TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
100üncü Birleşim
26 Nisan 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Hükûmetin Gündem
Dışı Açıklamaları
1.-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun, bölgemizdeki
gelişmeler ve Suriye konusunda gündem dışı
açıklaması ve CHP İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk,
MHP Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, BDP Muş Milletvekili Sırrı
Sakık ve AK PARTİ Adana Milletvekili Ömer Çelikin grupları
adına, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin şahsı
adına konuşmaları
B) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Şirin Ünalın, Pilotlar Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun, Trabzonun sorunları ve
göç konusuna ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, özel idarenin Aydının Çine
ilçesine bağlı altı köyde yaptığı
satışlara ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlunun milletvekillerine
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Ankara Milletvekili
Emrullah İşlerin, İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürkün
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Osman Taney Korutürkün, Ankara Milletvekili Emrullah
İşlerin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Adana Milletvekili Ömer Çelikin MHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Gaziantep
Milletvekili Ali Serindağın, Adana Milletvekili Ömer Çelikin CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin, Adana Milletvekili Ömer Çelikin
BDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
7.-
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
8.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
9.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
10.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
11.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
12.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
13.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebinin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
V. AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubundan bir milletvekiline, Başkanın sataşma olmadığı
halde sataşma gerekçesiyle söz vermesine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önderin bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
3.- Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun,
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğanın, 26 Nisan 1986 tarihinde Çernobil Nükleer Güç Santralinde
meydana gelen kazanın yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, 26 Nisan 1986 tarihinde Çernobil Nükleer
Güç Santralinde meydana gelen kazanın yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
6.- Trabzon
Milletvekili Safiye Seymenoğlunun, Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan
Canalioğlunun gündem dışı konuşmasına
ilişkin açıklaması
7.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, 26 Nisan 1986 tarihinde Çernobil Nükleer
Güç Santralinde meydana gelen kazanın yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaşın bazı ifadelerine karşı gösterdiği tepki
ve söylediği sözlerden dolayı özür dilediğine ilişkin
açıklaması
9.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin bazı ifadelerinden üzüntü duyduğuna ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 20 milletvekilinin, Amasra
Taşkömürü İşletme Müessesesinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/259)
2.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcan ve 21 milletvekilinin, yüksek yargılama
harçlarının ortaya çıkardığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/260)
3.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, orman köylüleri ve ormancılık
kooperatiflerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/261)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun,
6/4/2012 tarihinde Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve
arkadaşlarının yanlış politikalar nedeniyle ortaya
çıkan cari açığın araştırılması
amacıyla vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26/4/2012
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- CHP Grubunun,
16/12/2011 tarihinde Sinop Milletvekili Engin Altay ve
arkadaşlarının termik santraller ve Gerze'de kurulması
planlanan termik santralin insan sağlığına, tarıma ve
çevreye vereceği zararların araştırılması
amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 26/4/2012 Perşembe günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı:
180)
3.- Manisa Milletvekili
Uğur Aydemir ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin;
Şanlıurfa Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali
Ercoşkun ile 5 Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç
ve 8 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/476, 2/386, 2/475, 2/482) (S. Sayısı: 223)
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibekin; 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136)
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Afyonkarahisar
Milletvekili Kemalettin Yılmazın, Dinardaki KYK yurduna
bağışta bulunan bir hayırseverin isminin verilmemesine
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/5243)
2.- Sivas Milletvekili
Malik Ecder Özdemirin, Süper Lig ve TFF ile ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/5409)
3.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürkün, katıldığı bir
programda açıklanan kamuoyu araştırması sonuçlarına
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/5410)
4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, yabancı ülkelerle yapılan
işbirliği anlaşmalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/5679)
5.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğütün, Ağrıdaki bitki türlerinin korunması ve
tanıtılmasına ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/5853)
6.- Manisa Milletvekili
Hasan Örenin, Turgutlu Çataldağında nikel madeni arama
çalışmalarının bölgeye verdiği zarara ilişkin
sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun
cevabı (7/5857)
7.- Manisa Milletvekili
Sakine Özün, Demirci Orman İşletme Müdürlüğü ile ilgili
bazı usulsüzlük iddialarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/6004)
26 Nisan 2012 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 100üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına Dışişleri
Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlunun, bölgemizdeki gelişmeler
ve Suriye hakkında İç Tüzükün 59uncu maddesine göre gündem
dışı söz talebi vardır, gündeme geçmeden önce bu talebi
yerine getireceğim.
Sayın Bakanın açıklamasından sonra istemleri hâlinde
siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerine söz
vereceğim. Grubu bulunmayan milletvekilleri için söz talebi kaydı
başlamış bulunmaktadır. Grup üyesi olmayan sayın
milletvekillerinin söz taleplerini Başkanlığımıza
bildirmelerini rica ederim.
Konuşma süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları
için on, grubu bulunmayan milletvekilleri için beş dakikadır.
Sayın Bakan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Hükûmetin Gündem Dışı
Açıklamaları
1.- Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun, bölgemizdeki gelişmeler ve Suriye konusunda gündem
dışı açıklaması ve CHP İstanbul Milletvekili
Osman Taney Korutürk, MHP Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, BDP
Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve AK PARTİ Adana
Milletvekili Ömer Çelikin grupları adına, İstanbul Milletvekili
Abdullah Levent Tüzelin şahsı adına konuşmaları
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi ve
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bölgemizdeki gelişmeler ve Suriye konusu bir yıldan uzun bir
süredir dış politikamızın öncelikli gündem maddeleri
arasında yer almaktadır. Hükûmet olarak yoğun bir mesai sarf
ettiğimiz bu konu hakkında yüce Meclisimize her fırsatta bilgi
sunmaya gayret ediyoruz. Bugün bu nedenle huzurunuzda bulunuyorum. Suriye
konusunda izlediğimiz politikanın anlaşılması için
öncelikle bazı değerlendirmelerimizi paylaşmakta yarar
görüyorum.
Tarihin akışının hızlandığı bir
dönemden geçiyoruz. İçinden geçtiğimiz bu dönemin belirleyicisi Orta
Doğuda yaşanmakta olan, kökeninde toplumsal hareketlerin yer
aldığı kapsamlı uyanış ve siyasi dönüşüm
sürecidir. Dolayısıyla, Suriyede yaşananlar bu kapsamlı
dönüşümün parçasıdır ve boşlukta cereyan etmemektedir.
Statükonun duvarlarının yıkıldığı bu sürecin
sonunda bu bölgedeki devlet ve iktidar anlayışında ve
beşerî coğrafyada köklü değişiklikler yaşanması,
yeni bir düzenin -bir barış düzeninin- kurulması
kaçınılmaz hâle gelmiştir. Geniş halk kitleleri kendilerini
yönetenler ile aralarındaki ilişkinin meşruiyet temelinde
sürmesi ve rejimlerin halkın iradesine dayanması için seslerini
yükseltmişlerdir, yükseltmeye devam etmektedirler.
Bölgede bir yılı aşkın süredir yaşananlar bu
coğrafyada yönetenler ile halklar arasındaki ilişkinin ancak ve
ancak meşruiyet zemininde yürüyebileceğini göstermiştir.
Meşruiyetini halkın iradesine değil, sahip olduğu kaba
kuvvete dayandıran iktidar anlayışlarının sonunun
geldiği ortaya çıkmıştır. Tarihin akışı
bellidir, özgürlük, adalet ve eşitlik arayışının
ikamesi yoktur. Kendi halkının bu arayışına cevap
veremeyen rejimler er ya da geç ya değişecek ya da
yıkılacaktır. En önemlisi de bu talepler doğrudan sokaktaki
insandan gelmektedir. Yaşananları, dışarıdan empoze
edilen planlarla, komplolarla izah etmeye çalışmak her şeyden
önce bu onurlu bölge insanına hakarettir. Onlara Siz tarihte bir özne
değilsiniz, siz kendi iradenizle bir süreci başlatamazsınız,
yürütemezsiniz. demektir.
Beşerî coğrafya bağlamında bir diğer önemli
hususa daha dikkat çekmek istiyorum. Orta Doğu bölgesinde uzun yıllar
boyunca statüko adına hürriyet, adalet ve çoğulculuk feda
edilmiştir. Nitekim azınlık diktalarının yaptıklarının
faturası, bir diğerini öteki ve hasım gören etnik ve mezhep
temelli bir siyaset anlayışı olarak bugün
karşımıza çıkmaktadır. Bu anlayışın
jeopolitik çıkara ve güç dengesine dayalı bir politikayla
birleşmesi durumunda Orta Doğuda bugüne kadar gördüklerimizden çok
daha vahim ve bölgenin geleceğini tehlikeye sokacak bir çatışma
ve kaos döneminin başlaması kaçınılmaz olacaktır.
Böyle bir senaryodan herhangi bir ülkenin, mezhebin veya toplumun kazançlı
çıkması ise imkân ve ihtimal dâhilinde değildir. Bölgedeki
olağanüstü değişim sürecinde izlediğimiz politikanın
ana hedefi bu vahim tablonun gerçekleşmesini önlemektir.
Temel ilkelerimiz de açıktır. Biz, azınlık
diktalarının değil, kendi geleceğine sahip çıkmak
isteyen halkların yanındayız. Biz, bu coğrafyada hakkı
kuvvete feda eden ve çıkar mülahazasını bütün değerlerin
önüne koyan bir anlayışa karşıyız. Biz, kan
bağına, ırka, dine veya mezhebe dayalı her türlü
kutuplaşmayı, etnik ve mezhep temelli siyaseti peşinen
reddediyoruz. Bizim için bu coğrafyada etnik ve mezhep
farklılıkları tehdit değil zenginliktir. Zira biz, evrensel
ve demokratik değerler zemininde bir siyaset
anlayışını savunuyoruz. Bölgemizdeki sorunları diyalog
ve uzlaşma yerine, çatışma ve kaba kuvvetle çözmeye
çalışan her türlü yaklaşımı da baştan
reddediyoruz. Adalet, hak, akıl ve mantık eksenli evrensel
değerleri temel alan bir felsefeyle hareket ediyor, bu
coğrafyanın geleceğine sahip çıkmaya
çalışıyoruz. Bizim tek optiğimiz insanlıktır. Biz,
dini, etnik kökeni veya mezhebi ne olursa olsun bölge insanına
baktığımızda karşımızda sadece
yaratılmışların en şereflisi olan insanı görürüz,
dostlarımızı görürüz, kardeşlerimizi görürüz. Suriyede
bugüne kadar izlediğimiz ilkeli siyasetin anlaşılması için
bu genel yaklaşımımızın bilinmesi elzemdir. Bu temel
felsefeyi anlamayanlar, bakıp da görmek istemeyenler, Suriye
politikamızı idrak problemi yaşamaktadır.
Suriyedeki durum bağlamında en başta söylenmesi gereken
şudur: Bugün Suriyenin içinde bulunduğu durumun, yaşanmakta
olan insanlık dramının müsebbibi de, faili de Suriye rejiminin
bizatihi kendisidir. Bir yılı aşkın süredir binlerce ölüm
ve kayıplara rağmen hâlâ kendi onurunu korumaya çalışan ve
demokrasi talebini sürdüren Suriye halkının dışarıdan
yönlendirildiğini savunmak, kaynağı Suriye dışında
aramak beyhudedir, yanlıştır, Suriye halkına
karşı da haksızlıktır. Zira, fail de, sorumlu da,
özgürlük, adalet ve hak arayışından başka hiçbir talebi
olmaksızın meydanlara inen halka kurşun sıkan, masum
insanlara karşı tank, top, tüfek kullanma emri veren totaliter Bassçı
zihniyettir. Suriyedeki gelişmeler
ne dün ne de bugün sadece bir Suriye meselesi olmuştur. Suriyedeki durum,
her şeyden önce, bir insanlık meselesidir. Katledilen bir masumun
hakkını aramak, zulme karşı gür bir sesle Yeter, dur.
demek, insanlık, vicdanın gereğidir,
inandığımız değerlerin gereğidir. Zulme
karşı haykırmak, AK PARTİnin ve AK PARTİ
İktidarının şiarıdır, her yerde şiar
olmuştur, şiarı olmaya devam edecektir; Suriye
bağlamında da yaptığımız budur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Suriyedeki gelişmeler özünde bir bölgesel barış ve
güvenlik meselesidir. Kendi halkıyla savaşan Suriye rejimi, bölgesel
istikrar, barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit hâlini
almıştır. Suriyede halkın taleplerini dikkate almayan
statükonun devamı tüm bölgeyi kuşatacak bir kaos ve çatışma
ortamı oluşturacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
geldiğimiz nokta itibarıyla Suriyedeki gidişatın
başlıca üç açıdan değerlendirilebileceğini
düşünüyoruz. İlk açıdan, ilk perspektiften temel
amacımız insanlık vicdanı ve evrensel değerler ile
ulusal çıkarlarımız arasında optimum dengeye dayalı
politikamızı sürdürmektir. Zira, biz, ulusal
çıkarımızı inandığımız değerlerle
birlikte tamamlıyoruz. Ne ulusal çıkarlar adına insanlık ve
vicdanın gereği olan değerlerden fedakârlık ederiz ne de bu
değerlerle ulusal çıkarlarımızı çelişkili
görürüz. Bu değerleri ne kadar savunursak ulusal
çıkarımızı da o kadar maksimize ederiz.
İkincisi, Türkiyenin etrafında bir barış, istikrar,
güvenlik ve refah kuşağı oluşturmaktır. Bu itibarla,
Suriyede halka yönelik şiddetin durması ve mezhepsel bölünmeleri
körükleyebilecek bir kaosun ve iç savaşın engellenmesi için
çalışıyoruz. Suriye halkının temel hak ve
hürriyetlerinin güvence altına alındığı, dinî, mezhebî
ve etnik kökeni ne olursa olsun tüm Suriye vatandaşlarının
eşit haklara sahip olduğu tam demokratik bir sisteme geçilmesi
talebini, Suriye halkının bu talebini destekliyoruz, desteklemeye
devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Suriyede barış ve istikrar Bass rejimiyle değil ancak böyle,
halka dayalı, meşruiyetini halktan alan yeni bir siyasi yapıyla
tesis edilebilir.
Bu hedef doğrultusunda, Suriyedeki sorunun çözümü için bugüne
değin hiçbir ülke bizim kadar sabırla, samimi ve yoğun bir çaba
sarf etmemiştir. Suriye yönetiminin, Suriye halkının meşru
talep ve beklentilerini karşılayacak adımları atması
ve bugünkü insanlık dramının yaşanmaması için
altını kaldırıp bakmadığımız hiçbir
taş, başvurmadığımız hiçbir diplomatik yöntem,
aramadığımız hiçbir çare kalmamıştır. Bir
dost ve kardeş ülke olarak elimizden gelen her türlü çabayı
gösterdik.
Haksızlığa ve izolasyona maruz kaldıkları en
zor günlerinde arkasında durduğumuz Suriye yönetimine ve Devlet
Başkanı Esada, Suriyenin ve bölgenin barış ve istikrarının
korunması adına ikili düzeyde her türlü tavsiye, ikaz ve
yardımda bulunduk. Daha ortada Arap uyanışının hiçbir
işareti yokken ikili ilişkilerimizin en iyi olduğu dönemlerde
biz Suriye yönetimine reform yapmanın elzem olduğunu defalarca
anlattık, gerekli telkinlerde bulunduk. Sayın
Başbakanımız dostane bir şekilde bütün bunları
kendisine izah etti.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) İlk hangi tarihte Sayın
Bakan?
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Dinle be!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
2003ten beri her görüşmede.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bak neler söylenecek daha neler. Neler
var daha neler torbada.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
2011 yılının Ocak ayında
başlattığımız yoğun diplomasi
çalışmasını geçen yılın Ağustos ayına kadar
devam ettirdik. Sayın Başbakanımız bu süre zarfında
Beşar Esad ile yüz yüze görüştü. 4 kez çok samimi ve çok uzun telefon
görüşmesi yaptı. Ben Şama 2 kez gittim.
SİNAN OĞAN (Iğdır) Esad mı, Esed mi bir karar
verin.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Heyetler gönderdik her alanda, ekonomi, güvenlik alanında.
Barışçıl bir çözüm için atılması gereken
adımları saatlerce, günlerce, haftalarca, aylarca konuştuk.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Tarih ver Sayın Bakan, tarih! Ne
zaman başladı bunlar?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Ancak Esad yönetimi reform yapmak yerine gözyaşı ve zulüm üzerinden
iktidarını sürdürmeye çalıştı.
OKTAY VURAL (İzmir) ABD söyledi U dönüşü
yaptınız!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Hangi tarihte başladı bu
söylemler?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Dinleyin!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Camileri bombaladığını, şehirlere karşı
toplu cezalandırma yöntemlerine giriştiğini
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Tarih ver Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Grup adına söz alırsınız, sorarsınız, cevap
veririz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Beş ay önce mi başladı,
dokuz sene önce mi başladı? Ne zaman başladı?
BAŞKAN Sayın Uzunırmak
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Camileri bombaladığını, şehirlere karşı
toplu cezalandırma yöntemlerine giriştiğini, insan
katliamına devam ettiğini ve ülkeyi âdeta bir açık hava
hapishanesine çevirdiğini gördüğümüz andan itibaren biz de
tavrımızı net olarak koyduk. Bize yakışan da bu net
tavırdı. Suriye halkının yanında net bir tavrımızı
ortaya koyduk ve Suriye halkının talepleri yanında yer
aldık.
Şimdi, bu gerçekleri göz ardı eden bazı çevreler Bir
sabah uyandık ve Suriyeyle düşman olduk. diyor. İnsan
hafızası bu kadar kısa ve kısır olamaz, olmamalı.
Bölgenizi, ülkenizi, dış politikanızı sabah kalkıp
baktığınız gazete manşetleriyle anlamaya
kalkarsanız kendinizi kandırabilirsiniz ama hiç kimseyi
inandıramazsınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Geçen yıldan bu yana
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ayıp ya, ayıp Sayın
Bakan! Tarih veremiyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Geçen yıldan bugüne Suriyede yaşanan hadiseleri ve bizim
izlediğimiz politikayı ay ay, hafta hafta, gün gün takip edenler bu
hakikatleri biliyorlar.
Suriye politikamızın üçüncü perspektifi, Suriye meselesinin
bölgesel sahiplenme ve uluslararası meşruiyet zemininde ele
alınmasını sağlamaktır. Nitekim ikili düzeyde
girişimlerimizden bir netice alınamayınca Arap ligi, İran
ve Rusya ile barışçıl bir çözüm için görüşmelerde bulunduk
ancak bölgesel girişimlerden ve Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinden maalesef bir sonuç alınamadı. Bu süre zarfında
binlerce Suriyeli kardeşimiz hayatını kaybetti, on binlercesi
yaralandı ve tutuklandı. Bütün bunlara rağmen her türlü bölgesel
ve uluslararası platformda çabalarımızı
kararlılıkla sürdürdük. Arap ligiyle yaptığımız
girişimler sonucunda Suriyedeki durumun uluslararası gündemde yer
almasını sağladık. Nitekim, küresel vicdanın sesi olan
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 137 ülke, Suriye yönetiminin
zulmünü kınayan bir karar kabul etti.
Bizim ısrarlı girişimlerimizin sonucunda
uluslararası vicdanın sesi olarak Suriye Halkının
Dostları Grubu kuruldu. İlk toplantısı 24 Şubatta
Tunusta düzenlenen bu grubun ikinci toplantısını, toplam 83
ülke ve uluslararası kuruluşun katılımıyla 1 Nisan
günü İstanbulda düzenledik. 83 ülkeyi, tek bir amaç çerçevesinde Suriye
halkının taleplerine destek olmak hedefiyle İstanbulda
toplayabilen Türkiyenin nasıl Suriye konusunda yalnız kalmakla
suçlanabiliyor olduğunu anlamak mümkün değildir. İstanbula
gelen bu 83 ülke, herhâlde Esad rejimi kalsın. demek için
toplanmadılar.
Bu girişimlerimize paralel olarak Suriye Ulusal Konseyi içinde ve
dışında yer alan muhalif grupları, İstanbulda 26-27
Mart günlerinde bir araya getirdik. Tüm muhalif kesimlerden 400 kişinin
katıldığı bu toplantıda tüm grupların nasıl
bir Suriye istediklerini ortaya koyan
Suriye Uluslararası Sözleşmesinin kabul edilmesi önemli bir
gelişme teşkil etmiştir. Böylelikle, Suriyeyi nasıl bir
dönemin beklediği Bass rejimi sonrasında düzenlenen, hedeflenen
devlet düzeninin nasıl olacağı ortaya konmuştur.
Suriye konusunu uluslararası gündemde tutmaya yönelik irademizin ve
bu yöndeki girişimlerimizin haklılığının bir
diğer önemli göstergesi Birleşmiş Milletlerin de devreye girmesi
olmuştur. Bunun neticesinde, Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi
ve Arap Birliği Özel Temsilcisi Kofi Annan 23 Şubat tarihinde
atanmış ve yeni bir plan ortaya koymuştur. Bu planda Suriye
halkının meşru taleplerinin ve endişelerinin
karşılanması, Suriyenin liderliğinde kapsayıcı
bir siyasi sürecin başlatılması, sivil halkın
korunması, tüm taraflarca silahlı şiddete son verilmesi,
Birleşmiş Milletler gözetiminde acilen ateşkes sağlanması
hedeflenmiştir. Ancak, bütün bunlara rağmen, Suriyede, 12 Nisan
sonrasında da saldırılar devam etmiş ve 500den fazla
kişi hayatını kaybetmiştir.
Bu çerçevede, 14 ve 21 Nisan tarihlerinde 2042, 2043 sayılı
kararlar -Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyleri kararları-
kabul edilmiş ve Birleşmiş Milletler Gözetim Misyonu
kurulmuştur. Bu Misyon bugün Suriyede görev yapıyor.
Burada üç husus önemlidir: Birincisi, öncelikle, Suriye ordusu, hiçbir
kuşkuya yer bırakmayacak şekilde şehirlerden tümüyle
kışlalarına çekilmelidir, şehir etraflarında tehdit
oluşturmayı bırakmalıdır.
İkincisi, Birleşmiş Milletler Gözetim Misyonu -300
sayısı yeterli değildir- çok daha yüksek sayıda bütün
Suriye sathına yayılmalıdır.
Üçüncüsü ise -temel sınav da buradadır-
barışçıl gösterilerin serbestçe yapılabileceği bir
ortam sağlanmalıdır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Türkiyede var mı?
Barışçıl gösterilere izin veriyor musunuz Türkiyede?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
OKTAY VURAL (İzmir) Ya, bırakın ABD ağzıyla
konuşmayı ya! Kendi menfaatini ortaya koyamıyorsun, retorik
yapıyorsun. Onun için 1,5 milyon Müslüman Iraklı
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Suriye konusunda bugüne kadar izlediğimiz ilkeli tutuma yönelik
çeşitli eleştiriler gündeme geliyor: Başkalarının
yönlendirmesiyle hareket ettiğimiz, Suriye konusuna fazla müdahil
olduğumuz, yalnız kaldığımız, acele
ettiğimiz, savaşa sürüklendiğimiz hatta askerî müdahaleden yana
olduğumuz. gibi ithamlarla karşılaşıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) - O politikaları pazarlamayın milletvekillerine!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bize bu eleştirileri yöneltenler alandaki gerçekleri, zamanının
ruhunu ve en önemlisi AK PARTİ iktidarlarının dış
politika anlayışını kavramaktan âcizdirler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Iraktaki 1,5 milyon Müslümanı
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Demokratik işleyiş çerçevesinde, saygıyla
karşıladığım bu eleştirilere yüce Meclisin
çatısı altından, bu kürsüden cevap vermek istiyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Âcizliğiniz akıyor
paçanızdan ya!
OKTAY VURAL (İzmir) Âciz olan sizsiniz! Âciz olan, böyle böyle
işaretle çağrılınca gidendir.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) AK
PARTİ hükûmetleri, geleneksel bekle, gör politikası büyük güçlerin
peşinden sürüklenmek ve başkalarının gündeminin dublörü olmak
devrini kapatmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) Sen kime âciz diyorsun?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Âciz ne demek ya! Ayıp ya!
Sayın Başkanım, olmaz böyle bir şey ya!
ALİM IŞIK (Kütahya) Irakta 1,5 milyon Müslümanı
OKTAY VURAL (İzmir) ABD Başkanı böyle böyle
yapıyor gidiyor, âcizlik odur! ABD Başkanı pış
pış yapıyor, gidiyor!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bugüne kadar dış politikada aldığımız kararlar
gibi
OKTAY VURAL (İzmir) Pış pış yapıyor!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
bundan sonra da alacağımız kararların adresi tektir, o da
Ankaradır, AK PARTİ İktidarıdır, hükûmetleridir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Pış pışla ABD Başkanının
ayağına giden bakan olmaz!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yazıklar olsun, bir
dışişleri bakanı böyle konuşmaz kendi Meclisinde!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Menşesi Ankara olmayan hiçbir siyasetin ya da gündemin parçası
olmadık, olmayacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) Sen taşeronluk yapıyorsun!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Kendi Meclisinde böyle konuşan
bir dışişleri bakanına yazıklar olsun be!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Politikamızı belirlerken pusulamız kendi değerlerimiz ve
çıkarlarımızdır. Rehberimiz ise
vicdanımızdır.
OKTAY VURAL (İzmir) Sizin pusulanız Washington!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Peki, neden Türkiye bu kadar öne çıkıyor? Tabii ki öne
çıkacağız.
OKTAY VURAL (İzmir) Marmara Gemisinde 9 insan öldürülürken sizin
acziyetiniz ortaya çıktı. Kılınız
kıpırdamadı be!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Suriye ile 910 kilometrelik sınırınız olacak, her gün
yüzlerce Suriyeli kardeşimiz kapımıza dayanacak, ülkemize gelen
Suriyeli misafirlerimizin sayısı 25 bini aşacak ve
sınır güvenliğimizi tehdit eder hâle gelecek ve Türkiye bir
kenarda oturup bekleyecek! Bu Türkiye geçti arkadaşlar.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Pış pışı
duydun mu pış pışı?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Türkiye
artık kendine güvenmeyen, bırakın bölgesinde inisiyatif
almayı, kendi içindeki gelişmelerde bile dışarıdan
icazet bekleyenlerin ülkesi değildir. Türkiye bölgesinde merkez ülkedir ve
bunun gereğini de yapmıştır, yapacaktır, yapmaya devam
edecektir. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Türk milleti, Müslümanlar üzerinde oynanan
oyunun taşeronu olamaz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Şunu üzerine basa basa bir kez daha söylüyorum: Suriyeyle ilgilenmek bizim
için bir tercih meselesi değil zorunluluktur. Eğer şimdi bu
konuyla ilgilenmezsek gelecekte çok daha büyük problemlerle karşı
karşıya kalırız. (MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Türk milleti, Müslümanları birbirine
kırdıran projelerin taşeronu olamaz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bilgilendirme istediniz, dinleyin. Sonra cevap verirsiniz. (MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Âciz diyorsun sen. Sen kendine bak!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Hayır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Milletvekillerine âciz demek
yakışır mı bir bakana?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gruplar konuşacak,
lütfen
ALİM IŞIK (Kütahya) Yalan konuşmanın nesini
dinleyeceğiz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Suriye hakkında, Suriye dışında ne konuşulacaksa
bundan sonra Ankarada, İstanbulda ve bizim olduğumuz mekânlarda
konuşulacaktır.
OKTAY VURAL (İzmir) Sıfır sorun dedin, niye
değiştirdin, U dönüşü yaptın? ABD istedi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Suriyenin geleceğiyle ilgili, barışa, refaha ulaşması
yönünde hangi adım atılacaksa biz içinde olacağız. Bunun
başka alternatifi yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz Suriye dâhil
hiçbir ülkenin rejimini zorla değiştirmeye kalkmadık,
kalkmıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) 1 Mart tezkeresinin diyetini ödettirmek
istiyorlar Meclise.
BAŞKAN Sayın Vural, lütfen
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bir ülkenin nasıl yönetileceğine ancak o ülkenin halkı karar
verir.
ALİM IŞIK (Kütahya) Gücün yok zaten!
OKTAY VURAL (İzmir) Oradaki insanları birbirine
kırdırmak için tahrik ediyorsunuz!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bölgedeki, Suriyedeki halk hareketini biz başlatmadık, kimseye
ayaklanma çağrısında bulunmadık. Ancak, kitlelerin ve makul
çoğunluğun demokrasi feryadına da sessiz kalmadık,
kalmayacağız. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Dünyada işlenen zulümlere sessiz kalmanın,
Irakta, Bosnada, Filistinde, Ruandada ve daha birçok yerde masum insanlara
ne kadar bedeller ödettiğini en iyi biz biliyoruz. Bu nedenledir ki
Başbakanımızın defaatle vurguladığı gibi
Zulümle abat olunmaz. diyerek bu ilkesel tavrımızı net bir
şekilde ortaya koyduk, koymaya devam edeceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) Peki, Barzaniye niye bunları
söyleyemiyorsun ha, elini tutan mı var?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Türkiye'nin dostluğunun bir bedeli vardır.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan,
konuşmacıyı dinleyemiyoruz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Dost diye el uzattığımız bir yönetimin eline masum
insanların kanı bulaşmışsa
OKTAY VURAL (İzmir) Barzaniye niye gıkınız
çıkmıyor? Ortak mısınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
...o kan temizleninceye kadar o eli sıkmayı zül addederiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Mesut Barzaniye
ağabey diyorsunuz, ağabey! Her yerinden kan akıyor Mesut
Barzaninin.
OKTAY VURAL (İzmir) Ağabeyine git sen, ağabeyine! (AK
PARTİ ve MHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, yirmi
dakikadır müdahale ediyorlar, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bu
itibarla, Suriye konusunda bizi eleştirenlere bir tavsiyede bulunmak
istiyorum. Biz her türlü eleştiriye açığız. Bu,
demokrasinin gereğidir ancak sırf AK PARTİ Hükûmetini
eleştirmek adına
(MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Gruplar konuşacak sayın milletvekilleri, hatibin
sözünü niye kesiyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bassçılık
çizgisine kayan zalimle mazlumu aynı kefeye koyarsanız bu milletin
de, insanlığın da vicdanından koparsınız. (MHP
sıralarından gürültüler)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Mesut Barzaniye
ağabey diyorsunuz, eski PKKlıyı İçişleri
Bakanı yaptılar orada!
BAŞKAN Sayın Türkoğlu
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) AK
PARTİ Hükûmeti son üç seçimde de oylarını artırarak
sandıktan çıkmış bir iktidardır. Böyle bir
iktidarın, kendi halkının karşısına silahla, top
ve tankla dikilip kolektif cezalandırma yöntemlerine girişen Bass
rejiminin yerine sandık talep eden Suriye halkının yanında
yer alması eleştirilecek değil, vicdanı olan herkesin
alkışlaması gereken, takdir etmesi gereken bir tutumdur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) ABD seni çok takdir ediyor!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Yakışmıyor, hiç
yakışmıyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Size ne
yakıştığı belli oluyor!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli demokratikleşme hamlesini
gerçekleştirmiş Sayın Başbakanımızdan ve AK
PARTİ İktidarından, ağır silahlarla hüküm sürmek
isteyen bir yönetimin yanında yer almasını beklememelidir.
Suriye politikamıza yönelik olarak aceleci davranmakla suçlayanlara
da şunu sormak istiyorum: Harekete geçmek için daha kaç bin insanın
ölmesi, yaralanması
(MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Müslümanlar üzerinde kan dökülme
projelerinden vazgeçin, Müslümanları birbirine kırdırmayın.
Bizim arzumuz bu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
daha kaç bin insanın gözyaşı dökmesi, hapislere girmesi, daha
kaç bin çocuğun öksüz ve yetim kalması gerekiyordu?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sudanda El Beşire
niye müdahale etmiyorsunuz o zaman?
OKTAY VURAL (İzmir) İslam coğrafyasında
emperyalistlerin oyununa gelmeyin, bizim arzumuz bu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Aslında bu eleştirinin de diğerleri gibi, dış
politikayı bir süreç olarak kanalize etmek yerine bir tabloya bakarak
değerlendirdiğini görüyoruz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) El Beşire de
müdahale edin, El Beşire, geçen hafta 200 muhalifini öldürttü.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Suriyede yönetimin her şeye rağmen şiddet politikasından
vazgeçmemesinin, Türkiyeye yönelik bir kitlesel göç dalgası
yaşanması gibi olumsuz yansımalarının olması
ihtimal dâhilindedir. Nitekim biz Suriyedeki gelişmeler
karşısında kendi ulusal güvenliğimizi ve
çıkarlarımızı gözeterek her türlü ihtimali düşünüyor
ve dikkate alıyoruz. Sınırımızda 10 binlerce insan
yığıldığı takdirde ne tür önlemler
alacağımızı planlamak, büyük devlet olmanın bir
gereğidir, bazılarının öne sürdüğü gibi ne müdahale ne
de savaş çığırtkanlığıdır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz iş vadediyorsunuz,
para va dediyorsunuz, öyle geliyorlar.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Burada eleştirilecek bir şey varsa, ulusal güvenliğimiz için
gerekli önlemleri şimdiden düşünmemizin, her ihtimali dikkate
almamızın sorgulanmasıdır. Hem yaşanan tüm
gelişmelerde ezberlenmiş bir retoriği tekrar edeceksiniz, konu
ne olursa olsun Hükûmet hazırlıksız yakalandı. gibi
beylik laflar edeceksiniz hem de uzun vadede her türlü ihtimali düşünen
Hükûmeti savaş çığırtkanlığı yapmakla
suçlayacaksınız.
Bir zulümden kaçıp evlerini, akrabalarını,
geçmişlerini geride bırakıp dost, kardeş kapısına
gelenlere Hayır, geri dönün. deme basiretsizliğini
göstermeyeceğiz. Bütün Suriyelilere kapımızı açık
tuttuk, açık tutmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Gelenlerin yarısı
gitti, nasıl oluyor?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsüden bir kez daha
Suriye yönetimine ve bu yönetimin yaptığı zulme arka
çıkanlara seslenmek istiyorum: Bugüne kadar kinin, nefretin ve zulmün
hallettiği hiçbir mesele olmamıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) ABD askerleri için de dua edersiniz!
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Gelenlerin yarısı
geri gitti.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Tarih kendi halkına kıyım gerçekleştiren her yönetimin er
ya da geç ama mutlaka adaletin pençesine yakalandığının
örnekleriyle doludur. Suriye yönetimine her şeye rağmen arka
çıkanlar büyük bir cürme de ortak olmaktadırlar. Biz tarihin
akışında doğru safta, inandığımız
insanlık değerleri adına, özgürlük, adalet ve hakkın
yanında, ulusal çıkarlarımız açısından ise
doğru yerde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Yanlış yerdesiniz
Sayın Bakan, yanlış yerde.
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz tamamlandı ancak gruplar
anlaştığı için her konuşmacının süresini
beş dakika uzatıyorum.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
durduğumuz
konusunda bir an bile tereddüt duymadık, duymayacağız. Bu
tutumumuzu da kararlılıkla sürdüreceğiz.
Suriye konusunda insanlık vicdanının sesi AK PARTİ
İktidarındaki Türkiyedir. Bu ses her türlü siyasi hesabın
üstünde bir erdemdir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ama halk destek vermiyor Sayın
Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bu
ses bizim insanlık anlayışımızın, tarih
yorumumuzun ve gelecek tasavvurumuzun gereğidir ve bu ses, bu zorlu
süreçte en gür şekilde çıkmaya, Suriye halkının
yanında olmaya devam edecektir.
Türkiye olarak bundan sonra da Orta Doğudaki büyük
değişim dalgasını yöneteceğiz, bu değişim
dalgasının öncüsü olmaya devam edeceğiz. Bugün bütün Orta
Doğu toplumlarında Türkiye sadece dost ve kardeş bir ülke olarak
değil, geleceği belirleme kudretine sahip yeni bir fikrin, yeni bir
bölgesel düzenin öncüsü bir ülke olarak görülmektedir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Katarı da
değiştirecek misiniz, Katarı?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Burada biz bu misyonun gereğini yaptık, yapmaya devam edeceğiz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bizi eleştirenlere çok kısa bir tavsiyede bulunmak istiyorum:
Gidin, Kahirenin, Trablusun, Beyrutun sokaklarına çıkın,
Tunusun, Kudüsün sokaklarına çıkın ve Türkiyenin Suriye
politikası hakkında ne düşünüyorsunuz? diye sorun.
OKTAY VURAL (İzmir) Yahu, siz Katarda demokrasi
arıyorsunuz!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Daha siz sormadan size sarılacaklar ve Türkiyenin takip ettiği
onurlu politika dolayısıyla takdirlerini ifade edecekler. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, MHP ve CHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Sen Katarda demokrasi arıyorsun be!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Ama Orta Doğudaki kardeş halkların yerine, onlarla
kucaklaşmak yerine
OKTAY VURAL (İzmir) Bahreynde tanklar insanları
öldürdüğü zaman neredeydiniz siz!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
dikta rejimleriyle kucaklaşanların böyle bir yeni
anlayışı anlamaları mümkün değil.
OKTAY VURAL (İzmir) ABD taşeronluğunu
bırakın!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Biz hem insanlığın ve bölgenin halkının vicdanı
olmaya devam edeceğiz
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Bilgi vermeye gelen bir bakana
yakışıyor mu bu konuşma! Bilgi vermeye gelen bir bakan gibi
konuşmuyorsunuz!
OKTAY VURAL (İzmir) Taşeronluğu bırakın!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
hem de ulusal çıkarlarımızı korumaya devam edeceğiz
OKTAY VURAL (İzmir) Türk milletine taşeronluk
yakışmaz!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
çünkü zihnimizde nasıl yeni bir Türkiye iddiası varsa yeni bir Orta
Doğu iddiası da var.
OKTAY VURAL (İzmir) Müslümanları birbirine
kırdırma politikası uygulamayın!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bu
yeni Orta Doğu iddiasının temelinde de etnik ve mezhep
farklılıklarına dayalı değil
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Kavgacı bir üslupla sıfır
sorun ha!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
kardeşliğe dayalı yeni bir barış düzeni var. Bu
barış düzeni kurulana kadar çalışacağız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Elinize Müslüman kanı bulaştı!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Kim ne derse desin bu barış düzeninin öncüsü de sözcüsü de Türkiye
olacaktır.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Elinize Müslüman kanı bulaştı!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Sizlerin kaygılarını anlıyorum çünkü farklı bir
siyaset anlayışını temsil ediyorsunuz.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Vampir gibi kan
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bass
siyaset anlayışını tercih edenlerin bizi anlamaları
mümkün değil, bunu beklemiyoruz. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Bizim için önemli olan, Suriye Şam
sokağının, Dara sokağının, Hamanın,
Humusun, Deyrizorun, Lazkiyenin bizi anlamasıdır. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Hikâye anlatıyor. Sana
tıpış tıpış diyene tıpış
tıpış gidersen nasıl olacak!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Onların da bizi anladığından eminiz. Gelecek, arkaik
rejimlerde değil; gelecek, halkların iradesindedir.
OKTAY VURAL (İzmir) Böyle bir şey olur mu ya! Kaç aydan beri
çağırıyoruz gelin buraya bilgi verin diye.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Bir saniye müsaade edin de bilgi veriyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Türkiyede darbeyi savunanlar tabii ki o bölgelerde de azınlık
diktalarını savunacak, bunu normal karşılıyoruz. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Ama 74
milyon Türk halkı Suriye halkının yanındadır,
yanında olmaya devam edecektir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ben yanında değilim, beni
sayma!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Hiçbir etnik ve mezhebî fark gözetmeden Sünnisiyle, Şiisiyle
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Beni sayma, sizinle beraber
değilim, beni sayma!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Nusayrisiyle, Kürtüyle, Arapıyla, Türkmeniyle bütün Suriyeyi
kucakladık, kucaklamaya devam edeceğiz. (MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL (İzmir) Sen işgalci ABD askerleri için dua eden
birisisin be!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bu
yeni düzenin, bu yeni barış düzeninin ilk işaretleri
görülmüştür.
OKTAY VURAL (İzmir) O camileri işgal eden, Ebu Gureybde
eziyet edenleri demokrasi kahramanı gibi gösteriyorsunuz be!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Bu
yeni barış düzeninin ilk işaretleri de inşallah Suriyedeki
baskı yönetimine son verecektir.
OKTAY VURAL (İzmir) Sizi gidi sizi!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Bizim irademiz, iktidarımızın iradesi sadece ve sadece Türk
halkından meşruiyetini alır.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Bir devlet adamına
yakışır mı böyle bilgi vermek?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Başka hiçbir güce dayanmadık, bunu da halkımız her seçimde
tekrar olarak teyit etti.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Kim çağırdı
sizi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Son olarak şunu tekrar vurguluyorum: Yeni bir Orta Doğu doğuyor.
Bu yeni Orta Doğunun sahibi, öncüsü, hizmetkârı olmaya devam
edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri
alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Bu yeni Orta
Doğuda zulümler, baskılar, diktalar değil, halkın iradesi
ve hakkın sesi, adaletin sesi hâkim olacak.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Emperyalist ve siyonistlere hizmet
ediyor bu Hükûmet.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Türkiye bu sesin her yerde gür savunucusu olacak ve bununla birlikte, bu yeni
Orta Doğuyla birlikte Türkiye'nin etrafında yeni bir barış
kuşağı, yeni bir istikrar ve refah kuşağı
oluşacak.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Katarı, Suudi
Arabistanı ne zaman demokrasiye kavuşturacaksınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Türkiye olarak, biz büyük ekonomik kalkınmamızı,
demokratikleşmemizi, uluslararası itibarımızı bu yeni
Orta Doğuyla birlikte, oradaki halklarla birlikte inşa
edeceğiz, geliştireceğiz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sam Amcana çok fazla güvenme ya!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bu
yeni barış düzeninin öncüsü olma konusundaki gayretlerimize
verdiğiniz destek dolayısıyla teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Bilgi vermeye gelip kavga eden bir bakanı
ilk defa görüyorum!
OKTAY VURAL (İzmir) Hiçbir bilgi vermedi Sayın Bakan,
Parlamentoya bilgi vermemiştir.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Oturduğunuz yerden laf
atıyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir saniye
Buyurun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ben, Türkiyede uygulanan dış
işleri politikalarını merak eden ve anlamaya çalışan
bir milletvekili olarak anlayamadığımı Sayın
Dışişleri Bakanı âcizlik olarak hakaret etmiştir.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Dinlemedin ki!
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri, lütfen
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) O hakarete cevap vermek istiyorum. Bu
bir âcizlik değildir. Âcizlik bir hakarettir, cevap vermek istiyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Âciz olan kendisi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sataşmayacağım, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir) Başkent başkent dolaşıp
en son buraya geliyor.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, gruplara zaten on beşer
dakika söz vereceğim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Hayır efendim, grup adına
değil, ben milletvekiliyim.
BAŞKAN Lütfen, şahsınızla ilgili bir şey söz
konusu değil ki!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Anlayamayan bir milletvekiliyim ve
âciz değilim. İki dakika Sayın Bakana bir açıklamada
bulunmak istiyorum.
BAŞKAN Hayır, olmaz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Hayır, hayır
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, usulde yeri yok ki yani!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Âcizliği söyledi, söyledi
OKTAY VURAL (İzmir) Söyledi Sayın Bakan, söyledi. Bu
milletvekilleri âciz midir?
BAŞKAN Hayır, değil, kimse âciz değil.
OKTAY VURAL (İzmir) Değilse, o zaman söylesin, özür dilesin.
BAŞKAN Grup adına çıkacaksınız, konuşma
yapacaksınız on beşer dakika.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Politikalarımızı
anlayamamak âcizliktir. dedi.
BAŞKAN Bir saniye
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Hayır efendim.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, lütfen oturun. Grubunuz
çıkacak, on beş dakika söz vereceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, milletvekiline hakaret ediyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ben grubumun dışında
bir şey rica ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Grupla ilgili değil.
BAŞKAN Grup adına siz çıkın, buyurun. Siz isteyin
grubunuz adına.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Benim talebim grupla ilgili
değil. Burada, bir bakan milletvekillerine âciz diyemez. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Niye çağırıyorsunuz ki?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bilgi vermek için geldiği bir
Parlamentoya hakaret etme hakkına sahip değildir.
OKTAY VURAL (İzmir) Âciz olan kendisidir.
BAŞKAN Hayır, tansiyonu yükseltmek için özellikle
yapıyorsanız ayrı bir şey yani ama henüz gruplar söz
istemedi, gruplara söz vereceğim, on beşer dakika konuşacaklar.
OKTAY VURAL (İzmir) Grupla ilgili değil.
BAŞKAN Tamam
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Hakaret etme hakkına sahip
değildir Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Özür dilesin.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Özür dilesin.
OKTAY VURAL (İzmir) Efendim, grupla ilgili değil,
milletvekiliyle ilgili. Milletle ilgili bir konuda millete hakaret etmesine
izin veremezsiniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Âciz diyemez.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
şahsa yönelik bir hakaret söz konusu değildir. Sayın Bakan bir
zihniyeti kastetmiştir. Sataşma söz konusu değildir.
BAŞKAN Sayın Ünal, lütfen bir oturun.
Gruplar adına
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu millete âciz diyemez.
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak, lütfen oturun. Grup konuşmalarını bir
tamamlayalım, değerlendirelim yani.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, milletvekillerine, Türkiye Büyük Millet Meclisine âciz diyen
bir Bakana haddini siz bildireceksiniz.
BAŞKAN -
Tamam, Sayın Vural, anlaşıldı da gruplar adına
konuşmalar bir tamamlansın.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Politikayı anlamamak âcizlik mi yani? Bu
muhalefet âcizlikle itham ediliyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Bu, muhalefetle ilgili değil.
BAŞKAN -
Gruplar adına konuşmalar bir tamamlansın.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, bakın
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Taney Korutürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Politikaya, muhalefet etmek âcizlik değildir,
anlamamak âcizlik değildir.
BAŞKAN -
Efendim, gruplar adına konuşmaları bir yaptıralım,
sonra dinleyeceğiz, gereğini yapacağız.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sataşma olarak kabul ediyor, sataşma olarak kabul
ediyor.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Hakaret olarak kabul ediyorum, sataşma olarak
kabul ediyorum.
BAŞKAN -
Sayın Vural, bir saniye
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz, size âciz denmesini hakaret ve sataşma olarak görmüyor
musunuz?
BAŞKAN -
Sayın Vural, Sayın Bakanın konuşması
sırasında doğrusu ben kaçırdım konuyu.
Tutanakları isteyeceğim, gruplar konuşurken
değerlendirmesini yapacağım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sataşmayla ilgili tutanak
O zaman tutanakları
getirin.
BAŞKAN -
Bir saniye, otursun
OKTAY VURAL
(İzmir) Âciz olan kendisi.
BAŞKAN -
Tamam, bir saniye
Buyurun
Sayın Korutürk.
OKTAY VURAL
(İzmir) Pış pışçı! Şimdi gelmişsin milletvekillerine
pış pış çekiyorsun!
BAŞKAN -
Süreniz on dakika, sonra beş dakika artıracağım Sayın
Korutürk.
Buyurun.
CHP GRUBU
ADINA OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetin Suriye politikasına ilişkin
olarak Sayın Dışişleri Bakanının Türkiye Büyük
Millet Meclisine bilgi vermiş olması ve bu politikanın
kendilerine göre gerekçe ve amaçları hakkında açıklamalarda
bulunması epey gecikmiş de olsa olumlu bir tutumdur.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Bilgi vermedi ki. Bilgi mi verdi bize?
OKTAY VURAL
(İzmir) Hiç bilgi vermedi ki, nutuk attı.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (Devamla) Bu nedenle, bu bilgileri verirken takınmış
olduğu kavgacı üslubu yadırgasam da kendisine teşekkür
ediyorum.
Dış
politika, ülkenin ulusal çıkarlarının korunması ve bu
çıkarlarının en iyi şekilde karşılanması
amacına yönelik olması gereken bir siyasettir. Bu nedenle de
güvenilir ve sürdürülebilir olması ulusal mutabakata dayanmasına
bağlıdır. Hükûmet, dış politika uygulamaları ve
öncelikleri hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine zamanlı ve
düzenli bilgi vermeyi bugüne kadar hep ihmal etmiş, izlediği
dış politikayla ilgili olarak hiçbir zaman bir ulusal mutabakat
arayışı içinde olmamıştır. Onun için, sözlerimin
başında Sayın Bakana bugün burada yaptığı açıklamalar
için teşekkür ederken bugün bu konuda söyleyeceklerimizi de can
kulağıyla dinlemesini ve bunların
ışığında Türk dış politikasının
bir ulusal mutabakata dayanabilmesi için gereken ince ayarlamaları
uygulamalarına getirmesini tavsiye ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakanın, AKP Hükûmetinin Suriye
politikası hakkında bizlere yapmış olduğu
izahatın hiçbir noktasını tatminkâr
bulmadığımızı burada üzüntüyle belirtmek
zorundayım. Üzüntüyle diyorum çünkü Hükûmetin Suriye konusunda
izlediği politika Suriyedeki durumun normalleşmesine hiçbir
katkıda bulunmadığı gibi bu durumu âdeta yangına
benzin dökermişçesine daha da vahim bir hâle getirmiştir.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Şu AKP Grubunun
saygısızlığına bakar mısınız.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Siz dinlemezken
saygısızlık olmuyor da dışarı çıkınca
mı saygısızlık oluyor?
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) - Sayın Bakan vicdandan söz etti,
Sayın Bakan Suriye halkının yaşamış olduğu
olumsuzluklardan, güçlüklerden söz etti. Peki, bu olumsuzlukları,
örneğin Sudanda insanlar yaşamıyor mu? Sudana karşı
bizim vicdanımız çalışmıyor mu, işlemiyor mu?
Hükûmetin Suriye politikası, ayrıca bugün gelmiş olduğumuz
noktada, Türkiye'nin bölgedeki ağırlığına,
güvenilirliğine ve liderlik iddialarına da ne yazık ki telafisi
yıllarca mümkün olmayacak bir darbe vurmuştur. Türkiye, bugün, Suriye
konusunda önerdiği politikalarla uluslararası camia içinde giderek
yalnızlığa doğru yönelmiştir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, bölgedeki
ağırlığını yüzyıllardır istikrara
dayalı olarak korumuş ve geliştirmiş, istikrar içinde güçlü
olabilmiş ve bunun için de çevresinde ve bu çevrenin ötesinde daima
istikrar oluşturmaya önem vermiş bir ülkedir. Bölge liderliğine
oynayan diğer bazı ülkeler istikrarsızlık içinde kolay
hareket edebilmelerine karşın, hatta
istikrarsızlığı bir dış politika aracı
olarak kullanabilmelerine rağmen, çevremizdeki ve civarımızdaki
istikrarsızlık daima bizim de iç istikrarımızı
bozmuştur. Bu nedenle, biz Türkiye olarak her zaman istikrar
arayışı içinde gelişen ve istikrar ortamında
ağırlık kazanabilen bir ülke olagelmişizdir. Bugün, Hükûmetin
Türkiye'nin bu istikrar yapıcı rolünü bir kenara
bırakmış olduğunu endişeyle gözlemliyoruz.
Suriyedeki olayların başlangıcında uzunca bir süre
sessiz kalan Hükûmet, daha sonra birden Suriye içindeki iç mücadelede fiilen
taraf hâline gelmiş, Suriyedeki muhalif grupları Türkiyede organize
etme çabasına girmiş, bu gruplara her türlü desteği
sağlamış ve henüz ortada bir göç olgusu yokken Suriyeli
göçmenlere davet çıkarmış, uluslararası alanda Suriyeye
her an bir harekât gerçekleştireceği algısını
uyandırmış, soruna barışçı yollardan çözüm
aranmasına yönelik olarak Birleşmiş Milletlerle Arap Liginin
ortaklaşa giriştikleri çabalara başta bizzat Sayın
Başbakanın ağzından karşı çıktıktan
sonra, muhtemelen içine düşmekte olduğu izolasyondan kurtulma
amacıyla, kerhen olduğu çok belli bir şekilde, bu çabalara ve
bunları kanalize eden Annan Planına destek verir gözükmüş ancak
perde arkasından hep bir bahane arayarak Suriyeye karşı bir
askerî harekât içinde olma arzusu güttüğünü düşündürür bir tavır
içinde kalmıştır.
Sayın Bakanın olayları pembe camlı gözlüklerin
ardından gördüğü izlenimini veren açıklamaları ve
Komşularla sıfır sorun adını verdiği,
başından beri uygulanamaz olduğunu söyleye geldiğimiz
hayalî politikayı bugün içinde bulunduğumuz durumda hâlâ savunmaya
çalışması, ne yazık ki bizi artık tebessüm dahi
ettirememektedir. Çünkü bu Hükûmetin son birkaç yıldır uygulamakta
olduğu, ayağı yere basmayan, gerçeklere değil, zamanla
hepsinin geçersiz olduğu tek tek ortaya çıkan varsayımlara
dayalı dış politikası Türkiyeyi istikrar yaratan,
yumuşak gücüne saygı duyulan, çizgisine güvenilen ve bölgesel
anlaşmazlıklarda hakemliğine başvurulan bir ülke
konumundan, bizzat kendi komşularının ifadesiyle, komşularının
iç işlerine karışan, bölge ülkelerinin kendi ihtilaflarına
müdahil olup bu ihtilaflarda taraf olan, uluslararası meşruiyeti es
geçen, savaş kışkırtıcılığı yapan,
bugün kardeşim dediğine yarın ne diyeceği belli olmayan,
başlangıçta kesin ifadelerle ve açık beyanlarla reddettiği
her şeyi daha sonra kabul eden, esen rüzgâra göre yön
değiştiren, Batıya mı, Doğuya mı mensup
olduğu bilinmeyen, güvenilmez ve hatta dostluğu ve
yakınlığı tehlikeli bir ülke hâline getirmiştir.
Bugünkü Türk dış politikası bu bakımdan her alanda ama her
alanda tam bir başarısızlık sergilemektedir. Suriye
politikamız ise en hafif deyimiyle bir fiyaskodur.
Değerli
arkadaşlar, bu söylediklerimin ne kadar doğru olduğunu
anlayabilmeniz için geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonuyla gitmiş olduğumuz,
Mısırda yapılan Türk-Arap Parlamenterleri 4üncü Diyalog
Toplantısında söz alan Arap Ligi ülkelerine mensup parlamenterlerin
konuşmalarını hepinizin de duymuş olmanızı çok
isterdim. Dışişleri Komisyonunun Sayın Başkanıyla
bu ziyarete katılan Komisyon üyesi arkadaşlarımız,
umuyorum, en azından bazılarınıza bunları aktarmış
ya da aktaracaklardır.
Sözünü
ettiğim toplantının sonuç bildirisi üzerindeki çekişmeli
müzakerede söz alan Ürdün, Cezayir, Tunus, Sudan, Yemen, Filistin,
Mısırlı politikacılar acı ifadelerle Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin Suriye politikasından duydukları ciddi
rahatsızlığı açıkça seslendirmişler, Türkiye'nin
Arapların iç işlerine karışmasını istemediklerini
net bir biçimde ve fazla nazik olmasına özel bir çaba göstermedikleri
ifadelerle beyan etmişlerdir. Bu, Türkiye'nin Suriyedeki olaylara yönelik
tavrının esasen Rusya, İran, Çin gibi bölgede etkili aktörlerin
yanı sıra genel anlamda Arap dünyasında da tasvip
görmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu bağlamda,
bilinmesinde yarar olan bir husus, genellikle kendi aralarında pek çok
ayrılıkları olan, hemen hiçbir zaman temsil etmeleri gereken
gerçek gücü bu ayrılıklar nedeniyle oluşturamamış
bulunan Arap dünyasının, buna rağmen kendileriyle ilgili manevi
bir aile anlayışına sahip olduğu ve bu anlayışın
kapsama alanı konusundaysa çok kıskanç
davrandığıdır.
Türkiye Arap ailesine dahil değildir. O nedenledir ki,
cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana Türk dış
politikasının temel ilkelerinden biri Araplar arası
anlaşmazlıklarla, Arapların iç ihtilaflarına taraf
olmamaktır. Bugün bu ilkeyi Hükûmetin tamamen terk etmiş
olduğunu görüyoruz. Hükûmetin, yeni bir Orta Doğu kuruluyor
gerekçesiyle maceracı tutumlara yöneldiğini görüyoruz. Bu noktada,
İkinci Cumhurbaşkanımız, büyük devlet adamı İsmet
İnönünün bir sözünü sizlere hatırlatmak isterim: Macera, sonu iyi
bitse de maceradır diyordu İsmet İnönü. Bu maceranın da
sonu iyi biteceğe benzemiyor ne yazık ki arkadaşlar.
Arap dünyasının âdeta platonik bir anlamda bağlı
olduğu bir başka kavram da Arap toprakları kavramıdır.
Arap dostlarımız, bu kavramın da korunması hususunda
fevkalade hassas ve bir o kadar da kıskançtırlar. Arap
topraklarına göz dikme olarak algılayabilecekleri davranış
ve tutumlar Arap dünyasından çok büyük ve çok uzun vadeli tepkiler almaya
mahkûmdur. Irakın bugünkü durumunda Kuzey Bölgesel Kürt Yönetiminin Arap
dünyası karşısındaki kırılgan konumu da esas
itibarıyla bu anlayışın bir sonucudur.
Hükûmetin uyguladığı Suriye politikasının,
Suriyeye, yani Arap topraklarına bir yabancı müdahaleyi
desteklediğimiz ya da en azından böyle bir
olasılığı da öngörebileceğimiz algısını
uyandırdığında hiçbir kuşku yoktur. Bu
algının son dönemlerde fazlaca seslendirilen yeni
Osmanlıcılık tezleriyle birlikte uzun vadede Arap
dünyasıyla ilişkilerimizi içinden çıkılmaz bir hâle
getirmesi tehlikesinin önemle altını çizmek istiyorum. Hiç şüphe
edilmesin ki, geçen hafta Arap Parlamentosu üyeleri tarafından bize Kahirede
sadece sözle ifade edilmeye çalışılan hissiyat, Arap
konularına bugünkü yaklaşımımız sürdüğü takdirde,
fiilen uygulama alanında da Arap dostlarımız tarafından
önümüze çıkarılacaktır. Bu durum Hükûmetin Suriyeye yönelik
tutumunu belirlerken, bu tutumun diğer Arap ülkelerinde nasıl
algılanacağı ve ne gibi tepkiler uyandıracağı
hususunda ciddi bir değerlendirme yapmamış olduğunu ortaya
koymaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce ifade
ettiğim gibi, Suriyedeki olayların başlamasından kısa
bir süre sonra ve henüz Türkiyeye göç olasılığı gündemde
değilken, Hükûmet sınır boyunda kamplar kurmuş ve
Suriyeden mülteci kabulüne hazır olduğunu ilan etmiştir.
Kampların sınıra sıfır noktasında kurulmuş
olması, gelen göçmenlerin kamplardaki insan sayısını
sürekli artırıp azaltacak şekilde serbestçe Suriye'ye gidip
dönmeleri, Kilis'te Suriye tarafınca tahrik olduğu iddia edilen
olayların arkasındaki esrar perdesi, kamplarda kalan mültecilerin
yaşadıkları nispeten rahat ve kaygısız hayat, bu kamp
işinin arka planında başka şeyler olduğunu da
düşündürmektedir.
Hükûmet, göçmen sayısında dramatik bir artış
olduğu ya da sınır olayları arttığı takdirde
Kuzey Atlantik Antlaşmasının 5inci maddesi çerçevesinde
NATO'nun müdahalesini istemeyi öngördüğünü belirten müteaddit beyanlarda
bulunmuştur.
Arkadaşlar, NATO, oy birliği ile karar alan bir
kuruluştur. NATO'nun bizim dışımızdaki 27 üyesinin
tümünün 5inci maddeye onay vereceklerinin garantisi var mıdır?
Bilinmesi gereken bir husus, 5inci maddenin uzun NATO tarihinde sadece bir
kez, o da 11 Eylül 2001de New York'taki ikiz kulelerin terör
saldırısına uğradığında
işletilebilmiş olduğudur.
Aynı bağlamda, kamplarda kalan ve sayıları sürekli
değişen, içlerinde sırf ekonomik gailerle gelenlerin de
bulunduğu anlaşılan Suriyelilerin yiyecek, içecek, bakım ve
konaklama giderlerinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Korutürk, buyurun.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) -
ekonomimizin zam üstüne zam
yapılmasını gerektiren durumu karşısında, bu
zamların altında ezilen halkımıza yükletilmesinin
haklı gerekçeleri de sorgulanması gereken diğer bir husustur.
Kaldı ki Hükûmetin Suriye politikası, Güneydoğu
bölgemizin yerel ve bölgesel ticaretini tam anlamıyla vurmuştur.
Bölge esnafı kan ağlamaktadır. Öte yandan, bu politika, kara
yolu nakliyemizi de ciddi şekilde sekteye uğratarak Suriye
dışında alternatif ihracat yolları aranmasını
gerektirmiştir. Hükûmet, bu alternatif yollardan biri olarak ortaya
koyduğu Ro-Ro taşımacılığının navlun
fiyatlarına getirdiği ilave yükün ihracatımızı ve
bölgedeki rekabet gücümüzü nasıl etkileyeceğini de açıklamak
zorundadır.
Hükûmetin, Suriye politikasını belirlerken, Rusya, Çin Halk
Cumhuriyeti ve İran gibi bölgede etkili olan aktörlerin konuya
ilişkin taktik ve özellikle stratejik yaklaşımlarını
doğru hesaplamamış olduğu anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda, uluslararası meşruiyete uyulması
açısından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi
olan Çin ve Rusyanın Suriye konusundaki tutumlarının
değiştirilebileceği mi değerlendirilmektedir?
Gerek Çin Halk Cumhuriyeti gerek Rus yetkilileri, Suriye krizini
Batının Orta Doğu stratejisinde bölgeye hâkim olmak için
girişilmiş bir hamle olarak gördüklerini, Suriye'nin ardındaki
asıl hedefin İran olduğunu düşündüklerini ve bu hamleye
karşı koymaya kararlı olduklarını değişik
vesile ve ifadelerle açıklamışlardır. İran,
tabiatıyla, aynı görüşleri daha da keskin ifadelerle
savunmaktadır. Sayın Başbakanın Uzak Doğu dönüşü
uğradığı ve Cumhurbaşkanı tarafından kabul
edilmek için ısrarcı olarak bir gün bekletildikten sonra
görüşebildiği Ahmedinejad, bu
görüşme sonrası yayınlanan tek taraflı açıklamasında
Suriye ile ilgili tek bir satıra yer vermemiştir.
Çin ve Rusya ile İran, keza, Arap Baharı çerçevesinde
Batı ülkelerinin bölgeye müdahalesinin sırf insani gayelerle
yapılmadığına kani olduklarını da
söylemektedirler. Irak, Libya gibi ülkelere yapılan askeri müdahalelerin
bu ülkelere demokrasi ve özgürlük değil, yıkım ve felaket
getirdiğini kaydetmektedirler. Bu tespitlerin haksız olduğunu
söylememiz mümkün müdür arkadaşlar? Hâl böyleyken ve bu beyanlar
karşısında Hükümet Çin'den, Rusya'dan, İran'dan önümüzdeki
kısa dönemde bir tutum değişikliği beklemekte midir? Böyle
bir tutum değişikliği olmadığı ve Hükümet de
Suriye politikasını aynen sürdürdüğü takdirde, Çin'i bir yana
bırakın, Rusya ve İran ile ikili ilişkilerimizde ne gibi
olumsuzlukların meydana geleceği öngörülmektedir? Bunlara
karşı hangi önlemler planlanmıştır?
Uluslararası meşruiyetten söz ederken Hükûmetin evvelce Libya
Temas Grubu örneğinde gördüğümüz Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyini devre dışı bırakma çabalarının
da ileriye dönük örnek ve evveliyat yaratma açısından çok tehlikeli
bulduğumuzu vurgulamak isterim.
Sayın Bakanın sözünü ettiği ve seksen üç ülkenin katıldığını
söylediği İstanbul'da yapılan ve Tunus'takinden farklı
olarak adı "Suriye halkının dostları" konulan
toplantıya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi
üyelerinden Çin ve Rusya'nın yanı sıra Suriye'nin
komşularından Ürdün, Irak ve Lübnan'ın katılmamış
olmalarının da bu toplantının anlam ve önemini batıl
kıldığının da altının çizilmesi
gerekmektedir. İçinde bulunduğumuz noktada, Annan Planı'na yaklaşımını
güya düzeltmiş ve bu plana sureta da olsa destek vermiş iken
Suriye'ye yönelik olarak izlenmesi gereken yol haritası konusunda ABD ve
AB dâhil diğer ülkelerle evvelce Libya'da olduğu gibi ortak bir tutum
içinde gözükmeyen ve aynı çizgide olmayan Hükûmet bu durumu nasıl
izah etmektedir?
Kendi tabirleriyle "Çıraklık" döneminde Irak
krizinin başlangıcında Irak'a komşu ülkeler
mekanizmasını kurarak bu komşu ülkenin egemenliğinin ve
toprak bütünlüğünün korunmasına ciddi bir katkı
sağlamış olan AKP hükûmetinin sözde "Ustalık"
devrinde bugün aynı şeyi Suriye için yapamamış olması
acıdır ve iddia edilen ustalığın da ne tür bir
ustalık olduğunu açık seçik ortaya koymaktadır.
Değerli arkadaşlar, sözlerime son vermeden önce çok önemli bir
konuya daha işaret etmek istiyorum. Dış politikada, özellikle
kriz dönemlerinde ülkelerin ellerindeki en etkili araç, kriz
yaşadıkları ülkeler nezdindeki büyükelçilikleridir. Büyükelçiler
bulundukları ülkeye tam yetkili ve olağanüstü büyükelçi sıfatıyla
ve Cumhurbaşkanının güven mektubunu haiz olarak atanırlar.
Bütün temaslarında söyledikleri ve işittikleri, temsil ettikleri ülke
adına söylenir ve işitilir. Esas ya da yardımcı bilgi
unsurlarının topladıkları bilgiler ancak büyükelçilerin
süzgeç ve değerlendirmesinden geçtikten sonra değer kazanır ve
istihbarata dönüşür.
Suriye ile
tüm bölgeye ve bölgedeki ağırlığımıza etkileri
olacak bir kriz yaşadığımız şu dönemde Şam
Büyükelçiliğimizin kapatılmış olması inanılmaz
bir hatadır. Kaldı ki geri çekilen Şam Büyükelçisi Suriyedeki
görevine doğrudan bu bölge ve bu ülkeyle ilişkilerden sorumlu olan
daireden gitmiş, Suriye konusuna ve dosyalarına hâkim bir
diplomattır. Böyle bir devirde tesadüfen bu konulara tam hâkim ve yetkin
bir Büyükelçinin yerinde hizmetleri Türkiye'nin de doğrudan
çıkarları gereğidir. Hükûmetin bu hatayı bir an önce telafi
etmesini ve Şam Büyükelçiliğimizi süratle tekrar devreye
sokmasını diliyor, maceradan kaçınmamızı da dileyerek
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Korutürk.
AK
PARTİ Grubu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu, konuşmacınızı belirtmediniz.
Şahsı
adına söz verdiğimiz zaman dönüşü yok, baştan söylüyorum,
gruplara söz veremem o zaman.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sayın Korutürkün yapmış olduğu
konuşmada benim de
BAŞKAN
Sayın Milletvekilimiz, lütfen, Sayın Şandırı ayakta
bekletmeyelim.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sayın Başkanım, sisteme girdim ben.
BAŞKAN
Buyurun.
MHP GRUBU
ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle şahsım ve grubum adına yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Suriyede
olaylar başlayalı bir yılı geçti. 6 Mart 2011 tarihinden bu
yana yaklaşık on dört ay geçti. On dört ayda ve bu kadar ölümden
sonra, AKP Hükûmeti, Sayın Dışişleri Bakanı
muhtemeldir ki dünyanın birçok ülkesine giderek bilgi verdiler ama Türkiye
Büyük Millet Meclisine ısrarlı taleplerimiz üzerine gelip bugün bilgi
veriyorlar. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, çok önceden ifade ettiğimiz
genel görüşme talebimizde bir nezaketin gereği
Dışişleri Bakanı gelsin bilgi versin, gruplar da bu konuda
bilgilensin ve endişelerini, görüşlerini ifade etsin. dedik. Bugün
Sayın Dışişleri Bakanı burada, bu talebe cevap verdi.
Ben
şimdi size ve milletime, halkıma soruyorum: Sayın
Dışişleri Bakanı AKP İktidarının Suriyeyle
ilgili dış politikası hakkında bilgi mi verdi, yoksa bu
Parlamentoya, AKPnin görüşlerini paylaşmayanlara hakaret mi etti?
(MHP sıralarından Hakaret etti. sesleri)
Değerli
arkadaşlar, yalnız bize değil, AKPnin dış politika
yaklaşımlarını paylaşmayan herkese hakaret etti.
Öncelikle, Sayın Bakanın şahsına
yakıştıramadığım bu âcizlik kelimesini
kendisine iade ediyorum. Âciz olan sizsiniz ve âciz olan sizin iktidarınızın
dış politika yaklaşımıdır Sayın Bakan. (MHP
sıralarından alkışlar) Siz buraya milleti azarlamaya
mı geldiniz, bilgi vermeye mi geldiniz?
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) - Şakulü bozuk onun, şakulü!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Hiç yakışmamıştır Sayın
Bakanım.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Hele bir diplomata, Dışişleri
Bakanına...
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Biz sizin dış politika
yaklaşımlarınızı beğenmek mecburiyetinde
değiliz. Doğru da yapmıyorsunuz.
MUHARREM
VARLI (Adana) - Şu hareketi kime yaptılar, şu hareketi?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Âcizlik sizin yaklaşımınızdır.
Şimdi
size burada milletim adına soruyorum: İsraile karşı Mavi
Marmara olayında 9 vatandaşımız katledildi.
CELAL ADAN
(İstanbul) - Nerdeydiniz?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Ne yaptınız?
ERKAN AKÇAY
(Manisa) Hiçbir şey.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) - Âciz, âciz...
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen...
Kendi
hatibiniz konuşuyor.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Allah aşkına, yani gelip bu kürsüde bu
millete hakaret etmeye hakkınız var mı?
Âcizlik
yaptınız. Esas âcizlik size yakışır, sizin üzerinizde
tarihî bir etiket olarak kalacaktır, bunu bilesiniz. Böyle bir şey
olur mu? Gelip burada milleti âcizlikle suçlamaya hakkınız var
mı?
Hani
tazminat alacaktınız, hani özür
dilettirecektiniz, nerede?
MUHARREM VARLI (Adana) Ağabeyleri izin vermemiştir,
ağabeyleri! Şu hareketi kim yaptı, şu hareketi? Kime
yaptılar?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, Türk
askerinin başına çuval geçirildi.
OKTAY VURAL (İzmir) Bunların da başında çuval var
zaten!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Türk askerinin başına çuval
geçirildi. Neredeydiniz? Ne yaptınız?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sorumlusu burada.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Türk askerinin başına çuval
geçirenlerle ilgili hangi politikanızı değiştirdiniz
Sayın Bakan?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Çuval geçirenlere dua
ettiler, dua!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) İşte âcizlik bu, âcizlik bu!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Irakta 1,5 milyon Müslümanın
kanına girildi, 300 bin kadının ırzına geçildi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tek kelime çıkmadı
ağızlarından.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Ne yaptınız?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Âciz!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Hani büyük Türkiye? Hani merkez Türkiye?
Hani büyük iktidar AKP?
ALİM IŞIK (Kütahya) Amerikan askerlerine dua ettiler
beraber.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Hani stratejik derinliğin sahibi
Sayın Dışişleri Bakanı?
SİNAN OĞAN (Iğdır) Stratejik çukur oldu!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Başka şeyler
konuşacaktık ama gelip burada milleti âcizlikle suçlamak sizin
haddiniz değil Sayın Bakan.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Açıklama yapmadı, okudu
zaten.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Arkadaşlar, toplu hâlde mi
konuşacaksınız? Grup adına konuşuyor.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Niye kızıyor? Pis pis mi
dedik?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hepimize söyledi. Sen de karşı
çıkmalısın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen, kendi hatibiniz
konuşuyor, müsaade buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Sayın Bakan, bakınız,
âcizlik kelimesiyle başlarsanız size söylenecek çok söz vardır.
Türk milletinin yüreğine batmıştır. Milliyetçi Hareket
Partililer, Türk milliyetçileri olarak asla kabul etmiyoruz, sizi böyle
parmakla kimse çağıramaz. Ne itirazınız oldu buna? Var
mı böyle bir şey? (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Biz Meclise çağırıyoruz, zor
geliyor.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Yani böyle çağrılmanın
anlamı ne?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) İşte, âcizlik bu, âcizlik bu!
Böyle bir şey bana yapılsa Dışişleri Bakanı
olarak dolaşmam bile.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Yakışıyor mu Türkiyeye,
Türkiye Cumhuriyeti devletine, Dışişleri Bakanına? Buna
karşı ne yaptınız? Koşa koşa gittiniz. Âcizlikle
suçlayamazsınız, suçlarsanız perişan olursunuz.
Politikanız âcizliktir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Dışişleri Bakanı samimi ve tutarlı olmak
mecburiyetinde. Ben üzüntülerimi ifade ediyorum. Sayın Bakanın
ilmine, gayretine, hassasiyetine, duygularına saygım var, güvenim var
ama öyle bir tavır içerisinde ki sanki suçüstü yakalanmış
olmanın telaşında burada geldi nutuk attı ve hakaret etti.
Bu göstermektedir ki doğru yolda değilsiniz. Biz sizi biliyoruz Sayın
Bakan; sizi tanıyoruz, izliyoruz. Sizi sizin sözlerinizden biliyoruz.
Bakın, işte burada belge. Barack Obamanın seçilmesinden sonra
söylediğiniz söz şudur, diyorsunuz ki: Barack Obamanın
dış politika tercihleri ve öncelikleri tamamen bizim tercih ve
önceliklerimizdir. Bunu siz söylüyorsunuz. Amerika Birleşik Devletleri
Başkanıyla görüştükten sonra söylediğiniz söz bu.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Amerika büyükelçisi böyle laf etmedi.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Barack Obamanın tercihleri,
görüşleriyle aynı görüş ve tercihlerdeyiz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Tersi çıktı.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi, milletime sesleniyorum,
Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekillerine söylüyoruz:
Barack Obamayla biz neyi paylaşıyoruz arkadaşlar? 1,5 milyon
Müslümanın kanına girmesini mi paylaşıyoruz?
OKTAY VURAL (İzmir) Kişi arkadaşının
dinindendir. demişti Başbakan.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Yani bu Müslüman kanı akıtan bu
Haçlı zihniyetiyle neyi paylaşıyorsunuz Sayın Bakan? Hangi
görüşü paylaşıyorsunuz?
ALİM IŞIK (Kütahya) Nimetleri, menfaati
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Şimdi size diyoruz ki: Siz küresel güçlere
taşeronluk yapıyorsunuz. canınız sıkılıyor.
E, ne yapıyorsunuz Allah aşkına? Hani buradan çok net, çok
doğrudan bir soru sorayım: Sayın Bakan, dün mü
yanlıştı, bugün mü yanlıştı? Ne oldu yani bir
yıl öncesinde bu Suriyeyle Suriyeyi yönetenlerle kanka olmuştunuz.
Ben de bundan övünç duymuştum, Dostluk Grubu Başkanı olarak buna
katkı vermek için yürekten gayret sarf etmiştim. Çok da doğru
yapmıştınız, güzel yapmıştınız.
İnsanlara umut gelmişti, Suriyelilerin gözü
parlamıştı. Türkiyenin dostluğunun değerini o kadar
önemsemişlerdi ki, hatta size çok -bana göre- hak etmediğiniz bir
muamelede bulunmuşlardı. Sayın Beşar Esad Fransa Devlet Başkanıyla
görüşmesinde, özel görüşmesinde, o İsrail-Suriye arasındaki
arabuluculuk sürecinde Türkiye dışlanmış ama Beşar
Esad Fransa ile görüşmesinde sizi Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Cumhurbaşkanının danışmanı olarak o görüşmeye
resmen katmıştı. Siz buna cesaret edebiliyor musunuz? Ama
geldiniz şimdi düşmanlık yapıyorsunuz. Düşmanlık
yapıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, benim, siz de biliyorsunuz çok özel sebeplerim
var. Şu anda Suriyede hakim olan şey korkudur, insanlar
perişan. Bir sonuç olarak, bu rejimi nasıl götüreceksiniz Sayın
Bakan? Gitmiyor işte.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Gidemez, gitmez. AKPyi aşar o
işler.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Nasıl götüreceksiniz? Yani Rusyayla
da mı dövüşeceksiniz?
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) AKPyi aşar Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) İranla da mı
dövüşeceksiniz, Çinle de mi dövüşeceksiniz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bir Amerikaya sorsunlar önce, tek
başına cevap veremezler bu sorulara.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bakın, siz Sayın
Başbakanla Çine gittiniz; Çinin Dışişleri Bakanı,
İranın Dışişleri Bakanı, Hindistanın
Dışişleri Bakanı, Suriyenin Dışişleri
Bakanı Moskovada toplantı yaptı. Bundan haberdarsınız,
bundan daha büyük istiskal olur mu Sayın Bakan? Siz neyle
değiştireceksiniz? Şimdi, bu rejimi değiştirmeden
Suriye halkının güvenliğini, huzurunu nasıl sağlayacaksınız?
Orada şimdi korku hakim.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan doğruları da
söylemiyor. Orada devlet güçleri vatandaşa zulüm ediyor, öldürüyor falan,
tek yönlü bir hadise değil. Suriyede birçok devletin militanı
çatışıyor. (AK PARTİ sıralarından Ne
alakası var? sesi) Bunu Sayın Bakan da biliyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Ajanları buradan mı
gönderiyorsunuz?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Orada İrandan gelenler
çatışıyor, Libyadan gelenler çatışıyor, orada
Suudi Arabistanın gönderdiği El Kaide militanları
çatışıyor, orada Fransızların, İngilizlerin,
İtalyanların militanları çarpışıyor.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Fransız askerleri
yakalandı.
OKTAY VURAL (İzmir) Türkiyede de kamp var mı acaba?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Devlet terörle mücadelede
hazırlıklı olmadığı için züccaciye dükkânına
tankla giriyor. Yoksa devlet kendi halkını öldürmek gibi bir
Aklını peynir ekmekle mi yedi?
OKTAY VURAL (İzmir) Türkiyede kamp var mı?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, genç
milletvekili arkadaşım, orada benim akrabalarım,
kardeşlerim yaşıyor, şu anda korku içindeler ve Türkiyeye
güvenmiyorlar, Türkiyeye güvenmiyorlar. Türkiyeyi getirdiğiniz nokta bu.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) Memleketin 90ı nasıl
terörist olur ya?
OKTAY VURAL (İzmir) İran güvenmiyor, Irak güvenmiyor, Suriye
güvenmiyor, her taraf düşman dolu.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Hangi terörist kardeşim?
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) Suriye halkının.
Saldıran Suriyenin kendisi.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi
buradan Sayın Yahya Akmana
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) ..bir soru soracağım. Siz de
biliyorsunuz ki Şanlıurfanın 40 kilometre, 50 kilometre
derinliğinde karşı tarafta
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) Akrabalarımız da var.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
akrabalarınız
yaşıyor. Türkiyede de Suriyelilerin akrabaları
yaşıyor.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) -
Evet.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bu iki topluluğu nasıl
çiğneyerek Suriyeye müdahale etmeyi düşünüyorsunuz? Nasıl
müdahale edeceksiniz? Nasıl değiştireceksiniz bu rejimi?
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) Öyle bir askerî müdahale yok
OKTAY VURAL (İzmir) Öldürtecekler birbirlerine, düşman
kılacaklar.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Yani, yalvararak mı
değiştireceksiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) Onu söyleyin.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Değerli milletvekilleri, gerçekten
başka şeyler konuşmak gerekiyordu yani bir dış
politika konuşması değil bu. Başka şeyler
konuşmak lazım. Ne yapacağımız? sorusunun birlikte
cevabını aramamız lazım. Ama Sayın Bakan burada öyle
bir konuşma yaptı ki
ALİM IŞIK (Kütahya) Başbakanlığa
hazırlanıyor, Başbakanlığa!
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
ben bütçe konuşmasında
söylemiştim, böyle kılıcını kuşanmış,
atına binmiş, sefere giden
Böyle bir üslupla dış politika
yönetilmez Sayın Bakanım. Türkiyeyi siz nereye götürdüğünüzün
farkında mısınız? Hani sıfır sorundu? Şimdi
sorun yaşamadığınız komşumuz kaldı mı?
Türkiye çok ciddi bir kuşatılmışlığın içinde
değil mi Sayın Bakan? İsraille düşmansınız.
İsrail, Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Yunanistanla beraber
hudutlarımızda tatbikat yapıyor, füze atışı
yapıyor. Kime karşı? Düşman Türkiye. İranla
düşman oldunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Irak.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Rusyayla düşman oldunuz. Irak
Hani
Irak politikalarınız? Şimdi, Irakta kendi elinizle var
ettiğiniz o rejim şimdi sizi perişan etmiyor mu? OKTAY VURAL
(İzmir) Bir Barzani var.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Haşimiyi besliyorlar Haşimiyi.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Ne yapacaksınız?
OKTAY VURAL (İzmir) Barzani, Barzani
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Haşimiyi, Barzaniyi
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bakın, Suriye normu diye
dış politikada konuşulan bir hadise var. Şimdi Suriyede uyguladığınız
bu politikayı yarın birileri de Türkiyeye uygularsa ne
yapacaksınız? Ne yapacaksınız değerli arkadaşlar?
Bir sonuç olarak söylüyorum: Yaptığınız
yanlış; ya dününüz yanlış ya bugününüz yanlış.
Burası Orta Doğu bölgesi. Orta Doğu bölgesinde demokratikleşme
dediğiniz hadisenin gerçekleşmesi ancak iç dinamiklerle mümkün olursa
olur. Dış müdahaleyle Orta Doğuda hiçbir güç kaim
olmamıştır, kalıcı olmamıştır. Tarihin
ilk çağlarından bugüne kadar, buraya gelen bölge dışı
her güç, her devlet mağlup olup geri gitmiştir. Sizin, bu bölgenin
bir ülkesi olarak bu bölgenin hukukunu savunacağınıza küresel
güçlerin taşeronu olmaya ne hakkınız var? Bunun neresinde
stratejik derinlik Sayın Bakan, Allah aşkına?
Bakın size bir sonucunuzu söyleyeyim Sayın Davutoğlu: Libya.
50 bin insanın kanına girildi. O kan sizin elinize de
bulaştı. 50 bin insan, 50 bin Müslüman katledildi.
OKTAY VURAL (İzmir) Paraların kime gittiğini de
yakında açıklayacağız!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Irakta 50 bin Müslüman katledildi. Bundan
siz de sorumlusunuz. Bundan övünme utancını ömrünüzün sonuna kadar
yaşayacaksınız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Katilleri Türkiyede ağırlıyorlar!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bakın, Iraktaki bir hadiseyi size
hatırlatayım: Siz Iraka bu kadar sahip çıkıyorsunuz,
Irakı emanet ettiğiniz Mustafa Abdülcelil Irakın İtalya
tarafından, Libyanın İtalya tarafından işgal
edilmesinin 100üncü yılını İtalyan bakanıyla birlikte
kutladı. İtalyanlar Libyayı kimden aldılar Sayın
Bakan? Sizin atalarınızdan da, tarihinizden de haberiniz yok mu?
OKTAY VURAL (İzmir) Onların kökü ABDde canım!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) 1911
Yüz yıl önce Buraya demokrasi
getireceğiz, buraya medeniyet getireceğiz diye İtalyanlar
Libyayı kimden aldılar? Osmanlıdan değil mi, bizim atalarımızdan,
bizim devletimizden değil mi? Geldiler, burayı işgal ettiler,
bildiğiniz serüveni yaşattılar bize. Şimdi burayı
yeniden İtalyanlar, yeniden Fransızlar işgal etti. Ne çıkarınız
var? Doğal gazı ve petrolü 2045 yılına kadar
İtalyanlar kapattı. 75 milyar dolar mevduatına el koydular.
OKTAY VURAL (İzmir) İsrail de kırk üç yıl sonra
büyükelçilik açtı sayelerinde!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Türkiye'nin ne çıkarı oldu
bundan? İnsanlık, insanlık
Allah aşkına, şu
insanlığı biraz da Türkiyede hatırlayın ya, biraz da
Türkiyede hatırlayın! Hangi insanlıktan bahsediyorsunuz siz? 50
bin insanın katledildiği bir yerde siz hangi insanlıktan
bahsediyorsunuz? 1,5 milyon Müslümanın Irakta katledilmesinde,
Afganistanda katledilmesinde neredeydiniz? Dolayısıyla, sizin var
ettiğiniz Libyanın yeni yönetimi sizi yok sayıyor,
İtalyanlarla birlikte Libyanın işgalinin 100üncü
yılını kutluyor. Bundan utanmak gerekmiyor mu? Neredesiniz? Hani
âciz değildiniz Sayın Bakan? Bundan daha büyük âcizlik olur mu?
OKTAY VURAL (İzmir) Sam amcalarının gazına
geliyorlar ya!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Niye itiraz etmiyorsunuz? Bu Mustafa
Abdülcelili siz var etmediniz mi?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Uşaklar itiraz etmez!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Ama Mustafa Abdül Celil size
karşı bir eylem, bir tavır olarak getirip İtalyanların
Libyayı işgalinin 100üncü yılını kutluyor, sizin de
gıkınız çıkmıyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Uyguladığınız
politikalar yanlıştır, tavrınız
yanlıştır. Bu yanlıştan geri dönünüz çünkü sonu
Türkiyeyi de içine alacak bir kıyamettir, bir kaostur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, tutanaklar
geldi mi?
BAŞKAN Grup konuşmaları bittikten sonra
değerlendireceğiz efendim, öyle söyledik.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş
Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ben de Barış ve Demokrasi Partisi ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Dışişleri Bakanımız, Orta
Doğuda, dünyanın her tarafında barışa öncülük
ettiklerini söylüyorlardı. İşte, bugün
yaşadığınız coğrafyada, Bingöl dağlarında
ciddi çatışmalar var ve orada bizim partililerimiz canlı kalkan
olmak üzere Bingöl dağlarına doğru hareket hâlindeler. Sizin
ülkenizde bir kavga var, bu kavgada şiddeti uyguluyorsunuz ama
dünyanın dört bir tarafına da barış vadediyorsunuz. Kendi
ülkesinde barış ve demokrasiyi inşa etmeyenler başka
yerlere, başka ülkelere barış götüremezler. Bu
çatışmaları, bu kavgayı durdurmanız gerekirken
sıfır problem dediğiniz komşularla ilişki
Bütün
komşularınızla kavga içerisindesiniz. Bakın, İranla
sorunlarımız var, Iraktaki yönetimle sorunlar var, Suriyeyle
sorunlar yaşanıyor ve bu ülkede birlikte kardeş halk
dediğiniz halkla kavga ediyorsunuz ve onları ölümle yok etmeye
çalışıyorsunuz. Şimdi, Orta Doğuda barış
Ülkede barış yoksa bu afaki bir sözden öteye bir söz olmaz.
Şimdi, bu Beşar Esad son bir yılda mı bu kadar
zalimleşti, ne oldu? Elli yıldır diktatörlükler devam ediyor,
Baba Esaddan bugüne kadar oradaki bütün halklar uzun yıllardır
acı dolu yıllar yaşadılar ve siz onlarla her gün el
eleydiniz ve siz her gün onları ağırlıyordunuz. Siz her gün
Iraka seferler düzenliyordunuz, Suriyeye seferler düzenliyordunuz,
İrana seferler düzenliyordunuz. Asıl seferleriniz yani halklar
arası barışı kalıcı hâle getirmek değil,
Biz orada yaşayan Kürtleri nasıl terbiye ederiz. politikasıyla
bugüne geldiniz. Yani zalimin, zulmün politikasının
karşısında zalimlerden yana tavır aldınız.
Yani Suriyedeki halklar acaba son birkaç ay mıdır orada bu
zulmü görüyorlar? Baba Esad 30 bin insanı katlederken o ilişkileri
görmezlikten geldiniz. Bu ülkede yönetimde söz ve karar sahibi olanlar sürekli
o politikaları görmezlikten geldi. Bakın, orada yaşayan
Kürtlerin kimlikleri bile yoktu, bir gün dönüp dediniz mi: Yahu, orada bizim
kardeş halkımız yaşıyor, bunların kimlikleri yok.
Yok hükmünde sayılıyorlar. Asla bir gün böyle bir şey
demediniz.
Türkiyeye geldiğinde Esadın nasıl
karşılandığını hep biliriz. Boğaz
turlarını, teknelerle, aile boyu, Sayın Başbakan ile
Esadın ailesi bir bütün olarak, nasıl konukseverliğin evrensel
yasalarının uygulandığına hep tanıklık
ettik. O ikili sohbetlerde de neler yapıldığını hep
gördük. Esadın bir danışmanı aynen şöyle söylüyor:
Sayın Başbakan Esad ile görüşürken Aman dikkatli olun, sizin
başınıza oradaki Kürtler bir felaket getirebilir. Bunu
söylüyordu onlara.
Bakın, bu resim Boğazda çekilen bir resimdir, Sayın
Başbakan ile Esadın baş başa olduğu, Boğaz turu
yaptıkları bir dönemdedir. Yani daha bir yıl önceydi bunlar. Ne
oldu, ne değişti? Değişen tek bir şey vardır,
emperyal güçler size bir rol verdiler, bir görev verdiler. Orta Doğu
yeniden dizayn edilecek ve bu dizaynda size bir rol verildi ve siz bu rolü
üstlendiniz. Asıl sorun burada başlıyor.
Bugün gazetede eski Dışişleri Bakanı Yaşar
Yakışın bir açıklaması var. Sizin eski Bakanınız
diyor ki: Başbakanımız bu kadar yakın bir dostunun
kendisini hayal kırıklığına
uğrattığını gördü ve üzüldü. Esadı bundan
dolayı kolay kolay affetmeyecek. Acaba nedir bu? Yani Esadla
konuşup da hayata geçmeyen? Bizim aklımıza şu geliyor:
Orada yaşayan 3 milyona yakın Kürt bir statü sahibi olacaktı.
Esadın onlarla ilgili görüşmeleri vardı ve -o Kürtlerle ilgili-
Kürtler orada demokratik özerkliği hayata geçirecekti. Acaba bundan
dolayı mıdır ki Esad, Sayın Başbakanı hayal
kırıklığına uğrattı? Bu söz bana ait
değil, bu söz, partinizde Dışişleri
Bakanlığı yapmış bir şahsa aittir ve dönüp
şöyle diyor: Türkiye Araplarla hareket ederse Arapın Arapa
yaptığını Suriyeliler unutur ama asla Suriyeliler Türkleri
affetmezler. Yaşar Yakış yani eski Dışişleri
Bakanı bunu açık bir şekilde söylüyor ve diyor ki: Esad bir
yıl içinde gider. diyen kimseyle bahse girmem. Bunu da sizin partinizde
milletvekilliği ve bakanlık yapmış bir
arkadaşımız söylüyor.
Sayın Bakan, şimdi, Esad rejiminin bu kadar sabıkalı
olduğunu hepimiz biliyoruz, oradaki halklara ne kadar zulüm
politikası uygulandığını da biliyoruz ve oradan
gelenlere sizin konukseverliğin evrensel yasalarını nasıl
uyguladığınızı da biliyoruz ve
yapılmalıdır da yani bize sığınan kimse, bir
ekmeğimiz varsa onlarla bölüşmeliyiz ve paylaşmalıyız.
Ama oradan, Suriyeden gelenler için sizin yaptığınız
dizayn
Bakın, bunlar yapılması gereken ama sizin ülkenizde, Van
depreminde yaşayan vatandaşlarınızın da
kaldığı alan da bu. Kendi vatandaşlarınıza 1990
depreminden Gölcükten kalan o derme çatma barakaları götürüp kurdunuz ama
Suriyede modern bir alan açtınız. Yapılması gereken bu ama
vatandaşlarınızı da yok hükmünde
saymamalısınız.
Şimdi, siz eğer Orta Doğuyu yeniden birlikte dizayn
edecekseniz, ilk önce kendi sorununuzu çözeceksiniz. Evet, Orta Doğu
yeniden dizayn ediliyor ama Orta Doğu dizayn edilirken Kürt sorununu
görmezlikten gelemezsiniz. Siz, gidip emperyal güçlerle Kürt sorununu
konuşuyorsunuz ama burada asıl sorunun sahipleri gidip konuştuğunda
da kıyametleri koparıyorsunuz. Size ne kadar haksa, birinci derecede
bu sorunun sahipleri de gidip Amerikada, Avrupada, Avrupa Parlamentosunda ve
Avrupanın başkentinde bu sorunu konuşma hakkına
sahiptirler ama altını çizerek de söylüyoruz,
konuşmalıyız, tartışmalıyız herkesle ama
sorunun çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve Türkiye
coğrafyasıdır. Sizin bu sorunu çözecek muhataplarınız
da bellidir. Bu sorunu çözerken dışarıdan bir güç, bir destek
aramaya gerek yoktur. Çok yakın bir tarihte, burada, Irak Federal
Bölgesinin Başkanı geldi, ağırlandı. Sayın Mesut
Barzani bir Peşmerge komutanıydı, elinde silah, Kürdistan
dağlarında Saddam faşizmine karşı mücadele ederek
özgürlüklerini kazandılar ve silahlı bir Peşmergeydi, bugün
Cumhurbaşkanı nezdinde kabul ediliyor Türkiye Cumhuriyetinde, önemli
bir gelişmedir. Hemen arkasından Sayın Başbakan kabul
ediyor, önemsiyoruz. Dışişleri Bakanımız kabul etti,
önemsiyoruz ama asıl, sorunun sahipleriyle görüşmelisiniz, yoksa
kumdan kalelerin felakete sigorta oluşturmadığını
hayat hepimize gösterdi. Şimdi, o dönemde yani Kürdistan
dağlarında elinde silah olup Saddam rejimine karşı
savaşıp özgürlüklerini kazananlarla Türkiyedeki Kürtlerin sorununu
çözmeye katkı sunmak, evet, biz bunu önemseriz. Sayın Mesut
Barzaninin de, Sayın Talabaninin de soruna katkı sunması
gerektiğini söylüyoruz ama asıl sorunun sahipleri buradadır. Bu
sorunun sahipleriyle oturup konuşmak sizin görevinizdir, yani Suriyeden
daha çok acildir. Eğer iç barışınızı
sağlarsanız bu ülkede özgürlükleri hayata geçirebilirsiniz ama iç
barışınızı sağlamadan dünyanın dört bir
tarafına özgürlükler götüreceğinizi söylemenize kimseyi de
inandıramazsınız, siz de buna inanmazsınız. Onun için,
yeni bir anayasa ve yeni bir toplumsal sözleşmede, hakları gasbedilen
bu insanların hakkını, hukukunu yerli yerine oturtmak zorundasınız. Yani Birinci Dünya
Savaşından sonra başlayan, Kürtlerin coğrafyasına sınırlar
koyan o emperyal güçler, Suriyeden başlayan, İrandan, Iraktan ve
Türkiyeye kadar gelen o süreçte bir halkın hakları gasbedildi.
Şimdi o hakların iade edilme süreci başladı. Irakta
federal bir Kürt cumhuriyeti orada kuruldu ve orada, evet, Türkiye'nin
ilişkileri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sakık, Buyurun.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Teşekkür ediyorum.
Bu
ilişkilerin sürmesi bizi sevindiriyor. Yani Iraktaki bu insani
ilişkiler, evet, bizi umutlandırıyor ama Suriyede de böyle bir
gelişimin, böyle bir sürecin başladığını hep
birlikte görüyoruz. Keşke siz daha önce Esadla
yaptığınız görüşmelerde şunu söyleyebilseydiniz:
Ya orada bizim 3 milyon kardeşimiz yaşıyor. Onların
demokratik haklarını ne zaman hayata geçireceksiniz? Bunu
söyleyebilmiş olsaydınız Türkiyeli Kürtlerin yüreğini de
fethederdiniz ama sizin aklınızda asla böyle bir proje yok.
İranda da aynı gelişmeler var. İran Kürdistanında da
Kürtler bir Kürdistan bölgesinde yaşıyor, onlar da özgürlüklerine
doğru hızlı adımlarla ilerliyorlar ve biz Türkiyeli Kürtler
açık ve net olarak söylüyoruz, her seferinde de buraya geldiğimizde
de yüksek sesle seslendirdik. Biz kaderimizi Türkiye halklarıyla
bileştirdik ve birlikte yaşamak istiyoruz, ortak vatan
şiarıyla yeni bir anayasada kendimizi görmek istiyoruz. Türkiye'nin şu
an yapması gereken asıl budur yoksa Türkiye'nin emperyal güçlere ve
emperyal taleplere alet olmaması gerektiğini söylüyoruz. Türkiye
komşularına saygı ilişkileri içerisinde
olmalıdır, komşularıyla iyi ilişkiler içerisinde olmalıdır
yoksa Türkiye'nin bir Sünni cephe oluşturmak gibi bir görevi yoktur. Yani
şu anda, Iraktaki, Irakla çatışmanın nedeni, Sünni bir
güç yaratıp yaratamadığı içindir Türkiye'nin
rahatsızlığı. Suriyedeki asıl sorun, oradaki Sünni
gücü yaratamadığı içindir ki Türkiye'nin
rahatsızlığı. Bence Türkiye, bunlardan bir an önce
kendisini arındırmalıdır ve Türkiye, bakın
2 gazeteci arkadaşımız kırk beş gündür yok,
Suriyedeler ve Suriyenin bu konuda Türkiyeyi bilgilendirmediğini ve
ailelerin ne kadar büyük bir sıkıntı içerisinde olduğunu
görüyoruz. 1 İsrailli askerin esir alınmasından dolayı
Türkiye'nin nasıl arabuluculuk yaptığını gördük. Peki
siz, 2 tane gazeteci kardeşimizle ilgili neden bir çaba içerisinde
olmadınız, bu insanlarla ilgili bir diplomatik ağ
geliştirmediniz? Ve yine, bu ülkede alıkonulan 2 tane uzman
çavuş, 1 kaymakam adayı, 1 polis memuru ve yine 1 uzman çavuş
bir yıldır kayıp. Bu insanlar bu ülkenin insanları
değil mi? Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuda bir tek çaba içerisine
girmedi. Bu belki açık da yapılmayabilirdi, bunu şöyle yapamaz
mıydınız: Sayın Mesut Barzani buradaydı, görüşüp
yani şu insanların ailelerine kavuşması için bir çaba
içerisinde olamaz mıydınız? Ama sizin sorununuz insanlarla
ilgili değil.
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) Niye siz yapmıyorsunuz? Siz de
gidin.
SIRRI SAKIK (Devamla) Şimdi, biz, üzerimize düşeni
yaptık, yapıyoruz da. Sivil toplum örgütleri, vicdan sahibi olan
herkesin bu konuda nasıl çaba sarf ettiğini, eğer biraz dönüp
medyaya bakarsanız görürsünüz. BDPnin bu konudaki çağrıları
ne noktada oldu, bunları hep birlikte görürsünüz ama bizim
dışımızda siz de yaşıyorsunuz ve siz
iktidarsınız. İktidar olanların bu talepleri daha çok
yüksek sesle seslendirme hakkı vardır. Çok insani bir talebi bile
söylerken hemen yerinizden laf atmaya çalışıyorsunuz. Acaba, bu
çocuklar sizin çocuklarınız olmuş olsaydı çok rahat bir
şekilde burada oturur muydunuz? Ama bir miktar da empati
yapmalısınız.
Ya şimdi, ben, Türkiye'nin bir an önce gerçekten emperyal
taleplerden vazgeçerek, kendi iç barışını dizayn
ettiği bir sürece başlaması gerektiğini düşünüyorum.
Ve Türkiyenin Suriyeyle de, İranla, Irakla dostane ilişkilerin ve
AKPnin sürekli seslendirdiği sıfır noktadaki sorun konusunda bu
politikanın arkasında durması gerekir ve halkların oradaki
iradesine asla gem vurmamalıdır. Halklar kendi kaderini ve kendi
geleceğini birlikte inşa etmelidir. Halkın iradesine herkesin
saygı göstermesi gerektiğini düşünüyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
AK PARTİ
Grubu adına Ömer Çelik, Adana Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Çelik.
AK PARTİ
GRUBU ADINA ÖMER ÇELİK (Adana) Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Kuşkusuz,
Suriye konusunda en çok gündeme getirilen olaylardan bir tanesi AK PARTİ
Hükûmetinin ve AK PARTİnin kendisinin daha önce Esadla niçin bazı
görüşmeler yaptığı, belli bir yakınlık içerisinde
olduğu, bugünse neden Türkiye'nin Esad rejimine muhalif bir pozisyona geldiği
noktasındadır. Bunun sebebi aslında çok açıktır.
Aceleci mi davrandı? sorusunun cevabı da burada gizlidir. Açık
bir şekilde, 2003 yılından itibaren, AK PARTİ iktidara
geldiğinden itibaren Hükûmetimizin kendisini bölgeden izole etme gibi bir
politikası hiçbir zaman olmamıştır. Bölgede
etrafımızda olaylar gelişirken hiçbir şekilde bunlara
tarafsız kalma şeklinde bir tutum izlememişizdir. Bu
bakımdan da Büyük Atatürkün Yurtta sulh, cihanda sulh. ilkesinin
Türkiyedeki yorumlanışının her zaman yanlış
olduğunu düşündük. Yurtta sulh, cihanda sulhu tesis etmek için
etrafınızdan izole olamazsınız, etrafınızdaki
olayları görmezden gelemezsiniz.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Savaş, zorunlu olmadıkça cinayettir.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Yurtta sulhu da sağlamak için, cihanda sulhu da
sağlamak için
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Savaşmak mı lazım?
ÖMER
ÇELİK (Devamla)
yapmanız gereken şey, barış
konusunda proaktif olmaktır. Barış konusunda proaktif
olmazsanız başkalarının savaşına teslim
olursunuz.
Şimdi,
Suriye konusunda Türkiye dört aşamalı bir plan takip etmiştir ve
dördüncü aşamasına gelinmiştir bunun.
Birinci aşamada, Suriye rejiminin içerisindeki
sıkıntılar görülerek, Suriye rejiminin her zaman için bölge
barışını tehdit eden bir unsura dönüşme ihtimali
gözükerek Türkiye ülkesel bir inisiyatif geliştirmiştir. Sayın
Bakanımızın baş danışmanlığı
döneminden başlayarak Sayın Başbakanımızın
talimatlarıyla bu görüşmeler hızlanmış
KAMER GENÇ (Tunceli) Senin Başbakanının aklı neye erer
ya!
ÖMER ÇELİK (Devamla) -
Suriye rejimine sürekli olarak şu
telkin edilmiştir: Bass rejiminin tekeline son vermesi gerektiği,
olağanüstü hâli kaldırması gerektiği, siyasi mahkûmlara af
çıkarması gerektiği ve demokratik reformları yapması
gerektiği söylenmiştir ve Esad, bütün bu taleplere
karşılık bu adımları atmak istediğini
söylemiştir.
Türkiyenin çabalarının yoğunlaşmasıyla, esas
Arap devriminin başladığı, Hamasın 2005
yılında seçimler yoluyla iktidara gelmesinden sonradır. Çünkü,
bölgedeki bir direniş örgütünün, bir silahlı örgütün seçimler yoluyla
iktidara gelmesi demek, bölgedeki bütün denklemin değişmesi demektir,
bölgede halkların bölgenin kaderine el koyması demektir. Bunun da
açık anlamı şudur: Uluslararası politika literatürü
açısından, bölge halkları, bölgede kurulmuş olan Camp David
düzenine son vermeye karar vermiştir. Camp David düzeni sona ermektedir.
Bölge halkları, devletlerini yeniden dizayn ederek kendi kaderlerine el
koymaya çalışmaktadırlar. Esad bütün bu tekliflere olumlu
karşılık vermiştir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Libyada, Tunusta,
Mısırda ölenleri gördük.
ÖMER ÇELİK (Devamla) - 2005te Hamasın göreve gelmesinden
sonra kendisine demokratikleşme konusundaki telkinler
artırılmıştır. Türkiyeye bu konuyla ilgili olarak
sürekli olarak olumlu yaklaşımda bulunmuştur, fakat Türkiyeden
teknik yardım istemiştir. Türkiye bu teknik yardımları
göndermiştir
KAMER GENÇ (Tunceli) Hangi bölge halkı kendi kaderini tayin
edecek?
ÖMER ÇELİK (Devamla) -
fakat olaylar başladığı
andan itibaren, Esad reform sürecine dönük ilgisini birden bire sona
erdirmiş ve tıpkı babasından kalan miras gibi silaha
sarılmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sen Suriyeye kimi gönderiyorsun?
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Silaha sarılmasından sonra
doğal olarak Suriye halkının yanında ahlaken, siyaseten,
dinen ve kardeşlik gereği yer alması gereken Türkiye Suriye
halkının yanında yer almıştır ve Esad rejimine
dönük olarak uyarı aşamasına geçmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Halk birbirini öldürüyor ya!
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Uyarı aşamasından itibaren
Türkiye ülkesel inisiyatiften bölgesel inisiyatife geçmiştir. Arap
Birliğinin geliştirdiği inisiyatife destek vermiştir. Nedir
bu inisiyatif? Esadın halkını katletmesine son vermesi ve
kendi ülkesinde reformları gerçekleştirmesi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Türkiyede diktatörlük yok mu? AKP diktatörlüğü
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Arap Birliğinin inisiyatifine son vermesinin
neticesinde Arap Birliği de buna duyulan memnuniyeti sürekli olarak dile
getirmiştir. Nitekim, burada Arap toprağı, Arap ideolojisi,
Arap devletlerinin birliği üzerine konuşmalar yapıldı,
Türkiye'nin bütün bu Suriye politikasına dönük olarak Arap Birliğinin
tavrı her zaman olumlu olmuştur. Fakat Arap Birliğinin
çabalarının sonuç almaması üzerine Türkiye üçüncü bir
aşamaya geçmiştir, bu da küresel inisiyatif
aşamasıdır. Küresel inisiyatif aşamasında ise Arap
Birliği planının Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinde kabul edilmesi için Türkiye çaba göstermiştir.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Rusyanın isteğiyle kabul edildi Annan
Planı, Arap Birliğinin esamesi okunmuyor.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Birleşmiş Milletlerde 137 tane ülke Suriyeyi
kınamıştır fakat Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinde Çinin ve Rusyanın vetosu yüzünden bu çaba sonuçsuz
kalmıştır.
Netice
itibarıyla, o zaman Hükümetimiz şöyle bir açıklama
yapmıştır: Biz Suriye konusundaki politikamızda
ısrarlıyız, yegâne zemin de Birleşmiş Milletler
değildir. denmiştir. Bundan sonra Suriyenin dostları
dediğimiz inisiyatif kurulmuştur.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Fransa, Suriyenin dostu mu ya? Lütfen yani
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Suriyenin dostları inisiyatifinin ikinci
toplantısı -bilindiği gibi- İstanbulda
yapılmıştır.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sarkozy Suriyenin dostu mu oldu?
AYTUĞ
ATICI (Mersin) - Savaşa mı gidiyoruz? Sen onu söyle.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) İstanbulda yapılmasının temel
sebebi, Suriyenin halkını temsil eden örgütlerin İstanbulu
tercih etmesidir ve Türkiye'nin buna destek vermesidir. Bu toplantıda
çıkan sonuç bildirgesinde, ev sahibi olarak Türkiye'nin
hazırladığı sonuç bildirgesinde Esad rejimine
karşı güçlü bir mesaj verilmiştir ve bu mesajın neticesi
olarak ilk defa Suriyedeki ulusal konsey Suriye halkının meşru
temsilcisi olarak tanınmıştır. Bundan sonraki aşamada
geldiğimiz noktada küresel sistem, Rusya ve Çin de dâhil olmak üzere, yine
Suriyenin dostları toplantısında çıkan bir sonuç olarak
Annan Planına destek verilmiş ama Türkiye'nin çabasıyla Annan
Planı bir takvime bağlanmıştır. Bu takvime
bağlanmanın arkasından Rusya ve Çin de bu sefer Annan
Planına destek vermek suretiyle Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin bütün üyeleri bu plan çerçevesinde Suriyeyi silahları
durdurması konusunda bir inisiyatifle karşı karşıya
bırakmıştır. Bugün gelinen noktada Suriyede silahlar
durmamıştır ve Türkiye bu inisiyatifine devam etmektedir.
Bakın
ben, AK PARTİ adına şunu çok açıkça söylüyorum: Eğer
halk katlediliyorsa, Suriyede kardeşlerimiz katlediliyorsa ki orada da
çift taraflı bir katliam yoktur,
çete hâline dönmüş bir rejimin katliamı vardır.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Orada terör saldırısı
var, terör saldırısı!
ÖMER ÇELİK (Devamla) Oradaki ekonomik
çıkarlarımızı da, oradaki stratejik
çıkarlarımızı da düşünmeyiz, her türlü bedeli göz
önüne alırız, Suriye halkının yanında yer alırız,
ekmeğimizi de paylaşırız, suyumuzu da
paylaşırız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ne alakası var?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yazık, yazık
Senin görevin ülke
menfaatlerini düşünmek.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Ayrıca, Suriyede çift taraflı
çatışma olduğu, Suriyede rejimin katliam
yapmadığı
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sen nerenin Meclisinde konuşuyorsun?
ÖMER ÇELİK (Devamla)
Suriyede rejimin karşısında
El Kaidenin bu katliamları yaptığı şeklindeki
açıklamayı ilk yapan kişi Beşar Esad ve
Dışişleri Bakanı Velid Muallimdir.
OKTAY VURAL (İzmir) ABD Kongre üyesi misin ya?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Hiçbir Arap ülkesi, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin hiçbir üyesi
OKTAY VURAL (İzmir) İsrailin güvenliği için
yaptığınızı niye itiraf etmiyorsunuz ha?
ÖMER ÇELİK (Devamla)
Suriyede El Kaidenin ya da başka
terörist örgütlerin Suriye rejimiyle karşılıklı bir iç
savaş içerisinde olduğunu iddia etmemektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) İsraili koruma kollama görevi size mi
düştü?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Biz, bu sözleri bir tek Türkiyede
duymaktayız. Suriyede rejim ve rejimin karşısındaki bir
gücün karşılıklı olarak çatıştığı
şeklindeki iddia, sadece Türkiye'nin içinde Rusya tarafından ve
Suriye Devlet Başkanı ve Suriye Dışişleri Bakanı
tarafından ilan edilmektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) İsrail sizinle gurur duyuyor!
ÖMER ÇELİK (Devamla) Eğer bu kadar meşru durumdaysa
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Şu anda MİT ajanları
yakalanmış
ÖMER ÇELİK (Devamla)
Suriyedeki rejim gerçekten samimiyse o
zaman şunu yapardı: Silahları durdururdu Ben kendime
güveniyorum. derdi ve seçime giderdi, sandığa giderdi. Niye buna
cesaret edemiyor?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sana ne kardeşim, başka bir
ülkeden sana ne ya?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bakın, askerî açıdan size
şunu sorayım: Şimdi, biraz evvel burada Irakta şunlar
olurken sesinizi çıkarmıyorsunuz. diyenler, Dünyanın
şurasında şu oldu, Irakta şu kadar insan öldürüldü sesinizi
çıkarmıyorsunuz. diyenler, bugün diyorlar ki: Suriye konusundan
size ne? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz o zaman da söyledik, biz, Beyrutun, Bağdatın,
Bosnanın kaderiyle ilgilenirken, Baküyle ilgilenirken, dünyanın her
tarafındaki kardeş coğrafyaların kaderiyle ilgilenirken
burada şunlar söylenmişti...
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Delikanlılığını
Karabağ için niye göstermedin?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Buradaki oturumlarda bazı genel
başkanlar tarafından şu söylenmişti: Türkiye'nin bu kadar
iç problemi varken bizim ne işimiz var bu dış ülkelerde?
Beş saat uzaklıktaki, sekiz saat uzaklıktaki yerlere
gidiyorsunuz da ne yapıyorsunuz? Türkiye'nin bu kadar problemi var.
denilmişti. Biz de şunu söylemiştik: Artık dünya yeni bir
dünyadır, Beyrutun kaderi Ankaranın kaderinden farklı
değildir, Bağdatın kaderi Diyarbakırın kaderinden
farklı değildir, Bosnanın kaderi İstanbulun kaderinden
farklı değildir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Günaydın, günaydın, yeni mi
uyandınız?
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bakünün kaderi Erzurumun kaderinden
farklı değildir. demiştik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bugün gelinen noktada taşeronlukla suçlayanlar şunu
bilsinler: Asıl bugün, Batılı güçler ve emperyalist güçler
Suriyede Esad rejiminin gitmesini istemiyorlar.
OKTAY VURAL (İzmir) Mahir Bey, kılavuzun değişmesi
lazım. Kılavuzu değiştirmek lazım. Yanlış
kılavuz.
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Niçin biliyor musunuz? Nasıl ki
Mısırda Mübareksiz bir Mübarek rejimini devreye sokmak istiyorlar
Suriyede de Esad rejiminin gitmesini istemiyorlar, zayıflamış
bir Esadın kalmasının Camp David düzenini sürdürmek
bakımından kendi lehlerine olduğunu düşünüyorlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ortak Bakanlar Kurulu yapıyordunuz
Sayın Çelik.
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Bugün asıl taşeronluk konusunda
dikkat etmesi gerekenler Esad rejimine meşruiyet üretmeye
çalışanlardır. Esad rejiminin karşısında olan
Türkiye, burada, Batıdaki bazı grupların bölgede mikro
devletler yaratma, bölge halklarını etnik ve mezhebi temelde
birbirine düşürme oyunlarına karşı Suriye
halkının birliği, bütünlüğü ve istiklalinden yana
çabalarını sürdürmektedir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sen ülkenin birliğine,
bütünlüğüne çalış.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Bakın, Orta Doğuyu bugün
dışarıdan hiç kimse dizayn etmiyor.
OKTAY VURAL (İzmir) - Madem müdahale etmek istiyorsun getir tezkereni.
Niyetin müdahale etmekse tezkereni getir.
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Orta Doğunun dışarıdan
dizayn edildiğini söylemek Orta Doğu halklarına hakarettir.
Halklar kendi kaderlerine el koyuyorlar. Bir halkın yüzde 90ı
dışarıdan dizayn edilemez. Bir halkın yüzde 50si, yüzde
60ı, yüzde 70i namluların
önüne çıkıp da
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çelik
buyurun.
ÖMER ÇELİK (Devamla) -
bu silahlara direniyorsa o halkın
direnişi meşrudur. Önce kamplar yapıldı sonra Suriyeliler
getirildi iddiası söyleniyor. Bu da yalandır; bu, Velid Muallimin
iddiasıdır.
OKTAY VURAL (İzmir) - Asker göndermeye niyetiniz varsa getirin tezkereyi,
name yapmayın.
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Suriyeli kardeşlerimiz devletimizin
korumasına, milletimizin alicenaplığına
sığınmıştır, başımızın
üstünde her zaman yerleri vardır.
Nitekim burada yine yanlış bir iddia dile getirildi.
Ahmedinejadın Başbakanımızı beklettiği ve bir
gün sonra kabul ettiği. Bu külliyen yalandır. Sayın Ahmedinejad
Türkmen heyetiyle görüşürken rahatsızlandı, bu görüşmeden
sonra Sayın Başbakanımızla görüşmesi vardı. Onun
üzerine görüşme ertelendi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - İyi uykular çocuklar, iyi uykular.
Tatlı rüyalar çocuklar, tatlı rüyalar.
ÖMER ÇELİK (Devamla) Fakat bizdeki arkadaşlarımız,
dış politikayı haber ajanslarından takip ettiği için,
Fas Haber Ajansı bunu akşam saat 20.00de geçince o saatte oldu
zannettiler ve bunu Türkiyeye tavır olarak gördüler.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sen bile inanmıyorsun.
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Biliyorsunuz İran Devletinin en yüksek
makamı Velayeti Fakih makamıdır. Velayeti Fakih, Ayetullah
Hamaneyn Sayın Başbakanımızı en üst düzeyde kabul
etmiştir ki cumhurbaşkanlığından da üstünde bir
makamdır. Dolayısıyla, Sayın İran
Cumhurbaşkanına, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına
gösterdiği saygı yüzünden de ayrıca teşekkür ederiz.
Başbakanımızı arabasının kapısına kadar
gelerek karşılamıştır. Öyle bir şekilde
görüşmenin ertelenmesi diye bir şey söz konusu değildir.
Şimdi bizim yaptığımız şey Suriyeye
düşmanlık değildir. Biz Suriye halkına
kardeşlik yapıyoruz, onun için Suriye rejimine karşı
geliyoruz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) O zaman savaşı
desteklemeyin.
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Bakın, devlet güçlerinin bu
şekilde öldürmesi
Bizim grubumuzda da vardır, diğer gruplarda
da eminim vardır; Lazkiyede akrabası olanlar, açsınlar
telefonu, Lazkiyeye sorsunlar. Bu nasıl bir rejimdir ki savaş
gemileriyle Lazkiyeyi bombalamıştır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Yalan! Yalan!
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Şimdi deniyor ki bunu bütün dünya
kabul ediyor, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 137 ülkesi
kabul ediyor, bütün dünya görüyor, bir tek Yalan. diyen Türkiye Büyük Millet
Meclisinden çıkıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) Durum bu kadar vahimse asker gönderme
tezkeresi getirin.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Yalan! Yalan!
BAŞKAN Sayın Serindağ, lütfen
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Gelelim diğer bir konuya:
Bakın, çok açık bir şekilde şunu söylemek lazım:
Burada Kürt meselesiyle ilgili de iddialar gündeme getirildi.
OKTAY VURAL (İzmir) Madem durum bu kadar vahim, müdahale
tezkeresi getirin.
ÖMER ÇELİK (Devamla) - PKK bir taşeron örgüt olarak Bass
rejimine hizmet sunacağını söylemiştir fakat Bass rejimi
bunu göze alamadığı için, Türkiyenin gücünü kudretini
karşısına almak istemediği için PKKnın bu
taşeronluğunu reddetmiştir. Suriyede Kürtlerin şimdiye
kadar kimliği yoktur, şimdiye kadar katledilmişlerdir ama Suriye
içerisindeki bir grup, bugün, Bass rejimine destek vererek, muhalifleri
öldürmek üzere, Bass rejiminin lejyoneri olarak Suriye halkına silah
çekmektedir. Dolayısıyla Kürt meselesini ele alırken bunu böyle
monolitik bir mesele olarak ele alıp, sanki Suriyedeki Kürtler
Oradaki
Demokratik Birlik Partisi hariç hiçbir güç PKKdan yana değildir,
PKKnın orada Esad rejimiyle iş birliği yapmasına
karşılık da Suriye içerisinde ciddi bir tepki vardır.
Son olarak şudur: Aziz millet bizi dinliyor. Şunu
soralım: Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bugün bu faaliyetleri
yapmaktadır, Suriye halkının yanında yer almaktadır.
Biz AK PARTİ olarak buna sonuna kadar destek veriyoruz, bütün gücümüzle
destek veriyoruz. Ama şu ana kadar Suriyedeki katliamın
durdurulması için konuşan muhalefet sözcülerinden bir öneri gelmiş
midir, gelmemiştir? Suriyede kan akmaktadır, kardeşlerimiz
öldürülmektedir.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul)- Suriyedeki kardeşlerimiz
ölüyor ama.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Geçen sene o samimi
pozlarınız neydi
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Orada kan akıyorsa bu kana biz
seyirci kalamayız. Türkiyeyi hiç kimse böyle bir savaşın,
Türkiye-Suriye arasında tek taraflı bir savaşın
parçası gibi de göstermeye çalışmasın, Türkiye
uluslararası toplumla beraberdir. Suriyedeki kardeşlerine
karşı Arap Birliğiyle, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyiyle, Birleşmiş Milletlerin üyeleriyle birlikte inisiyatif
geliştirmektedir. Türkiye savaş değil, bütün bir bölgede, bütün
bir Mezopotamya havzasında, bütün komşularında istikrar istemektedir,
refah istemektedir, zenginlik istemektedir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - İstikrar Irakta mı
kuruldu, Mısırda mı kuruldu, Libyada mı kuruldu?
ÖMER ÇELİK (Devamla) - Fakir komşu istemiyoruz,
güvenliksiz komşu istemiyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Bu kadar vahimse o zaman asker gönderin.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Bütün komşularımızın zengin
olmasını istiyoruz, bütün komşularımızın refah
içerisinde olmasını istiyoruz çünkü bizim
anlayışımız Orta Doğudaki klasik ezberi
bozmuştur. Orta Doğuda komşunu zayıflat, komşunu
fakirleştir, komşunun istikrarsızlaşmasını
sağla, oradan güç devşir dönemi Türkiyeyle bitmiştir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Mesela, Irakta Malikiyle niye görüşmüyorsunuz?
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Bizim yeni Orta Doğu perspektifimiz de budur.
Komşularımız da güçlü olacak, biz de güçlü olacağız.
Maliki
meselesi ise şudur: Maliki meselesi, bir Sünni Şii cepheleşmesi
değildir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Malikiyi siz ağırladınız ya.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Daha geçen hafta Irakın en büyük Şii grubu
Ammar El Hekim grubu, AK PARTİnin misafiri olarak AK PARTİden
eğitim almak üzere Türkiyede bizim misafirimizdi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siz ABDye göre dost-düşman değiştiriyorsunuz ya.
ABDye göre pozisyon oluşturmayın.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Bugün Kuzey Iraktaki Kürtler, Ammar El Hekim grubu olmak
üzere Şiiler, Türkmenler ve yine Sadr grubu olmak üzere Şiiler,
kendisinin Şii olduğunu söyleyen Malikiye karşıysa bu bir
mezhep meselesi değildir.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Kılavuzu değiştirin, yanlış.
Bakın, söylüyorum.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Ayrıca, Maliki gibi bir diktatörü savunmak da
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki herhangi bir sözcünün işi değildir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Maliki,
Türkiye Cumhuriyetine karşı saygılı ifade kullanmak
zorundadır.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Sizin sayenizde saygı mı kaldı
Türkiyeye?
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - Yüce Meclisten de Malikinin kınanması,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin arkasında durulması gibi bir
tavır beklenir.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sizin vebalinizdir.
ÖMER
ÇELİK (Devamla) Dolayısıyla, biz, Suriye konusunda sonuna
kadar kardeşlerimizle ekmeğimizi bölüşmeye, suyumuzu
bölüşmeye, onların kanının dökülmesine, durmasına
dönük olarak elimizdeki...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER
ÇELİK (Devamla) - ...bütün imkânları kullanacağız, bu
imkânlarımızı sonuna kadar sürdüreceğiz.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, tutanaklar geldi mi?
İnternete düştü, tutanakların hiçbiri gelmedi herhâlde daha?
Tutanaklar İnternete düşmüş de acaba size gelmedi mi?
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak, tutanaklar bize geldi efendim. Sayın
Bakanın da sataşma nedeniyle talebi var ancak bir
konuşmacımız kaldı, zaten öyle söyledim ben.
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz sataşmadık, eleştirdik efendim.
BAŞKAN
- Sayın Tüzele de söz verdikten sonra değerlendireceğiz.
MUHARREM
VARLI (Adana) Sayın Bakana kim sataştı?
BAŞKAN
- Grubu bulunmayan milletvekili adına Abdullah Levent Tüzel İstanbul
Milletvekili.
BAŞKAN
- Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri...
MUHARREM
VARLI (Adana) Böyle muhterem bir bakana kim sataşmış? Dilini
kopartırım.
BAŞKAN
Efendim, o sizin yüksek takdirleriniz.
MUHARREM
VARLI (Adana) Sağ olun Başkanım, teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sataşsa sataşsa Clinton
sataşmıştır.
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Diğer vekillere olduğu gibi bana da
beş dakika ek konuşma hakkı vereceksiniz zannediyorum.
Sözlerime
başlıyorum.
Evet, burada
Hükûmet adına ve AK PARTİ Grubu adına
konuşmacıların heyecanlı söylemlerini işittik.
Açıkçası benim ülkemiz adına, bölge halkları
adına kaygım daha fazla arttı. Şimdi, Sayın
Dışişleri Bakanı Dış politikada ne yapılmak
isteniyor, anlaşılmıyor. diyerek bizi de âciz olmakla itham
etti ama biz tabii ki âciz değiliz, ne yapılmak istendiğini
gayet iyi anlıyoruz ama ne yazık ki bu politikalar Türkiye
Hükûmetini, Türkiye halklarını zora ve âciz bir pozisyona sokacaktır.
Şimdi, bir defa, öncelikle şunun bilinmesini istiyoruz ki
Türkiye halkları, emekçileri bölge halklarıyla, Suriye, Irak,
İran halklarıyla bir kapışmaya, bir çatışmaya
kesinlikle izin vermeyecektir. AKP Hükûmeti o 2003 yılından bu yana
izlediği politikanın adını aktif dış politika
olarak koydu ve bu politikanın adı da emperyalist,
yayılmacı, âdeta Amerikanın atına binip
Osmanlının kılıcını sallamak diye tabir
edeceğimiz bir politika ama bu politikada hayır yok, bu politikada
Orta Doğuya özgürlükler getirmek, barış getirmek, kanı durdurmak
falan yok, öyle olsaydı çoktan olurdu. Yani Dışişleri
Bakanının burada büyük bir hezeyanla ve heyecanla Yeni Orta
Doğu oluşuyor, doğuyor ve biz bunun öncüsü olacağız.
sözlerini duymak, çok açıkça, bu politika burada söylenmekten çekinilse de
emperyalist bir politikadır, taşeron bir politikadır,
maceracı bir politikadır, çok açık bir şekilde
yayılmacılıktır. Bu yeni Orta Doğuda yani mezhep
çatışmaları üzerinden buraların
kışkırtılarak burada yeni sınırlar ve ülkeler
belirlemek adına oluşacak bir dizayn ve biçim verme şeklinde
Türkiye'nin rol oynaması çok açıkça burada bölge halklarına,
ülkemiz halklarına da kötülük yapmak anlamına gelecektir.
Şimdi, Iraka barış ve eşitlik geldi mi, özgürlük
geldi mi? En son Libyaya yapılan müdahaleden sonra burada kaos gitti,
yerine düzen mi geldi, istikrar mı geldi? Şimdi, bütün bunları
gören komşu ülke yöneticileri de haklı olarak kaygı duymakta ve
-biraz önce adı geçti yine- Başbakan Maliki en son
konuşmasında Türkiye bölgede herkese düşman ülke hâline geliyor.
demektedir.
Şimdi, Dışişleri Bakanına da, Başbakana da,
AKP Grubuna da, değerli milletvekillerine sormak gerekiyor, madem bu kadar
insan haklarından yana bu kadar bu gelişmelerden kaygı
duyuluyor, halkların derdine düşülüyor, neden Bahreyndeki halk ayaklanmasının
bastırılmasına, hem de Suudi askerlerce
bastırılmasına karşı çıkmıyorsunuz?
Bakın, gelişmeler son derece tehlikelidir. Türkiye devleti bölgede
yalnızlaşmaya devam etmektedir. Göz konulan topraklar ve ülke
yönetimleri, onlar Suriye, Irak, İran birbirlerine yakınlaşmakta
ama Türkiyeye uzaklaşmaktadırlar.
Şimdi burada değerli konuşmacı diyor ki: Suriye
halkına borcumuz; ahlaken, dinen, vicdanen, kardeşlik adına
borcumuzdur, bütün bunlar bunun adına yapılmaktadır. Yani
Özgür Suriye Ordusu adı altındaki halktan destek görmeyen çeteci
bir oluşuma yapılan destek bunun adına mıdır ya da
Irakta çok açık suçlanan, aranan bir Sünni lider Haşimiye sahip
çıkmak bunun adına mıdır? Ya da Başbakanın,
Şamı, Bağdatı zorba rejimler olarak ilan etmesi; bu nasıl
olabilir? Bunu, burada ben ya da herhangi bir milletvekili söyleyebilir,
nihayetinde bu bir görüştür ama bu ülkeyi yöneten Başbakan
söylediğinde, bu çok açık bir şekilde dış politikada
O ülkeleri hedef göstermek, o ülkelere savaşacağını
söylemek. demektir. Buna ne Başbakanın ne de hiçbir Hükûmet
yetkilisinin hakkı yoktur. Dolayısıyla, bunlar son derece
tehlikeli, zararlı, çok açık maceracı politikalardır.
Başbakan, âdeta ayakları yerden kesilmişçesine halkları
tehdit etmekte, komşu ülkeleri ha bire tehdit etmektedir; NATOyla, 5inci
maddeyle, güçlü silahlı kuvvetleriyle ha bire tehdit etmekte ama ondan
sonra biz şunu da hatırlıyoruz: Başbakan bu ülkede yönetime
başladığında ne dedi, hep önümüze neyle çıktı?
Biz dinsel, bölgesel, etnik milliyetçilik- ayrımcılık
yapmayacağız. dedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tüzel, buyurun.
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) Peki, Suriyede, Irakta Sünni
tabanı, halkı desteklemek adına, onlara yönetimde pay biçmek
adına buradaki mezhepsel gerginlikler üzerinden dış
politikasını inşa etmek. Bu nasıl bir çelişkidir? Bunu
nasıl izah edecek Hükûmet, Başbakan ve Dışişleri
Bakanı? Dolayısıyla, sizin yürüttüğünüz dış
politikanın adı, çok iyi biliyoruz ki bu mezhep
çatışmaları üzerinden buraların bölünmesine, yeniden
şekillenmesine ortak olmak demektir.
Ha, bir de tabii ki şu var ki, bütün bunlar ne için
yapılıyor? Sadece Amerikanın, NATOnun isteklerini yerine
getirmek, emperyalist planlara bağlanmak da değil, ülkemizin hayli
birikmiş sorunlarını, halkımızın
ezilmişliğini, sömürülmüşlüğünü,
açlığını, yoksulluğunu, bütün peş peşe gelen
zamları, her gün iş cinayetlerini, kadın cinayetlerini, istismarı,
ayrımcılığı, bütün bunların üzerini örtmek
içindir. Evet, şimdi o komşu ülke halklarının yöneticileri
diyorlar ki, bugüne kadar söyledikleri şey: Sizin bu
yaptığınız açıktan iç işlerimize
karışmaktır. Bunu yapmayın. diyorlar ama yarın bu
devam ettiği sürece diyecekler ki: Dönün, kendinize bakın. Evet,
Suriyede, Irakta, bu bölgede, Orta Doğuda, insan hakları
ihlallerini hatırlıyoruz, vicdanen ızdırap duyuyoruz. Peki,
Roboskiye ne diyeceksiniz? Üzerinden tam yüz yirmi gün geçti ve şimdi,
orada ölen çocuklardan, on üç yaşında Encünün annesi bize geldi,
burada söyledi: Türkiye devleti benim çocuğuma Türkçe kitap verdi, nüfus
kâğıdı verdi, kimlik verdi ama adalet vermedi, hâlâ adalet
vermedi. O nedenle, Hükûmet, Başbakan önce kendi ülkesinde adaleti,
özgürlükleri, eşitliği, insan haklarını tesis edecek. Önce
kendi topraklarımıza, kendi halklarımıza dönüp
bakacağız; komşu ülke halklarıyla, topraklarıyla
uğraşıp durmayacağız.
O nedenle, değerli milletvekilleri, çok açıkça, bu izlenen
dış politika ve özellikle bugün Dışişleri
Bakanının ağzından ilan edilmiş yeni birtakım
iddialar ve hedefler ülkemizin adım adım daha tehlikeli bir sürece
sokulduğunun işaretidir. Bu açık bir saldırgan
politikadır ve biz buna izin vermemeliyiz. Biz istiyorduk ki Mecliste
açık bir genel görüşmenin yapılması. Ama
Dışişleri Bakanı aynı şekilde Hükûmetin
izlediği politikayı burada dikte etmiştir. O nedenle, biz, önce,
Meclisimiz de, Hükûmet de, Başbakan da kendi ülkemizin sorunlarına
gözümüzü dönmek ve kendi ülkemizdeki yangına çözüm üretmek
durumundayız.
Şimdi, bildiğiniz gibi 1 Mayısa çok az bir zaman
kaldı ve 1 Mayısta sadece işten atmalara, kıdem
tazminatının gaspına, iş cinayetlerine, düşük
ücretlere, bölgesel ücretlere, ayrımcılığa gibi işçi
sınıfının talepleri değil ama aynı zamanda
emekçisi, üretici köylüsü, kamu emekçisi, kadını, genci, üniversite
hocası, sağlıkçısı, eğitimcisi bütün
halkımızın, bütün halklarımızın talebi hâline
gelmiş, barış içinde, hem ülkemiz içerisindeki barış
içinde hem de komşu ülke halklarıyla barış içinde 1
Mayısta alanlara çıkmak, özellikle bu Hükûmetin
uygulamalarından, politikalarından mağdur olmuş, muzdarip
olmuş ve talepkâr olmuş bütün halkımızın görevidir
diyorum. Savaşı durdurmak -tıpkı 1 Mart tezkeresini
engellemek döneminde olduğu gibi 1 Mayısta alanlara çıkarak,
bizim kardeşlik çağrılarımızı ifade ederek-
Türkiyede yaşayan Türkü, Kürtü, Çerkezi, Arapı eşitlik
temelinde, anayasal güvence temelinde, kardeşlik temelinde birlikte, bir
arada yaşama irademizi en güçlü şekilde bir kez daha Hükûmete
duyurmak ama aynı zamanda Amerikanın taşeronu
olmayacağımızı, emperyalist güçlerin isteği
doğrultusunda bölgede savaşa koşmayacağımızı
da en güçlü şekilde ilan edeceğiz.
Bizim bir sloganımız var. Halkların demokratik
kardeşliği olarak her yerde söylüyoruz: İşçiler birlik
olacak, halklar da kardeş olacak. Türkiyenin geleceği buradadır.
Eğer gerçekten Türkiye bölgede örnek bir ülke olacaksa, model ülke
olacaksa, komşu ülke halklarıyla barış içerisinde
yaşayacaksa tek çözüm yolumuz, tek izleyeceğimiz dış
politika, onurlu, insan haklarına saygılı, haysiyetli
politikanın adı budur. Barıştır, kardeşliktir,
ortak yaşamdır.
Teşekkür ediyorum. (BDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tüzel.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, müsaade
eder misiniz.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, tutanakları getirttim:
Sayın Davutoğlu
Suriye konusunda bugüne kadar izlediğimiz ilkeli tutuma yönelik
çeşitli eleştiriler gündeme geliyor: Başkalarının
yönlendirmesiyle hareket ettiğimiz, Suriye konusuna fazla müdahil
olduğumuz, yalnız kaldığımız, acele
ettiğimiz, savaşa sürüklendiğimiz, hatta askerî müdahaleden yana
olduğumuz gibi ithamlarla karşılaşıyoruz.
Sayın Uzunırmak - Azarlamayın milletvekillerini!
Sayın Davutoğlu Bize bu eleştirileri yöneltenler
alandaki gerçekleri, zamanın ruhunu ve en önemlisi AK PARTİ
iktidarlarının dış politika anlayışını
kavramaktan âcizdirler.
Sayın Işık Iraktaki
Sayın Davutoğlu Demokratik işleyiş çerçevesinde,
saygıyla karşıladığım bu eleştirilere yüce
Meclisin çatısı altından, bu kürsüden cevap vermek istiyorum.
Sayın Uzunırmak - Âcizliğiniz akıyor paçanızdan
ya! gibi devam ediyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Doğrudur.
BAŞKAN Burada, Sayın Bakanın sayın
milletvekillerine hitaben herhangi bir sataşması söz konusu
değil
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, yani, burada,
böyle Türkçe öğretmeni, felsefe falan gerekmiyor.
BAŞKAN
ama o zehaba kapılmışsınız,
buyurun Sayın Uzunırmak, buyurun
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Burada diyor ki: Bu politikayı
anlamamak âcizliktir.
BAŞKAN Buyurun.
Yeni bir sataşmaya mahal vermeden yalnız, üç dakika söz
veriyorum.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun
milletvekillerine sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Dışişleri
Bakanının, Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgilendirmek için
geldiği bir toplantıda kendi karşıt
politikalarını anlamamayı âcizlik olarak nitelendirmesini, her
şeyden önce, bir diplomatik lisan olarak ve bir üslup olarak
kınadığımı ifade etmek istiyorum. Tabii ki biz
anlamıyoruz ama anlayamayışımız neden
kaynaklanıyor? Bizim anlayamayışımız, stratejik
derinlikten stratejik oynaklığa doğru bir gidiş var.
Söylemlerle eylemlerin
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Hakaret ediyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Efendim, oynak strateji de bir taktiktir,
onu şey yapmayın yani biraz
bilginizi artırın. Şimdi, oynak strateji de uygulayabilirler, bu
da doğrudur, hakkıdır Hükûmetin.
SİNAN OĞAN (Iğdır) Ritmik strateji dediler
adına, ritmik strateji.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Şimdi, bakın, ben izah ediyorum
size: Söylemlerle eylemlerin birbirini tutmaması, vaatlerle, istek ve
arzularla yapılanın ve yapılmak istenenin amaca ulaşmayacak
olmasını biz elbette ki anlayamıyoruz değerli
arkadaşlar.
Bakın, şimdi Biz halktan yanayız. diyorsunuz. Halktan
yana dediğiniz yerde, Irakta 1 milyon insan ölüyor. Peki, bu insanlar
uzaydan geldi de, Amerikalılar Iraklıları, uzaydan gelen bu 1
milyonu öldürerek mi kurtardı? Halktan yanaysanız, acaba Irakta ölen
o 1 milyon insan ölürken siz hangi halktan yanasınız, Iraktan yana
mısınız, Irak halkından yana mısınız,
ölenden yana mısınız, öldürenden yana mısınız?
Şimdi Halktan yanayız. diyorsunuz. Libyada 50 bin kişi
ölüyor. Orada ölen Libya halkı. Peki, o Libya
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Biz mi öldürdük? Ekonomiyi
batırdınız, memleketin elini kolunu bağladınız,
şimdi gelip burada konuşuyorsunuz!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Konulara uygun konuşursan daha
düzenli olur. Bizim her konuda diyeceklerimiz var.
Dolayısıyla, acaba Libya halkından yana
mısınız, Libyada halkı öldürenlerden yana
mısınız? Biz bunu anlayamıyoruz. Bunu anlayamamak âcizlik
değil değerli arkadaşlar, bunu anlamaz hâle getirmek âcizlik,
bunu anlaşılmaz hâle getirmek âcizlik.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Partiniz de anlamaz, siz de
anlamazsınız!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Şimdi, Sayın Bakan
çıkıyor, diyor ki: Biz etnik, dinsel yönetmeye, birtakım
şeylere karşıyız. Peki, size bir ufuk açıyorum
şimdi; Kuzey Irakta oluşan etnik yapıya dayalı bir
bölgesel yönetim var. Merkezî Irak Hükûmetiyle ilişkileri kestiniz,
bölgesel yönetimle ilişkiyi sürdürüyorsunuz. Peki Dinsel olarak,
mezhepsel olarak birtakım yapılara karşıyız.
diyorsunuz, tamamen mezhepsel birtakım politikalar inşa etmeye
çalışıyorsunuz. Burada söylenenle yapılanın
farklı olması
Eğer dilek ve temennilerle her şey temin
edilebilseydi, o dilek ve temennilerin gerçekleşme oranını,
yolunu, gerçekliliğini tartışmasaydık politika diye bir
şey olmazdı.
Sayın Bakan, böyle tahammülsüzlüğünüz herhâlde sizin
dış politikada düştüğünüz acziyetten dolayı buradaki
gerginliğinizi ortaya koymuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Dolayısıyla, böyle
gerginliğiniz dış politikadaki
başarısızlığınızın bir işareti
olarak algılanacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.
Bir oturun Sayın
Serindağ, söz vereceğim size.
Sayın İşler, buyurun, sizin de sataşmayla ilgili bir
talebiniz var. Kim, ne için sataştı, yerinizden ifade eder misiniz
önce.
Sistemi açtım sesinizin anlaşılması için Sayın
İşler.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Sayın Başkanım,
Kahirede, Mısırda yapılan bir toplantıyla ilgili, benim
de hazır bulunduğum bir toplantıyla ilgili Sayın Korutürk
konuşmasında yanlış bilgi verdi, o konuyu düzeltmek
istiyorum. Müsaade ederseniz
BAŞKAN Ne söyledi de yanlış dedi?
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Bütün toplantıya katılan
tarafların Türkiye'nin aleyhinde olduğunu söyledi; bu, gerçekleri
yansıtmamaktadır.
BAŞKAN Buyurun Sayın İşler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakan da yanlış bilgi verdi, ben
de söz istiyorum.
2.- Ankara Milletvekili Emrullah İşlerin, İstanbul
Milletvekili Osman Taney Korutürkün şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın milletvekilleri, sözlerime başlarken yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada Sayın Bakanımız Suriyeyle ilgili, Suriye
konusunda Türkiye'nin izlemiş olduğu politikalarla ilgili
açıklamalarda bulundu ama maalesef Sayın Bakanımızın
konuşması sataşmalarla sabote edilerek dinlenilmedi. Ondan sonra
da gruplar adına yapılan konuşmalarda yine ne yazık ki bizi
sürekli eleştiren partiler
KAMER GENÇ (Tunceli) Doğru bilgi vermedi, ne sataşması?
Doğru bilgi vermedi, hep yalan söyledi.
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
isterdik ki bize ne yapmamız
gerektiğini, önerilerini söylemiş olsalardı ama burada bir
saattir sizi dinliyorum, maalesef bize bir öneri gelmedi.
BAŞKAN Sayın İşler, lütfen sataşmayla ilgili
konuşun.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Sayın Başkanım,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın Korutürk benim
de katıldığım Türk-Arap Parlamenterler Diyalog
Toplantısıyla ilgili burada birtakım bilgiler verdi.
Vermiş olduğu bilgiler maalesef gerçeği
yansıtmamaktadır.
Sayın Korutürk şu an karşımda oturuyor. Biz orada
iki tane Baasçı milletvekiliyle tartışma yaptık ve onlar
bizi suçlamışlardır, ben de onlara gereken cevabı vermişimdir.
Hatırlarsanız onlar Suriyenin iç işlerine
karışmayın. demişlerdir. Ben de onlara şunları
söyledim: Biz Suriyenin iç işlerine karışmıyoruz
AYTUĞ ATICI (Mersin) Daha ne yapacaksınız?
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
biz Arap Birliğiyle birlikte
hareket ediyoruz, Birleşmiş Milletlerle birlikte hareket ediyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başbakan Suriye bizim
iç işimizdir. demedi mi?
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Bugün Suriyede yaşananlar
Suriyenin iç işi olmaktan çıkmıştır ama Baba Esad
döneminde 1982de yaşananlar Suriyenin iç işi olarak
kalmıştır, dünya değişmiştir. Bu konuları
ben orada kendilerine anlatmışımdır.
Ayrıca Sayın Korutürk ülke adlarını vererek bütün
oraya katılan ülke temsilcilerinin hepsinin Türkiye'nin aleyhinde
olduğunu söylediler. Bu, gerçeği yansıtmamaktadır. Arap
tarafının oturum başkanı -Cezayirli- böyle bir
açıklamada bulunmamıştır; Tunuslu temsilciler vardır,
böyle bir açıklamada bulunmamışlardır; Sudandan
temsilciler vardır, böyle bir görüşe katkıda
bulunmamışlardır.
Sayın Başkanım, bu hususu açıklamak istedim. Bizim
politikamız -bir kere daha altını çiziyorum-
barışı, güvenliği, istikrarı ve refahı
hedeflemektedir. Bu doğrultuda çabalarımızı sürdürüyoruz ve
sürdürmeye devam edeceğiz.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Serindağ
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Korutürk lütfen oturun, Sayın
Serindağ söz istemişti.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Cevap vermek istiyorum
yalnız Sayın Başkan.
BAŞKAN Yerinizden Sayın Serindağ, ne için istiyorsunuz
sözü önce?
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) İsmimi zikrederek
BAŞKAN - Sayın Korutürk oturur musunuz, Sayın
Serindağa söz verdim.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Peki, yalnız söz istiyorum.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, İç Tüzükün 60ıncı maddesine
göre söz istiyorum.
BAŞKAN Lütfen Sayın Serindağ. Burada İç Tüzükün
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Çok kısa
BAŞKAN Bir saniye Sayın Serindağ
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Efendim, ben Suriyeye
BAŞKAN Efendim, bir saniye
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz kesebilirsiniz ama ben
burada söyleyeceğim. Ben Suriyeye komşu bir ilin milletvekiliyim.
BAŞKAN Sayın Serindağ, o zaman söyleyin, buyurun.
Lütfen
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Burada yalan yanlış
bilgiler ortaya atıldı, bana söz hakkı vermiyorsunuz.
BAŞKAN Hayır size söz hakkı ben vermiyorum değil,
İç Tüzükün 59uncu maddesini açarsanız, ben de okuyorum buradan
efendim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Bakın, İç Tüzükün
60ıncı maddesi şöyle
BAŞKAN 60ıncı madde 59u kapsamıyor efendim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Bak, Pek kısa bir sözü
olduğunu belirten üyeye Başkan, yerinden konuşma izni
verebilir. diyor.
Bakınız, siz AKP Grubundan söz isteyene verdiniz, bana
vermiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Serindağ, İç Tüzükün 59uncu
maddesinin ikinci fıkrasını okuyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, o 60a göre istiyor, 59a göre değil.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Ben 60a göre istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Genç, sizden öğrenecek değiliz
efendim, herkes biliyor burada.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Ben 60a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Her şeye müdahil olmayınız lütfen.
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama doğru dürüst orayı yönet!
BAŞKAN Hükümet, olağanüstü acele hâllerde gündem
dışı söz isterse -Sayın Bakan gündem dışı
söz istedi- Başkan, bu istemi yerine getirir. Hükümetin açıklamasından
sonra, siyasî parti grupları birer defa ve onar dakikayı aşmamak
üzere -Kaldı ki siyasi parti gruplarının anlaşması
üzerine beşer dakika sürelerini artırdık- konuşma
hakkına sahiptirler.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Nasıl verdiniz? Deminki
hatibe nasıl söz verdiniz?
BAŞKAN O sataşma nedeniyle efendim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Sataşma değildi,
Yanlış bilgiyi düzeltiyorum. diye çıktı.
BAŞKAN Grubu bulunmayan milletvekillerinden birine de beş
dakikayı geçmemek üzere söz verilir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz sataşmadan
vermediniz, yanlış bilgiyi düzeltmekten verdiniz.
BAŞKAN Sayın Korutürk, sisteme girer misiniz, lütfen
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz burada istediğiniz
gibi yönetemezsiniz.
BAŞKAN Sayın Korutürk, sisteme girer misiniz.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz nasıl verdiyseniz,
bana vermek zorundasınız.
BAŞKAN Hayır, sataşma olmuş olsaydı ben size
Yerinizden sisteme girdiniz, sordum efendim Ne için söz istiyorsunuz? diye.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Sataşmadan vermediniz
Sayın Başkan, sataşmadan vermediniz, yanlış bilgiyi
BAŞKAN Sayın Serindağ, böyle bir usulümüz yok ki,
lütfen
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Efendim, niye verdiniz siz
benden önce?
BAŞKAN - Burada her sayın milletvekiline söz vereceğiz
diye bir kayıt yok yani.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Yalnız burası
Parlamento, yanlış bilgilerin düzeltilmesi lazım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Niye öncekine verdiniz?
BAŞKAN Sataşma olduğunu iddia etti, sataşmadan
dolayı verdim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim AKP Grubundaki arkadaşa
düzeltme gerekçesiyle verdiniz, Ali Beye niye düzeltme gerekçesiyle
vermiyorsunuz?
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Ona niye veriyorsunuz da bana
vermiyorsunuz?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakın, düzeltme gerekçesiyle
verdiniz, niye düzeltme gerekçesiyle Ali Beye vermiyorsunuz?
BAŞKAN Düzeltme gerekçesi değil, sataşma efendim. O bir
sataşma
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sataşma değil, düzeltme
gerekçesiyle söz verdiniz. Neden düzeltme gerekçesiyle vermiyorsunuz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi lütfen
Sayın vekillerimiz
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) Sen toplantıda
mıydın? Adam toplantıdaydı, bizzat şahit oldu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) O adam milletvekili.
Toplantıda ona mı sataştı sanki?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, lütfen sisteme girin de sözleriniz
anlaşılsın efendim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz milletvekillerinin sözünü
de böyle hemen kesemezsiniz.
BAŞKAN Bu, usul değil Sayın Serindağ, lütfen
yerinize oturun. Sayın Hamzaçebiyi dinleyeceğiz.
Buyurun efendim.
V. AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubundan bir milletvekiline, Başkanın
sataşma olmadığı halde sataşma gerekçesiyle söz
vermesine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, önemli bir konuyu
görüşüyoruz. Hükûmetin Suriyeye ilişkin dış
politikasına yönelik olarak Sayın Bakan bilgi verdiler, siyasi parti
grupları görüşlerini açıkladılar.
İç Tüzükün bütün hükümlerini katı bir şekilde
uygulamıyorsunuz. Örneğin, gruplar arasında varılan bir
mutabakat olması nedeniyle grupların onar dakikalık söz süresini
on beşer dakika olarak uyguladınız, doğru bir şey
yaptınız.
Yine, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan bir
arkadaşımıza sataşma olmadığı hâlde
sataşma gerekçesiyle söz istediği için söz verdiniz. Gerçekçi
sataşma nedir? Kürsüde konuşan hatip, bir milletvekilimizi kastederek
onun söylediğinin, yaptığının farklı anlama
gelecek şekilde bir ifadesini ortaya koyarsa verirsiniz. Bir
anlayışla o arkadaşımıza da söz verdiniz, bu da gayet
doğaldır. Arkadaşımız kürsüye çıktı,
görüşlerini açıkladı. Şimdi, bu kadar önemli bir konuda
Sayın Ali Serindağ yerinden bir söz talep ediyor efendim. Bunu da
İç Tüzükün 59uncu maddesi, 60ıncı maddesi
O konuda bir tedahül
vardır biliyorsunuz, o bir tartışma konusudur. Kendisine de
bugünkü tolerans çerçevesinde bir söz vermenizin uygun olacağını
düşünüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Burada sisteme giren sayın milletvekillerinin sayısı 17.
17 kişiye de söz vermek durumundayız o zaman.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Siz
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Muhaliflere vereceksiniz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Bir saniye efendim, bir saniye
Sayın İşler oturduğu yerden sisteme girdi ve
Sayın Korutürkün İç Tüzükün 69uncu maddesi çerçevesi içerisinde
kendilerine ait olmayan bir sözü söylediğini söyledi ve bu bir
sataşmadır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Kendilerine ait olmayan
değil.
BAŞKAN - Sayın Serindağ, lütfen müdahil olmayın.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Efendim ama doğruyu
söylemeniz lazım. Kendilerine ait olmayan değil, Yanlış
bilgi verdi. dedi. Doğrusunu söyleyelim.
BAŞKAN Sataşmadır efendim. İç Tüzükün 69una
bakarsanız, bu bir sataşmadır.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Sataşma değil.
BAŞKAN Kastedilen şahsın verdiği bilgiden
farklı bilgi vermek sataşma nedenidir.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Efendim, Sayın Ömer Çelik
de yanlış bilgi verdi, Sayın Bakan da yanlış bilgi
verdi.
BAŞKAN Sayın Korutürk, sisteme girin.
Buyurun efendim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Evet, yanlış bilgi
verdiler.
BAŞKAN Sayın Serindağ, lütfen
Tutanaklara geçti zaten
efendim sözleriniz.
Sisteme girin lütfen, ne için söz istiyorsunuz veya buyurun Sayın
Serindağ.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Söyledim ben, niçin söz
istediğimi söyledim. Demin söyledim, istiyorsanız bir daha tekrar
edeyim.
BAŞKAN Sayın Serindağ, size niye vermeyeceğimi
izah ettim ben. Yapabileceğimiz bir şey yok efendim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Efendim, ben de niçin
Siz
burada istediğiniz gibi yönetemezsiniz.
BAŞKAN Sayın Korutürk, sisteminiz açıldı, buyurun.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz burada istediğiniz
gibi yönetemezsiniz. Siz milletvekilinin söz hakkını gasbedemezsiniz.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Sayın Başkan,
Sayın Emrullah İşler benim ismimi kullanarak vermiş
olduğum bilgilerin yanlış olduğunu iddia etti, o konuyu
düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Korutürk.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, niye
bana söz vermiyorsunuz?
BAŞKAN Usule uygun olmadığı için Sayın
Serindağ.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Efendim, usulü siz icat
ediyorsunuz.
BAŞKAN Lütfen Sayın Serindağ, oturun.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Siz, sayın AKPliye
nasıl söz verdiyseniz, bana bu oturumda söz vermelisiniz, söz vereceksiniz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Efendim, şimdi de CHPliye veriyorum sizin
tabirinizle, Cumhuriyet Halk Partiliye veriyorum. Biraz önce Milliyetçi Hareket
Partisinden bir sayın milletvekiline verdim.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Peki, niye bana vermiyorsunuz?
BAŞKAN Buyurun Sayın Korutürk.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürkün, Ankara
Milletvekili Emrullah İşlerin şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) Peki, teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Emrullah İşler
Mısır Kahirede yapılan Diyalog Toplantısında
bulunanların Türkiye'nin karşısında olduğunu, Türkiye
aleyhtarı olduğunu söylediğimi iddia etti. Ben böyle bir
şey söylemedim.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) İsim vererek söylediniz.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) Türkiye aleyhtarı demedim.
Türkiye'nin Arapların iç işlerine karışmalarına
karşı olduklarını söylediler, Türkiye'nin işgale
hazırlandığını söylediler, kendilerinde böyle bir
algılama olduğunu söylediler.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Tutanaklara bakın, öyle
değil.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) Biz orada, bitiş belgesini
hazırlarken, o belgenin içerisinde, yabancı orduların Suriyeye
müdahale etmemesi yolunda bir ortak bildiri koyalım, madde koyalım
istediler. O maddeye Komisyonumuzun AKPli üyeleri karşı
çıktı.
OKTAY VURAL (İzmir) - Vay anasına, demek yabancı
orduların girmesini istediniz!
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) Bunun üzerine ciddi bir münakaşa
oldu. O ciddi münakaşa içerisinde bize sarf ettikleri sözler arasında
Filistin temsilcisinin Biz size nezaket gösteriyoruz, burada Arap
konularında konuşmanıza müsamaha ediyoruz. dedi. Bunu dedi mi,
demedi mi? Arkasından, Ürdünlü Siz saldırı hazırlığı
içerisindesiniz, biz buna müsaade etmeyiz. dedi. Bunlar yanlış bilgi
değil, bunların hepsi doğru bilgi.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Heyetleri saydınız, ben
onu söyledim.
OSMAN TANEY KORUTÜRK (Devamla) Ben de Sayın İşlere
döndüm, yanımda oturuyordu dedim ki Sayın İşler, buradaki
hissiyatı, lütfen döndüğünüz zaman Sayın Bakana arz edin,
anlatın. dedim. Benim Sayın Bakana erişimim yok. dedim mi,
demedim mi Sayın İşler?
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Doğrudur
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (Devamla) Peki, teşekkür ederim.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) -
ama siz burada bütün ülke halklarını
saydınız, bu yanlıştır.
OSMAN TANEY
KORUTÜRK (Devamla) Sağ olun Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korutürk.
Sayın
Bakan, sizin sataşma nedeniyle talebiniz vardı. Yerinizden
OKTAY VURAL
(İzmir) Yabancı orduların girmesini mi istediniz?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN
Kim, ne için?
Bir saniye
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, en son Sayın Bakan
konuşsun.
BAŞKAN Sayın
Bakana veriyorum. Bir saniye, bir oturun
Efendim?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Bu konuşmaları topladıktan sonra
Sayın Bakan konuşsun.
BAŞKAN
Siz ne diye talep ediyorsunuz Sayın Şandır?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Efendim, Sayın Ömer Çelik, grupların bu konuda
bir öneride bulunmadığı yönünde bir suçlama ortaya koydu. Bu
önemli, tutanaklara geçti, halkımız dinledi. Milliyetçi Hareket
Partisi de bir gruptur.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Şandır.
4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, Adana
Milletvekili Ömer Çelikin MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim.
Önemsediğim
için söz istedim Sayın Başkanım.
Gerçekten
dış politika konuları karşılıklı meselemiz,
ortak meselemiz. Dış politika hükûmetlere ait olmaz, devlete ait
olur, millî politika olur. O konuda gerçekten önerilerimizi ifade etmemiz
lazım ama Sayın Bakan öyle bir başlangıç yaptı ki
işi çileden çıkardı, kusura bakmasın ama sonuç
itibarıyla eksik kaldı. Tutanaklara geçmesi, Sayın Çelikin
talebi doğrudur. Onun için, Milliyetçi Hareket Partisinin bu konudaki
önerilerini konuşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu konuda
diğer partileri incelemedim ama Milliyetçi Hareket Partisi Sayın
Genel Başkanı 3 Mayıs 2011de ilk bu konuyu değerlendirdi.
Konuşmalarının tamamını taradım, 42 defa
konuşmuş bu konuda. Koca kitap oldu Devlet Bahçelinin
konuşmaları. Dolayısıyla, bunların tümünde Hükûmete
karşı bu konuda tespit ve önerileri var. Bunları kısaca
size arz etmek istiyorum: Bir: Suriye, komşu bir ülke olarak kendi iç dinamikleriyle
meselelerini çözmeli ve yanı başımızda yeni bir işgal
girişimi asla olmamalıdır. Irak tecrübesi
unutulmamalıdır.
AKP Hükûmeti, Esad yönetimiyle muhalifleri
buluşturacak ve uzlaşmalarını sağlayacak yeni kanallar
oluşturmalı ve meseleye tek yanlı
yaklaşmamalıdır.
İki taraf da
karşılıklı tavizlerle ve kolaylaştırıcı
tutumlarla mutabakat zemininde buluşmalı ve kardeşlik
bağlarıyla uluslararası operasyonların ve iç
çatışmaların önüne geçmelidir.
Elbette muhaliflerin talepleri karşılanmalı ancak merkezî
yönetimin hassasiyetleri de göz ardı edilmemelidir.
AKP yalnızca muhalifleri dikkate alan ve kollayan tarzından
vazgeçerek geniş bir diyalog ve iletişim ortamı için
uluslararası çevreleri harekete geçirmeli ve Suriyenin kanlı bir
işgalin içine düşmesi mutlaka önlenmelidir. Bu noktada, Türkiye,
kolaylaştırıcı bir rol üstlenmeli, ülkeye, Suriyeye
sağduyu ve aklıselimi tavsiye etmelidir.
Bunun dışında üç şey daha söylüyoruz, diyoruz ki:
Suriyeye bir askerî müdahale yapılmamalıdır. Yapılacak
bir uluslararası askerî müdahalenin içerisinde Türkiye
bulunmamalıdır ve Türkiye toprakları bu askerî müdahalede
kullandırılmamalıdır.
Onun için, Milliyetçi Hareket Partisinin bir önerisi
olmadığını söylemek doğru olmamıştır.
İfade etmek fırsatını verdiği için Sayın
Başkana teşekkür ediyorum.
Bir hususu da tekrar Sayın Çelikin dikkatine sunuyorum, onun
hatırlatması doğrultusunda söylüyorum: Evet, Türkiye Cumhuriyeti
devletine başka ülkelerin yöneticilerinin hakaret etmesini Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak biz de şiddetle ve nefretle
kınıyoruz. Türkiyedir burası, Türkiye hepimizindir.
Dolayısıyla, Türkiyeye hiç kimse hakaret etme cüretini
göstermemelidir.
Söz verdiğiniz için tekrar teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Aynı çerçevede,
bu söz aynı zamanda bizim grubumuza da bir sataşmadır.
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) - Sayın Ali
Serindağ çıkacak efendim grubumuz adına.
BAŞKAN Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
5.- Gaziantep Milletvekili Ali Serindağın, Adana
Milletvekili Ömer Çelikin CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanın tutumunun da doğru
olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Sayın
Başkan Türkiye Büyük Millet Meclisini yönetiyor, Türkiye Büyük Millet
Meclisini hakkaniyetle ve adaletle yönetmelidir. Sayın Başkan, bir
partinin grup başkan vekili değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Başkanıdır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Asla böyle davranmıyor.
BAŞKAN Bir saniye sayın milletvekilleri, ben kendimi
savunurum, âciz değilim.
ALİ SERİNDAĞ (Devamla) Evet, Sayın Başkan
kendisini savunur.
Şimdi,
Sayın Ömer Çelik AKP Grubu adına konuşurken bir ifadede bulundu,
dedi ki: Lazkiyede savaş gemileri halkı bombaladı. Efendim,
şimdi Sayın Dışişleri Bakanımız burada,
Dışişleri yetkilileri burada; Sayın
Dışişleri Bakanı bu bilgiyi burada doğruluyorsa doğrulasın.
Ben hiçbir şey demiyorum bu konuda. Sayın Bakan bu konuda
görüşlerini lütfen açıkça ifade etsin. Acaba doğru mudur,
yanlış mıdır? Sayın Başkan, bu konuda
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Buna Suriye cevap versin, sen niye cevap veriyorsun? Onu
anlamadım.
BAŞKAN
Sayın Işık, lütfen
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) Efendim, siz öyle düşünebilirsiniz. Biz
ülkemizin menfaatini düşünüyoruz. Ben Suriyeye komşu bir ilin
milletvekiliyim.
Şimdi,
Gaziantepte yayınlanan bir gazeteden bir parça okuyorum
Sayın sözcü
dedi ki: Bu, iki grubun çatışması değildir. Evet,
okuyorum: Eski Tekel tütün deposu alanındaki çadır kente
yerleştirilen Suriyelilerden -bu, İslâhiyede- çoğunluğunu
genç erkeklerin oluşturduğu 442si 33 minibüsle İslâhiyeden
ayrıldı. Ülkelerine dönmek üzere Hatayın Reyhanlı ilçesine
giden Suriyelilerden bazıları gazetecilere yaptığı
açıklamada kampta kalan ailelerini görmek için İslâhiyeye
geldiklerini ve savaşmak için yeniden ülkelerine döneceklerini ifade
etti.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Ne var bunda?
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Nasıl ne var ya! Siz besleyip savaşa
gönderiyorsunuz.
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) Bunu takdirlerinize sunuyorum.
Gene,
biliyorsunuz, gazeteci Tayfun Talipoğlunun kamplarda
yaptığı bir röportaj var. Bakın ne diyor: Gelenlerden
sadece yüzde 20si Esad rejiminden kaçtığını söylüyor.
Diğerlerine iş, para ve vatandaşlık vadedildiği ifade
ediliyor. Hiçbirisi kaçmış değil, yanlarında güvercinlerini
getirenler bile var. Değerli arkadaşlarım, bu nasıl bir
geliştir ki gelenlerin yüzde 50si geri dönmüş, 16 bin kişi geri
dönmüş. Bunu sizin takdirlerinize sunuyorum. Devam ediyor: Askerlerimiz
kamplarda silahsız nöbet tutuyor. Dışişleri görevlileri de
her ihtiyacı karşılamaya çalışıyor. Ama buna
rağmen
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ SERİNDAĞ (Devamla)
en ufak bir talepleri
karşılanmadığında, oturma eylemi yaparak devlet
görevlilerini şikâyet ediyorlar. Biraz sinirlenince, bana Başbakan
Erdoğanı bağlayın diye bağırıyorlar.
Bunlar benim sözlerim değil; bunlar, kampa giden ve röportaj yapan
gazetecinin sözleri.
Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Serindağ.
Sayın Kaplan buyurun, size de üç dakika söz veriyorum sataşma
nedeniyle.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkanım,
Sayın Çelik Meclise çok gelmediği için geçen hafta araştırma
önergelerinin konularını bilmiyor. Sayın Sırrı Süreyya
Önder bu konuda grubumuz konuşacak.
BAŞKAN Buyurun.
6.- İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya Önderin, Adana Milletvekili Ömer Çelikin BDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan,
kıymetli arkadaşlar; iki tane bu konuda önergemiz var reddedilen,
önce bunu belirterek başlayayım. Sonra, burada meselenin
logaritmasını çözen hiçbir değerlendirme yapılmadı
gerek iktidar gerek muhalefet partileri tarafından.
Askerî olarak test edilmeyen hiçbir siyasi güç, siyasi güç
değildir. Bu savaşı Türkiyedeki büyük sermaye istiyor. Bu
sıkıntıyı ihraç edecek bir alan açma projesi bu.
Sayın Ömer Çelik, Büyük Atatürk diyerek -hani ben, insanlarda böyle büyük, küçük diye
bir rütbeye hiç alışamamışım- Yurtta sulh cihanda
sulhu olumlayarak bu politikaya müstenit yaptı, o konuda da tarihsel
bilgilerini bence yenilemesinde fayda var. Birinci Lozandan ikinci Lozana
geçerken İzmir İktisat Kongresinde esas olarak formüle edilmiştir.
O söz bir barış havariliği falan değildir, bunu herkes
yanlış biliyor. Biz, yurtta sulhu istiyoruz, cihanda da sulhu
istiyoruz değil; o bir teslimiyetin ve aczin ifadesidir. Bu topraklarda
elimizde kalan bakiyeye
TANJU ÖZCAN (Bolu) Ne alakası var?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Dinlerseniz anlarsınız. Öyle
slogan olarak konuşmak kolay, metafor olarak da kulağa hoş
geliyor. Şudur
Söyleyeyim, birinci Lozanla ikinci Lozan arasındaki farkı
biliyor musun da buna itiraz ediyorsun?
TANJU ÖZCAN (Bolu) Her şeyi sen mi biliyorsun?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Biliyorum da anlatıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Biliyoruz, senin bilgine ihtiyacımız
yok.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bu, Misakımillîden vazgeçme durumunun formüle
edilmiş hâlidir. Yani Biz Hatayla, Suriyeyle, Irakla, Musulla ilgili
bütün taahhüt ve taleplerimizden vazgeçiyoruzun Atatürkçesidir,
Atatürkçesidir. Yurtta sulh, cihanda sulh! öyle bir barış
havariliği değildir. Aldınız bunu, bir ton yanlış
anlam yüklediniz siz de iktidar da, böyle çevirip duruyorsunuz.
Onun için bu
savaş, Türkiyede Türkiye işbirlikçi sermayesinin bu ülkedeki
sıkıntılarını ihraç edeceği bir alan açma
meselesidir. Bu kadar sınıfsal, bu kadar net, bu kadar emperyal bir
amaç taşımaktadır. Böyle konmazsa daldan dala uçulur gidilir ve
meselenin aslına, rüknüne tekabül eden bir değerlendirme
yapılamaz.
Biz zannettik
ki, Sayın Bakan bizi bu konularda bilgilendirecek ama Sayın Bakan
azarlamaya gelmiş. Dolayısıyla bundan beklenen fayda bizler açısından
hasıl olmadı. Azarımızı işittik ama yerimize
oturacak değiliz. Bu, sınıfsal bir meseledir; bu, Orta
Doğudaki bütün halkların zararınadır. İnsani de
değildir, İslami de değildir, hiçbir kitapta da
karşılığı yoktur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın
Önder.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Şimdi, Sayın Önder, zaman
zaman kürsüye çıkıyor, konuşmalar yapıyor, kendisini çok
zaman zevkle izliyorum ama biraz önceki konuşmasına
katılmadığımı, Atatürkün Yurtta sulh cihanda sulh!
cümlesini, asıl amacından başka bir alana
taşıdığını, kopardığını ifade
etmeliyim.
Türkiye
Cumhuriyeti ve onun kurucusu Büyük Atatürk, Misakımillîyi ulusumuzun
önüne bir hedef olarak koymuştur. Ulaşılması gereken bu
hedef için Kurtuluş Savaşı verilmiştir. Ancak elbette ki
savaşın, mücadelenin kendi şartları vardır.
Kurtuluş Savaşının, kurtuluş mücadelesinin kendi
şartları vardır, dengeleri vardır. Büyük bir mücadele
vermiş bir ulusun tarihinden söz ediyoruz. Birinci Dünya Savaşından
çıkmışız, dört yıl süreyle
imparatorluğun her tarafında, bütün cephelerinde
savaşmış bir millet var. Buradan Kurtuluş
Savaşına geçmişiz. Dört yıl süren, büyük bir mücadele söz
konusu. Dört yıl süren büyük bir mücadelenin sonrasında
-Misakımillîyi Sayın Önder eğer tartışma konusu
yapmak istiyorsa tabii ki tartışılabilir yani neden o hedeflere
ulaşmadık, neden o hedeflerden vazgeçtiğini sorgulamak istiyorsa-
asıl bugünkü Türkiyede bu sorgulanmak isteniyorsa belki emperyal
yaklaşım budur. O günkü şartlarda cumhuriyetin kadroları,
Atatürk ve onun arkadaşları hedefi öyle belirlemiştir ve Yurtta
sulh, cihanda sulh! ilkesini de cumhuriyetin temel politikası olarak
koymuştur.
Görüyorum ki bugün Hükûmet, onun sözcüleri, iktidar partisi sözcüleri
onu asıl anlamından koparsa da o cümleye yaslanma
ihtiyacını duymaktadır. Keşke bu, gerçekten Türkiye
Cumhuriyetinin, bugünkü hükûmetlerin, bugünkü Hükûmetimizin samimi dış
politikasının referans noktası olabilseydi.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Muhalefet Sözcüsü
meseleyi anlamamış. Bu, yüz yıllık bir avans almadır.
BAŞKAN Sayın Önder, lütfen, bunun yeri bura değil ama.
Bu karşılıklı
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Hayır, hayır,
kayıtlara böyle geçmesin çünkü benim kastettiğim o değil.
BAŞKAN Siz çıktınız düşüncelerinizi ifade ettiniz,
Sayın Hamzaçebi de düşüncesini ifade etti. Bundan ibaret yani.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Küçük bir açıklama
yapacağım.
BAŞKAN - Buyurun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Atatürkün Yurtta sulh, cihanda
sulh lafı, yüz yıllık bir avansla
sonuçlanmıştır. Yani biz civardaki haklarımızdan ve
emperyal çıkarların buradaki oluş bitişlerine müdahil
olmayacağız.
BAŞKAN Daha önce de söylediniz zaten bunu.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Bu budur. Burada bu ülkeye yüz
yıllık bir avanstır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) Emperyal güçleri defetmiştir, yedi
düveli defetmiş ya!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, böyle bilgi verilir
mi ya? Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunur mu?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Sayın Başkan, bir de ben
açıklayayım Yurtta sulh, cihanda sulhu lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani böyle sakat bir şey olur mu ya?
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sataşma nedeniyle üç dakika söz veriyorum. Lütfen üç dakika
içerisinde sözünüzü bitirin.
7.- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
Meclisimize tekrar saygılarımı sunuyorum.
Biraz önce âciz ifadesini kullandığım konu, çerçeve çok
açıktır. Bize yönelik bazı eleştirilerin, özellikle de Dışarıdan yönlendirmeyle
tavır aldınız. tarzındaki eleştirilerin bir acziyet
ifade ettiğini söyledim. Hemen arkasından da Demokratik işleyiş
çerçevesinde saygıyla karşıladığım bu
eleştirilere yüce Meclisin çatısı altından, bu kürsüden
cevap vermek istiyorum. dedim. Bu eleştirilere cevap vermek
hakkımız. Nasıl
OKTAY VURAL (İzmir) - Biz âciz değiliz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
Şimdi oraya geleceğim.
Bunun üzerine Sayın Şandır bizi acziyet ile suçladı,
itham etti ve bir sataşmada bulundu. Şimdi herkes elini
vicdanına koysun. 2002 Türkiyesi sizlerin iktidar ortağı
olduğunuz Türkiye mi, 2012 Türkiyesi mi âcizdir ya da kudretlidir? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) İslamiyeti emperyalistlerin
kullanımına tahsis ettiniz!
ALİM IŞIK (Kütahya) 1,5 milyon Iraklı Müslümanın
hesabını ver önce!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - 2002de
IMF önünde borç dilenen Türkiye mi âcizdir yoksa bugünkü Türkiye mi? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Sizin bu konudaki
yargılarınız anlaşılmayabilir ama gidin Somalili
kardeşlerimize sorun, Afganistanda, Cevizcanda, Şibirgandaki
Horasanlı Türkmenlere, Özbeklere sorun, Bosnadaki kardeşlerimize
sorun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Vatanda satacak bir şey
bırakmadınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
- Libyadakilere
Başbakanımızı büyük bir onurla binlerce Türk
Bayrağıyla dört büyük şehrinde
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Senin liderin Obama, sen Obamanın
askerisin. Obamanın askerî temsilcisisin sen! Türk
Dışişleri Bakanlığının en zayıf
halkasısın!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
-
sanki Türkiye gibi Anadolu şehri
gibi karşılayan Libyadaki kardeşlerimize sorun: Kudretli miyiz âciz
miyiz? Bizim kudretimizi tespit edecek olan şey tarihtir, aziz
milletimizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bu ülkeyi satanların başında
sen geliyorsun.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
- Evet bugün kudretli bir Türkiye var.
Dünyanın her köşesine Haitiden Afganistana, Somaliden Sudana her
yere eli ulaşan kudret ve şefkat eline sahip bir Türkiye var. Bugün
stratejik derinliğimiz Latin Amerikadan Orta Asya içlerine, Afrikadan
Uzak Doğuya uzanıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sen Obamanın garsonluğunu
yapıyorsun. Obamanın garsonusun sen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
- Bizim kudretimizin
ulaştığı yerlere sizin hayaliniz
ulaşmamıştı, ulaşamaz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) 2002de hayal bile edemeyeceğiniz şeyleri biz
gerçekleştirdik ve gerçekleştirmeye devam edeceğiz.
MUHARREM VARLI (Adana) - Neyi gerçekleştirdiniz, neyi? Anlatsana
bir, neyi gerçekleştirdiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
- Ayrıca Sayın
Şandır dedi ki: Amerika Birleşik Devletleri Başkanı
Sayın Obamayla fikirlerimiz iktidara geldiğinde
örtüştüğünü söyledim.
MUHARREM VARLI (Adana) - Amerikayı Iraka sokmaktan başka
neyi gerçekleştirdiniz?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sen Türkiyede bile yaşayamayacaksın
bu iktidardan sonra Amerikada yaşayacaksın. Bu ülke haram sana!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
- Evet o zaman diyordu ki Sayın
Obama: Filistin meselesine öncelik vereceğiz. Biz de bu konuda
örtüşüyorduk ama sonra İran konusunda kararlı bir şekilde
hayır oyu kullanırken de tavrımızı ortaya koyduk.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Bakan, askerin
başına çuval geçirildi sizin döneminizde!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Senin ilkelerin Amerika ile eş değer ilkeler,
Türkiyeye düşman ilkeler, Türk insanını pazarlayan ilkeler!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Bizim
politikamız ilkesel bir politikadır. Bu politikanın temelinde bu
milletin onuru vardır, bu milletin kudretli yapma iradesi vardır. Bu
milletin kudretini bugün bütün dünya takdir ediyor. Bütün dünyada Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kudreti, etkinliği konuşuluyor.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Türk askerini satıyorsun, ihaleye veriyorsun!
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Sizin bu acziyetinizi, 2002
yılının acziyetini biz unutturduk ve 2012 yılında
kudretli bir Türkiye kurduk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) 2023te de küresel bir Türkiye
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) -
küresel bir güç kuracağız.
Bunu o zaman da yine
(AK PARTİ sıralarından alkışlar,
MHP sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sen bu ülkenin az zayıf halkasısın! Obamadan
izin al konuşurken...
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. (MHP sıralarından
gürültüler)
Sayın
Hamzaçebi, buyurun.
V. AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin,
İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önderin bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu Sözcüsü Sayın
Önder benim açıklamalarım üzerine yapmış olduğu
konuşmada
(MHP
sıralarından gürültüler)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Bakan, Obamadan izin almadan konuşma
burada!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Arkadaşlar, izin verir misiniz.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Türkiyeyi satıyorsun, pazarlıyorsun!
OKTAY VURAL
(İzmir)
(*)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Vural, izin verir misiniz
efendim.
Sayın
Önder yapmış olduğu konuşmada, benim konuyu
anlamadığımı ifade etti. Ben Sayın Öndere şunu
tavsiye ediyorum: Tarih bir köşe yazısıyla, bir makaleyle
öğrenilebilecek bir kavram değildir. Sayın Öndere daha
geniş kitapları okumasını, onlardan yararlanmasını
öneriyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
konuda Sayın Halaçoğlu, buyurun.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın Hamzaçebi az okuduğumu ima
etti, Meclis Kütüphanesi kadar kitaplığım var benim.
BAŞKAN
Sayın Önder, bir oturun lütfen. Genel Kurulda sizin laflarınız
üzerine konuşuluyor. Münazara yeri değil burası Sayın
Önder, lütfen
Konuştunuz, arkadaşlar cevap veriyor.
Buyurun
Sayın Halaçoğlu.
3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlunun, İstanbul Milletvekili Sırrı
Süreyya Önderin bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
her şeyden önce Yurtta sulh, cihanda sulh! tabirinin ortaya
çıkış sebebi şudur: Yurt içerisinde birlik ve beraberlik
içerisinde bulunan bir Türkiye, yurt dışında da güçlüdür
anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla sadece
dünyada barış anlamına gelmez. Nitekim, 1938 yılında
Hatay Türkiyeye katılmıştır. Yani savaş anlamına
gelmemekle birlikte, güçlü olmamak veya güçlü olmak anlamında kullanacak
olursak, yurt içerisinde birlik beraberlik içinde olan, barış içinde
olan bir ülke yurt dışında da söz sahibidir anlamı gelir.
Dolayısıyla, bu açıdan değerlendirmek gerekir konuyu.
İkincisi,
yani Suriye meselesinde Çinin de ilgisi vardır bununla ilgili,
Amerikanın da ilgisi vardır. Eğer Türkiye, Akdeniz
kıyısındaki olayların sadece bütün devletlerde meydana
geldiğini göz önüne alırsa... Yani Tunusta, Libyada,
Mısırda, Suriyede, Doğu Akdenizdeki zenginlik
kaynaklarıyla ilişkisi hangi ölçüdedir? Kıbrıstaki petrolle
veya doğal gazla ilgisi hangi ölçüdedir? Onların çok iyi dikkatlice
takip edilmesi gerekir.
Üçüncüsü,
eğer Kuzey Iraktan Akdenize açılan Suriyede güvenli bir bölge
oluşturulması düşünülüyorsa bu, 1914teki İngiliz
politikasının ve projesinin aynısıdır.
Dolayısıyla, Akdenize açılan, kara yoluyla Suriyeye
ulaşan bir coğrafya meydana getirilmeye
çalışılmaktadır. Tarihe biraz baksınlar, bunu
göreceklerdir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Halaçoğlu.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) - Suriyede eğer bu karışıklık
varsa bunun sonrası Türkiyeye gelecektir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan, 2002 yılında acziyet içerisinde bir
politikadan bahsetti. Takdir edersiniz ki daha önceki Hükûmet dönemiyle ilgili.
Bu sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Asıl acziyet ve teslimiyetçinin kim olduğunu
şimdi kürsüye gelince ifade edeceğim.
BAŞKAN
- Kürsüye gelince ifade edin Sayın Vural, buyurun.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Hem konuşup hem yürüyebilir Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Biz Amerikalı değiliz, sizin gibi ciklet
çiğnerken yürüyemeyenlerden değiliz.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Her coğrafyada insan insandır Sayın
Vural.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
8.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun MHP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim, Sayın Bakan teslimiyetten, acziyetten bahsetti.
Şimdi,
sakince şunu bir dinleyelim. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Sayın Başbakan bugün, bu coğrafyada uygulanan
Amerika Birleşik Devletlerinin Büyük Orta Doğu Projesi'nin Eş
Başkanıdır. Şimdi bu projenin nasıl bir proje
olduğunu lütfen...
(Ipad
cihazıyla bir görüntü izletti)
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Efendim, böyle bir usul var mı?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sufle et, duyamıyoruz.
OKTAY VURAL
(Devamla) Bakın, Dışişleri Bakanı diyor ki: Büyük
Orta Doğu Projesi emperyalist bir projedir. Türkiye Cumhuriyetinin Dışişleri Bakanı olarak -tarihini
veriyorum- 6 Ocak 2012de Büyük Orta Doğu Projesi gibi emperyalist bir
proje
diyorsunuz, ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının
böyle bir emperyalist projenin Eş Başkanı olduğunu
söylüyorsunuz. Kim acziyet içerisinde, kim teslimiyet içerisinde?
İşte, siz bugün emperyalist bir projenin uygulamasını,
taşeronluğunu yapan bir Hükûmetsiniz. Dolayısıyla sözünüzü
söylerken BOP Eş Başkanına da gönderme yapıyorsunuz.
Bilemiyorum, bu konuda Sayın Başbakandan nasıl bir uyarı
aldınız.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Belki Başbakan olmak istiyor.
OKTAY VURAL (Devamla) Ama Büyük Orta Doğu Projesi gibi
emperyalist bir projenin olduğunu söyleyen Dışişleri
Bakanı, hangi emperyalist projeleri uyguladığını da
bugün itiraf etmektedir. Dolayısıyla şecaat eylerken sirkatini
ifade etmektedir.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım,
sabrınıza, tahammülünüze teşekkür ediyorum ama
BAŞKAN Ama böyle bir usul yok ki Sayın Şandır,
lütfen
Hayır Sayın Şandır
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Böyle bir usul yok Sayın
Başkan.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Bakan çıktı konuştu,
sataşma nedeniyle Sayın Vural söz istedi, verdik sözü.
OKTAY VURAL (İzmir) Şandırın şahsına
ait efendim, şahsıyla ilgili
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanın, tutanaklara
geçti, ismimi de kullanarak Sayın Şandır diye başlayarak
kurduğu cümleler doğru cümleler değil.
BAŞKAN Ne diye kurdu? Ne cümlesi kurdu Sayın
Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) 2002yi acziyetle suçladı yani bizi
suçladı, daha ne suçlasın yani?
BAŞKAN Grubunuza söyledi, grup adına da cevap verildi.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Şandırın
ifadelerini kullandı.
BAŞKAN Ayrı ayrı mı konuşacaksınız
Sayın Şandır?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yani benim ifadelerimi kullandı.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkanım, böyle bir
usul var mı?
OKTAY VURAL (İzmir) Böyle bir usul var tabii. Emperyalist bir
projenin Eş Başkanına
BAŞKAN İki dakika veriyorum Sayın Şandır.
Buyurun.
9.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sağ olun, teşekkür ederim,
yeterlidir efendim.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın 2002ye
sığınması üzdü beni, üzdü. Bugünü anlatmak için 2002ye
ihtiyacınız yok. Eğer 2002yi konuşacaksanız
Sayın Bakan vicdanlı olun. 2002nin Hükûmeti âciz miydi, değil
miydi, tarih söyleyecek ama onurluydu. (MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Iraka müdahaleye hayır dedi.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Iraka müdahaleye müsaade etmedi,
Hükûmetin yıkılması pahasına müsaade etmedi. Eceviti
rahmetle anmanız, Sayın Bahçeliye teşekkür etmeniz lazım ama
sizin Hükûmetiniz döneminde aynı Irakta Türk askerinin başına
çuval geçirildi yani buna nasıl Yok diyeceksiniz? Bunu nasıl
diyeceksiniz efendim?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Başına çuval geçirilen Hükûmet.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) -
Yine aynı Hükûmetiniz döneminde Irakta 1,5 milyon Müslümanı
katlettiler. Kerkük nerede Sayın Bakan, Kerkük? Irakın 3,5 milyon
Türklüğü şimdi nerede?
Suriyeyi konuşuyorsunuz. Suriyede 3,5 milyon Türkmen
yaşıyor. Kurduğunuz Suriye Ulusal Konseyinde bir tane Türkmen
var mı? Nerede sizin dirayetiniz, kudretiniz?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Türkmen Cephesini bozmaya
çalışıyorlar.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - 2002yi suçlama hakkınız yok.
2002 hem kudretli, dirayetli bir
Hükûmetti hem de çok onurlu bir Hükûmetti.
Bu konuyu konuşuruz istiyorsanız, saatlerce konuşuruz
arkadaşlar.
Sizin dikkatinize ve bilgilerinize sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, görüşmeler
tamamlanmıştır.
AYTUĞ ATICI (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN - Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.26
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 100üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Pilotlar Günü münasebetiyle söz
isteyen İstanbul Milletvekili Şirin Ünala aittir.
Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
B) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Şirin Ünalın, Pilotlar
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Pilotlar Günü konusunda gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bundan tam yüz yıl önce, 26 Nisan 1912 tarihinde ilk Türk pilotu ve
ülkemizin bir numaralı uçuculuk brövesine sahip olan merhum Mehmet Fesa
Evrensev bugünkü Atatürk Havalimanından havalanarak ülkemiz
semalarında ilk Türk pilotu olarak uçuşunu gerçekleştirmiştir.
Bu uçuştan seksen sekiz yıl sonra, 2000 yılında Türkiye
Havayolu Pilotları Derneği ile Hava Kuvvetleri
Komutanlığı arasında yapılan çalışmalar
neticesinde 26 Nisan Türkiye Pilotlar Günü olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, dünyada kendi pilotlarını ve
hatta dost ve müttefik ülke pilotlarını yetiştirebilen
sayılı ülke hava kuvvetlerinden biri olan Türk Hava Kuvvetleri, söz
konusu ihtiyacı, NATO ve Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri
standartlarında uyguladığı pilot eğitim sistemiyle
karşılamaktadır. Türk Hava Kuvvetleri, pilot eğitimlerini,
2nci Ana jet Üs Komutanlığında, Çiğli İzmirde,
SF-260, T-37 ve T-38 uçaklarıyla sürdürmektedir. Kara Kuvvetleri
Komutanlığı ise pilot eğitimlerini Güvercinlik Ankarada
icra etmekte, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ise Hava ve Kara Kuvvetleri
uçuş okullarından yararlanarak pilot eğitimlerini
karşılamaktadır. Öte yandan, sivil
havacılığın gelişmesi ve kalkınması
bağlamında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığı bünyesindeki Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü de havacılık emniyeti ve güvenliğinden taviz
vermeden, diğer ulaşım modelleriyle entegre, insana ve çevreye
duyarlı sivil havacılık faaliyetlerinin sürdürülebilir gelişimini
sağlayacak altyapıyı oluşturmak üzere, uluslararası
iş birliği içerisinde, güvenilir, etkin, şeffaf ve tarafsız
bir şekilde düzenleme ve denetleme yapmaktadır.
Pilotluk eğitimi bazılarının isimlerini
sıralayacağım özel ve yarı özel kuruluşlarla da
verilmektedir. Bunlar, Türk Hava
Yolları Anonim Ortaklığı Uçuş Eğitim Okulu, Türk
Hava Kurumuna ait Ankara, Efes ve İstanbulda bulunan uçuş
eğitim merkezleri, Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Yüksek
Okulu, AYJET, Setair, Bon Air ve bunla gibi özel ticari havacılık
şirketleridir.
Ülkemizde tüm hava yollarında 3.928, hava taksilerde 328 ve
balonlarda 136 olmak üzere toplam 4.392 lisanslı Türk pilot
çalışmaktadır. Sivil sahadaki uçak sayımızın 750
olmasını hedeflediğimiz 2023 yılı için olması
gereken pilot sayısı yaklaşık 9.500dür. Bu hedef
doğrultusunda her yıl yaklaşık 450 pilotun sisteme dâhil
olması gerekmektedir. Silahlı Kuvvetlerden ayrılarak sivil
havacılık sektörüne katılanlar haricinde uçuş
okullarından yıllık ortalama 320 pilotun yetiştirilmesi
gerekmektedir. Şu anda faaliyette 22 uçuş eğitim organizasyonu
olup, yılda 290 pilot yetiştirilebilmektedir. Öğrenci
alımına yeni başlayan Türk Hava Kurumu Üniversitesi ve
Özyeğin Üniversitesinin de faaliyetine başlamasıyla bu
sayının artacağını ummaktayım.
Değerli milletvekilleri, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünün arama kurtarmaya yönelik yetkilerinin daha iyi hâle
getirilmesi, yeterli kadro ve teçhizata sahip olabilmesi adına
birtakım çalışmalara ihtiyaç duyulduğunun da
altını çizmekte fayda görmekteyim.
Değerli milletvekilleri, havacılık, bir yetenektir,
yaşam tarzıdır, risk yönetimini doğasında devamlı
yaşatan, başkalarının yaşam sorumluluğunu da
yetkilendiren bir olgudur. Bu nedenle her girdisi hakim bir unsur olarak
ciddiyetle ele alınmalıdır. Resmî ve sivil otorite kanla
yazılmış kurallar üzerine taviz vermemelidir.
Takımdaşlık ve koordinasyon sürekli tutulmalıdır.
Eğitimi zor ve uzun, tecrübesi çok değerli olan pilotluk
mesleğinin ekonominin diğer ürün çeşitleri gibi temini
düşünülür ise bunun getireceği yüksek maliyet ve yaşam
acılarının telafisi asla mümkün olmayacaktır. Ticari ve
askerî pilot eğitimlerinde dünyada söz sahibi olan ülkemizin cumhuriyetin
100üncü yılı kutlamaları kapsamında Türk astronot,
diğer bir ifadeyle uzay adamı eğitimlerinin de hedeflenmesinin
uygun olacağını değerlendiriyor, Türkiyede ve
dış ülke semalarında canı pahasına görevlerini icra
eden tüm pilot kardeşlerimizin bu özel gününü kutluyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.
Gündem dışı ikinci söz, Trabzonun sorunları ve göç
hakkında söz isteyen Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğluna
aittir.
Buyurun Sayın Canalioğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun,
Trabzonun sorunları ve göç konusuna ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trabzon, tarihin
eski çağlarından beri yerleşim merkezi olan, Fatih Sultan
Mehmetin fethettiği, Yavuz Sultan Selimin şehzadeliği
sırasında valilik yaptığı, Kanunî Sultan
Süleymanın doğduğu, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder
Atatürkün 3 kez ziyaret ettiği ve son ziyaretinde vasiyetinin bir
bölümünü yazdığı, Kurtuluş Savaşının
başlangıcında Samsuna ayak basan Mustafa Kemal Atatürkü
karşılayanların ön safında yer alan bir tarih, kültür,
tarım, spor, ticaret ve liman kentidir.
Tarihsel süreç içerisinde her dönemde ülke siyasetine önemli
katkılar sağlayan insanlarımızın yanı sıra
bilimde, sanatta, sporda önemli isimleri yetiştirmiş,
bulundukları her yere katma değer katmışlardır.
Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı,
vergisini ödeyen, askerliğini yapan, vatan için şehit ve gazi olan
Trabzonlular, ne yazık ki son yıllarda kendi hâline terk edilmiş
ve hak ettiği payı alamamaktadır. Bunun en bariz göstergesi, her
yıl verdiği göçle azalan nüfusudur. TÜİK rakamlarına göre,
Trabzonun nüfusu 2000 yılında 975.137 iken bu nüfus 2011de
757.353e gerilemiştir. Yine, yıllara göre, verilen net göç
hızı 2011de rakamsal olarak yüzde 17,78dir. TÜİKin son
verilerine göre, göç veren iller sıralamasında, Van, Yozgat, Çankırı,
Kırıkkale, Karstan sonra 6ncı sıradadır. Göç
nedeniyle azalan nüfusa paralel olarak da 8 olan milletvekili sayısı
6ya inmiştir. Gelişmişlik sıralamasında ise 38inci sırada
yer almaktadır.
Trabzonun en önemli sorunlarının başında
işsizlik gelmektedir. İşsizlik oranı yüzde 6,3tür. Büyük
sanayinin olmadığı Trabzon kentinde ticaret durma noktasına
gelmiş, esnaf siftah etmeden dükkânlarını kapatmak durumunda
kalmakta, icralık dosya sayısı 2002de 57.932 iken bu sayı
2011de 154.438e ulaşmıştır. Her seçim öncesi insanlara
iş sözü veren Hükûmet, seçimlerden sonra bu sözlerini unutmaktadır.
Örneğin Çamburnu Tersanesini yapıp bitireceğini ve 5 bin
kişiye iş bulacağını vadeden Hükûmet ve yöre milletvekilleri,
değil 5 bin kişiye iş bulmayı, daha henüz tersaneyi bitirip
işletmeye açamamıştır. Son on yıldır turizmde de
yeterli altyapı ve tanıtım yapılamadığından,
turizmden de ülke genelinde yeterli pay alınamamaktadır. Trabzon ile
Rusya Federasyonunun Soçi kenti arasında ticaret gemileriyle
taşımacılık kaldırıldığından,
Trabzon Limanı da hak ettiği payı alamamakta; kamyoncular
işsiz duruma düşmüşler ve ticari faaliyetleri için komşu
illere göç etmektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu
olumsuzluklara Dur. diyerek aynı zamanda göçün de önlenebilmesi için,
henüz çözümlenmeyen ve de beklenen yatırımlar bir an önce Hükûmet
programlarına dâhil edilmelidir. Öncelikle, nüfusumuz 750 binin
altına düşmeden büyükşehir yapılmalıdır. Güney
çevre yolu bir an önce başlanıp bitirilmelidir. Yıllardan beri
Trabzon ve Doğu Karadenizin gündeminde olan demir yolu projesi artık
hayata geçirilmelidir. Lojistik merkez bir an önce kurulmalıdır.
Turizmde yöreye uygun turizm şekli olan yayla turizmi için gerekli
altyapı ve üstyapı çalışmaları
yapılmalıdır. Çakırgöl Turizm Merkezi bir an önce hayata
geçirilmeli, tarımsal ve hayvansal ürünler desteklenerek çay,
fındık gibi iki temel ürünümüzde üreticilerimizin beklentileri
karşılanmalıdır.
Sayın milletvekilleri, Trabzonun,
yatırımsızlık, üretimsizlik, işsizlik nedeniyle nüfusu
her geçen yıl azalırken, ne yazık ki Hükûmetin
açıkladığı yeni teşvik paketinde ilimizin beşinci
bölgede yer alması beklenirken üçüncü bölgede yer alması,
yatırımcıları, sivil toplum kuruluşlarını, odaları
ve halkımızı hayal kırıklığına
uğratmıştır. Trabzon halkı, Meclise gönderdiği
siyasetçiden iş istemektedir, ilgi beklemektedir, kentin sorunlarına
çözüm üretmesini beklemektedir ve teşviklerde mutlaka beşinci bölgede
yer almasını beklemektedir. Ama on yıldır iktidar ve
halktan kopuk, yalnızca laf üreten bir Belediye Başkanıyla, ne
yazıktır ki verilen her vaat sözde kalmaktadır; halkın
beklentilerinden uzak, çözüm odaklı değil, yalnızca seçim
meydanlarında vatandaşın gözünü boyamaktan öteye gitmeyen bir
yöntem hâline gelmiştir.
Trabzonumuzda göçün önlenebilmesi, ticaret ve turizmde beklediği
ve hak ettiği payı alabilmesi için Hükûmetin acilen tedbirleri
alması gerekmektedir. Bu beklentiler içinde yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyor, hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Canalioğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, Özel İdarenin
Aydının Çine ilçesine bağlı 6 köyde yaptığı
satışlar hakkında söz isteyen Ali Uzunırmaka aittir.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın, özel
idarenin Aydının Çine ilçesine bağlı altı köyde
yaptığı satışlara ilişkin gündem
dışı konuşması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu gündem dışı konuşmaya söz
verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, devlette devamlılık vardır.
Aydın Çine ilçesinin 6 köyünde Aziz Nesine rahmet okutturacak olay
yaşanmıştır. Önce olayı sizlerle paylaşmak
istiyorum, sonra da Hükûmetin burada olmamasını, aynı zamanda
iktidar milletvekili Aydınlı arkadaşlarımızı da
burada göremiyorum, onu da halkımla paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 1989 yılında Aydında Çine
ilçesinde özel idareye bağlı 6 köyde tapular verilerek
vatandaşlara satışlar yapılıyor. İşte,
elimde Aydın Çine ilçemizin Kahraman köyünden Ergün Kulaça ait devletin
verdiği tapu, satış bedeli, tahakkuk makbuzu. Özel İdade
bunları satmış ama garip bir tecelli ki, gelin, geçtiğimiz
günlerde bu satışlar iptal edilmiş. Vatandaşa aynı
zamanda 1989 yılından bugüne kadar ecri misil, kira gibi
birtakım tahakkuklar yapılmış ve aynı zamanda tapu
iptal davası açılmış ve tapu iptal davasındaki vekâlet
ücretinden mahkeme masraflarına varıncaya kadar vatandaşlara
tahakkuklar çıkartılmış ve bunlardan dolayı, şu
anda vatandaş, bunları ödeyemediği gibi, mahkemelere
düşmüş, ne bankalardan kredi alabiliyor ne devletle olan işini
görebiliyor. Çiftçi sıkışmış durumda. Bankaya
gittiğinde, kredilerde, devletin bu alacakları, vatandaşın,
ödemediği için, karşısına bir kırmızı çizgi
olarak çıkıyor. Emekliler bankalardan maaşını
alamıyor ve bu nüfus 6 köyde 600ün üzerinde bir aileyi kapsıyor.
Değerli arkadaşlar, Aziz Nesine rahmet okutturacak bir
fıkra, yaşanmış bir olay. Durmuş Karadamar ismindeki
Kahraman köyündeki vatandaşımız yol geçecek olan
tarlasını iyi niyetle bağışlıyor, daha doğrusu bu Özel
İdare arsası olarak gözüken yerden takas oluyor tarlası. Takas
olan tarla işte bugün tapu iptalinden dolayı
Tapulu kendi
malını Özel İdareyle yol geçsin diye takasa girmiş ve
bugün, 89dan bugüne kadar vatandaşımız, ecri misil, kira,
içinde yetişmiş ağaç ve başkalarından dolayı
mağduriyetlere uğramaktadır.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki Hükûmet naylon faturadan başka birtakım
yüklü masraflara, borçlara varıncaya kadar yandaşlara ve sahibi
olduklarına birçok aflar getirdi, düzenlemeler yaptı ama bu köylü
vatandaşın böyle bir gücü yok.
6 köy dedim.
Bu 6 köy, Çinemizin Çaltı, Yolboyu, Karakollar, Kahramanköy, Evciler,
Yağcılar, Kuruköy ismindeki köylerimizde meydana gelen olaydır.
Şimdi, burada basit bir düzenlemeyle bu problemi
vatandaşımızın çözülebilir. Bu problem büyümüştür ve
çözülmesi gerekir. Yakın bir zamanda intiharlar olursa, kavgalar
gürültüler olursa hiç kimse şaşırmasın.
Değerli
milletvekilleri, Özel İdare bu ülkenin bir kurumudur, hazine de bu ülkenin
bir kurumudur ve eğer 1989 yılında Özel İdare hazine
arazisini bu vatandaşa satmış ise, Özel İdare bu
parayı tahsil etmişse, hazinenin buradaki muhatabının
Aydın İl Özel İdaresi olması gerekir. Vatandaş devlete
olan parayı ödemiştir, satın almayı ödemiştir.
Dolayısıyla burada hâlen daha vatandaşın üstüne gidip
onların aylıklarının, onların birtakım
gelirlerinin bağlanarak onları hareket edemez duruma getirmenin
devletin bir zulmü olması gerekir.
Bu akıl
yolu içerisinde, eğer burada Sayın Bakan olsaydı
Ki isterdik
olmasını; Hükûmet, buradaki gündem dışı
konuşmalarda belirtilmiş olması doğrultusunda, burada
nezaret etmeliydi Sayın Bakan. Ama biz bunu çeşitli platformlarda
dile getireceğiz ve yakın bir zamanda inşallah, bu
konuyla ilgili çalışmaları başlattım, bir kanun
teklifiyle de önümüzdeki, gelecek olan bir torbanın içerisine giren, her
türlü naylon faturadan başka alanlara varıncaya kadar bazı para
babalarının problemlerinin çözüldüğü AKP İktidarında
gariban vatandaşın da
probleminin çözülmesini diliyorum.
Bu konuyla yüce Meclisi bilgilendirmek istedim. Hepinize çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç
önerge vardır. Ayrı ayrı okutacağım.
İlk okutacağım Meclis araştırması önergesi
500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak
önergenin tam metni tutanak dergisine eklenecektir.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya ve 20 milletvekilinin, Amasra Taşkömürü İşletme
Müessesesinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/259) (X)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
(Özet)
Türkiye Taş Kömürü Kurumu'na bağlı olan Amasra
Taşkömürü İşletme Müessesesi (ATİM) 01.01.1984 tarihinde
kurulmuştur. Müessese üretim çalışmalarını
Amasra-Bartın arasında kalan 36,05 km2lik sahada
sürdürmektedir. Bu sahadaki madencilik faaliyetleri 1848 yıllarında
başlamakla birlikte devamlı ve projeye dayalı üretim
çalışmalarına 1965 yılında geçilmiştir. 2010
yılı sonu itibari ile sahada mevcut toplam rezerv 407.828.966 ton'dur.
Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesi, havzanın en
büyük rezervlerine sahip olmasına karşın ocaklarından en az
kömür çıkartılan üretim birimi durumundadır. Yıllardır
gerekli yatırım desteği verilmemesi,
Modernizasyon-Rehabilitasyon projeleri kapsamlarının
dışında tutulan ve personel eksikliklerinin giderilmemesi gibi
nedenler müessesenin üretim kapasitesinin arttırılmasını
engellemiştir.
05 Nisan 1994 tarihli Ekonomik Önlemler Paketinde "müessesenin
1994 yılı sonuna kadar özelleştirilmesi ve şayet
özelleştirilmez ise kapatılması"
kararlaştırılmıştır. Buna karşılık
Başbakanlık tarafından oluşturulan İnceleme
Komisyonu'nun TTK ve bağlı müesseselerde yaptığı
çalışmalar sonunda hazırladığı 1995 tarihli
raporda "gerekli tedbirlerin alınması durumunda Amasra
Müessesesinin havzada kâr edecek duruma
gelebilecek ilk üretim birimi olarak görüldüğü" ifade
edilmiştir.
1994 yılından itibaren Amasra Taşkömürü İşletme
Müessesesi'nde başlatılan küçültme çalışmalarına
paralel olarak Amasra-B olarak adlandırılan ve toplam rezervin yüzde
97'sini teşkil eden 396.588.000 tonluk üretim sahasının
işletilmesi uhdesi TTK'da kalmak üzere redevans yoluyla HEMA Endüstri
A.Ş.'ne devredilmiştir.
Bu amaçla; TTK ile HEMA Endüstri A.Ş. arasında 15 Nisan 2005
tarihinde redevans sözleşmesi imzalanmıştır.
Sözleşmeye göre Amasra-B sahasında, 20 yılda 56.000.000 ton
kömür üretilmesi ve bunun karşılığı olarak TTK'na
400.400.000 TL redevans bedeli ödenmesi gerekmektedir. HEMA Endüstri
A.Ş.'nin madencilik faaliyet deneyiminin ve birikimin bulunmaması,
redevans sözleşmesinin imzalanmasından itibaren yoğun ve ciddi
sorunlarla karşılaşılmasına neden olmuştur.
HEMA Endüstri A.Ş. iki yıllık sürede hazırlık
çalışmalarını tamamlayamamış ve iki kez ek süre
talebinde bulunmuştur. Bu talepler TTK Yönetim Kurulu tarafından
redevans sözleşmesinin 18/c maddesi hükümlerine göre kabul edilmiş ve
işletmeci firmaya 17 ay 5 gün ve 17 ay 21 günlük ek süreler
verilmiştir. Sözleşmeye aykırı verilen bu ek sürelerle
redevans sözleşmesinin uygulama döneminin daha
başlangıcında 4 yıla yakın bir gecikme meydana
gelmiştir. Bu gecikme, 8 milyon ton üretim ve 80-100 milyon TL gelir
kaybına yol açmıştır.
Redevans sözleşmesinin taraflarca imzalanmasından kısa
bir süre sonra firma yetkilileri bu defa da "uhdelerindeki HEMA Elektrik
Üretim A.Ş. (660x2 MW) ile Batı Karadeniz Elektrik Üretim A.Ş. (2x660MW)
tarafından Bartın ili Amasra ilçesi Gömü ve Tarlaağzı köyü
sınırları içerisinde bölgenin kömür rezervleri kullanılarak
660x4 MW kurulu güçte Termik Santral Entegre Projesinin inşa edilmesi ve
işletilmesinin planlandığını belirtmişlerdir.
Kurulması düşünülen bu termik santraller nedeniyle; bir
doğa harikası olan yörenin florası değişecek solunan
hava kirlenecek halkın geçim kaynağı olan turizm,
balıkçılık ve tarım ürünleri üretim faaliyetleri büyük
ölçüde azalacak ya da sona erecektir.
Bölgede termik santral kurulması talep edilen saha 1/100.000
ölçekli Çevre Düzeni Planında Turizm Alanı" olarak
görülmektedir. Bölge konumuna çok uygun olan bu planın
değiştirilmesi için gerek HEMA Endüstri A.Ş. ve gerekse TTK
tarafından yoğun girişimlerde bulunulmaktadır. Buna
karşılık Bartın halkı da bu girişimleri büyük
tepkiyle karşılamaktadır.
Redevans yoluyla HEMA Endüstri A.Ş.'ne devredilen sahada bugüne
kadar yapılan çalışmalarda sözleşmede belirtilen hedefler
gerçekleştirilememiştir. Redevans sözleşmesinde 3 yıl
olarak belirtilen üretim aşamasında 7 yıla yakın bir süre
geçmesine rağmen hedefe ulaşılamamıştır. Herhangi
bir projeye ve hukuka dayanmayan bu çalışmalarla Amasra-B
sahasındaki rezervlerin üretime dâhil edilemeyeceği ortaya
çıkmıştır. Bu nedenle, gerek ülkemizin ve gerekse
Bartın ilimizin ekonomisine önemli katkı sağlayacak olan bu
kömür varlıklarının 46 yıldır faaliyetlerini
farklı birim yapısıyla düzenli olarak başarıyla devam
ettiren Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesi eliyle üretime
alınması en uygun çözüm yolu olarak görülmektedir.
Konunun ülkemiz ve ilimiz adına önemi nedeniyle, Amasra
Taşkömürü İşletme Müessesesinin
sıkıntılarının araştırılması ve
ülke ekonomisine gerekli katkıyı sağlaması için içerisinde
bulunduğu sorunların tespit edilerek alınması gereken
önlemlerin bir an önce belirlenmesi amacı ile TBMM İç Tüzüğünün
104. ve 105. maddeleri ile Anayasanın 98. maddesi gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Muhammet Rıza Yalçınkaya
(Bartın)
2) Müslim Sarı (İstanbul)
3) İzzet Çetin (Ankara)
4) Turgut Dibek (Kırklareli)
5) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
6) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
7) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
8) İhsan Özkes (İstanbul)
9) Gürkut Acar (Antalya)
10) Aylin Nazlıaka (Ankara)
11) Aykan Erdemir (Bursa)
12) Mahmut Tanal (İstanbul)
13) Şafak Pavey (İstanbul)
14) Emre Köprülü (Tekirdağ)
15) Ümit Özgümüş (Adana)
16) Uğur Bayraktutan (Artvin)
17) Kazım Kurt (Eskişehir)
18) Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
19) Nurettin Demir (Muğla)
20) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
21) İlhan Demiröz (Bursa)
2.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 21 milletvekilinin,
yüksek yargılama harçlarının ortaya
çıkardığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/260)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 120nci maddesi
uyarınca dava açılırken mahkeme veznesine yatırılacak
olan gider avansını belirlemek üzere Adalet Bakanlığı
tarafından çıkarılarak 30.09.2011 tarih 28070 sayılı
Resmi Gazetede yayınlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı
Tarifesi Hakkında Tebliğ, "Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Bilirkişi Ücret Tarifesi Hakkında Tebliğ, Hukuk Mahkemeleri Kanunu
Tanık Ücret Tarifesi Hakkında Tebliğ hükümlerine göre ortaya
çıkan gider avansları ile 492 sayılı Harçlar Kanununa
dayalı tarife uyarınca belirlenen yargılama
harçlarının, dava açma hakkı ve hak arama özgürlüğünü
ortadan kaldıracak derecede pahalı adalet yaratıp
yaratmayacağı konusunda bir Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Gerekçe:
12.01.2011 tarihinde kabul edilen 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanununun 120. maddesi, davacının dava açarken
yargılama harçları ile her yıl Adalet
Bakanlığınca çıkarılacak gider avans tarifesinde
belirlenecek olan tutarı (gider avansını) peşin olarak
yatırmasını zorunlu tutmuştur.
Adalet Bakanlığı bu hükme dayanarak, Hukuk Muhakemeleri
Kanunu Gider Avansı Tarifesi Hakkında Tebliğ, Hukuk Muhakemeleri
Kanunu Bilirkişi Ücret Tarifesi Hakkında Tebliğ, Hukuk
Mahkemeleri Kanunu Tanık Ücret Tarifesi Hakkında Tebliği
çıkarmış, tebliğler 30.09.2011 tarih 28070 sayılı
Resmi Gazetede yayınlanmıştır.
Daha uygulamanın başında (kısa zamanda) bu
tebliğler uyarınca belirlenen yatırılması zorunlu
gider avanslarının birçok davada davacıların ekonomik
gücünü aşacak boyutlara ulaştığı
anlaşılmıştır. Buna zaten yüksek olan yargılama
harçları da eklendiğinde, vatandaş harç ve gider
avanslarını karşılayamadığı için dava açamaz
duruma düşmektedir. İddia edildiğinin aksine adli yardım
uygulaması da sorunu çözmeye yetmemektedir.
Hak arama özgürlüğü anayasal bir özgürlüktür. Hukuk devletinde
vatandaşın adalete ulaşma hakkı ekonomik nedenlerle ortadan
kaldırılamaz.
Bu çerçevede yüksek yargılama harçları ve tebliğlerle
ortaya çıkan gider avanslarının hak arama özgürlüğünü
ortadan kaldıracak ölçüde pahalı adalet yaratıp
yaratmadığının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
araştırılmasını talep ediyoruz.
Saygılarımızla.
1) Bülent Tezcan (Aydın)
2) Aykan Erdemir (Bursa)
3) Mahmut Tanal (İstanbul)
4) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın)
5) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
6) Ali Sarıbaş (Çanakkale)
7) Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
8) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
9) İhsan Özkes (İstanbul)
10) Gürkut Acar (Antalya)
11) Şafak Pavey (İstanbul)
12) İzzet Çetin (Ankara)
13) Emre Köprülü (Tekirdağ)
14) Müslim Sarı (İstanbul)
15) Yıldıray Sapan (Antalya)
16) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
17) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
18) Ümit Özgümüş (Adana)
19) İlhan Demiröz (Bursa)
20) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
21) Nurettin Demir (Muğla)
22) Ali Özgündüz (İstanbul)
3.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan ve 24 milletvekilinin, orman
köylüleri ve ormancılık kooperatiflerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/261)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de yaklaşık 19 bin orman köyü olup bu köylerde 7 milyon
dolayında orman köylüsü yaşamaktadır. Türkiye
Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliğine (OR-KOOP)
bağlı 3 bin kooperatif ve bu kooperatiflere bağlı 300 bin
orman köylüsü yer almaktadır. Türkiye ormanlarının devletle
işletilme sürecinde orman köylüsünün temsilcisi olan kooperatifler orman
faaliyetlerinin yüzde 70'ini gerçekleştirmektedirler.
Ülkemizde dağ ve orman köyleri genellikle engebeli ve dik
eğimli topraklar üzerinde kurulmuş olması nedeniyle orman
köylerinin gerek altyapı gerekse de eğitim ve sağlık
imkânlarının yetersiz olduğu bilinmektedir. Orman ve orman
işletmelerinin mülkiyetinin devlete ait olması nedeniyle orman
köylüsü devletin sağlamış olduğu imkânlar ölçüsünde
geçimini ormanlardan sağlamaya çalışmaktadır.
Orman köylüsünün emeğinin karşılığını
alabilmesi için orman köylüsünün doğdukları yerde
yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli koşulların
devlet tarafından sağlaması gerekmektedir. Yoğun orman alanları
olan bölgelerde iklim şartları ve coğrafi koşullar
ormancılığın o yörenin ekonomisinde önemli bir yer
tutmaktadır. O yöredeki orman köylüsünün tek geçim
kaynağını ormanlar oluşturmaktadır. Bu kapsamda
ormanlar konusunda yapılan düzenlemeler ve alınan kararlar orman
köylüsünün tek örgütü olan ormancılık kooperatiflerini de
doğrudan etkilemektedir.
2010 yılında çıkarılan 6009 sayılı Yasa
ile orman köylüsünün ormanlardan yararlanmasına ilişkin yasal ve
anayasal haklarında kısıtlamalar
yapılmıştır. Bu durum ivedilikle düzeltilmelidir.
Son yıllarda uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, orman
üretimi primleri, teşvikler ve taban birim fiyatlarının
düşük olması, benzin ve mazot fiyatlarına üst üste yapılan
zamlar neticesinde orman köylüsü kâr etmekten öte masraflarını bile
karşılayamaz bir noktaya gelmiştir. Bunun doğal sonucu
olarak köylerden kentlere göç başlamıştır.
Bugün ülkemizde gelir düzeyi en düşük kitle orman köylüleridir.
Gelir yetersizliği nedeniyle kendisine tanınan BAĞ-KUR
kapsamında sosyal güvenlik şemsiyesi altına girme
imkânını bile kullanamamaktadırlar. Bu sorunun ortadan kaldırılması
adına, orman köylüsünün sosyal güvenlik çatısı altına
alınabilmesini sağlayacak yasal düzenlemeler
yapılmalıdır.
Orman köylüsünün alın terinin
karşılığını alamaması orman
kooperatiflerinin de kazanımlarını etkilemiştir. Birçok
orman kooperatifi vergilerini ödeyememesinden dolayı kapanmakla
karşı karşıya kalmıştır.
Orman köylüsü ve kooperatifleri son dönemlerdeki hükûmet
politikasının ürünü olan, orman üretiminin dikili satış ve
hizmet alımı gibi nedenlerden dolayı taşeron sisteme
dönüştürdüğünden büyük bir gelir kaybına
uğramıştır. Orman köylüsü âdeta müteahhidin işçisi
yapılmıştır. Yapılan düzenlemelerin orman köylüsünün
gelirini artırmaya yönelik olması gerekirken gelinen noktada
yüklenici ve taşeronun daha fazla kâr elde etmesine yönelik olduğu
görülmektedir. Bu uygulamalardan vazgeçilerek orman köylüsünün hak
ettiğini alabilmesini sağlayacak düzenlemeler
yapılmalıdır.
Orman köylülerine önemli bir gelir getiren kesim ücretlerinin yeterli
olmadığı, kesim ücretlerinin daha üst seviyelere çekilmesi
gerekmektedir.
Türkiye kadastrosu yapılırken orman köylerinin gerekli
önceliği alamaması sorunları da beraberinde getirmiştir.
Son yıllarda kadastro çalışmaları yapılan bu köylerde
çalışmaların aksamasının sebebi, mevzuat gereği
bu arazilerin çoğunlukla hazine adına tespit ve tescil edilmesinden
doğan karışıklıklar ile arazi ölçmelerinde
karşılaşılan güçlüklerdir.
Yukarda kısaca bahsedilen sorunlar, orman köylüleri ve
ormancılık kooperatiflerinin sorunlarına ilişkin
bazılarıdır.
Orman köylüleri ve ormancılık kooperatiflerinin
sorunlarının araştırılması ve çözüm önerilerinin
tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Tanju Özcan (Bolu)
2) Muhammet Rıza Yalçınkaya
(Bartın)
3) Candan Yüceer (Tekirdağ)
4) İzzet Çetin (Ankara)
5) Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
6) Uğur Bayraktutan (Artvin)
7) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
8) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
9) Erdal Aksünger (İzmir)
10) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
11) Aykan Erdemir (Bursa)
12) Namık Havutça (Balıkesir)
13) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
14) Kemal Ekinci (Bursa)
15) Adnan Keskin (Denizli)
16) Osman Oktay Ekşi (İstanbul)
17) Aytuğ Atıcı (Mersin)
18) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
19) Refik Eryılmaz (Hatay)
20) Tufan Köse (Çorum)
21) Fatma Nur Serter (İstanbul)
22) İdris Yıldız (Ordu)
23) Ali Özgündüz (İstanbul)
24) İhsan Özkes (İstanbul)
25) Mahmut Tanal (İstanbul)
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın Eyidoğan, Sayın Tüzel ve Sayın
Seymenoğlu, kısa söz talepleriniz var; birer dakika süre veriyorum.
Sayın Eyidoğan, buyurun.
V. AÇIKLAMALAR (Devam)
4.-
İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğanın, 26 Nisan 1986
tarihinde Çernobil Nükleer Güç Santralinde meydana gelen kazanın yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yirmi altı yıl önce, 26 Nisan 1986da, o zamanki
Rusyanın Kiev ilinde Çernobil Nükleer Güç Santralinde 20nci
yüzyılın ilk büyük nükleer kazalarından biri oldu.
Reaktörlerdeki tasarım hataları yanı sıra, reaktörlerden
birinde güvenlik sisteminin deney amaçlı devre dışı
bırakılması sırasında oluşan kaza sonrasında
atmosfere büyük miktarda radyoaktif ürünler salındı. Radyasyonun
yüzlerce kilometre öteden yayıldığı ancak dört gün sonra
tüm dünya tarafından öğrenildi. Tam 35 ülke çeşitli dozlarda
nükleer radyasyondan etkilendi. Türkiye, radyasyon şiddeti
açısından etkilenen ülkeler içerisinde 15inci sıradaydı.
Bu nükleer kaza, Hükûmetin, Türkiye'nin yakın çevresindeki ülkelerdeki
nükleer faaliyetleri dikkatle izlemesini ve ulusal ve uluslararası nükleer
politikası için ders çıkarmasını, ders almasını
gerektiren önemli bir olaydır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tüzel
5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, 26 Nisan
1986 tarihinde Çernobil Nükleer Güç Santralinde meydana gelen kazanın
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Bugün, yirmi
altı yıl önce gerçekleşen büyük Çernobil nükleer felaketinin
yıl dönümü, hatırlanacağı gibi, ülkemizde de derin etkileri
olmuştu. Hâlâ, özellikle bu etkilerden dolayı Kanser
hastasıyım. diyene Karadenizli misin? diye sorulmaktadır. O
gün de, bu büyük felaketin etkilerini gözlerden gizlemek isteyenler olur olmaz
laflar etmişti. Örneğin Cumhurbaşkanı Kenan Evren Biraz
radyasyon kemiklere yararlı., Başbakan Turgut Özal Radyasyonlu çay
daha lezzetli diyebilmiş, Sanayi Bakanı Cahit Aral halkın
karşısında çay içerek teşvik etmiştir. Şimdi de
aynı aymazlığın bugün örnekleri verilmekte, bugünkü versiyonu durumundaki Sayın Başbakan Mutfak tüpü de
nükleer kadar risklidir. diyebilmektedir. Mersin Akkuyu, Sinop Gerze
halkı ve elbette tüm ülkede geleceğini düşünenler nükleer
santralleri önlemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Hükûmetin bu sesi
duymasını ve nükleer ısrarından vazgeçmesini diliyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Seymenoğlu
6.- Trabzon Milletvekili Safiye
Seymenoğlunun, Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlunun
gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması
SAFİYE
SEYMENOĞLU (Trabzon) Sayın Başkanım, gündem
dışı konuşma alan sayın milletvekilimizin Trabzonun
sorunlarıyla ilgili bilgi verirken yanlış bilgilendirme
yaptığı inancındayım. Kısa bir açıklama yapmak
istiyorum.
Trabzon, dokuz
yıllık AK PARTİ İktidarı döneminde eğitimden
sağlığa her alanda büyük hizmetler kazanmış bir
şehrimiz. Özellikle bunun ifadesi olarak 12 Haziran seçimlerinde Trabzon
halkı memnuniyetini yüzde 58 gibi Türkiye oranının yüzde 10undan
fazla bir oy oranıyla ifade etmiştir.
Evet, Trabzon
teşvikte üçüncü bölgede, bu da yapılan yatırımlarla
doğru bir orantıda ama şunu da ifade etmek isterim ki:
Teşvik sadece bölgesel anlamda değil, eğer yatırım kapasitesi
ve cinsiyle birlikte farklı alanlarda da beşinci bölgedeki
hizmetlerden de faydalanabilmekte. Trabzon bir liman kenti. Deniz yolu ve yük
taşımacılığıyla birlikte beşinci bölgenin
yatırımlarından da faydalanabilmekte. Yine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Seymenoğlu.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, 6/4/2012 tarihinde Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan ve arkadaşlarının yanlış politikalar
nedeniyle ortaya çıkan cari açığın
araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 26/4/2012 Perşembe günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
26.04.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 26.04.2012
Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Hasip
Kaplan
Şırnak
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
06 Nisan 2012 tarihinde, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşları tarafından verilen (869
sıra no.lu), "Yanlış politikalar nedeniyle ortaya
çıkan cari açığın" araştırılması
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin, Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 26.04.2012 Perşembe
günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Öneri lehinde söz isteyen Adil Kurt, Hakkâri Milletvekili.
ADİL KURT (Hakkâri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; grubumuzun vermiş olduğu öneri üzerine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi selamlıyorum.
Tabii, yoğun polemik karambolu içerisinde Türkiye'nin asli
sorunlarını öteden beridir Parlamentoda konuşamaz duruma
geliyoruz. En ciddi sorunu bile basit, seçmene selam gönderen
yaklaşımlarla karambola getirerek tartışır duruma
geldik ve bu nedenle de Türkiye'nin önemli sorunlarını, acil
sorunlarını ne yazık ki Parlamentoda çok nadiren konuşmaya
çalışıyoruz. Biraz önce onun bir örneğini
yaşadık. Bugünkü Suriye politikalarıyla ilgili yapılan
değerlendirmelerde bunun örneğini yaşadık ve ne yazık
ki ne Hükûmet ne de muhalefet, bugün nelerin konuşulduğu konusunda
tam bir idrak yaratamadı halkın beyninde.
Şimdi, Türkiyede, maalesef, ekonomi politikaları, Hükûmetin
ekonomi stratejisi yavaş yavaş tehlike sinyallerini vermeye
başladı. Hatırlanacağı üzere, geride
bıraktığımız üç yıl içerisinde, Avrupada on
ülke, ekonomik krizden kaynaklı olarak yönetimlerini değiştirmek
durumunda kaldı ve son günlerde özellikle hem Hükûmet hem devlet
yetkilileri, Avrupada İslam karşıtlığından söz
eder duruma geliyor ve oradaki krizle bağlantılı olarak
değerlendiriyorlar.
Şimdi, Avrupadaki bu kriz dalgasının yavaş
yavaş Türkiyeye daha etkin biçimde kendisini hissettirmeye
başladığı günleri yaşıyoruz. İki gün önce de
burada hatırlatma ihtiyacı duyduk, şimdi de tekrarlıyoruz:
Bu krizin eğer önlemleri alınmazsa, tedbir alınmazsa, aklıselim
politikalar geliştirilmezse, bu Meclis vaziyete el koymazsa, duruma el
koymazsa önümüzdeki tablo çok vahimdir.
Bakınız,
bizim Yunanistanla ne kadar benzerliklerimiz var. Yunanistan
adalarını satışa çıkardı, krizi atlatmak için
toprak satmayı göze aldı, artık göze alıyor. Verileri bize
ne kadar tanıdık, bakın, sizlerle paylaşalım: Millî
gelir artış hızı Türkiyede yüzde 5,6; Yunanistanda yüzde
5,1. Cari açık bizde yüzde eksi 9,7; Yunanistanda yüzde eksi 9,6. Bütçe
açığı bizde 1,7; Yunanistanda eksi 9,1.
Şimdi,
Hükûmet yetkilileri cari açığı her değerlendirdiklerinde
enerji faktörüne sığınıyorlar ve enerji faktörüne
sığınırlarken de HES politikalarına kılıf
bulma gayreti içerisinde bunu söylüyorlar. Evet, enerji ithalatının
Türkiyeye çok ciddi sıkıntıları vardır. Ama
bakın, bu ülkenin madenlerini, bu ülkede çıkan madeni ham hâlde Çine
götürüyorsunuz, Çinde işletip Çinden geri satın alıyorsunuz.
Yani kendi madeninizi götürüyorsunuz, Çinde zenginleştiriyorsunuz, orada
zenginleştirdiğiniz madeni Çine verdiğiniz fiyatın 12
katı fazlasıyla geri satın alıyorsunuz, sanayinizde
kullanmaya çalışıyorsunuz. Bu sadece bir örnek.
Türkiye, kendi hayvancılık potansiyelinin neredeyse
kırkta 1ini değerlendirir durumdadır. Tarım
politikasında gene benzer veriler orta yerde duruyor. Şimdi, kendi öz
kaynaklarınızı işler duruma getirmeden ekonomideki bu kaosa
çare bulma şansınız yok. Buna ilişkin yatırımlar,
politikalar geliştirmek yerine, Hükûmetin bulduğu çare şu: 2012
yılı memura sıfır zam politikası. Bunu yaparken de
diyor ki: Çinleşiyoruz Çin ne yapıyor? İnsanları
karın tokluğuna çalıştırıp ekonomisini büyütme
gayreti içerisinde. Bu boyutuyla, emek sömürüsü boyutuyla Çini model alan bir
hükûmet politikası.
Kendi hayvancılık potansiyelini, kendi tarım potansiyelini,
kendi yer altı, yer üstü zenginliklerini işleyemeyen, onların
işlerliğini esas alan politikalar geliştirmeyen Hükûmet ancak
böyle bir politika geliştirebilir.
Bir önemli faktör daha: Bakın değerli arkadaşlar, bütçe
görüşmeleri sırasında da gündeme geldi, örtülü harcamalar.
Örtülü ödeneklerden yapılan harcamalardan bu Meclisin dahi haberi yok,
denetim dışı harcamalar. Bu denetim dışı
harcamalar nereye yapılıyor? Bu denetim dışı
harcamaların neredeyse tamamı savaşa ve savaş lobisine
yapılıyor. Otuz yıllık süreçte yaklaşık 400
milyar dolar gibi bir harcama yapıldı. Hesap edin, bu parayla bu ülke
neler yapabilirdi. Bu otuz yılın on yılında AKP iktidar.
Haydi önceki dönemleri bir kenara koyalım, ama cumhuriyet tarihinin sayısal
verisi olarak doksan yıllık sürecin neredeyse onda 1inde siz iktidar
olmuşsunuz. Son otuz yıllık çatışma sürecinin üçte
1inde siz iktidarsınız. Getirin, bir çözüm koyun orta yere. Daha ne
bekliyorsunuz? Hangi politikalarla çözeceğinizi artık söyleyin. Bu
ülkenin öz kaynaklarını kendi dağlarını bombalamak için kullanmayın. Ama bunu
her söylediğimizde bundan sanki haz
alır bir tutum içerisinde Biz dağları
bombalayacağız. diyorlar ve bunu söylerlerken de keyif
alıyorlar.
Kendi
hayvancılığını geliştirmek yerine
Bakınız, -geçen gün burada
söyledim- Türkiyede küçükbaş hayvancılığı
potansiyelinin kırkta 1ini ancak değerlendiriyoruz ama domuz üretme
çiftliklerini rahatlıkla teşvik edebiliyoruz. Bakan arkadan söyledi,
itiraz etti Öyle bir şey yok.
dedi.
Bakın,
Türk Gıda Kodeksi Çiğ Kırmızı Et ve
Hazırlanmış Kırmızı Et Karışımları
Tebliği, Resmî Gazetenin 2006/31 sayılı nüshasında
yayımlanmış. Burada domuz üretme çiftlikleri, domuz eti,
kırmızı et statüsünde teşvike tabi tutulmuş ve Ziraat
Bankasından teşvik edilmiş. Ziraat Bankası bir genelgeyle
domuz üretme çiftliklerine yapacakları yatırımın ya da
verecekleri teşvikin kriterlerini ortaya koymuş ve ülkemizde resmî
olmamakla birlikte 1.800 civarında, teşvik almış domuz
üretme çiftliği
Kendi ülkenizdeki
hayvancılığı teşvik etseniz bundan çok daha
yararlı bir sonuç elde etmiş olmaz mısınız? Edersiniz.
Ama kendi çiftçinizi, kendi esnafınızı kalkındırma
gibi bir gayret yok orta yerde. Tersine, daha çok bu ülkenin kaynakları
dışarıya nasıl peşkeş çekilir, onun gayreti var.
Şimdi, ekonomi tehlike çanlarını çalmışken,
tehlike kapımızda durmuşken bizim Meclis olarak bu duruma sessiz
kalmamız mümkün değildir. Bir Meclis araştırma komisyonu
kurulup bu konunun incelenmesi gerekir düşüncesiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kurt.
Öneri aleyhinde söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Anayasanın 98,
99, Meclis İçtüzüğünün 104 ve 105inci maddelerine istinaden Meclis
araştırması önergesi açılması aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisi, bir zamanlar ekonomik
krizlerin siyasi krizleri, siyasi krizlerin ekonomik krizleri körüklediği
ortamdan, belirsizlik ve ümitsizlik ortamından, güvensizlik
ortamından bugünlere gelmiştir. Üç haneli rakamlara kadar yükselen
enflasyon, yüksek kamu açıkları ve kamu borç yükü gibi unsurlar tüm
ekonomik birimlerde ciddi güven zafiyeti oluşturmuştu.
Türkiye, o günden bugüne kadar büyük yol katetmiştir, ekonomik
istikrar kalıcı olarak sağlanmıştır. Türkiye, her
alanda tarihinde görülmemiş başarılara imza atarak küresel
ölçekte takdirle bahsedilen ülke konumuna gelmiştir, âdeta dünyada büyüme oranında Çinle
yarışan bir ülke hâline gelmiştir. Şu an dünyada büyümede
Çinin tek rakibi Türkiye Cumhuriyetidir. Bundan ne kadar gurur duysak
azdır diye düşünüyorum.
AK PARTİye, 12 Haziran seçimlerinde gerek siyasi istikrara gerekse
ekonomik istikrara, AK PARTİnin yapmış olduğu icraatlara
Türkiyede 2 kişiden 1i oy vererek, yüzde 50 oranında oy vererek
pekiştirmiştir. Bu demektir ki 12 Haziran seçimlerinde sandıkta
aziz milletimiz AK PARTİnin ekonomik ve siyasi icraatlarına ve
demokratikleşme anlamındaki bütün icraatlarına geçer not
vermiştir ve test etmiştir. Türkiye siyasi tarihinde bir partinin üç
dönem üst üste iktidara geldiği görülmemiştir ve her dönemde oyunu
artırarak iktidara gelen AK PARTİ İktidarını
pekiştirmiştir. Bunda tabii ki milletin iradesinden almış
olduğu güç de yatmaktadır. Ekonomi demokratikleşmeden
bağımsız değildir, ekonomi demokratikleşmeden âri de
değildir. İç içe girmiş bir müessese olan bu ilişkilerde
dünyayla arasına duvarlar örmüş bir ülkenin iç politikada
istikrarı, ekonomide büyümeyi, demokratikleşmede reformları
gerçekleştirmesi beklenemez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurt içi tüketim
ve yatırım talebindeki canlanma ithalatta artışı
tetiklemiştir. Buna ilave olarak emtia ve enerji fiyatlarındaki
artışlar ve dış talebin zayıf olması 2011
yılında cari açığın artmasına neden olmuştur.
Cari işlemler açığı ve enflasyondaki gelişmelerin
makro ekonomik ve finansal istikrar üzerindeki etkilerini
sınırlandırmaya yönelik olarak para politikası, makro
ihtiyati tedbirler ve maliye politikası alanında gerekli adımlar
atılmaktadır. Bu çerçevede 2010 yılının sonundan
itibaren para politikası araçlarıyla kredi büyümesinin kontrol
altına alınması, mevduatın vadesinin uzatılması
ve cari işlemler açığının finansmanında uzun
vadeli kaynakların payının artırılması
hedeflenmiştir. Öte yandan konut kredilerinde teminat oranı kredi
kartlarındaki asgari ödeme oranı ve ihtiyaç kredilerinde genel
karşılık oranları artırılmıştır.
Bunda maksat cari açığın ileriye yönelik net bir şekilde
düşmesini hızlandırmaktır. Cari açığın
kalıcı olarak düşürülmesi noktasında sanayi ve hizmetlerde
ileri teknoloji içeren ve yüksek yurt içi katma değerli üretim
yapısına geçişin sağlanmasına yönelik
politikaları yerleştirmekteyiz. 2002 yılından itibaren
uygulamaya konulan yapısal reformlar Türkiyede mali disiplinin
güçlenmesini ve kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini, orta ve uzun vadede
bir sorun olmaktan çıkmasını sağlamıştır,
sağlamaktadır. Ekonomide ve demokratikleşmede
çocuklarımızı daha güzel bir gelecek beklemektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisinin grup önerisi AK PARTİnin en güçlü olduğu siyasi
ve ekonomik alana yönelik olmaktadır. Bu, tamamen gündemi
değiştirmeye matuf bir öneridir. Gündem bellidir, burada
görüşülecek kanun vardır. Dün 9uncu maddede
kaldığımız 223 sayılı yasa gündemde
bulunmaktadır. Bu nedenle, bu çabalar, bu grup önerileri beyhude
çabalardır. İnşallah, AK PARTİ bu hizmetlere devam edecek
ve memleketimizde huzuru, refahı ve ekonomik gelişmeyi
artıracaktır. Millî gelir -kişi başına düşen- 10
bin doların üzerinde hesaplandığında, Türkiyenin 2002
yılından 2012 yılına katettiği mesafe göz önündedir.
Bu duygular
içerisinde, AK PARTİ Grubu olarak BDP grup önerisinin aleyhinde oy
kullanacağımızı beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önerinin
lehinde söz isteyen Rahmi Aşkın Türeli, İzmir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; BDP Grubunun önerisi üzerinde CHP Grubunun görüşlerini
belirtmek üzere, lehinde görüşlerimi belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye ekonomisinin temel yapısal özelliklerinden bir
tanesi yurt içi tasarrufların düşüklüğüdür. Geçmiş
dönemlere baktığımızda, özellikle 1980li yıllardan itibaren
1980ler, 1990larda bu özelliğin olduğunu görmekteyiz. Bununla
birlikte, 2000li yıllarda ve özellikle AKP döneminde yurt içi
tasarrufların millî gelir içindeki payının hızlı bir
biçimde düştüğünü görmekteyiz. Bu ne demektir arkadaşlar? Bu
şu demektir: Aynı miktar yatırım yapabilmek için
Türkiyenin dışarıdan daha fazla dış tasarruf
alması demektir yani daha yüksek cari işlemler açığı
vermesidir.
Değerli
milletvekilleri, AKP döneminde Türkiye ekonomisi dünya ekonomik konjonktürünün
ve kısa vadeli sermaye hareketlerinin yarattığı süreçlerin
peşinden sürüklenen bir görünüm sergilemiştir. 2001
yılından itibaren dünya ekonomisinde, özellikle gelişmiş
ülkelerde resesyon endişesiyle gevşek tutulan para ve maliye
politikaları sonucu olağandışı bir likitide
artışı ve talep patlaması görülmüştür.
Uluslararası piyasalarda likidite hacminin artmasının yanı
sıra gelişmekte olan ülkelerde getiri oranlarının yüksek
olması nedenleriyle gelişmekte olan ülkelere önemli düzeyde sermaye
akışı olmuştur. Bu çerçevede, yüksek reel faizlerin
sunduğu yüksek getiri imkânlarıyla Türkiye ekonomisine de sermaye
girişi hızlanmıştır. Bununla birlikte, Türkiye
ekonomisine reel gereksinimlerin üzerinde sermaye girişi sonucu
sağlanan kredi genişlemesi düşük kurun etkisiyle birleşince
dünya ekonomisinin sunduğu bu konjonktürel imkânlar iyi
değerlendirilememiştir.
Türkiye ekonomisinin hızlı büyüdüğü 2001
sonrası dönemde ekonomi ve yüksek sermaye girişinin etkisiyle yurt
içi talep ve ithalatta önemli artışlar olmuştur. Bununla
birlikte, AKP döneminde yurt içi talep artışı sabit sermaye
yatırımlarından değil, özel tüketimden
kaynaklanmıştır, özel tüketime yönlenmiştir. Bu da
aslında Türkiye'nin sorunlarının ağırlaşması
anlamına gelmiştir.
Ancak değerli arkadaşlar, artık konjonktürün sonuna
gelinmiştir. Böyle bir dönemin AKP hükûmetleri tarafından
ıskalamasını çok vahim görüyoruz. Şimdi, önümüzdeki dönem
artık dünya ekonomisinin genişlediği değil,
daraldığı bir dönem olacaktır. Dünyadaki likidite
artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır ve bu krizin ne kadar
süreceği konusunda farklı görüşler olmasına rağmen bu
krizin süreceği, sürekli olacağı ve bu krizden
çıkmanın özellikle gelişmiş ülkelerde belli bir zaman
alacağı konusunda herkes hemfikirdir.
E, bizim gibi, gelişmek için hem dış tasarrufa
ihtiyacı olan hem de aynı zamanda ihracatının
yarısına yakınını Avrupa Birliği ülkelerine yapan
bir ülkenin gelişmekte olan ülkelerdeki, Avrupa Birliği ülkelerindeki
krizden, daralmadan ve yavaş çıkıştan ya da başka bir
deyimle, etkilenmemesi mümkün değildir. Bu gelişmeler sonucunda AKP
hükûmetleri döneminde yurt içi tasarruflar geçmiş dönemlerle
kıyaslandığı zaman yüzde 15lere düşmüştür.
Bakın,
değerli arkadaşlar, AKP döneminde yüksek büyüme hızıyla
övünülüyor, biraz önce de söyledi. İsterseniz bir rakam vereyim: 2003-2011
döneminde iktidarlardaki AKP hükûmetlerinin döneminde büyüme hızı
ortalama olarak yüzde 5,2dir ama değerli arkadaşlar, 2002 yılına kadar, 1923-2002 arasındaki seksen yıla
baktığımızda zaten Türkiye ekonomisinin ortalama büyüme
hızı yüzde 5ler civarındadır. Yani öyle söylendiği
gibi ortada parlak bir ekonomik tablo gözükmemektedir. Ancak, tabii, AKP
hükûmetlerinin alışkanlık hâline getirdiği bir uygulama
var. Özellikle bu dönemde bunu çok net biçimde görüyoruz. İşte, bütün
1923ten 2002ye kadar olan dönemi ayrı bir çerçevede, kendi dönemlerini
de ayrı bir çerçevede değerlendiriyorlar ve orada da performans
kıyaslaması yapıyorlar, isterseniz ben de yapayım.
Bakın, değerli arkadaşlar, AKP döneminde 2011
yılı itibarıyla ihracat artışı 135 milyar
dolardır, söylenen rakamlar bunun 135 milyar dolar olduğunu
göstermektedir ama aynı dönemde, gerçekten bu bir cumhuriyet tarihi
rekorudur ama aynı zamanda AKP döneminde ithalatta da bir cumhuriyet
tarihi rekoru kırılmıştır, 241 milyar dolar. Gene AKP
döneminde dış ticaret açığında da cumhuriyet tarihi
rekoru kırılmıştır 106 milyar dolarla. Ayrıca da
cari işlemler açığında 77 milyar dolarla gene bir
cumhuriyet tarihi rekoru kırılmıştır. Böylece AKP
Hükûmeti 2011 yılında dört rekoru birlikte kırmıştır,
kendilerini tebrik ediyoruz!
Değerli arkadaşlar, 2012-2014 yılını kapsayan Orta
Vadeli Program dönemine baktığımızda da işte cari
açığın düşürülmesi önemli bir politika tedbiri olarak orada
yer almaktadır. Ne yazık ki OVPde bunun altı boştur.
Türkiye Girdi Tedarik Stratejisi adı altında bir strateji
vardır, onun da ne olduğu, nasıl uygulanacağı şu
ana kadar belli değildir. Üstüne üstlük uygulanmış bile olsa
bunun zaten belli bir zaman alacağını hepiniz herhâlde takdir
edersiniz. Yani buradaki problem şu değerli arkadaşlar: Türkiye
ekonomisi büyüdüğü zaman cari işlemler açığı
artıyor. Tamam, yani doğal olarak ekonomi büyüdüğü zaman ithalat
artışı olur ve cari işlemler açığı da artar
ama buradaki problem büyüme hızının
yavaşladığı dönemlerde de cari işlemler
açığının artmaya devam ettiğidir. Ona ilişkin,
tabii 2004 yılından itibaren enerji fiyatlarındaki
artışın bir etkisi olmuştur cari işlemler
açığı üzerinde gerçekten de ama ondan
arındırdığımız zaman yani enerji fiyatları hiç artmamış
olsaydı, 2002deki seviyesinde kalmış olsaydı ne olacak
diye baktığımızda, yine çok yüksek cari işlemler
açığıyla karşı karşıya olduğumuzu
görüyoruz. 2011 yılında cari işlemler
açığının millî gelir içindeki payı yüzde 10dur
arkadaşlar, enerji fiyat etkisinden arındırdığımızda
yüzde 5,5tir yani Türkiye ekonomisi çok hızlı bir cari işlemler
açığı vermektedir.
Peki, bu kadar yüksek cari işlemler açığı
veriyorsunuz, cari açığın finansmanında bir iyileşme
var mıdır? Çünkü kamuoyunda da bu tartışılıyor
ve sık sık AKPli bakanlardan
bunu duyuyoruz. Ne yazık ki, olumlu bir cevap veremeyeceğim
arkadaşlar. AKP döneminde, isterseniz rakam vereyim size, Merkez
Bankası rezervindeki gelişim diğer yükümlülük göstergelerinin
çok gerisindedir. Nitekim, Merkez Bankası net rezervlerinin kısa
vadeli dış borçları karşılama oranı 2002
yılında yüzde 171 iken 2011
yılında yüzde 105e düşmüştür yani ancak bir
yıllık kısa vadeli borç, vadesi bir yıldan az olan borç
yani ancak bir yıllık kısa vadeli borcu karşılayacak
bir rezerv vardır. Bir de tabii alındığı tarih
itibarıyla aslında kısa vadeli olmayan ama şu an
itibarıyla baktığımızda vadesi bir yıldan az
kaldığı için bir yıl içinde ödenecek borçları da dâhil
ettiğimizde bu oran yüzde 80lere düşmektedir değerli
arkadaşlar. Bu rakamlar ciddi tehlike sinyalleridir.
Yine aynı şekilde, başka bir rakamı isterseniz
sizlerle paylaşayım: Merkez Bankası rezervlerinin ithalatı
karşılama oranı 2002 yılında 7,2 ay iken 2011
yılında 4,5 aya düşmüştür. Bunun en az 5 ay, 6 ay
olması gerekir. İktisatla ilgili çevrelerde, uluslararası
ekonomi çevrelerinde böyle kabul edilir. Ne yazık ki, bu açıdan da
baktığınızda rezervlerimizin söylendiği gibi yeterli
olmadığını görmekteyiz.
Tabii, cari
açığın finansmanı açısından son dönemde çokça
söyleniyor, işte doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının
artması, evet, 2005 sonrası doğrudan yabancı sermaye
yatırımları artmıştır ama bunun bileşimine
baktığınızda, bunun çok az bir kısmının,
yüzde 10-15lik bir kısmının imalat
sektörüne yöneldiği, büyük bir kısmının hizmetler
sektörlerine yöneldiğini görüyoruz.
Yine benzer bir biçimde büyük bir kısmının Türkiyedeki
mevcut kamu işletmelerinin ya da bankaların el
değiştirmeleri sonucunda olduğunu görüyoruz; yani Yeşil
alan yatırımı dediğimiz yeni yatırımların
payı yüzde 10, yüzde 15ler civarındadır. Ama bunun sonucunda
çok yüksek bir kâr transferi gerçekleşmektedir. Yani Türkiye ekonomisinde
yatırım yapanların ülkelerine aktardıkları para kâr
transferi olarak nitelendirilmektedir. 2002 yılında 400 milyon dolardır
arkadaşlar, 2011 yılında 3 milyar dolardır. 400 milyon
dolardan 3 milyar dolara çıkmıştır.
Ve yine önemli bir şey, son bir AKPnin cumhuriyet tarihi rekoruyla
bitireyim: Bütün cumhuriyet tarihinde yapılan dış borç 130
milyar dolardır ki, bunun içinde dağılan Osmanlı
İmparatorluğundan kalan borçlar vardır ve 1954 yılına
kadar ödenmeye devam edilmiştir ki, bunun yanında sermaye stokunu,
insan gücünü kaybetmiş, fabrikaları yıkılmış,
üretim yapılamayan bir ülkede yapılan Sümerbankların,
Etibankların, şeker fabrikalarının, birçok KİTin
kurulduğunu düşünmemiz gerekir ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) Tamamlayabilir miyim
Sayın Başkan?
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Türeli.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) O zaman burada şunu söyleyerek
bitireyim:
Fakat AKP döneminde bunun üzerine yaklaşık 180 milyar dolar
eklenmiştir ve 307 milyar dolara çıkmıştır
dış borç ve aynı dönemde, şunu da söyleyeyim ki, birçok,
30-35 milyar dolara yakın bir özelleştirme yapılmasına
rağmen.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Türeli.
Şimdi, öneri aleyhinde söz isteyen Mehmet Günal, Antalya
Milletvekili.
Buyurun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün cari açık konusunu
tartışıyoruz ama biz size yıllardır söylüyoruz.
Sonunda fikir olarak cari açığın bir yapısal sorun
olduğunu şükür Hükûmetin bazı üyeleri kabul etmeye
başladılar ama hâlâ çözüm önerileriyle ilgili çalışmalar
maalesef nihayetlendirilmemiş durumda, kısır gündeme ve
çekişmelere kurban gidiyor. Önceki konuşmalarda da sizlere söyledim
Bir an önce bunları çözün, çıkarın. diye.
Değerli arkadaşlarım, sorunu çözmeden önce bir kabul
etmek lazım. Biz yıllardır bunun temel bir sorun olduğunu
ve yapısal sorunlardan kaynaklandığını söylüyorduk,
ancak iki yıldır bütçe görüşmelerinde bakanlarımız
Biz işsizliği ve cari açığı artık çözemiyoruz,
yapısal sorun. demeye başladılar. Biz de Günaydın. dedik
kendilerine, çünkü beş yıldır bütün bütçe görüşmelerinde
söylüyoruz.
Şu anda Hükûmetin ne orada bu burada bakıyorum bir temsilcisi
yok ama Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekilleri burada,
onlar çoğu zaman Hükûmet adına cevap verdikleri için
arkadaşlarımıza iletirler, onlar da bize varsa cevapları
veya önerileri getirirler.
Şimdi, cari açık şu andaki Türkiyede
tartışılan en önemli konulardan birisi ki Hükûmet de Ben, cari
açığın neden olduğunu biliyorum, Türkiye'nin tasarruf
açığı var, bunu kapatacağım, cari açığı
düşürmek için de bazı teşvik önlemleri getireceğim. diyor.
Arkadaşlar, önce sorunu kabul edelim. Neden cari açık
veriyoruz? Bu bir rakamsal sonuç ama neden cari açık veriyoruz? Neden?
Çünkü üretmeden tüketen bir ekonomik yapıya sahibiz, tükettiğimizi
borçla finanse ediyoruz, yatırım yapmıyoruz. Sonuç olarak da
tabii ki bir yerden bir değirmenin suyunun dönmesi lazım. Maalesef
üretimimiz yetersiz kaldığı için ve çok tükettiğimiz için
dış ticaret açığı veriyoruz. E, peki, bunu kabul
etmeden çözmemiz mümkün mü? Hayır. Şükürler olsun, şimdi sorunu
kabul etmiş görünüyorsunuz ama teşvikle ilgili pakette hâlen
kısmen çözüm olabilecek tarzda olduğunu öncelikle beyan edeyim ama o
bile gündemde sırasını bekliyor, çıkacak, görüşülecek,
imzalanacak, gelecek diye.
Değerli arkadaşlar, bu on yıldır sizin göz
yumduğunuz bir şey. Neden bu noktaya geldiğini
tartışmadan çözme şansımız yok. Biliyorsunuz, önceki
yıllarda ekonomik kriz, küresel kriz çıkıncaya kadar dünyada bir
likidite bolluğu vardı, ekonomik olarak her şey iyiye gidiyordu,
rüzgâr arkadan esiyordu. O zaman dedik ki: Gelin, bu önlemleri erkenden
alalım, bu yapısal önlemleri alalım; üretim ekonomisine,
yatırım ekonomisine geçelim. Siz o likidite bolluğu içerisinde
kerameti kendinizden zannettiniz. Şimdi sıkıştık, bu
sefer Sorun var, bunu çözelim. diyorsunuz. Bu serzenişlerle, sayın bakanların
yaptığı gibi Merkez Bankasını günah keçisi ilan
ederek, önceki Başkanına Efendim, o yapsaydı böyle
olmazdı. diyerek çözülecek bir mesele değil.
Değerli arkadaşlar, temelinde dış ticaret
açığımız var; yani ihracatımızın
artmasının az olması, ithalatın hızlı
artması var. Peki, nasıl önleyeceğiz bunu?
İhracatımızı rekabetçi hâle getirmemiz lazım. Peki,
Merkez Bankasının önceki Başkanına kızıyordunuz
Efendim, kurlarla ilgili şunu yapıyor, bunu yapıyor. diye. Ee,
bugünkü de, düşük dursun, enflasyon düşük çıksın diye
uğraşıyor. O zaman nasıl olacak da bunu önleyeceksiniz
arkadaşlar? Sadece Bireysel emeklilik sistemini teşvik edelim,
tasarruf artsın. demek bir çözüm müdür? Gerçekten
şaşırıyorum. Yüzde 12-13lere düşmüş tasarruf
oranımız, doğru. E, peki, zaten üretemiyorsak,
vatandaşın geliri artmıyorsa nasıl tasarruf edecek, kim
bireysel emekliliğe yatırım yapacak da siz ona götürüp para
vereceksiniz? Bunlar pansuman tedbirlerdir. Bakın, işin
doğrusuna gidelim. Evet, kısmen katkısı olur ama önce
gelirimiz artacak ki biz tasarruf etmeye niyetlenelim. Ee vatandaşın
borcu artıyor. Daha bugünkü gazetelerde iki ay içerisinde geri dönmeyen
kredilerdeki artış oranı yüzde 89 küsur, yüzde 90. Dün bir
bankanın genel müdürü açıklama yapmış;
Sıkıntımız var. Bu sene
kârlılığımız düşüyor. diyor. Neden? Geri
dönüşler çoğalmaya başlamıyor, tam tersine geri dönmeyen
kredilerde artış var. Bakın, bu yılın ilk iki
ayında yüzde 90 artış ne demek? İnsanlar kredi borcunu
ödeyemiyor demek. Ee, peki, siz bu ortamda ne öneriyorsunuz? Efendim, gelin,
siz 100 lira bireysel emekliliğe yatırın, biz de size 25 lira
destek verelim. Ya bunun doğru dürüst, iler tutar tarafı yok
değerli arkadaşlar.
Şimdi, yaptığınız çalışmalar
sonucunda ortaya çıkan teşvik sistemi de yanlış.
Bakın, siz dönün kendi Hükûmet Programınızı bir okuyun;
2007deki Hükûmet Programını da okuyun, 2011deki Hükûmet
Programını da okuyun. Bu teşvik tedbirleri dediğiniz
şeyler sadece illerin derecelendirmesini değiştirerek olmaz. Dar
bölgeli sektörel teşvik dedik, siz de dediniz yani öldürdüğünüz
Devlet Planlama Teşkilatının raporlarında da var, şu
anda Kalkınma Bakanlığı oldu, oralarda hangi sektörlerde
nelerin yapılması gerektiği yazıyor. Bu göz boyamayı
bırakalım, öncelikle sorunu tespit edelim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bize Plan ve Bütçe
Komisyonunda Merkez Bankası ve Hazine altı ayda bir bilgilendirme
yapıyor ve orada cari açık sorununun nereye geldiğini en son
bilgilendirmelerde gördük. Şöyle bir şey var. Sıkça ekonomi
bakanlarımız da buna kapılıyorlar, Efendim, cari açık
finanse edildiği sürece sorun değildir. diyorlar. Ya, cari açık
zaten bir sonuç, zaten finanse edilmiş. Ama nasıl finanse ettiniz?
Neyle finanse ettiniz? Doğrudan yatırımla mı, kısa
vadeli portföy girişiyle mi, sıcak parayla mı yani? Bu
şartlarda mecburen sıcak parayla yapıyorsunuz. Onun için de
düşük kur-yüksek faiz politikasını çözüm olarak görüyorsunuz.
Aslında yanlış burasıdır, bunu kabul etmeden
çözemeyiz.
Bakın, şimdi, böyle hamasi olarak şey
konuşmanın anlamı yok. Ben bir iktisatçı olarak
konuşuyorum. Efendim, biz faizi şuraya düşürdük. Peki, reel
faiz nereye düştü? Dünyada hâlâ 3üncü sıradayız. Bakın,
iki yıllık reel faizler
Biz iki ülkeden sonra, Brezilya ve
Macaristandan sonra en yüksek reel faizi veren 3üncü ülkeyiz.
Uluslararası raporlar bunu söylüyor. Şimdi, burada kurdaki değer
kaybına bakıyoruz, hem Hazinenin hem Merkez Bankasının
raporları var.
Bakın, bize sunduklarını size gösteriyorum. Eğer
görebiliyorsanız kırmızı yerler var ve geçtiğimiz
yıl içerisinde kırmızının ne kadar
arttığını görüyoruz. O ne biliyor musunuz? Kısa vadeli
portföy girişleri. Hiç sağlıklı olmayan bir şekilde
cari açığı finanse ediyoruz. Yani hemen çıkabilecek,
sıcak parayla gelmiş, yüksek faiz verdiğimiz için Türkiyeye
giriyor bunlar. Birazcık düşürdüğümüz zaman
sıkıntı başlıyor. Onun için ne yapacağız
peki? Değerli arkadaşlar, buradaki tek çözüm üretim ekonomisine
geçmek. Bu sıcak paraya dayalı, portföy yatırımlarına
dayalı düşük kur-yüksek faizden vazgeçeceksiniz. Önce bunu bir kabul
edeceksiniz. Bir.
İki: Merkez Bankasını günah keçisi olarak kabul
etmeyeceksiniz çünkü yetki sizde.
Değerli arkadaşlar, kur rejimini Hükûmet belirler; bilmeyen
arkadaşlarımıza anlatmış olayım. Kur
politikası başka bir şeydir, kur rejimi başka bir
şeydir. Hükûmetin kimseye laf söylemeye hakkı yoktur. Merkez
Bankası sadece tavsiye eder Şunu uygulayalım. diye. Eğer
serbest kuru siz belirlediyseniz ona uymak zorundasınız. Türkiye gibi
piyasaları gelişmemiş olan, derinliği ve
genişliği olmayan gelişmekte olan ülkelerde tamamıyla
serbest kuru uygulamak mümkün değildir. Onun için bizim yapmamız
gereken, kontrollü dalgalı kur politikasıyla Türk lirasını
rekabetçi düzeyde yapmaktır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Gel sen öyle yap!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Biz öyle yapmıştık, bozdunuz
zaten. Bu hâle geldi, yapamadığınız için öyle oldu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Siz yaptınız!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Dinlemesini öğren. Bak birazdan gel anlatayım
sana. Uzun bu konu, vaktimi alma, bitiyor. Ben sana dersini veririm birazdan.
Birazdan anlatırım ben sana, merak etme. Bu seni aşıyor
biraz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Anlamazlar ki!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Arkadaşlar, söylediğimi dikkate
alın, işi gürültüye getirmeyin. Bakın, Hükûmet karar alır,
kur rejimini değiştirir, sıkıntı biter. Aksi takdirde
sıcak paraya devam edersiniz, ona mahkûm hâlde kalırsınız.
Bunu yapmanın yolu üretimi ve yatırımı teşvik
etmektir. Onu yapmak için de Türk lirasının rekabetçi olması
gerekir.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Hâlâ demagoji yapıyorlar,
başka bir şey yaptıkları yok ki!
MEHMET GÜNAL (Devamla) Sadece TLnin sembolünü değiştirerek
uluslararası para olamazsınız, satın alma gücünü ve
itibarını artırmak, TLnin değerini artırarak kurunu
düşürmek değildir. Uluslararası anlamda bir ödeme aracı
olarak, bir uluslararası para birimi olarak onu oraya sunabilmektir. Onun
için bunu yapmanın yolu da üretimi artırmaktır. Eğer
ihracatımızın yüzde 82si ithalata bağımlıysa,
üretimimiz buraya bağımlıysa bunu yapamayız, kendi
kendimizi aldatmayalım. Gelin, hep birlikte gerçekçi olarak bu soruna
yaklaşalım ve bu Türk lirasını rekabetçi bir düzeye
getirerek kur sistemini de gözden geçirerek -kur rejimini- topu başka yere
atmadan çözelim.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak üreten ekonomiden yanayız.
Değerli arkadaşlar, ekonomi programımızın adı da
üreten ekonomi. Üretim ve yatırım seferberliği yapmadan,
ekonomiyi rekabetçi hâle getirmeden ancak kendimizi kandırırız
ve sıcak paracılarla çalışırız diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) On sene önceden, hâlâ hikâyeden
bahsediyorsunuz. Bugünün sorularına dünkü cevapları cevapları
verenler gericiler. Bir cümle. Düşünün bakalım nedir? 2002nin
hadisesiyle 2012ye
BAŞKAN Sayın Atıcı, kısa bir söz talebiniz
var; yerinizden buyurun.
V. AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, 26 Nisan 1986 tarihinde Çernobil Nükleer Güç
Santralinde meydana gelen kazanın yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Aslında söz talebim bir önceki konuşma
sırasındaydı ama olsun.
Kısaca, bugün Çernobil kazasının yıl dönümüdür.
Çernobil kazası tüm dünyaya örnek olmuştur. Bir laf var:
Akıllı insanlar tecrübelerinden ders alırlar. Daha
akıllı olanlar başkalarının tecrübelerinden ders
alırlar.
Biz geçen hafta Kievdeydik ve oradaki insanlarla bu nükleer santral
felaketini bire bir konuştuk. Onlardan AKP Hükûmetinin ders alması ve
Mersindeki Akkuyu Santralinden derhâl vazgeçmesi lazım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Öneriyi okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- CHP Grubunun, 16/12/2011 tarihinde Sinop Milletvekili Engin
Altay ve arkadaşlarının termik santraller ve Gerze'de
kurulması planlanan termik santralin insan sağlığına,
tarıma ve çevreye vereceği zararların
araştırılması amacıyla vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 26/4/2012 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
26.04.2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 26.04.2012 Perşembe günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri
Sinop Milletvekili Engin Altay ve arkadaşları tarafından,
16.12.2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Termik santraller ve Gerze'de
kurulması planlanan termik santralin insan sağlığına,
tarıma ve çevreye vereceği zararların araştırılması"
amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (179
sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 26.04.2012 Perşembe günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Öneri lehinde söz isteyen Engin Altay, Sinop Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Ben bu Meclis araştırma önergesini 16 Aralık 2011
tarihinde verdim. Sayın milletvekilleri, geçen dönemde de bu Parlamentoda,
bu Genel Kurulda enerji konusu çok sık konuşuldu, çok uzun
tartışmalar yapıldı. Öncelikle, nükleer enerji olmak üzere
termik santraller meselesi Meclisimizin ve Türk siyasal yaşamımızın
sürekli gündeminde kaldı.
Arkadaşlar, enerji nasıl olmalı? Hepinizin de kabul
edeceği gibi, enerjiyle ilgili belli çizgiler, kriterler var. Enerji temiz
olmalı, enerji ucuz olmalı, enerji güvenilir olmalı, enerji
çevre dostu olmalı, millî olmalı ve yenilenebilir olmalı. Bu,
genel bir kaide. Bu genel kaide Recep Tayyip Erdoğanın 61inci
Hükûmet Programına da esasen yansımış.
Yansımış da tatbikata niyeyse bir türlü yansımıyor,
bunu anlamış değilim. 61inci Hükûmet Programı sayfa 63,
tümünü okumuyorum: Bu çerçevede önümüzdeki dönemde yerli ve yenilenebilir
enerji kaynaklarını en üst düzeyde değerlendireceğiz.
Eyvallah. Bu ifadeye kim Ben katılmıyorum. diyebilir? Kimse
diyemez. Ama Bakanlığın tatbikatı çok böyle değil.
Gene Enerji Bakanlığı İnternet sitesine girin,
bakın. Enerji ve maden kaynaklarını verimli, etkin, güvenli,
zamanında ve çevreye duyarlı şekilde değerlendirerek
dışa bağımlılığı azaltmayı
altını çizerek söylüyorum- ve ülke refahına en yüksek
katkıyı sağlamayı görev edindik. Diyen kim? Enerji
Bakanı, Enerji Bakanlığı. Ama sayın milletvekilleri,
maalesef tatbikat ve Hükûmetin politikaları böyle değil.
Şimdi, 46 adet ithal kömür kaynaklı termik santral kurma
projesi, fikri, tatbikatı bu Hükûmet Programıyla
bağdaşıyor mu Allah aşkına? Arkadaşlar, böyle bir
şey olabilir mi? Ve biraz önce, BDP grup önerisi sebebiyle, cari açık
konuştunuz burada. Cari açığı Hükûmetin
iktisatçıları, partinizin iktisatçıları enerjide
dışa bağımlılığa bağlıyor. Öyleyse
siz ithal kömür getirerek Türkiyede hangi akla ve mantığa hizmet
elektrik üretmeyi düşünüyorsunuz? Hem diyorsunuz ki, efendim cari
açığın bir sebebi de enerjide dışa
bağımlılık hem 46 tane ithal kömür kaynaklı termik
santral kurmayı düşünüyorsunuz. Bu ne perhiz bu ne lahana
turşusu. Böyle bir şey olamaz.
Bakın,
şimdi, enerji çevreci olacak. 23 Nisan haftasındayız. Sevgili
milletvekilleri, vicdanlarınıza, kalplerinize, iyi niyetinize
sesleniyorum, 23 Nisan haftasında şu Parlamentodan
çocuklarımıza bir mesaj versek, çocuklarımıza daha yaşanılabilir,
daha güzel, daha çevreye zarar verilmemiş bir dünya
bırakacağız diyebilsek fena mı olur? Bunu yapabilmeliyiz.
Bu konuda elimizi tutan yok.
Bakın,
ayrıca, enerji gereksinimlerinde, bunların
karşılanmasında, enerji ihtiyaçlarında çevresel ve ekonomik
değerlerimiz ve hassasiyetlerimizle karşı karşıya
gelmeden bu ihtiyaçları gidermek idarenin en temel görevidir.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, bugün 26 Nisan. Tam yirmi altı sene önce
Çernobilde bir facia oldu, bir kaza oldu. Olay anında, esnasında ve
aradan geçen bunca zamanda bu nükleer serpintiden dolayı binlerce, yüz
binlerce insan hayatını kaybetti. Şimdi, Hükûmet bir yandan da
Sinopta ve Akkuyuda nükleer santral yapma projelerini de hayata geçirmek
istiyor.
Arkadaşlar,
Fukushima faciası daha üç günlük olay. Eğer Hükûmeti Fukushima da
uyandıramadıysa, bu tehdit ve tehlikeye karşı Hükûmet
Fukushimadan da ders almadıysa Allah hepimizin ve Türkiyenin sonunu
hayretsin.
Sayın
milletvekilleri, Ferhat Hançer elli yedi yaşında, emekli
öğretmen; Mustafa Kıray altmış
altı yaşında, dükkânını kapatmış bir terzi.
Bunlar 17 Nisanda Sinopun Gerze ilçesinden yola çıktılar. Öyle
şehirlerin girişinde inip arabadan, şehrin
çıkışında arabaya binmiyorlar. Gerzeden 17 Nisanda, hiç
arabaya binmemecesine yola çıktılar ve Ankaraya geliyorlar. Bu iki
duyarlı yurttaşımız, 30 Nisan Pazartesi günü İller
Bankası Macunköy tesislerinde yapılacak ÇED toplantısına
yürüyerek gelme kararı aldılar. Bunun bir anlamı yok mu? Ben
şimdi size soruyorum: Bu iki insan ne istiyor? Ferhat Hançer ve Mustafa
Kıray, Parlamentodan, Ankaradan, Hükûmetten ne istiyor, söyleyeyim.
Sayın milletvekilleri, şimdi, bu Sinop. Sizin termik santral
yapmak istediğiniz yer şu körfez. Bu, bakın Başkanım,
müsaadenizle bu güzel bir Sinop resmi. Burada durmuyor, şurada dursun.
Buna biraz bakın. Şimdi, bana bir milletvekili, bu göstereceğim
resimde göstereceğim yere günde 11.500 ton ithal kömür yakacak bir nükleer
termik santral yapılsın derse ben de bundan sonra yapılsın
diyeceğim. Şimdi, sayın milletvekilleri, bu Gerze ilçemiz.
Bakın, arka fonda Sinop ve santralin yapılması düşünülen
yer Gerze ile Sinopun, şu körfezin tam merkezi, Çakıroğlu
Körfezi. Sizi vicdanınızla baş başa bırakıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu körfeze ithal kömür kaynaklı termik
santral yapılır mı? Bu Allahtan reva mıdır? Yeni
gelen milletvekillerimiz için şöyle bir hatırlatma yapmak istiyorum.
Geçen dönem, Taner Yıldız Sayın Bakanım orada oturuyordu.
Dedim ki: Sayın Bakanım, ben senin arkadaşınım.
Seninle Sinopa gidelim. Yarım gün. Taner Yıldız dedi ki: Bir
gün. Dedim ki: Sayın Bakan, ben sana burayı gezdireceğim. Sen
gene dersen ki ya Engin, uzatma, yapalım, şerefsizim peşindeyim.
Diyemezsin. Diyemez. Burayı gören hiç kimse Buraya termik santral
yapalım. diyemez.
Nitekim, bundan üç yıl önceydi, Sayın
Cumhurbaşkanımız Sinopa geldi, ev sahipliğimizi
yaptık, gezdirdik, Sinopu tanıttık. Sayın
Cumhurbaşkanı o kadar üzgün ayrıldı ki, bana ve o dönemin
Sinop milletvekillerine giderken dedi ki: Çok hoş geldim, hoş tutuldum,
hoş karşılandım, sağ olun ama çok üzgün
ayrılıyorum. Niye Sayın Cumhurbaşkanım
Böyle bir
güzelliğin içine günde 11 bin ton ithal kömür yakan termik santral olmaz.
dedi ve biz de Sinop olarak, Gerze olarak, kendimizi Sayın
Cumhurbaşkanımızın himayesine teslim ettik. Kendisinin de
bu konuda samimi gayretleri var, biliyorum.
İktidar partisinin değerli grup başkan vekillerine, siz
değerli milletvekili arkadaşlarıma, buradan, çevreyi,
doğayı, ormanı, denizi, balıkları seven bir
milletvekili arkadaşınız olarak size yalvarıyorum, 30
Nisanda İller Bankası Macunköye gelin, oraya Sinoptan gelen sivil
toplum örgütlerini, bütün siyasi parti temsilcilerini, üniversitelerin
görüşlerini orada bir dinleyin. Buna üniversiteler de karşı,
Kuzka Projesi kapsamında Kuzey Anadolu Kalkınma Ajansı Genel
Sekreterliği de karşı, buna halk karşı, buna
Sinoptaki bütün partiler karşı, buna köylüler karşı yani
buna, Allah karşı, Allah! Allah da karşı olur buna,
razı olmaz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu cenneti
cehenneme çevirmeye Allah razı gelmez, siz
de razı gelmeyin. Sizden rica ediyorum, size, vatanını,
memleketini, doğup büyüdüğü yeri seven, o bölgeye karşı
vefa ve minnet duygusu olan bir Sinop çocuğu olarak, on yıllık
milletvekilliği hayatımda ilk defa yalvarıyorum, bu konuda
Sinopa yardımcı olun. Bu konuda Sinopa yardımcı olmak
demek, bütün dünyaya, bütün çevreye yardımcı olmak demektir. Sizi, bu
konuda, İktidar Partisi olarak, yetkili yetkisiz, etkili etkisiz bütün
arkadaşlarımı bu konuda, bu davada bize sahip çıkmaya davet
ediyorum. (CHP, MHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
Öneri aleyhinde söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili; buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
CHPnin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde konuşmak üzere
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Engin Altay Bey kardeşimizin hassasiyetini anlayışla
karşılıyoruz. Elbette ki bulundukları ortamın,
bulundukları seçim çevresinin çevresel hassasiyetinin doğa
güzelliklerini korumakla kendisi yükümlü. Tabii iktidarımız da,
Hükûmetimiz de enerji politikalarını en iyi şekilde, en verimli
şekilde, çeşitli alternatifler sunarak, ülkemizin enerji
açığına da bir an önce çözüm getirmek zorunda. Bununla ilgili gerek
çevre konusunda gerek enerji politikaları konusunda Hükûmetimiz, partimiz
gereken bütün çalışmaları etraflıca da yapıyor.
Sinopa en az zarar verecek, hiç zarar vermeyecek şekilde
çalışmaları Hükûmetimiz elbette ki yapacaktır.
Bu konuyla ilgili ayrıca bir araştırma komisyonu
kurulmasına bizce gerek yoktur. Zaten Hükûmetimiz, Çevre
Bakanlığımız, Enerji Bakanlığımız bu
politikalar üzerinde gereken çalışmaları yapıyor.
Ben bu duygularla, düşüncelerle sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Bugün gündemimizde iki tane kanun var. Dünden yarım kalan kanunu
görüşeceğiz, bir de 136 sıra sayılı, kaç zamandır
gündemde bulunan yasayı da bir an önce çıkartmamız gerekiyor.
Gündem belli olduğundan dolayı, bu öneriye
katılamadığımızı belirtiyor, hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerinin lehinde söz isteyen Necati Özensoy, Bursa Milletvekili... (MHP
sıralarından alkışlar)
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önerge
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin değil, dünyanın en büyük meselesi enerji. Tabii bu
enerji kaynaklarını kullanırken, bu enerji ihtiyacını
karşılarken özellikle dünyanın geldiği noktaya
baktığımızda, doğayı katletmek, çevremizi
katletmek gibi bir tutum içerisinde bulunmamalıyız. Elbette
Türkiye'nin yerli, yenilenebilir enerjilere veya enerji çeşitlendirmeye
ihtiyacı var. Bu konuda, hatta sadece bu termik santrallerle ilgili
değil, Türkiye'nin enerji meseleleriyle alakalı araştırma
önergeleri verdik. Bu konuda, Türkiye'nin enerji politikalarının
millî hâle gelmesi, partiler üstü hâle gelmesi noktasında her
defasında ben kürsüden ifade etmeye çalışıyorum. Ama
işte Engin Beyin feryadı burada, gösterdiği resimler burada,
deniz kenarı
Bakın, ben kimya mühendisiyim yani yanma konusu, kömür
konusu ciddi anlamda da bilgimiz dâhilinde olan bir şey. Elbette o baca
gazlarından çıkacak karbondioksitin sera gazı etkilerini,
içerisindeki kükürtten dolayı asit yağmurlarına vesile olacak
olması konularını bir kenara bırakalım; en güzel
filtrelerin kullanıldığını, en iyi filtrelendirmenin
yapıldığını bile düşünsek işte oradaki
sahil, oradaki liman 11.500 tonluk kömürü kaldırabilecek bir liman
değil. Niye biz Sinopun Gerze ilçesinin, turistik veya tabii güzellikleri
olan, dışarıdan turist gelmese de Türkiye'nin
insanlarının gezip görebileceği, rahat nefes alabileceği
bir yer olarak ekonomiye katılmasını sağlamayalım?
Yani ithal kömürle Türkiyede termik santral kurulacaksa daha uygun yerler,
daha bakir yerler, daha kullanılmayan yerler bulamaz mıyız?
Bakın, bunun benzerini, bunun gibi bir yanlışı 2006
yılında yine bu iktidar Bursada Kelesin Kozağacı
bölgesinde yapmaya çalıştı. Oradaki linyit kömürünü
Yerli
kaynaklarımız, doğrudur, kullanmamız lazım ama sonuçta
ÇED raporları da olumsuz çıktı, vazgeçtiler. Gerzenin bu ÇED
raporları da olumsuz çıkacaktır, bu anlamda bundan ben de eminim
hem o resimlerden hem de az çok bildiğimden dolayı.
Bakın, yedi köyün boşaltılmasına vesile olacak.
Üzerinde yaklaşık 200 bin kiraz ağacının
yetiştiği, daha önce de ifade etmişimdir, ihracata gönderilen,
pazarlarda bulamadığımız en kaliteli kirazların
yetiştiği yeri boşaltıp kiraz fidanlarını, kiraz
ağaçlarını yok edip orada termik santral kurmaya kalktılar.
Dolayısıyla bir şeyler yapılacaksa, bu memlekette
yatırım yapılacaksa, enerji ihtiyacı
karşılanacaksa elbette önce doğayı düşünmemiz
lazım.
Enerji ihtiyacının ne olduğunu, enerjinin ne kadar önemli
olduğunu, beş yıldır KİT Komisyonu üyesi olan,
sanayicilik yapan bir insan olarak da gerçekten biliyorum ve bu konudaki enerji
yatırımlarını da ciddi anlamda destekleyen bir
insanım. Sanayici arkadaşlarımı, yatırım yapmak
isteyen arkadaşlarımı da Eğer önümüzdeki yıllarda
yatırım yapacaksanız enerjiye yatırım yapın.
diyerek de teşvik eden bir insanım ama ifade ettiğim gibi, önce,
çocuklarımızdan ödünç aldığımız bu toprakları
onlara temiz olarak bırakmak durumundayız.
Bakın, gerçekten enerji her şey. Ben bu konuda daha fazla
şeyler söylemek isterdim ama Hükûmetin bu sabahki verdiği bilgiler
doğrultusunda konuyu ben de enerji perspektifinden değerlendirmeye
çalışacağım.
Burada birçok şeyden bahsedildi, Dışişleri
Bakanımız, işte, duruşlardan, ilişkilerden vesaireden
bahsetti. Orta Doğuda, Kafkaslarda çıkan ne kadar kargaşa
varsa, ne kadar renkli devrim varsa ne kadar bahar, son bahar varsa
bunların temelinde enerjinin yattığını, petrol
kaynaklarının yattığını hepimiz biliyoruz.
Şimdi, bunca yıldır, son on yıldır bütün bu
gelişmeler sonucunda Efendim, biz şöyle dik durduk, böyle onurlu
durduk, şöyle ilişki kurduk. denileceğine Türkiye bütün bu
ilişkilerin sonucunda ne kazandı? Bütün bu savaşların
sonunda, işte Körfez Savaşı, Irak Savaşı sonucunda
bütün İngiliz firmaları, Amerikan firmaları girdiler, şu
anda günlük 2 milyon, 3 milyon varil petrolü çekiyorlar, memleketlerine
götürüyorlar. Peki, biz ne yaptık? Türkiye Petrolleri,
Dışişleri tarafından Irakın kuzeyinde ihalelere
sokulmadı, Irakın alt bölgesinde de güney bölgesinde de bir tek
ihaleye dahi giremedi. Bakın, kazanamadı demiyorum, Türkiye
Petrolleri bir tek varillik ihaleye dahi sokulmadı. Yani bunca şey,
Iraktaki bunca akan kanın sebebi olan bu meselelerin sonucunda Türkiye'nin
nerelere geldiğini hepimiz görüyoruz.
Peki, İsraille bir sürü gerginlikler yaşadık.
Haklıdır Hükûmet. 9 tane vatandaşımızı
katlettiler, şehit ettiler. Peki, bunca kargaşanın sonunda ne
yaptık? Amerikanın koyduğu ambargonun üzerine yüzde 50sini
temin ettiğimiz petrolün yüzde 20sini İrandan kıstık.
Niye? İsraille İranın gerginliğinden dolayı.
Şimdi, toplamda yüzde 10a tekabül eden bu petrolü Libyadan temin
edeceğimizi söylüyor Sayın Bakan. Libya ne hâlde? Yok. Bakın,
Türkiye Petrolleri son on yılda yurt dışı
yaptığı hiçbir anlaşmadan, sözleşmeden bir tek lira
kazanç elde edememiş. Tamamen 2002 öncesinde yapılan
Azerbaycan-Çıralı, Şahdeniz II, Bakü-Tiflis-Ceyhan projelerinden
şu anda Türkiye Petrolleri gelir elde ediyor ama yapılan sondajlar
neticesinde ortaya çıkan rakamlar ortada. 96 yılında Türkiye'nin
içinde 50 bin varilin üzerinde petrol elde ederken Türkiye, bugün 30 bin
varillere düştük, üstelik o günlerdeki petrol fiyatları ucuz
olduğundan dolayı kapalı olan petrol kuyularının
tekrar açılmasına rağmen.
Şimdi, son günlerde, biliyorsunuz Türkiye'nin gündemiydi,
doğal gaza zam yaptık, dolayısıyla hemen akabinde
elektriğe zam yaptık çünkü Türkiyedeki elektriğin
yarısını doğal gazdan elde ediyoruz. Türkiye, gerçekten
ciddi anlamda doğal gaza bağımlı, hatta bütün enerji ihtiyacımızın
yüzde 72si dışarıya bağlı, hidrokarbon
ihtiyacımızın da yüzde 88i dışarıya
bağımlı. Dolayısıyla, böyle
baktığımız zaman, dış ilişkiler de,
Dışişleri politikaları da çok önem kazanıyor.
Ermenistanla ilgili politikalarımızdan dolayı Azerileri küstürdük,
düne kadar 120 dolara aldığımız doğal gazı
Azerbaycan bugün 250 dolara çıkardı. Düşünebiliyor musunuz, 2
katından fazlasına. Ona rağmen Azerbaycandan
aldığımız doğal gaz ucuz ama dış
politikanın en büyük göstergesi, işte Türkiye'nin enerji politikalarında
geldiği noktalardır. Dolayısıyla, Türkiye gerçekten, bu
anlamda hata üstüne hata yaptıkça, Rusyayla olan ilişkilerde
Batı Hattını iptal etmişiz, Karadenizden gaz
geçirmelerine izin veriyoruz, karşılığında hiçbir
şey almıyoruz, Türkiye sadece bir Aferin alıyor.
Dolayısıyla, dış politika dostluk ilişkileri
içerisinde değil çıkar ilişkileri içerisinde devam etmeli. Bunun
da en güzel göstergesi, en önemli göstergesi enerji politikalarıdır.
Gerçekten, bu son on yılda da Türkiye'nin enerji politikaları ciddi
anlamda geriye gidiyor. Bu yıl elektrik kesintileri başladıysa
da bütün bu son gelinen noktadan kaynaklanıyor. İnşallah,
önümüzdeki günlerde enerji politikalarıyla ilgili bir araştırma
önergesine cevap verirsiniz, bir komisyon kurulur da detaylı bir
şekilde bu Mecliste tespitleri
yaparız.
Hepinize saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özensoy.
Şimdi,
önerinin aleyhinde söz isteyen Ali Ercoşkun, Bolu Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi hakkında aleyhte söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Türkiye'nin
2011 yılı sonu itibarıyla elektrik kurulu gücü 53.235 megavat
civarında olup elektrik tüketimi 229,32 milyar kilovatsaatin üzerinde
gerçekleşmiştir. Son otuz yılın istatistikleri
incelendiğinde yıllık elektrik tüketim artışı
yüzde 8 civarında gerçekleşmiş, son beş yıla
bakıldığında ise enerji üretimi yüzde 33 artarken elektrik
enerjisi tüketimi yüzde 43 oranında artış göstermiştir.
Kalkınmakta
olan ve son yıllarda dünya çapında başarılara imza atan
ülkemizde enerji tüketim artışı kaçınılmazdır.
Ülkemiz için enerji alanında özel sektör ve yabancı yatırım
gücünün harekete geçirilmesi büyük önem arz etmektedir. Ülkemizin artan
elektrik talebini karşılaması için yıllık en az 3
milyar dolar civarında yatırım yapılması
gerekmektedir.
Türkiyede
üretilen elektrik enerjisinin kaynaklarına
bakıldığında, dışa bağımlı
doğal gaz yüzde 44,5 ile ilk sıralarda yer almaktadır ve cari
açığın oluşumunda ciddi manada pay sahibidir, kömürden
üretilen elektrik enerjisi ise sadece yüzde 29dur. Elektrikte mevcut durum
böyle devam ettiği sürece doğal gaz gibi dışa
bağımlı, pahalı enerji yatırımlarına mecbur
kalır duruma düşmek kaçınılmazdır. Enerji üretimiyle
ilgili teşvik edici tedbirlerin hızlandırılması, yerli
kömür gibi dışa bağımlı
olmadığımız kaynakların her türlü modern, çevresel
tedbirlerin alınması kaydıyla desteklenmesi ülke, millet
yararınadır. Bu anlamda, yenilenebilir enerji noktasında
oluşturulan haritalar, rüzgâr haritaları, güneş haritaları,
yapılan lisanslamalar, yenilenebilir enerji noktasında yapılan atılımlar
aslında Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısındaki Enerji Komisyonu tarafından da yakından
takip edilmektedir.
Ülkemizde geçmişte kurulan bazı santrallerde kullanılan
teknolojiler sebebiyle çevresel anlamda bazı sıkıntılar
yaşanmaktadır. Bu sıkıntıların ortadan
kaldırılması amacıyla, rehabilitasyon
çalışmaları, AK PARTİ hükûmetleri döneminde ciddi manada
gerçekleştirilmiştir. Bazı santrallerde ise çalışmalar
devam etmektedir. Fakat son dönemde inşa edilen yeni santraller ise
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Anlaşması kapsamında belirlenen değerleri
karşılamaktadır yani elektrofiltreler, baca gazının
engelleneceği filtreler sayesinde verimlilik değerleri yüzde 99,9lara
varan değerlere ulaşmıştır. Eğer ülkemizi,
milletimizi düşünüyorsak mutlaka öncelikli olarak hidroelektrik, kömür,
rüzgâr, jeotermal, güneş gibi birincil yerli kaynakları
kullanmalıyız. Türkiyede, mevcut enerji durumuna göre 3 kat daha
fazla yükselmeye ihtiyaç vardır. El ele vermemiz hâlinde ülkemiz bunu
başarabilecek güce, potansiyele sahiptir.
CHPnin grup önerisinde söz konusu olan Gerzede yapılması
planlanan tesisle alakalı, Hükûmetin verdiği herhangi bir karar da
söz konusu değildir. Sayın Engin Altayın da bahsettiği
gibi, ortada bir yatırımcı, yasal hakkını kullanarak
yatırım talebini ilgili makamlara iletmiştir. Hükûmet de bu
süreci bu esnada değerlendirmektedir. 30 Nisanda, ÇED ile alakalı
görüşmeler yapılarak, eğer konuyla ilgili yasal bir sorun söz
konusuysa, bunlar da muhakkak değerlendirilecektir. Sayın Milletvekilinin
hassasiyetlerini bizler de aynı şekilde değerlendiriyoruz,
karşılıyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, mevcut bir
gündemimiz var, gece geç saatlere kadar çalışıyoruz. 223
sıra sayılı Kanun Teklifini hâlen bitiremedik, iki maddemiz
var. 136 sıra sayılı Kanun da kamuoyunda Haberal Yasası
olarak bilinen kanunu da bunun hemen akabinde görüşeceğiz.
Dolayısıyla, ana muhalefet partisinin grup önerisinin aleyhinde
olduğumuzu belirtir, yüce heyetinizi ve ekranları başında
bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ercoşkun.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 18.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.48
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 100üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/569) (S. Sayısı: 180)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3üncü sırada yer alan, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve 21
Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bursa
Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin; Şanlıurfa
Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5
Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8 Milletvekilinin
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Manisa Milletvekili Uğur Aydemir ve 21
Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bursa
Milletvekili Hüseyin Şahin ve 10 Milletvekilinin; Şanlıurfa
Milletvekili Abdulkerim Gök ve Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun ile 5
Milletvekilinin; Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve 8 Milletvekilinin
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/476,
2/386, 2/475, 2/482) (S. Sayısı: 223) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü
birleşimde teklifin 10uncu maddesi üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştı.
Soru? Yok.
Soru-cevap
işlemi de tamamlanmıştır.
Şimdi,
madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri geliş
sırasına göre okutup aykırılıklarına göre
işleme alacağım:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 223 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve 10. maddesinde
geçen Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. ibaresinden sonra gelmek
üzere ile Tarım Kredi Kooperatifi ve T.C. Ziraat Bankasına
ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Oktay
Vural Alim
Işık Seyfettin
Yılmaz
İzmir Kütahya Adana
Erkan
Akçay Enver
Erdem Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Manisa Elazığ Osmaniye
Mustafa
Kalaycı
Konya
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 223 sıra sayılı yasa teklifinin 10. maddesindeki T.
Şeker Fabrikaları A.Ş. ifadesinden sonra gelmek üzere ve
Tarım Kredi Kooperatiflerine ifadesinin eklenmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Engin
Altay Kazım
Kurt
İstanbul Sinop Eskişehir
Bülent
Tezcan Ali
Rıza Öztürk
Aydın Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 223 Sıra sayılı Kanun Teklifinin Çerçeve 10 uncu maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mahir
Ünal Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Kahramanmaraş İstanbul Kırıkkale
Ali
Şahin Ahmet
Tevfik Uzun Hilmi
Bilgin
Gaziantep Mersin Sivas
Madde 10 -
24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları
Hakkında Kanuna aşağıdaki Ek Madde eklenmiştir.
Ek Madde 5 -
Tabii afetler nedeniyle zarar gören çiftçilerin özelleştirme kapsam ve
programındaki Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'ye olan
borçlarının vade farkı alınmaksızın ertelenmesi
veya vadelendirilmesi ile özelleştirme uygulamaları sonucunda
kuruluşların nihai devir sözleşmelerinin imzalanarak devir ve
teslim işlemlerinin tamamlanmasından sonra özelleştirme
işlemlerinin bütün sonuçlarıyla birlikte tamamlanmış
bulunması, söz konusu kuruluşları devralanlar tarafından
üretim, yatırım, modernizasyon, istihdam ve bunlara bağlı
her türlü hukuki, ticari ve mali tasarruflarda bulunulması
nedeniyle oluşacak fiili imkansızlık karşısında
geri dönülemeyecek bir yapının ortaya çıkması halinde
yargı kararlarının uygulanmasına yönelik olarak, Bakanlar
Kurulu tesis edilecek iş ve işlemler konusunda karar almaya
yetkilidir."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılıyoruz.
BAŞKAN Son okunan önerge
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanuna eklenen ek madde ile tabii afetler nedeniyle zarar gören
çiftçilerin özelleştirme kapsam ve programındaki kuruluşlara
olan borçlarının vade farkı alınmaksızın
ertelenmesi veya vadelendirilmesi hususu ile özelleştirme
uygulamalarına yönelik olarak açılan davalarda, idari yargı
mercilerince kimi zaman özelleştirme uygulamalarının bütün
sonuçlarıyla birlikte tamamlanarak, özelleştirme konusu
kuruluşun ihaleyi kazanan yatırımcıya devir ve teslim
edilmesinden, söz konusu kuruluşları devralanlar tarafından
üretim, yatırım, istihdam ve bunlara bağlı her türlü ticari
ve mali tasarruflarda bulunulmasından sonra yürütmenin durdurulması
veya iptal kararları tesis edilmekte olduğundan, devir tarihi ile
kararların verilmesi tarihi arasında önceki duruma göre fiilen geri
dönülemeyecek bir yapının ortaya çıkması nedeniyle
oluşan fiili imkansızlık karşısında, Bakanlar
Kuruluna yapılacak iş ve işlemler konusunda bir karar verme
yetkisi tanınmıştır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, Hükûmet Katılıyoruz. mu dedi,
Katılmıyoruz. mu dedi, duyamadık.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Ha,
katılıyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, bu, yargı
kararlarını yok sayan bir önerge. Dolayısıyla Anayasa
açısından acaba Başkanlık bir değerlendirme yaptı
mı?
BAŞKAN Yapıldı efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani özelleştirme uygulamalarıyla
ilgili verilen bütün yargı kararları karşısına
Bakanlar Kurulunu âdeta yargının yerine koyan bir önerge.
BAŞKAN Değerlendirme yapıldı efendim, evet.
Önergeyi oylarınıza sunacağım
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bir de, efendim, ilk
kez bir şeye tanık oluyoruz. Komisyon Katılmıyoruz diyor.
Hükûmet tabii ki katılabilir, takdiridir, o anlamda herhangi bir yorumum
yok tabii ama. Komisyonun katılmama gerekçesini öğrenebilir miyiz?
BAŞKAN Komisyon da zannediyorum biraz
OKTAY VURAL (İzmir) Gerekçesiyle birlikte açıklayabilir
katılmamayı.
BAŞKAN Buyurun Sayın Komisyon.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) Yok, ben sehven söyledim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman)
Komisyon olarak takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Evet gerekçe anlaşılmıştır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bir saniye, daha
anlaşılmıştır diyorsun Başkanım
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Karar yeter sayısı istiyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Arayalım efendim, arayalım.
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.55
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 19.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 100üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
223 sıra sayılı Kanun Teklifinin 10uncu maddesi
üzerinde verilen Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için
elektronik cihazla oylama yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, önerge kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Teklifin görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, biraz önce kabul edilen önergeyle teklifin
10uncu maddesi tümüyle değiştiğinden, bu maddeye ibare
eklenmesini öngören İzmir Milletvekili Oktay Vural ve
arkadaşlarının önergesi ile İstanbul Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının önergesini işlemden
kaldırıyorum.
Kabul edilen karar doğrultusunda 10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Yeni geçici madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı ve
teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı ve teklif
ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı
önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı,
İç Tüzükün 87nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon
önergeye salt çoğunlukla -21 üyesiyle- katılırsa önerge üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt
çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 223 sıra sayılı yasa teklifine aşağıdaki
Geçici maddenin eklenmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Ali
Serindağ
İstanbul Eskişehir Gaziantep
Ümit
Özgümüş Sinan
Aydın Aygün
Adana Ankara
Geçici madde:
19/10/2005 tarihli ve 5422 sayılı Bankacılık Kanununun 121.
maddesinde sayılan fon çalışanlarının başka
kurumlarda geçen hizmetleri birleştirilerek 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununa tabi tutulur.
BAŞKAN
Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Salt
çoğunluğumuz yok, katılamıyoruz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, davet edin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Başkan davet etti zaten.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Fon çalışanları bu.
BAŞKAN
Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış
olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) Var ama arkanızda efendim, var.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Davet edin buyurun, gelelim.
BAŞKAN
11inci maddeyi okutuyorum:
Madde 11.- Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kamer Genç,
Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 223 sıra sayılı Yasa
Tasarısının 11inci maddesi üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi,
öyle bir Hükûmet, bomboş sıralar, öyle bir iktidar grubu, vicdan yok,
hukuk yok, adalet duygusundan yoksun bir durumla karşı
karşıya kalmışız.
Şimdi, değerli milletvekilleri, biraz önce bir önerge kabul
ettiniz. Nedir bu önergenin mahiyeti? Bakın bu önergenin mahiyeti şu:
Daha önce özelleştirilmiş bazı kurumlar var, bunların büyük
bir kısmı da sizin adamlarınız. Mesela 7 milyar
dolarlık bir kuruluşu 300 milyon liraya özelleştirmişsiniz.
İsim vermiyorum, gerekirse burada şey ederiz. Bunun üzerine
yargıya gitmiş, yargı da demiş ki: Ya biraz vicdanı
olan, biraz arı olan, edebi olan insanlar bu memleketin malını
böyle peşkeş çeker mi çevresine? Çektirmez. demiş.
Dolayısıyla önce yürütmenin durdurulmasına karar vermiş,
sonra da iptal kararını vermiş. Şimdi, bir önerge
getiriyorsunuz, efendim, daha önce, işte, bu böyle sıfır
değerle özelleştirilen devletin bu KİT mallarını,
işçinin alın teriyle kazandığı bu değerleri, ben,
efendim, Tayyip Erdoğan, kendi yandaşlarına peşkeş
çektirmiş. E, ne olacak canım, Türkiye de Tayyipe feda olsun. Laf
mı yani bu! Ve ondan sonra da diyorsunuz ki: Efendim bu konuda yargı
karar vermişse biz bu yargı kararını hükümsüz
sayıyoruz. E ne yapacağız? Getireceğiz bu malları
artık sahiplerine vereceğiz., bu.
Şimdi burada sizin Bakanınız çıktı Suriyenin,
Esadın diktatörlüğünden bahsetti, Esadın hukuk
tanımazlığından bahsetti. Bundan daha diktatörce,
hukuksuzca, vicdansızca bir düzenleme olur mu? Bir kişinin diktatör
olup olmadığı, bir kişinin hakka, hukuka saygılı
olup olmadığı ne ile ölçülür? Onun tesis ettiği
işlemlerin hakkaniyet ve adalet kurallarına uygun olmasıyla
ölçülür. Şimdi bu şekilde birçok kuruluş var. Sıfır değere
yakın bir değerle özelleştirilmiş birçok tesis var. Yani
aslında, tabii, zamanımız olsa bunları tek tek şey
ederiz de
Bunları getiriyorsunuz Efendim, yargı karar vermişse
ben bu yargı kararını tanımıyorum. diyorsunuz. Peki
siz milletvekili olarak göreve başladığınız zaman
hukuka saygı göstereceğinize, Anayasaya sadakat göstereceğinize
namusunuz ve şerefiniz üzerine yemin etmediniz mi arkadaşlar?
İşte, bu da, bu namusa, şerefe karşı yapılan
yeminin bozulması demektir. Yahu, böyle bir şey olmaz sayın
milletvekilleri. Bakın, sizin bu parmaklarınızın sizin
vicdanlarınızı kanatması lazım. Böyle bir şey
olur mu? Yani her parmakla, ben, parmak kaldırarak
Yarın öbür gün
birisi çıkıp Yahu, Allah yoktur. dese buna parmak mı
kaldıracaksınız? E, bununla onun eş değer bir durumu
var. Yani bu parmakları kaldırırken biraz vicdanınıza
da bağlı kalın yahu! Böyle bir şey olmaz arkadaşlar.
Şimdi, Tayyip Erdoğan çıkmış, 1940larda
Cumhuriyet Halk Partisinin camileri ahır yaptığını
söylüyor.
MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) Doğru.
KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, bakın arkadaşlar, öyle
tehlikeli bir laf kullanıyor ki
Konyada Alaaddin Camisinde askerler
ikamet etmiş. Acaba, Tayyip Erdoğan askerlerin camiye girmesini
ahır olarak mı kabul ediyor? Bu ne demektir o zaman?
İSRAFİL KIŞLA (Artvin) Ne ilgisi var?
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu, işte, öğren de gel. Ne diyor?
Efendim, siz camiyi ahır yaptınız. Asker hayvan
mıdır ki askerin girdiği yere siz ahır diyorsunuz. Böyle
bir şey olur mu sayın milletvekilleri? Kesinlikle yani bunun
anlamı çok ağırdır. Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi,
1940larda askerler camiye gitmiş, camiyi ahır yapmış. E,
sen de çıkıp Camiler kışlamız. demedin mi?
İSMAİL AYDIN (Bursa) Şiir, şiir
Şiir okudu.
KAMER GENÇ (Devamla) Sen Camiler kışlamız. derken
Şimdi, arkadaşlar, birilerinin, söylediği lafların
ne anlama geldiğini bilmesi lazım.
Türkiyede soygun almış, yürümüş. Türkiyede devlet AKP
İktidarı zamanında talan edilmiş. İhalelerde her türlü
yolsuzluklar var. Bir denetim yok. Vatandaş inim inim inliyor.
Çıkıyor Tayyip Bey, 1940lardan bahsediyor. Sen bugüne gel yahu!
Bugün sokakta geçen işsiz insanlara bak. Arkadaşlar, bugün
üniversiteyi bitirmiş insanlarımız, gençlerimiz, 100 binlerce
gencimiz işsiz, ona çare bulun. Bakın, bari bunlara çare bulun.
Şimdi, son bir yönetmelik
yayımladınız. Ne yaptınız bu
yönetmelikte? Eskiden Kuran kurslarını açmak Millî Eğitim
Bakanlığının emrine bağlıydı. Onu
kaldırdınız, Diyanete bağladınız. Eskiden Kuran
kursuna gitmek için ilkokul 5inci sınıfı bitirmek
lazımdı, onu kaldırdınız, beş
yaşını bitirene indirdiniz. Daha beşten de belki
aşağıda. Eskiden camilerde Kuran kursu açma durumu vardı,
onu da kaldırdınız, şimdi apartmanların bodrum
katlarında açtıracaksınız. Yani okuma yazması olmayan,
iki-üç kelime Arapça bilen kişiler ne yapacak? Yedi-sekiz tane çocuğu
toplayacaklar; diyecekler ki: Biz Kuran kursu açacağız. Yüz
binlerce üniversite mezunu öğretmene iş bulmazken, para vermezken, o
okuma yazması olmayan kişileri getireceksiniz, öğretmen
maaşıyla istihdam edeceksiniz. Bunda hangi akıl ve hangi
zihniyetle hareket ediyorsunuz?
4+4+4ün
kabulü sırasında Diyanet İşleri Başkanı
çıkıyor diyor ki: Efendim, yıllarca, seksen sekiz
yıldır vehimler içindeydik. Birbirimizi kırıyorduk. Peki,
Diyanet İşleri Başkanının bu, görevi midir? Seksen
sekiz yıllık cumhuriyeti vehim ve kırgınlık unsuru
sayan bir kişi, Diyanet İşleri Başkanı olarak
kalabilir mi? Arkadaşlar, bakın, şimdi, bu memlekette herkes
haddini bilmelidir, haddine göre hareket etmelidir.
Eğer,
şimdi, siz beş yaşındaki, altı yaşındaki
çocukları o cahil cühela, doğru dürüst tahsili olmayan
insanların emrine verir, apartman alt katlarında Kuran
öğretirseniz, bu çocukların geleceği nasıl olur?
Bunları düşündünüz mü? Önemli olan akılla, izanla, sağduyuyla
hareket etmek. Gençlerimizi geleceğe, çocuklarımızı
geleceğe bilimle, ilimle, çağdaş bir akılla bir gelecek
temin edecek birtakım düzenlemeler yapmamız lazım. Onları
yapmıyorsunuz, efendime söyleyeyim bir de çıkarıyorsunuz ondan
sonra Türkiyede hukuku kaldıran, hukuku tanımaz bu kadar uygulama
yapıyorsunuz.
Şimdi,
660 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameyi ne zaman
çıkardınız? Üç ay veya dört ay önce çıkardınız.
Şimdi onu değiştiriyorsunuz. Kanun hükmünde kararnameyle ne getirdiniz? İstanbul Menkul Kıymetler
Borsasında önce 1 genel müdür, 3 tane üye vardı; bunu kanun hükmünde
kararnameyle 7ye çıkardınız, 7nin 4ünü Hükûmet atıyor,
toplantı yeter sayısı 4, karar yeter sayısı 4! Böyle
bir şey olur mu arkadaşlar ya? Böyle bir akılsız,
mantıksız bir uygulama olur mu? Kanun hükmünde kararnameyi o zaman
çıkardınız, onu çıkarıp bunu da hani
değiştiriyorsunuz.
Getirdiğiniz bu kanunla yine Bankalar Düzenleme ve Denetleme Kurulu
ve TMSF üyelerinin -eskiden altı sene için seçiliyordu, artık bir
daha uzatmıyordunuz- görev sürelerini uzatıyorsunuz.
Hesabınıza geldiği zaman kanuni düzenleme yapıyorsunuz ama
Cumhurbaşkanlığı süresinin uzatılmasında Anayasa
değişikliğinde beşi yediye çıkarırken geçici bir
madde yokken getirdiniz orada, tuttunuz kanunla değiştirme yaptınız.
Ben Anayasa Mahkemesi Başkanına da soruyorum: Ne zaman
çıkaracaksın? Bu Cumhurbaşkanlığı seçimi
geçtikten sonra herhâlde getirecek.
Bakın, Türkiyede devri iktidarınızda bütün anayasal
kurumlar maalesef görev yapmaz hâle geldi. Korku almış yürümüş. Birçok
insanımız haksız yere içeride hapishanede yatıyor.
Şimdi, içerideki tutuklu milletvekilleriyle ilgili bir düzenleme
yapıyorsunuz. Şimdi, bir kanun geliyor, oraya bir geçici madde
koyalım, diyelim ki: Bu konuda düzenleme yapılıncaya kadar
şu anda tutuklu olan milletvekilleri tutuksuz yargılanır.
İşte çare. Var mı buna bir engel? İşte buraya hemen
bir geçici madde koyalım, arkadaşlarımız pazartesi
çıksınlar. Yani insanlar tedbir, çare bulmaya
çalışınca o kadar kolay ki. Mesela buraya getiriyorsunuz böyle
bir madde, yani kesinleşmiş, muhkem kaziye olmuş mahkeme
kararlarında devletin kesesine 7 milyar dolar girecek bir konuda getirip
de bu 7 milyarı yandaşlarınızın cebine
aktarıyorsunuz ama öte tarafta haklı birtakım davalarda
peşine düşmüyorsunuz. Çok kötü bir uygulama, çok kötü bir
hukuksuzluktur
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini çok
suistimal ediyorsunuz.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 223 sıra sayılı
Kanun Teklifinin 11inci maddesi üzerinde grubum adına söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce bir önergeyle birçok kul hakkının daha
yendiği bir olaya şahit olduk. İnanıyorum, bundan sonraki
süreçte, yaşanan olaylardan dolayı pişman olmazsınız
ama olacaksınız, çünkü burada resmen kulların hakkı
alındı, birilerinin cebine kondu! Önergeyi iyi incelediğinizde
bunu görürsünüz.
Bizim,
aslında 10uncu maddeyle ilgili önergemizde tabii, bu önerge devreye
girince bizlerin önergeleri işleme alınmadı- Türkiye Cumhuriyeti
devletinin sınırları içerisinde çiftçilik faaliyetiyle
uğraşan vatandaşlarımızın tamamının
doğal afetlerden dolayı yaşadıkları
mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanıyordu. Sadece Türkiye Şeker
Fabrikaları Anonim Şirketine borcu olan çiftçilerin
borçlarının yapılandırılması ya da ertelenmesi
değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına ve
tarım kredi kooperatiflerine borçları olan çiftçilerimizin de
aynı yapılandırmadan yararlandırılmasını amaçlıyorduk.
Ancak, tabii, önerge tartışılamadığı için bu
anlamda sizlere görüşlerimizi ancak bu madde üzerinde ifade
edebileceğiz.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde maalesef
Türk çiftçisi -samimiyetle söylüyorum ve birçok örneğini de isteyen her
arkadaşıma anlatabilirim-
ayrıştırılmıştır. Bu Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı döneminde -sadece bir örnek
vereceğim- 2011 yılı tarımsal yatırımlar
toplamı, 1,5 milyonluk Diyarbakır ilinde, 10 milyon nüfusa sahip Ege
Bölgesinin toplam sekiz ilinin yatırımlarının 2
katıdır. Bir tarafa akıtacaksınız, öbür tarafta 10
milyon nüfusa, bir ile verdiğiniz yatırımın
yarısını vereceksiniz. Farkı ne? Sayın Bakanın
seçim bölgesi olması. Bu adalet mi? 10 milyon nüfusa denk gelen bölge
çiftçisi perişan olacak, öbür tarafta 1,5 milyon nüfusun iştigal ettiği
alanda verdiğiniz birçok tarımsal destek, olmayan yatırımlara
verilecek. Olmayan besihaneye kredi verildiğinin şahitleri var bu
ülkede. Nerede? Diyarbakırda veya başka bir ilde.
Dolayısıyla, buna son vermemiz lazım.
İkincisi: Çiftçinin temsilcisi olan sivil toplum
kuruluşları dahi AKPlileştirilmiştir. En son, geçen hafta
yaşanan Damızlık Sığır Yetiştiricileri
Birliği Genel Kongresinde
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Dün.
ALİM IŞIK (Devamla) -
son gece Tarım Bakanının
Genel Müdürü bir liste vermiştir ve kongre
yapılmıştır.
Şahidi Ramazan Kerim Özkandır.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Evet, aynen öyle.
ALİM IŞIK (Devamla) İki hafta önce yapılan
Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliğinde aynı
numara yaşanmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu insanlar, temsilcisi oldukları
yetiştiricilerin hakkını nasıl savunacak? Sayın
Bakanın talimatıyla Genel Müdürlük, listeye koyuyor, kişi
başkan oluyor ve bu sivil toplum kuruluşunun başkanı olarak
gelecek çiftçinin hakkını savunacak! Var mı böyle bir dünya
düzeni? Sadece Türkiyede, AKP döneminde var. Bunlar, sizin iyi
icraatlarınız değil, gidişinizin kötü olduğunu
gösteren icraatlar. Buradan sizleri uyarmak zorunda kalıyoruz.
Diğer taraftan, yurt dışından ithal edilen
damızlık düve ve danalar, maalesef, -şimdi medyaya da
yansıdı- bir bakılıyor ki düve ve dana değil, inek ve
boğa çıkıyor! Bir-iki yaşında olduğunu
söylediğiniz damızlıklar yedi-sekiz yaşında
çıkıyor. Bu memleketin Tarım Bakanı ve bunun
bürokratları, bu malları yurt dışından ithal
ediyorlar, çiftçiye veriyorlar, düve ve dana diye veriyorlar ama ölümü
gelmiş inek çıkıyor! Şimdi, bu Türkiye nerede var? Allah
aşkına, buna, kim dur diyecek?
Diğer taraftan, benim ilimde de var, Kütahya ili Domaniç ilçesinin
birçok köyünde dağıtılan damızlık düveler, brusella
hastalığından dolayı toplatıldı. Şimdi, bu vatandaşlar
bir yıldır bunlara bakıyor. Ailenin bireyi gibi
baktıkları bu düvelerini, geldi ilgili sigorta kurumu ellerinden
aldı, nereye verdiği de belli değil; imha mı edildi,
başkalarına mı satıldı, bizlere mi yediriliyor; bunun
sonucu belli değil. Bu ülkenin Tarım Bakanlığı bu
olayların üzerine gitmiyor. Gittiğiniz zaman olayın
altından yolsuzluk çıkıyor. 7,5-8 milyar liraya bu insanlara bu
düveleri sattınız, şimdi 2,5 milyar liraya satamıyor bu
insanlar. Bu ülkenin tarımı nereye gidiyor değerli milletvekilleri?
Bunu düşünmek sizlerin de hakkı. En az bizim kadar iktidar partisi
milletvekillerinin de bu konuda kafa yorması gerekiyor.
Tarımsal üretim destekleri yetersiz, yanlı, taraflı ve
maalesef girdiler çok pahalı. Bugün mazotun nereye geldiğini hepimiz çok
iyi biliyoruz. Bu insanlar perişan.
Taahhüdü ihlal nedeniyle, borcunu zamanında ödeyememiş,
tarım kredi kooperatifleri ya da Ziraat Bankasına verdikleri
senetlerden dolayı insanlar ya kaçak, evine gelemiyor ya da cezaevinde.
Feryat ediyorlar değerli milletvekilleri, bu feryadı duyan yok. Bu
Tarım Bakanı ülke ülke geziyor, fors atıyor,
Cumhurbaşkanıyla geziyor, Meclis Başkanıyla geziyor, Bakan
olarak geziyor ama gezmediği bir yer var: Kendi memleketinin illeri! Bu
memlekette bu insanlar perişan. Şu anda taahhüdü ihlal gerekçesiyle
evine aylardır gelemeyen yüzlerce, binlerce çiftçi var ve kaçak. Bu
insanlar çocuklarına bakamıyorlar.
Gelelim şeker pancarı üreticilerine: Maalesef, şeker
pancarı üreticileri, AKP hükûmetleri döneminde, nişasta bazlı
şeker üreticilerine kurban edilmişlerdir. Kelimenin tam
anlamıyla söylüyorum, resmen kurban edilmişlerdir. Avrupa
Birliği ülkelerinde ortalama yüzde 4,92 olan nişasta bazlı
şeker ve pancar şekeri oranı Şeker Kanununda yüzde 10
olarak sınırlandırılmış olmasına rağmen,
AKP hükûmetleri gelir gelmez bunu yüzde 50 oranında
artırmıştır. Bununla ilgili Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulunun 6 Temmuz 2006 tarih ve 2006/743 sayılı
Kararıyla bu karar, yürütmenin durdurulması kararıyla
durdurulmuş ama inat etmiş AKP hükûmetleri, bundan sonraki süreçte
sürekli bu oranın artırılması konusunda çaba sarf
etmişler ve bugün yüzde 12-13 civarında devam ediyor.
Kim bu şirketler? derseniz, bunları herkes çok iyi biliyor
değerli milletvekilleri. Bugün Türkiyede TÜRKŞEKERe ait 25 fabrika,
Konya Şeker Fabrikasına ait 2 fabrika, Kayseri Şeker
Fabrikasına ait 2 fabrika, Amasya Şeker Fabrikası,
Adapazarı Şeker Fabrikası, Kütahya Şeker Fabrikası ve
özel sektöre ait Keskinkılıç Gıda Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi pancardan şeker üreten şirketler. Bunun
karşısında da nişasta bazlı şeker üreten
şirketleri sayayım, kimin kimlerle bağlantısı
olduğuna ve neden bu kadar bu şirketlerin korunduğuna da siz
karar verin. Amylum Nişasta Sanayi, Cargill Tarım ve Gıda Sanayi
-Cargill yasası çıkarttık burada sayenizde geçen dönem- PNS yani
Pendik Nişasta Sanayi, Sunar Mısır Entegre Tesisi Sanayi ve Tat
Nişasta Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi de nişasta bazlı
şeker üreten firmalar. Süreç bunların lehine ve maalesef pancar
üreticilerinin aleyhine gelişmiştir.
Özet olarak, 2001-2002 kampanya dönemiyle 2011-2012 kampanya dönemindeki
şeker fabrikalarının durumu ve üretim değerlerini sizlerle
paylaşmak istiyorum: Şeker fabrikası sayısı 27den
25ü düşmüş bu süreçte; fiilî kapasite günlük 10 bin ton
azalmış; pancar ekim alanı 98 bin hektar azalmış; ekim
yapan çiftçi sayısı döneminizde tam 285 bin aile azalmış
yani 403.252 aile pancar üretirken, bugün 118.338 aileye düşmüş,
yaklaşık 285 bin aile pancar üretiminden vazgeçmiş; işlenen
pancar miktarı yaklaşık 1 milyon ton azalmış; toplam
şeker üretimi de 65 bin ton azalmış. Aynı şekilde
TÜRKŞEKERin üretimdeki payı yüzde 74lerden yüzde 56ya
düşmüş.
Değerli milletvekilleri, insafınıza kalmış bir
tarım çiftçisini sizlerin bundan sonra kalkacak parmaklarına havale
ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Nurettin Canikli,
Giresun Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun
teklifinin 11inci maddesi üzerinde grup adına söz aldım.
Değerli arkadaşlar, biraz önce bir önerge oylandı ve
kabul edildi. Tabii, o önerge üzerinde konuşma imkânı da olmadı.
Biraz önce, muhalefete mensup arkadaşlar da bu madde çerçevesinde önergeyi
tartışma imkânı bulabildiler. Ben de orada ifade edilen
görüşlerin doğruyu yansıtmadığını tamamen
teknik belgelerle, ifadelerle aktarmaya ve sizlerle paylaşmaya
çalışacağım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu önerge niye geldi? Neyi
düzenliyor? Önce onu açıklamakta fayda var.
Özelleştirmeler yapıldıktan sonra ve bütün
boyutlarıyla alıcıya usulüne uygun, kurallara uygun teslim
edildikten ve devredildikten sonra mahkemelerin verdiği iptal
kararları söz konusu olduğunda
KAMER GENÇ (Tunceli) Usulüne uygun yapıldıysa mahkeme
nasıl iptal kararı verir?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Örneklerini şimdi ben
size takdim edeceğim.
çoğu zaman -hatta, tamamına yakınında diyebiliriz-
telafisi mümkün olmayacak şekilde gelişmeler ortaya
çıkıyor. Yani devir yapılıyor, tapu devri, işletme
devri, bütün devirler yapılıyor alıcıya ve bu devir
yapılana kadar bu konuda mahkemenin verdiği henüz bir karar da söz konusu
değil, iptal ya da yürütmeyi durdurma kararı. Bu devir
gerçekleşmeden önce böyle bir karar var ise zaten gereği yerine
getiriliyor, orada da herhangi bir problem söz konusu değil. Problem devir
yapıldıktan ve bunun üzerinden bir süre geçtikten sonra mahkemenin
verdiği iptal kararı söz konusu olduğunda başlıyor.
Hatta, bazen üç-beş yıla kadar uzayabiliyor yani üç-beş yıl
sonra bu kararlar verilebiliyor. Düşünün, firmayı devlet
satmış, özelleştirmiş, devretmiş.
Yatırımcı bunu devraldıktan sonra birtakım
yatırımlar yapıyor, başka birtakım gelişmeler
olabiliyor, borçlandırabiliyor şirketi ya da başka birine
devredebiliyor, üçüncü bir kişiye devredebiliyor. Bu gibi durumlarda
mahkeme kararının yerine getirilmesi hemen hemen imkânsız hâle
geliyor, mümkün değil. Mesela, hukuki olarak üçüncü kişiye
devredildiği zaman nitekim, Yargıtayın kararı var burada
benzer, somut bir olay için- Yargıtay diyor ki: Bu devir geçerlidir.
Dolayısıyla devlet birine satmış özelleştirme
çerçevesinde, sonra o kişi de mahkeme karar vermeden önce başka
birine satmış; üçüncü kişiyi iyi niyetli olarak koruyor
yasalarımız. Yargıtayın bu konuda kararı da var; ben
tarihini, sayısını vereceğim şimdi. Dolayısıyla
böyle bir durumda iptal kararının yerine getirilmesi imkânsız,
mümkün değil -fiilen mümkün değil, hukuken mümkün değil- ama
sorun da ortada, bu sorunun da çözülmesi gerekiyor.
Diğer taraftan, bir başka açıdan -şimdi yine onun
örneklerini vereceğiz- özelleştirmelerin üzerinden çok uzun süreler
geçebiliyor. Mesela, bunlardan bir tanesi: Yine ben şirket ismi
vermeyeceğim. Özelleştirme yapılıyor, 29 Temmuz 2005
tarihinde bütün boyutlarıyla, bütün yönleriyle işletme, satılan,
özelleştirilen kurum alıcıya devrediliyor. Bu arada dava
açılıyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yürütmeyi durdurma kararı da veriliyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Karar verdiği zaman
problem yok zaten. Yürütmeyi durdurma kararı vermişse hemen yürütmesi
duruyor özelleştirmenin.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yürütme de var.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ama ne zaman? Devirden önce.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yürütme de var.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Fakat devirden sonra,
bakın, bu olayda, dava açılıyor, dava 27/11/2007 tarihinde
sonuçlanıyor, yani devredilmesinden -özelleştirilmesinden değil,
devredilmesinden; tapusunun, işletmesinin, bütün birimlerinin her yönüyle
devredilmesinden- yaklaşık iki buçuk yıl sonra iptal kararı
ortaya çıkıyor. Tabii, bu arada yatırımlar yapılıyor,
işletmede, şirkette birçok değişiklikler meydana geliyor.
Doğal olarak alıcı yatırım yapıyor, hatta
yatırım yapması da zorunlu. Özelleştirme
şartlarından bir tanesi de belli miktarlarda, belli sürelerde
istihdam sağlaması gerekir, artırması gerekir ve
yatırım yapması gerekir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hiç de öyle yapmıyor.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) İki buçuk yıl
sonra yani iptal kararı verildiğinde, o devredilen şirketten
veya işletmeden çok başka bir işletme ortaya çıkıyor.
Şimdi, yargı şunu söylüyor: Bu gibi durumlarda iptal
kararıyla otomatik olarak işlem tesis edilemez. Neden? Çünkü
devirden sonra artık özel hukuk hükümleri devreye girmiştir yani
idare Gel kardeşim, mahkeme karar verdi, bana devret. diyemiyor. Ne
yapıyor? Dava açıyor, devri için dava açıyor. Yani mahkemenin
verdiği iptal kararının yerine getirilmesi amacıyla,
devralmak üzere dava açıyor. Karşı taraf da dava açıyor.
Şu anda, bu şekilde, yıllardan beri devam eden birçok dava var.
Dava açıyor karşı taraf, şirket ama nasıl dava
açıyor? Böyle bir durumda, kendisinin özelleştirme olarak
ödediği paranın, yaptığı yatırımların,
yatırımlar nedeniyle firmanın piyasa değerinde ortaya
çıkan artışları, faizleri vesaire, kendi
açısından haklı olarak, tümüyle devletten talep ediyor ve bunlar
da inanılmaz rakamlara baliğ oluyor ve sonuçta, sonuç da
alınamıyor ve devam ediyor. Bu, yeni ortaya çıkan bir durum
değil. Ta çok eskiden beri, yani özelleştirmenin
başladığından beri buna benzer sorunlar hep ortaya
çıkmış ve hep de şu anda bizim yapmaya çalıştığımız
gibi çözülmüş. Hatta, bizim önergemiz, aynen, neredeyse kelime kelime
Başbakan Sayın Mesut Yılmazın döneminde yapılan
işlemle ilgili olarak Bakanlar Kurulu kararının
aynısı.
KAMER GENÇ (Tunceli) Zihniyetiniz aynı zaten.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Orada yine, bazı
şirketlerle, satılan
Onları da okuyayım isterseniz size.
ORÜS Orman İşletmeleri Sanayi AŞ, Türkiye Denizcilik
İşletmeleri AŞye ait Hopa Limanı, Lalapaşa Çimento
Sanayi ve Ticaret AŞ
Bunlar devredilen, satılan ama devirden sonra
iptal edilen şirketlere ilişkin özelleştirme örnekleri.
HAVAŞ Havaalanları, Petlas, Kütahya Manyezit İşletmeleri
vesaire, böyle devam ediyor. Artık bunlar devredildiği için, telafisi
mümkün olmayan noktaya geldiği için geriye alınması mümkün
değil, dolayısıyla onların bırakılmalarına
diye Bakanlar Kurulu kararıyla kararlar veriliyor.
Bizim önergemiz de aynen, bu kararın aynısı, sadece bir
iki kelime, o da mecburen, teknik nedenlerle konuldu ve bakın, bu Bakanlar
Kurulu, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı, hatta Bakanlar Kurulu
kararı bile değil. 06/12/1997 tarihinde, altında da dönemin
Başbakanı Sayın Mesut Yılmaz, Özelleştirme Yüksek
Kurulu üyesi rahmetli Sayın Bülent Ecevit, Sayın Güneş Taner,
Işın Çelebi, Sayın Zekeriya Temizel, Sayın Yalım Erez
KAMER GENÇ (Tunceli) Bir idari karar. Buna karşı iptal
davası açılabilir, şey değil ki. Sen idari dava açma yolunu
kapatıyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) İzin verin.
Buna benzer, yine aynı şekilde, altında Sayın
Süleyman Demirelin
Ne zaman verilmiş? 27/4/1992
KAMER GENÇ (Tunceli) Ama onlar idari karar vermişler, kanun
çıkarmıyorlar.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Aynı gerekçelerle,
aynı nedenlerle, devredildikten sonra iptal kararları verildiği
için, yerine getirilmesi mümkün olmadığından bahisle
Gerçekten
öyle, mümkün değil. Yani idare işlem tesis etmek zorunda, sorun
ortada duruyor. Devletin zararına, aleyhine herhangi bir durum yok çünkü
devlet özelleştirmeyi yapmış, açık ihale
yapılmış, herkesin katıldığı, içeride ve
dışarıda tüm katılımcılara açık şekilde
yapılmış -hatta şu anda biliyorsunuz, dünyanın gözü
önünde yapılıyor, kameraların önünde yapılıyor-
parasını almış, devretmiş. Bir kayıp söz konusu
değil. Mahkemenin verdiği karar devirden sonra ortaya
çıktığı için de yerine getirilmesi mümkün değil.
Dolayısıyla, haklı olarak o dönemki hükûmetler bu kararları
almışlar ve uygulamışlar.
Şimdi,
biz ne yapıyoruz biliyor musunuz? Aslında, bu Bakanlar Kurulu ve
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararlarının yasal dayanağı
yok değerli arkadaşlar. Yani örneklerini biraz önce verdiğim bu
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararları ve Bakanlar Kurulu
kararlarının yasal dayanağı yok. Biz ilk defa yasal dayanak
getirmeye çalışıyoruz, yaptığımız budur.
Şu andaki bizim önerge ile buna benzer olaylar meydana geldiğinde -ki
gelmesi muhtemeldir çünkü geçmişte, ta 1992 yılından beri ortaya
çıkmış, doğaldır, yani bu kadar özelleştirmenin
yapıldığı bir ortamda buna benzer durumlar ortaya
çıkabiliyor- çözülebilmesi için böyle bir yasal imkân sağlanıyor
ve Bakanlar Kuruluna bu yetki veriliyor.
Bakın, bu
firmaların devraldıktan sonraki yaptıkları
yatırımlara ilişkin ben örnekler vereyim. Mesela, bir
firmanın aldığı rakam yaklaşık 300 milyon lira,
iptal kararına kadar ilave 210 milyon dolarlık yatırım
yapmış, ilave 210 milyon dolar. Yani devraldıktan sonra, mahkeme
kararı, iptal kararı kendisine tebliğ edildiği tarihe kadar
yaklaşık 210 milyon dolarlık yatırım yapmış.
Aşağı yukarı hepsi bu şekilde. Dolayısıyla,
bunun tekrar devlet tarafından geriye alınması, yani bütün
bedelinin, potansiyel fiyat artışları dâhil olmak üzere
alınması mümkün değil, doğru değil ve kazançlı da
değil devlet açısından, kârlı da değil. Devlet
özelleştirdiği rakamın çok çok üzerinde bir bedel ödeyerek bunu
geriye almak zorunda kalır böyle bir durumda ve mahkemenin ne kadar bir
bedel takdir edeceğini de kestirmek hemen hemen imkânsız.
Dolayısıyla,
bu getirilen önerge tamamen teknik bir önergedir. Bugüne kadar birçok hükûmet
tarafından, Bakanlar Kurulu kararı ya da Özelleştirme Yüksek
Kurulu kararı olarak hayata geçirilmiştir. Onların yasal dayanaktan
yoksun olması nedeniyle o ayağı eksiktir. Biz şu anda bu
ayağı tamamlıyoruz yoksa hiç kimseye en ufak böyle
ayrımcılık, kayırımcılık, başka bir
şey söz konusu değil. Çok net bir şekilde belgelerle söylüyorum,
hiç şeysiz. Yani aksi hâlde, biraz önce bir sayın
konuşmacının burada ifade ettiği, o sarf ettiği
sözleri, biraz önce altında imzalarını okuduğum,
unvanlarını okuduğum o kişiler hak ediyor mu? Hak etmiyor
elbette, hak etmiyor. Yani geçmiş dönemde benzer kararları alan
Bakanlar Kurulu üyeleri ya da Özelleştirme Yüksek Kurulu
KAMER GENÇ (Tunceli) Bakanlar Kurulunun karar alması ayrı
bir şey.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
üyeleri böyle bir hakareti
ve haksızlığı hak ediyor mu? Elbette hak etmiyor. Bunun da
düzeltilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Yani bütün hükûmetler bunu
yapmış, yapmak zorunda kalmış, bundan sonra da
yapılmaya devam edilecek. Ama şimdi biz yasal statüye
kavuşturuyoruz ve gelecekteki hükûmetlere de bunu bırakıyoruz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ertuğrul
Soysal, Yozgat Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra
sayılı Bazı Kanunlar ile Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 11inci
maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesile
ile yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Grubumuz tarafından verilen kanun teklifiyle, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu ve
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurulu başkan ve
üyelerinin görev süresi beş yıl olarak belirlenmekte ve diğer
düzenleyici ve denetleyici kurullarda olduğu gibi bahse konu kurullarda da
görev süresi sona eren başkan ve üyelerin bir defalığına
tekrar atanmalarına imkân sağlanmaktadır.
Bu kanun teklifinin yasalaşmasını umuyor, emeği
geçen değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen İsmail Tamer, Kayseri
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 223 sıra sayılı Bazı Kanunlar ile Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 11inci maddesinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu teklifte yapılan kanunun memleketimize hayırlar getirmesini
diliyor, sevgi ve saygılarımı iletiyorum. İyi akşamlar
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
12nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 12- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Akif
Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Sizi saygıyla selamlıyorum. Madde
vesilesiyle teklifin tümüne yönelik olarak kısa bir değerlendirme
yapmak istiyorum.
Dün de bu
kürsüde ifade ettiğim gibi, teklif BDDK ve TMSF konularında çeşitli
düzenlemeler yapmaktadır. Düzenleyici ve denetleyici kurumların hem
hükûmetten hem de denetledikleri sektörlerden uzak bir şekilde
konumlandırılması, hükûmetin ve sektörün etkilerinden uzak
kalması ana ilkedir. Dolayısıyla, yapılacak bütün düzenlemeler
bunu sağlayacak şekilde olmalıdır.
Bağımsızlığın çeşitli unsurları
vardır ama AKPnin son çıkarmış olduğu kanun hükmünde
kararnamelerden birisiyle bu kurumlarda ilgili bakanlıkların
denetimi şeklinde bir düzenleme yapılmak suretiyle kurumların
bağımsızlığı yok edilmiştir.
Yine, bu
kurumlarda bağımsızlığı sağlamanın
ikinci yolu, kurumların başkan ve üyelerinin bir dönem için
seçilmeleridir. Bunu bu kurumların hâlen başkan ve üyelik
görevlerinde bulunan arkadaşlar için söylemiyorum. O
arkadaşlarımız çok değerli, çok nitelikli arkadaşlar
olabilirler -tanıdığımız arkadaşlarımız
var- vasıflarından, iş ahlakından herhangi bir endişem
yoktur. Ancak eğer 2 kez seçilme olur ise, bu tip bir kurumun, düzenleyici
ve denetleyici kurumların başkan ve üyeleri 2 kez seçilir ise, ister
istemez, 2nci kez seçilme yönündeki bir kaygı bu kurumların
başkan ve üyelerinin tarafsızlığına gölge
düşürecektir. Ben, görevdeki arkadaşlarımızın hiç
birisi için böyle bir kaygıyla görevlerini farklı şekilde icra
edeceklerdir şeklinde bir düşünceyi ima etmek istemiyorum ama teorik
olarak bu böyledir, bu tip düzenlemeleri yapan ülkelerde bu kurumların
başkan ve üyeleri birer kez seçilirler. Örneğin, Parlamentonun
seçtiği cumhurbaşkanında da, cumhurbaşkanının
tarafsızlığını sağlamak için, bizim ülkemizdeki
model cumhurbaşkanının bir kez seçilmesi üzerine kuruluydu çünkü
2nci kez seçilirse, böyle bir imkân olursa, ister istemez, güç sahibi olan
siyasi partiyle ilişkilerini iyi tutmak suretiyle bir kez daha seçilmek kaygısı
onun tarafsızlığına gölge düşürecektir.
Türk Ticaret Kanununun 401inci maddesine ilişkin olarak dün
burada ifade ettiğim tereddüdü Başbakan Yardımcısı
Sayın Ali Babacan yazılı olarak
cevaplandıracağını ifade etti, bu konuda Sayın Ali
Babacanın yazılı cevabını beklediğimi ifade
ediyorum tekrar. Çünkü bu teklifin Komisyon metninde yer alan Türk Ticaret
Kanunundaki 401inci maddedeki bir yıllık sürenin 2/7/2012 tarihi
olarak uzatılması yönündeki düzenleme Genel Kurulda kabul edilen bir
önergeyle değiştirildi. Yanlış olan, Komisyon metninde yer
alan 2 Temmuz 2012 tarihiydi. Ona rağmen, bütün tasarıların,
tekliflerin ayrıntılarıyla, her yönüyle incelendiği yer
olan Komisyonda bu tarihin 2/7/2012 olarak belirlenmesinin nedenini gerçekten
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak merak ediyoruz.
Biraz önce kabul edilen bir önergeyle, özelleştirme
uygulamalarına yönelik olarak bir düzenleme yapıldı. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Canikli burada
açıklamalar yaptı. Önerge okundu, önergeyi dinledik. Önerge, bir kere,
teklifte yer alan maddeyle doğrudan ilgisi olmayan bir başka konuyu
düzenliyor. Özelleştirme uygulamaları nedeniyle, özelleştirilen
işletmelerin, şirketlerin devredilmesi ve devrin bütün
sonuçlarıyla gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkan yargı
kararları nedeniyle eğer o işletmede geri dönülemeyecek bir
durum var ise böyle bir durumda hangi işlemin yapılacağı
konusunda karar vermeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınıyor.
Anayasamızın 138inci maddesinin dördüncü fıkrası gayet
açıktır: Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme
kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme
kararlarının uygulanmasını
hiçbir şekilde geciktiremez ve değiştiremez.
Çeşitli
özelleştirme işlemlerinde özelleştirme sonrasında
özelleştirme bedelini de aşan ölçüde yatırımlar
yapılmış olabilir, geri dönülmesi imkânsız olan durumlar
olabilir ama bütün bunların öncelikle ilgili komisyonda
ayrıntılarıyla görüşülüp oradaki üyelerimizin ikna
olması ve onun üzerine bir düzenlemenin Genel Kurulda görüşülmesi
gerekir. Bu konuda böyle bir yöntem benimsenmemiştir, bunu doğru
bulmuyorum.
Şimdi,
bir dönem -hatırlayacaksınız- Türkiyede çok
tartıştığımız TÜPRAŞın yüzde
14,76lık hissesinin özelleştirilmesi vardır değerli
milletvekilleri. Bu özelleştirme nedeniyle Hazinenin yaklaşık
400 milyon dolar civarında bir zararı söz konusudur. Buna
ilişkin yargı, iptal kararı vermiştir. İptal
kararı sonrasında bu kararın nasıl
uygulandığı bir meçhul olarak kalmıştır.
Hisseleri alan şirket bunları borsada bir başka şekilde
satmıştır, elden çıkarmıştır.
Peki,
şunu merak ediyorum, gerçekten de öğrenmek istiyoruz: 400 milyon
dolarlık Hazine zararı, TÜPRAŞın yüzde 14,76lık
hissesinin satışından kaynaklanan zarar ne olmuştur?
Yargı özelleştirmenin iptaline karar vermiş ise, bu kararın
bir şekilde gereğinin yerine getirilmesi gerekir. Eğer bu
kararın gereği yerine getirilemiyor ise, hukuki imkânsızlık
var ise veya bu konuda yargı kararları var ise -bilemiyorum- bir
şekilde içtihatlar, yargı, bunu bir çözüme ulaştırıyor
olması gerekir yani hukuki ve fiilî
imkânsızlık durumunu yargı bir şekilde karara
bağlıyor olmalıdır. Öyle olduğu hâlde ilave bir yasal
düzenleme ihtiyacının doğmuş olmasının nedenini
ben anlayabilmiş değilim.
Sayın Canikli burada önceki hükûmetler döneminde bu konuda Bakanlar
Kurulu kararı çıkarıldığını söylüyor.
Olabilir, çıkarılmış olabilir ama Bakanlar Kurulu
kararı idari yargının denetimine açık olan bir
işlemdir yani o hükûmet, önceki hükûmetler, Adalet ve Kalkınma
Partisi hükûmetleri öncesindeki
hükûmetler karar almış olabilir bu tip, benzer konularda. Bu karar
yargı denetimine açık bir karardır çünkü ortada bir yasa yoktu
ama şimdi ortada bir yasa var. Eğer gerçekten bu işletmeleri
alan yatırımcılar burada ciddi yatırımlar
yapmışsalar -yapmış
da olabilirler- bunlar ortaya konulur gerekçeleriyle, Plan ve Bütçe
Komisyonunda tartışılır, orada Hükûmet tasarısı
olarak görüşülür veya o tasarıya Komisyon üyeleri bir teklifle bunu
koyabilirler, tartışılır, bir mahzuru yoksa buraya da
gelebilirdi ama böyle bir yöntem benimsenmeksizin ve yargıya açık bir
Bakanlar Kurulu kararı yöntemi de kullanılmaksızın sorunu doğrudan yasal düzenlemeyle
çözmeyi doğru bulmuyorum. Bunları ifade etme ihtiyacı duydum.
Tasarının olumlu bulduğumuz bazı maddeleri de var.
Örneğin, tabii afetler nedeniyle zarar gören çiftçilerin
borçlarının ertelenmesine yönelik olarak -herhangi bir şekilde
kendilerinden bir faiz alınmaksızın- bu tip düzenlemeleri de
olumlu buluyoruz. Bunu da ifade ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 9uncu maddede verilen önergeyle ilgili,
aynı zamanda kabul edilen önergeyle ilgili görüşlerimi kısaca
ben de ifade edeceğim.
Aslında, bu madde, özelleştirme işlemleri hakkında
yargı tarafından verilen yürütmenin durdurulması ve iptal
kararları uygulanmaz demekle eş değerdir. Bu maddeye göre,
Bakanlar Kurulunun başka bir karar alma imkânı zaten yok yani
Bakanlar Kurulunun alacağı kararlar bellidir, Sayın Canikli de
burada zaten uygulanamaz olduğunu
ifade etti, maddede de ifade ediliyor. Neticede Bakanlar Kurulunun yüksek
yargının vermiş olduğu kararların uygulanmaması
yönünde kararı alacağı kesindir.
Şimdi, bu madde kapsamında, bize verilen bilgilere göre,
beş adet özelleştirme yer alıyor: Çeşme Limanı,
Kuşadası Limanı, SEKA Balıkesir Tesislerinin
satışı, TÜPRAŞın yüzde 14,76 hissesinin
satışı ve Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinin
satışı. Seydişehir Eti Alüminyum Tesisleriyle ilgili
gelişmeler hakkında -Sayın Caniklinin isim vermeden
belirttiği özelleştirme de buydu- ben de kısaca, hangi
gelişme olmuş, sizlere ondan bahsedeceğim.
Eti Alüminyum, Seydişehir ilçemizde, madenler ve üretim üniteleri,
Antalya Limanında ithalat ihracat grubu limanı bulunan, boksitten
folyo, levha, profil ve benzeri uç ürüne kadar üretim yapan dünyada birkaç
entegre tesisten biri ve toplam ortalama 60 bin ton kapasite/yıl ile
sektörde tek üretici ve piyasada faaliyet gösteren dört yüz civarında
firmayla da alüminyum işleyen, Türkiyenin toplam alüminyum
ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan ve
kırk dokuz yıl süreli otoprodüktör lisansına sahip
Oymapınar Santralinin işletme hakkını aktifinde bulunduran
bir yapıdayken özelleştirme işlemine tabi tutulmuştur. Eti
Alüminyumda bulunan yüzde 100 oranındaki kamu payının blok hisse
satışı şeklinde özelleştirilmesini teminen 17 Haziran
2005 tarihinde yapılan ihale sonucu 305 milyon dolara satılması
Özelleştirme Yüksek Kurulunun 25 Temmuz 2005 tarih ve 2005/84
sayılı Kararıyla kabul edilmiştir.
25 Temmuz 2005 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararı ile
305 milyon dolara bir şirkete devredilen Eti Alüminyum Tesislerinin
özelleştirmesinin iptali için açılan davada 29 Mayıs 2006
tarihinde yürütmeyi durdurma kararı ve 27 Kasım 2007 tarihinde
esastan iptal kararları verilmiştir. O tarihten bu yana AKP Hükûmeti
yargı kararını uygulamayarak suç işlemiş ve
işlemeye devam etmiştir.
Sayın Başbakan, ÖYKda görev alan sayın bakanlar
Anayasanın 138inci maddesini ihlal ederek Türk Ceza Kanununun 257nci
maddesi kapsamında suç işlemiştir. Yürütmeyi durdurma
kararı yapılan işlemin kamusal zarar
doğuracağını öngörerek verilmiştir ancak buna
rağmen yargı kararı uygulanmamış, hukuk tanımaz
bir davranış sergilenmiştir.
Bu konuda son gelişmeyi de sizlerle paylaşayım.
Geçtiğimiz ay Sayın Başbakan ve ÖYKda görev alan bakanlarla
ilgili yine yargımız bir karar vermiştir. Nedir karar? 10ar bin
lira tazminat ödeme kararı ve haklarındaki dava da o anlamda da devam
ediyor.
Şimdi, çok değerli Grup Başkan Vekili Sayın Canikli
Geçmişte ÖYK kararları var. dedi. O kararları siz de
alabilirsiniz yani 4046ya göre aslında özelleştirme işlemleri
konusunda ÖYKya geniş yetkiler veriyor yani pek de Kanuni
dayanağı yok. demek doğru da değil. Yani bu yol niye
tercih edilmedi? Madem geçmişte benzeri karar var, niye böyle bir yolu
tercih etmediniz? Bu da dikkat çekmekte.
Şimdi, 211 milyon dolar yatırımdan bahsettiniz.
Sayın Başkanım, sadece -bak, yıl da veriyorum- 2009
yılında Oymapınar Barajından üretilen elektrik
enerjisinden devlete yapılan satıştan elde edilen kazanç ne
kadar biliyor musunuz? 210 milyon lira. Bunun 70 milyonunu
sınırı da geçtiği için, aslında Enerji Piyasası
Kanununa aykırı da işlem yaptığı için geri
ödemek zorunda kalmıştır ama hem kendi ihale şartnamesine
hem Enerji Piyasası Kanununa aykırı birçok işlem varken,
bugüne kadar, maalesef, yargı kararlarına da rağmen, devlet
tarafından geri alınmamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Anayasa'mızın
değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinden olan 2nci
maddesinde hüküm altına alınmıştır.
Anayasa'mızın 138inci maddesinde de Yasama ve yürütme organları
ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve
bunların yerine getirilmesini geciktiremez. amir hükmü
bulunmaktadır. Mahkeme kararlarının uygulanmaması suçtur.
Biraz önce dediğim gibi, Sayın Başbakan ve isimleri elimde olan
ÖYK üyeliği yapmış bakanlar, bu tazminata, 10 bin lira tazminata
da mahkûm edilmiştir.
Sayın Canikli, tabii, mahkeme kararlarının, özellikle
özelleştirme işleminin bütün sonuçlarıyla tamamlandıktan
sonra verilen yargı kararlarının uygulanamaz olduğunu
söylüyor. Peki, ortada kamu zararı var; bu ne olacak? Yani mahkeme
kararlarıyla tescillenmiş kamu zararları var; bu konuda
vicdanınız sızlamıyor mu gerçekten? Yani burada tüyü
bitmemiş yetimin hakkı var. Böyle bir kararla, kamu zararı
olduğunu tescil eden mahkeme kararlarına rağmen böylesi bir
düzenlemeye girişmek ne kadar etiktir, ne kadar ahlakidir?
Aslında Anayasa ortada. Yani böylesi bir düzenlemeye gidilmesi
Anayasaya aykırılık içermektedir.
Yine bu madde kapsamında yer alan bir konuda, eski AKP Hükûmeti
üyesi Sayın Abdüllatif Şenerin açıklamalarını burada
okuyacağım TÜPRAŞın yüzde 14,76 hissesinin
özelleştirilmesiyle ilgili. Şimdi, bize verilen bilgilerde, bu konuda
yargının iptal kararlarının da söz konusu olduğu, bu
madde kapsamında bunun da yer aldığıdır.
Şimdi Sayın Abdüllatif Şener tümünü
okumayacağım, ilgili kısmını okuyacağım
burada; zamanın medyasında geniş geniş yer aldı
yaptığı açıklamalar, sadece o kısmını
okuyacağım- diyor ki: O dönemde basın mensupları
Başbakana Sami Oferi görüp görmediğini sordu. Sami Ofer, yüzde
14,76 hisseyi satın alan Yahudi iş adamı. Önce hiç
görmediğini söyledi, sonra da görüştüğü
anlaşılınca açmaza çıkacağını anladı ve
Davosta bir kez görüştüğünü söyledi. Ankarada hiç
görüşmediğini belirtmişti. Şunu soruyorum: Galataport
ihalesi verdiğiniz Oferle kaç kez görüştünüz? 5 kez mi, 6 kez mi?
Ankara Bilkent Otelinde partisinin kuruluş yıl dönümü
kutlanırken Otelin erzak kapısından yukarı Oferi
aldınız mı almadınız mı? diye soruyor Sayın
Şener. Otelde iki saat görüştünüz mü, görüşmediniz mi?
Görüştüyseniz ne görüştünüz, bunları kamuoyuna
açıklayın. Başka hangi ihaleleri verdiniz, bunu da açıklayın.
TÜPRAŞın hisse satışı nedeniyle meydana gelen
görüşmelerden, gizliliklerden, dönen çarklardan şimdilik
bahsetmiyorum. diyor. Bu TÜPRAŞın 14,76lık hissesinin
satışıyla ilgili iddia da, İsrailli Yahudi iş
adamının bu işten 755 milyon dolar kazanç sağladığı
yönündedir. Yani 440 milyon dolara aldığı hisselerin, daha sonraki
özelleştirme bedeline göre değerini ortaya koyduğunuz zaman 755
milyon dolar kazançlı olduğu söyleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Yani diyeceğim şu: Kabul edilen
madde bu konuları içeriyor. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Başka söz talebi yok ancak Sayın Hamzaçebinin söz talebi var,
buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
TÜPRAŞın yüzde 14,76lık hissesine ilişkin olarak
yargının iptal kararı sonrasında hangi işlemler
yapılmıştır? Yani bu zararın -ki ben 400 milyon dolar
düzeyinde olduğunu ifade ettim, daha farklı bir rakam da söz konusu
olabilir- tazmini konusunda neler yapılmıştır? Zarar tazmin
edilememiş midir? Eğer bu zarar, özelleştirme iptali
sonrasında ilgili hisseler geri alınamadı ise bu zararın
bir sorumlusunun olması gerekir, siyasi sorumlusunun olması gerekir,
varsa bürokratik sorumlusunun olması gerekir. Bir şekilde bir görevli
hakkında yargının işlem yapması gerekir. Yani
yapılan düzenleme, şimdi burada geçen bu düzenleme bunu da mı
ortadan kaldırmaktadır ve 14,76lık TÜPRAŞ hissesinin
satışından kaynaklanan hazine zararı konusunda hangi
işlemler yapılmıştır? Sorumlu kimdir? Bu düzenleme onu
etkilemekte midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önceki Değerli Konuşmacı, Sayın Milletvekilim,
İsrailli iş adamıyla Sayın Başbakanın
konuşması konusunda AKPnin kurucularından ve uzun süre
Başbakan Yardımcılığı görevinde bulunmuş
olan Sayın Abdüllatif Şenerin, Başbakanın bunu doğru
olarak söylemediğini, yalan ortaya çıktıktan sonra rahatsız
olduğunu, 1 kez görüştüğünü kabul ettiğini ama 8 kez
görüşme yapıldığını söyleyen bir haberi
açıkça okudu. AKP grup başkan vekilleri bu tip ithamlar olarak kabul
ettikleri ve gerçek olduğunu düşünmedikleri noktalarda hemen konuya
müdahale edip açıklama yapıyorlardı. Böyle bir söz talepleri
olmadığına göre bu durumun doğruluğunu mu
onaylamış oluyorlar?
BAŞKAN Sayın Özel, sorunuzu sorar mısınız
lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet, bunun doğru mu olduğunu
onaylıyorlar? Bu konuya Sayın Bakan ya da AKP grup başkan
vekilleri bir açıklık getirecekler mi?
BAŞKAN Muhatap Sayın Bakan efendim.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TÜPRAŞın yüzde
14,76sının satışıyla alakalı Sayın
Hamzaçebinin sorduğu soruda, tabii, oluşan bir zarardan bahsetti, 400
milyon dolarlık bir zarardan. Şimdi, burada bir mahkeme kararı
var. Tabii, satılmış, hisse devri yapılmış. Bunun
karşılığı 400 milyon TL alınmış ama
tabii, bununla ilgili para iade edilip tekrar hisse devri, tekrar geri
alınması vesaire gibi birtakım işlemler
yapılmadığı için burada oluşan bir zarar, bir defa,
yok, bu bir.
İkincisi: Bu özelleştirmeyle ilgili suç duyuruları
yapıldığı için bununla alakalı, burada görev
almış bulunan bürokratların tamamıyla ilgili ceza
yargılaması yapılmıştır ve bu ceza
yargılamaları sonucunda yargılanan bürokratların
tamamı da beraat etmiştir. Bununla ilgili söyleyeceğim budur.
Bu, Oferle alakalı konuda da
Bunlar siyasi polemik konusu.
Geçmişte Parlamentoda da çok yapıldı, çok söylendi. Onun için,
bütün iftiralara cevap verme zorunluluğumuz yok, bu da onlardan bir
tanesi.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Bakan, siz
bir hukukçusunuz. Burada demin bir önerge geçti. Her türlü alımı,
hukuki kararları tanımayan bir önerge ve Bakanlar Kuruluna yetki
veriyor. Size hukukçu bir Bakanlar Kurulu üyesi olarak soruyorum:
Anayasanın 138/4ü Bakanlar Kurulu da hukuka aykırı -hukukun
üstünlüğüne inanması, Anayasa gereği- bir karar alamaz. O
önergeyi geçirmenize rağmen, bu önerge Bakanlar Kuruluna bir yetki
vermesine rağmen, acaba hukuka aykırı olarak, mahkeme
kararlarına aykırı olarak Bakanlar Kurulu herhangi bir uygulama
yapabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Evet, tabii,
bu değerlendirme burada bazı arkadaşlar tarafından da
yapıldı. Ben, özellikle bir hususu ifade etmek isterim. Bu önergede
öngörülen değişiklik esasında bugüne kadar fiilî olarak uzunca
bir zamandır, bizden önceki hükûmetler tarafından da bilfiil
uygulanmış ama yasal dayanağı da olmadan
uygulanmış bir uygulama var. Baktığınız zaman Özelleştirme
Yüksek Kurulu bu yönde kararlar vermiş. Yine Özelleştirme Yüksek
Kurulu 97de başka karar veriyor. Öte yandan Bakanlar Kurulu da bu konuda
bir prensip kararı alıyor. Tarihe baktığınızda
27/4/1992de, Yüksek Planlama Kurulunun 90da başka bir kararı var.
Hasılı bu konuda ihtiyaç ve zaruret ortaya
çıktığında değişik dönemlerde Yüksek Planlama
Kurulu, Özelleştirme Yüksek Kurulu ve Bakanlar Kurulu birbirinden
farklı hükûmetler döneminde birden fazla yani onlarca karar var, karar
almıştır.
Şimdi,
burada, sıkıntı izah da edildi. Esasında mahkeme
kararlarının gecikmesi nedeniyle ortaya çıkan bir sorun var.
Beş yıl sonra mahkeme bir iptal kararı veriyor. Yürütmeyi
durdurma da başta vermemiş. Eğer yürütmeyi durdurma vermiş
olsaydı, o zaman ona göre işlem tesis edilecekti. Beş yıl
sonra burada pek çok tasarruf yapılıyor. Bazen özelleştirilen
yerler el de değiştirmiş olabilir. Burada birtakım
imkânsızlıklar ortaya çıkıyor. Eğer siz bu çerçevede
bunları eski hâline irca edelim diye adım
attığınızda, belki aldığınızdan daha
fazlasını vermek gibi bir başka sorun da ortaya çıkacak. O
nedenle, böylesi durumlarda bir tedbir mahiyetinde Özelleştirme Yüksek
Kurulları, Bakanlar Kurulu, Planlama Yüksek Kurulu kararlar
almış, sorunları aşmıştır.
Şimdi,
burada yapılan düzenlemeyle bu konuda Bakanlar Kuruluna yasal bir yetki
veriliyor. Bakanlar Kurulu bu yetki çerçevesinde fiilî bir
imkânsızlık olduğunu tespit etmesi hâlinde bu durumda nasıl
bir yol izleneceğinin kararını veriyor. Bu karara göre hareket
edilecek. Kaldı ki Bakanlar Kurulunun vereceği karar da bir idari
tasarruf olduğu için, yargı denetimine açık bir karardır,
yargının denetimine tabidir. Yoksa burada mahkeme
kararlarını uygulamamak için veya mahkeme kararlarını uygulanmaz kılmak için
yapılmış bir düzenleme kesinlikle değildir bu düzenleme. Bu
düzenleme, sadece uygulama imkânı kalmayan mahkeme kararını
hayata geçirmek, onun için uygulama alanı bulmak için yapılan bir
düzenlemedir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, vaktimiz kalmış.
BAŞKAN Buyurun Sayın Aslanoğlu, bir sorunuz var galiba.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Efendim, tutanaklara
geçmesi için altını çiziyorum Sayın Bakanım.
Özelleştirmeden almış, hiçbir yatırım
yapmamış. Mahkeme kararı var, binalar duruyor, arsalar duruyor
orada, tek kuruşluk yatırım yapılmamış. Böyle bir
mahkeme kararı olmasına rağmen bu kurumlar, bu yasadan
faydalanacak mı? Tutanaklara geçmesi için soruyorum. Yani hiçbir
işlem yapılmamış, tek kuruşluk yatırım
yapılmamış, arsalar, binalar orada duruyor, mahkeme kararı
uygulanmamış. Acaba bu satılan, özelleştirilen kurumlar bu
yasa hükmünden yararlanacak mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Alakalı
değerlendirmelerin hepsi, nasıl bir usul takip edileceği bu ek
madde 5te ne yapılıyor; Bakanlar Kurulu hangi hâlde karar verecek,
ne yapacak. Bütün bunlar da yargı denetimine açık olan
hususlardır. Tekrar ifade ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkanım, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Saat 21.00e kadar birleşime ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.09
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 100üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
4üncü sırada yer alan İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan
Kubatın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin; 5275 Sayılı Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Doğan Kubatın; Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin; 5275 Sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu
Raporları (2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 136 sıra sayısı ile
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Turgut Dibek,
Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, uzun süredir aslında
Türkiye'nin gündeminde olan ancak bir türlü Meclisin gündemine
alamadığımız, alamadığınız daha
doğrusu, üç maddelik bu kanunu ancak şu saatte görüşebiliyoruz.
Tabii, gönül isterdi ki bu kanun çok daha önce, aylar önce Meclisin gündeminde
olsun. Zira, hatırladığım kadarıyla, 13 Ocakta biz bu
kanunu Adalet Komisyonunda görüştük ve 13 Ocakta bu 1inci maddesi
Sanıyorum onunla ilgili biraz sonra farklı bir değerlendirme
yapılacak. 1inci madde niye geldi? Niçin o teklifi Sayın Kubat
arkadaşımız verdi? O zaman biz de anlamamıştık.
Zira, tutukluların haklarını düzenleyen -olumlu anlamda bir
insanlık hakkı- insani haklarını düzenleyen bir
değişiklik teklifi söz konusuydu. Birdenbire, onun içerisine, tam
tersi, tutukluların haklarını ortadan kaldırmaya
çalışan, zedeleyen olumsuz anlamda bir değişikliğin de
bu teklifin içerisine sokulduğunu görmüştük. Sanıyorum, onunla
ilgili olarak -az önce görüşürken- o teklifin madde metninden
çıkarılması yönünde AKPli arkadaşlarımızın
bir önergesi olacağına ilişkin bir duyumum oldu.
Değerli arkadaşlar, ben bu teklifi ne zaman verdim? Kamuoyu bu
süreci nasıl yaşadı? Kısaca bir paylaşmak lazım.
Bakın, 15 Eylülde, şu anda Oda TV davasından
yargılanan ama tahliye edilmiş olan Doğan Yurdakulun eşi
Sayın Güngör Yurdakul rahmetli olmuştu. O da rahatsızdı,
kanser hastasıydı, eşi kendisini sağlığında
görüp helalleşmek istemişti. Bununla ilgili,
hatırlarsınız, basında da yer alan haberler vardı.
İlgili hâkimliğe, savcılığa başvurusu vardı
ama yasal düzenleme olmadığı gerekçesiyle kendisine böyle bir
izin verilememişti ve eşini gidip görememişti hastanede yani
kendisiyle helalleşememişti. Ne oldu? Cenazesine katılmak
durumunda kaldı. O düzenlemeyi de aslında çok önce
yapmamıştık, geçen yıl mart ayında -yani 2011in Mart
ayının sonunda- tutukluların yakınlarından
sayılanların -işte, kardeş, eş, anne, baba,
eşinin anne babası- ölümü hâlinde tutuklulara bu hakkı geçen
yıl vermiştik. O haktan faydalanarak cenazesine katılmıştı,
hatırlarsınız. O görüntüler Türkiyede medyada, televizyonlarda,
yazılı basında ciddi anlamda yer almıştı,
insanlar çok rahatsız olmuştu. Hatırlayın, mezarlıkta
eşini defin için son görevini yaparken cezaevi aracıyla geldi,
yanında jandarmalar, güvenlik kuvvetleri vardı ve kamuoyu bu konuyu
konuşmuştu. Genel Başkanımız, kendisine taziye
ziyaretine gittiğinde yani kendisi izinli olarak
çıktığında Doğan Yurdakul, daha sonra basınla bu
konuyu paylaşırken Biz bir yasa teklifi vereceğiz ve bu konunun
mutlaka sağlığında
Yani tutukluların sayılan
yakınlarının bu tür ciddi rahatsızlıkları,
hastalıkları varken kendilerini görmelerinin, en azından
ellerini tutmalarının, onlarla vedalaşmalarının,
helalleşmelerinin, o ölümden evvel kendilerini görmelerinin
sağlanması yönünde bir teklif vereceğiz. demişti. Ben
bunun üzerine, Genel Başkanımızın bu
açıklamasından sonra, değerli arkadaşlar, 21 Eylülde bu
teklifi Meclis Başkanlığına verdim.
Bunu niye anlatıyorum? Şunun için anlatıyorum:
Geçtiğimiz günlerde -biraz sonra
belki konuşulur- AKP sözcülerince bu kanunun buraya gelmesinin
gecikmesinin müsebbibi olarak biz görüldük. Sayın Caniklinin Ya,
Cumhuriyet Halk Partililer bu kanunu görüşmek istemiyorlar. gibi
açıklaması oldu. O nedenle bu süreci paylaşmak lazım,
bilmeniz gerekir, 21 Eylül. 21 Eylülden ocak ayına kadar bu konuda hiçbir
girişim olmadı. Yasa teklifi orada duruyor. Bir insan hakkından
bahsediyoruz. Modern toplumların infaz sistemine bunu elli yıl önce
koyduklarını biliyoruz.
Tabii ki tutukluların haklarını düzenlerken belki biraz
daha dikkatli davranmak gerekebilir ama bu bir insani hak. Bunu niçin bu kadar
bekledik? derken hatırlayın, bu kanunun diğer
Bu kanunla
ilintili olarak ismi geçen Sayın Haberalın annesi de ciddi
rahatsızdı. Kendisi doksan küsur yaşındaydı o tarihte,
doksan üç, doksan dört yaşındaydı ve çok ciddi rahatsızlık
yaşıyordu ve hastanedeydi. Bunu her birimiz biliyorduk. Önceki Genel
Başkanımız Sayın Deniz Baykal Sayın
Başbakanın ameliyatından sonra kendisine geçmiş olsun
ziyaretine gittiğinde bu konuyu hatırlatmıştı. Böyle
bir durum var
Sayın Haberalla ilgili gerçekten üzücü olan başka,
diğer bir durum da şuydu: Kendisi cezaevinde, hapishanede tutuklu
iken babasını da kaybetmişti. Ne zaman kaybetmişti?
Hatırladığım kadarıyla 2010 yılının
Ocak ayında. Babasının cenazesine gidememişti, izin
verilememişti. Az önce Sayın Doğan Yurdakula verilmiş olan
o hak yasada olmadığı için o tarihte -çünkü 2011 Mart
ayında bu yasanın buradan çıktığını
belirttim- Sayın Haberal babasının cenazesine de
katılamamıştı, yani böyle de bir talihsiz süreç
yaşamıştı. Hiç olmazsa hastanedeyken gelsin, annesini
ziyaret etsin, annesiyle görüşsün. denmişti. Tabii, bu, kamuoyunda
konuşulmuştu. Sayın Doğan Yurdakulla ilgili olan bu sürece
Sayın Haberalın durumu da daha sonra dâhil oldu ve ocak ayının
başlarında, daha doğrusu aralığın sonundaydı
sanıyorum, Mehmet Kubatın da bir değişiklik teklifi, bu
konudaki yasa teklifi Meclis Başkanlığına verildi ama
değerli arkadaşlar yani sanki o teklif verilirken o güne kadar Meclis
Başkanlığında hiç böyle bir teklif yok yani biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak herhangi bir düzenlemeyi buraya getirmemişiz,
Komisyonda veya Meclis Başkanlığında, daha doğrusu
Komisyonda böyle bir teklif sırada beklemiyor, ilk kez AKP böyle bir
düzenlemeyi veriyormuş gibi açıklamalar yapıldı, o da
yanlıştı. Dediğim gibi, biz eylül ayında
vermiştik bu düzenlemeyi. Ne oldu? 13 Ocakta Komisyondan geçti. Bugün,
arkadaşlar, nisan ayının sonuna geldik. Az önce konuştuk,
13 Ocaktan bu yana, sanıyorum otuza yakın kanunu, tasarıyı
ya da teklifi burada, Mecliste görüşerek kabul ettik, kabul ettiniz.
Bakın, otuza yakın
Şurada kırmızı gündem var,
bakarsanız onun sırasına, içine, bu 136 sayılı kanunun
hep önlerde olduğunu görürsünüz ama bir şekilde sizin getirdiğiniz
grup önerileriyle hep ötelendi, hep ileriye atıldı bu kanun. Niye ötelendi,
niye atıldı, onunla ilgili süreci de aslında az önce sözlerimin
başında belirttim, o da ortaya çıktı. Yani orada bir
duyarsızlığınız var, Sayın Haberalın annesi
rahmetli Medine Haberal Başkent Üniversitesi Hastanesinde aylardır
tedavi görüyordu, doksan küsur yaşındaydı. Bunu bilmemeniz
mümkün değil, bunu biliyorsunuz. Yani burada hassasiyet var, bu konu
konuşulmuş, kamuoyuyla paylaşılmış, Sayın
Bakanın, Sayın Başbakanın da bu konuda
açıklamaları var Evet, bu düzenleme yapılmalı çünkü bu
düzenlemede çok geç kalındı. şeklinde ama buna rağmen bir
türlü gündeme alınmadı, bir türlü buraya gelip de sizler Biz bunu
görüşelim. demediniz. Buna karşılık, tam tersi, bu
talihsiz olay olduktan sonra, Sayın Haberalın annesi rahmetli
olduktan sonra bunu dahi burada kalkıp, az önce belirttiğim gibi,
maalesef olumsuz anlamda kullanmaya çalıştı
arkadaşlarımız. Üzücü olan buydu bizler açısından.
Tabii, şunu demem mümkün değil, öyle bir üslubu zaten taşımıyorum
yani Orada olan olsun, biz daha sonra bu kanunu Meclis gündemine alalım.
şeklinde bir düşünce içerisinde olduğunuzu hiçbir şekilde
düşünmüyorum ama değerli arkadaşlar, bu düzenlemeyi bugün
görüşüyor olmamız -hele hele bu saatte, işte Meclisin hâli de ortada,
arkadaşlarımızın birçoğu bu kanunla ilgili olarak
burada konuşmaları, görüşmeleri de izleme şansına
sahip değil- bir ayıbımızdır, onu öncelikle belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, ne getirecek bu kanun, onu da
kısaca belirteyim: Az önce de bahsettim, tutuklular birtakım insani
haklarına burada kavuşacaklar. Hükümlülerle ilgili bir düzenleme de
var Sayın Kubatın düzenlemesinde, orada da yeni bir
değişiklik, daha doğrusu biraz daha genişletildi
hükümlülerle ilgili durum. Yani tutuklular ve hükümlüler, yasada sayılan
yakınları, ikinci derece yakınları, onların
hastalığında, ciddi rahatsızlık
yaşadıkları durumlarda bir günlük, ölümlerinde de iki günlük
cezaevinden refakat eşliğinde izinli ayrılabilecekler.
Biz teklifimizde o sürelerin biraz daha fazla olmasını
istemiştik, hatta önergeler de verdik Komisyonda -ölü biliyorsunuz bizim
geleneklerimizde üç günlük bir taziyeyle uğurlanıyor yani aileler
genelde üç günlük bir taziyeyi bu ölümden sonra değerlendiriyorlar, öyle
bir geleneğimiz var- Hiç olmazsa üç gün olsun. dedik, Hastalıklarla
ilgili bu süre de iki gün olsun. dedik. Ama Komisyonda bizim önergelerimiz
AKPli arkadaşlarımızın oylarıyla kabul
edilmemişti, bu düzenlemeler geliyor.
Şimdi, bir düzenleme daha vardı, 1inci madde. Sanıyorum
onunla ilgili bir geri çekme, daha doğrusu önergeyle kanun metninden
çıkarılması talep edilecek dolayısıyla belki
konuşulmayacak tümünden sonraki görüşmelerde. Ama o neydi? O da
şuydu: Yani aslında kişiye özel düzenlemenin ta kendisi oydu.
Biz bunu Komisyonda da söyledik. Yani bu tutukluların haklarıyla ilgili
düzenleme genel bir düzenleme değerli arkadaşlar. Şu anda
cezaevinde 130 bin insan var, bunların büyük bir kısmı hükümlü,
bir kısmı da tutuklu. Yani şu düzenleme
yasalaştığında her biri için geçerli ama kamuoyunda bu
düzenleme Sayın Doğan Yurdakul ve Sayın Haberalın durumu
biraz daha dikkat çekilerek paylaşıldığı için
onların isimleri ön planda ama bu kanun çıktığında
herkese uygulanacak. Fakat 1inci madde bambaşka bir şey. 1inci maddeyle
ilgili de şunu söylemek isterim: Orada bir cezaevindeki hükümlünün
-hükümlülerle ilgili o- kendisini ziyarete gelen yakınları ya da
avukatları aracılığıyla terör örgütünü
yönlendirdiğine dair, yani ona mesaj gönderdiği, onu yönettiğine
dair somut bulgular, belgeler var ise bu görüşmeleri altı ay süreyle
yasaklayan bir düzenlemeydi. Aslında bu düzenleme
teröristbaşıyla ilgiliydi. Sayın Başbakan -çünkü
hatırlıyorum- zaman zaman işte Avukatlarıyla
görüşüyor, mesajlar gönderiyor. açıklamalarını yapmıştı,
bununla ilgili düzenleme yapılacağını söylemişti. Esas
düzenleme oydu yani kişiye özel düzenleme ama bundan
Sakıncalarını biz şeyde de belirttik yani özellikle savunma
hakkını kısıtlayan hükmüyle ilgili olarak. Değerli
arkadaşlar, tüm avukatların her biri o düzenlemede neredeyse kurye
suçlamasıyla suçlanıyordu. Herhangi bir şekilde avukatlar
hükümlünün yanına geldiğinde her avukatı kapsayan bir genel
suçlamaydı o. Avukatlar alacaklar, işte terör örgütüne bilgileri,
belgeleri götürecekler ya da o talimatları götürecekler ve terör örgütünün
faaliyetlerine yön verecekler şeklinde bir suçlamaydı; bu
yanlıştı. Hükümlülerin avukatlarıyla savunma
hakkını kısıtlayan bu düzenlemeye de itiraz etmiştik.
Bu düzenleme bu yasanın bugüne kadar aslında burada konuşulmamasının,
zannediyorum gecikmesinin de asıl sebebiydi çünkü bugün bu düzenlemeyi, o
1inci maddeyi geri çekiyorsanız değerli arkadaşlar, bununla
ilgili ciddi sıkıntılar yaşandığı ortaya
çıkıyor. O maddeyi o metin içerisine Sayın Kubat niye
sokmuştur, kendisi biraz sonra -herhâlde tümü üzerinde o
konuşacaktır- gelsin -ya da bilmiyorum nasıl girdi o madde oraya
ve niçin bu kanun aylarca, yaklaşık işte başından bu
yana düşünürsek yedi ay ve Komisyondan bu yana da düşünürsek üç buçuk
ay Meclis gündemine gelmedi- anlatsın, biz de öğrenelim değerli
arkadaşlar.
Bakın, bu düzenlemeyi yaparak bugüne kadar çok gecikmiş bir
insan hakkını tutuklulara ve hükümlülere vereceğiz; bu,
işin bir tarafı ama Türkiye'nin bence esas sorunu, daha doğrusu
bizim cezaevlerimizin, hapishanelerimizin, Türkiyedeki adalet sisteminin esas
sorunu bu değil. Yani bu mutlaka olumlu bir değişiklik olacak
ama değerli arkadaşlar, bizim çok önemli sorunlarımız var.
Sayın Bakan burada, zaman zaman Komisyonda da konuşuyoruz ama
Türkiye'nin esas meselesi, değerli arkadaşlar, insanlar
cezaevindeler, çok uzun süre cezaevindeler. Tutukluluk kurumunu biz bir türlü
amacına uygun bir şekilde uygulamada kullanmıyoruz. Niye
kullanmıyoruz? Uygulayıcılar bu konuda ne uluslararası
anlaşmaları dinliyorlar ne bizim Anayasamızın
90ıncı maddesine bakıyorlar ne Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararlarına bakıyorlar, hiçbir şekilde
bakmıyorlar hâkim ve savcılar. Bildikleri bir yol var, yöntem
şu: Alalım, hapishaneye atalım, ondan sonra
yargılarız. Nasıl yargılayacaksınız? Aylar,
yıllar
Bugün sorsam, şu Ergenekon 1, Ergenekon 2, Balyoz
davaları, içlerine hangi davalar birleştirildi? Hangi davalar
katıldı Balyoza, Ergenekona? İnanın, daha davaya bakan
mahkeme hâkimleri dahi bilmezler belki de, onlar da
karıştıracaklar. Yüzlerce dava geldi, birbirlerinin içerisine
girildi ama insanlar tutuklu. Şimdi, bu sorunun çözülmesi lazım.
Cezaevindeki tutukluların dışarıda hasta olan
yakınlarının, hayatlarını kaybetmiş olan
yakınlarının durumlarını konuşurken, aslında
cezaevinde insanlarımızı hastalığa, ölüme mahkûm eder
hâle geldik. Üç yıl, dört yıl, beş yıl bu insanlar
cezaevinde tutuklu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiyeyle ilgili
olarak artık yaka silker hâle gelmiş. Yani 47 ülke bu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini tanıyor, sicili en bozuk
ülke biziz. Sayın Bakan çıksın, söylesin, biraz sonra
konuşur. Sürekli aleyhimize kararlar
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin verdiği kararlara bakın arkadaşlar.
Sözleşmenin 5inci maddesi, 6ncı maddesi. Yani Sözleşmenin
5inci maddesindeki güvenlik ve özgürlüğün ihlali, 6ncı maddedeki adil
yargılamanın ihlali. Tutukluluk süreleriyle ilgili çok ağır
koşullar koymuşlar. İki yıldan sonra insanların hâlâ
hapishanede kalmasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi çok
ağır şartlara bağlamış. Türkiyede leblebi gibi
tutuklama kararları veriliyor ve bunlar yıllar geçmesine rağmen
mahkemeler tarafından hiç dikkate alınmıyor değerli
arkadaşlar. Esas mesele bu. Bu sorunu bizim mutlaka ve mutlaka çözmemiz
lazım.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, cezaevinde yaklaşık olarak 130 bin
insanın tutuklu olduğunu, hükümlü olduğunu her birimiz biliyoruz
çünkü burada değişik tarihlerde değişik kanunları
görüşürken bu rakamlar söylendi. En son bu denetimli serbestlikle ilgili
değişiklikten sonra sanıyorum 10 bin civarı ya da 15 bin
civarı hükümlü tahliye oldu, kısmen de olsa biraz rahatlama
olmuştur diye düşünüyorum.
Diğer
mesele, bugün de gündem de olan
Çünkü süreme baktım, sürem de
kısalıyor, onu da belirtmek istiyorum. Yani şurada üç gün önce,
dört gün önce biz 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramımızı
kutladık. Ulusal egemenliğin 92nci yılını burada
kutladık değerli arkadaşlar ama bizim bu Parlamentoda
olması gereken 8 milletvekili arkadaşımız hâlâ hapishanede,
yani orada tutsaklar. Şimdi, Egemenlik kayıtsız,
şartsız milletindir. sözünün kayıtsız, şartsız
kısmını bir türlü idrak edemiyoruz. Yani nasıl halkın
seçtiği, milletimizin oylarıyla buraya göndermiş olduğu
milletvekili arkadaşlarımız hâlâ hapishanedeler? Bununla ilgili
düzenlemenin bugüne kadar yapılmamış olması da bu Meclisin
ayıbıydı. Yani biz Meclis açılırken yemin töreni
öncesi AKPli arkadaşlarımızla birlikte bir metin
hazırlamıştık. O metni hazırlayan Cumhuriyet Halk
Partisinin heyeti içerisinde ben de vardım, Sayın Hamzaçebi de
vardı. AKPden de arkadaşlarımız gerçi burada, Ahmet
Aydın burada.
Değerli
arkadaşlar, orada çok açık bir şekilde ikinci paragrafta bu
konuyu dile getirmiştik bundan on ay önce ve demiştik ki:
Halkın vekâletini alan ve seçilmiş milletvekillerinin mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bulunmaları gerekir, burada görevlerini yapmaları gerekir, bunu
istiyoruz. Tam aradan on ay geçti. On aydan bu yana hiçbir düzenleme, hiçbir
adım atılmadı. Ta ki Meclis Başkanı geçtiğimiz
günlerde bu konuda bir adım attı. Ben onun samimi olduğunu kendi
adıma söyleyeyim, samimi buluyorum. O konu mutlaka bir sonuca
ulaşacaktır, ulaşmalıdır diye düşünüyorum çünkü
bu, Türkiye'nin ayıbıdır. Sayın Başbakanın
yaptığı açıklamaları da o süreçte
yadırgadığımı belirtmek istiyorum değerli
arkadaşlar. Yani Sayın Başbakan bu konu gündeme geldiğinde
parti grup başkan vekilleri, Sayın Meclis Başkanıyla bir
araya geldiğinde Bu bizim meselemiz değil. demişti, Bizi
ilgilendirmez. anlamında bir açıklama yapmıştı.
Tabii, çok üzücü bir açıklamaydı. Sayın Başbakan,
geçmişte kendilerinin ne söylediğini, ne
yaptığını zaman zaman unutuyor ve değerli
arkadaşlar, bakın burada Nasıl ilgilendirmez kendisini? diye
AKP sözcülerinin birtakım açıklamaları var, onları sizlerle
paylaşacağım. Çok değil, şurada MİT Kanununu
görüşürken, hatırlayın, çünkü aradan iki ay geçti, Sayın
Başbakan bir şey söylemişti, demişti ki: Seçilmişleri
atanmışlara yedirmeyiz, harcatmayız. Bu mealde bir
açıklaması vardı, hatırlayın. Bunu söyleyen bir insan,
çıkıyor diyor ki: Bu konu bizi ilgilendirmez.
Şimdi, sen Seçilmişleri atanmışlara biz harcatmayız.
diyebiliyorsan, seçilmişlerle ilgili bu şekilde
konuşamazsın yani en azından daha farklı bir üslup
kullanması lazım. Onu geçtim, hatırlayın, BDPli
arkadaşlarımız burada, seçimler öncesi, tabii, baraj nedeniyle
kendileri aday olamamıştı partilerinden ve
bağımsız aday olmuşlardı. Sanıyorum 10un
üzerinde bağımsız adaya YSK, değerli arkadaşlar, aday
olamayacakları yönünde karar vermişti, veto etmişti,
hatırlayın, 12 Haziran seçimleri öncesi. Kıyameti
koparmıştı AKPli arkadaşlar. Sürem bitiyor. Yani YSK diyor
ki Bu kişiler aday olamaz. Sayın Başbakan diyor ya
Milletvekili olamayacak olan kişileri siz niye aday gösterdiniz
kardeşim? diye bize akıl veriyor ya, o şekilde açıklamalar
yapıyor yani Bu bizim meselemiz değil, aday göstermeseydiniz. Ama
bakın, YSKnın veto kararından sonra Egemen Bağış
demiş ki: YSK demokrasiye zulüm yapıyor. Bu, Egemen
Bağışın açıklaması. Ömer Çelik ne demiş
biliyor musunuz? Siyasi katılımları engelleyen bütün
tasarrufların karşısında olduklarını
söylemiş, siyasi katılımları engelleyen bütün
tasarrufların. Mehmet Ali Şahin ne demiş? Ülkenin demokratik
vicdanının kabul edebileceği bir karar değildir.
demiş. Bunu siz söylüyorsunuz. Şimdi ben de bunu soruyorum -süre de geçiyor
ama- neresindesiniz bu işin, burada mısınız, Sayın
Başbakanın söylediği yerde misiniz? Yani bu çelişkiler
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) Sayın Başkan, bu kadar mı?
İlave yapmayacak mısınız?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
tasarının 1inci maddesi dışındaki 2 ve 3üncü maddesi
zaten bizim de teklifimizin kapsamında. Dolayısıyla, bu
maddeleri destekliyoruz. Bu maddelerle ilgili, gecikmiş olmakla beraber,
bu akşam burada teklifin geçmiş olmasını olumlu buluyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Öztürk.
MHP GRUBU
ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan konu Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi olunca, insan, ister istemez, son on
yılda ülkemize bu açıdan ve özellikle yargının geldiği
nokta açısından bakma ihtiyacı hissediyor.
Bilindiği
gibi, devletin temel görevlerinden birisi de yargıdır. Yargı
kuvveti olarak da adlandırılan bu fonksiyon, vazgeçilmez bir kamu
hizmeti olarak kabul gören yargılama hizmetini ifa eder. Yani yargı
kavramı, ihtilaflı durumlarda, gerek bireylere gerekse yürütmeye
karşı objektif hukukun bağımsız hâkimler
tarafından somut olaya uygulanması suretiyle hakkın teslimidir;
diğer deyişle, adaletin tecellisidir. Devletlerin yargı
hizmetini adil bir şekilde yerine getirmeleri çağdaş bir hukuk
devleti olarak kabul görmeleri için zorunludur. Bir başka anlatımla,
yargı her türlü işlem ve/veya işlemler konusunda hukuk
adına son sözü söyleyen ve bu açıdan eşitler arasında
birinciliği elinde tutan kuvvettir. Bağımsız ve
tarafsız bir şekilde, hiçbir unsurdan etkilenmeden görevini
layıkıyla yerine getiren yargı, devletin
sağlıklı, toplumun huzurlu, bireylerin mutlu olabilmesi için
önemli ve en son sığınaktır.
Günümüzde ise
insanlar bu son sığınağa olan güvenlerini
kaybetmişlerdir. Hükûmet icraatları toplumda yargıya olan güveni
neredeyse sıfırlamış hâldedir. Sözde ileri demokrasi laflarını
ağızlarına dolayan, temelsiz yargı
bağımsızlığı vaatleriyle
insanımızı oyalayan siyaset erbabı yargı
bağımsızlığını da kendine
bağlılık olarak anlamaktadır. Oysa ki yargı
bağımsızlığı, yargının hiçbir organ ve
makama bağlı olmadan, emir ve talimat almadan görevlerini özgür
biçimde yerine getirebilmesidir. Yargı görevine ilişkin olarak
mahkemelere hiçbir telkin ve tavsiyede bulunulamaz ve genelge gönderilemez.
Herhangi bir baskının yapılması kadar yapılabilme ihtimali
de yargı bağımsızlığını zedeler.
Yargı bağımsızlığından yargının
yalnızca yürütme organı karşısındaki
bağımsızlığı anlaşılmaz; bu
bağımsızlığın, yürütme organı yanında
yasama organıyla, devlet ve toplumda etkili olan sosyal, ekonomik
baskı grupları karşısında da gerçekleştirilmesi
gerekir. Yasamaya, yürütmeye ya da öteki güçlerin denetimine bağlı ve
etkisine açık olan yargı bağımsız olamaz.
Bağımsız yargı, insan haklarının ve
özgürlüklerinin başlıca güvencesidir, çünkü hukuk devleti özünü
yargının bağımsızlığında bulur.
Yargı bağımsızlığı, hâkimin görevini
özellikle yasama ve yürütmeden gelebilecek etkilerden bağımsız
olarak sadece hukuka ve vicdani kanaatine göre yerine getirmesini gerektirir.
Gerçekten de varlık nedeni, kanunların uygulanmasından dolayı
ortaya çıkan anlaşmazlıkları gidermek ve bireyin
haklarını devlet karşısında korumak; ana işlevi
de adaletin gerçekleşmesini sağlamak olan yargının
bağımsızlığı, ancak hâkimlere kendi meslek ve
varlıklarını tehlikeye atmaksızın her türlü
endişeden azade olarak görev yapma imkânını yaratacak
şekilde kişisel teminat tanımakla sağlanabilir.
Hâkimlere görevlerinin ifasında yalnızca kanun ve
vicdanlarına göre hareket etme imkânı tanımak onların
bağımsızlıklarını sağlamak için yeterli
değildir. Hâkimlik teminatı denilen birtakım güvenceler de kendisine
tanınmalıdır ki görevini gereği gibi yapabilsin. Zira,
vermiş olduğu herhangi bir karar yüzünden başka bir göreve
atanması veya azledilmesi ihtimali bulunması hâlinde hâkimin
bağımsızlığından söz etmenin hiçbir anlamı
kalmayacaktır.
Ülkemizde yakın geçmişte gördüğümüz uygulamalar
hâkimlerin ne denli baskılar altında olduğunu açıkça gözler
önüne sermektedir. Özellikle hükûmet mensupları aleyhine karar vermiş
hâkimlerin durumlarının incelenmesi, iktidarın bu konuda hangi
düzeylerde olduğunu ispata yeterlidir.
Bakın yaşanılan ilginç bir örnek bu konuda gelinen
vaziyeti açıkça ortaya sermektedir. Başbakan Erdoğan 12 Eylül
referandumu sonrasında Hayır diyenler darbecidir. dediği için
Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava reddediliyor. Ancak bir
emekli yargıç, Anayasa referandumunda Evet oyu kullananların,
gaflet, dalalet ve ihanet içinde olduğunu söylediği için Ankara 4.
Sulh Hukuk Mahkemesince tazminata mahkûm ediliyor. Sanırım kabul
edilemeyecek her iki açıklamanın da aynı muameleye tabi
tutulması adil olurdu. Bu nedenle Başbakanı
cezalandıramayan yargı, adaletin tecelligâhı olamaz.
Adaletin
gerçekleşmesinin diğer önemli unsurlarından biri de,
yargının tarafsızlığıdır. Yargı
etiği ilkeleri tarafsızlığı şöyle tanımlar:
Tarafsızlık, yargı görevinin tam ve doğru bir şekilde
yerine getirilmesinin esasıdır. Bu prensip, sadece bizatihi karar
için değil, aynı zamanda kararın oluşturulduğu süreç
açısından da geçerlidir.
Biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak adaleti, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi
görüyoruz. Bu nedenle yargılamanın her safhasında adaletten
zerre kadar sapılmaması gerektiğine inanıyoruz.
İktidar ise darbe paranoyasıyla emekli asker avına
çıkmış, sürekli
tutuklamalar peşinde koşmaktadır. Hâlbuki bu ülkede
artık ortaya çıktı ki okyanus ötesi istemez ise darbe
yapılamaz Ülkede iktidarı var edenler, okyanus ötesi güçler izin
vermedikçe kimsenin darbe yapamayacağını en iyi Hükûmetin
bilmesi gerekir.
Milliyetçi
Hareket, tüm adaletsizlikler gibi tutukluluğun cezalandırmaya
dönüşmesine yol açan bu uygulamaların da ortadan kalkmasını
istemektedir. Adaletin tecelligâhı olması gereken yargı,
iktidarın baskılarıyla
güzel ülkemizi hak ve özgürlüklerin sınırlarının
aşılması uğruna açık, yer yer kapalı bir
cezaevine dönüştürmüş. Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi
söylemleriyle insanların hak ve özgürlüklerini ellerinden almış,
Türk yargısında âdeta Tutukluluk esastır. ilkesi hâkim olmaya
yüz tutmuştur.
Bütün
bunlara rağmen görüşülmekte olan tasarıyla, şüphelerle,
düzmece delillerle özel hayata müdahalelerle, uydurma ve yalancı gizli
tanıklarla Bir iddia oluşturacağız. diyerek yıllarca
sorgusuz Gizlilik kararı var. diyerek bildirimsiz cezaevlerine
doldurduğunuz insanların ölülerine gidebilme haklarını
düzenlemeye kalkışmakla yüce Meclisi meşgul etmektesiniz.
Hazırladığınız
tasarı da sizin gibi belirsizliklerle doludur. Hani 2010 yılında
değiştirdiğiniz Anayasa maddelerini 2012 yılında inkâr
ediyorsunuz ya, tasarınız da aynen Cumhurbaşkanının
görev süresinde yaptığınız Anayasa
değişikliğine benziyor.
1inci maddede anılan Kanunun 59uncu maddesine eklenen
fıkrada kullanılan muğlak ifadeler, maddenin uygulanma
kabiliyetini olumsuz yönde etkileyeceği gibi, tatbik edenin takdir
yetkisini yerinde kullanmaması hâlinde temel insan haklarını da
kısıtlayan sonuçlar doğurabilecektir. Şöyle ki: Hükümlünün
kendisiyle görüşme yapan kişiler aracılığıyla bir
suç örgütünün faaliyetlerine yön vermesi hâlinde, avukat ve diğer
kişilerle görüşmesine sınırlama getirilmesi için öngörülen
somut olguların nasıl tespit edileceğine dair bir kriter
belirlenmemiştir. Madde metninde geçen sair kişiler tabirinin kimi ya da kimileri kapsadığı
anlaşılamamaktadır. Somut olguların kim tarafından
belirlenerek cumhuriyet başsavcılığına ve infaz
hâkimliğine iletileceği hususunun muallakta
bırakılmış olması önemli bir eksikliktir.
Yine tasarıda hükümlünün suç örgütünün faaliyetine yön verdiği
kişiler yerine avukatı ve diğer kişilerle görüşmesinin
yasaklanmasına imkân verilmesi, sınırlama süresini koyan mercinin
talep üzerine koşulsuz olarak bu süreyi kısıtlaması ya da
kaldırılmasının fıkra içerisine
yerleştirilmesindeki ifade karmaşası, somut hukuki sorunla
ilgili görüşme yapılması talebi üzerine görevlendirilecek
avukatın belirlenmesinin infaz mahallindeki baro yerine barolar
birliğinin takdirine bırakılması, görüşmenin somut
hukuki sorun dışında yapıldığının
tespiti hâlinde görüşmeye son verilmesinin hazır bulunan görevlinin
takdirine bırakılması hususları birlikte
değerlendirildiğinde uygulamada yaşanması muhtemel
sorunların ülkemizi özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarıyla ağır tazminat sorumluluğu altına sokabilecektir.
Bu yöndeki bir kanuni düzenlemenin infaz memurlarına yol gösterici
mahiyette ayrıntılı ve subjektif mülahazalardan uzak
şekilde yapılması gerekirken tasarı bu özelliklerden
tamamen yoksundur. Kaldı ki muhtevaya bakıldığında bir
müeyyide anlamına da gelebilecek bu tür düzenlemelerin şeffaf ve
sonucu öngörülebilir olması çağdaş hukuk sisteminin de bir
gereğidir.
2nci maddede tutukluya izin verilmesine konu olan yakınlarına
ait hastalığın tespitinde öngörülen ibarelerden önemli
kelimesi tıbbi olmaktan uzak, muğlak bir ifade olup hayati tehlike
oluşturacak ağır hastalık tabiri aslında yeterli
olmalıdır. Tutuklular için yapılan düzenlemede soruşturma
ve kovuşturmanın selameti kavramının belirsiz ve takdire
dayalı bir ifade olması nedeniyle tutuklular arasında
eşitlik ilkesini zedeleyen uygulamalara yol açacaktır.
Bütün bu yapıcı ikazlarımızın, iktidarın
inadına kurban edileceğini biliyoruz. Hukuk adına hukuksuzluk
yapan, insanlık onurunun üzerine basarak yükseldiğini sanan,
haksızlığı ve adaletsizliği şiar edinmiş bir
siyasi hareketten de başka türlüsü beklenilemez. Bir zamanlar iktidar
partisinin genel başkanı ha bire mahkemelerle savaşır, kimi
zaman ulemanın yetki alanına girerek karar verdiklerini, kimi zaman
yanlış ve kasıtlı karar verdiklerini, kimi zaman idari
işlemlerin mahkeme kararıyla durdurulamayacağını, kimi
zaman Anayasa Mahkemesinin bu denli fütursuzca iktidarın faaliyetlerine
müdahale edemeyeceğini haykırır, ha bire eleştirirdi.
Şimdi o günlerin altından çok sular aktı. Şimdi tek
yanlı ve itiraz yolu olmayan dinleme kararıyla insanları
tutukluyor, iki, üç yıl iddianame hazırlamıyor, yıllar
süren yargılamalarla tutukluluk hâli cezaya dönüştürülüyor. Buna
itiraz sesleri yükselince Mahkemelere, yargıya
karışmayın. diye yükselen sesler azarlanıyor.
Genel Başkanınıza geçmişte siyaset yolunu açan
iradeyi unutmuş görünüyor, izniniz olmayanların siyasetine tutukluluk
hâliyle engel oluyorsunuz. Ülkemizde terör örgütleri var mı? Elbette ki
var. PKK bir terör örgütüdür uzantılarıyla, sivil, siyasi,
bürokratik, ekonomik hayattaki uzantılarıyla bir terör örgütüdür.
Bunun gibi Hizbullah bir terör örgütüdür, eylemleri hafızalarımızdadır.
Bu terör örgütleri dünyanın dört bir yanında devletlerce de terör
örgütü olarak tanınmıştır. Siz ise size muhalefet eden her
iradeye İktidarı alaşağı etme terör örgütü.
diyorsunuz. Gölgelerinizden korkuyorsunuz, gölgenize gölge
karıştıysa Suikast, terör örgütü. diyorsunuz. Yumurtalardan
korkar oldunuz, onlarca yıl hapiste yargılansın istiyorsunuz.
Hükûmetten gelmişse kutsal ve mübarektir diyerek projelerinize
karşı çıkanları terör örgütü olarak tutuklatıyorsunuz.
Tutuklatmadıklarınızın ise köylerine girişini,
akrabalarıyla görüşmesini yasaklıyorsunuz.
Uygulamada, ülkemizin cumhuriyet başsavcılığı
Başbakanlıkla birleştirildi âdeta. Başbakanımız
aynı zamanda başsavcı olarak ha bire iddia ediyor.
Yargılanma ancak iki, üç sene sonra başlayabiliyor. Uygulamada jüri
sistemine geçtiniz. Hükûmetiniz jüri, tüm halk potansiyeli sanık. Tarihin
en fazla korunmanız uğruna güvenlik önlemi aldığı
iktidar oldunuz. Tarihin en uzun konvoylarıyla seyahat eden bakanları
oldunuz. Bir gecede Yargıtaya 200ün üzerinde hâkim ataması
gerçekleştirdiniz, her ne hikmetse bu insanlar hep blok oy kullanır
durumdalar. Hani yüce yargı bağımsız ve
tarafsızdı? Kadrolaşmada sınır
tanımadınız, yargıda Hazreti Ömer adaleti diye ideolojik
naralar atarken şimdi özel mahkemeler ile siyasi
iktidarınızı yargıya taşıyorsunuz. Âlemlerin
rabbi Yüce Allahın Kur'an aracılığıyla tebliğ
ettiği Emaneti ehline veriniz. ayeti kadrolarınızın
altında kaldı, siz Görevler yalnızca
kadrolarımızındır. diyorsunuz.
Muhalefete Görüş getirin. diyorsunuz, komisyonlarda bu
sıralarda getirilen görüşleri kutsal ve mübarek iradenizle
eleştiri diyerek reddediyorsunuz. Ermeni vakıflarının
parmağıyla işaret ettiği yerleri bu vakıflara peşkeş
çekiyorsunuz. Ortodoks Rumlarına koca milleti boyun eğdirmişsiniz,
ha bire devam ediyorsunuz. Bir geminin arkasına takılıp göz göre
göre 9 vatandaşımızın ölümüne sebebiyet veriyorsunuz;
İsraille köprüleri atıyor, one minute naraları
patlatıyorsunuz. Akdenizde burnumuzun dibinde Rumla bir olmuş
İsrail, milletimizin hakkı olan kaynakları sahiplenmekte,
savaş gemilerini bölgeye göndermekte, sizler ise suspus olmuşsunuz.
Suriyeye dikleniyor, Gerekirse müdahale ederiz. diyorsunuz, ekonomik
ilişkilerden bahsediyorsunuz, cevabınızı alıyorsunuz.
Diyoruz ki gelin eteğinizdeki taşları dökün. Siz iktidar
partisinin değerli milletvekilleri, yüzde 48,8 oy aldınız,
millet sizi sevdi, size güvendi; millete yabancılaşmayın;
tarihimize, ecdadımıza yabancılaşmayın diyoruz. Suçu
elbette ki takip edin, suçlulara elbette ki aman vermeyin. Biz büyük ve güçlü
bir ülkeyiz, gücümüzü suç ve suçlulara karşı göstermek elbette ki
iktidarın görevidir ve elbette ki bu tip yasalarla tutuklu ve hükümlülerin
insan olduklarını unutmayacağız. Onların, hangi iddia
ya da hükümle cezaevinde olursa olsun, insan olmaktan, aile olmaktan
kaynaklanan hakları var ve biz bu hakları onlardan
esirgemeyeceğiz. Bunu isimleştirerek kişiler içinmiş gibi
görmek de hatadır ve yanlıştır. Burası yasama Meclisidir.
Yasama meclisleri toplum adına yasa yapar, bu yasada devletin
güvenliği, milletin selameti unutulmaz ama bireylerin de hakları
unutulmamalı. Bir kısım suçluların avukatlarıyla
görüşme hakları hakkında itiraz sesleri yükseliyor. Siz Haburda
davul zurnayla Biz görüşmeler için geldik. diyenlere susarsanız,
şimdi tepkileri tehdit olur, ortaya çıkar. Görüyorsunuz, Genel
Başkanınız ve iktidarınızı, Haburu
açıklamakla, görüşmeleri deşifre etmekle tehdit ediyorlar.
Teröre taviz verilmez değerli arkadaşlar. Terörle
barış diyerek görüşme yapılmaz, terörle devlet
adına diyerek irtibat kurulmaz. Terörle yalnızca
savaşırsınız ve bu savaştan galip
çıkarsınız, terörü yok edersiniz.
Görüyorsunuz, hiçbir şey gizli kalmıyor. Terör örgütünün
bizzat kendisi görevlilerle yaptığı görüşmeyi medyaya
sızdırıyor. Bu görüşmelerde devlet adına
dediğiniz görevli Başbakanı temsil ettiğini söylüyordu. Bu
yollar yanlış.
Cezaevindeki hükümlü ve tutuklunun haklarıyla ilgilenmek
görevimizdir elbette ki ama bu, terör örgütüne taviz sonucunu
doğurmaması gerektiği gibi, terör örgütüyle anlaşarak
terörü bitirme nafile çabasına sizi saplamamalıdır. Bu
saplantı bataklık olur. Bataklığa milleti gömerseniz tarihe
hesap veremezsiniz. Unutmayın, bugün yaptıklarınızın
gerçek cevabını, gerçek değerlendirmesini yıllar sonra
tarihten alacaksınız.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, biz milletvekiliyiz,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleriyiz; yasa yaparız, milletimizin
ihtiyaçları, hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi, muasır
çağdaş milletler seviyesini yakalamak için. Milletimizin içinden çok
değerli evlatları çıkmaktadır. Bir yere aidiyeti
olması şartı aranmaksızın, değerli memleket
evlatlarına sırtınızı dönmeyin ve muhalefete de
sırtınızı dönmeyin. Burada birlikte tarih yazma imkânı
var ise bu imkânı göz ardı etmeyelim. Birliğimiz
sağlandığı müddetçe, üzerinden, üstesinden
gelemeyeceğimiz hiçbir hadise yoktur. Bu duygularla hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Sayın
Başkan, kıymetli arkadaşlar; biraz önce CHPli arkadaştan
duyduk, 1inci madde üzerinde bir düzenleme söz konusu olacakmış. Ben
biraz genel adalet kavramı üzerinde konuşmak istiyorum bu vesileyle
çünkü meselenin özü tam da burada yatıyor.
Toplumlar tarih boyunca ortak iyilik kavramları üzerine inşa
edilirler. Erdem, ahlak, adalet; bunlar böyle ağzımızdan
çıktığı şekilde kolaycacık
karşılığı olan şeyler değildir.
Bakınız, adalet konusundaki sıkıntılar özellikle
Doğu medeniyet tarihinde çok büyük bir yer tutar. Bütün kutsal metinlerde
ağırlıklı kıssalar buna aittir. Kur'an-ı Kerimde
Ahsen el kasas denilen, Hazreti Yusufun hikâyesi vardır. Bu, o kadar
önemlidir ki bütün kutsal metinlere girmiş ve tamamen adalet ve
adaletsizlik yer değiştirdiğinde neler olabileceğini,
nasıl derin izler bırakabileceğini gösterir bize.
Şimdi, bu Meclis oy birliğiyle darbeleri araştırmaya
karar verdi. Peki, bir dönüp hatıramızı, toplumsal
hafızamızı hep birlikte bir yoklayalım. Kalbî bir
konuşma yapacağım, gerçekten siyaset bunun içinde çok az yer
alacak.
İstiklal mahkemesi, onu takiben 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül,
28 Şubat, arada daha adını unuttuğumuz irili ufaklı
bütün darbelerin toplumsal hafızamızda ve vicdanlarımızda
bu denli kara bir yer teşkil etmesi, üzerinde en kolay uzlaşabilinen
mevzular olması nereden kaynaklanıyor sevgili arkadaşlar? O
dönemlerde adalet duygusunun yitirilmiş olmasındandır.
Bakınız, tüm bu dönemlere ait anlatılan bütün
adaletsizlikler iki noktada odaklanır: Birisi mahkemeler, diğeri
cezaevleri. Yani özünde gelir, yargılanan insanın
yargılanması ve daha sonra bu cezanın infazı sürecinde
yaşanan adaletsizlikler, bunun toplum hafızasında ebediyen
mahkûm edilmesine yol açar. Peki niye böyle olur? Hâkimlik, tanrısal
vasıflardan birine soyunmak, buna ortak olmak demektir. Yani bir insan
hakkında karar vermeniz, hüküm vermeniz, hüküm tesis edilmesi
Allahın sıfatlarındandır ama bunu hâkim kullanır ve
kaderini değiştirir.
Şimdi, bütün bunlar yapılırken gösterilmeyen dikkat, o
günün toz duman bulutu içerisinde geliştirilen hoyratlık, sonradan
çocuklarınıza, torunlarınıza bir utanç olarak yansır.
Bu ülkede de cezaevlerini, tutukluları ve mahkûmları yargılama
sürecinden ayırmak mümkün değildir. Buradaki
sıkıntılar müteselsilen cezaevlerine kadar devam ediyor.
Hatırlayalım bu darbe dönemlerini. Bu darbe dönemlerinde sivil
yargıçlar görev yaptılar. Sicil amirleri askerler oldu bunların,
sıkıyönetim komutanları oldu ve bunlar adalet kavramına
takla attıracak kararlarla tarihe geçtiler ve tüm darbe tarihlerinde
hayırla anılan bir tek mahkeme, bir tek heyet, bir tek yargıç,
bir tek savcı yok. Peki, ne oldu ondan sonra? Bunlar herhangi bir öz eleştiri
vermediler. Nispi olarak demokrasiye dönülen zamanlarda bunlar sanki hiç böyle
bir sürece alet olmamışlar gibi, hiç böyle bir süreçte adil olmak,
yargıç olmak, bağımsız olmak gibi hususiyetleri rafa
kaldırmamışlar gibi hayatlarına normal devam ettiler.
Bu ülkede bağımsız bir yargı bugünün meselesi
değildir. Bu ülkede yargı dediğimiz ve yargıçlık
dediğimiz kurumlar hep askerî darbelerle sakatlanmıştır ve
bu konuda, ne kendisine ne de topluma karşı herhangi bir hesap
vermediği için de bu kamburları sırtında taşıya
taşıya bugünlere kadar gelmiştir. Şimdi, içinde
yaşanılan günlerde bu görülmez. Bugün, özel yetkili mahkemelerin
kararlarına dair oluşturulan hikmet gerekçeleri geçmişte de
sıkıyönetim mahkemelerinin kararları için oluşturuluyordu
ve toplumda o gün esen hava, sanki bunlar olmazsa toplumda büyük
kargaşalara yol açılacakmış gibi bir algı yönetimi ile
yönetiliyordu süreç. Şimdi, bugün yaşanan günler, bugün yaşanan
süreç böyle bir tarihselliğin eseridir ve biz, bununla bir türlü topyekûn
bir hesaplaşmaya, bu konuda insani kriterleri, evrensel hukuku ya da
insanlığın bugüne kadarki kadim biriktirdiklerini baz
almayı hiç tercih etmedik. Bunu hiçbir siyasal iktidar yapmadı.
Bugünkü iktidarla sınırlı bir şey değil. Niye? Kendi
şahsi hayatımdan örnek vereyim. Geldim elli yaşına. Hassas günlerden
geçilmeyen bir tek gün hatırlamıyorum ben. Vatanın bölünmesi,
bütünlüğümüzün tehlikeye girmesi tehdidinin azaldığı bir tek gün
hatırlamıyorum ve bütün bu zulümler, bütün bu hukuksuzluklar, bütün
bu yaşanan günlerin hassasiyeti gerekçe gösterilerek yapılan ihlaller
bir şekilde bu gerekçelere bağlandırılarak adalet duygusu
sakatlanıyor.
Adalet,
korkularımızın ve kaygılarımızın üzerine
inşa edilecek bir şey değildir. Bunun, adaletin bambaşka
bir terazisi olmak zorundadır. Burada cezaevlerinin durumunu
tartışıyoruz. Toplumda niye bu kadar hassasiyet
oluşturuyor? sorusunun cevabı, bu taa yargılama sürecinden
başlayan sıkıntılarda yani o verilen hükmün toplumsal
vicdanda bir türlü adil olduğu konusunda, yerinde olduğu konusunda,
karşılığı olduğu konusunda bir inanç ve iman
oluşturmadığı için. Ne yapıyoruz ardından? Bir
hukuk ilkesini zorlayarak yaptığımız düzenlemeleri yine bir
hukuk ilkesini zorlayarak salıvermenin ya da değişik infaz koşulları
yaratmanın arayışıyla geçiriyoruz. Oysa bütün bunlara kesin
bir çözüm bulunabilir; o da iki kelimede saklı: Yargının
bağımsızlığı.
Şimdi,
cezaevlerinde 130 bin dolayında hükümlü ve tutuklu var. Biz de BDPli
vekiller, aşağı yukarı -Sayın Adalet Bakanı da
tanık- normal yasama faaliyetimizin önemli bir kısmı cezaevlerindeki
hak ihlallerini, yakınmaları, şikâyetleri izlemek ve dinlemekle
geçiyor. Hukuk devleti, bir norm devletidir. Böyle olmak zorundadır. Bir
türlü iki cezaevinde birden aynı anda uygulanan bir adillik yok.
Sıkıntı söz konusu olduğunda diz boyu. Sebebi gayet basit
aslında çözüme gönlünüzü indirdiğinizde. O da
şu: Siz öyle bir korkutmuşsunuz ki, öyle bir ucube yasalar ve
yönetmelikler silsilesi oluşturmuşsunuz ki infaz koruma memuru,
cezaevindeki görevli diğer memurlar, cezaevi savcıları, kanunu
mahkûmun ya da insanlığın hümanist şekilde yorumuna korkar
duruma gelmişler çünkü ekmeğinden olma, soruşturma,
kovuşturmaya uğrama tehlikesi var.
Yasa dediğinde, başta da belirttiğim gibi, burada hep
kaygılar ve korkular üzerine inşa edildiği için, cezaevleri ceza
içinde ceza çektirilen bir toplama kampı hüviyetini almış
durumda. Hâl böyle olunca, bir hukuk devletinde bazen saçmalıklar
şöyle test edilir: Biz bunu yabancı bir dile tercüme ederiz. Bir an
için kendinizi bunun yerine koyun. Bir yabancı dile tercüme etseniz, bizim
ülkemizde Ceza İnfaz Yasası var fakat bazı tutuklular için
istisna getirebiliyoruz. Suçun niteliğine göre mi? Hayır,
şahsın niteliğine göre. Bunu tercüme ettiğinizde,
demokrasiden ve hukuktan nasibini birazcık almış birisi yüzünüze
anlamaz bir ifadeyle bakar. Niye böyle olsun? Adillik -tekraren ve
altını çizerek söylüyorum- bu konudaki en şaşmaz ve en
veballi ölçüdür.
Şimdi, bir insan hakkında hüküm tesis edildiği andan
itibaren fazladan bir buğuzla yaklaşamazsınız. O hüküm
tesis edilmiştir, çerçevelenmiştir, olurları, olmazları
bellidir, artık onunla siz de o mahkûm da bağlıdır. Fakat
her gün her gün, yine bu kaygı ve kuşkularınıza iman
ederek, acaba şunu yaparsak böyle mi derler ya da bunu yapmazsak böyle mi
derler korkusu ve kaygısıyla kendimizi insanlık ailesine madara
etmekten başka hiçbir sonuca varamayız. Bugün İmralıdaki
düzenlemeler ya da yapılması düşünülen düzenlemeler esas olarak
böyle bir kaygı ve korkunun ürünüdür. Oysa, biz, içinde adalet geçen her
şeyde bu tür şeyleri tamamen unutmalıyız. Çok sık
söylenir, ben de söyleyeyim: O adalet simgesinin gözünün bağlı
olması bu sebeptendir. Adalet bu anlamda kör olmak durumundadır.
Şimdi bu
düzenlemeleri yapıyoruz. Evet, 1inci maddeden imtina edilirse
hayırlı bir düzenleme fakat ölümü gösterip hastalığa
razı etmek gibi de bir yanı var. Uzun yıllar cezaevinde
yatmış, içeriyi iyi bilen birisi sıfatıyla
konuşuyorum. Şimdi de aşağı yukarı her hafta bir
cezaevini ziyaret eden bir vekil sıfatıyla konuşuyorum.
Cezaevinde, en az, bu hasta yakınlarıyla konuşmak ve ölmüş
olan yakınlarının cenazesine katılmak kadar mühim bir
şey daha var: Hasta tutuklular meselesi. Bugün, sayısı 400e
yaklaşan, Allah acil şifa versin ama ölümcül bir hastalıkla
boğuşan mahkûm ve tutuklular var cezaevinde. Sayın Adalet
Bakanı bunlara çok muttali. Bir hakkını da teslim etmek
zorundayız yani bir şekilde haberdar ettiğimizde seferber
oluyor, bir şeyler yapmanın yollarını arıyor fakat
kanunu o kadar abur cubur bir vaziyete getirmişiz ki yarın öbür gün
insani bir mülahazayla yaklaşılan bir şeyde yarın öbür gün
yargılanmamak işten bile değil. Dolayısıyla sorun,
sistemi bu anlamda bir gözden geçirmekte.
Siz, adalet
duygusunun bu kadar hırpalandığı, neredeyse normal
demokrasiyle bir gün geçirilmeyen ve sivil yargıçların ve yargı
sisteminin ilk olarak darbeye ve darbecilere iltihak ettiği bir yargı
tarihinde, insanların, ölümcül hastalıkla boğuşan
insanların iki hakkını tanımak zorundasınız: Bir
şifa hakkı, iki vedalaşma hakkı. Allah geçinden versin fakat mevcut
tıbbın Bu artık... Yani bunun işi mucizeye kaldı.
dediği vakalar var, bunun mevcut -hele bu kadar
sıkıntılı bir zincirin içerisinde- dostuyla ahbabıyla,
anasıyla babasıyla, evladıyla bir vedalaşma hakkı
vardır.
Sürece bakıyoruz, Sayın Adalet Bakanı da gönlünü yatırsa,
bütün kabine de seferber olsa, bizim 1 hastayı bu hukuki hakkından
faydalandırmamız neredeyse imkânsıza yakın. Azrailin
hızına yetişmek mümkün değil bu konuda. Çünkü yasa
inanılmaz bariyerlerle ve Adli Tıp Kurumu gibi, artık,
neresinden düzeltileceği belli olmayan -hakaret etmek istemiyorum ama- bir
hilkat garabetiyle karşı karşıya bırakmış.
Sayın Adalet Bakanının ve iktidarın
yanıldığı bir önemli nokta var: Amaçla araç bu topraklarda
çok çabuk yer değiştirir.
Şimdi, bunlar söylendiğinde çözüm olarak hatıra şu
geliyor: Efendim, bu hastaların içeride tedavi edilebilmelerine cevaz
verecek kampüsleri ihaleye çıkaracağız. Bu, sadece bir
enstrümandır. Bu, karşınızdakinin insan olduğunu,
bunların anası babası, çoluğu çocuğu, eşi dostu
olduğunu unutmaktır. Adalet duygusu böyle sarsılır.
Vaktinde pasaport verilmediği için, vaktinde tedavi hakkı
tanınmadığı için -darbe dönemlerinde- hayatını
kaybeden insanların çoluğu çocuğu bir tek gece onlara beddua
etmeden yatmıyorlar. Adalet duygusu sarsılırsa, oradan yükselecek
intizarın, ahın ateşi hepimizi yakar. Sadece yetki sahibi
olmamız gerekmiyor. Uğraşmadığımız,
kendimizi beri tuttuğumuz, uyarmadığımız, gayret
göstermediğimiz meselelerden de tarih önünde mesul tutulacağız.
Bunun bir tek yolu var: Bu konudaki buğuzlarımızı bir
kenara bırakmak, insan ve hukuk gibi şaşmaz iki teraziye koymak
bunu.
Şimdi bakıyoruz -tek tek saymakla bu konuşma süresi
yetmez ama- cezaevlerinde anlamak mümkün değil, ben de acze
düşüyorum; mesela Tekirdağda 1 No.lu ve 2 No.lu Cezaevi var. Birinde
rutin bir cezaevi işleyişi var, bir diğerinde şikâyetler
ayyuka çıkıyor. Şimdi böyle olunca dönüp diyemiyorsunuz, yani
oradaki infaz koruma memurlarının hoyratlığı falan,
bunlara yüklenemiyorsunuz. Mesele, mevzuatın, bu konudaki
yönetmeliğin hümanist bir şekilde, insan lehine yorumlanmasından
imtina etmek, korkmak. Buna da sebep sistemin ta kendisi.
Onun için, bu vesileyle, 12 Eylüle dair bir şey anlatmak istiyorum.
Özalın ilk çıkardığı infaz yasasını
sayın Adalet Bakanlığı yetkilileri iyi hatırlarlar. O
infaz yasasında
Yine önce bir anayasa yaptılar Bunlara af
getirilemez. diye. Bir baktılar ki memleketin yarısı içeride.
Bir kere de Anayasayla kendi korkularına böyle iman etmişler! O
zaman ne yapacağız? Bir infaz yasası çıkaralım
Bakın işte, bir hukuksuzluğu başka bir hukuksuzlukla telafi
etmeye çalışma. O zaman da bir ortaya çıktı ki, faşist
cuntanın hapishanelerinde disiplinden ceza almamış kimse
kalmamış. Ben sadece iki üç yıl aldığım cezadan
başka disiplin cezaları almıştım. Ne? Açlık grevi.
Ne? Emre itaatsizlik. Bunun gibi şeyler. Özal şöyle bir şey
yapmak zorunda kaldı: On bir ay gözetime tabii tutulacaklar, bu süre
zarfında bir şey yapmazlarsa bu suçlar yok hükmünde sayılacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Kıymetli arkadaşlar, şimdi de cezaevlerinde disiplin
suçları çok gelişigüzel, çok hoyratça ve neredeyse cezayı
geçecek bir hâl almış durumda. Sorumlusu yine sistem. Bu vesileyle
bunu düzenlerken bu konuda köklü bir düzenlemede yine bugünkü iş
birliği ve gönül birliğine benzer bir tavrı göstermekte tarihe
karşı sorumluluklarımız bakımından büyük fayda
vardır.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerinde şahsı adına söz
isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım,
çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 136 sıra
sayılı Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede son yıllarda
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği müktesebatının
iç hukukumuza aktarılması çerçevesinde demokrasiyi, hukukun
üstünlüğünü, insan haklarını, azınlıkların
korunması ve saygı görmesi hususunda önemli düzenlemeleri güçlendiren
ve güvence altına alan kapsamlı anayasal ve yasal reformlar
gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda, ölüm cezası
kaldırılmış, işkence ve kötü muamelenin önlenmesine
yönelik kapsamlı yasal ve idari düzenlemeler
yapılmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararları ışığında yeniden yargılama
imkânı getirilmiş, gözaltı ve cezaevi koşullarına
ilişkin düzenlemeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
normlarına ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi tavsiyelerine
uygun hâle getirilmiştir. Olağanüstü hâl uygulaması ülke
çapında kaldırılmış, düşünce, ifade ve basın
özgürlükleri genişletilmiştir. Dernekler ve vakıflar ile toplantı
ve gösteri haklarına ilişkin önemli iyileştirmeler
yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, ceza kanunları
bireyin hak ve özgürlüklerine derin biçimde müdahale eden yaptırımlar
içermektedir. Ceza hukukunun toplumun kültür ve uygarlık düzeyi, sosyal ve
ekonomik yaşantısıyla ilgili olması nedeniyle suç ve
suçlulukla mücadele amacıyla ceza, ceza muhakemesi ve ceza infaz hukuku
alanında sistem tercihinde bulunulması devletin ceza siyasetiyle
ilgilidir. Başka bir ifadeyle, hukuk devletinde ceza ve ceza yerine geçen
güvenlik tedbirleri ile bunların infazına ilişkin kurallar ceza
hukukunun ana ilkeleri ile Anayasanın konuya ilişkin kuralları
başta olmak üzere ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri
ve ekonomik hayatın gereksinimleri göz önüne alınarak saptanacak ceza
siyasetine göre belirlenir.
Buna göre, toplumda kamusal düzeni, güven ve huzuru bozan hangi
eylemlerin suç sayılacağı, cezanın türü ve miktarı ile
infaza ilişkin yasal düzenlemeler temelde devletin suç ve ceza
politikasına bağlı bir konudur. Buna göre, yasa koyucu günün
şartlarına ve toplumun ihtiyaçlarına göre suç teşkil edecek
eylemleri tespit edecek ve suçların işlenmesini önleyecek ve suç
işleyenleri topluma kazandıracak cezaları
kanunlaştıracaktır.
Ceza mevzuatı çağın gereklerini ve yeniden oluşan
millî ve insanlığın ortak değerlerini vurgulayan, insan
haklarını ve toplumsal güvenliği korumayı hedefleyen bir
suç ve ceza siyasetine dayandırılmalıdır.
Cezalandırılmakla güdülen asıl amaç işlediği
suçtan dolayı kişinin etkin pişmanlık duymasını
sağlayıp tekrar topluma kazandırılması olduğuna
göre infaz rejiminin de buna göre düzenlenmesi gerekir.
Değerli milletvekilleri, 2005 yılında yürürlüğe
giren yeni ceza mevzuatı işte bu anlayış temelinde yeniden
düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunuyla
oluşturulan yeni ceza adalet sistemi ile cezalandırma ve ıslah
politikalarında çağdaş yaklaşımlar
benimsenmiştir. Öte yandan, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile 4402 sayılı
Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları
Kanunuyla modern bir infaz sisteminin kanuni altyapısı
oluşturulmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda suç
karşılığı uygulanacak yaptırımlar ceza ve
güvenlik tedbirleri olarak belirlenmiştir. Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda da ceza ve güvenlik
tedbirlerinin infazına ilişkin usul ve esaslar ayrıntılı
biçimde düzenlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, çağdaş demokrasilerde ceza infaz
sisteminin etkinliği kadar insancıllığı da önemli bir
unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Ceza infaz sistemine ilişkin
yeni yaklaşımlarda suçluların ıslahı, topluma kazandırılması
ve tekrar suç işlenmesinin önlenmesi ön planda bulunmaktadır. Ceza ve
tedbirlerin infazına ilişkin mevzuat esasta ceza adalet sistemi
çerçevesinde gerçekleştirilen yargılamalar sonucunda verilen kararların
her türlü yargı mercilerinden geçerek kesinleşmelerinden sonra fiilen
ve maddeten ceza ve tedbirlerin infazını kapsayan ve büyük
kısmı itibarıyla idari nitelikte olan görev ve faaliyetleri
içeren hükümlerden oluşmaktadır.
Bugün görüşmekte olduğumuz teklif ile iki konuda düzenleme
getirilmektedir. Bunlardan birincisi, hükümlülerin avukatlarıyla ya da
İnfaz Kanununa göre kendisiyle görüşme hakkı verilen sair
kimselerle olan ilişkilerine ilişkin bir sınırlama
getirilmiştir. İkincisi ise gerek hükümlü gerekse tutuklulara belli
dereceye kadar yakınlarının ölümü ya da belgelendirilmek
kaydıyla ağır bir hastalığa yakalanmaları hâlinde
hangi koşullarda bunlara izin verileceğine yöneliktir.
Teklifin 1inci maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 59uncu maddesine altıncı
fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmektedir. Bu fıkra ile
hükümlünün kendisiyle görüşme yapan kişiler
aracılığıyla bir suç örgütünün faaliyetlerine yön
verdiği hususunda somut olguların varlığı hâlinde
avukatı veya diğer kişilerle görüşme hakkının
sınırlandırılabileceği öngörülmekte ve bu
sınırlamanın usul ve esasları düzenlenmektedir. Bu
sınırlamaya karar verme yetkisinin bir hâkime verilmesi ve bu
kararlara karşı itiraz yolunun açık olması da hükümlü
bakımından ayrıca bir güvence oluşturmaktadır. Hükümlünün
bu dönemde avukata ihtiyacı olması durumunda ise Türkiye Barolar
Birliğince görevlendirilecek bir avukatın hukuki
yardımından hükümlünün istifade etmesi sağlanmaktadır.
5275 sayılı Kanunun İzinler başlıklı
93üncü maddesinde, yüksek güvenlikli ceza infaz kurumlarında bulunanlar
dışındaki hükümlülere mazeret izni, özel izin veya iş arama
izni verileceği hüküm altına alınmış; 94, 95 ve
96ncı maddelerinde de bu izinlerin nasıl kullanılacağına
dair düzenlemelere yer verilmiştir. Kanunun 116ncı maddesinde ise
tutukluların yükümlülükleri düzenlenmiş olup aynı Kanunun 9,
16, 21, 22, 26 ve çeşitli maddelerinde düzenlenen hükümlerin tutukluluk
hâliyle uzlaşır nitelikte olanlarının tutuklular
hakkında da uygulanabileceği belirtilmiştir. Hükümlüler bu izin
çeşitlerinin hepsinden yararlanmakta iken tutuklular 6217 sayılı
Kanun ve 650 sayılı KHK ile yapılan değişiklikten
sonra, sadece yakınlarının cenazelerine katılma
hakkına sahip olmuşlardır. Getirilen teklifin 2nci ve 3üncü
maddeleriyle yapılması öngörülen değişikliklerle,
hükümlünün ve tutuklunun belli şartlarda yakınlarının
cenazelerine katılmalarına, önemli ve ağır hasta
yakınlarını ziyaret etmelerine imkân tanınmakta, böylece insani
infaz rejiminin gelişiminin sağlanması amaçlanmaktadır.
Getirilen düzenleme, Avrupa Cezaevi Kuralları Tavsiye
Kararlarına da uygun bir düzenlemedir. Buna göre, 94üncü maddenin ikinci
fıkrasında yapılan değişiklikle, yüksek güvenlikli
ceza kurumunda bulunanlar da dâhil olmak üzere, güvenlik bakımından
sakınca oluşturmaması koşuluyla, tehlikeli olmayan
hükümlünün dış güvenlik görevlisinin nezaretinde, talebi hâlinde ve
cumhuriyet savcısının onayıyla, ikinci dereceye kadar kan
ve kayın hısımlarından birinin ya da eşinin ölümü
hâlinde iki güne kadar, yol hariç, aynı derecede
yakınlarının ağır hastalık hâlinde ise yol hariç
bir güne kadar izin verilmesi öngörülmekte ve bu izinlerin sadece yurt
içerisindeki yakınlarla ilgili olarak uygulanacağı da yine
fıkrada hükme bağlanmaktadır.
116ncı madde de - maddeye eklenen tutuklularla ilgili
fıkrayla da- zaten, bunlara ölüm hâlinde izin, biraz önce bahsettim, 650
sayılı KHKyla getirilmişti. Bu düzenlemede -önemli ve
ağır hastalık- ana, baba, eş, kardeş, çocuk ile
eşin anne ve babasından birinin önemli ve ağır
hastalık hâllerinin sağlık kurulu raporuyla belgelendirilmesi
durumunda tutukluya yine bir güne kadar hasta ziyareti amacıyla izin
verilmesi öngörülmüştür. Bu konuda değerli muhalefetimizin de
komisyon aşamalarında yapmış olduğu değerli
eleştiriler olmuştur. Şüphesiz bu konuda günün
ihtiyaçlarına, toplumun ihtiyaçlarına göre yeni düzenlemeler,
değişiklikler yine ileride de belki yapılacaktır ama bu
hâliyle bile, ben, getirilen teklifin yürürlüğe girmesi durumunda, yüce
kurulumuzun uygun görmesi durumunda önemli faydalar, yararlar
sağlayacağını düşünüyorum.
Kanunun hayırlı olmasını diliyor, yüce kurulunuzu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kubat.
Tümü üzerinde
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Sakık, buyurun.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, bundan on yedi-on sekiz ay önce Nurettin Soysal diye bir hasta
vardı. Bu hasta ağır bir hastalıkla cebelleşiyordu.
Bunun tahliyesi sağlanmıştı ama ne yazık ki çok
yakın bir tarihte o hastayı kaybettik. Şimdi, Nurettin Soysal
gibi yüzlerce hasta cezaevlerinde ölümle pençeleşiyorlar. Gerçekten yani
bu Nurettin Soysalın on yedi-on sekiz ay içerisinde ailesiyle olması
ve hastalığıyla ilgili tedavi görmesi ve sonradan da
yaşamını yitirdi. Acaba, ülkenin ne kaybı oldu, bu insani
boyutuyla bu ülke ne kaybetti? Şimdi, bu diğer hastalarla ilgili bir
yasal düzenleme yapamaz mıyız? Ben birkaç gün önce bir grup
milletvekili arkadaşımızla Sincandaki cezaevine gittim. Abdulsamet
Çelik, onun da hastalığı metastaz yapmıştı ve
tedavisi çok zor. Ailelerin hemen hepsi perişan bir hâlde. Bu ailelerin bu
mağduriyetini gidermek için bir şey yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
Yok.
Sayın
Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sağ olun, teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın
Bakan, kanunun Komisyon görüşmelerinde muhalefet şerhlerini okudum.
Yazılı muhalefet şerhlerinin tamamında bu kanunun
kişiye özel hazırlandığı yönünde iddialar var. Siz bu
iddialara katılıyor musunuz?
İkinci
sorum: Şu anda ceza ve tevkifevlerinin durumu nedir? Mahkûmların
sayısı, son çıkartılan kanunla durum ne noktaya
gelmiştir? Bu konuda da bilgi verirseniz teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Halaman
ALİ
HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ticaret
Bakanımız da burada, Adalet Bakanımız da burada.
Ben şöyle
bir şey diyorum: Haciz, icra-iflas, senet ve çek protestosunun sürekli
çoğaldığı bir dönem yaşanıyor. Adliyeler, ticari,
kadın cinayeti ve intihar işlemlerine bakan binalara dönüşüyor.
Sayın Bakanlarımız bunları önleyemiyor mu acaba?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
İlk olarak Sayın Sakıkın sorusuyla
başlayayım. On yedi-on sekiz ay önce tahliye edilen hastanın
yakında vefat ettiğini, bundan devletin bir kaybı olup
olmadığını sordular. Şu anda cezaevlerimizde 400
civarında hasta hükümlü ve tutuklu var. Son, bu Genel Kurulda kabul
etmiş olduğumuz Denetimli Serbestlik Yasasında getirmiş olduğumuz
düzenlemeden yaklaşık bir 70 kişi istifade ederek erken tahliye
oldu hastalardan, bakıma muhtaç olanlardan. Bu sayının daha da
eksilmesi lazım. Bu konuyla ilgili olarak Adli Tıp Kurumuyla bir
çalışmamız var, Sağlık Bakanımızla
görüşmeler yapıldı. Önümüzdeki hafta, İstanbulda, beraber
hem yeni yapılan tesislerde hem Adli Tıp Kurumunda ortak bir
çalışma yapılacak. Bu sorunu temelli olarak çözebilecek
birtakım çalışmalar içerisindeyiz. Ancak şunu da unutmamak
lazım: Bu cezaevinde bulunan hasta hükümlü ve tutukluların toplumun
vicdanını kanırtmayacak, kanatmayacak ve o suç
mağdurlarını da bu konuda irite etmeyecek, rahatsız
etmeyecek bir optimum noktayı bulmak zorundayız.
Bizim, cezaevlerinde insanların acı, ıstırap çekerek
kalmasından devlet olarak bir menfaatimiz olamaz ama cezaevinde
insanların hürriyetlerinden alıkonulmalarının esprisi,
toplumsal adaletin karşılanması, adalet duygusunun tatmini
içindir. O açıdan, bu noktadaki rahatsızlıklara ben de
katılıyorum yani cezaevlerinde şu anda bulunan ve kendi
ihtiyaçlarını karşılayamayacak hükümlü ve tutuklular
açısından birtakım çalışmalar yapıldı ve
esaslı bir çalışma yapılıncaya kadar, mevcutların
sıkıntısını çözebilmek amacıyla ya da bir miktar
hafifletmek amacıyla, İstanbul Metris Cezaevinde, sağlık
hizmetlerinin verildiği ve 158 kişilik kapasitesi olan bir
rehabilitasyon merkezini devreye aldık bir on beş gün önce. Burada 27
kişilik bir sağlık ekibiyle, bu hükümlü ve tutukluların
rehabilitasyonları, tedavileri yapılmakta ve -hasta
bakıcılar- yirmi dört saat doktor nezaretinde, tıbbi müdahaleye
uygun şartlarda bakımları yapılmakta. Ama aslolan, kendi
ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar rahatsız
olanların daha farklı şartlarda bulunmaları daha doğru
olur, ben bu görüşe katılıyorum doğrusu.
Sayın
Şandırın sorusuna gelince, Komisyon görüşmelerinde
muhalefet şerhlerinde bu yasanın kişiye özel bir düzenleme
olarak hazırlandığına dönük eleştiriler
yapıldı. Siz katılıyor musunuz? dediniz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ve Anayasaya aykırılık iddiaları da
var Sayın Bakan. 10uncu maddeye, Anayasa 10uncu maddeye, eşitlik
ilkesine de aykırılık iddiası var.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın Şandır, biraz önce
Sayın Dibek konuşmasında ifade etti, bu düzenleme
Cezaevlerinde
şu anda 118 bin civarında mevcudumuz var. Son, Denetimli Serbestlik
Yasasından beklediğimiz tahliye sayısı 15 bin
civarındaydı, gerçekten o civarda bir tahliye oldu ve şu anda
cezaevlerimizdeki mevcut 119.425 kişi bugün itibarıyla. Fakat bu
yasada yapılan düzenleme ile bütün cezaevlerinde bulunanlar bu yasal
düzenlemenin muhatabılar. Dolayısıyla, burada kişiye özel
bir düzenleme yapıldığı tezine, fikrine
katılamıyorum. Çünkü burada getirilen, hasta yakınını
ziyaret etme, daha önce düzenlenmiş olan, belli bir dereceye kadar yakınlarının
hayatını kaybetmesi hâlinde onun taziyesi için özel izin kullanma ya
da 1inci maddede düzenlenen hususlar bu düzenlemeye uygun hükümlü ve
tutuklular için geneline uygulanacak düzenlemelerdir. Ahmete uygulanır,
Mehmete uygulanmaz. gibi bir yönü yoktur. Dolayısıyla, genelgeçer
bir düzenleme olduğunu düşünüyorum.
Cezaevlerindeki
son durumla ilgili sorunuza gelince, Sayın Şandır, şu anda
Türkiyede bulunan ceza infaz kurumlarımızın geçmişten
gelen problemleri vardı. Aslında 2002 öncesinde, Anasol-M Hükûmeti
döneminde ceza infaz kurumlarında rehabilitasyon ve dönüşüm projesi
başlatılmıştı. 2002den sonraki dönemde daha da
hızlandırılarak bu dönüşüm ve iyileştirme
çalışmaları devam ettirildi ve bu süre içerisinde gerçekten biz,
şu ana kadar çok önemli miktarda ceza infaz kurumunu, 207 civarında
ceza infaz kurumunu, şartları uygun olmadığı
gerekçesiyle kapattık ve önümüzdeki 2017 yılına kadar 195
tanesini daha kapatacağız. Bunların yerine, daha modern
şartlarda, insancıl şartlarda cezaların infaz
edilebileceği, hükümlülerin topluma kazandırılmasına dönük
altyapıya sahip kurumlar inşa ediyoruz ve ceza infaz
kurumlarında infaz hukukunu düzenleyen metinlerde Sayın Önderin
belirttiği iyileştirmelerin de yapılması gerekiyor, çünkü
değişen ve gelişen şartlara göre Türkiyenin de kendisini
yenilemesi zorunlu. Bir ülkenin demokratik standardı, öncelikle o ülkenin
yargı sistemine, cezaevlerine, ceza infaz hukukunun inceliklerine
bağlı olarak ölçülür. Bu açıdan, Türkiyede de cezaevlerimizin
fiziki şartlarının iyileştirilmesinin yanı sıra,
ceza infaz kurumlarının yöneticilerinin, infaz koruma
memurlarının, içinde görev yapan sosyal çalışmacı,
psikolog, pedagog vesair görevlilerin de gelişen şartlara göre
eğitimlerinin yapılmasıyla mümkün olabilecektir. Kolay bir
şey değil, ama bu işleyen bir süreç, reform süreci şu anda
işliyor ve Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi ülkelere nazaran şu anda
onların ortalamasından daha iyi bir noktaya geldi. Mükemmel
olduğumuzu söyleyemeyeceğim, çok eksiklerimiz var, eleştirilecek
boyutlarımız var, rehabilite etmemiz gereken yönler var, ama şu
anda -ben, burada rakamlar da var, belki ihtiyaç olursa onları da
paylaşacağım ilerleyen dakikalarda- Avrupadaki ülkelerden daha
iyi durumdayız, geri durumda değiliz bu noktada. Ancak biz bununla
yetinmiyoruz, Türkiyedeki şartları daha da iyileştirmemiz
gerektiği inancındayım.
Son olarak Sayın Halamanın sorusu: Geçen defa da aynı
yere oturmuştu Sayın Halaman, oradan sesi anlamakta,
algılamakta zorluk çekiyorum. Sorusunu anlayamadım, yazamadım
ama bu arada ulaştırabilirse bize sorusunu bir sonraki maddede cevap
vermeye çalışacağım.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Sayın
Yılmaz, buyurun.
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakan, son dönemde özellikle kadın ve çocuk cezaevlerini ziyaret
ettiğimde şunları gözlemledim: Bakırköy Cezaevinde
özellikle 2 tane kadının -bunlar cezaevindeler, hatta 1 tanesinin
kocası da cezaevinde- geride kalan çocuklarının
bakımı, geride kalan çocukların sahiplenilmesi söz konusu
değil. 6 tane çocuk bir yerde, bakan hiç
kimse yok. On altı yaşındaki büyük kardeş
çalışıyor ve kardeşlerine bakmaya çalışıyor.
Diğer kadının ise 3 tane çocuğu üvey babanın yanında,
kötü muamele ve taciz iddialarıyla karşı karşıya bir
durum var.
Şimdi,
cezaevine giren kadınların ya da erkeklerin ya da her ikisi birlikte
girdiği takdirde çocukların sosyal çalışmacılar eliyle
takip edilmesini düşünüyor musunuz? Çünkü bu ciddi anlamda kanayan bir
yara. Benim gördüğüm 2 tane insan var, yani
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özensoy
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) - Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, yargı reformu paketi Mecliste bekliyor, özellikle içinde bu ev
eşyalarına haczin kaldırılmasıyla ilgili yasanın
ne zaman Meclise indirilmesi düşünülüyor?
Bir de ekonomik
suça ekonomik ceza ilkesiyle Çek Yasası çıkartıldı ama
bunun yanında borç taahhüdünden dolayı da ciddi anlamda hapis
cezasına çarptırılan vatandaş var. Bunların çoğu
imzasının ne anlama geldiğini bilmeyenler. Dolayısıyla
bunların sayısının ne kadar olduğunu merak ediyorum.
Bir de, bu
konuyla ilgili herhangi bir düzenleme düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, benim de sorularım Sayın Özensoyun sorularına benzer.
Çek
Yasasında yaklaşık iki ay önce yaptığımız
değişiklik nedeniyle bugüne kadar kaç kişi bundan
yararlanıp cezaevinden çıkmıştır. Hâlen taahhüdü
ihlal gerekçesiyle ne kadar insanımız cezaevinde tutukludur? Bunlar
için bir düzenleme düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız ne zaman bu gerçekleştirilebilir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, geçtiğimiz günlerde bu Denetimli
Serbestlik Kanununda, 5402de değişiklik yaptık. 15inci
maddede elektronik yolla, daha doğrusu elektronik kelepçe dediğimiz
yöntem de geldi adli koruma yöntemi olarak yani tutuklamaları biraz daha
zorlaştırmak amacıyla. Bununla ilgili yönetmelik tabii düzenlenecekti.
Bu süreç ne aşamadadır? Bununla ilgili bir süre tabii orada yok da
yani ne zaman hayata geçecektir? Bunun uygulaması, bir an evvel hayata
geçmesi sanıyorum tutuklamalarla ilgili gerek cezaevinde olanları
gerekse bundan sonraki süreçte bu yöntemin hayata geçmesi adına bekleniyor
bu süreç, onu sormak isterim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Ben, Sayın Bakanımıza -Ticaret Bakanımız da
burada- şöyle bir sual sormak istedim: Bilmiyorum, sesim kısık
geldi herhâlde. Ben, bu adliyelerde haczin, icra-iflasın, senedin, çek
protestolarının çok olduğunu, çok
yoğunlaştığını, bir dönemin
yaşandığını söylüyorum.
İki: Adliyeler, ticari, kadın cinayeti, intihar
işlemlerine bakan binalara dönüşüyor. dedim. Sayın
Bakanlarımız bunları azaltamıyor mu? diye bir soru sordum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman, sesiniz gayet iyi geliyor.
Sayın Erdoğdu, buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sayın Bakan, Ankara Adliyesine
verilmiş kömür yolsuzluğuyla ilgili bir rapor var. O rapor sonucunda
savcılığın bir kararı var, diyor ki: Anayasanın
99 ve 100üncü maddelerine göre Sayın Hilmi Güler hakkında
beraatine
diye bir karar vermiş. Bu 99 ve 100üncü maddeler,
dokunulmazlıkla alakalı maddeler. Bu Ankara Cumhuriyet
Savcılığında olan dosyayla ilgili elinizde bir bilgi var
mı? Bilgi yoksa bu bilgiden sonra bu kararı veren savcı
hakkında bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun, sorulara cevap verin. Zaman kalırsa yine
sisteme girerek soru sormak isteyen arkadaşlara süre vereceğiz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Yılmazın Bakırköy Kadın Cezaevinde kalan
2 bayanla ilgili sorusu var. Çocukların durumu, bunların sosyal
durumları ve bunları takip eden bir mekanizmamız var mı?
Evet, cezaevlerinde kalan çocuklu bayanlar için, çocuklar için özel
uyguladığımız düzenlemelerimiz var. Bu çocuklar anneyle
beraber kalıyorsa cezaevinde bunların eğitimiyle ilgili Millî
Eğitim Bakanlığıyla protokollerimiz var. Bu çocuklar
kreşlere gönderiliyor, okullara gönderiliyor, eğitimleri için
servisle götürülüp servisle getiriliyorlar. Ancak cezaevi
dışında kalanlarla ilgili asıl sorduğunuz. Sosyal
Politikalar Bakanlığımızla o konuda
çalışmalarımız var ama olabilir ki buraya müracaat
edilmemiş olabilir, o kurumun haberi olmamış olabilir. Bu
konuyla ilgili elinizdeki bilgileri bizimle paylaşırsanız biz
ilgili Bakan arkadaşımızla bu konuyu görüşürüz.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Kurumsallaşması
lazım Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Var, zaten kurumsal olarak
Sosyal Politikalar Bakanlığımızla aramızda bu konuda
protokoller var, uygulanan hükümler, mevzuatımız var ama olabilir ki
oradaki kişiler bundan habersizdir ya da istifade etmiyordur, o
açıdan ben o somut bilgileri alabilirsem gereğine
bakacağım.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) İleteceğim ben size.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Peki.
Sayın Özensoy Yargıyı hızlandırma
noktasında hazırladığımız üçüncü paketle ilgili
durum ne alemde? Ne zaman görüşülecek? Bu paket içerisinde İcra
İflas Yasasındaki ev eşyalarının
haczedilmezliğine ilişkin düzenleme devreye girecek mi?.. Taahhüdü
ihlal cezasına ilişkin birtakım sorular sordu. Bu konu Adalet
Alt Komisyonunda görüşülüyordu, önemli bir kısmı da,
zannediyorum dörtte 3 kadar bir kısmı da görüşüldü. Dörtte 1lik
bir bölümü şu anda görüşülmeyi bekliyor. Bu arada Ara Buluculuk Yasa
Tasarısıyla ilgili komisyon üyelerimizin çalışmaları
uzadığı için bu tasarıya doğrusu zaman
ayrılamadı ama önümüzdeki haftadan itibaren bu tasarının da
görüşüleceğini ümit ediyorum. Herhangi bir problemimiz yok.
Önümüzdeki haftadan itibaren -Alt Komisyon Başkanımız da yanımızda,
komisyon üyelerimizin bir kısmı buradalar- umuyorum kalan
kısımlar seri şekilde görüşülür. Kamuoyunda ve toplumun
geniş kesimlerinde aslında büyük bir özlemle beklenen maddeler de var
bunun içerisinde. Ümit ediyorum en kısa sürede yasalaşır.
Onun dışında Taahhüdü ihlal cezasına dönük bir
çalışma var mı?.. Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili
Sayın Sinan Aygünün bu konuda komisyonda bir teklifi oldu
yanılmıyorsam. Bununla ilgili bir çalışması da var.
Alt komisyon ya da komisyon aşamasında buna dönük bir şey
yapılabilir mi? Arkadaşlarımız Sayın Aygünün
önerileri doğrultusunda bir çalışma yapıyorlar ama
gerçekleşir, gerçekleşmez; bu, komisyonumuzun takdirinde olan bir
husus.
Onun dışında
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Sayı belli mi Sayın Bakan,
sayı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Elimde net veri yok ama
istatistik bilgileri size yazılı olarak gönderebilirim Sayın
Özensoy.
Çek Yasasında yapılan düzenlemelerden kaç kişi
yararlandı? Sayın Işıkın sorusu. Cezaevlerinde
bulunan 1.400 civarında tutuklu vardı, bunlar istifade ettiler. Son
gelen rakam biz yasa tasarısını hazırlarken 1.400 küsurdu,
1.657 kişi olduğu şeklinde bir bilgi var önümde şu anda.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Dosya da var, düşen dosyalar.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Onun dışında
Sayın Dibekin Denetimli Serbestlik Yasasında bir maddede
düzenlediğimiz elektronik kelepçe ya da elektronik takip sistemi ne zaman
hayata geçecek? sorusu: Şu anda
aslında uygulama başladı Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Var mı, buna istinaden
tahliye kararı oldu mu hiç, tutuklamayla ilgili ya da?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Şimdi, denetimli
serbestlik şube müdürlükleri şu anda ihtiyaç duyarlarsa aslında
onu karşılayacak bir potansiyelimiz var. Bu pilot uygulamamız
Ankara birinci etap için şu anda asgari bin kişiyi takip edebilecek
bir sistemimiz çalışıyor ama pilot uygulama olduğu için o
sayılara ulaşmadı, 10larla ifade ediliyor şu anda takip
edilenlerin sayısı. İkinci bir ünite şu anda kuruluyor ama
yılın ikinci yarısından itibaren daha kurumsal hâle gelecek
ve daha yaygın uygulanmaya başlanacak, onu ifade edeyim. Bunun yasal
altyapısı da Denetimli Serbestlik Yasası içerisine
koyduğumuz bir maddeyle de sağlanmış oldu.
Sayın Halaman, Karşılıksız çek ve senet, icra
takipleri, kadın cinayetleriyle ilgili, adliyeler bu işlere bakan
yerler hâline geldi. diyor. Sayın Halaman, adliyelere yılda 6 milyon
dosya geliyor yaklaşık, bunun 2 milyon 900 bini hukuk davaları,
3 milyon küsuru da ceza davaları şeklinde. Toplam 3er milyon diye
düşünün, bu 6 milyon dosya içerisinde medyanın gündemine gelen,
kamuoyunu çokça ilgilendiren aslında bu bahsettiğiniz hususlar o
bütün içerisinde çok fazla yer işgal etmiyor ama gerçekten, özellikle
kadın cinayetleri konusunda toplumu çok fazla rahatsız eden, hepimizi
derinden yaralayan bir boyut olduğu için toplumsal duyarlılık
daha yüksek ve bunlar sanki daha çokmuş gibi algılanıyor. Oysa,
davaların önemli bir kısmı ticari ilişkilere dayalı,
mülkiyet ilişkilerine dayalı uyuşmazlıklara dönük ya da
ceza hukukunun değişik maddelerine dönük uygulamalar.
BAŞKAN Sayın Bakan, süreniz tamamlandı. Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Bir soru daha vardı
Ankara Adliyesinde savcıyla ilgili.
Onunla ilgili, inceleyip yazılı olarak Sayın Vekilimize cevap
verelim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.33
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 22.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 100üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
136 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1inci maddeyi okutuyorum:
CEZA VE
GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ
Madde 1- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 59 uncu maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"(6) Hükümlünün, kendisiyle görüşme yapan kişiler
aracılığıyla bir suç örgütünün faaliyetlerine yön
verdiği hususunda somut olguların varlığı hâlinde,
Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, infaz
hâkimi kararıyla avukat ve sair kişilerle görüşmesine altı
aya kadar sınırlama getirilebilir. Cumhuriyet
Başsavcılığının veya hükümlünün talebi üzerine bu
karar kaldırılabilir veya sınırlama süresi
kısaltılabilir. Sınırlama kararının verilmesi
hâlinde, somut hukukî sorunla ilgili olarak görüşme yapılmasına
ihtiyaç olduğu gerekçesiyle talepte bulunulduğu takdirde,
sınırlama kararını veren hâkimin kararı üzerine,
Türkiye Barolar Birliğinin görevlendireceği bir avukatın hükümlü
ile görevli nezaretinde görüşme yapması sağlanabilir.
Görüşmenin, hukukî yardım amacı dışında
yapıldığının hazır bulunan görevli
tarafından tespit edilmesi hâlinde, görüşmeye derhal son verilerek,
bu husus gerekçesiyle birlikte tutanağa bağlanır. Görüşme
başlamadan önce, taraflar bu hususta uyarılır. Bu fıkra
uyarınca yapılan işlemler ile verilen kararlara karşı
4675 sayılı Kanuna göre şikâyet ve itiraz edilebilir. Bu
fıkra hükmüne göre görevlendirilen avukata, 23/3/2005 tarihli ve 5320
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanunun 13 üncü maddesine göre ücret ödenir.
BAŞKAN Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ömer Süha Aldan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yok.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen
Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Gerçekten toplumsal karşılığı olan,
hatta insani karşılığı olan bir kanun
değişikliğini görüşüyoruz. Dolayısıyla gecenin bu
saatinde huzurunuzu kaçırmak istemem. Bu yasa dolayısıyla
bir-iki hususu ifade etmek istiyorum.
Öncelikle bu kanun toplumda Mehmet Haberal yasası olarak
biliniyor. Hükümlülerin veya tutukluların aile yakınlarıyla bir
hastalık gerekçesiyle görüşememelerinin, onun için izin
alamayışlarının, mevcut mevzuata göre onlara bu iznin
verilemeyişinin tedbiri olarak bu kanun getiriliyor. Bu sebeple,
Sayın Turgut Dibekin verdiği teklif çok daha net olmakla birlikte,
bu, amacı karşılamaya dönük bir kanun. Dolayısıyla buna
karşı çıkmak uygun değil. Bir insani hassasiyeti, talebi,
ihtiyacı karşılamaya dönük bir düzenleme. Bunu fırsat
bilerek şahsım adına, Parlamentomuz adına, bu kanunu
bekleyen, bu kanunu beklerken hem babasını hem de annesini kaybeden
Profesör Doktor Mehmet Haberal milletvekilimizden helallik dilemek
gerektiği kanaatindeyim.
Burada, gerçekten iş birliğiyle gecenin geç saatlerine,
sabahın erken saatlerine kadar çalışarak birçok kanun
çıkardık ama çok özel bir ihtiyaca binaen böyle bir düzenleme
yapılmasının gerekliliği, hem iktidar partisi grubu
milletvekili hem Sayın Haberalın partisinin bir sayın
milletvekilinin kanun teklifi aylardır bekliyor; komisyonda bekliyor,
Genel Kurulda bekliyor. Yani bir söz vardır: Kurbağa çatladıktan
sonra sizin suyu yetiştirmenizin bir anlamı yok. Şimdi,
Sayın Haberala nasıl anlatacağız? Babasını
kaybetti, cenazesine gelemedi; annesini kaybetti, helalleşemedi. Hangi
sebep, hangi hukuk, hangi hak, hangi yetki bir insanın anası ve
babasıyla ölüm döşeğinde helalleşmesinin önünü kesiyor?
Bunun adı devlet olmaz, bunun adı hukuk olmaz, bunun adı
adalet olmaz. Yani ağır sözler söylemek istemiyorum ama kendimi de
içine alacak şekilde söylüyorum. Bu, Parlamentonun utancıdır arkadaşlar,
ayıbıdır. Biz insanımızın bu kadar zaruri
ihtiyaçlarına çözüm üretemiyorsak, yangına bir nebze su
taşıyamıyorsak bize ne demek gerekirse onu sizin
vicdanlarınıza bırakıyorum.
Öncelikle bu
vesileyle Sayın Haberaldan ve bu anlamda gerçekten buna ihtiyaç duyan tüm
mahkûmlardan, hükümlülerden
İnsanlar suçlu olabilir, cezalı
olabilirler ama onların yakınlarıyla ölüm döşeğinde
helalleşmelerini engellemenin hiçbir hukuki gerekçesi olmaz. Hiçbir devlet
veya hiçbir hukuk bu anlamda adaletli olmaz, meşru olmaz değerli
arkadaşlar. Onun için bu düzenleme geç kalmış. Niye bu kadar geç
kalmış? Onu da iktidar grubuna, Sayın Bakana sormak lazım.
Bir
başka hususu daha ifade etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar,
hukuk, hukukun içinde kalarak değiştirilmek mecburiyetinde.
Değiştirebiliriz hukuku, ihtiyaca binaen değiştirebiliriz,
yanlışı düzeltmek amacıyla değiştirebiliriz ama
hukuku değiştirirken de hukukun içinde kalmak gerekir. Şimdi,
yakın, geçen dönemden bu yana yeni bir usul tutturdunuz sayın iktidar,
Sayın Bakan, Sayın Hükûmet: Kanun teklifi.
Değerli
arkadaşlar, bu yol doğru değil. Meşru, hak, milletvekili
kanun teklifi verebilir ama bu kadar önemli konularda yani temel kanunlarda
kanun teklifi doğru bir yol değil, çünkü kanun tasarısıyla
kanun teklifinin süreci farklı. Kanun tasarısında devletin tüm
kurumlarından görüş alınır, bilgi alınır. Bir
ortak akıl üretilir. Mevcut, cari hukukla ilişkisi kurulur,
irdelenir, sorgulanır. Aramızda çok değerli bürokratlar var,
bilirler bunu. Sonuçta Bakanlar Kuruluna gelen bir kanun tasarı
taslağı olgunlaşmış, eksiği tamamlanmış
olarak gelir. Kanun teklifinin böyle bir imkânı yok.
Şimdi,
bakın, getirdiğiniz kanun teklifleri komisyonda baştan sona
değiştiriliyor. Sayın Bakan, yani kanun tasarısı
hazırlamakta bir problem mi var Bakanlıkta? Şimdi, bir kanun
teklifi hazırlıyorsunuz. Ben, teklifi
hazırlayan arkadaşlarıma saygılar sunuyorum. Muhalefet
partileri bu sözlerimden muaftır. Muhalefet partisinin başka bir
imkânı yok, kanun tasarısı hazırlama şansı yok
ama iktidar partisinin kanun tasarısı hazırlamak gibi bir
mecburiyeti, bir hakkı, bir imkânı var. Kanun teklifi ne oluyor?
Şimdi, kanun teklifini hazırlayan Sayın Mehmet Doğan
Kubata bir sözüm yok ama şimdi, hazırlanan kanun teklifinin 1inci
maddesini geri çekiyorsunuz. Niye çekiyorsunuz? Yanlış tanzim
edilmiş. Verdiğiniz önergenin gerekçesi kayıtlara geçecek.
Gelecekte parlamento hukukunu inceleyen araştırmacılar bunu bir
ders olarak okutacaklar. Söylediğiniz söz: Meşru amaca yönelik
kullanılan yöntem ile ulaşılması istenen amaç
arasındaki makul orantısallık bağının gerekliliği
ve hakkın özünün kullanılamaz hâle getiren normatif düzenlemelerin
Ne anlamı var bunların arkadaşlar? Gözünüzü severim ya. Yani bu
garabete ne mecburiyetiniz var? Allah aşkına, yani gecenin bu
saatinde, televizyon falan da yok, öyle akıl yarışı
yapmıyorum, nutuk atmak anlamında söylemiyorum, üzüntümü söylüyorum.
Ne mecburiyetiniz var?
Şimdi, bu kanunu siz hazırlamışsınız
Sayın Bakanım. 13/12/2004 tarihinde 5275 sayılı Kanunu siz
hazırlamışsınız. Sonra bunu bir daha
değiştirmişsiniz. Olabilir, ama şimdi tekrar
değiştirmek ihtiyacı dururken ve çok özel, şahsa özel, çok
özel bir duruma özel bir kanun değişikliğini tasarı olarak
getirmekte ne aczimiz var? Ya da niyetiniz yok. Niyetinizin olmadığı
da ortaya çıktı. Kurbağanın gözü çatladıktan sonra kanun
teklifini getirip buraya görüştürüyorsunuz.
Bunlar doğru değil. Bunlar bu kadar güçlü bir siyasi iktidara
yakışmıyor değerli arkadaşlar, kusura
bakmayınız. İçinizde çok değerli hukukçular da var, yani bu
işi bilen insanlarımız var, güçlü bir grup yönetiminiz var ama
bu olmamalı. Bu olmamalı. Ben şimdi burada gerekçeleri okudum.
Bu gerekçeleri niye dikkate almıyorsunuz? Diyor ki: Anayasaya
aykırı bu. Eşitlik ilkesine aykırı. Şahsa özel.
Bir başka
şey daha söyleyeceğim değerli arkadaşlar. Yarın
Milliyetçi Hareket Partisi çıkacak diyecek ki
Size söyleyeyim: Adalet ve
Kalkınma Partisi, Sayın Başbakan kapalı kapılar
arkasında kayıt altına alınamayan görüşmelerde PKKyla
ne görüştüyse, ne söz verdiyse işte bu kanunda 1inci maddede
Abdullah Öcalanın avukatlarıyla ilgili meseledeki düzenlemeyi bu
pazarlığın sonucunda geri çekti. diyeceğiz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hangi pazarlık? Yapmayın Sayın
Şandır, lütfen!
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Alakası yok.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Çok da yanlış sayılmaz yani niye geri
çekiyorsunuz?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Demeyelim mi? E, niye böyle bir noktaya getiriyorsunuz?
Bu basın yazacak yarın bunu. Herkes diyecek ki: BDPnin
zorlamasıyla, PKKnın ısrarıyla Abdullah Öcalanla ilgili
düzenleme geri çekildi.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Şandır, sizin yorumunuz o,
yok öyle bir şey.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Olur mu öyle şey? Niye geri çekiyorsunuz madem?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Allah aşkına ya! Ben söyleyeyim, yarın
göreceksiniz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Siz öyle bir hayal kuruyorsunuz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Türkiye'yi böyle bir şeye mahkûm etmeye, böyle bir
itham altında bırakmaya hakkınız yok.
Yaptığınız işi düzgün yapın, söylemek
istediğim bu. Elinizi kolunuzu
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) BDP de bir parti aynı zamanda, ne olur,
fikrini söyleyebilir yani niye buna şaşırıyorsunuz?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Efendim, BDPnin söylemesine bir şey söylemiyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) BDP diyorsunuz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ama bu 1inci maddeyi niye çekiyorsunuz? Hangi
gerekçeyle çekiyorsunuz?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Var orada gerekçeler.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ortaya koyduğunuz önergenin gerekçesini anlayan
var mı?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hukuk dili. Tamamen teknik.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Hukuk dili! Etme Ahmet Bey, bu hukuku biz de okuduk!
Dolayısıyla
söylüyorum: Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
iktidarıyla, muhalefetiyle milletin sorunlarını çözmek,
beklentilerini karşılamakla ilgili hukuku kurmak mecburiyetinde. Bu
mecburiyetle biz burada görev yapıyoruz ama bunu gelin
-bağışlayın, tırnak içerisinde söylüyorum- adam gibi
yapalım, doğru yapalım, dürüst yapalım; başka anlamlar
çıkmasın, başka istismarlar çıkmasın. Biri Biz
ısrar ettik, bunu çektirdik. derse ne yapacaksınız? Derlerse ne
yapacaksınız? Veya birileri, deminki söylediğim gibi söylerse
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Şandır, ihtimaller üzerinden
hareket etmiyoruz biz, gerçekler üzerinden hareket ediyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Dolayısıyla, Türkiye bunlara müstahak
değil değerli arkadaşlar, bu Parlamento bunlara müstahak
değil.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Şandır, buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Bakanım, geçen sene burada, birlikte,
özellikle mesleki alanım olduğu için benim de ısrarımla ve
iktidar grubunun da katılımıyla bir kanun
değişikliği yaptık. Yaptığımız
değişiklikte, tapu iptal davalarında, mahkemeyi, davayı
kaybeden vatandaştan yargılama giderlerinin ve dava
harcının alınmamasını bir kanun, hüküm hâline getirdik,
Sayın Komisyon Başkanımız bunu hatırlayacaktır,
siz de hatırlayacaksınız ama -ben size evraklarını
getirebilirim, mahkeme mahkeme getirebilirim- şimdi bunu yargıçlar
uygulayamıyorlar, uygulamıyorlar.
Yine, tapu iptal davalarında, adam hem bahçesini,
tarlasını kaybediyor hem de yargılama gideri olarak hiç
altından kalkamayacağı bir meblağla, bir icrayla
karşı karşıya geliyor, avukat da hâkimin kararını
alıyor doğru icra dairesine gidiyor. Dolayısıyla, bundan
haberdar mısınız? Bunu çözmek için bir tedbiriniz olacak
mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Bakan, bu kanunun 1inci
maddesinin geri çekildiğini iletti konuşmacı arkadaşlar.
Şimdi, genel gerekçesine baktığımız zaman
kanunun Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin, toplumun
güvenliğini tehlikeye düşürdüklerinin bir kısım
davranışlarıyla anlaşılması hâlinde, hükümlüler
hakkında bazı tedbirler uygulanması yürürlükteki mevzuatımızda
yer almaktadır. Ancak, uygulamada bu tedbirlerin yetersiz
kaldığının, bazı hükümlülerin bu tür eylemlerine devam
ettiklerinin görülmesi üzerine, yeni birtakım tedbirler alınması
ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Hükümlülerin avukatla
görüşme hakkının kötüye kullanılmasını engellemek
amacıyla, hükümlülerin avukatlarıyla görüşebilmelerinin usul ve
esasları yeniden belirlenmektedir. diyor. 1inci maddesinin gerekçesinde
de Hükümlülerin avukatla görüşme ya da ziyaretçiyle görüşme
haklarını kötüye kullandıkları bilinmektedir. diyor, bir
tespit yapıyorsunuz Maddede yapılan değişiklikle, söz
konusu hakkın kötüye kullanılmasına engel olunması
amaçlanmaktadır. diyor.
Şimdi, 1inci maddeyi geri çekmiş olabilirsiniz ama kanunun
gerekçesinde ortaya konulan tespitler durmaktadır.
İkinci olarak, sormak istiyorum: Başbakanın demeçleri bu
1inci maddenin, son dakikada geri çekilmesinde, metinden
çıkarılmasında etkili olmuş mudur? Bunu öğrenmek
istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tuncel
.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakanım, özellikle cezaevlerinden partimize, muhtemelen
diğer gruplara yönelik de çok yoğun şikâyetler geliyor.
Bunlardan birincisi: Özellikle kadın tutuklu ve hükümlülerin
hastaneye giderken askerlerin de doktorun yanına girdiği, zaten
kelepçeli olarak kendilerinin götürüldüğü, askerlerin de muayene
sırasında doktorun yanında olduğu, bu nedenle birçok
tutuklu kadının muayene olmadan geri döndüğü ve kalıcı
hastalıklara neden olduğu konusunda ciddi itirazlar var. Bu konuda
bilginiz var mı ya da bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Gerçekten, kadınların özellikle askerlerin yanında muayene
olması kabul edilebilir bir nokta değil.
İkincisi: Tekirdağ Cezaevinden, özellikle 2 No.lu Cezaevinden
çok yoğun şikâyetler var. Saat 17.00den sonra avukat
görüşlerinde de çıplak arama diye bir usul var, daha önce burada
kürsüden de ifade etmiştik. Bu nedenle tutuklu ve hükümlüler saat
17.00den sonra avukat görüşmesine çıkmıyorlar. Bu konuda da bir
hak ihlali durumu var. Bu konuda bilginiz var mı? Varsa bu konuda bir
düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Sayın Bakanım,
istatistik olarak şu rakamı bürokrat arkadaşlarımız
verebilirler mi: 2010 yılında özel yetkili mahkemelerde
yargılananların toplam sayısı var, 86 bin kişi.
2011de, yani geçen yıl özel yetkili mahkemelerde toplam kaç kişi
yargılandı? Bunun rakamını verebilirler mi arkadaşlarımız?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanım, biraz önceki sorum sadece birkaç kişiyle
ilgili değildi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla
birlikte Adalet Bakanlığının, bu konuda, bütün cezaevine
giren kişilerin çocuklarının takibini mutlaka yapması
gerektiğini ben düşünüyorum.
Bunun yanında, bir de cezaevlerinde, özellikle kadın
cezaevlerinde, cezaevinden çıktıktan sonra bu kadınların,
eğer barınacakları yer yoksa, aile içi şiddet nedeniyle
suça karışmışlar ve bu nedenle de aile tarafından da
dışlanmışlarsa çok ciddi sorunları oluyor. Sincan
Cezaevinde böyle bir kadınla da karşılaştım.
Özellikle Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, kadınların
cezaevinden çıkmasına, tahliyesine iki üç ay kala mutlaka sosyal
çalışmacılarla görüştürülmesi ve barınma
ihtiyaçları varsa, iş ihtiyaçları varsa bunun
sağlanması gerekiyor, aksi takdirde o kadınlar sokakta
kalıyorlar. Sığınma evleri de bu kadınları kabul
etmiyormuş mahkûm kadınlar diye. Bu konuda da yani cezaevinden
çıkacak kadınlarla ilgili yine kurumsal olarak bir çalışma
yapılabilir mi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla
birlikte?
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, buyurun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Bakan, önceki
selefinize ailesine yakın olsun diye bir cezaevi tahsisi yapıldı
ve dün itibarıyla cezaevine intikal etti ama Pozantıdaki çocuklar da
Pozantıdan Sincana getirildi, ailelerinden
uzaklaştırıldılar hepsi ve daha kötü koşullarda yani
ailelerinden uzak bir ortamda yaşıyorlar ve aileleri Pozantıda
da onları ziyaret edemiyorlardı, şimdi hiç ziyaret edemiyorlar
Sincanda; yoksul aileler, yol parası bulamıyorlar. Tabii ki bu
çocukların öncelikle cezaevinde olmaması lazım. Cezaevinde
olmamaları için bir tedbir almayı düşünüyor musunuz veya bu
koşullarda aileleriyle buluşmalarını sağlayabilecek,
onlarla görüşebilecekleri bir ortamla ilgili düşünceniz nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Şandırın tapu iptal davalarına
ilişkin bahsetmiş olduğu husus
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Tebligat Kanununda
yapılmış.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Geçen bir Meclis oturumunda
gene bahsetmişti Sayın Şandır, biz de bu konuyla ilgili
bilgileri bizimle paylaşabilirse bununla ilgili gerekli takibatı
yapacağımızı ifade etmiştik. Lütfen, onları
bizimle paylaşın, biz üzerine ciddi şekilde gidelim Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Tamam yani verilmiş mahkeme
kararları var, onları ileteyim size.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Hayhay. Bir yasa
çıktıysa o yasanın gereğinin yerine getirilmesi lazım.
Bunun aksayan boyutu neyse onu takip ederiz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Tamam.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın Korkmaz 1inci
maddenin çekilmesiyle ilgili kendi tereddütlerini dile getirdi Niçin böyle bir
yola başvuruldu? diye.
Öncelikle, bu, Sayın Milletvekilimizin hazırlamış
olduğu bir kanun teklifi. Bu teklifin Komisyonda görüşülmesi
esnasında muhalefet partilerimizin tamamı 1inci madde üzerinde ciddi
eleştiriler dile getirmişlerdi. Milliyetçi Hareket Partisinden
katılan sayın milletvekillerimizin de zannediyorum 1inci maddedeki
düzenlemeye belli itirazları var ama çekilmesi yönünde bir talep
değil.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Hiçbir itirazımız yok Sayın
Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Yanlış
hatırlayabilirim ama 1inci maddeye ilişkin öyle bir tespit
aklımda kalmış. Ama Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ait
milletvekillerimizin çok yoğun eleştirileri var, BDP
milletvekillerinin bu konuda eleştirileri var.
Şimdi, önümüze gelen önergeye baktığımızda bu
getirilen 1inci maddedeki düzenlemenin yanlış olduğuna dair bir
tespit yok ama burada maksadı hasıl edecek orantılı bir
düzenlemenin eleştiriler doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi
noktasında maddenin metinden çıkarılmasına dair bir önerge
olduğunu anlıyorum ben.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Bakanım, Komisyonda bu
orantı kurulamamış mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Dolayısıyla, tabii
ki önerge sahiplerinin iradesi burada yazıyor, ancak onlara dayalı
bir yorum yapabiliyorum.
Sayın Başbakanın beyanlarının bu önergede bir
etkisinin olup olmadığı noktasında, öyle bir etki
olduğunu düşünmüyorum. Doğrusu, önergeyi veren
arkadaşlarımın da -bilemem tabii saiklerini ama- gerekçelerinden
böyle bir anlam çıkmadığını ifade edebilirim.
Sayın Tuncel kadın tutukluların sağlık
kurumlarında muayenesi esnasında sevkleri yapan askerlerin muayeneye
katıldıklarını ve kadın tutukluların bu sebepten
dolayı muayene olmaktan vazgeçtiklerini dile getirdi.
Bizim Üçlü protokol dediğimiz Sağlık
Bakanlığı, İçişleri ve Adalet Bakanlığı
arasında yapılan protokolde yakın tarihte bir
değişiklik yapmıştık. Bu değişiklikte de
güvenlik görevlilerinin bu muayenelerde bulunamayacağına dair hüküm
konuldu. Bir tek istisnası var, o da doktorun gelen tutuklu ya da
hükümlünün muayenesi esnasında güvenlik endişesi yaşaması
hâlinde, talep etmesiyle ancak güvenlik görevlilerinin içeride
olabileceği, onun dışında hiçbir şart altında
muayene esnasında güvenlik görevlilerinin eşlik edemeyeceğidir.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Erzurumda Sayın
Bakanım, Erzurumda.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Bu düzenleme hayata geçti ve
uygulanıyor şu anda ama buna rağmen yanlış uygulama
var ise bu yanlış uygulamaları da takip etmek bizim görevimiz.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Var.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Lütfen bunları somut
olarak bizimle paylaşınız, biz gereğini yaparız. Tekirdağ
2 No.lu Cezaevinde bir uygulamadan bahsettiniz. Sadece Tekirdağ değil
ama tüm cezaevlerimizle ilgili, maksadını aşan, mevzuata
aykırı ya da mevzuatın aşırı yorumlanmasıyla
oluşan birtakım uygulamalarla ilgili çok titiz bir çalışma
yapıyoruz; bütün bu iddiaları takip ediyoruz, bir yanlış
varsa o yanlışı düzeltiyoruz, bu yanlışın
düzeltilmesi için katkı sunmayan ya da kendini makul uygulamaya adapte
etmeyen personelle ilgili gerekli tedbirleri de alıyoruz. Bu konuyu da
ayrıca bu hassasiyetle takip edeceğimizi ifade ediyorum.
Sayın Dibek, 2010 yılındaki rakamları verdiniz. 2011
yılıyla ilgili rakamlar da mevcut ama yanımızda değil,
size onu bildirelim, yani o rakamlar da elimizde var, onu da size bildirelim.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Tamam.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın Yılmaz,
kadınların tahliyesi öncesi sosyal çalışmacıların
eşliğinde tahliyeden sonrası için bir hazırlık
Sadece
kadınlar için değil ama tüm hükümlüler için benzer
programlarımız var ama elbette ki kadın hükümlüler için bunun
çok daha hassas uygulanması gerekiyor. Bu konuda -tekrar edeyim ben- bizim
mevzuatımızda düzenleme var, uygulamalarımız var, bu konuya
özgü çalışan personelimiz var ama özelde eksik gördüğünüz
noktaları, ben sizden özel olarak onu da alıp gereğini tekrar
takip edeceğimi ifade ediyorum.
Sayın Tanrıkulu, yanılmıyorsam, Sayın
Ağarın Aydındaki cezaevine gidişiyle Sincan Çocuk
Kapalı Cezaevine taşınan Pozantı tutuklularıyla ilgili
bir mukayese yaptılar.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Ağar
ailesine yakın bir yerde cezaevi istedi; Sincandaki çocuklar
uzaklaştırıldılar.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Şimdi, tabii,
Sayın Milletvekilim, Türkiyede cezaevleriyle ilgili
imkânlarımız belli. Çocuk kapalı cezaevleriyle ilgili Türkiyede
üç dört merkezde özel inşa edilmiş ceza infaz kurumumuz var;
bunlardan bir tanesi de Ankara Sincanda. Geçtiğimiz ay İzmir
Aliağadaki tesisi de hizmete aldık ve yaklaşık 360
civarında çocuk için de orada barınma imkânı, benzer
şartlarda, Sincanla paralel şartlarda yeni bir tesis hizmete
alındı. Pozantı şartlarında o çocukların devam
ettirilmesi mümkün değildi. Hem Pozantıyla ilgili yer alan
haberlerden, orada yaşanmış olan, yaşandığı
iddia edilen olaylardan, bütün bunlardan sonra, o çocukların o tabela
altından girip çıkmasının o çocukların ailelerinin ruh
sağlıkları açısından da, gelecekleri
açısından da doğru olmadığını
düşündüğümüz için Sincana getirdik. Bu çocukların cezaevlerinde
ortalama kalış süresi dört ila beş ay; her dört, beş ayda
bir değişiyor bu çocuklar, erken tahliye oluyor bunlar. Ama Tarsusta
böyle bir kurum inşasıyla ilgili çalışmalarımız
şu anda ihale aşamasında, Türkiye'nin değişik
yerlerinde de yapılıyor. Elbette biz de ailelerine yakın yerde
bunların muhafaza edilmesini arzu ederiz ama şu anda elimizdeki
imkânlar açısından ancak böyle bir geçici çözüm ortaya
konulabilmiştir.
Onun dışında, bu çocukların yeri ailesinin yanı
dediğiniz zaman, gerçekten, ceza adaletinin gereklerini de göz ardı
etmiş olmayalım diye ben endişe ederim çünkü bunların
içerisinde, gerçekten, adam yaralayan, adam öldüren, araç kundaklayan, iş
yeri kundaklayan ve sair suçlardan yargılananlar da var.
Şimdi, burada
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Bakanım, lütfen sözlerinizi
tamamlayınız.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Peki.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Sayın Bakan, geçici
bir tedbir. Yani görüşemiyorlar aileleriyle. Bana bugün şikâyet
geldiği için söylüyorum. Yani yoksul aileler, yol parası yok,
gidemiyorlar, görüşemiyorlar.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Zaten Pozantıda iken bu çocuklar, bu çocukların aileleri
Pozantıda yaşamıyordu, Adanada, Osmaniyede, Tarsusta,
Mersinde yaşıyor idiler ve Pozantıya gelip gidiyorlardı.
Dolayısıyla orada da çok ailelerinin yanında olduğunu
söylemek mümkün değil ama şartlar iyileştikçe inşallah
bunlar da düzelecek.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Öztürk, soru soran arkadaşlar altı buçuk dakika
kullandılar, üç buçuk dakika Sayın Bakana verdim,
cevaplandırması için süreyi uzattım.
Teşekkür ederim.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkanım, grubumuzun
Adalet Komisyonundaki tavrıyla ilgili olarak söz istiyorum, Sayın
Bakan öyle bir şeyde bulundu.
BAŞKAN Bundan sonraki soruda. Önerge işlemini yapalım
Sayın Öztürk.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 136 sıra
sayılı teklifin 1. Maddesinin Teklif metninden
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Hilmi
Bilgin Yusuf
Başer Bayram
Türkoğlu
Sivas Yozgat Hatay Ayşe Nur Bahçekapılı Mehmet Geldi Osman Kahveci
İstanbul Giresun Karabük
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Gerekçe.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Meşru amaca yönelik kullanılan
yöntem ile ulaşılması istenen amaç arasındaki makul
orantısallık bağının gerekliliği ve hakkın
özünü kullanılamaz hale getiren normatif düzenlemelerin özellikle Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi, BM Mevzuatına ve hukukun genel
ilkelerine uygunluğunun sağlanmasını teminen Teklifin 1.
maddesinin kapsamlı biçimde değerlendirilmek üzere metinden
çıkarılmasının uygun olacağı öngörülmüştür.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, kabul edilen
önergeyle 1inci madde teklif metninden
çıkartılmıştır. Kanunun yazımı
esnasında bu madde çıkarılarak diğer madde numaraları
teselsül ettirilecektir. Bir karışıklığa mahal
vermemek amacıyla görüşülmekte olan Komisyon raporuna mevcut maddeler
üzerinden devam edeceğiz.
Şimdi 136 sıra sayılı
Teklifin mevcut 2nci maddesini okutuyorum:
MADDE 2-
5275 sayılı Kanunun 94 üncü maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"(2)
Bu Kanunun 25 inci maddesi kapsamına girenler hariç, yüksek güvenlikli
ceza infaz kurumunda bulunanlar da dâhil olmak üzere, güvenlik
bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla
tehlikeli olmayan hükümlünün, dış güvenlik görevlisinin refakatinde
bulunmak şartıyla, talebi ve Cumhuriyet
Başsavcısının onayıyla;
a)
İkinci derece dahil kan veya kayın hısımlarından birinin
ya da eşinin ölümü nedeniyle cenazesine katılması için
yol süresi dışında iki güne kadar,
b)
Sağlık Kurulu raporu ile belgelendirilmesi şartıyla ana,
baba, eş, kardeş, çocuk ile eşin anne veya babasından
birinin yaşamsal tehlike oluşturacak önemli ve ağır
hastalık hâllerinin bulunması nedeniyle bunlardan her biri için bir
defaya mahsus olmak üzere hasta ziyareti amacıyla yol süresi
dışında bir güne kadar,
izin
verilebilir. Hükümlü, izin süresi içinde gece konaklaması gerektiği
takdirde, bulunduğu yer ceza infaz kurumunda, bulunmaması hâlinde
kolluk tarafından güvenli görülen yerde kalır.
Yurtdışına çıkmasını gerektirmesi durumunda
hükümlüye, bu fıkra gereğince izin verilemez."
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına madde üzerinde
söz isteyen Süha Aldan, Muğla Milletvekili, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 136 sıra sayılı Yasa
Teklifinin 2nci maddesine ilişkin görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınızdayım.
Bu düzenlemeyle, hükümlülerin ikinci dereceye kadar kan ve sıhri
hısımlarının ve eşlerinin ölümü hâlinde iki gün
süreyle, yine bazı yakınlarının yaşamsal
rahatsızlığı dolayısıyla da bir gün süreyle
cezaevinden izinli çıkmasına dair bir düzenleme yapılacak.
Aslında biz, bu sürelerin az olduğunu, iki günlük sürenin üç güne,
bir günlük sürenin de iki güne çıkarılmasının Türk
gelenekleri gereğince daha uygun olacağını
düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu noktada, aslında yasayla ilgili
bir saptamada bulunmakta yarar var. Bu yasa teklifi kamuoyunda Haberal
yasası olarak yansıdı ama şu anda Sayın Haberal
hakkında düzenlenen iddianamenin bir özeti yanımda ve bunun emniyet
ifadesine ilişkin bölümüne kısaca değinmek istiyorum:
Emniyet İfadesi: 1944 Rize Pazar Subaşı köyünde dünyaya
geldiğini, anne ve babasının sağ olup iş adamı,
annesinin ise ev hanımı ve dört kardeş olduklarını
diye devam ediyor.
Evet, bu ifadenin alındığı 2009
yılının Nisan ayında Mehmet Haberalın annesi de,
babası da sağdı ama bugün her ikisi de bu dünyada değiller.
Buradan basın mensuplarına sesleniyorum çünkü biliyorum, bu yasal
düzenlemenin bugün yasalaşmasından sonra yarınki gazeteler
Haberal Yasası Geçti diye başlık atacaklar. Hayır, bu bir
Haberal yasası değildir. Haberala, kendisini dünyaya getiren
insanlara karşı sağlıklarında son görevini yapma
hakkı verilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, madem bu Haberal yasası olarak
yansıtıldı
Belki yakında aramızda olacak -en büyük
dileğimiz bu- çünkü Sayın Meclis Başkanımızın bu
konudaki samimiyetine inanıyoruz, tüm siyasi partilerin de bu konuda iyi
niyetli bir çaba içinde olduklarına da inanmak istiyoruz. Bu anlamda 8
tane terörist dileriz yakın zamanda bu Mecliste, aramızda
olacaklar. Bu teröristlerden bir tanesi -tırnak içinde söylüyorum-
Sayın Mehmet Haberal. Hakkında, 2-3 bin sayfalık iddianame
içinde bir bölüm ayrılmış.
Bu konuşmayı yaparken şöyle bir karar verdim: Gördüm ki
kendi partime mensup insanlar dahi Sayın Haberalın hakkındaki
suçlamaya neden olan eylemleri konusunda bilgi sahibi değiller. Bu
kısa sürede size bir özet yapacağım.
Tabii, 65 sayfalık bir bölüm var. Cumhuriyet savcıları
Haberalla ilgili iddianamenin son bölümünde eylemlerini
sıralamışlar. Kısaca onları okuyorum: Şüpheli
Mehmet Haberalın Cumhuriyet Çalışma Grubu kararları
doğrultusunda planlanan Cumhuriyete Saygı mitinglerinde diğer
rektörlerle birlikte hareket ettiği ve Ordu Göreve
pankartlarının açıldığı mitinglere iştirak
ettiği
Birinci suçu bu.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Ben de gittim o mitinglere, ben de
vardım o mitinglerde.
ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) İkinci suçu: Birçok siyasi lideri bir
araya getirip, Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları
doğrultusunda organize edip yönlendirmeye
çalıştığı
İkinci suçu bu.
Üçüncü suçu: Telefon konuşmalarında, Hükûmetin devrilmesi
gerektiğinden bahsettiği Mustafa S. ile yaptığı
görüşmede, köprüyü geçene kadar aradaki siyasal kavgaların ortadan
kaldırılması yönünde talimat verdiği; aynı siyasinin
Ben başbakan olacağım ama benim başbakanım da
sizsiniz. hitap ve övgüsüne mazhar görüldüğü
Yani üçüncü suçu bu ve
dördüncü suçu, dördüncü eylemi: Ordu komutanlığı
yapmış Ahmet Hurşit Tolonun Emredin, gece üçte
kapınızdayım. şeklindeki sözlerinden, şüpheli Mehmet
Haberalın Ergenekon silahlı terör örgütünün karar
mekanizmasında yer alan üst düzey yönetici konumunda bulunduğu,
yasama ve yürütme organlarını ortadan kaldırmaya, görevlerini
kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs
eylemleri içinde fiilen bulunduğu anlaşılmakla
denilerek
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yürütme organını ortadan
kaldırmaya teşebbüsten iki kez
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla
ve bir de silahlı terör örgütü üyesi olmaktan on ila on beş yıl
arasında değişen hapis cezasıyla
cezalandırılması istenen bir kişidir.
Hemen irdelemeye geçelim: Bu Cumhuriyete Saygı mitingi 25 Ekim
2003 tarihinde yapılmış; 40 bin kişi
katılmış, bu mitinge 72 rektör iştirak etmiş, 4 rektör
mazeret bildirmiş, 1 rektör mazeret de bildirmeksizin gelmemiş ve
bunda Ordu Göreve pankartıyla ilgili olarak ise 11 kişi
hakkında soruşturma gerçekleştirilmiş, bu 11 kişi
hakkında yapılan soruşturma sonrasında Ankara 25. Asliye
Ceza Mahkemesinin 29 Nisan 2008 tarih ve 2008/310 sayılı
kararıyla beraatlerine karar verilmiş.
Değerli arkadaşlarım, ikinci suçlama Birçok siyasi
lideri bir araya getirip
Bu konuda, baktığımızda,
Sayın Abdüllatif Şenerle bir telefon görüşmesi var, Nisa
Suresinin 58inci ayetini anlatıyor o konuşma sırasında
Sayın Abdüllatif Şenere ve Emaneti ehline teslim ediniz,
insanları yönetirken adil olunuz., bütün konuşmanın çerçevesi
bu.
Üçüncü olarak: Mustafa S. adlı kişi Sayın Mustafa
Sarıgül, yani Şişli Belediye Başkanı -kendisi bu
davanın bir sanığı değil- aralarında bir sohbet
sırasında, onu hoşnut etmek için Sen benim ağabeyimsin, ben bir gün
başbakan olacağım ama benim başbakanım da sizsiniz.
türünden nezaketvari bir söz söylemiş ve bu da eylem olarak kabul
edilmiş. Mustafa Sarıgülle görüşmesinde Bu Hükûmetin
devrilmesi gerekir. diye hiçbir sözü de yok ayrıca.
Ve son
olarak, Ahmet Hurşit Tolonun Emredin, üçte kapınızdayım.
konusu var. Ahmet Hurşit Tolon sadece şunu söylüyor
Bir parti kurma
girişimi var, Millî Egemenlik Hareketi diye kamuoyuna deklare edilen bir
parti kurulacak. 2008de bununla ilgili deklarasyon yayınlanmış
ve denilmiş ki: İlk yapılacak genel seçimlerde de biz seçime
gideceğiz. Ahmet Hurşit Tolon bu görüşmeler sırasında
Sayın Haberalı arıyor ve diyor ki: Sen de gel, bu işin
içine gir. O da nezaketen Benim özel işlerim var, bir üniversitem var,
ben onunla uğraşmak istiyorum. diyor. Bunun üzerine Hurşit Tolon da Eğer ki fikrini
değiştirecek olursan, üçte bile çağırın, koşarak
gelirim. Saygılar sunarım. diyor. Ama bu ne oluyor? Üçte bile çağırın,
koşarak gelirim. sözcüğü, Emredin, gece üçte
kapınızdayım. şekline dönüştürülüyor.
Demek ki
değerli arkadaşlarım, 40 bin kişinin
katıldığı bir mitinge iştirak ederseniz, bir siyasi
parti lideriyle Kur'an-ı Kerimden bir ayet üzerine sohbet
yaparsanız, bir belediye başkanı ya da emekli bir general size
övgü dolu sözler söylerse, o takdirde 2 defa
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla
cezalandırılacak bir konumdaki kişi olabilirsiniz.
İşin
bir tuhaf tarafı daha var, onu da sizinle paylaşmalıyım.
İşte, iddianamedeki bütün suç budur. 2-3 bin sayfalık
iddianameyi çoğu kimse okumadığı için, işte yanlı
televizyon ve gazetelerden insanların kafaları
karıştırıldığı için ve teknik açıdan
gerçekten -bir hukukçu olarak söyleyeyim- son derece kötü iddianameler söz
konusu olduğu için toplumumuz gerçeği bilmiyor. Belki pek çok vekilimiz suçlamanın ana ekseninin bu
olduğunun farkında bile değil.
Çarpıcı
bir örnek daha vermek istiyorum: Sayın Mehmet Haberalın ev ve
iş yerlerinde yapılan arama sırasında, arama ve el koyma tutanağının 184üncü maddesi var. Arama yapan polisler
şöyle bir başlık atmışlar buldukları eşyalar
ya da dokümanlarla ilgili: Başkent Üniversitesinde çalışan hoca
tiplilerin listesidir. diye yani hoca tiplileri sanki Haberal bir fişleme
yapıyor gibi. Oysa Mehmet Haberalın Subaşı köyünün eski
adı Haçapit. Dolayısıyla Haçapitli hemşehrilerim diye bir
liste yapmış hastanede kendine yakın kişilerin kimler
olduğuna dair ama polis tutanağı ne yazık ki Üniversitede
çalışan hoca tiplilerin listesine dönüşebilmiş.
Bu açıdan, yakında belki bu tutuklu meselesi gündeme gelecek,
takdirlerinize ve vicdanlarınıza sunuyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisinden konuşmacı yok.
Soru-cevap işlemi
Sayın Öztürk, buyurun.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan, Adalet Komisyonunda bu konu, bu teklif
görüşülürken uzun uzadıya tartışmalar oldu. Milliyetçi
Hareket Partisi üyelerinin bu konuda herhangi bir görüş, beyanları da
olmadı. Sadece 2nci maddede bir ikazda bulunduk, o da
değiştirildi. Ancak bu madde görüşülürken Adalet ve
Kalkınma Partisinin Grubu veya üyeleri içerisinde, Adalet Komisyonundaki
üyeler içerisinde çok yetkin arkadaşlarımız vardı, adalet
kürsüsünün her iki tarafında da görev yapmış
arkadaşlarımız vardı. Bunların böylesine bir maddeyi
toptan ortadan kaldıracak kadar bir hata yapmaları mümkün
değildi. Eğer böyle bir şey olursa, onların birikimlerine,
onların yetkinliklerine güvenimiz sarsılacak.
Şimdi, dünden bugüne ne değişti? Nasıl bir
pazarlık, nasıl bir görüşme bu maddeyi ortadan
kaldırıyor? Çünkü bu madde görüşülürken basında birçok
görüş vardı. Bu, Komisyona da aktarıldı. Terör örgütü
elebaşısının avukatları vasıtasıyla terör
örgütünü idare ettiği, avukatların görüşmelerde ondan
aldıkları bilgileri dışarıya götürdüğü, dünyaya
yaydığı tartışmaları oldu. Şimdi ne oldu, ne
değişti de bu maddeyi ortadan kaldırıyorsunuz?
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN
(Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Öztürkün sorusuna bir önceki turda cevap verdiğimi
düşünüyorum aslında. Önergeyle, maddenin metinden
çıkartılmasına dair önergenin altında gerekçesi de
belirtilmiştir. Bu gerekçe içerisinde Bu maddenin eleştiriler
doğrultusunda ve uluslararası kriterler doğrultusunda yeniden
daha geniş kapsamda değerlendirilmek üzere gibi bir ifade var.
Dolayısıyla bu maddenin gereksizliği yönünde ya da bir daha
gelmeyeceği yönünde bir ifade yok burada. O açıdan, bir önceki turda
verdiğim cevabı yineliyorum Sayın Öztürk.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş
sırasına göre okutup aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 136 Sıra Sayılı "Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"nin çerçeve
(2) üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen, 5275 sayılı Kanunun 94 üncü
maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde yer alan "bu
fıkra gereğince" ibaresinin "bu madde gereğince"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşenur Bahçekapılı
Mehmet Muş Mustafa
Akış
İstanbul İstanbul Konya
Muzaffer Aslan Osman
Kahveci
Kırşehir Karabük
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 136 sıra sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 2. maddesi ile
değiştirilmesi öngörülen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunun 94.üncü maddesine
aşağıdaki (3) fıkranın eklenmesini, teklifin 2.
maddesinin a) bendinde geçen "iki güne kadar" ibaresinin "üç gün
"; b) bendinde geçen "bir güne kadar" ibaresinin "iki
gün" olarak değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz.
Ömer Süha Aldan Turgut
Dibek Doğan Şafak
Muğla Kırklareli Niğde
Ali Rıza Öztürk Bülent Tezcan
Mersin Aydın
(3) Mali imkanları el
vermediği taktirde hükümlünün ve kendisine refakat eden dış
güvenlik görevlilerinin harcırah ve yol giderleri, Devlet Hazinesince
karşılanır."
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay)
Katılamıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Ali
Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamuoyunda Haberal yasası olarak bilinen bu kanun
teklifinin 2nci maddesi üzerinde değişiklik önergesi verdik, söz
aldım.
Tabii, bu yasa da Haberalın yasası olarak biliniyor ama
Haberalın kendisi gitti, annesi gitti, adı kaldı hâlen daha.
Şimdi, Haberalın anasına Allahtan rahmet diliyorum, hiç
olmazsa bundan sonraki tutukluların analarıyla helalleşmeden
ölmemelerine neden olduğu için de kendisini selamlıyorum.
Şimdi, burada, mevcut kanun teklifinde, 2nci maddede, hükümlülere,
yakınlarının ölümü hâlinde iki güne kadar,
hastalıkları hâlinde de bir güne kadar izin veriliyor. Biz bunun ölüm
hâlinde üç güne kadar, hastalık hâlinde de iki güne kadar
çıkarılmasını istiyoruz. Nedeni şu: Çok basit yani
amaç, bu mazeret izinleri, insan haklarına dayalı bir ceza infaz
sisteminin gerçekleşmesinin en etkili yöntemlerinden birisidir. Adama bir
gün izin vereceksiniz, adam, örneğin Diyarbakırlıysa,
İstanbuldan kalkacak Diyarbakıra gidecek, o kadar da yol
yorgunluğu var, bir gün için gidip gelecek. Hiç olmazsa bu hükümlünün
yakınlarının hastalığı hâlinde bunu iki gün
olarak yapmak, ölümü hâlinde de -bizim geleneklerimize göre taziye aslında
üç gündür- bunu üç gün olarak yapmak yasanın getiriliş amacına
daha uygundur diye düşünüyorum.
Yine, mali imkânları elvermediği takdirde hükümlünün kendisine
refakat eden dış güvenlik görevlilerinin harcırah ve yol
giderlerinin de devlet hazinesinden karşılanması gerektiği
konusunda bir hüküm ilave edilmesini istiyoruz. Anayasa'mız sosyal
devlet diyor, sosyal hukuk devleti diyor. Eğer bir hükümlünün mali
imkânları elvermiyorsa, bunun yakınlarıyla görüşmesini
engellemek doğru değildir diye düşünüyorum. Bu nedenle,
önergemizin aslında kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, biz, öteden beri, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, terörle mücadele gerekçesiyle yasal düzenleme yapılırken
teröre karşı mücadelenin zaafa uğratılmaması
gerektiğini ama buna karşılık da terörle mücadele
bahanesiyle demokrasi ve insan haklarının çiğnenmemesi ve
terörle mücadelenin demokrasi ve hukuk dışına
çıkılmadan yapılması gerektiğine inanmaktayız.
Eğer bir suç örgütü hükümlüsü, görüştüğü avukatı ve
yakınları ile terör örgütünün faaliyetini yönetiyorsa, bunu önlemek
devletin temel görevidir. Ancak bunu önlemenin yolu hukuku çiğnemek,
insanların temel hak ve özgürlüklerini yok etmek değildir. Türkiye
Cumhuriyeti devleti, demokrasi ve insan haklarından ödün vermeden terörle
mücadele edebilecek güçtedir. Bu nedenle, terörle mücadele bahanesi adı
altında insan hakları ve özgürlükleri kısıtlayıcı
yasal düzenlemelere öteden beri karşı
çıktığımızı ve karşı çıkmaya devam
edeceğimizi özellikle vurgulamak istiyorum.
Bu nedenle, Adalet Komisyonundaki görüşmeler sırasında
1inci madde olarak tanımlanan maddenin yanlış bir düzenleme
olduğunu özellikle söyledik. Şimdi öyle anlaşılıyor ki
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, bizim o tarihteki iyi niyetli
uyarılarımıza aldırış etmemiştir ama bugün,
burada, bu maddeyi metinden çıkarmıştır. Ancak, bu madde,
Haberalın anasıyla helalleşmeden annesinin ölümüne neden olan
bir maddedir çünkü bu kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülmemesinin nedeninin bu 1inci madde olduğu böylelikle
açık ve seçik bir şekilde kanıtlanmıştır.
Dolayısıyla, AKP grup başkan vekillerinin, Sayın Meclis
Başkanı Cemil Çiçekin basına yaptığı
açıklamada Haberal yasasının görüşülmesini Cumhuriyet Halk
Partisinin engellediği ya da istemediği yönündeki iddiaların
dayanaktan yoksun olduğu, bunların gerçek dışı
olduğu bir kez daha burada anlaşılmıştır.
Bu vesileyle, önergemizin kabulünü diliyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 136 Sıra Sayılı "Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 2
üncü maddesiyle eklenmesi öngörülen, 5275 sayılı Kanunun 94 üncü
maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde yer alan "bu
fıkra gereğince" ibaresinin "bu madde gereğince"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe Nur
Bahçekapılı (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hükümlü, maddenin birinci ve eklenecek olan ikinci fıkra
kapsamında mazeret izni hakkından yararlanacak olup, eklenen
fıkranın son cümlesinde belirtilen atfın yanlış
uygulanmasına mahal verilmemesi ve ifade netliğinin
sağlanması amacıyla bu değişiklik önergesi
verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
Madde 3- 5275 sayılı Kanunun 116 ncı maddesine
aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"(3) Ana, baba, eş, kardeş, çocuk ile eşin anne veya
babasından birinin yaşamsal tehlike oluşturacak önemli ve
ağır hastalık hâllerinin bulunduğunun sağlık
kurulu raporu ile belgelendirilmesi durumunda tutukluya,
soruşturmanın veya kovuşturmanın selameti ve güvenlik
bakımından sakınca oluşturmaması koşuluyla,
soruşturma evresinde soruşturmayı yapan Cumhuriyet
savcısı, kovuşturma evresinde kovuşturmayı yürüten
hâkim veya mahkeme tarafından, dış güvenlik görevlisinin
refakatinde yol süresi dışında, bunlardan her biri için bir
defaya mahsus olmak üzere hasta ziyareti amacıyla bir güne kadar izin
verilebilir.
(4) İkinci ve üçüncü fıkraya göre izin verilen tutuklu, izin
süresi içinde gece konaklaması gerektiği takdirde, bulunduğu yer
ceza infaz kurumunda, bulunmaması halinde kolluk tarafından güvenli
görülen yerde kalır. Yurtdışına çıkmasını
gerektirmesi durumunda tutukluya, bu fıkra gereğince izin verilemez.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnfaz
Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin teklifi
görüşüyoruz. Bu çerçevede İnfaz Kanununda, tutukluların
ağır hasta olan yakınlarıyla görüşebilmesi, onlara
ölmeden önce helallik dileyebilmesi ya da son noktada onlarla görüşüp
hasbihâl edebilmesi amacıyla düzenlenmiş bir değişiklik
hükmü. Bu, gerçekten, insani düşüncelerle getirilen bir
değişiklik ve komisyon aşamasında da Cumhuriyet Halk
Partili komisyon üyeleri olarak bu değişikliğe destek verdik.
Hatta destek verirken şunu söyledik
Bu düzenleme ile bir gün,
yakınlarıyla görüşebilme imkânı getiriliyor. Biz, Bir gün
yeterli değildir, iki gün yapalım bunu. Türkiyede mesafe, hasta
ziyaretindeki görüşmede istenen amaca ulaşabilme açısından
iki gün olması uygundur. dedik, bu talebimiz kabul edilmedi. Yine
aynı şekilde, o görüşmeler sırasında, ekonomik durumu
yetersiz olan tutukluların bu görüşmeyi sağlayabilmesi için
giderlerinin karşılanması konusunda devlet
yardımının sağlanması gerektiği talebimizi
belirttik, bu da kabul görmedi, bu şekliyle Genel Kurulun önüne geldi.
Genel Kurulda bu eksikliklerin de düzeltilerek gerçekten amaca uygun hâlde
yasadaki değişikliğin yapılması, kanunlaşması
çok daha uygun olacaktı. Ama bu çerçevede, bu değişiklik,
gerçekten bir ihtiyaca cevap veren değişiklikti.
Değerli arkadaşlar, işte, tam da kamuoyunda bu teklife
Haberal kanunu adının verilmesine sebep olan madde bu madde, 3üncü
madde. Biliyorsunuz, bu görüşmeler Adalet Komisyonunda
yapıldığında Sayın Mehmet Haberalın annesi
ağır hastaydı, ölüm döşeğindeydi ama henüz
Hakkın rahmetine kavuşmamıştı. Daha sonra Sayın
Haberalın annesi Hakkın rahmetine kavuştu. Kendisine
başsağlığı, rahmetliye de Allahtan rahmet diliyorum.
Burada, önümüzdeki kanun teklifinin yayım tarihine bakalım
arkadaşlar, 16 Ocak 2012. Bu kanun teklifi 16 Ocak 2012 tarihinde
dağıtılmış milletvekillerine yani bugünden üç ay on
gün önce dağıtılmış ve gene Adalet Komisyonuna
geldiğinde o andaki atmosfere baktığımızda biz bunun
hemen Genel Kurul gündemine geleceğini,
kanunlaşacağını ve yürürlüğe gireceğini
düşünüyorduk ama her ne hikmetse, o günden bugüne kadar bu kanun teklifi
bir türlü Genel Kurul gündemine gelmedi. Gelmediği gibi, o günden bu yana
toplam 27 tane kanun geçirmişiz. Bakın, listesini çıkardım,
toplam 27 tane kanun Genel Kurul gündemine gelmiş. Bunların 11 tanesi
milletlerarası sözleşmenin uygun bulunmasına ilişkin kanun.
Bu arada, alelacele, üç gün içerisinde MİT kanunu
değişikliğini geçirmişiz; komisyonda bütün o gürültü
patırtı, kavgalarla 4+4+4 dediğimiz millî eğitimle ilgili
kanunu neredeyse bir hafta içerisinde apar topar geçirmişiz ama böylesi
önemli bir kanun teklifini üç ay on gün raflarda bekletmişiz ve üstüne
üstlük Sayın Haberalın annesi vefat ettiğinde bir sayın
grup başkan vekili çıkıp şunu diyebilmiştir
değerli arkadaşlar: Bu vebal bizde değil. Biz değil,
Cumhuriyet Halk Partisi istemedi bunun yasalaşmasını.
Allah için
elimizi vicdanımıza koyalım. Cumhuriyet Halk Partisinin
istemediği bir kanun kanunlaşmasaydı, Millî Eğitim
Kanunundaki değişiklik talebiniz kanunlaşmazdı, o inmezdi
bu Genel Kurula. 27 tane kanunu indirmişsiniz. Okumuyorum.
Milletlerarası sözleşmeler var. Çok mu önemliydi? Üç ay sonra
çıksaydı ne değişirdi, ne kaybederdiniz? Ama mesele o
değil. Tabii, meselenin bu olmadığını hepimiz
biliyoruz. Buna rağmen bu olumlu değişikliğin geçiyor
olması yine de sevindiricidir. Bu kötü olayın en azından bundan
sonraki yaşanacak olaylara iyi bir vesile olması sevindiricidir diye
düşünüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, tabii, cezaevinde tutuklu bulunanların hasta
yakınlarıyla görüşebilmeleri önemli bir imkân, fırsat ama
cezaevinde tutuklu olanların tutukluluk koşullarının
düzeltilmesi de en az bunun kadar önemli, dikkate almamız gereken, göz
ardı edemeyeceğimiz bir konu. Cezaevinde tutukluların
sağlık koşulları Türkiyede ciddi tehdit altında.
Sayın Bakanımız burada, Sayın Adalet Bakanımız
burada, bu görüşmeleri dinliyor. Türkiyede cezaevlerinde
tutukluların sağlık güvenlikleri yoktur. Türkiyede cezaevlerinde
yaşayanlar devletin koruma ve gözetimi altında adım adım
ölüme sürüklenmektedir. Bu, cezaevinde yaşayanların yaşam
hakkının devlet kontrolü altında tehdit edilmesidir.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Cumhuriyet Halk...
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Bağımsız izleme komiteleri
yok mu?
BÜLENT
TEZCAN (Devamla) Hiç öyle söylemeyin. Burada meydanda, meydanda.
Vicdanınız varsa bakarsınız.
Cumhuriyet Halk Partili 6 milletvekilimiz Silivri Cezaevini ziyaret
etti, 4 tanesi tıp doktoru, hekim. Bakın, burada, Profesör Doktor
Fatih Hilmioğlu, eski rektör, yine eski, emekli Orgeneral Ergun Saygun
Paşa, yine Albay Mehmet Yoleri, 3 tane ciddi ağır
hastalığı olan tutuklu. Bu tutuklulardan Ergun Saygunun kalbi
yüzde 30 oranında çalışıyor, yüzde 70
çalışmıyor. Her an ani bir kalp kriziyle ölme riski var. Fatih
Hilmioğlu karaciğer kanseri ve diğer hastalıkları var.
Değerli arkadaşlar, bakınız, burada, Silivri
Cezaevinde -düzeltiyorum- Silivri toplama kampında, Sayın
Bakanın hastane dediği ama aslında hiçbir sağlık
imkânı olmayan koşullarda bu tutuklular ölüme mahkûm edilmiş
durumda. Üniversite hastanelerinden verilen rapor var. Bunların
üniversite ortamında kontrol altında tutulması gerekir. diye
rapor verilmiş olmasına rağmen adli tıp hekimlerinden
alınan Devlet hastanesi koşulları yeterlidir. ibaresiyle orada
tutuluyorlar. Buna rağmen Silivri toplama kampında devlet hastanesi
imkânlarında bir sağlık hizmeti dahi verilmiyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, Kaşif Kozinoğlu, bu
sebeple elli altı dakikada hastaneye yetiştirilemediği için kalp
krizinden öldü. Adı kalp krizi diyorlar. Kabul edelim kalp krizinden
öldüğünü, şüpheleri bir tarafa bırakarak. Bir devletin kendi
koruması altındaki tutukluyu kalp krizinden, hastaneye
yetiştiremeden öldürmeye hakkı var mı, ölümüne sebep olmaya
hakkı var mı?
Bakın, bir mektup, Ali Özoğlu -Silivri toplama kampında
tutuklu- yazıyor. Aynı, Kaşif Kozinoğlunun, rahmetlinin
başına gelenin kendisinin de başına gelebileceğini
söylüyor, direkten döndüğünü söylüyor. Bir saat on dakikada, talep
etmesindense iki saat on dakika sonra hastaneye yetiştirilebiliyor.
Değerli
arkadaşlar, tutukluların sağlık sorunu olan
yakınlarıyla görüşmesini sağlamak üzere
çıkaracağımız bu kanun gerçekten çok önemli bir adım
ama tutukluların cezaevinde sağlık koşullarını
düzeltmeye dönük adım atmak da bu Meclisin görevidir, bizim
omuzlarımızda, bizim vebalimiz altındadır.
Pozantı
Cezaevinden biraz önce söz edildi burada. Pozantı Cezaevindeki çocuklar,
iddia ne olursa olsun, devletin gözetimi altında, koruması
altında olması gereken çocuklardır ve Pozantı Cezaevinde,
devletin koruması altındaki çocuklara tecavüz edildi. Bunun vebali
bugün devletin omzundadır.
Bu nedenle,
bütün bu vebalden kurtulmak için Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak üzerimize
düşeni yapmak zorundayız.
Hepinize
teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce
1inci maddeyi metinden çıkardınız ancak gerekçe ortada duruyor.
Bakalım bu mızrağı bu çuvalın içine nasıl
sokacaksınız ben de merak ediyorum çünkü o gerekçede hükümlü ile
avukat arasındaki ilişkinin kötüye
kullanıldığını tespit ettiğiniz yazılı.
Eğer bu tespitiniz doğru ise -o zaman beklentimiz- neden
gereğini yapmıyorsunuz? Eğer yanlış ise neden
yanlış gerekçeyle Meclisi oyalıyorsunuz, Meclisi kandırmaya
çalışıyorsunuz?
Değerli
milletvekilleri, toplumsal sözleşme kuramı ve devlet teorileri
gereği olarak, toplum düzenini ihlal etmiş, mal ve can emniyetine
kastetmiş kişilerin yargılanması ve
cezalandırılması yetkisi devlete yani devlet denen mekanizmaya
aittir. Yargılama, hürriyeti kısıtlama cezası verme ve bunu
cebren uygulama ayrıcalığı başka hiçbir kimseye yahut
tüzel kişiliğine verilmemiştir, hiç kimseye de devredilemez. Bu
yüzden, ne kadar haklı olsa da şahısların ihkakıhak
denen kendi hakkını kendisinin alması yoluna gitmemeleri, aksi
takdirde bir başka suçu işleyecekleri de emir olunmuştur. Hem
insanlar hem de devlet tarafından bir ön kabul ile benimsenmiş bu
çerçevenin, düzenli ve etkili bir biçimde işleyebilmesi için:
1) Devlete
haklarını arama yetkilerinin bir
kısmını devreden kamunun vicdanına uygun
neticelerinin ortaya çıkması,
2) Devletin
ceza verme ve infaz etme yetkilerini de adil, hızlı ve etkin bir
biçimde kullanıyor olması mecburiyeti vardır.
Her iki
ilkenin beraber gerçekleştiği durumlarda ancak adaletli devlet
işleyişinden bahsedebiliriz. Devlet de görevini yerine getirirken
temel hakları gözetmeli, otoritede bir zafiyete ve bir boşluğa
da fırsat vermemelidir. Elbette bir insanı tutuklama ve hürriyetinden
mahrum bırakma, özünde birtakım
kısıtlılıkları ve yoksunlukları
barındıran bir müeyyidedir ve elbette bu hâlin hiçbir şekilde
iyisi, arzu edileni olmaz. Ancak, suçlu insanı sadece tecrit etmek ve
sadece toplumdan soyutlamak olmamalıdır cezalandırmada murat
edilen. O insanın ıslahı, topluma kazandırılması
ve bu yapılırken de kişinin devlete ve millete kin ve husumet
duymamasını temin etme son derece önemlidir. Bu bakımdan,
devletin gözetimi ve garantisi altında cezaevlerinde bulunan
kişilerin insan olmasından kaynaklanan elbette talepleri
olacaktır.
2001 tarihli yasa ile tutukluya ana, baba, eş, kardeş veya
çocuğunun vefatı hâlinde, soruşturma evresinde savcı,
kovuşturma evresinde de hâkim tarafından iki güne kadar cenazeye
katılma hakkı verilmiş idi ancak, tutuklunun kayın
hısımlarının ihmal edildiği
anlaşılınca, 8 Ağustos 2011de bu eksikliği gideren
yeni bir düzenleme yapıldı. Şimdi 3üncü maddeyle, 5275
sayılı Yasanın 116ncı maddesine bir fıkra ekleniyor.
Tutuklulara, anası, babası, eşi, kardeşi, çocuğu ile
eşinin anne ya da babasından birinin yaşamsal tehlike
oluşturacak önemli ve ağır hastalığı hâlinde,
yetkilinin izni şartıyla, bir günlük hasta ziyaret izni getiriliyor.
Burada bir şey dikkat çekici: Tutukluya eşinin ikinci derece
kayın hısımlarının hastalığı hâlinde
hastalık izni verilmiyor. Doğrusu bunu anlamakta zorlanıyorum ve
çok insani bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Mutlaka
kişinin eşinin akrabalarına karşı yapacağı
görevleri vardır, olmalıdır. Bu dengesizliğin düzeltilmesi
lazım. Eşinin ikinci derece hısımlarının önemli
hastalıkları hâlinde de tutuklunun izin kullanmasını mümkün
hâle getirmek lazım. Bu bir insanlık vazifesidir ve bu, eşine
karşı, onun sevdiklerine karşı kişinin vefa borcudur.
Değerli milletvekilleri, hukuk hiçbir dönemde bugünlerde
yaşadığımız gibi siyasallaşmamış,
hiçbir zaman bu denli güvenilmez, akşam başka sabah başka karar
verir hâle düşürülmemiştir. Bugün toplumda öyle bir algı
oluşmaya başlamıştır ki Hâkim her zaman takdirini
Hükûmet politikaları yönünde kullanır. Bu yüzden, yapılan anketlerde
yüzde 70lere varmıştır adalete olan güvensizlik. Bunun
anlamı şudur: Adalet ve Kalkınma Partisine oy vermiş
kişilerin önemli bir kısmı dahi adalete inanmamaktadır.
Eğer toplum bugün bu noktaya geldi ise hakikaten herkesin üzüntü
duyması gerekir. Her zaman Aman tuz kokmasın. diye mahkemelerle
ilgili temennilerde bulunurduk, artık görüyoruz ki maalesef, tuzdan da
kötü kokular gelmeye başlamıştır. Ancak, bunlar
tarafımızdan defalarca söylenmiş olmasına rağmen
Yargıyı siyasallaştırmayın, hukuk herkese
lazım. uyarılarımız havada kalmıştır.
Geçmişinizde aleyhinize verilen yargı kararlarından sonra,
hesaplaşma, rövanş alma duyguları ve tabanınızın
hoşuna gideceği popülist düşünceyle aklıselim ve
sağduyudan uzaklaştınız. Sonra ne oldu? Zaman zaman
Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanın da Vicdanım
rahat değil. babında açıklamaları olayların nerelere
geldiğini gösteriyor. Kendi içinizde dahi siyasallaşan ve
yandaşlaşan yargı dolayısıyla sıkıntı
ve pişmanlıklar dillendiriliyor.
2010daki Anayasa değişikliği öncesinde AKP
yargıyı Hükûmetin emrine sokuyor, buna fırsat vermeyin. diye
feryat eden Milliyetçi Hareket Partisinin çağrıları maalesef
netice vermemiştir. Bir yıl içinde yargıyı da sindirerek,
tanzim ederek istediği kıvama getirmiş Hükûmetin bu
tavrında Anayasa değişikliğine Evet. diyen, sessiz kalan
herkesin vebali vardır. Bazı değerler kıymeti
kaybedildikten sonra daha iyi anlaşılır. Allah kimseyi
mahkemelere düşürmesin ancak işi mahkemeye düşen herkes
Milliyetçi Hareket Partisinin uyarılarının kıymetini yeni
yeni anlamaya başlamıştır.
Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıçın
feryadı ortadadır, siyasetin yargıyı
kuşattığı imasında bulunmuştur. Gerçi bu
gidişata sessiz kalarak kuşatma seviyesine gelmesine müsaade
verenlerin başında yine
kendisi gelmektedir. Biz bu dillendirmeyi şahsına bakarak samimi
bulmadığımızı ancak bu tehlikeyi önceden ifade edenler
olarak da buna yargının en tepesindeki kişinin
katılımını da son derece ciddi bulduğumuzu ifade
ediyoruz.
Yargıyı siyasallaştırma gibi bu millete tuzak kuran
zihniyetin önce kendisinin bu tuzağa düşeceğine ilahî adalete
inanan biri olarak inandığımı ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Madde üzerinde üç adet önerge vardır. Geliş sırasına
göre okutup aykırılıklarına göre işleme
alacağım:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 136 Sıra Sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle
eklenmesi öngörülen, 5275 sayılı Kanunun 116 ncı maddesinin
dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan bu fıkra
gereğince ibaresinin bu madde gereğince olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe
Nur Bahçekapılı Mehmet
Muş Mustafa
Akış
İstanbul İstanbul Konya
Muzaffer
Aslan Osman
Kahveci
Kırşehir Karabük
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 136 Sıra Sayılı yasa teklifinin
3üncü maddesinin 3üncü fıkrasının 2nci satırındaki
babasından sonra gelmek üzere (veya kardeşlerinin) ibaresinin
ilavesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 136 sıra sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda değişiklik
yapılmasına dair Kanun Teklifinin çerçeve 3. maddesi ile
değiştirilmesi öngörülen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunun 116 ncı maddesine
aşağıdaki (5) fıkranın eklenmesini, teklifin 3 üncü
maddesinde geçen "bir güne kadar" ibaresinin "iki gün"
olarak değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz
Ömer
Süha Aldan Ali
Rıza Öztürk Turgut
Dibek
Muğla Mersin Kırklareli
Bülent
Tezcan Sezgin
Tanrıkulu Doğan
Şafak
Aydın İstanbul Niğde
(3) Mali imkanları el vermediği taktirde tutuklunun ve
kendisine refakat eden dış güvenlik görevlilerinin harcırah ve
yol giderleri, Devlet Hazinesince karşılanır."
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılamıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Belli şartlarda tutukluya verilen mazeret izni; insan
haklarına uygun bir infaz rejiminin gerçekleştirilmesinde izlenecek
yollardan biri olarak kabul edilir. Ancak tutuklunun mali
imkanlarının el vermemesi nedeniyle harcırah ve yol giderlerini
karşılayamaması sonucunda, bu hakkını
kullanmaması gerek hakkın özü, gerekse Anayasanın 2. maddesinde
belirtilen "sosyal devlet" ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Mali imkanları el vermeyen tutuklunun ve kendisine refakat eden
dış güvenlik görevlisinin harcırah ve diğer yol
giderlerinin Devlet Hazinesinden ödenmesi suretiyle mazeret izninin
kullanılabilmesini sağlamak amacıyla bu değişiklik önergesi
verilmiştir.
Yaşamsal bir hastalık nedeniyle hükümlü sadece bir gün
teklifte belirtilen yakınlarıyla görüşmesinin
sağlanmasının keza teklifin amacına uygun
olmadığı nedeniyle iki gün olarak düzenlenmesini teklif
etmekteyiz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 136 Sıra Sayılı yasa teklifinin
3üncü maddesinin 3üncü fıkrasının 2nci satırındaki
babasından sonra gelmek üzere (veya kardeşlerinin) ibaresinin
ilavesini arz ederim.
Kamer
Genç (Tunceli)
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Eşinin kardeşi için de aynı hakkın
tanınması öngörülmüştür.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 136 Sıra Sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle eklenmesi
öngörülen, 5275 sayılı Kanunun 116 ncı maddesinin dördüncü
fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan bu fıkra
gereğince ibaresinin bu madde gereğince olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul)
ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tutuklu, maddenin ikinci ve eklenen üçüncü fıkra kapsamında
izin hakkından yararlanabilecek olup, eklenen dördüncü fıkranın
son cümlesinde belirtilen atfın yanlış uygulanmasına mahal
verilmemesi ve ifade netliğinin sağlanması amacıyla bu
değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4 -
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Dilek Akagün
Yılmaz
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yok.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
5inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 5 -
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent Tezcan
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yok.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 86ncı maddesi gereğince, oylamadan önce
oyunun rengini belirtmek üzere ve lehte söz isteyen Mustafa Elitaş,
Kayseri Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Gece saat tam 12yi geçti, ertesi güne döndük. Bugün, dünden kalan bir
yasayı ve kamuoyunu günlerce işgal eden bir yasayı da Genel
Kurul kabul etmiş durumda.
Bu yasa, biraz önce konuşan milletvekili
arkadaşımızın ifade ettiği gibi, Adalet Komisyonunda
görüşüldü, 16 Ocak tarihinde bastırılıp
dağıtıldı, 17 Ocak tarihinde de AK PARTİ Grubunun
önerisi doğrultusunda kırk sekiz saat geçmeden gündeme
alınması beklendi, gündeme alınmasıyla ilgili
görüşmeler yapıldı ve gündeme alındı.
Bu yasanın geliş süreci: Sayın
Başbakanımızın rahatsızlığı süreci
içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Başkanı Sayın
Baykalın ziyareti sırasında bu konuyu dile getirmesiyle
birlikte kanun teklifi milletvekili arkadaşlarımız
tarafından hazırlandı, komisyonlar aşamasından sonra
bugüne gelindi. Biz 17 Ocak tarihinde bunun kırk sekiz saat geçmeden
gündeme alınmasıyla ilgili teklifimizi verdikten ve Genel Kurul kabul
ettikten sonra, çeşitli gerekçelerle kanun teklifinin görüşülmesi
ancak bugüne gelebildi.
Bakın, değerli arkadaşlarım, geçen üç buçuk
aylık süre içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi yaklaşık 20
civarında grup önerisi getirdi. Hiçbir grup önerisinde bu kanun teklifinin
görüşülmesiyle ilgili bir grup önerisini görmedik. Açıkçası,
önce İç Tüzükle ilgili tartışmalar, arkasından siyasi
partimizin, Cumhuriyet Halk Partisinin kurultayla ilgili, 26 ve 27 Şubat
tarihlerindeki kurultayları gerekçesiyle bu kanun teklifinin
görüşmeleri ertelendi.
Açık ve net ifade ediyorum. Milletvekili
arkadaşımızın söylediği, AK PARTİ Grup
Başkan Vekillerinden ben ve Sayın Caniklinin ifade ettiği,
kamuoyuyla paylaştığımız bu konuyla ilgili, Cumhuriyet
Halk Partisinin grup başkan vekili arkadaşlarımızla
yaptığımız istişare sonunda ancak bugüne geldi. 8 Mart
tarihinde yaptığımız telefon görüşmesinde -8 Mart
günlerden perşembe- salı günü bu kanun teklifini görüşmek üzere
kararlaştırdık ama 11 Mart tarihinde, kamuoyunun çok
yakından bildiği 4+4+4 eğitim sistemiyle ilgili
getirdiğimiz kanun teklifinin görüşmeleri sırasında
komisyonda farklı şekilde ortaya çıkan olaylar neticesinde
maalesef bu teklifi yine görüşemedik ve altını çizerek ifade
ediyorum ve üzülerek ifade ediyorum, burada Cumhuriyet Halk Partisine mensup
milletvekili arkadaşlarımızın bu kanun teklifini AK
PARTİnin grubuna yüklemeye çalışmasını da
haksızlık olarak gördüğümü de ifade etmeye
çalışıyorum. 16 Ocak tarihinde komisyondan geçmiş, 17 Ocak
tarihinde kırk sekiz saat geçmeden Genel Kurul gündemine
alınması AK PARTİ Grubu teklifiyle getirilmiş bir teklifin burada
kürsüye çıkıp da milletvekili arkadaşlarımızın AK
PARTİ tarafından engellendiğini ifade etmelerini
açıkçası AK PARTİ Grubu milletvekillerine yapılan bir
haksızlık olarak değerlendiriyorum.
Eğer bu
yasa bizim teklif ettiğimiz süre içerisinde çıkmış olsaydı,
Allah rahmet eylesin, Sayın Haberal, annesi rahmeti rahmana
kavuşmadan önce belki de annesini son nefesinde ziyaret etmek imkânı
bulacaktı. Bu yükü, bu sorumluluğu hiç kimsenin AK PARTİ
Grubuna, AK PARTİ grup başkan vekillerine ve AK PARTİ grubuna mensup
milletvekillerine yükleme hakkı yoktur. Bu bilgiyi sizlerle paylaşmak
için söz almış bulunuyorum.
Yasanın
hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın
Konuşmacı bu teklifin görüşülmesini
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sen bu söylediklerine inanıyor musun Elitaş? Neden
geç kaldığı belli.
BAŞKAN
Bir saniye sayın milletvekili
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) 1inci maddeyi niye çektin o zaman?
BAŞKAN
Sayın Öztürk, bir saniye
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Niye çektin 1inci maddeyi? Neden engellediğin belli
senin.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ali Rıza Öztürk, hiç konuşma.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Öztürk, rica ediyorum.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Pazarlık yaptınız, şimdi beni
kızdırma.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hiç hakkın yok konuşmaya.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Yok ya!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Konuşmasında grubumuza
açıkça iftirada bulunmuştur, sataşmanın ötesinde iftirada
bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, buyurun. Lütfen, yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin.
IV.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
10.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın CHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce burada konuşan
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Elitaş,
açıkça iftira etmiştir, gerçekleri saptırmıştır.
Kendi söylediği cümleler dahi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bu
konuda ne kadar samimi olmadığını göstermektedir. Diyor ki:
8 Martta Cumhuriyet Halk Partisi Grubuyla biz bunu görüştük, gündeme
alalım dedik ama alamadık. Bırakalım 8 Mart öncesini,
sizin cümlenizi kabul ediyorum
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) 8 Mart tarihinde kiminle
konuştuğumu biliyorsunuz herhâlde.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sizinle ben telefonla
görüştüm, tarihi hatırlamıyorum ama sizin tarihinizi kabul
ediyorum. Bakın
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Evet, Dünya Kadınlar Günüydü.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bakın, o da doğru
değil
BAŞKAN Sayın Elitaş, hatibe müdahale etmeyin lütfen.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) O da doğru değil.
8 Mart tarihinden bugüne kadar niye bunu yasalaştırmadınız?
4+4 girdi, başka bir şey girdi, o girdi, bu girdi. Kaç
haftadır gündeme alınacak, devamlı bir bahane buldunuz,
ertelediniz. Bakan yok. dediniz, O yok, bu yok. dediniz. Gerçek ortaya
çıkmıştır, 1inci maddeden dolayı bir
sıkıntı yaşadınız.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Siz niye ertelettiniz
Sayın Hamzaçebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Siz, bugün
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Siz niye ertelettirdiniz
Sayın Çebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) 1inci maddeyi bugün
çıkardınız. Koyduğunuz gibi, Komisyonda koyduğunuz
gibi çıkardınız bunu. Evet, biz, 1inci maddenin
yanlış olduğuna ilişkin görüşlerimizi Komisyonda ifade
ettik ama sizin bugün bunu çıkarmanızın nedeni bizim Komisyonda
ifade ettiğimiz görüşler değil, başka nedenler.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Hamzaçebi, 8 Mart
tarihinde konuştuk sizinle telefonda.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Niye kabul ettiniz o zaman
Sayın Hamzaçebi?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Devam ediyorum
Devam ediyorum
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Niye söz verip elinizi
kaldırmadınız, Evet demediniz?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın
Bahçekapılı, size bravo!
BAŞKAN Sayın Bahçekapılı, lütfen
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Bir Grup Başkan
Vekiliniz buradan, siz oradan, maşallah! Bravo!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Her zaman böyle
yapıyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Hamzaçebi, 8 Martta sizi
kim aradı?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Devam ediyorum
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Gerçekleri söyleyince
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Devam ediyorum
Sayın Başkan, bunları lütfen süreme ilave edin, bunu
talep ediyorum bakın.
BAŞKAN Buyurun, buyurun
İlave edeceğim, buyurun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) İçeride bir şey
isteyip böyle sessiz kalıyorsunuz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Şimdi, ben bu konuda
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun tam 4 Grup Başkan Vekiliyle
görüştüm. Sadece Sayın Elitaşla değil, Sayın Nurettin
Canikliyle görüştüm, Sayın Ahmet Aydınla görüştüm, Sayın
Mahir Ünalla görüştüm. 1 kez sizinle değil, 4 kez görüştüm, 4
ayrı seferde görüştüm, 8 Martın öncesinde de görüştüm.
Sayın Başbakana soralım. dediniz, Onayını
alalım. dediniz, Onay aldık, alıyoruz., Efendim, bizim Grup
Yönetim Kurulumuz toplandı, toplanıyor., Karara varamadık.
MYKya gidiyoruz, orada konuşacağız. Oraya gittiniz geldiniz,
kayboldu gitti. İnsan samimi olur.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Tıpkı sizin gibi! Tıpkı sizin
gibi samimi olur!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Dersiniz ki: 1inci maddede biz terör
örgütü lideriyle ilgili bir düzenleme koyduk. Burada
sıkıntımız var. O nedenle Haberal maddesine sıra
gelmiyor. Bunu açıklıkla söyleyebilirsiniz. Böyle
kıvırmaya gerek yok, kıvırmaya gerek yok.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Siz yapıyorsunuz, siz!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Sizin tarihinizi esas alacağım,
8 Mart; diyelim ki 8 Martta görüştük.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Duvarın arkasında
konuştuklarınızla burada konuştuklarınız çok
farklı.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Onun öncesinde de görüştük ama 8
Martı kabul edelim. 8 Marttan bu tarihe kadar niye beklediniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Bir dakika süre ekliyorum, buyurun.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) Sayın Haberalın annesine Allahtan rahmet
diliyorum. Rahmete kavuştu, tepki gösterdik biz Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak. Siz dediniz ki: Onlar hiç gündeme getirmediler. Peki,
Parlamento geleneğinde, tarihinde var mı böyle bir şey?
İktidar grubunun getirmiş olduğu bir teklifle, tasarıyla
ilgili olarak muhalefet partisinin önerisini iktidar partisi kabul eder mi? Var
mı örneği? Yok. Sayın Haberalın annesi rahmetli oldu,
ertesi hafta siz bunu gündeme alacağınızı söylediniz. E,
kaç hafta geçti? Niye alamadınız? Sıkıntı neydi?
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul) İş güç, yoğunluk!
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Sıkıntı 1inci maddeydi.
Bunu açıkça itiraf edin.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Siz de 1inci maddenin kaldırılması
yönünde görüş bildirdiniz Sayın Hamzaçebi, kabul ettiniz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Bir de şunu da söyleyeyim: Oyunun
rengini belli etmek üzere iki konuşmayı da
kapatmışsınız, yakışmıyor. Sayın
Elitaş buradan konuşurken konuşma fırsatı elde edebilmek
amacıyla konuşmanın birisini talep ettim Sayın
Bahçekapılıdan ama tabii ki onun demokrasi anlayışı
bunu uygun görmediği için sataşmadan söz almak zorunda kaldım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sizden öğrendim, sizden! Demokrasi
anlayışını sizden öğrendim!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Bugün biz istediğimiz için mi getirdiniz bu yasayı?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ben verdiğimiz söz üzerinde duruyorum. Bak
benim burada aslanlar gibi grubum var, istediğimizi getiriyoruz, kimseden
korkmuyoruz.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Ha, işte doğru söylüyorsun, istediğin için
getirdin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hem şahsıma hem AK PARTİ Grubuna
iftiracı diyerek, hem AK PARTİ Grubuna kıvırtıyor
diyerek hakaret etmiştir. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elitaş.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır, bir gerçeği ifade
ettim.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Benim konuşma metnime bak!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Burada ne söylüyorsan orada da onu söyle.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Senin Bakanın katılsın önce! Senin
Bakanın katılsın, bırak onu sen! Senin Bakanın
katılsın! Benim konuşma metnim var
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sen kendinden mesulsün.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Muhalefet şerhim var, konuşma
metnim var. Bugün biz istediğimiz için mi getirdiniz?
BAŞKAN Sayın Öztürk lütfen
Sayın Elitaş, iki dakika, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Biz istediğimiz için mi getirdiniz
bugün?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) O zaman konuşma, o
zaman Evet diyoruz demeyin.
BAŞKAN Kapattım süreyi, bir saniye.
Sayın Öztürk, lütfen ama
Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) CHP istediği için mi getirdiniz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Evet diyoruz demeyin o
zaman, ucuz siyaset yapmayın.
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş.
Sayın Öztürk, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan, bir
BAŞKAN Bir saniye Sayın
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen, korktuğun için pazarlık
yapmıştın, 1inci maddeyi onun için çektin
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ucuz siyaset ucuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
demokrasi anlayışıyla
çekmedin
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ucuz siyaset ucuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
korktuğundan çektin, tamam
mı!
BAŞKAN Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Demokrasiden çekseydin komisyonda
çekerdiniz, bizim önergeyi kabul ederdiniz.
BAŞKAN Sayın Elitaş buyurun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Haksızlığını bağırarak kapatamazsın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Hadi canım sen de hadi!
BAŞKAN Sayın Elitaş buyurun lütfen.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Tutarsızlığını bağırarak kapatamazsın.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Samimiyetsizler, bir de utanmadan
çıkıp televizyondan yalan söylüyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Sayın Başkan bakın,
Grup Başkan Vekiline hakaret ediyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.13
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 00.17
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 100üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
136 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, Sayın Elitaş sataşma nedeniyle söz
istemişti.
Yeni bir sataşmaya mahal vermeden, iki dakika süre veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
11.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sesin çok yüksek
çıkması haklılıktan değil suçluluğun
emaresindendir.
Oradan, oturduğun yerde grup başkan vekillerine, AK PARTİ
Grubuna hakaret edeceksin, Ben bunları
Ne konuştuklarım
burada diye söyleyeceksin, bağıracaksın, elin yüzün
kızaracak, ondan sonra da Yanlış yapıyorsun. diyeceksin.
Bu, haksızlığın en önemli göstergesidir.
8 Mart tarihinde 1 grup başkan vekiliyle görüştük, Sayın
Hamzaçebiyle görüştük bu kanunu görüşelim mi diye.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Görüştük.
derken, ben aradım sizi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Siz aradınız beni Bu
kanunu görüşelim mi? diye.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Evet. Onu da söyleyin
ama eksik söylüyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ben de kim aradı diye sordum
burada, cevap vermediniz, başkasına laf yetiştirirken bana cevap
verme ihtiyacı hissetmediniz.
Aradınız görüştük. Önümüzdeki hafta görüşelim,
bizim de kanaatimiz o fakat bu konuyla ilgili görüşleriniz
değişti mi? dedim, Evet dediniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hangi konuyla ilgili?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bu konuyla ilgili, bu kanun
teklifini buraya getirmeyle ilgili görüşleriniz değişti mi?
dedim, Evet dediniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır, siz böyle
bir
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Bakın
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) İftira
ediyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) İftira etmiyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) İftira
ediyorsunuz, hayır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Sayın Hamzaçebi, iftira
etmiyorum, sizinle konuştuklarımı söylüyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır,
hayır
TURGUT DİBEK (Kırklareli) Bunun neresinin
pazarlığı olur?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Açık ve net şekilde,
26-27 Şubat tarihinde
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bakın, Sayın
Elitaş, yakışmıyor, yalan söylüyorsunuz
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, lütfen dinleyiniz, lütfen Sayın
Hamzaçebi
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) 26-27 Şubat tarihinde
kurultayınız gelene kadar Bu konuyla ilgili görüşmeyelim. diye
ifade ettiniz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Yalan söylüyorsunuz!
Lütfen
Ayıptır
Ayıptır
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Ve Sayın Grup Başkan
Vekilimiz açık şekilde beyan etti, basınla
yaptığı toplantıda dedi ki: 24 Ocak tarihinde gelin bu
kanunu görüşelim, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini grup
önerileriyle tıkamayın, grup önerileriyle tıkamayın bu
kanunu görüşelim. diye ifade edildi ama maalesef bugüne kadar gelen
süreçte bunun görüşülmemesinin en büyük sorumluluğu, tekrar
altını çizerek ifade ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun net
olmayan tavrından
kaynaklanmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri
de bu konunun böyle olduğunu maalesef bilmiyorlar. Bunu ifade etmek
istedim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Konuşmacı gerçek dışı bir
beyanda bulunmak suretiyle bana sataşmıştır. Söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN Biraz önce aynı şeyler söylendi Sayın
Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hayır ama bakın yeni bir şey
söyledi.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.
İki dakika
Karşılıklı devam edecek
anlaşılan.
Buyurun.
12.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Elitaşın
bahsettiği gibi bir konuşma olmamıştır. Bütün kutsal
değerlerim üzerine yemin ediyorum ki Bu kanunla ilgili görüşünüz
değişti mi? şeklinde bana bir soru sormamıştır
ve ben de böyle bir konuda bir değerlendirme
yapmamışımdır. Bütün kutsal değerlerim üzerine yemin
ediyorum.
Bu kadar iftira olamaz! Ayıptır, ayıptır! Daha
ağır bir şeyi söylememe şu kürsü izin vermiyor.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Bundan sonra konuşmalarımızı
kayıt altına alacağım. Bu ikinci oldu.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) O zaman ben size şunu
da söyleyeyim: Sizden bir grup başkan vekili bana şunu dedi, bunu
söylemek istemezdim: Biz 1inci maddede BDPnin tepkisinden çekiniyoruz. BDP
kürsüyü işgal edecek. Bu nedenle bunu getirmekten imtina ediniyoruz,
çekiniyoruz. Eğer ısrar ederseniz o grup başkan vekilinin
ismini de verebilirim burada. Biraz önce Sayın Ahmet Aydına o ismi
verdim, arzu ederseniz burada bunu verebilirim. Hoş olmuyor iftira atmanız.
İnsan çıkar açıklıkla söyler. Eğer açıklıkla
söyleyemeyeceği bir şey varsa susar, ayıptır. Sayın
Elitaş, hakikaten bugün bir başka Elitaş tanıdım,
siyaseten polemikler yapılır, konuşmalar yapılır,
gruplar kendi haklarını savunurlar, açıklıklardan yararlanmaya
çalışırlar ama benim söylemediğim bir şeyi bana
söyleyerek, üstüme atarak bana iftira ettiniz. Siz bana Grubunuzun görüşü
değişti mi? diyeceksiniz, ben de Evet. diyeceğim! Böyle sizin
bana diyebilmeniz, benim size Evet. diyebilmem için bundan önce bu konuda bir
diyalog olması gerekir aramızda. Ne grup değişikliği?
Grubumuzun görüşü baştan beri ayakta duruyor, siz
ayaklarınızın üzerinde duramadınız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ADİL KURT (Hakkâri) - Sayın Başkan
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye, bir saniye. Önce hanginize söz vereyim?
Önce Sayın Kurt istedi. Bir saniye Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, orası
muhatabı değil. İftira edilen şahıs benim, iftirayla itham edilen şahıs benim.
Sayın Hamzaçebi yaptığı konuşmaları ifade ediyor.
Ben konuşmalarımızı,
telefon konuşmalarımızı, ne konuştuğumuzu
şimdi ifade etme hakkına sahip oldum.
BAŞKAN Sayın Elitaş, bu sabaha kadar devam edecek ve
neticede de mahkemede tazminat davasıyla halleşeceksiniz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, bir
doğruyu bulmamız lazım.
BAŞKAN - Buyurun iki dakika söz veriyorum.
13.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, günlerden 8
Mart, Dünya Kadınlar Günü. Sayın Başbakanın Mardinde
toplantısı var. Kadınlar Günüyle ilgili Mardinde toplantı
çerçevesinde Sayın Hamzaçebi beni aradı. Dedi ki: Böyle böyle bir
durum var. Biz bu konuyu görüşmek istiyoruz. Önümüzdeki hafta
görüşebilir miyiz? Akif Bey, görüşebiliriz. dedim. Ben bir
arkadaşlarımla istişare edeyim, Sayın Başbakanla da görüştükten
sonra bu meseleyi gündeme getirelim, önümüzdeki hafta bu konuyu
değerlendirelim. dedim. Tamam denildi. Sayın Başbakanla
görüştük, Sayın Başbakan dedi ki: Daha hâlâ
çıkarmadınız mı o yasayı? Açık ve net ifade
ediyorum. Daha hâlâ bu yasa çıkmadı mı? dedi.
Bakın, değerli arkadaşlar, yine aramızdaki geçen
diyalog: Sayın Hamzaçebi, Biz diğer arkadaşlarımızla
yaptığımız görüşme çerçevesinde bu Sayın
Baykalın teklifi olduğundan dolayı bunu gündeme almak
istemiyoruz... Niye? Kurultaydan önce gündeme almak istiyoruz. diye
ifadeler kullandı.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Kim? Ben mi?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Açık ve net söylüyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sen
ahlaksızsın! Sen şerefsizsin!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Alçak sensin! Alçak, şerefsiz
sensin!
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Şerefsizsin sen!
Ahlaksızsın! Ahlaksız!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) Doğruları duymak niye
rahatsız ediyor seni!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.23
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 00.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet
Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 100üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
136 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın; Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibekin; 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları
(2/241, 2/84) (S. Sayısı: 136) (Devam)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın Hamzaçebi, buyurun.
V.
AÇIKLAMALAR (Devam)
8.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaşın bazı ifadelerine karşı
gösterdiği tepki ve söylediği sözlerden dolayı özür
dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce burada üzücü bir olay
yaşadık. Sayın Elitaşın gerçek dışı
olduğunu ifade ettiğim beyanlarından sonra, yerime geçtikten
sonra, kendisinin buraya, kürsüye çıkıp yine gerçekle hiçbir ilgisi
olmayan birtakım beyanları üzerine yerimden birtakım tepkilerde
bulundum, aşırı tepkilerde bulundum. Bu tepkileri, her şeyden
önce kendime uygun bulmadım, üslubuma uygun bulmadım. Sayın
Elitaştan ve Genel Kuruldan özür diliyorum. (Alkışlar)
Bunların olmaması gerekir. Bu özrüm, Sayın
Elitaşın açıklamalarının doğru olduğu
anlamına gelmiyor, orada aynı noktadayım. Çok kısaca, bir
dakikalık zaman içerisinde söyleyeyim; o hafta Sayın Başbakanla
görüşeceğini söyledikten sonra bana Elitaş dönmedi, ben ertesi
hafta Sayın Canikliye sordum yani söylediği şekilde bir
diyaloğun olmasının imkânı yok. Sayın Başbakanla
görüştükten sonra bana dönmedi veya görüşüp görüşmediğini
bilmiyorum. Sayın Canikli de görüşmemizde Tamam, onun onayı
alındı. dedi ama ondan sonra bir türlü görüşülemedi. Sonra
Ahmet Aydınla görüştüm, Sayın Mahir Ünalla görüştüm. Bu
bir türlü gerçekleşmedi. Bunu da bilginize sunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bir dakika
söz talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş.
9.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Akif Hamzaçebinin bazı ifadelerinden üzüntü duyduğuna ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden eleştiri en ağır
ve incitici olabilir, her şeyi söyleyebiliriz, yeter ki hakaret etmeyelim,
yeter ki iftira atmayalım.
Bizim hayattaki en önemli değerlerimiz,
varlığımız ailemiz, anamız, babamız,
evlatlarımız. Üzüldüm, yakıştıramadım, hiç de
kendisinden beklemediğim bir tavırla, belki başkası söylese
Hoş diyebilirdim, Olabilir. diyebilirdim ama uzun yıllar
tanıdığım Sayın Hamzaçebinin -burada ifade etmek
istemiyorum- 26 Eylül 2006 tarihinde, ramazanın 3ünde rahmeti Rahmana
kavuşan aziz anama
Söylemek istemiyorum, aynen de iade etmek de
istemiyorum çünkü analar aziz bir varlıktır. Hiçbir
tartışmaya evlatlarımız, analarımız
karıştırılmamalıdır. Şahsımızla
ilgili her şey olabilir. Bütün milletvekili arkadaşlardan istirham
ediyorum, en ağır eleştiriler olabilir, en incitici şeyler
söylenebilir, yanlış ifadeler de kullanabiliriz ama bu
kullandığımız meseleler bizim aziz olarak kabul
ettiğimiz değerlerin üzerine olmaması gerekir diyor yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın; Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibekin; 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu ve Adalet Komisyonu Raporları (2/241, 2/84) (S.
Sayısı: 136) (Devam)
BAŞKAN İç Tüzük Madde
86 gereğince aleyhte söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gecenin bu vakti
sabrınızı zorlamak istemiyorum.
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Doğan Kubatın
vermiş olduğu teklifin yasalaşacağını umuyor, bu
teklifin milletimize, memleketimize hayırlara vesile olmasını
temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 2 Mayıs 2012 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 00.49