DÖNEM: 23 CİLT: 79 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
7nci
Birleşim
14 Ekim 2010 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - KAPALI OTURUMLAR
(İkinci Oturum
kapalıdır)
V. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.-
Elâzığ Milletvekili Tahir Öztürkün, 14 Ekim Dünya Standartlar Günü
ve Türkiye Standartlar Haftasına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, İstanbul ilinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Balıkesir ilinin
ulaşım sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, 2/1/2008 tarihli Türk spor sektör ve
alanının tarafların problem ve çözüm yollarını tespit
etmek amacıyla vermiş oldukları Meclis
araştırması önergesiyle ilgili Grup önerisini geri çektiklerine
ve 19/10/2010 Salı günü görüşmek istediklerine ilişkin
açıklaması
2.- Sinop
Milletvekili Engin Altayın, gündem dışı yapılan
konuşmalara Hükûmetin cevap vermediğine ilişkin
açıklaması
3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, ÖSYM Başkanının
atanmasına ilişkin açıklaması
4.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, CHP Grup önerisine ilişkin açıklaması
5.- Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyrazın, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, konuşmasına ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal ve 21 milletvekilinin, TCDDnin bazı
projelerinde ortaya çıkması muhtemel sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/872)
2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç ve 21 milletvekilinin, Doğu Anadolu Fay
Hattının deprem riskinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/873)
3.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç ve 20 milletvekilinin, 8 Mart 2010da
Elâzığda meydana gelen depremin etkisiyle Tuncelide depremden zarar
gören vatandaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/874)
4.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, İstanbulun çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/875)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- KPSS ve
ÖSYMdeki iddiaların araştırılması amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
14/10/2010 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S.
Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S.
Sayısı: 321)
3.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin;
Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (2/594) (S. Sayısı: 510)
4.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.03te açılarak üç oturum yaptı.
Denizli
Milletvekili Mehmet Yüksel, Ahilik ve Kültür Haftası ile Esnaf
Bayramına,
İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlu, çağdaş siyasi etik ve ahlâk
kurallarının ülkemizde uygulamaya konulmasına,
İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak, ülkemizde ve İstanbulda yaşanması
olası deprem riski ve alınması gereken önlemlere,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş,
Ankaranın
başkent ilan edilişine;
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, Mecliste bekleyen siyasi etik yasa teklifine,
Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis, Elâzığ depreminden etkilenen
Tunceliye negatif ayrımcılık uygulandığına,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 27 milletvekilinin, maden ve taş
ocaklarında çalışan işçilerde görülen pnömokonyoz
hastalığının (10/868),
İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 29 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel
istismar konusunun (10/869),
Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, nükleer enerji santrali
kurulması konusunun (10/870),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 21 milletvekilinin, 12 Haziran 1980de
İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdunda meydana gelen olayın
araştırılması (10/871);
Amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahinin, Japonya Temsilciler
Meclisi Başkanı Takahiro Yokomichinin davetine icabetle, beraberinde
bir Parlamento heyetiyle Japonyaya resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan (10/390) esas numaralı,
hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
13/10/2010 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 146ncı ve geçici 18inci maddeleri
gereğince Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca
bildirilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan
birinci tur gizli oylamada üye tam sayısının üçte 2 çoğunluğunun
sağlanamadığı, ikinci tur gizli oylama sonucunda Anayasada
öngörülen çoğunluğun sağlandığı ve Celal Mümtaz
Akıncının seçildiği açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2nci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporunun (1/499) (S. Sayısı: 321),
4üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve 3
Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının (2/594) (S.
Sayısı: 510),
5inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporlarının (1/439) (S. Sayısı: 493),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
3üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen ve görüşmelerine devam olunan, Devlet
Yardımlarının İzlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporları (1/818) (S. Sayısı: 523), üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak, yapılan oylamadan sonra;
6ncı
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Şili Cumhuriyeti
Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/853) (S. Sayısı:
517),
7nci
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi Krallığı
Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/893) (S. Sayısı: 540),
8inci
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kosova Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği ve TİKA
Kosova Program Koordinasyon Ofisinin Statüsüne İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/846) (S. Sayısı: 551)
Üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra;
Kabul edildi.
14 Ekim 2010
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 20.14te son verildi.
Nevzat PAKDİL |
Başkan
Vekili |
|
Gülşen ORHAN Yaşar
TÜZÜN |
Van Bilecik |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 9
II.- GELEN KÂĞITLAR
14 Ekim 2010 Perşembe
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Amasya Milletvekili
Hüseyin Ünsal ve 21 Milletvekilinin, TCDDnin bazı projelerinde ortaya
çıkması muhtemel sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/872)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.06.2010)
2.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç ve 21 Milletvekilinin, Doğu Anadolu Fay Hattının
deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/873) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.06.2010)
3.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç ve 20 Milletvekilinin, 8 Mart 2010da Elazığda meydana
gelen depremin etkisiyle Tuncelide depremden zarar gören
vatandaşların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/874)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.06.2010)
4.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, İstanbulun çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/875) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24.06.2010)
14 Ekim 2010 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, görüşmelere başlamadan önce, 12 Ekim 2010 tarihli
5inci Birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin
İç Tüzükün 71inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı oturuma geçmemiz
gerekmektedir.
Bu nedenle,
sayın milletvekilleriyle Genel Kurul salonunda bulunabilecek yeminli
stenograflar ve yeminli görevliler dışındakilerin salonu
boşaltmalarını rica ediyorum.
Tutanak özeti
okunduktan sonra açık oturuma geçilecek ve görüşmelere devam
edilecektir.
Sayın idare
amirlerimizin bu konuda yardımcı olmalarını ve salon
boşaldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini rica
ediyorum.
Şimdi
kapalı oturuma geçiyoruz.
Kapalı
tutanak özeti sizlere arz edildikten sonra tekrar açık oturuma devam
edeceğiz.
Kapanma Saati: 14.05
IV.- KAPALI OTURUMLAR
İKİNCİ OTURUM
(Kapalıdır)
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci
Birleşiminin kapalı oturumdan sonraki Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz 14 Ekim Dünya Standartlar Günü ve Türkiye
Standartlar Haftası nedeniyle söz isteyen Elâzığ Milletvekili
Tahir Öztürke aittir.
Sayın
Öztürk, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Elâzığ Milletvekili Tahir Öztürkün, 14 Ekim
Dünya Standartlar Günü ve Türkiye Standartlar Haftasına ilişkin
gündem dışı konuşması
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14
Ekim tarihinin Dünya Standartlar Günü ve Türk Standartları Haftası
olması dolayısıyla söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İkinci Dünya
Savaşından bir yıl kadar sonra 14 Ekim 1946 tarihinde Londrada
25 ülkeden 65 temsilci bir araya gelerek 26 Ekime kadar süren görüşmeler
neticesinde dünya standardizasyon çalışmalarını
yönlendirecek uluslararası bir kuruluş yani Uluslararası
Standardizasyon Teşkilatının kurulmasına karar verildi. ISO
1947 yılından itibaren de faaliyete geçti. 1970 yılından
beri bu toplantının başlangıç günü yani 14 Ekim Dünya
Standartlar Günü olarak kutlanmaktadır.
Standardizasyonun
öneminin ve faydalarının dünya kamuoyuna
aktarıldığı, bu yıl 41incisi kutlanan ve bugün de
Türkiye'nin millî standartlar kuruluşu olan Türk Standartları
Enstitüsü açısından da farklı bir değeri, farklı bir
gururu vardır çünkü tüm dünyada her yıl 14 Ekimde kutlanan
Standartlar Günü 1968 yılında dönemin TSE Başkanı
Sayın Faruk Sunterin teklifiyle gündeme gelmiş ve bu teklif 1969
yılında yapılan ISO Genel Kurulunda da tüm üyelerin uygun
görmesiyle kabul edilmiştir.
Hem 14 Ekimin
Dünya Standartlar Günü olması hem de 16 Ekimin TSEnin kuruluş tarihi
olması dikkate alınarak TSEnin 1993 tarihinde Millî Eğitim
Bakanlığına yaptığı teklifin kabul görmesiyle
1993ten itibaren ülkemizde her yıl ekim ayının üçüncü
haftası Türkiye Standartlar Haftası olarak kutlanmaya
başlanmıştır.
1954
yılında TOBB bünyesinde kurulmuş olan TSE 1956 yılında
Uluslararası Standart Teşkilatı ve Uluslararası
Elektroteknik Komisyonuna tam üye olmuştur. 1959 yılında
yayınlanan Türk Standartlarının Tatbiki Hakkında
Nizamnameyle standartların uygulamaya konulması konusu
düzenlenmiştir. 18 Kasım 1960 tarihinde kabul edilen ve 22 Kasım
1960 tarihinde yürürlüğe giren 132 sayılı Kanunla TSE bugünkü
hüviyetine kavuşmuştur.
TSE, 1964
yılında ilk laboratuvar faaliyetlerine başlamış,
ardından da Türk Standartlarına Uygunluk Belgelendirmesi yani TSE
Belgesiyle aynı yıl belgelendirme çalışmalarına
başlamıştır.
1967
yılında Bakanlar Kurulu tarafından 1959 yılındaki
Nizamname iptal edilerek, Türk Standartlarının Uygulanması
Hakkında Tüzük kabul edilmiştir. Bu sayede standartların
uygulanması günün şartlarına uygun hâle gelmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; peki, standardizasyon derken neden
önemlidir? Standardizasyon, belirli bir faaliyetle ilgili olarak ekonomik fayda
sağlamak üzere bütün tarafların yardım ve işbirliğiyle
belli kurallar koyma ve bu kuralları uygulama işlemidir.
Standardizasyon,
uluslararası ticaretin gelişmesi, yeni teknolojilerin yaygınlaşmasına
katkılarıyla sanayicinin, hazırlanan mevzuat için teknik ve
bilimsel altyapı oluşturması özelliğiyle de kamu
otoritesinin, tüketicilerin korunması, hayat kalitesinin yükseltilmesine
destek olması özellikleriyle de toplumun her kesiminin faydalandığı
bir altyapıdır.
Standartlar ülke
ekonomisinde çok önemli bir yere sahiptir. Bugün dünyanın
gelişmiş ülkeleri arasında yer alan Amerika Birleşik
Devletleri, Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelere
baktığımızda, bu ülkelerin standardizasyon
altyapılarının çok güçlü olduğunu, ekonomik
gelişmelerde altyapı yapımı için çok önemli olduğunu
görüyoruz. Bu nedenle, millî standart kuruluşunun gücü ve etkinliği
bir ülkenin gelişiminde önemli göstergelerdendir.
TSE, elli
altı yıldır yapmış olduğu hizmetlerde
standardizasyon alanında ülkemizin yüz akı olmuştur. Bugün
itibarıyla TSEnin yayınladığı standart
sayısı 30 bini aşmıştır. Avrupa
standartlarının yüzde 99undan fazlası ülkemize uyumlulaştırılmıştır.
Uluslararası
Standartlar Teşkilatı ve Uluslararası Elektroteknik Komisyonuna
elli dört yıldır aktif üyeliği bulunmaktadır.
Avrupa
Birliği standart teşkilatları CEN ve CENELECe üye olan TSE,
Bölgelerarası Standardizasyon Birliği adlı bölgesel
teşkilatın kuruluşunu da gerçekleştirmiştir.
TSE, son olarak
bir yıl içinde İslam Ülkeleri Standardizasyon ve Metroloji
Enstitüsünün kuruluşunda aktif rol almıştır.
Uluslararası
Standardizasyon Teşkilatının eylül ayında Osloda
gerçekleştirilen 33üncü Genel Kurulunda, en üst düzey yönetim organı
olan ISO Konseyine 2011-2012 yıllarında görev yapmak üzere
seçilmiştir.
TSEnin
standardizasyon çalışmalarının yanı sıra bir
diğer önemli görevi de belgelendirme, gözetim, muayene, kalibrasyon ve
laboratuvar hizmetleri gibi alanlarda, kısaca uygunluk, değerlendirme
konularında hizmet sunmaktadır. TSEnin bu alandaki etkinliği,
ülkemiz sanayisinin, ticaretinin büyük sıçrama yaparak uluslararası
pazarlarda fiyat ve kalite rekabetine karşı koyabilmesi ve teknik
engelleri rahatlıkla aşabilmesi açısından çok önemlidir.
TSE, 1964te ilk
defa yürürlüğe koyduğu TSE Marka Sistemiyle
başladığı belgelendirme faaliyetlerinde dünya çapında
saygın ve etkindir. İhtiyari belgelendirme sisteminin yanı
sıra uluslararası birçok belgelendirme sistemine dâhil olmuştur.
Avrupa Birliği mevzuatının getirdiği CE işareti konusunda
öncü olarak görev yapmıştır.
Son olarak, bilgi
teknoloji ürünü ve sistemlerinin güvenliğini içeren ortak kriterler
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.
TAHİR ÖZTÜRK
(Devamla)
Nisan 2010da yapılan uluslararası denetimlerden
başarıyla çıkmış ve sertifika üretici ülke
unvanını alma aşamasına gelmiştir. TSEnin bu alanda
yetkili kuruluş olması dolayısıyla belgelendirme yetkisine
sahip 14üncü ülke olacağız.
TSE, 21-23 Eylül
2010 tarihlerinde düzenlenen ve bu alanda dünyadaki en önemli etkinlik olan
11inci Uluslararası Kriterler Konferansına Antalyada ev
sahipliği yapmıştır. Kalite, ülkemiz açısından
hayat standardına göre son derece önemlidir ve yükseltilmesi gereklidir;
ekonominin etkin, verimli, sürekli gelişen bir yapıya
kavuşması açısından da anahtar bir faktördür. Kalite
kavramının yeni politikalar ve yaklaşımlarla
geliştirilerek günümüz dünyasına uyum içerisinde ülkemizde
refahımızı artırıcı etkilerinin de ön plana
çıkarılması TSE için önemli görevlerin
başındadır.
Ayrıca,
kalite alanında dünyanın büyük organizasyonlarından biri olan
Avrupa Kalite Teşkilatının her yıl düzenlediği Avrupa
Kalite Kongresinin 54üncüsü 26-27 Ekim tarihlerinde TSEnin ev
sahipliğinde İzmirde gerçekleşecektir. 2001 yılında
İstanbulda ve 2005 yılında Antalyada gerçekleşen bu
kongrenin on yıl içinde üç kez ülkemizde düzenlenmesi kalite alanında
ülkemize ve TSEye uluslararası alanda verilen değerin bir
göstergesidir.
TSEnin bu
alanda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAHİR ÖZTÜRK
(Devamla) Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Gündem
dışı ikinci söz İstanbul ilinin sorunları
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncele aittir.
Sayın
Tuncel, buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin,
İstanbul ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İstanbulun sorunlarıyla ilgili söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
15 milyon nüfuslu
İstanbul, Türkiye'nin en büyük şehirlerinden birisi olmasına
rağmen ve Türkiyede 2010 Kültür Başkenti olarak ilan edilmesine
karşın çok ciddi sorunlarla karşı
karşıyadır. Tabii ki, bu beş dakikada İstanbulun
bütün sorunlarını ifade edebilecek durumda değilim ne yazık
ki. Çünkü çok kültürlü ve kimlikli yapısıyla, işsizlikten
yoksulluğa, farklı kimlik ve kültürlerin kendisini ifade etmesine,
insan hakları sorununa, trafik soruna kadar birçok alan İstanbulla
özdeşleşmiş durumdadır ne yazık ki.
Ancak, ben iki
konuyu gündeminize taşımak istiyorum: Bunlardan birisi Kentsel
dönüşüm adı altında kentsel ranta dönüşen ve
İstanbulda yaşamı bir şekilde çekilmez hâle getiren
Kentsel Dönüşüm Projesi, diğeri de üçüncü köprü meselesi. İkisi
de aslında özünde rantı barındıran bir projedir ve Hükûmet
bu iki durumda da, iki projede de ısrar etmektedir.
Burada dile
getirerek Hükûmetin aslında bu iki projeyle ne yapmak istediğini bir
kez daha sizlere hatırlatmak isteriz. Kentsel dönüşüm adı
altında en son kurban da Tarlabaşı. Tarlabaşı
yıkılmaya başlandı. Sizlerin de bildiği gibi 278
tarihî mekân var burada. Bu mekânların korunması -sit
alanıdır çünkü Tarlabaşı- restorasyonu adı
altında aslında burası boşaltılmak istenmektedir. Oysa
gerçek olan şey, orada yoksulları, emekçileri, zorunlu göç
mağduru olanları bir şekilde Tarlabaşında bu projeyle
birlikte oradan çıkarmak, orayı bir rant hâline, elitlerin merkezi
hâline getirmek amaçlanmaktadır. Üstelik buranın ihalesinin de AKPye
yakın olan Çalık grubuna verilmiş olması, sanırım
bu rant meselesinin gerçekten nasıl bir siyasi iktidar tarafından
nasıl kullanıldığını da göstermektedir.
Kentsel
dönüşüm, tabii ki, İstanbulun sorunlarının çözülmesi, imar
sorununun, planlama sorunlarının çözülmesi hepimizin istemidir.
İstanbul bir deprem bölgesidir. Dolayısıyla buna göre kenti
yeniden şekillendirmek gerekir. Ancak bunun için yeni rant ve çıkar
alanları oluşturmak değil, aksine bu kenti insanca
yaşanabilir bir hâle getirmek gerekiyor. Bu açıdan belediyelere
kamulaştırma yetkisi veren Kentsel Dönüşüm Projesinin bir an
önce değiştirilmesi gerekiyor. Bu yasa yerine insan merkezli,
halkın sürece dâhil edildiği ve en önemlisi de tüm meslek
odalarının, sivil toplum örgütlerinin ortaklaşacağı
bir proje olmalıdır. Bugün, birçok sivil toplum örgütü
Tarlabaşındaki yıkımlara karşı mücadele
etmektedir. İktidar bunu ne kadar görüyor? Buradan tabii ki bir kez daha
hatırlatmak isteriz.
Sayın
milletvekilleri, diğer bir konu ise üçüncü köprü meselesidir. AKP
İktidarı İstanbulun trafik sorununu üçüncü bir köprü açarak
çözüme kavuşturacağına inanmaktadır. Oysa biz de bunun bir
aldatmaca olduğunu, bir üçüncü köprü değil, dördüncü köprü de
yapılsa İstanbulun trafik sorunun köprü yapılmakla
çözülmeyeceğini sizlerle paylaşmak istiyoruz. Özellikle, Türkiye
Mimar ve Mühendisler Odası şehir planlamacılarının yaptığı
bir rapor var. Bunu hem Sayın Başbakanın hem Ulaştırma
Bakanının hem de AKPli yetkililerin dikkatlice okumaları,
sanırım bu üçüncü Boğaz Köprüsü, üçüncü köprü konusundaki
yaklaşımlarını değiştirir diye düşünüyoruz.
Raporda,
öncelikle, geçmiş dönemde iki köprünün inşa edilmesi sürecinde
yaşanan deneyimler aktarılmıştır. 1974
yılında yapılan Boğaziçi Köprüsünden sonra, transit
trafiğinin kuzeye kaydırılması gerekçesiyle 1988de de
ikinci köprü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü yapılmıştır. Bu
köprü, İstanbulun su kaynaklarının daha çok olduğu bölgeye
yapılmıştır. Her iki köprü sonrasında da yaşanan
süreçte, İstanbuldaki arazi kullanımı ve ulaşım
dinamiklerinin -köprü inşa etmeyi- kısa süre sonra köprülerin kendi
trafiklerini yarattıkları bir kısır döngüye
dönüştüğünü İstanbullular çok iyi bilmektedir.
Bugün, İstanbulda
nüfus artışı yüzde 5 iken özel taşıt oranındaki
artış yüzde 16dır. Bu gidişle, 2020 yılında
üçüncü köprüyü yapmak isteyen AKP İktidarı
Eğer teorisi
doğruysa, 2020 yılında yedi köprü, 2040 yılında da
yetmiş köprü yapılması gerekiyor İstanbula. Ancak, bunun
köprülerle çözülmeyeceği, trafik sorununun çözülmeyeceği bir
gerçekliktir. Sonuçta, İstanbulun trafik sorununu çözmek için Hükûmetin
başlatmış olduğu Marmaray Projesinin bir an önce hizmete
geçmesinin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
SEBAHAT TUNCEL
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Marmaray
Projesinin hayata geçmesi ve bunun hızlandırılması
sorunları çözecektir. AKPnin iddia ettiği gibi üçüncü köprü
aslında oradaki ormanları, yaşam alanlarını ortadan
kaldıracak, hatta güzergâh belirlenmiş olmasından dolayı
orada ciddi bir rant da oluşmuş durumda ve yeniden orada bir
sıkıntı var. Dünyada da görüldüğü gibi dünya örnekleri de
var. Hiçbir ülke köprü yaparak sorunlarını çözmemiş, toplu
taşımayı geliştirerek sorunlarını çözmüştür.
AKP İktidarına önerimiz, köprü yapımından bir an önce
vazgeçilmesi, doğa katliamından vazgeçilmesi, yeni rant
alanlarını açmaması, aksine doğayı, çevreyi koruyacak
projeler geliştirmesidir. Çünkü üçüncü köprüye İstanbullular
karşı çıkmaktadır. İstanbulluların
karşı çıkmasına rağmen iktidarın bu kadar çok
ısrar etmesinin sebebini açıklaması gerekiyor.
İstanbullular gerçekten sorunlarını çözmek istiyor.
İstanbul gerçi kültür başkenti, aynı zamanda çevre açısından
da, kültür açısından da önemli bir nokta. Buna denk, misyonuna göre
bir düzenlemenin olması gerektiğini düşünüyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyoruz. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Tuncel, teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz Balıkesir ilinin ulaşım
sorunları hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ergün
Aydoğana aittir.
Sayın
Aydoğan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın,
Balıkesir ilinin ulaşım sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugüne kadar
ülkenin sorunları konuşulurken bakanlar burada olurdu, bu sorunlara
da cevap verirdi. Sanıyorum, herhâlde bakanlar bugünden sonra sorulara
cevap verme ihtiyacı hissetmiyor.
Değerli
milletvekilleri, 10/10/2010 bağlamında geçtiğimiz hafta
Balıkesirin dünyaya ve Türkiyeye tanıtımıyla ilgili
ilimizde, İstanbulda, Ankarada etkinlikler düzenlendi. 10/10/2010
tarihinde düzenlenen bu etkinliklerle ilimizin tanıtımının
ilimize yararlı olduğunu düşünmekle birlikte, dünyaya
tanıtmak istediğimiz Balıkesir ilinin en önemli
sorunlarından birisi maalesef ulaşımdır. Üç yıldan
bugüne sürekli gündemde tutmamıza rağmen ilimizin sorunları
bugüne kadar çözülebilmiş değil. AKP İktidarının en
iddialı olduğu alanlardan birisi bölünmüş yollar olmakla
birlikte, maalesef, bizim sorunlarımız devam ediyor. İlçe ve köy
grup yollarından hiç bahsetmiyorum çünkü onu dakikalarca, saatlerce
anlatamayız. Bölünmüş yol çalışmalarına, KÖYDES ve
BELDES projelerine rağmen Balıkesir ilimizin ulaşım
sorunları devam ediyor.
Hükûmet
Programında açıklanan kilometrelerce yolun nereye
yapıldığını, KÖYDES ve BELDES projeleriyle
yapılan yolların nerede yapıldığını
gerçekten merak ediyorum.
Birçok
bakanın Körfezde yazlığı olmasına rağmen,
Balıkesiri Körfeze bağlayan 86 kilometrelik yol maalesef bugüne
kadar yapılabilmiş değil.
İstanbuldan,
Bandırmadan gelen hızlı feribotla yaz nüfusunun hızla
artmasıyla birlikte araç trafiğinin artmasının kazalara
neden olduğu çok açık bir gerçek olmasına rağmen,
Balıkesir-Körfez bölünmüş yolu 2006 yılında
yatırım programına alınmasına rağmen, dört
yıl sonra, 14 Mayıs 2010 tarihine kadar beklemiş ve bu tarihte
ihale gerçekleşmiş, yüz doksan beş gün geçtikten sonra da
imzalanması için çağrılmış ve gerçekten ağır
bir süreç işlemiş. Bu yol birçok şehirler arası yoldan daha
fazla trafiği içinde barındırmasına rağmen, yaz
aylarında da tarım araçlarının trafiğe
çıkması nedeniyle, gerçekten, 80 kilometrelik yolu üç saatte
katediyoruz. Trafik olabildiğince yoğun olmasına rağmen,
bugüne kadar bu yol çözülebilmiş değil.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri, yine, Çanakkaleden gelip,
Edremitten geçip İzmir ve Antalyaya giden E-87 kara yolu yani iktidarın
çok övündüğü bölünmüş yollar çerçevesindeki bu E-87 kara yolunda,
Edremitte bir garaj kavşağı var. Bu kadar önem arz eden trafik
işaretleri ve sinyalizasyonları eksik ve yetersiz, her gün burada kaza olmakta.
Balıkesir
Organize Sanayi Bölgesinin İstanbul, İzmir, Körfez
bağlantısının şehir içi kullanılmadan
sağlanmasında, ulaşımda büyük kullanım ve
kolaylık sağlayan Balıkesir batı çevre yolu da yine bugüne
kadar sadece 4 kilometresi bitirilebilmiş ve bu çalışmayla
birlikte de orada yaşayan Ortamandıra sakinleri, yani köylü
vatandaşlarımızın araziye ve meraya olan
bağlantıları bu bölünmüş yolla kesilmiş durumda.
Köylülerimizin bu bölünmüş yolda altgeçit talepleri olmasına
rağmen bu konuda da herhangi bir çalışma maalesef yok.
Karayolları Bölge Müdürüyle görüşmeme rağmen şu ana kadar
olumlu olumsuz herhangi bir sonuç alabilmiş değilim.
Evet,
bölünmüş yollar mutlaka önemli ama o bölgede yaşayan
yurttaşlarımızı, vatandaşlarımızı,
çiftçilerimizi de mağdur etmeden bu ulaşımı
kolaylaştırmamız gerekiyor. O bölgede yaşayan
Ortamandıra sakinleri köylülerimizin meraya ve araziye
ulaşımını kolaylaştıracak mutlaka altgeçidin
hızla yapılması gerekiyor.
Yine üç
yıldan bugüne Balıkesirin ulaşımıyla ilgili defalarca
gündeme getirmeme rağmen, Dursunbey-Harmancık-Antalya-Ankara
bağlantı yolu, yani sekiz yıldan beri o da maalesef
yapılabilmiş değil.
Yine,
Erdek-Marmara ulaşımını kolaylaştıracak olan
Ocaklar-Narlı arasındaki yol, köy grup yolu olmaktan
çıkarılmış Karayollarına devredilmiş. Bu 10
kilometrelik yolun da bitirilmesiyle Marmara Adasını karaya
bağlayan ulaşım kolaylaştığından, Marmara
Adasında
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Aydoğan konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) -
yaşayan yurttaşlarımızın da
bu ulaşım zorluğu giderilecektir diyorum.
Tabii, bu
ulaşımla ilgili ilçelerimizin ulaşım sorununu söylemek
beş altı dakika içerisinde mümkün değil ama yine Savaştepe,
Bigadiç, Sındırgı, Balya ilçelerinin de önemli ulaşım
sorunu olduğu çok açık bir gerçek. İlk köy öğretmen
okulunun olduğu Savaştepe ilçesinin ille olan
bağlantısı da maalesef yeterli değil.
Tabii, bütün
bunlarla birlikte, iktidarın en iddialı olduğu duble yol veya
bölünmüş yol noktasında yolların kalitesini de burada sizlerle
paylaşmaktan geri durmam mümkün değil.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri, gerçekten iktidarın en
önemli ve iddialı olduğu alanlardan birisi duble ve bölünmüş
yollarda yol kalitesi inanılmaz kötü. Avrupa Birliği ve Almanyaya
baktığımızda, Almanya Hitler döneminde
yaptığı otoyollarda öncelikle yapılan otoyolları
-hız artışı nedeniyle yoldaki tümseklerin kazaya sebebiyet
vermesinden dolayı- yol kalitesini düzeltmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür konuşmanızı alayım Sayın Aydoğan.
Lütfen
Diğer arkadaşlarımıza da aynı yaptık.
Buyurun.
ERGÜN
AYDOĞAN (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, duble yol ve bölünmüş yolların
çoğaltılmasıyla, hız limitinin artırılmasıyla
yolların kalitesizliği gerçekten kazalara sebebiyet vermektedir ama
maalesef kazalarda hiçbir zaman kara yolları kusurlu bulunmamaktadır.
Önümüzdeki
dönemde ilimizin ulaşım sorunlarının çözülmesini diliyor,
buradan yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Uzunırmak, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın,
2/1/2008 tarihli Türk spor sektör ve alanının tarafların problem
ve çözüm yollarını tespit etmek amacıyla vermiş
oldukları Meclis araştırması önergesiyle ilgili Grup
önerisini geri çektiklerine ve 19/10/2010 Salı günü görüşmek
istediklerine ilişkin açıklaması
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Benim 02/01/2008
tarihli Türk spor sektör ve alanının tarafların problem ve çözüm
yollarını tespit etmek için verdiğim bir Meclis
araştırması önergesi vardı. Bugün gruptaki
arkadaşlarımızla, AKP İktidar Grubu ve CHP Grubundaki
arkadaşlarımızla yaptığımız
görüşmelerde -Danışma Kurulu- grup önerimizi geri çekip
salı günü görüşmek istiyoruz. Grup önerimizi geri çekmek istiyoruz.
Anlayışınıza
tevcih ediyorum. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
ENGİN ALTAY
(Sinop) Bir şey arz edebilir miyim Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Buyurun.
2.- Sinop Milletvekili Engin Altayın, gündem
dışı yapılan konuşmalara Hükûmetin cevap
vermediğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(Sinop) Sayın Başkanım, burada 3 tane değerli
milletvekilimiz gündem dışı konuşma yaptı, memleketin
lokal ya da genel önemli meselelerine değindiler ama bu gündem
dışı konuşmaların muhatabı Hükûmet yok. Hükûmet
nerede?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, burada tabii gündem
dışı konuşma yapan bir kısım
arkadaşımız genel ifadeler kullanıyor. Mesela Sayın
Aydoğanınki ulaşım sorunlarıyla ilgili ama biraz
önceki Sayın Tuncelinki İstanbul ilinin sorunları.
Şimdi,
birazdan, biz dönüyoruz arkadaşlara, diyoruz ki mesela: Ne konuda
konuşacaksınız? Onlar belirtmiyorlar. Şimdi, hangi bakana
vereceğimizi bilmiyoruz çünkü genel ifadeler ama bir kısım
bakanlar, tahmin ediyorum Sayın Başbakan da herhâlde yurt
dışındalar. Evet, yani, biz ilgili yerlere iletiyoruz.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört adet önerge
vardır.
Önergeleri
ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal ve 21
milletvekilinin, TCDDnin bazı projelerinde ortaya çıkması
muhtemel sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/872)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ankara-İstanbul
hızlı tren, Marmaray ve Haydarpaşa Gar ve Liman Dönüşüm
projeleri gerek öngörülen kaynak, gerekse prestij projesi
tanımlamalarıyla sürekli gündemde tutulmaktadır.
Ancak, 12 milyar
doları aşacağı öngörülen proje paketi irdelendiğinde
başlangıcından itibaren önemli sorunların
yaşandığı ve projelerin amacında sapmaların
yanı sıra yönetiminde de kaotik bir ortamın oluştuğu
görülmektedir.
Hızlı
tren projesi; 10 kısma ayrılmış ve her kısım
birkaç parçada ve farklı yaklaşımlarla ihale edilmiş ve
takibi imkansız hale getirilmiştir. Yenilenen tatbikat projeleri,
tatbikat projesi olmasına rağmen % 20 fazlası ile bitirilemeyen
işler, asıl ihalesinden daha pahalıya verilen ikmal
inşaatı ihaleleri olağan hale gelmiştir.
Doğal olarak
da 8 Haziran 2003'teki temel atma töreninde Ankara-İstanbul
hızlı tren hattının 5 Aralık 2005 tarihinde hizmete
açılacağı söylenmesine karşın, 2 milyar doları
aşan harcama ile sadece projenin yaklaşık 1/3'ünü oluşturan
Esenkent-Hasanbey kesimi tamamlanabilmiştir. Diğer kesimlerin ne
zaman biteceği, kaça mal olacağı, seyahat süreleri vb. sorular
halen belirsizliğini korumaktadır.
Marmaray
projesinde de aynı anlayışın hakim olduğu
görülmektedir.
Tüp geçişle
ilgili çalışmalar sürdürülürken projenin en önemli
ayağını oluşturan hatların üçlenmesi CR1
çalışması için 2004'te protokol imzalanmasına ve TCDD'nin
inşaat süresince Gebze-Haydarpaşa kesiminin
kapatılmasını kabul etmesine karşın halen inşaat
başlatılamamış ve sonunda yüklenicisi işten
çekilmiştir.
TCDD
dışındaki proje paydaşları, bu hattın
işletmesinin TCDD dışında bir otorite tarafından
yürütülmesini istemekte ve bu konudaki belirsizlik devam etmektedir.
MARMARAY
kapsamındaki en önemli sorun tüp geçişteki kapasite
daralmasıdır.
Çünkü tüp, iki hatlı
ve öncelik kent içi geçişlerde olacak şekilde
tasarımlanmıştır. 2 dakikada bir işletilecek trenlerle
saatte tek yönde 75.000 yolcu taşınması hedeflenmiştir.
İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Harem-Kartal ve Üsküdar-Ümraniye
güzergahlarındaki 150.000 kişi/saat'lik raylı sistem
yolculuklarının da tüp geçitle entegre etmeyi hedeflemektedir. Ancak
bu duruma ilişkin kalıcı bir çözümleme yapılmamış
ve farklı kurumların yürüttüğü projeler gerekli duyarlılıkta
koordine edilememiştir.
Bir diğer
sorun, projenin tamamlanmasından sonra demiryolu sistemi için tüpün
dışındaki bölümlerde sadece tek bir hat tahsis edilebilecek
olmasıdır.
Bunun
anlamı, hem hızlı trenler hem de yük ve diğer konvansiyonel
yolcu trenleri için bu hattın kullanım zorunluluğu
olduğudur.
TCDD halen
Haydarpaşa-Gebze arasında banliyö trenleri dışında,
yaklaşık 70 tren çalıştırmaktadır. Fizibiliteye
uygun olarak hızlı tren çalıştırılması
durumunda % 80 doluluk oranıyla bile günde asgari 35 çift tren daha
çalıştırılması gerekecektir.
Bu da tek hat üzerinde
çalıştırılacak tren sayısının 130'a
çıkacağını göstermektedir. Avrupa-Asya arasındaki
transit yük güzergahı olma iddiamız paralelinde olası ek yük
treni talebi bu hesaba dahil edilmemiştir.
Haydarpaşa
Dönüşüm Projesi de dikkate alınmayan bir diğer sorundur. 400
dönümde, 6 adet gar içi peron ve yolla mevcut tren trafiğinde sorunlar
yaşanırken, yaklaşık iki katına çıkacak
trafiğin üstesinden nasıl gelineceği belirsizliğini
korumaktadır. Ayrıca, işletme güvenliği için tünelden
geçecek araçların tünele girmeden hemen önce kontrol zorunluluğu
bulunmaktadır ki bu konuda da çözüm üretilememiştir.
Kapasite
kısıtlılığı Arifiye'den başlamaktadır.
DPT Müsteşarlığı 8 Haziran 2007 tarih ve 2479
sayılı yazısında Köseköy-Gebze mevcut koridoru üzerinden
rehabilitasyon şeklinde bir proje ile hızlı tren
işletmeciliği yapılamayacağını belirterek bunun
yerine kuzeyden geçecek yeni bir hat üzerinde çalışılması
gerektiğini bildirmiştir.
Tüm bu
olumsuzlukların işaret ettiği, milyarlarca dolar ödemeyi göze
alarak oluşturacağımız kapasitenin Arifiye ve özellikle
Gebze sonrasındaki daralma ile değerlendirildiğinde amaç
belirsizliğini içinde taşıdığı
gerçekliğidir.
Projelerdeki amaç
sapmalarının ve proje yönetiminde yaşanan kaotik durumun
nedenlerinin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98. maddesi,
İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.
1) Hüseyin Ünsal (Amasya)
2) Tayfur Süner (Antalya)
3) Tansel Barış (Kırklareli)
4) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
5) Ahmet Küçük (Çanakkale)
6) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
7) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
8) Osman Kaptan (Antalya)
9) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
10) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
11) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
12) Nevingaye Erbatur (Adana)
13) Çetin Soysal (İstanbul)
14) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Turgut Dibek (Kırklareli)
17) Sacid Yıldız (İstanbul)
18) Kemal Demirel (Bursa)
19) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
20) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
21) Ensar Öğüt (Ardahan)
22) Atila Emek (Antalya)
2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve 21 milletvekilinin,
Doğu Anadolu Fay Hattının deprem riskinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/873)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Resmi
istatistiklere göre Türkiye topraklarının yüzde 66'sı, nüfusun
yüzde 71'i 1. ve 2. derece deprem bölgeleri içinde yer almaktadır. 3. ve
4. derece deprem bölgeleri dâhil edildiğinde ise Türkiye
topraklarının yüzde 92'si deprem tehlikesi altında
bulunmaktadır.
Ülkemizde 1900'lü
yılların başından bugüne kadar meydana gelen depremlerde
yaklaşık 100 bin kişi hayatını kaybederken, 250 bin
kişi yaralanmış, 600 binden fazla bina ise
yıkılmıştır.
1999
yılında Marmara bölgemizde meydana gelen iki büyük deprem Türkiye'nin
deprem gerçeğini, deprem öncesinde ve sonrasında alınan
önlemlerin yetersizliğini bir kez daha göstermiştir.
Uzmanlar
Türkiye'de depremde asıl tehdidin depremden daha çok bina güvenliği
olduğunu işaret ederken, benzeri büyüklükteki depremlerin
gelişmiş ülkelerde can ve mal güvenliği konusunda ciddi tehdit
oluşturmadığına dikkatleri çekmektedir.
08.03.2010
tarihinde Elâzığ'da yaşanan deprem felaketi ülkemizde derin bir
acıya yol açmıştır. Ülkemiz önemli bir deprem
kuşağında olmasına, bununla birlikte Doğu Anadolu Fay
Hattı'nın çok aktif olduğu açık ve net ifade edilmesine
karşın bugüne kadar bu bölgede hiçbir önlem
alınmadığı açıkça görülmüştür.
Doğu Anadolu
Fay Hattı; Muş-Varto, Bingöl-Karlıova,
Elâzığ-Kovancılar ve Sivrice, Malatya-Doğanyol, Pütürge,
Doğanşehir, Adıyaman-Gölbaşı, Maraş ve Hatay'a
kadar uzanmaktadır.
Bu hatta,
yıllardır oluşan birikimin boşalmasının her an
olabileceği Afet İşleri Genel Müdürlüğünün daha önce
hazırladığı raporlarda açık ve net olarak ifade
edilmesine karşın, bu fay üzerinde çok geniş yerleşim
alanları olmasına karşın hiçbir önlem
alınmadığı açıkça görülmüştür.
Sonuçta;
Elâzığ'da oluşan depremin bu fay hattı üzerinde her an
olabileceği mevcut raporlarda yer almıştır. Ancak, sonuçta
bu bölgede depreme karşı hiçbir önlemin
alınmadığı gerçeği ile karşı
karşıya kalmamız, depremin acısı kadar üzüntü
duyulacak diğer bir gerçektir.
Bu fay
hattında, son on yılda, farklı bölgelerde değişik
ölçeklerde depremler oluşmuş, bu depremlerde önemli ölçüde can ve mal
kayıpları olmasına karşın, depremin yaraları
yeterince sarılmadan, vatandaşlar kendi kaderleriyle baş
başa bırakılmıştır. Oluşacak yeni depremlere
karşı her şey unutulmuş ve hiçbir tedbir
alınmamıştır.
Deprem
sigortası konusundaki rakamlar bunun en çarpıcı örneğidir.
Doğu Anadolu Bölgesinde 597 bin konutun yüzde 13,7'si sigortalı iken
Elâzığ'da ise 87 bin 783 konuttan yüzde 17,5'i yani 15 bin 360'ı
sigorta kapsamında yer almaktadır.
Doğu Anadolu
Fay Hattı ile ilgili olarak hazırlanan detaylı raporlar da
dikkate alınarak, bölgede alınması gereken önlemlerin
belirtilmesi, bu raporların bu güne kadar neden işleme
konulmadığının araştırılması, bu fay
hattında önümüzdeki süreçte oluşabilecek yeni ve büyük depremlere
karşı alınacak önlemlerin tartışılması,
somut önlemlerin saptanması için Anayasanın 98. Maddesi ile iç
Tüzüğün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Kamer Genç (Tunceli)
2) Şevket Köse (Adıyaman)
3) Tayfur Süner (Antalya)
4) Çetin Soysal (İstanbul)
5) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
6) Ahmet Küçük (Çanakkale)
7) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
8) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
9) Osman Kaptan (Antalya)
10) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
11) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
12) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
13) Nevingaye Erbatur (Adana)
14) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Turgut Dibek (Kırklareli)
17) Sacid Yıldız (İstanbul)
18) Kemal Demirel (Bursa)
19) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
20) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
21) Ensar Öğüt (Ardahan)
22) Atila Emek (Antalya)
3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve 20 milletvekilinin,
8 Mart 2010da Elâzığda meydana gelen depremin etkisiyle Tuncelide
depremden zarar gören vatandaşların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/874)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
8 Mart 2010
tarihinde Elâzığda meydana gelen deprem neticesinde Tunceli iline
bağlı, Mazgirt, Nazimiye ve Pertekin bazı köylerinde ve
merkezlerinde idarenin teknik elemanlarının yaptıkları
kontrollerde;
ÖN HASAR
TESPİT İCMAL RAPORU
KONUT
İli İlçesi az hasarlı orta hasarlı ağır hasarlı yıkım(terk)
Tunceli Merkez 491 450 241 0
Tunceli Mazgirt 829 716 437 4
Tunceli Nazimiye 222 120 92 25
Tunceli Pertek 87 94 83
TOPLAM 1629 1380 853 29
İŞYERİ
İli İlçesi az hasarlı orta
hasarlı ağır hasarlı yıkım(terk) hane sayısı
Tunceli Merkez 2 0 0 0 1809
Tunceli Mazgirt 42 9 4 0 3042
Tunceli Nazimiye 23 17 4 0 685
Tunceli Pertek 0 0 1445
TOPLAM 67 26 8 0 6981
hasarlı
binalar tespit edilmiştir. Ağır hasarlı bina sahiplerine
çadır verilmiştir.
Bugüne kadar
Tunceli'deki deprem bölgesine hiçbir hükümet yetkilisi gitmemiş
vatandaşlar kaderleriyle baş başa
bırakılmıştır. Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı ile yapılan telefon
konuşmalarında hasar gören binaların durumlarının ne
olacağı ve bu hasarlı bina sahiplerine herhangi bir yardım
yapılıp yapılmayacağı sorulmuş ve ilgili başkanlık
depremde Tunceli'nin adı geçen ilçelerinde herhangi bir yaralanma ve ölüm
vakası olmadığı gibi, kendisinin afetzedelere
gönderdiği yazıda da "Başkanlığımız
teknik ekiplerince 17-21.03.2010 tarihlerinde bölgede incelemeler
gerçekleştirilmiş olup ekiplerimiz Tunceli İlinde 08.03. 2010
tarihinde meydana gelen Elazığ depremlerinin merkez üstlerine en
yakın ilçe olan Mazgirt ilçesinde incelemelerde bulunmuşlardır.
Başkanlığımızca kaydedilen ivme
kayıtlarının dağılımları ve ekiplerimizce
arazide gerçekleştirilen çalışmalarımız
doğrultusunda 08.03.2010 tarihinde Elazığ ilinde meydana gelen
5,8 ve 5,6 büyüklüğündeki deprem afetlerinin Tunceli ilinde etkisi
olmadığı ve yıkıcı bir etkisi
bulunmadığı tespit edilmiştir." denilmektedir.
İdarenin
iddia ettiği gibi bu evler depremde yıkılmamış ise bu
hasarlar nasıl meydana gelmiştir. Ayrıca bir yerin afet bölgesi
ilan edilebilmesi için ille ölüm ve yaralanma şart mıdır?
Elazığ
İlimizin depremin meydana geldiği noktada, Tunceli'nin bu
bölgelerinden daha uzak olan bölgeleri afet kapsamına
alınmış ve burada hasar gören vatandaşlara ev
yapılmaya başlandığı halde Tunceli'nin deprem
bölgesine daha yakın olan ve hasar meydana gelen bu bölgeleri maalesef
afet dışında tutulmuş ve afet zedelere herhangi bir
yardım yapılmamıştır ve evleri yıkılanlar
kendi kaderi ile baş başa bırakılmışlardır.
Kışın yaklaşması nedeniyle burada yaşayan
vatandaşlar çok zor durumda kalmaktadır.
AKP hükümetinin
Tunceli iline karşı beslediği bu duyarsız ve haksız
yaklaşımları nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin olaya el
koyması gerekmektedir.
Bu itibarla 8
Mart 2010 depreminin Tunceli ilinde devletin tetkik elemanlarının
tespit ettikleri boyutta depremin etki gösterip göstermediği ve
depremzedelere yapılması gereken yardımları tespit etmek
üzere Anayasanın 98. Maddesi ile İç Tüzüğün 104. ve 105.
Maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Kamer Genç (Tunceli)
2) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
3) Tayfur Süner (Antalya)
4) Ahmet Küçük (Çanakkale)
5) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
6) Ali Rıza Ertemür (Denizli))
7) Osman Kaptan (Antalya)
8) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
9) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
11) Nevingaye Erbatur (Adana)
12) Çetin Soysal (İstanbul)
13) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
14) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
15) Turgut Dibek (Kırklareli)
16) Sacid Yıldız (İstanbul)
17) Kemal Demirel (Bursa)
18) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
19) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
20) Ensar Öğüt (Ardahan)
21) Atila Emek (Antalya)
4.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19
milletvekilinin, İstanbulun çevre sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/875)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
İstanbul'un
çevre sorunlarına neden olan ulaşımdan, sanayiye,
sağlık ve diğer alanların
araştırılması, mühendis odalarınca tespit edilen çevre
kirliliği değerlerinin dikkate alınarak önlemlerin belirlenmesi
ve mevcut çevre sorunlarının önüne geçilebilmesi için gerekli
tedbirlerin ortaya konulması için bir Meclis araştırma komisyonu
açılması amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün
104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılması için gereğini arz ederiz. 24.06.2010
1) Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Osman Özçelik (Siirt)
16) Özdal Üçer (Van)
17) Pervin Buldan (Iğdır)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
İstanbul 13
milyon nüfusu ile en büyük kent olması, Türkiye sanayisinin % 80'ini
barındırması ve göçün yoğunlukla
yaşandığı bir şehir olmasından dolayı
beraberinde pek çok çevre ve ekoloji sorununu da getirmektedir. Sanayi ve
ekonomi merkezi olduğu gibi, pek çok ekolojik çeşitliliği de
barındıran İstanbul, kentsel dönüşüm, çarpık
kentleşme, su, toprak ve hava kirliliği gibi nedenlerle ciddi çevre
sorunlarını içermektedir. Üçüncü köprü yapımının
sağlayacağı ranttan dolayı son kalan İstanbul'un
akciğerleri olarak belirtilen ormanlık alanların yok olması
endişe vericidir. Kentsel dönüşüm adı altında, rant
sağlanmaya çalışılmasından dolayı ise çoğu
zaman şehrin dokusuna ve ekolojik yapısına dikkat edilmeden
hareket edilmektedir.
Çevre
Mühendisleri Odası'nın 2009 yılı İstanbul çevre
raporunda, çarpık kentleşmeden dolayı sel
baskınlarından büyük oranda etkilenildiği belirtilmektedir. Hava
kirliliği, % 20'si taşıtların sera etkisi ve artan
doğalgaz fiyatları nedeniyle de kömür kullanımının
yaygınlaşmasına kaynaklanmaktadır. Sanayi kuruluşlarının
sadece % 10'u çevre etki raporuna sahiptir. Raporda, Haliç vadisi,
Şişli, Dudullu, Şirinevler, Güngören bölgeler kirlilik bölgeleri
olarak tanımlanmıştır. Bu bölgelerde havada fazla bulunan partikül
maddeler özellikle yaşlıların ve çocukların solunum
sistemlerini olumsuz etkilemektedir. Taşıtların hava
kirliliğine etkisi dikkate alındığında, özellikle
toplu taşıma sistemlerinin geliştirilmesi ve
arttırılması gerekliliği vurgulanmaktadır.
İstanbul'da
bir diğer önemli kirlilik su kirliliğidir. İçme suyun
karşılandığı Ömerli gibi barajlara atık
suların karışmasından dolayı temiz içme suyuna
ulaşmada sorunlar olmaktadır. İSKİ su verilerine göre
İstanbul'da kayıp kaçak oranı % 24,24'tür. Teknik ve idari
görevi, bu kayıp/kaçak oranını azaltmak, çağdaş
ülkelerdeki gibi % 15 mertebesine indirmek olan İstanbul Büyükşehir
Belediyesi, bunun mali yükünü, suya yaptığı zamlarla halka
yüklemektedir. Sağlıklı bir yaşam için gerekli günlük su
tüketim miktarı Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre kişi
başına günde 100 - 300 litre arasında kabul edildiği halde
Türkiye'de ortalama kişi başı su tüketimi günde 111 litredir.
Ayrıca kentten toplanan atık suyun da % 83ü arıtılmadan
denize verilmesi diğer önemli bir sorundur. Ticari araçların ve
sanayi tesislerin atıklarının Marmara Denizine
bırakmasıyla su kirliliği ciddi boyutlara ulaşarak su
içerisindeki ekolojik hayatı da olumsuz etkilemektedir.
TÜİK
verilerine göre yaklaşık 13.000.000 nüfusa sahip kentimiz
İstanbul'da, 2009 yılında her gün 15.000 ton civarında
evsel atık toplanmıştır. Katı atıklar için
depolar olmasına rağmen halen ayrı olarak toplanması
gereken katı atıkların toplanma oranı çok düşüktür.
Tıbbi atıkların da bilimsel yöntemlerle depolanıp
saklanması gerekmektedir.
İstanbul,
yaklaşık 5.712 km2 yüzölçümüne sahip 15 milyonun üzerinde nüfuslu bir
şehir olup, arazisi genelde birçok vadi ile birbirinden
ayrılmış tepelerden oluşmaktadır. Plansız
kentleşme yeşil alanları daraltmış, inşa edilen
yüksek binalar hava sirkülasyonunu etkiler hale gelmiştir.
Dolayısıyla yoğun nüfusun ve sanayileşmenin beraberinde
getirdiği hava, su, gürültü ve toprak kirliliği ciddi çevre
sorunları olarak baş göstermektedir. İstanbul'un çevre
sorunlarına neden olan ulaşımdan, sanayiye, sağlık ve
diğer alanların araştırılması, mühendis odalarınca
tespit edilen çevre kirliliği değerlerinin dikkate alınarak
önlemlerin belirlenmesi ve mevcut çevre sorunlarının önüne
geçilebilmesi için gerekli tedbirlerin ortaya konulması için bir meclis
araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- KPSS ve ÖSYMdeki iddiaların
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 14/10/2010 Perşembe
günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 14.10.2010 Perşembe günü
(Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
27 Ağustos 2010 tarihinde, CHP Grup Başkanvekilleri
Kemal Anadol, M. Akif Hamzaçebi ile Muharrem İnce tarafından; (398
sıra nolu) KPSS ve ÖSYMdeki İddiaların
Araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 14.10.2010 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Grup önerisinin lehinde Engin Altay, Sinop
Milletvekili.
Sayın Altay, buyurun efendim.
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın milletvekilleri, ben bu Parlamentoda sekiz
yıldır müteaddit defalar konuştum. Bugün yaptığım
konuşma insani ve vicdani açıdan beni en çok inciten, rahatsız
eden bir konuyla ilgili. Bunu peşinen belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, otuz altı yıllık
itibarı geçtiğimiz aylarda sıfırladık. Yani 1974te
ÜSYM, 1981de de ÖSYM olarak Yükseköğretim Kuruluna bağlı olarak
çalışan ve bir yılda yaklaşık kırk civarında
sınav yapan, ALES gibi, TUS gibi, ÜDS gibi, hâkimlik, kaymakamlık,
mali müşavirlik sınavları gibi, YGS, LYS gibi, her yıl 7,5
milyon insanın kaderini belirleyen bir kurum maalesef kirlenmiştir.
Bundan büyük bir üzüntü duyuyorum.
Bütün sınavların olmazsa olmazı, sayın
milletvekilleri, geçerlilik ve güvenirliktir fakat artık ÖSYMyle ilgili
yapılan iş ve işlemlerde ne geçerliliğinden ne
güvenilirliğinden bahsetmek mümkün değildir.
Şimdi, sayın milletvekilleri, bu işin bir sorumlusu
olması gerekmiyor mu? Oradaki bir memurun istifasıyla bu sorun sümen
altı mı edilecek? Kuruluş kanunu olmayan fonksiyonel bir kurum.
ÖSYM kimin uhdesinde? Yükseköğretim Kurulunun uhdesinde. ÖSYM
başkanının görev, yetki ve sorumluluk içinde
çalışması lazım. Görevse görevi var, sorumluluksa
sorumluluğu var ama kanuna dayalı bir yetkisi yok. Böyle bir şey
olabilir mi? Baştan beri büyük bir yanlıştır bu.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
vicdanlarınıza sesleniyorum. Biz bu olayı geçiştiremeyiz.
Bu olay sadece 280 bin öğretmen adayının umutlarıyla ve
geleceğiyle oynamanın -kaldı ki bu bile çok büyük bir ayıp-
ötesinde, sizin devleti bütün kurum ve kurallarıyla kendi ideolojik
kalıbınıza dönüştürme eylemidir diye düşünüyorum.
Böyle olmadığını bugün alacağınız kararla
zaten ya tasdik edeceksiniz ya böyle olmadığını yüce Türk
milletine ispat edeceksiniz.
Sayın milletvekilleri, haddim olmayabilir ama ben size
Anayasamızın 81inci maddesindeki yemin metnini tekrar
hatırlatmak istiyorum, hepimizin yaptığı şeref
andını size tekrar hatırlatıyorum. Bugün itibarıyla
bana göre, burada alacağımız kararla bu andı ya
çiğnemiş olacağı ya çiğnememiş
olacağız. Yüce Meclis bu durumu bugün sağduyunuzla alınacak
bir kararla ya kurtaracak ya da bu olay parlamenter sistemimizde kara bir leke
olarak tarihteki yerini alacaktır. Döneminizde Futbol Federasyonundan
Pancar Ekicileri Kooperatifleri Birliğine, sanayi ticaret odalarından
yüksek yargıya kadar bütün kurumları belli bir ideolojik kalıba
sokmak derdinizin önünde KPSSyi bir engel olarak görüyor idiyseniz onu
bilemem.
Sayın milletvekilleri, 1999da DMS, 3 Mayıs 2002de de
Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) sistemimize yerleşmiş ve
çok doğru da yapılmıştır. Bu vesileyle merhum Bülent
Eceviti rahmetle anmayı da bir görev sayıyorum. Sayın
milletvekilleri, böylece Anayasanın 70inci maddesi uzun zamandan sonra
ilk defa geçerlilik kazanmıştır.
Bakın, 70inci maddeyi hatırlatmak isterim: Her Türk,
kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir.
Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden
başka hiçbir ayırım gözetilemez. Madde 70. Siz ÖSYMnin
kirlenmesine seyirci kalarak tekrar bu maddeyi delip kamu alımlarında
başka düşünceleri, başka ideolojik gerekçeleri ortaya koyacak,
ona göre iş tutacaksanız onu bilemem ama KPSS, Türkiyede kısmen
de olsa partizanlığa, siyasi nüfuza, torpile, eş dost,
yandaş kayırmacılığına son verilmesini
amaçlamıştır ve 2009a kadar da bu kısmen yürümüştür
ancak, ta ki 2009daki Polis Meslek Yüksekokulu sınavlarına kadar.
Sayın milletvekilleri, bu sınavlarda, ilk defa 2009da
Polis Meslek Yüksekokulu sınavlarındaki sorular malum bir cemaate
yakınlığıyla bilinen bir dershanede öğrencilere -100
sorunun 85i- deneme sınavı olarak uygulatılmış,
tatbik edilmiş ve bu açığa çıktıktan sonra
bildiğiniz sonuçlar yaşanmıştır ve şimdi 2010
KPSS Eğitim Bilimleri Sınavında kabul edilemeyecek, hiçbir
şekilde göz yumulamayacak bir rezalet, bir trajedi
yaşanmıştır. Şimdi, 350 kişinin tam puan
aldığı ve bunların 20 tanesinin de ya evli ya kardeş
olduğu ve 3.200 kişinin 100 ve üstünde puanlarla, bu Kamu Personeli
Seçme Sınavının eğitim bilimleri sorularının bir
organizasyonla, 99daki gibi ÖSS kitapçığının
çalınması şeklinde değil, bilinçli bir organizasyonla, içeriden
dışarıdan, Hükûmetten, oradan buradan bir organizasyonla ÖSYMnin
ve KPSSnin kirlendiği apaçık ortadadır. Diyebilir ki burada
arkadaşlar: Efendim, 2 Mayıs 99da da ÖSS kitapçığı
çalınmıştı. Doğrudur. O adi bir
hırsızlık olayıdır, adli bir vakadır ama bu
ideolojik bir vakadır; bunu söylüyorum. Nitekim 99da ÖSS kitapçığı
çalındığında, sınavlar biliyorsunuz bir ay ertelendi
ve hak, hukuk, adalet ifa edildi. Şimdiki manzara bu değildir.
Normalde böyle bir olay Sayın Başbakanın ve
Hükûmetin değerli üyelerinin -Hükûmet gene yok- her vesileyle
söyledikleri, hamaset yaptıkları, bu ileri demokrasi dedikleri
ülkelerde bırakın bakan götürmeyi, başbakan götürecek bir
olaydır. Şimdi, bizde ilgili memurun -bana göre ÖSYM
Başkanı ilgili memurdur- istifası sanki yeterli gibi görülüyor.
Asıl sorumlu Yusuf Ziya Özcan da Ünal Yarımağan istifa etmeden
bir gün önce, şimdi oraya atanan memurla çekip baş başa bir
görüşme yapıyor. Bu nasıl rezalettir böyle? Adam daha istifa
etmemiş, bir soruşturma tamamlanmamış. Böyle bir şey olabilir
mi?
Bakın, buradan söylüyorum: Bu bir rezalettir, bu bir hukuk
ayıbıdır, bu bir skandaldır. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
skandalları seyretme yeri değildir. Bu işin, bu rezaletin, Yusuf
Ziya Özcan yönetsel ve idari sorumlusudur. Hükûmet bu rezaletin siyasi
sorumlusudur ve bu Parlamento bu işin anayasal teminatı ve
sorumlusudur. Dünyanın hiçbir ülkesinde apaçık ortaya
çıkmış bir rezaleti seyreden, bunu yok sayan, buna seyirci kalan
bir parlamento ben görmedim. İnşallah, inanıyorum ki bugün
değerli oylarınızla, basiretinizle, iradenizle bu Meclis
araştırmasının açılması yönündeki
eğiliminizle, Parlamento bu gibi pisliklere, çirkinliklere seyirci
kalmadığını, kalmayacağını hem Türkiye
kamuoyuna hem de dünya kamuoyuna gösterecektir.
Şimdi, sayın milletvekilleri, bu rezaletin mağduru
sadece 280 bin atama bekleyen öğretmen değil, bundan sonra ÖSYMde
TUS, ALES, hâkim-savcılık, mali müşavirlik, yüksek öğretime
giriş sınavına girecek yıl çarpı 7,5 milyon insan
artık mağdurdur. Kim ÖSYMye güvenecek?
Bakın burada söylüyorum: Kişisel hiçbir husumetim yok,
ama ehliyet, liyakat bakımından o makama
yakıştıramıyorum. Yusuf Ziya Özcan orada oturduğu
müddetçe ÖSYMnin güvenilirliğinden, geçerliliğinden, hakkaniyetinden
söz etmek imkânı Türkiyede ve dünyada kalmamıştır.
Şimdi çözüm, Hükûmetin, bir kere, burada olmayan, hoş orta yerde de
olmayan Hükûmetin her sabah kalkınca namazdan sonra Anayasanın 70 ve
49uncu maddelerini ve her akşam yatsıdan sonra Anayasanın
70inci ve 49uncu maddelerini mutlaka ikişer defa okumaları
lazım.
MUHARREM İNCE (Yalova) Suyunu içseler
ENGİN ALTAY (Devamla)
Şimdi, bakın Türkiye üst kurul enflasyonu, cenneti
yaşıyor. Yani her şeyin bir üst kurulu var ve müthiş
bütçeleri var bunların. Tütün Alkol Piyasasını Düzenleme ve
Denetleme Kurulundan Tuz Kuruluna kadar.
Peki, şimdi böylesi, 7,5 milyon insanı, dolayısıyla
Türkiyeyi geleceğe taşıyacak kamu yöneticilerini belirleyen bir
sistemin, böyle YÖKün kenarına monte edilmiş bir sistemle bu
işin yürütülebilmesi mümkün müdür? Yani bunun üst kurullar gibi, ÖSYMnin
tamamen yönetsel ve bütçesel olarak özerk bir kurul olması lazım.
Siyasetin tasallutuna maruz kalmayacak bir kurul olması lazım
sayın milletvekilleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) 70inci maddeyi okumazlarsa suyunu
içsinler.
BAŞKAN Sayın
Altay, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim, lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Sayın Başkanım, iki dakika rica ediyorum, önemli bir
konudur.
Şimdi, bunun adı yine ÖSYM olur ÜSYM olur, ama bunun
böyle olması lazım. Bunu böyle yapmak da ne Hükûmetin görevidir ne
YÖKün, bunu böyle yapmak Parlamentonun görevidir.
Şimdi, daha vahimi şudur, buna çok güldüm, şimdi
siz de gülersiniz: Sayın Millî Eğitim Bakanımız şöyle
bir açıklama yaptı: Efendim, bundan sonra öğretmen
alımlarını biz Eğitek olarak yapacağız. Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı bir Eğitim Teknolojileri Genel
Müdürlüğü vardır, bu SBSleri falan yapar. Şimdi, bir kere,
Eğitekin böyle bir donanımı yok da demek ki Millî Eğitim
Bakanı ÖSYMnin artık güvenilir ve geçerli bir kurum
olmadığını kabul etmiş oluyor. Peki, öğretmen
alımlarını Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğüne
yaptırdık. Peki, hâkim adayları, kaymakam adayları, mali
müşavir adayları, üniversite sınavına girecek gençlerimizi
ne yapacağız? Yani Sayın Bakan âdeta tuz kokmuşken etin
peşinde. Sayın İnce bugün de söyledi, ortada kokmuş bir tuz
var, eti bırakın. Bu işe seyirci kalan bir Parlamentoyu tasavvur
hakikaten edemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) Sayın Başkanım,
bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY (Devamla) Bitiriyorum, teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Altay, hatipsiniz, güzel, saatlerce
konuşursunuz da konu anlaşıldı yani yeni bir kurum
kurulmasını söylüyorsunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Hemen Başkanım, bitirdim
zaten.
BAŞKAN Teşekkür cümlenizi alayım, buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sağ olun Sayın
Başkanım.
Şu anda Türkiye, hâlen görev ifa eden, ÖSYMye
güvenmediğini açıkça ilan bir Millî Eğitim Bakanıyla da
karşı karşıyadır.
Sayın Başkan, şu notu atıyorum, bu da
önemliydi: Bakın, toplumsal trajediye dönüşen bu sorun sadece 2010
yılında 14 intihar vakasına yol açmıştır. (Çorum
Milletvekili Ahmet Aydoğmuşun telefonla konuşması)
Ayıp ya! Bir şey değil. diyorsun ya! Çok teessüf
ederim. Tutanaklardan da isminizi alacağım, bunu Türkiyeye ilan
edeceğim. 14 tane intihar vakasına Bir şey değil. diyen
bir milletvekilinden de utanıyorum. Buna seyirci kalan Parlamento,
milletin parlamentosu olamaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
CEMAL KAYA (Ağrı) Size demedi.
EYÜP AYAR (Kocaeli) Telefonla konuşuyor.
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) Sayın Vekilim, size
dememiş, telefonla konuşuyordu.
ENGİN ALTAY (Sinop) Öyle şey olur mu ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Telefonla konuşuyor ya.
ENGİN ALTAY (Sinop) Bilmem ben, bakacağım
şimdi tutanağa.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Adam telefonla konuşuyor
ya.
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) Size dememiş.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Grup önerisinin aleyhinde Kocaeli Milletvekili Sayın Fikri
Işık.
Buyurun efendim.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; KPSS skandalıyla ilgili Cumhuriyet Halk
Partisinin değerli milletvekillerinin verdiği araştırma
önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin çok genç bir
nüfusa sahip olması, bu genç nüfusun eğitiminin her geçen gün
yükselmiş olması ve bu genç nüfusumuzun gerek yükseköğrenim
hakkından yararlanmak gerek yükseköğrenim üstü birtakım haklardan
yararlanmak gerekse kamuda memur olarak görev almaları için yapılan
sınavların yapıldığı yer ÖSYM, bunu hepimiz iyi
biliyoruz. Dolayısıyla ÖSYMnin önemi ve güvenilirliği toplumda
hiç ama hiç tartışılmaması gereken konulardan bir tanesi.
Bugün, evet, ortaya çıkan olay, ben de Sayın Altaya
katılıyorum, tam bir skandaldır, ortaya çıkan olay tam bir
rezalettir. Burada, zannediyorum, bu Mecliste grubu bulunan hiçbir partinin
ayrı düşünmesi mümkün değildir. Dolayısıyla her kim bu
skandala sebep olduysa, her kim bu skandala neden olduysa, bu skandalda bir
ihmali olduysa mutlaka araştırılmalı, bulunmalı ve
gereken cezaya çarptırılmalıdır. Toplumun vicdanı bu
noktada mutlaka rahatlatılmalıdır.
MUHARREM İNCE (Yalova) Başbakan MİTe görev
verdi, MİT araştırıyor!
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bu noktada, hiçbir
partimizin -Meclis içinde olsun, dışında olsun- farklı bir
düşüncesinin olacağına inanmıyorum.
Değerli arkadaşlarım, olay ortaya
çıktıktan hemen sonra, olay patladıktan sonra, üç koldan bu
konunun araştırılması, soruşturulması ve gereken
işlemlerin yapılması için harekete geçilmiştir. Öncelikle,
adli süreç hemen savcının olaya el koymasıyla
başlatılmıştır. Orada her türlü araştırma, emniyet
güçlerimizle birlikte savcılarımızın gözetiminde
yapılmıştır ve şu anda, bu soruşturma gizli
olarak devam etmektedir. Diğer yandansa idari soruşturma da -bir
taraftan ÖSYM YÖKe bağlı olduğu için- YÖK Denetleme Kurulu
tarafından tüm boyutlarıyla yapılmaktadır ama aynı
zamanda da Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu da
olaya el koymuş, olayı tüm boyutlarıyla
araştırıyor.
Dolayısıyla, bir skandalın ortaya
çıkmasından sonra atılması gereken tüm adımlar
ivedilikle atılmıştır. Ama şimdi, bu önergede
bahsedildiği gibi, efendim, bu olayın AK PARTİnin efendim
işte, aymazlığı veya başka birtakım sebeplerle AK
PARTİyle ilişkilendirilmiş olması, en hafif ifadesiyle,
açık bir bühtandır. Neden?
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Sizin döneminizde
oluyor bu işler.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Neden bakın
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Niye daha önce
olmuyordu bu işler?
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bir dakika, geleceğim.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Hep şimdi oluyor.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Geleceğim,
geleceğim.
Bakın neden? Olay ortaya çıkar çıkmaz, Grup
Başkan Vekillerimiz, Genel Başkan
Yardımcılarımız, Millî Eğitim Bakanımız ve
Başbakanımız, olayı şiddetle kınadılar ama
soruşturmanın yapılması için de her türlü desteğin
verileceğini açıkladılar. Ama şimdi, olayı
ENGİN ALTAY (Sinop) YÖK Başkanı niye çekilmedi
görevinden? Bu işin sorumlusu YÖK Başkanı.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bakın değerli
arkadaşlarım, biraz dinlerseniz. Olayın temel sebebini eğer
burada gözlerden kaçırarak, olayı sadece YÖK Başkanına
tahvil ederek, asıl suçluların ortaya çıkmasını
engellemek gibi bir niyetin asla ve asla olmaması gerekir.
Şimdi, bu ÖSYM kime bağlı? YÖKe bağlı.
Peki, Sayın Başbakanımız, Sayın Deniz Baykala Gelin,
şu YÖKün yapısını değiştirelim. YÖK, 1982de
kurulmuş. ÖSYMnin de en son değiştirilen yönetmeliği 1982
biliyor musunuz. 1982den sonra ÖSYMde en ufak bir yönetmelik
değişikliği olmamış.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) Niye olsun?
FİKRİ IŞIK (Devamla) Niye olmamış?
Neden olsun? Ya, çağ değişiyor, teknoloji gelişiyor, her
türlü anlayış değişiyor. Siz bu anlayışa göre bir
değişiklik yapamaz mısınız? Yaparsınız. Ama
yapılmamış. Neden? Sayın Baykalın Sayın
Başbakanımıza söylediği bir cümle var, diyor ki: YÖK,
rejim meselesidir, dokundurtmayız.
E şimdi, YÖKe bağlı ÖSYM var. ÖSYMyle ilgili ne
zaman iktidar bir adım atmak istese Bu bir rejim meselesidir, biz dokundurtmayız.
derseniz ve bakın, bu skandalın ortaya çıktığı
tarihte ÖSYMnin Başkanı kim?
ENGİN ALTAY (Sinop) Kaldıralım YÖKü,
kaldıralım, hadi getirin.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Sayın Ünal
Yarımağan AK PARTİ İktidarı döneminde mi bu işin
başına geldi veya bugün soruşturmanın selameti
açısından açığa alınan 8 kişinin hangisi AK
PARTİ İktidarında orada göreve başlatılmış?
AK PARTİnin uzaktan yakından bu işle alakası yok.
ENGİN ALTAY (Sinop) E parti üyesi olsaydı bir de,
hayret bir şey ya!
FİKRİ IŞIK (Devamla) Ama siz eğer
olayların asıl faillerini gizlemek amacıyla veya bir başka
amaçla kalkar da bu işi sadece YÖKün daha iki yılını
doldurmuş yönetimine tahvil etmeye kalkarsanız olayı
saptırırsınız.
Evet, Türkiyede ÖSYM mutlaka masaya yatırılması
gereken bir kurumdur, çağın gerisinde kalmış bir kurumdur
ve mutlaka ÖSYMnin daha çağın gereklerine uygun, bilim ve teknolojik
imkânlarla donatılmış yeni bir yapıya kavuşturulma
zarureti vardır
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) İktidar sizsiniz.
FİKRİ IŞIK (Devamla)
ama bunu Hükûmet ne zaman
dillendirse Vay bunlar iktidar olarak ÖSYMyi ele geçirmeye
çalışıyorlar, bunlar iktidar olarak KPSS
sınavlarını kaldırmaya çalışıyorlar.
AKİF AKKUŞ (Mersin) Her şeyi ele geçirmeye
çalışıyorsunuz, her şeyi.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bakın, Sayın
Altayın söylediği: Efendim, siz KPSSden
rahatsızsınız.
ENGİN ALTAY (Sinop) Evet.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Hayır, hiç
rahatsız değiliz. Aksine, bütün baskılara rağmen KPSSnin
devamı noktasında bugüne kadar en ufak bir taviz verilmemiştir,
verilmesi de düşünülemez. Ha, ben de rahmetle anıyorum, merhum
Ecevitin bu ülkeye yaptığı en önemli iyiliklerden birisi bu
KPSS sınavını getirmektir.
Evet, biz bu Anayasanın 70inci maddesini çok iyi biliyoruz
ve bunu uygulamak için de elimizden gelen her türlü gayreti gösteriyoruz ama
siz, dün, kalkacaksınız Biz ÖSYMye dokundurtmayız, biz YÖKe
dokundurtmayız, bunu rejim meselesi hâline getiririz. diyeceksiniz, ondan
sonra, YÖK Başkanı değiştikten sonra aynı rejim
meselesi olan YÖK bu defa hedef tahtası hâline gelecek.
ENGİN ALTAY (Sinop) Gel şimdi dokunduruyoruz, gel
kaldıralım, getir, bugün kaldıralım.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Yani demek ki sizin derdiniz
kurumsal bir değişiklik değil. Siz A şahsı gidip B
şahsı geldiği zaman kurumu tamamen ya karşınızda
ya yanınızda görüyorsunuz. Böyle bir anlayışla siyaset
yapılır mı? Böyle bir anlayışla ülkenin gündemine,
ülkenin yönetimine talip olunur mu? Değerli arkadaşlarım, bunu
söyleyen sizin Genel Başkanınız. Eğer bakınız,
şu anda
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) Sekiz yıla kadar
olmadı da son sekiz yılda neden oluyor?
FİKRİ IŞIK (Devamla) Efendim, şu son sekiz
yılın neredeyse altı yıla yakın döneminde YÖKe
dokundurmayız. diye burada, Mecliste her konuşmada Siz YÖKü ele
geçirmeye çalışıyorsunuz, siz üniversiteleri ele geçirmeyi
çalışıyorsunuz. diyen grup hangi grup? (Gitti. sesi)
ENGİN ALTAY (Sinop) Geçirdiniz zaten. Geçirmediniz mi?
FİKRİ IŞIK (Devamla) Gitti
Ha şu var,
tabii, Cumhuriyet Halk Partisinin eski Genel Başkanı ama
ENGİN ALTAY (Sinop) Osman Can nasıl profesör oldu?
Osman Can nasıl profesör oldu bir anlatıver.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Yani, Sayın
Kılıçdaroğluyla biz artık Sayın Baykalın
söylediği hiçbir şeyi kabul etmiyoruz, bizim kurumsal
hafızamız yok diyorsanız
ENGİN ALTAY (Sinop) Ayıp ya, ayıp ya! Ayıp, demagogluk yapma ya! Fikri Bey hiç
yakışmıyor sana.
FİKRİ IŞIK (Devamla)
işte o zaman bizim
size söyleyeceğimiz hiçbir şey yok.
Değerli arkadaşlarım, peki, çözüm nedir? Asıl,
asıl
ENGİN ALTAY (Sinop) Hiç yakışmıyor sana hiç!
Hiç yakışmıyor sana!
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bakın, açıp bir ay
önceki, iki yıl önceki, beş yıl önceki metinlerinize
bakarsanız bu işin kime yakışıp kime
yakışmadığı ortaya çıkar. Yani sokakta geçerken
ayağınıza bir taş düşse bunu mutlaka AK PARTİ
Hükûmeti bizim ayağımıza dokunsun diye koymuştur
Bu
mantıkla muhalefet olmaz ki.
ENGİN ALTAY (Sinop)
Herkesi dinliyorsunuz, taş da koyarsınız yani, ne var
bunda?
FİKRİ IŞIK (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, ha nedir çözüm? Bir kere şunu söyleyeyim: Bir,
ÖSYM kesinlikle çağdaş, şeffaf, güvenirliği en üst noktaya
gelecek tarzda yeniden yapılandırılmalıdır. Bu konuda
Hükûmet gerekli adımı atmıştır ve şu anda kanun
tasarısı hazırlık aşamasındadır. Daha önce
de defalarca bu konu üzerinde konuşulduğu anda işte olayı
rejim meselesine getirenler bugün aslında bugünkü skandalın bana göre
failleridir.
İki: Mutlaka, bu skandal her yönüyle ortaya
çıkarılmalıdır. Peki, Meclis araştırması
açılması konusunda, değerli arkadaşlarım, bu konu
adalete intikal etmiştir, savcılık soruşturmayı tüm
boyutlarıyla yürütmektedir.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bir de biz
araştıralım.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Müsaade ederseniz
Bu yürütme şu anda gizlilik ölçüsünde bu adliyede, adalete
intikal etmiş bir konudur. Bizim Meclis olarak birincisi bu
soruşturmanın bitmesini beklemek gibi bir durumumuz var. Üç:
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu bu konuyla ilgili
gereken çalışmaları yapmaktadır, raporunu hazırlama
aşamasına gelmiş olduğunu ümit ediyorum. Dört: YÖK
Denetleme Kurulu da raporunu hazırlama
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Işık,
konuşmanızı tamamlayınız.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Sayın Altaya
verdiğiniz süreyi verecek misiniz.
ENGİN ALTAY (Sinop) Biz muhalefetiz, sen ne süresi
istiyorsun?
Sen iktidarsın.
BAŞKAN Bir dakikalık süre verdim, bir de teşekkür
süresi vereyim.
Buyurun.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Yani muhalefet olmak her
şeyi söylemek değil.
ENGİN ALTAY (Sinop) Konuşmayın iş
yapın!
FİKRİ IŞIK (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bizim şu anda bu konunun tüm boyutlarıyla
soruşturulması noktasında, soruşturmanın bir noktaya
gelmesi, gizlilik kararının kalkması ve ondan sonra ortaya
çıkan verilere göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuyu o zaman
gündeme alıp değerlendirmesinin daha uygun olacağını
düşünüyoruz. Zira soruşturmada gizlilik var. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin acaba devreye girmesi gizliliği engeller mi gibi bir
endişemiz de var. Onun için biz bu araştırma önergesinin
zamanın şu anda uygun olmadığını,
soruşturmanın sonucunda ortaya çıkacak gerçeklerden sonra
konunun tekrar değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu vesileyle yüce Meclise saygılar sunuyor, teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Grup önerisinin
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkanım
BAŞKAN Efendim?
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkanım, çok
kısa bir açıklama yapabilir miyim.
BAŞKAN Yerinizden mi açıklama yapacaksınız?
MUHARREM İNCE (Yalova) Evet.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, grup
önerisi tartışılırken böyle ilk defa oluyor.
MUHARREM İNCE (Yalova) Çok kısa
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Yani olmayan bir şey
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun bakayım Sayın İnce.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, ÖSYM Başkanının atanmasına ilişkin
açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sadece bir küçük düzeltme yapmak istiyorum. Sayın
Işık, Ünal Yarımağana, ÖSYM Başkanına Bizim
dönemimizde mi atandı? dedi. Herhâlde şunu bilmiyorum: Ünal
Yarımağanın, ÖSYM Başkanının ataması her
altı ayda bir yenilenir.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Hiç önemli değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) Yani Yusuf Ziya Özcan döneminde de
her altı ayda bir ataması yapılmıştır, birinci
bu.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) İlk atayan biz miyiz?
MUHARREM İNCE (Yalova) İkincisi Yani bu
yıllardır niye çözülmüyor? dedi. Sekiz yıldır
iktidarsınız ve sekiz yıldır ÖSYMnin bir kuruluş
kanunu yok.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayenizde
Sayenizde
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Grup önerisinin lehinde Akif Akkuş, Mersin Milletvekili.
Sayın Akkuş, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- KPSS ve ÖSYMdeki
iddiaların araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 14/10/2010
Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
AKİF AKKUŞ (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; KPSS imtihanlarının bir skandal
olduğu konusunda hem iktidar hem de muhalefet aynı sözleri söylüyor.
Bu güzel bir gelişme. Tabii, ben bu skandalla ilgili verilmiş olan
önerge üzerinde şahsım adına söz aldım.
Değerli milletvekilleri, aşağı yukarı
yirmi-yirmi beş dakikadır burada bu konu görüşülmekte. Ancak
bazı detaylarının daha açığa çıkması
gerektiği kanaatindeyim. Bunları da söylemeye
çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, milletlerin hayatında
eğitimin rolünün ne olduğunu burada bulunan bütün
arkadaşlarımızın çok iyi bildiği kanaatindeyim. Tabii,
bu ara, eğitimden kazanılanların da ölçme-değerlendirme ile
ortaya konması gerekiyor. Yani biz, devletin herhangi bir organında
çalışacak olan kişileri belirlerken, bunlar ne
kazanmışlar bu eğitimden, ne kadar bilgi edinmişler, bunu
millete, memlekete, devlete ne kadar verirler diye imtihanlar yapmak
durumundayız.
Elbette ki nüfusumuz genç bir nüfus, hızla artan bir nüfus.
Bunun sonucu olarak da talep çok fazla, özellikle devlet kademelerine girmeye
talep çok fazla. Devlet de bu çok fazla istek içerisinde kendisine en uygun
olabilecekleri seçmek, en uygun olabilecekleri gerekli yerlere
yerleştirmek üzere KPSS adı verilen bir imtihan yapmakta ve bu imtihanla
onları ilgili yerlere yerleştirmeye çalışmaktadır. Bu
bakımdan, burada, KPSS imtihanlarına karşı çıkmak
elbette ki söz konusu olamaz. Yani bir imtihan yapılacak nihayet. Bu, KPSS
olur, başka bir adla yapılan imtihan olur, yine de
vatandaşlarımız, yetişen insanlarımız
seçilecektir.
Bu 2010 KPSS imtihanlarında çıkan skandala benzer bir
skandal da yakın geçmişte polis imtihanında, polis
olacakların, polis okullarına alınacakların
imtihanında yaşanmıştı ve bu imtihan da iptal
edilmişti.
Biraz önce arkadaşımızın biri belirtti. Zaman
zaman bu skandallar çıkıyor ama bakıyoruz, bu skandalların
aralığı azaldı. Ben yine ilk böyle büyük bir skandal
olarak, 1973 yılında üniversite imtihanlarının iptaline
sebep olan bir skandalın yaşandığını
düşünüyorum. Sonra uzun bir ara bu skandallar yaşanmadı. Geldik
2009 yılına, polislik imtihanında bu skandal yaşandı.
Bunun yanında da işte bu 2010 KPSS imtihanları skandalı
ortaya çıktı. Yani bu bakımdan,
arkadaşlarımızın Niye bu skandallar bu şekilde
sıklaştı? deme hakları var sanıyorum.
5 Temmuzdan itibaren Türkiye KPSS skandalıyla
sarsıldı ve cumhuriyet tarihimizin en büyük skandalının,
imtihan skandalının yaşandığını görüyoruz.
2009da, bir önceki KPSS imtihanında sınav birincisinin bile 120
soruyu tam yapmadığı
Sınav birinci olmuş ama 120
soruyu tam yapamamış. Bugün bakıyoruz, 500den fazla kişi
bu imtihanlarda soruların yüzde 100ünü yapmış. Bu, tabii, böyle
geçiştirilecek
İşte bu dönem çok çalıştı
öğrencilerimiz, gençlerimiz çok çalıştı,
dolayısıyla bu soruların hepsini yaptı. dememizin
imkânı yok.
Tabii, ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan
tartışmanın alevlenmesinin ardından eğitim bilimleri
testinde 350 kişinin 120de 120 net yaptığını
açıkladı, daha sonra bu rakam biraz daha yükseldi. Belki Sayın
Işıkın biraz önce belirttiği gibi, eğer bu
soruşturmalar ciddi bir şekilde yapılırsa, ben eminim ki bu
sayı çok daha fazla artacak.
Bütün bunlar yaşanırken Türk Eğitim-Senden bir
haber geldi, dedi ki: 28 Ağustos tarihinde sorular
sızdırılmıştır ve bununla ilgili olarak da
elimizde belgeler var. Bu belgelerin açıklanmasının
ardından kamuoyunda bu soruların
sızdırıldığına dair ilişkiler ilk somut
deliller olarak ortaya çıktı.
Burada, isminin baş harfi B, soy isminin S olan bir
kişiden bahsediliyor, ilk soruları alanın bu olduğu ve
bunun dağıttığı tarzında ancak sonradan bunun da,
başka kişilerin de soruları dağıttığı
ortaya çıktı.
İktidar yetkilileri, uzun süre KPSS skandalıyla ilgili
gerçekten herhangi bir şey belirtmediler. Özellikle, her şeyin
konuşulduğu referandum çalışmaları sırasında
bunun üzerinde hiç durulmamış olması ve hiçbir şekilde
bunun gündeme getirilmemiş olması milletimiz tarafından da bir
hayli yadırgandı.
Tabii, bir müddet sonra, bu kopya olayı, kamuoyunda belli bir
grup tarafından, özellikle bir cemaate yakın yandaş medya
tarafından, sanki 3-5 kişinin yaptığı bir olay gibi
gösterilmeye çalışıldı. KPSSden soruların
sızdırılması olayını mecrasından çıkarmaya
çalışan bu güruh, kafa karışıklığı
yaratmak için harekete geçti. Sanki bu yaşananlar teknoloji
kullanılarak soruların çalınması olarak gösterilmeye
çalışıldı. Elbette teknoloji sürekli gelişiyor.
Birtakım, bu tür aksaklıkların,
yanlışlıkların, kopyacılıkların
yapılması mümkün ama biz, eğer, bu yetişen
çocuklarımıza hak, hukuk gibi, adalet gibi nosyonları tam olarak
verebilmiş olsaydık bunlar kendi haklarının
dışına tecavüz etmezlerdi diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, KPSS skandalının
yankıları sürerken Ünal Yarımağan istifa etti ve 9
kişi görevinden alındı. Gerçekten Ünal Yarımağan bu
kopya olayında bir rol oynamış mıydı yahut, efendime
söyleyeyim, kopya olayının yapılmasında bir dahli var
mıydı? Biraz önce yine belirtildi, Ünal Yarımağan
aşağı yukarı 1974 yılından beri o kurumda
çalışan elamanlardan birisidir ve bu sahada oldukça yetkin birisi
olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla böyle bir Bu nereden geldi,
kim getirdi? polemiğine alet edilmesine gerek olmadığı
kanaatindeyim.
Şimdi, burada deniyor ki: KPSS 2010 skandalında mini
kulaklıklar kullanılmış. Kopya hadisesine
karıştığı belirlenenlerin sayısının en
az 400 olduğu düşünüldüğünde, 400 kişiye mini kulaklık
nereden ve nasıl bulunuyor? Yani bunun bir ithal yoluyla gelmiş
olması gerekir ki bunu gelirken de herhâlde bizim yetkili kurumlarımız
tespit edebilirdi. Tabii, bağlantı bunlarla yani bu
kulaklıkların dağıtılması işinde kim
kullanıldı ve bu bağlantı nasıl sağlandı,
bunlar araştırıldı mı, belli değil. Bir
şebekeden bahsediliyor ve bu şebekenin imtihan sırasında
kopya olayını organize ettiği belirtiliyor.
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; ben
tabii, üniversiteden gelmek hasebiyle birçok defa bu imtihanlarda gözcü olarak,
sınıf başkanı olarak veya okul sorumlusu olarak
bulunmuş birisiyim. Bu imtihanda görev alan kişiler okula geldikten
sonra hangi sınıfta görevli olduklarını bilirler. Hâlbuki
imtihandan beş altı gün önce bunun organize edildiği
belirtiliyor. Eğer durum böyleyse çok daha vahim çünkü burada o okul
yöneticilerinin de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayınız.
AKİF AKKUŞ (Devamla)
bu çetenin içerisinde
bulunması gerekiyor. Yani biz burada birilerini suçlarken, birilerinin bu
kopya olayındaki müdahillik durumunu azaltmaya çalışırken
daha büyük birtakım sorunlara doğru yol alıyoruz gibime geliyor.
Şimdi, birkaç soru var burada:
Bugüne kadar KPSSde soruları sızdıranlar tespit
edilmiş midir?
Soruları sızdıranların arkasında kim ya
da kimler vardır?
Savcılık soruşturmayı niye sır gibi
saklamaktadır?
Soruşturmada ilerleme sağlandıysa,
soruşturmanın ucu başka yerlere ulaştığı
için üstü örtülmeye mi çalışılmaktadır?
Değerli milletvekilleri, şimdi, KPSS skandalı
sırasında iktidar partisine bağlı bazı kişiler
KPSS sınavını kurumlar yapmalıdır. diyerek yeni bir
teklif getirmiştir. Bu yeni teklif kamuoyundan destek görmediği gibi,
ciddi eleştiriler de almıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür cümlenizi alabilir miyim Sayın
Akkuş.
Buyurun efendim.
AKİF AKKUŞ (Devamla) Bu sebeple, KPSSyi ne Millî
Eğitim Bakanlığı ne de diğer bakanlıklar
yapmalıdır, bunun yerine gerek personel gerek altyapı
bakımından güçlendirilerek ÖSYM yapmalıdır.
Değerli milletvekilleri, ayrıca ÖSYM bütçesi bile
olmayan sözüm ona bir kuruluş, bunun YÖKten mutlaka ayrılması
gerekiyor der, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel.
Sayın Tuncel, buyurun efendim.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; CHP Grubunun araştırma önergesi üzerine
usulen aleyhte söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Doğrusu bu araştırma önergesi vesilesiyle bir kez
daha Türkiye'deki eğitim sistemini tartışmanın önemli
olduğunu düşünüyoruz. Bizim de Barış ve Demokrasi Partisi
olarak bu sınav sistemine ilişkin bir araştırma önergemiz
var.
Biz, ÖSYM kurumunun yapmış olduğu tüm
sınavların toplum üzerindeki etkileri, sınavlarda etkilenen
gençlerin, ailelerin, öğretmenlerin, doktorların
yaşadığı sorunların ortaya konması, ortaya
çıkan bulgulara göre eğitim alanındaki örgütlerin önerileri
dikkate alınarak yeni bir sistemin nasıl oluşturulması
gerektiğinin tartışılması amacıyla bir Meclis
araştırması önerdik. Çünkü, bu sadece KPSS skandalıyla olan
bir durum değil, aslında bugüne kadar eğitim sistemimizde
yapılan sınavlarda her zaman için bir kopya meselesi gündeme gelse de
asıl sorun bu sınav sisteminin kendisindedir. Çünkü,
ilköğretimden itibaren üniversiteye kadar gençler her zaman için bir
yarış atı gibi sınava girmek zorunda ve bazı
şeyleri başarmak durumundadır. Özellikle bu sınavlarda da
en çok elenenler ne yazık ki, yoksul emekçi insanların çocukları
olmaktadır. Türkiyede eğitim sistemi artık paralı hâle
gelmiştir. Birçok şeyde bunu görebiliriz. Aslında, özellikle
lisans yerleştirme sınavı -sürekli ismi değişti,
artık bizim de kafamız karışıyor, her defasında
yeni bir sistem oluyor- bu sistem kimi eliyor diye artık halkımız
sormaya başladı.
Bu sınav sistemi en çok yoksulları eliyor, emekçileri
eliyor, kadınları eliyor, Kürtleri eliyor, yani bu sistemden
eşit hakları olmayanları eliyor. Dolayısıyla,
üniversite sınavlarında, dikkat ederseniz, hep en son sırada
Şırnak, Hakkâri, Siirt gibi iller geliyor. Biz, bunları gerekçe
yapıp, sorgulayıp neden bu iller Türkiye ortalamasının çok
altında, burada neden sorunlar yaşanıyor diye hiçbir zaman
sorgulamadık.
KPSS sınavları için yine böyle. KPSS sınavları
yapılıyor, insanlar bin bir emekle çalışıyor.
Orası da bir rant hâline geldi. Artık KPSS konusunda
çalışılacak sürekli kitaplar oluşturuluyor. Bu noktada
insanlar kitap almak zorunda, hazırlanmak zorunda ve zar zor
kazandığı sınavda da işte en son örnekte olduğu
gibi, bakıyorsunuz, sınavı kazanmış, ama kopya
çekildiği için sınav iptal edildi. Birçok insan, ataması
beklenen öğretmenler bu konuda hâlâ bekliyor. Türkiyede eğitim
alanında yaşanan birçok sıkıntı var. Bu konuda çok
ciddi sorunlarımız var.
Bu vesileyle, aslında bunları tartışmak, bu
araştırma komisyonlarının oluşturulmasıyla birlikte
bir kez daha eğitim sistemimizi ele almak gerekiyor.
Şu bir gerçektir: Artık, Türkiyede sınava
dayalı eğitim sistemi çökmüştür. Çünkü bu sınava
dayalı eğitim sistemi, devlet okullarında da eğitimin
yeterince nitelikli ve bilimsel olmadığını
düşündüğünüzde, oradaki eğitim sisteminin verimli
olmadığını da düşündüğünüzde dershaneleri gündeme
getirmektedir. Dershaneler, 2002de Türkiyede 2.122 dershane varken, 2010
yılında 4.193 dershane olmuştur. Dolayısıyla bu
dershanelere ancak ekonomik olarak durumu iyi olan, çocuklarını
dershaneye gönderebilecek aileler göndermektedir.
Bunun dışında, çocuklarını dershaneye
gönderemeyen ya da özel hoca tutamayan birçok ailenin çocukları aynı
sınava, aynı koşullarda aynı sınava girmektedir.
Aslında bu, eşitlik duygusunu da zedeleyen bir noktadır.
Dolayısıyla, parası olan daha iyi olanaklardan yararlanıyor
ve sınavda daha başarılı oluyor ve parası olmayan da
bu sınavdan baştan elenmiş oluyor.
O açıdan da eğitim sisteminin -böyle-
değişmesi gerekiyor. Hükûmet adına konuşan
arkadaşımız dedi ki: Biz ÖSYMnin yeniden düzenlenmesi
konusunda bir kanun teklifi hazırlıyoruz. Keşke Sayın
Milletvekili, hazırlamadan önce, hem bu alanda çalışma yapan
eğitim kurumları, sivil toplum örgütleri, siyasi parti
temsilcileriyle de bir araya gelseniz ve Bu sorunu nasıl çözebiliriz? Biz
bu sorunun altından nasıl kalkabiliriz? Yaşanan sorunlar nedir?
diye ortaklaşsaydınız. Bugüne kadar -üç yıldır
Parlamentodayız- hep böyle oluyor. İktidar Ben yaptım oldu, siz
de kabul etmek durumundasınız. diye sayısal
çoğunluğunu bir otorite olarak kullanıyor ve ne yazık ki,
biz, Türkiyenin sorunlarını çok sağlıklı olarak
tartışamıyoruz. Gündemleri çok sağlıklı olarak
tartışamıyoruz. Yaşadığımız sorunlara
çözüm gücünü çok sağlıklı olarak tartışamıyoruz. Bunlar
ciddi sıkıntılar diye düşünüyorum.
Avrupa Birliği ülkeleri -Türkiye, Avrupa Birliğine aday
ülkelerden birisi- Avrupa Birliği, bu sınav sistemini ve eğitim
sistemini çözmüş durumda. Mesela Hollandada hiç sınav sistemi yok.
Öğrenciler kendi ilgi alanlarına göre, yeteneklerine göre
üniversiteye yerleştiriliyorlar. İsveç ve İzlanda gibi
İskandinav ülkelerinde de üniversite giriş sistemi merkezî bir
şekilde yapılmıyor; mülakatla yapılıyor, ilgi alanlarına
göre öğrenciler değerlendiriliyor. Dolayısıyla buna göre
daha nitelikli, bilimsel çalışan insanlar yetiştiriliyor, bilim
insanları yetiştiriliyor. Kaldı ki Türkiyede, eğitim
kurumlarında da üniversitelerde de ne kadar iyi bir eğitim
verildiği meselesi her zaman için tartışma konusudur. Bu, ne
iktidarın ne muhalefetin tek başına çözebileceği bir konu
değil. Aslında bu eğitim sistemini Türkiyede herkesin bir
şekilde tartışması gerekiyor; geleceğimizi emanet
edeceğimiz gençlerin nasıl yetişeceği, bilimsel, demokratik
bir üniversite ortamının nasıl sağlanacağı,
insanların yeteneklerine göre, gerçekten kendi ilgi alanlarına göre
alanlarda çalışma koşullarının nasıl
yaratılacağı
Şimdi, üniversiteler iş yerleri gibi olmuş yani
insanlar tercih yaptığında, aslında Hangi alanı
seçersem, örneğin öğretmen olursam dışarıda kalmam ya
da mühendis olursam dışarıda kalmam, hangi alanda olursa iş
bulabilirim. üzerinden tercih yapmaktadır. Bu da bilim insanı
yetiştirilmesini engellemektedir sayın milletvekilleri. Dolayısıyla,
sadece işçiler yetiştiren üniversitelerin olması ve bunun
üzerine kilitlenen bir ülkede demokratik bir siyasetin, demokratik bir
eğitimin, demokratik bir yönetimin de olması mümkün değildir. O
açıdan da bu durum bu kadar önemlidir.
Mesele sadece KPSSdeki yolsuzlukların
araştırılması değildir. Evet, bu
araştırılmalıdır. Bu sınav sisteminde nasıl
oluyor da sorular çalınıyor, buna nasıl izin veriliyor ve bundan
sonra bunun engellendiğini nasıl bileceğiz? Bunlar önemlidir. Ya
da engellenecek sistemler nasıl olacak, denetimi olacak mı,
öğrenciler bunu denetleyebilecek mi, veliler denetleyebilecek mi,
öğretmenler denetleyebilecek mi? Yoksa, sadece bir kurulun insafına
mı bırakılmış bu sistem? Bu, önemli bir noktadır,
dolayısıyla bunun araştırılması gerekir. Ancak,
bu araştırmayla birlikte, bu Parlamentonun yeni bir çalışma
başlatması gerekiyor. Türkiyedeki sınav sistemini
değiştirecek, artık çocuklarımızın sınav
diye strese girmediği, psikolojilerinin bozulmadığı, bunun
için para harcamak zorunda kalmadığı bir alanın
yaratılması gerekiyor ve eğitimde eşitlik
sağlanması gerekiyor. En temel sorunun bu olduğunu
düşünüyoruz. Eğer gerçekten eşit koşullar sağlansa, bu
ülkede her sınav sonucunda Siirt, Hakkâri, Şırnak son
sırada yer almaz, her şeyde üniversiteye giren öğrenciler
arasında bu kadar uçurum olmaz.
Diğer bir konu da, zaten üniversiteyi bitirmek de yetmiyor.
Birçok üniversite mezunu insan işsiz, özellikle ataması
yapılmayan öğretmenler, bu konu da çok daha ciddi bir problem.
Biliyorsunuz sözleşmeli öğretmenlik diye bir şey
geliştirildi. Bu sözleşmeli öğretmenlik, aslında bizim
eğitim sistemine nasıl yaklaştığımızla çok
alakalı bir durum. Sözleşmeli öğretmenler her gün
İşten çıkartılır mıyım? psikolojik baskısıyla
derse gitmekte ve bu konuda hatta otuz günden fazla rapor alan
öğretmenlerin sözleşmeleri feshedilmektedir. Böyle bir toplumda
gerçekten bilimsel, demokratik bir eğitimin olması ve gençlerin,
çocukların buna göre yetiştirilmesi ne kadar
sağlıklıdır? Buna sayın milletvekilleri karar versin
diye düşünüyorum.
Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak her ne kadar CHP
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunsak da bu
araştırma önergesinin dikkate alınması gerektiğini,
bunun sadece muhalefetin sorunu olmadığını, iktidardaki
arkadaşlar her ne kadar kendileriyle ilgili el kaldırıp indirme
şeyinde sadece grup başkan vekillerini dikkate alıyorlarsa da,
bu defa vicdanen, çocukların geleceğini ilgilendiren ve belki de
içinizde sizin çocuklarınızın da geleceğini ilgilendiren
böyle bir konuda vicdanen sorumluluk sahibi olması gerektiğini
düşünüyoruz. Zaten bu sistemin de artık değişmesi
gerekiyor. Bazen düşünüyorum, tek başına iktidar iyi bir
şey değil galiba, koalisyon olsa en azından herkesin görüşü
tartışılır, tek başına iktidar olduğunda,
dikkate almadığınızda önergeler kabul edilmiyor,
reddediliyor. Bu güne kadar bizim verdiğimiz bir önergenin kabul
edildiğini görmedik, hep iktidar sayı çoğunluğuyla
reddetti. Umarım bu defa böyle olmaz. Bu, çocuklarımızın
geleceğini ilgilendiren bir mesele, ne iktidar ne muhalefet siyasi
çıkarlar konusunda bunu bir iktidar çatışmasına
dönüştürmemeli. Çocuklarımızın geleceği
açısından böyle bir araştırma önergesine onay vermesini
öneriyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Erçelebi, buyurun efendim.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Denizli Milletvekili Hasan
Erçelebinin, CHP Grup önerisine ilişkin açıklaması
HASAN ERÇELEBİ (Denizli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
araştırma önergesi, zaman olarak ve içerik olarak doğrudur. Biz,
1999 yılında KPSSyi koyarken bütün yurttaşlarımız
arasında hak ve adaletin eşit ve tarafsız olarak
dağıtılması için koymuştuk. Bugün görüyoruz ki, hak ve
adalet dağıtması gereken bu sınav,
haksızlığın ve adaletsizliğin
dağıtıldığı, hak yendiği bir görünüm
almıştır. Yakın zamana kadar en güvenilir kurum olan ÖSYM,
bugün artık sınav yapamaz hâle gelmiştir, her
yaptığı sınav elinde kalır hâle gelmiştir. Ancak,
görüyoruz ki iktidar partisi Bizimle alakası yok bu işlerin. derken
ÖSYMnin yıllardır başında bulunan Sayın Ünal
Yarımağanın istifa ettirilerek yeri
boşaltılmış ve yerine ÖSYMden hiç anlamayan, ölçme
değerlendirmeden hiç anlamayan, sadece öğretim üyesi unvanı
olan bir kişi getirilmiştir. Bu, gerçekten, soruların
çalınması kadar bilimsel açıdan vahim bir olaydır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erçelebi, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, grup önerisinin
oylamasından önce Başkanlığımıza intikal eden bir
yoklama talebi vardır, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın
burada olup olmadığını tespit edeceğim:
Sayın Anadol? Burada.
Sayın Hamzaçebi? Burada.
Sayın Altay? Burada.
Sayın Öztürk? Burada.
Sayın Keleş? Burada.
Sayın Ergin? Burada.
Sayın Arat? Burada.
Sayın Yıldız? Burada.
Sayın Günday? Burada.
Sayın Sönmez? Burada.
Sayın Özdemir? Burada.
Sayın Ünlütepe? Burada.
Sayın Genç? Burada.
Sayın Erenkaya? Burada.
Sayın Dibek? Burada.
Sayın Harun Öztürk? Burada.
Sayın Diren? Burada.
Sayın Atay? Burada.
Sayın Paçarız? Burada.
Sayın Barış? Burada.
Sayın İçli? Burada.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
şimdi yoklama talebini yerine getireceğim.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- KPSS ve ÖSYMdeki
iddiaların araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 14/10/2010
Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
IX.- SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan,
bağımsız veya grubu bulunmayan milletvekillerine düşen bir
üyelik için İstanbul Milletvekili Hasan Macit aday olmuştur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(2/594) (S. Sayısı: 510) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 510 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Alınan karar gereğince, bu teklif, İç Tüzükün
91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde
yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde söz talebinde bulunan milletvekili
arkadaşların isimlerini arz ediyorum: Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, AK
PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya.
Şahsı adına söz alan 30 civarında milletvekili
arkadaşımız var, onları tek tek okumuyorum.
Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylaniyi, Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına konuşmasını yapmak üzere
kürsüye davet ediyorum.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Yasa Teklifinin tümü üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
(x) 510 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar, devletin mali
yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve verimli
işleyebilmesinin tek yolu, iyi bir kamu mali kontrolü sisteminin var
olmasından geçer. Bu da kamu mali yönetiminde şeffaflık ve hesap
verilebilirlik ilkesi ile olanaklıdır diye düşünüyoruz.
Ayrıca yaşamın her alanında özellikle kamuya ilişkin
dallarda şeffaflık toplumun bir vazgeçilmezliğidir.
Kamu mali kontrolünün sorunsuz işlemesi ise
bağımsız ve güvenilir bir denetim mekanizmasının
oluşturulmasıyla ancak mümkündür ve bu denetimin tüm kamu yönetimini
kapsamasını ve uluslararası denetim standartlarına uygun
olmasını da kaçınılmaz olarak görüyoruz.
Türkiyede, mali kontrol ve denetimiyle, Anayasanın
160ıncı maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
Sayıştay görevli ve yetkili kılınmıştır.
Yürürlükteki 832 sayılı Sayıştay Yasası
çağın ihtiyaçlarına yanıt vermemiş, zaman zaman
kısmi değişikliklere uğramıştır. Bu
kısmi ve çözüm getirmeyen değişiklikler kültürü, bence,
ağırlıklı olarak, Türkiyede, başta Anayasa olmak
üzere, bütün yasa değişikliklerinde geçerlidir çünkü bu yama
değişiklikler, sorunları kökten çözmediği gibi, kökten
çözüm noktasındaki değişikliklerin önünü de kapatmaktadır.
Son Anayasa değişikliğinde de aynı kültürle karşı
karşıyayız. Onun için, tüm değişiklikler ve yeni
düzenlemeler Türkiyede kamu mali denetiminin gerçek anlamda uygulanmasına
yetmemiştir. Türkiye, bir yolsuzluklar cenneti hâline gelmiştir.
Türkiyedeki siyasi yolsuzluk ve kirlenmelere paralel bir
şekilde ekonomik kirlilik de ülkenin imajını sarsmakta ve
toplumun büyük ölçüde tepkisine neden olmaktadır. Her nedense bu ülkede
toplumun demokratik tepkileri de hep zorluklarla, hep antidemokratik
baskılarla bastırılmaktadır. Onun için, bakınız,
Avrupa Birliği hukukuna uyum çerçevesinde son yıllarda sivil
kurumların denetimi, gerçek anlamda olmasa da, en azından denetim
yapılabilmektedir. İşte tüm bu denetimlerin, sonuç alması
noktasında, artırılması ve
şeffaflaştırılması gerekir diye düşünüyoruz. Ne
var ki, askerî kurumların bütçeleri ile devlete ait ellerindeki mal ve
silahların denetimi hâlâ gerçek anlamda yapılmamaktadır ve
araştırılmamaktadır.
Her alanda olduğu gibi, mali alanda da askerî bütçe
kalemlerinin dokunulmazlığı ve bir tabu hâline geldiğini
görmekteyiz. Demin de söylediğimiz gibi, bu silahların çok
değişik yasa dışı hadiselerde
kullanıldığı, basında ve kamuoyunda bu bilindiği
hâlde, ne yazık ki, yetkili makamlar tarafından bu silahların
nereden geldiği, nereye gittiği ve hangi olayda
kullanıldığı konusunda denetim yapılıp kamuoyuna
herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır.
Bugüne kadar Meclisin askerî bütçe ve harcamaları üzerindeki
denetiminin güçlendirilmesiyle ilgili ciddi hiçbir ilerleme de
kaydedilmemiştir. Halkın özgür iradesiyle seçilen Meclisin bu
çekincesini ve bu denetimi neden yapmadığı konusunu da anlamakta
doğrusu güçlük çekiyoruz. Bize göre bunun çok temel bir nedeni vardır
çünkü bugünkü tarih itibarıyla da bu Mecliste halkın özgür iradesinin
yansımadığını yüzde 10luk seçim barajı nedeniyle
görüyoruz. Temsilde adaletin olmadığı bir noktada denetimin ve
istikrarın olamayacağı gerçeği karşısında,
bence işte bu konudaki can alıcı konularda denetimin
yapılmadığının gerçeği ortaya
çıkmaktadır. Aynı şekilde ihale projelerinin çoğunun
finansmanını sağlayan Savunma Sanayii Destekleme Fonu hâlâ
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kontrolünün dışında olan bütçe
dışı bir fon olmaya devam etmektedir.
Hazine Müsteşarlığının verilerine göre bu
fonun 2007deki gelirleri 2,8 milyar TLyi geçmiştir. Bu rakam
Başbakanlık dâhil on bakanlığın bütçesinden daha da
fazladır.
Meclisin güvenlik ve savunma politikaları oluşturma
yetkisi bulunmamaktadır. Askerî harcamaların denetimi konusunda
harcama sonrası dış denetim Anayasaya göre Sayıştay
tarafından yapılabilmektedir. Ancak bu denetim muhasebe
kayıtlarına dayanmaktadır ve masa başı incelemeleri
şeklindedir. Denetçilerin yerinde inceleme yapmasına izin
verilmemektedir. İşte, demin söylediğimiz gibi, askerî vesayet
başta siyaset olmak üzere diğer tüm kamu kurum ve
kuruluşlarının ve bakanlıklarının üzerinde hâlen
somut bir şekilde belirleyiciliğini koruduğu için bu denetim
masa başında yapılmakta ve gereken araştırma ve incelemeler
bu denetimin dışında kalmaktadır.
Nitekim, 2003 yılında Bayburtta bir askerî karargâhta
yaşanan olay hâlâ hafızalarda canlılığını
korumaktadır. Hatırlanacağı üzere Sayıştay
denetçileri burada denetim yapmak istemiş ancak askerî bir yönetmelik gerekçe
gösterilerek denetçilerin yasal görevlerini yerine getirmelerine izin
verilmemiştir. İşte, bu askerî yönetmelik gücünü,
varlığını, dokunulmazlığını ve devletin
yetkili kurulları, yetkili bireylerini hangi noktada engelliyor, bence
bunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Bu izahatı
da Hükûmetin yetkililerinin vermesi kaçınılmazdır diye
düşünüyoruz. Onun için diyoruz ki yetersiz denetimler çete
örgütlenmelerinde de ortaya çıkmış ve kendisini çok
çarpıcı bir şekilde göstermektedirler. Son zamanlarda
çeşitli evler ve gecekondu semtlerinde ortaya çıkarılan Makine
ve Kimya Endüstrisi menşeli bomba ve cephanelikler de buna en iyi,
çarpıcı somut örneklerdendir.
Yine, askerî ihalelerde ortaya çıkan yolsuzluklar, askerî
harcamalarda denetim yetersizliğini ortaya çıkarmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bunlara ek olarak, askerî
birlik ve alanlara yakın yerlerde bilinçli ya da ihmal suretiyle
bırakılan patlayıcı maddeler de çok sayıda
çocuğun yaşamına mal olmuştur. Bunun örneklerini her gün
görsel ve yazılı basında ibretle izlemekteyiz. Genellikle Kürt
coğrafyasındaki illerde, bu savaş ortamından da
kaynaklı, şiddet ve çatışma kültürünün egemen olduğu
bu yerlerde gün geçmiyor, herhangi bir ilde, ilçede veya herhangi bir
yerleşim biriminde ortaya, demin de belirttiğimiz gibi, bilerek veya
bilmeyerek -bilmeyerek de olsa yine olayın vahameti bence çok yüksektir-
Makine ve Kimya Endüstrisine ait patlayıcı bir parçanın
bulunması, bir boş kovanın bulunması, patlamamış
bir top mermisinin bulunması bu tür hadiselere neden olmaktadır ve
çocuk-büyük demeden çokça canın kaybına da mal olduğunu hep görüyoruz,
işitiyoruz, duyuyoruz değerli arkadaşlar. Bu hadiseye en son
örneği Şırnakta yaşadık. Buldukları
patlayıcı maddeyle oynayan çocuklardan biri yaşamını
yitirirken, diğeri ise ağır bir şekilde
yaralanmıştır. Yine, hatırlayacaksınız, 25
Mayıs 2010da Vanın Özalp ilçesinde yine askerî birliğe
yakın bir yerde buldukları el bombasıyla oynayan çocuklardan
biri yaşamını yitirmiş, 4ü de ağır bir
şekilde yaralanmıştır. Bu ve benzer hadiseler günü birlik
tekrarlandığı hâlde, devletin, özellikle de bu konuların
önlenmesinde sorumluluk sahibi olan Hükûmetin bu olayların üstüne
yeterince gereği gibi gitmediğini ve bu hadiseleri de ortadan
kaldırmadığını üzüntüyle müşahede ediyoruz.
Evet, ne yazık ki, gün geçmiyor ki bu tür olaylarda
yaşamını yitirmeyen insanlarımız olmasın. Tüm
bunlar, askerî mühimmatın denetimsizlik nedeniyle başka amaçlar
doğrultusunda kullanılmasından kaynaklanıyor. Onun için
denetimlerin şeffaf olması, denetimlerin gerçekten mevcut antidemokratik
yasaları da aşarak gerçekten uluslararası hukuk normları
çerçevesinde yapılması durumunda bu olayların en azından
asgariye indirilmesi kaçınılmaz olacaktır.
Değerli arkadaşlar, burada bir parantez açarak izninizle
birkaç cümleyle kışlalarda yaşanan şüpheli intihar ve
ölümlere de değinmek istiyorum çünkü daha dün Muğlada 2 asker
silahla öldürüldü, çok kısa, henüz hafızalarda. Son iki üç
yıldır kışlalarda artan şüpheli intihar ve cinayet
olaylarının mutlak surette araştırılması gerekiyor.
İşte tüm bu araştırmalar demokratik denetimin birer
parçasıdır. Eğer demokratik denetim kültürü ve hukuku bu ülkede
egemen olursa bu tür kuşkulu intiharların, bu tür kasıtlı
veya kasıt dışı patlamalar sonucu ölümlerin de sonunun
alınacağını düşünüyoruz çünkü adına intihar
denilen ve 100den fazla kişinin yaşamına mâl olan bu
olayların büyük bir çoğunluğunun -ki ailelerin de görüşleri
böyledir- cinayet olabileceği üzerinde durulmaktadır. Onun için,
bunun yasal boyutunun da eksik kaldığını düşünüyoruz.
Her intihar iddiası olayından sonra eğer hem askerî mahkeme
-yargıç ve savcılar- hem sivil otorite ve sivil otoritenin
gerçekleştireceği denetim sonucunda bu intiharların nedenleri,
gerekçeleri veya doğru olup olmadığı
araştırılsaydı ve bu konuda ihmali olan hem asker
bürokrasinin hem sivil bürokrasinin denetimlerde gereklerini
yapmadıkları noktasında sorgulamaları yapılsaydı,
yargılamalarına başvurulsaydı bu intiharların da
olamayacağı veya en azından asgari düzeye düşeceğini
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, İnsan Hakları
Derneğinin hazırlamış olduğu rapora göre son yirmi yılda
en az 401 askerin ölümünün şüpheli olduğu tespit edilmiştir. Bu
konuda Meclise verilmiş çokça sayıda araştırma önergesi de
vardır ama tüm bu çok önemli gördüğümüz araştırmalarla
birlikte bugüne kadar iktidar kanadı tarafından tüm soruşturma
önergeleri reddedildiği gibi, bu araştırmaların
yapılmaması noktasında da gene ne yazık ki negatif bir
tavır sergilenmektedir.
Umarız ve dileriz, Parlamentomuz bu konuda da biraz daha
sağduyulu davranıp bu konunun araştırılması
amacıyla bir komisyon oluşturulması için gereken özeni
gösterecektir.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğine uyum sürecinde
yeniden şekillenen kamu mali yapısı Sayıştay
Yasasında da değişiklik yapılmasını zorunlu hâle
getirmiştir ama ne yazık ki bizim mevcut antidemokratik sistemimizin
tüm bu çağcıl değişimler karşısındaki
tavrı, gereksinimi hep gecikmeli olarak devam etmektedir.
Görüştüğümüz yasa teklifinin de, olumlu düzenlemeler
barındırmakla birlikte kamu mali kontrol ve denetiminin
yapılmasında yetersiz olduğunun altını çizerek tekrar vurgulamak
istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, Sayıştay, her şeyden
önce bağımsız ve tarafsız olmalı, üyelerinin seçim
yöntemi de bu anlayışa göre ve siyasetten arınmış bir
biçimde düzenlenmelidir. Ama, ne yazık ki, son Sayıştay
seçiminde -bu Meclisteki sonuçlanan seçime de baktığımız
zaman- çok şeffaf, çok demokratik, çok hukuki ve çok siyaset
dışı olmadığını son günlerde de gördük,
gözlemledik. Dün Anayasa Mahkemesine seçilen üyenin seçiminde de aynı
kültürü yine birlikte yaşadık. Artık, Türkiyenin, bu antidemokratik
kültürden ve bu hukuksuzluklardan, salt antidemokratik birtakım
değişimler sonucunda meydana gelen yasalara sarılma ipinden
vazgeçmesi gerektiğini de söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, gerçi, mali denetim böylesi özgür
iradeye sahip bir anlayış ve cesaretle olanaklı olur. Bu
demokratik ve hukuki cesaretin er geç egemen olmasını umuyor ve
diliyoruz.
Meclis İç Tüzüğünde yapılacak bir düzenlemeyle
yeniden Sayıştay komisyonunun kurulması gerektiğine
inanıyoruz. Zira, var olan düzenlemeyle Sayıştayın
işlevi Plan ve Bütçe Komisyonu içinde giderek küçülmektedir. Oysaki,
Türkiye'nin mali politikasını belirleyen böylesi önemli bir kurumun,
bağımsız ve işleve kavuşmuş bir komisyon eliyle
yürütülmesi gerektiğini belirtmek istiyoruz. Demokratik ülkelerdeki
işleyişte, bağımsız komisyonlar eliyle bu mali konular
yürütülmektedir, hatta, mali denetim komisyonlarının
başkanları da muhalefet kanadından seçilmektedir. Ama nerede
Türkiyede bu siyasi irade, bu siyasi kültür? Muhalefet kanatlarının
mali konulardaki bir komisyonun içinde belirleyici olmaları
-bakınız, dikkatinizi çekiyorum- ne kadar beraberinde o
çalışmanın şeffaflığını getirecektir
ama Türkiyenin ne yazık ki bu cesaret, bu irade ve bu kültürden uzak
olduğunu görüyoruz. Böylece kamu maliyesinde hesap verme işi
şeffaflaşarak hortumlanan devlet kasasının güvencesi
sağlanmış olur diye düşünüyoruz, böyle komisyonun
bağımsızlığıyla.
Değerli arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerle Genel
Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Geylani.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Kalaycı, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanun Teklifinin geneli üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Dünya Bankası tarafından yapılan ve en yaygın
kullanılan tanıma göre, yolsuzluk, kamu gücünün özel çıkarlar
için kötüye kullanılması şeklindedir. Çoğunlukla yolsuzluk
davranışları kamu gücünü elinde tutan politikacılar ile
kamu görevlileri esas alınarak açıklanmaya
çalışılmaktadır. Denetim ise yolsuzluğun
engellenmesine katkıda bulunur ve kamu kaynaklarının suistimal
ve israf edilmesinde caydırıcı bir rol oynar, kuralların ve
yasaların uygulanmasında keyfîliği azaltır ve kamu
yönetiminde saydamlığa katkı sağlar. Yolsuzluğun
engellenmesine yönelik oluşturulacak stratejilerin
başarısı, kamu yetkisini ve gücünü elinde bulunduran
kişilerin denetim kurumlarının etkisiyle hesap verme
sorumluluğunun artırılmasına bağlıdır.
Dolayısıyla, oluşturulacak etkin bir denetim sistemi, kamu
yönetiminde hesap verme sorumluluğunun geliştirilmesine ve
şeffaflığın sağlanmasına katkıda
bulunacaktır. Bu noktada, parlamentolar adına dış denetim
yapan Sayıştay denetiminin önemi ortaya çıkmaktadır.
Parlamentoların halk adına egemenliği kullanma araçlarından
birisi, kurumların ve yöneticilerin her türlü eylem ve işlemlerini
denetleyebilme yetkisine sahip olmasıdır. Dolayısıyla
Sayıştay denetiminin etkinliği Parlamentonun egemenlik
hakkını daha etkin kullanması anlamına gelmektedir. Türk
Sayıştayı da Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe
hakkının kullanımına ve denetim görevini yerine getirmesine
katkı sunan çok önemli bir anayasal kurumumuzdur. Bütçe hakkı
Parlamentoya vatandaşlar adına gelir toplama ve bu gelirleri belirli
alanlara ve amaçlara tahsis etme yetkisini vermektedir. Bu hakkın
kullanılması, kamu malî yönetim sisteminin belirlenen usullere uygun
şekilde denetlenmesi sorumluluğunu da beraberinde getirmiştir.
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrolü Kanunu özü
itibarıyla kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir
şekilde elde edilmesi ve kullanılmasını, hesap
verebilirliğin ve malî saydamlığın
sağlanmasını amaçlamaktadır. 5018 sayılı Kanunun
68inci maddesinde dış denetime ilişkin hükümler yer
almaktadır ancak bu Kanunun yürürlüğe girdiği 2005
yılından itibaren, aradan beş yıl geçmiş olmasına
rağmen, bu Kanunda düzenlenen hükümler doğrultusunda bir işlem
yapılmadığından, kamu idarelerine ait dış denetim
raporları hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmamıştır. Sayıştay tarafından
hazırlanması gereken dış denetim raporlarının
sunulmaması nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim görevini
gerektiği şekilde yapamadığı ortadadır. Bu
itibarla, çok geç kalınmış olsa da, 5018 sayılı Kanunla
uyumlu yeni Sayıştay kanununun çıkarılması kamu mali
yönetimi ve kontrolü açısından önem arz etmektedir.
Belediye şirketleri, Merkez Bankası gibi kurumların
denetim kapsamına alınması, denetlenmeyen hiçbir kamu
kaynağı ve kurumunun olmaması, dış denetimde iki
ayrı kurum yerine Yüksek Denetleme Kurulunun Sayıştayla birleştirilmesi,
performans denetimi yapılması, Milliyetçi Hareket Partisinin
yolsuzlukla mücadele projesinin önerileri arasında da yer almaktadır.
Bu itibarla, bazı eksik bulduğumuz konular ve karşı
çıktığımız bazı hükümler olmakla birlikte bu
teklife genel olarak olumlu yaklaşıyoruz.
Ülkemizde büyük boyutlara ulaşmış olan
yolsuzlukları önlemeden, ne tam işleyen bir hukuk devletine ne de
sağlam bir ekonomiye sahip olmak mümkün olacaktır. Toplumun huzur ve
refahının sağlanması yolsuzluklardan
arındırılmış temiz bir toplum idealinin
gerçekleşmesi ile mümkün olacaktır. Onca denetim kurumumuz
olmasına rağmen Türkiyede her alanda yaygın bir hâle gelen,
toplum hayatını, demokratik rejimi ve ahlaki değerleri tahrip
eden yolsuzluklar kamu vicdanında kanayan bir yaradır. Aslında
denetimin başarısı için pek çok faktör bulunmaktadır.
Bunlardan en önemlileri; açık görev ve yetki,
bağımsızlık, yeterli kaynak ve personel olarak
sıralanabilir. Türkiyede denetim sisteminin etkin olmamasının
önemli nedenlerinden biri denetim standartlarının
geliştirilmemiş olmasıdır. Denetimden beklenen
yararların elde edilebilmesi için denetim kurumlarının
yapısında, denetim elemanlarının niteliklerinde ve denetim
faaliyetlerinin yürütülmesinde standartların belirlenip uygulamaya
geçirilmesi gerekir.
Ülkemizde kamu idarelerinde iç denetim, teftiş,
soruşturma, dış denetim fonksiyonlarının
uluslararası standartlar dikkate alınarak yeniden
tanımlanması ve oluşturulacak standartlara işlerlik kazandırılması
gerekmektedir. Ülkemizde denetim kurumlarının ve denetim
elemanlarının bağımsızlığı ilkesine,
uluslararası denetim standartlarında belirtildiği şekilde
uyulmamaktadır. Denetimin planlanmasından yürütülmesine kadar, adına
denetimi yapılan makamlar tarafından müdahale edilmektedir.
Bunların sonucu olarak, denetimden kaçınma, denetim
bulgularının, sonuçlarının örtbas edilmeye
çalışılması veya değiştirmeye zorlanması
gibi durumlarla karşılaşılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede yolsuzlukla mücadele ile
ilgili yanlış bir varsayımdan da hareket edilmektedir. Sanki
sadece denetim kurumları görevliymiş gibi bir kanaat vardır.
Aslında, bünyesinde kasıt ve gizlilik ögelerini barındıran,
yolsuzluğun önlenmesi ve ortaya çıkarılması teknik bir konudur.
Maalesef konunun gerektirdiği teknik bilgilenme ve uzmanlaşma
ülkemizde yaygınlaşmamıştır. Bilgisayar teknolojisinin
de gelişmesiyle birlikte çağdaş ülkelerde mali denetim
artık örnekleme yöntemi yerine tam denetim şekliyle
gerçekleştirilmeye çalışılmakta, tüm iş süreçlerinin
ve sonuçlarının denetlendiği faaliyet denetimine
dönüşmektedir. Türkiyede ise mali denetim genel olarak yasal mevzuata
uygunluğun denetlendiği uygunluk denetimi adı altında
gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
Diğer yandan, yolsuzlukla mücadele etmek amacıyla her
türlü sahtecilik ve yasa dışı faaliyetlerle mücadele
metotlarını oluşturmak, geliştirmek, kamu
kurum-kuruluşlarında inceleme ve soruşturma yapmak üzere bir
yolsuzlukla mücadele birimi kurulması mutlaka gerekmektedir. Bu birimin
baskı ve etki altında kalmasını önlemek amacıyla özerk
bir yapıya sahip olması gerekmektedir. Yolsuzlukla mücadele
politikaları sadece yasal düzenlemelerin yapılmasından
oluşmamalı, bunun yanında toplumsal desteği de
arkasına almaya çalışmalıdır. Yolsuzlukla mücadelenin
belki de en önemli safhası, toplumun yolsuzluk olgusunu meşru
görmemesi ve yolsuzluk yapanlar hakkında işlem yapılması
için yetkili makam ve mercileri harekete geçirerek girişimlerde
bulunmasıdır.
Söz konusu mücadelede ilk adım tabii ki siyasi iktidardan
gelmelidir. Zira ilk adım en tepeden gelmezse yolsuzlukla mücadele eden
kuruluşların başarı şansı oldukça azdır.
Ancak ülkemizde ne gariptir ki siyasi çıkarları için devlet
imkânlarını sonuna kadar kullanmayı kendisine hak gören bir
Sayın Başbakan bulunmaktadır. Seçim
çalışmalarında devletin uçağını, helikopterini,
arabasını, tüm imkânlarını kullanmasıyla ilgili,
özellikle Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı, Sayın Genel
Başkanım Devlet Bahçelinin eleştiri ve uyarılarına
Başbakan şöyle cevap vermiştir: Kardeşim, sen
Başbakan Yardımcısı olduğun zaman oluyor da ben
gezdiğim zaman niye rahatsız oluyorsun? Bir defa, Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçelinin Başbakan
Yardımcısıyken devlet malına karşı
gösterdiği hassasiyeti, parti çalışmalarında partinin araç
ve imkânlarını kullandığı herkes tarafından
bilinmektedir. Yine Sayın Başbakan Biz makam sahibiyiz. Makam sahibi
makama tahsisli olanı kullanır. Bu, onun en doğal
hakkıdır. diyor ve Bunlar 60lı yılların
politikaları diye de eleştirenleri suçluyor.
Taşıt Kanununa göre kendinize zorlamayla da olsa bir
hukuki kılıf uydurabilirsiniz. Ama seçim
çalışmalarında devlet imkânlarının
kullanılmasını siyasi etikle nasıl
bağdaştırabiliyorsunuz, inancımıza nasıl
sığdırabiliyorsunuz? Esas bunlara cevap verilmesi gerekmektedir.
Türk milleti Fıratın kenarında bir koyunu kurt kapsa bu
sebeple Allahın beni hesaba çekmesinden korkarım. diyen, devlet
işlerinde devletin mumunu, kendi işinde kendi parasıyla
aldığı mumu kullanan Hazreti Ömerin adalet ve devlet
anlayışını asırlardan beri kendisine şiar
edinmiş bir millettir. Dolayısıyla bunlar, 60lı
yılların politikası değil, bizim
inancımızdır. Saçı bitmemiş yetimin dahi hakkı
olan devlet malına karşı hassasiyetimiz, kul hakkı
olması nedeniyle Allahtan korkmamızdır.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmetinin denetim
anlayışı da siyasi zihniyetine uygun bulunmaktadır.
Kendileri ve yandaşlarının her türlü usulsüzlük ve
yolsuzları meşru görülebilmektedir. AKP Hükûmetinde, muhalif belediyeleri
ve vatandaşları ortada bir suç olmaksızın
cezalandırmak isteyen, kendi partililerine ve mensuplarına ise
fırsatçı ve ayrımcı tutum içinde olan bir iktidar
anlayışı bulunmaktadır; denetimi de kendi siyasi
çıkarları doğrultusunda bir baskı aracı ya da masa
başında aklama vasıtası olarak kullanmaktadır.
İçişleri Bakanlığının muhalefet belediyeleri
üzerinde uyguladığı baskıya ve aleni bir şekilde
yaptığı ayrımcılığa örnek olarak,
Konyanın birbirine komşu iki ayrı ilçe belediyesinde
yaşananları kısaca size anlatmak istiyorum.
Karapınar ilçemizde Belediye tarafından bir firmaya
yaptırılan su arıtma tesisi bakım onarım işi
ihalesiyle ilgili olarak bir Belediye Meclisi üyesi tarafından, görevi
kötüye kullanmak, yürürlükteki yasalara uymayarak devleti zarara uğratmak
iddialarıyla Karapınar Belediye Başkanı hakkında suç
duyurusunda bulunulmuştur. Karapınar Cumhuriyet
Savcılığının 7 Eylül 2009 tarihli talebi üzerine,
İçişleri Bakanlığınca yapılan inceleme sonucu,
İçişleri Bakanı tarafından verilen 12 Mart 2010 tarihli
onayda söz konusu ihalenin Kamu İhale Kanununun 22/c maddesine göre
doğrudan temin usulüyle yapıldığı belirtilerek söz
konusu arıtma tesisi bakım onarım ihalesinin dokuz ayrı
bölüm hâlinde yapılması ihale tekniği ve ihale mevzuatına
aykırı ise de, bilgi eksikliği ve tecrübe yetersizliği nedeniyle
böyle bir yola başvurulduğundan, 4483 sayılı Kanun
hükümleri gereğince adı geçen hakkında işlem
yapılmasına gerek olmadığı gerekçesiyle Belediye
Başkanı hakkındaki iddiaları işleme
koymamıştır.
Değerli arkadaşlarım, bilgi eksikliği ve
tecrübe yetersizliği, usulsüz ihale yapmanın, kanuna aykırı
ihale yapmanın, devleti zarara uğratmanın hukuki gerekçesi
olabilir mi? Kaldı ki Karapınar Belediyesi 1882 yılında
kurulmuştur, yani yüz yirmi sekiz yıllık belediye. Ama AKPli
İçişleri Bakanına göre bilgi eksikliği ve tecrübe
yetersizliği var.
Diğer taraftan, Ereğli ilçemizde suç işlemek
amacıyla örgüt kurmak, ihaleye fesat karıştırmak, edimin
ifasına fesat karıştırmak, çıkar sağlamak suçu
kapsamında, Konya Emniyet Müdürlüğü mali polisleri tarafından
geçen ay, 28 Eylül 2010 tarihinde bir operasyon
yapılmıştır. Belediye Başkanının evi sabah
yedide, iki ekip tarafından dört saate yakın aranmış, 2
belediye başkan yardımcısı, şoför dâhil 11 kişi
aynı aramalara muhatap olmuştur. Aynı gün belediye binası
kuşatılmak suretiyle akşama kadar süren aramalar
yapılmıştır. İhale dosyaları, satın alma
dosyaları emniyete götürülmüştür. Aramalar basına duyurulmak
suretiyle yapılmıştır. Böylelikle operasyon haberi ülke
sathında tüm medyada yer almıştır. Bu uygulama sonucu
Belediye Başkanı ve çalışma arkadaşları ile aile
efradı küçük düşürülmüş, şeref, haysiyet ve
itibarlarıyla oynanmış, rencide edilmiştir. Böylesi
ağır bir suç iddiasıyla ilgili olarak gerek operasyon gününde
gerekse bugüne kadar gözaltına alınan kimse yoktur. Kim ne
yapmış, nasıl organize şekilde suç işlenerek
çıkar sağlanmış, bugüne kadar bir açıklama da
olmamıştır.
Görüyorsunuz değil mi? İhale tekniği ve ihale
mevzuatına aykırı ihale yapıldığı açık
bir şekilde tespit edilmesine rağmen, AKPli Karapınar Belediye
Başkanı hakkındaki iddialar AKPli İçişleri
Bakanı tarafından işleme konulmuyor ama MHPli Ereğli
Belediyesinde ortada hangi ihalede veya kararda suç işlendiği dahi
belli olmaksızın, çıkar amaçlı suç örgütü kurma
kapsamında bir operasyon düzenlenerek bütün dosyalar alınıp
götürülüyor ama on altı gündür ne suç belli ne de suçlu belli! Bu
nasıl anlayış, bu nasıl denetim, bu nasıl adalet?
Bilindiği gibi, belediyelerin bütün iş ve işlemleri
Sayıştay ve İçişleri Bakanlığının
denetimine tabidir. Buradan soruyorum: Madem sadece dosyaları alıp
götürecektiniz, niye operasyon yapıp insanların onuruyla
oynuyorsunuz? Dosyaları istediniz de verilmedi mi? Müfettiş
gönderdiniz de dosyalara baktırmadılar mı? Benim Belediye
Başkanım o dosyalar için Benim iftihar dosyalarım. diyor.
Herhâlde götürülen dosyalarda bir suç oluşturacak belge
arayışı var. Yine anlaşılan o ki on altı gündür
bir suç veya suçlu da bulunamamış. Artık bu saatten sonra isnat
edilebilecek bir suçun inandırıcılığı olabilir mi
değerli arkadaşlarım? Belli ki yapılanlar tümüyle siyasi
ama Milliyetçi Hareket Partisiyle ilgili hangi hesap içinde olursanız
olun, ne yaparsanız yapın bizi ve arkadaşlarımızı
yıldıramazsınız. Elbette keser döner sap döner, bir gün
gelir hesap döner. Bunlar asla unutulmayacaktır, bu yapılanların
hesabı AKP Hükûmetinden ve ilgililerden elbette sorulacaktır.
Değerli milletvekilleri, AKPnin Daha çok demokrasi sözleri
sadece slogan mahiyetindedir. Demokratik rejimi diğer yönetim
şekillerinden ayıran en önemli fark, yönetenler ile yönetilenler
arasındaki açık, şeffaf, saydam ilişkiler ağı ile
bu sistemin oluşturması arzulanan temiz, ahlaklı, dürüst ve
erdemli siyaset anlayışıdır. Demokratik yönetimler gizli
kapaklı ilişkilerin, karanlık hesapların, tezgâh altı
münasebetlerin görülmediği; kayırmaların, arka
çıkmaların, yandaşlara peşkeş çekmelerin
olmadığı faziletli idareler olmalıdır.
AKP döneminde enerji ihalelerinden toplu konut ihalelerine,
belediye ihalelerinden belediye imar düzenlemelerine, doğal gaz
alımlarından akaryakıt kaçakçılığına, ilaç
alımlarından gümrük işlemlerine, hastanelerin tedavi
faturalarından eczanelerin reçete düzenlemelerine, yeşil karttan fakirlere
yapılan sosyal yardım uygulamalarına, üniversite sınavlarından
kamu personel sınavına kadar usulsüzlük ve yolsuzluk
iddialarının girmediği alan, uygulama, işlem, konu, kurum
kalmamıştır.
Bu itibarla buradan bir açıklamada bulunacağım:
Malum, kamu kaynaklarının, tüm kamu fonlarının, kamu
faaliyetlerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına dış denetimi
Sayıştay tarafından yapıldığından, bu kanun
teklifinin görüşmeleri boyunca birçok yolsuzluk iddiası Milliyetçi
Hareket Partisi tarafından gündeme getirilecektir ve bu iddialarla ilgili
ne yapıldığı sorulacaktır. Bunu da bilgilerinize
sunuyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi, kuruluşundan beri toplum
hayatını, demokratik rejimi ve manevi değerleri tahrip eden
ahlaki yozlaşmanın önlenmesini ve yolsuzlarla mücadeleyi millî
siyaset anlayışının temel unsuru olarak görmüştür. Bugün
toplumsal barışı ve demokratik sistemin
varlığını tehdit eden, devlet kurumlarına olan güveni
sarsan ve toplumsal tahribata neden olan ahlaki kirlilik ve yolsuzluklarla
kararlı ve etkin bir mücadele için temiz siyaset, temiz yönetim, temiz
toplumun tesisi artık kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Ülkemiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinden başlayan temizlik
iradesi ile temel ahlak yasalarının altyapısını
oluşturmalı ve girişimlere vakit kaybetmeden
başlamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Kalaycı.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) Siyaset kurumunun faaliyetlerini
ahlaki süzgeçten geçirecek, siyasete etik bir temel ve form kazandıracak
siyasi ahlak yasası Meclisten acilen çıkarılmalıdır.
Milletvekili dokunulmazlıkları makul esaslara
bağlanmalıdır. Yok efendim, başkalarının da
dokunulmazlığı var, memurların da
dokunulmazlığı var. gerekçeleri geçersizdir; kaldı ki
buyurun, hangi dokunulmazlık varsa, kimin ne dokunulmazlığı
varsa kaldıralım, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna
hazırız. Siyasi partilerin gelir kaynakları ve harcamaları
şeffaf hâle getirilmeli ve etkin denetlenmelidir. Milletvekilleri,
belediye başkanları ve üst siyasi yönetim kadrolarının
görev öncesi ve görev sonrası mal bildirimleri kamuoyu ile
paylaşılmalıdır. Yolsuzluklarla topyekûn mücadele için bir
millî program hazırlanarak, önlenmesi, takibi ve koordinasyonu
sağlamak amacıyla özerk yapıda bir yolsuzluklarla mücadele
kurulu oluşturulmalıdır.
Sayıştay Kanun Teklifinin ülkemize, milletimize,
Sayıştayımıza hayırlı olmasını diliyor,
hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili ve
Grup Başkan Vekili Sayın Akif Hamzaçebi.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayıştay Kanunu
Teklifinin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlarken sizi
saygıyla selamlıyorum.
Son derece önemli bir konuyu düzenleyen bir kanun teklifini
görüşüyoruz. Sayıştay, 1982 Anayasamıza göre
kuruluşu, görevi Anayasada düzenlenmiş olan bir kurumdur.
Türkiyenin anayasa geleneğine baktığımızda,
başlangıçtan bugüne kadar Sayıştayın sürekli olarak,
devamlı olarak anayasalarda düzenlendiğini görürüz. 1924
Anayasası, 100üncü maddesinde Sayıştayın Türkiye Büyük
Millet Meclisine bağlı olarak görev yapacağını ta o
günlerde ifade etmiştir, bir anayasa hükmü olarak karara
bağlamıştır. 1961 Anayasası, yine aynı
şekilde Sayıştayı bir anayasal kurum olarak
düzenlemiştir. Osmanlı dönemine gittiğimizde
Sayıştayın köklerinin oralarda olduğunu görürüz. 1862
tarihinde o dönemin padişahı Abdülaziz tarafından irâde-i
seniyye ile kurulmuş olan bir kurumdur. Bu kadar köklü bir kurumu
görüşüyoruz, onun görevlerini, yetkilerini ve diğer görev
alanıyla ilgili diğer unsurlarını düzenleyen bir kanun
teklifini görüşüyoruz.
Sayıştayın anayasal bir kurum olarak
düzenlenmiş olması bir tesadüf sonucu değildir. Bütün dünyada da
veya gelişmiş demokrasilerde de sayıştaylar birer anayasal
kurum olarak şekillenir. Sayıştayların anayasada yer
almasının nedeni, bireyin temel hak ve özgürlüklerinin de
anayasalarda düzenlenmiş olması nedeniyledir. Bireyin hak ve özgürlükleriyle
sayıştaylar arasında çok yakın bir ilişki vardır.
Sayıştayın görev alanıyla, yaptığı
görevlerle sağlamak istediği hususlarla bireyin temel hak ve
özgürlükleri arasında çok yakın bir ilişki vardır. Birer
toplumsal sözleşme olan anayasalar, başlangıçta devletin
kuruluşuna ilişkin birer metinler iken, tarihî gelişimi
içerisinde, bireyin temel hak ve özgürlüklerini de düzenleyen, onları
güvence altına alan metinler hâline dönüşmüştür. Bireyin temel
hak ve özgürlüklerini koruyacak olan devlet, aynı zamanda, bu hak ve
özgürlüklere müdahale edebilecek en büyük güçtür. Dolayısıyla,
anayasalar, bireyin hak ve özgürlüklerini, buna müdahale edebilecek en büyük
güç olan devlete karşı güvence altına alır. Anayasalar, bu
konuda devletin, özellikle de kuvvetler ayrılığı ilkesinin
benimsendiği ülkelerde, yasama ve yürütme organlarının gücüne
karşı koruma altına alır. Yasama ve yürütme
organlarının gücü anayasada sınırlanırken, bu sınırlamayı
aynı zamanda diğer mali konularda da görürüz. Anayasalar, bireyin hak
ve özgürlüklerini koruma amacıyla devletin gücüne yönelik
sınırlamalar yaparken, devletin mali konularda neler
yapacağına veya yetkilerinin sınırlarının ne
olduğuna ilişkin düzenlemeler de yapar. Bütçe, bütçenin nasıl
yapılacağı, bütçe harcamalarının hangi esaslara
dayanacağı, bu harcamaların kaynağını
oluşturan vergilerin nasıl toplanacağı, bu vergilerin
oranları ne olacaktır, hangi ölçüye, hangi ilkeye göre
alınacaktır, bütün bunların temel ilkelerini de anayasalarda
görürüz. Bizim anayasa geleneğimiz de bundan farklı değildir.
Neden bütçeye ilişkin hükümler veya vergilere veya kamu
harcamalarına ilişkin temel hükümler anayasalarda yer alır? Bu
bütçe hakkı kavramından ileri gelmektedir. Demokrasilerde kamu
harcamalarına, millet adına, onun seçilmiş temsilcileri karar
verir yaptıkları bütçelerle. Bütçe, hangi harcamanın nereye,
nasıl yapılacağına ilişkin bir belgedir. Bu bütçeleri,
halkın temsilcilerinden oluşan parlamentolar yapar. Yine bu
harcamaların finansmanını oluşturacak olan vergilerin de
hangi kaynaklardan nasıl alınacağı, hangi oranlarda
alınacağı -eşit mi alınacak, adalet ilkesine göre mi
alınacak, başka ölçülere göre mi alınacak- buna da yine milletin
temsilcileri olan parlamentolar karar veriyor; buna bütçe hakkı diyoruz.
İşte, bu bütçe hakkının -yani aslında milletin kendisi
karar veriyor, millet adına onun temsilcileri karar verirken- millete ait
olan bu bütçe hakkının usulüne göre kullanılıp
kullanılmadığı, kurallar çerçevesinde kullanılıp
kullanılmadığı, kamu harcamalarının gerçekten
milletin istediği yerlere yapılıp
yapılmadığı, bu harcamalardan milletin beklediği
faydanın elde edilip edilmediği, bu vergilerin, bu harcamaları
yaparken onu yapabilmek için toplanan vergilerin usulüne göre toplanıp
toplanmadığı, buralarda bir yanlışlık olup olmadığı;
bütün bunları millet adına bir kurumun denetlemesi ihtiyacı
vardır, bu ihtiyaç nedeniyle sayıştaylar doğmuştur. O
nedenle, sayıştaylar yürütme organının içerisinde bir kurum
değildir, yasama organına bağlı olarak görev yapar; bu
tesadüfi bir bağlantı değildir. Türkiye'nin Anayasa
geleneğinde de 1924ten bu yana sayıştaylar Anayasa hükmü olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı bir şekilde görev yaparlar.
Bu uzun açıklamayı yapma ihtiyacını
şundan duydum: Sayıştay anayasal bir kurumdur, Meclis adına
denetim yapacaktır. Meclis adına denetim yaparken
bağımsız olmak zorundadır. Görevinde
bağımsız olacaktır. Uluslararası standartlar, INTOSAI
denetim standartları da bunu söyler. İkinci standart der ki:
Sayıştay ve denetçisi bağımsızdır. der.
Bu tasarıyı, bu teklifi değerlendirirken
Sayıştayın bağımsızlığını
zedeleyen bir unsur var mı, dolayısıyla öncelikle buna
bakmamız gerekir. Zedeleyen, Sayıştayın
bağımsızlığını gölgeleyen düzenlemeler
olduğu için bu açıklamayı yapma ihtiyacını duydum.
Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, bu teklifin
hazırlanma usulü, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesi ve
görüşülmesi usulünün uygun olmadığını ifade etmek
isterim. Anayasal bir kurum olduğu için, doğal olarak,
Sayıştaya ilişkin bir teklifi milletvekilleri verecektir, bunda
herhangi bir tereddüt yok ama böyle bir teklifin Sayıştay Genel
Kurulunda hemen görüşülüp o görüşün Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelmiş olması gerekir. Bu görüşme nelerden sonra
gerçekleşti, çok sonra gerçekleşti. 22nci Parlamento Döneminde böyle
bir teklif yine gelmişti, o teklif hiç görüşülmedi örneğin
Sayıştay Genel Kurulunda. O zaman biz çok şiddetli
eleştiriler yönelttik Cumhuriyet Halk Partisi olarak, neden
Sayıştay Genel Kurulunun görüşü yok diye. O görüş daha
sonra ikmal edildi bu teklifte ama üzüldüğüm, üzüntü verici bir durumu
sizin bilginize sunmak isterim. Sayıştay Genel Kurulunun bu teklife
ilişkin görüşleri Genel Kurul kararıyla belirlendikten sonra,
Plan ve Bütçe Komisyonunda o görüşün Komisyon üyelerine ifade edilmesi
gerekir. O görüşün Plan ve Bütçe Komisyonunda sahibi yoktu,
Sayıştay adına oraya oturan arkadaşlarımız o
görüşün temsilcisi değillerdi. Onlar Sayıştay Genel
Kurulunun görüşünü bir kenara attılar, kendi görüşlerini yani bu
teklif paralelindeki görüşlerini ifade ettiler. Bunu,
Sayıştayın kurumsal kimliğine, tarihî geçmişine,
şanına, şöhretine, vakarına uygun bulmuyorum. Plan ve Bütçe
Komisyonundaki bu tutum Sayıştaya veya Sayıştayın
oradaki temsilcilerine yakışmamıştır,
Sayıştay bunu hak etmemiştir. Bu teklifi böyle bir atmosferde
görüşüyoruz, böyle bir geçmişi olan teklifi görüşüyoruz.
Teklif çok uzun, seksen beş maddelik bir teklif. Teklifin çok
büyük bir bölümünde Cumhuriyet Halk Partisi olarak itirazımız yok,
çok büyük bir bölümüne destek veriyoruz. Şurada, ben size beş konu
sayacağım. Beş konu dışındaki düzenlemelere
Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek verdik ancak beş konuda herhangi bir
uzlaşma sağlama imkânımız olmadı. Bu beş konuda titizlenmemizin
nedeni de Sayıştayın bağımsızlığı
gölgeleniyor, Sayıştayın
bağımsızlığı zedeleniyor,
bağımsızlık elden gidiyor. Titizlenme nedenimiz bu,
başka bir şey değil. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi,
Anayasa değişiklikleriyle yargıya hâkim olmaya
çalışırken -şimdi o Anayasa değişikliğinin
sonuçlarını izliyoruz- öte yandan Anayasa
değişikliğine gerek duymaksızın böyle bir teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirip
yasalaştırmak suretiyle de Sayıştaya hâkim olmak istiyor.
Bir partizan yaklaşım görüyoruz burada.
Şimdi bunları size saymak isterim, hangi konularda,
hangi nedenlerle itirazlarımız var. Birincisi,
Sayıştayın örgütlenme modeli. Bütün dünyada
sayıştayların örgütlenmesinde iki model vardır, iki tip sayıştay
vardır dünyada: Yargı tipi sayıştaylar, ofis tipi
sayıştaylar. Ofis tipi sayıştaylar Anglosakson ülkelerinde
vardır. Bu sayıştayların bir yargı mercisi
özelliği yoktur, bir hesap mahkemesi özelliği yoktur, parlamentoya
rapor sunarlar, denetim yaparlar, denetim sonuçlarını parlamentoya
sunarlar. Bu modelde sayıştaylar bir başkanın altında
başkan yardımcıları ve onun altında diğer
birimler şeklinde örgütlenir, hiyerarşik bir yapılanma
vardır. Yargı tipi sayıştaylarda ise -Türk
Sayıştayı böyle bir modeldir- hesap mahkemesi özelliği
vardır, yargı özelliği vardır. Bizim
Sayıştayımız bir hesap mahkemesidir, sorumluların
hesap ve işlemlerini denetleyerek kesin hükme bağlar. 832
sayılı Sayıştay Kanununda da vardır hesap mahkemesi
özelliği, görüştüğümüz bu teklifte de hesap mahkemesi
olduğu gayet açık bir şekilde yazılı. Yargı tipi
sayıştaylarda örgütlenme, başkanın altında daireler
şeklindedir, hiyerarşik bir yapılanma, başkan
yardımcıları, vesaire şeklinde yoktur. Diğer yüksek
yargı organlarına benzemiştir, Yargıtayda da
Danıştayda da bir başkan vardır, bir genel sekreter
vardır Sayıştayda olduğu gibi. Genel sekreter, başkana
yardımcı olur, başkanın idari yükünü hafifletir. Onun
altında, üstünde başka bir şey yok, kurullar var, daireler var.
Şimdi, bu modelde yani bu eklektik modelde diyelim, karma
modelde -böyle bir model yok da öyle bir
model yaratılıyor işte- başkan var, başkanın
altına başkan yardımcıları konuyor. Nedir bunun
gerekçesi? Teklife baktığımızda, teklifin gerekçesinde bu
açıklanmıyor, yuvarlak geçilmiş. Plan ve Bütçe Komisyonunda
bunları sorduk, bizzat ben sordum: Neden böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç
duyuyorsunuz? Diyor ki temsilci arkadaşlar: Genel sekreterin daireler
üzerinde hiçbir yetkisi yok. Yani, siz denetime mi hâkim olmak istiyorsunuz?
Yani, Sayıştay denetçisinin, dairedeki Sayıştay üyesinin
yapacağı denetime veya Sayıştay denetçisinin bir kurumda
yapacağı denetime yönelik olarak orada bir hiyerarşik
yapılanma kurmak suretiyle o denetime müdahale etme isteği ifade
edildi. Cümleler bu değil ama çıkan sonuç bu. Bunu doğru
bulmuyoruz. Gelin, bunu değiştirelim, bunu tekrar yargı tipi bir
Sayıştay modeline dönüştürelim. Genel sekretere
yardımcı olmak üzere 3 yardımcısı varsa 5e
çıkaralım, 6ya çıkaralım, 10a çıkaralım
istenirse yani birtakım idari işler çoksa. Birinci olarak bu nedenle
tasarının ilgili maddesini doğru bulmuyoruz.
İkinci olarak sınav. Sınav konusu çok önemli.
Sınav konusunda, Adalet ve Kalkınma Partisi, bütün niyetini, bütün
çıplaklığıyla ortaya koyuyor: Ben, Sayıştaya
istediğim adamı alacağım. diyor. Niyet budur
arkadaşlar. Hiç bunu, buraya, kürsüye çıkacak olan
arkadaşlarımız böyle başka yerlere çekmesinler. Gayet
açık seçik, hiç taviz vermeyecekleri bir madde varsa İktidar
Partisinin, bu maddedir. Diğer hepsini verebilirler ama bu maddeyi
vermeyeceklerdir, bu maddede hiçbir değişikliğe
yanaşmayacaklardır, örnekler bunu gösteriyor.
Sayıştayın bir sınav sistemi var,
oturmuş, yıllardır uygulanıyor: Yazılı
sınav, sözlü sınav. Sözlü sınavlar prensip olarak
yazılı sınavın kavrayamadığı alanları
kavramaya yöneliktir, yani esas olarak yine bilgiyi ölçer. Bu bilginin
yanında, davranış, temsil kabiliyeti vesaire, bunlara da bakar
ama esas olan bilgidir. Bilgiyi esas almayan bir sınav sistemi olabilir
mi?
Şimdi, ne yaptı bu teklif? Bu tekliften önce, geçen
yıl bir yasa çıkarıldı, orada getirildi bu asıl
olarak, bu teklife de o geçen yıl çıkarılan yasa aynen
taşındı. Sözlü sınavı kaldırıyoruz. Neyi
getiriyorsunuz? Mülakat. Mülakatta bilgi ölçecek misiniz? Hayır. Nesine
bakacaksınız? İşte, öyle, genel duruşuna, ifade
kabiliyeti, muhakeme kabiliyeti, temsil kabiliyeti vesaire vesaire. Bilgi?
Yok. Eski sınav sisteminde sözlünün bile
ağırlığı daha düşüktü; yazılıdan 70
puan alırken sözlüden daha düşük puan alma imkânınız
vardı, burada sözlünün de puanı yükseltilerek sözlüye daha fazla pay
verildi toplam puan ağırlığında. Ne
yapacaksınız bununla? İstediğim adamı
alacağım. Kusura bakmayın, niyet budur.
Buraya nereden varıyorsun? diyeceksiniz. Bana böyle bir
soru sormanız gerekir: Ya ne oldu da
Yani, niye böyle bir sonuca varıyorsun?
Örneği önümüzde arkadaşlar. Daha önce yapılmış olan
bir sınavı Danıştay iptal etti, yürütmeyi durdurma
kararı verdi. Sözlü sınavı gerçekçi bulmadım. Sözlü
sınavda hangi adaya, hangi nedenle düşük puan verdiniz, bunun bir
tutanağı yok. Aday kaybetmiş ama bir gerekçeli
tutanağınız yok burada. Dolayısıyla bu
sınavı iptal ediyorum. diyor Danıştay. Geçen yıl,
19/11/2009 tarihinde çıkarılan 5924 sayılı Kanunla
Danıştayın iptal ettiği bu sınava yönelik bir geçici
madde düzenlemesi yapıldı, o kanunun geçici 11inci maddesi. Dedi ki:
Bu kaybetmiş adayları ben bir daha -sınava alacağım
demiyor- mülakata alacağım. Hâlbuki, onların o zaman
elendiği olay sınav. Şimdi, diyor ki geçmişe yönelik düzenleme:
Ben sınava almayacağım, mülakata alacağım.
Değerli arkadaşlar, bir hukuk devletinde, bir
insanın geçmişte tabi olmadığı bir düzenlemeyi,
geçmişte olmayan bir düzenlemeyi kazanılmış hakların
kendisine verilmesi adına başka bir şekle dönüştürebilir
misiniz?
Bunun adını mülakat yaptınız. Peki, mülakat
yaptınız, buraya adayları çağırdınız, 28
aday çağrıldı, o iptal edilen sınav nedeniyle 28 kişi
yeniden sınava alındı. Değerli arkadaşlar, 28
adayın hepsi kaybetti bu sınavda, 1 kişi bile kazanamadı!
Bu adaylar 46,67 ile 33,67 arasında puan aldılar. Bu adaylar içerisinde
ÖSYMde ilk 10a girenler var. Niyet kötüdür, niyet partizanlıktır.
Niyet budur. Bütün çıplaklığıyla olay ortadadır. Her
maddeyi değiştirir AKP ama bu maddeyi değiştirmeyecektir.
Öyle, AKPnin görünüşte demokrat tavırlarına milletimiz
inanmasın. Niyet, bütün devleti adım adım ele geçirmektir.
Sayıştay Genel Kurulunun yetkileri budanıyor. Bir
Rapor Değerlendirme Kurulu getiriliyor oraya. Genel Kuruldur asıl,
Genel Kurul
Efendim, Genel Kurul yavaş çalışıyor.
vesaire. Bunların hepsinin çözümü vardır. Niye? Genel Kuruldan
istediğimiz kararı biz çıkaramayabiliriz çünkü çok eski üyeler
var orada, şimdi oraya o kadar hâkim
değiliz, o nedenle. Hani, HSYKnın Başkanı olan
Adalet Bakanını şimdi değiştirmiyorsunuz ya tamamen
hâkim olamama endişesiyle, ileride onu da değiştirirsiniz! YÖK
neden gündeminizde yok? Çünkü YÖKe hâkim oldunuz. Sayıştay Genel
Kuruluna hâkim olamadığınız için bir Rapor
Değerlendirme Kurulu kuruyorsunuz, onu, başkanı ve başkan
yardımcılarının hiyerarşisinde
çalıştırabileceğiniz bir kurum olarak burada
tasarlıyorsunuz. Sayıştay
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sorunlar çok ama zamanım
bitti o nedenle toparlamak istiyorum.
Tasarının kendi içinde de bir ifade birliği,
ifade düzgünlüğü yok. Bakın
bir örnek vereceğim, 2nci maddede tanımlar yapılıyor:
Düzenlilik denetimi, mali denetim, uygunluk denetimi, performans denetimi.
Güzel, 2nci madde tanımlar maddesi. Peki, 36ncı maddede bu
tanımları niye bir daha yeniliyorsunuz? Aynı tanımlara
36ncı maddede niye bir daha yer veriyorsunuz? Bunu efendim fark ettiler
orada, söylediler fakat bir arkadaşımız Hayır, ben böyle
istiyorum. dedi iktidar partisinden. Peki, ya onu kırmayalım, öyle
geçsin. dediler. Böyle sakil, garip bir kanunu Sayıştay da itiraz
etmiyor, temsilcileri de burada, Meclis Başkan Vekilimiz burada, ilgili
Bakan burada. Böyle olsun geçsin. Niye? Bir arkadaşımız
şimdi ısrar etti, onu kırarsak ayıp olur, varsın kanun
yanlış çıksın.
Kamu idaresi tanımı
Sayıştay denetimine tabi
olan kamu idaresinin ne olduğunu bana anlatabilecek bir arkadaş var
mı acaba?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın
Başkan, izninizle bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Şimdi 2nci maddede kamu idaresinin tanımı var yani
Sayıştay denetimine tabi olan kamu idareleri. Diyor ki 2nci madde:
Sayıştay denetimine tabi olan
kamu idareleri bu kanun uygulamasında kamu idaresi sayılır.
Sayıştay denetimine tabi olan kamu idareleri
Ya sen önce kamu
idaresini tanımlayacaksın ki bunun Sayıştay denetimine tabi
olduğunu anlayalım. Sayıştay denetimine tabii olan
Nerede
düzenlenecek bu? 4üncü maddeye bakıyoruz Denetim alanı. Denetim
alanı diyor ki: Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki
kuruluşlar, sosyal güvenlik kurumları, mahalli idareler ve kanunla
kurulmuş anonim ortaklıklar da
dahil olmak üzere diğer kamu idareleri Sayıştayın denetimi
alanındadır. Peki, diğer kamu idareleri hangisi? Tekrar
dönüyorum yukarıdaki kamu idaresine, o da bir tanım vermiyor bana.
Biri öbürüne, öbürüne
Yani Con Ahmetin devridaim makinesi gibi. Neyse, sürem
bitti, ileride umarım bunları diğer maddelerde anlatma
fırsatı olur.
Sözlerimi burada bitiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, teşekkür ederim.
Evet, gruplar adına son konuşmacı AK PARTİ
Grubu adına İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 510
sayılı Sayıştay Kanunu Teklifinin tümü üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
Parlamentomuz ve Parlamento tarihimiz açısından gerçekten önemli bir
gün yaşıyoruz. Niçin? Parlamentoların, arkadaşlar, benden
önce konuşan muhalefet grubundaki arkadaşlarımızın da
belirttiği gibi, en önemli varlık nedenlerden biri bütçe
hakkıdır. Bütçe hakkının Parlamento tarafından,
Parlamento adına denetleyecek kurum ise Sayıştaydır.
İşte, Sayıştayımızın bu
yapısını, kurumsal işleyiş yapısını
dünyanın en gelişmiş ülkelerine örnek teşkil edecek tarzda
yeniden düzenleyip karşınıza getirdik. Bu kanun teklifinin
görüşülmesiyle, inşallah yasalaşmasıyla son derece modern
ve çağımıza uygun, kanunlarımıza uygun bir
Sayıştay yasasına sahip olacağız.
Bu çok uzun bir yol oldu. AK PARTİ milletvekilleri olarak
biz, 22nci Dönemde bir teklif sunduk, 25/2/2005 ve o tarihte Plan ve Bütçe
Komisyonu alt komisyon kurdu -ben alt komisyon başkanlığı
yaptım, bu dönemde de aynı şekilde- çalıştık
fakat birkaç konuda, biraz önce Akif Beyin belirttiği gibi, onların
özellikle seçimlerle ilgili hep böyle kaygıları olduğu için,
Sayıştay üyelerinin seçimi gibi birkaç konuda iş kilitlendi ve
tasarının çıkması engellendi. Hatta Komisyonumuzda -o kadar
oldu ki- aynı isimde, sadece bir kelimesi, virgülü
değiştirilerek yüzlerce önerge verildi ve bugüne kadar
çıkmadı. Daha sonra, bu yeni dönemde, açıkçası belirli bir
mutabakat teşekkül etti ve bunun üzerine bu tasarı görüşüldü ve
bugün huzurunuza geldi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
Sayıştay yasasının, açıkçası
bağımsız ve egemen her ülkenin vazgeçilmez kurumu olan
Sayıştayın demokratikleşme, şeffaflaşma
alanlarında, sanıyorum, ülkemize çok büyük katkıları olacak
ve demokratik rejimimizin gelişmesinde çok büyük rolü
olacağını hep birlikte yaşayacağız.
Evet, bizim geçmiş tarihimize baktığımız
zaman, Sayıştay tarzında dünyadaki ilk düzenlemelerden biri
bizde. Osmanlı döneminde, 1862de doğrudan doğruya Sultan
Abdülaziz, kendisi, bu konuların, kamunun denetimi için böyle bir kurum
kurmuş. Daha sonra 1879 Kanuni Esaside, 1924te, 1961 ve 1982
Anayasalarında da yasal bir kurum olarak, anayasal bir kurum olarak
Sayıştay bugünlere gelmiş.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Akif Bey de
belirtti, dünyada Sayıştayın yapılanmasına
baktığımız zaman iki tip Sayıştay görüyoruz: Biri
yargı türü -Kıta Avrupasında olduğu gibi- diğeri de
Anglosakson ülkelerinde olduğu gibi ofis tipi modeller. Biz daha çok
Fransız Sayıştayını örnek alarak düzenleme
yapmışız ve hesap yargısı temeline dayalı bir
modeli benimsemişiz ve unutmayın, çok uzun bir geçmişimiz var
bizim Sayıştayda, ciddi tecrübe kazanmışız.
Yapılan uygulamalar, yapılan çalışmalar
yanlışı, doğruyu ortaya koymuş ve bu yasanın
hazırlanmasında, tasarının bu hâle gelmesinde de bütün bu
tecrübeler, hepsi dikkate alındı. Yani biz nereden geliyoruz, nereye
gitmeliyizi açıkçası dikkatli bir şekilde değerlendirdik
ve herkesi de dinledik. Bundan öncekinde de bunda da hiçbir kimse diyemez ki
Ya, Sayıştay tasarısıyla ilgili birisi geldi de benim
fikrimi almadılar. Hayır, böyle bir şey deme durumunda
olmadığı kanaatindeyim, herkesi dinledik, hatta belki lüzumundan
fazla dinledik ve güzel bir tasarının da ortaya
çıktığını söyleyebilirim.
Evet, tabii ki bu yasaya gelene kadar, Sayıştay
yasasına gelene kadar Türkiyede birçok şeyler de yapıldı.
Özellikle 2001 krizi, ekonomik krizinden sonra Türkiyede birçok meselesinin,
özellikle yolsuzluklar konusunda birçok şeyin tekrar gözden geçirilmesi
zarureti doğdu ve ayrıca Avrupa Birliğiyle tam üyelik noktasında
da açıkçası Sayıştayın başka bir önemi var,
Sayıştay yasasının. İşte, ilk olarak 2002
tarihinde yürürlüğe konulan 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve
Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunla zaten bir
değişiklik yapıldı. Daha sonra 2003 yılında gene
yürürlüğe giren 4734 sayılı Kanunla da kamu ihale usulünü
değiştirdik. Bilgi edinme, mal bildirimi, yolsuzluklarla mücadele,
etik kurulların düzenlenmesi gibi demokratikleşmeye, hesap
verilebilirliğe, saydamlığa katkı sağlayan
düzenlemeler de yapıldı.
Ayrıca Gelir İdaresinde ve vergi kanunlarımızda
da reform niteliğinde birçok düzenleme yaptık. En önemli
değişiklik de bildiğiniz gibi, 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile yapılan değişikliktir. 1927
tarihli 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu yürürlükten
kaldırılarak Türk kamu mali yönetim ve kontrol sistemi, başta
Avrupa Birliği uygulamaları olmak üzere uluslararası normlara
uyumlu hâle getirildi.
Hesap verme sorumluluğu ve mali saydamlık
kavramları ile Türk yasal düzenlemelerine ilk defa 5018 sayılı
Kanunla bir düzenleme getirildi. Tabii, 5018 sayılı Kanunda
yapılan bu geniş düzenlemeler, mali yapımızın tamamen
değiştirilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan
Sayıştayın da yapısının
değiştirilmesini ve buna uygun hâle getirilmesini açıkçası
mecbur kıldı. Bizim, zaten, açıkçası bu Sayıştay
Yasasını değiştirmek, toptan, bir bütün hâlinde
değiştirme arzumuzun temelinde de bu yatıyor çünkü bunu
değiştirmediğimiz takdirde, Sayıştay
Yasasını bununla uyumlu hâle getirmediğimiz takdirde bir
ayağı topal bir sistem ortaya çıkmış olacaktı.
Evet, 5010 sayılı Kanun ile bütçe kapsamının
genişletilmesi suretiyle bütçe hakkının en iyi şekilde
kullanılması, bütçe hazırlama, uygulama sürecinin
etkinliğinin artırılması, mali yönetimde
şeffaflığın sağlanması, sağlıklı
bir hesap verme mekanizmasıyla harcama sürecinde yetki-sorumluluk
dengesinin anlamlı bir şekilde yeniden kurulması, etkin bir iç
kontrol sisteminin oluşturulması, bu suretle çağdaş
gelişmelere uygun yeni bir kamu
mali yönetim sisteminin oluşturulması da böylece devreye
alınmış oldu.
Evet, şimdi, tabii, bütün bunların
dışında da ayrıca Avrupa Topluluğuyla olan
ilişkilerimiz açısından da bu yasa önem taşıyordu;
çünkü kamu mali yönetimi, planlama, bütçeleme, uygulama, değerlendirme ve
denetleme unsurlarından oluşan bir bütün. İşte, bu bütünün
denetleme unsurunu genel kabul görmüş uluslararası denetim
standartları ve AByle uyumlu hâle de getirilmesi gerekiyor çünkü
biliyorsunuz hepimizin, bu konuda Parlamentomuzun önemli bir mutabakatı
var, Türkiye Avrupa Birliğine de üye olmak istiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştay dün olduğu gibi bugün de bu
çalışmalarını hesap ve işlemlerin kesin hükme
bağlanması yönünde bugüne kadar sürdürdü, bundan sonra da sürdürecek,
raporlar yayınlayacak. Bu raporları değerlendireceğiz ve
yaptığımız düzenlemede en önemli nokta şu: Hiçbir
kurum istisna edilmedi. Bakın, BDP sözcüsü diyor ki: Askerlerin
denetlenmesi
Hiçbir kurum istisna edilmedi. Herkes denetlenecek, nerede kamu
parası var, nerede kamu menfaati var, orası kesin olarak
denetlenecek; her türlü denetim yapılacak fiilî denetim de diğer
denetimler de ve sadece askerle ilgili husus denetim sonuçlarının
yayınlanmasıyla ilgili konudur. Eğer gizlilik gerektiren kamu
menfaati, ki bu konuda Bakanlar Kuruluna yetki tanınmıştır,
bu konuda raporların, ki sadece askerlerle ilgili değil güvenlik
kuruluşlarımızın tamamıyla ilgili raporların
yayınlanmasıyla ilgili düzenlemedir. Bu, madde 44te
düzenlenmiştir; burayı açıp okuduğumuz zaman ne
olduğunu da daha iyi, net bir şekilde görebiliriz.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu
kanun tasarısı yasalaştığında düzenlilik
denetimi, performans denetimi -ki yerindelik denetimi hariç- her türlü denetim
uygulanacaktır. Tüm kamu fonlarını, kaynaklarını,
faaliyetlerini denetlemek için yasal yetkiye sahip olacaktır
Sayıştayımız. İşleyiş, fonksiyonel
açıdan da daha bağımsız olacaktır. Bugünkünden geriye
değil, daha ileri gidecektir. İşleyiş ve fonksiyonel
açıdan bunun daha bağımsız olduğunu
yaşadıkça daha iyi göreceğiz, iddia edilenlerin tam aksine.
Uluslararası genel kabul görmüş denetim
standartlarına, AB uygulamalarına uygun bir denetim
yapılacaktır. Hazırladığı raporlar zamanında
ve belli bir prosedür dâhilinde Türkiye Büyük Millet Meclisine ve kamuoyuna
sunulacaktır. Kanunda hesap verme sorumluluğu bilincinin ve
saydamlığının yerleştirilmesine,
yaygınlaştırılmasına, böylece yolsuzlukların
önlenmesine önemli katkılarda bulunacaktır.
Görev ve yetkileri daha etkin bir biçimde yerine getirmek için
daha iyi bir organizasyon yapısına sahip olacaktır. Akif Beyin
belirttiği organizasyon yapısı, Sayıştayın bu
yeni yapısına uygun olması için bunlar
yapılmıştır, yoksa
bağımsızlığını engellemek, oradaki hesap
yargısına müdahale için değildir.
Evet, ayrıca Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri
açısından da bu yasayla önemli bir eksikliğimiz de
giderilmiş olacaktır. Özellikle Avrupa Birliğiyle yürütülen
müzakerelerde müktesebat uyumu, siyasi kriterler ve ekonomik kriterler de, bu
konu her yıl bize tenkit noktasında belirtilmektedir.
Dolayısıyla, bu tasarının yasalaşmasıyla, hayata
geçmesiyle, bence bu konudaki eksikliğimiz de giderilmiş
olacaktır.
Ayrıca en önemlisi de 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu gerçekten hayata geçecektir. Böylece -Parlamentomuz,
parlamenterler olarak- Türkiye'de olan biteni, her kurumun bu milletin her
kuruşunun nasıl harcandığının raporu buraya
gelecektir. Bu, Parlamentoda bütçe hakkının en etkin şekilde
kullanılmasının yolu açılmış olacaktır.
Dolayısıyla ben inanıyorum ki, bu tasarıyla Türkiye'nin çok
büyük kazanımı olacaktır.
Bu arada hemen belirtmek isterim: Arkadaşlarımız
konuştu, biz de dinledik, açıkçası, bu dönem için ben Cumhuriyet
Halk Partisine de Milliyetçi Hareket Partisine de BDPye de, hepsine
teşekkür ederim çünkü çalışmalarımız
sırasında belirli bir uyum sağlandı ve dikkat ederseniz,
tasarıyla ilgili bir tenkit de pek yapmadılar Tasarının
şu maddesi yanlıştır. diyen de olmadı ve büyük bir
mutabakatla teşekkül etti. Belki ufak tefek farklı görüşler
olabilir, farklı görüşler olabilir, o özellikle personel
alımıyla ilgili konular
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Dinlemedin herhâlde.
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) Biliyoruz, onların da
nasıl olduğunu biliyoruz, kanunda tam istenildiği gibi
yazılmıştır. Hatta Akif Bey bizzat o konuda da
çalışmıştır. Dolayısıyla bunların
hepsini yaşadık ve gördük. Ben herkese teşekkür ediyorum,
gerçekten teşekkür ediyorum. Çünkü, bu hepimizin yasası. Şu
şöyle, bu böyle demeyelim, hepimiz burada geçiciyiz, burası
hiçbirimizin mülkü değil ama Türk milleti adına önemli bir iş
yapılmıştır ve Türkiye Cumhuriyetinin, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bütçe hakkının kullanılmasında önemli bir
düzenleme yapıyoruz. Onun için, katkı veren herkese teşekkür
ediyorum. Gerek Sayıştaydaki yetkililerimize
Orada
çalışılmıştır. Bakın, Akif Bey dedi ki:
Efendim, Genel Kurulda alınan görüşleri Sayıştay
yetkilileri savunmamıştır. Hayır, böyle bir şey yok,
herkesi dinledik. Yani bir Sayıştay Genel Kurulu birtakım
görüşler belirtmişse, Türkiye Büyük Millet Meclisi onların
dediğine göre mi Parlamentoda bu kanunu çıkaracak? Yok. Onları
da dinledik, onların da doğrularına, yanlışlarına
baktık, bazılarını oradan aldık, onların
bazı söylediklerini de dikkate aldık, bazılarını ise
almadık yani herkesi dinledik. Kime göre
Bizim irademiz nasıl
teşekkül etmişse o şekilde düzenlemeler yaptık.
Dolayısıyla efendim, onların dediğini aynen yapacaksak
zaten Parlamentoya gerek yok, onlar gönderseydi, biz de burada tasdik etseydik;
öyle şey olmaz! Onun için, burada böyle bir şey söylenemez ve Akif
Beyin özellikle örgütlenme modeli konusunda, sınav sistemi konusundaki
şeylerini, tabii kendi görüşüdür bir şey diyemiyorum ama
sanıyorum ki, bu konunun kusura bakmayın, bazen Nasıl bilirsin?
Kendim gibi bilirim. mantığına da
dayandığını görüyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisinden
arkadaşlarımızın söyledikleri noktalara
baktığım zaman, onlar, tabii şeyi söylemediler: Bu yasayla
ilgili herhangi bir noktada farklı bir görüş ifade etmediler,
yolsuzluklarla ilgili konuları gündeme getirdiler.
Tabii, ben şunu söylüyorum: Bir yolsuzluk iddiasını
gündeme getirmek Parlamentoda bulunan herkesin hakkıdır. Bunu yapmak
durumundayız. Hepimizin görevi bu. Yapmazsak suç işleriz. Ancak,
iddia kadar ispat da gereklidir. İddia edebilirsiniz, iddia değil
ispat etmekle mükellefiz. Buraya bir iddiayı getiren her parlamenter bunu
ispatla yükümlüdür. Bunu yaptığımız zaman gerçekten bu
denetim hakkımızı hakkıyla yerine getirmiş oluruz.
Dolayısıyla bunun yapılmasını da ben hiç
yadırgamıyorum ama iddiayı ispat edecek şekilde
getirilmelidir. Bu getirilirse herkes buna destek olmalıdır çünkü
yolsuzlukları önlemek hepimizin görevidir, birimizin değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Biz getirelim de
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) Evet, şimdi, BDP
temsilcisinin
Tabii o, daha çok başka şeyler konuştu.
Başka şeyler konuşunca, insan bazen üzülüyor. Yani bu ülkenin
her tarafında çeşitli etnik kimliklerden, Kürt kökenli Türk
vatandaşlarımız olduğu gibi, her türlü insan
yaşıyor ve bunlar, bu ülkenin hepsinin kardeşleri ve tabii
unsurlarıdır. Bunların hiçbirine ayrımcılık
yapmaya hakkımız yok. 780 bin kilometrekare Türk milletinin
coğrafyasıdır. Burada farklı coğrafyalar tarif etmeye
hiç kimsenin hakkı ve yetkisi yoktur. Onun için, böyle cümleler
kullanılmasını açıkçası son derece
yadırgadığımı ve bunun bölücülük olduğunu da söylemeyi
bir vazife biliyorum.
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Asıl bölücülüğü sen
yapıyorsun! Asıl, senin konuşmanı biz
yadırgıyoruz!
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, başından beri belirtmeye
çalıştığım gibi, bu yasa, Türkiyede, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bütçe hakkının kullanılmasında çağdaş
yenilikler getirecek ve bundan sonra, yanlışlıkların,
yolsuzlukların önlenmesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin elini
güçlendirecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) Bitiriyorum.
Dolayısıyla bu yasanın, ülkemize, milletimize ve
Parlamentomuza hayırlı olmasını diliyorum.
İnşallah bu yasayla Türkiye -bugün yapmaya
çalıştığımız gibi- daha saydam, daha şeffaf,
herkesin daha hakça yürüdüğü bir düzene kavuşacaktır.
Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Büyükkaya.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.36
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
510 sıra sayılı Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Söz sırası teklifin tümü üzerinde şahsı
adına Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldıza aittir.
Sayın Yıldız, buyurun efendim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 510
sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifinin tümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün en önemli kuruluşlarımızdan biri olan
Sayıştayla ilgili kanun teklifini görüşmeye
başlıyoruz. Teklifin genel gerekçesinde, vatandaş odaklı
yönetim anlayışının, vatandaşlarımızın
ödedikleri vergilerin karşılığı olarak devletten
bekledikleri hizmetlerin etkin ve verimli bir biçimde kendilerine
sunulması isteğini, Parlamentoların kamu kaynakları
üzerindeki denetim ve gözetim yükümlülüğünü yerine getiren
Sayıştayın da değişimlerden en fazla pay alması
gereken kurum olduğu belirtilerek, kamu mali yönetiminin yeniden
yapılandırılmasıyla makro disiplinin
sağlanmasını, kamu kaynaklarının stratejik önceliklere
göre dağıtılmasını, dağıtılan
kaynakların etkin, verimli ve tutumlu kullanımının
sağlanmasını, etkin bir hesap verme sorumluluğu sistemini
kurmak istediğinizi; ayrıca, Uluslararası Yüksek Denetim
Kurumları Organizasyonunun üye ülke sayıştayları
arasında denetim, usul, metot ve teknikleri yönünden birlik sağlamak amacıyla
ve denetim standartlarında bütün denetim faaliyetlerinin
Sayıştay görev ve yetki alanı içine
alınacağını belirtmektesiniz.
Ancak, eylemleriniz her zaman olduğu gibi söylemlerinizle,
hatta yazılı açıklamalarınızla da ne yazık ki
çelişmeye devam etmektedir. 5018 sayılı Kanunun 68inci
maddesinde dış denetime ilişkin hükümlerin yer alması,
kanun hükümlerinin yürürlüğe girdiği 2005 yılından bu yana,
beş yıl geçmesine rağmen, bu Kanunda düzenlenen hükümler
doğrultusunda işlem yapmamanız, dış denetim genel
değerlendirme raporları ile diğer raporları
hazırlayıp Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmamanız bunun bir
göstergesidir. Sayıştayın resmî görüşü niteliğinde
olan ve kanun teklifi hakkında Sayıştay Genel Kurulunun elli
yedi maddeden oluşan görüşlerinin dikkate alınmaması da bir
göstergedir.
Savunma, güvenlik ve istihbaratla ilgili denetimlerin
Sayıştayca yapılacak denetime ilişkin esas ve usulleri
Sayıştay tarafından belirlenir. şekline
dönüştürülmesinin de yine AKP üyelerinin teklif ve oylarıyla metinden
çıkartılması bir göstergedir.
Sayıştayın, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
üzerindeki denetim yetkisiyle ilgili düzenlemenin Adalet ve Kalkınma
Partili üyelerce metinden çıkartılması ancak daha sonra yine
Adalet ve Kalkınma Partili üyelerce Çeşitli hükümler
başlıklı 81inci maddeye ilave edilmesi de bir göstergedir.
Belediyelere ait çok sayıda şirketlerin denetiminin
yapılabilmesi amacıyla bağımsız dış
denetçilerin hizmetlerinden yararlanılabilmesi için teklifin 46ncı
maddesinde yer alması kabul edilen fıkraların tekliften
çıkartılması da bir göstergedir.
Kamu kaynakları ile kurulan ve yıllardır
denetlenemeyen, bu nedenle de mali kayıplara yol açan bu şirketlerin
denetimi, kanun teklifinde denetim kapsamına alınmaktadır ancak
çok sayıda bulunan bu şirketlerin denetiminin yetersiz
Sayıştay elemanı sayısıyla fiilen mümkün
olamayacağının görülmemesi ve önlem alınmaması da bir
göstergedir.
Kanun teklifi ile denetim alanı genişleyen, mevcut
durumda bile denetim elemanı sayısı yetersiz olan
Sayıştaya, hâlen dış denetim niteliğinde denetim yapan
Maliye Bakanlığı muhasebat kontrolörlerinin Sayıştaya
devrine ilişkin Milliyetçi Hareket Partisinin teklifinin Adalet ve
Kalkınma Partili üyelerce reddedilmesi de bir göstergedir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyelerinin
Sayıştaya uzman denetçi olarak geçirilmesi haksızlığa
sebep olacağından, bu durumun düzeltilmesi için Yüksek Denetleme
Kurulu üyelerinin Sayıştaya üye olarak alınmasına dair
Milliyetçi Hareket Partili üyelerin verdiği teklifin yine Adalet ve
Kalkınma Partili üyelerce reddedilmesi de bir göstergedir.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 2nci ve
36ncı maddelerinde yapılan performans denetimi
tanımlamalarının uluslararası standartlarla ve 5018
sayılı Kanunla uyuşmaması da bir göstergedir. Mali
denetimle görevli Sayıştay denetçi
yardımcılıkları için muhasebe bilgisinin gerekmesine
rağmen seçimlik konu olarak belirlenmesi yine bir göstergedir.
Teklifin Üçüncü Bölüm başlığı altında
yer alan organların hangisinin karar, hangisinin yargı, hangisinin
istişari organ olduğunun net ifade edilmemesi de yine bir
göstergedir.
Yukarıda örneklemeye çalıştığım,
örneklerini daha da çoğaltabileceğimiz, Milliyetçi Hareket Partili
komisyon üyelerinin alt ve ana komisyonda öneri ve ikazlarına dikkat etmediğiniz,
bu Sayıştay yasasıyla genel gerekçede ve madde gerekçelerinde
belirttiğiniz açıklamalarınızla çeliştiğiniz
açıkça görülmektedir. Gerçi, üç yıldır Türkiye Büyük Millet
Meclisinde getirdiğiniz kanun tasarı ve tekliflerinizde
yaptıklarınızdan farklı bir şey de yapmıyorsunuz;
biz yaptık, biz böyle istiyoruz, böyle olacak
mantığınız sürmektedir.
Bu yasa teklifinizde öngördüğünüz kamuda performans
odaklı denetim sistemine geçilmesini, Sayıştayın
güçlendirilerek denetim kapsamının genişletilmesini, uluslararası
standartlar anlamında da, halkımızın beklentileri
anlamında da tam manasıyla gerçekleştiremeyeceksiniz, belki de
bunu da istememektesiniz.
Sayıştay Yasası Teklifini, Anayasamızdaki
ilkelere ve uluslararası denetim standartlarına uygun,
çağdaş ve Türk milletinin beklentilerini karşılayacak bir
yasa teklifi olarak getirmeliydiniz. Vakit geçmemiştir, muhalefetin
önerilerini de dikkate alarak düzeltmeler yapılmalıdır; aksi
hâlde, bu yasayla düzenlilik denetimini ve performans denetimini uygulayamazsınız.
Kamu fonlarını, kaynaklarını ve faaliyetlerini tam olarak
denetleyemezsiniz. İşleyiş ve fonksiyonel açıdan
bağımsız olamazsınız. Uluslararası genel kabul
görmüş standartlara uygun bir denetim yapamazsınız.
Hazırlanacak raporları Türkiye Büyük Millet Meclisine ve kamuoyuna
zamanında sunamazsınız. Kamuda hesap verme sorumluluğu ve
saydamlığın yerleşmesini ve yolsuzlukların önlenmesini
sağlayamazsınız. Sadece sekiz yıllık AKP zihniyetinin
uygulamalarına devam edersiniz.
Değerli milletvekilleri, burada Adalet ve Kalkınma
Partisinin az önceki konuşmacısı, Milliyetçi Hareket Partisinin
yasa teklifiyle ilgili bir önerileri olmadığını ifade
buyurdular. Burada dört sayfalık muhalefet şerhimizin olduğunu
sanıyorum vakit bulup okuyamamışlar. Burada tüm maddelerle
ilgili partimizin orada, komisyondaki temsilcilerinin muhalefet şerhi
bulunmaktadır. Değerli milletvekilimize burayı
okumasını, hangi maddelere karşı
çıktığımızın da bilinmesini ayrıca arz
ediyorum.
Değerli milletvekilimiz ayrıca bu Sayıştay
yasası nedeniyle orada Sayıştay denetçilerinin, muhalefet
partili milletvekillerinin, hatta ilgili tüm herkesin dinlendiğini ifade
ettiler. Sokakta konuştuğumuz vatandaş da, evet,
dinlenildiğini ifade ediyor zaten. Diyorlar ki: Hepimiz dinleniliyoruz.
Ancak, yasa görüşmeleri sırasında bizim söylediklerimizi can
kulağıyla dinlemiyorsunuz, sadece telefonlarımızı
dinlemeye çalışıyorsunuz. Bizi dinlerseniz eğer, biz
sizlere çözüm yollarını da anlatıyoruz. Burada da muhalefet
olarak, bizim söylediklerimizi yaparsanız halktan da beğeni
kazanırsınız diye bir handikabımız da
bulunmadığını ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, hâlâ Adalet ve Kalkınma Partisi
çatışma, ayrışma, ötekileştirme politikalarından
vazgeçmemektedir. Milletten aldığınız tek başına
iktidar yetkisini yandaşlarınız için değil, yetkisini
aldığınız Türk milleti için kullanmaya da artık
başlamalısınız. Sayıştay gibi işinin
uzmanı olan kurumumuzun önerilerini, Milliyetçi Hareket Partisinin teklif
ve ikazlarını dikkate almayarak dikta yönetiminize devam
etmektesiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayınız.
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) Bu anlayışın size
de ülkemize de yarar getirmeyeceğini er ya da geç göreceksiniz. Umuyor ve
diliyoruz ki ülkemiz için çok geçmeden bu gerçeği görürsünüz.
Amacınız gerçek denetimi sağlamak değil -çünkü kendinizi
denetletecek kadar temiz görünmüyorsunuz- amacınız
Sayıştayda da, devletin diğer kurumlarında olduğu
gibi, denetimleri denetlemek istiyorsunuz.
Bu duygu ve düşüncelerle -bu yasanın
çıkmasını sağlama anlamında yeterli sayınız
var, diğerlerinde olduğu gibi, bu yasayı da
çıkaracaksınız- ancak dileğimiz muhalefet partisi
milletvekillerinin sadece dinlemesini değil önerilerini de dikkate
almanızı temenni ediyorum.
Bu yasanın ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Cevdet
Yılmaz.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayıştay Kanunu Teklifi üzerinde
Hükûmetimiz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Son derece önemli bir kanunu görüşüyoruz, temel bir kanunu
görüşüyoruz, Meclisimizi bire bir ilgilendiren bir kanunu
görüşüyoruz.
Meclislerin misyonu, görevleri çeşitli şekillerde
anlatılabilir, ayrıntılarına girilebilir ama en genel
anlamda iki temel misyonu var Meclislerin. Birincisi, yasama yapmak, yasama
faaliyetinde bulunmak, ikincisi ise idareyi denetlemek, idarenin çeşitli
hedefler açısından, kanunlar açısından işlemlerini,
gidişatını denetlemek. İşte, denetim fonksiyonunun en
müşahhas bir şekilde ortaya çıkmış hâli, kurumsal yapısı
Sayıştay. Meclisimize bağlı olarak, Meclisimizin
çalışmaları kapsamında her yıl geçmiş
yılların kesin hesaplarını çıkaran, denetim
raporları sunan bir kurumumuz, tarihî, köklü bir kurumumuz fakat tabii
bütün alanlarda olduğu gibi bu alanda da çağdaş gelişmelere,
yeniliklere, dünyadaki ihtiyaçlara, gidişata göre yenilenmesi gereken, bu
temel asli işlevini bu şekilde yerine getirmesi gereken bir kurum.
Uzun yıllardır aslında bu
tartışılıyordu. Bu kanunla ilgili hemen hemen tüm kesimler,
tüm taraflar görüş ortaya koydular, tartıştılar. Enine
boyuna aslında tartışılmış bir kanun. Bütün
gruplarımızın, bütün kesimlerin katkıda bulunduğu,
herkesin bir anlamda fikriyle, katkısıyla oluşmuş bir
teklifi tartışıyoruz.
Tabii ki burada değişik gruplarımızın
farklı kaygıları olabilir, eleştirileri olabilir fakat az
önce benim dinlediğim kadarıyla ana fikre, bu kanunun
gerekliliğine hiç kimsenin bir itirazı yok, ülkemizin bir
ihtiyacı gerçekten. Bunu da, bir Meclis olarak ve en geniş
mutabakatla Meclisimizin benimseyeceğine inanıyorum. Bu sadece
hükûmetlerle ilgili değil, bir hükûmetle ilgili değil, Meclisimizin
genel, az önce arz ettiğim, fonksiyonlarıyla ilgili.
Bunu gerçekleştirirken, bu kanunu gerçekleştirirken
önemli bazı faydalar, önemli bazı ilerlemeler sağlıyoruz.
Detaya girmeden bakacak olursak, öncelikle kapsamını
genişletiyoruz. Daha önce kapsamda olmayan veya kapsamda olup
olmadığı tartışma konusu olan birtakım
kurumları, harcamaları da Sayıştayın denetim
kapsamına almış oluyoruz. Bu şekilde, aslında, Meclisimizin
gücünü, idare üzerindeki denetim yetkisini pekiştirmiş oluyoruz. Bu,
Meclise, aslında güç vermek demektir.
Diğer taraftan, yöntemler konusunda da çeşitlilik
sağlandığını görüyoruz. Hukuka uygunluk denetimi,
düzenlilik denetimi gibi geleneksel yapılan yöntemlerin yanı
sıra ve onlara ilave olarak -onları ikame edecek şekilde
değil, onlara ilave olarak- performans denetimi kavramının da
Sayıştayımıza, Sayıştay Kanununa girdiğini görüyoruz.
Bu da son derece sevindirici. Burada Yüksek Denetleme Kurulu gibi tarihsel
olarak KİT denetimi konusunda uzmanlaşmış,
dolayısıyla performans denetimi kültürü olan bir kurumun da
Sayıştay bünyesine katılması ayrıca bu performans
denetimi görevini daha etkili yapması bakımından son derece
önemli.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunuyla
yeni bir sistem oluşturulmuştu. O sistemde özellikle idarelerin
artık hedef ve amaçlarını netleştirmeleri, stratejik
planlarını hazırlamaları, bütçelerini ise bu hedef ve stratejileri
gerçekleştirmek üzere organize edilmeleri temel bir fikir olarak, temel
bir düzenleme olarak ortaya konmuştu. Yalnız orada eksik kalan bir
husus vardı. Stratejinizi ilan edebilirsiniz, bütçenizi yapabilirsiniz o
stratejiye göre ama bunu denetleyecek, performans denetimi yapabilecek bir
yapı olmadan o döngüyü tamamlayamıyorduk. İşte, şimdi
sizlerin takdiriyle geçecek bu yasayla Sayıştayımız
performans denetimi de yapmaya başlayacak. Ben bunu çok önemsiyorum.
Hukuki sonucu olmayacak tabii ki, dünyada da olduğu gibi bizde de
performans denetiminin hukuki, mali sonuçları olmayacak ama elbette ki
siyasi sonuçları, kamuoyuyla ilgili sonuçları, Meclis
tartışmaları açısından getireceği sonuçlar
olacak. Bu da ülkemizde yine demokrasinin kalitesinin artması
bakımından, toplumun hesap sorması, yönetimlerin hesap vermesi
anlamında önemli bir katkı olacak diye düşünüyorum.
Şeffaflığa katkısı olacak bu teklifin.
Daha ölçülebilir amaç ve göstergeler konmasına, sonuç odaklı,
vatandaş odaklı bir yönetim anlayışının ve
zihniyetinin yerleşmesine önemli katkıları olacak diye
düşünüyorum.
Yine, kesin hesaplarla ilgili kamu hesapları alt komisyonu
adı altında bir alt komisyon kurulması bu kanunun getirdiği
diğer bir yenilik olarak karşımıza çıkıyor. Tüm
bu hususlar, az önce arz ettiğim gibi, kamunun vatandaş odaklı bir
şekilde demokratik bir ortamda, halkın beklentileri
doğrultusunda harcamalarını yapması ve bunun
hesabını yine halka vermesi bakımından son derece önemli
değişiklikler, yenilikler.
Aslında geç kalmış bir kanun, onu da belirtmek
gerekiyor. Uzun yıllardır maalesef, biz de -DPTden sorumlu bir bakan
olarak da biliyorum- planlara, programlara her sene yazıyoruz bu
Sayıştay kanunu bir an önce çıksın diye. Ama Meclisimizin
tabii bir gündemi var, yoğunluğu var, bugüne kısmet oldu
diyelim. Ama hakikaten çok sevindirici bir durum bu kanunu görüşmeye
başlamış olmamız.
Bu aynı zamanda ülkemizin Avrupa Birliğiyle
ilişkilerinde de son derece önemli bir boşluğu dolduracak. Az
önce bazı konuşmacılar da değindiler. Avrupa Birliği
sürecinde sadece bir faslı değil, birden fazla faslı etkileyen,
aynı zamanda ekonomik kriterleri, siyasi kriterleri etkileyen son derece
önemli bir kanun. Bunu çıkarmış olmakla yine Avrupa
Birliğiyle müzakere sürecinde de ülkemiz önemli bir adım
atmış olacak, önemli bir mesafe almış olacak.
Tabii kanunlar çıktıktan sonra kurumların burada
ifade edilen, kanunlarda ortaya konulan hususları hayata geçirmeleri son
derece önemli. Burada ben Sayıştayımızın bu yeni
yönetim anlayışına, yeni denetim anlayışına uygun
bir şekilde, etkili bir şekilde yapılanmasını temenni
ediyorum, kendi içinde hazırlıkları en iyi şekilde
yapmasını temenni ediyorum.
Kurumlarımıza da aslında bu kanunun ruhunu anlatmak
lazım. Biraz da eğitim süreci. Biz bazen kanunları
çıkarıyoruz ama onları tanıtmada ve anlatmada biraz
eksiklerimiz olabiliyor. Aslında belki şimdiden başlayarak kamu
kurumlarımızı da bu konularda eğitmekte,
yetiştirmekte, bu yeni denetim anlayışına uygun bir
şekilde bir yönetim sistemi oluşturmaları yönünde
yönlendirmekte, rehberlik yapmakta büyük fayda var diye düşünüyorum.
Denetim dediğimiz hadise sadece bir suçlu bulma, geçmişi
kurcalama hadisesi değil, denetim dediğimiz hadise esas
itibarıyla yönetimin bir fonksiyonu, yönetimin kalitesini
artırmayı hedefleyen bir fonksiyon. Bunu en iyi şekilde
Sayıştayımızla idarelerimizin birlikte yapacağına
ben inanıyorum. Performans denetimleri bu anlamda yönetimimizin
kalitesinin iyileşmesine de destek olacaktır diye düşünüyorum.
Daha fazla vaktinizi almak istemiyorum. Burada ifade edilen
hususlar, fikirler şüphesiz hepimizin tartışacağı,
konuşacağı, belki bir kısmını bu aşamada,
bir kısmını gelecekte değerlendirebileceğimiz hususlar
olacaktır. İkincil düzenlemeleri mutlaka olacaktır bu kanun
teklifimizin. Ben şimdiden bu kanunun hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum, Meclisimize, ülkemize, ülkemizin
kalkınmasına, halkımızın refah ve mutluluğuna
katkıda bulunmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şahsı adına Bilecik Milletvekili Sayın
Fahrettin Poyraz.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 510
sıra sayılı Sayıştay Kanunu Teklifi üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde pek
çok kanun çıkarttık ve bu kanunlar çıkartılırken de
gerek öncesinde kamuoyunda gerekse komisyon çalışmaları
sırasında ve gerekse de Genel Kurul çalışması
sırasında kanunlarımızı enine boyuna
tartışıyoruz ama herhâlde en fazla tartışılan
kanunlardan bir tanesi de bugün şu anda Genel Kurulda görüşmeye
başladığımız Sayıştay Kanunu Teklifi olsa
gerek diye düşünüyorum. Hakikaten 22nci Dönemde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu gündemine kadar gelmeyi başarmış
bir kanun ama ondan öncesiyle de bütün kamu kurumlarını
ilgilendirdiği için hem Sayıştay kendi iç kamuoyunda hem
diğer kamu kurum ve kuruluşları nezdinde hem de Mecliste tüm
siyasi partilerin temsilcilerinin katılımıyla
tartışılmış bir kanun bugün görüştüğümüz
kanun. 23üncü Döneme gelindiği zaman da aynı şekilde bu
tartışmalar devam etmiş. Burada kanunun yeterince
görüşülmediği, Sayıştayda genel kurul üyelerinin
görüşünün alınmadığı gibi birtakım iddialar
ortaya konuldu.
Evet, yani yeterince tanımı muğlak bir tanım.
Siz belki şu andaki görüşmeleri, şu andaki konuşmaları
yeterince bulmamış olabilirsiniz ama neticesinde o arkadaşlarımızın
da, ilgililerin de görüşleri alındı ve komisyonlarda da bu
görüşler değerlendirildi.
Burada yeri gelmişken şunu hatırlatayım:
Elbette bir kurumu temsil eden o kurumun başkanıdır veya
başkanının görevlendirdiği kişi veya kişilerdir.
Çalışmalarımızın her aşamasında
Sayıştayı temsilen Sayın Başkan veya
Başkanın görevlendirdiği kişi veya kişilerce
Sayıştay temsil edilmiştir ve her aşamada da her maddede de
bu arkadaşlarımız, temsilci arkadaşlarımız da
kendi görüşlerini ifade etmişlerdir.
Dolayısıyla, şahsi kanaatim, bu kanunun Türkiye
Büyük Millet Meclisinde en fazla üzerinde konuşulan, fikir yürütülen
kanunlardan bir tanesi olduğu kanaatindeyim.
Diğer taraftan, Sayıştayın yeni getirilen
düzenlemeyle bağımsızlığının ortadan
kaldırılmaya çalışıldığı, hatta iktidar
partisi tarafından ele geçirilmeye
çalışıldığı ve dolayısıyla da burada
tıpkı diğer kamu kurumlarında olduğu gibi bu kurumda
da bir kadrolaşma çabasının olduğu iddiası ileriye
sürüldü.
Değerli arkadaşlar, eğer bu kanunu 22nci Dönem
çalışmaları sırasında ortaya sürmüş
olsaydınız belki bir derece bunu kabul edebilirdik. Neden? Çünkü o
zaman Sayıştay üyelerinin seçimi noktasında bu üyelerin
doğrudan doğruya müracaatının Plan Bütçe Komisyonuna
yapılması, buradan seçilmesi öngörülüyordu ancak o gün muhalefet
milletvekili arkadaşlarımızın görüşlerine de itibar
ederek bunu bu metinden çıkarttık. Şu anda Sayıştay,
kendi içinden seçtiği, genel kurulun seçtiği, kendi içinden
seçtiği üyeler ve diğer kamu kurumlarından gelen denetçiler ve
diğer kamu kurumlarından gelen bürokratlar tarafından bir ön
seçim sonrası Meclisimize gelmektedir.
Dolayısıyla, burada bir iddiayı ortaya atarken bu
iddianın da daha somut bir şekilde ortaya konması gerekiyor.
Aynı mantık sınav konusunda da gündeme geliyor. Her
ne hikmetse en güzeli, en doğruyu biz kendimiz yapıyoruz. Bunun
dışında kim yaparsa yapsın, isminin başında veya
sonunda hangi unvan olursa olsun bizim o insanlara karşı bir
güvenimiz yok. Yani bu insanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından,
kendi kurulları Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmiş
ve mesleklerinde belli bir aşamaya gelmiş saygın insanlar. Siz 5
kişilik, 6 kişilik komisyon oluşturuyorsunuz, onlara
güveniyorsunuz, onlara yetki veriyorsunuz ve ondan sonra diyorsunuz ki:
Kardeşim biz size güvenmiyoruz. Ben hatırlıyorum daha düne
kadar, bilmiyorum bugün öyle mi ama, Maliye Bakanlığında Maliye
Teftişe eleman aldığınız zaman sadece ve sadece
yazılı sınavı geçmek yeterli bir şart değildi;
ama yazılı sınavla mülakat arasında, mülakata veya sözlü
sınava
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Mülakat değil
sözlü
Sayıştayda yaptığınız mülakat ama.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) Nasıl derseniz.
Sözlü sınava girecek adayın evine bir
başmüfettiş gider, onun sosyal çevresine bakar, kişiyi
araştırır, ondan sonra da bir rapor hazırlanır, sözlü
sınav öncesinde de bu rapor -üstadım bildiğiniz gibi- o sözlüyü
yapacak olan heyete de takdim edilirdi. Yani bunlar bizim Türk bürokrasisinde
olağan şeyler. Yani olağan şeyler derken bunu iyi veya
kötü anlamında, bir değerlendirme anlamında değil, bir
tespit anlamında söylüyorum. Bunlar yapılmış olan
şeyler. Geçmişte birileri yaptığı zaman bunlar
hakikaten kabul edilebilir, olağan şeyler ama AK PARTİ hükûmette
olduğu zaman, her ne hikmetse, biz bürokratımıza güvenmiyoruz,
her ne hikmetse iktidardaki bakanımıza güvenmiyoruz ve diyoruz ki:
Kardeşim kameraları getireceksin, senin tutanağına da
itibar etmiyorum, komisyondaki 5 kişiye ya da 7 kişiye de itibar
etmiyorum, sana da itibar etmiyorum. Güzel kardeşim, sen itibar
etmiyorsun ama millet itibar etmiş, iki genel seçim, iki yerel seçim, iki
tane de referandum yapmışız, millet Biz size itibar ediyoruz.
diyor. Şimdi, milletin itibar ettiği bir noktada
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Hani alkış!
AKİF AKKUŞ (Mersin) Bir alkışlayın, bir
alkışlayın!
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) Alkışa ihtiyaç yok, bu
da bir tespit, bu da bir tespit. Rakamlar ortada. Kabul etseniz de etmeseniz de
rakamlar ortada.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) O zaman, yalan yanlış
kanun yapma iznini mi veriyorlar size?
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) Biz burada hiç kimseyi
kandırmıyoruz.
Bir grup başkan vekilimiz, konuşmasında Bu
düzenlemeyle milletin gözünü boyamaya çalışıyorsunuz, milleti
kandırmaya çalışıyorsunuz. iddiasında bulundu.
Değerli arkadaşlar, bir kişiyi bir kere
kandırırsınız, hadi bilemedin iki kere
kandırırsınız. Bir kişiyi dört defa nasıl
kandıracaksınız? Üstelik bir kişi de değil,
kandırdığınız milyonlarca kişi! Böyle bir
şey olabilir mi? Yani bu milleti, affedersiniz ne olarak görüyorsunuz da
siz kandırılmaya müsait birileri olarak mı görüyorsunuz ki AK
PARTİnin burada her getirdiği kanunu, getirdiği her düzenlemeyi
milleti kandırmak olarak tahkim ediyorsunuz. Bence burada bu sözleri sarf
edenler öncelikle ve öncelikle kendilerine bakmaları gerekiyor.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Aynaya bak.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) Dolayısıyla nasıl
yorumlarsanız yorumlayın ama ister aynaya bakın, ister
başka bir yere bakın. Biz aynaya baktığımız zaman
milleti görüyoruz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sen kendini bir şey zannediyorsun
herhâlde.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) Sayıştay Kanunu neden
önemli? Sayıştay Kanunu şunun için önemli değerli
arkadaşlar
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Boyunu aşan laflar etme.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) Biz eğer millet odaklı
bir siyaset yapacağız diyorsak ve siyasetimizin merkezinde milleti
oturtuyorsak o zaman her şeyin de millete hesap verilebilir hâle
getirilmesi gerekiyor; burada birtakım kapalı kapıların,
hesap vermeyen makamların kalmaması gerekiyor.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) Mesela TOKİ.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) Eğer burada milletin
temsilcileri olarak bizler oturuyorsak sonuçta bütün uygulamaların
raporları, denetim raporlarının Parlamentoya sunulması
gerekiyor. İşte bu anlamda bu kanun son derece önemli.
Dolayısıyla ben açıkçası zaman zaman alt komisyon
toplantılarında da biraz şaşkınlıkla bu ifadeyi
dile getirmişimdir. Bir başka kanun olsa anlarım, muhalefet,
muhalefet etsin ama Sayıştay Kanunu çıkartıyoruz
değerli arkadaşlar. Sayıştay, başta iktidar olarak
bizi ve bizim uygulamalarımızı denetleyecek, raporları
hazırlayacak, ilgili komisyona ve Genel Kurula getirecek. Muhalefet olarak
herhâlde bütün kanunlar bir tarafa, sizlerin ivedilikle, öncelikle
çıkartılmasını istemeniz gereken kanun bu olsa gerek diye
düşünüyorum ama anlaşılmaz bir şekilde, aylardır hatta
yıllardır birtakım gerekçelerle, biz bu kanunu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine kadar getirebilmiş olsak bile, belli
uzlaşma sağlanamadığı için bu anlamda
çıkartamıyoruz.
Bir diğer yönüyle, değerli arkadaşlar, eğer bu
ülkeyi demokratik bir ülke yapacağız diyorsak ve bu anlamda da Avrupa
Birliği müktesebatı anlamında Avrupa Birliğine girmeyi de
bir devlet politikası olarak kendimize bir hedef olarak koymuşsak,
Sayıştay Kanunu yine bu anlamda, Avrupa Birliği
müktesebatına uyum anlamında da çıkartılması gereken,
elzem olan kanunlardan bir tanesi.
Burada zaman zaman personel eksikliği noktasında
birtakım görüşler ileri sürüldü. Doğrudur, yani bu kadar yetki
verdiğiniz bir kuruma işini daha rahat yapabilme anlamında kadro
da vermeniz lazım, diğer imkânları da sağlamanız
gerekiyor ama burada bir şey daha yapılıyor: Tüm denetim
alanı Sayıştaya açılırken, aynı zamanda, şu
anda Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu da Sayıştayla
birleştiriliyor. Bağlanıyor demiyorum, Sayıştayla
birleştiriliyor. Buradaki amaç nedir? Buradaki amaç hakikaten,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun bugüne kadar sahip olduğu
tecrübeleri Sayıştaya aktarmak, bugüne kadar sahip olduğu
yetişmiş elemanları Sayıştaya aktararak
Sayıştayın çalışmalarında bu
arkadaşlarımızın da azami derecede katkı vermesinin
imkânını sağlamak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Poyraz.
FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) Dolayısıyla ben bu
kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulumuzda hızla bir
şekilde çıkacağı kanaatindeyim. Bu anlamda şimdiden,
öncesi ve sonrasında katkısı olmuş ve olacak olan iktidar
muhalefet tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Kanunumuzun Sayıştayımıza ve memleketimize
hayırlı olması temennisiyle hepinize saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz
saygıdeğer arkadaşlarım.
Sayın Genç, buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sorum Sayıştay Başkanına.
Efendim, Sayıştay fizikî ve fiilî yerindelik denetimini
mevcut yasaya göre yapmaktadır. Şimdi, Gölbaşından
gelirken, orada, Kepez Vadisinde Ankara Belediye Başkanının
yaptığı on - on beş tane acayip villalar var. Yine bu Millî
Kütüphanenin karşısında yapılan, iki kara yolu
arasında yapılan acayip dükkânlar var. Yine Eskişehir yolu
üzerine gittiğiniz zaman korkunç bir demir yığını var
orada. Bunları yapan Ankara Belediye Başkanı. Bizim de
hesaplamamıza göre buraya herhâlde bir 20-25 trilyon lira para harcanmıştır.
Sayıştay bu kadar zamandır bununla ilgili yapılan
işlerde ne karar vermiştir? Yani bunlar Sayıştay
deneticileri tarafından bugüne kadar denetlenmiş midir,
denetlenmişse ne kadar bir maliyetleri vardır? Bu niye bu kadar
muallakta kalıyor? Ayrıca da İstanbul Belediyesi, İzmit
Belediyesi bunların bir sürü incelemesi yapılması lazım,
Ankara Belediyesinin incelemesi yapılması lazım.
Sayıştay bugüne kadar İstanbul, Ankara, İzmit belediyelerinde
yaptıkları incelemelerde yasa dışı ne kadar işlem
tesis etmişlerdir. Bu işlemlerin muhtevası ve miktarı
nedir? Bu raporları bize bildirir misiniz, açıklar
mısınız? Çünkü daha önce de ben burada konuştum. 1
katrilyon 800 trilyon liralık İstanbul Belediyesinde bir usulsüzlük
var. denildi -Sayıştay temsilcisi- ama bugüne kadar bu usulsüzlükle
ilgili herhangi bir bilgi bize verilmedi. Yani Sayıştayın
yaptığı denetim orada kapalı kalırsa o zaman denetimin
ne anlamı var? Onun için Sayıştay Başkanından bu konularda
ayrıntılı bilgi istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Sayın Başkanım; başka
soru yok. Sayın Başkan mı açıklama yapacak, zatıaliniz
mi yapacak Sayın Bakanım?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Meclis Başkan Vekili
BAŞKAN İç Tüzük hükümlerine göre Sayın Akyel,
Sayın Başkan cevap verebilirsiniz.
KAMER GENÇ (Tunceli) 62nci maddenin son fıkrasına
göre Sayıştay Başkanı cevap verebilir.
BAŞKAN Recai Bey, siz cevap verebilirsiniz, bir
açıklama yapabilirsiniz veya tam bilgiler yoksa sonra verebilirsiniz.
Buyurun efendim.
SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL Sayın
Başkanım, saygıdeğer vekillerim; sizleri şahsım
ve kurumum adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Vekilimizin sorusuyla ilgili olarak şunu ifade
edebilirim: Sayıştaydaki denetimler, kanuna aykırı
harcamalar olduğu takdirde bu, yargı dairelerine gitmekte ve
yargı mahkemelerinde yargılanmakta. Önce denetçilerin denetim
raporları, sonra dairesinde yargılanması, arkasından temyiz
aşaması. Bunlar süreç olarak denetçinin denetlemesi, yargı
dairesine intikal etmesi ve temyizden sonuçlanması belli bir zaman
almaktadır ve bunlar sorumlu, harcayan kişilerle ilgili şahsi
sorumluluk olduğu için bunlar yargı mahkemeleri ve temyiz sonucu
kişilere iletilmektedir. Bugüne kadar Sayıştayın bu yargılamalar sonucu sorunlara tazmin
kararlarının kurum bazında toplandığı bir
raporlama sistem olarak bulunmamaktadır.
İkincisi de, Sayın Vekilimizin yine ifade etmiş
olduğu harcamaların ya da projelerin ekonomiklilik, verimlilik,
kalite ve uygunluk denetimi konusu. Yeni Sayıştay Kanun Teklifinin
yürürlüğe girmesinden sonra bu tür denetim olacaktır. Mevcut
kanunumuza göre yaptığımız denetim hukuka ve mali
düzenlemelere uygunluk ifade eden denetimi kapsamaktadır.
Arz ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, olmaz efendim.
Orada yapılan usulsüzlüklerin hesabını sormayacak mı
Sayıştay?
BAŞKAN Bu kadar mı efendim?
SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
Başka bir soru yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkanım, ben
sorduğum sorularda Ankara, İstanbul ve İzmit Belediyeleriyle
ilgili şimdiye kadar ne kadar denetim yapılmış, ne kadar
yasa dışı işlem tesis edilmiş, bunlarla ilgili bize
açık bir bilgi verilsin. Şimdi veremiyorsa Sayın Başkan
bize yazılı bilgi versin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Evet, yazılı bilgi versin
Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet, sonra Başkanlık da, Başkan
Vekili arkadaşımız da orada.
KAMER GENÇ (Tunceli) Çok açık, ayrıntılı
bilgi verilsin Sayın Başkan. Sayıştay denetçileri
İstanbul Belediyesinde, Ankara Belediyesinde ve İzmit Belediyesinde
kaç tane inceleme yaptı, kaç usulsüzlük tespiti yaptı? Bunlar
ayrıntılı bildirilsin.
BAŞKAN Tamam efendim.
SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL Sayın
vekillerim, yazılı açıklama hazırlayalım Sayın Vekilimizin sorusu üzerine.
Arz ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Evet, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum...
III.- Y O K L A M A
(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Teklifin maddelerine geçilmesinin oylamasından
önce bir yoklama talebi vardır, onu yerine getireyim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Özyürek, Sayın Özdemir,
Sayın Sönmez, Sayın Ersin, Sayın Bingöl, Sayın Keleş,
Sayın Öztürk, Sayın Ağyüz, Sayın Paçarız, Sayın
İçli, Sayın Genç, Sayın Ergin, Sayın Baratalı,
Sayın Kalaycı, Sayın Asil, Sayın Akkuş, Sayın
Yıldız, Sayın Aslanoğlu, Sayın Durgun.
Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)
BAŞKAN Teklifin maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci
bölüm 1 ila 30uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
Harun Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HARUN ÖZTÜRK (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Sayıştay Kanunu Teklifinin birinci bölümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim görevi yapan
Sayıştaydan kamu kaynaklarının hükûmet tarafından
etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılıp
kullanılmadığının tam bir tarafsızlık içinde
denetlemesi beklenir. Bu denetimin amacına ulaşabilmesi için
Sayıştayın bağımsız olması, tarafsız
görev yapması ve kamu kaynağı kullanılan bütün
alanları denetim kapsamına alması gerekir.
Teklife baktığımızda KİTlerin kapsama
alınarak bu alanda çok başlılığa son verildiğini
görüyoruz. Bu olumlu bir gelişmedir ancak teklifin kamu kaynağı
kullanan bütün alanları kavrayıp kavramadığı net
değildir. Net olmadığını iki hususa dayanarak
söyleyebiliriz:
Kapsamı çizmede önemli olan kamu idaresi tanımı,
Sayıştay denetimi alanını düzenleyen 7nci maddede
sayılan idarelere atıf suretiyle yapılmıştır.
Atıf yapılan maddedeki idarelerin hangileri olduğu konusunda ise
farklı yorum ve uygulamalar ortaya çıkabilecektir.
Kapsam konusunda kafa karışıklığına
yol açacak bir hüküm de teklifin geçici 3üncü maddesinin beşinci fıkrasıdır.
Bu hüküm 82nci maddenin başındaki Bu Kanunun geçici maddelerindeki
hükümler saklı kalmak kaydıyla
hükmüyle birlikte
değerlendirildiğinde kendi kanunlarında 832 sayılı
Kanundan muaf olduğu bildirilen kurumların bu kanundan da muaf
olacağı şeklinde bir anlam ortaya çıkabilecektir.
Değerli milletvekilleri, Merkez Bankasının
Sayıştayın denetim alanını düzenleyen 4üncü madde
yerine çeşitli hükümlerin yer aldığı 81inci maddede
düzenlenmesi de yanlış olmuştur. Yine teklifin 4üncü maddesine
Savunma, güvenlik ve istihbarat hizmetlerine ilişkin devlet
mallarının Sayıştayca yapılacak denetimine
ilişkin esas ve usuller, Millî Savunma ve İçişleri
Bakanlığı ile Başbakanlığın görüşleri
alınarak Sayıştay Genel Kurulu tarafından hazırlanacak
yönetmelikle belirlenir. şeklinde bir hükmün konulmamış
olması da önemli bir eksikliktir. Bu alandaki denetimin, kimilerini memnun
etmek uğruna genel uygulamanın öngördüğü esas ve usullere
bırakılması ülkemiz çıkarlarına uygun
olmamıştır. 44üncü maddedeki hüküm bu konuda hazırlanan
raporların sonucunun açıklanmasına yönelik olup yeterli
değildir.
Değerli milletvekilleri, teklifle ilgili olarak Komisyona
bilgi sunan Sayıştay Başkanının kurumun resmî
görüşü niteliğindeki Sayıştay Genel Kurulunun
değişiklik önerilerini savunmak yerine teklifteki düzenlemeleri
savunmuş olması, Genel Kurulun bilgisine sunulmaya değer
görülmüştür. Komisyon görüşmeleri sırasında
Sayıştay Denetçileri Derneğinin görüşlerine de itibar edilmemiştir.
Bu durum, Sayıştay Başkanı ile birlikte hareket eden
çekirdek bir kadronun önümüzdeki dönemde Sayıştayı siyasi
talepler doğrultusunda yönetmek istediğini açıkça ortaya
koymaktadır. Bu nedenle Başkan ve üyelerin seçimine ilişkin
hükümler başta olmak üzere teklifin tümünün dikkatle
değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.
Değerli milletvekilleri, kesin hesap kanunu
tasarısı ve ekinde yer alan belgelerle genel uygunluk bildirimi ve
Sayıştay raporlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından etkin bir şekilde değerlendirilmesi için bir kesin
hesap alt komisyonu kurulması önemlidir. Buna ilişkin İç Tüzük
Değişiklik Teklifi 107 sıra sayısıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun gündemindedir. Bu teklifi görüşmek yerine,
görüşülmekte olan kanun teklifine Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzükünde gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar geçerli olacak bir
İç Tüzük hükmü yazılması uygun olmamıştır. Bu
nedenle, söz konusu geçici 1inci maddenin kanun teklifinden
çıkarılması ve 107 sıra sayılı İç Tüzük Değişiklik
Teklifinin öne alınarak görüşülmesi yerinde olacaktır.
Değerli milletvekilleri, hesap verme sorumluluğu
çerçevesinde, idarece belirlenen hedef ve göstergelerle ilgili olarak faaliyet
sonuçlarının ölçülmesi ve değerlendirilmesi, performans ölçümü
anlamına gelmektedir. Kamu kaynaklarının etkin, ekonomik ve
verimli olarak kullanılıp kullanılmadığının
incelenmesi ise performans denetimidir. Teklifte performans denetimi
tanımı yapılırken bu iki tanım iç içe geçmiştir.
Görüldüğü gibi, kavram kargaşası
yaşanmıştır. Bu kavram
karışıklığı sonucunda Sayıştayın
on dört yıldır uluslararası standartlara uygun bir biçimde
yaptığı performans denetiminden vazgeçilmekte ve bunun yerine
performans ölçümü benimsenmektedir. Bu çerçevede teklifte yer alan,
gerçekleştirilen performans denetimlerinin mali ve hukuki sorumluluk doğurmayacağı
şeklindeki hükmü INTOSAI denetim standartlarına da
aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, teklifle performans denetiminin
yanı sıra pek çok kavram üzerinde kafa
karışıklığı yaşanmaktadır. Teklifin
2nci maddesinde tarif edilen Sayıştay denetimi, düzenlilik denetimi
ve performans denetimi kavramları 30uncu maddede yeniden
tanımlanmaktadır. Teklifin başka hiçbir maddesinde
tekrarlanmayan mali denetim ve uygunluk denetiminin 2nci maddede tarif
edilmesi ise kanun tekniği açısından uygun değildir. Teklifte
denetim literatüründe birbirinin yerine kullanılan mali denetim ve
düzenlilik denetiminin ayrı ayrı tarif edilmiş olması da
düşündürücüdür. Yine, INTOSAI denetim standartlarında devlet denetimi
mali denetim ve performans denetimi şeklinde sınıflandırılmaktadır.
Sayıştayın bugüne kadarki uygulamalarında da mali denetim
ve hesap denetimi tabirlerinin kullanıldığını
görüyoruz.
2nci maddede 5018 sayılı Kanuna atıf
yapılarak tarif edilen kamu zararı da sorumluların
Sayıştaya hesap vermelerinde kafa
karışıklığına yol açabilecektir çünkü kamu
zararı Kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden
kaynaklanan, mevzuata aykırı karar, işlem ve eylemleri sonucunda
kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden
olunmasıdır. şeklinde tanımlanmıştır. Oysa
Sayıştay denetiminde, sorumluların sorumluluklarına gitmek
için kamu zararının bir ihmal, kusur ya da kasıt sonucu ortaya
çıkmış olması gerekli değildir. Teklifte, adli
soruşturma konusu olması gereken hususlarla Sayıştaya
karşı hesap verme işinin birbirine
karıştırıldığı
anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 2nci maddede yapılan
tanımlar, yargı tipi sayıştaylara ve INTOSAI denetim
standartlarına uygun bir biçimde yeniden tanımlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bizim de içinde yer aldığımız
yargı tipi sayıştaylarda başkanlık bir karar
organı olmayıp idari bir makamdır. Bu nedenle, 11inci maddede
Sayıştayın yargı ve karar organları arasında
sayılması doğru olmamıştır. Bu maddede,
Danıştay ve Yargıtaydaki örneklere paralel bir
başkanlık kurulu ihdası düşünülmeliydi. Sayıştay
Başkanının başkanlığında oluşacak bu
kurulda daire başkanlarıyla denetim kurulu başkanı görev
alabilirdi.
Teklifte yer alan Rapor Değerlendirme Kurulu ile Denetim
Planlama ve Koordinasyon Kurulu yerine, Genel Kurulun üyeleri arasından
seçeceği bir başkanın başkanlığında, birinci
sınıfa ayrıldıktan sonra üç yılını
doldurmuş 10 uzman denetçiden oluşacak bir denetim kurulunun öngörülmesi
daha uygun olurdu.
Teklifte, yargı tipi bir örgütlenmeyi benimseyen
Sayıştaya, ofis tipi sayıştaylarda olan bazı
örgütlenmelerin de monte edilmeye
çalışıldığını görüyoruz. İki
başkan yardımcısının durumu buna örnektir. Oysa
yargı tipi sayıştayların örgütlenmesine uygun olarak mevcut
Genel Sekreterlik müessesesinin, yardımcılarının sayısı
artırılarak korunması uygun olurdu.
Değerli milletvekilleri, Sayıştayın yönetici
kadrosunda bulunanlardan başkan ve başkan
yardımcılarının denetim raporları üzerinde söz sahibi
olacak şekilde görevlendirilmeleri de Sayıştayın
bağımsızlığı ile bağdaşmamaktadır.
Sayıştay savcı ve başsavcılık görevlerine Maliye
Bakanlığı veya Hazine Müsteşarlığında
çalışanlar dışında kamunun her kesiminden atama
yapılmasının öngörülmesi görevin niteliği ile uyumlu
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) Ayrıca, Sayıştay
başsavcılığı görevine Sayıştay
dışından atama yapılmasına imkân veren düzenleme de
yerinde olmamıştır. Bu atamanın belli bir görev süresini
tamamlamış Sayıştay savcıları arasından seçilmesi
doğru olurdu.
Sayıştayın yürütmeye karşı
bağımsızlığının ve
tarafsızlığının korunabilmesi için üyelerinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi yerine Sayıştay Genel Kurulu tarafından
seçilmesinin bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz. Bu
yapılmadığı takdirde Plan ve Bütçe Komisyonunca
Sayıştay başkan ve üyeliği için yapılan seçimlerin alt
komisyon yerine komisyon tarafından yapılması
sağlanmalı ve Genel Kurulda seçilmek için ise salt çoğunluk
aranmalıdır. Başkanın bu göreve 1 defalığına
ve yedi yıllığına seçilmesini de Sayıştay
bağımsızlığı için bir zorunluluk olarak
görmekteyiz. İki dönem seçilebilme arzusu
bağımsızlığa zarar verecektir diyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Sayın Erkan Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 510 sıra sayılı Sayıştay
Kanun Teklifinin birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Muhterem heyetinizi grubum ve şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, Anayasamızın
160ıncı maddesine göre, Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi
kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının
gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetleyen, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlayan, çok önemli anayasal bir kurumdur ve aynı zamanda,
Parlamentonun bütçe hakkını etkili hâle getiren, daha doğrusu
etkili hâle getirmesi gereken bir kurumdur. Sayıştay sadece Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan bir kurum değildir,
Sayıştayın ayrıca yargı yetkisi de bulunmaktadır.
Sayıştay, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin hesap verme
sorumluluğu çerçevesinde, yönetimin mali faaliyetlerini, mali karar ve
işlemlerini kanunlara, kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk yönünden
de denetler; ayrıca kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve
verimli olarak kullanılıp kullanılmadığının
belirlenmesi, faaliyet sonuçlarının ölçülmesi ve performans
bakımdan değerlendirilmesi yetkisine de sahiptir.
Değerli milletvekilleri, üzülerek ifade etmek isterim ki
Sayıştay Kanunu, bu mevcut hâliyle bu teklifteki hâliyle- etkili bir
denetim yapamayacaktır, Sayıştay denetimi şeklî bir denetim
olarak kalmaya mahkûm olacaktır.
Bir yüksek denetim kurulu olan Sayıştayın,
yolsuzlukların önlenmesinde ve yolsuzlukla mücadelede aktif ve etkin bir
görev üstlenmesi ve yolsuzlukla mücadelede kamu yönetimlerini desteklemesi
gerektiğini düşünüyoruz. Sayıştayın hâlihazır
mevcudiyetiyle yolsuzluğu kontrol altına almada ve önlemedeki
fonksiyonu yetersizdir.
Sayıştay, harcamaların gerçekleştirilmesinde,
kamu alımlarında ihtiyaçların belirlenmesi, planlanması,
sözleşme yapılması, muhasebe ve ödeme
aşamalarının ayrımının net bir şekilde
yapılıp yapılmadığı, yolsuzluğa açık
alanlarda, örneğin ihale, imar, ruhsat işlerinde istihdam edilen
personelin çalışma şartları ve rotasyonu
hususlarını denetleyebilmelidir. Yolsuzlukla mücadele için
çıkarılması gereken yasalarla ilgili ya da mevcut yasaların
yeterli düzeyde uygulanıp uygulanmadığı hususlarında
veya yasal boşluklar nedeniyle kamunun uğradığı zarara
dikkat çekmeli ve yolsuzlukla ilgili gerekli önlemlerin alınması için
çağrıda bulunmalıdır.
Yolsuzluk tespiti, zor bir çalışmayı
gerektirmektedir. Sayıştayın bu konuda dikkatli ve özenli bir
şekilde yapılanması,
bağımsızlığının yanı sıra kesin
tarafsızlığı ve kesin objektifliği de esas alması
gerekmektedir. Bir denetim kurumunun yolsuzlukla mücadeleyi esas alması
kıldan ince, kılıçtan keskin, hassas bir konudur ancak
zorunludur. Bir taraftan da vergisini ödeyen mükellefler, yani
vatandaşlarımız Sayıştaydan ödediği vergilerin ve
bunlardan yapılan harcamaların denetimini, bu denetimin
sonuçlarının şeffaf bir biçimde kendisine açıklanmasını
beklemektedir. Yolsuzluğa konu olan denetimlerde denetçilerin gerekli
donanıma sahip olarak derinlemesine hazırlık yapması
gerekmektedir. Denetim, ancak yolsuzluğun doğasına nüfuz
edildiğinde, gerekli analiz yapıldığında,
yolsuzluğa işaret eden koşullar teşhis edilebildiğinde
ve kanıtların bulunması hâlinde başarılı
olabilir. Yolsuzlukla mücadelede en iyi sonuç Sayıştay ile
savcıların birlikte çalışması hâlinde elde
edilebilecektir.
Değerli milletvekilleri, özetle, Sayıştay
yolsuzluğun önlenmesi konusunda desteklenmeli ve güçlendirilmelidir.
Ayrıca bazı kurumların Sayıştay denetiminden
kaçırılmasına da mâni olunmalıdır -örneğin
TOKİ gibi, özelleştirmeler gibi- Sayıştay denetimi ve
merceği altında tutulmalıdır. Kara paranın
aklanması konusunda da Sayıştayın dikkati teksif
edilmelidir.
Değerli milletvekilleri, özelleştirme faaliyetleri ve
özelleştirme satışları özellikle AKP hükûmetleri döneminde
büyük bir yoğunluk kazanmıştır. Sekiz yılda toplam
46,5 milyar dolarlık özelleştirme satış geliri elde
edilmiştir. Bu özelleştirmelerden elde edilen 46,5 milyar doların
ne yapıldığı, nasıl ve nerelere
harcandığı, istihdama ve işsizliğin çözümüne bir
katkısının olup olmadığı, bu paraların
yatırıma ve üretime dönüştürülüp dönüştürülmediği
sorusu boşlukta kalmaktadır, yani cevabı verilememektedir. Bütün
bu soruların cevabının Hükûmet tarafından verilmesi ve
milletimizin aydınlatılması gerekmektedir. Özelleştirme
gelirlerinin ne yapıldığı sorusu bir tarafa, konumuz
itibarıyla önemli bir soru, özelleştirme faaliyetleri ve
işlemleri Sayıştay tarafından denetlenebilmekte midir? Bu
sorunun cevabı da maalesef olumsuzdur. Sayıştay,
özelleştirme faaliyet ve işlemlerini denetlememektedir.
Özelleştirme İdaresi, Sayıştayın denetim
kapsamına dâhil bir kurumdur ancak Sayıştay sadece
Özelleştirme İdaresinin merkezî yönetim bütçesini denetlemekte ancak
özelleştirme işlem ve faaliyetlerini denetlememektedir. Oysa,
şaibeli işlemler ve yolsuzluk iddiaları arşıâlâyı
aşmış, sağır sultan duymuş ancak AKP Hükûmeti
duymazdan, görmezden ve bilmezden gelmektedir. Özelleştirmeler üzerinde
etkili bir Sayıştay denetimi olsa idi bu yolsuzlukların
çoğunun yapılamayacağına inanıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bir zamanlar, Manisada bir et ve
tavuk kombinası vardı. Kentin içinde, Organize Sanayi Bölgesinde,
altın değerinde 87 bin metrekare arazisi ve 3 bin metrekarelik
soğuk hava depolarına sahipti. Kombinanın makine parkı yeni
idi. AKP İktidarı, bu tesisi de kapatıp satmaya karar verdi ve
satın alan firma sorun yaşamasın diye işçiler çıkarıldı.
Kombinayı, arazisi, binaları, makineleri, depoları ve her
şeyiyle MAY-ET isimli bir firma aldı. Toplam 1 milyon 260 bin dolar
ödeyecekti üç yıl taksitle. Yapılan değerlendirmede, sadece
tesisin makine parkının değerinin 2 milyon dolar olduğu
belirlendi, Organize Sanayi Bölgesindeki arazisi hariç. Firma ayrıca,
sözleşme gereği olarak bu tesise üç yıl içerisinde 2 milyon
dolar yatırım yapacak, en az 50 kişiyi
çalıştıracaktı. Firma bunların hiçbirini
yapmadığı gibi, tesisi alır almaz bütün makine
parkını ve her şeyi sökerek götürdü. Sonra, bu tesisi ve araziyi
Klimasan isimli bir firmaya satıverdi. Hükûmetin kendisine
sağladığı kolaylıklar nedeniyle kombinayı ilk
taksit olarak peşin ödediği 523 bin dolara satın alan MAY-ET, bu
satışla birlikte bir anda 2 milyon 800 bin dolar para
kazanmış oldu. Çünkü, Özelleştirme Yüksek Kurulu,
alıcı firmanın talebiyle, bir yıl sonra, 2005te, 2005/70
sayılı kararıyla sözleşmeyi değiştirmişti.
Kurul, satış ve devir işlemlerine izin verdi ve MAY-ET
firması ceza ödemekten kurtarılmış oldu, büyük para
kazandı, hem de bütün malları götürdü. Üstelik halka hizmet veren
kombina kapandı, işçiler çıkarıldı. Şimdi herkes
elini vicdanına koyup düşünsün: Devlet adına bir satış
yapılıyor, sonra satışı yapan aynı Özelleştirme
Yüksek Kurulu birdenbire sözleşmeyi değiştiriyor, cezaları
kaldırıyor, böylece birilerinin durduk yerde büyük paralar
kazanmasını sağlıyor. Bu nasıl bir
özelleştirmedir? Bu işler torpilsiz, işin içine birtakım
gayrimeşru ilişkiler ve partizanlık girmeden yapılır
mı?
Manisada, yine, dört buçuk ayda 4 misli kâr ile 3 milyon 751 bin dolara
özelleştirilen Sümerbankın arsasının sadece bir bölümü 13
milyon 750 bin dolara satıldı. Sümerbankın elli yıl önce
kurduğu Pamuklu Mensucat AŞ, 13 Temmuz 2005te Özelleştirme
Yüksek Kurulunca 3 milyon 751 bin dolara kırk yedi ortaklı ortak
girişim grubuna satıldı. Ortak girişim grubunun
başında zamanın AKPli Manisa Belediye Başkanı
bulunuyordu. Şirketi alan grubun ilk icraatı Sümerbankın 90
dönümlük arsasının 55 dönümlük bölümünü alışveriş
merkezi yapmak üzere Kipa Tesco şirketine 13 milyon 750 bin dolara satmak
oldu. Böylece şirket, sadece arsanın bir bölümünü satarak
yatırdığı paranın 4 katını dört buçuk ay
sonra kazanmış oldu. Kaldı ki daha fabrikanın 35 dönümlük
arsası duruyor. Böylece özelleştirme bir yağmaya dönüştü.
Tabii fabrikanın satılan 1 trilyonluk hurdaları bu kârın
içinde değil ve özellikle bu ortak girişim grubunun yöneticisi
Özelleştirme İdaresi Başkanıyla yaptıkları
anlaşmanın fabrikayı ekonomiye kazandırma amacı
taşımadığını da açıkça belirtti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Devamla)
Amaç özelleştirmek değil, âdeta halkın hakkını
yağmalamak şekline dönüştü.
Yine, Tekel, 2003 yılında, yani Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmetinin işbaşına geldiği yılın
başına kadar dünyanın en büyük kuruluşlarından bir
tanesiydi ve Türk devletinin resmî kurumlarının
bulunmadığı yerlerde Tekelin tütün depoları vardı.
Tekelin alkol birimi, 2004 yılında, iki yılı ödemesiz, yedi
yıl vadeli olarak, alıcılar tarafından 230 milyon
dolarlık kredi kullanılarak 290 milyon dolara
Nurol-Özaltın-Limak-TÜTSAB konsorsiyumu tarafından satın
alındı. Sadece iki yıl sonra, bu ortak girişim grubu
tarafından kurulan MEY İçkinin yüzde 90'ı 810 milyon dolara
ABDli özel yatırım şirketi Pacific Group'a
satılmıştır. Tekelin alkol birimini kredi çekerek 292
milyon dolara satın alan bu konsorsiyum, başta Manisanın
Alaşehir ilçesindeki, alkolün ham maddesi olan yaklaşık 141
milyon dolarlık suma stoklarıyla, verdiği paranın önemli
bir kısmını karşılamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla) Dolayısıyla, bu,
özelleştirmeler konusunda Sayıştay denetiminin ne kadar gerekli
olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu düşüncelerle, muhterem heyetinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Sayın Başkan, bir
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Poyraz.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Bilecik Milletvekili Fahrettin
Poyrazın, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
konuşmasına ilişkin açıklaması
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; az önceki
konuşmamda, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
arkadaşımızın konuşmasında AK Partinin, yapmaya
çalıştığıyla, milleti kandırmaya
çalıştığı. biçiminde bir ifade
kullandığını belirtmiştim. Daha sonra Akif Hamzaçebi
Bey Ben, bu şekilde değil, farklı bir şekilde
kullandım. diyerek itirazda bulundu. Hakikaten, baktım, buradaki
ifadesinin AKPnin görünüşte demokrat tavırlarına milletimiz
inanmasın. Niyet, bütün devleti adım adım ele geçirmektir.
biçiminde olduğu ortaya çıkmıştır. Buradaki maksat
olarak her ne kadar benim konuşmamdaki ifadeleri hedefleyen bir cümle olsa
da şekil bakımından kendisinin bu konuda haklı
olduğunu teyit eden bir açıklama yapma zarureti doğmuştur.
Bu anlamda, Genel Kurula bunu açıklama ihtiyacına binaen söz
almış bulunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim efendim.
Evet, medeni bir üslup içerisindeki davranıştan
dolayı hem Hamzaçebiye hem de Sayın Poyraza teşekkür ediyorum.
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve 3 Milletvekilinin; Sayıştay Kanunu Teklifi
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(2/594) (S. Sayısı: 510) (Devam)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani, buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 510 sıra
sayılı Yasa Teklifinin birinci bölümü üzerinde partim adına söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuşmama başlamadan önce
AKP Sayın Sözcüsünün teklifin tümü üzerinde yaptığı
konuşma sırasında yadırgama ve bölücü gereksiz sözlerine
izin verirseniz bir iki vurgu yapmak istiyorum.
Meclisin tüm tutanaklarını inceleyin, yadırganacak
hiçbir konuşmamın olmadığını göreceksiniz.
Konuşmalarımın her sözcüğünün etik siyasetin ve
çağcıl hukuk normlarının ibiğinden süzüldüğünü
düşünüyorum. Birileri neden Kürt sözcüğünden, neden Kürt varlığından,
dağından taşından, özce gerçeğinden ve
coğrafyasından korkuyor? Otuz yıldır yaşanan
sonuçların temel nedeni bu korkular değil mi? Peki, bu korku
zincirini ne zaman parçalayacağız? Bu kavramlar benim
yarattığım, benim yaşamın gündemine getirdiğim kavramlar
değildir. Bu kavramlar yüzyıllardır vardır, Osmanlı
Döneminde vardır, Atatürk döneminde vardır. Peki, AKP dönemi bu
gerçeği ters yüz edebilir mi? Sayın Sözcü, Zap Suyu mecrasında
akıyor ve kimsenin onu ters çevirmeye hakkı da yoktur, gücü de yoktur.
Değerli arkadaşlar, şimdi asıl bu ülkede
yaşanan ve yadırganacak konulara bakalım: Türkiyede kamu mali
denetiminin gerçek anlamda uygulanmaması nedeniyle ne yazık ki
yolsuzluklar almış başını gitmiştir. Yolsuzluk,
son yıllarda dünyanın ve ne yazık ki en çok da ülkemizin
gündemini işgal eden ve en önemli konulardan biridir. Yolsuzluğu,
demokratik sistemleri tehdit eden, gelir dağılımını
bozan, hatta ekonomik düzeni kökünden sarsan bir olgu olarak kabul etmek
gerekir.
Avrupa Konseyinde ve Birleşmiş Milletlerde yolsuzlukla
ilgili yapılan çalışmalarda bu kriminolojik ve sosyolojik olay
basit bir rüşvet veya başkaca bir haksız menfaat temin etmenin
çok ama çok ötesinde ekonomik düzeni temelden sarsan bir gerçeklik olarak değerlendirilmektedir.
Bugün itibarıyla ülkemizde yolsuzluğun etkileri tahrip edici
boyutlara ulaşmıştır. Yolsuzluk, demokrasinin temellerini
sarsmakta ve siyasete olan güveni temelden tahrip etmektedir.
Yıkıcı etkileri ve negatif sonuçları olan yolsuzluğa
karşı yürütülecek mücadelenin de toplumsal, uzun süreli olması
gerekmektedir.
Yolsuzlukla mücadelede sadece ceza hukuku araçlarıyla
başarıya ulaşılması da olanaklı değildir. Bu
alandaki mücadelede devletin işleyişindeki şeffaflık büyük
önem arz etmekte, cezai tedbirlerin yanında özel hukuk ve idare hukuku
alanında da bazı önlemlerin alınması gerekmektedir.
Ayrıca bu mücadeleyi yürütecek personele özel eğitim verilmesi ve
kamuoyunun sivil toplum kuruluşları kanalıyla yolsuzluk
konusunda aydınlatılması da önem taşımaktadır.
Bugün için yolsuzlukla mücadele konusu tek başına hiçbir
kuruma veya kuruluşa bırakılmayacak kadar önem arz etmektedir.
Sayıştay, tek başına yolsuzlukla mücadele edecek bir kurum
değildir ancak Sayıştayı daha etkin bir denetim organı
yapabilmek ise bu Parlamentonun sorumluluğudur ama ne yazık ki bu
Parlamento da çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da görevini,
yükümlülüğünü, sorumluluğunu yerine getirmemektedir.
Değerli milletvekilleri, ne yazık ki ülkemizde yolsuzluk
devletin en tepesinde başlamakta ve en alt görevdeki bir memuruna kadar
uzanmaktadır. Ordudan başlayarak siyasiler, belediyeler, bankalar,
gümrük kapıları, ihale birimleri, kısacası bütün kamu kurum
ve kuruluşları bir şekilde yolsuzlukla günümüzde gündeme
gelmektedirler. Geçmiş yıllarda yolsuzlukla ilgili gündeme gelen çok
sayıda operasyonlar oldu ama sistemin yapısından kaynaklı
kültür gereği yolsuzluklar hâlâ devam etmekte.
AKP hükûmetleri döneminde de çok sayıda yolsuzluk
dosyası gündeme gelmiştir. Sayın Başbakan -tırnak
içinde- yolsuzluklara damardan girdiklerini ifade ediyor. Peki, bugüne kadar
yolsuzluklara bulaşmış AKP belediyeleri hakkında herhangi
bir işlem yapılmış mı, herhangi pozitif bir sonuç
alınmış mıdır? Yolsuzluk dosyalarının
hiçbiri gerçek anlamda yargı önüne çıkartılmamış ya da
siyasi baskılar nedeniyle sonuçlandırılmamıştır.
Kaldı ki bu yolsuzluk dosyaları buz dağının görünen
kısmıdır. Devletin yüksek kurum ve kuruluşlarında
açığa çıkmamış daha binlerce yolsuzluğun
olduğu herkesçe bilinmektedir.
Bakınız, Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı
Devletler Grubunun Türkiye ile ilgili değerlendirme raporunda da önemli
tespitler yer alıyor. Aslında bu tespitler bir bütün olarak
Türkiyedeki kamuoyunu da yaralıyor. Yolsuzluğun Türkiyede en önemli
sorun olduğuna dikkat çekilen raporda, yolsuzlukların daha çok özelleştirme
ve kamu alımlarında görüldüğü, üst düzey siyasilerle ilgili
yolsuzluk skandallarının ortaya çıktığı
vurgulanıyor. Kamu görevlilerinin yargılanmasının amir
iznine bağlı olmasının da doğru
olmadığını belirtiyor. Gerçekten de doğru değil.
Değerli milletvekilleri, trilyonlarca liralık
yolsuzlukları yapanlar bugüne kadar hep korunmuşlardır. Bugün,
hâlâ, hortumlanan bankaların faturasını yoksul halk ödemektedir.
Hortumcular, dolandırıcılar, ihaleye fesat
karıştıranlar, devleti milyonlarca zarara sokanlar, vergi
kaçakçıları, hayalî ihracatçılar, haksız kazanç
sağlayanlar ciddi bir şekilde hiçbir cezai müeyyideye
çarptırılmamakta ve bazı odaklar tarafından da himaye
edilmektedirler.
Salt düşüncelerini ama salt düşüncelerini
açıklamalarından ötürü geçmişte ve hâlen de binlerce kişi,
yüzlerce yıla cezalandırılıp veya ceza istemiyle
cezaevlerinde yatmaktadırlar. Bu alandaki demokratik düşünce
sahipleri de kuşkusuz Barış ve Demokrasi Partisinin
yöneticileri, seçilmişleri, belediye başkanları, emekçileri ve
mağdurlarıdır.
Sayın milletvekilleri, temiz, dürüst bir siyaset ve yönetim
için, her şeyden önce devlete ait işlemlerin mümkün olduğu kadar
şeffaf ve halka açık olması gerekir. Bunun için de en başta
yeni, demokratik ve özgürlükçü bir anayasayla birlikte getirilecek düzenlemeler
önem kazanacaktır. Yeni referandumdan çıkmış yamalı
bohça ile siyasa değişiklikleriyle, Türkiyenin bu devasa
sorunlarının ve halkı derinden üzen, yaralayan
yolsuzlukların önüne geçilemeyeceğini tekrar vurgulamak istiyorum.
Milletvekilliği dokunulmazlığının yeniden
düzenlenerek, demokrasi standartlarına uygun düşen
kısıtlamaların getirilmesinin de kaçınılmaz
olduğunu düşünüyoruz. Yasama sorumsuzluğu dışında
kalan konularda dokunulmazlıkların siyasi etik çerçevesinde yeniden
düzenlenmesi gerekir. Bunu söyleyen çok konuşmacı, çok parti sözcüsü
var ama söylemde kalıyor. Söylemle pratik doğru bir temelde
Türkiyede hiç birbirleriyle uyuşmuyor ve çakışmıyor ne
yazık ki. Ayrıca, siyasetçilerin mal varlıklarının
kontrolü için de yeni bir denetim mekanizmasının da gerekli
olduğu bir gereksinim. Yolsuzlukların üzerine gidilebilmesi için
ayrıca hâkim ve savcı bağımsızlığıyla
yansızlığının tam sağlanması gerekiyor.
Oysaki yargının en tepeden en alt kısma kadar
siyasileştiği ve bu konuda herkesin müşteki olduğu bir
gerçektir ama gerçek tüm çıplaklığıyla gene ortada.
Bugüne kadar yolsuzluk dosyalarının bir türlü
sonuçlandırılmaması...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Geylani, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
HAMİT GEYLANİ (Devamla) Teşekkür ederim
Başkanım.
...ve birçok yolsuzluk olayının yargıya
taşınmamasının nedeni bağımsız ve güçlü bir
yargı sisteminin olmamasından ve siyasi müdahalelerden
kaynaklanmaktadır.
Konuşmama son verirken yolsuzluklardan
arınmış, dürüst bir yönetim ve gerçek anlamda demokratik bir
ülke olma dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Evet bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şahıslar adına söz talebi yoktur.
Soru-cevap işlemi için de söz talebi yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.57
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.01
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 7nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
510 sıra sayılı Teklifin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükümet yok.
Teklifin görüşülmesi ertelenmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 4üncü
sırada yer alan, Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Kamu Hastane Birlikleri Pilot
Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (1/439) (S. Sayısı: 493)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonların bulunmayacağı dikkate
alınarak, çalışma süremizin tamamlanmasına az bir süre
kaldığından ve gruplar arasında mutabakat olduğu
dikkatiyle, sözlü soru önergeleriyle, alınan karar gereğince kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 19 Ekim 2010 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere hayırlı akşamlar ve hayırlı hafta
sonları diliyorum, bizleri izleyen vatandaşlarımıza da
hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.03