiğiniz zaman, 825 günlük bir süreyi buluyor. Oysa ilk derece
mahkemesinde karara çıkması 250 gündü. Yüksek yargıdan
onanıp ya da bozulup dönmesi ise 825 gün alıyor. Burada çok ciddi bir
sorun var. Aynı hesap yöntemiyle Üçüncü Ceza Dairesinde 1 dosya 814 günde
karara çıkıyor, 4. Ceza Dairesinde 760 gün, 5. Cezada 848 gün, 6.
Cezada 1.269 gün ve 7. Cezada 1.170 gün. Hülasa ortalamasına
baktığınız zaman -tüm ceza dairelerinin ortalamasına-
1.042 günlük bir zaman harcanıyor Yargıtay ceza dairelerinde 1
dosyanın karara çıkması için gereken süre. Hukuk dairelerinde bu
süre biraz daha az, ama gene uzun sayılabilecek bir süre. Ortalaması
232 gün hukuk dairelerindeki karara çıkma süresi.
Şimdi, çok sayıda
hükmen tutuklu cezaevlerinde bekliyor, kararları bitse tahliye olacaklar
ama dosyalar dönmediği için tahliye olamıyorlar.
Danıştayımızda
hemen seri olarak süreleri vermek istiyorum: Danıştayda bir idari
uyuşmazlığın, idare mahkemesinden gelen 1 dosyanın
karara çıkma süresi, savcılıkta bekleme süresi hariç, o bilgi
elimizde yok, daireye geldiği günden itibaren; 2. Dairede 515 gün zaman
alıyor, 3. Daire 420 gün, 4. Daire 413 gün, 5. Daire 514 gün ve 11. Daire
700 günde karara bağlayabiliyor, savcılıkta geçen süreler hariç.
Görüldüğü gibi, hem
Yargıtayda hem Danıştayda geçmekte olan süreler gerçekten
insanımızı bezdiren, adalet beklentilerini boşa
düşüren uygulamalar.
Ben, hemen, dünyadaki
gelişmiş ülkelerden bir mukayese yapmak istiyorum. Yüksek mahkemeler
dünyada umumiyetle içtihat mahkemesi, bizdeki gibi temyiz mahkemesi olarak
çalışmıyor çoğu. İnşallah, bizim de alacak
olduğumuz bu tedbirlerle Türkiyede de Yargıtay ve
Danıştayımız birer temyiz mahkemesi olmaktan
çıkıp içtihat mahkemesi hâline gelir ve baktıkları dosya
sayısı da makul düzeye gelmek suretiyle, gerçekten içtihat üreten,
adaleti tesis eden örnek kararlara imza atarlar.
Değerli arkadaşlar,
Türkiyede Yargıtaya gelen toplam dosya sayısı 1 milyon 7 bin
küsur. 250 üyeye böldüğünüz zaman 4.028 dosya düşüyor, bu 2009
rakamlarına göre. 2010 rakamlarına göre, biraz önce arz ettim, 4.393
dosya.
Fransa: Fransada yüksek
yargıçlara gelen dosya sayısı yıl itibarıyla 320.
Bizde 4.393, Fransız yüksek yargıcına 320 dosya geliyor.
Almanyada, Alman yüksek
yargısında çalışan bir yüksek yargıç senede 48 dosyaya
bakıyor, biz 4.393 dosyayla çalıştırıyoruz yüksek
yargıcı. Dolayısıyla Yargıtay ve
Danıştayın bu iş yüküyle, bu kadroyla devam etme
şansı yok. Bugün şunu söyleyebiliyoruz, zaman zaman bu
eleştiriler yapılıyor: Efendim, istinaflar devreye girecek, ne
gerek var şimdi üye sayısı artırmanın, daire artırmanın.
Bırakalım istinaflar nasıl olsa dosyaları azaltacak.
Değerli arkadaşlar,
istinaflar şu saatte devreye girse bile, biraz sonra örnekler var,
zamanım yetmezse bir sonraki turda ifade edeceğim, belli dairelerde
dokuz buçuk on sene elindeki dosyayı tüketebilmek için zamana
ihtiyacı var Yargıtay dairelerinin. Bu kadar beklemeye
zamanımız var mı? Yüz binlerce yeni dosyanın zaman
aşımına uğramasına gönlümüz elveriyor ise bu
tekliflere evet diyelim.
Bu tasarının
amacı, satır başlarıyla ifade ediyorum:
Yüksek mahkemelerin
güçlendirilmesi,
Birikmiş işlerin
tasfiye edilmesi,
Dosyaların incelenmesine
daha fazla zaman ayrılabilmesi,
Yüksek mahkemelerin içtihat
mahkemesi hâline getirilebilmesi,
Karar kalitesinin
yükseltilebilmesi.
Temel olarak bizim bu yasa
tasarısını getirirken gözettiğimiz hedefler bunlar.
Elbette ki bu tasarı
Komisyonda görüşülürken de değerli milletvekillerimizin çok
sayıda eleştirileri oldu. Bu eleştirileri inşallah imkânlar
ölçüsünde değerlendirmeye çalışacağım.
Yüksek yargının ele
geçirilmeye çalışıldığı yönünde bir eleştiri
ilk olarak gündeme getirilen.
Değerli arkadaşlar,
bu tasarı, Genel Kurulumuzun tasvibiyle yasalaşır ise birinci
derece hâkim ve savcılarımız ancak Yargıtay ve
Danıştaya üye olabileceklerdir. Bu da şu demek: Askerliğini
yapmış ise on beş yıl önce göreve başlamış
olanlar ancak seçilebilecekler. Burada hâkim, savcıların göreve
başladıkları döneme göre bir taksime tabi tutulmaları
fikrinin de son derece yanlış olduğunun altını
çiziyorum. Hâkim ve savcılar asla ve kata konjonktürel olarak pozisyon
alan insanlar değildir.
Bu anlamda, sürem bitti ama
Komisyonda yapılan eleştirilere ya da
arkadaşlarımızın biraz sonra dile getirecekleri hususlara
daha sonraki turlarda inşallah değineceğim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan. Ek süre veremiyoruz biliyorsunuz.
Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza
Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 610 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmama başlamadan önce, bu, Vatan
gazetesinin manşeti: Halkın haykırışına kulak
ver. Bu, Sayın Başbakanın Mısır Devlet
Başkanı Sayın Mübareke önerisi. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
millî iradenin yansıdığı en büyük odaklardan birisi ve biz
burada gerçekten halkı ilgilendiren yasalar yapıyoruz ama milletin
kendisi bu Meclise yaklaştırılmıyor, hatta
hakkını, hukuku aramak için yollara dökülen insanlara polis panzeri,
biber gazı, cop ve tazyikli suyla saldırılıyor. Sayın
Başbakan Mısır Cumhurbaşkanına öğüt
vereceğine, öncelikle kendisine, burada halkın sesine,
haykırışlarına kulak vermesini öneriyorum.
İkinci tespit etmem
gereken konu: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup milletvekili
arkadaşlarımız ne zaman 12 Eylül 1980 darbesinin istismarı
söz konusu olduğunda, ne zaman faili meçhul bırakılan siyasi
cinayetlerin istismarı söz konusu olduğunda mangalda kül
bırakmıyorlar ancak, değerli arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde büyük Türk milleti şahittir ki tam 5 kez, faili
meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin
araştırılması için komisyon kurulmasına yönelik Meclis
araştırma önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna geldi
ve AKPnin oylarıyla reddedildi.
Yine, değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısı elimde, 12 Eylül 1980 darbe
sürecinin yol açtığı mağduriyetlerin giderilmesine
ilişkin kanun tasarısıdır. Bu kanun
tasarısının 1inci maddesinde çok açık bir şekilde
Türkiye Cumhuriyeti devleti 12 Eylül 1980 darbesini demokrasiye, hukuka ve
millete karşı yapılmış bir hareket olarak kabul eder:
Devlet, uygulamaları, sonuçları ve yol açtığı gerek
kişisel gerek toplumsal yıkımlar nedeniyle 12 Eylül 1980 darbe
sürecinde madden ve manen zarar görenlerin zararlarını giderir.
şeklindeki tarihsel hükmü içeren bu kanun teklifi hâlâ daha Adalet
Komisyonunun raflarında bekletiliyor değerli arkadaşlarım.
Cumhuriyet Halk Partili 5 milletvekilinin gündeme alınmasına
ilişkin dilekçeyi bile komisyon görmezlikten geliyor.
Yine, Başbakanın
-20 Temmuz 2010 grup toplantısında isimlerinden söz ederek-
gözyaşı dökmesine neden olan Necdet Adalı, Erdal Eren ve Mustafa
Pehlivanlıoğlunun idam edilişlerine ilişkin kanunun
yürürlükten kaldırılmasına ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleriyle verdiğim bu kanun teklifi, yine, Adalet Komisyonunun
raflarında bekliyor değerli arkadaşlarım.
Ayinesi iştir
kişinin, lafa bakılmaz. Laf söylemekte mangalda kül bırakmayan
AKPliler, iş icraata geldiği zaman ne 12 Eylül 1980 darbesiyle
hesaplaşmak ne de faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerle
hesaplaşmak konusunda yeterli cesareti gösteremiyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, bu görüşülmekte olan 610 sıra
sayılı Kanun Tasarısının özünü yargı
manzumesinde idari yargının en üst makamı olan
Danıştayın ve adli yargının en üst mercisi olan
Yargıtayın yapısındaki değişiklikler
oluşturmaktadır. Her ne kadar kanunun adı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı olarak getirilmiş ise de esas olarak, bu Yargıtay
ve Danıştay nasıl olur da siyasi iktidarın tahakkümüne,
emrine sokulur, nasıl olur da Yargıtay ve Danıştay siyasi
iktidar tarafından yönetilir ve yönlendirilir hâle getirilmenin yol ve
yöntemleridir.
Bir kere, bu yasanın
getirilişi, değerli arkadaşlarım, yasa yapma
tekniğine, adabına, ahlakına, yöntemine, usulüne
aykırıdır. Bu yasa toplam on beş maddeden ibaret; üç geçici
madde var, yürütme ve yürürlükle birlikte on beş madde. Bu,
huzurlarınıza temel kanun olarak getiriliyor. Birazdan değineceğim,
zaten Adalet Komisyonunda görüşülmedi, görüşülmüş gibi
yapıldı. Şimdi de burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yine
görüşülmüş gibi yapılarak bu kanun tasarısı buradan
geçirilecek değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bu elimdeki
İç Tüzük, İç Tüzükün 91inci maddesinde temel kanunun unsurları
belirtilmiş. Ben soruyorum: Bu toplam on beş maddeden ibaret olan bu
kanun tasarısı İç Tüzükün 91inci maddesinde öngörülen temel
kanun unsurlarından hangisini taşımaktadır?
Değerli
arkadaşlarım, bu, hem getiriliş biçimiyle Anayasaya
aykırıdır hem de Komisyonda görüşülmüş olma yöntemiyle
Anayasaya aykırıdır. Bir kere, bu tasarı, demin de
söyledim, yargıda değişiklik yapılmaya ilişkin bir
tasarıdır. Anayasamızda yasama yetkisinin millet adına
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kullanılacağı
öngörülmüştür; yine, yargı yetkisinin de egemenlik kapsamında
millet adına kullanılacağı öngörülmüştür ama yürütme
yetkisinin millet adına kullanılacağı öngörülmemiştir.
Yani şimdi kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan bir
sistemde biz yürütme organı olarak kendimizle ilgili olmayan, tamamen başka bir erkle ilgili olan
yargı alanında düzenleme yapılmasına ilişkin bir
tasarı getiriyoruz.
Değerli milletvekilleri,
yürütme organının yargı organıyla ilgili bir konuda
tasarı getirmiş olması Anayasanın hükümlerine
aykırıdır, kuvvetler ayrılığı ilkesine
aykırıdır. Nasıl bundan önce Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunda ve Sayıştay Kanununda değişiklik öngören
kanunlarla ilgili teklif şeklinde getirilmiş ise, bunun da bir
tasarı şeklinde değil, bir teklif şeklinde getirilmiş
olması gerekirdi. Bu yönüyle de baktığımızda
Anayasaya aykırıdır. Kuvvetler ayrılığı
ilkesini yok etmesi yönüyle Anayasaya aykırıdır. Adalet
Komisyonunda görüşülme şekli ve Adalet Komisyonu kararının
yok hükmünde olması nedeniyle de Anayasaya aykırıdır.
Birazdan
değineceğim, Komisyon Başkanı Adalet Komisyonundaki
antidemokratik tavırlarına, hukuk dışı
uygulamalarına gerekçe oluşturabilmek için, kılıfına
uydurabilmek için alabildiğine raporda bazı şeyler
yazmış.
Değerli
arkadaşlarım, bizim Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak
Adalet Komisyonundan istifa etmek zorunda kalmamızın bir tek nedeni
vardı. O da bizim konuşma hakkımızın bizzat Komisyon
Başkanı tarafından engellenmesidir. Komisyon Başkanının
Meclis İç Tüzüğü ve Anayasa hükümlerine göre Komisyonu yönetmesi
gerekirken, Komisyon çalışmalarını iktidar partisi grup
başkan vekillerinden ve Bakandan aldığı talimatlar
uyarınca ve çoğunluğun kararlarına dayanarak yönetmiş
olmasıdır.
O koşullar altında
ya Komisyondaki hukuksuzluğa, keyfîliğe boyun eğecektik ya da
ona ortak olmayıp istifa edecektik. Biz hukuku ve demokrasiyi koruma
konusunda namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş milletvekilleri olarak
orada kalıp hukuksuzluğu, keyfîliği ve yasa dışılığı
görmezlikten gelemezdik. O nedenle istifa ettik, Komisyondan ayrıldık
değerli arkadaşlarım.
Bugün parmaklar yasama
iktidarı için yetebilir. Buna güvenilmemelidir. Uzlaşmanın
çimlendiği, çözümlerin oluşturulacağı mekân, o
mekândır. Görüşülmekte olan anayasa değişikliğinin bir
uyum komisyonundan geçmemesini, bu güzel geleneğin ihmali ve ihlali olarak
görüyorum. Tekerrürünü ve parmaklara sığınmayı ise, yasama
demokrasimizin geleceği adına kaygıyla
karşılıyorum. (15/6/1999, Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak
Dergisi, Ahmet İyimaya)
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
AHMET İYİMAYA (Ankara) Aynen.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Yine, 26/1/2001, Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi:
Neler yapıyoruz arkadaşlar, iki üç cümleyle söyleyeyim: Raporlar
okunmayacak; ondan bir zaman kazanılacak. Geneli üzerinde konuşma,
son konuşma
Maddeler müzakere edilmiyor, maddeler okunmuyor, maddeler
oylanmıyor. Benimseme oylaması diye bir kavram!... Sorgudan kaçan bir
Meclis ve akşam veya saat 2de 48 saat beklemeden bir komisyonu
çağıracaksınız, 180 maddelik bir teklif gelecek, komisyon
11e kadar, 12e kadar veya iki günde bitirecek, geceyarıları rapor
yazılacak, ertesi gün Danışma Kurulunu
çağıracaksınız; geneli üzerindeki konuşmayı,
yetki gereği, 20 dakikadan 10 dakikaya indireceksiniz; yarım saat, 40
dakika, 50 dakika. Arkadaşlar, siz, mucize mi bekliyorsunuz sistemden;
siz, mucize mi bekliyorsunuz? Nasıl olabilir?! Merak ediyorum; Sevgili
Başkanım, merak ediyorum; değerli milletvekili
arkadaşlarım, merak ediyorum
Sayın Profesör Aksoy, bu gibi
kurallara cibilliyetsiz kurallar derdi; büyük filozoflar kanun giysili,
kural giysili zulüm. derlerdi. Bu acayip kuralların mimarı kim
acaba? (Ahmet İyimaya, 26/1/2001, Tutanak Dergisi) O zaman (DYP
sıralarından ve Refah Partisi sıralarından
alkışlar) diyor.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Ne
güzel söylemiş (!)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine Buyruluyor, deniliyor ki
hızlı bir yasama dönemi içerisinde olmamız lazım.
Hızlı yasama, tehlikeli yasamadır. Yasama organları,
müzakere organlarıdır. Süreç içerisinde hataları ortaya
çıkan organlardır. Vergi Kanunu, hızlı yasama kaç defa
değiştirildi? Af, hızlı yasama sosyal yapıda
nasıl makes buldu? Kanun hükmünde kararnameler, daha daha hızlı
bir yasama
O hâlde hızlı yasama kaliteli bir yasama demek
değildir. Değerli arkadaşlarım, dün bu lafları
söyleyen arkadaşımız bugün bu cibilliyetsiz kuralların
bizzat uygulayıcısı durumundadır.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Bakan burada çok şeyler söyledi, rakamlar verdi. Sayın
Bakanın verdiği bu rakamlar bugünün eseri değil. Bu rakamlar dün
de böyleydi, önceki gün de böyleydi. Zaten 2005 yasasını
çıkartırken, 2005 yılında bu Bölge Adliye Mahkemeleri
Yasasını çıkartırken dayanılan gerekçe, bu iş
yükünün fazlalığı, Danıştayın ve
Yargıtayın içtihat mahkemesi olmamasıydı ve bu nedenle de o
tarihte aynı Hükûmet bir kanun teklifi getirdi. Kanun teklifi,
değerli arkadaşlarım, bu. 8/11/2007, altında Başbakan
Recep Tayyip Erdoğanın imzası var. Sadece Adalet Bakanı
değişik, o tarihteki Adalet Bakanı Cemil Çiçek. Bu kanun
tasarısında aynı laflar var ama deniliyor ki istinaf
mahkemeleri
Demin Sayın Bakan dedi ki: Canım, istinaf mahkemeleri
kurulacak nasıl olsa. Yargıtaydaki daire sayısını
artırmaya ne gerek var? dedi. Ama bu lafları aslında 6 ve 8
Şubat günü Adalet Komisyonunda o zamanın Adalet Bakanı söyledi.
Tutanaklar elimde. O zamanın AKPli Adalet Komisyonu üyeleri söyledi.
Canım, Danıştay ve Yargıtay içtihat mahkemesi olacak.
Bölge istinaf mahkemeleri faaliyete geçecek ve Danıştayın, Yargıtayın
iş yükü azalacak. O zaman daire sayısının azaltılmasına
siz niye karşı çıkıyorsunuz? dedi. Değerli
arkadaşlarım, bu kanunun altında da Başbakanın
imzası var, bugün burada görüştüğümüz kanunun altında da
Başbakanın imzası var. Orada istinaf mahkemelerinin faaliyete
geçeceği nedenle Yargıtay ve Danıştayın iş
yükünün azalacağı gerekçesine dayanılarak, Yargıtaydaki
daire sayısı ve üye sayısını azaltan
anlayış, bugün aynı gerekçelerle Yargıtaydaki daire
sayısını ve Danıştaydaki daire sayısını
artırıyor değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, bu tasarı Sayın Bakanın söylediği
gibi bu iş yükünü önlemeye yönelik bir tasarı değil. Bu
lafları biz 6 Şubat, 8 Şubat 2008 günü Adalet Komisyonunda
söyledik. O tarihte Adalet Komisyonunda, 7. Ceza Dairesi Yargıtay
adına geldi, dedi ki: Bizim elimizde bu kadar iş yükü var. dedi,
Yargıtay savcısı söyledi. 30-40 bin dosya dedi, her daireye
düşüyor, daire sayısının artırılması
lazım. dedi. Komisyonda söyledi bunu ama buna rağmen, Sevgili
Komisyon Başkanı Sayın İyimaya o tarihte, onun bir reform
yasası olduğunu söyledi ve Cumhuriyet Halk Partili üyeleri reforma
karşı çıkmakla suçladı.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Aynen kabul ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Şimdi ne değişti de değerli
arkadaşlarım, siz Türkiyede hiçbir şey
değişmemişken, bugün Yargıtaydaki daire
sayısını, Danıştaydaki daire sayısını
artırmayı öngörüyorsunuz?
ATİLLA KOÇ (Aydın)
Niye karşı çıkıyorsunuz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Bu tasarı Yargıtay ve Danıştayın iş
yükünü azaltmak gerekçesiyle getirilmiş. Bugün yargının
yaşadığı iş yükü yılların birikiminin bir
sonucudur ancak AKP İktidarı dokuz yıllık iktidarında,
yargının sorunlarının çözümü için hiçbir somut, ciddi
iş yapmamıştır. Tam aksine, Ben yaptım oldu.
anlayışıyla kuralsız ve özensiz yasa yapması, dün
çıkardığı yasayı bugün kaldırıp başka
yasa yapması sonucu mahkemelerin yükü daha da artmıştır. Bu
tasarı mahkemelerin iş yükünü azaltmadığı gibi, bu
sorunu istismar ederek, yargı sistemini daha da kaosa sürüklemeye,
yargıyı çalışmaz hâle getirmeye, Danıştayı
ve Yargıtayı ele geçirmeye, kendi özel Yargıtayını,
kendi özel Danıştayını oluşturmaya yönelik bir
düzenlemedir. Yargıda yapılan bu düzenleme yargıdaki iş
yükünü azaltmaz, ortadan kaldırmaz. Bağımsız,
tarafsız, adil, hızlı işleyen bir yargı sistemi
oluşturmaz. Danıştay ve Yargıtayı içtihat
geliştiren yüksek mahkeme niteliğine dönüştürmez.
Bu tasarı ile
Danıştaya 61 yeni üye, Yargıtaya 137 yeni üye atayarak,
intikamcı duygularla, işlevsiz düzenlemelerle güya kendi
yandaşları olmayan yüksek yargı üyelerini dengeleme
çabasıdır. Tasarı, yargıyı dizayn etme projesinin son
halkasıdır. Tasarı, demokratik hukuk devleti ilkesini yok
etmenin son aşamasıdır. AKPnin ve yandaşlarının
yüksek yargı vesayeti dedikleri kavramın, kendileri söz konusu
olunca sakınca yaratmayacağının yasal metnidir.
İş yükü ileri sürülerek, fakat bunca yıla ve
haykırışlara karşın Yargıtay ve
Danıştayın daire ve üye sayısını
artırmayıp tam da Adalet Bakanlığı
bürokratlarının hazırladığı ve desteklediği
listede yer alan adayların seçilmesi, referandum ve seçim sürecinde
Hükûmete yakın görüşler bildiren, görülmekte olan ve özellikle de
Başbakanın açıkça taraf olduğunu söylediği, Adalet
Bakanının haklılığına işaret ettiği davalarla
ilgili görüşlerini açıklamaktan çekinmeyen kişilerin
atanması suretiyle oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu organlarının oluşturulup çalışmaya
başlamasından hemen sonra vakit geçirmeden Yargıtay ve
Danıştayın daire ve üye sayısının artırılmak
istenmesi, genelinde yargının, özelinde yüksek yargının ele
geçirilmesi amacına yönelik operasyonel bir yasama faaliyetidir.
Yürütme ve yasama gücüne
hâkim olan iktidar partisi AKPnin yargı üzerine de egemen olması,
demokratik sistemden totaliter bir rejime, faşist bir rejime geçişin
en açık işaretidir. Çoğunluğu elinde bulunduran güçlü
partilerin tek başlarına iktidar olmalarının, giderek dikta
heveslerinin ve bu yönde davranışlarının
arttığı, siyaset bilimcilerinin gözlemleridir. Bir taraftan
adalete erişimi kolaylaştırmaktan, hızlandırmaktan
bahsederken, yasalaşmış, bazı bölgelerde binaları
tamamlanmış, Avrupa Birliği ilerleme raporlarında yer
verilmiş, faaliyete geçirileceği söylenmiş ve
tasarının gerekçesinde de zikredildiği üzere, kanun yolu
incelemesi, altyapısı tamamlanmış olmasına
rağmen, bölge adliye mahkemelerinin açılmayarak,
binalarının Adalet Bakanlığı idari birimlerince
işgal edilmesi, aslında amacın adalete erişimi
kolaylaştırmak, yargısal süreci hızlandırmak
olmadığının açıkça bir kanıtıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) Sayın Başkan...
BAŞKAN Vermiyoruz süre
biliyorsunuz Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) Evet değerli arkadaşlarım, bu, yüksek Yargıtay
ve Danıştayda kendi yandaş yargısını, kendi
yandaş Danıştayını, kendi yandaş
Yargıtayını oluşturma girişimidir; demokratik hukuk
devletini açıktan yıkma operasyonudur. Bu yasa
tasarısının millete hayırlı olacağına
inanmıyoruz. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bu yasa tasarısına açıkça ve net olarak
karşıyız.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz isteyen Bengi Yıldız, Batman Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA BENGİ
YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 610
sıra sayılı Yasa Tasarısı hakkında
Barış ve Demokrasi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz
aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Türkiyede kangrenleşen,
ağır bedellerin ödendiği sorunlu alanların
başında yargı gelmektedir. Hep yargı reformu
ihtiyacından söz edilir ama bu sözün gereği yerine getirilmediği
gibi, bu alan iktidar ile muhalefetin tenis maçına dönüşmüştür.
İktidar ile muhalefet kavgalarını bu alan üzerinden yürütmekte,
bağımsız olması gereken yargı bu kavgayı taraf
tutar gibi zihniyetle kararlarına yansıtmaktadır.
Yargının iş yükünün ağır olduğu ve geç gelen
adalet gündemde olmasına rağmen, statükoyu korumak adına bugüne
kadarki tüm hükûmet ve muhalefet edenlerce çözüm değil çözümsüzlük
üretilmiştir.
Yargının iş
yüküne dair verilen rakamlar kıyaslandığında hiçbir ülkede
bu kadar iş yoğunluğunun olmadığı görülmektedir.
Verilen bilgilere göre Yargıtayda bekleyen dosya sayısı 1 milyon
600 bin civarındadır. Yargıtay Başkanı Hasan
Gerçekerin buna ilişkin sözleri ise: Hiçbir dosya gelmese bile beş
yılda yargıdaki dosyaların halledilmesi mümkün olmaz. Her
yıl dosya sayısı yüzde 20 artmaktadır. Sorunların
çözümü için üye sayısını artırmak bir yana, belki de yeni
bir Yargıtay daha kurmak gerekir. şeklinde değerlendirmeler
yapmıştır.
Yine, Yargıtayın
11. Ceza Dairesindeki tutuklu dosya sayısı 13.500 civarında, 10.
Ceza Dairesindeki tutuklu dosya sayısıysa 2.300ler civarında
gözükmektedir.
Yargıtayda zaman
aşımına uğrayan dosya sayısı 2007
yılında 9 bin, 2008de 12 bin, 2009da 14 bin, 2010da 19 bin.
Şayet gerekli reformlar yapılmadığı takdirde 2014
yılında yaklaşık 55 bin dosyanın zaman
aşımına uğrama tehlikesi vardır. 2009
yılında yaklaşık 454 bin dosya hiç incelenmeden 2010
yılına devrolunmuştur. Zaman aşımına uğrayan
dosya sayısında her yıl ortalama yüzde 30 civarında
artış gerçekleşmektedir. Birçok dosyanın zaman
aşımına uğraması neticesinde fiilî bir af ortaya çıkmaktadır.
Bu, eşitsizliğin ortaya çıkmasına sebep olan bir
aftır. Görülmekte olan bazı dosyalar sonuçlandırılarak
failler cezalandırılırken diğer bazı dosyalar zaman
aşımına uğratılarak failler
cezalandırılmıyor. Bütün bu yaşananlar önce yargıya,
sonra da devlete olan güveni yok etmektedir.
Bu yoğunluk içerisinde
çoğu dairelerde içerik itibarıyla birbirine çok yakın ve de
hemen hemen aynısı olan dosyalar hakkında birbirinin aksine
kararların çıktığı görülmektedir. Bu yoğunluk öylesine
fazla ki üyeler belki de birkaç ay önce vermiş olduklarına benzer
dosyalar hakkında ne yönde karar verdiklerini bile
hatırlayamamaktadırlar. Nihai karar mercisi olan Yargıtayda
işler böyle yürümekteyse artık söylenecek söz kalmamıştır.
Benzer sorunlar
Danıştayda da yaşanmaktadır. Danıştayda 343 bin
dosya bulunmaktadır. 2009dan 2010a devredilen dosya sayısı 118
bindir. Daire başına düşen dosya sayısı 26 bin, üye
başına düşen dosya sayısı 3.600dür. Vergi
dosyalarının çoğunluğu oluşturduğu
Danıştayda iş yükü sebebiyle dosyaların karara
bağlanması yaklaşık beş yıl sürmektedir. Bu
durumdan mağdur olan vatandaşların ya iflasın
eşiğine geldiği ya da iş yapamaz duruma girdiği
gözlenmektedir.
Yaşanan sorunların
tek boyutlu, kısmi ve yüzeysel önlemlerle çözülmesi pek mümkün görünmemektedir.
Alt ve üst derece mahkemelerinin iş yükünün hafifletilmesi için gerekli
reformların yapılması kaçınılmazdır. Bu amaca
yönelik istinaf mahkemeleri, ombudsmanlık, ara buluculuk, uzlaşma,
tahkim, hakem ve benzeri alternatif uyuşmazlık çözüm müesseseleri
etkin bir şekilde faaliyete geçirilmelidir. Esasen, bunların bir
kısmına ilişkin hukuki düzenlemeler mevcuttur.
Yapılması gereken, bunların etkinleştirilmesidir. Her ne
kadar istinaf mahkemelerinin kurulması hâlinde Yargıtayda bazı
dairelerin azaltılması yoluna gidilebileceği belirtilmekte ise
de bu konuda yapılması gereken, dosyaların yeterince
incelenmesini mümkün kılacak şartların
oluşturulmasıdır.
Yargıtay ve
Danıştaydaki daire sayılarının ihtiyaçlara cevap
verecek şekilde arttırılması gerekmektedir. Hukuk
çevrelerinde Yargıtaydaki hukuk dairesi sayısının on iki,
on üç, ceza dairesi sayılarının da on civarında
arttırılması gerektiği vurgulanmıştır.
Benzer şekilde daire sayısı arttırmanın
Danıştay için de gerekli olduğu görülmektedir.
Türkiye hâkim ve savcı
sayısı açısından Avrupa Birliğiyle
kıyaslandığında en geride olan ülkedir. Türkiyede en az 30
bin hâkim ve savcıya ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın
karşılanması konusunda ekonomik şartlar gerekçe
gösterilerek adaletin paraya feda edilmemesi gerekir. Ancak, ne var ki iktidar,
hâkim ve savcı alımında kendi ideolojilerine uygun kişileri
seçme eğiliminde, sınavın mülakat aşamasını bu
şekilde uygulamaktadır. Muhalefet ise bu durumu kendi lehine çevirme
saikıyla hareket etmekte ve bu esnada ülkede hukuk sistemi çökmektedir. Bu
doğrultuda geçtiğimiz yıllarda yapılan idari yargı
hâkimliği sınavı iptal edilmişti. Danıştay
kararında mülakat esnasında kamera sisteminin
olmadığına vurgu yapılmış, yani iktidar kendi
ideolojilerine uygun kişileri hâkim ve savcılığa uygun
görürken, muhalefet de bunun kavgasını yapmış ve neticede
ülkede hukuk gerilemiştir. Bu tartışmalar esnasında, esasen
1 Haziran 2005 tarihinde yasalaşan ve 2007 senesinde uygulamaya
konulması gereken istinaf mahkemeleri rafa kalkmış
görünmektedir. Binaları yapılan istinaf mahkemeleri AKP ve CHP
kavgasından nasibini almış ve bir türlü uygulamaya
geçmemiştir.
1 Haziran 2005 tarihinde
yürürlüğe giren ve 1 Haziran 2007 tarihinde faaliyete geçirilmesi
kararlaştırılan bölge adliye mahkemelerinin faaliyete
geçirilmesine yönelik olarak, dönemin Yargıtay başkanı, sert
muhalefet eşliğinde, istinaf mahkemelerinin 1 Haziran 2010 tarihine
ertelenmesini talep etmişti. Bu açıklamanın ardından,
Adalet Bakanının teklifi üzerine, HSYK, Ankara, İstanbul,
İzmir, Adana, Konya, Erzurum, Diyarbakır, Bursa ve Samsun olmak üzere
dokuz ilde bölge adliye mahkemelerinin kurulmasını
kararlaştırdı. Ancak, hâkim ve savcı
sayısının artırılmasından sonra faaliyetin başlamasının
uygun olacağını kararlaştırdı, fakat hâkim ve
savcı sayısının artırılmasına yönelik
çalışmalar yürütülmedi.
Yüksek yargının
verdiği 2010 tarihine geldiğimizde ise söylem yine değişti.
Yeni Başkan Gerçeker 2009-2010 adli yılı açılış
konuşmasında istinaf mahkemeleri için daha ileri bir tarihi işaret
etmiş ve hâkim, savcıların en az beş yıllık
mesleki kıdeme gelmelerinin beklenmesini isteyerek İlk derece
mahkemelerinde oluşacak boşluk yeterli hâkim, savcı ve personel
ile doldurulduktan sonra bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçirilmelidir.
şeklinde değerlendirmeler yapmıştır.
CHP başta olmak üzere,
yargı mensupları Yargıtayın etkinliğinin
azalacağı gerekçesiyle istinaf mahkemelerinin kurulmasına
karşı çıktı. İstinaf mahkemelerine karşı
duruşun bir nedeni de üniter yapının bozulacağına
ilişkin kaygıdır. Şu an Yargıtayın üye
sayısının artırılmasına karşı
çıkıp istinaf mahkemelerini savunan Cumhuriyet Halk Partisinde
dönemin Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı Orhan Eraslan Bölge adliye
mahkemelerinin kurulması ülkenin üniter yapısını bozmaya
yönelik bir adımdır. Benzer olayda Diyarbakır bölge adliye
mahkemesi başka, İzmir başka kararlar verecektir. diyerek
karşı durmuştu. Aynı şekilde CHP İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ise İstinaf mahkemeleri yargının
hiçbir zaman yükünü azaltmayacaktır. Bunun aksine, son günlerde Türkiyede
eyalet sistemi ve özerk yapı söylemlerini sömürmek isteyenlere fırsat
tanıyacaktır. değerlendirmesini yapmıştı. YARSAV
eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da CHPye destek
vererek bu hamlenin siyasi olduğuna dair beyanlarda bulunmuştu. Oysa
doğru bir şekilde uygulamaya konularak istinaf mahkemeleri
yargının iş yükünü azaltacağı gibi, doğru
kararların verildiği ve adaletin korunduğu bir dönemi de
beraberinde getirebilir.
Devletin temel ana görevi,
bir devletin varoluş nedeni arasında bulunan yargı işlevi
için gerekli kaynaklar ayrılmalı ve adaletin gerçekleşmesi
adına her türlü önlem alınmalıdır. Geç işleyen
adaletin adalet olmadığına sürekli vurgu yapılır.
Esasında bu ülkede ikili
bir yargılama sistemi vardır; sistemden yana olanların
yargılandığı, bir de muhaliflerin
yargılandığı bir yargılama biçimi. Dikkat ederseniz
Kürt muhalefetine sıra geldiğinde çok hızlı işleyen
bir yargının olduğunu görüyoruz. Mesela Barış ve
Demokrasi Partisinin binlerce üyesi hakkında bir yıl içerisinde alt
derece mahkemelerinde karar verilebiliyor, birkaç ay içerisinde de
Yargıtay bunları onaylayabiliyor. Hâlbuki, aynı Kürtleri
katleden örgütler ve yapılara ilişkin on yılda bile bir kesin
yargıya, bir hükme ulaşılamadığı, bu konuda
Hükûmetin Yargıtaya, Yargıtayın da topu Hükûmete
attığı bir trajikomik durumu yaşadık geçenlerde.
Bir de Diyarbakırda
Kürt siyaseti, Kürt siyasal kadroları, Barış ve Demokrasi
Partisinin, daha önce kapatılan Demokratik Toplam Partisinin genel merkez
yöneticileri, belediye başkanları, 100ün üzerinde, KCK
yargılaması adı altında insanlarımız,
arkadaşlarımız yargılanmaktadır.
Aslında
Diyarbakırda sergilenen bu yargılama bir utanç
yargılamasıdır, geçmişte Şeyh Saitin, Seyit
Rızanın yargılanmalarından farksız bir
yargılamadır. Orada yargılanan Kürt halkının bizatihi
kendisidir, Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesinin
kendisidir. Bu dava bir Dreyfus davasıdır ama yargılamada
gelinen aşama itibarıyla aslında yargılayanlar
Diyarbakırda yargılanmaktadır.
Diyarbakır 6.
Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden KCK duruşmasında tutuklu
bulunan Batman Belediye Başkanımız Nejdet Atalay tüm
sanıklar adına geçenlerde duruşmada söz aldı, davanın
tarihî bir dava olduğunu ve tarihe geçeceğini anlattı, tarihin
mahkeme heyetini anacağını kaydetti. Çünkü yargılanan Kürt
meselesidir, Kürtlerdir, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan
Kürtlerdir. Yargılama kriminal suçlar değil, Kürtlerin öncüleri
olduğu için böyle bir yargılama söz konusudur. dedi. İddianame
yanlış ve iftiralarla doludur. dedi. Bize Kürtçe savunma hakkı
verilseydi biz bunları açıklayacaktık. Mahkeme
tıkanıklık içinde elinden geleni yapmaktadır. Kürtçe
savunma meselesini sizinle tartışmak istiyoruz. Sizin mahkemede bir
avukat daha önce Kürtçe savunma yaptı. Bize ise bu hakkı vermiyorsunuz.
şeklinde değerlendirmeler yaptı. Evet, bizler Türkçe biliyoruz
ama çok da iyi biliyoruz. Burada Kürt olduğumuz için
yargılandığımızı bildiğimiz için ana
dilimizde ısrar ediyoruz. Ana dil insanın bir parçasıdır.
Varlığımız pahasına bunu savunacağız. dedi.
Duruşmada endişeleniyorsunuz. Endişelenmenize gerek yok. dedi.
Bu tarihî dava iyi veya kötü bir şekilde tarihe geçecektir. Burada Kürt
sorunu yargılanmaktadır. Cumhuriyet tarihinin en önemli
davalarından birisidir. Yargılama Kürt sorununun geleceği
açısından belirleyici olacaktır. Türkiye demokrasisi ve Kürt
sorunu açısından da belirleyici bir yargılama olacaktır bu
dava. Yargılama şeklen yürütülmeye çalışılıyor.
Yargılama olmaktan çıkmıştır. Bunun nedeni bizler
değiliz. Mahkeme yargılamanın bu şekilde sürmesini istiyor.
Bu davanın gerçekten Kürt sorununun çözümüne katkı
sunmasını istiyoruz. Yargılamayı tıkamak niyetinde
değiliz. Biz bunu ispatladık. On sekiz duruşmadır kendi ana
dilimizde savunma yapmak istedik ancak her seferinde bu talebimiz reddedildi.
Mahkemeye karşı saygımızı her zaman koruduk. Bize
karşı da saygınlık istiyoruz. İftira ve yalanlarla
dolu bu iddianameyi günlerce sükûnetle dinledik. Tahliyeye ilişkin
taleplerimizi bildirdik ancak mahkeme hepimizin, bildik şablon
gerekçelerle tutukluluk hâlinin sürmesi, devam etmesi kararını
verdi.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüzde 65 oyla seçilmiş belediye
başkanlarının, yerleri, mekânları belli olan belediye
başkanlarının tutuklu kalmalarının gerekçesi Kaçma
şüphesi, delilleri karartma şüphesi şeklinde
gerekçelendirilmektedir. Bu gerekçenin hiçbir yasal dayanağının
olmadığını mahkeme de biliyor, bu davayı izleyen
kamuoyu da biliyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ana dilde savunma hakkı kutsaldır
diyoruz. Ancak, bugün, Diyarbakırda görülen bu davaya benzer trajik
olayları biz 12 Eylül dönemlerinde de gördük. Biliyorsunuz o dönemde
cezaevlerinde Kürtçe konuşmak yasaktı ve çocuklarının
görüşüne gitmek isteyen analar, babalar, eşler, karşısında
tutuklu bulunan insanlarla kendi ana dillerinde konuşama-dıkları
için suskun kalıyorlardı.
Buna ilişkin daha önce
de çeşitli siyasi liderler tarafından dile getirilen bir durum da
vardı, o da Kamber Ateşin annesinin onu ziyareti. Diyarbakır
Ce-zaevinde, tek kelime Türkçe bilmeyen Kamber Ateşin annesi, oraya
gittiğinde sadece Kamber Ateş nasılsın? diye Türkçe bir
kelimeyi ezberlemiş ve sürekli olarak çocuğuna, tutuklu bulunan
oğluna aynı şeyi söylemekte ısrar ediyordu. Bunlar şiire
döküldü tabii. Bunu bir şair şu şekilde şiire dönüştürdü:
Dilim tu-tuklu oğlum/Seninle konuşamam/Gözlerime bak/Sözlerimi
anlarsın/ Gözlerimin derininde/ Kaç uykusuz geceler/Kaygılı
bekleyişlerden/Sana zulüm yaptılar mı?/Kamber Ateş
nasılsın?/ şeklinde bir şiir yazarak aslında ana dil
üzerindeki baskıları, geçmişten bugüne kadar bu
baskıların nasıl bir baskı olduğunu, nasıl
sistemli oluğunu, devletin bir dili, bir kültürü görmezlikten gelmek
istediği bir uygulama olduğunu çok iyi bir şekilde anlatmaktadır.
Evet, Türkiyenin bir
yargı reformuna ihtiyacı vardır, bu yargı reformu, Kemalist
tekçi ideolojinin emrindeki bir yargı reformu olmaması gerektiği
gibi, Türk-İslam sentezci bir yargı reformu da olmamalıdır.
Tarafsız, bağımsız, herkese eşit davranan bir
yargı olmalıdır. Bütün özlük haklarıyla, bütün bilinciyle,
üniversitedeki eğitim sistemiyle, hukuk fakültelerindeki eğitim
sistemiyle, bağımsız ve ta-rafsız yargılamayı
gerçekleştirecek hâkimlere ve güç olarak da bağımsız
yargı kurumuna ihtiyaç duymaktayız. Bunu otuz yıldır
herkes, bütün bilim adamları, yazarlar, siyasetçiler tekrarlayıp
durmaktadırlar ama her iktidar, iktidara geldiğinde, kendine
yandaş bir yargı, yandaş bir medya arayışı
içerisine girmektedirler.
Bu anlamda,
Yargıtaydaki, Danıştaydaki hukuk dairelerinin sayıca
artırılması, istinaf mahkemelerinin, bölge mahkemelerinin bir an
önce kurulması, hâkim ve savcı sayılarının ekonomik
nedenlerle ertelenmemesi gerektiğine inanıyoruz.
Yüce heyetinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldız.
Tümü üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay
ve Danıştay Kanunu üzerinde önemli değişiklikler yapan kanun
tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini
arz etmek için huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce Sayın Bakanı dinledik, bu kanunun
yüce Meclisin önüne getirilmesinin asıl sebebinin Yargıtay ve
Danıştayda biriken iş yükü olduğunu rakamlarla bize ifade
ettiler, bu doğrudur. Danıştay ve Yargıtayda yoğun bir
iş yükü vardır ve bu iş yükünün de halledilmesi gerekmektedir.
İş yükünün halledilebilmesi ya da yargının tüm
sorunlarının halledilebilmesi için sadece iş yükünden
başlamak yanlıştır. Yargının araç sorunu
vardır, gereç sorunu vardır, teknoloji sorunu vardır.
Yargının motivasyon sorunu olmuştur devri
iktidarınızda. Yargının otomasyon sorunu vardır,
standardizasyon sorunu vardır, reorganizasyon ve dokümantasyon
vardır.
Şimdi, bunların
hepsini Milliyetçi Hareket Partisi 2023 Yükselen Güç Türkiye perspektifi
dâhilinde değerlendirdi, Millî Yargı Projesi olarak ortaya koydu,
bunların çözümünün tamamı orada ama 2023 siyasi söyleminin siyasi intihalle
AKPye mal edilme çalışmalarını da buradan yüce Meclisin
değerli üyelerinin bilgilerine sunuyorum. 2023 siyasi vizyonunun siyasi
intihalle sonuçlanan akıbetine uğramaması için Millî Yargı
Projesiyle ilgili ifade ettiğimiz hususları da tekrar sizlerin bilgisine
sunmuş oldum.
Şimdi, çare bu iken
yargının üzerindeki siyasi tartışmaları
kaldırmaktır asıl başlayacağımız nokta,
yargının üzerindeki siyasi tartışmaların
kaldırılması. Yargı ne siyasetin içinde olmalıdır
ne de siyasi tartışmaların içinde olmalıdır.
Geçmişte, Anayasa Mahkemesi, siyasi bir sorun olan
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili sorunu siyasi olarak
çözümlenememesi nedeniyle kendisi çözmeye kalkmış ve herkesin
vicdanında derin yaralar açan 367 kararı karşımıza
çıkmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi, bu şekilde
siyasi krizi yargıya çözdüren bir siyaset anlayışına
karşı olduğunu ve Anayasa Mahkemesi kararının da
siyasi bir karar olduğunu ifade ederek eleştirmiştir.
Türban sorunu sosyal ve
siyasi bir sorundur, bunun yargıya çözdürülmesi yanlıştı. O
tarihteki Anayasa Mahkemesi Bu sorunu kendim çözeceğim. diyerek
siyasetin içine girmiş, hukukun dışına
çıkmış ve dolayısıyla eleştirilmişti. Parti
kapatma davası da aynı şekilde siyasi bir karardı.
İşte, bütün bu konuşulanlar sizin yargıdan şikâyet
ettiğiniz hususlardır. Sayın Bakan, bunun altını
çizin, biraz sonra da bizim şikâyet ettiğimiz hususları
konuşacağız.
Değerli milletvekilleri,
28 Şubatta, o acı günleri yaşayanlardan birisiyim, HSYKnın
hışmına uğrayan kişileri mağdur etmemek için
çalışan bir kişiyim o tarihin Personel Genel Müdürü olarak,
mağdur kişileri mağduriyetten korumak isterken kendisi
mağdur olan da bir kişiyim. O tarihte yargının tutumu
yanlıştı, bu yanlışın altını çizelim
Sayın Bakan. Bu tarihteki tutumunuzun da ne kadar yanlış olduğunu
size hatırlatacağım.
İşte, böyle arka
bahçe-ön bahçe söylemleriyle yargı
siyasallaştırılmıştır ve
siyasallaştırılan yargı netice itibarıyla AKPnin bir
temel hedefi hâline gelmiştir, AKPnin ele geçirme gayretiyle
çabaladığı bir hedef hâline gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, mesele Sayın Bakanın ifade ettiği
şekilde iş yükünü hafifletmek ve yargıyı
siyasallaştırmak değilse mesele çok kolaydır, çok basittir.
Milliyetçi Hareket Partisi, mahkemeleri peygamber postu olarak gören bir
kültürün, öyle bir medeniyetin oluşturduğu siyasi söylemleriyle size
çözüm önermektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, yargı
mensuplarının Türk milleti adına karar veren birer anayasal
organ ve adil kuruluşlar olduğuna inanan bir parti olarak size çözüm
üretmektedir ve bu çözüm içerisinde de ortak akla sizi davet etmektedir.
Eğer mesele sadece iş yüküyse iş kolay ve çok basittir, hiç
tartışmaya gerek yoktur, kendinizi yormayın Sayın Bakan,
bizim hukukumuzda, geçmişinde vardır, Danıştaya,
Yargıtaya mürettep daire kurarsınız. Bu mürettep daireler,
iş yükü azaldığı zaman görevleri sona erer ve
istediğin kadar mürettep daire kur, kimse sana bir şey demez.
İkincisi, eğer yargıyı siyasallaştırmak
istemiyorsanız ve bir hedefiniz yoksa, Yargıtaya asli üye seçmek
yerine geçici üye seçersiniz -bu geçici üye kavramı hem yerli hukukta
hem uluslararası hukukta vardır- bu şekilde yargıyı
siyasallaştırmamış olursunuz. Üçüncü olarak da yargıya
seçeceğiniz, yüksek yargıya seçeceğiniz bu geçici üyeleri
Zaten
orada görevlendirilecek insanların vasıfları bellidir, zaten
orada görevlendirilecek olan insanların belirli bir kıdemden geçmesi
lazım, belirli disiplin suçlarını işlememesi lazım,
belirli not seviyelerini tutturmaları lazım. O takdirde bunların
arasında siyasi tercih yapmayın, kurayla belirleyin. İşte
size üç tane öneri lakin siz bu önerileri kabul etmediğinizi Adalet
Komisyonunda ifade ettiniz. O zaman siz armut yemek istemiyorsunuz
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Üzüm, üzüm
FARUK BAL (Devamla) O zaman
siz üzüm yemek istemiyorsunuz, bağcı dövmek istiyorsunuz.
Döveceğiniz bağcı yargının ta kendisidir,
döveceğiniz bağcı günü geldiğinde herkesin
sığınabileceği güvenli bir limandır, döveceğiniz
bağcı peygamber postunda oturan kişiye AKP yaftasını
takmaktır. Dolayısıyla, sizin bu önerileri reddetmiş
olmanız doğrudan yargıyı AKP kurumu hâline getirme
niyetinizin bir delilidir. Bu tabii, bizim için bir sürpriz de değildir.
Niçin bu zamanda buna karar verdiniz? Eskiden siz AKP olarak
yargının, yüksek yargının iş yükünden haberdar
değildiniz, eskiden siz iş yükünden şikâyetçi de
değildiniz. Eğer bu doğruysa nasıl Adalet
Bakanlığını sekiz yıldır AKP üstlendi? Eğer
iş yükünden şikâyetçi iseniz şimdi soruyorum Sayın Bakan:
2007 yılında, 250
üyeli Yargıtayda 23 tane üye boş, Yargıtay
bağırıyor Bana üyelerimi seç. diye, siz
Müsteşarınızı göndermiyorsunuz, Yargıtayın 23
tane üyesi bir buçuk yıl seçilmiyor, Yargıtayda iş birikiyor.
İşte, bu iş birikiminin manevi sorumlusu sizin
iktidarınızdır. On binlerce diye ifade ettiğiniz, zaman
aşımından kalkan dosyada ortaya çıkan adaletsizliğin
tam sorumlusu AKPdir, eğer o zaman 23 tane üyenin atanmasına engel
olmamış olsaydınız.
2009 yılına
geliyor, Yargıtaydaki boş üye sayısı 33. Yargıtay
bağırıyor, Danıştay bağırıyor:
Boş olan kadrolara üye seçin. Kanunen seçmek zorundasınız, 10
üye boşaldığı zaman bu seçimi yapmak zorundasınız
ama siz, Müsteşarınızı Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna göndermiyorsunuz, o şekilde de Kurulun çalışmasını
engelliyorsunuz ve neticede Danıştaya ve Yargıtaya üye
seçtirmiyorsunuz.
Yıl 2007, 11 Temmuz günü
Meclise sunduğunuz kanun tasarısında, Yargıtaya bir
hışımla hücum ediyorsunuz. Onların daire
sayısını, ceza dairelerinde 7ye, hukuk dairelerinde 13e ve 250
olan üye sayısını da 150ye düşürmek için kanun
tasarısı gönderiyorsunuz.
Bu zamana kadar
Yargıtayda işin biriktiğinin siz farkında değil
miydiniz Sayın Bakan? Ne oldu da şimdi Yargıtaya birden 137
tane, Danıştaya birden 61 tane üye seçmek aklınıza geldi?
Gece rüyanızda mı gördünüz, yoksa bir şey mi yaptınız?
Evet, bir şey yaptınız. Ha, ondan önce de şunu ifade
edeyim: Bu tarihe kadar, yüksek mahkemeler, Danıştaya ve
Yargıtaya üye seçilmesini yüksek sesle dile getirir iken, sizin bu
tasarınız ortaya çıktıktan sonra onlar da görüş
değiştirdi, sizin görüş değiştirişiniz gibi;
tahterevalli gibi, bir tarafında siyasallaşmış ya da
yargıyı siyasallaştırmak isteyen bir AKP, diğer
tarafında da karşısındakiler.
Değerli
arkadaşlarım, ne oldu? Ne oldu da Yargıtaya üye seçilmesini
engelleyen AKPnin Adalet Bakanlığı, yıllarca engelleyen
Adalet Bakanlığı aniden Yargıtayı böyle obez bir
mahkeme hâline getirmek, dairelerini artırmak, Danıştayın
dairelerini artırmak, üye sayısını artırmak için
harekete geçti? Bir şey oldu, o da HSYKnın yeni oluşumu.
Değerli
arkadaşlarım, HSYKnın yeni oluşumu ile Adalet
Bakanlığı istediği yandaşını yüksek
yargıya üye olarak seçtireceği kanaatine ulaşmış
olmalıdır ki Danıştaya 61 tane yeni üye, 2 tane daire,
Yargıtaya 4 tane daire ve 137 tane üye seçtirerek bu oyunun içine
girmiştir.
Şimdi, bu 137 tane yeni
üyeyle dünyanın en obez mahkemesi hâline gelecek olan Yargıtayın
bu derecede üye sayısının şişirilmesinin sebebi
hikmeti nedir diye bakıyoruz, karşımıza milimetrik bir
hesap çıkıyor. Çok iyi incelemiş arkadaşlarınız,
tebrik ediyorum. Yargıtaydaki bütün seçimleri çok iyi incelemişler,
lehinize, aleyhinize çıkabilecek oyların ortalamalarını
yapmışlar ve Yargıtaydaki üye çoğunluğunu elde edecek
şekilde bir Genel Kurul oluşturuyorsunuz, 387 kişiden müteşekkil.
Canım, oluşuversin, ne olsun! diyelim. E, diyelim de hukukun temel
ilkelerini ortadan kaldıran bir anlayışla siz tabii hâkimlik
ve mahkemelerin kanunla kurulması ilkesini de bertaraf ederek,
Yargıtayın bütün işleyişini, daireler arasındaki
iş bölümünü, daireler arasındaki dava naklini dahi
Yargıtayın Genel Kurulunun iradesine bırakacak kadar adaleti
fersudeleştirip Yargıtayı ve Danıştayı tam bir
AKP kurumu hâline getirerek önündeki adil iş görme hizmetini ortadan
kaldırıyorsunuz.
Sayın Başkan,
Sayın Bakan; mahkemelerin kanunla kurulacağı bir evrensel
değerdir. Bu evrensel değer bizim Anayasamıza da
girmiştir. Tabii hâkimlik müessesesi insanların yüzlerce, binlerce
yıl uğraşarak ulaşmış olduğu bir evrensel
değerdir ve bu evrensel değer de bizim hukukumuza girmiştir.
Şimdi siz bu evrensel
değerleri bu tasarıyla yok ediyorsunuz. Hem tabii hâkimlik ilkesini
hem de mahkemelerin kanunla kurulma ilkesini, oradaki yandaş
yargıçlarla oluşturacağınız çoğunluğun
kararına göre, istediğiniz davayı Yargıtayda
istediğiniz bir seyahate çıkarabilecek hâle getiriyorsunuz. Bu,
Türkiye'nin yargısını, Fatih Sultan Mehmetin adaletinden daha
geriye götürmek demektir. Altı yüz yıl geriye gidiyorsunuz Sayın
Bakan.
Değerli
arkadaşlarım, bir suç işleyen kişi kanuna bakar, kanunda der ki: Bu suçu
işleyenler şurada, şu mahkemede yargılanır. Yani, suç
işleyen kişinin nerede, nasıl yargılanacağı
önceden bellidir. Bu tasarı ile suç işleyen kişinin ne zaman,
nerede yargılanacağı muğlaktır, Genel Kurulun iradesine
tabidir. Genel Kurul siyasi bir etki ile eğer karar verecek olursa -sizin
amaçladığınız gibi- bu takdirde Yargıtaydaki görülecek
davaların tümünün siyasi bir etiket taşıması
kaçınılmazdır.
Bunların çizin
altını demiştim Sayın Bakan. O zaman yüksek mahkemelerin 28
Şubatta ve diğer almış oldukları bazı siyasi
kararlarda nasıl kamu vicdanı sızlamış ise, şimdi
siz de kamu vicdanını sızlatacak bir iş yapıyorsunuz,
kanı kanla yıkıyorsunuz. Arka bahçe diye
nitelendirdiğiniz yargıya siz ön bahçe ya da sırçalı bir
köşk tevdi ediyorsunuz. Dolayısıyla bu yapılan işten
bir an önce dönmek ferasettir, ortak akılda buluşmak ise önemli bir
fazilettir.
Değerli
arkadaşlarım, geldiğimiz noktada basını yandaş
basın hâline getiren, korku imparatorluğunun dehlizlerine, basın
patronlarını bir kenara bırakın, köşe
yazarlarına, genel yayın yönetmenlerine, muhabirlerine kadar korkutan
AKP, devleti Adan Zye bir parti memuru görevi yapacak şekilde kamu
hizmetinden ve kamu hizmetinin eşit sunulması ilkesinden
uzaklaştıran AKP, özelleştirmelerle, yandaş kayırmalarıyla,
ihalelerle, komisyonlarla kendi zenginini yaratan AKP, işte
yarattığı üç tane üstün gruba bir hukuk yaratmak istiyor. Bu
getirdiğiniz tasarıyla, sizin yarattığınız
üstünlerin hukukunu koruyacak olan bir organ yaratıyorsunuz. Dolayısıyla,
böyle bir organın adalet duygusuyla bağdaşacak bir tarafı
yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, bu yaptığınız yargıyı,
yüksek yargıyı siyasallaştırma hareketiyle demokrasinin
genetiğini bozuyorsunuz, hukuk devleti ilkesini bozuyorsunuz, tabii
hâkimlik ilkesini bozuyorsunuz, demokrasinin kuvvetler
ayrılığı ilkesine göre yasamayı ve yürütmeyi
denetleyecek olan yargıyı siyasallaştırarak denetimsiz bir
güç oluşturuyorsunuz. Bunun adı korku imparatorluğunun,
başka bir ifadeyle diktanın ta kendisidir. Diktaya gidiş
yolunda, şairin mısralarında ifade ettiği gibi, Sayın
Bakan, sonradan da şarkılaştırılan ama yine bir
şarkının sözleriyle ifade etmek istiyorum: Dönülmez
akşamın ufkundayız diyor. Bugün, bu akşam, demokrasi
yolunda dönülmez bir akşamın ufkundayız Sayın Bakan. Vakit
çok geç olmadan size tavsiyem, gelin, hukuktan yana olun, haktan yana olun,
adaletten yana olun, hürriyetten yana olun. Yargıyı
bağımsız kılalım, yargıyı tarafsız
kılalım. Günü geldiğinde sizin de güvenerek gidebileceğiniz
bir liman hâline getirelim. Yargıyı arka bahçe yapmayalım,
yargıyı ön bahçe de yapmayalım. Yargının, AKPnin
sırçalı köşkü hâline getirilmesine de engel olalım ve
herkesin, inançla, güvenle Adalet var bu ülkede, benim hakkımı
peygamber postunda oturan bir hâkim korur. Benim milletimin adına
hükmedecek olan hâkim benim hakkımı da korur. diyebilen
insanların, mutlu ve müreffeh Türkiyenin adalet sistemini hep birlikte
inşa edelim.
Eğer önerilerimizi
değerlendirmeye uygun görürseniz Sayın Bakan, bunlar, sizin hukuk
tarihine geçebilecek ciddi, tarafsız bir Adalet Bakanı olarak lehinize,
hanenize önemli bir nokta olacaktır. Eğer bunlar reddedilirse, bu
takdirde de, zatıaliniz, yargıyı siyasallaştıran bir
bakan olarak ve o siyasallaştırma içerisinde de yargının
çarkları arasında kişiliği ciddi bir şekilde
tartışılan bakan olarak anılacaktır diyor, yüce heyete
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Tümü üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz isteyen Bekir Bozdağ, Yozgat Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 610 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Milletimizin
anlayışı ve inanışına göre adalet mülkün
temelidir. Eğer siz adaleti tecelli ettirirseniz mülk ilanihaye ayakta
kalmaya devam eder. O nedenle bütün insanlar, bütün
vatandaşlarımız adaletin hem doğru tecelli etmesine hem
zamanında tecelli etmesine hem de tecelli ederken Haksızlık
oldu. anlayışı yerine Bak işte hak yerini buldu.
denmesine oldukça önem vermektedir. Bunun yolu nedir? Bunun yolu önce hukukun
doğru uygulanması, makul süre içerisinde uygulanması ve
hakkın sahiplerine yine makul süre içerisinde teslim edilmesinden geçiyor.
İlk derece
mahkemelerinden gelen davalara baktığınız zaman,
Yargıtaya, Yargıtayın iş yüküne
baktığınız zaman burada büyük bir artışın
olduğunu görüyoruz. Öncelikle zaman aşımı noktasında
2001 yılından 2010 yılı sonuna kadar geçen zamana
baktığınızda 99.787 dosyanın zaman
aşımına uğradığını görüyoruz. Özellikle
ceza hukuku bakımından çok önemli ve insanların bundan büyük bir
rahatsızlığı var. 2010 yılında 18.585
dosyanın zaman aşımına uğradığını
görüyoruz. Bu ne demek? Hakkın yerini bulamaması demektir. Bu ne
demek? Adaletin tecelli etmemesi demektir. Bu ne demek?
Haksızlığın devamının mahkemelere rağmen söz
konusu olması demek. Peki, buna biz razı mıyız? Razı
değiliz.
Öte yandan, peki, bir
başka konuya bakıyoruz, Yargıtaydaki dosya sayılarına
baktığımızda, hâkimlere düşen dosya
sayılarına baktığımızda da rakamlar bizi
ürkütüyor, korkutuyor. Ben fazla gerilere gitmeyeceğim, 2009
yılında toplam dosya sayısı 1 milyon 700 bin 23. Daire
başına düşen dosya sayısı 31.469 ama üye
başına düşen dosya sayısı 4.028. Allah
aşkına, bir üye bir senede 4.028 dosyaya, bir daire bir senede 31.469
dosyaya bakacak ve bunu makul bir zamanda inceleyecek, zaman ayıracak! Bir
baktığınız zaman
RECEP TANER (Aydın)
2002de kaç taneydi?
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
2002 ile karşılaştırın, 2002yle.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Onu da söyleyeceğim
Bir
baktığınız zaman 2010da 1 milyon 98 bin dosya var, daire
başına 34.327 dosya düşüyor ve orada da üye başına
4.393 dosya düşüyor. Danıştay bundan geri kalmıyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Malatya Valisinin adresini bulamıyorsunuz!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Peki, bu kadar üye sayısına bu kadar fazla dosya
düşerse, üyelerin bu dosyaları zamanı içerisinde gerekli
zamanı ayırarak okuması, değerlendirmesi, adaletin ve
hakkın yerini bulması için gerekli teenniyle inceledikten sonra karar
vermesi için yeterli zaman var mı? Ona da iyi bakmak lazım.
İncelediğiniz
zaman, bu dosya sayılarının ve yılda da
Yargıtayın, Danıştayın iki yüz gün
çalışması da dikkate alındığında, bunlar
hesap edildiği zaman, 10. Ceza Dairesi günde yüz kırk beş
dosyayı, 9. Hukuk Dairesi günde iki yüz on dosyayı görüşme
imkânını buluyor. 10. Ceza Dairesinin -örnekleme olarak söylüyorum-
bir dosyaya ayırdığı ortalama zaman iki dakika dört saniyedir.
9. Hukuk Dairesinin bir dosyaya ayırdığı zaman ortalama bir
dakika yedi saniyedir. Allah aşkına, iki dakika dört saniyede bir
dosyada siz adaleti nerede bulup nasıl tecelli ettireceksiniz? Bu kadar
zamanla bunu nasıl inceleyeceksiniz?
BENGİ YILDIZ (Batman)
Otomatik yargı Bekir Bey, otomatik yargı!
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) Sekiz yıldır iktidardasınız
RECEP TANER (Aydın)
Şunu oku, demagoji yapma!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Hatibin konuşmasına niye engel oluyorsunuz! Lütfen
dinleyin.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bir dakika yedi saniyede dosya karara bağlanırsa o zaman
bu kararların kalitesi tartışılır.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Bugün mü gördün bunu?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) İyi tartışmak lazım. Biz de
tartışıyoruz ve bu tartışmanın cevabını
da bize veren kim? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veriyor. Oradaki
kararlara baktığınız zaman, Türkiye aleyhine açılan
davalar ile başka ülkeler aleyhine açılan davalara
baktığınızda yüzümüz kızarıyor.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Ciddi mi söylüyorsun?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bu kadar haksız, bu kadar hukuksuz karar oradan dönüyor.
İspanya için yılda altı tane ihlal kararı çıkarken
Türkiye için asgari iki yüz karar çıkıyor.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
İktidarda siz varsınız!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Siz bundan gurur duyuyor musunuz? Öyleyse bizim ne yapmamız
lazım? Geçmiş dönemlerde yapıldığı gibi
yapmamız lazım. Peki, ne yapılmış? Tedbir
alınmış. Nasıl tedbir alınmış?
Yargıtayın ve Danıştayın daireleri
artırılmak istenmiş ve artırılmış.
Bakın, kanunlar çıkarılmış. İşte bir kanun;
1994te kanun çıkarılıyor ve orada Danıştayın
daire sayısı artırılıyor, 2004te bir kanun daha
çıkarılıyor yine daire sayısı artırılıyor.
Buna mukabil üye sayıları da artırılıyor kademe
kademe. 81 üyeyle kurulmuş, ilk artışta 87ye çıkıyor,
ikincisinde 95e çıkıyor. Burada kanunlar ve imzalar.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Şimdi kaça çıkıyor şimdi?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Yargıtayla ilgili bakıyorsunuz
Yargıtay ilk
kurulduğu zaman 217 üyesi var, 16 hukuk dairesi, 9 ceza dairesi var ama 91de
4 hukuk dairesi, 1 ceza dairesi kurulmuş, üye sayısı 248e,
94te ise yine 1 ceza 1 hukuk dairesi kurulmuş, üye sayısı kaça
çıkmış? 250ye. O zaman da ne yapılmış? Çözüm
için üye sayısını artıralım, daire
sayısını artıralım demiş Meclis duruma vaziyet
etmiş, kanun çıkarmış. Bizim yaptığımız
da bu. Yargıtay Başkanının Meclisten, Hükûmetten talebi de
oydu; 3 tane ceza, 3 tane hukuk dairesi kurulsun, bu yük azalsın,
azaltılsın diye. Şimdi bizim yaptığımız bu
yükü azaltacak bir adım atmak ve adaletin doğru ve zamanında
tecelli etmesine katkı sunmaktır.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Kısa adımlar, kısa
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Peki, Yargıtayın iş yükünü azaltmak için bizim
attığımız adımlar sadece bunlar mı? Hayır,
bunlar da değil. Bakın, biz bugüne kadar Yargıtaya giden dosya
sayılarını azaltmak için neler yaptık: Uzlaşma Kurumu
bizim hukukumuzda yoktu, ilk defa Uzlaşma Kurumunu kurduk, uzlaşmayla
karara bağlanan konular temyize gitmiyor.
İkincisi Kabahatler
Kanununu çıkardık. Eskiden hafif hapis cezaları, pek çok konu
suç sayılıyordu, Yargıtaya gidiyordu, şimdi kabahatlere
çevirdik, Yargıtaya gitmiyor.
Yine, bir uyum yasası
çıkardık. Özel kanunlarda yer alan kabahat nevinden, eskiden cürüm
sayılan konuların tamamını suç olmaktan çıkardık
ve Yargıtaya gitmiyor.
Bir başka konu: Biz ne
yaptık? Kamu davasının açılmasının ertelenmesi
müessesesini getirdik. Eğer kamu davasının açılmaması
daha doğruysa onu getirdik, CMKnın 171/2ye koyduk.
Daha ne yaptık?
Yargı yolu kapalı, temyize gidemiyor buna karşı, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması müessesesini
getirdik, ona da aynı şeyi
Yargı yolu kapalı, yeni
düzenlemelerle bir istisna getiriliyor.
Öte yandan, iddianamenin
iadesi müessesesini getirdik. İddianameler sağlıklı olsun,
Yargıtaya ve mahkemelere dava açılan kişilerle ilgili kararlar
da sağlıklı olsun diye.
Bütün bunları biz
yaparken Yargıtaydaki iş yükünün azalmasını temin
amacıyla yaptık. Ama baktığınız zaman
Yargıtaydaki iş yükü sadece bizim dönemimizde değil,
yıllara sâri, 1990dan, 1980den, 2000den alın her yıl belli
oranlarda artarak devam ediyor, bundan sonra da artarak devam edecektir.
Öyleyse bizim buna neşter atmamız lazım. En önemli neşteri
biz nerede attık? Bölge adliye mahkemelerini kurmak suretiyle attık.
Dedik ki, bölge adliye mahkemelerini biz hayata geçirir isek, bölge adliye
mahkemelerinde dosyaların önemli bir kısmı karara
bağlanırsa Yargıtayın iş yükü azalır ve
Yargıtay dosyaları süratle karara bağlar, adalet zamanında
tecelli eder.
Ama bakın, Adalet
Komisyonu raporu elimde. Şimdi bu raporda bölge adliye mahkemelerinin yani
istinaf mahkemelerinin kurulmasına karşı çıkanların
görüşleri de burada. Şimdi okumayacağım, kimler ne dedi,
satır satır, biz
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Oku, öğrenelim.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bakın, sadece en son kısmını okuyorum. Diyorlar
ki: Açıkladığımız durumlar karşısında
ve günümüz koşullarında istinaf mahkemelerinin kurulması ve
istinaf yolunun açılması bir yarar sağlamayacaktır. Bu
nedenle tasarının tümüne karşı olduğumuzu
saygılarımızla arz ederiz.
Mehmet Ziya Yergök, Ahmet
Güryüz Ketenci, Muharrem Kılıç, Feridun Ayvazoğlu, Feridun
Fikret Baloğlu
Ben hepsini okumuyorum.
Karşı
O zaman kanun çıktı, Yargıtay da buna
karşı. Baktığınız zaman, şimdi bunlar için
imkân yok, biz bunu istemiyoruz
Ama ne istiyoruz? Daire
sayısını artırın. Doğru, personel yoktu,
imkânsızlık vardı, fiziki imkânsızlık vardı,
bunları gidermek lazımdı, Hükûmet bunlar için
çalışırken, personelle ilgili sıkıntıyı
gidermek için uğraşırken Danıştayın arka arkaya
verdiği hukuksuz kararlarla maalesef personel ihtiyacını yeteri
kadar karşılama imkânı ortaya çıkarılamadı. O
nedenle personelde sıkıntı var.
Yargıtay
Başkanımız daire kurulsun istiyor; üç ceza, üç hukuk dairesi.
Şimdi biz de diyoruz ki: Madem bölge adliye mahkemelerini hayata
geçiremedik
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Niye geçiremediniz? Kanunu çıkaran siz değil
misiniz?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) -
öyleyse bu biriken dosyaları eritmek, adaletin zamanında
ve doğru bir biçimde tecellisine imkân ve zemin hazırlamak için ne
yapalım? Yargıtayda ve Danıştayda hem daire
sayısı hem üye sayısını artıralım ve bu
işi hızlandıralım bir çözüm olsun diye. Şimdi
yapılan iş de bundan ibarettir; adaleti doğru ve zamanında
tecelli ettirmekle alakalı bir adımdır. Bunun altında
başka anlamlar aramak fevkalade yanlıştır.
Peki, bir başka konu:
Efendim, kuvvetler ayrılığı var. Doğru, biz
parlamenter sistemiz, kuvvetler ayrılığı var. Parlamenter
sistemin özelliklerini iyi okumak lazım. Kuvvetler
ayrılığı var ama Anayasa 88 der ki: Bakanlar Kurulu ve
milletvekilleri kanun teklifi verebilir. Kanun tasarı ve tekliflerinin
nasıl görüşüleceği İç Tüzükle düzenlenir. diyor. Bizim
parlamenter sistemimizde Bakanlar Kuruluna kanun teklifi verme yetkisini bizzat
Anayasa veriyor. Bugüne kadar da huzurlarınızda görüşülen
yargıyla ilgili pek çok kanun; Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu,
hâkimler, savcılarla ilgili kanun, bir sürü kanun bu çerçevede tasarı
olarak geldi, tasarı olarak görüşüldü.
Bakın benim elimde
başka kanunlar var. Sayın Yıldırım Akbulut
başbakan, tasarı olarak geliyor, tasarı olarak geçiyor buradan
Yargıtayla ilgili kanun.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
O kadar eskiye gitme! Bizim yaşımız tutmaz onları
bilmeye!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Sayın Bülent Ecevit, rahmetli başbakan, 22/6/1999da, o
zaman da geliyor Yargıtayla ilgili kanun, tasarı olarak geçiyor.
1994te Tansu Hanım başbakan, o zaman da kanun tasarısı olarak
geliyor -koalisyon hükûmeti var- buradan da geçiyor.
Burada şunu sormak
lazım: Geçmişte bu konulara ilişkin bütün kanunlar tasarı
şeklinde gelmiş, burada görüşülmüş, Anayasa aynı,
İç Tüzük aynı, mevzuat aynı. O zaman kanunlara veya hukuk devletine
veya Anayasaya aykırı olmayan şey, Anayasa aynı
olduğu hâlde, yerinde dururken, şimdi bir tasarı gelince bunu
Kuvvetler ayrılığını ihlal ve bu, Anayasaya
aykırıdır. demek, Anayasayı ve kuvvetler
ayrılığının parlamenter sistemin nitelikleri ve bizim
Anayasamızın ortaya koyduğu anlayış çerçevesinde
doğru okumamak anlamına gelir.
Bizim Anayasamızda ne
diyor: Hükûmet, Meclisin çoğunluğuna dayanır. Meclisin
çoğunluğuna dayanmayan Hükûmet olamaz. O zaman komisyonları ne
yapıyor? Gene hükûmet çoğunluğuna göre komisyonları tanzim
etmiş İç Tüzük. Sebep ne? Sebep, parlamenter sistem. Parlamenter
sistemde Meclisle yürütme âdeta iç içe. Bununla ilgili tartışmalar
ayrıca yapılabilir ama bu, Türkiye uygulamasındaki parlamenter
sistem anlayışında doğru bir yaklaşımdır,
doğru bir husustur.
Diğer bir konuyu
bilgilerinize sunmak istiyorum. Yargıtay ve Danıştayla ilgili
düzenlemelere baktığınız zaman Yargıtay ve
Danıştayın çalışmaları iş bölümü
esasına göre yapılır. Yani bir iş bölümü yapıyorlar
kendi aralarında, öyle çalışıyorlar.
Danıştay ve
Yargıtayla ilgili Anayasanın ilgili maddelerine
baktığınız zaman, ilk derece mahkemelerinin verdiği
kararların son inceleme mercisi olduğunu gösteriyor. Yani görevi
nedir? Son inceleme mercisi.
Yargıtay Kanununa,
Danıştay Kanununa baktığınızda da yine aynı
şeyi orada görüyorsunuz ve değerli arkadaşlar, bu konu
tartışılıyor; Yargıtayda da
tartışılıyor, başka yerlerde de tartışılıyor
ve sonuçta Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yargıtay Ceza Daireleri veya
Yargıtay, Danıştayla, ilgili daireleri arasındaki
yapının bir iş bölümü olduğunu, bir görev bölümü
olmadığını ifade ediyor, Bu bir iş bölümüdür. diyor.
Neye dayanarak söylüyor? Yargıtay Kanununun 14üncü maddesinde bütün
dairelerin görevi sayılıyor ama öte yandan 17nci maddesinde
Eğer bir dairenin işini bitirmesinde fiilî ve hukuki
imkânsızlık varsa bu dairenin görevi başka bir daireye
verilebilir. diyor veyahut da bir başka fıkrasında, 17de
deniliyor ki: İş yükü dikkate alınarak dairelerin
işleriyle ilgili daireler arasında hem de Başkanlar Kurulu
değişiklik yapabilir. diyor. Aynı şey Danıştay
Kanununun 26ncı maddesinde bir yandan görevler sayılırken
37nci maddesinde de aynı imkân getiriliyor. O nedenle şimdi Danıştayda
ve Yargıtayda fiilen uygulanan bir iş bölümü uygulaması bugün
kanuna da yansıtılıyor. Esasında kanunda da var; bugünkü
Yargıtay Kanununda da, Danıştay Kanununda da aynı konu
var. Bu, tabii hâkimlik ilkesini ihlal etmez; kişinin önceden
yargılanacağı mahkemeyi bilmemesi
anlayışını, ilkesini ihlal etmez. Örnek olsun diye
söylüyorum. Bugün Ankarada kaç tane asliye hukuk mahkemesi var? Avukatlar
arkadaşlar daha iyi bilir. Benim hatırladığım 26 tane
asliye hukuk mahkemesi vardı. Kaç tane ceza mahkemesi var?
Sayılarını bilmiyorum ama 10dan fazla Ankarada ceza mahkemesi
olduğunu tahmin ediyorum. İstanbulda özel yetkili ağır
ceza mahkemesi kaç tane? Bir sürü özel yetkili ağır ceza mahkemesi
var; bir sürü iş mahkemesi, bir sürü ticaret mahkemesi.
Baktığınız zaman hepsi ayrı ayrı. Şimdi ben
bir suç işlediğim zaman hangi ağır ceza mahkemesine
gideceğini Ankarada biliyor muyum? Bilmiyorum. Savcı iddianameyi
düzenliyor, ona göre gidiyor mahkemeye. Ama bir şey belli, ağır
ceza mahkemelerinin hangi suçlarla ilgili yargılama yapacağı
kanunda belli. Ağır ceza mahkemeleri ona göre yargılama
yapıyor, hukuk mahkemeleri ona göre yargılama yapıyor.
Şimdi Danıştay ve Yargıtay dairelerinin hangi suçlara
bakacağı, hangi kararların son inceleme mercisi olarak temyiz
incelemesi yapacağı da belli ve bu çerçevede herhangi bir
sıkıntı yok. Önceki nasılsa buradaki de aynı usuldür.
Oradaki doğru, hukuk devletine uygun oluyor da buradaki niye hukuk
devletine uygun olmasın? Danıştay Başkanlar Kurulu bunu
toplayıp dağıttığında bu hukuk devleti ilkesini
zedelemiyor, tabii hâkim ilkesini zedelemiyor da Genel Kurul hep bir araya
gelip bunun dağıtımını yaptığı zaman bu
neden hukuk devleti veyahut da Anayasa ihlali olsun? Doğru olan şey
budur ve biz bu doğru olan şeyi yapıyoruz. Her yıl da bu
değişiklik olmayacak. Bir defa yapılacak, ondan sonra yapılmayacak,
ihtiyaç duyulduğu zaman birtakım değerlendirmeler
yapılacak. Bu doğru bir şeydir, iş yüküne göre ayarlama
yapılmasında herhangi bir sakınca yoktur.
İki soruya da cevap
verip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum. Bir tanesi şu:
Geçici Yargıtay, Danıştay üyeliği ataması
yapılabilir mi? Geçici Yargıtay ve Danıştay üyeliği
ataması yapmanın Anayasa açısından imkânı yok. Neden
yok? Çünkü Anayasa 154ün ikinci fıkrası, Hâkimler Savcılar
Yüksek Kurulu tarafından üye tam sayısının salt
çoğunluğu ve gizli oyuyla sadece üye seçileceğini düzenliyor,
geçici üyeyle ilgili bir düzenleme içermiyor. Bunu yapabilmemiz için
Anayasanın 154üncü maddesinde değişikliğe ihtiyaç
vardır. Bu nedenle bir anayasal engel var.
Peki efendim, üyeleri biz
kurayla belirleyelim veya nasıl olsun? O da doğru bir
yaklaşım mı? Yargıtayda siz kurayla hâkim seçerseniz bunu
millete nasıl anlatacaksınız? Tombaladan çıkan hâkim mi
diyeceğiz? Öyle bir şey olabilir mi? Bu da doğru bir
yaklaşım değil.
O nedenle, yapılan
düzenlemeler gayet yerinde ve doğru düzenlemelerdir. Yargıtayda ve
Danıştayda yıllardır bekleyen, adalet bekleyen
dosyaları olan vatandaşlarımızın adalete
hızlı bir şekilde kavuşmalarını, makul sürede
dosyaların sonuçlandırılmasını, dosyaların zaman
aşımına uğramamasını ve Yargıtay ve
Danıştayın daha fazla zaman harcayarak dosyaları enine
boyuna daha iyi tetkik edilmesine imkân vermek ve AİHMden Türkiyenin
aleyhine dönen dosya sayılarını mümkün olduğu kadar
minimize etmek ve Türkiyede artık on senedir, on beş senedir
Son
tahliyelerde İstanbul On Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesinde verilen
bir tutukluluk kararı 1994 yılına ait. 1994 yılından
beri devam eden davanın olduğu bir ülkeye hukuk devleti demek
yakışmaz. Bu ayıptır, bu bir utançtır.
Şimdi bu düzenleme bu
ayıpları, bu utançları da ortadan kaldıracak ve
yargıyı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Sizin utanmanız lazım.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bozdağ.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Hakkı Köylü, Kastamonu
Milletvekili.
Buyurun Sayın Köylü. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de 610 sıra
sayılı Kanun Tasarısının geneli üzerinde
şahıs adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin bildiği gibi
yüksek mahkemelerde, özellikle de Yargıtayda iş hacminin alabildiğine
çoğaldığı ve içinden çıkılamaz bir hâl
aldığı görülmektedir. Bunu bilmek için kehanete gerek yok,
rakamlar elimizde. Hem yüksek yargı kendisi söylüyor hem Adalet
Bakanlığının elinde bu bilgiler var. Peki, şu anda ne
yapmalıyız? Birçok eleştiri geliyor elbette ki. Neden bu kadar
iş hacmi çoğaldı, neden şimdiye kadar bitirilemedi, neden
buna daha önce bir çare bulunamadı? Şöyle veya böyle bugüne geldik.
Ama bugün için, artık tahammül edilemez bir duruma gelmiştir.
İşte, bundan dolayı da ilk çare olarak ve acil olarak,
Yargıtayın da daha önce talep ettiği gibi, istediği gibi,
Yargıtayda yeni daireler açmak ve dairelerdeki üye sayısını
çoğaltmak gerekmektedir. Aynı şekilde Danıştay için de
geçerlidir. Bununla ne yapılmak isteniyor? Yargıtayda 4 ceza, 2 hukuk;
Danıştayda ise 2 tane daire açılmak suretiyle ve dairelere de
ilave üye almak suretiyle Yargıtayda 137, Danıştayda da,
yanılmıyorsam, 61 üye toplam bu sisteme dâhil edilecektir. Bunun
yanında -tabii ki sadece bu değil- Danıştayda 49 personel
ile 60 hâkim, 20 savcı; Yargıtayda da 392 personel kadroya dâhil
edilmiştir. Üye artırmadığımız takdirde...
Sayın Yargıtay Başkanı daha önce şöyle bir şey
söyledi, dedi ki: Bizim elimizdeki işleri, hiç iş gelmese bile, dört
beş senede zor bitiririz. Yeni mahkemeler kurulması gündeme
geldiği zaman bu sefer de şunu söyledi, dedi ki: Eğer istinaf
mahkemeleri kurulursa biz hemen bu işleri bir veya iki yılda
temizleriz. Şimdi, bu işler bir veya iki yılda nasıl temizlenecek,
önce ona bakalım.
İstinaf mahkemelerini
bugüne kadar kuramadık. Evet, geciktik ama birtakım
sıkıntılar vardı, hâkim eksikliği vardı. Şu
anda, ancak tamamlanabiliyor yani bu yılın sonuna kadar belki ancak
yeteri kadar hâkim bulabileceğiz ve istinaf mahkemelerini
açacağız. İstinaf mahkemelerini açtıktan sonra istinaf
mahkemeleri yeni davalara bakacak ve şu anda mevcut olan davalara,
özellikle de Yargıtaya gitmiş olan, gitmiş gelmiş olan
davalara tekrar yüksek mahkemelerde yani Danıştayda ve
Yargıtayda bakılacak, Danıştayı ayrık tutuyorum.
Şimdi, Yargıtayın
elinde iki milyon dosya var, buna karar verdi -zaten bir yılda
yarısına karar veremiyor, yarısına karar verdiğini
düşünelim- 1 milyonu çıkardı bu sene. Bu 1 milyonun zaten
yarısını bozacak, o yarısı tekrar mahkemeye gidecek,
mahkemeden yeniden karar verilecek ve tekrar Yargıtaya gelecek. Bu
kısır döngü böyle devam ettiği sürece yani bizim hesap
ettiğimiz gibi, o kadar kolay gördüğümüz gibi iş olmayacak.
Dosyalar gidecek, gelecek. Bazen iki üç defa gidip geliyor, bazen de yasa
bozması diye gidip geliyor. Ne hikmetse yasa bozması deyip
dosyanın içine en ufak bir göz atmıyor yüksek mahkeme. Belki de bir
bakışta davanın esasını da çözebilecek ama buna da
girişmiyor ve dolayısıyla o dosyayı geri gönderiyor. Geri
gitti, tekrar geldi derken bu davaların kolay kolay bitmesi mümkün
değil. İşte, bundan dolayıdır da yeni daireler ilave
edilmesi gerekiyor. Etmediğimiz takdirde ne olacak? Bir yılda, iki
yılda hallederiz. diyor ama İstanbul Baro Başkanının
bir sözü var geçen günlerden, Hızlandırılmış
yargı felakettir. dedi. Bunu nasıl hızlandırabilirsiniz
ki? Eğer gerçekten biz bunu hızlandırırız derlerse bu
şartlar altında, o zaman, demin Sayın Adalet Bakanının
da, Bekir Başkanın da söylediği gibi, bir davaya ayrılacak
süre çok az olacaktır ve adalet yerini bulmayacaktır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Şimdi mi aklınıza geldi? 2008de nerdeydi aklınız?
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Bu da
hiçbirimizin kabul edebileceği bir şey değil. Bu
sıkıntı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Bu söylediğinizi biz söyledik 2008de. Tutanaklar burada.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Evet,
doğrudur.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Aklınız yeni mi geldi?
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
Şimdi, eğer böyle gidecek olursak değerli arkadaşlar, 2010
yılında 20 bin
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
HSYKyı işgal ettikten sonra mı aklınız geldi?
Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunu işgal ettikten sonra
aklınız geldi.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
2011
yılında 25 bin, 2012de 32 bin, 2014 yılında 55 bin dava
zaman aşımından düşecek.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Onu biz söylemişiz 2008de. 2008de tutanaklarda söylemişiz.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Bu
demektir ki 55 bin davanın en az 55 bin, belki 100 bin mağduru
vardır. Bu kadar kişi adaletten istediği cevabı alamayacak
ve mağdur olacak demektir. Buna elbette ki göz yummamız mümkün değildir.
Daha önceki yıllarda da
aynı şekilde davalar çoğaldıkça Yargıtayda ve
Danıştayda daireler artırılmış. 1983, 1991, 1994
yıllarında Yargıtayda, 1982, 1994 ve 2004 yılında Danıştayda
yeni daireler kurulmuş ve üye sayısı
artırılmış.
Şimdi,
Yargıtayın da bir eleştirisi var. Arkadaşlarımız
da söylüyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Hakkı Köylü, 2008de niye azalttınız şimdi niye
artırıyorsunuz? Onu açıklayın. Hâlâ
açıklamadınız.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
Efendim, tabii hâkim veya kanuni hâkim sisteminden uzaklaşılıyor.
diyor. Eğer tabii hâkim sistemi, Yargıtay kendi içinde Başkanlar
Kurulu toplanarak her yıl hangi mahkemeye hangi kararların, hangi
dosyaların gideceğine karar verebiliyor ve bu, tabii hâkimlik
sistemine aykırı olmuyorsa
Olmadığını
söylüyorlar
Niye olmadığını söylüyor? Yargıtay Ceza
Genel Kurulu 1988 tarihinde vermiş olduğu bir kararla diyor ki:
Daireler arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisidir, görev
ilişkisi değildir. Dolayısıyla bu, tabii hâkim ilkesine
aykırı değildir. O hâlde Yargıtay Başkanlar Kurulunun
her yıl çarşaf çarşaf, sayfalarca yazdığı,
düzenlediği, kararlarda belirlediği şekilde dosyaların
diğer dairelere devri mümkün ise ve bu, tabii hâkimlik sistemine
aykırı olmuyorsa, bu düzenlemeyle Yargıtay büyük genel kurulunun
aynı şekilde bir karar vermesi nasıl tabii hâkimlik ilkesine
aykırı olacaktır?
Gene bidayet mahkemelerinde
de birden çok mahkeme olduğu hâlde, vatandaş, davasının
hangi mahkemede olduğunu bilmiyor. Bir hâkim bir yerden başka bir
yere tayin olduğunda oradaki yarım kalan dosyaya bakacaktır.
Bakarsa, eğer bu zihniyet, bu düşünce doğruysa o zaman tabii
hâkim ilkesine bu da aykırıdır.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) Hayda!
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
Geçici görevle başka bir yere giden bir hâkim oradaki dosyaya, daha önceki
hâkimin yarım bıraktığı dosyaya bakacak olursa o zaman
bu da tabii hâkim ilkesine aykırıdır. Bunu doğru kabul
etmemiz mümkün değil elbette ki.
Bir şey daha var, onu da
kısaca belirtmek istiyorum. Yandaş yargıdan bahsetti
arkadaşlarımız. Ben, öncelikle hiçbir hâkimin hiçbirinin
yandaşı olduğunu doğru bulmuyorum, bu sözü doğru
bulmuyorum.
RAHMİ GÜNER (Ordu)
Silivride uygulamalar nasıl? Silivride daha uygulamalar var.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) On
beş yıl önce, yirmi yıl önce bu mesleğe girmiş
hâkimler, dünyada daha AK PARTİ yokken bu mesleğe gelmiş olan
hâkimler nasıl oluyor da AK PARTİnin yandaşı oluyor?
SÜLEYMAN LÂTİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) HSYK seçimlerinden önce siz niye onları
toplayıp toplantılar yaptınız?
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) Ben
diyorum ki, o zaman bu hâkimleri mesleğe kabul eden partilerin de
yandaşı değildir. Hâkimler yanlış karar verebilirler,
bazen taraflı olabilirler kararlarında. Onların siyasi
görüşlerini de düşünce yapılarını da hukuki
düşüncelerini de beğenmeyebiliriz, eleştirebiliriz, zaman zaman
bunu da yapıyoruz ama- bütün bunlara rağmen, ben, bir hâkimin
yandaş hâkim olduğu düşüncesine katılmıyorum.
Açıkçası, bu, hâkimlere haksızlık olur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Anayasa Mahkemesinin üyelerini senelerce siz şikâyet etmediniz mi?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Yandaş demedik, biz kararlarını eleştirdik.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
Burada, tasarıda geçmişken kısaca başka bir şeyden
daha söz etmek istiyorum. Şimdi, elbette ki bu tasarı işi
çözmeyecektir. İstinaf mahkemeleri en kısa zamanda kurulmak
zorundadır, hem de daha önceki Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun
aldığı karara göre değil, en az otuz, otuz beş tane
istinaf mahkemesi kurulmalıdır; bir. Türkiyede hâkim, savcı
sayısı en kısa zamanda 20 bine
çıkarılmalıdır; iki. Ara buluculuk sistemi başta olmak
üzere basit suçlardan dolayı mahkemeye gelmenin önüne geçilmelidir.
Uzlaştırmanın kapsamı genişletilmeli ve bu sistem iyi
işletilmelidir. Dolayısıyla, yargıya gelen işler
azaltılmalı ve bu şekilde, peyderpey yargının düzene
girmesi sağlanmalıdır.
Ama şunu da söyleyeyim:
İstinaf mahkemeleri yürürlüğe girdi. Üç veya dört yıl geçtikten
sonra artık Yargıtaya yeni üye atanmamak suretiyle, yeni üye
seçilmemek suretiyle Yargıtay üyelerinin sayısı bir gün 100e
indirilmelidir, asıl o zaman Yargıtay gerçekten yüksek mahkeme
görevini yapmış olacaktır diyor, hepinize teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Köylü.
Tasarının tümü
üzerinde, Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Ben istemiyorum
Başkanım.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN İstemiyor
musunuz? Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına
söz isteyen Mehmet Emin Ekmen, Batman Milletvekili.
Buyurun Sayın Ekmen. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı
kanunlarda değişiklik yapan kanun tasarısının geneli
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada, Türk yargı
sistemine nefes aldıracak, adaletin tecellisini hızlandıracak
bir tasarıyı görüşüyoruz. Normal şartlarda, sıradan
bir vatandaşımızın adalet duygusunu tatmin edecek,
hızlı ve etkin bir yargıyı destekleyecek böyle bir
düzenlemenin tamamen teknik düzlemde ve yargı sisteminin sorunları
temelinde görüşülmesi, tartışılması gerekir. Ancak
tamamen ülkemize mahsus sebeplerle, bu tasarının gündeme geldiği
andan bu yana, gerilim dozu yüksek, çatışmacı bir zeminde
görüşler ifade ediliyor, dikta ve faşizm iddiaları havada
uçuşuyor, ayaklanma ve direniş çağrıları yapılıyor.
Vatandaş bu çağrılara gülüp geçince de bu kez, Parlamento
tarihinde ilk kez, bir komisyonun çalışmaları toplu istifa
yoluyla engellenmeye çalışılıyor.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Parlamento tarihinde on beş maddelik bir kanunu temel kanun olarak görüşmek
var mı? Neyi konuşuyorsun?
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Koparılan bu vaveylaya bakınca, Türkiyede
yargının sadece yargı olmadığı, kendisine özel
bir misyon atfedildiği
MUHARREM İNCE (Yalova)
On beş maddelik bir kanun ne zamandan beri temel kanun olmuştur?
Meclis tarihinde var mı böyle bir şey?
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla)
beklentinin ve pratiğin adaletin tecellisi ve hukukun
egemenliğinden ziyade, statükonun bekçiliği temelinde
geliştiği bir kez daha anlaşılıyor. Oysaki hukukun
egemenliğini sağlayarak adaleti tesisle görevli bir mekanizma devlet
teorilerinin tamamının olmazsa olmazıdır. Toplum
sözleşmesinin temeli, kişilerin bireysel haklarının bir
kısmını bir arada yaşama amacı ile devlet denen
aygıta devretmeleridir. Kişiler haklarının kişi veya
kurumlarca çiğnenmesi hâlinde ihkakıhakka başvurmaz, yargı
mekanizması aracılığıyla bu hakkı elde etmeye
çalışırlar. O nedenledir ki toplumu bir arada, devleti de ayakta
tutan en önemli etken adalet duygusunun tatminidir. Adaletin hızlı,
etkin ve ucuz bir şekilde gerçekleşmesi hâlinde de
vatandaşın memnuniyeti sağlanır.
Peki, ülkemizde adaletin
hızlı ve etkin bir şekilde gerçekleştiği iddia
edilebilir mi? Ceza davalarının on beş yıl, hukuk
davalarının altmış yıl sürdüğü bir ülkede
adaletten bahsedilebilir mi? Yüksek mahkemelerin gelen işin yüzde
60ını bir sonraki yıla devrettiği bir ülkede adalet var
mıdır?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
İki gün önce İstanbulda 12. Ağır Ceza Mahkemesi yer
yokluğundan dolayı duruşmalarını erteledi Sayın
Ekmen!
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Yüksek mahkemelerin 1,7 dakikada dosya inceleyerek hüküm
verdiği bir ülkede adaletten memnuniyet duyulabilir mi? Yılda 4.393
dosya inceleyen bir yüksek mahkeme üyesinin verdiği karar ne kadar
hakkaniyete ve adalete uygundur? 5 üyeyle toplanması gereken heyetlerin 1
üye, 1 de tetkik hâkimiyle karar alması, bu kararı görmeyen
diğer 4 üyenin de buna imza atması vicdanları tatmin eder mi?
Aynı işlemi bir ilk derece hâkimi yapsa yani katılmadığı
bir müzakereden çıkan karara imza atsa sahtecilikten yargılanmaz
mı? Yılda 15 bin, son on yılda ise 100 bin dosyanın
zamanaşımına uğradığı, bir dosyanın
sadece kapağının açılması için dahi altı ay sürenin
geçmesinin gerektiği bir sistem sağlıklı bir şekilde
işliyor olabilir mi? Sanık veya mağdurun, davalı veya
davacının hakkına kavuşacağına
inanmadığı, bir gün o hakka kavuşsa bile pratik olarak
artık bunun anlamının kalmadığı bir yargı
sistemi, bu yargı sistemine sahip devlet anlayışı
vatandaşı tatmin edebilir mi?
BENGİ YILDIZ (Batman)
Etmiyor Emin, etmiyor.
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Siyasi görüşü ne olursa olsun her arkadaşımız
bu sorulara aynı cevabı verecektir ve cevap, mutlaka, etkin,
hızlı ve ucuz bir yargı işleyişinin
gerekliliğinde de mutabakat içerecektir. Peki öyleyse, bugün birikmiş
ve incelenmemiş 1,5 milyonu aşkın dosya ile Yargıtayın
ve Danıştayın artık tıkandığı kabul
ediliyorsa, vatandaşın memnuniyetsizliği açık bir veri ise,
kralın çıplak olduğu aşikâr ise sistemi rahatlatacak bu
adım neden çatışmacı bir üslup ve politik bir zemine
çekiliyor?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) 2008de neredeydiniz Ekmen? Niye düşürüyordunuz? Ona bir
yanıt versene.
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) 1983, 1991, 1994 ve 2004 yıllarında yine bu Meclisin
yaptığı rutin bir düzenleme, 2008 yılında şimdiki
Yargıtayın talep ettiği bir düzenleme neden bir rejim
kavgasına dönüştürülmeye çalışılıyor?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Üç senedir aklın neredeydi senin?
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Bu sorunun cevabını aslında konuşmamın
başında ifade ettim.
RECEP TANER (Aydın)
34üncü sayfayı bir oku, cevap orada.
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Bu tartışmalardan anlaşılan şey
şudur: Yargı sadece yargı değildir, yargıdan beklenen
sadece adalet değildir, yargıya bir görev tevdi edilmiştir, yargıdan
hukukun üstünlüğü değil statükonun bekçiliği beklenmiştir.
Şimdi de kopartılan vaveyla yargı ve adalet eksenli
değildir, yıllardır özenle korunan bir yapının tehdit
altında olduğu düşüncesi ve tedirginliğinin bir ürünüdür.
Eğri oturup doğru
konuşalım ve elimizi vicdanımıza koyalım, bugün bu
kıyamet kopartılıyor, peki, HSYKnın üye seçim usulü
değişmemiş olsaydı yine aynı itirazlar dile gelecek
miydi?
Anayasa
değişikliği ile yargı camiasına kendi kendini
yönetebilme hakkı tanınmıştır. Daha önce 5
kişinin 250 kişiyi, 250 kişinin de 5 kişiyi seçtiği
sistemden 12 bin kişinin 10 üyeyi seçtiği demokratik bir sisteme
geçilmiştir. İlk derece hâkimleri özgür iradeleriyle bir seçim
yapmış ve dört yıl süre ile yeni bir HSYKya onay vermiştir.
Bir konuyu da
hatırlatmakta fayda görüyorum. Oy kullanan bu 12 bin hâkimin sadece,
yaklaşık 3 bini AK PARTİ döneminde, Danıştayın
sıkı denetimi altında, ciddi bilimsel sınavlardan geçtikten
sonra mesleğe kabul edilmiştir.
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Hangi sınav? Sözlü sınavlarda sorulan soruları biliyor
musun sen?
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Hakkı Beyin de dile getirdiği gibi bu 12 bin hâkimin bu
adalet ve hukuk anlayışlarına saldırıda bulunmak
doğru mudur? Seksen yıldır vatandaşlarımızın
verdiği oya meşruiyet gölgesi düşürmek için her türlü iftirayı
atanlar, vatandaşı oyunu satmakla suçlayanlar, ülkemizin en nadide
kurumunun yetişmiş, aydın mensuplarının verdiği
oylara da aynı şekilde saldırmak istediler ama bir hâkimin, bir
savcının baskı ve yönlendirme altında oy
kullandığı iddiasına sadece gülünür geçilir.
Yargının ele geçirileceği, adaletin zedeleneceği, hukukun
üstünlüğünden artık bahsedilemeyeceğini ileri sürenler hangi
ülkede yaşıyor Allah aşkına?
Türk yargı tarihinden
birkaç anekdotu paylaşmak istiyorum. Anayasa Mahkemesi üyeleri
Anayasayı ilga eden darbecilere selam dururken neredeydi bu hukuk
sevdalıları?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sen neredeydin Mehmet Emin? Şu 12 Eylül darbe yasasını niye
savunmuyorsun sen, niye desteklemiyorsun?
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Hâkim savcılara otobüslere bindirilip brifing adı
altında talimat verdirilirken neredeydiler?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Faili meçhullere hayır oyu verdin mi vermedin mi? Faili meçhullerin
araştırılmasına hayır dedin mi demedin mi?
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Baklava çalan çocukların hayatı kararırken, milyar
dolarları hortumlayan beyaz yakalı bankacı hırsızlar
zaman aşımıyla affedilirken neredeydi bu hukuk
sevdalıları?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Hani darbecilerden hesap sorulacaktı?
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) İşkenceciler beraat eder, beraat edemeyecek olanlar zaman
aşımıyla örtülü affa kavuşurken neredeydi hukuk
anlayışımız? Faili meçhuller soruşturulmaz, dava dahi
açılmazken adalet neredeydi? (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sen neredeydin, sen?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Önergeyi niye reddediyorsun o zaman?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Şiir okuyanlar bir proje uğruna mahkûm edilirken kimin
adaleti tecelli ettiriliyordu acaba? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sen önergelere hayır oyu verirken neredeydin?
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Görevi başında ölen bir cumhurbaşkanının
şüpheli ölüm iddiası bile referandumdan sonra, sekiz yıl sonra
soruşturulurken biz bir bağımsız yargı sisteminden
bahsedebilir miydik acaba?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Faili meçhullerin araştırılmasına niye karşı
çıktınız açıklayın bakalım.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Yarın tekrar getireceğiz bakalım, yarın getiriyoruz.
BAŞKAN Sayın
İnce
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla)
Bakın, YARSAV üyeleri bile Biz bu meslekte Yargıtay
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Niye karşı çıktınız, beş kez hem de!
BAŞKAN Sayın
Öztürk
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) -
üyeleri seçiminde adalet ve hakkaniyetin olduğuna
inanmıyoruz. derken acaba hangi ülkeden bahsediyorlar?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Kenan Evrenin maaşını niye artırdınız?
Darbeciler, Ergenekoncu!
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta)
Ergenekonun avukatı
MUHARREM İNCE (Yalova)
Bence, Ergenekoncu mu, bilmem ama Amerikancı olduğunuz kesin!
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hangi ülkeyi onlarca kez
yargılama süresinin makul süreyi aştığı gerekçesiyle
adil yargılama ilkesinin ihlalinden kaç kez mahkûm etti acaba? Bu mahkûmiyetler
ne anlam ifade ediyor?
Bu ve benzeri can
yakıcı örnekler artırılabilir. Neticede sokaktaki
insanımız, yargının kimin elinde olduğu ya da kimin
eline geçeceği iddiasıyla ilgili değil.
Vatandaşımız hakkına bir an önce kavuşmak istiyor.
Yargının hızlı bir şekilde adaleti tesis etmesini
istiyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Emin Bey, faili meçhullerin araştırılmasına niye
karşı çıkıyorsunuz?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sen Hizbullahla görüştün mü, Hizbullahla?
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) -
babasının katilinin, beş yıl süreyle
yargılanmasını istemiyor. Alacağına bir an önce
kavuşmak istiyor.
Bu tasarı,
tıkanmış ve artık işlemez olan yargı sisteminin
nefes almasını sağlayacaktır. Yargıtayın iş
yükü hafifleyecek, istinaf mahkemelerinin de devreye girmesiyle itirazen ve
temyizen incelemeler de disipline kavuşacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Ekmen, teşekkür ediyorum.
Sayın Ekmen, lütfen
oturun.
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) Oturuyorum, teşekkür ederim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Haydi haydi, faili meçhulleri araştırma komisyonuna, 12 Eylül
darbecilerinden
MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) - Ali Rıza Bey, bu olaylar yaşanırken ben hukuk
fakültesinde öğrenciydim ama siz siyaset yapıyordunuz! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Hani, 12 Eylül darbesinden hesap soracaktınız? Laf yapma, iş
yap iş! Faili meçhullerin araştırılmasına
hayır, 12 Eylül darbecilerine hesap soralım, hayır!
BAŞKAN - İç
Tüzükün 72nci maddesine göre verilmiş görüşmelerin devam etmesine
dair bir önerge vardır. Önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
İçtüzüğün 72.
maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 610 sayılı Bazı
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair Kanun
tasarısının tümü üzerindeki görüşmelerin devam
ettirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali Rıza Öztürk Rahmi Güner Hüseyin Ünsal
Mersin Ordu Amasya
Rasim Çakır Şevket Köse Malik Ecder Özdemir
Edirne Adıyaman Sivas
Gerekçe:
Tasarı siyasi
iktidarın yargıyı şekillendirmeye yönelik
girişimlerinin son halkalarından biri niteliğindedir.
Tasarının güdümlü bir yargı yaratarak, kuvvetler
ayrılığı ilkesinin tasfiyesini amaçladığına
kuşku yoktur.
Siyasi iktidar yine
kendisinin yarattığı ve Hizbullah gibi suç örgütü üyelerinin
serbest kalmasına neden olan bir yasal düzenlemeyi gerekçe göstererek
Danıştay ve Yargıtay üzerinde oyun oynanmak istenmektedir.
Tasarı siyasi
iktidarın dayatması niteliğindedir. Siyasi iktidar
Tasarıyı hazırlarken Danıştay ve Yargıtay
yetkililerinin görüşüne başvurmadığı gibi Barolar,
YARSAV, Yargıçlar ve Savcılar Sendikası gibi konuyla ilgili
sivil toplum kuruluşlarının da görüşlerini
almamıştır. Dolayısıyla toplum kesimlerinin, konunun
taraflarının görüşlerini içermemesi salt Parlamento
çoğunluğu ile geçirilmek istenmesi açısından darbe
süreçlerini aratmayacak yöntemlerle dayatıldığını
ortaya koymaktadır.
Tasarı,
zamanlaması, içeriği ve daha önce TBMM'ye sevk edilen
tasarılarla çelişkileri açısından siyasi iktidarın
bugüne kadar yargı üzerinde oynadığı oyunların suçüstü
belgesi niteliğindedir. Bu gün Yargıtay ve Danıştay'ın
işyükünü gerekçe göstererek üye sayısını artırmaya
çalışan siyasi iktidar, 2006 yılında TBMM'ye sevk
ettiği ve 2007 yılında Başbakanın imzası ile
yenilediği hala Adalet Komisyonunda görüşülmeyi bekleyen
Tasarıda Yargıtay'ın üye sayısının 250'den 150'ye
düşürülmesini öngörmektedir. Niçin 2007 yılında
Yargıtay'ın üye sayısı düşürülmek istenirken, bugün
Yargıtay'ın üye sayısı artırılmak istenmektedir?
Bu sorunun yanıtı yargı üzerinde oynanmak istenen oyunları
gözler önüne sermektedir. Anayasa değişikliğinin ardından
gerçekleştirilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye seçimlerinde
Adalet Bakanlığının listesinin tamamının
seçildiği düşünüldüğünde siyasi iktidarın niçin
Yargıtay ve Danıştay'ın üye sayısını
artırmak istediği ortaya çıkmaktadır. Siyasi iktidarın
amacı yargı sürecini hızlandırmak değil,
yargıyı kendine bağımlı kılmaktır.
Söz konusu Tasarı
öncesinde de siyasi iktidarın Yargıtay üye seçimlerine müdahale
etmiştir. 2007 yılının Mart ayında boş bulunan 23
Yargıtay üyeliği ile 6 Danıştay üyeliği için HSYK'da
seçim yapılması Bakan Sayın Cemil Çiçek ile dönemin
müsteşarının toplantılara katılmamaları ile
engellendi. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu toplantıların
sabote edilmesi üzerine, müsteşar hakkında suç duyurusunda bulundu.
Yani bu yaşananlar geçmişteki girişimlerin son ve nihai
halkasıdır.
Yargıtay ve
Danıştay'ın üye yapısı değiştirilirken,
Geçici 1. madde ile Yargıtay'da ihdas edilen üye kadrolarına seçim
yapılmasından itibaren on beş gün içinde Birinci
Başkanlık Kurulunun yeniden belirlenmesi ve üyelerin hangi dairelerde
görev yapacağını, dairelerin iş durumunu ve
ihtiyaçlarını göz önünde tutarak, oluşturulan yeni
Başkanlık Kurulunun belirlemesi" öngörülmüştür. Söz konusu
düzenleme yargının kurgulanmasına zemin
oluşturacaktır. Siyasi iktidarın niyetlerini ortaya
koymaktadır. Uzmanlaşmayı da ortadan kaldıracak bu durum,
özel yargı düzenine geçişi amaçlamaktadır.
Hiçbir yargısal
görevleri olmayan Bakanlık müfettişlerinin de koruma altına
alınması, müfettişler üzerinden yürütülen baskılara zemin
oluşturacaktır.
Son derece önemli olan bu
yasa tasarısının TBMM Adalet Komisyonunda yeterince
görüşülmesinin engellenmesi, çoğulcu değil çoğunlukçu
anlayışın, bir tezahürüdür. Siyasi iktidarın yasama
organı üzerindeki tahakküm kurma ve yargıyı dönüştürme
girişimlerinin Anayasaya aykırı olduğuna ve Türkiye'yi daha
otoriter bir rejime sürüklediğine kuşku yoktur.
Yargıyı siyasi
iktidarın güdümüne sokmayı amaçlayan, erkler
ayrılığını ortadan kaldıracak düzenlemenin
görüşmelerine devam edilmesi demokrasimizin geleceği
açısından son derece önem taşımaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi, yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi on
dakikadır.
Sayın Taner, Sayın
Köse, Sayın Özdemir, Sayın Öztürk, Sayın Güvel, Sayın
Köktürk, Sayın Mengü, Sayın Şandır, Sayın Asil,
Sayın Işık, Sayın Uslu, Sayın Paksoy, Sayın Çalış,
Sayın Akkuş ve Sayın Korkmaz.
Sayın Taner, süreniz bir
dakikadır.
Buyurun.
RECEP TANER (Aydın)
Bir: Sayın Bakan, dünyanın herhangi bir ülkesinde Yargıtay
üyelerinin sorumluluğunu tespit etmek üzere kurulmuş
yaklaşık 230 üyeli bir ilk derece mahkemesi var mıdır?
Neden böylesi bir obez mahkemeye ihtiyaç duyuyorsunuz?
İki: Dünyanın
herhangi bir ülkesinde Yargıtay üyelerinin sorunlarıyla ilgili
yaklaşık 230 üyeli ilk derece mahkemesinin kararlarının
temyiz incelemesini yapacak olan 387 hâkimden oluşan bir mahkeme var
mıdır? Siz neden böylesine bir obez mahkemeleri tabi tutuyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
İstanbul Ümraniye Cezaevinden bana gelen bir mektubu okumak istiyorum:
Hasta Mehmet Demirci, hâlen Ümraniye T Tipi Cezaevinde yatmaktadır.
Cezaevi revirinde bitkisel hayatta, yatalak ve beslenmesi ise sondayla
burnundan sıvı verilerek pompa yardımıyla
yapılıyor. Daha önce hastanede serumla damardan mama verilerek
besleniyordu, şimdiyse durumu son derece vahim; dünyayla ilgisi kesik, her
an ölüm bekliyor. Dört yıl iki ay ceza almıştır. İki
yıldan beri cezaevinde yatıyor. Cezaevine girmeden önce
sağlık durumu bu şekilde değildi.
Bilgilerinize arz olunur.
Ağabeyi Mustafa Demirci
Sayın Bakanım,
bilgilerinize sundum. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özdemir
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri olarak 2009
yılında Diyarbakır Cezaevini ziyaret etmiştik. Cezaevi
yöneticileri, bu ziyaretimizde cezaevinde tutuklu bulunan Hizbullah terör
örgütünün bir kısım üyelerine eğitim maksadıyla
İnternet bağlantısı hakkı verdiklerini
söylemişlerdi, biz bunu komisyon raporumuzda yazmıştık.
Daha sonra, 2010 Temmuz ayında cezaevi yöneticilerinin
yaptığı bir tespitte, bu Hizbullah terör örgütü üyelerinin
verilen bu İnternet hakkıyla başkaca sitelere girdiklerini,
dışarıdaki üyeleriyle telefonla görüştüklerini tespit
etmişlerdi. Bu tespit tutanağının da Bakanlığa
gönderildiği söyleniyor. Bakanlık bu tespit tutanağı
üzerine herhangi bir işlem yapmış mıdır? Bu bir.
İki: Yüzlerce
insanın katili olan Hizbullah terör örgütü üyeleri bile bile, elini kolunu
sallayarak yurt dışına kaçtılar. Bu konuda
rahatsızlık duyuyor musunuz? İstifayı düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köktürk
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Sayın Bakan, bugün görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısıyla Yargıtaydaki üye sayısını 387ye
çıkartıyorsunuz ancak aynı konuda daha önce sunmuş bulunduğunuz
ve şu an Adalet Komisyonunda bekleyen yasa tasarısıyla
Yargıtaydaki üye sayısının en fazla 150yle
sınırlanmasını öngörmüş ve bunu reform olarak
nitelendirmiştiniz, Sayın Öztürkün de ifade ettiği gibi,
karşı çıkanları reforma karşı çıkmakla
suçlamıştınız. O günkü hesaplarınızla bugünkü
hesaplarınız birbirini tutmadığı için bugün, siz de
suçladığınız o reforma karşı çıkanlardan
mısınız?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın
Bakana sormak istiyorum.
Yargıtaydaki daire ve
üye sayısını azaltmayı öngören kanun
tasarısının görüşüldüğü, Adalet Komisyonunda
görüşüldüğü 6 ve 8 Şubat 2008 günlerinde Yargıtay
temsilcisi, Yargıtayın yükünün fazla olduğundan ve daire
sayılarının artırılması gerektiğinden bahsetmişti.
Buna ilişkin olarak da Yargıtay Başkanı, Sayın Adalet
Bakanlığına 27/10/2008 ve 25/4/2008 günlerinde iki tane
yazı yazmıştı. O günden bugüne kadar Adalet
Bakanlığı bu yazılara niye cevap vermemiştir, ne gibi
işlem yapmıştır?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Güvel
HULUSİ GÜVEL (Adana)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, 2005
yılından itibaren Danıştayın iş yükünde önceki
yıllarda görülmeyen oranda artış görülmeye
başlanmıştır. Ortalama 50 bin civarında devreden dosya
sayısı beş yıl gibi bir sürede 190 bine
ulaşmıştır. Danıştayın idarenin eylem ve
işlemlerinden doğan davalara baktığı
düşünüldüğünde bu durum sizin döneminizde kamu idaresinin tutum ve
davranışlarının hukuk dışına
kaydığının açık bir ispatı değil midir?
İkinci sorum: Sayın
Bakan, Adana şehir merkezinde bulunan Adli Tıp Kurumu çevrede bulunan
esnafı, o civarda yaşayan insanları ciddi anlamda rahatsız
etmektedir. Bu konuda çok şikâyet tarafımıza iletilmekte olup
bununla ilgili verdiğimiz soru önergelerine cevap alamıyoruz. Adli
Tıp Kurumunun şehir merkezinden ne zaman
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Mengü
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Avrupa
Birliği İlerleme Raporunda 2010 yılında 14üncü
sayfasında Adalet Bakanı hâlâ Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluna Başkanlık etmekte ve soruşturmalar konusunda son sözü
söylemektedir. Tüm paydaşlar arasında etkin bir diyalogun tesisine ve
bu reformların Avrupa standartlarına uygun, açık, şeffaf ve
kapsayıcı şekilde uygulanmasına dikkat edilmesi
gerekmektedir. cümlesi yer almaktadır. Buna benzer cümleler 2006, 2008
ilerleme raporlarında da vardır. Bu cümleler sizi rahatsız
etmekte midir? Rahatsız ediyorsa bu görevi bırakmayı niçin
düşünmüyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakan, bu kanun tasarısının gerekçesi olarak
gösterdiğiniz, Danıştayda ve Yargıtaydaki dosya birikiminin
sebepleri olarak:
1) Danıştay,
biliyorsunuz, kamu kurumlarının işlemlerinin hukuka
uygunluğunu denetler. Döneminizde hukuka aykırı işlemlerin
sayısı çok arttığından mı bu birikim oldu? Bunu
araştırdınız mı?
2) Yargıtaydaki
birikimin sebebi de döneminizde çıkartılan yeni Türk Ceza Kanunu ile
yargılamanın dilini bozmanız, Ceza Kanunundaki madde sıralamasını
bozmanızdan dolayı yargının artan yükünü kabul eder
misiniz? Bu anlamda sayısal bir tespitiniz bulunmakta mıdır?
Aynı süreci Türk Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununda da
yapmış olmanız, önümüzde de böyle bir sorunu tekrar gündeme
getirecek mi?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Asil
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) Sayın Bakan, yasanın görüşmelerine
başlamadan önce, siz yirmi dakika, yirmi dakika da AKP Grup Başkan
Vekili, Yargıtaydaki, mahkemelerdeki sıkıntıları
anlattınız. Allah aşkına, sekiz yıldan beri kim
iktidardaydı? Niçin bir önlem almadınız? Hizbullah dâhil
bazı dosyaları mı beklediniz? Türk milletine bunun
hesabını nasıl vereceksiniz?
İkinci sorum: Torba
yasaya başladık. Öğrenciler üniversiteye geri dönmeyi bekliyor,
borçlular yapılanmayı bekliyor. Niçin tasarıyı çektiniz?
Bu, milletle dalga geçmek değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bölge
istinaf mahkemelerinin kuruluşu konusunda hangi aşamaya
gelinmiştir?
Diyarbakır bölge istinaf
mahkemesi binasının yapımı için AB fonlarından ne
kadar para kullanılmıştır? Bu kanaldan sağlanan
paranın bir bölümünün PKK terör örgütüne aktarıldığı
iddiaları doğru mudur? Doğruysa
Bakanlığınızca bu konuda nasıl bir işlem
yapılmıştır?
İkinci sorum: Kütahya
iline vergi mahkemesi kurulması konusunda bir çalışmanız
var mıdır? Bu konuda üç yıl önce Sayın Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin tarafından verilen söz unutulmuş mudur? Bu söz
AKP sözü değil miydi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Uslu
CEMALEDDİN USLU (Edirne)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
geçtiğimiz günlerde HSYK Genel Sekreterliğine atama
yaptınız. Genel Sekreterlik için yapılan seçimde ilk
sıradaki değil, 2nci sıradaki adayın
atandığı bilinmektedir. Takdirinizi neden böyle
kullandınız? Hâkim ve savcıların hür iradesiyle seçtikleri
ilk sıradaki adayı atamama gerekçeniz nedir?
İkinci sorum: Edirne
Adalet Sarayının bitirilme tarihi nedir? Hizmete ne zaman
açılacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Paksoy
MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, daha önce
de sormuştum, Kahramanmaraş Çağlayancerit ve Ekinözü ilçelerinde
kaldırılan mahkemeleri tekrar kuracak mısınız? Bu
konuda bir tarih verir misiniz?
İkinci sorum: Getirilen
yasa ile kurulması planlanan daireler ve alınacak hâkimler ile
bekleyen dosyaların ne kadar zamanda bitirilmesi hedeflenmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sürem içerisinde sorulara
cevap vermeye çalışacağım, veremediklerime de
yazılı cevap vermeye çalışacağım.
Birden fazla
milletvekilimizin sormuş olduğu bir soruyla başlamak istiyorum,
Sayın Şandır da sordu aynı soruyu. Danıştaydaki
iş yükü artışının acaba AK PARTİ iktidarları
hukukun gereklerini yerine getirmediğinden dolayı idari
davaların artmasından kaynaklandığını
düşünüyor musunuz? Bundan dolayı mı acaba iş yükü
artmıştır? diye bir soru sordular.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Aynen öyle.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Tabii, bu soru Danıştayın Parlamentoya
göndermiş olduğu görüşün içerisinde de var. Danıştay
Başkanlığının bu tasarıya ilişkin görüşleri
Parlamentoya gönderilirken, 2005ten sonra Danıştaya gelen dava
sayısında artış olduğu ifade edilmiş.
Değerli arkadaşlar,
ben şimdi sizlere son altı yılda idare mahkemelerinde
açılan dava sayılarını vereceğim: Bu sayılara
baktığımız zaman idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka
aykırı olduğu gerekçesiyle fazla dava mı
açılmış, yoksa idare mahkemelerinde yargılamalar
hızlandığı için Danıştaya dosya
akışı artmış da Danıştay bu ihtiyaca
karşılık mı verememiş? Bunun tespitini beraberce
yapalım.
Değerli milletvekilleri,
2005 yılında yurt genelinde idare mahkemelerinde açılan idari
dava sayısı 132.512dir, 2006 yılında bu rakam 169.591e
çıkmıştır, 2007de 144 bine düşmüştür, 2008de
126 bine inmiştir, 2009 yılında da 127 bin düzeyinde
kalmıştır. Yani bu beş yıl içerisinde idare mahkemelerinde
açılmış olan dava sayılarında bir artış
yoktur, aksine bir azalma söz konusudur.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Danıştaydaki birinci derece mahkemelerinde
artış var mı?
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Danıştaya gelen dosyalardan bahset.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla) Ancak, idari yargının istihdam ettiği
hâkim sayısındaki göreceli de olsa artıştan dolayı
idare mahkemelerinde bir davanın görülme süresi azalmıştır,
şöyle ifade edeyim onu da:
Değerli arkadaşlar,
2005 yılında ilk derece idare mahkemesinde bir dosyanın
görüşülme süresi 243 gündü ortalama. Bu süre 2009 yılı sonunda
186 güne inmiştir. 243 gün süren ortalama yargılama süresi 186 güne
inmiş ancak
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) Sorulara cevap verin, onları anlattınız
zaten.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla)
Danıştayda görülmekte olan davalarda 2005
yılında bir dosya ortalama 395 günde karara bağlanır iken
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) Sorulara geçin, sorulara.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Devamla)
maalesef 2009 sonu itibarıyla 498 güne
çıkmıştır yargılama süresi. Buradan ortaya çıkan
sonuç şudur: İlk derece mahkemelerine açılan dava
sayısı artmamıştır, azalmıştır ama
Danıştayda davaların görülme süresi tersine
uzamıştır. Bundan kaynaklı olduğunu
düşündüğümüz bir iş yükü artışından bahsedilmesi
söz konusu olabilir.
Bir diğer konu
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Sayın Bakan, ilk derece mahkemesi olarak
Danıştayın dava sayısını söyler misiniz?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Değerli arkadaşlar, Sayın Taner Dünyanın
herhangi bir yerinde bu kadar çok sayıda üyesi olan ve ilk derece
mahkemesi olarak görev yapan yüksek yargı üyelerini yargılayacak bir
mahkeme heyeti var mıdır? diye sordu. Doğrudur, belki yoktur
ama dünyanın hiçbir yerinde de bir yüksek yargıcın 4 binin
üzerinde dosyaya baktığı bir başka yüksek yargı
organı da yoktur; bir.
İki: Gene ben kanaat
getirmiyorum ki dünyanın hiçbir yerinde yüksek yargı
mensuplarının hukuki sorumluluğunun bugün Türkiyede
düzenlendiği şekilde düzenlendiği bir başka ülke olduğunu
da zannetmiyorum. Bu soruya da bu şekilde cevap vermeye
çalışmış oldum.
Sayın Kösenin Ümraniye
Cezaevideki bir hasta hükümlünün yazmış olduğu mektuba
ilişkin sorusuna ise bu konuyu inceledikten sonra kendisine cevap vermeye
çalışacağım.
Sayın Köktürk, Ali
İhsan Köktürk Üye sayısının 387ye
çıkarılması öngörülüyor Yargıtayda ancak daha önce üye
sayısının 150ye inmesi öngörülmüştü. diyor.
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Soruma cevap verin Sayın Bakan. İnternet
bağlantısı Hizbullahçılara verdiniz mi vermediniz mi? Ondan
önce benim sorum var.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) O günkü hesaplarla bugünkü hesaplar tutmuyor. Bunun
gerekçesi nedir? anlamında bir soru sordu Sayın Köktürk.
Değerli arkadaşlar,
daha önce Yargıtay Başkanlığının hazırlamış
olduğu tasarı taslağında istinaf mahkemelerinin
yürürlüğe girmesiyle beraber Yargıtay üye sayısının da
150ye indirilmesini öngören bir hazırlık yapmıştı
Yargıtay Başkanlığı. Bu hazırlık Adalet
Bakanlığına geldikten sonra Adalet Bakanlığı da
Yargıtayın talebi doğrultusunda bunu tasarıya
dönüştürüp Parlamentoya sevk etmişti. Burada çok önemli bir nüans
var. Nedir o? Yargıtayın üye sayısının 250den 150ye
indirilmesi için birtakım koşullar öngörülmüş idi. Neydi onlar?
İstinaf mahkemelerinin devreye girmesi, istinaf mahkemeleri devreye
girdikten üç yıl sonra üye sayısının azaltılmaya
başlanması ve üye sayısının da, normal, tabii
yollardan azalması. Yani, vefat edenlerin yerine yenisinin atanmaması,
emekli olanların yerine yenisinin atanmaması şeklinde üye
sayısının eksiltilmesi öngörülüyordu. Bu hesaba göre, istinaf
mahkemeleri yürürlüğe girdikten en az altı, yedi yıl sonra
Yargıtayın üye sayısı yüz elliye gelecekti. O gün için o
hesap yanlış bir hesap değildi.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Sayın Bakan, hemen yürürlüğe girecek, düzenleme burada.
Bakın, öyle bir şey yok.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Ancak, istinaf mahkemelerinin kurulması için HSYKya
yapılan müracaat
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Öyle bir şey yok.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Açarsan yürürlük maddelerinde var Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Geçici 13üncü madde açık, burada.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Değerli arkadaşlar, HSYK, o gün itibarıyla,
mevcut hâkim, savcı sayısıyla istinaf mahkemelerinin
kurulmasının mümkün olmadığına karar verdi ve hâkim,
savcı sayısını artırın, daha sonra istinaf
mahkemelerini kurun diye karar aldı. Bunun üzerine, o sırada
Yargıtay Başkanı değişti. O günkü Adalet
Bakanımız Sayın Mehmet Ali Şahin ve Adalet Komisyonu
Başkanımız Sayın Ahmet İyimaya, Yargıtay
Başkanımıza hayırlı olsun ziyaretine gittiler.
Sayın Hasan Gerçeker şunları ifade etmiştir: Sayın
Bakan, Sayın Başkan kendisi de burada Sayın İyimaya- ben
Yargıtaya yeni başkan oldum. Parlamentoda Adalet Komisyonunda
bekleyen Yargıtay Yasasına ilişkin görüşmeleri lütfen bir
miktar bekletiniz. Benim yeni başkan olmamdan dolayı bu
tasarıyla ilgili bir çalışma yapmak istiyorum ve o
çalışmaya ilişkin görüşüm bildirilinceye kadar bu
tasarı komisyonda görüşülmesin diye Sayın Gerçeker ricada
bulunmuştur Mehmet Ali Şahin Beyden. Sayın Şahin o günün
Adalet Bakanıdır, Sayın Gerçekere de Peki Sayın
Başkan, o zaman siz bu çalışmayı yapın; biz, Adalet
Komisyonunda bu tasarıyı bekletiyoruz demiştir. Sayın
Şahinin Adalet Bakanlığı bittikten sonra ben Adalet
Bakanı oldum ve Sayın Gerçekere ben aktardım bu bekleyen
tasarıyı. Sayın Gerçeker, siz bir buçuk yıl önceden böyle
bir süre istemiştiniz, bu süre içerisinde Yargıtayın görüşü
henüz Komisyona gelmedi, lütfen bu görüşü Komisyona
ulaştırır mısınız diye ben sordum. Onun üzerine
yeni bir görüş oluşturdu Yargıtay ve oluşturmuş
olduğu yeni görüşte de üye sayısının eksiltilmemesi
gerektiğini ve istinaflar kurulup belli bir süre yük
azaltılıncaya kadar Yargıtayın en az 250 üyeyle ve hatta
üye sayısının artırılarak artan iş yükünün
çözümlenmesi gerektiğine dair görüşlerini de içeren yazılı
metni hem Adalet Bakanlığına hem Parlamentoya göndermiştir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
2008
Yıl 2011.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Burada çelişki gibi gözüken şey, Sayın
Köktürk, o gün itibarıyla gene Yargıtayın talebiyle yapılan
düzenleme yanlış değildi çünkü üye sayısı altı
yedi yıllık bir süreçte azaltılacaktı. Ne zamandan sonra?
İstinaf mahkemelerinin çalışmaya başlamasından
altı yedi yıl sonra azalacaktı.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Sayın Bakanım, tasarıda yok ki. Tasarı
burada.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Değerli milletvekilleri, diğer sorulara da
yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Sayın Bakanım, henüz süreniz varken Hizbullah terör örgütü
üyelerine İnternet
bağlantısı yaptınız mı
yapmadınız mı, ona cevap verin, cevabı verin de kamuoyu
öğrensin.
BAŞKAN Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Yoklama yapılmasını talep ediyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Yoklama talebi
var, yerine getireceğim.
Sayın İnce,
Sayın Köktürk, Sayın Tan, Sayın Güner, Sayın Özdemir,
Sayın Öğüt, Sayın Güvel, Sayın Sönmez, Sayın
Yalçınkaya, Sayın Dibek, Sayın Bingöl, Sayın Öztürk,
Sayın Soysal, Sayın Kart, Sayın Mengü, Sayın Emek,
Sayın Ersin, Sayın Yazar, Sayın Susam, Sayın
Arifağaoğlu.
Yoklama için iki dakika süre
veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S.
Sayısı: 610) (Devam)
BAŞKAN
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 22.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 23.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
610 sıra
sayılı Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila
6ncı maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Turgut Dibek,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun Sayın Dibek.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım.
Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
şu Anayasa değişikliği referandum öncesi, paket öncesi
aslında bizim söylediklerimizi daha sonra
vatandaşlarımızın her biri Evet ya, bu AKP bizi Anayasa
değişikliği öncesi gerçekten kandırmış.
Aslında Cumhuriyet Halk Partililer gerçeği görmüşler,
onların anlattıkları her şey doğruymuş. dediler.
Şimdi, biz Anayasa
değişikliği paketinde ne diyorduk? Bu paketi yine böyle, bu
kanun tasarısında olduğu gibi birdenbire kendi
mutfağınızda hazırlayıp
çıkarmıştınız, getirmiştiniz ve biz dedik ki: Bu
paketin tek bir amacı var -milletimize söylediğimiz olay o günlerde-
bu paketin tek amacı yargıyı siyasallaştırmak,
yargıyı ele geçirmektir. Bu paketin diğer maddelerindeki
yazılı olan maddeler tam bir illüzyondur. Bunların aslında
AKPnin iç dünyasında, AKPnin önceliğinde hiçbir, bize göre, ilgisi
yoktur. Esas amaç Türkiyede demokrasinin, temsilî demokrasinin ve hukuk
devletinin önünde engel olan o bağımsız ve tarafsız
yargının bir şekilde ele geçirilmesiydi. Bunun için zaten çok
uzun yıllardan bu yana mücadele ediliyordu. Şimdi, ben zaman zaman
söylüyorum, yani Sayın Bakan da hiçbir
yerde de benim bu söylediklerime yanıt vermedi, Komisyonda da
söylemiştim, dedim ki
Sayın Bakan, o günlerde çıktı, bu
Anayasa değişiklik paketi gündemdeyken yani referandum öncesi Ya, bu
paket bizim için çok önemli. Bu paketi çok önemsiyoruz. Bu paket on genel
seçimden önemlidir bizim için. demişti. Yine Amerikadan bir fetva
gelmişti biliyorsunuz. Orada da Herkes; hastası, genci,
yaşlısı, mutlaka sandığa gitsin ama onun yanında
mümkünse ölüleri de diriltelim. gibi bir fetva gelmişti
hatırlıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
aslında onlar itiraftı. Bu paketin hangi amacı
taşıdığı -Anayasa değişiklik paketinden
bahsediyorum- orada belliydi. Ha şimdi ne oldu? Paket geçti. Değerli
arkadaşlar, ondan sonra gördüğümüz olay şu: Önce HSYK geldi,
yani bu işin kalbi. HSYK yapısı
Önce kanun geldi, kanun geçti,
ardından da HSYKnın yapısı, biliyorsunuz, Sayın
Adalet Bakanının uzun ve gerçekten bayağı güçlü uğraşlarından
sonra blok bir liste, yani tulum çıkarılan bir listeyle,
Bakanlığın çıkardığı listeyle, hani o Kürsü
hâkimleri gelecek, efendim HSYK işte çoğulcu bir yapıya
kavuşacak, HSYKnın içine de demokrasi gelecek. denilen HSYK tamamen
Adalet Bakanlığının bir birimi hâline getirildi. Orada
şunu duyuyorduk zaman zaman: İşte HSYK toplantıları
sırasında bu hâkim ve savcılarla ilgili kararname gündeme
geldiğinde Efendim, devam eden davaların hâkimleri değişir
mi? İşte onlar bak o dosyalara vâkıflar, onları nasıl
değiştireceksiniz? gibi eleştiriler vardı. Ama yeni
yapı geldikten sonra her gün, duruşmadan bir gün evvel
arkadaşlar, bir gün evvel, bir ülkede hâkimler ve savcılar yer
değiştiriyor. Bununla ilgili kimsenin bir şey söylediği
yok, yazdığı da yok.
Şimdi bunları niye
söylüyorum? İşte işin özü bu. Ardından ne geldi?
İşte bu yasa tasarısı geldi değerli arkadaşlar.
Şimdi bu yasa tasarısında, az önce ben Sayın Bekir
Bozdağı burada izliyorum, dikkatle izliyorum. Nedense Sayın
Bozdağ bu tarafa bakmıyor. Yani AKP sıralarına
bakıyor. Niye bu tarafa bakmıyor? Şunu biliyor, çok iyi biliyor
şunu: Ya, biz referandumda milletimizi kandırdık ama
milletvekillerini falan kandıracak hâlimiz yok! Onu o da biliyor. Yani
burada çıkmış, efendim, işte zamanaşımına
uğruyor dosyalar. İşte efendim hâkimlerin iki dakika dört saniye
dosyaları inceleme süresi var. İşte o kadar çok dosyalar
birikmiş ki. İşte efendim bunun aşılması için, bu
iş yükünün ortadan kaldırılması için, daire
sayısının artırılması, hâkimlerin
sayısının artırılması gerekiyormuş! Yani
adama sorarlar. Ben de so-ruyorum: Değerli arkadaşlar,
Yargıtayda 30u aşkın hâkim boşaldığı zaman,
33 tane hâkim boşaldığı zaman aylarca seçimi
yaptırmayan kimdi? Yani o zaman o hâkimlere iki dakika dört saniyelik
inceleme süresi düşmüyor muydu? Yani ben hatırlıyorum o günleri,
ne oldu o günlerde? Müsteşar hakkında yani Fahri
Kasırgaydı bildiğim kadarıyla- suç duyurusunda bulunuldu
da ancak ondan sonra toplantı yapıldı, aylar sonra. Yani niyetin
üzüm yemek olmadığı aslında aşikâr.
Sade o da değil
değerli arkadaşlar, yani onun dışında o kadar çok
şey var ki söylenecek. Tabii, ilk bölümle ilgili maddeler daha çok
Danıştayın yapısıyla ilgili. Yani Danıştayla
ilgili bir şeyler de söylemek istiyorum. Aslında iktidarın
asıl hedefi Danıştay. Yani Yargıtay mutlaka;
Yargıtayla ilgili de ikinci bölümdeki maddelerde onlar da görüşülecek
ama değerli arkadaşlar, asıl hedef Danıştay.
Niye Danıştay?
Bakın, daha değil, sanıyorum geçtiğimiz günlerde -iki hafta
olmuş olabilir, iki haftayı geçmedi belki de- ALES
sınavında, biliyorsunuz, işte, YÖKün aldığı bir
karar vardı, o kararla ilgili olarak Danıştay, bir yürütmenin
durdurulması kararı verdi. Yani YÖKün aldığı karar
gereği Sınava başı kapalı olan öğrenciler
katılabilir. şeklinde. Danıştayın verdiği
yürütmeyi durdurma kararı sınav güvenliğine yönelik bir
karardı. Sayın Başbakanın ilk demeci Bu karar
hukuksuzdur. dedi değerli arkadaşlar.
Bakın, bir iki tane daha
örnek vereceğim, Sayın Başbakan ne demiş; 15 Ağustos
2010 tarihinde Sakaryada, Tam Gün Yasasının iptalinden sonra orada
çıkmış demiş ki: Anayasa Mahkemesi ve
Danıştayın kimi kararları bizi
çıldırtmıştı.
Aynı şekilde, yine
bu YÖKün üniversiteye girişte kat sayıyla ilgili bir kararı
vardı, biliyorsunuz, Danıştayın YÖKün bu kararına
karşı. Orada da Başbakan Bu karar tamamıyla ideolojik bir
karardır. Böyle ideolojik kararları anlamakta zorlanıyoruz.
demiş, Bunun kabul edilebilir hiçbir tarafı yok. demiş.
Yani bununla ilgili olarak,
yani görevini yapan bir mahkemeye İdeolojik karar veriyorsun sen; ben
senin kararını tanımıyorum, bu karar hukuksuzdur, kabul
edilebilir hiçbir yanı yoktur. diyen bir Başbakanımız var.
Sade o değil tabii, AKP sözcülerinin tümü de bunu söylüyor.
Şimdi, AKPden
çıkan arkadaşlarımız şunu söylüyorlar: Dosyalar zaman
aşımına uğruyor. Bu dosyalar, işte efendim, Yargıtayda
veya işte Danıştayda görülmezse vatandaşlarımız
hak kaybına uğrayacaklar.
Değerli arkadaşlar,
Danıştayda zaman aşımı yani idari yargıda zaman
aşımı, hak düşürücü süre diye bir şey yok davalar
görülürken, sadece davalar açılırken; dava açılırken vatandaş
zamanla davasını açar açar ama onun dışında, bir dava
idari yargıda görülürken ne hak düşürücü süre var ne zaman
aşımı var. Davaların hiçbiri zaman aşımından
düşmez. Değerli arkadaşlar, ne olur? Şu var: Orada da zaten
hukuk onun kurumsal olarak önlemini almış. Eğer gerçekten bir
önlem gerekiyorsa yürütmenin durdurulması dediğimiz bir hüküm var.
İdari yargı, Danıştay ve idari mahkemeler orada hak
kaybı olacaksa, telafisi imkânsız bir zararla karşılaşılacaksa
yürütmenin durdurulması dediğimiz o önlem kararını
verebiliyor.
Danıştayda,
değerli arkadaşlar, hak düşürücü süre falan yok. Ne var?
Danıştayda Biz nasıl ele geçiririz? hesabı var.
Şimdi 2 tane daire ilave ediliyor ama 2 tane daireye 61 kişi, 61 tane
Danıştayın yeni üyesi kadro olarak buraya veriliyor.
Değerli arkadaşlar, Danıştayda 95 kişi var.
Bakın, 95 tane hâkim var. Bunların bir kısmı idari,
başkan, idari olanlar var; işte 89 -sanıyorum- görev yapan hâkim
var. Danıştayda 13 tane daire var. 13 dairede 95 tane hâkim var. 2
tane daire ilave ediyorsunuz, bakın, 2 daire. Şimdi şunu
anlarım: Daireye göre üye atarsınız. Nedir o? 10-12 tane. Az
önce Sayın Bozdağ burada sayılardan bahsetti. İşte
efendim 94te, 2004te Danıştayda 7 kişi ilave olmuş,
efendim 5 kişi ilave olmuş. Şimdi, değerli arkadaşlar,
diyorum ya herkesi saf, kendisini akıllı zannediyor Sayın
Bozdağ. Yani 61 kişi birden ilave ediyorsunuz. Bunun tek amacı
var. Hesabı kitabı yapılmış, Sayın Balın
söylediği gibi.
Şunu da söyleyeyim: Hani
bazen çıkıp arkadaşlar Avrupadan güzel örnekler veriyorlar.
Almanyada Danıştayın üye sayısı ne kadar? Yani Alman
Danıştayından bahsediyorum. 70 kişilik kadrosu var.
Fransada 86, İtalyada 88 kadrosu var değerli arkadaşlar. Bizde
bu sayı 156 oluyor; 95, 61 daha 156 oluyor. Yani burada gelen maddelerle şunu
görüyoruz: Aslında amaç Danıştayın yapısını
ele geçirmek. Bunun için kılıf nasıl bulunmuş? Biz
sayıyı artırmak için bir daireyi ikiye bölelim; mahkeme içinde
mahkeme, daire içinde daire yapalım yani bir daire içerisinde iki heyet
olarak çalıştıralım. Bu şekilde de bu sayıyı
artırmanın kılıfını bulalım. yöntemine
gitmiş arkadaşlarımız. Ne Danıştayın
tarihinde ne Türkiyede böyle bir hüküm, değerli arkadaşlar, bugüne
kadar hiç olmamış yani bir mahkeme içerisinde 2 tane dairenin
çalışması hiçbir şekilde söz konusu değil. Tek amaç,
belirttiğim gibi, Danıştayı ele geçirmek.
Burada, bir zamanlar
milletvekillerini direnişe çağıran bir hatibin 2001
yılındaki bir konuşmasını sizlere hızlıca
okumak istiyorum. Milletvekillerini direnişe çağırmış
kendisi, ben öyle gördüm. Diyor ki: Bu Meclisi milletin Meclisinden
çıkarmak isteyen iradeye hayır demenin günü de, zamanı da, saati
de şu dakikalardır. Büyük filozof Sartori, demokrasisini ara
verdirerek kazaya uğratan ülkeler için aynen şöyle diyordu:
Parmakların akılları olsaydı, demokrasiyi yutan ejderhalar
türemezdi. Zafer parmakların değil, milletin olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
bu metni Sayın Ahmet İyimaya 2001 yılında bu Meclis
kürsüsünden okumuş. Yani parmak demokrasisine hayır diyerek
milletvekillerini direnişe çağırıyorum demiş. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
RAHMİ GÜNER (Ordu)
Duymuyor.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Dibek.
Birinci bölüm üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Rıdvan Yalçın,
Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN
(Ordu) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 610
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmamın başında, yüce Meclisin değerli
üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
hukuk hayatımıza, siyasi hayatımıza önemli etkileri
olabilecek ciddiyette bir kanun tasarısını görüşüyoruz.
Kamuoyunun büyük beklentiler içerisinde, dört gözle beklediği torba
kanunun geri çekilerek bu kanunun alelacele görüşülmek istenmesindeki
muradı açıkçası anlamakta zorlanıyorum. Bu acaba Sayın
Bakanın seçim takvimiyle beraber görevinden ayrılacak olmasından
mı kaynaklanıyor, yoksa bugün grupların olması sebebiyle
gündemin doluluğundan mı istifade edilmek isteniyor, doğrusu
kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar,
daha önce de bu kürsüde birçok kez ifade ettim, özellikle Sayın Meclis
Başkan Vekilimizin dikkatine sunuyorum: Burada on beş maddelik bir
kanunu, altı ayrı kanunda değişiklik yapan, Yargıtay
Kanunu, Danıştay Kanunu, HSYK Kanunu, ilk derece mahkemelerine ilişkin
kanun gibi altı ayrı kanunda değişiklik yapılan, bir,
on beş maddelik kanunu temel kanun olarak görüşüyoruz. Bu açık
bir İç Tüzük ihlalidir ve maalesef bu İç Tüzük ihlali artık bir
yol hâline, usul hâline gelmiştir. Bu konuda Meclis
Başkanlığımızın bir tedbir geliştirmesi
gerektiğine inanıyorum. Buraya örneğin üç maddelik bir kanun
gelse de, yine grup önerisiyle temel kanun olarak görüşülmek istense buna
da müdahale etmeyecek misiniz? Böyle bir yolu açmamak gerektiğini
düşünüyorum.
Bir eleştirimiz de
Komisyon Başkanımıza var bu hususta. Şimdi, değerli
milletvekilleri, birçok konuşmacı söyledi, 2008 yılında
Komisyonda görüştüğümüz bir Yargıtay kanunu vardı. Bugün
yaptığımızın tam tersi bir işlem öngören,
Yargıtay üye sayısını 250den 150ye indirmeyi öngören bir
kanun tasarısı vardı. Şimdi, bu tasarı Komisyonda
hâlen derdest durmasına rağmen bu tasarıyla, şimdi
görüştüğümüz tasarıyla neden birleştirilmemiştir?
Yine, bu kanun içerisinde Adli Tıpla ilgili düzenlemeler var. Bizim,
milletvekilleri olarak, MHP milletvekilleri olarak Adli Tıp Kurumunun -ki
bir bilirkişilik kurumudur- yapısının
özerkleştirilmesine ilişkin bir kanun teklifimiz var, bu kanunla
neden birleştirilmemiştir? Bunu, Komisyon Başkanımız
Benim kişisel takdirimdir. diye açıklayamaz, İç Tüzük bütün
Meclisi bağladığı gibi Sayın Komisyon
Başkanımızı da bağlamaktadır.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tasarının teknik detayları konuşuldu.
Özeti; yüksek yargı organlarında yeni daireler kuruyorsunuz, yeni
üyeler atıyorsunuz, ilave ediyorsunuz, iki heyetli çalışma sistemi
getiriyorsunuz, Adli Tıpta özlük haklarını
iyileştiriyorsunuz. Daha önce ifade edilmedi, ayrıca, hâkim,
savcılar bakımından, bir, aslında, mahkeme
bağışıklığı, tazminat
bağışıklığı, tazminat
dokunulmazlığı getiriyorsunuz. Daha kötüsü -belki daha sonra
vaktim kalmaz diye şimdiden söyleyeyim- bunu yaparken hâkim,
savcılara tazminat davası açılmasını önlerken,
değerli milletvekilleri, bu masuniyet içerisine adli müfettişleri,
adliye müfettişlerini ve HSYK müfettişlerini de ilave ediyorsunuz ve
direkt devlete dava açılma mecburiyetini, bu görevlilerin, bir görevi
kötüye kullanma suçundan mahkûmiyeti şartına bağlıyorsunuz.
Yani şunu demek istiyorsunuz: Sen istediğin şahsı ihmalen
tahliye etmezsen ya da ihmalen tutuklamazsan, ihmalle bir adli hataya sebebiyet
verirsen sorumlu olmayacaksın; benim hâkimim, benim müfettişim
istediği gibi karar versin, ben senin arkandayım. mesajı
veriyorsunuz.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, yargıya ilişkin bir düzenlemenin bu Mecliste mutlaka
uzlaşmayla geçmesine olan ihtiyacı referandum sürecinde acı
örneklerle yaşadık. Türk toplumunu farklı eksenlerde
ayrışmaya yönelttiniz, çatışmaya yönelttiniz. Türk toplumu,
Allahtan, sağduyusuyla bu oyunlara gelmedi. Şimdi, tekrar ciddi bir
seçim atmosferine girdiğimiz bir dönemde, seçim geriliminin
yaşandığı bir dönemde, hiç de aslında uygun olmayan
bir atmosferde bu kanunu gelip burada dayatıyorsunuz.
Arkadaşlar, bir siyasi
karar... Onun taraftarı olur, karşıtları olur, seven olur,
sevmeyen olur ama bir adli kararın, bir mahkeme kararının böyle
bir lüksü yoktur. Bir mahkeme kararı, ondan doğrudan etkilenmeyen
herkesin vicdanında ortak kanaate dönüşürse bunun bir anlamı
olur. Onun için, yargı üzerindeki verilecek kararların da mutlaka bu
çerçevede bir uyum içerisinde, uzlaşı içerisinde geçmesine çok ciddi
bir ihtiyaç vardır.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, özellikle bir şeyi ifade etmek istiyorum: Milliyetçi
Hareket Partisi bu tasarı üzerinden kamuoyunda birtakım odaklarca
eleştiriliyor. Şimdi, 2 milyona yakın, Yargıtayda dosya beklemekteyken,
bu dosyaların tarafları, avukatları bu dosyaların bir an
önce dönüşünü beklemekteyken, bu acil ihtiyaç toplumun önündeyken, biz
neyi söylemek istiyoruz? Bu konuda özellikle sözlerime dikkat kesilmenizi
istirham ediyorum. Ben avukatlığı bırakalı dört sene
oldu, beş yıl önce temyiz ettiğim dosyaların
tebliğnamesi şimdi geliyor. Evet, böyle bir sıkıntı
vardır Türkiyede, gerçekten de yüksek yargı
tıkanmıştır. Hangi milletvekili bu Meclis çatısı
altında, Yargıtayda 2 milyona yakın dosyanın
varlığını bile bile, bunu kolaylaştıracak bir
çözümün karşısında olabilir? O hâlde bu önermeye verilecek cevap
evetse, iktidar grubunun bu oluşmuş ortak hassasiyet ortadayken niye
bu endişeler ifade ediliyor diye düşünmesi gerekmez mi? Burada
oluşan hassasiyete bir kulak kesilmesi gerekmez mi?
Değerli milletvekilleri,
neticede sizin kastınız o olabilir bu olabilir. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz yüksek yargıda bir mevzi kaybetme endişesi
taşımadığımız gibi, bir mevzi kazanma
kaygısıyla da hareket ediyor değiliz. Biz burada kamuoyunun,
Türk toplumunun önemli bir kesiminin endişelerini ifade ediyoruz. Bunlar
bizim şahsi kaprislerimiz değil. Onun için, gelin, yüksek
yargıda ele geçirme polemiklerinin yaşanmasına yol açmayın.
Yüksek yargıda geçmişte, maalesef bu sözler kullanıldı,
birtakım mezhepsel yakıştırmalar yapıldı,
birtakım ideolojik yakıştırmalar yapıldı. Bu
tartışmalara meydan vermeden mevcut
tıkanılmışlığı çözecek bir objektif
arayış içerisinde olalım.
Bunu nasıl yapabiliriz?
Arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi olarak komisyonda da ifade ettik. Hiçbir
yasal engeli yok, hiçbir anayasal engeli yok. Burada bir geçici görevlendirme
usulüyle bu tıkanıklığı aşacak bir yöntem pek
tabii uygulanabilir. Sayın Bakan Anayasaya aykırı olduğunu
ifade etti. Bu doğru değil. Biz bir illa geçici üyelik seçiminden bahsetmiyoruz.
Belki geçici üyelik seçiminden bahsediyor olsak, belki bir Anayasa
değişikliğine ihtiyaç olabilir ama Anayasanın neresinde
yüksek yargıda geçici görevlendirme yapılmaz diye yazıyor? Böyle
bir şey olabilir mi?
Pek tabii, bugün bu
dayattığınız ve toplumda farklı ayrışmalara,
farklı çatışmalara yol açacak ve hayata geçtiğinde yüksek
yargıda ciddi tartışmalara sebep olacak, oraya görevlendirilecek
hâkim, savcı arkadaşlarımızın hiç hak etmedikleri
hâlde, göreve başladıklarında bir ötekileştirmeyle, sanki
oraya iktidar tarafından görevli gönderilmiş olma gibi bir
bakış açısıyla mahkûm edileceği bir durum yerine,
arkadaşlar, gelin, şu düzenlemeyi, istirham ediyorum, geri çekin. Biz
çözüm istiyoruz. Biz yüksek yargıdaki tıkanıklık çözülsün
istiyoruz. Vatandaşımız hakkına, hukukuna erken
kavuşsun istiyoruz ama bunun yöntemi bu değil. Biz uzlaşmaya
hazırız. Bir geçici görevlendirme şeklinde olacak bir yöntemi
tartışmaya, müzakereye hazırız.
Değerli arkadaşlar,
bütün bunları yapmak yerine Hizbullah tahliyelerini, vahşi
cinayetlerin sanıklarının tahliyelerini bir fırsat, bir
gerekçe bulup yüksek yargıdaki operasyona bir malzeme yapmaya
çalışıyorsunuz.
Arkadaşlar, daha önceki
102nci maddenin yürürlüğünü iki üç kez ertelediniz. Şimdi de bunu
yapma imkânınız varken, bile bile, öngörülebilir şekilde bu
tahliyelerin olmasını sağlayıp şimdi bundan bir siyasi
fayda, çıkar sağlamaya çalışıyorsunuz.
Arkadaşlar, bir
teğmen olayı yaşandı. Gencecik, cumhuriyet
sevdalısı bir teğmenin telefonuna bir terör örgütü mensubunun
rehberi yüklendi. Bunun kamu vicdanındaki
karşılığını bir kenara koyalım, o
çocuğun, o gencecik, pırıl pırıl
delikanlının istikbalini mahvettiniz. Şimdi bunu neden örnek
veriyorum? Bu olay üzerinden baktığımızda, özellikle
siyaseti maniple edecek birtakım davalarda acaba kaç tane daha benzer
delil üretilmiştir? Bu kuşkuyu bütün kamuoyu yaşıyor. Onun
için, bu tartışmalara meydan vermeyecek bir iklime ihtiyaç
vardır. Milliyetçi Hareket Partisi bu iklimin oluşumunda katkıya
hazırdır.
Bu düşüncelerle teşekkür
ediyor; rüzgâr ekmeyin, fırtına biçersiniz diyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, şu anda TRT 3te, görüştüğümüz
tasarının adını düzgün yazmıyorlar.
BAŞKAN Ne diye
yazıyorlar Sayın İnce? Düzelttirelim hemen Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Bunun adı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı. Bu şekilde yazılması lazım.
Yargıtay ve Danıştay Üyelerinin Sayısının
Arttırılması Kanun Tasarısı diye yazıyor. Böyle
bir tasarı yoktur.
BAŞKAN Sayın
İnce, hemen düzelttiriyorum, eğer öyle ise hemen düzelttiriyorum.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nezir
Karabaş, Bitlis Milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA MEHMET
NEZİR KARABAŞ (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii bu yüksek yargı kurumlarının yapısının
değiştirilmesi, daha önce de Anayasa tartışmaları
döneminde Anayasa Mahkemesi üyelerinin yapısının değişmesiyle
ilgili ciddi tartışmalar yaşandı, hem yüksek yargı
üyeleri arasında hem barolar arasında hem de iktidar-muhalefet
partileri arasında ciddi tartışmalar yaşandı. Ancak
biz ne AKP gibi ne de CHP gibi ne de bazı yüksek yargı organları
gibi düşünüyoruz. Sorun yüksek yargı organlarının kimin
taraftarı olması değil, sorun sayıları da değil.
Sorun, Türkiyede, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana hukuku,
kanunları, yasaları ve adaleti ne kadar önemsediği, toplumu,
bireyleri nereye koyduğu, devleti nasıl tanımladığıyla
ilgili bir olaydır. Türkiyede esas olan devlettir. Devlet kutsal ve
yücedir, devlet babadır. Herkes devlete biat etmek zorundadır.
Devletin çıkarlarını koruma esastır. Burada toplumun,
bireylerin, kesimlerin, inançların çıkarları çok önemli
değil. Nitekim, Türkiyede yargı mensupları, hâkimler ve
savcılar arasında yapılan bir ankette, yüzde 70e
yakını, verdikleri cevapta, yargılama yaptıklarında,
karar verdiklerinde esas aldıkları devletin bekasıdır. Yani
bireyler, bireylerin hukuk karşısındaki durumu, onların
hakkının, hukukunun sağlanması ikinci planda gelir, devlet
birinci planda gelir.
Değerli milletvekilleri,
kanunda bir gerekçe yazılmış, Sayın İyimaya
yazdığını söylüyor. Gerçekten güzel bir gerekçe. Yani en
gelişkin demokraside, eğer bir kanun tasarısında, özellikle
yüksek yargının yapısıyla ilgili yapılması
gereken değişikliklerde bir gerekçe yazılacaksa bu kadar güzel
yazılır. Ama önemli olan, bunları söyleyen ülkede
gerçekleşenlerdir.
Şimdi, gerekçede diyor
ki: Devlete karşı güven duygusunun zedelenmemesi için
bağımsız, tarafsız, adil ve hızlı işleyen
bir yargı sisteminin varlığı tartışılmaz bir
gerekliliktir. Peki, hâkim ve savcıların yüzde 70e
yakınının Benim esas ağırlığım
devletin bekasıdır. dediği bir ülkede bu söylemlerin ne kadar
anlamı vardır?
Yine Toplumun yargı
organlarına olan güveninin korunabilmesi, hakkın gerçek sahibine bir
an önce teslimi ve tarafların tatmini için yargılamanın makul
süre içinde bitirilmesi gerekir. diyor. Evet, bu da temel hukuksal
gerekçelerden biri. Demokrasinin, hukukun esas olduğu ülkelerde bu geçerlidir.
Nitekim AİHM de hem Türkiyeyle ilgili hem diğer ülkelerle ilgili
birçok zaman bu temelde ağırlıklı ceza vermiştir ama
bunu söyleyen Adalet Komisyonu Başkanı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Adalet Komisyonu Başkanı ve Türkiyede birçok dava
zamanaşımına uğruyorken gecikmelerden dolayı, yine on
yıl süre içinde karar verilmediği için birçok katliama imza
atmış kişiler tahliye oluyor ve yine AİHMde en çok
cezayı Türkiye yiyor ve bir çoğunu da adaletin gecikmesiyle ilgili
yiyor.
Yine bununla ilgili -bu temel
hak- ilk yazılı Anayasa olarak bilinen 19 Haziran 1215 tarihli Magna
Carta da Kimseye hakkı ve adaleti satmayacağız, men
etmeyeceğiz ve geciktirmeyeceğiz. diyor. Peki, bu ülkede birileri
Kürt olduğu için, birileri sosyalist olduğu için, birileri belli
dönemlerde dindar oldukları için, dinî bir devlet kurmak istedikleri için,
diğerleri çeşitli gerekçelerle men edildiler yani hak, hukuk, adalet
onlar için tanınmadı, Siz bu hakları talep edemezsiniz.
denildi. Belki bu yüksek sesle yargı organları tarafından
söylenmedi ama verilen kararlarda, yapılan uygulamalarda ve mahkeme
sonuçlarında bunlar bire bir görüldü.
Şimdi, burada hukuku,
adaleti, Türkiye Cumhuriyeti yargısının bugüne kadarki
işleyişini tartışıyoruz. Teknik konular elbette önemli
fakat bu ülkede ne yeterince hukuk fakültesi olmadığı için ne de
yeterince hâkim ve savcı göreve alma koşulları
olmadığı için adalet gerçekleşmemiş değil.
Adaletin gerçekleşmesi, hakkın, hukukun herkese eşit
uygulanması ve demokratik zihniyetin oturması bu devletin,
hükûmetlerin ve bugün de AKPnin çok derdi olmamış.
Şimdi, belki
Alakası yok. denilecek ama bu zihniyeti açıkça ortaya koyuyor,
Mutkideki toplu mezarlarla ilgili Jandarma Genel
Komutanlığının yaptığı açıklamayı
size okuyacağım. Jandarma Genel Komutanlığı bir
açıklama yapıyor, diyor ki: a) Mutki ilçesi Çaygeçit köyünde, 08-09
Eylül 1999 tarihinde meydana gelen çatışmada ölü olarak ele geçirilen
15 teröristten 13ünün otopsileri Mutki Cumhuriyet Başsavcılığınca
yapılmış ve Cumhuriyet Başsavcılığınca
defin ruhsatı düzenlenerek, Mutki Belediyesince 09 Eylül 1999 tarihinde
Bitlis-Mutki ilçesi Kavakbaşı yolu Ziyaret mevkiinde
defnedilmiştir.
b) Mutki İlçesi
Alatoprak köyü Kohan mezrası mevkiinde, 17 Eylül 1999 tarihinde meydana
gelen çatışmada ölü olarak ele geçirilen 2 teröristin de Mutki
Cumhuriyet Başsavcılığınca otopsileri
yapılmış ve aynı şekilde defin ruhsatı
düzenlenerek, Mutki Belediyesince 18 Eylül 1999 tarihinde aynı yere
defnedildikleri tespit edilmiştir.
c) Bu olaylara ait
soruşturma dosyaları Mutki Cumhuriyet
Başsavcılığınca düzenlenen, Hazırlık
No:1999/109, Fezleke No:1999/15 sayılı fezleke ile olay tarihi
itibarıyla Van Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir.
Şimdi, bu ne anlama
geliyor? Bir defa bu öldürülenler sivil falan değil, terörist. diyor.
Şimdi, burada jandarma var, Teröristleri öldürdüm. diyor; Cumhuriyet
Başsavcısı var, otopsi yapılmış; belediye var,
devletin, oradaki idarenin başı, bir kamu kurumunun başı,
tüm Türkiye'deki yasalara rağmen,
hem Anayasa hem yasalar hem Birleşmiş Milletler ve kabul ettiği
Avrupa hukuku kuralları varken Bunlar belediye tarafından
defnedildi. diyor. Defnedilme
Nitekim cenazeler çıkarıldı
-basından hepiniz izliyorsunuz- bir toplu mezarda 12 kişinin
kemiği ve diğer toplu mezarda 6 kişinin kemikleri ve çöplükte ve
ilk açılan mezarda 12 kişiden 9u -sivil vatandaşlar
tarafından da dile getiriliyor- giysileriyle beraber.
Peki, değerli
milletvekilleri, insanlıkta, İslamiyette, Anayasamızda,
yasalarımızda ve kabul ettiğimiz diğer uluslararası
hukukta böyle bir defin olur mu? Öldürülen terörist, her şeyi
yapabilirsiniz. Bunu kim söylüyor? Jandarma Genel Komutanı. Geçenlerde
Arif Doğan şunu söylemişti Mutkiyle ilgili: Onlar teröristti.
Bir de onlar için mezar mı yapacaktık? Peki, bu zihniyetin
olduğu, jandarmanın bu tür işlem yaptığı,
Cumhuriyet Başsavcılığının otopsi
yaptığı ve işlem yaptığı ve o dönemdeki
Devlet Güvenlik Mahkemesi, bugünkü özel yetkili ağır ceza
mahkemelerinde dosyası olan bu insanların olduğu bir yerde hiçbir
savcıdan, hâkimden, Adalet Bakanından, Adalet Komisyonu
Başkanından, AKP İktidarından ses çıkmıyorken biz
burada hangi adaleti tartışıyoruz, hangi hukuku
tartışıyoruz? Adil olacak mıyız olmayacak
mıyız? Bu ülkede adalet ve hukuk dediğimiz zaman ayrım
gözetmeden, dini, kimliği ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının tümüne eşit davranacak mıyız
davranmayacak mıyız? Sorum budur değerli milletvekilleri.
Saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz isteyen Ali Öztürk, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ALİ ÖZTÜRK (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerinde grubum adına söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yargıtay, adliye
mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisi olup
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla kurulan yüksek bir mahkemedir.
Yargıtayın son yargı mercisi olması nedeniyle verdiği
kararlar, aynı zamanda içtihat hükmündedir. Bu yönüyle de ilk derece
mahkemelerine bir kanunun maddesinin yorumu yoluyla yol gösterici niteliktedir.
Aslında, yargılama
faaliyeti, bir bütün olarak bakıldığında
uyuşmazlıkların tarafsız, adil, hızlı ve ucuz bir
şekilde çözüme kavuşturulmasıdır. Bunu yaparken sosyal ve
hukuk devleti anlayışı esas olacaktır. Bireyin devlete olan
güveni, hakkın gerçek sahibine kısa sürede teslim edilmesiyle
doğru orantılıdır. Adalet mülkün temelidir. sözü de
adalet-devlet bağlantısını bir cümleyle ve en kuvvetli
şekilde ifade etmektedir.
Değerli arkadaşlar,
yüksek yargı mensuplarınca yapılan açıklamalar ve
basında da yer alan o çirkin depo görüntülerine göre Yargıtay ve
Danıştaydaki biriken iş yükünün hiç yeni dosya gelmese dahi en
az dört ila altı yıl içinde bi-tirileceği ifade edilmektedir. Bu
durum, Yargıtayın her dosyaya ayırması gereken sürenin
ayrılmamasına, dosyaların zamanaşımına
uğramasına, adaletin gecikmesine ve içtihat mahkemesi olma
özelliğinin zedelenmesine sebep ola-caktır. Bu nedenle, Yargıtay
Başkanı 25 Nisan 2008 ve 27 Eylül 2008de Yargıtayda altı
yeni daire kurulmasını yazıyla istemiştir. Kamuoyunda da
yargıdaki gecikmeler eleştirilmeye başlanmıştır.
Hele, Yargıtayın bir suç örgütü mensuplarını tahliye etmesi
de eleştirileri fitillemiştir. Bu eleştirilerden sonra da
sorumlu aranmaya başlanmıştır. İşte tam da
burada, Hükûmet, getirilen bu tasarı ile yüksek mahkemelerdeki iş
yükünü azaltmak için tedbir almaktadır. Yargıtaya altı,
Danıştaya iki yeni daire kurulması, her dairede iki heyet
oluşturulabilmesi ve buna göre yeteri kadar üye verilmesi öngörülmektedir.
Aslında, iş yükünün
artması ile ilgili Hükûmet çok tedbir almıştır. Bunlardan
bazılarını saymak gerekirse: Hâkim sayısının
artırılması, Adli Tıbbın yapısındaki
değişiklikler, UYAP projesi, personel sayısının
artırılması, yeni adliye binalarının
yapılması ve hizmete sokulması, Kabahatler Kanununun
çıkartılması, uzlaşma, iddianamenin iadesi, kamu
davasının açılmasının ertelenmesi gibi, ceza ve ceza
muhakemesi sisteminde yenilikler yapılmıştır.
Objektif eleştirilere
her zaman açığız, herkesin de açık olması gerekir.
Demokrasilerde siyasi sorumluluk hükûmete aittir. Hükûmetin, siyasi partilerin
sorumluluklarını halk tayin eder. Yargı ancak yapılan
yasaları uygulamakla sorumludur. Eğer yargı siyasi
sorumluluğu tespit etmeye kalkarsa o zaman rejimin adı değişir.
Biz, demokratik hukuk devleti anlayışının yerleşmesini
arzu ediyoruz. Öyleyse, adalet adına, adaletin ve hakkın hak sahibine
teslimine yardımcı olmak için bu tasarıyı bir fırsat
olarak değerlendirmek gerekir. Tasarı ile yeni bir mahkeme
kurulmuyor, kurulmuş bir yapı içinde düzenleme
yapılmaktadır. Bir kimsenin kaybedilen hakkının telafisi
hiçbir şekilde mümkün değildir. Hiçbir mazeret de kaybolan hakkı
geri getirmez ve kaybettireni de haklı çıkarmaz. Tasarı ile
devlete mali yük getirecek olması, inanın, bireyin bir hakkından
daha üstün de değildir.
Biliyoruz ki hak, adalet
ancak bağımsız yargı eliyle gerçekleşecektir.
Artık, yandaş yargı söylemlerine son verilmelidir. Her türlü
kuruma karşı bağımsız ancak vicdanına
karşı bağımlı yargıyı oluşturmak hem
yargı mensuplarının hem siyasilerin ve hem kurumların ortak
amacı olmalıdır diyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın milletvekilleri,
biraz önce, Sayın Muharrem İncenin, görüştüğümüz kanun
tasarısının farklı bir adla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Televizyonundan geçtiği uyarısı üzerine müdahale edilerek
tasarının sıra sayısındaki
başlığıyla yansıtılması
sağlanmıştır. Tasarının içeriğinin
belirtilmesi amacıyla habercilik kaygısıyla
yapıldığı anlaşılan farklı adlandırma
yoluna gidilmemesi, resmî başlığın kullanılması
konusunda gereken uyarı yapılmıştır.
Şahsı adına
söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
En kolay, rakamlar üzerinden
yalan söylenir. Hani bir söz vardır, Rakamlar yalan söylemez ama
rakamlara yalan söyletilebilir. diye.
Şimdi, Sayın
Bozdağ, şöyle bir konuşma yaptınız: Rakamlar verdiniz,
sonra dediniz ki: Neşter atmak lazım. Eğer Yargıtayda bir
dosyaya iki üç dakika zaman ayrılıyorsa buraya neşter atmak
lazım. Doğru. Şimdi, ben size bir örnek vereceğim acaba
burada neşter atmak gerekecek mi? 2 ve 3 Temmuz 2005, Cumhuriyet Halk
Partisi boykot etmiş, girmemiş Meclise. Siz, AKP milletvekilleriyle
iki günde, on altı saat açık kalmış Meclis, 568 maddelik
kanun geçirmişsiniz. Yani hesapladım, 24 saniyede 1 madde
geçirmişsiniz. Yani Yargıtay 1 dosyayı 2,5-3 dakikada
geçirmişse siz 24 saniyede 1 kanun geçirmişsiniz. Siz Yargıyata
beş çekersiniz!
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Biz adaletliyiz.
MUHARREM İNCE (Devamla)
O zaman, bir neşter de buraya atmak lazım mı? Birincisi bu.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
Gelecek sefere bir neşter atarız!
MUHARREM İNCE (Devamla)
İkincisi, bir sorum daha olacak size: Parlamento tarihinde on beş
maddelik bir tasarının temel yasa olarak görüşülmesinin bir
başka örneği var mı? Parlamento tarihinde bu var mı?
21inci Dönem Parlamentosunda temel yasa kullanılmış. Kaç kez
kullanılmış? 7 kez kullanılmış, 22nci Dönemde 29
kez kullanmışsınız, 23üncü Dönemde bu 41incisi. Yani
artık ara sıra kullanılan bir istisnai durum genel bir durum
hâline gelmiş. Bunları size hatırlatırım. Parlamento
tarihinde böyle bir olay yoktur.
Şimdi, bir diğeri:
Yani nasıl oluyor da insanlar aynaya bakmadan, kendilerine bakmadan ve
yaptıklarını, reddettiklerini görmeden buraya çıkıp
12 Eylülcülerden hesap soracağız, darbeciler, faili meçhul
cinayetler
diye bunları nasıl konuşabiliyorlar,
anlayabilmiş değilim. Yani az önce bir arkadaşımız
çıktı, faili meçhul cinayetlerden bahsediyor. Biz, Sabahattin Aliden
Hrant Dinke kadar, bu konuyu 5 kez bu Meclise getirdik, hepsini reddettiniz.
Bakın, AKP milletvekillerini uyarıyorum: Birazcık samimi olun.
Biz, yarın, yine Danışma Kuruluna faili meçhul cinayetleri
getireceğiz. Bir daha ağzınıza almayın bunu.
Bakın, 6ncıyı reddedeceksiniz, biliyorum. Yüreğiniz varsa,
cesaretiniz varsa, üstüne gidecek bilginiz varsa, gücünüz varsa, samimiyetiniz
varsa akşamdan uyarıyorum sizi, yarın Danışma
Kurulunda, gelin, faili meçhul cinayetleri bu Meclis araştırsın.
RECEP KORAL (İstanbul)
Ne zaman? İki ay kaldı.
MUHARREM İNCE (Devamla)
- Sonra hem burada reddedip em sonra televizyon ekranlarına
çıkıp şov yapmayın. Siz, 12 Eylülcülerden hesap soramazsınız
ancak Kenan Evrenin maaşına zam yaparsınız. Siz, faili
meçhul cinayetleri araştıramazsınız, üstüne gidemezsiniz
çünkü o cesaret yok sizde.
Şimdi, bakın, bir
başka örnek: Sayın Başbakan, SSKlıları görüyor, diyor
ki: Ben damdan düşmüş birisiyim, ben de SSK emeklisiyim.
Bakıyoruz, Sayın Başbakan milletvekili emeklisi, SSK emeklisi
değil.
Sayın Başbakan,
Karsa gidiyor, şehitlerle ilgili bir toplantı, Sayın
Başbakan diyor ki: Benim dedem de şehitti. Belge melge yok ortada.
Bizim Amasya Milletvekilimiz Sayın Ünsal soru önergesi verdi. Görelim
böyle bir belgeyi. Ben de benim ailemle ilgili böyle şeyler duyuyorum,
dedemin dedesi gitmiş, gelmemiş ama elde bir belge yok.
Şimdi, Sayın
Başbakan, en son Cumartesi Annelerini hatırladı, dedi ki: Ben
de işkence gördüm. Nerede görmüş işkence? Mehmet Metiner diyor
ki
Bakın, bu kitabı çok daha önce yazmış Mehmet Metiner,
diyor ki: Komutanın yanında Erdoğan gayet neşeli
görünüyordu. Yanlış hatırlamıyorsam ufak tefek
şakalaşmalar da yapıyorlardı. Mehmet Metiner böyle
yazıyor, Başbakan diyor ki: Dize kadar su içinde 6 kişiydik. 3
kişilik bir bankın üzerindeyiz, bir süre sonra yer
değiştiriyoruz, onlar oturuyor, biz suya giriyoruz. Bütün gece böyle,
tuvalete bile izin vermediler. Hangisi doğru? Mehmet Metiner mi
doğruyu söylüyor, Başbakan mı doğruyu söylüyor?
İşkence falan gören
siz değildiniz, işkence gören 12 Eylülde bizim
arkadaşlarımızdı.
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) Sen var mıydın, sen?
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bizim arkadaşlarımızdı, evet. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Devamla)
Siz işkenceyi ancak filmlerde görürsünüz, filmlerde.
BAŞKAN Sayın
İnce, teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Devamla)
12 Eylülcüler büyüttü, besledi, palazlandırdı sizi, böyle geldiniz
buralara. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) Haydi, haydi, haydi!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
Buraya millet getirdi, millet!
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mevlüt Akgün, Karaman Milletvekili.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye,
Sayın Akgüne söz verdim Sayın Bozdağ.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Hanginiz işkence görmüş, bir çıksın meydana da görelim.
BAŞKAN Sayın
Akgünün konuşmasından sonra dinleyeceğim Sayın
Bozdağ.
MUHARREM İNCE (Yalova) -
Hanginiz işkence gördünüz? Gelin, bir görelim.
BAŞKAN - Sayın
Akgün, buyurun lütfen.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, şimdi, grup başkan
BAŞKAN -
Dinleyeceğim Sayın Bozdağ.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, makul sürede yargılanma hakkı, en önemli
insan haklarından birisidir. Bağımsız, tarafsız, adil
ve hızlı işleyen bir yargı sisteminin
varlığı, devlete olan güven duygusunu pekiştirecektir.
Anayasamızın 141inci maddesi Davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının
görevidir. der. İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşmenin 6ncı maddesi ise adil yargılanma hakkından
bahsederken bunun en önemli unsurlarından birisi olarak
yargılamanın makul süre içerisinde bitirilmesi ilkesini ortaya
koymaktadır. Bu bakımdan, toplumun devlete ve yargı
organlarına olan güveninin korunabilmesi, hakkın gerçek sahibine bir
an önce tesliminin sağlanması için, uyuşmazlıklar kısa
sürede bitirilmelidir. Kaldı ki hepimiz, geciken adaletin adalet
olmadığını her defasında söylüyoruz ancak bugün bir
temyiz dosyasının yüksek yargıda incelenebilmesi için en
azından üç beş yılın geçmesi gerektiği
düşünülürse Geciken adalet adalet değil ama adaletin hiç
gelmemesinden evladır. türküsü maalesef söylenir olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, muhalefet partilerimizin bu tasarıya niçin
karşı çıktıklarını hâlâ anlayabilmiş
değilim. Yargının ağır iş yükü altında
ezildiğini hepimiz söylüyoruz. 2009 yılında sadece Yargıtayın
bakması gereken dosya sayısının toplam 1 milyon 670 bin
olduğu ifade edilmektedir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sekiz senedir niye düzeltmediniz, sekiz senedir?
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) -
Danıştayda da 2009 yılında toplam 273 bin 608 dosya
bulunmakta olduğu ifade edilmiştir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Kimi kime şikâyet ediyorsun?
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) -
Yargıtayda üye başına 4.393 dosya düşmektedir,
Danıştayda ise üye başına 2.880 dosya düşmektedir. Bu
tablo, çok vahim bir tablodur. Bu kadar iş yükü altında
çalışan mahkemelerin ve hâkimlerin hata yapması
kaçınılmazdır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Bu sizin başarı karneniz! İşte, bu sizin başarı
karneniz!
MEVLÜT AKGÜN (Devamla)
Yüksek mahkemelerin yapacağı hatalar ise toplumda adalete olan güven
duygusunu sarsacaktır. Günümüzde bu hataların örneklerine, maalesef,
sıkça şahit olmaktayız.
Değerli
arkadaşlarım, bir diğer vahim durum da iş yükü nedeniyle
2010 yılında 18 bini aşan dosyanın zaman
aşımına uğramış olmasıdır. Maalesef,
zaman aşımı nedeniyle binlerce insan hak kaybına
uğramaktadır. Bazı suçlular da, yine maalesef, adaletin pençesinden
haksız yere kurtulmaktadır.
Yargıtayda bir ceza
dosyasının karara bağlanma süresi 1.042 günü bulmaktadır.
Hukuk mahkemelerinde ise bu süre 230 günü buluyor. Bu süreler dikkate
alındığı zaman, toplumdaki adalet duygusunun
sağlanması, değerli arkadaşlarım, mümkün
değildir.
Bir çarpıcı
istatistik de şudur: Verilere göre, 10. Ceza Dairesinde bir dosyaya bakmak
için sadece 2,4 dakika ayrılıyor, 9. Hukuk Dairesinde ise 1,7 dakika
zaman ayrılabiliyor. Hakkaniyet sahibi insanlara sormak gerekir: Ne kadar
iyi yetişmiş olursa olsun, bu kadar kısa süre içerisinde bir
mahkemenin, bir hâkimin adil karar vermesi mümkün müdür?
Değerli
arkadaşlarım, bugün Yargıtay ve Danıştaya yeni hiçbir
iş gelmese bile mevcut dosyaların bitirilebilmesi için en az beş
yıla ihtiyaç duyulduğu belirtilmektedir. Bu iş yükü altında
adalet dağıtmak mümkün değildir. Nitekim, davaların yüksek
mahkemeler önünde sürüncemede kalması şikâyetlere neden olmuş ve
Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde, makul süre
aşıldığı gerekçesiyle pek çok defa mahkûm
edilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, peki, ne yapacağız? Aslında sorunun
çözümü için yollar bellidir. Öncelikle, mevcut tıkanmayı önlemek için
Danıştay ve Yargıtayda yeni dairelerin kurulmasına ihtiyaç
duyulmaktadır. Nitekim, Yargıtay ve Danıştay
başkanlarımız adli yıl açış
konuşmalarında bu hususu pek çok defa dile getirmişlerdir.
Bizzat Yargıtay 2008 yılında Adalet Bakanlığına
iki kez yazı göndermek suretiyle daire ve üye sayısının
artırılmasını istemiştir. Yargıtay
Başkanı Hasan Gerçeker imzalı yazıda 3 hukuk, 3 ceza
dairesinin kurulmasında kesin ve acil zorunluluk vardır. ifadesi yer
almaktadır. Hâl böyle iken bugün ne değişti de Yargıtay ve
Danıştay ve de muhalefet partilerimiz tasarıya
karşıdır, bunu anlamak mümkün değildir. Sadece
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Akgün.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) CHP adına konuşan Sayın Hatip, konuşması
sırasında Sayın Grup Başkanımızla alakalı
birtakım ifadelerde bulunmuştur.
BAŞKAN O
birtakım ifadeler nedir Sayın
Bozdağ? Ne söyledi?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başbakanımızın işkence
gördüğü şeklindeki ifadesinin yalan olduğu şeklinde,
dedesinin şehit olmasıyla
ilgili bilgilerle alakalı, yalan olduğu şeklinde
değerlendirmelerde bulunmuştur.
BAŞKAN Sayın
Bozdağ, yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika süre veriyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Ben yalan demedim, Hangisi doğru? dedim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Bozdağ izah etsin efendim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın, Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Başbakana sataşması nedeniyle
konuşması
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tabii
her zaman söylüyoruz: Bu kürsü gerçekleri dile getirmek içindir ama sorular
sorarak gerçekleri saptırmak için değildir.
Şimdi Sayın
Başbakanımızın başından geçen olaylarla ilgili
Sayın Başbakanımızın ifadeleri var, bunlar da
kayıtlarda. Şimdiye kadar bu ifadeleri, o kayıtların
muhatapları, hiçbirisi tekzip etmediler. Ne diyordu? O kayıtları
iyi okumuş olsaydı, sadece bir beyana bakarak değil. Sayın
Başbakanımız İstanbul İl Gençlik Kolları
Başkanı olduğu bir zamanda
Ne zaman bu zaman? 12 Eylüle
takaddüm eden yıllarda. O zaman İstanbul İl Gençlik Kolları
Başkanı ve gözaltına alınıyor 6 arkadaşıyla
beraber. İstanbul Metriste tutulurken oradan alınarak Fatihteki
emniyet amirliğine götürülüyor ve o sırada dört, beş günlük süre
içerisinde yaşanan olaylarla ilgilidir Sayın
Başbakanımızın anlattığı.
Sayın Mehmet Metinerin
anlattığı konu hangisidir? Açıklarsa
Sayın
Başbakanımızın cezaevinde geçirdiği yıllara
ilişkin bir olayla 12 Eylülün öncesinde yaşanmış
bitmiş bir olayı ve o dönemde yaşanan bir olayı getirip karıştırıp
Sayın Başbakanın yalan söylediğini ima ederek birtakım
sorular sormak bu gerçeği değiştirmez. Sayın
Başbakanımızın 12 Eylül öncesinde İstanbul İl
Başkanı olduğu dönemde yaşadığı bir
olaydır. Metinerin anlattığı olay başkadır.
Bir başka şey,
Sayın Başbakanımızın büyükbabasıyla ilgili -anne
tarafından- şehit olduğuna dair Sayın Başbakanımızın
açıklamaları var. İsmini de veriyorum, Kemal
AKİF AKKUŞ (Mersin)
- Hiç öyle bir şey yok.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Ben bakarım gözünüzün içine, ben yalan konuşmuyorum,
doğruları söylüyorum.
İsmi Kemal Mutlu. Kars
Valiliğiyle irtibata geçerseniz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova)
O zaman soyadı yok ki.
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Soyadı Kanunu var mıydı o zaman?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla)
size bütün kayıtları Kars Valiliği
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Nereden çıkardınız?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Ben teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Ben Sayın Başbakan yalan söylüyor. demedim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bir saniye
sayın milletvekilleri
Sayın İnce, ne
söylediniz?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Ben Sayın Başbakan yalan söylüyor. demedim. Sayın
Başbakanın ifadesini söyledim, Mehmet Metinerin ifadesini söyledim.
Hangisi doğru? dedim. Birisinden birisi doğru değil, ben bunu
söyledim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) İkisi de doğru, ikisi de ayrı olay.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Tutanaklara geçti Sayın
İnce söyledikleriniz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S.
Sayısı: 610) (Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşmelere devam
edilmesine ilişkin bir önerge vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
İçtüzüğün 72.
maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 610 Sıra Sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1. Bölümü üzerindeki görüşmelerin devam
ettirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali Rıza Öztürk Turgut Dibek Şevket Köse
Mersin Kırklareli Adıyaman
M. Ali Özpolat Rasim Çakır Malik Ecder Özdemir
İstanbul Edirne Sivas
Hakkı Suha Okay Ahmet Küçük Şahin Mengü
Ankara Çanakkale Manisa
Ali İhsan Köktürk Atila Emek M. Rıza Yalçınkaya
Zonguldak Antalya Bartın
Rahmi
Güner
Ordu
Gerekçe:
Tasarı siyasi
iktidarın yargıyı şekillendirmeye yönelik
girişimlerinin son halkalarından biri niteliğindedir.
Tasarının güdümlü bir yargı yaratarak, kuvvetler
ayrılığı ilkesinin tasfiyesini amaçladığına
kuşku yoktur.
Siyasi iktidar yine
kendisinin yarattığı ve Hizbullah gibi suç örgütü üyelerinin
serbest kalmasına neden olan bir yasal düzenlemeyi gerekçe göstererek
Danıştay ve Yargıtay üzerinde oyun oynanmak istenmektedir.
Tasarı siyasi
iktidarın dayatması niteliğindedir. Siyasi iktidar
Tasarıyı hazırlarken Danıştay ve Yargıtay yetkililerinin
görüşüne başvurmadığı gibi Barolar, YARSAV,
Yargıçlar ve Savcılar Sendikası gibi konuyla ilgili sivil toplum
kuruluşlarının da görüşlerini almamıştır.
Dolayısıyla toplum kesimlerinin, konunun taraflarının
görüşlerini içermemesi salt Parlamento çoğunluğu ile geçirilmek
istenmesi açısından darbe süreçlerini aratmayacak yöntemlerle
dayatıldığını ortaya koymaktadır.
Tasarı,
zamanlaması, içeriği ve daha önce TBMM'ye sevk edilen
tasarılarla çelişkileri açısından siyasi iktidarın
bugüne kadar yargı üzerinde oynadığı oyunların suçüstü
belgesi niteliğindedir. Bu gün Yargıtay ve Danıştay'ın
işyükünü gerekçe göstererek üye sayısını artırmaya
çalışan siyasi iktidar, 2006 yılında TBMM'ye sevk
ettiği ve 2007 yılında Başbakanın imzası ile
yenilediği hâlâ Adalet Komisyonunda görüşülmeyi bekleyen
Tasarıda Yargıtay'ın üye sayısının 250'den 150'ye
düşürülmesini öngörmektedir. Niçin 2007 yılında
Yargıtay'ın üye sayısı düşürülmek istenirken, bugün
Yargıtay'ın üye sayısı artırılmak istenmektedir?
Bu sorunun yanıtı yargı üzerinde oynanmak istenen oyunları
gözler önüne sermektedir. Anayasa değişikliğinin ardından
gerçekleştirilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üye seçimlerinde
Adalet Bakanlığının listesinin tamamının
seçildiği düşünüldüğünde siyasi iktidarın niçin Yargıtay
ve Danıştay'ın üye sayısını artırmak
istediği ortaya çıkmaktadır. Siyasi iktidarın amacı
yargı sürecini hızlandırmak değil, yargıyı
kendine bağımlı kılmaktır.
Söz konusu Tasarı
öncesinde de siyasi iktidarın Yargıtay üye seçimlerine müdahale etmiştir.
2007 yılının Mart ayında boş bulunan 23 Yargıtay
üyeliği ile 6 Danıştay üyeliği için HSYK'da seçim
yapılması Bakan Sayın Cemil Çiçek ile dönemin
müsteşarının toplantılara katılmamaları ile
engellendi. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu toplantıların
sabote edilmesi üzerine, müsteşar hakkında suç duyurusunda bulundu.
Yani bu yaşananlar geçmişteki girişimlerin son ve nihai
halkasıdır.
Yargıtay ve
Danıştay'ın üye yapısı değiştirilirken,
Geçici 1. madde ile Yargıtay'da ihdas edilen üye kadrolarına seçim
yapılmasından itibaren on beş gün içinde Birinci
Başkanlık Kurulunun yeniden belirlenmesi ve üyelerin hangi dairelerde
görev yapacağını, dairelerin iş durumunu ve
ihtiyaçlarını göz önünde tutarak, oluşturulan yeni
Başkanlık Kurulunun belirlemesi" öngörülmüştür. Söz konusu
düzenleme yargının kurgulanmasına zemin
oluşturacaktır. Siyasi iktidarın niyetlerini ortaya
koymaktadır. Uzmanlaşmayı da ortadan kaldıracak bu durum,
özel yargı düzenine geçişi amaçlamaktadır.
Hiçbir yargısal
görevleri olmayan Bakanlık müfettişlerinin de koruma altına
alınması, müfettişler üzerinden yürütülen baskılara zemin
oluşturacaktır.
Son derece önemli olan bu
yasa tasarısının TBMM Adalet Komisyonunda yeterince
görüşülmesinin engellenmesi, çoğulcu değil çoğunlukçu
anlayışın, bir tezahürüdür. Siyasi iktidarın yasama
organı üzerindeki tahakküm kurma ve yargıyı dönüştürme
girişimlerinin Anayasaya aykırı olduğuna ve Türkiye'yi daha
otoriter bir rejime sürüklediğine kuşku yoktur.
Yargıyı siyasi
iktidarın güdümüne sokmayı amaçlayan, erkler
ayrılığını ortadan kaldıracak düzenlemenin
görüşmelerine devam edilmesi demokrasimizin geleceği
açısından son derece önem taşımaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Bölüm üzerinde on beş
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Taner, Sayın
Korkmaz, Sayın Çalış, Sayın Akkuş, Sayın Çelik,
Sayın Şandır, Sayın Köse, Sayın Köktürk, Sayın
Özdemir, Sayın Cengiz.
Sayın Taner, buyurun.
RECEP TANER (Aydın)
Sayın Bakan, bugün dağıttığınız Yargı
Reformunun Neresindeyiz? isimli kitabın 34üncü sayfasında
belirttiğinize göre Yargıtay ceza dairelerinde bir dosyanın
bekleme süresi 2000 yılında 53 gün iken, 2009 yılında 399
güne çıkmış. Bunda acaba Yargıtaydan ve
Danıştaydan yargı yükünün artmasında aylarca
atamadığınız yargı mensuplarının payı
olduğunu düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Korkmaz, buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Bakan, Anayasa alt komisyonunda görüşülen Anayasa Mahkemesi
Teşkilat Kanun Tasarısında Anayasa Mahkemesi Başkanı
ve üyelerine astronomik maaşlar öngörülmektedir. Başkanın
maaşı 9,5 milyar, üyelere 8,7 milyar lira ücret verilmesi
düşünülmektedir. Raportörler bile Yargıtay ve Danıştay
üyelerinden fazla maaş alır hâle gelmektedir.
1) Yargı mensupları
arasında adalet duygularını dumura uğratacak bu
haksızlığı nasıl telafi edeceksiniz?
2) Gerçek yargıyı
icra eden hâkim ve savcılar ve yüksek yargı mensupları
ücretlerine bir iyileştirme arkadan gelecek midir?
3) İnsani yaşam
kriterlerinden uzak ücretleriyle ciddi imkânsızlık içinde bulunan
infaz koruma memurlarının özlük haklarını ne zaman
düzelteceksiniz?
4) Bu tasarının
siyasi sorumluluğu Adalet Bakanlığında olduğuna göre
adalet mensupları arasında adaletsizliği yasalaştıran
Adalet Bakanlığı nasıl bir adalet
anlayışını temsil etmektedir?
BAŞKAN Sayın
Çalış
HASAN ÇALIŞ (Karaman)
Sayın Bakan, bölge istinaf mahkemelerinin kuruluşu yüksek
yargının yükünü azaltmak amacıyladır, bu açık ancak
dört yıl olmasına rağmen, yasal düzenlemenin yapılmasından
bugüne bölge istinaf mahkemeleri niçin hayata geçirilmemiştir?
Bu bölge istinaf
mahkemelerinin kurulmamasından dolayı on yıl zaman
aşımını geçirdiği için serbest bırakılan
hükümlülerle, tutuklularla ilgili bir vicdani rahatsızlık duyuyor
musunuz? Bu konuda AKP İktidarının sorumluluğu yok mudur?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çalış.
Sayın Akkuş
AKİF AKKUŞ (Mersin)
Sayın Başkan, Sayın Bakan; Hâkim ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanununda yapılan değişiklikle daha önce meslekten ihraç
edilen hâkim ve savcıların mesleğe dönüşü
sağlanmıştır. Bugüne kadar kaç kişi
ihracının kalkmasını ve geri dönmeyi istemiştir?
Bunlar kimlerdir? İsimlerini verebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çelik
BEHİÇ ÇELİK (Mersin)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de 31/12/2010 tarihi
itibarıyla ceza infaz kurumlarında mahkûm sayısı nedir,
tutuklu sayısı nedir?
Yargılama sonucunda
beraat eden tutukluların hüküm giyme oranı ne kadardır?
Bir de cumhuriyet
savcılarınca tutuklama talebiyle açılan davalardan mahkemece
tutuklama kararı verilenlerin oranı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, öncelikle,
yüksek yargıda geçici görevlendirmeyi neden düşünmüyorsunuz?
Anayasanın neresine aykırı bu husus?
İkinci sorum:
Yargıtaydaki dosya yığılmasının sebebi,
Hükûmetiniz tarafından çıkarılan yeni Türk Ceza Kanununda
yaptığınız düzenlemeyle sanığın lehinde
kullanma sürecini başlatmış olmanız değil midir?
Üçüncü soru: Diyorsunuz ki:
İlk derece idare mahkemelerinde açılan dava sayısında her
geçen yıl düşme olmaktadır, sayısal olarak verdiniz. Bu
sonuç AKPnin kadrolaşmasının itirafı değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köse
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
İstanbul İdare Mahkemesi üyesi İlhan Hanağası isimli
üyenin, uzunca bir süredir Başbakanlıkta görevli görülmekle birlikte,
YÖKte danışmanlık yaptığı doğru mudur?
İkinci sorum: TRTde
görev yapan hâkim ya da savcı var mıdır? Eğer var ise hangi
tarihte ve hangi mevzuat dayanak alınarak görevlendirilmiştir?
Üçüncü sorum: Hukuksal
danışmanlığın sadece ve sadece hukuk müşavirleri
ve avukatlar eliyle yapılması gerekirken, hâkim ve savcıların
kurumların danışmanı hâline getirilmesi meslek
etiğiyle bağdaşır mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köktürk
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Sayın Bakan, birinci sorum: İktidar olduğunuz 2002
yılında 59 bin olan tutuklu ve hükümlü sayısı sekiz
yıllık iktidarınız döneminde 120 bine
çıkmış. Bunu da övündüğünüz
başarılarınız arasında görüyor musunuz?
İkinci sorum:
Yargıtay ve Danıştay dairelerinin görevlerinin yasayla
belirlenmesi Anayasamızın, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6ncı maddesinin ve tabii hâkimlik ilkesinin zorunlu
sonucudur. Ancak, siz, tasarıyla bunu kaldırarak durum ve
şartlara göre değiştirilen bir sistem getiriyorsunuz. Bu
anlamda, Yargıtaya ve Danıştaya gelen dosyaların
niteliğine göre değişen özel daireler yaratmayı hukuk
devleti ilkesinin neresine koyuyorsunuz? Hukuk devleti ilkesiyle nasıl
bağdaştırıyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özdemir
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir önceki
bölümde sordum, tekraren bir kere daha
ısrarla- tutanaklara geçmesi için soruyorum ve
yanıtlamanız talebiyle soruyorum: Diyarbakır Cezaevinde tutuklu
bulunan Hizbullah terör örgütü üyelerine İnternet
bağlantısı hakkını verdiniz mi? Onlar eğitim
amaçlı verilen bu hakkı bir başka sitelere girerek
kullandılar mı? Bu konuda Diyarbakır Cezaevinin 2010 Temmuzunda
tutmuş olduğu bir tutanak size ulaştı mı? Bu tutanak
hakkında ne işlem yaptınız? Rica ediyorum, bu sorunun
yanıtlanmasını ve tutaklara geçmesini talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Cengiz
MUSTAFA KEMAL CENGİZ
(Çanakkale) Sayın Bakan, Bakanlığınızla
bağlantılı birçok kanun Meclisten geçti, hâkim ve savcılar
için de özlük haklarıyla ilgili iyileştirmeler yapıldı
ancak Bakanlığınıza bağlı en alt düzeyde ve zor
şartlarda hizmet veren, görev esnasında birçok kısıtlamayla
birlikte görev ifa etmeye çalışan, çoğu zaman psikolojik
etkenlere karşı da mücadele eden infaz koruma memuru yani gardiyan
olarak da ifade ettiğimiz memurlara Bakanlığınızın
yeterli düzeyde ilgi, alakayı göstermediği ve özellikle
çalışma koşullarının iyileştirilmediği,
tayin ve özlük hakları konusunda da Bakanlığınızın
çok yetersiz kaldığı görülmektedir.
1) Özellikle bu bağlamda
bu memur arkadaşlarımızın çalışma ve özlük
haklarında bir iyileştirme düşünüyor musunuz?
2) 2010 yılında kaç
adet intihar oluşmuştur ve kaç adet intihara teşebbüs
vakası gerçekleşmiştir?
3) Kaç adet infaz koruma
memuru psikolojik tedavi
almıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Cengiz.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, bir önceki turda da soru sorup cevap alamayan
arkadaşlarım vardı Sayın Özdemir gibi, müsaade ederseniz
onlara da birkaç cevap vermek istiyorum.
Sayın Uslu, HSYK Genel
Sekreterliği seçimlerinde oylama sonuçlarında en çok oy alan
değil, ikinciye görev verildi, niçin? diye sordu. Oysa şu anda
aldığım bilgi: Oylamada 17 oy Yargıtay Savcısı
Mehmet Kaya Beye çıkmış, 16 oy Engin Durnagöl Beye
çıkmış, 13 oy da Muzaffer Bayram Beye çıkmış,
Genel Sekreterliğe de Mehmet Kaya Beyefendi atanmış,
dolayısıyla en fazla oyu alan adaya Genel Sekreterlik görevi
verildiğine dair bir bilgi var önümde, onu paylaşmak istedim; bir.
İkincisi: Sayın
Özdemir Diyarbakır Cezaevinde Hizbullah terör örgütü üyelerine
İnternet bağlantısı
sağladınız mı? diye bir soru soruyor. Değerli
arkadaşlar, herhangi bir örgüt üyesine özgü bir İnternet bağlama, bir bilgisayar kullandırma
olayı söz konusu değildir. Ancak, Anayasamızın 42nci
maddesinde düzenlenen eğitim hakkından hiç kimsenin mahrum
bırakılamayacağı hükmü gereğince Türkiyedeki tüm
cezaevlerimizde, örgüt mensubu olsun olmasın, tutuklu ve hükümlülerin eğitim
hakkına saygı gereğince arzu edenlere uzaktan eğitim
sistemi uygulanmaktadır. Bu anlamda Diyarbakır Cezaevinde de
bahsedilen örgüt mensubu üyeleri uzaktan eğitim hakkını talep
etmişlerdir ve bu haktan istifade etmişlerdir. Cezaevindeki
İnternet bağlantılı
bilgisayar üzerinden eğitim aldıkları fakültenin
İnternetine bağlanmışlar, cezaevi bilgisayarından
değil ama bağlanılan bilgisayar üzerinden gitmemeleri,
girmemeleri gereken sitelere girmişlerdir. Ancak, bu girmelerinden
dolayı herhangi bir iletişim, görüntülü ya da sesli görüşme
tespiti yapılamadığı Diyarbakır
Başsavcılığının bize gönderdiği bilgi
notunda vardır. Bu, disiplin soruşturmasını gerektiren bir
işlemdir. Yapmamaları gereken bir işi yaptıkları
dolayısıyla bu hükümlü, tutuklulara ilişkin işlem
yapılmıştır bahsedilen Temmuz 2010 tutanağına
bağlı olarak. Ayrıca, bu eğitim faaliyeti esnasında
denetim yapması gereken cezaevi personeliyle ilgili olarak da ayrıca
soruşturma yapılmıştır. Sorunuzun cevabı olarak
ifade ediyorum.
MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Sivas) Sayın Bakanım, başkaca bir örnek var mı? Şimdiye
kadar herhangi bir cezaevinde başkaca bir örnek var mı?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Hemen söyleyeyim: Hâlen şu anda farklı
cezaevlerinde kalan toplam 163 kişi uzaktan eğitim programına
devam etmektedir. Bunlar benzer şekilde de ders almaktadır Sayın
Özdemir.
Değerli arkadaşlar,
onun dışında, Sayın Işık da bir önceki turda
sormuştu, bu turda da Sayın Çalış sordular: İstinaf
mahkemeleri ya da bölge adliye mahkemelerinin durumu ne olacak? diye. Evet,
bölge adliye mahkemeleri, 2007 yılında faaliyete girmesi gereken
mahkemeler idi ancak bir önceki turda ifade etmeye çalıştım,
Adalet Bakanlığı, Kurula, bu mahkemelerin devreye girmesi için
kanunun emredici hükmü gereğince teklifi götürüyor ancak o günkü HSYK,
mevcut hâkim, savcı sayısıyla bu mahkemelerin devreye
alınmasının mümkün olmayacağını, ilk derece
mahkemelerindeki işleyişin felç olacağını ifade ederek
Hâkim, savcı sayısını arttırın, daha sonra bu
mahkemeleri devreye alın. diye karar almıştır. O gün
HSYKnın almış olduğu bu karar yanlış bir karar
değildir, o gün için de doğru bir karardı, hâkim, savcı
sayısı arttırılmalıydı. Bu doğrultuda yüzde
26 civarında hâkim, savcı sayısı artabilmiş şu
ana kadar. Bu kâfi değil. Şu anda 2011 yılında kura çekecek
hâkimlerimiz var. Bir miktar da asliye ticaret mahkemeleri bu tasarıyla
tek hâkimli mahkemelere dönüştürülüyor. Bir miktar hâkim,
savcılarımızdan tasarruf etmek suretiyle, istinaf mahkemelerinin
2011 yılının adli yıl açılışına yetiştirilebilmesi
için gayret sarf ediyoruz, fiziki mekânlar hazırlanmıştır.
Yalnız, yeni
HSYKmız şöyle bir çalışma yaptı: Türkiye'nin on
altı değişik bölgesinde tüm illerin hâkim,
savcılarıyla, komisyon başkanlarıyla arama
konferansları, toplantıları yaptılar ve yargıdaki
sorunların tespiti, sürecin hızlandırılması, istinaf
mahkemelerinin devreye alınması için ilave tedbirleri sordular ve
uygulayıcılardan aldıkları bilgileri de Bakanlığa
talep olarak ilettiler. Bu doğrultuda, yirmi dört maddelik bir tasarı
taslağını bugün Adalet Bakanlığı olarak
kamuoyunun ve yargı camiasının bilgisine,
tartışmasına açtık. Bu taslağa gelecek
eleştiriler doğrultusunda taslak olgunlaştırılarak
Parlamentoya gelecek ve yargıya gelen iş sayısını
azaltıcı tedbirleri devreye sokacağız.
Ayrıca, dokuz bölgede
istinaf mahkemelerinin yeterli olmayacağı, bölgelerin
arttırılması gerektiği yönünde bir tespit de var ancak bu,
dokuz bölgedeki istinaf mahkemelerinin devreye alınmasını
ertelemek için bir mazeret olarak kullanılmayacak. HSYK son toplantısında
şöyle bir de karar aldı: Dokuz bölgede kurulması planlanan
istinaf mahkemelerinin başsavcılarının atanması
kararı alındı. Bunlar tespit edilecek, ilgili daire
tarafından atanacak ve işleyişe hazır hâle getirilmek üzere
başsavcılar göreve başlayacaklar. Bu soruyu da bu şekilde
değerlendirmiş olayım.
Onun dışında,
Sayın Akkuş meslekten ihraç edilen hâkim, savcıların
HSYKya dönüşle ilgili yapmış oldukları müracaat
sayısına ilişkin bir bilgi sordular. Şu ana kadar 30 hâkim,
savcı mesleğe tekrar dönmek için HSYKya başvurmuş durumda.
Bunların durumları henüz görüşülmedi, görüşüldükten sonra
ayrıca kamuoyuyla bu bilgileri paylaşırız.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Taner, bugün dağıtmış olduğumuz bilgi
notundaki otuz dördüncü sayfada Yargıtayda bekleme sürelerine ilişkin
bir soru sordu. 2000 yılında 53 gün olan bekleme süresi şu anda
359 güne gelmiştir. diyor, doğru. Hemen 2002de 138e
çıkmış ve artan trendle devam edegelmiş. İlk derece
mahkemelerinde az da olsa hâkim, savcı sayısında
artışlar oldu. İlk derece mahkemelerinde yargıyı
hızlandıracak Ulusal Yargı Ağı Projesinin devreye
girmesi belli kolaylıklar sağladı ama aynı
kolaylıkları yüksek yargıda sağlayamadık. Yüksek
yargıda daire sayısı ve üye sayısını
artıramadık. Bundan kaynaklı olabileceğini
düşündüğüm bir orantısız artış var.
Kalan soruları
yazılı olarak cevaplayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN Oylama yok
Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Bir dahakine
Alacağımız olsun, alacağa yazalım. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Şimdi birinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci madde üzerinde üç adet
önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 610
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle
değiştirilmesi öngörülen 2575 sayılı Danıştay
Kanununun 13 üncü maddesinin 2 numaralı fıkrasının üçüncü
ve dördüncü cümlelerinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
Bekir Bozdağ Ahmet Yeni Hasan Altan
Yozgat Samsun Kastamonu
Mehmet Müezzinoğlu Nusret
Bayraktar
İstanbul İstanbul
Üye sayısının
yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabilir. Bu
durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en
kıdemli üye başkanlık eder.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 1. maddesinin 1. fıkrasında bulunan on
dört kelimesinin on iki, on beş kelimesinin on üç olarak
değiştirilmesini ve Danıştaya dört mürettep daire kurulur.
Mürettep dairelerin görev süresi 3 yıldır. cümlelerinin eklenmesini,
2. fıkrasında yer
alan salt kelimesinin çıkarılmasını,
2. fıkrasının
4. cümlesinde bulunan daire başkanının görevlendireceği
üye ibaresinin çıkarılarak yerine dairenin en kıdemli üyesi
ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk Bal Mustafa Kemal Cengiz Behiç
Çelik
Konya Çanakkale Mersin
Hasan Çalış Süleyman
L. Yunusoğlu
Karaman Trabzon
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 610
sıra sayalı Kanun Tasarısının (1) inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Turgut Dibek Rahmi Güner Şahin Mengü
Kırklareli Ordu Manisa
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Rahmi Güner, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Güner.
RAHMİ GÜNER (Ordu)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 610
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesinin
metinden çıkarılmasını öneren talepte bulunuyoruz. Bu
talebimizin gerekçesini de belirttik, kabul edilmesini öncelikle talep
ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısı bana elli yıl öncesini
hatırlatmaktadır. Bu kanun tasarısı, elli yıl önce
hukukun, yargının nasıl yok edildiğini
hatırlatmaktadır. Bu kanun tasarısı, bir hukukun
olmadığı yandaş oluşturulan Yüksek Adalet
Divanını hatırlatmaktadır. Bu kanun tasarısı bana
12 Mart 1971 yılında oluşturulan sıkıyönetim
mahkemelerini anımsatmaktadır. Bu kanun, 12 Eylülde oluşturulan
sıkıyönetim mahkemelerinin nasıl
çalıştığını hatırlatmaktadır. O
mahkemelere üç sene avukat olarak gittim ve o sıkıyönetim
mahkemelerinde, içinizde bulunan çok değerli arkadaşımın da
avukatlığını yaptım.
Değerli
arkadaşlarım, işte, 12 Eylülden sonra oluşturulun devlet
güvenlik mahkemelerinin nasıl işlediğini gördük, nasıl
yandaş ve nasıl idare edilen, nasıl yönde yönetilen mahkemeleri
gördük. Bugün, aynı mahkemelerin devamı olan, hiç farkı olmayan
özel yetkili mahkemeleri görüyoruz, örneğini de Silivride görüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, adalet mülkün temelidir. Mülk devlet demektir.
İşte, bugün, hukuk ve yargı, hukukun üstünlüğü bu devletin
en önemli unsuru ve temelidir değerli arkadaşlarım. Dikkat
ederseniz, kanun tasarısı üzerinde oynan oyunlarla, esas mahkemelerin
nasıl yönlendirildiğini, nasıl tayin edildiğini, nasıl
atamaların yapıldığını ve bu atamaların
yapılması için nasıl Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
şu anda Adalet Bakanlığının bir şubesi durumuna
getirildiğini görüyoruz. İşte, Danıştayın da bugün,
Yargıtayın da, yüksek mahkemenin aynı duruma sokulmak
istendiği burada açıkça meydandadır.
Değerli
arkadaşlarım, 60lı yıllarda, 70li yıllarda, 80li
yıllarda oluşturulan yargı üzerine oynanan, o zamanki
yapmış olduğu müdahalelerin en odak noktası olan
yargıyı nasıl kullandıklarını görüyoruz. Bugünkü
siz iktidar aynı şekilde yargıyı nasıl tahakküm
altına almak, yargıda nasıl tarafsızlığı
yitirmek, nasıl hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırma
şeklinde bu kanun tasarısını algılamaktayız.
Değerli
arkadaşlarım, dünyada artık askerî müdahaleler yok, dünyada
artık sivil müdahaleler var. Örneğini görüyoruz. Halkın
nasıl direndiğini, yürütmenin, yargının ve yasamanın
tek elde nasıl toplanıp halkın özgürlüğünü, halkın
isteklerini, halkın yaşamını nasıl ortadan
kaldırdığını görüyoruz, nasıl mücadele
verildiğini buna karşı görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
gidişiniz gidiş değil. Eğer yasamayı, yürütmeyi,
yargıyı tek elde toplamak istiyorsanız, işte, değerli
arkadaşlarım, siz de onlar gibi olma durumundasınız. İşte,
halk, buna dur demeli, yeter demeli çünkü halk özgürlük istiyor, halk
yaşamak istiyor. Silivrideki gibi Türkiyenin millî bütünlüğünü,
Türkiyenin özgürlüğünü, Türkiyenin üniter yapısını
savunanların nasıl yargılandığını,
nasıl baskı altında tutulduğunu ben görüyorum.
İçinizde belki bu sıkıyönetimlerde, belki bu mahkemelerde
yargılananlar var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop)
Hâlâ Silivriyi savunuyorsun.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen...
RAHMİ GÜNER (Devamla)
Onlar da aynı sıkıntıyı görüyorlar ve sizin
yaptığınız bu uygulama, gittiğiniz yol yol değil.
Aklınızı başınıza alın diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Güner.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 1. maddesinin 1. fıkrasında bulunan on
dört kelimesinin on iki, on beş kelimesinin on üç olarak
değiştirilmesini ve Danıştaya dört mürettep daire kurulur.
Mürettep dairelerin görev süresi 3 yıldır. cümlelerinin eklenmesini,
2. fıkrasında yer
alan salt kelimesinin çıkarılmasını,
2. fıkrasının
4. cümlesinde bulunan daire başkanının görevlendireceği
üye ibaresinin çıkarılarak yerine dairenin en kıdemli üyesi
ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bal efendim
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştaya 4
tane yeni daire kurulmaktadır. Bu dairelerin kurulması Adalet ve
Kalkınma Partisinin yargıyı siyasallaştırma hedefi ile
yeniden tanzim ettiği iddiasıyla ilgilidir. Bu çok ağır bir
iddiadır ve parlamenter demokratik sistemde yürütme organının
yargıyı tahakküm altına alması demek, yürütme gücünün
sınırlandırılmaması anlamına gelir. Yürütme
gücünün sınırlandırılmamasının anlamı ise,
sınırsız güç kullanan bir iradedir. Bunun daha açık
anlamı diktadır.
Şimdi, yürütmenin bütün
iş ve işlemlerini denetleyecek olan Danıştaydır.
Yürütme organı sekiz yıldır AKPnin kontrolündedir, siyasi
sorumluluğundadır. Bu sekiz yıllık siyasi sorumlulukta
Danıştayın iş yükü olağanüstü bir biçimde
artmıştır. Bunun anlamı şudur: Sekiz buçuk
yıldır AKPnin iş ve işlemlerinden hukuka
aykırıdır iddiası ile şikâyet edenler
Danıştaya veya idare mahkemesine gitmişlerdir. İşte bu
artış oranının Adalet ve Kalkınma Partisi ve Adalet
Bakanlığı tarafından makul bir şekilde
değerlendirilerek kendilerinin hukuka uygun davranmalarına yol
açabilecek bir yol izlemeleri gerekirken Danıştayı kendilerine
uydurmak için getirmiş oldukları tasarı yargının
siyasallaştırılmasıyla bire bir örtüşmektedir. Dört
tane kurulacak daire elbette ki Danıştayın ihtiyacıdır
mevcut iş durumuna göre. Eğer biraz önce anlattığım
yargının siyasallaştırılması iddiasından
kurtulmak istiyorsanız, eğer yargıyı
siyasallaştırmak istemiyorsanız, biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu önergeyle size çözüm veriyoruz, çözüm yolu gösteriyoruz.
Daha önce 521
sayılı Danıştay Kanununda mevcut olan, Türkiyenin daha
önce uyguladığı mürettep daire sisteminden hareketle
Danıştaya dört tane mürettep daire kurun ve siz de bu iddiadan, bu
ithamdan kurtulun. Sizin gibi, bundan sonra, bu kanun tasarısı
kanunlaşırsa o dairelerde görev yapacak insanlar, yani
yargıçlar, yüksek mahkeme üyeleri de böyle bir siyasallaşma
iddiasından ve üzerlerindeki bir siyasallaşmış yargıç
yaftasından kurtulsunlar. Bu, bu kadar basit, bu kadar makul ve bu kadar
akli bir durumdur. Bunun reddedilmesi demek, sizin yargıyı
siyasallaştırmadaki ısrarınız anlamına gelir.
Diğer taraftan salt
kelimesinin ilavesiyle çoğunluk kelimesi bir kavram
kargaşasına yol açmaktadır. Bu itibarla salt kelimesinin
ikinci fıkrasından çıkarılmasını teklif ediyoruz.
Dördüncü cümledeki daire
başkanlarının teşkil edilecek ikinci heyete başkan
ataması demek, bir kişinin iradesi ile fiilen mahkeme görevi yapacak
olan ikinci heyette başkan atama demektir. Bu, subjektif bir tercihtir. O
dairenin başkanının subjektif tercihi ile atanacak bir
başkanın bağımsız ve tarafsız bir yargı
görevlisi olarak, bir daire başkanı, heyet başkanı olarak
görev yapması yanlış olur. Bunun doğru olanı
şudur: Pek çok meslekte kıdemin önemi vardır, esası
vardır, pek çok meslekte görevler ve mahkemeler bu kıdem esasına
göre tanzim edilir. Buna göre de o dairede bulunan, o heyette değil o
dairede bulunan en kıdemli üyenin ikinci heyete başkan olarak
görevlendirilmesi objektif bir yasa yapmanın temel kuralıdır.
Eğer objektiflik kuralından ayrılmak istemiyorsanız,
eğer subjektif nedenlerle yargıyı tanzim etmek
istemiyorsanız, eğer yargıyı siyasallaştırmak
istemiyorsanız, bu makul ve akli önergeye evet derdiniz Sayın
Bakan.
Bu duyguları, bu
düşünceleri yüce Meclisle paylaşarak önergemize destek verilmesini
temenni ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 610
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 1 inci
maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2575 sayılı
Danıştay Kanununun 13 üncü maddesinin 2 numaralı
fıkrasının üçüncü ve dördüncü cümlelerinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif
olunur.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
Üye sayısının
yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabilir. Bu
durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli
üye başkanlık eder.
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Takdirlerine
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılıyoruz Sayın Başkanım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Danıştayın
mevcut iş durumu göz önüne alınmak suretiyle, işi yoğun
olan dairelerde birden fazla heyet halinde çalışma imkânı
getirilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir. Dairede birden fazla
heyet oluşturulması halinde, oluşturulan bu heyetlere, heyette
yer alan en kıdemli üyenin başkanlık etmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkanım, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN Arayayım
Sayın İnce.
Sayın İnce,
Sayın Öztürk, Sayın Tan, Sayın Güvel, Sayın Öğüt,
Sayın Köse, Sayın İçli, Sayın Soysal, Sayın Köktürk,
Sayın Özkan, Sayın Kart, Sayın Ünsal, Sayın Karaibrahim,
Sayın Emek, Sayın Mengü, Sayın Dibek, Sayın Bingöl,
Sayın Koçal, Sayın Barış.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için bir dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S. Sayısı:
610) (Devam)
BAŞKAN Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda 1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde
aynı mahiyette iki önerge vardır. Şimdi bu önergeleri okutup
birlikte işleme alacağım, önerge sahiplerinin istemleri hâlinde
kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 2. Maddesinin metinden çıkarılarak madde
numaralandırmalarının bu düzenlemeye göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın
Konya Kırşehir Ordu
Mehmet Serdaroğlu Erkan Akçay Mustafa Kemal Cengiz
Kastamonu Manisa Çanakkale
Behiç
Çelik
Mersin
Diğer önergenin imza
sahipleri:
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Turgut Dibek Rahmi Güner Şahin Mengü
Kırklareli Ordu Manisa
BAŞKAN Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım her iki önergeye de.
BAŞKAN Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1inci maddedeki
önergemiz reddedildi, muhtemeldir ki bu 2nci maddedeki önerge de
reddedilecektir.
Burada benim aklıma
Türkçeye yeni kazandırılabilecek ya da hukuk diline yeni
kazandırılabilecek bir tabir gelmektedir. Bu da, şimdiye kadarki
uygulamalarda demokratik değerler yerine parmakmatik değerler ön
plandaydı, şimdi de yargıda demokratik değer ya da adil
yargılanma hakkı, makul sürede yargılanma hakkı yerine
parmakmatik usulü bir yargı geliştiriliyor gibi geldi bana.
Şimdi, bu maddenin
birinci fıkrası ile dava daireleri kurulunun sayısı
artırılmaktadır. Daha önceki uygulamalarda, 2 Haziran 2004
tarihli ve 5183 sayılı Kanunla dava daireleri kurulundaki üye
sayısının fazlalığının yargıda
hantallık yarattığı, hızlı yargılama
işlevini yerine getiremediği ifade edilerek dava daireleri kuruluna
iştirak edecek olan dairelerin üyeleri
sınırlandırılmış ve iki yıllık bir
seçimle her daireden 3 üye gönderilmek suretiyle dar kapsamlı, zinde bir
inceleme kurulu oluşturulmuştu. Şimdi bu tasarı ile obez
bir dava daireleri kurulu oluşturulmakta ve yaklaşık 100
kişiden, 100 hâkimden oluşacak olan bu dava daireleri kurulunun
yargı üzerindeki müzakereleri nasıl yapacağı, bir dosya
üzerindeki incelemeleri nasıl yapacağı ayrı bir tartışma
konusudur ama üçüncü fıkra ile bu tartışmalarda sadece 31 üyenin
lehte veya aleyhte oy vermesinin neticeye müessir olacağı gibi
anlamsız bir hüküm ortaya getirilmiştir.
Bu hükmün
anlamsızlığı şuradadır: Dava daireleri için
asgari 31, vergi daireleri için asgari 13 üyenin katılması
gerekmektedir fakat bunların azami sayısı belirlenmemiştir.
Üyelerin azami sayılarını hesapladığımız
takdirde bu, dava daireleri kurulu açısından 100 üyeye kadar
ulaşmaktadır. 100 üyeli bir mahkemenin nasıl karar vereceğini
elbette ki milletimiz merak etmekte, biz de merak etmekteyiz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, çok uğultu var içeride.
FARUK BAL (Devamla) Sabit
ve az sayıda oluşturulacak bir heyetin
BAŞKAN Sayın Bal,
bir saniye
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda büyük bir uğultu var, lütfen
FARUK BAL (Devamla)
Sayın Başkan, bu sol tarafımdaki grup muhtemelen pek çok
sorunlarını dışarıda çözemiyorlar, geliyorlar bir
kanun yapılması sırasında, üstelik adaletle ilgili bir
konuda, konuşarak hatibin insicamını bozuyorlar. Böyle
lüzumsuzluk olur mu? Dinlemeyecek arkadaşlarımız
çıksın efendim.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Buyurun Sayın Bal.
RECEP KORAL (İstanbul)
Mikrofonun sesi de iyi değil.
FARUK BAL (Devamla)
Efendim, dinlemek istiyorsanız
Sohbet edecekseniz buyurun
dışarıya.
Sayın Başkan,
lütfen benim zayi olan zamanımı ekler misiniz?
BAŞKAN Eklerim
Sayın Bal, buyurun.
ATİLLA KART (Konya)
Uğultu hâlen devam ediyor Sayın Başkan.
BAŞKAN Ne yapalım
şimdi Sayın Kart?
ATİLLA KART (Konya)
Uyarın Sayın Başkan, görevinizi yapın.
BAŞKAN Uyardım,
uyarma görevini yaptım. Şu anda da uğultu yok öyle, uğultu
devam etmiyor.
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya)
Başbakan mı gelip uyaracak sizi burada? Başbakan gelsin,
uyarsın sizi!
BAŞKAN Hayır,
uğultu falan devam etmiyor, onu da söyleyelim yani.
Sayın Bal, buyurun
lütfen.
FARUK BAL (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, üzerinde konuştuğumuz konu, günü
geldiğinde herkesin güvenli bir liman olarak
sığınabileceği adaletle ilgili bir konudur. Bu konu bugün
sizi ilgilendirmeyebilir ama ben eminim ki, yarın ilgilendirecektir.
Eğer ilgilendirmeyeceğine dair inancınız varsa, buradan
ayrılın, sohbetinizi dışarıda yapın.
Şimdi, ifade
ettiğimiz husus, Danıştay Dava Daireleri Kurulunda bu geti-rilen
yapıyla ortalama 100 hâkimli bir inceleme merkezi kuruyorsunuz, temyiz
incelemesi. 100 hâkim 1 dosyayı nasıl inceleyecek? Her hâkim Benim
inceleme hakkım var. dediği zaman her hâkime 1er dakika verseniz
100 dakika eder, 1 dosya 1 dakikada okunmaz, en az 2 saatte okunduğunu
düşünün, 200 saat eder.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bal,
bir dakika ekliyorum, buyurun.
FARUK BAL (Devamla) O zaman
bu hantal yapıyla makul bir sürede adil bir yargılanma hakkına
ulaşmak mümkün değildir. Böyle bir yasa teklifinin yargıdaki
iş yükünü ortadan kaldırmak, Danıştaydaki iş yükünü
ortadan kaldır-mak gibi bir amacı olamaz, olsa olsa
yargının çalışmamasından, yargının geç
ortaya çıkmasından sebeplenecek, nemalanacak olan kişilere geç
dağıtılan adaletin adaletsizliği gibi bir nimeti Meclis
eliyle takdim etmek olur.
Bu düşüncelerle
önergemize yüce kurulun destek vereceğine inanıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Önerge üzerinde başka
söz isteyen?
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) Ben konuşacağım.
BAŞKAN Şahin
Mengü, Manisa milletvekili.
Buyurun Sayın Mengü.
(CHP sıralarından alkışlar)
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının gerekçesine baktığınız zaman veya
Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi arkadaşların
konuşmalarına baktığınız zaman, tasarının
temel nedeninin geciken adaletin adalet olmadığı,
yargının hızlandırılması olduğunu
söylüyorlar. Fakat yargının hızlandırılması
olduğunu söyledikleri zaman, olayı sadece Yargıtayın ve
Danıştayın iş yüküne bağlıyorlar.
Şimdi, evvela,
yargıdaki atalet, yargılamanın uzun sürmesi sadece
Yargıtayda, Danıştayda olmaz, yargıdaki
tıkanıklık bidayet mahkemesinden başlar yani hukukçu
olmayanların anlayacağı tabirle, ilk mahkemede, ilçedeki asliye hukuk
mahkemesinden başlayarak gelir. Bunun evvela altyapısını
kurmanız lazım. Nedir o altyapı? Ben hukuk fakültesi
öğrencisiydim, bir adli kolluktan bahsedilirdi. Otuz beş
yıllık avukatım, hâlâ adli kolluğu kuramadık. Adli
kolluğu kurmuyorsanız, hangi mahkemeyi hangi sayıya getirirseniz
getirin, o ülkede hızlı, şeffaf, işlerli bir adalet olmaz.
Elinizde bir Adli Tıp
Kurumu var, muhakkak ihya edilmesi, düzeltilmesi gereken bir kurum. Herhangi
bir çatışmada -bu Hizbullah davasıyla ilgili örnek
vereceğim- hasara uğramış bir hard diski beş
yılda düzeltemiyor. Sayın Bakana bu beş yılı
söylediğimiz zaman Komisyonda, periyotlar hâlinde çıkan mezarlardaki
kemiklere bağladı, o değil. Bir çatışmada bir hard
disk hedef hâline geliyor, kurşunlar isabet ediyor, bunun ihya edilmesi,
bu hard diskin çalıştırılır hâle gelmesi beş
yıl sürüyor. Bunun teknolojisini ithal etmeye kalksan bir senede biter.
Aynı Adli Tıp Kurumu, seksen beş yaşındaki bir
sapığın on üç yaşındaki bir kız çocuğuna
sarkıntılığıyla ilgili üç ayrı rapor veriyor.
Evvela bu kurumu bir ihya edeceksiniz, bu kurumu ihya etmediğiniz sürece
bir sorunu çözemezsiniz.
Gelin, arkadaşlar,
başka şeye bakalım: Dünyanın neresinde şöyle bir
savcılık makamı var; açtığı davaların yüzde
50si beraatle bitsin? Çünkü bizde savcılık makamı Mahkeme çözsün.
der Mahkeme ayıklasın. der. Müfettişin verdiği raporla
bilirkişinin verdiği raporun başını sonunu
değiştirir, iddianame diye düzenler. Hepimiz müfettiş
raporlarının nasıl hazırlandığını çok
iyi biliriz. Ondan sonra, açılan davaların yüzde 50si beraatle
biter, dünyada uygar ülkelerde bu rakam yüzde 98dir, mahkûmiyetle bitme. Yani
Japonyada açılmış bir davanın beraatle bitmesi yüzde 2dir
çünkü orada iddia makamı iddia makamı gibi çalışır.
Şimdi, Sayın Cemil Çiçek burada olsaydı- burada mı
bilmiyorum- hemen atlar, derdi ki: Gel, adli kolluğu
savcılığa bağlayalım. Gel, bağlayalım, o
savcılık makamını da avukatın sırasına
indirelim, adliye binalarından çıkartalım, adil yargılanma
yapalım. Hâkimle savcının aynı evde oturduğu,
aynı lokantada yemek yediği yerde ne adil yargılanma yapabilirsiniz
ne yargıda şeffaflık olur. Bir mahkeme heyeti odaya
görüşmeye giderken savcı da beraber gidiyorsa orada adil
yargılanmadan bahsedemezsiniz.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla
yargının hızlanacağını zannediyorsunuz -otuz beş
yılını bu mesleğe veren bir insan olarak- hızlanmaz,
başka bir şey olur çünkü istinaf mahkemeleri sizin zannettiğiniz
gibi -doğrudur- Yargıtaya giden dosya sayısını
azaltır da kendisi de şimdi Yargıtayın
yaptığı gibi yerindelik denetimi yapar yani aynı dosyayı
tekrar oynar. Tanık dinliyorsa tanık dinler, keşif yapacaksa
keşif yapar. Daha da kepazeliği var. Mahkemenin merkezi Ankara,
Yozgat da oraya bağlı. Ankara İstinaf Mahkemesi bölge olarak,
Yozgatta keşif yapacak. Kaç ay sürer o dava? Kaç senede biter? Adli
kolluğu da olmadığı için tanığı getirebilir
misiniz? Gene getiremezsiniz. Bugün, usulden faydalanarak tarafların
davayı uzatması formüllerinin hepsi aynen yapılır, ama
gelin, şunu itiraf edin: Sizin, yargının hızlanmasıyla
da ilgili bir sorununuz yok; sizin, yargıyı kendinize göre
şekillendirme sorununuz var. Eğer hakikaten yargıyı
hızlandırmak isteseydiniz dokuz senelik İktidarınız
döneminde bu kurumları ihya ederdiniz. Bu kurumları ihya etmediniz,
yeni bir kurumu kurmadınız. Bu kurumları
kurmadığınız sürece adil, hızlı bir
yargılama yapılması mümkün değildir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Mengü.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü madde üzerinde iki
adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre de işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 3. Maddesi ile düzenlenen Danıştay
Kanununun 26. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "on üçüncü, on
dördüncü ve on beşinci" ibaresinin "ve on üçüncü" şeklinde
değiştirilmesini, fıkra metninin sonuna "iki mürettep daire
kurulur. Mürettep dairelerin görev süresi faaliyete geçtiği tarihten
itibaren üç yıldır." ibaresinin yazılmasını arz
ve teklif ederiz.
Faruk Bal Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın
Konya Kırşehir Ordu
Mehmet Serdaroğlu Erkan Akçay Mustafa Kemal Cengiz
Kastamonu Manisa Çanakkale
Behiç
Çelik
Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 610
sıra sayılı Kanun Tasarısının (3) üncü maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Turgut Dibek Rahmi Güner Şahin Mengü
Kırklareli Ordu Manisa
H.
Tayfun İçli
Eskişehir
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın İçli.
(CHP sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bir atasözü vardır,
tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum: Yavuz hırsız ev sahibini
bastırır. Bunun anlamı, öyle kimseler vardır ki bunlar suç
işlemekle kalmazlar, işledikleri suçu reddettikleri gibi bir de bu
suçu zarar verdikleri kimseye yüklemeye ve onu susturmaya
çalışırlar. Bu kanunun getiriliş amacı ve gerekçesine
baktığınız zaman, bu atasözünün bu kanun
tasarısına öyle güzel uyduğunu görüyorsunuz ki bundan iyi örnek
bulamazsınız.
Değerli
arkadaşlarım, yabancı birisi dinlese AKPnin siyasi iktidarda
olmadığını, daha yeni geldiğini zanneder. Değerli
arkadaşlarım, AKP dokuz yıldır iktidardadır.
Yargının sorunları dokuz yılda bırakın
azalmayı gittikçe artmış ve son dönemlerde kamuoyunu infiale
sürükleyen birçok sorun bu dönemde yaşanmıştır. Birkaç
örnek verelim: Bakın, bu dönemde zaman aşımından düşen
dava sayısı tavan yapmıştır. Bu dönemde, Hizbullah,
PKK sanıkları davul zurna ile tahliye edilmiştir ve devlete
meydan okunmuştur. Bu dönemde, bir başsavcı başka bir ilin
savcısı tarafından yaka paça gözaltına alınıp
Erzuruma götürülmüştür. Bu dönemde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
Yargıtay ve Danıştaydan gelen üyeleri tarafından
Müsteşar hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu dönemde,
Yargıtay ve Danıştayda olağanüstü yığılmalar
olmuştur, bu dönemde olmuştur, nedeni de Türk Ceza Kanununun
yürürlüğe girmesi ve sanık lehinde olan düzenlemelerin
getirilmesidir. Ceza Kanunu, yeni Ceza Kanununun 44 maddesi
değişikliğe uğramıştır. Bu dönemde,
çadır mahkemeleri kurulmuştur Haburda. Bu dönemde, kimi özel yetkili
savcılar ve mahkemeler adil yargılama hakkını ihlal
etmiştir. Bu dönemde, tutuklama bir tedbir değil bir cezaya
dönüşmüştür. Yine bu dönemde, gizli soruşturmaya ait belgeler
AKP medyası tarafından yayınlanmış ve kimi insanlar
bir nevi mahkûm edilmiştir. Yine bu dönemde masumiyet karinesi mahkûmiyet
karinesine dönüşmüştür. Yani birçok örnek verebiliriz değerli
arkadaşlarım. Yine bu dönemde, yine bu Hükûmet döneminde, yani bu
dönem değil, 2004 yılında bölge adliye mahkemeleri
kurulduğu hâlde yedi yılda ne yazık ki hâlâ faaliyete
geçirilememiştir. Bu örnekler çoğaltılabilir arkadaşlar.
Şimdi, bu yasa niçin
gelmiştir? Bu yasayı sadece tek başına ele alırsak
yanılgıya düşeriz. Bir puzzle düşünün, ilk ayağı
daha önce de söyledim- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili yasa
tasarısının kabulüyle ortaya çıkmıştır.
Anayasa değişikliğinden sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu yeni bir yapıya kavuşmuştur ve birçok insanın iddia
ettiği üzere, bir yandaş Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
oluşturulmuştur. İkinci ayağı, bu yasadır. Üçüncü
ayağı, Anayasa Komisyonunda alt komisyona sevk edilen, Anayasa
Mahkemesinin görevleri ve kuruluşu hakkında yasadır. Bakın,
ciddi olarak iddialar vardır. Bir yüksek temyiz mahkemesi
oluşturulmaktadır ve Yargıtayın, Danıştayın
kararları bu mahkeme tarafından incelenecektir ve böyle bir düzenleme,
Anayasanın açık amir hükümlerine aykırıdır.
Değerli
arkadaşlarım, iddia odur ki bu yasayla:
Bir: Yakın zamanda
olacak. Bu kadar alelacele getirilmesinin, Komisyonda konuşma süresinin
beş dakikayla sınırlandırılmasının, temel
kanun olarak görüştürülüp buradan sanki yangından mal
kaçırır gibi bu yasanın gece yarısında
çıkartılmasının birinci amacı, Yargıtayda
yapılacak Başkanlık seçimine siyasi iktidarın
müdahalesidir.
İkincisi: Kimi özel
yetkili mahkemelerin temyiz mercisi olacak Yargıtayın tasdik, onay
mercisinin oluşturulmasıdır; bu, ciddi bir iddiadır.
Değerli
arkadaşlarım, üçüncü iddia ise: Kamu mallarının
yağmalanmasına dur diyen, özelleştirmelere, HESlere, sitlere
dur diyen Danıştayın bir nevi baypas edilmesi ve Sayın
Başbakanın ifadesiyle, bir anlamda
cezalandırılmasıdır çünkü siyasi iktidarın hedefinde,
Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi ilk hedef olmuştur.
Anayasa Mahkemesinin yapısı Anayasa değişikliğiyle
değiştirilmiş ve gelecek kanunla da onlara maddi anlamda da bir
nevi, o ünlü hikâyelerde olduğu gibi diyet ödenmesi istenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) Bunların mutlaka dikkate alınması gerektiğine
inanıyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın İçli.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 3. Maddesi ile düzenlenen Danıştay
Kanununun 26. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "on üçüncü, on
dördüncü ve on beşinci" ibaresinin "ve on üçüncü"
şeklinde değiştirilmesini, fıkra metninin sonuna "iki
mürettep daire kurulur. Mürettep dairelerin görev süresi faaliyete geçtiği
tarihten itibaren üç yıldır." ibaresinin
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen, Faruk Bal Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının
3üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyi yüce heyetinizle
paylaşmak için huzurunuzdayım.
Önergemiz ile İdari Dava
Daireleri Kuruluna iki tane kurulacak yeni dairenin kurulmaması, onun
yerine de iki tane mürettep dairenin kurulması şeklinde bir
düşünceyi sizlerle paylaşıyoruz ve bu mürettep dairelerin görev
süresinin de üç yıl olması düşüncesinden hareketle bu önergeyi
verdik.
Niçin mürettep daire
kurulsun? ve Ne kadar görev yapsın? sorusu mutlaka
sorulmalıdır ve cevabı da alınmalıdır. Mürettep
daire kurulsun çünkü Danıştaydaki iş yükü geçicidir. Bu geçici
iş yükünün halledilmesi için geçici bir tedbir alınması gerekir,
geçici tedbir de mürettep daire ihdasıyla olur. Bunu geçmişte 521
sayılı Danıştay Kanununda Türkiye
uygulamıştır.
Şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi, basını, korkutarak veya sair yöntemlerle
yandaş hâle getirdiği iddiasıyla karşı
karşıyadır. Adalet ve Kalkınma Partisi, yandaş sermaye
yarattığı iddiasıyla karşı
karşıyadır. Adalet ve Kalkınma Partisi, devleti
AKPlileştirdiği iddiasıyla karşı
karşıyadır. Bu üç unsurun oluşmasıyla,
vatandaşın algısına göre, korku imparatorluğunun
parçaları oluşmuştur. Bu korku imparatorluğunun, bu korku
devletinin kamu gücünün denetimsiz olarak kullanılabileceği bir
merhaleyi daha kazanması gerekmektedir, işte onun için de
yargının ele geçirilmesi gerekmektedir.
Şimdi AKPnin isnat
altında bulunduğu durum bununla eşdeğerdir. Eğer AKP,
bunların doğru olmadığını, yalan olduğunu,
bunların iftira olduğunu ifade ediyorsa, o takdirde bu değişiklik
önergesiyle, geçici bir hâl olan iş yükü fazlalığını,
geçici bir tedbir olan mürettep daire ihdasıyla giderme düşüncesini
benimsemelidir. Aksi hâlde Danıştayda milimetrik hesaplar yaparak
Danıştaydaki üye yapısını yandaşı olarak
nitelendirilebilecek Danıştay üyeleri lehine değiştirerek
ve oradaki Danıştayın işleyiş düzenini,
Danıştayın gerek ilk derece mahkemesi gerek temyiz mahkemesi
olarak gerekse Hükûmete danışma mercisi olarak yapacağı
iş ve işlemlerde bir siyasi etki altında
kalınacağı kaygısını, kuşkusunu her zaman
üzerinde taşıyacaktır.
Bu, sadece, AKPnin
yarattığı korku imparatorluğunun hukukunu oluşturma
iddiasıyla sınırlı kalmayacaktır. Bu, aynı
zamanda, her ne suretle olursa olsun oraya seçilecek olan Danıştay
üyelerinin siyasal bir kimlik altında bulunacakları
algısını kamuoyunda yaratacaktır. Siyasal bir kimlik
altında cübbe giyen hâkimin durumu en vahim durumdur.
Dolayısıyla gelin yargıda böyle bir siyasal izlenimi kamuoyuna vermeyelim. Gelin, AKPnin yargıyı
siyasallaştırma iddiası var ise bunun aksini buyurun ispat edin.
Bu ispat hakkını kullanın ve adil, objektif bir kanun yapmak
konusunda istekli olun, ortak akıldan yana olun, haktan yana olun,
hukuktan yana olun.
İşte size bu
imkânı verecek önergeyi yüce heyetin takdirine saygıyla sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
4üncü madde üzerinde
aynı mahiyette iki önerge vardır. Şimdi bu önergeleri okutup
birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde de
kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 4. Maddesinin metinden
çıkarılmasını ve madde numaralandırmalarının
bu düzenlemeye göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın
Konya Kırşehir
Ordu
Mustafa Kemal Cengiz Erkan Akçay Mehmet Serdaroğlu
Çanakkale Manisa Kastamonu
Behiç
Çelik
Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 610
sıra sayılı Kanun Tasarısının (4) üncü maddesinin
madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Şahin Mengü Rahmi Güner Turgut
Dibek
Manisa Ordu Kırklareli
BAŞKAN Komisyon
aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Her iki önergeye
katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili gerek Adalet
Bakanının gerekse AKP yetkililerinin beyanları var. Bu
beyanlarını ben Adalet Komisyonu tutanaklarıyla cevaplamak
istiyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu 8/11/2007 tarihli kanun tasarısı, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğanın imzasıyla gönderilmiş, Cemil Çiçek
imzasıyla yenilenmiş. Burada Yargıtay üye
sayısının 150ye düşürülmesi öngörülüyor. Bu kanun tasarısı
da, bugün görüştüğümüz kanun tasarısı, burada da
Yargıtay daire sayısı ve üye sayısı
artırılmayı öngörülüyor. İkisi de aynı Hükûmetin,
ikisi de aynı komisyon üyelerinden.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakan Bu daire sayısının
azaltılmasını öngören kanun teklifi Yargıtayın talebi
üzerine gelmişti. dedi. Bugünkünü de, yine artırmayı öngören
kanun teklifini de Yargıtayın kurumsal talebine istinaden
getirdiklerini söylediler.
Şimdi, 2005
yılında istinaf mahkemeleri yürürlüğe girence, Yargıtay 5
Mayıs 2005 tarihinde bir taslak gönderiyor Adalet
Bakanlığına ve 11 Nisan 2006da da ikinci bir taslağı
gönderiyor. Şimdi, bu kanun tasarısı da 2008in Şubat
ayında görüşülüyor, 6 ve 8 Şubat tarihlerinde görüşülüyor.
Şimdi, o komisyonda
görüşmeler sırasında Yargıtay adına gelen 7. Ceza
Dairesinden Seyfettin Çilesiz, çok açık bir şekilde, bu daire
sayısının azaltılmasının yanlış
olduğunu söyledi, Bizim size gönderdiğimiz taslaktan bugüne kadar
yirmi ayı aşkın bir zaman geçti dedi. Komisyon
tutanaklarında ne söylediği var. Çok açık bir şekilde
Yargıtay daire sayısının ve üye sayısının
azaltılmasına karşı çıktı.
Yine, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı Çetin Arslan da, aynı şekilde,
Yargıtaydaki daire ve üye sayısının azaltılmasına
çok açık bir şekilde karşı çıktı. Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri olarak bizler karşı çıktık, MHP milletvekili
arkadaşlarımız karşı çıktı. Ancak, burada
Sayın Ahmet İyimaya ne dedi? Değerli arkadaşlar, bu
yasanın arkasında ciddi bir emek var, tecrübe var dedi. Yani, daire
sayısının ve üye sayısının
azaltılmasını öngören tasarının arkasında ciddi
bir emekten ve tecrübeden bahsetti. AKP milletvekili
arkadaşlarımızın hepsi, bir an önce bu tasarının,
yani daire sayısının azaltılmasını öngören
tasarının gerçekleşmesini savundular ve Sayın Adalet
Bakanı, o tarihte, Bu Yargıtay kanunu geçerse istinaf mahkemelerinin
bir an önce faaliyete geçmesine sebep olacaktır, tazyik edecektir bu, bunu
hemen geçirmemiz lazım. dedi.
Değerli
arkadaşlarım, arkasından şimdi gelen tasarıda da daire
sayısının artırılması öngörülüyor. Sayın
Bakan o tarihte, yani 2008 yılında Yargıtay
Başkanının yazdığı yazıya istinaden bugüne
kadar hiç cevap vermemiş, yan gelip yatmış -tabir yerindeyse-
şimdi aradan üç sene geçmiş, üç sene sonra aklı başına
yeni gelmiş, bu kanun tasarısını getirirken gerekçesinde
diyor ki, Yargıtayın kurumsal talebi var diyor. Bu kanun
tasarısının, 2008in 8 Şubatında Adalet Komisyonunda
benim yaptığım konuşmalar gerekçe metnine
alınmış değerli arkadaşlarım. Bizim ne
söylediğimiz çok açık. Sayın Bakan tutanakları
incelememiş, Adalet Komisyonu tutanaklarını incelememiş.
Sayın Bakan hem halkı yanıltıyor hem Meclisi
yanıltıyor burada. Bu doğru değildir değerli
arkadaşlarım.
Bakın, burada
değişen nedir? Değişen Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısıdır. O tarihte Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısı dikkate alındığında, Hükûmet,
Yargıtaya ve Danıştaya kendi istediği adamları
seçtiremeyeceğini düşünmüş olacak ki üye
sayısının azaltılması yoluyla Yargıtayda hâkim
olma anlayışına girmiş. Şimdi de değişen
yapı nedeniyle istediği kişileri Yargıtaya ve
Danıştaya üye seçtireceğine inanıyor olacak ki daire
sayısını ve üye sayısını artırmak yoluyla
Yargıtaya hâkim olma çabasındadır. Bunun başka bir
izahı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) Bu tasarı gelmeden önce bu kürsüde söyledim, Komisyonda
söyledim, hâlâ söylüyorum, bu çelişkiyi Sayın Bakan
açıklamamıştır, Sayın Komisyon Başkanı
açıklamamıştır, AKPli milletvekillerinin ne söylediği
burada var, açıklamamışlardır. Hani istinaf mahkemeleri
hazırdı? Hani tıkır tıkır yürüyordu? Hani 870
tane hâkim hemen atanmayı bekliyordu?
Değerli
arkadaşlarım, halkı kandırmayın artık, yeter!
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Düzeltiyorum, aynı mahiyetteki
diğer önerge üzerinde söz isteyen?
Faruk Bal, Konya
Milletvekili, buyurun.
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) Sayın Başkan, çok yoruldunuz zatıaliniz.
BAŞKAN Doğru
Sayın Mengü, yorulduk gerçekten.
Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun
tasarısı hazırlanırken ortaya çıktı ki
Danıştay tanzim ediliyor, Danıştay
Başkanlığından görüş alınmamış.
Yargıtay tanzim ediliyor, Yargıtay Başkanlığından
görüş alınmamış. Acaba, AKP, yargının
görüşüne ihtiyacının bulunmadığı
düşüncesinden mi hareket etti diye bir şüphe geldi. Durumu inceledik:
HSYK Kanunu değişti, HSYKnın görüşü
alınmış. Anayasa Mahkemesi Kanunu görüşülüyor, Anayasa
Mahkemesinin görüşü alınmış. O zaman, yüksek
yargının dört kurumundan, AKP, ikisinden görüş alıyor,
ikisinden görüş almıyor. Bunun sebebi hikmeti ne ola diye
düşünüyoruz, makul, mantıklı bir cevap bulamıyoruz.
Yargıyı siyasallaştırıyorlar mı diye
düşündüğümüzde aklımıza bazı ince olaylar
takılıyor ve bu takılma ile de bu kanun üzerindeki
şüphelerimizi yoğunlaştırıyoruz.
HSYKnın görüşü
alınmış, doğrudur, alınması gerekir; Anayasa
Mahkemesinin görüşü alınmış, doğrudur,
alınması gerekir ama niçin Yargıtay ve Danıştayın
görüşü alınmamıştır diye sorulduğunda,
Onların görüşünü zaten biliyoruz. Biliyorsunuz, demek ki yok etmeye
çalışıyorsunuz. Biliyorsunuz, demek ki orayı kendi
renginize büründürmeye, bulaştırmaya çalışıyorsunuz.
Şimdi ne hâle gelecektir Yargıtay ve Danıştay diye sorduğumuzda
Bu kanun ile çoğunluğunu ele geçirerek, Yargıtayın ve
Danıştayın içini istediğiniz şekilde tanzim
edeceksiniz. O zaman, oraya göndereceğiniz üyeler, objektiflik
kuralından ayrılacağınıza göre
Acaba, HSYKya
gönderilen Kayseri Baro Başkanının referandum öncesinde
referanduma evet kampanyasına aktif bir şekilde katıldığı
için Adalet ve Kalkınma Partisinin İl Başkanı
tarafından yazılı olarak tebrik edilen hâkim gibi hâkim mi
göndermek istiyorsunuz?
Eğer bu derecede
siyasallaşmış, bu derecede bir partinin yazılı
tebrikine muhatap olmuş bir hâkimi yargının içerisine sokmaya
çalışıyorsanız Sayın Bakan, bir tek cümleyle bunun
cevabı verilebilir. O zaman Bağımsız yargının
ruhuna veleddalin amin. demeniz gerekecektir.
Şimdi, Anayasa
Mahkemesinin görüşünü alıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi
Başkanı, sizin, açılım adı altında bin
yıllık kardeşlik hukukunun
ayrıştırılması sürecinde, Özbudun anayasası ile 3
değişmez maddenin değiştirilebileceğini kamuoyuyla
paylaşan bir zat. Anayasa Mahkemesi Başkanı, önüne
gelebileceği bir davada ihsası reyde bulunup siyasi rengini
açıklayan bir zat. Yetmiyormuş gibi, Anayasa Mahkemesinin Sayın
Başkanı, siyasi partilere ahlak dersi vermeye kalkışan bir
zat. Şimdi, bunun görüşünü alıyorsunuz Sayın Bakan. Bunun
görüşünü alıyorsunuz da niçin Yargıtayın ve
Danıştayın görüşünü almıyorsunuz? Yargıtayı,
Danıştayı bıraktık, niçin siyasi partilerin
görüşünü almıyorsunuz? Niçin hukuk fakültelerinin görüşünü
almıyorsunuz? Niçin bu konuyla ilgili kurum ve kuruluşların
görüşünü almıyorsunuz? Almazsınız çünkü zülfüyâre dokunur.
O zaman söyleyeceğimiz bir çift söz kalmıştır: Sizin
açınızdan artık yol ayrımına gelinmiştir, fazla
söze hacet yok. Dönülmez akşamın ufkunda ilerlemektesiniz. Sizi,
demokrasiye, hukuka, adalete döndürmek için vakit çok geç.
Hepinize hayırlı
akşamlar. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Yoklama istiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım ancak yoklama
talebi var, yerine getireceğim.
Sayın İnce,
Sayın Öztürk, Sayın Emek, Sayın Dibek, Sayın Yazar,
Sayın Köse, Sayın Yalçınkaya, Sayın Susam, Sayın
Soysal, Sayın Köktürk, Sayın Ünsal, Sayın Sönmez, Sayın
Kart, Sayın Ayhan, Sayın Özkan, Sayın Mengü, Sayın
Karaibrahim, Sayın Çöllü, Sayın Barış ve Sayın Ersin.
Yoklama için bir dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S.
Sayısı: 610) (Devam)
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde iki
adet önerge vardır. Geliş sırasına göre okutup,
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 5. Maddesi ile düzenlenen Adlî Tıp Kurumu
Kanununun 4üncü maddesinde yer alan ikisi ibaresinin dördü şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın
Konya Kırşehir Ordu
Mehmet Serdaroğlu Erkan Akçay Mustafa Kemal Cengiz
Kastamonu Manisa Çanakkale
Behiç Çelik Nevzat
Korkmaz
Mersin Isparta
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 610
sıra sayılı Kanun Tasarısının (5) inci maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Turgut Dibek Rahmi Güner Şahin Mengü
Kırklareli Ordu Manisa
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili, buyurun.
ATİLLA KART (Konya)
Sayın Başkanım, uyarır mısınız lütfen. Ona
göre başlayayım konuşmaya.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Sayın Hatibi lütfen gürültü yapmadan dinleyelim.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
tasarının 5inci maddesiyle ilgili olarak
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan,
şurayı uyarır mısınız
BAŞKAN Sayın
Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Devamla)
Ama dibimizde konuşuyorlar. Şurada, bakın.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) İki dakika gitti zaten Başkan.
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya)
Panayır yerine döndü panayıra! Panayır yeri burası!
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) - Süreyi yeniden başlatın Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın
Kart, sürenizi yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla)
Sayın Başkan, süreyi yeniden başlatın.
BAŞKAN - Yeniden
başlattım zaten Sayın Kart, her şeye itiraz etmeyin lütfen.
Kendiliğimizden yaptık zaten.
ATİLLA KART (Devamla)
Sayın Başkan ama görevinizi zamanında yapmıyorsunuz.
BAŞKAN Hayır, ben
yeniden başlattım süreyi. Dönüp Yeniden başlatır
mısınız
diyorsunuz. Sayın Kart, bakın, mikrofona
bakıp, sürenin yeniden başlatıldığına bakmadan dönüp
Süremizi yeniden uzatın. diyorsunuz. Lütfen
Buyurun.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) Yargıtay Kanunu görüşülürken Maliye Bakanıyla
görüşüyorlar. Böyle bir şey var mı ya! Bakanla Bakanlıkta
görüşemiyorlar mı?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Arkadaşlar, iş takibi için Bakanlığa gideceksiniz.
BAŞKAN Lütfen
sayın milletvekilleri
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla)
Değerli milletvekilleri, Daha seri, daha etkin, daha adil bir
yargılama gerekçesiyle getirilen bir tasarıyı görüşüyoruz.
Görünen gerekçe bu.
Peki, gerçek nedir, gerçek
gerekçe nedir? Neden panik hâlde ve bir oldubittiyle gece yarısı bu
tasarı geçirilmek isteniyor? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) AKPyi endişelendiren birtakım davalar mı var? Bu
davalara müdahale edecek bir ortamı mı yaratmak istiyoruz?
Bunları biraz tartışalım isterseniz.
Bakın, değerli
milletvekilleri, bu tasarının esası nedir biliyor musunuz?
Türkiyede devlet yönetiminde benim memurum, benim müsteşarım,
benim bakanım döneminden sonra benim yargıcım dönemi yeni
HSYK yapılanmasıyla birlikte, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve
Danıştay tasarılarıyla hayata geçirilmek istenilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti,
demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin tüm direnme noktalarını
ve hayatiyetini yok eden, rejimi faşist bir yapıya dönüştüren
sürecin nihai aşamasıyla karşı karşıyadır. Faşist
yapı, aynı zamanda bünyesinde eşkıyalığı da
barındırır değerli milletvekilleri. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bugün görüşülmekte olan
tasarılar, yargı engelini tümüyle bertaraf etmenin ve rejimi
dönüştürmenin nihai aracı hâline gelmiştir. Türkiye, cumhuriyet
ve demokrasinin kazanımlarını kaybetme noktasına
gelmiştir. Bu sürecin kaçınılmaz sonucu şudur: Devlet
olarak dikta yapılanması, toplumsal olarak da bölünmedir,
ayrışmadır.
Kişisel ve siyasi
savunma refleksiyle bu süreç artık maalesef hız kazanmıştır.
Karartma, bilgi kirliliği ve takiye konularında yakın tarihin en
büyük demagoglarından olan Başbakan
AHMET YENİ (Samsun)
Terbiyesizlik yapma!
BAŞKAN Lütfen
sayın milletvekilleri
ATİLLA KART (Devamla) -
Goebbels propagandası ve Makyavel yöntemleriyle Türkiyeyi hem ekonomik
olarak hem siyaseten hem de kültürel olarak müstemleke bir ülke hâline getirme
misyonunu maalesef büyük ölçüde başarmıştır.
Başbakanın deyimiyle, Türkiye, bölgenin süpermarketi hâline getirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları ise bu süpermarketin kayıt
dışı çalışanları ve bekçisi konumuna
getirilmiştir. 1919larda başarılı olamayan, amacına
ulaşamayan emperyalizm AKPnin iş birlikçi anlayışıyla
bugün önemli bir mesafe almıştır. O iş birliği
anlayışını gösteren tabloları anlatabiliriz,
paylaşabiliriz.
Bakın, bugün için
şunu görüyoruz, geldiğimiz aşamada şöyle bir gerçekle
karşı karşıyayız: Naziler Nazi Almanyasında
yüksek mahkeme yargıçlarını kendi kontrollerine almak yönünde
bir süreci başlatmışlardı. AKP bunu daha da ileri
götürüyor; sadece yüksek mahkemeleri değil, ilk derece mahkemelerini de
büyük ölçüde hâkimiyetine alıyor. Yaşadığımız
tablo büyük ölçüde bundan ibarettir.
Biraz evvel Sayın Bakan
birtakım istatistiklerden söz etti. Bu istatistikleri Sayın Bakan
Adalet Komisyonunda da ifade etmişti. Sayın Bakana şu
istatistikler hakkında bilgi vermesi gereğini o zaman da ifade
etmiştik. Nedir onlar? Bir yargının yükü nasıl artar?
Sayın Bakan, eğer bir ülkede ekonomik, sosyal ve aileyle ilgili suç
türlerinde bir katlama meydana geliyorsa, olağanüstü artışlar
meydana geliyorsa siz bunu sorgulamak durumundasınız, siyasi iktidar
olarak bunun hesabını vermek durumundasınız. Bir ülkede bu
suçlar 2002den bu yana, 2009a kadar, 2010a kadar neden katlamalı olarak
artıyor? Siyasi iktidarın başarı ya da
başarısızlığını gösteren temel ölçüler
bunlardır; bunun dışındakiler istatistik biliminin
getirdiği karalamalardır, belirsizliklerdir. Sayın Bakan, bugün
de bu istatistikleri açıklamaya cesaret edemiyorsunuz; bunları
açıklamaya cesaretiniz yok, yüzünüz de yok, çünkü burada, geldiğimiz
süreçte, Başbakanın yaratmış olduğu o bilgi
kirliliğini sürdürme noktasında bir misyon üstlenmiş
durumdasınız ve kabul etmek gerekir ki, bu misyonunuzu da
başarıyla yerine getiriyorsunuz. Bunu Türkiye, Türk halkı,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bu gerçeği artık görüyor
değerli milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla)
Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 5. Maddesi ile düzenlenen Adlî Tıp Kurumu
Kanununun 4üncü maddesinde yer alan ikisi ibaresinin dördü şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nevzat Korkmaz (Isparta) ve
arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Korkmaz.
(MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Vatandaşlar
arasında adaleti tesis edemeyen yönetimler şaibelidir,
meşruiyeti tartışmalıdır. Bu yüzden, devletin temeli
adalettir. Adalet mekanizması sadece mahkemelerden ibaret değildir.
Mahkeme kararlarının oluşumu sürecinde hizmet ifa eden birçok
kurum ve kuruluş vardır, bunlardan biri de Adli Tıp Kurumudur.
Görüştüğümüz
tasarı Adli Tıp Kurumuyla ilgili bazı hükümler içermektedir.
Sanmayın ki, son dönemlerde yargının eli ayağı olan ve
sürekli eleştirilen bu kurumla ilgili eleştirileri ortadan
kaldırmak üzere reform yapılıyor. Sanmayın ki, adil olmayan
kararlara temel teşkil eden rapor ve uygulamalar ortadan kalkıyor,
hizmetlere sürat ve etkinlik getiriliyor, sorunlar çözülüyor. Hiç hayale
kapılmayın değerli milletvekilleri. Tasarı kadro tanzimi
yapıyor, personel ücretlerini düzenliyor. AKP yine ve yeniden, kanserin
tüm bünyeyi sardığı hastayı pansuman tedbirlerle
geçiştiriyor. Personelin ağzına bir parmak bal çalarak kurumu
susturmak, kurumsal muhalefeti kırmak gibi bir tiyatro oyunu sergiliyor.
AKPnin kurum reorganizasyonundan, hizmette ıslahattan anladığı
bu. Yöneticilerin maaşını yükselt, personele birazcık zam
yap, sonra getireceğin değişiklikleri kurum sahiplensin.
Sayıştay Kanununda, HSYKda bu görüldü. Komisyon da Anayasa
Mahkemesi tasarısında aynı şeyi yapıyor, şimdi de
Adli Tıp Kurumunda.
Değerli milletvekilleri,
mesele bu kadar basit midir? Adli Tıp Kurumunun yegâne sorunu ücretler mi?
Neler söylendi, neler çizildi. Birbirleriyle çelişen raporlar ile kurum
itibarı sorgulandı, güvenilirliği sarsıldı. Yani
bunlar olmamış gibi, personelin özlük haklarını düzenleyip
sorunları çözmüş mü oluyorsunuz? Milliyetçi Hareket Partisi olarak
defalarca dillendirdik. Kurumun tüm siyasi ve bürokratik baskılardan uzak,
özerk ve özgür bir çalışma ortamına kavuşturulması
lazım. Yargı konuşmaz, dilsizdir ama yüksek yargının
siyasi mesuliyetini taşıyan Hükûmet, Adalet Bakanlığı
neden konuşmaz? Her dönemde yargıyı kontrol etmeye heveslenenler
çıkabilir ancak onlara direnmesi gereken Adalet Bakanlığı
bu heveslere set çeker, direnir. Bugün, maalesef, sıradan bir genel
müdürlük konumuna getirilmiş, gözünün önünde adaletin katledilmesine
seyirci kalan bir bakanlık. Sayın Bakan, üzülerek söylüyorum,
yargı çevreleri sizi, kendilerinin hukukunu savunmayan bir bakan olarak
hatırlayacaklar.
Değerli milletvekilleri,
Anayasa Mahkemesi ve HSYKnın kuruluş harekâtı tamamlanmış,
şimdi de Yargıtay ve Danıştay çoğunluğu ele
geçiriliyor. Yargıtayda beş ay sonra seçim var, Yargıtay
Başkanlığı seçimi. Tasarıda yeni kurulan dairelere
yeni üyeler atanacak ve Yargıtay Başkanlığı seçimleri
böylece etkilenmeye çalışılacak. Bunu söylediğimizde
Efendim, dairelerin kurulmasını iki yıl önce Yargıtay
teklif etmişti. diyorsunuz. Doğrudur. O zaman biz de soruyoruz: Bu
ihtiyacı karşılamak için neden iki yıl beklediniz? Çünkü
HSYKdaki üyeleri atamanız, çoğunluğu ele geçirmeniz
gerekiyordu, sebep bu. 2004te İstinaf mahkemeleri kuruyoruz. dediniz,
üstelik 5 bin tane de kadro aldınız, binalar ihale ettiniz. Ortada
istinaf mahkemesi falan göremiyorum. Sayın Gerçeker açıkladı:
İstinaf mahkemeleri kurulmaz ise altı değil on altı
dairede çözüm olmayacak. Siz de biliyorsunuz ama olsun, sizin için önemli olan
adaletin tesisi falan değil, her alanda sistemi teslim almak.
Bu oyunu, inşallah, 12
Haziranda milletimiz bozacak diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) Sen
barajı aş, barajı...
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde
beş adet önerge vardır. Ancak İç Tüzükün 91inci maddesine göre
her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge verilebilmektedir. Her
siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkı
saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde, geliş sırasına
göre üç önergeyi okutup aykırılık sırasına göre
işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6 ncı maddesi ile 14/4/1982 tarihli ve 2659
sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin değiştirilmesi öngörülen
ikinci fıkrasının (g) bendinde yer alan "% 400"
ibaresi "% 250" ve (h) bendinde yer alan "% 300" ibaresi
"% 225" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Ahmet Yeni Mehmet Müezzinoğlu
Yozgat Samsun İstanbul
Nusret Bayraktar Hasan
Altan
İstanbul Kastamonu
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 6. Maddesinde düzenlenen Kanunun 30. maddenin 2.
fıkrasının
a) bendinde yer alan % 700
rakamının % 750
b) bendinde yer alan % 650
rakamının % 675
c) bendinde yer alan % 625
rakamının % 650
d) bendinde yer alan % 600
rakamının % 625
e) bendinde yer alan % 550
rakamının % 575
f) bendinde yer alan % 500
rakamının % 525
g) bendinde yer alan % 400
rakamının % 425
h) bendinde yer alan % 300
rakamının % 325
i) bendinde yer alan % 200
rakamının % 250
j) bendinde yer alan % 150
rakamının % 200
olarak
değiştirilmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Mehmet Serdaroğlu Erkan Akçay
Konya Kastamonu Manisa
Mustafa Kemal Cengiz Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın
Çanakkale Kırşehir
Ordu
Behiç
Çelik
Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 610
sıra sayılı Kanun Tasarısının (6) ıncı
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Turgut Dibek Rahmi Güner Şahin Mengü
Kırklareli Ordu Manisa
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kart. (CHP
sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 6ncı maddeyle ilgili
olarak tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
evrensel bir kural vardır -yönetimler adına söylüyorum-
Yurttaşları arasında kul hakkı yemek pahasına
ayrımcılık yapan siyasi iktidarların adaleti tecelli
ettirme amaçlarından söz edilemez. Bu noktadaki, bu yöndeki
iddialarının hiçbir dayanağı söz konusu olamaz. Bunu gelin
isterseniz günümüze uyarlayalım. Birkaç örnekle, birkaç belgeyle günümüze
uyarlayalım. Bunları aslında Adalet Komisyonu
görüşmelerinde de Sayın Bakana yöneltmiştik. Sayın Bakan o
her zamanki olağanüstü sakin üslubuyla, her zamanki gerçekten takdir
edilecek o sakin üslubuyla bunları inceleyip hemen cevap vereceğini
söylemişti ama aradan on, on iki gün geçti, hiçbir cevap
verilmediğini görüyoruz.
Sayın Bakan, bir kez
daha soruyoruz: 7 Kasım 2010 tarihinde Adalet Bakanlığının
sorumluluğunda icra müdürlüğü sınavı yapıldı.
Yazılı yapılan bu sınavlarda 2nci, 3üncü, 4üncü,
6ncı, 7nci, 12, 13, 18
Devam edip gidiyor. Bu kişiler, bu çocuklarımız,
bu yurttaşlarımız mülakat sonucunda ne oldu, biliyor musunuz
değerli milletvekilleri? 590a, 595e, 599a savruldular. Ne oldu bu
mülakatın sonucunda? 603üncü sırada olan kişi mülakatın
sonucunda 3üncü, 4üncü sıraya getirildi. 4üncü kişinin
yazılı sınav notu 95,20 idi. Yeni sırası kaç oldu,
biliyor musunuz? 508 oldu değerli milletvekilleri!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
İleri demokrasi!
ATİLLA KART (Devamla)
Bakın, 300 kişi içinde 139 kişi, ilk 139 kişi bu
şekilde 300den sonraki sıralara aktarıldı.
Peki, değerli
milletvekilleri, bu tablo sizi rahatsız etmiyor mu? Sizi rahatsız
etmiyor mu? Ben inanıyorum ki sizlerin içinde de sorumluluk duygusuna
sahip olan insanlar mutlaka var. Bir kısmınızı
rahatsız etmiyor olabilir ama sınırlı sayıda da olsa
birilerini mutlaka rahatsız ediyordur. Bunu, bu duyguyu kaybetmek
istemiyoruz. Bu duyguyu kaybedersek gerçekten ülkemize yazık olur.
Bakın, mülakatta başarılı sayılan kişilere ne
soruluyor, biliyor musunuz? Atatürke suikast nerede yapıldı?
Bilemiyor kişi. Deniyor ki: İktisat Kongresi nerede
yapıldı? Gene bilemiyor. Ondan sonra Ya burası İzmir,
Manisa, Aydın, bunlardan birisi mi olabilir? deniyor. Nihayet ondan sonra
cevap alınabiliyor. Etrafı su ile çevrili kara parçasına ne
denir? deniyor. Beyler, değerli milletvekilleri, bunların hakla,
hukukla, adaletle, vicdanla bağdaşır bir yönü olabilir mi? Bunun
izahını yapar mısınız? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bakın, bakın...
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen...
ATİLLA KART (Devamla)
Bakın değerli milletvekilleri, bu gerçekten bir utanç belgesidir, bir
utanç belgesidir. Bir suçüstü belgesidir bu değerli milletvekilleri. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Buna cevap vermek
durumundasınız, buna açıklama getirmek durumundasınız.
Burada neyi görüyorsunuz?
Bakıyoruz, orada mülakat sonucunda sınavı kazananlar
arasında sadece -bakın isimlendirme yapmak istemiyorum ama ne demek
istediğim gayet açık- bir inanç grubuna mensup insanlar
sınavı, mülakatı kazanıyor ama bir başka inanç grubuna
mensup bir vatandaşımız bile sınavı kazanamıyor.
Bu bir ayrımcılık değil midir, bu bölücülük değil
midir? Bunun başka açıklaması olabilir mi, bunun başka
izahı olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Bakan, diyoruz ki
bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına nasıl kıyıyorsunuz,
nasıl kıymaya devam ediyorsunuz? Bunun başka
açıklaması olabilir mi? Biraz vicdan diyorum, biraz insaf diyorum,
biraz insanlık diyorum. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? Bunun
anlamı şudur: Hani Sayın Başbakan dilinden düşürmez
ya, siz de onu bir nakaratla tekrarlarsınız ya, ne dersiniz?
Efendim, biz yaratılanı Yaradandan ötürü seviyoruz. dersiniz. Bu
sizin işte ileri demokrasi anlayışınız, sizin
insanlık anlayışınız.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) Siz öyle düşünmüyor musunuz?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
İç Tüzükün
60ıncı maddesine göre Adalet Bakanı Sayın Sadullah
Erginin pek kısa bir açıklama talebi var.
Buyurun Sayın Bakan.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Adalet Bakanı Sadullah Erginin, Konya Milletvekili Atilla
Kartın, komisyon görüşmeleri sırasında sorduğu
soruları çarpıtarak tekrar sorduğuna, gerek hâkim ve savcı
mülakatında gerekse unvanlı personel alım mülakatında
sorulan sorulara ilişkin açıklaması
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Kart bu soruyu
Komisyonda da sormuştu. Tabii, mülakatta sorulan sorulara ilişkin
cevabı vermeme rağmen, Sayın Kart aynı suali getirip
çarpıtarak burada bir daha soruyor.
ATİLLA KART (Konya)
Sayın Bakan, ciddi olun, dürüst olun biraz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Geliyorum
Sen dürüst olacaksın.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Sayın Bakan cevap veriyor, lütfen
Açıklama
yapıyor.
ATİLLA KART (Konya)
Adalet Bakanlığının gereğini yapın. Adalet
Bakanı gibi davranın.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Soru sordunuz, cevabını alın Sayın
Kart.
ATİLLA KART (Konya)
Adalet Bakanı gibi ne zaman davranacaksınız?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Soru sordunuz, cevabını dinlemeye tahammül
gösterin. Hem soru soracaksınız hem de cevabını siz
vereceksiniz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Kart, niye müsaade etmiyorsunuz? Soru sordunuz
ATİLLA KART (Konya)
Adalet Bakanı gibi davranmıyorsunuz!
BAŞKAN Ama biraz önce
siz burada diğer grubun tavrına müsaade etmediniz.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Değerli arkadaşlar, gerek hâkim savcı
mülakatında gerekse unvanlı personel alım mülakatlarında
farklı alanlarda sorular soruluyor. Bu, kanuna derç edilmiş,
yazılmış.
Sayın Kartın
bahsettiği sualler genel kültür sorularıdır.
ATİLLA KART (Konya)
Allah Allah!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Oysa aynı mülakatta bakın neler soruluyor.
ATİLLA KART (Konya)
Karartma yapmaya devam ediyorsun, karartma yapıyorsun, gerçekleri
konuşmuyorsun!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Muhakeme gücü ölçülüyor, bir; bir konuyu kavrayıp
özetleme ve ifade yeteneği ölçülüyor, iki; genel ve fiziki görünümünün,
davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğunun ve
liyakatinin ölçülmesi yapılıyor, üç; yetenek ve kültürünün ölçülmesi
yapılıyor, dört; çağdaş, bilimsel ve teknolojik
gelişmelere açıklığının tespiti
yapılıyor, beş. Bu beş ayrı konuda mülakatta sorular
soruluyor. Diğerlerini söylemiyorsunuz, gizliyorsunuz, sadece genel kültür
sorularını kürsüye taşıyorsunuz. (CHP
sıralarından gürültüler)
ATİLLA KART (Konya)
İnsanların sınavlarını 70e düşürüyorsun,
insanları eliyorsun!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Bunu ben size Komisyonda da söyledim ama tekrar yüzünüz
kızarmadan gelip burada aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Önce aynaya bak, aynaya! Önce senin yüzünün kızarması lazım!
ATİLLA KART (Konya)
Kamerayı neden kaldırdın!
BAŞKAN Sayın
Kart, lütfen müsaade edin.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) İkincisi, icra müdür
yardımcılığı sınavıyla ilgili olarak
komisyonda şu soruyu sordunuz, dediniz ki
İlk 300de,
yazılıyı kazanıp da mülakatta kaybedenlerin
sayısını verdi Sayın Kart. Ben de O rakamları
aldım, inceleyeceğim. dedim Sayın Karta ve inceledim.
Değerli arkadaşlar,
burada ilan ediyorum: Yazılı sınavını ilk 300de
kazananlardan 24 tanesi hâkim savcılık sınavını da
kazanmış olduğu için hâkim savcılık
sınavında değerlendirilmek üzere hiçbir tanesi sınavı
kazanmamış, bir.
ATİLLA KART (Konya)
Onların ismini verir misin Sayın Bakan? O listeyi verir misin?
Karartma yapıyorsunuz!
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) İki: 27 tanesinin hakkında adli ve idari
soruşturma olduğu için mülakatta elenmiştir 27 tanesi.
ATİLLA KART (Konya)
Yazılı cevabını verin de onun tahkik edelim.
BAŞKAN Sayın
Kart, lütfen
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Üç: İlk 300de yazılı sınavı
kazandığı hâlde sözlü sınava girmeyen 22 kişi var.
ATİLLA KART (Konya)
Doğru konuşmuyorsunuz, inandırıcı değilsiniz!
BAŞKAN Sayın
Kart, lütfen
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Dinlemeyi bilmezsen doğrusunu anlamazsın tabii
ki!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Anlamaya niyeti yok zaten!
BAŞKAN Sayın
Bakanım, lütfen cevap verin siz.
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) 22 kişi de mülakata katılmamış,
yazılıyı kazanmış ama mülakata gelmemiş.
Bunları topluyoruz; soruşturma geçirenler, mülakata
katılmayanlar, hâkimlik sınavını kazananlar toplam 69
kişi. Sayın Kartın bahsettiği 128den 69 kişisinin
gerekçeleri bunlar. Geriye kalan 59 kişi var. 300 kişilik
yazılı sınavını kazananlar içerisinde 59 kişisi
kazanamamış.
Genel Kurula saygıyla
arz ediyorum sayın milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından
Bravo! sesleri, alkışlar)
ATİLLA KART (Konya)
Sayın Bakan, yazılı cevap ver de bir tahkik edelim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S.
Sayısı: 610) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 6. Maddesinde düzenlenen Kanunun 30. maddenin 2.
fıkrasının
a) bendinde yer alan % 700
rakamının % 750
b) bendinde yer alan % 650
rakamının % 675
c) bendinde yer alan % 625
rakamının % 650
d) bendinde yer alan % 600
rakamının % 625
e) bendinde yer alan % 550
rakamının % 575
f) bendinde yer alan % 500
rakamının % 525
g) bendinde yer alan % 400
rakamının % 425
h) bendinde yer alan % 300
rakamının % 325
i) bendinde yer alan % 200
rakamının % 250
j) bendinde yer alan % 150
rakamının % 200
olarak
değiştirilmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH
ERGİN (Hatay) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde
söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik.
(MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu
tasarının 6ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge için söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu tasarının torba yasa tasarısı görüşülürken
araya sıkıştırılarak âdeta yangından mal
kaçırırcasına çıkarılmaya çalışılmasının
altında yatan gerçek neden ne olabilir? Bu, açıklamaya muhtaç bir
sorudur fakat bu soru gerek Sayın Adalet Bakanı gerekse Hükûmet
yetkilileri tarafından bir türlü cevaplandırılamamaktadır.
Ayrıca, böyle bir soruya muhalefet muhatap bile bulamamaktadır.
Ayrıca, iktidar partisinin, Hükûmetin böyle bir tasarıyı
hazırlayarak Genel Kurula getirmesine rağmen, torba yasa
tasarısı kesilerek böyle bir tasarıya Genel Kurulun
çalışmasını icbar etmek gerçekten yüz
kızartıcı bir durumdur, bunu kabul etmek mümkün değil.
Bu itibarla Türkiye'de gerçek
bir yargı reformundan, gerçek bir millî yargı projesinden ve adaletin
âdeta terazisinin milimetrik olarak ölçebileceği şekilde bir
yargı düzenlemesinden bahsetmek için burada siyasal partilerin bir
konsensüsünün en azından sağlanması gerekirdi ama böyle bir
adım atılmıyor, böyle bir niyet yok, böyle bir çalışma
yok ve sonuçta iktidar partisinin tasallutu ve dayatması sadece bu alanda
değil, siyasetin her alanında, ekonominin her alanında böyle bir
dayatma ve tasallutla maalesef büyük Türk milleti karşı
karşıya.
Bunun sonucunda neler ayaklar
altına alınıyor? Bu aziz milletin mukaddesatı ayaklar
altına alınıyor. Bu aziz milletin adalet zihniyeti ayaklar
altına alınıyor. Bu aziz milletin ahlakı çürümeye terk
ediliyor ve bu aziz millet bütün değerlerinden
arındırılarak, yoksun bıraktırılarak âdeta bu
ülkeyi yutmak isteyen başka güçlerin Türkiye'deki avukatlığına soyunan bir
siyasal yapının maalesef dönüştürmesine teslim edilir konuma
getiriliyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz, yapılan bütün bu zulümleri ve yapılan bütün
haksızlıkları zamanı gelince bir bir o defterin
sayfalarını açarak hesabını soracağız.
Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi 2011 yılında gerçekten yargının
bağımsızlığını ve
tarafsızlığını sağlayacaktır. Milliyetçi Hareket
Partisi hızlı ve adil yargılamayı savunmaktadır. Tabii
hâkim esasını savunmaktadır. Yargının her türlü gerek
insan gerek malzeme ve demirbaş, kadro, bina itibarıyla
donanımı sağlayacak çalışmaları
savunmaktadır ve bütün bu çalışmalar sonucunda Türkiyede
adaleti tecelli ettirecek güçlü bir yargı sistemini Milliyetçi Hareket
Partisi iktidarı, 2011 yılı 12 Haziranından sonra
Allahın izniyle kuracaktır. Aziz milletimize bu kürsüden bunu
söylüyoruz.
Ben sözümü burada
noktalıyorum. Bu tasarının iktidar partisini yüz
karasıdır, yüz karasıdır! Onun için, majestelerinin
yargı sistemini değil, büyük Türk milletinin yargı sistemini
kuracağız Allahın izniyle. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Bu itibarla sözüme son verirken, önergemize
desteklerinizi bekler saygılar sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Çelik.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 6 ncı maddesi ile 14/4/1982 tarihli ve 2659
sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin değiştirilmesi öngörülen
ikinci fıkrasının (g) bendinde yer alan "% 400"
ibaresi "% 250" ve (h) bendinde yer alan "% 300" ibaresi
"% 225" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Diğer kamu
kurumlarında görev yapan emsali personelin yararlandığı
döner sermaye oranları göz önüne alınarak yeniden belirleme
yapılmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulun gecenin bu ilerleyen saatlerine kadar devam eden
çalışmalarına katılan ve katkı sağlayan tüm
değerli milletvekillerine, başta birleşimin yönetiminde görev
alan kâtip üyeler olmak üzere Başkanlık Divanının
sayın üyelerine, Bakanlar Kurulunun sayın üyelerine,
çalışmalarımıza destek sunan yasama idareci ve
uzmanlarına, teknik personele, Koruma Dairesinin elemanlarına, Sosyal
Hizmetler personeline, Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu çalışanlarına,
Genel Sekreterliğin burada belirtemediğim tüm personeline, Komisyon
sıralarında yer alan Bakanlık yetkili ve görevlilerine
teşekkür eder, hepinize ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza
iyi geceler dilerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Alınan karar
gereğince kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 9 Şubat 2011
Çarşamba günü saat 13.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 01.51