DÖNEM: 23 CİLT: 96 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
78inci
Birleşim
16 Mart 2011 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş
ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N
D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, orman alanlarına toprak
dökümü sorununa ilişkin gündem dışı konuşması ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
2.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, depreme karşı bina
güvenliği ve yapı denetimine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, yerel basının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Orman alanlarındaki maden
işletmelerinin bıraktığı çukurların
doldurulmasının ormancılık hassasiyetiyle
değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, yirmi üç yıl önce Halepçede
yaşanan katliama ilişkin açıklaması
3.- Uşak
Milletvekili Nuri Uslunun, Orman Kanununda yapılacak
değişikliğe ilişkin açıklaması
4.- Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
orman alanlarına toprak dökümüyle ilgili yanlış bilgi
verdiğine ilişkin açıklaması
5.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakıkın, yirmi üç yıl önce
Halepçede yaşanan katliama ilişkin açıklaması
6.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Malatya Doğanşehirin
Yuvalı ve Kadılı köylerinin kadastrosunun
yapılmadığına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 22 milletvekilinin, cinsiyet
ayrımcılığı ve kadın cinayetlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1074)
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin,
Kahramanmaraştaki göçük olayının nedenlerinin
araştırılarak iş kazalarının önlenmesine yönelik
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1075)
3.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, farklı
dillere yönelik baskı iddialarının araştırılarak
dillerin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1076)
4.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, sosyal
yardım uygulamalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1077)
B) Tezkereler
1.- TBMM
Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Brüksel'de düzenlenecek olan Avrupa
Birliği Parlamento Başkanları Konferansına katılmak
üzere Belçika'ya gitmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1437)
2.- OECD
tarafından İsviçre Parlamentosunun ev sahipliğinde 27-29 Nisan
2011 tarihleri arasında İsveç'in Stockholm şehrinde düzenlenecek
olan "3üncü OECD Parlamento Bütçe Yetkilileri
Toplantısı"na TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinden
oluşan bir Parlamento heyetinin davete icabet etmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1438)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Ülkemizdeki
orman alanlarında madencilik faaliyetleri sonucu bozulan sahaların
rehabilite edilerek eski durumuna getirilmesi faaliyetlerinde keyfî uygulamalar
nedeniyle kamunun zarara uğratılmasının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 16 Mart 2011 Çarşamba
günkü 78inci Birleşiminde okunmasına ve ön görüşmelerinin de
aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları tarafından 11
Mart 2011 tarihinde TBMM Başkanlığına İhlaszedelerin
sorunlarının araştırılması amacıyla verilmiş
bulunan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 16/3/2011
Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve ön
görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat
Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698)
2.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol,
Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi
Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 59 uncu Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu
(2/879) (S. Sayısı: 697)
3.- Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile
Adalet Komisyonu Raporu (1/990) (S. Sayısı: 646)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve Adana Milletvekili Vahit Kirişcinin; Çiftçi
Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (2/844) (S. Sayısı: 623)
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaşın, Bursa Yenişehirdeki
mevsimlik tarım işçilerinin geçici yerleşim alanına yönelik
bazı iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalayın cevabı (7/18188)
2.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemürün, ataması yapılan ve kurumdan
ayrılan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/18296)
3.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengizin, İstanbul Maslaktaki Fatih
Ormanının usulsüz kiralandığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/18307)
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Gümrük
Müsteşarlığı Merkezi Bilgi İşlem Sistemi veri
tabanında oluşan arızaya ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Hayati Yazıcının cevabı (7/18319)
5.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, bir belediyenin
itfaiye eri alım sınavının iptaline ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalayın cevabı (7/18382)
6.-
Çankırı Milletvekili Ahmet Bukanın, Çankırıya
yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Hayati Yazıcının cevabı (7/18417)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03te açılarak iki oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldızın, 14 Mart Tıp Bayramına
ilişkin gündem dışı konuşmasına Sağlık
Bakanı Recep Akdağ cevap verdi.
Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin
turizm potansiyeline,
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, Japonyada meydana gelen deprem sonrasında
nükleer santraldeki sızıntı tehlikesi göz önüne alınarak
Mersin Akkuyuda nükleer santral kurulması kararının bir kez
daha gözden geçirilmesine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, 14 Mart Tıp Bayramına ve
sağlık çalışanlarının sorunlarına,
Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman, sanatçı İbrahim Tatlısesin
uğradığı menfur saldırıyı
kınadığına,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, MHP olarak, sanatçı İbrahim
Tatlısesin uğradığı menfur saldırıyı
kınadıklarına ve 14 Mart Tıp Bayramını
kutladıklarına,
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş, hekimlerin halkın sağlık
problemleriyle uğraşırken, zaman zaman saldırıya
uğradıklarına, Sağlık Bakanlığının
bu saldırıları kınamadığına,
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman, 14 Mart Tıp Bayramını
halkın ve sağlık çalışanlarının bir bayram
olarak kutlayamadıklarına, ülkemizde uzun yıllardır
görülmeyen kızamık, difteri gibi hastalıkların tekrar
görülmeye başladığına ve difteriden
insanlarımızın hayatlarını kaybetmeye
başladıklarına,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, sağlık çalışanlarının
Tıp Bayramına büyük sorunların gölgesinde girdiklerine,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahya ili ve ilçelerinde hekim ve
diğer sağlık personeli açığına,
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız, ülkemizde tıp eğitiminin
yetersiz olduğuna,
Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın, 14 Mart Tıp Bayramını
kutladığına ve yaklaşan 18 Mart Çanakkale Zaferinin
yıl dönümü münasebetiyle Çanakkale Savaşı sırasında
şehit düşen İstanbul Tıp Fakültesi mensuplarını
andığına,
Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz, Japonyadaki deprem felaketinden üzüntü duyduğuna;
sanatçı İbrahim Tatlısese geçmiş olsun dileklerini
ilettiğine, ayrıca AK PARTİ Grup Başkan Vekili Bekir
Bozdağın CHP hakkında söylediği sözlerden dolayı
gruplarından özür dilemesi gerektiğine,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, MHP Grubu olarak Akkuyu nükleer
santralinin yapılması konusunun yeniden gözden geçirilmesini
istediklerine,
İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan, sanatçı İbrahim Tatlısese acil
şifalar dilediğine,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 31 milletvekilinin, narenciye üretimindeki ve
ihracatındaki sorunların araştırılarak (10/1070),
Ordu Milletvekili
Rahmi Güner ve 26 milletvekilinin, fındık üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak daha etkin bir
fındık politikasının belirlenmesi için (10/1071),
İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak ve 19 milletvekilinin, İstanbuldaki toplu
taşıma hizmeti veren esnafın sorunlarının
araştırılarak (10/1072),
Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin, ticari taksi
esnafının sorunlarının araştırılarak
(10/1073),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı
ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Bastırılarak
dağıtılan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan
698 sıra sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 1inci sırasına
alınmasına ve bu kısımda yer alan 697, 646, 623, 653, 654,
655, 663, 664, 671, 672, 673, 674, 675, 676, 677, 678, 679, 680, 681, 682, 683,
684, 685, 686, 687, 688, 689, 690, 691, 692, 693, 694 ve 695 sıra
sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin ise bu kısmın 2,
3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23,
24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33 ve 34üncü sıralarına
alınmasına, diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 15 ve 16 Mart 2011 Salı ve
Çarşamba günlerindeki birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer
denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan işlerin görüşülmesine;
16 ve 17 Mart 2011 Çarşamba ve Perşembe günlerinde saat 14.00'te
toplanmasına; 15 Mart 2011 Salı günkü birleşiminde 697 sıra
sayılı Anayasa Değişikliği Kanun Teklifinin birinci
tur oylamasının bitimine kadar, 16 Mart 2011 Çarşamba günkü
birleşiminde 623 sıra sayılı Kanun Teklifinin bitimine
kadar, 17 Mart 2011 Perşembe günkü birleşiminde ise 697 sıra
sayılı Kanun Teklifinin ikinci tur oylamasının bitimine
kadar çalışmasına; 698 ve 646 sıra sayılı Kanun
Tasarı ve Teklifinin, İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun
olarak görüşülmesine,
İlişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın; 6343 sayılı Veteriner
Hekimlik Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri
Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve
Göreceği İşlere Dair Kanunun 19uncu ve 41inci Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin (2/478)
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasına alınan ve İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ'ın; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye
Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698) tümü üzerinde
bir süre görüşüldü, verilen aradan sonra komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2nci
sırasına alınan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 59 uncu Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu
Raporunun (2/879) (S. Sayısı: 697) birinci görüşmesi
tamamlandı; ikinci görüşmesine en az kırk sekiz saat geçtikten
sonra başlanabileceği açıklandı.
16 Mart 2011
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşime 18.58de son verildi.
Şükran Güldal MUMCU |
Başkan
Vekili |
|
Gülşen
ORHAN Yusuf COŞKUN |
Van
Bingöl |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.:
104
II.-
GELEN KÂĞITLAR
16
Mart 2011 Çarşamba
Tasarı
1.- Türkiyede
Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve
Toplantılarına Dair Ayrıcalık,
Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara
İlişkin Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve
Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/1011) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.3.2011)
2.-Yargı
Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/1012) (Milli Savunma; Plan ve Bütçe ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2011)
3.- Türk Ceza
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/1013) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.3.2011)
Teklif
1.- Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/882) (Plan ve Bütçe; Adalet ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.2.2011)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Giresun Milletvekili
Murat Özkanın, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki yöneticilerin daha
önceki görevlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/18651)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.02.2011)
2.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barışın Mustafa Kemal
Atatürkün Dolmabahçe Sarayındaki odasının
boşaltıldığı iddalarına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/18652) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.02.2011)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman
ve 22 Milletvekilinin, cinsiyet ayrımcılığı ve
kadın cinayetlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1074)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.03.2011)
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif
Paksoy ve 22 Milletvekilinin,
Kahramanmaraştaki göçük olayının nedenlerinin
araştırılarak iş kazalarının önlenmesine yönelik alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1075)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.02.2011)
3.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir
Karabaş ve 19 Milletvekilinin, faklı dillere yönelik baskı
iddialarının araştırılarak dillerin korunması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1076) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.02.2011)
4.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir
Karabaş ve 19 Milletvekilinin, sosyal yardım
uygulamalarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1077)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.02.2011)
16 Mart 2011
Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78inci
Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, orman alanlarındaki toprak dökümü sorunu
hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Mehmet Şandıra aittir.
Buyurunuz Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, orman alanlarına
toprak dökümü sorununa ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Ormanlar
Türkiye'nin, Türk milletinin en değerli varlığı, gelecek
nesiller adına bize emanet edilen, koruyup kollamakla, geliştirmekle
ve gelecek nesillere intikal ettirmekle sorumlu olduğumuz çok değerli
bir toplumsal varlığımızdır, millî
varlığımızdır.
Değerli
milletvekilleri, bazı şeylerin değeri kaybedildikten sonra
anlaşılır malumunuz; ormanlar bunun başında gelir.
Ayrıca, ormanlar yalnız Türkiye'nin veya bulunduğu
coğrafyanın değil, tüm insanlığın ortak
değeridir, ortak malıdır. Ormanların insan hayatındaki,
toplum hayatındaki, yaşanabilir bir çevreyle ilgili olarak dünya
hayatındaki yeri ilmen ve tecrübe olarak, yaşanarak
öğrenilmiş, artık tartışılması mümkün
olmayan bir gerçekliktir.
Ormanlarımız
gerçekten, bizim, halk tabiriyle söylemek gerekirse, göz bebeğimizdir.
Ormanların korunması ve geliştirilmesi konusunda her hükûmetin,
her dönemin özel gayretleri olmuştur. Bu noktada ormanların
geliştirilmesine katkı veren tüm siyasetlere ve bu yönde çok
yoğun emekleri olan tüm orman teşkilatı mensuplarına,
başta orman mühendisleri olmak üzere tüm teşkilat mensuplarına
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına
saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, 23üncü Dönemde, 24 Haziran 2010 tarihinde Maden Kanununda
yapılan bir değişiklikle 6831 sayılı Orman Kanununun
16ncı maddesinde bir değişiklik yapıldı. Bu
değişiklikle, orman alanlarında yapılan maden
işletmeciliği sonrasında oluşan boşluklara, çukurlara
hafriyat dökülmesi işlemine yeni bir hukuk kazandırıldı.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olur musunuz.
Buyurunuz
Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Meselenin iki yönü bulunmaktadır: Birincisi,
gerçekten, madencilik bizim vazgeçemeyeceğimiz bir sektördür. Madenlerimiz
işletilmeli ve ülke ekonomisine katkı verecek şekilde
değerlendirilmelidir ancak
madenleri işletelim derken orman varlıklarının yok edilmesi,
tahrip edilmesi de asla kabul edilemez. Kabul etmek gerekir ki Türkiye'nin
hemen birçok yerinde maden işletmelerinin, ormanlara rağmen,
ormanlara zarar veren bir gelişimi hepimizin gözü önündedir. Akdeniz
sahillerinde çok güzel bir yolculuk yaptığınızda,
bakarsınız, orman alanlarında, böyle, maden
işletmeciliği dolayısıyla tahrip edilmiş alanları
seyredersiniz. Öncelikle bunu ifade etmek gerekir, buna bir çözüm üretilmeli.
Ayrıca madencilik alanı genişletilerek tarıma da zarar
verir hâle getirilmiştir. Ama bugün benim esas dikkate sunmak
istediğim husus, maden işletmelerinden sonra orman alanlarında
olan çukurların tekrar ormana kazandırılması konusunda
kanunda yapılan bir değişikliğin sonuçları
itibarıyla ormancılığa zarar verir hâle gelmesi ve birçok
büyükşehir belediyesini de bu anlamda yolsuzluk töhmetiyle karşı
karşıya bırakmış olmasıdır. 24 Haziran 2010
tarihinde yapılan değişiklikle bu maden çukurlarına
hafriyat dökülmesi işinin Orman Genel Müdürlüğünden alıp
doğrudan büyükşehir belediye başkanlıklarına
bırakılmış olması konudaki hassasiyeti yeniden
ormancılık yapmak değil, belediyelere bir rant elde etmek gibi
bir noktaya taşımıştır. Böyle de olunca bu konu
üzerinde bugün birçok yolsuzluk iddiaları ve ithamları ortalıkta
dolaşmaktadır. Bu husus ormancılığa da zarar
vermektedir ve Orman Genel Müdürlüğü de bu anlamda çok değerli, çok
önemli bir katkıdan olmaktadır çünkü bu alanların
doldurulması konusu Orman Genel Müdürlüğü uhdesinde, kendisine gelir
getirerek o alanların yeniden ormana dönüştürülmesi için bir kaynak
oluşturulması olarak kullanılıyordu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ama şimdi o alanlarda büyükşehir
belediyelerinin ihale etmesiyle bu hafriyat dökülmesi işi organize
edilecek, bu alanların ormana kazandırılması meselesi bu
anlamda ciddi bir zarar görecektir.
Bu konuda
ormancılık sektörünün tüm kuruluşları -elimde bir bildiri
de var Orman Mühendisleri Odası Başkanlığının
yayınladığı- Tarım Orman-İş Sendikası
ve diğer kuruluşlar, Türk Tarım Orman Sendikası yani kamu
çalışanları ve işçi sendikaları dâhil Orman
Mühendisleri Odasının bu konudaki endişesini, ormancılık
noktainazarından endişelerini ifade eden bildirisi de elimizde
bulunmaktadır. Bu konunun Sayın Bakanlığın ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin dikkatine tekrar sunulması için biraz sonra bir
araştırma önergemiz de okunacak ve gündeme alınması talep
edilecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen Genel Kurulu selamlayınız Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Bu sebeple, değerli milletvekilleri, özellikle
toplumsal konularda, geleceği ilgilendiren konularda bir hukuk düzenlemesi
yapılırken konuyla ilgili tüm tarafların kanaatlerini ve görüşlerini alarak birlikte meseleyi
tanzim etmenin önemi bir daha ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu konu ormancılık sektörü içerisinde ciddi tartışmalara
sebep olmuş ve orman geliştirme, ormanları yetiştirme
hassasiyetine, bu yöndeki siyasi programa da zarar verir bir noktaya
geldiğinden bunun yeniden gözden geçirilmesini ormancılık
camiası adına, tüm orman mühendisleri adına ve Orman Genel
Müdürlüğü adına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tekrar talep
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Gündem
dışı konuşmaya Hükûmet adına Çevre ve Orman
Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu cevap verecektir.
Buyurunuz
Sayın Eroğlu.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle Sayın Şandırın gündem dışı
konuşmasına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.
Efendim, esasen
Sayın Şandıra da teşekkür ediyorum bana bir konuyu
açıklama imkânı verdiği için.
Özellikle
şunu belirtmemde fayda var: Efendim, hafriyat toprağının
dökümü, bunların taşınması, rastgele yerlere dökülmesi
hakikaten bütün şehirlerde büyük bir mesele olmuştur. Bakın, ben
İSKİ Genel Müdürüyken bu problemle baş edemedim çünkü mevzuatta
böyle bir yetki yoktu. Hatta havzalara dahi kaçak hafriyat toprakları,
hatta bazen zararlı atıklar dahi dökülüyordu ve bunu maalesef
önleyemiyorduk çünkü mevzuatta bir düzenleme yoktu. Hatta ben kendim, özel
güvenlik timleri vasıtasıyla geceleri dahi denetim yaparak
bunları önlemeye çalışıyordum. Ancak malum olduğu
üzere, bu konu yüce Meclise getirildi ve hatırlarsanız,
büyükşehir belediye kanunları çıkarken 5216 sayılı
Kanunun 7nci maddesinin (i) ve diğer bentlerinde, bu şekilde
katı atıkların yönetilmesi, hafriyat topraklarının
toplanıp uygun yerlere depolanması, bunların yönetimi görevi
tamamen büyükşehirlere verilmiştir. Evet, daha önce Orman Genel
Müdürlüğü, bu hafriyat alanlarını, daha doğrusu maden
ocakları sonucunda, madenlerin alınması sonucunda oluşan
büyük çukurları doldurmak için, daha önce, malumunuz üzere 1996
yılına kadar maden şirketleri yapıyordu, daha sonra, 1996
yılından sonra, bunları Orman Genel Müdürlüğü kendim
yapayım diye böyle bir değişikliğe gitti, bunları
ihale ediyordu, hatta bizim dönemimizde de ihale edildi.
Ancak, bilhassa
5216 sayılı Kanun çıkınca belediyeler ihale edilen
alanlarda ruhsat vermemeye, bu yetkilerin kendisinde olduğunu iddia ederek
-haklı olarak, ortada bir kanun var- bu Kanuna göre ruhsat işlemleri
verilemedi, hatta biz de ihale ettiğimiz firmalarla veya firmalar
belediyelerle ihtilaflı duruma düşer oldu. Dolayısıyla bu
konuda
Tabii ki biz de bu konudaki eksiklik tamamlansın diye, bakın,
sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesine değil
Hatırlarsanız bu konuya yüce Meclis karar verdi, bu Meclis karar
verdi ve tamamen, Orman Kanununda yapılan bir değişiklikle
buradaki döküm alanlarının büyükşehirlerde büyükşehir
belediye başkanlıklarına, yönetiminin, büyükşehir olmayan
yerlerde ilgili belediyelere verilmesi hususunda bir kanun çıktı.
Kaldı ki -bunu verebilir şeklinde bu Kanun- hakikaten biz
bunları verirken de bir gelir kaybımız yok, onlara da belli bir
ücretle veriyoruz, bu bir. İkincisi, kontrol altına alınıyor.
Üçüncüsü de, belediyenin zabıta gücü var. Bu toprakların, mutlaka,
uygun toprakların değerlendirilmesi lazım döküm
yapılırken. Eğer hakikaten humuslu, güzel topraklar varsa
onların ayrılıp park, bahçelerde kullanılması
lazım, molozların ayrılıp toplanması lazım,
zehirli, zararlı atıklar varsa bunların kontrol edilmesi
lazım.
Sayın
Şandır eski bir ormancı. Ben burada şunu ifade etmek
istiyorum: Her kurum ve kuruluş kendi asli vazifesini yapması
lazım diye düşünüyorum. Kalkıp da, ormancılık, yüzde
50si bozuk olan orman alanlarını ihya etmek ve yeniden ağaçlandırmak
yerine, bu şekilde kendisine çok cüzi bir gelir getirecek olan hafriyat
toprakları peşinde koşarsa yanlış olur. Kaldı ki
biz bunu bir şahsa vermiyoruz, neticede, mahallî idareler de devletin bir
kurumu, resmî bir kurum. Bakın, sadece İstanbula değil,
şimdi, geçenlerde İzmir de çok acil bir ihtiyaç için talepte bulundu,
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına verdik.
Kesin, hatta geçici ön izin vermeden -kesin olarak, çok aciliyetinden
dolayı- kesin izin verdik. Adana da talep ederse Adanaya da veririz,
Eskişehir talep ederse Eskişehire de veririz. Yani bunu özellikle
vurgulamak istiyorum. Kaldı ki ormanlar konusunda gerçekten çok büyük bir
adım atıyoruz.
Sayın
Vekilim, tabii, geçmişte kim ne yapmışsa onlara da elbette
şükran borçluyuz, teşekkür borçluyuz. Ama lütfen, son zamanlarda,
bilhassa 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren bütün kurum, kuruluşların,
hatta yüce Meclisin de katılımıyla
başlattığımız seferberlik gerçekten bütün ülkede
heyecan uyandırmıştır. Bakın, şu ana kadar, siz
de biliyorsunuz, biz bir hedef koyduk: 2012 yılı sonuna kadar 2
milyon 300 bin hektar yani 23 milyon dekarlık alanda
ağaçlandırma ve bozuk ormanların ihyası hedefini ortaya
koyduk. Bu hedef hakikaten çok hızlı bir şekilde yürüyor.
Şu müjdeyi de vermek istiyorum: Bunun raporları da var. Ben yüce
Meclise de, gruplara da bu raporu takdim edeceğim ve sizlerin de tenkit ve
tavsiyeleri varsa, buna göre en güzelini yapmak bize düşen en önemli bir
vazifedir, vecibedir.
Misal olarak,
hatırlanacağı üzere, biz bunu ilan ettik, 2008 yılında
420 bin hektarlık alanda, özellikle ağaçlandırma, bozuk
ormanların ihyası çalışması yapalım diye
planlamıştık. Allaha şükür, bu plan hedefinin üzerine aşıldı ve 2008
yılında 463 bin hektarla hedefleri aştık. 2009
yılında, malumunuz, bütün ormancıları, eski genel
müdürleri, daire başkanlarını davet ettiğimiz orman
teşkilatının 170inci kuruluş yılı münasebetiyle
orada katılan bin kişi dediler ki: Biz bir rekora koşalım
ve 2009 yılında 500 bin hektarlık alan hedefini
aşalım. Hakikaten yıl sonunda, 2009 yılı sonunda,
baktığımız zaman, tam 501 bin hektarla 500 bin
hektarlık hedef aşılmıştır. Bunlar gerçekte bütün
dünyada takdir görüyor. 2010 yılında da 460 bin hektar yerine 483 bin
hektarla hedeflerimizi aştık.
Ben, burada
şunu ifade etmek istiyorum: Ormancılık faaliyetleri fevkalade
iyi yürüyor. Ben, geçmişte olduğu gibi şimdi de emeği geçen
bütün orman teşkilatımıza teşekkür ediyorum, onlarla
gerçekten gurur duyuyorum. Bunu özellikle burada ifade etmemde fayda var.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Gözlerim yaşardı!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ve şunu da ifade edeyim:
Biliyorsunuz, 2011 yılı Birleşmiş Milletler tarafından
Dünya Ormancılık Yılı ilan edildi. Özellikle şubat
ayının başında Birleşmiş Milletlerde, New Yorkta
yapılan Dünya Ormancılık Zirvesine ben de katıldım ve
hakikaten Türkiyedeki ormancılık, Türk
ormancılığının faaliyetlerini
anlattığımız zaman büyük takdir topladı. Bütün
ülkeler, Orta Doğuda olsun, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Kuzey Afrika,
Orta Afrikadaki ülkeler, fidan üretimi ve diğer, orman
yangınlarıyla mücadele konusunda bizden yardım istedi, destek
istedi. Hakikaten bununla gurur duyduk. Hatta biz buna güvenerek orada ilk
defa, 10uncu Dünya Ormancılık Forumunun İstanbulda yapılmasını
teklif ettik. Hatta -dokuzu New Yorkta yapılmış- Biz
başka yerde müsaade etmiyoruz. dediler ama bütün ülkeler Türkiyeyi
destekledi. 2013 yılında 10uncu Ormancılık Forumu ve
Bakanlar Zirvesi, Devlet Başkanları Zirvesi İstanbulda
yapılacak. Bunlar da hakikaten Türk
ormancılığının geldiği önemli bir noktadır.
Bunu vurgulamak istiyorum.
Bir diğer
husus da orman yangınlarıyla mücadelede gerçekten çok büyük
başarı sağlıyoruz. Malum olduğu üzere, biz, orman
yangınlarında hakikaten müdahale süresini çok kısalttık,
kırk beş dakikadan on beş dakikaya indi ve dünyanın
imreneceği, şu anda, hatta Amerikanın da,
İspanyanın, Portekizin, Yunanistanın, Suriye gibi, Gürcistan
gibi pek çok ülkelerin talep ettiği çok muhteşem bir yüksek
teknolojiye sahibiz. Hatta ben, yangın mevsiminde, odamdaki büyük
ekrandan, yangına giden uçağın o noktadaki
koordinatlarını, havada kaç kilometre hızla gittiğini ve
yangın mahalline kaç dakika, kaç saniye sonra
ulaşacağını görecek noktaya ulaştım. Yani
şunu ifade etmek istiyorum: Orman teşkilatı kalkıp da
kendisiyle ilgisi olmayan hafriyat topraklarının denetimiyle
uğraşmak yerine, hakikaten kendi konusuyla ilgili bu gibi
şeylerle uğraştığı zaman çok daha fazla
başarıya imza atacaktır.
Bir diğer
husus da, Sayın Şandırın ifade ettiği husus da çok
önemli, hakikaten maden ocakları, bilhassa taş, kum, çakıl
ocakları ormanları çok tahrip ediyor, bunu kabul ediyorum. Ancak,
Sayın Şandır, özellikle biz biliyorsunuz 1 Ocak 2008 tarihinden
itibaren çok önemli bir genelgeye imza attık, o da şudur: Artık
bundan böyle ormandan maden izni alacak olan bütün kurum ve kuruluşlar
Orman mühendisleri var, bakın, dışarıda serbest
çalışan orman mühendislerimize büyük bir iş imkânı
sağladık. Ayrıca maden mühendislerinin katılımıyla
hazırlayacakları yıllara sari rehabilitasyon planı
hazırlamadan izin vermiyoruz. Bu da gerçekten önemli, takdir
edeceğiniz bir husustur diye tahmin ediyorum.
Yani netice
itibarıyla şunu ifade edeyim: Hafriyat toprağıyla bizim
ilgimiz yoktur. Gerek Büyükşehir Belediyesi Kanununda gerek Belediye
Kanununda gerekse yüce Meclisin gerçekleştirdiği Orman Kanununun
ilgili maddesinde belirtildiği üzere, bunların tahsisleri, bedeli
mukabilinde, büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerine,
büyükşehir olmayan yerlerde ilgili belediyelere devredilmektedir, bunu
özellikle belirteyim. Kaynak, sanıldığı gibi
O duyuruyu
ben aldım, haklarında gerekli işlemi de yapacağım,
yalan yanlış bilgiler tamamen. Ayrıca sanki kanunu biz
çıkarmışız, yüce Meclis çıkarmamış gibi,
orada Orman Genel Müdürünü ve belki de Bakanlığı
suçlayıcı ifadeler var, bu da fevkalade yanlıştır.
Çünkü biz yüce Meclis ne çıkarırsa
KAMER GENÇ
(Tunceli) Kanunu kim çıkarır?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Yüce Meclisin bize verdiği
hususları, kanun ve yönetmelikler istikametinde işlerimizi yürütmek
durumundayız. Kaldı ki bu Kanun, bana göre, böyle hakikaten
Ben her
iki tarafta da, gerek mahallî idarelerde gerekse devletin en üst bürokratik
kademesinde, bakanlıkta çalışan bir kişi olarak, bu
Kanunun son derece isabetli olduğunu buradan vurgulamak istiyorum, onu
özellikle belirtmek istiyorum.
Ayrıca,
Bakanlığın hiçbir kaybı yoktur. Bakanlığın
bu işe sarf ettiği personeli, aracı-gereci, denetim
masraflarını ve birtakım diğer masrafları dikkate
alırsak belediyelere bunu doğrudan verip onları denetlemek çok
daha isabetli olmuştur.
Bu duygularla ben
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum, Sayın Şandıra
da böyle bir açıklama imkânı verdiği için teşekkür
ediyorum.
Saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Eroğlu.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir
miyim efendim?
BAŞKAN
Sayın Şandır, buyurunuz efendim.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Orman alanlarındaki
maden işletmelerinin bıraktığı çukurların
doldurulmasının ormancılık hassasiyetiyle
değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanım, yanlış olan ve
endişelere sebep olan husus şudur: Orman alanlarındaki maden
işletmelerinin geride bıraktığı çukurların
doldurulması ormancılık hassasiyetiyle değerlendirilmeli.
Siz Orman Bakanısınız. Şimdi, o çukurlara hangi
hafriyatın dökülmesi ve orada kurulacak ormana uygun bir zeminin
oluşturulması hususunu ormancılar bilir, büyükşehir bilmez.
Meseleyi para kazanmak olarak değerlendirirsek yanlış
bakmış oluruz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Doğru, doğru
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Şimdi, bu çukurların doldurulmasını
ormancıların inisiyatifinden çıkartıp büyükşehre
bıraktığınız takdirde oraları yeniden ormana
kazandırmak mümkün olmayacaktır. Endişe ve korku budur,
yanlışlık budur, Orman Mühendisleri Odası da bunu ifade
etmektedir ve bir talihsiz beyan olarak Bunun hesabını
soracağım. demenizi de yadırgadım doğrusu.
Arkadaşlar ormancılık hassasiyetiyle, orman alanına kazandırmak
arzusuyla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) -
bu endişeyi ifade etmişlerdir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Ben şimdi cevap verebilir
miyim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Uras, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) 16 Mart yıl dönümüyle ilgili.
BAŞKAN
Buyurunuz.
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Urasın, yirmi üç yıl önce
Halepçede yaşanan katliama ilişkin açıklaması
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) Efendim, bundan yirmi üç yıl önce Halepçede bir büyük
katliam yaşandı, barış umutları bir insanlık suçu
şeklinde ortadan kaldırıldı.
Yine 16 Mart
1978de İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsünde arkadaşlarımız
kontrgerillanın kurbanı oldular. Kendilerini sevgi ve saygıyla anımsamak istiyorum.
Geçmişini anımsamayan bir ülkede her şeyin mümkün olduğunu
düşünüyorum.
Bu Mecliste bir
dizi konu konuşulurken unutmayalım ki aynı zamanda, Japonyada
gerçekleşen insan felaketi her konunun önünde önem arz ediyor ve çok büyük
bir tehditle karşı karşıyayız. Takdir buyurursunuz ki
bunlar, nükleer felaketler hiçbir şekilde tüp gaz patlamasıyla
karşılaştırılacak olgular değildir. Meclisimizin
öncelikli konusu bu nükleer felaket karşısında yeryüzünün,
insanlığın kurtulması için ne tedbirler alınması
gerektiğidir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Uras.
Sayın Uslu,
buyurunuz.
3.-
Uşak Milletvekili Nuri Uslunun, Orman Kanununda yapılacak
değişikliğe ilişkin açıklaması
NURİ USLU
(Uşak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de bu Orman
Kanununda yapılan değişikliğin
hazırlığı içinde bulunan bir kişi olarak açıklama
yapmak istiyorum.
Sayın
Şandır ve arkadaşları bilinen bir şeyi sanki
saklıyorlar gibi. Şimdi, şöyle bir şey: İstanbul gibi
büyükşehirlerin mücavir alanı içerisindeki maden alanlarında
madencilerimiz oranın madenini aldıktan sonra madenden daha fazla
moloz ve toprak doldurmak suretiyle daha fazla gelir elde ettiklerini biz
tespit ettik. Devletin ve kamunun bu kaybını önlemek için bu Kanun
değişikliğini yaptık. Bunun için özellikle büyükşehir
mücavir alanları içerisinde ve belediyenin mücavir alanları
içerisinde bu Kanun son derece yerindedir. Oraya getirilen kamyonların
içerisindeki toprakların içerisinde ne var, ben orman mühendisi olarak
nereden bileyim onu? Belediye ve içerisindeki kontrol yapan insanlar bunu
bilecek ki oraya temiz toprağı getirsin. Ormana temiz
toprağı getirmezseniz, kirlenmiş
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çöp döküyorlar çöp Nuri Bey, büyükşehir
belediyeleri çöp döküyor.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Uslu.
Sayın Genç
4.-
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin, Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlunun orman alanlarına toprak dökümüyle ilgili yanlış
bilgi verdiğine ilişkin açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında
Sayın Bakan Veysel Eroğlu yanlış bilgi verdi efendim, biraz
önce ben de dinledim.
Şimdi, bu
İstanbul Belediyesi hudutları içinde madeni alınmış
alanlarda aslında buranın doldurulmasının orman idaresine
ait olması lazımken, getirdiler, İstanbul Belediyesine verdiler.
Şimdi de kanun getiriyorlar bu torba kanunda ve burada kendi
yakınını da bu kuruluşun başına getirdiler, bir
bakanın yakınını da getirdiler buraya. Buradaki senelik
rant 5 milyar dolar. Bu paralar nereye gidiyor, kimse kontrol etmiyor. Bu
paraların bir kısmı İstanbul belediyelerinin kurduğu
şirketlere gidiyor, bu şirketler kanalıyla birtakım seçimlerde
rüşvet olarak dağıtılıyor. Aslında, AKP,
eğer kendilerinin vicdanları varsa buyurun, bir araştırma
önergesi verelim. Buraya kimler nasıl toprak dolduruyor? Kamyon
başına kaç lira alınıyor? Makbuz
karşılığında kamyonculardan para alınıyor
mu, alınmıyor mu? Alınan bu paralar nereye sarf ediliyor?
Buyurun araştıralım. Ben iddia ediyorum 5 milyar dolar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Bütün
belediyelere dedi efendim Sayın Bakan.
Buyurunuz
Sayın Sakık.
5.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, yirmi üç yıl
önce Halepçede yaşanan katliama ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Evet, bugün 16
Mart. Yirmi üç yıl önce Halepçede 1988de Saddam rejimi tarafından
Kürtlere karşı kimyasal bir silahla saldırıda
bulunulmuş, 5 bin Kürt yaşamını yitirmişti ve binlerce
Kürt de hâlâ o izleri taşıyarak yaşamını
sürdürmektedir.
Saddamın
sonunu hep birlikte gördük ama bugün hâlâ Halepçe ruhuyla hareket eden güçler,
Kürt sorununu şiddet ve silahla çözmek isteyenler Halepçeden ders almalılar
ve bir daha Halepçelerin yaşanmaması için Kürt dili, kimliği,
kültürü üzerindeki baskıların bir an önce ortadan
kaldırılması gerekir ki bütün halklar eşit koşullarda
yaşasın. Halepçeler çözüm değil, tam tersine, demokratik bir
çözüm bu ülkede barışı, kardeşliği hayata geçirir.
Herkesin buna uygun adım atmasını diliyor, umuyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
Sayın
Aslanoğlu
6.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, Malatya
Doğanşehirin Yuvalı ve Kadılı köylerinin
kadastrosunun yapılmadığına ilişkin
açıklaması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakanım, orman kadastrosu önemli bir
sorun. Ben yarın Bakanlığınızdaki ilgili kişiye
gideceğim. Malatya Doğanşehirimizin iki köyünde
Doğanşehirin
Yuvalı ve Kadılı köyleri. Perişan durumda bu insanlar.
Doğanşehir Yuvalı ve Kadılı. Lütfen, bu insanlara
yardımcı olalım. Bunlar yıllardır diyorlar ki: Biz de
yerimizi bilelim. Ama her geçen gün
Yine talimatınız olursa
teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Gündem
dışı ikinci söz depreme karşı bina güvenliği ve
yapı denetimi hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Fehmi
Murat Sönmeze aittir.
Buyurunuz
Sayın Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
(Devam)
2.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmezin, depreme karşı bina
güvenliği ve yapı denetimine ilişkin gündem dışı
konuşması
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
binaların güvenliği ve yapı denetim sistemiyle ilgili olarak
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Deprem, en önemli
doğal afetlerden biridir. Ülkemiz 1999 yılında maalesef bu
afetle karşı karşıya kalmış ve binlerce
insanımız bu depremde hayatını kaybetmiştir. Acaba, bu
depremin üstünden on iki yıl geçmesine rağmen gerekli önlemler
alınmış mıdır? Binalarla ilgili konuyu iki kısma
ayırarak incelemekte fayda görüyorum. Bunlardan birincisi, mevcut konut
yapılarının depreme karşı güvenilir hâle getirilip
getirilmediğidir; ikincisi ise yeni yapılacak inşaatlarda
gerekli kontrollerin yapılıp yapılmadığıyla
ilgilidir. Açıktır ki mevcut konut yapılarının depreme
karşı güvenilirliğiyle ilgili herhangi bir çalışma
yapılmamıştır. Bu açık olarak ortada durmaktadır.
Esas olarak benim dile getirmek istediğim konu ise şu anda, yeni
yapılan inşaatların mevzuattan dolayı ortaya çıkan
denetim eksikliğidir. İnşaatların kontrolü yapı
denetim firmaları tarafından yapılmaktadır. Günümüzde bu
denetim işi, pazarlıkla şekillenen bir evrak tamamlama
işine dönüşmüştür. Normalde, arsa sahibinin, verdiği arsada
inşaatı yapacak olan müteahhidi denetlemek amacıyla bir
yapı denetim şirketiyle anlaşması gerekmektedir ama
işleyiş bu şekilde olmamaktadır. Arsa sahibi,
arsasını müteahhide verdikten sonra Ben bu saatten sonra hiçbir
işe ve ödemeye karışmam demektedir. ve bu işlerle ilgili
olarak da müteahhidin bir yakınını vekil olarak tayin ederek o kişi
takip etmektedir ve bu şekilde de yapı denetim firmasının
seçimi ve ücretinin ödenmesi işini de müteahhit firma yüklenmektedir.
İşte, inşaatların denetiminde en büyük
aksaklığın ortaya çıktığı süreç bu
aşamadadır. Bu aşamada müteahhit, kendi yaptığı
işi denetleyecek firmayla, hatta pazarlık yaparak yüzde 50lere kadar
indirim, kırım yaptırarak anlaşmakta ve ücreti ödemektedir.
Artık, bu süreçten sonra yapı denetim firmasından o
inşaatı layıkıyla kontrol etmesi beklenemez. Firma, hem
sorun çıkaran bir görünüş altında olup da bir daha iş
alamama korkusu ile hem de pazarlık usulüyle işi
aldığı için yeterli maddi kaynağa sahip
olmadığından bu görevini yerine getirememektedir. Bu durumun
önüne geçmek için, müteahhit ve arsa sahibi ikilisi ile yapı denetim firmasının
arasındaki ticari ilişkiyi kesmek gerekmektedir. Denetim
işlerinin, bu amaçla, bir il denetim komisyonu kontrolünde ve bir sisteme
bağlı olarak ve eşit olarak yapı denetim firmalarına
dağıtılması gerekmektedir. Eğer bu şekilde
sorunun çözümü yoluna gidilirse ortada sorun kalmayacaktır çünkü bu sayede
denetçi iş alamama korkusunu üzerinden atacak, bu korkudan
sıyrılacak hem de pazarlık yapma ihtimali de ortadan
kalktığı için daha iyi mali olanaklara sahip olacak, hatta yasal
olarak ücretinde indirim yapılsa dahi artık pazarlık
olmayacağından daha iyi bir mali duruma sahip olacak ve bünyesinde de
daha kaliteli elemanlar çalıştırma, daha donanımlı
hâle gelme imkânına sahip olacaktır.
Bir de depreme
karşı devletin binalar dışında yaptığı
hazırlıklara da bir göz atmak isterim. 2010 yılında kurulan
Deprem Araştırma Komisyonu ile birçok ilde araştırma
yaptık ve bu çalışmalar sonucunda gördük ki maalesef ülkemiz
depreme karşı hazırlıklı hâlde değildir.
Belediyelerimizin de bu konuda yetersiz olduğu görülmektedir. Bu konuda en
ciddi hazırlıkların İstanbul Büyükşehir Belediyesinde
yapıldığı söylenmekte. Bu konuda da komisyonla birlikte
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Afet Merkezini ziyaret
etmiştik. Orada gördüğümüz, İstanbulun hemen hemen her
bölgesinin kameralarla izlendiği ve çok iyi donanıma sahip oldukları,
acil bir durum olduğunda anında müdahale edebilecek donanıma
sahip olduklarını belirtmişlerdi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) Ama maalesef ki İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı, benim Eğer bu kadar hazırlıklı iseniz,
bütün bu donanımlara sahip idiyseniz ve İstanbulun her yerini
gözlemleyebiliyorsanız, neden Ayamama Deresi taştığında
yeterli müdahaleyi yapamadınız, 30un üzerinde
vatandaşımız hayatını kaybettiğinde yeterli
müdahalede bulunamadınız? soruma cevap verememiştir. Yani
kısacası, en donanımlı olduğumuz ilde bile bir dere
taşmasına müdahale edecek hazırlığımız
olmadığı ortadadır. Bu göz önüne alınacak olursa
depreme karşı hazırlık konusunda İktidarın 99
yılından beri yeterli bir çalışma içinde
olmadığı açıktır.
Ben bu duygu ve
düşüncelerle hiçbir doğal afetle karşı karşıya
kalmamamız temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Sönmez.
Gündem
dışı üçüncü söz yerel basının sorunları
hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Hasan Erçelebiye aittir.
Buyurunuz
Sayın Erçelebi.
3.-
Denizli Milletvekili Hasan Erçelebinin, yerel basının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınçın cevabı
HASAN
ERÇELEBİ (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
Ben sizlere yerel
basının sorunlarından söz edeceğim. Yerel basın,
hepimizin de bildiği gibi, kıt kaynaklar ve aşırı
özveriyle yayın yapar ve yerel basının yayınları da o
yörede yaşayan insanlar için oldukça önemlidir. İnsanlar çevrelerinde
olup bitenleri yerel gazeteler ve yerel televizyonlar
aracılığıyla öğrenirler. Dolayısıyla, yerel
basın, halkın haber alma özgürlüğünü yerine getiren
organlardır. Yerel basın, aynı zamanda yerel yönetimlerin
verdikleri ilanlarla ayakta durur çünkü onların başka gelir kaynakları
yoktur, tirajları azdır. İşte o yüzden de
çalışanları çok değildir, teknolojiye ayak uydurmakta
zorluk çekerler.
Size bir örnek
olayla yerel basının içinde bulunduğu
sıkıntılardan söz edeceğim. Denizlimizde altı
yıldır yayımlanan bir gazetemiz var, adı Horoz gazetesi.
Bu gazete seçim zamanlarında kurulan ve daha sonra da yok olan
gazetelerden değildir, altı yıldır yayın
yapmaktadır. İşte, şubat ayında Denizlide ilginç bir
olay oldu. Denizli Belediye Başkanımız milletvekili adayı
olmak için şehirde reklam kampanyasına giriyor ve şehrin
değişik yerlerine astırdığı afişlerin
kimisinde Beş tane yaya üst geçidi yaptık., kimisinde de Yedi tane
yaya üst geçidi yaptık. diyor. Horoz gazetesi de bunu manşetine
taşıyor Yok mu artıran? diye bir manşet atıyor.
İşte, Belediyenin kendi yaptığı bu yanlışa
çok kızan Belediye Başkanımız, ertesi günü, 20 Şubat
günü, ağzına geleni söylüyor. Afiş krizi büyüyor. diye Horoz
gazetesi yine bir manşet atıyor. 24 Şubat günü Denizlideki
bütün yerel gazetelere belediye reklam veriyor ama sadece Horoz gazetesini
bundan muaf tutuyor yani bir anlamda cezalandırıyor ve 25 Şubat
günü de Horoz gazetesi, siyah bir sayfayla Taraf olmadık, bertaraf
mı edilecektik? şeklinde bir manşet atıyor.
Değerli
milletvekilleri, bir yerel yönetim düşünün ki kendi yaptığı
yanlışa dahi tahammül edemiyor. Bu nasıl bir zihniyet? Bu
zihniyet hiç doğru değil. Hani bir atasözümüz var Keskin sirke
küpüne zarar verir. diye. İşte tam da Denizli Belediyesinin
yaptığı bu şekilde ve Denizli Belediyesi, 25 Şubat
günü, gazete baskıya verildikten sonra, akşam saat 19.00a doğru
reklam gönderiyor.
Değerli
milletvekilleri, bu tutum, Hükûmetin sık sık dile getirdiği
ileri demokrasi anlayışıyla hiç mi hiç bağdaşmaz.
Değerli
milletvekilleri, şu anda Türkiyede 137 yerel televizyon yayın
hayatından çekilmiştir. Bir başka deyişle RTÜK bunları
kapatmıştır. Eğer Hükûmet de uygun görürse önümüzde yeni
bir torba yasa hazırlığı var. Bu 137 yerel televizyonun
yeniden yayın hayatına geçmesi için bu torba kanun içerisine bu
televizyonlar da girmeli ve yerel basının özgürlüğü
sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, hep beraber seçim sathı mailine giriyoruz. Seçim
sırasında, özellikle muhalefet, ancak yerel basın sayesinde
sesini duyuracaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN
ERÇELEBİ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ancak görüyoruz
ki Denizlide Horoz gazetesinin başına gelenler seçim
sırasında bütün yerel medyanın başına gelebilir. Yani
kendi yanlışına tahammül edemeyen yerel yönetimler muhalefetin
eleştirileri karşısında yerel basını susturmak
için onların karşısına reklam silahını
koyacaktır, Eğer bizim borumuzu çalarsanız reklam veririz ama
muhalefetin söylediği gerçekleri yayınlarsanız size reklam
vermeyiz. şeklinde bir baskı kuracaklardır. Bu yanlıştır.
Yerel basın iletişimin kılcal damarlarıdır. Onu felç
etmeyelim.
Biz Demokratik
Sol Parti olarak yapıcı, sorumlu muhalefet yapıyoruz.
Amacımız üzüm yemektir, bağcı dövmek değil.
Amacımız yerel basının yaşaması ve
özgürlüğüne kavuşmasıdır diyorum, saygılar sunuyorum,
bu gazeteleri de Sayın Bakanım Arınça bilgi açısından
veriyorum efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erçelebi.
Gündem
dışı konuşmaya Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç cevap verecektir.
Buyurunuz
Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Denizli
Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi yerel basının sorunları
konusunda gündem dışı bir konuşma yaptı, bendeniz de
cevaplandırmak üzere huzurlarınızdayım. Tabii, yerel
basının sorunları derken genel kapsamda bir taleple
karşılaşacağımı zannetmiştim, oysa
Denizlide yayınlanan Horoz isimli bir yerel gazetenin belediyeyle
karşılaştığı bir sorunu ortaya koydular.
Şüphesiz bu da önemlidir.
Denizli
Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığından
aldığımız bilgiye dayanarak söylüyorum: Denizlide Denizli,
Hizmet, Meydan, Deha, Yeni Haber, Yeni Olay, Gündem, Yeni Gazete, Horoz ve
diğerleri olmak üzere on beş günlük gazete
yayınlanmaktadır; bir kısmı merkezde, bir kısmı
Acıpayam, Tavas, Çal ve Çivrilde bulunmaktadır.
Dolayısıyla bu on beş gazete içerisinden özel olarak sadece
Horoz gazetesinin seçilmiş olması dikkatimizi çekiyor.
Bildiğim,
arkadaşımın anlattığı kadarıyla şubat
ayında Denizli Belediye Başkanıyla gazete arasında belli
bir haber veya fotoğraf yüzünden tartışma
yaşanmış, Denizli Belediyesi vermesi gereken ilan ve
reklamları vermemiş. Bunun bir baskı ve tahakküm aracı olduğunu
arkadaşımız ifade ediyorlar.
Şüphesiz, bu
konu, bir hukuk devleti olan Türkiyede tartışılabilir ama
yerel basının tüm sorunları dediğimiz konunun içerisinde
-beni ilgilendiren yönüyle söylüyorum- özel ilan ve reklamlar, bunları
verecek olan kişi, kurum, şirket ve diğer kuruluşlara
aittir. Yani kendi çıkarları açısından ilan ve reklam
vermesi gerekirse -tabii, bir kamu kuruluşu olan belediyeyi kastetmiyorum-
bütün bunları gazetelere dağıtabilir. Bazen bankaların,
bazen diğer kuruluşların, ilan portföyleri içerisinde, tiraj
durumlarına bakarak, televizyonların etkinlik veya rating ölçümlerine
bakarak reklamlarını belli kriterler içerisinde verdiğini
görüyoruz. Burada, belediye mutlaka vermesi gereken bir ilanı
vermemişse bunun soruşturulması mümkündür.
Ancak biz bu
konuda çok başarılı bir iş yaptık. Bütün
arkadaşlarım biliyorlar ki yerel basın dendiğinde,
kürsüye çıkan pek çok arkadaşımız veya özelde
karşılaştığımız pek çok
dostlarımız, Bu resmî ilanlar ne olacak, kesilecek mi? Kamu
İhale Yasasında şöyle bir hüküm var. Bundan sonra artık bu
yerel gazeteler ilan alamayacak mı? diye soruyorlardı, biz de
Hayır, kesinlikle böyle bir şey yok, resmî ilanlar devam edecek.
diyorduk.
Bakınız,
bunu gerçekleştirdik. Şu anda resmî ilanlar devam ediyor ve üstelik,
yıllardan beri resmî ilan tarifesine zam yapılmamıştı.
Geçtiğimiz, son on gün içerisinde -Resmî Gazetede yayınlandı-
Basın İlan Kurumu aracılığıyla -ben ondan da
sorumluyum- resmî ilan tarifesinde hatırı sayılır bir zam
yaptık ve bu zammı da yerel medyayı gözeterek adaletli bir
şekilde dağıttık. Yani tirajı 10 binden
aşağı olan gazetelerde resmî ilana zam biraz daha yüksek,
tirajı 100 binden fazla gazetelerde resmî ilan marjını biraz
daha az tuttuk ki yerel medyayı bu konuda destekleyelim diye. Resmî
Gazeteden bununla ilgili tarifeleri arkadaşlarımız takip edebilirler.
Eminim gideceğiniz her yerde yerel medya Resmî ilan ne olacak?
dediğinde, rahatlıkla şunu söyleyebilirsiniz: Bu devam ediyor,
edecek, resmî ilan tarifesine de on gün kadar önce zam geldi. Bu,
sanıyorum sorunlarının bir kısmını belki
çözebilecektir.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Erçelebi arkadaşımın verdiği bu
fırsattan istifade ederek özellikle bana bağlı bir kurum olan
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün ve yine TRTnin,
yine Anadolu Ajansının ve yine kısmen RTÜKün yerel
basınımızla ilgili yaptığı bazı
çalışmaları sizlerin bilgisine sunmak istiyorum.
Değerli
Arkadaşım da bahsettiler, yerel medyanın sorunları var. Biz
bunları özellikle iki konuda yoğunlaştırdık. Birisi
yetişmiş eleman eksikliği, bir diğeri de teknik
yetersizliklerdir. Hemen hemen diğer sorunlar bu iki ana sorunda ortaya
çıkmaktadır. Anadoluda pek çok gazete eski teknolojiyle, dededen
kalma tipo matbaalarla varlığını sürdürmeye
çalışıyor. Bu durum, yerel basının rekabet
şansını tamamen ortadan kaldıran önemli bir unsurdur. Yaygın
medyanın -yani ulusal medya diyelim- okura sunduğu kaliteli, renkli
ve bol görsel imkânlar okuru ister istemez yerel gazeteden
uzaklaştırmaktadır.
Bir diğer
sorun, yetişmiş eleman sorunu. Hem teknik hem de içerik
bakımından yaşanan hızlı değişime ayak
uydurabilecek donanımlı, idealist personel bulmak maalesef yerel
basın için giderek imkânsız hâle gelmektedir. Ücretler çok
düşüktür. Bu ücretlerle çalışabilecek eleman âdeta
bulunamamaktadır.
Yerel
medyanın yetişmiş eleman ve teknik konularda yetersizliği,
bunlara bağlı olarak okunabilirlik, izlenebilirlik
oranlarının istenen düzeyin altında kalması ve buna
bağlı sorunların giderilmesi amacıyla Genel
Müdürlüğümüz şu faaliyetleri icra etti:
Biz, yılda
iki defa olmak üzere -demek ki altı ayda bir- Türkiye'nin
değişik bölgelerinde yerel medya eğitim seminerleri
yapıyoruz. Takriben buna o bölgenin çevresindeki iller de dâhil olmak
üzere bütün yerel medyanın yazarları katılmaktadır, 300den
aşağı bir katılım olmamaktadır. Böylece yerel
medyanın sorunlarını ve mevzuattaki gelişmeleri, yerel
medyanın tüm sorunlarına ilişik talepleri ve önerileri bir
ağızdan, ilk ağızdan dinliyoruz ve yoğun bir
eğitim programı gerçekleştiriyoruz. Buna -iki tam gün olmak
üzere- üçüncü gün itibarıyla da bir sosyal faaliyeti ayrıca
koyuyoruz.
Bu seminerlerin
sonuncusunu, 19uncu Yerel Medya Eğitim Seminerini bundan üç dört ay önce
Edirnede düzenlemiştik. Edirnedeki bu toplantıya Balkanlardaki ve
Batı Trakyada çıkan gazetelerin de yetkilileri gelmişlerdi.
Sonuncusunu da, 20ncisini bu ayın sonunda, 30 Mart, 31 Mart ve 1 Nisanda
Şanlıurfada düzenleyeceğiz. Sayın Erçelebinin seçim
bölgesi olması hasebiyle Denizlide de 5 Mayıs 2000 tarihinde 4üncü
Yerel Medya Eğitim Seminerinin yapıldığını
hatırlatmak istiyorum.
Genel
Müdürlüğümüzce yerel basın mensuplarımıza eğitim
hizmeti olarak Anadolu Basınının Yeni Yüzü adlı sayfa
tasarımları kitabı hazırlandı. Gerçekten, sizler de
biliyorsunuz, elinize aldığınız gazetenin kâğıt
kalitesi çok düşük, renk kalitesi çok düşük -eliniz simsiyah olabilir
veya sapsarı olabilir- sayfa düzenleri yok, fotoğrafların
altları, üstleri, sayfadaki yerleri maalesef çok yanlış veya
kötü denebilecek düzeydeydi. Biz, bunu kendilerine bir hizmet olarak sunmak
istedik ve Selçuk Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Doçent
Doktor Mustafa Şeker tarafından bir kapsamlı hazırlık
yaptık. Burada, yerel medyada sayfa tasarımının önemi,
tasarım örnekleri, başlık, görsellerin sunumu ve diğer konuları
ayrıntılı şekilde ele aldık ve Yerel Basında
Sayfa Tasarımları ismiyle bir CD olarak bunu hazırladık ve
3 binden fazla yerel medya organına, sahiplerine, yazı işleri
müdürlerine bundan ücretsiz olarak gönderdik ve inanın, bu
çalışmamızdan sonra bu örnekleri alarak yerel gazetelerimizin
daha göz alıcı bir şekilde çıkmaya
başladığını ve kendisinin bir albeni
kazandığını da söylemeliyim. Yine bu teknik
hazırlıklarımız artarak devam edecek ve yeni konularda da
yerel basınımıza yine ücretsiz olarak bunları göndermeye
devam edeceğiz.
Anadoludaki
gazetelere haber kaynağı oluşturmak gerekiyor çünkü bir
maliyettir onlara haberin ulaşması ve bu haberde de çok geri
kalmamaları gerekiyor. Bu yüzden, bölgeler arasında haber ve bilgi
akışı sağlamak amacıyla Anadolunun Sesi gazetesini de
yeni bir tasarımla çıkarmaya başladık. Bu, Anadoludan
haberler olarak da yorumlanabilir. Bu bir.
İkincisi:
Anadolu basınını özendirme yarışmaları
yapıyoruz. Yerel basınının
çalışmalarını teşvik etmek ve değerlendirmek
amacıyla her yıl bu özendirme yarışması
yapılmaktadır, derece alanlara ödülleri verilmektedir. Bunu bir
teşvik olarak düşünüyoruz.
Ayrıca,
Genel Müdürlüğümüz tarafından yerel medyaya yönelik haber,
fotoğraf, yayın ve buna benzer destekler web sitelerinden de
ayrıca anında yerel medyaya aktarılmaktadır. Bu anlamda,
son dönemde gerçekleştirilen en önemli faaliyetlerimizden birisi de
TRTnin yeni kanallarından, bildiğiniz gibi, TRT 5 veya TRT
Anadolu ismiyle maruf kanalımızda yerel gazetelerin sesini
duyurabileceği bir platform kurduk. Bu TRT 5, Anadolu kanalında
Anadolunun Sesi programıdır. Her gün saat 10.30la 12.00
arasında, bir buçuk saat boyunca yerel gazetelerden yapılan
değerlendirmeler tüm Türkiyeye okunmaktadır ve yerel basından
her gün 3 konukla o yörenin gündemi de tüm Türkiyeye
taşınmaktadır.
Ayrıca,
Basın Kartı Yönetmeliğinde yaptığımız
değişiklikle -bu da önemlidir- 23 Ekim 2010 tarihinde Resmî Gazetede
yayımlanan Basın Kartı Yönetmelik değişikliğiyle
mevzuatımız yenilenmiş, daha çağdaş kriterler hayata
geçirilmiştir. Çeşitli nedenlerle sarı basın kartı
iptal edilenler için bir defaya mahsus af
çıkartılmıştır. Bununla birlikte, lise ve dengi bir
okuldan mezun olamayıp ancak yıllarca bu mesleğe emek
vermiş basın emekçilerine -ki toplam 3 bin civarındadır-
bir defaya mahsus sarı basın kartı hakkı verilerek
basın kartı almaları temin edilmiştir. Bundan en fazla
yararlananlar -istatistik olarak görüyoruz- yerel medya
kuruluşlarında çalışan basın emekçileri olmuştur.
Ayrıca
yapılan değişiklikle yıllarca sürdürülen bir yasağa da
son verilerek, gazetecilerin kılık kıyafetleri yüzünden
basın kartı alması önündeki engeller de
kaldırılmıştır.
Bir diğer
konu, yerel gazetecilere yönelik yurdun çeşitli yerlerinde
gerçekleştirilen inceleme ve ziyaretler programıdır. Bu
projeyle, yerel gazetecilerimiz diğer illerimizdeki meslektaşlarıyla
tanışma, kaynaşma fırsatı bulmakta, yurdumuzun
değişik yörelerini yakından tanıma imkânına
kavuşmaktadır. Bu çerçevede geçen -ben de uğurlama törenine
katılmıştım- İzmir, Muğla ve Manisadan 55
gazeteci Konya ve Şanlıurfa illerini ziyaret ederek buradaki
meslektaşlarıyla interaktif bir ortamda bilgi, görgü ve mesleki
tecrübelerini paylaşmışlardır.
Başta yerel
medya temsilcilerinin, bugüne kadar tüm basın mensupları ama özelde
ilgili yerel medya gazetecilerimizin bizden talepleri vardı; o da yurt dışına
çıkışlarda pasaportlarıyla vize alma konusunda
sıkıntılar yaşıyorlardı ve habercilik konusunda
bu sıkıntılarını bize iletmişlerdi. Biz
bunları dikkate aldık ve hizmet pasaportu veya halk arasında ve
medya kesiminde daha çok bilinen gri pasaport konusunda hem
Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü hem de
İçişleri Bakanlığıyla yapılan
çalışmaların sonunda artık önemli bir noktada kazanım
içerisine girdik. Bildiğiniz gibi, 5682 sayılı Pasaport
Kanununun 14üncü maddesinin (b) bendinde, hizmet damgalı
pasaportların Bu Kanun gereğince kendilerine diplomatik veya hususi
damgalı pasaport verilmesi mümkün olmayan kimselere, Hükümetçe, hususi
idarelerce veya belediyelerce resmi vazife ile dış memleketlere
gönderildiklerinde veya dış memleketlerde görev aldıklarında
verileceği
hükmü yer almaktadır. Yine, 14üncü maddenin (c)
bendinde bu pasaportların talep edenin mensup olduğu makamın
yetkili amirinin başvurusu üzerine İçişleri
Bakanlığınca verileceği ve altı aydan az olmamak
kaydıyla pasaport sahibinin görevinin müddetine göre İçişleri
Bakanlığınca tespit edilecek süre için geçerli olmak üzere
tanzim edileceği hükme bağlanmıştır. Biz Hükûmet
olarak, Bakanlık olarak bu yetkimizi kullandık ve basın
kartı sahibi medya mensuplarımıza yerel-yaygın
ayrımı gözetmeksizin bu imkânı tanıdık. Şu anda
500den fazla medya mensubu hizmet pasaportu almış durumdadır,
talepler gelmekte ve değerlendirmeler devam etmektedir.
Geçtiğimiz
ay içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisimizde, sizlerin de büyük
destekleriyle ve uzlaşmasıyla çıkardığımız
yeni RTÜK Yasası da radyo ve televizyon alanlarında yerelde hizmet
veren medya kuruluşlarımıza ciddi avantajlar sağlayacak
yenilikler içermektedir. Reklam gelirlerindeki RTÜK payını yüzde
5ten yüzde 3e düşürdük. Zorunlu millî eğitim payı
katkısı da biliyorsunuz bu yılın başında
kaldırılmıştır. Eskiden yüzde 5 reklam payından,
yüzde 5 de eğitime katkı payından yüzde 10luk bir yük
medyanın üzerine biniyordu. Bu, yüzde 10dan şu anda yüzde 3e
düşmüş durumdadır.
Ayrıca, yeni
yasada reklam girişi serbest bırakılmakta ve ürün
yerleştirme mümkün hâle gelmektedir. Lisans süresi beş yıldan on
yıla çıkarılmıştır. Yasal boşluk nedeniyle
yapılamayan siyasi reklamlar yerel yayıncılar için iyi ve kanuni
bir gelir kaynağı olacaktır. Medya sahipliği konusunda da
değişiklikler yapılmıştır. Şimdi, önümüzdeki
süreçte, kanun Resmî Gazetede yayınlandığı için, frekans
ihalesinde yerel medya sahiplerini büyük sermaye karşısında
dezavantajlı duruma düşürmemek için mevcut kanunun yürürlüğe
girmesinden önce bir yıldan beri radyo ve televizyon
yayıncılığı yapanlar için ayrıca bir avantaj da
getirilmiştir.
Sayın
Erçelebi yüz otuz yedi yerel televizyonun kapandığından
bahsediyor, şüphesiz doğruluk payı vardır. Bizim elimizdeki
veriler bunu göstermiyor, en azından bu kadar miktarı göstermiyor ama
yerel radyo ve televizyonlar ticari kuruluşlardır, yani hayır
kuruluşları değildir. Dolayısıyla kâr edemediklerini
görünce veya maddi imkânsızlıklar sebebiyle bu konuda artık
işlerini, fonksiyonlarını yürütememek durumunda kalmışlarsa
kendi verecekleri karar elbette saygıya değerdir. Ancak şimdi,
yeni televizyon kurmak veya açmak için talepte bulunan ve yeni kanunun
çıkmasını bekleyen onlarca müracaat vardır. Demek ki kapanmış
olanların yerine kurulacak daha onlarca yeni yerel, bölgesel ve ulusal
televizyon talepleri bulunmaktadır.
Ben, tekrar,
Sayın Erçelebi arkadaşıma bu konuyu gündeme getirdiği için
ve verdiği bilgiler dolayısıyla, sizlere de ilginiz sebebiyle
teşekkür ediyorum. Sayın Başkan sizleri de saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, horoz ötecek mi?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Denizlinin horozu her zaman
ötüyor, şehrin simgesi. Yerel gazeteyi bilmem. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Arınç.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 22 milletvekilinin, cinsiyet
ayrımcılığı ve kadın cinayetlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1074)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son yıllarda
ülkemizde kadın cinayetleri çok artmıştır. AKP
iktidarının 2003-2010 yılları arasındaki yedi
yıllık sürecinde kadına yönelik Aile İçi Şiddet
nedeniyle öldürülen kadın oranı %1400 artmıştır.
Aynı zaman diliminde Türkiye'de hiçbir şeyin oranı kadın
cinayetleri kadar artmamıştır. Aynı zaman diliminde teröre
bile bu kadar çok kurban vermedik. Son altı aylık süreçte ise her gün
1-2 kadın Aile İçi Şiddet nedeniyle katledilmektedir.
Devletin,
hükümetlerin Anayasal birinci görevi kadın yurttaşlarının
da "yaşama hakkını" korumaktır. Gelinen nokta
itibarıyla ne yazık ki ülkemizde devlet kadın
yurttaşların da birincil insan hakkı olan yaşam hakkını
koruyamamaktadır.
Son aylardaki
cinayetlerin ortak özelliği eşinden boşanan veya partnerini terk
eden kadınların eski kocaları veya ayrıldıkları
partnerleri tarafından öldürülmeleridir. Erkekler eşlerinin
kendilerinden ayrılmalarını, boşanmalarını kabul
etmemekte, ayrılmaması için kadınları tehdit etmekte,
şiddet uygulamakta buna rağmen başarılı
olamadıkları zaman kadını öldürerek
cezalandırmaktadırlar. "Erkek boşayabilir, ama kadın
boşanamaz" anlayışının, bu bakış
açısının toplumda yerleşmesi çok tehlikelidir.
Bu
anlayışla işlenen cinayetler toplumdaki tüm kadınlar için
bir gözdağı, bir tehdit unsuru olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Ayrıca tehdit altındaki
kadınlar eski eşlerinden gelen bu tehditleri ilgili kamu
kurumlarına iletmelerine rağmen, gerekli önlemler alınmamış,
ihmalkârlık ve görev ihmali neticesinde koruma altına alınmayan
kadınlar öldürülmüştür.
Ne yazık ki
yasal ve idari düzenlemelerimizde tehdit, risk altındaki kadınlara
gerekli korumanın sağlanmamasının bir
yaptırımı yoktur. Cezasız kalan bu ihmalkârlık
kadınların daha çok sayıda katledilmelerine yol açmaktadır.
Tüm OECD ve AB
ülkeleri arasında kadına yönelik şiddet oranlarının en
yüksek olduğu ülke Türkiye'dir. Türk kadını son 9 yıl
içerisinde çok ciddi bir gerileme sürecine girmiştir. Giderek artan bir
cinsiyet ayrımcılığı yaşanmaktadır. Tüm
ulusal ve uluslararası veriler, raporlar bu gerçeği belgelemektedir.
BM Kalkınma Programının "Kadın Güçlenme
İndeksi" 2009 raporuna göre Türkiye 109 ülke arasında sondan 8.
sıradadır. Ve son 9 yılda 37 sıra gerilemiştir. Dünya
Ekonomik Forumu'nun 2010 Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre Türkiye 134 ülke
arasında sondan yine 8. sıradadır. Ve AKP iktidarında
devamlı bir gerileme göstermiştir.
4 milyon
kadınımızın okumaz-yazmaz durumda olduğu,
kadınların %41'inin ilkokul diplomasının bile
bulunmadığı ülkemizde kadın istihdam oranı da %22 olup,
Cumhuriyet tarihinin en kötü rakamına ulaşmıştır. Bu
oranla Dünya Ekonomik Forumunun 2010 raporunda sondan 3. sıradayız.
5,5 milyon çocuk gelinin mevcut olduğu ve 2 milyon
kadınımızın başlık parası
karşılığı evlendirildiği ülkemizde yaşam
hakkı başta olmak üzere her alanda kadın hakkı ihlalleri
yaşanmakta, cinsiyet eşitsizliği artmakta ve
kadınlarımız güçsüz bırakılarak geriye
götürülmektedirler. Son 8-9 yıllık dönemde Türkiye'de iktidarın
yarattığı atmosfer, kadına yönelik bakış
açısının değiştirilmesi, kadını
ikincilleştiren, baskılayan anlayış Türk
kadınını Cumhuriyet ile elde ettiği kazanımları
yitirme noktasına süratle götürmektedir.
Ülkemizde giderek
artan yoksulluk ve işsizlik olgusu önce kadınları vurmakta,
kadına yönelik şiddeti arttırmaktadır. Yapılan
araştırmalar kadının eğitimsizliği ve
yoksulluğunun kendisine yönelik şiddeti katlayarak
arttırdığını göstermektedir. Kadın güçsüz
kaldıkça daha çok şiddete maruz kalmakta, daha ağır
cinsiyet ayrımcılığı yaşamaktadır.
Kadını
güçsüz bırakılan bir ülkenin güçsüz kalması da
kaçınılmazdır. Türkiye kadına yönelik şiddetin ve
toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin artmasıyla çağdaş
dünyadan da hızla uzaklaşmaktadır. Ünlü düşünür Stuart
Miller'in "bir toplumun uygarlık seviyesini anlamak için
kadınlarının durumlarına bakmanız yeterlidir"
sözünü ülkemiz için değerlendirdiğimizde durumun vahameti daha iyi
anlaşılacaktır.
Toplumsal
değişimlerin kadınlar üzerinden yürütüldüğü bir bilimsel
gerçekliktir. Ülkemizde kadınlar üzerinden yürütülen bir sosyolojik
değişim, dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Cumhuriyet
devrimleriyle erkeklerle eşit bireyler haline gelen
kadınlarımız yasal ve anayasal eşitliğe rağmen
son yıllarda oluşturulan zihinsel değişimle tekrar
ikincilleştirilerek erkeğin malı, kölesi pozisyonuna getirilerek
yasal haklarından bile yararlanamaz durumu getirilmiştir. Anayasa ve
yasalarımızda yer alan eşitlik olgusu ne yazık yaşama
geçirilememekte, çağdaş demokrasilerin hedefi olan sonuç
eşitliği sağlanamamaktadır.
Ülkemizdeki
yargıçların %40'a yakının kadın olmasına
rağmen son Danıştay ve Yargıtay seçimlerinde seçilen 211
hâkimin sadece altısı kadındır. Bu netice ülkemizdeki
cinsiyet ayrımcılığının
ulaştığı vahim durumun en yeni ve en somut belgesidir.
Tüm bu
gerekçelerle ülkemizdeki olumsuz zihniyet değişiminin,
kadınların geriye götürülüşünün, cinsiyet
ayrımcılığındaki ve kadın cinayetlerindeki
korkunç artışın nedenlerinin araştırılıp,
gereken önlemlerin alınması amacıyla Anayasa'nın 98'inci
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Canan Arıtman (İzmir)
2) Sacid Yıldız (İstanbul)
3) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
4) Osman Kaptan (Antalya)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
7) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
8) Şevket Köse (Adıyaman)
9) Fevzi Topuz
(Muğla)
10) Derviş
Günday (Çorum)
11) Rahmi
Güner (Ordu)
12) Haluk Koç (Samsun)
13) Rasim
Çakır (Edirne)
14) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
15) Harun Öztürk (İzmir)
16) Hüseyin
Pazarcı (Balıkesir)
17) Algan
Hacaloğlu (İstanbul)
18) Kamer Genç (Tunceli)
19) Abdurrezzak
Erten (İzmir)
20) Ali
Topuz (İstanbul)
21) Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul)
22) Ali Rıza
Ertemür (Denizli)
23) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin,
Kahramanmaraştaki göçük olayının nedenlerinin
araştırılarak iş kazalarının önlenmesine yönelik
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1075)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kahramanmaraş
İli Afşin-Elbistan Termik Santralinde meydana gelen göçükle ilgili
olarak; kazanın sebeplerinin ve sorumlularının tespiti ile
ülkemizde sık yaşanan bu tür kazaların önlenmesi, can ve büyük
orandaki mal kayıplarının önüne geçilerek ülke ekonomisine
verdiği zararların önlenebilmesi amacıyla Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 98 inci ve İç Tüzüğün 104 üncü Maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Mehmet Akif
Paksoy (Kahramanmaraş)
2) Osman
Durmuş (Kırıkkale)
3) Metin
Çobanoğlu (Kırşehir)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Ertuğrul
Kumcuoğlu (Aydın)
6) Kürşat
Atılgan (Adana)
7) Ahmet Bukan (Çankırı)
8) Ahmet Duran
Bulut (Balıkesir)
9) Hasan Özdemir (Gaziantep)
10)Mehmet Günal (Antalya)
11) Akif
Akkuş (Mersin)
12) Hamza Hamit
Homriş (Bursa)
13) Erkan Akçay (Manisa)
14) Ahmet Orhan (Manisa)
15) Yusuf Ziya
İrbeç (Antalya)
16) Mustafa Enöz (Manisa)
17) Mustafa Kemal
Cengiz (Çanakkale)
18) Muharrem
Varlı (Adana)
19) Süleyman
Nevzat Korkmaz (Isparta)
20) Hasan
Çalış (Karaman)
21) Reşat
Doğru (Tokat)
22) Şenol
Bal (İzmir)
23) Durmuş
Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
Kahramanmaraş'ın
Afşin-Elbistan (B) Termik Santrali'ne, özel sektör tarafından
açık işletme madenciliği yöntemiyle kömür sağlanan Çöllolar
Sahasında, 6 Şubat 2011 tarihinde batı sabit şevinde yaklaşık
20-25 milyon m3 lük heyelan meydana gelmiş ve 1 işçi toprak
altında kalarak hayatını kaybetmiştir.
Aynı ocakta
10 Şubat 2011 tarihinde, yayılımı, miktarı ve
kayıplar açısından birincisinden çok büyük olan üretim
basamaklarını da içine alan yaklaşık 50 milyon m3
olduğu belirtilen ikinci bir heyelan meydana gelmiştir. Bu elim
kazada biri maden mühendisi, biri jeoloji mühendisi, 8'i işçi olmak üzere
10 vatandaşımız göçük altında kalmıştır.
Basamakların
toplam derinliği yaklaşık 150 mt olan üretim alanında
meydana gelen göçüğün, yayıldığı alanın
yaklaşık 1.5 km2, yüksekliğinin ise takriben 35-40 metre
arasında olduğu ve yaklaşık 50-60 milyon m3 malzemenin
açık ocak sahasını doldurduğu değerlendirilmektedir.
Sahada halen
kayma riski bulunduğu için, kayıpların aranması helikopter
vasıtasıyla yapılmıştır. Bir işçinin yeri
tespit edilerek cenazesi üstten alınmış olup, halen toprak
altında dokuz kişi bulunmaktadır. Kayıpların
üzerlerinde bulunması muhtemel telefon cihazlarının sinyaller
ile yerlerinin tespiti için yapılan çalışmalarda herhangi bir
olumlu geri dönüş olmamıştır. MTA ekiplerince
jeofizik/sismik yöntemler kullanılarak yer tespiti
olasılığı belirtilmiş olmasına karşın,
bu metotla da bir sonuç alınacağı ümit edilmemektedir.
Bu
çalışmaların sonuç vermemesi halinde, toprak altında
kalanların cenazelerini arama çalışmaları için malzemenin
kaldırılması zorunlu olacak bu yöntem de riski yanında uzun
bir süreye ihtiyaç gösterecektir. Bu sürenin geriye dönük heyelan
hesaplamaları sonucuna bağlı olarak en az 2 yılı
bulacağı tahmin edilmektedir.
Madencilik
sektörü, doğası gereği özellik arz eden, bilgi, deneyim,
uzmanlık ve sürekli denetimi gerektiren dünyanın en zor ve riskli
iş koludur. Madencilik faaliyetleri sırasında yaşanan
iş kazalarında, pek çok çalışan yaşamını
kaybetmekte ya da sakat kalmaktadır. Bu bağlamda ülkemizde son
yıllardaki kaza istatistikleri incelendiğinde, özellikle madencilik
sektöründe iş kazalarının belirgin bir şekilde artarak
devam ettiği görülmektedir.
Bu kazalar
incelendiğinde; teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama, denetim
sorunları vb. pek çok neden göze çarpmaktadır. Öncelikle sahanın
işletmeye açılmadan önce rezerv belirleme çalışmaları
doğru yapılmalı, havza sınırları net olarak
belirlenmeli ve işletme projeleri bu bilgiler doğrultusunda
yapılmalıdır. Ayrıca kömür ocaklarını ve santralin
çalışmalarını koordine edecek idari ve teknik yapı
havzanın büyüklüğüne uygun olmalı, deneyimli mühendis ve teknik
elaman ihtiyacı kesinlikle karşılanmalıdır.
Söz konusu
kazanın doğal bir afet olmaktan öte proje ve bilimsel gereklerin
yerine getirilmemesinden, birtakım ticari kaygılar
dolayısıyla gerekli önlem ve tedbirlerin zamanında
alınmamasından, sonuç itibariyle ihmalden
kaynaklandığı düşünülmektedir.
3.-
Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin,
farklı dillere yönelik baskı iddialarının
araştırılarak dillerin korunması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1076)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
21 Şubat
günü 2000 yılından itibaren Birleşmiş Milletler tarafından
çok dilliliği ve kültürlülüğü desteklemek, dilleri korumak ve
gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla
"Uluslararası Anadili Günü" ilan edilmiştir.
Birleşmiş Milletlerin hazırladığı rapora göre
dünyada konuşulan 6.000 dilden 2.500'ü yok olma tehlikesiyle
karşı karşıyadır. Aynı rapora göre 30
civarında dilin konuşulduğu Türkiye'de, 15 dilin yok
olmanın eşiğine geldiği, 3 dilin ise kaybolduğu
belirtilmektedir. Türkiye'de konuşulan dillerin korunması ve
gelişmelerinin sağlanması sahip olduğumuz kültürel zenginliğimizin
devamı için oldukça önemlidir. Bu bakımdan tekçi zihniyetin
uygulamakta olduğu baskı ve politikaların, Türkiye'nin kültürel
zenginliğinin ana unsuru olan diller üzerindeki olumsuz etkilerinin
incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün 104 ve
105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak sorunun
araştırılmasını arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
2) Selahattin
Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi
Yıldız (Batman)
6) Akın
Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19)
Sırrı Sakık (Muş)
20)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Dil, insanlar arasındaki
anlaşmayı sağlayan, duygu, düşünce ve dileklerimizi
anlatmaya yarayan, kısacası insanın kendisi
dışındaki dünyaya açılmasının aracıdır.
Dil, insanlar için iletişim kurma aracı olmanın ötesinde,
düşünmesi, çıkarımlar yapması, kavramlar ve önermeler
arasında bağlantılar kurması, yaratıcı
düşünceler üretmesi, soyut kavramları özümsemesi ve yazı
aracılığı ile edindiği kazanımlarını
geleceğe aktarmasının yegâne yoludur.
21 Şubat
günü 2000 yılından itibaren UNESCO tarafından çok dilliliği
ve kültürlülüğü desteklemek, dilleri korumak ve gelişmelerine
katkı sağlamak amacıyla "Uluslararası Anadili
Günü" ilan edilmiştir. Anadili Günü olarak 21 Şubat tarihinin
belirlenmesi, Bangladeş halkının anadilleri için verdiği
mücadeleye dayanmaktadır. 21 Şubat 1952 yılında
Bangladeş Dil Eylemleri Komitesi'nin çağrısına uyan Dakka
Üniversitesi gençliğinin yaptığı eylemler
insanlığın bilincine kazınmış ve bu mücadeleyi
anmak için 21 Şubat Dünya Anadili Günü olarak kabul edilmiştir.
Anadili;
çocuğun, başta annesi olmak üzere, ailesi ve soyca bağlı
olduğu yakın çevresinden öğrendiği, bilinçaltına inen
ve insanın toplumla arasındaki ilişkilerde en güçlü
bağı oluşturan dildir. Böylece kişi kendi kültürüne ait ilk
birikimlerini elde etmekte ve kendisini tanımlayacağı kimlik oluşmaya
başlamaktadır. Çocukların nesneleri ve olayları, ilk
adlandırmaları, tanımaları ve algılamaları
anadilinde oluşmaktadır. Anadili çocuğun, algılama,
muhakeme etme, problem çözme gibi zihinsel süreçlerinin şekillenmesinde
önemli roller üstlenmektedir. Çocuğun daha anne karnında iken,
Annesinin sesine karşı duyarlılık kazandığı
ve doğduğu günden itibaren ise annesinin sesini diğer seslerden
ayırt ettiği yapılan araştırmalar sonucunda ortaya
konmuştur. Dolaysıyla kişi ile anadili arasında yaşam
boyu sürecek olan duygusal ilişkinin temelleri kişinin anne
karnında yaşama tutunmaya başladığı ana kadar
dayanmaktadır. Çocuğun henüz annesinin karnındayken anadiliyle
başlayan ilişkisi okul çağına geldiğinde temel dil
yeteneklerini kazanmasıyla devam etmektedir. Okula
başladığında ise anadili dışında farklı
bir dille eğitimin dayatılması, çocuğun gelişimine ket
vurmakta, bocalamasına ve kendini önemsemeyip kendinden kaçmasına
neden olmaktadır. Toronto Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Jim
Cummins'e göre farklı kültürlerden gelen çocuklar baskın dilde
eğitime başladığında çocukla ebeveyn arasındaki
iletişim kesiliyor ve pedagojinin temel kuralı olan, çocuğun
deneyimlerle kazandığı bilgiler üzerinden öğretim
yürütülmesi ilkesi ihlal ediliyor. Çocuğa doğrudan ya da ima yoluyla
"kendi kültürünü okul kapısının dışında
bırakacaksın" dendiği için çocuk kendisini ret edilmiş
olarak hissetmekte ve çocuğun öğrenme ortamına aktif
katılımı engellenmiş olmaktadır.
Toplumsal
varlık olan insanın kendi dışındaki dünya ile
ilişki kurduğu ana kanalın kapatılması anlamına
gelecek bu durumla karşılaşan insanların sayısı
ne yazık ki milyonlarla ifade edilmektedir. İnsanın
savrulduğu bu nokta uluslaşma süreci ile başlamış,
ulus devlet yaratma anlayışıyla oluşturulan baskı,
yasak ve kısıtlamalarla birçok insan anadilinden
koparılmıştır. Yirminci yüzyılın
ortalarından itibaren gerek küreselleşmenin etkisi gerekse toplumsal
gerçeklikle uyuşmayan katı ulus-devlet yapılanmalarında
yaşanan kırılmalar neticesinde anadili üzerindeki baskı ve
yasaklarda ciddi esnemeler görülmektedir. Ulus-devlet modelinin en katı
biçimde uygulandığı Fransa'da; yerel diller,
anaokullarından üniversiteye kadar resmî ve özel okullarda
okutulmaktadır.
Farklı dil
ve kültür bileşenlerinden oluşan demokratik devletler, kültürel
zenginliklerinin vazgeçilmezi olan farklılıkları koruyup
kollamaları gerektiği konusunda hemfikirdirler.
Farklılıkların korunmasının yolu da, o kültürün
yaratıcılarının dillerini koruyup geliştirmek ve
yaşamasını sağlamakla mümkündür. Türkiye'de kültürel
zenginliğimizin parçaları olan 30 civarında dilin, 3'ü yok
olmuş 15'i ise yok olmanın eşiğine gelmiştir. Bu
itibarla kültürel zenginliğimizin besleyenleri olan farklı dillerin
gelişmeleri ve yaşamaları için meclis araştırma
komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
4.-
Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, sosyal
yardım uygulamalarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1077)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de sosyal
yardım uygulamaları iktidar partilerince siyasi istismar aracı
hâline dönüştürülmüştür. Sosyal devletin görevi olan ve devlet
bütçesinden yapılan bu yardımların hak sahiplerine
ulaştırılması ve etkinliğinin arttırılması
gerekmektedir. Bu itibarla Sosyal yardım uygulamalarının
incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün 104 ve
105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak sorunun
araştırılmasını arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
2) Selahattin
Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi
Yıldız (Batman)
6) Akın
Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan
(Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik
(Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan
(Iğdır)
17) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19)
Sırrı Sakık (Muş)
20)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
1961
Anayasası ile birlikte "Cumhuriyetin Nitelikleri"
başlığı altında temel bir unsur olarak girmiş
olan "Sosyal Devlet" kavramı; 1982 Anayasası'nın 2.
maddesinde aynen tekrar edilmiştir. Genel kabul görmüş tanıma
göre Sosyal Devlet; klasik liberal demokrasinin ekonomik ve siyasal temellerini
değiştirmeden sosyal güvenliğin sağlanması, işsizliğin
önlenmesi, emeğiyle yaşayanların korunması ve yaşam
düzeylerinin yükseltilmesi yoluyla sosyal eşitsizlikleri giderme
işlevini yüklenen devlete denir. Sosyal devlet, bireylere yalnız
klasik özgürlükleri sağlamakla yetinmeyip, aynı zamanda onların
insanca yaşamaları için gerekli olan maddi ihtiyaçlarını karşılamayı
da kendisine görev edinen devlettir. Bu bağlamda ana hedef olan refah
toplumuna ulaşmak için sosyal güvenlik, sosyal hizmetler ve sosyal
yardımda bulunmak, devletin vatandaşlarına
tanıdığı bir lütuf değil, bizatihi onun asli
görevidir.
Sosyal yardım
kavramı, sosyal hizmet ve sosyal sigorta kavramları ile birlikte
sosyal güvenlik sistemi içerisinde yer almaktadır. Sosyal yardım
kavramı, kendi ellerinde olmayan nedenlerle asgari seviyede dahi geçinme
imkânı bulamayan insanları; muhtaçlık araştırmalarına
dayalı olarak en kısa sürede kendi kendilerine yeterli hale getirme
amacını taşıyan karşılıksız parasal ve
sosyal destek sağlamak için yapılan kamusal faaliyetler olarak
tanımlanmaktadır.
Sosyal güvenlik
sisteminin bir bütün olarak işletildiği Avrupa ülkelerinde, sosyal
hizmetler ve sosyal yardımlar bireylerin en tabii vatandaşlık
hakkı olarak kabul edilmektedir. Avrupa ülkelerinde sosyal yardımlar,
sosyal güvenlik sistemi içersinde yer alan diğer güvenlik ödeneklerindeki
haklarını tamamlamasına rağmen muhtaçlığı
devam eden kişilere düzenli olarak bağlanan gelirler şeklinde
kurgulanmıştır. Bu ülkelerde bütünlük arz eden sosyal güvenlik
sistemleri bireylerin yaşamları süresince devamlılık
göstermektedir. Bu nedenle de hem devlet hem de vatandaşlar
açısından sosyal yardım programları son başvuru
noktasıdır.
Türkiye'de sosyal
güvenlik sisteminin işletilemediği çalışan nüfusun
yarısının kayıt dışı olmasından ve
İşsizlik Sigortası Fonunun amacı dışında
kullanılmasından kolayca anlaşılmaktadır. Ülkemizde
son yıllarda işsizliğe bağlı olarak yaşanan
"yoksulluk" sorunu giderek büyümekte ve mevcut politikalar çözüm
üretmede yetersiz kalmaktadır. Son yıllarda sosyal yardımlardan
yararlanan kişi sayısında ve sosyal yardım
harcamalarında görülmekte olan büyük artışlar bu durumun
göstergesidir. DPT Uzmanı Sırma Demir Şeker tarafından
yapılmış "Türkiye'de sosyal transferlerin yoksulluk
üzerindeki etkileri" isimli çalışmaya göre, Türkiye'de en yoksul
kesimin yüzde 30'u sosyal yardımlardan yararlanamıyor ve küçücük bir
gelir kaybıyla yoksul olabilecek 6,3 milyon kişi var.
Çalışmanın sonuç bölümünde, özellikle son yıllarda
Türkiye'de yaygın bir transfer biçimi haline gelen ayni
yardımların etkinliği düşük ve hedef kitlesinden fazlaca
sapma olabilen bir yardım türü olduğu vurgulanmaktadır.
Türkiye'de sosyal
yardım yapan kuruluşların çok parçalı olması ve
yapılan yardımlarda etkinliği düşük ayni yardım
miktarının yüksekliği geçmişten bu yana devam etmekle
birlikte mevcut iktidar tarafından adeta
kurumsallaştırılmıştır. Yoksul halk
yığınlarını kontrol altında tutma ve terbiye
etmenin bir aracı olarak da kullanılan sosyal yardımlar, mevcut
iktidar döneminde siyasi istismar aracı haline dönüştürülmüştür.
AKP Hükümetinin özellikle seçim dönemlerinde; kış ortasında
elektriksiz köylere buzdolabı veya yaz sıcağında kömür
dağıtarak sosyal yardımları oya tahvil etmek için
kullandığına defalarca tanıklık ettik. Sosyal devletin
görevi olan ve devlet bütçesinden yapılan bu yardımlar, yoksul
yığınlara AKP iktidarının bir lütfu gibi sunulmaktadır.
Bu itibarla,
yukarıda belirtilen hususlar doğrultusunda ülkemizde iktidar
partilerince siyasallaştırılan sosyal yardım
uygulamalarının araştırılması yerinde
olacaktır.
BAŞKAN
- Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır,
ayır ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.-
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Brüksel'de düzenlenecek olan
Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansına
katılmak üzere Belçika'ya gitmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1437)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Brüksel'de düzenlenecek
olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansı'na
katılmak üzere Belçika'ya gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine
sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
- Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer
tezkereyi okutuyorum:
2.-
OECD tarafından İsviçre Parlamentosunun ev sahipliğinde 27-29
Nisan 2011 tarihleri arasında İsveç'in Stockholm şehrinde
düzenlenecek olan "3üncü OECD Parlamento Bütçe Yetkilileri
Toplantısı"na TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinden
oluşan bir Parlamento heyetinin davete icabet etmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1438)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
OECD
tarafından İsviçre Parlamentosu'nun ev sahipliğinde 27-29 Nisan
2011 tarihleri arasında İsveç'in Stockholm Şehrinde düzenlenecek
olan "3. OECD Parlamento Bütçe Yetkilileri Toplantısı"na
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Üyelerinden oluşan bir parlamento heyeti
davet edilmektedir.
Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış
İlişkileri'nin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesi" uyarınca Gene Kurul'un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
Ülkemizdeki orman alanlarında madencilik faaliyetleri sonucu bozulan
sahaların rehabilite edilerek eski durumuna getirilmesi faaliyetlerinde
keyfî uygulamalar nedeniyle kamunun zarara uğratılmasının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 16 Mart 2011 Çarşamba
günkü 78inci Birleşiminde okunmasına ve ön görüşmelerinin de
aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 16.03.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu
Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
Milletvekili
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
15 Mart 2011
tarih ve 62294 sayı ile verilen Ülkemizdeki Orman alanlarında
madencilik faaliyetleri sonucu bozulan sahaların rehabilite edilerek eski
durumuna getirilmesi faaliyetlerinde keyfi uygulamalar nedeniyle kamunun zarara
uğratılmasının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verdiğimiz Meclis Araştırma önergemizin 16 Mart
2011 Çarşamba günü Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin Genel
Kurulun 16 Mart 2011 Çarşamba günü (bugün) 78. Birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu.
Buyurunuz
Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
METİN
ÇOBANOĞLU (Kırşehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; orman alanlarında madencilik faaliyetleri neticesinde
açılan çukurların doldurulmasıyla ilgili Orman Kanunu ve Maden
Kanununda yapılan bir değişiklikle bu alanların
belediyelere devriyle ilgili verdiğimiz araştırma önergesiyle
ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında, 21 Mart Dünya
Ormancılık Gününü de kutluyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu soruşturma önergesiyle ilgili, özellikle
İstanbul Kemerburgazda veya İstanbulun çeşitli orman alanlarında
madencilik faaliyetleri neticesinde açılmış devasa
çukurların doldurulmasıyla ilgili son çıkarılan Orman
Kanununun 16ncı maddesinde yapılan bir değişiklikle
İstanbul Büyükşehir Belediyesine devri öngörülmüştü. Yani bu
yapılan değişiklikle İstanbulda Büyükşehir
Belediyesine, diğer illerde de il ve ilçe belediyelerine devri
öngörülüyor.
Değerli
milletvekilleri, 1996 yılından itibaren İstanbul Orman Bölge
Müdürlüğü bu maden çukurlarıyla ilgili her yıl ihaleler yapmakta
ve Orman Genel Müdürlüğü bu anlamda çok ciddi paralar kazanmakta idi ama
2007 yılından itibaren bu ihaleler durdurulmuş, 2011
yılına kadar bu ihaleler yapılamamış, daha sonra da
işte burada çıkarılan Orman Kanununun 16ncı maddesinde
yapılan değişiklikle bu alanların belediyelere devri
öngörülmüştü.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki biraz önce Meclisin açılışında
Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Şandır Bey bu -konuyla ilgili-
konuyu gündeme getirdiğinde Sayın Bakanın da bu konudaki
sözlerini dikkatle dinledim; sanki burada ormancılık faaliyetlerinin
dışında bir olay söz konusu oluyor, bunun belediye
tarafından daha iyi denetlenmesi gerektiği kanaatiyle bu
değişikliklerin yapıldığını ve bu
değişikliklerin, bu kanunun çıkmasına da yüce Meclisin
karar verdiğini söyleyerek sorumluluğu bir anlamda hepimizin üzerine
atmış bulunuyor. Burada takriben senelik 100 milyon dolarlık bir
ranttan bahsediyoruz. Bu rant kontrolsüz bir şekilde de bugüne kadar
özellikle 2007den itibaren kullanılmış. İstanbulda yağışlar
nedeniyle meydana gelen sellerin de en önemli nedeni: Kural tanımaz bir
şekilde derelerin doldurulması, düz ovaların tepecikler hâline
gelmesinden kaynaklanan doğal dengenin bozulmasından bu afetlerle de
karşı karşıya kalıyoruz. Fakat buradaki konu,
ormancılık faaliyetleri nedeniyle devasa çukurlar
açılmış, Orman Genel Müdürlüğü her yıl
yaptığı bu ihalelerle bu çukurları hafriyat döküm
alanları olarak tespit ederek ciddi olarak da gelir elde etmişti. Bu
konuyla ilgili olarak Sayın Bakan 2007den itibaren, göreve geldiği
günden itibaren bu ihalelerin durdurulması noktasında bir gayret sarf
etmiş, sonra kanunda bir değişiklik yapılarak da bu
alanların Büyükşehir belediyesine devredilebileceği hükmü
getirilmiştir.
Tabii bu
değişiklikler yapılmadan önce de, özellikle bu toprak döküm
alanlarıyla ilgili İstanbul 2. İdare Mahkemesinin de
verdiği bir karar var. İstanbul 2. İdare Mahkemesi
kararında aynen şunu diyor: Ormanlık alanda yürütülecek
rehabilitasyon çalışmalarının, Hafriyat Toprağı,
İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü
Yönetmeliği kapsamında hafriyat döküm işi olarak
değerlendirilemeyeceği; ormanlık alanın özel alan
olması ve buralarda özel kanun olan Orman Kanunu ile korunması
karşılığında orman alanlarında hafriyat döküm, dolum
yapılması, vesaire faaliyetlerin Orman Kanunu ile ilgili mevzuat
uyarınca düzenlenmesi gerektiği; maden ocaklarının
rehabilitasyon çalışmalarının sürdürülebilir
ormancılığın mutlak gereği olduğu, maden
ocaklarının rehabilitasyon çalışmalarının
hafriyat döküm işi olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı
kesin hükme bağlanmıştır. Değerli
arkadaşlarım, bu, İstanbul 2. İdare Mahkemesinin
verdiği bir karar. Ama bundan sonra kanunda ve yönetmelikte bazı
değişiklikler yapılarak bu alanların büyükşehir
belediyesine devri öngörülmüştür. Ama bu değişiklikler
yapılırken de çok ilginç gelişmeler ortaya
çıkmış. Sayın Bakanın memleketinden Türker Eroğlu
isimli bir kişi Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Kalem
Müdürlüğü görevine açıktan atamayla getirilerek, daha sonra da İstanbul
Belediyesinde Toprak Döküm ve Hafriyat Şube Müdürlüğünün başına
getirilmiştir. Yani şunu anlamakta zorlanıyorum: Sayın
Bakan, Bakan olduğu günden itibaren bu toprak döküm işiyle ilgili
hiçbir ihalenin yapılmasına müsaade etmemiş, Orman Genel
Müdürlüğünün bu süre zarfında çok ciddi zarara uğramasına
neden olmuş; yine, bu zararı tespit eden İstanbul Orman Bölge
Müdürlüğü bürokratları bir rapor hazırlıyorlar. Bu raporu
hazırlayan bütün bürokratlar da maalesef yerlerinden sürgüne
gönderilmiş, başlarına birçok sıkıntı gelmiş
ama akabinde, Sayın Bakanın memleketinden Türker Eroğlu isimli,
soy ismi de Sayın Bakanın soy ismiyle aynı olan bir
şahıs, önce Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Kalem
Müdürlüğüne açıktan atanıyor, daha sonra da İstanbul
Büyükşehir Belediyesi toprak döküm, hafriyat işlerinin
başına getiriliyor şube müdürü olarak.
Değerli
arkadaşlarım, tabii ki bu konuda Sayın Bakan bu döküm
işiyle bu kadar ilgili olduktan ve akabinde kendi
bürokratlarını, soy ismi kendiyle aynı olan bir şahsı
da bu işin başına geldikten sonra hepimizin kafasında
birtakım soru işaretleri oluşuyor.
Yine, Sayın
Bakan, burada konuşurken Bu işlerin belediyeye devredilmesi gerekir.
İşte, belediye mücavir alanları içerisinde çok farklı
kurumların bu işlerle uğraşmaması lazım. dedi
ama kendisi bu devri yaparken bakıyorsunuz, 2010 yılı içerisinde
TOKİ tam 170 milyon Türk liralık kendi alanlarında yani
kendilerine ait bir alanda ihaleyi yapıyor ve çok ciddi de para
kazanıyor ama iş Orman Genel Müdürlüğüne gelince veya Orman
Bakanlığına gelince bu alanları vermek için özel bir gayret
sarf ediliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuda ciddi olarak endişelerimiz var.
Bakın, bir tek burada değil, İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü
hudutları içerisinde birçok maden çukurlarının doldurulması
konusunda bazı mahkemelerde de şu anda görülen davalar var, birçok bürokratın
çocuklarının ismi geçiyor, bu konuda hepimiz duyarlı
olmamız lazım.
Biraz önce -benim
de meslektaşım- bu konular görüşülürken Orman
Bakanlığında da üst düzey bürokratlık yapmış olan
Sayın Nuri Uslu Bey de bir konuşma yaparak dedi ki: Bu döküm alanlarından
alınan hafriyat paraları madencilere gidiyordu, biz, bu kanunu
çıkararak şimdi bunun devlete gitmesini sağladık. Bunu da
düzeltmek istiyorum: Bundan önceki yapılan ihalelerden alınan paralar
hepsi- Orman Genel Müdürlüğünün kasasına giriyordu, döner
sermayesine giriyordu, çeşitli ihtiyaçlar noktasında
harcanıyordu ama şu anda da bu yapılan ihaleler
yapılmamakta, birtakım bedelleri
karşılığında İstanbul Büyükşehir Belediyesine
bu alanlar devredilmiştir.
Şunu da
özellikle de vurgulamak istiyorum: Daha önce yapılan ihalelerde Orman
Genel Müdürlüğünün ne kadara ihale ettiğinin, bundan sonra,
İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredildikten sonra ne kadar para
aldıklarının da özellikle de takip edilmesi gerektiğini
buradan da vurgulamak istiyorum.
Bizim bu
işin sonuna kadar takipçisi olacağımızı buradan ifade
etmek istiyorum. Burada çok ciddi bir rant var. Bu rant noktasında da çok
ciddi bir gayret sarf ediliyor. Ama bu pis kokular nereden geliyor?
Israrlı bir şekilde Sayın Bakanın bu konunun üzerine gitmesinden
İhalelerle ilgili, bu ihaleleri ba-şarıyla yapan İstanbul
Orman Bölge Müdürünün başına gelmeyen kalmadı. Ki, bu
arkadaşımız da siyaseten Adalet ve Kalkınma Partisinden
milletvekili aday adayı olmuş bir arkadaşımız, benim
de meslektaşım. Ama üzülerek söylüyorum, o, bu konuda
ısrarlı olduğu için o görevinden alındı, başka
yerlere tayin edildi. Bu konuda tutanak tutan, zararı tespit eden bütün
bürokratlar başka yerlere tayin edildi. Gelinen nokta, şu an
itibarıyla Orman Genel Müdürlüğü çok ciddi zarara
uğratılmıştır, 2007-2011 tarihleri arasında bu
ihaleler yapılamamıştır. Bu kanundan sonra devir söz
konusudur ama devrin nihayetinde de alınan paraları ihaleyle
verildiği dönemdeki paralarla kıyaslamanızı, özellikle
iktidar partisi mensubu milletvekillerimizden de takip etmelerini rica
ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
METİN
ÇOBANOĞLU (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Yine Sayın
Bakan burada konuşurken bu konuyla ilgili bir bildiri yayın-layan
sivil toplum örgütleriyle ilgili olarak hakikaten Sayın Bakanın
kişiliğine de hiç yakıştıramadığım bir
şekilde o sivil toplum örgütlerinden hesap soracağını söyledi.
Peki, bu sivil toplum örgütlerinin kuruluş gayesi ne? Bunlar kendi kurumlarıyla
ilgili, kendilerini ilgilendiren konularda Sayın Bakana veya kamu-oyuna
meslekleriyle ilgili konularda açıklama yapamayacaklar da ne yapacaklar?
Bu anlayışla gidersek bütün sivil toplum örgütleri tek ses hâlinde
olur, herkes farklı bir ses söylemekten imtina eder. Ama o zaman
geleceğimiz nokta, doğruda buluşamayız. İşte
geçtiğimiz yıllarda Antalya Bölge Müdürlüğünde yaşanan
yangında 17 bin hektarlık alan yanıyor ama Orman Genel Müdürlüğü
5 bin hektar yandı. diyor. Daha sonra Orman Mühendisleri Odasının
yaptığı çalışmalarla 17 bin hektar olduğu ortaya
çıkıyor.
İşte,
Sayın Bakanı da bu anlamda uyarmak istiyorum: Sivil toplum
örgütlerine değer verelim, bizden farklı şeyler de olsa, bizim
düşüncemizin dışında da olsalar onların söylediklerine
kulak verelim. Onlara hesap sorarız. diye tehdit etmesini de burada
yadırgadığımı söylüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Çobanoğlu.
Aleyhinde,
İstanbul Milletvekili Ufuk Uras.
Buyurunuz
Sayın Uras.
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, usulen aleyhte söz aldık
ama içerik itibarıyla kamusal çıkarın her zaman ön planda
olması gereken bir konuyla karşı karşıyayız.
Siyaset bir kamusal faaliyet. Bireysel çıkarla kamusal çıkar
çeliştiği zaman tabii ki kamusal çıkar öncelikli konu
olmalı.
Bugün yerimden
söz alırken, nasıl uluslararası eksende Halepçe
katliamını kınarken, bunun bizler açısından ders
olması gerektiğini söylerken yani aslında bir küresel kamu
etiği açısından bakarken, keza 16 Mart 1978de sevgili
arkadaşlarımız bombalanıp, katledilip 7
arkadaşımızı kaybettiğimizde, 40a yakın
arkadaşımızın yaralandığında ve o
zamanın kontrgerillası, zaman aşımına
uğraması nedeniyle bir türlü yargı önüne çıkmadığı
için nasıl patinaj yapıyorsak, kent etiği gibi alanlarda da esas
problem, aslında siyasi demokrasinin yerellerden her alana değin
işlememesiyle ilgili bir meseledir. Bir kentin geleceğini doğrudan
yaşayan yurttaşlar belirlediğinde, söz, yetki ve karar
yurttaşın olduğunda, aslında rant merkezli değil,
insan merkezli bir kent tasarımı ele alındığında,
önceliği olduğunda bu ve benzeri konularda pusulamız da büyük
ölçüde ortaya çıkar.
Masallarla
yalnız çocuklar kandırılmaz. Masallarla, aslında, biz, insanlarımızı
kandırıyoruz. Yani orman alanlarıyla ilgili herhangi bir
vekilimize soru sorsak tabii ki yüzde 10 küsurluk bir alanın
çoğaltılmasını ister, kimse orman alanları
daralsın demez. Ama siz örneğin İstanbulda üçüncü köprü
inşaatını yaptığınız anda, altına imza
attığınız anda İstanbulun nefes alanlarının
kendisini büyük ölçüde tahrip ettiğiniz, ranta
açtığınız ortaya çıkmış oluyor. Ama, bu,
zaten -bugün yarım kalan sözümde de ifade ettiğim gibi- bütün dünya
Japonyadaki patlamayla ilgilenirken, oradaki serpintinin bir ay içerisinde
Avrupaya geleceği beklenirken, bizim ele aldığımız
konulara baktığımızda tuhaf bir günlük siyasetin
peşine takılma hâli var. Japonyadaki deprem, hayat felsefemizle
ilgili bütün paradigmaları altüst etmiştir. Çernobil kazasında
bile bir buçuk ay önce Sovyet uzmanlarının Çernobil Nükleer
Santralinin ne kadar güvenli olduğuna ait rapor verdiğini bilmem
hatırlar mısınız? Şimdi, Japonya gibi ileri bir
teknolojide bile gerçekler halktan saklanır ve oradaki bu büyük nükleer
felaket önlenemezken acaba bu dünyada Japon teknolojisinden daha öte bir
teknolojiye sahip mi ki diyelim Rusya, Akkuyuyla ilgili nükleer santral
meselesinde ek önlem talebinde bulunabiliyoruz ya da nükleer patlamayla tüp gaz
patlamasını karşılaştırabiliyoruz. Tüp gaz
patlamasının yarattığı toplumsal maliyetle nükleer
felaketin yarattığı toplumsal maliyet ve
dışsallık arasında bir ülkenin Başbakanı böyle
bir karşılaştırma yapabilir mi ya da Enerji Bakanı Bu
bizim için test oldu. diyebilir mi? Biz bütün bu kabullerimizi yeniden gözden
geçirmek zorundayız. Frenklerin deyişiyle risk
manyaklığı diye ifade edilen yaklaşımla
çocuklarımızın, ülkemizin, insanlığın
geleceğinin asla risk altına alınmayacağını
bilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bu kadar hayati bir meselede bile
vurdumduymaz bir tavır izlenirken bugün ele alınan konularda daha
farklı davranılması mümkün değil.
Hatırlarsanız
Akkuyu konusu gündeme geldiğinde Pahalı. demiştik,
anlatamamıştık; Hiçbir sigorta şirketi sigortalamıyor
nükleer santralleri. demiştik, anlatamamıştık; Riskli
demiştik, anlatamamıştık; Allahın
yarattığı maddeyi parçalamaktan daha şeytani bir şey
olabilir mi? gibi bir ontolojik gerekçeye başvurmuştuk, yine
anlatamamıştık. Ama Japonyadaki gelişmeler gösteriyor ki
çok vahim bir insanlık trajedisiyle karşı
karşıyayız ve bütün enerji politikamız, bütün doğaya
bakışımız, hayata bakışımızı
baştan aşağı gözden geçirmeliyiz. Âdeta Diyojen gibi
insanlığı arıyoruz, âdeta Diyojen gibi gelecek
kuşaklara karşı kamusal sorumluluğu ön plana çıkaracak
siyasetçileri arıyoruz.
Bizim ülkemizde
çok yaygındır hamasi konuşmak, mesela Bir çakıl
taşı bile feda etmeyiz. diye konuşmak. Bu doğrudur ama ben
İstanbul milletvekili olarak biliyorum ki Terkos Gölü ile Karadeniz
arasındaki mesafe artık 100 metre kadar bir mesafedir. Uçakla
giderken gördüğünüz o tamamıyla keyfî, tamamıyla piyasaya terk
edilen ve denetlenemez işlemler nedeniyle İstanbulun can suyu olan
Terkos Gölünün bile nasıl bir tehdit altında olduğunu
görüyoruz. Demokrasi diyorsak, demokrasi de yerellerden başlıyorsa,
siyasetin kendisi bir izleme konusu olmaktan çıkıp bir
katılım ve dönüşüm projesi olacaksa bütün bu konularda
yurttaşlarımızın kanaati esas olmalıdır. Kentimize,
doğamıza, ormanımıza ihtimam göstererek bu ülkeyi
sevdiğimiz ortaya çıkar. Bir ülkeyi sevmenin barometresi nedir ki?
Bir ülkeyi sevmek, taşını, toprağını,
ormanını, insanını sevmekten geçer. O yüzden bu sorumluluk
etiği önemli. Maden ocakları dâhil her alana ilişkin meselelerde
bizim tek pusulamız kamusal çıkardır. Dolayısıyla
belediyelerin de bu konudaki attıkları adımda kamusal
çıkardan başka bir önceliğin olmaması gerekir.
Ben üniversitede
kendi öğrencilerime soruyorum: Üç kuşak aynı şehirde
oturan, aynı evde oturan, aynı işi yapan bir kişi var
mı? diye. Bir öğrencim bile çıkmıyor Üç
kuşaktır aynı işi yapıyorum, üç kuşaktır
aynı evde oturuyorum, aynı şehirde oturuyorum. diyen.
Müthiş bir transformasyon var. Bunun olumlu yanları da var ama bazen
bulunduğumuz coğrafyanın değerlerine, kıymetlerine
yeterince önem vermiyoruz izlenimi çıkıyor. Meclisin bu son kalan
zamanında küresel ölçekte yaşadığımız bütün
felaketlerden tutun da, dar, lokal sorunlara değin ele almamız
gereken mesele, siyaseti dar grup çıkarlarının hizmetine
sunmaktan çıkarmak ve kamusal menfaati ön plana almaktır. Bunlar
teknik bir tartışma konusu değildir, tamamıyla hayat
felsefemizle, siyaset felsefemizle ilgili bir meseledir.
Avustralyanın
Sidney şehrinde bir liman var, bir hayvanat bahçesi var, bir opera
binası var, her şeyden bir tane var ama birden fazla siyaset
felsefesi kürsüsü var. Neden olarak da farklı görüşler
dolayısıyla huzurun bozulmaması için farklı
departmanların oluştuğunu öğreniyoruz. Siyasette de
herkesin aynı şeyi söylemesi, tek ses, tek nefes olmamız
aslında toplumu sıkıcı kılar. İnsanların
mutluluğunu, toplumun mutluluğunu tarif etmememiz, Bizim gibi
düşünürseniz, bizim gibi konuları ele alırsanız ancak bu
toplum mutlu olur. demek belki en temel yanlıştır. En mutlu
toplum, o toplumun nasıl mutlu olacağını tarif etmeyen,
dikte etmeyen, yukarıdan belirlemeyen toplumdur. O yüzden, demokrasi bizim
açımızdan sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir
yaşam biçimi olarak önemlidir. O yüzden, evden aileye, okuldan yerel
yönetimlere, seçimlerden hayatın her alanına ilişkin, seçimlerimize
ilişkin doğrudan demokrasiyi, siyasetin katılım
kanallarını açabilirsek, bu tür konuları
tartıştığımız zeminleri, sivil toplum örgütlerini
dâhil edebilirsek daha sahici bir demokrasimiz olur, bu tür
yabancılaşmalardan kurtuluruz ve kendi kentimize, kendi
ormanımıza, kendi madenimize, kendi toplumumuzun geleceğine daha
iyi sahip çıkmış olabiliriz diye düşünüyorum. Ama bütün
bunları yapabilmek açısından bugüne kadar süregelen bu siyaset
mantığını el birliğiyle değiştirmemiz
gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Uras.
Lehte, Muğla
Milletvekili Gürol Ergin.
Buyurunuz
Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN
(Muğla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; MHP Grubunun ülkemizdeki orman
alanlarında madencilik faaliyetleri sonucu bozulan sahaların
rehabilite edilerek eski durumuna getirilmesi faaliyetlerinde keyfî uygulamalar
nedeniyle kamunun zarara uğratılmasının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi konusunda verdiği
Meclis araştırma önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi,
değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerime başlarken şunu özellikle belirtme
gereğini duyuyorum: Burada Sayın Şandırın
yaptığı gündem dışı konuşmaya Sayın
Bakan yanıt vermek üzere bu kürsüye geldi. Verdiği yanıtta
çoğu söylemleri gerçeği kapatıcı söylemlerdi, bu bir.
İkincisi -Sayın Bakan burada- Hesabını
soracağım. dedi. Siz kim oluyorsunuz da Türkiyede kamunun
hakkını aramak için yayın yapan insanlardan hesap sorma
cesaretini kendinizde buluyorsunuz? Nereden bu hakkı kendinizde
buluyorsunuz? Neyin hesabını soracaksınız? Size hesap mesap
sordurmazlar. Günü gelince bu anlayışın hesabı sorulacak.
Bunu bilmenizi istiyorum.
Sonra ne
denmiş o yazıda? İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı Çevre Koruma Müdürlüğü, bu toprakların
doldurulması işlemiyle, hafriyat işlemiyle ve doldurulması
işlemiyle görevli. Onun müdürlüğüne Türker Eroğlu isminde, sizin
soyadınızı taşıyan biri getirilmiş. Yalansa ya da
yanlışsa gelin bu kürsüden söyleyin, çok haklı bir atamaysa onu
da söyleyin ama bunları söylediği için kimseye hesap
soramazsınız, sordurmazlar Sayın Bakan. O kadar ucuz değil
bu ülke.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) İftira var.
GÜROL ERGİN
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, ben, konu madencilik olunca,
daha önce bu kürsüden söz konusu ettiğim bir konuya yeniden dönmek ama
sonra bu önerge üzerine de sözlerime devam etmek istiyorum.
Bakınız,
bizim bir Zeytincilik Yasamız var. Bu yasa, biz Türk milletine zeytincilik
alanlarını koruma görevini vermiş, görevin sorumluluğunu da
Tarım Bakanlığına vermiş. Biz Meclis olarak, 22nci ve
23üncü Dönemde iki kez araştırma komisyonu kurduk: Türkiyede
zeytincilik, zeytinyağcılığın durumu nedir,
sorunları nedir, çözümleri nedir? Birçok sorunu olduğunu
saptadık ama şunu da saptadık, iki raporda da var
-raporları yazan komisyonlardan birinin başkanı da şu anda
solumda oturuyor- orada dendi ki: Zeytincilik alanlarına hiçbir şekilde
girilmemeli, yasa ne emrediyorsa o aynen yapılmalı. Bunu, bu
Meclisin komisyonunun yazdığı 300 sayfalık rapor söylüyor.
Sonra Tarım Bakanlığı, bu yasa sekiz yılda sekiz kez
değiştirilmeye çalışılıp
değiştirilemediği hâlde yasaya dayalı yönetmeliği
değiştirmeye kalkıyor; orada Efendim, bu alanlarda madencilik
de yapılabilmeli, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı
çalışmalar da yapılabilmeli. Ee? Bakanlıkların
aldıkları kamu yararı kararları doğrultusunda da
çalışma yapılabilmeli. Ee sen bunun tamını söylesene,
desene kardeşim, zeytincilik alanlarında her şey
yapılabilir diye. Bunu da size yaptırmazlar. Türk milleti bunu size
yaptırmayacak. Ege halkı bunu size yaptırmayacak. Onun için üç
ayı aşkın bir süredir bu yönetmelik tasarısı üzerinde
çalışma yapıyorsunuz, kimilerine sordunuz, yanıtlar
istediniz, beklediniz, bir kısmı geldi ama bir türlü karar
alamıyorsunuz. Alamazsınız! Yasaya aykırı bir
yönetmelik olabilir mi? Bu nasıl Bakan ve Bakanlık? Böyle şey
olabilir mi? Hani hukuk devletiydik? Nerede hukuk devleti?
Değerli
arkadaşlarım, zeytinlik alanlara gözümüz gibi sahip
çıkacağız, bunu bir kez daha söylüyorum ve şimdi izin
verirseniz bu bozulan alanların rehabilitasyonu konusuna gelmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bozulan orman alanlarının rehabilitasyonu konusunda
ben yine Plan ve Bütçe Komisyonunda 2010 sonunda ve 2009 sonunda iki ayrı
konuşma yapmıştım ve orada şunları
söylemiştim: İstanbulda bu konuda değişik olaylar
yaşanıyor. Orman Kanununun 16ncı maddesi gereği
madencilik faaliyetleri sonucu bozulan alanların rehabilite edilerek eski
durumuna getirilmesi zorunlu.
Sayın Bakan
buradaki konuşmasında diyor ki: Efendim, yasayla bu görev
şuraya verilmiştir. O yasa değişikliği 2010 tarihli
Sayın Bakan, sizin 2008de İstanbulda yaptığınız
bir konuşma var, şöyle söylüyorsunuz: Bakanlık olarak orman
alanlarındaki maden ocaklarıyla ilgili hafriyat döküm ve doldurma
işlemlerini büyükşehir belediyesine vermeyi prensip olarak kabul
ediyoruz. Bu sizin 2008 beyanatınız, yasa değişikliği
2010
Bir de geliyorsunuz, burada herhangi bir konuda Bu konu
yanlıştır. dediğimizde, Efendim, Meclisin kararı,
yüce Meclis bu kanunu kabul etti. diyorsunuz. Bu yüce Meclise Türk ulusunun
aleyhine hangi kanunu getirdiniz de AKP oylarıyla kabul edilmedi?
İçimizi çok sızlatan kanunları getirdiniz buraya, AKP
oylarıyla da kabul ettirdiniz. Bunun en belirgin örneği,
mayınlı arazilerle ilgili yasayı buraya getirdiğinizde bir
türlü karar alınamıyordu, Sayın Başbakan iki kez
milletvekillerini hem de genel merkezde topladı, sonunda o yasayı
çıkarttırdı. Allahtan ki yasa Anayasa Mahkemesinden, ama gerçek
anlamda çalıştığı dönemdeki Anayasa Mahkemesinden
döndü. Onun için Sayın Bakan, bir şeyleri söylerken herhangi bir ilin
herhangi bir ilçesinin herhangi bir köyündeki olayları araştırma
şansına sahip olmayan insanların karşısında
konuşur gibi burada konuşmayın lütfen, olayları sizin kadar
bilen başka insanlar olduğunu da, sizin kadar düşünme
yeteneğinde olan başka insanlar olduğunu da lütfen
unutmayın.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, İstanbulda 2009 yılına
kadar yaklaşık elli yıldır madencilik
çalışmalarıyla tahrip edilip doldurulması gereken 100 bin
dönüm kadar alan bulunmaktaydı. Bu alanların doldurulma
çalışmalarına -burada daha önce de söylendi- 1996
yılında başlandı ve 2007 yılı sonuna kadar ara
vermeden sürdürüldü. Bu çalışmalar sonucunda 2003-2008
yılları arasında kamu 30 milyon dolardan fazla gelir
sağladı, 60 milyon metreküp hacmindeki çukurlaşmış
alanlar rehabilite edildi, 25 bin dönüm alan
ağaçlandırıldı. Ancak İstanbul'da son yıllarda
büyük bir rant kapısı olan hafriyat toprağının orman
dışı alanlara dökümünden haksız kazanç sağlayanlar,
aynı kazancı orman alanlarındaki eski maden ocaklarının
rehabilitasyonlarında da sağlayabilmek için Orman Genel
Müdürlüğüne büyük baskı yapmaya, Orman Genel Müdürlüğünün
çalışmaları aleyhine kampanya açmaya başladılar ve bu
kampanyalarla da çalışmaların durdurulmasını ve
Büyükşehir Belediyesine devredilmesini amaçladılar. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi, Çevre ve Orman Bakanlığının
2004'te yürürlüğe giren Hafriyat Toprağı, İnşaat ve
Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğini
dayanak göstererek, ihaleyi kazanan şirketlere değişik
nedenlerle zorluklar çıkardı ve çalışmaların
devamını özel bir gayretle engelledi. Örnek: Kemerburgaz-Ağaçlı
köyü mevkisindeki maden ocağının ihalesine İstanbul
Büyükşehir Belediyesine bağlı İSTAÇ AŞ de
katıldı ancak ihaleyi kazanamadı. Bunun üzerine, ihaleyi kazanan
şirketin çalışmaları hukuki olmayan zorlamalarla
engellendi, şirketin çalışma ruhsatı almasına izin
verilmedi. Bu ihalede yaşanan sorunların benzeri diğer tüm
ihalelerde aynen yaşandı ancak 2007 sonuna kadar İstanbul Orman
Bölge Müdürlüğünün çalışanları çalışmaların
aksamasına izin vermedi. Ne yazık ki 2007 yılının
sonunda Orman Genel Müdürlüğü bu mücadeleden vazgeçti, bu tarihten sonra
maden ocakları rehabilitasyon ihaleleri tamamen durduruldu. Orman Genel
Müdürünün toprak döküm ihalelerine yasal hiçbir gerekçe göstermeden ihale
taleplerini sümen altı ederek onay vermemesi sonucu kamu büyük ölçüde
zarara uğradı. Devlet ormanlarındaki eski maden
ocaklarının rehabilitasyonunu yapmakla görevli o gün için- tek
yetkili kurumun Orman Genel Müdürlüğü olmasına ve bu işi
yaptırırken Belediyeden izin almasına gerek
olmadığına ilişkin mahkeme kararı ve Orman Genel
Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinin resmî görüşü olmasına
karşın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
GÜROL ERGİN
(Devamla)
24 Haziran 2008de Sayın Bakan biraz önce söylediğim
konuşmayı yaptı, Biz bu çalışmayı
Büyükşehir Belediyesine vereceğiz. dedi ve o günden bugüne maalesef
Orman Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü milyonlarca
dolar zarara uğradı. Orman Bölge Müdürlüğünün kamu zararı
oluşmasına ilişkin tutanağında imzası olan
şube müdürleri Arif Akyüz, Servet İnce, Teoman Balaban ile
işletme müdürleri Cemal Afacan ve Mehmet Öztürk de pasif görevlere
atandı.
Değerli
arkadaşlarım, bunlar önemli konular, bunlar çok önemli konular,
Bakanlığın ne tarz çalıştığının
kanıtları. Biz Sayın Bakanın Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü zamanında da kaç bin kişiyi işinden
ettiğini biliyoruz. Bunu ben Plan Bütçe Komisyonunda da Sayın
Bakanın yüzüne ifade etmiştim.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Destan yazıyor!
GÜROL ERGİN
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu önerge son derece ciddi ve
doğru bir önergedir. Bu bakımdan biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
önergeyi destekliyoruz ve Sayın Bakana ve sayın bakanlara hukuki
kalın diyoruz.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
Önerinin
aleyhinde Uşak Milletvekili Nuri Uslu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Uslu.
NURİ USLU
(Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisince verilmiş olan Meclis araştırması aleyhinde söz
aldım. Özellikle, kendileri de orman mühendisi olan Sayın
Şandıra ve Sayın Çobanoğluna teşekkür ediyorum.
Çünkü, or-manları Meclisimizde zaman zaman böyle gündeme getiriyorlar, biz
de böylece konuşma fırsatı bulmuş oluyoruz.
Bir kere,
konuşmama geçmeden önce 21 Mart Dünya Ormancılık Gününü
kutluyorum. Bu günün ülkemize, milletimize, orman teşkilatımıza
hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca orman
teşkilatımızın çalışmalarının
geçmişten bugüne ne kadar güzel olduğu, ne kadar verimli olduğu
dolayısıyla
Birleşmiş Milletler tarafından 2011
yılının hem Türkiyede hem dünyada Dünya Ormancılık
Yılı ilan edilmesi de gerçekten son derece önemli ve hepimizi de,
bundan sonraki gelecek bütün nesilleri de son derece ilgilendirdiğini de
söylemek istiyorum. Şu açıdan: Ormanlar o kadar önemli ki, ormanlar
insanlığın ortak geleceğinde olmazsa olmazlardan biri.
Düşünün dünyanın üzerinde ormanların olmadığını,
yeşil örtünün, doğanın olmadığını, burada
bir hayat olabilir mi? Burada bir yaşam olabilir mi? Hemen bazı ata
sözleri aklımıza geliyor, bir Kızılderili ata sözü: Son
dere kuruduğunda
GÜROL ERGİN
(Muğla) Yani HESleri söylüyorsunuz.
NURİ USLU
(Devamla)
son ağaç yok olduğunda
GÜROL ERGİN
(Muğla) HESleri söylüyorsunuz, HESleri.
NURİ USLU
(Devamla)
son balık öldüğünde
GÜROL ERGİN
(Muğla) Madenciliği söylüyorsunuz, ormanları keserek
NURİ USLU
(Devamla)
paranızın para etmediğini öğreneceksin beyaz
adam. diyor.
GÜROL ERGİN
(Muğla) Tam tersini söylüyorsun.
NURİ USLU
(Devamla) Yani burada ormanların, doğanın ne kadar önemli
olduğunu aslında hepimizin idrak etmesi gerekiyor. Doğa olmadan,
ormanlar olmadan, insanlığın ortak geleceğinde, ortak
yaşam sürmemiz mümkün olamayacaktır.
Şimdi,
buradan ülkemize baktığımızda, ülkemizin ormanlarına
baktığımızda şöyle bir şeyle karşı
karşıyayız: Geçmişten günümüze, ormanlarımıza
baktığımızda, ormanlarımızın yüzde 50si
verimsiz ormanlar. Geçmişten günümüze, ormanlar bir şekilde
verimsizleştirilmiş ve verimsiz orman hâline gelmiş.
Düşünün, bugün, Avrupa Birliği tarafından,
ormanlarımızın yüzde 50si orman olarak kabul edilmiyor. Onun
için, ormancılığa ve ormanlaştırmaya ne kadar önem
vermemiz gerektiğini hep birlikte düşünmek mecburiyetindeyiz.
Son
yıllarda, bütün ilim adamlarının konuştuğu ve dünyada
konuşulan iklim değişikliğinin ve iklim
değişikliğine bağlı olarak dünyadaki
değişikliklerin, meteorolojideki değişikliklerin hepimiz
farkındayız. Onun için, ormanları korumamız;
ormanlarımızı mutlaka daha geniş alanlar hâline getirerek
ormanlık alanları geliştirmemiz, genişletmemiz gerekiyor.
Bu doğrultuda, orman teşkilatı çok güçlü, çok köklü bir teşkilat, yüz yetmiş-yüz
seksen yıllık bir teşkilat. Geçmişten bugüne,
ormanlarımızı artırmak için, özellikle
ağaçlandırma çalışmalarında, 1980li, 90lı
yıllarda yılda yaklaşık 100 bin hektar olan
ağaçlandırmayı, erozyon kontrolünü, rehabilitasyon
çalışmalarını bugün 500 bin hektara kadar
çıkarmış durumdayız. Bu, son derece övünülecek ve gurur
duyulacak bir husustur. Ayrıca, geçmiş yıllarda
yapamadığımız, bugün, yüzde 50si bozuk olan orman
alanlarımızın rehabilitasyonu üzerinde, bugüne kadar hiç, 2003,
2004lü yıllara kadar hiç çalışma yapamadığımız
bu bozuk orman alanlarında, geniş alanlarda, artık, rehabilitasyon
çalışmaları yapıyoruz. Ağaçlandırma ve
rehabilitasyon çalışmalarıyla ormanlarımızı,
bozuk orman alanlarımızı yeniliyoruz.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) O yüzden mi her taraf orman oldu? Ağaçtan geçilmiyor
Türkiye!
NURİ USLU
(Devamla) - Şimdi, sayın milletvekilleri, esas, bu Meclis
araştırma önergesinin üzerine geliyorum. Bakınız, mesele
şu: Diyoruz ki, madenler
Biliyorsunuz, madenin nerede olacağı
belli olmaz; ormanda da olabilir, merada da olabilir, her yerde olabilir. Peki,
madenler toprağın altında bizim milletimizin bir geliri, bir
kaynağı. Bu kaynağı almayalım mı? Bu
kaynağı almak mecburiyetindeyiz. Bu, ormanın içinde de olabilir,
başka yerde de olabilir. Şimdi, ormanlardaki madenleri aldıktan
sonra tabii ki orada bir çukur alan, boşluk alan ve ormanın da tahrip
edildiği yer, orman örtüsünün alındığı bir alan orta
yere çıkıyor. Orman Kanununda, 6831 sayılı Orman
Kanununun 16ncı maddesinde bununla ilgili bir düzenleme var, diyor ki:
Madenler alındıktan sonra, orada madeni alan madenci
orasını rehabilite ederek çevreyle uyumlu hâle getirir. diye bir
madde vardı.
Şimdi, son
yıllarda, arkadaşlarımızın belirttiği, sayın
konuşmacıların belirttiği, özellikle İstanbulda
Eğer İstanbulun kuzeyini bilenler varsa şimdi orayı
şöyle düşünsünler: İstanbulun kuzeyindeki orman
alanlarının içerisinde o kadar geniş alanlar, maden
alındıktan sonra o kadar geniş alanlar, hatta 100-150 metre,
50-60 metre derinlikte göletlerin oluştuğu geniş geniş
alanlar oluştu. Şimdi, buraların doldurulması lazım.
Nasıl doldurulacak burası? Madenci tarafından doldurulacak.
İyi ya, şimdi, biz, madencinin işine, bu kanun maddesiyle
ekmeğine yağ sürmüş oluyoruz. Madenciler, bu boşluk
alanları toprak ve molozla doldurmak suretiyle, kazanmış
oldukları madenden daha fazla para kazanmaya başladı. Biz de
teşkilat olarak bunu gördük Bunun önüne geçmemiz lazım. dedik ve o
kanun değişikliğini yaptık, dedik ki: Özellikle belediye
mücavir alanları içerisinde, büyükşehir belediye mücavir alanları
içerisinde, bu tür alanların doldurulmasını orman
teşkilatı belediyeyle birlikte yapsın. Esas amacımız
da burada para kazanmak, kazanmamak meselesi değil. Amacımız
şu: O büyük alanlar hafriyat toprağıyla, moloz
topraklarıyla, diğer topraklarla dolduruluyor. Bu dökülen
toprakların ne olduğunu, içinde neyin olduğunu biz orman
mühendisi olarak bilemeyiz. Bunu kim bilir? En iyi belediye bilir. Belediyenin
elemanları toprağın ana mercisinden, molozun, hafriyatın
ana mercisinden kontrol ederek son noktaya kadar bu konuda tedbir alabilir
diye, büyükşehir belediyesi ve diğer belediyelerle orman
teşkilatı bu konuda iş birliği yapmıştır.
Şimdi
Burada kamu zarar ediyor. Kamu niye zarar etsin? Yani büyükşehir
belediyeleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi veya diğer herhangi
bir belediye Rusyanın belediyesi mi, yani Türkiye'nin değil mi?
Onların kazandıkları paralar nereye gidiyor?
Orman
teşkilatı
GÜROL ERGİN
(Muğla) Orman Bakanlığı Rusyanın mı?
NURİ USLU
(Devamla) Dinle, dinle
Hocam, dinle
Sen ziraatçısın, ben
ormancıyım. Dinle, dinle
GÜROL ERGİN
(Muğla) Doğru dürüst şey söylersen dinlerim.
NURİ USLU
(Devamla) Bak şimdi, orman teşkilatı zaten o verdiği
alanların arazi kullanım bedelini alıyor. Anlatabildim mi? Orada
çok fazla da kayıp olmuyor.
METİN
ÇOBANOĞLU (Kırşehir) İhaleyle farkına bir bakın
Sayın Uslu.
NURİ USLU
(Devamla ) Bir de Metin Bey arkadaşımızın okuduğu
idare mahkemesinin kararı da
şu: Ormanlara hafriyat toprağı dökmeyin. diyor. Peki, 100-150
metre derinlikteki çukurluğu nasıl dolduracaksınız? Sonra,
bitkiyi, biyolojiyi bilen bilir, zaten ormanın, ağacın, bitkinin
kök derinliği 1-1,5 metredir, ondan altı çok önemli değil. 1-1,5
metredeki toprak önemlidir. Bunu kontrollü bir şekilde orman
teşkilatı yaptırıyor ve bu konuda da o kanun son derece
yerindedir, burada herhangi bir kamu yararı kaybı yoktur.
Ben bu önergenin
yersiz olduğuna, gereksiz olduğuna inanıyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Uslu.
OSMAN
ERTUĞRUL (Aksaray) Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
saati: 16.13
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.32
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları
tarafından 11 Mart 2011 tarihinde TBMM Başkanlığına
İhlaszedelerin sorunlarının araştırılması
amacıyla verilmiş bulunan Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun 16/3/2011 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda
okunması ve ön görüşmelerinin aynı birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 16.03.2011 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları tarafından, 11
Mart 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına İhlaszedelerin sorunlarının
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin, (466 sıra nolu), Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 16.03.2011
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Ağyüz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
toplumun sıkıntılarını, sorunlarını
Parlamentoda çözmekle görevli olan Cumhuriyet Halk Partisi, özellikle bu tür
önemli konuları araştırma önergeleriyle gündeme getirip Meclisin
desteğini istemekte ama, maalesef, diğer önergelerde olduğu
gibi, bu İhlaszedelerin araştırma önergesinin de reddedilmesi
endişesi içerisinde, bu önerge hakkında söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, eskiden
ülkemizde bir tek
zede olurdu -afetzede, depremzede- ama, maalesef, 2002
yılından beri zedeler çoğaldı! İhlaszede,
Yimpaşzede, Kombassanzede, Endüstri Holdingzede, kredi kartızede
vesaire gibi kavramlarla döneminizde, Allaha şükür, karşı
karşıya geldik. Ama bu zedelerin sorunlarını gündeme
getirme konusunda Hükûmetin hiçbir adım atmaması da toplumu
endişeye sürüklediği gibi bizi de endişeye sürüklemektedir.
Bakınız,
faizsiz kazanç iddiasıyla, faizsiz bankacılık
iddiasıyla kurulan İhlas Finans, bir saadet zinciriyle
halkımızın yurt içinde ve yurt dışında birikimlerini
dolandırmış, İslami değerlerimizi istismar ederek para
toplamış ve saadet zinciri ondan sonra iflas etmiş.
Bu sistemin
yanlış olduğunu, bu saadet
zincirinin devam etmeyeceğini Sermaye Piyasası Kurulu da
tespit etmiş ama Hükûmet, bu konuda herhangi bir adım
atmamış.
Daha önceleri
Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun ve arkadaşlarının verdiği
-7 Ocak 2001deki- İslami holdinglerle ilgili araştırma önergesi
kabul edilmemiş, konunun sürekli gündeme getirilmesi üzerine, ne hikmetse,
AKPli milletvekilleri de 22 Mart 2003te araştırma önergesi
vermişler. Komisyon 8 Aralık 2005te raporunu tamamlamış,
Nisan 2006da Genel Kurula sunmuş. Rapora göre, yetmiş sekiz
holdingin -İhlaszedeler de var- vatandaştan 5 milyar avro
topladığı belirtiliyor.
Bu rapor Genel
Kurula sunulduktan sonra, ne yapılması gerektiği önerildikten
sonra, raporun gereklerini yerine getirmek için iktidar hiçbir adım
atmamıştır. Bugüne kadar Yaratılan İhlaszedelerin
durumu nedir? diye, Ne kadar ödenmiştir? diye bir adım atmayan
iktidar, bunları da kaderine mahkûm etmiştir.
Bakınız,
2001de Beş yılda ben tüm bu ödemeleri yapacağım. diyen
İhlaszedelere muhatap olan kurum, 2006 geldiğinde
yarısını bile ödememiş ve beş yıl daha süre
almıştır. 2011 Ağustosuna kadar bunun ödenip
ödenmeyeceği meçhul, ne kadar ödendiğini bilmiyoruz, bu saadet
zincirinin içerisinde toplanan paraların nereye gittiğini bilmiyoruz.
Bunun bir tek çözümü vardı, o da Sayın Grup Başkan Vekilimiz
Hamzaçebi ve komisyonun CHPli milletvekilleri, özellikle 5411 sayılı
Bankacılık Kanunu görüşülürken, 2001 krizi sonrası TMSF'ye
devredilen bankaların batık kredilerinin hâkim ortaklarından
alınması için yapılan çalışmalar kapsamında İhlas
Finans Kurumunun da aynı kapsama dâhil edilmesi için bir önerge verdiler.
Ancak, komisyonda kabul gören bu önerge, yine, geldi, değerli
oylarınızla reddolundu. Bu ne çelişkidir? Komisyonda kabul
ediyorsunuz, Genel Kurulda bu yetkinin, denetimin TMSFye verilmesini
reddediyorsunuz, Sayın Başbakanın engellemesiyle reddediyorsunuz,
Sayın Başbakan bunu alışkanlık hâline getirdi çünkü,
onun için fark etmiyor.
Bakın, 28
Mayıs 2006 tarihinde Berlin toplantısında Faizsiz kazanç
vereceğiz. diye dolandırılanlar feryat ediyorlar: 30 ila 50
milyar avro paramız gitti. diyorlar, Sayın Başbakanın
cevabı: Parayı verirken bana mı sordunuz? Hoppala!
Şimdi,
Sayın İktidar, Sayın Başbakan bu sorunu çözmek durumunda
iken bu sorun karşısında Parayı verirken bana mı
danıştınız? diye söylemesi siyasi etik midir? Sorumlulukla
bağdaşır mı? Binlerce böyle insan var. 800 bin yurt
dışında insan var dolandırılan. Geçenlerde yine
Almanyada yaptığı toplantıda 1 milyon markımı
yeşil sermayeye kaptırdım. diyen insanı korumalar salondan
çıkartıyorlar, apar topar kaçırıyorlar.
Şimdi bunu
yapan Sayın Başbakanın tavrına karşılık bir
hafta sonra Sayın Kılıçdaroğlu Almanyada, yine aynı
insanlar geliyor, Genel Başkanımız Sayın
Kılıçdaroğlu sorunlarını dinliyor ve diyor ki: 800
bin insan, İslami değerler, dinimiz istismar edilerek toplanan
paralarla dolandırılmıştır. Bu
dolandırıcılığı meydana çıkarmak Hükûmetin
asli görevidir. Hükûmet bundan kaçıyor. Niye kaçıyor? Acaba
destekleme konusunda bir iş birliğiniz, bir beraberliğiniz mi
var?
Bugün mesela,
İhlaszede olan konumdaki holding hâlen işlevine devam ediyor;
inşaatta devam ediyor, enerjide devam ediyor, medyada devam ediyor ve
sermaye piyasasına, borsaya girmeye çalışıyor.
Şimdi bu
böyle devam ederken mağdur, bu paraya ihtiyacı olan insanları
çaresiz bırakmak vicdanla, insafla bağdaşır mı? Onun
için bu konuyu araştırmak üzere Meclis araştırması
önergesi verdik. Gelin, giderayak -şurada üç ay ömrünüz kaldı- bu
önergeye evet deyin, mantıklı, vatandaşa sahip çıkan bir
davranış sergileyelim ve bu araştırma komisyonunu
kuralım. Ama şimdi biraz sonra buraya gelecek iktidar sözcüsü diyecek
ki: Süre kısıtlı, yetişmez. Torba yasalara niye vakit
var? Torba yasayı çorba yasaya çevirdiniz, içinden
çıkamadınız, bugün yine bir torba yasayı
değiştiren yasa getiriyorsunuz. Bu torba yasaya
İhlaszedelerin sorununun takibi ve
çözümü için Bankacılık Yasasında değişiklik
yapıp TMSFye yetki vermeyi niye düşünemiyorsunuz?
Gelin, elimizde
imkân var, biraz sonra görüşeceğimiz yasaya Bankacılık
Kanununda bir değişiklik yaparak TMSFye İhlaszedelerin
sorununu çözmek, takip etmek, bu hortumlama nerelere gitmiş, bunu ortaya
çıkarmak için bir yetki verelim hep beraber, madem yolsuzlukların
üzerine gidecektik, madem yolsuzlukları ortadan kaldıracaktık.
Ama yolsuzluklar, yolsuzlukları gidermeyi kafasına yazan iktidarca
yapılır. Yolsuzluğu yol olmamakla, yol olmamakla yorumlayan bir
Başbakan yolsuzlukla mücadele edemez. Geçen gün Yolsuzluklar kesilmedi,
arttı. diyor. Hayır, yolları artırdık. diyor. Böyle
bir mantıkla yolsuzluğu çözebilir misiniz? Çözemezsiniz değerli
arkadaşlar. Bu, toplumla ve seçmenle alay etmektir, dalga geçmektir. Ama
bunun hesabını 12 Haziranda vatandaş sizden soracak.
Göreceğiz, İhlaszedeler size bunun sonucunu sandıkta gösterecek.
Yurt dışındaki 800 bin vatandaş sandıkta size
cevabınızı verecek ama siz yaptıklarınızla
kalacaksınız.
Hani siz
aklanmayı arzu ediyordunuz, hani siz yetimin hakkını
yedirmeyecektiniz. İşte yüz binlerce insan, bunlar yetim değil
mi, bunlar vatandaş değil mi? Bunlar birikimlerini, alın
terlerini getirip bu insanlara vermişler. Camilerde para
toplanmış, dinimiz istismar edilmiş, İslami
değerlerimize saygısızlık yapılmış ve
faizsiz kazanç adı altında dolandırıcılık
yapılmış. Siz de AKP Grubu olarak seyrediyorsunuz ve bu
dolandırıcılığa mahkûm olan insanları kurtarmak
için bir tek adım atmıyorsunuz. Yazıktır, günahtır!
Dört yılınız bitiyor, bari şu üç ay içerisinde bir olumlu
adım atın da bu önergeyi destekleyin değerli
arkadaşlarım.
Sadece bununla
bitiyor mu iş? Hayır, bitmiyor. Son günlerde Sayın Başbakan
da dâhil her konuşmasını -Sayın Başbakan
Yardımcısı da dâhil- döndürüp dolaştırıp CHPye
getiriyorlar. Niye? Korkunun ecele faydası yok, yok. Manisada Sayın
Başbakan Yardımcısı açılış yapıyor.
Bakın, diyor ki: Siyaset ahlak isteyen bir iştir. Doğru.
Siyaset dürüst kişilerin işidir. Doğru da, sen Deniz Feneri
davasının bir numaralı sanığıyla, RTÜK
Başkanıyla çalışırken hangi dürüstlükten, hangi
ahlaktan bahsedeceksin de CHPyi suçlayacaksın? CHPyi
suçlayamazsınız. Bir grup başkan vekili de geçenlerde bir yerde
demiş ki
CHPnin Halk sözcüğünü değiştirmiş. Onun o
sözü Cumhuriyet Halk Partisinden özür dileyerek geri alması gerekir.
Seçime giderken dürüst, etik, siyasi değerlere saygılı olmak
zorundasınız. Biz bu lafları kabul etmediğimiz gibi,
yargıda hesaplaşacağımız gibi, bu platformlarda da
size iade ederiz değerli arkadaşlarım. Halt etmekmiş! Halt
etmek isteyenleri görmek istiyorsanız aynaya bakın, iktidar olarak
aynaya bakın!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
YAŞAR
AĞYÜZ (Devamla) Aynaya bakın, orada görürsünüz.
Yolsuzluk
artmış, yoksulluk artmış, yasaklar artmış,
baskı artmış, terör artmış, iktidar terörü
artmış; siz daha bu İktidarınızın
başarılı olduğunu söyleyerek oy toplamaya
çalışıyorsunuz.
İşte
seçim sandığı meydanda. İhlaszedelerin bu sorununa sahip
çıkmak için bu önergeye oy vermenizi rica ederken, toplum, kanayan
yaralarını çözemediğiniz için sandıkta sizi mahkûm
edecektir.
Siz vergi
yüzsüzlerini affettiniz burada. Sayın Kemal Unakıtan için üç tane af
çıkardınız ama binlerce insan için bir tek gün
parmağınızı kıpırdatmadınız.
Yazıktır, günahtır. Gulûl suçu işleyen iktidardan yani kamu
malını talan eden iktidardan elbette ki hesap sorma yolu
sandıktan geçecektir. Siz de bu gulûl suçuna ortak olmayın. Gulûl
suçu işleyenlerden siz de hesap sorun. Bir kere dürüstçe,
sağlıklı bir iş yapın ve parmaklarınızı
bu önerge lehine kaldırın.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.
Önerinin
aleyhinde Van Milletvekili İkram Dinçer.
Buyurunuz
Sayın Dinçer.
İKRAM
DİNÇER (Van) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kamuoyunda
İhlaszedeler olarak bilinen, ilgili finans kurumu hakkında
vermiş olduğu araştırma önergesi hakkında
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle şunu bilmemiz gerekir ki İhlas Finans
Kurumunun faaliyetleri 2001 yılının Şubat ayında
kaldırılmıştır ve birçok vatandaşımız
mağdur edilmiştir. AK PARTİ 2002 Kasım ayında iktidara
geldi biliyorsunuz. Her gün bir bankanın battığı, milletin
cebindeki paraların bankalar eliyle hortumlandığı
yılları hiçbirimiz unutmadık. O dönemde sokağa
çıktığında milletvekili olduğunu vatandaştan
saklayan siyasetçi arkadaşlarımız oldu ama şimdi binlerce
kişi siyasetçi olmak için partilerin kapısını çalıyor.
Bu bile nereden nereye geldiğimizin göstergesidir, siyasete olan
inancın göstergesidir.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Ne alakası var?
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Çok alakası var.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) İhlaszedelere gel sen, İhlaszedelere.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Değerli arkadaşlar, hazine milletin
parası muhafaza edilerek, yine milletin çıkarına olmak üzere
kullanılır. Hazinenin bunun dışında bir amaç için
kullanılması öncelikle halkımıza yapılacak en büyük
kötülüktür. Bunun için kâr-zarar ortaklığı ile kurulan bir
şirketin ne kârında ne de zararında hazineye bir sorumluluk
yüklemek doğru değildir, bu işin özeti budur.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Zarar yok, inceleyeceksin. İktidar olarak
inceleyeceksin nereye gitmiş bu paralar. Oradan al, başka
şirkete ver
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Değerli arkadaşlar, bizler
vatandaşlarımızın mutluluğu için gece gündüz
çalışan bir iktidarız, insanı merkeze alan bir
anlayışa sahibiz, halkımızın refahı için
yapmayacağımız hiçbir fedakârlık da yoktur.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Belli oluyor, belli oluyor zaten!
İKRAM
DİNÇER (Devamla) - Bu anlayışımızın bir
neticesidir ki Türkiye'nin bütün il ve ilçelerinden bütün köylerine kadar
eserlerimizle iz bırakan bir İktidarız...
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yolsuzluk yol yapmak değil, yolsuzluk başka
bir şey.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) - ...bundan da mutluluk ve haz duyuyoruz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yol yapmakla yolsuzluk giderilmez.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) - Bakınız, Sayın Ağyüz, biz sizi
dinledik.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Doğru söylemiyorsun ama.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Burada yarım saattir yalan söylüyorsun,
bırak konuşsun adam.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) - Yalan söyleyen sensin.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) - Burada söyleyeceğinizi söylediniz. Buradaki hatibe
de biraz saygı duymanız lazım.
Bakınız,
müsaade ederseniz, değerli arkadaşlarım, konunun daha iyi
anlaşılması açısından sadece Van ilimizde yapılan
yatırımlardan bazılarına değinmek istiyorum. Eğer
yolsuzluk olsa bu yatırımlar yapılmazdı Sayın
Ağyüz.
Arkadaşlar,
ülkemizin yeniden imarını sağlayan bütün alanlarda,
sağlıkta, adalette, eğitimde, sosyal devlet uygulamasında,
hayatın her alanında yapılan değişikliklerde
icraatın en başındaki Başbakanımızdan,
bakanlarımızdan Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyelerine, kısacası hizmet ekibinin tamamına teşekkür
ediyorum.
Bakınız,
yalnız Vanda TOKİ yatırımlarına
baktığımız zaman, 29 şantiyede 5.683 konut
tamamlandı değerli arkadaşlarım.
Ayrıca, yine
Vanda, seçim bölgem olan Vanda 3.351 konutun proje ve ihale
çalışmaları da devam ediyor.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) - İhlaszedeyle ne alakası var,
İhlaszedeyle?
İKRAM
DİNÇER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yalnız Vanda
9.034 konut...
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) İcraatın İçinden programı
mı yapıyoruz burada?
İKRAM
DİNÇER (Devamla) -...6 cami, 6 engelsiz yaşam merkezi, 9 spor salonu,
6 ticaret merkezi...
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) - Meseleye gel, meseleye.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) - ...ve birçok dar gelirli vatandaşımıza
konut yapılmıştır, yapılmaktadır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sevgili kardeşim, konuya gel, konuya.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) - Yalnız TOKİ yatırımlarında
değil, bakınız, adalette, değerli arkadaşlarım,
adalet kurumuna ve bölge insanına hizmet edecek olan mükemmel bir adliye
sarayı inşa ettik ve kısa zaman sonra inşallah
halkımızın hizmetine açacağız.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) - 200 bin İhlaszede var.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) - Keza, Vanda Adli Tıp Kurumunun açılması
çalışmalarımız da devam ediyor.
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok ki, devamlı
konuşuyor, müdahale edin. Böyle bir şey yok.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) - Konuya gelsin o zaman.
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Sen konuşurken kimse sana müdahale etti mi?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibi dinleyiniz.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Tabii, bir tek bu işler Van merkezde olmuyor,
bütün ilçelerimizde de var bunlar.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yolsuzlukların altında eziliyorsunuz.
MEHMET EMİN
TUTAN (Bursa) Şuraya bak, hâlâ konuşuyor!
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Değerli arkadaşlarım, ulaşıma
baktığımız zaman, 2002 yılı sonuna kadar 36
kilometre duble, yani bölünmüş yol olan Vanımızda bugün
itibarıyla 254 kilometre bölünmüş yol tamamlanmıştır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Yolsuzluk bitti, tamam.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Terbiyesiz!
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Yine Vanlıların emniyet
kavşağı olarak bildiği mükemmel bir köprülü
kavşağı Vanın istifadesine sunduk.
Van-Ağrı-Erzurum, Van-Doğubeyazıt-Gürbulak, Van-Hakkâri,
Van-Bitlis yollarının bölünmüş yol olarak yapılması büyük
ölçüde tamamlandı.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Vana selam verme, İhlaszedelere gel! Vanı
da anladık, tamam. Seçilmeme kaygın var herhâlde!
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Yine Vanımızda 2 Nisan
kavşağı olarak bilinen kavşakta bir köprülü kavşak
çalışmamız var. Bu sıralar sanıyorum ihalesi
tamamlanacak ve onu da halkımızın istifadesine
sunacağız.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bravo, Vanlılar duydu seni.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Cumhuriyet tarihinde ilk defa Vana iki adet köprülü
kavşak yapmış oluyoruz. Bunu da Sayın
Başbakanımızın talimatıyla yapmış
olacağız. Kendilerine huzurlarınızda teşekkür
ediyorum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Onun için herkes işsizlikten bahsediyor.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Değerli arkadaşlarım, Vanı
çevreleyen çevre yolu ihalesi tamamlanmış ve yapımına
karlar eridikten sonra başlanacaktır.
Sosyal
hizmetlerde, Van sevgievleri çocuk yuvası sıfır-on sekiz
yaş arası, Erciş bakım rehabilitasyon merkezi
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkanım, önergeyle ilgili
konuşmuyor bu arkadaş.
BAŞKAN
Sayın Ağyüz, lütfen dinleyiniz.
İKRAM
DİNÇER (Devamla)
aile danışma merkezi, bakıma muhtaç
özürlü aileleri için Van toplum merkezi hizmete açılmak üzere,
inşaatları tamamlanmış.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Helal olsun, vallaha helal olsun!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) Rehabilitasyon merkezi yapılmış, Van huzurevi
tamamlanmış, bakıma muhtaç altmış yaş üstü
bireylere hizmet için inşallah bu eserimizi de hizmete açacağız.
Hâlen inşaatı devam etmekte olan, özürlü vatandaşlara yönelik bu
hizmetlerimiz inşallah tamamlanacak, ayrıca evde bakım ücreti
olarak 540 TL aylık, muhtaç vatandaşlarımıza da bu
çerçevede ödeme yapılmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım -sürem azalıyor, biraz seri geçeceğim- tabii,
bunlara on dakika, on saat yetmez, bunları anlatmak için günler
lazım.
Millî
eğitimde keza, Anadolu öğretmen lisesi 1 iken 3 olmuş, Anadolu
lisesi 1 iken 19a çıkmış
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Benim önergem Vanla ilgili değil, Vanla ilgili
değil önergem!
İKRAM
DİNÇER (Devamla)
Vanda olmayan okullar, fen lisesi, turizm ve
otelcilik lisesi, denizcilik meslek lisesi, güzel sanatlar ve spor liseleri hiç
yokken açılmış ve anaokulu 5 iken 35e çıkmış ve
yüzde 600 gibi bir artış sağlanmıştır.
Ortaöğretimde yüzde 243 artış ve 370 ilköğretim okulu
açılmıştır. 6 adet YİBO, 56 adet lise, 9
öğretmenevi, 1 hizmet içi eğitim merkezi, 1 bilim sanat merkezi, 2
rehberlik araştırma merkezi, 2.804 derslik, 8.586 yatak kapasiteli
pansiyon ve 8.943 bilgisayar verilmiştir okullarımıza.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Ya kardeşim, benim önergem İhlaszedelerle
ilgili. Önerge hakkında konuş ya, önerge hakkında iki kelime
söyle ya!
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Değerli arkadaşlarım, Vanın
beklediği Kapıköy Sınır Kapısı için biliyorsunuz
Bakanlar Kurulunda Sınır Ticaret Kararnamesi çıktı,
Sayın Cumhurbaşkanımızın onayından geçti. 15
Nisandan itibaren araçlar Kapıköyden İrana giriş ve
çıkış yapacaklardır, o yolumuz da açılmış
olacaktır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Bu seni kurtarmaz, kurtarmaz bu konuşma!
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Organize sanayi bölgemizde 3üncü etap
çalışmaları devam ediyor. 50 küsur fabrika şu anda Vanda
çalışıyor ve bunlar istihdam sağlıyor.
Keza 5233
sayılı Yasadan zarar gören vatandaşlarımıza 251
trilyon zararlarını tazmin kapsamında ödeme
yapılmıştır. Bunun tabii, bölgede istismarını
bazı kesimler bilinçli olarak yapmaktadır değerli
arkadaşlarım. Bu para Türkiye Cumhuriyeti devletinin hazinesinden
çıkmıştır, ne Avrupadan ne bir başka yerden bu para
gönderilmemiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Devlet Hava Meydanları İşletmesinde keza
durum bundan farklı değil. Bakınız, size bir şey
söyleyeyim: 2002 sonu itibarıyla bir yılda Vanda uçan veya uçakla
seyahat eden yolcu sayısı 120 bin iken bu 2010 yılı sonu
itibarıyla -bir yıllık- 900 bine ulaşmıştır
değerli arkadaşlarım.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) İhlaszede, İhlaszede
İhlaszedeye gel!
Yeşil sermayenin sonuna gel! İhlaszedelere gelelim,
İhlaszedelere!
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Çevre ve Orman Bakanlığı Morgedik
Barajımızı tamamlamak üzeredir.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Hayret bir şey ya!
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Morgedik Barajımızla biz Ercişimize,
Muradiyemize, Çaldıranımıza ve Ağrının birçok
ilçesine hizmet vereceğiz.
Sağlıkta,
-tabii, bunları anlatmakla dedim ya bitiremeyiz- bakınız,
Bahçesaray Devlet Hastanesi, 32 adet sağlık ocağı,
Başkale Devlet Hastanesi, Gevaş Devlet Hastanesi, Çaldıran
Devlet Hastanesi, Muradiye Devlet Hastanesi, Özalp Devlet Hastanesi, Erciş
Devlet Hastanesi, 400 yataklı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen Sayın Dinçer, sözünüzü tamamlayınız.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Başkan, önerge hakkında hiç
konuşmadı, ben şikâyetçiyim!
BAŞKAN
Herhâlde önerge hakkında bir söz de söyleyecektir son dakikada!
Buyurun.
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Onunla ilişkilidir Sayın Başkanım.
Efendim, 400
yataklı bölge devlet hastanesi 2 adet yapılmaktadır.
Kısacası,
turizm alanında birçok hizmetimiz var. Tarım alanında keza 2010
yılı sonu itibarıyla 471 trilyon, çiftçimize, ziraatçimize ödeme
yapılmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, işte yaptığımız hizmetler
ortada.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Anlattın onları, anlattın!
İKRAM
DİNÇER (Devamla) Ben, bu vesileyle tekrar bu hizmet silsilesinde
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve
bakanlarımız başta olmak üzere, ilgili genel müdürlük ve bölge
temsilcilerine kadar herkese yürekten şükranlarımı arz eder,
hepinizi tekrar saygıyla sevgiyle selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dinçer.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Önerge hakkında konuşmadı Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerinin lehine İstanbul Milletvekili Mithat Melen. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Melen.
MİTHAT MELEN
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Bakanlar Kurulu kararıyla 1995 yılında özel
finans kurumu olan İhlas Holdinge mevduat toplama yetkisi veriliyor,
sonra 2001 yılında, bu, elinden, yine Denetleme Kurulu kararıyla
alınıyor. Yani o zaman aşağı yukarı 220 bine
yakın hesap mudisi var. Bu, önemli de bir birikimi beraberinde getiriyor,
yaklaşık 900 milyon dolar o zamanki parayla. Bunlar bugüne göre
hesaplanmış şeyler.
Şimdi,
burada bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Aslında dünyanın
her tarafında özellikle mevduat, fon bankacılık sistemi içine
girdiği andan itibaren kamunun malı oluyor. Biz bunu yıllardan
beri idrak edemedik galiba. Kamunun malı olduğu andan itibaren
kamunun bunu koruması gerekiyor. Bizim esas meselemiz orada,
yanlış yerde tartışıyoruz. Mesela, Almanyadaki hukuk
-kaldı ki, Amerika Birleşik Devletlerinde de- mevduatı, özel
finans kuruluşları aracılığıyla toplanan ve
sisteme giren mevduatı kamunun fonu addeder. O zaman, kamu adına
hareket edip fonun kullanılması hakkında karar vereceksiniz.
Yani buradaki yanlışlık, bence, esas üzerinde
tartışmamız gereken nokta o. Mesela, 2001 yılında
tasfiye kararı alındığı zaman o günkü koşullarda
yirmi, yirmi beş yıl süreceği öngörülmüş bu tasfiyenin. Çok
tehlikeli bir boyut. Yani, bir kere, her şeyden önce vatandaşın
güvenini sarsıyorsunuz. Çünkü neden? Mademki, fon kamunundur, o zaman
kamunun yanlış kullanılan fonları daha düzenli bir
şekilde denetlemesi ve gerçekten onlara yol göstermesi lazım, yani
fon sahiplerini koruması lazım. Biz ikide bir, her seferinde
Bankacılık
Denetleme Kurulunun aldığı kararlarda da belirli, bana
sorarsanız Anayasaya aykırılık görüyorum. Yani kamu
adına yaptığı şeylerde vatandaşa yani mevduat
sahiplerine, fon sahiplerine karşı haksızlık ediyor, çok
önemli bir biçimde hakkını yiyor, hakkın özüne dokunuyor demek.
Hiç bu açıdan herhâlde mütalaa etmedik. Bu açıdan bir kere daha
düşünmemizde yarar var.
Özel finans
kurumlarının tasfiyesi genel hükümlere göre yapılıyor tabii
ama genel hükümlere göre yapıldığı zaman da mesela
Bankacılık Kanununda olduğu gibi, o yetkilere göre
alacak-verecek arasındaki farkı yükümlülere tamamlatamıyorsunuz
yani kamu korumasına altında olmasına rağmen, o fonu
kullanan yararlanıyor ama fonu yatıran, o fonun sahibi yani
mevduatın sahibi düzgün yararlanamıyor.
Burada, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunun da önemli bir görevi var, o da bu bakımdan
fazla görev yapamadı, yaptığı bazı görev de
bankaların hâkim hissedarlarının tahsil etme
olanağını belki en fazla kullanıyor ama burada kullanacak
hâli yok, bu genel hükümlere göre tasfiye olunuyor çünkü.
Şimdi,
önergelerle, çeşitli defalar, Bütçe Komisyonunda ve çeşitli
ortamlarda hakikaten düzeltilmeye çalışıldı bunlar, birçok
önerge vermiş birçok arkadaşımız ama maalesef tasarı
metninden çıkarıp
Onlar tekrar kabul edilmedi. Yani, öyle bir hâle
geldik ki, aynı İmar Bankası gibi, ki İmar Bankası da
patlayan bir bombadır
Dikkat edin, orada da ne yapıyorsunuz? Yani
devlet iç borçlanma senedi adı altında toplanan fonları, tipik,
kamunun fonlarını, ne yaptığınız belli olmadan bir
yerlere sarf ediyorsunuz veya hesap vermiyorsunuz.
Şimdi, bu
kürsüden de defalarca bu söylendi. Arada sırada burada yasalar
çıkarıp, arada sırada gerçekten mağdurlar edebiyatı
yapıp
Bir kere, çeki -ki ekonominin, bence finans dünyasının en
önemli senedi- para gibi kullanılan çeki, karşılıksız
çeki bile affettik. Onu niye affettik? Yani, biz kimi affediyoruz? Biz, çeki
vereni mi çeki alanı mı yani mağduru mu yoksa
Hakikaten
mağdur olan kim? Kimi affediyoruz?
Şimdi,
eğer fon kamununsa, bizim korumak zorunda olduğumuz kamunun kendisi
yani sözün kısası, vatandaşın kendisi. Şimdi, mesela,
800 milyon dolar civarında bir şey olduğu söyleniyor veya 1
milyarı aşkın, bu konuda mağdur durumda olan mükellef
olduğu veya mağdur olduğu zannediliyor. Şimdi, o kadar önemli
ki bu. Yani, burada bu önergenin hakikaten lehindeyiz, böyle bir
araştırma şeyi mutlaka açılması lazım. Fakat
düşünün, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi, döneminin sonuna
gelmiş, seçim kararı alınmış, kimse yok. Nasıl,
bu araştırma önergesi kabul edilse dahi, kurulacak bir komisyon, bu
komisyonda oturup bunlar incelenecek, rapor verilecek? Gerçekten bu bile
inandırıcı değil.
Aslında, bu
kadar kanun çıkarıyoruz biz -işte adına torba
dediğiniz, neyse adı- o kanunlarla birlikte bunları çözebilmek lazımdı,
bu mağdurları gerçekten kurtarmak lazımdı. Ne adına
kurtarmak lazım? Yine kamu adına. Çünkü ikide bir her önüne gelen
Türkiyede özel finans kurumlarına güvenceyi sarsarsa, ne yaptığı
belli olmazsa yarın mevduat toplama imkânında sadece bankaları çalıştırabiliriz,
özel finans kurumlarını çalıştıramayız. Hâlbuki
özel finans kurumları dünyanın en önemli kurumları, bütün dünya
özel finans kurumları dolayısıyla bazı işlemleri
yapabiliyor ve güçlü işlemler. Son krizde hem Amerika Birleşik
Devletlerinde hem Avrupada ciddi biçimde, kamu, birisinde 2 trilyon dolar,
öbürküsünde gerçekten 200 milyar dolar civarında fon ayırarak özel
finans kurumlarını kurtarmaya çalıştı. Niye kurtarmaya
çalıştı? Çünkü piyasayı dengelemek için. Piyasada güveni
bir kere sarsarsanız bir daha o yerine gelmez.
Şimdi, bizim
-bunları kurtarmak anlamında olarak söylemiyorum ama- gerçekten
kamunun güvenini kazanmak ve özel finans kurumlarının güvenilir bir
müessese olarak ayakta kalmasını sağlamak açısından
burada önemli bir şekilde kanunlarda bazı değişiklikler
yapıp bu işleri çözmemiz lazımdı. Geç kalmış
olabiliriz ama hâlâ vakit var, bunları çözersek
Mesela, İmar
Bankası problemi hâlâ başımızda bir dert, bu da dert,
İhlas Finans konusu da dert ama bunu hep herkes, hepimiz siyasal olarak
kullandık, hiç piyasayı düşünerek kullanmadık,
piyasanın şartlarının ne olacağını
hesaplayarak kullanmadık. Bu da aslında belki kamunun zaafı yani
kanunu bile işine geldiği gibi yorumlamak, piyasayı bile
işine geldiği gibi yönlendirmeye çalışmak. Hâlbuki, piyasa
o kadar hassas bir şey ki işinize geldiği gibi
yönlendiremiyorsunuz, hemen cevabını veriyor. Çünkü, Türkiye, çok
yakında işte bu seçim ortamıyla birlikte finansal
sıkıntılar içerisine de girecek, borç bulma
sıkıntıları içerisine de girecek. Ama siz bu
kurumlarınızı bir türlü düzenleyemezseniz, meseleyi sadece
bankacılık sistemi üzerinden götürmeye
çalışırsanız ve bu pürüzleri halletmezseniz sonunda
fiyatı yine hepimiz ödeyeceğiz, piyasa ödeyecek. Çünkü piyasada
artık güven çok azalmaya başladı. Niye güven azalıyor
biliyor musunuz piyasada? Piyasada, piyasayı düzenleyen yapının
doğru göremediği konusunda güven azalıyor yani piyasayı
düzenleyiciler piyasayı doğru göremiyor. Mesela, Hazine fonksiyonunu
yapmıyor burada. Sadece Sermaye Piyasası Kurumuna bir fonksiyon
vermişsiniz, onun üzerinden işler gidiyor. Hâlbuki, iş o kadar
basit değil. Gerçekten Hazinenin ülkenin ekonomik, finansal durumunu
planlar hâlde olması lazım ama değil. Ama niçin değil?
Çünkü devre dışı bırakılmış, sanki serbest
piyasa ekonomisinde piyasa kendi kendine düzenlenir gibi bir hava
yaratılmış. Burada da bir sıkıntı ve zaaf
görüyoruz.
Onun için, bu
konuyu yine kanunlarla burada düzeltmek lazım ve bu konuda siyasi
spekülasyon yapmamak lazım ki bundan sonraki yatırımcılara
güven vermek için. Çünkü yatırımcının çok kıymetli
olduğunu bilmekte de yarar var ve güven duyması lazım.
Bu duygu ve
düşüncelerle önerinin lehinde oy kullanacağımızı
bildirir, yüce heyete saygılarımı sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Melen.
Önerinin
aleyhinde Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül.
Buyurunuz
Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AZİZE
SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
18 Martta
Çanakkalede tarihe altın harflerle yazılmış büyük mücadele
ve zafere imza atmış ve bu mücadeleye yüreklerini koymuş bütün
kahramanlarımızı, Ulu Önder Atatürkü ve silah
arkadaşlarını şükran ve rahmetle anarak sözlerime
başlamak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle şunu belirtmeliyim ki kim Benim şu
sorunum var. dediğinde, biz Hayır, senin öyle bir sorunun yok,
zaten sen de yoksun. demedik. Her kesimden, ne olursa olsun tüm sorunlara
kulak vermeye ve bunların çözümünü sağlamaya çalıştık.
İki: 3Yyle,
yasaklarla, yoksullukla ve yolsuzlukla mücadelede samimi çaba içerisinde
kararlılıkla devam etmekteyiz.
Şimdi,
benden önce konuşan değerli milletvekili
arkadaşlarımın da söylediği gibi, Meclisin bir
haftalık çalışma süresi var ya da yok. Süre belli. Böyle bir
süre içerisinde araştırma komisyonunun kurulması ve
çalışmasının mümkün olmadığını
kendileri de belirttiler.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Biz bunu dört yıldır gündeme getiriyoruz, dört
yıldır.
AZİZE
SİBEL GÖNÜL (Devamla) - Dolayısıyla, bu önergenin mümkün
olmayacağını ve popülist ve samimi bir önerge olduğunu
belirtiyorum. Mutlaka bununla ilgili bir araştırma komisyonu
kurulabilir ama sürenin ve Meclis İç Tüzüğünün kendilerine
verdiği yetkiyi kullanarak bu süre içerisinde böyle bir komisyonun
kurulmasının mümkün olmadığını belirtiyorum.
Bu duygularla
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gönül.
III.-
Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN -
Yoklama istiyorsunuz.
Sayın
İnce, Sayın Özyürek, Sayın Aslanoğlu, Sayın Meral,
Sayın Ağyüz, Sayın Genç, Sayın Keleş, Sayın
Öztürk, Sayın Arat, Sayın Diren, Sayın Paçarız, Sayın
Ekici, Sayın Oksal, Sayın Coşkuner, Sayın Kaptan,
Sayın Emek, Sayın Aydoğan, Sayın Küçük, Sayın Anadol,
Sayın Koç.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları
tarafından 11 Mart 2011 tarihinde TBMM Başkanlığına
İhlaszedelerin sorunlarının araştırılması
amacıyla verilmiş bulunan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 16/3/2011 Çarşamba günkü birleşimde
sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı
birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri
kabul edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1nci sırada
yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet
Kastalın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili
Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
İç Tüzükün
91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin tümü üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına yapılan konuşma
tamamlanmıştı.
Şimdi söz
sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyüreke ait.
Buyurun
Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer
(x)
698 S. Sayılı Basmayazı 15/03/2011 tarihli 77nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 698
sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, kısa bir süre önce burada 611 sıra sayılı
bir torba yasayı görüştük. O torba yasanın içinde 240a
yakın madde vardı. AKP çok uzun süre, hem Plan Bütçe Komisyonunda hem
burada görüştüğümüz tasarıda koyduğu maddelere ilave olarak
son anda eklediği maddelerle büyük bir torba yasayı işte, onu
çuval diye de niteledik- çuvalı buradan yasalaştırdı.
Kısa bir süre sonra baktık ki, AKP grup başkan vekillerinin
imzasıyla ve bir milletvekilinin de ayrı bir önergesiyle yeni bir
torba yasa teklifiyle daha karşı karşıyayız.
Değerli
arkadaşlarım, her zaman ifade ettik, biz, torba yasa yönteminin
Meclisin çalışmasına, çalışma kurallarına
aykırı olduğunu, İç Tüzüke aykırı olduğunu,
Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelike -ki
AKPnin 2004 yılında kabul ettiği bir yönetmelik- buna
aykırı olduğunu hep ifade ettik.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olur musunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) Evet, değerli milletvekilleri yoklama isteyince buraya
geliyorlar, aralarında konuşuyorlar, onun dışında da
dışarı çıkıyorlar, biz yoklama isteyince de
kızıyorlar.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, İç Tüzükümüze göre bir konu hangi
ihtisas komisyonunu ilgilendiriyorsa o kanun, o teklif o ihtisas komisyonuna
verilir. Mesela, öğrenci affıyla ilgili düzenlemenin -önceki torbada
vardı- mutlaka Millî Eğitim Komisyonundan geçmesi lazım;
ormanlarla ilgili düzenleme var, mutlaka ormanla ilgili komisyondan geçmesi
lazım. Bunların hepsini bir kenara bırakıyor, torba yasa
yönteminde, Plan ve Bütçe Komisyonunu bütün komisyonların yetkilerine
sahip bir süper komisyon hâline getiriyor ama esas yapılmak istenen ilgili
komisyonların ihtisas sahibi insanlarının görüşlerinin bu
tasarı ve tekliflere yansıması önleniyor yani millî iradeye
uygun yasa yapılmasının önüne geçiliyor.
Gene bugün otuz
maddeyi bulan, öyle anlaşılıyor ki -iktidar partisinin
hazırlıklarından onu görüyoruz- yeni yeni ilavelerle belki
kırk maddeye ulaşan bir torbayla daha karşı
karşıyayız. Seçimlere giderken AKP, kıyıda köşede
ne varsa hepsini yasa hâline getirmeye çalışıyor ve seçmene
mesaj vermek için de elinden geleni yapıyor. Mesela, bunlarla ilgili
biliyorsunuz bir yeniden yapılandırma çıktı bu eski
torbanın içinde ve orada belli TÜFE, ÜFE rakamlarına göre faiz
istedik, faiz aldık. Şimdi, burada gene bazı yeniden
yapılandırmalar var. Daha düşük faiz isteniyor. Peki, iki ay
önce, bir ay önce çıkan kanunda niçin yüksek istiyorsunuz da bunda daha
düşük istiyorsunuz? Bunun bir mantığı var mı? Ama o
öyleydi, dün öyleydi, bugün böyle!
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, gene bizim ısrarla üzerinde
durduğumuz ve bunun tasarıdan çıkarılmasını
istediğimiz özel idarelerde ve belediyelerde çalışan ihtiyaç
fazlası işçilerin kışta kıyamette sürgüne
gönderilmesini öngören bir madde vardı önceki torbada. Biz dedik ki: Bunu
yapmayın, insanları yerinden yurdundan etmeyin. Çünkü belediyede bir
toplu sözleşme sistemine tabi olarak çalışan bir işçiyi siz
alır Millî Eğitim Bakanlığının taşra
teşkilatına verirseniz o gittiği yerde hangi ücret statüsüne
tabi olacak, özlük hakları ne olacak, sendikal güvencesi ne olacak?
Bunların hepsinde büyük bir boşluk doğuyor. dedik ama
dinletemedik. 52 bin işçiyi mağdur eden bu düzenlemeyi önceki torbaya
koydular.
Şimdi bu
torbada diyorlar ki: Bu düzenlemeyi biz sekizinci aya, ağustos ayına
erteliyoruz. Peki, bizim, muhalefetin bütün itirazlarına rağmen
vazgeçmediğiniz bu düzenlemeyi niçin erteliyorsunuz? Çünkü seçime
gidiyoruz. Seçimde, sürgüne gönderecekleri 52 bin işçinin bir
kısmının oyunu alamayabilirler. Öyleyse bunu ağustos
ayına erteleyelim, ağustos ayında meseleyi çözeriz
Herkesin bu
kadar huzursuz olacağını kabul ediyorsunuz ertelediğinize
göre. Peki, o zaman gelin hep beraber şu düzenlemeden vazgeçelim, 52 bin
kişi yerinden yurdundan edilmesin.
Şimdi, özel
idarede çalışan işçilerin Karayolları teşkilatına
nakledilmesi kabul edildi. Orada belki iki iş yerinde de Yol-İş
yetkili olduğu için sendikal güvence açısından bir sorun
çıkmıyor olabilir ama siz Antalyada çalışan, özel idarede
çalışan bir işçiyi alıp Vana naklederseniz, onun
çoluğunun çocuğunun durumu, kendi geçim şartları ne olacak?
Tabii,
belediyelerde çalışan işçilerin durumu çok daha kötü çünkü onlar
artık, sendikal güvenceden yoksun kalacaklar çünkü Emniyet Genel
Müdürlüğünde de herhangi bir sendika yok, Millî Eğitim
Bakanlığının teşkilatında da herhangi bir sendika
yok ve öylesine bir belirsizliğe itiyorsunuz ki bu insanları, toplu
sözleşmeleri sona erdiğinde ne olacak bunların durumu, neye göre
çalışacaklar? Ben olacağı şimdiden söyleyeyim: Ya 4/C
gibi bir kölelik düzenine tabi tutulacaklar veya kapının önüne
konulacaklar.
Burada
yapılmak istenen Meseleyi erteleyelim, unutturalım, hele bir seçimi
geçirelim. mantığıyla, bu işçilerin sürgüne gönderilmesi
8inci aya kadar ertelenmiş oluyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, AKP
İktidarı, biliyorsunuz, bir Hal Yasası çıkardı. Bu Hal
Yasasıyla ilgili olarak hem buradaki müzakerelerde hem kamuoyuna
yapılan açıklamalarda denildi ki: Meyve ve sebze halleri yeni
standartlara kavuşacak. Yüzde 70i kayıt dışı olan
meyve, sebze ticareti kayıt altına girecek. Pazarda, manavda künyesi
olmayan meyve ve sebze satılmayacak. Hal ve pazarlarda üretici birlikleri
kurulacak ve bunlar vasıtasıyla üreticinin satamayacağı
herhangi bir ürün kalmayacak. Komisyoncuların, kabzımalların
alacakları pay satış fiyatının yüzde 8ini
geçemeyecek. ve arkasından bir pompalama geldi: Hal Yasası
yürürlüğe giriyor meyve ve sebzede indirim, ucuzluk dönemi
başlıyor.
Şimdi, bu
şeyde görüyoruz ki, yeni torba yasada, şimdi görüşmekte
olduğumuz 698 sıra sayılı Yasa Teklifinde görüyoruz ki bu
Hal Yasası erteleniyor, bir yıl erteleniyor. Peki, bu kadar
yararlıysa niçin erteliyorsunuz? Çünkü seçim var, seçimde hem üretici
şikâyetçi olacak hem tüketici şikâyetçi olacak. Peki, üreticinin ve
tüketicinin şikâyetçi olacağını biliyorsunuz,
anlıyorsunuz da bu kanunu, Hal Yasasını niçin
çıkardınız? Çıkardıysanız arkasında
dursanıza. Bahane: Yönetmelikler tam hazır olmamış da,
şuymuş da, buymuş da
Bunların hepsi hikâye değerli
arkadaşlarım. AKP seçime giderken huzursuzluk yaratan hiçbir
düzenleme istemiyor, biz halkı huzursuz etmesini biliriz ama seçim öncesi
huzursuz edecek kadar enayi değiliz demek istiyorlar. Burada yapmak
istedikleri düzenlemelerden biri de bu, değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
burada, gene, bütün grupların oybirliğiyle bir Türk Ticaret Kanunu
kabul ettik. Bu Türk Ticaret Kanununun hazırlıkları bilim
kurulları tarafından yıllarca üzerinde
çalışılarak hazırlandı. Daha sonra, Adalet
Komisyonunda aylarca müzakere edildi. Her gruptan arkadaşımızın
katıldığı bir özel komisyon kurduk ve o komisyonda da Türk
Ticaret Kanunu konuşuldu ve buradan artık, önergeler verilmesin-
neredeyse oybirliğiyle kabul edildi, çıktı. Peki, ne
beklersiniz? Meclisin oybirliğiyle kabul ettiği bir kanunda
artık, yeni bir değişiklik olmasın ama bu torba teklifte
görüyoruz ki Türk Ticaret Kanununun dört maddesi birden değişiyor.
Peki, tümünü uzlaşmayla çıkardığınız bir kanunun
dört maddesini çıkarırken bir uzlaşmayı niçin
aramıyorsunuz? Muhalefet partileri olarak biz Türk Ticaret Kanununda
yapılmak istenen bu değişikliklere karşı
çıktık, Bir uzlaşma arayın. dedik, Meclisin iradesine
karşı geliyorsunuz. Uzlaşmayla çıkmış
düzenlemeleri keyfî olarak, tek taraflı olarak değiştirmeyin.
dedik. Hayır. dediler, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul ettiler ve
buraya getirdiler. Belki o kanunda yapılan değişiklikler çok
önemli olmayabilir. O zaman, bazı düzenleme ihtiyacı varsa o Türk
Ticaret Kanununun tümü burada görüşülürken geçici maddeler
koyabilirdiniz. Onların hiçbirini yapmıyorsunuz, Nasıl olsa bir
torba çıkıyor, torbaya bunları da eklemek istiyoruz.
diyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, gene bu Türk Ticaret Kanunuyla ilgili bir düzenleme
var. Sayın Ticaret Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonunda dedi ki:
Bazı kooperatifler şirket kurduruyorlar, o şirketlerde belli
kişilere imtiyazlı hisse senedi veriyorlar ve o kişiler o
şirketleri dilediği gibi yönetiyor. Peki, var mı önünüzde bir
misal? Sayın Bakan, açtı, rapordan bir iki cümle okudu. Peki, hangi
şirket bu? Basına yansıyan, Kayseride bir kooperatifle ilgili
bazı konuların gündeme geldiğini biliyoruz. Acaba o mu?
Konyadaki kooperatif mi? Bunları söylemediler. Ama yaptıkları
şu, diyorlar ki: Bu şekilde altın hissesi olan
şirketlerdeki imtiyazlı hisse senetlerinin imtiyazını bu
kanunla kaldırıyoruz. Değerli arkadaşlarım, biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak nerede bir yolsuzluk varsa onun üstüne
gidilmesini istiyoruz. Kayserideki yolsuzlukların üzerine nasıl
gidiyorsak diğer yolsuzlukların üzerine de gidiyoruz, gidilmesini
isteriz. Hiçbir kooperatifin ağalık düzeniyle yönetilmesini biz
istemeyiz. Ama onlar bahane edilerek kazanılmış haklara müdahale
edemezsiniz, kazanılmış hakları ortadan
kaldıramazsınız. Hele bu kazanılmış haklar özel
hukuk alanında ise, Türk Ticaret Kanununda ise geriye dönük hak
alınamaz. Yani, bugün, bu neye benzer? Bir kanun çıkarıyorsunuz,
geliyorsunuz, Mustafa Özyürekin evini ben kamulaştırdım.
Peki, kamulaştırırsın da bunun gerekçesi lazım. Bu
böyle istiyor... Öyle anlaşılıyor ki bazı kooperatiflerde
AKP hâkim değil, egemen değil. Kendilerinden yana bir yönetim yok.
Öyleyse onların iştiraki olan şirketlere el koyacak yöntemi
bulalım. Biz, Bundan sonrası için bir düzenleme yaparsanız
kabul ama geriye doğru düzenleme yaptığınız zaman bu
hukuka uymaz, bu Anayasaya uymaz. Bu kesinlikle hak ihlalidir. dedik ama
dinletemedik, gene buraya geldiler. Öyle anlaşılıyor ki
çoğunluğun oylarıyla kabul edilecek.
Değerli
arkadaşlarım, bütün dünya bugünlerde, Japonyada meydana gelen
deprem, onun yol açtığı tsunami felaketi ve nükleer santraldeki
sızıntıları konuşuyor. Şimdi, zaten Türkiyede,
özellikle Mersinde kurulmakta olan, Akkuyuda kurulacak olan nükleer santralle
ilgili bütün çevreciler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, Mersindeki
muhalefet partileri sürekli, Buraya nükleer santral yapılmaz çünkü
Akdenizde bir fay hattı var, bu fay hattı Akkuyunun altından
geçiyor. dedik ama dinletemedik. Ruslarla, gittiler çok özel bir anlaşma
yaptılar ve Akkuyuda santral kurulmasının yolunu açtılar.
Şimdi, bu
felaketten sonra ne beklenir? Bütün dünya nükleer santrallerle, hem
kurulmuş olanlarla ilgili hem kurulacaklarla ilgili bir yeniden
değerlendirme yapıyor. Pek çok ülke devam etmekte olan nükleer
santral inşaatlarını durdurdu. Türkiyede de -bu bir
fırsat- böyle bir tehlikeyle ileride halkımız karşı
karşıya gelmesin diye bir önlem almak lazım, bir yeniden
değerlendirme yapmak lazım ama bir de ne görüyoruz, Sayın
Başbakan Öyleyse biz evimizde tüp mü kullanmayacağız? Evimize
doğal gaz mı bağlatmayacağız? Depremde köprüler yıkılıyor,
köprü mü kurmayacağız? diyor. El insaf... Bir evde tüp patlarsa en
fazla orada birkaç kişi ölebilir ama bir nükleer santral faciasında
Çernobilde gördük- binlerce insan kansere yakalandı. Şu anda,
Japonlar, ilk patlamalardan sonra 10 kilometrelik bir sınır çizdiler,
sonra bunu 70 kilometreye kadar çıkardılar ama 70 kilometrenin
dışındakilere de diyorlar ki: Evinizden çıkmayın.
Hatta kapılarınızın altına bile bez serin. Böylesine
tehlikeli bir durumla karşı karşıya, Japonya gibi son derece
bu konularda dikkatli, tecrübeli bir ülke bunu yapıyor. Biz, ilk kez bu
konuya ayak atacağız. Sayın Enerji Bakanı diyor ki: Bizim
kuracağımız santraller üçüncü jenerasyondur, bir şey
olmaz. Nereden biliyorsunuz? Ben halkımız adına, bütün
AKPlileri ve Sayın Başbakanı insafa davet ediyorum.
Diyebilirsiniz ki: Siz zaten muhalefet partisinin mensubusunuz, bu nükleer
santrallerle ilgili karşıtlığınızı daha önce
de söylediniz, şimdi bunu tekrarlıyorsunuz. Şimdi, burada, 2002
yılından beri sürekli AKPyi savunmuş, sizin her
icraatınızın arkasında durmuş bir yazarın,
Milliyet yazarı Hasan Cemalin yazısından kısa bir pasaj
okumak istiyorum. Hasan Cemal Nükleer santrallere karşıyım.
Hükûmetin Akkuyuda nükleer santral kurma konusundaki inadından bir an
önce vazgeçmesi için Başbakan Erdoğana çağrı
yapıyorum. Çünkü Japonyadaki Fukuşima felaketinden sonra da hâlâ
nükleer santral inadını sürdürmenin insanlığa
karşı bir suç olabileceğini düşünüyorum. diyor ve
Nükleer enerji vazgeçilmez değildir. Nükleer enerji daha ucuz değildir.
Nükleer enerji güvenli değildir. diyor. Kim diyor? Muhalefet partisinin
bir mensubu değil, Hasan Cemal gibi sürekli sizi savunmuş bir
köşe yazarı bunu söylüyor. Onun için geliniz, bu inattan vazgeçelim.
Gerçekten, halkımızı tehlikeye atmayalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Halkımızı
tehlikeye atmayalım ve nükleer santralin yol açacağı felaketle
tüp gaz patlamasının yol açacağı felaketi aynı kefeye
koyma aymazlığına düşmeyelim. Gerçekten bu bir
aymazlıktır, insanlığa karşı bir suçtur, bunun
vebali, günahı büyüktür. O nedenle, ben bütün yetkilileri, ilgilileri bir
kez daha düşünmeye ve bu nükleer enerji santralleri kurulmasını
yeniden değerlendirmeye davet ediyorum ve görüşmekte olduğumuz
bu yeni torba yasa teklifinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özyürek.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurunuz
Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 698 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz
etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kanunların
çok büyük bir kısmı tasarılara dayandığı için,
tasarıların hazırlanıp kaleme alındığı
Başbakanlık ve ilgili bakanlıklar yasa yapım sürecinin ilk
önemli aşamasını oluşturmaktadır.
Başbakanlık tarafından koordine edilen bu aşamadaki
yetersizlikler, siyasi tavırlar ve Meclisteki hızlı yasama
nedeniyle çoğu zaman düzeltilmeden yasalaşmaktadır. Kanun
yapım sürecinde hükûmet bünyesindeki hazırlık
aşamasına yeterli zaman ayrılmalı, kanunla ilgili sosyal
kesimlerin, sivil toplum kuruluşlarının katkısı
mutlaka alınmalıdır.
Kanun bir kere
çıksın, sonra yeni değişiklikler yapıp düzeltiriz.
yaklaşımı Türkiyede kanun enflasyonu olgusunu ortaya
çıkarmaktadır. İstatistiklere baktığımızda,
belli bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen
kanun sayısının dünya örneklerine göre fazla olması, bir
performans kriteri olarak çok da övünülecek bir durum değildir.
İhtisas
komisyonları kanun yapım sürecinin en önemli aşamasıdır
ve mutfak işlevi görmektedir. Bu nedenle komisyon görüşmelerine zaman
ayrılmalı ve komisyonların yapısı da
güçlendirilmelidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurul gündemine giren tasarı ve tekliflerin çok büyük
bir kısmı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmektedir. Bir süre
önce Genel Kurulda 606 sıra sayılı Tasarıyı
görüştük, bu tasarıydı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde 120
madde gelip 250 madde çıkan bu Kanunun bir eş değeri yok. Bu
nedir? dendiğinde, esnafın, çiftçinin, öğrencinin, köylünün,
sanayicinin, ihracatçının, ithalatçının, emeklinin,
memurun, işçinin, kadınların, hatta bakanların ve Hükûmetin
problemlerinin çözüleceğinden bahsettiniz.
Şimdi, AKP
Hükûmeti ülkeyi yönetiyor, değil mi? O torba tasarıya göre Hükûmet
dâhil herkes dertliydi, değil mi? Sadece Maliye Bakanlığı
10 milyon mektup gönderecekmiş vatandaşlara yani kafadan 10 milyon
problem yaratmış AKP Hükûmeti, milletin başına bela gibi.
Bu tür uzlaşma yasaları daha önce de, AKP Hükûmeti döneminde zaten
çıktı. Problemler azalmaktan ziyade artarak devam ediyor.
Bunları niye anlatmaya çalışıyorum? Hükûmetin
bakanları birbirinden korkar hâle gelmiş, küçük kabine diye
adlandırabileceğimiz Yüksek Planlama Kurulunda bile bakanlar,
yaptığı işi diğerinin görmesini istemez hâle geldi.
Niye böyle
söylüyorsunuz? diyeceksiniz. Bunun sebebi yasalaşan daha önceki
torbadaydı. Ne vardı orada? diye açıp bakma zahmetine
katlanmak gerek; yok. Burada, dışarıdan oylamaya koşup
gelip kabul mü, ret mi vereceğiz? diye makinenin başında
birbirine sormak kanun yapım tekniği açısından çok
anlamlı bir davranış biçimi olmasa gerek.
Komisyondaki AKP
kanadı Yılda bir kere böyle bir torba teklif Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelmeli. diyor. Kendilerine göre gerekçe de buluyorlar ancak bu
kadar çabuk bir torba tasarısının -ikincisi için- daha
geleceğine doğrusunu söylemek gerekirse hiç mi hiç
inanmamıştım, bugün bunu görüşüyoruz.
Şimdi, 120
madde gelen tasarı 250 maddeye ulaşıyor, yaklaşık
yüzde 100 artış; 10 maddelik yeni torba yasa teklifi geliyor, Komisyonda
30 madde olmuş, 2 kattan 3 kata çıkıyor; problemlerin büyüme
oranı Türkiye Büyük Millet Meclisinde de giderek AKP sayesinde
artıyor.
Bu kanun
teklifinin madde gerekçeleri yok. Belki acil ihtiyaç duyulan hususlarda
bakanlıklar ve kamu idareleri tarafından Hükûmete iletilmiş ve
Parlamentoya gelmiş, iktidar partisi de bunu teklif hâline getirmiş,
ancak aceleden madde gerekçeleri bile yazılmamış. İlgili
kurumlarla temasa geçilse, bu söylense idi muhtemelen hepsi birkaç saatin
içinde çözülürdü. İlla da madde gerekçeleri şart mı?
diyeceksiniz ama olmaması garip. Bu iş de garip, bu torbadaki durum
da garip.
Bakın bu
teklifte daha önce başka komisyonlardan geçmiş ve Plan Bütçenin
haberi bile olmamış, yasalaşmış hususlarda
değişiklikler getiriyorsunuz, Plan ve Bütçe Komisyonunda düzeltme ve
ilave yapmaya çalışıyorsunuz. Bunu ilgili bakanlar da çok iyi
biliyor. Burada ifade etmek istediğim husus: En azından bu
değişiklik ve ilave yapmak istediğimiz tasarının
yasalaşması aşamasında ilgili komisyonda görüşülürken
oranın üyesi olan sayın milletvekillerine -ki çoğunluğu
iktidar- saygı göstermek lazım. Bunu hiç görüşülmediği bir
komisyona, Plan ve Bütçe Komisyonuna getirdiğiniz takdirde o Komisyonun
üyesi, diğer komisyonların, esas komisyonlarının üyesi olan
milletvekillerine -iktidar milletvekilleri de dâhil- saygısızlık
anlamına gelir.
Teklifin önemli
bir bölümünün hiçbir aciliyeti yok. Aciliyeti var idiyse şimdiye kadar
neredeydiniz? Diğer taraftan, 10 maddelik teklifin 30 madde olarak
yasalaşması normal sayılabilir mi? Kaldı ki, muhalefetin
hiçbir yapıcı önerisine bile tahammülünüz yok, kazara Komisyonda
iktidar kanadının yanlışlıkla avlandığı
bir iki istisnai durumun dışında iş birliğine de
açık değilsiniz. Kanun yapım sürecine ilişkin sempozyum
yapılıyor, bütün yanlış ve eksiklikler siyasi partiler
olarak ifade ediliyor, üzerinde mutabık kalınıyor; o
şartlara uymaya geldi mi sıra, hiç konuşulmamış gibi
davranıyoruz. Bu teklif de bunun bir örneği. Birçok kanun teklifi
sırada bekliyor. Onlar birleştirilmiyor ama burada arka arkaya
verilmiş iki teklifi birleştirmeye hemen gayret ediyoruz. Bunun
mantıklı olduğunu söylemek, hiç mi hiç mümkün değildir.
İki ayrı teklifin gerekçelerinin birbirine paralel olması
doğal, amaca müteallik hususların gerekçelerinin benzer olması
normal, ancak harfiyen noktasına, virgülüne kadar aynı gerekçeyi
koymanın normal olduğunu söylemek herhâlde mümkün değildir.
Gerçi bu, AKP İktidarı için yeni bir şey de değildir. Hatta
bu, başka yapılanlarla mukayese edildiğinde çok daha makul ve
masum karşılanabilir. Tasarı olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelip üzeri daksille silinip tasarının yerine elle
teklif yazılarak teklif şekline dönüştürülen metinleri de biz
bu Parlamentoda ve komisyonlarda gördük. Bunlar AKP İktidarının
işi ne kadar ciddiye aldığını göstermesi
açısından son derece önemlidir.
Evet, Plan ve
Bütçe Komisyonunda (2/875) sıra sayılı ve 11 maddeden
oluşan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile (2/876) sıra sayılı ve 19 maddeden oluşan Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
birleştirilmekle birlikte her iki teklifin 11 maddesi tıpatıp
aynı olduğundan madde sayısı değişmemiş,
ancak Komisyon görüşmelerinde ek-lenen 11 maddeyle teklifin madde
sayısı 30a yükselmiştir. Bu kanun teklifinde konu
itibarıyla aralarında bağlantı bulunmayan birçok mevzuatta
düzenleme yapılmaktadır. Torba kanun olarak nitelenen bu tür
uygulamalar sonucu ka-nunlar için aranan öngörülebilir, anlaşılabilir
ve ulaşılabilir olma özellikleri ta-mamen yok edilmektedir. Hukuki
güvenlik ilkesi yürürlükte bulunan ve herkes için bağlayıcı olan
kuralların açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir
olmasını gerekli kılar. Ülkemizde son yıllarda
yaygınlaşan bu şekildeki yasa yapım tarzı, hukukun bu
genel ilkesini, dahası hukukun kendisini altüst etmiş
bulunmaktadır.
Bu kanun
teklifinin görüşmelerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü
hükümlerinin dikkate alındığını söylemek mümkün
değildir. Yukarıda da değindiğim gibi, başka
komisyonların görev ve uzmanlık alanına giren düzenlemeler
ilgili komisyonlarda görüşülmemiştir, böylece İç Tüzük hükümleri
ihlal edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonunda ve Genel Kurulda görüşülerek yasalaşan 5957
sayılı Sebze Ve Meyveler İle Yeterli Arz Ve Talep Derinliği
Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanunun yürürlük tarihinin ertelenmesini öngören madde ile yine bu Komisyonda
görüşülmemesi gereken birçok madde, Adalet Komisyonunda görüşülmesi
gereken Türk Ticaret Kanununda değişiklik öngören maddeler,
İçişleri Komisyonunda görüşülmesi gereken özel güvenlik
hizmetleriyle ilgili maddeler bu kanun teklifinde yer almıştır.
Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin uzmanlık alanları
genişlemiştir. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının tekliflerle ilgili komisyonlara havale
yöntemi gerekse ilgili komisyon yetkililerine ilave olarak konuyla ilgisi olan
bakanlıkların konuya gösterdiği hassasiyetsizlik ve duyarsızlığı
anlamak gerçekten mümkün değildir.
Bu teklifte
dikkati çeken diğer bir husus, son bir yıl içinde, hatta geçen ay
çıkarılan torba kanunlarda değişiklik
yapılmasıdır. Bu değişiklikler, AKP
İktidarının işleri ne kadar duyarsız ele
aldığını veya ufuksuz bir şekilde konuları ele
aldığını çok açık bir biçimde göstermektedir. Daha
yasa yürürlüğe girmeden ihtiyaç duyulan değişiklik talebi bu
duyarsızlığı açık bir şekilde ortaya
koymaktadır. Bu kanun teklifi ile 11/3/2010 tarihinde kabul edilen ve yayım
tarihinden bir yıl sonra yani 26/3/2011 tarihinde yürürlüğe girmesi
öngörülen 5957 sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep
Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun yürürlük tarihi 1/1/2012 tarihine ertelenmektedir.
13/1/2011
tarihinde kabul edilen 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 1/7/2012
tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen bazı maddelerinin, bu kanun
teklifi ile 29/6/1956 tarih ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile
ilgili maddelerin aynı hükümlere yer verecek şekilde değişiklik
yapılarak hemen yürürlüğe konulması öngörülmektedir.
Daha
geçtiğimiz ay, 13/2/2011 tarihinde kabul edilen ve 25/2/2011 tarihli
mükerrer Resmî Gazetede yayımlanan 6111 sayılı Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun il özel idarelerinin ihtiyaç fazlası
işçilerinin Karayolları Genel Müdürlüğünün taşra
teşkilatına, belediyelerin ihtiyaç fazlası işçilerinin ise
Millî Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün
taşra teşkilatına ve ihtiyacı bulunan mahallî idarelere
atanmasını öngören 164üncü maddesinin yürürlük tarihi bu kanun
teklifiyle 1/8/2011 tarihine ertelenmektedir. Bu tarihin ertelenmesi bile,
Hükûmetin, daha yakın geçmişte çıkan bir kanunda, bir ay önce
çıkan bir kanunla ilgili hususta bile öngörüsünün ne kadar geçersiz
olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Diğer
taraftan, tarım kredi kooperatiflerinden 30/1/2004 tarihinden önce
üreticilerin kullandıkları tüm tarımsal kredilere 5661
sayılı Kanunun 1inci maddesi hükmünün uygulanmasını
öngören geçici 11inci maddesi uygulama imkânı olmadığı
gerekçesiyle bu kanun teklifiyle yürürlükten kaldırılmakta ve bu
konuya ilişkin ayrıca 5661 sayılı Kanunda
değişiklik öngören kapsamlı düzenleme yapılmaktadır.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Onu da çıkaracaklar galiba.
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) Damga Vergisi Kanununun 83üncü maddesinin (a) bendiyle
eklenen fıkranın 40 olan numarası 41 olarak
değiştirilmekte, makul karşılanabilecek bir
yanlışlık düzeltilmektedir.
Ayrıca, 5746
sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanunun 3üncü maddesinin (5)inci
fıkrasında yer alan 10 milyon Türk lirasını ibaresinin
50 milyon Türk lirasını şeklinde değiştirilmesi,
6111 sayılı Kanuna ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonunca kabul
edilen tasarının 214üncü maddesinde yer verilmesine karşın
daha sonra tasarıdan çıkarılmış, şimdi de tekrar
bu kanun teklifinde aynen, aynı konuya yer verilmektedir.
Bütün bunlar
AKPnin konulara yaklaşım biçimini açık ve net bir şekilde
ortaya koymaktadır: Getirdiği yanlış, götürdüğü
yanlış, her hususu problemli, İş yapacağız,
yandaşlara iş yetiştireceğiz. düşüncesiyle alelacele,
her şeyi birbirine karıştırmaktadır. Esasen, bu kanun
teklifi seçim öncesi, tamamen seçim yatırımı olarak Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirilmiştir.
Bu kanun
teklifiyle, organize sanayi bölgelerindeki parsellerin tamamen veya kısmen
bedelsiz tahsislerinin Bakanlar Kurulu kararıyla il ve ilçelerin
sosyoekonomik durumları dikkate alınarak belirlenmesi
öngörülmektedir. Bu düzenleme, 5084 sayılı Kanunun bedelsiz arsa
tahsisiyle ilgili sona eren uygulamasının bir anlamda devam
ettirilmesini öngörmektedir. Hangi illerin bu teşvikten yararlanacağı
Bakanlar Kurulunca belirlenecek. Bu düzenlemeden 5084 sayılı Kanun
kapsamında olmaması nedeniyle yıllarca mağdur edilen Konya,
Denizli gibi illerimizde bulunan organize sanayi bölgelerinin mutlaka
yararlandırılması gerekmektedir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Denizli büyükşehirden mağdur değil
mi?
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) Hem büyükşehirden mağdur hem 5084ten mağdur.
Bitmiş bir organize sanayi bölgesi var. Yatırımlar 20 kilometre
ilerideki il dışına gitmesine rağmen, orada sanayi odası
ve ticaret adamlarının Sayın Başbakandan arzu etmelerine,
talep etmelerine rağmen bitmiş bir organize sanayi bölgesi maalesef
bu teşvikten yararlanmamaktadır, hatta Komisyonda bu konuda önerge
verilmesine rağmen, maalesef iktidarın oylarıyla bu önerge
reddedilmiştir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Büyükşehir ne oluyor? Söz verdiler.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) Başardıkları bir şey yok mu Sayın
Vekilim?
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) Büyükşehir bir başka bahara kaldı. Biliyorum,
Malatya bu işten rahatsız, Denizlili vekil
arkadaşlarımız da rahatsız çünkü verilen bir sözün yerine
getirilmemesi gerçekten sıkıntılı. Şimdi, Sayın
Başbakan ifade etti, daha sonra olacağını söyledi ama
düğün, bayram gibi yıllarca önceden Büyükşehir
yapacağız. diye ifade edilen ve bu kanun teklifinin getiriliş
biçimine benzetilen hadise, gerçekten o ilde yaşayan
vatandaşlarımızı, sadece Denizlide değil, Malatya ve
benzeri illerde gerçekten hüsrana uğratmıştır. Onların
bu mağduriyetinin de giderilmesi gerekir. Ben gerçekten bunu bir Denizli
Milletvekili olarak defalarca gündeme taşımamın vatandaşlar
tarafından takdir topladığını biliyorum ama Sayın
Başbakanın bunu söz vermiş olmasına rağmen, Denizlide
defalarca basın toplantısıyla AKPlilerin açıklamalarıyla
ifade edilmesine rağmen bu sözün devlet yetkililerince yerine
getirilmemesi beni gerçekten üzmektedir. Bunu burada ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Diğer
taraftan, AKP Hükûmetinin İhale Yasasına düşmanca tavır
takınması, bu kanun teklifiyle bir kez daha ortaya
çıkmıştır. Büyükşehir belediyelerinin mülkiyet ve
tasarrufundaki hafriyat sahalarının, toplu ulaşım hizmetlerinin,
büfe, otopark, çay bahçelerinin, belediye veya bağlı
kuruluşların yüzde 50sinden fazlasının ortak olduğu
şirketler ile bu şirketlerin yüzde 50sinden fazlasının
ortak olduğu şirketlere, 2886 Sayılı İhale Kanunu
hükümlerine tabi olmaksızın belediye meclisinde belirlenecek süre ve
bedelle işletilmesinin devredilebileceği öngörülmektedir. Maalesef,
bu düzenleme, bence hem hukuka hem de ahlaka aykırıdır.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Anayasaya da aykırı.
EMİN HALUK
AYHAN (Devamla) Gerek usul gerekse yukarıda ifade ettiğimiz
nedenlerle, bu kanun teklifine muhalefet ettiğimizi ifade ediyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.
Şahsı
adına, Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kastal.
DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 698
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Koruma ve
güvenlik hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde yerine getirilmesi için, kolluk
birimleri ile güvenlik görevlilerinin uyum içerisinde olması gerekir. Özel
güvenlik alanında sürekliliği ve profesyonelliği sağlamak,
bu alanda çalışanların kesintisiz olarak sürekli çalışmasına
bağlıdır. Bunun için, özel güvenlik alanında uygulamada
karşılaşılan aksaklıklar ve yeni ihtiyaçlar
doğrultusunda bazı hukuki düzenlemelerin yapılması
gerekmektedir. Özel güvenlik görevlilerinin her beş yılda bir ruhsat
harcı ödemek suretiyle yenilemek durumunda kaldıkları
çalışma izinleri sürekli hâle getirilecektir. Bunların
birikimlerinden faydalanmak amacıyla, bir defaya mahsus, ruhsat harcı
ödeyerek görevlerine devam edeceklerdir. Şirketlerde olduğu üzere,
alarm izleme merkezleri ile eğitim kurumlarının kurucu ve
yöneticilerinde de güvenlik soruşturması yapılması ve her
beş yılda bir güvenlik soruşturmalarının yenilenmesi
kuralı getirilmiştir.
Bir de koruma ve
güvenlik hizmetinin sağlanacağı yerlerde sözleşmenin
imzalanmasıyla eş zamanlı olarak bu hizmetlerin yerine
getirilmesinin istenmesi nedeniyle hizmetin başlamasından en geç bir
hafta önce valiliğe yazılı bildiriliyordu. Şimdi ise
hizmetin başladığı gün mesai saati bitimine kadar
valiliğe bildirilmek suretiyle şirketlerin cezai duruma
düşmeleri engellenmiş olacaktır.
Millî
İstihbarat Teşkilatı ve genel kolluk emeklileri ile en az
beş yıl süreyle çalışıp kendi istekleriyle buralardan
ayrılanlara veya güvenlikle ilgili fakülte mezunlarına temel
eğitim şartları kaldırılmıştır. Çünkü
bunlar yıllarca silahlı güvenlikle iç içe yaşayan
insanlardır.
Bu düzenlemeler,
aynı zamanda, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun
hazırlamış olduğu teklifi de içerir mahiyettedir. Bu
nedenle, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunu bir defa daha anıyor
ve saygı ve hürmetlerimizi sunuyor, Allahtan rahmetlerini diliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bütçe kanunu ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına
tahsis edilen ödenekler, küçük sanayi siteleri yapı kooperatiflerine,
bankalar aracılığıyla şartları önceden
belirlenmiş kredi olarak kullandırılmaktadır.
Teklifle, küçük
sanayi sitelerinin desteklenmesi için verilen kredilerden kaynaklanan
borçlarını ödeyemeyen girişimcilere kolaylık sağlamak
amacıyla kooperatifler aracılığıyla
kullandırılan kredilerden muaccel olanlar için enflasyon
oranında güncelleme yapılmak suretiyle yeniden yapılandırma
imkânı verilecektir.
Merkezî yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin tümü tarafından yapılan
ödemelerin artırılması amaçlanmaktadır.
2006
yılından itibaren adli yargıda açılan davalar DSİ
Genel Müdürlüğü adına hazine avukatları tarafından, idari
yargıda açılan davalar ise DSİ Genel Müdürlüğü
tarafından takip edilmektedir. DSİ Genel Müdürlüğü adına
adli yargıda binlerce dava açılmakta olup bu davaların çok büyük
oranını kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
davaları oluşturmaktadır. Yine, DSİ Genel Müdürlüğüne
karşı adli yargıda açılan bu davaları da Maliye
Bakanlığı adına hazine avukatları takip etmektedir. Bu
da koordinasyondan ve evrak akışından kaynaklanan
sıkıntılara yol açmaktadır. Bu sebeplerle, DSİ Genel
Müdürlüğünün adli ve idari yargı yerlerinde görülmekte olan
davalarının kendi avukatları eliyle doğrudan yürütülmesini
sağlamak maksadıyla düzenleme yapılmıştır.
DSİ Genel Müdürlüğü adına ve DSİye karşı
açılan davaların 2006 yılı öncesinde olduğu gibi
DSİde kadrolu olarak çalıştırılacak avukatlar
tarafından takip edilmesiyle, aynı kurumda çalışan
avukatlar ile teknik elemanlar arasında koordinasyon ve teknik destek
sağlanarak, çalışmaların daha etkin ve verimli bir
şekilde yapılması imkânına kavuşulacaktır.
Öte yandan,
hazine avukatlarının kurum avukatı kadrolarına geçişi,
dava ve icra dosyalarının devrine ilişkin hükümlere yer
verilmiş, Genel Müdürlüğe dava ve takip işlerinde
kullanılmak üzere gerekli kadroların ihdasına ilişkin cetveller
düzenlenmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünya genelinde ve ülkemizde her
alanda yaşanan hızlı değişim süreci spor sektöründe de
yaşanmaktadır. Hızla değişen ve gelişen
toplumumuzda gençlik ve spora ilişkin hizmet ve beklentiler de her geçen
gün daha da yoğunlaşarak artmaktadır.
Anayasanın
59 uncu maddesi uyarınca, devlet, her yaştaki Türk
vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını
geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere
yayılmasını teşvik eder. Ülkemizde sporu sevk ve idare
etmek görevi 3289 sayılı Kanunla Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğüne verilmiştir.
Türk sporunu çağdaş ülkelerde
olduğu gibi devletin dışında idari ve mali özerkliğe
kavuşturmak için, tıpkı uluslararası federasyonlar gibi
yapılanmalarına imkân sağlamak, faaliyetlerini verimli ve
süratli organize edebilmek amacıyla 3289 sayılı Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna
eklenen ek 9uncu madde uyarınca, federasyonlara özerk olma imkânı
sağlanmış idi. Ek 9uncu maddenin bazı fıkraları
Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. İptal kararı
gereğince özerk federasyonların genel kurullarının
toplanması ve çalışmalarına ilişkin usul ve esaslar
ile kimlerin oy kullanabileceği ve Tahkim Kurulu ile ilişkileri Genel
Müdürlükçe düzenlenecek çerçeve statü ile Tahkim Kurulunun görev, yetki ve
sorumlulukları ile çalışma usul ve esasları da yönetmelikle
belirleme imkânı kalmamış ve bu hususları kanunla düzenleme
zorunluluğu hasıl olmuştur.
Teklif ile
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile oluşan hukuki boşluk
giderilerek, bağımsız spor federasyonları ve Tahkim Kurulunun
kuruluşu ile çalışma usul ve esaslarının kanunla
düzenlenmesi amaçlanmıştır.
E-devletin temel
bilgi sistemlerinden biri olan Merkezi Ticaret Sicil Kayıt Sistemi
kuruluş ve yaygınlaştırma aşamasının
hızlandırılması amacıyla, aynı fıkradaki
tüzükle belirlenir ifadesi yönetmelikle belirlenir ifadesiyle
değiştirilmiştir. Amaç, mevzuat
çalışmalarının kısa zamanda
sonuçlandırılmasıdır. Ayrıca, ticaret sicili
kayıt işlemlerinde kişisel bilgilerin gizliliğinin
korunması amacıyla bir fıkra eklenmiştir.
Devlet, il özel
idaresi, belediye ve diğer kamu tüzel kişileri ile kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, dernekler,
vakıflar, kooperatifler veya bunların iştiraklerinin
kaynaklarıyla anonim şirketler kurulabilmekte ve bu anonim
şirketlerce de başka anonim şirketlere iştirak
edilebilmektedir. Bu şirketlerde düşük pay sahibi olan diğer
bazı hissedarlar lehine şirket esas sözleşmesinde tesis
edilebilen çeşitli imtiyazlarla şirket yönetiminde hâkimiyet
sağlanmakta ve bu şekilde diğer pay sahipleri şirket
yönetim ve karar sürecinden kısmen veya tamamen
uzaklaştırılabilmektedir.
Sevk edilen bu
düzenleme ile bu tür şirketlerde büyük pay sahibi olan özellikle kamu
kurum ve kuruluşları ile maddede sayılan diğer
kuruluşların kaynaklarının kötüye kullanımının
önlenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, Avrupa ülkelerinde imtiyazlı
payların hem konusu hem de sağladığı
ayrıcalıkların sınırlandırılması
eğilimi ile Avrupa Toplulukları Mahkemesinin bu konuya ilişkin
kararlarına uyum sağlanmaktadır.
Yapılan
düzenleme ile Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanununda yer alan hükümler
çerçevesinde diğer ortakların, üçüncü kişilerin ve şirket
tüzel kişilerinin, kanunun amacını aşarak tanınacak
imtiyazlar nedeniyle zarara uğramamaları
amaçlanmıştır.
Diğer
taraftan, mevcut şirket esas sözleşmelerinde gerekli
değişikliklerin yapılması için süre
tanınmış, bu süre içerisinde gerekli değişikliklerin
yapılmaması hâlinde ilgili esas sözleşme hükümlerinin kendiliğinden
geçersiz hâle geleceği hükme bağlanmıştır.
5957
sayılı Kanunla, bu Kanunun yürürlük tarihi, sebze ve meyve
ticaretinin yoğunluğunun daha az olduğu 1/1/2012 tarihine
ertelenmektedir. Böylece, Kanunun en temel düzenlemelerinden birisi olan hal
kayıt sisteminin daha sağlıklı bir şekilde
uygulanmasına imkân sağlanmış olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
DURDU MEHMET
KASTAL (Devamla) Bu değişikliklerin ülkemize hayırlı
olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kastal.
Şahsı
adına Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kızılcıklı.
SEDAT KIZILCIKLI
(Bursa) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; 698 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, otuz maddelik olan bu kanun
tasarısında öncelikle özel güvenlik konuları yer almakta. Buna
göre, özel güvenlik görevlilerinin beş yılda bir yeniden ödedikleri
ruhsat harcı bundan sonra bir kereye mahsus ödenecek. Bu, sürekli geçerli
hâle gelecek ve yenileme mecburiyeti kalmamış olacak. Yine, her
beş yılda bir güvenlik soruşturması devam edecek. Yine,
özel güvenlik şirketleri anlaştıkları firmalarla ilgili
bilgileri valiliklere bir hafta önceden bildirmek zorundaydılar, bu
değişiklikle, göreve başladıkları sözleşmeyi,
yükümlülüklerini yerine getirdikleri mesai bitimi saatinin sonuna kadar
bildirmeleri yeterli olacak çünkü bunu bildirmedikleri zaman cezai müeyyide
uygulanıyordu. Böylelikle bu cezai müeyyide de ortadan kalkmış
olacak. Yine, Millî İstihbarat Teşkilatı ve genel kolluk
görevlerinden emekli olanlar beş yıl burada çalıştıysa
bu sertifikaları alacaklar. Güvenlik okullarından, güvenlikle ilgili
yüksekokul ve fakültelerden mezun olanlardan da temel eğitim
şartı kaldırılmış oluyor.
Diğer
taraftan, küçük sanayi sitelerinin desteklenmesi amacıyla verilen krediler
var. Bunlardan kaynaklanan borç yükümlülüklerini yerine getiremeyen küçük
sanayi sitelerine vergi barışı gibi, SSK barışı
gibi, yine on sekiz taksitle, otuz altı ay vadeyle ve belli faiz
oranlarının TÜFE, TEFEye göre hesaplanması sayesinde bir ödeme
kolaylığı getiriliyor bu teklif ile.
Bildiğiniz
gibi, araştırma-geliştirme AK PARTİ hükûmetleri döneminde
daha fazla desteklenmeye başlanmıştır. 2011 bütçesine bunun
için üst sınır olarak 10 milyonluk bir bedel ayrılmıştı.
Bu, Komisyonumuzda 50 milyona yükseltilmiştir. Böylelikle
araştırma ve geliştirmeye daha fazla pay ayrılması
gündeme gelmiştir.
Bildiğiniz
gibi, yine, 2006dan önce Devlet Su İşleri özellikle kamuyla ilgili
açılan davaları kendi avukatları vasıtasıyla yürütüyordu,
o davalara kendi avukatları giriyordu ama 2006dan sonra bu işi
Hazine avukatları yapmaya başlamıştı. Şimdi,
tekrar Devlet Su İşleri merkezde ve taşra
teşkilatlarında görevlendirecekleri, kadroya alacakları
hukukçular vasıtasıyla kendi davalarını kendileri takip
etme imkânına sahip olacaklar.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Limitler artırılarak
SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) Bir miktar artırılarak
Yine, Gençlik
Spor Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna
bazı ek maddeler yapılmıştı. Bunlarla ilgili iki tane
madde Anayasa Mahkememiz tarafından iptal edilmişti. Bunlar
federasyonlara özerklik veren, onların nasıl oy
kullanacaklarını, nasıl çalışacaklarını
belirleyen, yine Tahkim Kurulunun kararlarının kesin olduğunu
söyleyen ve aynı zamanda da Tahkim Kurulunun çalışma
esaslarının yönetmelikle belirlenmesini isteyen maddelerdi. Anayasa
Mahkememiz bunun yönetmelikle olmayacağını, bir kanunla
olması gerektiğini ifade etmişti. Dolayısıyla,
şimdi buradaki ilgili iki maddede de hem federasyonların nasıl
genel kurul yapacakları, nasıl çalışacakları hem de
Tahkim Kurulunun hangi usullerle çalışacağı belirleniyor,
böylelikle Anayasa Mahkememizin iptal gerekçelerine uygun hâle getiriliyor ve
kanunla bunlar düzenlenmiş oluyor. Buna da 19 Mart 2011 tarihine kadar
süre verilmişti bildiğiniz gibi.
Yine, Türk
Ticaret Kanununu, bildiğiniz gibi, hep beraber, büyük bir uzlaşma
içerisinde Meclisimizden geçirdik. Ancak burada elektronik imza, elektronik
defterler ve kayıtların saklanmasıyla ilgili yine merkezî ticaret
sicil kayıt sisteminin kurulması gerekiyor fakat meri kanunlarda bu
maddeler yok. Kabul edilen Türk Ticaret Kanunundaki maddeler aynen bugünkü
meri kanuna alınmak suretiyle bunların bir
altyapısının hazırlanması ve böylelikle Türk Ticaret
Kanunu yürürlüğe girdiğinde bu hazırlıkları da
yapılmış olarak yürürlüğe girmesi, herhangi bir
aksamanın olmaması, yaşanmaması için bunlar da aynı
kabul edildiği şekliyle meri kanuna alınmak durumunda olunuyor.
Yine, devlet, il
özel idaresi, belediye ve diğer kamu tüzel kişileri, kamu
niteliğindeki meslek kuruluşları, kooperatifler, bildiğiniz
gibi, bazen kendilerine ait anonim şirket kuruyorlar, bazen anonim
şirketlerine hissedar oluyorlar, buralarda bir imtiyazlar elde ediliyor ama
maalesef bazı kişilerin genel kurulda aldıkları bu imtiyaz
yetkisini zaman zaman kötüye kullandıklarına şahit oluyoruz,
kendi çıkarlarına kullandıklarına ya da kamuyu zarara
uğratacak, o kooperatifi, o vakfı, o derneği ya da kamu
kuruluşunu zarara uğratacak şekilde kullandıklarına
ilişkin sıkıntılar ortaya çıkıyor, müfettiş
raporları ortaya çıkıyor. Bunların, imtiyazların
sınırlandırılmasıyla ilgili bir madde var yine bu
tasarının içerisinde.
Yine, hal
kayıt sisteminin daha sağlıklı bir şekilde
uygulanabilmesi için Kanunun yürürlük tarihinin 1 Ocak 2012 tarihine
ertelenmesi uygun görülüyor bir maddeyle. Bunun da mart ayında
uygulanması gerekiyordu, 2011in Mart ayında yani içinde
bulunduğumuz bu ayda uygulanması gerekiyordu ama
hazırlıklar yapılmadığı için, özellikle
esnafımızdan da böyle talepler geldiği için bunun 1 Ocak 2012
tarihine ertelenmesi gündeme geldi. İnşallah yasa kabul edilirse 1
Ocak 2012 tarihine ertelenmiş
olacak.
Yine, organize
sanayi bölgesi ilan edilmemiş yerlerimiz var. Özellikle ıslah
organize sanayi bölgelerinde doğal gaz gibi, elektrik gibi, su gibi, ortak
kullanım, altyapı kullanımları için yapı tesislerinin
kurulması, girdi maliyetlerinin düşmesi adına bir
çalışma yapılabilmesi ve bunların da organize sanayi
bölgelerinin kullandıkları avantajlardan faydalanabilmeleri
adına yapılan bir madde değişikliği var.
İnşallah bu da uygun görüldüğü zaman onlar da, organize sanayi
bölgesi ilan edilmemiş olsalar bile, buralarda da bu imkânlardan
faydalanabilecekler, böylelikle kendi işletmelerine fayda
sağlamış olacaklar.
Yine, bildiğiniz
gibi, 2004ten önce çıkardığımız bir yasayla 2004
yılına kadar bazı parsellerin, organize sanayi bölgelerindeki
parsellerin, boş olan parsellerin, verimliliği arttırmak için,
ekonomiyi canlandırmak için, istihdamı arttırmak için bedelsiz
dahi verilebilmesine imkân sağlanmıştı. Şimdi,
Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek usul ve esaslara uygun olarak, il
ve ilçelerdeki sosyoekonomik durumlar göz önünde bulundurulmak suretiyle
organize sanayi bölgelerindeki parseller tamamen veya kısmen bedelsiz olarak
şahıslara verilebilecek, böylelikle hem ticaretin canlanması hem
de istihdamın canlanması uygun görülüyor.
5216
sayılı Büyükşehir Yasası var. Bunun 26ncı maddesinde,
kendi alanlarındaki ve mülkiyetlerindeki hafriyat sahalarını ve
toplu ulaşım hizmetlerini büyükşehir belediyesinin ortak
olduğu, en az yüzde 50 ortak olduğu şirketlere
yaptırabilme, işletme yetkisi tanınıyor. Böylelikle buradan
gelecek gelirlerin büyükşehre sağlanması ve büyükşehrin de
aldığı bu gelirlerle sınırları içerisinde
yaşayan vatandaşlarına daha fazla hizmet etmesinin imkânı
açılıyor.
Yine, devletin
yaptığı büyük yatırımlarda olumsuz etkilenen
yerleşim yerlerinin, orman vasfını yitirmiş, tarım
arazisine dönüştürülememiş olma şartları göz önüne
alınarak bunların Bakanlar Kurulu kararıyla
Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
devredilmesi ve böylelikle buralarda yeni yerleşim yani şehri
taşımak, ilçeyi taşımak mecbursa oralara
taşınabilmesine imkân tanıyan bir madde var.
Tarım kredi
kooperatifine müteselsil borçlular vardı. 2004ten sonra
çıkarılan bir yasayla bu borçların kefilliklerini, müteselsil
kefillikleri ortadan kaldırmıştık. Şimdi, şahsi
borçlardaki kefillikleri de ortadan kaldırmak suretiyle 50 bin
kişinin rahatlatılması amaçlanmaktadır bir maddeyle.
Yine, il özel
idareleri ve belediyelerdeki norm fazlası işçilerin başka
kurumlara devriyle ilgili uygulamada rahatlatmak amacıyla 1 Ağustos
2011 tarihine burada
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) Kimi rahatlatmak için?
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkanım, çok teşekkür
ediyorum.
1 Ağustos
2011 tarihine uzatılmaktadır.
Yine,
olağanüstü durumlarda sigorta teminatının verilemediği
hâllerde devlet eliyle tedbirler alınması ve hazır bir teminat
mekanizması oluşturulmasına yönelik Sigortacılık
Kanununa bir madde ilave edilmektedir.
Doğrusu 30
maddeye baktığımızda gerçekten yine
vatandaşlarımızın faydasına ve olumlu olacak
düzenlemeler yer almaktadır.
İnşallah,
bu teklif yasalaştığında vatandaşlarımız
için daha olumlu olacaktır diye düşünüyorum.
Katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sedat Kızılcıklı.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzükün 72nci maddesine göre verilmiş,
görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
698 sıra
sayılı kanunun tümü üzerindeki görüşmelerin İç Tüzük 72ye
göre devam etmesini arz ederim.
Oktay Vural Beytullah Asil Hüseyin
Yıldız |
İzmir Eskişehir Antalya |
Recep
Taner Kemalettin
Nalcı |
Aydın Tekirdağ |
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Karmaşık
bir teklifin bütününe yönelik düşüncelerin Genel Kurula iletilmesini temin
etmek suretiyle verilmiştir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
OKTAY VURAL
(İzmir) Karar yeter sayısı istiyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Karar yeter sayısı Sayın Başkan
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.34
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
698 sıra
sayılı Teklifin görüşmelerinin, İç Tüzükün 72nci
maddesine göre devam etmesine dair önergenin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Teklifin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Yirmi dakika
süremiz var.
Sayın
Ağyüz, Sayın Genç ve Sayın Işık sisteme
girmişler.
Buyurun
Sayın Ağyüz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, DSİnin birikmiş, kesinleşmiş
kamulaştırma borcu ne kadar? DSİnin avukat kadrosunu
güçlendiriyorsunuz da teknik eleman kadronuz yeterli mi?
Doğanpınar
Göletini tekrar soruyorum: Şimdi ne aşamada?
Gaziantepin
1/1.000lik çevre düzen planı ne oldu?
Ayrıca,
Ziraat Bankası, çiftçi borçlarının faiz ödenmek koşuluyla
anaparayı bir yıl erteleme yetkisini 22 Şubattan 28 Şubata
kadar verdi, altı günde hiç kimse yetişemedi. Bundan haberiniz var
mı?
Ayrıca, Grup
Başkan Vekili Sayın Bozdağ burada olduğu için söylüyorum.
Geçen gün yaptığı konuşmadan dolayı, Cumhuriyet Halk
Partisindeki bir kelime değişikliğinden ötürü bunun için
Cumhuriyet Halk Partililerden özür dilemeyi, sözünü değiştirmeyi
düşünüyor mu, yoksa yargıda mı hesaplaşmamızı
istiyor?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.
Sayın Genç
KAMER GENÇ
(Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben aslında
soru hazırlarken Bülent Arınç orada oturuyordu. Ben
sorularımı ona göre hazırlamıştım ama yine bir
sorumu ona sorayım: Şimdi, bu Tayyip Bey Karsa gidince oradaki bir
sanat eserine Ya, bu buraya yakışmıyor, bu ucubedir, bunu
yıkın. dedi. Bunun üzerine Ertuğrul Günay dedi ki: Yahu,
-tabii, bu kadar saçma sapan fikir olmazdı- bu sanat eseri için demedi, bu
gecekondular için dedi. Bunun üzerine Tayyip Bey Yok ya, ben bunu
gecekondular için demedim, bu heykel için dedim. dedi. Bülent Bey de dedi ki:
Allah kimseyi Ertuğrul Günayın yerine sokmasın. Yani
şimdi soracaktım burada olsaydı. Yani onun durumuna
düşürmesin
Yani tutarsız, bilimle bağdaşmayan, cahilane bir
fikri söyleyen bir kişinin fikrine iştirak etmediği için -o
kişi genel başkan olsa dahi- niye Allah kimseyi onun durumuna
sokmasın?
Daha önce, Bülent
Arınç, biliyorsunuz, Zahid Akman RTÜK Başkanı iken bunun
hakkında -işte Deniz Feneri olayından dolayı- dedi ki:
İstifa etmesi lazım. Tayyip Bey dedi ki: Yok, iyi
arkadaştır. Ondan sonra Bülent Bey, tabii, yelkenleri indirdi yere.
Acaba diyorum, o zaman da kimse Allah, Bülent Arınçın yerine
düşürmesin. diye düşündü mü?
Şimdi
Sayın Eroğluna soruyorum: Kendisi Bakanken kaç tane kişiyi
imtihansız özel kaleme ve basın müşavirliğine aldı?
Çünkü bu AKPlilerin yaptıkları hilelerden birisi de bu durumda yani
KPS imtihanına girmemiş kişileri, kendi
yandaşlarını getiriyorlar ya özel kaleme imtihansız
alıyorlar veyahut da
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) -
basın müşaviri olarak alıyorlar.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bir yıl veya bir ay önce çıkartılan bazı kanunlarda yeniden
düzenleme ihtiyacını duymanız üzerine, bu teklifte bazı
maddelerde düzenlemeler getiriliyor. Sekiz buçuk yıldır tek başına
iktidarda olan bir hükûmetin bir ay öncesinden bir ay sonrasını
görememesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, Türkiye Büyük Millet
Meclisine yakışıyor mu?
İki: Hâlen
Devlet Su İşlerinin taraf olduğu adli ve idari davaların
sayısı nedir? Bu teklifteki düzenlemelerden bu davalar nasıl
etkilenecektir?
Üç: Her türlü
yükümlülüklerini yerine getirmiş olmalarına rağmen bankalarda
sicili bozuk olarak görülen vatandaşlarımızın kredi
taleplerinin olumsuz karşılandığı bilinmektedir. Bu
durumdaki vatandaşlarımızın mağduriyetini giderecek
bir düzenleme bu torba yasada var mıdır, yoksa koymayı
düşünüyor musunuz?
Bir diğer
sorum: Çeklere kefil olmuş bayan veya erkek şirket
çalışanlarının sorumluluklarını kaldıracak
bir düzenleme yine bu torba yasada var mıdır, yoksa yasaya bunu dâhil
etmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın
Ural...
KADİR URAL
(Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, geçen haftalarda Sulama Birlikleri Kanunu çıktı. Daha
önceki torba yasada belediye ve il özel idarelerinde çalışan norm
kadro fazlası işçilerin diğer kurumlara geçebileceği
maddesi eklenmiş fakat sulama birliklerindeki işçiler yasa
dışında kalmıştı. Bu torba yasada bu işçilerimizin
de başka kurumlara geçmesini sağlayacak bir madde koymayı
düşünüyor musunuz? Sulama birliklerindeki bu işçilerimiz ve
birliklerimiz müjdeli haberinizi dört gözle bekliyorlar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ural.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakan, Sayın Ural söyledi; sulama birlikleriyle
ilgili çok önemli bir yasayı geçirdiniz ama o yasada işçilerle ilgili
hiçbir açıklık getirmedik. Bunların sorunları var. Bu torba
yasaya onların sorunlarını çözmek için, bir şekilde,
belediyelerde olduğu gibi, bunları diğer kamu kurumlarına devredecek
miyiz?
İki: Bu
yasada, özel güvenlik görevlileriyle ilgili üç madde var. Yıllardır
İçişleri Komisyonunda bekleyen özel güvenlik görevlilerinin sosyal ve
ekonomik haklarıyla ilgili yasal düzenleme bir türlü görüşülmüyor.
Onlar neden görüşülmüyor? Bunlar görüşülmeyecek mi? Bu maddeler, özel
güvenlik görevlisi olarak çalışanlara hiçbir şey getirmiyor,
onların ekonomik ve sosyal haklarına hiçbir yarar getirmiyor. Orada
bekleyen yasa niçin görüşülmüyor? Bu yasa görüşülmeyecek mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN -
Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, ben, müsaade ederseniz son sorudan başlayayım.
Özellikle hem Sayın Ural hem de Sayın Aslanoğlu, bu sulama
birliklerindeki işçilerle alakalı bahsettiler. Biliyorsunuz Sulama
Birlikleri Kanunu çıktı, daha yeni çıktı. Esasen,
bunların 657ye tabi olanlarının devlet kurumlarına
geçmesine imkân tanıyan bir madde var. Ancak özellikle DSİdeki
arkadaşlarla da görüştüm, zaten sulama birlikleri devam ediyor,
mevcut işçilerin sayısı bile yeterli değil.
Dolayısıyla Orada çalışacaklar. diye bana bilgi geldi.
Dolayısıyla, bu kanunda buna ait bir madde yok şu anda. Onu
özellikle belirtmek istiyorum. Yani alanlar genişliyor, yeni birtakım
imkânlar geliyor, dolayısıyla yeni sulama alanları
açılıyor. O bakımdan, şu anda bu kanunda böyle bir husus yok.
KADİR URAL
(Mersin) Norm kadro fazlası Sayın Bakanım, norm kadro
fazlası olanlar var.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Şimdi, bir de Özel güvenlik
elemanlarının sosyal birtakım imkânlarıyla alakalı bir
kanun hazırlığı var mı, yok mu? diye sordunuz.
Sayın
Aslanoğlu, tabii, özellikle bu kanunda, özel güvenlik elemanlarıyla
ilgili acil bir durum vardı, süre dolduğu için, onu çözmek için
acilen teklif ettik. Ama diğer hususta İçişleri
Bakanlığında bu konuda çalışmalar yapılıyor.
Onu özellikle belirtmek istiyorum. Yani zamanı gelince o da gelir diye
düşünüyorum.
Sayın
Işıkın bahsettiği husus şu: Bir ay öncesinde böyle
bir torba kanun çıktı. Bu niye çıktı? diye. Tabii ki
şöyle: Hükûmet çalışıyor biliyorsunuz, gece gündüz
çalışıyor. Birtakım problemler ortaya çıkabiliyor,
acil meseleler ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla bunları
çözmek için sağ olun- yüce Meclis de çalışıyor, birlikte
bu kanunları çıkarıyoruz.
DSİnin
taraf olduğu davalar
Biliyorsunuz, şu anda DSİnin taraf
olduğu idari dava sayısı 3.300 adet. Biliyorsunuz, adli davalar
ise Hazine avukatlarınca takip edildiğinden, bu konudaki
sayıyı alarak, bizim elimizde bu konuda şu anda bir bilgi yok
ama ben bu sayıyı almak suretiyle size ileteceğim. Malum
olduğu üzere daha önce DSİ cetvel 2de yer alıyordu ama 2006
yılından itibaren cetvel 1e nakledildiği için, bütün bu
özellikle adli davaların yürütülmesi işlemi tamamen Hazine
avukatlarına devredildi. Ama dava sayısı çok olduğu için,
özellikle teknik konuları da ihtiva ettiği için, malumunuz, bu
düzenlemede artık bu davaların da DSİ avukatları
tarafından görülmesi şeklinde bir kanun teklifi var.
İnşallah geçerse bu, daha rahat olacak, davalar daha süratli ve
teknik bilgilerle donatılmış olarak görülecek diye
düşünüyorum.
Bunun
dışında, tabii Sayın Gençin bahsettiği konular
benimle alakalı değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Var, var, sizin de özel kaleminiz var, sizin de.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Yani, özel kaleme şimdi
şöyle: Biz özel kaleme, sadece özel kalem elemanı ve basın
müşavirliği olarak veya geçmiş dönemlere kıyasla çok az
eleman
Yani, ben istisnai kadroları genelde kullanmadım, sadece
özel
Hatta, bakan müşavirliğine de istisnai kadrodan hiç kimseyi
almadım -bakın bunu söyleyeyim- ama tabii, özel kalem ve basın
müşavirliği, bunlar istisnai, kanunun müsaade ettiği sayı
kadar aldık, fazla değil. Hatırladığım
kadarıyla bunu yazılı olarak zaten talep edilmişti, verdik.
Onu özellikle belirteyim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Kaç tane aldınız?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Fazla değil sayısı,
tahmin ediyorum iki özel kaleme, iki tane basın müşavirliğine
aldık, bu kadar hatırladığım kadarıyla.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Türker Bey neyiniz oluyor?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Ağyüzün
sorularına şunu ifade edeyim: Çevre düzeni
Ha bir de,
Sayın Işık, şu anda bilgiyi aldık, Hazinedeki derdest
adli dava sayısı da 11 bin adet. Yani takribi olarak söylüyoruz, 11
bin adet. Bunu da söyleyeyim.
Bunun
dışında -Sayın Ağyüzün- özellikle Gazianteple ilgili
çevre düzeni çalışmaları devam ediyor. Ancak bu konuda ben çok
detaylı bir bilgiyi ve diğer soruları Sayın Ağyüze
yazılı olarak cevap vereceğim.
Ben herkese
tekrar saygılarımı arz ediyorum. Sağ olun.
BAŞKAN
Sayın Bakan, Ağyüz sisteme yeni girmişti ama siz daha önceki
sorularından cevap verdiniz herhâlde.
Buyurunuz
Sayın Ağyüz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakanım, HESler için alınan
yargı kararlarını Bakanlık olarak neden
uygulamıyorsunuz? HESler Karadenizi perişan ediyor, onun tekrar
incelenmeye ihtiyacı var. Yani doğayı bu kadar tahrip etmek,
ufak bir enerji açığını kapatmak için değer mi? Bunu
bir daha gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz?
Belediye
işçilerini başka kurumlara göndermek için ağustosa kadar süreyi
uzatıyorsunuz. Bu çözüm değil. Bu insanlar perişan olacak,
yerlerinden yurtlarından olacak, ekonomik ve sosyal hakları yok
olacak. Bunun yerine, belediyeleri inceleyin, binlerce, yüzlerce
taşeronlaşma yoluyla çalışan işçi var. Bunları
evinden barkından etmeyin, yazıktır, günahtır! Bu insanlara
köklü bir çözüm getirin ve bu yasa içerisinde süreyi
uzatacağınıza belediye işçilerinin naklini lütfen
kaldırın. Kendi şirketlerinde çalıştıkları
işlere bakarsanız, belediye işleri onların yanında
sulu nimet kalır Sayın Bakanım. Yazıktır,
günahtır, bu insanları evinden barkından etmeyelim, sosyal
haklarını ellerinden almayalım; çocuğu okula gidiyor, evi
barkı orada. Bunlar perme perişan olurlar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.
Sayın Genç,
demin sormuştunuz sorunuzu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Eroğlu benim soruma doğru dürüst cevap
vermedi.
BAŞKAN Çok
kısa bir daha sorun tekrar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şimdi, olay şu: AKPnin birçok bakanlarında,
özellikle Çevre ve Orman ve birçok şeylerde, Tarım
Bakanlığında, bakanlar imtihana girmeyen
yakınlarını istisnai memuriyet diye basın müşaviri
olarak alıyorlar, özel kalemine alıyorlar. Orada bir süre
çalıştırdıktan sonra da diğer kamu kurumlarına
geçiriyorlar, yerine yenilerini alıyorlar. Bize açıkça
konuşsunlar, kaç kişi aldığını söylesinler. Yani
niye bunu inkâr ediyorlar?
Ayrıca da
Türker Eroğlu, işte bu yolla alınan, özel kaleme alınan
kişi, Sayın Bakanın akrabası mıdır, nedir,
akrabalık derecesi nedir? Sonra bu toprak dökme işi İstanbul
Belediyesine verilince getirilip İstanbul Belediyesindeki o bölümün
başkanlığına atandı. Şimdi, bu
arkadaşımızın oraya gelmesinden itibaren İstanbul Belediyesi
bu toprak dökme işinden kaç lira para almıştır?
Aslında bu paranın normal olarak orman idaresinde kalması ve
ormanın iyileştirilmesi için harcanması lazımken
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Genç.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Şimdi, Sayın Ağyüz,
HESlerle alakalı bir idare mahkemesinden veya mahkemelerden bir karar
geldiği zaman aynen uyguluyoruz. Bir kere bunu ifade edeyim.
Bir de HESlerle
ilgili şunu ifade etmemde fayda var bütün yüce Meclisin, değerli
milletvekillerimizin bilmesi açısından: HESler, hakikaten, Türkiye
için gerekli olan temiz, ucuz, yenilenebilir enerji temin eden ve boşa
akan suları değerlendirmek suretiyle ülke ekonomisine katkıda bulunan
önemli tesislerdir. HESler şimdiye kadar yapılmamış
Bana
göre bütün dünyada özellikle hidroelektrik enerji potansiyelinin büyük bir
kısmı kullanılmıştır, yani Amerikadan
Finlandiyasına, Avrupa ülkesinden Çine kadar bütün ülkelerden bu
hidroelektrik potansiyelin neredeyse yüzde 70, 80, 90ını, hatta
yüzde 100ünü tamamlayanlar var ama bizde maalesef bu çok azdı. Sular
akıyordu, maalesef bizden önceki hükûmetler bakıyordu.
Dolayısıyla buna son vermek için HESlerle ilgili gerçekten büyük bir
adım atıldı. HESler çevreye zarar vermiyor, üstelik çevreye
katkısı var çünkü pek çok yerde taşkınları kontrol
ediyor, o bölgede gerçekten bir canlılık meydana getiriyor,
tahribatı söz konusu değil. Tahrip eden olursa zaten bunun
cezasını veriyoruz. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakan, Karadenize gel!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Şimdi, belediyelerdeki
kadroya gelince: Belediyelerdeki fazla kadronun diğer kurumlara
aktarılmasıyla ilgili mevzuat, düzenleme biliyorsunuz
çıktı, bununla ilgili uygulamalar başlıyor. Yani artık
belediyelerin bunun dışında, norm kadro dışında
eleman almaları doğru değil. Artık çözüm bulduk. Bundan
sonra, belediyeler, mevcut imkânlarına göre, norm kadro ölçülerine göre
eleman alacaklardır çünkü bazı belediyeler maalesef geçmişte çok
sayıda eleman aldı, kadrolar şişti.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Sayın Bakan, personel fazlaysa niye taşeron
çalıştırıyorsunuz?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Neredeyse bütçesinin büyük bir
kısmını cari giderlere, personel giderlerine harcamaya
başladı, hizmet veremedi. Artık, bundan sonra belediyelerin
hizmet verir hâle gelmesini arzu ediyoruz.
Sayın Kamer
Gençin sorusuna ise
Buna zaten geçenlerde bir sayın milletvekilimiz soru
önergesi vermişti, buna cevap verdik. Sanıldığı gibi,
biz sadece
Az önce ifade ettim, ben, istisnai kadro olarak mesela bakan
müşavirliğine alabilecekken bunların hiçbirisini
kullanmadım. Elbette, basın müşavirliği ve özel kalem
istisnai kadrolar, kanunda verilmiş kadrolar. Bunu belirledik.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Kaç kişi aldığınızı da söyleyin
canım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Gelelim Türker Eroğluna:
Türker Eroğlu, başkan falan değildir, on bir-on iki
yıllık bir çevre mühendisidir, sadece orada bir müdürdür. Onun
üzerinde daire başkanı var, genel sekreter yardımcısı
var, genel sekreter var. Yani, bu konuya da açıklık getirmek istedim.
Hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Teklifin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 15inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Mehmet Günal konuşacaktır. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Günal.
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yine bir AKP klasiğiyle karşı
karşıyayız. Ben gerçekten merak ediyorum, yani bir ay içerisinde
ne değişti de -bir torba kanun dedik, sonra çuval dedik, sonra harara
dönmüştü gece yarısı eklemeleriyle- acaba ne oldu da,
arkadaşlar neyi hatırlamamışlardı da yukarı
getirdiler diye biz Plan ve Bütçe Komisyonunda merak ettik ama ona bile
yetişememişsiniz. Arkasından bir tane daha teklif, bir tane daha
teklif, ikisi yine birleşti yani son saniyede gelen bazı tekliflerle,
önergelerle bu hâle getirildi.
Değerli
arkadaşlarım, galiba dedik, bu, hani, kura torbalarının
içinde de olan gibi, içindeki cebinde mi unutuldu, ne olduysa bazı
maddeler maalesef buraya gelmiş, içinde bir kese kalmış gibi
görünüyor. Bu teklifler AKP Hükûmetinin acziyetinin ve beceriksizliğinin
bir göstergesidir.
Değerli
arkadaşlar, aradan bir ay geçmemiş ve getirdiğiniz tekliflere
bakıyoruz, yani bunun birkaç tanesi zaten daha önce
konuştuğumuz, Torba tasarının içerisinde yer alsın.
dediğimiz maddelerdi ve sizlerin ısrarıyla
çıkmıştı. Peki, şimdi ne oldu? Yani iki tane ayrı
teklif var, arasında bir fark yok, geliş tarihi bir gün sonra;
aklımıza bir şey gelmiş, on bir madde on dokuz olmuş,
tekrar bir daha getirmişiz, otuzu geçmiş. Şimdi ne oluyor;
nasıl bir kanun yapma tekniğidir bu; hangi mevzuata, hangi iç
tüzüğe göre siz bunları hazırlıyorsunuz, ben gerçekten
anlamakta zorlanıyorum. Bu asıl torba da aynısıydı,
içerisinde sekiz tane ayrı komisyonun görevi vardı, otuzdan fazla kurumun
ilgili olduğu kanunlar vardı. Şimdi yine bakıyoruz, İç
Tüzüke aykırı, alakasız metinler bir araya getirilmiş,
kendi çıkardığınız Mevzuat Hazırlama
Yönetmeliğine de aykırı. Yani burada Hüsnü Bey duruyor. O çok
onları daha önce hazırladığı için biliyor,
yönetmelikle, Kanunlar Kararlarda çalıştı. Şimdi,
çıkarmışsınız bir yönetmelik, içinde
söylediğinizin hiçbirine uymuyorsunuz. Yani Birbiriyle alakalı
olmayanlar oraya konulamaz. diyor Sayın Bakanım. Hadi öncesini
geçtik, aceleyle bir daha geldi, son akşam bir daha geliyor. Bu bir
acziyettir yani beceriksizliktir. Başka bir şey daha fazla
diyemiyorum. Bunlar İç Tüzüke de aykırı, yönetmeliklere de
aykırı olarak hazırlanmıştır.
Şimdi, en
ilginç olanını söyleyeyim size. Biz Komisyonda da
tartıştık. ARGE destekleriyle ilgili bir madde geldi. Bu 3üncü
maddesinde yer alan 10 milyon liralık miktarı biz
artıralım diye teklif vermiştik, yukarıda da arkadaşlarımız
kabul etti, aşağıya geldik, çıktı. Peki, şimdi ne
oluyor yani neden o zaman bunu kabul etmediniz, ben anlayamıyorum. Maliye bürokrasisini mi ikna edemediniz? Bir
ayın içerisinde Türkiyede ARGEnin önemini mi fark ettiniz? Yoksa daha
önce önemsiz miydi? Yani ne oluyor da niye çıkardık o zaman,
şimdi niye koyuyoruz? Madem çıkardık, birileri ikna etti sizi,
kimi o zaman ikna edememiştiniz de şimdi ediyorsunuz? Buna
baktığım zaman gerçekten bir acziyet olduğunu görüyorum.
Gerçekten bu
Yani önünüzdeki on beş gün sonrasını göremiyorsunuz, bir ay
sonrasını göremiyorsunuz, tekrar bir daha getiriyorsunuz ama ondan
sonra Sayın Başbakan çıkıyor, 2023 vizyonundan bahsediyor!
Yahu siz daha önünüzdeki on günlük süreyi göremiyorsunuz, belki yarın yine
değiştireceksiniz! İşte demin burada arkadaşlarımız,
teklif sahibi görüştü. Yani bir madde gelmiş... On bir tane kanun
tasarısı olması gerekiyor, Hükûmetin tasarı olarak bunu
sunması lazım ama teklif olarak gelmiş. Yine unutmuşlar,
arkasından bir arkadaşımıza alelacele
imzalatmışsınız, bir daha geldi. Bunu görünce diyorum ki:
Ya geçin siz! Yani o 2023 vizyonu tamam, güzel. Sayın Başbakan kopya
çekiyor, hoş bir şey. Çünkü onun müellifi Milliyetçi Hareket Partisi
ve Sayın Genel Başkanımızdır. Ondan yana
itirazımız yok. (AK PARTİ sıralarından Bravo!
sesleri, alkışlar!)
Bravo! Yani
Ama
eksik kopya çekiyor. Kopya çekiyor da onun altında bir sürü şey var.
Hani böyle
Ben hocayım. Talebeler böyle bakar, şeklin üstünü
doğru yazarlar, yandakine bakarlar ama şeklin içini yazamayınca
başlık doğru olur, altı yanlış çıkar.
Sayın Başbakan altını okumamış! Biz size
gönderelim, onun tamamını bir okuyun, ondan sonra arkasını
da doldurun! Çünkü neden? Yani bu kopya eksik, onu söyleyeyim. Ben hoca olarak
size söyleyeyim, sonra ayrıntılarını da gönderirim. Çünkü,
orayı okursanız ki hadi 99 yılındaki beyannameyi
okumamış olabilir, Sayın Başbakanın haberi yok, 2000
yılında çıkan beş yıllık kalkınma
planını da okumamış olabilir ama daha 31 Ekimde Güç
Birliği Toplantısında Sayın Genel Başkanımız
üç dönem tek başına Milliyetçi Hareket Partisi iktidarının
her döneminde neler olacağını ve 2023 Türkiye vizyonunu
anlattı; daha 31 Ekimdeydi. En azından bir akademik terbiyede
olduğu gibi müellifini söylemek lazım diye düşünüyorum. Neden?
Birinci dönemde ne yapacağız? İşte sizin sekiz buçuk
yılda Türkiyede yaptığınız sosyal, siyasi ve ekonomik
tahribatı önlemek üzere bir toparlanma ve onarım dönemi
yaşayacağız. İnşallah bu sekiz buçuk yılda
yaptığınız tahribatı giderecek tedbirler
alacağız. İkinci dönemde gelişme, atılım,
kalkınma dönemi olacak. Üçüncü dönemde de Lider ülke Türkiye vizyonunun
altyapısını gerçekleştirecek çalışmalar
yapacağız ve süper güç olacak çalışmalar
yapacağız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Boşuna
bağırmayın, eksik. İstiyorsanız kopyalıkları
ben vereyim, Sayın Başbakana verin. Elimizde var. Bunları web
sitesinden almazsanız ben size hazır veririm, ders
notlarımız var. Toparlayacak inşallah, milletimiz sizi
toparlayacak, az kaldı.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) MHPyi toparlayın. MHP Genel Başkanı
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, müsaade etsin de AKP, söz
hakkımızı kullanalım. Beyefendi biraz sessiz konuşsun.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Bu sefer kandıramayacaksınız, bu sefer sizin
söyledikleriniz
Son günde
getiriyorsunuz. Şimdi, bu ne demek, madem öyle ben size söyleyeyim:
İhtiyaç fazlası işçilerin dağıtımını
çıkardınız. Biz size dedik ki: Bu sosyal adaleti bozar, sosyal
barışı bozar. Çıkardınız. Şimdi, gelen
tepkiler üzerine ne yapıyorsunuz? Seçim sonrasına erteleyelim de
bizi oyla cezalandırmasınlar.
E, Hal Kanunu
çıktı. Niye kökünden çözmüyorsunuz? Doğruysa, Seçim
sonrasına erteleyelim de çiftçilerimiz bize kızmasın,
üreticilerimiz. E, peki, ne bu? Bu sefer sizin söylediklerinizin artık
gerçek olmadığını vatandaşlarımız da
görüyor. Bir maharetle belli ölçüde yönlendirme yapmıştınız
ama bu popülizmin sonu yok, değerli arkadaşlarım, bu iş
bilmezliğin sonu yok. İnşallah, bu süre içerisinde sizlerin
yaptığı davranışların, istismarın etkileri
görülecek ve 12 Hazirandan itibaren Türk milletinde yeni bir süreç
başlayacak ve 12 Haziran Türk milletinin AKPden kurtuluş günü
olacaktır, 12 Haziran baskının, yıldırmanın,
yönlendirmenin, daha doğrusu korku imparatorluğunun son
bulacağı bir tarih olacaktır. Ayrıca, 12 Hazirandan sonra
Deniz Fenerinin, TÜPRAŞın, Telekomun, şimdi
dokunulmazlıklarla sorgulanamayan kalpazanlıkların, evraktaki
sahteciliklerin hesabı da tek tek sorulacaktır.
Dolayısıyla
bu kopyaları çekerken altındaki ayrıntılara da bakmak
lazım. En azından, biz, Sayın Başbakanın milliyetçi
bir çizgiye gelmiş olmasını, yaptığı hatalardan
dönmüş olmasını büyük bir olgunluk olarak kabul ediyoruz ama
eksik, altında samimiyetsizlik var. Benim söylediğim kötü değil.
Bakın, bunun daha güzel içerisini de doldurursa
Milliyetçi
Hareket Partisiyle aynı çizgiye gelmekten kaçınmayın.
Doğruları kim söylerse söylesin doğru doğrudur ama
şimdi bakıyorum, sizin il başkanlığının bir
toplantısı vardı biz beyannameyi açıkladıktan sonra
billboardlara baktım 2015, 2019, 2023, çok güzel yani benim ona
itirazım yok, ama müellifi kim, nereden çıkmış? Yani
azıcık o konuda
Gerçi, siz, 57nci Hükûmetin
yaptıklarını da takdir etmiyorsunuz. Her seferinde mukayesenizi
tutup 2001le 2010u yapıyorsunuz 2001le 2009u yapmak yerine. Gazetelere
çarşaf çarşaf ilanlar verip yine milleti yanıltmaya
çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, 2010 yılını mukayese
ederseniz krizden sonra 2002yle edeceksiniz, 2011i ediyorsanız 2003le.
Hadi, gelin, getirin bakalım 2009la 2001in rakamlarını yan
yana, ne kadar millete sıkıntı çıkarmışsınız,
işsizlik ne hâle gelmiş, dış borç ne hâle gelmiş, iç
borç ne hâle gelmiş bir bakalım, kriz yıllarındaki
kötülüğe bir bakalım. Dolayısıyla, milleti
yanıltmaktan vazgeçin, bunun sonu yok.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, gerçekten, sizlerin getirmiş olduğu
tekliflerde, tasarılarda da Türk milletinin lehine olan,
çıkarına olan her şeyde her zaman uzlaşmacı
davrandık ve Türk milletinin aleyhine olan, bölünmeye yol açan,
onların istismarına yol açan bütün düzenlemelerde de karşı
çıktık. Torba tasarılarda da yine aynı şekilde
içerisinde olan olumlu maddeleri söyledik ama burada aceleciliğin, iş
bilmezliğin de ortaya çıktığını sizlerin de kabul
etmesi lazım.
Ben korkuyorum
hâlâ yeni bir mini torba gelir mi diye. Buna yavru dedik -artık
isimlendirmekte de zorlanıyoruz- harar dedik, şimdi kese mi
diyeceğiz, şey kesesi mi diyeceğiz, bilemiyorum. Onun için,
sizleri de bu konuda duyarlı olmaya, yasama yetkinizi gasbettirmemeye
davet ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) Tamamlıyorum Başkanım, teşekkür ederim.
12 Haziran Türk
milleti için, sonuç olarak, bir dönüm noktası olacaktır. Bu iş
bilmezliğin cezasını milletimiz size 12 Haziranda kesecektir.
Kimseye
kalmadı bu dünya, öyle el sallıyorsun ama Sultan Süleymana da
kalmadı, Tayyip Erdoğana da kalmayacak, sizlere de kalmayacak. Devir
değişir, milletimizin sağduyusuna biz güveniyoruz.
İnşallah, 12 Hazirandan sonra Milliyetçi Hareketin iktidarında
lider ülke Türkiyeye doğru -kopyanın altındaki söylediklerimizi
de gerçekleştirmek üzere- hep birlikte göreceğiz. Biz Türk milletine
güveniyoruz, onların sağduyusuna güveniyoruz. İnşallah, bu
hesaplaşmaya çok az kaldı diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Sayın
milletvekilleri, saat 20.00ye kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.02
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
698 sıra
sayılı Teklifin görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi
birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu konuşacak. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Aslanoğlu.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Tabii, boş
sıralar da olsa hiç önemli değil.
Şimdi, tabii
ben iki dönemdir buradayım. İki dönemdir hiçbir zaman
konuşmalarımı
Yüreğimden nasıl geliyorsa hep öyle
yaptım konuşmalarımı. Yüreğimle konuştum ama
bundan sonra, kalan günlerimde çok dikkat edeceğim, aman bir hata
yapmayayım, aman bir halt işlemeyeyim; aman, bir halt işlersem
bana Beyefendi kızar, Halt işledin. der diye, bundan sonra Bekir
Bey, tövbe, çok dikkatli davranacağım. Yani bir halt işlersem
sonra bana bunu söylemeyesin. Ama onun için, dokuz yıldır
yüreğimden geldiği gibi konuşuyorum, bundan sonra hep dikkatli
konuşacağım, hiçbir halt işlemeyeceğim.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, birinci bölümdeki maddelerle ilgili birkaç kelime
etmek istiyorum. Öncelikle, özel güvenlik görevlileri artık Türkiyede bir
gerçektir. Sayıları yaklaşık 500 bin kişiye ulaştı.
Benim sizden ricam, buradaki üç maddede özel güvenlik görevlileriyle ilgili
hiçbir şey yoktur, sadece belli bir sürecin tamamlanmasıyla ilgili,
beş yıllık süre dolmadan uzatmayla ilgili bir madde.
Değerli
arkadaşlarım, bununla ilgili tasarı, özel güvenlik görevlilerinin
kendileriyle ilgili tasarı yaklaşık bir yıldır
İçişleri Komisyonunda bekliyor. Yani bunu neden getirmiyoruz? Bu
arkadaşlarımızın sorunları var, bu
arkadaşlarımızın ekonomik sorunları var, sosyal
sorunları var. Lütfen, rica ediyoruz, özel güvenlik görevlilerinin
dertleri var, bunlara çare olacak bizleriz arkadaşlar. Bunların
eğitim sorunları var, her türlü ekonomik sorunları var, sosyal
sorunları var. Belli kuralları yok arkadaşlar. Bu nedenle,
özellikle özel güvenlik görevlileriyle ilgili tasarıyı Meclis tatil
olmadan -Türkiyedeki tüm özel güvenlik görevlileri bunu bekliyor
arkadaşlar- mutlaka getirin, hep birlikte destek verelim. Özel güvenlik
görevlilerinin sorunlarını çözmeye biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak hazırız arkadaşlar. Bu konuda Sayın Şevket
Kösenin kanun teklifi var, onu da birleştirin. Gelin, bir ortak nokta
bulalım. Meclis isterse ortak nokta bulabiliyor. Bu nedenle bir kez daha
dikkatlerinize sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, yine burada, tasarının 4üncü maddesinde küçük
sanayi siteleri yapı kooperatifleriyle ilgili bir madde var. Doğru
bir maddedir. Olmalıydı. Torba yasa gelirken biz bunu söyledik, kabul
etmediniz. Ama burada getirilen faiz oranları eşitlik ilkesine
uymuyor. Torba yasadaki uyguladığımız TÜFE, TEFE faiz oranlarıyla
ilgili
Buradaki faiz oranları birbirinden farklı.
Haksızlık yapıyorsunuz.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) Eşitlik yok
Malatyaya da yapıyorlar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Dur, oraya sonra geleceğim Haluk Bey. Dur, en
sonunda
Eğer bundan
on beş gün önce bir yasa çıktıysa, esnafa, diğer kurumlara,
esnaf kefalet kooperatiflerine, diğer çiftçimize uygulanan faiz
oranlarından ayrı bir ayrıcalık tanımayalım;
gelin, daha düşürelim, o kanuna atıf yapalım. O kanunda
uyguladığınız faiz oranının hep birlikte
altına inelim. Buna hiç itirazımız yok ama birine farklı,
birine farklı uygulamaya itirazımız var. Bir hafta önce
farklı bir faiz oranı, bir hafta sonra farklı bir faiz
oranı...
Yine, burada
-komisyonda da söyledik- değerli arkadaşlarım, organize sanayi
bölgeleri Türk sanayisinin can damarıdır. Buna kimse itiraz edemez.
Türkiyenin her tarafında Türk ekonomisinin kalbi orada atıyor.
Organize sanayi bölgeleri ekonominin can damarıdır. Burada küçük
sanayi siteleriyle ilgili getirdiğimiz maddeye bir madde ekletmek istedik.
Olay şu: Organize sanayi bölgelerinde bazı bölgelerde
uygulamanın yanlış anlaşılmasından arsa
satışlarına KDV uygulanıyor. Bir arsayı elli
yıllık verdiğiniz zaman birisine hiçbir KDV yok ama organize
sanayi bölgesinde fabrika kurmak isteyene, organize sanayi bölgesinde tesis
kurmak isteyen insanlara bazı bölgelerde KDV uygulanmış.
Ben bir önerge
verdim arkadaşlar. Bu, hepimizin meselesi, Türk sanayisinin meselesi. O
üretim yapmak isteyen, her şeyiyle üretimde olmak isteyen insanlara
yardımcı olmamız lazım. Bu konuda -özellikle bazı
bölgelere uygulanmış, bazı bölgelere uygulanmamış-
haksızlık var. Organize sanayi bölgelerinde uygulanan KDVyle ilgili
bir önergem var. O maddede, gelin, hep beraber bu önergede bu KDV bedelini
almayalım. Eğer bir insan üretim yapmak istiyorsa sonuna kadar ona
destek olmak zorundayız. Ben, bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burada spor var, gençlik var. Gençlik sevgidir, spor
sevgidir, her şeyin üstündedir ama bir, Sayın Bakanım -ilgili
Bakan yok- federasyon başkanlarında lise öğretimi
şartı getiriyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) Sayın Bakan geldi.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Arkadaşlar, Türkiyede çok iyi
yetişmiş, çok başarılı federasyon başkanları
var, iki lisan bilen, üç lisan bilen. Neden en az lise diyoruz? Tüm
federasyon başkanları yüksekokul mezunu olsun; dünyanın her
tarafında bizi en iyi şekilde temsil etsin; bir.
İki:
Değerli milletvekilleri, spor kulüpleri... Ben buradan Spor Toto
Teşkilatına teşekkür ediyorum. Kim üretiyorsa, kim
yapıyorsa, kim gençliğe, kim spora hizmet ediyorsa ben teşekkür
ederim arkadaşlar.
EMİN HALUK
AYHAN (Denizli) İçişlerine de...
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Dur, İçişlerine daha etmiyorum,
etmeyeceğim, etmeyeceğim. Şanlıurfanın
hakkını, Denizlinin hakkını, Malatyanın
hakkını söz verip de vermeyen İçişleri Bakanına
teşekkür etmek benim için züldür. Söz namustur! Söz namustur! Söz
namustur! Bu nedenle de Spor Teşkilatına teşekkür ediyorum. Hiç,
yapıyorsa, üretiyorsa
Ama bir sözüm var Sayın Bakan, bir sözüm var:
Kulüpler bizim her şeyimiz. İddaadan, oyunlardan kazanıyor
Teşkilat ama kanunu... Aslında Teşkilata kabahat bulmuyorum.
Maliyenin vergi yeri... Hayır arkadaşlar, spor kulüplerinin üstünden
para kazanıyorsan kulüplere vereceksin. Özellikle 3üncü Lig, 2nci Lig
kulüplerimiz son derece zor durumda. Kazandığını maliyeye
değil
Kulüplerin ekonomik özgürlüğü olmazsa Türkiyede spor
kulüpleri hepimiz üzerine yarın yük olacaktır. Artık Türkiyede
futbol kulüplerine yönetici bulamayacağız. Dernekler Kanununa göre
yönetilen, vergi ve sigortadan dolayı müşterek borçlu, müteselsil
kefil olduğu sürece, devam ettiği sürece bir tane yönetici
bulamayacağız. Benim size buradan âcizane tavsiyem: Hiçbir spor
kulübüne yönetici olmayın, ocağınız söner. Yarın vergi
ve sigorta borçlarından dolayı hepsini gelir senden alırlar
Sayın Bakanım. Maalesef böyle. Bu nedenle, özellikle, spordan sorumlu
Sayın Bakanım, kulüplere uygulanan, bir daha altını
çiziyorum, Faruk Bakanım, altını çiziyorum, kulüplere uygulanan
temliklerin kaldırılması lazım spor kulüplerinin
özerkliği için. Spor Totodan alacakları parayı, bir başkan
gelip, yaptığı hatalardan dolayı Benim şu kadar alacağım
var. deyip kulübü ipotek altına alıyor. Yazıktır,
günahtır. Spor Totodaki para kulüplerin yaşamı için gitmelidir,
kulüplere gitmelidir. Bu nedenle bir önergem var.
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) Okullara da gitsin.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Efendim, okullara gitmesinden şeref
duyarım, amatör kulüplere gitmesinden şeref duyarım ama 100 lira
hasılatın 35 lirasını maliyecim Ooh! Hazır para, gel
buraya, gel buraya. derse
Kulüpleri koşturuyorsun at gibi, kulüplere
verdiğin para yüzde 7 yani 100 liranın 7 lirasını
veriyorsun. Haksızlıktır. Özellikle 3üncü Lig kulüpleri, 2nci
Lig kulüpleri borç altındadır.
Sayın
Bakanım, temlikleri kaldırın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Spor kulüplerine, Spor Totoya hiçbir kimse temlik
koyamamalı. Oradaki para kulüplerin yaşamı için, onuru için.
Sizlere, bizlere gelen yöneticiler gelmesin bize, kulübü özgürce yönetsinler.
Yani birileri gelip o kulübün her şeyine ipotek koyacak, temliği
alacak, ondan sonra yallah git!
Arkadaşlar,
bunu kaldırmak zorundayız.
Sayın
Elitaş, lütfen, kulüplere konulan temlikleri kaldırın, buradan
bağırıyorum. İnsanları ipotek altına
aldırmayın ama dürüst alacaklının hakkını da
korumak zorundayız. Buna hiçbir itirazım yok.
Ben hepinize
saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Soru-cevap
bölümüne geçiyorum.
Sayın
Işık, Sayın Ağyüz ve Sayın Taner sisteme
girmişler.
Buyurunuz
Sayın Işık... Sayın Işık yok.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Şahıslar var efendim.
BAŞKAN
Şahıslar adına söz talebi yoktu efendim burada.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Var efendim, Sayın Atay.
BAŞKAN O
tümü üzerineydi efendim, birinci bölüm üzerinde yok.
Buyurunuz
Sayın Ağyüz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) Teşekkür ederim.
Deminki sorumu
açmak istiyorum: Belediyeler iyice incelenmedi. Belediye işçilerine
yazık ediyoruz, belediye şirketleri kendi içlerinde işçi
çalıştırıyorlar, taşeronlaştırmayla
işçi çalıştırıyorlar. Belediyelerde işçi
fazlalığını yaratan bu tür organizasyonlar var iken oradaki
gariban işçileri fazla görüp göndermek çok büyük adaletsizliktir. Bunun
yeniden gözden geçirilmesi lazım. Belediyelerin işleyişini
mercek altına almıyoruz, taşeronlaşmayı incelemiyoruz.
Bu yasada yine şirket kurma hakkı veriyoruz. Niye şirket kurma
hakkı veriyoruz belediyelere? Yani bunlar çelişkidir, onun için bu
işçilere yazık etmeyelim.
Ayrıca
HESler konusunda yargı kararlarını uyguluyorum. diyorsunuz
Sayın Bakanım. Uygulamıyorsunuz. Bugün Derelerin
Kardeşliği Platformunun elinde uygulamadığınız
yargı kararları var, sayısız yargı kararları var.
Verdiğiniz lisanslar iptal ediliyor, siz uygulamaya devam ediyorsunuz. Bu
tür yanlışlıklarla biz HESlerle doğa katliamı
yapıyoruz. Karadenizde gerçekten, gittim, gördüm
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.
Sayın Taner
RECEP TANER
(Aydın) Sayın Bakan, il özel idareleri ile belediyelerdeki norm
kadro fazlası işçilerin Karayolları ve Emniyet Genel
Müdürlüğü ile Millî Eğitim Bakanlığına devrini öneren
maddenin yürürlük tarihinin 1 Ağustos 2011 tarihine ertelenmesinin
altında yatan sebep 12 Haziranda yapılacak olan seçimler midir?
İki: Bu
düzenlemeyle torba kanunun içine küçük sanayi sitelerinin borçları
girmesine rağmen esnaf kefalet kredi kooperatifleri ile tarım kredi
kooperatifi borçlarının alınmamasının gerekçesi nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Taner.
Sayın
Işık...
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan
kredi borçlarının yapılandırılmasıyla ilgili bir
düzenleme bu tasarıda var mıdır? Yoksa buna bir önergeyle
nasıl bakarsınız?
İki:
Kütahya, Afyon ve Uşak illerinin birlikte kullanmasının
planlandığı Zafer Havaalanı inşaatının
şu ana kadar başlatılmamış olmasında bir
sıkıntı mı vardır?
İkincisi, bu
inşaatı yapacak firmanın taşeronlaşmaya gittiği
ve işçilerin tamamını Afyondan sağladığı
yönündeki iddialar doğru mudur? Doğruysa bunu doğru buluyor
musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Sayın Ağyüzün esasen HESlerle ilgili
sualine ben cevap vermiştim, herhâlde o dışarıdaydı
tahmin ediyorum.
Bir kere
şunu ifade edeyim: Yargı ve idari mahkeme kararlarını aynen
uyguluyoruz. Uygulamamak diye bir husus söz
konusu değildir bir kere.
İkinci
husus, HESlerle ilgili, çok açık söyledim, HESler, gerçekten bu ülke
için gerekli olan, ucuz, temiz, yenilenebilir ve pek çok faydası olan
tesislerdir. Dolayısıyla bunun yapılması şarttır.
Düşünebiliyor
musunuz, Türkiye, enerjisinin yüzde 70-75ini yurt dışından
temin ediyor. Bizim petrolümüz yok, doğal gazımız yok.
Dolayısıyla bir de boşa akan sularımızı
değerlendirmezsek bu ülkeye yazık olur. Dolayısıyla her
bakımdan HESleri mutlaka değerlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim.
HESler çevreye zarar vermiyor, bilakis HESler taşkınları
önlüyor. Ayrıca, çevrede birtakım biriktirmeli tesis de olursa,
baraj, gölet gibi aynı zamanda, bu takdirde çevre için de içme suyu
temini, sanayi suyu temini, zirai sulama suyu temini gibi pek çok
faydaları var, çevreye bir güzellik sağlıyor.
İşçilerle
ilgili hususa gelince, efendim, belediyelerdeki norm kadrosu fazlası
işçilerin özellikle diğer kurumlara aktarılması, işte,
Karayolları ve diğer kurumlara aktarılması, bilhassa
belirli illerimizin yükünün azaltılması yani personel giderlerinin
azaltılması açısından gerçekten faydalı olmuştur
yani, ama taşeronlaşmaya belediyelerin gidip gitmediği ve bu
daha uygun bir şekilde belediyelerin zaten imkânları
artırılıyor. Bundan böyle cari giderleri azaltıp
belediyelerin daha çok hizmete yönelmeleri gerekir diye düşünüyorum.
Sayın
Tanere gelince, efendim, 1/8/2011 tarihine kadar ertelenmesinde seçimle
alakası yoktur kesinlikle. Tabii ki, birtakım işlemlerin
yapılması lazım. Bunların, özellikle nerede fazla var,
nasıl, bunların tespiti gerekiyor. Diğer kurumlara
aktarılması işlemleri var. O bakımdan bu taslak kanunda
böyle bir madde vardır. Onu özellikle belirtmek istiyorum.
Tabii ki, küçük
sanayi siteleriyle ilgili, biliyorsunuz, borçlarıyla ilgili bir düzenleme
var ama tarım kredi ile esnaf kefalet kooperatiflerinin durumu farklı olduğu için burada
öyle bir düzenleme yok.
Sayın
Işıkın sorusuna gelince, özellikle şunu ifade edeyim:
Kütahya, Afyonkarahisar ve Uşakın ortaklaşa kullanacakları
tam orta noktada bulunan Zafer Havaalanıyla ilgili işlemler bitti.
Sözleşmesini, bir basın toplantısıyla biz, biliyorsunuz,
imza merasimini yaptık. Eski Ulaştırma Bakanımız
Binali Yıldırım Bey ve ben de katıldım ve bu
inşaat
ALİM
IŞIK (Kütahya) İnşaat başlamadı Sayın
Bakanım, yedi ay geçti, yedi ay!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) İnşaat başlayacak
efendim. Kusura bakmayın, şu anda kar, kış, daha karlar
yeni kalkıyor. Ben daha yeni oradan geçtim yani ben aşağı
yukarı geçtiğimiz cumartesi günü oradan geçtim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakanım, Kütahyada kış boyunca
inşaat yapılıyor, Afyonda da yapılıyor.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Müsaade edin. Bahar, kar,
kış
Hava şartları müsait olduğu zaman bir defa
kesinlikle başlayacaktır.
Ayrıca
şu ana kadar, ben şuna hayret ediyorum: Oradaki işçilerin daha
şimdiden
Hem diyorsunuz ki İş başlamadı. hem de
-sorunuzda tenakuz var- diyorsunuz ki Oradaki taşeron işçileri
Afyonkarahisardan temin etti. Şu anda
ALİM
IŞIK (Kütahya) Edileceği, edileceği, edildiği
değil.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Hayır, öyle bir şey yok
efendim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Var mı, yok mu, sorsunlar! Nasıl yok!
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan, anlayamamışsınız galiba,
sadece bakmayın, anlayın!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Efendim, şunu ifade edeyim:
Oradaki işçiler, müteahhit firma dengeli bir şekilde, hem Kütahyadan
-ben de Kütahyanın fahri hemşehrisiyim- hem Afyonkarahisardan hem
de Uşaktan alır, merak etmeyin. Böyle, herhangi bir şekilde
Şuradan alacaksın. diye bir baskı asla söz konusu değildir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.23
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78inci
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
698 sıra
sayılı Teklifin görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol,
Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi
Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 59 uncu Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu
(2/879) (S. Sayısı: 697)
BAŞKAN -
2nci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır, Barış ve Demokrasi Partisi Grup
Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve 306
Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 59 uncu Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin ikinci
görüşmesine birinci görüşmenin bitiminden itibaren kırk sekiz
saat geçmediğinden başlayamıyoruz.
3üncü
sırada yer alan, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.-
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun
Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/990) (S. Sayısı:
646)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Adana Milletvekili Vahit
Kirişcinin; Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve Adana Milletvekili Vahit Kirişcinin; Çiftçi
Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu Raporu (2/844) (S. Sayısı: 623)(x)
(x) 623 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
623 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap
Seçer konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 623 sıra
sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde grubum Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, kanun değişikliğinde 4081
sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında
Kanunun 34üncü maddesinde bir değişiklik yapılıyor. 4081
sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun
1941 yılına ait. O günden bugüne altmış yıl gibi bir
süre geçmiş; sektörde, tarım sektöründe, tarımsal üretimde
birçok şey değişmiş. Dolayısıyla Adalet ve
Kalkınma Partili 2 tane milletvekili, değerli milletvekilinin, Grup
Başkan Vekili ve Tarım Komisyonu Başkanının verdiği
kanun değişikliği teklifi doğru ve yerinde bir
değişiklik teklifidir.
Burada amaçlanan,
mevcut yürürlükteki kanuna göre 100 hektar, yani bin dekar arazi işleten
çiftçiler, mevcut yürürlükte olan Kanuna göre koruma parası adı
altında bir ödeme yapmıyordu. Kendi imkânlarıyla özel güvenlik
personeli çalıştırabiliyordu. Ancak 100 hektar alandan daha
küçük işletmeye sahip çiftlikler ya da çiftlik sahipleri, Çiftçi
Mallarını Koruma Başkanlığına, bu arazilerde
ürettikleri ürünleri koruma, onların zarar görmemesi için bir bedel ödemek
durumunda kalıyorlardı. Mevcut koşullarda, dünyanın,
Türkiye'nin geldiği bugünkü tarımsal üretim koşullarında
artık bunun gerçekten bir geçerliliği yok. Uygulamada da üretici
arkadaşlarımız bu koruma ücretlerini, koruma parasını,
Koruma Başkanlığına ödüyor ama
karşılığında, gerçekten, uygulamada bir hizmet
alamıyorlar. Dolayısıyla bu düzenlemenin yerinde ve doğru
olduğunu düşünüyoruz ve bu kanun tasarısının
Cumhuriyet Halk Partisinin desteğiyle de kanunlaşmasını
talep ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, güncel, en önemli konulardan bir tanesi, gündemden
düşmeyen, Japonyada yaşanan felaket. Deprem, ardından tsunami,
ardından bu iki doğa olayının getirdiği nükleer güç
santrallerindeki hasar ve ortaya çıkan nükleer sızıntı,
gerçekten, günlerdir kamuoyunu, gündemi, basını meşgul ediyor.
Bugün basında da birçok köşe yazarı, köşesini bu konuya
ayırmış, dünyanın dikkatini, Türkiye'nin dikkatini bu
konuya çekmeye çalışıyor. Özellikle Türkiye'nin, biliyorsunuz,
son günlerde elektrik arz açığını gidermeye yönelik
yöneldiği enerji kaynaklarından en önemli enerji kaynağı,
nükleer güç santrallerinin kurulması çalışmaları. Dün de
ben bu kürsüden gündem dışı söz alarak bu konuyu gündeme
taşımaya çalıştım, bu konuda dikkatinizi çekmeye
çalıştım.
Bugün Sayın
Başbakanın Rusya Federasyonu ziyaretinde, Enerji Bakanı da
beraberinde, yine bu konular tartışıldı. Gerçekten
Sayın Başbakanın bu konudaki beyanatlarına akıl
erdiremiyorum yani nükleer güç santrallerini, vatandaşın evinde
kullandığı tüp gazla aynı derecede riskli ya da tehlikeli
görmek akıl kârı bir iş olmasa gerek ya da kozmetik ürünleri
kullanan bayanların, kozmetik ürünlerden, kozmetik ürünlerin yan
etkilerinden ortaya çıkan sağlık sorunlarıyla nükleer güç
santrallerinin risklerini, tehlikelerini, zararlarını bir kefeye
koymak gerçekten akıl kârı işler değil. Ben gerçekten
hayret ediyorum, niçin bu konuda ısrarcı Sayın Başbakan?
İlla ki Türkiye'nin enerji açığını gidermesi için
nükleer güç santrallerine mi ihtiyacı var? Varsayalım ki bundan bir
müddet önce yaptığınız çalışmada böyle bir sonuca
vardınız ama bugün gelinen noktada nükleer güç santrallerinin patlama
riski ya da radyasyon yayma riski
Bizim uyarılarımızla veya
geçmiş olaylarla, Çernobil olaylarıyla örneklemeye
çalışıyorduk ama bugün bir olay yaşanıyor, Japonyada
bir olay yaşanıyor, gerçekten çevre felaketi yaşanıyor. Tüm
dünya teyakkuza geçmiş, bu konuda, nükleer güç santralleri konusunda
önemli kapasiteye sahip ülkeler tedbirler alıyor, planlarını,
projelerini erteliyor. İşte Almanya yeni bir kararla yedi tane
nükleer güç santralini, eski güç santralini kapatma kararı alıyor ama
biz ısrarla hâlâ Hayır, verdiğimiz karardan dönmeyeceğiz.
diyoruz. Sayın Başbakan Biz bu konuda kararlıyız ve
yapacağımız nükleer güç santrali örnek olacak. diyor. Neye
örnek olacak, kime örnek olacak? Yarın Mersin Akkuyuda yapılan
nükleer güç santralinde bir deprem neticesinde ya da farklı bir doğal
afette böyle bir sorun ortaya çıkarsa bunu gelecek kuşaklara
nasıl anlatacağız, bunun hesabını kimler verecek? Bu
yanlıştan bir an önce dönmemiz gerekiyor, en azından Hükûmetin
aldığı kararı, bu anlamda aldığı kararı
bir daha gözden geçirmesi gerekiyor. Türkiye'nin enerji arz
açığını kapatacak kaynakları mı yok?
Yenilenebilir enerji kaynakları var, hidrolik kaynaklar var, rüzgâr enerji
kaynakları, güneş enerji kaynakları. Dolayısıyla
Hükûmetin gerçekten bu konuda ısrarcı olmasına akıl
sır erdiremiyoruz değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, az önce de söylediğim gibi mevcut
görüşülmekte olan yasa tasarısına Cumhuriyet Halk Partisinin de
desteği vardır. Bu yasa tasarısının hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Seçer.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vural.
Buyurunuz
Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, bugün
görüştüğümüz Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında
Kanun 1941 tarihli. Gerçekten, bugün, burada bu çiftçi mallarını
korumak durumunda ücret ödenmesi gereken kişilerin ücretlerinin de
ödenmediğini, korumanın da yapılmadığını
görüyoruz. Aslında çiftçinin elinde mal da kalmadı zaten, mülk de
kalmadı; hepsi hacizli. Taş bitti amele paydos. gibi artık mal
da kalmadığına göre, ürün de para etmiyor, tarlalar da bankalara
hacizli zaten; bu durumda korumanın da bir anlamı kalmıyor. Biz,
çiftçilerimizin böyle bir yükten kurtarılmasını doğru
buluyoruz. Gerçekten zaman zaman bu koruma tedbiri alınan yerlerde,
maalesef, çiftçilerimiz, hem ödeyememekte hem de ödememekle birlikte
açıkçası kendilerinden koruma ücreti talep edilip üstelik faiz gibi
birtakım uygulamalarla yüklü miktarda bir borçla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Milliyetçi Hareket Partisi olarak böyle
bir zorunluluktan kurtarılmasını doğru buluyoruz, zaten
sıkıntı içerisindeler. Keşke bu güzel ülkede üretim yapan
çiftçilerimizin ürünlerine hak ettiği, alın terlerinin hak
ettiği değer verilse ve çiftçilerimiz de bu mallarının
korunması için böyle bir koruma tedbiri alınmasını istemese
çok daha iyi olacak. O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada
çiftçilerimizden önemli ölçüde böyle bir talep var. Aynen şunu
söylüyorlar: Zaten sıkıntı içindeyiz, zaten paramız yok.
Habire çiftçi koruma kurullarınca bizden bekçi parası istenip
durulmaktadır. Ödemediğimiz zaman haciz gelmektedir. İki üç
tane hacizle ilgili bildirimle karşı karşıya
kalındı. Bizim düşünmemiz gereken husus şudur: Bir çiftçi
kendi tarlasının korunması için gerekli olan bir ücreti dahi
ödeyemeyecek bir duruma düşürülmüşse durum çok vahim demektir. O
bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun teklifinin öncelikle
görüşülmesini de uygun gördük. Bugün de açıkçası, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu kanun teklifinin kabul edilmesi noktasında
olumlu oy kullanacağımızı belirtiyorum.
Bu vesileyle, bu
1inci maddede -biraz önce Komisyon Başkanı ve teklif sahibiyle de
görüştük ama- şöyle söylüyor:
kendi koruma tedbirlerini
almaları durumunda... Ama kendi koruma tedbirlerini
almadığı zaman bu durumda koruma ücreti kendilerinden
alınacak gibi bir durumla da karşı karşıya
kaldığımızı düşünüyorum.
Bu durumda,
bence, çiftçilerimiz eğer bu koruma tedbiri alınmasını da
talep etmiyorlarsa koruma ücretinin de ödenmemesini mümkün kılacak bir
değişikliğin de uygun olabileceğini ve bugüne kadar da bu
ücreti ödeyemediğinden dolayı borçlu olan çiftçilerimizin bu
borçlarının da yeniden yapılandırılarak bir an önce bu
yükümlülükten kurtarılmasının da gerekli olduğunu
düşünüyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Şahsı
adına, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan
Yok.
Şahıslar
adına başka söz talebi yok.
Soru-cevap yok.
Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
ÇİFTÇİ
MALLARININ KORUNMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 2/7/1941
tarihli ve 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması
Hakkında Kanunun 34 üncü maddesinin birinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kamu
kuruluşları ile gerçek veya tüzelkişilere ait tarımsal
işletmelerin kendi koruma tedbirlerini almaları durumunda, bu
işletmelerden koruma ücreti alınmaz ve bu işletmelere koruma
sandığından her hangi bir tazminat ödenmez."
BAŞKAN
- 1inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yok.
BAŞKAN
- Şahıs adına söz yok.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.57
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 21.06
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78inci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
623 sıra
sayılı Teklifin görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
1inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin Çerçeve 1 inci
maddesinin sonundaki değiştirilmiştir ibaresi
değiştirilmiş ve ikinci fıkrası yürürlükten
kaldırılmıştır şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Mustafa
Elitaş
Kayseri
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılıyoruz Sayın
Başkan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okuyunuz lütfen.
Gerekçe:
Kanunun 34 üncü
maddesinin 1 inci fıkrasında yapılan değişikliğe
uygun olarak, kanun bütünlüğünün sağlanması amacıyla bu
fıkranın yürürlükten kaldırılması zarureti
bulunmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
1inci maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklife yeni bir
geçici madde eklenmesine dair iki önerge vardır, ayrı ayrı
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine aşağıdaki
geçici maddenin eklenmesini arz ve talep ederiz
Mustafa
Elitaş
Kayseri
Geçici Madde 1-
(1) 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması
Hakkında Kanuna göre Çiftçi Mallarını Koruma
Başkanlıklarının koruma faaliyetlerinden kaynaklanan
alacaklarından, 31/12/2010 tarihi itibarıyla vadesi geldiği
halde bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla
ödenmemiş olanların asıllarının tamamı ile bu
alacaklara ilişkin faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer'iler
yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar TEFE/ÜFE
aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak
tutarın; bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen
dördüncü ayın sonuna kadar borçlu bulunulan Çiftçi Mallarını
Koruma Başkanlıklarına başvuruda bulunulması ve
ödenmesi gereken tutarın, ilk taksit bu Kanunun
yayımlandığı tarihi izleyen dokuzuncu aydan başlamak
üzere ve ertesi yıl ilk taksitin tekabül ettiği ayda toplam iki
eşit taksitte ödenmesi şartıyla bu alacakların ödenen
kısmına isabet eden fer'ilerin tahsilinden vazgeçilir.
(2) Bu Kanunun
yayımlandığı tarihten önce dava konusu edilmiş ve/veya
icra takibi başlatılmış alacaklar için, borçlunun bu madde
hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunması halinde,
sürdürülen davalar sonlandırılır, icra ve takip işlemleri
durdurulur. Bu takdirde, borçluların mahkeme masraflarını, icra
masraflarını ve vekâlet ücretini ilk taksit tutarı ile birlikte
ödemeleri şarttır."
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde ile, Çiftçi
Mallarını Koruma Başkanlıklarına borcu olup da bu
sebeple mağdur olan çiftçilerimizin mağduriyetinin giderilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan çiftçi mallarının korunması hakkındaki kanunda
değişiklik yapılmasına dair kanun teklifine
aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ederiz.
Mustafa Özyürek Ferit Mevlüt Aslanoğlu Hulusi Güvel |
İstanbul Malatya Adana |
Atila Emek Mustafa Enöz Ali Oksal |
Antalya Manisa Mersin |
Geçici Madde 1-
Bu kanundan kaynaklanan ve 10.3.2011 tarihi itibarıyla vadesi geldiği
hâlde ödenmeyen alacakların asılları ve doğmuş
faizleri ile birlikte terkin edilir.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) Değerli milletvekilleri, kaç lira biliyor
musunuz? 60 dönüme 200 lira ödüyor, 60 dönüme. 6 dönümde 20 lira ödüyorlar bu
insanlar, 6 dönüme. 3 dönüme 10 lira ödüyorlar. Yani bu parayı tahsil
ederken attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya
değer mi? Bir de bilmem yeniden yapılandırma getiriyoruz, bilmem
TÜFE / TEFE hesaplayacaksın
Ya, 20 liranın TÜFE/TEFEsi mi olur
arkadaşlar? Gelin, çiftçiyi
Her şey affediliyor. Ya, 20 lira
arkadaşlar, 20 lira, 6 dönüm olandan 20 lira
Türkiyede 6 dönüm arazisi
olan, yani ortalamaya vurduğunuz zaman, kaç kişi var arkadaşlar
ya? Ya, ne olacak, çiftçinin 20 lirası arkadaşlar
20
lirasının TÜFE/TEFEsi mi olur ya? Yani gelin, almayalım bunu.
20 lira için verdiğimiz emeğe yazık. Devlet o 20 lirayı
tahsil etmek için belki 40 lira masraf edecek arkadaşlar ya.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Devletin değil ama bu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Hayır ya
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kurul tahsil edecek.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Ya, kurul kimse artık, kim tahsil edecekse
Mustafa Bey, attığın taş ürküttüğün kurbağaya
değmez. Öyle bir taş at ki o kurbağaya değsin Mustafa Bey.
Yapmayın Allah aşkına, 20 lirayı tahsil etmek için kaç lira
harcayacaksın!
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
2nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 17 Mart 2011
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
21.13