DÖNEM: 23 CİLT: 95 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
73üncü
Birleşim
3 Mart 2011 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Lokman Ayvanın, özürlülerin sağlık hizmetlerinden
yararlanmasına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürekin, Muhasebeciler Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, Muş ili Bulanık ilçesinde 22
Şubat 2011 tarihinde meydana gelen depreme ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçekin cevabı
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, özürlü yurttaşlarımızın
ağız ve diş sağlığı hizmetlerinden yeterince
yararlanamadıklarına ilişkin açıklaması
2.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdölün, Yeşilay Haftasına ilişkin
açıklaması
3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, engellilerin sağlık
hizmetlerinden yararlanırken yaşadıkları sorunlara
ilişkin açıklaması
4.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldızın, Muhasebeciler Gününe
ilişkin açıklaması
5.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yamanın, Muhasebeciler Gününe ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin gündem
dışı konuşmasına verdiği cevaba ilişkin
açıklaması
6.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, sulama birliklerinin Sayıştay
denetiminden çıkarıldığına ilişkin
açıklaması
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1 Milletvekilinin;
Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011
Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel
Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde
Yapılması Hakkındaki Önergesi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(4/258, 4/259) (S. Sayısı: 647)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri
2.- Sulama
Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı:
621)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan ve arkadaşları tarafından
verilmiş olan Basın Özgürlüğü hakkındaki Meclis
araştırması açılmasına dair önergenin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer araştırma önergelerinin
önüne alınarak 03/03/2011 Perşembe günkü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VII.-
OYLAMALAR
1.- Milletvekili
Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde
Yapılması Hakkındaki Önergelerin oylaması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, RTÜK tarafından uygulanan idari
para cezalarına, tahsiline ve muhataplarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı (7/18099)
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Düzce-Meteköydeki TOKİ
konutlarının eksikliklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/18153)
3.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağızın, iki inşaat firması ile
ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı (7/18157)
4.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, özel tiyatrolara yapılan maddi desteğe
ve destek olunan projelere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı (7/18211)
5.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, Başbakanın
açılışını yaptığı tesis ve
yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacanın cevabı
(7/18245)
6.- Samsun
Milletvekili Suat Binicinin, Samsun ve ilçelerinde bulunan eski
yazılı basma eserlerin değerlendirilmesine ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
(7/18272)
7.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolatın, Kahramanmaraş
Çöllolar Kömür Havzasında meydana gelen göçük olayına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/18378)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.03te açılarak üç oturum yaptı.
Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçükün, son günlerde süt fiyatlarında meydana gelen
düşüş ile üretim ve pazarlama sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Kayseri
Milletvekili Yaşar Karayel, Kayseri ilindeki sanayi
yatırımlarına,
Siirt
Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu, Türkiye-Kuveyt
ilişkileri ve Kuveyt Millî Bayramına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Konya Milletvekili
Ayşe Türkmenoğlu, 27/2/2011 tarihinde vefat eden eski
Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakana Allahtan
rahmet dilediğine,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahya ilinde süt ve meyve üreticilerinin
mağdur olduğuna,
Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük, gündem dışı konuşmasına
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin verdiği
cevaba,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Türkiye genelinde şap
hastalığı nedeniyle süt fiyatlarının
düştüğüne ve üreticilere destek verilmesine,
Mersin Milletvekili
Vahap Seçer, tarım sektöründe sorunların kalıcı olarak
çözülemediğine,
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığında tarımsal girdi desteklerinde ve ihalelerde
yolsuzluk yapıldığı söylentilerine,
Muş
Milletvekili Sırrı Sakık, eski Başbakanlarımızdan
Prof. Dr. Necmettin Erbakanı rahmetle andığına; 28
Şubatta halkın iradesine bir darbe girişiminde
bulunulduğuna,
Konya
Milletvekili Faruk Bal, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr.
Necmettin Erbakanı rahmetle andığına;
kırmızı et üreticilerinin sorunlarını anlatmak için
TBMMye giremediklerine,
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir, fennî yemin pahalı olması nedeniyle süt
üreticilerinin perişan olduklarına,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Kenya Ulusal
Meclisi Başkanı Kenneth Marendenin,
Azerbaycan Millî
Meclisi Başkanı Oktay Asadovun,
Beraberlerinde
birer heyetle;
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk ve Siyasi
İşler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento
heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda
bulunmak üzere;
Ülkemizi
ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 25 milletvekilinin, akran istismarı
konusunun (10/1054),
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 26 milletvekilinin, dizi sektöründe
yaşanan sorunların (10/1055),
Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 21 milletvekilinin, süt üreticilerinin
sorunlarının (10/1056),
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım
işçilerinin ulaşım sorunlarının (10/1057),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento
heyetinin, Cezayir Ulusal Halk Meclisi Dışişleri,
İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanının vaki
davetine icabetle Cezayire resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/869) (S. Sayısı: 521) görüşmeleri tamamlanarak yapılan
açık oylamadan sonra,
2nci
sırasında bulunan, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgünün; Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/765) (S.
Sayısı: 566) görüşmeleri tamamlanarak,
Kabul edildi ve
kanunlaştı.
3üncü
sırasında bulunan, İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Sulama
Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları Raporlarının (1/873) (S.
Sayısı: 621) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak
maddelerine geçilmesi kabul edildi.
3 Mart 2011
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 19.58de son verildi.
Nevzat
PAKDİL |
Başkan
Vekili |
Bayram
ÖZÇELİK Murat
ÖZKAN |
Burdur Giresun |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 96
II.- GELEN KÂĞITLAR
3 Mart 2011 Perşembe
Teklifler
1.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Hava
İş Kanunu Teklifi (2/877) (Plan ve Bütçe; Avrupa Birliği Uyum;
Adalet; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.2.2011)
2.- Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Ünlütepenin; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/878) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2011)
3 Mart 2011 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.10
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73üncü Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz özürlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanması
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Lokman Ayvaya aittir.
Sayın Ayva, süreniz
beş dakika, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkanım, niye Meclisi on dakika geç açtınız?
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım
KAMER GENÇ (Tunceli) Evet,
bir açıklar mısınız?
BAŞKAN Lokman Bey, bir
dakika
Sayın Kamer Genç, önce
size geçmiş olsun, daha önce de iletmiştim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Neyse
önemli değil bana geçmiş olsun
BAŞKAN Efendim,
müsaade buyurun yani
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama
yani Meclisi on dakika geç açmak bu Meclise karşı
saygısızlıktır. Nereden çıktı bu ya!
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, muhalefete
mensup olan iki tane kâtip üyemiz vardı, birisi görevini diğerine
devretmiş, acil Ankara dışına çıkmış, öbür
arkadaşımız da gelememiş. Bu gerekçeyle bekledik.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Açıp kapatın o zaman, saatine dikkat edin!
BAŞKAN Sayın
Ayva, buyurun efendim.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Lokman Ayvanın, özürlülerin
sağlık hizmetlerinden yararlanmasına ilişkin gündem
dışı konuşması
LOKMAN AYVA (İstanbul)
Sayın Başkanım, aziz milletimin kıymetli vekilleri; yüce
heyetinizi ve bizi izleyen vatandaşlarımızı yüreğimden
gelerek sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Efendim, kravatımın
ve mendilimin renkleri yeşil beyaz çünkü cumartesi Bursadaydık, dün
de Boludaydık. Oradaki organizasyon yapan arkadaşlarıma
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. İnşallah yarın
Kırklarelinde ve pazartesi Ümraniye, Beykozda hizmetlerimize devam edeceğiz.
Efendim, benim bu sözü
istememdeki esas neden şu: Özellikle iki hafta önce birkaç ziyaret
yaptık. Keçiörende ağız ve diş sağlığı
hastanesini ziyaret ettik, arkasından Mamak Ağız ve Diş
Sağlığı Merkezini ziyaret ettik, arkasından da evde
sağlık hizmetleriyle ilgili birtakım çalışmalara
şahit olduk. Burada ben özellikle bu sözü almak istedim. Nedeni de
şu: Değerli arkadaşlar, vatandaşlarımız
arasındaki zihinsel özürlü kardeşlerimizin, otistik
kardeşlerimizin ağız diş sağlığı tedavisi
anlamında tedavileri çok zor ve özellikle de bakım
yapamadıkları için sık sık bu tedaviye ihtiyaç duyuyorlar.
Bu, Türkiyemizde, ülkemizde kanayan bir yara hâlindeydi. Sağır
dilsiz kardeşimiz, kendisini tarif etmesi çok zor olduğu için, bir
diş çekimi esnasında çeşitli sıkıntılarla
karşılaşıyor, çeşitli sıkıntılar
yaşıyor.
Burada hastaneleri ve merkezi
ziyaret ettiğimizde bize Braille Alfabesi ile yazılmış
kabartma dokümanlar takdim edildi. Sonra orada hastalarla
konuştuğumuzda şunu fark ettim: Maalesef ben de dâhil olmak
üzere pek çok vatandaşımız bu hizmetlerden haberdar değil.
Ben öncelikle orada çalışan arkadaşlarımıza bu
emekleri için teşekkür ediyorum ama sağlığı birinci
sırada önemli noktasına getirmeyi düşünen
Başbakanımıza, Sağlık Bakanımıza özel olarak
da şükranlarımı sunuyorum çünkü Her şeyin başı
sağlık. demesi kolay, altını doldurmak çok zor.
Benim özellikle
istirhamım şu, bizi izleyen vatandaşlarımızdan ve siz
değerli milletvekillerimizden: Bu hizmetleri lütfen duyuralım çünkü
bu hizmetlerin olmadığını zannederek hâlen acı çeken
pek çok kardeşimiz, pek çok vatandaşımız var. Bunların
boşu boşuna acı çekmesi, o diş ağrılarıyla,
ağız sıkıntılarıyla sabahlara kadar inlemesi
hepimiz için büyük eziyettir, hepimiz için büyük ayıptır. Bu anlamda
bunları duyurabilirsek
Bunlar, bu hizmetler var zaten, ekstra bir
şey yapılmasına gerek yok. Yani
vatandaşlarımızın bunlardan haberdar olarak bu hizmetleri
alması acılarının sona ermesi demektir. Bu anlamda benim
vatandaşlarımızdan, siz değerli milletvekillerimizden böyle
bir talebim var. Özellikle de iktidar-muhalefet demeden milletvekillerimizin
ziyaret edip arkadaşlarımızın eksiklerini tavsiye ederek
önerilerini paylaşmaları vatandaşlarımız
açısından son derece önemli, faydalı bir anlayış
olacaktır. Şöyle ki: Seçimler de yaklaşıyor.
İşte, vatandaşlarımıza yeni alternatifler sunmak için
de bu hizmetlerden haberdar olmak lazım. Vatandaşlarımıza
yeni hizmetleri önerebilmek, Yeni dönemde şunlar yapılacak.
diyebilmek için de inşallah bunlar güzel vesileler diye düşünüyorum.
Bugün, evde sağlık
hizmeti muhteşem bir hizmet. Çocuk sarılığından
başlayarak bu yeni çocuk sahibi olan annelerin çektiği
sıkıntıların azaltılması ne kadar muhteşem
bir şey hepimiz için. Bir insan olarak ben gurur duyuyorum, iftihar
ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Ayva, son bir dakikanız.
Buyurun.
LOKMAN AYVA (Devamla) O
anlamda, vatandaşlarımızın bunlardan haberdar olması,
en azından GSM olsun, sabit olsun 444 38 33ü arayarak evde
sağlık hizmeti almaları kendilerinin faydasınadır,
ülkemiz insanının güzelliği, mutluluğu, tatmini için son
derece gereklidir diye düşünüyorum.
Bu arada, yaş
ortalaması 73,9a yükseldi Türkiye'mizde. Buna bağlı olarak,
yaşlılığa bağlı olarak özürlülükte de bir
artış olma ihtimali var. Bunun için de tedbirlerin
alındığını görüyoruz.
Ben bu hizmetleri veren
herkese, başta Başbakanımız, Bakanımız olmak
üzere ve siz vesile olan milletvekillerimize şükran ve minnetlerimi
sunuyorum.
Saygılar sunuyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ayva.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Başkanım, bir katkı verecektim.
BAŞKAN Saygıdeğer
arkadaşlarım, gündem dışıları tamamlayayım,
ondan sonra diğer arkadaşların taleplerine cevap vereyim.
Gündem dışı
ikinci söz Muhasebeciler Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyüreke aittir.
Buyurun Sayın Özyürek.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, Muhasebeciler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Muhasebe Günü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gecikerek de olsa muhasebe
camiasının Muhasebe Gününü kutluyorum.
Değerli
arkadaşlarım, geçmişte maliye bürokrasisi ve Maliye
Bakanıyla TÜRMOB ve muhasebe camiasının çok yakın
ilişkileri vardı. Vergi Haftası kutlanırdı bir hafta
süreyle ve bu dönemde de hem meslek mensupları hem maliye temsilcileri
birlikte bugünü kutlarlar, mesleki sorunları bir dayanışma
içinde çözmeye çalışırlardı ama bir süredir ne yazık
ki Maliye Bakanlığıyla TÜRMOB camiasının, muhasebe
camiasının ilişkileri yeteri kadar sıcak değil. Bunun
temel nedeni, Anayasaya göre kurulmuş bir sivil toplum örgütü olan
TÜRMOBun ve bağlı odaların Maliye Bakanı ve Maliye
Bakanlığı tarafından yeteri kadar dikkate
alınmamasıdır. Oysa bir torba yasa çıkardık. Bu torba
yasada vergilerin ve sigorta primlerinin yeniden
yapılandırılması için önemli düzenlemeler var. Bu düzenlemelerin
mükellefler tarafından uygulanmasında her zaman muhasebeciler, mali
müşavirler çok etkin rol oynamışlardır. Bu torba yasayla
ilgili olarak da bunu yapabilirler ama şu ana kadar Maliye
Bakanlığının hiçbir temsilcisi TÜRMOBla ve odalarla bu anlamda
bir temas kurmamıştır. Sayın Bakan, stantlar
kuracaklarını, bu stantlarda kendisinin broşür
dağıtacağını sürekli anlatıyor ama mükelleflerle
iç içe olan 80 bin kişilik bir muhasebe camiasıyla ilişki
kurmaktan kaçınıyorlar, onları yok sayıyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, Maliye Bakanlığının bu camiaya,
muhasebe camiasına karşı soğuk tutumu önemli
sıkıntıları, sorunları beraberinde getiriyor.
Muhasebecilerin hep dert yandıkları BA ve BS formlarının
verilmesi isteniyor. Bunu vermiş olan mali müşavir veya muhasebeci
Burada bir yanlış yaptım, bunu düzeltmek istiyorum.
dediği zaman buna ceza uygulanıyor. Yani bir
yanlışını kendiliğinden tespit eden ve bunu düzeltmek
isteyen insanlara ceza verildiği nerede görülmüştür değerli
arkadaşlarım? Ama ne yazık ki bu böyle devam ediyor.
Bir de bu camiaya Maliye
Bakanlığı sürekli angaryalar yüklüyor, sürekli külfetler
getiriyor. Bunlardan biri de en son olarak deniliyor ki: Kesin mizanları
bize gönderin. Göndermediğiniz takdirde ne olur? O zaman gene size ceza uygularız.
Oysa vergi beyannamesi veriliyor. Vergi beyannamesinin eki olarak bu
beyannamenin içine kesin mizanı koymakta ne sakınca var? Böyle bir
pratik çözüm bulmak dururken Ben ayrıca istiyorum kesin mizanı.
diyorlar ve vermediğiniz takdirde de Ceza uygularız. deniliyor.
Değerli
arkadaşlarım, yıllardır, yasa gereği mali
müşavirlerin, muhasebecilerin, yeminli mali müşavirlerin ücret
tarifeleri Maliye Bakanlığı tarafından Resmî Gazetede ilan
edilir ama iki yıldır yasal zorunluluk olmasına rağmen
Maliye Bakanlığı bu zorunluluğa uymamaktadır. Bu son
derece yanlıştır, yasanın açıkça ihlali anlamına
gelmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, muhasebe camiasıyla Maliye
Bakanlığının birlikte çalışmasında vergi
uygulaması açısından büyük fayda vardır, büyük yarar
vardır. Onun için, bu birlikteliği, bu dayanışmayı
Maliye Bakanının ve Maliye bürokratlarının
gerçekleştirmesini diliyorum.
Yasayla kurulmuş olan,
bir anayasal kuruluş olan TÜRMOBa ve ona bağlı odalarla Maliye
camiasının yakın ilişkide bulunması, bir
dayanışma içinde olması büyük zorunluluktur diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Özyürek.
Gündem dışı
üçüncü söz Muş ili Bulanık ilçesinde meydana gelen depremle ilgili
olarak söz isteyen Muş Milletvekili Nuri Yamana aittir.
Sayın Yaman, buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yamanın, Muş ili
Bulanık ilçesinde 22 Şubat 2011 tarihinde meydana gelen depreme
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
cevabı
M. NURİ YAMAN (Muş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 Şubat 2011
tarihinde Muş ili Bulanık ilçesi ve bağlı köylerinde
meydana gelen depremden dolayı karşılaştığım
ve oradaki gözlemlerim sonucu görülen konuları yüce Meclisin bilgisine
sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hepinizin
hatırlayacağı gibi, bu deprem on gün önce 4,5 şiddetinde
olmuş ve çeşitli aralıklarla uzun bir süre de devam
etmiştir. Depremin dördüncü günü, bölgede ilgili köylerde yapmış
olduğumuz inceleme ve gözlemde, Sayın Valinin ve iktidar partisi
milletvekilinin de hazır olduğu heyetle gördüğümüz manzarada ne
yazık ki devlet bu konuda da -çok küçük bir alanda olmasına rağmen-
depremle ilgili önlemlerde sınıfta kalmış ve Valinin orada,
vatandaşların yanında ihtiyaçlarının derhâl
giderilmesiyle ilgili verdiği talimatlardan da bu konu net, açık
olarak ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri,
o tarihte meydana gelen depremden sonra bugün onuncu gün. Bu sabah da aynı
şekilde, bu bölgedeki muhtarlarımla yaptığım
görüşmelerden aldığım bilgilerde, ne yazık ki bin
kişilik bir nüfusu ve bin kişinin üzerindeki hasarlı köy ve
konutlarıyla ilgili işlemlerde, ilk başlangıçta
barınma ve beslenme konusunda gerekli tedbirler zamanında ve yerinde
alınmamıştır. Bu kadar yerdeki bu hasar tespitiyle ilgili
olarak ancak 40 çadırın dağıtıldığı,
Valinin talimatıyla şu ana kadar sadece bu sayının 118e
çıkarılarak 70 çadırın daha verildiği, mevcut
ihtiyacın da 400e yakın olduğu bir gerçek ancak buna
rağmen, afetin genel hayata etkinliği konusundaki
çalışmalar da deyim yerindeyse kaplumbağa hızıyla
yürümektedir. Orada, bizzat Sayın Valiyle beraber bir köyümüzde, Haçulu
köyümüzde Zeynep Sarıaltın adlı seksen yaşın
üzerindeki vatandaşımızın bizi ana dilinde, Kürtçe evine
davet etmesi ve perişan hâlini göstermesi gerçekten yürekleri
sızlatmış ve valiyi de orada derhâl gerekli önlemleri almaya bir
bakıma yöneltmiştir. Burada, evin içine girdiğimizde, deyim
yerindeyse o Züleyha Anamızın evi aynen bir arabadan düşen
karpuz gibi darmadağın olduğu hâlde, benzer bir sürü evlerde bir
insan elinin gireceği büyüklükte ve genişlikte olukların
açılmasına rağmen, giden heyet maalesef bu kişilerin barınma
ihtiyaçlarını o tarihe kadar karşılamadığı
gibi şu anda da karşılamamıştır ve işin çok
ilginç bir dramatik durumunu da sizlerin gözlerinin önüne sermek istiyorum:
Dağıtılan çadır için bir tek haneye bir de katalitik soba
verilmiş, katalitik sobanın ne dedantörü ve ne de tüp gazı ve
bununla ilgili ısıtma işlemleri dahi düşünülememiştir.
Mevcut çadırlarda, o tedirgin olan, içeri sokamadığı
çocukları buralarda barındırma imkânı bulunmayan
vatandaşlar ne yazık ki çocuklarını samanlıklarda ve
kendilerinin yarattıkları naylon çadırlar içinde hâlen korumaya
devam ediyorlar. Bugün de aldığımız bilgilere göre, giden,
ön hasar tespit çalışmalarında bulunan arkadaşları
orada konunun içinden gelen bir kişi olarak Bunlarla ilgili eğer
genel hayatı etkilemediğine dair bir kuşkunuz varsa siz gelin,
bir gece buralarda çoluğunuz çocuğunuzla oturun da bakın
bakalım hayatı etkilemiş mi etkilememiş mi? sözünü
söyledim.
Gerçekten vatandaşlar
hâlen perişan, hâlen devletin o şefkatli elini bekliyor. Buradan
sesleniyorum: En kısa sürede, Afet Yasasının öngördüğü
genel hayatı etkileme raporunun bir an önce çıkarılarak
TOKİnin de Türkiye'nin deprem haritasını çıkarıp buna
kesin çözüm bulması lazım. TOKİ lüks yerlerde üst gelirli
gruplara konut yapacağına işte Bulanıkta, başka
yerlerde meydana gelen bu tür olaylarla ilgili bir daha olmaması için
süratle deprem evlerinin yapılması konusuna girmeli ve lüks evler ve
üst gelir gruplarına bu yerleri yapmaktan vazgeçmesini diliyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yaman.
Gündem dışı
konuşmaya Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Cemil Çiçek Bey cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Muş ili Bulanık
merkezinde ve köylerinde meydana gelen 22 Şubat 2011 tarihli deprem
dolayısıyla gündem dışı söz alan Sayın Nuri
Yamana huzurunuzda teşekkür ediyorum konuyu gündeme getirdiği için.
Muşlu
vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum. Sevindiğimiz
nokta, bir can kaybının olmamasıdır.
2,8 ile 4,5 arasında,
Bulanık merkezinde ve köylerinde 60 adet deprem kaydedilmiştir. Bunun
sonucu olarak da Bulanık ilçesi Örenkent, Karaburun, Gölyanı,
Göztepe, Söğütlü, Ericek, Üçtepe, Kırkgöze ve Gümüşpınar
köyleri ile ilçe merkezindeki mahallerde deprem kendisini hissettirmiş,
yapıların eski, yığma, taş ve çamurdan olması,
uygun bir yapı tekniğiyle inşa edilmemiş olmasından
dolayı hasarlar meydana gelmiştir.
Sayın Yamanın
burada ifade ettiği hususların doğru yanları var, eksik
yanları var. Siyasi söylem olarak anlayışla
karşılarım, ona bir itirazım yok ama gerçekleri de buradan
olduğu gibi söylemek lazım gelir. Bizim, Türkiyede, acil durumlar,
afet, acil durum söz konusu olduğunda uygulamaya koyduğumuz bir
mekanizma var. Eğer bu yurt dışında gelişen bir olaysa
-son Libya, Tunus ve Mısırda olduğu gibi-
Dışişleri Bakanlığı bünyesinde ve
sorumluluğu da bize ait olmak üzere bir kriz yönetimi kuruyoruz. Eğer
Türkiye içerisinde arzu etmediğimiz bu türlü gelişmeler oluyor ise o
zaman, Afet ve Acil Durum Başkanlığı,
geliştirdiği bir mekanizmayla anında devreye giriyor.
Şimdi, orada da demin
ifade ettiğim gibi, şiddeti düşük dahi olsa 60a yakın bir
sarsıntı meydana gelmiş ve demin söylediğim sebeplerden
dolayı da hasarlar meydana gelmiştir. Kurduğumuz mekanizma
gereği, en evvel, bu türlü yerlerde insanımızın geçici dahi
olsa barınmasına imkân sağlayacak düzenlemeleri ve icraatları
gerçekleştiriyoruz. Bu, hiç şüphesiz, mahallinde valilerimizin,
kaymakamlarımızın sorumluluğunda ama biz de elden gelen her
türlü desteği vererek bu sıkıntıları hafifletmeye
çalışıyoruz.
Şimdi, bugün bize gelen
yazı -yazının tarihi 1/3/2011- Sayın Valinin bize
gönderdiği yazı
Kızılayın gönderdiği çadır
adedi 201dir Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Muş)
Dağıtılan 118.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Evet, 201
çadır, 370 battaniye, 100 katalitik soba, yeteri kadar yatak, gıda
maddesi, ihtiyaç maddeleri gönderilmiştir. Bunlarda bir
sıkıntımız yok. Valilik bunu ilave artırın
dediğinde Kızılay zaten hiçbir şeyi esirgemiyor, biz de bu
noktada hiçbir şeyi esirgiyor durumda değiliz.
M. NURİ YAMAN (Muş)
Sayın Bakanım, dağıtılmamış bunlar,
depolarda duruyor.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Şimdi, bu türlü
olaylar olduğunda derhâl bir hasar tespitinin yapılması
gerekiyor. Neyi nereye yapacağız? Ne kadar yapacağız? Hak
sahipleri kimler? Çünkü beraberinde de bir sürü sorun yaşanıyor. Bu
depremi Türkiye ilk defa yaşamıyor, geçmişteki tecrübelerin
ışığında bir hasar tespiti yaptırıyoruz.
Şimdi, Valiliğin
ilgili birimlerine yaptırdığı hasar tespitinin sonucunda
103 konutun hasarlı ve oturulamaz; 463 konutun hasarlı, oturulabilir;
33 ahır ve 8 samanlığın hasarlı, kullanılabilir
durumda olduğu tespit edilmiştir. Devletin resmî rakamı, özel
bir şeyi yok, ne varsa bunu tespit ediyoruz, hepsi bizim
vatandaşımız. Tabiatıyla, bunun karşılığı
olarak da bizden istenen, evinde oturmasında sakınca görülen vatandaşların
geçici barınma, iaşe ve genel hayatı etkileyen
şartların ortadan kaldırılması ve normale döndürülmesi
amacıyla 500 bin TL paradır. Biz de bu imkânı Muş
Valiliğimizin emrine vereceğiz. Oradaki ihtiyaçları en iyi
şekilde karşılamak ve sıkıntıyı bertaraf
etmek noktasında da zaten Valimiz, Kaymakamımız, kendi birimleri
bu çabayı, bu gayreti sürdürüyor. TOKİ zaten eğer onun
sorumluluğunda, onun yapabileceği bir imkân varsa bunu yapıyor.
Bildiğim kadarıyla, Bulanıka da yüz elli dört tane konut
yapmıştır. İsteniyorsa bir yüz elli dört daha yapar, bunda
bir sıkıntı yok. Bütün mesele talep meselesidir. Bunda da epey
tecrübe sahibi olduk. İnsanlar ilk önce Yapın. diyor, sonra da
binalara talip olmuyor, boş yere devlet kaynak harcamış oluyor.
İyi bir koordinasyon
içerisinde bunu gerçekleştiriyoruz. Yazı bugün bize gelmiştir.
Gereğini de, talimat verdik, bugünden itibaren, ihtiyaçları neyse
tümüyle karşılama noktasında bir çabanın içerisinde
olacağız.
Demin de ifade ettiğim
gibi, siyasi mesajlar olabilir, hele hele bugün seçim kararını da
görüşeceğimize göre. Bunlar biraz köpüklü konuşmalardır,
onun netini bulmamız gerekiyor, o da devletin resmî yazılarında
ortaya çıkar.
Hepinize çok teşekkür
ediyorum. Geçmiş olsun, Allah bir daha keder hiçbir yere göstermesin.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Evet, bir kısım
arkadaşlarımızın söz talepleri var 60a göre.
Sayın Köse, buyurun
efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin, özürlü yurttaşlarımızın
ağız ve diş sağlığı hizmetlerinden yeterince
yararlanamadıklarına ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
ülkemizde yaklaşık olarak 8,5 milyon özürlü
yurttaşımız bulunmaktadır. Bu yurttaşlarımızın
ağız ve diş sağlığı hizmetlerinden daha
kolay yararlanabilmesi için bu Mecliste defalarca konuşma yaptım,
yasa teklifi verdim, önergeler sundum. Dolayısıyla, bu işlerin
kolay çözülebilmesi için, kamunun, serbest çalışan diş
hekimlerinden hizmet alması gerekiyor. Maalesef, Başbakanın emri
olmasına rağmen, Maliye Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı kendi aralarında bir anlaşmaya
varamadıkları için, bu İktidarın sayesinde 8,5 milyon
özürlü yurttaşımız ağız ve diş
sağlığı hizmetinden yeterince yararlanamamaktadırlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Köse.
Sayın Erdöl
2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdölün, Yeşilay Haftasına
ilişkin açıklaması
CEVDET ERDÖL (Trabzon)
Sayın Başkanım, bu hafta Yeşilay Haftası. Ben, bu
nedenle, çocukları ve gençleri bağımlılıktan korumak
için, bağımlılıkla mücadele etmek amacıyla
Meclisimizin -çok önemli- Anayasamızın 58inci maddesine uygun bir
şekilde, tütünle mücadelede dünyaya örnek bir kanun
çıkardığını, uçucu maddelerin çocuklarımıza
kırtasiye malzemesi olarak verilmesini engellediğini büyük bir
memnuniyetli ifade ediyorum. Ancak, özellikle İnternetin kötü
kullanımı, her çeşit kumar ve İnternet üzerinden oynanan
kumarla ilgili ciddi tedbir alınması gerektiğini, İnternet bağımlılığıyla
ilgili ciddi, uluslararası bir hareketin yapılması kanaatimi
ifade etmek istiyorum. Özellikle sahte içki, gene metil alkolle mücadele
etmemiz gerekiyor. Alkollü araç kullananların cezasını
artırmamız gerekir diye düşünüyorum. Güvenli İnternet
konusunda uluslararası kamuoyunun oluşturulması gerektiğini
düşünüyorum.
Bu vesileyle
Yeşilayımızı ve Yeşilay Haftamızı
kutluyorum. 1920de kurulan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Ağyüz
3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüzün, engellilerin
sağlık hizmetlerinden yararlanırken yaşadıkları
sorunlara ilişkin açıklaması
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Teşekkür ederim.
Engellilerin en büyük sorunu
sağlık mekânlarına engelsiz erişim sağlanması.
Bunu sağlamadığımız müddetçe o insanları rahat
ettirmek, sağlık hizmetlerinden faydalandırmak mümkün
değil. Sağlık hizmetlerinden katkı payı
alınıyor hâlen. Yeni sağlık raporu alınmasında
elli tane zorluk var. Seçim bölgem -büyükşehir belediyesi de dâhil- Gaziantepte
engellilere ücretsiz paso verilirken paso ücretli hâle geldi. Bu maaşla bu
insanlar geçimini nasıl sağlayacak? Bu sorunları gündeme
getirmemiz gerekirken sağlık hizmetlerinin iyi olduğunu övmek
bence doğru değil. Bu engelleri ortadan kaldırmamız lazım.
Ayrıca -Hükûmet
temsilcileri burada- bugünkü gözaltıların nedenini bilmek istiyoruz.
Dün hücre hapsine mahkûm edilen 2 tane yazarçizerin neden hücrelerinin
ayrıldığını bilmek istiyoruz. Tutuklulukta böyle bir şart
yokken Adalet Bakanı kamuoyunu yanıltan demeçler veriyor. Bu
yazarçizerleri baskı altında tutmak korku imparatorluğunun bir
parçası mıdır? Hükûmet ve Adalet Bakanlığı bu
korku imparatorluğu yaratma sevdasından neden vazgeçmiyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Ağyüz.
Sayın Yıldız
4.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldızın,
Muhasebeciler Gününe ilişkin açıklaması
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
Başkanım, Muhasebeciler Haftası dolayısıyla yirmi
beş yılı mali müşavirlik yapmış
meslektaşları bir milletvekili olarak ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına 72.500 muhasebeci meslektaşımın ve 200 bini
aşan stajyer kardeşlerimin Muhasebeciler Haftasını
kutluyorum. Bu vesileyle Maliye Bakanlığınca muhasebe
mesleğine yüklenen angaryaların azaltılmasını, meslek
yasasındaki antidemokratik uygulamaların demokratik hâle
getirilmesini, meslek mensuplarının tahsilat sorunlarına ve
diğer sorunlarına çözüm getirilmesini diliyor, şahsım ve
grubum adına tüm muhasebecilerin gününü kutluyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yıldız.
Sayın Yaman
5.- Muş Milletvekili M. Nuri Yamanın, Muhasebeciler Gününe
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçekin
gündem dışı konuşmasına verdiği cevaba
ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş)
Ben de Muhasebeciler Gününü en içten duygularla kutlarken en büyük
muhasebenin vicdan muhasebesi olduğunu da belirtmek istiyorum.
Sayın Başbakan
Yardımcımız Sayın Çiçeke de verdiği bilgilerden
dolayı gerçekten teşekkür ediyorum ancak Sayın Bakanıma
şunu şuradan iletmek istiyorum ki, benim bu taleple yapılacak
TOKİyle ilgili binaların dışında bu gibi deprem
haritalarının çıkartılarak gelecekte bu sorunlarla
karşılaşmamak için TOKİ Yasasının öngördüğü
deprem bölgeleriyle ilgili Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında bu gibi
yerlerin tez elden ele alınarak ve bu deprem değişim ve
dönüşüm projeleri için de köy yerleşim yerlerinde de bu projelerin
hayata geçirilmesi isteğiydi. Tekrar teşekkür ediyorum Sayın
Bakanıma.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yaman.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
İç Tüzükün 95inci
maddesinde öngörülen seçimlerin yenilenmesine dair Anayasa Komisyonu raporunun
Genel Kurulda gündemdeki bütün konulardan önce görüşüleceğine dair
hüküm sebebiyle gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve Samsun
Milletvekili Suat Kılıç ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel
Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde
Yapılması Hakkındaki Önergesi ile Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin
Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması
Hakkındaki Önergesi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1
Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12
Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1
Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12
Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (4/258, 4/259) (S. Sayısı: 647) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 647 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Komisyon raporu üzerinde,
İç Tüzükün 72nci maddesi uyarınca görüşme açıyorum.
Konuşma süreleri,
gruplar, Komisyon ve Hükûmet adına yirmi, şahıslar adına onar
dakikadır.
Şu anda buraya intikal
eden konuşma talepleri: İlk olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü.
Sayın Mengü, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; milletvekili genel seçimlerinin 12 Haziran 2011 Pazar günü
yapılması için alınması gereken Meclis kararı üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınıza
gelmiş bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
demokratik rejimin işleyişi hür seçimlere dayanır. Demokrasi
ancak eşit, hür, dürüst seçimlerin yapıldığı bir
ülkede bulunabilir. Seçim serbestliğinin, eşitliğinin ve dürüstlüğünün
zedelendiği ve yok olduğu ülkelerde, rejimin adı ve
dış görüntüsü ne olursa olsun demokrasiden bahsedilemez.
Anayasamızda son
yapılan değişikliklerle, yargının
siyasallaştırılması ve İktidarın yargı
üzerinde hâkimiyet kurma planları tamamlanmış, yargı
AKPlileştirilmiş, böylece seçim güvenliği büyük ölçüde
tehlikeye girmiştir.
Millî iradenin üzerine hiçbir
gölge düşmemiş olarak ve duraksamalara, tartışmalara,
yakınmalara neden olmayan bir düzen içinde belirlenmesi için, seçimlerin,
adalet duygusuna sahip, dürüst, yansız, bilgili ve güven içinde görev
yapan kimselerce yönetilip denetlenmesi gerekir. İşte, bu nedenledir
ki seçimlerin yargı güvencesi altında yapılmasına
ilişkin ilke ortaya konulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
Anayasamızda da bu ilke benimsenerek 79uncu maddesinde Seçimler,
yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında
yapılır. hükmü getirilmiştir. Ne var ki, bu ilkenin salt bir
Anayasa kuralı olarak konulması yeterli değildir, seçimlerin
düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğüyle ilgili bütün işlemleri yapma
ve yaptırma görevi omuzlarına yüklenen yargı
organlarının bağımsızlık ve bu organın en
önemli ögesi olan yargıçların yargıç güvencesi teminatı
altında bulunmaları gerekmektedir. Ancak, son yapılan Anayasa
değişikliği ile yargıcın kendisinin ve ailesinin
yazgısı, meslekteki geleceği siyasi iktidarın insafına
bırakılmıştır. Bu durumdaki bir yargıçtan tüm
siyasal akımlar, görüşler ve çıkarlar karşısında
yansızlık beklemek aşırı iyimserlik olur.
(x) 647 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Demokrasi tarihimizde
yaşadığımız olaylar göstermiştir ki
yargıçlara seçim işleriyle ilgi konularda yapılan baskılar,
diğer yaptıkları, yetkilerini kullandıkları konularda
yapılan baskılardan çok daha fazladır. Yandaş
yargıyı yaratan AKPnin kendisinin seçim hâkimi olarak görev yapacak
yargıçları arayıp, bulup önemli seçim bölgelerinde
görevlendirmesi işten bile değildir. Bu nitelikteki yargıçlar da
hizmetlerinin ödülünü en kısa zamanda, hatta anında ve fazlasıyla
alabilecekleri inancıyla kendilerine yapılan siyasal baskı ve
telkinin etkisine açık olabilirler.
Seçim yasalarında ilçe
seçim kurulunun bizzat başkanına tanınmış olan çok
önemli yetkiler vardır. Örneğin, seçmen yazılımlarına
yapılacak itirazlar ilçe seçim kurulu başkanı tarafından
bizzat kesin karara bağlanır. Öte yandan il seçim kurulunun tüm o
ilde görevli, bu baskılara açık yargıçları tarafından
oluşturulduğu göz önüne alınırsa seçimlerin ne kadar büyük
bir baskı altında yapılacağının açık
göstergesidir. Bu örnekler, yargı
bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerinin
seçim güvenliğini ne büyük ölçüde etkilediğini açıkça ortaya
koymaktadır.
Dürüstlüğü
tartışılan seçimler büyük toplumsal huzursuzluklara yol açarlar.
AKP de iktidardan düşmemek için elinden gelen her baskıyı
yaparak, seçimlerin dürüstlüğüne gölge düşürmek pahasına da olsa
iktidarda kalmaya çalışacaktır.
Seçimlerin eşit, dürüst
şartlar altında yapıldığının söylenebilmesi
için salt hâkim teminatı altında yapılması yetmez. Özgür
basının varlığı, en az seçimlerin yargı güvencesi
altında yapılması kadar önemlidir. İşte, ünlü bir
İngiliz siyasetçisi Avam kamarası sizin olsun, lordlar kamarası
da sizin olsun, siz bana özgür basını verin. demiştir. Ancak,
bütün bu söylemler, özgür basını elde bulundurduğunuz zaman bir
seçimin ne kadar adil ve dürüst yapılacağını ortaya
koymaktadır. Ancak, sizin tüm basını susturmayı, ileri
demokrasinizin bir kuralı hâline getirdiğiniz de ortadadır. Her
gün gazeteci evleri basılmaktadır. Gene bugün onlarca gazetecinin evi
aranmakta, niçin arandığı bilinmemekte, örneğin Ankara
Barosu Başkanı Ceza Hukuku Profesörü Hoca böyle bir aramanın
hukuka aykırı olduğunu söyleyebilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bir diğer önemli konu da seçim barajı sorunudur. Dünyada seçim
sistemleri ülkelerin kendi özgün koşullarına, demokrasi geleneklerine
göre değişiklik göstermektedir. Demokrasi geleneği güçlü
ülkelerde sakıncaları ortaya koymayan seçim sistemlerinin demokrasi
geleneği zayıf, bizim gibi, ülkelerde uygulanması sonucunda çok
sayıda sakıncanın ortaya çıktığı bilinen bir
gerçektir.
Türkiyede çok partili
siyasal yaşama geçilmesinden sonra değişik seçim sistemleri
uygulanmış ancak seçim sistemi üzerindeki tartışmalar son
bulmamıştır. 50, 54, 57 milletvekilleri genel seçimlerinde liste
usulü çoğunluk sistemi uygulanmış ancak bu sistem siyasal
yaşamda büyük çalkantıların yaşanmasına ve demokrasiyi
ortadan kaldırmaya yönelik sonuçlar ortaya
çıkarmıştır.
83 yılından
günümüze 7 kez milletvekilliği seçimi yapılmış. 83, 87, 91
yıllarındaki genel seçimlerde çifte barajlı d'Hondt sistemi
uygulanmasına rağmen tek başına iktidarlar
oluşmuş, 95-99-2002 yılında genel seçimlerde ise ülke
barajlı d'Hondt sistemi seçimleri gerçekleştirilmiştir. Gerek
çift barajlı gerekse ülke barajlı uygulamalarda tek partili
iktidarların oluştuğu gibi 91, 95, 99 yıllarında ise
koalisyonlarla idare edilmişizdir. 23/7/1995 tarihli 4709 sayılı
Kanunla Anayasanın 67nci maddesinde Seçim kanunları, temsilde
adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde
düzenlenir. hükmü eklenmiştir. Ancak 2002 milletvekilliği genel
seçimlerinde seçmen iradesinin ancak yüzde 53,7si Parlamentoya
yansımış, seçimlerden 1inci çıkan partinin aşkın
temsil oranı yüzde 30ların üzerine çıkmıştır.
Seçmen iradesinin yarıya yakınının Parlamentoya
yansımaması çoğunluk sistemlerinde ortaya çıkabilecek bir
sonuçtur. Eğer 2002 seçimlerinde yüzde 10 ülke barajı
uygulanmasının her zaman yönetimde istikrar ilkesi çerçevesinde
sonuçlar doğurmadığını, tam aksine temsilde adalet
ilkesini işlevsiz kılan sonuçlar ortaya koymuştur. Seçim
barajının Türkiyede Parlamentonun meşruiyetini
tartışmaya açacak sonuçlar doğurmasını da engellemek
gerekir.
Değerli milletvekilleri,
hatırlayacağınız gibi, dönem içerisinde Cumhuriyet Halk
Partisi ülke barajının yüzde 7ye düşürülmesi için bir yasa
tasarısı vermişti. Bu verdiğimiz yasa tasarısında
yüzde 7lik barajın uygulanması durumunda 2002 seçimlerinde yani
Parlamentoda temsil oranının yüzde 53,7 olduğu durumda eğer
bu verdiğimiz yüzde 7lik baraj o gün uygulanmış olsaydı o
gün Parlamentodaki temsil oranı yüzde 80lerde oluşacaktı. Bunda
neyi sağlamış olacaktık? Millî iradenin Parlamentoya
yansımasında üç başka parti daha Parlamentoya girecekti, millî
irade daha gerçekçi bir şekilde, daha doğru bir şekilde bu yüce
Meclisin çatısı altına yansımış olacaktı.
Ayrıca, seçim
barajının yüzde 7ye indirilmesine karşın seçmenlerin
Parlamentoda temsil edilme oranı yüzde 70in altında kalırsa bu
oranı yüzde 80e çekecek kadar bir alttaki partinin de Parlamentoda temsil
edilmesi şansını getirmiştik. Temsilde adalet ilkesine
işlerlik kazandırmak küçük partilerin Parlamentoya girmesinin önü
açılarak değişik düşüncelerin Parlamentoda temsilini
sağlamaktadır.
Seçim sistemleri, daha önce
yaşanan olumsuzluklar dikkate alınarak tepkisel
yaklaşımlarla belirlenmiş, zaman içerisinde Parlamentodaki
siyasi partilerin güncel çıkarlarını gözetmeleri de yeni seçim
sistemlerinin hayata geçirilmesine engel olmuştur. Bu açıdan siyasi
partiler seçim sistemine ilişkin kararlarını konjonktürel durumlarını
değerlendirerek vermişlerdir.
Değerli milletvekilleri,
ülke barajı düşürülmediği için temsilde adalet ilkesinin göz
ardı edildiği, yeni ülke barajının yüzde 10 olarak
uygulandığı bir seçime gidiyoruz. Bu yüzde 10 barajıyla
seçime gittiğimiz zaman çıkan tablonun bir çarpıcı
örneği de bugünkü Parlamentoda iktidar partisi dışında
başka hiçbir parti tek başına Anayasa değişikliği
önerisi dahi getirememektedir. Toplumun genelinde, ülke barajının
yüzde 10 olarak uygulanmasının temsilde adalet ilkesini
zedelediği konusunda geniş bir kabul bulduğu da bir gerçektir.
Yani şu anda sokaktaki insan Parlamentoda temsil edilmediği,
Parlamentoda temsilde adaletin olmadığı konusunda geniş ve
yaygın bir kanaate sahiptir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz son otuz yıldır ve özellikle de Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı döneminde hızla artan, küreselleşme adı
altında yürütülen politikalarla emperyalist bir işgal
altındadır. Bu süreçte sosyal devlet anlayışından
uzak, serbest piyasacı, özelleştirmeci politikalarla ulusal ve
kamusal varlıklarımız talan edilmiştir.
Tarımımızın,
hayvancılığımızın ve sanayimizin çöktüğü,
borçla yaşayan bir ülke hâline geldik. 2002de 145 milyar dolar olan
dış borcumuz 300 milyar dolara, 127 milyar lira olan iç borç 353
milyar liraya çıktı, iletişim kuşatmasıyla da
halkımız olup bitenlerden, gerçeklerden habersiz, yandaş
medyayla halkımıza hep pembe tablolar çizildi. Dünyanın en
büyük 16ncı ekonomisiyiz. deniliyor ama bir müddet evvel 14üncü
ekonomisi olduğumuz maalesef söylenmiyor. Kişi başına
gelir 10 bin doların üzerinde. deniliyor ama sürekli artan yoksul
sayısından hiç bahsedilmiyor. Ayrıca, biz, aile sigortası
kapsamında şu kadar aile yoksulluk sınırı altında
dediğimiz zaman Sayın Başbakan Kayıt dışını
bunun dışında tutuyorsunuz, onları da söyleyin. diyor yani
resmî kayıtlardan daha fazla açlık sınırı altında
yaşayan kişiler olduğunu Sayın Başbakan bizzat teyit
ediyor. Kişi başına gelir 10 bin dolar üzerinde. deniliyor ama
sürekli artan, biraz evvel belirttiğim bu yoksul sayısından hiç
bahsedilmiyor.
Enflasyon düştü.
deniliyor ama dar ve sabit gelirlinin alım gücünün
kalmadığından bahsedilmiyor yani iane ekonomisi, iane
mantığı devam ediyor.
Etnik ve dinî
ayrımcılık körüklendi, halk birbirine düşman hâle
getirildi.
İş birlikçiler,
yandaşlar, dönekler iktidara taşındı.
Cumhuriyet tarihinin hiçbir
döneminde olmadığı kadar kamuda kadrolaşma
yapıldı.
Yargı, üniversiteler,
kamu cemaatlerin işgaline uğradı.
İşsizlik ve
yoksulluk her geçen gün arttı, gençler gelecek umudunu yitirdi.
Halkın büyük
çoğunluğu açlık ve yoksulluk sınırının
altında yaşıyor. Şubat ayında 4 kişilik bir
ailenin açlık sınırı 890 Türk lirası, yoksulluk
sınırı 2.890 Türk lirası olarak belirlendi ancak AKPliler
asgari ücreti ne kadar çok artırdıklarından bahsediyorlar.
Asgari ücret, açlık sınırının bile üstünde değil.
Değerli milletvekilleri,
göz boyamayı siyasetin ilkesi hâline getirdiniz.
Sömürü ve talan düzenine
karşı çıkanlar, demokrasi karşıtı, statükocu,
darbeci ilan edilerek susturuluyor.
Gazeteciler cezaevlerinde
hücrelere atılarak tecrit ediliyor. Daha bugün 11 kişinin evlerinde
arama yapılıyor. Bunlardan bir tanesi, Yalçın Küçükün yirmi
yıl evvel boşandığı karısının evi. Yani
sabaha karşı evinizde uyurken kapı çalındığı
zaman yürek çarpıntısıyla uyanmak durumundasınız.
Hiçbir demokratik ülkede, yirmi yıl evvel boşandığı
kocasından ötürü evinin arandığını kimse kimseye
anlatamaz. Öyle bir arama kararı veriliyor ki, arama kararında hangi
gerekçeyle arandığınızı dahi bilmiyorsunuz. Yasa
dışı telefon dinlemeleri günlük, olağan, adi vakalar hâline
geldi. Artık, insanlar telefonda konuşmuyorlar. Bu kürsüden bu
ülkenin Ulaştırma Bakanı Dinlenmek istemiyorsanız
konuşmayın. dedi; tutanaklarda var.
Dava dosyasındaki güya
gizli olan belgeler yandaş medyaya servis ediliyor. Hatta bazı
bilgiler, bazı yapılacak işlemler evvela yandaş medyaya
yazdırılıyor, sonradan da yasal işlem
başlatılıyor. Tabii, bunun tek amacı, ele geçirilen,
siyasallaştırılan yargıyla tüm muhalifleri korkutarak,
bastırarak, sindirerek bir korku imparatorluğu yaratarak seçime gitmek.
Cezaevlerinde mahkûm
sayısından çok tutuklu sayısı var yani tutukluluğu bir
ceza işlemi hâline getirdiniz. 100 binlerce insan şu gün
cezaevlerinde tutuklu olarak bulunuyorlar.
AKP döneminde yolsuzlukla
mücadelede hiçbir adım atılmadı. Toplumun asıl gündemi
sık sık değiştirilerek yolsuzluk yapılmasına
zemin hazırlandı. Ya başkanlık sistemi gündeme getirildi ya
darbe söylentileri gündeme getirildi. Ne Türkiyenin gündeminde ne
dünyanın gündeminde artık darbelerin
tartışılmadığı bir ortamda her gün darbe
hezeyanları içinde yaşamaya başladık.
Yolsuzluk yapan belediye
başkanları, bürokratlar, rüşvet verenler, ihalelere fesat
karıştıranlar hep korundu ama CHPli veya muhalif bir partinin
belediye reisi iseniz ipe sapa gelmez suç ihbarlarıyla hakkınızda
soruşturmalar açıldı. Görevlerinden alındılar, içeri
tıkıldılar. İçeri tıkıldıktan aylarca sonra
Pardon denilip, tahliye edildiler.
2007den beri
Cumhurbaşkanlığı krizi yaşadık, yargı krizi
yaşadık; asker krizi gibi hayali krizlerle toplum oyalanırken,
toplumun gerçek gündemi, ekonomik çöküntü, açlık ve sıkıntı
ülkenin gündeminden çıkartıldı. Çocuğuna yedirecek ekmek
parası bulamadığı için intihar eden bir ananın haberi
gazetelerde ancak üçüncü sayfa haberi oldu.
Değerli milletvekilleri,
işte, bu çizdiğimiz tablo içinde 12 Haziran 2011de seçimlere
gidiyoruz. Seçimler elbette demokrasilerin olmazsa olmaz
koşullarından bir tanesidir, o yoksa demokrasi zaten yoktur ama
demokraside, en az sandık kadar, demokraside, en az muhalefet partileri kadar,
çok daha önemli olan, özgür basın vardır. Özgür basının bir
kısmını ya vergi baskıları altında susturdunuz,
vergi baskısı altında susturamadıklarınızı
da sudan sebeplerle ya darbeci ilan ettiniz ya Ergenekoncu ilan ettiniz.
Hatta hatta, hızınızı alamadınız, Anayasa
Komisyonunda, milletvekillerine bile Size de fezleke hazırlarız.
dediniz. Geldiğimiz nokta bu. 12 Haziran 2011de, bu şartlar
altında seçimlere gidiyoruz. 11 Hazirandan sonra neler
olacağını burada hep beraber göreceğiz. Ancak, siyasi
tarihe dönüp baktığınız zaman, bu tip baskıları
uygulayan siyasi iktidarlara hiç hayır getirmediğini görürsünüz. Bu
ülkede ve dünyanın birçok yerinde, çoğunluğu elinde bulunduran
siyasi iktidarlar zaman zaman hukuku çiğnemekten hiç
çekinmemişlerdir. Maalesef, bu gazi Parlamentonun çatısı
altında bile tahkikat komisyonları kurulmuştur. Bir gece, bu
ülkenin bakanları, siyasi ana muhalefet partisini
basmışlardır ama dönün bakın tarihe, onlardan bahsedenler
kalmamıştır. O İsmet Paşanın ünlü sözüyle
Eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz. lafı
durup dururken söylenmiş bir söz değildir; gece, bir ülkede, ana
muhalefet partisinin genel merkezi basıldıktan sonra
söylenmiştir. Siyasi iktidarlar çöküntüye giderken daima baskıcı
davranışlarını artırırlar. İşte, bu
şartlar altında 2011 genel seçimlerine gidiyoruz.
2011 genel seçimlerinin, bu
ülkeye, mutluluk, demokrasi ve refah getirmesini diliyor, Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarından kurtulmak umuduyla hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Mengü.
Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili
Sayın Bengi Yıldız.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA BENGİ
YILDIZ (Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiyede yeni bir seçime
doğru gidiyoruz ve buna ilişkin bir yasal düzenleme
karşımızda. Ama seçimlerin dünyada niçin
yapıldığı ortadadır. Ülkemizde ne yazık ki yeni
bir seçim yapılmasının koşulları, ortamı,
objektif, tarafsız ve adil bir seçim yapılmasının
koşulları sağlanmadan Adalet ve Kalkınma Partisi elinde
bulundurduğu gücü muhalefete karşı kullanmak suretiyle tekrar
bir iktidara gelme arayışı içerisindedir. Türkiyede adil ve
demokratik olmayan bir seçim sistemiyle karşıyayız, dünyaya,
hatta Orta Doğuya örnek olabilecek bir seçim sistemimiz var
antidemokratiklik açısından. Türkiyedeki seçim barajı Orta
Doğunun çöken rejimlerininkinden bile daha yüksektir, bu da örnek olma
iddiasını zayıflatıyor. 12 Eylül askerî cuntası
Anayasasının yerini alacak yeni bir anayasa arayışı
içerisindeyiz, böyle bir anayasanın oluşturulması süreci, ne
kadar demokratik olduğuna, Parlamentonun nasıl
şekilleneceğine bağlı olacaktır. Bu konuda iktidarın
önünde duran en önemli sorun, 12 Eylülün ürünü olan yüzde 10 gibi aşırı
yüksek bir seçim barajı sistemidir. Askerî yönetimin antidemokratik seçim
sistemi ile oluşturulmaya devam edilen bu Meclisin yapacağı
anayasanın sivilliği tartışma götürür.
Hiçbir demokratik Avrupa
ülkesinde Türkiyedeki kadar yüksek bir seçim barajı bulunmamaktadır.
Lihtenştaynı saymazsak Almanya ve Polonya Avrupadaki en yüksek
seçim barajına sahip ülkelerdendir. Ama onlarda bile bu sadece yüzde 5 ile
sınırlı olup etnik azınlıkların adaylarının
herhangi bir baraja tabi tutulmaması gibi belli bir esneklikleri de
içermektedir. İsveçte partilerin Meclise temsilci gönderebilmeleri için
ulusal düzeyde yüzde 4 barajını aşmaları gerekir ama
eğer bir parti yerelde yüzde 12 oy almışsa bu baraj engel
oluşturmuyor. Norveçte de aşağı yukarı durum
aynıdır. Portekiz, Finlandiya ve Hollanda gibi ülkelerde ise herhangi
bir seçim barajı yoktur, orantılı temsil ilkesine dayalı
seçim sistemleri bulunmaktadır.
Her ne kadar seçim
barajlarının daha istikrarlı yönetilebilir bir demokrasi
yaratmak için gerekli olduğu iddia edilirse de bunun altında yatan
asıl neden toplumdaki bazı siyasal hareketleri
marjinalleştirmektir. Türkiye'de yüzde 10 seçim barajı, askerî
darbeyle ezilen sosyalist solun siyasal olarak bir daha güçlenme
şansını yakalamaması amacıyla konulmuştur. Bu, daha
sonra Kürt ulusal hareketinin bir parti olarak seçime katılıp Meclise
girmesi yönünde bir engel oluşturmuştur.
Seçim barajları
halkın oylarının önemli bir kısmının boşa
gitmesine neden olmaktadır. Örneğin, sadece yüzde 3
barajının bulunduğu Ukraynada bile Mart 2006 seçimlerinde
seçmenlerin oyunun yüzde 22sinin hiçbir etkisi olmamıştır,
Parlamentoya yansıması olmamıştır. Türkiye'de ise var
olan yüzde 10 seçim barajıyla, 2002deki seçimlerde yüzde 46,33 seçmen
iradesi Parlamentonun dışında kalmış. Aynı
seçimlerde AKP oyların sadece yüzde 34ünü almasına rağmen
Meclisteki sandalyenin yüzde 66sını elde edebilmiştir.
Böyle adaletsiz bir seçim
sistemiyle oluşturulacak bir meclisin yapacağı yeni
anayasanın demokratikliği daha baştan tartışma konusu
olacaktır. Bu eksikliğin, yeni anayasa yapılırken
çeşitli sivil toplum kuruluşlarının görüşünün
alınmasıyla da giderilmesi mümkün değildir. Temsilî
demokrasilerde esas, bir toplumdaki çeşitli grupların, karar
süreçlerini güçleri oranında etkilemesidir, bu da ancak adil bir temsil
sistemiyle mümkün olabilmektedir. Yapılacak yeni anayasanın
meşruiyeti için bu temel koşul olduğu için, önümüzdeki
seçimlerde yüzde 10 seçim barajı kalkmadığı için,
yapılacak yeni anayasanın da demokratikliği ve herkesin özlem ve
istemini arkasına alacağı söylenemez, şimdiden aslında
sakatlanmış bir anayasa arayışıyla karşı
karşıyayız.
Bu arada, Orta Doğudaki
halk ayaklanmalarıyla sarsılan rejimlerdeki seçim sistemlerinde de,
bazılarında Türkiye kadar olmasa bile, aşırı yüksek
seçim barajları olduğunu hatırlamakta fayda var. Örneğin;
bu baraj, Cezayirde yüzde 7, Mısır ve Filistinde yüzde 8e
çıkmıştır. Tunusta ise, rejim devrilmeden önceki seçim
sisteminde ağırlıklı olarak uygulanan, parti blok oy
yöntemiyle bu baraj neredeyse yüzde 30lara kadar dayanmıştı.
Orta Doğudaki
parlamentoların olduğu ülkelerde fiilî ve yasal olarak yaygın
bir şekilde uygulanan bu yüksek seçim sistemi, muhalefetin seçim yoluyla
siyasete katılımını imkânsız hâle getirmiş ve nihayetinde
iktidarın sokakta değişmeye başlamasına neden
olmuştur.
Elbette ki Türkiyedeki
siyasal katılım imkânları bu sistemlerde olduğu kadar dar
değildir, ancak ifade özgürlüğü önündeki fiilî
kısıtlamalar, mevcut Siyasal Partiler Yasası ve seçim
barajı, Türkiyede katılımcı demokrasi önünde en büyük
engeller olarak durmakta ve Türkiyenin Orta Doğudaki
demokratikleşme eğilimlerine örnek oluşturma iddiasını
zayıflatmaktadır. Dolayısıyla, bu sistem
değiştirilmediği sürece Türkiye'nin Orta Doğuya örnek
olması değil ama Orta Doğunun Türkiyeye örnek olma
olasılığı daha gerçekçi bir durum almıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; neden seçime gidiyoruz dedik. Toplumdaki bütün
muhalefet kesimlerinin, bütün farklılıkların kendilerini ifade
etmesi, özellikle de parlamenter sistemde parlamentoda temsil edilmeleri için
vazgeçilmez bir unsurdur seçimler. Halkın iradesi tecelli edecek, halk
kimleri parlamentoda görmek istiyorsa onu gönderecektir.
Bugünkü seçim sistemi ve
Siyasi Partiler Yasası özellikle, halkın iradesinin ortaya
çıkmasına engel oluşturmaktadır. Siyasi partiler lider
sultası altında ezilmekte, özellikle tabandan tavana bir seçim
sistemi yerine, tepede başkanların milletvekillerini, il, ilçe
başkanlarını âdeta belirlediği bir sistemle karşı
karşıyayız. Buradan demokrasi çıkmaz, olsa olsa Sayın
Başbakanın çok özlediği başkanlık sistemi ortaya
çıkabilir.
Seçim sistemindeki başka
temel problemlerden birisi yine Sayın Başbakanın Yüksek Seçim
Kurulunun kararlarını eleştirmesiyle
Belki Adalet ve
Kalkınma Partili milletvekillerinin de dikkatini çekecek bir olgudur.
Barış ve Demokrasi
Partisi öncesi yine bağımsız adaylarla seçime girmiştik.
Hakkâri gibi bir ilde -Hakkâri milletvekilimiz de karşımızda,
AKPden- gümrük oylarından gelen -gümrük oylarında bağımsız
adaylara oy veremiyorsun, sadece siyasi partilere oy verebiliyorsun- oylarla
Hakkârideki milletvekilimiz düşmüş, yerine Adalet ve Kalkınma
Partisinin sayın milletvekilleri gelmişti. Şimdi, Sayın
Başbakan Avrupadaki 3 milyon seçmenin iradesinin sandığa
yansımasından bahsediyor. Evet, doğrudur, yansısın.
Acaba, gümrüğe gelen veya konsolosluğa giden vatandaşın
bağımsız adaylara oy vermesi, oradaki iradesinin tecelli etmesi
önem kazanıyor mu Sayın Başbakan ve Adalet ve Kalkınma
Partisi yetkilileri tarafından? Bunu tartıştıklarını
hiç görmedik.
Yine, bu seçimlerde parti
olarak seçime giremiyoruz yüzde 10 barajı nedeniyle.
Bağımsız adayları, blok adaylarını destekleme
kararı aldık.
Yine, Adalet ve Kalkınma
Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin de katkısıyla önümüze,
vatandaşın önüne metrelerce uzunluktaki seçim pusulaları
çıkacaktır. Ara, bulabilirsen; Hakkârideki A şahsına oy
vermek için vatandaş gidecek
Adalet ve Kalkınma
Partisi veyahut bizim Parlamentoda bulunmamızdan rahatsız olanlarca,
Ahmet yerine 10 tane Ahmeti de koymak suretiyle, vatandaşımız
-acaba, 200, 300, 500 oy yanıltmak suretiyle- diğer Ahmete oy
verdiğinde, Barış ve Demokrasi Partisi çatısı
altında şu anda bulunan milletvekillerinden bazısı gelmese
ne kadar iyi olur... Ben Batmandan hatırlıyorum, Batmanın
şehir merkezinde, Cumhuriyet Meydanında hamallık yapan birisine
para verdiler, aday yaptılar. Sadece bu bir örnektir, onlarcasına
verdiler. Siyasetle hiçbir ilgisi olmayan, Cumhuriyet Meydanında bir
iş arayan, ona bir iş verecek, bir yük verecek vatandaşı
arayan vatandaş, bizimle beraber bağımsız aday olarak
seçime girdi. Sayın Batman Milletvekilimiz de dikkatli şekilde bizi
izliyor her ne kadar kulaklık takmışsa da veyahut telefonla
konuşuyorsa da. O vatandaş ile biz Batmanda yarıştık.
Cebine para doldurulmuş 5-6 tane bağımsız aday ile biz
Batmanda yarıştık. Neydi? Seçmenin iradesi fesada
uğrayacak; gidecek arayacak, Bengi Yıldızı, Ayla
Akatı arayacak, bu arada, acaba şuraya mı mühür vurur,
başka bir yere mi mühür vurur sevdasıyla seçime gidiyorsunuz, diğer
taraftan da demokrasi, adalet -partinizin isminde de o var- diyorsunuz ama bize
karşı çok adaletsiz olduğunuz ortadadır.
Dolayısıyla, bir
seçime gidiyorsak, vatandaşın iradesinin tecelli etmesini
istiyorsanız, gümrükte kullanılan oydan tutun da
Şu seçime
gittiğimizde vatandaşın gerçek iradesinin ortaya
çıkması için geçmişte hiç olmazsa şöyle bir
kâğıtla Alinin, Velinin kime oy vereceği belliydi, gidiyordu
sandığa atıyordu, şimdi, onlarca aday içerisinde kime oy
vereceğini şaşıracağını düşünüyorsunuz
ama inanın ki bizim seçmenimiz sizden daha politiktir. Siz orada Bengi
Yıldızın, Ayla Akatın ismini bulamazsınız ama
bizim seçmenimiz gidiyor ölçüyor biçiyor çünkü iradesine sahip
çıkıyor. Bizim seçmenimizin nasıl oy verdiğini Batmanda
gördünüz. 30 bin kişi
Batmanda ikiye böldük, 30 bin küsur kişi
gitti Ayla Akata oy verdi, 30 bin kişi de gitti Bengi Yıldıza
verdi. Şırnakta, Dersimde, diğer yerlerde, Muşta da hep
öyle oldu. Ama bu seçimlerde bu barajın sizin başınıza bela
olacağını göreceksiniz, hep birlikte göreceğiz, bu
Parlamento birlikte görecek. Bu barajı ortaya koyanlara, bu barajdan medet
umanlara, bu barajdan istikrar bekleyenlere bu baraj bela olacak. Bela oldu
nitekim geçmişte. Bu barajı savunanların hemen hemen hiçbirisi
şu anda bu Parlamentoda yok. Hepsi geldiler geçtiler ama halkın
iradesi bir şekliyle tecelli etmeye devam ediyor, bunu belirtelim.
Bir başka problem,
vatandaştan topladığınız vergilerle iktidar partisi ve
muhalefet partisi bu seçimlerde trilyonları harcayacak ama yine halkın
iradesi olan Barış ve Demokrasi Partisi Grubu yine halkın
iradesine müracaat edecek, halkın desteğine müracaat edecek, her
zamanki gibi tekrar buraya katlanarak gelecek, bundan da emin olabilirsiniz.
Niye bunu söylüyoruz? Çünkü yaklaşık olarak bir iki yıldır
bu seçim barajının adil olmadığını Başbakan,
Başbakan Yardımcısı söylüyor ama bir adım
atmadılar. Hazine yardımının adil
olmadığını, dağıtılması
gerektiğini söylüyorlar -diğer partilerde de gerek Parlamentoda
bulunanlar gerek dışında- ama adım atmaya geldiğinde
bunun sadece hamasette kaldığını görüyoruz. Bugün de
Sayın Başbakan Yardımcısı mahkemelerde her isteyenin
kendisini ana dilinde savunması gerektiğini söylüyor. Seçim
yakın ya, yine seçmene mesaj gönderecek ama biz, mahkemelerde
insanların kendini ana dilinde savunamadığını KCK
yargılamalarından biliyoruz. Sayın Başbakan yine bugün
ağzına almış, KCKdir, terör örgütüdür, BDPdir, vuruyor
vuruşturuyor, yine gergin çünkü bölgede ve Türkiyede kaybedeceğinin
sinyallerini çok net olarak alıyor.
Yine, bu seçimlerde devletin
valisini, devletin kaymakamını, emniyet müdürlerini yine
işleteceksiniz, kullanacaksınız memuru gibi. Biz bunu valilere
söylediğimizde valiler çok açık söylüyor, Biz, zaten Hükûmetin
ajanlarıyız. diyorlar. Hükûmetin evet, bir icra
makamısınız, oradan gelen emirleri dinlersiniz ama seçimlerde
Hükûmetin ajanı değilsiniz, Hükûmetin icra organı
değilsiniz; mahallelerde gidip, buzdolabı, yaz ayı, ilkbahar
gelirken kömür dağıtmak zorunda değilsiniz. Evet, Hükûmetle bir
bağlantınız var ama bu bağlantı seçim
bağlantısı veyahut AKPnin valisi, kaymakamı olma
bağlantısı değildir hukuken ve anayasal olarak ama
Türkiyede ne yazık ki böyle bir sistem oturmuş. AKP daha da devşirme
vali ve kaymakamlar eliyle bu sistemi oturttu; devşirme yargı,
devşirme basın ve Sayın Başbakanın
arayışı bir başkanlık sistemi ama inanın ki bu,
Amerikadaki ve diğer ülkelerdeki başkanlık sistemi olmayacak.
Çünkü orada onları denetleyen güçlü bir basın, güçlü bir yargı,
güçlü bir sivil toplum örgütü var ama siz Türkiyede kendinizden başka
hiçbir güç bırakmadınız. Dolayısıyla
başkanlık sistemi eşittir padişahlık sistemi. Zaten
şu anda da parlamenter sistem içerisinde yasama işlevini yerine
getiriyor mu değerli arkadaşlar? Kuvvetler
ayrılığı mı var Türkiyede? Yani burada Hükûmetin her
istediğinin otomatiğe bağlanmış şekilde
Parlamentodan geçirildiğini görüyoruz. Burada bir yasama faaliyeti yok,
bir emir-komuta ilişkisi var. Bunu pratikte görüyoruz. Fiilî olarak bir
başkanlık sistemi var. İşlemeyen bir yargı, ses
çıkarmayan bir sivil toplum, ses çıkaramayan bir basın, her gün
M. NURİ YAMAN (Muş)
Üniversite
BENGİ YILDIZ (Devamla)
Evet, üniversiteler zaten bir felaket. Resmî ideolojinin
propagandasını yapan, bağımsız düşünce
üretemeyen, iktidarla göbek bağıyla bağlı olan bir
üniversite sisteminden bilimsellik, özerklik beklenemez.
Diğer siyasi partilerin
temsilcileri açıkladılar, siz muhaliflerinizin sesine tahammül
edemiyorsunuz. Onları tutuklatmak, gece gündüz demeden, ayrım
yapmadan evlerine baskın düzenlemek suretiyle, çeşitli terör
örgütleri adı altında vasıflandırarak cezaevlerine
koyuyorsunuz ama inanın ki Hükûmet olarak sizin
uyguladığınız bir devlet terörüdür. Basına,
farklı düşünene, aydına uyguladığınız bir
devlet terörüdür, bir AKP terörüdür. Başka terör aramayın. Eğer
arayacaksanız, mevcut yasaları, mevcut sistemi, parlamenter sistemi
ayakları altına alan bizzat kendinizsiniz. Dolayısıyla, o
tanımlama daha çok size uyar demek istiyorum. Muhalifleri cezaevlerine
tıkıyorsunuz.
Geleceğiniz nokta nedir?
Geleceğiniz nokta şudur: Belki yüzde 50, yüzde 60 oy alabilirsiniz.
Tıpkı çok sevdiğiniz Beşar Esad gibi, Kaddafi gibi yüzde 99
da oy alabilirsiniz ama bu sistemin adı demokrasi değildir,
insanların fikirlerinden dolayı tutuklandığı bir ülke
özgür bir ülke değildir, halkın yüzde 60-70 oyunu almış
belediye başkanlarının içeride olduğu bir sistem demokrasi
değildir; sizin seçtiğiniz yargı mensuplarının egemen
olduğu bir yargı sisteminin ismi demokrasi olmaz.
Dolayısıyla, bu
seçimlerin hayırlara vesile olmasını diliyoruz ama bu seçimler
sizi diktatörlüğe götürürse
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla)
bizim de diktatörlüğe karşı
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Yıldız.
BENGİ YILDIZ (Devamla)
Bu, Birleşmiş Milletler evrensel beyannamelerinde vardır, zulme
karşı direnmek halkın hakkıdır.
Orta Doğuyu,
Libyayı, Mısırı arayacağınıza,
Mısır, Libya, Suriye sizin kapınızdadır, bunu
bilesiniz diyorum, selam ve saygılarımı sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24üncü Dönem Parlamentosunun
milletvekillerinin 12 Haziran 2011 tarihinde seçilmesine ilişkin
Milliyetçi Hareket Partisi ve AKP grup başkan vekilleri ve milletvekilleri
tarafından verilen karar tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Bu vesileyle, 54üncü
Hükûmetin Başbakanı Sayın Necmettin Erbakana bir kez daha
Cenabıallahtan rahmet ve mağfiret diliyorum, kederli ailesine
başsağlığı diliyorum ve milletimizin başı
sağ olsun diyorum.
Değerli arkadaşlarım,
seçimler, millet iradesinin tecelli ettiği zemindir. Millet iradesinin
tecelli edeceği 12 Haziran seçimlerine karar vereceğimiz bu günün
hayırlı sonuçlara vesile olmasını Cenabıallahtan
niyaz ediyorum.
Seçimlerin bir başka
özelliği ise seçimler demokrasinin özüdür. Her adı demokrasi olan
ülkede seçim vardır, ancak her yapılan seçim de, netice
itibarıyla, demokratik bir seçim değildir. Birkaç örnek vererek
sizlerle düşüncemi paylaşmak istiyorum:
Faşist Hitler
Almanyasında da seçim yapılmaktaydı, faşist İtalyan
Mussolini yönetiminde de seçim yapılmaktaydı, komünist Stalin
döneminde de seçimler yapılmaktaydı ve ilerleyen süreçte, günümüzde
ise kırk yıldır Libyayı yöneten Kaddafi yönetimi de
seçimle işbaşına gelmekteydi, Mısırdaki Mübarek de
kırk yıldır seçimlerle işbaşında
bulunmaktaydı ve onun gibi adı demokratik olmasına
rağmen, özü demokratik olmayan sistemlerde seçimler göstermelik birer araç
olarak kullanılmakta idi.
İleri demokrasilerde ve
modern demokrasilerde seçimlerin göstermelik olmaktan çıkarak milletin en
değerli varlığı olan millet iradesi hâline
dönüşmesinin iki tane temel unsuru vardır. Eğer bu iki temel
unsur yerine getirilebilir ise Kaddafinin Libyasında Kaddafiyi
kırk yıl iktidarda tutan bir seçim sisteminden bahsetmeyiz,
Mısırın Mübareki kırk yıl iktidarda tutan bir seçim
sisteminden bahsetmeyiz, eğer bu iki özellik dikkate alınırsa
Hitler Almanyası, Mussolini İtalyası ve Komünist Rusyadaki
seçimler göstermelik birer seçim olarak insanlık tarihinin önünde ciddi
sorunlar açan seçimler olmaktan çıkardı. Bu iki temel özellik:
Birincisi, iktidarın hesap vermesi, ikincisi de seçimlerin dürüstlük
ilkesine uygun yapılmasıdır. İktidarın hesap
vermesinin ikiz kardeşi, seçmenin iradesini teslim ettiği, ülkesinin
yönetimini tevdi ettiği iktidardan bu emaneti nasıl
kullandığını sorgulamasıdır yani iktidardan hesap
sormasıdır. Seçimlerin dürüstlük içerisinde yapılması ise
iki tane temel değerin iktidarda bulunan parti tarafından kendi
çıkarları için kullanılmaması demektir; bunlardan birisi
devletin gücü, diğeri ise devletin parası. Şimdi önümüzdeki
seçimler, bu anlattığım ileri demokrasi, modern demokrasi,
21inci yüzyılın evrensel değeri açısından çok
önemlidir ve geçmiş dönemde AKP İktidarının yönetimde
bulunduğu süre içerisinde yapılan seçimler açısından da çok
vahim sonuçları bulunmaktadır. İşte Adalet ve Kalkınma
Partisinin iktidar partisi olarak Türkiyeyi seçime götürürken sadece
şekli anlamda Adalet Bakanı, Ulaştırma Bakanı ve
İçişleri Bakanının anayasal zorunluluk gereği
görevlerini bırakmaları ve bağımsızların oraya
bakan olarak atanmasından ibaret değildir. Özü itibarıyla AKPye
düşen birinci görev, devletin parasını bu seçimde
vatandaşın iradesini satın almak için kullanmamasıdır,
devletin gücünü vatandaşın oyunun belirlenmesinde etki aracı
olarak kullanmaması lazımdır.
Değerli
arkadaşlarım, bunlar önemli hususlardır ve bu önemli hususlardan
birkaç tanesini sizlerle paylaşarak Kaddafi rejiminden ne farkı
olduğumuzun, Mübarek rejiminden ne farkı olduğumuzun fark
edilmesini arzu ediyorum. İlkini kendimden örnek veriyorum değerli
milletvekilleri: 29 Mart seçimlerinde, ben, Milliyetçi Hareket Partisinin
milletvekili olarak Adanaya, seçimlerde partimin propagandasını
yapmak üzere gittim. Seçim konuşmalarımda da Ey Adanalılar!
Milliyetçi Hareket Partisine oy verin. dedim ama Sayın Başbakan
Yardımcım, zatıalinizin içinde bulunduğu Hükûmetin emri
komutasında olan polisler benim konuşmamı zabıt altına
aldılar ve RTÜK Kanununun feşmekanca maddesine göre Siyasi
çıkarları ve şahsi çıkarları uğruna konuşma
yaptı. diye beni savcılığa verdiler.
OKTAY VURAL (İzmir)
İleri demokrasi!
FARUK BAL (Devamla) Dört ay
sonra, Cumhuriyet Başsavcılığından bir tebligat geldi:
Şüpheli Faruk Bal, Konya Milletvekili ve diğerlerini yazıyor.
Böyle bir suç olmaz diye takipsizlik kararı veriyor.
Sayın Başbakan
Yardımcım, Adanadaki bu polis arkadaşımızın,
kardeşimizin ya da AKP militanının uyguladığı bu
tutum ile Kaddafinin polisi, Mübarekin polisi arasında ne fark var?
KÜRŞAT ATILGAN (Adana)
Fark yok.
FARUK BAL (Devamla) Bunu
ben Anayasa Komisyonunda dört defa dile getirdim, bu Mecliste de üç defa dile
getirdim bu kürsüden. Bu polisler hakkında kim, ne
yapmıştır? Bu polisler yine aynı mantıkla mı
orada devletin gücünü siyasi muarızlarını susturmak için
kullanılacaktır? Muhalefeti susturmak için kullanacak
mısınız devletin emniyet güçlerini?
OKTAY VURAL (İzmir)
Kullanıyorlar zaten.
FARUK BAL (Devamla)
Kullandığınız zaman
Sayın Başbakan
Yardımcım, bir gerçeği size ifade edeyim, bunlar kitapta da yazıyor:
Sadece demokrasilerde muhalefet vardır. Muhalefetin susturulduğu
yerde demokrasi yoktur, orası diktadır.
Şimdi, bir
başkasından örnek vereyim: Kış olimpiyatları
yapıldı. Kış olimpiyatlarında yolsuzluk iddiası
var diye Saadet Partisi Erzurum İl Başkanı konuştu,
hakkında herhangi bir muamele yok. AKP Erzurum İl Başkanı
da konuştu, hakkında herhangi bir muamele yok. MHP İl
Başkanı da Burada yolsuzluk var. diye telefonda konuştu, arkasından
Çete kurmuştur ve yolsuzluk yapanları tehdit ediyor. diye, özel
yetkili savcılık derdest ediyor, tutuklama talebiyle hâkime sevk
ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yakında bize de yaparlar.
FARUK BAL (Devamla)
Şimdi, böyle bir uygulamanın Kaddafinin yönetimindeki Libyadan ne
farkı var, Mübarekin Mısır rejiminden ne farkı var?
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Eksiği yok, fazlası var.
FARUK BAL (Devamla) Hitler
Almanyasından ne farkı var, Mussolini İtalyasından ne
farkı var, Rusya Stalin devrinden ne farkı var?
Devam ediyoruz. Antalyada,
referandumda çok uyanık, çok akıllı, polis oyunlarını
çok iyi bilen bir emniyet müdürü halkı kandırdığı gibi
Hakkı da kandıracağını zannederek yukarıya
minnacık harflerle yazıyor Alkollü araç kullanmaya -küçücük-
hayır. İşte, Evet denilebilecek bir yazıyı da
yazıyor, kocaman Evet. Antalyanın caddelerini Evet-Hayır
referandumunda bu billboardlarla dolandırıyor bir emniyet müdürü.
Sayın Başbakan Yardımcım, emniyet gücü böylece siyasi bir
partiye önümüzdeki seçimde de alet olacak.
Devam ediyoruz, Tuncelideki
Sayın Vali şimdi Giresunda vali. Tuncelide kış gününde
elektriği olmayan köylere buzdolabı, çamaşır makinesi
dağıtarak AKPye oy devşirme faaliyetine Giresunda devam edecek
mi? Aydındaki vali Milliyetçi Hareket Partisinin Sen açıldıkça
analar ağlıyor. pankartını astığı için
MHPnin binasının önüne polisi yığacak mı? Polis
kontrolünde, polis denetiminde, polis tehdidinde bir seçim yaşayacak
mıyız? Ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin 21inci yüzyıla
geldiğimiz bir süreçte ulaşmak istediği demokratik
değerlerle bağdaşacak mıdır? 12 Haziran tarihinden
sonra biz, devletin gücüyle bir seçim mi yapıldığını,
devletin parasıyla bir seçim mi yapıldığını,
yoksa halkın en aziz değeri olan, en mübarek değeri olan
iradesiyle mi bir seçimi sonuçlandırdığımızı
tartışacağız.
Değerli
arkadaşlarım, işte bu süreç içerisinde, huzur içerisinde, gönül
rahatlığıyla insanların iradesini sandığa
inandığı şekilde taşıyabileceği bir seçimin
yapılmasını bekliyoruz, arzu ediyoruz. Cenabıallahın
da bize öyle bir süreç yaşatmasını temenni ediyoruz.
Tabii, AKP bu seçimde, sekiz
buçuk yıldır iktidardadır. Mecliste çok güçlü bir milletvekili
desteği vardır ve ülkenin temel sorunlarını çözmek için
hiçbir mazereti bulunmamaktadır. Ancak AKP sekiz buçuk yıllık
iktidarında bu ülkenin temel sorunlarını çözemediği gibi,
bu ülkeye temel ve kalıcı sorunlar ilave etmiştir. AKPnin 2002
yılında aldığı Türkiyede işsizlik sayısı,
iki depreme, iki krize ve koalisyonlu bir yönetimde 2 milyon 460 bin
civarındaydı işsiz sayısı, bugün, 2010
yılında, AKPnin sekiz buçuk yıllık iktidarında
işsiz sayısı 5 milyon 800 bine ulaşmıştır.
AKP bu seçimde bunun hesabını verecektir.
Değerli
arkadaşlarım, yoksulluk oranı 2002 yılında iki
depreme, iki krize rağmen yüzde 14,7 idi, bugün yoksulluk oranı yüzde
15,1e çıkmıştır. Yoksullukla ilgili rakamlar sekiz
yıllık iktidar boyunca patlarken bir başka şey daha
patlamıştır: 2002 yılında Türkiyede cumhuriyet tarihi
boyunca birikmiş sermayesi milyar doları aşan 4 tane iş
adamı vardı, sekiz buçuk yılda siz 35 tane iş
adamını milyar dolara kavuşturdunuz.
Değerli
arkadaşlarım, çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz. Bu
haram sofrasını siz mi yarattınız, yoksa bu haram
sofrasında oturanlardan mısınız? Elbette ki bunun
hesabı sorulacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, kırsal alan yani ziraat, hayvancılık, et
ve süt üreticileriyle ilgili alan yangın yerine çevrilmiştir.
Kırsal alanda 2002 yılında 5 milyon kişi yoksulluk
sınırının altındayken, bugün 7,5 milyona
çıkmıştır yoksulluk sınırının
altında olanların sayısı. Kırsal alanda et, süt ve
tarımsal ürün üretimi durmuştur. Türkiye dünyada 7 tane ülkeden
birisiydi kendi ihtiyacını tarımsal ürünleriyle
karşılayabilen, şimdi Türkiye tarımsal ürün ithal eder bir
ülke hâline gelmiştir. Sekiz buçuk yıl sonunda AKPnin
hayvancılık alanında getirdiği nokta Türkiyeyi angusa
mahkûm etmiştir.
Dün kırmızı et
üreticileri buradaydı. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezine
gittiler, konuşacak muhatap bulamadılar. Türkiye Büyük Millet
Meclisine geldiler, Hükûmet kanadından konuşacak muhatap
bulamadılar. Türkiye çapında 500 tane et ve süt üreticisinin
temsilcisi Milliyetçi Hareket Partisini ziyaret ettiler.
Ağızlarını açtıkları zaman, Sayın Başbakan
Yardımcım, feryatlarından, figanlarından,
ağızlarından dökülen rakamdan hâli pürmelallerini hepimiz
görebiliyoruz. 17 liraya mal ettikleri eti 13 liraya satmak mecburiyetinde
kalıyor bu insanlar. Sattıkları zaman fakirleşiyorlar.
Dükkânını, kasap dükkânını, mezbahasını kapatan
insanlar var. Bunlar işsizler hanesine yazılıyor ama AKPden ses
yok.
Değerli
arkadaşlarım, bunların hepsinin hesabı, ekonomik
fakirleştirmenin, yandaş zengin yaratmanın, yandaş
basın yaratmanın, yandaş devlet memuru yaratmanın
hesabı elbette bu demokratik, mübarek özellikte bulunan seçim sürecinde
sorulacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, işte bu hesap süreci içerisinde
Sekiz buçuk
yılı Avrupa Birliği türküsüyle geçirdiniz. Bu Meclise ne
getirdiyseniz Avrupa Birliği böyle istiyor. diye getirdiniz ancak 2002
yılında canlı olarak aldığınız Avrupa
Birliği perspektifini -Avrupa Birliği müzakerelerinden sorumlu
Sayın Egemen Bağışın ifadesiyle- komaya soktunuz,
fişi çekilecek hasta hâline getirdiniz ve fişi çekme şerefini de
Avrupa Birliğine bıraktınız. Türkiye'nin onurlu Avrupa
Birliği giriş sürecini özürlü bir hâle getirdiniz ve teslimiyet
politikasıyla Avrupa Birliği istiyor. diye Türkiye'nin üniter
yapısını helak ettiniz, Türkiye'nin millî bütünlüğünü helak
ettiniz; işte bunun hesabını da bu demokratik açıdan
mübarek bir özelliğe sahip olan seçimlerde millet iradesinde
hesabını vereceksiniz.
Değerli
arkadaşlarım, açılımların hesabını
vereceksiniz. Ermeni açılımının hesabını
vereceksiniz. 1 milyon Azeri mülteci durumundayken, 4 bin Azeri savaş
tutsağı şeklinde hayatını sürdürmeye mahkûm edilmiş
iken ve Azerbaycanın topraklarının beşte 1i işgal
edilmiş hâldeyken siz Ermeni açılımıyla bir milletin iki
devleti dediğimiz Azerileri küstürdünüz; bunun hesabını
vereceksiniz. Binyıl boyunca aynı Allaha
inandığımız, binyıl boyunca aynı Peygambere
inandığımız, binyıl boyunca aynı fakirliği,
aynı zenginliği, aynı zaferi, aynı kederi
paylaştığımız, binyıl boyunca
kadınlarımızın saç örgüsü aynı, oyalarının
rengi, deseni aynı, halısının, kiliminin deseni aynı
olan Kürt kardeşlerimizi ayırdınız, terör örgütünün,
PKKnın tabanı hâline getirdiniz; işte bunun hesabını
vereceksiniz. Analar ağlamasın. diyerek Kürt
açılımı dediniz, anaları ağlatan PKKydı.
Anaları nasıl ağlatmıştı PKK? 30 bin tane
insanımızın anasını ağlatmıştı.
Bunun 5 bin tanesi asker ve polis, 25 bin tanesi güneydoğuda yaşayan,
Kürtçe konuşan kardeşimizdir. İşte Kürt
açılımı adını vererek millî birliğimizi,
bütünlüğümüzü, binyıllık kardeşlik hukukumuzu dinamitlediniz,
mozaiklerle, Türkiyelilik iddiaları, Türkiyelilik safsataları ile
binyıllık kardeşlik hukukunun temeline dinamit koydunuz ve bunun
hesabını o mübarek demokratik değerde, seçim zemininde
vereceksiniz.
Avrupa Birliği
müktesebatı komaya girmekle bitti. Müflis tüccar gibi eski defterleri
araştırdınız. Eski defterlerde Milliyetçi Hareket
Partisinin 1999 yılından beri ilan ettiği 2023: Yükselen Güç
Türkiye vizyonu, yüzyıl ile kucaklaşma, yüzyıl ile
sözleşme programını aldınız, yeni bir malzemeymiş
gibi siyasi intihalle, fikrî mülkiyet hakkına saygı göstermeden
AKPnin bu dönemde seçim kampanyasında kullanacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, hiç mi aklınıza gelmedi bu 2023
sekiz buçuk yıllık iktidarınızda? Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında Türkiye devletinin organları
2023: Yükselen Güç hedefine doğru programlanmıştı 57nci
Hükûmet döneminde. Siz, Avrupa Birliğini koma hâline sokarken uyuyor
muydunuz, bunları göremediniz mi? Bunları görmüş
olsaydınız, bugün bu müşkül durumda bulunmayacaktınız.
Dolayısıyla, belki önümüzdeki süreçte, Avrupa Birliğini komaya
sokmak suretiyle, ilişkileri komaya sokmak suretiyle önünüzü
karartmış olan, siyasetinizi karartmış olan
dışarıdaki teslimiyet duygularına, Milliyetçi Hareket
Partisinin bu Ankara vizyonuyla, millî vizyonuyla bir ışık
bulmanız mümkün olabilir ama o ışık ampule benzemeyecektir
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bal.
AK PARTİ Grubu
adına Yozgat Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bekir
Bozdağ, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; seçim kararı alınmasına ilişkin Anayasa
Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım, bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demokrasi, halkın,
seçtikleri vasıtasıyla yönetilmesini öngörmektedir. Türkiye
Cumhuriyetinde bugüne kadar yirmi üç dönem parlamento seçimleri
yapılmış, her defasında milletten yetki alanlar bu
yetkilerini kullanmışlar ve sonuçta yine millete dönüp yaptıklarıyla,
yapamadıklarıyla ilgili hesap vermişlerdir. Demokrasinin bu yönü
önemli. Hesap verilebilirlik, hem yetki alanları açısından;
eğer iktidar yetkisi almışsa, ben iktidarda neler yaptım,
nasıl yaptım, neleri yapamadım, bunun hesabını millete
verebilmek; eğer muhalefet yetkisi almışsa, muhalefette neleri
yaptı, neleri yapamadı, bunun hesabını millete vermek ve
milletimize de hesap sorma imkânını vermek. Ben size şu
yetkileri verdim, şunları şunları verdim; sizi iktidar
yaptım, sizi muhalefet yaptım. Sen iktidar olarak verilen yetkiyi
nasıl kullandın? Sen muhalefet olarak verilen yetkiyi nasıl
kullandın? Esasında milletimizin huzuruna giderken bir muhasebe
yaparak gitme ihtiyacımız var; zira, milletimiz bizi hesaba çekecek,
bizim de bu hesabı alnımızın akıyla vermemiz
lazım.
Allaha hamt ediyorum; AK
PARTİ Grubu olarak, kurulduktan sonra -kısa bir süre- iktidarı
milletimiz bize emanet etti. Emanet ettiği günden bugüne doğru
baktığınız zaman, ülkemizde çok önemli
değişimlerin, dönüşümlerin altına imzayı attık.
Taahhütlerimizin arkasında durduk ve onları bir bir yerine getirmek
için büyük değişimleri birlikte gerçekleştirdik. Sayın
Başbakanımız Biz 15 bin kilometre bölünmüş yol
yapacağız. derken herkes bıyık altından gülüyordu ama
bugün gelinen noktada, yetmiş dokuz senede, Türkiye'nin doğusundan
batısına, güneyinden kuzeyine bir çizgi yol ama dokuz sene içerisinde
13.600 kilometre yol. Şimdi, bir bakın, nereden nereye büyük bir
değişimi gerçekleştirdik.
Öte yandan, biz Bütün illeri
üniversitelerle buluşturacağız, şehirlerimiz kampüs
şehirler olacak. dedik, o zaman da gülündü ama bugün gelinen noktaya
baktığınız zaman Türkiye'nin dört bir yanı bilim
yuvalarının kandilleriyle aydınlanmaktadır. Bugün,
Tuncelisinden Hakkârisine, Yozgatından Bayburtuna kadar Türkiyemizin
her bir yerinde devletin birer tane üniversitesi, pek çok ilimizde onlarca özel
vakıf üniversitesi kuruldu. Bizden önceki dönemde 72 tane üniversite
varken, bizim dönemimizde, dokuz yıl içerisinde, Türkiyede 92 tane
vakıf ve devlet üniversitesi kuruldu. Biz bilimin
aydınlığını bu ülkenin her tarafına götürdük ve o
aydınlıkta insanlarımızın daha güvenle geleceğe
yürümesinin imkânlarını hazırladık. Demir yollarında
da öyle, hava yollarında da öyle, eğitimde de öyle,
sağlıkta da öyle, bütün alanlarda Türkiyede rekorlar kıran
hizmetlerin altına imza attık. Sadece bir tanesine, anayasal
açıdan da önemli olduğu için değinerek geçmek istiyorum bu
bahsi.
Bizim Anayasamız der ki
Herkes kanun önünde eşittir. Doğru mu? Fakir ile zengin
ayrımı yoktur, memur ile işçi ayrımı vesaire. Kanun
önüne geldiğiniz zaman herkes eşit, Anayasa bunu söyler fakat
Türkiye'nin uygulamasına bakarsanız, serbest meslek sahipleri sosyal
güvence bakımından BAĞ-KURa kayıtlıdır,
işçiler sosyal güvence bakımından SSKya
kayıtlıdır, kamu görevlileri sosyal güvence bakımından
Emekli Sandığına bağlıdır. Yani devlet öylesi
kast sistemi, öylesi eşitsiz bir anlayışla insanlarına
bakıyor ki işçi ile memuru aynı sosyal güvenlik kurumu altında
dahi buluşturamıyor. Bir yandan eşit diyorsunuz, öte yandan
Anayasaya rağmen eşitsizliği fiilen yaşatıyorsunuz.
Sayın Başbakanımız ve AK PARTİ İktidarı bu
eşitsizliği ortadan kaldırdı, Emekli
Sandığıdır, SSKdır, BAĞ-KURdur, hepsini
kaldırdı ve bunları tek çatı altında birleştirdi
ve İnsanlara eşit bakılması böyle olur. dedi ve
Anayasada olan ama fiilen hayatta olmayan eşitliği sosyal güvenlik
boyutundan hayata geçirdi. Bunun sağlık boyutu daha büyük dramlara
sahne oluyor. Ben avukattım. Bir SSKlı kardeşim Yozgatta hasta
olduğu zaman, Yozgat Devlet Hastanesiyle SKKnın sözleşmesi
yoktu, cebinden parayı veriyor tıkır tıkır, tedavi
oluyor, sonra SSKyı dava ediyor, davayı kazanıp hüküm
kesinleştikten sonra icraya koyup devletten parasını
alıyordu, gidemiyordu devletin hastanesine, özel hastaneye zaten
gidemiyordu. Ee, şimdi ilaç alacak, depodaki ilaç kadar! Eczane
kapıları onlara kapalıydı, insan yerine konmuyorlardı.
Peki, BAĞ-KURlu nasıl? O da ayrı bir şey. Primini kendi
ödüyor vatandaş, tedavi olacak, parasını peşin peşin
ödüyor, tedavisini gerçekleştiriyor, müracaat edip sonra devletten
parasını almak için siyasilerin kapısını
çalıyordu. Ne oldu? Bütün bunlar tarih oldu. Bunlar zulüm
vasıtalarıydı, bunlar bu devletin Anayasasının 2nci
maddesinde hukuk devleti denen, sosyal devlet denen bir devlete
yakışmayan, eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan,
hakkaniyetle örtüşmeyen kast sisteminin Türkiyedeki somut örnekleriydi,
hepsini tarihe gömdük.
Ekonominin verilerini
değiştirdik. Türkiye'nin içeride güçlenmesini sağlarken
dışarıda da Türkiye'nin itibarını sağladık.
Allaha şükürler olsun, bugün Türkiye, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinde daimî üyelerin yanında geçici üye statüsüyle
seçilmiş durumda. Allaha şükür diyorum, yine bugün Türkiyeden, bu
Parlamentodan bir milletvekili arkadaşımız Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisinin Başkanı. Bundan önceki dönemlerde
Türkiye'nin konsolosluğunun, büyükelçiliğinin
olmadığı, devletin temsilcilerinin gidemediği nice yerlere
bizler gittik ve oralarda ay yıldızlı al bayrağı
dalgalandırdık. İş adamlarıyla, siyasetçileriyle,
cumhurbaşkanıyla, başbakanıyla, bakanlarıyla her yere
ulaştık ve bugün, yaşanan 2008 finans krizine rağmen,
Türkiyede olana, bitene bakın ve Türkiye'nin içeride,
dışarıda itibarına bakın.
Ben buradan değerli
hemşehrilerime, vatandaşlarıma şunu sormak istiyorum,
diyorum ki: Eğer 2008 finans krizi yaşanırken Türkiyede iktidar
AK PARTİ değil de ondan önceki gibi bir koalisyon hükûmeti olsa idi
veya başka bir iktidar olsa idi Türkiyedeki bankaların hâli nice
olurdu, işletmelerin hâli nice olurdu, diğer konularda Türkiye'nin
ekonomik, sosyal, siyasal hayatı nasıl bir şekil ve seyir
izlerdi? Herkes elini vicdanına koyup öyle düşünmek zorunda.
Eğer AK PARTİ olmasaydı bir Anayasa fırlatmasıyla
kıyamet kopan bu ülkede nice kıyametler kopardı. Allaha
hamdolsun, bunlar olmadan Türkiye yoluna devam etti, bundan sonra da devam
edecek.
Onun için, biz diyoruz ki:
Biz milletimize gideceğiz, kapı kapı gezeceğiz, mahalle
mahalle gezeceğiz, sokak sokak gezeceğiz,
yaptıklarımızı anlatacağız,
yapamadıklarımızın gerekçelerini söyleyeceğiz. Hesap
verme noktasında, bizim alnımız ak, başımız dik,
milletimize gönül rahatlığıyla hesabımızı (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) üç yılın, dört
yılın hesabını değil, geçmişten beri gelen dokuz
yılın hesabını vereceğiz ama Sayın
Başbakanımızın ifade ettiği gibi de önümüzdeki
sürelerin de yetkisini milletimizden talep edeceğiz. Sadece bir dönemin
değil, on iki yıllık dönemin programıyla milletimizin
huzuruna çıkacağız. 2023te, cumhuriyetin 100üncü
yılında, lider bir Türkiyeyi, büyük bir Türkiyeyi her alanda hâkim
kılmak için elimizden gelen çabayı göstermek üzere milletimizden
yetki isteyeceğiz. Biz, bu noktada rahatız.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Burası nara atma yeri değil.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Öte yandan, bakın, bir başka konu: Hesap verirken biz,
milletin emanetine de bugüne kadar halel getirmedik. Allaha şükrediyoruz,
diyoruz ki, millet bize bir emanet verdi, Bu emaneti şöyle kullan. dedi,
bir irade verdi. Biz, bugüne kadar bu emaneti milletin iradesi
dışında hiçbir istikamette kullanmadık. 3 Kasımda
milletimiz bize yetki verirken Türkiye'nin Cumhurbaşkanını seçme
yetkisini de bize vermişti. Cumhurbaşkanlığı seçimi
gelirken Türkiyede neler yaşandı, hep biliyorsunuz.
Yürüyüşlerdir, mitinglerdir, başka birtakım planlar,
desiselerdir Falan Cumhurbaşkanı olamaz, filan olamaz, şunlar
olamaz, bunlar olamaz, AK PARTİli olamaz
Âdeta, uzaydan
Cumhurbaşkanı ithal edilmesini isteyen arayışlar,
tarayışlar vardı. O dönemde biz dedik ki Bu millet bu
Parlamentoya oy verirken Cumhurbaşkanını da seçecek diye oy
verdi, biz o yüzden milletin emanetine sahip çıkacağız. dedik
ve sahip çıktık. Geldik buraya, Cumhurbaşkanı seçimine
katıldık ve o güne kadar olmayan bir 367 icat edildi, Anayasa ayaklar
altına alındı. Anayasayı korumakla görevli olan,
Anayasaya uygunluk denetimi yapmakla mükellef olan Yüksek Mahkeme, maalesef,
Anayasayı çiğneyerek Anayasaya aykırı bir karar verdi ve
milletin emanetini kullanmamıza izin vermedi. Peki, biz ne yaptık?
Biz bu emaneti yine de teslim etmedik çünkü bu millet bize vermişti.
27 Nisanda bir başka
bildiri yayınlandı ve bugüne kadar, o bildiriyi yayınlayanlar
düdüğü çalınca siyasetçilerin nasıl hizaya geçtiğini iyi
bildikleri için öyle bir duruş bekliyorlardı ama
yanıldılar. Neden yanıldılar? Çünkü demokrasiye
inanmış ak kadroların, AK PARTİlilerin esas duruşu
sadece Türk milletinedir, onun dışında hiç kimsenin huzurunda bu
kadro esas duruşa geçmemiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) Hangi demokrasiden bahsediyorsun!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Bundan önce şapkayı alıp gidenler yerine, milletin
emanetine sahip çıkan bir kadro vardı ve seçim kararı aldık
ve ondan sonra milletin huzuruna gittik. Ne dedik? Demokrasinin, hukukun
yoluna taş koydular, gücümüz yetmedi; yardım edin, beraber
kaldıralım. Milletimiz destek oldu, yardım etti ve sonuçta
milletin istediği kişi Cumhurbaşkanı oldu.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Ne oldu o muhtıracılar sonra, ne oldu?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
Birilerinin emrettiği değil, milletin emrettiği kişi
Cumhurbaşkanı oldu.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Ne oldu muhtıracılar sonra, ne oldu Bekir Bey?
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Niye
yargılamıyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Ben şunu söylüyorum: Biz milletin emanetine sahip
çıktık; Ankarada başkalarıyla paylaşmadık,
bölüşmedik. Hani Anadoluda şöyle bir laf var: Yetki alırlar,
Ankaraya gelirler. Ankaraya gelince Yahu, siz şu vaatlerde bulundunuz,
Şunları şunları yapacağız. dediniz. deyince,
Ankaradan gelenler ne derlerdi? Yahu, biz öyle biliyorduk ama kazın
ayağı öyle değilmiş, Ankarada işler başka
yürüyormuş. Biz bunu anlamamışız. derlerdi ve
yapamadıklarına mazeret üretirlerdi. Ama ilk defa, 3 Kasımdan
sonra milletin iradesiyle iktidara gelen bu kadro Ankarada kazın
ayağı öyle değil. argümanını bugüne kadar hiç ama hiç
kullanmamıştır, bundan sonra da kullanmaya niyeti yoktur. Çünkü
milletin emanetine sahip çıkarak, milletin emrettiği doğrultuda
biz hareket etmek üzere yetki aldık ve bu yetkiyi de sonuna kadar
kullanacağız.
Ne yaptık?
Cumhurbaşkanı seçimini artık Türkiyede kriz olmaktan
çıkardık. Bundan sonra milletin ama sadece milletin istedikleri
Cumhurbaşkanı olacak. Kapılar arkasında, hiç kimsenin
tanımadığı bir Anayasa Mahkemesi Başkanını
ertesi gün bütün partilerin aday göstereceği bir mekanizma olmayacak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Birilerinin iyi çocuk
dediği değil, milletin iyi dediği Cumhurbaşkanı
olacak.
Peki, daha ne yaptık? Bu
yetmez çünkü bu Anayasayla Türkiye'nin yoluna devam etmesi mümkün değil.
Anayasaya baktığınız zaman, baştan sona bu Anayasa
millete karşı konumlanmış durumda. Anayasa, milleti
potansiyel tehlike gören, her adımda birtakım takviyelerle devletin
bütün kurumlarını millete karşı teyakkuz hâline getiren bir
mantıkla hazırlanmış.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Milleti tehlike görmüyor, sizin gibileri tehlike görüyor!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Öyleyse, bu Anayasayla yola devam edilmez. Peki, ne yaptık?
Anayasada önemli bir değişimi getirdik. Hem insan haklarını
önceleyen hem demokrasinin üzerindeki vesayetleri mümkün olduğunca
-tamamen kaldıramadık ama mümkün olduğunca- ortadan
kaldıran, milleti güçlendiren, bir yandan Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru yolunu açarken, öte yandan kamu denetçiliği yolunu ortaya
koyarken, öte yandan kişisel verilerin korunmasını hayata
geçirirken, yargı bağımsızlığını
güçlendiren, takviye eden düzenlemeler yaptık. Bu da milletimizle
buluştu ve hem 21 Ekim 2007de halk oyuna sunulan Anayasa
değişikliğiyle hem de 12 Eylül 2010da halk oyuna sunulan
Anayasa değişikliğiyle Türkiyede cumhuriyetimizin nitelikleri
güçlendirilmiş, demokrasiyle taçlandırılmıştır,
önemli adım atılmıştır.
Şimdi Parlamento seçime
gidiyor. Bütün siyasi partilerimizin sayın genel başkanları
konuştular: Yeni bir Anayasayla yola çıkmamız lazım,
Türkiye'nin yeni Anayasaya ihtiyacı var. Biz, milletimizin emanetine
sahip çıktığımızı anlatırken, önümüzdeki
seçimde, milletimizin önünde, yeni bir Anayasayla -Ama kimin istediği?
Milletin istediği bir Anayasayla- Türkiye'nin yoluna devam edebilmesi
için yetki talebinde bulunacağız. Milletin talepleri o Anayasada
somuta dönüşsün istiyoruz, sivil toplumuyla, siyasi partileriyle, toplumun
bütün kesimleriyle, her tür anlayışın yer aldığı
bir uzlaşma, bir ortaklaşmayla, Türkiye'nin, darbe
Anayasasından kurtulup yepyeni bir Anayasayla, danışma
meclislerinin yaptığı değil, milletin seçtiği,
milletin Meclisinin yaptığı bir Anayasa ile yoluna devam etmesini
istiyoruz.
Biz, milletimizden yetki
talep ederken böyle bir yetkiyi de milletimizden birlikte talep edeceğiz.
Milletimiz bize yetki verdiği zaman da milletimizin verdiği yetki
doğrultusunda çalışmalarımızı, gayretlerimizi
yoğunlaştırmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri,
AK PARTİ adına onur duyduğumuz bir başka hususu yüce
heyetinizle paylaşmak istiyorum. Bugün belki, cumhuriyet tarihinin bütün
dönemlerini demiyorum ama 82den sonra, yani 83te yapılan ilk seçimden
sonra ilk defa bir iktidar, ne muhalefetin ne kamuoyunun ne de başkalarının
baskısı olmaksızın kendiliğinden seçime gidiyor.
Baktığınız zaman bir seçimin üç yıl, beş yıl
olması tartışmasında değiliz ama erken seçim -otuz
beş gün de olsa bir erkene alıyoruz- bir seçim var, onun iklim
koşulları var ama Türkiyede, baktığınız zaman,
niçin seçime gidilmiş? İktidarlar meşruiyetini kaybetmiş.
Nerede meşruiyetini kaybetmiş? Halk nezdinde meşruiyetini
kaybetmiş, Parlamento nezdinde meşruiyetini kaybetmiş. Öyle
olunca, meşruiyeti kaybolan iktidarın varlığını
devam ettirmesi mümkün olmaz. Çare seçimdir, seçime gitmiştir. Ama 3
Kasıma bakın, AK PARTİ iktidar. 28 Mart 2004e bakın,
mahallî idarelerde oyu artmış. 2007 22 Temmuza bakın, oyu
artmış. 29 Mart 2009a bakın, hakeza öyle. 2 defa halk oylaması
olmuş, her ikisinde de milletimizin kahir ekseriyetiyle buluşmayı
başarmış
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Seçim barajını kaldır da görelim o zaman.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla)
ve bütün seçimlerde, daha sonra iptal yiyen, itiraz üzerine
yinelenen seçimler dâhil 2009dan sonra hepsinde birinci parti olmayı
başarmış bir kadroyuz. Dolayısıyla bizim bir
meşruiyet krizimiz yok, bir meşruiyet sorunumuz da yok ama
demokrasiye inancımız var, demokrasiye sadakatimiz var. O nedenle
biz, 2007de halk oylamasında milletimizin kabul ettiği irade dört
yılda Parlamentonun yenilenmesi olduğu için milletimizin verdiği
talimata uyuyoruz. Yoksa başka zorlayıcı bir neden değil.
Siyasi istikrarsızlık var mı Türkiyede? Yok. Huzur, güvenlik,
barış tehlikede mi? Yok. Peki, ekonomik kriz var mı Türkiyede?
Yok.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) İşsizlik de yok, yoksulluk da yok; soygun var! Ne kadar
rahat konuşuyorsunuz!
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) Şeye baktığınız zaman: Basında,
kamuoyunda Hükûmete Seçim isteriz. diye meydanlarda yürüyenler var mı?
Yok. Zorlayan var mı? Yok. Öyleyse bu seçim Türkiyenin ulaştığı
demokratik olgunluğun bir göstergesidir ve AK PARTİnin ve bu
Parlamentonun tamamının -sadece AK PARTİ demiyorum- demokrasiye
olan bağlılığının da bir göstergesidir. İlk
defa Türkiyede Parlamento herhangi bir kriz yaşamadan, herhangi bir
hukuki fecaat yaşamadan, herhangi bir olağanüstülük dönemine
rastlamadan, normal bir zaman içerisinde, normal bir zeminde seçime gitme
imkânını bulmuştur. Ben bu nedenle de Parlamentoyu tebrik
ediyorum, Hükûmetimizi tebrik ediyorum, Türkiyeyi böylesi rahat bir ortamda
seçime götürdükleri için.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Çok böbürlenmeyin, çok böbürlenmeyin, bir sene önce Libyada da,
Mısırdada hiçbir şey yoktu.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) 12 Haziran 2011de milletimizin huzurunda olacağız.
Milletimiz hepimizi tartacak, değerlendirecek.
Ben 23üncü Dönem
Parlamentoya bugüne kadar yaptığı hizmetlerden dolayı
teşekkür ediyorum. Seçilecek 24üncü dönem Parlamento üyelerine
şimdiden başarılar diliyorum ve milletimize seçimlerin
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve milletimizden
emaneti yeniden bize tevdi etmesi konusunda talebimiz olduğunu iletiyor ve
milletimizin Durmak yok, daha çok koşmanız lazım. diye bize
yetki vereceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Bozdağ.
Şahsı adına
Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun)
Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
23üncü Dönem Türkiye Büyük
Millet Meclisinin üyeleri olarak gerçekten bugün yapılan görüşmelerin
akabinde dönemin belki de en tarihî kararlarından bir tanesini
alacağız. Sadece 23üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisiyle alakalı
olarak değil, elbette ki Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerden
oluşmaktadır, her üye, kendi hayatında bir insan olarak, birey
olarak kendi hayatıyla da ilgili bir kararı almış
olacaktır. Evvela, alacak olduğumuz kararın hem milletimiz için
hem Türkiye Büyük Millet Meclisi için hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin
her bir üyesi için ayrı ayrı hayırlara vesile olmasını
Allahtan temenni ediyorum. İnşallah, alacak olduğumuz karar
gerek Türkiye için gerekse milletimiz için, gelecek dönemde yapılacak
çalışmalar için son derece sağlıklı bir zemini ortaya
çıkarır; demokrasimiz, özgürlüklerimiz, hukuk devleti ilkemiz her
sahada kuvvet kazanarak, güç kazanarak ileriye doğru adımlar atabilme
imkânını hep birlikte yakalarız.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Anayasanın değişik 77nci maddesi:
Bildiğiniz gibi, 21 Ekim 2007 tarihinde yapılan halk oylamasıyla
Anayasamız değişime maruz kaldı ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerinin görev süresi beş yıldan dört yıla inmiş
oldu. Bu görev süresi doğrultusunda -madde çok açık- Türkiye Büyük
Millet Meclisinin seçimleri dört yılda bir yapılır. kaidesi
gereğince seçim kararı almak üzere bugün toplanmış
bulunuyoruz. Alacak olduğumuz seçim kararındaki tarih 12 Haziran 2011
tarihidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi yenilenmiş olacak;
iktidarıyla, muhalefetiyle yepyeni bir gündeme inşallah, hep birlikte
yelken açma, adım atma imkânını sizlerle birlikte
yakalamış olacağız.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye adına geçen her gün ileriye atılan
adımlarla dolu günler şeklinde cereyan etmektedir. Burada yapılan
her bir konuşma tarihe düşülen nottur. Tutanaklara geçen her cümlenin
devlet hayatımızda da millet hayatımızda da son derece
ciddi karşılıkları vardır, fevkalade önemli
yaptırımları vardır.
Tunus örneği verildi
burada, Mısır örneği verildi, Cezayir örneği verildi,
Bahreyn örneği verildi. Doğrusu, Türkiyenin demokrasisi adına,
Türk milletinin Büyük Atatürkle birlikte başlayan cumhuriyet ve demokrasi
mücadelesi adına verilen bu örneklerden son derece büyük kaygı duydum,
büyük utanç duydum. Türk milletinin bir mensubu olarak, cumhuriyetimizin bu
yaşında yakaladığımız bütün ivmelere rağmen,
dünyaya örnek bir ülke hâline gelmiş olmamıza rağmen, Orta
Doğuya model olmamıza rağmen milletimizin, memleketimizin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türk demokrasisinin bu kadar hafife
alınması, bu kadar küçümsenmesi karşısında fevkalade
hayretler içerisinde kaldım.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Sizin iktidarınızı eleştiriyoruz, Türkiyeyi
eleştirmiyoruz.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin demokrasisine biraz daha dikkat
kesilelim.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Diktatörlüğe gidiyorsunuz diyoruz Kaddafi gibi. Yirmi yıl iktidarda
olma özlemi taşıyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Türkiye'nin demokrasisi üzerinde laf söyleme yetkisini kendinde görenlerin
BENGİ YILDIZ (Batman)
Türkiye demokrasisine bir şey demiyoruz Suat Bey.
SUAT KILIÇ (Devamla)
12
Eylül 2010 Anayasa referandumunda hiç yoktan bir Evet. oyunu esirgememiş
olmaları gerekirdi.
Türkiye'nin demokrasisini
evrensel standartlara çıkarabilmek için milletimizle birlikte gece gündüz
çalışıyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Barajlarla, hazine yardımlarıyla... Anlat,
anlat!
SUAT KILIÇ (Devamla)
Türkiyede hukuk devleti kavramını evrensel standartların
üzerine taşıyabilmek için milletimizle vizyon birliği
yaptık, gece gündüz gayret ediyoruz. Türkiyede insan haklarını,
Türkiyede özgürlükleri, Türkiyede bireyin hukukunu korumak ve güçlendirmek
için fevkalade önemli reformlar gerçekleştirdik.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Demokratsanız yüzde 10 barajına
sığınmazsınız.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Türkiye'nin işkenceyle anılan bir ülke olmaması için
işkenceye sıfır tolerans kavramını Türkiye'nin
devlet ve millet hayatına kazandırdık.
Türkiyede faili meçhullerle
en kapsamlı mücadeleyi yürüttük.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Faili meçhullerden kimi çıkardınız yargı önüne? Yalan
söylüyorsunuz, yalan söylüyorsunuz!
SUAT KILIÇ (Devamla) Her
bir hadiseyi hukuk önüne, yargı önüne çıkarmayı kendimize millî
bir görev, milletvekili olmaktan kaynaklanan bir görev, bir siyasi görev olarak
belirledik ve bu görevin gereğini de her zeminde yerine getirdik.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Faili meçhullerden hiç kimseyi yargılamadınız,
korkaksınız!
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) Hangi faili meçhulle mücadele etmişsin?
SUAT KILIÇ (Devamla) Çok
saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Mısır olmaz, Türkiye
Tunus olmaz, Türkiye Cezayir, Libya, Bahreyn olmaz çünkü bu ülke, ülkelerden
bir ülke değildir, bu ülkenin adı Türkiye Cumhuriyetidir. Bunu
herkesin bu şekilde görmesi lazım.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Size rağmen Türkiye Cezayir olmayacak, size rağmen Türkiye
Mısır olmayacak.
SUAT KILIÇ (Devamla) Çok
saygıdeğer milletvekilleri, her rejimde bir iktidar mutlaka
vardır ama muhalefet sadece demokratik rejimlerde vardır. Biz
Türkiyedeki muhalefetin varlığının farkındayız,
muhalefetin varlığının önemini müdrikiz, bunun idrakindeyiz
ama gelen seçimler de -sizler de şunu bilmelisiniz- sadece iktidarın
test edileceği seçimler olmayacak, sadece iktidarın karnesi
verilmeyecek, sadece iktidarın adımları puanlanmayacak;
iktidarla birlikte muhalefet de sandığa gidiyor.
İktidarıyla muhalefetiyle milletin önüne gidiyoruz ve milletin
vicdanıyla tartıyı yapacağı terazide hep birlikte
tartılmaya gidiyoruz.
Dolayısıyla, bu
ülkede demokratik cumhuriyetin varlığını bu kadar hafife
almak ve Türkiyeyi dünyanın gündemine şikâyetlerle taşımak
hiçbir sorumlu siyaset adamının yapabileceği bir iş
değildir.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Sizi halka şikâyet ediyoruz, halka; korkmayın!
SUAT KILIÇ (Devamla)
Türkiyeyi yabancı başkentlerde, Türkiyeyi Berlinde, Türkiyeyi
Londrada şikâyet etmek, Türk Hükûmetini şikâyet etmek, Türk
yargısını şikâyet etmek, Türkiyedeki özgürlüklerden yabancı
başkentlerde şikâyetçi olmak...
BENGİ YILDIZ (Batman)
Yaranız mı var?
SUAT KILIÇ (Devamla)
...Türkiyedeki partilerin başkanlarının, sözcülerinin,
yöneticilerinin yapabileceği iş değildir, olmamalıdır.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Gocunmayın.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) Hangi özgürlük? Hangi faili meçhul cinayetlerle mücadele ettiniz?
İnanıyor musun sen söylediklerine?
SUAT KILIÇ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, bugün alacak olduğumuz seçim kararıyla
milletin önüne gideceğiz. Bu millet ferasetiyle, dirayetiyle,
aklıselimiyle, sağduyusuyla ve vicdanıyla en doğru
kararı mutlak surette ortaya koyacaktır.
Son günlerde Türkiyede pek
çok anketten, pek çok rakamdan söz ediliyor. Bize de mal edilen, atfedilen pek
çok rakamlar var. Bu rakamları, bu kürsüden zikretmeye gerek bile
görmüyorum. Zira, bütün rakamlardan önemli olan tavır, milletin
sandık başına gittiğinde vicdani kanaatine göre
mühürleriyle belirleyeceği tavırdır.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt)
Millet vicdanlı da siz vicdansızsınız, vicdansız olan
sizsiniz.
SUAT KILIÇ (Devamla) Bir
zamanlar şu söylendi: Bu millet Cumhurbaşkanı seçemez., Bu
millet Anayasa değiştiremez., Bu millet yargı reformu
yapamaz., Bu millet kimin Başbakan olacağını
belirleyemez, bu milletin belirlediklerine de güven duyulmaz, saygı
gösterilmez. Denildi mi bu ülkede? Bu sözlerin hepsi sarf edildi.
2007 referandumuna gidilirken
Millet Cumhurbaşkanını halkın seçip seçmeyeceğine
karar veremez. diyenler oldu bu kürsüden, Millet Cumhurbaşkanı
seçemez. diyenler oldu bu kürsüden. 12 Eylül 2010 Anayasa referandumuna gidilirken
aynı şekilde Yargı reformu milletin işi değildir,
millet hukuktan anlamaz, millet hukuk sisteminden anlamaz. diyenler oldu.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Baraj kamburu yeter size. Baraj kamburuyla gidiyorsunuz
seçime.
SUAT KILIÇ (Devamla)
Değerli milletvekilleri, evvela şunu söylemek lazım: Milletsiz
hiçbir şey olmaz, halksız hiçbir iş yapılmaz. Büyük
Atatürkün sözü Türkiye Büyük Millet Meclisinin duvarında: Hâkimiyet,
bilakayduşart milletindir.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) O zaman niye baraj koyuyorsunuz milletin önüne?
Koymayın barajı. Söze sığınıyorsunuz,
gereğini yapmıyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Devamla)
İşte, 12 Haziran geliyor, millet hiçbir kayıt ve şarta tabi
olmaksızın, millet hiçbir tehdide aldırmaksızın,
millet vicdanını silahların gölgesine teslim etmeksizin özgür
iradesiyle sandığa gidecek, iktidarını da muhalefetini de
belirleyip ortaya koyacak.
Bu millet, aydın
yabancılaşmasına maruz kalan bir kısım çevreler gibi
bidon kafalı değildir, ayak takımı değildir,
göbeğini kaşıyan adam değildir. Bu millet dağındakiyle,
bayırındakiyle, dağdaki çobanıyla birlikte, oyu sizin,
benim, hepimizin oyuna eşit olan, millî iradenin sahibi olan millettir.
(AK PARTİ sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Niye baraj koyuyorsunuz kardeşim? Niye korkuyorsunuz
milletten de baraj koyuyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Devamla) Millet
vicdanını sandığa koyacak, millet kararını ortaya
koyacak, millet kanaatleriyle yeni dönemi şekillendirecek.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Baraj koyan korkaktır, korkaklar baraj koyar, korkaklar
milletin iradesinden korkar. Baraja sığınan korkanlardan
değiliz elhamdülillah!
SUAT KILIÇ (Devamla)
Yaklaşan yeni seçimlerin, 12 Haziran 2011 tarihinde sandığa
yansıyacak olan millî iradenin önce milletimize, ülkemize, sonra Türkiye
Büyük Millet Meclisine ve bütün insanlığa hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Kılıç.
Hükûmet adına Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek.
Buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
24üncü Dönem milletvekili
genel seçimleriyle ilgili bir karar almak üzere böyle bir oturumu
gerçekleştiriyoruz. Alacağımız bu kararın ülkemiz
için, milletimiz için, teker teker hepiniz için hayırlı ve
uğurlu olmasını temenni ediyorum.
23üncü Dönemin
başlangıcından bugüne kadar -bugün karar aldıktan sonra da
belki bir süre daha çalışmış olacağız- Meclisin
son birleşimi gerçekleşinceye kadar yaptığınız ve
yapacağınız çalışmalardan dolayı,
katkılardan dolayı Hükûmetim adına hepinize teşekkür
ediyorum.
Hiç şüphesiz 23üncü
Dönemde bu kürsüden ülke meselelerini birlikte konuştuk, birlikte
tartıştık, çok heyecanlandığımız günler
oldu, çok iyi şeyleri konuştuk. Bazen birbirimizi de belki incittik,
kırdık. Bunların geride kalmasını temenni ediyorum.
Eninde sonunda yaptığımız iş süreli bir iştir. Bu
görevi bir şekilde bıraktığımızda ümit ederim ki
birbirimizi hep güzel yönlerimizle hatırlayalım, acı
hatıralar olarak konuştuğumuz, yaptığımız
hususlar varsa, fiiller varsa onları da geride bırakmış
olalım diye düşünüyorum.
Seçimler demokrasilerde
önemlidir çünkü hücre yenilenmesi böyle oluyor. Seçimler aynı zamanda
milletimize hizmet yolunda bir heyecan yenilenmesidir. O heyecanı duymak,
demokrasinin hücrelerini yenilemek adına 24üncü defa 12 Haziranda milletimizin
huzuruna çıkmış olacağız ve milletimizden bundan
sonraki yapacağımız çalışmalarla ilgili siyaset kurumu
olarak talimat alacağız çünkü hepimiz biliyoruz ve inanıyoruz ki
demokrasilerde gücün kaynağı millettir, rejimin ve demokrasinin de
teminatı millettir. Milletimiz 24üncü defa 12 Haziranda sandık
başına gidecek. Ümit ve temenni ediyoruz ki huzur içerisinde,
kardeşlik içerisinde sandık başına gidecek ve kendi hür
iradesiyle kimi tercih edecekse buraya gönderecek ve bu Parlamentodan da
61inci Cumhuriyet Hükûmeti çıkmış olacaktır.
O nedenle yapılan her
seçim demokrasinin kökleşmesi, demokrasinin kurumsallaşması
adına önemli bir dönemeçtir, önemli bir noktadır.
Muhtemelen, seçimlere 20
civarında partinin katılma imkânı var. Bunlardan kaç tanesi
katılır bilemem ama Yüksek Seçim Kurulunun son verdiği bir
kararda 20 partinin seçimlere katılma hakkı gözüküyor. Bu partiler,
şunu kabul etmemiz lazım ki değerli milletvekilleri, birbirinin
hasmı değildir. İktidar oluruz, muhalefet oluruz, Parlamento
içinde oluruz, Parlamento dışında oluruz ama şunu hepimiz
kabul etmeliyiz ki biz birbirimizin hasmı değiliz, aramızda bir
husumet olmaz, olmamalıdır; bizler olsa olsa milletimize hizmet
yolunda rekabet içerisinde olan hizmet kurumları oluruz. Meseleye böyle
bakarsak demokrasi daha anlamlı olur, daha da
vatandaşımızın hayrına bir yol ve yöntemi
benimsemiş oluruz. Onun için, rekabet içerisinde bir seçime
gireceğiz, bu seçimde mümkün olduğu kadar çıtayı
yukarıda tutmak, birbirimizi kırmadan, incitmeden bu seçimleri
sağlıklı, huzurlu bir ortamda gerçekleştirmek, gerçekten
herkesin yararınadır, milletimizin demokrasiye olan
bağlılığı artacaktır; milletimizin bu müesseseye,
bu çatıya olan, bu yüce çatıya olan ilgisi, alakası ve
bağlılığı daha da artmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
her seçim, aynı zamanda siyasi partilerimiz için, siyaset kurumu için ve
teker teker milletvekilleri için bir karne dönemidir. Millet bize bir karne
verecek, neyi ne kadar yaptık ya da yapamadık. O nedenle, görevimizi
iyi yaptık mı, yapmadık mı bunun hesabını millete
hep birlikte verip sonuçta önümüze bir karne konulmuş olacaktır, bu
da seçim sonuçlarıdır. Zaten demokrasinin bir özelliği de budur.
Belki bugün birçok ülkede yaşanan kargaşa bu hesabın
verilememesindendir, halkın iradesine itibar edilmemesindendir, halka bu
manada güven verilmemesinden kaynaklanıyor. O nedenledir ki, ümit
ediyorum, hepimiz milletimizin karşısına
çıktığımızda hesabı iyi vermiş partiler
oluruz, şahıslar oluruz.
Değerli milletvekilleri,
ayrıca, seçim döneminde elbette ülke meselelerini
konuşacağız, yapılanları konuşacağız,
yapılamayanları konuşacağız, milletimizin
geleceğiyle ilgili tasavvurlarımız, düşüncelerimiz varsa
onları seçim beyannameleriyle, yaptığımız açık
oturumlarla, başka türlü faaliyetlerle ortaya koyacağız ve
böylece milletimizle bütünleşme adına bir önemli fırsatı da
yakalamış olacağız. Dolayısıyla, bugün burada
dile getirilen, tenkit niteliğinde olan, teklif olarak ileri sürülen, yapılmadı
denilen veya yapıldı denilen ne kadar tartışma varsa,
yaptıysak bunu da millete götürmüş olacağız. Millet de bu
tartışmalara bir son noktayı koyacaktır.
Değerli milletvekilleri,
bize düşen, belki seçimle ilgili bu son oturumda, son birleşimde
hepimizin ittifak etmesi gereken bir husus var, hepimiz bu noktada birleşmeliyiz.
Elbette tartışıyoruz, tartışacağız, burada
gündeme getirilen, getirilmeyen her konuyu millete götüreceğiz, milletin
kararını alacağız ama esas mesele milletin
kararını aldıktan sonra o karara uymaktır, milletten hiza,
mesafe almaktır. Belki bizim demokrasimizde bugüne kadar
yaşadığımız en temel eksikliklerden bir tanesi, seçime
giderken tartıştığımız konuları, millet
karar verdikten sonra, sanki millet böyle bir karar vermemişçesine, ilk
defa bu konu Türkiye'nin gündemine geliyormuşçasına tekrar sıfırdan
başlayıp bir dört yıl daha, bir dört buçuk yıl daha
aynı şiddetle, aynı dehşetle, aynı gerekçelerle,
aynı usul ve üslupla o konuları tartışmaktır.
Eğer meseleye böyle bakacaksak 12 Haziran seçimleri bu manada biraz eksik
seçimler olur.
Onun için, kim ne
söyleyecekse, kim birbirleriyle ilgili nezaket çerçevesinde, saygı
çerçevesinde ne söyleyecekse 11 Haziran akşamına kadar söyleyecek,
söylemeli, bunun imkânlarını hep birlikte bulmalıyız ama 12
Haziran akşamı millet bir karar verdikten sonra, 13 Haziran
sabahı Türkiyede yeni bir sayfa açılmalıdır. Demokrasi
adına yepyeni, bembeyaz bir sayfanın daha açılması
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
demokrasi, bir ölçüde sandığa gitme mücadelesinin tarihidir,
demokrasinin tarihi budur. Sandığa gitmek önemli ama
sandığın sonucunu kabullenmek sandığa gitmekten daha
önemlidir. Türkiyenin zaman zaman yaşadığı yol
kazaları, zaman zaman yaşadığı antidemokratik
müdahaleler, demokrasi dışı salvolar, zaman zaman iktidarlar
karşısında demokratik olmayan yol ve yöntemlerle, çoğu
zaman da ahlaki olmayan yol ve yöntemlerle iktidarları iktidardan etme
dönemi artık, bundan sonra son bulmalıdır. Şuna hepimiz
inanmalıyız ki: Bundan sonra, hükûmetlerin kurulacağı yer
de bu çatının altıdır, hükûmetlerin düşürüleceği
yer de bu çatının altıdır. Dolayısıyla, neyi
yapacaksak burada yapacağız, ülkenin her sorununu burada
çözeceğiz, çözmeliyiz. Bunun dışındaki yol ve yöntemler,
bunun dışındaki arayışlar çağ
dışılıktır, ilkelliktir. 2010 Türkiyesinde artık
bu çağ dışılığa, bu ilkelliğe de son
vermemiz gerekir diye düşünüyorum. Çünkü böylesine bir kararı 28
Şubat gibi demokrasimiz açısından son derece kara bir leke olan
bir tarihin hemen akabinde alıyoruz. Neler yaşandı bunu hep
beraber biliyoruz. O dönemin mağdurları ki bunlardan bir tanesi,
ülkesine hizmet noktasında gece gündüz çalışmış,
şahsen hüsnü şahâdette bulunacağım ve kendisinden de
tecrübelerinden de şahsen inanıyorum ki, hepimizin büyük istifade
ettiği, edeceği merhum Erbakanın vefatının
sonrasında televizyonlarda çok güzel şeyler söylendi. Keşke o
vefatından sonra söylenenlerin onda 1i yaşarken söylenmiş
olsaydı. O zaman siyaset daha anlamlı olurdu, demokrasimiz bir
başka lezzetli olurdu, tadı daha farklı olurdu. Acımasızca
demokrasi dışı yol ve yöntemlerle Türkiyenin bir dönemi heba
edildi. Bunun bedelini de Türkiye, çok ağır ödedi, ödüyor. Onun için
diyoruz ki, artık, 12 Haziran tarihi, bu ve benzeri tarihler için son bir
dönem olmalı, bu ve benzeri yol ve yöntemler için son tarih olmalı. Türkiye
artık, demokrasi noktasında, kendi yolunda ilerlemeli diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
bir şeyi daha ifade etmem lazım. Tabiatıyla, bizimki gibi,
birçok kronik sorunları olan, geçmişten birçok sorunu devralan ve
yaşadığı coğrafya itibarıyla da ilave, kendisinden
kaynaklanmayan sebeplerle binbir türlü sıkıntıyla
karşı karşıya olan bir coğrafyada milletimizin, onun
fertlerinin, ister birey olarak ister toplum kesimleri olarak devletinden
talepleri olabilir, şikâyetleri olabilir. Biz de zaten bu şikâyetleri
çözmek, bu sıkıntıları ortadan kaldırmak, imkân
ölçüsünde, gücümüz yettiği nispette bunları çözüme kavuşturmak
üzerine siyaset yapıyoruz ama ister devletinden ister iktidarlardan
istersek birbirimizden talebi olanlar varsa, şikâyeti olanlar varsa, hatta
yapılan bir kısım yanlışlıklar var da
bunları protesto etmek gerekiyorsa bile, artık kullanılabilecek
yegâne yol, doğru olan yol, çağdaş olan yol, demokratik yoldur,
demokratik kanallardan bu taleplerin siyasete yansımasıdır,
siyaset kurumunun demokratik yol ve yöntemlerle bunları gündeme
getirmesidir.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Hepsini kapatmışsınız Sayın Başbakan
Yardımcısı, bütün demokratik kanalları
kapatmışsınız!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Demokrasi
dışında, özellikle cebir ve şiddet yoluyla sorun çözmeye
kalkışırsak bu ülkeye yeni bedeller ödetir, bu ülkeye yeni
sıkıntılar çıkarır, yeni üzüntüleri ortaya
koyarız, üzüntülü tabloları ortaya koyarız.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sanki gazetecileri içeri alan siz değilsiniz,
muhalefet partilerini içeri tıkan siz değilsiniz! Allah Allah! Ayda
mı yaşıyorsunuz? 3 bin tane partilimiz içeride
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Onun için, sebebi ne
olursa olsun, demokrasiyi götürüp C4 paketine bağlayamayız. Ne olursa
olsun, plastik bir kısım patlayıcıları demokrasinin
bir yerine bağlayıp Şunlar olursa olur, bunlar olmazsa kan
dökerim, kin kusarım, insan öldürürüm. demek olmaz.
Onun için, bakınız,
12 Haziran, bu manada, ülkemiz açısından tarihî bir
fırsattır. Hepimiz biliyoruz ki, geçmişte belki
konuşamadığımız, belki yeteri kadar
konuşamadığımız, geçmişte çözmediğimiz,
çözemediğimiz, belki yeteri kadar çözüm getiremediğimiz birçok
sorunumuz var. Bunları yavaş yavaş isimlendirerek de
konuşuyoruz, bu önemlidir. Bu kürsüden, ben inanıyorum ki şu üç
buçuk dört seneye yakın süre içerisinde, konuşulmadık hemen
hemen hiçbir mesele kalmadı, varsa diğerlerini de konuşuruz,
konuşmaya devam ederiz; çözümü konuşa konuşa buluruz,
vuruşa vuruşa bulamayız. Bunun altını çiziyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sustura sustura gidiyorsunuz ama sustura sustura
gidiyorsunuz!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Kim ki bunun
dışında bir tercih yaparsa en evvel kendisine ve bu millete
kötülük yapar, iyilik de başkalarına olur, milletimiz lehine olmaz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bir açıklamaya on sene ceza!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Onun için, içimden
gelen samimi bir duyguyu burada ifade etmek istiyorum ki demokrasi
dışı arayışlar, demokrasi dışı çözüm
arayışları, cebir ve şiddet üzerinden çözüm aramak günümüz
dünyasında artık kabul edilen bir husus değildir. Bunun için
-demin burada da Bekir Bey Kardeşim ifade etti- bir hususu artık
milletimize topluca buradan, bu kürsüden vadetmenin zamanı çoktan geldi ve
geçti. Şunu biliyoruz: Uzun zamandır Anayasa pratiği ve
uygulamalarını içeriden bilen bir insan olarak ifade ediyorum ki
sorunlarımızın çözülememiş olmasının -bir
kısım sorunlarımızın temelinde iktidarlara düşen
kusurları ayıralım ama- önemli bir sebebi yürürlükteki bu
Anayasadan kaynaklanıyor, bunda hepimizin ittifak ettiğini
düşünüyorum. Bu kanaate varışımın sebebi de
geçmişte siyasi partilerimizin bu Anayasayla ilgili söyledikleri sözler,
ortaya koyduğu metinlerden ifade ederek diyorum ki: En önemli meselemiz,
belki zaman zaman hepimizin canını sıkan, üzüntüye sevk eden
birçok sorunun temelinde bugünkü Anayasa yatıyor. Öncelikleri farklı,
felsefesi farklı, dengeleri farklı, vesayeti demokratik kurum hâline
getirmiş böyle bir Anayasayla Türkiye yoluna devam edemez, millet yoluna
devam edemez, demokratik standartları düşük bir ülkenin de
gelişmiş dünya içerisindeki skalası da epey
aşağılarda olur. Onun için, bu dönem belki bunu yeteri kadar
gerçekleştiremedik, bundan dolayı da milletimizden özür diliyorum ama
hiç olmazsa 12 Haziran tarihinden itibaren Türkiye'nin en önemli gündem maddesi
olarak uygunsa, siyasi partilerimiz bunu böyle kabul ediyorsa bunu öncelikli
bir mesele hâline getirip milletimize bu Parlamento olarak yepyeni bir anayasayı
armağan etmek zannediyorum siyaset kurumunun omzundaki en büyük yüktür, en
büyük sorumluluktur. Bunu da buradan ifade etmek istiyorum. Çünkü bu Anayasa
kaldığı sürece sıkıntılardan, gerilimlerden
Türkiye'yi kurtarmak da mümkün olmuyor. Maalesef bu Anayasanın dengesi
bozuk, rot balansı bozuk, kullanım tarihi çoktan geçmiş. Böyle
bir Anayasayla Türkiye'nin çağdaşlaşma ve uygarlaşma
yolunda çok fazla mesafe alması mümkün olmuyor, hızını
artırması mümkün olmuyor.
Değerli milletvekilleri,
tabiatıyla, bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Seçim zamanları
zaman zaman söylemlerimiz olur, düşünerek söylediklerimiz var,
heyecanlanarak dile getirdiğimiz hususlar oluyor. Zararı yok
birbirimizi incitelim, sonra tutar barışırız, helalleşiriz
-şimdi de helalleşmeliyiz, ben hakkımı herkese helal
ederim- ama bir şey var, siyasi söylemleri yaparken milletimizi incitecek
laflardan zinhar kaçınmamız lazım. Yani mesela Milletin
iradesini satın almak. Efendim Hediye paketleri dağıtıyorsunuz...
Bu bahsi açmak istemiyorum ama zaman zaman yapılıyor. Efendim,
işte, hediye paketi dağıtıyorsunuz, şunu
yapıyorsunuz, bunu yapıyorsunuz
Farkında olmadan bu ülkenin
aziz insanlarını, şerefli insanlarını, onurlu insanlarını
Bir paket ki, değeri 3 liradır, 5 liradır, 50 liradır, 100
liradır, neyse, ne kadar olursa olsun, oy bir insanın şerefidir,
onurudur; bir kefesine onurunu bir kefesine hediye paketini koyuyor gibi onu
aşağılamak milletimizi yaralar. Milletimiz onurludur ve
yapılan hiçbir iş de millete lütuf değildir, ihsan da
değildir. Sosyal devlet olmanın gereği olarak elbette yoksulu
varsa, imkânı olmayan insanlar varsa devletin onu kollaması,
gözetmesi onun boynunun borcudur.
BENGİ YILDIZ (Batman)
Sosyal devlet değil, sadaka devleti oldu.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Meseleye böyle
bakmak ve vatandaşın iradesinin satın alınabileceği
gibi bir imajı, bu millet gibi aziz bir milleti, yüce bir milleti
dış dünyada iradesi satın alınabilecek bir millet gibi
göstermek bence çok doğru değildir. O nedenle, seçimi
başarırız ya da başaramayız. Eğer bir
başarısızlık varsa onu kendimizde aramamız lazım;
milletle gönül bağını yeterince niye kuramadık diye ona
bakmak lazım, milletin talimatlarını niye yerine getirmedik ona
bakmamız lazım, biz nerede yanlış yapıyoruz diye ona
bakmak lazım. Yoksa, millet neden oraya rey verdi, neden buraya rey verdi
deyip bahane aramanın hiçbir anlamı yoktur. Eğer böyle yaparsak,
o zaman emin olun, siyaset kurumunun millet nezdindeki itibarı daha da
yukarıda olur ve daha da yukarıda olması lazım gelir. Onun
için, zannediyorum ki, buradaki söylemlerden, önümüzdeki seçim döneminin biraz
propagandanın omurgası da, iskeleti de burada çıkmış
oluyor, eğer bir zanda bulunmuyorsam. Onun için, zararı yok,
birbirimizi eleştirelim ama millet iradesi üzerinde gölge düşürecek,
millet iradesini hafife alacak ya da kendi
başarısızlığımızı milletin şu veya
bu şekildeki kandırılmışlığı gibi, ona
da hiç yakışmayan bir gerekçeyle ortaya koymak bence doğru
değildir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Yüzde 42 oy verenlere de darbeci demeyin o zaman!
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Artık 24üncü
defa milletimiz bu yüce çatı altında görev yapacak insanları
belirlemek üzere sandığa gidecek. Elbette bu seçim kampanyamız,
23üncüsünden, 22ncisinden, 21incisinden daha kaliteli olmalıdır,
daha düzeyli olmalıdır.
Bir de şundan hiç
gocunmamamız lazım, bu noktada hiçbir sıkıntıya
girmeyelim: Bizim kültürümüzde bir söz var; Bilgi müminin yitiğidir.
İnanıyoruz ki, kim doğruyu söylüyorsa ondan o doğru bilgiyi
almak, kim millet hayrına bir iş yapıyorsa onun bir
tarafından tutmak bizim şiarımız olmalıdır.
İşin doğrusunu yapmakta, işin millet hayrına
olanını yapmakta ortak olamazsak, zarara ortak oluruz, milletimizin
karşısına çıkacak sıkıntılara ortak
olmuş oluruz, onun sorumluluğuna ortak olmuş oluruz. Onun için,
bu seçimler, inşallah huzur içerisinde, barış içerisinde geçsin,
bunu temenni ediyorum, bunu önemsiyoruz. Bu seçimler sadece milletimizi
ilgilendirmiyor, emin olun, tüm Avrasya coğrafyası dediğimiz
coğrafyayı
Türkiye çünkü parlayan yıldız, bu bizim
ifademiz de değil, bu başarı hepimizin başarısı,
burada bir bencillik etmek gibi bir gayretin içerisinde olamayız. Mevcut
olan gücümüz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Sayın
Başkanım bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Mevcut olan
başarı Türkiye Cumhuriyeti devletinin
başarısıdır, hepimizin başarısıdır. Bu
başarıyla da iftihar etmeniz lazım. Dolayısıyla, 12
Haziran seçimleri sadece milletimizi ilgilendirmiyor, Türkiyeye ümit
bağlamış, Türkiyeden destek bekleyen, Türkiyeden imkân
bekleyen, Türkiyeden ilgi ve alaka bekleyen herkesi ilgilendiriyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Bakanım, teşekkür ederim efendim, süremiz doldu.
Şahsı adına
son konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Haluk İpek.
Buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Yaşasın ileri demokrasi! Yok mu başka konuşmacı?
OKTAY VURAL (İzmir)
Muhalefetin sesi kısılmak isteniyor. Nerede öyle bir nezaket!
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
Sayın Başkan, bu sıraları kapatmak en azından
şık değil şık, etik değil.
HALUK İPEK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekilliği
genel seçimlerinin yenilenmesi ve 12 Haziran 2011 tarihinde seçimin
yapılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisinden Meclis
kararı alınmasına dair Anayasa Komisyonunda kabul edilen
imzamın da bulunduğu önerge sebebiyle söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum ve beni dinlemelerini
de kendilerinden istirham ediyorum.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Yok mu bir 3-5 kişi daha, onları da dinleyelim!
OKTAY VURAL (İzmir)
Milletin sesini kesemeyeceksiniz. Milletin iradesini
çarpıtmayacaksınız! Muhalefetin sesini kesince susmadık.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ayıp yahu! Bütün sözleri niye alıyorsunuz?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.
HALUK İPEK (Devamla)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
efendim, siz konuşun.
HALUK İPEK (Devamla)
Bugün hep birlikte alacağımız seçim kararının ülkemiz
ve yüce milletimiz için hayırlı olmasını ve ülkemizin
gelişmesine vesile olmasını temenni ediyorum.
Demokrasi, aynı zamanda
bir denetim ve yeniden belirleme mekanizmasıdır ve demokrasinin en
önemli kuralı milletin seçtiği temsilcilerini belli bir süre için
seçmesidir. Bu süre dolduğunda yeniden halka gidilmekte ve hem görev yapılan
dönemin icraatları halkın onayına sunulmakta hem de seçimden
sonraki dönem için yine belirli bir süre yetki istenmektedir. Sadece
iktidarlara değil, muhalefete de muhalefette bulunduğu süre içinde
yaptığı faaliyetler ve gelecek konusundaki söylemleriyle ilgili
halk sandıkta kararını bildirmektedir. Eğer seçimlerde
muhalefet iktidara gelemiyor ve hatta oylarını düşürüyorsa
muhalefetteki stratejileri ve söylemlerini gözden geçirmek zorunda
kalabilmektedir.
Seçimlerde tek söz sahibi
millettir, üstün irade millettir. Demokraside en son halka gidilmekte ve
millete sorulmaktadır.
Bu kürsüden Anayasa ile
ilgili çok şeyler söylendi ama neticede 12 Eylül günü halka gidildi ve
tabiri caizse, son sözü söyleyen halk, Anayasa ile ilgili bütün
tartışmaları sona erdirdi. 12 Haziranda, dört yıl içinde
yapılan bu icraatların hepsiyle ilgili, iktidarla ilgili, muhalefetle
ilgili son sözü yine milletimiz söyleyecektir.
Hiçbir seçimde millet
yanlış bir karar vermemiştir. Bugüne kadar 23 seçim
yapılmış, bunun 16 tanesi çok partili bir şekilde
yapılmış, hepsinde millet doğru bir karar vermiş ve
iktidara belli partileri taşımıştır. İktidarlar
icraatlarıyla milletin o derinliğinden uzaklaşırsa millet
de kısa bir süre sonra o kişileri, o siyasi partiyi iktidardan
uzaklaştırmıştır.
Hamdolsun, sekiz buçuk
yıl içinde 2 genel seçim, 2 yerel seçim ve 2 halk oylamasında,
milletimiz, AK PARTİyi o sıcak, derin sevgisinin bulunduğu o
derinlikte sürekli muhafaza etmiştir.
Eğer hiçbir seçim
kararı almazsak, seçimin yapılacağı gün 17 Temmuz idi.
Şimdi, 12 Haziran ile ilgili bu önerge, Meclis kararı
alınmasıyla ilgili önerge getirildi.
O gün 22 Temmuz kararı
alınırken birçok kişi İşte, Çukurovada yaylaya
çıkacaklar, Karadenizde yaylaya çıkacaklar, 22 Temmuz seçim
kararı olur mu? diye itirazda bulunmuştu. Şu anda hiçbir karar
almazsak 17 Temmuz yapılacak olan bu seçimi, bu kararı
aldığımız takdirde otuz beş gün önce yapmış
olacağız. Neden böyle aldık? Geçen 2007 yılı
seçimlerini de eğer hatırlayan olursa, o gün 24 Haziranda seçimlerin
yapılmasıyla ilgili bir hazırlık yapmıştık
ama Yüksek Seçim Kurulunun Ben bu seçimi yetiştiremem, 24 Hazirana
takvimi yetiştiremem diye Komisyonda itirazı üzerine seçimler 22
Temmuza alınmış ve sıcaklarda birçok kişinin tatilde
olması, mevsimlik işçilerin yerlerini değiştiriyor olması,
tüm bu hususlar dikkate alındığında, acaba en uygun tarih
hangisidir diye bakıldığında, üniversite imtihanı ve
seçim kampanyalarının aşırı sıcaklarda
yapılmaması -özellikle güneyle ilgili
bakıldığında- 12 Haziranın en uygun tarih olduğu
gözlemlendi ve 12 Haziran öneri olarak getirildi. Gerçekten, hem üniversite
imtihanı hem diğer imtihanlara da baktığımızda,
okulların tatil olmaması, sandığın başında
görev alacak memurların düzgün bir şekilde ayarlanmasıyla ilgili
en uygun tarihin 12 Haziran olduğu ortaya çıktı. Zaten, Anayasa
Komisyonunda da bütün siyasi partiler bu tarihe itiraz etmediler. Bu
açıdan bakıldığında, seçim, öne
alınmış, otuz beş gün öncesine alınan bir erken seçim
değil, dört yılın dolmasına çok kısa bir süre kala,
sıcaklar ve zaruret nedeniyle 12 Hazirana alınmış bir seçim
olacaktır.
Bu arada, gerçekten, bu dört
yıl içinde Parlamento, Anayasa değişikliği başta olmak
üzere birçok önemli hususları, temel kanunları geçirmiştir.
23üncü Dönem, gerçekten yapmış olduğu çalışmalarla
çok iyi bir şekilde anılacak Parlamentodur. Bu açıdan,
Parlamentoyu ve mensuplarını tekrar saygıyla selamlıyorum.
Sürem çok kısa
olduğu için konuşmamın diğer bölümlerini atlıyorum ama
dün Sayın Emrehan Halıcı bizim grubumuzu da ziyaret
etmiştir. Seçimlerle ilgili 2002de ve 2007de şöyle bir
serzeniş vardı muhalefette: Düzgün seçim araçlarıyla, modern
seçim araçlarıyla seçimlere girmiyoruz. Kaldı ki, 2007 seçimleri
hazırlanırken de Yüksek Seçim Kuruluna girilen sonuçları siyasi
partiler görmüyor, elektronik ortamda Yüksek Seçim Kuruluna giriliyor, biz bunu
göremiyoruz. demişlerdi. 2002de birçok şikâyetleri vardı. Dün
itibarıyla grubumuzu ziyaret etmiş Sayın Halıcı,
demiş ki: Biz, bu sonuçları görmek istiyoruz. Ben, bu nedenle
bununla ilgili bilgi vermek istiyorum.
Nisan 2010da Anayasa
Komisyonundan ve daha sonra Parlamentodan geçirdiğimiz Kanuna göre -298
sayılı seçimlerin temel hükümleriyle ilgili Kanunda
değişiklik yaptık- artık seçimlerimizi çok düzgün, çok
modern araç ve gereçle tamamlayacağız. Bunu kısa kısa söyleyeyim,
vaktim de çok dar.
Siyasi partiler Yüksek Seçim
Kuruluna
SIRRI SAKIK (Muş)
Seçim Kurulu Başkanı mısınız siz? Bu görev Seçim
Kurulunun.
HALUK İPEK (Devamla)
Hayır, bu Parlamentodan çıktığı için, birlikte
çıkardığımız için söylüyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yurt dışı seçmen kütükleriniz nerede? Çok
iyi çalışıyorsunuz!
HALUK İPEK (Devamla)
Yüksek Seçim Kuruluna 298 sayılı Kanun gereği bütün siyasi
partilere uç verilecek ve herkes Yüksek Seçim Kuruluna ilçe seçim
kurullarından girilmiş olan sonuçları görebilecekler. Siyasi
partiler Yüksek Seçim Kuruluna temsilci gönderebilecek ve kararlar
alınırken siyasi parti temsilcileri orada hazır bulunabilecek.
Güneş battıktan iki saat sonrasına kadar propaganda yapılabilecek.
Yine, artık o görüntü kirliliğine
yol açan direklerde, tellerde salkım saçak o bayrak, afiş olmayacak,
yalnızca siyasi parti genel merkezlerine, il binalarına, ilçe
binalarına, belde binalarına ve seçim bürolarına bayrak ve
afiş asılabilecek.
Yine, yerel dil ve lehçelerde
üç ay boyunca propaganda yapılabilecek. Oy sandıkları
şeffaf olacak. Oy kabinleri artık o çay kartonlarından
yapılan oy kabinlerinden olmayacak, modern kabinlerle seçimlere
gireceğiz. Sandık sonuç tutanakları bütün siyasi partilere
verilecek şekilde olacak. Zarflar 2 kat büyük olacak.
Yine, güvenliğin
sağlanmasıyla ilgili, özellikle doğu ve güneydoğuda
sandık alanı ve sandık çevresiyle ilgili ayrım olacak.
Oyların kullanıldığı sınıfın içi
sandık çevresi olarak yer alacak. Eğer orada bulunan memur güvenlik
kuvvetlerini çağırmasa bile siyasi parti temsilcileri güvenlik
kuvvetlerini çağırıp tedbir alınmasını
isteyebilecek. Zarflar 2 kez sayılacak, oylar 1 kez sayılacak.
Eğer iki tutanakta bir oransızlık olursa ikinci kez, gerekirse
üçüncü kez sayılabilecek. Yine, seçimlerle ilgili güvenliği yok eden
unsurlar ortaya çıkar, seçmen tehdit edilirse bununla ilgili cezalar da üç
yıl ile beş yıla kadar artırılmış durumda.
Bu yeni oy pusulaları
renkli olacak. Yeni seçim malzemeleriyle, modern malzemelerle 12 Haziranda
seçim yapacağız.
İnşallah 12 Haziran
2011de yapılacak seçim bu yeni kanunla milletimize, ülkemize,
demokrasimize hayırlı olur.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın İpek.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın Başkan
BAŞKAN Efendim?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) İç Tüzükün 60ıncı maddesine göre
kısa bir söz talebim var yerimden efendim.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, evet, sisteme giren
arkadaşları gördüm. Ama sisteme giren bütün arkadaşlarımız
değil, her siyasi partiden sadece 1 kişiye söz vereceğim.
Eğer grup başkan vekilleri girmişse sisteme grup başkan
vekillerine o hususta söz vereceğim.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, deminden beri orada üyelerle
tartışıyoruz, 60a göre söz istiyoruz. Deminden beri orada
tartışıyoruz. Bize Tüzükte hüküm yok. diyorlar, size de
Var. diyorlar. Ne iştir bu!
BAŞKAN Sayın
Kaplan, bakınız, ondan sonra sisteme girerseniz
Benim
söylediğim söz bir grup olduğunuz için sizi de kapsıyor.
İtiraz etmenize mahal bir şey yok ki. Sürekli tenkit bir şey
değil.
SIRRI SAKIK (Muş) Yok,
arkadaşımız müracaat etmiş.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yani müracaat ettik, bir saat tartıştık.
BAŞKAN Efendim,
müracaat ettiyseniz müracaat makamı olarak değerlendiririz. Lütfen
Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Biraz adalet olsun, biraz eşitlik olsun yani!
BAŞKAN Genel Kurulda
görüşmeler başladığından beri itiraz ediyorsunuz
sürekli.
SIRRI SAKIK (Muş) Son
günlerde birbirimize kaş göz çatmayalım Başkan!
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, 60a göre
BAŞKAN Evet, önce
Sayın Vurala söz vereceğim.
Mustafa Vural, Adana
Milletvekilimiz, buyurun.
MUSTAFA VURAL (Adana)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; birkaç dakika sonra genel seçimlerin 12 Haziranda
yapılması kararını alacağız. Sözde yönetimde
istikrar bahanesiyle temsilde adalet ilkesi göz ardı edilerek yine
yüksek seçim barajıyla seçimlere gidiyoruz. 24üncü Dönemin yeni anayasa
yapacak olması iddiası yüzde 10luk barajın sonucu, halkın
yaklaşık dörtte 1inin temsil edilmediği bir Mecliste
meşruiyetini yitirebilir.
Demokratik Sol Parti olarak
yurttaşlarımızın bir partiyi daha Parlamentoya
sokacağına inanıyoruz, güveniyoruz. Baraj sendromunu
beyinlerinden silen halkımızın barajı yıkarak temsilde
adaleti sağlayacağına inanıyoruz.
12 Haziran seçimlerinin huzur
ve güven içinde geçmesi inancıyla seçime katılan tüm partilere
başarılar diler, saygılar sunarım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Vural.
Sayın Hamzaçebi
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
önemli bir oturum gerçekleştiriyor. Biraz sonra, seçimlerin 12 Haziran
tarihine alınması, o tarihte yapılmasına ilişkin
kararı oylayacağız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak seçimlerin 12
Haziranda yapılmasına ilişkin karara olumlu oy vereceğimizi
ifade etmek isterim öncelikle.
Gönül isterdi ki seçimlere
ilişkin bir kararın görüşüldüğü bu oturumdaki konuşma
hakları demokratik bir şekilde paylaşılmış olsun.
AKP Grubunun teklifini görüşüyoruz. Siyasi parti grupları teklife
ilişkin olarak görüşlerini ifade ettiler. Yine, iktidar partisi
sözcüleri, iktidar partisi grubu adına konuşan, kişisel söz alan
milletvekilleri konuştular, demokrasinin nimetlerinden, faziletlerinden
söz ettiler, AKPnin ne kadar demokrat bir parti olduğundan söz ettiler.
Kürsüye çıkan Sayın Başbakan Yardımcısı, yine
AKPnin ne kadar demokrat bir parti olduğuna ilişkin örnekler
verdiler ama iş kişisel konuşmaların
paylaşılmasına gelince, AKP Grubu iki konuşmayı da
kendisine almak suretiyle, muhalefet partilerine bu konuşmaların bir
tanesini vermemek suretiyle demokrasi anlayışının gerçek
yüzünü göstermiştir.
AKP muhalif ses istemiyor,
cici, uslu muhalefet istiyor; otursunlar kürsüde, yerlerinde otursunlar, el
kaldırsınlar, indirsinler
AKP böyle bir muhalefet istiyor. AKPnin
bu oturumdaki tutumunu milletimizin huzurunda kınıyorum. AKP
demokrasiyi istemiyor, AKP totaliter bir rejimi istiyor, seçimler bunun sadece göstermelik
kısmıdır.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Hamzaçebi.
Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, seçimlerin 12 Haziranda yapılmasına
ilişkin önergemiz birazdan, inşallah, olumlu oylarla Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından kabul edilecektir. Tabii, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz bu Parlamentoda demokrasinin işlemesini temin ettik,
tıkaçları çıkarttık, millet için irademizi kullandık,
ileri demokrasi adı altında örtülü Baas tipi oligarşik yönetim
anlayışını deşifre ettik, mücadele ettik. Doğru
olan işleri destekledik, yanlışa karşı çıktık.
Muhalefeti susturmak için çoğunluk iradesini kullananlara karşı
hakkımızı savunduk. İç Tüzükten kaynaklanan
haklarımız gasbedildi. Muhalefet bu Parlamentoda susturulmak istendi
ama biz susmadık, İç Tüzükteki bütün haklarımızı
kullandık. Haksızlık karşısında susan dilsiz
şeytan olmadık, hakkı savunduk, hakkımızı
savunduk. Parmaklarımızı vicdanlarımız
doğrultusunda kullandık, vicdanları parmağa mahkûm ve
mecbur kılmadık.
Milliyetçi Hareket Partisi
milletvekilleri olarak onurla, gururla görevimizi yaptık. Tüm Milliyetçi
Hareket Partisi milletvekillerinin yaptıkları görevden dolayı
gurur duyuyorum, hepsine teşekkür ediyorum. Bize bu görevi veren Türk
milletine şükranlarımızı sunuyorum. 24üncü Dönemde yine
Türk milletinin iradesinin çoğunluğunu temsil ederek burada
olacağız.
Bu seçimlerin milletimize
hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
12 Haziranda seçimlere
gidiyoruz ama 12 Eylül darbe hukukunun ve seçim yasalarının, yüzde 10
barajının ve hazine barajlarının aynen korunduğu,
hazine yardımlarının Mecliste grubu olan BDPye verilmediği
bir ortamda tamamen adaletsiz ve eşit olmayan koşullarda seçime
gidiyoruz. Bağımsız adaylara gümrükte oy kullanımı
engellenmiş durumda. Oy pusulasında bağımsız
adayların ismi küçücük yazılıyor ve işaret konulması
da engellenmiş durumda.
Yine, buradan
halkımıza çağrıda bulunuyoruz: Bizi 2007 seçimlerinde, bu
adaletsiz olan seçim yasalarına, bu baskıcı tutumlara
rağmen millî iradenizle, kendi iradenizle Meclise gönderip grup kurdunuz.
Bu sefer iradenizle yüzde 100 başarıyla sayımızı 2 kat
artırarak buraya geleceğimizden kimsenin şüphesi olmasın ve
sizin önünüze, iradenizin önüne seçim barajlarını koyanları size
meydanlarda da şikâyet etmeye devam edeceğiz. Halkın iradesine
saygılı olanlar, halkın iradesinden korkmayanlar 12 Eylül Kenan
Evren seçim barajlarına, yüzde 10 barajına sığınma
ihtiyacını duymazlar; o rantı, onunla iktidar olmayı
sinelerine çekmezler diye düşünüyoruz.
Halkımızın en
büyük adaleti 12 Haziranda tecelli edecektir, ona inanıyoruz ve biz bu
duygularla elbette ki Komisyonda da seçim için olumlu oy kullandık,
kullanacağız ve bundan sonrasını da
halkımızın gerçekten yeni bir Türkiye için önemli adımlar
atacağına inanıyoruz.
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Son olarak Sayın
Bozdağ
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Sayın Başkan, insaf yani, insaf!
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, her partiden bir kişiye,
eğer girmişse grup başkan vekillerine söz vereceğimi
söylemiştim, itiraz etmeye mahal yoktur.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
Sayın Başkan, biz bu demokrasi gösterisine doyamadık.
Konuşmacıları izledik. Ne olursunuz, en az 2 Bakan, 1 grup
başkan vekili, 1 milletvekiline daha onar dakika söz verin.
BAŞKAN Sayın
Bozdağ, buyurun.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın Başkan, 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılacak
seçimlerin Parlamentomuza, milletimize ve ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum.
Tabii, bu dönemde Parlamento
uzlaşmalarla büyük değişimlere imza attı. Ticaret Kanunu,
Borçlar Kanunu gibi önemli değişiklikleri yasalaştırma
imkânı buldu. Muhalefet partilerimiz, iktidar grubumuz bir
anlayış birliği içerisinde çalışmaya özen gösterdi.
Biz, muhalefetin sesini kısmak için bugüne kadar hiçbir adım
atmadık. Muhalefetin tabii, Parlamentoda engelleme hakkı vardır,
kullanabilir, biz bu haklara hep saygı duyduk. Parlamentoda istemedikleri,
eleştirdikleri yasalar ve konular için kullanmak istedikleri engellemelerin
tamamını biz hoşgörüyle karşıladık ve bugüne
kadar buna karşı, İç Tüzükün bize verdiği yetkilerin
hiçbirini Genel Kurulda kullanmadık. Genel Kurulda konuşmak üzere söz
taleplerinin nasıl isteneceği bellidir. O çerçevede grubumuz söz
talep etmiştir. Kimsenin sesini kısmak gibi bir düşüncemiz
yoktur. Sesin ayarını vermek millete mahsustur. Milletimiz 12
Haziranda herkesin sesini ayarlayacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Anayasa Komisyonunun, Milletvekili Genel Seçimlerinin
Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Pazar Günü Yapılmasına Dair
647 Sayılı Raporunun görüşmeleri tamamlanmıştır.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Sayın Başkanım
Bu Parlamentoda darbeci özentisi
yok, darbeci çığırtkanlığı yapan iktidar var,
Sayın Bakan
KAMER GENÇ (Tunceli) Benim
bir önergem vardı.
BAŞKAN Sayın
Genç, müsaade eder misiniz. Bir önerge vermişsiniz
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) Söz hakkı vermeniz lazım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen müsaade edin. Sayın Ağyüz
Lütfen
arkadaşlar ya
Lütfen
Sayın Genç, bir önerge
vermişsiniz ama sizin önergenizi işleme almam mümkün değildir.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Önergem okunmadı.
BAŞKAN Hayır, müsaade
ederseniz ben açıklayayım. Müsaade edin, buyurun.
Sayın milletvekilleri,
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç Seçimlerin Yenilenmesine Dair
Anayasa Komisyonu Raporuna ekleme yapılmasına dair bir önerge
vermiştir, Divana gelmiştir. Seçimlerin yenilenmesine dair
kararın alınmasında önergeler işleme
alınmamaktadır. 1995 ve 1999 yıllarında yapılan
seçimlerin kararlarının alınmasında önergeler işleme
alınmamıştır. İç Tüzükün 95inci maddesinde
seçimlerin yenilenmesine dair önergelerin Anayasa Komisyonunda
görüşüleceği hükmünü amirdir. Ayrıca İç Tüzükün 87nci
maddesi de değişiklik önergelerinin, kanun teklif ve
tasarılarının maddelerine ilişkin olacağını
düzenlemiştir. Özel olarak, İç Tüzükün 126 ve 127nci maddelerinde
olağanüstü hâl ve sıkıyönetimle ilgili önerge
verilebileceğiyle ilgili hükümler bulunmaktadır. Seçimlerin
yenilenmesiyle ilgili Anayasa Komisyonu raporu üzerinde önerge
verilebileceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Nitekim, İç
Tüzükün değişiklik çalışmaları sırasında
1977 yılında seçimlerin yenilenmesiyle ilgili kararların, kanun
teklif ve tasarılarının görüşme usulüne tabi olması
yönündeki bir önerge verilmiş ve reddedilmiştir. Açıklanan
nedenlerle önergeyi işleme koymuyorum.
Ayrıca, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 131inci Birleşiminin 30/7/1998 tarihli oturumunda:
Açılma Saati: 14.00
30 Temmuz 1998 Perşembe
BAŞKAN:
Başkanvekili Kamer GENÇ
KÂTİP ÜYELER: Levent
MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)
Burada bu benim
yaptığım açıklamalar, tutanaklara bakarsanız, aynen o
dönemde Salih Kapusuzun söz isteme taleplerine karşı Sayın
Kamer Gençin vermiş olduğu cevaplardır ve kendisi de önergeyi
işleme koymamıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, benim yaptığım
işlem bununla ilgilidir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Önergeyi
okuyun, işleme koymayın Sayın Başkan.
BAŞKAN İç
Tüzükümüzün 95inci maddesi hükmü uyarınca komisyon raporu açık oya
sunulacaktır.
Açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1
Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12
Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin;
Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011
Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ve Anayasa Komisyonu
Raporunun açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan
Oy Sayısı : 361
Kabul : 361
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun Tüfekci Bayram
Özçelik
Konya Burdur
(x)
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Böylece seçim
kararı oy birliğiyle alınmıştır.
Milletvekillerimiz için ve aziz milletimiz için hayırlar getirmesini
diliyorum. Hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.02
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.27
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
İç
Tüzükün 95inci maddesinde öngörülen hüküm sebebiyle önce seçimlerin
yenilenmesine dair 647 sıra sayılı Anayasa Komisyonu Raporu
görüşüldü. Şimdi gündemdeki diğer işleri
sırasıyla görüşmeye devam edeceğiz.
Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları kısmına geçiyoruz.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve
arkadaşları tarafından verilmiş olan Basın
Özgürlüğü hakkındaki Meclis araştırması
açılmasına dair önergenin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer araştırma önergelerinin önüne alınarak
03/03/2011 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 03.03.2011 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan ve arkadaşları tarafından, 12
Şubat 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine Basın
Özgürlüğü hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin (454 sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 03.03.2011 Perşembe
günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde İzmir Milletvekili
Sayın Oğuz Oyan.
Buyurun
Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
OĞUZ
OYAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, Medya tekelini yıkacağız. söylemiyle icraat yapan
bir iktidar dönemindeyiz. Kendi medya tekelini yaratmış durumda.
Dinci ve yandaş medya üzerinden bir tekel yaratmakla da yetinmiyor, en
ufak muhalif medyaya, bunun adı Ulusal Kanal olsun, ART olsun, Kanal B
olsun, Biz TV olsun, bunların sahiplerini Silivriye göndermekle
yetinmiyor, şimdi artık İnternet siteleriyle uğraşmaya
başlıyor. Oda TVnin yöneticilerini geçen hafta ve bu haftaki
operasyonlarla gözaltına alıyor. Yani şimdi, hedefleri, sözde
hedefleri arasında demokrasi var, insan hakları var, AB, özgürlükler
var. E, peki, basın özgürlüğü açısından ülkemizin
düştüğü tablo nedir? Sınır Tanımayan Gazeteciler
Örgütünün sıralamasında 99uncu sıradaydık AKP iktidara
geldiğinde, şimdi 138inci sıradayız. Şimdi burada
yok, İçişleri Bakanı ne diyordu: Biz Amerikadan bile ileriyiz
basın özgürlüğünde. Yani herhâlde bu sözleriyle en komik siyasi
beyan yarışmasında birinciliğe oynamak istiyor. Amerika,
gene bu sıralamada 20nci sırada, Türkiye 138inci. Yani
aritmetiğe falan gerek yok.
Şimdi,
bu İçişleri Bakanı, Türkiyede kurulmakta olan, şu an
yaşadığımız polis devletinin de en önemli sorumlusu
konumunda. Yani biraz önce burada Sayın Çiçekin söylediği bir
demokrasi dışı rejim arama
Efendim, o rejimin, o sürecin
içindeyiz. Burada askerî dikta tehdidi falan yok, burada sivil dikta tehdidi
var ve bunun koşar adım içindeyiz, yürüyoruz. Yani öyle bir
İçişleri Bakanı ki -keşke burada olsaydı- daha dün,
George W. Bush geldiğinde Dolmabahçedeki törene giderken Devlet
Bakanıydı, Amerikalı koruma askeri geldi, Aç ellerini. Dedi,
bizim Bakan, Devlet Bakanı ellerini açtı ve öyle girdi. Böyle bir Bakan.
Böyle bir Bakanın herhâlde Türkiyeyi kuranların, Atatürkün
Bağımsızlık benim karakterimdir. diyen zihniyetle
uyuşması mümkün olmazdı değil mi? Yani bu rejimi,
Atatürkün eserini korumak mı birinci meseleleri olurdu acaba, yıkmak
mı? Dolayısıyla burada, medya olmayan, medya özgürlüğü
olmayan, dolayısıyla muhalefet özgürlüğü olmayan rejimin
adının ne olacağını herkes biliyor. Bu, faşizmden
başka bir şey değildir. Koşar adım bu faşizan
süreçte ilerliyoruz.
Bakınız,
değerli arkadaşlarım, burada cumhuriyet tehdit
altındadır. Bunu buradan söylüyorum. Cumhuriyeti tehdit edenler
medya, sokak, şu, bu değildir. Cumhuriyet bizzat iktidar
tarafından tehdit altındadır. Bu İktidar, cumhuriyetin
kurucu felsefesine aykırı bir biçimde, cumhuriyetin ilk on beş
yılda inşa ettiği o yeni modern toplumu
başkalaştırarak yeniden bir toplum projesiyle yenisini inşa
etme adımlarını atmaktadır. Bu bağlamda, tabii, siyasi
anlamda muhalefetin yalnızlaştırılması,
baskılanması, önümüzdeki hemen bu medya baskılamasından
sonra ilk durak olacaktır ama nihai durak, orta vadeli durak bunun
ötesindedir. Bunun ötesinde olan cumhuriyet ideolojisinin alt edilmesidir,
yenilmesidir çünkü soyut olarak o ifade, o kavram, o ideoloji orada durdukça
bir iktidar, bir muhalefet gider, başkası gelir ama o ideolojiyi
yıkmak birinci meseledir. Şimdilik bunun kenarında
dolaşılıyor. Nasıl kenarında
dolaşılıyor? İşte, İttihat Terakki çetesi
deniyor, bilmem ne. Yok İsmet İnönü dönemi deniyor, etrafında
dolaşılıyor. Bir öyle göbekten gireceğiz ama biraz daha
güçlenelim, pazılarımız şişsin
O zaman ne olacak?
İşte, Atatürk de zaten İttihat çetesinin bir şeyi
değil miydi? Yani Kurtuluş Savaşını yapanlar da
Ergenekoncu değiller miydi? ki birtakım yandaş kişilerin
yavaş yavaş konuştuğu. Bu güç elde edilince en tepeden,
orkestra şefi Başbakanın ağzından bunları duymaya
hazırlıklı olun. Yani kıvamı ve zamanı geldi,
nihai hedef Atatürk ve Atatürk devrimleri olacaktır. Atatürk devrimleri zaten
hedefte ve içi boşaltılıyor ama bizzat, Atatürkün şahsen
kendisi de bunun hedefi olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, bu bir soğuk savaş uygulamasıdır.
Bu bir soğuk savaş uygulamasıdır ve bu uygulamanın
başında Başbakan bulunmaktadır. Dış
kaynaklarını tahmin etmeyi sizlere bırakıyorum. Ergenekon
denilen nesne, burada kullanılan bir araçtır. Bu araç tıpkı
acil ihtiyaç, acil çareler torbası gibidir, sıkıştıkça
gündemi değiştirmek, bilmem ne yapmak ya da başka şeyler
yapmak için içinden çıkarılıp tutuklamalar, gözaltılar
vesaireler
Şimdi Oda TV yöneticileri için ve diğer
Bugün Oda TV
dışında da vardı özgür medyanın temsilcileri. Bunlar
için uygulanan, toplumun gündemini değiştiren, toplumun aslında
gözünde bu insanları itibarsızlaştırmaya,
dolayısıyla bunun üzerinden de bütün aydınlara, bütün
cumhuriyetçilere gözdağı veren, sindiren bir operasyondur bu. Yani bu
operasyonlar sadece bir sindirme de değildir, aslında müsaderedir, el
koymadır. Burada, bağımsız küçük birtakım medyalara el
koyuyorsunuz, bunları işgal ediyorsunuz, bunları
susturuyorsunuz, ağızlarına gem vuruyorsunuz. Böyle bir
uygulamanın adına hâlâ demokrasi deyip, Burada demokrasi
dışı hareketler var. deyip burada fetvalar vermek acınacak
bir durumdur. Türkiye gerçekten tam anlamıyla bir utanç tablosu içinden
geçmektedir değerli arkadaşlarım.
Bakın,
burada o ünlü rahibin laflarını hatırlamanın
zamanıdır. Rahip Niedermeyer ne diyordu Hitler rejimi döneminde?
Şunları söylüyordu: Önce Yahudileri götürdüler, ben sustum,
karşı çıkmadım çünkü Yahudi değildim. Sonra
komünistleri götürdüler, ben yine sustum, karşı çıkmadım.
Sonra sosyal demokratları, demokratları götürdüler, yine sustum;
Hristiyan demokratları götürdüler, yine sustum. Ben bir din
adamıydım, politikayla ilgilenmiyordum, karşı
çıkmadım. En sonunda beni götürmek için geldiler, kimse
karşı çıkmadı çünkü karşı çıkacak kimse
kalmamıştı. Bu, seçimle de gelen Hitlerin nasıl adım
adım faşizme, Nazizme doğru o ülkeyi sürüklediğinin bir
işaretidir.
Bakın,
burada bugünkü Parlamento bir seçim yasası onayladı. Muhtemelen yüzde
70 oranında bu Parlamento değişecek. Burada olanların büyük
bir bölümü bir daha buraya gelmeyecekler ama o zaman hatırlamak geç
olacak, o zaman hatırlamanız geç olacak. Bugün bütün bu uygulamalar,
yargı üzerine baskı, polis devletini kurma, özel yetkili savcılar
üzerinden, özel yetkili mahkemeler üzerinden -tıpkı olağanüstü
hâl mahkemeleri gibi- baskı rejimi kurmak, güçler birliğini yani
yargıyı iktidarın eline vererek -yürütme ve yasama zaten
iktidarın elinde, bir de yargıyı vererek- tam anlamıyla bir
dikta rejiminin, bir otoriter, otokratik rejimin temelleri
atılmaktadır ve bugün bu seçim aynı şekilde devam
edecektir. Ortada bir rövanş zihniyeti vardır, cumhuriyetle
rövanş zihniyeti vardır ve bu konuda adım adım, hatta
şimdi koşar adım ilerlemektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, yargılamayla ilgili hiçbir süreç hukuk
devletine uygun ilerlemiyor. Nasıl bir ceza, yargılama süreci ki
kimin ne ile suçlandığı belli olmadan arama yapılıyor,
mesken dokunulmazlığını tamamen ortadan kaldıran arama
uygulamalarına gidiliyor, dinlemeler vesaireler, kanıt olarak
hukuksuz dinlemeler dosyalara konuyor? Dosyalara sehven sahte kanıtlar
konuyor ve sonra Yani yanlışlık yaptık, biz ona
koymayacaktık... Belki başkasına koyacaklardı, o
açıdan yanlış yapıldı ama kanıt üretilerek, suç
ve suçlu üretilerek işin üzerine giden, tamamen hukuk dışı,
tamamen demokrasi dışı süreçlerle ilerleyen bir iktidar,
gözaltılar, tutuklamalar ve baskılama, korku toplumu yaratmaya dönük
gayretler. Bunun hedefinde öncelikle şimdi medya var, aydınlar var
ama bir adım sonra -tekrar söyleyeyim- özgür muhalefet olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, şöyle ilkel bir amacı da var bunun,
iktidar bu süreci çalışırken, tam seçime çeyrek kala
bunları belki de daha da artırarak giderken şöyle bir şey
de yapmak istiyor: Muhalefetin kaçınılmaz olarak
savunacağı, demokrasi adına savunacağı bu güçler
üzerine Bak, işte muhalefet de Ergenekon temsilciliği,
savunuculuğu yapıyor. diyerek bir de oradan küçük kurnazlıklar
yapmak.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bugün özgürlükleri savunmazsanız,
bugün haksızlıklara karşı çıkmazsanız, yarın
namlunun ucunda sizler olacaksınız, yarın hedefte sizler
olacaksınız, bunu unutmayın. İktidardaki
arkadaşlarıma da söylüyorum. Demokrasi, sadece bana yarayan, sadece
benim çıkarıma olan, sadece benim haklarımı koruyan bir
rejimin adı değildir. Demokrasi, benim hasmımın da, benim
düşmanımın da, benim karşıtımın, muhalifimin
de haklarını koruyan rejimin adıdır. Muhalefetin
olmadığı rejim -işte örnekleri görüyorsunuz- Mübarek
rejimidir, Zeynel Abidin Bin Ali rejimidir, Libyanın Kaddafisidir. Siz,
bir taraftan Avrupa deyip bir taraftan koşar adım Orta Doğuya
gidiyorsunuz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Oyan.
Grup
önerisinin aleyhinde Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisiyle, basın özgürlüğüne antidemokratik
müdahaleler yapıldığı, bazı basın
mensuplarının gözaltı ve tutuklamalarla baskı altına
alındığı, bu nedenle bir araştırma komisyonu
kurulması gerektiğine ilişkin önergenin bugünkü gündeme
alınması istenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, demokrasinin hukuk yoluyla varlık
kazandığı demokratik hukuk devletinde, hukukun evrensel
ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık tutulması,
kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması,
devletin hukuka bağlılığının güvence altına
alınması temel değerlerdir. Bu değerlerin hayata
geçirilmesi, Anayasa, yasalar ve bağımsız bir yargıyla
mümkündür. AK PARTİ kurulduğunda, henüz daha iktidar olmadan,
programıyla hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim
anlayışının teminatı olacağını ilan
etmiştir. Kanunları hukuka, hukuku evrensel adalet ve insan
hakları esaslarına dayandırmadıkça Türkiye'nin gerçek bir
hukuk devleti olamayacağını ve uluslararası camiada
saygın bir yer edinemeyeceğini savunmuştur.
Bu sözler
ve hedefler AK PARTİnin programında yazılı metin olarak
kalmamış, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana
toplumsal düzenin teminatı olan adalet sistemine azami ölçüde güvenin
tesisini sağlayacak çok önemli adımlar atılmış, adalet
hizmetlerinin yürütüldüğü fiziki mekânların iyileştirilmesi,
teknolojinin adaletin hizmetine sunulmasıyla yetinilmemiş, başta
ceza adalet sistemimiz olmak üzere hukuk mevzuatımız da
çağın gerekleri ve hukukun üstünlüğü esas alınarak büyük
bir değişim ve dönüşüme tabi tutulmuştur.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunda belirlediği gibi,
bir hukuk devletidir ve demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü
gibi temel değerleri esas almıştır. Türkiye AK PARTİ
İktidarıyla son sekiz yılda bu değerleri güçlendiren tarihî
bir hukuk reformu sürecine sahne olmuş ve bu süreç Anayasa reformuyla çok
daha önemli bir noktaya gelmiştir. Anayasamızda demokratik hukuk
devletini güçlendiren, demokrasimizin standartlarını yükselten,
yargı bağımsızlığını ve
tarafsızlığını tesis eden reform niteliğinde
değişiklikler yapılmıştır. Hukuk devleti aleyhine
suç işleyenler, ülkemiz ve milletimiz aleyhinde planlar yapanlar, kaos
planları yaparak demokrasiye kastedenler, özgürlükleri ortadan
kaldırmak isteyenler bağımsız yargı önünde hesap
vermeye başlamış, sıfatları ne olursa olsun gerekli
soruşturmalar başlamış, davalar açılmış,
mahkemelerce tutuklama kararları verilmiştir.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Kaç gün oldu, kaç gün?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
özgürlükler demokrasinin temelini oluşturur.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sekiz yüz gündür yatanlar var!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Özgürlükler üzerinde hiçbir bireysel ve kurumsal baskı
kabul edilemez.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Biraz gerçekleri söyle, gerçekleri!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplum içinde
yaşayan bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna
olan inançlarıdır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Biraz gerçekleri söyle.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bu inanç, tüm sosyal ve iktisadi dinamikleri harekete geçiren
temel güçtür. Ayrıca, bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı,
demokratik bir siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal
barış ve huzurun temel şartıdır.
AK
PARTİ, bütün vatandaşlarımızın özgür haber alma ve düşüncelerini
yansıtma hakkını esas kabul eder. Çağımız
demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından biri de özgür
medyanın varlığıdır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sabah gazetesi ile ATVyi kime verdiniz, onu söyle.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Medyaya ilişkin tüm yasal çerçeve ele alınarak
medyanın ifade özgürlüğüne getirilen ve demokratik toplum düzeninin
gerekleriyle bağdaşmayan yasakların
kaldırılacağı, yazılı ve görsel medyanın
özgürlüklerinin titizlikle korunacağı ve tekelleşmeye
fırsat tanınmayacağı yönündeki taahhütler AK PARTİnin
2001 yılında hazırlanan programında yerini almış
ve bu taahhüdün gereği sekiz yıl içerisinde büyük ölçüde hayata
geçirilmiş, medyada özgürlük ortamı sağlanmış,
tekelleşme ortadan kalkmış, çok sesli bir medya ortaya
çıkmıştır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) 60 tane gazeteci içeride.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Dinleyin.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Niye 60 gazeteci içeride?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Dinleyin Sayın Milletvekilim, anlatıyorum,
anlayacaksınız.
BAŞKAN
Sayın Tunç, karşılıklı görüşmeyelim.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Medyanın tek sesli olmasını isteyenler, çok
seslilikten ve demokrasiden rahatsız olanlar, medyayı bir
kısım nitelendirmelerle gruplara ayırmanın gayreti
içerisinde olmaktadırlar.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yalan mı? Yalan mı?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Siyasi dikta gibi, faşizm gibi suçlamalarla hedef
saptırmaya çalışmaktadırlar.
Araştırma
önergesinde ülkemizde yayın yapan çok sayıda televizyon ve gazetenin
yandaş olarak nitelendirildiğini görmekteyiz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yalan mı? Yalan mı?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bu durum son derece yanlıştır, basın
özgürlüğüyle de bağdaşmamaktadır.
Araştırma
önergesinde bahsedilen olaylar, bazı basın mensupları
hakkındaki soruşturmalar yargıyla ilgilidir.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) En son CINE5i kime verdiniz? CINE5 kime gitti?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Savcıların yürütmekte olduğu
soruşturmaların, hâkimlerin vermiş olduğu tutuklama
kararlarının AK PARTİ Hükûmetiyle ilişkilendirilmesi doğru
değildir.
Hukuk
devletinde, sıfatı ne olursa olsun suç işleyenlerden hesap
sorulması gerekir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) AK PARTİ İktidarını kıyasıya
eleştiren, yalan yanlış haberler yapan, yorumlar yapan çok
sayıda gazeteci vardır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Hepsi içeride! Hepsi içeride!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bunlar üzerinde Hükûmetin hiçbir baskısı bugüne
kadar olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Bundan sonra olmayacağı kesin çünkü gidiyorsunuz,
Abbas yolcu.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Bazı gazetecilerin Türk Ceza Kanununa göre suç
sayıldığı iddia edilen eylemleri için
bağımsız yargının başlattığı
soruşturmalardan AK PARTİ Hükûmetini sorumlu tutmak doğru
değildir. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
araştırma önergesinde bahsedilen konular yargıya intikal eden
konulardır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Ne kadar saygılısınız
Yargıya!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Yargı sürecini beklemeden kimsenin suçlu ilan
edilemeyeceği gibi yasama organı olarak yargının yürütmekte
olduğu bir soruşturmaya müdahale ederek Suçsuz insanları
gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz. şeklinde
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yalan mı? Yalan mı?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla)
mahkemelere müdahale etmek de son derece yanlış,
hukuk devleti ilkesine aykırı bir tutumdur.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bugün 16 kişi niye alındı
gözaltına? Doğruları söyle giderayak.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) Yargının soruşturduğu bir konuda Türkiye
Büyük Millet Meclisinin araştırma yapması da Anayasa ve İç
Tüzüke göre mümkün değildir. Kaldı ki seçim kararının
alındığı bugün itibarıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma takvimi açısından da bir
araştırma komisyonunun kurulup, komisyonun araştırma
yapması ve raporunu hazırlaması için yeterli bir sürenin
olmadığını önerge veren arkadaşlarımız da
gayet iyi bilmektedirler.
Bu duygu
ve düşüncelerle Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde
olduğumu belirtiyor
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bir kere de doğruları söyle! Dört
yıldır bir kere doğruları söyle!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla)
yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Grup
önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisinin bugün görüşülmesini istediği araştırma
önergesinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu
araştırma önergesinde AKP İktidarı döneminde, 2002
yılından bu yana basın üzerindeki baskının son noktaya
geldiği, özellikle son günlerde yaşanan tutuklamalarla artık
bunun demokratik sistem açısından bir tehdit ve tehlikeye
ulaştığı, bu sebeple bu sonuçların sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
için bir araştırma komisyonu kurulması talebi gündeme
alınmalı ve görüşmeleri yapılmalı yönündeki bu
talebin
Bunu fırsat bilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim
kararı aldığı bugün birkaç konuda görüşlerimi ifade
etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında, artık seçim kararı
alınmıştır, doğrudan millete hitap etmek lazım.
Gerçekten, gerçekten
AKİF
GÜLLE (Amasya) Meydanlara, değil mi Hocam?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Gayet tabii. Yani, şimdi, muhterem heyetinizden
kaç kişi ilgili, kaç kişi dinliyor, kameralar gösterse de milletimiz
de görse kaç kişi burada bulunuyor. Dolayısıyla hitabım
milletedir.
MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) 4 kişi de sizde var!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Aynen öyle, değişen bir şey yok Hocam.
Değerli
milletvekilleri, seçim kararı aldık. Seçim kararı, demokrasinin
en önemli tezahürüdür. Eğer bir ülke demokrasiyle yönetildiği
iddiasındaysa seçim kararı alabilmeli ve o seçimi yapabilmeli.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, biraz önce, yarım saat önce 24üncü Dönemin
seçimlerini yapmak üzere oy birliğiyle karar almıştır. Bunu
çok önemsiyorum, çok değerli buluyorum. Bundan dolayı da Türkiye
Büyük Millet Meclisini tebrik ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, aslolan milletimizin iradesidir. Bir Türk
milliyetçisi parti olarak, Türk milliyetçiliğinin siyasetini yapan, bu
millete ait değerlerin savunulması, geliştirilmesinin siyasetini
yapan bir siyasi parti olarak, milletin iradesine gidilmiş
olmasını takdirle, şükranla, tebrikle anıyorum, bunu çok
önemsiyorum. Ümit ederim ki milletimiz bunun kıymetini ve değerini
bilerek kendi özgür iradesiyle kendi geleceğine, kendi geleceğini
emanet edecek siyasete, siyasi partiye, siyasetçilere bu seçimde ferasetle
karar verir. İçinde bulunduğu durumun değerlendirmesini tüm manipülasyon,
tüm yönlendirmelerin etkisinde de kalmadan doğru değerlendirir ve
ortaya sağlıklı bir irade koyarak geleceğine, Türkiyenin
de geleceğine sahip çıkar. Bunu ümit ediyorum, temenni ediyorum ve
milletimden bunu talep ediyorum. Ama hangi sonuç çıkarsa çıksın
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz o sonucu milletin iradesi kabul ediyor ve
ona saygı gösterilmesini sürecin başında ifade edilmesini de çok
önemsiyoruz. Herkes milletin iradesine saygı göstermelidir.
Değerli
milletvekilleri, milletin iradesine, milletin iradesiyle oluşmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu Meclisten çıkmış sivil
yönetime icrasıyla, yasamasıyla, Hükûmetiyle, muhalefetiyle bu
iradeye hukuk dışı yollardan müdahaleyi düşünen, organize
eden, hukuk dışı yollarla milletin iradesini yok sayan hiçbir
eylem meşru değildir, hiçbir niyet makbul değildir,
arkasında kim olursa olsun tasvip etmemiz, desteklememiz de mümkün
değil. Milliyetçi Hareket Partisi için aslolan milletin iradesidir.
Dolayısıyla milletin iradesinin tecelli edeceği seçimlerin
ülkemize, milletimize, siyaset hayatımıza, siyasi partilerimize
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve bu seçimler
milletimiz açısından da çok önemli, halkımızı mutlaka
sandık başına giderek kendi özgür iradesiyle kendi
geleceğine karar vermeye de davet ediyorum. Seçimlerin bu kadar önemli
olduğu bu süreçte siyasi iktidarın basın üzerindeki bu
baskısını da şiddetle kınıyorum.
Değerli
arkadaşlar, sizi bir öz eleştiriye davet ediyorum, İktidar
Partisinin değerli yöneticilerini ve milletvekillerini. Demokratik
olduğunuzu gerçekten düşünüyor musunuz? Adaletli olduğunuzu
düşünüyor musunuz?
Şimdi,
biraz önce burada bir hadise yaşadık. Seçim kararı
alıyoruz, seçim kararı konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin de
önergesini tartışıyorsunuz. Bizim de önergemiz var, biz de
seçimlerin 12 Haziranda yapılmasını istiyoruz ama burayı
öyle bir
Gasbetmek kelimesi ağır gider ama sayısal
çoğunluğunuzu öyle bir kullanıyorsunuz ki ne nezaketi var ne
birbirimize karşı saygı var, yüz yüze bakıyoruz. Ama burada
Bakanınız konuşuyor, grup sözcünüz konuşuyor,
şahsı adına 2 milletvekiliniz de konuşuyor, sonra
yerinizden de konuşuyorsunuz. Demiyorsunuz ki: Ya, bu şahsı
adına konuşmanın birini de muhalefet yapsın, diğer
önergenin sahibi yapsın. Bu sizin şuur altınızdaki demokrasi
anlayışınızı yansıtır. Muhalefeti yok
sayarak demokrasiden bahsetmeniz mümkün mü? Kimi kandırıyorsunuz?
Muhalefet yok, efendim, size karşı çıkan basın yok.
Biraz
önce arkadaş, AKP Grubu adına konuşan Değerli Milletvekili
çok net bir şey söyledi: Tutuklananların tamamı AKPyi
aşırı eleştirenler. Takdir sizin.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Öyle demedim. Hayır, öyle demedim.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Öyle dedin, tutanaklara bak.
Yani,
şimdi, AKPyi eleştiren herkesi tutuklayacaksanız veya bu
tutuklananları suçlu gösterecekseniz. Bunun adı demokrasi değil
arkadaşlar, gözünüzü severim. Yani çelik çomak oyunu oynamıyoruz.
Milletin gözünün içine baka baka, böyle milletten aldığınız
yetkiyi bir baskıya dönüştürerek, kafasını
kaldıranın kafasına vurarak, gecenin saat üçlerinde,
dörtlerinde, bir gün önceki yazısından dolayı köşe
yazarlarını apar topar karakollara çekerek demokratik olduğunuzu
söyleyemezsiniz. Böyle bir hak yok. Yani siz akıllısınız da
milleti ne yerine koyuyorsunuz? Şimdi, şu son günlerdeki tutuklamaları
nasıl izah edeceksiniz? Yargı yapıyor. Yani böyle bir mazerete
sığınmak sizi kurtarmaz. Bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz,
yargıdan da sorumlu sizsiniz, tüm olumsuzluklardan da sorumlu olan
sizsiniz. Bu tutuklananların şöyle bakın içine, bir tane muhalefeti
eleştiren var mı? Evet, yani iktidarı eleştiren herkesi
Aşırı eleştiriyor, yanlış eleştiriyor
Bunlar sizin takdiriniz ama iktidarı eleştiren herkesi gecenin bir
yarısında karakola çekerseniz bunun adı demokrasi olmaz
değerli arkadaşlar, seçim kararı aldığımız
şu saatte demokrasi oyunu olur bunun adı. Bunun size de
faydası yok, bu ülkeye de faydası yok.
Değerli
milletvekilleri, bazı şeylerin değeri kaybedildikten sonra
anlaşılır. Bu demokrasi bir gün size de gerekli olacaktır.
Demokratik imkânları kullanarak milletten aldığınız
gücü size destek vermeyenlere karşı bu kadar acımasız
kullanırsanız, korkarım -temenni etmem- bir gün bu demokrasiye,
bu hukuka sizin de ihtiyacınız olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, 28 Şubat sürecini yaşayan, milletin iradesine
rağmen Başbakanlığı elinden alınan rahmetli,
merhum Erbakanı iki gün önce toprağa tevdi ettik. Ona o gün
karşı çıkmayanların bugün gözyaşlarını
ibretle seyrettik. İşte, o süreci yaşamamanız için size
tavsiye ediyorum: Hoşgörülü olun, basına hoşgörülü olun,
muhalefete hoşgörülü olun, adil olun. Seçimlere gittiğimiz şu
süreçte elinizdeki devlet güçlerini, basın güçlerini kullanarak muhalefeti
sindirmek, size karşı çıkanları sindirmek sizin felaketiniz
olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Seçimlerin bu olgunlukla geçmesini istiyoruz.
Yanlıştan dönmenizi tavsiye ediyorum.
Bu önerge
doğru bir önergedir, zamanı yanlış olmakla beraber lehinde
takdirlerimi sunuyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim, sağ olun.
Grup
önerisinin aleyhinde Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı.
Buyurun
Sayın Arıcı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ABDURRAHMAN
ARICI (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen Meclis
araştırma önergesi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, araştırma önergesinde de bahsedildiği gibi, bu
konular da mahkemelere intikal etmiştir. Türk mahkemelerine güveniyoruz ve
biz inanıyoruz ki en sağlıklı kararları da
vereceklerdir.
Meclisimizin
oy birliğiyle seçim kararı aldığı bugün de fiilen
kurulması mümkün olmayan bu komisyonun çalışması da mümkün
olamayacaktır. Bu nedenle grup önerisi aleyhinde oy vereceğimi
belirtir, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
vermiş olduğu öneriyi oylayacağım.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum...
Karar
yeter sayısı talebi var.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verdiği
önerinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisini kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına
geçiyoruz.
2nci
sırada yer alan, Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile
Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonları raporlarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı
ve Teklifleri
2.- Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı
ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları
Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
Dünkü
birleşimde tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila
13üncü maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Kadir Urala aittir.
Kadir
Bey, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA KADİR URAL (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, Türk milletinin değerli milletvekilleri; 621 sıra
sayılı Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısının birinci
bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Sizleri ve televizyonları başında
bizleri izleyen kadirşinas Türk milletini, bu kanunun düzgün bir
şekilde çıkmasını bekleyen mevcut sulama birlikleri
başkan, yönetim kurulu ve üyelerini saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Sayın
Tarım Bakanını burada bulmuşken diyecektim ama Sayın
Tarım Bakanı gitmiş gene. Sayın Tarım Bakanından
bir şey isteyecektik, gitmiş ama Meclis kürsüsünden
vatandaşımızın sıkıntısını dile
getirme adına Sayın Bakanıma yine sesleniyorum.
(x) 621 S. Sayılı Basmayazı
02/03/2011 tarihli 72nci Birleşim Tutanağına eklidir.
Geçen
hafta Mersin ili Erdemli ilçesi Kargıpınarı ve Kocahasanlı
beldeleri Çiriş, Üçtepe, Batısandal köylerinde meydana gelen dolu
afetinde zarar gören çiftçilerimize yardım elinin
uzatılmasını istiyoruz. Vatandaşlarımız zaten
kıt kanaat geçinen insanlarımız olduğundan dolayı
afetten çok fazla etkilenmişler. Sayın Tarım
Bakanlığı Sigorta yaptırın. diyor ama orada sigorta
yaptırabilecek bir durum da yok. Neden sigorta yaptırabilecek bir
durum yok? Çünkü vatandaşın tapularını elinden
aldınız. Orman arazisiyle oturtuyoruz. dediniz, orman arazisi olan
yerler içerisine aldınız ve 2/B arazilerini de
Vatandaşın
elinde bulunan, ta 1930lu yıllardan itibaren almış
oldukları tapuları da maalesef vatandaşın elinden
gittiğinden dolayı sigorta da yapamıyorlar ama orada
dişiyle tırnağıyla, elinin emeğiyle çalışan
insanlarımızın, dolu afeti nedeniyle -35 santim dolu
yağdı, 35 santim- bu afetten zarar gören çiftçilerimizin
sıkıntılarının bir an önce çözülmesini Sayın
Hükûmetimizden istiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı, Türkiye'de her
bölgede kurulmuş bulunan 300ü aşkın sulama birliğini
ilgilendiren bir kanun tasarısıdır fakat getirilen tasarı
sulama birliklerinin tam olarak yine sıkıntılarını
çözmemekte, yine eksiklikler bulunmaktadır. Bu eksiklikleri tamamlamak
adına değişik maddelerde önergeler verdik; inşallah
Komisyon ve Hükûmet tarafından uygun görülerek siz değerli
milletvekilleri tarafından da kabul edilir.
Mevcut
birliklerin geçmişine baktığımızda, 6200
sayılı DSİ Kanununa göre 1990lı yıllarda kurulmaya
başlanan birlikler, 1580 sayılı Belediye Kanununun 133 ve
148inci maddeleri temel alınarak kurulmuş, mahallî idare birlikleri
hâlinde çalışmalara başlamıştır.
1580
sayılı Yasa 5393 sayılı Yasayla ortadan kalkınca
sulama birlikleri ve hatta bütün mahallî idare birlikleri boşluğa
düşmüş, 26/5/2005 tarihinde Mahallî İdare Birlikleri Kanunu
çıkarılarak, bu kanunun 19uncu maddesine göre de sulama birlikleri
tekrar kurulmuş fakat bu madde de yeterli olmayınca 29/12/2005
tarihinde 5445 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa kabul edilmiş
ve birlikler bu kanunlarla, bu kanunlara göre çıkarılmış,
valiler tarafından imzalanmış tüzüklerle bugüne kadar
gelmiştir. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde,
2005ten sonra bu kanun 2inci, 3üncü defa değiştirilmiş,
şimdi 4üncü defa değiştiriliyor fakat çıkarılan bu
kanunun da tam olarak sulama birliklerinin problemlerini çözeceğine,
sulama problemlerinin çözüleceğine ben şahsım adına
inanmıyorum.
Bakanlıklar
arasındaki yetki tartışmaları yani Sulama birlikleri
İçişleri Bakanlığına mı, Tarım Bakanlığına
mı DSİ aracılığıyla Çevre ve Orman
Bakanlığına mı bağlı olacak? şeklindeki
tartışmalardan sonra şimdi bu kanun teklifiyle sulama birlikleri
Çevre ve Orman Bakanlığına yani Devlet Su İşlerine
bağlanmıştır fakat bazı maddeleriyle de
İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı
da ilişkilendirilmiştir. Özellikle denetim konularında ileride
çok büyük sıkıntılar yaşanacağı şimdiden
bellidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı, sulama
birliği başkanlarının ve yöneticilerinin beklediği,
vatandaşın istediği kanun düzenlemelerinden uzaktır. Sulama
birlikleri bu kanunla İçişleri Bakanlığı Mahallî
İdareler kontrolünden çıkarılıp Devlet Su İşleri
bölge müdürlüklerinin alt birimleri hâline getirilmektedir. Daha da ileriye
gidersek sulama birlikleri özel şirketler hâline getirilmek istenmekte,
ileride muhtemel yapılacak olan özelleştirme gayretlerinin
altyapısı hazırlanmaktadır. Özellikle yönetim seçimlerinin
yapılmasında, üyeliklerde ve kullanılacak seçim sistemlerinin
nasıl olacağı konuları sıkıntılı bir
süreci önümüze getirmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bu kanunun çıkmasına karşı değiliz.
Bu konuda çalışma yapan bütün bürokrasiye, özellikle Devlet Su
İşleri ve İçişleri Bakanlığı yetkililerine,
Komisyon üyelerine teşekkür ediyorum fakat şu eksikliklerin de
düzeltilmesi gerekiyor:
Mesela,
sulama birlikleri kamu tüzel kişiliği olacak ama kanunda hüküm
bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümleri uygulanacak.
Kamu
İhale Kanununa tabi olacak mı, olmayacak mı? Bu bir soru
işareti çünkü kanunda Kamu İhale Kanununa tabi olup
olmayacağı yazmıyor. Kanun taslağına göre
Taşıt Kanununa tabi olmayacak. Peki, sulama birlikleri,
taşıtları nasıl alacaklar? İstedikleri gibi,
kafalarına göre araç mı alacaklar? İstedikleri gibi
çalışma mı yapacaklar ve bu taşıtları
alırken de hangi kanuna göre alacaklar? İstediği gibi alabilecek
mi?
Meclis
üyesi seçimlerinde fazla tarlası olan fazla oy kullanacak. Ortalama parsel
büyüklüğünü tutturamayan çiftçi, kendisini yönetecek Meclis üyelerini
seçemeyecek. Parası olan, tarlası fazla olan, meclis üyelerini ve
dolayısıyla yönetim kurulunu da istediği gibi seçebilecek.
Hissesi fazla olanın söz hakkının fazla olduğu bir
şirket yönetimi gibi bir oluşum oluşturulacak. Bu, kabul
edilemez bir yönetim ve seçim anlayışıdır. Ortalama parsel
büyüklüğünden fazla tarlası olan çiftçinin 5 oy kullanabilme
hakkını vermek en azından Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırıdır.
Sayın
milletvekilleri, ayrıca, kanunda, burada çalışan işçilerin,
şu anda mevcutta sulama birliklerinde çalışan işçilerin ne
olacağı konusunda herhangi bir madde yok. 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa göre çalışanların
durumlarının Devlet Personel Başkanlığına
devredilmesi diye bir madde var; sözleşmeli personellerin nasıl
olacağına dair bir madde var ama şu anda işçi statüsünde
çalışan, geçici işçi statüsünde çalışan işçilerin
ne olacağı konusunda, norm kadro fazlası olan işçilerin ne
olacağı konusunda herhangi bir çalışma veya herhangi bir
madde yok.
Bunun
yanında, değerli milletvekilleri, sulama birlikleri, ta 1990lı
yıllardan bu yana, devir sözleşmeleri yapıldıktan sonra,
ellerine sadece orada bulunan haritaların verildiği, sulama
kanallarının yerlerinin gösterildiği bir dosyayla ortada
bırakılmış. Sulama birlikleri, kendi güçleriyle
masasını, sandalyesini, telefonunu, bilgisayarını hatta
şu anda araç-gereçlerini kendi güçleriyle almışlardır. Yani
birilerinin dediği gibi, sulama birlikleri başkanları, yönetim
kurulu üyeleri hırsız falan değildir, soyguncu falan da
değildir, devletin mallarını talan eden insanlar da
değillerdir. Sulama birliklerinin içerisinde, bu yetkilerini kötüye
kullanan insanlar olduğu gibi, bu yetkilerini en iyi şekilde
kullanıp devletin malını, çiftçinin malını en iyi
şekilde kullanıp en iyi şekilde devletine ve milletine hizmet
olarak geriye döndüren birlik başkanlarımız da vardır.
Ben,
geçmişte bir birlik başkanıydım. Biz birliği
devraldığımızda, Devlet Su İşlerinden
devraldığımızda, ne aracı vardı ne gereci
vardı ne arabası vardı ne motoru vardı ne bilgisayarı
vardı, hiçbir şeyi yoktu fakat yapılan çalışmalarla,
birliğimizdeki insanlarımızın yapmış olduğu
çalışmalarla, çiftçilerimizin yapmış olduğu,
üyelerimizin ve meclis üyelerimizin yapmış olduğu çalışmalarla,
şu anda, bu birliğin yeri de var, bilgisayarı da var, güzel bir
düzenle çalışmış olan pompaj tesisleri de var, bu pompaj
tesislerinin, elektrik giderlerinden tutun da vergi giderlerine kadar, her
şeyini ödeyen bir durumu da var.
Karaman
Ovası Sulama Birliği Başkanı bir mektup gönderiyor, o
mektupta diyor ki: Biz, birlikler içerisinde devletin sırtındaki bir
yük değiliz. Devletin sırtında bir yük değiliz. Eğer
devletin sırtında yük olan birlikler var ise, devlet, bu
sırtındaki yükü en kısa sürede, nasıl atacaksa o şekilde
atsın ama çok iyi çalışan, çok düzenli çalışan, çok
güzel çalışan sulama birliklerini de lütfen göz ardı etmeyelim.
Onların yapmış oldukları çalışmalara da
saygı duymanızı bekliyorum. Dışarıdan
aktarıldığı gibi, bu birlikler kötü idare edilmemektedir.
Bu birlikler, millî iradeye de saygılıdır, millî hasılaya
da çok büyük destekleri vardır.
Bu
kanunun, eksikliklerinin düzeltilerek Türk milletine ve sulama birliklerine,
çiftçilerimize, hayırlı, uğurlu olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, çok iyi hatırlıyorum, geçen dönem Meclise
geldiğimde sulama birliklerinin İçişleri
Bakanlığına
2003 bütçesiydi, 2003 yılı bütçesinde,
burada, bütçede -işte ilk geldiğim 1inci aydı-
İçişleri Bakanına ve o zamanki Çevre Bakanına: Acaba
sulama birliklerinin İçişleri Bakanlığıyla ne ilintisi
var? diye o gün sormuştum. Acaba trafik memurları kontrol mu ediyor
suyun akışını? Merak ettim. Kimse bir cevap veremedi. O günden
bu yana Acaba sulama birliklerinin İçişleri
Bakanlığında ne işi var? diye sorumu hep sordum, ilgili
bakana sordum. Nihayet sulama birliklerini doğuran DSİye
bağlanması çok önemlidir, gereklidir, şarttır. Bir kere,
bunun için ilgili Komisyon üyelerine teşekkür ediyorum.
VAHAP
SEÇER (Mersin) Bana da ediyor musun?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Size de ediyorum Vahap Bey, Komisyon
Başkanıma da size de.
Doğrudur,
dokuz yıldır verilen bir mücadeledir. Nihayet doğru bulundu,
dokuz yıl sonra. Çok şükür.
Değerli
arkadaşlar, sulama birliklerini doğuran DSİdir. Onu
doğurmuştur ama yuvadan atmıştır,
bakmamıştır, hiçbir destek vermemiştir. Beş
yaşında bir çocuğu sokağa bırakmıştır,
o çocuk artık yetimdir, o çocuk çaresizdir, o çocuk perişan oldu
yıllar yılı, İçişleri Bakanlığına
bağlandığı günden bu yana perişan oldu, yetim büyüdü,
iyi eğitim alamadı o çocuk, çaresiz kaldı, insanlarını
kırdı, çiftçilerini kırdı, çaresizlikten.
Bu
kanunda bir eksiklik var. Tekrar, ana kucağına gidiyor ama ana
kucağına giderken yıllardır terk edilen o çocuğun
acaba ne sorunu var, ne derdi var? Bunların dertlerine, ekonomik, mali ve
personel -altını çiziyorum- konusunda bu tasarıda hiçbir önlem
getirilmemiştir. Yani, yetim çocuğu yuvaya alacaksın ama yetim
çocuğa ne vereceksin, ne giydireceksin, ne yedireceksin, ne içereceksin?
Bir şey getirmiyorsun burada. Hiç değilse bu geçiş sürecinde
bazı önlemlerin alınması lazım.
Size bir
sulama birliğinden gelen mektup okuyacağım şimdi.
1940lı yıllarda inşa edilmiş kanalları. Geçen seneler
zarfında bakım ve onarım çalışması
olmadığından beton kanallar toprağa dönmüş.
Şebekenin toplam uzunluğu 330 kilometre; bütçe yok, 60 kilometre
yapabildik, gerisinde toprak suyu yutuyor. Hiçbir ekonomik imkânımız
yok. diyor.
Bu
nedenle, ben, tabii bu yasa tasarısı görüşülürken ilgili
Bakanın burada olmasını çok arzu
Özür
diliyorum Sayın Bakanım, ama ilgili Bakanın
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Doğru,
haklısınız.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Çünkü ben günlerce bu konuda Sayın Çevre
Bakanıyla çok önemli tartışmalar yaptım. Onun burada olmasını
isterdim ki bu sorunlarımızı, hiç değilse bu kanun geçerken
Meclis iradesinin ortak kabul edeceği bu kanunun eksik kalan
kısımlarını burada belki düzeltebilirdik.
VAHAP
SEÇER (Mersin) Dün de yoktu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ben şu anda Sayın Bakanımdan
hiçbir şey isteyemem.
Değerli
milletvekilleri, sulama birliklerinin önemli sorunları vardır. Yine
söylüyorum; ana kucağına gitmesi çok güzel bir olay yetim, üvey bir
çocuğun. Üvey bırakılmış, beş yaşında
sokağa bırakılmış bir çocuğun ana kucağına
gitmesi kadar güzel bir olay yoktur. Annem diye DSİyi
kucaklayacaktır tüm sulama birlikleri ama ben -bunun da altını
çiziyorum, DSİ yetkilileri burada mı bilmiyorum- DSİnin de
sulama birlikleri
VAHAP
SEÇER (Mersin) Sadece 1 daire başkanı var, genel müdür yok.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) DSİ kültürü vardır Türkiye'de, bir
Karayolları kültürü vardır. Bunlar, Karayolları
çalışanları, DSİ çalışanları belli bir
kültürden gelmektedir. Devletin her kuruşunu çok özenle harcayan kurumlar
olarak eskiden beri gelmektedir. Onun için, DSİ kültürünün, eskiden beri
gelen DSİ kültürünün sulama birliklerini kucaklayacağına ben çok
inanıyorum. Orada yetişmiş mühendislerin, orada
yetişmiş elemanların, yine, aynı duyarlılıkla
kucaklayacağına inanıyorum.
VAHAP
SEÇER (Mersin) Bakanlık önemsemiyor bu yasayı.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ama, belli bir geçiş sürecinde bunlara
belli bir borç vermek
Bakın, hibe verin demiyorum, uzun vadeli bir
finansman sağlayın. En azından, sulama birliklerinin eksik kalan
kanalları, eksik kalan diğer işlerinin bitirilmesi lazım.
DSİye bağlandık. Tamam, denetimini DSİnin yapması
çok güzel, onlara teknik destek vermesi çok güzel, bunu artık geçiyorum,
DSİye bağlanması kadar güzel bir olay yok ama bu yasada, ana
kucağına giderken bana yedireceği içereceği bir şey
yok arkadaşlar, bir şey getirmiyor, orada çalışan personele
bir şey getirmiyor.
Bu
nedenle, Sayın Başkan, bir daha getiremez, dokuz sene sonra geldi bu
yasa, inşallah bir dokuz sene daha sürmez. Ama bu yasada, özellikle
sorunlu olan, ekonomik durumu iyi olmayan, borç batağında olan sulama
birliklerimiz var. Bu gerçekleri görelim. Bazı sulama birliklerimiz iyi
olabilir, cazibeli su geliyordur arkadaşlar, elektrik parası
vermiyordur, bilmem nedir, masrafı azdır ama bazı sulama
birliklerimiz de masraflı.
Şimdi,
personel konusuna geleceğim biraz da, daha sonra da sulama birlik
başkanlarına getirdiğiniz yük.
Değerli
arkadaşlar, diyelim ki 50 bin dönüm arazi sulayan bir birlik, küçüldü, 10
bin dönüme düştü, kadrosu var ama bu kadro fazla, artık, bu yükü
kaldıramıyor. Biz, eğer, sulama birlikleri personeline
Dün
Sayın Bakana soru sordum; Burada çözüm var dedi. Burada çözüm yok
arkadaşlar, özellikle geçici işçiler ve sözleşmeli personelle
ilgili hiçbir çözüm getirilmiyor. Bunların toplamı, zannediyorum ki
norm kadro fazlası toplamı Türkiyede en fazla 300-400 kişidir,
tıpkı belediyelerde olduğu gibi. Burası da bir amme hizmeti
veriyor, belediyeler de veriyor, onların da personelini belediye
başkanı aldı, bunların personelini sulama birliği
başkanı aldı, farkı yoktur mantık olarak. 300-400
kişiyi, kadro fazlası olan -maaş ödeyemiyor arkadaşlar, her
geçen gün daha da batıyor- bu personeli, bir şekilde torbaya
alıp, ilgili kurum ve kuruluşlarda geçici görev yaptırmak
şart oldu arkadaşlar. Yoksa, sulama birlikleri personeli perişan
durumda. Norm kadro fazlası varsa, beş yıl hiç personel almamak
kaydıyla, norm kadro fazlası bu insanlarımızı almak,
tıpkı belediye personelimizde olduğu gibi aynı şekilde
yapmamız lazım. Bu insanlar bizim çocuklarımız, bizim
insanlarımız, yirmi yıldır hizmet veriyor, on beş
yıldır hizmet veriyor bu birliklerde. Belediyelerle farkı nedir
arkadaşlar? Birini belediye başkanı almış, birini
sulama birliği başkanı almış.
İki:
Bu yasada, Sayın Başkan, norm kadro fazlası dahi olsa, bütçenin
yüzde 30undan fazla masraf olursa birlik başkanından tahsil edin
diyorsun.
Sayın
Başkan, sorumluluklar vardır; sorumluluklarda sadece başkan yok,
o birliklerin bir yönetimi vardır. İlla burada birlik
başkanından tahsil etmek son derece haksız bir kavramdır.
Bir sulama birliğinin bir yönetimi varsa, bir sorumluluk varsa, hepsini
değil, yasa dışı işlem yapıyorsa, yasa
dışı bir şey ödemişse, yönetimiyle birlikte bunu
düşünün. Başkandan tahsil edilir
Sonra, bu denetimler, örneğin
Malatyada 9 birlik var, her birlikte denetim yapılmış, giden
müfettişin yorumu, 5 birliğin başkanına zimmet
çıkarmış, 4 birliğin başkanına
çıkarmamış. İçişleri Bakanlığı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Önergede konuşurum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Tamam, olur.
Şahsı
adına Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk
Sayın Ertürk
Konuşmayacak.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Orhan Karasayar konuşacak
efendim.
BAŞKAN
Sayın Orhan Karasayar, Hatay Milletvekili, buyurun.
ORHAN
KARASAYAR (Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yapmış
olduğumuz bu düzenlemeler ile ülkemizde uzun yıllar yaşanan sulama
birliği kooperatiflerinin yönetimi ve çiftçilerimizin sorunlarına
çözüm noktasında çok ciddi düzenlemeler getirilmiştir. Bu
yapılan düzenlemeler neticesinde de inanıyorum ki hem üreticilerimize
hem sulama birliği yöneticilerimize çok ciddi rahatlıklar getirilerek
hem tarımsal üretimde hem üretim kalitesinde ve sulama birliklerindeki
düzenlemenin yetersizliği dolayısıyla heba olan su
miktarındaki su kaynaklarımızı daha iyi değerlendirme
açısından çok ciddi düzenlemeler getirmiştir. Bu düzenlemeler
neticesinde de hem ülkemizdeki tarım ürünleri üretiminin
artışı hem de kalitesi sağlanacaktır.
Topraklarımızın yıllarca vahşi sulama neticesinde
ciddi oranda verimliliğinin azalması, topraklarımızın
çoraklaşması, bu sulama birliği kanununu düzenlememizin sonucunda
çiftçilerimize inanıyorum ki sulamayla ilgili çok ciddi eğitimler
verilecek, buradaki, yönetimdeki oluşturulan yapı bu süreçten sonra
bu işi daha ciddi şekilde ele alacak. Hükûmetimizin de özellikle
damlama sulama sistemine vermiş olduğu destekler neticesinde
ülkemizde birçok çiftçimiz tarım alanlarındaki sulama sistemini
damlama sulama sistemine dönüştürdü. Tabii ki bunlarla ilgili de birçok
çalışmalar yapmamız gerekiyor. Özellikle, burada, Hükûmetimizin
göreve geldiği günden bugüne kadar arazi toplulaştırmasıyla
ilgili yapmış olduğu çalışmalar ve bu arazi
toplulaştırması neticesinde sulama sistemlerini daha modern,
daha çağdaş bir hâle getirmemizle de hem tarımda
kullanılacak su miktarımızı asgari seviyeye
indireceğiz hem de birim alanda topraklarımızın
canlılığını, topraklarımızın
verimliliğini daha uzun süre değerlendirme şansı
bulacağız. Hem dünya standartlarında üretim yapmaya hem de
verimi artırmaya yönelik sulamayla getirdiğimiz birçok modern
sistemlerle bu katkıları da ülkemiz adına
sağlayacağız.
Tabii ki,
değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, artık, birçok alanda
olduğu gibi, tarımı da dededen, babadan kalma usulle yaparak
ülkemiz tarımını çok önlere taşıma
şansımız yok. Artık, bizim çiftçimiz de, tarım yapan
insanlarımız da, nasıl sanayide, teknolojide sürekli yenilik
peşinde koşuyorlarsa, çiftçimiz artık bunu yapmak zorunda. Bizim
de AK PARTİ İktidarı olarak çiftçilerimize
sağladığımız olanaklar,
sağladığımız imkânlar, çiftçimizin, bu doğrultuda
yeni arayışlar içerisine girmelerine, çok ciddi atılımlar
yapmalarına ve mesafe almalarına sebep oldu. Tabii ki bunların
başlıcaları: Daha önceleri biliyorsunuz değerli
arkadaşlar, çiftçilerimiz belli ürünleri yetiştirerek, yıllarca,
ürünün gelir-gider noktasından ziyade devletten alacağı
yardım doğrultusunda ürünlerini yetiştirmeye
çalışmışlardır, özellikle bazı ürünleri.
Hükûmetimizin aldığı tedbirlerle
Tabii ki bu, ülkemizin
ihtiyacı olan, dünyanın ihtiyacı olan ürünler noktasında çiftçilerimize
karşılıksız kredi vererek, dekar başı, dönüm
başı, -eski parayla- 250 milyon vererek bölgenin özelliğine
göre, işte farklı çeşitler, farklı ürünlerin
yetiştirilmesi noktasında çok ciddi çalışmalar
yapıldı. Tabii ki çiftçimiz de bu neticeden son derece memnun oldu.
Bir tütün örneğini vermek istiyorum, hep burada da veriliyor. Ben kendi
bölgemden örnek vermek istiyorum. Tütünü vatandaşlarımız ekiyor,
en az 3-5 kez tek tek, yaprak yaprak elden geçiriliyor. Bu tütünler, işte
kurutuluyor, depolanıyor, en sonunda da bunu yakmak için hazinemizden para
harcamamız gerekiyordu. Bizim bu bölgelerdeki çiftçilerimize vermiş
olduğumuz hibe desteklerle yaklaşık yedi sekiz yıl önce
dikilen meyve bahçeleri, nar bahçeleri şu anda verim vermiş, verime
geçmiş durumda ve bunların şu anda sanayide işlenmesiyle
hem ülke ekonomimize hem çiftçimizin ekonomisine hem bölge ekonomisine çok
ciddi katkılar sağlanıyor. Bundan sonraki süreçte de
çiftçilerimizin dededen, babadan kalma sistemle değil de dünyanın en
gelişmiş ülkelerinde tarım nasıl yapılıyor ise,
tarımsal gelişmeler, tarımsal mekanizasyon nasıl
yapılıyor ise o doğrultuda Bakanlık
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN
KARASAYAR (Devamla)
gerekli çalışmaları yapıp
inşallah bu konuda çiftçimiz hak ettiği yere gelir diyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Karasayar.
Sayın
Ertürk, konuşacak mısınız efendim?
AHMET
ERTÜRK (Aydın) Hayır.
BAŞKAN
Konuşmuyorsunuz, peki.
Sayın
Kamer Genç, buyurun efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 621
sıra sayılı Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısının
birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki su kaynaklarının en iyi şekilde
kullanılması ve bunların kamu yararı bakımından,
ülke yararı bakımından en iyi şekilde
değerlendirilmesi hepimizin temennisidir. Bu kanun bu amaca eğer
hizmet edecekse tabii ki bizim de destekleyeceğimiz bir kanun
tasarısıdır.
Bu arada,
bugün vatandaşın birisi bana bir mektup yazmış, Erzincan
Sol Sahil Sulama Birliği Başkanı diyor ki: Bizde
çalışan işçileri kadroya aldılar. Biz, şimdi bu sulama
şeylerinde çalışan işçileri kadroya alınca bu defa
bütün paraları oraya ödüyoruz, maalesef kendi görevimizi de
yapmıyoruz. Hükûmet buna bir çare bulsun.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, tabii, bugün bir seçim kararını
aldık. Seçim kararı, tabii, Parlamento için çok bir dönüm
noktasıdır. Maalesef o karar alınırken benim verdiğim
bir önerge vardı, önergede şunu belirtiyordum. Sayın
Başkanın aslında önergemi okutması lazımdı ama
işleme koymayabilir. Yani ben yıllarca bu Parlamentoda
çalışan bir milletvekiliyim, başkan vekilliği yaptım.
Yani Meclis kararlarında önerge verilmeyebilir ama bir konunun kamuoyuna
mal edilmesi lazım. Şimdi seçimlerde en fazla tenkit edilen ne? Bir
defa vatandaşın oyunun parayla alınması. Şimdi Hükûmet
adına burada konuşan Bakan diyor ki: Efendim,
vatandaşlarımız çok onurlu ve soylu insanlardır. Evet,
öyledir. Bunların oylarını parayla satacağını
kabul edemiyoruz. İyi de, senin Hükûmet olarak o insanların oyu
üzerindeki şaibeyi kaldırman lazım. Yani ne yapacağız?
Benim verdiğim önergede işte seçime bir ay kala erzak
dağıtılmasın, para dağıtılmasın,
Hükûmet üyeleri devletin uçaklarını kullanmasın, devletin
araçlarını kullanmasın
Biliyorsunuz Tayyip Bey bir
çıktı mı seyahate, 800 tane polis koruyor kendisini.
Arkadaşlar, devletin uçakları şey ediyor. TOKİ, özellikle
hem referandumda hem seçim kanunları sırasında, AKPye yaranmak
için, işte konutların anahtarlarını teslim etmek üzere veya
belli şeyleri etmek üzere, devletin parasını harcamak suretiyle
AKPliler için çok büyük törenler düzenleniyor. Yani oraya, o törene gelen
insanların yiyecek içecek, yol parasını onlar veriyor.
Şimdi
seçimin dürüst, eşit şartlarda yapılabilmesi için işte
bunları düzenlememiz lazım. Yani burada çıkıp da
cafcaflı laflar söylemeye gerek yok. Burada söylenen şeyin
dürüstlüğü sağlanacak bir sonuç doğurması lazım.
Şimdi Tayyip Bey çıkıyor bir konuşuyor, on yedi tane
televizyon birden veriyor bunu. Peki kardeşim, öte tarafta yirmi tane
parti giriyor seçime. O zaman o televizyonlar o bütün partilerin
konuşmalarını versinler. Böyle insanları tek taraflı
yönlendirmek mümkün mü? Yani bu adalete sığar mı? Sizin
adaletiniz bu mudur? Yani çıkın, yiğitliğiniz varsa
eşit koşullarla yarışalım. Eşit koşullarla
yarışırken devletin kaynaklarını kullanmayın.
Bana göre, vatandaşın oyunu parayla satın almaya teşebbüs
etmek en büyük ahlaksızlıktır, etmeye yönelen en büyük
ahlaksızlığı yapıyordur. Dolayısıyla,
vatandaş geliyor, çok görüyoruz; işte 300 bin aileye her ay veya her
hafta muntazaman paketler gidiyor, paralar dağıtılıyor,
kömürler veriliyor. Arkadaşlar, hiç olmazsa seçime girerken bunları
keselim. Dolayısıyla, bu önemli. Bunları konuşmadıktan
sonra, vatandaşı zan altında bıraktıktan sonra bu
seçimin böyle bir şeyi olabilir mi?
Bakın,
daha geçen gün Tayyip Bey yeni atanan kaymakamlara dedi ki: Hemen gidin,
vatandaşlara erzak dağıtın. E, seçime gidiyorsun. Devletin
valileri AKPnin elinde, kaymakamları onun elinde, efendim, bürokratları
onların emrinde. Seçim eşit şartlarla yapılmıyor
değerli milletvekilleri. Seçim eşit şartlarla yapılsa o
zaman görürüz bakalım. Vatandaş kandırılıyor.
Bugün
memleketimiz, bakın, bugün itibarıyla karanlık bir rejimin içine
giriyor Türkiye; demokrasi yok, insan hakları yok ama maalesef
bunları vatandaşa söyleyecek zemin bulamıyoruz, işte bu
Meclis kürsüsünden bile çıkıp konuşma fırsatını
bulamıyoruz.
O
bakımdan, maalesef, seçime giderken
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER
GENÇ (Devamla)
AKPnin tek taraflı yönlendirmesiyle seçime gidiyoruz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın
Doğru
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çıkarmakta
olduğumuz kanunla, sulama birlikleri sahası içerisinde olup da su
alamayan birlik üyesi çiftçiler kendi tarlalarına sondaj kuyusu açarak
dinamoyla, elektrikle veya traktörle, mazotla suyu yer altından
çekiyorlar. Saha içerisinde sulama birlikleri olduğundan dolayı hem
sulama birliğine sulama ücreti ödeyecekler hem de elektrik veya mazot
parası ödeyecekler. Çiftçi birliklerinden su almadığı hâlde
2 defa ücret ödenmesiyle ilgili mağduriyeti nasıl önleyeceksiniz?
Diğer
bir sorum: Yine önümüzdeki zamanda -şu anda Plan Bütçe Komisyonunda
görüşülüyor- yeni bir torba kanun geliyor. Bu torba kanunla acaba
çiftçilerin borçları olan tarım kredinin
yapılandırılmasıyla ilgili veyahut bankaya olan
borçların yapılandırılmasıyla İlgili bir
çalışma Hükûmet olarak yapılacak mı?
Ayrıca,
esnaf da sicil affının uygulanmamasından dolayı kredi
kullanamıyor. Acaba, Hükûmet olarak bu torba kanunun içerisine
bunları koyacak mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köse
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, sulama birliklerinde sürekli işçi olarak çalışan
yurttaşlarımızın, döner sermayeli bütçeler
olmadığı için zor durumda olduklarını hepimiz
bilmekteyiz. Örneğin Adıyaman Çamgazi Sulama Birliği bunun en
bariz örneğidir. Görüştüğümüz yasa teklifinde ise bu
işçilerin ne olacağına dair bir düzenleme olmaması sürekli
işçileri sıkıntıya sokmaktadır. Ya diğer
kurumlara geçişlerinin önü açılsın ya da durumlarına
açıklık getirilsin. Sayın Bakanım, sulama birliklerindeki
sürekli işçilerin kadrolarına ve maddi koşullarına
ilişkin neden bir düzenleme yapılmamaktadır? Bu
yurttaşlarımız nasıl değerlendirilecektir? 657
sayılı Yasaya tabi personellere tanınan hak neden bu
kişilere tanınmamaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, acaba sulama birliklerinde,
Türkiyedeki, norm kadro fazlası kaç kişi vardır? Bunun
hesabı var mı? Norm kadro fazlası personelin sulama birliklerine
yük olduğunu biliyor musunuz? Acaba, DSİ, ana kucağına
giden sulama birliklerinde bu norm kadro fazlası personeli herhangi bir
yerde kullanabilir mi, DSİ olarak?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
İnan
MÜMİN
İNAN (Niğde) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Niğde bölgesi kapalı havza konumundadır. Çiftçilik
ve hayvancılık yapacak olan çiftçilerimizin, maalesef, yer altı
su kuyusu açma konusunda çok önemli sıkıntıları
olmaktadır. Niğde bölgesinin su sorununa ne gibi bir çözüm önermektesiniz?
Ya da kapalı havza konumundan ne zaman ruhsatlı duruma
geçebilecektir? Bu konuda çiftçilerimiz ve hayvancılık yapan
hemşehrilerimiz çok ciddi bir biçimde sıkıntı içerisindedir
ve müjdeli haberler beklemektedirler. Yapılan çalışmalar
hakkında bir bilgi verebilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın İnan.
Sayın
Ergin
GÜROL
ERGİN (Muğla) Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben de
Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Sulama birliklerinin
toplam elektrik borçları ne kadardır? Sulama birliklerinin bu ölçüde
borçlanmasında acaba yöneticilerinin yanlış tutumları
mı, yoksa sulama elektriğinin çok pahalı olması mı
neden olmuştur ve niçin sulamada kullanılan elektrik Türkiyedeki en
pahalı elektrik grubudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Sayın Başkan, tarım
kredi kefaletlerinin borçlarıyla ilgili bir soru geldi, önümüzdeki torba
yasa tasarısında bunlarla ilgili bir düzenleme olup
olmayacağına dair. Bunlarla ilgili, bu borçların yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili tekrar gelecek olan torba yasa
tasarısında bir düzenleme yok.
Sulama
birliklerinde çalışan işçi sayısı soruldu. 3.111 adet
işçi kayıtlı, sulama birliklerinde çalışan.
Yine
sulama birliklerinin kullanmış oldukları kuyularla ilgili bir
soru soruldu. Şebeke içerisinde şahsi kuyu açılması yasak.
Ancak, birliğin tüzel kişiliği adı altında ihtiyaç
hâlinde kuyu açılabileceği yasada hükme bağlanmış.
Yine
sulama birliklerinin taşıt kullanımı, taşıt
mülkiyetiyle ilgili bir soru geldi. Sulama birlikleri, Taşıt
Kanununa tabi olmayacaklar; Meclis kararı doğrultusunda kendi
ihtiyaçları olan araçları alıp kullanabilecekler.
Bir diğer soru da devir
sözleşmesiyle ilgili. Devir sözleşmesi ve devir protokolüyle
tarafların hak ve sorumlulukları belirlenmiş, tesisin tüm
unsurları kayıt altına alınarak bunların devirleri
gerçekleştirilmiş.
Diğer
sorulara da Sayın Bakan yazılı cevaplarını
iletecekler.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Özkan, buyurun.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, Tarım Komisyonu Başkanımız da orada. Bugün
benim dikkatimi çeken bir konu oldu. Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez
Birliğinin Dokuzuncu Olağan Genel Kurulu vardı. Tarım
kesiminde insanların 15 lira, 20 lira yevmiyeyle
çalıştığı bir ortamda, sabahtan akşama kadar
fasulye topladığı, bahçe çapaladığı bir ortamda,
Tarım Kredi Yönetim Kurulu üyelerine günlük il dışı
harcırahları 100 lira, yurt dışı harcırahları
200 euro olarak bir kurul kararı geçti. Kabul edenler
Etmeyenler
50
kişiyle bu kurul kararı geçti. Bu genel kurulun ilgili
müfettişler tarafından takip edilmesini rica ediyorum. Bu insanlar
kolayla para kazanmıyor. Bu insanların emekleriyle bu insanlara
yolluk veriliyor. Bunun incelenmesini talep ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Buyurun
Sayın Bakanım.
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Teşekkür ederiz. Konuyu
ilgililere ileteceğiz. Teşekkürler.
Sağ
olun Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
Birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci
madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
621
sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesinin 1.
fıkrasındaki Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün
ibaresinin Çevre ve Orman Bakanlığının şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Özdemir Hasan Çalış Reşat
Doğru |
Gaziantep Karaman Tokat |
Ertuğrul Kumcuoğlu Hüseyin Yıldız Mehmet Akif Paksoy |
Aydın Antalya Kahramanmaraş |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından
alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Vermiş
olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sulama
birlikleri, sulama tesislerinin çiftçilerimiz tarafından sahiplenilmesi,
korunması, bakım ve onarımlarının kendileri
tarafından yürütülmesi ve bu sayede suyun etkin kullanımı ve
verimliliğinin artırılması amacıyla kurulmuş olan
tüzel kişiliklerdir. Sulama birlikleri teknik donanımının
ve ekibin yetersiz olması nedeniyle büyük sıkıntı
içerisindedirler. Bütün bunlara paralel olarak, gerek elektrik, vergi ve
benzeri gibi borçlarından dolayı hem sulama birliklerinin hem de
çiftçimizin yaşadığı sıkıntılar var
olagelmiştir.
Bilindiği
üzere, ülkemizde baş gösteren ekonomik kriz toplumun tamamını
etkilemiş, bu durumda çiftçilerimiz de büyük oranda zarar
görmüşlerdir. AKP İktidarında çiftçi maalesef yok olmuş,
çiftçiler çok zor durumda kalmışlardır. Bakınız, iktidar
zamanınızda, özellikle her zaman söylendiği, Çiftçinin ve
köylünün yanındayım. dendiği ortamda benzin fiyatı
-2002yle her zaman karşılaştırılıyor- 1,28 lira
2002 senesinde, şu anda 4 lirayı geçmiş durumdadır.
Motorinin fiyatı 2002de 0,94 TL civarında iken bugün 3,5 lirayı
geçmiştir. Dana etinin fiyatı o tarihlerde 9 lira iken bugün maalesef
30 lirayla 35 lira arasında bulunmaktadır. Yine 1 kilogram
ekmeği 1 liradan, şu an itibarıyla 2,20 civarında parayla
almaktayız.
Sayın
milletvekilleri, tarım girdilerinin aşırı yükselmesi
nedeniyle çiftçi üretemez, mahsulünü de satamaz konuma gelmiştir. Bütün bu
sıkıntılar çiftçiyi, sulama birliklerine olan
borçlarını ödeyemez duruma da getirmiştir. Vatandaştan
ücret alamayan birlikler hâliyle devlete olan borçlarını, elektrik
borçlarını ödeyemiyorlar. Biriken borçlar nedeniyle iktidarın
da, işte, bu ortamdaki, müdahale etmemesinden dolayı maalesef
elektrikler kesilmiş, motorlar da durmuştur.
Tam
olarak ürünün suya ihtiyacı olan dönemde elektrik kesintisinden dolayı
kanalına su gelmeyen vatandaşlar mahsulünü sulayamamış,
vatandaşın bir yıl boyunca yaptığı tüm
emeği, maalesef, heba olmuştur. Bu durum vatandaşla sulama
birliklerini, birliklerle devleti de karşı karşıya
getirmiştir. Sulama birliklerinin bu durumu göz önüne alınıp bir
an önce teknik ve mali yönden mutlaka desteklenmesi gerekiyordu ama maalesef
geç kalınmış bir kanunla karşı
karşıyayız.
Sayın
milletvekilleri, su yönetimi, su kaynaklarının planlı bir
şekilde geliştirilmesi, dağıtılması ve
kullanılması ile yapılır. Ülkemizde, maalesef, bunu yeterli
ve gerekli şekilde yapamıyoruz. Bakınız, ırmak ve
dereler üzerinde son zamanlarda doğa dengesini bozan HES projeleri
kuruluyor. Bu HES projeleri, maalesef, AKP İktidarında neredeyse
derelerin ve ırmakların birçok yerinde doğa dengesini bozacak
şekilde kurulmaktadır.
Bakınız,
Tokatımızda, işte, Amasyayı içerisine alan, Amasya,
Taşova, Erbaa, Niksar ve beraberinde Reşadiyeye kadar uzanan
yerlerde hidroelektrik santralleri, HES projeleri adı altında
santraller kuruluyor ama şu anda o bölgelerde çok büyük bir doğa
katliamı yapılmakta olduğunu da görmüyoruz.
Dolayısıyla, burada müteaddit defalar bu konuyla ilgili söylemlerimiz
olmuştur. Ancak hâlâ o HES projelerinin devam etmekte olduğunu ve
tamamen oradaki bitki örtüsünü ortadan kaldırılmış
olduğunu da ifade etmek mecburiyetindeyiz.
Reşadiye
Belediye Başkanımız Rafet Erdem Beyefendi, yine Niksar Belediye
Başkanımız olmak üzere o bölge belediye başkanları
avazları çıktığı kadar bağırıyorlar,
diyorlar ki: Buralarda yapılmakta olan Kelkit Vadisi üzerindeki bu
yatırımlar tekrar tekrar gözden geçirilmeli. Çünkü çevreye çok büyük
oranda, katliam şeklinde görüntüler ortaya konmakta ve mümbit arazilerin
de oradan kaybolmasına sebep olmaktadır. Bu mealde de buranın
mutlaka gözden geçirilmesi ifade ediliyor.
Sayın
milletvekilleri, tabii, çiftçilerimiz çok zor durumdadır.
İnşallah -seçim kararını almış bulunuyoruz- seçim
kararıyla beraber, Milliyetçi Hareket Partisi bununla ilgili, tarımla
ilgili, hayvancılıkla ilgili çok önemli söylemlerini kamuoyuna
sunmuştur. Bakınız, tarımsal destekler kademeli olarak
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1,5'una yükseltilecektir. Şu
anda yüzde 0,5 bile vermiyoruz. Bu, inşallah, Milliyetçi Hareket Partisinin
iktidarında önce yüzde 1lere tamamlanacak, daha sonra yüzde 1,5a
çıkarılacaktır. Yine akabinde besi
hayvancılığının desteklenmesi amacıyla bütçeden
yapılan destek ödemelerine yüzde 50 oranında artırım
getireceğiz. Hayvancılık desteği, bugünkü 1 milyar 250
milyon lira düzeyinden 2 milyar liraya çıkarılacak ama en önemlisi,
küçük çiftçilerin desteklenmesi amacıyla mazot, gübre, ilaç, tohum ve fide
gibi tarımsal girdiler üzerindeki ÖTV ve KDV
kaldırılacaktır. İşte o zaman köylü desteklenmiş
olacak, çiftçi desteklenmiş olacaktır.
Bunun yanında
ürünlere fiyat garantisi getirilecektir. Çiftçilerimize daha ucuz elektrik
verilecektir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Reşat Bey.
REŞAT
DOĞRU (Devamla) Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sağ ol.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 621 Sıra Sayılı yasa tasarısının 2.
maddesinin (e) bendinde geçen (ya da inşa edilmesi planlanan) ifadesinin
(ya da inşa edilecek) biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer Genç Rahmi Güner Algan Hacaloğlu |
Tunceli Ordu İstanbul |
Derviş Günday Abdulaziz
Yazar |
Çorum Hatay |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Genç, buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 621
sıra sayılı Yasa Tasarısının 2nci maddesinin
(e) bendiyle ilgili olarak verdiğimiz bir önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Burada
ya da inşa edilmesi planlananı ya da inşa edilecek
şeklinde değiştiriyoruz çünkü planlanan, şu anda planlanan
gelecekte de inşa edilecekse bunun da bu kapsama alınması
gerektiğine inanıyorum ve böylece kanun amacına daha uygun
olarak bir düzenlemeye girmiş oluyor.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, AKPli milletvekilleri hep buraya
çıkınca, Cumhurbaşkanını biz seçtik, millet seçti
Yahu, ne millet seçti! Şimdi, Abdullah Beyin iki tane tasarrufunu size
söyleyeyim. Amerikan Büyükelçisi geldiği zaman dedi ki: Ya, bu ne! Bir
yandan özgürlük bir yandan da gazetecileri alıyorsunuz içeriye. dedi.
Ondan sonra Abdullah Gül 18 Şubatta yani geçen şubatta- Amerikan
Elçisini tek başına kabul etti. Bakın, devlet geleneklerinde
yabancı devletin elçileri tek başına kabul edilemez. Ne bir
hariciye temsilcisi var ne orada başka kimse var. Ne konuştular
bunlar acaba? Devletin başında olan insan böyle hareket etmez.
Ayrıca,
öyle keyfi uygulamaları var ki, mesela Metin Doğan isminde
Ankaradaki bir doktoru getirdiler Trakya Üniversitesinde profesörlük kadrosu
verdiler. Ondan sonra Aydınlıkevlerde kurulan üniversiteye de rektör
atadılar. Rektör atadılar ama -YÖK bunu atadı- Abdullah Gül bunu
on beş gün beklettikten sonra rektör seçilme yeterliliğine sahip
oldu. Düşünebiliyor musunuz yani bu kadar
Bir üniversiteye rektör
atıyorsunuz, adamın ehliyeti yok ama
Cumhurbaşkanlığının işlemleri yargı
denetimine tabi olmadığı için, yok olan hükümleri getirdi,
rektör tayin etti. Şimdi, arkadaşlar, bir memleketin
başında oturan kişinin tarafsız olması lazım,
herkese eşit mesafede olması lazım.
Şimdi,
Danıştay ve Yargıtay kanunları çıktı. Efendim, bu
adaleti şey edecek diye ben şey ettim dedi. Bakın, Hâkimler ve
Savcılar Kurulunda 211 tane Danıştay ve Yargıtay üyesi,
arkadaşlar, iki günde atandı. Oradaki bu beyler, bu Hâkimler
Savcılar Kurulu üyeleri bu 211 tane hâkimi nasıl incelediler,
nasıl sicillerini şey ettiler? Hiçbir incelemeye de tabi
tutmadılar. Tamamen Adalet Bakanlığının getirdiği
listeyi oraya tayin ettiler, yani bir kıstas yok. Yani en
yaşlıları mı seçildi, en kıdemlileri mi? Yok. Tamamen
Adalet Bakanlığının yönlendirmesiyle
Yani bunun
anlamı nedir? Tam kırk yaşındaki kişileri seçtiler.
Bunlar altmış beş yaşına kadar bu makamlarda
kalacaklar. Dolayısıyla Danıştay ve Yargıtay, yirmi
beş yıl artık AKPnin düşüncesindeki bir yargı sistemiyle
donatıldı.
Şimdi,
bunları görmüyorsunuz. Bu karanlık uygulamaları çıkıp
da milletin karşısında hiç sıkılmadan, sanki çok
demokratmışsınız, sanki çok insani duygular
içindeymişsiniz, sanki özgürlükten yanaymışsınız gibi
millete tarif ediyorsunuz.
Şimdi,
Mustafa Balbayla Tuncay Özkanın hâlâ hangi suçtan
yargılandıkları belli değilken, iddianameleri belli
değilken, Adalet Bakanı olan zat çıkıyor, diyor ki:
Efendim, bunların suçunu işleyenlerin hücrede kalması
lazım. Beyler, ya insaf! Hiç mi Allah korkusunu yok içinizde? Hiç mi
içinizde vicdan yok? Arkadaşlar, yani bu insanların daha suçu belli
değil.
Şimdi,
Oda Televizyonu -İnternet sitesi- gidiyorsunuz, sizin de aleyhinizde bir
yayın yaptı diye
Hâlbuki aslında yayında
doğruları söylüyorlar. Bu Soner Yalçının bir özelliği
var: Her şeyin en doğrusunu araştırıyor, en iyi
şekilde yazıyor. Sizin hesabınıza göre doğruları
yazmak suç; ancak sizin lehinize ne kadar yalan, ne kadar gerçeklere
aykırı olan haberleri toplayıp söylerseniz, taltif edileceksiniz.
Onları taltif ediyorsunuz ama o insanlar bu memlekette doğru haberi
araştırıyorlar, doğruları yazıyorlar ve
zindanlara gönderiliyorlar.
Bir
Balyoz davasında
Ertuğrul Özkök yazıyor, diyor ki: Mahkeme
kararında diyor ki hâkim: Eğer askerî savcı bu konuda
bilirkişi incelemesi yapmışsa bunun da getirilmesi lazım.
Ertuğrul Özkökün köşesinde var, Balyoz davasında yüzlerce sahte
belge var. Arkadaşlar, yüzlerce sahte belge var, 2003 yılına
aitmiş gibi görünen 2008 yılı belgeleri var. Şimdi, bu
insanlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları, bunların
adaletten yararlanması lazım, hakkın, hukukkun bunlara
uygulanması lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER
GENÇ (Devamla) Tabii, zamanımız olmadığı için burada
konuşarak gerçekleri söyleyemiyoruz ama memleketi bir karanlığa
götürüyorsunuz, önümüzdeki seçimlerde göreceğiz bunu. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Genç.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.09
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Tasarının
2nci maddesi üzerinde Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
4üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanununun 4. maddesinin 8. fıkrasının (b)
bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Oktay Vural Ali Uzunırmak Mehmet Günal |
İzmir Aydın
Antalya |
Kadir Ural M. Akif Paksoy Rıdvan
Yalçın |
Mersin Kahramanmaraş Ordu |
b Birliğe
olan borçlarını su kullanım hizmet bedelini ve
cezalarını ödemiş olmak şartıyla birlik üyesi seçmek
ve meclis üyesi seçilmek.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi mi okutuyorum Sayın Şandır?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçeyi okuyalım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde
bendi eksiktir. Seçme ve seçilme hakkının kimde olacağı
belirtilmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
6ncı
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanun Tasarısının
6.
Maddesi 6. Fıkrasındaki "Birlik Meclisi Üyeliği
seçimlerinde kullanılacak oy sayısı, Birlik görev alanı
içindeki işletmeye açılmış toplam sulama alanının
aynı alan içindeki ortalama parsel büyüklüğüne bölünmesiyle tespit
edilir. Her birlik üyesi sulama alanındaki arazisinin ortalama parsel
büyüklüğüne bölünmesiyle bulunacak sayıda oy hakkına sahiptir.
Ancak oy hakkı beşi geçemez. Hesaplama sonucu bulunacak
küsuratlı değer yarıma eşit ve büyükse bir
yukarısına tamamlanır" cümlelerinin kaldırılarak
yerine "Her Birlik Üyesi Meclis Üyeliği seçimlerinde oy kullanma
hakkına sahiptir" cümlesinin getirilmesini,
12.
Fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve
15.
Fıkrasının (e) bendindeki " Başkana brüt asgari ücretin
üç katını geçmemek üzere " ibaresinin "Başkana brüt
asgari ücretin beş katını geçmemek üzere şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(12) -"Birlik Meclisinde kararlar
toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile
alınır. Ancak Birliğin iç ve dış kaynaklı kredi
kullanması, sulama ücretinin tespiti, cezaların tayini ve
katılım payının belirlenmesine ait kararlarda üye tam
sayısının salt çoğunluğu aranır".
Kadir Ural Mehmet
Şandır Hüseyin
Yıldız |
Mersin Mersin Antalya |
Kürşat Atılgan Osman Ertuğrul Ahmet Bukan |
Adana Aksaray Çankırı |
M.
Akif Paksoy |
Kahramanmaraş |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Ural, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
KADİR
URAL (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
önergeyi vermemizin sebebi de
Ağalık sistemini getiriyorsunuz. 6ncı
maddenin 6ncı fıkrası resmen ağalık sistemi. Fazla
tarlası olana fazla oy, fazla parası olana fazla oy. Bu ancak yönetim
şirketlerinde, şirket yönetimlerinde olan bir maddedir, yani hissesi
fazla olanın fazla oy kullanma hakkının olması
şirketlerde olur, özel şirketlerde olur. Ama biz kanunun ilk
başlangıcında veriyoruz, kamu tüzel kişiliğidir.
diyoruz. Kamu tüzel kişiliği olan bir yerde seçim yapılacak ise
seçimin herkesin kendi hakkıyla yapılması gerekir. Yani su
kullanıcılarının hepsinin oy kullanma hakkının
olması gerekiyor, ama Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuzun
kabul ettiği metinde -iyi okuyun burayı ve benim matematiksel olarak
şeylerime de bakın- diyor ki: Birlik meclisi üyeliği seçimlerinde
kullanılacak oy sayısı, birlik görev alanı içindeki
işletmeye açılmış toplam sulama alanının
aynı alan içindeki ortalama parsel büyüklüğüne bölünmesiyle tespit
edilir.
Yani, bu
ne demektir biliyor musunuz? Diyelim ki bin dönüm bir arazi var, sulama
arazisi, 200 tane de parsel var, bini 200e böldüğünüzde ne çıkar? 5.
Yani 5 dönüm arazisi olan 1 oy hakkına sahip olacak. Peki, 4 dönüm arazisi
olan oy hakkına sahip olacak mı? Olmayacak. Neden? Diyorsunuz ki:
Her birlik üyesi, o sulama alanındaki arazisinin ortalama parsel
büyüklüğüne bölünmesiyle bulunacak sayıda oy hakkına sahiptir.
Yani adamın 4 dönüm yeri varsa oy kullanamayacak, 5 dönüm ve
yukarısı kullanacak. Hemen bunu tersinden söyleyelim. Adamın 50
dönüm arazisi var, 5 dönüm 1 oy hakkıysa kaç tane oy hakkı var? 10.
10 oy hakkı. Öyle mi? Sınırlandırdık diyorsunuz, 5 oy
hakkıyla sınırlandırdık diyorsunuz, ama diyelim ki 25
dönümünü kendisi kullandı, 5 oy hakkı; 25 dönümünü de kiraya verdi
Ahmete, bir 5 oy hakkı daha. Ee, adamın 10 oy hakkı oldu. Bunu
daha da büyütebilirsiniz. Bunu 100 dönüm, 200 dönüme doğru da
büyütebilirsiniz. 100 dönüm arazisi olan adam 3 kişiye 25er dönüm kiraya
verdiği zaman 3 tane 5 oy kullanabilecek hâle gelecek, bir de kendi 5 oyu
var, 20 tane oy hakkı olacak. Kusura bakmayın, böyle bir olmaz. Bu,
yanlıştır. Her birlik üyesine meclis üyeliği seçimlerinden
ortalama parsel baz alınmadan oy hakkının verilmesi gerekiyor.
Eğer böyle geçerse bu, onu da söyleyeyim, büyük ihtimalle Anayasa
Mahkemesi bunu iptal eder. Niye iptal eder? Çünkü eşitlik ilkesine
aykırıdır.
İkinci
verdiğimiz önerge de
Birlik meclisinde kararlar toplantıya
katılanların salt çoğunluyla alınıyor ancak Meclis
alacak olduğu bütçe kararlarını üçte 2 çoğunlukla
alır. diyor.
Değerli
arkadaşlar, herhâlde siz birlikleri bilmiyorsunuz. Hiçbir yerde üçte 2
çoğunlukla karar alınamaz. Bunu bir kere bilin. Üçte 2
çoğunlukla karar alamaz birlikler. Hele bir de bütçeyi bu şekilde
aldırmaya kalkarsanız, üçte 2 çoğunlukla bütçe kararı
aldırmaya kalkarsanız bu bütçe kararlarını alamazlar ve
birlikler iflasa doğru gider, birlikler kapatılmaya doğru gider
çünkü bütçe kararını alamazlarsa birlikler kapatılır. Onu
da zaten bir ilerleyen maddede Devlet Su İşleri bölge müdürünün
onayına verdiğiniz için, o, bütçeyi ister onaylar ister onaylamaz ve
birlikler iflas noktasına gelirler ve birlikleri iflas ettirirsiniz,
kapattırırsınız. Bunun sonucu da ne olur? İşte,
lafımın başında söylediğim ağalık sistemine
gelirsiniz. Ağalık sistemindeki gibi oy verenlerin
çoğunluğu, tarlaları fazla olduğundan dolayı, daha
fazla oy kullanacaklarından dolayı da birlikleri ağalara teslim
edersiniz.
En son
değiştirilmesini istediğimiz Başkana brüt asgari ücretin 5
katını geçmemek üzere
şeklinde değiştirilmesi de
Birlik başkanları 3 katını geçmemek üzere dediğiniz
zaman 1,5 milyar gibi, 2 milyar gibi bir maaş alacaklar. Ama bunu, 10
dönüm araziye hitap eden bir birlik başkanı da aynı alacak, 10
bin dönüm araziye hükmeden bir birlik başkanı da aynı alacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ural.
KADİR
URAL (Devamla) Böyle bir şey olmaz. Bunun yapılması gerekeni
şudur: Birliklerin başkanlarının alacak oldukları
maaşları, kullanmış oldukları tasarruf altındaki
toprak büyüklüğüne göre ayarlarsanız ancak böyle olur, başka
şekilde olmaz.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
7nci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanun tasarısının 7. maddesinin 2.
fıkrasının yönetim kurulu üyelerinin görev süresi 1 (Bir)
yıldır şeklinde değiştirilmesini
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Kadir Ural Mehmet Akif Paksoy Süleyman L. Yunusoğlu |
Mersin Kahramanmaraş Trabzon |
Mümin İnan Behiç
Çelik |
Niğde Mersin
|
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Ne yapalım, gerekçeyi mi okutalım?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Kadir Bey
BAŞKAN
Buyurun Kadir Bey.
KADİR
URAL (Mersin) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Diyeceksin
ki Niye hep sen konuşuyorsun bu konuda? Çünkü geçmişte bu konuda
birlik başkanlığı yaptığım için arazide olan
birisiyim ben. Bu konuyu da bildiğimi, çok iyi bildiğimi de
söylüyorum.
BAŞKAN
Estağfurullah, konuşma hakkınız baki.
Buyurun;
biz de bilgileniyoruz yani bu arada.
KADİR
URAL (Devamla) Teşekkür ediyorum Başkanım.
7nci
maddenin 2nci bendinde deniliyor ki, efendim, yönetim kurulu üyelerinin görev
süresi iki yıl olsun. Niye? Bunun mantığı ne? Neden iki
yıl? Böyle bir mantığı yok. Bunun mantığı,
aynı, belediye encümenlerinde olduğu gibi veya kamu tüzel
kişiliklerinde olduğu gibi bir yıldır. Yönetim kurulu
üyelerinin, yani bir manada encümenlerin görev süresinin nasıl bir
yıl olduğu gibi, yönetim kurulu üyelerinin de görev süresinin bir
yıl olması gerekiyor. Bütün meclis üyelerinin, seçilmiş meclis
üyelerinin görev yapabilmesi için, bütün meclis üyelerinin görev yapabilmesi
için, her yıl yeni bir seçim yapılması lazım, yönetim
kurulu seçimi yapılması lazım, yönetim kurulu başkan ve
meclis üyelerinin değil. Bakın, burada bir yanlışlık
var. Arkadaşımız biraz önce diyor ki: Ya, her yıl seçim mi
yapılacak? Hayır, her yıl seçim yapılmayacak. Zaten,
seçilmiş olan meclis üyelerinin görev süresi dört yıl,
başkanın da görev süresi dört yıl. Başkanla beraber 4 tane
yönetim kurulu üyesi seçilecek, yönetim kurulu üyesi. Hükümetin ve Komisyonun
getirdiği metinde, bu yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin iki
yıl olması söyleniyor. İki yıl 4 kişi yapacak, iki
yıl da öbür 4 kişi yapacak diyelim. Peki, 25 kişilik bir
belediye meclis üyesinde ne olacak?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Herkesin olması mı lazım?
KADİR
URAL (Devamla) Evet, herkes olmak zorunda çünkü belediye meclisine veya
sulama birliği meclisine seçtiğiniz
arkadaşlarınızın, meclis üyelerinin bu yönetim kurulu
üyeliklerinde bulunabilmesi gereklidir. Vatandaşa ve çiftçilerimize daha
faydalı olabilmesi için, bunun bir yıl olarak getirilmesi gerekir.
Geçmişte olduğu gibi, yani 5355 sayılı Mahallî İdare
Birlikleri Kanununda olduğu gibi, bir yılla
sınırlandırılması gerekir, bunun, iki
yıllığın mantığı yoktur. Buradaki
anılan iki yıl mantığının da özel
şirketlerdeki yönetim kurulu üyeliklerinin iki yıl olması
gerektiği şeklindeki düşünceden olduğunu zannediyorum, onun
için iki yıl verildiğini zannediyorum. Ama, yönetim kurulu üyelikleri
bir yıl olmalıdır, her yıl yönetim kurulu üyeleri
değişmeli ve vatandaşın, çiftçilerimizin isteklerine göre,
çiftçilerimizin çalışma şartlarına göre, her meclis üyesi
orada elini taşın altına koymalıdır, her meclis üyesi
de bunu yapmalıdır diye düşünüyorum.
Biraz
önce verdiğim önergedeki (15)inci fıkrayı anlatamadım.
(15)inci fıkrada -daha doğrusu, mikrofondan anlatamadım, sesimi
duymuşsunuzdur ama mikrofondan anlatamadım- bunun olması
gerekeni, brüt asgari ücret falan değildir. Bunun olması gerekeni
arazi büyüklüklerine göre devlet memurları maaş kat
sayısıyla çarpımı sonucunda bulunacak olan miktardır.
Yani 20 bin dönüm araziyi yöneten, 200 bin dönüm araziyi yöneten bir birlik
başkanıyla, bin dönüm, 2 bin dönüm araziyi yöneten bir birlik
başkanının maaşlarının aynı olmaması
gereklidir. Bu çıkardığınız yasa ile 10 bin dönüm
araziyi işleten bir sulama birliğinin başkanıyla 200 bin
dönüm araziyi işleten bir sulama birliğinin başkanı
aynı ücreti alacaklardır. Ama bunun örneği nerede vardır?
Bunun örneği, mesela belediye başkanlıklarında vardır.
Belediye başkanlıkları nüfuslarına göre devlet
memurları maaş kat sayısının çarpımı
sonucunda bulunacak olan tutarları maaşları olarak alırlar.
Burada da
yine aynı şekilde birlik başkanlarının bu şekilde
maaşlarının ve özlük haklarının düzenlenmesi
gerektiğini söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
8inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
9uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
10uncu
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısının 10. maddesinin 1.
fıkrasında geçen Birlik meclisince kabul edilen bütçe ilgili
DSİ Bölge Müdürünün onayı ile yürürlüğe girer cümlesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet Günal Kadir Ural |
İzmir Antalya Mersin |
Ali Uzunırmak M. Akif Paksoy Rıdvan
Yalçın |
Aydın Kahramanmaraş Ordu |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİLER (Bitlis) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Ural, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
KADİR
URAL (Mersin) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce bölüm üzerinde konuşmamda söyledim. Devlet Su
İşlerinin, 6200 sayılı Yasaya göre bu birliklerin
kurulmasında çok büyük emekleri olmuştur. Devlet Su
İşlerinin tesislerini kullanmaktadır sulama birlikleri. Bu
doğrudur. Ama birçok birlik, Devlet Su İşlerinden bu tesisleri
parasını ödeyerek devralmıştır.
Şimdi
burada getirilen
Ben biraz önce söylediğimde, Devlet Su
İşlerinin bir alt birimi hâline getiriliyor. dediğimde bunu
kastediyordum. Burada deniliyor ki: Birlik meclisince kabul edilen bütçe,
ilgili DSİ müdürünün onayı ile yürürlüğe girer. Peki,
onaylamazsa ne olacak? Diyelim ki birlik meclisi bir bütçe hazırladı.
Bu bütçeyi birlik meclisinin onayıyla, birlik meclisinin kabul etmesiyle
yürürlüğe koymak istedi ama, atıyorum, Devlet Su İşleri 6.
Bölge Müdürü veya 3. Bölge Müdürü de Ben bu bütçeyi onaylamıyorum. dedi.
Ne olacak sonra? Bütçe onaylanmadığı için birlik feshedilecek.
Böyle bir görüş, böyle bir düşünce olmaz. Devlet Su İşleri
her türlü denetimini, Devlet Su İşleri her türlü
çalışmasını birlikler üzerinde yapsın ama böyle bir
uygulamaya, bütçesini kabul edip etmeme uygulamasına giderseniz birlikler,
sulama birlikleri, Devlet Su İşlerinin bir alt birimi hâline gelir,
şube müdürlükleri gibi bir şey olur. Şube müdürlükleri gibi bir
şey olduğunda da Devlet Su İşleri bunu kabul edip etmemekte
serbest olduğu için, Devlet Su İşleri bu birliklerin
feshedilmesine doğru giden bir yönetim tarzı içerisine girer.
Biz,
sulama birlikleri olarak, belki Devlet Su İşlerinin bu şekildeki
denetimlerine karşı olmadığımızı birçok
defalar dile getirmiş olmamıza rağmen, hâlen bu maddenin bu
şekilde getirilmesi Devlet Su İşlerinin sulama birliklerini bir
alt şube durumuna getirmek istemesinden dolayıdır. Ben, bunu böyle
görüyorum. Ama nasıl meclislerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir
başkasının tahakkümünü, yani çıkarmış olduğu
yasaları, kabul etmiş olduğu bütçeleri bir
başkasının denetimine sokmak istemiyorsa sulama birlikleri de
çıkarmış olduğu bütçelerinin bir başka kurum
tarafından kabul veya ret noktasına getirilmesini istememektedir.
Hani diyorsunuz ya milletin iradesi diye, hani diyorsunuz ya Millet bizi
seçti, biz istediğimiz kanunu çıkarırız. diye veya
İstediğimiz bütçeyi kabul ederiz. diye, işte o sulama
birlikleri de milletin iradesidir, sulama birlikleri meclisleri de orada
yaşayan insanların, orada yaşayan çiftçilerin, millet
iradesidir, o iradeye saygı duyulması ve o iradenin
hazırlamış olduğu bütçenin uygulamaya konulması
gerekir. Eğer denetleyecekse Devlet Su İşleri o bütçenin iyi
veya kötü yönde denetlenmesi gerektiği noktasında yapılacak olan
çalışmaları yapsın. Zaten, getirilmiş olan maddelerde
valilik denetimi var, İçişleri Bakanlığı denetimi var,
Sayıştay denetimi var, bir de Devlet Su İşlerinin bölge
müdürünün onayına bütçenin sunulması sulama birliklerinin üzerinde
bir vesayet yetkisinin getirilmesi demektir.
Bu
maddede geçen bu cümlenin çıkartılmasını arz ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum, millet iradesini göstermenizi bekliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
12nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
13üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Şimdi
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm, 21inci maddeye bağlı 1, 2 ve 3üncü fıkralar ile geçici
madde 1 dâhil olmak üzere 14 ila 23üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci
bölüm üzerinde söz talebi yoktur.
Şimdi,
maddeler üzerinde önergeler varsa önerge işlemlerini yaptıktan sonra
maddeleri ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
14üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 621 sıra sayılı yasa tasarısının 14.
maddesinin 3. fıkrasının sonundaki Kanuni faiziyle birlikte
başkandan tahsil edilir ibaresinin % 50 si Birlik yönetiminden tahsil
edilir olarak değiştirilmesini, ayrıca 5. fıkrasından
sonra gelmek üzere personel fazlası olan birlikler, fazla personelini
DSİye bildirir, 5 yıl süreyle yeni personel almamak kaydıyla
fazla personelini diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevlerine
uygun işlerde çalıştırmak kaydıyla Devlet Personel
Başkanlığına devir edilir. şeklinde 6.
fıkrasının eklenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kadir
Ural
Malatya Mersin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısının 14. maddesinin 5.
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Oktay Vural Ali Uzunırmak Mehmet Günal |
İzmir Aydın Antalya |
M. Akif Paksoy Rıdvan
Yalçın Kadir
Ural |
Kahramanmaraş Ordu Mersin |
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Ural.
KADİR
URAL (Mersin) Evet, burada da yine, biraz önceki vesayet yetkisi
dediğimiz şeyi görüyoruz. Devlet Su İşleri yine burada bir
vesayet yetkisi kullanmak istiyor sulama birlikleri üzerinde. Nedir bu 5inci
madde, kaldırılmasını istediğimiz madde? Okuyorum, iyi
dinleyin: Birliklerde istihdam edilen en üst yöneticinin görevine son
verilebilmesi için DSİ bölge müdürünün uygun görüşünün
alınması zorunludur. Vermezse ne olacak? DSİ bölge müdürü,
diyelim ki, bir birlik başkanıyla veya birlik meclisiyle veya vatandaşla
bir üst yönetici her gün kavga ediyor. Var, birliklerimizde olan konular
bunlar. Her gün kavga ediyor üst yönetici ama birlik başkanı bunu
işten çıkartmak istiyor veya başka bir kuruma göndermek istiyor.
İşten çıkartılacağında veya üst yöneticinin
sözleşmesi feshedileceğinde Devlet Su İşleri bölge
müdürünün onayına gitmesi gerekiyor. Devlet Su İşlerinin bölge
müdürü de onaylamadı. Eee o birlikte huzur mu kalacak? O birlik nasıl
çalışacak? O birlik üst yöneticisi çalışmadan, üst
yöneticisi başkanıyla, üst yöneticisi yönetim kuruluyla, üst
yöneticisi meclis üyeleriyle, üst yöneticisi çiftçiyle kavgalı olan bir
kişi nasıl o birlikte çalışacak, nasıl istihdam
edilecek? İşte, burada yine Devlet Su İşleri birlikler
üzerindeki vesayet yetkisini ortaya koyarak üst yöneticinin
ayrılmasında veya işten çıkartılmasında Devlet Su
İşleri bölge müdürünün onayının alınması
zorunludur. diyor.
Yani bu
şuna benziyor değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı 1 tane adamı işten
çıkaracak, Cumhurbaşkanından izin alması lazım
diyecekler veya belediye başkanı bir geçici işçiyi işten
çıkaracak veya sözleşmeli üst yöneticisinin sözleşmesini
feshedecek, belediye başkanı sözleşmeyi feshediyor ama vali de
diyor ki, hayır, bu sözleşmeyi feshedemezsin kardeşim,
çalışmaya devam edecek. Böyle bir şey olmaz. Bu bir vesayet
yetkisidir. Bu, 14üncü maddenin beşinci fıkrası Devlet Su
İşlerinin sulama birlikleri üzerindeki yetki kargaşasına
yol açacak yetki kurma maddesidir. Bu maddenin kaldırılmasını
da sizlerin onayına sunuyoruz. İnşallah kabul edersiniz.
Bu
sözlerimden Devlet Su İşlerinin bu işi kötü yönettiği
anlamı da çıkmasın. Lafımın hep başında
söylüyorum, bu birlikler, Devlet Su İşlerinden doğmuş
birliklerdir, Devlet Su İşlerinin 6200 sayılı
Yasasına göre kurulmuş birliklerdir ama Devlet Su İşleri
eğer ki bu yetkisini vesayet yetkisi olarak, vesayet kullanım yetkisi
olarak kullanacaksa kusura bakmayın, sulama birliklerini; oraya, sulama
birliklerinin üzerine Devlet Su İşlerinin bilmem kaçıncı
şubesidir deyin, o şekilde bir çalışmanın içerisinde
olun.
Devlet Su
İşlerine bu kadar yetkinin verilmesi hem millet iradesine
aykırılıktır hem de millet iradesinin hor görülmesi
anlamındadır hem de kamu kuruluşlarının sivil toplum
kuruluşlarına bakış açısını göstermektedir.
Önergemizin
kabulünü arz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 621 sıra sayılı yasa tasarısının 14.
maddesinin 3. fıkrasının sonundaki Kanuni faiziyle birlikte
başkandan tahsil edilir ibaresinin % 50 si Birlik yönetiminden tahsil
edilir olarak değiştirilmesini, ayrıca 5. fıkrasından
sonra gelmek üzere personel fazlası olan birlikler, fazla personelini
DSİye bildirir, 5 yıl süreyle yeni personel almamak kaydıyla
fazla personelini diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevlerine
uygun işlerde çalıştırmak kaydıyla Devlet Personel
Başkanlığına devir edilir. şeklinde 6.
fıkrasının eklenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri -biraz önce Sayın Uralın yaptığı
konuşmada- Devlet Su İşleri Genel Müdürüme soruyorum: Bir birlik
başarısız oldu, yönetimi başarısız. Yönetimden
gitti, kongre yaptılar, gitti, Kadir Bey, gitti ama aynı yönetimin, o
birliği yönetenin içinde teknik elemanı da vardı. O müdür
başarısızsa, başarısız bir yönetimin
başarısız müdürünü de görevden almayı size icazet
yapacaksam, sizde o zaman icazet verme yetkisi olmaması lazım.
İzin alınır. demeyin, Birlik yönetimi, neden görevden
aldığını size bildirir. şeklinde yapın. Yani bir
yaşam gerçeği söylüyoruz, hayır diyorsunuz.
İki:
Burada Birlik başkanından tahsil edilir yüzde 100ü
Değerli
milletvekilleri, bu bir sorumluluk anlayışıdır. Benimle
beraber, ben birlik başkanıysam
Kadir Bey, size soruyorum: Siz
birlik başkanlığı yaptınız, birlik
başkanıysanız sizin bir yönetiminiz var mı?
KADİR
URAL (Mersin) Var.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Eğer bir hata yaptıysanız
hatayı birlikte yapıyorsunuz, sadece başkandan almak adil midir?
KADİR
URAL (Mersin) Değildir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Tamam, biz kaçalım demiyoruz, bir hata
yaptıysak hatamızın yüzde 50 bedelini birlik yönetimiyle beraber
ödeyelim diyoruz. Niye kabul etmiyorsunuz? Nedeni ne? Sorumluluk sadece
başkanın mı?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Müteselsilen sorumlu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Var mı? Öyle bir şey yok. Sadece
başkandan alınır. Başkan mı oranın şeyi.
Hatayı başkan mı yaptı? Eksiği başkan mı
yaptı? Bir yönetim var, yönetimle beraber yapıyorsunuz. Bir kere
biraz vicdanlı olun ya! İlla her şeyi başkana,
başkana, başkana
Her şeyde başkan. Olmaz böyle bir
şey! Lütfen, gelin yüzde 50sini alın, yüzde 50sini de
başkandan değil, birlik yönetiminden
Yani eğer bir sorumluluk
varsa diğer arkadaşlarımın, hata yaptılarsa
hatayı hep beraber ödeyelim. Yok, başkandan
Yine, bu
önergede bir başka konu: Yine söylüyorum, dün Sayın Komisyon
Başkanım Personele çözüm var. dedi bu yasada. Sayın
Başkanım, Sayın DSİ Genel Müdürüm, tek bir çözüm yoktur
personelle ilgili; tek bir öneri yoktur, birlik personeliyle ilgili tek bir
öneri getirmiyorsunuz. 657ye bağlı çalışan kaç kişi?
Demin sordum, Sayın Bakan tüm Türkiyedeki birliklerde çalışan
insanların 3.180 olduğunu söyledi. Bunun ne kadarı norm fazlasıdır?
Bunu bilen yok. Onu sordum, norm kadro fazlasını bilen yok. Norm
kadro fazlası varsa, yine söylüyorum: 500 bin dekarlık bir araziyi
suluyordum, düştü 50 bin dekara. Eskiden 100 kişi
çalışıyordu, şimdi 100 kişi çok fazla bu birliğe
yani küçüldü burası. Norm kadro fazlamı alın. Hepsi 3.180
kişi. Bu tasarıda çalışanlarla ilgili tek bir kelime
etmiyorsunuz. Çalışanların hakkını vermiyorsunuz,
yıllarca emek verenin hakkını vermiyorsunuz. Gelin, aynı
belediyelerde yaptığımız gibi, belediye
başkanının işe aldığı kadro fazlası
insanları bir şekilde, nasıl torba yasada başka kurum ve
kuruluşlarda çalışmak üzere verdiyseniz norm kadro fazlası
olan birliklerin beş yıl yeni personel almamak kaydıyla,
beş yıl alamazsın kardeşim, beş yıl sana personel
vermem, deyip bu norm kadro fazlalarını başka ihtiyacı olan
birliklere
Birliklerin de ihtiyacı olabilir. Diyelim Malatyada dokuz
birlik var, dokuz birliğin belki bir iki birliğinde kadro
eksikliği var, öncelikle oralara; olmadı, bir şekilde, aynı
belediyelerde yaptığımız uygulama gibi bu
insanlarımızın hakkını teslim edelim. Bunlar
yıllarca amme hizmeti vermiştir, çiftçiye hizmet etmiştir,
belediyelerde olduğu gibi insana hizmet etmiştir, bunların ondan
farkı yoktur, mantık budur arkadaşlar. İşçilerin
hakkını verin arkadaşlar.
Burada,
yine söylüyorum, işçilere yönelik birliklerin mali yapısını
güçlendirecek tek kelime yok, sadece, sadece ana ocağına gidiyorlar,
ana ocağına giderken de nerede beni yetim bıraktı ana
ocağı şimdi beni kabul ediyor. Üç yaşında
gitmişim, kişiliğim değişmiş, karakterim, yirmi
yaşında beni alıyor. Bundan sonra benden ne olur?
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
15inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
16ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
17nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
18inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısının 18. Maddesinin 5.
Fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Ali Uzunırmak Mehmet Günal |
İzmir Aydın Antalya |
Kadir Ural M. Akif Paksoy Rıdvan
Yalçın |
Mersin Kahramanmaraş Ordu |
(5) Birlikler Sayıştay
tarafından doğrudan denetlenir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Sayın Paksoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 621 sıra sayılı Sulama Birlikleri Kanunu
Tasarısının 18inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Önergemizde
bahsi geçen kısımda Birlikler, Sayıştay tarafından
doğrudan denetlenebilir. fıkrasının Birlikler,
Sayıştay tarafından denetlenir. şeklinde
değiştirilmesini talep ettik. Bu konuda desteklerinizi bekliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, yüce heyeti ve bütün olumsuzluklara rağmen fedakârca
üretmeye devam eden çiftçilerimizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, tarımsal üreticilerin teşkilatlanma, eğitim,
yayın ve desteklenme hizmetleri Tarım Bakanlığına
verilmiştir. Yüce Mecliste görüşülmeyi bekleyen
Bakanlığın yeniden yapılandırılmasına dair
kanun tasarısında da bu görevler Tarım
Bakanlığına verilmektedir. Ancak, görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısıyla bu görevlerin bir kısmı Tarım
Bakanlığından alınarak Çevre ve Orman
Bakanlığına bağlı kuruluş olan DSİye
verilmektedir. Bu fevkalade yanlıştır. Bu benim şahsi
görüşümdür. Hükûmetin TOPRAK-SU teşkilatını tekrar kurarak
sulama birliklerinin TOPRAK-SUya bağlanması en doğrusu olurdu
diye düşünüyorum.
Bugün
sulama birliklerinin elde ettiği gelir giderlerini karşılamaya
yetmemektedir, tamamına yakını dönemini borçla
kapatmaktadır. Bundan dolayı da faaliyetlerini sürdüremez duruma
gelmişlerdir. Sulama birliği üyesi çiftçilerimiz yıllık
dekar başına 2 TL sulama desteği verilmesini talep
etmektedirler. Bu destek verildiği takdirde sulama birlikleri
faaliyetlerini yürütme noktasında rahatlayacaklardır.
Sayın
milletvekilleri, diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da, tabir
yerindeyse, bir örgüt kirliliği vardır. Bu yüzden çiftçi hangi örgüte
üye olacağını bilemez duruma gelmiştir. Her bir örgüt ve
üyelik çiftçiye ek mali bir külfet getirmektedir. Şahsi görüşüm,
sulama birliklerinin DSİ yerine Tarım Bakanlığına
bağlanması daha yerinde olurdu diye düşünüyorum. Su
kanallarını veya kanaletlerini DSİ yaptığı için
sulama birliklerinin bu kuruluşa bağlanmasıyla, hastanelerin
Bayındırlık Bakanlığına bağlanması
bizce aynı mantıktır ve büyük bir çarpıklıktır.
Daha önce belirttiğim gibi, Türk tarımına büyük hizmetler veren
TOPRAK-SUya bağlanması uygun olurdu diye düşünüyorum.
Hükûmet
olarak bu kürsüye çıktığınızda birtakım
rakamlarla Türk çiftçisine ne güzel hizmetler
yaptığınızı anlatıyorsunuz. Allah
aşkına, ya biz bir başka ülkede yaşıyoruz veya siz
başka bir ülke çiftçisine anlatıyorsunuz. Sulama birliklerinin genel
kurullarına imkân ve yetki vermeyerek taleplerini göz ardı ediyor ve
feryatlarına kulak tıkıyorsunuz. Üretici birlikleri şu anda
büro kiralayacak para bulamıyorlar.
Çiftçilere
destek vermekle övünüyorsunuz ancak kırsal motorini piyasadan
kaldırıp çiftçiyi euro dizel almaya mecbur ederek, dolaylı ve
ilave vergilerle elinizi çiftçinin cebinden çekmiyorsunuz. 2008
yılında tarımda kullanılan mazottan alınan vergi
yaklaşık 5 milyar TL civarındadır yani 2008 yılı
için çiftçiye verilen 1 birimlik mazot desteğine karşılık
-dikkatinizi çekiyorum burada- çiftçinin kullandığı mazot için
alınan vergi ise 10 birim olmuştur. Bu da şu demektir: 2008
yılında mazot desteği kapsamında çiftçiye verilen
desteğin 10 katı, mazottaki vergi artışıyla geri
alınmıştır. Hatta daha ileri gidersek, reel olarak
tarıma verilen toplam destek yalnızca çiftçinin
kullandığı mazottan alınan vergiyle geri
alınmaktadır. Bu tespit 2009, 2010 ve 2011 yılında da
çiftçi aleyhine gelişerek devam etmektedir.
MHP
iktidara geldiğinde, çiftçinin kullandığı mazot, gübre,
tohum ve ilaçtan KDV ve ÖTV alınmayacaktır; yaklaşık,
mazotun fiyatı 1.500 TLye gelecektir.
Sayın
milletvekilleri, önergemize desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Sayın
Hamzaçebi, sisteme girmişsiniz ama
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) 60ıncı maddeye göre kısa
bir söz talebim var Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin, sulama birliklerinin Sayıştay denetiminden
çıkarıldığına ilişkin açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Tasarının
biraz önce konuşulan maddesinde yapılan düzenleme doğru bir
düzenleme değil. Önerge doğru bir konuyu önermektedir. Hâlen yani
gerek bu yıl kabul edilen ve yürürlüğe giren Sayıştay
Kanununa göre gerek yeni Sayıştay Kanununun yürürlüğü
öncesindeki eski Sayıştay Kanununa göre birliklerin hesapları
Sayıştay tarafından denetlenir. Bu hükümle Sayıştay
tarafından zorunlu olarak yapılması gereken denetim isteğe
bağlı hâle getirilmekte, âdeta sulama birlikleri Sayıştay
denetimi dışına çıkarılmaktadır. Komisyon ve
Hükûmet Önergeye katılmıyorum. dedi. Ancak bu şekliyle
yasalaşırsa, önerge kabul edilmezse sistemde önemli bir gedik
açılmış olacaktır. Yanlış yapılmaktadır.
Ben bunu,
Sayın Başkanın ve Genel Kurulun takdirine sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı
ve Teklifleri (Devam)
2.- Sulama Birlikleri Kanunu
Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621) (Devam)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
19uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
20nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
21e bağlı (1)inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde
21e bağlı (2)nci fıkrayı oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde
21e bağlı (3)üncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bağlı
fıkralarıyla birlikte çerçeve 21inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, grup başkan vekili
arkadaşlarım da burada, üç tane önerge kaldı, Çalışma
süresi normal şartlar altında tamamlansın. diyorsanız
devam edeceğiz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Hayır, hayır, bizim öyle bir
görüşümüz yok efendim.
BAŞKAN
Evet, şu anda önergelere geçme imkânımız yok çünkü sadece iki
dakikamız kaldı. Dolayısıyla, okutsak bile süre
yetişmeyecek.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bugün çalışma süremiz
tamamlanmıştır, hepinize emeklerinizden dolayı
teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 8 Mart 2011 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza
hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.58