TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
7nci
Birleşim
11
Temmuz 2011 Pazartesi
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişin,
Srebrenica katliamının yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı
III.- ANT İÇME
1.- Milletvekillerinin ant içmesi
IV.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın seçim
çevresi ve soyadına göre alfabetik sırası geldiği hâlde
isminin okutulmaması nedeniyle
Başkanın tutumu hakkında
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Başbakanlık ve bakanlıklarla
ilgilendirilmesi uygun görülen bağlı, ilgili ve ilişkili kurum
ve kuruluşlara ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/9)
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programının görüşülmesi
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Adana
Milletvekili Ömer Çelikin grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçerin, Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Adana
Milletvekili Ömer Çelikin grubuna sataşması nedeniyle konuşması
4.- Adana Milletvekili Ömer Çelikin, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
5.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
11 Temmuz 2011 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişe
Srebrenica katliamının yıl dönümü münasebetiyle gündem
dışı söz vereceğim.
Buyurun
Sayın Yetiş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
II.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza
Yetişin, Srebrenica katliamının yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı
MUHAMMED
MURTAZA YETİŞ (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bugün
11 Temmuz Srebrenica katliamının yıl dönümü. Hepimizin
acıyla hatırladığı bir dönem ve bu hadiseler de uygar
ülkenin gözü önünde, Avrupanın tam ortasında, Bosna Hersekte
hepimizin bildiği menfur bir olay yaşanmıştır. Bu
hadisenin bizim için en temel önemi, insanlığın medeniyetini
temsil ettiğini iddia eden bir coğrafyada gerçekleşmiş
olması ve bu coğrafyada yaşanan hadiselerin 21inci
yüzyılın hemen eşiğinde yaşanmış
olmasıdır. Bu sebeple, artık yeni dünyada bu ve benzeri
hadiselerin tekrarlanmaması açısından ülkemizin Bosna-Hersek
olaylarının cereyan ettiği dönemlerde de ortaya koyduğu
tavrı, güçlü bir Türkiyenin Balkanlarda, Orta Doğuda, yeryüzünün
bütün kriz noktalarında ihtiyacının ne kadar önemli
olduğunu gördüğümüz gibi, bundan sonrasında da benzeri
hadiselerin tekrarlanmaması noktasında yine güçlü bir Türkiyenin
önemini de bu hadiseyle birlikte görmekteyiz.
Bu
sebeple, geçtiğimiz günlerde, hemen sol yakamda gördüğünüz, Bosna
annelerinin bizlere gönderdiği umut çiçekleriyle ve Srebrenica
katliamında şu ana kadar tespit edilen 8.273 kurbanın
hatırasına binaen 8.273 ayakkabı ismiyle bir etkinlik
düzenlenmiştir. Bu umut çiçeği 11 haleli bir çiçek ve 11 Temmuzu
simgelemekte; beyaz renk barışı, yeşil ise umudu
simgelemekte.
Bu
menfur hadiseyi tekrar yüce Meclisimizin huzurunda bütün insanlık ailesi
namına kınıyorum ve bu hadiselerde hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet diliyorum. Önümüzdeki yüzyılın,
geleceğin, güçlü bir Türkiyeyle birlikte istikrarın, medeniyetin ve
gerçek anlamda insanlığın huzurunun teminatı olması
adına da hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Yetiş.
Gündem
dışı konuşmaya Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
24üncü
Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin yeni dönemde görevlerinde
başarılar diliyorum. Bugün siyasi parti grupları arasında
yapılan müzakere sonucunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yemin etmeyen
milletvekillerinin yemin etmesi noktasında da bir mutabakat
sağlanmış oldu. Ben bu vesileyle de bu uzlaşmanın
Parlamentonun bundan sonra yapacağı çalışmalara da zemin
oluşturması ve uzlaşmayla bu dönemde, başta yeni Anayasa
olmak üzere önemli çalışmaların altına 24üncü Dönem
Parlamentosunun imza atması, geçmiş dönemlerde olduğu gibi
başarılı hizmetlerin bu dönemde de sürdürülmesidir. Ben, bu
vesileyle, bu uzlaşmadan dolayı her iki grubumuzu da tebrik ediyorum.
BDP Grubunu da diliyorum ve umuyorum yakın zaman da onlar da Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısının altında, bu kutsal
çatının altında çalışmaya gelirler. Her tür sorunun
çözüm adresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu bütün siyasi
partiler vurguluyor ve herkes buna inanıyor. Bu inancın gereği
Mecliste olmaktır, Mecliste sorunların çözümüne aktif katkı
sunmaktadır. Dilerim, BDP Grubu da bu çalışmalara bundan sonraki
süreçte katılırlar, sorunların çözümüne önemli katkılar
sunarlar.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşımız gündem dışı
yaptığı konuşmada önemli bir hususu gündeme getirdi.
Yıl 1995, Srebrenica katliamının, daha doğru bir ifadeyle
soykırımının yapıldığı yıllar.
Baktığımız zaman o günün tarihine, bu tarihin, hem
Birleşmiş Milletler açısından hem Avrupa Birliği
açısından hem insanlık açısından, insanlık
sınavında uluslararası örgütlerin, uluslararası toplumun ve
devletlerin kaldığı bir imtihan olduğunu görüyoruz. Burada,
herkes ama herkes sınavda kaldı. Çünkü bu soykırım, Ocak 1995te
başlayan süreci şöyle izlediğiniz zaman âdeta bağıra
bağıra geliyor ve orada Birleşmiş
Milletlerin güvenli alan ilan ettiği yerlerde, hem de Birleşmiş
Milletlerin gözetim ve denetimi altında olan yerlerde görevlerin
yapılması konusunda inisiyatiflerin alınmaması, zaman zaman
ihmaller gösterilmesi, başka nedenlerle, âdeta buradaki bu
soykırımın yapılma süreci göre göre gelmiş ve maalesef
buna, o günün dünya devletleri ve örgütleri bu süreci kontrol noktasında
gerekli sınavı başarıyla verememişlerdir.
Bu
bir soykırımdır, hem Birleşmiş Milletler hem de Lahey
Adalet Divanı tarafından soykırım olarak kabul
edilmektedir. 8 binden fazla insan, hem de koruma altında olan insanlar,
önce ellerinden silahları alınmak suretiyle, sonra da Sırplara
bir kısmı doğrudan teslim edilmek suretiyle, bir kısmı
da doğrudan teslim sayılmasa bile doğrudan teslim anlamına
gelecek bir usul ile yaşlılar, kadınlar, çocuklar, silahsız
insanlar, insanlık suçu işlemek üzere her türlü
hazırlığı yaptığı belli olan eli kanlı
katillere maalesef emanet ediliyor ve bunların teslim edildikten sonra
hemen arkasından öldürüldükleri haberleri geldiği hâlde bakiye
teslimler de devam ediyor. Tabii büyük bir insanlık dramı, büyük bir
vahşet, büyük bir cinayet, büyük bir soykırım 21inci
yüzyılın içerisinde, hem de Avrupanın ortasında, bütün
dünyanın gözü önünde maalesef gerçekleştirilmiş oluyor.
Türkiye
ve Türk milleti her zaman Bosna-Herseklilerin, Boşnakların,
Bosnalıların o gün de yanında oldu, ondan sonrası günlerde
de yanında oldu. O dönemdeki bu savaşın devam ettiği
yıllara döndüğümüz zaman, Türkiye'nin her bir tarafında, Türk
milletinin dualarıyla, devletin başka imkânlarıyla
Bosnalıların, Bosna-Herseklilerin yanında olduğuna herkes
şahit, bütün dünya da şahit. Ondan sonraki süreçte de gerek
Bosna-Hersekin bağımsızlığını
kazanması ve ondan sonraki süreçte bu acıların
yaralarının silinmesi ve başka konularda Türk milleti ve Türkiye
Cumhuriyeti devleti her zaman Bosnalıların yanında
olmuştur. Yanında olmak gibi bir zaruretimiz de var çünkü biz
aynı kültürden, aynı ortak tarihten gelen ve aralarında
akrabalık bağları bulunan topluluklardan bir tanesiyiz. O
nedenle geçmişten süzülüp gelen ortak kaderimiz, ortak tarihimiz, ortak
kültürümüz ve milletlerimizin ortak gelecekleri Türkiye Cumhuriyeti ile
Bosna-Herseki bir kader çizgisinde bir kez daha buluşturmuş ve
bundan sonra da bu birliktelik yine her iki ülkenin, her iki toplumun
katkılarıyla artarak devam edecektir.
Türkiye, Bosna-Hersekin
bağımsızlığını ilan etmesinden sonraki
süreçte gerek ekonomik alanda gerek eğitim alanında, gerek kültürel anlamda,
gerek altyapı anlamında gerek üstyapı anlamında
Bosna-Hersek devletinin hem kurumsallaşması ve hem de kendi
ayakları üzerinde durabilmesi için yapılması gerekenler
konusunda azami derecede destek olmuş, gayret sarf etmiş ve bu
gayreti bütün hükûmetler devam ettirmiş, AK PARTİ hükûmetlerinin
olduğu 58inci, 59uncu, 60 ve 61inci hükûmetler döneminde de bu çabalar
devam ettirilmiştir. Orada yıkılan köprüler, yıkılan
camiler, medreseler, külliyeler, ne kadar tarihî değer varsa bunların
ayağa kaldırılması için gerekli çalışmalar
yapılmış, önemli bir kısmı ayağa
kaldırılmış, orada yaşayan kardeşlerimizin
hizmetine de sunulmuştur. Hâlen de devam eden epeyce de orada proje
vardır. Burada onları uzun uzun sayıp vaktinizi almak istemem
ama Türkiye Cumhuriyeti hem yurt dışı Türkler ve akraba
topluluklarla ilgili hem de Türk dünyasında yaşayan
kardeşlerimizle ilgili önemli adımlar
atmıştır. Bir yandan TİKA marifetiyle, dünyanın dört
bir yanında Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin her zaman ay
yıldızlı al bayrağını onurla
dalgalandırırken, nerede bir sıkıntı varsa o
sıkıntıyı çözen ülkelerden birisinin Türkiye olduğunu
gösterirken, darda olan, sıkıntıda olanların eğitimde,
sağlıkta, pek çok alanda elinden tutarken hem oradaki insanlara
insanlık açısından bir hizmet sunuyor hem de ülkemizin ve
milletimizin büyüklüğünü oralarda şanına yaraşır,
yakışır biçimde temsil ediyor.
Hükûmetimiz
döneminde bu alanda yapılması gerekenlere büyük önem verilmesi gerektiği
hususu bir kez daha ortaya çıkmış. Değişik
kurumların çok bireysel çalışmalarıyla yurt
dışı Türkler ve akraba topluluklarla ilgili yürütülen
çalışmaların beklenen faydayı temin etmediği
görülünce, o zaman, geçen dönemde hatırlarsanız 5978 sayılı
Yasa çıkarılmak suretiyle Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı kurulmuş ve bu
Başkanlık çerçevesinde hem yurt dışında yaşayan
Türklerle ilgili hem de akraba topluluklarla ilgili doğrudan özerk bir
yapı oluşturulmuş, özel bir bütçe konulmuş ve bu alandaki
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugüne kadar dağınık bir biçimde
sunduğu hizmetler, kurumsal kimlikten daha ziyade bireysel inisiyatiflerle
devam eden hususlar -Ne yapılmış?- bir kurum, doğrudan özel
bütçesi olan bir kurum marifetiyle yürütülebilir hâle getirilmiştir.
Öte
yandan, Yunus Emre Vakfı diye bir vakıf kurulmak suretiyle de, yine
Balkanlarda ve başka yerlerde önemli hizmetlerin sunulmasına ve
önemli konulara el atılmasına zemin hazırlayacak bir adım
daha atılmıştır. 2007 yılında çıkarılan
5653 sayılı Kanun ile bu da sağlanmış ve Yunus Emre
Vakfı da bugün çok önemli bir misyonu, çok önemli bir hizmeti
dünyanın dört bir yanında devam ettirmektedir.
Ben,
11 Temmuz, Srebrenicada yaşanan soykırım nedeniyle
Bosna-Hersekte hayatını kaybeden kardeşlerimizi
şahsım, Türk milleti ve Hükûmetimiz adına bir kez daha rahmet ve
minnetle anıyorum. Onlara Allahtan rahmet diliyorum,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Dilerim,
dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir köşesinde böylesi bir
soykırım, böylesi bir acı, böylesi bir insanlık
vahşeti bundan sonra yaşanmaz. Biz Türkiye olarak böylesi
olayların yaşanmaması için bugüne kadar elimizden gelenleri
yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğimizi ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
III.- ANT İÇME
1.- Milletvekillerinin ant içmesi
BAŞKAN
- Anayasamıza göre milletvekillerinin göreve başlamadan önce ant
içmeleri gerekmektedir.
Şimdi,
daha önce ant içmemiş olan sayın milletvekillerinden bu
birleşimde ant içmek isteyenleri kürsüye davet edeceğim.
ADANA:
Ali
Demirçalı
Turgay
Develi
Osman
Faruk Loğoğlu
Ümit
Özgümüş
ADIYAMAN:
Salih
Fırat
AFYONKARAHİSAR:
Ahmet
Toptaş
AMASYA:
Ramis Topal
ANKARA:
Süleyman Sencer Ayata
Sinan Aydın Aygün
Ayşe Gülsün Bilgehan
İzzet Çetin
Levent Gök
Gökhan Günaydın
Mehmet Emrehan Halıcı
Bülent Kuşoğlu
Aylin Nazlıaka
Emine Ülker Tarhan
ANTALYA:
Gürkut Acar
Deniz Baykal
Arif
Bulut
Osman
Kaptan
Yıldıray
Sapan
ARDAHAN:
Ensar
Öğüt
ARTVİN:
Uğur
Bayraktutan
AYDIN:
Osman
Aydın
Metin
Lütfi Baydar
Bülent
Tezcan
BALIKESİR:
Ayşe
Nedret Akova
Haluk
Ahmet Gümüş
Namık
Havutça
BARTIN:
Muhammet
Rıza Yalçınkaya
BOLU:
Tanju
Özcan
BURDUR:
Ramazan
Kerim Özkan
BURSA:
İlhan
Demiröz
Kemal
Ekinci
Aykan
Erdemir
Sena
Kaleli
Turhan
Tayan
ÇANAKKALE:
Ali
Sarıbaş
Mustafa
Serdar Soydan
ÇORUM:
Tufan
Köse
DENİZLİ:
İlhan
Cihaner
Adnan
Keskin
EDİRNE:
Kemal
Değirmendereli
Recep
Gürkan
ERZİNCAN:
Muharrem
Işık
ESKİŞEHİR:
Bedii
Süheyl Batum
Kazım
Kurt
GAZİANTEP:
Ali
Serindağ
Mehmet
Şeker
GİRESUN:
Selahattin
Karaahmetoğlu
HATAY:
Hasan
Akgöl
Mevlüt
Dudu
Mehmet
Ali Ediboğlu
Refik
Eryılmaz
ISPARTA:
Ali
Haydar Öner
İSTANBUL:
Sabahat
Akkiray
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Aydın
Ağan Ayaydın
Ercan Cengiz
Süleyman
Çelebi
Ayşe Eser Danışoğlu
Celal Dinçer
Aykut Erdoğdu
Haluk Eyidoğan
Mehmet Akif Hamzaçebi
Kemal Kılıçdaroğlu
Osman Taney Korutürk
Sedef Küçük
Melda
Onur
Umut
Oran
Kadir
Gökmen Öğüt
Ali
Özgündüz
İhsan
Özkes
Şafak
Pavey
Müslim
Sarı
Fatma Nur Serter
Bihlun Tamaylıgil
Mahmut Tanal
Mustafa Sezgin Tanrıkulu
Gürsel Tekin
Binnaz
Toprak
Erdoğan
Toprak
Faik
Tunay
İZMİR:
Erdal
Aksünger
Musa
Çam
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan lütfen alfabetik sıraya uyunuz
efendim. Kâtip üyeye hatırlatırsanız
Lütfen alfabetik
sıraya uyunuz. Takdir hakkı yoktur Sayın Kâtip Üyenin,
alfabetik sıraya göre milletvekillerimizin adını okursunuz,
burada olur ya da olmaz.
BAŞKAN
Sayın İnce, teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Lütfen okuyunuz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin 23.6.2011 tarih ve (2009/191) esas numaralı
yazısıyla Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri İzmir Milletvekili
Sayın Mustafa Ali Balbay ile Zonguldak Milletvekili Sayın Mehmet
Haberalın tutuklu olarak yargılanmalarına devam edildiği
Anayasanın 83üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği bildirilmiş
ve bu durum Genel Kurulun 7 Temmuz 2011 Perşembe günkü 5inci
Birleşiminde bilgilerinize sunulmuştu. Bu nedenle
GÜRKUT
ACAR (Antalya) - Bugün ayın 11i ama geçmiş olabilir.
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
Bu
nedenle sayın milletvekilleri yemin etmek üzere kürsüye davet
edilmemişlerdir, bunun içindir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bizim milletvekili arkadaşlarımızı
alfabetik sıraya göre okumanız gerekir. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) Aradan zaman geçti, siz o arada mahkeme yerine kendinizi
koyamazsınız, Başkanlık Divanının böyle bir
hakkı yoktur. Arkadaşlarımızın adını
okursunuz, burada olur ya da olmaz. Örneğin bir arkadaşımız
şu anda yurt dışında, o da bugün yemin etmedi ama onun
adını okudunuz. Dışarıda olabilir, hasta olabilir, bu
takdir hakkınız yoktur, lütfen isimleri okuyunuz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın İnce, ben bilgilendirdim Genel Kurulu
efendim. Bunun haricinde yapabileceğimiz herhangi bir şey söz konusu
değil Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Milletvekili değil mi şu anda Sayın Balbay?
BAŞKAN
Milletvekili.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Milletvekiliyse lütfen adını okuyunuz.
BAŞKAN
Milletvekili olduğunu da biraz önce belirttim zaten Sayın
İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yani bu kadar
BAŞKAN
- Genel Kurulu bilgilendirdik bu konuda Sayın İnce,
bilgilendirdiğimiz tarihi de belirttim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Hayır, Sayın Başkan
BAŞKAN
- Buyurun efendim
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Başkanlık
Divanının keyfî davranma hakkı yoktur, lütfen okuyunuz.
BAŞKAN
Hayır, keyfî davranmıyoruz Sayın İnce, keyfîlik söz
konusu değil.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yanlış yapıyorsunuz, yanlış
yapıyorsunuz
Tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce, iki dakika söz veriyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, önce yemin etsin. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın İnce, bir saniye
MUHARREM
İNCE (Yalova) Önce yeminimi edeyim.
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) Önce yeminimi etmek istiyorum. Beni öne
alırsınız herhâlde, değil mi arkadaşlar? (CHP
sıralarından Evet sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Sayın İnce, alfabetik sıraya önce siz uymuyorsunuz.
Yemininizi
edin Sayın İnce.
Buyurun.
YALOVA:
Muharrem
İnce
BAŞKAN
Sayın İnce, tutumum hakkında lehte mi aleyhte mi söz
istiyorsunuz, onu belirtin.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Başkanlık Divanının tutumunun
aleyhinde söz istiyorum.
BAŞKAN
İki dakika süre veriyorum.
Buyurun.
IV.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın
seçim çevresi ve soyadına göre alfabetik sırası geldiği
hâlde isminin okutulmaması
nedeniyle Başkanın tutumu hakkında
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz
Büyük Millet Meclisini boykot etmedik, yaptığımız bir
protesto değildir. Bir gazi Meclisi, Ulusal Kurtuluş
Savaşını yönetmiş bir meclisi protesto etmek, boykot etmek
bizim haddimiz de değildir, hakkımız da değildir. (CHP
sıralarından alkışlar) Biz bir toplumsal duyarlılık
oluşturmak istedik, biz millet iradesine saygı istedik. Biz milletin
oyunun peşine düştük, milletin oyu burada temsil edilsin istedik.
Bizim yaptığımız, sadece milletvekili
arkadaşlarımızın buraya gelmesi değildir, milletin
haklarına, milletin oyuna sahip çıktık. (CHP sıralarından
alkışlar) 2002 yılında millet iradesinden söz
edenler, Muhtar bile olamaz. denildiği zamanda, burada Cumhuriyet Halk
Partisinin oylarıyla Anayasa değiştirildiği zaman
milletvekilliği, başbakan olma yolu açıldığı
zaman bize teşekkür edenler, ne yazık ki aradan geçen dokuz yıl
içerisinde millet iradesini unuttu.
Biz
arkadaşlarımıza dokunulmazlık istemiyoruz. Biz
arkadaşlarımıza ayrıcalık istemiyoruz. Biz
arkadaşlarımıza af da istemiyoruz. Biz
arkadaşlarımızın adil bir şekilde yargılanması
sürsün
Ama Büyük Millet Meclisine gelip yemin etmeleri engellendiği gibi,
şimdi adlarının okunması da engelleniyor. İşte
buna sessiz kalamayız. Lütfen adını okuyunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Kâtip Üye, Sayın Balbayın, Sayın Haberalın, Sayın
Engin Alanın ve diğer arkadaşlarımızın, bugün
yemin etmeye gelemeyen milletvekillerinin adlarını okumaya mecburdur.
Bu bir keyfî tutum olur, İç Tüzük ihlali olur, haksızlık olur,
vicdansızlık olur, demokrasiye karşı dik durmak olur.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, tutumunuzun lehinde söz
almak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elitaş.
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Yemin devam ederken söz kesilmez Değerli Başkan.
Lütfen
Yani hata yapıyorsunuz, bu bir usul hatasıdır.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elitaş.
İki
dakika süre veriyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz
önce Grup Başkan Vekili Arkadaşımız bir konuyla ilgili
görüşlerini beyan ettiler. İç Tüzükün 3üncü maddesi açık ve
net, 3üncü madde der ki: Milletvekilleri seçildikten itibaren ilk
birleşimde yemin ederler ve ilk birleşimde yemin ederken il sırasına
göre ve soyadı sırasına göre çağrılır. İlk
birleşimde bazı siyasi partilere mensup arkadaşlarımız
yemin etmediklerinden dolayı -arkasından 3üncü maddenin son
fıkrasını okuduğunuz takdirde- milletvekilleri
bulundukları süre içerisinde ilk birleşimin başında yemin
için çağrılır.
Şu
anda Meclis Başkanlığının yaptığı
karar, milletvekillerini, 135 civarındaki yemin etmeyen milletvekilini burada
tanıma imkânı da bulunmadığından dolayı,
milletvekili arkadaş buraya gelip: Ben şuranın milletvekiliyim,
adım da şu. diye yemine başlaması olmayacağından
dolayı ve belki Meclis Başkanlık Divanının da
milletvekillerini tanıma imkânı ve fırsatı
bulunmadığından dolayı bu usul tercih edilmiştir.
Başkanlık
Divanının yaptığı iş de, ki 7 Temmuz tarihinde bu
2 milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde olamayacaklarıyla ilgili
beyan ifade edilmiş ve ondan dolayı da okunmamaktadır.
Şu
anda yapılan işlem, milletvekili arkadaşlarımızın
sırayı takip edebilmeleri açısından ve o anlamda da
baktığımızda burada herhangi bir kargaşaya,
karmaşaya meydan vermemek için il sırasına göre yapılan bir
uygulamadır.
Meclis
Başkanlık Divanının yaptığı uygulamanın
doğru olduğunu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, anlaşıldı ki siz
Başkanlık Divanından arkadaşlarımızın
adını okumayacaksınız. O zaman bizim en genç üyemiz,
Mustafa Balbayın adını anons eder misiniz?
BAŞKAN
Lütfen Sayın İnce...
Sayın
milletvekilleri...
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Mustafa Balbay. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Sayın Mustafa Ali Balbay ile Sayın...
HALUK
KOÇ (Samsun) Sayın Başkan, ikinci sözü istiyorum. 69
açıktır, 2 kişiye lehte, 2 kişiye aleyhte... (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Buyurun.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Sayın Başkan 2 kişi şartı yok
ki orada.
BAŞKAN
Önce yemininizi eder misiniz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, usul
tartışması mı, yemin mi efendim bu?
HALUK
KOÇ (Samsun) Usul tartışmasında 2 kişi lehte 2 kişi
aleyhte Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, yemin mi, usul
tartışması mı?
BAŞKAN
Sayın Koç, önce yemininizi eder misiniz?
HALUK
KOÇ (Samsun) Evet, yeminimi ediyorum.
III.- ANT İÇME (Devam)
1.- Milletvekillerinin ant içmesi (Devam)
SAMSUN:
Ahmet
Haluk KOÇ
BAŞKAN
Buyurun Sayın Koç.
İki
dakika süre veriyorum.
IV.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbayın
seçim çevresi ve soyadına göre alfabetik sırası geldiği
hâlde isminin okutulmaması
nedeniyle Başkanın tutumu hakkında (Devam)
HALUK
KOÇ (Samsun) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
İç
Tüzüğün
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
HALUK
KOÇ (Devamla) Sözümü kesmezseniz Sayın Elitaş
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?
HALUK
KOÇ (Devamla) Müsaade edin de ben söz aldım onu yerine getireyim.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, bir saniye
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, şu anda yemin
töreninde; başka herhangi bir şey konuşulamaz. Sayın
Milletvekilinin yerine oturması gerekir. Usul tartışması
olur mu efendim yemin esnasında?
MUHARREM
İNCE (Yalova) E, sen kendin konuştun.
BAŞKAN
Süreniz başlatıldı Sayın Koç.
Sayın
Elitaş, başlatıldı, lütfen oturun, sonra
değerlendiririz.
HALUK
KOÇ (Devamla) Sayın Başkan takdirini bu şekilde kullandı,
ben de İç Tüzükten doğan hakkımı kullanıyorum.
Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
İç
Tüzük 69 çok açık. Sayın Başkanın burada takdir yetkisi de
yoktur. Usul tartışması açıldığında 2
kişi lehte, 2 kişi aleyhte, en fazla on dakika olmak üzere söz
verilir.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Hayır efendim, 2 kişi şartı yok.
HALUK
KOÇ (Devamla) Ben de Başkanlık Divanının tutumu
aleyhinde ikinci sözü kullanıyorum.
Sayın Başkan,
yemin töreninin yapıldığı 28 Haziran Salı günü
milletvekillerinin adları okunduğunda İstanbuldan Sayın
Engin Alan, İzmirden Sayın Mustafa Balbay ve Zonguldakta da
Sayın Mehmet Haberalın isimleri kürsüye davet edilerek okundu. Bunu
o günkü Meclis tutanaklarına bakarsanız çok açık bir
şekilde görürsünüz. 28 Haziran
Bugün 11 Temmuz. Aradan geçen süre
içerisinde Başkanlık Divanının halk oyuyla seçilmiş
milletvekillerinin isimlerini okumama gerekçesini açıklamanız pek
mümkün gözükmüyor. Yani burada isimlerin, İzmirde Sayın
Balbayın ve Zonguldakta Sayın Haberalın mutlaka isminin
zikredilmesi gerekiyor. Bu hatayı düzeltmeniz gerekiyor.
Burada, Cumhuriyet Halk
Partisinin tutumunu arkadaşımız, Grup Başkan Vekilimiz
açıkladı, burada çok açık bir şekilde biz de bir kere daha
tekrar ediyoruz. Burada bizim tavrımız demokratik bir
tavırdır. Burada halkın oylarının peşine
düşmüş durumdayız ve Sayın Balbayın isminin
okunmaması aynı zamanda İzmirde Cumhuriyet Halk Partisine ve
Balbayın bulunduğu listeye oy veren 500 bine yakın, 300 bine
yakın insanımızı da yok saymaktır.
Sayın Haberalın da aynı şekilde Zonguldakta
adının okunmaması Zonguldakta Cumhuriyet Halk Partisine oy
veren seçmenleri yok saymaktır. Böyle bir şeye hakkı yok Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının. Siz seçmen
iradesini burada yok etmekle yükümlü değilsiniz, siz seçmen iradesinin
demokratik bir şekilde Mecliste yansımasına Başkanlık
Divanı olarak yardımcı olmak zorundasınız Sayın
Başkan. İki günkü Başkanlık Divanı tutumunu
açıklamak mümkün değildir. Bu konunun mutlaka
Başkanlığınız tarafından düzeltilmesi gerekiyor.
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Siz
lehte mi, aleyhte mi Sayın Aydın?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Lehte efendim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Yemin töreninde yeminden
başka bir şey görüşülemez. Sayın Elitaşın
iddiasıydı bu.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Aydın.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii,
değerli arkadaşlar, burada iki hususu birbirinden ayırmak
lazım. Bir: Yemin töreni devam ederken yemin töreni esnasında bir
usul tartışması açılır mı, açılmaz mı
hadisesi var. Bir ikincisi de: Yine, bahsi geçen tutuklu milletvekilleriyle
ilgili, isminin zikredilip edilmemesi konusu.
Şimdi,
burada bir yanlış bilgi var. Az önceki konuşmacı
arkadaşımız ilk görüşmede dahi isimlerinin
zikredilmediğini söyledi. Hâlbuki ilk yemin töreninde, 28 Hazirandaki
yemin töreninde CHPlilerin de, MHPlilerin de bütün milletvekillerinin ismi
burada zikredildi. (CHP sıralarından gürültüler)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Hayır, hayır, hayır!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ayakta alkışladınız.
AHMET
AYDIN (Devamla) Akabinde ne oldu? Evet, ismi zikredildi, Meclis
kayıtlarından, tutanaklarından bulabilirsiniz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Öyle bir şey demedi.
AHMET
AYDIN (Devamla) Sayın İnce, Meclis tutanaklarını
açın, bakın. Orada, Sayın Oktay Ekşi Meclis
Başkanı iken, Geçici Başkan iken burada bütün milletvekillerinin
ismi zikredildi. Siz burada olduğunuz hâlde kalkıp yemin etmediniz.
Onlar burada değildi ama ismi zikredildi.
İkinci
husus: Değerli arkadaşlar, bakın, az önce Sayın Başkan
da ifade etti, 7 Temmuz tarihi itibarıyla bu arkadaşların
tutuklu olduğu ve dolayısıyla buraya gelip yemin edemeyecek
durumda olduğunu söyledi ve bu, burada okundu. Okunduktan sonra fiilî bir
durum, aynı zamanda hukuki bir durum söz konusu. Yemin etmeyecekleri de
bir gerçek.
Yine,
değerli arkadaşlar, Anayasamızın 138inci maddesi,
mahkemelerin bağımsızlığından bahsederken
hâkimler görevlerinden bağımsızlardır -çok işlendi
burada- Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre
hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez,
genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. (CHP sıralarından
Ne alakası var sesleri, gürültüler)
Görülmekte
olan bir dava hakkında yasama Meclisinde yargı yetkisinin
kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz
veya herhangi bir beyanda dahi bulunulamaz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bir küçük düzeltme yapmam gerekiyor. Sayın Grup
Başkan Vekili, Sayın Koçun konuşmasında 28 Haziran
tarihindeki ilk yemin töreninde de Sayın Balbay ve Sayın
Haberalın adlarının okunmadığını söyledi.
Sayın Koç böyle bir şey söylemedi, Sayın Aydının söyledikleri
tamamen gerçek dışı. Kayıtlara da böyle geçsin.
BAŞKAN
Tamam, konu anlaşılmıştır, tutanaklara da geçti.
Teşekkür
ediyorum Sayın İnce.
Sayın
milletvekilleri, isimleri geçen sayın milletvekillerinin ilk gün
adları okunmuştur ancak önceki birleşimde tutuklu olduğuna
dair mahkeme kararını Genel Kurulun bilgisine arz ettik. Tamamen
teknik bir konudur, tutumumuzda herhangi bir yanlışlık ve
değişiklik yoktur.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, Balbay geliyor, kuliste!
BAŞKAN
Bugün yemin etmek isteyenlerin isimlerini okutmaya devam ediyoruz.
Buyurun.
III.- ANT İÇME (Devam)
1.- Milletvekillerinin ant içmesi (Devam)
İZMİR
(Devam)
Aytun Çıray
Birgül
Güler
Hülya Güven
Mustafa Moroğlu
Şükran Güldal Mumcu
Oğuz Oyan
Mehmet Ali Susam
Rahmi Aşkın Türeli
Rıza Mahmut Türmen
Alaattin Yüksel
KAHRAMANMARAŞ:
Durdu Özbolat
KAYSERİ:
Mehmet Şevki
Kulkuloğlu
KIRKLARELİ:
Turgut Dibek
Mehmet Siyam Kesimoğlu
KOCAELİ:
Haydar
Akar
Hurşit
Güneş
Mehmet
Hilal Kaplan
KONYA:
Atilla
Kart
MALATYA:
Veli
Ağbaba
MANİSA:
Hasan
Ören
Sakine
Öz
Özgür
Özel
MERSİN:
Aytuğ
Atıcı
İsa
Gök
Ali
Rıza Öztürk
Vahap
Seçer
MUĞLA:
Ömer
Süha Aldan
Tolga
Çandar
Nurettin
Demir
NİĞDE:
Doğan
Şafak
ORDU:
İdris
Yıldız
SAKARYA:
Engin
Özkoç
SAMSUN:
Ahmet İhsan Kalkavan
SİNOP:
Engin Altay
SİVAS:
Malik Ecder Özdemir
TEKİRDAĞ:
Emre Köprülü
Faik Öztrak
Candan Yüceer
TOKAT:
Orhan Düzgün
TRABZON:
Mehmet Volkan Canalioğlu
TUNCELİ:
Hüseyin Aygün
Kamer Genç
UŞAK:
Dilek
Akagün Yılmaz
ZONGULDAK:
Ali
İhsan Köktürk
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Mehmet Haberal. (CHP sıralarından
alkışlar; AK PARTİ sıralarından Otur yerine, otur!
sesi)
BAŞKAN
Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Başbakanlık ve bakanlıklarla
ilgilendirilmesi uygun görülen bağlı, ilgili ve ilişkili kurum
ve kuruluşlara ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/9)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Başbakanlık
ve bakanlıklara bağlı, ilgili ve ilişkili kurum ve
kuruluşların; ekli listede gösterildiği şekilde,
karşılarında belirtilen bakanlıklarla ilgilendirilmesi,
27/4/1984 tarihli ve 3046 sayılı Kanuna 3/6/2011 tarihli ve 643
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile eklenen 19/A maddesi
uyarınca, Başbakanın teklifi üzerine uygun görülmüştür.
Bilgilerinize
sunarım.
Abdullah
Gül
Cumhurbaşkanı
|
Kurum/Kuruluş |
Bakanlığı |
1 |
Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı |
Başbakanlık |
2 |
Türkiye
ve Orta-Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Genel Müdürlüğü |
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı |
3 |
Devlet
Personel Başkanlığı |
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı |
4 |
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı |
Kalkınma
Bakanlığı |
5 |
GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı |
Kalkınma
Bakanlığı |
6 |
Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı |
Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı |
7 |
Küçük
ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı |
Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı |
8 |
Milli
Prodüktivite Merkezi Başkanlığı |
Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı |
9 |
Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığı |
Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı |
10 |
Türk
Akreditasyon Kurumu |
Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı |
11 |
Şeker
Kurumu |
Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı |
12 |
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü |
Orman
ve Su İşleri Bakanlığı |
13 |
Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü |
Orman
ve Su İşleri Bakanlığı |
14 |
Orman
Genel Müdürlüğü |
Orman
ve Su İşleri Bakanlığı |
15 |
Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı |
16 |
İller
Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü |
Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı |
17 |
Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı |
Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı |
18 |
Et
ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğü |
Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı |
19 |
Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğü |
Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı |
20 |
Tütün
ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu |
Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı |
21 |
Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü |
Gençlik
ve Spor Bakanlığı |
22 |
Türkiye
Futbol Federasyonu Başkanlığı |
Gençlik
ve Spor Bakanlığı |
23 |
Rekabet
Kurumu Başkanlığı |
Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı |
24 |
Darülaceze
Müessesesi Müdürlüğü |
Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı |
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.52
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.05
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programının görüşülmesi
BAŞKAN - Gündemin
Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında bulunan
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan
Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.
Görüşmelerde,
İç Tüzükün 72nci maddesine göre, siyasi parti gruplarına,
Hükûmete ve şahısları adına 2 üyeye söz verilecektir.
Genel Kurulun 6/7/2011 tarihli
4üncü Birleşiminde alınan karar gereğince, Hükûmet ve siyasi parti
grupları adına yapılacak konuşmalarda süre
kırk dakikadır. Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilecektir. Kişisel konuşmalarda ise süre on
dakikadır.
Program
üzerinde söz alan sayın üyelerin adlarını sırasıyla
okuyorum
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, efendim, program üzerinde ilk sözü
alan benim.
Bakın,
İç Tüzükümüzün 124üncü maddesine göre, burada söz isteme
AHMET
YENİ (Samsun) Yemin etmemiştin.
KAMER
GENÇ (Tunceli) - Yani Bakanlar Kurulunun listesi Türkiye Büyük Millet
Meclisinde okunduktan sonra
AHMET
YENİ (Samsun) Yemin etmemiştin o zaman.
KAMER
GENÇ (Tunceli) -
söz hakkı o zaman doğuyor ve bakın, ben de
tutanakta Bakanlar Kurulu
AHMET
YENİ (Samsun) Yemin etmemiştin o zaman.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Yahu, bırakın, konuşmayın!
Bilmediğiniz şeylerde konuşmayın ya!
BAŞKAN
Sayın Genç, siz devam edin, dinliyorum ben sizi.
Buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Evet.
Şimdi,
Bakanlar Kurulu listesini Başkan okuyor, (AKP sıralarından
alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, söz istiyorum. Ondan sonra -tabii, Sayın Başkan bizi
dinlemiyor- Sayın Başkan diyorum ben tekrar, Bu tezkere
hakkında söz istiyorum. diyorum. Dolayısıyla yani İç Tüzükün 124üncü maddesine göre söz
hakkı benimdir. Sayın Oktay benden sonra gitti, söz istediğini
gördüm burada.
Yok
yani ben kendimi savunuyorum da, ilk söz
sizinmiş.
AHMET
YENİ (Samsun) Yemin etmediğiniz için
BAŞKAN
Tamam mı Sayın Genç?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Evet.
BAŞKAN
Sayın Genç, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 6 Temmuz 2011
tarihli 4üncü Birleşiminde Bakanlar Kurulu listesine dair
Cumhurbaşkanlığı yazısının Genel Kurulda
okunmasından sonra program üzerinde söz istediğiniz doğrudur.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Evet.
BAŞKAN
Ancak, o tarihte henüz yemin etmemiş olmanız nedeniyle yasama
faaliyetlerine katılamayacağınızdan söz talebiniz
Başkanlıkça işleme alınamamıştır.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkanım, bu konuda usul
tartışması
63üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz
istiyorum.
BAŞKAN
Hayır, Sayın Genç, neyin tartışmasını
yapacağız? Anladım da, hangi
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, yaptığınız hata. İç Tüzükte
yemin etmeyen milletvekilinin yasama faaliyetine katılmayacağına
ilişkin bir hüküm yok. İsterseniz bir usul tartışması
BAŞKAN
Anladım da Sayın Genç, bu konu şimdiye kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ama Sayın
Başkan, rica ediyorum efendim. Yani tabii söz hakkımı
vermiyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz.
BAŞKAN
bu açılış döneminden bugüne kadar getirildi, yeni mi
açacağız şeyi? Bu konuya karar verildi zaten.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, bakın, 63üncü maddeye göre
BAŞKAN
Daha önce sayın milletvekillerine yemin etmeden söz verilmedi Sayın
Genç.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bakın, 63üncü maddeye göre
tutumunuz hakkında söz istiyorum. Biraz önce açtınız, 63üncü
maddeye göre bu usul tartışmasını açmak
zorundasınız efendim.
BAŞKAN
Hayır, açmak zorunda değilim Sayın Genç ama bakın
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır, öyle efendim. Bakın, 63üncü madde: Bu yolda
bir istek yapılırsa yerine getirir. diyor. Rica ediyorum, biraz önce
de usul tartışması açtınız.
Yaptığınız
hata, isterseniz bir usul tartışmasını açalım, siz
zaten çoğunluksunuz
BAŞKAN
Sayın Genç, usul
Olmayan bir şeyi niye açalım yani?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, çok hata ediyorsunuz. Söz hakkı benim değil
mi? Yemin etmeme
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı günden bu tarafa
yemin etmeyen sayın milletvekillerine söz verilmedi.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Kaldı ki Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN
Zaten konuşacaklarınızı, söyleyeceklerinizi de
söylediniz, tutanaklara geçti.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bakın, ben bu yeminden önce 5
defa bu yemini yaptım, daha benim yemin şeyim devam ediyor. (AK
PARTİ sıralarından gülüşmeler) Yani bu kürsüde 5 defa yemin
ettim, bu 6ncı yemini yapıyorum, dolayısıyla
milletvekilliği sıfatım da devam ediyor. Usul
tartışmasını lütfen rica ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen
KAMER
GENÇ (Tunceli) Rica ediyorum
BAŞKAN
Açılması gereken yerde usul tartışmasını
açarız
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Başkanım, açılacak bir durum yok ki.
BAŞKAN
ancak yemin etmediğiniz hâlde talepte bulunmuşsunuz, bunu da
Başkanlık işleme koymadı yemin etmediğiniz için.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Hayır, bir usul tartışmasını
açın, bana söz vermiyorsanız ben haklı olduğumu izah
edeyim.
BAŞKAN
Hayır, lütfen Sayın Genç
Bundan sonraki konularda usul tartışması
istersiniz, yemin ettiğiniz için işleme konulur.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Hakkın suistimali efendim, siz devam edin
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Veya işlem yapıp yapmadığı konusunda
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, rica ediyorum, bakın, usul tartışmasını
açar mısınız?
BAŞKAN
Lütfen Sayın Genç
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, siz devam edin.
BAŞKAN
- Bir sayın milletvekilinin, sadece, istemesiyle olmaz ki İç Tüzüke
uygun olması gerekir yani bizim
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, 63üncü madde açıktır.
Bakın, ben, söz hakkımı kullanma konusunda size gerekçesini izah
edeceğim.
BAŞKAN
Sayın Genç, teşekkür ediyorum, sözleriniz zaten tutanaklara geçti.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkanım, bakın, burada
haksızlık yapıyorsunuz.
BAŞKAN
Lütfen
Niye haksızlık yapıyorum?
KAMER
GENÇ (Tunceli) Söz hakkı benim.
BAŞKAN
- Eğer ortada bir haksızlık varsa benim yaptığım
değil yani.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Çünkü benim milletvekili sıfatım sona
ermemiştir. Ayrıca da İç Tüzükü ben izah edeyim size. Ya, rica
ediyorum
BAŞKAN
Sayın Genç, siz
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, usul tartışmasını açın
BAŞKAN
Niye açacağım usul tartışmasını? Siz yemin
etmeden böyle bir hakkınız, böyle bir talep
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, verdiğiniz zaten iki
dakikalık bir süre yani usul tartışmasını
açarsanız memnun olurum efendim.
BAŞKAN
Sayın Genç, usul tartışmasını bu saatten sonraki
taleplerinizle ilgili açabiliriz, yemin ettiniz çünkü bir önceki oturumda.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, benim söz hakkımı alıyorsunuz.
Tutumunuz hakkında 63üncü maddeye göre söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
Sayın Genç, söyledikleriniz tutanaklara geçti, konu
anlaşıldı.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, tutanaklara geçmesi önemli değil, kafalara
geçmesi önemli.
BAŞKAN
Usul tartışması açacak herhangi bir şey söz konusu
değil. Lütfen
.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Yani kimse okumuyor ki tutanakları.
BAŞKAN
- Lütfen oturur musunuz
KAMER
GENÇ (Tunceli) Yani çok keyfî hareket ediyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan Bakanlar
Kurulunun programı üzerinde söz talepleri: Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Devlet Bahçeli, Osmaniye Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili;
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mahir Ünal, Kahramanmaraş
Milletvekili; Ömer Çelik, Adana Milletvekili; şahısları
adına Oktay Vural, İzmir Milletvekili ve Lutfi Elvan, Karaman
Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Devlet Bahçeli, Osmaniye Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bahçeli. (MHP sıralarından ayakta alkışlar)
Süreniz
kırk dakikadır.
MHP GRUBU ADINA DEVLET
BAHÇELİ (Osmaniye) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan Başkanlığında kurulan 61inci Cumhuriyet
Hükûmetinin Programı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin
görüş ve düşüncelerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle siz değerli milletvekili
arkadaşlarımı en içten sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
12
Haziran seçimlerinden sonra oluşan 24üncü Dönem Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yapacağı çalışmalarda üstün başarılar
diliyorum. Bu yeni yasama döneminin ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Milletvekilliği genel seçimi sonucunda Meclisimizde temsil imkânı
bulan siyasi partileri bu vesileyle bir kez daha kutluyorum.
Cenabıallahtan niyazım odur ki önümüzdeki
sıkıntılarla dolu sürecin inşallah kazasız
belasız aşılarak milletimizin daimî huzuru ve birliği için
gereken çabaların gecikmeksizin gösterilmesidir. Bu itibarla 24üncü Dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisinin demokrasinin asıl anlam ve içeriğine
kavuşmasında, istikrar ve toplumsal barışın gerçekleşmesinde
önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çatısı altında
bulunmaktan iftihar ettiğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi millet
iradesinin somutlaştığı ve temsilcileri eliyle anlam
kazandığı kutlu bir mekândır. Bu tarihî ve kutsal emanetin
değerini küçültecek, itibarını düşürecek ve sahip
olduğu derin manayı incitecek her türlü tartışma ve
çekişmeden uzak tutulması gerekmektedir. İtiraf etmem
lazımdır ki Türkiye Büyük Millet Meclisi düşman silahlarının
tasallutu altında dahi âciz ve yetersiz olmamıştır, her ne
sebeple olursa olsun boykot ve protesto gibi sonuçsuz eylemlere de muhatap
kalmamış ve karşılaşmamıştır. Ne var ki
12 Haziran seçimlerinin ardından gerçekleşen milletvekili yemin
merasimindeki boykot ve protesto girişimleri
maalesef gazi Meclisin manevi şahsiyetini ihlal ve rencide etmiştir.
İktidar partisinin gerilimi tırmandırıcı
yaklaşımı, ana muhalefet partisinin inatçı tavrı
yaklaşık iki haftalık bir süredir ülke gündemini meşgul
etmiştir. Meclisin çalışma düzenini tehdit eden ve millet
iradesinin işleyişini sakatlayan bu görüntünün çözüm kulvarına
girmesi hepimiz açısından sevindiricidir.
Yemin
krizine gerekçe gösterilen tutuklu milletvekillerinin ısrarla ve herhangi
bir yasal engel olmaksızın serbest bırakılmamaları,
demokrasi ahlakı gereği Mecliste bulunan hepimizin meselesi
olmalıdır.
Hukuk
sisteminde adalet herkesin yararına işlemeli ve toplumun temel
çıkarlarını dikkate almalıdır. Esasında millet
iradesinin dört duvar arasında bulunuyor olması, bir bakıma
ileri demokrasi sözlerini nasıl okumamız gerektiğiyle ilgili de
bize önemli ipuçları vermektedir.
Türkiyenin
sorunlar ve krizler bataklığından kurtulacak azmi göstermesinin
yegâne yolu millet iradesine sahip çıkmaktan geçmektedir. Mahkûmiyeti
onaylanmamış, suçlu olup olmadıklarıyla ilgili hukuki
netliğin belli olmadığı milletvekilleri, emin olun ki en
başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin onur konusudur.
Bu
itibarla, iktidarıyla muhalefetiyle siyasi ilke ve ahlak ölçülerinde
buluşmak ve çözüm odaklı pozisyon almak Meclisimizin
güvenilirliğini muhafaza etmek açısından önemli bir adım
olacaktır. İçinden geçtiğimiz süreçte bitirilmesi amacıyla
mesai ve emek sarf edilen siyaset ve demokrasi krizinin daha büyük bir krize
evrilmemesi için özenli, hassas ve dikkatli hareket edilmelidir. Zira, millet
iradesinin tazelendiği bugünkü ortamda Meclisin kaos merkezi olarak
varlığını sürdürmesi, sosyal ve ekonomik dengesizliklerin
tahkim ettiği fay hatlarını çatlatabilecektir. Bu da tabii
olarak ağır bir maliyet demektir ve sonucuna hiçbir suçu, günahı
olmayan milyonlarca vatandaşımızın katlanması
anlamına gelecektir.
Değerli
milletvekilleri, 12 Haziran milletvekilliği genel seçimlerinin sonucunda
yeni bir Meclis ve iktidar yapısı ortaya
çıkmıştır. Geçerli oyların seçime katılan siyasi
partilere dağılımı sonucunda Adalet ve Kalkınma
Partisi yüzde 49,83lük oy oranıyla 327 milletvekili sayısına
ulaşmış ve üçüncü defa tek başına iktidar olma
fırsatını elde etmiştir. Bizim, milletimizin tercihine ve
takdirine sonsuz hürmetimiz vardır. Adalet ve Kalkınma Partisinin bu
oy oranı siyasi mücadele içinde olan bir partinin alabileceği çok
önemli bir neticedir.
Milletimiz
sosyoekonomik sorunlarına rağmen Adalet ve Kalkınma Partisine oy
vermiş ve bir dönem daha ülke yönetiminde kalmasını
istemiştir. Cepheleşmelere, kavgalara, bölünme alarmına ve bunun
sonucunda yoğunlaşan huzursuzluklara takılmadan, önümüzdeki dört
yıl için AKPye onay vermiştir. Bizim, parti olarak buna da
saygı duymaktan başka yapacağımız bir şey yoktur.
Şüphesiz
AKP büyük bir sorumluluk ve veballe karşı karşıyadır.
Artık AKPnin önünde sorunları bitirme konusunda elini tutan, engel
ve zorluk çıkaran herhangi bir bağlayıcı faktör
kalmamıştır. Bundan sonra, aldığı yüksek millet
desteğiyle önü açıktır. Sığınacağı ve
saklanacağı bir mazereti bulunmamaktadır. Maharet yüksek oy
oranı almaktan daha çok, bunun gerektirdiği siyasal sonuçları ve
değerleri üretmektir. Milletimiz verdiği yetkinin nasıl ve ne
şekilde kullanıldığını mutlaka
sorgulayacak ve lazım gelen notlarını günü gününe alacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak da Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarının plan ve programının uygulama
aşamalarını sürekli olarak takip edeceğimizi ve
milletimizin bize verdiği muhalefet görevini en iyi şekilde yerine
getireceğimizi bu vesileyle hatırlatmak isterim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal, siyasal ve ekonomik
ilişkilerin temelinde güven olgusunun hayati bir niteliği
vardır. Karşılıklı iş birliğine, denge ve uzlaşmaya dayalı
bir zihniyetin varlığı, yönetimlerin, sistemlerin ve rejimlerin
işleyişinde önemli rol oynamaktadır. Tutulmayan sözlerin,
çiğnenen millî prensiplerin, yerine getirilmeyen vaatlerin ve görmezden
gelinen yeminlerin neden olacağı tahribatlar da büyük
olmaktadır. Hiç şüpheniz olmasın ki kalıcı ve
sürdürülebilir müzakere zeminine yaslanmış, hoşgörüden ve iyi
niyetten beslenen siyasal tutumlar, ön alan ve riskleri bertaraf eden bir
yönetim felsefesiyle birleşirse geleceğin aydınlık resmi
fluluktan kurtulacaktır.
İlave
olarak, tarihin ve coğrafyanın yüklediği millî sorumluluk
anlayışıyla hareket edilmesi, her güçlüğün üzerinden
gelecek şuura ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Güven
erozyonuna maruz kalmış milletlerin gelişme ve ilerleme yolunda
önemli psikolojik ve sosyolojik engellere muhatap kaldığı bir
hakikattir.
Açıktır
ki yeni çağın en belirgin dinamikleri arasında güven temelli
ilişkiler ağını kurumsallaştırma hedefi
bulunmaktadır. Bunun farkına varmış milletler, kendi devlet
ve toplum hayatlarındaki gelgitlere,
sarsıntılara karşı dayanıklı ve
dayanışmacı bir karakter sergilemektedir.
Günübirlik
çekişmelerin içine hapsolmadan, çapsız ve vizyonsuz döngülerin çekim
alanına kapılmadan yolunda yürüyen ülkelerin en bariz özelliği, karşılarına
çıkan sorunları çözme konusunda ortaya çıkmaktadır.
Demokrasi işte böylesi bir durumda istikrar ve düzen
sağlayıcı dinamiklere kapı aralamakta ve bunları da
teşvik etmektedir. Propagandanın aldatıcı yüzüne makyaj
sürüp ayakta kalmaya çalışan siyasi aktörler ise eninde sonunda gizledikleri
ve üstünü örttükleri anormalliklerle karşılaşmaktadır.
Bugünü kurtarmanın sinsiliğine ve aldatmanın
kolaycılığına teslim olanlar geleceği planlamaktan
bihaber şekilde uğrayacakları hezimet dolu günlere sürekli
olarak kürek çekmektedir. Vermemiz gereken karar başlangıçta
şundan ibarettir: Büyük düşünen, uzun vadeli plan yapan stratejik
aklı mı oluşturacağız, yoksa konjonktürel ve küçük
hesaplar yapan taktik manevralara teslim mi olacağız? Bunu
düşünecek olan da öncelikle siyasi sorumluluk mevkisinde bulunan Adalet ve
Kalkınma Partisinden başkası değildir. Demokratik kültürü
olgunlaştırmadan ve bunu bire bir uygulayacak niyetlere,
davranışlara prim vermeden çıkılacak her yolun mutlaka
akamete uğrayacağını aklımızdan bir an olsun
çıkarmamalıyız. Türkiyedeki yaşanılan her meseleyi dile
getirmeye çalıştığım bu hususlar paralelinde ele almak
ve değerlendirmek lazımdır. Yoksa dünden
alınmamış derslerin ve inkâr edilen bunalımların
bedelini önümüzdeki dönemde misliyle ödemek zorunda
kalacağımızdan herkes emin olmalıdır.
Ülkemizin
boğuştuğu ve altında ezildiği sorunlar düğümünün
çözülmesi yönünde vakit kaybına ve emek israfına artık
milletimizin tahammülü kalmamıştır. Bu çerçevede, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak muhalefet görevine sahip olmamıza rağmen büyük
bir sorumluluk ve duyarlılık içinde hareket ettik, ediyoruz. Son
yemin ve boykot krizinde partimizin kilit açıcı ve demokrasiyi
sahiplenici tavrı en az 367 garabetinin aşılması kadar
değerli ve kıymetlidir. Bir kere, düşünün, partimiz de
cezaevinde tutulan milletvekilini bahane ederek, göstererek yemin etmekten
imtina etseydi Meclisin ve siyasetin hâli acaba nasıl olurdu? Milliyetçi
Hareket Partisinin de olmadığı bir Meclis yapısında
siyaset ve demokrasi krizinin nerelere ulaşacağıyla ilgili
içinizde bir fikir yürüteniniz var mıdır? Fırsattan istifade
ederek Muhalefet gelmese de Meclis çalışır. demek aslında
bastırılmış Baasçı zihniyetin yansımasından
başka bir şey değildir. Bunun için önümüzdeki dönemde özellikle
iktidar partisi sahip olduğu sayısal ve siyasal çoğunluğu
hiziplerin bilenmesi ve kavgaların alevlenmesi yönünde seferber etmemeli
ve aşırı kibirden kesinlikle kaçınmalıdır.
Beklentim, programını görüştüğümüz 61inci Cumhuriyet
Hükûmetinin de bu çerçevede hareket etmesi ve bunu da hatırından hiç
çıkarmamasıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere Adalet ve
Kalkınma Partisinin kurduğu 4üncü Hükûmetin güven oylaması
sürecindeyiz. AKPnin bundan önceki üç hükûmeti maalesef ülkeyi felaketlerin
eşiğine kadar getirmiştir. Dokuz yıla yaklaşan hükûmet
yılları söylenenin aksine taviz, teslimiyet ve talan
sacayağına oturmuştur. Toplumsal kutuplaşma, ekonomik
türbülans, siyasi kriz ve etnik bölücülük AKPnin yanlış ve
kastı aşan politikalarından dolayı üremiş ve
yayılmıştır. Demokrasinin içinin
boşaltılması ve güven duygusuna vurulan darbeler son
vatanımızdaki varlığımızı üst düzeyde
tehlikeye atmıştır. Ekonomik gerilik, istikrarsızlık
içinde bocalayan sosyal bünye geleceğe iyimser bakmamıza ziyadesiyle
manidir. AKPnin siyasi tercihlerinden edindiğimiz ve şahit
olduğumuz tecrübeler ve gerçekler bundan sonrası için umutlu
olmamıza izin vermemektedir. Bu itibarla, 61inci Hükûmet Programı
milletimizin asıl sorunlarını omurgasından kavrayacak ve
meseleleri çözecek siyasi ferasetten fazlasıyla uzaktır. Şu
kadarını söyleyebilirim ki program aziz milletimizin
bunaldığı ve çıkış aradığı
sorunların bütünüyle bitirilmesi için farklı ve yeni bir şey
getirmemiştir.
Görüldüğü
kadarıyla 61inci Cumhuriyet Hükûmeti yeni anayasa
hazırlığını gündeme bir kez daha
taşımıştır. Hatırlanacağı üzere 22
Temmuz 2007 seçimlerinden sonra kurulan 60ıncı AKP Hükûmeti de yeni
anayasa yapımı konusunda irade beyanı göstermişti. Bilim
adamlarından teşkil edilmiş bir gruba anayasa
çalışması havale edilmiş, ortaya çıkan taslak
Başbakan Erdoğana sunulmuştu. 2007 yılından bu yana
süren yeni Anayasa tartışmaları 61inci Hükûmetin
programında da kendisine yer bulmuştur, ancak yeni anayasayla
amacın ne olduğu, nasıl bir değişiklik yapılmak
istendiği ve muhteviyatının, sınırlarının ne
olacağı hususları boşlukta kalmıştır. Sanki
her sorunun bir tek müsebbibi gibi takdim edilen Anayasanın yeniden
yazılmasıyla Türkiye belini doğrultacak ve ayağa
kalkacaktır.
Bu
çerçevede, Başbakan Erdoğan önümüzdeki dönemi yeni anayasa dönemi
olarak tanımlamaktadır. Bizim dikkatle izleyeceğimiz bu süreçte,
planlanan yeni anayasanın nasıl bir zihin ve yöntem benimsenerek
dışlayıcı değil kapsayıcı,
ötekileştirici değil kucaklayıcı,
ayrıştırıcı değil bütünleştirici, baskıcı
değil özgürleştirici olacağıdır.
Huzurlarınızda
Sayın Başbakan ve Hükûmetine açıkça sormak istiyorum: Hükûmet
Programında sunulduğu şekliyle toplumsal çeşitliliği
de bir zenginlik olarak kabul eden, tek sesliliği değil
çoğulculuğu öne çıkaran bir metnin içeriğinde neler olacaktır?
İzah edilmesi gereken en temel husus, toplumsal çeşitlilikten neyin
anlaşılacağıdır.
Başbakanın
sunuş konuşmasının satır aralarında dile
getirdiği dil, din, mezhep, etnik köken gibi konularda ortaya çıkan
çok boyutlu ve kalıcı çözüm arayışlarının bu
dönemde de sürmesi yönündeki kararlılığın Anayasayla bir ilgisi
var mıdır? Bu kapsamda, planlanan yeni anayasada etnik kimlikler
tanımlanacak mıdır? Mahallî ölçekteki dillerin Anayasaya
sokulması için bir niyet ve çaba gösterilecek midir? Hatta eğitim ve
öğretim dili olması yönünde tavır alınacak mıdır?
Türk
kimliğinin esnetilerek anlamsızlaştırılması ve
Türkiyelilik çarpıtmasıyla geriletilmesi düşünülmekte midir?
Anayasanın
66ncı maddesinde anlamını bulan Türk Devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.
millî inancından ödün verilecek midir?
Türk
Milleti ifadesinin zedelenmesi, aşındırılması ve
Türklük vurgusunun değiştirilmesi maksadıyla bir girişimde
bulunulacak mıdır?
Üniter
yapının sulandırılarak cumhuriyetin kurucu
değerlerinden ve vazgeçilmez niteliklerinden taviz verilecek midir?
Anayasanın
Başlangıç kısmındaki bütünlüğün bozulması,
değiştirilmesi akıllardan geçmekte midir?
Bölücülüğün
anayasal statü taleplerinin karşılanması için yeri ve
zamanı geldiğinde karşılanmak üzere bir söz verilmiş
midir? Ve elbette, Anayasanın ilk üç maddesi ile kilidi konumundaki
4üncü maddesi hakkında planlanan nedir?
Bizim
yeni anayasa konusunda cevabını duymayı ve öğrenmeyi
istediğimiz sorularımız şimdilik bunlardır.
Tavrımızı ve içine gireceğimiz siyasal tutumu bu önemli
sorulara verilecek karşılıklara göre
oluşturacağız.
Yine
Sayın Başbakan Türkiyenin önünde engel olarak duran sorunların
çözümü konusunda attıkları büyük adımlarla neyi ima etmeye
çalışmaktadır? Eğer buradaki maksat, PKK
açılımı doğrultusunda atılan adımlar ve bunun
takviye edilmesi niyeti ise ortada büyük bir mesele var demektir. Bu kafa
yapısıyla denizi geçip de derede boğulmayacaklarını
düşünüyorsa yanıldıklarını mutlaka
anlayacaklardır çünkü Türk milleti ne denizden geçmiştir ne de
derenin kenarındadır, kör ve karanlık bir kuyunun etrafına
mahkûm edilmiş bir şekilde yaşamaya zorlanmaktadır, ya
uçurum ya çözüm ya kuyunun dibi ya da zillete boyun eğmesi istenmektedir.
Bizim, parti olarak, dibi görünmeyen kuyulardan su içmemiz,
netleşmemiş ve şaibe yüklü emellerle aynı hizada
bulunmamız eşyanın tabiatına aykırı
olacaktır.
Bununla
birlikte, yeni anayasa hazırlığı süresince geniş bir
uzlaşmanın sağlanacağı sürekli olarak gündemde
tutulmaktadır. Bunun ilk bakışta cazip ve çekici bir tarafı
olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Ancak en temel konularda
bile müştereklerin yakalanamadığı, keskinliklerin
törpülenemediği bir ortamda bu uzlaşma iklimi nasıl tesis
edilecektir? Demokrasiyi keyfînce eğip büken bir bakış ve
değerlendirme açısıyla geniş ölçekli bir mutabakata
nasıl varılacaktır? Muhalefeti önemsemeyen, şeklî bir unsur
olarak kabul eden ve esasa müdahil olmasının önünü açmayan bir
zihniyetle karşılıklı güven nasıl kurulacaktır?
Kanlı
terörün eylemlerini artırdığı, şiddetin
yaygınlaştığı, suç ve asayişsizliğin
yükseldiği, şike iddialarının toplumsal yapıyı
yangın yerine çevirdiği bir ortamda geniş bir uzlaşma
alanı oluşturmak çok güçtür.
Lütfen
dikkat buyurunuz değerli arkadaşlarım, 12 Haziran seçimlerinden
bu tarafa şehitler birer birer vatan topraklarına emanet
edilmektedir. Hakkâri Yüksekovada
kalleşçe, hunharca ve kahpece arkadan vurulan uzman çavuşlar Murat
Özkozanoğlunun ve Yahya Karakayanın acıları
tazeliğini hâlâ korumaktadır. Biz, bütün şehitlerimize
Cenabıallahtan rahmet, yaralılarımıza şifa,
milletimize sabır ve başsağlığı dileklerimizi
tekrarlıyoruz. Bu yetmiyormuş gibi daha birkaç gün önce de 2
askerimiz eşkıyalar tarafından kaçırılmıştır.
Sorarım sizlere, bu vahşetten dolayı yüreğiniz
sızlamıyor mu? Terörün azgınlaştığı ve
zıvanadan çıktığı bir ülke manzarasında
barış, özgürlük ve insan hakları kavramlarının
eğer kandırmaca değilse ne olduğuyla ilgili aranızda
net bir görüşü olanınız var mıdır? Özellikle AKPli
arkadaşlarımdan birçoğunun vatan ve millet konularında ne
kadar hassas olduklarını iyi biliyorum, vicdanlarının
kanadığını, yüreklerinin yandığını ve
ama seslerini çıkaramadıklarını düşünüyorum.
Gencecik vatan evlatlarımız milletimizin
selameti için can verirken İmralıyla anlaşma
arayışlarının, sözde barış görüşmelerinin
Türk milletine büyük bir hakaret olduğunu inkâr edeniniz var
mıdır? Geride kalan yetimlerin, anaların, bacıların,
gelinlerin gözyaşlarını nasıl telafi edeceğiz? Bir
tarafta İmralıdan, Kandilden kirli özgürlük ve demokrasi
beyanları gelmektedir, diğer taraftan da sevk ve idare ettikleri
caniler ölüm kusmaktadır ve ne yazık ki Başbakan sessizdir,
tepkisizdir ve bir şey olmamış gibi kanlı senaryoyu izlemektedir.
Yeni yetme devletlerin bile karşı çıkacağı, tavır
koyacağı meselelerde şayet muhatap küresel güçler ise yine
sessiz durulmakta, boyun eğilerek sorunlar göz ardı edilmektedir.
Süleymaniyede askerlerimizin başına çuval geçirildiğinde,
Irakta 5 polisimiz şehit edildiğinde, Barzani açık savaş
ve fitne tehdidinde bulunduğunda, Ermenistan Hükûmetinin taciz
ve tehditleri söz konusu olduğunda da Hükûmetin malum silik tavrı
kendini göstermişti.
Hükûmet Programında sözde millî birlik ve
kardeşlik projesinin sürdürüleceği yönündeki ifadeler, acımasız
ve gaddar terörün faaliyetlerine hız kesmeden devam edeceğine
açık kanıttır. Yakın coğrafyalarımızda
barış ve huzur arayışında olduğunu dile getiren
AKP Hükûmeti, ülkemizde şehidin ve saldırıların
olmadığı bir tek güne hasret
kaldığımızı ne zaman anlayacaktır? Sayın
Başbakan başka milletlerin birliği ve beraberliği için
yabancı başkentlerde kapı kapı dolaşırken, kendi
milletinin birliğini sağlamaktan çok uzak bir anlayışın,
ayrımcı, yıkıcı ve
farklılaştırıcı söylemlerin kabından
taştığını daha hangi misallere bakarak idrak
edecektir? Yıllardır ulaşamadığı siyasi
hedeflerine yeni anayasayla ulaşma umuduna kapılan etnik terör
örgütü, Hükûmetin zayıf ve yumuşak tarafını
keşfetmiştir; ne kadar kan dökerse Hükûmeti o kadar
sıkıştıracağını, yapacağı eylemlerin
şiddeti kadar taviz kopartacağını anlamıştır
ve hedef gözetmeksizin eylemlerini tırmandırmaktadır.
Terör maşalarıyla kurulan müzakere
masalarında belirlenen protokol zırvaları, sözde barış
ve Anayasa konseyleri, milletimizle alay edercesine kamuoyuna servis
edilmektedir. Şurası bir gerçektir ki, bölücü terörle yapılan
pazarlıkların nerede duracağı ve hangi tavizlere meydan
vereceği muammadır. Verilenlerle talep edilenler arasında her
zaman fark olacak, şüphe etmeyiniz ki bölücü niyetler doymak ve tatmin olmak
bilmeyecektir. PKK, varlığını sürdürebilmek için
uluslararası destekçisi hiç eksik olmayan, kimin işine yarayacaksa
ona hizmet eden ve elden ele devredilen bir örgüt olarak ülkemizin çeyrek
yüzyılına ağır darbeler vurmuştur ve elbette ki, PKK
kadroları da kendilerine göz yumulacak küresel emellerle iş
birliğine girmişler, bazen İsrailin, bazen Suriyenin, bazen Kıbrıs
Rum yönetiminin, Yunanistanın, Avrupanın ve Amerikanın
himayesiyle diri durmayı başarmışlardır. Bunlar PKK
hakkında bazı gerçeklerdir ve konuyla ilgili uzman olmayan
kişilerin bile bileceği güncel olaylar ve gelişmelerdir.
Geldiğimiz bugünkü aşamada terörle huzur arasında tarafsız
bir alan olmadığını herkes bilmelidir. Özgürlük ve
barış kavramlarını istismar ve ters yüz ederek kanlı hesapların
üzeri asla örtülemeyecektir.
Bu
gerçekler ortada dururken 61inci Hükûmet Programında terörle mücadeleye
dair en ufak bir kararlılık ya da söz olmaması kabul edilemezdir
ve Hükûmetin nasıl bir zafiyetin içine düştüğünü açıkça
göstermektedir. Zannedersiniz ki, ülkemiz günlük güneşliktir, millet
olarak bölücülük diye derdimiz ve endişemiz bulunmamaktadır,
dağlarımızda silahla gezenler sanki özgürlük
savaşçısıdır ve meşru haklarını aramaktadır.
Millî güvenliğimize yönelik tehditleri hafife alan bir hükûmet etme
anlayışının millet ve devlet bekasını korumak
için hiçbir fedakârlıkta bulunmayacağını görmek
gerekmektedir. Eğer İmralıyla yapılan görüşmelerde
terörle mücadele edileceğine dair bir ifadenin Hükûmet Programına
konulmaması söz verilmişse emin olun, bunu ne aziz milletimiz
bağışlayacaktır ne de Cenabı Allah affedecektir. (MHP
sıralarından alkışlar) Hele Milliyetçi Hareket Partisi
hiçbir zaman, bu acziyeti gösteren art niyetli muhataplarını
unutmayacaktır.
Tekrar
hatırlatmak isterim ki, terör ve bölücülük yıllardan beridir, Amerika
Birleşik Devletleriyle yapılan sonuçsuz pazarlıklardan,
tezkereye rağmen yapılamayan kara harekâtından, peşmerge
reisine tam teslimiyetten, Haburdaki terörist karşılama
törenlerinden, bölünmeyi Anayasaya yedirme arayışından ve etnik
kimlik tahrikinden dolayı artmıştır. Şimdi
de 61inci Hükûmet Programında, hiçbir şey yokmuş gibi terörle
mücadeleden zerre kadar bahsedilmemekte, Türk milletinin birliğine ve
varlığına dönük suikastlar yok kabul edilmektedir. Yalnızca
bu bile bizim 61inci Hükûmete güven duymamamız için yeterli nedendir.
Milliyetçi Hareket Partisi, bu hâliyle programının baştan
mahzurlu ve sorunlu olduğunu düşünmekte, güvensizliğin,
işgüzarlığın ve kötü niyetin programının ruhuna
sindiğini net olarak görmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 61inci Hükûmetin programında
ileri demokrasi vurgusuna özel bir atıf da yer almıştır.
Bu dönemde demokratikleşme hedefinin ileri demokrasi olacağı
iddia edilmiştir. Toplumsal sorunlardan daha fazla demokrasi ve daha fazla
özgürlük ekseninde çözüleceği programda yer bulmuştur. Bu çerçevede
farklılıkları zenginlik olarak görmenin ve çatışma
konusu olmaktan çıkarmanın herkesin sorumluluğu altında olduğu
hatırlatılmış, her kimliğin kendisini rahatça ifade edebileceği
ve geliştireceği ve kimliklere saygı esasına dayanan
birlikteliğin esas alındığı ortaya konulmuştur.
Üstelik Sayın Başbakan, tek kişi dahi olsa her
vatandaşımızın diline, inancına, kültürüne,
değerlerine, yaşam tarzına ve tüm farklılıklara
saygı göstereceklerini söylemiştir.
Anlaşıldığı kadarıyla sözde Kürt sorunu da bu
kapsamda formüle edilmektedir. Ne üzücüdür ki Türk milleti
farklılıkların yok edici ve ezici alanına
sıkıştırılmıştır. Elbette herkesin
inancına ve anasının diline bizim de saygımız
vardır ve başkası da zaten düşünülemeyecektir. Ancak
farklılıklara yapılan özel vurgu, etnik kimliklerin,
ayrılıkçı eğilimlerin ve otonom hareket etme taleplerinin
önünü açacaktır. Bilinmelidir ki farklılıklar özendirilerek
millet yapısı güçlenmiş olmayacaktır, bilakis var olan
derin bağlar gevşeyecek, incelecek ve kırılgan bir noktaya
gerileyecektir. İşin tehlikeli tarafı ise
farklılıkların okşanması farklı olduğunu
düşünenlere bir fırsat kapısı aralayacak, tanınma,
teslimiyet ve özerklik beklentilerinin azmasına neden olabilecektir.
Asırların göz nuru, alın teri ve şehit kanıyla vücut
bulmuş Türk milletinin ayrılmaz ve sarsılmaz bütünlüğü
müşterekliklerin vurgulanmasıyla korunacaktır. Farklılıkları
davet ederek bağları güçlendirecekleri zehabına kapılanların
ya zihinleri iflas etmiş veya sömürgecilik tuzağının içinde
bilinçlerini kaybetmişlerdir.
Bütün
itirazlarımıza rağmen kurulan etnik kuluçka dönemi bugün
çatlamaya ve içinden ise korkunç sesler duyulmaya
başlamıştır. Bu, dağılmanın,
ayrışmanın, bölünmenin ve bin yıllık kardeşlik
hukukunun bitmesinin narasıdır.
Başbakan
Erdoğan yine vahim bir yanlışın içine düşmüş ve
ayrı kültürden bahsederek gaflet yolunda inatla ilerlediğini
göstermiştir. Hatırlatmak isterim ki, Türk milletinin binlerce
yılda oluşturduğu kültürü belli ve ortadadır. Eğer
vatan aynı duruyorken üzerinde birden fazla kültür vasat bulursa emin olun
parçalanma kaçınılmaz olacaktır. Ya da şu ya da bu
şekilde kültür bir aşamadan sonra bağımsız yaşama
önceliğini alacak, edebiyatıyla, sanatıyla buna
canlılık katacaktır. Yine unutmayalım ki, aynı vatan
üzerinde iki ayrı kültür dairesinin varlığı farklı
milletlere bir işarettir ve tarih, üniter yapı kapsamında bir
vatan üzerinde iki milletin yaşadığına henüz şahitlik
etmemiştir. İşte yolun başında 61inci Hükûmetin
kafası bu kadar karışık ve ektiği tohumlar bu kadar
zehirlidir. Faciayı görmek için ille de yaşamak gereksizdir. AKPnin
hazırlıksız, ezbere ve dar kalıplara sindirilmiş Hükûmet
Programı sorunludur, marazlıdır ve milletimiz için sakıncalarla
doludur.
Değerli
milletvekilleri, programda dış politikadan ekonomiye kadar
kamuoyuyla paylaşılan konu
başlıkları pembe tablolar çizmekte ve hayal tacirliği
yapmaktadır. En başta, işsizliğin aşılması
için donanımlı ve iyi tasarlanmış bir politika seti
programda görülmemektedir. Genel geçer ifadelerle durum idare edilmiş,
ekonominin ayağa kalkması için yeni ufuklar çizilememiştir.
Gelir dağılımının nasıl düzeltileceğiyle
ilgili takdir edeceğimiz ve onaylayacağımız bir fikir
zenginliği ve heyecanlı siyasi bir bakış ortada yoktur.
Ekonomi politikalarında malumun ilanının yanı sıra donmuş,
kalıplaşmış bayağı öneri ve tekliflerle deyim
yerindeyse ipe un serilmiştir. Ekonomide adalet, eşitlik ve özgürlük
kriterleri görmezden gelinmiş, herkes için iyi olan bir strateji
derinliğinin oluşturulması yönünde bir şey vaat
edilmemiştir. Ekonomik eşitsizliklerin fırsat
eşitliğini bozmaması için alınmış bir tedbir ve
sevineceğimiz bir öneri maalesef getirilememiştir.
61inci
Hükûmet Programında Dış politikada vizyoner bir
yaklaşım benimsendiği ifadesi ise gerçeklerle
örtüşmemektedir. Aktif ve ön alıcı bir dış politika
sayesinde ülkemizin bölgesel ve küresel aktör konumuna yükseldiği
görüşüne bizim tarafımızdan temkinli
yaklaşılmaktadır. Madem uluslararası ilişkilerde güçlü
bir aktör hâline geldik, o zaman hangi millî meselelerin lehimize sonuçlandığının
izahını da Başbakan ve Hükûmeti yapmalıdır. Zafer
kazandık., Yumruğumuzu vurduk. Dik durduk. Tezlerimizi kabul
ettirdik. deniliyorsa, uluslararası ilişkilerden ülke olarak neler
elde ettiğimizi bilmek bizim için en tabii hakkımız
olacaktır.
Bakınız,
Avrupa Birliği ilişkilerinde resmen çıkmazdadır. Geçen
altı yıl içinde müzakere edilen 35 fasıldan 13ü
açılmış ve yalnızca 1si kapatılabilmiştir.
Aynı tarihlerde müzakere sürecine başladığımız
Hırvatistan bütün fasılları kapatmış ve 2013
yılının Temmuz ayında tam üye olmasının önü
açılmıştır.
AKP
Hükûmeti fidyecilerin eline düşmüş rehine gibi Avrupa Birliği
karşısında çaresiz ve hareketsizdir. Avrupa Birliği
üyeliği konusunda kararlılık niyetleri ise temelsiz ve sırf
gündemi oyalamaya dönük siyasi fanteziden ibarettir. Artık Avrupa
Birliğiyle ilişkilere farklı bir pencereden bakmanın vakti
gelmiştir.
Yakın
coğrafyalarımızdaki halk hareketinin gidiş ve
ilerleyiş istikametini kestiren bir yaklaşıma da Hükûmet
Programında tesadüf etmek mümkün olmamıştır. Özellikle
Suriye ve Libyayla ilişkiler tam anlamıyla karışık ve
Batının hedefleri doğrultusunda ilerlemektedir. Dün dost ve
kardeş olarak ilan edilenler bugün istenmeyen kişiler olarak
gösterilerek duruma göre çark edilmektedir. Batının suflörlüğüyle
ilerleyen AKP zihniyetinin çalkantılı ülkelerdeki muhaliflerle
yakın temas kurması ülkemiz için sıkıntılı bir
dönemi beraberinde getirecektir. Tavsiyemiz, komşu coğrafyalardaki
gelişmelere Başkent Ankara vizyonundan bakılması ve
oralardaki sorunların ülkemize sıçrama ihtimalinin sürekli olarak
hesaba katılmasıdır. Bunun için geçici yönetimlerin
tanınması konusunda aceleci olmamak, başımızı
kendi coğrafyamızda ağrıtacak emsal uygulamalara
fırsat vermemek gerekmektedir.
Dikkat
edilmesi gereken önemli hususlardan biri de şudur: Müslüman ve dost
ülkelerin iç işlerine karışılmamalı,
dışarıdan yapılacak müdahalelere göz yumulmamalı ve
taşeronluk yapılmamalıdır. Kısa süre içinde Afganistan
ve Irak politikaları gözden geçirilmeli, Irakın kuzeyiyle yürütülen
ve orta vadede Türkiye için tehdit oluşturacak ilkesiz, çapsız ve
tehlikeli yakınlıklara da bir an önce son verilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin
61inci Hükûmet Programına dönük düşünce, kanaat ve eleştirileri
özet olarak bundan ibarettir. Biliyoruz ki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bahçeli.
DEVLET
BAHÇELİ (Devamla) Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından
ayakta alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Bahçeli.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Güzel
bir seçim yaptık. Millî irade tecelli etti, organları oluştu ve
550 milletvekilimiz seçildi. Türkiye tarihinde bir ilki yaşadık, 8
parlamenter tutuklu olduğu için Parlamentoya gelemediler. Üç grubumuz var:
Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi. 4üncü
grup yüzde 10 barajını aştıktan sonra gelen, yani
yasayı dolanan ama henüz aramızda olmayan
arkadaşlarımız, BDP. Barış ve Demokrasi Partisi, aynı
yöntemle 2nci kez Parlamentoya girme hakkını elde ettiler. Bir
gerçek ortaya çıktı ki 12 Eylül ürünü yasalarla bu ülkede
sağlıklı demokrasi olmaz. Hele hele yüzde 10 barajıyla siz
kalkıp bir partinin veya partilerin Parlamentoya gelmesinin önünü kesmeye
kalkarsanız, hukuktan, farklı alanlardan yararlanarak bunlar yine
Parlamentoya girerler.
Bu
yasama döneminde söyledim- 8 milletvekili arkadaşımız tutuklu
oldukları için aramızda olmadılar ve biz, yine cumhuriyet tarihinde
olmayan bir şeyi yaptık Arkadaşlarımızın önü
açılmadıkça Parlamentoda yemin etmeyeceğiz. dedik. Nedeni
şuydu değerli arkadaşlarım: Bu
arkadaşlarımızın mahkûmiyetleri var mıydı?
Hayır, yoktu. Seçme, seçilme hakkına sahipler miydi? Evet, seçme,
seçilme hakkına sahiplerdi. Gittiler, savcılığa
başvurdular sizlerin, bizlerin başvurduğu gibi. Milletvekili
seçilmesinde engel yoktur diye bir yazı aldılar, seçime girdiler,
mazbatalarını aldılar, Türkiye Büyük Millet Meclisine isimleri
bildirildi, burada okundu ama bunlar Parlamentoya gelip yemin edemediler. Peki,
Yüksek Seçim Kurulu mu bir engel çıkarmıştı? Hayır,
Yüksek Seçim Kurulu da hiçbir engel çıkarmadı, dedi ki: Bunlar
milletvekilidir. Peki, bunlar suçlular mıydı? Hayır, suçlu
değillerdi.
Anayasamızın
38inci maddesi var değerli arkadaşlarım. Suç ve cezalara
ilişkin esasları düzenler. Diyor ki: Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar kimse suçlu sayılmaz. (CHP sıralarından
alkışlar) Hükûmet daha iyi duysun diye bir kez daha okumak isterim:
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılmaz. (CHP
sıralarından alkışlar) Demek ki biz kimseyi suçlu
görmemeliyiz. Görmemeliyiz ki bu ülkede demokrasiyi gerçek anlamda uygulamaya
koyabilelim. Görmemeliyiz ki, şu suçludur diye önceden yafta
asmamalıyız ki biz onların seçme, seçilme haklarını
ellerinden almamalıyız.
Değerli
arkadaşlarım, peki, bunların yemin etmelerinin önünde anayasal
engel mi vardı? Hayır, Anayasada hiçbir engel yok. Bir yasal engel
mi vardı? Hayır, hiçbir yasal engel de yok. Peki, bunlara
uluslararası sözleşmeler mi engeldi? Hayır, hiçbir
uluslararası sözleşmede bir engel söz konusu değildi. Tam
tersine uluslararası sözleşmeler, milletvekillerinin
tutuklanmamalarını ve onların Parlamentoda gelip yemin
içmelerini, görev yapmalarını öngörür. Birleşmiş Milletler
Medeni ve Sivil Haklar Sözleşmesi de böyledir, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi de böyledir. Diyeceksiniz ki belki Efendim, o
uluslararası sözleşmeler öyle ama Türkiyede uygulanmıyor
bunlar. Biz, o sözleşmeler Türkiyede uygulansın diye
Anayasanın 90ıncı maddesini değiştirdik. İzin
verirseniz o maddeyi de okuyayım: Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar
hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa
Mahkemesine başvurulamaz. Sonra bir cümle daha eklemişiz 2004
yılında: Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve
özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların
aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas
alınır. Yani iç hukukumuzda bir engel var Milletlerarası
anlaşma eğer iç hukukun üstündeyse sen o anlaşmayı esas
alacaksın. diyor, Anayasamız bunu öngörüyor.
Değerli
arkadaşlar, bugün Adalet ve Kalkınma Partisi yetkilileri ile
Cumhuriyet Halk Partisinin yetkilileri bir basın açıklaması
yaptılar, ortak imzaladılar. Bir cümlesi şöyle: Bu çerçevede,
tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin milletimizin kendilerine
verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için Türkiye Büyük Millet
Meclisinde olmaları gerektiğine inanıyoruz. Biz de yürekten
inanıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Kimse milletin
iradesinin üstüne çıkıp onları yemin etmekten
alıkoymamalıdır. Biz de isteriz ki her milletvekili gelsin,
burada yeminini etsin. Böylece demokrasi dediğimiz kavramı hep
beraber yüceltmiş olalım.
Bir
başka önemli konu değerli milletvekilleri: Hükûmet Programı var,
13üncü sayfasında diyor ki: Ayrıca Temel Haklar kısmı
düzenlenirken Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi
ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi ülkemizin taraf
olduğu uluslararası insan hakları belgelerinin de esas
alınması gerektiği düşüncesindeyiz. Biz de aynı
düşüncedeyiz, aynen katılıyoruz, altına imzamızı
atıyoruz. Bunlar zaten var, zaten biz bu sözleşmeleri
imzalamışız, bunlar yeni değil, eski sözleşmeler. O
zaman sormamız gereken soru şu: Mademki biz bu sözleşmeleri
imzaladık -bir kısmı çok daha önceleri, bir kısmı daha
sonra imzalandı- niçin biz bu sözleşmelerin gereğini yerine
getirmiyoruz? Asıl söylemek istediğimiz bu.
Hukukun üstünlüğü diyoruz. Eyvallah, hukukun üstünlüğü
demokrasinin olmazsa olmazlarından birisidir. O hâlde hukukun
üstünlüğü varsa, Anayasamız varsa, uluslararası
sözleşmeler iç hukukun üstünde yer alıyorsa, Anayasamızı
buna göre değiştiriyorsak niçin gereğini yapmıyoruz, niçin
birileri gereğini yapmıyor? Asıl üzerinde durulması gereken
konulardan birisi de bu değerli arkadaşlarım.
Şimdi, şu çok önemli: Biz seçme seçilme hakkının bir
insanlık hakkı olduğunu kabul ediyoruz. İnsan hakları
önemlidir. Hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokrasi, özgürlük,
kadın erkek eşitliği, bunlar hepimizin, ben eminim, şu
Parlamento çatısı altında görev yapan her milletvekilinin ortak
paydasıdır. O hâlde bu ortak paydanın önündeki engelleri
kaldırmak da hepimizin temel görevidir. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu temel göreve dikkatinizi çekmek de Ana Muhalefet Partisi
Lideri olarak benim görevlerimden birisidir. Bir yerde aksama varsa
söyleyeceğim, katılırsınız veya
katılmazsınız ama aksamaları dile getirmek, bunları
dile getirip söylemek, yüksek sesle dile getirmek, hatta bırakın
Türkiyeyi, dünyanın kamuoyunun dikkatini çekmek bizim görevlerimizden birisidir.
Çünkü biz ülkemizde demokrasi istiyoruz, ülkemizde özgürlük istiyoruz,
ülkemizde insan haklarının daha da gelişmesini istiyoruz. Çünkü
İleri demokrasi diyorsunuz, ne kadar güzel, o hâlde bunun gereklerinin
yapılması ve içinin doldurulması lazım.
Biz bir sınavdan geçtik. Kimse bize Siz sınavdan geçmediniz.
diyemez. Sayın Başbakanın milletvekili olma hakkı elinden
alınmıştı. Sayın Başbakan Benim durumum onlarla
aynı değil. diyor, doğru. Sayın Başbakanın
durumuna göre mazbata da alamıyor, savcıdan kâğıt da
alamıyor, seçme seçilme hakkı elinden alınmıştı.
(CHP sıralarından alkışlar) Biz şunu söyledik, bütün
içtenliğimizle söyledik: Bu halkın yüzde 34,7sinin oy verdiği
bir partinin Genel Başkanına kimse yasak getirmemeli, yasak olamaz.
Anayasal engel vardı, Kaldıralım. dedik ve
kaldırdık. Hiçbir zaman Sayın Recep Tayyip Erdoğan
milletvekili olmasın. demedik. Yasal engel vardı, yasal engeli de
kaldırdık.
Bakınız,
Sayın Başbakan hakkında mahkûmiyet kararı
çıktığında yaptığı bir açıklama
vardır, önemli bir açıklamadır, diyor ki: Aziz milletim,
hepimiz zamanın tanıklarıyız, şahitleriyiz ve
biliyoruz ki zamanın sahibi var. Bugün 20 Eylül 2002, Türk demokrasi
tarihine geçecek bir gün. Bugün milletin vicdanı ağır bir yara
aldı. Tereddütsüz inanıyorum ki Türkiyenin derin vicdanı bu
yanlış kararı tashih edecek ve düzeltecektir. Doğru bir
laf ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu milletin derin vicdanı olduk
ve önündeki bütün engelleri kaldırdık çünkü biz demokrasiye
inanıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Anayasa
değişikliğini yaptık. Aranızda, bu dönem de
milletvekili olan, o dönemin de Anayasa Komisyonu Başkanı olan
Sayın Burhan Kuzu; onun bu Mecliste yaptığı 26 Aralık
2002 tarihindeki konuşmadan bir bölümü okuyorum: Özellikle muhalefet
partimize teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar, sonuna kadar hakikaten
verdikleri sözün arkasında durdular, son gelişmelerden de
etkilenmediler. Evet, verdiğimiz sözün arkasında son dakikaya kadar
durduk. Anayasayı da yasayı da değiştirdik. Parlamentoda,
demokraside önemli adımlar attık. Bu bizim görevimiz arkadaşlar.
Bunu yaptığımız için sadece övünürüz. Biz Sayın
Başbakanı çok sevdik veya az sevdik diye değil, Türkiyede
demokrasi olsun, demokrasi ayıbı olmasın, kimse gelip de Siz
niye seçmediniz bunu? demesin diye biz bunları yaptık. Demokrasiye
inanıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Biz
insan haklarına inandığımız gibi, seçme ve seçilme
hakkı insan hakkının vazgeçilmez unsurlarından birisidir,
seçme ve seçilme hakkına da inanıyoruz. Herkes, yasalar engel olmadığı
sürece, evrensel hukukun gereği olarak -iç hukuku demiyorum, 12 Eylül
darbesinin yarattığı hukuku demiyorum, evrensel hukukun
gereği olarak- seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Bunun önündeki
bütün engelleri kaldırmak da hepimizin ortak görevidir. Bu ortak görevi
yapmak zorundayız, bunu yapmadığımız zaman
kısır tartışmaların arasında kaybolur gideriz. O
kısır tartışmalar demokrasinin önündeki en büyük
engellerdir, onları aşmalıyız, daha tepeden
bakmalıyız, daha özgür bakmalıyız, daha güzel
bakmalıyız, insanlara saygı duymalıyız. Biz size oy
veren bütün yurttaşlara saygılıyız, elbette ki sizler de
muhalefete oy veren bütün yurttaşlara saygılı
olacaksınız. Demokrasinin özü budur, demokrasi bunu gerektirir.
Az oy
aldık, fazla oy aldık bunlar hiç önemli değil. Demokrasilerde
bugün siz alırsınız, yarın bir başka parti alır
ama sonuçta demokrasiyi bu ülkede yaşatmak hepimizin ortak görevidir.
Evrensel hukukun gereği neyse bunları yerine getirmek
durumundayız.
Seçimden
sonra şunu bekledik, samimi söylüyorum, yargıyı bekledik. Hiçbir
tereddüdümüz yoktu, dedik ki: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
imzalamışız, Birleşmiş Milletlerin Medeni ve Sivil
Haklar Sözleşmesini imzalamışız, Anayasanın
90ıncı maddesi var ve çok daha önemlisi, çıkmış bir
mahkeme kararı var, herhâlde bunlar bırakılır ve gelir
yemin ederler. Arkadaşlar, bunlar bırakılmadı. Şimdi
ben merak ediyorum: Hangi gerekçeyle bırakılmadı? Anayasal engel
var mı? Hayır. Yasal engel var mı? Hayır. Uluslararası
sözleşmeler serbest bırakılmasını istiyor mu? Evet.
Anayasanın 90ncı maddesi, uluslararası sözleşmeler iç
hukukta engel varsa onun üstünde olur diyor mu? Evet, ama
bırakılmıyor. Neden? 2 yargıcın
takdiri nedeniyle. Takdir
Altını çiziyorum. Yargıcın
takdiri yasama organına müdahaleyi gerektirmez, ikisi birbirinden çok
farklıdır. Açık bir hüküm olur Anayasada, bırakmaz eyvallah
dersiniz, çıkan yasalara uymak zorundadır. Ve bütün
yargıçların dünyada unutmaması gereken temel bir kural
vardır: Yargıç, kararını insan haklarını ve
demokrasiyi geliştirmek üzerine verir. İnsan haklarını
geliştireceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Neden pozitif
hukuk diyorlar? Temel nedeni budur. İnsan haklarını
geliştireceksiniz.
Size
bir örnek vermek isterim değerli arkadaşlarım, Amerikadan bir
örnek vermek isterim. Türkiyeden Karun hazineleri kaçırıldı,
Amerikaya götürüldü,
Metropolitan Müzesine satıldı ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür
Bakanlığı bu eserlerin geri alınması için mücadele
etti, dava açtı. Amerikalı avukatlar zaman aşımı
nedeniyle davanın reddini istediler çünkü gerçekten zaman
aşımı vardı, Türkiye zamanında
başvurmamıştı. Ama Amerikalı yargıçlar şu
kararı verdiler: Çalınan eserlerde, tarihî eserlerde zaman
aşımı olmaz, o eserlerin çalındıkları ülkelerde
sergilenmesi gerekir çünkü bu eserler o toprakların ürünüdür. dedi ve o
eserlerin Türkiye Cumhuriyetine iadesine karar verdi. İşte
yargıç budur arkadaşlar, işte hukuk budur, işte pozitif
hukuk budur, işte olması gereken budur.
Sözleşme
imzalamışsınız, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesini imzalamışsınız ama birisi
çıkıyor. Efendim ben bunları anlamam, ben bunları
dinlemem. Eyvallah, dinlemeyebilirsin. Ben bu sorun o yargıçların
sorunudur demiyorum, altını özenle çiziyorum. Ben, sakın,
şunu da söylemek istemiyorum: O yargıçlara müdahale edelim, telefon
açalım, niye bunu yaptın? Hayır, ne yargı üzerinde
vesayeti ne yasama organı üzerinde vesayeti kabul etmeyiz. Yargı da
bağımsız olmalı, yasama organı da hiçbir vesayetin
altında kalmamalı. (CHP sıralarından alkışlar)
İkisi birbirinden çok farklıdır.
Yapılması
gereken şudur: Tutuklu arkadaşlarımız nedir?
Milletvekilleri. O hâlde sorun kimin sorunudur? Parlamentonun sorunudur.
Mademki bizim çıkardığımız yasalar yargıçlar
tarafından bizim öngördüğümüz amaçların dışında
yorumlanıyorsa o zaman, düzenlediğimiz,
çıkardığımız yasalarda bir sorun var demektir. Ben
Sayın Cemil Çiçekle de konuştum, bütün bunları anlattım.
Sayın Çiçek şunu söyledi: Uzun tutukluluk süreleriyle ilgili olarak
bizim öngördüğümüzden çok daha farklı bir kararı Yargıtay
verdi, elimiz bağlandı. O zaman demek ki Parlamentonun iradesinin
ötesinde bir karar çıkıyor ortaya. O zaman bizim dönüp bunu
düzeltmemiz gerekiyor. Demeliyiz ki bir yanlış var, Parlamentonun
iradesi bu değildir. O hâlde bu iradeyi bizim düzeltmemiz lazım ve
bizim yapmamız gereken de budur. Sorun Cumhuriyet Halk Partisinin sorunu
değildir, sorun Türkiye'nin sorunudur, Türkiye Cumhuriyetinin sorunudur,
çözmek istediğimiz sorun budur. Bir demokrasi eksikliği var, bir demokrasi
ayıbı var ve bizim bunu çözmemiz gerekiyor.
Şimdi,
bakınız, değerli arkadaşlarım, masumiyet karinesini az
önce okudum, Anayasanın 38inci maddesi Hiç kimse yargı kararı
olmaksızın suçlanamaz. diyor ama biz bu arkadaşların
tümünü suçlu ilan ettik. Hepimizin gözünde bir anlamda suçlu. Gidin
vatandaşa sorun, hepsini suçlu görür. Bu anlayış
yanlış bir anlayış. Bunu hep beraber düzeltmek
zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, bir başka garabete daha dikkatinizi çekmek
isterim: Ortak görüşümüz var ama çözüm üretmiyoruz. Bu Parlamentoya 1 Ekim
2010 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı geldi ve bu kürsüden bir
konuşma yaptı. Konuşma şöyle arkadaşlar, Meclis
tutanaklarından çıkardım: Tutukluluğun fiilî bir
mahkûmiyet durumuna dönüştürülmemesi gerekir diyor ve Sayın Cumhurbaşkanı,
uzun tutukluluk sürelerinden şikâyet ediyor, doğru söylüyor, biz de
şikâyet ediyoruz çünkü. Dönüyorum, Sayın Erdoğan, 6/6/2011
tarihinde -Anadolu Ajansının haberi, kaynağı da vereyim-
Sayın Mehmet Ali Birandın programına çıkıyor, bir
soruya yanıt verirken diyor ki: İnanıyorum ki tutukluluk
sürelerinde süratle bir kısalma olacaktır, bu da artık
Türkiye'de ciddi manada toplumsal talep hâline gelmiştir. Bu,
Cumhurbaşkanımızın da, benim de,
arkadaşlarımızın da talebidir. Ne kadar güzel. Sayın
Cumhurbaşkanı istiyor, Sayın Başbakan istiyor, ana
muhalefet partisi olarak biz istiyoruz, Avrupa Birliği istiyor. Arkadaşlar
Bu kadar uzun tutukluluk süresi olmaz. diyor. Biz de diyoruz. Sekiz yüz gün!
İnsafla düşünelim arkadaşlar, sekiz yüz gün içeride. Mahkûmiyet
yok, karar yok çünkü. Seçime girmiş, kazanmış, millet oy
vermiş, millî irade teessüs etmiş, tecelli etmiş, gelip yemin
edecek. Hiçbir engel yok, ama diyor ki: Ben seni içeride tutacağım
arkadaş, kusura bakma.
Şimdi,
bakın, arkadaşlar, hepimizin şikâyet ettiği bir konuda bir
araya gelip bu sorunu çözemiyoruz. Biz dedik ki bir irade teessüs etsin, bu
sorunu çözme yönünde bir irade teessüs edelim, bir iradeyi ortaya koyalım,
biz bu sorunu çözelim. Biz demokrasi istemiyor muyuz? Onun adına ileri
demokrasi demiyor muyuz? Özgürlük istemiyor muyuz? Eşitlik istemiyor
muyuz? İnsan hakları demiyor muyuz? Seçme seçilme hakkı
birilerinin elinden alınmasın demiyor muyuz? O hâlde bunu çözelim.
Çözelim ve bir ayıptan Türkiye'yi kurtaralım. Bunu, bırakın
bizim yurttaşlarımızı, yarın biz bunu nasıl izah
edeceğiz dünyaya? Bizim önümüzde aydınlık bir gelecek var,
parlak bir gelecek var. Demokrasimizi yüceltmek istiyoruz. Demokrasi daha
yüksek çıtalara otursun diyoruz. Düşünce özgürlüğü olsun
diyoruz. İnsanların özgürce düşünebileceği bir Türkiye'yi
ayağa kaldırmak istiyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar) Eski alışkanlıklarımızdan, eski
değer yargılarımızdan kurtulalım diyoruz. Ama
değerli arkadaşlarım, geliyoruz, ama çözemiyoruz.
Kısır tartışmaların içine giriyoruz. Bunlar
yanlıştır. Kısır tartışmalar, hep bize, hep
Türkiye Cumhuriyetine zarar vermiştir. İlerlememizin, bugüne kadar
Avrupa Birliği ülkeleri veya bizim büyümekte olan, gelişmekte olan
ülkeler sıralamasında geriye düşmemizin temel nedeni,
Türkiyenin bütün enerjisini bu tür kısır tartışmalara
vermesidir. Yazık oluyor bu ülkeye. Yazık oluyor
Bu ayıptan
Türkiyeyi ve demokrasiyi kurtarmak zorundayız.
Değerli
milletvekilleri, yargıya müdahale etmeyeceğiz, asla. İstemeyiz,
kimsenin yargıya müdahale etmesini istemeyiz. Yargı, kendi etik
değerleri, etik kuralları içinde çalışmalıdır.
Yargıda etik değerler çok önemlidir. O kurallar içinde
çalışacak ki biz, yargının verdiği kararın kamu
vicdanı kararı, kamu vicdanını seslendirdiğini
bilelim. Onun için diyoruz Bu milletin vicdanını temsil eder
yargının kararı. Bunu yapmak zorundayız.
Şimdi
değerli arkadaşlar, biz bu sorunun çözümü için elimizden gelen her
türlü katkıyı yapmaya hazır olduğumuzu ifade ettik. Bugüne
kadar yaptığım bütün konuşmalarda dediler ki Öneriniz ne?
Bir öneri olur, iki öneri olur ama biz ortak aklı egemen
kılmalıyız bu Parlamentoda. Bir öneri dayatma olarak
anlaşılabilir ama otururuz masanın etrafına. Çözülmeyecek
bir sorun mu bu? Hayır, çözülecek bir sorun. Ortak irade beyan
etmişiz Bu sorunu çözeceğiz diye. Üstelik seçimlerden çok önce
iradeyi beyan etmişiz. Sayın Cumhurbaşkanı da
katılmış bu ortak iradeye. O zaman, oturacağız bunu
çözeceğiz. Türkiyeyi bu ayıptan kurtaracağız. Bizim
istediğimiz irade bu arkadaşlar. Biz farklı bir şey
istemiyoruz. Demokrasi olsun, bu ülkede demokrasi yücelsin, haklar, insan
hakları gelişsin, büyüsün diye.
Bakın
değerli arkadaşlarım, güzel bir laf var. Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. der. Parlamentonun
duvarında yazar bu. Altını çizmek istediğim iki sözcük var:
Kayıtsız şartsız milletindir. der. Şu anda egemenlik
kayıtlı, şartlı milletin oldu! (CHP sıralarından
alkışlar) Niye kayıtlı, şartlı oluyor?
Kayıtsız, şartsız olmalı. Varsa bir hata düzeltelim.
Beraber düzeltelim. Biz egemenliğin
kayıtsız şartsız millete ait olduğunu kabul ederiz,
bunu yüceltelim, bu kavramı da yüceltelim.
Millî iradeye pranga vurulmaz
arkadaşlar. Millî iradeye pranga vurulmuştur, bundan bizim millî
iradeyi kurtarmamız gerekiyor. Sağlıklı, tutarlı bir
millî iradeyi geliştireceğiz. CHPnin takındığı
tavır bir demokrasi tavrıdır arkadaşlar. Meclisi boykot
E
geldik buraya oturduk. Niye boykot edelim Meclisi? Niye
konuşmadınız? diyorsunuz. Niye yemin etmediniz? diyorsunuz. Değerli
arkadaşlarım, bizim yeminle bir sorunumuz yok. Bizim yeminle bir
sorunumuz yok. Bizim sorunumuz demokrasi krizi. Bizimle sorununuz yok
beyefendi, benimle de sorununuz yok. Bir demokrasi krizi yaşanıyor.
Sorun bu demokrasi krizini çözmek, irade beyan etmek, asıl mesele budur,
bunu yaptığımız zaman biz Parlamentoyu yüceltiriz. Biz
hiçbir zaman şunu söylemedik: Bu milletvekillerine özel bir
ayrıcalık sağlayalım, bunlar çıksınlar.
Hayır, hiçbir özel ayrıcalık sağlamıyoruz. Hukukun
üstünlüğü içinde zaten bunlar gelecekler çünkü uluslararası
anlaşmalar böyle öngörüyor. Bunlar affedilsin. Hiçbir zaman böyle bir
laf etmedik. Efendim, bunlar yargılanmasınlar. Hiçbir zaman
söylemedik; gider mahkemede yargılanır. Hukukun kuralı neyse
giderler, duruşmasının ifadelerini de verirler. Efendim, bunlar
dokunulmazlık zırhına bürünsün. Asla. Milletvekili olurken,
bize başvururken dilekçeleri vardır elimizde bunların Biz
dokunulmazlık istemiyoruz. diye 135 arkadaşımın 135inin
de imzası vardır, hiç kimse de dokunulmazlık
zırhının arkasına saklanmak istemiyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu olay Cumhuriyet Halk Partisinin
olayı değildir arkadaşlar. Bu olayı çözmek Parlamentonun
iradesinde olan bir olaydır. Yargı bunu çözsün. Yargının
çözüp çözmediği çok önemli değil, Parlamentonun iradesinin bir demokrasi
ayıbını ortadan kaldırması gerekiyor, bizim
isteğimiz ve arzumuz budur. Bu kalkarsa hiçbir sorunumuz olmaz. Elbette,
olmayacaktır da, kimsenin sorunu da olmayacaktır. Gelecekler,
yeminlerini edecekler. Bakın, kamu görevi yapma hakkını elinden
alıyorsunuz onların. Milletvekili görevi, kamu görevidir. Kamu görevi
yapacağız. Millet seçmiş, oyunu vermiş, irade teessüs
etmiş, mahkemeden mazbatasını almış Git kamu görevi
yap Parlamentoda. diye. Takdir yetkisini kullanarak 2
yargıcımız diyor ki: Senin kamu görevi yapma hakkını
senin elinden alıyorum. Bana söyler misiniz hangi hukukta var bu?
Herhangi bir hukukta söyleyin, Ya şu hukukta var, şu anayasada var,
şu uluslararası sözleşmede var. Biz de bunu kabul edelim. Yok
öyle bir şey.
Değerli arkadaşlar, hukuk ve özgürlük ve
tutukluluğun bu aşamaya gelmesi yeni bir olay değil
aslında, yeni bir olay değil. Tipik bir örnek vereceğim
değerli arkadaşlarım. Belki milletvekilleri yüzünden biraz daha
geniş bu ülkeye bakmış oluruz ve demokrasi nereye geldi hep beraber
gözden geçirmiş oluruz. 2 üniversite öğrencisi Parasız
eğitim istiyoruz. diye pankart açtılar, on altı aydır
içerdeler, tutuklu yargılanıyorlar; daha hâkimin huzuruna
çıkacakları, ne olacakları belli değil. Bana dünyanın
herhangi bir demokrasisinden örnek gösterin, Fransa, İngiltere, Amerika,
nereyi isterseniz; pankart açtı diye 2 üniversite öğrencisini on
altı ay hapse atan bana bir demokrasi örneğini gösterin. (CHP
sıralarından alkışlar) Birisini silahla tehdit etti mi?
Hayır. Molotofkokteyli attı mı? Hayır. Camı pencereyi
kırdı mı? Hayır. Vatandaşı dövdü mü? Hayır.
Ne istiyor? Parasız eğitim. Ee, bende istiyorum parasız
eğitim, arkadaşlarım da istiyor parasız eğitim, eminim
sizler de istiyorsunuz parasız eğitim. İmkân olsa hiç para
almayız, bütün çocuklarımız parasız okur. Bunu istemek ne
zamandan beri demokrasilerde suç olmaya başladı arkadaşlar?
(AK PARTİ sıralarından Öyle bir sistem
yok da onun için. sesi)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Öyle bir sistem
dünyada var kardeşim. Evrensel hukuk onu öngörür. Öyle bir sistem olur
olmaz o ayrı bir şey, ama hak ve özgürlüklerin önünde hiçbir güç
duramaz. (CHP sıralarından alkışlar) Biz şunu
söyledik: Demokrasi,
özgürlük ve insan hakları bağlamında eğer bir bedel ödemek
gerekiyorsa o bedeli ödemeye hazırız. O bedeli Cumhuriyet Halk
Partisi ödemeye hazırdır, yeter ki bu ülkeye demokrasi gelsin, yeter
ki bu ülkeye özgürlükler gelsin. (CHP sıralarından
alkışlar)
Hükûmet
Programında ileri demokrasiden, demokrasiden, özgürlüklerden, insan
haklarından uzun uzun bahsediliyor, çok sık söyleniyor ama ben size
Türkiye'nin gerçeklerinden rakamlar vereceğim arkadaşlar.
2003-2010
yılları arasında faili meçhulden ölen vatandaş
sayısı 101 kişi. Tam 212 kişi gözaltında veya
cezaevlerinde şüpheli şekilde yaşamlarını yitirdiler.
2005-2009
yılları arasında tutuklu sayısı, -mahkûm değil
arkadaşlar, hükümlü değil, tutuklu sayısı- neredeyse yüzde
100 arttı. 2005te 31 bin olan tutuklu sayısı 2009da 60 bine
çıktı.
2010
yılında cezaevlerinde 1.857 çocuk tutukluydu, 1857 çocuk! Bir
çocuğumuzu tutuklayıp hapse atmak potansiyel suçlu yaratmak demek
değil midir arkadaşlar? Biz Parlamentoda yasa yaparken çocukları
derdest edin hapse atın diye mi düşündük arkadaşlar? O çocuklar
bizim çocuklarımız. O çocukları topluma kazandırmamız
lazım. Hapse attığınız zaman,
tutukladığınız zaman onları topluma
kazandıramazsınız, daha toplumun dışına itersiniz
ve hapishanede kaldığı zaman daha bilinçli, daha keskin bir
insan tipi yaratmış olursunuz. Yanlış yapıyoruz.
Yanlış yaptığımızı kabul edelim. O yasalar
bu Parlamentodan geçti. Demek ki bir hatamız var. Bunları düzeltmek
gerekiyor.
Bakın
değerli arkadaşlar, sadece ve sadece 2010 yılında 596
kişi düşüncelerini açıkladıkları için bin iki yüz on
dokuz yıl hapis cezasına çarptırıldı arkadaşlar.
Demokrasi bu! Ne diyoruz? Düşünce özgürlüğünü getirelim, herkes
düşüncelerini özgürce dile getirsin, düşünceden
korkmayalım. 12 Eylül dönemini hepiniz hatırlarsınız,
düşüncelerini açıklayan insanlar işkence gördü, hapislerde
kaldı, hapislerde yattı. Peki, bizim yaptığımız
ne? Demokrasi diyoruz, bu ayıptan Türkiyeyi kurtarmamız lazım.
Basın
özgürlüğü... Basın özgürlüğü sıralamasında dünyadaki
196 ülke arasında 119uncu sıradayız, Avrupada da sonuncu
sıradayız, hangi basın özgürlüğünden söz ediyoruz! Türkiyede
demokrasinin önündeki en ciddi sorunlardan birisi bugün medyanın içinde
bulunduğu durumdur. Bu tablonun mutlaka değişmesi lazım.
Daha özgür, özgürce düşünen bir medyaya ihtiyacımız var. Siyasal
odaklara endekslenmemiş, özgürce düşünen, özgürce eleştiren,
korkmayan, kendisine otosansür uygulamayan bir medyaya ihtiyacımız
var. Bu medya olduğu zaman demokrasiyi yüceltiriz, demokrasiyi güçlü
kılarız. Bizim temel arzularımızdan birisi de bu
değerli milletvekilleri.
Güçler
ayrılığı ilkesinden söz ediyoruz, ne kadar güzel,
savunuyoruz güçler ayrılığı ilkesini. Derinleştirelim
güçler ayrılığı ilkesini, yasamayı, yargıyı,
yürütmeyi; birini diğerine tahakküm eden değil, birini diğerinin
dengi olan konuma getirmemiz lazım. Eğer denkliği
sağlayabilirsek demokrasiyi güçlendirmiş oluruz, aksi hâlde
demokrasiyi güçlendiremeyiz. Bu bizim için ciddi bir sorundur.
Bakın
değerli arkadaşlar, yine pek çok ülkede rastlanılmayan bir
olayı örnek vereceğim. Kişi aranıyor. Gazeteler
yazıyor Falan kişi aranıyor. diye. Kişi yurt
dışında. Madem ben aranıyorum, gelip Türkiyede teslim
olayım. diyor. Geliyor, Türkiyede teslim oluyor ve hemen siz onu
tutukluyorsunuz! Ya, kaçma niyeti var, tutukluyorsunuz! Kaçacaksa zaten yurt
dışından niye gelsin! Niye arandığını
biliyor zaten. Pek çok ülkede -ya teminat alırsınız veya yurt
dışına çıkış yasağı
koyarsınız- ileri demokrasilerde ne yapılıyorsa biz de
onları yapalım. Niye illa kişiyi hapse atacağız;
aylar, yıllar boyu niye bunu tutacağız içeride; hangi gerekçeyle
tutacağız? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği
onlarca karar var. Hatta Sayın Rıza Türmen Sayın Cemil Çiçek
geldiği zaman Ben Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görev de
yaptım. Arzu ederseniz o mahkeme kararlarından size birden fazla
örnek çıkarayım, Türkçeye tercüme edeyim, size teslim edeyim. dedi.
Sayın Çiçek dedi ki: O kararları biz tercüme ettik, kendi Adalet
Bakanlığı dönemimde bütün yargıçlara gönderdik bu kararlara
uysunlar diye. Niye Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
tazminatla mahkûm olsun? Olmamalı. Madem demokrasi diyoruz, bunu
engellemeliyiz.
Değerli
arkadaşlar, medyayı güçlü konuma getirmek de Parlamentonun görevleri
arasındadır. Mademki demokrasiyi güçlendireceğiz, medya da
güçlenmeli. Medya patronlarının hiçbirisi ama hiçbirisi
-altını çizerek söylüyorum- ne doğrudan doğruya ne
dolaylı hiçbir kamu ihalesine girmemeliler. Besleme medya mı olur!
(CHP sıralarından alkışlar) Besleme medya olursa demokrasi
olmaz arkadaşlar.
Anayasa
değişikliğinden söz edildi Hükûmet Programında da. Ama ne
yapılacak, tek satır yok, belli değil. Biz Anayasa
değişikliğinde öngördüğümüz hedefleri seçim sürecinde
açıkladık; oturduk basın toplantısı yaptık
açıkladık. Bütün sözlerimizin de arkasındayız. Bu Anayasa
12 Eylül ürünü bir anayasa olmakla beraber çoğu maddesi değişti,
iyileştirildi. Ama bizim daha özgürlükçü bir anayasaya
ihtiyacımız var. Bunun altını her zaman çiziyoruz.
Özel
yetkili mahkemeler, 12 Eylül ürünü mahkemeler Türkiyede demokrasinin önündeki
en ciddi engellerden birisidir. (CHP sıralarından alkışlar)
Ne demek özel yetkili mahkeme, nereden çıktı o özel yetkili mahkeme?
Mahkemeler mi yok? İhtisaslaştırırsınız olur.
Mahkeme düşünün, kişiyi tutukluyor, gizlilik kararı koyuyor,
sanığın avukatı dosyayı alamıyor. Çünkü gizli
diyor. Peki, savunmayı nasıl yapacak? Efendim, özel yetkili
mahkemelerin kuralları bu. deniyor. Bana söyleyin, hangi ileri
demokraside böyle bir mahkeme türü var? 12 Eylüle umut mu
bağlayacağız? 12 Eylül askerî darbesinin getirdiği o
DGMlere umut mu bağlayacağız? Bununla mı biz demokrasiyi
kuracağız? Bunun adı mı ileri demokrasi olacak?
Bunları şiddetle reddediyoruz ve kaldıralım, Parlamentonun
iradesiyle demokrasiyi yüceltmek için bunları kaldıralım.
Tutukluyla
yargıç arasında kan davası olmamalı. Olmamalı
Etik
değerlerden söz ettim Yargıda çok önemlidir. dedim. Şimdi
düşünün, ben tazminata mahkûm oluyorum yargıç olarak ama o
sanığın davasına ben bakıyorum. Diyor ki:
Arkadaş, ben seninle zaten mahkemeliğim, senin davadan çekilmen
lazım. Yok. diyor, Ben bu davaya bakacağım. Ben sana dersini
vereceğim. diyor, Seni tutuklayacağım, seni hücreye
atacağım, seni süründüreceğim. Niçin? Ben özel yetkili
mahkemenin yargıcıyım. diyor. Arkadaşlar, bu demokrasi
midir? Böyle demokrasi olur mu? O yargıç oradan çekilir, başka bir
yargıç gelir. Davalar yargıca endekslenmez, yargıca göre dava
olmaz. Dava farklı bir şeydir. Hâkimin tayini çıkar, başka
bir yargıç gelir, o bakar ama Yok, sen bu davaya bakacaksın çünkü
senin görevin bunları mahkûm etmek. denirse, bu algı çıkarsa
yargılama süreci zarar görür. Bunun önüne de hepimizin çıkması
lazım.
Üniversiteler
Anayasa değişikliğinde üniversiteleri özerk
kılmalıyız. Allah aşkına, koca koca hocalar
kendilerine rektör mü seçemiyorlar ki biz ayrıca O olmasın da
onların içinden şu olsun
Bırakalım, kendi rektörlerini
kendileri seçsinler. Bilimsel özerkliği olsun, yönetsel özerkliği
olsun, üniversite gençleri belli bir ağırlıkta üniversite
yönetiminde söz ve karar sahibi olsun. Niye gençlerimize güvenmiyoruz? Biz
bunları söylüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Yüzde
10 seçim barajı
Bunun kalkması lazım; daha önce de söyledik.
Bize dediler ki: Efendim, siz popülist yaklaşıyorsunuz, kanun
teklifi bile veremezsiniz. Kanun teklifini de verdik. Buyurun,
kaldıralım. Neden korkuyoruz arkadaşlar?
Millî
irade diyoruz. Başkasının başka bir partiye, daha
doğrusu milletin başka bir parti için kullandığı oy
dolayısıyla ben niye milletvekili çıkarayım? Bunun adı
millî irade mi olur arkadaşlar? Olmamalı. Bunları
engellemeliyiz.
Değerli
arkadaşlar, adli kolluğun kurulması lazım
sağlıklı bir demokrasi için, savcıların elinin
güçlendirilmesi lazım sağlıklı bir demokrasi için. Biz,
hepimiz, vasiyetin ne kadar önemli olduğunu biliriz değerli
arkadaşlar. Vasiyet gerçekten önemlidir, ölüme bağlıdır. Kişi
yaşamını yitirirken geride bir vasiyette bulunur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
Üç
dakika süre veriyorum, buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) Bağlıyorum Sayın Başkan.
Kişi
bir vasiyette bulunur. Bu ülkenin kurtarıcısı da, Gazi Mustafa
Kemal de bir vasiyette bulundu. Kendi mal varlığı üzerindeki
payı Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna verdi, İş
Bankasının gelirlerini. Oradan elde edilen temsil yetkisi CHPye
aittir ama buradan Cumhuriyet Halk Partisine beş kuruş para gelmez, o
para olduğu gibi Türk Dil Kurumuna, Türk Tarih Kurumuna gider ama 12 Eylül
rejimi Türk Dil Kurumunu, Türk Tarih Kurumunu kapattı. Eğer, biz,
gerçekten vasiyet kavramına inanıyorsak, vasiyetin gereklerinin
yerine getirilmesine inanıyorsak bu ayıptan da Türkiyeyi
kurtarmalıyız. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu eski konumunda
olmalı, vasiyete uygun olarak onlar görev yapmalılar. Anayasa
değişikliğinde bizim önem verdiğimiz konulardan birisidir.
Değerli
arkadaşlar, demokrasilerde en büyük tehlike, çoğunlukla iktidara
gelen partinin Ben her şeyi yaparım iradesine sahip
olmasıdır. Bu, demokrasinin önündeki en büyük tehlikedir. Her
şeyi yaparım değil, hukukun üstünlüğü içinde bizim
çalışmamız lazım. İktidar her rejimde vardır ama
muhalefet sadece demokrasilerde vardır. Muhalefetin
olmadığı bir rejim sağlıklı bir demokrasi
değildir.
Ben,
bugün Parlamentoda varılan uzlaşma ile demokrasinin önündeki ciddi
ayıpların kaldırılacağına yürekten
inanıyorum. O, gerek AKP Grubundan gerek CHP Grubundan katılan,
katkı veren, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere,
Sayın Meclis Başkanı olmak üzere herkese yürekten
teşekkürlerimi sunuyorum çünkü arzumuz şu: Biz kaybetsek de demokrasi
kazanmalı, siz kaybetseniz de demokrasi kazanmalı. Demokrasi, hak ve
özgürlükler bizim için artık kaçınılmazdır. Türkiyeyi bir
korku toplumundan çıkarıp herkesin düşüncelerini özgürce dile
getirdiği, sağlıklı çalışan bir demokrasiye
kavuşturmaktır. O da, başkalarının değil, bizim
görevimizdir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Mahir Ünal,
Kahramanmaraş Milletvekili.
Süreniz
yirmi dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin
4üncü ve cumhuriyetimizin 61inci Hükûmetinin programı hakkında
grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi en içten
saygılarımla selamlıyorum.
Meclisimizin
24üncü Döneminin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını
Cenabı Allahtan niyaz ediyorum. 12 Haziran seçimleriyle aziz milletimizin
iradesine mazhar olan bütün siyasi partileri ve temsil vekâletini alan siz
değerli milletvekillerini yürekten tebrik ediyorum. Bu emanetin
sorumluluğunun bilincinde olarak hep birlikte milletimize
yapacağımız hizmetlerde başarılar diliyorum.
2001
yılında AK PARTİnin kuruluş programında ortaya
koyduğu çözüm odaklı siyaset bugün on yaşında. On
yılda üç seçim beyannamesi, iki acil eylem planı, üç Hükûmet
programı ortaya koyan AK PARTİ Türk siyasetine yeni bir
bakış açısı getirdi. Gerçekçi, rasyonel, öngörülebilir,
ülkenin ve dünyanın şartlarını doğru analiz eden,
milletin beklenti ve taleplerini yönetime yansıtan bu bakış
açısı, planlı, programlı bir anlayışı ifade
etmektedir. İnsan odaklı siyaset anlayışı, hizmeti,
icraatı, projeyi, vizyonu, reformu temel almaktadır.
AK
PARTİ hükûmetlerinin tüm programları, ülkenin sorunlarını
çözecek, milletin sıkıntılarını giderecek, Türkiyeyi
muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkaracak icraatları,
projeleri ve reformları her zaman esas almıştır.
AK PARTİ,
kurulduğu günden bugüne kadar, ne yapmak istediğini, hedeflerini,
amaçlarını ortaya koymuş, öngörülebilir, şeffaf, samimi bir
siyaset tarzı geliştirmiştir.
AK
PARTİnin söylemine baktığımızda, hiçbir zaman AK
PARTİnin söyleminde muğlak, müphem bir dil
kullanmadığını görürsünüz. Hiçbir zaman
karşılıksız vaatlerde bulunmamıştır ve içi
boş söylemlere prim vermemiştir. AK PARTİ her zaman
yapacaklarını söylemiş ve söylediklerini
yapmıştır. Bu hâliyle AK PARTİ, sözünün eri bir siyaset
tarzına sahiptir. Bu yüzdendir ki milletimizin güvenini
kazanmış, ortaya koyduğu icraatlarla, hizmet ve reformlarla da
milletimizin takdirine mazhar olmuştur.
2001de
Artık Türkiyede hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyerek yola
çıkan AK PARTİ Böyle gelmiş, böyle gider anlayışını,
çaresizliği, umutsuzluğu, güvensizliği, siyasetin ve
milletimizin gündeminden çıkarmıştır. Türkiyede
değişimin, dönüşümün lokomotifi olan AK PARTİ, Gazi Mustafa
Kemal Atatürkten sonra kesintiye uğrayan muasır medeniyet idealinin
yegâne taşıyıcısı olmuştur.
AK
PARTİ Türkiyede yaşanan demokratikleşme sürecinin
başaktörü konumundadır. AK PARTİ dokuz yıldır her
türlü engellemeye rağmen, hukuk zemininde kalarak demokrasi mücadelesi
vermektedir. AK PARTİ için hukuki meşruiyet ile siyasi meşruiyet
korunması gereken en temel zemindir.
Bu
hareketin lideri yasaklandığında Başıma gelen bu
haksızlıklardan dolayı devletime küsmem, kızmam ya da
kırılmam söz konusu değildir. diyerek, hukuka ve demokratik
sisteme meydan okumamış, aksine, demokrasi mücadelesini hukuk
zemininde sürdüreceğini ifade etmiştir. İşte bu
sağduyulu, inançlı mücadele sonucunda engeller, yasaklar,
mayınlar bir bir temizlenmiş, Türkiye ileri demokrasi yolunda önemli
mesafeler katetmiştir.
Bu
gelenek milletine sevdalıdır ve bu gelenek, bin yıllık
birlikte yaşama tecrübesinin var ettiği değerlere sahip
çıkan bir karakter taşır. Bu karakter millete
hizmetkârlığı, yaratılana sevdayı, hakkaniyete ve
adalete sadakati ilke edinmiştir. AK PARTİ işte bu karakterin
siyasetteki adıdır.
Bugün
üzerinde konuştuğumuz 61inci Hükûmet Programı, bu ilkeler
ışığında, dokuz yıllık gecesi gündüzüne
katılmış özverili çalışmanın ve bin
yıllık geleneğin bir yansıması olarak
hazırlanmıştır. Bu programın ruhunu,
sevdalısı olduğumuz, derdiyle dertlendiğimiz milletimize hizmet
etmek oluşturmaktadır. Bu program, milletimizin tek bir ferdini
diğerinden ayırmadan, ötekileştirmeden, dışlamadan
aynı samimiyetle kucaklayan bir anlayışı yansıtmakta,
73 milyon vatan evladına ayırımsız şekilde verilecek
hizmetleri ve yapılacak icraatları ortaya koymaktadır.
Şehirlerimizin güzelleşmesinden ekonomimizin rekorlar kırarak
büyümesine, demokrasimizin derinleşmesinden hukukun üstünlüğünün
tesis edilmesine, imtiyazlılar düzeninden haksızlıkların ve
cürümlerin hesabının sorulduğu hukuk devletine kadar bütün
adımlar inanç, etnik kimlik ve düşünce ayrımı
yapılmaksızın milletimizin tamamı için milletimizle beraber
atılmış adımlardır. Aynı şekilde, yaşam
kalitemizin yükselmesinden, ekonomik refahımızın artmasından,
dış politikamızın etkili hâle gelmesinden her zaman tabii
ki kazanan milletimizin kendisi olmuştur.
AK PARTİ bütün bu başarıları mucizevi bir formülle
gerçekleştirmemiştir. AK PARTİ her türlü
kışkırtmaya, müdahaleye ve tuzağa rağmen şu üç
temel esastan ayrılmamıştır: Milletin sesine kulak
vermiş, çözülemez denilen kronik sorunların üzerine cesaretle
gitmiş ve millî iradeye halel getirecek her türlü girişim ve
vesayetin karşısında dimdik durmuştur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ bu üç temel esası
siyasi idare tarzıyla değil, milletin teveccühüyle oluşan güçlü
bir siyasi irade ile gerçekleştirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu
nedenle AK PARTİ iktidarları Türkiye siyasi tarihinde sürekli
ilklerle hatırlanacaktır. Seçim zaferlerinden ekonomik adımlara,
siyasi kararlılıktan demokratikleşme adımlarına kadar
son dokuz yılımız ilklerle doludur. Geçmiş hükûmetler ancak
önceki hükûmetin ortaya çıkarttığı maliyetlerle muhatap
olmuşken, AK PARTİ on yıllarca birikmiş siyasi ve ekonomik
sorunlara muhatap olmuştur. İktidara geldiğimiz dönem, gerek
1990ların gerekse de son altmış yılın artık
yönetilemez sorunlarının zirve yaptığı
yıllardı. Neredeyse hemen her alanda millete rağmen
adımların atıldığı ve dünya standartlarından
uzaklaştığımız ve hukuksuzluğun sıradan hâle
geldiği yıllardı. AK PARTİ bu büyük sorumluluğu,
milletine duyduğu güvenle büyük bir cesaretle üstlenmiş ve hamdolsun,
Allahın yardımıyla yüzünün akıyla
çıkmıştır. Artık o kötü günleri kimse hatırlamak
istememektedir.
AK
PARTİ hükûmetlerinin ilk iki dönemine baktığımızda,
1990ların ve son altmış yılın siyasi, sosyal ve
ekonomik maliyetlerini yönetebilir bir noktaya getirme çabası içerisinde
geçtiğini görürüz. Bugün başarılı devletlerin ve
toplumların sahip oldukları yaşam standartlarının çok
altına itilmiş olan toplumsal yapımızın maalesef vasat
şartların bile, vasat ekonomik refahın, demokratik hakların
bile çok görüldüğü bir hâle geldiğini hatırlayalım o
yıllarda ve AK PARTİnin çıraklık ve kalfalık
yılları milletimizin ve devletimizin hızla uluslararası
vasata eriştirilmesi mücadelesiyle geçmiştir. Maalesef, bu vasata
erişmemizi bile milletimize ve devletimize çok gören güçler, hız
kesmeden normalleşmemizi kesintiye uğratmak için ellerinden geleni
yapmaktan geri durmamışlardır ve AK PARTİ onların her
müdahalesine daha fazla hukuk ve daha fazla demokrasiyle cevap vermiştir.
AK
PARTİ hükûmetleri programları ve iktidar dönemi birçok şekilde
tarif edilebilir. Öyle ki bu başarının birçok veçhesinden
bahsedebiliriz ama özetlersek, en temel anlamda AK PARTİ hükûmetleri ve
programları dönemi, eski Türkiye defterinin
kapatıldığı, cumhuriyetimizin kazanımlarına sahip
çıkılarak yeni Türkiye sayfasının açıldığı
yıllardır. Hükûmetlerimiz ve Sayın
Başbakanımız hiç kimsenin hatırlamak istemediği
geçmiş uygulamalara son vererek, milletimizle beraber yeni Türkiyeyi
inşa etmek için herkese kucak açtı. 12 Eylül 2010 Anayasa halk
oylamasıyla milletimiz artık bu eski uygulamaları görmek
istemediğini açık şekilde ortaya koydu. 12 Haziran seçimleriyle
de AK PARTİ Hükûmetinin Türkiyeyi yeniden inşa etme sürecine
milletimiz onay vermiştir.
Biz,
tam da işte bu sebeplerden dolayı, sadece bir seçim
kazanmadığımızın, milletimizin omuzlarına
yüklemiş olduğu büyük sorumluluğun farkındayız.
İlkelerimizden sapmadan, milletimizi mahcup etmemek için elimizden gelen
çabayı gösteriyoruz, göstermeye devam edeceğiz.
AK
PARTİ yeni Türkiyeyi inşa etmeye devam edecektir. Türkiye,
demokratikleşmenin derinleştiği, ekonomik refahın
arttığı, millî gelirimizin daha adil bir şeklide
paylaşıldığı bir hedefe ilerliyor. Sosyal devletin
vatandaşa şefkat elini uzattığı, hizmetlerin bütün
ülkeyi kucakladığı, devletin ülkemizin her yerinde aynı
adalet ve hizmet çizgisinde olduğu bir Türkiye inşa ediliyor.
Artık, Türkiye, sorunların devleti esir aldığı
değil, çözümlerin bir bir gerçekleştiği bir ülke hâline geliyor.
Türkiye, kimlik sorunlarının, demokratikleşme
sorunlarının, şiddetin ve terörün artık geride
kalacağı günlere yürüyor.
AK
PARTİ ustalık döneminde ilkelerinden vazgeçmeden, Türkiyeyi
normalleştirmeye, demokratikleştirmeye, yenileştirmeye ve tüm bu
adımları taktik bir bütünlük içinde planlamaya,
sistemleştirmeye, kurumsallaştırmaya ve kalıcı hâle
getirmeye devam edecektir.
61inci
AK PARTİ Hükûmet Programı, sadece 12 Haziran seçimleri sonrası
dört yıllık iktidar dönemimiz için değil, 2023ü hedefleyen yeni
Türkiyeyi inşa etmek için hazırlanmıştır. Ümidimiz
odur ki muhalefetimiz de bu uzun vadeli ve vizyoner hedefleri bizimle beraber
paylaşır, el birliğiyle müreffeh Türkiyeyi inşa ederiz
çünkü hangi siyasi görüşe mensup olursak olalım ortak derdimiz
Türkiyedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 61inci AK PARTİ Hükûmet
Programı, milletimizi ve ülkemizi 2023 vizyonu çerçevesinde bölgesel ve
küresel rekabete hazırlama amacını gütmektedir. Bugün,
nasıl bir zaman diliminde yaşadığımızı ve
hepsinden önemlisi zamanın ruhunu anlamamız gerekmektedir. Sadece
ülkemiz farklı bir döneme girmemektedir, bölgemiz ve dünyamız oldukça
radikal değişimlere gebedir. Dünyamız küresel dengesizlikler ve
bölgesel karışıklıkların yoğun bir şekilde
yaşandığı bir dönemden geçmektedir. Zamanın ruhu, 1945
sonrası kurulan cari düzenin ve bölgesel uzantılarının
değişimini zorlamaktadır. Artık ne dünyamız ne de
bölgemiz küresel, ekonomik, politik düzeni kaldıracak donuklukta
değildir. Önümüzdeki yıllar büyük bir dönüşüme gebedir.
Milenyuma girerken bu yüzyılın ilk yarısına dair
yapılan analizler ve beklentiler, daha ilk on yıl içerisinde yaşanmaya
başlanmıştır. Elli yıllık siyasi, bölgesel düzenler
birkaç ay içerisinde altüst olmuş durumdadır.
Ülkemiz,
yaşanan büyük değişim ve dönüşümü yakalamayı
başarmıştır ve hatta birçok alanda ön almış
durumdadır. Küresel ve bölgesel birçok aktör eski düzenin
girdabında kalırken Türkiye, bölgesinde bir güce dünyada ise
belirleyici bir aktöre dönüşmüş durumdadır. Yeni Türkiye bu
dönüşümün sadece Türkiye içerisinde değil bölgemizde de siyasi ve
ekonomik tahkiminin yaşandığı bir dönem olacaktır. Bu
yeni dönem iktidarların, sınırların, ekonomik ve siyasi
derinliklerin yoğun bir şekilde
tartışılacağı bir dönem olacaktır. Türkiye,
bölgesel ve küresel gelişmeler karşısında mukayeseli
üstünlükleri zaaflarından çok fazla olan, yükselen bir güç konumundadır.
Türkiye, sorunlarını çözemeyecek kadar küçük bir ülke değildir,
hâlihazırda yaşadığımız sorunlarımız da
yeni Türkiyeyi inşa etmemizi engelleyecek kadar büyük değildir.
İktidarıyla muhalefetiyle çözüm odaklı siyaset
anlayışı içerisinde çocuklarımıza temel
sorunlarını halletmiş, geleceğe öz güvenle yürüyen güçlü
bir Türkiye bırakmak hepimizin asli görevidir. Programımız her
zaman olduğu gibi, başta ekonomik kalkınma ve
demokratikleşme olmak üzere sorunlarımızın üzerine ciddi
bir şekilde gidecek yapıya sahiptir.
Ülkemizde
bu Meclisin çatısı altında AK PARTİ hükûmetlerine kadar
konuşulmasından bile çekinilen, yüzleşmesi düşünülemeyen ne
kadar sorun alanı var ise Hükûmetimiz bunların üzerine
gitmiştir. Dün konuşulamayanların konuşulmasını,
tartışılamayanların tartışılmasını
sağlayan İktidarımız, 61inci AK PARTİ Hükûmeti Programıyla
dün yapılması hayal edilemeyenleri teker teker hayata geçirecektir.
Bugün,
cumhuriyet tarihimizin en istikrarlı Hükûmetinin programını
değerlendirmek üzere bir aradayız. Bu, milletimizin
başarısı olduğu kadar muhalefetimiz için de siyasetin kalitesini
yükseltmek için önemli bir imkândır. Devlet yönetmek ciddi bir iştir
ve siyaset sorumluluk almaktır. Siyaset kurumunun asli görevi ise
insanın ve toplumun sorunlarını çözmektir ve toplumlar
sorunlarını çözebildikleri oranda gelişirler.
Muhalefet
etmek, her şeye karşı çıkmak ve kriz üretmek değil,
daha işlevsel çözümler üretebilmek ve teklifler getirebilmektir.
Milletimiz
hükûmet etme sorumluluğunu AK PARTİye vermiştir. Bu
sorumlulukla hazırladığımız Hükûmet
Programımıza muhalefetimizin yapıcı eleştirilerini ve
katkılarını bekliyoruz. Ümit ederiz ki muhalefetimizle de
milletimizin Meclisinde insicam içerisinde çalışma imkânı
buluruz.
Bu
düşüncelerle Hükûmet Programının hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.
Şimdi
söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
isteyen Ömer Çelik, Adana Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Çelik.
Süreniz
yirmi dakikadır.
AK
PARTİ GRUBU ADINA ÖMER ÇELİK (Adana) Sayın Başkanım,
aziz milletin değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
61inci
Hükûmet Programının milletimize esenlik ve barış
getirmesini, büyük muvaffakiyetlere zemin teşkil etmesini diliyorum.
AK
PARTİ hükûmet programlarının temel bir özelliği
vardır. Bütün hükûmet programları öncelikle bir siyaset felsefesi
tanımıyla işin içine girerler. Nasıl bir ülkede
yaşamak istiyoruz, hangi özgürlüklere sahip çıkmak zorundayız,
insanımızın hak ettiği temel hak ve hürriyetler nelerdir ve
bu konudaki eksikliklerimizin tamamlanması hususunda yapılması
gerekenler nelerdir?
Esasında
2002den beri Türkiye, Avrupa tarihinde ve Türk tarihinde rastlanmayan bir
şeyle karşı karşıyadır, o da şudur:
İktidardaki parti büyümektedir, muhalefetteki partiler küçülmektedir.
İktidardaki
partinin büyümesinin en önemli sebebi, en temel kodu iktidar partisinin, AK
PARTİnin iktidardaki muhalefet olmasıdır. İktidardaki
muhalefetten kastımız şudur: AK PARTİ, iktidar
olmasına rağmen Türkiyedeki vesayet sistemine ve statükoya muhalefet
ettiği için sürekli olarak bir de iktidardaki muhalefet olarak milletin
önünü açmaktadır. Muhalefet partileri ise genelde muhalefetteki iktidar
gibi davranmaktadır. Sürekli muhalefette olmalarına rağmen
vesayet sistemine ve statükoya sahip çıktıkları için oyları
ve milleti temsilleri küçülmektedir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİnin, AK PARTİ iktidarlarının temel kodu, istikrar
içerisinde değişimdir. Prens Said Halim Paşamızın çok
güzel bir sözü vardır: Eğer toplumsal gerçeklik sürekli olarak
kendini tekrar eden bir şey olsaydı insanı açıklamak için
sosyolojiye gerek kalmaz, zooloji yeterli olurdu. Demek ki, insan
kavramıyla değişim kavramı arasında organik, birebir
ve ayrılmaz bir ilişki vardır. İşte AK PARTİ,
Türkiye için bu vizyonu ortaya koymaktadır.
Devletin
güvenlik kaygıları adına devletin güvenlik
ihtiyaçlarını da aşan bir şekilde milletimizin
unsurlarının tehdit olarak görülmesi, iç tehdit
anlayışı çerçevesinde demokrasimizin budanması
karşısında AK PARTİ vizyonu, temel bir vizyon ortaya
koyarak Türkiyenin özgürleşmesi, milletin özgürleşmesi için bugüne
kadar mücadele etmiştir. Bütün AK PARTİ hükûmetleri bunun altına
imza atmıştır.
Hegelin
yüzyıllar evvel sorduğu bir soru bugün Türkiyenin aktüel
meselesidir. Diyordu ki: Kim, hangi ya da nasıl örgütlenmiş bir
otorite anayasayı yapma iktidarına sahip olabilir? İşte
bu
Hangi otorite halkın ruhunu yansıtacaktır diyorsak, bunun
cevabı da budur. Yani hangi otoritenin halkın ruhunu yansıtacağına
inanıyorsak anayasayı yapma hakkı da ona aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) O sebeple, iktidarın,
halkın ruhunu yansıtma bakımından Türkiye Büyük Millet Meclisinin
önüne geçme hakkı yoktur. Yargının, halkın ruhunu
yansıtma bakımından Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne geçme
hakkı yoktur. O zaman, halkın ruhunu yansıtmaya yegâne muktedir
olan Türkiye Büyük Millet Meclisi anayasayı da yapacak yegâne
iktidardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Burada
çeşitli vesilelerle çeşitli tartışmalar
yaşanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi anayasayı
yapma hakkına sahip midir? Türkiye Büyük Millet Meclisinin anayasayı
yapma hakkına sahip olmadığı söylenmiştir.
İhtilal yaparsınız, kan dökersiniz; ondan sonra anayasa
yaparsınız. denilmiştir. Şu
açık bir gerçektir, AK PARTİ vizyonu bunu ortaya koymak
durumundadır: Türkiye Büyük Millet Meclisi tali bir iktidar değildir,
Türkiye Büyük Millet Meclisi asli iktidardır, kurucu iktidardır ve
Anayasayı yapma yetkisine sonuna kadar sahiptir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Demokratik devletlerde hukuk
profesyonellerin işi değildir. Hukukun adalet ve hakkaniyete
dayanması için hukukun ham maddesinin halk olması gerekir. Ham
maddesi halk olmayan bir hukukun üstünlüğünden bahsedilemez. Ham
maddesinde halk olmayan bir hukuk, ancak iktidarın örtülü faşizmine
yol açar. O sebeple, AK PARTİ olarak ham maddesi halk olan bir
anayasayı aşağıdan yukarıya yapma konusundaki
kararlılığımız devam etmektedir. Demokratik
devletlerde hukuk toplumsal dinamiklerin adil sonuç doğuracağına
ve meşru siyasal denge yansıttığına inanır, yine
bu normlar çerçevesinde hukukun oluşması gerektiğine
inanır, hukuk ancak böyle üstündür. Hukuk hamurunda halk varsa üstündür,
halka karşı olan bir hukukun kim tarafından ve ne şekilde
yapılırsa yapılsın hiçbir üstünlüğü ve kıymeti
harbiyesi yoktur. O sebeple, 61inci Hükûmet Programındaki Anayasa
vizyonunun temeline ham madde olarak halkın yerleştirilmesini AK
PARTİ Grubu adına sonuna kadar destekliyoruz ve bunun gerçekçi bir
vizyon olduğunu ortaya koyuyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Çünkü bu inancın bittiği yerde hukukun ve normun
meşruiyeti biter. Normun meşru olması için toplumsal
dinamiklere, toplumsal adalet inancına dayanması gerekir.
Halksız hukuk hiçbir şekilde üstün olamaz, hukukun üstünlüğü
denilen şey halksızlık adına yürürlüğe koyulan
birtakım kanunlarla kesinlikle temsil edilemez. Hukuk, ancak ve ancak
demokratik siyasetin ürünüdür. Özgürlüğü, adaleti ve demokratik
işleyişi amaçlayan bir hukuk ancak meşrudur, üstünlük
iddiası da bu amacı gerçekleştirdiği sürece geçerlidir.
Toplumsal dinamiklerin ve demokratik süreçlerin ürettiği sistem bütünü
değilse hukuk hiçbir şekilde meşru kabul edilemez. Anayasal
düzenin tek parti diktatörlüğü ve bu diktatörlüğün üzerine inşa
edilen 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinin ürünü olduğunu çok açık
bir şekilde bu Mecliste defalarca tartıştık ama maalesef bu
Meclisin açılışında bile bir kere daha 27 Mayıs
darbesinin övünülmesine üzüntüyle şahit olduk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) (CHP sıralarından Sen 12
Eylül darbesinin ürünüsün! sesi)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
ÖMER ÇELİK (Devamla) 12 Eylül darbesinden 27
Mayıs darbesine
(CHP sıralarından 12 Eylül darbesinin ürünüsün
sen! sesi)
BAŞKAN Lütfen
ÖMER ÇELİK (Devamla)
Cumhuriyet Halk Partisinin
postmodern darbenin yanında yer aldığı 27 Nisan
muhtırasına da AK PARTİ Grubu direnmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
1876daki Kanuni Esasiden beri her anayasa
çalışması, merkezî bir zihniyetle toplumu şekillendirme
şeklinde ortaya çıkan bir siyasal refleks üretmiştir. Toplum,
kendi kaderi üzerinde hiçbir zaman söz sahibi olmamıştır. Bir
Fransız siyasetçisi ve filozofu şunu söyler, der ki: Bazı
ülkeler vardır, orduya sahiptir. Prusya ise bir ordudur, ülkeye sahiptir.
Biz AK PARTİ olarak diyoruz ki: Türkiye bir ülkedir, bu ülkenin sahibi
millettir, onun da bir ordusu vardır. Ama bunun
karşısındaki zihniyet Türkiye bir ordudur, onun bir milleti
vardır, herkes onun malıdır. zihniyetiyle Ergenekonların
ve cuntaların arkasında durmuştur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sana bunu kim öğretti?
ÖMER ÇELİK (Devamla) İşte, yeni anayasa
Türkiye bir ordudur, millet onun malıdır. zihniyetine
karşı Türkiye bir millettir ve onun ordusu vardır. zihniyeti temelinde
kurulacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Pahalı puroları
içerken yanlış okumuşsun sen!
ÖMER ÇELİK (Devamla) Yeni anayasa ihtiyacı,
bir sistem ihtiyacıdır. Bu sistem millet egemenliğine
dayalı bir sistem olacaktır. Millet egemenliğinin
dışında
Evet, burada ne yazıyor? Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. yazıyor. Bunun
hatırlanması çok güzel bir şeydir. Egemenliğin
kayıtsız şartsız olması konusunda kuşkusuz
bazı hâkimlerin seçilmiş kişiler üzerindeki vesayetini kabul
etmediğimiz gibi, Ergenekonun, darbelerin, cuntaların, postmodern
darbelerin ve birtakım postalların vesayetini de kabul etmiyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Git hesap sor Ergenekondan!
ÖMER ÇELİK (Devamla) Demokrasinin temeli
Ergenekon nerededir, gösterin de ona üye olalım. demek değildir.
Demokrasinin temeli Ergenekonla mücadele etmektir. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Hesap sor 12 Eylülcülerden,
28 Şubatçılardan!
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) Elini tutan mı var?
BAŞKAN Sayın İnce
ÖMER ÇELİK (Devamla) Sayın Başkan,
şuradaki korsan yayınları durdurursanız, ben resmî
frekanstan yayın yapmaya devam edeceğim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Çelik.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın İnce, lütfen
MUHARREM İNCE (Yalova) Burada korsan yayın
olmaz.
BAŞKAN Lütfen müdahil olmayın efendim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Ama korsan görünümlü
olabilir, Doğan görünümlü Şahin olabilir.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bakınız, şunu
açık bir şekilde ortaya koyacağız: Bu yüce Mecliste hiç kimse,
içeride hâlen tutuklu olan ve yargılanmaları süren kişilerin
suçlu olduğunu iddia edemez. AK PARTİ
kesinlikle böyle bir anlayışı kabul etmez ama aynı
zamanda AK PARTİ birtakım Ergenekon tutuklularını ya da
Ergenekon yargılamasının sulandırılmasına yüce
Meclisin alet edilmesini de kabul etmez. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şunu
unutmayalım: Sayın Genel Başkanın dediği gibi, seçme
ve seçilme hakkı temel bir haktır. Bu Meclis bunun önündeki bütün
engelleri kaldıracaktır. Ama şunu da unutmayalım: Yüce
milletin darbe korkusu olmadan yaşama hakkı da temel bir haktır,
bu millet, bu Meclis bunun da karşısında duracaktır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Hâlâ korkmayın, darbe olmaz artık! Olmaz darbe,
korkmayın!
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Öyleyse konuyu bir tarafından alıp da
gecikmiş bir demokrasi hafızası yenilenmesine düşmeyelim.
Darbe yargılanmalarının tutukluluk sürelerinin
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Darbenin besledikleri sizsiniz.
BAŞKAN
- Sayın Milletvekili, lütfen
ÖMER
ÇELİK (Devamla) -
birtakım kişiler tarafından mahkûmiyete
dönüştürülmesine ne kadar karşı çıkıyorsak aynı
şekilde Ergenekonlara, darbelere de o kadar karşı
çıkacağız.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ergenekondan beslenen sizsiniz.
BAŞKAN
- Sayın Öztürk
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Biri diğerinin alternatifi değildir. Darbelere
karşı çıktığımız gibi tutukluluk sürelerinin
mahkûmiyete dönüşmesine de karşı çıkacağız.
Tutukluluk sürelerinin mahkûmiyete dönüşmesine karşı
çıkarken abrakadabra yapıp Ergenekon soruşturmasının
engellenmesine yüce Meclisi alet etmeye hiç kimse kalkmamalıdır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız,
burada yine milliyetçilik adına çok vahim sözler söylenmiştir, denilmiştir ki: Sayın
Başbakan Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüyle ilgili
çalışmalar yapacakken etraftaki ülkelerin birlik ve bütünlüğüyle
ilgili çalışmalar yapmaktadır. Bakın, Kanuninin, Fatihin
stratejik vizyonundan yoksunluk ancak bu kadar veciz ifade edilebilirdi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Büyük
milletimiz şunu bilmektedir: Gazzede huzursuzluk varsa Ankara da
huzursuzdur, Bosnanın güvenliği tehlikedeyse İstanbulun
güvenliği tehlikededir, Baküde huzursuzluk varsa Diyarbakırda da
huzursuzluk vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bağdat, Beyrut, buraları huzur ve sükûn içerisinde değilse Van
ve İzmir de sükûn içerisinde değildir. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Diyarbakırda sıkıntı var,
Batmanda sıkıntı var.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Büyük milletin büyük vizyonu Ankarayı,
Diyarbakırı, Vanı, Hakkâriyi düşündüğü kadar Gazzeyi,
Beyrutu, Bağdatı, Baküyü ve Bosnayı da garanti altına
alan bir zihniyete sahiptir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hakkârideki şehidin hesabını ver!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bakan olamayınca senin moralin bozuldu, ne
dediğini bilmiyorsun sen. Biraz daha gözüne girersen bir dahaki döneme
olursun.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Öte yandan, dikkat edilmesi gereken bir diğer temel
husus da şudur: Hiç kimse Millî Birlik ve Kardeşlik Projesini etnik
radikalizmin birtakım barış konseyleri vasıtasıyla
güncellenmesi şeklinde yürürlüğe sokmamalıdır. Türkiyede
Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi devletin ve milletin bekası
açısından devletimizin en iyi planlanmış, en zamanlı
şekilde yürürlüğe konulmuş projesidir ama birileri millî birlik
ve kardeşlik derken demokrasiden rahatsız olurlar, birileri demokrasi
derken millî birlik ve kardeşlikten rahatsız olurlar. AK PARTİ
ise şunu bilmektedir: Millî birlik ve kardeşlik için daha çok
demokrasi istiyoruz. Daha çok demokrasi de millî birlik ve
kardeşliğimizi güçlendirecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yavaş konuş, anlamıyoruz ne dediğini
ya!
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Müştereklerimize sahip çıkma adına
farklılıkların yok edildiği dönemlere geri
dönmeyeceğiz. Devletin güvenliğini sağlama kaygısıyla
kimliklerin yok edildiği, toplumsal barışın imha
edildiği, toplumsal
barışın birtakım göçlerle, birtakım kontrgerilla
faaliyetleriyle, 17 bin faili meçhul cinayetle gölgelendiği dönemlere geri
dönmeyeceğiz.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Çözseydin.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Dokuz yıldır niye çözemedin?
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Bugün burada Türkiye'nin toplumsal sorunlarına
karşı yegâne çözüm önerileri Türkiyede olağanüstü hâl ilan
etmek olanların, hâlâ olağanüstü hâl ilan etmekten bahsedenlerin
vizyonu bin yıl öncesinin vizyonudur, Malazgirtten bile geri bir
vizyondur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Kendini mi şikâyet ediyorsun halka?
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Biz, Türkiyede demokrasiyi PKK açılımına
dönüştürmek isteyenlerin karşısında nasıl dimdik
duruyorsak millî birlik ve kardeşlik adına bu ülkeye olağanüstü
hal getirmek isteyenlerin fikirlerine de o şekilde karşı
duracağız. Bunda hiçbir taviz yoktur. Mesele açıktır.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) - Amerikanın karşısında dimdik
durun! Amerikanın karşısında ne yapıyorsunuz!
BAŞKAN
Lütfen Sayın Milletvekili
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Bakın, Arap baharı denilen 350 milyonluk
kitle, bu kitlenin bütün gözü Türkiyededir, vizyon olarak Türkiyeyi
görmektedirler.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ya, motora binmiş gibi konuşma, kürsüden
konuşuyorsun sen! Sanki motora binmiş gibi konuşuyorsun ya!
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Türkiye, bütün bir coğrafyasına model
olmuştur. Düne kadar hasta adam denilen Türkiye bugün küresel düzenin
zinde adamı hâline gelmiştir.
Bakın,
Türkiye'nin biricikliğini göstermek bakımından en önemli
meselelerden bir tanesi şudur: Demokratik standartlarını
yükseltmek bakımından Türkiye Avrupa Birliği ülkeleri
tarafından sessiz devrim yapmakla nitelendirilmiştir, sessiz devrim
gerçekleştirmiştir.
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Millet iradesinden bahsediyordun, şimdi polisle gezmeyi
de anlat, millet duysun!
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Ama bu demokrasiye sahip Avrupa ülkeleri bugün ekonomik
krizlerle boğuşurlarken, Türkiye aynı zamanda büyümede yüzde
11i yakalamış, OECD ülkeleri içerisinde büyümede birinci
olmuştur. (CHP sıralarından Şov yapıyorsun şov!
sesi) Türkiye bu bakımdan, bu demokratik ülkelere ekonomik
performansı bakımından üstündür. Yani demokrasisi
bakımından benzediği Avrupa ülkelerine ekonomisi
bakımından üstündür. Diğer taraftan, Türkiye, ekonomik
performansı ve ekonomik büyüklüğü bakımından BRICS
ülkelerine benzetilmektedir; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika
ülkelerine. Ekonomik büyüklüğü tarafından benzetildiği bu
ülkelere ise bir üstünlüğü vardır: Bu ülkelerde Türkiye kadar
kuvvetli bir demokrasi yoktur.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bir de Hakkâriden bahset Ömer Bey, Hakkâriden!
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Şu milletin içinde bir yürüyelim şu Adanada, gel!
Adanada bir yürüyelim!
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Dolayısıyla, demokratik cazibe merkezi olan
Avrupa Birliği karşısında Türkiye, ekonomisiyle üstünlük
üretmektedir, ekonomik cazibe merkezi olan BRICS ülkeleri
karşısında Türkiye, demokratik performansıyla büyüklük
üretmektedir. Ama Türkiye'nin geldiği bu nokta tesadüfi bir nokta
değildir.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Amerika iyi yetiştirmiş sizi, gerçekten
kutluyorum!
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Türkiye'nin geldiği bu nokta büyük bir vizyonun
ürünüdür. Bu vizyonun temelinde de şu vardır: Daha düne kadar
Türkiyede devlet-millet ayrımı, merkez-çevre ayrımı, iktidar-hükûmet
ayrımı, kalkınma-demokrasi ayrımı, hizmet-kimlik
ayrımı siyasette yürürlükteydi. Bütün bu ayrımları ortadan
kaldıran, devlet-millet ayrımını millet lehine ortadan
kaldıran
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Yalan söyleme!
ÖMER
ÇELİK (Devamla) -
merkez-çevre ayrımını
dışlanmışlar ve ötekileştirilmişler lehine
ortadan kaldıran, iktidar-hükûmet ayrımını seçilmiş
irade lehine ortadan kaldıran AK PARTİ hükûmetleri olmuştur.
Kalkınma-demokrasi ayrımı, Ya kalkınacaksın ya
demokrasiye sahip olacaksın. şeklindeki bir ayrım hiçbir
şekilde AK PARTİ hükûmetlerinin vizyonunda yer
almamıştır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Siz ayrım yapa yapa Diyarbakırda parlamento
kuruldu parlamento!
ÖMER
ÇELİK (Devamla) AK PARTİ vizyonu hizmet-kimlik ayrımı
karşısında da şu temel prensibi ortaya koymuştur:
Kimlikler üzerinden siyaset yapılması adına hizmet
politikasının engellenmesi hiçbir şekilde mümkün değildir.
Millî
Birlik ve Kardeşlik Projesinin temel esası şudur: Nitekim
61inci Hükûmetin programında bunun temel bir yer almış
olmasını AK PARTİ Grubu olarak büyük bir sevinçle ve
memnuniyetle karşılıyoruz. Millî Birlik ve Kardeşlik
Projesi, bakınız, etnik kimliklerin radikalizminden oluşan bir
koalisyona yol vermek değildir ama Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi,
Türkiyedeki her kimliğin kendisini demokrasi içerisinde meşru bir
şekilde ifade etmesinin ürünüdür. Bunun karşısında birileri
Stalinist özerklik projelerini ortaya koymaya çalışıyorsa, Millî
Birlik ve Kardeşlik Projesindeki demokratik açılımı
Stalinist bir özerkliğin temeli yapmaya kalkıyorsa, olağanüstü
hâl rejimine karşı olduğumuz kadar Stalinist özerklik projesine
de aynı oranda karşı olduğumuzu yüce Meclise ifade etmek
isterim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Yel değirmenleriyle dövüşme Ömer.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Bakınız, bu Mecliste geçmişte Millî
Birlik ve Kardeşlik Projesinin eleştirilmesi adına çok
enteresan analizler yapılmıştır. Tanzimat Fermanından
bahsedilirken şu söylenmiştir, Osmanlının birlik ve
bütünlüğünün tebaaya eşitlik getiren Tanzimat yüzünden bozulduğu
söylenmiştir. Hâlbuki
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Islahat Fermanı. Yanlış
hatırlıyorsun. Onu ben söyledim.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Siz söylemediniz,
efendim, Sayın Bahçeli söyledi, kayıtlarda var.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) 1856 Islahat Fermanı. Yanlış
hatırlıyorsun Ömer Bey.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Sizin söylediklerinizi ezbere biliyoruz biz.
Bakınız,
Tanzimat Fermanı 19uncu yüzyıl milliyetçiliklerinin ortaya
çıktığı bir dönemde elli yıl geç kalmış bir
projeydi. Eğer elli yıl önceden bu 19uncu yüzyıl
milliyetçiliklerine karşı eşitlik, kardeşlik ve demokrasi
fikri ortaya koyulabilseydi, bu fikirler temelinde Osmanlının kendi
kendisini yeniden yapılandırması, yeni yüzyıla büyük bir
kuvvet olarak girmesi mümkün olacaktı ama o zaman geç
kalınmış bu adım bir imparatorluğun yok olmasına,
bir imparatorluğun parçalanmasına yol açtı. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) Bugün yine Kürt kardeşlerimiz Kürt
sorunu deyip de yine aynı tarihi geciktirmeye çalışanlar bu
tarihten ders çıkarmalılar. Kürt sorunu ekonomik bir sorunken tedbir
almadılar, Bir avuç eşkıyadır. deyip, bölgeye dönük
almaları gereken ekonomik tedbirleri almadılar. Bugün bu tedbirler AK
PARTİ tarafından alınmaktadır. Sorun siyasi olduğunda
on yıl geriden gelerek sorunun ekonomik olduğunu kabul ettiler. Sorun
bir kimlik sorununa dönüştüğünde yine on yıl geriden gelerek
sorunun siyasi olduğunu kabul ettiler
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Kaçırılan askerlerin durumu ne?
Kaçırılan askerlerden bahset.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) -
ama AK PARTİ sorunun kendisini de, sorunun özünü
de, sorunun zatını da, sorunun çözümünü de tam zamanlı ve tam
bir demokratik içerikle tespit etmiştir. Önümüzdeki on yıllar kimin
Türkiyenin, devletin ve milletin bekası için doğru adım
attığını kiminse geçmişte İttihat Terakkinin
yaptığı yanlışları otoriter siyasetler
vasıtasıyla koca bir imparatoru parçalama refleksi ortaya
koyduğunu herkese açıkça gösterecektir. AK PARTİ
açısından demokrasi bir eklenti değildir, demokrasi bir lüks
değildir, demokrasi bu milletin bekasının esasıdır.
Cumhuriyet adına demokrasiyi reddedenler ya da demokrasi adına
cumhuriyeti reddedenler AK PARTİ vizyonunun
dışındadır. AK PARTİ, cumhuriyetimizin kazanımlarının
demokrasi vasıtasıyla Türkiyenin bekasına hizmet
edeceğini, demokratik reflekslerimizin cumhuriyetin kurucu felsefesini
bugün açısından daha da güçlendireceğini ortaya koyan bir
vizyona sahiptir.
O
sebeple, sorunların çözümü açısından Türkiye Büyük Millet
Meclisi çözümsüz değildir, Türkiye çözümsüz değildir. Bütün mesele
Türkiyenin kendisini, kendi siyasal sistemini Bize özgü şartlar denilen
vesayet kodlarından kurtulup evrensel demokrasiyi çağdaş ilkeler
çerçevesinde yeniden yapılandırmasıdır. Bu bakımdan,
Türkiyenin geleneğiyle modernliğini kavga ettiren siyasal anlayışın
da dışındayız. Türkiye Doğuda mıdır,
Batıda mıdır? Türkiye olarak hem Doğudayız hem
Batıdayız. Türkiyenin Doğu ve Batı arasında bir
stratejik köprü olduğu anlayışını reddediyoruz.
Türkiye bir köprü değildir, Türkiye Doğunun ve Batının
birleştiği stratejik bir kavşaktır, büyük bir bölge
gücüdür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çelik, lütfen sözlerinizi tamamlayınız, üç dakika süre
veriyorum.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Hep beraber göreceğiz; Türkiye, ekonomisini büyüttükçe,
Türkiye demokrasisini büyüttükçe, Türkiye sosyal sermayesini
artırdıkça, Türkiye iç barışını güçlendirdikçe
2023e Türkiye bir süper güç olarak girecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Burada en büyük sermaye, en büyük
dayanak noktası milletin desteğidir. Bugün, yüzde 50 almış
AK PARTİyi bölücülüğe destek vermekle suçlayanlar, o yüzde 50lik
kesimi, milletin yüzde 50sini bölücü olarak suçladıklarının
farkında olmayacak kadar millî bilinçten yoksundurlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERKAN
AKÇAY (Manisa) Ne alakası var?
OKTAY
VURAL (İzmir) Hakaret etme millete.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) O sebeple, AK PARTİ bu millî bilinç çerçevesinde
2023e Türkiyeyi bir süper güç olarak sokmak üzere hazırlanmış
61inci Cumhuriyet Hükûmeti Programına destek verecektir.
Aziz
milletimize ve yüce Meclise saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Çelik
konuşmasında laf atan arkadaşlarımıza Korsan bildiri
sunanlar. demiştir. Dünyanın bütün parlamentolarında
sataşma vardır, laf atma vardır. Grubumuza hakaret
etmiştir. İzin verirseniz, açıklamak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
Yeni
bir sataşmaya mahal vermeden, İç Tüzükün 69uncu maddesi
gereğince iki dakika süre veriyorum Sayın İnce.
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, Adana
Milletvekili Ömer Çelikin grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Çelikle dokuz yıldır aynı Parlamentoda görev yapıyoruz.
Başbakandan azar işitmesini istemem. Onun için de söz aldım.
Bakın,
9 Haziran 2011 tarihinde -27 Nisan bildirisini soruyorlar- Sayın
Başbakan diyor ki: Onu bir muhtıra olarak kabul etmiyorum. Bu, o
zamanki Genelkurmayın bir yaklaşımıdır. diyor. Oysa,
Sayın Çelik, 27 Nisan bildirisine de, o muhtıraya da dik duran AK
PARTİ. dedi. Sayın Başbakan muhtıra olarak kabul etmiyor,
siz muhtıra olarak kabul ediyorsunuz. Aranızdaki bu çelişkiyi
düzeltin, bir. (CHP sıralarından alkışlar)
İkincisi,
darbeciler, muhtıracılar hepsi orada; hesap sorun -dokuz
yıldır- faili meçhul cinayetlerin 17 bin tane olduğunu burada
söylemeyin. 6 kez araştırma önergesi verdik, hepsini reddettiniz.
Gelin, bunları söyleyin.
Bir
diğeri Korsan yayın yapıyorsunuz. Bu sözü geri alın
lütfen çünkü korsan yayını intihalciler yapar. Bizde intihalci yok.
Sağınıza solunuza bakın, intihalci görürsünüz diye
düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Moraliniz
bozuk olmuş olabilir o sıralara oturmadığınız
için. Lütfen, geçmişi de takip ederseniz, yani şunları
görürseniz: Geçmişte faili meçhul cinayetlerle ilgili defalarca Meclis
araştırma önergelerini buraya getirmemize rağmen hepsini reddettiniz,
Taksim 77 olaylarının araştırılmasını
reddettiniz. Bütün bunları siz buraya... Tabii ki motora binmekle kürsüde
konuşmak aynı şey değil. İkisini birbirine
karıştırırsanız arada çelişkiler ortaya
çıkar diye düşünüyorum.
Bizim
kimseye hakaret etmek gibi bir derdimiz yok ama dokuz yıldır bu
Parlamentoda, bu kürsüde defalarca, defalarca getirmemize rağmen hepsini
reddedeceksiniz, 28 Şubatçılardan hesap sormayacaksınız, 12
Eylülcülerin maaşına zam yapacaksınız, 27 Nisanı
muhtıra olarak kabul etmeyeceksiniz, bizi de darbeci
yapacaksınız. Onun gereklerini 23üncü Dönem Parlamentosunda
yapmıştık. Sanıyorum ki 24üncü Dönem Parlamentosunda çok
daha sert yapacağız bu görüşmeleri diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnce.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) Sayın Başkan, sataşma oldu, cevap vermek
istiyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan...
BAŞKAN Bir saniye Sayın Aydın, önce
Sayın Dinçerin bir sözü var galiba.
Sayın Dinçer, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Ben isim vermedim ki niye
üzerine alınıyor? Ben isim vermedim ki.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir saniye.
Sayın Dinçer, lütfen yeni bir sataşmaya mahal
vermeden, buyurun.
İç Tüzükün 69uncu maddesi gereğince iki
dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2.- Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçerin,
Yalova Milletvekili Muharrem İncenin şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) Sayın Çelik de değerlendirme yaparken isim
vermemişti.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
çok özetle bir şey söylemek istiyorum. Buradan, benden biraz önce gelip
konuşan arkadaş ve etrafındakiler o kadar dürüsttürler ki
kendisinden dört yıl sonra, beş yıl sonra çıkmış
kitaptan alıntı yaptığım için beni intihalle
suçlarlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunlar o
kadar dürüstler ki kendilerince, benim kendi kitabımdan aldığım
bilgileri intihal yaptığım iddiasıyla dile getirirler.
İntihal...
MUHARREM İNCE (Yalova) Profesörlüğünüz
alınmadı mı?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Dinle ya! Bir
dakika dinliyoruz. Siz de grup başkan vekilisiniz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(Devamla) Benim profesörlüğüm de alınmadı, benim öğretim
üyeliğim de alınmadı. Bunun bir kurgu olduğu, bugün kendi
arkadaşlarının yaptığı bir senaryo icabıyla
gerçekleştirildiği ve o senaryo sahiplerinin de bugün hesap vermekte
olduğunu unutarak gelip burada konuşma cesareti gösterirler. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Aslında
insanların önce ne söyleyeceklerini değil, önce ne
duyacaklarını düşünmeleri gerekir. Utanmadan gelip burada hâlâ,
bunların hepsinin geri döndüğü hâlde gelip bunları
konuşuyor olmalarına hayret ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Dinçer.
MUHARREM İNCE (Yalova) Siz profesör müsünüz,
değil misiniz? Onu söyler misiniz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER
(İstanbul) Çok saygısızsınız.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan...
BAŞKAN Bir saniye Sayın İnce. Önce
Sayın Aydına bir söz vereyim, sonra size.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan,
kendisi profesör müdür, değil midir? Profesörlüğünü elinden ben mi
aldım, bana niye kızıyor?
BAŞKAN
Bir saniye
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, Sayın İnce az
önceki konuşmasında grubumuza ağır sözler sarf
etmiştir
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) Anamın ak
sütü gibi profesörüm
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Dinçer
Lütfen Sayın Dinçer
Sayın Dinçer
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul)
doçentim de,
doktorum da. Bunların hepsi anamın ak sütü gibi helal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) YÖK tanıyor mu?
GÜRKUT
ACAR (Antalya) YÖKün tarihinde YÖKün kararı ne zaman geri
alındı?
BAŞKAN
Sayın Aydın, buyurun.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, az önce Sayın
İnce konuşmasında grubumuza ağır hakaretlerde
bulunmuştur, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Ne söyledi de sataştı?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Efendim, grubumuza korsanlıkla, intihalden tutun
da her türlü hakarette bulunmuştur. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ben söylemedim bunları.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bir saniye
Sayın Aydının
söylediği anlaşılmıyor.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Başbakanımızın bir sözünü geçirerek
27 Mayısla ilgili lafını yanlış dile getirdi.
Grubumuza ağır hakaretlerde bulunmuştur. Efendim, cevap vermek
istiyorum, cevap hakkını kullanmak istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Dinçer cevap verdi zaten Sayın Aydın. Korsanlıkla
ilgili zaten Sayın Çelik söyledi. Ona da Sayın İnce sataşma
diye cevap verdi.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Efendim, söylenmesi
BAŞKAN
Hayır, ne dedi de sataştı, onu söyleyin Sayın Aydın,
söz vereceğim.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Faili meçhullerle ilgili laflar söyledi, 27 Mayıs
Darbeleri övdüğümüzü bir şekilde ima etmeye çalıştı
efendim. Ben ona cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Çelikin sözlerini söyledi. Bunda sataşma neresinde
Sayın Aydın? Lütfen
AHMET
AYDIN (Adıyaman) 27 Nisan bildirisiyle ilgili yanlış bir
beyanda bulundu efendim.
BAŞKAN
Hayır, ben sataşma olarak değerlendirmiyorum Sayın
Aydın, buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Efendim, Sayın Çelik konuşmasında,
milliyetçilik iddiasında olanların vizyonunun
olmadığını söyleyerek grubumuzu ihsas eden beyanda bulundu.
AHMET
YENİ (Samsun) İsim vermedi.
BAŞKAN
İki dakika süre veriyorum Sayın Şandır, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Başkanım, haksızlık oluyor ama.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bize niye izin vermiyorsunuz?
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Adana
Milletvekili Ömer Çelikin grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim.
Bu,
ilk günün güzelliği. Bu karşılıklı sataşmalar
olacak, bundan hiç kimse yüksünmesin.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Çelik, her
konuşmasında
Bilemiyorum, bir başlı sonlu konuşmak
imkânımız olsa da bir sohbet etsek Sayın Çelikle. Ne söylemek
istediğini inanın ki anlayamadım ama tutanakları alıp
okuyacağım.
Şimdi,
bu milliyetçilikten niye rahatsızlık duyuyorsunuz Sayın Çelik,
bunu anlamakta zorlanıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
Bakın,
milliyetçilik mensubiyet, aidiyet duygusudur. Biz bu millete mensubiyet
duyuyoruz. Kim bu millet? Bu millet bu topraklarda yaşayan halkın
adı, bu devlete vatandaşlık bağıyla bağlı
olan halkın adı bu millettir. Bu milletin adı nedir? Bu milletin
adı Türk milletidir. Önce bunu kabul edeceksiniz. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar) Türk milleti deyince niye
rahatsızlık duyduğunuzu bu millete anlatmak mecburiyetindesiniz,
işin özü bu.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Rahatsız olan yok! Rahatsız olan
mı var!
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) Rahatsız olmuyoruz!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) İkincisi, Sayın Çelik,
vizyondan bahsettiniz. Gerçekten, gelin, bir vizyon tartışması
yapalım. Sayın Ünal burada Türkiye'nin sorunlar ülkesi değil,
çözümler ülkesi olacağını söyledi. Demek ki sorun var ki
çözümler aranıyor.
Ben programı çok detaylı okudum. Burada bir faaliyet raporu
var, yaptıklarınızı anlatıyorsunuz,
yapacaklarınızı -cek, -cakla söylüyorsunuz, bir vizyon yok.
Siyaset felsefesi diyor Sayın Çelik, burada bir siyaset felsefesi yok.
2023e Türkiyeyi nasıl hazırlayacağınızın, bu
toplumsal barışı nasıl
hazırlayacağınızın, kuracağınızın
bir anlatımı yok. Milliyetçiliği suçlarken,
oluşturduğunuz, millî birlik ve kardeşlik adını
verdiğiniz, bu Kürt açılımı dediğiniz bu PKK
açılımının ülkeyi nereye getirdiğini göreceksiniz.
Gidin, Diyarbakır meydanında, meydanda yatan 2 şehidin
hesabını önce verin, ondan sonra bir vizyon iddiasında bulunun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
Milliyetçileri suçlarken biraz dikkatli olmanızı size tavsiye
ederim. Milliyetçilikle nedir probleminiz, bunu gerçekten millete
anlatmanız lazım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
ÖMER ÇELİK (Adana) Sayın Başkan, Sayın
Şandır milliyetçilikle ne problemim olduğunu soruyor. Burada
sözlerimde bir çarpıtma var. Müsaade ederseniz açıklamak istiyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Efendim, ismini kullanarak sataşma
yapıldı, lütfen
BAŞKAN Sayın Çelik, lütfen yeni bir sataşmaya mahal
vermeden, 69uncu madde gereğince, buyurun, iki dakika söz veriyorum ama
son söz lütfen
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
4.- Adana Milletvekili Ömer Çelikin, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
ÖMER ÇELİK (Adana) Arkadaşlar, AK PARTİlilerin
milliyetçilikle sorunu yoktur. AK PARTİlilerin sorunu milliyetçilik
adı altında milliyetçi tabanın hassasiyetlerini bir kenara
bırakarak başka oluşumların peşine giden
ulusalcılıkladır, bu bir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Öyleyse niye o tabiri kullanmadın?
ÖMER ÇELİK (Devamla) İkincisi, gerçekten ortada bir
milliyetçilik varsa
Biraz evvel burada bir şey söylendi, maalesef
kayıtlara geçti, çok vahim bir sözdür o. Bir Genel Başkan Sayın
Başbakanımızın vizyonuna örtülü Baasçılık dedi.
Bütün Orta Doğuda Baasçılığa karşı en dik sesi
Sayın Başbakanımız çıkarırken Orada ne işin
var? diyenler mi Baasçıdır yoksa Sayın Başbakan mı
Baasçıdır? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY
VURAL (İzmir) Nerede? Kaddafiden ödül aldı. 250 bin dolar
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Bütün Orta Doğuda Baasçılığa
karşı en yüksek direnişi gösterirken Sayın Başbakan,
Türkiyenin içindeki bir partinin lideri çıkıyor, Sayın
Başbakanın vizyonunu örtülü Baasçılıkla suçluyor. Kim
Baasçıdır, kim ulusalcıdır, kim milliyetçidir, yüce millet
karar versin.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Bakan birinci köşe yazısında
intihal için özür dilemişti. Ben onu kastettim, siz kendiniz
alındınız. Birden fazla olduğu için
Yarası olan
gocunur. Ama kendi köşesinde özür dileyen biri daha var intihal için.
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen
Sayın İnce
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Genç.
Süreniz
on dakikadır.
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
kurulan Bakanlar Kurulu Programının görüşülmesi (Devam)
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24üncü
Dönemin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını
diliyorum.
Burada
bir teşekkür borcumu önce yerine getireyim. Beni 7 defa Tunceliden
seçerek Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderen asil ve soylu Tunceli
halkına şükranlarımı ve minnetlerimi belirtiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Tam 7 defa Tunceli halkı beni
seçmiştir, buraya göndermiştir.
Tayyip
Bey diyor ki: Ya, ben bu Tuncelide niye seçimi alamıyorum? Gelsin, ben
kendisine biraz bilgi vereyim, niye almıyor. Ben ders de veririm bu konularda.
Şimdi, bir defa, ben bir iki defa bu kürsüde söyledim. Bir defa Tunceliye
hiç hizmet gitmiyor. Kendisi gitti 2-3 defa Elazığda, dedi ki: Bu
Pertek Köprüsünü yapacağız. Politikacı sözüne güvenilir
kişi olması lazım arkadaşlar. Gidiyor, diyor,diyor, hiçbir
şey yapmıyor. Yani böyle bir şey olur mu?
Bakın,
10 Mart 2010da Elâzığda bir deprem oldu. Oraya Tayyip Bey gitti,
bakanları gitti. Oradaki, Elâzığdaki vatandaşların
dertleriyle ilgilendiler, tabii ki ilgileneceklerdi. Orayı afet bölgesi ilan
ettiler, evler yaptılar ama bitişiğinde Tuncelinin üç
ilçesinde, Mazgirtte, Nazimiyede ve Pertekin köylerinde, hatta merkezlerde
deprem hasar meydana getirdi. Bir Allahın kulu gidip de Yahu ey
Tuncelililer, siz ne yapıyorsunuz? Sizde de depremin etkisi var ama size
bir yardım edelim. demedi. Ben gittim orada köyleri gezdim, o kadar büyük
tahribat var ki, benim ısrarla üzerinde durmam üzerine gittiler orada bir
araştırma yaptılar, 870 tane ağır hasarlı, 1.500
tane orta hasarlı, 2 binin üzerinde de hafif hasarlı bina tespit
ettiler.
Bu
seçim arifesinde gezdim arkadaşlar, inanmanızı istiyorum, evler
o kadar ayrılmış ki. Köy evleri, -yani bu Türkiye'nin her
tarafında büyük bir problem- yarın orada bir deprem olduğu zaman
bunların hepsi ayrılacak, o insanların üzerine
yıkılacak.
Geldim,
burada söyledim, diyor ki bir tanesi, aklıevvel birisi: Efendim, kimse
ölmemiş ki biz burayı afet bölgesi ilan edelim. Yahu, tabii ki
Elâzığda deprem olmuş, onun yan etkisi oraya geliyor,
dolayısıyla evler çatlamış, ayrılmış,
yarın ikinci bir depremde o insanların hepsi gidiyor.
Trabzonda
bir şey dinlemiştim, Sayın Bayraktarın bir programı diyor
ki: Biz beş bin tane TOKİden ev yaptık Trabzona. Keşke
on bin tane yapsaydınız ama ne olur ya şu Tunceliye de iki tane
bir şey yapın. Yani, yapılan yüz, yüz elli tane şey var ama
-veya en fazla iki yüz- onlar da yarım kalmış.
Yani,
şu Hükûmete özellikle tavsiyede bulunuyorum, bu köy evlerinin üzerinde
durmamız lazım. Gidip gezdiğiniz zaman -gezmişseniz- bu köy
evleri maalesef her depremde insanların başına
yıkılacak tarzda. Bunları gidip araştırmak lazım,
bir plan yapmak lazım, bu toprak evlerden bu insanları kurtarmak
lazım.
Şimdi,
tabii ki burada AKP bir program getirdi, okudu. Programda bir şey yok
arkadaşlar, hep hayal mahsulü, hep işte yapacağız,
edeceğiz
Tayyip Bey burada çıkar birlikten bahseder,
kardeşlikten bahseder, efendim kucaklayıcılıktan bahseder.
Yahu, Allah rızası için sen dokuz yıldır iktidarsın,
bir tane sol düşünceli vatandaşı genel müdürlüğe getirdin
mi? Bir Alevi vatandaşa bir makam verdin mi? İmtihanlar
yapıyorsunuz, kaymakam, hâkim, savcı imtihanlarında Alevi
kökenli vatandaşlar, inançlı insanlar, imtihanın baş
sıralarını kazanıyorlar, sözlüde sırf
bu inançlarından dolayı bunları
kazandırmadığınızı defalarca burada söyledim
arkadaşlar, defalarca. (CHP sıralarından alkışlar) Ben
ayrımcı değilim. Varsa buyurun getirelim.
Arkadaşlar,
bakın, şimdi, devri, AKP...
SALİM
USLU (Çorum) - ÖSYM yapıyor.
BAŞKAN
Sayın Uslu, Sayın Uslu lütfen...
KAMER
GENÇ (Devamla) Şimdi, burada demokrasiden bahsediyoruz. Yahu senin Genel
Başkanın Tayyip Bey diyor ki: Hukuk benim işime
karışmasın, mahkeme, ben onun işine karışmam.
Yahu, Anayasayı okuyan bir cahil bile bunu affeder mi arkadaşlar?
Böyle bir şey olur mu? Yahu senin anayasan diyor ki: İdarenin her
türlü eylem ve işlemleri yargı denetimine tabidir. Peki, sen hangi kafayla
diyorsun ki: Yargı benim işime karışmasın, ben
yargının işine karışmıyorum. Bunu söyleyen -yani
Allah rızası için- demokrat olur mu? Siz, kendi faaliyetlerinizin,
işlemlerinizin hukuk yoluyla sınırlanmasını istiyor
musunuz, istemiyor musunuz? İstemiyorsunuz.
Bugün
Tayyip Erdoğan öyle bir statüye geldi ki Tayyip Erdoğanın
ağzından çıkan bir laf kanundur, anayasadır, mahkeme
kararıdır arkadaşlar. Bugün maalesef yargı
bağımsız değil. Bu milletvekillerine Efendim, biz
mahkemeye telefon mu edelim deniliyor? Peki, Tayyip Erdoğan seçim
sırasında demedi mi ki Hele bunlar bakalım seçimi
kazansınlar tahliye olacaklar mı? Bu nedir? Tayyip Beyin
mahkemelere yaptığı telefondur bu. Yani Tahliye edemezsiniz. demektir
bu. (CHP sıralarından alkışlar) Efendim, bir AKPli bakan
demedi mi ki: Bunlar seçimi kazansalar da tahliye edilemeyecekler.
Arkadaşlar ben sizin lehinize söylüyorum.
Bakın,
bir kömür yolsuzluğu oldu. Yani kömür nasıldır? Fakir fukaraya
verdiğiniz kömürleri ocaktan 1 lira yerine 100 liraya alıyordunuz.
Nakliyeyi 10 lira yerine 100 liraya yapıyordunuz. Bir suistimal tespit
edildi, getirdiniz burada bir önerge verdiniz torba kanunda, bunu tuttunuz yani
kanun dışına çıkardınız.
Şimdi,
bir şeyleriniz hesabına... Mesela bu Arya diye bir şey
vardı, borç batağı içindeydi. Tayyip Beyle Berlusconinin bir
arkadaşlığı yüzünden 3,6 milyar dolarını getirdiniz devletin sırtına
yüklediniz.
Sizin
devri iktidarınızda bakın, hangi suistimal... Yahu, Allah
rızası için dokuz senedir hiç mi bir istismar yok ya? Hiç mi bir
araştırma önergesini kabul etmek gerekmiyor?
Arkadaşlar,
Deniz Feneri, bakın, Deniz Feneri. Şimdi, bu Deniz Fenerini niye
şimdi
Beş senedir, o Zahid Akman niye beş senedir
dışarıda geziyor?
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) Sen işine bak ya!
KAMER
GENÇ (Devamla) Bir gün buraya bir kanun geldi, Tayyip Bey durup dururken
efendim, RTÜK başkanlarının yargılanmasına izin verme
yetkisini Başbakana attı.
MUHARREM
İNCE (Yalova) 2004te.
KAMER
GENÇ (Devamla) Niye? Beş sene izin vermediniz arkadaşlar, beş sene.
Şimdi,
Zekeriya Karaman -bu Deniz Fenerine gelen paraların bir kısmı
buraya geldi. Ben bunu söyledim- gitti, benim hakkımda 20 milyar tazminat
açtı. 6 defadır mahkemede diyorum ki: Yahu, şu
savcılıktan bu dosyayı getirin. Bu dosyayı
incelediğiniz zaman hakikaten buna para gelmiş mi, gelmemiş mi
anlaşılacak. 6 defa savcılık dosyayı göndermedi.
Geldim, kürsüde söyledim. Ondan sonra defalarca basına söyledim.
Nasıl olduysa şimdi soruşturmayı açıkladılar ama
yani yine de mahkemeye teşekkür ederim. İnşallah hak ve hukuk
teşekkül edecek ve burada kime ne para gitti, gidecek
Şimdi, Tayyip
Beye soruyorum: Deniz Fenerinde Almanyadan gelen paralar sana geldi mi,
gelmedi mi? Bu paralar nereye gitti? Arkadaşlar, bunu öğrenmek benim
hakkım değil mi?
Bakın,
Zekeriya Karaman gitti, Frankfurttaki Vakıflar Bankasından 1 milyon
700 bin euro aldı, 400 bin eurosunu Tayyip Beyin oğlunun
bacanağına gönderdi. Tayyip Beyin oğlu da o zaman gemicik ald.ıAama
yani bir bağlantı var mıdır, yok mudur bir
araştıralım bunları, bir araştıralım
arkadaşlar. Niye bu davalara yayın yasağını
koyuyorsunuz?
Beyler, bakın, yani siz bütün
soygunları, bütün hırsızlıkları, bütün
yolsuzlukları burada getirdiniz kanunlarla örtbas ettiniz. Bugün
Türkiyede denetim yok arkadaşlar. İstanbul Belediyesiyle ilgili
verilmiş ihale yolsuzlukları
Kaç senedir Danıştay
İstanbul Belediye Başkanı hakkında soruşturma
açılması için karar vermiş, İstanbul
Savcılığında bu soruşturma açılmıyor. Yahu,
peki, hukuk işlemiyorsa bir memlekette, eğer suistimalcilerden hesap
sorulmuyorsa biz nerede arayacağız arkadaşlar? Gelin bir
araştırma açalım. Bu memlekette kim yolsuzluk yapmışsa
Allah belasını versin, üzerine gidelim. (CHP sıralarından
alkışlar) Niye arka çıkıyorsunuz? Ya arkadaşlar, biz
kimseye iftira atmıyoruz. İstanbul Belediyesinde kaç tane ihale
yolsuzluğu var? Danıştay kararıyla verilmiş,
İçişleri Bakanlığı soruşturma izni vermiyor ama
Danıştaya gitmiş soruşturma evrakla, buna izin verilmesi
lazım, iki senedir İstanbul Belediyesi, bunlar hakkında soruşturmayı
savcılık açmıyor arkadaşlar.
Şimdi
diyor ki: Siz kendinize göre bir Ergenekondan bahsediyorsunuz. Yahu, kimse
bizim içimizde, kim suç işliyorsa, kim rejimi yıkmaya
çalışıyorsa Allah belasını versin! En başta biz
hesabını soracağız, ama siz
Tayyip Erdoğan diyor ki:
Benim önümde ayağa kalkmadı, işte, buyur, Ergenekondan
yargılanıyor. İşte, bana 1 milyar doları var dedi,
şimdi içeride. Yahu, eğer bu memlekette insanlar hakikaten bir
kişinin direktifiyle yıllarca içerdeyse o zaman bu memlekette hak
hukuk nasıl olur arkadaşlar? Böyle bir şey olur mu?
Şimdi,
bakın, geçen gün, Tuncelide
Bakın, Beyoğlu Meşrutiyet
Caddesinde Eti Holdingin merkez binası Pera Tulip diye, bu 80 odalı
bir yer, bu Albayraklara özelleştirme yoluyla veriliyor, 750 bin liraya
arkadaşlar, daha tapu geçmeden birisine 3 milyon dolara
satılıyor. Ee, gidelim, araştıralım arkadaşlar.
Yani bakın, özelleştirdiğiniz her konuda
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Devamla)
evvela o özelleştirilen müesseseyi devletin
parasıyla sıfırlaştırıyorsunuz, bütün
işçilerin tazminatlarını ödüyorsunuz ve getiriyorsunuz çok
düşük bir fiyatla da bunları yandaşlarınıza
veriyorsunuz.
Yahu,
insaf arkadaşlar, bu devletin malı hepimizin. Eğer birisi
devletin malına el uzatıyorsa Allah belasını versin! Onun
elini kıralım, ama gelin bunları araştıralım
arkadaşlar. Yani bugün özelleştirme yoluyla verilen o kadar bedava
mülkler var ki, Hazineden o kadar verilen bedava mülkler var ki. Bunları,
tabii, benim bu beş dakikalık zaman içinde size söylemem mümkün
değil ki.
O
bakımdan, bakın, memleketimizde yoksulluk, fakirlik almış
yürümüş. Yani işte, defalarca dile getiriyoruz burada, Tunceli ilinde
hâlâ yolsuz o kadar köy var ki, içme susuz o kadar çok köy var ki. Benim kara
yollarım, ilçemin yolu ya, en azından seksen yıllık ilçe,
yani iki araba yan yana geçmiyor. Defalarca ilgili kuruma telefon ettim; ya
şunu bir yapıverin kardeşim, ne var yani? Yapmıyor. Yani,
bunu
Yani, sanki Tunceli ili o Türkiye Cumhuriyeti devleti hudutları
içinde değil. Tuncelili vatandaşlar işe alınmıyor.
Ancak geldiniz seçimde bütün baskıyı kurdunuz. Aldınız
mı oy? Tunceli halkı baskıya gelmez. Gördünüz işte, siz
bütün baskıları
Getirdiniz buzdolabı
dağıttınız, çamaşır makinesi
dağıttınız. Tunceli halkı onurlu; yani her halk, tabii
ki, Türkiyedeki halkın hepsi onurlu, soylu bir halktır. Ben halka
büyük saygı duyuyorum ama seçimlerde tehdit ettiniz. Basın bütün
sizinleydi. CNN Türk, seçimden bir gün önce, Ahmet Hakan Melih Gökçeki
aldı üç saat Cumhuriyet Halk Partisine en büyük iftiraları attı
ve ben telefona bağlanmak istedim bizi bağlamadılar.
Devletin
bütün yayın organı
İşte, basını tehdit
ediyorsunuz. Yayınlanmamış kitaplar için basın mensuplarını
alıyorsunuz, aylarca, yıllarca içerilerde hapsediyorsunuz. Bu
memlekette hak yoksa, hak arama yolu yoksa, Tayyip Bey Efendim, yargı
ciğerimi kanatıyor. diyorsa; Bu nasıl bir düşünce
arkadaşlar? Bir başbakanlık makamında oturan kişi
Yargı benim ciğerimi kanatıyor der mi? Şimdi de
yargıyı kendine göre dizayn etti, efendim, en haksız
kararları Ee, ne yapalım efendim, yargı karar veriyor. diyor.
Yahu şimdi, yani siz bunları bilmiyor musunuz? Hakikaten artık,
şimdi içinizden bir tane vatandaş, bir tane milletvekili, bir tane
bakan Tayyip Beyin keyfîne karşı çıkabilir mi? Altın
ticaretini KDVden istisna ettiniz. Niye ettiniz? Çünkü Tayyip Beyin
yakınları altını ithal ediyor.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) Gene saçmalamaya başladınız.
KAMER
GENÇ (Devamla) Efendim, bir gün burada mücevherat, pırlanta alım
satımını vergiden istisna ettiniz.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) Seçimler yeni oldu!
KAMER
GENÇ (Devamla) - Kimin reyiyle? Sizin reyinizle.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER
GENÇ (Devamla) Kim yapıyor pırlanta alışverişini?
Tayyip Beyin kardeşi, oğlu
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Devamla) Ya bir memlekette Tayyip Beyin
Böyle bir şey olur mu?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Otur yerine! Tamam.
BAŞKAN
Sayın Genç
Sayın Genç
KAMER
GENÇ (Devamla) Arkadaşlar, bu memlekette düzen nasıl
sağlanacak?
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Konuşmacı, hem Genel
Başkanımız hem de grubumuza ağır hakaretlerde bulunmuştur.
Sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Lütfen, yeni bir
sataşmaya mahal vermeden iki dakika
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
5.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Tunceli
Milletvekili Kamer Gençin grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İlk günün bu şekilde
başlamasını gerçekten istemezdik. Geçmiş dönemlerde de
benzer tablolar ortaya çıktı. Eğer bir iddianız varsa...
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Çelike mi söylüyorsun?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bir iddianız varsa bunu belgeleriyle ortaya
koyarsınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ya belgeyi
veriyoruz.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Canikli, belgeleri ortaya koyduk, siz af
yasasıyla affettiniz ama.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Belgeleriyle ortaya koyarsanız ve eğer
gerçekten samimi iseniz, yüreğiniz yetiyorsa ayrıca yargıya
götürürsünüz, dava açarsınız.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) İzin vermediniz, affettiniz!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bunların önemli bir bölümünün
dokunulmazlığı yok.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Üstadım, affettiniz!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bahse konu kişilerin
dokunulmazlığı yok. Samimi iseniz, eğer söyledikleriniz
iftira değilse, yalan değilse yargıya götürürsünüz, ispat
edemiyorsanız, yargıya götürme cesaretiniz yoksa söylediğiniz
yalandır, yalandır, yalandır ve iftiradır! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) İzin vermediniz, affettiniz, af yasası
çıkardınız!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Tabii, sadece yalan ve iftira yok, cehalet de var
değerli arkadaşlar, cehalet de var.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Canikli, kömür yolsuzluğunu af yasasıyla
affetmediniz mi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Eğer belediye şirketlerinin denetime
tabi olmadığını söylüyorsanız ve bu buradan hüküm
çıkarıyorsanız en hafif ifadeyle cehalet vardır.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Yargıya fırsat mı verdiniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Çünkü belediyenin şirketleri
Sayıştay tarafından enine boyuna bütün detayıyla
denetlenir, öyle değil mi arkadaşlar?
KAMER GENÇ (Tunceli) Kanun
çıkardık, kanun kanun!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Eğer bu kadar bilmiyorsanız, bu
kadarını bilmiyorsanız diyecek hiçbir şeyimiz yok.
Bakın, daha önce KİT Komisyonu kapsamı dışında
bırakılmıştı. Ne zaman çıktı bu kanun?
Bizden çok önce. En son çıkardığımız
Sayıştay Kanunu ile hepsini denetim kapsamına aldık,
bunları biz yaptık.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Ama Sayıştayın denetimlerini yok ettiniz,
performans denetimi ortadan kaldırdınız!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Daha önceleri nerelerdeydiniz? Daha önceleri de
siz siyaset yapıyordunuz.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayıştayın elini kolunu kırdıktan
sonra yaptınız
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bakın, gerçekleri
konuşacaksınız, iftira ile bu işler yürümez, hakaretle bu
işler yürümez, yalan dolanla bu işler yürümez. Bugüne kadar
sakız olarak ağzınızda çiğnediğiniz hiçbir
şeyi ispat edemediniz, ortaya koyamadınız, belgelendiremediniz
ama hâlâ akıllanmadınız, gerçekten çok ayıptır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) - Sayın Canikli, ispat ettik, affettiniz, af yasası
çıkardınız!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin şanına bu yakışmıyor,
kınıyorum, reddediyorum, ayıplıyorum, bütün ithamları
katıyla iade ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Canikli.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Kömür yolsuzluğunu yasayla affettiniz mi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bana diyor ki: Yalan söylüyor.
BAŞKAN
Yalan söylüyor. demedi Sayın Genç. (CHP sıralarından
gürültüler)
Bir
saniye sayın milletvekilleri
Lütfen
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, sorumun muhatabı Tayyip Bey. Deniz Feneri de
bugünlerde çok rağbette. Deniz Feneri soruşturma dosyasını
açalım, okuyalım, araştıralım hakikaten Tayyip Beye
para gitmiş mi, gitmemiş mi?
BAŞKAN
Sözleriniz tutanaklara geçti Sayın Genç, teşekkür ederim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, yargıya intikal
etmiş.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Değerli Başkanım, sataşma var.
İspat diyorlar, ben izin verirseniz ispat etmek istiyorum. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Ne diye Sayın Vekilim?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Değerli Milletvekili dedi ki: Efendim, bu
söylediklerinizi ispatlamak için buyurun, ispatlayın. Ben, izin
verirseniz
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bunun yeri mahkeme efendim; yargı,
yargı
BAŞKAN
Hayır, öyle değil; kast ettiği o değil Sayın
Milletvekilim.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Şu anda Ankara 19. Asliye Ceza Mahkemesinde
yürüyen dava var, onu söyleyeyim ben. İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin 1.220 tane soruşturma dosyası var, izin verilmedi; o
var.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Başkan, yargıda yani. Karar mı
veriyoruz?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Artı, Sayın Milletvekilinin bilmediği
bir husus daha var: İçişleri Bakanlığının tüm
özel şirketlerle ilgili denetimin yapılmayacağına
ilişkin
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum, tutanaklara geçti.
Birleşime
yarım saat ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati: 20.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.17
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
VI.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programının görüşülmesi
(Devam)
BAŞKAN
- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan
Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Şimdi,
söz sırası Hükûmet
adına söz talebinde bulunan Başbakan -İstanbul Milletvekili- Recep Tayyip
Erdoğana aittir.
Buyurun
Sayın Erdoğan. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu
sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi bir kez daha selamlıyorum.
61inci
Hükûmet Programı üzerinde görüş, öneri ve eleştirilerini Genel
Kurulla paylaşacaklarını zannettiğim muhalefet maalesef
Hükûmet Programı üzerinde herhâlde pek konuşma veyahut da
programı okuma fırsatını bulamadılar.
Dolayısıyla Hükûmet Programıyla ilgili de burada en ufak bir
şey duymadım, dinlemedim, zaman zaman da kendimi âdeta sanki
yargı salonunda hissettim çünkü sadece burada bu konuşuldu. Biz
Hükûmet Programını tartışacağımızı
zannediyorduk ve ben buna rağmen yine de konuşmacılara
şahsım, grubum adına teşekkür ediyorum.
Hükûmet
Programıyla ilgili yapılan eleştirilere veyahut da burada
yapılan konuşmalara geçmeden önce biliyorsunuz, on altı yıl
önce bugün, 11 Temmuz 1995te Bosna-Hersekin Srebrenica adlı
kasabasında bir toplu katliam gerçekleştirildi. Savaştan,
çatışmalardan, soykırımdan kaçan 10 binlerce Müslüman
Boşnak Birleşmiş Milletlerin güvenli bölge olarak ilan etmesi
nedeniyle Srebrenica kasabasına sığınmıştı.
Radovan Karadziç ve Ratko Mladiç komutasındaki milisler kasabayı ele
geçirdiler ve bugün dahi tam rakamı bilinmeyen, 10 binin üzerinde
olduğu tahmin edilen masum sivilleri birkaç gün içinde toplu katliama tabi
tuttular. Geç de olsa Karadziçin ardından Kasap lakabıyla
tanınan Mladiçin de yakalanması, adalete teslim edilmesi Srebrenica
üzerindeki kurşun gibi ağır atmosferi bir nebze olsun
dağıtmıştır.
Geçen
yıl törenlere ben katılmıştım, bu yıl da
Başbakan Yardımcımız Bülent Bey katıldılar.
Oradaki bütün şehitlere Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine
sabırlar temenni ediyorum. Tabii, hâlen aydınlatılması
gereken karanlık noktalar olduğunu, hâlen adalete teslim edilmeyi
bekleyen zanlılar olduğunu, nereye gömüldüğü bilinmeyen
yüzlerce, belki de binlerce kayıp olduğunu biliyoruz. İşte
bu nedenle Srebrenica katliamını unutmayacak,
unutturmayacağız.
Avrupanın
ortasında bir daha benzer katliamlar yaşanmaması için Türkiye
olarak bu meseleyi takip etmeye devam edeceğiz. Ben buradan, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulundan bir kez daha Boşnak kardeşlerimize
yürekten dayanışma mesajlarımızı iletiyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 12 Haziran seçimleri elbette
Türkiyede her kesime çok önemli mesajlar verdi. Bu mesajları alanlara ne
mutlu. Ben burada özellikle bir hususu altını çizerek bir kez daha
ifade etmek istiyorum. 1945 yılında Türkiye çok partili döneme
adım attı. 1950 yılında ilk kez millet iradesi
sağlıklı bir şekilde sandığa yansıdı.
1945ten bugüne kadar demokrasimiz inişli çıkışlı
dönemlerden geçti, çok badireler atlattı, müdahaleler yaşadı.
Yaşanan tüm sancılara, acılara, tartışmalara
rağmen demokrasimiz sürekli olgunlaştı, sürekli ilerleme
kaydetti ve standartlarını her geçen gün daha da ileri seviyelere taşıdı.
Açıkçası, 12 Haziran seçimleri, Türkiyede demokrasinin ulaştığı
seviyeyi ve artık sahip olduğu ileri standartları göstermesi
bakımından özellikle önemlidir.
İster
profesör olsun ister çoban, bu milletin her bir ferdi serbestçe oyunu
kullanıyor. Kendi hür iradesiyle kendi tercihini yapıyor. Millet
seçimler yoluyla her tartışmaya, her soru işaretine, her
anlaşmazlığa ve uyuşmazlığa çok net bir
şekilde hakemlik yapıyor ve söylenmesi gerekeni en güzel şekilde
söylüyor ve sayın milletvekilleri, 12 Haziran akşamı
sandıkların açılması ve ortaya çıkan tablo Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. ilkesine eğer
inanıyorsak o zaman yapılması gereken, muhalefet
başını iki elinin arasına alacak Biz nerede, ne
yanlış yaptık da acaba yüzde 50 AK PARTİye gitti? diye
bunu düşünmesi lazım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bunu düşünmesi lazım. Yani yüzde 26
alacaksın asıp keseceksin, yüzde 13 alacaksın asıp
keseceksin. Yok böyle bir şey. Egemenlik kayıtsız
şartsız milletinse buna teslim olacaksın. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) 2 kişiden 1 kişi AK PARTİye oy verdi.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Kimseye teslim olmayız biz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Millet, seçimler yoluyla her
tartışmaya, her soru işaretine, her anlaşmazlığa
ve uyuşmazlığa çok net bir şekilde hakemlik yapıyor ve
bu hakemliğin neticesidir 12 Haziran. Hakemliğe kulak
asmayanları hakem sahadan atar. Bağırıp
çağırmayla bu iş olmaz, bunu böyle bilin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
12
Haziran seçimlerinde gerek katılımın yüzde 87 gibi çok yüksek
bir orana ulaşmış olması gerek temsil noktasında yüzde
95lik bir oranla Meclisin çok kapsayıcı bir şekilde
teşekkül etmesi milletimizin bu noktadaki basiretini açık ve net
olarak ortaya koymuştur. Aziz milletimizin sahip olduğu bu demokratik
olgunluğun aynı derecede Parlamentoya ve siyasete de
yansıması en büyük arzumuzdur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bugün artık, dünün söylemleriyle, dünün
kelimeleriyle, düne ait parametrelerle yolumuza devam edemeyiz.
Çatışmaya, çekişmeye, birbirinin paçasından tutarak
aşağıya çekmeye, karalamaya, iftiraya dayalı bir siyaset
anlayışı Türkiyenin hak ettiği bir siyaset
anlayışı değildir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Siyasetçiler -bunun
altını çiziyorum- millet kadar vizyon ve ufuk sahibi olmak durumundadır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siyaset kurumu
milletle aynı frekansı tutturmalı, aynı yöne bakmalı,
Türkiyenin ulaştığı standartlara paralel bir duruş
sergilemek zorundadır.
Bakınız,
ben şu hususu her fırsatta ifade ettim: Demokrasilerde muhalefet en
az iktidar kadar önemlidir ama muhalefet konumunu bilemiyorsa,
marjinalleşiyorsa, o zaman bu ülkede ileri demokrasiden bahsedemeyiz.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sizden mi öğreneceğiz?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hele hele ana muhalefet marjinalleşirse
bu çok büyük bir tehlikedir. Siz kalkar da 2 arkadaşımız burada
yemin etmedikçe biz yemin etmeyeceğiz. derseniz, bu marjinal bir
düşüncedir ve bak, geldiniz, yemin ettiniz. Ne oldu? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ne oldu? Bin düşüneceksin, bir
konuşacaksın. Böyle olmazsa, işte böyle olur. Bir taraftan
Millî irade, millî irade, millî irade... diyeceksin, ondan sonra millî
iradeye Tamam, sen 12 Haziranda konuştun, bundan sonrasına
karışma. diyeceksin. Öyle şey olur mu yahu? Millî irade sana
Gel, Parlamentoda konuş. dedi, Git, dışarıda, Atinada
Parlamentoyu şikâyet et. demedi. Burada konuşacaksın, burada!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ne varsa burada
konuşacaksın ve burada konuşacak sözü olmayanlar Atinaya gider
ve durum çok daha farklı hâle gelir.
Onun
için, ben, İç Tüzükün 2nci maddesini filan şöyle bir
okumanızı tavsiye ederim. Bugüne kadar buradaki durumunuz
aslında çok farklıydı ama biz onu hiç gündeme getirmedik,
nezaketimizin gereğiydi ve orada da aslında sizin bu salona
girmemeniz gerekirdi, girememeniz gerekirdi ve bu İç Tüzükte var...
MUHARREM
İNCE (Yalova) Aslan gibi de gireriz! Senden mi izin alacağız?
Böyle bir şey olur mu yahu?
BAŞKAN
Sayın İnce... Sayın İnce...
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ...ve İç Tüzüke göre de bir
İç Tüzük ihlali yapılmıştır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bizi buraya millet gönderdi. İstediğimiz zaman
gireriz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen...
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) Sen kim oluyorsun da böyle
konuşuyorsun!
MUHARREM
İNCE (Yalova) İstediğimiz zaman gireriz.
UMUT
ORAN (İstanbul) Size mi soracağız girip çıkmayı?
(CHP
sıralarından İstediğimiz zaman girer çıkarız
sesi)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Yemini ettikten sonra istediğin
zaman girersin ama yemin etmeden durumun tribündekiler gibidir, farklı
değildir.
Bakınız,
değerli arkadaşlarım...
UMUT
ORAN (İstanbul) İşine bak, işine bak!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bir ustaya yakışmıyor.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen...
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) İktidar önüne 2023 gibi bir
vizyon koymuşken muhalefet hâlâ o tartışmaları yürütüyorsa,
hâlâ bunları sürdürüyorsa, hâlâ eskinin gündemine, eskinin meselelerine
takılıp kalıyorsa 1940ları aşıp bugünlere
gelemiyorsa biz bunu ülke adına sağlıklı bir hizmet
ortamı olarak görmeyiz. Muhalefet en az iktidar kadar vizyon sahibi
olmalıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
12 Haziran seçimlerinden çıkan en net mesaj budur. Hâlâ bir şey
öğrenmeyecek misiniz ya? İşte Kasım 2002, tablo ortada.
Geliyoruz 22 Temmuza, tablo ortada. Geliyoruz 12 Hazirana, tablo ortada. Bir
kendi hâlinize bakın, bir de AK PARTİye bakın. Her şey
ortada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ve bu
aziz millet, bu sevgili millet AK PARTİye zikzak yaptırmadı,
hep tırmandırdı. Ama sizde istikrar yok ve onun için de sizi
muhalefete mahkûm etti. Burada düşüneceksiniz, nerede
yanlışımız var diye düşüneceksiniz. Biz hep bunu
düşündük, hep bunu halkımızla paylaştık. En geniş
manada kamuoyu araştırmalarını yaptırdık. Acaba
biz yüzde 46dayken yüzde 54 niye? Yüzde 34teyken hemen
araştırdık, yüzde 56, yüzde 66 niye? Burayı da biz
almamız lazım, bunlar üzerinde de bizim bir tasarrufumuzun
olması lazım. Hep bunları çalıştık, devamlı
ders çalıştık ve seksen bir vilayette biz varız
ama siz seksen bir vilayete daha yeni yeni gitmeye başladınız ve
bundan dolayı da biz gururluyuz, seviniyoruz. Niye? Siyaseti seksen bir
vilayette yapmamız lazım. Bunun sürekli uyarısını yapa
yapa bugüne geldik, şimdi CHP ilk defa bu seçimde bunu yaptı, dilerim
ki MHP de yapar, MHPnin de yapması lazım.
MUHARREM
İNCE (Yalova) 85 korumayla gideceğiz tabii değil mi?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Hep beraber bu illerin
tamamında bulunmak gerekir.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sen kendine ders ver, başkasına verme!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ben dersi aldım ve gayet iyi de
çalışıyoruz, netice de ortada. Siz ne haldesiniz, ona bak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz
şunu samimiyetle arzu ediyoruz: Muhalefet bizi eleştirsin, muhalefet
yapıcı eleştiriler getirsin, yapıcı öneriler getirsin.
Bu şekilde hep birlikte, şu çatının altında, ülkemiz
için, milletimiz için hizmet üretelim. Yapıcı eleştiriden asla
yüksünmeyiz; istişareden, müzakereden asla kaçınmayız; milletin
istifadesine olan her işte el birliği yapmaktan, bir ve beraber
çalışmaktan asla gocunmayız. Bizi buraya millet gönderdi ve en
nihayetinde hepimiz millet için varız ve millet için
çalışıyoruz.
Şimdi,
bakınız değerli milletvekilleri, 12 Eylül halk
oylamasının ardından, 12 Haziran seçimlerinde millet bize
şu iki mesajı gayet açık verdi:
Bir:
Yeni bir anayasa yapın. dedi.
İki:
Millî birlik ve kardeşlik sürecini kararlı şekilde sürdürün.
12
Eylülde ortaya çıkan yüzde 58 evet oyunun da, 12 Haziranda AK
PARTİye verilen yüzde 50 desteğin de verdiği en önemli mesaj
işte budur.
Ben
burada bulunan her bir arkadaşımın yeni bir anayasa konusunda
istekli ve arzulu olduğunu zannediyordum ama dinlediğim
konuşmalarda gördüm ki peşinen, şimdiden Biz yeni bir anayasa
çalışmasında iktidarla yokuz. havası var. Doğrusu
buna üzüldüm. Bakın, yine ön kabuller
Daha önce çünkü aynı
durumlardan geçtik. Kapağını açarız, kapatırız
veya bize bir çay içmeye gelirler, o kadar
Bize bu söylendi. Yine anayasa
çalışması içindi. Mecliste o zamanki Meclis
Başkanımız Sayın Toptan davet yaptı. O davete o zaman
Cumhuriyet Halk Partisi dışında MHP ve BDP evet dedi ama CHP o
davete evet demedi. Anayasa çalışmasıydı. Niye? Hiçbir
zaman yok. Yirmi altı maddelik paketle ilgili bir çalışma,
Gelin, bunu yapalım. dedik ve bu çalışmaya yönelik birçok
sıkıntılar orada da bu paketin içine konulabilirdi ama
baktık ki karşımızda bir üçlü blok: CHP, MHP, BDP. Burada
sadece bir nakarat
Geldiler, çıktılar kürsüye, o nakaratı
okudular, gittiler, başka bir şey yok ve oylamalara da -ne
yapmadılar- katılmadılar. Ee, niye katılmıyorsunuz?
Katılın. Demokrasinin gereği bu değil mi? Parlamentoda üye
olmanın görevi bu değil mi? İşte bugün bu
yaptıklarının tersini orada yaptılar. Farklı bir
şekilde yaptılar. Birinde yemin etmemişlerdi, birinde de yemin
etmiş olarak aynı şeyi yaptılar. Bunlar demokrasiye
yakışmıyor, egemenlik olayına yakışmıyor.
Diyorum ki: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
anlayışı size verilmiş bir yetki, bunun gereğini
yapın. Evet dersiniz, hayır dersiniz veya bunun üçüncü bir
alternatifi vardır, çekimser kalırsınız. Bunlardan birini
yaparsınız ama gelin, bunu burada yapın. Yapmadılar. Ee, ne
oldu? Burada bir mücadele, on beş gün ve bize ne dediler? Aceleniz niye?
Anayasa gibi önemli bir şeyi yapıyoruz, aceleniz niye? Bundan daha
acil ne olur? On beş gün gece gündüz çalıştık ve
Parlamentodan çıkardık, millete gittik. Ne oldu? Meydanlarda
muhalefet hayır dedi, biz de meydanlarda evet için gayret ettik ve
yüzde 58 bizim halkımız bize, bu Anayasaya evet dedi. Demek ki
bak, millet ibreyi düzeltiyor, işin gerçeği bu.
Şimdi
de biz yeni bir anayasa için çağrımızı yapıyoruz ama
bu çağrıya bakıyoruz, daha ilk günden Şu var mı, bu
var mı? Ya, Şu var mı?yı, Bu var mı?yı
bırakalım lütfen. Oturalım masaya, neyin olması gerekiyor,
bunu konuşalım, ortak akıl oluşturalım, orada
bunları konuşalım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Daha masaya oturmadan, âdeta yine bir yargı mensubu
gibi hesaba çekmenin anlamı yok. Masayı kuralım. Oturalım
bu masada, Anayasayı konuşalım. Ama sizin, Allah
aşkına, gerçekten böyle bir derdiniz yoksa, böyle bir probleminiz
yoksa, kusura bakmayın, biz mevcut yasalarla da bu ülkeyi idare ederiz.
Ha,
şunu diyorlar: Ee, şu anda 326 -Meclis
Başkanımızın dışında- oya sahipler,
istediğimi yaparım havasında gidiyorlar. Değerli
arkadaşlar, bakın, biz bir defa -işin felsefesi olarak
söylüyorum- çoğunluğun azınlığa tahakkümüne
karşı olan bir anlayışın mensubuyuz. Ama bunu
söylerken, kusura bakmayın, azınlığın da
çoğunluğa tahakkümüne müsaade etmeyiz, bunu da böyle bilesiniz, (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) bunu da böyle bilesiniz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başbakan, az önce Teslim olacaksınız.
demediniz mi?
BAŞKAN
Sayın İnce
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Ve şu anda 326 milletvekilinin
burada yapması gereken neyse biz bunu yapacağız, bunu
yapacağız, bunu yapmaya mecburuz çünkü milletimiz bize Orada git,
çalış dedi, yat demedi ve çalışacağız ve
buradan yasalar çerçevesi içerisinde çıkarılması gereken neyse,
bu yasaları da buradan çıkaracağız çünkü biz hizmet
edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi,
bu aşamadan sonra bize düşen, işte bu iki meselede samimiyetle çalışmak,
verilen sözlerin arkasında durmak, Türkiyeyi artık çok farklı
bir boyuta, çok farklı standartlara hep birlikte
taşımaktır.
Dikkatinizi
çekiyorum değerli arkadaşlarım: Terörün bu ülkeye maliyeti 30
bini aşkın insanımızın hayatını
kaybetmesinin yanında, bir hesaplamaya göre 300 milyar doların
üzerinde bir ekonomik bedel olmuştur. Bu 300 milyar dolar ekonomiye,
özellikle de istihdama harcanmış olsaydı bugün Türkiye nerelerde
olurdu, bunu ben muhayyilenize bırakıyorum.
Terörün
yanında modern, demokratik, katılımcı, özgürlükçü bir
Anayasamızın olmaması en az terör kadar bu ülkeye bedel
ödetmiştir, maliyet yüklemiştir. Enflasyondan faizlere,
yatırımlardan borçlanmaya kadar ekonomiyi, günlük hayatı,
sokağı, mutfağı ilgilendiren her gösterge geçmişte yaşanan
istikrarsızlık ve güvensizlik ortamlarından ziyadesiyle
etkilenmiştir.
Son
dokuz yılda kaydettiğimiz ilerleme istikrarın, güven
ortamının, demokratikleşme alanında
attığımız adımların, aktif dış
politikanın bir neticesidir. Anayasa ve terör sorununu da geride
bıraktığımızda, inanın Türkiye tüm zincirlerinden
kurtulmuş ve bu şekilde de geleceğe yürüyecektir, bunu böyle
bilmenizi isterim. Yeter ki safralarımızı atalım, yeter ki
yüklerimizden kurtulalım, yeter ki bize ayak bağı olan
meseleleri çözelim, bizi engelleyen, bizi yavaşlatan sorunları geride
bırakalım.
Değerli
arkadaşlarım, yine programla ilgili Hep bu programda -cek, -cak
var. deniyor. Gelecek zaman sigasıdır cek, -cak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Biz 2023ü ve onun önünde
dört yılı konuşuyoruz, tabii cek, -cak diyeceğiz,
şimdiki zaman sigasıyla konuşulmaz veyahut da geçmiş
zamanla konuşulmaz. Ama dokuz yılda yaptıklarımız da
var bu programın içerisinde, herhâlde bunu da okumuşsunuzdur.
Okuduysanız orada neler yaptığımızı da görüyorsunuz
ve bir de ya uçaklarla uçuyorsunuz, sağa sola gidiyorsunuz ya, şu
yollardan gidip geliyorsunuz, şu barajlardan sular içiyorsunuz, ya
artık bunları görmemezlikten gelmeyin. Marifet iltifata tabidir ya.
Bunları da artık görün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yani şu hastanelerimizin, şu okullarımızın hâlini
görün.
MUHARREM
İNCE (Yalova) İsmet Paşanın sayesinde çok partili
yaşam oldu.
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen...
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geç o işi canım.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Onun için mi dua ediyorsunuz İsmet Paşaya?
BAŞKAN
Sayın İnce...
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geç o işi, geç, geç...
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Onun sayesinde Başbakan oldunuz.
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen sabredin.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Geç o işi, geç o işi...
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Onun için mi dua ediyorsunuz?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Geç o işi. Ne alakası var, ne alakası var?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Kim geçti çok partili yaşama?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) İsmet Paşanın
sayesinde bu ülkenin ne bedeller ödediğini de biz biliyoruz, bunları
da biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hadi
geç, geç o işi. (CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yazıklar olsun.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Konya
Alâeddin Camisiyle alakalı İnönüye talimat veriyor Burayı
restore ettir. diye çünkü ahır olarak kullanılıyordu...
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bunu nerede okudunuz ?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
...ve temizletmiyor, restorasyonunu yaptırmıyor. Ebediyete
intikal ediyor Atatürk ve orayı restore ettirmek de bize kalıyor.
Bundan haberin var mı? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bunu nereden okuduysanız...
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hepsi belge, belge.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - ...cumhuriyet düşmanı bir yazardır.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Benim maâdım belgelerle konuşmaktır, havada tavada
değil, bunları öğreneceksiniz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Yazıklar olsun.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Bakınız, faizlerin tek haneliye döndürülmesi hayali dahi güç
bir hedefti, yüzde 63ten aldık faizi, yüzde 63 ve bugün faizler,
düşünün yüzde 8e indi. Bunu tabii, ben, Sayın Bahçeliye söylüyorum,
sizin iktidarınız dönemi, üç buçuk yıl ve Merkez
Bankasının gecelik faizi -burası da çok önemli- biz geldiğimizde
bir felaketti ve bu konuda da attığımız adımlar çok
çok önemli. Bakınız, şunu çok açık, net ifade etmek
durumundayım. Özellikle gecelik faizlerin yüzde 7.500e
ulaştığı günleri yaşadık bu ülkede ve hepsinden
daha da fecaati -o da tabii, bizler için çok önemli- borç almada -11 Kasım
2002 itibarıyla söylüyorum- yüzde 57 faiz ödedik, bugün yüzde 1,5.
Bakın, nereye geldik? Bankaların gecelik faizinin bugün geldiği
nokta 6,5; 7.500den 6,5a. Bunu artık belgelerle konuşuyoruz, her
şey, bu kayıtlarda olan bir şey. Borçlanma vadesi 9,5 aydı,
bugün yıllık ortalama 49,6 ay. Buraya geldik. Burada son derece
çarpıcı bir rakamı da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakınız, enflasyon 30du ama şimdi enflasyon 6da. Sizden böyle
devraldık. Şimdi buradayız ve
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Biz neyle devraldık Sayın Başbakan, bir
de onu anlatın.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Onu sizden önceki iktidara sorun,
biz sizden böyle devraldık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ben sizden nasıl
devraldığımızı soruyorum. Sizden böyle devraldık,
buraya getirdik.
Ve çok
daha enteresanı, 2002 yılında Türkiyede 92 bin adet otomobil satılmıştı,
2010 yılında tarihî bir seviye gerçekleşti ve bir yıl
içinde tam 510 bin adet otomobil satıldı. 2010 yılının
ilk altı ayında 186 bin otomobil satılmıştı, bu
yılın ilk altı ayında ise 290 bin adet otomobil
satıldı. Nereye geldiğimizi göstermesi bakımından yani
böyle giderse otomobil satışı 1 milyona inşallah
yaklaşacak.
Değerli
arkadaşlarım, otomotiv sanayisinde üretimimiz özellikle karma
olduğunda, 1963 yılında otomobil, kamyon, minibüs, traktör yani
toplam otomotiv sanayisi üretimimiz 11 bin adetti 63te, 80 yılında
68 bin adet, 90 yılında 239 bin adet, 2002 yılında 357 bin
adet. Şimdi 2010 yılı toplam üretimini söylüyorum, 1 milyon 125
bin adet. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
yılın ilk altı ayında 645 bin adet. Buradayız.
Bir
başka önemli gösterge, 2002de Türkiye'nin toplam yatırımı,
özel artı kamu, 58,6 milyar Türk lirası. 2010 yılında ne
kadar biliyor musunuz? 207 milyar Türk lirası.
Krediler:
Mevduat bankalarının yurt içinde verdikleri toplam kredi miktarı
neydi biliyor musunuz? 2002de 32 milyar Türk lirası kredi verilmiş,
2010da 421 milyar Türk lirası, bugün ulaştığımız
rakam 499 milyar Türk lirası. (MHP sıralarından Borç ne oldu?
sesi)
Size
ben bu kürsüde hesabı kitabı öğretemedim.
Öğrenemeyeceksiniz bu işi! Öğrenemeyeceksiniz bu işi! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın,
defaatle söyledim, millî gelire oranla biz geldiğimizde yüzde 73tü,
şimdi ise bu yüzde 41e düştü. Olay bu kadar açık. Öğrenin
bunları öğrenin! Daha öğrenemeyeceksiniz! Şu anda Türkiye
eğer büyümede dünyada yüzde 11le birinci sıraya
çıkmışsa hikmeti bu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Herkes
dünyada birinci olan Türkiye'yi konuşuyor, siz ise
yetişemediğiniz üzüme Koruk diyorsunuz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Cami arazisinin imarını değiştirip
rezidans yaptınız mı? Kaç tane cami arazisi değişti,
ticari alana çevrildi?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Yanınızdakine biraz sahip
olun, ağzından çıkanları duysun! Cami arazilerini rezidans
yapmak size yakışır, bize değil! Onları siz iyi
bilirsiniz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başbakan, ben milletvekiliyim, ben
milletvekiliyim. Benimle konuşacaksınız!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
76 üniversiteye 89 üniversite ilave ettik, 89 ve bu devam edip gidecek ve
şimdi vakıf, devlet değil, bunun yanında özel sektör de
üniversite kurabilecek. Eğer Buyurun, beraber yapalım. derse
yapacağız.
Burada
Sayın Genel Başkan bir ifade kullandı,
Kılıçdaroğlu; diyor ki: Gelin, üniversiteler kendi rektörlerini
kendileri seçsin. Bunu şimdi söylüyorsunuz değil mi? Bunu Kemal Gürüzün
olduğu yerde, Teziçin olduğu zamanlarda niye söylemediniz? (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) O zaman
CHP yok muydu? Niye o zaman söylemediniz? Şimdi mi geldi aklınız
başınıza? Ve çıktılar Biz YÖKü
kaldıracağız. Kusura bakmayın, YÖKü biz reforme ederiz,
varız ama YÖKü niye kaldıralım? Bu üniversitelerin bir
denetimi, bir düzenlemesi gerekmez mi? Ha rektörlerin ataması, vesairesi
falan bunların hepsini konuşuruz. Bunların hepsini üniversiteler
kendileri yapsın. İmtihanlar nasıl yapılacak? Bunların
hepsini otururuz, konuşuruz; hepsi eyvallah. Ama bir denetleyen, bir
düzenleyen kurumun olması bu işin gereğidir ve kaldı ki
YÖKü kuran biz değiliz ve YÖKten en çok nemalanan sizsiniz, siz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Sizsiniz!
Bu
üçüncü dönemimizde biz yine güven diyoruz, istikrar diyoruz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başbakan, hani yeni
anayasa yapacaktınız!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Kardeşlik, hukuk ve demokrasi diyoruz.
MUSTAFA
SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Vesayet kurumlarıyla nasıl
anayasa yapacaksınız!
BAŞKAN
Sayın Tanrıkulu, lütfen.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu üçüncü dönemde çok daha gayretli,
çok daha hızlı, çok daha coşkulu, çok daha heyecanlı bir
biçimde reformlarımızı gerçekleştirmek, milletimizi
hizmetlerle buluşturmak istiyoruz.
Bir kere bu dönemde
şunu çok önemsiyoruz: Bu ülkede artık doğu, batı, kuzey,
güney kavramlarının sadece birer coğrafi kavram olarak
kalmasını istiyoruz. Doğu denildiğinde geri
kalmış, kuzey denildiğinde göç eden, orta denildiğinde
yoksul, batı denildiğinde göç alan bölgeler kavramını
artık -bunu- ortadan, gündemden
düşürmek istiyoruz. Bizim için Türkiye haritası her bir zerresiyle
kırmızı ve beyaza boyanmıştır, bunun
dışında renk kabul etmiyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
74 milyonu bugüne kadar
nasıl gönülden kucakladıysak bundan sonra da aynı şekilde
gönülden, yürekten, samimiyetle, hasbilikle kucaklamaya devam edeceğiz.
Kaygıları, endişeleri, tereddütleri gidermek, ön
yargıları yıkmak biliyoruz ki bizim birinci vazifemiz.
Tahrikleri aşarak, kışkırtmaları geçerek 74 milyonun
her bir ferdine ulaşmak bizim sorumluluğumuzdur. Tekrar ediyorum,
herkesin yaşam tarzı, inancı, dili, kültürü, fikirleri, özgürlük
talebi Hükûmet olarak bizim teminatımız altındadır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bahçeli bir
şey söylüyor, dil noktasında. Her zaman söylüyoruz Sayın
Bahçeli, bu ülkenin resmî dili Türkçedir ama herkes ana dilini rahatlıkla
kullanabilmelidir. Bunu her zaman söylüyoruz. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
CEMALETTİN
ŞİMŞEK (Samsun) Bu zamana kadar niye söylemediniz?
BAŞBAKAN RECEP
TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Sen duymadın ben ne yapayım
yani? Duyma özürlüysen kusura bakma. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yürütmeyle birlikte yasama ve
yargının da aynı vizyonu paylaşması için hukuk ve
demokrasi içinde mücadelemizi sürdüreceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu üçüncü dönemde biz AK PARTİ olarak
muhalefet partileriyle farklı bir tarzda, farklı bir formatta
çalışmak arzusundayız eğer çalışırlarsa;
bakın bunu da ben buradan açık söylüyorum. 2023 vizyonuna muhalefet
partileriyle el ele gönül birliği içerisinde hazırlanmak isteriz ve kırıcı,
yıpratıcı, tahrik edici bir dil ve üslup yerine
yapıcı, yol gösterici, uyarıcı bir eleştiri ve
muhalefet kültürünün siyasetimize egemen olmasını istiyoruz.
Perşembe günü de bu kürsüden sizlere özet olarak
okuduğum Hükûmet Programı, toplumun tüm kesimlerinde, iş
dünyasında, ülkemizde olduğu kadar bölgemizde yeni bir heyecana
vesile oldu. Bu programı, toplumun tüm kesimleri ve tüm siyasi partilerle
birlikte, sivil toplum örgütleri, iş dünyası, üniversiteler, medya,
kanaat önderleriyle birlikte yürüteceğiz. 12 Haziran seçimleriyle
Türkiyede yeni bir sayfanın açıldığına
inanıyoruz. Artık hedef, bu yeni sayfanın üzerini gayet
ihtimamla doldurmaktır.
Son olarak tabii burada şunu da hatırlatmak
isterim: AK PARTİ hükûmetlerinin bu dördüncü programı diğer üçü
gibi ulaşılabilir, gerçekleşebilir, ayağı yere basan
projelerden oluşmuştur. Yapamayacağımız hiçbir
şeyi söylemiyoruz, hayal ticareti, umut simsarlığı hiçbir
zaman yapmadık, yapmıyoruz. İmkânların
kaynaklarını
MAHMUT TANAL (İstanbul) Din ticareti de
yapmadınız!
BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla)
Bakın, çok ayıp oluyor!
Değerli arkadaşlar, biz dini yaşarız,
tüccarlığını siz yaparsınız. Farkımız
bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye, tarihiyle kültürüyle olduğu kadar
milletiyle ve tecrübesiyle büyük bir devlettir. Yeni bir Anayasayla biz bu
kardeşliği büyütelim istiyoruz.
Ve değerli arkadaşlarım, tabii burada bir
iki gerçeği özellikle vurgulamakta fayda görüyorum. Bunlara çok fazla
girmeyi de istemezdim, fakat bu İmralıyla pazarlık meselesi
doğrusu beni ciddi manada rahatsız ediyor.
Bakınız,
üç buçuk yıllık iktidarınız döneminde
İmralıyla da görüşmeler
yapılmıştır Sayın Bahçeli. Bizim dönemimizde de bunun pazarlık olup
olmadığını size kim söylüyor? Kim söylüyor size?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gazeteler yazıyor Sayın Başbakan,
gazeteler yazıyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bakınız, avukatı
vasıtasıyla
Avukatıyla görüşmesi yasak mıdır?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bir yalanlayın o zaman efendim. Söyledikleri
doğru mu, değil mi?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Biz bunu her zaman yalanladık,
bunun gereğini söyledik. Ama ben şimdi size şunu
söyleyeceğim: İdam kalkmamıştı, üç buçuk
yıllık iktidarınızda. Niçin bunun idamını
ertelediniz?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Geç o hikâyeyi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Erdoğan, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) İdam
kalkmamıştı, vardı, iktidarınız dönemiydi, niçin
idamını ertelediniz?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bayatladı o hikâye.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Siz ertelediniz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bayatladı o hikâye.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bütün imzalarla belgelerini size kaç
kez gösterdik.
Bir
diğer konu
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bayatladı o hikâye Sayın Başbakan,
başka hikâye anlat.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Size göre hikâye, bize göre gerçek.
Belgeler elimizde. Bunları hep gösterdik.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başbakan, yanlış, o
bilgileriniz yanlış.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Hep gösterdik.
Bakın,
ben birkaç kez, Sayın Bahçeli çok ağır ifadeler kullandı ve
ben meydanlarda, kendilerine, kusura bakmasınlar, çok ağır cevap
verdim, dedim ki: Bunu ispat edin, ispat etmezseniz dedim, söyledim
OKTAY
VURAL (İzmir) İtiraf ettiniz, itiraf.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) İtiraf ettiniz.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Hayır, hiçbir yerde öyle bir
itiraf yok.
OKTAY
VURAL (İzmir) Kendi sözünüzün esiri oldunuz.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O size ait, size! Öyle bir itiraf
yok. Biz bugüne kadar hiçbir terör örgütünün yöneticileriyle masaya
oturmadık. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) O, size ait olan bir şey.
Ertelersiniz, ötelersiniz! Ama bize bu asla
Bugüne kadar bizim
kitabımızda bu olmamıştır ve bizler
OKTAY
VURAL (İzmir) 2 Mayıs 2011de Ali Kırcaya itiraf ettiniz
Siyaset Meydanında. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Yalan söylüyorsun!.
OKTAY
VURAL (İzmir) 2 Mayıs 2011de
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Dürüst değilsin! Doğru
konuşmuyorsun!
OKTAY VURAL (İzmir)
Size CDsini getireyim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başbakan
BAŞKAN - Sayın Şandır
Sayın
Şandır
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Güneydoğuda, doğuda, her
yerde tek millet diyen biziz, tek bayrak diyen biziz, tek devlet diyen
biziz, tek vatan diyen biziz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Türkiyeli diyen kim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Bir de Türk milleti de!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Türkiyeli demekten de
rahatsız değilim. Onu da söyleyeyim size açıkça. Hiç
rahatsız değilim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Evet, ben bu
vatanın, bu milletin evladıyım ve Türkiyeliyim; bundan da
rahatsız değilim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir
diğer konu, onu da söyleyeyim; Millet kavramını da lütfen
Atatürke sorun, onun millet tanımı neyse o tanımı
alın, onunla beraber yola devam edelim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Atatürk Türk milleti demişti Sayın
Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bir diğer konu daha var, onu da
söyleyeyim, o da şudur değerli arkadaşlarım:
Bakınız, benim, değerli arkadaşlarım,
şahsımla alakalı konuda, şu andaki yargılananlarla
beni aynı kefeye koyma yanlışına,
bedbahtlığına düşüyorsunuz.
Bakınız,
ben neden dolayı on ay yedim? Ziya Gökalpin şu şiiri ve onun
arkasındaki şu ifadelerimden dolayı, bunu burada tekrar
okuyorum: Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler
kışlamız, müminler asker. Bu şiir. Bir şey beni
sindiremez. Gökler, yerler açılsa, üzerimize tufanlar, yanardağlar
saçılsa, biz oyuz ki imanıyla övündüğümüz ecdadımız
titretici şeylere hiçbir gün diz çökmemiş. Zaferlerin kapusu,
Anadolunun tapusu Malazgirtten ta Çanakkaleye, imanın geçilmez kalesine
kadar ecdadımızı zaferden zafere koşturan bu birliktir, bu
beraberliktir. Ben bu ifadelerden dolayı on ay yedim. (AK PARTİ ve
Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar) Fakat sizin
savunduğunuz arkadaşlarınız acaba neden dolayı şu
anda sanık durumundalar? Bırakın, burada yargıya da
müdahale etmeyin.
Ben
son şeylerimi söylüyorum: Sayın Kılıçdaroğlu
Haklarında yargı kararı bulunanlar suçlu muydu yemin
ettirilmedi? dedi ve Anayasanın 38inci maddesini okudu. Bir kere
şunu hatırlatmak isterim: Bu kişiler aday gösterildiklerinde
haklarında dava açılmış, iddianame
hazırlanmış, tutuklu oldukları biliniyor. Buna rağmen,
âdeta hukukun arkasını dolanmak, âdeta Silivriye genel merkezden bir
tünel kazmak amacıyla bu şahıslar aday gösteriliyor.
12
Haziran seçimleri öncesinde bir televizyon programında Sayın
Kılıçdaroğluna soruluyor Seçildikleri hâlde yargı bu
isimleri bırakmazsa ne yaparsınız? deniliyor. CHP Genel
Başkanı da diyor ki: Yargı kararlarına saygı
duyarız. Gayet güzel. Peki, şimdi ne oldu, yargı kararına
neden saygı duyulmuyor? Seçildikten sonra tahliye talepleri reddedilenler
hakkında Hükûmet ne yapabilir? Bizden beklenen ne? Yargıya müdahale
etmemiz mi bekleniyor? Hâkimleri, mahkemeleri aramamız mı isteniyor?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, üçer dakika süre verdiniz
sayın genel başkanlara. İç Tüzükte Fazla verin
başbakana. diye bir şey var mı? Oradan kesersiniz onu.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Bunu siz yapabilirsiniz ama biz
yapılmasına müsaade etmeyiz.
Sayın
Genel Başkan bana Anayasanın 38inci maddesini
hatırlatıyor. Ben de Sayın Genel Başkana Anayasanın
138inci maddesini hatırlatıyorum: Hiçbir organ, makam, merci veya
kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz.
Üçüncü
fıkra: Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde
yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz,
görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Olay
budur ve teknik bir konudur. Bırakalım, yargı ne karar verecekse
onu takip edelim.
Vaktimiz
yok, bitti. Zaten Sayın İnce de bayağı rahatsız olmaya
başladı! Ben de sözlerimi bitiriyorum, teşekkür ediyorum.
(Bakanlar Kurulu ve AK PARTİ sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başbakan konuşmasında Abdullah
Öcalanın idamıyla ilgili doğru olmayanları söyledi.
Dolayısıyla, kendisini millete saygılı olmaya, Milliyetçi
Hareket Partisine de saygılı olmaya davet ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Canikli, süreniz yedi dakikadır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hükûmet Programı
üzerinde şahsım adına söz aldım.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce bu kürsüden gerçekten son derece ağır,
iftira niteliğinde, gerçeği yansıtmayan hakaretler
yapıldı. Şu kısa süre içerisinde bazılarıyla
ilgili araştırma yaptım. Yaklaşımı ortaya koymak,
hangi düşüncelerle ve hangi anlayışla böyle bir tavır
içerisinde olunduğunu göstermesi açısından gerçekten çok ilginç
sonuçlar ortaya çıktı değerli arkadaşlarım. Sadece
bugün değil, öteden beri, özellikle muhalefete mensup bazı
milletvekili arkadaşlar, fonların yani Fak Fuk Fon olarak bilinen
fakir fukaraya ayni yardım yapılan işlemlerle ilgili olarak
kokmuş makarnaların, mercimeklerin ihalelerinin, bizi kastederek -AK
PARTİ- kastedilerek yandaşlarına verildiği çok sık
ifade edildi. Seçim çalışmaları sırasında da çok
sık gündeme getirildi.
O
dönemde ben çok merak ettim, gerçekten bu fonlardan -tırnak içerisinde
söylüyorum bu kurtlu makarnaların ihalesini kimler alıyor? Bu ifade
bize ait değil, tırnak içerisinde söylüyorum. Mercimek, un, her
neyse. Yani fonlar tarafından fakir fukara vatandaşa ayni yardım
çerçevesinde verilen bu yardımları kimler alıyor? Kendi seçim
bölgemde bir araştırma yaptım değerli arkadaşlar,
kendi seçim bölgemde. Bizim yandaşlarımıza rastlamadım, bir
tane yok -yine tırnak içerisinde söylüyorum- bizim
yandaşlarımıza hiç rastlamadım. Ama çok ilginç bir
tespitimiz var. Giresunda Espiye ilçesi var değerli arkadaşlar,
Espiye ilçesi. Espiye ilçesi fonunun yani Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Fonunun 2011 yılı ihalesini kim almış?
Ne ihalesi -yine tırnak içerisinde söylüyorum kokmuş, kurtlu makarna
ihalesini, un ihalesini kim almış? Bizim
yandaşlarımıza rastlamadım ama ilginç bir isimle
karşı karşıya kaldım. Kaymakamların
başkanlığında yapılan bu ihaleyi kim alıyor
biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Sayın Mehmet Tepealan isminde
bir vatandaşımız alıyor. Peki kim bu? Bu, Sayın Mehmet
Tepealan, Espiye Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları
Başkanı Sayın Nilgün Tepealanın eşi, kocası.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Yok mu böyle bir hakkı? Yani bu ülke özgür
bir ülke değil mi?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Peki, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde meclis
üyesiyken ihale alıp bugün milletvekili olan var mı? Ufak
işlerle uğraşma Canikli.
NURETİN
CANİKLİ (Devamla) Ben, bakın, bir dakika, suçlamıyorum,
suçlamıyorum ki. Suçlamadım, ihaleye girmiş, almış.
Niye rahatsız oldunuz? Ben suçlamıyorum. Ben şimdi şunu
merak ediyorum: Bu kurtlu makarnaları
Yandaşımız
olduğunu söylediniz aylarca, yıllarca. Bunu nasıl izah
edeceksiniz, nereye sığdıracaksınız bunu ben onu merak
ediyorum. Çok merak ediyorum nasıl izah edeceksiniz?
Değerli
arkadaşlar, bakın, sadece bu değil
MUHARREM
İNCE (Yalova) İstanbul meclis üyesiyken belediyeden ihale alıp
sonra milletvekili olan var mı?
BAŞKAN
Sayın İnce
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Rahatsız olmayın, ben kimseyi
suçlamadım Niye üzerinize alıyorsunuz ki? Fon ihale yapmış,
ihaleye girmiş vatandaşımız almış. Ben sadece bir
tespiti sizinle paylaşıyorum. Bir şey demedim, ben
suçlamadım. Kurtlu makarna verdi. dedim mi, öyle bir şey söyledim
mi? Bozuk makarna dedim mi?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ya soru önergesiyle ortaya çıktı.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Sadece şunu söyledim:
Yaptığınız bugüne kadar ki suçlamaların gerçeği
yansıtmadığını
Bizim, yandaşımıza
rastlamadım ama sizin Kadın Kolları
Başkanınızın eşine rastladık. Onu söylüyoruz
değerli arkadaşlar. Niye alınıyorsunuz ki?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ben milletvekili var diyorum, bak, milletvekili!
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis üyesiyken belediyeden ihale
alıp şimdi milletvekili olan var. Arkadaşlarına bak.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Sadece o kadarla deği. Bakın, biraz
önce burada bir konuşma yapıldı, bir özelleştirme
işinden bahsederek bazı rakamlar verildi. Ben de bu kısa sürede
hemen araştırmamı yaptım. Şimdi, bakın, deniliyor
ki ifadede: Beyoğlu Meşrutiyet Caddesinde Eti Holdingin merkez
binasındaki bir bölüm işte şu kişiye veya şu firmaya 750
bin liraya özelleştirilmiş Araştırdım, 3 milyon
liraya özelleştirilmiş, 4 kat, 4 katlık bir yanlış
var, bu bir.
Kesin rakam bunlar, kesin rakam. 750 bin lirayla
3 milyon lira arasında tam 4 kat fark var arkadaşlar.
Ayrıca,
iki yıl sonra o kişinin, özelleştirmeden 3 milyon liraya alan
kişinin satış fiyatı da 4 milyon lira, iki. Bitmedi...
Dediğiniz
kişi almamış bu ihaleyi, başka bir firma almış,
hiç alakası olmayan bir başka firma almış, üç.
Bakın,
iki cümlede üç tane yanlış, üç tane yalan. Arkadaşlar, neresini
düzeltelim, hangi birini düzeltelim? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yani sadece o kadarla değil, yine küçük bir araştırma
yaptım. İşte, diyorsunuz özelleştirmeler, yandaşlar,
peşkeşler, sattınız
Bakın,
özelleştirme uygulamaları Türkiyede 1986 yılında
başlıyor, 2002 yılına kadar bizden önce de devam ediyor on
altı yıl boyunca. On altı yıl boyunca özelleştirme
yoluyla satılan işletmelerin sayısı 179, adet olarak. Bu
179 işletmenin özelleştirilmesinden elde edilen gelir ne kadar
biliyor musunuz? 7,7 milyar dolar. On altı yıl boyunca satılan,
özelleştirilen, iktisadi kuruluşlardan elde edilen hasılat 7,7
milyar dolar, 179 adet. Bizim dönemde, 2003-2010 yılları
arasında toplam satılan 85 adet bizden önce satılanın
yarısı kadar adet olarak- kamu iktisadi kuruluşlarından
özelleştirme yoluyla elde edilen gelir ne kadar biliyor musunuz
değerli arkadaşlar? 32,5 milyar dolar.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Canikli, değerlendirme
raporları neden açıklanmıyor o zaman?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) 179 adedi on altı yılda 7,7 milyar
dolara sattınız, satıldı. Ben sizi suçlamıyorum. Yani
bu on altı yılda satanların tümü bu kapsamda,
alınmayın. Ama 85 adet iktisadi işletmenin on yılda
satışından elde edilen rakam 32 milyar dolar. Eğer bir
peşkeş varsa, hangisi peşkeş? Ben sizin takdirlerinize
bırakıyorum değerli arkadaşlar.
Son
olarak şunu söyleyeyim: İnsanlar, değerli arkadaşlar, her
aklına geleni söylememeli, her aklına geleni konuşmamalı,
ifade etmemeli; mantığa vurmalı, akıl süzgecinden
geçirmeli, mantık süzgecinden geçirmeli, ahlak süzgecinden geçirmeli,
ondan sonra konuşmalı tabii
ahlak var ise, mantık var ise, akıl var ise, eğer yoksa hiçbir
sözüm yok, onlara bir sözüm yok.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Canikli.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Sayın Caniklinin ne dediğini duydunuz. Tabii
akıl var ise, tabii ahlak var ise dedi.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ben size bir şey söylemedim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Burada muhalefeti kastediyorsa onun 100 bin
katını kendisine iade ediyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ben size bir şey söylemedim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Onda zerresi varsa çıkar oradan özür diler.
BAŞKAN
Tutanaklara geçmiştir Sayın İnce.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, biraz önce benim verdiğim ifadeyi
Sayın Canikli reddetti. Bakın, ben veriyorum. Beyoğlu
Meşrutiyet Caddesi, Eti Holdingin merkez binası, Pera Tulip, seksen
odalı bir yer ve özelleştiriliyor. Albayraklar alıyor, üzerine
geçirmeden, aynı gün, 750 bin liraya alıyor -bunun tapu
kayıtlarını bana söylediler- ve 750 bin liraya alınan bu
yer, bakın, Marmara Holdinge 3 milyon dolara satılıyor.
BAŞKAN
Sayın Genç, Sayın Canikli sizin konuştuklarınıza
cevap verdi biraz önce.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, iddia ediyorsa buyursun, gidelim,
inceleyelim.
BAŞKAN
Lütfen
Ne demek istiyorsunuz yani!
KAMER
GENÇ (Tunceli) Eğer ben yalan söylüyorsam çıkarım ben burada
yalan söylüyorum derim ama o yalan söylüyorsa ne yapacak?
BAŞKAN
Tutanaklara geçmiştir Sayın Genç.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Burada meseleyi halledelim Sayın Başkan. Ben mi
yalan söylüyorum, o mu söylüyor?
BAŞKAN
Evet, sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. Güven oylamasının,
Anayasanın 110uncu, İç Tüzükün 124üncü maddeleri gereğince
görüşmelerin bitiminden bir tam gün geçtikten sonra yapılması
gerekmektedir. Buna göre güven oylaması 13 Temmuz 2011 Çarşamba günü
yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, gündemimizdeki konuları görüşmek üzere 12 Temmuz
2011 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.15