DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT
: 99
88inci Birleşim
7 Nisan 2011 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - BU
BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
III. - GELEN
KÂĞITLAR
IV. - GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Düzce
Milletvekili Celal Erbayın, Düzce iline yapılan
yatırımlara ve hizmetlere ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meralin, çalışma hayatında yaşanan
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlunun, esnaf ve sanatkârların sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde
bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebine ilişkin
tezkeresi (3/1450)
2.- Bazı
milletvekillerinin, belirtilen sebep ve sürelerle izinli
sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1458)
3.-
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındıra ödenek ve
yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkereleri
(3/1459)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 166ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Kösenin, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 166ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, taşeron firmalar
aracılığıyla çalıştırılan işçilere
ilişkin açıklaması
4.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtmanın, kadına yönelik şiddet,
kadın ve çocuklara yönelik cinsel saldırı, taciz ve tecavüz
suçlarına ilişkin açıklaması
5.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, süt ve et üreticilerinin
sorunlarına Hükûmetin çözüm bulmasına ilişkin
açıklaması
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kütahyada hizmet veren 1. Jandarma
Er Eğitim Tabur Komutanlığının başka bir ile
taşınacağı iddialarına ilişkin
açıklaması
7.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğanın, Hükûmetin son
aldığı kanun hükmünde kararname yetkisiyle bir esnaf
bakanlığı kurulmasının düşünülüp
düşünülmediğine ilişkin açıklaması
8.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 166ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
9.- Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulutun, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 166ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
10.- Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Özün, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 166ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
11.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaşın, Türk
polis teşkilatının kuruluşunun 166ncı yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdilin, Başkanlık
Divanı olarak, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
166ncı yıl dönümünü kutladıklarına, şehit polislere
Allahtan rahmet, gazilere hayırlı ve uzun ömür dilediklerine
ilişkin konuşması
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler
1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Sivas
Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği
helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm
yönleriyle araştırılarak benzer durumların
yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/333, 334, 335-3/1090) (S.
Sayısı: 700)
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur
Süner ve 26 milletvekilinin, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31
milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin,
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 20 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin,
Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99, 242,
243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı: 549)
3.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 20 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi
Güvel ve 34 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 39
milletvekilinin, Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 25 milletvekilinin,
Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili
Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Kemalettin
Nalcı ve 19 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24
milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin,
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 22 milletvekilinin, Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili
Hulusi Güvel ve 26 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29
milletvekilinin, Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin,
Denizli Milletvekili Ali Rıza
Ertemür ve 25 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve 27 milletvekilinin,
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 28 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Sevigen ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve
24 milletvekilinin, Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 23 milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve 21 milletvekilinin, kayıp
çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/90, 190, 210,
235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567, 568,
569, 570, 571, 572, 573, 574) (S.
Sayısı: 589)
4.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet
Erdöl ve 21 milletvekilinin, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23
milletvekilinin, kanser hastalığı konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/348, 551, 666, 667, 668) (S.
Sayısı: 648)
5.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili
Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye
Erbatur ve 23 milletvekilinin, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22
milletvekilinin, Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin,
Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili
Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk
ve 21 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25
milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29
milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Artvin Milletvekili Metin
Arifağaoğlu ve 23 Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili
Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Van Milletvekili Kayhan
Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve
25 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Haydar
Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, ülkemizde yaşanan çevre
sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre
politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42,
47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) (S.
Sayısı: 352)
6.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak ve 25 milletvekilinin, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu ve 19 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 27
milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22
milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23
milletvekilinin, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Bengi
Yıldızın, Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve
21 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya ve 19 milletvekilinin,
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 22 milletvekilinin, Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 24 milletvekilinin, spor kulüplerinin
sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) (S.
Sayısı: 733)
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporunun görüşmeleri esnasında İstanbul Milletvekili
İdris Güllücenin, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, üremeye yardımcı
tedaviler ile aile ve çocuk yardımlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçerin cevabı (7/18221)
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürekin, Kuzey Afrika ülkelerinde çalışan
Türk firmalarının siyasi ve toplumsal olaylar sebebiyle maruz
kaldığı mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/18586)
3.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, çocuk hasta bezinin sosyal güvenlik
kapsamına alınmasının
kolaylaştırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
(7/18748)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, kaçakçılığa ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/18825)
5.- Giresun
Milletvekili Murat Özkanın, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine ödenmesi gereken
zam farklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/18837)
6.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, SSK ve BAĞ-KUR emeklisine ödenecek
zamlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçerin cevabı (7/18843)
7.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkayanın, SSK ve BAĞ-KUR
emeklilerine 2003 ve 2006 yıllarında verilmesi gereken zamlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçerin cevabı (7/18894)
8.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, Kütahyaya yapılan
yatırımlara ve verilen dış ticaret desteklerine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayanın cevabı (7/18990)
9.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, TBMM Üstün Hizmet Ödülü verilen bir kişiyle
ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Nevzat Pakdilin cevabı (7/19045)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00te açılarak dört oturum yaptı.
Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl, Kanser Haftasına,
Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Öz, Malatya iline yapılan yatırımlara,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebinin, yükseköğretime geçiş
sınavına ilişkin gündem dışı
konuşmasına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi.
Antalya
Milletvekili Mehmet Günal, Polis ve Kanser Haftasına,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, çiftçilerimizin, köylülerimizin
tarlasında, bahçesinde kullanacakları alt gübresinin bir an önce
taksitle satışının önünün açılmasına,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhanın, yükseköğretime geçiş
sınavıyla ilgili soruşturmanın idari açıdan da
tamamlanıp neticeye bağlanmasına,
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçlinin, yükseköğretime geçiş sınavıyla
ilgili idari soruşturma yürütülmekteyken Cumhurbaşkanının,
Millî Eğitim Bakanının telkin ve tavsiyede
bulunamayacağına,
Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğanın, son zamanlarda ÖSYMde özellikle, tüm
sınavlarda kopya ve şifreleme olmasının sorumlusunun
Hükûmet olduğuna,
İstanbul
Milletvekili Ünal Kacırın yükseköğretime geçiş
sınavına ait basına verilen kitapçığın
şifreli olarak hazırlanmasının yönetime yönelik bir komplo
olabileceğine ve bu yönde araştırma yapılmasına,
Çorum
Milletvekili Agâh Kafkasın, yükseköğretime geçiş
sınavını tartışarak çocuklar üzerinden siyaset
yapmanın etik olmadığına,
İstanbul
Milletvekili Ahmet Tanın, yükseköğretime geçiş
sınavına dair Cumhurbaşkanının, sayın
bakanların ve sayın başbakan yardımcısının
Orada bir şey olmamıştır. demelerinin yargıya
açıkça müdahale olduğuna,
İlişkin
açıklamalarına Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap
verdi.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 31 milletvekilinin, rüşvet sorununun
bütün yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1101) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön
görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasında bulunan ve İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 1 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcının; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (2/889, 894) (S.
Sayısı: 744) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık
oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.
Bastırılarak
dağıtılan 751, 749, 750 ve 748 sıra sayılı kanun
tasarılarının 48 saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmının 1, 4, 6 ve 7nci sıralarına; 737, 742 ve 736
sıra sayılı kanun tasarılarının ise bu
kısmın 2, 3 ve 5inci sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılması
kararlaştırılan 24üncü Dönem milletvekili genel seçimine
ilişkin kesin sonuçlarının 2839 sayılı Milletvekili
Seçimi Kanununun 37nci ve Millet Meclisi İç Tüzüğünün 3üncü
maddesine göre Yüksek Seçim Kurulunca, Türkiye radyo ve televizyonlarından
ilanını takip eden 5inci gün saat 15.00te toplanmak üzere,
12/4/2011 Salı gününden itibaren tatile girmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
1inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suudi
Arabistan Krallığı Hükûmeti Arasında Askeri Alanda
Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1018) (S. Sayısı: 751),
2nci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay
Başkanlığı ve Almanya Federal Cumhuriyeti Federal Savunma
Bakanlığı Arasında Yapılan Mühimmat Dahil Leopard 2
Ana Muharebe Tankı Silah Sisteminin Müşterek Konfigürasyon Kontrol Yönetimi
(JCCM) Konulu Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/982) (S. Sayısı: 737),
3üncü
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Lübnan
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/895) (S. Sayısı:
742),
4üncü
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay
Başkanlığı ile Mısır Arap Cumhuriyeti Savunma
Bakanlığı Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/966) (S. Sayısı:
749),
5inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Lübnan
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Eğitim İş Birliği
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/770) (S. Sayısı: 736),
6ncı
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Maldivler
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/999) (S.Sayısı: 750),
7nci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Federal
Demokratik Etiyopya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri Alanda
İşbirliğine İlişkin Çerçeve Anlaşması ve Bu
Anlaşmada Yapılan 1 Numaralı Değişikliğin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/737) (S. Sayısı:
748),
8inci
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Terör ve Terör Örgütlerine Karşı
Ortak İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı: 713),
Görüşmeleri
tamamlanarak yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi ve
kanunlaştı.
752 sıra
sayılı Afgan Ulusal Polisinin
Eğitilmesi ve Kapasitesinin Geliştirilmesi Hususunda Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
İşbirliği Yapılmasına Dair Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının
9uncu sırasına alınmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının:
9uncu
sırasına alınan, Afgan Ulusal Polisinin Eğitilmesi ve
Kapasitesinin Geliştirilmesi Hususunda Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
İşbirliği Yapılmasına Dair Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1019) (S. Sayısı: 752),
10uncu
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/957) (S. Sayısı:
682),
Görüşmeleri
tamamlanarak yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi ve
kanunlaştı.
7 Nisan 2011
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 12.00de toplanmak
üzere birleşime 21.31de son verildi.
Nevzat
PAKDİL |
Başkan
Vekili |
|
Harun
TÜFEKCİ Yusuf
COŞKUN |
Konya Bingöl |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
II.- BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 12.00de açılarak beş oturum yaptı.
Düzce
Milletvekili Celal Erbay, Düzce iline yapılan yatırımlara ve
hizmetlere,
İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral, çalışma hayatında yaşanan
sorunlara,
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, esnaf ve sanatkârların
sorunlarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonu
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde
bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebine ilişkin
tezkeresi kabul edildi.
Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin ve Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındıra ödenek ve yolluğunun verilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeleri kabul edildi.
Mersin
Milletvekili Behiç Çelik,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş,
Tekirdağ
Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut,
Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Öz,
İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş,
Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 166ncı yıl dönümüne;
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, taşeron firmalar
aracılığıyla çalıştırılan
işçilere,
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman, kadına yönelik şiddet, kadın ve
çocuklara yönelik cinsel saldırı, taciz ve tecavüz suçlarına,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, süt ve et üreticilerinin sorunlarına
Hükûmetin çözüm bulmasına,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahyada hizmet veren 1. Jandarma Er
Eğitim Tabur Komutanlığının başka bir ile
taşınacağı iddialarına,
Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan, Hükûmetin son aldığı kanun
hükmünde kararname yetkisiyle bir esnaf bakanlığı kurulmasının
düşünülüp düşünülmediğine,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, Başkanlık
Divanı olarak, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
166ncı yıl dönümünü kutladıklarına, şehit polislere
Allahtan rahmet, gazilere hayırlı ve uzun ömür dilediklerine
ilişkin bir konuşma yaptı.
Gündemin Özel
Gündemde Yer Alacak İşler kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Kocaeli Milletvekili Nihat
Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağın ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin
hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma
çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak
benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci İç Tüzükün
104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/333, 334, 335-3/1090) (S.
Sayısı: 700),
2nci
sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 23
milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Yalova Milletvekili
İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün
ve 24 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21
milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 20 milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22 milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Kocaeli Milletvekili Muzaffer
Baştopçu ve 30 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99, 242,
243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı: 549),
3üncü
sırasında bulunan, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 20
milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 34 milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 39 milletvekilinin, Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 25 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili Emine Ayna ve 19
milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 19
milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 22 milletvekilinin, Kütahya Milletvekili
Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve
26 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29 milletvekilinin, Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19
milletvekilinin, İzmir Milletvekili
Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin, Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25
milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve 27 milletvekilinin,
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve 28 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Sevigen ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve
24 milletvekilinin, Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 23 milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve 21 milletvekilinin, kayıp
çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10 / 90, 190, 210, 235, 312, 433,
438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571,
572, 573, 574) (S. Sayısı:
589),
4üncü
sırasında bulunan, Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
19 milletvekilinin, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20
milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19
milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21 milletvekilinin,
Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekilinin, kanser
hastalığı konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/348, 551, 666, 667, 668) (S. Sayısı: 648),
5inci
sırasında bulunan, Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve
20 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38
milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23
milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin,
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22
milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin,
Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Milletvekili
Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz
ve 27 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin,
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse ve 23 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26
milletvekilinin, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23
Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21
milletvekilinin, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19
milletvekilinin, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23
milletvekilinin, Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Haydar
Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, ülkemizde yaşanan çevre
sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre
politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68,
71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) (S. Sayısı: 352),
6ncı
sırasında bulunan, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 21 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak ve 25
milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20
milletvekilinin, Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 19 milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 27 milletvekilinin, Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin, Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23 milletvekilinin, Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Batman Milletvekili
Ayla Akat Ata ve Bengi Yıldızın, Antalya Milletvekili
Abdurrahman Arıcı ve 21 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Hamza
Yerlikaya ve 19 milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 22
milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 24
milletvekilinin, spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve
105inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/80, 91, 267, 674, 714, 737,
739, 876, 877, 878, 879, 880) (S. Sayısı: 733),
Üzerindeki genel
görüşmeler tamamlandı.
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun
görüşmeleri esnasında İstanbul Milletvekili İdris
Güllücenin, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma
yaptı.
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılması
kararlaştırılan 24üncü Dönem Milletvekilliği Genel
Seçimine ilişkin kesin sonuçlarının 2839 sayılı
Milletvekili Seçimi Kanununun 37nci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğünün 3üncü maddelerine göre Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye radyo ve
televizyonlarından ilanını takip eden beşinci gün saat
15.00te toplanmak üzere birleşime 22.20de son verildi.
Nevzat
PAKDİL |
Başkan
Vekili |
|
Harun
TÜFEKCİ Yusuf
COŞKUN |
Konya
Bingöl |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
|
Fatih
METİN |
Bolu |
Kâtip
Üye |
No.: 120
III.- GELEN KÂĞITLAR
7 Nisan 2011 Perşembe
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1021) (Plan ve Bütçe ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4.4.2011)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Ticaret ve Kalkınma Bankası Arasında Merkez
Anlaşmasını Tadil Eden Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/1022) (Plan ve Bütçe; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4.4.2011)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su
İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin
Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1023) (Çevre ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.4.2011)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özerin, TBMM Üstün Hizmet Ödülü verilen bir kişiyle
ilgili iddialara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/19045)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/03/2011)
2.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhanın, kamu binalarının faizsiz borçlanma
yöntemiyle satılacağı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19046)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
3.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateşin, Taşınır Mal
Yönetmeliği Genel Tebliğinin 6. maddesinde yer alan seçim dönemleri
ibaresine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19047) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
4.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, bazı doçentlerin profesör
kadrosuna atandığı iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19048) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüzün, Gaziantepteki bazı projelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19049)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
6.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın, öğrenim ve harç kredilerinin
geri ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19050) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
7.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, İstanbul-Sarıyer-Derbent mahallesi
kentsel dönüşüm projesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19051) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2011)
8.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekicinin, 2010 yılında yenilenen KPSS
Eğitim Bilimleri Sınavına ve bazı sonuçlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19052)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
9.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekicinin, 4/C statüsünde çalışan personelin
hizmet sözleşmelerinin 2010 yılında geç yenilenmesine ve meydana
gelen mağduriyete ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19053) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
10.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalının, basın özgürlüğüne,
tutuklu ve hükümlü gazeteci sayısına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19054) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2011)
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun,
Kahramanmaraş-Türkoğlunda bulunan yarı açık cezaevine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19055)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
12.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19056) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
13.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanaya yapılan yatırımlara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19057)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
14.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara
ve personel atamalarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19058) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
15.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, henüz basılmayan bir kitabın
toplattırılmasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19059) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/04/2011)
16.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanada 2002-2011 yıllarındaki
karşılıksız çek davalarına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19060)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
17.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19061)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
18.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanada 1998 yılında meydana
gelen depremde vatandaşlara verilen maddi yardımın geri
istendiği iddiasına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/19062)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
19.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanaya yapılan yatırım ve
projeler ile kadastro çalışmalarına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19063) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
20.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19064) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
21.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcanın, Afyonkarahisarda Akarçay
ıslah çalışmasının ödenek kaynağına ve
Akdeğirmen Barajında su kaçağı olup
olmadığına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19065) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
22.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19066) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
23.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bursa-Osmangazi Aksungur Çınardere Göletine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19067) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
24.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanaya yapılan yatırım ve
projelere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19068) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
25.- Adana Milletvekili
Yılmaz Tankutun, Adanada verilen maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19069) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2011)
26.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara
ve ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19070)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
27.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın, eğlence mekanlarındaki müzik
ve eğlence saatiyle ilgili kısıtlamalara ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19071)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
28.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Vakıflar Bankası ve Halk
Bankasının gazetelere verdikleri ilanlara ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/19072) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
29.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, IMFnin Personel Raporuna
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/19073) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01/04/2011)
30.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/19074) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
31.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanaya yapılan yatırımlara
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru
önergesi (7/19075) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
32.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru
önergesi (7/19076) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
33.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Yunanistanla bazı gizli
anlaşmalar yapıldığı iddiasına ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19077) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
34.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Libyaya yapılan askeri müdahaleye
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19078) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
35.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, madencilik sektörüyle ilgili basında
çıkan bir habere ve sektörün gelişimine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19079)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
36.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehirde verilen maden
arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19080)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
37.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19081) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
38.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanaya yapılan yatırım ve
projelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19082) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
39.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanada verilen maden arama ve
işletme ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19083)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
40.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Akkuyu Nükleer Santrali Projesine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19084) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
41.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19085) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
42.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirnede verilen maden arama ve işletme
ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19086) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
43.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahinin, Bakanlığın bazı terör
olaylarına yaklaşımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19087)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
44.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19088) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
45.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19089) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
46.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, muhtarların sorunlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19090) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
47.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara,
SYDF kaynakları ile yapılan projelere ve personel atamalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19091) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
48.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanaya yapılan yatırım ve
projelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19092) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
49.- Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara ve istihdama
yönelik açılan tesislere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19093) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
50.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, İstanbul DMO Basım
İşletmesi Müdürlüğüne ait arsaların özelleştirme
kapsamına alındığı iddiasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19094)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
51.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire ayrılan
yatırım bütçesine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19095) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
52.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanaya ayrılan yatırım
bütçesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19096) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
53.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara,
Hazineye ait taşınmazların satışına ve ek ödenek
tahsisine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19097) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
54.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kahramanmaraş
Bağlarbaşı mahallesinde ilköğretim okulunun
bulunmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19098) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
55.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyedeki eğitim kurumlarına
depreme dayanıklılık analizi yapılmasına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19099)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
56.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, YGSde bir ilköğretim okulunda
sınava girenlerin hepsinin kız öğrenci olduğu
iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19100) (Başkanlığa geliş tarihi:
29/03/2011)
57.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, Fırsatları
Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (Fatih) Projesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19101) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
58.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19102) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
59.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bursa-Mudanya Çağrışan köyüne
okul yapılıp yapılmayacağına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19103)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
60.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bursadaki taşımalı eğitim
sistemine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19104) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
61.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Adanadaki okulların depreme dayanıklılık
analizlerine ve güçlendirme çalışmalarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19105)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
62.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldızın, YGSde bazı
okullarda yalnızca kız öğrencilerin bulunduğu
iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19106) (Başkanlığa geliş tarihi:
30/03/2011)
63.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanaya yapılan yatırım ve
projelere, eğitim kurumlarına ve görevlendirilen öğretmenlere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19107) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
64.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekicinin, Yurt Dışı Teşkilatı
Yönetmeliğinin hazırlanmamasına ve boş kalan kadrolara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19108) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
65.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirnede mesleki teknik öğretim
kurumlarındaki bir uygulamaya ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19109)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
66.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara,
eğitim kurumu yapımına ve personel atamalarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19110) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30/03/2011)
67.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun, yabancı öğretmen
istihdamına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19111) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/03/2011)
68.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, 2002-2011 yıllarında okullarda
yapılan depreme karşı güçlendirme çalışmalarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19112) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
69.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kahramanmaraş
Bağlarbaşı mahallesine sağlık ocağı aile
sağlığı merkezi açılmasına ve aile hekimliği
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19113) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
70.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldızın, Siirt-Kurtalan-Bölüktepe Köyü
Sağlık Ocağının personel ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19114)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/03/2011)
71.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, 2007-2011 yıllarında Adanadaki
hastanelere atanan başhekimler ile il ve ilçe sağlık müdürü
atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19115) (Başkanlığa geliş tarihi:
29/03/2011)
72.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19116) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
73.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvelin, Osmaniyede 2007-2011 yıllarında
yapılan başhekim atamalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19117)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
74.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanaya yapılan yatırımlara
ve sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19118)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
75.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırım,
açılan hastane ve sağlık merkezlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19119)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
76.-
İstanbul Milletvekili Ahmet Tanın, yeni kurulan üniversitelerde
usulsüz profesörlük unvanı verildiği iddialarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19120)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
77.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirne-Keşan Paşayiğit
Beldesindeki mera alanına çöp toplama alanı kurulacağı
iddialarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19121) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
78.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19122) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
79.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllünün, Antalyadan yapılan yaş sebze ve meyve
ihracatının denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19123)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
80.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankutun, Adanaya yapılan yatırım ve
projeler ile tarımsal destek ve üretime ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19124)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
81.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19125) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
82.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, ihalesi yapılan
işlere Bakan oluruyla keşif artışı verildiği
iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19126) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
83.-
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asilin, Eskişehire yapılan
yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19127) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
84.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirelin, Bandırma-Bursa-Ayazma-Osmaneli arası
hızlı tren projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19128) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/03/2011)
85.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslunun, Edirneye yapılan yatırımlara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19129) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/03/2011)
86.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun, Kastamonu-Ankara karayolunun Ilgaz
İnköy mevkisinde meydana gelen göçüğe ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19130)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/03/2011)
87.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Yeni Fındık
Stratejisine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19131) (Başkanlığa geliş tarihi:
29/03/2011)
88.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoyun, Kahramanmaraş
Bağlarbaşı mahallesindeki vatandaşların sosyal
yardımlardan yeterince yararlanamadığı iddiasına
ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı
soru önergesi (7/19132) (Başkanlığa geliş tarihi:
29/03/2011)
89.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, Türk Telekom Arena
Stadının Galatasaray Spor Kulübüne devredilmesine ve bazı
stadyum gelirlerinin GSGMye devrine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk
Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/19133)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/04/2011)
90.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürekin, Genel Maksat Helikopter Projesi
ihalesiyle ilgili iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19134) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
91.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, TRTnin Anadolu Ajansının
abonelik sözleşmesini iptal etmesine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/19135) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/03/2011)
7 Nisan 2011 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf
COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88inci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekili arkadaşıma gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Düzce iline yapılan yatırımlar ve
hizmetler hakkında söz isteyen Düzce Milletvekili Celal Erbaya aittir.
Sayın Erbay,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Düzce Milletvekili Celal Erbayın, Düzce iline
yapılan yatırımlara ve hizmetlere ilişkin gündem
dışı konuşması
CELAL ERBAY
(Düzce) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım ve Düzceli hemşehrilerim adına heyetinize selam ve
saygılarımı sunuyorum ve girerken bu gülü, muhabbet
nişanı bu karanfili bize hediye eden Türk polisine
Bayramınız kutlu olsun. diyorum.
1999
depremlerinde ağır yara alan Düzce, Hükûmetimizin gösterdiği
yakın ilgi sonucu, kamu yatırımlarının bir an önce
hizmete girmesi ve bilhassa 2006da kurulan Düzce Üniversitesinin günden güne
fiziki yapılanmasını tamamlamasıyla, modern kent
mimarisinin örneklerini yansıtırken mahallî ve tarihî
değerlerini de korumayı sürdürmüştür.
İlimiz, 5084
sayılı Teşvik Kanunu kapsamına alınmasıyla,
sanayi alanında göstermiş olduğu hızlı gelişmeyi
sürdürmektedir. Bu doğrultuda, iki organize sanayi bölgesi kurulmuş, üçüncü
organize sanayi bölgesinin çalışmalarına da
başlanmıştır. 2010 yılı sonu itibarıyla
1inci Organize Sanayi Bölgesinde toplam yatırım tutarı 800
milyon TL olup şu an faaliyette bulunan on sekiz firmanın ihracat
rakamı ise 243 milyon dolara ulaşmıştır.
Hasılı, 2004 yılı öncesi ilimizdeki sigortalı
işçi sayısı 25 bin civarındayken bugün bu sayı 55 bine
ulaşmıştır.
Düzcede,
sanayinin gelişmesine paralel olarak tarımda da önemli
gelişmeler meydana gelmiş, 2002 yılında 19.863 üreticiye
tarımsal destek yapılmışken, 2010 yılında bu
destek 23.692 çiftçimize yansımıştır. 2002
yılında 94 üreticiye hayvancılık desteği
verilmişken, bu miktar 2010 yılında 1.991 rakamına ulaşmıştır.
Ayrıca, mera ıslah çalışmaları hızlı bir
şekilde devam etmektedir. Bu doğrultuda, şu ana kadar 3.205
dekar meranın ıslah çalışmaları tamamlanmış
ve köylümüzün hizmetine sunulmuştur. 2011 yılı için 16 ayrı
köye ait 870 dekar meranın proje ve ıslah çalışmaları
da devam etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki Düzceye yapılan
yatırımlar bunlarla sınırlı değildir. Adalet
Bakanlığınca yürütülen yatırımlar açısından
bakıldığında Düzceye yakışır adalet
sarayı tamamlanmış, 2009 yılında hizmete
girmiştir. Yine, Çilimli ilçesinde cezaevi yapımı için yer
tahsisi yapılmış, ihale çalışmaları devam
etmektedir.
İçişleri
Bakanlığımızca emniyet sarayı ve vilayet
konağının yapımı tamamlanmış ve hizmete arz
edilmiştir.
Millî eğitim
hizmetleri açısından 2003 yılına kadar Düzcede 1.981 olan
derslik sayısı bugün 2.940a ulaşmıştır. Yine,
2003 yılına kadar okullarımızda 1.439 olan bilgisayar
sayısı bugün 11.096 sayısına
ulaşmıştır.
Yine, Devlet Su
İşleri Düzcede yatırımlarına ara vermeden devam
etmektedir. Cumayeri, Mısırlık; Kaynaşlı,
Darıyeri, Yörükler; merkez Gölormanı köyü taşkın ve rüsubat
projeleri ile Melen Çayı, Efteni Gölü, Aksu Deresi, Küçük Melen Çayı,
Uğur Deresi ıslahı projeleri 2011 yılı
yatırım programına alınmıştır.
Tescil
aşamasında bulunan Yığılca arısının
geliştirilmesi amacıyla Orman Genel Müdürlüğü ile Düzce
Üniversitesinin ortaklaşa hazırlamış olduğu Bal
Ormanı Projesi ülkemizde KOSGEBin düzenlediği projeler arasında
1incilik almış ve uluslararası düzeyde de 399 proje
arasından 12nci sırayı almıştır.
Ulaştırma
da ise Düzce-Akçakoca bölünmüş yolu dâhil 58 kilometre bölünmüş yol
yapılmış, Gölyaka Köprülü Kavşağı, Cumayeri
Köprülü Kavşağı, Gümüşova dalçıkı, Gölyaka çevre
yolu tamamlanmış, Düzce-Yığılca kara yolu onarımı,
Düzce çevre yolu yapımı devam etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu süreç içerisinde Hükûmetimiz
sosyal içerikli hizmetlerini de sunmuştur. Yine, Toplu Konut
İdaresince 5.028 konut tamamlanarak orta ve dar gelirli
vatandaşlarımıza teslim edilmiştir. Bununla birlikte,
TOKİnin yapmakta olduğu 300 yataklı Düzce Devlet Hastanesinin
inşaatı devam ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Evet, Sayın Erbay, teşekkür ediyorum.
CELAL ERBAY
(Devamla) Bütün arkadaşlarıma umduklarınızdan mahir
olasınız, yaptıklarınızdan emin olasınız
diyorum.
Saygı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Gündem
dışı ikinci söz, çalışma hayatında yaşanan
sorunlar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Bayram Ali
Merale aittir.
Sayın Meral,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meralin,
çalışma hayatında yaşanan sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
BAYRAM ALİ
MERAL (İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bu kadar
kalabalığa sivri laf söylemek içimden gelmiyor ama ne yapayım,
kusura bakmayın bazı konuları bilginize sunmak zorundayım.
Bu 4/Cyi
çıkardınız, el kaldırdınız, şimdi
yarıdan fazlanız 4/Cli olacaksınız haziranın
12sinde, ondan dolayı bazı konuları bilginize sunayım ki
bir yerde oturduğunuz zaman niye bu yanlışlıkları
yaptım diyebilesiniz değerli arkadaşlarım.
Bakınız,
5510 sayılı Yasayı çıkardınız, birçok
işçinin elinden emekliliğini aldığınız, kamuda
çalışan birçok işçi dahi kısa süreli
çalıştığı için emeklilik hakkı elinden
alındı. Ücretleri dondurdunuz, yatırımlara yönelik herhangi
bir yatırım yapmadınız, üreten değil tüketen bir
topluma doğru insanları, halkımızı yönlendirdiniz.
Ayrıca,
değerli arkadaşlarım, yine 4/Cyle birçok hüküm getirdiniz
İş Yasasında, esnek çalışma, çağrı üzerine
çalışma, uzaktan çalışma, eve iş verme, geçici iş
ilişkisi gibi aklın mantığın almayacağı
bazı kuralları İş Kanununa koydunuz. Ne yaptı bu
biliyor musunuz değerli arkadaşlarım, 4/C de dâhil, işçiden
ne götürdü? Sendikal haklarını elinden aldı işçilerin,
ücretleri düşürüldü, ikramiye hakları ellerinden alındı,
fazla çalışma hakları ellerinden alındı,
yıllık izinleri ellerinden alındı, kıdem
tazminatı ihbar öneli ellerinden alındı ve süresi bittiği
zaman iş süresi uzatılır mı uzatılmaz mı muammaya
bırakıldı.
Muhterem
arkadaşlarım, biraz önce arkadaşımın söylediği
gibi, keşke iyi şeyler olsaydı benim sahamda da bunu
çıkıp güzel güzel anlatsaydım.
Muhterem
arkadaşlarım, yine yıldırım hızıyla baba
baba sattınız, birçok işyerini belli çevrelere yok pahasına
peşkeş çektiniz.
Emeklilere 60
lira ayda ücret verdiniz, övünüyorsunuz -bu, günde bir buçuk simit
parasıdır- iki aylık ücret alacakları var, fark
alacakları var, bunu da ödemediniz. Bahane: Cumhurbaşkanı yurt
dışındaydı, imzalayamadı, gecikti. Yerine bakan
imzalasın, zor bir şey mi? Bu bahaneleri bırakın.
Muhterem
arkadaşlarım, yine üzülerek ifade etmek istiyorum,
özelleştirmeyle Manisada, Malatyada, İstanbulda,
Şişlide, Zeytinburnunda,
Şişli Bomonti Bira Fabrikasında, Balıkesir SEKAda,
Telekomda, TÜPRAŞta, Tekelde, saymakla bile bitmez, birçok arsayı
birilerine peşkeş çektiniz.
Ben, bu arada,
Anayasa Mahkemesine de bir sitemde bulunmak istiyorum. Bu yüce Meclis
milletvekillerin sosyal haklarını onlara tanırken, Tekel
işçilerinin hakları kayboldu, bunun iadesini talep etmemize
rağmen, yüce mahkeme bunu reddetti değerli arkadaşlarım.
Bir işçinin ücreti düşürülmüş, sendikal hakkı elinden
alınmış, kıdem tazminatı hakkı elinden
alınmış, birçok hakkı elinden alınmış,
Anayasa Mahkemesine müracaat etmiş, Anayasa Mahkemesi bunu reddetmiş.
İşte,
bu nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım?
Yaptığınız bazı işlemlerle yargının
içerisine kurt düşürdünüz. Yargıya güveni
sarstırdınız. Üniversitelerin sesini kestiniz. Yani
yaptığınız birçok işlem var. Bunlar, kısmet olur
eğer bir bölümünüz terhis olursanız, oturduğunuz bir yerde
elinizi şakağınıza dayayın, ne kadar yanlış şeyler
yaptığınızı hatırlayın bahanesiyle
konuşuyorum.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) Çok konuştunuz!
BAYRAM ALİ
MERAL (Devamla) Yoksa, bir dönem, dört senedir burada davul zurna çaldık
size duyuramadık. Bundan sonra bir şey
duymayacağınızı da biliyorum ama sizi gelecekte
vicdanınızla baş başa bırakmak için bunları
sizlere arz ettim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Diliyorum ki, bütün milletvekili arkadaşlarım 4/Cnin
durumuna düşmesin, tekrar bu yüce Mecliste görev alsın.
Hepinize
sağlık diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Gündem
dışı üçüncü söz, esnaf ve sanatkârların sorunları
hakkında söz isteyen Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğluna
aittir.
Sayın
Serdaroğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun,
esnaf ve sanatkârların sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) Değerli Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; esnafın sorunları hakkında
gündem dışı söz aldım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, esnafın durumu, köylünün, işçinin, memurun ve
emeklinin durumuyla doğrudan ilgilidir. Çünkü bu kesimlerin durumu iyiyse
esnafın da durumu iyi olur. Siyasi iktidar her fırsatta Esnafın
durumu çok iyi. dese de binlerce esnaf dükkânını kapatıyorsa,
bilinsin ki, ortada büyük bir sorun var demektir ve esnafımızın
içinde bulunduğu duruma bakarak, toplum kesimlerinin,
dolayısıyla vatandaşın ekonomisinin iyi
olmadığını anlarsınız.
Değerli
milletvekilleri, aslında günümüzde her kesimden tüketici geçim derdi
içinde bir yaşam mücadelesi vermektedir. Tarımdan büyük bir
kaçışın yaşanması, işçinin, memurun,
dolayısıyla tüketicinin alım gücünün düşmesi
esnafımızı olumsuz etkilemektedir. Piyasada para
dolaşımının kısıtlı olması, kredi
kartlarının limitlerinin dolması sonucu esnaf, siftahsız
kepenk kapatmaktadır. Geliri olmayan esnaf, SSK ve BAĞ-KUR primlerini
ödeyemez duruma gelmiştir. En önemli sorunlarından biri olan ve
iktidarın hiç ama hiç umursamadığı büyük marketler yüzünden
esnaf can çekişmektedir. İfade ettiğim gibi, her gün, ekmek
teknelerinin kepenkleri açılmamak üzere bir bir kapanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, şehir merkezlerindeki büyük mağaza ve marketler
esnafımızı gerçekten bitirmiştir. Market ve mağazalara
karşı değiliz ancak biz bunların sokak aralarından
çıkarılarak şehrin dokusuna, mimarisine, trafiğine zarar
vermeyecek noktalara taşınıp küçük esnafımıza
yaşama şansı tanımasını istiyoruz. Ama iktidar,
2002de Milliyetçi Hareket Partisinin, sonra ise kendisinin yaptığı
yasal düzenlemeyi bir türlü Meclis gündemine getirmedi ve getiremediniz ve
muhalefetin önerilerini de şiddetle reddettiniz. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bizim istediğimiz, toplumu ayakta tutan temel değer ve
dinamiklerimizin başında gelen orta direğimizin bir parçası
esnaf ve sanatkârlarımızı haksız rekabetten
kurtarmaktır.
Düşük faizli
kredi vererek esnafı desteklediğini sanan iktidar, büyük ama büyük
bir yanılgı içindedir. Ne tür faizli kredi verirseniz verin,
esnafın ödeme gücü kalmamıştır. Esnaf, dükkânından
kazanamadığı için, aldığı krediyle geçimini sağlamaktadır.
Bu da esnafın borç kamburunun her geçen gün katlanarak büyümesine ve geri
dönüşü olmayan bir borcun girdabının içine sürüklenmesine neden
olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, esnafın gözden kaçan önemli bir sorunu ise Gelir Vergisi
Kanunu gereğince gerçek usulde vergilendirilirken kazanç ve gelir durumu
düşmesine rağmen tekrar basit usule geçememesidir. Bu büyük bir
haksızlığın yanı sıra ticari faaliyetin tamamen
son bulmasına neden olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, artık sona yaklaşan AKP İktidarı dokuz
yıldır esnaf ve sanatkârların, KOBİlerin, tüketicilerin
yanında olmamış, hep büyük sermayenin yanında saf
tutmayı tercih etmiştir. Milletin kürsüsünden köylümüze,
işçimize, işsizimize, memurumuza, emeklimize, esnafımıza ve
tüm milletimize sesleniyorum: 12 Hazirandan sonra milletimizin teveccühüyle
Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı milletimizin tüm sorunlarını
bir bir çözecektir.
Bu duygularla,
dönemin son gündem dışı konuşmasını yaparken
seçimlerin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını
Cenabıallahtan niyaz eder, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve
şahsım adına sizleri ve büyük Türk milletini saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebine
ilişkin tezkeresi (3/1450)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de
çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur.
Başkanlığımızca uygun görülen bu talep
İçtüzüğün 25 inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, bazı sayın milletvekillerinin
izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.- Bazı milletvekillerinin,
belirtilen sebep ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1458)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın
milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli
sayılmaları Başkanlık Divanının 06.04.2011
tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Konya Milletvekili Ahmet Büyükakkaşlar,
hastalığı nedeniyle 28/01/2011 tarihinden itibaren 21 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Çorum Milletvekili Agâh Kafkas, hastalığı
nedeniyle 20/01/2011 tarihinden itibaren 16 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır,
hastalığı nedeniyle 24/01/2011 tarihinden itibaren 60 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Ankara Milletvekili Faruk Koca, hastalığı
nedeniyle 02/02/2011 tarihinden itibaren 15 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bursa Milletvekili Ali Kul, hastalığı nedeniyle
10/03/2011 tarihinden itibaren 30 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bayburt Milletvekili Fetani Battal, hastalığı
nedeniyle 29/03/2011 tarihinden itibaren 12 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Siirt Milletvekili Osman Özçelik, mazereti nedeniyle 01/02/2011
tarihinden itibaren 16 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, mazereti nedeniyle
07/02/2011 tarihinden itibaren 12 gün,
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, milletvekillerine ödenek ve
yolluğunun verilebilmesi için bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
3.- Şırnak Milletvekili
Sevahir Bayındıra ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkereleri (3/1459)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bir yasama yılında
aralıksız 2 ay izin alan Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır'a İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek
ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının
06.04.2011 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sisteme girip söz talebinde bulunan milletvekili
arkadaşlarıma söz vereceğim.
Sayın Çelik, buyurun efendim.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelikin, Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166ncı
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 166ncı yıl dönümünü
kutluyorum. Teşkilatın tüm çalışanlarına
aydınlık ve mutlu yarınlar diliyorum. Keşke bugün 1inci
dereceden emeklilik müjdesini de verebilseydik.
Bu vesileyle şehitlerimize Allahtan rahmet niyaz eder,
gazilerimize, hastalarımıza acil şifalar dilerim.
Nice yıllara diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Çelik.
Sayın Köse
2.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Kösenin, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
166ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ben de her zaman ve her şart altında
malımızın ve canımızın koruyucusu olan Türk polis
teşkilatının kuruluş yıl dönümünde, bu anlamda
fedakârca görev yapan polis teşkilatımızın bu gününü
kutluyorum.
Çok zor şartlar altında görev yapan Türk polisi
geçmişte birçok şehit vermiştir. Bunlara Allahtan rahmet
diliyor ve önlerinde saygıyla eğiliyorum.
Sayın Başkanım, dört yıllık süreçte
Mecliste birlikte çalıştığımız bütün milletvekili
arkadaşlarıma bundan sonraki yaşamlarında sağlık
ve mutluluklar diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Köse.
Sayın Güvel
3.- Adana Milletvekili Hulusi
Güvelin, taşeron firmalar aracılığıyla
çalıştırılan işçilere ilişkin
açıklaması
HULUSİ GÜVEL (Adana) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Değerli arkadaşlar, çalışma
hayatımızın temel sorunlarının en önemlilerinden
birisi de yoğun bir güvensizliği beraberinde getiren taşeronluk
sistemidir. Taşeron firmalar aracılığıyla
çalıştırılan işçiler yoksul, sosyal ve sendikal
haklardan yoksun çalıştırılmakta, düşük ücretlerle
olumsuz çalışma koşullarında istihdam edilmektedirler.
Giderleri kısmak veya maliyetleri düşürmek gerekçesiyle,
çalıştırılan işçiler fazla mesai, bayram izni,
ikramiye ve yıllık izin gibi haklarından yoksun
bırakılmakta, özellikle temizlik işlerinde
çalıştırılan personel çağa yakışmayacak
uygulamalara maruz kalmaktadır. İşçi haklarını hiçe
sayan, sendikasızlaşmayı teşvik eden Hükûmet
taşeronlaşmayı yaygınlaştırmaktadır. Bu
sistem ucuz iş gücü anlamına gelmektedir. Taşeronluk sistemi,
güvencesiz çalışma ve acımasız bir sömürü anlamına
gelmektedir. Taşeron işçilik, emeğe ve emekçiye yapılan en
büyük adaletsizliktir.
Teşekkür ediyorum Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Güvel.
Sayın Arıtman, buyurun.
4.- İzmir Milletvekili Canan
Arıtmanın, kadına yönelik şiddet, kadın ve çocuklara
yönelik cinsel saldırı, taciz ve tecavüz suçlarına ilişkin
açıklaması
CANAN ARITMAN (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Başkanım, kadına yönelik şiddet,
kadın ve çocuklara yönelik cinsel saldırı, taciz ve tecavüz
suçları ne yazık ki son yıllarda ülkemizde artık kadın
ve çocukların birincil insan hakkı olan yaşam
haklarını da elinden alacak ölçüde çok ağır ve çok yaygındır.
Dokuz yıllık AKP iktidarında 5 bin kadın öldürüldü, on
binlerce çocuk cinsel taciz ve tecavüz suçlularının kurbanı
oldu, hayatını kaybetti. Bu suçlara yönelik, bunların
azaltılmasına yönelik yasa teklifleri Meclise verilmiş
olmasına rağmen, alt komisyonlarda gerekli tasarıların
hazırlanmış olmasına rağmen, dokuz yıllık
süreç içerisinde son gün, bugün dahi bekledik bu yasa
tasarılarının gündeme alınmasını ama gündeme alınmamasını,
bu kadın ve çocukların hayatını koruyacak yasal tedbirlerin
alınmamasını ben burada şiddetle kınıyorum. Bir
kadın ve bir anne olarak kınıyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Arıtman.
Sayın Özkan, buyurun.
5.- Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkanın, süt ve et üreticilerinin sorunlarına Hükûmetin çözüm
bulmasına ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Türkiye şu anda genel seçimlere endekslenmiştir, ülkemiz
için hayırlı olmasını diliyorum.
Bu süreçte süt üreticileri ve et üreticileri perişan
durumdadır. Süt parası yemi karşılayamamaktadır,
bundan dolayı yine damızlık hayvanlar kesime gitmektedir. Süt
fiyatları çok düşmüştür. Acilen, Hükûmet, süt üreticilerinin ve
besicilerin sorunlarına çözüm bulmalıdır. Çözüm ise yurt
dışı alımlarına son vermekten geçer. Hükûmeti uyarma
gereği duydum.
Teşekkür ediyorum. Bu vesileyle de Türk polis
teşkilatının haftasını da canıyürekten
kutluyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Sayın Işık, buyurun.
6.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Kütahyada hizmet veren 1. Jandarma Er Eğitim
Tabur Komutanlığının başka bir ile
taşınacağı iddialarına ilişkin
açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Kütahya ilini infiale sokan bir konuyla ilgili söz aldım.
Kütahyada uzun yıllardır hizmet veren 1inci Jandarma Er Eğitim
Tabur Komutanlığının Kütahya ili dışında
başka bir ile taşınacağı iddialarıyla ilgili
olarak iki yıldır vermiş olduğum soru önergelerine maalesef
en sonunda bir cevap aldık. İlgili Bakanlık kısa vadede
böyle bir taşımanın söz konusu olmadığını
ifade etmişti ama şimdi söz konusu taburun 9-15 Mayıs tarihleri
arasında Kastamonu iline taşınacağı iddiasıyla
Kütahyada çok ciddi bir rahatsızlık
yaratılmıştır. Buradan iktidarı göreve davet ediyorum.
Bu TOKİ sevdasından vazgeçiniz. Kütahyaya
yaptığınız haksızlıkların
karşılığını mutlaka bulacaksınız.
Acaba bu karar doğru mudur? İçişleri
Bakanlığının bir an önce Kütahya kamuoyunu -ya da
kamuoyunu- rahatlatacak bir açıklamada bulunmasını talep
ediyorum. Eğer doğruysa bu karar, bundan vazgeçilmesi talebiyle size
tekrar teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Aydoğan
7.- Balıkesir Milletvekili
Ergün Aydoğanın, Hükûmetin son aldığı kanun hükmünde
kararname yetkisiyle bir esnaf bakanlığı kurulmasının
düşünülüp düşünülmediğine ilişkin açıklaması
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
AKP sözcüleri, Türkiye'nin 16ncı büyük ekonomi olduğunu
ve satın alma paritesinin değiştirilerek kişi
başına millî gelirin de arttığını ifade ediyor
ama aynı zamanda da esnaf sorunları artarak devam ediyor. Büyük
alışveriş merkezi yasası yıllardan beri Meclisin tozlu
raflarında beklemesine rağmen bu konuda Hükûmet tarafından
herhangi bir çalışma yapılmadığını
biliyoruz. En son alınan kanun hükmünde kararname öncelikli hâle geliyor,
esnafın sorunları unutulmaya devam ediliyor.
Sayın Başbakan esnafın sorunlarının
çözümü yolunda esnafın bir araya gelmesini öneriyor, yani esnafların
bir araya gelerek büyük alışveriş merkezlerine karşı
rekabet edebileceğini söylüyor. Hükûmetin son aldığı kanun
hükmünde kararname yetkisiyle bir esnaf bakanlığı
kurulmasının düşünülüp düşünülmediği buradan
yetkililere soruyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Elitaş, buyurun efendim.
8.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166ncı yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Polis teşkilatımızın kuruluşunun
166ncı yıl dönümü münasebetiyle AK PARTİ Grubu adına söz
aldım. 166 yıldır ülkemizde insanların rahat, huzurlu
yaşamını temin etmek, adaletin sağlanmasına
yardımcı olmak gayretiyle hizmet veren polis teşkilatına
teşekkürlerimizi, şükranlarımızı sunuyoruz. Bu süreç
içerisinde görev başında şehit olan, hayatını kaybeden
tüm teşkilat mensuplarına Allahtan rahmet temenni ediyoruz.
Gazilerine şifalar dilerken şükranlarımızı iletiyor,
polis teşkilatımızın 166ncı kuruluş yıl
dönümünü tekrar AK PARTİ Grubu adına kutluyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
Sayın Akbulut
9.- Tekirdağ Milletvekili
Tevfik Ziyaeddin Akbulutun, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 166ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de Türkiye Büyük Millet Meclisi İçişleri Komisyonu
olarak Türk polis teşkilatımızın 166ncı
yılını kutluyorum.
Polis teşkilatımız, asırlardan beri bu ülkede
Türk milletinin güvenliği yolunda çok önemli hizmetler yapmış ve
bu uğurda yüzlerce şehit vermiştir. Şehitlerini rahmetle
anıyorum, gazilerine saygılar sunuyorum ve polis
teşkilatımızın 166ncı yılını, 10
Nisanını tekrar kutluyorum.
Bu vesileyle son mesai günümüzde bütün milletvekili
arkadaşlarıma yeni yaşamlarında başarılar
diliyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Akbulut.
Sayın Öz
10.- Malatya Milletvekili Ömer
Faruk Özün, Türk polis teşkilatının kuruluşunun
166ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Sayın Başkanım, Türkiye
Büyük Millet Meclisi güvenlikten sorumlu İdare Amiri olarak başta
Türkiye Büyük Millet Meclisi kampüsü ve girişlerinde her türlü özveriyle
Meclisimizin çalışmasına katkı sağlayan polis
teşkilatımıza, polis mensuplarımıza teşekkür
ediyorum. Ülkemizin her yerinde canla başla ülkemizin huzuru için
çalışan tüm polislerimizin polis gününü kutluyor, şehit olan
polislerimize de Allahtan rahmet diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Öz.
Sayın Ağırbaş
11.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Jale Ağırbaşın, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 166ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Türk polis teşkilatının 166ncı kuruluş
yıl dönümünün vatanımıza, milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Ülkesi uğruna gerektiğinde hayatını tehlikeye
atan, görevini yerine getirmek için mücadele veren polisimizin hakkı
ödenemez. Ağır koşullar altında çalışan
polisimizin özlük haklarının iyileştirilmesi ve emeğinin
hakkının verilmesi için yüce Meclisi öncelikle göreve davet etmek
istiyorum.
Aynı zamanda, polis teşkilatımızdaki
gazilerimize acil şifalar, hayatını kaybeden, canını
yitirenlere de Allahtan rahmet diliyor, ailelerine tekrar
başsağlığı diliyor, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim arkadaşlar.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Nevzat Pakdilin, Başkanlık Divanı olarak,
Türk polis teşkilatının kuruluşunun 166ncı yıl
dönümünü kutladıklarına, şehit polislere Allahtan rahmet,
gazilere hayırlı ve uzun ömür dilediklerine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Biz de Başkanlık Divanı olarak
polislerimizin polis gününü kutluyor, şehit kardeşlerimize Allahtan
rahmet, gazilerimize hayırlı uzun ömür diliyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, bu kısmın 1inci
sırasında yer alan Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin
hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma
çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak
benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonunun 700 sıra sayılı Raporu üzerindeki genel
görüşmeye başlıyoruz.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Adına Grup Başkan Vekili Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri
Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağın ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vuralın, Sivas
Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği
helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm
yönleriyle araştırılarak benzer durumların
yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/333, 334, 335-3/1090) (S. Sayısı: 700) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, İç Tüzükümüze göre Meclis
Araştırması Komisyonunun Raporu üzerindeki genel görüşmede
ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İç Tüzükümüzün
72nci maddesine göre siyasi parti grupları adına birer üyeye,
şahısları adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca,
istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete de söz verilecek. Bu suretle, Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme
tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri, Komisyon, Hükûmet ve siyasi parti
grupları için yirmişer dakika, önerge sahipleri ve şahıslar
için onar dakikadır.
Komisyon Raporu 700 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Önerge sahipleri adına söz talebi var mı? Yok.
(x) 700 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhana aittir.
Sayın Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Büyük
Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Muhsin Yazıcıoğlu
ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter
kazasının kurtarma çalışmaları ve bu
çalışmaların tüm yönleriyle araştırılması
yönünde kurulan komisyon raporu üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle Büyük Birlik Partisinin çok değerli Genel
Başkanı Sayın Muhsin Yazıcoğluna ve
hayatını kaybeden diğer arkadaşlarımıza Allahtan
rahmet diliyoruz, ailelerine sabır diliyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak her konuda olduğu gibi bu
konuya da çok önemle baktık değerli arkadaşlarım ancak
gördüğümüz genel kanaat, maalesef Türkiyede arama kurtarma
çalışmaları konusunda çok ciddi bir zafiyetin olduğudur,
kurumsal zafiyetin olduğudur, bu sorumluluğun taraflarının
belli olmamasıdır, buradaki yetkilerin doğru belirlenmemiş
olmasıdır. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün bu
konuda kurtarmanın başını çekmesi gereken kurum
olmasına rağmen, maalesef kriz masası içerisinde herhangi bir
temsilci gibi görülmesidir. Bu nedenle Türkiye, her kazada bu krizi
yaşıyor ve yaşamaya devam ediyor. Maalesef bölgeye gidenler
arama kurtarma çalışmasında etkili olacak şahıslar
olmuyor. Bütün kazalı olaylarda bu böyle değerli arkadaşlar.
Tabii ki çok önemli siyasetçinin, bürokratın görev ve moral
açısından o bölgede olması ancak eğer o bölgeye siyasetçi
ve bürokrat hizmet verecek kişiden önce gidiyorsa hizmet vermesi
gerekenler, arama kurtarmayı organize etmesi gerekenler siyasetçinin
arkasında, gerisinde görev alıyorsa hepimizin oturup düşünmesi
lazım.
Bakın, incelediğimiz şeylerde Ne
yaptınız? dediğimizde bize gelen raporların hepsi
bakanların geldiği saati, bakanların nereye gittiklerini,
bürokratların, sivil kuruluşların geldikleri saati ve nereye
gittiklerini söylüyor. Oysa, gelişmiş ülkelerde bu raporlar ilgili
ekiplerin ve uzmanların ne yaptıklarıyla doludur, siyasetçinin
ne yaptığıyla değil. Bu ciddi bir zafiyet. Ve hatta benim
kanaatim şu ki bölgeye giden siyasetçiler oradaki çalışma
yapacak insanlara da engel oluyorlar. Oradaki vali, belediye başkanı,
bakanın, başbakanın, hatta diğer kurum yetkililerinin
peşinde koşturmaktan, saygılarıyla direktif beklemekten
meselenin çözümüne katkı koyamıyorlar. Bir bakıyorsunuz, bu
kazada da aynı olmuş. Geliş gidiş saatlerinde kazanın
olduğu yerde binlerce kişi bekliyor, kazaya müdahil olan yok
İlk anda kazaya müdahil olan, dağa çıkan ekipte kaç kişi
var biliyor musunuz arkadaşlar? Bir ekipte 17 kişi. Televizyonlardan
ne duyuyoruz biz? Binlerce kişi aramalara katıldı.
Arkadaşlar, sokakta bekleyeni, dağ yolunda bekleyeni, o acı
yaşanmasın diye çırpınanı arama kurtarmaya
katılan, canla başla bu işi götüren insanlar olarak görürsek biz
bu feryatları daha çok işitiriz. Bunu kimin yapması lazım?
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü. Bu yetkiyle gelecek, o bölgede
yetkilerini kullanacak ve uzman kuruluşları arayıp bölgeye
çekecek, kurumlar arasında entegrasyonu sağlayacak. Şimdi
çıkıp birileri Entegrasyon sağlandı. diyebilir ama ben
nasıl sağlanamadığını madde madde size
anlatacağım.
Kaza oluyor değerli arkadaşlar. Kaza olduktan sonra
yirmi beş dakika içerisinde televizyonlardan hepimiz duyuyoruz bu
kazanın olduğunu ve televizyonlarda maalesef kazada yaralı olan
ve şimdi rahmete kavuşan bir arkadaşımızın sesini
duyuyoruz, 112 Acille yaptığı telefon konuşmasını
duyuyoruz. Bir kere bu insanların ailelerini ciddi bir paniğe
sürüklüyor, oradaki insanları paniğe sürüklüyor. Dikkat edin,
Avrupada bir kaza oldu, uçak iki yüz metreden yere çakıldı, hemen
yayın yasağı koydular. Hiç birimiz İçinde Türk yolcu var
mı yok mu onun için bile haber alamadık. Ne zaman ki kaza yerine
ulaşıldı, kaza sonuçlarına ulaşıldı,
kamuoyuna kazayla ilgili haber verebildiler. Bizim Türkiyede bir şey
olduğu anda teknik yorumlar bile televizyonda konuyla alakası olmayan
insanlar tarafından gündeme getiriliyor, bilgi kirliliğiyle
vatandaş bir heyecan içerisinde tepki koymaya başlıyor ve biz de
maalesef eğilimlerimizi insanların beklentilerine göre
şekillendiriyoruz.
Bakın, olaydan iki saat sonra ne oluyor: Çıkıyor,
Kayseri Valisi bir açıklama yapıyor, diyor ki: Kaza yerine ulaşıldı,
Sayın Yazıcıoğlunun ayağı kırık, bütün
arkadaşlarımız yaralı, hastaneye götürülüyorlar. Olaydan
yarım saat sonra bir açıklama daha geliyor, deniliyor ki: Bu açıklama
doğru değildir. Arama kurtarma çalışmaları devam
ediyor. Olay yerinde binlerce kişi var.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu olaydan sonra
benim kanaatim, arama kurtarma çalışmalarının en az on
beş dakika yavaşladığıdır.
İkinci hayret verici olay: Bunu bir istihbarat emniyet amiri
dokuz ile sanıyorduk, on iki ile bildirmiş, bulunduğunu istihbarat
geçmiş. Neresi geçiyor? Kahramanmaraş istihbarat geçiyor. Sonra
-hepsini kamuoyunun dikkatine sunuyorum söylediklerimin- biz Kahramanmaraş
Valisini dinledik, dedik ki: Böyle bir istihbarat geçmiş. Emin olmadan
neden valiliklere bu istihbarat geçiyor? Kahramanmaraş Valisi bize Benim
bu istihbarat bilgisinden haberim yok. dedi. Böyle bir ironi olabilir mi?
Emniyet Müdürüne soruyorsunuz Benim de yoktu, benim de bu olaydan yeni haberim
oldu. diyor. Haberi olduğu tarih doksan gün sonra.
Sonra Emniyet Amirini çağırıyorsunuz Siz bu duyumu
nereden aldınız, istihbaratı nereden geçtiniz? diyorsunuz,
diyor ki: Bizim bilgi kaynaklarımız var.
İstihbaratımı açıklayamam ama ben bu istihbaratı
telefonla aldım.
Değerli arkadaşlar, bir istihbarat teşkilatı
eğer aldığı telefonla arama kurtarma faaliyetini
yönlendiriyorsa vay gele bu ülkenin hâline, vay gele bu istihbaratın
hâline! Ve bir uyarıda daha bulunmak istiyorum: İlgili istihbarat
teşkilatı bu sohbeti yasa dışı bir dinlemeyle elde
etmiş. iddiaları var. Biz Komisyon olarak bu iddiaların üzerine
gidemedik, belki vaktimiz olmadı belki gündemimize almadık ama önemli
olan şudur, buradan suç duyurusunda da bulunuyorum: Bu istihbarat
teşkilatının bu bilgiyi nereden, nasıl
aldığı kamuoyuna açıklanmalıdır değerli
arkadaşlar. Orada açıklama yapan Valiye yöneldi herkes. Neden bu
açıklamayı yaptınız
Elbette, buradan o uyarımı
da yapayım: Bu tip durumlarda, sorumluluk makamındaki insanların
son derece duyarlı davranması lazım. Bir infial yaratabilirler,
gereksiz makam ve yer yargısına gidilmemelidir değerli
arkadaşlar.
İkinci önemli husus şu: Kazada denildi ki ELT
cihazı yok. Birinci yayın yapıldı televizyonlardan ELT
cihazı yok. Sonra -iki gün sonra- Bakan açıkladı var. Kamuoyu
bir ay tartıştı ELT var mı,
yok mu? Arkadaşlar, o kazada Komisyonumuzun tespiti ELT
cihazının olduğudur. Yine bunu düşünmek lazım ve
yapılan testler sonucunda o ELT cihazının
çalışıyor olduğu, hatta anteni kırık olsa dahi
çalışabilecek durumda olduğu söylenmiştir. Peki, biz bu sinyali
niye alamadık? Niye yerini bulamadık? Niye yok denildi? Niye
şimdi var deniliyor? Sivil Havacılığın elinde o ELT
cihazının olup olmadığına dair bir kayıt yok
muydu? Neden anında bilgi alamadık? Bu, arama kurtarmadaki
acizliğimizi gösteriyor. Buradan bir suç çıkarmaya
çalışmıyorum, özellikle bir eksiklik çıkarmaya
çalışıyorum değerli arkadaşlar. Suç çıkarmak
bizim işimiz değil. Biz eksikliği söyleriz, ilgili
savcılıklar bu işi yapar. Ama böyle bir şey olabilir mi?
Değerli arkadaşlar, ikinci iddia GPSin olmaması.
Bakın, hepiniz bir hafta GPSi yok. dediniz. Helikopterde öyle bir GPS
var ki o GPS geçtiği noktadaki haritayı, yerin konumunu,
yüksekliğini, mera mı, tarım alanı mı olduğunu,
avlak mı olduğunu bile gösteriyor, o derece ciddi
planlanmış, bu yükseklikteki yer durumunu gösteriyor ve hafızaya
kaydediyor. Böyle gelişmiş bir GPS cihazı var. Yok denildi.
Sonra fotoğraflar çekildi. Komisyonumuzda var. GPS cihazı var. Hatta
oradaki kayıtların izlenimini, izlenen kayıtları içinde
tutan bir başka cihaz daha var. İkisi de GPS görevini görüyor. Bu iki
cihaz tespit ediliyor. Sonra komisyon raporumuza lütfeder bakarsanız bu
iki cihazın kayıp olduğu yazıyor. Alın size bir
skandal daha! Nerede bu cihazlar arkadaşlar? Kaybedildiyse bir skandal; o
cihazlar pahalı, eğer satılmak amacıyla
çalındıysa başka bir skandal. Böyle ciddi bir kazada böyle bir
ihmal nasıl olabilir arkadaşlar? Siz bu saatten sonra bu konuda
tereddüdü olan kamuoyunu nasıl ikna edeceksiniz? Böyle bir şey
olabilir mi?
Bir üzüntüm şudur ki bunlarla ilgili
kaygılarımı dile getirdiğimde İçişleri
Bakanı bana komisyonda dedi ki: Ben burada ifade vermeye gelmedim,
görüşlerimi söyler ve giderim. dedi. Yani böyle bir şey olur mu? Bir
komisyon üyesi olarak beni tatmin etmeyecekse Bakanlık, bürokratlar, kimi
tatmin edecek?
En önemli şeylerden biri de şudur değerli
arkadaşlar: Niye bulunamadı iki buçuk yıl? Bakın, GSMin
şöyle bir faktörü vardır: Eğer uygun çeken bir
konumdaysanız bir GSM operatörü tarafından yeriniz bundan önce 1
metreye kadar tespit edilebiliyordu ama şimdi bu mesafe 10 santime kadar
düştü arkadaşlar. Bulunduğunuz yeri, telefonunuz açık
olduğu sürece, sizi 10 santime kadar tespit etmek mümkün.
Peki, bu alan çekim alanında mı? İletişim
Daire Başkanlığından bir jandarma yetkilisi Turkcellin
kendine gönderdiği haritayı hem buradaki, Bakanlıktaki kriz
masasına yolluyor hem de bölgedeki ilgili Jandarma
Komutanlığına yolluyor. Şimdi, Jandarma
Komutanlığını dinledik. Ne zaman gelmiş bu harita
biliyor musunuz ellerine? Olaydan 1 saat 50 dakika sonra. Peki, bu haritada ne
var? Haritada Turkcellin çizdiği bir yay var. Sayın Başbakan
açıklamıştı 1 kilometreye 20 kilometre. diye. Öyle
değil. Doğru, bir yay var, 1 kilometreye 20 kilometre ama o yayın
içerisinde bir tek çekim alanı var gönderilen haritada, onun da toplam
uzunluğu 800 metre arkadaşlar. Kör olan biri o haritayı okur ve
gider, o 800 metrede yaralıları oradan alır. Ve bu
insanların çoğu, arama kurtarmadakilerin çoğu harita okuma eğitimi
alıyorlar. Nasıl olur da böyle bir harita okunamaz?
Bakın, diğer bir eksikliğimiz şu: Şimdi,
bu harita nereye gitmiş biliyor musunuz? İlgili Jandarma Bölge
Komutanlığına. Valiliğin bu haritadan haberi olmuyor o gün.
Yok. diyor Yok. ifadesinde. Kriz masası bu haritanın kendilerine
ulaşmadığını söylüyor. Böyle bir yönetim
anlayışı olur mu? Yazık değil mi kaybettiğimiz
insanlara? Ankarada hani bir kriz masamız vardı. Bu kriz masası
o haritadan sorumlu değil mi? Oraya gönderilmiş. Olaydan altı
saat sonra Avea da bir harita yolluyor. Aveanın yolladığı
haritada ve raporda ikinci bir telefonun da çekiyor olduğunu gösteriyor,
sinyal alındığını gösteriyor. Çakışma
noktaları yine 800 metre değerli arkadaşlar. Diğerlerini
atıyorum: Bölgeye seyyar baz istasyonu geç gitmiş, sadece
konuşmaları kaydetmek için gitmiş, arama kurtarmada köylülerin
Zamanımız az kaldı. beyanları dikkate
alınmamış, hatta köylülerin beyan ettiği yerde
bulunmuş.
İşin bir tuhaf yanı da şu: Yine dikkatinizi
çekiyorum, burada ne olduğunu siz düşünün. Ben onu bulamadım.
Komisyonumuz da nereye kadar gitti, hayret etti. Hani şu şeyden
bahsetmiştim, bir emniyet istihbarat raporu geliyor. O emniyet istihbarat
raporunda bulunduğu ve o bulunduğu yerden yaralı olarak
hastaneye götürüldüğü söyleniyor. Orada yer de belirtiliyor. Sonra
yalanlanıyor. Ne büyük tesadüftür ki enkaz bulunduğunda, enkazın
bulunduğu yerle o yalanlanan istihbarat raporunda tanımlanan yer
aynı. Bunu da kamuoyunun dikkatlerine sunuyorum. Bu da ayrı,
aydınlanmayan, hayret verici nokta.
Burada bir şey aramak bizim görevimiz değil, ilgili
kurumların görevi. Savcılık bunu arayacak ve görecek ama
şunu söyleyeyim: GSM haritasını görememek, okuyamamak, kriz
masasında bulundurmamak, orada görememiş olmak beni son derece
üzmüştür. Buna erişememiş olmak duyarsızlıktır,
sorumsuzluktur, devlet yönetim prensibiyle -ahlakıyla demiyorum, bu bir
ihmal olduğu için çok ağır suçlamak istemiyorum-
bağdaşmaz. Böyle bir yönetim anlayışı olmaz. Bu
ihmalin sorumluları mutlaka hesap vermelidir değerli arkadaşlar.
Savcılıklar harekete geçmeli, bu ihmali mutlaka
soruşturmalıdır. Jandarmaya gitmiş, o bu olayı
çözememiş. diyerek bir kurumun üzerine sorumluluğu yüklemek de
ayrı bir sorumsuzluktur. Asıl sorumluları
dışarıda tutmak son derece yanlıştır ve benim
kanaatim odur ki eğer biz siyasetçiysek, siyaset kurumunun temsilcisiysek,
eğer bizim yönettiğimiz kurumda bu denli ciddi bir eksiklik varsa
Bunun sorumluluğu bizdedir. de diyebilmeliyiz. Türkiyede o zaman
siyaset gelmesi gereken seviyeyi bulmuştur.
Değerli arkadaşlar,
Sivil Havacılık Genel Müdürünün de, İçişleri
Bakanının da, Ulaştırma Bakanının da bu olayda
ciddi sorumluluğu vardır. Eğer bunlar açıklanamazsa,
eğer bunlar yeterince sorgulanamazsa siyaset kurumunu kamuoyu gözünde küçük
düşürmeye devam ederiz.
Değerli arkadaşlar, bunların dışında
da tabii ciddi şeyler var. Helikopterin bakım onarım defterinde
tahrifat yapıldığı görülüyor. Yani hangi birini
araştıracaksınız? Bu da Sivil Havacılık Kurumunun
ciddi zafiyetlerinden biri.
Bakın, bunun dışında, mülkiye
müfettişlerinin hazırladığı rapor var. Bir rapor
hazırlanıyor, yeterince değiştirilmiyor, ondan sonra da bu
rapor konusunda, ihmali olanlar konusunda idari soruşturma
açılmasına izin verilmiyor. Siz bir rapor hazırlıyorsunuz,
veriyorsunuz -hazırlayanlar o bakanlığın yetkilileri-
soruşturma açılmıyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, olayın üzerinden ne
kadar geçti? Bir yıldan fazla, bir yıldan fazla. Soruşturmalara
ne olur bakın. Daha ifadesine başvurulan, ifadesi
savcılığa gelmeyen sorumlular var. Hani adalet sistemini
eleştiriyoruz ya, en çok kendimizi eleştirelim. Bu olayda gerçekten
zafiyet içerisinde olan önce siyaset kurumudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TACİDAR SEYHAN (Devamla) Tamamlamama izin verin lütfen.
BAŞKAN Buyurun Sayın Seyhan.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) Eğer biz olayı tespit
edip sorumluları meydana çıkarmak, eksiklikleri meydana çıkarmak
için gerekeni yapamıyorsak biz bu sorumluluktan pay almalıyız
değerli arkadaşlar. Benim gördüğüm, biz bu olayda gereğini
yapamadık. Arama kurtarma çalışması tam bir fiyaskodur. Bu
soruların aydınlanması için ve -burada dile getiremediğim
on altı şık daha var, hepsini biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
belirledik- bunu ortaya çıkarmak siyaset kurumunun ve adli kurumların
görevidir. Biz üzerimizdeki sorumluluğu biliyoruz. Herkes sorumluluğunun
sahibi olsun. Bu sorumluluğa sahip olmak yeniden kaybolacak canların
hayatını kurtarmak amacı taşır.
Ben, bütün arkadaşlarımı, bir tek can da olsa hayat
kurtarmak için arama kurtarma zafiyetlerini ortadan kaldıracak
çalışmalar konusunda katkı koymaya davet ediyorum. Yeniden,
kaybettiğimiz arkadaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Seyhan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Sayın Kürşat Atılgan, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı ve Sivas Milletvekili merhum Muhsin Yazıcıoğlu
ve beraberindeki 5 kişiyi taşıyan helikopter kazası sonrası
yüce Meclisin bütün partilerinin mutabakatıyla kurulan araştırma
komisyonunun sonuçları hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu vesileyle polisimizin 166ncı kuruluş yıl
dönümünü de kutluyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu belirtmek
isterim ki gerek birinci komisyon esnasında gerekse ikinci komisyon
esnasında, kazanın bütün yönleriyle ortaya çıkarılması
için, Komisyonumuzun bütün çalışmalarına katılmak için
azami özen gösterdim. Bu hassasiyetimin birinci sebebi, konunun biraz da benim
mesleğimle ilgili olması nedeniyledir. Çünkü, bu kazadaki birçok
hadisenin asıl nedenlerini en kolay anlayabilecek ve bu konuda yorum
getirebilecek Komisyon üyelerinden birisi bendim. Millet adına görev veren
yüce Meclisimizin bu görevini hakkıyla yerine getirme isteği, birinci
sebep olarak, Komisyonun bütün çalışmalarına yakından
katılma isteğimdi. İkincisi ise, merhum Genel Başkan Muhsin
Yazıcıoğlunun hayatını vakfettiği Türk milletine
karşı olan hislerinin beslendiği manevi pınarlarla benim de
duygularımın, düşüncelerimin beslendiği manevi
pınarların aynı olmasıydı. Bu büyük kaynak, Türk
milletinin geleceğinin teminatı olan Ülkü Ocaklarının
vermiş olduğu manevi değerlerdi.
Bizim müşterek ülkümüz, büyük Türk milletinin ona anlam,
farklılık ve değer kazandıran, tarihin derinlerinden
süzülerek getirdiği dil, gönül, ahlak, inanç, akıl ve vicdanda
taşınan muhteşem değerler manzumesinde bir kutlu emanet
olarak, köklerinden kopartmadan anlayıp, kavrayıp, koruyup
geliştirerek, insanlık var oldukça milletimizi sonsuza kadar
yaşatmaktır. Bu yüksek değerleri temsil etmesini
hedeflediğimiz millî devletimizin Türklük, İslamlık ve
insanlığın barış, huzur, adalet ve esenliği için
yeryüzünün en güçlü devleti olması için çalışmaktır.
Müşterek ülkümüz, bu değerlere baş koymuş, yüreğini ve
gönlünü bu hedeflere kilitlemiş, bu değerlerle
şuurlanmış millet evladının unvanıdır,
şeref payesidir, en büyük rütbedir. Müşterek ülkümüz,
değişimi hiç gelmeyecek olan sonsuz vatan nöbetidir. Müşterek
ülkümüz, dalgalı denizlerde milletimizi kurtaracakların Kutup
Yıldızdır. Müşterek ülkümüz, şerefin, haysiyetin, dik
duruşun, eğilmez başın zirvesidir. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu
Kardeşim bu sonsuz vatan nöbetinde son nefesini millet hizmetinde verdi.
İşte bu nedenle bu kazanın gerçek nedenlerine ve
sonuçlarına ulaşılması benim için bir vatan hizmetiydi,
şeref payesiydi, millet yolunda hayatını verenlere
karşı manevi bir görevdi. O nedenle gerek birinci Komisyonda gerekse
ikinci Komisyonda, Komisyon üyelerinin tamamının olduğu gibi,
bütün çalışmalara sonuna kadar katıldım.
Değerli arkadaşlarım, benden önceki
konuşmacı Adana Milletvekili Tacidar Seyhan bu kazayla ilgili
kendisinde oluşan, grubumuzda oluşan, Komisyonun grubunda oluşan
birtakım kaygıları dile getirdi. Ben de rapor hakkında
önemli açıklamalarda bulunarak fikirlerimi sizlerle
paylaşacağım. Bu kazanın oluşumundaki dolaylı
etkilerden bahsedeceğim. Kaza sonrası özellikle arama kurtarma
yetersizliklerini ve Türkiye'nin arama kurtarma konusunda içine
düştüğü vahim durumu sizlere anlatmaya
çalışacağım. Belki de bu kazanın Türkiyeye
sağlayacağı en büyük fayda şu anda arama kurtarma konusunda
içine düştüğümüz zafiyeti gidermeye dönük birtakım önlemler
alabilirsek bu Türkiye için kazanç olacaktır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin arama kurtarma
faaliyetlerinin nasıl yapılması gerektiği konusu mevzuatta
Türk Arama ve Kurtarma Yönetmeliği şeklinde bütün kurumlara
gönderilmiştir. Bu Yönetmelik 2920 sayılı Türk Sivil
Havacılık Kanunu hükümleri gereğince 20 Eylül 2001 tarihinde
çıkarılmıştır. Bakın, 20 Eylül 2001 tarihinde.
Yönetmelikin uygulanmasından Bakanlar Kurulu sorumludur. Bu Yönetmelikte
arama kurtarmayla ilgili görevlendirilen bütün kurumların sorumlulukları,
yetkileri ve görevleri, neyi nasıl yapacakları açık bir
şekilde yazılıdır. Türk hava sahası, iç suları,
kara suları ve açık denizlerde tehlike içinde bulunan hava ve deniz
vasıtalarına ait arama kurtarma hizmetleri Yönetmelikin 8inci
maddesine göre yapılır. Bu konuda en tepedeki merkez Ana Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezidir. Bu merkez de Denizcilik
Müsteşarlığında kurulur. Bu merkez vasıtasıyla
Türkiyenin dünyadaki bütün gemileri, bu merkezin bir alt merkezi olan, kara
üzerindeki faaliyetleri kontrol etmekle sorumlu olan Arama Kurtarma
Koordinasyon Merkezi de, -ki Sivil Havacılık bünyesinde kurulur-
bütün hava faaliyetlerini kontrol, koordine eder ve yönlendirir yani
Türkiyedeki arama kurtarma faaliyetlerinden sorumlu olan Ulaştırma
Bakanlığının en önemli iki kurumudur.
Buradaki zafiyet neden? derseniz, Neden bu arama kurtarma
faaliyetleri iyi yürümedi? derseniz bunun sırrı bu merkezlerin imkân
ve kabiliyetlerinde gizlidir çünkü 2001 yılında çıkan bu
Yönetmelik gereği devletin birçok kurumuna verilen, nasıl
olması, neyi nasıl yapması gerektiği noktasındaki
sorumluluklar maalesef ve maalesef yerine getirilmemiştir.
Bu konuda devletin kurumları içinde kendisini bu Yönetmelike
göre yeniden dizayn eden, teşkilatını, personelini ve
teçhizatını büyük paralarla modernize edebilen bir tek kurum
vardır. Her fırsatta yıpratmak için ve fonksiyonlarını
azaltmak için, Türk devletinin bütünlüğü ve geleceğinin garantisi
olan Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratan bu iktidar bilsin ki bu
konuda kendini yenileyebilen tek kurum Türk Silahlı Kuvvetleridir.
Yönetmelikin kendisine verdiği görevi hakkıyla yapabilecek tek
kurumdur. Dolayısıyla, gerek Denizcilik
Müsteşarlığındaki Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi
gerekse Sivil Havacılık Genel Müdürlüğündeki Arama Kurtarma
Koordinasyon Merkezi -ki bu olayda direkt olarak sorumlu olan genel
müdürlüktür- görevlerini ve Yönetmelikin kendilerine vermiş olduğu
sorumlulukları yerine getirmemişlerdir.
Peki, onlar getirmemişler de değerli
arkadaşlarım, bakanlıklar getirmiş midir?
Hatırlayın o günleri, olay olduktan sonra bölgeye giden koordinatör
bakan kimdir? Sayın İçişleri Bakanı Beşir
Atalaydır.
ALİM IŞIK (Kütahya) Açılımın
mimarı!
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Hâlbuki koordinatör bakanın
kim olması gerekir? Sayın Ulaştırma Bakanı -eski-
Binali Yıldırımın olması gerekir çünkü kanun ve
yönetmelik bu görevi ona vermiştir. Görevin kimde olduğunu bilmeyen
bakanlarla karşı karşıyayız. O nedenle bunun sırrı
buradadır yani Arama kurtarma faaliyetleri neden iyi yürümedi? derseniz
bunun sebebi buradadır. Herhâlde Sayın Beşir Atalay, Türk
milletinin parçalanmasının mimarı olan açılım
koordinatörlüğündeki görevleriyle arama kurtarma faaliyetlerindeki
görevini birbirine karıştırmış gibi geliyor. O, Türk
milletine ihanetin ve parçalanmanın mimarı olan açılım
projesindeki koordinatörlüğüne devam etsin. Nedendir bu konuya bu kadar
fazla sarılmıştır, o da benim açımdan çok hayrete
mucip bir olaydır çünkü Türkiye'de Sayın Beşir Atalay gibi bu
açılım projesindeki mimarlığına ve koordinatörlüğüne
yürekten destekleyerek sarılan ikinci bir bakan yoktur. Onun da herhâlde
tarih ileride neden olduğunu açıklayacaktır diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğünün bu kazadaki ihmalleri, eksiklikleri anlatmakla bitmez.
Dolayısıyla bu işin sırrını söyledim, yani
Yönetmelikteki sorumlulukların kimde olduğunu bile bilemeyecek kadar
bu işlerden bigâne bir iktidar arama kurtarma faaliyetlerini doğru
dürüst yürütebilir mi? Yürütemez. Yürütemediği için de bu arama kurtarma
faaliyetlerindeki gariplikleri hep beraber seyrettik.
Bakın, Yönetmelik, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğüne bu konuda nasıl görev veriyor: Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü kara ve adalar üzerinde olabilecek kazalara dönük olarak
-ki bu kaza kara üzerinde olmuştur-
uluslararası standartlara
uygun, yeterli malzeme, teçhizat ve personel ile donatır. Yirmi dört saat
etkinlikle hava arama kurtarma faaliyetlerini üst düzeyde koordine eder. Hava
arama kurtarma faaliyetlerine katılması planlanan kuruluşların
hava arama kurtarma koordinasyonuna bildirdikleri birimlerin güncelliğini
sağlar. Hava arama kurtarma faaliyetlerine ilişkin görevlendirme,
koordinasyon, teşkilat, muhabere ve eğitim konularını
içeren Hava Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi Yönergesini ilgili bakanlık
ile kurum ve kuruluşlarla hazırlar ve yayınlar. demektedir.
Yani arama kurtarma planına dönük devamlı bir faaliyet içinde
bulunması gerekir Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün.
Yönetmelik böyle demesine rağmen acaba Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün teşkilat, personel yapısını incelerseniz
bu konuya dönük arama kurtarma konusunda bir tek bağlı birlik, kurum
var mıdır? Yoktur. Acaba Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün personeli içinde bir tek arama kurtarma konusunda kurs
almış uzman bir personel var mıdır? Yoktur. Var diyen
gelsin buraya. Yani bir yönetmelik size görev verecek, diyecek ki Arama
kurtarma faaliyetinin merkezini yirmi dört saat esasına göre
kuracaksınız, devamlı yenileyeceksiniz, bütün kurumların
koordinesini sağlayacaksınız. ve bu konuyu takip edecek ne
teşkilat yapınız içinde bir birim olacak ne de
teşkilatınız içinde bir tek personel olacak! Böyle bir şey
olabilir mi değerli arkadaşlarım? Yönetmelik çıkalı on
yıl olmuş. On yılda bir kurum kendisine bir yönetmelikten bir
görev çıkarmaz mı? Ondan sonra neden böyle oldu diye ah vah ederiz.
Ondan sonra neden Ulaştırma Bakanı gitmedi de,
açılımın mimarı, koordinatörü, Türk milletinin
yıkım projesinin koordinatörü Sayın Beşir Atalay oraya
gitti diye kafamızdan soru işaretleri geçiririz.
Ben şundan eminin ki, her iki bakan da bu konuda
sorumluluğun kimde olduğunu bilmiyordu. Ne Ulaştırma
Bakanı kendinin sorumlu olduğunu biliyordu ne de İçişleri
Bakanı bu sorumluluğun kendinde olmadığını
biliyordu. Birtakım arama kurtarma birliklerinin İçişleri
Bakanına bağlı olması nedeniyle en büyük sorumluluğun
kendinde olduğunu zannederek Maraşa gitmişti.
Değerli arkadaşlarım, devlet idare etmek ciddi bir
iştir. Devlet idare ederken, devlet, hukuk içinde ve kanunlar çerçevesinde
idare edilir; kanunların alt unsurları da yönetmeliklerdir,
yönetmeliklerde size verilen görevleri yerine getirecek şekilde devleti
idare etmezseniz bu tür gariplikler oluşur maalesef.
Dolayısıyla, bu genel değerlendirmeyi
yaptıktan sonra, Türkiyedeki arama kurtarma sorumluluğundan asli
sorumlu olan, Denizcilik Müsteşarlığında kurulu olan Ana
Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezidir. Yani kaza olduğunda, uyduya sinyal
gittiğinde, anında merkeze gelen sinyal, Denizcilik
Müsteşarlığında kurulan bu merkeze gelir. Dünyadaki bütün
gemilerimiz bu merkezden takip edilir. Haberimiz yok. dediğiniz Mavi
Marmara baskınını saniye saniye takip eden yine bu merkezdir.
Yani o Mavi Marmara İsraile doğru giderken, bu merkezdeki sorumlular
saniye saniye o gemileri takip ediyorlardı.
İnsanlarımızın öldürüldüğü, 10 tane
insanımızın öldürüldüğü, Akdenizin ortasındaki o
geminin her saniyesini gene bu merkez takip ediyordu. Dünyanın neresinde
emergency bir durumda olan bir gemimiz olsa yine bu merkez takip eder. Dolayısıyla,
Ana Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi belli oranda -belli oranda söylüyorum-
teşkilatını ve personelini tamamlamış ama burada büyük
zafiyet Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünde, onun üzerine mutlaka
gitmek gerekir çünkü gitmezseniz, yarın, Türk hava sahasını
güvenilmez bir saha olarak ilan ederler çünkü bu, aynı zamanda, bir
uluslararası standartlar konusudur, uluslararası anlaşmalar
gereği yapmamız gereken bir konudur. Uluslararası Sivil
Havacılık Organizasyonu (ICAO) veyahut da Federation Aviation
Organization dediğimiz Amerikadaki organizasyonlar falan, yani Türkiyeye
her uçuş yapan bu konudaki büyük kuruluşlar Türkiyenin bu konudaki
yeteneklerini yakından takip ediyorlar. Dolayısıyla, bundan
sonraki kazalarda ah vah etmemek için bu kazadan çok büyük dersler
çıkarmamız gerektiğini söylemek istiyorum.
Bu kadar bahsettikten sonra, raporda bahsedilen bazı öneriler
üzerindeki yorumlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir öneriler zinciri yapıldı. Eğer raporu dikkatli
okursanız, benim, konuşmamın başlangıcında,
girişte söylemiş olduğum hususların ne kadar doğru
olduğunu, ne kadar hayati olduğunu zaten anlayacaksınız.
Bakın, rapordaki birinci öneri diyor ki
Bu birinci öneri
yönetmeliğe aittir. Yönetmelik çıkalı on yıl olmuştur.
Bu zaman zarfında dünyada birtakım yeni teknolojik gelişmeler
olmuştur. Türkiyede yönetmeliğin kapsamadığı
birtakım kurumlar oluşmuştur. Dolayısıyla
yönetmeliğin mutlaka bu on yıllık süreçte yenilenip
çağımızın ihtiyaçlarına göre yeniden dizayn edilip
kurumlara da o yönetmeliği mutlaka öğretmek gerekir yani yönetmelikler,
alınıp valilikler tarafından yönetmelik odasında saklanmak
için değildir. Yönetmelikler zaman zaman devlet kurumları içinde
sempozyumlarla, seminerlerle, birtakım kriz yönetimleriyle, tatbikatlarla
nasıl icra ediliyor diye denenmezse o yönetmelik gereği
yapılacak işleri kimse bilmez. İşte, arama kurtarma
konusundaki büyük zafiyetlerden biri bu. Yönetmelik çıkmış,
2001; kaza olmuş, 2009; kimse yönetmelikten haberdar değil. Kriz
yönetimi diye bir şeyler tutturmuşlar, kriz merkezi
Hayır, kriz
merkezi değil, illerde açılacak merkezlerin de adı var,
başka yerlerde açılacak, arazide açılacak merkezlerin de o
yönetmeliğe göre adı var. Valilikler öğrenmiş, Kriz
merkezi açtık. Hayır, onun adı kriz merkezi değil,
Yerinden Arama Kurtarma Koordinasyon Merkezi. Dolayısıyla
önerilerle ilgili 1inci madde doğrudur.
İkinci öneri, yer tespit çalışmalarındaki cep
telefonları sinyallerinin değerlendirilmesine dönük öneridir.
Şimdi, genelde buradaki eksikliklerden biri, 1 kilometreye 21 kilometrelik
bir alan, bir yay üzerinde bir operatörün tespit ettiği bir hat
vardır, diğer operatörünki de başka bir hattır.
İkisini kesiştirdiğiniz zaman 1 kilometreye 4 kilometrelik bir
alana küçültmek mümkündü ama bu işin koordine edilmesi için kimse
kendisine görev edinmemiştir dolayısıyla yönetmeliklere bu tür
yenilikleri ve teknik gelişmeleri ithal edecek şekilde bu ikinci
öneri de yerindedir.
Üçüncü öneri ise ELT cihazıdır değerli
arkadaşlar. Hava kazaları çok kırıcı kazalardır.
Yani, kaza olduğu zaman bazen en büyük parça yumruk kadar olur. Yani çok
şiddetli yere çarpar. Özellikle jet uçaklarında, av bombardıman
uçaklarında falan kaza olur, 3-5 kilometre alana dağılır,
en büyük parça yumruk kadardır, içinde uçanların da en büyük parçası
kıyma kadardır. Bazen, biz şehitlerimizi defnederiz, tabutun
içine o kıymalardan topladıklarımızla
ağırlık olsun diye başka şeyler koyarız. O
nedenle, hava şehitlerinin falan tabutları açılmaz.
Dolayısıyla, ELT cihazı, kaza olduğu anda Türkiye'nin de
üye olduğu uyduya sinyal gönderir. O sinyal aynı anda Ana Arama
Kurtarma Koordinasyon Merkezi dediğimiz, Denizcilik
Müsteşarlığında kurulan merkeze sinyal gönderir, metrelerle
ölçülebilecek bir hassasiyette yerini gider bulursunuz ve kaza yapanları
alırsınız. Dolayısıyla, benim şahsi kanaatim,
raporda öyle dememesine rağmen, ya cihaz helikopterin üzerinde yoktu
veyahut da ehil veya uygun kişiler tarafından o helikoptere monte
edilmemişti. Bu konuda tereddütlerim devam etmektedir. ELT
cihazının çalışmaması antenin kırılması
nedeniyle değildir bana göre. Bu konu gizlenmiştir.
Diğer bir konu, cep telefonunun lokasyon bilgilerine ancak
mahkeme kararıyla ulaşması gerekir TİBteki
arkadaşların. Hâlbuki bu zamanla yarışılan bir
husustur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Atılgan.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Yani üç civarında kaza
olmuştur, hava dört buçuk veya beş civarında
karartmaktadır, zaman çok önemli bir husustur. Dolayısıyla, kaza
anında mahkeme kararı gerekmeden cep telefonlarının
lokasyon bilgilerine ulaşılacak şekilde mevzuatın
yenilenmesi gerekir, aksi takdirde yapılan işler hukuki olmaz.
Operatörlere veyahut da o işle ilgili arkadaşlara geldiklerinde
Hangi mevzuata göre lokasyon bilgilerine ulaşmaya
çalıştınız? diye sordum, dediler ki
Yaptığımız suçtur aslında. Dolayısıyla bu
tür şeyleri de gidermek gerekir.
Diğer bir öneri, muharebeye dönük birtakım
frekansların tahsis edilmesidir, doğrudur.
Bu konulara değindikten sonra, zaman azaldığı
için, tabii, zaman çok azaldığı için kaza kırım
inceleme kuruluyla ilgili bir-iki dakikalık konuyu açıklamak zorunda
kalacağım.
Sayın Başkanım, sürem ne kadar?
BAŞKAN Buyurun efendim.
KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) Şimdi, bir kaza
oluştuğu zaman, değerli arkadaşlarım, Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü, daha doğrusu Ulaştırma
Bakanlığı bir kaza kırım inceleme kurulu
oluşturur. İki tür kurul oluşturur: Bir, küçük kazalar için 3-5
kişiden oluşan; iki, büyük kazalar için 5 veya 10 kişiden
oluşan kurullar oluşturur. Bütün dünyada bu kurullar
bağımsızdır. Bakın, bütün dünyada bu kurullar bağımsızdır
ama Türkiyede Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüne
bağlıdır. Bu son derece yanlıştır çünkü Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğünün de kabahatleri olmaktadır
kazalarda. Dolayısıyla, size bağlı olan bir kurul sizin
kabahatlerinizi ortaya çıkaramaz. Dolayısıyla, bunu üç senedir
dile getirmeme rağmen, bir türlü bu kurulun bağımsız
olmasını sağlayacak bir girişim bu Bakanlık
tarafından, yani Ulaştırma Bakanlığı
tarafından yapılmamıştır.
Diğer bir husus ise bu kazayla ilgili oluşturulan kurul,
küçük kaza değerlendirmesine sokularak 3 kişiden
oluşturulmuştur. Bu kurulun asli özelliği, uzman olması
gerekir. Bakın, ben şimdi bu kuruldaki arkadaşların
niteliklerini size söylüyorum. Bir: Feridun Seren, Başkan. Mesleği,
kimya mühendisi. İki: Üye Mehmet Sevdim, Kara Kuvvetlerinden emekli pilot.
Üç: Kerem Mumcuoğlu, mühendis. Yani havacılıkla ilgili bir tek
şahıs var, o da Kara Kuvvetlerinden emekli olan pilot
arkadaşımız. Yanlıştır. Bir, konunun ehemmiyeti
nedeniyle bunu bir büyük kaza sayıp 5-10 kişilik bir kurul oluşturulmalıydı.
İkincisi, kurulda daha uzman kişiler bulunmalıydı.
Dolayısıyla, kurulun ulaştığı netice
de çok enteresandır değerli arkadaşlarım. Kurul, kesin bir
kanaate varamamış, kazanın tahminî nedenleri üzerinde bir kanaat
belirtmiştir. Bakın, tahminî nedenleri üzerinde kanaat
belirtmiştir. Hâlbuki bütün dünyada, maliyeti ne olursa olsun, süresi ne
olursa olsun, yani Avrupa, Amerika gibi havacılık faaliyetlerinde
gelişmiş ülkelerdeki kazaların nedenleri mutlaka ve mutlaka çıkarılır
çünkü o kazalardan, bir daha kaza olmaması için dersler
çıkarılır, prensipler çıkarılır, mevzuatlar ona
göre düzenlenir. Hâlbuki bizde bu Kurul, muhtemel kanaat üzerine bir rapor
yazmıştır ve kazanın asli sebebini vertigo denen bir olaya
bağlamıştır.
Komisyon Başkanı çok dikkatli dinliyor beni, ne
dediğimi, gördüğüm kadarıyla.
Vertigo denen bir olaya bağlamıştır. Vertigo
demek şudur değerli arkadaşlar: His yanılmasıdır.
İnsanlar tırmanış, dönüş, her türlü aktiviteyi, orta
kulağındaki ince kılcal birtakım tüyler
vasıtasıyla hissederler yani sağa yatırırsanız
orta kulağın içindeki sıvılar dönüş itibarıyla o
kılcal tüyler bir tarafa yatar, siz dersiniz ben şimdi sağa
yatıyorum, tırmanırken de ben şimdi tırmanıyorum
ama bu durum bulut içinde uçarken değişebilir, insanların o orta
kulağındaki hisleri yanılabilir, siz, tırmanırken
alçalıyorum, alçalırken tırmanıyorum zannedersiniz,
sağa yatarken sola yatıyorum zannedersiniz ve uçağa, helikoptere
düzeltici işlem verirken aslında uçağı anormal duruma
sokarsınız ve uçak anormal bir şekilde yere çarpar. Büyük oranda
da eğer görüş müsait değilse 80-90 derecelik dik vuruşlarla
veya tersine vuruşlarla uçak yere çarpar. Hâlbuki buradaki helikopterin
düz uçuşa yakın bir şekilde, bakın, düz uçuşa
yakın bir şekilde kanadı yere çarpmıştır ve kaza
kırımı olmuştur çünkü biz kaza yerine gittik.
Dolayısıyla, kaza kırımla ilgili en önemli hususlardan biri
olan bu kaza kırım raporu doğru değildir bana göre, yeniden
incelenmesi gerekirdi. Her ne kadar bu konuda ısrar ettiysek de yeniden
inceleme yapmamışlardır.
Kazanın asli nedeni, muhtemel asli nedeni vertigo
değildir çünkü rahmetli İsmailin fotoğraf makinesinde sürekli,
beş on saniye aralıklarla çekilmiştir, kazadan üç beş
saniye önce de bir sise, buluta girdikleri görülmektedir.
Dolayısıyla, orada muhtemeldir ki pilot buluta girdi, sise girdi,
geri dönüş esnasında bulutların altından,
dağların tepesinden geçeceğini anlayamayınca dönüş
esnasında yere vurdu. Bakın, dönüş esnasında yere vurdu,
vuruş açısındaki o düz uçuşa yakın vurmuş
olması nedeniyledir ki Adli Tıp raporlarına göre o
helikopterdeki, en azından, İsmail yaşıyordu.
Dolayısıyla, kaza kırım inceleme heyetinin
ulaşmış olduğu sonuçlar benim açımdan çok ilmî
değildir, kazanın gerçek nedeni değildir.
Kazanın diğer bir gerçek nedeni şudur değerli
arkadaşlarım: Pilot uçmaması gereken bir havada uçmuştur.
En büyük sebeplerinden biri budur. Peki, neden uçmuştur? diye kimse
soruyor mu? Neden pilotlar hayatını tehlikeye atıyor da
uçmaması gereken bir havada uçuyor biliyor musunuz? Bakın, bunun asli
sebeplerinden biri, pilotların iş güvenceleri patronların iki
dudağının arasındadır. Attım, attım; bitti.
İş sözleşmeleri öyle.
Pilotların iş kanunu bu Mecliste dört senedir bekliyor.
Ben kaç sefer -Komisyon
Başkanı arkadaşımın adını vermeyeyim,
ayıp olur şimdi- çıkarmak için uğraştım çünkü bu
hepimizi ilgilendiren bir konudur. Hepimiz hayatımızı uçaklara
birer saat, ikişer saat, beşer saat olsa da teslim ediyoruz.
Onların iş güvenceleri iki dudak arasında olmamalı. En
azından kanunları çıkana kadar -pilotlarla ilgili değil
ama- İş Kanununun yani 4857 sayılı Kanunun güvencesi
altında olacak şekilde bir genelge yayınlamak gerekir ve bu
genelge yayınlandıktan sonra bir ay içinde bütün firmaların
pilotlarla olan sözleşmelerinin yenilenmesini istemek gerekir.
Dolayısıyla, pilotun uçmaması gereken bir havada uçmasının
sebebi kendi şirketinden gelebilecek tenkitler, belki de işinden olma
kaygısıdır. Bunlara da mahal vermemek için mutlaka
pilotların düzenini değiştirecek, iş güvencesini
sağlayacak yasal düzenlemeler gerekir.
Vakit çok geçtiği için, değerli arkadaşlarım,
ülküdaşım, aynı kaynaktan beslendiğim, Büyük Birlik
Partisinin aynı manevi kaynaktan beslendiğim ülküdaşım
rahmetli Muhsin Yazıcıoğluna ve beraberindeki 5 kişiye
tekrar Allahtan rahmet diliyorum. Bu kazanın mutlaka örnek alınarak,
Türkiyede bir daha böyle kazalardan sonra gerek arama kurtarma faaliyetlerinin
daha düzgün yürümesi için gerekse kazaların olmaması için, bu
kürsüden söylediğim konulara, Meclis Araştırması Komisyonu
Raporunda da detaylı olarak verilen önerilere dikkat edilmesini rica
ediyorum. Bir de bir konuyu dikkatlerinize getirerek sözlerimi tamamlamak
istiyorum.
Şimdi, bize bu görevi Türk milletinin adına sizler
verdiniz. Bütün grupların mutabakatıyla bu Komisyon kuruldu. Biz, 9
Haziran 2009da, bu işlerde uzman, arama kurtarma faaliyetleri
yürütmüş, bir firmada çalışan kaptan pilot bir
arkadaşımızı Komisyona çağırdık, dinledik.
Kendisi de Sivaslı, merhum Muhsin Yazıcıoğlunun
hemşehrisi.
Değerli arkadaşlarım, millet adına görev
yapıyoruz, sizler adına görev yapıyoruz. Bu
arkadaşımızın işine bir gün sonra son verdiler. Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğünü suçladım ben burada,
Hayır, biz yapmadık. dediler. Ne tesadüftür ki o
arkadaşımızın işine son veren firmanın
-operasyon kartı dediğimiz, yani ticari faaliyetlerine devam
edebilmesi için her yıl yenilenen, Türk Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün imzaladığı bir kart var- operasyon kartı
da 12 Haziran 2009 tarihinde imzalandı ve çıktı. Bunu da
dikkatlerinize sunuyorum. Bu İktidarın bir memuru, bu Meclisin büyük
çoğunluğunun iradesiyle bize verilen görevde dinlediğimiz bir
şahsın işine son verme cüretini ve cesaretini gösteriyorsa, bu
Meclisteki arkadaşlarımın bize verdiği görevdeki
samimiyeti, bize verdiği görevdeki bu vatandaki bütün insanların
dinlenmesine dönük faaliyetlerimiz esnasındaki bir Genel Müdürün cüretini
de dikkatlerinize getiriyorum. Yapmadık. diyorlar. İnanmak
istiyorum ama daha sonraki olan olayları anlattım size yani çok
tesadüflerin, milyonda bir olması gereken tesadüflerin böyle arka arkaya
sıralanması da enteresan bir neticedir.
Ben bu Komisyonun hazırlamış olduğu rapordan
çıkan sonuçların havacılığımız
açısından çok önemli neticeler olduğunu dikkatinize sunuyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Atılgan.
AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Veysi Kaynak.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Sivas
Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği
helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarına ilişkin
Meclisimizce kurulan araştırma komisyonu raporu üzerinde AK
PARTİ grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine bu konuda sözlerime başlamadan önce bugün Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 166ncı yıl dönümü
münasebetiyle Türk polis teşkilatına, bütün güvenlik güçlerimize
minnet duygularımı ifade ediyorum. Aileleriyle evlatlarıyla
huzur içerisinde, refah içerisinde bir hayat temenni ediyorum.
Sayın Başkan, yine sözlerimin girişinde şunu
da ifade edeyim ki benden önce komisyon raporu üzerinde konuşan Cumhuriyet
Halk Partisi Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan ve Milliyetçi Hareket
Partisi Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan komisyon
çalışmalarımızda önemli katkılarda bulundular.
Hassaten bir önceki konuşmacı Kürşat Atılgan Beyin
-kendisinin de ifade ettiği gibi- emekli bir pilot olması
münasebetiyle gerçekten büyük yardımlarını gördük. Teknik
konuşmalarının büyük kısmına, hemen hemen
tamamına katılmakla beraber, böyle bir günde, 23üncü Dönemin son
çalışma gününde yapmış olduğu konuşmada
girmiş olduğu siyasi polemikten dolayı gerçekten üzüntülerimi
ifade ediyorum.
AK PARTİnin Genel Başkanı, kurucu iradesi, bütün
bakanları -eskisi, yenisi- bütün milletvekilleri, sandık
müşahitleri ve üyeleri, bütün AK PARTİ camiası defalarca ifade
etmiştir ki Bizim ilkemiz, bizim
ülkümüz tek vatandır, tek devlettir, tek bayraktır, tek millettir.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) 301i değiştirdin ama
Veysi Bey!
VEYSİ KAYNAK (Devamla) - Yıkım projesi gibi,
insanlarımızın birliğini beraberliğini,
kardeşliğini amaçlayan, insanlarımızın sistem
içerisinde aksayan yönlerin düzeltilmesini amaçlayan bir projeye
yıkım projesi gibi, ihanet projesi gibi, O projenin
koordinatörünün arazide, arama-kurtarma çalışmalarında ne
işi vardı? gibi bir yaklaşımı, söylediğim gibi,
Meclisin 23üncü Döneminin son gününde çok
yakıştıramadığımı ifade ediyorum ancak
tekrar ediyorum, teknik kısımdaki konuşmaların tamamına
katılıyorum.
Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; 25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş ili Keş
Dağı Karayakup sırtlarında meydana gelen helikopter
kazasında Sivas Milletvekilimiz ve Büyük Birlik Partisinin Muhterem Genel
Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişi
maalesef hayatını kaybetti. Bu kaza üzerine, Sayın
Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız
başta olmak üzere devletimizin bütün birimleri, o gün âdeta seferber
oldular. Muhsin Beyin, merhumun bir milletvekili ve bir siyasi partinin Genel
Başkanı olmasının yanı sıra toplumun hemen hemen
her kesiminde sevilen ve saygı duyulan bir sima olması, milletimizin
bu husustaki üzüntüsünün de büyük olmasına sebep olmuştur.
Muhsin Yazıcıoğlu, Türk siyasi hayatının
uzun yıllarına damga vurmuş bir siyasetçiydi ve Muhsin
Yazıcıoğlunun bizde bıraktığı en önemli iz,
Türkiye'nin buhranlı zamanlarında hep demokrasiden yana,
yiğitçe, mertçe tavır almasıydı. Muhsin Yazıcıoğlu,
bütün krizlerden çıkış yolu olarak hep milletimizi işaret
etmiştir ve dik duruşuyla her zaman milletimizin takdirini
kazanmıştır. Mekânı cennet olsun.
Bu kazayla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan
üç siyasi partinin grup başkan vekilleri, bu kazanın bütün yönleriyle
araştırılması, gerek kazayla ilgili gerek arama-kurtarmayla
ilgili, varsa eksiklerin, varsa hataların, varsa ihmallerin bütün
yönleriyle araştırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına araştırma önergeleri verdiler.
Konuyla ilgili ilk defa kurulan araştırma komisyonu, kaza
kırım raporunun -demin Kürşat Beyin bahsettiği raporun- bu
süre içerisinde tamamlanamaması sebebiyle
çalışmalarını tamamlayamadı. Ancak, bu komisyon bu
süre zarfında önemli bilgi, belge ve bulgulara da ulaştı.
İkinci komisyon, hemen hemen aynı milletvekillerinden
müteşekkildi ve birinci komisyonun yapmış olduğu bu
çalışmalardan da gerçekten önemli ölçüde istifade etti.
Dolayısıyla bu komisyon raporu sadece ikinci komisyon raporu
değil, sadece onların emeğinin mahsulü değil; birinci
komisyondaki çalışmaların da önemli katkısı
vardır ve onlara da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; meydana gelen
elim kazayla ilgili olarak, Komisyonumuz kazayla ilgili tüm şüphe ve
tereddütleri gidermek ve gerçeğin ortaya çıkarılması
konusunda büyük gayretler sarf ettiler. Bu bağlamda, konu hakkında
bilgi edinmek üzere ilgili kamu ve özel kuruluşlardan yetkililer, sivil
toplum kuruluşlarından temsilciler, olayın görgü
tanıklarıyla ilgili uzman kişiler davet edilerek görüşleri
alındı ve olayın meydana geldiği yerde teknik incelemelerde
bulunuldu. Özellikle yine belirtmek gerekirse, bu Komisyon
çalışmaları sırasında konuyla ilgili gerek müteveffa
merhumların yakınlarının ve gerekse kamuoyu tarafından dile getirilen her türlü
iddia ciddiye alındı ve üzerine kararlılıkla gidildi.
Ayrıca Büyük Birlik Partisi Genel Merkezinin ve rahmetli
Yazıcıoğlunun ailesinin
araştırılmasını istediği konular da Komisyonumuz
tarafından kendilerinden talep edildi ve kendilerinden ayrıca hem
Büyük Birlik Partisinden hem rahmetli Genel Başkan
Yazıcıoğlunun ailesinden Komisyon çalışmalarına
katkı vermeleri istendi.
Birinci ve ikinci komisyon çalışmaları süresince
toplam yirmi iki resmî toplantı gerçekleştirildi ve 135 kişinin
bilgisine başvuruldu. Ayrıca Komisyonumuz kazanın meydana gelmiş
olduğu Kahramanmaraşa milletvekillerinin ve uzmanların
katıldığı bir inceleme ziyareti, bir de helikopterin
uçuş güzergâhının belirlenmesi amacıyla teknik
personellerin katıldığı keşif incelemesi yaptı.
Yapılan inceleme gezisi sırasında helikopter enkazının
bulunduğu kaza mahalline gidilerek coğrafi şartlar yerinde
görüldü, yetkililer ile görgü tanıklarının arama-kurtarma
faaliyetlerinin yürütüldüğü tarihlerdeki durum hakkında bilgileri
alındı. Ayrıca hazırlık soruşturması yürüten
Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı da ziyaret
edilerek görüş alışverişinde bulunuldu.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; Komisyon çalışmalarımız iki
başlık altında toplandı: Bunlardan birincisi helikopter
kazasının oluşumu, ikincisi ise kaza sonrası yürütülen
arama-kurtarma faaliyetleridir.
Kazanın oluşumuyla ilgili olarak kaza yapan helikopterin
teknik özellikleri, uçuşa elverişlilik sertifikası, teknik
bakımı ve teknik bakımı yapan teknisyenlerin yeterlilik
durumları, kazada pilotaj hatası olup olmadığı, bu
bağlamda helikopter pilotunun sağlık sorunları olup
olmadığı ve sağlık kurulu raporları, pilotun
uçuş yapmasına bir mâni durumunun olup olmadığı,
pilotun uçmadan önce hava durumuyla ilgili bilgiyi Kahramanmaraş
Havaalanı Meteoroloji İstasyonundan alıp
almadığı, helikopter pilotunun kuleyle yaptığı
görüşmeler, kaza öncesi helikopterin uçuş güzergâhı,
helikopterin radarda izlenip izlenemediği, helikopterin bir başka
hava aracı tarafından veya herhangi bir dış etkiye maruz
kalıp kalmadığı, kısaca sabotaja uğrayıp
uğramadığı, kazanın meydana geldiği alandaki
coğrafi ve meteorolojik şartlar, helikopterde yer alan seyrüsefer
yardımcılarının uçuş sırasında var olup
olmadığı gibi tüm unsurlar incelemeye
alınmıştır. Kısaca, helikopter kazasının
nasıl meydana geldiği konusunda etraflıca bir değerlendirme
yapılmıştır.
Yine, Komisyonumuzca, kaza sonrası yürütülen arama-kurtarma
faaliyetleriyle ilgili olarak kaza yerinin tespit edilmesi
çalışmaları, cep telefonu sinyallerinden faydalanılarak
yürütülen tespit çalışmaları, uydu yoluyla yürütülen yer tespit
çalışmaları, havadan ve karadan yürütülen arama ve kurtarma
faaliyetleri, yürütülen arama ve kurtarma faaliyetlerinde bir kasıt veya
ihmalin olup olmadığı, yürütülen arama ve kurtarma
faaliyetlerinde personel ve ekipman yeterliliği, helikopter cihazında
bulunan ELT cihazının çalışmaması, kriz merkezinin
oluşumu, arama-kurtarma faaliyeti yürütülürken Türk Arama ve Kurtarma
Yönetmeliğine ne kadar uyulduğu, kazanın öğrenilmesiyle
başlayan ve arama-kurtarma faaliyeti boyunca kamuoyuna yansıyan bilgi
kirliliği, kaza yerinin coğrafi ve meteorolojik şartları
gibi konular tüm yönleriyle incelemeye tabi tutulmuştur.
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; yapılan çalışmalar neticesinde,
Komisyonumuz, Kahramanmaraş Kızılöz köyü dağlık
alanında kaza günü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünden edindiğimiz haritaya göre, diyagram ve uydu
görüntülerinin analizi neticesinde özellikle öğle saatlerinden sonra çok
bulutlu ve kar yağışlı bir hava olduğu ve hava sıcaklığının
eksi 5 ila eksi 7 derece civarında ölçüldüğü, kaza günü rahmetli
İsmail Güneşin çektiği fotoğraflardan da
anlaşılacağı üzere bulutlanmanın yol boyunca arttığı
ve buna mukabil görüş mesafesinin gittikçe azaldığı
gözlemlenmiştir.
Meteorolojik şartlarla ilgili olarak Komisyonumuzca elde
edilen bilgi, doküman, fotoğraf ve raporlar ile bilgisine başvurulan
kişi ve uzmanların beyanlarından, hava aracının
Kahramanmaraş ili Merkez Kızılöz köyü dağlık
alanından geçişi süresince buzlanma, rüzgâr kayması, türbülans,
kar yağışı ve bulut içi kısıtlı görüş
nedenlerinden dolayı atmosferik koşulların görerek uçuş
için elverişli olmadığı görüşüne
varılmıştır.
Pilotun kuleden havaalanı çevresiyle sınırlı
meteorolojik bilgiler edindiği, ancak hava aracının muhtemel
uçuş güzergâhı üzerindeki genel hava durumu ile ilgili bilgiyi
Kahramanmaraş Meteoroloji İstasyonundan almadığı
tespit edilmiştir.
Helikopterin yakıt ikmali için Çağlayanceritten
Kahramanmaraş Havaalanına intikali ve tekrar Kahramanmaraştan
Çağlayancerite kalkışı arasında geçen süre içerisinde
helikoptere sadece yakıt ikmalini yapmakla görevli kişilerin
yaklaştığı, bunun haricinde şüphe doğurabilecek
herhangi bir durumun meydana gelmediği, incelediğimiz
Kahramanmaraş Havaalanı kamera kayıtları ve tanık
ifadelerinden anlaşılmıştır.
Olayın meydana geldiği yer dik ve sarp
kayalıklardan oluşan, yer yer bölgemize ait ormanlarla kaplı
dağlık bir alandır. Kaza yapan helikopterin radar
kayıtlarını Komisyonumuz incelemiş, incelemek üzere radar
kayıtlarının tutulduğu Esenboğa Havalimanına bir
ziyaret gerçekleştirilmiştir. Bu inceleme ziyareti çerçevesinde,
yetkililer tarafından Komisyonumuza kaza yapan helikopterin kaza günü
tespit edilen radar görüntüleri, helikopterin uçuş tipiyle,
Kahramanmaraş çevresindeki mevcut radarların yükseltiye
bağlı olarak belirlenen kapsama alanları hakkında bilgiler
verilmiştir. Bu kapsamda, Komisyonumuzca, kazaya konu helikopterin
yakıt ikmali için geldiği Kahramanmaraş Havaalanından
kalkarak, Çağlayancerit ilçesine varıncaya kadar zaman zaman
radarların kapsama alanına girdiği, çıktığı
yerler görülmüştür. Çağlayancerit kalkışından kaza
anına kadar başkaca bir radar görüntüsü
alınamamıştır. Her ne kadar hava aracının
transponderı açık olsa da görerek uçuş şartlarına
göre seyreden helikopterin bu sırada bulunduğu irtifa, yolculuğu
süresince radarlar tarafından sürekli takibine imkân vermemiştir. Bu
durum, görerek uçuş kuralları ve uçuşun niteliğinden
kaynaklanmaktadır.
Öte yandan, Devlet Hava Meydanları İşletmesi ve
Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı arasındaki
yazışmalardan elde ettiğimiz bilgiler
ışığında, kaza mahalli ve çevresinde AWACS türü
herhangi bir hava aracının uçuşunun mevcut olmadığı,
ayrıca mevcut olsa bile AWACS tip uçakların da sinyal göndererek
başka bir hava aracının rotasını saptırmak gibi
bir kabiliyetinin bulunmadığı Komisyonumuzca tespit
edilmiştir.
Komisyonumuza ulaşan belgeler, fotoğraflar ve
beyanlardan kazaya konu hava aracında seyrüsefer yardımcısı
iki adet elektronik aletin kaybolduğu ilk kez Komisyonumuzca tespit
edilmiştir.
Meclis Araştırma Komisyonuna gelen 4/12/2009 tarihli
kaza raporunun incelenmesi sonucunda, kaza sonrasında enkazda bulunan bir
adet ARGUS kayar harita göstergesi ve bir adet sky map 3 GPS olduğu tespit
edilmiştir.
Söz konusu cihazların marka ve modellerine ilişkin
tespit, kazada hayatını kaybeden merhum gazeteci İsmail
Güneşin çektiği fotoğraflar ve enkazdan alınan görüntüler
üzerinden yapılmıştır. Bu görüntülerde, yani o fotoğraflarda
bu cihazlar vardır ama maalesef helikopter enkazı üzerinde ve kaza
mahallinde daha sonra bu cihazlar bulunamamıştır. Bu cihazlar
bulunmuş olsalardı, açık ve kayıtta olmaları
durumunda, kaza ile sonuçlanan son uçuşta helikopterin izlediği
gerçek rota ve zaman bilgilerine ulaşmak, çarpma istikametini tespit etmek
ve kazayla ilgili daha sağlıklı değerlendirmeler yapmak
mümkün olabilecekti. Kayıp cihazların akıbetiyle ilgili,
Komisyonumuz tarafından yapılan çalışmalar neticesinde,
herhangi bir sonuç elde edilememiş olup konuyla ilgili adli süreç devam
etmektedir.
Helikopter pilotunun Kahramanmaraş kuleyle
yaptığı konuşma dökümlerinin incelenmesi neticesinde,
uçuş emniyetini tehlikeye sokacak herhangi bir bulguya
rastlanmamış ve elde edilen bilgi ve belgeler bilgisine başvurulan
kişilerin ifadeleri ile birlikte değerlendirildiğinde,
helikopterin düşmesine sebebiyet verecek, helikopter gövdesi, elektronik
cihazlar ve transmisyon ekipmanı üzerinde dışarıdan
herhangi bir şekilde müdahale yapıldığı izlenimini
verecek bulguya ulaşılamamıştır.
Helikopter pilotu merhum Mustafa Kaya İstektepenin mevzuatta
belirtilen periyodik sağlık kontrollerini süresinde
yaptırdığı anlaşılmıştır.
Helikopterin teknik bakımında uluslararası
havacılık kuralları ve hava aracının bakım
kitabında belirtilen birtakım kurallara aykırılık
tespit edilmekle birlikte -ki Komisyonumuz önemli bulgulara
ulaşmıştır; firmanın bu hususta çok özensiz
olduğu anlaşılmıştır, birçok uçuşunun
kontroller yapılmadan, yapmaları gereken teknik kontroller
yapılmadan yaptırıldığı
anlaşılmıştır- ancak, bu ihmal ve eksiklerin tek
başına helikopterin düşmesine sebebiyet verir nitelikte
olmadığı tespit edilmiştir. Ancak, dediğim gibi, bu
hususta firmanın çok özensiz olduğu da Komisyonumuz tarafından
tespit edilmiştir.
Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporunun
yayınlanmasından sonra, kamuoyunda oluşan birtakım soru
işaretlerinin giderilmesi ile dile getirilen bazı iddiaların
açıklığa kavuşması amacıyla söz konusu rapor,
olayı soruşturan Kahramanmaraş Cumhuriyet
Başsavcılığıyla koordineli olarak konunun uzmanı
ve ülkemizde havacılık konusunda önemli otorite olarak kabul edilen
İstanbul Teknik Üniversitesine, Orta Doğu Teknik Üniversitesine ve
Anadolu Üniversitesine incelenmek üzere gönderilmiştir.
Ayrıca kurul raporunda belirtilen muhtemel kaza sebebiyle
ilgili olarak Gülhane Askerî Tıp Akademisi ve Adli Tıp Kurumundan
uzmanların görüşü istenmiş, helikopterin muhtemel
rotasının tespiti amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğü
uzmanlarıyla keşif uçuşu yapılmıştır.
Konuyla ilgili edinilen bilgi, belge ve uzmanların görüşleri Komisyon
raporumuza ayrıca yansıtılmıştır.
Nihayetinde, kazanın meydana gelişiyle ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaynak.
VEYSİ KAYNAK (Devamla) Sağ olun efendim.
Kaza Araştırma ve İnceleme Kurulu Raporunu da
değerlendirerek son kararı verecek olan merci ilgili cumhuriyet
başsavcılığı ve mahkemeler olduğundan, hâlen
devam eden adli soruşturma da dikkate alınarak bu aşamada
Komisyonumuzca başka bir görüş ifade edilmemiştir.
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri;
kaza sonrası yürütülen arama-kurtarma çalışmalarıyla ilgili
olarak da Komisyonumuz özetle aşağıdaki bulgulara
ulaşmıştır:
Kazazede merhum İsmail Güneşin 25/3/2009 günü saat
15.32de 112 Acil Servisini araması sonucunda kazanın resmî makamlar
tarafından öğrenilmesiyle birlikte arama-kurtarma
çalışmalarının hemen başladığı resmî
belgeler ile tanık ifadelerinden anlaşılmaktadır.
Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığınca aynı tarihte bu kazayla ilgili olarak
saat 16.20den itibaren tespit edilen telefon numaralarından yer tespit
sorgulamaları yapılmış ve elde edilen baz istasyonu ve
hedef numaralarının bulunduğu aralıkla ilgili olarak
başlangıç ve bitiş açıları, baz istasyonuna olan
uzaklıkları ile koordinatları Emniyet Genel Müdürlüğüne,
Jandarma Genel Komutanlığına ve Başbakanlığa saat
16.25ten itibaren belirli periyotlarla iletilmiştir. TİB
tarafından yapılan çalışmalar sonucunda, helikopterde
bulunan ve sinyali alınan bütün GSM hatlarının Çardak
kasabasının 4 kilometre kuzeyinde bulunan Tüllüce mevkisinde kulede
bulunan baz istasyonundan hizmet aldıkları belirlenmiş ve elde
edilen koordinat verileri yukarıda isimleri sayılan birimlere
anlık olarak iletilmiştir. TİB tarafından elde edilen
haritalar incelendiğinde, kaza alanının çok
daraltıldığı açıkça görülmektedir. Söz konusu
açıklamalar raporumuzda genişçe yer almaktadır.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından
kendilerine iletilen telefon numaralarından sinyal bilgileri elde
edilerek, saat 16.25 itibarıyla, demin söylediğim gibi Jandarma Genel
Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve
Başbakanlığa koordinatlar
ulaştırılmıştır. Jandarma Genel
Komutanlığının Komisyonumuza yazdığı yazıda,
TİBdeki temsilcisi aracılığıyla temin ettiği
koordinat ve haritalar ile kurumdaki teknik personel aracılığıyla
ürettiği haritaları görüş analizleriyle birlikte aynı gün
saat 17.30da ve ayrıca daha daraltılmış bir haritayı
saat 22.30da Kahramanmaraş İl Jandarma Komutanlığına
FTP üzerinden elektronik ortamda gönderdiği belirtilmiştir.
Ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğünün Komisyonumuza
yazdığı yazıda, TİBdeki temsilcileri
vasıtasıyla temin ettikleri üç adet haritayı Kahramanmaraş
İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğüne 25/3
günü, yani kaza günü saat 22.39 sularında bilgisayar ortamında,
kurumun kullandığı elektronik ağ vasıtasıyla
gönderdikleri ifade edilmiştir.
Ancak şu söylediğim önemlidir arkadaşlar, TİB
tarafından elde edilen haritaların Kahramanmaraş Jandarma
Komutanlığına ve İl Emniyet Müdürlüğüne
gönderildiği, neredeyse nokta şeklindeki konum bilgisinin, gerek
Ankara gerekse Kahramanmaraştaki jandarma ve emniyet görevlileri
tarafından üstlerine aktarıldığı, fakat her
nasılsa bu bilginin değerlendirme dışı tutulduğu
gibi, yönetmelik gereği Ana Arama-Kurtarma Koordinasyon Merkezine de
gönderilmediği Komisyonumuzca tespit edilmiştir ve bu, vahim bir
durumdur.
Kahramanmaraş Valiliğince Komisyonumuza
ulaştırılan belgelerin incelenmesi sonucunda TİB ve
Jandarma Genel Komutanlığınca kaza günü ve sonrasında
üretilen harita ve krokilerin Göksunda kurulan kriz merkezine ve
dolayısıyla arama ve kurtarma ekiplerine
ulaştırılmadığı da
anlaşılmıştır.
Arama-kurtarma çalışmaları sırasında
telefon sinyallerinin alındığı baz istasyonunun kurulu
bulunduğu bölge olan Göksun Hacıömer köyü ve Merkez Kurucaova köyü çevresinde
çalışmalar yoğunlaştırılmıştır.
Arama ve kurtarma faaliyetleri icra edilirken her bilgi, belge, doküman ve
ihbar sağlıklı olarak değerlendirilememiş, eldeki tek
teknik veri olan telefon sinyalleri ciddi bir analize tabi tutulmadan,
maalesef, sahada çalışma yapan ekiplere
aktarılmıştır.
Sayın Başkanım, vaktimi çok aştım, o
yüzden öneriler kısmına geçiyorum. Sayın Kürşat
Atılgan da bahsetti, gerçekten önemli önerilerimiz oluşmuştur.
Ancak kaza günündeki olumsuz hava koşulları da coğrafi
şartlar da hiçbir zaman unutulmamalıdır. Ayrıca,
helikopterde bulunan, yine Kürşat Beyin söylediği gibi, ELT
cihazının sinyal vermemesiyle ilgili konu, verilen cevaplar,
ulaşılan neticeler Komisyonu, bizleri tatmin etmemiştir.
O gün, o günden bu yana da büyük sansasyon yapan,
kaynağının Kahramanmaraş il Emniyet Müdürlüğü
olduğu Komisyonumuzca tespit edilen, helikopterin enkazına
ulaşıldığı, gruptan Genel Başkan Muhsin
Yazıcıoğlu ile değer kazazedelerin yaralı olduğu
ve Göksun Devlet Hastanesine intikal ettirilmekte oldukları
şeklindeki istihbari bilgi, Kayseri Valisi Mevlüt Bilici kaynak
gösterilmek suretiyle kamuoyuyla paylaşılmış, teyide muhtaç
olan bu istihbari bilginin ne şekilde elde edildiği konusunda
yetkililerin Komisyonumuza vermiş olduğu bilgiler arasında belirsizlikler
ve tutarsızlıklar olmuştur. Konuyla ilgili adli ve idari
soruşturma yürümektedir.
Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım, sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki
-zamanımın kısalığından toparlıyorum-
özellikle belirtmek gerekir ki, Komisyonumuzca her iddia
ayrıntısına kadar, en ince ayrıntısına kadar
araştırılmakla birlikte, belgelenemeyen veya ispat edilmeyen,
üçüncü kişileri zan altında bırakacak hiçbir iddia Komisyon
Raporumuza alınmamıştır.
Helikopterin düştüğünün öğrenilmesiyle
başlayan arama ve kurtarma çalışmaları, bilgilerin belli
bir merkezde toplanması ve bu bilgilerin arama ve kurtarma
çalışmalarında yer alan birimlere iletilmesinde birtakım
sıkıntılar yaşanmış olması, arama-kurtarma
çalışmalarının sağlıklı bir şekilde
yürümesine de engel olmuştur.
Kazanın meydana gelmesiyle ve arama-kurtarma faaliyetleri
konusunda hâlen Malatya özel yetkili Cumhuriyet
Başsavcılığında adli, Başbakanlık
Teftiş Kurulunca da idari soruşturmalar yürütülmektedir. Kanaatimizce,
yürütülen bu soruşturmalar çerçevesinde Komisyonumuzun
çalışmalarından ve Cumhurbaşkanlığı Devlet
Denetleme Kurulu çalışmalarından da yararlanılacaktır.
Ancak önemine binaen bir kez daha ifade ediyorum ki, Komisyon çalışmalarımızın
gerek arama-kurtarma çalışmalarının tek elde koordinasyonu
gerek 112 çağrı merkezlerinin yeniden organizasyonu gerek Kürşat
Beyin bahsettiği hava iş yasasının
çıkartılması gibi çok önemli tespitleri ve önerileri
olmuştur. İlgili makamların bu önerileri sağlıklı
bir şekilde değerlendirmesini de faydalı görüyoruz.
Sözlerime son verirken, bize çalışmalarımızda
gerçekten önemli destekler veren Meclis başkanlarımıza hem
Köksal Toptan Beye hem Mehmet Ali Şahin Beye, Sayın
Başbakanımıza, bakanlarımıza, şu anda oturumumuzu
yönetmekte olan ve merhum Muhsin Yazıcıoğlunun
kayınbiraderi olan Değerli Meclis Başkan Vekilimiz
Kahramanmaraş Milletvekilimiz Nevzat Pakdil Beye gerçekten, bütün
milletvekili arkadaşlarımıza, kurumlarımızdan gelen
uzman personellere, gerçekten önemli katkılar veren Emniyet Genel
Müdürlüğümüze ve Jandarma Genel Komutanlığına, bizlerden
hiçbir bilgiyi, belgeyi ve personeli esirgemeyen bu kuruluşlara, Büyük
Birlik Partisinin Saygıdeğer Genel Başkanı Yalçın
Topçu Beyefendiye, Genel Sekreteri Mustafa Destici Beyefendiye ve isimlerini
şu anda zikredemeyeceğim Başkanlık Divanı üyeleri ile
Büyük Birlik Partisi yöneticilerine, ailenin ve partinin avukatı Kemal
Yavuz Beyefendiye ve Kahramanmaraşın o tarihteki valisi Mehmet
Niyazi Tanılır Beyefendiye teşekkür ediyorum.
Son olarak, kazada hayatını kaybeden merhum Muhsin
Yazıcıoğlu, Erhan Üstündağ, Yüksel Yancı, Murat
Çetinkaya, İsmail Güneş ve Kaya İstektepeye Allahtan rahmet,
sevenlerine, ailelerine başsağlığı diliyorum.
Sözlerimi tamamlarken 12 Haziran seçimlerinin milletimize,
bizlere, sizlere hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaynak.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Sivas
Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı merhum Muhsin
Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği
helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm
yönleriyle araştırılarak benzer durumların
yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Muhsin Başkana ve kendisiyle beraber hayatını
kaybeden 5 kardeşimize Allahtan rahmet, kederli ailelerine,
yakınlarına, sevenlerine başsağlığı
diliyorum. Yargıya intikal eden bu konunun, Devlet Denetleme Kurulunca,
Başbakanlıkça ve Meclisçe elde edilen bilgiler çerçevesinde bir an
önce neticelenerek, milletimize bir nebze de olsa ferahlık vermesi için
çalışmaların, yargı sürecinin
hızlandırılması temennisiyle rahmete intikal edenleri
tekrar rahmetle anarak bu konuyu şimdilik Meclis aşaması
içerisinde kapatıyorum.
Milletimizin de tekrar başı sağ olsun. Sabır
diliyorum. (Alkışlar)
Komisyonda görev alan, çalışan ve bize bu bilgileri
intikal ettiren Komisyon Başkanı Veysi Kaynak ve Kürşat
Atılgan, Tacidar Seyhan ve diğer arkadaşlarımıza da bu
açıklamaları bizlere sundukları için teşekkürlerimi de
ifade ediyorum.
Bu aşamada emeklerini esirgemeyen biraz önce Sayın
Kaynakın da belirttiği gibi Büyük Birlik Partisi yetkililerine de
şükranlarımı ifade etmek isterim.
Sayın milletvekilleri, 2nci sırada yer alan deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun 549 sıra sayılı Raporu
üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
2.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26
milletvekilinin, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31
milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin,
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 20 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin, Kocaeli
Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99, 242,
243, 244, 245, 246, 254, 256) (S. Sayısı: 549) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili
Sayın Ahmet Küçük.
Sayın Küçük, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli
yurttaşlarım; öncelikle hepinizi en derin sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Bugün Polis Günü. Ülkemizin iç güvenliğinin
sağlanmasında çok önemli bir rol oynayan polislerin bu önemli gününü
ve haftasını kutluyor, onların mesleklerinin toplum gözünde daha
saygın bir yerde değerlendirileceği günlerin bir an önce gelmesini
ve polislerimizin özlük haklarının iyileştiği günleri
görmeyi bir an önce dileyerek sevgiler saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi
hepimizin içinde çalışmaktan, içinde bulunmaktan, katkı
vermekten onur duyduğumuz demokrasimizin en üst yapı kurumudur.
Hepimizin bildiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve denetim
yapar, yürütmeyi de içinden çıkarır. Türkiye'nin yönetim makinesinin
motoru, kalbi burasıdır. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yaptığı çalışmalarla ve uygulamalarla
ilgili olarak hepimizin ciddi görevleri var ve buranın
saygınlığını artırmak, demokrasiye
karşı gerçekten borcumuzu ödemenin yegâne yoludur.
Değerli arkadaşlarım, yürütme içimizden çıkar.
Meclis, yürütmenin çalışma alanlarını sağlayacak
yasaları çıkarır ama en önemlisi, yürütmeyi saygın
kılacak denetim görevi yapar. Denetimin en önemli araçlarından bir
tanesi de araştırma önergeleridir. Özellikle muhalefet
milletvekilleri, ya araştırma önergeleriyle ya da soru önergeleriyle
yürütme üzerinde denetim sağlamaya, kontrol etmeye, yönlendirmeye,
baskı oluşturmaya çalışırlar ve halkına da bu
yolla hizmet etmenin çarelerini ararlar değerli arkadaşlarım.
Bu, doğal bir yoldur, olması gereken yoldur. Ama Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bu denetim mekanizmasının
saygınlığını, güvenirliğini artıracak bir
yöntemi hayata geçirmezse inanın, gerçekten o zaman biz,
araştırmanın, soru önergelerinin etkisinin
azaldığı bir ortamda burasının
saygınlığını yükseltemeyiz.
(x) 549 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmeleri 22/7/2008 tarihli 133üncü, 5/1/2010 tarihli 43üncü ve
12/1/2010 tarihli 46ncı birleşimlerde
yapılmıştır.
Bakın, bugün son gün. Bir sürü araştırma komisyonu
kurulmuş, çalışmışlar ve Meclisin son gününe
getirmişiz, yasak savar, baştan savar bir anlayış içinde
kalkmışız şimdi bu araştırma önergesi
raporlarını görüşüyoruz. Bundan sonra bunları kim
değerlendirecek değerli arkadaşlarım? Ben, on iki
yıldır bu Parlamentoda görev yaparım, araştırma
komisyonlarında görev yaptım, araştırma
komisyonlarının çalışmalarını izledim, içinde
bulundum. İnanın, hiçbir araştırma komisyonu raporunun
içeriğinin, tespitlerinin ele alınarak Parlamentonun bir yasa
çalışması yaptığını veyahut da pratik olarak
yürütmenin üzerinde bir otorite kurmak suretiyle bir yönlendirme içine
girdiğini görmedim. Değerli arkadaşlarım, bu bir yasak
savmadır, bu baştan savmadır. Bu işten bu Parlamentonun ne
olursa olsun kurtulması lazım.
Değerli arkadaşlarım, tabii, depremle ilgili
yapılan araştırma raporunu inceleme olanağı buldum,
şöyle baktım -mesleğim inşaat mühendisliği- ve
yapılan çalışmanın esas olarak amacına uygun bir
çalışma olmadığı en temel tespitimdir. Bir defa,
burada yapılan çalışmada Komisyona bilgi veren kurumlar kendini
tanıtmaktan ve konuyla ilgili yaptıkları
çalışmaları abartmaktan ve yaptıkları
çalışmalarının miktarını açıklamaktan öte
hiçbir şey yapmamışlardır.
Değerli arkadaşlarım, kurumları tanımaya
ihtiyacı yok bu Parlamentonun. Bu Parlamento, bu Araştırma
Komisyonu sorunları tespit etme, sorunlara parmak basma, o kurumlar da
sorunlardaki tıkanıklıkları bu Komisyona anlatarak onlara
yardım etmek suretiyle Parlamentonun ve yürütmenin önlerini açması ve
sorunun minimize edilmesi anlamında çeşitli çarelerin üretildiği
araç, bir kurum olmalıdır. Hâlbuki, baktım, herkes
yaptığı işi anlatmış yani bu
çalışmalara ne kadar katkı verdiğini. Ben inşaat
mühendisiyim, biliyorum, bu konunun içindeyim, depremle ilgili çalışmalar,
yapılanlar, yüzde 20si bile değil, depremsellik açısından
Türkiye'de alınan tedbirler yüzde 20si bile değil olması
gerekenlerin. Kimse yüzde 80den bahsetmiyor. Herkes yüzde 20de ne kadar büyük
bir payı olduğunu, kendisinin ne kadar büyük çalışma
yaptığını anlatmaya çalışmış. Böyle
rapor olur mu, böyle çalışma olur mu, Meclisin önü böyle
açılır mı, sorunlar böyle çözülür mü değerli
arkadaşlarım? Bu gidiş iyi gidiş değil. Bu konuya
parmak basıyorum ve Parlamentonun, artık, girdiği bu
yanlış yoldan mutlaka çıkması ve bu Araştırma
Komisyonu ve özellikle denetim komisyonlarının raporlarına
dikkat etmesi ve uygulamasını bu şekilde yönlendirmek gibi bir
arayış içine derhâl girmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu güzel dünyada, bu güzel
coğrafyada, ülkemizde yaşamaktan keyif almak ve yaşamı
yaşanabilir hâle, kaliteli hâle getirmek bizim görevimiz, siyasetçilerin
görevi. Doğal afetler de bizim tepemizde Demoklesin
kılıcı, problemlerimizin en büyüğü. Birbirimizle ortaya
çıkardığımız problemler dışında,
doğanın bizim üzerimize yüklediği sorumluluklar ve problemler,
bizim, ortak, beraberce aşmamız gereken sorunlar. Doğal
afetlerin türlüsü var, çeşitlisi var, bir tanesi yok ki, birbirini
çağırıyor; ama en büyüğü, hepimizin bildiği gibi, en
çok kitlesel ölümlere yol açan ve ülkelerin ekonomisini, siyasetini, sosyal
yaşamını en çok etkileyen doğal afetlerin başında
deprem geliyor. Tarih boyunca yüz binlerce insanın ölümüne yol açan
depremler özellikle deprem kuşağı içindeki ülkelerin en büyük
problemi. Biz de, dünyanın en önemli deprem pay hatlarının,
depremsellik hatlarının üstünde olan bir ülke olarak en büyük
doğal afet problemi olan depremle beraber yaşamak ve kendimizi ona
göre tarif etmek ve yaşamımızı, ondan korunacak ve onunla
beraber yaşarken mutlu olacak şekilde şekillendirmek zorundayız.
En büyük problemimiz budur.
Değerli arkadaşlarım, ben, öncelikle en son 17
Ağustos depremi ve devamında kaybettiğimiz tüm
yurttaşları bir kez de saygıyla anıyor,
yakınlarına Allahtan rahmet diliyor ve başsağlığı
diliyorum.
Değerli arkadaşlarım bu coğrafya pahalı.
Güzel bir coğrafyadayız. Tarih boyunca dünyanın bütün emperyal
güçlerinin ve bütün insanlarının dikkatini çekmiş, savaş
alanı olmuş, paylaşıma alet olmuş, hesap yeri
olmuş bir coğrafyanın içinde yaşıyoruz. Güzelliklerin
bedeli var arkadaşlar. Bu güzel coğrafyada yaşamak pahalı.
Bu pahalılığın en büyük araçlarından bir tanesi de
doğal afetler ve deprem; bunu bileceğiz, tedbirimizi ona göre
alacağız. Bu coğrafyanın yüzde 92si ağır
depremsellik içeriyor ve bu coğrafyada yaşayan insanların yüzde
98i de, maalesef ve maalesef, bu deprem alanları içinde
yaşamaktadır ve maalesef doğaya karşı mücadele etmek
için en büyük aracımız olan konutlarımızın yüzde 67si
kaçak bu ülkede. Tedbirsiz yapılmış, göz yumulmuş veyahut
da imkânlar dahilinde emniyetli olmayan konutların içinde
yaşıyor insanlarımız.
Değerli arkadaşlarım, bakın, laf
yapıyoruz iş yapmıyoruz, bir şey üretmiyoruz. Dünyanın
bir yerinde deprem olunca bir hafta depremi tartışıyoruz ama
hâlâ bu ülkenin ciddi bir deprem senaryosu yok, deprem projesi yok, millî bir
politikası yok. Herkes ucundan biraz, azıcık
Böyle bir şey
olur mu! Bu konuda bir birliktelik oluşturup bir politikayı uygulama
aracı hâline getiremiyorsak nereye varacağız değerli
arkadaşlarım?
Yapılacak iş şudur değerli
arkadaşlarım: Bir defa altyapılarımızın,
hastaneler başta olmak üzere, kamu binalarını
dayanıklı hâle getirerek güçlendirilmesini süratle
tamamlamalıyız. Ne kadarı daha kamu binalarımızın
depremin tehdidi altındadır bilmiyoruz. Gene köprü, yol, viyadük,
tünel gibi kullandığımız ulaşım
araçlarının depreme karşı dayanıklılığını
tespit ederek, büyük enerji yatırımlarımızı
-hidroelektrik santrallerimiz, termik santrallerimiz- ve diğer önemli
altyapı yatırımlarımızı depremsellikle beraber
yaşayabilir hâle getirmeliyiz.
Kentlerimizin hâlâ dışında geniş gecekondu
alanları var ve nüfusumuzun büyük çoğunluğu buralarda
yaşıyor. Bunlarla ilgili kentsel dönüşüm yasası
çıkardık ama bu yasadan insanlara mutluluk değil rant
çıkarmak için uğraşan belediyelerle karşı
karşıyayız, zenginlik çıkarmak için uğraşan
belediyelerle uğraşıyoruz değerli arkadaşlarım.
Buralardan güvenlik çıkarmalıyız, buralardan insanlara mutluluk
çıkarmalıyız. İnsanları bulundukları
coğrafyanın, yaşadıkları coğrafyanın
içerisinde mutlu edecek çalışmaları bir an önce yapmalı,
devlet olarak yönlendirici, teşvik edici tedbirleri artırarak
almalıyız.
Kırsal kesimde güvenli sayılabilecek bina yok denecek
kadar az. Hâlâ bu ülkenin nüfusunun yüzde 35i kırsal kesimde
yaşıyor ve ev denemeyecek ahırdan bozma yerlerde
yaşıyor bu insanlarımız. Derhâl kırsal kesimin imar
çalışmalarını bitirip -ilgili kanunun gereği olarak-
ilave olarak kırsal kesimde ve kentsel dönüşüm alanlarında
kullanılacak malzemeleri KDVden yoksun kılarak, denetimi KDVsiz
yaparak ve kırsal kesimde, özellikle denetimi, devletin desteğiyle,
faturaları -denetim bürolarının desteğini- devlete
ödeterek, derhâl bu konulardaki değişimi, gelişimi sağlamak
ve insanları güvenli konutlara sahip kılmak zorundayız
değerli arkadaşlarım. Güçlendirmeleri derhâl bitirmeliyiz.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede bir TOKİ
faciası yaşanıyor. TOKİ, biliyorsunuz, devletin, konut
problemini çözmesiyle ilgili oluşturduğu dev bir organizasyon. Ben bu
AKP İktidarına şaşıyorum, çok özelleştirmeci,
devletin neyini bulduysa satıyor, kime sattığı belli
değil, kaça sattığı belli değil, kimin malı
götürdüğü belli değil ama TOKİ devasa bir duruma geldi.
TOKİ ne yapar? Konut yapar. Türkiyede kime sorarsanız
sorun, dünya çapında rekabet edebilir, en rekabet edebilir sektörümüz
inşaat sektörü. Bu konuda yetişmiş eleman, edinilmiş
deneyim, yapılmış sermaye birikimleri en büyük. Özel sektörü
doğru yönlendirerek Türkiye'nin konut ihtiyacını bu şekilde
değerlendirmek yerine neden devlet rant alanlarının tepesinde?
Değerli arkadaşlarım, çünkü bir şey var, halk
dilinde bir laf var: Bu ülkede iki yoldan zengin olunur. Bir
kaçakçılık, iki inşaatçılık. Hâlâ TOKİ, sermaye
birikimi aracı yapmanın, zengin yetiştirmenin, yeni zenginler
yaratmanın aracı. Onun için devasa bir hâle geldi. Türkiyede en iyi
yaptığımız iş inşaatçılık zaten.
İki tane inşaat yapan zaten müteahhit olup çıkıyor.
Gerçekten bu konuda ciddi birikim var, ciddi bir enerji var. Ne işiniz var
inşaatçılıkta? Siz, organize eden, denetleyen, yönlendiren,
teşvik eden bir kurum olmanız lazımken maalesef
inşaatçının kontrolsüz yapılaşması içerisinde
köşe dönmenin, malı götürmenin, sermaye birikimi yapmanın
aracı hâline gelmişsiniz. Böyle bir şey olur mu, olmalı
mı? TOKİ binalarını denetim büroları denetleyemiyor.
Kim? Kendi anlayışları çerçevesinde denetliyor.
Değerli arkadaşlarım, kamu bu kadar iyi
denetliyorsa neden deprem olduğunda önce kamu binaları
yıkılıyor? Kamunun bu konuda, denetim konusunda
yaptığı belli, sınıfta kalmıştır kamu.
Hâlâ bu konuda ısrar etmenin, TOKİnin
yatırımlarını denetim dışında
bırakmanın hangi mantığa sığar tarafı var
değerli arkadaşlarım? Bunun kabul edilebilir bir yönü var
mı? Hangi mantığa sığar bu? Bu,
inşaatçılıktan zengin yaratmanın yoludur değerli
arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, sadece deprem değil bu
ülkenin başının belası. Bir Ayamama faciası
yaşadık İstanbulda. Çok hazırlıklıyım,
milyarlarca dolar yatırım yaptım, ben depremle ilgili
İstanbulda tedbirleri aldım. diyen İstanbul Büyükşehir
Belediyesi bir kaşık suda boğulmuştur. Bu İstanbulun
büyük depremiyle nasıl baş edecek bu yönetim? Ne çalışma
yapmıştır? Bunların hepsi boştur.
Değerli arkadaşlarım, elbette depremle ilgili
söylenebilecek çok teknik şeyler var ama ben siyasetçiyim. Depremlerin
çaresi bulunur. Bu coğrafya, bu dünya milyonlarca yıldır
hareketli; her gün evriliyor, kıvrılıyor, bükülüyor, bir
yerlerde her gün deprem oluyor, olacak, daha milyonlarca yıl olacak
değerli arkadaşlar. Bu depremle, insanlar, en kötü şartlarda
yaşadı, gene yaşayacaklar; yaraları saracaklar, canlar
gidecek, yeni canlar gelecek, yürüyecek. Önemli olan canların gidişini
azaltmak, yeni canlara mutlu bir hayat yaratmak; bizim görevimiz de bu. Ama
esas bir deprem var. Biz siyasetçiyiz. Dünyada bir de siyasal depremler var
arkadaşlar. Bakın, dünya, elbette ki, siyasal, sosyal, ekonomik
açıdan her gün değişiyor, değişmesi normal. Bu
değişim ve dönüşümün içinde bazen ülkelerin kendi iç
dinamikleri, dengeleri, çatışmaları rol oynuyor; bu
doğaldır, olması gerekir bazen içinden bunlar ateşlenip,
hızlanıyor bazen yatışıyor bazen bütün dünyada, 68de,
78de olduğu gibi, hareketlenmeler sirayet ediyor sosyal olarak bazen de
değerli arkadaşlarım, dışarıdan yönlendiriliyor,
müdahale ediliyor, biçimlenmeye çalışılıyor, tarif
ediliyor.
Değerli arkadaşlar, biz, Türk milletiyiz. dört bin
yıldır bu dünyada ülkesi olan, bayrağı olan ciddi bir
topluluğuz. Biz, Kürtüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle Türk
milletiyiz, bir ırkın adı olarak değil. Birileri
yönlendirir, birileri de yönlendirilendir. Biz, yönlendirelim demiyoruz ama
biz yönlendirilmemeliyiz, biz tahrif edilmemeliyiz; bize yakışmaz. Bu
coğrafya, içinde yaşadığımız coğrafya tarih
boyunca hep kanlı savaşlarla ele geçirilmek için
uğraşılan önemli bir coğrafyadır. Burası Kuzey
Avrupada Norveç, İsveç değil; burada kimin elinin kimin cebinde
olduğunun belli olmadığı, hesapların üst üste
yapıldığı, bayrak dalgalandırmanın bedelinin
olduğu bir coğrafya bu coğrafya; aklımızı
başımıza alalım, oyunları bozmamız gerekiyor.
Bakın, arkadaşlar, çok özensiz bir dokuz yıl
geçirdik AKP İktidarında. Kurumlar teker teker
arızalandırıldı, revize edilmedi, bozuldu,
bozuşturuldu, yok edildi, etkisizleştirildi. Bu kurumlar elbette
revizyona tabi tutulmalıydı, elden geçirilmeliydi, yapıları
demokratikleştirilmeliydi, elbette asker yerinde durmalıydı;
daha demokratik bir ülkede yaşamak herkesin hakkıdır, bizim en
çok hakkımızdır. Hâkim kültür dayatmacı olmamalı,
diğer kültürler de şımarmamalıdır; oturup
konuşmalıyız, anlaşmalıyız, beraberce sorunlara
çözüm bulmalıyız, oyunların aracı olmamalıyız.
Değerli arkadaşlarım, her ülkenin bir kuruluş
manifestosu var, amentüsü var, rabbiyesiri var, besmelesi var. Bu ülkeyi
kuranlar, babalar, atalarımız, Atatürk ve silah arkadaşları
bu ülkeyi kurarken tıpkı Amerika, Fransa ve diğer birçok ülkede
olduğu gibi bir kuruluş felsefesi ortaya koydular ve Anayasaya ilk
üç maddeyi yerleştirdiler: Türkiye bir cumhuriyettir. Başkenti Ankaradır. Türkiye
Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bu amentüyü bozan
ve bu amentüyü bozma arayışına giren ya da bu oyunlara alet
olanlar Türkiyede yapılmak istenen, meydana getirilmek istenen ama
doğal yolla değil, bir atom bombası patlamasıyla meydana
getirilmek istenen büyük depremin, yıkıcı sonuçlara yol
açabilecek büyük depremin sebebi olabilirler. Herkes aklını
başına alsın, herkes. Yolda bulmadık bu ülkeyi biz. Biz
Kürt kardeşlerimizle de, diğerleriyle de oturur konuşur
anlaşırız. Lütfen bu ülkenin kurumlarını, bu ülkenin
kurallarını, bu ülkenin değerlerini, başta din olmak üzere,
kültürünü oyuncak hâline getirmeyin. Biriniz bir taraftan oynarken bu
değerlerle, diğeriniz diğer taraftan kurcalamayın. Biriniz
camilerde siyaset yaparken, diğeri de camileri yeni sıçrama
tahtası yapmasın.
Değerli arkadaşlarım, sanki Türkçe ibadet etme
hakkı var da, Kürtçeyi mi arıyoruz? Değerli
arkadaşlarım, bunlar yanlış. Gidiş iyi gidiş
değildir. Bir yol bulduk yürüyoruz. O yolu bozmayalım, o yolu
yürünebilir ve sürdürülebilir kılalım. Ülkemize sahip
çıkalım.
Değerli arkadaşlarım, on iki yıldır bu
Parlamentoda görev yapıyorum. Öncelikle, bu Parlamentoda görev
yapmamın sebebi olan ülkemin tüm yurttaşlarına, Cumhuriyet Halk
Partisinin üyelerine ve başta eski genel başkanım Deniz Baykal
ve genel sekreterim Önder Sav olmak üzere partimin yöneticilerine ve bu
Parlamentoda dokuz yıldır beni Başkanlık Divanı üyesi
olarak onurlandıran 22nci ve 23üncü dönemlerdeki milletvekili
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Ben görev
yaptığım süre içerisinde ülkeme, partime ve memleketime
yararlı olmaya çalıştım. Umarım herkes bu onuru
yaşar ve onurlu bir şekilde bu görevi tamamlar, geleceğe umutla
bakar.
Değerli arkadaşlarım, bu görevi yapmam
esnasında, on iki yıldır personelim olan başta
Danışmanım Türker Apaydın ve on iki yıllık
sekreterim Zerrin Akkaya başta olmak üzere tüm personelime ve tüm Meclis
personeline ve benim üzerimde emeği olan tüm arkadaşlarıma çok
teşekkür ediyorum.
Bu görevleri yaptığım esnada, sorumluluğu
paylaştığım zamanda bilerek ve bilmeyerek kimi
üzmüşsem, kime bir zarar vermişsem ben hepinizden bu anlamda,
kırdığım kalplerden özür diliyorum değerli arkadaşlarım.
Elbette ki siyaset birilerinin gelip birilerinin gittiği,
birilerinin gelmek için tekrar uğraştığı ve saygı
duyulan bir uğraş olmalıdır, öyle devam etmelidir.
Saygı duyulan bir yapı olarak o değeri korumak hepimizin
görevidir.
Değerli arkadaşlarım, burada çok güzel
dostlukların ve arkadaşlıkların
paylaşıldığı, yaratıldığı bir
dokuz yılı beraber yaşadık. Umarım, hayatın
çeşitli alanlarında tekrar görüşürüz ve bu dostlukları
eksiltmez, çoğaltırız.
Değerli arkadaşlarım, pazartesi günü hepimiz için,
hepiniz için, bu Parlamentonun yüzde 90ı için heyecan verici bir gün.
Bugünün herkes için gönlüne göre olmasını diliyorum ama hiçbir
şey son değil, yeni bir başlangıçtır. Yeni
başlangıcın heyecanını yaratmanın ben
arayışı içinde olmanızı diliyorum.
Sevgili milletvekili arkadaşlarım, bu vesileyle ben gene
bu 12 Haziran seçimlerinin bu işaret ettiğim çerçevede bu ülkeye
yararlı sonuçlar getirmesini ve ülkemizin değerlerinin yok edilmeyip
arttırılmasını, barışın, huzurun,
kardeşliğin çoğaltılmasını ve bu ülkede
yaşamanın onur hâline getirdiği bir ülkeyi tekrar yaratan bir
dönem olmasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
sayın grup başkan vekilleri; şu ana kadar başka bir talep
intikal etmemiştir Başkanlığımıza.
ALİM IŞIK (Kütahya) Ben, Alim Işık
BAŞKAN Evet, doğrusunuz da Sayın Işık,
Başkanlığa böyle bir talebiniz gelmiyor efendim. Taleplerinizi
iletirseniz çünkü biz olmayan talepleri okuyamayız; gönül
okuyamıyoruz, niyet okuyamıyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) O zaman talebimizi iletelim.
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Sayın Alim Işık.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkanım,
yoğun çalışmadan dolayı unutulmuş olmalı.
BAŞKAN Efendim, yoğunsunuz da, işte
konuşmayı unutmayacaksınız yani, son anda
hatırladığınız şeyi önceden
hatırlayacaksınız.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi 23üncü Dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisinin son mesai gününde saygıyla
selamlıyorum. Bu vesileyle, polis teşkilatının
kuruluşunun 166ncı yıl dönümü nedeniyle bu meslek grubunda
şimdiye kadar görev almış, bundan sonra da görev alacak tüm
polis teşkilatına bu ülke için yaptığı her türlü
katkı ve hizmetten dolayı teşekkür ediyor, bundan sonraki
günlerinin daha mutlu ve daha sağlıklı geçmesini diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna mensup milletvekilleri tarafından verilmiş 4, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna mensup milletvekilleri tarafından verilmiş 3,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna Mensup milletvekilleri tarafından
verilmiş 3 âdet olmak üzere toplam 10 adet Meclis araştırma
önergesinin birlikte değerlendirilmesi amacıyla, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırması
komisyonu raporunun görüşülmesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz aldım. Bu raporla ilgili görüşlerimizi belirtmek
istiyorum.
Öncelikle, gerek bugün görüşülecek altı Meclis
araştırma komisyonu raporunda gerekse 23üncü Dönem boyunca
geçmiş yıllarda, yasama yıllarında görüşülmüş tüm
araştırma komisyonu raporlarında olmayan, ilk kez bu Raporda
yer alan bir konuyu sizlere aktarmak istiyorum. Eğer okuduysanız,
dikkatle incelediyseniz bu Meclis Araştırma Komisyonu Raporunda
muhalefet şerhleri ve İktidar Partisi Grubuna mensup Değerli bir
Milletvekilinin de sonradan ilave önerisi yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu göstermektedir ki bu amaçla
kurulmuş olan Meclis araştırması komisyonu gereği gibi
çalışmamış ya da
çalıştırılmamış, sadece dört aylık bir süre
sonunda yasak savma anlamında bir komisyon raporunu bu yüce Meclise sevk
ederek görüşülmesine aracılık etmiştir. Eğer bu
muhalefet şerhleri incelenirse çok değerli önerilerin ve çok ciddi
eleştirilerin bu şerhlerde yer aldığını
görmekteyiz.
İktidar partisine mensup Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Çağla Aktemur Özyavuz Hanımefendi de demek ki
çalışmalar sırasında görüşlerini rapora intikal
ettirememiş olsa ki ilave bir raporla sonradan burada mutlaka yer
almasını istediği önerilerde bulunmuştur.
Bakınız, yaptığı önerilerde maddenin birisinde
aşağıdaki şekilde maddenin değiştirilmesini
öneriyor. Bir diğerinde yine maddenin değiştirilmesini öneriyor.
Teknik detaya girmeyeceğim, vaktinizi almak istemiyorum. Bir
diğerinde aşağıdaki paragrafın bu öneriler
kısmına eklenmesini istiyor. Yine bir başkasında Maddenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini talep
ediyorum. diyor. Yine bir maddede değiştirme talebi var. Yine bir
başka maddede ilave bir maddenin eklenmesini ve görüşlerinin yer
almasını talep ediyor.
Değerli milletvekilleri, şimdi kimi
kandırıyoruz? Bu Meclisin son gününe gelmişiz. Bu Meclis
raporlarını keşke önceki günlerde görüşseydik de
şunlara bir çözüm bulabilseydik. Bu değerli
arkadaşımın, iktidar partisine mensup olan bir milletvekilinin
görüşleri dahi bu rapora intikal etmemiş ve yer almamışsa o
zaman neyi kandırıyoruz, neyi görüşüyoruz? Hem de Türkiye
Cumhuriyeti devletinin çok önemli bir konusunu yani deprem riskinin
önlenmesiyle ilgili bir kurulmuş komisyonun raporunu görüşürken
bakıyoruz ki iktidara mensup milletvekilinin görüşü
alınmamış, muhalefet partilerinin görüşleri dikkate
alınmamış! Ne olmuş? Gezilmiş, yerinde tespitler
yapılmış, bu konuda daha önce yapılmış
araştırmalar, hazırlanmış raporlar ve bunları
yapan arkadaşların görüşleri dinlenmiş, bir tespit raporu çıkartılmış.
Yani bu komisyon raporu, bir tespit raporundan öteye geçemeyen ve dört
ayını, değerli milletvekillerinin mesaisini harcayarak
hazırlanmış bir komisyon raporu olmaktan daha ileride
olmasını beklerdik. Dolayısıyla, bu rapor bu Meclise
yakışmamıştır. Evet, emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum, mesaisini harcayan tüm arkadaşlarıma
ayrı ayrı teşekkür ediyorum, Komisyon Başkanı
Başta olmak üzere, bilgi veren tüm bürokratlara da teşekkür ediyorum
ama bu olmamalı. Dört ay boyunca emek harcanmış bir raporun
içeriği maalesef bu olmamalıydı. Ben bundan üzüntü
duyduğumu, konuşmamın başında ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, dört aylık bir
çalışma süreci sonunda, başta kamu kurumları, belediyeler,
üniversiteler ve meslek odaları olmak üzere, ilgili 53 birim ve 100den
fazla kişinin bilgilerine başvurulmak suretiyle İstanbul,
Kocaeli, Yalova, Bolu, Düzce, Sakarya, Eskişehir ve Bursa illeri de
ziyaret edilerek hazırlanmış ve kamuoyuna korkutan deprem
raporu olarak yansıyan bir raporu görüşüyoruz. Neden korkutan bir
deprem raporu? Tespitler ve raporun içerisinde yer verilen konular gerçekten,
Türkiye gerçeğinin çok ciddi risklerle dolu olduğunu gösteriyor.
Topraklarının yüzde 96sı deprem kuşağında olan
ve bunun yüzde 66lık bölümünün birinci ve ikinci derecede deprem bölgesi
olduğu ülkemizde, birçok zayıf noktalara ve eksikliğe vurgu yapılan
böyle bir deprem raporu tabii ki korkutucu olacak ve
insanlarımızın morallerini de bozabilecektir. Ancak Türkiye
Büyük Millet Meclisi bu korkuları tekrarlama ve kamuoyuna yeniden aktarma
mercii değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin sınırları içerisinde yaşayan, hatta bu
sınırları aşmış, tüm dünyada yaşayan yüce
milletimizin dertlerine çözüm bulma merciidir. Bu anlamda, Sayın Komisyon
Başkanı İdris Güllücenin de kısa süre önce kamuoyuyla
paylaştığı, bu sürecin sonunda depremle ilgili bir yol
haritası oluşturulacağı düşüncesine ben de
katılıyorum ama sürecin sonuna geldik değerli milletvekilleri.
İnşallah 24üncü Dönem Meclisi, bu dönemin sonunda tartıştığımız
bu rapordaki önerileri ve bu Komisyon görüşleriyle ilgili düşünceleri
dikkate alır, hiç olmazsa bundan sonraki süreci daha iyi
değerlendirebiliriz diyorum.
Özellikle 1999 yılında iktidar ortağı olur
olmaz ülkemiz tarihinin en büyük iki depremiyle mücadele etmek zorunda kalan
bir partinin mensubu olarak bu görüşe en fazla bizlerin katılmak
zorunda olduğunu da ifade etmek istiyorum. Ancak iş işten
geçmeden bu tedbirler mutlaka alınmalı, maalesef, sekiz buçuk
yıldır tek başına Türkiyeyi yöneten AKP İktidarının
bu dönemde unuttuğu konular hiç olmazsa bundan sonraki dönemde öncelikle
ele alınmalıdır diyerek bu temennimi iletmekten başka bir
şey söyleyemiyorum.
Değerli milletvekilleri, son elli beş yıl
içerisinde meydana gelen depremlerde yaklaşık 55 bin
vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 90 binden fazla
vatandaşımız yaralanmış ve 435 binden fazla da
binamız yıkılmıştır. Sadece 17 Ağustos 1999
depreminde, resmî rakamlara göre, 17.840 vatandaşımız
hayatını kaybetmiş, 43.953 vatandaşımız
yaralanmış ve 505 vatandaşımız da sakat
kalmıştır. Bu depremde 285.211 konut, yine resmî rakamlara göre,
hasar görmüş, 42.902 iş yeri de hasar görmüştür. Resmî olmayan
rakamlara göre ise depremin faturası çok daha ağır, rakamlar çok
daha ürkütücüdür. Resmî olmayan rakamlara göre ölü sayısının 50
bini, yaralı sayısının da 100 bini
aştığı ifade edilmektedir. Nitekim, deprem bilimciler
İstanbulda çok yakın bir tarihte bir deprem olabileceğine
dikkat çekmektedirler ve bu açıklamalar medyada geniş yankı
bulmaktadır.
Elbette ki teknolojik imkânlara rağmen önceden tahmin
edilemeyen ve hazırlıksız yakalanılan deprem konusunda hâlâ
kesin çözümler bulunabilmiş değildir. Ancak bu konuda bilgi
kirliliğinin önüne geçmek ve insanların kaliteli bilgiye
ulaşmasını sağlamak hepimizin boynunun borcudur. Depremle yaşamayı
öğrenmiş ve dünya teknoloji devlerinden birisi olan Japonyada son
yaşanan yıkıcı deprem ve onun tetiklediği tsunami
felaketi tüm dünyanın dikkatlerini bir kez daha deprem
araştırmalarına çekmiştir. Deprem riskinin en büyük
etkenlerinden olan kaçak yapılaşma ve çarpık kentleşmenin
olmadığı Japonyada, Japonların, hatırlanırsa,
İstanbuldaki deprem riskiyle ilgili olarak geçen yıl
hazırladığı ve TGRT Haberin 6 Şubat 2010 tarihinde
yayına soktuğu rapor, Sayın Komisyon Başkanının
olduğu gibi, hepimizin uykularını
kaçırmıştır.
Sayın milletvekilleri, her konuda olduğu gibi, deprem
risklerinin önüne geçilmesinde de başta eğitim ve bilimsel
araştırmalar öne çıkmaktadır. Dolayısıyla,
depremle yaşamaya alışkın olma eğitimini daha ilköğretim
aşamasından başlayıp hayatımızın her
kademesinde vatandaşlarımıza aktarmak zorunluluğumuz
vardır. Nitekim, Japonyada geçtiğimiz günlerde meydana gelen 9
şiddetindeki depremde balkondan atlayan tek kişinin bir Türk
vatandaşımız olması bu tezi kanıtlayan en somut örnektir.
Dolayısıyla, bu kadar insan depremden zarar görmüş iken sadece
bir vatandaşın, onun da Türk vatandaşımız olması
ve bunun balkondan atlaması düşündürücüdür. Buna karşın,
Japon vatandaşlarının ve depremzedelerinin bilinçli bir şekilde
hareket etmeleri ve soğukkanlılıklarını
bozmamış olmaları orada verilen deprem eğitiminin ne kadar
önemli olduğunun bir göstergesi olsa gerek.
Bir diğer husus bilimsel araştırmalardır
dedim. Özellikle ülkemiz gibi deprem kuşağında yer alan ve
doğal afet potansiyeli yüksek olan ülkelerde, başta üniversiteler
olmak üzere bilimsel kuruluşların bu konudaki ARGE
çalışmalarının desteklenmesi ve özel sektörün de bu
çalışmalara katkı yapması kaçınılmaz
olmuştur. Özellikle YÖK ve TÜBİTAK gibi resmî kuruluşların
bu konuya ağırlık vermelerinin yanında siyasi
mülahazalardan ve kadrolaşmanın gölgesinden kurtarılması
kaçınılmaz hâle gelmiştir. Maalesef bu iki güzide kurumumuz, son
sekiz buçuk yıllık AKP İktidarı döneminde her gün
tartışılmış, her açıklaması gündem
olmuş ve birçok insanımızı üzmüştür.
Dolayısıyla, özellikle TÜBİTAK ve YÖKün bu konumdan acilen
çıkartılması ve tarafsızlığının yeniden
kazandırılması hepimizin boynunun borcudur.
Değerli milletvekilleri, raporda çok teknik bilgiler yer
almakta. Ben bunlarla sizin vaktinizi almak istemiyorum ancak sorunların
temelini oluşturan ve çözümün büyük bir bölümünü içinde
barındıran bir konuya burada dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Ülkemizin yıllardan beri kanayan yarası olan, kırsal alandan
kentlere göç ile tetiklenen ve kronikleşen çarpık kentleşme ve
kaçak yapılaşma sorunu mutlaka çözülmeli ve bununla ilgili yasal
tedbirler artık daha fazla zaman kaybedilmeden acilen
alınmalıdır. Toplumun sosyokültürel yapısını
önemli oranda etkileyen ve kentleri merkez ve çevre olarak ayrı iki kutup
hâline getiren bu sorun, deprem risklerinin de en önemli sorunlarından
birisi hâlindedir. Özellikle nüfusu 1 milyonun üzerinde olan ve göç alan büyük
illerde konu güncelliğini hâlâ korumaya devam etmektedir. En son
İstanbulda yaşanan sel felaketinde kendini gösteren çarpık yapılaşma,
deprem konusunda da en başta gelen korkulu rüyalarımızdan
birisidir.
Değerli milletvekilleri, dünyanın incisi ve
ortasından deniz geçen İstanbulumuz başta olmak üzere birçok
şehrimizde imar kirliliğine neden olan yüzde 70e yakın kaçak
yapı statüsünde yapı bulunmaktadır. Yasal olan
yapıların birçoğunda da yasal yönden eksiklikler maalesef
bulunmaktadır. Ne yazık ki bu konuda komisyon raporunda, yasal
yaptırımlar ve caydırıcı tedbirler konusunda
atılacak somut adımlara ilişkin hiçbir konu yer
almamaktadır. Şimdi, dört ay çalışacaksınız, bir
rapor ortaya koyacaksınız, çarpık yapılaşmayı ve
kaçak yapılaşmayı bu konuda hazırlanmış bir
raporun içine dercetmeyeceksiniz. Bu, olsa olsa iyi niyete unutulmuş bir
eksiklik olarak değerlendirilmesi gereken bir konudur, aksini düşünmek
istemiyorum.
Zaten herkesin bildiği ve şehir efsanesi olarak
konuşulan bazı konular sadece bu raporda resmiyete dökülmüş,
yeniden tekrarlanmıştır. İmar planlaması ve yapı
üretimine dair yaptırımların
ağırlaştırılmalı. Yapılacak sıkı
denetimlerle bu sorunun üzerine gidilmesi kaçınılmaz hâle
gelmiştir ve bunun mutlaka yasal bazda çözümü
sağlanmalıdır.
Şehircilik ve kentleşme oy kaybı
kaygısıyla hareket eden ve rant kaynaklarının
paylaşım merkezi durumuna gelen yerel yönetimlerin üzerine
bırakılacak kadar küçük bir konu değildir. Dolayısıyla,
merkezî yönetim de bu konuya mutlaka el atmalı ve bununla ilgili yasal
eksikliği acilen gidermelidir.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti döneminde TOKİ
tarafından yapılan binaların depreme dayanıklı
olduğu iddialarının dışında hiçbir konu
derinlemesine araştırılamamıştır.
İnanıyorum ve öyle olmasını da arzu ediyorum, bu binalar
depreme dayanıklı olsun. Ama bunun dışında, deprem
yönetiminde ve risklerin önlenmesinde alınması gereken hiçbir idari
tedbir maalesef alınamamıştır. TOKİ, âdeta Sayın
Başbakanın miting alanlarının hazırlanmasına
zemin teşkil eden ve bu toplantıların düzenlenerek
kaynağının devlet bütçesinden aktarıldığı
bir gösteri alanı hâline dönüştürülmüş ve bundan, Türk
milletinin bir vatandaşı olarak hepimizin, ben de içinde olmak üzere,
rahatsızlık duyduğumuzu elbette ki sizler de biliyorsunuz.
Bundan çıkarılması lazım.
17 Ağustos 1999 depreminde acı bir şekilde tecrübe
ettiğimiz standart altı inşaat malzemelerinin
kullanımı konusunun mutlaka engellenmesi gerekiyor. Özellikle
İstanbul, Kocaeli, Adapazarı, Bursa ve Ankara gibi büyük
şehirlerde siyasi ve ekonomik rant uğruna olumsuz jeolojik zemin
üzerine yerleşim izni verilmesi yönündeki uygulamalara son verilmesi
gerekir. Bunlarla ilgili maalesef raporda bir bilgi yer almamaktadır.
Ancak bu konudaki yasal boşlukların doldurulması yönünde
şimdiye kadar AKP hükûmetleri tarafından somut bir adım
atılmamış, ne yazık ki komisyon raporu da Hükûmeti bu yönde
yönlendirici olmaktan uzak kalmıştır. Zaten bundan dolayı
olmalıdır ki Komisyon üyesi olarak görev yapan, bu Komisyon
çalışmalarında bulunduğu hâlde düşüncelerini rapora
intikal ettiremediği gerekçesiyle muhalefet şerhi yazan
milletvekilleri bundan dolayı da bu raporda ilk kez, belki de Meclis
tarihinde ilk kez bu görüşlerini bu yolla aktarabilmek zorunda
kalmışlardır.
Değerli milletvekilleri, yıllarca cefalar çekmiş,
yoksulluklar içinde yedi düvelle mücadele etmiş, gelecek nesillerine iyi
bir vatan emanet etmek için hayatlarından vazgeçmiş necip milletimizi
Cenabıhakkın bir daha deprem ve benzeri doğal afetlerle imtihan
etmemesini temenni ediyor, bu raporun hazırlanmasında emeği
geçen herkese teşekkür ederken, yasama döneminin son mesai gününde
şimdiye kadar beraber çalışma fırsatı bulduğumuz
tüm 23üncü Dönem milletvekili arkadaşlarıma, bu Mecliste
çaycısından lokantacısına, stenografından Genel
Sekreterine kadar bizlerle beraber acı tatlı anıları
paylaşmış olan tüm Meclis çalışanlarına ve
özellikle de sıra dışı olayları görüntülemek için
sabahlara kadar burada bizimle beraber mesai harcayan basın
mensupları başta olmak üzere tüm basın mensuplarına ve
bizleri zaman zaman uyararak, zaman zaman da hoşgörüsüne
sığınıp çekmek zorunda kalan sayın Meclis
başkanvekillerimize ve Divan üyelerimize, kavas arkadaşlarımıza,
hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, bundan sonraki hayatlarının
bugünden daha iyi olmasını diliyorum.
12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak milletvekilliği
genel seçimlerinin, başta ülkemize, bu seçime girecek siyasi partilerimize
ve bu siyasi partilerimizden aday adayı ya da aday olan tüm
vatandaşlarımıza, arkadaşlarımıza hayırlara
vesile olmasını diliyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Işık.
Başka bir söz talebi var mı arkadaşlar? Yok.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Deprem
Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme
tamamlanmıştır.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.46
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.08
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 88inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz
önce Deprem Araştırma Komisyonu Raporu üzerindeki görüşmelere
devam ederken görüşmelerin tamamlandığını ifade
etmiştim ama o arada Komisyon Başkanı Sayın İdris
Güllüce Bey beni ikaz etmişti fakat ara vereceğimi de ifade etmiştim.
Bu nedenle görüşmeleri Komisyonun görüşünü de alarak tamamlamak
istiyorum.
Şimdi, Komisyon adına Komisyon Başkanı
İstanbul Milletvekili Sayın İdris Güllüceyi davet ediyorum.
Buyurun Sayın Güllüce. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla,
muhabbetle selamlıyorum.
Polis teşkilatımızın kuruluş yıl
dönümü dolayısıyla, emektar olan, çilekeş olan, vatanperver
olan, gayretli olan polis teşkilatımızın bütün
mensuplarını Nice yıllara. diye kutluyor, tebrik ediyorum.
Efendim, bu araştırma raporunda emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum, herkesin emeğine minnet borcumuz olduğunu ifade
etmek istiyorum, başta bürokratlarımız olmak üzere çeşitli
kurumlardan, üniversitelerden, meslek odalarından gelen değerli
konuşmacılara, bilgilerini verenlere, bize faks ve diğer
iletişim araçlarıyla bilgi gönderenlere Komisyon Başkanı
olarak teşekkür ediyorum. Bu araştırmayı bir kitap hâline
getiren Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin Beye
de teşekkür ediyorum. Bu araştırma kitap hâline geldikten sonra
akademik bir başvuru kitabı hâline gelmiştir. Bunun da
emeği geçenlerin iftihar edecekleri bir konu olduğunu belirtmek
istiyorum.
Komisyonumuz, 28 Ocak 2010da ilk toplantısını
yaptı ve 25/5/2010 tarihinde de, bir aylık uzatmayla
çalışmalarını tamamladı.
Şimdi, en son konuşmacı, MHPli milletvekili
arkadaşımız Sayın Hocamız öyle bir tablo çizdi ki, sanki
bu Komisyon hiçbir çalışma yapmadı ve birçok şey eksik. Ben
Değerli Hocamız, keşke bu raporu daha bir okusaydı,
baksaydı, inceleseydi, öyle bu eleştirileri yapsaydı. O zaman
böyle düşünmeyeceğini ve farklı düşüneceğini ben
biliyorum çünkü bahsettiği konular var.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Nereden biliyorsun
okumadığını? Ayıp ayıp, sabahtan beri saçma sapan
konuşuyorsun, kitap bastı diye Meclis Başkanına
teşekkür ediyorsun!
10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS
GÜLLÜCE (Devamla) Dinler misiniz.
Bahsettiği konular var, yani o yok dediği konuların
hepsi Komisyon raporunda var.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Nereden biliyorsun
okumadığını? Şimdi, gelir size cevabını
verir, ayıp!
10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS
GÜLLÜCE (Devamla) Okusa bunları söylemez, okusa onu söylemez.
Okumadığı için, iyi incelemediği için söylediği gibi
iyi niyet ortaya koyuyorum ben, ama okumuş da söylemiş
diyorsanız, o onun meselesidir, ben çok iyi niyetle
okumadığı kanaatimi belirtiyorum ama okumuşsa da
söylemişse o zaman farklı bir şey.
Şimdi, Çarpık yapılaşma ve kaçak yapıyla
ilgili bir şey yok. diyor. E kitabın birçok yerinde, bu kelimeler
geçmez, kelimesi kelimesine olmaz ama bina yapım tekniğiyle ilgili,
binaların rehabilitesiyle ilgili, Türkiyedeki yapılaşmanın
şartlarıyla ilgili o kadar çok yerde bu bahis var ki, iyi incelenmesi
lazım diye düşünüyorum.
Bir başka konu: Bizim iktidar partisinin muhalefet
şerhiyle ilgili bir açıklaması var. Tabii, haklı da
olabilir bu noktada ama işin aslı şudur: Bu konuda şerh
yazan AK PARTİli milletvekili kardeşimiz de, aslında o da
tekrar etmiş bir konuyu, çünkü öneriler bölümünün 13üncü alt
başlığında bu konu var. O şerh yazdığı
konu alt başlıkta var ve meslekler arası bu jeofizik
mühendisleri ile jeoloji mühendisleri arasındaki Meslek, nerede bitiyor?
Hangi mesleğin alanı nerede başlıyor? şeklinde
Türkiye'de bir sıkıntı var. Bununla ilgili, biz, bizatihi, onun
bahsettiği Jeofizik mühendisleri çalışsın. falan gibi,
böyle bir şey yazamazdık ama problemin ne olduğunu yazdık.
Meslekler arası yetki ve görev anlaşmazlıklarının
çözümü için gündem oluşturulmalıdır. demişiz. İlgili
kurumların tekil yaklaşımlarıyla değil, bir iş
birliği anlayışı içerisinde çözümler getirilmeli.
demişiz. Mesleki sorumluluk sigortası ve yetkin mühendislik
konusuyla ilgili olarak akademik, mesleki ve yargısal olarak farklı
görüşler bulunmaktadır. demişiz. Bu konunun dünya ülkeleriyle
olan mesleki bağlantıları da incelenerek yeniden bir model
oluşturulmalıdır. demişiz. Bu var. Yerel yönetimlerdeki
mühendis, mimar ve şehir plancıları kadrolarının
yeteri düzeye çıkarılması gerekmektedir. demişiz. Burada
mühendis kavramıyla biz bütün mühendisleri kastediyoruz yani
jeofiziği de kastediyoruz, jeolojiyi de kastediyoruz, inşaat
mühendisini de kastediyoruz ama Sadece jeofizik mühendislerinden bahsedilsin
Meslek ilgisinden kaynaklanarak, o değerli vekilimizin yazdığı
bir nottur, onu belirtmek istiyorum. Yoksa, bu Komisyon raporuna, biz,
çoğunlukla bilim adamlarının ve meslek odalarının
görüşlerini yazdık, burada bizim görüşlerimiz yok, bizim
şahsi görüşlerimizin hemen hemen hiçbirisi yok, hatta siyasi filan da
yok çünkü 1999 depremi
Mesela, şerhlerden bir tanesi şu: Niçin
tekrarlanmış? Önergenin talebi bu zaten. Ne olmuş? diye
soruluyor. O zaman ne olduğunu anlatmamız lazım. 99 depreminden
sonra neler yapıldığına sayfalarca yer vermişiz.
Hiçbir siyasi
Çünkü depremin siyaseti olmaz. Deprem bir devlet politikası
olmalıdır diye düşünenlerdenim ben. Her konuşmacı
gecenin geç saatlerine kadar konuşmuştur, hepsi dinlenmiştir,
hepsinin fikirlerinden de istifade edilmiştir ve 99 dönemindeki Hükûmetin
yaptıklarıyla ilgili de sayfalarca yer ayrılmıştır.
Çoğunluğunu bilim adamlarının yaptığı
görüşlere, düşüncelere, farklı düşünceler de olsa onlara da
yer verilmiştir.
Tabii, çalışmalarımızda Türkiye'nin
depremselliğini iki ana konuyla, biri Türkiye'nin depremselliği, biri
de zarar azaltma şeklinde ele aldık ve bunu deprem öncesi, deprem
anı ve deprem sonrası şeklinde de kategorize ettik.
Değerli arkadaşlar, on iki toplantı yaptık.
Bildiğiniz gibi, o zamanlarda, o günlerde Meclis gece gündüz
çalışıyor, Anayasa oylaması var ve bir ay uzatma da yetmedi
buna çünkü deprem çok ciddi, çok büyük, çok detaylı araştırmalar
isteyen, çok uzun zaman alan bir konu. Hatta, raporumuzun bir bölümünde de
Deprem Komisyonunun sürekli komisyon hâline dönüştürülmesini de önerdik.
Önümüzdeki seçim de milletimiz için hayırlı olsun, kim
olacak bilmem ama bir deprem komisyonu olmalı ve bu deprem komisyonu
sürekliliği olan bir komisyon hâline gelmeli, diğer
komisyonlarımız gibi bir komisyon olmalı diye de bir teklifimiz
oldu. Çok uzun zaman isteyen, çok fazla sayıda araştırma
yapılması istenen bir alan.
Biz burada yaptığımız on iki
toplantının dışında on üç ayrı ile gittik ve bu
illerin her birisi zaman aldı ama gönlümüz isterdi ki Güneydoğuda
deprem riskinin çok daha fazla olduğunu bildiğimiz
Elâzığa, Bingöle, vesaireye de gidelim, buralardaki konuları
da inceleyelim ama süre çok kısa, yapacağınız iş çok
fazla uzun.
Uzmanların bütün görüşleri oldukça dikkatimizi
çekmiştir ve görüşlerimiz -tekrarlıyorum- uzmanların
görüşleridir. Bu uzmanlar nereden geldi? Kamu kurumlarından geldi,
belediyelerden geldi, üniversitelerden geldi, meslek odalarından geldi.
Elli üç birim davet edildi. Bu elli üç birimden 100 konuşmacı, 100
düşünür, 100 düşünce insanı geldi. Bunlar, bunları
anlattılar ve biz bunların anlattıkları bilgileri rapor hâline
getirdik. Konu budur.
Ayrıca, valiliğin nezdinde yerinde incelemeler
yaptığımızda o şehrin belediye
başkanlığı, yerel yöneticileri, o şehrin üniversite
bilim adamları da düşüncelerini anlattılar ve bu düşünceler
de bizim Komisyon raporunu yazmamızda çok önemli bir etken oldu. Daha
ilerisi, Komisyonumuza gelemeyip, vakit bulamayıp ama bilgi ilave
edebilecek olan insanların veya kurumların düşünceleri de
Komisyonumuzca ciddiye alındı ve bunlar da Komisyonumuzun raporunda
ortaya konuldu.
Bu Komisyon raporu ne baz alarak yazıldı? Önergelerde
talep edilen şeyler esas alındı, yoksa deprem konusunda bu
raporun 10 katı şeyler yazmak mümkün ama niçin bu şekilde
yazıldı? Önergelerde neler isteniyorsa, ne olması lazımsa,
ne soruluyorsa, ne yapılması talep ediliyorsa bizim
miyarımız, ölçümüz, çıkış noktamız önergeler
olmuştur ve o önergeler dikkate alınarak bu çalışma
yapılmıştır. Önergelerde talep edildiği için Marmara
depremi uzun uzun anlatılmıştır, talep budur. Deniliyor ki:
Marmara depreminde ne oldu? Ne yapıldı bundan sonra? Biz de
raporumuzda O günkü hükûmet, daha sonraki hükûmetler şunları
şunları yaptı ve şu çalışmaları yaptı,
şöyle gayretler gösterdi. diyerek o önergedeki sorunun cevabı hâline
getirmişizdir.
Şimdi, 99 depreminden sonra neler olmuş, birkaç cümleyle
bunu ifade etmek istiyorum. 99 depreminden sonra kurumlarca yapılan
bazı çalışmaların başlığı şunlar:
Ne çalışmalar yapılmış? Acil yardım
konusunda çalışmalar yapılmış ve acil yardımda da
dersler alınmış, neleri eksik yaptık, neleri yapmadık
öğrenilmiş. Enkaz kaldırma başlı başına bir
problemdi ama 99 depremi bu milletin bir nevi okulu oldu. Allah bir daha
göstermesin ama 99 depremi hem devletin hem kurumların hem insanların
dank ettiği bir an vardır ya, o anı oluşturdu, ondan
sonra sanki bu işin miladı oldu, her kurum bu işi daha ciddiye
almaya başladı, üniversiteler bu işi daha ciddiye almaya
başladı, bilim adamlarımız bu işi daha fazla ciddiye
almaya başladılar ve bir devlet politikası hâline dönüştü,
eksikleri elbette var ama 99 depreminde bilim adamlarımız bile birçok
şeyi yeni fark ettiler. Yani enkaz kaldırma deyince iki kelime
söylüyorsunuz ama ben depremi yaşamış bir insanım, bölgede
çok emeğim vardır, Marmara Bölgesinde. Enkaz kaldırma
dediğiniz şey başlı başına bir tez konusudur. Milyonlarca
metreküpü nereye kaldıracaksınız, ne zaman
kaldıracaksınız, nasıl kaldıracaksınız,
nereye götüreceksiniz hepsi bir sorundur. Bu konuda çok ciddi bir bilgi
birikimi olmuştur, tecrübe olmuştur.
Hasar tespitleri üzerinde çalışmalar
yapılmıştır. Evet, bu da iki kelime ama onlarca hukuki
sorun oluşturan, onlarca problem oluşturan bir iştir bu iş.
Hasar tespitini doğru yapamazsanız, tam böyle gerekli şartlarda
yapmazsanız insanların mağduriyetine, devletle insanların
karşı karşıya gelmesini, bazı mağduriyetlerin
oluşmasını sağlarsınız. Hasar tespitleri
noktasında aslında -gene Komisyonumuzun raporunda var-
yanlış bir bilgi var, çok deneyimli, çok tecrübeli olduğumuz
sanılıyor. Hayır, bunu da gene Komisyon
çalışmalarımızda gördük. Baktık ki hasar tespiti
noktasında biz çok iyi bir noktada değiliz, her kurumun bu konuda
çalışmalar yapması gerekiyor.
Hukuki düzenlemeler gerekti 99 depreminden sonra.
Ulaşım ve haberleşme meselesi nasıl olacak
deprem anında ve deprem sonrasında, onu da o günlerde
yaşadık. O günkü Türkiye ile bugünkü Türkiye elbette aynı
değil. Türkiye, nüfusuyla aynı değil, ekonomisiyle aynı
değil, hayat standardıyla aynı değil. Birçok şeyler
değişiyor, on bir-on iki senelik zaman uzun bir zaman.
Dolayısıyla, bugünkü ulaşım ve haberleşme şartlarının
çok daha iyiye geldiğini gördük. Telefon operatörlerinin buna
hazırlıklı olup olmadıklarını inceledik.
Baktık ki var ama o zamanlar, 99 depreminde bu operatörlerin buna
hazır olmadığını hep birlikte
yaşamıştık. Bugün, Türkiye'nin bu noktada iyi bir noktaya
geldiğini görüyoruz.
Barınma ile ilgili çalışmalar yapıldı.
Altyapı, mühendislik, proje ve planlama konusunda Türkiyede
reformlar yapıldı, değişiklikler oldu. Yani o günkü
mühendislik anlayışıyla bugünkü mühendislik
anlayışı artık aynı değil. Yani bir yapı
denetiminin o zaman nasıl yapıldığını meslekten
olan insanlar bilirler, doğru dürüst yapı denetimi
yapılamıyordu. Türkiye'nin çok önemli bir problemidir. 1999
depreminden hemen sonra çıkarılan Yapı Denetim Yasasından
önce Türkiyede yapılan birçok bina doğru dürüst
denetlenememiştir.
Başka bir hatası, problemi de şudur o günkü
şartların: İstanbul gibi, Marmara Bölgesi gibi bölgeler 1inci
derece deprem bölgesi iken o günkü teknik şartlar orayı 2nci derece
deprem bölgesi gibi kabul etmiş. Mühendislerimiz hep 1inci derece deprem
bölgesi yerine 2nci derece deprem bölgesi olarak projelendirmişler.
Mühendisin bir kabahati yok, inşaatı yapanın bir kabahati yok.
Peki, kimin kabahati var? İşte, böyle kimseyi de suçlamanın
gereği yok, böyle bir şekilde binalar yapılmış. Hangi
binalar yapılmış? 99dan önceki bütün binalar böyle
yapılmış. Devlet demiş ki: Bu bölge 2nci derece deprem
bölgesidir. Sonra? Sonra bilim adamları demiş ki Hayır
efendim, 2nci derece değil 1inci derece deprem bölgesidir. ve o günkü
hükûmet Yapı Denetimi Yasasını çıkarmış. Gayet
güzel bir şey yapmış, bir çığır açmış.
Şimdi de seksen bir ilimizde Yapı Denetimi Yasası
uygulanıyor ve bundan böyle de yapı denetimiyle ilgili, Türkiyede
hukuksuz ve gayrimeşru olan işler dışında -normali
söylüyorum, gayrikanuni işler yapan her yerde her zaman bulunabilir ama-
normal prosedür, şu anda yapı denetimi oldukça iyi düzeyde gidiyor,
mevzuatı gayet güzeldir ve yapı denetimiyle ilgili de Komisyonumuzda,
Bayındırlık Komisyonunda, parantez içinde söylüyorum, bir yeni
yasa gelecekti, yetişemedi ama hazırlıklar yapıldı.
Nasıl bir yapı denetimi, eksikleri neydi, onlar tamamlandı.
İnşallah, önümüzdeki gelecek dönemde gelen milletvekili arkadaşlarımız,
bu Parlamento, onları düzeltir.
Eğitimle ilgili çok ciddi değişimler oldu. Daha
önce bu eğitim deyince sadece Deprem olduğu zaman masanın
altına gir, başını önüne al. şeklinde değil,
üniversiteden başlayan, üniversitede mühendisliğin anlayışını
değiştiren, üniversitede deprem mühendisliği diye birimlerin
oluşturulmasını gerektiren ve deprem ekonomisi, deprem
tıbbı, deprem mühendisliği gibi alanlar açıldı,
açılması daha da gerekiyor, böylesi değişimler
oluşturdu.
Tabii, yardımların dağıtımı, bu bile
başlı başına bir olaydır. O ara bir kaos olur, kim ne
alır, kim ne verir, nereye toplanır, gelen mallar çürür, kimisi on
tane alır, birisi hiç alamaz. Bu konuda da birikim oldu, bilgi oldu,
şimdi yeni sistemler oluşturuluyor. Mesela Kızılay, tespit
ettiğimiz şey şu, ben ikisini de biliyorum: 99 dönemindeki Kızılayımızla
bugünkü Kızılayımız aynı düzeyde değil,
depolarıyla aynı değil, yönetimiyle aynı değil,
organizasyonuyla aynı değil, durumuyla aynı değil. Bu, sevindirici
ve oldukça hoş bir şeydir. O günkü Kızılayı
kınamak için söylemiyorum, o gün öyleydi. Bütün bunlar suçlama
maksadıyla değildir ama Türkiye gelişiyor ve güzelleşiyor.
İşte Kızılay, 2011in Kızılayı 1999un
Kızılayından çok daha iyi.
Milli Savunmanın çok güzel şeyleri olduğunu bu
Komisyonda fark ettik. Bu konuda bir tabur komutanlığı var ve bu
tabur komutanlığında Deprem olan bölgeye biz bir buçuk saat
içerisinde uçabiliriz, ulaşabiliriz ve orada kurtarma faaliyetinde
bulunabiliriz. şeklinde bir organizasyon yapılmış. Ülkemiz
adına bizi keyiflendiren, zevk aldığımız,
hoşumuza giden, mutlu eden bir hadisedir.
Bir şey fark edildi, ulusal sismik
ağımızın yetersizliği fark edildi. Hâlâ yeterli mi
bilmiyorum ama ulusal sismik ağımızın
geliştirilmesiyle ilgili ciddi bir çaba olduğunu biliyoruz.
Bütünleşik afet haritalarının yapılması
anlayışına dönüldü. Yani bir plan yapılırken o
bütünleşik afet haritalarına bakılarak o plan bölgesindeki
yerleşim yerlerinin, plana açılacak yerlerin nasıl bir
tavır alacağının, hangi afetlerle muhatap olacağının
ortaya konulması gerektiği anlayışı ortaya
çıktı.
Deprem davranışı kayıt şebekesi
oluşturuldu.
Ulusal Arşiv Sistemi oluştu. Yani daha önce bu depremler
oluyordu, kaç kişi öldüğünden başka bir şey olmuyordu ama
bugün Türkiye bu Ulusal Arşiv Sistemini oluşturan bir Türkiye hâline
döndü.
Raporun Üçüncü Bölümünde sorunlar var. Bu sorunlar da
nelerdir? Oldukça uzun, sürem yetmiyor diye kısa geçiyorum.
Bu raporda daha önceki raporlarda olan şeyler de var,
doğru ama başlık aynı olsa da güncellendi konu. 1999un,
2000in, 2005in, 2009un, 2010un, 2011in Türkiyesinin
farklılıkları var. Dolayısıyla, daha önce de
Yapı stokunun çıkarılması gerekiyor. deniliyordu,
şimdi başka cümlelerle nerede olduğumuz da bu rapora konuldu.
Ayrıca, bugüne kadar depremle ilgili olan raporlarda sadece deprem ele
alınmıştı. Biz bu raporda özellikle plancıların
dikkat etmesi gerektiğini, çevre planı, nazım planı
yapanların özellikle dikkat etmesi gerektiğini, depremi ve diğer
afetleri de nazarıitibara alan planlar yapılması gerektiğini
ortaya koyduk, bunu teşvik ettik, tavsiye ettik. Nedir o? Yani bir bölgede
deprem riski var ama aynı zamanda heyelan tehlikesi var, aynı zamanda
kayma tehlikesi var, başka riskler var, taşkın tehlikesi var.
Planların bunun da göz önüne alınarak yapılması gerektiğini
burada tavsiye ettik.
Ayrıca, iklim değişikliğinin de -bugüne kadar
hiç olmayan bir konudur- bir afet olarak kabul edilmesi ve iklim
değişikliğiyle dünyanın ısınmaya doğru
gittiğinden dolayı, Türkiye'nin hangi şartlarla
karşılaşacağının tespitlerinin yapılıp,
haritalar ve planlar yapılırken bu iklim
değişikliğinin de göz önüne alınması üzerinde
yarım sayfadan fazla yer verdik. Direkt Deprem Araştırma
Komisyonunun alanı olmamasına rağmen buna da yer verdik.
Raporumuzun Beşinci Bölümünde de depremle beraber
diğer afetleri nasıl anlattıksa, bir vizyon geliştirmenin
gerekli olduğunu ortaya koyduk. Eğitimle ilgili sayfalarca
Bu
eğitimde -süre yetmediği için söylüyorum- özellikle akademinin
önemini vurguladık ve öneriler temenni değil
Yani efendim, Bütün
binalar yıkılmalı ve yeniden yapılmalı. Bu bir
temennidir arkadaşlar, mühendislik sözü değildir. Bütün binaları
yık ve hemen yap! Bu dediğinizi bir çarpıp böleceksiniz, kaç
milyon konut var, bir tanesi kaça çıkıyor, kaç tane köprü var, kaç
tane
Yani mühendisçe konuşmak gerekir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Güllüce, konuşmanızı
tamamlayınız, son cümlenizi alayım.
10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246, 254, 256 ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI İDRİS
GÜLLÜCE (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Temenni değil, kesin önerilerdir ve teknik çözümlerdir;
yapısal, yönetsel, teknik ve finansal birçok hususa da yer
verilmiştir.
Muhalefet şerhlerinde yer alan konuların hemen hemen
tamamı vardır. Değerli Hocam, bakınız, bana hak
vereceksiniz, hemen hemen, muhalefet eden arkadaşlarımızın
bahsettiği, eksik gördüğü şeyler, aynı cümlelerle belki
değil, aynı kelimelerle belki değil ama vardır. O yüzden, o
şekilde bakılırsa ben inanıyorum ki bana hak vereceksiniz.
Ben tekrar bu Komisyona emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum. Önümüzdeki 12 Haziran seçimlerinin milletimize, memleketimize
hayırlı olmasını diliyor, hepinize önümüzdeki hayatta
başarılar diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Güllüce.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, Sayın
Konuşmacı şahsımı kastederek sataşmada
bulunmuştur.
BAŞKAN Evet Sayın Işık,
hatırlıyorum, İyi
niyetle okumamış olabilir Sayın Milletvekilimiz,
okusaydı daha iyi olurdu. diye bir niyet beyan etti.
Buyurun açıklayın efendim, siz de okuduğunuzu
söyleyeceksiniz herhâlde, diğer hususları
İki dakika süre veriyorum.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun görüşmeleri
esnasında İstanbul Milletvekili İdris Güllücenin,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, tabii bu
Meclisin son mesai gününde bir değerli milletvekili arkadaşımla
böyle bir konudan dolayı bu kürsüde konuşmayı gerçekten kendim
için bir şanssızlık addediyorum. Ama Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu içerisinde yer alan hiçbir arkadaşım kendisine verilen görevle
ilgili hiçbir dokümanı okumadan buraya çıkmaz.
Sayın Başkan, bu 154 sayfanın 154
sayfasını okudum ben. Ben sadece şunu söyledim, dedim ki: Bu
Meclis tarihinde belki bir ilki görüyoruz, iktidar partisine mensup bir
komisyon üyesi dahi buraya şerh bildiriyor. O zaman bu Komisyon doğru
çalışmadı. Bu Komisyonu doğru yönetemediniz.
Dolayısıyla, bunu şahsınıza yapılmış
bir eleştiri olarak algılamayınız. Dolayısıyla,
burada çalışan arkadaşlarım dertlerini size doğru
anlatamamış olabilirler veya siz bunları duymak istememiş
olabilirsiniz. Bu Komisyon raporu bu kadar, adı geçen, milletvekilimizin
birlikte hazırlamış olduğu bir rapor olarak bu Meclise
yakışmamıştır. Çünkü bu Komisyon raporunda çok daha
farklı konulara değinilmeliydi. Özellikle de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubuna, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna mensup milletvekillerinden şerh düşülmüş
olması bu Meclis için bir tarihî noktadır. Bunu dikkatinize sundum.
Teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Işık.
Evet, saygıdeğer arkadaşlarım, komisyon
çalışmalarında böyle hususlar olur. Şerh konulması
arkadaşlarımızın demokratik haklarıdır,
komisyonda çalışmıştır, yüzde 100 mutabakat da
olmayabilir ama bu konuyu bugün hoşlukla bitireceğiz, seçimden önceki
son gün çünkü bugün.
Bütün emeği geçenlere bizler de canıgönülden
teşekkür ediyoruz, bu konuda, Başkan ve üyelerine, Sayın Alim
Işık Hocama, İdris Güllüce Beye, diğer arkadaşlara.
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 23 milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26
milletvekilinin, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31
milletvekilinin, Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin,
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 24 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal
Demirel ve 20 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 22
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 21 milletvekilinin,
Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu ve 30 milletvekilinin, deprem
riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245,
246, 254, 256) (S. Sayısı: 549) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, 3üncü sırada yer alan,
kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur
olduğu sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun 589 sıra sayılı Raporu
üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
3.- Adana Milletvekili Nevingaye
Erbatur ve 20 milletvekilinin, Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 34
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 39
milletvekilinin, Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 25 milletvekilinin,
Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 21 milletvekilinin, Mardin Milletvekili
Emine Ayna ve 19 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili Kemalettin
Nalcı ve 19 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24
milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin,
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 22 milletvekilinin, Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili
Hulusi Güvel ve 26 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 29
milletvekilinin, Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 21 milletvekilinin,
Denizli Milletvekili Ali Rıza
Ertemür ve 25 milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ve 27
milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin,
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekilinin,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 28 milletvekilinin, İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 27 milletvekilinin, İstanbul Milletvekili
Mehmet Sevigen ve 21 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve
24 milletvekilinin, Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 23 milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Alev Dedegil ve 21 milletvekilinin, kayıp
çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98inci, İç
Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri üzerine
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/90, 190, 210,
235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558, 563, 564, 565, 566, 567, 568,
569, 570, 571, 572, 573, 574) (S.
Sayısı: 589) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 589 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
(x) 589 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmeleri 16/2/2010 tarihli 61inci Birleşimde
yapılmıştır.
Bu çalışmalar üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigene aittir.
Sayın Sevigen, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET SEVİGEN (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Meclisin bu son
günü, dönemin de son günü. Meclisin son günü değil tabii, bundan sonra
yeni arkadaşlarımız gelecek inşallah. Allah herkese nasip
etsin namuslu, şerefli çalışmayı. Buralardan millete
dönerken namuslu, şerefli dönmeyi de nasip etsin, boynu bükük döndürmesin.
Bu bakımdan, şimdiye kadar emek veren bütün
arkadaşlara teşekkür ediyorum bir vatandaş olarak, bir millet
olarak. O bakımdan, çok hizmet eden, gece gündüz çalışan bütün
arkadaşlarımı da yürekten kutluyorum. Buralar, Hakka hizmet
etmek gibi bir şeydir, halka hizmet etme kapılarıdır. Bu
bakımdan hepsine teşekkür ediyorum.
Bugün polis teşkilatının 166ncı kuruluş
yıl dönümünü kutluyoruz galiba. Bazı zaman kızıyoruz,
bazı zaman öfkeleniyoruz, bazı zaman itişiyoruz,
tartışıyoruz, onlar bizi itiyorlar, biz onları itiyoruz.
Bizim yaptığımız hep millet adına oluyor.
İstiyoruz ki daha rahat olsunlar, daha düzgün davransınlar,
çocuklarımızı dövmesinler, sövmesinler, onlara hoşgörüyle
davransınlar. Devlet kapısını açınca insan hemen
polisi görüyor kapıda, devlet olarak onu görüyor. İşte
Kahrolsun devlet diye bağırıyor veyahut da
alkışlarken, devleti alkışlarken hep polisin
yaptıklarından dolayı ya alkışlıyor ya kötülüyor.
Bu bakımdan, oralarda görev yapan memur
arkadaşlarım, eğer siyasi güç de
Tabii At sahibine göre
kişner. derler ya, yani bakanlıktan aldığı talimatlar
doğrultusunda, onlar ne kadar kötü talimat da verse
Zannetmiyorum ki
-onlar da analar, babalar- o kadar ağır talimatlar vermezler ama
devletle barışık olmamız için polisin de insanlara
hoşgörüyle davranması gerekir diye düşünüyorum. Buradan, sitem
etmeden, onların da bu güzel gününü kutluyorum. Nice yüz altmış
altı yıllara ulaşsınlar, erişsinler diye düşünüyorum.
Bugün komisyonlar üzerinde konuşuyoruz. Hep sona kalıyor
çocuklarımız. Önemli konular böyle son gün
Bakın, Meclisin son
günü, Parlamentonun son günü ve çocuklarımız gündemde. Hep arkaya
bırakmışız onları, kaderleriyle baş başa
bırakmışız. Terk etmişiz, başlarına ne
gelirse gelsin, çok önemsememişiz. Çok sahip
çıkmamışız devlet olarak, Parlamento olarak
çocuklarımıza. Onları koruyamamışız,
kollayamamışız. Onları böyle, bağrımıza
basarak sıcak bir yuva çoğuna- temin edememişiz. Sokakta
yaşayanları, hor görülenleri, taş atanları mahkûm
etmişiz, hapislere atmışız. Karnı doysun diye baklava
çaldığı için çocukları yıllarca mahkemelerde
bırakmışız. Parlamento kalkıp onları
koruyamamış, kollayamamış.
İzin verirseniz, ben bugün bir özür olarak onlara şöyle,
Yavuz Bülent Bakilerin yazdığı şiirden kısa bir iki
dörtlük okumak istiyorum:
Sivasta Ulu Camii avlusunda çocuklar
Yalvaran gözlerle etrafa baka baka
Açıyorlar küçücük esmer avuçlarını:
Emmilerim sadaka!
Emmilerim sadaka!
Hükûmet konağının yanında biri
Bir kemik kalmış bir deri
Boya cila yimbeş, boya cila yimbeş diye
ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri.
Garipler Pazarında körpe çocuklar
Yorgunluktan güzelim yüzleri al al
Öldüren bir çığlık dudaklarında:
Boş hamal! Boş hamal! Boş hamal!
Ve günahkâr çocuklar, suçlu çocuklar
Mahkeme salonunda, bakarım, dizi dizi
Bu suç bizim suçumuz, bu günah bizim
Affedin bizi.
Alın bu gözleri benden, alın bu yüreği artık
Utanıyorum yaşamaktan.
diye çok güzel bir şiir yazmış.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Güzel bir şiir,
devamını getir istersen, varsa oku.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) Çabuk çabuk geçtim ki
Sona
atladım ben, aradaki boşlukları bıraktım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Sevigen, okuyun
isterseniz.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) Nane satan, su satan yetim
çocuklar
Şarkı söylemediler güneşe, aya
Biliyorum ne masal dinlemeye doydular
Ne oyun oynamaya
Yani böylesine, şairlerimizin,
sanatçılarımızın, babaların, annelerin yüreğine
böylesine büyük kor koyan işte bu çocuklarımıza biz Parlamento
olarak, sevgili arkadaşlarım, yeteri kadar sahip çıkamadığımızı
ifade etmek istiyorum ve son güne
bıraktık. Son yasama yılının son günü ve
çocukları hatırlıyoruz, buna da şükür.
Kayıp çocuklarımız, sokak çocuklarımız,
anneleri babaları şehit olan, onlara sahip
çıkamadığımız çocuklarımız,
Güneydoğuda ölen babaların garip, yetim kalan çocukları,
hapishanedeki çocuklarımız, işsiz çocuklarımız,
taş atan çocuklarımız, pankart asan, astırılan
çocuklarımız, üniversitede imtihandan dolayı mağdur olacak
ama bunun yanında sırf bildirilerini vermek için dayak yiyen,
ifadelerini, düşüncelerini dile getirmek için hor görülen
çocuklarımız, karnını doyurmak için baklava çalıp
hapishanede yatan çocuklarımız, tacize, tecavüze, işkenceye
uğrayan çocuklarımız, küçük kadınlarımız. Benim
annem on üç yaşında evlenmiş
köyde ama şimdi, daha ileri gideceğimize, moda oldu,
okullarımızda küçük anneler var çocuklarımız, küçük
çocuklarımız, küçük annelerimiz. 20nci yüzyılda, Avrupaya
girdiğimiz yüzyılda çocuklarımız okullarda, hamile,
çocukları kucaklarında gidiyorlar Ankaranın göbeğinde.
Sahip çıkamadığımız çocuklarımız, üvey anne
ellerinde perişan olan çocuklarımız, Gazi Mahallesinde
katledilen ailelerden sonra kalan çocuklarımız, yıllardır
hep perişan, çoğu sahipsiz, kimsesiz, annesi babası
hakkını aradıkları için yıllarca hapishanelerde sürünen,
onların günahlarını kat kat daha ağır çeken
dışarıda kalmış çocuklarımız,
taşeronların elinde yurtlarda perişan olan, dövülen, sövülen,
hor görülen, yıkanmayan, bitlerin pirenin içerisinde kalan, yurtlarda,
Çocuk Esirgeme Kurumunda kalan çocuklarımız.
Öyle değil mi Sayın Başkanım? Biz bunları
çok yaşadık.
10/90, 190, 210, 235, 312, 433, 438, 466, 474, 496, 531, 539, 558,
563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574 ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI HALİDE
İNCEKARA (İstanbul) Siz daha iyi bilirsiniz efendim.
MEHMET SEVİGEN (Devamla) Sen de biliyorsun
Başkanım. Sen de isyan ettin, sen de anasın, senin de
ağladığını gördüm Mecliste.
Tabii, bunlar hepimizin başında böyle büyük bir dertti.
Parlamentoda komisyonlar kuruldu. Ama bir şeyi itiraf etmek istiyorum: Son
dönemde burada çalışan arkadaşlarım Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir komisyon kurduk. Yakınlarını Kaybetmiş
Aileler Derneği, biliyorsunuz. O dernek sahipsizdi İstanbulda,
kimsesi yoktu; böyle fakir fukara, bir iş hanının katında.
Bunları böyle süt şişelerine
yapıştırmışlar -kayıp çocukların
resimlerini- kibritlere yapıştırmışlar, kibrit
kutularına. Bunlara yardımcı olmaya çalışıyoruz,
her duyarlı insan gibi. Milletvekillerimizin çoğu bunu
yapıyorlardır muhakkak, inanıyorum.
Bunlar bana geldiler ilk olarak. Ben bunları aldım, önce
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna gittim, sonra Milliyetçi Hareket
Partisi Grubuna gittim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna gittim. Hem Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu grup başkan vekili, Genel Başkanı,
yöneticileri hem Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili,
grubu, yöneticileri hem Milliyetçi Hareket Partisinin grubu, grup yöneticileri
o kadar çok duyarlı davrandılar ki arkadaşlar, hatırlarsınız,
bir gözyaşıydı, televizyonlarda bir seldi böyle. Bütün
milletvekillerimizin hepsi ana baba olduğu için çok duyarlı
davrandık, o Komisyonu kurdurduk. O gelenlerle, o baskıyla Komisyon
kuruldu, öncelikle o Komisyon kuruldu.
Burada Komisyon Başkanımızla,
arkadaşlarımızla beraber görev yaptık. Bu görevi yaparken
mesela Komisyon Başkanımız Halide İncekara vardı,
Necdet Ünüvar arkadaşımız, Gönül Bekin Şahkulubey, Mehmet
Emin Ekmen, İlknur İnceöz, Aşkın Asan, Ali Koyuncu, Ahmet Bukan,
Akif Ekici, Süleyman Turan Çirkin, ben Mehmet Sevigen, Canan Arıtman,
Ahmet Öksüzkaya, Çağla Aktemur Özyavuz, Sevahir Bayındır, Kerem
Altun. Bu arkadaşlarımız, inanın, böyle değişik
gruplardan olmalarına rağmen Sayın Bakanım, çok ciddi bir
çalışma yaptılar.
Biz bu çalışmayı yaparken aklınıza
hayalinize gelmeyen olaylar yaşadık Türkiyenin her tarafında.
Bir vali kendisine son model bir araba alıyor. Yurdun penceresi yok,
kapısı yok, ranzası yok, çerçevesi yok ama kendine son model bir
Mercedes satın alabiliyor, makam arabası alabiliyor.
MOBESE kameraları yok yurtlarda. Ölen çocuklar
Gidiyor,
ölüyor çocuklarımız, o okulun müdürlerine o vali yaptırım
yapmıyor ama Başkanımız başta olmak üzere Komisyondaki
bütün yönetici arkadaşlarımız büyük tepki gösterdiler o valiye.
Biz o okulun yurdundan aldık, işte Eşmeden aldık, onu
götürdük, Karadenizde özel bir tatil yapar gibi başka bir sayfiye yerine
gönderdik. Yani, onu cezalandırma yerine, sistemin dışına
bırakma yerine onu başka bir okulda mükafatlandırdık.
Yine bir başka
Siirte gittik Komisyon olarak. Siirtte
Türkiye'nin bir gerçeğini gördük. Giderseniz görebiliyorsunuz, oradaki
çocuklarımıza yapılan, öğretmenlerin yaptıkları
tacizleri
Devlet eliyle
Devletin görevlilerinin nasıl onları
koruduğunu, nasıl bir şehirde, küçük bir şehirde iş
birliği yaptıklarını bazı insanların, 3-5
insanın, 10 insanın ve o çocukları nasıl sömürdüklerini,
birbirlerini nasıl koruduklarını, nasıl o
aşağılık çemberi kurduklarını gözlerimizle gördük
Komisyon üyeleri olarak. Onlara önlem aldık, yaptırım
yaptırdık ve bu olayları bütün Türkiyeye duyurdu bu Komisyon.
Dedik ya, Türkiyede, buralarda, YİBOlarda, okullarda
çocuklarımıza karşı cinsel istismar var, baskı var,
zulüm var. Bu çocuklara lütfen sahip çıkın. Bu Komisyon gerçekten
bunu yaptı. Ve ondan sonra, bir yurt müdürüyle, yönetici arkadaşların
bir tanesiyle konuşuyorum Gerçekten biz bu Komisyon raporunu yaparken
rafta mı kalacak diye yaptık bunu, yani bunu ciddi izleyenler,
gözleyenler var mı, bundan bir ders alıyor musunuz, bir şey
çıkardınız mı diyoruz. dedim. Bir tanesi dedi ki: Sayın
Bakanım, en azından korkuyoruz her an gelip denetleyeceksiniz diye.
Her an bir milletvekili gelecek, kapıyı çalacak
İşte,
Parlamentonun gücü burada ortaya çıkıyor. Çocukları şimdi
daha çok evlerine, annelerinin babalarının yanlarına
gönderiyoruz, gece bırakmıyoruz yatılıya. dedi. 15-20
çocuğa 1 görevli dururken gece, 3-4 tane görevli birden alıyoruz,
personel sayısını çoğalttık. dedi.
Bazı yerlerde gerçekten -biliyorsunuz o taşeronu-
taşerona veriyorsunuz hizmeti, Ne olduğu belli değil,
odacısı da giriyor, çaycısı da giriyor, başka
hizmetlerde giriyor, iş bulamayan insanlar da giriyor. Bunun içinde
sapıklar da var. İnceleme yaptık okullarımızda,
okulların servislerini çekenlerin GBTlerine baktık, onların 15
tanesinin çocuklara taciz suçlarından arananlar olduğu
çıktı ortaya, biliyorsunuz, elimizde bilgiler var. İşte, bu
Komisyon bunları da dengeledi. Yani gitti...
Diyeceksiniz ki: Komisyon, tabii, bizim elimiz kolumuz, polisimiz,
bekçimiz ama Parlamentonun gücü, yani milletin gücü, milletvekillerinin böyle
yaptırım gücü... Biz bu işe sahip çıkıyoruz
arkadaşlar, biz Komisyon olarak Türkiyede yapılan bütün bu zulme,
bütün bu ezilenlere, çocuklarımıza yapılanlara meydan okuyoruz,
başkaldırıyoruz. dedik, diyebildik en azından, en
azından bu konuda anlaştık, ortak noktalarımız oldu bu
konularda. Ve Türkiye'de, belki de önümüzdeki günlerde
çocuklarımızın bir kısmının da olsa, 1 tanesinin
bile olsa kaderini değiştirdik. Ben, o bakımdan, biraz önce, bu
Komisyonda görev yapan arkadaşlarımın hepsini yürekten
kutladım, hepsine teker teker teşekkür ettim.
Biliyorsunuz, Kayseride 3 tane çocuğumuz
kaçırıldı, yıllardır bulamadık.
Cumhurbaşkanımız devreye girdi, arkadaşlarımız
devreye girdi. Bütün Türkiye'nin gözü oradaydı, kulakları oradaydı,
ağzı oradaydı, bütün herkes oraya bakıyordu ki bir haber
gelsin. Yeter ki ölüsü olsun, yeter ki duyalım. diyor analar. Diyorlar
ki: Mehmet Bey Komisyondakilere- acaba bugün yağmur
yağdığı zaman çocuğum nerede? Acaba ben ekmek yerken
ekmek yiyor mu, ağlıyor mu, elini tutanı var mı? Bugün
dövüyorlar mı? Bugün bir tarafını mı kırdılar?
Bugün dilendiriyorlar mı? Bugün organ mafyasının eline mi
düştü? Bugün böbreklerini mi söküyorlar? Bütün kaybolan çocukların
aileleri böyle feryat ediyorlardı.
Emniyet Müdürlüğünü bugün de kendi günleri- kutluyorum,
ciddi bir araştırma yaptılar. Ciddi bir uzman ekiple
çocuklarımızı bulduk. Şimdi, o kayıp annelere gittik
pazar günü. Bütün bunlara şimdi diyorlar ki: Elimizde böyle bir imkân
varsa, eğer buradaki çocukları bulan devlet, burada böyle bir imkân
varsa, teknolojiyi böyle kullanabiliyorsa kaybolan çocuklarımızı
da bulma umudumuz doğdu. Ve bu bakımdan güncelleştirme
diye...
Türkiyede on yıl evvel kaybolmuş beş
yaşındaki çocuk, on yıl geçmiş, bugün yirmi
yaşında, on beş yaşında ama birbirine benzemiyor.
İşte, burada bir tanesinde vardı. Mesela çocuk 5
yaşında kaybolmuş, bugün 20 yaşında, on beş
yıl geçmiş aradan, e şimdi nasıl benzeyecek? Bunu
bulamıyorsun. Para yok. Adli Tıp yapıyor bunu tek. Ama bizim bu
Komisyon raporuyla -biraz sonra Başkan geniş geniş
açıklayacak diye düşünüyorum- şimdi, biz -bunu devletten-
inanıyorum ki, önümüzdeki günlerde bakanlıklar da, İçişleri
Bakanlığı da bunu ücretsiz olarak, annesine bakarak, DNA
testiyle, saç testiyle, yüz testiyle, ağabeyine bakarak, ailesine bakarak,
onların şekillerini görerek, kemik yapılarını
inceleyerek, o 5 yaşında kaybolan çocuğumuzun bugünkü hâliyle
arama şansını elde edeceğiz. Yani, boşuna böyle, kürek
çekmeyeceğiz, onu demeye çalışıyorum. Hani, Ölüsü gelsin.
diye bekleyenler vardı ya, bu sefer de diyecek ki: Çocuğum 15
yaşında, dirisini de bulabileceğim. umuduyla yaşayacak
insanlar. Bu Komisyonun bunun için büyük faydası oldu sevgili
arkadaşlar. Yani, onun bir parçası olmaktan da büyük mutluluk
duyuyorum. İnanın, çok komisyonlarda görev aldık, çaba sarf
ettik, mücadele ettik ama bana göre en büyük zevk aldığım,
severek çalıştığım komisyonların bir tanesi de
budur, Kayıp Çocuklar Komisyonu. Allah kimseyi düşürmesin, Allah
kimsenin çocuğunu
Bir gün bile okuldan geç geldiği zaman içimiz
yanıyor, ağlıyoruz diye düşünüyorum, onlar neler yapmaz.
Arkasından, İstanbulda, Fıratı biliyorsunuz, üvey annesi tarafından,
sahipsiz kalınca katledildi. Burada da -Millî Eğitim Bakanına
söylemiştim- Fıratın nüfus kâğıdı var. Eğer
o nüfus kâğıdı -annesi izin vermediği için tam nüfus
kâğıdı çıkmıyor, tanıtım nüfus
kâğıdı olarak isimlendiriliyor- eğer o tanıtım
nüfus kâğıdıyla çocuk okula gidebilseydi belki de çocuk
katledilmeyecekti, böyle parça parça hâline getirilmeyecekti. O bölgedeki bütün
millî eğitim müdürleri -polisler gelmişler, yine bir şey
yapmamışlar- o çocuğu oraya yazmayan arkadaşlarım,
İlçe Millî Eğitim Müdürü, okul müdürü, ona yol göstermeyen, oraya
gelen emniyetteki arkadaşlarım da, bu konuda, bana göre, akşam
başını yastığa koydukları zaman rahat
uyuyamayacaklar diye düşünüyorum.
Ağrı Tutakta kaybolan, Çeşmede kaybolan,
Malatyada yurtlarda dövülen, Polatlı YİBOlarda işkence gören,
dövülen, sövülen, okuldan atılan çocuklarımız,
Şırnakta tacize uğrayan çocuklarımız, Siirtteki
çocuklarımız, bütün çocuklarımız
Ve bütün bu
çocuklarım için Meclis Araştırma Komisyonu, sevgili
arkadaşlarım, şöyle kocaman -sizin gözünüzü korkutmasın-
742 sayfalık bir komisyon raporu hazırladık. Bu Komisyon raporu
da umarım Mecliste bugün arkadaşlar teşekkür edip raflarda
kalmaz. Bakanlıklar bunları incelediği zaman, 14-15 tane,
çocuklarla ilgili, İçişleri Bakanlığı, Millî
Eğitim Bakanlığı, Gençlik, Spor Bakanlığı,
bakanlıklar bunları inceledikleri zaman
Bu çocukların
başlarına bu olaylar gelmesin diye, Türkiye'deki çeşitli
uzmanlardan görüş alarak, günlerce bütün bu milletvekilleri hem şehir
şehir gezerek, Türkiyeyi dolaşarak çok ciddi bilgiler, belgeler elde
ettiler. Annelere babalara söylenecek tavsiyeler, Kayıp Çocuklar
Derneğinden tutun da eğitimcilere, üniversiteye kadar gelen bütün
uzmanların hazırladığı ve Meclis komisyonunda görev
yapan bizim uzmanların hazırladığı ciddi bir rapor
elde ettik.
Umut ediyorum bu raporu ciddiye alırlar, dikkate alırlar
ve bundan faydalanırlar diye düşünüyorum çünkü bu çocuklar gündeme
geldikten sonra biz kanun teklifleri vermeye başladık, -9 tane
milletvekili arkadaşım, burada
bulunan arkadaşlarım, bu çocukların başına
gelen olaylarla ilgili, tacizle ilgili, içinde, bir tanesinde ben de
varım, İsa Gök, Canan Arıtman, Aşkın Asan, Alev
Dedegil, Ali Rıza Öztürk, Sebahat Tuncel, bütün bu milletvekili
arkadaşlarım da burada- bunlarla ilgili kanun teklifleri verdik
Meclisten. İşte, komisyonda oylanıyor, Anayasa Komisyonundan
geçti galiba, alt komisyon kuruldu değil mi? Geçti Anayasa Komisyonundan,
şimdi komisyona gelecek ama günümüz yetmedi, yine arkaya kaldı
çocuklarımız, yine unutuldu.
Sevgili Başkanım, inşallah, önümüzdeki dönem, bütün
bu yaptıklarımızdan dolayı
Ben buradan, size sahip
çıkamadığımız için -bütün çocuklara sesleniyorum bir
baba olarak- size layık olamadığımız için, hepinizin o
kara gözlerinden, mavi gözlerinizden, yanaklarınızdan öpüyor,
yeşil gözlerinizden öpüyorum, şansınız, kaderiniz açık
olsun diyorum ve hepinizden size sahip çıkamadığımız
için özür diliyorum sevgili çocuklarım.
Hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Sevigen.
Halide Hanım, konuşurken ağlamak falan yok ha.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Behiç Çelik.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; böyle duygusal bir Genel Kurul
toplantısında ben de hissiyatımı benden önceki hatiplerin
konuşmaları doğrultusunda ifade etmek istiyorum.
Özellikle, konuşmama başlamadan önce dört yıla
yakın süredir Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasama ve denetim
faaliyetlerini hakkıyla yürütmeye çalışan çok değerli
milletvekillerimizin etkin ve verimli çalışmasına vesile olan
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin bütün personeline yürekten teşekkür
ediyorum.
10 Nisan Polis Günü münasebetiyle düşüncelerimi arz
etmiştim. Polis teşkilatımız her türlü takdirin üzerindedir
ve onlar için de sağlık ve başarı dolu nice yıllar
diliyorum.
Değerli arkadaşlar, kısaca Kayıp Çocuklar
başlığıyla ifade edilen Meclis Araştırma
Komisyonunun yapmış olduğu çalışmayı ben de
dikkatlice inceledim ve 589 sıra sayısıyla bastırılan
bu kitabın, bu konuda çalışma yapacak olan çevrelere,
kişilere ve akademik organlara da büyük bir yol gösterici
olacağına inanıyorum.
Aslında kayıp çocuk deyince biz kaybolan çocuk
şeklinde anlıyoruz, ama kaçırılan çocuklar veya mağdur
ya da mahrum duruma sokulan çocuklar da bu kapsam içerisinde mütalaa
edilmelidir.
Şimdi, çocuk nasıl kaybolur, onu araştırmak
lazım. Çocuktan haber alamayan veli, vasi veya ilgili herhangi bir
şahıs önce polise ya da jandarmaya başvurur. Eğer kaybolan
çocuğun durumu ceza ve suç kapsamı içerisinde görülüyorsa yani adli
vaka kapsamındaysa o zaman adli işlemler otomatikman yürütülmeye
başlıyor ve cumhuriyet savcılığı marifetiyle adli
kolluk devreye giriyor ve bir süreç başlıyor. Bu, şunu
göstermiyor, hiç kimse bu konuda farklı düşünceye sahip olmasın:
Çocuk kayboluyor ya da kaçırılıyor, ortada, cumhuriyet
savcısına durum intikal ediyor, intikal ettikten sonra çocuk
anında bulunuyor diye bir şey yok. Bu uzun ve netameli bir süreç.
Çocuk yine bulunamıyor ve kayıp.
Diğer yönden, suç ihbarında bulunulmadan kayıp
durumu bildirilebiliyor. O zaman mülki kolluğun devreye girdiğini
görüyoruz. Mülki kolluk, tabiatıyla, biliyorsunuz, polis ve
jandarmanın yürüttüğü idari zabıta hizmetlerini ifade eder.
2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasasında
Polis, asayişi amme -yani kamunun asayişini- şahıs,
tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini -konut dokunulmazlığını-
korur. Halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin
istirahatini temin eder. dedikten sonra şöyle devam ediyor: Yardım
isteyenlerle yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet yani yardım- eder. hükmünü içeriyor ve
bu konuda Kanun ve nizamnamelerinin kendisine verdiği vazifeleri yapar.
Polis bunu yapıyor yani çocuklarla, alil ve acizlerle ilgili, polis bu
görevi yapıyor.
2803 sayılı ve 1983 tarihli Jandarma Teşkilat
Kanunu var, ona istinaden çıkarılan yönetmelik, Jandarma
Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği de, bu özellikle
çocuklarla ilgili, korunmaya muhtaç çocuklarla ilgili bir düzenleme getiriyor.
Diyor ki: Korunmaya muhtaç çocuklarla, yardım gereken küçüklere
yapılacak yardım jandarmanın mülki görevlerinin
esaslarındandır. Demek ki jandarma, yönetmelikle bu görevi mülki
görev olarak tanımlamış ve 63üncü maddede devam ediyor:
Çocukların kanuni temsilcilerini araştırıp, bulmak ve
kendilerine teslim etmekle yine jandarma görevli ve kanuni temsilcileri
olmayanları ise ilgili sosyal yardım kuruluşlarına ya da
belediyelere teslim etme görevi yine jandarmanın. Gerek sokaklarda serseri
gibi dolaşan çocukların gerekse düşkün durumda bulunanların
kanuni temsilcileri, bu gibileri teslim almaktan
kaçındıklarında, durum jandarmaca bir tutanakla saptanır ve
kanuni işleme girişilir.
Ayrıca, Türk Ceza Kanunu ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanununa göre beden, ruh ve ahlaki gelişmeleri tehlikede
bulunan ve korunmaya muhtaç çocukları saptamak, ilgili makamların
gerekli önlemlerini almalarını sağlamak da jandarmanın
görevidir.
Jandarma, bir küçüğün yani çocuğun gözetim altında
ıslahı ya da yetkili merci önüne çıkarılması için
verilen bir kararı yerine getirmek amacıyla gerekli tedbirleri
alır.
Böylece, mülki ve adli yönden gerek polisin gerekse
jandarmanın nasıl görev ifa edeceği hususunu burada bu
şekilde arz etmiş oluyorum. Demek ki kayıp çocuklarla ilgili,
kaçırılan, mağdur ve mahrum bırakılan çocuklarla
ilgili idarede bir boşluk var. Yani özellikle bir mevzuat
boşluğunun olduğunu burada hatırlatmak istiyorum. Bir usul
mevzuatına ihtiyaç var bu konuda. Çocuklarımızı, biz,
kolluğa kayıp başvurusu yapacak olan veli, vasi veya ilgili
şahısların müracaatından sonra çocukların
bulunabileceği yönünde iyimser bir bakış açısıyla bu
hususa eğilemeyiz. Burada özellikle kayıp çocuklar konusunda bir usul
mevzuatının bugüne kadar yapılamaması, iktidar partisinin
bu konudaki basiretsizliğinin en önemli göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumunda kalan çocukların kendi iradeleriyle yurdu terk etmesi
Şimdi, yurtları terk ettikleri zaman ne yapıyor idare? Hemen bir
kayıp işlemi yapıyor ve kayıp ihbarında bulunuyor
kolluğa. Burada, kolluk güçleri yani polis ve jandarma kendi rolünü
oynuyor ve ondan sonra, belli bir mevkide veya yerde bu çocukları
bulduğu zaman yurda getiriyor, yurttan bu çocuklar tekrar kaçıyor.
Buna ilişkin herhangi bir düzenleme de söz konusu değil, idarenin bu
konuda yetkilendirilmesi yönünde en ufak bir çalışma da söz konusu
değil.
Kayseride meydana gelen kayıp çocuk olayı, 3
çocuğun feci bir şekilde öldürülmesi gerçekten içler acısı
bir durum ama bakınız, burada dikkatinizi çekiyorum: Bu
çocukları öldüren katil, önce kaçıran ve sonra öldüren katil,
çocukların evine 70 metre mesafedeydi. Bir buçuk yılı
aşkın bir süre
Sayın Cumhurbaşkanının özel
talimatıyla Kayseriye bir ekip gidiyor ve 70 metre ötedeki katili bir
buçuk yıl sonra yakalıyor ve kolluğun başarısı
diye bunu basına veriyorlar ve bu şekilde buradan prim yapmaya
çalışılıyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yüz karası!
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Peki, Emniyet Genel
Müdürlüğü Asayiş Dairesinin İnternet sitesine girdiğiniz
zaman ne görürsünüz? Derler ki: 2.900 tane kayıp çocuk var. Peki, bu
çocukların akıbeti nedir? O belli değil. Hangi kolluk kuvveti bu
çocukların bulunması yönünde faaliyet gösteriyor ve nasıl
gösteriyor? Bunu bizler biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Bu çocuklar öldürüldü mü,
sakat mı bırakıldı, organları mı
alındı, satıldı mı veya başka kötü istismar
vasıtası olarak kullanıldı mı? Bunlar da belli
değil. O hâlde burada Kayserideki bir tane örnek ele alınarak bunun
üzerinden siyasal rant devşirmek siyasal iktidar için ve hatta
Cumhurbaşkanlığı makamı için hiç de uygun
olmamıştır. Eğer gücünüz yetiyorsa kayıp
çocukların tümünü bulmaya matuf ekipler kurun ve bunları bulun.
Değerli arkadaşlar, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumuna Türk Medeni Kanunundaki velayet müessesesini düzenleyen
kısımla ilgili yetki vermek gerekiyor. Çünkü bu yetkiyi verirsek o
zaman yurdu kendi iradesiyle terk eden çocukları rahatlıkla bulma
konusunda Kurum daha etkin olur diye düşünüyorum ve kayıp çocuk bulma
olayını bizim mutlaka ve mutlaka mülki kolluk görevi içerisinde
tanımlayarak o alana monte etmemiz gerekiyor. Çünkü Ceza Muhakemeleri
Kanununu çıkardınız. Burada idarenin kamu üzerindeki, toplum
kesimi üzerindeki etkinliğini azalttınız. Bu azaltmadan ötürü
mülki kolluk aramalarının kısıtlanması söz konusu.
Şimdi, sulh ceza hâkimine gidiyorsunuz ve arama yetkisi talebinde
bulunuyorsunuz. Evet, şimdi, burada mülki kolluğun ceza hukukuyla
ilgili olmayıp bir idare hukuku alanı olduğunu unutmamamız
gerekir. Adli kolluk ise ceza hukukuyla ilgilidir. Burada sulh ceza hâkimi
herhangi bir aramada neyi arar? Makul şüphe kıstasına göre
hareket eder hâkim ama mülki kolluk makul sebebe göre hareket eder. Makul
şüphe. Şimdi kayıp çocuk olayını siz
Mülki makam
olarak eskiden, bizim görev yaptığımız zamanda arama
yaptırıyorduk, kayıp çocuğu buluyorduk. Şimdi, yeni
CMKdan dolayı bunu yapmamız mümkün değil. Hâkim bu aramaya da
izin vermez. İzin vermeyince bu çocukları bulmak da mümkün olmuyor. O
zaman, bunu makul sebebe dönüştürmemiz sanırım en uygunu
olacaktır. Mülki kolluk aramalarına işlevsellik kazandırmak
ve yasalarda buna dönük düzenlemeler yapmak gerekiyor. İşte geldi
geçti sekiz buçuk yıl, yine bu konuda en ufak bir çalışma söz
konusu değil. O yüzden, bu zorlukların aşılması,
çocuklarımızın, kaybolan çocukların anında
bulunabilmesini sağlayıcı bu arzlarımı burada ifade
ediyorum. Mülki makamların idari tedbir olarak kolluk üzerinde bu konuda
emir yetkilerini geliştirmemiz gerekir.
Başka bir yasadan bahsetmek isterim. O da 1774
sayılı Kimlik Bildirme Kanunu. Şimdi, bir çocuk kaybolduğu
ya da kaçırıldığı zaman bu çocuk eğer umuma
mahsus bir yerde barınıyorsa derhâl zabıtaya bildirilme
zorunluluğu var, başka yerlerde ise örneğin bir meskende ise bir
ay içinde bildirilme zorunluluğu var ve bu Yasanın da güncellenmesi
-eski bir yasa bu- ve işlevselliğinin artırılması
gerekiyor.
Yine İçişleri Bakanlığına bağlı
Kaçakçılık, İstihbarat, Harekât ve Bilgi Toplama Dairesi var.
Burada adli işlemlerle ilgili kayıtlar tutulur ama kayıp
çocuklarla ilgili kayıtların tutulmasına yasal bir zemin
hazırlamamız gerekir. Yani KİHBİye bu konuda yetki
vermemiz lazım. Belki KİHBİ Dairesinde fiilen böyle bir
kayıt vardır ama bunun yasal yönünün tamamlanması gerekir.
Bir de 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu var ve bir de
2828 sayılı Kanun var. Bu iki kanunun birbiriyle çelişen
hükümleri var. Tabii, hâkim koruma tedbiri alıyor herhangi bir çocuk hakkında,
danışmanlık tedbiri, eğitim, bakım, sağlık,
barınma gibi tedbirleri alıyor ama bu kararlar
2828 sayılı
Yasada Mülki idare amirinin onayı alınmak suretiyle bakım altına
alınır. diyor. Hâkimin verdiği koruma kararı ile mülki
idare amirinin vermiş olduğu bakım kararı arasında
uyum yok. Bunun da düzeltilmesi gerekir. Bu da büyük bir eksiklik. Onun için,
5395 sayılı Kanun hâkim kararı getirdiği için hâkim süratli
karar veremediğinden dolayı uzun zaman geçmekte, çocuklar ortada
kalmakta ve çocukların mağduriyeti katbekat artmaktadır. O
sebeple, Çocuk Koruma Kanununa bir yazar -ismini de vereyim Nihat
Tarımeri- çocuk korumama kanunu diyor. O zaman, koruma
kararını derhâl vali versin, böyle bir düzenleme yapılsın,
karar çocuk mahkemesine sunulsun. En uygun düzenleme, en pratik olanı
budur.
Eğitim tedbiri konusunda, çocukların iyi eğitilmesi
yönünde mutlaka düzenlemeler yapılması gerekiyor. Sürem de oldukça
kısıtlı. O sebeple, eğitim tedbirinin süratle
alınması, çocuklarımızın korunması gerekir ve
yine 5395 sayılı Kanuna uygun çıkarılan yönetmelikte yeni
düzenleme yapılması lazım. Şöyle: Bir komisyon kuruluyor
biliyorsunuz, bu konuda tedbir alınması için. Komisyonda
-sayıyor- il müdürü, millî eğitim müdürü, sosyal hizmetler müdürü
gibi müdürleri sayarken, vali veya vali yardımcısı
başkanlığında komisyonu sayarken veya vekili dediği
zaman, her müdürlüğün memuru bu komisyona geliyor. Yani, aslında
asaleten müdür gelmiyorsa o toplantıya, onun mutlaka vekilinin, müdür
vekilinin gelmesi gerekiyor. Memur geliyor, bu sefer memurların
aldığı kararı müdürler veya emniyet, jandarma,
uygulamıyorum diyor. Onun için, bu statünün yükseltilmesi gerekiyor. Bu
konuda bir genelge çıkarılabilir, genelgeyle çözülebilir.
Üstün zekâlı çocuklarla ilgili
Bu çocuklarımız bizim
devletimizin, milletimizin millî gücüdür. Onun için, yukarıda da ifade
ettiğim gibi, binlerce öğrencimizi, özellikle kız
öğrencimizi biz ilköğretimden mahrum bırakıyorsak, onlara
çözüm bulamıyorsak, üstün zekâlı çocuklarımıza da el
atamıyor, onları değerlendiremiyorsak biz, büyük bir millî
kayıp içerisindeyiz demektir. O yüzden, kadına pozitif
ayrımcılık Anayasa değişikliğinde
yapıldı ama bunu, üstün zekâlı çocuklarımız için de bir
pozitif ayrımcılık şeklinde değerlendirerek bunlardan
yararlanmayı sağlamamız gerekiyor.
Diğer yönden, iç göç itibarıyla özellikle büyük kentlere
kırsaldan gelen insanlarımızın çocuklarının ne
büyük zorluklar ve büyük kültür erozyonu içerisinde, büyük kent anaforu
içerisinde kaybolup gittiklerini hep birlikte basından, medyadan
öğreniyoruz ama özellikle tarımda geçici olarak
çalıştırılan çocuk işçilerin durumunu da
dikkatlerinize sunuyorum. Bu itibarla, özellikle bu
çocuklarımızın geleceğini karartmadan bunlara sahip çıkarak
onurlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapmanın yolunu
açmamız ve bu konuda her türlü tedbiri almamız hem devletimizin hem
de Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli görevidir diye düşünüyorum.
İç göç olgusu, aynı zamanda ailenin
parçalanmasını da beraber getiriyor ve bunun sonucunda da
çocuklarımızın çok büyük yoksunluklar içerisine düşmesine
sebep oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkan, birkaç
dakika daha devam edebilir miyim izin verirseniz?
BAŞKAN Buyurun.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Dünya Sağlık Örgütü,
özellikle çocuklara dönük şiddet olaylarını ifade ederken
Şiddet, sahip olunan güç ve kudretin yaralanma veya kayıpla sonlanan
veya sonlanma olasılığı yüksek bir biçimde bir başka
insana, kendine, bir gruba veya bir topluma tehdit yoluyla ya da bizzat uygulanmasıdır.
diye tarif ediyor ve çocuklara dönük şiddette özellikle cinsel taciz,
fiziksel şiddet ve temel ihtiyaçları karşılanmayarak
açlık ve benzeri yollarla şiddeti de çocuklar üzerinde görüyoruz.
Çocuk aç kalıyor, ısınamıyor, hasta oluyor, doktora
gidemiyor, eğitimini yarım bırakıyor ve Dünya
Sağlık Örgütü bunu da şiddet tanımı içerisinde mütalaa
ediyor.
Türkiyede fertlerin yüzde 18,08i, yani 12 milyonu
aşkın insan yoksulluk sınırının altında ve
tarımda bu oran yüzde 38,69a çıkıyor 2009 yılı itibarıyla.
Bu, çocuklara yönelik iktidar şiddetinin de göstergesidir, bu ekonomik
tablo.
İstismar edilen çocuklar, alkol, uyuşturucu ve cinsel
suçlar şeklinde istismar ediliyor ve tamamen çocuk dışa
kapanıyor ve daha sonra tavır olarak şiddeti deniyor ya da fuhuş
batağına batıyor. Burada devletin yine istismar edilen
çocuklarla ilgili sıkı, güçlü tedbir alması ve bu konuda özel
birimler oluşturması gerekiyor.
Boşanmalara baktığımız zaman, Türkiyede
2010 yılında 116.369 boşanma olayı meydana gelmiş,
yani 232 bini aşkın insan boşanmış. Aile
mahkemelerinde 130 bin dava devam ediyor ve boşanma olmadan
parçalanmış aileler var. Bir de resmî nikâhı olmayan ve bu
nedenle istatistiklere yansımayan boşanmalar var. Şimdi,
2006dan itibaren Devlet İstatistiğin rakamlarına bakarsak,
boşanmaların bugüne kadar çok süratli bir şekilde
arttığını görüyoruz.
Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı ise 119 bin, son
rakam, 119.082 ve çocuk tutuklu ve hükümlü sayısı 2.629.
Adli sicil verilerine göre, Türkiyede on sekiz yaş
altında yargılanan çocuk sayısı 110 bine varıyor. Bu
şunu gösteriyor: Çocuklarımızla biz, Hükûmet olarak, devlet
olarak ve yasama organı olarak -özellikle iktidar partisinin
sorumluluğunda da bunu söylüyorum- hiç ilgilenmemişiz diyebilirim. O
sebeple Komisyonun bu çalışmasını çok anlamlı
görüyorum.
Dileğim odur ki 24üncü Dönemde belki de en önemli ilk
iş olarak çocuklarımızın geleceğine,
çocuklarımızın yaşamına, fiziksel bütünlüğüne,
ruh bütünlüğüne sahip çıkacak her türlü düzenlemeyi yapmamız
gerektiğini sizlere hatırlatıyorum.
Ben de 23üncü Dönemin bu son konuşmamda, burada yine kalbini
kırmışsam bütün değerli milletvekillerimden özür dilerim
kalbini kırdıklarımdan.
Bizim sinirimizi yatıştırmak suretiyle dört
yıl idare eden Değerli Başkana, Başkanlık Heyetine, grup
başkan vekillerimize ve Parlamentonun değerli mensuplarına,
herkese çok teşekkür ediyor, en derin saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çelik.
AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Halide İncekara, buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA
(İstanbul) Sayın Başkanım, başlatmayın vakti de
ben bir yerleşeyim şöyle.
BAŞKAN Merak etmeyin efendim, istediğiniz kadar
konuşabilirsiniz, zaman sınırlaması yok. Halide isimli
hanımefendiler zaten çok konuşuyor biliyorsunuz tarihten bu yana.
AK PARTİ GRUBU ADINA HALİDE İNCEKARA (Devamla)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım
-bu cümleyi de herhâlde bir dönemde kaç bin kere kullanıp, duyuyoruz
bilmiyorum- hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum.
Hafif mahzun, hafif tedirgin, hafif kızgın bir
duruş esnasında aslında bu kadar derin, felsefesi, fiziği,
kimyası olan bir konuyu konuşmak gerçekten çok zor. Lakin her iki
konuşmacı arkadaşım da raporun içinden alıntılar
yaparak hem çalışmaya ait notlar verdiler hem de detaylara vakıf
olmamızı sağladılar ama ben Milliyetçi Hareket Partisi
Grubundan tabii ki grup
adına konuştuğu için herhangi bir arkadaş olabilir ama-
keşke komisyon içinde çalışan arkadaşlardan birisi burada
konuşsaydı çünkü onlarla birlikte yaşadık, onlarla birlikte
seyahatlere gittik, onlarla birlikte kayıp çocukların ailelerini
dinledik. O zaman, bize, rapor içinde alıntılardan ziyade, komisyon
sürecinde yaşadıklarımızı ve şahit
olduklarımızı paylaşmak daha doğru olurdu diye
gönlümden geçiyor.
Öncelikle, tabii ki herkesin andığı 2009da
kaybolan, hunharca öldürülen Kayserideki 3 çocuğumuzu ve İstanbulda
üvey annesi tarafından öldürülen Fırat çocuğumuzu rahmetle anmak
istiyorum ve çocuklarımıza zarar veren, her türlü zarar veren
kişi ve olayları da -affınıza sığınarak- bu
kürsüden lanetliyorum.
Çocuk, geçen dönem de
Yine Behiç Beyin alıntılar
verdiği -sağ olsun- Şiddet Araştırma Komisyonu bu
dönemde gerçekten şanslıdır. Geçen dönemin komisyonu da son gün
görüşülmüştü, bu dönemin komisyonu da son gün görüşüldü ama
hayırlara vesile olsun istiyorum.
Biz çocuk dediğimiz zaman neyi çalıştık?
0-18 yaş grubunu çalıştık. Bir ara kayıp çocuklar en
hızlı, en çok konuşulan konu hâline geldi ve bu Kayserili
çocuklarımızla da daha çok konuşulur oldu. Akabinde daha
başka olaylar üst üste gelince dört parti grubundan arkadaşlar
çalışan çocuklar, çalıştırılan çocuklar,
kaçırılan çocuklar, kayıp çocuklar
başlığı altında bir sürü önerge vermiş. Daha
sonra, aslında bu gruplar altında on tane kitap yazabileceğiniz
ama üç ayda çalışmak zorunda bırakılan, başta
kayıp çocuklar olmak üzere Çocukların mağduriyetine yol açan
nedenler diye biz de 10 Mart 2010da komisyon çalışmasına
başladık. Başladıktan sonra bir başka
şansımız da -komisyon için
şanssızlığımız, millet için
şansımız olan-Anayasa oylamaları geldi ve biz komisyon
çalışmasının ancak yarısını yapabildik,
yarısını gece veya sabahlara karşı bütün komisyon
üyesi arkadaşlarımızla çalışarak yaptık.
Peki, bu kadar kısa sürede ne yaptık?
Hatırlarsınız -aslında hatırlamasak daha iyi ama-
yaşadığımız olaylar Eşmede çocuğumuzun
lağım çukuruna ölü ya da diri düştüğünü aradık ve
bulduk.
Yine aynı süreçte, hatırlarsınız, sanki
olaylar üst üste birbirini takip etti, Siirtte öğrenci olan ve aynı
zamanda okulundan mezun olan çocuklarımıza, iddia edilen,
öğretmenleri tarafından yapılan tacizdi.
Yine aynı komisyon çalışmaları
sırasında Manisa Alaşehir vakaları yaşadık,
hatırlarsınız. Neydi oradaki başlığımız
da? 2 tane küçük kız çocuğumuzla 1 erkek çocuğumuzun fuhuş
maksatlı satılıyor olmasıydı.
İşte, bütün bunları yerinde incelemek üzere kurulan
ekipler ve milletvekili arkadaşlarımız, uzman
arkadaşlarımızla birlikte şehirlere gittiler, yerlerinde
inceleme yaptılar. Bu Komisyonu övünerek söyleyeyim ki
Tabii ben bütün bu
övünmelerde bütün partilerden katılan Komisyon üyesi
arkadaşlarım adına övüneceğim. Çünkü öyle bir
araştırma komisyonu ki kitabın sonunda tespitler, sorunlar ve
öneriler diye yazdığımız kısmın neredeyse yüzde
90ı hayata geçmiş durumda. Önermişiz kayıp çocuk için:
Çocuklar beş yaşında kayboluyorlar, on yaşında çocuk
arıyoruz beş yaşındaki resmiyle. Değiştirilmeli
demişiz. Bakmışız ki kriminal, bir eğitimci
eğitimi almak üzere yurt dışına kıdemli bir
çalışanını göndermiş, teçhizatını
almış, hayata geçirmiş. Polis teşkilatı ve yargı
arasında tanımlar ve hareket birlikteliği standardınız
yok. demişiz. Hemen akabinde bir rehber hazırlanmış ve
bütün polis teşkilatına dağıtılmış,
eğitim birimleri ve sayıları daha da artar hâle gelmiştir.
Buna benzer ne demişiz? SHÇEK, sen kayıp diyorsun çocuğa,
polis kayıp demiyor ya da polis kayıp demiyor, sen kayıp
diyorsun. demişiz. Hemen SHÇEK ile emniyet ve jandarma bir araya
gelmişler, kayıp sayılarını tek kalemde
göreceğimiz bir protokol hazırlamışlar. Yine tam Komisyon
çalışırken şunu demişiz bütün arkadaşlar: Hey
bakanlıklar, illerde ve ilçelerde bürokratlarınız yerelleştikçe
disiplini kaybediyorsunuz. Aranızda çok konuşup, görüşüp ve bir
iş birliği yapmadığınız için çocukların
bulunması gecikiyor, eziyeti gecikiyor. demişiz ve haziran
ayında Ulaştırma Bakanlığı, iki devlet
bakanlığı, sosyal hizmetlerden, kadın ve aileden sorumlu
Bakanımız bir araya gelmişler ve beş yıllık bir
protokol imzalamışlar. Bu protokol de kayıp çocukların
bulunması, kaybolduktan sonraki aşamalar, daha önce engellenmesini
sağlamak için bir protokol. Bu da gösteriyor ki bu Komisyon gerçekten iyi
çalıştı.
Bu arada komisyon çalışmaları sürerken 25
Mayıs -yanlış hatırlamıyorsam, evet 25 Mayıs-
Dünya Kayıp Çocuklar Günüydü, bizim araştırma komisyonu
çalışmaları sürecine denk geliyordu ve o gün Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında tiyatro, şiir, afiş
çalışmaları yapıldı.
Bu Komisyon farklı bir şey daha yaptı, çok da etkili
oldu. Üç beş dakikalık fragmanlar hazırlattı
sokağın hassasiyetini, duyarlılığını,
farkındalığını artırmak için. Bunu TRT iş
birliğiyle yaptı çünkü biliyorsunuz, araştırma
komisyonlarının herhangi bir bütçesi yok ancak
yapacaklarınızı iş birlikleriyle yapabiliyorsunuz. TRTyle
bir iş birliği yaptı ve bütün ulusal kanallarda komisyonumuz
çalıştığı süre içinde bu fragman dönmeye devam etti.
Diğer yandan, yine iki araştırma komisyonunda
-övünerek söyleyeceğimiz- Türkiyede ilk defa, kaybolan
çocuklarımızla ilgili saha araştırması
yapıldı. Önümüzdeki günlerde sanırım onlar da matbaadan
basılarak sizlere teslim edilecek.
Biraz rapordan bahsetmek istiyorum Raporu nasıl
hazırladık, ne demek istedik? Raporumuzu hazırlarken önce
Türkiyedeki, biliyorsunuz her 10 çocuğumuzdan 3 tanesi 0-14 yaş
grubu, 18 yaş altı da neredeyse nüfusumuzun yarısı. Yani
konuştuğumuz konu çoluk çocuk meselesi değil, çok ciddi bir
mesele ve Çocuklarımız geleceğimizdir. ifadesini şahsen
ben reddediyorum. Aklımızı başımıza
toplayalım, çocukları geleceğe ertelemeden, çocukların iyi
bir sosyal sermaye olduğunu bilip ve çocuklarımızı bu
yaşlarda yakalamamız gerektiğine inanmalıyız.
Ne yapmışız? Türkiyedeki
çocuklarımızın sosyodemografik yapılarını,
dağılımlarını, yaş gruplarını,
eğitim gruplarını, ailelerini incelemişiz. Akabinde devam
etmişiz, Türkiyede çocuk politikası var mı yok mu? bunu
irdelemişiz.
Şunu paylaşmak isterim ki evet, bakanlıklar,
illerde yürütülen projeler, bir sürü birbirinden bağımsız, parça
parça yapılan çalışmalar
Lakin, ne kadar iyi niyetli olursa
olsun makro planı olmayan, temel felsefesi olmayan hiçbir
çalışmanın sonuca ulaşması ya da verimli olması
mümkün değil. Bir bakıyorsunuz SHÇEKte ayrı bir proje, bir bakıyorsunuz
emniyette ayrı bir proje, bir bakıyorsunuz valilikte ayrı bir
proje, birbirine benzeyen, ayrı kaynak -ayrı insan kaynağı,
ayrı mali kaynak- kullandırılan, aslında bir arada olsa
daha iyi sonuç alabileceğimiz projelerin çok dağınık,
dağınık olduğunu
Bu da neden kaynaklanıyor? Çünkü,
Türkiye'nin, ısrarla söylediğimiz gibi, makro bir çocuk
politikası, genç politikası maalesef yok.
Efendim, Çocuk Koruma Kanunumuz var, doğru. Efendim, biz
Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesine imza attık, bu da
doğru. Lakin, bu kanunların olmuş olması tabii ki bir sürü
eksiği tamamlar ama bunların hiçbirisi bir çocuk politikası
anlamına gelmez çünkü politikalarınızın her bir şeyi
kanunla düzenlenecek anlamına gelmiyor.
Daha sonra, geçmişiz, kayıp çocuklarımızı
ayrı bir başlık altında incelemişiz, durum analizi
yapmışız, kaybolma nedenlerini irdelemişiz, kaybolma
durumunda yaşanan aksaklıkları irdelemişiz ki o
konuların Behiç Bey detaylarına girdi, söyledikleri de doğruydu,
raporun içinde de bütün detayıyla bulabilirsiniz. Kayıp çocuğun
aranması sırasında yaşanan sorunları gördük ve daha
sonra önerilerimiz
Arkadan, bir de Komisyonumuzun mağdur çocuklar diye bir
ifadesi var, mağdur. Bakın, ihmal edip ihtiyacını
karşılamadığınız her çocuğu da mağdur
etmiş olursunuz. Bunlar için örnek vereyim: Üstün yetenekli çocuklar
bunlardan birisidir. Kulaklarımızı açalım ve şu rakama
dikkat edelim: Türkiye'nin üstün yetenekli çocuklarının nüfusu kadar
en az Avrupada beş tane ülke vardır. Biz bu ülkelerden silah
satın alırız, biz bu ülkelerden kimyasal madde satın
alırız. Bu ülkelerin nüfusuyla bizim üstün yetenekli
çocuklarımızın nüfusu aynıdır. Ne demek istiyorum
buradan? Biz, artık, üstün zekâlarımızın ve
yeteneklerimizin farkına varalım. Her ihmal ettiğimiz üstün yetenekli
çocuk kendi için bir mağduriyet yaşamakta, ülke için de bir
kayıp söz konusudur.
Sokakta yaşayan, çalışan çocuklarımız var
ve biz hâlâ onlardan mendiller almaya devam ediyoruz. Almayın.
dediğimiz zaman da Ama aç! deniliyor. Hayır, böyle bir şey
yok. Sokakta hiçbir çocuktan bir şey satın almamayı
öğrenmeliyiz. Her merhamet gösterdiğimiz, avucuna her para
koyduğumuz çocuğun arkasında bir çetenin olduğunu
unutmayalım ve her mendil aldığımız çocuğun
aslında evinden kaçmış, anası ağlayan çocuklardan
birisi olabileceğini de düşünelim.
Bir de çalıştırılan çocuklarımız var
yani doğurulurken dahi bir sermaye olarak... Bu sermayeden kastım
şudur: Zaman zaman küçük yaşta fuhşa sürüklenen, annesi
babası tarafından dahi fuhşa sürüklenen ya da dilendirilen ya da
sokakta mendil sattırılan çocuklar. Biz eğer Ama anası var
ne yapalım! Ama babası var ne yapalım! derseniz kapalı
kapıların arkasında babasından hamile kalan genç
kızlarımız olduğunu; dayısından, amcasından
hamile kalan genç kızlarımız olduğunu ve bunun için katil
olan çocuklarımız olduğunu hepimiz bilmemiz gerekiyor.
Birtakım şeyleri Ayıp olur!, birtakım şeyleri Aaa
söylenir mi! diye kapatarak o yaşanan ızdırapları örtmemiz
mümkün değildir.
Bir de tabii ki bunların içinde suça sürüklenen
çocuklarımız var. Eline silah verilip kan davasının
peşinde koşturulan çocuklarımız var, eline silah verilip
terör için kullanılan çocuklarımız var; bunları
çoğaltabiliriz. Ama hiç kimse çocuğu dünyaya getirdi diye, anne ve
baba sıfatı olmasıyla, ağabey ve dayı olması
sıfatıyla çocuğun üzerinde sınırsız haklara sahip
değildir. Çocuğun yaradılıştan gelen kendi
hakları vardır; yaşam hakkı, sağlık hakkı,
eğitim hakkı ve devlet bütün bunları karşılamakla
yükümlüdür. Kime rağmen? Buna direnen ailesi dahi olsa ailesine
rağmen.
Evet, devam etmişiz ve sonuçta, Sonuç, öneriler
kısmına gelmişiz, kayıp çocuklarımızı
irdelemişiz, cinsel istismara gelmişiz. Cinsel istismar konusu, son
günlerde Alev Hanım ile Aşkın Hanımın verdiği
kanun teklifiyle, gündemi hepimizin farkındalığını
artıran, Ne oluyoruz, ne bitiyor, neler yapılmaya
çalışılıyor? dedikçe yeni şeyler
öğrendiğimiz ama inşallah, zaman içinde olgunlaşıp, en
kısa sürede Meclise geleceğine inandığımız
yasayla birlikte, cinsel taciz suçlarının özellikle vaka meydana
gelmeden engellenmesini sağlayacak, hastalıklı ve zararlı
tiplerin tedavisini ya da engellenmesini sağlayacak düzenlemelerin bu
yasalarla olacağına inanıyorum.
Diğer yandan, çocuklarımız suça itildikten sonra
-yine Behiç Bey detaylarına girdiği için onlara girmeyeceğim-
mahkeme sırasında, karakol sırasında
çocuklarımızın yaşadıkları vardı.
Şunu söyleyeyim: Uzun yıllar siyasetçilerin konusu
altına gelmemiş çocuklar çünkü çocuklar oy kullanmıyorlar.
Eğitimi konuşurken, eğitimi sadece öğretmenler üzerinden
konuşuyoruz çünkü öğretmenler oy veriyorlar. Hâlbuki öğretmen
olmanın tek nedeni vardır, 17,5 milyon talebeye hizmet etmek. 17,5
milyon öğrencinin eğer hukukunu, hakkını, üstün menfaatini
ve önceliğini düşünmediğiniz zaman, biraz sonra
sayacağım yaş grubunda çocukların mağduriyetleri
artmakta.
Biz nasıl bakmışız meseleye? Konu
başlıklı bakmayalım demişiz. Çocuk ana rahmine
düştü. Ana rahmine düştüğü andan itibaren, devlet, çocuğun
sağlıklı doğum yapma imkânını sağlamak
zorunda demişiz. Yapıyor muyuz? Yapıyoruz. Doğdu çocuk.
Sağlıklı beslenme, aşılarının takibi, evde
şiddet görüp görmediği
Yapıyor mu şu anda? Devlet
yapıyor. Ha, birileri yapmıyorsa, aynı İstanbuldaki gibi
-demin milletvekili arkadaşlarımdan biri de söyledi- seçilen muhtar
görevini yapmıyor, oraya atanan millî eğitim müdürü görevini
yapmıyor, orada görev yapan kaymakam, sokaklarını gezmiyor ve
sokaklarda aç yatan o çocuğu görmüyor ama nihayetinde yasaları ve
kanunları onların eliyle sokağa
ulaştıracaksınız. Ayakkabısını eskitmeyen,
koltuklarını eskiten kaymakamların olduğu yerlerde bu
çocuklarımızın ölüm sayısının artmasından
ben çok endişe ediyorum.
0-6 yaş -0-3 yaş grubu özellikle- arası,
çocuklarımızın zekâsının, kişiliğinin,
erdemlerinin oluştuğu bir yaş. Eğer 0-3 yaş ya da 0-6
yaşlarda yanılıyorsam Canan Hocam düzelt oradan- çocuklara
ulaşamıyorsanız daha sonra karşımıza gelip de
şöyle demeyin: Her şeyin başı eğitim kardeşim.
Yok ya! Her şeyin başı eğitim. Çocuğun yüzde 80i
tamamını aldı altı yaşına kadar. Peki altı
yaşına kadar çocuk neredeydi? Evde, anne yanında. Aile kimlerden
oluşur çocuğum, say bakayım? Fatoş Hanım, say
bakayım aile kimlerden oluşur? Anne, baba, çocuklar... -yok ya-
derler yine. Artık aileler sadece anne, baba, çocuklardan
oluşmuyorlar. Evimizin köşelerinde, bizi kocaman aile yapan, dünyayla
buluşturan 37 ekran, 42 ekran, 60 ekran bir görüntü alanları var.
Bunlar aile bireyidir. Artık onun girdiği yerde sizin anne ve baba
olarak rol model olma şansınız bitmiştir. Çünkü çocuk
hareketlerle öğrenir, gördüğünü taklit eder. Bakın, evvelsi gün
ikiz kardeşlerden biri diğerini öldürdü. Kimin silahıyla
öldürdü? Gafil babanın silahıyla öldürdü. Niye öldürdü? Çünkü o baba
aynı zamanda o çocuğa televizyonda birbirini öldüren adamların
sahnelerini izletti. Çünkü kardeşine diyor ki: Şimdi ben seni vuracağım.
Çocuk, vuracağım kısmını anlar ama kardeşinin
öleceği kısmını anlamaz. Adam da ağlıyor
arkasından evladının. Şunu demek istiyorum: Hiçbir
yayıncı kötü yayın yaparak çocuklarımızı
zehirleme hakkına sahip değildir. Bu konuda verdiğim mücadeleyi
biliyorsunuz. Hiç kimsenin, hiçbir senaristin ya da hiçbir dizinin
adını anmadan -ama çok ciddi söylüyorum- çocuklarımızı
zehirleyen her yayın organına gövdemi koyarak mücadele etmeye devam
edeceğim, onlar da bana durmadan dava açmaya devam edebilirler.
Yine, buralardan sesleniyorum: Ailemizin bir bireyi olan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİDE İNCEKARA (Devamla) Otuz altı dakika
istiyorum Başkan.
BAŞKAN Halide Hanım, dava filan açılınca bir
yardım talebinde falan bulunmuyorsunuz değil mi?
HALİDE İNCEKARA (Devamla) ...çocukların yüzde
74ü vaktini çocuk filmlerinin dışında o dizileri izleyerek
geçiriyorlar. Tabii ki anne-baba çocuklarını vaktinde yatıracak
ama reklam izliyorsunuz. Reklamda çocuk şöyle diyor: Çok
yakışıklı. Ben büyüyünce onunla evleneceğim. Burada
bunu izliyorsunuz, burada böyle bir cinsel objede çocuğu
kullanıyorsunuz, böyle bir yerde dillendiriyorsunuz; sonra da geçip haber
programlarınızı zenginleştirmek, tartışma
programlarını zenginleştirmek için bir sürü insanlar
çağırıp timsah gözyaşları döküyorsunuz. Bunları
art niyetli yapmadığımıza eminim ama kabul edelim ki bir
sürü konuda cahiliz, özellikle çocuk konusunda cahiliz. Annem diyor ki: Bu
keratalar neredeyse dişleriyle birlikte gelecekler, sakallarıyla
birlikte gelecekler. Evet, çocuklar erken gelişiyorlar, zekâları,
duyguları... Bizim bilgi ve kapasitemizin onların zekâsına
gerçekten ulaşma şansı yok. Durmadan, biz de onlarla nasıl
yaşamamız gerektiğini öğrenmek zorundayız.
Farkındaysanız sizi çok rakamlara boğmak istemedim
ama tabanda yapılan alan çalışmasıyla ilgili birkaç
başlığı sizlerle paylaşmayı uygun görüyorum. Kim
bu kayıp çocuklar? Her gün bir çocuk mu kayboluyor? O kaybolan
çocuklarımızın sayısı artıyor mu? Hadi, bilmeyeni
anlarım ama yıllarını devletin içinde, kamuda görevli
geçirmiş insanların her gördüğü rakam üzerinden bir yorum
yapmasını benim anlamam mümkün değil. Çünkü yorum
dediğiniz şey mukayese edilen bir şeydir. Ben bir şey
artıyor diyorsam kasımda, demek ki eylül, ekimde de benim bir
şeyi ölçüyor olmam gerekiyor. Eylülde, ekimde ölçmediğin bir
şeyi kasımda ölçmeye başlarsan kasımda
aldığın sonuç size Uu, arttı. dedirtmez, Yeni saymaya
başladık. dedirtir.
Şimdi, kayıp çocuklarla, biz daha araştırma
komisyonunda çalışırken -bütün arkadaşlarımız
şahit- kayıp çocuk sayısı istiyorduk, yargıdan
ayrı geliyordu, savcıdan ayrı geliyor, emniyetten ayrı
geliyor, jandarmadan ayrı geliyor. Böyle bir komedi olabilir mi? Sonra
bakıyoruz, koşa koşa insanlar ekranlara çıkıp Biliyor
musunuz, vallahi kaybolan sayısı bu kadarmış. diyor.
Hayır kardeşim, o kadar değil. Üstelik dün de
saymamışsın. Dün karakolunda kayıtların kayıp
diye geçmemiş, kız kaçırma diye geçmiş, bugün
kayıp diye geçiyor. Dünkü tanımlarla bugünkü tanımların
değişmiş. Dün saymadıklarını bugün sayar duruma
gelmişsin. Üstüne üstlük de bu dördü birbirini tanımayan
kurumlarını da tek kalemde birleştirmişsin.
Daha biz komisyon çalışmaları yaparken sadece
polisten aldığımız kayıtlar 1.700-1.800
rakamlarını verirken -daha net rakam vermek istemiyorum, çünkü
kayıp rakamları anında değiştiği için çok
sağlıklı bir şey değil fakat- son on
yılların, dört kurumun bilgisi biriktiği hâlde kayıp
oranlarında büyük bir düşüş yaşıyoruz. Bir, kaybolan
çocukların ya da kaçan çocukların bulunma oranları çok
hızlanmış durumda. İkincisi, kayıp mı,
komşuya mı gitti, artık polis daha ciddi soruyor
karşıdaki ek soruyu. Karakollara gittim. Şunu söylemek isterim:
Çocuğum kayıp diye geliyor baba koşa koşa. Kayıp!
diyor, Kayıp, kızım kayıp, Naciye kayıp! Resim yok,
profil yok, tarif yok, tanım yok. Amca, git resim getir. diyorsun, iki
saat geçiyor. Hâlbuki çocuğun bulunmasında ilk iki saat çok önemli.
Eğer ilk iki saatte polis sağlıklı ihbarını
alır, tanımını alırsa yüzde 99 bulur, ondan sonra
yirmi dört saat. Ama bizim amca hâlâ evde çocuğun maalesef resmini aramaya
devam ediyor. Demek ki bizim bunu hızlandırmamız için diğer
taraftan da aileleri bilinçlendirmemiz gerekiyor.
Kayıpların bulunma oranları genelde yüzde 95.
Yalnız acı olanı şudur ki yedi yaşının
altındaki gruplarda kaybolmalarda bulunma oranları hem düşük hem
de bulunduklarında maalesef Kayseride
yaşadığımız gibi sonuçlar alıyoruz.
Büyükler iz bırakıyorlar yani ya sevdiğine
kaçıyor ya hayal ettiğine kaçıyor ya evdeki dayaktan
kaçıyor. Fakat bu yapılan ankette çok ilginç bir sonuç var ki,
aynı evde erkek kardeşiyle ya da kız kardeşiyle yatan
çocukların kaybolduktan sonra bulunma oranları, tek yatan çocuklardan
daha düşük biliyor musunuz? Bizi nereye götürüyor bu? Biz kardeştir
nasıl olsa diye odaya atıp yatırdığımız
çocuklardan kız çocuğu kaçıyor evden, çünkü kardeşinin
kendisine cinsel tacizde bulunduğunu kimseyle paylaşamıyor ya da
dayısının. Dayıdır ne olacak, amcadır ne
olacak? diye
Çünkü bize anket veriyor bunu. Dönmüyor. Evde eğer çocuk
cinsel taciz, şiddet, dayak görmüşse, özellikle aile bireylerinden,
kaçtıktan sonra, ölümü pahasına kendini buldurmamaya gayret
gösteriyor.
Kayıptan önceki bir yıl içinde aile terör ya da
eğitim sebebiyle göç ettiğinde, göçtüğü şehirlerde çocuklar
kayboluyor ya da kaçırılıyorlar ama bulunma oranları çok
düşük. Yine herkes şunu söylüyor: Bu organ mı? Ya ben bu
organ diyenlerin elinde bir tek veri var mı, bilmiyorum. Bizim
Araştırma Komisyonu boyunca önümüze hiçbir şey
çıkmadı. Çocuk fuhşu gördük, çocukların
satılması, kaçırılması bunların hepsi olabilir
ama organ görmedik. Bir organ ticaretidir, aldı başını
gidiyor. Bu konuyla ilgili ihbarlar aldık. Bazısını
arkadaşlarımızla bile paylaşmadan, ben Komisyondan uzman
arkadaşlarımı alarak, emniyetten arkadaşlar alarak Ben
organ mafyası tarafından kaçırıldım. diyenlerin evine
ziyarete gittim, araştırmalar yaptım. Sonuç hiç. Kız
çocuğu Sevdiğime kaçtım. diyemediği için Beni organ
mafyası kaçırdı. diyor ya da diğeri niye
kaçtığını anlatamadığı için daha popüler
olan bir söylem
Ama nihayetinde bizim elimize geçen böyle bir bulgu yok,
eğer varsa da bunu ben şahsen bilmeyi ve kamuoyuyla
paylaşmayı arzu ederim.
Nihayetinde çok iyi bir çalışmaydı, hem CHP
Grubundaki arkadaşlara hem MHP Grubundaki arkadaşlara hem -şimdi
herhâlde yatıyor- Sevahir Hanıma hem de kendi ekip
arkadaşlarıma
Bu arada şunu söyleyeyim: Bu Komisyonda biz
sadece Komisyon üyeleriyle çalışmadık. O sıralarda bir
Anayasa değişikliği vardı ve o Anayasa
değişikliğindeki en güzel maddelerden birisi de benim için
çocuğun üstün menfaatiydi, herkese ve her şeye rağmen
çocuğun üstün menfaati. Çocuğun menfaati kiminle çelişirse
çelişsin, anneyle babayla çelişiyorsa önce çocuk, çocuğun
menfaati öğretmeniyle çelişiyorsa önce çocuk, çocuğun menfaati
devletle çelişiyorsa önce çocuk. Bu çalışmayı biz bütün
parlamenter arkadaşlarımızla yaptık, basın
mensuplarıyla yaptık, kamuoyuyla yaptık ve
çalışmamızın bir sloganı vardı: Neşemiz
kaçmasın, umudumuz kaybolmasın.
Vakit ayırıp bu son günde beni dinlediğiniz için,
hatta dikkatli dinlediğiniz için, burayı
kalabalıklaştırdığınız için hepinize çok çok
teşekkür ediyorum efendim. (Alkışlar)
Hayırlı dönemler; gitmek var, dönmek olmayabilir, dönüp
görmek olmayabilir, hakkımızı birbirimize helal edelim.
Kırdıksa, üzdükse benden yana helal olsun, bir hakkım yoktur ama
sizler de bana helal ediniz lütfen. Allaha emanet olunuz. (Alkışlar)
BAŞKAN Halide Hanıma çok teşekkür ederiz.
Komisyon üyelerine, emeği geçen herkese teşekkür
ediyoruz. İnşallah Komisyonumuzun hazırladığı
rapor doğrultusunda gereken işler ilgililer tarafından yerine
getirilir.
Sayın Şandır, buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Aslında her raporun sonunda bu konuşmayı
yapmayı arzu ederdim ama imkân olmadı. Sonunda tekrar bu imkânı
yakalamaya çalışacağız, Grup Başkan Vekili olarak
teşekkür edeceğim ama fırsat olmayabilir endişesiyle
teşekkür etmek istiyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Meclisimizin kurduğu
bu araştırma komisyonlarına ayrı ayrı teşekkür
ediyorum. Özellikle şimdi görüştüğümüz kayıp çocuklar
başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunları
araştıran bu Komisyona, bu Komisyonun değerli üyeleri ve
başta Sayın Başkanı Halide İncekara
Hanımefendiye, emeği geçen tüm bürokratlara Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak çok teşekkür ediyorum. Çok önemli bir
çalışma yapmışlar, çok da değerli bir
çalışma yapmışlar; ümit ediyorum ki devletimizi yöneten
siyasetçiler, bürokratlar bu çalışmadan azami ölçüde
faydalanırlar ve göz bebeğimiz olan, en değerli
varlığımız olan, geleceğimiz olan çocuklarımıza
her türlü ihtimamı göstermek konusunda bu kitap, bu rapor, bu
çalışma yol gösterici olur.
Tekrar, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bizim de 2
değerli üyemizin üyesi bulunduğu bu Komisyona bu çalışmadan
dolayı, yine başta Halide İncekara Hanımefendi olmak üzere,
tüm yönetim kuruluna, tüm kurul üyelerine teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Şandır
nezaketinize.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur
olduğu sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme
tamamlanmıştır.
Emeği geçen bütün arkadaşlarımıza, emeği
geçenlere özellikle teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, 4üncü sırada yer alan,
kanser hastalığı konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun 648 sıra sayılı Raporu
üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, Tokat Milletvekili Reşat Doğru
ve 20 milletvekilinin, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve
19 milletvekilinin, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21 milletvekilinin,
Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekilinin, kanser
hastalığı konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
(10/348, 551, 666, 667, 668) (S. Sayısı: 648) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 648 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Önerge sahipleri adına bir arkadaşımızın
söz talebi var bu komisyon raporu için, Sayın Mehmet Serdaroğlu,
Kastamonu Milletvekili.
Buyurun Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Kanser Araştırma Komisyonunun Raporu
hakkında önerge sahibi olarak söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle
selamlıyorum.
Bu arada, Türk polis teşkilatının 166ncı
kuruluş yılını ve 10 Nisan Polis Bayramını
tebrik ediyorum. Emniyet teşkilatımız sadece adi suçlularla
değil, vatan hainleriyle de canları pahasına mücadele
etmektedir. Bu vesileyle, ülkemizin birliği,
vatandaşımızın dirliği için görev yaparken şehit
olan polislerimizi rahmet ve şükranla anıyor, tüm teşkilat
mensuplarının ve polislerimizin 10 Nisan Polis Bayramını
tekrar tebrik ediyorum, kutsal görevlerinde başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu ifade etmeliyim
ki: Milliyetçi Hareket Partisi, kanser hastalığının
araştırılması için ilk önergeyi vermiş ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulumuz da diğer önergeleri de bununla
birleştirerek komisyon kurulmasına karar vermiştir. Şu an
görüştüğümüz bu raporun oluşturulmasında öncelikle ve
özellikle, komisyon kurulması kararını veren değerli
milletvekillerimize huzurlarınızda ayrı ayrı teşekkür
ediyorum. Ayrıca, emeği geçen herkese, tüm grupların
başkanlarına, Komisyon üyelerine ve çalışanlarına,
Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına ayrı ayrı
teşekkürlerimi ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, kanser konusunu araştırmak
ve çözüm yollarını önermek amacıyla kurulan Komisyonun
hazırlamış olduğu bu raporun, başta kanser
hastalarına, hasta yakınlarına, doktorlara, araştırma
kurumlarına, üniversitelere ve tüm halkımıza bu konudaki
sorunların çözümü için bir katkı sağlayacağını
ummaktayız.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde ve dünyada en önemli
sağlık problemlerinin başında gelen kanser
hastalığı her yıl artarak yayılmaktadır.
Ülkemizde her yıl kansere yakalanan hasta sayısı artarken,
hastaneler de dolup taşmaktadır. İlim Kastamonudan her gün
10-15 kişi Demetevlerdeki Onkoloji Hastanesine hasta ziyaretine
gelmektedir. Bu bile bu hastalığın ne kadar ileri seviyede
olduğunun en basit göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde kanser tedavi
hizmetlerinin organizasyonunda en çarpıcı ve önemli nokta,
ülkemizdeki tıbbi onkolog ve hematologların sayısal
yetersizliğidir. Şu an sayıları milyonlara yaklaşan
kanserli hastaların tedavi ve takibinin yetersiz sayıdaki tıbbi
onkolog ve hematologlarla götürülemediği ve sıkıntıların
varlığı açıkça ortadadır.
(x) 648 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
[Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmeleri 13/04/2010 tarihli 85inci Birleşimde
yapılmıştır.]
Raporda da tespit edildiği gibi ülkemizde en sık görülen
iki kanser türü akciğer ve meme kanseridir. Akciğer kanserine
yılda 50 bin kişi, meme kanserine ise 16 bin kişi
yakalanırken, yine ülkemizde 50 bini aşkın lösemi hastası
takip edilmektedir. Yılda 15 bini aşkın lenfoma ve 10 bini
aşkın yeni lösemi olgusu saptanmaktadır.
Bu durumda gerekli uzman ihtiyacının karşılanması
için üniversiteler ve tıp fakülteleriyle birlikte ortak
çalışmaların bir an önce yapılarak çözümlerin belirlenmesi
gerekmektedir. Erken teşhis ile kanserle savaş politikasına yön
verilmesi ve nüfus tabanlı kanser kayıt sistemlerinin kurulması ve
daha sağlıklı veri toplanması bir an önce hayata
geçirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, medikal onkolog konusunda
uzmanın yetişmesi seneleri almaktadır. 11 milyon nüfuslu
Yunanistanda bile medikal onkolog sayısı bizden fazladır. Bu
konudaki uzman sayımız gerçekten ama gerçekten yetersizdir. Üstelik
sadece onkolog yetiştirmek de yeterli olmamaktadır. Patolojide
uzmanımız yok ise yeterli onkolog olması da bir mana ifade
etmemektedir. O nedenle, radyolog, sitolog ve patologların
yetiştirilmesine önem verilmeli ve insan kaynakları
yetersizliğini öncelikle gidermeliyiz. Bir medikal onkolog ve hematolog,
tıp fakültesini bitirdikten sonra on dört, on beş yıl daha
eğitim alarak ancak kırk yaşında göreve başlayabilmektedir,
bu durum ise bu uzmanlıkların tercih edilmemesine neden
olmaktadır. Bu yüzden, bu uzmanların yetiştirilmesi konusunda
yeni idari ve yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu da aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, iktidarın, muhalefete
bakış açısına ve haksız eleştirilerine de
değinmeden geçemeyeceğim.
Üzülerek ifade etmeliyim ki Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı, muhalefetin, her şeye muhalefet ettiğini ve çözüm
üretmediğini iddia ederek, Türk siyasetine, muhalefete muhalefet
anlayışını yerleştirmiştir; muhalefetin
önerileri, kanun teklifleri, araştırma önergeleri hep bu
anlayışla değerlendirildi. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu
kürsüden gündeme getirdiğimiz hemen hemen her konu, bu ülkenin ve
insanlarının gerçek sorunlarıdır, bu sorunlara çözüm önerileridir,
yaratılan sanal gündemlerle değil, vatandaşımızın
bizden beklediği gerçek ama gerçek gündemlerdir. Bu konudaki en güzel ve
en son örnek de önümüzdeki bu kanser raporudur.
Değerli milletvekilleri, milyonlarca
insanımızın bugününü ve geleceğini yakından
ilgilendiren kanser konusundaki verdiğimiz araştırma önergemizin
kabul edilmesi ve raporlaştırılması nedeniyle emeği
geçen herkese Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına bir kez
daha teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Serdaroğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Tekin Bingöl.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Duygusal konuşmaların yapıldığı
duygu yüklü bir atmosferde maalesef çok sevimsiz bir konu üzerine konuşmak
durumundayız. Parlamentomuzun almış olduğu kararla kurulan
Kanser Hastalığını Araştırma Komisyonu, son
derece sağlıklı ve bir o kadar da bilimsel bir çalışma
sergileyerek önemli bir ürün ortaya çıkardı. Umut ediyorum ki Kanser
Hastalığını Araştırma Komisyonunun
hazırlamış olduğu bu rapor, kanserle ilgili bundan sonraki
çalışmalara ışık tutacaktır, yön verecektir ve
katkı koyacaktır.
Konuşmamda bu hastalığın sevimsiz bir
hastalık olduğunu söyledim çünkü bu hastalık çağın
hastalığı. Ülkemiz dâhil dünyanın hemen tamamında
hızla artan bir hastalık. Örneğin, ülkemizde bundan on-on
beş yıl öncesine kadar hastalıklar sıralamasında
kanser 4üncü sırada iken bugün kalp ve damar hastalıklarından
sonra 2nci sırada. Kalp ve damar hastalıklarındaki
gelişmeler, vatandaşların bu konuda daha bilinçli
davranmaları neticesinde, bu hızlı artış trendiyle
Maalesef,
bir süre sonra ülkemizde de -birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi- kanser,
hastalıklar sıralamasında 1inci sıraya yükselecek gibi
duruyor. Yapılan araştırmalara göre, Sağlık
Bakanlığının yapmış olduğu yeni düzenlemeyle
-kanser kayıt sisteminin henüz tüm Türkiyeye yayılmamış
olmasına rağmen- yıllık ortalama artışın 150
bin civarında olduğu dikkate alındığında, az önce
bahsettiğim bu yükseliş eğrisiyle, maalesef kanser her geçen gün
daha da artarak ülkemizde de hastalık sıralamasında 1inci
sırayı alacak gibi duruyor.
Tabii kanserin bilinen nedenleri var; genetik faktörler var ve hiç
kuşkusuz herkesin kabul ettiği tütün ve tütün mamullerinin bu
hastalıkta öncelikli nedenlerden biri olduğu da bir vakıa ama
onun ötesinde, teknolojik gelişmelerin getirdiği sonuçlar var.
Bunlara baktığımızda: Evimizde, iş yerimizde, tarımda,
kozmetikte kullanılan kimyasallar, yine gıda ürünlerinin üretimindeki
çeşitlilikler ve teknolojik gelişmelerin hayatımızın
her alanına sokmuş olduğu cihazların
yarattığı olumsuzluklar, her geçen gün kanser
hastalığını tetikleyen, altlık oluşturan yeni
nedenler olarak önümüzde duruyor. Hatırlayınız, son dönemlerde
çok yoğun bir şekilde GDOlu ürünler konuşuluyordu. Bu
ürünlerin, bu gıda maddelerinin çevreye, bitkilere ve insan
sağlığına olumsuz etkilerinin olduğu
sıklıkla vurgulanmaya başlandı. Elbette çok kesin sonuçlar
henüz elimizde yok ama bu ürünler, ihtiyatla yaklaşılması
gereken ürünler olarak karşımızda duruyor ve bunlarla ilgili
yapılacak olan çalışmalar, bilimsel araştırma ve
sonuçlar, umut ediyorum ki kısa süre içerisinde sonuçlanır ve GDOlu
ürünlerle ilgili düşünce netliğiyle
yaklaşımlarımız daha da berraklaşır.
Değerli milletvekilleri, ben ve arkadaşlarım 2008
yılında Parlamentoya bir kanun teklifi sunmuştuk. O kanun
teklifini maalesef 23üncü Dönemde görüşme fırsatını
bulamadık. O kanun teklifini gerçekten önemsediğimi ama çok
önemsediğimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Konuşmamda
belirttiğim gibi, teknolojideki hızlı gelişmeler
hayatımıza yeni alışkanlıklar ve yeni ürünler kattı.
Biz bu ürünlerle birlikte yaşıyoruz ve komplike bir hayat sürüyoruz.
Elimizde cep telefonları, evimizde çeşit çeşit küçük ev
aletleri, keza, cep telefonlarının ve televizyonların
kullanımını sağlayan baz istasyonları ve vericiler,
kısacası bütün bunlar yaymış oldukları elektromanyetik
dalgalarla hayatımızı, çevremizi âdeta tehdit eder bir boyuta
ulaşmıştır. Artık hiç kimseye Bu cihazları
kullanmayın. deme şansımız yok. Elbette, bunlar
hayatımızın bir parçası, hayatımızın
renkleri. Bunları kullanacağız ama bunları kullanırken
bilinçli kullanmanın, bu cihazların neler getirip neler
götürdüğünün mutlaka farkında olma zorunluluğumuz var.
İşte bundan hareketle biz o kanun teklifini vermiştik.
Bildiğiniz gibi, ülkemizde -kısaca bu konuda birkaç
tespit yapmak istiyorum- 1995 yılında cep telefonları
kullanılmaya başlandı ve 2000 yılından itibaren çok
yaygınlaşmaya başladı. Tabii, cep telefonuyla birlikte onu
kullanmamızı sağlayan baz istasyonları da ülkenin her
tarafında âdeta mantar gibi bitti. Bu baz istasyonları ve vericiler,
maalesef 2000 yılına kadar, kuralsız, denetimsiz bir
şekilde, GSM operatörlerinin istedikleri bölgelere, istedikleri binalara
rahatlıkla kurulabilen bir anlayışla kurulmuştu. Nihayet
2000 yılında yayınlanan genelgeyle bir miktar kontrollü hâle
getirildi ama bugün bile hâlâ istediğimiz düzeyde değil. Hepinizin
bildiği gibi, bu cihazlar elektromanyetik dalgalar yayıyorlar.
Kullandığımız bu cep telefonları, bir baz istasyonu
kadar, yakın, âdeta bir baz istasyonunu cebimizde, evimizde,
masamızda bulunduruyoruz. Onun için, bu kanun teklifini çok önemsiyorduk
ve bunun mutlaka bu Genel Kurulda değerlendirilmesi zorunluluğunu
ifade etmiştik.
Avrupanın birçok ülkesinde, Amerikada, radyasyondan korunma
kurulları vardır ve bunların tamamının bağlı
olduğu uluslararası iyonize olmayan radyasyondan korunma kurulları,
birçok konuda araştırmalar yapar, bu cihazların
kullanımlarını denetler, ölçümlerini yapar ve değerler
çıkarırlar. Ülkemizde maalesef böyle bir kurul yok. Biz, bugün bu
ülkede kurulan baz istasyonlarının, radyo-televizyon vericilerinin ve
birçok cihazı, o kurulların ortaya koyduğu değerlerden
faydalanarak kullanabiliyoruz ama ülkemizde acilen böyle bir kurulun kurulma
zorunluluğu var, çünkü son yıllarda yapılan
araştırmaların sonuçları gösteriyor ki bu elektromanyetik
dalga yayan baz istasyonları ve cep telefonları artık o kadar da
masum değil. Elbette çok kesin bir şekilde, tütün mamulleri gibi net
bir şekilde kanser yapıcı özelliğinin olduğunu şu
aşamada ifade etmemiz güç ama son yıllarda yayınlanan
araştırma sonuçları gösteriyor ki artık, bu cihazların
yaydıkları elektromanyetik dalgalar, maruziyet süresine
bağlı olmak üzere, yani kullanım süresine bağlı olmak
üzere olumsuzluklar çıkarmaya başladı.
Bir örnek vermek istiyorum: En son 2007 yılında
İsveçte yapılan bir araştırma sonucuna göre, on
yıldan fazla cep telefonu kullananlarda glioma diye nitelendirilen beyin
tümörü ile akustik nörinom denilen işitme siniri tümörlerinin ciddi
artış gösterdiği çok net bir şekilde ifade edilmeye
başlandı.
Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, bizim de
ülkemizde böyle bir kurulun kurulması son derece önemli. Bu kurul birçok
fonksiyonu bir arada götürmek durumunda.
Bugün ülkemizde kurulan baz istasyonlarını Bilgi
Teknolojileri Kurulu denetliyor, müsaade ediyor ama o Kurul sadece teknik
boyutuna bakıyor. Oysa, bu konuyla ilgili bilimsel
araştırmaların, vatandaşların bilgilendirilmesinin,
denetlemelerin yapılması gibi birçok konunun tek elden,
tıpkı RTÜK gibi, tıpkı Enerji Piyasası Kurulu gibi,
SPKlar gibi, tek elden tüm bunları denetleyen, kontrolünü yapan bir
kurulun olmasında son derece yarar olduğunu düşünmekteyiz.
Bakınız, Avrupanın birçok ülkesinde artık bu
kurullar kesin kararlar almaya başladılar. Örneğin
İngilterede ilköğretim okullarına sadece öğrenciler
değil, veliler, öğretmenler ve çalışanlar da cep telefonu
sokamıyor. Avrupanın birçok ülkesinde sağlık tesislerine
ve hastanelere cep telefonuyla girmek kesinlikle yasaklandı. Bütün bunlar
önceden tedbir almanın gerekliliği sonunda ortaya çıkan
koşullar. O açıdan, bizim de ülkemizde tez elden, çok daha geç kalmadan
bu kurulu kurarak önlemlerimizi almamızı, vatandaşları
bilgilendirmemizi
En azından, vatandaşlarımızın
bilgilenme adına başvurabilecekleri bir kurulun mutlaka kurulma
zorunluluğu var.
Değerli milletvekilleri, bu kurul ülkemizde sadece bu
işlevleri yürütmeyecek. Bunun yanı sıra, maalesef, hâlen
ülkemizde bu konuda çok ciddi bilimsel araştırmaların
yapılmadığı da bir gerçek. İşte bu kurul bir de
böyle bir fonksiyon üstlenecek ve bu tür bilimsel araştırmaların
yapılmasında öncülük edecektir. Bu kurulun, bahsettiğimiz
uluslararası kurullarla olan dayanışması, bilgi
paylaşımı ve benzerleriyle de ülkemize çok ciddi zenginlikler
katacağı aşikâr.
Hepiniz çocukluğunuzda yaşadınız değerli
milletvekilleri. Bizim çocukluğumuzda, çocuklar ödüllendirilirken bisiklet
alınırdı çocuklara, futbol topuyla ödüllendirilirdik, kitaplarla
ödüllendirilirdik ama şimdi, daha ilkokul çağındaki
çocuklarımıza bile, ödül olarak, ne getirdiğini çok fazla
bilmediğimiz cep telefonları hediye ediyoruz. Biz o telefonları
hediye ederken çocuklarımız bize markalarla, modellerle taleplerini
bildiriyorlar ama onun, çocuk yaşta onlara çok daha fazla zarar
vereceğini düşünmüyoruz. Sırf çocuklarımız mutlu olsun
diye, onlara zarar verdiğimizi dahi düşünemiyoruz.
Evimizde, artık, oturma odamızda,
salonlarımızda akşam bir araya geldiğimizde birden fazla
cep telefonunu bir arada bulunduruyoruz. Çocuklardan bir tanesinin ya da
ebeveynlerden bir tanesinin önünde laptop, kablosuz İnternet erişimi aynı ortamda; o ortamda
yaşıyoruz, o ortamda ailemizle hoşça vakit geçiriyoruz ama orada
bir elektromanyetik kirlenmeyi kendi elimizle yaratıyoruz. Bütün bu
nedenlerle bizim bu konuda duyarlı davranma zorunluluğumuz var.
Biz bu kanun teklifini vermeden önce, yaklaşık 700
civarında insanla görüşürken birkaç soru yöneltiyordum. Siz
değerli arkadaşlarımla da bunu paylaşmış
olabilirim. Çok basit bir soru soruyordum Cep telefonu alırken hangi
özelliklerine bakarsınız? diye, konuştuğum arkadaşlarımın
tamamına yakını bana cep telefonunun inceliğinden, Mp3ünün
olup olmamasından, kamerasından ve benzerlerinden bahsettiler ama hiç
kimse, hatta cep telefonu satan birkaç bayiye dahi gittiğimde, oradaki
satış elemanlarıyla konuştuğumda onlar bile, bana
asıl önemli olan, asıl bakmamız gereken özelliklerinden
bahsetmedi. Oysa, örneğin, cep telefonu alırken bakmamız gereken
en önemli husus, cep telefonunun SAR değeri diye nitelendirilen özgül
soğurma hızı diye telaffuz edebileceğimiz değeri.
Buna hiç kimse bakmadan, irdelemeden ya da farkında olmadan
rahatlıkla o cep telefonunun başka özelliklerine bakarak cep telefonu
alma yoluna gidiyor. İşte bu kurulun yapması gereken
çalışmalardan bir tanesi de vatandaşlarımızı
doğru bilgilendirmek. Ülkemizde maalesef bu konularda sadece cep telefonu
değil diğer tüm cihazlarda, televizyonlarda ve benzerlerinde çok
ciddi bilgi kirlilikleri var.
Vatandaşlar kendi yaşadıkları alanlarda baz
istasyonu kurulduğunda hemen tepki göstermek durumunda hissediyorlar
kendilerini ya da davalar açıyorlar ama inanınız ki değerli
milletvekilleri, o açılan davalarda bilirkişi raporları bile
farklılıklar gösteriyor. Oysa konu çok net, tek elden açılan bir
dava ama farklı bilirkişi sonuçları çıkabiliyor. Bunlar
ülkemizde çok ciddi sorunların olduğunu, özellikle kanser gibi,
çağın hastalığı diye nitelendirdiğimiz
hastalıklar için önemli sorunlar yaratabilecek hususlar. O açıdan mutlaka bunların dikkate
alınması ve evvelemirde bizim Komisyonumuzun raporuna da sirayet eden
bu kurulun kurulmasının tez elden sağlanması ülkemiz
açısından, vatandaşlarımız açısından büyük
önem taşıyacaktır diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 23üncü Dönemin son günü,
birkaç saat sonra çalışmalarımız sonlanacak. Dört
yıllık süre içerisinde yoğun çalışmalar sergiledik.
Zaman zaman gece yarılarına kadar, sabahlara kadar
çalışmalar sergilendi. O ortamda gerginlikler yaşandı,
birtakım kırgınlıklar oluşabildi ama ben bütün
onların o an anlık olduğunu ve orada
kaldığını umut ediyorum. Hiçbir milletvekili
arkadaşımın o tartışmaları, o gerginlikleri
içselleştirmediğini düşünüyorum. Zira tüm milletvekili
arkadaşlarımız, Parlamento çatısı altında, büyük
yurtseverlik duyguları içerisinde, ülkemize ve insanlarımıza
yararlı olmak, ülkemiz sorunlarını gidermek adına büyük bir
gayret sarf ettiler. Bu çalışmalar sırasında
Başkanlık Divanı gerçekten çok ciddi katkılar koydu.
Divandaki bürokrat arkadaşlarımıza, sabırla bizi izleyen
stenograflara, koşturarak bize katkı koyan görevli
arkadaşlarımıza, Parlamentodaki bütün çalışanlara, siz
değerli milletvekili arkadaşlarıma şahsım ve milletvekili
arkadaşlarım adına huzurlu, mutlu, sağlıklı ve
kanserden uzak bir yaşam diliyor, hepinize sevgiler, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bingöl, çok teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale
Milletvekili Sayın Osman Durmuş
(MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24üncü Döneme gitmeden
evvel, Kanser Araştırma Komisyonu, çok ciddi bir mesai gösterdi, çok
ciddi uluslararası araştırmalar da yaptı, böyle bir raporu
hazırladı. Kanser konusuyla ilgili yükü 24üncü Döneme
bırakıyoruz. Biz gidiyoruz, hep birlikte gidiyoruz. 24üncü Dönemde
gelecekler var, gelemeyecekler var.
Şimdi, ciddi bir envanter çalışmasının
yapılması lazım sayın milletvekilleri. Birinci Körfez
Savaşı sırasında Bağdatta müşahede ettiğim
şey, Bağdat hastanelerinde birçok lösemili çocuk vardı.
Özellikle tanksavar ve uçaksavar mermilerinin içerdiği uranyum-235
nedeniyle o çöller uranyumla kirlenmişti. Uranyumun yarılanma ömrünü
düşünürseniz -geçenlerde bir televizyon programında, zannediyorum
Urfaydı, Güneydoğuda, toz bulutları bütünüyle şehrin
üzerine yerleşmişti- uranyum içeren o toz bulutları sadece
Iraka zarar vermeyecek, Anadolu toprağına düşen o bulutlar
eğer uranyum partikülleri içeriyorsa aynı şekilde bizim ülkemize
de verecektir.
Hatırlayın, geçenlerde tsunami nedeniyle Japonyada
yıkılan santrallerin oluşturduğu bulutlar Kuzey Amerika
üzerinden, Atlas Okyanusu üzerinden İspanya ve Avrupa Kıtasına
geldi, ülkemize kadar geldi. E, dünyada bu radyasyonlar bu tür kazalarla
yayılıyor, Çernobil de yakında yayıldı. Ancak oradaki
radyoaktif madde stronsiyum ve sezyumun beş yüz senelik bir yarılanma
ömrünü düşünürsek, Allahtan yağmurlar var, Allahtan gökyüzüne
yayılırken dilüsyonel olarak miktarı azalıyor da
musâbiyyet dediğimiz maruz kalış süremiz daha az olacak.
Şimdi, Karadeniz Bölgesinin muhatap olduğu bu
radyoaktivite yağmurlarla denize taşınabilir, toprağın
derinliklerine gidebilir ama çölde yağmur da yok, pek yağmur da
düşmüyor. O yüzeyde kalan radyasyon orada doğan bebekleri lösemi
yapacak, yapıyor, yapmaya devam ediyor ve bizim ülkemize de zarar verecek.
Bunun envanterinin tutulması lazım. Karadeniz Bölgesinin,
Çernobilden etkilenen bölgenin otuz yıllık, elli yıllık
patoloji takiplerinin yapılması lazım. Hastanelerimizde
yapılan tiroit cerrahileri sonrası, ne kadar tiroit kanseri var,
bunlar bir artış gösteriyor mu, göstermiyor mu, yoksa dilüsyonel
olarak azalmış da hastalık ilerlemiyor mu, bunu görmemiz
lazım.
Kırıkkalenin Karakeçili ilçesinin içme suyu
boruları asbesttir. Türkiyede birçok vilayette hâlâ asbestli borularla
halkımız su içiyor. O hâlde İller Bankamızın bir
master program hazırlaması lazım. Türkiyede asbestli borudan su
içen kaç ilçemiz, kaç beldemiz, kaç vilayetimiz var, bunların hepsinin
gözden geçirilip o su şebekelerinin hepsinin yenilenmesi lazım.
Değerli arkadaşlarım, sizin elinizde olmayan
nedenlerle kanserojenlerle muhatap olabiliyorsunuz, biraz evvel söyledim,
Çernobil ya da Japonyadaki örnek ama bizim elimizde olan şeyler var.
Eğitim düzeyimizi artıramazsak
Bugün hastaneleri bir nevi
hipermarketlere çevirdik. İnsanlar koşarak gidiyor her gelene
check-up yapılıyor, herkese tomografi çekiliyor, herkese MR çekiliyor.
Benim oradaki görevli arkadaşım, MRdaki dokuz tonluk manyetik
alanın üç ay evvel stent takılan vatandaşın kalp
damarındaki stendi söküp alacağını düşünemiyor.
Hayır kardeşim, ben sana yapamam, bir üç ay geçsin. demesi
gerekirken işe para açısından bakıyor. Benim hastam
hastaneye gidiyor beyin tomografisi çekilmiş Bir de akciğer
çekilsin. deniyor, o da çekiliyor. Altı ay geçmemiş, altı
aylık radyasyon yükünü almış, hadi, altı ayın içinde
ikinci bir tomografi yapılıyor. Hayır kardeşim, dur.
diyen yok.
Röntgen muayenehanelerine izin veriyoruz. Apartman katlarında
izin veriyoruz. Alt katta oturan vatandaşın tepesinden röntgeni
şutluyoruz. Orada Atom Enerjisinin kontrol yaptığından emin
değilim, o ruhsatların denetlendiğinden emin değilim, benim
zamanımda da o durumda binalar vardı, ısrarla söylüyordum, ne
kadarını denetleyebildiğimi de bilmiyorum, açık söyleyeyim.
Meclise geliyoruz, Üzerinizde herhangi bir şey var mı?
Hipermarkete giriyoruz, Bir şey var mı? Bir röntgen türbininden
geçiyoruz, hepimizin röntgenleri çekiliyor, silah var mı yok mu diye.
Orada da radyasyon alıyoruz.
Benim evimde bir küçük odam var, oturma odası. Sabaha kadar
televizyon açık, uyuyoruz açık, havalandırma iyi değil. O
röntgen şuasıyla kirlenen alanın bir aspiratörünün olması
lazım. Pencereyi açtığınız zaman
Nasıl
doğal gaz kirliliği olduğunda pencereyi açıp süpürgeyle
süpürüyorsanız aynı şekilde süpürmemiz lazım. Penceremizi
açmıyoruz, havalandırmıyoruz. Sabaha kadar o radyasyonu
alıyoruz. Sabah kalktığımızda her yerimiz
kırılıyor, yorgun, isteksiz kalkıyoruz. Bu bizden
doğan, kendi davranış biçimimizden doğan bir hadise.
Değerli parlamenterler, gıda ambalajlarında birçok
kanserojen var. Gıda boyalarının çoğu anilin türevleri,
maalesef kanser içeriyorlar. Bir önceki Cumhurbaşkanından rica ettim,
yazı yazdım. Bu Gıda Kanununu, Sağlık
Bakanlığının içinden söküp attınız, bu
yanlış. Gıdanın fabrika üretimini, tarla, bağ, bahçe
üretimini Tarım Bakanlığı kontrol eder. Restoranda, sunumda
Sağlık Bakanlığının çevre ve sağlık
elemanları, gıda mühendislerinin kontrol etmesi lazım. Hâlâ
bizim gıda mühendislerinin kadrosu yoktur, kadrolarını vermiyor
Maliye Bakanlığı.
Dolayısıyla, hepinizi karamsarlığa sevk etmek
istemiyorum, bizi izleyen vatandaşları da uyarmak istiyorum, bu yolla
tedbir almamız için söylüyorum.
Bakın, bir arkadaşım vardı,
hatırlayacaksınız; kaçıncı dönem milletvekili oldu,
bilemiyorum. Zannediyorum, Anavatan Partisinden Mehmet Ali Altın diye,
Gazi Üniversitesinin Başhekimliğini yapan bir arkadaşım.
Milletvekili olmak onun için büyük bir tutkuydu. Epey uğraştı,
sonunda oldu, nasip oldu ama tutkusu o kadar yüksekti ki bir de illa bakan
olacak. Ya, olmuyor işte bu işler. Allah sizi inandırsın,
altı ay sonra pankreas kanserinden öldü. Ben hâlâ ona üzülürüm.
Arkadaşlar, milletvekili olduk, millet seçti geldik.
Şimdi bir çoğunuz gideceksiniz, iktidar grubundan daha fazlası,
bizden daha azı
Bu her şey demek değildir.
Sağlığımız her şeyin üstündedir. Bizim bu
kitapçığa, arkadaşlarımız Hükûmete zarar gelir diye
stresi koymamışlar. Stres kanserojenler içinde çok büyük bir
etkendir. İstirham ediyorum, yaşanacak ömrünüz var, önünüzde güzel
günler var, torunlar var, geleceğiniz var. Biraz da burada seçmen
baskısı, lider baskısı, itiraz edemediniz
Hükûmet
tarafı hiç edemedi. Maşallah, iyi ki bizim bir
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Şikâyetin mi var Osman?
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Şikâyet de kabul edebilirsin
Başkanım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Kayda geçiyor.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Şimdi, iyi ki sizde görme
özürlü kardeşim vardı da o itiraz hakkını kullandı da,
oh, rahatça gidecek o ama birçoğunuz burada her şeye parmak
kaldırdınız. Biz burada çırpındık, didindik ama
parmağımız yetmedi. Biz orada stresli, siz burada sakin
Ama bu
stresleri atma fırsatı doğdu önünüze. Gittiğiniz yerde,
Allahınızı severseniz, seçilirseniz ne âlâ, seçilemezseniz
gülün, oynayın, yaşayın. Hayat, milletvekili olmak demek
değildir. İlla vekil olmak zorunda değilsiniz, asil olun,
hayatınızı yaşayın ve
AHMET TAN (İstanbul) Genel başkanlara vekâleten
konuşuyorsun.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Genel başkanlar da kendilerini
bir odaya hapsetmesinler, sakin olsunlar; bunlar da insanlar, bunlara da hak
tanısınlar canım, bu kadar da olmaz yani.
Şimdi, bu hafta Giresundaydım değerli
arkadaşlar. Kalkandere, İkizdere ve Doğankent, HESlerin
kurulduğu yer. Doğankent en eski HESin kurulduğu yer, çok güzel
bir vadi, harika. Yenileri de kuruluyor. Vadiler dik. Şimdi,
elektriği elde ediyor, vadinin üzerinden o gerilim hatları gidiyor.
Arkadaşlar, orada rüzgâr yok, orada kanser olayları, o güzelim
Doğankent Vadisinde kanser olayları yüksek. Niçin? Bir hava
trafiği yok, radyasyon tepelerinde duruyor. Ne yapıp yapıp
Erdöl bana bakıyor, o da görevini yapmadı
Sağlık Komisyonu Başkanı olarak. Ben de onun üyesiyim,
demek ki ben de yapmamışım.
Şimdi, HESi veriyorsunuz, doğayı kirletiyor,
şu ediyor, bu ediyor, vazgeçtim. Ya, hiç değilse o vadiden
çıkana kadar yer altından gitsin, yüksek gerilim hattı havadan
gitmesin, bu insanlar kanser olmasın, bırakalım biraz daha yaşasınlar.
Kendim için bir şey istiyorsam namerdim, ben hepimiz için
istiyorum.
MURAT YILDIRIM (Çorum) Süleyman Demirel de öyle diyor.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) O artık ayrıldı,
elini eteğini çekti. Hâlâ onunla mı uğraşıyorsun?
Bırak ya, stres etme.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Kim elini eteğini çekti!
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Süleyman Bey çekti.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Yok canım, neyi çekti ya!
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Yapmayın ya!
ÜNAL KACIR (İstanbul) Kimin vekil olacağını
o kararlaştırıyor.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Ya, geri dönmesi yakın,
yapmayın ya, dokunmayın.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bir şey demedik, dokunmadık
canım.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, son zamanlarda sosyal çevremde, özellikle beyin sapında,
beyinle beyincik arasında, beyin zarları tümörleri portakal
büyüklüğünde, yakınlarımda, milletvekili
arkadaşlarımda olanlar oldu. Neden? Kulağımızı
seçmene kaptırmışız, telefon burada. Abdülkadir Akcan
burada mı? Aman, takip ettirsin kendisini, o hiç ayırmıyor.
Arkadaşlar, gerçekten, ilk defa basın beni
sıkıştırmıştı bu cep telefonları
konusunda, Bakanlığım süresinde, Cep telefonu İngilterede
zararlı diyorlar, ne diyorsunuz? diye. Dedim ki: Çok faydalı.
Demek ki benim de zamana ihtiyacım var. Dedim ki: Çok faydalı.
Niye? dediler. Ya, 112ye basarsın, Kızılayda kalp krizi geçirdiğinde,
ambulans ve doktor sana yetişir. dedim.
İkinci şık -sabit telefonu bulamazsın orada-
doktorunu tanıyorsan onu çevirirsin, hemen sana telefonla bilgi verir, bu
avantajı var. dedim. Israr ettiler, illa da başlık
arıyorlar, o kadar da tembeller ki, bir de haberin
başlığını arıyorlar. Ne yani,
Kızılderililer gibi dumanla mı anlaşacağız?
dedim. Başlık o oldu. Keşke dumanla anlaşsak, kanseri
artırıyor, kulaklığı takalım, onu bir yere
sarkıtalım. Kalbin üzerine koyup, ameliyata girerse cerrah kalbin
ritmini bozuyor. Ben yaşadığım için hiç şu cebimde
taşımadım, taşımamanızı tavsiye ederim.
Değerli arkadaşlarım, işte geldik gidiyoruz,
bari doğru şeyler söyleyelim de aklınızda kalsın
istiyorum, bizi dinleyenler de takip etsin istiyorum.
Burada, bir bitki reklamı propagandası yasası RTÜK
Yasasıyla çıktı. Değerli arkadaşlarım, dedim ki:
Akşam iki bardak nar suyu içerseniz sabaha kadar tuvalete
taşınırsınız, diüretik etkisi var. Bizim
insanımız bilmez. Gider kazanla kaynatır, kepçeyle içer.
Dolayısıyla ciddi sıkıntılar olur. Değerli
arkadaşlarım, birçok ARGE çalışması yapılarak
yapılmış ilaçlar varken televizyonlarımızda şu
ilaç kansere iyi geliyor, bu ilaç, şu bitki kansere iyi geliyor
reklamları yapılıyor. Zakkumcu Ziyalar arttı.
Yapmayın, dünya bu kadar parayı boşuna vermiyor.
Dolayısıyla kanseri önlemek için İller Bankası
yer altı şebekesindeki asbest boruları çıkarmalı.
Kanseri önlemek için
Karadenizde çöp dökecek yer yok arkadaşlar. Giresun
Çöpümü nereye dökeceğim? diyor, Ordu diyor ki: Sen dök de ben de oraya
dökeyim. Ofta mı, bir yerde bir yer yapılmış, herkes
oraya biniyor ama çöp dağları oluşuyor. O çöplerin içinde birçok
kanserojen var. Gelin, katı atıkları bir yerde halledecek mekanizmaları,
teknolojileri kuralım, ülkemizi koruyalım.
HESlerin örneğini söyledim. Nükleer enerjiyi ben savundum
arkadaşlar, geçen dönem Temiz enerji, Fransada plajlarda bile var. diye
savundum. Bu kömür santralleriyle elde edilen, o hava kirliliğini yapan
santrallere göre daha iyi dedim ama yani Japonlara da Allah herhâlde dedi ki:
Sen Hiroşimadan, Nagazakiden daha akıl almadın mı? O
çelik bariyerleri yıktı geçti ve çok zor durumdalar. O hâlde fay
hattının üzerine yapmayalım. Ankara Tıp Fakültesinin
nükleer atıkları çöp tenekesinde bulundu. Küçükçekmecenin nükleer
atığı hurdacıda bulundu. Arkadaşlar, çok vurdumduymaz
bir toplumuz ve sorumlu olan kişiler gerekli tedbirleri almıyorlar.
Mehmet Şandır da şimdi, Bahçeliye söyleyeyim,
Osman Durmuşu çizdireyim, liderlere çattı. diyor, gözüme bakıp
duruyor. Valla, Devlet Bahçeliye ben kendim de gider söylerim!
Değerli arkadaşlarım, kanseri önlemek birinci
görevimiz. Kanser olduktan sonra, erken teşhis konulduğu zaman birçok
şey yapılabilir. Adam doktor olmuş, otuz yaşındaki
kadına mamografi çekiyor. Yanlış. Kırkını
doldurmadan çekmeyecek. Normal röntgenle mamografi çekiyor. Suç, günah. Ee,
cezası yok. Hani Malpraktis Kanunu?
Bu ülkede -Sayın Erdöl, Danıştay Tam Günü
durdurdu, Performansı durdurmadı- performans diye her geleni
kesiyorlar! Meslektaşlarımızın ahlakı bozuluyor,
paragöz olmaya başladılar. İğne batıracak
Kuaföre
gittim, dedi ki: Benim hanıma tiroit ameliyatı ol dediler. Yahu,
şu tetkiki bir getir, neymiş dedim. Dedi ki: 3 santim, 5 santim
nodül varmış. Ben bir baktım, 3 milim, 4 milim!
Arkadaşlar, 3 milim, 4 milim nodülde ameliyat olmaz. Tiroit
kalmayacak. Bir zaman Kırşehir Devlet Hastanesinde apandis ve safra
kesesi kalmamıştı, önüne geleni ameliyat ediyorlardı, ben
kavga ettim de sonra beni kovdular oradan!
Değerli arkadaşlarım doğru söyleyeni dokuz
köyden kovuyorlar, onuncu köyde de dövüyorlar. Valla, ben bu Parlamentoya
geldiğim günden beri doğruları söylüyorum. Başka yerde de
doğruları söylüyorum. Niye, ben ölmeyecek miyim? Öte dünya kavramına
inanmıyor muyuz?
O hâlde değerli arkadaşlarım
SONER AKSOY (Kütahya) İnanıyor musun!
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Yahu, sen çatma şimdi, günaha
giriyorsun, bak! Benim gibi bir masuma çatıyorsun, ayıp oluyor!
Değerli arkadaşım, senden öte dünyada davacı
olmayacağım, ben benim yükümün bana yettiğini düşünüyorum.
Gelin, siyasal olarak bu toplumu germeyin. Liderler Anayasa dayatmasın.
Toplumu bölmeyelim, birliğimizi, beraberliğimizi,
kardeşliğimizi savunalım, aile bütünlüğünü savunalım.
Geleceğimiz olan çocuklar için bu ülkeyi kirletmeyelim. Radyasyonla
kirletmeyelim, kanserojenlerle kirletmeyelim ve temiz sularımızı
koruyalım. Küresel gücün gözü içme sularımızda, içme
sularımıza sahip çıkalım.
Nükleer santral yapacak isek de güvenli alana yapalım ama Rus
teknolojisi, Çin teknolojisi olmamalı.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Hiç yapmayalım Sayın Bakan,
hiç yapmayalım.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) O da doğru. Ama alternatif
enerjiye de ihtiyaç var, kalkınmamız lazım.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Var, alternatif enerji kaynakları
çok.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Olabilir.
Efendim, bizim zamanımızda 10 milyar dolardı, siz
şimdi 20ye çıkardınız. O niye çıktı, bilmiyorum.
Bizim zamanımızda da sıkıntılar vardı o ihalede.
Biz itiraz etmiştik, siz de edin artık diyorum ama gidiyorsunuz,
zamanınız kalmadı!
Sayın Başkan, çok kahrımı çektin. Ben, burada,
zaman zaman ses tonumu artırdım kulaklarımın zarı
patlak olduğu için, özür dilerim. Hucurat Suresi görgü kurallarında
ses tonunun yükseltilmesinin doğru olmadığını
söylüyor. Ama benim kulaklarımın iki zarı da patlak olduğu
için, duyamayınca size duyurmak için, orada sohbet eden, laf atan
arkadaşım da duysun diye sesimi yükselttim. Hepinizden, sesimi
yükselttiğim için af diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ (Devamla) Başkanım, tamamlayabilir
miyim?
BAŞKAN Sayın Durmuş, buyurun efendim.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Bu dünya geçici, kalıcı
olan yaptığımız iyiliklerdir, onlar bizimle gidecek.
Bu dünyada benim Müslüman olup olmadığımı
sorguladı basın yayın organlarınız, benim ateist ya da
Şaman olduğumu sorguladı. Vallahi, billahi televizyonlarda da
söyledim, Kelimei Şahadet getirince meseleyi çözüyorsunuz imanla, ihlasla.
Onun için, bir defa Kelimei Şahadet getirip aranızdan
ayrılacağım. Eşhedü en lâ ilâhe illallah Bu kürsüde suç
mu- ve eşhedü enne Muhammeden Abdûhu ve resûluhu dediğim zaman siz
de buna itiraz ederseniz en büyük günahkârlar olursunuz.
Hakkınızı helal edin, hakkımı helal
ediyorum. Allaha emanet olun. Bu millet var olsun, sağ olsun, ebediyen
yaşasın, tüm hastalıklardan, musibetler uzak dursun diyor,
saygılar sunuyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Durmuş, çok teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlar, hocalarımızın
böylece ilminden istifade ediyoruz yani böyle güzel ortamlarda; bu da güzel.
Cevdet Bey, sizi görmeyecek miyiz kürsüde? Siz kürsüde bizi
bilgilendirmeyecek misiniz?
CEVDET ERDÖL (Trabzon) Kemalettin Bey konuşacak.
BAŞKAN Kemalettin Bey konuşacak o ayrı; onunki
saklı, baki.
Evet, AK PARTİ Grubu adına Gümüşhane Milletvekili
Sayın Kemalettin Aydın.
Evet, bir akademisyen, öğretim üyesi hocamız daha geldi.
İlimlerinin zekâtlarından istifade edeceğiz yani.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu
dört yılın sonundaki bugünde ve bu saatlerde burada
durmanızın üzerimde büyük bir sorumluluğu oldu.
Konuşmamı daha dikkatli, daha itinalı ve sizlere katkı
sağlayacak bir biçimde yapma yükümlülüğü geldi üzerime.
Bir de Sayın Durmuştan sonraki, o güzel, sizleri mutlu
eden ve herkesten alkış aldığı konuşmadan sonra
kürsüye gelmek ayrı bir zorluk oldu. Tabii ki, bizim grup biraz daha
fazla, biraz daha alkışı sonunda bekliyorum açıkçası.
Sayın Durmuşu geçmek istiyorum.
Bugün, aynı zamanda bu hafta Ulusal Kanser Haftası.
Böyle bir haftaya da Kanser Araştırma Komisyonu raporunun
tartışılmasının denk gelmesi de iyi bir tesadüf oldu.
1970den beri her yıl kutlanan, kutlanırken de toplumsal
bilgilendirmeyi artırma amaçlı birçok çalışmalar
yapılan hafta.
Aynı zamanda da polis teşkilatının
kuruluşunun 166ncı haftası. Hem
yaşadığımız alanlarda ve her noktada
güvenliğimize katkı sağlayan tüm polis
teşkilatının da bu güzel haftasını tebrik ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve 19 arkadaşının, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve
20 milletvekili arkadaşının, Diyarbakır Milletvekili
Selahattin Demirtaş ve 19 milletvekili arkadaşının, Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve 21 milletvekili arkadaşıyla beraber,
Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 23 milletvekili arkadaşıyla
beraber vermiş oldukları Meclis araştırma önergeleri
doğrultusunda, sizlerin onaylarıyla beraber, 26 Mayıs 2010
tarihinde, kanser hastalığı konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerle, (10/348, 551, 666, 667, 668) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu kuruldu ve bizlerin yaptığı
çalışmalar sonucunda da, dört aylık bir çalışma
sonucunda ellerinizdeki araştırma sonuçlarına ulaştık.
Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Araştırma önergesi veren arkadaşlarımız:
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlunun önergesi, ana
hatlarıyla, ülkemizde onkolog ve hematolog yetersizliğini, kayıt
sistemlerini ve Ulusal Kanser Kurumunu ele aldı.
Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve
arkadaşlarının verdiğinde de yüksek gerilim
hatlarının olduğu 250 kilometrelik bölgede kanser
vakalarının arttığına dair bir makale vardı
-Tahsin Yomralıoğlu ve arkadaşlarının- o makale
doğrultusunda bir araştırma arzu etmişti.
Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının
verdiği araştırma önergesinde de Doğu ve Güneydoğuyu
özellikle belirterek -ülkemizin güzel bölgesinde- kanser vakalarının
artıp artmadığını sordu. Teşhis ediliyorlar
mı? diye sordu. Mide kanserinin fazlalığı sordu.
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve arkadaşları, kanser
vakalarının arttığını, çevresel faktörlerin etken
olduğunu, yine, yüksek gerilim hatlarının etken olduğunu,
elektromanyetik dalgaların etken olup olmadığını,
yanlış beslenme ve obezitenin kanserde rol alıp
almadığını, alkol tüketimini ve fiziksel aktivitenin
kanserle bağının araştırılmasını
istediler.
Tekin Bingöl ve arkadaşları da Uzman doktor
sayısının azlığı
araştırılmalı, merkez sayısı incelenmeli, sosyal
sorunlar ve önleyici çalışmalar nasıl yapılmalı. diye
araştırma önergesi verdiler.
Bu araştırma önergesinde, ben, öncelikle Komisyonumuzun
tüm çalışmalarına katkı sağlayan, Komisyon
kurulduğu andan itibaren belki de en fazla katılımla sürdürülen
Komisyonun üyesi arkadaşlarıma bir teşekkür etmek istiyorum.
AK PARTİ İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç Başkan
Vekili olarak, AK PARTİ Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey
Sözcü olarak, CHP Kırklareli Milletvekili Tansel Barış Kâtip
olarak, AK PARTİden Adana Milletvekili Fatoş Gürkan, AK
PARTİden Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı, yine AK
PARTİden Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak, AK PARTİden
Kahramanmaraş Milletvekili Cafer Tatlıbal, AK PARTİden Kilis
Milletvekili Hüseyin Devecioğlu, AK PARTİden Rize Milletvekili Lütfi
Çırakoğlu, AK PARTİden Yozgat Milletvekili Osman Coşkun,
CHPden Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, CHPden İstanbul Milletvekili
Sacid Yıldız, MHPden Karaman Milletvekili Hasan Çalış,
MHPden Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, BDPden Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylaniden oluşan Komisyonumuz mayıs ayından
itibaren 16 toplantı yapıp, yaklaşık 40a yakın
akademisyen arkadaşı dinleyip 50 saate yakın
çalışmış, 670 sayfalık tutanakla belki de Meclis tarihindeki
en geniş 752 sayfalık Meclis Araştırması Komisyonu
Raporunu oluşturmuştur.
Bu arada da bu Komisyonumuz da gelip bizi bilgilendiren bilim
adamlarına, kamu yöneticilerine, sivil toplum örgütlerine tek tek
teşekkür etmek istiyoruz.
Komisyonumuz bu dinlemelerin aşamasının bir
noktasında Ankarada iki onkoloji hastanesini ziyaret etmiş, yerinde
incelemede bulunmuştur. Ankara Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Anabilim
Dalını ve yine Demetevlerdeki Ankara Onkoloji Eğitim ve
Araştırma Hastanesini yerinde ziyaret etmiştir.
Ayrıca, yine Komisyonumuz Nevşehir ilinde, Doğu
Karadenizde, Rize, Trabzon ve Gümüşhane illerinde incelemelerde
bulunmuş, bir de Amerika Birleşik Devletlerinde incelemelerde
bulunarak uluslararası durumda ne olduğu konusunda bir
değerlendirme yapmıştır ve bunların
sonuçlarını da raporunda belirtmiştir. Özellikle burada Amerika
Birleşik Devletlerinde, Washingtonda, Amerikan Ulusal Sağlık
Merkezinde Ulusal Kanser Araştırma Merkezini ziyaretimiz
sonrasında arkadaşlarımız da burada başka cümleleri
de söyleyebilirler tabii ki- muhalefet milletvekilleri ve iktidar
milletvekilleri olarak oradaydık. Orada Ulusal Sağlık
Merkezindeki Kanser Enstitüsünde, ayrıca Georgetown Üniversitesi Palyatif
Bakım Merkezinde yaptığımız incelemelerden
çıktığımızda, akşam bulunduğumuz otel
lobisinde oturduğumuzda herkes şu cümleyi gururla söylüyordu: Bunun
tarihsel tanımlamasını yapmak istemiyorum ama Türkiye,
sağlık altyapısında ve sağlık hizmetlerinde
Amerikanın çok çok önünde. Kayıt sistemlerinde dahi, eksiklerimiz
olmasına rağmen, Amerikan Ulusal Sağlık Merkezindeki
kayıt sistemlerinden daha önde olduğunu; hastane fiziksel
altyapısının, hekim-hasta ilişkisinin ve hastanın
hastaneden almış olduğu sosyal güvenlik eksikliğine
bağlı olarak eksik sağlık hizmetlerinden dolayı
Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletlerinin çok çok önünde olduğu
tespitlerini de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ayrıca, Araştırma Komisyonu Başkanı
olarak da Dünya Kanser Kongresinde Dünya Kanser Liderleri Konferansına
katıldık Sağlık Bakanlığından
arkadaşlarla ve ülkemizi orada da temsil ettik. Ayrıca, otuz dokuz
kurumdan da yazılı bilgi aldık.
Kanser konusuna gelecek olursak; gelecek yıllar içerisinde,
özellikle 2030lu yıllarda birinci ölüm nedeni olacağını
bugün artık bilimsel verilerin analizleriyle tahmin etmek çok zor
değil. Ülkemizde de bugün ikinci ölüm sırası içerisinde kanser
hastalığı söz konusu. Hepimizin ailesinde artık bir kanser
vakasına rastlamak, hepimizin çevresinde, apartmanında bir kanser
vakasına rastlamak mümkün duruma geldi. Araştırma Komisyonunun
kurulmasına neden önergelerde de zaten kanser vakalarındaki
artışın irdelenmesi diye bu zikredildi. Bu pencereden bakmak
gerekiyor. Acaba ülkemizde ve dünyada kanser vakalarının artış
insidansı tehlike arz edici bir durumda mı, bunun için ne
yapmalıyız? Evet, ülkemizde de, dünyada da kanser vakaları
artıyor. Artmasının temel nedenlerinin de irdelendiği bu
çalışmanın sonucunda onları da konuşacağız,
ama öncelikle şunu söylemek lazım: Ülkemizdeki ortalama yaşam
süresi uzuyor. 70li yıllarda ortalama yaşam süremiz 50 iken bugün
erkeklerde 70, kadınlarda 74 yaşına kadar ortalama yaşam
süresi var. Doğal olarak da 50yle 70 yaş arasında kanser
vakalarının ortaya çıkması doğal bir süreç.
Ayrıca da, daha eski yıllarda enfeksiyon hastalıklarından
ölümler ana nedendi ve son yıllarda, aşılamalar, sosyal ve
diğer alt yapıların yapılması, belediye ve yaşam
alanlarının daha kaliteli hâle gelmesi, birçok enfeksiyon
hastalığından ölümleri azaltmakla beraber, ilerleyen yaşta
da kanser vakalarındaki artış dikkat çekici oluyor. Bir
enfeksiyon hastalıkları uzmanı olarak da, gittikçe azalan
enfeksiyon vakalarından dolayı acaba biz meslekte açlık ya da
işsizlik çeker miyiz diye düşünüyoruz, ama kanser vakalarının
da yüzde 20si enfeksiyon hastalıkları etkenlerine bağlı,
onu da söyleyeyim.
Ayrıca da, kanseri biz hep yıllarca, genetik ve ailesel
nedenler ön planda diyerek biraz uzak tuttuk veya çok ilgilenmedik,
bilgilenmedik. Oysa, bütün kanser kitaplarına el
attığımız zaman görüyoruz ki, kanserin yüzde 5 ve 10u
ancak genetik faktörler, yüzde 90-95i de harici faktörler ve engellenebilir
faktörler. Yüzde 5-10 genetik faktörlerin dışında, üçte 1
oranında kanserin nedeni diyetteki uygunsuz diyet ya da beslenmedeki
problemlerimiz, üçte 1 oranında da sigara ve kanser ilişkisi ve
kanser vakalarını -hemen hemen bütün organlarda sigara kansere neden
olduğu için- topladığınız zaman yüzde 70e yakın
sigarayla ilişkili. Enfeksiyon hastalıkları etkenleri var ki,
onlar, hepimizin bildiği hepatit B, hepatit C ya da mide mikrobu gibi
mikroplar ya da rahim mikrobu gibi mikroplar, bunlar da yüzde 20 oranında,
kilo yüzde 20 oranında, alkol yüzde 6, yüzde 10 civarında ulaşan
oranda kanser nedeni, bir de yüzde 10 nedeni diğerleridir.
Kısaca bunlara baktığımız zaman, hem
beslenme alışkanlığı hem fiziksel aktivite
eksikliklerimiz hem aşırı kilo hem enfeksiyon
hastalıkları hem alkol, bunları biz yaşam kalitemizi
düzenleyerek engelleyebileceğiz ve kanseri, sigara başta olmak üzere
kontrol ettiğimiz zaman üçte 2 oranında engelleyebileceğimiz
gerçeğiyle karşı karşıya kaldık ve ülkemizde
yılda yaklaşık 150 bin yeni kanser vakası oluşuyor. O
zaman, biz bu yüzde 70-80 oranında engelleyebileceğimiz faktörlerle
kanseri engellersek, yaklaşık 100 binini engellemiş oluruz
anlamına geliyor ve yıllık maliyet olarak da 2,5 milyar euro
maliyeti var ortalama ülkemize. Bu anlamda da yüzde 70 oranında
engellersek, yaklaşık 1,5 milyar euro kansere
harcadığımız ekonomik yükü de engellemiş oluruz diye düşünüyoruz.
Tabii ki, ağırlıklı olarak, erkeklerdeki
kanserlerin yüzde 70-75inin sigarayla ilişkili olduğunun,
kadınlardaki kanserlerin de yüzde 40-45inin sigarayla ilişkili
olduğunun altını çizmemiz gerekiyor ve bu konuda -biraz sonra
son öneriler kısmımızda da geleceğiz- sigara konusunda ve
diğer konulardaki önerilerimizi de getireceğiz.
Ülkemizde her yıl 100 bin kişinin yaklaşık
250si kansere yakalanmaktadır ve bu gittikçe de artacaktır. 2030lu
yıllarda 100 bin kişinin 400ü ve bugünkü 150 bin kanser vakası,
ileriki yıllarda -2030lu yıllarda- her yıl 400 bin yeni kanser
vakası olarak karşımıza çıkacaktır. Eğer
önceki paragraflarda söylediğim önleyici tedbirleri yerine getirmezsek bu
sorunla karşı karşıya kalacağız.
Yine ülkemizin Batı toplumlarından bir farkı var.
Bunun da altını çizmemiz gerekiyor. Maalesef ülkemizde kanser
vakalarında ileri dönemde doktora gidiyoruz ve tanı konuluyor,
Batı toplumlarında da erken dönemlerinde Evre 1 dediğimiz
dönemde. Bunun farkı ne? Evre 1 döneminde erken bulgularla eğer hekime
gidip tanı koydurursak, o zaman yüzde 70, yüzde 80 yani 5 vakanın
4ünü tam tedavi edebiliyoruz ama bizim ülkemizdeki gibi geç dönemde,
diğer organlara atlamış ya da başka sağlık
problemleri ortaya çıkmış kişi olarak hekime gittiğimiz
zaman da, o zaman, yüzde 50lere kadar iniyor tam tedavi. Bu nedenle de erken
tanı bizim için çok önemli ve erken tanı açısından da
çocukluk dönemimizden beri okullarımızda sekiz bulgu diye
tanımladığımız bu bulguyu benliğimize
işlemek ve benliğimize işletmiş olduğumuz bu erken
bulguları üzerimizde rastladığımız veya
hissettiğimiz zaman da bir an önce kanser tarama merkezlerine gitmemiz
gerekiyor.
Kanser kayıt sistemi içerisinde bugün on aktif kayıt
merkezi var ama bütün illerde de pasif kayıt sistemimiz söz konusu ve bu
açıdan da bir problem söz konusu değil. Bütün illerde aktif
kayıt sistemi olması da zaten dünyanın beklediği bir hadise
değil.
Yine, kanser raporumuzda ortaya çıkan hadiselerden birisi de
özellikle uzman hekim sayısındaki azlık. Bunun bir an önce
giderilmesi gerekiyor.
Ülkemizde de 1947de sivil inisiyatif olarak kurulan Kanser
Yönetimi, 1955te hastanesine başlayıp, 1962de hastanesini
Bakanlığa teslim etmiş ve Kanser Savaş Müdürlüğü 1970
ile 1983 yılları arasında çalışmış. Kanserle
Savaş Daire Başkanlığı da 1983ten bugüne kadar
çalışıyor. Bu kurumlarda hizmet etmiş, rahmete
ulaşmış herkese rahmet diliyor, sağ olanlara da uzun
ömürler diliyorum. 2001den itibaren de bu Daire
Başkanlığını yürüten ve son verilerin, bilimsel
verilerin güzelce derlenmesine, toparlanmasına çok büyük katkı
sağlayan Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer Beyefendi
hocamıza ve arkadaşlarına da teşekkür etmek istiyoruz.
Diğer taraftan, kanser raporumuzun sonlarına doğru
gelmeden, özellikle toplumsal bilgilendirmeyi artırmak ve kamuoyunda
birçok sorunu ortadan kaldırmak adına Komisyon raporumuzun
önerilerini sizlerle sırayla paylaşmak istiyorum.
Öneriler kısmımızda, bütün
arkadaşlarımın, bu kitapla vedalaşmadan ya da
kütüphanelerine kaldırmadan önce son on bir sayfasını tekrar
okumasını hassaten temenni ediyorum.
Önerilerimizde de kanser kayıtçılığı,
önleme çalışmaları, kanser erken teşhis ve tarama
çalışmaları, tedaviye yönelik hizmetler, destekleyici bakım
hizmetleri, hasta ve hasta yakınları savunucularının
sorunları ve Türkiyede hastalığın kamusal yönetimi konusunda
önerilerimiz var. Özellikle kanser kayıtçılığı
konusunda aktif kayıt merkezlerimizin hedeflenen noktaya
ulaşmasını arzu ediyoruz. Bugün dokuz aktif, üç de
hızlıca o noktaya gelmek konusu var.
Ayrıca pasif kayıtçılık sistemlerinin personel
desteğiyle desteklenmesini arzu ediyoruz.
Aile hekimliğine geçiş sistemindeki, özellikle, aile
hekimlerinin bu konuda eğitilerek, ölüm raporlarının düzgün
tutulması ve aileler ile yaptıkları birlikteliklerinde kanserin
mutlaka ön planda tutulması, belirli yaştan sonraki tarama
gruplarında mutlaka onlarla iyi iletişim kurulmasını arzu
ediyoruz.
Önleme çalışmaları olarak; sigara ve tütün ile
mücadelenin kesintisiz ve kuralların daha
sıklaştırılarak devam edilmesini istiyoruz. Yasanın
daha başarılı yönetilmesini istiyoruz ve bu konuda da,
geçtiğimiz günlerde, torba kanunu aşamasında, belediyelerin bu
konuyu, çok, belki de istediğimiz düzeyde yönetememesinden dolayı,
mülki idareye devredilmesinin de iyi olduğunu düşünüyoruz.
Yasanın tüm toplumca sahiplenilmesini arzu ediyoruz çünkü
kanserin hemen hemen yüzde 70 nedenini sigarayla ilişkili buluyoruz ve
Türk erkeklerinin en önemli kanser nedeni de akciğer kanseri. Akciğer
kanserinin en önemli nedeni de sigara.
Ek tedbirler, gerektiği anda, mutlaka, bu yüce Meclis
tarafından alınmalı ve desteklenmeli.
Ayrıca, nargile gibi ortamlarda, tütün değil de
başka mamul diye tanımlanan mamullerin tanımları yeniden
gözden geçirilmeli ve bunun içerisine alınmalı.
Temel eğitim içerisinde kanser konusu ve sigara ilişkisi
mutlaka kullandırılmalı.
Obezitenin
Ülkemiz nüfusunun yüzde 35inin ileri kilolu
olduğunu, yüzde 35inin de normal kilonun üzerinde olduğunu kabul
edecek olursak, ülkemiz nüfusunun yüzde 70i sağlıksız kiloda.
Bunun da kanserle üçte 1 oranında ilişkisi olduğunu
düşünürsek, Sağlık Bakanlığımızın
başlatmış olduğu obezite kontrol programlarına mutlaka
uyulmalı.
Okul çocuklarımızın aşırı kalorili
fast food beslenmelerinden mutlaka uzaklaştırma yöntemleri denenmeli.
Sebze ve meyve ile beslenmenin ve kantinlerdeki besinlerin kontrol
edilmesinin altını özellikle çiziyoruz.
Ama bir şeyin de altını çiziyoruz ki, geleneksel
ürün saklama metotlarımız içerisinde aşırı tuzlama
yöntemlerini kullanıyoruz ve tuzun da kanserle direkt ilişkisinin
altını bütün birimler çizdiğine göre, o zaman bu geleneksel
saklama yöntemlerimizden buzdolabı, dipfriz gibi saklama yöntemlerine
geçişin kanseri önlemede önemli olduğunu düşünüyoruz.
Alkolle mücadelede toplum duyarlı kılınmalı ve
alkolün bilinen kanserojenlerden biri olduğu konusunda toplum bilgilendirilmeli.
Başta çocuk ve gençler olmak üzere insanların alkole
özenmesinin önüne geçilmesi için gerekli tedbirler alınmalı.
Fiziksel aktivite, günde otuz dakika bile, kanserle mücadelede çok
önemli.
Enfeksiyonlarla mücadelede aşılamalar son derece iyi
gidiyor. Uygun şartlar oluştuğunda rahim ağzı
kanserlilerin aşılanmasına da ülkemizde geçilmeli bütün ulusun.
Güneş ışınlarıyla çalışanlar ve
elektromanyetik dalgalar konusunda da söylenecekler var. Bugün için ihtiyati
tedbirler doğrultusunda net kanserojen olduğunu söyleyemiyoruz ama
ileride kanserojen olduğu ortaya çıkarsa kalabalık bir
topluluğun etkilenmesinden dolayı aşırı yük
getireceği mantığıyla mutlaka tedbirli
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Aydın.
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) - Özellikle cep
telefonlarının kablolu kullanılmasını ısrarla
tavsiye ediyoruz. Çocukların en ileri yaşta, 16-17den sonra cep
telefonları kullanmasını tavsiye ediyoruz rapor olarak.
Bir başka şey daha: Evdeki kablolu
telefonlarımızın cordless dediğimiz kablosuz hâli yerine,
kablolu hâlinin kullanılmasını öneriyoruz çünkü o
telefonların çok daha fazla radyasyon yaydığını bu
rapor çalışması aşamasında öğrendik.
Sayın Bingölün ısrarla üzerinde durduğu ulusal
non-iyonize radyasyondan korunma kurulu kurulması için yasa
çıkarılmasını 24üncü Döneme öneriyoruz ve bu konuda Bilgi
Teknoloji Başkanlığının yaptığı
çalışmalara ek olarak bu çalışmanın da yapılmasını
istiyoruz.
Bölgesel önlemeler konusunda komisyon olarak Nevşehirdeki
Tuzköy, Karain ve Sarıhıdır bölgelerine gittik. O bölgelerde
erionit dediğimiz akciğer ve karın zarı kanserine neden
olan bir maddenin olduğunu biliyoruz ve Karain bölgesinin
taşınması çalışmaları tamamlandı, TOKİ
il merkezine yakın bir yerde bunlara ev yapacak. Sarıhıdır
bölgesi, daha önce sel olmuş, derenin karşısına
geçmişler, zaten onlar doğal bir çözüm olmuş.
Tuzköy beldesinde de devletin 70ten beri bilinen bu gerçeği
-bazen maalesef burada da onu görüyoruz- yöresel baskının siyasetçiyi
istemeyen bir noktaya sevk etmesi sonucunda, afet alanı ilan edilen
bölgenin daha sonra afet alanından çıkarılmış
olması
Sonra 2004 yılında yeniden afet alanı ilan edilerek
orada 250 civarında konut yapıldı. Şimdi de 190 konut daha
yapılarak bütün belde taşınıyor. Buna bağlı
olarak da Komisyon olarak Sağlığı etkileyecek afet
alanı ilan edilen bölgeler bir an önce özel afet statüsü
doğrultusunda yapılmalı ve taşınmalı. dedik.
Tedaviye yönelik hizmetlerle ilgili bir yanlış
bilgilenmeyi de burada düzeltmek istiyorum. Çok söylenen bir ezber var,
maalesef onu çalışmalarımızda da gördük; Kanser
ilaçlarına ulaşmakta problem var. gibi bir söylem var. Ama biz
şu anda biliyoruz ki dünyada var olan ruhsatlanmış kanser
ilaçlarının yüzde 96sı ülkemizde ruhsatlı ve var,
ulaşmakta bir problem söz konusu değil. Ulaşılamayan yüzde
4 de Sağlık Bakanlığı İlaç Eczacılıkta
ruhsatlandırmadaki onay ve arkasından Türk Eczacıları
Birliği aracılığıyla getiriliyor. Hiçbir hastanın
kanser ilacına ulaşma problemi söz konusu değil.
Ama önerilerimiz içerisinde, hasta ve hasta yakınlarına
yönelik bunların hastanelerde VIP statüsü görmesini istiyoruz. Özellikle
il dışından gelen hastaların randevu beklemeden kontrolleri
ve rutinlerinin yapılmasını arzu ediyoruz.
KETEM merkezlerinin bütçesinin global bütçeden çıkarılmasını
ve KETEM merkezlerindeki taramaların ısrarla devam etmesini, oradaki
taramalar konusunda toplumsal algılamanın ve toplumun oraya
ulaşmasının -bugün yüzde 20lerde- daha da yükseğe
ulaşması açısından da tanıtım
çalışmalarının sürdürülmesini istiyoruz. Bu anlamda da
Sağlık Bakanlığımızın Kanserle Savaş
Dairesi Başkanlığı aracılığıyla
yürüttüğü Farkındayız, Kanseri Yeneceğiz bilgilendirme
çalışmalarının, televizyon spot bilgilendirme
çalışmalarının da devam etmesini istiyoruz.
Hep söylendiği gibi, biz de raporumuzda onu gördük. Özellikle
uzman hekim sayısı konusunda problemlerimiz var. Bunun temeline
gittiğimiz zaman, 12 Eylülden sonra azaltılmaya başlanan
tıp hekimleri kontenjanlarının daha sonra da son birkaç
yıla kadar hep savunulmuş olması, şimdi artan
kontenjanlarla beraber on beş-on altı yıl gibi bir süre
içerisinde bu anlamda kanser uzmanları açısından bir
artış olacaktır.
Palyatif bakım merkezlerinin artırılması: Evde
bakım merkezleri başlatıldı, evde bakım hizmetleri
başlatıldı, bunun yaygınlaştırılması ve
ulaşılmayacak hiç kimsenin kalmamasını arzu ediyoruz.
Ayrıca da yeni başlatılmış olan, bu kanser
hastalarının evden hastaneye geliş-gidişlerinin de yine devlet
tarafından karşılanmasını, ambulans ya da başka
bir servis hizmetiyle kontrole gelen hastanın devlet tarafından
getirilmesini, hasta sahiplerinin sevkle giden hastanın yanında
gidişlerinin yine sosyal güvenlik kurumları tarafından
karşılanmasını arzu ediyoruz, bu konuda da yine Sosyal
Güvenlik Kurumuna da bazı sorumluluklar yüklüyoruz.
Türkiyede kanser hastalığı konusunun kamusal
yönetimine gelecek olursak: Tüm ülkeyi bölge bölge, hatta kanser temelli takip
edecek, gerekli bilimsel araştırmaları yapıp kamuoyunu
bilgilendirecek ve ortadaki bilgi kirliliklerini ortadan kaldıracak ulusal
kanser kurumu kurulmasını son derece önemli buluyoruz ve öneriyoruz.
Bununla ilgili de bir kanun teklifi hazırlayıp Sağlık
Bakanlığıyla görüştüğümüzde, Sağlık
Bakanlığının yeni teşkilat yapılanması
içerisinde bu kurumun kurulma arzusu olduğunu öğrendik, bundan da
memnun olduk.
Ulusal politikaların oluşturulması, kanser kontrol
programlarının düzenlenmesi, koordinasyonu, kansere yol açan bireysel
ve çevresel risk faktörlerinin belirlenmesi, bu konuda kamuoyunun
bilgilendirilmesi gibi çalışmalar da ulusal kanser kurumunun
kurulması ve çalışması, kadrosunun ve ekonomik olarak
hamlesinin, hareketlerinin güçlendirilmesini arzu ediyoruz.
Yine, kanser çalışmaları konusunda da bir miktar
özerkliği olması, ARGE çalışmaları yapabilmesi,
öğretim üyeleri ile ilaç endüstrisi arasında bir bağ
kurması açısından da ulusal kanser enstitüsünü önemsiyoruz.
Avrupa Birliği kanser önleme önergeleri ve ulusal kanser
tarama standartları konusunda da birkaç cümleyle sizleri bilgilendirmek
istiyorum, sabrınızı da fazla zorlamak istemiyorum.
Kısacası, kanserin yüzde 70 en az nedeninin sigarayla ilişkili
olduğunu -akciğer kanserlerinin- kanserin yüzde 90-95 nedeninin
genetik nedenler dışında olduğunu düşündüğümüzde
ve bunu bildiğimizde:
O zaman sigara içmeyin, içiyorsanız bırakın, diyoruz.
Yine, aşırı kilodan ve obeziteden
kaçının, diyoruz.
Her gün orta düzeyde fiziksel egzersiz yapın, diyoruz.
Günlük değişik türlerden sebze ve meyve tüketiminizi
artırın, diyoruz.
Alkol içmekten sakının, diyoruz.
Aşırı güneşe maruziyetten kaçının,
diyoruz ve otuz beş yaşına kadar her kadın en az bir kez
simir aldırmalı, ilk simirden sonra da altmış beş
yaşına kadar her beş yılda bir bunu tekrarlamalı,
özellikle rahim ağzı kanserleri açısından.
Elli yaşından sonra her kadın, yetmiş
yaşına kadar iki yılda bir meme radyolojisi dediğimiz
mamografi çektirmeli. Elli yaşından sonra her kadın ve erkek
yetmiş yaşına değin iki yılda bir
dışkıda gizli kan testiyle bağırsak kanseri
taraması yaptırmalı. Tüm sonuçlar negatif de olsa her on
yılda bir de kolonoskopi dediğimiz tetkiki yaptırmalı.
SACİD YILDIZ (İstanbul) Prostat muayenesi de
yaptırmalı.
KEMALETTİN AYDIN (Devamla) Geliyoruz, geliyoruz.
Hepatit B virüsüne karşı herkes
aşılanmalı. Elli yaşını geçen her erkeğin
prostat muayenesi ve prostat kanseri tarama testini
yaptırmasının gerekli olduğunu söylüyoruz. Bunu söylüyoruz
ama Kamu yönetimi bu konuda ne yapıyor? diye bakacak olursak: Her ilde
olmak kaydıyla bugün ülkemizde 23 tane kanser erken tarama merkezi söz
konusu. Bu kanser erken tarama merkezlerinde bunların hepsi ücretsiz
yapılmaktadır ve ileri tetkikler de ücretsiz yapılmaktadır.
Ayrıca, bir bilgiyi daha burada sizlerle paylaşarak
kamuoyunun bilmesini istiyorum: Kanser hastaları, özel hastanelerde, özel
polikliniklerde veya her nerede olursa olsun her müracaatlarında birinci
hasta grubu olarak kabul edilmek zorundadırlar ve üzerine ek ücret almamak
durumundadır bu hastaneler. Eğer kanser hastasından ek bir ücret
talep eden hastane varsa Sosyal Güvenlik Kurumuna şikâyet edilmeli ve
bunun sözleşmesi sonlandırılmalıdır diye
düşünüyoruz.
Biz bu çalışmaları yaparken Sağlık
Bakanlığımız bize paralel olarak -özellikle sigara
bıraktırma açısından- 2011 yılında
-Bakanlığımız aracılığıyla- 250 bin
kişiye sigara, nikotin ve replasman tedavisi verecek ve bu başladı.
Yine, ücretsiz tedavi alma kararı aldı. Obezite
mücadelesi başlattı. Elektromanyetik dalgalarla ilgili bir
danışma kurulu oluşturuldu. Nevşehir yöresindeki
Mezotelyomanın incelenmesi açısından Amerika Birleşik
Devletleriyle beraber ortak genetik çalışma başlattı.
Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu bölgelerindeki yüksek mide kanserlerinin
araştırılması için TÜBİTAKa bir proje verdi.
Dilovasındaki sorunları incelemek için de 130 kişilik bir
bilimsel kurul kurduğunu biliyoruz ve KETEM sayılarını da
her gün artırdığını biliyoruz.
Sonuç olarak, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan
-sabrınız için de teşekkür ediyorum- Komisyon
çalışmalarımızda bize çok büyük katkıları
sağlayan Doktor Murat Beye, Doktor Bedia Hanıma ve Doktor Mümine
Hanıma da teşekkür etmekten ve komisyon uzmanımız olan
Korkut Beye de teşekkür etmeden sözlerimi bitirmekten kaçındım.
Onlara da teşekkür etmek istiyorum. Çünkü uzun yıllar akademik
hayatta çalışan bir kişi olarak da hayatımın en
yoğun zamanının geçtiği ve içinde emeğim olan en
anlamlı kitabı olduğunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sonuç olarak da bu güzel görevin, bu yüce çatının
altındaki bu güzel görevi
tamamlamamıza birkaç saat kala, bu görevin burada dört yıl
boyunca özellikle Gümüşhane ilinin vermiş olduğu vekâleti
onların namusu ve şerefi olarak taşımış
olmanın gururuyla, tekrar onların huzuruna ak bir alınla
gideceğim mutluluğuyla, bana bu görevi, hem onların vekâletini
hem de bu görevin bana verilmesinde yüreğinden ve sevgisinden
esirgemeyerek bizi bu göreve tevdi eden herkese saygı ve
şükranlarımı sunuyor, hepinizi Allaha emanet ediyorum.
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Sayın Coşkun, buyurun efendim.
OSMAN COŞKUN (Yozgat) Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; ben kanser komisyonu üyesi ve elektrik-elektronik
mühendisi öğretim üyesi olarak bir bilgiyi paylaşmak istiyorum bu
vesileyle.
Genel Kurul salonumuzun ses düzeninin ve akustiğinin
sağlık açısından pek uygun olmadığı
kanaatindeyim. Özellikle hoparlörlerin çoğunun tavanda olması
sebebiyle enerji yüklü ses dalgaları başımıza tavandan
gelmekte, bu da insan sağlığını önemli ölçüde
rahatsız etmektedir.
Umarım bir sonraki döneme bu olumsuzluk düzeltilir diye
düşünüyorum. Çünkü insanın kulağı yandadır; yandan
sesin gelmesi ve hoparlörlerin tavanda değil, yanlarda olması daha
sağlıklıdır.
Bu vesileyle de, bize vekâlet veren, bizi izleyen tüm milletimize
saygılar sunup, haklarını helal etmelerini ve
arkadaşlarımdan da helallik diliyorum. Benden yana da helali hoş
olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Coşkun.
Demek ki, mühendis arkadaşlarımız -sizin tezleriniz
doğruysa- mühendislik hizmetini yeterince yapamamışlar demektir
o. Mühendislere duyurulur, bir daha görevlerini iyi yapsınlar.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Kanser
Hastalığı Konusunun Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmeler
tamamlanmıştır.
Ümit ediyoruz ki bu, hakikaten elem verici, amansız
hastalık memleketimize, milletimize, hatta bütün bir insanlığa
uğramasın; insanlarımız, bütün dünya
insanlığı sağlıklı bir şekilde
yaşasın diyor ve emeği geçen bütün
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.11
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.28
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 88inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
5inci sırada yer alan, ülkemizde yaşanan çevre
sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre
politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 352
sıra sayılı Raporu üzerindeki görüşmeye
başlıyoruz.
5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Tansel
Barış ve 23 milletvekilinin, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve
23 milletvekilinin, Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya
ve 22 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22
milletvekilinin, Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin,
Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Çanakkale Milletvekili
Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet
Ertürk ve 21 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25
milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29
milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29
milletvekilinin, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23
milletvekilinin, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26
milletvekilinin, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23
Milletvekilinin, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21
milletvekilinin, Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin,
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin,
Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet
Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve
19 milletvekilinin, Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23
milletvekilinin, ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının
araştırılarak sürdürülebilir çevre politikası için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68,
71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) (S. Sayısı: 352) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 352 sıra sayısı ile
bastırılıp dağıtılmıştır.
İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Edirne
Milletvekili Rasim Çakıra aittir.
Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 23üncü Dönem Parlamentosu çalışma döneminde
kurulmuş olan Türkiyedeki çevre sorunlarının
araştırılmasına yönelik, benim de görev
yaptığım Komisyonun raporu ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
(x) 352 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmeleri 11/3/2008 tarihli 75inci, 18/3/2008 tarihli 78inci,
25/3/2008 tarihli 81inci, 8/4/2008 tarihli 87nci, 22/4/2008 tarihli 93üncü,
6/5/2008 tarihli 99uncu Birleşimlerde yapılmıştır.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki az önce
görüştüğümüz kanserle ilgili komisyon raporu burada konuşulurken
Türkiyede kanser vakalarının artması ile ilgili, işte,
sigara sayıldı, alkol sayıldı, başka etkenler
sayıldı, tavsiyelerde bulunuldu ama çevresel etkilerden kaynaklanan
kanser vakalarının artması maalesef söylenmedi ama bütün dünya
biliyor, bizler de biliyoruz ki dünyada suların, yer altı ve yer üstü
su kaynaklarının kirlenmesi, havanın kirlenmesi,
toprağın kirlenmesi yani insanoğlunun
yaşadığı çevrenin kirlenmesi insanlarda kanser
vakalarının artmasında en önemli sebeplerden birini teşkil
ediyor.
Değerli arkadaşlarım, Komisyonumuz, gerçekten, 24
milletvekili arkadaşımızın
ve ona bağlı arkadaşların bölgelerindeki çevre
sorunları ile ilgili araştırma yapılmak üzere Meclis
Başkanlığına vermiş oldukları önergelerin
neticesinde bir komisyon oluşturuldu. Bu Komisyon, gerek Komisyonda görev
alan milletvekili arkadaşlarımız gerekse bürokrat ve akademisyen
arkadaşlarımız gerçekten yoğun bir çalışma ile
bütün Türkiyedeki çevresel sorunları bizzat yerine giderek, oradaki
ilgililerle görüşerek, halkla görüşerek, bilim adamlarının
görüşlerini de alarak bu sorunları yerinde izledi, gördü ve
sorunların çözümüne yönelik de şöyle çok güzel bir kitap yani bir
rapor yayınladı. Bu raporun hazırlanmasında emeği
geçen bürokrat arkadaşlarımıza, akademisyenlere sonsuz
şükranlarımı sunuyorum öncelikle.
Ama bugün bu mesele görüşülmeseydi ne olacaktı? Yani bu
Komisyon raporunu bugün görüşmeseydik ne olacaktı? Bu Komisyon raporu
kadük hâle gelecekti. Peki, görüştük de ne oldu? Yani kadük olmadı da
ne oldu? Ona bakıp en azından önümüzdeki dönem parlamentosuna bir
görev veya bir ışık olması anlamında birkaç bir
şey söylemek istiyorum.
Şimdi, arkadaşlarımız demişler ki...
Kahramanmaraş Milletvekilimiz Durdu Özbolat, Kahramanmaraştaki termik
santralin baca gazlarıyla ilgili şikâyette bulunmuş. Gittik,
inceledik ve gördük; sıkıntıyı, çevredeki
değişikliği, tavuğun, horozun yetişmesi, fasulyenin
artık o bölgede yetişmemiş olduğunu gördük. Bunun
önerilerini de çalışmamızın içerisine koyduk. Sonuç? Sonuç,
bugün için sorduğunda, bu santralin baca gazlarıyla ilgili ciddi
anlamda herhangi bir değişikliğin olmadığı
yönünde.
Tekirdağ Milletvekilimiz Enis Tütüncü, TRAKAP
çalışmaları ile ilgili önerge vermiş. TRAKAPla ilgili
çalışmaları hepiniz yakinen takip ediyorsunuz. Zaman zaman
kürsüden bizler de dile getirdik.
Adana Milletvekilimiz Nevingaye Erbatur, lagün göllerinin durumu
ile ilgili sorunu gündeme getirmiş. Gittik, lagün göllerini gördük,
sorunun ne olduğunu tespit ettik, çözüm önerilerimizi ortaya koyduk ama
bugüne kadar o günkü durumdan farklı bir şeyin
olmadığını da biliyoruz.
Rıza Yalçınkaya, Bartın Milletvekilimiz,
Amasradaki termik santralle ilgili bir önerge vermiş ama bu termik
santralle ilgili, olmaması yönünde herhangi bir ciddi adım atılmadığını
da biliyoruz.
Ahmet Küçük, Kaz Dağlarında altın aramadan
şikâyetçi olmuş ama hızla Kaz Dağlarındaki altın
arama ve Kaz Dağlarının ormanlarının yok edilmesi,
doğal hayatın tahrip edilmesi devam ediyor, Ahmet Küçük de orada
izliyor.
Hasan Angı, Konyada yer altı su kaynaklarının
gittikçe yok olmakta olduğundan söz etmiş ve büyük çukurlar
oluştuğundan bahsetmiş ve hakikaten de Konya Ovasında yer
altı su kaynaklarının hızla daha derine inmekte
olduğunu, yok olmakta olduğunu ve binlerce su kuyusunun
ruhsatsız olduğunu tespit ettik. Çözüme yönelik önerilerimizi
söyledik ama Konya Ovasında binlerce su kuyusu hâlâ ruhsatsız ve
siyaset adına Hükûmet bu konuda bir çözüm üretme, bir baskı unsuru
olma gücü ortaya koyamıyor.
Orhan Erdem, yine Konya Milletvekilimiz, Eber ve Akşehir,
Beyşehir göllerinin sularının kirlendiğinden ve su
potansiyelinin azaldığından şikâyetle bir
araştırma istemiş. Gittik, Beyşehir, Akşehir ve Eber
göllerinin durumunu gördük, kirlenmenin ve sularının
azalmasının sebeplerini ortaya koyduk, havzalar arası su
kavgalarının, su savaşlarının artık
başlayacağını ifade ettik. Ama o günden bugüne şu
kitapçıkta önerdiğimiz çözümler noktasında ilgili
bakanlıkların herhangi bir şey yapmadığını,
yapamadığını hep birlikte yaşıyoruz.
Aynı şekilde, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürkün
Büyük Menderes kirliliği, İzmir Milletvekili Selçuk Ayhanın
balık çiftlikleri, Afyon Milletvekili Halil Ünlütepenin Eber Gölü,
Adıyaman Milletvekili Şevket Kösenin Van Gölü ve Atatürk
Barajının kirliliği, Arifağoğlunun Cerattepe,
Kafkasör altın madeni ile ilgili şikâyetlerini, Isparta
Milletvekilinin Eğirdir Gölüyle ilgili şikâyetlerini ve İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susamın siyanürlü altın aramayla ilgili
şikâyetlerini Komisyon olarak gittik, yerinde gördük. Öyle değil mi
Haydar Ağabey?
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) Evet, öyle.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Hep beraber çalıştık,
Başkanımızla beraber çok güzel bir raporla getirdik sizin
önünüze.
Şimdi, akılda kalan ne biliyor musunuz sevgili
arkadaşlarım? Bu güzel çalışmanın ötesinde kamuoyunda
akılda kalan bir tek şey var: O balık çiftliklerinden Meclisin
arabasının bagajına yüklenen balıklar. Yani kamuoyunun
aklında bir tek, değeri 3-5 lirayı bile geçmeyen, bizim de
yemeye kısmetimiz olmayan, apar topar da kaçırılan o
balıklar kaldı. Onun dışında, şu güzel
çalışmanın hiçbir somut faydası olmadı.
Peki, ne öneriyorsun? Şunu öneriyorum, bugün değil
önümüzdeki dönem Parlamentosuna: Eğer bu Meclis bir Meclis
araştırması komisyonu kuruyorsa, bir sorunu ele alıyorsa,
bu komisyon görev yapıyorsa, o komisyonun konusuyla ilgili olan bakan
hangi bakansa, hiç olmazsa ayda bir veya üç ayda bir veya altı ayda bir
şu kürsüye gelip, o komisyona ve Meclise o konu ile ilgili, komisyonun
önermiş olduğu konular noktasında neler
yapamadığını veya neler yapabildiğini gelip şu
Meclise, şu Parlamentoya bir hesap vermeli. Yani Meclis
İçtüzüğünde yapılacak bir değişiklikle Parlamento
adına yürütme görevi alan Bakanlar Kurulu, Parlamentonun bu denetleme
görevini yapması noktasında neleri yapabildiğini veya neleri
yapamadığını hiç olmazsa belirli periyotlarla şu
kürsüye gelip şu yüce Meclise hesap verebilmeli. Eğer öyle olursa o
zaman kurduğumuz komisyonların bir anlamı olur, eğer öyle olursa
o komisyonların yapmış olduğu çalışmaların,
emeğin, alın terinin ve masrafın bir
karşılığı olur, bir anlamı olur. Bunun ötesinde,
yapılmış olan çalışmaların maalesef milletimize
ve memleketimize çok ciddi bir katkı sağladığını
söyleyebilmek mümkün değil.
Aynı şekilde Ergene Nehriyle ilgili dokuz
yıldır burada indik çıktık kürsüye, Ergene dedik.
Komisyonlar kuruldu, her türlü çalışmalar, her türlü baskılar
Ergenenin suyunda ağır metal var. Ağır metal ne yapar
Sayın Sağlık Bakanım? İnsanı kanser yapar,
değil mi? Ergene Nehrinin suyunda ağır metal var ama Ergene
Nehriyle ilgili Meclisin bu kadar cansiparane bir şekilde gayret etmesine
rağmen, istemesine rağmen en küçük bir yol alabildik mi? Sayın
Necdet Budak, alabildik mi? Alamadık değil mi Arkadaşım?
Sen de elinden geleni yapmaya çalıştın, ben de yapmaya çalıştım
ama maalesef alamadık. Neden alamadık? Çünkü Meclis
İçtüzüğü, Meclis araştırma komisyonlarının
getirmiş oldukları raporların sonucunda gelip de bu Meclise
hesap verme gibi bir sorumlulukları, yükümlülükleri yok.
Şimdi, sevgili arkadaşlarım, Türkiyede benim az
önce ifade etmeye çalıştığım çevresel sorunların
ötesinde bence çok daha önemli olan bir başka çevresel konu var, o da
nükleer santral. Japonyada önemli bir felaket yaşanıyor. Bu işi
en iyi bilen Japonlar ciddi bir tabiat felaketiyle, bir tsunamiyle
karşı karşıya, her şeyi düşünmüşler, 9
şiddetindeki bir depremi düşünmüşler ama tsunamiyi hesaba
katamamışlar ve şu anda nükleer santraldeki içinde nükleer
atık barındıran suyu okyanusa boşaltmak zorundalar. Bütün
dünya bu konuyla ilgili, ciddi bir dikkat içerisinde olayı izliyor ve bu
kötü neticenin ne zaman gelip kendisini vuracağını da
endişeyle bekliyor.
Daha önce olan Sovyetlerdeki nükleer kazanın neticelerini
bizler, Trakyalılar, Karadenizliler hızla hissetmeye ve görmeye
başladık. O günlerde bir Bakan çıktı çay içti, dedi ki:
Bakın, çay içilebilinir. Ama bilim adamları, bu işi bilen
insanlar Zaman gelecek Trakyadan, Karadenizden kamyonlarla ölüleri götürmek
durumunda kalacaksınız. dedi ve bölgemizdeki kanser
vakalarındaki artışlar o günlerde bize söylenenlerin ne kadar
doğru olduğunu ve haklı olduğunu göstermeye
başladı ne yazık ki.
Şimdi, ben Türkiyeme bakıyorum, Türkiyemin siyaset
adamına bakıyorum, Türkiyemin televizyoncusuna bakıyorum,
gazetecisine bakıyorum, köşe yazarına bakıyorum, sivil
toplum örgütlerine bakıyorum ve halka bakıyorum, dünyada büyük bir
nükleer tehlike var ve insanoğlunun hâlâ bilimsel anlamda baş
edemediği ve baş etmesinin de mümkün olmadığı bir
tehlike var ama şu Parlamentoda Ben nükleer santrale
karşıyım. diyen bir tane parti yok. Bakıyorum, Ben
nükleer santrale kesinlikle karşıyım. diyen milletvekili
sayısı belki çok az, bir elin parmakları kadar. Gazetelere
bakıyorum, Ben nükleer enerjiye, nükleer santrale her koşulda
karşıyım. diyen köşe yazarı bulmak neredeyse
imkânsız hâle geldi. E, televizyonları izliyorum, yorumculara
bakıyorum, nükleer enerjiye ve santrale böyle dimdik karşı duran
bir televizyon yayıncısına, yapımcısına hiç
rastlamıyorum. Sadece ve sadece bu ülkede çok küçük bir azınlık
nükleer santrallerin ve nükleer enerjinin hâlâ tehlikeli olduğu, hâlâ
yanlış olduğunu iddia etmeye çalışıyorlar, onun
karşılığında Başbakan Evinizdeki tüp gaz da
tehlikeli, evinizdeki televizyon ve elektrikli aletlerin de radyoaktif sonucu
var sizlere karşı
Hatta Bakan çıkıyor, diyor ki: Bir
evlenmeyen erkek nükleer tehlikeden çok daha fazla tehlike altında. Çünkü
evlenmeyen bir erkeğin, bekâr bir erkeğin altı yıl ömrü
kısalıyormuş, nükleer tehlikeye maruz kalan bir erkeğin
altı yıldan çok daha az ömrü kısalıyormuş.
Bakınız arkadaşlar, bu korkunç bir tablodur dünyada
insanoğlunun karşı karşıya kaldığı.
Hepimizin vazgeçemeyeceğimiz en önemli hakkımız yaşam
hakkıdır. Yaşam hakkımızdan ödün vermemiz, yaşam
hakkımızı riske sokmamız, yaşam
hakkımızı tehlike içerisine sokmamız mümkün değildir;
çünkü niçin varız, niçin çalışıyoruz, niçin mücadele
ediyoruz? İnsan gibi yaşamak için.
ŞEVKET GÜRSOY (Adıyaman) Sigarayı
bıraktın mı?
RASİM ÇAKIR (Devamla) Bıraktım, sigarayı da
bıraktım, hepsini bıraktım Şevket. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İnsan gibi yaşamak için, sağlıklı
yaşamak için, kendimizin, çocuklarımızın ve
torunlarımızın sağlıklı bir insan gibi
yaşayabilmesi için mücadele ediyoruz. Mum ışığında
yaşamımızı devam ettirebiliriz ama nükleer bir tehdit
altında yaşamımızı devam ettirebilmemiz mümkün
değil. Diyorlar ki: Herkes Nükleere karşıyız. diyor ama
hiç kimse 2 ampulden 1ini kapatmayı kabul etmiyor. Hayır
arkadaşlar, öyle değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ampulü toptan kapatacağız,
fişini çekeceğiz.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Evet, ampulü.
Şimdi, bakınız, Almanyada bizden çok uzun
yıllar önce nükleer santraller kurmuş, nükleer enerjiden
yararlanmış Almanyada Yeşiller Partisi sadece ve sadece nükleer
santrallere karşı olduğu için, sadece ve sadece nükleer enerjiye
karşı olduğu için, Angela Merkere kök söktürüyor ve onun
yanından sollayıp ileriye doğru gidiyor. Neden? Çünkü Almanlar,
Alman halkı nükleer santralin ve nükleer enerjinin kendi
yaşamını ne kadar tehdit ettiğini görmüş ve bu konuda
dik duran siyasal organizasyonlara da sahip çıkıyor. İşte,
şimdi benim biraz da şikâyetim yüce Türk milletine. Siyasetçilere,
gazetecilere, televizyonculara, yazarlara, köşe yazarlarına ama benim
biraz da şikâyetim yüce Türk milletine. Neden? Çünkü bu millet Ben
çevresel değerlere hassasiyet gösteriyorum. diyen siyaset adamına
iltifat etmiyor. Aferin bak, yürü ben de arkandayım. demiyor. Ben
nükleer enerjiye, nükleer santrale karşıyım. diyen sivil toplum
örgütlerine gidip sahiplenip kucak açıp arkasında yürümüyor. Ben
nükleer enerjiye karşıyım. diyen siyaset adamlarına gidip
Helal olsun sana ben de arkandayım, doğru yoldasın, doğru
iş yapıyorsun. demiyor. Eğer bir siyaset adamı, siyasetle
uğraşan bir insan da arkasında milletin böyle bir desteğini
görmüyorsa, göremiyorsa onun da o yolda yürümedeki azmi
kırılıyor ama bu millet Ey arkadaş, bana geliyorsun, etnik
kimliğinle benden oy isteme, milliyetçi-maneviyatçı duruşunla
benden oy isteme, benden oy isterken söyle bakayım bana, nükleer santralin
yanında mısın, karşısında mısın? derse
işte o zaman siyasi partiler ve siyaset adamları kendilerine
çekidüzen verecekler ve siyasetlerini söylemlerini ona göre dizayn
edeceklerdir.
Biz çok iyi biliyoruz ki, bu memlekette nükleer santrali bu
millete kabul ettirmek için, kasıtlı bir biçimde elektrik
kesintisinin yapıldığını, bu milletin
karanlığa boğulduğunu, bunu da siyasetçilerin
yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Türkiye'de nükleer enerjinin
dışında, Türkiyeye yetecek, yenilenebilir ve temiz enerji
kaynakları çok yüksek. Zannetmeyin ki Kuzey Afrikada ve Orta
Doğudaki gelişmelerin sebebi petroldür, kesinlikle petrol
değildir. Kuzey Afrikadaki ve Orta Doğudaki gelişmelerin
sebebi, o bölgedeki, o çöllerdeki güneş enerji kaynağı
potansiyelidir. Kuzey Afrikadaki güneş enerji kaynağı potansiyeli,
Avrupa Birliği ülkelerinin yılda tükettiği elektriğin 3
katı, 4 katı fazlası elektrik üretme kapasitesine sahip
çöllerdir o çöller ve bugünkü iç karışıklığın
sebebi de oradaki petrol rezervi değil, oranın geleceğe yönelik,
güneş enerji kaynağı üretebilme potansiyelidir, gücüdür.
Değerli arkadaşlarım sözlerimi tamamlarken, dokuz
yıldır beraber görev yapıyoruz. Bugüne kadar siyasi
yaşamımda bana yürek veren, bana mutluluk veren, bana destek veren
Rasim yürü, arkandayız. diyen, elimden tutan parti büyüklerime ve
Edirneli dostlarıma, hemşehrilerime ve örgüt elemanlarıma sonsuz
şükranlarımı sunuyorum, minnetlerimi sunuyorum. Ben
almış olduğum bayrağı bir toz zerreciği
getirmeden, lekesiz ve tertemiz, Edirne örgütü
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RASİM ÇAKIR (Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Çakır.
RASİM ÇAKIR (Devamla) Ben, dokuz yıl önce, Cumhuriyet
Halk Partisi Edirne örgütünün bana teslim etmiş olduğu
bayrağı alıp, en küçük bir toz zerreciği getirmeden, hiçbir
leke getirmeden Cumhuriyet Halk Partisi örgütüne teslim ettim ve onların
iradesiyle de aktif siyasi yaşamıma Parlamentoda değil de
Parlamento dışında görev alarak devam edeceğim.
Bana siyasette emeği geçen, başta, çok sevgili, önceki
Genel Başkanım Deniz Baykal olmak üzere, partimde bugüne kadar görev
yapan ve bana emek veren çok değerli parti büyüklerime, siyasette benimle
beraber yürüyen sevgili yol arkadaşlarıma ve otuz yıldır
emek verdiğim Cumhuriyet Halk Partisi camiasına sonsuz minnet ve
şükranlarımı sunuyorum. Ben, vermiş olduğum bütün
emeklerin doğru, yerinde ve haklı olduğuna inanıyorum, bana
verilen emeklerin de helal edilmesini diliyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
Başkanım, teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Çakır, sağ
olun efendim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili
Sayın Rıdvan Yalçın.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizde yaşanan çevre
sorunlarının araştırılarak sürdürebilir çevre
politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce Meclisin değerli
üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben de konuşmama birçok önceki
konuşmacı gibi 166ncı kuruluş yıl dönümünü
kutladığımız Türk polis teşkilatının Polis
Haftasını kutlayarak başlamak istiyorum. Yüz altmış
altı yıldır milletimizin can ve mal güvenliğini temin eden
polis camiasına -içinde benim de çok sayıda akrabam ve
arkadaşım olan polis camiasına- nice mutlu yıllar temenni
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 23üncü Dönemin son günü.
Gerçekten, bu kürsüde bugün çok anlamlı, duygulu, bilgi dolu
konuşmalar yapıldı ve hatta Meclisin her günü acaba son günü
gibi mi olsa diyesi geliyor insanın buradaki konuşmaların
güzelliğini dinleyince. Tabii, bu dönem içerisinde milletvekili
olmuş, farklı sebeplerle aramızdan ayrılmış
arkadaşlarımız var, Sayın Hamza Yanılmaz, Sayın
Osman Yağmurdereli, Sayın Mustafa Kuş, maalesef yemin bile
edemeden hayatını kaybetmiş Sayın Cihat Özönder, rahmetli
Muhsin Yazıcıoğlu ve Gündüz Suphi Aktan Beye ben Allahtan
rahmet diliyorum, ailelerine ve aziz milletimize bir kez daha
başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, ben bu Komisyonun üyesi
değilim. Bizim grubumuzdan 3 değerli
arkadaşımızın, maalesef hâlen tedavisi devam eden Çanakkale
Milletvekilimiz, Afyon Milletvekilimiz ve Maraş Milletvekilimizin
riyasetinde bu Komisyon çalışmalarını tamamladı. Hemen
şunu ifade edeyim: Tamamını inceleme fırsatı
bulamadıysam da önemli bir kısmını iki gündür inceliyorum.
Gerçekten, bilimsel yönüyle, pratik önerileriyle Parlamentoya yol gösterecek,
ışık tutacak önemde bir rapor hazırlanmış. Ben,
emeği geçen bütün arkadaşlarımı ve Meclis
dışında katkı sağlayan bütün
arkadaşlarımı yürekten kutluyorum, dilerim işe yarar.
Değerli arkadaşlar, 23üncü Dönem içerisinde, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak önemli bir misyonu yerine getirdiğimiz
kanaatindeyim. Bugün istatistikler de göstermektedir ki Meclisin en aktif grubu
Milliyetçi Hareket Partisi olmuştur. Biz, bu dönem içerisinde
İktidar ne diyorsa ben tersini söylemeliyim. koşullanmışlığı
yerine, hem komisyonlarda hem Genel Kurul faaliyetleri içerisinde milletimizin
hayatını kolaylaştıracak, refah ortamını
artıracak öneriler geliştirmeye gayret ettik ve iktidardan geliyor
kompleksi taşımadan, milletimizin hayrına olan, milletimizin yararına
olan kanunlarda iktidara yol gösterici olduk, destek olduk ve çıkan
kanunlara katkı sağlayarak daha iyi çıkması, daha mükemmel
çıkması için de katkı sağlayan bir anlayış
içerisinde olduk. Ben, gerçekten, ayrıca en genç üyesi olarak da içinde
olmaktan gurur duyduğum Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna da bu anlamda
teşekkürlerimi, şükranlarımı arz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu dönem içerisinde, bugünlerde bir
başkanlık tartışmasını tekrar
yaşıyoruz. Hatta, aslında Türkiyedeki işleyişe
baktığımızda hayretler içerisinde de
kaldığımı ifade etmeliyim. Eğer Sayın
Başbakan başkanlık sistemini bir yetki azlığı
sebebiyle talep ediyorsa burada bir bilgi eksikliği olması gerekir.
Bugün, Sayın Başbakan Kabinenin Başkanıdır ve maalesef
İstediğim bakanı kapının önüne koyarım. diyecek
kadar da orada bir hâkim güç taşımaktadır. Meclise geliyoruz,
Mecliste de bir ezici parmak çoğunluğunuz, sayısal
çoğunluğunuz var. Bir şekilde, Meclis çoğunluğunu da
Sayın Başbakan yönetiyor, yönlendiriyor ve şimdi, Sayın
Başbakan, bir de -dikkat eder misiniz- son günlerde Biz,
yargının işine karışmıyoruz, yargı da bizim
işimize karışmasın. diye ifade ediyor.
Değerli milletvekilleri, yargının işi
aslında iktidarın işine karışmaktır, yani
yargı bununla görevlendirilmiştir, yargının anayasal görevi
bunu öngörmektedir. Bu doğru bir cümle değildir fakat öyle
anlaşılıyor ki yapılan değişikliklerle artık
yargı da iktidarın işine karışmaz, karışamaz
hâle getirilmiştir. Şimdi, bu çerçevedeki bir yönetim
anlayışı içerisinde değerlendirdiğimizde,
başkanlık sistemi özlemlerinin bir yetki azlığına
dayanmayıp belki bir federatif yapı arzusuna
dayandığını söylemek hiç de abartılı bir yorum
olmaz.
Değerli milletvekilleri, üzülerek ifade ediyorum ki iktidar
grubu bu dönem içerisinde Meclisin yönetilmesi hususunda da bana göre
demokratik teamüllerin çok gerisinde kalmıştır. Elbette, Meclis
Başkanlık Divanımızı tenzih ediyorum ama zaman zaman
bu Meclis baskıcı anlayışlarla yönetilmiştir.
Arkadaşlar, biz, millî iradeyi birlikte temsil ediyoruz. Siz,
millî iradeye çok vurgu yapan bir partisiniz ama bu parti, bu Meclis bütün
unsurlarıyla, buradaki bütün gruplarıyla, bağımsız
üyeleriyle millî iradeyi birlikte temsil etmektedir. Millî iradeyi birlikte
temsil ediyoruz ama millî iradeden aldığımız yetkileri hep
siz kullandınız. Bunun çok somut örneği var: Bir soru önergeme
daha önce de bu kürsüde ifade ettim- Meclis
Başkanlığımızın verdiği cevaba göre
muhalefetin yedi yüz civarı kanun teklifi olmuş ve bu yedi yüz kanun
teklifinden bir teki, bir tanesi, arkadaşlar, görüşülmeye, müzakere
edilmeye değer bulunmamış. Şimdi, yedi yüz tane kanun
teklifini muhalefet milletvekilleri iş olsun, laf olsun diye mi
vermiştir, hiçbiri mi müzakereye değer bulunmamıştır?
Böyle bir anlayışı ben, kusura bakmayın, hiç demokratik
bulmuyorum, hiç millet iradesinin yansıması olarak kabul edemiyorum.
Değerli milletvekilleri, maalesef, soru önergelerimize ya
cevap verilmiyor ya da anlamsız, uydurma, geçiştirme şeklinde
cevaplar veriliyor. Bu Mecliste, on-on beş maddelik kanunların temel
kanun olarak görüşüldüğüne çok şahit olduk. Her defasında
itiraz ettim, gene itiraz ediyorum. İç Tüzükteki tanımına
aykırı olarak temel kanun vasfı taşımayan
kanunların, özellikle onlarca kanunda değişiklik yapan
kanunların burada temel kanun olarak görüşülmesini dayatmayı
yine demokratik ilkelere uygun bulmadığı tekrar ifade etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, belki iktidar grubunun hoşuna
giden bir tablodur ama dört yüzden fazla kanun geçti bu Meclisten Sayın
Abdullah Gülün Cumhurbaşkanlığı döneminde ve Sayın
Cumhurbaşkanımız, bunun sadece üç adedini Meclise tekrar
görüşülmek üzere iade etti. Bu belki iktidarla Cumhurbaşkanı
arasındaki uyumun ifadesi olabilir ama aynı zamanda, parlamenter
sistemin, parlamenter demokratik sistemin bir fren organizasyonunun
çalışmadığına da delalet eder diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, elbette bu Meclis doğru
işler de yaptı, güzel işler de yaptı fakat iktidarın
buradan Meclisteki çalışmaları gibi toplum üzerinde toplumu
ötekileştiren politikalarına bu dönemde çok sayıda şahit
olduk. Muhalefeti de ötekileştirme çalışmalarına çok
sayıda şahit olduk.
Değerli milletvekilleri, bütün milletvekillerine olduğu
gibi bana da hemşehri derneklerimizden ya da belediyelerimizden,
faaliyetlerine davetiyeler gelmiştir. Üzülerek müşahede ettim, her
gittiğim şenlik gibi ya da bir özel gece gibi organizasyonların,
bir iktidar partisinin şovuna dönüştürülme arzusuna şahit oldum
ve Sayın Başbakanın, en son İstanbulda Ordulular
şöleninde, çok yakın izlediğim Sinoplular gecesinde de sanki
orası partisinin bir ilçe kongresiymiş gibi, il kongresiymiş
gibi, muhalefeti, hatta kendi partisiyle aynı frekansta düşünmeyen
bütün insanları dışlayıcı bir anlayış
içerisinde hitap ettiğini, klasik bir parti kongresindeki
taraftarları gaza getirmek için yapılan tarzda
konuşmalarına şahit olmak açıkçası beni çok
üzmüştür, milletimizi de üzdüğü kanaatindeyim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ama oradaki herkes
Başbakanın geleceğini bilerek geldi.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Değerli milletvekilleri
Olabilir Beyefendi, aynı yere bir partinin milletvekili de
gidebilir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Güzel bir organizasyon
ERKAN AKÇAY (Manisa) Gelmesinler mi?
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Biz aynı anda bütün milletvekilleri
olarak bir ortamda bulunamayacak mıyız?
ÜNAL KACIR (İstanbul) Güzel bir organizasyon, dinlemeye
gelmişler.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Buralar milletimizin
varlığının, birliğinin, güzelliğinin ifade
edilmesi gereken makamlar. Üstelik Sayın Başbakan milletimizin
birliğini temsil ediyor, oraya sadece AKPnin Genel Başkanı
sıfatıyla gitmiyor. Rica ediyorum, istirham ediyorum, sözlerime
lütfen farklı anlamlar yüklemeyiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Birliğe aykırı hiçbir
şey yoktur.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Değerli milletvekilleri, bu
dönemde
Geçmişte sizin hareketinize karşı da medyadan uygunsuz
yaklaşımlar olabilir. Yine, daha önce ifade ettim, her siyasi ekol
Türkiyede ciddi sıkıntılar yaşamıştır, en
ağırını belki Milliyetçi Hareket Partisi
yaşamıştır. Ama bunları bir intikam vesilesinin motivasyonuna
dönüştürmemek gerekirken, maalesef, bugün sahip olduğunuz iktidar
gücüyle çok yanlış işler yaptınız. Medyanın
toplumu sağlıklı bilgilendirme imkânı dün aleyhinize
yürürken, bugün imkân bulduğunuzda bunun etik kurallarını koymak
yerine Nasılsa güç bizde. deyip bunu kendi lehinize âdeta bir silaha
çevirdiniz.
Türkiyedeki insanların iş hürriyetini, iş
imkânlarına eşit ulaşma fırsatlarını
sağlamak yerine, iktidar olmanın gücüyle kendi yandaş grubunuza
avantajlar sağlayan bir anlayış içerisinde oldunuz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, en son üniversite
sınavı üzerinden yaşanan polemiğe de bir cümleyle
işaret etmek istiyorum. Bazı şeylerin şüyuu vukuundan
beterdir. Bugün siz ne kadar aksini söylerseniz söyleyin, gerçekten de ÖSYM
Başkanının dediği gibi bile olsa, bu sınavda hiçbir
usulsüzlük yapılmamış bile olsa bugün Türk toplumunun
vicdanında ÖSYM mahkûm olmuştur, o sınav mahkûm olmuştur
değerli milletvekilleri. Bugün 1 milyon 700 bin gencimizin kafasında
o sınava ilişkin çok derin bir şaibe kuşkusu vardır ve
maalesef, bu kuşku, bu tedirginlik giderilememiştir.
Değerli milletvekilleri, bu dönemde, maalesef, Türk
milletinin göz bebeği olan, Türk milletinin
varlığının, birliğinin, devamının
teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetlerimiz de bu süreçten yara alarak
çıkmıştır. Sayın Genel
Başkanımızın da birçok fırsatta ifade ettiği
gibi, her kurum içerisinde yanlış yapan, suç işleyen insanlar
olacaktır. Böyle çok büyük bir camianın içerisinde elbette bu durumda
insanlar vardır ama bu durumdaki insanları o kurumlara zarar vermeden
ayıklamak yerine, bir toptancı anlayış içerisinde, Türk
Silahlı Kuvvetlerimizin milletimizin gözündeki
saygınlığı gölgelenmiştir. Bundan sizin partinizin
siyasi çıkarı olması hadisenin daha kötü bir boyutunu
gösteriyor. İsterdim ki biz bu süreci o kurumlar zarar görmeden,
milletimizin gözündeki saygınlıkları zedelenmeden
tamamlamış olabilseydik; öyle ümit ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bir diğer husus: Ta il
başkanlığı döneminden bu yana TOKİ
açılışlarında ya da diğer kurumların
açılış törenlerinde bize davetiye gelir şehir protokolü
olarak. Ta o zamanlar da bunu şikâyet ettim. Şimdi, bakıyorsunuz
toplu açılış törenlerine, bir devlet merasimi
yapılıyor orada. O davetiyeler bize ya valilikten gelir ya ilgili
genel müdürlükten gelir ama o törene gittiğinizde yapılan işin
bir parti mitingi olduğuna şahit oluyorsunuz, yani devletin
kesesinden bir parti mitingi yapıldığına şahit
oluyorsunuz.
Arkadaşlar, belki bunları yapmaya imkânınız
var ama bunlar asla toplum vicdanında olumlu bulunmayan şeyler. Siz,
bu devletin kesesinden, devletin parasıyla, devletin araçlarıyla,
devletin imkânlarıyla, bütün masrafların devlet kesesinden
ödendiği bir töreni, bir devlet törenini bir parti mitingine
dönüştüremezsiniz. Bu suçtur sayın milletvekilleri ve üstelik,
Sayın Başbakan ve kendisine nezaret eden bütün ekip, bütün
milletvekilleri ve bürokrasi, bir de resmî göreve gitmiş olmaları
sebebiyle devlet kesesinden harcırah almaktadır. O paralarda 73
milyonun hakkının olduğunu sizlere bir kez daha
hatırlatıyorum.
Değerli milletvekilleri, döneminiz, toplumsal şiddet
bakımından da iyi örneklerin yaşanmadığı bir
dönem oldu. Bakıyorum, 57nci Hükûmet döneminde krizin simgesi olarak
Başbakanın önüne atılan bir yazar kasa hafızalarda
kalmıştı. Sizin döneminizde yaşanan infialleri,
intiharları, cinnetleri görünce Ne kadar masum bir eylemmiş.
diyesim geliyor. Maalesef, döneminizde hunharca cinayetlerin, hunharca
tecavüzlerin işlendiği, hunharca kapkaç olaylarının
yaşandığı bir Türkiyeye döndük. Oturup bu meseleyi sadece
Bunları yapanları hadım edelim mi etmeyelim mi? İdam
edelim mi etmeyelim mi? şeklinde tartışmanın neticede bize
kazandıracağı çok bir şey yok. Ama acaba bu atmosfer neden
oluşmaktadır; neden insanlar eşini boğazlamaktadır,
çocuğunu boğmaktadır ya da kendi evine bayram şekeri almak
kadar masum bir taleple gelen 1 çocuğun ırzına geçip 3 tanesini
boğabilmektedir; bu nasıl bir toplumsal psikolojidir diye sizleri
sorgulamaya davet ediyorum ve acaba bu toplumsal cinnet hâlinde her gün
tırmandırdığınız politik gerilimin de insanlar
üzerinde bir etkisi var mıdır diye bir, vicdanınızı
sorgulamanızı talep ediyorum.
Değerli milletvekilleri, millî gelirin 10 bin dolar
olduğunu, 10 bin doları aştığını ifade
ediyorsunuz ve gazete reklamlarıyla bir önceki hükûmet döneminde bunun
3.500 dolar olduğunu ifade ediyorsunuz. Siz de biliyorsunuz ki, bütün
rakamları doğru okumayı bilen insanlar bilir ki bu işin
dürüst cevabı 57nci Hükûmet döneminde bırakılan millî gelirin
de 8 bin dolarlara yakın olduğudur bugünkü hesaplanan yöntemlerle ve
üzülerek söylüyorum, üzülerek söylüyorum
AHMET YENİ (Samsun) Millî gelirin artışı
çevreyi rahatsız mı ediyor?
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Türkiye elbette büyüyecektir,
inşallah daha çok büyür fakat gelir dağılımında
yaşattığınız adaletsizlikleri sorgulamayacak
mıyız arkadaşlar? Artık, toplumdan tecrit olmuş bir
zengin mahalle kültürünün başladığına,
yaşandığına şahit olmuyor musunuz?
İnsanların, güvenli olmayan bir sitede, dairede oturmak
istemediğine şahit olmuyor musunuz? Bir bakıyorsunuz,
yıllık geliri milyon dolarlarla ifade edilenlerin mahallesi; bir
bakıyorsunuz, sadece yoksulluğunu bir fileyle geçiştirmeye
çalıştırdığınız yoksul insanların
oluşturduğu mahallelerden ibaret bir Türkiyeye maalesef bizi
getirdiniz.
Değerli milletvekilleri, açılım safsatasıyla
da bin yıllık kardeşliğin içerisine nifak soktunuz bu dönem
içerisinde. Maalesef, bugün, milletimiz, tıraş olduğu berberi,
yemek yediği lokantayı, çocuğunun okul
arkadaşının ailesini merak eder oldu, memleketini, etnik kökenini.
Bu milletin içerisine öyle bir nifak düşürdünüz ki belki on yıllarca
tamiri zor olacak bir nifak soktunuz ve bugün, değerli milletvekilleri,
166ncı yılını kutladığımız polis
teşkilatımızın Polis Akademisinde bu açılım,
yıkım projesini başlattınız ve o proje bugün bir
emniyet görevlimizin yüzüne bir tokat olarak patladı, bizim de yüzümüzü
acıtan bir tokat olarak patladı.
Maalesef Sayın Genel Başkanımızı çok
ağır sözlerle itham eden Sayın Başbakanın dolaylı
yollarla terör örgütü lideriyle müzakere ettiğine şahit olduk bu
dönemde ve en çok ağırıma giden, en çok üzüldüğüm şey,
Türkiyede belli odaklara, terörle de sonuç alınıyormuş
duygusunu yaşattınız ve bugün maalesef bu gruplar kendi bayramlarını
kutluyorlar.
Değerli milletvekilleri, Meclis, güzel örnekler de gösterdi
Türk milletine, doğru yöntemler kullanıldığında,
iletişim kanalları doğru işletildiğinde güzel örnekler
de gösterdi. Nerede gösterdi? Borçlar Kanununda gösterdi, Ticaret Kanununda
gösterdi, Hukuk Usulü Kanununda gösterdi. Muhalefet milletvekilleri arzu
etmeseydi belki yıllarca sürecek bu kanunların müzakereleri asla
yapılamayacaktı ama milletimizin beklentilerine uygun olarak biz bu
kanunlarda destek verdik. Ama biliyorum ki bir Vakıflar Kanunu
görüşülürken, bir Mayınlı Araziler Kanunu görüşülürken,
milletimizin yüreğini kanatan 301inci maddenin değişikliği
görüşülürken, Anayasa değişiklikleri görüşülürken, en son
yetki yasası görüşülürken, hatta bir önce, görevi kötüye kullananların
cezalarını indiren kanun teklifleri, tasarıları görüşülürken,
özel sohbetlerimizde bizimle aynı kanaati paylaşan birçok
arkadaşınız olduğunu, içinizden birçok
arkadaşımız olduğunu bilmenin mutluluğunu
yaşıyorum ama maalesef bu sohbetleri yapıp, gelip burada, Meclis
kürsüsünde yine inanmadığınız, reddettiğiniz bu
kanunlara oy vermekten de geri kalmadınız.
Ümit ediyorum, inanıyorum, Türkiyedeki demokratik iklim
sizlerin de inanmadığı yasalara oy verme mecburiyetinin
olmadığı bir Meclise bizi ulaştırır.
Değerli milletvekilleri, tabii, çevre konusuna zamanım
kalmadı. Dediğim gibi çok uzmanı olduğum bir alan da
değil. Sadece şunu ifade etmek isterim ki Karadenizde, benim de Ordu
Milletvekili olarak sevdiğim, canımdan çok sevdiğim Karadenizde
çok ciddi bir çöp meselesi yaşanıyor. Bugün memleketimizin en güzel
yaylaları maalesef birer çöplük hâline dönüştü ve hâlâ bütün
Karadenizde kimi çöpünü denize döküyor, kimi şehrin en güzel yerlerine
vahşi depolama yöntemleriyle bu işi geçiştiriyor. Mutlaka
merkezî yönetimin bu konuda belirleyici olması, kaynak
ayırıcı olması gerektiğine inanıyorum, ifade
ediyorum ve son olarak şunu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
AHMET YENİ (Samsun) Son, bir çevreden bahsetseniz de
şu çevreyi temizlesek Sayın Vekilim.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) Şimdi, Ahmet Bey, çevre meselesi
her şeyden evvel bir duyarlılık meselesidir.
AHMET YENİ (Samsun) Yani 10 bin dolar çevreyi rahatsız
mı etti?
RIDVAN YALÇIN (Devamla) - Şöyle söyleyeyim: Bugün, biraz
önce, Rasim Bey doğru bir tespit yaptı. Evet, çevre konusunda
duyarlı olan milletvekillerine halkımız itibar etmiyor. Bunun
sebebi, halkımızın öncelikleri meselesinde, bana göre, gizli.
Siz, karnını doyuramayan, çocuğunu okula gönderemeyen,
gıdasını karşılayamayan,
ısınmasını sağlayamayan bir insandan evinin sıva
yapması hassasiyetini bekleyemezsiniz ya da çevrenin temiz olması
hassasiyetini bekleyemezsiniz. Maalesef sizin, Türkiyeyi getirdiğiniz bu
tablo insanlarımızın çevreye olan duyarlılığını
da azaltmıştır.
Sayın milletvekilleri, biraz önce ifade ettim. Allahım
bana Milliyetçi Hareket Partisinin en genç milletvekili olmayı nasip etti.
Ben de kendi yeteneklerim çerçevesinde partimi ve temsil ettiğim yörenin
haklarını bu kürsüde ifade etmeye çalıştım;
umarım yapabilmişizdir.
Şunu ifade etmek istiyorum özellikle: Değerli
arkadaşlar, herkesin oyunu alamazsınız. Bu, hiçbir parti için
söylenebilecek bir iddia değildir ama oy
alamadıklarınızın da saygısını
kazanmayı başarabilirsiniz. İşte, o zaman Türkiyede
demokrasi daha iyi işliyor demektir.
Ben bu düşüncelerle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. Seçimlerin hayırlara vesile olmasını
diliyorum.
İyi akşamlar diliyorum. (MHP, CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.13
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.17
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 88inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
352 sıra sayılı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, AK PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili
ve Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş.
Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
23üncü Dönem Parlamentosunun son çalışma gününde son
konuşmalarımızı yapıyoruz. Bu hafta sonu
itibarıyla, bu haftanın başından itibaren, siyasi parti
gruplarıyla anlaştığımız üzere
programımızı belirledik. Bugün de -en son gün, perşembe
günü- değerli milletvekili arkadaşlarımızın, siyasi
parti gruplarının birlikte verdiği, Türkiye'nin önemli
bulduğu meseleleri, tüm siyasi partilerin belirli konularda, bu
görüştüğümüz konularda milletvekillerinin çeşitli, bir
değil, birden fazla önergelerinin var olduğu araştırma
komisyonu raporlarını görüşüyoruz.
Yedi araştırma komisyonu raporlarını
tamamladı. Bugün altı araştırma komisyonunun raporunu
kamuoyuyla paylaşmak adına, değerli
arkadaşlarımızın, tüm siyasi parti gruplarının
verdikleri temsilci çerçevesinde paylaşmak adına, kamuoyuna mal
olması adına güzel bir çalışmanın yapıldığını
ve bu çalışma içerisinde muhakkak ki neticenin tam olarak
alınamadığı ama almak için büyük bir samimiyetle gayret
gösterildiği bir süreci yaşıyoruz.
Siyasi parti gruplarıyla yaptığımız
anlaşma çerçevesinde, her bir araştırma komisyonu
kurulmasıyla ilgili önergede milletvekili
arkadaşlarımızın görüşme, konuşma hakları
varken, siyasi parti gruplarımızla anlaştık, dedik ki her
siyasi parti, grubu adına yirmişer dakika konuşsun,
şahsı adına da hiç kimse konuşma almasın ve bugün
23üncü Dönemi bu şekilde kapatalım diye arzuladık.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan arkadaşlarımız
çıktılar, tamamen araştırma komisyonu raporu
içeriğinde, duygularını da paylaşarak, olması
gerekeni, nelerde eksik yapıldı, nerelerde hata yapıldı, o
konuyla ilgili konuşmalarını yaptılar ve genelde de
alkışladık. Özellikle kayıp çocuklarla ilgili İstanbul
Milletvekili Sayın Sevigenin yaptığı konuşmaları
ve yaptığı katkıları, gerçekten hepimizin
duygularına hitap eden konuşması, araştırarak
bulduğu şiirler ve paylaştığı o duygusal
anları büyük bir sevgiyle izledik, takdir ettik. Arkasından, en son,
Sayın Rasim Çakırın yaptığı konuşmayı,
çevreyle ilgili yaptığı konuşmayı izledik. AK
PARTİ Grubunu eleştirdi, şunları şunları
yaptınız, hatalar yaptınız diye eleştiri yaptı
ama genel anlamıyla baktığımızda, yirmi dakikalık
konuşmasının en az on dokuz dakikalık kısmı
tamamen konuyla ilgili ve yaptığı çalışmalarla
alakalı bir konuşma izledik. Ama, üzülerek ifade ediyorum ki, biraz
önce konuşan değerli arkadaşımız, on dokuz buçuk
dakika, AK PARTİ icraatlarıyla ilgili, hiç aslı astarı
olmayan, hiç doğruyu ifade etmeyen konuları gündeme getirdi. Son otuz
saniye kala Vaktim kalmadı ama biraz da çevre konusuyla ilgili bir
şeyler söyleyeyim. dedi. Otuz saniyesi bitmek üzereyken cümlesini
tamamlayacaktı. Çevre konusunu da pek anlamam ama biraz da bu konuyla
ilgili değineyim. dedi son otuz saniyede.
Değerli arkadaşlar, bakınız, milletvekili
arkadaşlarımızın -ki özellikle çevre konusuyla ilgili- en
yoğun şekilde verdikleri önergeler burada. Her birinde otuzar
milletvekilinin imzası var. Nasıl bir duyarsızlık ki,
nasıl bir ilgisizlik ki çevreye karşı hiç de alakası
olmayan bir milletvekili arkadaşımızın, böylesine önemli
bir konuda -büyük de bir rapor hazırlamışlar, çok önemli
olduğunu bildiğim, inandığım bir rapor konusunda- hiç
konuya değinmeden Benim de pek ilgi alanım değil ama otuz
saniye içerisinde de şunları ifade edeyim. demek, bana göre, kusura
bakmayın, tamamen bir çevre kirliliğidir.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sizin yaptığınız
kirliliğin yanında benimki hiçbir şey.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar,
söylenilen rakamlar
Ben bugün son konuşmayı yapmayı arzu ediyordum ki
grup başkan vekili arkadaşlarımızla
yaptığımız konuşma da, yaptığımız
anlaşma da oydu. Biz Değerli Başkanımızdan rica
edelim, kapanış konuşmasını yapalım.
Kapanış konuşmasında iyi dileklerimizi birbirimize
sunalım diye istemiştik. Hatta, Sayın Şandır, az önce,
60ıncı maddeye göre yerinden kısa bir açıklama yapmak için
tuşa bastığında, bunu bu anda konuşmak istemiyordum ama
Başkanım herhâlde bir formül bulup bize de son konuşmaları
yaptıracak diye bir iyi niyet beyanında bulunmuştu, tahmin
ediyorum Başkan da bizi toplayacak, bununla ilgili İç Tüzükte hangi
hüküm var veya yerimizden mi ya da buradan mı bir konuşma verecek
diye düşünüyorduk, onu ayarlamıştık, onu
planlamıştık.
Biz, dört yıl boyunca, tam dört yıldan bir ay eksik
süreyle veya kırk gün eksik süreyle iyi günümüz geçti, kötü günümüz geçti,
birbirimizi kırmamak için gayret gösterdik, birbirimizi üzmemek için AK
PARTİ Grubu adına gayret gösterdik, hiçbir tahrike
kapılmadık, biz arkadaşlarımızı teskin etmeye,
sakinleştirmeye gayret gösterdik ama şimdi, olmayan bir şeyi,
rüyasında bile göremeyeceği bir konuyla ilgili, Sayın
Başbakan teröristbaşıyla müzakere yapıyor. diye bir
ifadeyi kullanmasını ben bir talihsizlik olarak görüyorum.
Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisi
açıldığı dönemde, teröristbaşının
avukatlığını yapmış bir kişinin elini
sıkarak, bir grup başkan vekilini yanından kaldırıp
Sayın Kaplan, buraya getirin. diyen bir siyasi parti genel
başkanının temsil ettiği bir partinin mensubu bir
arkadaşımızın
MEHMET GÜNAL (Antalya) Çevreyi kirletmekten de öte geçti
Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
bu konuyla ilgili
yaptığı hayal ürünü olan ama tamamen gerçek
tokalaşması, İmralıdaki caninin
avukatlığını yapan birinin tokalaşmasını
yapan bir kişiyle Sayın Milletvekili Arkadaşımız bu
konuyu ifade etmeye çalışıyor.
Değerli arkadaşlar, artık bugünlerde, 11 Nisan
tarihinde listede kimin olup olmayacağıyla ilgili, listede yer
kapabilmek adına 333 kişilik siyasi parti grubunu son gün
kırmanın, incitmenin bir manası, anlamı var mı? Bizim
hatalarımız olabilir, yanlışlarımız olabilir,
belki burada oturduğumuz zaman bilmeden, istemeden kalp
kırmış da olabiliriz ama biraz sonra hepimiz
helalleşeceğiz. Ben, yarın Orduya gittiğim zaman, Rıdvan
Yalçın listede var veya yok ya da Rıdvan Yalçın, ben listede
yoksam, Kayseriye geldiği zaman Ya, burada bizim bir milletvekili
arkadaşımız vardı, onun iş yerine uğrasam,
merhaba desem, birlikte pastırma yesek, birlikte mantı yesek,
çayını, kahvesini içsem. desek daha uygun, daha şık olmaz
mı? Ben Mersine gittiğimde Sayın Şandıra
uğrasam şık olmaz mı? Antalyaya gittiğimde Sayın
Günala gitsem, varsam, şık olmaz mı? Ne olur, şu 333
kişilik grubun kalbini kırmak size ne kazandırabilir?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Helallik mi
istiyorsun Sayın Elitaş, helallik mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sadece kazandırabilecek
tek şey olabilir, 11 Nisan tarihinde açıklanacak listede belki yer
bulmak için bir fırsat yaratabilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Elitaş, helallik mi istiyorsun? Ben helal etmiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Meseleyi büyütmeyin, meseleyi
kapatalım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ama değerli
arkadaşlar, bakınız, bu koltukların tamamı gelip
geçici.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Elitaş, çayımızı
rahat içelim, kapat bu konuyu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bugüne kadar 23 seçim
yapılmış, 24üncü seçim de 12 Haziran tarihinde
yapılıyor; 12 Haziran tarihinde 24üncü seçim yapılacak. Bu
süreç içerisinde çok insanlar gelmiş geçmiş, çok kişi, belki 10
bin kişi burada milletvekili olmuş olabilir ama kalp kırmadan,
incitmeden ve incinmeden ayrılmayı başarabilmek herhâlde 23üncü
Dönem Parlamentosunun en önemli unsurlarından olacak diye bir düşünce
içerisindeyim ama maalesef
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ben incindim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Aslanoğlu,
seni incitmeyi hiç arzu etmem, hiçbir arkadaşımı incitmeyi arzu
etmem ve şu anda da cümlelerimi, kelimelerimi seçerek kullanmaya
çalışıyorum ki kimseyi incitmemek adına yapmaya
çalışıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yeter, söylediklerin
anlaşılmıştır
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Acaba, söylediğim bir
şey içerisinde alınganlık gösterir mi arkadaşlarım
diye de şurada otururken, dinlerken Sayın Yalçın ne zaman
konuya gelecek acaba diye konuşmasının son on iki saniyesine
kadar sabırla bekledik ve pürdikkat dinlemeye çalıştık.
Hatta bazı kısımlarını dinlememe ihtiyacını
hissettim ki son günde Sayın Yalçına acaba cevap verir miyim diye.
Vermeyi de arzu etmedim. Şahsım adına konuşma
alacaktım ama Grubumu itham eden, grubumu hakikaten yaralayan bir
şekilde yapılan bir konuşma şahsı adına olmaz,
grup adına konuşma alınır. diye Sayın Başkana
rica ettim.
Bakınız, bütün rakamlar çarpıtılıyor.
Değerli Milletvekilim, 23üncü Dönemde 491 birleşim
yapmışız. Bunun 2.081ini oturum olarak
gerçekleştirmişiz. 23üncü Dönemde 2.355 soru önergesi verilmiş
-sözlü soru önergesi- bunlardan 1.705ine cevap verilmiş. Yani yüzde 73,
yüzde 72,5 cevap verilmiş.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Ben size cevapları göndereyim,
verdiğim önergelere verilen cevapları.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, 21inci Dönemde
bakın ne olmuş? 1.980 tane sözlü soru verilmiş, bunun ancak
467si cevaplanmış. Cevaplanma oranı yüzde 23,6.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) İki yıldır
cevaplandırılmayan sorularım var Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın değerli
arkadaşlar, 21inci Dönemde yüzde 23.6, sorulara, cevap verilmiş ama
23üncü Dönemde 2.355 sorudan 1.705ine cevap verilmiş, yüzde 72.4, sözlü
sorulara, cevap verilmiş. Parlamentoda milleti temsil eden
milletvekillerine ne kadar büyük ehemmiyet verildiği, sorulan sorulara ne
kadar büyük bir ciddiyetle yaklaşıldığı ortada. Ha,
bu, sizi tatmin etmiyor olabilir, sizin istediğiniz cevabı da vermemiş
olabilir. Siz gönlünüzden geçen her cevabı almak mecburiyetinde
değilsiniz, alamazsınız da. Ama gerçekleri, cevap olarak
aldığınızda da, kabullenmek mecburiyetindesiniz.
Bakınız değerli milletvekilleri, TÜİKin
verdiği rakamlar çerçevesinde, bizim dönemimizdeki
dedi
57nci Hükûmet
dönemindeki kişi başına millî gelirin 3.529 dolar olduğunu
söyledi, Şimdi de 10 bin dolarları geçiyor. Bu rakamların
nereden çıktığını anlamıyorum. dedi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hesap sisteminizi mi
değiştirdiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakınız,
değerli arkadaşlar, 2002 yılı sonu itibarıyla Devlet
İstatistik Enstitüsünün
(MHP sıralarından gürültüler)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Aynı yöntemle hesaplandı.
TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) Müdahale etmeyin
lan!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
gayrisafi millî hasıla
rakamı 181 milyar dolardır, kişi başına millî gelir de
2.500 dolardır. Ama son rakamlara göre, Türkiye, bütün dünyada olduğu
gibi, gayrisafi yurt içi hasıla sistemine döndüğü andan itibaren
TÜİKin rakamları revize edilmiş ve 2002 yılı sonu
itibarıyla gayrisafi yurt içi hasıla 181den 231 milyar dolara
çıkmıştır ve aynı şekilde kişi
başına gelir de 2.500 dolarlardan 3.529 dolara revize
edilmiştir. 2002 yılındaki gayrisafi yurt içi hasıla
rakamlarıyla 2010 yılındaki gayrisafi yurt içi hasıla
rakamları aynı sistem içerisinde, aynı ölçü içerisinde
değerlendirilmiştir.
Bakın, sizinle, Türkiye'nin, 1998 yılından 2010
yılına kadar gayrisafi yurt içi hasıla rakamlarını
paylaşmak istiyorum: 1998 yılı gayrisafi yurt içi hasıla
271 milyar dolar, yani 56ncı Hükûmetten 57nci Hükûmete devredilen rakam.
1999 yılında -57nci Hükûmetin iktidara geldiği ilk yıl-
271; 247,5 milyar dolara
düşmüş. Arkasından 2000 yılı 265,5 milyar dolar
olmuş. 2001 yılı, çıkmış. Müthiş bir zikzak
İstikrar hiç yok. Millet niye kasa atıyor biliyor musun?
Yarınını bilmediği için. Bugün büyüyeceğim,
yarın ne olacağım, soğan ve ekmek de bulamaz
mıyım? kaygısıyla gidiyor, Sayın Başbakan,
benim hâlim ne olacak? diyor, Bu dengesizliğin sonu nereye varacak?
diyor.
İşte burada, rakamlar gösteriyor. 98: 270,947. 99:
247,544. 2000: 265,384. 2001: 196,736. Zikzak
Yüzde 5-yüzde 10 dolar cinsinden
artış eksiliş var. 2002de nasıl devretmişler? 230
milyar 494 milyon dolarla devretmişler. Hiç sürekli büyümenin
olmadığı bir yılı yaşamışız. Biz
2002 yılında almışız, 230 milyar 494 milyon dolarla
almışız. 304e, 390a, 481, 526, 468, 742, 616 ve 730. En son
TÜİKin açıkladığı rakama göre 735 milyar dolar.
Dünyanın en büyük küresel krizinin olduğu bir dönemde, ilkinin 1929
yılındaki yapılan küresel krizde, tüm dünyanın iflas
ettiği bir dönemdeki krize yakın bir krizin olduğu süreçte
gayrisafi millî hasıla 2008 yılındaki krizin en çok
hissedildiği sürece yakın olarak geçmiş. Bizim dönemimizde
küresel krizin yaşandığı, tüm dünyanın
kırılıp geçirdiği, tsunami etkisiyle bütün ülkelerin bu
etkiden zarar gördüğü bir süreçte ancak krizle bir yıl
yaşamışız. Ama siz 1998 yılındaki Uzak Doğu
krizinin Rusyaya yansıması ve arkasından Türkiyeye gelen
süreci sürekli zikzaklar hâline getirmişsiniz ve 2001 yılındaki
krizin telafisini iki yılda bile gerçekleştirememişsiniz ve
millet o zamanki Parlamentoda iktidarı oluşturan ve yüzde 55
çoğunluğu oluşturan siyasi grubu, üç grubu
ALİM IŞIK (Kütahya) Üç yıldır 2008
seviyesine gelemedi vatandaşın durumu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Demiş ki yüzde 55
iktidarın çoğunluğunu oluşturan gruba, aynen o
Başbakanlığın önüne kasa atan vatandaş gibi Bizim
hâlimiz ne olacak? Siz bizi bu hâle getirdiniz. demiş ve Sayın
Bahçelinin söylediği gibi, müthiş bir Osmanlı tokadı
vurarak sandığın içine gömmüştür.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Sıra sizde.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Şimdi, bakın
değerli arkadaşlar, rakamlarla ilgili konuları
çarpıtmanın, milleti yanıltmanın bir manası yok.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Kasa atan yok, intihar eden var
şimdi bol miktarda.
ERKAN AKÇAY (Manisa) İnsanlar kendini yakıyor,
Elitaş.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) 500 milyar borç yok
yani.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın milletvekilim,
şu anda, en son açıklanan, özel sektör de dâhil olmak üzere 500
milyar dolar borcumuz var.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Ee, daha ne olacak?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Doğru söylüyorsunuz ama
Türkiyenin gayri safî millî hâsılası 2010 yılı
itibarıyla
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) İşsizlik ne
âlemde?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) 11,3 işsizlik
oranı. Sizin aldığınız dönemde 6,6ydı, 10,3te
devrettiniz Sayın Durmuş. Siz de o dönemde Bakandınız.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı içerisinde 2011
yılına kadar Türkiyedeki işsizlik oranının ortalama
10,5 olacağıyla ilgili karar aldınız ve altında
muhtemelen de sizin imzanız var.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Sizin 28
Şubatın yükünü biz düzelttik.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bakın, ne diyorum: Sizin
de 57nci Hükûmet döneminde içinde bulunduğunuz Parlamentoda, o Hükûmetin
hazırladığı kalkınma planlarında, 2010
yılında, 2011 yılındaki işsizlik oranlarının
yüzde 10,5 olacağıyla ilgili kararda, altında imzanız var
ama biz, 2008 yılında Türkiye ekonomisini istikrar içerisinde,
gelecekle ilgili baktığı ve temsil ettiği, seçtiği
hükûmetine duyduğu güven çerçevesinde 9,8e düşürdük ama küresel
krizin etkileriyle birlikte, bakın, 29 Mart seçimlerinde işsizlik
oranının yüzde 17ye ulaştığı, genç işsiz
oranının yüzde 29a ulaştığı bir süreçte dahi,
Adalet ve Kalkınma Partisi yerel idarelerde yüzde 39 civarında bir oy
almayı başarmıştır. Niye? Çünkü millet bu partiye
güveniyor, millet bu partinin kadrolarına güveniyor, millet bu partinin
Genel Başkanına güveniyor. Diyor ki: Durmak yok, yola devam. diyor.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) Yolmaya devam.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) İnşallah, 12
Haziran tarihinde yine, Durmak yok, yola devam. diyecek.
Şimdi, Sayın Milletvekili Kanun tasarı ve
teklifleri görüşülürken muhalefetin hiçbir önerisini ciddiye
almadınız. dedi.
Değerli arkadaşlar, muhalefetin o kadar çok önergelerini
dikkate aldık ki
Bakın, en son verdiğiniz, konuşulan kanun
tasarı ve tekliflerinde hiçbir önermeniz yok. Önerme bilmeyen insan
Vazgeçelim bu işten. der. Bütün önergelerinize bakın, çıkarma
önergesi.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Kanun tekliflerimizden bahset.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 744 sayılı Kanun
Tasarısının 13üncü maddesinin madde metninden
çıkarılması. Bütün önergeleriniz bu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yalan söylüyorsun. Hepsi o olur mu,
binlerce önerge var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Türk Ticaret Kanunuyla
ilgili yaptığımız işlerde Sayın
Şandıra teşekkür ediyorum, Sayın Hamzaçebiye
teşekkür ediyorum. O süreç içerisinde Sayın Şandırın
konuyla ilgili yaklaşımı, Sayın Hamzaçebinin konuyla
ilgili yaklaşımı ve AK PARTİ Grubunun da bu konuya
ehemmiyet vermesi, ciddiyetle üzerinde durması ve bizden önceki dönemde de
hazırlanıp altyapısı oluşturulan bir kanun
tasarısının, 3 bin maddelik kanun tasarısının üç
günde çıkarılması başarısını, basiretini
gösterdik. İşte, biz bugünleri bunlarla kapatmalıydık,
bugünleri bunlarla yapabilmeliydik. Millet bizi alkışlayıp
Birbirimizi eleştirerek değil, hatalarımızı görüp en
azından öz eleştiri yaparak bugünü kapatıp 24üncü Döneme bir
örnek teşkil etmeliydik ama yaptığımız meselelerin,
iyi noktadaki olan şeylerin
Değişiklik önergelerinin
tamamı çıkarma önergesi, İktidar grubu bu konuyla ilgili bizim
önerilerimizi dikkate almıyor.
Sayın Yalçın, eğer siz geçen haftaki
yaptığımız kanun tasarısında, incelemiş
olsaydınız, en az on tane önergeyi kabul ettiğimizi görürdünüz.
O önergeyi kabul ettiğimizi görürdünüz.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Bir tane müstakil kanun var mı
yasalaşmış?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Yalçın,
57nci Hükûmet döneminde, Allah aşkına bir örnek verebilir misiniz,
muhalefet milletvekillerinin kanun teklifleriyle ilgili hangisinde
olduğunu gösterebilir misiniz?
Bakın, Sayın Yalçın siz bu konulara çevre
konusundaki uzak olduğunuz kadar uzaksınız. Bazı konularda,
mesela görüştüğümüz kanun tasarıları içerisinde
komisyonlarda birleştirilerek getirilmiş kanun tekliflerinin
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Bir tane müstakil, muhalefetin, kanun
teklifi var mı yasalaşmış? Yedi yüz tane kanun teklifi verdik.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Yalçın, biraz
çevre konusunda, herhâlde, çalışırsanız çünkü
konuştuğunuz konu oydu. Siz komisyonlardaki yapılan işlerle
alakalı milletvekili
MEHMET GÜNAL (Antalya) Sen ne söyledin çevreyle ilgili
Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bizim Sayın
Şandırla beraber, Sayın Vuralla beraber verdiğimiz kanun
teklifleri var, birleştirildi. Bakın, bizim Torba Yasa diye ifade
ettiğimiz iki yüz kırk yedi maddelik kanun teklifinde, kanun
tasarısında Sayın Şandırın da imzası
vardı. Sayın Şandırın imzasının
olduğu...
RIDVAN YALÇIN (Ordu) Yedi yüz tane kanun teklifi var. Müstakilen
yasalaşmış bir tane kanun teklifi söyleyebilir misiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani kusura bakmayın,
bizim düşündüğümüz bir şeyi sizin düşünmek de
hakkınız tabii. Ama biz sizin düşündüğünüz şeylerin
uygun olanlarını zaten kabul ediyoruz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Çevreye gel. Biraz çevreden bahset.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) 40 milyar doları ne
yaptınız özelleştirdiğiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, her şeye rağmen 23üncü Dönem içerisinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...belki günün anlamına,
son günün özelliğine uygun konuşma yapmayan
arkadaşlarımız olabilir ama şunu ifade etmek istiyorum ki
bu kürsüye bugün 7 Nisan Perşembe günü çıkan bütün
arkadaşlarımızın 550 kişiyle temsil edilen Parlamento
içerisinde incitmeden, kırmadan ama hepsinin yüreğini mest ederek,
içine su dökerek, yüreğine su dökerek alkış alabilecek
konuşmayı yapmasını arzu ederdim, dilerdim.
Öncelikle, ben, Sayın Sevigene teşekkür ediyorum
yaptığı çok güzel konuşmadan dolayı. Raşim
Çakır Bey kardeşimiz eleştirdi, öz eleştiri yaptı ve
konuşmasında da alkış aldı.
Ben, bu duygularla, 23üncü Dönem Parlamentosunun
yaptığı çalışmalardan dolayı, özellikle grup
başkan vekili arkadaşlarıma...
ERKAN AKÇAY (Manisa) MHP acıttı mı sizi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...Sayın Oktay Vurala,
Sayın Şandıra, daha önceki
çalıştığımız, şimdi Sayın Genel
Başkan olan Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğluna, Sayın
Akif Hamzaçebiye, Sayın Muharrem İnceye, Sayın Hakkı Suha
Okaya, Sayın Kemal Anadola ve Plan ve Bütçe Komisyonunda beraber
çalıştığımız değerli
arkadaşlarımıza, incitmeden, üzmeden, üzmemeye gayret
göstererek, birbirimize karşı yapıcı olmaya
çalışarak ki kırmadan, incitmeden yaptığımız
konuşmaları ve milletvekili arkadaşlarımızı da
incitmemek üzere buraya gönderen grup başkan vekili
arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum.
Ama şu anda son bir sitemimi Sayın Şandıra
yapacağım: Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili olarak
arkadaşımızı en azından bugünün anlamına binaen
Sayın Yalçını bir notla uyarıp Ne olur konuya gel.
demesini arzu ederdim, beklerdim.
Hepinizi, bu son günde, saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Komisyon adına Sayın Nuri Uslu, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Uşak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Polis Günü ve haftası dolayısıyla Polis Gününü ve
haftasını kutluyorum. Ayrıca polis kardeşlerimize de
sağlıklı, başarılı bir yaşam diliyorum.
Şimdi, bizim komisyonumuz, ülkemizde yaşanan çevre
sorunlarının araştırılması, sürdürülebilir bir
çevre politikasının oluşturulabilmesi için alınması
gereken önlemlerdir.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, çevre
sorunları o kadar çok, o kadar değişik ki Çevre Sorunları
Araştırma Komisyonu Başkanı olarak bir tespiti de ben
yapmak istiyorum müsaade ederseniz. O da şu: Şimdi, bizim
komisyonumuzda üye olmayan değerli arkadaşımız, Çevre
Komisyonunda üye olmayan değerli arkadaşımız, üzülerek
söyleyeyim ki
Şimdi, bir türküyü, şarkıyı dinlersiniz,
uygun seste, uygun yerde dinlersiniz, çok hoşunuza gider, zevk
alırsınız, eğlenirsiniz; aynı şarkıyı,
aynı türküyü farklı bir ortamda yüksek sesle, daha yüksek sesle
söylerseniz, dinlerseniz o zaman oradan rahatsız olursunuz. İşte
o gürültü kirliliği, yani çevresel sorunlardan birini oluşturur,
gürültü kirliliğini oluşturur. Şimdi, bu değerli
arkadaşımız...
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hâlâ daha ne diyor!
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) ...çevreyle ilgili
şeyler söylememesine rağmen, bu Parlamento, bu dört yılda,
burada yüzlerce kanun çıkardı, yayınlanmasına sebep oldu,
vesile oldu.
BAŞKAN Nuri Bey, şunu hoşlukla tamamlayalım.
O konuya Sayın Elitaş değindi, siz çevreden bahsedin lütfen Nuri
Bey. Sayın Uslu...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Nuri Bey, çevreyi
konuşun lütfen. Grup Başkan Vekiliniz cevap verdi ama siz çevreyi
konuşun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Grup
Başkan Vekili yirmi dakika cevap verdi, yeter.
ALİM IŞIK (Kütahya) Nuri Bey, siz çevreyi konuşun
artık.
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Şimdi, müsaade
buyurun...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Siz çevreyi
konuşun lütfen.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, lütfen...
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Bir çevre sorununu...
BAŞKAN Sayın Uslu... Sayın Uslu...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Çevreyi konuşun.
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, lütfen sakin olun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yeter artık, Grup Başkan Vekili
cevap vermiş.
BAŞKAN Sayın Uslu... Sayın Uslu...
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU
BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Arkadaşlar, bak,
arkadaşımızı...
ALİM IŞIK (Kütahya) Yirmi dakika Grup Başkan
Vekili konuştu. Çevreyi konuşun artık.
BAŞKAN Sayın Uslu... Nuri Bey...
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla)
Arkadaşımızı rencide etmek istemiyorum.
BAŞKAN Sayın Uslu... Nuri Bey...
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Sadece söylemek
istediğim şu...
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Söyledin ama, yeter artık.
İşine bak. Kalkıp ben de konuşayım o zaman.
BAŞKAN Nuri Bey, bir şey söyleyeyim ya. Sayın
Uslu
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Söylemek istediğim
şu: Şimdi, olmayan bir şeyleri...
BAŞKAN Sayın Uslu
Sayın Uslu, sesimi duymuyor
musunuz?
ALİM IŞIK (Kütahya) Raporu konuşacaksan
konuş.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Raporu konuşacaksan konuş.
Grup Başkan Vekiliniz cevap verdi, tamam.
BAŞKAN Nuri Bey
Sayın Uslu
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Pardon.
BAŞKAN Mikrofonu kesmek zorunda kalacağım.
Arkadaşlar, bakınız, bu konu talihliydi,
talihsizdi, neyse, bir konuşuldu. Grup Başkan Vekili yirmi dakika
devam etti. Yani Meclis oturumunu yöneten arkadaşınızı
zorla Gündeme gelin, sadede gelin. demek mecburiyetinde bırakmayın.
O konu kapandı arkadaş. Siz de çevreden bahsedin, bitirelim şu
işi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yeter artık ya! Grup Başkan
Vekili cevabı verdi. Konuya gel Hatip!
BAŞKAN Hoşlukla bitirelim Sayın Uslu, lütfen,
istirham ediyorum. O konuyu kapattık arkadaşlar, o konu kapandı.
Sen çevreden bahset Nuri Bey.
Buyurun.
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Şunu söylemek istiyorum: İşte bu da bir siyasi
çevre sorunudur. Onu tespit etmek istiyorum, onun için söyledim.
ALİM IŞIK (Kütahya) Aynen senin
yaptığın gibi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hâlâ ısrar ediyorsun.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) Yaran var da gocunuyorsun,
başka bir şey yapmıyorsun!
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, şimdi, bizim Komisyonumuz, yirmi dört tane
ayrı konuda verilmiş olan önergelerden oluşmuş ve 21 tane
milletvekilimizin katılımıyla oluşmuş ve ciddi bir
çalışma meydana getirmiştir.
Sayın Rasim Çakır Bey kardeşim,
arkadaşımız, önergelerin isimlerini ve önerge verenleri
saydı. Ben de bir vefa olarak Komisyonumuzdaki üye
arkadaşlarımızın ismini saymak istiyorum:
Başkanı olarak Nuri Uslu, AK PARTİ Uşak
Milletvekili; Başkan Vekili, Recep Yıldırım, AK PARTİ
Sakarya Milletvekili; Sözcü, Kayhan Türkmenoğlu, AK PARTİ Van
Milletvekili; Kâtip, Binnur Şahinoğlu, AK PARTİ Samsun
Milletvekili; Mehmet Erdoğan, AK PARTİ Adıyaman Milletvekili;
Şevket Köse, Cumhuriyet Halk Partisi Adıyaman Milletvekili;
Abdülkadir Akcan, Milliyetçi Hareket Partisi Afyonkarahisar Milletvekili;
Zekeriya Aslan, AK PARTİ Afyonkarahisar Milletvekili; Mehmet Hanifi
Alır, AK PARTİ Ağrı Milletvekili; İlknur İnceöz,
AK PARTİ Aksaray Milletvekili; Muhammet Rıza Yalçınkaya,
Cumhuriyet Halk Partisi Bartın Milletvekili; Mehmet Nezir Karabaş,
BDP Bitlis Milletvekili; Mustafa Kemal Cengiz, Milliyetçi Hareket Partisi
Çanakkale Milletvekili -buradan değerli arkadaşıma şifa da
diliyorum, Cenabı Allah şifa versin- Mithat Ekici, AK PARTİ
Denizli Milletvekili; Rasim Çakır, Cumhuriyet Halk Partisi Edirne
Milletvekili; Özlem Müftüoğlu, AK PARTİ Gaziantep Milletvekili;
Haydar Kemal Kurt, AK PARTİ Isparta Milletvekili; Mehmet Akif Paksoy,
Milliyetçi Hareket Partisi Kahramanmaraş Milletvekili; Mahmut Esat Güven,
AK PARTİ Kars Milletvekili; Hikmet Erenkaya, Cumhuriyet Halk Partisi
Kocaeli Milletvekili; Çağla Aktemur Özyavuz, AK PARTİ Şanlıurfa
Milletvekili.
Değerli arkadaşlarım, bu Komisyon gerçekten çok
ciddi ve çok uzun bir çalışma yaptı. Bu
çalışmanın neticesinde şu gördüğünüz komisyon raporunu
oluşturdu ve bu komisyon raporunu basarak tüm ilgili kurum ve kuruluşlara
gönderdik.
Şimdi, tabii ki çevre sorunu denince çevreyle ilgili, çevre
sorunuyla ilgili olmayan hiçbir kurum, kuruluş, ilgili kişi
kalmıyor. Onun için biz öncelikle konuyla ilgili olarak tüm sivil toplum
kuruluşlarını, kamu kurum ve kuruluşlarını, üniversiteleri,
yazılı, basılı, görsel bütün yayınları,
bunların hepsini komisyon olarak Komisyonumuzda değerlendirdik,
inceledik ve daha sonra, bu özellikle önergelerle gündeme getirilen çevresel
sorunları yerlerinde görebilmek için on dokuz tane ilimize ve çevresine
seyahat yaptık. Tabii, burada çevre sorunlarının
oluşması ve hangi bölgeleri, kimleri etkilediği de bizim için
önemliydi. Bir kere yaşamın olmazsa olmazları diye kabul
ettiğimiz toprak, su, hava ve doğal kaynakların kirlenmesi,
tahrip edilmesi, yok edilmesi, kullanılamaz hâle getirilmesi en önemli
çevre sorunlarından birini oluşturuyordu.
Çevre sorunları hemen akşamdan sabaha oluşmuyor,
uzun yıllar, doğalına aykırı, uygun olmayan
faaliyetlerin yapılması ve tekrarlanması sonucunda çevre
sorunları meydana geliyor. Çevre sorunlarının büyümeye,
yayılmaya ve genişlemeye açık sorunlar olduğu görülüyor.
Çevre sorunları sınır tanımıyor, zaman ve mekânla
sınırlandırılması da mümkün olmuyor. Çevre
sorunları sonucu kirlenen toprakların, suyun, havanın ve tahrip
olan doğanın geri kazanılması hem çok pahalı hem de
çok uzun yıllar alıyor.
Peki, bu çevre sorunları daha çok kimi etkiliyor? Çevre
sorunu, olduğu bölgede, görüldüğü alanda, her alanda, zaman ve mekân
tanımadan, o bölgede yaşayan tüm canlıları, insanları,
hayvanatı ve bitkileri olumsuzca etkiliyor.
Şimdi, Anayasamızın 56ncı maddesindeki
Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkına sahiptir. düsturuna bağlı olarak Komisyonumuz, 21
milletvekilimiz gruplar hâlinde farklı bölgelere seyahatler
yapmıştır. Bu seyahatlerimiz esnasında
Tabii, Komisyonumuz
aslında 2008 yılında çalışmasını
tamamladı yani üzerinden iki yıl gibi bir zaman geçti. Şimdi, o
dönemde gittiğimizde o bölgelerde tespit ettiğimiz çevresel
sorunların belki birkaçı veyahut da birçoğu şu anda sorun
olmaktan da kalkmış olabilir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Hangisi, bir tane söyle?
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Ama o döneme göre tespit
ettiğimiz çevresel sorunları da açıklamak istiyorum: Adana,
Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa bölgesine
yaptığımız seyahatte özellikle Harran ve Çukurovada
aşırı ve bilinçsiz bir biçimde su ve gübre kullanımı
olduğunu gördük. O bölgede, Karakaya, Atatürk Barajı, Keban Barajı,
Birecik Barajı ve Karkamış Barajının olduğu
bölgede özellikle bu barajlara akıntısı olan yerleşim
yerlerinden atık suların maalesef bazı barajlarımıza
kirli bir şekilde ileri anlamda deşarj edildiğini tespit ettik.
Kahramanmaraş-Elbistan ve Muğla-Yatağana
yaptığımız seyahatte ise özellikle Kahramanmaraş
Elbistan Termik Santralinin bir ünitesinde desülfürizasyon ünitesinin
kurulmadığını, elektrofiltrelerin
takılmadığını ve devamlı
çalıştırılmadığını, bunun sonucu olarak
da o bölgede bitki ölümlerinin olduğunu, toprak kirlenmesinin
olduğunu ve asit yağmurları ile toprağın
kirlendiğini gördük ama bunun aksi olarak Muğla-Yatağandaki
Termik Santralde yaptığımız incelemede ise tamamen bu
söylediğimiz tedbirlerin alındığını ve
Yatağan Termik Santralinden çevreye hiçbir zararlı etkenin
yayılmadığını tespit ettik.
Komisyonumuzla yine Trakya, Çanakkale, Edirne, Tekirdağa
yaptığımız seyahatte -biraz önce Rasim Bey
arkadaşımızın da söylediği gibi- gerçekten Trakyada
hem sulamada hem su kullanımında, özellikle Ergene Nehrinin ve
Ergeneye bağlı çay ve kollarının da maalesef kirli
aktığını Komisyon olarak tespit ettik, yerinde gördük.
İzmir, Aydın, Muğla bölgesine
yaptığımız seyahatte ise Menderes Ovasında Küçük ve
Büyük Menderes nehirlerinde kirliliklerin olduğunu, bu sulardan
tarımsal alanlarda sulamada kullanılmasından dolayı
topraklarda da kirlenmenin olduğunu gördük ve Muğla bölgesinde
özellikle koylardaki balık çiftliklerinin, her ne kadar basında balık
çiftlikleriyle ilgili yanlış konular anlatıldıysa da
balık çiftliklerinin koylardan belli bir mesafede, ileride olmasından
dolayı ve uygun noktalarda konuşlandırılmalarından
dolayı balık çiftliklerinin de orada kirlilik
oluşturmadığını tespit ettik.
Van, Ağrı, Iğdır, Kars bölgesine
yaptığımız seyahatte özellikle Van Gölü ve civarında
yaptığımız incelemelerde Vanlıların mavi deniz,
hatta Vanın mavisinin, Van Gölünün mavisinin başka hiçbir gölde
olmadığını söyledikleri Van Gölünde maalesef o
yıllardan geriki yıllara doğru baktığımızda
Van Gölü ve çevresinde oraya yine yerleşim alanlarından kirliliklerin
aktığını
Çünkü Van Gölü korunan bir havza, çukur bir havza
olduğu için orada Van Gölünün etrafında da kirliliklerin
olduğunu hep birlikte tespit ettik ama daha sonra öğrendiğim
kadarıyla Van ve çevresi, koruma kurulunun kurulmasıyla ve oralardaki
yerleşim alanlarında kanalizasyonların ve arıtma
tesislerinin yapılması neticesinde bu kirliliklerin bir derece
engellendiğini ve ortadan kaldırıldığını
gördük.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Gevenler kurtulmuş mu?
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Ege, Çukurova, İç
Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki hasat sonunda anız yakmanın
son derece çevresel bir sorun oluşturduğunu, toprağın
verimliliğini ortadan kaldırdığını gördük ve bu
çevresel sorunun mutlaka önlenmesi gerektiği konusunda aynı fikre
vardık.
Türkiyenin her tarafında az çok oranda erozyonun devam
ettiğini tespit ettik. Van, Ağrı, Kars, Artvin ve Adıyaman
illerindeki özellikle erozyonu önleyen ve benim tabirimle doğunun
dağlarının örtüsü, battaniyesi dediğimiz geven bitkisinin,
maalesef, bilinçsiz bir şekilde yakmak için, yakıt olarak ve yem
olarak, hayvan yem bitkisi olarak kesildiğini, söküldüğünü,
köklendiğini gördük. Bunun da -bir orman mühendisi olarak- son derece
yanlış olduğunu, mutlaka önlenmesi gerektiğini hep birlikte
tespit ettik.
Özellikle, Artvine ve Çanakkaleye yaptığımız
seyahatlerde de Artvin Cerattepedeki madencilik faaliyetlerinin,
Kazdağlarındaki madencilik faaliyetlerinin de daha dikkatli, daha
yeni teknolojiler kullanılarak doğaya zarar vermeden, görsel zarar
vermeden yapılması konusunda da hemfikir olduk.
Aydın, Afyon, Kütahya, Denizli ve Uşak illerine
yaptığımız seyahatler neticesinde de özellikle jeotermal su
kaynaklarının kullanıldıktan sonra reenjekte
edilmediğini tespit ettik. Bu jeotermal suların reenjekte
edilmediği durumlarda toprakta kirlenmeye sebep olduğunu belirledik.
Özellikle Uşak ilinde yaptığımız tespitte de Uşak
hem Gediz Nehrinin hem de Küçük, Büyük Menderes nehirlerinin, Banaz
Çayının doğum bölgesinde olduğu için, oradaki iki tane
büyük sanayi kuruluşunun -organize sanayinin ve karma organizenin- her
ikisinde de arıtmaların yapıldığını,
faaliyete geçtiğini, Gedizin, Büyük Menderesin ve Adıgüzel
Barajının da bu konudan, arıtmalar çalışmaya
başladıktan sonra olumlu bir şekilde etkilendiğini gördük.
Muğla, Aydın, Kocaeli, İstanbul, Mersin ve Antalya
illerinde, madencilik faaliyetlerinin çevresel kirlilikler
oluşturduğunu da tespit ettik.
Şimdi, ben, bu tespitlerden sonra, süratle,
alınması gereken tedbirler nelerdir, onları Kurulumuza arz etmek
istiyorum.
En önemlisi şu: Hava kirliliği, toprak kirliliği
özellikle enerjiden kaynaklanmıyor, endüstriyel faaliyetlerden
kaynaklanıyor. Onun için, yenilenebilir enerji kaynakları mutlaka
desteklenmeli.
Verimli tarım alanları, meralar, sulak alanlar ve orman
alanlarının amaç dışı kullanılması mutlaka
engellenmeli.
Sulama, gübre ve ilaç kullanımı daha bilinçli
yapılmalı.
Endüstriyel ve kentsel atık sularla kirlenmiş sular,
sulamada, tarımsal sulamada kullanılmamalı.
İyi tarım uygulamaları
yaygınlaştırılmalı, damlama sulamaya geçilmesi de daha
kuvvetli bir şekilde desteklenmeli.
Arazi sınıflamasının tamamlanamamasından
dolayı arazilerin kullanımında amaç dışı
kullanımlar olmaktadır, bu engellenmeli.
Çukurova, Ege ve Trakya ovalarında birinci sınıf
tarım arazileri amaç dışı alanlarda
kullandırılmamalı ve kullanımı bundan sonra mutlaka
engellenmeli.
Tarım alanlarında anız yakımına
kesinlikle izin verilmemeli.
Erozyon önlenmeli.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde yakıt ve
yem bitkisi amacıyla kesilen, sökülen geven bitkisinin sökülmesi ve
koparılması mutlaka engellenmeli.
Ormanlar, sulak alanlar, biyolojik çeşitliliğin zengin
olduğu alanlar, doğal alanlar tüm zararlı etkenlere
karşı korunmalı.
Yüzyılımızda su en önemli etkenlerden birisidir.
Diyoruz ki sürdürülebilir su yönetimi mutlaka sağlanmalı. Bunun için
su bakanlığı kurulmalı, yerel yönetimler
bakanlığı ayrıca kurulmalı, orman
bakanlığı veya doğal kaynaklar bakanlığı
ayrıca kurulmalı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Evet, buyurun.
10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71,
84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146 ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI
KOMİSYONU BAŞKANI NURİ USLU (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Endüstride çevreye duyarlı yeni teknolojiler
kullanılmalı ve teşvik edilmeli.
Seyhan, Ceyhan, Küçük ve Büyük Menderes, Fırat, Dicle ve
Ergene havzalarının su temin kaynağı olarak bölgelerinin
can damarı olduğu dikkate alınmalı ve bu alanlara atık
suların arıtılmadan deşarj edilmesi kesinlikle
engellenmeli.
Arıtma tesislerinin sürekli
çalıştırılması mutlaka sağlanmalı, bunun
için devlet enerji desteği vermeli ve nitekim, enerji desteği şu
anda veriliyor.
Kullanılan termal sular reenjekte edilmeli.
Madencilik faaliyetleri çevresel sorun oluşturmayacak
metotlarla üretim yapmaya devam etmeli.
Doğal kaynaklarımızı, tertemiz akan
akarsularımızı, göletlerimizi, barajlarımızı ve
denizlerimizi korumalıyız.
Tarım arazilerimizi, ormanlarımızı,
meralarımızı, biyolojik çeşitliliğin kaynağı
olan sulak alanlarımızı koruma-kullanma dengesi içinde, mutlaka
sürdürülebilir bir yönetimle yönetmeliyiz.
Şunu iyi bilelim ki: Gideceğimiz başka Türkiye,
gideceğimiz başka yerküre yok değerli arkadaşlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben de bu duygularla tüm milletvekillerimize 24üncü Dönemde
Veya
şöyle söyleyeyim: Bu dönemin sonunda ve bundan sonra,
sağlıklı, hayırlı bir yaşam diliyorum. Hepinize
başarılar diliyorum. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde yaşanan çevre
sorunlarının araştırılarak sürdürülebilir çevre
politikası için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.01
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.17
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih
METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 88inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
6ncı sırada yer alan, spor kulüplerinin sorunları
ile sporda şiddet sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun 733 sıra sayılı Raporu
üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
6.- Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ali
Uzunırmak ve 25 milletvekilinin, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan ve 20 milletvekilinin, Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 19
milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 27
milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22
milletvekilinin, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 23
milletvekilinin, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Adına Grup
Başkan Vekilleri Batman Milletvekili Ayla Akat Ata ve Bengi
Yıldızın, Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve
21 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Hamza Yerlikaya ve 19 milletvekilinin,
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 22 milletvekilinin, Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 24 milletvekilinin, spor kulüplerinin
sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci, İç Tüzükün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri üzerine kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880)
(S. Sayısı: 733) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bu
arada, şahısları adına da konuşma sayıları artmıştır.
Onun için, daha öncekilerde olduğu gibi önü açık olarak, ne zaman
bitirirse üslubunu takınmayacağız. Bütün
arkadaşlarımızın konuşmalarını ona göre
ayarlamalarını rica ediyorum, yoksa
arkadaşlarımızı çok geç vakte kadar bekletmiş oluruz.
Önerge sahipleri adına Yaşar Tüzün, Bilecik
Milletvekili.
Yaşar Bey yok mu burada? Neyse, belki gelir.
Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri ve yüce
Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu, sporda şiddetin
araştırılmasıyla ilgili rapor üzerine söz aldım ama
öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki az önce hem Sayın Elitaş
Çevreyle ilgili konuşulmadı. dedi hem de Sayın İncekara
Keşke arkadaşlardan Komisyon üyeleri olsaydı, daha iyi olurdu.
dedi. Ben burada kendi adıma sporu bir yaşam biçimi olarak gören ve
burada da
SAADETTİN AYDIN (Erzurum) Artık antrenmanlara
gelmiyorsun.
(x) 733 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
(10/80, 91, 267, 674, 714, 737,
739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis
Araştırması önergelerinin ön görüşmeleri 19/10/2010 tarihli
8inci Birleşimde yapılmıştır.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Evet, antrenmanlara gelmiyorum, söylerim
birazdan nedenini. Madem burada Kardeşim söyledi, onu da belirteyim:
TBMMsporun bütün branşlarında Meclisi temsil eden ve ilkokul
yıllarından itibaren de bütün branşlarda amatör kümelerde faaliyet
göstermiş bir arkadaşınız olarak kendimi bu konuda
konuşmaya mezun görüyorum. Öncelikle, onu belirterek başlamak
istedim. Dolayısıyla, bunu bir yaşam tarzı olarak
değerlendiriyorum.
Burada çok fazla anlatmaya gerek yok çünkü Komisyon Raporunun Sonuç
kısmında da çok güzel bir şekilde sporun temel amacı
belirtilmiş: İnsanın beden ve ruh
sağlığını geliştirmek, iradesini güçlü
kılmak ve toplumda barış, kardeşlik ve dayanışma
duygusunu yaygın hâle getirmektir. diyor. Onun için biz sporu yaşam
tarzı olarak belirledik; hem mücadeleyi içeriyor hem yenmeyi içeriyor hem
yenilmeyi içeriyor hem de bunları sindirmeyi içeriyor. Hepimizin, burada,
bu anlamda, sporu hayatımızın bir düsturu olarak görmemiz
gerekiyor.
Biz de az önce burada takım arkadaşlarımın söylediği
gibi, o anlayış içerisinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
takımlarında da değişik branşlarda faaliyetlerde
bulunduk. Ben bir yıldır bulunmuyorum. Arkadaşlarım sitem
ediyor ama onun da nedeni, az önce söylediğim amaçtan
çıktığını düşündüğüm için. Onlar beni
haksız bulsa da ben, Sayın Başbakan sporcularla
açılım toplantısı yaptığından beri
katılmıyorum çünkü o benim söylediğim amaca uymaktan
çıktı gibi geldiği için. Arkadaşlarım devam ediyorlar,
onların takdiridir.
Dolayısıyla, hakikaten, spor bugünün meselesi
değil. Geçmişten bugüne Türkiyede ciddi sporcular da
yetişmiş, kendi imkânlarıyla, kıt şartlarda önemli
sporcular yetişmiş ve cumhuriyetin kuruluşundan önce hatta,
Atatürk kendisi, önemli ölçüde, sporcuların yetişmesine,
yetiştirilmesine katkıda bulunmuş, bugün faaliyette bulunan
birçok kuruma katkıda bulunmuş ve kendi talimatıyla, Gazi
Eğitim dediğimiz, bugün Gazi Üniversitesinin binası olarak
kullanılan binada ilk eğitimi başlatmış.
Değerli arkadaşlarım, burada, hakikaten, o veciz
sözün içerisinde deminki, baştan vurguladığım konuya tekrar
dönmek istiyorum. Atatürk diyor ki: Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı
zamanda ahlaklısını severim. Burada şiddet
kısmı sporun taraftarıyla ilgili olsa da, öyle gibi
algılanıyor olsa da sporun bütün sorunları
ayrıntılı olarak taraflar açısından -kulüpler
açısından, yöneticiler açısından, sporcular
açısından- tartışılmış ama bir de bir
garabet var ki spor deyince herkes önce futbolu
düşündüğü için, baktım raporda da genel olarak futbol
ağırlıklı bir düzenleme olmuş. Dolayısıyla
burada, değerli arkadaşlarım, futbolun dışında
bütün branşların dikkate alınması gerekirdi diye
düşünüyorum.
Neden şiddet? Yani Şiddeti önlerken
ayrıntılı bir analiz yapılsın. denilmiş ama
buraya baktığım zaman İşin arka planında bu
insanları şiddete iten şey nedir? analizi fazla
yapılmamış. Yani madde madde sayılmış ama
bunların çözüm önerileriyle ilgili Neden şiddete gider
Bazı
maddelerde spor tesislerinin yetersizliği, ona göre uygun olmaması,
işte eğitimsizlik ama bunların hepsinden daha önemlisi
insanların sürekli çatışma ve gerilimin
yaşandığı bir ortamda yaşıyor olması,
sinirlerinin sürekli yıpranıyor olması ve işsizlik ve
yoksulluğun sonucunda bir dışlanmışlık duygusu
içerisinde belli kesimlerde yaşayan vatandaşlarımızın
maça gittiği zaman daha agresif olmasına yol açan bu nedenlerin
ortadan kaldırılmasına ilişkin de hususların buraya
dercedilmesi ve bundan da önemlisi buna ilişkin önlemlerin
alınması gerekirdi diye düşünüyorum çünkü her şeyden önce
zihniyet dönüşümü burada önemlidir. O zihniyet dönüşümünü,
baştan beri söylediğimiz spor
ahlakını yerleştiremediğimiz zaman suçu sadece seyircilere
atarak işin içinden kurtulmak veya sadece sporda şiddetin önlenmesine
ilişkin bir yasa
tasarısını çıkararak bunun uygulanabilirliğine
bakmadan, altyapısını, teknik altyapısını,
eğitim altyapısını hazırlamadan sadece kanunla bunu
düzenlemek maalesef mümkün değil. Bunun arkasında işin
eğitimi yatıyor. Eğitim denilince de sadece beden eğitimi
ve spor değil, ilkokuldan itibaren başlayarak sporun önemini ve bu
çerçevede ahlaklı olmanın önemini, sporcu olmanın önemini
anlatmak gerekiyor.
Bu çerçevede defalarca ilgili bakanlarla, federasyon
başkanlarımızla da konuştuk ama henüz o konuda -bu yasalar
çıkmasına rağmen- bir adım atılamadı. Öncelikle
okullar liginin ciddi bir şekilde faaliyete geçmesi gerekiyor, şu
anda turnuva şeklinde. Bir kültür olarak ortaokullardan başlayarak
-şimdi turnuvalar olarak yapıyorlar- kalıcı bir
şekilde lig hâline getirilmesi ve bunun bir hazırlık ligi gibi yetiştirilmesi
-sporcuların- gerekiyor. O süreçte de işte arkadaş olmayı
demin raporda da belirtilen amaç olarak, sporun temel amacı arasında
ahlaklı olmayı, birey olarak gelişmeyi, iradesini güçlendirmeyi
içeren hususların dikkate alınması ve bunların da çözülmesi
gerekiyor. Yoksa biz burada kanunu çıkardık, sürekli olarak kanun
çıkarıyoruz, uygulamadığımız zaman bunun bir
sonucu olmaz.
Değerli arkadaşlarım, kısaca
Bu dönemin son
raporu ve son görüşmesi olması hasebiyle az önce
arkadaşlarımızın kaygılarını dinledik. Ben,
kısaca, Yunusun sözleriyle sözlerimi bağlayarak birkaç şey daha
söylemek istiyorum.
Gelin tanış olalım, işi kolay
kılalım,
Sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz. diyor.
Bir taraftan özür dilerken sonra özrümüz kabahatimizden büyük olmasın.
Bizler, burada çok şeyler konuştuk. Biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, her zaman, Sayın Elitaşın dediği gibi,
yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet
anlayışına sahibiz. Yeri geldiğinde en sert sözleri ben
arkadaşlarıma sarf ettim hem komisyonda hem burada çünkü
haklıydım, haklı olduğumu düşünüyordum. Ancak ve ancak
bana haklı olduğum siyasi mülahazalarla değil, önüme belge
getirilirse özür dilediğim de olmuştur ama belge gelirse. Ben, burada
muhalefet ediyorum ve doğru olan konusunda sizi uyarmak zorundayım,
gördüğüm yanlışı
Ben derken muhalefet partisi olarak
söylüyorum. Biz, hep bunu yapmaya çalıştık. Tabii, bu arada
karşıdan siyasi taassupla bir tepki gelirse bizim tepkimizin de sert
olduğu olmuştur ama insani ilişkilerimiz devam eder. Siyaseten
sert olmak zorundayız. Siz burada parmak çoğunluğuyla indirin,
kaldırın yaparken biz tabii ki başka türlü,
bağırmadığımız zaman
Sayın
Başkanım bile zaman zaman kızdı bize Duyamadım dedi
sonra. Demek ki bağırmazsak bazı şeyler duyulmuyor. Yani
kendisi de burada, bir oturumda kendisi vardı çünkü.
Bu vesileyle, değerli arkadaşlarım, bu
tartıştığımız konular,
çıkardığımız kanunlarda yukarıda,
arkadaşlarımız biliyor, ne kadar düzeltmeler
yaptığımızı Plan ve Bütçe Komisyonunda. Ona
rağmen hâlâ onların bile çoğu kanunların içlerine
sinmediğini hepimiz biliyoruz. O nedenle, bunu yapıcı bir
muhalefet anlayışı olarak görmeniz gerekiyor. Muhalefet
muhalefetliğini yapacak, iktidar da iktidarlığını
yapacak. Ortalamada, demokraside de bir denge bulunacak. Bu söylediklerimizin
hiç birisi Türkiye Cumhuriyeti devletinin büyümesini engellemek üzere, sizin
dediğiniz gibi sizin icraatlarınızı engellemek üzere
değil, tam tersine doğru icraatlar yapılarak Türkiyenin ilerlemesini
sağlamak içindir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Önce ülkem ve
milletim, sonra partim diyen bir anlayışa mensubuz.
Sonuç olarak, Türk milleti büyük millettir. Türkiye Cumhuriyeti
devleti büyük devlettir. Şimdiye kadar da onlarca devlet yeniden
kurulmuştur, tarih sahnesinde yerini almıştır. Biz
milliyetçi hareket olarak, yeniden bu küresel gelişmelere karşı,
sosyal boyutu olan, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet projesinin inşa
edilmesiyle lider ülke olabileceğimizi düşünüyoruz. Size
uyarılarımız da bundandır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan, bir
cümleyle.
Bu konuları istismar etmeden, sizlerin de, Sayın
Başbakanın da son dönemde söylediği gibi ve hatta Sayın
Kılıçdaroğlunun da geçen
bir toplantısında söylediği gibi, milli bir hedef olarak 2023
lider ülke vizyonuna hepimizin kilitlenmesi, bütün kurumların
kilitlenmesi, siyasi mülahazalardan uzak bir şekilde o lider ülkeyi
inşa edecek çalışmaların yapılması gerekir.
Çözüm önerilerimiz farklı olabilir değerli arkadaşlar,
ama hedefimiz hepimizin aynı olması gerekir. 2023te lider ülke ve
2053te fethin 1.600üncü yıl dönümünde süper güç olma vizyonunu
hepimizin, burada bulunan 550 kişinin benimsemesi gerekir. Ha, çözüm
yollarını tartışabiliriz. Onun için biz diyoruz ki, siz
onları söylüyorsunuz, bizim yoğurt yiyişimiz farklı. Biz,
inşallah 13 Hazirandan itibaren üç dönem arka arkaya tek başına
iktidar olarak, bu lider ülke olma yolunda biz kendi bildiklerimizi uygulamaya
çalışacağız diyoruz.
Bu duygularla ben bütün arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum. Yaptığımız çalışmaların hepsi
doğruyu bulma yolundadır. Türk milletine güvenimiz tamdır,
inancımız tamdır. Zaman zaman fetret devri yaşansa da Türk
milleti büyük olmaya devam etmiştir, yine de edecektir diyor, sizleri ve yüce
Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Günal.
Evet, önerge sahipleri adına Sayın Yaşar Tüzün,
Bilecek Milletvekili.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; spor kulüplerinin
sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan
Komisyon Raporuyla ilgili söz almış bulunuyorum. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görev yapan sevgili milletvekili
arkadaşlarımızın büyük çoğunluğunun sporla iç içe
olduğunu, ilişkisi olduğunu biliyoruz. Ancak, bu rapor üç ay
önce hazırlandı, bu konuda 16 değerli milletvekili
arkadaşımız bu Komisyonda görev aldı; 10 tanesi Adalet ve
Kalkınma Partisinden, 3 Cumhuriyet Halk Partisinden, 2 Milliyetçi Hareket
Partisinden, 1 tanesi de Barış ve Demokrasi Partisinden. Bu
arkadaşlarımız güzel bir çalışma yaptılar, hem
yurt içi hem de yurt dışı çalışmalarda bulundular,
güzel bir tespitte bulundular. Bu Komisyon Raporu inşallah önümüzdeki
süreçte de dikkate alınır da bu rapordan faydalanılır ve
şiddetin önlenebilmesi adına herkese düşen ortak sorumluluk
yerine getirilir.
Ancak, sevgili arkadaşlarım, 31 Mart, yani
geçtiğimiz hafta perşembe günü bugün- bu konuyla ilgili bir yasal
düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildi. Biz, geçtiğimiz
hafta da Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak şu sözlere
değinmiştik: Hükûmet bir tasarı hazırladı, bu
tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi. 15 Ocakta Arena
Stadının açılışında o vahim tabloyla
karşılaşıldıktan sonra hemen oldubittiye getirilmesi,
hemen alt komisyona sevk edilmesi, alt komisyondan sonra normal komisyona sevk
edilmesinin doğru olmadığını, etik
olmadığını söylemeye çalıştık ve dedik ki:
Yüce Meclis bu konuda bir araştırma yapacak, bu araştırma
raporunu tamamladı, tamamladıktan sonra bu kanun
tasarısıyla da örtüşseydi, o komisyonda alınan kararlar,
yapılan çalışmalar bu kanun tasarısının
içerisinde yer alsaydı çok daha doğru olurdu, çok daha güzel olurdu,
niye oldubittiye getirip de sporda şiddetin önlenmesiyle ilgili bu kanun
tasarısını kabul ediyoruz ve şu anda görüşüyoruz?
dedik. Çok değil, bir hafta sonra işte Komisyon Raporu
yayınlandı, bugün görüşmesini gerçekleştiriyoruz.
Sevgili arkadaşlarım, Komisyon Raporunun özetine
bakacak olursak, tabii, devletin diğer idarelerinin de sporda rolü ve bu
alanda politika ve strateji geliştirme gibi bir görevi olduğunu bu
rapordan öğreniyoruz. Yine Millî Eğitimin sporu desteklemesini,
hizmet içi eğitimi ve istihdamın da gerçekleşmesi
gerektiğini bu raporda görüyoruz. Tesisleşmenin çok önemli
olduğunu, amatör spor kulüplerinin ve profesyonel spor kulüplerinin tesisleşmede
yaşadığı sorunların neler olduğunu bu raporda
görüyoruz. Spor faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi, toplumda
yaygınlaştırılması ve spor bilincinin de
yaratılması konusunda bir çalışmanın olduğunu
görüyoruz. Spor kulüpleri ile federasyonlara ilişkin tedbirlerin ne
olduğunu yine görüyoruz. Finansman açığını ve
finansmanın ne şekilde yaratılacağını yine bu
raporda görüyoruz. Kuşkusuz uluslararası organizasyonlar ve
uluslararası ilişkilerin de ne olduğunu bu raporda görüyoruz.
Sporcu sağlığı ve sosyal güvenlik haklarının da
ne olduğunu görüyoruz. Kuşkusuz profesyonel spor kulüplerini
profesyonelleştiren amatör spor kulüplerinin de desteklenmesi
gerektiğini, bugün gerek futbolda gerekse diğer branşlarda
oynayan oyuncuların her birinin geçmişte, çocukluk yıllarında,
gençlik yıllarında amatör spor kulüplerinde yetişip daha sonra
profesyonel olduğunu, amatör spor kulüplerimizin desteklenmesi
gerektiğini defalarca söylememize rağmen bu eksikliğin de
olduğunu tespit etmiş bulunuyoruz. Yine spor malzemelerinin üretimi
ve temini konusunda yaşanan sorunlar bu raporda yer aldı. Başta
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, çalışan bütün personelinin,
federasyonlarımızın, -spor bakanlığının
diyelim, artık Devlet Bakanlığı değil- spor
bakanlığımızın da bu rapordan ciddi bir şekilde
faydalanacağını umut ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta bu yasa
tasarısını yüce Meclis kabul etti, Sayın
Cumhurbaşkanı da onayladı, Resmî Gazetede de ilan edildi ve
yayımlandı. Ama inanıyorum ki geçtiğimiz hafta kabul
ettiğimiz bu kanun tasarısı, içerisine bu rapordan da
alıntı edilerek öyle kanunlaşmış olsaydı çok daha
faydalı, çok daha sağlıklı bir kanun
çıkarmış olacaktık.
Değerli arkadaşlarım, tabii, 23üncü Yasama
Döneminin bugün son gününü gerçekleştiriyoruz. Bu son günde, ülkemiz
adına, milletimiz adına, vatandaşlarımız adına
23üncü Dönemde hep birlikte görev yaptık. Bu görev yapmanın onurunu
ve mutluluğunu yaşıyoruz.
Ancak iktidar partisinin gerek Hükûmetince gerekse parti grubunca,
muhalefet partisi milletvekillerinden gelen gerek yasa tekliflerinin gerekse
Meclis araştırma önergelerinin münferit olarak kabul
edilmediğini de gözlemlemiş bulunuyoruz. Yani, iktidar partisi
grubunun dışında, bu Mecliste, bireysel olarak, gerek seçim
bölgesiyle ilgili gerekse toplumun genelini ilgilendiren birçok sayıda
teklif verildi ama münferit olarak verilen hiçbir teklif Mecliste
görüşülmedi, kabul edilmedi. Toplumun menfaatine veya seçim bölgesinin
menfaatine verilen bir teklife dahi illa ki iktidar partisi milletvekillerinin
de örtüşen bir teklif verdiğini, aynı şekilde bir Meclis
araştırma önergesi verdiğini ve muhalefet partisi
milletvekillerinin isteklerinin, taleplerinin münferit olarak TBMMde
kanunlaşmadığını görüyoruz ve tespit ediyoruz.
Bugüne kadarki kanun tekliflerini ve araştırma önergelerini
bir incelediğimizde, gerçekten, muhalefet partisi milletvekillerinin
teklifleri, burada, münferit olarak görüşülmedi ve kabul edilmedi.
Yine, vermiş olduğumuz yazılı ve sözlü soru
önergelerinde, gerçekten, yasama ve denetim görevini yerine getirecek bir
milletvekili olarak büyük hüsrana uğradığımızı,
özellikle, iktidar partisine bağlı ve o anlamda görev yapan
bürokratların denetim hakkımızı kullanmakta bize
sıkıntı çıkarttıklarını, özellikle,
yazılı soru önergelerimize -hiç ciddiye almadan, geçiştirilerek-
işte âdet yerini bulsun anlayışıyla cevap verdiklerini
gözlemliyoruz. TBMMde en fazla yazılı ve sözlü soru önergesi veren
bir milletvekili olarak bu rahatsızlığımı sizlerle
paylaşmak istiyorum.
İktidar partisi milletvekilleri, inanıyorum ki 24üncü
Dönemde bu tarafta oturacağınız için size de aynı
cevapların verileceğini ve o gün görevde olan Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarının da, bakanlarının ve bürokratlarının
da aynı şekilde size, böyle yazılı soru önergenize cevap
verdiğinde, aynı rahatsızlığı sizlerin de
hissedeceğine inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, 23üncü Dönem
Parlamentosunda gerçekten çok sayıda kanun teklifini,
tasarısını kabul ettik, görüştük, Meclis
araştırma önergelerini kabul ettik ve görüştük. Bunun dışında,
bir Anayasa değişikliği süreci yaşadık. Bu süreç
içerisinde yaşanan olumsuzlukları, Genel Kurulda yapılan
oylamaları hepimiz biliyoruz. Hakikaten, Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakışmayan tablolarla karşı karşıya geldik. Bu
çok hoş olmadı. Yüce Meclise yakışmadı. Milletvekili
arkadaşlarımıza yakışmadı. Ama, bir uzlaşma
kültürünün hâlâ oluşmadığını
Toplumun, milletimizin
ve ülkemizin menfaatine verilecek bir yasa değişikliği
teklifinde hepimizin ortak noktada buluşması gerektiğine inanan
bir partinin mensubu olarak söylüyorum, hiçbir zaman iktidar partisi buna
yanaşmadı. Parlamentoda bizim çoğunluğumuz var, bu
çoğunluğa güvenerek biz istediğimiz kanun teklifini,
tasarısını ve Anayasa değişikliğini yaparız.
diyerek bir diretme anlayışını, bir dayatma
anlayışını Meclise getirdi ve kuşkusuz, AKP
milletvekilleri içerisinden de rahatsız olan arkadaşlarımız
da vardı ama grup kararına veyahut Genel Başkanın
kararına veyahut kendi içlerinden oluşan Hükûmet kararına uymak
durumunda ve zorunda bırakıldı ve olumlu oy kullandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) Evet, bu Komisyon Raporunun bütün
spor camiasına hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum ve ben de Türkiye Büyük Millet Meclisinde 22nci ve 23üncü Dönemde
milletvekilliği yapan bir arkadaşınız olarak, aynı
zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı görevini
üstlendik, burada bu görevi yaptığımız sırada
kuşkusuz milletvekili arkadaşlarımızla ilişkilerimiz
oldu; bir hatamız, bir eksikliğimiz, bir suçumuz olduysa affola
diyorum ve 24üncü Parlamento Döneminin yani 12 Haziran seçimlerimizin ülkemize
ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyor, Genel Kurulu, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, spor kulüplerinin sorunları,
sporda şiddetle ilgili bir araştırma komisyonu kuruldu. Ben,
başta Araştırma Komisyonu Başkanı Sayın Ekren ve
arkadaşlarına teşekkür ediyorum. Ayrıca, Komisyonda görev
yapan diğer Meclis bürokratlarına yaklaşımlarından
dolayı teşekkürlerimi iletmeyi bir görev sayıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, bu rapor çok önce
çıksaydı bu rapordan hepimiz ve Türk sporu büyük feyiz alacaktı.
Diliyorum ki 24üncü Dönemde gelen iktidar ve 24üncü Dönem milletvekilleri bu
rapordan feyzalır, Türk sporunun içinde olduğu sorunlara biraz daha
derinlemesine girer.
En büyük şansızlık şu: Bu raporun Meclisin
kapandığı son gün, son dakika ele alınmasını bir
talihsizlik olarak addediyorum, büyük bir talihsizlik olarak addediyorum çünkü
burada Türk sporunun ders çıkaracağı, Türk sporu için
alınacak çok büyük önlemlerin olduğu kanaatindeyim ama maalesef,
bugüne kaldı.
Ama şuna seviniyorum: Meclisin son günü. Son gününde -spor
sevgidir, barıştır, dostluktur- en son konunun da spor
olmasından ayrıca haz duyuyorum çünkü spor insanları sevdiren,
insanları birleştiren, insanlara birlikte olmayı
aşılayan bir olgudur. Türkiye'nin buna ihtiyacı var.
Türkiye'nin, herkesin birlik, beraberlik ve Türkiye'nin bölünmez
bütünlüğünde, Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet var olmasında
sevginin, dostluğun mutlak olması gerekir. Yani bu nedenle, sporun
hepimize verdiği bir feyizle bunu son gün konuşmanın da, son gün
de olsa kapanışta konuşmanın da bir huzurunu
yaşıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, ben önce Türkiyede
spor kulüplerinin sorunları ve spor kulüplerinin içinde olduğu
sorunları görüşmeye, iletmeye çalışacağım, ancak
bu raporun içeriğinde olan -Komisyon çalışmaları sırasında
gerek Sayın Başkanın gerekse diğer tüm gruplardaki
arkadaşların- o gün konuşulan konulardan
bazılarının -çok eksik kısmının da olsa- burada
yasalaşmasının da hazzını yaşıyorum. Bu
nedenle, bu raporda olan bir iki konunun yasalaşması yönünde
Komisyonumuzun diğer komisyonlara verdiği destekten dolayı,
başta Komisyon Başkanına ve arkadaşlara teşekkür
ediyorum.
Ne oldu? Bu raporda olup da alınması gereken önlemler
olarak söylenen neler yapıldı? Ben, dokuz yıldır
Türkiyede özellikle profesyonel liglerde 154 takımımız var,
yani Türkiye Süper Ligi dediğimiz, Bank Asya Ligi dediğimiz
ikinci, üçüncü liglerde 154 takımımız var. Bunların hepsi
büyük bir borç batağının altındaydı, ister kötü
yönetimden ister mali imkânsızlıktan çok büyük sorunları vardı.
Bu borç batağı özellikle devlete karşıydı, vergi ve
sigorta borçları vardı. Türkiye profesyonel spor ligindeki kulüplerin
şu an kamuya 330 milyon borçları var, önemli bir rakam.
Torba yasa çalışmalarımız sırasında
-o sırada- Plan ve Bütçe Komisyonu devam ediyordu. Ben, Plan ve Bütçe
Komisyonu üyesi olduğum için, orada bu sorunun bu Komisyonumuzda da
görüşüldüğünü, büyük bir yara olduğunu hep söyledik. Ben,
buradan, Sayın Arıcıya teşekkür ediyorum, spordan gelen
bir kişi olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna defalarca davet ettik. Diğer
arkadaşlarımıza bunun büyük bir sorun olduğunu, bunun
mutlaka çözüme kavuşması gerektiğini söylediğimde,
Sayın Komisyon Başkanı da
Plan ve Bütçenin alt komisyonu ve
Sayın Berbere de teşekkür ediyorum, arkadaşlara teşekkür
ediyorum.
Biz CHPli üyeler olarak inandığımız bir
şeyi hep savunduk. Sayın sözcümüz Özyürek tarafından defalarca
dile getirildi. Ben bu konuyu dokuz senedir dile getiriyorum. Bu olayın
çözülmesinin mutluluğunu yaşıyorum. Tam bir çözüm müydü?
Değil, ama en azından şu oldu: Kulüplerin yıllardan beri
gelen çok yüksek gecikme faiz oranıyla çok yüksek meblağa ulaşan
borçları, örneğin -kulüp ismi vermeyeceğim- 30 milyon, 20
milyon, 15 milyon olan birçok kulübümüz var. Yönetimler gitmiş ama çok
eskiden, belki, tabii biliyorsunuz, son beş yıl, müruruzamana
uğramayan, yani diyelim ki son beş yılda oluşan, taa
eskilerden gelen bir sürü borç vardı. Tabii torba yasadaki yeniden
yapılandırmadaki TÜFE-TEFE faiz oranlarından dolayı,
başından beri böyle alınmasından dolayı önemli bir
yara aşağı doğru çekildi ve seksen dört ay gibi bir süreye,
yani yedi yıla yayılacak bir şekilde kulüplere önemli,
doğru bir şey yapıldı.
Tabii ben burada şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Tabii
burada kulüplerin sorunu ama kulüplere yıllarca dürüstçe, namusluca o ilde
hizmet veren insanlarımız var. O ilin aidiyet duygusu, o ildeki görev
yapan birçok arkadaşımız, ilin ileri gelenleri, örneğin bir
tıp fakültesi dekanı, çok ünlü bir cerrah, işte, bilmem turizm
müdürü, kültür müdürü bilmem yani ilde görev yapan bir sürü bürokrat, sadece
ilin aidiyet duygusuyla, birlik beraberliğiyle o ildeki kulübe destek
vermek amacıyla bunların hepsi yönetici olmuş zamanında,
ama biliyorsunuz ki Amme Alacakları Kanunu uyarınca tüm borçtan
dolayı hepsi müşterek borçlu, müteselsil kefil arkadaşlar. En
çok sevindiğim olay bu. Yani, bu arkadaşlarımız son derece
güç durumdaydı. Sosyal Güvenlik Kurumu ve Maliye haciz göndermişti, 8
milyon, 10 milyon. Bu arkadaşlarımız bunu yüz sene de geçse
ödeyemezlerdi. Tabii Sosyal Güvenlik Kurumu bir incelik daha yaptı.
Buradan teşekkür ediyorum Sosyal Güvenlik Kurumuna. Hangi dönemde hangi
yönetici varsa, ilgili dönemin borcunu, ilgili yönetim gelip taahhüt
ettiği zaman borcu ödenmiş saydı. Ben aynı uygulamayı
-Sayın Başkan, henüz Maliye yapamadı- sizden istirham ediyorum.
Maliyenin de hangi dönemde, ne kadar, kimin borcu doğmuşsa, ilgili
yönetim gelip borcunu taahhüt ettiği zaman -Sosyal Güvenlik Kurumu
yaptı, teşekkür ediyorum- Maliye de hangi dönemde, hangi yönetim
görev yaptıysa, kendi dönemini taahhüt ediyorsa, bunu bu şekilde
kabul edersek, bu insanlara çok büyük hizmet yapmış oluruz.
Sadece bir kulüpte -bir kulüp, ismini vermeyeceğim- son, bu
şekilde haciz giden 350 kişi var arkadaşlar. Bunlar hep
şehrin ileri gelenleri. Bu hepimizin yarasıydı. Ben bu
uğurda dokuz yıldır verdiğim mücadele
Daha önce,
biliyorsunuz, bir on yıllık yapılanma yapmıştık
ama bu kadar ciddi olacağına inanmamıştı yöneticiler.
Ancak ne zaman Sosyal Güvenlik Kurumundan ve Maliyeden haciz gidince, herkes
şapkasını önüne koydu, Ömrümüzün sonuna kadar bu borç bizim
borcumuz, biz ölsek bile vârislerimiz bu borçtan sorumlu. dediler. Bu nedenle,
bu uygulamada emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonunun tüm üyelerine
teşekkür ediyorum.
Tabii, bir başka konu vardı yine kulüplerimizle ilgili.
Tabii, kulüplerimizde geliyordu bir yönetici, bilerek bilmeyerek kötü bir
yönetim gösteriyordu. Kulübü -para da veriyordu ama- öyle bir borç
batağına sürüklüyordu ki, kulübün geleceği ipotek altına
alınıyordu. En kolay yolu, gidip kulübün Spor Totodaki, gelecekteki
tüm gelirlerine temlik koyuyordu. Yani kulüpler ipotek altındaydı.
Yani şu anda Spor Totoda temlikli ve bu kulüp yaşasa bile on
yılda borcunu ödeyemeyecek kulüplerimiz var.
Ben yine komisyonda dile getirmiştim, kulüplerin ekonomik
bağımsızlığının çok önemli bir
parçasıydı ve yine burada geçen haftalarda
çıkardığımız bir yasaya bir ek madde yaptık,
sporda şiddetle ilgili yasada, artık bundan böyle hiç kimse, hiçbir
yönetici, hiçbir kurum, kulüplerin geleceği için, Spor Totodaki
alacaklarına haciz koyamayacak, ipotek koyamayacak. Bu, kulüplerin
bağımsızlığı için çok önemliydi. Ben yani bu
raporda belirtilen önemli bir sorunu da çözmenin mutluluğunu
yaşıyorum.
Değerli arkadaşlarım, kulüplerin en büyük
sorunlarından biri olan, tabii, ekonomik özgürlük. Burada bir şeyi
söylemeden geçemeyeceğim: Spor Toto Teşkilatı kulüplere isim
hakkı altında belli bir ödeme yapıyor. Elde ettiği gelirin
Kulüpler koşuyor, kulüpleri at gibi koşturuyor Spor Toto
Teşkilatı. Hep onları koşturuyor ama bu kulüpler üzerinden
bir gelir elde ediyor ama şuna
Ben burada Spor Toto Teşkilatına
asla tek kelime söyleyemem. Yasaları böyle olduğu için onların
bir suçu yok ama suç bizim. Hepimiz her şeyi biliyoruz. Hepimiz her
şehrin spor kulüplerinin çok önemli sorunu olduğunu biliyoruz ama sesimizi
çıkarmıyoruz, sessiz kalıyoruz.
Arkadaşlar, 100 lira gelir elde ediyor Spor Toto
Teşkilatı, spor kulüplerinden sağlıyor, sadece
verdiği, kulüplere, 7 lira. 100 lira gelir topluyor, kulüplere
verdiği para 7 lira. Ha, buradan aslan payını kim alıyor
biliyor musun? Maliye. Ya Maliye, senin ne işin var kardeşim? Sen
spor kulüplerinin üzerinden vergi almaya
Hayır arkadaş, böyle bir
şey olmaz. Önce kulüpleri yaşat. 100 lira gelirin 7
lirasını kulüplere veriyor, kendi 30 lira alıyor.
Arkadaşlar, biz, eğer... 24üncü Dönemdeki gelecek
arkadaşlara sesleniyorum: Eğer ilinizdeki spor kulüplerinin özgür
olmasını istiyorsanız, onların hiç kimsenin ipoteği
altında olmasını istemiyorsanız, özgürce, dürüstçe
mücadelesini istiyorsanız, gelin, Spor Toto Teşkilat Kanunundaki
kulüplere verilen yüzde 7lik oranı yüzde 15e çıkaralım. O
zaman... Üçüncü Ligdeki bir kulüp bugün aşağı yukarı 400
bin lira alıyor yılda. Bu kulüp 1 milyon aldığı zaman
bu kulübün kimseye ihtiyacı kalmaz arkadaşlar, ne valiye ne ildeki
sanayiciye ne kimseye ne belediyeye. İkinci Ligdeki bir kulüp 800 bin
lira alıyor şu anda. 1 milyon 500 bin lira aldığı
zaman kulüplerin hepsi bu paralarla ekonomik özgürlüğe kavuşur.
Değerli arkadaşlarım, burada Spor Toto
Teşkilatının Türkiyede tesisleşme
yaptığı... Teşekkür ediyorum. Hata teşkilatın değil,
altını çiziyorum, hata bizim. Bu kanun değişmeli.
Değişmediği zaman gerçek rekabet olmaz. Siz, batıda
ekonomik olanağı olan bir kulüple hiçbir ekonomik olanağı
olmayan illerdeki kulüpleri aynı kefeye koyamazsınız. Artık
sanayiciler de, batıda da olsa, para vermiyorlar. Hele kulüplerin
yöneticiliğinden kaçıyorlar arkadaşlar, vergi ve sigortadan
dolayı.
Arkadaşlar, kulüpler Dernekler Kanununa göre yönetilemez.
Dernekler Kanununa göre sen kulüp yöneten insanlara 6183e göre haciz
uyguluyorsun. Adamın bir suçu yok. Bir kere toplantıya gitmemiş.
Sırf ismi olsun diye o ismi koymuşlar. İmza atmamış.
Yönetim kurulunda tek bir imzası yok. Kulübü idare eden bir iki
yöneticisinin yaptığı hatadan dolayı imzası olmayan
adamı gidip kulübün tüm borcundan dolayı haczediyorsun. Benim imzam
yok, imza atmamışım, transfere imza atmamışım,
bir şeye imza atmamışım, hiçbir şeye imza
atmamışım. Ama seçildin mi, ismin gitti mi dernekler
masasına, bittin. 6183e göre Maliye de Sosyal Güvenlik de gelip senden
parayı alır arkadaş. Eğer senin fabrikan varsa, kimsede
bulamazsa gelip, hiç imzan da olmasa senden alır.
Arkadaşlar, kulüpler Dernekler Kanununa göre yönetilemez.
Bunun mutlak değişmesi lazım. Bunun mutlaka başka bir
şekilde... Kulüpte sorumluluğu kimin varsa, kimin sorumluluğu
varsa onlar sorumlu olmalı. Sorumluluğu olmayan insanları
aynı kefeye koyamayız arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, aslında konuşacak
çok şey var fakat bu üç konu çok önemli konuydu. İkisi çözüldü ama
kulüplerin ekonomik bağımsızlığı için üçüncü konu
çözülmeden, kulüpler ekonomik özgür olmadan, biz Türkiyede futbolu
kurtaramayız, profesyonel ligleri kurtaramayız. Birkaç kelime de
amatör liglerle ilgili bir şey söyleyip ayrılacağım
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, amatörlük çok güzel bir duygu
ama Türkiyede hepimizin mantığı, maalesef -ister kabul edin
ister etmeyin- tamamen profesyonel liglere, hep bunlara göre
ayarlanmış. Amatör spor, ister güreş olsun ister ne olursa
olsun, gençliğin ve geleceğimizin bir teminatıdır. Spor
yapan toplum hep çağdaş olur, kafası çalışır.
Spor zekâdır. Spor yapan toplum, toplumu hep iyiye götürür. Bu nedenle
amatör sporlara çok destek vermek lazım.
Değerli arkadaşlarım, iki dönem burada oldum.
Eğer birinizi üzdüysem özür diliyorum. Ama şunu yapmaya
çalıştım: Ülkenin menfaati için, ülkenin birlik beraberliği
için
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) Malatya...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Tabii, milletvekili
olduğum Malatyanın da onuru için, onun başarısı için
şerefle çalışmak benim için onurdur Kayhan Bey.
hep doğruları söylemeye çalıştık. Bazen
anlatabildim, bazen de anlatamadım. Onun için,
anlatamadığım doğruları kabul etmeyen kişilere
hakkımı helal etmiyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Mustafa Elitaşa söylüyorsun
değil mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
Anlatamadığım doğruları diyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Onlar kendilerini bilirler!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Anlatamadığının sorumluluğunu başkasına
yıkma.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bir hata
yaptıysam özür diliyorum, birinizi kırdıysam özür diliyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Mevlüt Bey, söylediğinin
öznesini koy ama.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Grubum adına,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, temsil ettiğim partim adına
burada onurlu bir milletvekili çizgisi çizmeye çalıştım, bundan
gurur duyuyorum, partimle gurur duyuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın
Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; spor kulüplerinin hukuksal ve mali
sorunlarının ve sporda şiddetin
araştırılması konusundaki Meclis Araştırması
Komisyonu Raporunun üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikli olarak, on iki önergede bu
konuya ilişkin imzası olan bütün milletvekili arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum, soruna duyarlı
yaklaşmışlardır. Bu on iki önerge birleştirilerek,
19/10/2010 tarihinde, Meclisimizin 8inci Birleşiminde, Komisyonun
kurulması kararlaştırılmıştır. Bu
doğrultuda, 01/12/2010 toplantısında organlarını
seçmiş ve çalışmalarına başlamıştır. Bu
çalışmalarda bizlere çok değerli katkıları olan
fedakâr Komisyon uzmanlarımıza çok teşekkür ediyorum. Komisyona
bilgi veren bütün yetkin, yetkili, aktif, pasif spor aktörlerine çok
teşekkür ediyorum. Aynı zamanda Komisyonda fedakâr
çalışmalarda bulunan başta Sayın Komisyon
Başkanımız olmak üzere bütün milletvekili
arkadaşlarımıza olumlu, uyumlu, mutedil
çalışmalarından dolayı çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, spor bizim ortak
bileşenlerimizden birisidir. Ekonomik olarak
baktığımızda kendini direkt ve dolaylı olarak 4üncü
büyük sektör konumuna taşımıştır. Sosyal olarak baktığımızda
din, dil, ırk, sınır tanımadan bütün
insanlığın ortak duygusal paylaşım alanı
olmuştur. Sağlık olarak baktığımızda da
bireylerin sağlıklı yaşam sürdürmesinde en önemli alan
olmuştur. Dolayısıyla bütün bu anlamların
manasını idrak ettiğimizde sporun ne kadar vazgeçilmez
olduğunu idrak etmemiz mümkündür.
Değerli arkadaşlar, spora, yapılış
çeşitleri ve yapanları olarak baktığımızda iki
ana kategoride toplamamız mümkündür. Profesyonel olarak spor dalları
vardır, amatör olarak yapılan sporlar vardır ve
yapılış şekline baktığımızda takım
oyunları olarak yapılanlar vardır, aynı zamanda bireysel
olarak yapılan ve yarışmacı zirve sporları olarak
sınıflandırmak spor dalını mümkündür. Buradan
hareketle sporumuzun profesyonel ve amatör olarak
ayrıldığında mutlaka ki yarışmacı dallarda,
profesyonel dallarda amatör dalların profesyonel dallara kaynak temin
etmesi, insan kaynağı temin etmesi başarının
farklı bir teşvikçisi olacaktır.
Değerli arkadaşlar, tabii ki, liglerimize -amatör ve
profesyoneller- ve dünyadaki gelişmelere baktığımızda
yapısal olarak değişiklik yapılması gereken önemli
alanlardan biri, bu ikisinin arasına yarı profesyonel bir statünün de
yerleştirilmesi ve geliştirilmesidir.
Değerli arkadaşlar, kulüplerimizin mali ve hukuksal
sorunlarını, yapısal sorunlarını ele
aldığımızda göreceğimiz şudur ki, mali sorunlar,
hukuksal sorunlar, kulübün içinde bulunduğu şartlar sporun önemli bir
sorunu olan şiddeti desteklemekte, tetiklemekte, şiddet geri dönüp
kulüplerin ve spor dallarının hukuksal ve mali
yapılarını bozmakta, o da onu tetiklemekte dolayısıyla
bu sorunların birlikte ele alınmasında ve bileşenlerinin
ortaya çıkarılmasında çok çok önemli adımlar
atılması gerekir.
Burada bir üzüntümü belirtmek istiyorum: Kısa bir süre önce
sporda şiddeti ve düzensizliği önleme yasasını Parlamento
görüştü. Komisyon Başkanımızın, Komisyonun
görüşleri doğrultusunda verdiği yirmi üç başlık
altındaki öneri notunu Hükûmet hiç ama hiç dikkate almadı ve bu kadar
çalışma, o dikkate alınmayan öngörüler faydasız
şekilde gelip geçti. Buradaki üzüntümü Sayın Bakanımızla
bizzat paylaşmak istedim. Dolayısıyla bu rapor, içeriğine
baktığınızda, hakikaten Türk sporunu yapısal olarak
yeniden şekillendirecek, sorunları ortadan kaldıracak ve
başarıyı da getirecek nitelikte birtakım öneriler içermektedir.
Bu öneriler beş ana başlık altında toplanmış,
sorun alanları tespit edilmiş, sorun alanlarının
bileşenleri ve bu bileşenler istikametinde hedeflerin ne olması
gerektiği, yapılması gerekenlerin neler olması
gerektiği, yapılması gerekenlerin hangi kurum, kuruluş ve
ilgililerle ortaklaşarak danışılması ve iş
birliği yapılması gerektiği ve sorunun kimin
sorumluluğunda çözülmesi gerektiğini analizci bir mantık
içerisinde ele almıştır. Bu ana başlıklar
şunlardır değerli arkadaşlar:
1) Spor sisteminin hukuksal, organizasyonel ve fonksiyonel
altyapısının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bunun için yeniden
sporda yapılanma gerekmektedir.
2) Spor kuruluşlarının kurumsallaşması ve
kurumsal kapasitenin artırılması gerekmektedir. Bunun için
kurumsal kapasite gözden geçirilmelidir.
3) Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi,
iletişim ve ilişki ortamının iyileştirilmesi
gerekmektedir. Bunun için sporda şiddetin önlenmesi bileşen kodu
olarak alınmıştır.
Branş ve seyirci olarak sporun çeşitlendirilmesi, sporun
ve spor tesislerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Bunun için sporun yaygınlaştırılması bileşen
kodu alınmıştır.
Spor eğitim ve öğretim standartlarının
yükseltilmesi bileşen kodu olarak spor eğitimi ele
alınmıştır.
Bütün bu başlıklar altında, hedefler doğrultusunda
analiz ettiğimizde hedef olarak: Spor sisteminin hukuksal, organizasyonel,
fonksiyonel altyapısının güçlendirilmesi için iş
birliği yapılması gereken kurumlar olarak ele
aldığımızda, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü, YÖK,
üniversiteler, ilgili ve ilişkili kamu kurum ve kuruluşları,
özel kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları, tüm paydaşlar,
federasyonlar ve kulüpler görünmektedir. Bunların iş birliğiyle
spordan sorumlu devlet bakanlığının yetkisi altında
Türk spor sisteminin etkinliğini artıracak yapısal tedbirler
alınmalı ve düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu düzenlemeler neleri içermelidir? Yerleşim yerlerinin
fiziksel ve doğa koşulları ile bireylerin spor potansiyeli,
kapasitesi ve yeteneklerini belirleyecek spor haritası
oluşturulmalı, periyodik olarak güncellenmeli; bu çerçevede spor
sisteminin yeni mimarisine odaklı temel politika dokümanı olacak
Strateji Dokümanı ve Eylem Planı/Spor Mastır Planı
hazırlanmalıdır. İlgili bakanlığın organizasyonel
ve fonksiyonel yapısının da değişmesi öngörülmelidir.
Bundan maksadımız nedir? Bundan maksadımız değerli
milletvekilleri, Türkiyedeki hava koşulları, iklim, klima, o yörede
yaşayan insanların genetik yapılarını etkilemekte,
folkloruna varıncaya kadar
O insanların hangi spor dalına
yatkın oldukları aslında buralarda yatmaktadır.
Dolayısıyla, bu haritanın çıkarılmasının
neticesinde Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yapacağı
yatırımları o spor tesislerini, o sporu o bölgedeki
insanların yapısına uygun lokomotif branş seçmeli ve o
branşın tesislerine orada öncelik vermelidir. Hatta daha ileri
aşamasında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü-Millî Eğitim
Bakanlığı işbirliği içerisinde o spor dallarında
uzman eğitim görmüş, bireysel gelişimi olmuş öğretmenleri
ve gençlik spor müdürlüğü memurlarını,
çalışanlarını o spor dallarında gelişmiş
olarak oralara tayin etmeli ve oralarda ortak çalışmalar
düzenlenmesini koordine etmelidirler.
Spor alanındaki paydaşların, aktörlerin, karar
verici ve uygulayıcıların görev, yetki ve sorumlulukları
ile yaptırımları tanımlayan ve
karşılıklı ilişkilerini düzenleyen Spor Çerçeve
Kanunu çıkarılmalıdır. Bu kanun çıkmadan, Türk
sporunun kanunu çıkmadan, hedefleri, gayesi, metotları,
kullanacağı imkân ve kabiliyetleri tanımlanmadan Türk sporu
başıbozuk idare edilmemelidir. Verimli, etkin ve yerinde kaynaklar
kullanılarak spor yönetilmelidir.
Spor sisteminin ve sektörünün istikrarından, küresel rekabet
gücü kazandırılmasından, tarafların hak ve menfaatlerini
korumadan sorumlu olacak Spor Düzenleme ve Denetleme Otoritesi
oluşturulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, sporun bütün aktörlerinin
karşılıklı hak ve ödevlerinin hukuksal teminat altına
alınması gerekir. Bugün sporcuların sözleşmeleri,
sporcuların kulüplere, kulüplerin sporculara, aktörlere karşı
olan sorumlulukları düzenlenmiş değildir. Bu düzenlemeler
uluslararası standartlara uygun yapılmalı, aktörler
karşılıklı hak ve ödevlerini iyi tanımalılar, iyi
bilmeliler ve gereğini yapmalıdırlar.
Kamu kurum ve kuruluşları ile özel
kuruluşların spora yönelik teşvik, kaynak aktarma, destek,
yardım ve finansal katkılarını tanımlayacak ve
yönetecek spor teşvik yardım sistemi oluşturulmalıdır.
Kaynaklar verimli ve etkin kullanılmalıdır, yerinde
kullanılmalıdır.
Spor sistemi ve sektörüyle ilgili mevzuat, uluslararası
mevzuatla uyumlu hâle getirilmelidir.
İkinci olarak, ulusal veya küresel düzeyde spor
alanındaki gelişmelerin analizini yapacak mekanizmalar
kurulmalıdır.
Yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin spor
alanındaki rol ve fonksiyonları mutlaka iyileştirilmeli, gözden
geçirilmelidir.
Spor kuruluşları için yönetim, finans, personel ve
benzeri konularda kural ve prensipler belirlenmelidir.
Spor alanında yeniden yapılandırma süreci
başlatılmalıdır.
Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi,
iletişim ve ilişki ortamının iyileştirilmesi için de aşağıdaki
tedbirler ve hedefler gözetilmeli ve alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, sporda şiddeti ve
düzensizliği önleyici mevzuat yeniden oluşturulmalı ve etkin bir
şekilde uygulanmalıdır. Son
çıkarttığımız yasanın yetersiz olduğunu sizlerle
ve Hükûmetle paylaşmak istiyorum.
Spor tesislerine şiddet ve düzensizliği önleyici
özellikler kazandırılmalıdır. Spor tesisleri, daha
başta yapılırken şiddeti ve düzensizliği
Aslında
ben yasa çıkartılırken şiddeti ve düzensizliği
önlemenin yerine hoşgörüsüzlüğü önlemenin kullanılması
gerektiğini sizlerle paylaştım çünkü spordaki şiddetin
altında yatan gerekçelerden en önemlisi ve en büyük fonksiyonu,
sonuçları kabullenememek, sonuçları ve yapılan bazı davranışları
hoş görememekten dolayı şiddet büyümekte ve gelişmektedir.
Öyleyse, psikolojik olarak şiddet çağrıştıran sözler
kullanmak yerine hoşgörüsüzlüğü önleyen tedbirler diyerek
şiddetten uzak durulabilmesi gerektiği kanaatini taşıyorum.
Spor tesislerinin asgari emniyet ve güvenlik standartları
belirlenmeli ve bu standartların yer alacağı kılavuz kitap
hazırlanmalıdır. Bu standartlar belirlenirken, sahalar,
seyircilerin konforu ve memnuniyetini sağlayacak şekilde
tasarlanmalı ve düzenli olarak denetlenmelidir. Hoşgörülü
yaklaşımlar ve fair play (adil oyun) davranışları
teşvik edilmelidir.
Değerli arkadaşlar, bu anlamda, sporda medya,
uluslararası basın kuruluşlarının kabul ettiği
etik kodlara, etik kurallara uygun davranmalı, şiddeti tetikleyen
yorum ve yazılara izin vermemeli, fair play (adil oyun) uygulamalarına
yer vermelidir.
Burada bir veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Taraftarları saldırganlık konusunda harekete geçiren
oluşumları analiz ettiğimizde, Türkiye Futbol Federasyonu ve
Meclisimizin verileri işaretinde, sorumsuz seyircilerin yüzde 16yla yüzde
20 arasında şiddete sebep olduğunu görüyoruz. Tabii ki seyirci,
taraftar, fanatik ve holigan sınıflamasını
yaptığımızda seyircileri böyle sınıflamanın
mümkün olmayacağı kanaatini taşıyorum ben. Seyirci
şiddete teşvik etmez, vesile olmaz. En çok, taraftar, holigan ve
fanatik gruplar şiddeti çağrıştırmakta ve vesile
olmaktadır. Hakemlerin yüzde 6yla yüzde 7 arasında, taraftar
derneklerinin yüzde 7yle yüzde 18 arasında, kulüp yöneticilerinin yüzde
21le yüzde 11 arasında, kamu görevlileri ve siyasilerin yüzde 4le yüzde
3 arasında, medyanın yüzde 35le yüzde 14 arasında,
amigoların yüzde 11le yüzde 27 arasındaki bir oranda şiddeti
tetikleyen aktörler olduğunu tespit etmişlerdir. İşte
burada bu düzenlemeler yeniden yapılırken bütün bu aktörlerin hak ve
ödevlerini, mesuliyetlerini düzenleyen yasanın yeniden gözden geçirilmesi
gerektiği kanaatini taşıyorum.
Branş ve seyirci olarak sporun çeşitlendirilmesi, sporun
ve spor tesislerinin yaygınlaştırılması da
hedeflerimiz arasında olmalıdır.
Spor tesislerinin sayısı ve kalitesi
artırılmalıdır. Daha geniş kitlelere hitap etmeleri ve
rasyonel kullanılmaları sağlanmalıdır. Bu anlamda
iş birliği yapması gereken kuruluşlarımız ve
sorumluluk alanının tayin edilmesi gereken
bakanlığımız ve yapılması gerekenler de burada
çok geniş bir şekilde yer bulmuştur.
Halkın spora olan ilgisini artıracak, spor yapmayı
teşvik edecek proje ve kampanyalar üretilmelidir.
Engellilerin yaşam kalitelerinin iyileştirilmeli, spor
talep ve ihtiyaçlarının karşılanması, spor
branşları ve olimpik dallarda programlar geliştirilmeli ve
kamuoyu tanıtımları yapılmalıdır.
Spor kültürünün gelişmesi için başarılı olan
sporcuların -rol model olarak- geçtiği yaşam öykülerinden ve
spor kulüplerinin başarılarından hareketle tüm tarafların
dâhil olabileceği projeler üretilmeli ve uygulanmalıdır.
Spor eğitim ve öğretim standartlarının
yükseltilmesinde ise bireylerin, spor kuruluşlarının ve toplumun
spor kültürü, etik değerleri, algısı ve bilgisi mutlaka
artırılmalıdır. Bununla hem sporcu kalitemiz yükselecek hem
de spor kültürünün gelişmesiyle uzun vadedeki şiddetin önlenmesi için
çok önemli bir safhayı geçmiş olacağız.
Spor bilincinin küçük yaşlardan itibaren geliştirilmesi
için Millî Eğitim Bakanlığı müfredatına bu konuya
ağırlık veren teorik ve fiziksel (uygulamalı) dersler,
modüller konulmalıdır. Serbest zaman değerlendirme ile rekabet
ve fair play (adil oyun) konsepti çerçevesinde çocukların,
öğrencilerin, halkın, izleyicilerin, taraftarların
eğitimine yönelik özel projeler -fan kulüpleri modeli gibi- sosyal sorumluluk
örnekleri mutlaka geliştirilmelidir.
Spor branşlarında ve özellikle de olimpik dallarda
sporcu sayısı ve kalitesi mutlaka artırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın
başında, bu Komisyon raporundaki birçok konunun dikkate
alınmadığından bahsettim ama ben şunu sizlerle
paylaşmak istiyorum: Tabii ki Türkiye bir seçime gidiyor ve bu seçim
sonucunda mutlaka ki Parlamentomuzdaki birtakım milletvekili
arkadaşlarımız olacak, birtakım olmayacak, yeni arkadaşlarımız
olacak, belki yeni hükûmet gelecek ama demokrasi içerisinde Türk milletinin her
alandaki sorunlarına çözüm aramaya burada bir uzlaşma kültürü
içerisinde devam edeceğimiz mutlak olmalıdır. Bu anlamda,
şunu kesinlikle ifade etmek istiyorum ki: Spor sektöründeki bu
konuşmayı esas tutarak Milliyetçi Hareket Partisinin önümüzdeki
dönemde, eğer tek başına iktidar olursa, mutlaka halk iradesinin
Meclise yansımasını, Meclisin toplam aritmetiğini halk
iradesi olarak görerek, demokrasinin vazgeçilmezi kabul ederek -komisyonlarda
ve Parlamentonun toplamının halk iradesi olduğundan hareketle-
her türlü görüşü dikkate alacağını ve rapordaki bütün öneri
ve teklifleri yeniden gözden geçirerek Türk sporuna şekil vereceğini
sizlere teminat vermek istiyorum.
Hepimize yeni yasama döneminde başarılı yasama dönemleri
ve eğer gelemezsek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla)
hayırlı bir hayat
süreci, sağlıklı bir ömür diliyorum, hepinize sonsuz
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum değerli arkadaşlar.
(Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Nazım Ekren. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun Efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM EKREN (İstanbul) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; 23üncü Dönem Beşinci
Yasama Yılı ve 733 sıra sayılı spor kulüplerinin
sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulmuş
Meclis Araştırması Komisyonunun rapor özetini sizlerle
paylaşmak için söz aldım. Öncelikle sevgi ve
saygılarımı sunuyorum.
Mecliste kurduğumuz Araştırma Komisyonunda görev
alan milletvekili arkadaşlarımız, neredeyse benim
söyleyeceğim, raporda özellikle vurguladığımız yeni
mimari ya da yeniden yapılanmadan neyi anlıyoruzun cevabını
uzun uzun anlattılar. Komisyonun kuruluş aşamasıyla ilgili
olarak üzerinde durulması gereken, sizlerle paylaşmayı arzu
ettiğimiz birkaç tane önemli husus var. Kasım ayı
başında çalışmaya başlayan Komisyon, zamanı
içinde raporunu tamamlayarak 25 Mart 2011de Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına raporunu sundu.
Raporun hazırlanma sürecinde, 16 milletvekili
arkadaşımız ve değişik kurumlardan gelen 15
uzmanımız da Komisyonda görev yaptı. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, Ankarada 33 toplantı gerçekleştirdik ve 140 kişi ve
kuruluşla da biraz sonra anlatacağım detaylı görüşme
ve konuşma, bilgi alışverişinde bulunmuş olduk. Ankara
dışında, özellikle İstanbulda, Kulüpler Birliği
Vakfı ile Türkiye Futbol Federasyonunun düzenlediği bir konferansa
katıldık bütün komisyon arkadaşlarımızla ve orada yine
ilk defa, bütün kulüplerin dâhil olduğu, katıldığı
kapsamlı bir anket de yaptık. Anketin de konusu, araştırma
konusu olan, spor kulüplerinin hukuki ve mali sorunları ile sporda
şiddet konusunda kulüplerin neyi düşündüğünü ortaya
koymaktı. Kitabın Ekler kısmında, anketin hem soru
formatı hem de değerlendirilmiş biçimi yer almakta.
Çalışma süresi döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul gündemine gelen, araştırma konusuyla ilgili yasal süreçlere
de önemli katkı sağladık. Özellikle bazı kanunlarda
değişiklik yapan kanun içinde yer alan yeniden yapılanma
sürecinde -az önce milletvekili arkadaşlarımız da ifade etti-
spor kulüpleriyle ilgili ayrımcılık ifade edecek bir düzenlemeyi
geçirdik. Ama unutmamak gerekir ki İktidarımız döneminde bu
neredeyse üçüncü bir yapılanma. Dolayısıyla da komisyon
raporunda belirlediğimiz çerçevede yeniden bir yapılanma süreci
başlar ise sorunu çözebiliriz.
Bir diğer önemli husus -elinizdeki rapordan da göreceksiniz
değerli arkadaşlarım, ekleri hariç 160 sayfa olan rapor-
uzmanlar yoğun çalışmaları sonucunda yerli ve yabancı
literatürü değerlendirerek neredeyse 210a veya 220ye yakın bir
araştırmayı da, bir literatürü de değerlendirdiler.
Araştırma Komisyonu kurulmadan önce 12 tane önerge
verildi. Dolayısıyla, o süreçte katkıda bulunan parti
gruplarımıza da, milletvekillerimize de teşekkür ediyorum.
Şiddet kanunuyla ilgili, yani sporda şiddetin ve
düzensizliğin önlenmesiyle ilgili, o süreç içinde elbette bu yasa tasarısı
Komisyon kurulmadan çok önce başlamıştı. Komisyon son dört
ayda kurulduğu için o dönemde ulaştığımız ilk
veri ve bilgileri -milletvekili arkadaşlarımızın da ifade
ettiği gibi- ilgili komisyona aktardık. Komisyonda dikkate
alınan birçok konu oldu. Elbette, şiddetin önlenmesi ya da
düzensizliğin azaltılması sadece yasayla değil -biraz sonra
rapordan bahsedeceğim- yasanın yanında diğer faktörler de
söz konusu olacağı için onu farklı bir süreçte
değerlendirmek gerekir.
Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesiyle ilgili
yasa tasarısında önemli olan bir husus: 24üncü maddede bahsedilen,
yönetmeliklerle hem güncellemenin daha hızlı
yapılacağı hem de uygulama modellerinin daha düzgün ve daha
fizibıl hâle getirileceği yazıldığı için önümüzdeki dönemde zaten araştırma
raporunda bahsettiğimiz bütün hususların yönetmelikler
çıkarılırken de dikkate alınacağını sizlerle
paylaşmak isterim.
Raporun planına gelince -yine kitapta, elinizde var-
önergelerden sonra rapor beş bölümden oluşuyor. Bölümlerin iki tane
önemli özelliği var, doğrudan araştırma konusu olan
konularla ilgili. Sonuç ve Öneriler kısmında ise -biraz sonra
bahsedeceğim- detaylı şekilde, neleri düşündüğümüz,
nasıl düşündüğümüz ve nasıl yapılması
gerektiği konusunda da ipuçlarını vermiş olduk.
Değerli vekillerimiz, saygıdeğer
arkadaşlarım; ilk defa raporun İngilizce özet Sonuç
kısmını pazartesi gününden sonra Meclis İnternet
sayfasına da yerleştirmiş olacağız. Böylece, burada ulaştığımız
sonuçları, sadece Türkiye'nin değil, özellikle komşu ve çevre
ülkelerin de spor politikalarının dizaynında ve formülasyonunda
Türk deneyimini ve Türk tecrübesini paylaşmalarını imkân
dâhiline almış olacağız.
Raporun hazırlanmasında oldukça fazla kişi ve
kuruluşun katkısı olmuştur. Bu açıdan
bakıldığında, rapor tümüyle ortak bir üründür.
Dolayısıyla, bu ortak ürüne katkıda bulunan, öncelikle konuyu
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getiren parti gruplarımıza ve
milletvekillerimize; Komisyon üyemiz olan, verdiği perspektifle raporun
hazırlanmasında destek sağlayan Komisyon üyesi
milletvekillerimize; bilimsel ve teknik destek sunan, raporun
yazımında katkı sağlayan Komisyon uzmanlarımıza;
Komisyonun talep ettiği veri ve bilgileri zamanında sağlayan
kamu kuruluşlarına; Komisyona sunum yapan, rapor gönderen
katılımcılara; Komisyona ev sahipliği yaparak bilgi ve
tecrübesini paylaşan yetkililere özellikle teşekkür ediyorum.
Elbette, bu rapor, bu kadar kısa süre içerisinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin imkân ve kaynakları olmasaydı, muhtemelen
yetiştirilemezdi. Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına gösterdikleri ilgi ve destekten dolayı da
teşekkürlerimi arz ediyorum.
Komisyon, Ankara dışında, İstanbulda,
İspanyada ve İngilterede, Komisyonun araştırma
kapsamına giren iki konuda oldukça kapsamlı ve detaylı
araştırmalar yaptı. Yine, raporun eklerinde bunun özetlerini de
görmek mümkün. Veri ve bilgi paylaşan, her zaman Komisyonla yakın
ilişki içinde olan Spordan Sorumlu Devlet Bakanımıza ve
Bakanlık personeline de huzurlarınızda teşekkürlerimi arz
etmek istiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Komisyonun asıl
amacı, verilen görev çerçevesinde araştırma yapmak ve
alınması gereken önlemleri belirlemek olduğundan raporun
amacını şu şekilde belirledik: Bu iki sorundan hareketle
evrensel bir spor sistemi kurgulamak istersek, evrensel bir spor sistemi oluşturmak için hangi
değişkenlere hangi göstergelere ne kadar ağırlık
vermek lazım. Araştırma Komisyonunun raporunun dizaynındaki
temel prensip bu olmuştur.
Yine raporu hazırlarken üzerinde durduğumuz temel ilkelerden
de bahsetmek isterim: Ana yaklaşımımız Her sorun bütünün
tamamını gösterir. Dolayısıyla, araştırma konusu
kapsamında olan spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet
sorunu detaylı şekilde analiz edildiğinde tüm spor sektörünün
sorunlarını da görmek mümkündü. Araştırma Komisyonu bunu
birinci ilke olarak dikkate almış oldu.
İkinci ilke: İyi dizayn edilmeyen düzenlemeler ya da
reformlar sistemi güçlendirmek yerine zayıflatabilir. düşüncesiyle
-burada az sonra ifade edeceğim- bütün önlemleri bu perspektifle
belirlemeye çalıştık.
Üçüncü perspektif: Detaylarına ulaşılamayan ya da
detaylarına vakıf olunmayan politikaların da genellikle eksik
kalabileceği düşüncesi tüm taraflarla spor sistemiyle ve sektörüyle
ilişkisi olan bütün gruplarla ve kuruluşlarla çok yoğun bir
çalışmanın da zorunlu olduğunu gösterdi.
Burada yeni bir model önerdik -bütün
arkadaşlarımızın ortak görüşü çerçevesinde-
adını da bütüncül ve entegre bir model yaklaşımı
olarak ifade ettik. Arkadaşlarımız az önce ifade etti, 5 tane
ana bileşeni, 12 tane hedefi ve 51 tane önlemi içeren bir model
yaklaşımı.
Spor sektörünün bu yoğun çalışmalarla ortaya
çıkartacağı tabloyu daha net görmek ve paylaşmak için çok
bilinen, klasik yöntem olan güçlü ve zayıf yönlerle fırsat ve
tehditleri birlikte değerlendirerek yeni bir yaklaşımın da
ilk temelini oluşturmuş olduk.
Modelin felsefesi, burada önerdiğimiz önlemlerin ve
yaklaşımların ana felsefesi, kısa süreli, sürdürülemez
başarı veya performansa değil, toplumumuzun ve ülkemizin sahip
olduğu imkân ve kaynakların ve potansiyelin tam kapasiteyle
kullanılmasının ana odak noktası olarak belirlenmesi
şeklindeydi.
Modelin bileşenlerine baktığımızda,
beş tane ana bileşen var. Bu ana bileşenlerin de kendi içinde
sıralamasına bakarsanız Araştırma Komisyonunun tercih
ve önceliğini de görmüş olacaksınız.
Birincisi, spor sisteminin hukuk, organizasyon ve fonksiyonel
açıdan altyapısını oluşturmaktır. Bu
altyapıyı oluşturmadan ya da bu altyapıyı belirlemeden
sektörün diğer sorunlarıyla ilgilenmenin, onları çözme gayretinin
çok fazla makul ve istenilen bir sonuç üretmeyeceğini de çalışma
sürecinde görmüş olduk.
İkincisi, spor kuruluşlarının biraz sonra
bahsedeceğim- hem kurumsallaşmasını hem de kurumsal
kapasitelerinin artırılması için ne tür tedbirlerin önemli olduğunu
da ortaya koymuş olduk.
Sporda şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi kadar
ilişki ve iletişim ortamının da iyileştirilmesi, hem
spordan beklenen yararları hem de spordaki başarıları da
doğrudan etkileyecek önemli bir unsurdur.
Branş olarak ve çeşit olarak
yaygınlaştırma, tesisleri buna göre organize etme de yine
üzerinde durduğumuz ana bir nokta oldu.
Son olarak da Türkiyedeki ve dünyadaki önemli
başarıların arkasındaki sır eğitim ve
öğretim ise burada da yine spor eğitim ve öğretiminin de
kalitesinin ve standardının yükseltilmesine özel önem verdik.
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın
Başkanım; böyle bir yaklaşımla
inandığımız nokta şuydu: Türk spor sektörü için yeni
bir ekol, yeni nesil bir model geliştirerek imkân ve kaynaklarımızı
hem en iyi şekilde değerlendirmeyi, kulüp rekabetinin, sporcu
yetkinliğinin ve başarının
artırılmasını, sporun bir serbest zaman
değerlendirmenin alternatifi olarak da toplumumuza sunabileceğimiz
bir yapıya da kavuşturmayı dikkate almış olduk.
Birinci bileşen olarak -Az önce arkadaşımız
söyledi- orada üzerinde durduğumuz ana konular; bir spor
haritasının oluşturulması, spor çerçeve
yasasının belirlenmesi, spor
düzenleme ve denetleme otoritesinin kurulması, spor teşvik, destek ve
yardım sisteminin yeniden kurgulanması, uluslararası mevzuatla
uyumlu bir mevzuat yapısının belirlenmesi.
Eğer tarafların tümünün, bütün aktörlerin, bütün
bileşenlerin yer alacağı bir yapı düşünüyor isek, bunu
spor komisyonu olarak ifade edebiliriz. Eğer Mecliste kurmayı
düşünüyorsak bir spor komisyonu olarak tarif edebiliriz. Hükûmet
nezdinde olacak bir organizasyon olarak düşünüyorsak, spor daimi özel
ihtisas komisyonu olarak da tanımlayabiliriz.
Karar alma ve uygulama süreçlerini kolaylaştırabilmesi
için, doğru karar almaya yardımcı olabilmesi için özel bir spor
göstergeler ve spor istatistiği mekanizması da son derece önemlidir.
Bunu da yine Komisyonumuz Önlemler kısmında çok net olarak ifade
etmiş oldu.
Sporun geleceğini şekillendirecek önemli tedbir ya da
önlemler setinin biri de spor ARGE merkezlerinin kurulmasıdır. Bu,
hem bilimsel spor için gereklidir hem de sporun
yaygınlaşmasını ve toplumla daha kolay iletişim
sağlayacak bir yapı için hangi modellerin belirlenmesi
gerektiğine de yardımcı olacaktır.
Spor kuruluşlarının kurumsal kapasitelerinin
artırılmasında ise üç tane önemli kuruma ağırlık
verdik. Kamu perspektifiyle bakıldığında Gençlik Spor Genel
Müdürlüğü, özel sektör perspektifiyle bakıldığında ise
bütün kulüplerimizi ve federasyonlarımızı yeniden
yapılandırılması gereken ana unsurlar olarak görmek
gerekir.
Spor sektöründe başarı ya da performansın sürekli
olmasını istiyorsak, üzerinde en fazla durmamız gereken konu hiç
şüphe yok ki spor kulüpleridir. Dolayısıyla, ikinci bileşen
olarak ifade ettiğimiz, hedef ikincisinde ortaya koyduğumuz en önemli
tedbir, branş yapısı, amaç ve hedefleri dikkate alınarak
spor kulübü açabilmek için asgari koşulların ne olması
gerektiği, spor kulübü yöneticiliğine aday olmada aranacak
özelliklerin neler olması gerektiği, finansal fair play
koşullarının nasıl belirleneceği, halka açılma
usul ve esaslarının neler olacağını, sporcu
yetiştirme ve transfer süreçleri ile kalite, iş
sağlığı ve iş güvenliği gibi kritik konularda eğer
kural ve prensipler belirleyebilirsek, yeniden yapılanma sürecini daha
kolay yönetiriz diye de düşünüyorduk.
Federasyonların, temsil ettiği spor dalının
özelliğini yansıtan delege ve yönetim yapısına
kavuşması, görev, yetki ve sorumluluğunu çok daha etkin
şekilde yerine getirmesine de yardımcı olacaktır.
Bu süreçten sonra, yeniden yapılanma aşamasında,
hem kulüplerimize hem federasyonlarımıza hem de Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğüne bir geçiş süresi verip, bu yapılanma sürecini
başarıyla tamamlamak mümkün olacaktır. Bundan sonra tekrar
aynı sorunların yaşanmaması için hem kamu perspektifiyle
hem de özel sektör perspektifiyle bir denetim ve bağımsız
denetim sisteminin de oluşturulması kaçınılmaz gözüküyor.
Sporda şiddetle ilgili olarak üzerinde durulması gereken
kritik noktalardan bir tanesi de, benden önce konuşma yapan milletvekillerimizi
tekrar etmemek için söylüyorum, özellikle spor tesislerinde şiddet ve
düzensizliği önleyici özellikler içinde yer alması gereken en önemli
husus, burada görev alacak özel ve kamu görevlilerine, taraftar izleyici
sosyolojisiyle, kalabalıklarla ilişkiler ve kalabalık yönetimi
konusunda mutlaka bilgi birikimi ve tecrübelerinin artırılması
gerektiğidir.
Bir diğer önemli husus da, sadece cezalandırmayı
değil ödüllendirmeyi de teşvik edecek bir ödüllendirme
mekanizmasından da raporun Öneriler kısmında bahsediyoruz.
Branş ve seyirci olarak sporun çeşitlendirmesi ve
sporun, spor tesislerinin yaygınlaştırılmasında yine
özel olarak üzerinde durulması gereken kritik konu tesis
yapımıyla da ilgili bir özel strateji ve politika
dokümanının hazırlanmış veya hazırlanıyor
olması gerektiğidir.
Ayrıca, mahallî spor salonları ve alanları da yine
sporun yaygınlaşmasında kritik rol oynayacaktır. Belki de
önemli bir nokta, 2012 yılında İstanbul Avrupa Spor
Başkenti olacağı için raporda belirttiğimiz bütün
konuların toplumla paylaşılmasında, topluma
aktarılmasında özel bir misyonu olduğunu da ifade etmem gerekir.
Son olarak da Beşinci bölümde eğitim ve öğretim
standartlarının evrensel kriterleri dikkate alarak yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili yine önerilen kuruluşlar ve
iş birliği yapılacak kuruluşlar çerçevesinde bir model
önermiş olduk. Olimpiyat hazırlık merkezleri, sporcu eğitim
merkezleri bu süreçte önemli olan kurumsal yapılardan bir tanesi
olacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, yine önemli bir husus da
öğrencilerimizin ve gençlerimizin hem spor hem eğitim konusunu
birlikte götürebileceği yeni bir eğitim modeli de sportif
başarıyı doğrudan etkileyecektir. Serbest zaman
değerlendirme konsepti olarak sporun diğer serbest zaman
değerlendirme alternatifleri içinde de ön plana çıkmasına özel
ağırlık veriyoruz. Sporcu sağlık merkezlerinin
iyileştirilmesini ve sporcular için sağlık merkezlerinin
oluşturulmasını da bu çerçevede belirtmek gerekir.
Vakit olmadığı için Kulüpler Birliği
Vakfı ile Türkiye Futbol Federasyonunun yaptığı
toplantıda uyguladığımız anket sonucunu kitapta zaten
göreceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Ekren.
NAZIM EKREN (Devamla) Son olarak şunu sizlerle
paylaşmak isterim: Spor Araştırma Komisyonunun kendisine verilen
görevi bir eylem planı çıkartma mantığıyla neyin
yapılacağını, bundan hangi kuruluşun sorumlu
olacağını ve kimlerle iş birliği
yapacağını tablo hâlinde rapora eklemiş olduk. Raporun bir
tek eksiği, raporda yer almayan, özellikle vurgulanmayan tek konu, bunun
sürelerinin ne olacağıdır. Dolayısıyla, bu eylemlerin
ve önlemlerin hangi zaman diliminde, hangi sürelerle yapılacağı
karar verildikten sonra sorumlu kuruluş ile iş birliği
yapılacak kuruluşun karşılıklı vereceği bir
karar sürecidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukukun
üstünlüğü ilkesinden hareketle vatandaşlarımızın hak
ve hürriyetlerini, kamu düzenini koruma bilinci içerisinde görev istenen
polisimizin ve polis teşkilatımızın 166ncı
kuruluş yıl dönümünü de bu vesileyle kutlamak isterim.
23üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışmalarımız muhtemelen bugün sona erecek. Göstermiş
olduğunuz destek ve ilgiden dolayı özellikle teşekkürlerimi arz
ediyorum.
Yeni dönemde bütün arkadaşlarıma mutluluklar ve
başarılar diliyor, 12 Haziranda yapılacak milletvekili
seçimlerinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Ekren.
Sunumunuz çok beğenildi herhâlde Hocam, çok büyük
alkış aldı yani, teşekkür ederiz. (Alkışlar)
Şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet
Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulumuz çok
olumlu, çok doğru bir iş yaptı. Dört yılın
emeğini, birlikte oluşturduğumuz çözümleri kapanırken,
çalışmalara ara verirken milletimize sunduk, takdim ettik. Bu,
doğru bir yaklaşım olmuştur, Türkiye Büyük Millet Meclisine
yakışır, milletimize saygılı bir tavır
olmuştur.
Öncelikle, bu raporların hazırlanmasında emeği
geçen tüm milletvekillerimize, katkı veren tüm ilgililere Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, şahsım adına çok teşekkür
ediyorum, ülkemizin çok önemli konularında, gündem konularında
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlar kurdu, çalıştı,
gerçekten kaynak kitap mahiyetinde, gerçekten bir devlet planı mahiyetinde
yani Devlet Planlama Teşkilatında da bir çalışma
yapılsaydı böyle bir rapor çıkabilirdi- bu kapsamda eserler
meydana getirildi ve biz 23üncü Dönemi kapatırken, bu
yaptığımız çalışmaları halkımıza
buradan takdim ettik. Güzel iş yaptık, hayırlı bir iş
yaptık, katkı verenlere tekrar teşekkür ediyorum.
Zannediyorum benden sonra diğer grup başkan vekili
arkadaşlar da konuşacaklar ama ben, bu akşam, yani 23üncü
Dönemin son akşamında ve son konuşmaların
yapıldığı şu süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisinin
hesabını millete vermeyi doğru bir yaklaşım olarak
değerlendiriyorum. Kendi adıma konuşuyorum, sizler adına da
konuştuğumu düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, size de
bilgi vereyim, bu rakamlar Meclisimizin kayıtlarından
alındı.
Bu dönemde, 23üncü Dönemde, dört yıl içerisinde 755 tane
kanun tasarısı Meclise getirildi, bunun 382 tanesi burada
kanunlaştırıldı, hükûmet tasarısı veya
milletvekili teklifi ama sonuçta burada kabul edilen her kanun Meclisin
kanunudur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, şu dört yıl içerisinde,
ülkemizin ihtiyacı, milletimizin beklentisi doğrultusunda 382 tane
kanunu burada kabul etti, kanunlaştırdı. Gerçekten gerek iş
hayatının gerekse hukuk, yargı sistemimizin çok temel
ihtiyacı olan konularda da uzlaşarak yani mesela, Türk Borçlar Kanunu
gibi, Türk Ticaret Kanunu gibi devasa kanunları yani elli yıldır,
yüz yıldır çıkartılamayan, yenilenmesi gereken
kanunları bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarıyla
muhalefetiyle uzlaşarak kanunlaştırdı. Milletime arz
ederim. Yani kendi kendimizi övmek değil, Meclisimiz adına
milletimize hesap vermek anlamında söylüyorum.
Yine bu dönemde tüm partilerimiz 899 tane kanun teklifi verdi -ben
kendi adıma konuşayım, arkadaşlar da kendi adlarına
konuşsunlar- bu kanun tekliflerinden 179 tanesini Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu verdi, yaklaşık yüzde 20lik kısmını biz
verdik. Bunlardan 243 tanesi kanunlaştı. Bu kanunlaşma
içerisinde de Milliyetçi Hareket Partisinin payı yüzde 18,1. 44 kanunumuz
diğer kanun teklif ve tasarılarıyla birleştirilerek buradan
geçti. Arkadaşlarımın tenkidine ben de katılıyorum, gerçekten
gerek burada verdiğimiz önergeler gerekse verdiğimiz kanun teklifleri
komisyonlarda ve Genel Kurulda biz beklerdik ki daha ciddiye
alınmalı, birleştirilmiş olması yetmez, onların
birleştirilmesi lazımdı. Bu noktada çok iyi bir
yaklaşımı, tatmin edici bir yaklaşımı iktidar
partisi grubundan göremediğimizi ifade etmem gerekiyor ama her şeye
rağmen Milliyetçi Hareket Partili üyelerin verdiği 179 kanun
teklifinden 44 tanesi burada kanunlaştı; 899 kanun teklifinin 243
tanesi de burada kanunlaşmış oldu.
Bir başka şey, yine milletimize hesap vermek
anlamında söylüyorum: İktidar yapacak muhalefet denetleyecek, görev
budur. Denetlemenin İç Tüzük gereği imkânları vardır,
bunların birincisi yazılı ve sözlü soru önergeleridir.
Meclisimiz 19.135 adet yazılı soru önergesi vermiş bakanlara,
Hükûmeti millet adına denetlemek adına.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu soru önergelerinden
5.702 tanesi bizim grubumuza ait milletvekillerinin yani yaklaşık
yüzde 30unu, yüzde 29,7sini -yazılı soru önergelerinin- biz
vermişiz.
Sözlü soru önergelerinin sayısı demin ki yazılı
soru önergeleriydi- toplamı 2.355 tane. Bunun 1.336 tanesini Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu vermiş, yüzde 56,7sini.
Yine, araştırma önergelerinin -ki bugün
raporlarını görüştüğümüz araştırma önergeleri-
sayısı 1.105 tane. Bunun 325 tanesini yani yaklaşık yüzde
29,4ünü Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekilleri vermiş.
Bunlardan, işte 6 tanesinin komisyonlarını kurduk, rapora
bağladık ve bugün raporlarını birlikte görüştük.
Bir başka, genel görüşme açılması yine
partiler toplamı- 26 adet. Bunun 14 tanesini Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu vermiş yani yüzde 53,8i Milliyetçi Hareket Partisi tarafından
verilmiş.
Gensoru: 13 tane gensoru verilmiş; Hükûmet üyelerini
sorgulamak, denetlemek anlamında 13 tane gensoru verilmiş. Bu 13
gensorunun 3 tanesini yani yüzde 23ünü Milliyetçi Hareket Partisi vermiş.
Değerli milletvekilleri, aziz vatandaşlarım, aziz
milletim; ben Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili olarak 23üncü
Dönem Parlamentomuzun, 23üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin, milletine
karşı görevini yaptığı inancındayım.
Eksiğimiz oldu, yanlışımız oldu. Daha verimli
çalışabilirdik, daha uzlaşmalı çalışabilirdik,
toplumun ihtiyacı olan kanunları birlikte çıkartabilirdik ama
bir sonuç cümlesi olarak, inşallah, burada namusumuz ve şerefimiz
üzerine yaptığımız yemine bağlı kalarak bu
Parlamento, milletine karşı görevini yapmış bir Parlamento
olarak 23üncü Dönemi noktalıyor.
Bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz ilk gün
yani 23 Temmuz 2007 tarihinde söylediğimiz, Sayın Genel
Başkanımızın yazılı ifade ettiği, genelge
olarak ifade ettiği muhalefet görevimizi, uzlaşmacı,
hoşgörüye açık, diyaloga açık ve sorun üreten değil
sorunların çözümüne katkı veren bir muhalefet anlayışla bu
dönemi tamamladık. Şu rakamlar da onu göstermektedir.
Sayın Elitaş biraz önce söyledi, gerçekten, Adalet ve
Kalkınma Partisinin buraya teklif ve tasarı olarak getirdiği
kanunları düzeltmek muhalefete kaldı. Bu yönde verdiğimiz birçok
önergeyi de iktidarın, Hükûmetin
kabul etmesi de bunun ifadesiydi. Gerçekten, bu dönemin çok karakteristik bir
özelliği var -Geçeceğiz bugünleri değerli arkadaşlar,
ileride, bunlar, hep tutanaklara geçtiğinde incelenecektir, göreceksiniz,
hep beraber göreceğiz- bu dönemin çok temel bir karakteristiği yasama
kalitesinin düşük olmasıdır.
Çıkarttığımız kanunların dili, diğer
kanunlarla olan ilişkileri
Çünkü, farkında mısınız,
sürekli değişiklik kanunu geçirdik. Burada çıkan kanunları
hemen bir sonraki kanunla değiştirdiğimiz kanunlar oldu.
Bazı kanunlarda Anayasaya aykırı düzenlemeler de yaptık,
son anda engellediklerimiz oldu. Acelecilik çok doğru bir şey
değil ama sonuç itibarıyla, burada, acısıyla
tatlısıyla birlikte dört yılı milletimize hizmet etmek
amacıyla, milletin bize yüklediği görevler doğrultusunda
Bize
muhalefet görevi yükledi. Biz, iktidarı, millet adına denetlemekle
görevliyiz. Denetlerken, tabii ki sözümüz sert oldu, sesimiz yüksek
çıktı ama asla hakaret kastı yok. Hakaret etmeyi
akılsızlık sayarım, böyle bir kasıt olmaz. Ama, bazen
cümleler yanlış kuruldu, kelimeler yanlış seçildi,
yanlış anlaşıldı. Bir de, ortaya koyduğunuz bu
çalışma şekli yanlıştı, yani bitimine kadar bu
insanları çalıştırırsanız, belli bir saatten
sonra artık insanlar ne dilini kontrol edebiliyor ne şuurun kontrol
edebiliyor, bunun müsebbibi de sizsiniz. Yani iktidar olarak sizi, son,
giderken suçlamak anlamında söylemiyorum, milletimize hesap verirsek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Sayın Başkanım,
bitirmeme az kaldı.
BAŞKAN Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Sonuç itibarıyla, değerli
arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi uzlaşmaya öncülük
yapmış bir partidir; bunu herkesin burada ifade etmesi, itiraf etmesi
lazım. Gerçekten Milliyetçi Hareket Partisinin uzlaşmacı
tavrıyla burada çıkması mümkün olmayan kanunları
çıkardık. Meselemiz millete hizmet etmektir. Milletimizin takdirine
saygı duyuyoruz. Bugün muhalefet görevi vermiştir, muhalefet görevini
mütekâmilen yapmaya çalıştık. İnşallah milletimiz bunu
takdir edecektir, iktidar olmak görevi de verecektir; onu da mütekâmilen
yapmaya çalışacağız. Bu ülkeye bir gram hizmeti dokunan kim
varsa, hangi iktidar varsa ona teşekkürlerimizi,
şükranlarımızı sunuyoruz ama bizim anlayışımız
bu millet her şeyin en güzeline layıktır, sizi tenkidimiz budur.
Halkımız, milletimiz sizi, sebebi kendine ait olmak üzere, iki
dönemdir tek başına iktidar yaptı, çok güçlü iktidar yaptı.
Bu ülkenin sorunları çözülmeliydi, tüm sorunları çözülmeliydi;
çözülemeyişini tenkit ettik. Dolayısıyla, değerli milletvekilleri,
tekrar ediyorum: Ümit ederim milletimiz bu arzımızı kabul
edecektir. 23üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarıyla
muhalefetiyle görevini yapmıştır, milletine hizmet
etmiştir. Millet nezdinde ve Allah indinde bunların makbul
sayılması temennimdir, talebimdir.
Son gün, tabii ki herkes birbiriyle helalleşiyor. Buradan iyi
duygularla ayrılmak lazım, dost kalmak lazım. Zaman öyle veya
böyle geçecek. Takdir neyse, prosedür neyse gelecek dönem belirlenen
milletvekilleriyle 24üncü dönem devam edecektir, milletin takdiri neyse onunla
devam edecektir ama akıl yaşananları kâra dönüştürmeyi,
böyle tatlı bir hatıraya dönüştürmeyi gerektirir. Onun için, ben
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Grup Başkan Vekilimiz Sayın
Oktay Vural adına da, kendi adıma da, tüm milletvekillerimiz
adına da tüm Parlamentomuza, her milletvekilimize ve aziz milletimize
saygılar sunuyoruz ve tekrar görüşmek dileğiyle, hep beraber
görüşmek dileğiyle hepinize teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum efendim, sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, bir
şeyi eksik bıraktım, affedersiniz.
Tüm Meclis çalışanlarına da teşekkür ediyorum,
tüm personele, güvenlik görevlilerine
(MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Biz de teşekkür ederiz. Sağ olun
Sayın Şandır, çok naziksiniz.
Yahya Bey, buyurun efendim.
YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
23üncü Dönemin bu son saatlerinde fazla vaktinizi
almayacağım.
BAŞKAN Zaten süreni bir dakika olarak belirledim Hocam,
hızlanalım.
YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) Sayın Başkan, yüce
Meclis hakikaten çok hayırlı çalışmalar
yapmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği
kanunlar, almış olduğu kararlar ve Meclisteki
araştırma, inceleme komisyonu raporları
Bugün bizim için bir ziyafet idi gerçekten. Bu hayırlı
çalışmaların -ki, bir de öneride bulunacağım- her
birisi fevkalade kıymetli ve yüce Meclisin ortak
çalışmasının bir ürünüdür.
Sizlerden benim ricam şudur, istirhamım şudur: Bu
çalışmaların neticelerinin takip edilmesi ve yüce Meclis
bünyesinde ya bir komite oluşturulması veyahut da -artık onu
sizler uygun görürsünüz- akıbetinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Hocam, İç Tüzük gereği yapılır. İç
Tüzükü de zaten önümüzdeki dönem değiştirecek olduğumuz için
bir şey olmaz yani.
Sayın Muharrem İnce, şahsı adına
Buyurun efendim. (CHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Her dönemin bir anısı vardır, akılda
kalanı vardır. Polatlıdan düşman topçusunun sesi
duyulurken Büyük Millet Meclisi toplanıyor. Meclis Başkanı Adnan
Adıvar, konu şu: Meclisi Kayseriye taşıyalım. Oradaki
lise boşaltılıyor, ranzalar yerleştiriliyor, karavanalar
getiriliyor, milletvekillerine odalar ayarlanıyor, Meclis oraya
taşınacak. O güne kadar hiç konuşmamış olan Tunceli
Mebusu Diyap Ağa parmak kaldırıyor. Merak ediyor insanlar,
diyorlar ki: Diyap Ağa ne diyecek, hiç kürsüye gelmemiş birisi?
Dediği sözler şunlar: Reis Bey, ne taşınması? Biz
buraya ölmeye gelmedik mi? diyor. Alkışlarla önerge reddediliyor.
Belki de o Meclisin akılda kalanı budur. İnsan her zaman
kahraman olamayabilir ama her zaman insan olmak mümkün.
Bana 22nci Dönem Parlamentosunun akılda kalanı nedir?
diye sorarsanız. 1 Mart Tezkeresiydi. AKP ve CHP milletvekilleri
Bu
kimseye mal edilemez. Hayır. diyenler vardı Evet. diyenler
vardı. Bence 22nci Dönem Parlamentosunun dik duruşuydu bu, onuruydu
bu. Akılda kalan buydu bence. Bir gün eski milletvekili olduğumuzda
torunlarımıza, çocuklarımıza Ben de o gün o Meclisin
üyesiydim. O kapalı oturumda ben de vardım. diye belki de
çocuklarımıza bunları anlatacağız.
Bu dönemin akılda kalanı nedir? diye bana
sorarsanız bence şudur: Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu gibi
binlerce maddelik bu kanunları bir uzlaşmayla geçirdik buradan.
Yıllar sürerdi bu kanunları buradan geçirmek, mümkün değildi bu
uzlaşma sağlanmasaydı. Hesabını yapmak mümkün, bir
maddenin ne kadar sürede geçtiği. Mümkün değildi. Yani biz bu dönem
22 Temmuzdan itibaren bugüne kadar sadece bunları geçirmeye
çalışsaydık geçiremezdik. Bu uzlaşmayla olmuştur.
Hatta biz muhalefet olarak bu konuda çok ciddi eleştiriler
almışızdır. Kabul Edenler
Etmeyenler
Kabul edenler
Etmeyenler
, Siz muhalefet olarak orada ne iş yapıyorsunuz, niye
itiraz etmiyorsunuz? diye çok haksız eleştiriler de aldık.
Umarım bundan sonraki dönemde gelecek arkadaşlarımızın
da bu tür anıları olur.
Şimdi, siyasetin doğasından gelen gerginliklerle
zaman zaman burada tansiyon yükseldi; amacımızı aşan sözler
de söyledik, birbirimizi kırdık, incittik de belki. Umarım,
kimseye kötü söz, kişiliğine hakaret edici, onu
aşağılayıcı, onu yaralayıcı, kimliğine,
kişiliğine böyle sözlerimiz olmamıştır diye
düşünüyorum.
Bir yatılı okul öğrencisinin son gün romantizmi
içerisinde ayrılışın bir derin hüznü var hepimizde. Kimi
arkadaşlarımız Listeye yeniden girecek miyim, giremeyecek
miyim; girersem, seçilecek yerden mi gireceğim, daha alt sıralardan
mı gireceğim? diye
Bu telaş, normal bir telaş. Bu, hep
olması gereken bir telaş ama ben iki kere üst üste gelmiş bir
arkadaşınız olarak söyleyeyim, bir kere yüzde 60ı
yenilenecek bu Meclisin. Herkes saysın, 10 kişi yan yana sayıp 6
tanesinin olmayacağını düşünsün. Tabii, herkes kendini diğer
4ün içinde düşünecektir.
Umarım, bugün gösterdiğimiz hoşgörü, bugün hiç
sesimizi yükseltmeden, hepimiz birbirimizi alkışlayarak
yaptığımız bu son gün romantizmini, 24üncü Dönem
Parlamentosunun ilk gününden böyle başlatırız diye
düşünüyorum. İnşallah, böyle devam edecektir.
Ama şunu unutmayalım ki ortada bir çelişki
vardır: Bu Meclise gazi Meclis derler, bu Meclise yüce Meclis derler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi derler ama zaman zaman da bu Meclise
haksızlık etmekten hiç sakınmazlar. Nedir bu haksızlık?
Bu Meclis, bu ülkede en fazla haksızlığa uğrayan kurumdur.
Gazeteler şöyle yazar, şöyle derler: İki yıl
milletvekilliği yaptı, kıyak emekli maaşını
almaya devam edecek. Bu, Türkiyedeki en büyük palavradır ve ne
yazık ki bu palavrayı basın yaza yaza öyle bir işlediler ki
bunu, koca koca üniversite mezunu insanlar bana bunu soruyor, Yok böyle bir
şey. diyorum ama inanmıyorlar.
Bakınız, onlarca genç arkadaşımız bir
daha seçilemeyecek, emekli olamayacaklar yaşını
doldurmadıkları için, hizmet süresini doldurmadıkları için
ve bu arkadaşlarımız milletvekilliği yaptığı
için iş de bulamayacaklar. Doktorsa doktorluğu unutmuş olacak,
öğretmense öğretmenliğini unutmuş olacak, mühendisse
mühendisliğini unutmuş olacak; milletvekilliği yapmış
birisini kimse işinde çalıştırmak istemeyecek. Geçim
sıkıntısı çeken bu türden onlarca
arkadaşımız var ama gazeteler bunları Kıyak emekli
maaşı almaya devam ediyor. diye yazacak.
Yine, bu Meclisin lokantaları yazılmaya devam edilecek.
Hatta şöyle yapacaklar: Mutfaktan tüketilen et miktarını
alıp onu 550ye bölüp yırtıcı hayvanlarla bizim
yediğimiz ek miktarı arasında bağlantı kuracaklar ama
günde 8 bin kişinin bu Meclisi ziyaret ettiğini ise bir başka
haber içerisinde geçirecekler, aynı haber içinde bunu söylemeyecekler.
Yine, kümes gibi odalarda görev yapmamıza rağmen, bu
ülkede 150 bin makam otomobiliyle seyahat etmelerine rağmen, bu ülkede
küçücük daire başkanlarının bile klimalı odalarıyla,
anlı şanlı odacıları, çaycılarına
rağmen bizim bir yerinden bulup vurmaya çalışacaklar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ceylan derisi...
MUHARREM İNCE (Devamla) Ceylan derisinden diyecekler, bir
şey bulacaklar buna. Biz bunlara hazırlıklıyız. Ama
kabahat bizim. Bu kürsülere çıkıp bunları savunmuyoruz, meydan
okumuyoruz bunları yazanlara. Buraya çıkıp meydan
okumalıyız. Yani diyecekler ki bize, partiye gideceğiz para
isteyecekler, spor kulübüne para isteyecekler, garibana para isteyecekler,
değirmenin suyunun nereden geldiğini hiç sormayacaklar, bunu nereden
bulacağız diye sormayacaklar. Bizi, zaman zaman hırsız,
iş takipçisi gözüyle de görecekler.
İçimizde yanlış yapan arkadaşlarımız
olacak tabii ki her kurumda olduğu gibi. Yani bir deniz düşünün, o
denizin içerisindeki, deniz suyunun içerisindeki bakteri miktarı neyse bir
kova su aldığınızda yüzde olarak, oran olarak o
kovanın içindeki deniz suyunda da aynı miktarda bakteri vardır.
Sütte ne varsa kaymakta da o olacak. Bizim içimizde de yanlış yapan
arkadaşlarımız olacak. Bu doğal. Ama bundan
kurtulmanın bir yolu var sayın milletvekilleri. Bundan
kurtulmanın yolu, yargının önünden kaçmamak.
Dokunulmazlıklarından sıyrılmış bir meclis bu tür
şaibelerle baş başa kalmayacaktır. Bunun olduğu bir
meclis düşlüyorum.
Dokuz yıldır bu Mecliste çok sert konuşmalar
yapanlardan birisiyim ben. Zaman zaman bazı
arkadaşlarımızı incitmişimdir. Şimdi benim
ruhumda var muhalefet yapmak. Onu espriyle yapayım bu sefer, kimseyi
incitmeden yapayım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, siz iktidar
milletvekillerisiniz, hep bu kapıya alıştınız dokuz
yıldır. Önümüzdeki dönem -çıkarken bu kapıdan
çıkın da alışın- 12 Hazirandan sonra gelirken bu
kapıyı kullanacaksınız yani bir alışkanlık
yapsın diyorum.
Hepinize seçimlerde, özel yaşamınızda
başarılar diliyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnce.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz, ben de iktidar partisi grubunun hislerini beyan etmek
istiyorum, üç dakika rica ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın
Mehmet Şandır, 23üncü Dönem Parlamentosunun
çalışmasıyla ilgili özet bilgiler sunmaya
çalıştı. Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili,
Değerli Arkadaşım Sayın Muharrem İnce, milletvekili
hassasiyetini ve milletvekilinin kamuoyundaki yanlış
algılanmasını, hakikaten çok güzel, özet bir şekilde izah
etmeye çalıştı, milletvekili arkadaşlarımıza
büyük haksızlıkların yapıldığını ifade
etti. Bunu, sekiz yıldan fazla bir süredir yaptığımız
bu kutsal görev çerçevesinde gerçekten yaşadık, hissettik, gördük.
Bununla ilgili konuyu, bizlere yapılan, bizim
maaşlarımızla, telefon paralarımızla,
araçlarımızla, bize hizmet olarak tahsis edilen
danışmanlarımızla, sekreterlerimizle hiç alakası
olmayan, biri bin yaparak, pireyi deve yaparak milletvekili itibarını
zayıflatabilmek adına, 74 milyonun içerisinden çıkmış,
yirmi üç dönem Parlamento kurulmuş, toplam
baktığınızda 9 bin veya 10 bin civarında, Sayın
İncenin söylediği gibi her dönemde yüzde 50si, 60sı
değişmiş bir Parlamento olarak baktığımızda
6 bine yakın gerçekten şerefli görevi temsil etmeye milletimiz
tarafından teveccüh edilmiş milletvekili olarak yani seksen sekiz
yıllık tarihimiz boyunca, Meclis tarihi boyunca gelebilen 7.500
şanslı, şerefli insanlardan biri olma vasfına haiz olan
birileri olarak açıkçası bizlere çok büyük haksızlık
yapıldığı kanaatindeyim. Belki bu haksızlıklara
biz muhalefet olarak, iktidar olarak yaptığımız
konuşmalarla, eleştirilerin dozunu, ölçüsünü
ayarlayamadığımız çerçevede, basının da bunu
destekleyerek millet nezdinde milletin temsilcisi, bu yüce Türk milletinin
temsilcisi olan bizlere haksızlık yapılmasına katkı
sağladığımızı da düşünüyorum.
Ümit ediyorum, inanıyorum, diliyorum ki bugün 23üncü
Dönemin, son yasama yılının son haftasında
gösterdiğimiz birbirimizle olan ahenk ve uyumun 24üncü Döneme bir örnek
teşkil etmesini, 24üncü Dönem Parlamentosuna seçilecek milletvekili
arkadaşlarımızın bizim yaşadığımız
haksızlıkları, bizim yaşadığımız
sıkıntıları yapmamak için el birliği içerisinde, 74
milyonun temsilcisi olarak, ailemizin, kendimizin,
şahsımızın temsilcisi değil, temsil ettiğimiz yüce
milletin onuruna yakışır bir şekilde, o insanların bir
aynası olarak bize yapılan, milletin temsilcilerine yapılan
haksızlıklara bir örnek teşkil etmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, 491 birleşim
yapmışız 23üncü Dönemde, 2.081 oturum yapmışız,
bugünkü dâhil mi bilmiyorum, herhâlde 2.082 oldu. Bugün sabah gelen hesap
çerçevesinde baktığımızda 2.868 saat 48 dakikalık
birleşim yapmışız, çalışma
yapmışız. 137.865 sayfa tutanak kayda geçmiş, dün
itibarıyla gelen rakamlar. İhtisas komisyonları,
araştırma komisyonları 3.085 saat 4 dakika
çalışmış, 54.201 sayfa tutanak kayıt altına
alınmış.
Bu süreçte, Sayın Şandırın söylediği, bu
dönemde 783 adet kanun tasarısı sevk edilmiş Hükûmet
tarafından, bugüne kadar 513 tanesi
kanunlaştırılmış, 783 tanenin 201i 22nci Dönemden
devretmiş, 550 tanesi yeni hazırlanmış. Bu dönemde 548
kanun tasarısı veya teklifi yasalaşmış.
Yasalaştırdığımız kanun tasarısı ve
teklifin madde cinsinden karşılığı olan 7.841 maddeyi
burada hep birlikte, el birliğiyle çıkarmaya gayret etmişiz.
Son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Dört yıldır
grup başkan vekilliği yapıyorum. Bu grup başkan
vekilliği sürecinde, değerli arkadaşlarımız,
Sayın Bakanımız Sadullah Ergin, Sayın Bakanımız
Nihat Ergün, Değerli Arkadaşımız Suat Kılıç,
Sayın Bekir Bozdağ, Sayın Nurettin Canikli, Sayın Ayşe
Nur Bahçekapılı ve ben, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu, Sayın Hakkı Suha Okay, Sayın Kemal
Anadol, Sayın Muharrem İnce, Sayın Akif Hamzaçebi, yine
Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Oktay Vural ve Sayın Mehmet
Şandırla birlikte grubumuzu teskin etmeye çalışarak,
grubumuzu telkin etmeye çalışarak
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Barış ve
Demokrasi Partisi de var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Barış ve Demokrasi
Partisinden grup başkan vekili arkadaşlarımızla, Sayın
Ayla Akat Ata, Sayın Bengi Yıldız, Sayın Selahattin
Demirtaş ve Sayın Fatma Kurtulan arkadaşlarımızla
birlikte bu Parlamentoyu olgun bir şekilde çalıştırmak için
gayret gösterdik. Bu gayretlerde, muhakkak ki, bazen kontrol edemediğimiz,
bazen önleyemediğimiz tartışmalar da ortaya çıktı ama
bunlarda grup başkan vekili arkadaşlarımızın büyük
hassasiyet gösterdiği kanaatindeyim, inancındayım.
Biz her ne kadar burada bazı şeyleri konuşsak da
bazı şeyleri sert dille eleştirmeye çalışsak da
açıkçası ikili görüşmelerimizde böyle bir şeyin
olmadığını, teskin etmek için olumlu ve olgun bir
şekilde, Meclise, milletimizin temsilcilerine yakışır bir
şekilde olması için büyük gayretler gösterdik. Kelimelerimizi
seçerken, sözcüklerimizi seçerken, cümlelerimizi, tümcelerimizi
oluşturmaya çalışırken büyük bir itina gösterdik ama bazen
bazı hoş olmayan şeyler de gündeme gelmiş olabilir, bu da
bu işin doğasında olan bir şeydir; hoş görmek
lazım, olgunlukla karşılamamız gerekir diye
düşünüyorum.
Biz grup başkan vekili arkadaşlarımıza, bütün
siyasi parti grubu milletvekili arkadaşlarımıza, BDP, Milliyetçi
Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, tüm milletvekili arkadaşlarımız adına 23üncü
Dönem milletvekilleri olarak büyük bir özveriyle
çalıştığımızı ifade ediyorum. Bu özveriye
katkı sağlayan TBMM çalışanlarına, bizimle beraber
sabahlara kadar çalışıp bu yaptığımız
işlemleri not almaya çalışan stenograf
arkadaşlarımıza, burada belki Meclis görüntüsü içerisinde
olmayıp da arka odalarda, alt katta, bodrumda ve başka yerlerde,
televizyonlarda bizleri kayıt altına almaya çalışan
değerli arkadaşlarımıza ve her şeyden de önemlisi
değerli basın mensuplarımıza, bizleri takip ederek
kamuoyuyla bizim yaptığımız icraatları paylaşmaya
çalışan değerli basın mensuplarına ve
Başkanlık Divanı üyelerine, bütün Meclis başkan vekili
arkadaşlarımıza, Sayın Nevzat Pakdile, Sayın
Sadık Yakuta, Sayın Meral Akşenere, Sayın Güldal Mumcuya
ve kâtip üyelerimize
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) İdare amirleri
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -
idare amirlerimize
İdare amirleri de hatırlatıyor.
Değerli arkadaşlar, düğün davetiyesinde de bazen en
yakınlar unutulur. O anlamda
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) Rahmetli olanlar
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Rahmetli olan değerli
milletvekili arkadaşlarımıza, hem Milliyetçi Hareket Partisinden
hem Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan rahmetli olan milletvekili
arkadaşlarımıza, kavas arkadaşlarımıza ve
Kanunlar Kararlardaki değerli arkadaşlarımıza özverili
çalışmalarından dolayı teşekkürlerimi,
şükranlarımı arz ediyorum.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) Emniyet görevlileri
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Afif Bey, emniyet
teşkilatındaki görevli arkadaşlarımızı ifade
ediyorlar. Aklımıza gelen veya gelmeyen bütün arkadaşlarımıza,
herkese ve bizi gönülden destekleyen değerli milletimize
şükranlarımı arz ediyorum.
24üncü Dönem Parlamentosunun ilk yasama gününden,
yılından, ilk birleşiminden son birleşimine kadar 23üncü
Dönemin son günü şeklinde geçmesini temenni ediyor, yüce Meclisi ve
milletimizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, sataştı, sataşma var! (Gülüşmeler)
BAŞKAN Tutanakları getirttireyim bakayım.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Spor
Kulüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Evet, bir 23üncü Dönemi beraberce geçirdik. Beraber görev
yaptığımız Meclis Başkan Vekili arkadaşlarım
adına da şunu ifade etmek istiyorum ki: 23üncü Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında yasama ve denetim görevlerini beraberce yerine
getirdiğimiz milletvekili arkadaşlarıma, grup başkan vekili
arkadaşlarımıza, komisyonlarımızın değerli
başkan ve üyelerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
bakanlıklarımızın değerli çalışanlarına
teşekkür ediyorum.
Milletvekili arkadaşlarıma bundan sonraki siyaset ve
aile yaşamlarında başarılar diliyorum. 12 Haziran
seçimlerinin barış ve huzur içinde geçmesini temenni ediyor, aziz
milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.
23üncü dönemde Hakkın rahmetine kavuşan Sayın
Muhsin Yazıcıoğlu, Sayın Osman Gazi Yağmurdereli,
Sayın Gündüz Suphi Aktan, Sayın Hamza Yanılmaz ve Sayın
Mustafa Kuşa; ayrıca ant içme merasimine gelirken kaza geçirerek
vefat eden Mehmet Cihat Özönder kardeşimize Allahtan rahmet, kederli
ailelerine ve milletimize sabır ve başsağlığı
dileklerimi iletiyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12
Haziran 2011 Pazar günü yapılması kararlaştırılan
24üncü Dönem milletvekili genel seçimine ilişkin kesin
sonuçlarının, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun
37nci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 3üncü
maddelerine göre, Yüksek Seçim Kurulunca Türkiye radyo ve
televizyonlarından ilanını takip eden beşinci gün saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.20