TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 3’üncü Birleşim

                                                                                            5 Temmuz 2011 Salı

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.-  OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, Başkan seçilmesi dolayısıyla konuşması

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2011 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine dair Başbakanlık tezkeresi (3/3)

5 Temmuz 2011 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN : Cemil ÇİÇEK

KÂTİP ÜYELER: Geçici Kâtip Üye Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),

Geçici Kâtip Üye Mehmet MUŞ (İstanbul)

------ 0 ------

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

III.-  OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in, Başkan seçilmesi dolayısıyla konuşması

 

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, dün yapılan seçimlerin ardından Meclis Başkanlığı gibi kutsal bir göreve başlamanın onur ve heyecanını yaşıyorum. Hepinize, şahsıma göstermiş olduğunuz teveccüh nedeniyle bir defa daha teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Yeni dönemin ülkemize, milletimize, hepimize tekrar hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, görev sürem boyunca Anayasa, İç Tüzük ve kanunlar çerçevesinde ve Meclisimizin teamüllerine de uygun olarak tarafsız bir Meclis Başkanı olmaya azami özen göstereceğimi belirtmek istiyorum. Ülkemizin ihtiyacı olan yasal ve anayasal düzenlemelerin bu çatı altında, uzlaşma ortamı içerisinde hayata geçirilebilmesinin çabası içerisinde bulunacağım. Sizlerin bundan sonra da tarafıma vereceği destek, yapıcı uyarı, eleştiri ve katkılar benim için yol gösterici olacaktır.

Kurtuluş Savaşı’mızı yöneten, cumhuriyetimizi ilan eden bu Meclis, kuruluşundan bugüne ülkemizin kaderine yön vermiştir. Bağımsızlığımızın ve özgürlüğümüzün sembolü olan Meclisimizin önderliğindeki ülkemiz, geride bıraktığımız doksan bir yılda büyük mesafeler almıştır. Demokrasimizin, çağdaşlaşmanın, kalkınmanın en büyük güç kaynağı durumundaki yüce Meclisimiz, her zaman yüksek sorumluluk bilinci ile hareket ederek milletimizin umudu olmuştur.

Türkiye, yokluklar içerisinde var olma mücadelesi veren bir durumdan, bugün, dünyanın lider ülkelerinden biri hâline gelmiştir.  Türkiye'nin bu noktaya gelmesinde Meclisimizin payı büyüktür. Ülkemizi esaretin gölgesinden bağımsızlığın aydınlığına kavuşturan Meclisimiz, var olan tüm sorunlarımıza, milletimizin yararları doğrultusunda en gerçekçi çözümleri bulacak yegâne kurumdur. Demokrasimizin kalbinin attığı bu kurum, milletimizin ve ülkemizin her zaman önünü açan çareleri üretme başarısını göstermiştir. Meclisimiz çözüm üretme kabiliyetini ve gücünü koruduğu sürece, demokrasimizin ilerleyişi, özgürlüklerimizin kökleşmesi, ülkemizin kalkınma çabaları da devam edecektir.

Ülkemizde zaman zaman yaşanan hukuk karmaşalarının, demokrasi sorunlarının aşılabilmesinin yolu Meclisimizi etkin ve verimli çalıştırmaktan geçmektedir. Bunun da yolu, bir defa daha ifade etmeliyim ki Anayasa’nın amir hükmü gereği, yemin etmemiş milletvekillerimizin katılımıyla birlikte etkin ve verimli bir çalışmayı yapmaktır. İktidarıyla muhalefetiyle milletimiz için en doğru çözümleri bu çatı altında beraberce bulmak ve ülkemizin önünü açmak hepimizin görevidir. Demokratik olgunluk içerisinde ülkemizin her sorununu burada tartışabiliriz. Ortaya çıkan her sorunu aşmanın yolu, Meclisimizi daha çok çalıştırmaktan geçmektedir. Halkımız, bizden gerilim, kriz, karşılıklı restleşme beklemiyor, aksine, sorunların çözümü için uzlaşma anlayışı içerisinde daha çok çalışmamızı bekliyor.

Meclis Başkanı olarak ben tüm milletvekili arkadaşlarımı, milletimizin bizlere verdiği görevi en iyi şekilde yaparak Parlamentomuzun çalışmalarına katılmaya ve sorunlarımızı beraberce çözmeye hassaten davet ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, demokratik bir ortamda yüzde 83 gibi yüksek bir katılımla yapılan genel seçimlerin ardından milletimizin üstün iradesi sizler aracılığıyla yeniden bu yüce çatı altında hayat bulmuştur. Demokrasiyi işletme başarısını bu seçimlerde bir kez daha gösteren milletimiz, yüzde 95 gibi çok yüksek bir temsil oranına sahip Meclisimizin oluşumunu sağlamıştır. Halkımızın büyük bir olgunlukla yaptığı demokratik tercihler sonucunda Meclisimiz büyük ölçüde yenilenmiş, kadın milletvekili sayımız cumhuriyet tarihinin en yüksek noktasına ulaşmıştır. Yine halkımızın her kesiminin, her meslek grubunun büyük ölçüde temsil edildiği bu yüce çatı altında gençlerimizin ve engelli milletvekillerimizin sayısı da artmıştır. Meclisimizin yeni yapısı, aslında ülkemizin yıllardır kangren olmuş sorunlarının çözümü için bize verdiği çok önemli bir fırsattır. Bu durum Parlamentomuzda görev yapan her milletvekili arkadaşımıza ve gruplarımıza ayrı bir sorumluluk yüklemektedir. Artık hiçbir mazeretimiz yoktur. Bu kadar yüksek temsil oranıyla ve bu kadar çeşitli yapısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin çözemeyeceği sorun, aşamayacağı engel yoktur, yeter ki iyi niyetli bir çabanın içerisinde birlikte olalım.

Büyük oranda yenilenmiş, tazelenmiş 24’üncü Dönem Parlamentosu olarak önümüzdeki en büyük hedef yeni bir anayasadır. Yapıldığı dönemin izlerini taşıyan, ülkemizin gelişme hızının ve toplumsal taleplerinin hep gerisinde kalan bu Anayasa’nın değişmesi şarttır. Anayasa’mızın içeriği, üzerine bastığımız anda harekete geçen hukuk mayınlarıyla doludur. Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğümüz, demokrasimizin gelişme heyecanını yaşadığımız bir anda ülkemiz yeni hukuk sorunlarıyla, anayasa krizleriyle karşı karşıya kalabilmektedir. Toplumsal enerjimizi boşa harcamamıza neden olan bu durum, hem ülkemizi ve milletimizi yormakta hem de bizleri çağdaş uygarlık yarışında geri bırakmaktadır. Sorunlardan sürekli şikâyet edip çözüm için bir araya gelememek siyaset kurumuna olan güveni de zayıflatmaktadır. Meclisimiz, sadece şikâyet ve eleştiri yeri değil aynı zamanda çözüm merkezidir, bu çözümü de birlikte bulacağız. Bu nedenle Parlamentomuzun, önümüzdeki süreçte bizden beklenen sağduyu ve uzlaşmayı göstererek, ayrışılan noktaları değil buluşulabilen noktaları aramaya çalışarak faaliyetlerini sürdürmesini diliyorum.

Yine, geçmişten beri halkımıza büyük acılar yaşatan terör sorunuyla ilgili çözümler bulmak da bizlerin görevidir. Dün, Meclis Başkanı seçilmemin hemen ardından Kocatepe Camisi’nde bir şehidimizin cenazesine katıldım. Bugün de Hakkâri’den, Ankara’dan üzücü haberler geldi. Meclis Başkanlığı seçilme mutluluğunu yaşayamadan milletimizle beraber bu acıyı hep birlikte yaşadık. Bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Tüm bu acı olaylar, geçmişten beri vatanın bölünmez bütünlüğü uğruna verilen şehitler bizim bu can yakıcı sorunu çözme konusundaki sorumluluğumuzu da artırmaktadır. Terörü, demokrasiden ayrılmadan toplumsal sağduyuyla çözme konusunda öncülük yapacak olan yegâne kurum da Meclisimizdir. Demokratik diyalog yollarının yerini gerginlik ve ön yargıların alacağı bir ortam ülkemize ve hiç kimseye yarar sağlamayacaktır. Meclis Başkanı olarak bu yüce kürsüden toplumsal barışı ve huzuru koruma konusunda herkesi sağduyulu davranmaya davet ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 24’üncü Dönem Parlamentosunun iktidarıyla muhalefetiyle, sizlerin değerli katkılarıyla milletimiz tarafından takdirle ve minnetle anılacak önemli çalışmaları yapacağına yürekten inanıyorum. Meclisimizin bu anlayış içerisinde sorunlara ülkemizin ve milletimizin yararları doğrultusunda en doğru çözümleri hayata geçireceğinden eminim. Meclis Başkanı olarak ülkemizin ihtiyacı olan temel düzenlemelerin uzlaşma ortamı içerisinde hayata geçirilebilmesi için gerekli zeminlerin oluşması için gayret göstereceğimin bilinmesini isterim. Çalışmalarımızı karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü ortamı içinde ve birbirimizin hukukuna saygı göstererek sürdüreceğimizden kuşku duymuyorum.

Bu duygularla bana gösterdiğiniz güven için bir kez daha teşekkür ediyor, şimdi gündemdeki konulara geçiyor, hepinizi saygıyla bir defa daha selamlıyorum. (Alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Anayasa’mıza göre milletvekillerinin göreve başlamadan önce ant içmeleri gerekmektedir.

Şimdi geçen birleşimde ant içmemiş olan sayın milletvekillerinden bu birleşimde ant içmek isteyenleri kürsüye davet edeceğim.

Evet, ant içmek isteyen varsa onları… Anladığım kadarıyla yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, usulle ilgili… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Şimdi, Başbakanlığın Anayasa’nın 92’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, önce okutup işleme alacağım sonra da oylarınıza sunacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey söylüyorum. Bugün Meclisin çalışmaması lazım.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2011 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtına iştirak etmesi hususunda Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca Hükûmete izin verilmesine dair Başbakanlık tezkeresi (3/3)

 

1/7/2011

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına…”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika efendim…

Şimdi, Meclis, bakın, yasama faaliyetinde bulunamaz bugün, çünkü Başkanlık Divanı teşekkül etmedi efendim.

“…Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği…”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, bir dakika, bir şey söylüyorum ben.

BAŞKAN – Gündeme geçtim, gündemdeki konuyu bilgilerinize sunuyoruz.

Evet, okumaya devam edelim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, Meclis Başkanlık Divanı teşekkül etmeyince çalışamaz efendim.

“…1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)’ne Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır…”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Geçici Başkanlık Divanının görevi bitti.

Sayın Başkan, bakın, burada ciddi bir şey söylüyoruz. Sizin yapacağınız… Bugün, Meclis Başkanı olarak Meclisi çalıştıramazsınız. Divan teşekkül etmedi. O geçici kâtiplerle çalışamazsınız!

“…Söz konusu iznin süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24/6/2010 tarihli ve 969 sayılı Kararıyla 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmıştır…”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, burada konuşulanı siz duymuyor musunuz? Çalıştıramazsınız, Başkanlık Divanı teşekkül etmedi. İç Tüzük’ün 8’inci ve 11’inci maddelerini okuyun!

“…Türkiye UNIFIL kara harekâtına ve Deniz Görev Gücüne yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiş, böylece gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde, gerek bölgesel ve küresel ölçekte görünürlüğünün artmasını ve sahip olduğu saygın konumun pekişmesini sağlamıştır. Türkiye'nin UNIFIL’e katılımı, bölgede barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine önemli katkıda bulunmuştur.

UNIFIL’in görev süresi 31 Ağustos 2011 tarihinde sona erecek olup, görev süresinin 31 Ağustos 2011 tarihinden sonraki dönem için yenilenmesi yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından Ağustos ayı içinde bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.

Lübnan’daki siyasî ortam ile güvenlik ortamının ülkedeki askerî unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından uygun olduğu düşünülmektedir.

Bu hususlar ışığında ve Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin, UNIFIL’in görev süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda; hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında 5 Eylül 2011 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için Anayasa’nın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.

                                                                               Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                          Başbakan”

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerinde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.

Şimdi tezkereyle ilgili olarak Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül.

Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlarken 24’üncü Yasama Döneminin ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını diliyor ve Sayın Meclis Başkanımızı yeni görevinden dolayı gönülden kutluyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine de başarı dolu yeni bir dönem temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, maalesef 2 uzman çavuşumuzu kaybettik. Bunlar, Adana Kozan 1986 doğumlu Piyade Uzman Çavuş Murat Özkanoğlu ve Kayseri Pınarbaşı 1985 doğumlu Piyade Uzman Çavuş Yahya Karakaya’dır. Bu her 2 uzman çavuşumuz bu sabah 07.00 sularında sivil kıyafetlerle şehir merkezindeki evlerinden çıkarken teröristlerin silahlı saldırısına muhatap olmuşlar. çok yakın mesafeden, tabancayla şehit edilmişlerdir. Kendilerine rahmet diliyorum. Bu menfur olayı, bu cinayeti telin ediyorum ve biraz evvel Sayın Başkanımızın da ifade ettiği gibi -amaçlarının gerçekleşmesi- şehitlerimizin vatanımızın birliği, devletimizin yücelmesi ve halkımızın refahı için yaptıkları bu fedakârlıkların Meclisimiz tarafından da yeterince takdir edileceğine olan inancımı burada ifade etmek istiyorum.

Ayrıca Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinden Şemdinli yönüne giden askerî konvoydaki bir aracımız da trafik kazası yapmış, 8 erimiz yaralanmıştır. Onlara da acil şifa diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü Bünyesinde -hâlen bulunan- Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2011 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha UNIFIL Harekâtına İştirak Etmesi Hususunda Anayasanın 92 nci Maddesi Uyarınca Hükûmete İzin Verilmesine Dair Başbakanlık Tezkeresi’nin gerekçesini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyor ve yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Zengin doğal kaynaklara ve müreffeh bir gelecek potansiyele sahip olan Orta Doğu maalesef yıllardır karışıklık ve çatışmalar içerisindedir. Orta Doğu’yla olan siyasi, ekonomik ve tarihî, beşerî ve kültürel bağlarımızın yanı sıra bölgesel gelişmelerin iç ve dış politikamız üzerindeki yansımaları nedeniyle bu bölgede olup biten gelişmelere kayıtsız kalmamız elbette mümkün değildir. Aynı şekilde, başta komşularımız olmak üzere, bölge ülkelerinde barış, güvenlik, istikrar ve refahın hâkim kılınması ile Türkiye'nin millî çıkarlarının savunulması ve ilerletilmesi arasında mutlak bir ilişki mevcuttur. Türkiye, bu doğrultuda Orta Doğu’daki sorunların diyalog ve uzlaşı yoluyla çözülmesine öncelik vermekte, çatışma yerine dayanışmanın ve iş birliği kültürünün hâkim kılınmasını amaçlamaktadır. Ülkemiz, bu yükümlülüklerini gerek tek başına bir güç olarak gerekse mensubu olduğu uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla barışçıl, ilkeli ve etkin bir dış güvenlik politikası izlemek suretiyle yerine getirme gayret ve çabası içerisinde hareket etmektedir.

Sayın milletvekilleri, Lübnan ile olan ilişkilerimize gelince, Orta Doğu’nun huzuru açısından Lübnan ile ilişkilerimiz son derece önemlidir. Esasen, Lübnan, tüm bölgenin istikrarı bakımından kilit mevkide olan bir ülkedir. Malumunuz olduğu üzere 90’lı yılların başlarında nispi bir toparlanma dönemi yaşayan Lübnan, 2006 yılında yeniden kan, gözyaşı ve büyük bir tahribata maruz kalmıştır. Bu çerçevede, Türkiye, 2006 yazında yaşanan geniş bir bölgeye yayılma ve ciddi boyutlar kazanma emareleri gösteren İsrail-Lübnan Savaşı’na son verilmesi ve ateşkes sağlanması için yoğun çaba sarf etmiş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006’da aldığı 1701 sayılı Karar’ı uyarınca Lübnan’da barışın tesisi ve idamesi amacıyla uluslararası bir güvenlik gücü oluşturulmasında aktif rol oynamıştır. Bu kapsamda, Türkiye, Lübnan’daki insancıl sorunların hafifletilmesi için gerekli katkıda bulunmuş, Lübnan ve Filistin halkına acil insani yardımlarını sürdürmüştür. 24-25 Temmuz 2006 tarihinde personel nakliye gemisinden müteşekkil tahliye görev birliği, Lübnan’da yaşanan çatışmalar nedeniyle can güvenliği kalmayan vatandaşlarımızı Beyrut’tan Mersin’e tahliye etmiştir. Bu süreçte, Lübnan’dan 2 bin vatandaşımızın Türkiye’ye dönüşünün yanı sıra 10 binden fazla üçüncü ülke vatandaşının Türkiye üzerinden tahliyesi sağlanmıştır. Bunun yanı sıra TCG Bafra (F505) korveti, insani yardım amacıyla bağışlanan ilaç ve tıbbi malzemeleri 30 Temmuz 2006’da Beyrut-Lübnan’a intikal ettirmiştir. Bu kararın uygulamaya yönelik en önemli sonucu “UNIFIL” adı verilen ve şu anda tezkerenin konusunu teşkil eden Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’dür.

UNIFIL’in görevi, genel olarak, çatışmaların sona erdirilmesi ve ateşkesin izlenmesi, insani yardımların sivillere ulaştırılması, Lübnan’ın isteği üzerine sınırların güvenliği ve Hükûmetin rızası olmadan ülkeye silah girişinin engellenmesi hususunda yardımcı olunması olarak tespit edilmiştir. Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerden, bahse konu kararda belirtilen görevlerin yerine getirilmesi maksadıyla UNIFIL unsurlarını desteklemek üzere ilave birlik tahsis etmeleri talep edilmiştir. Birleşmiş Milletlerin, bahsettiğim görevler dışında, UNIFIL bölgesinde silahlı unsurların silahtan arındırılması dâhil hiçbir görevde kullanılmayacağını karara bağlamış olduğunu da hepinize bir kere daha hatırlatmak isterim.

Lübnan’daki siyasi ortam ile güvenlik ortamının ülkedeki askerî unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından da uygun olduğu değerlendirilmektedir. Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik durumu dikkate alınarak, Hükûmetimizin önerisi üzerine, yüce Meclisimiz 5 Eylül 2006 tarihinde aldığı 880 sayılı Karar’la -Türkiye'nin- hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının UNIFIL’e iştirak etmesini onaylamıştır. Bu çerçevede UNIFIL’in deniz ve kara güçlerine katkıda bulunduğumuz birlik ve gemiler 2006’dan itibaren bölgeye konuşlandırılarak görevlerine başlamışlardır. Türkiye, UNIFIL Deniz Görev Kuvvetine, mevsim şartları göz önünde bulundurularak kırk beşer günlük periyotlarla bir firkateyn veya bir korvet veya bir hücumbot ile katkı sağlamaktadır. Hâlihazırdaki katkımız ise bir hücumbottur. Sur şehri yakınındaki Eş Şatiye kasabasında 261 personel ile istihkâm inşaat birliği konuşlandırılmıştır. Ayrıca UNIFIL’in Lübnan’daki Nakura karargâhında 3 ve Deniz Görev Kuvvetinde de 1 olmak üzere toplam 4 karargâh subayımız görev yapmaktadır.

Mersin Limanı, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı doğrultusunda UNIFIL’e katılan ülkelerin kullanımı için tayin edilmiş liman olarak açıklanmıştır. Ayrıca, İskenderun Limanı ise 2008 Ağustos ayı sonundan bu yana lojistik destek sağlanması maksadıyla kullanılmaktadır.

Türk istihkâm inşaat bölüğü 20 Ekim 2006 tarihinden bu yana UNIFIL tarafından icra edilen görevler kapsamında ana ikmal yollarının yenilenmesi ve bakımı, helikopter pisti yapımı ve bakımı, altyapı faaliyetlerinin icra edilmesi, var olan bina ve yapıların rehabilite edilmesi, yeni yapıların inşası, sığınak inşası gibi 221 adet proje ile Lübnan-İsrail hattında 14 adet sınır taşı inşa görevini tamamlamıştır.

Türk istihkâm inşaat bölüğümüz, UNIFIL tarafından verilen görevlerine ilave olarak icra ettiği sivil-asker iş birliği faaliyetleriyle de bölge halkının takdirini kazanmıştır. Bu kapsamda, belde, köy, Sur merkezinde 27 adet jeneratör ihtiyaç sahibi okul ve belediyelere montajı yapılarak teslim edilmiş, 14 adet çocuk oyun parkı tesis edilmiş, 13 adet bilgisayar dershanesi açılarak toplam 130 bilgisayar kullanıma sunulmuş, 5 dershanede kadın eğitim merkezi kurulmuş, belde ve köy yollarının genişletilmesi maksadıyla 9 alanda yol bakım onarım çalışması yapılmış, bir caminin bakım ve onarımı tamamlanmıştır. Bir okula konferans, tiyatro salonu düzenlemesi yapılmış, yapılan sağlık taramasında -muayenede- 5 binden fazla sivil hasta muayene edilmiştir. Sonuç olarak sivil-asker iş birliği alanında 105 adet proje hayata geçirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin bu bölgeye yaptığı yardım askerî birliğimizin faaliyetlerinden ibaret de değildir. TİKA, Sayda şehrinde 14 bin metrekare kapalı alanı olan bir hastane inşa etmiştir ve bu hastanenin teçhizatı, yatakları tamamen Türkiye tarafından karşılanmıştır. Buradaki sarf edilen para 17 milyon dolardan fazladır.

Ayrıca, üç beldede TİKA, 40 kilometre su şebekesi deposu ve 2.300 metre de yol yapmıştır. Bunun dışında TİKA, Trablusşam Mevlevihanesi’ni ve Saat Kulesini restore etmiş, Al Burah Belediyesi’ne bir ambulans hediye etmiştir. 2010 yılı kalkınma yardımıysa 26 milyon dolardan daha fazladır.

UNIFIL’e katılan istihkâm inşaat bölüğümüz ve deniz birliklerimizin masraflarının geri ödenmesi konusunda Türkiye ile Birleşmiş Milletler Sekreteryası arasında mutabakat muhtırası ve yardım mektupları imzalanmıştır. Bu çerçevede askerî unsurlarımızın masrafları Birleşmiş Milletler tarafından karşılanmaktadır. Buna, askerlerimize ilave olarak ödenen harcırahlar dâhildir.

Türk Silahlı Kuvvetleri, Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi ışığında barışı destekleme harekâtına destek vererek dünya ve bölge barışına katkıda bulunmaya devam etmektedir.

UNIFIL’de, Türkiye dâhil tüm ülkelerden toplam 12 bin civarında personel görev yapmakta olup, Türkiye’nin yanı sıra UNIFIL’e kuvvet katkısı sağlayan ülkeler şunlardır: Belçika, Bangladeş, Danimarka, Belarus, Sırbistan, Brezilya, Kamboçya, Sri Lanka, Nijerya, Brunei, Çin, Hırvatistan, El Salvador, Fransa, Makedonya, Almanya, Gana, Yunanistan, Guatemala, Macaristan, Hindistan, Endonezya, İrlanda, İtalya, Malezya, Nepal, Portekiz, Katar, Kore, Sierra Leone, Slovenya, İspanya, Tanzanya.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’ın sosyopolitik dokusunun hassas dengeler üzerinde kurulu olduğu, gerek bölgesel konjonktürün gerek Lübnan iç siyasetinin parametrelerinin karmaşık ve zor olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. İsrail ile Lübnan arasındaki mevcut sorunlar, Lübnan Özel Mahkemesi süreci ve özellikle Suriye’de meydana gelen olaylar mevcut gelişmelerin seyrini dramatik bir şekilde etkileyecek potansiyel bir güce sahiptir. Böyle bir ulusal ve bölgesel konjonktürde Lübnan’da huzur, sükûnet ve istikrarın korunması her zamankinden daha fazla önem kazanmıştır. Bu nedenle UNIFIL’in bugüne kadar başarıyla ifa ettiği görevinin devamına ihtiyaç bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’nın uygulamaya konulmasının ve genişletilmiş UNIFIL’in göreve başlamasının ardından Lübnan-İsrail sınırında ve bölgede sağlanan güvenlik ve istikrar hâlen devam etmektedir. Taraflar 1701 sayılı Karar çerçevesinde tesis edilen ateşkese uymuşlardır. Lübnan ordusu Güney Lübnan’a konuşlanmış, UNIFIL görev yönergesiyle hareket konsepti ve angajman kurallarına tanınan işlevleri çerçevesinde barış, güvenlik ve istikrarın idamesine katkıda bulunmaya devam etmiştir.

Lübnan, kendisine has sosyal yapısı ve işleyen anayasal sistemi sayesinde birçok bölge ülkesini etkisine alan halk hareketlerine teşebbüs etmemiştir, bölgenin içinde bulunduğu bu karmaşık ortamda dahi hükûmet kurma başarısını göstermiştir. Dolayısıyla, bu sorunlara zaman içerisinde diyalog ve uzlaşı yoluyla kalıcı çözümler üretilebilmesi için UNIFIL’in katkısıyla sağlanan istikrar ortamının sürdürülmesi gerekmektedir. Bu husus sadece Lübnan için değil bölge açısından da büyük önem taşımaktadır. Lübnan’da istikrarın bozulmasının bölge istikrarını da olumsuz etkileyeceği daha önceki olaylardan ve tecrübelerden sabittir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’yla UNIFIL’in görev süresi geçici olarak bir yıl olarak belirlenmiş, bu sürenin gerekli görülmesi hâlinde her yıl uzatılması kararda öngörülmüştür. Bugüne kadar Lübnan ve İsrail sınırında istikrar sağlanmasına önemli bir katkıda bulunan UNIFIL görev süresi her yıl düzenli olarak uzatılmıştır. Görev Gücünün süresinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından 31 Ağustos 2011 tarihinden itibaren bir yıl süreyle daha uzatılması beklenmektedir.

Bu değerlendirmeler ışığında, Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL görev süresinin uzatılması yönünde karar alması hâlinde hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla tespit edilen ilkeler kapsamında 5 Eylül 2011 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtı’na iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesini yüksek takdirlerinize sunuyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi Başbakanlık tezkeresiyle ilgili olarak parti gruplarına söz vereceğim.

İlk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’ın.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2011 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtı’na iştirak etmesine izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak öncelikle biz bu Hükûmet tezkeresine olumlu oy vereceğiz. Lübnan halkının talebi doğrultusunda Birleşmiş Milletlerin Geçici Görev Gücü UNIFIL’in görev süresini uzatma kararı olursa, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir yıl daha Lübnan’da görev yapmasına destek vereceğiz.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin Meclis Grubunun bu kararının gerekçelerini birazdan sizlere arz edeceğim ancak müsaadeniz olursa Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu başlangıç oturumunda dilek ve temennilerimi öncelikle ifade etmek istiyorum.

Öncelikle, 24’üncü Dönemin milletimize, ülkemize, Meclisimize, siyasi partilerimize ve siz değerli milletvekillerine hayırlı sonuçlar getirmesini yüce Allah’tan diliyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletimize ve demokrasiye yakışır çalışmalar yapılmasını da temenni ediyorum.

Seçimler tamamlanmıştır. Partimiz üzerinde oynanan birçok oyun sonunda milletimiz, takdiri kendine ait sebeplerle partimize muhalefet görevi vermiştir. Öncelikle milletimizin bu takdirine saygılıyız. Burada yapacağımız çalışmalarımızla milletimize, milletimizin bize emanet ettiği göreve layık olmaya çalışacağız.

Muhalefet görevimizi, bilmenizi istiyorum ki, öncelikle uzlaşmacı, hoşgörülü, diyaloğa açık, sorun üreten değil, sorunların çözümüne katkı veren ancak ülkemizin ve milletimizin geleceği açısından tehlike ve tehdit gördüğümüz konularda millî duruşumuzu herkes burada görecektir. Bunu ısrarla ortaya koyacağız.

Tekrar, aramıza yeni katılan milletvekili arkadaşlarımıza ve tüm Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine başarılar diliyorum, esenlikler diliyorum.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Dönem Başkanı olarak seçilmenizden dolayı sizleri kutluyorum. Seçilmenizden dolayı tebriklerimizi dün Meclis grubumuz alkışlarıyla ifade etmişti. Sizin de teşekkür konuşmanızda ifade ettiğiniz gibi bir fâninin ömründe gelebileceği çok şerefli bir görevin yani Meclis Başkanlığının üstesinden geleceğinize inanıyorum ve size başarılar diliyorum, Allah utandırmasın.

Özellikle bölgemizde yaşanan olayların ve uygulanan projelerin baskısı altında dönüştürülmek istenilen ülkemizin aslında zor bir dönemine denk düşen 24’üncü Döneme gereksiz yere sıkıntılı bir başlangıç da yaptık. “Boykot ve yemin krizi” olarak anılan bu süreci ümit ediyorum ki en kısa zamanda sonlandırmak için göstereceğiniz gayret ve alacağınız olumlu sonuç krizin aşılmasının ötesinde ülkemizin önündeki bu sıkıntılı süreci zararsız atlatabilmek için de bir umut kaynağı olacaktır ve sizden, Meclis Başkanımız olarak Meclisimizin yaşadığı bu krizi en kısa sürede, herkesin de katılımını ve katkısını da temin ederek çözmenizi beklediğimizi tekrar ifade etmek istiyorum çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinin, sizin de ifade ettiğiniz gibi, sorun çözücü, güvenilir, itibarlı görüntüsünü yeniden kazanabilmesi için bu sorunu başlarken aşabilmek gibi bir mecburiyetimiz olduğunu hatırlatmak istiyorum ve bu krize sebep olan veya bu krizin tarafları olan herkesi de bu konuda sağduyulu ve sorumlu olmaya da Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak davet ediyorum.

Değerli Başkanım, her ne kadar kurucusu bulunduğunuz Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin teklifiyle aday gösterilmiş ve oylarıyla seçilmiş olsanız da bize göre siz artık milletin Meclisinin Başkanısınız, gereğince davranacağınıza inanmak istiyorum. Burada milletimizin her kesiminin kendisini özgürce ifade etmesine imkân veren bir yaklaşımı göstereceğinize, Meclisi İç Tüzük ve Anayasa hükümlerince ve Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin grup başkan vekilleri temsilcileriyle eşitlikçi bir anlayış ve adaletle yöneteceğinize yine inanmak istiyorum. Özellikle güce ve çokluğa teslim olmadan, millet adına, muhalefet partilerine ve daha da önemlisi az olana, küçük olana pozitif ayrımcılık yapmayı bir demokratik üslup olarak benimseyeceğinize de inanmak istiyorum. Siz de bilirsiniz ki demokrasi ve hukuk, azlığın, azınlığın, aykırı olanın hakkının güce karşı korunduğu bir yaşam biçimidir. Milletin verdiği yetkinin Hükûmet tarafından kullanımı muhalefet partileri tarafından burada denetlenecektir. Buna imkân ve fırsat vereceğinize, yine inanmak istiyorum.

Sayın Başkanım, bir iki hususu da dikkatinize, bu ilk günde hatırlatmak, sunmak istiyorum, Meclisimizin 23’üncü Döneminde bir tenkit ve suçlama olarak söylemiyorum, kimseyi ilzam edecek bir ihsasta da bulunmuyorum ancak bir tespit olarak ifade ediyorum: Meclisimizin 23’üncü Döneminde yasama kalitesi çok önemli sorunlar yaşamıştır. Yasama, yeni gelen arkadaşlarımızın önümüzdeki süreçte anlayacakları, gerçekten kalitesizlik yaşamıştır. Kanun tasarı ve tekliflerinin yazımı, dili, Türkçesi, düzeni, komisyonlarda ve Genel Kurulda görüşülme usulü, bütün itirazlarımıza rağmen, bir türlü düzene konulamadı. Yirmi sayfa uzunluğunda bir tek madde olur mu Sayın Başkanım? Hukukçu kimliğinize soruyorum: “Fıkra”, “bent”, “alt bent” adı altında yüzlerce maddeyi bir madde altında toplayarak, temel kanun formatında, üzerinde konuşulmadan, görüşülmeden, müzakere edilmeden geçirilmesi demokratik olur mu? Gece yarılarında şahsa özel önergeler ve kanun teklifleri verildi, İç Tüzük’e uygun olması gerekçe gösterildi. Umarım ki bu tür uygulamalar bu dönemde, sizin yönettiğiniz Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanmayacaktır.

Sayın Başkan, inanıyorum ki biz burada kanun koyucu değil, hukuk kurucu olacağız. Ancak ne yazık ki geçen dönemlerde bu Mecliste hukuk bozuculuğu yapıldı. Bu tespit veya bu tanım bana ait değil, sizin bir değerli arkadaşınıza ait. Umarım ki bu dönemde sizin yöneteceğiniz bu Meclis hukuk kurucu olarak ülkemizin ve milletimizin sorunlarına çözüm üretecek hukuk altyapısını kuracaktır. Çünkü sizin ifadelerinizle bu Meclis bir kahraman meclistir. Atalarımız, bu Mecliste, yaşanan çağın en ileri devletini hukuk üzerine kurmuşlardır, Millî Mücadele’yi yönetmişler, savaşı kazanmışlar ve devletimizin kuruluş hukukunu kurmuşlardır. 1924 Anayasası ve Lozan Barış Anlaşması bu Meclisin eseridir.

Yeni bir yüzyılın ilk çeyreğindeyiz. Her yüzyılın ilk çeyreğinde olduğu gibi, milletimiz yine ateş denizinden mumdan yapılmış gemilerle geçirilmeye zorlanmaktadır. Yine küresel güçler küresel projelerini bölgemizde uygulamaya koyuldular. Değişim ve dönüşüm adına, yeni bir anayasa yapmak adına, özgürlükleri geliştirmek adına çok tehlikeli bir sürece sürükleniyoruz. Devletimizin kuruluş hukuku değiştirilmek isteniyor. Önce birtakım farklılıkları kimlikleştirerek milletimizi ayrıştırıp çatıştırmayı, sonra da etnik bölücü terörün siyaset yoluyla millî devletimizi parçalamayı bir siyaset olarak, bu siyasete bir hukuk altyapısı kurma talebi olarak Meclisimize dayatıldığının farkına varılması gerekmektedir.

Bir millî mücadele sonrasında bedelini atalarımızın kanlarıyla ödediğimiz bu vatanı ve üzerinde kurduğumuz devletimizin kuruluş hukukunu, milletimizin birliğini ve kimliğini, ümit ediyorum ki, burada sizin Başkanlığınızda her zeminde ve her kapsam ve anlamda birlikte savunacağız. Yine ümit ediyorum ki bunu gerçekleştirecek yeni anayasamızı uzlaşarak burada birlikte yapacağız. İnsan haklarına dayalı, bireyin hak ve özgürlüklerini genişleten, devleti değil vatandaşı koruyan, insan merkezli, çağdaş bir anayasayı birlikte yapacağız.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak devletimizin kuruluş hukukunun ve milletimizin kurucu hukukunun değiştirilmek istenmesine biz asla destek vermeyeceğiz. Bize göre, devlet olmazsa millet, millet olmazsa devlet olmaz; aslında devlet millet demektir. Tarihen de sabittir ki devletlerin kuruluş hukukunu değiştirdiğiniz takdirde devleti yıkmış olursunuz.

Teşekkür konuşmanızda yeni anayasa yapılmasını bir namus görevi olarak, bir söz olarak belirlediniz. Sayın Başbakan da Milliyetçi Hareket Partisiyle bu konuda bir ortak akıl oluşturmayı arzuladığını beyan etti. Anlaşılıyor ki bu yaz bununla meşgul olacağız. Buradan Milliyetçi Hareket Partisi olarak ifade ediyorum ki biz de 1982 Anayasası’nın değiştirilmesini istiyoruz. Ancak herkes bilmeli ki parti olarak Anayasa’nın 1’inci maddesinde anlamını bulan “Türkiye Devleti, bir Cumhuriyettir.” ifadesinden, 2’nci maddesinde yer bulan Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğuna yönelik ilkeden, 3’üncü maddesinde tanımlanan “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.” tarihî kararlılığından ve milletimizin kimliğinden asla taviz vermeyeceğiz ve geri adım atmayacağız.

Sayın Başkan, böyle bir dönemde sözlerimi Büyük Atatürk’ün sözüyle bitirmek istiyorum: “Milletin istiklal ve istikbalini milletin azim ve kararı belirleyecektir.” Milletin kararı işte bu Mecliste, sizin yöneteceğiniz bu Mecliste şekillenecektir. Tarihî bir görev yaptığımızın, tarihî bir görev yapacağımızın bilincinde söylüyorum: Allah hepimizin yâr ve yardımcısı olsun. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yılında burada birlikte alacağımız kararlarla inanıyorum ki ülkemizi en azından bölgesinde bir küresel güç hâline getireceğiz. Hatta biz iddia ediyoruz Milliyetçi Hareket Partisi olarak 21’inci yüzyıl Türk asrı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu açılış konuşmasını veya bu başlangıç konuşmasını önemsiyorum. Çünkü bundan sonra burada birlikte çalışacağız, birlikte ülkemizin ve milletimizin gündemindeki konulara çözüm üretecek, çözümlere hukuk kuracağız.

Her birimiz, her parti, her grup olarak ülkemizin geleceği açısından çok önemli gördüğümüz ve bir küresel proje olarak dayatılan bu konularda tavrımızı ve duruşumuzu birbirimize açık, net, hiçbir komplekse kapılmadan, hiçbir özel anlamlar yüklemeden ifade etmeyi gerekli ve değerli görmekteyiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, milletimizin bize verdiği görevin gereği milletimizin hakkını, hukukunu, geleceğini, kimliğini ve kurduğu devletin kurucu hukukunu savunmayı birincil görev olarak bilmekteyiz, sizlerin de bu görev şuuru içerisinde olduğuna inanmaktayız, inanmak istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başlangıçta da ifade ettiğim gibi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Kararı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için izin verdiği Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücüne silahlı kuvvet unsurlarıyla katkı sağlanması hem o günün şartlarında hem bugünün şartlarında Türkiye açısından bir tarihî sorumluluk olarak görülmüş ve kabul edilmiştir.

Birer yıllık süreler içerisinde verilen bu yetkinin her yıl bu mevsimde, bu tarihte yenilenmesi gerekiyor. Türkiye olarak, bu bölgenin bir ülkesi olarak, tarihten kaynaklanan müktesebimizin ve sorumluluklarımızın gereği olarak bu coğrafyada yaşanan hadiselere tarafsız kalmamız, bigâne kalmamız asla mümkün değildir. Dolayısıyla, bu coğrafyada yaşanan hadiselere, özellikle Suriye’de yaşanan son gelişmelerden sonra Lübnan’daki siyasi ve güvenlik ortamının devamına gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye olarak bizim de dikkatlice taraf olmamız veya katkı vermemiz veya sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmemiz bir zorunluluktur diye düşünüyoruz.

Bu hususlar ışığında, hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetlerinin -bir yıl süre içerisinde- bir yıl daha Lübnan’daki görevine katılmasını gerekli ve doğru buluyoruz ve bu yönde, Hükûmetin, bugün Genel Kurulumuza sunduğu bu tezkereye Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi bir daha ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, çevremizde yaşadığımız hadiseleri kendi gerçekliği içerisinde, Orta Doğu’nun kendi gerçekliği içerisinde değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Burada bulunan, geçen dönemde burada bulunan arkadaşlarımız hatırlayacaklardır, 6 Nisan 2011 tarihinde, Türkiye ile Suriye Arasında Terör ve Terör Örgütleriyle Mücadelede İşbirliği Protokolü’nün kanunlaştırılması konusunda buraya getirilen uluslararası sözleşme üzerinde bir konuşma yapmıştım ve o zaman demiştim ki Hükûmete: Suriye’de yaşanan hadiselerin geleceğini doğru öngörmek mecburiyetindeyiz ve Türkiye olarak gerekeni yeterince ve zamanında almak mecburiyetindeyiz çünkü Suriye, Libya değil, Mısır değil, Yemen hiç değil; Suriye bizim kapı komşumuz. Suriye’de çıkacak bir kıvılcımın yangına dönüşmesi Türkiye’yi çok yakından ilgilendirecektir ve bu tehdit ve tehlikeden kendimizi koruyabilmemiz için zamanında gereğini yapmamız gerekir. Hükûmeti bu noktada, Sayın Başbakanı, Sayın Cumhurbaşkanını, Suriye yetkililerini, alınması gereken tedbirler noktasında uyarması, cesaretlendirmesi için gereğini yapmaya davet etmiştim.

Değerli milletvekilleri, bugün, Suriye belki de geri dönülmez bir noktaya geldi. Türkiye olarak buradan doğruları söylememizin çok da etkili ve faydalı bir sonuç getirmediğini hep beraber yaşayarak gördük. Türkiye'nin, bu coğrafyada, bu coğrafyada yaşayan insanlara tarihî, coğrafi, siyasi, inanç bağlamında, kültürel bağlamda çok köklü sorumlulukları bulunmaktadır. “Ne hâlleri varsa görsünler.” diyemeyiz. Lübnan’da gösterdiğimiz duyarlılığı Suriye’de de göstermek bir mecburiyetti ama bugün, Suriye’de maalesef kan akmaktadır. Bunun sorumlusu biz değiliz, bunun sorumlusu Türkiye değil ama komşudaki yangına seyirci kalmamız kendi evimizin de bu tehdit ve tehlikeyle karşı karşıya gelmesine sebep olabilir. O sebeple söylüyorum: Lübnan’da gösterdiğimiz duyarlılığı… Bugüne kadar 31 defa, Türkiye, dışındaki ülkelerdeki olumsuzluklara, çatışmalara Türkiye Türk Silahlı Kuvvetlerini göndererek müdahil olmuş, Birleşmiş Milletler bünyesinde katkı vermiş ama bugün, Suriye Dostluk Grubu Başkanı olarak Suriye’de yaşanan hadiseler benim canımı yakmaktadır, yüreğimi kanatmaktadır. Türkiye’yi yöneten siyasi iktidarın, millet adına Türkiye’yi yönetmek sorumluluğu alan siyasi iktidarın, AKP İktidarının bu konularda daha duyarlı olmasını ve coğrafyanın, tarihin gerçekleriyle, onun yüklediği sorumlulukla hareket etmesini çok önemsiyorum. Tekrar tavsiye ediyorum: Bu konulara daha duyarlı bir yaklaşımı, daha bölgesel gerçeklerin ışığında bir yaklaşımı gerekli görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Hükûmetin getirmiş olduğu bu tezkerenin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Türkiye'nin bölgedeki konumuna, dış politikasına katkı vermesini diliyor, buraya görevlendireceğimiz askerlerin her türlü kazadan ve beladan korunmasını da Yüce Allah’tan temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Volkan Bozkır.

Buyurun Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin, Lübnan’daki Birleşmiş Milletler gücüne asker göndermesi için Meclisimizin verdiği yetkinin bir yıl daha uzatılması hakkındaki Hükûmet tezkeresi konusunda AK PARTİ Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, öncelikle yüce Meclisin Başkanlığına seçilmeniz dolayısıyla içten tebriklerimi sunuyorum ve başarılarınızın devam edeceğine olan inancımla bu görevinizin Meclisimize, memleketimize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

24’üncü Yasama Döneminde cumhuriyet tarihinin en güçlü noktasına ulaşmış olan ülkemizin her bakımdan daha da ileriye götürülmesine imkân sağlayacak çalışmalarda Meclisimize başarılar diliyorum.

Ayrıca, bugün, vatan uğrunda şehit olmuş aziz kardeşlerimize Tanrı’dan rahmet, acılı ailelerine ve tüm milletimize de sabırlar diliyorum.

Lübnan’daki gelişmeler Türkiye’yi birçok düzeyde ilgilendirmektedir. Bu açıdan Lübnan, Türkiye'nin Orta Doğu çıkarları ve tüm bölgedeki hassasiyetleri açısından göz ardı edilebilir bir ülke değildir. Orta Doğu’nun zaten karışık olan jeopolitik denklemine Lübnan’ın da dâhil edilmesi ile hem çıkar ilişkileri hem de bölgede her daim devam eden çatışmalar içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır. Coğrafi konumu, karmaşık iç yapısı ve dış bağlantılarıyla Lübnan’daki gelişmeler bölgenin tümünü etkilemektedir. 2006 Lübnan savaşı bir kez daha Lübnan’ı Orta Doğu politikasında ön plana taşımıştır. Lübnan’da bugün yaşanan kriz hem Lübnan’ın iç politikasındaki siyasi mücadelelerin hem de bölgesel, uluslararası konjonktürün birbirlerini karşılıklı olarak etkilemesi ile ortaya çıkmıştır.

Lübnan, sosyal yapısı itibarıyla kendine özgü bir ülke olarak tanımlanabilir. Lübnan’ın bu karakteristiğini üç unsura dayandırmak mümkündür: Birincisi, Lübnan halkının Hristiyanlığın ve Müslümanlığın toplam yirmi iki mezhebine bölünmüş olmasıdır. İkinci unsur ise sosyal yapının tam bir feodaliteye dayanması ve Lübnan halkının dinî mezheplerin dışında “zaim” denen derebeylerin ve ağaların etrafında kümelenmiş bulunmasıdır. Üçüncü nokta ise siyasi partilerin, sosyal yapının bu özelliklerine göre şekillenmesidir. Dolayısıyla, siyasi partilerin yapısına önce aile yani zaim şekil vermiş, ondan sonra da mezhep faktörü ile siyasi fikirler yerlerini almıştır.

20’nci yüzyıldan itibaren iç çatışmalar sebebiyle ve maddi zenginlik arayışıyla dünyanın çeşitli bölgelerine göç eden ve çoğunlukla Hristiyan Marunilerden oluşan Lübnan diasporasının nüfusu, bugün 10 ila 14 milyon arasında tahmin edilmektedir. 4 milyon nüfuslu Lübnan’ın zenginliğinin kaynağını da bu diaspora oluşturmaktadır.

Lübnan’da hiçbir zaman bir ulus devlet olgusu gelişmemiş ve Lübnanlılar her şeyden önce mensubu oldukları din ve mezhepleri ile liderlerine bağlı kalmışlardır. Ülkedeki din faktörüne dayalı bölünme, iç çekişmelerin kökenlerinden birini oluşturmuştur. Temelde dinsel bölünme Hristiyanlık ve Müslümanlık olarak iki gruba ayrılmış olmakla birlikte, bu iki gruptaki mezhepler arası mücadeleyi de göz ardı etmemek gerekir. Hristiyan kanatta tarihsel bir gelişmenin sonucu olarak Maruniler daima güçlü ve lider mezhep durumunda olmuştur ancak Müslüman mezhepler arasında 19’uncu ve 20’nci yüzyıllarda sayı ve güç yönünden köklü değişiklikler kendisini göstermiştir. 20’nci yüzyıla gelinceye kadar dağlık Lübnan’ın güçlü topluluğu Dürziler askerî bakımdan etkin olmuştur ancak 20’nci yüzyılda Sünniler siyasal iktidarda Marunilerden sonra en avantajlı mezhep olarak gözükmektedir. Buna karşılık özellikle son yıllarda sayıca hızla artan Şiiler, kuvvetli milis örgütlerin de etkisiyle Müslüman kanatta en ağırlıklı topluluk hâline dönüşmüşlerdir.

Lübnan’ın siyasi sistemi, 1943 tarihli Misakımillî’ye ve 1989 yılında imzalanan Taif Anlaşması’na dayanmaktadır. Buna göre, cumhurbaşkanının Maruni, başbakanın Sünni, meclis başkanının Şii, meclis başkan yardımcısı ve başbakan yardımcısının Ortodoks olması gerekmektedir.

Lübnan’daki olası bir istikrarsızlık, Türkiye'nin yanı başındaki bu bölgede genel olarak bir istikrarsızlığa neden olacaktır. Daha da önemlisi, Lübnan genel anlamda Orta Doğu bölgesinin geleceğine ilişkin mücadelenin bir parçasıdır. Türkiye'nin Lübnan’daki varlığı da bütün bu gelişmelerden etkilenecektir.

Bölgesel barış ve istikrarın sağlanması konusunda, şartlar elverdiğinde, tarihsel, bölgesel ve kültürel  derinliğiyle Türkiye'nin öncelikle kendi çıkarlarını göz önünde bulundurarak aktif bir rol oynaması önem arz etmektedir. Türkiye gibi bölgesel güç olan bir devlet kendisine bu kadar yakın bir coğrafyaya sırtını çeviremez. Türkiye, bölgeyi çok yakından tanıyan bir ülkedir, bölge halklarıyla çok yakın tarihî, kültürel ve akrabalık ilişkileri vardır. Böyle bir ülkede meydana gelen gelişmeleri sanki başka bir kıtada cereyan eden olaylarmış gibi uzaktan seyretmekle yetinemeyiz.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sizlere öncelikle UNIFIL’in kuruluşu ve yapılanması hakkında kısaca bilgi arz etmek istiyorum. Temmuz 2006’da patlak veren İsrail-Lübnan savaşının sona erdirilmesi, ateşkes sağlanması ve Lübnan’da güvenlik ve istikrarın yeniden tesis edilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı 1701 sayılı Karar’la oluşturulan genişletilmiş UNIFIL’e şu görevler verilmiştir:

Çatışmaların durdurulmasını gözlemlemek,

İsrail kuvvetleri Lübnan’dan çekilirken Lübnan silahlı kuvvetlerinin Mavi Hat boyunca olan bölgeler dâhil bütün Güney Lübnan’a konuşlanmasına nezaret etmek ve destek olmak,

Bu konudaki faaliyetlerini İsrail ve Lübnan hükûmetleriyle eş güdümlemek,

Sivil halka insani yardım ulaştırılmasına ve yerlerinden olmuş kişilerin gönüllü ve güvenlik içinde geri dönüşlerine yardımcı olmak,

Tampon bölgenin oluşturulması için atılacak adımlarda Lübnan ordusuna yardımcı olmak,

Lübnan hükûmetinin talebi üzerine Lübnan’ın sınırlarının ve diğer giriş noktalarının silah ve bağlantılı maddelerin girişine karşı güvenlikli hâle getirilmesine yardımcı olmak.

1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’nda geçici olarak bir yıl belirlenen UNIFIL’in görev süresi düzenli olarak uzatılmıştır. Gücün görev süresinin 31 Ağustos 2011 tarihinden itibaren bir yıl süreyle daha uzatılması beklenmektedir.

2011 Haziran itibarıyla UNIFIL’in mevcudu, 11.834 asker, 337 uluslararası sivil, 659 yerel personel ve 50 askerî gözlemci olmak üzere 12.880’dir. Kara birliklerine Türkiye dışında 33 ülke katkıda bulunmaktadır. Deniz birliklerine ise Türkiye, Almanya, Bangladeş, Endonezya ve Yunanistan katkıda bulunmaktadır. Deniz Görev Gücü’nün komutanlığını ise hâlihazırda Brezilya üstlenmektedir.

Söz konusu kuvvetin, yukarıda belirtilen taahhütlerin dışında, bölgede silahlı unsurların silahtan arındırılması dâhil hiçbir görevde kullanılmayacağının da karara bağlanmış olduğunu bu vesileyle tekrar dikkatinize sunmak isterim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şimdi sizlere UNIFIL’in güvenliği ve son zamanlarda karşılaşılan tehditler hakkında bilgi sunmak istiyorum.

1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’nın uygulamaya konulmasının ve genişletilmiş UNIFIL’in göreve başlamasının ardından Lübnan-İsrail sınırında ve bölgede sağlanan güvenlik ve istikrar ortamı sürmektedir. Taraflar, 1701 sayılı Karar çerçevesinde tesis edilen ateşkese uymuşlardır. Lübnan ordusu Güney Lübnan’a konuşlanmış, UNIFIL, ciddi bir güvenlik tehdidine maruz kalmaksızın, görev yönergesi, harekât konsepti ve angajman kurallarında tanımlanan işlevleri çerçevesinde barış, güvenlik ve istikrarın idamesine katkıda bulunmayı sürdürmüştür.

Ağustos 2010’da İsrail kuvvetlerinin Mavi Hat üzerinde yürüttükleri çalışmalar sırasında Lübnan tarafının sınırın Lübnan tarafında olduğunu iddia ettiği bir ağacı kesmeye çalışması üzerine çıkan çatışmada 1’i İsrail, 3’ü Lübnan askeri olmak üzere 4 kişi hayatını kaybetmiştir. 27 Mayıs 2011 tarihinde UNIFIL harekât sahası dışında kalan Sayda-Beyrut yolu üzerinde UNIFIL İtalyan Birliği konvoyuna yapılan saldırıda 6 İtalyan askeri yaralanmıştır. Saldırının yolun kenarına yerleştirilen uzaktan kumandalı patlayıcıyla yapıldığı tespit edilmiş olup saldırı hakkında yürütülen soruşturmaya devam edilmektedir. Bu olaydan önce aynı yöntem kullanılarak gerçekleşen saldırılarda 2008 yılında İrlanda Birliğinden 2 askerî personel yaralanmış, 2007 yılında ise 3 İspanyol ve 3 Kolombiyalı askerî personel hayatını kaybetmiştir. Ayrıca 15 Mayıs 2011 tarihinde Nakba Günü dolayısıyla Filistinli mültecilerin İsrail sınırında yaptıkları gösteriler esnasında İsrail’in sınır ihlalini neden göstererek ateş açması sonucu 12 Filistinli mülteci hayatını kaybetmiştir. Diğer taraftan İsrail savaş uçakları ve insansız hava araçları Lübnan hava sahasını günlük bazda ihlal ederek gözlem faaliyetlerini yürütmektedir.

Bölgede yararlı altyapı çalışmalarında bulunan Türk birliğine karşı şu ana kadar herhangi bir ciddi eylemle karşılaşılmamıştır. Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve Hükûmetimizin önerisi üzerine yüce Meclisimiz 5 Eylül 2006 tarihinde aldığı 880 sayılı Karar’la Türkiye'nin hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının UNIFIL’e iştirak etmelerini onaylamıştır. Bu çerçevede UNIFIL’in deniz ve kara güçlerine katkıda bulunduğumuz birlik ve gemiler Ekim 2006’dan itibaren bölgeye konuşlandırılarak görevlerine başlamıştır.

UNIFIL’e katılan istihkâm inşaat bölüğümüzün ve deniz birliklerimizin masraflarının geri ödenmesi konusunda Türkiye ve Birleşmiş Milletler Sekreteryası arasında mutabakat muhtırası ve yardım mektupları imzalanmıştır. Bu çerçevede askerî unsurlarımızın masrafları Birleşmiş Milletler tarafından ödenmektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; UNIFIL’e mevcut katkımız hâlihazırda aşağıdaki unsurlardan oluşmaktadır:

20 Ekim 2006 tarihinden itibaren güneydeki Sur vilayetindeki Eş Şatiye bölgesinde bir istihkâm inşaat bölüğümüz UNIFIL kara birlikleri kapsamında görevlendirilmiştir. Kara birliğimiz, Birleşmiş Milletler denetlemesinde örnek birlik seçilmiştir. Birliğimiz, yerel ve ulusal makamlarla yakın iş birliği ve iletişim tesis etmiş, yürüttüğü sivil-asker iş birliği faaliyetleriyle de çoğunluğu Şii unsurlardan oluşan Güney Lübnan halkının güvenini kazanmıştır.

Birleşmiş Milletlerin talebi ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın teklifi doğrultusunda 6 Haziran-4 Eylül 2011 döneminde UNIFIL Deniz Görev Gücü’ne bir hücumbot ile katkı sağlanması öngörülmüştür. UNIFIL Komutanlığınca en düzenli üs bölgesi olarak değerlendirilen bölüğümüze tahsisli 237’si asker, 24’ü sivil 261 kişilik kadromuz bulunmaktadır, hâlihazırda 253 personelimiz görev yapmaktadır; ayrıca Nakura bölgesinde UNIFIL karargâhında 3 personelimiz görevlidir.

Mersin Limanı, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’nda öngörülen amaçlar doğrultusunda dost ve müttefik ülkelerin istifadesine açılmış, Birleşmiş Milletler tarafından da UNIFIL’e katılan ülkelerin kullanımı için Mersin Limanımız belirlenmiş liman olarak açıklanmıştır.

Türkiye'nin Lübnan’da barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik çabaları, gerek Lübnan’la ikili ilişkilerimizin gerek Orta Doğu’da etkinliğimizin güçlenmesine katkı sağlamaktadır. Ayrıca, UNIFIL’e verdiğimiz kuvvet katkısı dâhil tüm bu çabalarımız Lübnan’daki bütün gruplar tarafından desteklenmektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sizlere son dönemde Lübnan’da yaşanan gelişmeler hakkında da kısaca bilgi arz etmek istiyorum. Hariri suikastını araştırmak amacıyla Güvenlik Konseyinin 1157 sayılı Kararı’yla kurulan Lübnan Özel Mahkemesi konusu 2010 yaz aylarından itibaren ülkedeki gerilimi artırmıştır. Kendi mensuplarının iddianamede suçlanacağı yönündeki iddialar üzerine Hizbullah, İran ve Suriye desteğiyle, dönemin Hariri Hükûmetinden Lübnan Özel Mahkeme sürecini sona erdirmesini istemiştir. 14 Mart grubu ve Batı ülkeleri, buna karşı çıkmıştır.

Bu arada, Sayın Başbakanımız da 24-25 Kasım 2010’da Lübnan’ı ziyaretinde tarafları itidale çağırmıştır. Suriye ve Suudi Arabistan’ın arabuluculuk girişimi başarılı olamamış, Hizbullah grubu 12 Ocak 2011 tarihinde hükûmetin düşürülmesini sağlamıştır. 25 Ocak 2011 tarihinde yeni hükûmeti kurmakla görevlendirilen Necip Mikati, yeni hükûmetin oluşumunu ancak 13 Haziran 2011 tarihinde başarabilmiştir. Bu arada, Lübnan Özel Mahkemesi ön yargılama hâkimi Fransen, 28 Haziran 2011 tarihinde iddianameyi tasdik etmiş ve 30 Haziran 2011 tarihinde Lübnan Başsavcısı Said Mirza’ya teslim etmiştir. İddianamede 4 Hizbullah mensubunun suçlandığı basına yansımıştır. Hizbullah lideri Nasrallah’ın sanıkları teslim etmeyeceklerini 2 Temmuz 2011 akşamı açıklaması gerilimleri arttırmıştır.

Önümüzdeki dönem Lübnan açısından yeni risklere gebedir. Bu bağlamda Lübnan Özel Mahkemesi kaynaklı gerilimler ve 14 Mart kanadının muhalefette kalmayı tercih etmesi ülkedeki gerilimleri arttırma potansiyelini haizdir. Mikati Hükûmetinin Lübnan Özel Mahkemesi ve Hizbullah’ın silahsızlandırılması gibi ulusal, uluslararası yükümlülükleri yerine getirirken Hükûmetin düşmemesini ve gerilimlerin daha da yükselmemesini sağlamak gibi oldukça zorlu bir görevi vardır. Orta Doğu barış sürecindeki durağanlık Lübnan ve İsrail kaynaklı gerilimlerin artabileceğine işaret etmektedir. Suriye’de yaşanan olaylar Lübnan’daki gerilimleri ve dinî, mezhepsel ve etnik ayrışmaları arttırabilecektir. Son dönemde UNIFIL birliğine saldırı, Mavi Hat’ta yaşanan olaylar, Trablus’ta Alevi ve Sünniler arasında meydana gelen olaylar ülkedeki güvenlik ortamının ne kadar kırılgan olduğunu da gözler önüne sermektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sonuç olarak bölgemizde istikrar ve güvenliğin tesis edilmesi yönündeki uluslararası çabalara etkin destek verilmesini ulusal sorumluluğumuzun gereği olarak görüyoruz. Lübnan’la sahip olduğumuz ortak tarih ve kültür ve insani bağlar çerçevesinde bu ülkenin egemenliğine, toprak bütünlüğüne, güvenliğine ve istikrarına elimizden gelen desteği veriyoruz. Bu çerçevede uluslararası meşruiyeti haiz ve uluslararası toplumun ortak iradesini yansıtan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFIL’e katkı da bulunuyoruz.

Bu hassas dönemde UNIFIL’in Lübnan’daki görevini devam ettirmesi öncelik olarak öne çıkmaktadır. Bölgemizdeki mevcut ortamda UNIFIL’e katılımımızın sürdürülmesi hem tutarlı bir dış politika hem ülkemizin bölgedeki etkinliğinin devamı açısından önemlidir. Türkiye’nin UNIFIL’e katılımı bölgede barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine önemli katkıda bulunmaktadır. Türkiye gerek UNIFIL kara harekâtına gerek UNIFIL deniz görev gücüne yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli işlev üstlenmiştir. Böylece, Birleşmiş Milletler sistemi içinde olduğu kadar bölgemizde ve dünyada da görünürlüğünün artmasını sağlamıştır. Ayrıca, dünyanın diğer bölgelerinde bundan önce katıldığı barışı koruma harekâtlarındaki başarılı performansıyla kazandığı itibarın pekişmesini de sağlamıştır.

Hangi kesimden olursa olsun, tüm Lübnan halkının ve resmî yetkililerinin ülkemize kucak açması ve katkılarımızı beklemesi de büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede, ülkemizin katkısının süresinin UNIFIL’in görev yönergesiyle eş güdüm içinde uzatılabilmesini teminen Anayasa’mızın 92’nci maddesi uyarınca yüce Meclisimizden izin istemiş bulunuyoruz.

Takdirlerinize saygılarımla sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozkır.

Görüşülmekte olan tezkereyle ilgili olarak 2 sayın milletvekiline onar dakika söz vereceğim.

Şimdi ilk söz sırası, şahsı adına Aksaray Milletvekili Sayın Ali Rıza Alaboyun.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1701 sayılı Kararı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 880 sayılı Kararı ile tespit edilen ilkeler kapsamında, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının Lübnan’daki Geçici Barış Gücü UNIFIL harekâtına iştirak etmesi konusunda Hükûmetimize verilmiş olan yetkinin 5 Eylül 2011’den itibaren bir yıl daha uzatılmasını isteyen Hükûmet tezkeresi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

24’üncü Dönem Meclis Başkanlığına seçilmenizden dolayı Sayın Başkanım sizi kutluyorum. Ülkemize, milletimize ve Meclisimize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tezkereye temel oluşturan UNIFIL Geçici Barış Gücü ve bölgedeki gelişmeler hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.

İsrail ve Lübnan arasındaki çatışmaların yoğunlaşması ile İsrail’in Güney Lübnan’ı işgal etmesi üzerine 1978 yılının mart ayında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyince alınan karar doğrultusunda “UNIFIL” adında geçici bir barış gücü oluşturulmuştur. Bu barış gücünün amacı İsrail’in işgal ettiği Güney Lübnan’dan çekilmesini, bölgede barış ve güvenliğin sağlanmasını ve Lübnan Hükûmetinin bölgedeki otoritesinin yeniden tesis edilmesini amaçlamaktaydı. Ancak İsrail ve Lübnan arasında yaşanan gerginlikler nedeniyle gerek 1982 yılında gerekse 2000 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin aldığı kararlar ile barış gücünün etkinliği genişletilmeye çalışılmıştır.

Birleşmiş Milletlerin bütün bu çabalarına rağmen İsrail ve Lübnan’daki Hizbullah arasındaki çatışmalar zaman içerisinde artış göstermiştir. Özellikle 2006 yılının temmuz ayında başlayan karşılıklı çatışma ve saldırılar İsrail’in yoğun bir bombardıman harekâtıyla Güney Lübnan’ı topyekûn imha etmeye dönük bir saldırıya dönüşmüştür. Bu bombardıman neticesinde Beyrut Havaalanı başta olmak üzere onlarca şehir, belde ve altyapılar tahrip edilmiş, on binlerce ev kullanılamaz hâle gelmiş ve yüz binlerce kişi oturduğu yeri terk etmek zorunda kalmıştır. Aralarında -yabancılar dâhil- kadın ve çocukların çoğunlukta olduğu binin üzerinde Lübnanlı sivil hayatını kaybetmiş, binlerce kişi yaralanmıştır. Buna mukabil Hizbullah saldırıları sonucunda İsrail tarafından da 40 civarında can kaybı olmuştur.

Güney Lübnan’da yaşayan yabancılar can güvenliği nedeniyle ülkeyi terk etmek durumunda kalmıştır. Türkiye, bölgedeki Türklerin tahliyesi esnasında binlerce yabancıyı da tahliye ederek insani bir görevi yerine getirmiş ve uluslararası camianın dikkatini üzerine çekmiştir.

İsrail’in savunma hakkı gerekçesiyle Güney Lübnan’a karşı uyguladığı aşırı ve orantısız güç kullanımı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan başta olmak üzere, Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını yürüten Finlandiya ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu birçok ülke tarafından şiddetle kınanmıştır.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Lübnan’da yaşananlara seyirci kalamamış ve 11 Ağustos 2006 tarihinde aldığı 1701 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı ile bölgedeki barış gücü UNIFIL’in asker sayısını 15 bine çıkartmayı ve UNIFIL’in etkinliğini daha da arttırmayı kabul etmiştir; bu kapsamda, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu birçok ülkeye UNIFIL’e  asker vermesi konusunda çağrıda bulunmuştur.

Türk Hükûmeti, bölgede yaşananlara ve Birleşmiş Milletlerin çağrısına duyarsız kalmamış, Lübnan’a asker göndermeyle ilgili Hükûmet tezkeresini Meclise sunmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 5 Ekim 2006 tarihinde tezkereyi görüşerek aldığı 880 sayılı Karar ile Hükûmetimizi bir yıllığına asker gönderme konusunda yetkilendirmiştir.

Türkiye, ilk etapta asker, sivil ve teknik elemanlardan oluşan 495 kişiyle UNIFIL’e katılmıştır. Bu rakam, bugün itibarıyla bin mertebesine ulaşmıştır. Türkiye, deniz ve kara güçleri ile bir taraftan Güney Lübnan’ın savunmasına askerî destek verirken, diğer taraftan sivil ve teknik eleman desteğiyle bölgenin kalkınmasına ve inşasına ayrıca katkı sağlamaktadır.

UNIFIL’in son beş yıldır başarıyla görevini sürdürdüğü görülmüştür. Yaklaşık otuz ülke arasında Türkiye en çok katkıyı veren ülkelerin başında gelmektedir ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, 25 Kasım 2010 tarihinde Lübnan ziyareti esnasında beraberindeki bazı bakanlarımızla birlikte UNIFIL’deki Türk gücünü ziyaret etmiş ve moral desteği vermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, dış politikasına temel oluşturan “Yurtta barış cihanda barış” prensibi çerçevesinde bölgesel barışa katkı sağlamayı kendine ilke edinmiş bir ülkedir; komşularıyla “sıfır problem” politikasıyla bölgede ulaştığı başarıyı, barış güçlerine verdiği askerî destek, bölgenin inşasına yönelik vermiş olduğu sivil katkı ile taçlandırmış ve bölgenin etkili ve güvenilir bir ülkesi olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye, İsrail başta olmak üzere bölgedeki her ülkenin egemen bir devlet olarak var olma ve kendini savunma hakkına sahip olmasına saygı duymaktadır. Bu nedenledir ki Türkiye bölgedeki bütün ülkelerin güvenilirliğini kazanmış bir ülkedir. Ancak Türkiye, yine İsrail başta olmak üzere bölgede hiçbir ülkenin, ekonomik gücünü, askerî üstünlüğünü ön plana çıkararak abartılı bir güvenlik kaygısıyla bir başka ülkeye aşırı ve orantısız güç kullanmasını asla kabul etmez, bu yaklaşımın bölgesel istikrarı dinamitlemeye yönelik bir davranış olduğunu kabul eder.

Değerli milletvekilleri, Türkiye UNIFIL’deki askerî varlığımızın süresinin uzatılmasını Lübnan’ın güvenliği, bölgenin istikrarı ve dış politikamızın güvenilirliği açısından önemli bir adım olarak görmektedir. Meclisimizin tatilde olacağı bir dönemde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi muhtemelen UNIFIL’in görev süresinin uzatılması yönünde karar alabilecektir. Böyle bir durumda, Meclisimiz tatile girmeden, UNIFIL’deki askerî varlığımızın sürekliliğini temin etmek için şimdiden bu yetkinin verilmesi önem arz etmektedir. Bu amaçla, hudut, şümul ve miktarı Hükümetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla tespit edilen ilkeler kapsamında UNIFIL’de görevlendirilmesi hususunda Hükûmetimize yetki verilmesi gerekmektedir.

5 Eylül 2011 tarihinden itibaren Türkiye'nin bir yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak etmesi, bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine Meclisimizin onay vereceğini umuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Alaboyun.

Şimdi ikinci söz sırası Karaman Milletvekili Sayın Lutfi Elvan’da.

Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün hunharca öldürülen şehitlerimize öncelikle Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, milletimize de sabır ve itidal diliyorum.

24’üncü Yasama Dönemimizin tüm milletvekillerimize ve halkımıza hayırlı olmasını da temenni ediyorum.

Sayın Başkanım, yüce Meclisin Başkanı seçilmenizden dolayı da sizleri kutluyorum ve görevinizde başarılar diliyorum.

Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Gücü’nde görev yapan askerlerimizin görev süresinin uzatılması hakkındaki Hükûmet tezkeresi için şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye son yıllarda ekonomik ve sosyal kalkınmada gösterdiği başarıların yanında küreselleşmeyi fırsata çeviren yapıcı ve barışa yönelik dış politika anlayışıyla dünyada itibarlı bir konuma gelmiştir. Türkiye, Birleşmiş Milletler ve NATO gibi üyesi olduğu uluslararası kuruluşlar bünyesinde Somali’den Bosna-Hersek’e, Afganistan’dan Makedonya’ya, Kosova’dan Lübnan’a kadar dünyanın neredeyse her bölgesinde barışa ve istikrara katkı sağlamak adına yürütülen tüm çabalara ortak olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Dünyanın hangi bölgesinde görev yaparsa yapsın herkesin sempatisini kazanan ve barışa sağladığı katkının yanında ihtiyaç sahibi insanların sağlık, eğitim, altyapı ve temel ihtiyaçlarının karşılanması adına büyük bir özveriyle çalışan başta askerlerimiz olmak üzere kamu görevlilerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız bir yerde ülkemizin barış elçileri olarak görev yapmaktadırlar.

Artık, Türkiye, AK PARTİ İktidarıyla birlikte soğuk savaş döneminin çatışmacı, korkular barındıran, birinin kaybedip diğerinin kazandığı statükocu yaklaşımları bırakıp karşılıklı güçlenmeyi, karşılıklı kazanmayı ilke edinen dinamik bir anlayışı benimsemiştir. Dış politikamızda Türkiye'yi 21’inci yüzyılın lider ülkelerinden biri hâline getirmek amacıyla paradigma değişikliğine gidilmiştir. Bu paradigma değişikliği Türkiye'nin en önemli kazanımlarından biridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomik ve siyasi sorunlarla boğuşan birçok ülkenin bulunduğu bir coğrafyada bulunmaktadır. Bu ülkelerde güvenlik ve refah olmazsa Türkiye'de güvenlik ve refah sağlam temeller üzerine oturtulamaz. Bizde ne kadar istikrar ve güven varsa, komşularımızda da o istikrar ve güven olmalıdır. Biz bu yüzden kendimiz için istediklerimizi komşularımız için de istiyoruz. Türkiye sahip olduğu vizyonuyla artık olaylara seyirci kalan değil, yön veren bir ülke konumundadır. Biz, artık, bölgesine öz güvenle bakabilen, bölgesel vizyon geliştirip benimsediği ilkeleri dış politikasında hayata geçirebilen bir ülkeyiz. Artık, kendi tarihini ve geçmişini horlayan bir Türkiye yerine, tarihiyle, coğrafyasıyla barışan bir Türkiye var. Bizim tarihimiz, bizim coğrafyamız bizim için yük değil, stratejik bir değerdir. Hem Türkiye'nin hem de komşularının güçlendiği, demokratikleştiği, büyüdüğü bir coğrafya, o bölgenin barış ve istikrarı demektir. Biz dış politikamızı sadece güvenlik üzerine inşa eden bir ülke değiliz artık. Biz, bölgesel ve küresel gelişmelere bütüncül bakabilen, tepkisel değil ilkesel politikalar geliştirebilen bir ülkeyiz. Biz, dış politikamızı adalet, ekonomik kalkınma, demokratikleşme ilkeleri çerçevesinde sürdüren bir ülkeyiz. Artık, Türkiye başkalarını örnek alan değil, başkalarına örnek olan bir ülkedir. Artık, Türkiye başkalarından yardım alan bir ülke değil, başkalarına yardım veren bir ülkedir.

Değerli milletvekilleri, bugün dünyanın birçok coğrafyasından kan, gözyaşı ve acılarla yoğrulan milletlerin feryatları yükselmektedir. Özellikle tarihî ve toplumsal bağlarımızın güçlü olduğu coğrafyalarda bu durum çok daha şiddetli bir biçimde kendini göstermektedir. Televizyon ekranlarından ya da gazete sayfalarından görülenlerin aksine, söz konusu hakikatlerle bizzat yüzleşmek ve bu amaçla çareler üretmek Türkiye'nin tarihî sorumluluğunun ötesinde vicdani sorumluluğunun da bir gereğidir.

AK PARTİ hükûmetleri her zaman zulme karşı çıkmış ve mazlumun yanında yer almıştır. Zulüm ve haksızlık üzerine kurulan bir sistemin ayakta kalması mümkün değildir, halkın taleplerine cevap vermeyen rejimlerin de ayakta kalması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, tarihinin ve konumunun kendisine yüklediği sorumlulukların bir gereği olarak, ister bölgesel sorunlara ister dünyayı ilgilendiren uluslararası konulara kayıtsız kalma lüksüne sahip olamaz ve olmamalıdır. Sahip olduğu bölgesel ve küresel vizyon Türkiye’de ciddi bir öz güven ve beraberinde büyük bir sorumluluk getirmiştir. Türkiye, geçmişine oranla ekonomisiyle, sosyal kaynaklarıyla çok daha büyümüş, bölge ve dünya siyasetinde oyun kurucu rolü üstlenen bir konuma gelmiştir. Bölge ülkeleri içerisinde cazibe alanı olan ülkemizin çevre ülkelerle yürüttüğü ortak birliktelikler, bölge meselelerinde bir rol ve sorumluluk üstlenmesinin yolunu açmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, son yıllarda bölge meselelerine olduğu kadar dünya meselelerine de ortak olan, yapıcı, barışçı ve uzlaşmacı politikaları sayesinde vizyon sahibi bir ülke konumuna gelmiştir. Ülkemiz, devletlerin arabuluculuk yapmasını istediği, uluslararası kuruluşlarda sorumluluk sahibi olması arzulanan bir devlet konumuna gelmiş, daha da önemlisi demokratik toplum yapısıyla kazandığı istikrar ve güven ortamı sayesinde bu karışık coğrafyada bir huzur ve güven limanı hâline gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Doğu’nun kanayan yarasına çare bulmak, kanayan göz yaşlarını dindirmek adına görev aldığımız bütün uluslararası kuruluşlarla beraber tüm dünyada olduğu gibi bu bölgede de ortak bir çabanın içindeyiz. Bölgede barış ve istikrarın hâkim kılınması adına Lübnan’daki istikrar ve güven ortamının sağlanması önemli bir husustur. Türkiye, son yıllarda, söz konusu çatışmaların durdurulması ve ateşkesin sağlanması adına ciddi çaba sarf etmiştir. Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Gücü’nde görev yapan askerlerimizin görev sürelerinin bir yıl daha uzatılmasını, tarihi misyonumuz, ortak değerlerimiz, vicdani ve insani sorumluluklarımız bir yana, bölgede ve uluslararası camiadaki yükümlülüklerimizin bir gereği olarak istiyoruz. Bölgede olan biten her şeyden doğrudan etkilenen Türkiye'nin böylesi bir konuda duyarsız ya da kayıtsız kalması düşünülemez.

Değerli arkadaşlar, bölgede görev yapan Türk Silahlı Kuvvetlerinin onurlu mensuplarının gösterdiği üstün gayret ve özverili çalışmaların sonucunda ülkemiz, Lübnan halkı ve hükûmetiyle birlikte, uluslararası kamuoyunun da büyük bir desteğini almış durumdadır. Türkiye, bu güce verdiği askerî katkının yanı sıra, Lübnan’ın yeniden inşası ve ekonomisinin canlandırılmasında önemli katkılarda bulunmaktadır. Bu katkıların sürmesi ve Lübnanlı kardeşlerimizin bundan mahrum kalmaması, vicdan sahiplerinin arzu etmesi gereken bir durum olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; izah etmeye çalıştığım gerekçeler ışığında, Lübnan’daki Birleşmiş Milletler görev gücündeki askerlerimizin görev süresinin bir yıl daha uzatılmasına olumlu oy vereceğimi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elvan.

Değerli milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresiyle ilgili olarak gruplar adına ve şahıslar adına görüşmeler tamamlandı.

Bazı değerli milletvekili arkadaşlarımızın, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre, oturduğu yerden söz talebi var. Bir dakikayı geçmemek üzere ve konuyla da ilgili olmak üzere sırayla söz vereceğim.

İlk söz Sayın Uzunırmak’ta.

Buyurun efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, seçilmenizden dolayı öncelikle tebrik ediyor ve başarılar diliyorum.

Sayın Bakanımıza yöneltmek istediğim soru ve öneri var: Meymene bölgesinde, Afganistan’da, Aydın Bozdoğan ilçemizden Mümin Özel ve İzzet Karcı isimli 2 tüccarımız Taliban tarafından kaçırılmıştır. Şimdi, bu sınır ötesi güç gönderirken acaba -oralardaki birtakım tabii ki paramiliter güçlerin de tepkisini çekiyor Türkiye ve dolayısıyla sivil vatandaşlarımıza da çok kereler oldu bu kaçırmalar ve saldırılar- bu konularda da bir tedbir düşünüyor mu Hükûmet ve bu konuda ne gibi tedbirler geliştiriyor? Bunu ifade etmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Daha yeni yasama döneminin başındayız. Kanun tasarı ve teklifleriyle ilgili konularda soru-cevap oluyor. Bugün ilk gün olduğu için bunu anlayışla karşılayıp gelenek hâline bunu getirmememiz lazım. Eğer bu konu özel bir cevaba konu teşkil edecekse soru önergesi tarzında olabilir ya da Sayın Bakan müzakereler bittikten sonra size özel bilgi verebilir.

İkinci olarak Sayın Halaçoğlu’n da.

Aynı ikazı Sayın Halaçoğlu sizin için de yapıyorum. Konuyla ilgili olarak soru-cevap olmamak kaydıyla bir dakikalık süre veriyorum.

Buyurun efendim.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, öncelikle seçilmenizden dolayı kutluyorum.

Tabii ki bizim genel bir coğrafyamız içerisinde yer alan Lübnan’da insanları korumak bir görevimiz ve Türkiye'nin bu bölgede, Orta Doğu’da etkin şekilde yer alması da son derece önem taşıyor. Tabii ki buna bağlı olarak orada insanları korurken kendi ülkemizde insanları hangi ölçüde koruyup korumadığımız birinci derecede önem taşıyan konulardan bir tanesi.

Ben şahsen Kayseri Milletvekili olarak bugün Hakkâri’de şehit edilen Pınarbaşı Gürlegen köyünden Yahya Karakaya’ya ve bütün diğer şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum ve Türk milletinin başı sağ olsun, Allah diğer askerlerimizi korusun diyorum ve bu konuda Türkiye’de de Lübnan’da olduğu gibi ciddi önlemlerin alınmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halaçoğlu.

Değerli milletvekilleri, Başbakanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım:

1/7/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11 Ağustos 2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye, Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL)’ne Silahlı Kuvvetler unsurlarıyla katkı sağlamıştır. Söz konusu iznin süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24/6/2010 tarihli ve 969 sayılı Kararıyla 5 Eylül 2010 tarihinden itibaren bir yıl uzatılmıştır.

Türkiye UNIFIL kara harekâtına ve Deniz Görev Gücüne yaptığı katkılarla barışı koruma harekâtının etkin biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiş, böylece gerek Birleşmiş Milletler sistemi içinde, gerek bölgesel ve küresel ölçekte görünürlüğünün artmasını ve sahip olduğu saygın konumun pekişmesini sağlamıştır. Türkiye'nin UNIFIL’e katılımı, bölgede barış ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının sürdürülmesine önemli katkıda bulunmuştur.

UNIFIL’in görev süresi 31 Ağustos 2011 tarihinde sona erecek olup, görev süresinin 31 Ağustos 2011 tarihinden sonraki dönem için yenilenmesi yönünde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından Ağustos ayı içinde bir kararın kabul edilmesi beklenmektedir.

Lübnan’daki siyasî ortam ile güvenlik ortamının ülkedeki askerî unsurlarımızın görevlerini sürdürmeleri bakımından uygun olduğu düşünülmektedir.

Bu hususlar ışığında ve Lübnan makamlarının doğrudan talepleri ve bölgedeki güvenlik koşulları da dikkate alınarak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin, UNIFIL’in görev süresinin uzatılması yönünde karar alması durumunda; hudut, şümul ve miktarı Hükûmetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı TBMM Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında 5 Eylül 2011 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL harekâtına iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından yapılması için Anayasa’nın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesini arz ederim.

                                                                                    Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                            Başbakan

 

BAŞKAN -  Değerli milletvekilleri, bilginize sunduğumuz tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...  Tezkere kabul edilmiştir. Hayırlı ve uğurlu olsun.

Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki konuları görüşmek üzere, 6 Temmuz 2011 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 16.38