TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
104üncü Birleşim
9 Mayıs 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bingöl Milletvekili
İdris Balukenin, çok dilli belediyecilik hizmetlerine ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, hidroelektrik santralleri ve ekolojiye ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, engelli yurttaşlarımızın
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Millî Savunma Bakanlığı
izin vermediği için Hasdal ve Hadımköy askerî cezaevlerinde açık
görüş ziyareti yapamadığına ve cezaevlerinde keyfî yönetim
olduğuna ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, işçilerin sendikalaşma
hakkına saygı gösterilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
3.- Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkanın, biçerdövercilerin sorunlarına, uzman
çavuşların özlük haklarında yaşanan sorunlara ve uzman
çavuşluktan ayrılanların mağduriyetine ilişkin
açıklaması
4.- Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygünün, Kocaelide pankart açan 2 vatandaşın
uzun tutukluluk sürelerinin vicdani ve hukuki olmadığına ve özel
yetkili mahkemelerin tutumlarına ilişkin açıklaması
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın, astsubayların sorunlarına
ve Hükûmetin bu sorunlara duyarlı olması gerektiğine ilişkin
açıklaması
6.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fıratın, tutuklu bulunan 8 milletvekiliyle ilgili
yasal düzenlemelerin yapılıp millet iradesine saygı gösterilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncelin, Antalya Çıralıda yapılan
yıkımların durdurulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğanın, Vanda TOKİ tarafından kaç
konut yapılacağını ve bir inşaat firmasının
Vanda yapacağını belirttiği yapıları yapıp
yapmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
9.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmakın, şike soruşturması
nedeniyle futbolda bir kaos yaşandığına ve Süper Lige
çıkan Elâzığsporu ve İkinci Lige çıkan Nazilli
Belediyesporu kutladığına ilişkin açıklaması
10.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, TBMM Başkan Vekili Meral Akşenere
yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin
açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılının, TBMM Başkan
Vekili Meral Akşenere yapılan saldırıyı
kınadıklarına ilişkin açıklaması
12.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, TBMM Başkan Vekili Meral
Akşenere yapılan saldırıyı
kınadıklarına ilişkin açıklaması
13.- Konya Milletvekili
Faruk Balın, TBMM Başkan Vekili Meral Akşenere yapılan
saldırıyı kınadıklarına ilişkin
açıklaması
14.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, TBMM Başkan Vekili Meral Akşenere
yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin
açıklaması
15.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, 8 milletvekilinin tutuklu
olmasının millet iradesinin tutuklu olması anlamına
geldiğine ve konunun çözümü için Hükûmetin üzerine düşeni
yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
16.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, 8 milletvekilinin tutuklu
olmasının millet iradesinin tutuklu olması anlamına
geldiğine ve konunun çözümü için Hükûmetin üzerine düşeni
yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
17.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, tutuklu milletvekilleri için suçüstü hâlinin
söz konusu olmadığına ve Anayasanın 83üncü maddesinin
tatbik edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
18.- Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın, tutuklu iken aday
gösterilenlerin milletvekili seçilebilme ehliyetini haiz olduklarına ve
Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batumun ifadelerine ilişkin
açıklaması
19.- Konya Milletvekili
Faruk Balın, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
eksik ve yanlış anlaşılabilecek bilgi verdiğine
ilişkin açıklaması
20.- Antalya
Milletvekili Gürkut Acarın, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
21.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Başbakanın 2007
seçimlerinden sonra polislerin özlük haklarıyla ilgili verdiği söz
üzerine polislerin müjdeli haber beklediğine ilişkin
açıklaması
22.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Bezmiâlem Vakıf Üniversitesinde usulsüz
ve haksız bir şekilde profesör unvanı
kullandığı için şikâyet edilen Güngör Eroğlu
hakkında ne işlem yapıldığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
23.- Kocaeli
Milletvekili Haydar Akarın, konuşmasında maksadını
aşan bir ifadesi olduğuna ve sözünü geri aldığına
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, yerel basının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/271)
2.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğan ve 19 milletvekilinin, Türkiye
sınırından
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 24 milletvekilinin, ülkemizdeki
KOBİ'ler ile küçük esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/273)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- CHP Grubunun,
7/5/2012 tarihinde Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve
arkadaşlarının Devlet Tiyatroları ve tiyatro
sanatçılarının sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının bulunması
amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 9/5/2012 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili
Aylin Nazlıakanın, Sakarya Milletvekili Ayşenur
İslamın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Sakarya
Milletvekili Ayşenur İslamın, Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıakanın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Eskişehir
Milletvekili Bedii Süheyl Batumun, Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağın şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S. Sayısı:
180)
3.- Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu ile Anayasa Komisyonu Raporları (1/564) (S.
Sayısı: 201)
4.- Afet
Sigortaları Kanunu Tasarısı ve Zorunlu Deprem Sigortasına
Dair Kanun Hükmünde Kararname ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (S. Sayısı: 224)
X.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcunun,
Başkanlık olarak TBMM Başkan Vekili Meral Akşenere
yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin
konuşması
XI.- OYLAMALAR
1.- Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının oylaması
2.- Afet
Sigortaları Kanunu Tasarısı ve Zorunlu Deprem Sigortasına
Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmazın, MYO
mezunu çay eksperlerinin kamu ve özel sektöre ait işletmelerde zorunlu
olarak çalışmalarını sağlayacak düzenlemelere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı (7/5892)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Diyanet İşleri Başkanlığı personeli için
yapılan seviye tespit sınavlarına ilişkin sorusu ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı
(7/5904)
3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulutun,
bazı Avrupa ülkelerinde yasaklanan bir GDOlu mısır
çeşidinin ülkemize yem amaçlı olarak ithal edilip
edilmeyeceğine,
Pamuk üretimindeki sorunlara ve çözüm yollarına,
- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Bakanlığın Kütahya Merkez ve ilçelerindeki tesis ve personel
ihtiyacına,
- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, bitkisel
yağ üretimi ve yağlı tohum ile ham yağ ithaline,
- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulunun, okullarda uygulamaya başlanacak olan Okul Sütü
Projesine,
İlişkin soruları ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/5953), (7/5954),
(7/5955), (7/5956), (7/5958)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
Kütahya 1inci Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığı
Kışlasının Kastamonuya taşınmasına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı İdris Naim
Şahinin cevabı (7/5965)
9 Mayıs 2012
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
_____0_____
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 104üncü Birleşimini açıyorum.
III. Y O K L A M A
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, çok dilli belediyecilik hizmetleri
hakkında söz isteyen Bingöl Milletvekili İdris Balukene aittir.
Buyurunuz Sayın Baluken.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, çok dilli belediyecilik
hizmetlerine ilişkin gündem dışı konuşması
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok dilli
belediyecilik hizmetleriyle ilgili, belediyelerimize yönelik
başlatılan soruşturmalar üzerine, grubum adına
bilgilendirme yapmak üzere, söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bahse konu geçen soruşturma süreçleri Nusaybin, Bismil,
Derik ve Kızıltepe belediyelerimizle ilgili
başlatılmış olup aslında, partimizin diğer belediyeleriyle
ilgili de aba altından sopa gösterme şeklinde bir tehdit süreci
şeklinde yürütülmektedir.
Burada, tabii şu hususların özellikle belirtilmesi gerekiyor:
Yeni anayasayla ilgili tartışmaların
yapıldığı, müzakerelerin yürütüldüğü böylesi önemli bir
süreçte çok dilli belediyecilik hizmetlerinin soruşturmaya tabi
tutulmasının aslında AKP Hükûmetinin gerçek niyetinin ne
olduğuyla ilgili önemli ipuçları
barındırdığını düşünüyoruz. Burada,
özellikle Nusaybin Belediyemizde İçişleri Bakanlığı
müfettişlerinin soruşturmayla ilgili iddiasını okuyarak
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakın, İçişleri Bakanlığı müfettişi
Nusaybin Belediyesinden savunma isterken iddiasını nasıl
şekillendirmiş: Nusaybin Belediye Meclisinin 6/9/2011 tarih ve 149
sayılı kararı ile ilçede çok dilli -Kürt, Arap, Süryani ve tüm
diller- çok kültürlü ve farklı inançlardan oluşan halkların
yaşaması nedeniyle, söz konusu farklılıkların
talepleri, istekleri ve istedikleri hizmetlere yardımcı olmak
amacıyla belediye meclisi ve belediye çalışanları olarak
çok dilli belediyecilik ve ana dilde hizmet verilmesine yönelik karar
almış olduğunuz tespit edilmiş olup bununla ilgili
savunmanız yedi gün içerisinde istenmektedir. diye tebliğ
edilmiştir.
Sayın Başkan, gürültü çok olduğu için
konuşmamızı yapamıyoruz. Müdahale ederseniz
PERVİN BULDAN (Iğdır) Başkan da
konuştuğu için
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sayın Başkan,
konuşmamı yapamıyorum ben salondaki gürültüden dolayı.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Baluken.
SIRRI SAKIK (Muş) Başkanım baştan alın.
BAŞKAN Tekrar kürsüyü üç dakikaya ayarlayacağım size.
SIRRI SAKIK (Muş) Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, devamlı tekrar etmek
istemediğim için tekrar ikaz etmedim ama kürsüye çıkan milletvekili
arkadaşlarımızı daha iyi duyabilmek için biraz sessiz
olmanızı tekrar rica edeceğim.
Buyurunuz Sayın Balüken.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Değerli milletvekili arkadaşlarım,
dinlemediğiniz için özellikle tekrar vurgulayayım: İçişleri
Bakanlığı müfettişinin belirtmiş olduğu cümleler
şudur: Çok kültürlü, çok dilli ve farklı inançlardan oluşan
halkların yaşaması nedeniyle söz konusu
farklılıkların talepleri, istekleri ve istedikleri hizmetlere
yardımcı olmak amacıyla Belediye Meclisi olarak çok dilli
belediyecilik hizmeti kararı almış olduğunuz tespit
edilmiş olup yedi gün içerisinde savunma verilmesi
diye
belirtilmiş. Bakın, buna gönderilen savunmada da Nusaybin Belediyemiz
şu şekilde ifade etmiş: Gerek ilçemizde ikamet eden gerekse
ilçemize dışarıdan alışveriş, turistik ve benzeri
amaçlarla gelen, resmî dilimiz olan Türkçe dışında farklı
bir dile hâkim olan, Türkçeyi bilmeyen insanlarımıza yönelik belediye
hizmetlerinin daha anlaşılır kılınması ve
katılımcı, halkçı belediyecilik
anlayışının esas alınması amacıyla şu
konularda çok dilli belediyecilik hizmetini esas aldık: Belediye web
sitesi açılışı, kültürlerin tanıtımını
sağlayan tabelalar, belediye birimlerini gösteren tabelalar ve takvimlerin
basımında çok dilli bir belediyecilik hizmetini esas aldık.
deniyor. Burada tabii, özellikle BDPli belediyelerin seçilmesinin yerel
yönetimlerimize yönelik operasyonların bir devamı olduğunu
belirtmek istiyorum çünkü AKPli Mardin Belediyesi, BDPde olmayan Midyat
Belediyesi, yine Nusaybinin hemen yakınında bulunan Artuklu Üniversitesinin
çok dilli hizmetle ilgili yapmış olduğu uygulamaların
hiçbirisi soruşturmaya tabi tutulmazken belediyelerimize yönelik özel
olarak böylesi soruşturma süreçleri yürütülüyor. Bölgeye gitmeye gerek
yok. Turistik yerlere, metropol şehirlere, Ankara, İstanbul, her
tarafa bakalım. Türkçe dışında farklı
dilleri bilen bütün vatandaşlara yönelik, yön tabelalarından
tutalım da yemek menülerine kadar farklı dillerin
kullanıldığı hizmetleri hepiniz biliyorsunuz. Bugün,
Bağdat Caddesine, Ankarada Tunalı Hilmi Caddesine, Çankayaya
gittiğiniz zaman, market isimlerinin bile Türkçe
olmadığını hepiniz biliyorsunuz. Bunlarla ilgili yürütülen
tek bir soruşturma yokken BDPli belediyelere yönelik böylesi
soruşturmaların başlatılmasını bilinçli bir
politika olarak görüyoruz.
Süremiz çok kısıtlı olduğu için, ben bazı
resimler getirmiştim, onları paylaşacaktım ancak Nusaybin
Kaymakamlığı, Mardin Belediyesi, Midyat Belediyesi ve
bahsetmiş olduğumuz bütün metropol şehirlerinde uygulanan bir
hizmetin BDPli belediyeler tarafından yapılması soruşturmaya
tabi tutuluyorsa hepinizin tekrar düşünmesi gerekiyor.
Burada, yeni anayasayla ilgili, farklılıkları esas alan
özgürlükçü bir anayasa mı düşündüğünüz, Kürt sorunuyla ilgili
müzakereci ve diyalogcu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) -
bir çözümü mü esas
aldığınızla ilgili bu yaklaşım bir turnusol
kâğıdı olacaktır, bir ayraç olacaktır. Bu nedenle, AKP
Hükûmetine, bu konuyla ilgili, kamuoyuna, partimize ve halkımıza
derhâl bir açıklama çağrısını yapıyorum.
Teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.
Gündem dışı ikinci söz, hidroelektrik santralleri ve
ekoloji hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeriye aittir.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yeniçeri.
2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, hidroelektrik
santralleri ve ekolojiye ilişkin gündem dışı
konuşması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin diğer taraflarında olduğu gibi
Doğu Karadenizin hemen her köşesinde yaşayan halkın
tamamı HES mağduru hâline getirilmiştir. HES mağduru
illerden birisi de Gümüşhane ilimizdir.
Gümüşhane ilinin iki önemli kaynağı vardır.
Bunlardan birisi insanı, diğeri de yemyeşil ormanlarıyla yaşayanlara
hayat veren dereleri ve madenleridir. Yeşil doğa sayesinde henüz
büyük kentlere göç etmemiş yöre insanı, dişiyle,
tırnağıyla topraklarına tutunmaya çalışıyor
ancak AK PARTİ İktidarı döneminde bölgenin
doğasının, suyunun ve maden yataklarının hoyratça
kullanılması halkta büyük endişelere sebep olmaktadır.
Gümüşhanede şirketler altın üretimi için siyanür
kullanmaktadır. Siyanür, ne yapılırsa yapılsın,
sonuçta toprağı ve çevreyi zehirlemektedir. Gümüşhaneli
siyanürle kucak kucağa yaşarken bir de HES felaketiyle
karşı karşıya bırakılmıştır.
HES'lerle âdeta bölge halkının soluk borusu tıkanmak
istenmektedir.
Gümüşhane halkı HES'ler yüzünden tedirgin, kaygılı
ve huzursuzdur. Halk HES'lere karşıdır ve yaşam
alanlarına müdahale edilmesini istememektedir.
Ekolojiyi allak bullak edecek olan HES'ler için hazırlanan projeler
üstünkörü, gerçek değerlerden, ciddi analizlerden yoksun, eksik ve uydurma
bulgularla doludur.
Gümüşhane ili Torul ilçesine bağlı vadiye kurulması
hedeflenen Kuzey-1, Kuzey-2, Kuzey-3 HES projeleri söz konusudur. Ancak vadinin
suyu zaten Torul Barajı, Kürtün Barajı ile Kürtün Doğankent
arasındaki mevcut olan birçok HES'i besleyen ana kaynaktır. Bu
kaynağı, tümüyle aktığı derelerden alıp borulara
sokmak, bölgenin coğrafyasına, bitkisine, hayvanına ve
insanına ihanet etmek anlamına gelmektedir. Bu proje, bölgedeki
canlıların hayatına son verme, insanların da
boğazlarını sıkma ve göçe zorlama projesidir.
Bölgede bulunan İnkılap, Dedeli, Kalecik, Gülaçar, Bahçelik,
Günay, Kocadal, Yalın Kavak, Işık, Arılı Köyleri
doğrudan; Dibekli, Boyluca, Hasköy ve Kodil Bahçe köyleri dolaylı
olarak bu HES'lerden etkilenecektir.
HES'leri yapacak firmanın hazırladığı proje
tanım dosyası ise gerçekler üzerine kurulu değildir.
Örneğin bu dosyada, "projenin
bulunduğu vadide kayda değer bir sulama kullanımı
yoktur" diyor. Bu doğru değildir, aksine vadide ciddi
manada sulama amaçlı su kullanılmakta olup bahar ve yaz
aylarında 10 bini aşan nüfus bölgede tarımsal faaliyet
sürdürmektedir.
Yine firmanın tanıtım dosyasına göre, vadide herhangi bir tesis mevcut
değildir. Bu da doğru değildir, vadide beş adet
alabalık tesisi yanında dört adet de su değirmeni ve sulama
kanalları vardır.
Yine firma tanıtım dosyasında Hidrolojik açıdan herhangi bir sorun yok denilmektedir. Bu
da doğru değildir, firma tanıtım dosyasında debi
ölçümlerini gösteren ölçümler, HES'in kurulacağı yerin
Ayrıca,
Artabel Tabiat Parkının, tabiat parkı olarak ilan edilmesiyle
bölgenin hidrolojik yapısı dokunulmazlık kazanmış
olmaktadır. Oraya dokunan hem Gümüşhaneliye dokunmuş hem de imzalanan
sözleşmelere göre suç işlemiş oluyor.
Bölgedeki
hayvancılık, arıcılık, besicilik, meyvecilik,
balık havuzu, su değirmenleri ve sulama kanalları HES'lerin
devreye girmesiyle yok olacaktır. Projenin gerçekleşmesi durumunda
Artabel Tabiat Parkı, Kuzey-1 Hidro Elektrik Santralinden doğrudan,
diğer HESlerden ise dolaylı olarak etkilenecektir.
Bölgede 141
adet bitki türü, 30 memeli, 88 kuş türü vardır. Tabiat
Parkındaki 141 bitki türünün 12'si endemik ve bunlardan 10 tanesi
kırmızı listededir. Yine, bölgedeki 30 memelinin 6'sı, 88
kuş türünün de 81'i kırmızı listedir.
HES'lerin
devreye girmesiyle, başta su canlıları ve memeli hayvanlar olmak
üzere, bir çok fauna ve flora türleri geri dönüşü imkânsız tehdit ve
tehlike altına girecek, zarar göreceklerdir.
Sayın
Bakan, bu konuda "Su akar, Türk bakar" gibi ucuz laflar etmekte, Biz
vadiyi susuz bırakmayacağız, can suyu vereceğiz. türünden
zevahiri kurtarma açıklamaları yapmaktadır.
Dereden akan
su demek, orada yaşayan insanlar için hayat demektir.
"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." sözüne
uygun davranmanın tam da zamanıdır. Bana köy
muhtarlarının verdiği dosyadaki son cümle şudur:
"Bülbülü eti için kesmeyiniz, Gümüşhane'ye
kıymayınız.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın
Yeniçeri.
Gündem
dışı üçüncü söz, engelli yurttaşların sorunları
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanala aittir.
Buyurunuz
Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, engelli yurttaşlarımızın
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere ve tüm
vatandaşlarımıza engelsiz bir yaşam dileyerek saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, engellilik bir kusur değil, hepimiz bir engel
adayıyız ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerek
yapılan yasama faaliyeti nedeniyle gerek tüm işlemlerde engelli
vatandaşlarımızdan işitme ve konuşma engellilerin de
en azından buradaki faaliyetleri öğrenme ve bilgilenme hakkı
var. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda işitme ve konuşma
engellilerle ilgili işaret diliyle bir açıklamanın
yapılmaması gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisinin büyük bir
kusurudur, büyük bir hukuki ayıbıdır. Bu hukuki ayıp ve
kusurdan bir an önce kurtulabilmeli, bunun için kamu kurumlarında engelli
istihdam oranı artırılmalı ve bu anlamda dilencilikten
kurtarılıp bir iş sahibi yapılabilmelidir.
Değerli arkadaşlar, Engelliler Haftası,
Birleşmiş Milletlere üye olan yüz elli altı ülke tarafından
10 mayıs ve 16 Mayıs tarihleri arasında etkinliklerle
anılmakta ancak sorunlar dile getirildikten sonra hiçbir soruna çözüm
bulunamamaktadır. Ülkemizdeki nüfusun yüzde 12,29u yani 8 milyon 431 bin 937
kişi engellidir ancak ülkemizde hâlen yasal düzenlemelerde engelli
vatandaşlarımızdan bahsedilirken özürlü deyimi
kullanılmaktadır.
Değerli arkadaşlar özürlü kelimesi, Türk Dil Kurumuna göre
Kusuru olan, defolu olan diye tanımlanmaktadır. İnsan defolu
olur mu? Defo kavramı mal için kullanılır. Bu, aynı
zamanda bir hukuki ayıp anlamına gelir. Tabii, bunu görsel anlamda,
pratik olarak tam anlayabilmek için size ben bir çorap getirdim değerli
arkadaşlar. Şimdi, bu çorabı -farklı renkler var- çorap
makinesi bu çorabı ördüğü zaman eğer makinenin bu orta
şeritteki ipliği biter ise, aynı renkten devam eder ise biz buna
defolu çorap deriz değerli arkadaşlar veyahut da bunun topuk
kısmındaki iplik ile diğer gövdedeki iplik farklıdır.
Bu iplik biterse, makine bu şekliyle diğer normal ince ipliğe
devam ederse biz buna defolu çorap veya özürlü çorap deriz. Yani bu hukuki
anlamda bir hukuki ayıptır.
Bu anlamda, ben, 5378 sayılı 2005 yılında AKP
Hükûmeti tarafından Özürlüler Kanunu diye tabir edilen, kavramı bu
şekilde kullandıkları için ayıplıyorum,
kınıyorum. Bir an önce Hükûmetin bu özürlüler Kanunu kavramından
vazgeçip engelli deyimi kullanmasına davet ediyorum.
Engelli vatandaşlarımızın sorunları nelerdir?
Bir, rapor sorunu var. iki, istihdam sorunu var. Üç, erişebilirlik sorunu
var. Dört, ayrıştırıcı değil
kaynaştırıcı uygulama sorunu var. Şimdi bu
başlıklar altında konuya devam edersem, rapor sorunu, şu
anda Avrupa Birliği standartlarına göre Türkiyedeki bu engellilerin
yüzde 98i engelliyken Hükûmete göre bu oran bir gecede yapılan yönetmelik
değişikliğiyle yüzde 40a indirildi değerli
arkadaşlar. Yani burada niye böyle indirildi? Hatta Hükûmet, bu
raporların belirli hastanelerden alınmasına yönelik
vatandaşı zorunlu kıldı, üniversite hastanelerinden bu
rapor alınamamakta, bu sebeple mümkün
olduğu kadar vatandaşlarımızın, yani engelli
vatandaşlarımızın sayısını azaltarak
Birleşmiş Milletlerin standartlarında belirtilen bu engelliler
haklarından yararlanmasını aza indirtebilmek içindir.
İstihdam sorununa gelince: Kamuda 34.325 engelli personel kadrosu
bulunduğu hâlde bugüne kadar bu kadro doldurulmamakta, Ceza Kanununun
122nci maddesi uyarınca bu bir ayrımcılıktır. Hükûmet
engellilere karşı ayrımcılık suçunu işlemekte ve
bu suçu işlemeye devam etmekte. Bu anlamda, tüm engellileri,
Başbakanlığı, düzenleme kanunu uyarınca tüm
bakanların ita amiri olarak Başbakan burada sorumlu olduğu için,
Başbakan hakkında suç duyurusunda bulunmasını ve bu anlamda
tazminat davası açmasına davet ediyorum değerli arkadaşlar.
Erişebilirlik sorunu açısından Sayın -Şehircilik
Bakanımız burada- vatandaşlarımız şehirlerde,
engelli vatandaşlarımızın hiçbirisi kaldırımlarda
dolaşamamakta
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL
(Devamla)
belediye otobüslerine binememekte, halk
otobüslerine binememekte,
kaldırımlardaki ağaçların boyu kısa olduğu
için görme engelli olan vatandaşlarımız onlara çarpmakta. Ne olur,
yani engelsiz bir dünyada engelli vatandaşlarımızla yaşamak
umuduyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.
Sisteme
girmiş sayın milletvekillerimize, İç Tüzük 60 gereğince bir
dakika söz vereceğim.
Buyurunuz
Sayın Ağbaba.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın, Millî Savunma
Bakanlığı izin vermediği için Hasdal ve Hadımköy
askerî cezaevlerinde açık görüş ziyareti yapamadığına
ve cezaevlerinde keyfî yönetim olduğuna ilişkin açıklaması
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, ben, ayrımsız bütün
insanların insan haklarına saygı duyduğumu belirtmek
istiyorum.
10dan fazla
hapishane gezdim, 100den fazla mahpus ziyaret ettim. Gittiğim her
hapishanede açık görüş yaptım ama dün Hasdal ve Hadımköyde
açık görüş ziyareti yapamadık. Millî Savunma
Bakanlığından ısrarla izin istememize rağmen izin
verilmedi. Bu ayrımcı ve antidemokratik uygulamayı
kınıyorum. Milletin vekillerine bu uygulamanın neden
yapıldığının izahını istiyorum.
Ayrıca,
cezaevlerinde tam anlamıyla bir keyfî yönetim var. Örnekler çok ama bir
örneği vermek istiyorum: Sincan 1 No.lu Cezaevinde, içlerinden birisi de
Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyesi Sayın Mustafa Balbay, herkesin yasal
hakkı olan haftalık on saate kadar sohbet hakkı Sincan 1 No.lu
Cezaevine girmiyor. Orada tam bir tecrit var, tam bir işkence var.
Cezaevlerindeki bu keyfî yönetimi kınıyorum, bunu yapanları da
göreve davet ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ağbaba.
Sayın
Tüzel
2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin,
işçilerin sendikalaşma hakkına saygı gösterilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çalışma
Bakanlığının yanı başında 35 işçi on
gündür bir direniş sürdürüyor. Bunlar, 1937den beri faaliyet yürüten ünlü
ayakkabı firması TOGO işçileridir. Anayasal hakkını
kullanmak için Deri-İş Sendikasında örgütlenmiş, ancak
patronun yanıtı bu işçileri işten atmak şeklinde
olmuştur. İşte, Türkiyede sendikal hak ve örgütlenme
özgürlüğünün durumu budur. Sendikalaşmak sözde haktır ama gerçek
olan, gerçekleşen sermaye sınıfı patronun işten
çıkarma hakkıdır. Yasalarda suç olmayan bu keyfîlik, hukuksuzluk
işçinin her yerde karşısına çıkmakta, nerede daha iyi
bir çalışma koşulu, ücret ve kurallı çalışma için
hak isteyen işçi varsa onlar kapıya konulmaktadır.
Çalışma
Bakanını göreve çağırıyorum. Ülkenin her yerinde
ayyuka çıkmış bu işten atmaların durdurulması,
işten atılan işçilerin işe alınmalarının
sağlanması, işçinin sendikalaşma hakkına saygı
gösterilmesinin sağlanması ve burada bekleyen sendika
yasasının bir an önce Genel Kurula indirilmesi için Sayın
Bakanı göreve davet ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın
Özkan...
3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın,
biçerdövercilerin sorunlarına, uzman çavuşların özlük
haklarında yaşanan sorunlara ve uzman çavuşluktan
ayrılanların mağduriyetine ilişkin açıklaması
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tarım
işletmeleri bugünlerde hasada başlamaktadır ancak burada
biçerdövercilerin sorunları vardır. Kira sözleşmesiyle ihaleye
girmek isteyen biçerdöver sahiplerini ihaleye almama gibi bir durum söz
konusudur. Bakanlık yetkililerini, eşitlik ilkesine dayanarak ihaleye
almalarını rica ediyorum, bir.
İkincisi,
Türk Silahlı Kuvvetlerinde uzman çavuşların özlük
haklarında büyük sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunların
çözülmesi için çözüm beklemektedirler.
Yine,
uzmanlıktan ayrılan, bazı sebeplerle uzmanlıktan
ayrılan uzman çavuşlarımız -bunlar kahramanca Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmışlardır- ancak Adalet
Bakanlığı infaz koruma memuru olarak değerlendirme yapmaktadır.
Belediyelerimiz, İçişleri Bakanlığı, Tarım
Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, tüm
bakanlıklarımız bu gençlerimize iş vermemektedir.
Bunların bir mağduriyeti söz konusudur. Bu konuda Hükûmeti
uyarıyor, bu uzman çavuşlarımıza sahip
çıkmasını rica ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özkan.
Sayın
Aygün...
4.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün, Kocaelide pankart açan
2 vatandaşın uzun tutukluluk sürelerinin vicdani ve hukuki
olmadığına ve özel yetkili mahkemelerin tutumlarına
ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
AYGÜN (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Altı ay
evvel Kocaelinde bir avukatlık bürosuna Kürecikte radar üssüne
hayır pankartı yazdıkları için gözaltına alınan
ve beş buçuk aydır tutuklanan öğretmen Meral Dönmez,
öğrenci Gülşah Işıklının duruşması 30
Temmuza ertelendi. Anladığımız kadarıyla özel yetkili
mahkemeler sadece AKPyi, onun politikalarını, kurmaya
çalıştığı rejimi değil, aynı zamanda Amerika
Birleşik Devletlerini de savunuyorlar, bu yönde içtihatlar üretiyorlar.
Zira sadece Yasal bir pankart açtı. diye bir öğretmen ve
öğrenciyi 30 Temmuz tarihi itibarıyla dokuz ay tutuklu tutmak vicdani
ve hukuki ölçülerle bağdaşmaz.
Öte yandan,
1 Mayıs kutlamalarını yasal hâle getiren Hükûmetin, bununla
övünen Hükûmetin, dün tam 100 kişinin, Erzincandan Eskişehire,
İstanbuldan Antakyaya, Ankara özel yetkili savcısı
talimatıyla gözaltına aldırması da kabul edilemez. Bu
bakımdan, Hükûmetin ve özel yetkili mahkemelerin bu şiddet
politikalarını protesto ediyorum.
Saygılar.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aygün.
Sayın
Işık...
5.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
astsubayların sorunlarına ve Hükûmetin bu sorunlara duyarlı
olması gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bilindiği
gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok önemli bir kesimini oluşturan ve
zor şartlarda görev yapan astsubayların içinde bulunduğu ve zaman zaman medyaya da yansıyan sorunları, on
yıllık AKP İktidarı döneminde çözülemediği gibi son
zamanlarda bu sorunlara yenileri eklenmiştir. Bu sorunların çözümü
konusunda hiçbir girişimde bulunmayan Hükûmet, son dönemde sessizce kurmay
subayların maaşlarına yaptığı zamdan
astsubayları yararlandırmadığı gibi, üniversite mezunu
olduğu hâlde 1inci derecenin 4üncü kademesinden emeklilik hakkı
olan bu kesime maalesef bu hakkı vermemekte ısrar etmektedir.
Hükûmeti astsubayların sorunlarının çözümüne karşı
duyarlı olmaya ve bu sorunların çözümü için bir an önce gerekli
düzenlemeleri yapmaya davet ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Fırat
6.- Adıyaman Milletvekili Salih Fıratın, tutuklu
bulunan 8 milletvekiliyle ilgili yasal düzenlemelerin yapılıp millet
iradesine saygı gösterilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
SALİH FIRAT (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Son on yıldır sürekli Hükûmetin ve Başbakanın
dilinden milletin iradesi kelimesi düşmez. Ancak ne yazık ki on bir
aydır milletin iradesiyle, milletin oylarıyla seçilen 8 tane
milletvekilimiz cezaevlerinde tutuklu bulunmaktadır. Bununla ilgili
yapılmak istenen yasal düzenlemeler yapılırken de bu yasal
düzenlemeden dolayı bazı insanların bundan
yararlanacağı korkusu mevcuttur. Türkiyede yasalar
çıkarılırken halkın tamamı düşünülmelidir,
yasalar bireylere göre çıkarılmaz, korkularla yasa
çıkarılmaz. O yüzden korkmadan, düşünmeden direkt olarak
Türkiye'de Terörle Mücadele Yasası, CMKnın 250nci maddesi, Anayasa
hızla değiştirilip bu millî iradenin tutukluluğuna son
verilmesi gerekir. Korkuyla bir yere varılmaz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Fırat.
Sayın Tuncel
7.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, Antalya
Çıralıda yapılan yıkımların durdurulması
gerektiğine ilişkin açıklaması
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Türkiye, yeni anayasa tartışmaları yaptığı
bir sırada aslında çok ciddi antidemokratik uygulamalara adım
atmaktadır. Bir yandan demokrasi konusunda yaşanan krizler, ekoloji
konusunda, yine eşitlik ve kadın özgürlüğü konusunda
yaşanan sıkıntılar ortada. Böyle bir ortamda nasıl
yeni anayasa yapılacağı tartışması doğrusu
Türkiye kamuoyunun takdirine bırakılmış durumda. Özellikle
ekolojik yaklaşım ciddi bir sorun. Bu Parlamentoda 2/B yasası çıkartıldı
ve orman arazileri üzerinden yeni rant alanları açıldı. Bunun
ilk uygulamasını Antalyada gördük. Antalya Çıralıda
yıkımlar yapılmaya başlandı ve orada orman arazilerine
ev yaptıkları için pansiyonlar yıkılıyor. Bu ciddi bir
sorun ve AKP Hükûmetinin derhâl bu yaklaşıma son vermesi
gerektiğini, çevre örgütleriyle birlikte ekolojik bir perspektifle bu
olaya yaklaşması gerektiğini, Ben yaparım. dediğinde
yapmasının Türkiye toplumuna büyük zarar verdiğini bir kez daha
hatırlatmak istiyoruz ve özellikle Antalya Çıralıda
yapılan yıkımların durdurulması gerektiğini
burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Diğer bir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tuncel.
Sayın Eyidoğan.
8.- İstanbul Milletvekili Haluk Eyidoğanın, Vanda
TOKİ tarafından kaç konut yapılacağını ve bir
inşaat firmasının Vanda yapacağını
belirttiği yapıları yapıp yapmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanımız Erdoğan Bayraktarı burada
görmüşken kendisine birkaç soru tevdi edeyim.
Vandaki TOKİ tarafından yapılacak konut sayısı
en son nedir? Ve yakın zamanda okulların kapanmasıyla Vana
dönmek durumunda kalacak kişiler düşünüldüğünde ne zaman bu
konutlar bitecektir?
Ayrıca, Van depreminden hemen sonra 19 TV kanalında
gerçekleşen ortak canlı yayında düzenlenen yardım
kampanyasında 65 milyon TL yardım toplanmıştır. Bu
yayınlarda bir inşaat firması Vanda 35 milyon TL yerine 500
daire yapacağını belirtmiştir. Bu yapılar Vanda
yapılmakta mıdır?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.
Son olarak Sayın Uzunırmak.
9.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmakın, şike
soruşturması nedeniyle futbolda bir kaos
yaşandığına ve Süper Lige çıkan
Elâzığsporu ve İkinci Lige çıkan Nazilli Belediyesporu kutladığına
ilişkin açıklaması
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Futbolumuzda şike soruşturması zamanında ve etkin
bir şekilde seçim sonuçları ve birtakım mülahazalarla
geciktirildiği için bir kaos yaşanmaktadır. Bütün bu kaosa
rağmen, emeğinin hakkıyla mücadele eden takımlar olmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Süper Lige çıkan
Elâzığsporu başarılarından dolayı kutluyoruz ve
tabii ki Nazilli Belediyesporumuz da üçüncü ligden -kendi seçim bölgemde- İkinci
Lige çıkmıştır, başarılarından dolayı
onları da kutluyoruz. İnşallah, bu kaos çözülür ve Türk sporu
sağlıklı bir yapıya kavuşur. Bugünlerin de geçici
olduğunu ve spora olan ilgimizin devam etmesi gerektiği kanaatini
paylaşıyorum. Bütün şampiyon olacak takımlarımıza
da şimdiden başarılar diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.
Şimdi, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç
önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24
milletvekilinin, yerel basının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/271)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Yerel basın, bölgenin ve bölgede yaşayanların her türlü
sorununu ve bu sorunların karşısında üretilebilecek çözüm
önerilerini gündeme getiren, tartışan, yerel yönetimle merkezi
yönetim arasında köprü işlevi gören, halkın gözü
kulağı olduğu kadar yerel yönetimin dili de olabilen bir
işleyişle kişilerin küreselleşme girdabından biraz
olsun alıkoymaktadır. Aslında yerel basın bir yönüyle ülke
basınına malzeme sağlamakta, onları uyarıcı
görevler görmekte, onlara yardımcı olmaktadır.
Türkiye gibi büyük bir ülkede yerel basın güç bulamamış,
Cumhuriyetin ilk yıllarında önem kazandığı halde, daha
sonraki yıllarda bu gücünü kaybetmiştir. Bunun birden fazla nedeni
bulunmaktadır. Bunların hemen hemen tamamı ekonomik bir kökene
dayanmaktadır.
Türkiye'de yayımlanan gazetelerin genel anlamda tirajlarına
bakacak olursak, yayımlanan yerel gazetelerin tahmini sayısı
1700'e yakındır. Bölgesel ve yerel günlük gazetelerin toplam
tirajlarının 300.000'i aştığı ileri
sürülmektedir. Ancak bazı çevreler, yerel gazeteler tarafından, resmî
makamlara bildirilen tiraj sayılarının gerçekleri
yansıtmadığını, bu sayıların resmî ilan alma
kaygısıyla abartılı gösterildiğini söylemektedirler.
Ancak buna rağmen bu tiraj Avrupa'nın en gelişmiş
ülkesi olan, nüfusu 80 milyonu bulan Almanya'nın yerel gazeteleriyle
karşılaştırıldığında ortaya büyük fark
çıkmaktadır. Almanya genelinde 414 yayınevi tarafından 1617
gazete basılmaktadır. Bu gazetelerin toplam tirajı 30 milyon
adettir. Bunlardan 20 milyon adedi yerel gazetelerin tirajını
oluşturmaktadır.
Yerel Basının sorunlarını başlıklar
halinde sıralarsak:
1- Gazete Sahibi Olma Kriterleri
2- Sektörel Kredi ve Hammadde Teşviki
3- Resmî İlan Alımı (Basın İlan Kurumu
Kriterleri)
4- İstihdam (Yüksek SGK ve Vergi Yükü)
5- Yüksek Maliyet (Grafik,
Tasarım, Kira, Kâğıt, Matbaa Baskısı vb.)
6- Ulaşım
7- Dağıtım
8- Yaygın yayın
yapan (Ulusal) sermaye grubu gazeteler ile rekabet
9- Tanıtım
10- Ajans Haberlerinden yararlanabilmedir.
Gazete okuma oranının düşük olması, halkın
isteklerine cevap verilmemesi, yetersiz tirajlar, teknolojilerden
akılcı bir biçimde yararlanılamaması, satışı
arttırmak için içerik iyileştirmesi yerine magazin haberlerinden ve
promosyon kampanyalarından medet umulması, günümüzde yerel
basının gelişmesini, iyileşmesini önleyen temel etkenlerdir.
Buna devlet kurum ve kuruluşlarının yerel basına yönelik
ilgi eksikliği eklenince, yerel basın yıllardır, kendisine
değer verilmeyen, ciddiye alınmayan, sorunlarına çözüm
üretilmeyen bir konumda kalmıştır.
Haber toplamak, haberi basmak ve bu basılan haberleri kitleye
duyurabilmek için oluşmuş gazeteler ayakta kalabilmek için yeterli
maddi güce ihtiyaç duymaktadır. Bugün Türkiye'de ulusal çapta yayın
yapan gazeteler için ekonomik sorunlar yerel basına nazaran pek kendisini hissettirmemektedir.
Ancak, Atatürk'ün "Fazilet Adaları" olarak nitelendirdiği
yerel basınımız için sorunların başında ekonomik
sıkıntılar gelmektedir. Maddi sıkıntı içerisinde
olan gazeteler diğer konularda da sıkıntı çekmeye
başlayacaktır. Maddi sıkıntı çeken gazete, tecrübeli
ve eğitimli eleman çalıştıramayacak, bu da gazetenin içerik
olarak kalitesizleşmesine neden olacaktır.
Bugün ekonomik sıkıntı içerisinde olan yerel gazete
sahiplerinin en önemli şikâyetleri: resmî ilan pastasından yeterince
pay alamamak, ticari ilan ve reklam yetersizliği, gazetenin ham maddesi
olan kağıdı temin etme zorluğu, tiraj sorunu ve devletin
yerel gazeteleri yeteri kadar desteklemediğidir.
Yerel basının sadece ekonomik ve sosyal sorunları
değil, etik ve özgürlük açısından da yaygın basına
göre çok daha vahim bir durumda olduğu bir gerçektir.
İlki 1935'de, ikincisi 1975'de, üçüncüsü 1995'de, dördüncüsü
2003'de yapılan ve yerel basının sorunlarının da
tartışılması imkânını veren Kurultay isimli
toplantıların hemen hemen hepsinde bu
sıkıntıların çoğu gazeteciler tarafından dile
getirilmiştir. Bu sıkıntılar hakkında çözüm önerileri
sunulmuştur. Fakat yerel basının gelişimini
sağlayıcı, sağlıklı adımlar
atılamamış ve yerel basın hep bu
sıkıntılardan şikâyetçi olmuştur. Senelerden beri bu
kemikleşmiş sıkıntı içerisinde olan yerel gazetelerin
kimisi kapanmış, kimisi zor ayakta durmaya
çalışmış, kimisi de tüm bu sorunların içerisinden
kendi çabalarıyla çıkmış ve yayın hayatını
sağlıklı bir şekilde yürütmüştür.
Yerel basının gelişmiş olması ve güçlenmesi,
yerel iletişimi arttırmakta, bu iletişim yerel yönetimi
etkilemekte, bu da yerel demokrasinin, yerel demokratik yönetimin güçlenmesine
ve halk tarafından benimsenmesine yardımcı olmaktadır. Bu
sebeplerle yerel basının sorunlarının çözümü için
Anayasanın 98. maddesi ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri
uyarınca Meclis Araştırma komisyonu kurulmasını
saygıyla arz ve talep ederiz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Osman Oktay Ekşi (İstanbul)
3) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
4) Mahmut Tanal (İstanbul)
5) Ali Serindağ (Gaziantep)
6) Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
7) Refik Eryılmaz (Hatay)
8) Ali Haydar Öner (Isparta)
9) Gürkut Acar (Antalya)
10) Sena Kaleli (Bursa)
11) İlhan Demiröz (Bursa)
12) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
13) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
14) Mevlüt Dudu (Hatay)
15) Haluk Eyidoğan (İstanbul)
16) Nurettin Demir (Muğla)
17) Ümit Özgümüş (Adana)
18) Muhammet Rıza Yalçınkaya
(Bartın)
19) İdris Yıldız (Ordu)
20) Ali Özgündüz (İstanbul)
21) Erdal Aksünger (İzmir)
22) İhsan Özkes (İstanbul)
23 ) Ali Demirçalı (Adana)
24) Hasan Akgöl (Hatay)
25) Melda Onur (İstanbul)
2.-
Iğdır Milletvekili Sinan Oğan ve 19 milletvekilinin, Türkiye
sınırından
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ermenistan'da Türkiye sınırından sadece
Gerekçe:
Teknolojide ileri noktaya erişmiş Japonya'nın
Fukuşima şehrinde meydana gelen depremde Fukuşima Nükleer Santrali'nin
ciddi bir şekilde zarar görmesi gözleri yeniden Nükleer santrallerin
güvenliğine çevirmiştir. Van ilimizde yaşanan deprem
sonrasında ise deprem tehlikesinin Doğu Anadolu bölgemiz için yeniden
her an yaşayacağımız bir tehlike olduğu gerçeğini
gözler önüne sermiştir.
Metsamor Nükleer Santrali Ermenistan'ın Metsamor şehrinde 1976
yılında faaliyete açılmıştır. Bu santral Türkiye
sınırından sadece
Santral 9 şiddetinde depremlerin her an yaşanabileceği
bir yerde kurulmuştur. Aynı bölgede 1988 yılında bir deprem
yaşanmış ve yaklaşık 25 bin kişi
hayatını kaybetmiştir. Bu depremde santral ciddi bir
şekilde hasar gördü ve 3 ay boyunca santralden radyasyon
sızıntısı yaşandı. Santral 6 yıl kapalı
kaldıktan sonra yeniden açıldı.
1986 yılında yaşanan kaza ile Sovyetler Birliği'nde
yaklaşık 40 bin kişinin ölümüne, binlerce kişinin sakat
kalmasına ve milyarlarca Dolarlık ekonomik kayba sebep olan Çernobil
Nükleer Santrali'nden bile daha eski teknolojiye sahip olan ve ondan daha
tehlikeli olan bu santralin bir an önce kapatılması gerekmektedir.
Santralin 1988 yılında deprem ile yaşadığı
kaza neticesinde 3 ay boyunca çevreye radyasyon sızıntısı
yaşanmıştır. Bu sızıntı ile aradan geçen
süre zarfında bölgede yaşayan insanlarımız kanser
olmuş, sakat doğumlar artmış ve bugün bölgede bu sorunlar
artarak devam etmektedir.
Van depreminden bir hafta önce bu bölgede iki orta şiddette deprem
meydana gelmiştir. Bu bölgede 7 ve üzerinde olası bir depremde
Metsamor Nükleer Santrali ciddi bir şekilde zarar görebilir. Bunun
neticesinde de başta Iğdır, Kars, Ardahan, Ağrı ve
diğer şehirlerimiz olmak üzere tüm bölgeyi etkileyecek bu santralin
bir an önce kapatılması gerekmektedir.
Bu santralin olası bir deprem sonrasında ortaya
çıkarabileceği riskleri ve 1988 yılında yaşanan deprem
sonrasında yaşanan depremin bölgeye verdiği zararların
tespiti için bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması zarureti
mevcuttur.
1) Sinan Oğan (Iğdır)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Sadir Durmaz (Yozgat)
4) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
5) Özcan Yeniçeri (Ankara)
6) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
7) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
8) Oktay Öztürk (Erzurum)
9) Alim Işık (Kütahya)
10) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
11) D. Ali Torlak (İstanbul)
12) Mehmet Erdoğan (Muğla)
13) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
14) Enver Erdem (Elâzığ)
15) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
16) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
17) Ali Öz (Mersin)
18) Sümer Oral (Manisa)
19) Seyfettin Yılmaz (Adana)
20) Celal Adan (İstanbul)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 24
milletvekilinin, ülkemizdeki KOBİ'ler ile küçük esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/273)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
"Ülkemizdeki KOBİ'ler ile küçük esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınacak önlemlerin
belirlenmesi" amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 01.11.2011
Gerekçe:
Ülkemizde sık sık yaşanan ekonomik krizler ve doğal
afetlerin de etkisiyle toplumun her kesiminde olduğu gibi, 250
kişiden daha az çalışanı bulunan Küçük ve Orta Büyüklükteki
İşletmeler (KOBİ'ler) ile küçük esnaf ve sanatkâr kesiminde de
çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Son dönemde ortaya çıkan
çeşitli sorunlar nedeniyle bu kesimlerde faaliyet gösteren birçok
insanımız işyerini kapatmak zorunda kalmış, çok
sayıda insanımız da borcunu zamanında ödeyemediği veya
alacağını zamanında tahsil edemediği için
ağır ekonomik sıkıntılarla yüz yüze gelmiştir.
Ülkemizi dokuz yılı aşkın bir süredir tek
başına yöneten AKP İktidarının
uyguladığı yanlış politikalar nedeniyle günümüzde,
birçok ilde icralık dosya sayılarının aşırı
derecede artması nedeniyle yeni icra müdürlükleri kurulmuş, ancak
aynı derecede yeni istihdam alanları
oluşturulamamıştır.
Ülkemizde birçok işyerlerinin kapanması ve aynı ölçüde
yeni işyerinin açılamaması nedeniyle istidam
alanlarının daralması yaşanan istihdam sorunlarının
daha da büyümesine yol açmaktadır.
Ülkemiz genelinde üretim yapılan sanayi işletmelerinin çok
büyük bir bölümünü oluşturan, ekonomide ve istihdamda önemli bir yere
sahip olan KOBİ'ler birçok konuda, içinden çıkamadıkları ve
giderek artan sorunlarla karşı karşıyadırlar. Birçok
sanayi sitesinde yollar, trafik işaret ve sinyalizasyon
altyapısı hizmetleri tamamlanamamıştır.
Küçük esnaf ve sanatkârın KOBİ tanımı içinde
değerlendirilmesine ve perakendecilik sektöründeki haksız rekabetin
önlenmesine yönelik yasal düzenlemeler henüz yapılamamış, KOSGEB
desteklerinden yararlanan işletmelerin sayısı ve destek
tutarları beklenen düzeyde artırılamamıştır.
Birçok KOBİ sahibi ve küçük esnafımız;
yaptığı işin özellikleri, hesap tutma, vergi,
satış ve pazarlama, satış sonrası hizmetler,
dış ticaret vb. konularda yeterli bilgi sahibi olmadıkları
için birçok istismara maruz kalmaktadır.
Ülkemizde sık sık tekrarlanan ekonomik krizler sonucunda
piyasalardaki para dolaşımının kısılması
nedeniyle birçok esnafımız iş bırakmış veya
kepenk kapatmak zorunda kalmıştır. Nitekim son iki yılda 85
bine yakın esnaf işyerini terk etmiş ve kapanan işyeri
sayısı yüzde 50'ye yakın artmıştır.
Günümüzde; ülkemizin hemen hemen tüm illerinde cadde ve sokaklarda içi
boş dükkân sayılarının arttığı,
esnaflarımızın sattıkları malların yerine
yenilerini koyamadıkları, KOBİ'lerin ve esnafların
sorunlarını hükümete aktaracak meslek odaları veya sivil toplum
kuruluşlarının hükümetin baskısı altında
olmaları nedeniyle yeterince etkili olamadıkları,
esnaflarımızın yeterli düzeyde satış
yapamadıkları veya dükkânlarını siftahsız kapatmak
zorunda kaldıkları, taksitlendirmek zorunda kaldıkları,
vergilerini zamanında ödeyemedikleri, yıllardır her ay
aksatmadan düzenli olarak ödedikleri BAĞKUR veya SGK primlerini son 3
yıldır ödeyemez hale geldikleri, aylık olarak yatması gereken
prim borçlarını yatıramadıkları için sağlık
hizmetlerinden yararlanamadıkları, kendileri ya da bakmakla sorumlu
oldukları aile bireyleri hastalandıklarında doktora
gidemedikleri ve ilaçlarını alamadıkları, SSK'dan emekli
olup da esnaflık yapanlardan kesilen önemli miktardaki Sosyal Güvenlik
destek primi kesintilerinin adil bir uygulama olmadığı ve bundan
dolayı birçok esnafımızın mağdur olduğu, bu
durumdan haberi olmayan veya sonradan haberi olanların ise birikmiş
borçların altından kalkamadıkları, işyerlerinin günlük
zorunlu harcamalarını bile karşılayamaz hale geldikleri,
birçok esnafımızın işyerini satsa bile borçlarını
ödeyemeyecek durumda olduğu vb. yönündeki iddialar ülkemizin çok önemli gerçekleri
haline gelmiştir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle ülkemizdeki KOBİ'ler ile küçük
esnaf ve sanatkârların içinde bulundukları sorunların
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırmasının açılmasında
yarar görülmektedir.
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Celal Adan (İstanbul)
4) Koray Aydın (Trabzon)
5) Mehmet Erdoğan (Muğla)
6) Durmuşali Torlak (İstanbul)
7) Mehmet Şandır (Mersin)
8) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
9) Necati Özensoy (Bursa)
10) Muharrem Varlı (Adana)
11) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
12) Özcan Yeniçeri (Ankara)
13) Reşat Doğru (Tokat)
14) Ali Öz (Mersin)
15) Enver Erdem (Elazığ)
16) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
17) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
18) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
19) Sadir Durmaz (Yozgat)
20) Emin Çınar (Kastamonu)
21) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
22) Seyfettin Yılmaz (Adana)
23) Sinan Oğan (Iğdır)
24) Edip Semih Yalçın (Gaziantep)
25) Zühal Topcu (Ankara)
BAŞKAN Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
daha sonra oylarınıza sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, 7/5/2012 tarihinde Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıaka ve arkadaşlarının Devlet
Tiyatroları ve tiyatro sanatçılarının
sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının
bulunması amacıyla vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 9/5/2012 Salı günkü
birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi
09.05.2012
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 09.05.2012 Çarşamba günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzükün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka ve arkadaşları
tarafından 07.05.2012 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Devlet tiyatroları ve tiyatro
sanatçılarının sorunlarının araştırılması
ve çözüm yollarının bulunması amacıyla verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin, (398 sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 09.05.2012 Çarşamba günlü
birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehine, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Nazlıaka.
AYLİN NAZLIAKA (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devlet tiyatrolarının yaşadığı
sorunların saptanması, sanatçıların sorunlarının
araştırılması, devlet tiyatrolarının dünyadaki
örnekleriyle kıyaslanması konusunda vermiş olduğumuz
araştırma önergesiyle ilgili olarak söz almış bulunuyorum.
Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından biri olan devlet
tiyatroları, altmış üç yıllık geçmişi ile
tiyatronun yaygınlaşması, daha fazla izleyiciye
ulaşması, genç yazarların teşvik edilmesi, klasik
eserlerin, akademik tiyatronun desteklenmesi gibi konularda çok değerli
hizmetler vermiştir. On iki ilde var olan kadrosu, yaklaşık
altmış sahnesiyle cumhuriyet Türkiyesinin de kültürel
hafızasıdır devlet tiyatroları.
Son yıllarda, maalesef, iktidar, devlet tiyatrolarına yönelik
olarak da, genel anlamda sanata yönelik olarak da son derece eleştirel bir
söylem geliştirmiştir. İlk olarak İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin Şehir Tiyatrolarının Sanat Yönetmeliğinin
değişmesiyle başlayan, daha sonra da devlet
tiyatrolarının özelleştirileceğinin deklare edildiği
söylemleri sanatçılar ve sanatseverler tarafından son derece
kaygı verici olarak değerlendirilmiştir.
Sayın Başbakan maalesef sanatçıyı ve sanatı yok
saymakta ve hedef aldığı herkese yaptığı gibi bu
kesimi de itibarsızlaştırmaya, bir nevi
değersizleştirmeye çalışmaktadır.
Değerli milletvekilleri, maalesef Sayın Başbakan sanatla
ilgili birçok konuda doğruları söylemiyor. Ben şimdi size
bunları tek tek aktarmaya çalışacağım. Örneğin,
Sayın Başbakan sanatçıların milleti
aşağıladığını söylüyor. Şimdi
sorarım size: Bu sanatçılar ki Anadolunun dört bir yanına
gidiyorlar, bu sanatçılar ki gittikleri yerlerde eğer bir tiyatro
sahnesi yoksa düğün salonlarında, düğün salonu yoksa köy
meydanlarında, eğer uygun bir ortam yoksa bir kır kahvesinde
bile eserlerini icra etmeye çalışıyorlar. Bu kişiler mi
kibirli, bu kişiler mi milleti aşağılıyor? Sayın
Başbakan maalesef sanatçıların emeklerini yok saymakta ve
onları kırıp dökmekte. Sayın Başbakan gene
sanatçıları despot aydınlar olarak tanımlamakta fakat
kendisi despotça davranmakta.
Hükûmetin sanatla ilgili konularda karar alırken muhataplarına
Sen kimsin? Siz kimsiniz? diye sesleniyor olması, sadece ve sadece
otoriter rejimlerde görülebilecek bir davranış biçimidir değerli
arkadaşlar. Ben de buradan Sayın Başbakana sormak istiyorum:
Sanatçılar önce insan, sonra da sanatçı. Peki siz kimsiniz Sayın
Başbakan?
Doğrular söylenmiyor. demiştim. Bir başka söylem de
şöyle: Gelişmiş ülkelerde devlet eliyle tiyatro olmaz.
deniliyormuş. Şimdi ben bu konuyu hakikaten
araştırdım, merak ettim, birtakım sivil toplum örgütleriyle
görüştüm, sanatçılarla bir araya geldim, bazı kitaplar edindim,
bu kitapları okudum ve birazdan size sayacağım ülkelerde
sanatın ve tiyatronun devlet eliyle desteklendiğini
açıklayacağım. Bu ülkelerin gelişmiş ülkeler olup
olmadığının takdirini sizlere bırakıyorum.
Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya,
İsveç, Norveç, Danimarka, İspanya, İtalya, Portekiz, Çin,
Japonya
Liste daha uzayıp gidiyor ama herhâlde dünyanın en güçlü on
ekonomisini saydığımız için çok da devam etmeye gerek yok
diye düşünüyorum.
Ha, eğer Sayın Başbakan bu ülkelerin gelişmiş
ülke olduğunu bilmiyorsa o zaman bunu anlatma görevini de sizlere
veriyoruz, bu sorumluluğu sizlere veriyoruz değerli milletvekilleri.
Avrupanın kasaba ölçekli kentlerinde dahi opera, tiyatro ve bale
salonlarına rastlanmaktadır ki bu da aslında sanatın devlet
eliyle desteklenmekte olduğunun çok önemli bir göstergesidir.
Sanata devlet desteği Avrupada daha çok kurumsal yapılar
üzerinden yürümektedir. Örneğin İngilterede devlet, sanatı
desteklemek için bir kurum kurmuştur fakat bu kuruma asla ve asla müdahale
etmemektedir.
Yine, Sayın Başbakanın yeni döndüğü İtalyada
devlet sanata ilişkin tüm mali giderlerin yarısını karşılamaktadır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanyada her yer
yıkık dökükken ilk yapılan binalar tiyatro ve konser
salonları olmuştur değerli arkadaşlar.
Yine, neoliberal politikaların en vahşi
uygulayıcısını yani Margaret Thatcher dönemini
hatırlayın, o dönemde hemen hemen her şeyi
özelleştirmiştir fakat Margaret Thatcher tiyatrolara dokunmamıştır.
Hatta ve hatta o dönemde tiyatroların bütçesi yükseltilmiş, aksine,
devlet desteği artırılmıştır.
Yani özetle, dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde sanata
ve sanatçıya destek vardır.
Yine, Sayın Başbakan Tiyatroları
özelleştireceğim. İstediğiniz oyunlara sponsor oluruz. Buyurun,
işte özgürlük! diyerek âdeta sanatla ve sanatçıyla da dalga
geçmektedir.
Bir başka söyleminde ise Hem belediyeden maaş alacaksın
hem de yönetime istediğin gibi verip veriştireceksin. demektedir
Sayın Başbakan.
Buradan size hatırlatmak istiyorum değerli arkadaşlar:
Sanat eleştireldir. Sanat topluma ayna tutar. Ha, eğer Sayın
Başbakan o aynadaki görüntüden memnun değilse o zaman kendisini
değiştirsin, aynayı kırıp dökmesine hiç gerek yok,
buradan bunu da sizlere iletmiş olayım değerli arkadaşlar.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başbakan sanatçılara Hem tiyatrodan maaş
alacaksın hem dizide oynayıp para alacaksın,
nemalanacaksın. diyor. Bu da son derece yanlış bir söylemdir.
Bir kere kanun -kanunu araştırdım- kesinlikle
sanatçıların dizilerde oynamasını engellemiyor, asli
görevlerini aksatmadıkları sürece dizilerde oynayabiliyorlar. Ancak
sanatçılar dizilerde oynadığı için herhangi bir yerde bir
perdenin açılmadığına dair bir örnek verebilir misiniz
bana? Ben size söyleyeyim: Böyle bir örnek yok değerli arkadaşlar.
Maalesef bu da doğru olmayan bir söylemdir çünkü sanatçı için sahnesi
onurudur, namusudur ve her zaman perde zamanında açılır; bu bir
düsturdur.
Yine Başbakan Bunlar sanatı sanat için yaparlar, toplum için
değil. diyerek yüz yıl önceki tartışmaya girmiştir maalesef.
Bu tartışmanın mecrası hiç şüphesiz siyaset
arenası değildir. Sayın Başbakana şunu da söylemek
lazım: Lütfen popülist politikalarla sanat dünyasını maniple
etmeye çalışmayın. Sanatçılara yarım porsiyon
aydın yakıştırması yaparak onları
aşağılamaya çalışmayın. Yarım porsiyon
aydın tanımı Başbakanın sözlerinden kuvvet alıp
yüzeysel, popülist sanat tartışması yapanlara
yakışmaktadır ancak.
Devlet tiyatroları ülkemizde tiyatronun omurgasını
oluşturmaktadır. Eğer devlet tiyatrolarını yok
ederseniz halka klasikler ulaştırılamaz, büyük Anadolu turneleri
yapılamaz. Gene devlet tiyatrolarının yok olması
aslında özel tiyatroların da yok olması anlamına
gelmektedir çünkü devlet tiyatrolarında bir izleyici kitlesi oluşur
ve o daha sonrasında özel tiyatrolara gider. Dolayısıyla
tiyatrolarına, sanatına sahip çıkmayan, sanatçılara
ideolojik aktörler diyerek aşağılamaya çalışan
zihniyet insanların kendisinden farklı düşünmesine tahammül edememektedir.
Sanatı baskı altında tutan, sanatçısını yok
sayan, tiyatrolarını yok etmeye çalışan, sanatı
terörün iş birlikçisi olarak tanımlayan, sanatçının
ekmeğini yok sayıp ucube demekten çekinmeyen, sanata tüküren
İktidar tüm varlığını, eleştireni yok etmek
üzerine kurmuştur.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi sanatın ve
sanatçının özgürlüğünün ve özerkliğinin
yanındadır. Sanat teslim olmaz, sanatçı asla teslim olmaz.
Tiyatro ile izleyicisi arasına asla giremeyeceksiniz.
Hatırlayın, Muhsin Ertuğrul Sahnesi önünde toplanan
kalabalık sizlere nasıl bağırmıştı
Tiyatroma dokunma! diye. Aslında, bu çığlık,
baskıcı iktidarın sanat karşısındaki yenilgisinin
ilk sesiydi, bunun devamı gelecek değerli arkadaşlar.
Onun için, ben, vermiş olduğumuz araştırma önergesi
konusunda lehte oy vereceğinizi umut ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Nazlıaka.
Önerinin aleyhinde Sakarya Milletvekili Ayşenur İslam. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın İslam.
AYŞENUR İSLAM (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; devlet tiyatrolarının yaşadığı
sorunların araştırılması hakkında Meclis
araştırması açılmasının aleyhinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde, cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren
sanat devlet himayesine alınmış ve kültür
politikalarının itici gücü kabul edilmiştir. Bu durum, yeni bir
devletin inşası aşamasında sınai ve ticari alanlardaki
gibi bir mecburiyetten olduğu kadar, devletin bir kültür, sanat
politikası yaratmak amacından da kaynaklanmaktadır.
Dolayısıyla 1930lu yıllardan bu yana, ülkemizde kültür ve sanat
etkinlikleri devlet eliyle gerçekleştirilmekte, Kültür ve Turizm
Bakanlığının ve yerel yönetimlerin bünyesinde kurulan
bazı sanat kurumları aracılığıyla da
ağırlıklı olarak topluma sunulmaktadır.
Bugün gelinen noktada, devlete bağlı kurumlar eliyle sanat
etkinliği gerçekleştirmek ihtiyaçtan fazla sanatçı
istihdamı, memur sanatçıların randıman eksikliği,
rekabete açık olamamak, bürokratik hantallık, çağdaş
sanatsal gelişmeleri takip edememek gibi sebepler dolayısıyla
son derece pahalı ve verimsiz bir hâle gelmiştir. Oysa ekonomik
gelişmişliğin yükselmesi ve sosyal hayatın
canlanmasıyla ülkemizde kültür ve sanat faaliyetlerine giderek daha çok
ihtiyaç duyulmakta, sanatsal faaliyet türleri çeşitlenmekte, bu
faaliyetlerin belli merkezlerde toplanmak yerine ülkenin bütününe
yayılması beklenmekte, devletin en büyük işveren olduğu
kültür ve sanat alanında çalışmak isteyen çoğu
eğitimli kişi ve grupların sayısı da giderek
artmaktadır.
Konuya dünya
ölçeğinde bakıldığında, sanat ve kültür sektörlerinin
devlet himayesinden çıkmakta olduğu, sanatsal
yaratıcılık alanlarının gelişip
çeşitlendiği açıkça görülüyor. Bu çerçevede, dünyanın pek
çok gelişmiş ülkesinde sorun, devletin sanat kurumları açmak
yerine özel sanat kurumlarını desteklemesi suretiyle
çözümlenmektedir. Bir önceki konuşmacının işaret
ettiği gelişmiş Avrupa ülkelerinde devletler sanat kurumu
kurmazlar, devletler memur sanatçı istihdam etmezler, devletler özel sanat
girişimlerini, sivil sanat girişimlerini desteklerler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ülkemizde ise
Kültür ve Turizm Bakanlığı eliyle belli ölçülerde destek
sağlanan sinema sektörü ve özel tiyatrolar aldıkları maddi
yardımın çok üstünde sanatsal faaliyetlerin üretilmesine ve topluma
sunulmasına vesile olmaktadırlar. Bir örnek vereyim sizlere: Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi, gişe
gelirleri hariç, 140 milyon liradır; 2011 yılı itibarıyla
sahneleme sayısı da yaklaşık 5.800dür. Aynı yıl
itibarıyla devlet tarafından
162 özel tiyatroya 3,5 milyon lira destek verilmiştir. Destek alan özel
bir tiyatronun sezon boyunca 25 temsil vermesi gerektiğinden
yaklaşık 4 bin temsile destek verilmiş olmaktadır.
Şimdi tekrar ediyorum bu rakamları arkadaşlar: Devlet kasasından
Devlet Tiyatrolarının 5.800 temsili için 140 milyon lira, özel
tiyatroların 4 bin temsili için 3,5 milyon lira çıkmaktadır.
Özel tiyatroların temsillerinin yarısının
yapılmadığını düşünelim, yarısının
istenen kalitede olmadığını düşünelim, geriye kalan
bin temsil için devletin kasasından 3,5 milyon lira
çıktığını düşünelim. Buna
karşılık, Devlet Tiyatrolarının 5 bin temsili için
harcanan para yine 140 milyon liradır. Başka bir anlatımla
söylersem, devlet mekanizmasına konu olan sanatsal etkinliğin 5
katı için devlet yaklaşık 40 kat para harcamaktadır.
İkinci örneğim sinemadan. 2004 yılında
çıkarılan 5224 sayılı Sinema Filmlerinin Desteklenmesi
Kanunuyla devletin sinemaya olan desteği
kurumsallaştırıldı biliyorsunuz. Bu kapsamda devletin
sinemaya olan desteği, on dört yıllık dönemde yani 1990-2004
arasında yaklaşık 5 milyon 750 bin dolar. Bu rakam, son yedi
yılda yani 2004-2011 döneminde yaklaşık 108 milyon 500 bin
dolar. Arkadaşımızın devleti suçlarken
kullandığı ifadelere geri dönersek sanatı sevmeyen,
sanatçıyı sevmeyen, sanata hakaret eden, sanatçıya hakaret eden
devlet, son yedi yılda, sinemaya olan desteğini tam 40 kat
artırmış bulunmaktadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Başka bir rakam vereyim: 2002 yılında, yerli film
sayısı 9. 2002 yılında yerli film sayısı 9; 2011
yılında, yerli film sayısı 70 ve 2011 yılında,
Türk sineması Fetih
Devlet Tiyatrolarının yapısına kısaca bir göz
atmak istiyorum ilgili sorulara cevap verebilmek için. Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı kuruluş olan Devlet
Tiyatrolarında istihdam edilen sanatçılar, 1949 yılında
çıkarılan kuruluş kanununda sanatkâr memurlar olarak
anılıyorlar, kanun böyle. Bu arkadaşlarımız sanatkâr
memurlar. Yaklaşık 1.300 civarında, Devlet Tiyatrolarında
sanatkâr memurumuz var. Bu memur sanatçılar başlangıçta
sözleşmeyle alınmışlar ama mevcut durumda memur gibi
çalışıyorlar. Başlangıçta performansı
artırmak için, sanatçılar arasında rekabeti sağlayabilmek
için birtakım teşvikler ve primler konulmuş. Ancak bugün bu
teşvik ve primler kazanılmış hak durumunda ve herkese
eşit derecede dağıtılıyor. Dolayısıyla,
çalışanla çalışmayan arasında bir fark yok.
Benzerlerinin en iyisi olması gereken değerli sanatçılar da
sıradan bir memur muamelesi görüyor.
Özellikle televizyon dizilerinin çoğalmasından sonra
azımsanmayacak sayıdaki kaliteli sanatçı, özel izinlerle
televizyon sektörüne kaymış durumda. Biraz önceki konuşmacı
dedi ki: Bu arkadaşlar televizyona kaydılar da bunların oraya
gitmesiyle açılmayan perde mi var? Yok. Niye yok biliyor musunuz? Çünkü,
televizyon sektörüne kayan bu sanatçıların yerine Devlet
Tiyatroları, proje bazlı yeni sözleşmeler yaparak yeni
sanatçılar alıyor. Yani hem televizyonda oynayan sanatçının
parasını veriyor hiçbir oyununda oynatmadığı hâlde hem
de onun yerine piyasadan sanatçı ikame ediyor, bir de ona maaş
veriyor. Onun için perdeler açık bugün. Yani sanatçı maliyeti 2
katına çıkarılmış durumda.
Dolayısıyla, devlet bünyesindeki sanat kurumlarıyla
milletin arasındaki bağ kopmuş durumda.
Repertuarların nasıl yapıldığını
biliyorsunuz. Sürem daraldı onun için kısaltarak konuşuyorum.
Halkın hiçbir şekilde katkısı yok, yerel aktörlerin
katkısı yok, STKların katkısı yok, izleyenlerin
katkısı yok, hatta devletin katkısı yok. Biraz önce sözünü
ettiğimiz memur sanatçılar, repertuarı hazırlıyorlar,
onun için de izlenme sayıları sınırlı, gişe
gelirleri düşük. Bazı devlet kurumlarının izleyici
sayıları, sahnede performans gösteren sanatçı
sayılarından maalesef daha düşük.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Sizler gitmiyorsunuz seyirci düşüyor!
AYŞENUR İSLAM (Devamla) Bu yukarıda özetlenen, çok çok
özetlenen durumlar dolayısıyla devlete bağlı sanat
kurumlarının ömrünün tamamlandığını açıkça
görüyoruz.
Devletin sanatın işvereni konumundan biran önce
çıkması gerekiyor. Birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi,
sanata ve sanatçıya ciddi destekler sağlayan, ancak memur
sanatçı ve kendisine doğrudan bağlı sanat kurumu istihdam
etmeyen bir konuma çekilmesi gerekiyor.
Devlete
bağlı sanat kurumlarının küçültülmesi, bunların yerine
özel sektöre destek verilmesi, bir kültür ve sanat sektörünün, ekonomisinin,
endüstrisinin oluşturulması, şimdiye kadar desteklenmeyen sanat
dallarının kapsama alınması, üstün yetenekli gençlerin
desteklenerek dünya çapında sanatçılar yetiştirilmesi, ülkenin
tümünde sanat hayatının canlandırılması, sanat
sponsorluğunun teşvik edilmesi gibi konular bugün ilgili kurumlar ve
devletin ilgili birimleri tarafından çalışılıyor.
Bu
açıdan, arkadaşlarımızın Meclis
araştırması açılması teklifinin aleyhinde oy
kullanacağımızı bildiriyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın
İslam.
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sataşma nedeniyle söz alabilir miyim?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Nazlıaka,
nedir?
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Sataşma nedeniyle söz alabilir miyim? Aynı
zamanda bazı yanlışlar da oldu. Az önceki Sayın Hatip
diyerek bana kendisi birtakım
suçlamalarda bulundu.
BAŞKAN
Yanlış anlaşılmaları
düzeltmek için
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Evet, evet.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Hakaret yok.
MUHARREM
İNCE (Yalova) İleri sürmüş olduğu görüşten
farklı şeyler çıkardı.
BAŞKAN
Buyurun.
İki
dakika süre veriyorum Sayın Nazlıaka.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıakanın, Sakarya
Milletvekili Ayşenur İslamın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AYLİN
NAZLIAKA (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle
Sayın Hatibe şunu hatırlatmak istiyorum: Sanıyorum kendisi
çok fazla tiyatroya gitmediği için tiyatroyla sinemayı
karıştırdı. Bizim bugün konuştuğumuz
araştırma önergesi sinemayla ilgili değildi, tiyatroyla
ilgiliydi.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Genel
kavram olarak söyledi.
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) O yüzden
yanlış konuda konuştunuz; bu bir. (CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sanat
konusunda Hükûmetin ne yaptığını söylemeye
çalışıyor.
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) İkincisi, kendisi gene bütçeyle ilgili birtakım
örnekler verdi.
Kaçmayın
Sayın Hatip, daha size kitap hediye edeceğim çünkü gelişmiş
ülkelerdeki uygulamaları bilmiyorsunuz, bu kitabı okumanız
lazım, size bunu hediye edeceğim.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Cevap verin hakaret etmeyin!
Yapacağınız tek şey bu zaten.
AYLİN NAZLIAKA
(Devamla) İkinci konu: Bütçeyle ilgili Sayın Hatibin gene bir
yorumu oldu. Size söyleyeyim ayrılan bütçeyi: Genel bütçemiz 350 milyar 948 milyon
TLdir, oysaki tiyatrolara ayrılan bütçe sadece 147 milyon 714 bin TLdir
yani toplam bütçenin sadece on binde 4ü, on binde 4ü. Bu mu batıyor
size? Bu mu çok geliyor size? Yazıklar olsun diyorum.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul)
Hakaret etmekten başka yapabileceğiniz hiçbir şey yok.
AYLİN
NAZLIAKA (Devamla) Üçüncü konu: Gelişmiş ülkelerden bahsettiniz,
dediğim gibi bunun için, sanıyorum biraz
kitap okumanız gerekiyor ya da saydığım ülkelerin
gelişmiş ülkeler olduğunun ayrımında değilsiniz
maalesef.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) O yüzden burada
oturuyorsunuz devamlı!
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Bir de dediniz ki Devletle sanatçı
arasındaki bağ kopmuş durumda. Hayır, kopmuş durumda
değil Sayın Hatip ama siz koparmaya çalışıyorsunuz.
Biz, buna asla ve asla izin vermeyeceğiz.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Bu mu sanatçı üslubu?
AYLİN NAZLIAKA (Devamla) Bir de sanatçıların iki
işte çalışmasından, randımanlarının
düşük olmasından bahsettiniz. Ne kadar güzel bir konuya temas
ettiniz. E, sizin aranızda da iki işte çalışanlar var,
üstelik milletvekili olduğu hâlde televizyonlarda yorum yapanlar var. Onun
için lütfen önce dönün kendi çöplüğünüzü temizleyin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Nazlıaka.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Bu mu sizin üslubunuz, batıyor ne
demek?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Çok kaba bir üslup
Hiçbir bayana
yakışmaz!
AYŞENUR İSLAM (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın İslam.
AYŞENUR İSLAM (Sakarya) Düzeltme yapmak istiyorum.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hakaret var efendim.
BAŞKAN Ben onu dinliyorum Sayın Bahçekapılı,
lütfen. Ben milletvekiline sordum, o cevabını verecek, lütfen, size
değil.
AYŞENUR İSLAM (Sakarya) 69a göre düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan, düzgün bir dille
konuşulsun.
BAŞKAN Bunu uyarmak gereğini görmüyorum çünkü buraya
çıkan, kürsüye çıkan sayın milletvekillerimizin düzgün bir
Türkçeyle ve gerekli şekilde hitap edeceğine inanıyorum.
Başka türlüsünü düşünmek istemiyorum, tekrar bunu hatırlatmak
istemiyorum sayın milletvekillerine.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
İkaz etmek lazım.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın İslam.
2.- Sakarya Milletvekili Ayşenur İslamın, Ankara
Milletvekili Aylin Nazlıakanın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AYŞENUR İSLAM (Sakarya) Kem söz sahibine aittir değerli
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben,
her zaman her yerde konuştuğum gibi konuşmaya devam
edeceğim.
Değerli arkadaşımız Devletle sanatın
irtibatı kopmuştur. dediğimi söyledi, iyi duyamamış
Milletle sanatın irtibatı kopmuştur. dedim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYLİN NAZLIAKA (Ankara) Aynen böyle dediniz, tutanaklara
bakın o zaman.
AYŞENUR İSLAM (Devamla) - Değerli
arkadaşımız sinemaya ait örnekler verdiğim için hiç tiyatro
izlemediğimi söyledi.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Siz sanattan anlamıyorsunuz diye millet neden
anlamasın?
AYŞENUR İSLAM (Devamla) - Kendilerine hatırlatmak
isterim, ben eski Güzel Sanatlar Genel Müdürüyüm. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Eyvah!
AYŞENUR İSLAM (Devamla) Bütün tiyatroları izledim.
Kurumun içinden geliyorum. Sizin bilemeyeceğiniz kadar çok detay
biliyorum.
AYLİN NAZLIAKA (Ankara) Hem bu görevi üstlenmişsiniz hem de
saygı göstermiyorsunuz. Helal olsun!
AYŞENUR İSLAM (Devamla) - Dolayısıyla
duymamış ya da dikkatle, heyecandan dikkatle dinleyememiş
olduğunuz düşüncesiyle tiyatroyla ilgili verdiğim örneği
tekrar etmek istiyorum.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sinemaya neden para veriyorsunuz? Tiyatroya
gelince yok, sinemaya gelince
AYŞENUR İSLAM (Devamla) - Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğünün 2011 yılı bütçesi yaklaşık 140 milyon
liradır. 2011 yılı itibarıyla sahneleme sayısı
yaklaşık 5.800dür. Aynı yıl itibarıyla devlet
tarafından 162 özel tiyatroya 3,5 milyon lira destek verilmiştir.
Destek alan bir özel tiyatronun sezon boyunca 25 temsil vermesi
gerektiğinden yaklaşık 4 bin temsile destek verilmiş
olmaktadır, özel sektörün 4 bin temsiline destek verilmiş
olmaktadır.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Bu işin Sayın Başbakanın
kızının kızmasıyla ilgilisi var mı?
AYŞENUR İSLAM (Devamla) - Demek ki bu durumda 5.800 temsil
için 140 milyon lira, 4 bin temsil için 3,5 milyon lira destek
verilmiştir. Aradaki kâr/zarar oranını devletin iyi
işletilmesi, daha çok sanata, daha çok sanatçıya destek verilmesi
için bir veri olarak dikkatinize sunuyorum.
AYLİN NAZLIAKA (Ankara) - Rahatça sakız çiğneyebilmek
için, değil mi?
AYŞENUR İSLAM (Devamla) - Sanat kurumlarının
yönetiminden buraya gelmiş bir arkadaşınız olarak
sanatı destekliyorum, sanatçıları seviyorum, onların son
derece desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın İslam.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- CHP Grubunun, 7/5/2012 tarihinde Ankara Milletvekili Aylin
Nazlıaka ve arkadaşlarının Devlet Tiyatroları ve
tiyatro sanatçılarının sorunlarının
araştırılması ve çözüm yollarının bulunması
amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 9/5/2012 Salı günkü birleşiminde
sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin lehinde, İstanbul Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) -
Bugün CHP vareste.
Şimdi
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar, kıymetli Kültür
Bakanı -Kültür Bakanı yokmuş- biraz önce ya buradaki hatip bizi
kandırdı AK PARTİli ya da Kültür Bakanı, ikisinden biri
doğruları söylemiyor. Çok
basit, hiç böyle düzeltme istemeyeceğiniz sarahatte. Sayın Kültür
Bakanının son bütçe konuşmasında bölge tiyatroları
kuracağını devletin, belediyelere ve devlete bağlı
tiyatroların sayısının
çoğaltılacağını, bunu yeterince yapamamanın
üzüntüsünü itiraf etmek zorunda kaldığını bütçe
konuşmasında Sayın Kültür Bakanı söyledi; bu bir.
Bu bir günde
ne oldu da böyle devlet desteğinden nedamet getirildi; bu, izahata muhtaç.
Sayın sanatçı dostu olduğunu evham eden Hatip, burada
yanlış bilgiler verdi. Kendisi de burada. Şimdi onu da
düzelteceğim, kayıtlara bu şekilde geçmesin.
Bir: Bana
şunun resmî cevabını ister Hatip böyle söylediğine göre
biliyor olması gerekir, üfürmemişse- isterse de Kültür Bakanı
cevap vermek zorunda. Şu: Yeni sanatçı dizisi var diye oyuna
çıkamayanın yerine kaç tane yeni sanatçıyla sözleşme
yapılmış? Bunun sayısını -mademki Güzel Sanatlar
Genel Müdürlüğünden de geliyor- rica edeyim, ben de Genel Kurul da
bilgilenelim.
İkinci
yanlış: 5224 sayılı destek
Sevgili arkadaşlar,
devletin cebinden beş kuruş çıkmamaktadır. Sinema
seyircisinin aldığı biletlerden yapılan kesintilerle yeni
sinema filmlerinin desteğine bir fon oluşturulur. Bu, ikinci
yanlış; yalan demeye kıyamıyorum yani.
Üçüncü
yanlış: Sayın Hatip, Grup Başkan Vekiliyle konuşurken
beni de dinleyin, şunun da cevabını verin: O verilen
teşvikler -sinemaya- diyorsunuz ya 100 küsur milyona
çıkarttık. Bunun yüzde 15inden fazlası bedelsiz mi, karşılıksız
mı, geri ödemesiz mi; bunu da lütfen Genel Kurula bildirin. Gören de
beller, Ali Dağını bağışladınız.
Hayır, sinemacı o parayı alır, filmini çeker, ondan sonra
gider, devletten aldığı o parayı verir.
Karşılıksız olan, verilen, eser yazım ve diyalog
geliştirme kalemlerinedir yani senaryo desteğidir, küçük
belgeselleredir, onların da bir kısmınadır. Bunların
toplamı da -ben o kurullarda görev yaptım- bu sizin söylediğiniz
bütçenin yüzde 15ini geçmez, geçemez çünkü. Tamam.
Şimdi,
kalkıp burada böyle bakanlık bülteni... Eskiden AK PARTİli
arkadaşların eline ilgili bakanlık bir bülten verirdi.
Şimdi, Kültür Bakanı içine düştüğü bu ikinci
sıkıntılı durum -Allah zebun etmesin, yerinde olmak
istemezdim- ikinci zebun durumdan dolayı Hatibe bir bülten bile
vermemişler. Onun için, yalan yanlış bilgilendirmeler oldu.
SONER AKSOY
(Kütahya) Senin söylediklerin yanlış.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Şimdi, burada arkadaşlar hep belgeli
konuşuyorum ben. Burada, Sayın Başbakana bir hâller oldu,
kavramları yerli yerinde ve bağlamında kullanamıyor son
zamanlarda. Bunlardan en önemlisi sık sık tekrarladığı
Yunus Emre dizesi Yaratılmışı severiz, Yaradandan ötürü.
Orijinali böyle değil, bağlamı da bu değil. Kültür
Bakanlığının, sizin bağlı bulunduğunuz bakanlıkların
yayınladığı Alevi-Bektaşi şiir edebiyatı
antolojisinde şiirin özü şudur: Yaratılmışı sev,
Yaradandan ötürü. Kime söylenmiş? Altında da açıklaması
vardır, zalimlere söylenmiş. Yunus Emre diyor: Bu kadar zulmetme,
yaratılmışı sev, onu da bir Allah yaratmış. (BDP
ve CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, siz
yanlış tercümeyle bunu alıp Yaratılmışı
severiz. dediğinizde lütfetmiş gibi oluyorsunuz. Bu,
bağlamından koparmak gittikçe vahimleşiyor.
İkincisi
de sanat, sanat için midir, toplum için midir?
ALTAN TAN
(Diyarbakır) - İktidar için oldu şimdi.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) O, Marksist bakış.
Şimdi,
Bedrettin Cömertin Gombrichten çevirisi vardır Sanatın Tarihi
diye, onun girişinde bir laf vardır, onu söylemekle yetineceğim,
şu: Bir kunduracı bile toplumsal alanda memlekete dair, millete dair
bir şey söyleyecekse önce kunduracıca bir şey söylemesi
gerekir. der. Siz, eğer bir metni slogandan ayırmak istiyorsanız, eğer bir resmi afişten
ayırmak istiyorsanız, eğer bir marşı şiirden
ayırmak istiyorsanız önce onun şiir olması, önce resim
olması, önce film olması yani sanat ihtiva etmesi, bizatihi
sanatın bütün öğelerini barındırıyor olması
gerekir. İlkokul çocukları bile bu tartışmayı geride
bıraktı, Sayın Başbakanın danışmanları
daha bu konuda tekâmül edememişler, hâlâ münazara havasında
"Sanat sanat için midir, toplum için midir?" Bir cevap biliyorum ama
söylemem.
Bu yeni değil, bu
bakış yeni değil, bunu sizden önce 12 Eylül yaptı. 12
Eylül, Devlet Tiyatrosunda sözleşmeli çalışanları
-şimdi, Darbeleri Araştırma Komisyonuna getireceğim, sanata
ne yapmış bunlar- aynı cümlelerle, aynı gerekçelerle yani
aynı anadan doğsa arada bir şaşırır, bu kadar
olmaz yani copy press gibi, diyor ki...
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) - Devamıdır onun.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - O gün Kenan
Evren ne söylemişse bugün Sayın Başbakan aynı gerekçeleri
söylüyor. Bir insan kıyımına başladılar. Vasfi
Rıza Zobu -bunu bir televizyon programında da söyledim- yeğeni
Bilge Zobu Devlet Tiyatrosu sanatçısıydı, yeğenini o vurgundan
kurtarmak için Kenan Evren'e şöyle bir dehalette bulundu. "Benim
yeğenim o kadar temiz bir çocuktur ki bu diğer tiyatroculara
benzetmeyin, kitap bile okumaz." dedi, arşivlere bakın, Kenan
Evren bunun üzerine onu affetti.
ALTAN
TAN (Diyarbakır) - Başbakan da okumuyor,
Başbakan da.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sizin istediğiniz de çünkü vahim olan tiyatroları satmanız,
özelleştirmeniz değil özelleştirin, ben hatta destekliyorum
CHP'den farklı olarak, satın, desteği çekin, bakın, bu
sanatçıların üstündeki ölü toprağı biraz
dağılır, kalkarlar, muhalif olmak fikri akıllarına
gelir. Siz muhalefet görmemişsiniz. Sanat daima bir ülkenin en önemli
muhalif damarıdır, siz bu kadarına gılgıllanıyorsunuz,
hele bir gerçek muhalefetle karşılaşın, bakın, bunlar
ekmek derdine düşsün nasıl olacak?
İkincisi:
"Özelleştireceğiz ve istediğimizi
destekleyeceğiz." diyorsunuz. İşte, sizin iflas
ettiğiniz, Maliye Bakanınızı böyle kara kara
düşündürecek nokta burası. Niye? Ee, siz her şeye dükkân gözüyle
bakarsanız, bu tiyatro da iş yapmazsa kapanacak. Böyle
destekleyeceksiniz ya! O muhafazakâr sanat dediğinizin üretimine kimse
üste bir de para verip gidip seyretmiyor. İşte, sayılar ortada.
Siz deyin ki Kardeşim, şöyle bir yüz akı işimiz
vardı, bu kadar insan seyretti. Seyretmiyor. Ee, siz parayı
vereceksiniz, batacak; bir.
İkincisi, gadrediyorsunuz muhafazakâr dediğiniz insanlara.
Niye biliyor musunuz? Hani despot diyor ya Sayın Başbakan, bu
despotluk -tırnak içinde
kullanıyorum- sanata biraz bulaşmış herkesin kanına
sirayet eder, bunun için sanatçıdır. Siz alıp devlet memuru
ettiğiniz, devlet memuru gibi kastrasyona
uğrattığınız, üretkenliğini bitirdiğiniz,
kendi değerlerinize bir bakın. Bir sürü insan vardı, şimdi
yeller eser yerlerinde, her biri bir yerde 3-5 bin lira maaşa
bağlandı mı, bütün cevherleri gitti, ama sanatçı öyle bir
şey değildir. Sanatçı yarın öbür gün sizi bu
kararınıza çok pişman edebilir.
Thatcher bile buna tenezzül etti ama teşebbüs edemedi, fakat dili
aynıydı. O da Mızmızlanmayın. diyordu, o da üstten
bakan bir dil kullanıyordu, fakat demokrasi bilincinin olduğu
yerlerde bu iş aldı başını gitti.
Size bir ev ödevi önermek istiyorum. Seyirlik köy temaşaları
nasıl çıkmış, ne işlev görmüş
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
nereye dönüşmüş, bunlara iyi bakın. Seyirlik köy
temaşasından, halk türkülerinden
Bakın, güzel Türkçe şartı koydu Sayın Meclis
Başkanımız, umarım buna riayet ettim ama, Kürtçeyle ilgili
bir şeyini söyleyeceğim. Bir Kürt mücadelesi türkülerden doğdu,
Kürtçe türkülerden, marş falan da değil, onunla ayakta kaldı.
Bakın, yaralandığında anestezi yerine Kürtçe türkü dinleterek
insanları ameliyat ettiler.
Onun için, sanatın, türkünün, şarkının, oyunun gücü sizin düşündüğünüzden
çok daha fazladır. İçişleri Bakanı gibi zehir hafiyelik
yapmayın, orada burada terör aramanıza gerek yok. Şunu
arayabilirsiniz: Hepsinin içinde hayat vardır ve hepsi hayatın içindedir,
böyle olmayan, zaten tarihin çöp sepetine gider. Genel Kurulu da
yanlış bilgilendirmeyin.
Sözlerimi Kültür Bakanına Allah bu müşkül durumdan
kurtarsın. diye dua ederek bitiriyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Önder.
Aleyhinde, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle saygıyla selamlıyorum heyetinizi.
Değerli arkadaşlar, zaman önemli, zamanı öyle hor
kullanıyoruz ki, milletin hakkına, bana göre, tecavüz ediyoruz.
Bu tartışma, Sayın Başbakanın tiyatro
sanatçılarına yönelik sözleriyle başladı ve bu
tartışma maalesef şimdi gündeme oturdu, Genel Kurulumuzu da
meşgul ediyor, yaklaşık kırk dakikamızı da bir
saatimizi de aldı. Sanat, sanatçılar kırk dakikaya, bir saate
değmez mi? Değer. Değer ama bu tartışma, Sayın
Başbakanın sebep olduğu bir tartışma.
Başbakanın aslında bu konuda
Konuyu bir başka noktaya çekmek lazım. Sayın
Başbakan bu ülkeyi bu millet adına yönetiyor. Başbakanın
ruh sağlığı hepimiz için önemli yani bu ülkenin Sayın
Başbakanının, tiyatro sanatçılarıyla ilgili
söylediği sözleri tekrar bir düşünmesi ve konuşması
lazım. Bu sözlerin sebebi Parasını ben veriyorum, benim
aleyhimde, bana hakaret ederek sanat yapamazsınız, tiyatro
yapamazsınız, ben sizin repertuarınıza müdahale ederim.
iddiasıyla başlamıştır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Milletin değerleriyle
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bu, çok önemli; milletin
değerleriyle oynayanlar, milletin değerlerine hakaret edenlerle hep
birlikte mücadele edelim. Hiç itiraz etmiyorum. Başta Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak bu mücadeleye varız ama Sayın
Başbakanın yaklaşımı arızalı,
bağışlayın. Sayın Başbakan diyor ki: Sizin
paranızı ben veriyorum. Benim hoşuma giden sanat
yapacaksınız. Böyle bir şey olmaz değerli arkadaşlar.
Bu yaklaşım sağlıklı bir yaklaşım
değil. Bu yaklaşım hemen her alana yansımaya
başladı.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Çarpıtma!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Başbakanın, siyasi
iktidarın hoşuna gitmeyen beyanlar,
yazılar, kitaplar, sanat, davranış bu ülkede suç hâline
geldi, kötü hâline geldi.
SONER AKSOY (Kütahya) - Yok öyle bir şey!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bakın, üzülerek ifade ediyorum
bunları, bir şey için söylemiyorum Sayın Aksoy.
Bakın, Sayın Başbakanın tiyatro
sanatçılarıyla ilgili söylediği sözleri size aktarmak istiyorum:
Ne söylüyor? Sayın Başbakan tiyatrocular için diyor ki:
Despotturlar, kibirlidirler. Mürebbiye
Hiç kimse bize mürebbiyelik yapamaz.
Seçkinciler diyor. Tepeden bakanlar, elitistler, jakobenler, yarım
porsiyon aydınlar, kast sisteminin temsilcileri, ellerinde viski olanlar
Bunlar Sayın Başbakana yakışır sözler mi?
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Dili sürçmüştür!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Yani bir Sayın Başbakanın
Devlet Tiyatroları veya Şehir Tiyatrolarıyla ilgili
sorunları gündemine alarak ülkenin gündemine taşımaya hakkı
var mı? Bu ülkenin çok önemli gündem maddeleri var; esas üzerinde
durulması gereken husus bu.
Bu ülkeyi bu millet adına siyaset yönetiyor, siyasetin de tepesinde
siyasi iktidarın başı olarak Sayın Başbakan varsa,
onun yaklaşımı hepimizi ilgilendirir; bizi tedirgin eden hadise
bu. Sanatla ilişkiniz nedir, ne değildir; bunu milletin takdirine
bırakıyoruz, çok önemsemiyoruz ama Başbakanın hoşuna
gitmeyen her harekete, her kişiye, her gruba karşı bu tavrı
bizi tedirgin etmekte ve ülkemizin geleceği açısından bizi
endişelendirmektedir; işin özü bu.
Değerli
arkadaşlar, yani büyüdükçe -her defasında tekrarlıyorsunuz Osman
Gaziye yapılan tavsiyeyi ama tersini uyguluyorsunuz- mütevazı
olmanız gerekirken, hoşgörülü olmanız gerekirken, tahammüllü
olmanız gerekirken yani tiyatro sanatçılarını, şimdi,
milletin gündemine koydunuz ve olmaz laflar söylüyorsunuz. Hâlbuki toplumun
geleceği açısından sanatın önemini, sanatçıların
değerini ben inanıyorum ki hepiniz en az bizim kadar
sahipleniyorsunuz, önemsiyorsunuz. Sanat ve sanatçı, bir milletin büyük
olmak, geleceğe taşınmak iddiasının ifadesidir.
Sanatı olmayan bir milletin medeniyeti olmaz, büyüklük iddiası olmaz,
dolayısıyla sanatı hor görerek, sanatçıyı suçlayarak,
en ufak hatasında onu hırpalayarak bu ülkeyi büyütemezsiniz. Bu
ülkenin büyüklükleri rakamlarla değil, Şu kadar ihracat yaptık,
bu kadar büyüdük. falan değil, sanatta, kültürde, medeniyette, hatta
özgürlüklerde aldığımız
Yani daha geçen gün
yayınlandı düşünceyi ifade özgürlüğünde dünya
sıralamasında kaçıncı sıralarda olduğumuz; daha
dün yani birkaç gün önce yayınlandı. Dolayısıyla büyüklük
rakamları da değişti, skalası değişti,
büyüklüğün tanımı değişti. Siz, şimdi,
sanatı, sanatçıyı belki de haklı olduğunuz bir
sebepten bu kadar özensiz tenkit ederseniz ve bunu Sayın Başbakan,
Başbakan olarak yaparsanız bu ne sanatın sorunudur ne toplumun
sorunudur, bu bizatihi Sayın Başbakanın sorunu hâline gelir.
O sebeple,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tiyatro sanatçılarına
karşı Sayın Başbakanın bana göre ölçüsüz, yersiz,
yakışıksız bu tenkidine katılmak mümkün değildir,
buna karşı çıkıyoruz. Sanat korunmalıdır,
sanatçı desteklenmelidir. Devlet desteği
Sanatı kendisine
tehdit gören bir devlet anlayışını nasıl kabul ederiz
değerli arkadaşlar? Sanat tabii ki muhalif olacak, tabii ki toplum
adına beklentileri ifade edecek, yanlışları ortaya
çıkartacak, bunu da sanatın diliyle söyleyecek. Bundan niye
rahatsız olunuyor, anlamıyorum. Bundan faydalanmak gerekir;
yöneticinin, akıllı bir yöneticinin bunu bir kazanç olarak görmesi
lazım.
Ben tüm bunların ötesinde şunu söylüyorum: Biz, birbirimizle
olan ilişkilerimizde toplumun önündeki insanlarız.
Kullandığımız cümleler, kullandığımız
kelimeler bu toplumun psikolojisini oluşturuyor. Sayın Başbakanın
kullandığı kelimeleri bu toplum, sokaktaki bireyler kullansa
kavga çıkar.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu bu önergenin şekil şartı
gereği aleyhinde konuşuyor olmama rağmen, ben, bu konunun
gündeme gelmesinin, bu noktadan yani meseleye Sayın Başbakanın
yaklaşımı noktasından ele alınmasının çok
hayırlı olduğunu, faydalı olduğunu düşünüyorum.
Getiren arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
Öneriyi oylarınıza...
MUHARREM İNCE (Yalova) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Elektronik sistemle yapalım sayın milletvekilleri.
Bir dakika süre veriyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) Bir dakika mı?
BAŞKAN Bir dakika çünkü burada olan milletvekillerimizle
yapıyoruz biliyorsunuz.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.33
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
_____0_____
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 104üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Şimdi, alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler bölümüne geçiyoruz.
1'inci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer
Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci
sırada yer alan, Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
2.- Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/569) (S.
Sayısı: 180)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada
yer alan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile Anayasa Komisyonu
raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile Anayasa Komisyonu
Raporları (1/564) (S. Sayısı: 201) (x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştı.
Şimdi soru-cevap bölümüne
geçeceğiz, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Daha
önceki dönemde sisteme girmiş sayın milletvekillerimize öncelik
vererek bu bölümde çalışacağız.
Sayın milletvekillerine
sisteme girmeleri için bir dakika süre veriyorum.
Ben, sisteme girmiş milletvekillerimizle soru-cevap işlemini
başlatıyorum. Daha sonra sayın milletvekillerimiz girerse onlara
da söz vereceğim.
Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, Irak yetkili mahkemesi
tarafından hakkında yakalama kararı çıkarılan
Tarık Haşimi bir süredir ülkemizde ve en son Interpol tarafından
hakkında kırmızı bülten çıkarıldı ve bu
kişinin şu anda İstanbulda Başakşehirde belediyeye
ait bir misafirhanede, polis gözetiminde, hatta Başbakanlık
korumaları tarafından korunduğu söyleniyor. Hakkında
kırmızı bülten çıkarılan ve Irak yetkili
makamları tarafından hakkında yakalama kararı verilen böyle
bir kişiyi tutmak hangi siyasi saikte mümkündür? Ayrıca bu, ileride,
ülkemiz tarafından çıkarılan kırmızı bültenlerin
başka ülkeler tarafından da yerine getirilmemesi sonucunu
doğurur mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Antalya Kemer ilçesi Çıralı köyünde yıkım
başlamıştır ve bu Çıralı köyündeki
yıkımlarda köylülerin turizm amaçlı kullandıkları tek
katlı binalar yıkılmaktadır.
Ben buradan Sayın Bakana soruyorum: Daha önce iktidara yakın
kişilere tahsis edilmiş olan bir arazi, orada köylülerin eylemleri
nedeniyle iptal edilmek zorunda kalmıştır. Tahsis iptal edildikten
sonra da bu yıkımlar gündeme gelmiştir. AKP İktidarı,
kamu yoluyla, orada eylem yapan köylülerden intikam mı almaktadır?
Bunun cevabını bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın Kurt
KAZIM KURT (Eskişehir) Sayın Başkanım, Sayın
Bakan; seçimlerin temel hükümlerini değiştirmeye çalışmakla
demokrasiye katkı sunmayı deniyorsunuz ancak esas olan 2839
sayılı Yasadaki yüzde 10 seçim barajını
değiştirmeyi neden düşünmüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kurt.
Buyurunuz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben de
teşekkür ediyorum.
Sayın Özgündüzün Tarık Haşimiyle ilgili sorusu birinci
sorumuz. Tabii, Tarık Haşimi ülkemizde şu anda bulunmaktadır.
Türkiye kendisine destek vermiştir, bizim desteğimiz de devam
edecektir. Tabii, Interpol vasıtasıyla arananlar arasında
isminin geçmesi elbette önemli. Bizim de Irak Hükûmetinden istediklerimiz var. Biliyorsunuz
orada terör örgütü ve yandaşları barınıyor ve terör
örgütünün elebaşları orada bulunuyorlar, ülkemize karşı
eylemler de gerçekleştiriyorlar. Biz de yıllardır onları
istiyoruz ama bugüne kadar Irak Hükûmetinden olumlu bir cevap almadık,
alamadık. Şu anda bu konuyla ilgili biz desteğimizi verdik ve bu
noktada, Türkiyede bulunuyor, tedavi maksadıyla gelmişti. Önümüzdeki
zaman içerisinde yeni bir değerlendirme yapılır mı, onu
şimdiden bilmiyorum ama Hükûmet olarak bizim bu konudaki
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Başbakanlık
korumaları koruyor mu Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat)
tutumumuz net ve biz desteğimizi
verdiğimiz birini iade etmeyiz.
Sayın Gürkut Acarın sorusu Kemer Çıralı köyünde
yapılan yıkımla alakalı.
Tabii, bu benim bilebildiğim bir konu değil, şu anda bana
yardımcı olanların da vâkıf olduğu bir konu
değil. Buna yazılı cevap verirsek daha isabetli olur çünkü
bildiğimiz bir konu değil.
2839 sayılı Yasadaki seçim barajının
düşürülmesiyle ilgili Sayın Vekilimizin sorusu var. Tabii, bu konu,
Türkiyede sürekli tartışılan konulardan bir tanesidir.
Barajın aşağıya indirilmesini isteyen pek çok kesim de var
ama tabii, bizim dönemimizde baraj konulmadı, geçmişte kondu. Anayasa
Mahkemesine de konu gitti ve Anayasa Mahkemesi bunun istikrar
açısından önemli olduğuna vurgu yaptı ve temsilde adalete
de zarar vermediğine ve bu yönüyle de hukuka aykırı
olmadığına ilişkin karar verdi ve iptal istemini
geçmişte reddetti.
Peki, bizim görüşümüz nedir bu konuda? Biz bunu her defasında
ifade ettik; Türkiyede istikrarlı bir yönetimin Türkiyeye
katacağı çok şey vardır. Geçmişte yaşanan
krizlere baktığımızda, krizlerin büyük bir
çoğunluğunun istikrarın olmadığı ortamlarda
yaşandığını görüyoruz. Örneğin, 5 Nisan 94 krizi
var, o dönemde DYP-SHP Koalisyon Hükûmeti var, kriz var; 21 Şubatta,
yakında bir başka ekonomik kriz yaşadık, başka
koalisyon hükûmeti vardı; başka dönemler oldu ve her zaman,
koalisyonların olduğu dönemler, ülkemizde ya ara rejim dönemleri gibi
bazı sorunları yaşattı ya ekonomik krizleri
yaşattı. Onun için, güçlü iktidarların olması, siyasal
istikrarın yönetimde tesisi açısından bu barajın Türkiye
açısından önemini koruduğunu düşünüyoruz. Ama zaman
içerisinde, bu konuda, aşağı çekilmesi, 7lere, 5lere
indirilmesine ilişkin bir değerlendirme yapılabilir mi? Şu
anda Hükûmetimiz tarafından böyle bir değerlendirme
yapılmadığını özellikle ilave etmek isterim.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Ben Sayın Bakana daha önce de sorduğum ama cevabını
alamadığım bir soruyu daha sormak istiyorum: Uşakta iki
hastanemiz var Sayın Bakan, Uşak Devlet Hastanesi ve eski adıyla
SSK Hastanesi. Bu iki hastanemizin TOKİye devri söz konusu oluyor ve dört
yüz yataklı bir başka hastane yapılıyor. Altı yüz elli
yataktan dört yüze indiriliyor hastanelerimiz. Buna Uşak
halkının çok büyük bir tepkisi var. Bu nedenle de Sağlık
Bakanlığı bu projeden vazgeçtiğini beyan etmişti,
TOKİye devirden vazgeçtiğinden, iki hastanemizin de sağlık
sitesi olarak korunacağından bahsetmişti. Ama bu konuda
yazılı bir açıklama alamıyoruz, doyurucu bir cevap
alamıyoruz. Bizim istediğimiz, Uşaktaki iki hastanenin ve yeni
yapılan hastanenin, üçünün birlikte sağlık tesisi olarak
kalması. Bu konuda yazılı ya da sözlü bir cevap verebilirseniz
çok teşekkür edeceğim size.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Sayın Ayhan
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakana bir soru tevdi
etmek istiyorum. Biraz önce, Sayın Bakan, Tarık Azizin iade edilmeme
sebeplerinden birisi olarak Irakın teröristleri iade etmemesi olduğunu
söyledi. Tarık Azizin yetkili olduğu dönemde teröristler iade
edilmiş miydi veya kaç terörist teslim edildi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yüzde 10 barajı, gerçekten, bütün Avrupa Konseyi ülkelerinde, 47
ülkenin içinde en yüksek oran Rusyada var, bir de Türkiyede var. Venedik
Komisyonu Yüzde
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Engellemiyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yani böyle bir denge yok, böyle
bir durum yok. Niye AK PARTİ darbe yasalarına, darbe
barajlarına, hazine yardımındaki darbe barajlarına
sığınıyor? Yeni bir anayasa yapacağız. Gerçekten
bu konuda düşünceniz nedir? Özgür seçimi, milletin iradesinin Meclise
yansımasını istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Şu
yukarıdaki yazı gibi egemenlik kayıtsız şartsız
milletinse, bırakın vatandaş özgürce oyunu kullansın,
özgürce oyunu kullanarak istediği milletvekilini seçsin. Bunun önüne yüzde
10 barajını koymanın bir gereği yok. 8-9 milyon oy demektir
bu yüzde 10 barajı.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın Değirmendereli
KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakana sormak istiyorum. Bu üzerinde
çalıştığımız yasanın 2nci maddesinde yer
alan 298 sayılı Kanuna eklenen 20/A maddesinin 11inci bendinde
belirtilen, yurt dışından ağzı mühürlü olarak gelen oy
torbalarının genel esaslara uygun bir şekilde yurt içinde oy
verme süresi bittikten sonra denetim altında açılarak sayım ve
dökümü yaptırılarak tutanakla birleştirilmesi hususu
getirilmekte. Burada güvenliğin nasıl sağlanacağı
şüphelidir. Bunun yerine, oy verme süresi bitimini müteakip
sayımların mahallinde, sandık kurulu üyeleri önünde
yapılarak sonuçların tutanaklarının alınıp
Ankaraya gönderilmesi daha uygun olmaz mı?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Değirmendereli.
Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan, Malatyada,
geçtiğimiz yıllarda bir özelleştirme yaşandı,
TEDAŞ özelleştirmesi. Ancak özelleştirildiğinden beri
Malatyada bir rezillik yaşanıyor, bir kepazelik yaşanıyor,
hiçbir yatırım yapılmıyor, Malatyada, tabir yerindeyse,
yel esse elektrikler kesiliyor. Bu sadece uzak köyler için değil Malatya
merkez için de geçerli, hiçbir yatırım yapılmıyor. Şu
anki özelleştirme sonucunda şirketin tek yapmış olduğu
şey, çiftçileri, köylüleri icraya vermek, icra memurluğu
yapıyor. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Malatyada onlarca
köyün suyu, elektrik borçlarından dolayı kesilmiş durumda.
Binlerce çiftçi, elektrik borçlarını ödeyemediği için
icralık olmuş durumda. Ben, özelleştirmeden önceki çiftçi
borçlarının, elektrik borçlarının silinmesini, bu konuda
Malatyalıların mağdur edilmemesini, Malatyalıların hem
yazın hem kışın elektriklerini yakmalarını
diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.
Sayın Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, seçmen sayıları konusunda uzun
yıllardır bir tartışma var. İşte, 2002
yılında 41 milyon, 2007 yılında 42 milyon, 2011
yılında 52 milyon gibi bir seçmen sayısından bahsediliyor.
Bu sayılar çerçevesinde de ölülerin oy kullandığına dair
itirazlar yükseldi, duymuşsunuzdur siz de. Benim de bu çerçevede
kayınpederimin annesi yani eşimin babaannesi, 2010
yılındaki referandumda oy kullanmış. Yalnız, kendisi
ahirete intikal edeli epey olmuştu. Bunu nasıl izah edeceğiz?
Eğer bu babaanneden haberiniz varsa bize de haber verin de bir elini
öpelim, helalliğini alalım!
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Türkoğlu.
Buyurunuz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın
Yılmazın, Uşak Devlet Hastanesiyle ilgili sorusu, tabii,
Sağlık Bakanlığımızla alakalı bir konu. Ben,
konuyu Sağlık Bakanımıza ileteceğim, ayrıca da
yazılı cevap verilmesi konusunda gereğini yapacağım
çünkü benim bildiğim bir konu değil, özel bir konu.
Sayın Ayhan, Tarık Haşiminin iade edilmemesine
ilişkin benim verdiğim cevapta sanki bölgede bulunan teröristlerin
iade edilmemesini sebep gösterdiğim gibi bir şey ifade ettiler.
Hayır, ben onu sebep göstermedim. Ben sadece şunu söyledim: Irakta
terörist olan kişiler var, Türkiyeye eylem planlayan ve icra edenler var.
Onlara ilişkin Türkiye'nin cevaplarına da bugüne kadar olumlu bir
cevap verilememiştir. Yoksa, sebep olarak onu ifade etmedim. Onun
bilinmesini isterim.
Tabii,
Sayın Kaplan yüzde 10 barajıyla ilgili değerlendirmede bulundu.
Tabii, baraj konusu Türkiye'nin uzunca bir zamandır
tartıştığı bir konu ama bir hususu düzeltmem
lazım. Baraj konusu 12 Eylül darbesini yapanlar tarafından
konulmuş bir konu değil, o zaman baraj yok. Baraj daha sonraki
dönemde Anavatan hükûmetleri tarafından getirildi. Bir de bölgesel baraj
vardı. Sonra
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Darbecilerin koyduğu baraj 25ti, 25.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Müsaade edin, bakın, tamam mı? Şimdi, bu baraj o
değil, onu bir defa özellikle ifade edeyim. Daha sonra Anavatan döneminde
hatırlarsanız il barajı da getirilmişti bir seçimde, 87
seçiminde ve o zaman
Ama onu da Anavatan Partisi getirip o zaman
koymuştu. Sonra bu uygulama konuldu ve Anayasa Mahkemesi bunu Anayasaya
aykırı bulmadı. Tabii, dünyanın değişik
ülkelerinde de barajlar var, bizimki kadar yüksek değil ama o ülkelerde de
baraj var. Şu an itibarıyla barajın düşürülmesi konusunda
herhangi bir çalışma Hükûmetimiz tarafından
yapılmamaktadır. Kaldı ki baraja rağmen de Parlamentoda
koalisyon hükûmetleri oluşmuştur. Ben de onu ifade ediyorum.
Oluşan hükûmetlere baktığınızda, 91de oluşan
Hükûmet, 5 Nisan 94 ekonomik krizi fatura; 95te geldi Anayol, Refahyol,
Anasol-D, D-Anasol; 28 Şubat
Yani dört senede dört tane Hükûmet ve
Türkiyeye ödetilmiş büyük bir bedel. Öte yandan, 99daki koalisyonun
bedeli 21 Şubat. Dolayısıyla, koalisyonlar milleti mutlu eden
icraatlar ortaya koymamışlar ve bir faturası var. O yüzden,
siyasal istikrarı temin bakımından baraj konulmuş ama
barajı geçen parti sayısı çoğaldığında da bu
istikrarın nasıl bozulduğuna da şahidiz. Belki ileride
konuşulabilir bu konu, ama şu anda gündemimizde
olmadığını belirtmek isterim.
Sayın Değirmenderelinin, yurt dışındaki
vatandaşların kullandığı oyların burada
sayılmasıyla ilgili konuda güvenlik noktasında gerekli
tedbirleri Yüksek Seçim Kurulu alacaktır. Mahallinde
sayılmasıyla ilgili, dünyada mahallinde sayan bir ülke yok,
sandık kuran ülkeler var ama mahallinde sayım ve döküm yapan yok.
Bunun, güvenlik açısından burada sayılması, buradaki
sayım komisyonlarında bütün siyasi partilerin temsilcileri var ve
herkes orada olacak, herkesin gözü önünde sayım ve döküm, birleştirme
tutanaklarının tamamı burada gerçekleştirilecek, güvenlik
tedbirleri de YSKnın öngördüğü esaslar çerçevesinde
alınacaktır. Daha güvenli olduğu için burada yapılması
tercih edildi. Tabii sizin görüşünüz de çok müzakere edildi, orada
yapılsa buradaki yük daha azalır, daha iyi olur diye, ama çok
değişik nedenlerle, özellikle güvenlik nedeniyle, o ülkelerin konumu,
fiziki imkânlar, mekânlar, başka nedenlerle daha sağlıklı
olacağı düşüncesiyle böyle bir karar verildi. Yoksa göz
ardı edilmiş bir husus değil. Öncelikle de bizim
düşündüğümüz de sizin gibiydi, ancak ortaya çıkan gerçekler
doğrultusunda bizim de ona göre bir adım atmamız gerekti.
Sayın Ağbabanın sorusu, özelleştirmeyle
alakalı bir soru. Ben, bu soruyla alakalı da Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığımıza konuyu ileteceğim ve o konuyla
alakalı çalışmaları onlar takip edeceklerdir. Zira, daha
ziyade sorudan öte bir görüş açıklaması yaptılar kendisi.
Sayın Türkoğlunun sorusu, seçmen sayılarıyla
alakalı soru. Tabii biliyorsunuz, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanunda yapılan değişiklikten sonra
nüfus kayıtları esas alınarak seçmen sayıları
Türkiyede belirlendi. Nüfus kayıtlarında ne kadar insan varsa seçmen
yaşına gelen, herkes seçmen kabul edildi. Böyle olunca, kayıtta
öldüğü hâlde ölüm kaydı düşülmemiş olanlar, kaydı
düşülmemişse seçmen arasında yer aldı. Yani bu yaşanan bir
gerçektir ama bu bir siyasi hesapla veya
herhangi bir saikle yapılmış değil.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Ben de öyle demedim ama sorun bu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Eskiden kapı kapı geziliyordu,
yazılıyordu ve şimdi uygulanan bu sistem daha
sağlıklı bir sistem. Şimdi, kayıtların vaktinde
düşülmesine ilişkin tedbirler de alındı o konuda ve bu,
zaman içerisinde daha da oturacaktır. Artış buradan
kaynaklanıyor. Eskiden yazılmıyordu insanlar,
yazılmayınca, yazılmayan seçmen gözükmüyordu. Şimdi ise
yazılmak istesin istemesin, herkes nüfustaki kayıt esas alınarak
listede yer aldığı için herkes seçmen gözüktü. Buradan
kaynaklı bir artış var. Ölüp de listede gözükenlerin nüfus
kaydı düşülmediği için bunlar gözüküyor. Ölen birinin yerine oy
kullanma varsa tabii onunla ilgili cumhuriyet savcılıklarına suç
duyurusunda bulunmakta fayda vardır. İlgili kişiler kimse onlar
hakkında işlem yapılır. Yani ben Türkiyede birinin yerine
oy kullanmaya partilerin tenezzül edeceğini pek düşünmüyorum. Daha
ziyade yerel seçimlerde küçük yerleşimlerde -muhtarlık ve belediye
seçimleri gibi, beldeler için söylüyorum- zaman zaman böyle şikâyetlerin
olduğunu ve devam eden davalardaki olaylara
baktığımızda da daha ziyade küçük yerleşim
birimlerinde bu tip olaylara rastlandığını görüyoruz ama bu
işlerde partilerden ziyade muhtar adayı veya belediye başkan
adaylığında beldelerde aileler yarışıyor. O
nedenle orada partilerin dışında gelişen bir olay var.
Burada da bizim partimize atfedilecek herhangi bir şey söz konusu
değil. Eğer herhangi bir durum varsa mutlaka şikâyetçi
olursanız gereği yapılır.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Partiye atfetmedim ama bu bir sorun ve
çözülmesi lazım. Yani Hükûmet sizsiniz, sizin çözmeniz lazım.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) İşte
çözülecektir.
Bakın,
Sayın Türkoğlu, yeni oturdu bu sistem. 2008den sonra
başladı ve bundan sonraki süreçte de
bu her geçen gün daha da iyi hâle gelecektir. Şu anda ölüm
kayıtlarının terkinine ilişkin sistem de eskisine göre daha
seri bir şekilde işler hâle getirildi. Zaman içerisinde bunun
tamamıyla ortadan kalkacağına inanıyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Kaplan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
10.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, TBMM
Başkan Vekili Meral Akşenere yapılan saldırıyı
kınadıklarına ilişkin açıklaması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Meclis
Başkan Vekilimiz Sayın Meral Akşenerin makam aracına
yapılan silahlı saldırıyı şiddetle kınıyoruz ve bunun kim tarafından
yapıldığının Hükûmet tarafından bir an önce
aydınlığa kavuşturulmasını çok önemsiyoruz.
Meclis Başkan Vekilimize yapılan saldırının 28
Şubat darbeler ve başkaca nedenleri de varsa kamuoyunun doğru
bilgilendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sayın Başbakan
Yardımcısının da bu konuda bir bilgisi varsa bir
açıklama yapmasını bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan
Vekili Şükran Güldal Mumcunun, Başkanlık olarak TBMM
Başkan Vekili Meral Akşenere yapılan saldırıyı
kınadıklarına ilişkin konuşması
Bu kürsüden biz de yapılan bu saldırıyı
kınamaktayız ve her türlü silahlı saldırıya
karşı olduğumuzu tekrar bilgilerinize sunarım. Meral
Hanıma da bu konuda geçmiş olsun diyorum.
Sayın Özgündüz
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu ile Anayasa Komisyonu Raporları (1/564) (S. Sayısı:
201) (Devam)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Tarık Haşimi konusunda
yanılıyorsunuz. Tarık Haşimi
Şu anda dediniz ki Kuzey
Iraktan, daha doğrusu Iraktan ülkemize terörist saldırılar
var, onlarla ilgili taleplerimiz yerine getirilmiyor. Kuzey Irak bölgesinden
yapılıyor bu saldırılar ve Kuzey Irakın
Başbakanı, Cumhurbaşkanı, efendim, Barzaniyi de siz
ağırlıyorsunuz Tarık Haşimiyle birlikte. Orada bir
Sünni cephe oluşturuyorsunuz, tehlikeli bir iş yapıyorsunuz.
Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyetine yakışmaz. Irak yapmasa
bile, kırmızı bülteni yerine getirmese bile, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti hukuka bağlı, hukuk devletidir ve gereğini yerine
getirmelidir diyorum. Yanlış yoldasınız.
İkincisi, sürekli camiler üzerinden siyaset yapıyorsunuz.
Diyanetten sorumlu olmanız sebebiyle soruyorum: Kuzey Ankara Kentsel
Dönüşüm Projesi kapsamında kaç tane camiyi yıktınız ve
o camilerin arsalarını ne şekilde değerlendirdiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Buyurunuz Sayın Bakan.
İki dakika ek süre veriyorum bu açıklamalar için.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Evet,
Sayın Başkanım, ben de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Sayın Meral Akşenerin aracına yapılan
saldırıyı doğrudan doğruya Sayın Akşenere
yapılmış bir saldırı olarak gördüğümü ifade
ediyor, saldırıyı lanetliyorum, yapanları da lanetliyorum.
Bu konuyla ilgili soruşturma başlatılmıştır.
Umarım, yakın zamanda bu işi gerçekleştiren kişiler
kimlerse tespit edilip yargıya teslim edilirler. Hükûmet de bu konu
üzerinde hassasiyetle durmaktadır. Bunu özellikle ifade etmek isterim.
Sayın Meral Akşenere de geçmiş olsun diyorum. Kendisine
yaptığı iyi işlerde her zaman destek olduk. Bu konuda da
tarihe tanıklığı
demokrasimiz açısından son derece önemlidir.
Bir başka konu, Sayın Özgündüzün sorusu. Tabii, ben
Tarık Haşimiyi bu kadar niye merak ettiniz, onu anlayamadım
yani Irak Hükûmetinin talebi bu kadar sizin talebiniz hâline niye geldi, onu da
anlayamadım.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Uluslararası olarak aranıyor
yani Irak Hükûmeti tarafından yakalama kararı
çıkarılmış. Irak mahkemesi terörist
saldırıların sorumlusu olarak arıyor adamı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Yani efendim,
ben isterdim ki bir milletvekilimiz Türkiyenin millî menfaatleri doğrultusunda
Hükûmetin aldığı kararları daha dikkatle dinlesin, Irak
Hükûmetinin kararını değil de Türk Hükûmetinin
kararını öncelese bizi daha çok memnun eder diye düşünüyorum.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Bakın, yargı
kararlarına müdahale içişlerine karışmaktır.
Türkiyenin millî menfaatleri başka ülkenin içişlerine
karışmamaktadır Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tabii
diğer şeylerle alakalı, biz camiler üzerinden hiç siyaset
yapmadık.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Sürekli yapıyorsunuz. Grup
toplantısında Camiler yıkıldı. CHP bunu yaptı
diyorsunuz. İyi de camiyi kullanan sizsiniz yani.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Yapmayız
da ama siz tabii öyle düşünebilirsiniz. Ama camiler üzerinden biz siyaseti
yapmadık, yapmamız da mümkün değil.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - O zaman grup toplantısında
niye gazete gösteriyorsunuz? CHP camileri yıktı diyorsunuz. Bundan
büyük siyaset olur mu yani? Lütfen yani.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Biz daha
partimizi kurarken bunun gereğini söyledik. Kırmızı
çizgilerimizden biri dincilik yapmamaktır. diye söyledik ve biz buna
müsaade etmeyeceğiz dedik.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Nasıl yapmıyorsunuz yani?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ha, siz
camilerle ilgili bir soru sorarsanız onun cevabını
verdiğimizde de buna katlanacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Efendim, kaç cami
yıktınız söyleyin. Kaç tane cami yıktınız?
Arsaları ne yaptınız, söyleyin.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Buyurun Sayın Bahçekapılı.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılının, TBMM Başkan Vekili Meral Akşenere
yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin
açıklaması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben de hem şahsım hem de AK PARTİ Grubu olarak Meclis
Başkanımız, Başkan Vekilimiz Sayın Meral
Akşenere yapılan bu saldırıyı kınıyorum. Bu
karanlık olayların soruşturulması sonucunda
açıklığa kavuşacağını ve ilgililerin
yargılanacağına ve ceza alacağına olan
inancımız tamdır. Sorunumuz, amacımız demokrasidir. Bu
yolda ilerlerken karşımıza bu gibi olayların
çıkartılması, çıkması bu inancımızı ve
kararlılığımızı asla engellemeyecektir.
Sayın Başkanımıza tekrar geçmiş olsun
diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bahçekapılı.
Buyurunuz Sayın Şandır.
12.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, TBMM
Başkan Vekili Meral Akşenere yapılan saldırıyı
kınadıklarına ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Gerçekten Türkiyemizde son zamanlarda yaşanan hadiseleri iyi
değerlendirmek gerekiyor. Eğer birileri Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekiline bu menfur saldırıyı yapmaya cüret, cesaret
gösterebiliyorsa Hükûmetin oturup düşünmesi lazım. Bu menfur
saldırıyla kimler, ne mesaj vermek istiyorlarsa Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak onu aldık, misliyle karşılık
vereceğimizi de bilmelerini istiyoruz. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine
yapılan bir saldırıdır, demokrasiye yapılan bir
saldırıdır, Türk milliyetçilerine yapılan bir
saldırıdır. Bize göre, Meral Akşenere uzanacak elin
kırılacağını herkes görecektir.
Sayın
Başkan Vekilimize yapılan saldırıyı Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak da şiddetle ve nefretle kınıyoruz, Hükûmeti
göreve davet ediyoruz. Temennilerle bu mesele geçiştirilemez, en kısa
zamanda bu saldırıyı yapanların ortaya
çıkartılmasını talep ediyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Sayın
Bal
13.- Konya Milletvekili Faruk Balın, TBMM Başkan Vekili
Meral Akşenere yapılan saldırıyı
kınadıklarına ilişkin açıklaması
FARUK BAL
(Konya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Gazi
Meclisimizin Başkan Vekilliği görevini ifa eden Sayın Meral
Akşenere, yürütülmekte olan bir soruşturmanın
başında, makam aracına silahla saldırılmak suretiyle
verilmek istenen mesajın ne anlama geldiğini Türkiye Büyük Millet
Meclisi huzurunda dile getirmek için söz aldım.
Meral
Akşener, 28 Şubat postmodern darbesinin güncel olduğu bir
dönemde, yiğit bir duruş ile demokrasiyi ve Hükûmetin
tavrını ortaya koyabilmiş, çok güçlü şahsiyeti olan bir
siyasetçidir. Meral Akşener o dönemde yapmış olduğu
mücadelenin aynısını şimdi de Milliyetçi Hareket Partisi
saflarında yürütmektedir ve ona karşı yapılan
saldırının, yaşadığımız şu
günlerdeki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Konya) -
birtakım soruşturmalarla ilgili olduğunu düşünüyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Sayın
Halaman
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu ile Anayasa Komisyonu Raporları (1/564) (S. Sayısı:
201) (Devam)
ALİ
HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum ben.
Sayın
Bakanımıza soruyorum: Bu mahalli seçimler yaklaşırken
seçim, seçmen, seçim alanlarının yeniden belirleneceği,
muhtarlık ve il genel meclis üyeliklerinin kalkacağı söyleniyor.
Bu konuya bir açıklık getirebilir mi, kanunla ilgisi olduğu için
sordum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Halaman.
Sayın
Tanal...
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
14.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, TBMM Başkan Vekili Meral Akşenere yapılan
saldırıyı kınadıklarına ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı ve MHP Milletvekili Meral Akşenere
yapılan saldırı, millî iradeye yapılan
saldırıdır. Saldırının her çeşidini
kınıyorum. Bu sebeple gerek bu saldırıyı yapanlar ve
daha önce milletvekillerine yönelik yapılan telefon dinlemeleriyle ilgili
inşallah bu olay da aynı şekilde askıda kalmaz. Hükûmetin
bu saldırganların peşine düşüp bir an önce
bulmasını istirham ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Tanal.
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile Anayasa Komisyonu
Raporları (1/564) (S. Sayısı: 201) (Devam)
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 14üncü maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz talebi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Ali Özgündüze aittir.
Buyurunuz
Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlarım.
Ben de
Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Akşenerin aracına
yapılan, makam aracına yapılan, TBMM plakası
taşıyan aracına yapılan saldırıyı millî
iradeye, bu Meclise karşı yapılmış bir
saldırı olarak görüp kınıyorum ve faillerin en kısa
zamanda Hükûmet tarafından yargı önüne
çıkarılacağını umuyorum.
Görüşülmekte
olan 201 sıra sayılı Kanun Tasarısına geçmeden önce
Sayın Bakana yine bir şey söylemek istiyorum. Biz ülkemizin millî
menfaatlerini savunuyoruz Sayın Bakan. Cumhuriyet Halk Partisi olsun,
şahsım olsun millî menfaatleri savunma konusunda bizimle
yarışamazsınız. Size göre ülkemizin millî menfaatleri
Barzaniyle ve Haşimiyle kol kola girmek midir, bunu bir izah edin
lütfen. Bu menfaat Suriye konusunda da Irak konusunda
da ülkemizin çıkarları nedeniyle oradaki Hükûmetin izlediği
politikanın yanlış olduğunu savunuyoruz.
Dolayısıyla başka anlamlara çekmeyin lütfen. Millî menfaatleri
savunmak konusunda da kimse bizimle yarışamaz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısını prensip olarak destekliyoruz. Niçin? Yurt
dışında bulunan yaklaşık 2,5 milyon Türk
vatandaşının bulunduğu ülkelerde oy kullanması,
dolayısıyla seçme hakkını kullanması, efendim,
temsilcilerini seçmesi önemli bir adımdır. Dolayısıyla bu
kanun umarım ülkemize ve yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza hayırlı olur fakat bazı
çekincelerimiz var.
Özellikle 5inci maddede, kanunun 5inci maddesinde Yurt
dışındaki seçmenlerin oy kullanmasında sandık, gümrük
kapıları, elektronik oylama veya yabancı ülkenin durumuna göre
-efendim- o ülkenin yetkili makamlarının uygun göreceği yerlere
konulacak sandıklarda oy kullanılacak. deniyor. Şimdi, biz buna
karşıyız yabancı ülkenin yetkili makamlarının
öngördüğü yerlere sandık konulması bazı sakıncalar
yaratacaktır, yurt dışı temsilciliklerimizde olsun.
Efendim, seçmen sayısının çokluğu nedeniyle işte,
konsolosluklarımız, elçiliklerimiz yeterli değil. deniyor.
Değerli milletvekilleri, en çok seçmen Almanyada
bulunmaktadır, 1 milyon 346 bin seçmen Almanyada yaşamaktadır. Bunun
yüzde 90ı seçimlere katılsa -bir hesap yaptım-
yaklaşık 1 milyon 200 bin kişi ediyor. Yirmi dört saat süreyle
oy kullanma imkânı tanınıyor bu kanuna göre. Siz bunu yirmi saat
düşünün, kırk gün boyunca oy kullanılacak. 60 sandık
koyduğunuz anda yaklaşık her sandığa 20 bin kişi
düşüyor, bu da kişi başına iki buçuk dakika ediyor.
Sayın Bakan, Komisyonda da bu konu tartışıldı.
Efendim, başka yerlerde yerel makamların uygun göreceği yerler
ülkemiz açısından sakınca yaratır. diyerek, yine ülkemizin
menfaatini düşünerek buna karşı çıktık, çünkü
düşünün ki efendim, Almanyada, Münihteki belediye İşte, bu
dernek lokallerinde ya da bu okullarda ya da bu ibadet yerlerinde oy
kullanabilir. der, o çeşitli sakıncalar doğuracaktır.
Bizim açımızdan, ülkemiz açısından sakıncalı olan
örgütlerin ofislerinde de oy kullanma imkânı tanınabilir.
Dolayısıyla, bu tür sıkıntılar olmaması için biz
diyoruz ki mutlaka sadece yurt dışı temsilciliklerimizde oy
kullanılsın, yaptığım hesap itibarıyla da
Almanyada bile bu yetiyor Sayın Bakanımız.
Evet, bir başka konu, değerli milletvekilleri, bu seçim
suçlarından dolayı davalar, şu andaki kanuna göre iki yıl
içinde dava açılmazsa zaman aşımına uğruyor. Bu iki
yıllık sürenin altı aya düşürülmesi konusuna karşı
geldik. Nitekim, bütün partiler de bu konuda anlaştı ve tekrar eski
hâlde kalması için, yani bu altı aylık sürenin madde metninden
çıkarılmasını önerdik, iktidar partisi grubu da, diğer
muhalefet partileri de bu görüşümüze destek verdi ve
çıkarılacaktır.
Niçin çıkarılmalı? Çünkü çok ciddi suçları da
kapsıyor bu madde. Düşünün ki, sahte seçmen listesi düzenlemek, 298
sayılı Kanunun 148inci maddesinde üç yıldan
aşağı olmamak üzere hapis cezası gerektiriyor. Yine, oy
kullanmaya engel olmak. Bu fiillerin memuriyet sıfat ve görevinin kötüye kullanılması
suretiyle işlenmesi hâlinde iki yıldan aşağı olmamak
üzere hapis cezası. Oy sandığını tahrip, oyları
çalmak, değiştirmek, üç yıl ile beş yıl arasında
hapis cezası öngörülen suçlarda siz altı ay sürede bunu
tamamlayın. derseniz, bunun tamamlanması mümkün değil.
Dolayısıyla, çok ciddi suçları işleyen, özellikle büyük
şehirlerde ciddi suçları işleyen çok failli olaylarda faillerin
tespiti, efendim, haklarında dava açılması mümkün olamayacak ve
cezasız kalma sonucunu doğuracağı için, biz bu maddeye de
karşıyız.
Bir başka husus, değerli arkadaşlar, yine kanunda
öngörülen yurt dışı seçimlerinde, vatandaşların seçim
işlerinde Dışişleri Bakanlığının
bilişim altyapısının kullanılması meselesidir.
Biz, buna da karşıyız. Dışişleri
Bakanlığının bilişim altyapısı
kullanılmamalı. Biliyorsunuz, seçimler Anayasamıza göre, Seçim
Kanununa göre Yüksek Seçim Kurulunun gözetim ve denetiminde yapılır,
oylar gizlidir. Dolayısıyla, hükûmetin bir organı olan
Dışişleri Bakanlığının, hele elektronik
oylama yapılacağı zaman, seçmenlerin Dışişleri
Bakanlığının bilişim altyapısını
kullanması kimin hangi partiye oy verdiği konusunda hükûmetin,
yürütmenin bilgi sahibi olması sonucunu doğurabilir,
sakıncalıdır diyoruz. Nitekim, geçmişte yurt içinde Yüksek Seçim
Kurulu Adalet Bakanlığının UYAP sistemini kullanmaya
başlamıştı seçimlerde fakat o da bazı sakıncalar
doğurduğu için kendisi sistemini, altyapısını kurdu.
Bu nedenle de biz, eğer elektronik yöntem kullanılacaksa
Dışişleri Bakanlığının mutlaka
çıkarılması, tamamen Yüksek Seçim Kurulunun bilişim
altyapısının kullanılması gerektiğini
savunuyoruz.
Mavi Kart konusuna gelince değerli arkadaşlar, burada,
biliyorsunuz, doğumla Türk vatandaşı olup çıkma izni
alarak, Bakanlar Kurulu izniyle vatandaşlıktan çıkan
vatandaşlarımıza, yurttaşlarımıza yeniden kimi
haklar tanınıyor. Bu da olumlu bir gelişmedir fakat yine 14üncü
maddeyle değiştirilen Türk Vatandaşlığı
Kanununun 28inci maddesinin üçüncü bendinde getirilen bir hüküm var, bu
kişilerin sözleşmeli personel olarak çalıştırılması
imkânı tanıyor. Bu da kamu kurumlarında kamu hizmeti yapabilecek
işlerde de çalışma imkânını doğuracaktır.
Bunun da çeşitli sakıncalar yaratacağını
düşünüyoruz.
Bir başka husus, yine dördüncü bentte, bu Mavi Kart sahibi olan
yurttaşların üçüncü dereceye kadar alt soyları ancak bu
haklardan faydalanabiliyor. Bakanlar Kuruluna bir yetki veriliyor; üçüncü
dereceden sonra kaçıncı dereceye kadar alt soyların bu haklardan
faydalanmasına ilişkin, deniliyor ki Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu
maddeye de biz karşı çıkıyoruz. Bunun da madde metninden
çıkarılmasını teklif ettik. Çünkü üçüncü dereceden sonra
sınırsız bir şekilde, nereye kadar, onuncu, on beşinci
dereceye kadar; yani efendim, izinle Türk
vatandaşlığını kaybeden, sonradan Mavi Kart alan bir
yurttaşın torununun, efendim torunu, halası dahi Bakanlar Kurulu
kararıyla bu haklardan faydalanabilecek ki, bu kişiler, belki
doğumla Türk vatandaşı bile olmayan kişiler olacaktır.
Bu nedenle bunun da sakınca yaratacağını düşünüyoruz.
Bunun dışında, genel olarak, bu kanunun yurt
dışında yaşayan seçmenlerimizin demokrasiye, ülke
yönetimine katkı sağlaması açısından faydalı,
yerinde olduğunu düşünüyoruz.
Ülkemize ve yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Osmaniye Milletvekili Hasan
Hüseyin Türkoğlu.
Buyurunuz Sayın Türkoğlu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın
Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 201
sıra sayılı Tasarının birinci bölümü üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime Meclis Başkan Vekili ve İstanbul Milletvekili
Sayın Meral Akşener Hanımefendiye yapılan menfur
saldırıyı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
lanetleyerek başlıyorum. Onun bugüne kadar gösterdiği ve birçok
erkeğin bile imrendiği cesur ve dik duruşunu hiçbir şeyin
değiştiremeyeceğine olan inancımız tamdır.
Faillerin bulunması hususunda Hükûmeti göreve davet ediyorum.
Sözlerimin başında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak,
özellikle Avrupa Türklüğü için büyük önem arz eden tasarıya olumlu
olarak yaklaştığımızı ifade etmek istiyorum.
Ancak bu yaklaşım tasarının eksiklerini görmemize engel
değildir. Bu tasarı hükümlerinde yer alan yurt dışı
ilçe seçim kurulunun verdiği görevleri yapmak üzere
Dışişleri Bakanlığının bilgi işlem
altyapısının kullanılması, 298 sayılı
Kanunun 22 ve 23üncü maddeleri var iken yurt dışı sandık
kurulları başkan ve üyeleri için bir düzenleme yapılması,
bunu yaparken de aynı yasa içinde birbiriyle çelişen hükümleri bir
arada tutmak, sandık kurullarında görev yapacak kişilerin hangi
görevliler olacağının Dışişleri
Bakanlığından sorulacak olması, sandık kurulunda
eksiklik olması hâlinde eksikliğin memurlarla tamamlanması ve
8inci maddeyle getirilen af niteliğindeki düzenleme, bu
tasarının, eksik, yanlış ve iyi niyetli olmayan yönleridir.
Vereceğimiz önergelerle bu hususların yüce Meclis tarafından
düzeltileceğine inanıyoruz.
Diğer yandan, çağdaş demokrasilerin en belirgin
özelliği katılımcı olmalarıdır.
Katılımcı demokrasilerde vatandaşlar, bir yandan seçimler
yoluyla siyasal karar vericileri yani temsilcilerinin belirlenmesini
sağlarken diğer yandan siyasal karar alma süreçlerine kimi zaman
doğrudan dâhil olurlar. Siyasal katılımın kural ve
esasları ise, Anayasa gibi, oluşturulması nitelikli
çoğunluk gerektiren temel hukuki metinlerle belirlenir. Bu nedenledir ki
anayasalar, siyasal iktidarların oyunun kurallarını tek
başına belirlediği düzenlemeler değil, aksine, üzerinde
toplumun önemli bir çoğunluğunun uzlaştığı
toplumsal mutabakat metinleridir. Bu bağlamda, elimizde her ne kadar darbe
anayasası olsa da, birçok hükmü sivil iktidarlar tarafından
değiştirilerek günümüze kadar gelmiş bir Anayasa vardır.
Burada, yeri gelmişken bir hususu zikretmekte yarar görüyorum. Çok
partili siyasal hayata geçtiğimiz günden bu yana, Parlamento tarihimizin
en haysiyetli ve demokrasi adına atılmış en büyük
adımlarından biri, yeni anayasa yapım
çalışmalarının başlatılmış
olmasıdır. Türk Meclisi bu süreçte demokratik rüştünü ispat
edecektir. Bugünden, iyi niyetli katkılarını esirgemeyen,
Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilere şükranlarımı ifade
ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu çalışmaya katkıda
bulunmak üzere sonuna dek masada olacağımızı da tekrarlamak
istiyorum.
Elimizdeki 1982 Anayasasının 67nci maddesinde, yurt
dışında yaşayan vatandaşların oy verebilmeleri
için yasada gerekli düzenlemelerin yapılması öngörülmektedir. Bu
çerçevede, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın gümrük kapılarında oy
kullanabilmelerine imkân sağlanmıştır. Bugün
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı ise
vatandaşlarımızın yaşadıkları ülkelerde oy
kullanabilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu ilk
bakışta göze ve kulağa hoş gelen bir düzenleme gibi
görünmektedir ancak işin esasına ilişkin bazı sorunlar
vardır.
Sözlerimin
başında da belirttiğim üzere, seçme hakkı, aynı
zamanda demokratik süreçlere hem doğrudan hem de temsilciler
vasıtasıyla katılımı esas alan bir haktır.
Parlamentoda yasaları yapacak olan temsilcileri belirleme iradesini
serbest ve etkin bir biçimde kullanabilmek hakkın özünü teşkil
etmektedir. Bunun içindir ki Türkiye, Parlamento seçimleri için tek tek seçim
bölgelerine ayrılmakta, her seçim bölgesinden kaç temsilcinin Parlamentoya
katılacağı önceden belirlenmektedir. Oy veren
vatandaşlarımız da kimi seçeceğine, temsilcisinin kim
olacağına oy kullanarak karar vermektedirler. Bu hususu temin etmek
için oy pusulalarında parti isimleriyle beraber, milletvekili
adaylarının da isimleri yazılmaktadır. Peki, hâl böyle iken
elimizdeki tasarı çerçevesinde, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız verdikleri oylarla kimi ve kimleri temsilci
olarak seçebileceklerdir? Görüştüğümüz bu düzenleme
vatandaşlarımızın milletvekili seçebilme
bağlamında oy haklarını etkin olarak kullanabilmelerine
imkân vermekte midir? Bu sorulara Evet. diyebilmeyi hepimiz çok isterdik
fakat maalesef yurt dışındaki
vatandaşlarımızın seçme hakları, oy kullanmaları şeklî
bir durumdan öte bir anlam ifade etmemektedir. Yurt dışında
kullanılacak oylarla hiç kimse istediği bir milletvekilini tercih
edemeyecek, kendisini Parlamentoda temsil edecek kişileri
belirleyemeyecektir. Buna karşılık, Anayasamız seçme
hakkından bahsetmektedir yani karar alma mekanizmasında
vatandaşın kendisini temsil ettirebilme hakkının
kullandırılmasını hüküm altına almaktadır.
Temsilci belirlemeye yani adaylar arasından birini seçme eylemine muktedir
olmayan bir oy hakkının ne ölçüde demokrasiye ve Anayasamıza
uygun olduğunu takdirlerinize bırakıyorum.
Milletvekili
seçme yani oy hakkı Anayasamızın güvence altına
aldığı temel hak ve hürriyetlerden birisidir, bu hakkın
dokunulmaz çekirdeği ise vatandaşların milletvekili
adayları arasında tercihte bulunabilmesi ve kendisini en iyi temsil
edeceğine inandığı kişiye oy verebilmesidir.
Anayasanın koruduğu ve yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın da bu hakkı kullanabilmesini
sağlayacak yasadan beklediği de bu özdür. Aynı zamanda,
Anayasamız ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları,
temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasında
hakkın özüne dokunulamayacağını açıkça hüküm
altına almaktadır. Bu tasarı, bugüne kadar gümrüklerde
şeklen oy kullandırarak başlattığımız
yanlışı devam ettirmekte, hatta katmerlendirmektedir. Yurt
dışında yaşayan vatandaşın önüne Türkiyedeki
vatandaştan farklı bir seçmen pusulası konulacak, üzerinde
seçeceği milletvekili adayına dair hiçbir seçenek bulunmayacak, verdiği
oyun hangi milletvekilinin seçimine katkı sağlayacağını
bilmeyecek, oylar karmakarışık matematik formüllerle
hesaplanıp ülke geneline dağıtılacak ve seçmenin belki de
hiç istemediği, iradesini beyan etmediği bir kısım adaylar
güya o seçmeni temsil etmek üzere Parlamentoya girerek seçmen adına yasa
yapacak, kararlar alacak. Bu durum, bugün sahip olduğumuz parlamenter
sistemin dayanağı olan seçim sistemine aykırı bir durumdur.
Bu, seçim çevrelerinin esas olduğu bir sistemin değil, ancak Türkiye
milletvekilliği diye isimlendirdiğimiz bir sistemin parçası
olabilir. Bu bağlamda önümüzdeki tasarı ile beraber mevcut sistemi
değerlendirdiğimizde, seçme iradesine imkân tanımayan bir
yasanın şeklen verdiği bir oy hakkı, seçme
hakkının özüne dokunmak sayılır ve Anayasaya açıkça
aykırıdır.
Anayasamız, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza oy hakkı verirken bunun siyasi otoritenin
bir lütfu olarak değil, vatandaş olmanın
kazandırdığı temel bir hak ve hürriyet olarak etkin
kullanımını öngörmektedir. Yani Türkiyede yaşayan bir
vatandaşımız nasıl oy kullanıyorsa, seçme
hakkını nasıl eyleme dönüştürüyorsa yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımız için de
aynı şekil ve içerikte oy kullanmasını öngörmektedir.
Anayasanın 67nci maddesini zahmet edip okursanız, yurt içinde
yaşayan vatandaşlarımız ile yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımız arasında ayrım
gözetilmediğini göreceksiniz. Anayasa, yurt içinde yaşayan
vatandaşlarımız ile yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız için ayrı biçimde oy kullanma veya seçme
hakkı düzenlemesi getirmemektedir. İster yurt içi, ister yurt
dışı tüm vatandaşlarımızın seçme
hakkına sahip olduğunu ifade ettikten sonra, yurt
dışında yaşayanların oylarını
kullanabilmeleri için gerekli tedbirlerin alınmasını
emretmektedir; yoksa, yurt dışındakilerin haklarını
sınırlayacak bir düzenleme yapılmasını istememektedir.
Elbette, kimlerin vatandaş sayılacağını ve bu
vatandaşlardan hangilerinin seçme ve seçilme hakkına sahip
olacağını belirlemek anayasa yapıcılarının
hakkıdır, buna millî irade karar verecektir. Hiç kimsenin, bu manada
millî iradeye müdahale hakkı olamaz ancak mevcut Anayasa ve kurucu irade,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza da
yurt içinde yaşayan vatandaşlarımız gibi seçme ve seçilme
hakkı tanımış ise buna sınırlama getirecek bir
yasa yapmak, Anayasa hükmü olarak tecelli etmiş millet iradesini hiçe
saymak demek olur ki bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
Bu kapsamda unutmamamız gereken bir diğer husus da
Anayasa'nın tanıdığı Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru hakkıdır. Artık, vatandaşlarımız,
Anayasa'nın kendilerine sağlamış olduğu hakları
sınırlayan yasaların Anayasa Mahkemesi önünde iptalini talep
edebileceklerdir. İleride, bu yasal düzenleme dolayısıyla, seçme
hakkının yasayla sınırlandırıldığı
gerekçesiyle seçim sonuçlarına sayısız itirazlar gelme ve ülkede
siyasi krizler çıkma ihtimali söz konusudur. Meseleyi daha ileri
boyutlarda düşünürsek, siyasal iktidarın, Anayasa Mahkemesi
kararıyla belirlendiği bir sürecin ortaya çıkmasından
bahsediyorum. Bu sonuçları hiçbirimiz arzu etmeyiz ancak demokratik sistem
sadece yönetenlerin iyi niyetiyle ayakta tutulamaz, sistemin mutlaka hukuki
teminatlara ihtiyacı vardır. Önümüzdeki yasa bu teminatları
içermediği gibi, hak ve hürriyetlerin etkin ve verimli bir şekilde
kullanımına da zemin olmayıp beklenmedik siyasal
sıkıntılara kapı aralamaktadır.
Bu nedenle, alelacele ve ayaküstü hazırlandığı belli
olan bu tasarının gözden geçirilip, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın yurt içinde yaşayan
vatandaşlarımızla eşit koşullarda ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
hakkaniyete uygun biçimde seçme haklarını kullanabilecekleri,
Anayasa'nın sözüne değil özüne uygun yeni bir hâle getirilmesine ve
kanunlaşmasına ihtiyaç vardır. Bu Mecliste bu iradenin ortaya
çıkmasının mümkün olduğuna inanıyorum.
Bu düşüncelerle tasarının hayırlı
olmasını diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin
Milletvekili Erol Dora.
Buyurunuz Sayın Dora.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 201 sıra sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
ilgili olarak söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, Meclis
Başkan Vekilimiz Sayın Meral Akşenere yapılmış
olan saldırıyı kınıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim, bir kamu
görevini yürütecek kişi veya kurulun ilgili seçmenlerce, çok sayıda
aday arasında yapılacak tercihlerle belirlenmesidir. Başka bir
açıdan bakıldığında, seçim olgusu, yönetilenlerin
yönetenleri belirlemesiyle sonuçlanan hukuksal yöntemler ve işlemler
bütünü olarak görülmelidir.
Seçim sisteminin iki temel işlevi vardır: Birincisi, ülkeyi
yönetecek hükûmetin işlevine yönelik olan istikrar ilkesi, diğeri ise
seçimde yer alan siyasi parti ve bağımsız adayların güçleri
oranında Parlamentoda temsil edilmelerini sağlama işlevine
yönelik olan adalet ilkesi ya da başka bir adla demokratik temsil
ilkesidir. Demokratik temsil ilkesi, kullanılan her oyun temsil
ettiği siyasi tercihin Parlamentoya yansımasının en ideal
biçimidir.
Yurt dışında yaşayan vatandaşların
Türkiyeye gelmelerine gerek kalmaksızın Türkiyedeki seçimlere
ilişkin oy kullanmaları ile ilgili hazırlanan yasa
değişiklik teklifinin yerinde bir teklif olduğunu söylemek istiyorum.
Özellikle Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımız her
seçim döneminde gümrük kapılarına kadar gelmek zorunda kalıyor,
çileli bir yolculuğun sonunda oylarını kullanabiliyorlardı.
Bu yasa teklifiyle beraber vatandaşlar kapılara kadar gelmek zorunda
kalmayacaklardır. Ancak yasa değişiklik teklifinin demokratik
bir zihniyet yapısıyla hazırlandığı konusunda
aynı şeyleri söylemek mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; parlamenter
sistemlerde seçimler halkın iradesinin büyük oranda sandığa
yansıtılabildiği oranda demokratiktir. Demokratik koşullara
göre hazırlanmış bir seçimde bütün parti ve
bağımsız adaylar aynı koşul ve şartlar
altında seçimlere katılırlar. Bu bağlamda
incelendiğinde yasa değişiklik teklifinin 2nci maddesinin
11inci fıkrası Yurt dışından ağzı mühürlü
olarak gelen oy torbalarını genel esaslara uygun bir şekilde
yurt içerisinde oy verme süresi bittikten sonra; bir başkan, bir memur üye
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin
bildirdikleri isimlerden oluşturulacak yeteri kadar sayım komisyonu
kurmak suretiyle denetimi altında açtırarak sayım ve dökümünü
yaptırmak, tutanak tutturmak ve birleştirme işlemlerini yapmak,
ayrıca geçici gümrük kapısı seçim kurullarından gelen
sonuçları birleştirmek ve Ankara İl Seçim Kuruluna iletmek.
olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin antidemokratik bir temelde
düzenlendiğini düşünmekteyiz.
Aynı şekilde tasarının 6ncı maddesindeki
yabancı ülkedeki seçmen sayısı gözetilerek oy kullanma gün
süresi, Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınarak Yüksek Seçim Kurulunca kısaltılabilir. ibaresi oy
kullanma hakkının kullanılmasında
sıkıntılara yol açabilecektir. Yurt dışında tüm
yurttaşların kolaylıkla ulaşabilecekleri her yere
sandık kurulamadığı ve sandıklar belirli merkezlere
kurulduğu için sürenin kısaltılması birçok seçmenin oy
kullanamamasına neden olabilir.
Yine aynı maddede ...son milletvekili genel seçiminde Türkiye
genelinde en çok oy alan üç siyasi partinin bildirdikleri isimlerden
oluşturulan sandık kurulu, Dışişleri
Bakanlığının görüşü alınarak Yurt
Dışı İlçe Seçim Kurulunca kurulur ve aynı usulle yedek
üyeler seçilir. Siyasi partiler üye bildirmez ise eksiklik kamu görevlileri
arasından seçilecek üye ile doldurulur. şeklinde ifade edilen
kısımdaki son milletvekili genel seçiminde Türkiye genelinde en çok
oy alan üç siyasi partinin bildirdikleri isimlerden oluşturulan
sandık kurulu ibaresi seçime katılan tüm siyasi partilerin ve
bağımsız adayların bildirdiği bir asil bir yedek üye
şeklinde düzenlenmelidir.
Adaletsiz bir şekilde düzenlenen ve Seçim Kanunundan kaynaklanan
yüzde 10 barajından dolayı bilindiği üzere partimiz seçimlere
bağımsız girmek zorunda kalmaktadır. Bu düzenlemenin
Barış ve Demokrasi Partisini hedef aldığı son derece
açıktır. Bu değişikliğin seçime katılan tüm
siyasi partileri ve bağımsız adayları içermesi
gerekmektedir. Bu bağlamda, seçime katılan tüm siyasi partiler ve
bağımsız adayların 1 asil 1 yedek sandık görevlisi
bulundurma hakkının olması gerekmektedir.
Milletvekili seçimleri sadece siyasi partiler için değil, aynı
zamanda bağımsız adaylar için de aynı derecede eşit
imkânların sağlandığı bir mecrada
yapılmalıdır. Bu anlamda, yasa değişikliği hem
hukukun genel ilkelerine hem de Anayasamızın eşitlik ilkesine
aykırı bir durum arz etmektedir. Seçime bağımsız
olarak giren adayların da en az siyasi partiler kadar hakkı ve hukuku
vardır. Bunun önüne konulan tüm engeller halkın iradesinin
sandığa tam olarak yansıtılmaması anlamına
gelecektir.
Kamu hizmetlerinin tüm vatandaşlara ücretsiz sunulması
gerekirken yasa değişikliğinin 9uncu maddesi 21/2/1963 tarihli
ve 210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanununa
bağlı değerli kağıtlar tablosunun sonuna <15. Mavi
Kart 5,00 TL> ibaresi eklenmiştir. şeklinde düzenlenmiştir.
Bu ibare ile vatandaşlar kamu hizmetlerine belirli bir ücret vermek
zorunda kalarak ulaşabileceklerdir. Oysa tüm kamu hizmetlerinde
olması gerektiği gibi Mavi Karta sahip olma koşullarında da
herhangi bir ücretlendirme yoluna gidilmemelidir.
Yasa değişikliği ile ilgili bir diğer eksiklik de
görev alanlarının ve görevlendirme sınırlarının
tam olarak belirtilmemesidir. Kamuda görevli memurların ya da geçici
olarak kamu hizmeti gören vatandaşların görev alanlarının
tam ve kesin olarak belirtilmesi gerekmektedir. Aynı şekilde, görev
alanlarının yanında yetki alanlarının da net
çizgilerle çizilmesi gerekmektedir.
Tasarının 17nci maddesindeki, 5978 sayılı Kanunun
14üncü maddesinin değiştirilmesine ilişkin teklifin (f)
bendinde belirtilen Başkan tarafından verilecek diğer görevleri
yerine getirmek. ifadesinin başkanlara çok geniş bir yetki verdiği
son derece açıktır. Bu tür ifadelerin suistimal edilebileceği ve
haksız görevlendirmelere yol açabileceği unutulmamalıdır.
Dolayısıyla, bu madde başkanın vereceği görevlerin
sınırlarını net bir şekilde belirtecek şekilde
yeniden düzenlenmelidir.
Aynı sorun tasarının 18inci maddesinde de mevuttur. 5978
sayılı Kanunun 14 üncü maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 14/A
maddesinin (d) bendi ve 14/B maddesinin (f) bendinde yer alan Başkan tarafından verilecek
diğer görevleri yerine getirmek. ifadesi de verilecek görev
sınırlarını net bir şekilde belirtecek şekilde
yeniden düzenlenmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; demokratik ülkelerde şaibeli seçimlerin olmaması
gerekir. Değişiklik bu hâliyle son derece şaibeli seçim
sonuçlarına zemin hazırlaması hasebiyle tehlikeli bir
içeriğe sahiptir. Bunun önüne geçilmesi için, sözünü ettiğimiz
değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Ayrıca yurt
dışı seçmenlere bağımsız adaylara oy verme
imkânlarının sağlanması, hukukun genel prensiplerine,
seçimin adil ve dürüst yönetimi ilkesine uyumlu olacaktır.
Bağımsız adaylar için ayrı bir oy pusulası
düzenlenerek, yurt dışındaki seçmenlerin de
bağımsız adaylara oy verme hakkı ve imkânı sağlanmalıdır.
Tekrar hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dora.
Şahsı
adına İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubat.
Buyurunuz
Sayın Kubat. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın Başkanım, çok
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 201 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimi ifade etmek
üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce kurulunuzu saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere Anayasanın Seçme, seçilme ve
siyasî faaliyette bulunma hakları başlıklı 67nci
maddesinde vatandaşların seçme, seçilme ve halk oylamasına
katılma hakları düzenlenmiş, seçimler ve halk
oylamasının serbest, eşit, gizli ve tek dereceli, genel oy,
açık sayım ve döküm esaslarına göre yargı denetim ve
gözetimi altında yapılacağı hükme
bağlanmıştır.
Yurt
dışındaki vatandaşlarımızın oy verme
hakkı ilk defa 298 sayılı Kanunda 1987 yılında 3377
sayılı Kanunla yapılan değişiklikle
tanınmış ise de sadece gümrük kapılarında bu
uygulanabilmiştir. Daha sonra, Anayasanın 67nci maddesinin ikinci
fıkrasına 1995 yılında 4121 sayılı Kanunla, yurt
dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy
hakkını kullanabilmeleri amacıyla uygulanabilir nitelikte
tedbirlerin alınması -yasayla alınacağı- düzenlenmiştir.
Böylece, bu değişiklikten önce 3377 sayılı Yasayla yurt
dışındaki vatandaşlara tanınan oy verme hakkı
anayasal bir dayanağa kavuşturulmuştur. Buna göre, devlet,
vatandaşlarının herhangi bir nedenle bulunduğu yabancı
ülkelerde oy kullanmalarını sağlayacak önlemleri alacak ve
bunlar Anayasanın nitelediği biçimde uygulanabilir olacaktır.
Uygulanma olanağı yabancı ülkelerin anlaşmalar ya da
anlaşmalarla kabul ettiği uluslararası kurallara, kendi ulusal
kurallarına, günün koşullarına,
karşılıklılık ilkesine ve düzenlenecek protokol
gereklerine bağlanabilecektir. Ayrıntıların tümüyle yasayla
düzenlenmesinin de mümkün olmadığı açıktır.
Değerli milletvekilleri, 2008 yılında 5749
sayılı Kanunla bu konuda ikinci önemli bir adım
atılmış ve yurt dışında yaşayan seçmenlerin
dört yöntemle oy kullanması esası kabul edilmiş, mektup yoluyla
oy kullanma Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş. Buna göre, şu anda
mevzuatımızda yurt dışındaki seçmenlerin oy
kullanmasına imkân sağlayan üç tane yöntem vardır: Bunlardan bir
tanesi gümrük kapılarında oy kullanmadır -şu anda, en son
seçimlerde ve halk oylamasında da bunu uyguladık- diğeri
elektronik oylamadır ve yurt dışındaki yabancı
ülkelere sandık kurma suretiyle oy kullandırma yöntemidir. Bugüne
kadar bu yöntemlerden sadece gümrük kapılarında oy kullanma yöntemi
uygulanmıştır çünkü bu en son 2010 seçimlerinde -Yüksek Seçim
Kurulu her ne kadar bu konuda ciddi bir girişimde bulunmuş ise de-
yabancı ülkelerle, maalesef, çeşitli gerekçelerle -bunun altyapısı da tam olarak
oluşturulamadığı için- yurt dışındaki
seçmenlerin oy kullanması, maalesef, orada kurulacak sandıklar
yoluyla mümkün olmamıştır.
Şimdi getirilen tasarı, işte, bu yolu rahatlatacak bir altyapı
öngörmektedir. Tasarıda yurt dışı ilçe seçim kurulunun
-şu anda var, Ankaraya bağlı olarak bunlar görev yapıyor-
görev ve yetkileri düzenlenmiştir. Buna göre, Yüksek Seçim Kurulu,
Dışişleri kanalıyla
Çünkü çeşitli ülkelerin kendine
göre özellikleri var. Oradaki seçmen sayılarını dikkate almak
suretiyle, hangi ülkelerde sandık kurulacağını tespit
ettikten sonra, oralarda dış temsilciliklerimizde veya mümkünse uygun
mahallerde, örneğin spor salonları veya okullar gibi oy kullanmaya
elverişli yerlerde -ki bu oradaki devletlerle yapılacak, tamamen,
ikili görüşmeler, protokollerle belirlenecek husustur- bu gibi uygun
yerlerde vatandaşlarımızın oy kullanması için
altyapı yapılacak, oraya sandıklar kurulacak, yurt
dışı seçimlerini yönetmek üzere oluşturulacak sandık kurulları
da orada belirlenen saat 08.00le 17.00 arasında oylarını
kullandıracak vatandaşımıza ve bu kullanılan oylar her
gün açılacak. Zarflar açılmaksızın, sadece tespiti
yapılıp -aynı bizim şu anda gümrüklerde
uyguladığımız gibi- torbaya doldurulup Türkiyeye
gönderilecek. Türkiyede de bu iş için özel, sayım, döküm işlerini
yapmak üzere bir sandık kurulu teşekkül edilecek ve oy verme günü,
pazar günü saat beşten sonra bu torbalar burada açılıp,
sayımı, dökümü yapılıp birleştirme tutanakları
düzenlenecek. Daha sonra bunlar, gümrük kapılarından gelen sonuçlarla
birlikte toparlanıp, Ankara İl Seçim Kuruluna gönderildikten sonra,
genel olarak seçimlere yansıtılması yapıldıktan sonra
ilan edilecektir.
Ben, bu yasanın gerçekten uygulanma yeteneğine sahip
olduğunu düşünüyor, inşallah bu seçimlere tatbikinin mümkün
olmasını diliyor, yüce kurulunuzu saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kubat.
Şahsı adına Yozgat Milletvekili Yusuf Başer.
Buyurunuz Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 201 sıra sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının birinci kısmında konuşmak üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Tasarıyla, yurt dışına göçler neticesi ortaya
çıkan vatandaşlık odaklı sorunların yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızı
olumsuz etkilememesi, ikamet ve nüfus kayıt sistemi içerisindeki konumuyla,
doğumla beraber Türk vatandaşı olup vatandaşlıktan
izinle çıkanların yaşadıkları sorun ve
sıkıntılara çözüm bulmak ve benzer
sıkıntıların yaşanmaması amacıyla
hazırlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti kanunları çifte
vatandaşlığı kabul etmesine rağmen, özellikle
Avrupadaki bazı ülkelerin kanunlarında çifte
vatandaşlığa müsaade edilmemesi nedeniyle bu ülkelerde
yaşayan vatandaşlarımız çifte vatandaş olamamakta
ancak Türk vatandaşlığından çıktıktan sonra ülke
vatandaşlığına kabul edilebilmektedirler. Bu husus, vatandaşlarımızın
bulundukları ülkelerde siyasal süreçlere katılmaları, hem kendi
haklarını savunmaları ve hem de lobi gücü
oluşturmaları açısından önem arz etmektedir.
Yurt dışında yaşayan Türk
vatandaşlarının bulundukları ülkelerin
vatandaşlıklarını kazanmasını destekleyen Türkiye
Cumhuriyeti, bu amaçla 5901 sayılı Türk
Vatandaşlığı Kanununun 28nci maddesiyle, doğumla
Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle
vatandaşlığı kaybedenler ve kendileriyle birlikte
işlem gören çocuklarının kimi istisnai durumlar haricinde Türk
vatandaşına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam
edeceklerini teminat altına almış olmasına rağmen,
bununla ilgili olarak tam bu hakları kullanma imkânı mevcut
değildir.
Yine aynı şekilde, Mavi Kart sahibi kişiler Türk vatandaşlarının
sahip olduğu birçok haktan yararlanıyor olmalarına rağmen,
bu hakların kapsamı ve kullanımı konusunda yine ciddi
manada sorunlar yaşanmaktadır. 5901 sayılı Kanunun 28inci
maddesinde belirtilen haklardan sadece izin ile vatandaşlıktan
çıkan kişilerin kendileriyle birlikte işlem gören çocukları
faydalanabilmekte, sonradan doğan çocuklarına bu haklardan faydalanma
imkânı, hakkı tanınmamaktadır. Mavi Kart sahibi
kişilerin vatandaşlıktan çıktıklarında nüfus
kayıtları kapatılmakta, dolayısıyla vatandaşlıktan
çıktıktan sonra doğan çocukları, evlilikleri,
boşanmaları gibi nüfus kayıt işlemleri
yapılamamaktadır. Yeni doğan çocukların kanuni hakları
olamamakta ve en önemlisi Türkiyeyle irtibatları kesilmektedir. Nüfus
kütükleri kapatılan Mavi Kart sahiplerinin eski, Türkiye Cumhuriyeti
kimlik numaraları muhafaza edilmekte fakat bu numarayla hiçbir işlem
yapamamaktadırlar. Kendilerine ait özel bir numaraları olmayan Mavi
Kart sahipleri vatandaşlık numarasıyla işlem yapılan
her yerde sorunlar yaşamaktadır. Türkiye ile yakın irtibatı
olan bu kişilerle ilgili kullanılacak sağlıklı bir
veri tabanı da bulunmamaktadır. Yapılacak değişiklikle
beraber 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununda Mavi Kart
tanımlanmış, değerli kâğıtlardan
sayılmış, böylece Mavi Kart, kimlik kartı olarak
kullanılabilecektir. Mavi Kartlıların
kayıtlarının elektronik ortamda güncel olarak
tutulacağı Mavi Kartlılar kütüğü
oluşturulacaktır. Mavi Kart sahiplerinin alt soylarına da Mavi
Kart düzenlenecek. Bunun anlamı, Türk
vatandaşlığını kaybetmiş ailelerin sonraki
nesillerine de Mavi Kart alma hakkı verilecek ve bu kişilerin
Türkiyeyle irtibatlarının devam etmesi sağlanmış
olacaktır. Bu kişiler, kamu kurum ve kuruluşlarında
işçi, geçici veya sözleşmeli personel olarak çalıştırılabileceklerdir.
Her Mavi Kartlıya vatandaşlık numarasına benzer bir numara
verilecek ve bu numara Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası aranan her
yerde kullanılabilecektir. Yapılan yeni düzenlemelerle Mavi Kartlıların
ülkemizle olan bağları kuvvetlendirilecek ve günlük hayatta
yaşadıkları sorunlar asgariye indirilmiş olacaktır.
AK PARTİ
olarak Avrupa başta olmak üzere dünyanın neresinde bir
vatandaşımız yaşıyorsa
vatandaşlarımızı hiçbir zaman yalnız
bırakmadık bundan sonra da bırakmayacağız. AK
PARTİ olarak vatandaşlarımızın
yaşadıkları toplumlara entegre olmasını, siyasi,
ekonomik, kültürel alanlarda aktif rol almasını destekliyoruz fakat
onların dillerini, kültürlerini, inançlarını
unutmalarını, asimile olmalarını asla istemiyoruz.
Kanun
tasarısının yasalaşacağını umuyor, kanun
tasarısının yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza ve aziz milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Başer.
Şimdi
soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Süremiz on
beş dakikadır.
Sayın
Kaplan
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başbakan Yardımcımıza sormak istiyorum: Elektronik oy
vermede TÜBİTAK bir çalışma yaptı mı? Elektronik oy
makineniz var mı? Farz edin ki bir sene sonra seçime girdik, elektronik oy
makinesi var mı? Varsa bunu şu tehlikelerden
Oy verme sistemine
yapılacak sahtekârlık çeşitlerinden birkaçını
sayıyorum: Aygıtlara kötü amaçlı program yükleme, telsizle
uzaktan denetimli saldırı, oy sayım sonuçlarına
saldırı, aygıtların hatalı ayarlanması gibi
konularda -daha çok konu var- ne tür bir önlem var, ne tür bir önlem
alındı? Bu makineyi ne zaman göreceğiz? En kısa süre, bize
vereceğiniz süre hangisidir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milletvekili arkadaşımız Meral Akşenerin makam
aracına silahlı saldırıyı kınıyoruz,
faillerin bir an önce yakalanmasını istiyoruz. Bunu, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyelerinin tamamına yönelik bir tehdit olarak değerlendiriyoruz.
Sayın Başkan, seçmen kütükleri ile ilgili de söyleyeceklerim
var. Seçmen kütükleri, demokrasinin işlemesi bakımından en temel
unsurlardan biridir. Kütüklerin doğru tutulduğuna ilişkin
yoğun kuşkular bulunmaktadır. 2 milyon sahte seçmen olduğu
İnternette dolaşmaktadır. Muhalefetin denetimini olanaksız
kılan yöntemlerle seçmen sayısının
artırıldığı, bazı seçmenlerin istenirse ayrı
bir TC numarası verilmek suretiyle iki veya daha çok oy
kullanmasının sağlandığı bildirilmektedir. Parmak
boyama işleminin de mükerrer oy kullananların denetiminin devre
dışı bırakılması için
kaldırıldığı söylenmektedir. Bu durumda, Hükûmet ikna
edici önlemler almayı düşünüyor mu veya ne gibi tedbirler
düşünüyor? Bunları açıklamasını diliyorum Sayın
Bakandan.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Acar.
Sayın Oğan
SİNAN OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Milletvekilimiz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilimiz
Meral Akşenere yapılan saldırıyı kınıyorum.
Bence bunu Mecliste grubu bulunan bütün partilerin de kınaması
gerekir.
Sorum şudur: Dün Sayın Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağ akşam sekiz civarında bu tasarıyı
konuşurken dedi ki: Bizi şu an yurt dışındaki
vatandaşlarımız ekranları başında izliyor.
Sayın Başbakan Yardımcısı, o saatte bizi kimse maalesef
izleyemiyor çünkü Meclis Televizyonunun sesini kısıyorsunuz. Acaba,
bizim bilmediğimiz bir yöntemle mi izliyorlar? Bunu izah ederseniz çok
memnun olurum. Siz, konuşmanızı yediden sonra
yapmıştınız. Bugün de yediden sonra, yurt
dışındaki Türkler, onların en önemli sorununu
konuşurken bizi izleyemeyeceklerdir. Yurt dışı Türklerine
niye sansür uyguluyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
Sayın
Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Şimdi,
genel seçim kararı alındığı zaman,
Anayasamızın 114üncü maddesi uyarınca Ulaştırma
Bakanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı istifa ediyor.
Aynı şekilde, yurt dışındaki Türk vatandaşlarımızın
seçimle ilgili verileri tutulduğu zaman Dışişleri
Bakanının da istifası gündeme gelmeyecek mi? Bir.
İkincisi:
Türkiye Büyük Millet Meclisinde doğru düzgün elektronik oylama
yapılamıyor, hatta görevli arkadaşlarımız pusulalar
dağıtıyor. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde 550 milletvekili
elektronik oylamayı yapamıyorsa vatandaşlarımız yurt
dışında elektronik oyunu nasıl kullanabilsin? Bunu bize
izah eder misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın
Tüzel
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Sayın
Bakan, bu düzenlemede de bağımsız adayları âdeta
unutmuş görünüyorsunuz. Oysaki seçimlerin adil, eşit, demokratik
olması açısından seçim kurullarında, sandık
kurullarında sadece en yüksek oyu almış partilerin temsiliyeti
değil, aynı zamanda seçimlerde aday olmuş
bağımsız adayların da temsiliyeti gerekir. Hem sandık
kurulları açısından hem bu yurt dışında
kullanılacak oylara bağımsızların oy pusulasında
gösterilmesi açısından bir düzenleme düşünülmemiş. Nedir
Hükûmetinizin yaklaşımı bu konuda ve buna nasıl çözüm
üreteceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Sayın
Dibek
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın
Bakanım, geçtiğimiz günlerde tutuklu milletvekili
arkadaşlarımızla ilgili sizin de bir açıklamanız oldu.
Bu iş başlarken yanlış başladı. Sistemi tıkamak
adına siyasi partiler böyle bir yola girdiler. şeklinde
sanıyorum iki-üç önce bir açıklamanız oldu. Sayın Meclis
Başkanının girişimlerine rağmen, olumsuz anlamda,
Hükûmet adına veya şahsınız adına bu
açıklamayı yaptınız. Şunu merak ediyorum: Ben konuşmamda
da söylemiştim, seçim öncesi bağımsız olarak BDPden aday
olamayan milletvekilleri YSK tarafından yasaklandığında -12
milletvekiliyle ilgili, YSK, biliyorsunuz, aday olamazlar kararı
vermişti- en büyük tepkiyi siz koymuştunuz, AKPli
arkadaşlarımız koymuştu. İsimleri var; Sayın
Çelik, Mehmet Ali Şahin, Egemen Bağış. Demiştiniz ki:
Bu, demokrasiye vurulan darbedir. İşte, bunlar olmaz. falan. Yani o
açıklamalarla bu açıklamanız arasında çok farklılık
var. YSKnın Aday olabilir. dediği insanlar milletvekili
seçiliyorlar ve siz Sistemi tıkamak adına siyasi partiler bu yolu
kullandılar. diyorsunuz. Ama daha önce YSKnın Aday olamaz.
dediği kişiler için de YSKnın kararı çok
yanlıştır, bu demokrasiye darbedir. açıklamaları var.
Bu bir tezat değil midir?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; hem Sayın Kaplanın
hem de Sayın Tanalın elektronik oy kullanmayla alakalı
soruları oldu.
Tabii, elektronik
oy kullanma imkânı yasamıza 2008de konuldu. Yeni konulmuş bir
uygulama değil, bunu özellikle ifade etmek isterim.
Tabii, bu
bir yasal altyapıdır. Dünyanın değişik ülkelerinde bu
yöntemi kullanan ülkeler var. Bunlarla ilgili güvenlik konusu, teknik konu,
diğer hususlar, eğer sizin yasal bir altyapınız yoksa
Yüksek Seçim Kurulunun ve ilgili birimlerin buna dönük bir
çalışmayı yapması ve neticeyi ortaya koyması mümkün
olmaz. Şimdi biz bunu koyduk ve böylesi bir teknolojik imkânı
kullanma durumu söz konusu olduğu zaman,
Yüksek Seçim Kurulunun elinde böyle bir imkân var, bunu kullanabilir.
Teknik imkânlar, seçim güvenliği açısından herkesin kabul
edebileceği şartlar oluştuğu zaman bu yapılabilir.
Dünyanın değişik yerlerinde uygulaması var. Tabii teknoloji
çok hızla ilerliyor, büyük değişimler var, gelişmeler var.
Dün Olmaz denilen çok şey bugün hayatımızın normalleri
arasında yer alıyor.
Bu konuda
zaman içerisinde uygulama şartları oluştuğunda Yüksek Seçim
Kurulunun kararıyla oluşacaktır, uygulanacaktır. Eğer
şartlar olmazsa zaten karar vermeyecektir. Zorunlu, otomatik olarak
uygulanması gerekli bir kural değildir. Elde bir enstrüman olarak
durmaktadır.
Sandık
gördünüz mü? derseniz ben bir sandık gördüm. Bizim Reha Denemeç Bey
-biliyorsunuz- partide ARGEden sorumlu. Geçmişte böyle bir
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Getirseydi Sayın Bakan. Bir de biz görseydik.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Gördünüz mü? dediniz
de, cevabını veriyorum. Hayır hayır, böyle bir
çalışma yapan insanlar var, dünyanın değişik
yerlerinde uygulamalar var. Biz tabii dünyayı yakın takip
ettiğimiz için her açıdan, nasıl
oluyor diye ARGE Başkanlığı bir çalışma
yapmıştı. O zaman Grup Başkan Vekili olarak da ben gittim,
hatta o sandıklar nasıl işliyor, nasıl bakılıyor
diye görme imkânım olmuştu ama o zaman da biz Bu, tabii, daha
üzerinde çok durulması gereken bir konu. dedik ve öyle gitti. Ama böyle
bir şeyi gördüm, onu özellikle ifade etmek isterim. Bu bir zaman meselesi,
teknik yapı ve güvenlik açısından gerekli şartlar
oluştuğunda, Yüksek Seçim Kurulu Türkiye'nin şartları da
buna uygun olduğunda bunu uygulayabilir ama bugünden yarına bunun
uygulaması gözükmüyor, 2014te gözükmüyor, en azından 2015te de
gözükmüyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hindistan uyguluyor -dünyanın 2nci büyük ülkesi- Brezilya
uyguluyor.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
İşte inşallah Türkiye de onlardan birisi olacak. Onun için
yasaya koyduk, onlar da çalışsın, görevine hazır olsun
diye.
Tabii, Sayın Acarın seçmen kütüklerinin doğru tutulmadığına
ilişkin ve birtakım mükerrerlikler olduğuna ilişkin, hatta
parmak boyama işleminin mükerrer oyu ortadan kaldırmak için
kaldırıldığına ilişkin sorusuna gerçekten üzüldüm çünkü bu parmak boyama
işi bir ilkel uygulamaydı. Türkiye'nin gelişmişlik düzeyi,
hem teknik hem ekonomik hem de demokratik açıdan gelişmişlik
düzeyiyle uygun olmayan bir ayıptı. Biz bir ayıbı ortadan
kaldırdık. Bu takdire şayan bir konudur.
Seçmen kütüklerindeki seçmen sayısının
artışı normal. Sebebi de şu: Bir yandan nüfus artıyor
yeni seçmenler giriyor, öte yandan eskiden seçmenler yazım için
askıya çıkıyordu, askıda yazılanlar seçmen oluyordu
veya vatandaş eve kapanıyordu, görevliler kapı kapı gezip
yazıyordu, bazılarını da yazmıyordu, eksik oluyordu.
Şimdi, bu sistemle ne oluyor? Bütün nüfus kütüğüne
kayıtlı olan, seçmen yaşı gelmiş bulunan herkes seçmen
kaydına giriyor ve dolayısıyla seçmendeki artış
buradan kaynaklanıyor. Yazılmak istemeyen de burada var, oy kullanmak
istemeyen de burada var, herkes burada var. Oradan kaynaklanan, yeni
seçmenlerin girmesinden kaynaklanan bir
durum.
Eğer, Sayın Acar, elinizde herhangi bir yerde mükerrer oy
kullanıldığına ilişkin bir bilgi varsa bunu lütfen
cumhuriyet savcılarına iletin çünkü bu çok önemlidir hepimiz için,
demokrasimiz için. Zaman aşımı da iki yıldır, hâlâ
süre vardır en son seçimle ilgili. Lütfen bunu cumhuriyet
savcılarına iletirseniz, bize ilettiniz, daha hayırlı bir
iş olur. Ben onun için cumhuriyet savcılarına bu konuyu
iletmenizi hassaten rica ediyorum.
Sayın Oğan Yurt dışındaki vatandaşlar
bizi izliyorlar. dediniz. Doğru, ben onu söyledim çünkü
vatandaşlarımız teknolojik açıdan çok büyük imkânlara
sahip. Biliyorsunuz Meclis TV yayın yapmıyor 19.00dan sonra ama İnternet üzerinden dünyanın her
tarafından Meclis TV izlenebiliyor. Belki siz İnternetten takip
edemiyor olabilirsiniz ama televizyondan izliyor.
SİNAN OĞAN (Iğdır) - Sayın Bakan
Televizyonları başında izliyor. dediniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) -
İşte camdan takip ediyordu onu. Yani kusura bakmayın, böylesi
bir ayrıntıyı soruya dönüştürme başarınız
için de tebrik ediyorum.
Tabii Sayın Tanal, Genel seçim kararı alınınca
İçişleri Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Adalet
Bakanı istifa ediyor
Esasında bizim bu istifayı kaldıran
adımı atmamız lazım. Bunun bir anlamı yok. Yerine bir
bakan geliyor o da görevini devam ettiriyor, gidiyor. Bence bunu kaldırmak
lazım. Geçmişte bir nedenle konulmuş, o nedeni de siz çok iyi
biliyorsunuz, herkes biliyor ama bunu kaldırmak lazım çünkü sistem
sadece bakana bağlı işlemiyor. Yurt dışındaki
vatandaşlarla ilgili biz Dışişlerinin bilgilerinden elbette
istifade edeceğiz. Türkiyede nasıl nüfus bilgilerinden istifade
ediyorsak orada da edeceğiz. Türkiyede nasıl kamu görevlilerinden,
hâkimlerden istifade ediyorsak, yurt dışındaki işlemi
yaparken de kamu görevlilerimizden istifade edeceğiz. Bu, işin
olmazsa olmazlarıdır. Eğer öyle dersek o zaman Türkiyedeki
bütün seçimleri İçişleri Bakanlığı yapıyor
anlamı çıkar, bu da fevkalade yanlıştır. Burada her
işe olumsuz gözle bakmayalım, bunlar iyi niyetle yapılan
işler, partilerin de takibi, kontrolü var, partiler de bunu takip
ediyorlar, kontrol ediyorlar.
Sayın Dibekin bağımsız milletvekili
adaylarıyla ilgili söyledikleri hususa gelince: Doğrudur, biz o zaman
tepki gösterdik, ben de tepki gösterdim, benim de açıklamalarım
vardı ve yine de aynı kanaatteyim. Yüksek Seçim Kurulu o zaman hata
yapmıştır. Sebebi de şu: Hatırlarsanız CHPnin
Denizli listesiyle alakalı bir karar verdi, eksikle ilgili. Kontenjan
adayı vardı, Bunu tamamlayın. diye bir karar verdi. CHP
tamamladı ve o eksiğini giderdi.
Ama
bağımsız milletvekilleriyle ilgili konuya gelince. Hatırladığım
kadarıyla, o zaman eksiklerin tamamlanmasıyla ilgili öncelikle bir
süre verip, eksiklere ilişkin belgeler, bilgiler geldikten sonra karar
vermiş olsaydı doğrusunu yapardı. Ama ne yaptı Yüksek
Seçim Kurulu? Önce adaylıkların iptaline karar verdi, sonra
kamuoyunun sesi yükselince de
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Sizin itirazınız üzerine
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Müsaade buyurun.
bu sefer
eksik belgeleri getirdiği zaman da belgelere baktı, adaylık
ehliyeti var; kendi kararını değiştirmek zorunda
kaldı, yanlış yaptı. Onun için
Ve bu yanlış da
bağımsız adayların seçim propagandasının Yüksek
Seçim Kurulu eliyle yapılmasına yol açtı. Biz o zaman ona itiraz
ettik. CHPye yaptığı uygulamayı bağımsız
milletvekillerine neden yapmadı, böylesi bir haksız propagandaya
neden vesile oldu diye onu eleştirdik.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Tutuklu vekillerle ilgili
itirazınızı sordum.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tutuklu milletvekillerine gelince.
Sayın Kanadoğlu uyardı. Hatta Sayın Sezgin
Tanrıkulunun açıklaması var: Otomatik tahliye olmazlar. dedi.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Onları engelledi mi Sayın
Bakanım? YSK engelledi mi? onu söylüyorum ben.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hatta Sayın Süheyl Batumun
açıklamaları var. Biz sembolik anlam
taşıdığı için koyuyoruz,
çıkmayacağını biz de biliyoruz. diye bir sürü
açıklamaları var. Tutukluyken milletvekili adayı gösterildi ve
daha sonra milletvekili seçildi. Yoksa tutuklanmış bir milletvekili
yok, tutukluyken bir milletvekili hadisesi var. Biz burada onu söyledik ve bunu
da eleştirdik.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) Yasal engeli var mı? Onu söylemeye
çalışıyorum.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Demokrasiye karşı
teşebbüs iddiasında bulundukları iddiasıyla haklarında
iddianame bulunanları milletin temsilcisi olarak aday göstermenin
şık olmadığını biz o zaman da ifade ettik,
bunları eleştirdik. Ama son gelişmelerle ilgili parti bir
değerlendirme yapmadı, o partinin bileceği bir iş. Hükûmet
olarak bizim bu konuda yaptığımız bir değerlendirmemiz,
aldığımız bir kararımız yok. Partinin yetkili
kurulları ne karar verecek, onu biz de bilmiyoruz şu anda, çünkü
herhangi bir görüşme yapılmadığını biliyorum
şu an itibarıyla.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sayın Başkan, bir şey var.
Sayın Başkanım, bir şey söylediler, adım geçti.
Sayın Bakan...
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Öyle bir açıklamanız yok
mu?
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Onu söyleyeceğim işte, müsaade ederseniz.
BAŞKAN Yerinizden ya da
kürsüden.
Buyurunuz Sayın Batum.
İki dakika süreniz var.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl
Batumun, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
BEDİİ
SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sayın Başkan, Sayın Bakan; bunu
son dönemde AKPnin çok değerli üyelerinden, bakanlardan, temsilcilerinden
çok duymaya başladık. Bu doğru değil. Hiçbir yerde ne ben
ne Sayın Kanadoğlu, milletvekili...
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Canlı yayın var,
açıklaman var.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Hayır, bakın, dikkat edin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Açık açık, satır satır okudun.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Sayın Bakan, bir dakika.
Biz böyle söylemedik.
Söylediğiniz sizin, farkına varmadan Anayasada yazan milletvekili
olabilme yeterliliğini son derece daraltan bir hükümdür. Siz bu ülkenin
Bakanlığını, siz bu ülkede AKPnin yöneticiliğini
yapıyorsunuz.
Şimdi,
Anayasada yer almayan bir daraltmayı nasıl yaparsınız? Bu
insanlar milletvekili seçilme yeterliliği olmayan kişiler değil.
Biz neyi
söyledik? Yine, aynı şekilde AKPnin güdümünde olan bazı sözüm
ona akademisyenler ve gazeteciler şöyle dediler: Bunları
milletvekili gösteriyorlar, yazık değil mi? Davayı bu 2-3
kişi açısından ortadan kaldırıyorlar, yargılanmayı
yarıda bırakıyorlar. Bunu söyleyenler Türkiye'nin akademisyenleri
-Türkiye'nin bazı akademisyenleri Allahtan- gazetecileriydi. Biz de dedik
ki: Yanlış. Yargılama durmaz, yargılama devam eder,
tutukluluk kalkar çünkü kaçma tehlikesi, delilleri karartma tehlikesi olmaz.
Bunun örneği de Sebahat Tunceldir. Ama şimdi bakıyoruz, hepsi söylediler
açıkça, Yargılama durmaz dediler. diyorlar. Evet yargılama
durmaz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Hocam, milletin gözüne
bakıyorsunuz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Sevgili Bakan...
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Ne söylediğinizi siz de biliyorsunuz.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Ben de biliyorum.
BAŞKAN Lütfen
karşılıklı konuşmayınız.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla)
Sadece bunu karşılıklı...
BAŞKAN Lütfen karşılıklı konuşmayınız,
Genel Kurula hitaben
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Bunu -lütfen- sizin tam
bilmediğinizi haklı olarak
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Tam
değil...
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Yanlış belki
duyduğunuz yönünden söyledim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Tam
biliyorum. Görüntüleri var Sayın Hocam, söylediklerinizin görüntüleri var.
BAŞKAN Sayın Batum
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Sizin özellikle bilerek
çarpıttığınızı tahmin etmediğim için
söylüyorum bunu tekrar. Eğer direniyorsanız çarpıtmak size
yakışmaz, hakikaten yakışık almaz.
İnsanların anayasal haklarını ortadan
kaldırıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Ayıptır, ayıptır, hiç yakışmıyor size.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Batum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Meclis
Başkanıyla tutuklu milletvekilleriyle ilgili 2 kez görüşen grup
başkan vekillerinden biriyim. Sayın Başbakan
Yardımcısının yaptığı açıklama
kamuoyuna doğru bir bilgilendirme değil, o konuda bir açıklamada
bulunmak istiyorum çünkü 5 tane milletvekilimiz tutuklu. Açıklama getirmek
istiyorum.
BAŞKAN Düzeltme, bir yanlış anlamayı önlemek için.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
15.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, 8
milletvekilinin tutuklu olmasının millet iradesinin tutuklu
olması anlamına geldiğine ve konunun çözümü için Hükûmetin
üzerine düşeni yapması gerektiğine ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) Değerli milletvekilleri,
bugün yeni bir anayasanın yazımına başladık. Gerçekten
Parlamentodaki 8 milletvekilinin hâlâ tutuklu olması bir dönem boyunca,
vicdanları, kamu vicdanını yaralıyor ve
dışarıdaki görüntüsü, milletin iradesi, 8 kişi tutuklu.
Sayın Meclis Başkanı Başbakanla görüştükten
sonra muhalefetin üç parti grup başkan vekilini
çağırmıştır, bizden çözüm istemiştir, biz de
önerilerimizi sunmuşuzdur ve çok açık söylüyoruz, 83 Anayasa ikinci
fıkra tutuklama nedeni değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değil evet, suçüstü hâli yok.
HASİP KAPLAN (Devamla) Şu an resmen yargı
siyasallaşmış ve bu 8 milletvekili Anayasaya rağmen
tutuklu bir hâlde bulunuyor. Sadece bu değil, sadece bu değil, bunun
dışında da örnekler var; Sebahat Tuncel örneği var,
Bölükbaşı örneği var. Burada yemin ve Meclis faaliyetlerine
katılmalarının önünde de hiçbir yasal engel yok. Bu kadar
hukuksuzluk varken bunu gidermeye çalışıyoruz ve üç parti grubu
bir cümlelik bir önermeyle bu mahzuru gidermek için bir öneride bulunduk.
İktidar partisi de buyursun çıksın sağlam bir önerisini
getirsin diyoruz, yok. 5 tane yetkilisi Başbakanla görüştü, hepsi MYK
üyesi.
Şimdi ipe
un sermenin zamanı değil. İpe un sererek bu sorunu çözemeyiz.
Yok, Kandilin yolu açılıyormuş! Yapmayın yani, buna
insanları güldürmeyin.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Efendim, 312de Başbakan için yapıldı bu!
HASİP
KAPLAN (Devamla) Gelin çözelim bunu. İstediğiniz gibi siz getirin
çözelim, ama milletin iradesi tutuklu olmasın. Burada, bu kürsüde
haksızlık yapmayın, dezenformasyon, çarpıtma, doğru
bilgilendirmeme, yasaları kamuoyuna yanlış bilgilendirme,
doğru değil.
Bizim 5
milletvekilimiz düşüncesinden tutuklu.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) 6 tane!
HASİP
KAPLAN (Devamla) Bir tane eylem gösterin, bir tane çakı, bir tane
mağdur, bir tane müşteki; yok. Onlar özgürlük için içeride tutuklu,
gerekirse on yıl daha tutuklu kalırlar, ama kimsenin minnetini de
çekmeyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Açık söylüyorum, bu Mecliste kimsenin minnetini
çekmeyiz. Ayıp ya! Rezalete döndü bu ya! Bu konuyu konuşmak
istemiyorum Sayın Başkanım. Gerçekten rezalete döndü!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Niye azarlıyorsun canım bizi!
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kaplan.
Teşekkür
ederiz, gayet net anlaşıldı konu.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Üslubuna dikkat et, niye azarlayarak
konuşuyorsun!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Rezalettir tabii! Rezaletin ta kendisidir! Hukuku
bile çarpıtıyorsunuz, Anayasayı çarpıtıyorsunuz,
yasayı çarpıtıyorsunuz! Kandili diyorsun, ne Kandili ya! Ne
Kandili! Gelin size taahhüt vereceğim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Dikkatli konuş!
BAŞKAN
Sayın Kaplan
Sayın Kaplan, çok rica ederim, lütfen yerinize
oturunuz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Ayıp denen bir şey var! Milletle dalga
geçmeyin ya!
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Efendim, Sayın Bakan yanlış bilgi verdi,
Anayasanın 83üncü maddesinin
BAŞKAN
Sayın Tanal, lütfen, bir dakika, Sayın Şandır söz
istemişti, ona söz vereceğim.
Buyurunuz.
16.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandırın, 8
milletvekilinin tutuklu olmasının millet iradesinin tutuklu olması
anlamına geldiğine ve konunun çözümü için Hükûmetin üzerine
düşeni yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Gerçekten
talihsiz bir tartışma. Bir soruya verilen cevapla bu
tartışma başladı. Yani Bakanı kınamıyorum bu
noktada, bir soru soruldu, cevap verdi, ama verilen cevap tartışmaya
sebep oluyor.
Şimdi,
tutuklu milletvekilleri konusu bu Meclisin sorunu olmayacak, demokrasinin
sorunu olmayacak, Türkiye'yi millet adına yöneten iktidarın sorunu
olmayacak da kimin sorunu olacak? Milletin iradesi tutuklu mu değil mi?
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyoruz,
biz, bizim milletvekilimizin niye tutuklu olduğunu Sayın
Başbakanın beyanından biliyoruz. Çanakkalede kendisine
ayağa kalkmadığı için tutuklu olduğunu biliyoruz. Bunu
nasıl içinize sindiriyorsunuz?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) O sizin iddianız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Nasıl içinize sindiriyorsunuz?
Başbakanın ifadesi.
Şimdi, böyle olunca bu konuyu Bu bizim sorunumuz değildir.
diye üstünüzden atmak ne Hükûmete ne Hükûmetin grubuna yakışmaz. Bu,
Türkiye'nin sorunudur, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorunudur, demokrasinin
sorunudur, herkesten de önce siyasi iktidarın sorunudur. Bu noktada,
Meclis Başkanının bu samimi ve yoğun gayretlerine Hükûmet
Grubunu da destek vermeye davet ediyorum. Yazık oluyor yani bu konu
artık çözülmeli, bir yıla yaklaştık, hâlâ milletin iradesi
demir parmaklıkların arkasında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bu
doğru bir şey değil, Türkiyeye yakışmıyor.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bakan, size söz vermeden, Sayın Tanal da
sisteme girmiş, ona da bir dakika söz vereceğim.
Buyurunuz.
17.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, tutuklu
milletvekilleri için suçüstü hâlinin söz konusu olmadığına ve
Anayasanın 83üncü maddesinin tatbik edilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Anayasanın 83üncü maddesinin ikinci fıkrası yasama
dokunulmazlığını düzenliyor. Burada aynen üç unsura, bir,
ağır cezayı gerektiren suçüstü hâli
Şu anda 8 tane tutuklu
milletvekiliyle alakalı suçüstü hâli hangi suçta var? Bir sefer, suçüstü
hâli yok.
Devam ediyor:
ve seçimden önce -Evet, seçimden önce soruşturma
başladı, doğru soruşturmasına
başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü
maddesindeki
Ben, bu anlamda 14üncü maddeyi hiç tartışmıyorum
ama başındaki suçüstü hâli ve bağlacıyla devam ediyor
veya ile devam etmiş olsaydı Anayasanın 83üncü maddesi buna
engel diyecektik yani bu üç koşul, bir, suçüstü hâli olacak; iki, milletvekili
seçilmeden önce soruşturma başlamış olacak; üç, 14üncü
maddesindeki temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılması olacak.
Bunlar burada yok. Örnek anlamında mı istersiniz? Başbakan da
milletvekili seçilemiyordu, ona özgü Anayasa değişikliği
yapıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Başbakana bu yol açıldı.
Burada hiçbir düzenleme, hiçbir ayrımcılık istemiyoruz,
Anayasanın 83üncü maddesinin olduğu şekilde tatbikini talep
ediyoruz, bu kadar.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, biz
burada hangi usule göre görüşmeleri yapıyoruz, öğrenebilir
miyim. Hangi usulle tartışıyoruz? Lütfen Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bakan.
18.- Başbakan Yardımcısı
Bekir Bozdağın, tutuklu iken aday gösterilenlerin milletvekili
seçilebilme ehliyetini haiz olduklarına ve Eskişehir Milletvekili
Bedii Süheyl Batumun ifadelerine ilişkin açıklaması
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; burada bir hususu tavzih
etmekte fayda görüyorum. Ben tutuklu iken aday gösterilenler milletvekili
adaylık ve seçilme hâlinde milletvekili seçilebilme ehliyetini
taşımadıklarını hiç söylemedim. Böyle bir şey söz
konusu değil. Adaylığa ehildirler. Seçilmeleri hâlinde
milletvekili seçilme ehliyetini de haizdirler. Bugüne kadar bunun aksini söylemedim.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sayın Bakan Neden
gösterdiniz? diyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) İki
Sayın Batum, beni bir dinler misin?
25 Ocak 2011, bakın ne diyorsunuz? Soruyorlar size, milletvekili
adayları konusunda görüşlerinin benzer olup olmadığı
sorulunca ''Kesinlikle benzer. O kişilerin kurtarılması için
değil; çünkü Anayasa açık, kurtarmak mümkün değil. Ne ile
suçlandığını bilmeyen iki gazeteci orada. Türk toplumunun
belirli bir bölümü, en azından yüzde 50'si yapılan rezilliğin,
densizliğin farkında. 'Buna artık izin vermeyeceğiz'
yönünde, sembolik olarak, bu ikisini milletvekili yapalım... Benimki bir
öneri, onların kurtulamayacağını bile bile arkalarında
olduğumuzu sembolik olarak gösteren bir şey yapalım dedim.''
karşılığını verdi.
Her yerde var, bunu ben arz ettim. Milletvekillerimiz sizi de
dinlediler. Takdirlerinize sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Hayır, söyledikleri
doğru değil bir kere. Öyle bir şey değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben senin
dediklerini okudum.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Sevgili Bakan, böyle bir
şey yok!
BAŞKAN Sayın Batum, siz kürsüden belirttiniz, Sayın
Bakan cevabını verdi. Bu konunun yeterince
tartışıldığı kanaatindeyim. Umarım bu sorun
çözülür.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu ile Anayasa Komisyonu
Raporları (1/564) (S. Sayısı: 201) (Devam)
BAŞKAN Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
1nci madde üzerinde iki önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1. maddesi ile düzenlenen 298 sayılı
Kanunun 14. maddesinin 1. fıkrasında eklenen 14. bendinde yer alan
ihtiyaç görülmesi halinde ve en az Daire Başkanı seviyesinde
ifadelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
A.
Levent Tüzel Nursel
Aydoğan Hüsamettin
Zenderlioğlu
İstanbul
Diyarbakır
Bitlis
Hasip
Kaplan Adil
Kurt Erol
Dora
Şırnak
Hakkâri
Mardin
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 Sıra Sayılı Kanun
tasarısının 1. Maddesi ile 298 Sayılı Kanunun 14.
Maddesinin 1. Fıkrasına eklenen 14. bendinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Alim
Işık Mehmet
Şandır
Konya
Kütahya
Mersin
Ali
Halaman Celal
Adan
Adana
İstanbul
BAŞKAN Komisyon son okuttuğum önergeye katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kim konuşacak?
Sayın Bal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Türklüğünün seçme hakkını kullanması
ve doğumla vatandaşlığımızı
kazanmış olup daha sonra vatandaşlıktan
çıkanların Türkiyeyle, Türk milletiyle ekonomik, sosyal ve kültürel
ilişkilerini güçlü bir şekilde kurabilmesi için bu kanuna Milliyetçi
Hareket Partisi olarak destek verdiğimizi ifade etmiştim. Ancak, bu
kanun içerisinde, demokratik değerlerle bağdaşmayan ve mevcut
seçim sistemimiz ile bağdaşmayan, idarenin, seçimle ilgili kurum ve
kuruluşların içerisine kamu gücünü sokarak seçimlerin dürüstlüğü
ilkesini bertaraf edebilecek unsurlar vardır. Bu unsurların
ayıklanması için de önergeler verdik. 1inci madde üzerindeki
önergemiz de bu amaca yöneliktir.
Değerli arkadaşlarım, 1inci maddeyle ilgili, 298
sayılı Kanunun 14üncü maddesinin 1inci fıkrasına bir
fıkra daha ekleniyor, bir bent daha ekleniyor. Bu bende göre, yurt
dışı ilçe seçim kurulunun yapacağı iş ve
işlemlerle ilgili olmak üzere -dikkat buyurun- Yüksek Seçim Kuruluna yurt
dışı ilçe seçim kurulunda görevlendirilmek üzere
Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınarak Dışişleri Bakanlığında
çalışan daire başkanı düzeyinde bir kişi daha monte
ediliyor.
Değerli arkadaşlarım, bunun içerisinde çok iş
vardır. Bunun içerisinde çok iş var, çünkü zaten 298 sayılı
Kanuna göre ilçe seçim kurullarının ihtiyaç duyduğu kamu
görevlilerini bünyelerinde çalıştırma yetkisi vardır, bu
yetki 298 sayılı Kanunun 31inci maddesi ile tespit edilmiş
durumdadır. Yurt dışı ilçe seçim kurulu da bir ilçe seçim
kuruludur, dolayısıyla yurt dışında çalışan
vatandaşlarımızın veya orada bulunan
vatandaşlarımızın oy kullanmasıyla ilgili
doğabilecek sorunları çözmek için bu yetkiyi kullanır. Ancak bu
yetki bu şekilde kullanılması gerekirken yurt
dışı ilçe seçim kurulunun yetkisi alınıp Yüksek Seçim
Kuruluna devredilmekte ve Yüksek Seçim Kurulunun görüşü de
Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınarak ortaya konulmakta ve görevlendirilecek kişi de daire
başkanı ile sınırlandırılmaktadır. Bunun
anlamı şudur: İdarenin yani iktidarın yani iktidara siyasi
bir parti aracılığıyla gelmiş olan unsurların
seçimlerde kanunla konulmuş olan seçim kurulları arasına bir
kamu ajanını, bir kamu görevlisini, bir memuru monte etmesi demektir.
Bu bir ara kademedir. Seçim kurullarıyla ve dış konsolosluklarla
ilçe seçim kurulu arasına bir ara kademe oluşturulmaktadır. Bu
ara kademenin özel bir görevle görevlendirildiği bellidir, ancak bu
görevin yetkisi, sınırları ve denetimi ortada
bulunmamaktadır. Dolayısıyla yetkisi, bu yetkinin
sınırları ve denetimi kanunda belirtilmemiş olması çok
ciddi bir sorun ortaya çıkarmaktadır, o da seçimlerde hukuki
güvensizlik ve siyasi güvensizlik dediğimiz iki tane virüsün seçimlere
bulaşması demektir.
Değerli arkadaşlarım, bu, Anayasanın seçimlerin
dürüstlük kuralı içerisinde yapılacağına dair 79uncu
maddesine açık ve seçik bir şekilde aykırıdır. Bunca
açık ve seçik yetkinin buraya konulmasının anlamını
biz Yüksek Seçim Kurulu kararlarında görüyoruz. Yüksek Seçim Kurulunun
yapmış olduğu iş ve işlemler nedeniyle, bugün
aranızda bir milletvekili olarak kanunla bulunması gereken Sayın
Hayrettin Nuhoğlu aranızda yoktur. Niçin? Böyle yanlış
işler ve seçimlerde Anayasanın 79uncu maddesindeki dürüstlük
ilkesine uyulmadan iş ve işlem yapıldığı içindir.
Dolayısıyla, Yüksek Seçim Kurulunun, kanuna rağmen, genelgesiyle
bir milletvekili vardır; o da bu sıralar içerisindedir.
Değerli arkadaşlarım, biz halis niyetle, Avrupa
Türklüğünün seçilme hakkına katkıda bulunmak istiyoruz ancak
Adalet ve Kalkınma Partisi çoğunluğunun ortaya koymuş
olduğu bu tablo, önümüzdeki seçimlerde Avrupa Türklüğünün iradesine
fesat karıştıracağına dair, Avrupa Türklüğünün
iradesi belirlenirken kamu gücünün, kamu kaynaklarının suiistimal
edileceğine dair kaygılar yaratmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Bal.
FARUK BAL (Devamla) Bu kaygıları gidermek için
verdiğimiz önergeye yüce heyetin destek vereceği ümidiyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar
)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 Sıra Sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 1. maddesi ile düzenlenen 298 sayılı
Kanunun 14. maddesinin 1. fıkrasına eklenen 14. bendinde yer alan
ihtiyaç görülmesi hâlinde ve en az Daire Başkanı seviyesinde
ifadelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
A.
Levent Tüzel (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ŞUAY ALPAY (Elâzığ)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Tüzel, buyurunuz efendim. (BDP
sıralarından alkışlar)
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, yurt dışında yaşayan
Türkiyeli yurttaşların seçimlere katılabilmeleri için
düşünülmüş bu düzenlemede yine Hükûmetin klasik oradaki
yurttaşlarımızın sorunlarını çözmek yerine, orayı
bir oy deposu olarak görme, böyle bir yaklaşımın izleri bu
yasaya sinmiş durumda. Öncelikle bu yasanın mahzurlarına
değinmek istiyorum hızlı bir şekilde. Çok açık,
seçimlerin genel, adil, eşit, bağımsız olması
açısından Yüksek Seçim Kurulu tarafından yargı denetimi
düşünülmüştür ama bu yasada YSKnın yanına
Dışişleri Bakanlığı bürokrasisi eliyle
doğrudan Hükûmetin, yürütmenin bir müdahalesi söz konusu olabilecektir,
bir defa bu yanlıştır.
Bir diğer şey, biraz önce Sayın Bakana da yönelttim bu
soruyu ama cevabını alamadım, burada da bir eşitsizlik söz
konusu, seçimlere sadece siyasi partiler değil, benim gibi
bağımsız adaylar da katılmakta ancak
bağımsız adayların seçim kurullarında, yurt
dışı ilçe seçim kurulunda ya da sandık kurullarında
temsilci bulundurmaları düzenlenmemiş, kaldı ki aynı
şekilde oy pusulalarında da yer almaları düzenlenmediği
gibi. Dolayısıyla bu yönde değişikliklerin
yapılması gerekiyor ama öncelikle işte burada, bu düzenleme
içerisinde daire başkanının Dışişleri eliyle
buraya müdahale etmesi, bu kabul edilebilir bir durum değil.
Bir diğer şey, asıl yurt dışında
yaşayan yurttaşlarımızın sorunlarını çözmek
istiyorsak, asıl onların yaşadıkları problemlerin
yaşadıkları topraklarda ve oradaki yönetimlerden
kaynaklandığını ve oradaki seçimlere esas
katılabilmelerinin yolunu açmak gerekiyor. Yani 4 milyon Türkiyeli
yurttaşı konuşuyoruz, buradaki sosyal, siyasal hayata
katılmalarını ve oradaki vatandaşlık hukuku
problemlerini çözmek yani seçme, seçilme hakkının tarihçesine bakıldığında
aslında, vatandaş olmak gerekmiyor, orada yaşamak, oradaki
sosyal hayatın bir parçası olmak yeterli, dolayısıyla
Türkiye Hükûmeti bu yönde bir katkıda bulunmak ve bunu çözecek bir
diplomasi sürdürmesi gerekir.
Bir diğer şey de yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımızın korkuları vardır. Yani
örneğin, Almanyada yaşayanlar -ki 3 milyona yakın büyük bir
nüfus orada yaşamaktadır- oradaki vatandaşlığa geçmeleri
hâlinde buradaki haklarını kaybetmekten doğan bir korku,
kaygı vardır.
Şimdi, burada Mavi Kart düzenlemesi ve kütük bunu ne ölçüde
giderecektir? Yani doğuştan Türkiye vatandaşı
olanların, döndüğünde tüm hukuki ve sosyal haklarını
koruyacak bir düzenleme söz konusu mudur? Pek buna ilişkin bir madde
göremiyoruz.
Asıl, yurt dışındaki Türkiyeli
yurttaşların son düzenlemelere tepkileri vardır. Örneğin
konsolosluk işlemleri bir soygun kapısına dönüşmüştür.
Beş yıllık pasaport uzatması 180 euro
karşılığı ancak yapılabilmektedir. Örneğin
Hükûmet, orada yaşayacağı belli olan, hayatlarını
sürdüren yurttaşlara, bunlara niye süresiz pasaport vermez?
Bir diğer şey bedelli askerlik düzenlemesidir. Bedelli
askerlik düzenlemesi: Özellikle Almanyadaki Türkiyeli gençlerin yüzde 35i
işsiz olduğu düşünüldüğünde, bu insanlar nereden kazanacak?
Nereden bulup 10.500 euroyu denkleştirecek de bu zorunlu askerlik
uygulamasından muaf olabilecekler? Dolayısıyla, orada otuz sekiz
yaşından sonra pasaport uzatmak için askerlik şartı
arandığında, oradaki haklarını korumak açısından
asıl bu problemleri çözmek gerekiyor. Yani mesele, oradaki vatandaşlara,
Türkiye'deki hakkını korumak, burada iş edinebilmeleri, benzeri
şeyler açısından bir kimlik numarası vermekle
halledilmiş olmuyor. Dolayısıyla, bu düzenleme, esas
itibarıyla, yurt dışındaki yaşayan
yurttaşlarımızın bir seçime katılması
açısından sorunları çözmek değil ama daha ziyade, mevcut
Hükûmetin kendi bürokrasisi, kendi yürütme organları üzerinden oradaki
insanların beklentilerini istismar etmeye dönük bir uygulamadır. Bu
nedenle, öncelikle bürokrasinin müdahalesini önleyecek bu
değişikliğin kabul edilmesini ama yasal düzenlemenin bütünü
açısından uygun olmadığını belirtiyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
1inci madde kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 sıra sayılı
tasarının 2. maddesi 11. fıkrasında yer alan oy alan
ibaresinden sonraki üç ibaresinin beş olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan Adil
Kurt Abdullah
Levent Tüzel
Şırnak Hakkâri
İstanbul
Erol
Dora Sırrı
Sakık
Mardin Muş
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 2 inci
maddesi ile düzenlenen 298 sayılı kanunun 20/A maddesinin üç
numaralı fıkrasındaki "beş gün" ifadesinin
"yedi gün" olacak şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mahir
Ünal Ahmet
Aydın Mehmet
Doğan Kubat
Kahramanmaraş Adıyaman İstanbul
Mehmet
Erdoğan Metin
Külünk
Adıyaman İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 Sıra Sayılı Kanun
tasarısının 2. Maddesi ile 298 Sayılı Kanuna eklenen
20/A Maddesinin;
1) 3. fıkrasında yer
alan "kendi mührü ile mühürlenmiş" ibaresinin metinden
çıkarılarak yerine "sol köşesi YSK ve sağ üst
köşesi Yurt Dışı ilçe seçim kurulu amblemi
basılı" ibaresinin eklenmesini,
2) 11. fıkrasında yer
alan "bir başkan, bir kamu görevlisi üye ve son milletvekili
seçiminde en çok oyu alan üç siyasi partinin bildirdiği bir asil bir yedek
üyeden oluşan" ibaresinin metinden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Celal
Adan Alim
Işık
Konya İstanbul Kütahya
Mehmet
Şandır Ali
Halaman
Mersin Adana
BAŞKAN Komisyon bu son okuttuğum önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Bal, siz mi konuşacaksınız?
FARUK BAL (Konya) Evet.
BAŞKAN Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1inci maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önergenin
reddedilmesi suretiyle Sayın Komisyonun ve Sayın Hükûmetin
Anayasanın 79uncu maddesindeki dürüstlük kuralını ihlal etmek
suretiyle Avrupa Türklüğünün seçimlerdeki iradesine müdahil
olacaklarını ortaya koymuşlardır. Dolayısıyla bu
önergemiz de onunla paraleldir.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Türklüğü
dediğimiz kitle alın teri, bilek gücü ile orada ekmek parası
için gitmiş insanlarımızdır ve buradaki
insanlarımızın Türkiyede ortaya çıkacak olan millî iradeye
katkısının bulunması da gayet doğaldır.
Şimdi, bu önergeyle de bu iradeye katkısının nasıl
engellendiğini ya da nasıl sorunlar yarattığını
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Verdiğimiz önerge ile yurtdışı ilçe seçim kurulunda
zarfların mühürlenmesinin ıstampa ve mürekkeple yapılması
öngörülmektedir. 5,5 milyon civarındaki Avrupa Türklüğünün
yaklaşık 4 milyon civarında seçmeni olacağına göre
ortalama 5 milyon civarında zarfın mühürlenmesi gerekmektedir. Bu
mühürleme işlemi sırasında seçim hilelerini yapmakta maharetli
olan kitleler zarfın üzerine ıstampadan yapışabilecek bir
küçük mühürle o zarfı etkisiz hâle
getirebilecek bir sonucu doğurabilirler. Dolayısıyla bu
şekilde işaretlenmiş olan zarfları kullanan yurt
dışında bulunan vatandaşlarımızın
oylarının geçerli olması mümkün olmayacaktır.
İşte, bunu ortadan kaldırabilecek bir öneride bulunuyoruz.
Yüksek Seçim Kurulunun ve yurtdışı ilçe seçim kurulunun
amblemini taşıyan basılı zarfların gönderilmesi
gerekir. diye. Bunda ne gibi bir yanlışlık var? Bu
yanlışlığı muhtemelen reddedilecek Adalet ve
Kalkınma Partisinin milletvekili oylarıyla- bilmek isterim. Böyle bir
yanlışlık yok ama bir kasıt vardır diye düşünüyorum.
O kasıt da maddenin 11inci fıkrasında yer alan sandık
kurulunun teşkiliyle ilgilidir.
Değerli arkadaşlarım, sandık kurulunun nasıl
teşkil edileceğini 298 sayılı Kanun açık ve seçik bir
şekilde ortaya koymuştur. Son seçimlerde o ilçede en yüksek oyu alan
beş partinin vereceği asil ve yedek üyelerden müteşekkil olur
sandık kurulu. Oysa getirilen tasarıda en çok oyu alan siyasi
partilerden üç tanesine üye verme yetkisi verilmektedir, diğer ikisi, biri
başkan, diğeri memur üye olmak üzere bürokratik oligarşi
dediğimiz mantığı sandık kurulunun içerisine
sokmaktadır bu tasarı.
Dolayısıyla biz Avrupa Türklüğüne güveniyoruz. Avrupa
Türklüğünün sandık kurulunda kendilerini hakkıyla temsil
edebileceklerine inanıyoruz ve Avrupa Türklüğünün
kullanacağı oyların orada değerlendirilmesi,
sayımı, dökümü, tutanaklara geçirilmesini de ortaya koyan bir biçimde
iradesine sahip çıkabileceğine inanıyoruz. Bu kapsam içerisinde
de bu maddedeki bir başkan, bir kamu görevlisi üye ve son milletvekili
seçiminde en çok oyu alan üç siyasi partinin bildirdiği asil ve yedek üyelerden
oluşan tabirinin çıkarılarak 298 sayılı Kanunda
kabul edilmiş şekliyle seçim kurulunun buna göre
oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu amaçla da Seçim
Kanunundaki sistemi bozan, Seçim Kanunundaki kurullar arasındaki hiyerarşiyi
bozan bu yanlışlığın düzeltilmesini talep etmekteyiz.
Eğer Avrupa Türklüğünün oy kullanmasına imkân
sağlama iradesi var ise Hükûmette ve Adalet ve Kalkınma Partisi
çoğunluğunda, o takdirde bunların kendi oylarına seçim
kurullarında da sahip çıkabilme ehliyet ve liyakatte olduğunu
kabul etmek, dolayısıyla da önergemize destek vermeleri
gerektiğini düşünüyoruz.
Bu şekilde gerek sandık kurullarında gerek yurt
dışı ilçe seçim kurulunda gerekse gümrük kapılarındaki
geçici ilçe seçim kurullarındaki yapının bozulması, Seçim
Kanunumuzdaki ilçe seçim kurullarından ve sandık kurullarından
farklı bir düzenleme yapılmasının bir tek anlamı
olabilir, o da bu düzenlemeler ile iktidarın kamu gücünü yani Adalet ve
Kalkınma Partisi yönetimindeki devlet gücünü ve devlet
kaynaklarının seçmen iradesine yansıtılması ve bu
iradenin çarpıtılması şeklinde
kullanılacağına dair kaygımız vardır. Bu
kaygının giderilmesi için bu önergeyi verdik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 2 inci
maddesi ile düzenlenen 298 sayılı kanunun 20/A maddesinin üç
numaralı fıkrasındaki "beş gün" ifadesinin
"yedi gün" olacak şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mahir
Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılıyoruz Sayın Başkan.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Gerekçe lütfen.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Oy verme gününden önceki beşinci güne kadar oy
kullandırılmaya devam edilmesi oyların yurtiçine
taşınmasının yetiştirilememesi ve
dolayısıyla sonuçların alınmasının gecikmesine
neden olabileceği düşünülmektedir. Bu düzenlemeyle seçim sürecinde bu
tür sıkıntıların yaşanmaması hedeflenmiştir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 sıra sayılı
tasarının 2. maddesi 11. fıkrasında yer alan oy alan
ibaresinden sonraki üç ibaresinin beş olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Sakık, buyurunuz.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yani her yasa geldiğinde aslında alavere dalavere, Kürt Mehmet
nöbete. Nasıl BDPyi dışlarız, nasıl Kürtlerin önünü
keseriz? Şimdi, bu mevcut Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu durduğu
müddetçe siz demokrasiden bahsedebilir misiniz Allah aşkına? Siz,
2007 seçimlerinde BDP -o dönem Demokratik Toplum Partisi- seçimlere
bağımsız katılacak, alelacele bir gece operasyon
yaptınız, getirdiniz bağımsızları birleşik
oy pusulasına dâhil ettiniz. Sorun neydi? Kürtler kendisini Parlamentoda
ifade etmesin. Bizim dışımızda kimse gelmesin.
Şimdi, bu maddede üç parti, diğer partiyi yok hükmünde sayan bir
anlayışınız var.
Avrupa
hukukundan bahsediyorsunuz, Avrupanın hiçbir yerinde yüzde 10luk baraj
var mı; böyle rezil rüsva bir Siyasi Partiler Yasası, bir Seçim
Kanunu var mı? Hani övündüğümüz, bir yeni anayasa, yeni bir toplumsal
sözleşmeden bahsediyoruz; 12 Eylül ve askerlerden, askerî anayasadan hesap
soracağımızı söylüyorsunuz ama bir taraftan da askerlerin
getirdiği bu Siyasi Partiler Yasası, Seçim Kanununu, böyle, -herkes
el ele vererek- Bunu nasıl kollayabiliriz, koruyabiliriz?
anlayışı var, Partimiz nasıl buradan nemalanabilir,
nasıl oy sağlayabilir. anlayışı var. Buradan
farklılıkların Parlamentoya yansıması, farklı
renklerin gelip burada düşüncelerini ifade etmesi gibi bir derdiniz yok;
Onları nasıl yok edebiliriz? diyorsunuz.
Türkiye'de
aslında Seçim Yasası bir torba yasası gibi. Bir parti lideri
çıkıyor, mesela AKPden Sayın Başbakan çıkıyor
-bir torba yasası hazırlamış- elini atıyor torbaya,
diyor ki: Ya, Bülent Arınç, sen Bursaya git., Faruk Çelik, sen Urfaya
git., diğeri, bilmem nereye git. Böyle bir demokrasi olur mu? Her
seferinde çıkıp eleştirdiğiniz o tek parti dönemindeki
uygulamaları
Mesela kendi ilimizde, yıllarca biz Muştan vekil
görmedik. Kimi gördük? Ankara kimi tayin ettiyse onu gördük. Şimdi de
aynı yöntemle, Sayın Başbakan kimi tayin ediyorsa o gözüküyor
veyahut da CHP lideri veyahut da MHP lideri veyahut da BDP lideri
Bunun içinde
halk yok, bunun içinde demokrasi yok, bunun içinde Avrupa hukuku da yok, kendi
hukukumuz da yok.
Bakın,
Avrupanın birçok ülkesinde baraj sıfır noktasında. Nerede?
Fransada, Hollandada, İrlandada, İngilterede, İspanyada, Portekizde,
Finlandiyada, Kıbrıs Rum kesiminde baraj sıfır noktada.
Danimarkada yüzde 2, Yunanistanda yüzde 3 ve Almanyada yüzde 5 ve bizim
ülkemizde yüzde 10luk bir baraj uygulanıyor ve bunu demokrasinin neresine
yerleştirebiliriz? Nasıl bir demokrasiden bahsedebiliriz?
Şimdi, yüzde 10luk barajı uyguluyorsunuz ve üç partiye
sandıkta temsil hakkı sağlıyorsunuz, dördüncü partiyi yok
sayıyorsunuz. Hazine barajında da üç parti bu hazine barajından
nemalanıyor, pay alıyor, bizim verdiğimiz vergilerden üç parti
alıyor ama dördüncü parti tek bir lira almıyor. Şimdi de getirip
götürüp burada sandık kurulunu oluştururken Ya, nasıl BDPyi
yok hükmünde sayabiliriz?
Vallahi, zaten, bu yasanın Adan Zye hepsi
yanlış, yanlış düğmelenen bir gömlek gibi siz neresini
düzeltirseniz düzeltin ilk düğme yanlış düğmelenmiş.
Onun için, bu yasanın kökten değiştirilmesi gerekir. Bu Siyasi
Partiler Yasası, bu Seçim Kanunu olduğu müddetçe, siz,
Anayasayı da değiştirirseniz sonuç alamazsınız. Onun
içindir ki biz ilk günden beri söylüyoruz: Gelin, bu yol temizliği
dediğimiz yol temizliğine işte buradan başlayalım.
Yeni bir siyasi partiler yasası yeni bir seçim kanunu ve uygun olan bir
barajla seçimlere hep birlikte gidelim. Ama bunları yapmıyorsunuz.
Yok Avrupadakileri nasıl dâhil edecek
Siz
bağımsızları yok sayacaksınız, belli partileri
yok sayacaksınız, kendinize uygun bir dizayn yapacaksınız,
adına da demokrasi diyeceksiniz. Vallahi kusura bakmayın, 12 Eylül
aktörü Kenan Evrenin demokrasisi neyse sizin de demokrasiniz odur çünkü oradan
nemalanarak iktidar oluyorsunuz, iktidarınızı da ona göre dizayn
ediyorsunuz.
Ben, önergemize oy istiyorum ama, yani verseniz de bir şey
değişmeyecek vermeseniz de değişmeyecek çünkü adaletiniz
yok.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilmiş bir önerge doğrultusunda 2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum
MUHARREM İNCE (Yalova) Karar yeter sayısı Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
---------- 0 ----------
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 104üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
201 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2nci
maddesinin oylamasında karar yeter sayısı istenmişti ve
bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Görüşmelere devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
3üncü madde üzerinde önerge yoktur. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü madde üzerinde önerge yoktur. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 5. Maddesi ile 298 Sayılı Kanuna eklenen
94/A Maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Yüksek Seçim Kurulunda görev yapan siyasi
parti temsilcilerinin seçim sürecinde Dışişleri
Bakanlığının bilişim alt yapısından gelecek
bilgileri izlemesine, incelemesine, denetlemesine ve bir suretini almasına
imkân sağlar.
Celal Adan Faruk
Bal Alim
Işık
İstanbul Konya Kütahya
Mehmet Şandır Ali Halaman
Mersin
Adana
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 5. maddesiyle değiştirilmesi teklif
edilen 298 sayılı Kanunun 94/A md.sinin 1. fıkrasında
geçen Yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı
seçmenlerin oy kullanmalarına yönelik iş ve işlemlerde,
Dışişleri Bakanlığının bilişim alt
yapısından faydalanılabilir. Dışişleri
Bakanlığı, Yüksek Seçim Kurulunun belirleyeceği usul ve
esaslar doğrultusunda, kullanılacak olan bilişim alt
yapısının oluşturulması ve güvenliği için gerekli
tedbirleri alır ibarelerinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
08.05.2012
Ali Demirçalı Namık Havutça Ali Özgündüz
Adana Balıkesir İstanbul
Ömer Süha Aldan Tanju
Özcan Sakine
Öz
Muğla Bolu Manisa
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Havutça, buyurunuz.
NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkındaki Kanun
Tasarısının 5inci maddesi üzerindeki önerge üzerinde
konuşuyorum. Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Yurt dışı seçmenlerin oy
kullanmasında; sandık, gümrük kapılarında oy kullanma veya
elektronik oylama yöntemlerinin birlikte veya ayrı ayrı
uygulanmasına, seçim türüne veya yabancı ülkenin durumuna göre,
Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınarak Yüksek Seçim Kurulunca karar verilir. ibaresi yer
almaktadır.
Bu maddede sakıncalı durumlar bulunmaktadır. Şöyle
ki: Anayasanın 79uncu maddesinde seçimlerin yargı
organlarının genel yönetim ve denetimi altında
yapılacağı açıkça belirtilmiştir.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı ile Yüksek Seçim Kurulu ve
Dışişleri Bakanlığı, ilgili ülkedeki büyükelçiliğin
yasal sorumluluğu ve koordinasyon sorumluluğu muhafaza edilmez ise
son derece kaygı verici durumlar ortaya çıkabilecektir.
Bildiğiniz gibi kamuoyunda Seçimlere hile karıştı.
kaygısı oluşmaktadır. Oyların bilgisayarlarla
işlenip seçim sonuçlarının neredeyse aynı gün, hatta
aynı saatte, sandıklar kapanır kapanmaz açıklanması
birçok kaygılara, spekülasyonlara yol açmıştır. Elektronik
sistemde hile yapılabileceği algısı seçmenleri son derece
rahatsız etmektedir.
Şimdi yapılacak bu düzenlemeyle, Yüksek Seçim Kurulunun kendi
elektronik ağını kurmak yerine Dışişleri
Bakanlığına bağlı elektronik ağı
kullanması, bu konuda düzenleme getirmeniz seçmenlerde var olan hile
endişesini daha da artıracaktır. Bütün araştırmalar,
bunu, bilgisayarlar kullanılarak oyların sayılması
sırasında çok kolaylıkla oy hırsızlığı
yapılabileceğini göstermektedir. Bunu yapanların da mutlaka
sayımdan sorumlu kişiler olması da gerekmiyor. Bu nedenle
bilgisayarlı oy hesaplama sistemlerinin gözden geçirilmesi ve çok güvenli
olduğunun herkese kanıtlanması gerekiyor. Bu nedenle bu sistemin
kullanılmasında son derece dikkatli olunması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, bugün, millî iradenin oluşmasıyla
ilgili olarak yabancı ülkelerdeki yurttaşlarımızın oy
kullanmasını getirmek son derece olumlu ve doğrudur ama -az önce
Sayın Bakan da ifade etti- bugün millî iradeyi temsil eden 8
milletvekilimiz burada yokken millî iradenin daha geniş bir şekilde
oluşturulmasıyla ilgili yurt dışındaki
yurttaşlarımızın oy kullanması için bunu getirmek son
derece eksik bir anlayıştır çünkü Siyasi Partiler Kanununun
37nci maddesini değiştirerek seçim barajını yüzde 10dan
aşağı çekmeden millî iradenin oluşmasını savunmak
12 Eylül anlayışının aynen devamını savunmak
anlamına gelmektedir. Şimdi, sanki halkla alay eder gibi 8
milletvekilini yurt dışına nasıl anlatacaksınız?
Halkımıza nasıl anlatacağız? Halkın iradesini,
milletin iradesini temsil eden milletvekillerimiz tutuklu; biz yurt dışındaki
millî iradeyi arıyoruz! Kime anlatacağız bunu biz?
O nedenle, bakın, Türkiyede demokrasi konusunda eksiklerimiz çok.
Sandık demokrasisi bugün Türkiyede var, demokrasinin en iyi unsuru
ülkemizde sandık demokrasisi olarak çalışıyor.
İşte yüzde 10 barajı. Örneğin, 2002 seçimlerinde 13,3
milyon oyun Mecliste temsil edilmesini önledi bu baraj. Millî irade nasıl
temsil edilecek?
Bugün Türkiyedeki siyasi parti organizasyonlarıyla yüzlerce
milletvekilinin uyuşturucu kaçakçılığından
paraları iç etmeye kadar birçok adli suç dosyası bulunmaktadır
milletvekili dokunulmazlığının sayesinde. Siyasi partiler
tüzüğünün demokratik olmaması liderler sultasını
yaratıyor. Siyasi Partiler Kanununun 37nci maddesini gelin,
değiştirelim. Milletvekilleri daha çok liderler tarafından
belirleniyor, bunu değiştirelim. Çok partili sistemin, Türkiyede
demokrasinin niteliksel ve niceliksel olarak gelişmesine hizmet etmeyen,
Türkiye'nin zenginliklerini paylaşmayan ve halkın isteklerini yerine
getirmeyen yasaları gelin, değiştirelim. Ülkenin dinsel inançlarını
sürekli siyasi istismar ile iktidar olma aracını ortadan
kaldıralım.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde demokrasi eşittir dört
yılda bir oy verme mekanizması hâline gelmiştir. Bunun
içeriğini doldurmak için demokrasinin içeriğinin
zayıflığına rağmen seçimlerde oy verme
mekanizmalarını artırmak elbette ki olumludur ama az önce
işaret ettiğim gibi Siyasi Partiler Kanununun 37nci maddesini, yine
seçimlerde kullanılan hükümlerden yüzde 10 barajını
aşağıya çekmeden ve demokrasi konusunda halkımızın
bizden beklediği o somut adımları atmadan Türkiyede demokrasi
olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle, biz bu yasaların
da samimiyetle değiştirilmesini talep ediyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Havutça.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 5. Maddesi ile 298 Sayılı Kanuna eklenen
94/A Maddesinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Yüksek Seçim Kurulunda görev yapan siyasi
parti temsilcilerinin seçim sürecinde Dışişleri
Bakanlığının bilişim alt yapısından gelecek
bilgileri izlemesine, incelemesine, denetlemesine ve bir suretini almasına
imkân sağlar.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Bal, buyurunuz efendim.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, ben anlayamıyorum Sayın Bakan ve Sayın Komisyon
niçin bizim önergemize ret oyu verdi, yani niçin kabul etmedi. Önergemizde
talep ettiğimiz husus şudur: Yurt dışından verilecek
oylar, Dışişleri Bakanlığının bilgi
işlem imkânlarından yararlanılarak Yüksek Seçim Kurulunun bilgi
işlemine aktarılacaktır. Bu oylar kime verilecektir? Siyasi
partilere verilecektir. Siyasi partilerin bu oyların nasıl
geldiğini inceleme, izleme, denetleme ve bu oylardan haberdar olma
hakkı yok mudur? Elbette vardır. O zaman, bu hak niçin teslim
edilmemektedir? Bu hak teslim edilmemektedir çünkü kamuoyunda yaygın bir
şekilde var olan elektronik hile noktasındaki kaygılar bir kez
daha artmaktadır.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisinin önerisiyle
daha önce yapılan kanuni değişiklikler ile seçim hukukumuza
girmiş olan ilçe seçim kurullarından çıkacak her bilginin
eş zamanlı olarak aynı formatta saklanabilir şekilde siyasi
partilere uç verilmesine ilişkin kanun Yüksek Seçim Kurulu tarafından
kuşa çevrilmiş, sanki Siyasi partiler bu bilgileri elde etmesin.
şeklinde bir uygulama getirilmek suretiyle kendilerine verilen oylardan
haberdar edilme imkânı ortadan kaldırılmıştır. Bu
ortadan kalkınca ne olmuştur? Bu ortadan kalkınca siyasi
partilerin edinemedikleri bilgilerle, değerlendiremedikleri bilgilerle
ortaya çıkmış olan seçim sonucuna gölge düşmüştür ve
millî irade hakkında da kamuoyunda ciddi bir kaygı
oluşmuştur. İşte bu kaygının ortadan
kaldırılmasını, yurt dışından gelen
oyların Yüksek Seçim Kurulunda siyasi partilerin temsilcileri
tarafından izlenmesini, incelenmesini, denetlenmesini ve bir suretinin
alınmasını istiyoruz. Buna niye karşısınız?
Eğer buna karşı iseniz, bunun incelenmesini istemiyorsanız,
bunun denetlenmesini istemiyorsanız, bunun izlenmesini
istemiyorsanız, bundan bir suret alınmasını
istemiyorsanız siyasi partilerin bu yönde kendilerine teveccüh etmiş
olan seçmen iradesine saygı duymuyorsunuz demektir. Bu,
saygısızlığın da ötesinde bir hile
yapılacağına dair kaygıyı daha da fazla
artırmaktadır. Bu kadar makul, bu kadar sağduyuya ilişkin
bu önergenin reddi, var olan kaygıyı kamuoyunda daha fazla
artıracaktır. Siz şimdi kimden kaygı duyuyorsunuz? Avrupa
Türklüğü dediğimiz, rızık için alın terini,
emeğini ortaya koymuş, bu nedenle yurt dışında bulunan
seçmenlerimizin millî iradeye katkısını maniple edeceğiniz,
İnternet ortamında ya da elektronik ortamda bir hile
karıştırılacağına dair kuşkuları
artıyorsunuz demektir. Demokrasilerde en büyük virüs, en büyük endişe
kaynağı bu virüsün algı hâline dönüşmesidir. Maalesef, bu
olmuştur, vardır ve bu kaygıyı gidermek de yüce Meclisin
görevidir. Fakat Adalet ve Kalkınma Partisi, Sayın
İyimayanın ifadesiyle Eğer parmaklar akıl ile
donatılmış olsaydı demokrasiyi yok eden canavarlar
doğmazdı. şeklindeki düşüncesinin sanki aksine hareket
ederek anlamadan, dinlemeden, ne anlam yüklendiği belirlenmeden, bir
işaretle Hayır oyu vermektedir. Dolayısıyla, bu önergenin
de reddedileceğine dair kaygım büyüktür. Reddedildiği takdirde
kamuoyunda seçim sonuçları üzerinde oluşacak olan olumsuz
intibaların, olumsuz düşüncelerin tamamının
sorumluluğunun Adalet ve Kalkınma Partisine ait olduğunu ifade
ediyor, makul olan önergemize destek vereceğinizi ümit ediyor, bu
vesileyle yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
5inci madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 6ncı
maddesi ile düzenlenen 298 sayılı Kanunun 94/C maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesindeki "beşinci"
ibaresinin "yedinci" ibaresi olarak değiştirilmesini,
dördüncü cümlesindeki "temsilciliğinde" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ve mahalde" ibaresinin eklenmesini ve aynı
fıkranın son cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Yabancı ülkede yaşayan seçmen sayısının
fazlalığı halinde, her seçmenin kendisi için belirlenen günde ve
sandıkta oy kullanmasına da karar verilebilir."
Mahir
Ünal Ahmet
Aydın Mehmet
Doğan Kubat
Kahramanmaraş Adıyaman İstanbul
Mehmet
Erdoğan A.
Çağatay Kılıç Metin
Külünk
Adıyaman Samsun İstanbul
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 Sıra
Sayılı Kanun tasarısının 6. Maddesi ile 298
Sayılı Kanuna değiştirilen 94/C Maddesinin;
1) 1.
fıkrasının sonunda yer alan bu süre içinde oy kullanamayan
seçmenlerin yabancı ülke için belirlenen son oy verme gününden önceki 10
gün içinde belirlenen sandıkta ibaresinin metinden
çıkarılmasını,
2) 2.
fıkrasının birinci cümlesinde yer alan,
sandık
kurullarının hangi görevlilerden oluşturulacağı
ibaresi ile ikinci cümlesinde yer alan Bu belirlemeye göre ibaresinin metinden
çıkarılmasını,
3) 4. fıkrasının metinden
çıkarılmasını,
4) 6.
fıkrasında yer alan ...o yer misyon şefi veya en kıdemlinin
başkanlığında, o temsilcilikte görevli bir memur üye ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin bildirdikleri
isimlerden oluşturulan ibaresi ile
Siyasi partiler üye bildirmez ise eksiklik
memurlar arasından seçilecek üye ile doldurulur cümlesinin metinden
çıkarılmasını,
Arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Celal
Adan Alim
Işık
Konya İstanbul Kütahya
Mehmet
Şandır Ali
Halaman
Mersin Adana
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bal. (MHP
sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine Sayın Bakanın ve sayın komisyonun
katılmadığı bir önergeyle huzurunuzdayım. Neye
katılmadıklarına hep birlikte karar verelim.
Değerli arkadaşlarım, 1inci madde ile daha önce
oyunu kullanamamış olan seçmenlerin son on gün içerisinde
oylarını kullanabileceklerine dair sanki bir imkân getirilmektedir.
Oysa yurt dışında bulunan seçmenlerimizin bulundukları
ülkelerin kamu güvenliği endişesiyle seçmen sayısını
bilme ve güvenlik tedbirini alma şeklindeki notaları var Türkiyeye
verilmiş; başta Almanya olmak üzere. Bu değiştirilmesini
düşündüğümüz madde değiştirilmediği takdirde son on
gün içerisinde yığılma olacağı için, kamu
güvenliği nedeniyle, özellikle Almanyada bütün seçmenlerimizin
oylarını kullanamama ihtimali ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla,
bu ihtimali bertaraf etmek üzere bu önergeyi vermiş bulunuyoruz.
Ama ikinci fıkrayla ilgili değişiklik önerimiz ise
bir vahamete şimdiden tedbir alarak tecelli etmesini engelleme
amacıyla ilgilidir. İkinci fıkra ile istediğimiz husus, sandık kurullarının oluşmasıyla ilgilidir.
Bakın lütfen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup
milletvekillerimiz hiç olmazsa bunu dinlesinler. Burada diyor ki; Yurt
dışında kurulacak sandıkların sandık
kurullarının hangi görevlilerden oluşturulacağı Dışişleri
Bakanlığının görüşü alınarak Yüksek Seçim
Kurulunca belirlenir. Bu belirlemeye göre; sandık kurulu başkan ve
üyelerinin seçimi Yurt Dışı İlçe Seçim Kurulunca yapılır.
Ne anlama geliyor bu? Bu şu anlama geliyor: Ben, AKP olarak, iktidar
partisi olarak, Dışişleri Bakanı Sayın
Davutoğlunun yönetiminde bulunan bir bakanlığın iradesiyle
sandık kurullarında kimleri görevlendireceğimi görüş olarak
Yüksek Seçim Kuruluna bildiririm. Bildirdiği zaman ne olacaktır?
Bildirdiği zaman, Anayasanın 79uncu maddesine göre
tarafsızlık içerisinde dürüstçe seçim yapmak zorunda olan Yüksek
Seçim Kurulu, AKP İktidarının ortaya koyduğu görüş
çerçevesi içerisinde sandık kurullarına memur verecektir. Buradan
çıkacak irade, burada yapılacak seçim dürüst olabilir mi? Burada
yapılacak olan seçim, tarafsız bir seçim kurulunun
yaptığı bir iş olabilir mi? İşte bunun
düzeltilmesini istiyoruz. Eğer siz buna Hayır diyorsanız o
zaman mefhumu muhalifinden çıkan sonuç şu: Sandıkta ne
çıkarsa çıksın, benim oraya görevlendireceğim memurlar ile
Suriye tipi, Irak tipi, Libya tipi benzer despot ülkelerde yapılan
seçimler gibi şeklen bir seçim yapılacaktır. Bu şeklî
seçimin sonucuna göre de ben iktidarımı tekrar ilan edeceğim.
Bunun anlamı budur. Siz bunu mu istiyorsunuz? Bunu istemiyorsanız, bu
kadar makul, bu kadar sağduyuya açık, bu kadar geçmiş seçim
kurulu üyelikleriyle ilgili Türkiyenin uygulamasına aykırı
olarak niçin bunu kabul etmiyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, işte bu çerçeve içerisinde
üçüncü ve dördüncü fıkralarla ilgili olarak talep ettiğimiz
değişiklik de bu mantık içerisindedir. Niçin seçmen iradesinin
düz bir ayna gibi sandığa yansımasına imkân sağlayacak
bir yasa yapmıyoruz da, sanki panayırlarda gösterilen eğri
büğrü gösteren sirk aynası gibi eğip bükerek seçmen iradesini
sandıktan çıkan sonucuna göre iktidarınızı devam
ettirme intibasını yaratıyorsunuz. Bu intiba demokrasiyle
bağdaşır mı? Bu intiba belki size de yakışmaz,
belki siz de istemiyorsunuz. Niye kulağınızı vermiyorsunuz
bize? Kulağınızı verin. Kalbinizle, beyninizle,
vicdanınızla değerlendirin. Bu değerlendirmeyi yapmak
istemiyorsanız o takdirde sizin ne demokrasiyle ne seçmen iradesiyle ne
millî iradeyle ilgili bir kaygınız olabilir. Bunu Gazi Meclisin bir
üyesi olarak, bu Mecliste iktidar yetkisini elde etmiş bir parti olarak
size yakıştıramıyorum.
Lütfen,
aklıselime davet ediyorum sizi, sağduyuya davet ediyorum sizi. Bir
gün gelecek mutlaka siz gideceksiniz. Hiçbir iktidar daim olacak şekilde
kurulamaz, inşa edilemez. Eğer öyle olmuş olsaydı hiçbir
demokratik ülkede iktidar değişikliği hiçbir zaman olmayacak
şekilde bir sonuca varırız ki bunun adı diktatörlüktür. Siz demokrasiden yararlanarak
diktayı mı oluşturmak istiyorsunuz? Siz sandıktan
diktatörlük inşası için bir sistem mi geliştirmek istiyorsunuz?
Bunu söylerken üzülüyoruz ama sonuç bu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL
(Devamla) Önergemize destek vereceğinizi bir kez daha ümit etmek
istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bal.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Kısa bir
açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Tabii, buyurun.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) Sayın
Başkanım, Sayın Balın dile getirdiği husus,
esasında bir zaruretin sonucudur çünkü Yüksek Seçim Kurulu, yurt
dışında hangi ülkede ne kadar Türkiye'nin kamu görevlisi var,
bunlar nerede çalışıyor, bunların vasfı nedir -bunlar
orada bir yandan, yurt dışı temsilcilikleri, Türk
vatandaşlarının günlük ihtiyaçlarını, işlerini yaparken
öte yandan aynı zamanda da seçimde görev yapacaklar- işler aksamadan
buradaki personelden kimlerden istifade edilebilir, bunların listesi
nedir, onlara ilişkin bir bilgi
alacaktır. Yoksa bunun kararını gene Yüksek Seçim Kurulu
verecektir. Bu, bir zarurettendir. Yüksek Seçim Kurulunun elinde böyle bir
liste yok. Tıpkı Türkiyede kamu
görevlilerinin listesini ilgili kurumlardan alıp değerlendirme
yaptığı gibi burada da Dışişleri
Bakanlığından listeyi alacak, değerlendirmeyi yapıp,
kararı YSK verecektir. Türkiyedeki uygulamayla buradakinin arasında
herhangi bir fark olmadığını ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkan, Sayın Bakan eksik ve yanlış
anlaşılabilecek bilgi vermiştir ve benim sözlerimi farklı
bir şekilde anlatmıştır. Lütfen, açıklamak üzere söz
verin.
BAŞKAN Yerinizde sisteme girerseniz
FARUK BAL (Konya) Hayhay.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben,
Sayın Balın sözlerini tefsir etmedim, kendi kanaatimi söyledim.
BAŞKAN Yanlış
anlaşıldığını söylüyor, kendi
söylediği
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Ben,
kanundaki maddeyi anlattım.
BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Bal.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
19.- Konya
Milletvekili Faruk Balın, Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın eksik ve yanlış anlaşılabilecek bilgi
verdiğine ilişkin açıklaması
FARUK BAL (Konya) Sayın Başkanım, ben aynen okuyorum,
Kanunu aynen okuyorum ve Sayın Bakanın ifadesiyle ne kadar
çelişkili olduğunu hep beraber yüce heyet duysun: Yurt
dışında kurulacak sandıkların sandık
kurullarının hangi görevlilerden oluşturulacağı
Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınarak Yüksek Seçim Kurulunca belirlenir. Dışişleri
Bakanlığının bu belirlemesine göre sandık kurulu
başkan ve üyelerinin seçimi yurt dışı ilçe seçim kurulu
başkanlığınca yapılır. Kanun bu, Sayın
Başbakan Yardımcımızın söylediği ise bundan
farklı.
Diğer taraftan, ilçe seçim kurulları, Türkiyede de
sandık kurullarında görevlendirilmek üzere memurların listesini
kaymakamlıktan istiyor. Buna dair seçim mevzuatımızda bir hüküm
yok. Böyle bir kanuna da gerek yok çünkü ilçe seçim kurulu, yurt
dışı ilçe seçim kurulu, Dışişleri
Bakanlığına bir yazı yazar Sizin hangi ülkede ne kadar
şu nitelikte memurunuz vardır? der ve alacağı cevaba göre
serbestçe bunu seçebilir.
BAŞKAN Evet, konu anlaşıldı Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya) Bu işin içerisine Yüksek Seçim Kurulunun
karıştırılmasının anlamı nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Konya) - Bu işte Dışişleri Bakanlığının
görüşünün alınmasının buraya yazılmasının
anlamı nedir ve İlçe seçim kurulunun yetkisi
sınırlandırılarak bu belirlemeye göre seçim
yapılır. şeklinde hüküm konmasının anlamı nedir?
Bunun bir tek anlamı vardır, o da siyasi iktidarın istediği
memurlar orada sandık kurulunda üye olarak görevlendirilir.
BAŞKAN - Konu net olarak anlaşıldı, sayın
milletvekilleri de gayet aydınlandı.
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu ile Anayasa Komisyonu Raporları (1/564) (S. Sayısı:
201) (Devam)
BAŞKAN Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 6ncı
maddesi ile düzenlenen 298 sayılı Kanunun 94/C maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesindeki "beşinci"
ibaresinin "yedinci" ibaresi olarak değiştirilmesini,
dördüncü cümlesindeki "temsilciliğinde" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ve mahalde" ibaresinin eklenmesini ve aynı
fıkranın son cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Yabancı ülkede yaşayan seçmen sayısının
fazlalığı halinde, her seçmenin kendisi için belirlenen günde ve
sandıkta oy kullanmasına da karar verilebilir."
Mahir Ünal
(Kahramanmaraş) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılıyoruz efendim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Yurtdışı temsilcilikler için getirilen tatil günleri
dâhil yirmi dört saat oy kullanabilme istisna hükmünün ihtiyaç duyulması
halinde oy kullanılabilecek diğer mahaller için de geçerli
olması amaçlanmaktadır.
Seçmenlerin yoğun olduğu ülkelerde seçimlerin güvenli bir
şekilde yapılabilmesi amacıyla randevu ile oy kullandırma
imkânı getirilmiştir. Fakat ilk 30 günde oy kullanamayan seçmene son
10 günde oy kullanabilme imkânının tanınması randevu
sistemiyle sağlanmaya çalışılan düzenli ve
dolayısıyla güvenli oy verme sistemine zarar vermektedir. Çünkü
seçmenin oy kullanmayı son 10 güne bırakması ihtimalini
açık bırakmakta, bu da yığılmalara sebebiyet
vereceğinden seçimin düzenliliğini ve güvenliliğini tehlikeye
atmaktadır. Bu düzenlemeyle seçim işlemlerinin bir düzen içerisinde
yapılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 6ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
6ncı
madde kabul edilmiştir.
7nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 201 Sıra Sayılı Kanun tasarısının 7.
Maddesinin 2. fıkrasının metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Alim
Işık Mehmet
Şandır
Konya Kütahya Mersin
Ali
Halaman Celal
Adan
Adana İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Bal.
FARUK BAL
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
inanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi abesle iştigal etmez,
mutlaka, hüküm altına aldığı her konuda bir bildiği
vardır. Benim de -biraz sonra önerge reddedilecektir- bu bilginin ne olduğunu
-yüce Meclisin, özellikle iktidar grubunun- ne anlama geldiğini
onların vicdanlarına bırakmaktan başka çarem kalmadı.
Şimdi,
bizim kanunumuzda seçmenlerin nasıl oy kullanacağı, 298
sayılı Kanunun 86ncı maddesinde açık ve seçik bir
şekilde yazılmıştır, her türlü ihtimal
düşünülmüştür; seçmenlerin geldiğinde oyu nasıl
alacağı, zarfı nasıl alacağı, nasıl kabine
gireceği, ona sandık kurulu başkanının nasıl yol
göstereceği, vesairesi hepsi yazılmıştır. Bu, yurt
içerisinde oy verecek seçmenlerle ilgilidir. Fakat her ne hikmettense, yurt
dışında kullanılacak oylarla ilgili olmak üzere bu
düzenlemenin dışında bir düzenleme getirilmektedir. Ne akla
hizmet? Yani yurt içinde oy verirken seçmenin uyacağı kurallar ile
yurt dışında oy verirken seçmenin uyacağı kurallar
arasında ne gibi bir özellik, ne gibi bir farklılık olacak ki
farklı bir düzenleme yapılıyor? Meclis abesle iştigal
etmeyeceğine göre bir sebebi olması lazım. Nedir bu sebep? Bunu
bilmiyoruz.
Bu bir tek
burada değil, üç tane oy verme usulü getiriliyor. Bir tanesi yurt içindeki
seçmenler, bir tanesi yurt dışında bulunduğu yerde oy
kullanacak seçmenler, bir de gümrük kapısında oy kullanacak
seçmenler.
Değerli
arkadaşlarım, kullanılacak oy bir tanedir, bunun usulü de
bellidir, iki ayrı usul ihdas etmenin abesle iştigal değilse
mutlaka bir sebebi olması lazım. Bu sebebin de bu Meclisin de
bilinmesi gerekmektedir.
Biraz önce
ifade ettiğimiz nedenlerle kaygı var, şüphe var. Bu kaygı
ve şüphe, böyle kargacık burgacık, birbirleriyle çelişen
bir seçim hukuku çerçevesi içerisine gizleniyor, saklanıyor endişesi
vardır. Bu endişeyi taşımaya milletimizin takati yetmez.
Gelin açık olalım, seçik olalım, net olalım. Gelin hep
birlikte oy kullanmayla ilgili var olan hükmü, yurt dışındaki
seçmenlerimizin ve gümrük kapılarında oy kullanacak seçmenlerimizin
aynı esasa uygun olarak kullanılabilmesine imkân
sağlayalım.
Bunun için
bu önergeyi verdik ancak Komisyon ve Sayın Başbakan
Yardımcısı, Hükûmeti temsilen bunu reddedeceklerini ifade
ettiler. O zaman ben kaygı duyuyorum. Millî irade içerisinde Türkiyede
millî iradenin tecellisiyle ilgili oy kullanan seçmenler belirli bir
statüdedir. Avrupa Türlüğü diye tanımladığımız
millî iradenin bir parçası olan kitlenin ise seçmen olarak oy
kullanması farklı bir usule tabidir. Bu farklılık neye
hizmet edecektir? Bu farklılık millî iradenin tecelli etmesinde ne
gibi sonuçlar doğuracaktır? Bu kaygıların, bu
endişelerin giderilmesi için bu önergeyi verdik.
Ümit ve
temenni etmek istiyorum, eğer parmakların ucunda zerre miktarda
akıl varsa ve yine Cenabıallahın her canlıya, insan olarak
yarattığı her canlıya bahşettiği küçük
mahkemeyii kübra dediğimiz vicdanınızla bunu
değerlendirebilirseniz...
Bu
düşüncelerle yüce heyeti tekrar selamlıyor ve önergemize destek
vereceğinizi ümit ediyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
7nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
7nci madde kabul edilmiştir.
8inci madde
üzerinde üç önerge vardır; aynı mahiyetteki
bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme alacağım,
talepleri doğrultusunda önerge sahiplerine ayrı ayrı söz
vereceğim ya da gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 8 inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ayşe
Nur Bahçekapılı Mehmet
Doğan Kubat Ali
Ercoşkun
İstanbul İstanbul Bolu
Nurdan
Şanlı Tülay
Kaynarca
Ankara İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Ali
Demirçalı Tanju
Özcan Mustafa
Moroğlu
Adana Bolu İzmir
Sakine
Öz Ali
Özgündüz
Manisa İstanbul
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Celal
Adan Faruk
Bal Alim
Işık
İstanbul Konya Kütahya
Mehmet
Şandır Ali
Halaman
Mersin Adana
Aynı
mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:
Hasip
Kaplan Erol
Dora Levent
Tüzel
Şırnak Mardin İstanbul
İdris
Baluken Ertuğrul
Kürkcü
Bingöl Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılıyoruz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Gerekçe.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu düzenlemenin uygulamada sorunlara yol açacağı
düşünüldüğünden kanun tasarı metninden
çıkarılması amaçlanmaktadır.
Gerekçe:
Değiştirilmesi teklif olunan 298 sayılı Kanunun
180. maddesinde öngörülen, kamu davasının açılması için
öngörülen 2 yıllık sürenin altı ay olarak
değiştirilmesi hâlinde; 298 sayılı Kanunun 133.
maddesinden 173. maddesine kadar olan maddelerinde tarif edilen ve kimi
suçlarda 10 yıla kadar hapis cezası öngörülen çok ciddi suçlarda, bu
suçları işleyen özellikle çok sayıda kişinin
karıştığı olaylarda delil toplanmasındaki güçlük
ve faillerin tespitindeki zorluklar dikkate alındığında
soruşturma için 6 aylık sürenin yetersiz olması nedeniyle bu
teklif verilmiştir.
Gerekçe:
Bu madde ile 12 Haziran 2011 tarihinden itibaren 6 ay içinde davası
açılmamış seçim suçlarını işleyenler için örtülü
af getirilmektedir. Haklarında dava açılmış olanlar ile
mahkûm olanlar ve cezalarını çekenler bu maddeden
yararlanamayacaktır. Bu durum aynı suçu işlemiş
kişiler arasında eşitsizlik yaratacaktır.
Alt komisyonda ve Anayasa Komisyonunda yeterince
görüşülmemiştir.
Ayrıca seçim suçları çok çeşitlidir. Aynı seçimi
kaybettiği için silahlı gruplar ile sandığı alıp
kaçıran, yakan, bu nedenle seçimlerin iki, üç defa yenilenmesine sebep
olan kişiler bulunmaktadır. Bu derecede vahim sonuçları
doğuranlar da 6 ay içinde davası açılmamış ise bu
madde hükmünden yararlanacak ve bu örtülü af kamu vicdanında ciddi bir
yara açacak ve o ölçüde eleştirilecektir.
Gerekçe:
Adil bir seçim sistemi amaçlanmıştır.
BAŞKAN Gerekçelerini okuttuğum aynı mahiyetteki bu dört
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önergeyle 8inci madde, tasarı metninden
çıkarılmıştır, bir
karışıklığa yol açmamak için görüşmelere
tasarının mevcut madde numaraları üzerinden devam edilecektir,
tasarı kanunlaştıktan sonra kanun yazımında madde
numaraları teselsül ettirilecektir.
Şimdi, 9uncu madde üzerinde önerge yoktur.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
9uncu madde kabul edilmiştir.
10uncu madde üzerinde önerge yoktur.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11inci madde üzerinde önerge yoktur.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
11inci madde kabul edilmiştir.
12nci madde üzerinde önerge yoktur.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
12nci madde kabul edilmiştir.
13üncü madde üzerinde önerge yoktur.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
13üncü madde kabul edilmiştir.
14üncü madde üzerinde önerge yoktur.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
14üncü madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Sayın Acar, sisteme girmişsiniz.
Buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
20.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın,
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜRKUT ACAR (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakana birkaç sorum var. Öncelikle seçim güvenliğine
ilişkin tereddütlerin giderilmesi konusunda, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde temsil edilen partilerin de süreci denetlemelerine olanak
sağlayacak bir yapı kurulması mümkün olacak mıdır
Sayın Bakan?
Biraz önce sorduğum soruya Cumhuriyet
savcılığına başvurunuz bir hile varsa. şeklinde
cevap verdiniz. Bizim amacımız cumhuriyet
savcılığına suç duyurusunda bulunmak değil. Zaten eğer
öyle olsaydı, şimdi, bizim bu
sözlerimizin de cumhuriyet savcılığına sizin
tarafınızdan götürülmesi gerekirdi.
Sandıklarda her partiden birer üye bulunuyor. Biliyorsunuz, bu,
güvenlik açısından, muhalefetin de denetimi açısından
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Acar.
Sayın Şandır
21.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Başbakanın 2007 seçimlerinden sonra
polislerin özlük haklarıyla ilgili verdiği söz üzerine polislerin
müjdeli haber beklediğine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkanım,
hoşgörünüze sığınarak, usulde yok ama Sayın Bakandan
bir müjdeli haberi bekleyenler var yayının kapanma saatinde.
Sayın Bakanım, Sayın Başbakan 2007 seçimlerinden
sonra polislerin özlük haklarıyla ilgili bir söz vermişti.
İnanınız ki, şu arada yedi-sekiz tane telefon aldım.
Lütfen, bir müjde verin polislere yani ben söylemiş olmayayım, siz
söyleyin ama bir dönem geçti, ikinci dönemdeyiz, bu konuyla ilgili bir
müjdenizi bekliyor Türk güvenlik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
Bu, tabii, bir soru-cevap bölümü değil sayın milletvekilleri,
sisteme girmiş olduğunuz için 60a göre kısa bir söz
hakkınız vardır, belki bir şey söylemek istiyorsunuz diye
söz veriyorum.
Onun için, en son sisteme girmiş Sayın Tanala söz veriyorum
ve görüşmelerimize devam ediyoruz.
22.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, Bezmiâlem Vakıf Üniversitesinde usulsüz ve haksız bir
şekilde profesör unvanı kullandığı için şikâyet
edilen Güngör Eroğlu hakkında ne işlem yapıldığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bezmiâlem Vakıf Üniversitesinde usulsüz ve haksız olarak
profesör unvanı kullandığı için Sayın Güngör
Eroğlu hakkında şikâyetler yapıldı. Bununla ilgili
Başbakan Yardımcısı olarak ne işlemler
yaptınız?
Saygılar.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.
Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 20nci maddeye bağlı 14/a ve 14/b maddeleri
dâhil 15 ila 28inci maddeleri kapsamaktadır.
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu ile Anayasa Komisyonu Raporları (1/564) (S. Sayısı:
201) (Devam)
BAŞKAN - İkinci bölüm üzerinde, gruplar adına ilk söz
isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Iğdır
Milletvekili Sinan Oğandır.
Buyurunuz Sayın Oğan. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, öncelikle, biraz önce, Sayın
Bakana soru sormuştum ama Sayın Bakan, Sayın Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağ bu sorumuza cevap vermedi.
Televizyonun da kapanmasına şunun şurasında birkaç dakika varken
ben bu konuya açıklık getirmesini yeniden istirham ediyorum
Sayın Başbakan Yardımcısından.
Dün, bu kürsüde saat yediden sonra Sayın Başbakan
Yardımcısı dedi ki: Bugün televizyonu başında
binlerce, on binlerce yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız bizi izliyor. dedi. Saat yediden sonra,
Sayın Başbakan Yardımcısı, bizi kimse izleyemiyor
maalesef. Neden? Çünkü siz Meclisin izlenmesini istemiyorsunuz.
Dolayısıyla biz bugün burada bu önemli konuyu görüştüğümüzde,
maalesef yurt dışındaki vatandaşlarımızın kaderini
burada görüşüyoruz ama -ben şimdi dakika sayıyorum burada-
birkaç dakika sonra, vatandaşlarımız bizi seçti, buraya gönderdi
ama ne konuştuğumuzu göremeyecek. Sayın Başbakan
Yardımcısı diyor ki: Efendim, teknoloji gelişti,
İnternetten takip edebilirler. Doğrudur, İnternetten takip
edebilirler ama o televizyon, o TRT, bizlerin, vatandaşların
eğer parasıyla, vergisiyle yayın yapıyorsa niye
kapatıyorsunuz? Dolayısıyla da yurt dışındaki
vatandaşlarımızı bu kadar çok düşünüyorsanız
eğer, öncelikle bu bilgiden mahrum etmemeniz gerekmektedir.
Bir başka hususu daha ben arz etmek istiyorum konuya geçmeden önce:
Yurtdışı Türkler Başkanlığının
eğer biz burada bu yeni düzenlemeyle yapısını da
görüşeceksek, yurt dışında yaşayan akraba
toplulukların Türkiyeye girişine 1 Şubattan itibaren niye engel
koyduğunuzu da burada açıklamak durumundasınız. Bugün, Türk
dünyasını siz unuttunuz. Türk dünyasını artık
ağzınıza almaz oldunuz ama 1 Şubattan itibaren Türkiyeye
gelen her Türk dünyasından vatandaş, akraba topluluklar ve
cumhuriyetlerin vatandaşları üç ay burada kaldıktan sonra bir
daha buraya doksan gün süre geçmeden gelemiyorlar.
Peki, bu nasıl bir iştir? Siz, Türk dünyasına madem bu
kadar önem veriyorsunuz, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı kurduğunuzu ifade ediyorsunuz, peki, kendi
elinizle, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın ve akraba toplulukların Türkiyeye
gelmesine, Türkiyeyle kaynaşmasına, Türkiyede kalmasına niye
engel çıkarıyorsunuz? Bunun da, bu sorunun da burada
cevabının verilmesi lazım.
Değerli milletvekilleri, biz bir taraftan Bulgaristandaki,
Yunanistandaki Türk vatandaşlarımızın oy kullanması
için her seçim dönemi geldiğinde elimizden geleni yaparken, on senedir
iktidardasınız, yurt dışındaki Türk
vatandaşlarının, hâlâ, oy kullanma sorununu çözemediniz; on sene
geçti, on sene, hâlâ çözemediniz.
Şimdi, getirdiğiniz bu maddenin içerisinde ise onlarca
sakınca vardır ki en önemli sakıncalardan birisi de bizim
oradaki vatandaşların elektronik ortamda oy kullanması durumunda
-çünkü bunun kararını Yüksek Seçim Kurulu verecektir, nasıl oy
kullanacakları konusunda- oradaki vatandaşlarımızın
kullanacakları oyun kime gideceğinin garantisi yoktur. Neden
garantisi yoktur? Çünkü siz, Dışişleri
Bakanlığımızın ilgili bilgi işlem dairesini görevli
kılıyorsunuz bu kanunla. Dolayısıyla da zaten Türkiyede
yoğun bir şekilde var olan seçimler üzerindeki iddialara yurt
dışı Türkleri de katarak bu iddiaları daha da büyütmüş
olacaksınız.
Tabii, burada Mavi Kartla ilgili de bir iki hususa değinmem gerekiyor.
Mavi Kartlıların
Komisyon görüşmelerinde -Anayasa Komisyonu
üyesiyim aynı zamanda- sorduğumuz soruya Sayın Başbakan
Yardımcısı cevap vermedi ve Sayın Başbakan
Yardımcısı o zaman dedi ki: Bunların, yazılı
olarak size cevabını vereceğiz. Anayasa Komisyonu
Başkanımız da buradadır umuyorum veyahut da -burada yok-
ilgilisi buradadır en azından, Anayasa Komisyonumuzdan da bugüne
kadar bizim sormuş olduğumuz soruların yazılı
cevabı maalesef gelmedi. Aynı sıkıntıyı
Dışişleri Komisyonunda da yaşıyorduk ancak bu
sıkıntının en azından Dışişleri
Komisyonunda bir miktar giderildiğini görüyoruz ama Anayasa Komisyonunda
sorduğumuz soruların cevabı gelmedi. Örneğin, bu kanunla
beraber yabancı statüsünde olacak vatandaşlarımızın
yabancıdan yabancıya araç satışı ne olacaktır? Bu
sorunun cevabını vatandaşlarımız soruyor bize. Biz de
vatandaşlarımız adına komisyonda ilgili bakanlığa
soruyoruz, ancak hiçbir cevap alamıyoruz.
Mavi Kartlıların borçlanma ve emeklilik haklarının
hâlâ verilip verilmediği belli değil. Kanunu incelediğinizde
böyle bir hakkın tanınmadığını da görmektesiniz.
Oysa biz vatandaşlarımızın Türk
vatandaşlığından çıkmasını mecburi
sebeplerden dolayı kabul etmiştik, Almanya ve Avusturya bunu
istemediği için biz bunu kabul etmiştik. Bu
vatandaşlarımız maalesef Türkiyede borçlanma noktasında,
emeklilik noktasında sıkıntı çekmektedir ve bu yeni
getirdiğiniz tasarı, bu vatandaşlarımızın bu
sorunlarını çözememektedir.
Tabii, bununla beraber yurt dışındaki
vatandaşlarımızın en önemli sorununu da ifade etmemiz
lazım, o da
Her alana getirdiğiniz yandaş kavramını
maalesef yurt dışı Türkleri arasına da soktuğunuzu
ifade etmem lazım. Türkiyede bunu yapıyorsunuz, yandaş olmayana
hiçbir şekilde hayat hakkı tanımıyorsunuz, bari insaf edin
de yurt dışındaki vatandaşlarımız arasında
ayrımcılık yapmayın, yurt dışındaki
vatandaşlarımızı yandaş ve yandaş olmayanlar
diye ayırmayın.
Bu yakınlarda, göçün 50nci yılı dolayısıyla
yapılan toplantıya Avrupa Türklüğünün en önemli, en temel
kuruluşu olan Türk federasyonlarını
çağırmadınız. Neden? Çünkü Türk federasyonları sizinle
aynı paralelde düşünmüyor, sizin baktığınız
pencereden dünyaya bakmıyor diye orada bir ayrım yaptınız.
Hâlbuki, unutmayınız ki Türk federasyonları Avrupada siz daha
yokken, siz daha siyaset sahnesinde yokken oradaydı, onlar orada bizim
vatandaşlarımızın her türlü sorununu çözme noktasında
devredeydi, bugün de Türk federasyonları Avrupanın her
köşesinde bizim vatandaşlarımızın sorunlarını
çözüyor. Fransadaki mitingi Türk federasyonu olmasaydı yapabilir
miydiniz? Yapamazdınız ama Türk federasyonları ve Milliyetçi
Hareket Partisi millî konularda ayrımcılık yapmıyor.
Fransada eğer Türklerin hakkını savunmak gerekirse Türk
federasyonları orada, Türkiye'nin hakkını herhangi bir yerde
savunmak gerekiyorsa bütün Türk federasyonu üyeleri orada ancak
yaptığınız hiçbir toplantıda onların yeri yok,
onların yaptığı hiçbir toplantıda da
Dışişleri Bakanlığımızın oradaki
elçiliklerini göremiyoruz maalesef. Dolayısıyla, Türkiyedeki
yandaşlığınız elbette ki doğru değil, ancak
haydi bu neyse diyelim Türkiyede biz bizeyiz ama lütfen, gelin, yurt
dışındaki vatandaşlarımız arasına bu
yandaşlığı sokmayın.
Bir de tabii, yurt dışında bizim elçiliklerimize giden
vatandaşlarımızı lütfen ciddiye alsın oradaki
Dışişleri Bakanlığımızın temsilcileri.
Elçiliklerimizdeki çalışanların,
konsoloslarımızın bizim vatandaşlarımızı
orada ciddiye almaları gerekir. Siz oy olunca gideceksiniz oradaki vatandaşlarımıza
oy isteyeceksiniz ancak oradaki vatandaşlarımızın
başına bir iş geldiğinde, bir sıkıntısı
olduğunda o vatandaşlarımız maalesef elçiliklerimizden
gereken desteği görmüyor, konsolosluklarımızdan gereken
desteği maalesef ki görmüyor.
Bir hususu daha belirtmemde fayda var: Değerli milletvekilleri,
bugün Dışişleri Komisyonu toplantısında
Dışişleri Bakanlığından Türkiyeye mütekabiliyet
esasına göre VIP uygulayan ülkelerin, VIP hizmeti uygulayan ülkelerin
listesi geldi. Biz dünyanın yüz küsur ülkesine bu hizmeti kullandırıyoruz.
Bir de kalkıp diyorsunuz ki: Biz dünyanın öyle saygın
ülkesiyiz, böyle saygın ülkesiyiz. ama bu listede olan ülkelerin yüzde
70inden fazlası aynı hizmeti Türkiyeye uygulamıyor. Ben
buradan Dışişlerine de çağrıda bulunuyorum: Kim bize
aynı karşılıklı hizmeti uygulamıyorsa onlara da
siz Türkiyede, karşılıklılık esasına göre,
uygulamayın. Lafla, Biz
dünyanın önemli ülkesiyiz, biz dünyanın böyle
Biz olmadan
hiçbir hadise olmaz. demekle bu konular olmaz. Türkiyedeki mütekabiliyet
esasını, lütfen, oradaki ülkedeki insanlarımıza da
uygulamanız gerekmektedir.
TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı, Yunus Emre Vakfı gibi bu alanda birçok
kuruluş bulunmaktadır. Bu kuruluşlar arasında da
koordinasyonun mutlaka sağlanması gerekmektedir ve bununla beraber
Yurtdışı Türkler
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SİNAN OĞAN (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Başkanlığının da kadrolaşmada liyakat
esasına göre kadrolaşmasını gerçekleştirmesi
lazımdır. Maalesef bugün görüyoruz ki Yurtdışı Türkler
Başkanlığı liyakat esasına göre
kadrolaşmıyor, yandaş mantığa göre
kadrolaşmaktadır. Yurtdışı Türkler
Başkanlığı başka kurumlara benzemez, Türkiyede
içeride her türlü yandaşlığı yapın ama yurt
dışındaki Türkleri lütfen, bu şekilde kategorize etmeyiniz
diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili
Süheyl Batum. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Batum.
CHP GRUBU ADINA BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yalnız müsaade ederseniz
başlamadan önce bir şey söyleyeyim. Ben bazen bu kürsüde Sayın
Bakan Bekir Bozdağ için şöyle söylüyorum: Sayın Bekir
Bozdağ, ya hukuku hiç bilmiyorsunuz ya da bizleri kandırmaya
çalışıyorsunuz. diyorum. Şimdi, bazen de kendi kendime
düşünüyorum, doğru mu söylüyorum, yanlış mı diye ama
konuşmayı bilmediğiniz kesin, milletin vekiline ben Sayın
Bakan diyorum, sana Sayın Bakan diyorum, sen bana senin diye cevap
veriyorsun, böyle bir şeye hakkın yok, onu söyleyeyim bir kere.
İlk önce saygıyı öğreneceksiniz.
AHMET YENİ (Samsun) Meclise saygılı ol.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) İkincisi: Değerli
arkadaşlar, 201 sayılı Kanun Tasarısının ikinci
bölümü üzerinde CHP Grubu adına görüşlerimizi açıklamak
istiyorum ancak müsaade ederseniz ilk önce size iki tane belgeden söz etmek
istiyorum. Bunlardan bir tanesi şu: Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
daha önceki dönemde bazı milletvekilleri -Sayın Kemal Anadol da-
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünden ve
Türkiye İstatistik Kurumundan bilgi istemişler, İstanbul,
Ankara, İzmir illerinde nüfus nasıldır ve nüfus hareketleri,
yerleşme, oradan çıkma nasıl olmuştur? diye, seçimlerde muhtemel
değerlendirmeyi yapmak için. Dört defa istekte bulunmuşlar Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünden ve Türkiye
İstatistik Kurumundan.
Daha sonra da burada İç Tüzük uyarınca Sayın Recep Tayyip
Erdoğana da sormuşlar. Cevap İçişleri Bakanından
gelmiş, demiş ki: Biz bunu TÜİK
aracılığıyla yılda bir kez kamuoyuna
açıklıyoruz, daha açıklamaya gerek yoktur.
Bunun üzerine Ankara 5. İdare Mahkemesine başvurmuşlar.
Ankara 5. İdare Mahkemesi Açıklayın. demiş. Bunun üzerine
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü bir sayfalık
bir liste göndermiş İstanbul, Ankara, İzmirde buradan buraya
gelme, buradan buraya gelme, dolayısıyla seçimlerde oy kullanabilecek
nüfus hareketleri budur. diye. Bir sayfa
Bunun üzerine savcılığa
suç duyurusunda bulunacaklarını söyleyince bütün nüfus hareketleri
kendilerine verilmiş.
Şimdi, biz, daha, devletin kurumlarına
bırakılmış, onların namusuna emanet edilmiş
nüfusun, seçimlerde esas alınacak nüfusun ne olduğunu
parlamenterlerin öğrenemediği bir ülkede seçim yapmaktan söz ediyoruz.
Bir tane daha söyleyeyim, bunu Sayın Bakan da
araştırabilir, İçişleri Bakanı da
araştırabilir: Şu anda -2011 seçimlerinde de oy
kullanmış- verilen listelere bakın, soyadıyla girin,
Türkiyede isim, göbek adı, soyadı, anne adı, baba adı,
doğum yeri, doğum tarihi, bütün bilgileri aynı olan ya da
bunlardan bir tanesinin farklı olduğu binlerce kişi farklı
farklı kimlik numaralarıyla sıralanmış vaziyette.
Kimlik numarasıyla baktığında, aile olduğunda
farkına varamıyorsun. Biz, şimdi, Herhâlde ikizdirler bunlar.,
Herhâlde üçüzdür. denildiği bir ülkede, çok açık söylüyorum,
seçimlerin temel hükümlerinden söz ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, şunu özellikle söylemek lazım:
Demokrasi gerçekten katılımdır. Bireyle devlet arasındaki
ilişkiyi katılımla sağlayacağız, kesin ama
nitekim Anayasamızın 67nci maddesi de bu katılımı en
önemli unsurlardan bir tanesi olarak, başta seçme, seçilme hakkı
olarak düzenlemiş -onun dışında, referanduma katılma
filan- ama şimdi
-bütün arkadaşlar demin konuştu- yüzde 10 barajlı bir
seçimden söz ediyoruz, Sayın Bakan da ona karşılık diyor
ki: Ben yapmadım ki.
Doğrudur. Demokrasinin sıkıntılarından bahsettiğimizde
de onlar diyorlar ki: Demokrasiyi ilk ortadan kaldıran biz değiliz
ki, başkaları da kaldırmıştı, biz onlardan
öğrendik.
Şimdi, seçimde yüzde 10 barajı demokrasiye uygun
değildir. Biz böyle bir ülkede yurt dışındaki
vatandaşlarımızı seçime katacağız, iyi ama
Anayasanın bir de 79uncu maddesi var. Sayın Bakan, değerli
arkadaşlar; Anayasanın 79uncu maddesi, katılım
olması yanında, aynı zamanda bu seçimlerin dürüstlüğünün,
eşitliğinin, düzen içinde yapılmasının ne kadar önemli
olduğundan söz ediyor. Ama biz bugün bir yasa değişikliğini
konuşuyoruz. Sevgili arkadaşlar, bu yasa 2008 yılında
çıkartılan bir yasayı tamamlıyor. Şimdi, dikkat edin
-inanılması güç geliyor bana, Sayın Bakan kusura bakmasın-
SADIK YAKUT (Kayseri) Baksın.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Devamla) Baksa da ne olur, tabii.
her seçim
çevresinde bir il seçim kurulu Türkiyede, 50 milyon seçmene -doğrudur-
her ilçede bir ilçe seçim kurulu, ayrıca yeteri kadar sandık kurulu.
Şimdi, kendileri yasada söylüyorlar, diyorlar ki: Yurt
dışında 5 milyon vatandaşımız var; 2,5 milyondan
fazla seçmen var, bunlar da 155 ülkeye dağılmış.
Düşünün, Fransası, İngilteresi, Avustralyası, bir tane
seçim kurulu, bütün bu seçimlerin dürüstlüğüyle,
düzeniyle, hepsiyle bir tek ilçe seçim kurulu ilgilenecek, o da Ankara iline
bağlanmış bir ilçe seçim kurulu ve bizim Anayasamızın
79uncu maddesi diyor ki, demokrasi ilkesi de böyle söylüyor: Aman, seçimleri
yaptığın kadar, o seçimin düzenli, dürüst, namuslu, eşit
olması önemlidir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bakıyorsunuz
İnanılması güç. Demin çok doğru söyledi Mahmut Tanal
arkadaşımız, biz Anayasaya bir madde eklemişiz, 114üncü
maddeye, diyoruz ki: Seçimler dürüst olsun diye seçimle ilgisi olabilecek
bakanların -Adalet, İçişleri, Ulaştırma- seçimden önce
istifa
Şimdi yeni çıktı, Dışişleri Bakanı
da bununla bayağı bağlantılı, her şey ondan geçiyor.
Ne kadar sandık kurulacak o belirliyor, kişiyi o belirliyor, onun
yanında çalışan en yüksek maiyetteki memur belirleniyor, bütün
her şey Dışişleri Bakanına bağlı. Sayın
Bakan burada şöyle diyor: Zaten o Anayasayı da
değiştirmemiz gerekirdi. O yüzden, zaten ihlal ediyoruz, şimdi
bunu da ihlal edelim, ne var? Böyle bir şey algılanabilir gibi
değil. Değiştirecekseniz değiştirin, hemen
değiştirin, çoğunluğunuz var. Amma velakin, bu Anayasa
hükmü yokmuş gibi Dışişlerine bırakıyoruz, zaten
öbürü de saçma bir hükümdür
İnanılması güç.
Değerli arkadaşlar, şimdi, burada, bakıyoruz
6ncı madde değişikliğine, 5inci madde
değişikliğine, 2nci maddeyle getirilen
değişikliğe, bütün hepsine, inanılmaz derecede Kamu görevlileri
arasından belirlenir
Partili seçmen yoksa kamu görevlileri
arasından belirlenir. Kim? Sandık kurulu. Kim? Onun düzenini
sağlayacak olan kuruluş. Kime bıraktık? Yürütme
organına. Ne yapıyoruz? Seçim.
Sevgili Bakan, değerli arkadaşlar; AKP bugün çoğunlukta,
yarın başka bir çoğunlukta başka bir parti olur,
yalnız demokrasinin temel ilkelerini şöyle değiştirmemek
lazım: Bunların hepsini yürütme yapar. Nasıl olsa biz çok güzel
yaparız. O yüzden, bunları bizim Dışişleri Bakanımız,
memurlarımız yapsın. Türkiye, dünyaya, 60tan sonra inanılmaz
bir sistem getirmiş. Rusya ayrıldıktan sonra, oradaki devletleri
görenler şunu çok iyi bilirler
Rusya dağıldı, birçok küçük
devlet kuruldu, hiçbiri şunu
bilmiyordu: Seçim kurullarında hâkim var. dediğimizde Yok ya! Yani yürütme
başında değil mi bunun? diyordu. Hayır, hâkimler var bu
ülkede. diyorduk. Şimdi, sağ olsun, Sayın Bakan ve AKP
çoğunluğu tekrar bizi o Sovyetler Birliğinden ayrılan Rus
cumhuriyetlerine dönüştürdü; Dışişleri Bakanı
bunların hepsinin denetimini yapacak, onun maiyetindeki memurlar da
denetlemeyi yapacak.
Sevgili
arkadaşlar, son şunu söyleyeceğim: Bu yüzden, biz, evet,
şunu kabul ediyoruz; yurt dışındaki
vatandaşlarımızın mutlaka seçimlerde oy kullanması
lazım. Sizlerin yüzünden, Yüksek Seçim Kurulu Nasıl
kullandıracağız? Güvenliği getirelim. dedi ama bu kanunla da bu güvenliği
sağlayamadık, tam tersine, yürütmeye bıraktık diye
düşünüyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Batum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü.
Buyurunuz
Sayın Kürkcü.
BDP GRUBU
ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; bu düzenlemeyle birlikte yurt dışında
yaşayanların oy kullanmaları belli esaslara bağlanmak
isteniyor. Bu açıdan, elbette, yurt dışındaki
yurttaşlarımızın, Türkiye'nin neresinden olurlarsa
olsunlar, bu seçimlere etkin bir biçimde katılma yolunun
açılması çok iyi ve önemli.
Ben, kendim,
hayatını yurt dışında çalışarak
geçirmiş bir işçinin oğluyum. 2 kardeşim de hâlen, biri
emekli, biri de yurt dışında çalışmakta. Onların
önümüzdeki seçimlerde oy kullanacak olmaları beni sadece memnun eder.
Sanırım, oylarını benim istediğim istikamette
kullanırlar. Ama ben bu yasa düzenlemesi yapılırken bu
seçmenlere sadece pasif birer oy makinesi olarak
bakıldığını hepimizin gördüğünü sanıyorum
çünkü onların sadece seçimlerde oy kullanmalarıyla ilgili bir dizi
tartışma var fakat onların seçilmeleri hakkında herhangi
bir hüküm yok. 2,5 milyondan fazla seçmenin oy kullanacağı bir
iklimde bunların arasından kimilerinin seçilebilecekleri, bu
seçimlere seçilecek kişiler olarak da katılabilmelerinin yolu
açılmalı, özendirilmeli, teşvik edilmeliydi. Kaldı ki ben
komisyon raporlarını da inceledim, aslında, nasıl oy
kullanmak, nasıl seçimlere katılmak istediklerine dair, yurt
dışında yaşayan yurttaşlarımızın
görüşlerinin alındığına dair herhangi bir işaret
göremedim. Sadece, pasif birer oy makinesi olarak değerlendirildiklerini
ve bunun da bu kanunun ruhuna işlediğini söyleyebilirim.
Aslında bu, Türkiyedeki genel gidişe uygun. Genel olarak son
on yıldır Türkiye'nin siyasi mekanizmalarına ve idari
düzenlemelerine damgasını vuran Adalet ve Kalkınma Partisi, esas
olarak seçmenleri birer oy makinesi, Meclisi bir kanun fabrikası, bizi de
onun işçileri olarak görüyor, hatta çoğu zaman, işçilerin sahip
olduğu haklardan da azına razı olarak angarya usulü
çalışmamızı uygun buluyor. Dolayısıyla, bu yasaya
bunun yansımaması düşünülmez idi.
Ancak, benden önceki konuşmacıların söyledikleri bir
başka mesele burada çok daha önem kazanıyor çünkü bu oy kullanma
süreci, esasen Dışişleri Bakanlığının
idaresine bir bütün olarak bırakılmış durumda. Ben,
Dışişleri Bakanı Davutoğlunun dünyayı yönetme
ihtirasının, aslında bütün yurt dışında
yaşayan, 115 ülkedeki seçmenleri de yönetme ihtirasına tercüme
olduğunu düşünüyorum. Kabul edilemez bir düzenlemeyle, idarenin
eline, Hükûmetin eline bütün oy kullanma mekanizması teslim ediliyor.
İkincisi
elektronik oylama yolu ki bu konuda esasen elektronik bütün işlemlerin
Türkiyede son beş yıldır nasıl bir rezaletler, skandallar,
yolsuzluklar dizisi hâlinde ortalığa döküldüğünü
hatırlatmama gerek bile olmadığını düşünüyorum.
Burada da karşımıza çıkacağından, doğrusu,
korkarım.
Redhackın
son iki aydır emniyetten silahlı kuvvetlere, oradan nüfus
dairelerine, AKPnin kendi bilişim sistemlerine girerek nasıl bu
zayıf sistemleri test ettiğini ve hiçbirinin bu stres testinden
geçemediklerini görüyoruz. Peki, nasıl olacak da bu uluslararası bir
işlem mekanizması içerisinde güvenli sonuçlar verecek? Hadi Redhack
dışarıdan bunu test ediyor, peki, içeriden buna müdahale etmek
arzusu olmadığını niye peşinen kabul edelim? Bütün bu
yolsuzlukların, ÖSYM ve diğer elektronik işlemler sırasında
esasen içeriden yapıldığını biliyoruz.
Hiçbir şekilde güvenli
olmayan, adil olmayan, demokratik olmayan, yurttaşların iradesine
dayanmayan bir seçim sistemi içerisinde -demin Sırrı Sakık
arkadaşımızın da söylediği gibi- üstelik, bu sefer,
şu an Parlamentoda bulunan partilerden bir tanesi de seçim
kurullarının dışında bırakılıyor yani
Barış ve Demokrasi Partisi. Niçin? Niçin Türkiyedekinin bir
yansısı, bir kopyası olmuyor? Niçin bağımsızlar
da ayrıca katılamıyorlar? Mersinde benim
danışmanlarım -ben bağımsız olarak girdim seçime-
bütün sandık kurullarında, bulabildiğim kadar seçim gözlemcisi
buralarda çalıştı. Niçin yurt dışında
çalışmayacak? Niçin Barış ve Demokrasi Partisi neredeyse
yüzde 7ye yakın bir oya sahip olduğu hâlde buralardan dışlanacak?
Türkiye dışında yeterince BDP taraftarı
yaşamadığından mı, yoksa haddinden
fazlasının yaşadığından mı
kuşkulanılıyor? Bunu bilmiyorum. Bu adaletsizliğe
nasıl içiniz razı oluyor? Nasıl
oluyor da partilerden birisini silip atıveriyorsunuz, siz yoksunuz,
sayılmıyorsunuz diyebiliyorsunuz? Buna da var mı bir
lafınız Sayın Bakan? Bence makul bir yanıtınız
olamaz. Hiçbir makul yanıtınız olamaz çünkü uluslararası
alanda Barış ve Demokrasi Partisinin seçime katılabilecek olan,
seçmen olabilecek kitlesinin oranı Türkiyedekinden fazladır, bunun
sebeplerini de siz biliyorsunuz. İnsanların yurt
dışına göçünü, siz, pek çok yanlış uygulamanızla,
baskınızla teşvik ettiniz. Şimdi, niçin bu insanlar seçmen
olabilecekler fakat seçim kurullarında çalışamayacaklar, bununla
ilgili hiçbir bilgi de yok.
Ama bütün
bunlar, hepsi doğru bir biçimde gerçekleşmiş olsaydı bile
gene de yanlış bir seçim için oy kullanmış olacaklardı
çünkü yüzde 10 barajının geçerli olduğu, Partiler Kanunundaki
bir dizi yasağın geçerli olduğu, yani toplum iradesinin, seçmen
iradesinin sandığa yansımasının önünde yüzlerce
engelin bulunduğu bir seçim sistemine etkin bir biçimde
katılmaları bu yurttaşlarımızın aslında
çoğunluk iradesinin tecellisi bakımından bir etkinlik hâline
gelebilecekti. O yüzden, madem ki bu yasalarda düzenlemelere
başlandı, o zaman şuradan başlamak gerekmez miydi: Seçim
Yasası, Siyasi Partiler Yasası, buradaki demokratik
katılımı önleyen engeller, burada çeşitli toplum
kesimlerine sağlanması gerekli ve mümkün olan pozitif
ayrımcılık hükümlerini önce gözden geçirip, ondan sonra yurt
dışındaki yurttaşlarımızı bu sürece
nasıl etkin bir biçimde katacağımızı düşünmek
yerinde olmaz mıydı? Ama öyle anlaşılıyor ki Hükûmet
partisinin, iktidar partisinin acelesi var çünkü bir başkanlık
rejimi, kendilerinin biçtikleri bir anayasa oylaması ve 2014 yerel seçimleri
bakımından bütün bu telaşa onların niye
kapıldıklarını anlamak mümkün.
Ben size sadece şunu söyleyebilirim: Getirdiğiniz engeller,
getirdiğiniz yasaklar ne olursa olsun, ne yaparsanız yapın, ne
düzenlemeler yaparsanız yapın, 2014 yerel seçimlerinde size bu yerel
seçim çevrelerini zindan edeceğiz, sadece Türkiyenin doğusunda
değil, Türkiyenin batısında da.
Burada hiç
kimse istediği gibi at koşturamayacak, Türkiyede sosyal muhalefet,
Halkların Demokratik Kongresi, Barış ve Demokrasi Partisi ve
müttefikleri, yerel seçimlerde, bir yerel demokrasi için, Türkiye'nin
halkının, halklarının kendi oldukları her yerde kendi
kendilerini yönetmeleri için bugünden başlayarak örgütlenmeye
girişecek.
Biz bugünden
ilan ediyoruz: Bu seçimlere, Halkların Demokratik Kongresi,
Barış ve Demokrasi Partisiyle birlikte Türkiye'nin bütün sosyalist ve
demokratik güçleri bir arada katılacaklar. Hangi engelleri koyarsanız
koyun, Avrupada da bunun bir yankısı olacak. Bu yankıyı
Türkiye'nin her tarafından duyacaksınız. Türkiyede kurmak
istediğiniz başkanlık
rejimini de, tek parti diktatörlüğünü de size hiçbir seçim sistemi
vermeyecek. Neresinden girerseniz, biz onun karşısına bir engeli
koymayı başaracağız. Merak etmeyin, bunların hiçbirisi
sizin sandığınız gibi engeller değil; halkın
iradesi, halkın gücü, halkın örgütlenme girişkenliği ile
bütün bunlara karşılık vereceğiz.
Bu nedenle
ben size Yol yakınken bunu bir kere daha değerlendirin. derim ama
hangi engelleri koymuş olursanız olun, yurt dışındaki
seçmenler de, Türkiyede demokrasi, özgürlük, adalet, hak ve sosyal ve iktisadi
taleplerin gerçekleşmesi peşinde olan bütün Türkiyeliler -hangi
milliyetten, hangi kökenden olursa olsun- sizin karşınızda
demokrasinin bir imkânı olarak dikilecekler.
Ne
yazık ki bir kere daha bu yurttaşların seçim kullanmalarına
ilişkin düzenlemeyle siz demokratik bir sınavı kaybettiniz,
demokrasi testinde sınıfta kaldınız. Sizi peş
peşe çaktırarak belgeyi elinize vereceğiz, hiç merak etmeyin.
BAŞKAN
Teşekkürler ederiz Sayın
Kürkcü.
Sayın
milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.20
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 104üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
201 sıra sayılı Kanun Tasarısının ikinci
bölümü üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şahsı adına konuşmalarda kalmıştık.
Şahsı adına İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma
Satır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Satır.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 201 sıra
sayılı Yasa Tasarısının ikinci bölümüyle ilgili
olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu tasarıyla, sayıları 6
milyondan fazla olan ve yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın Türkiyedeki seçimlere ilişkin oy
kullanmasının kolaylaştırılması
amaçlanmıştır. Siyasal katılma haklarının
kullanılmasına yönelik sorunlar ile vatandaşlık hukukundan
kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılması hedef
alınmıştır. 2011 tarihli milletvekili genel seçimlerinde
yaklaşık 2,5 milyon yurt dışı seçmenden sadece 129 bin
küsuru oy kullanmıştır. Seçime katılma oranı maalesef
yüzde 5 ile sınırlı kalmıştır. Bu oranı
artırmak teknik ve idari sıkıntıları aşmak üzere
bu tasarı hazırlanmıştır. Alt komisyon olarak
detaylı çalışma yapılmış ve muhalefetin bir
kısım öneri ve talepleriyle tasarı desteklenmiştir.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili
çalışmalar yapılması, sorunlarına çözüm üretilmesi,
soydaş ve akraba topluluklarıyla sosyal, kültürel ve ekonomik ilişkilerin
geliştirilmesi ülkemizde eğitim görmesi uygun görülen
öğrencilerle ilgili esasları belirleyerek koordinasyonun kurulması
amacıyla 5978 sayılı Kanunla yurt dışı Türkler
ve Akraba Toplulukları Başkanlığı kurulmuştur.
Başkanlık kısa süre içinde kurumsallaşmasını ve
teşkilatlanmasını başarılı bir şekilde
gerçekleştirmiştir. Yurt içinde ve yurt dışında görev
alanıyla ilgili önemli çalışmalara imza atmıştır.
Kuruluş faaliyetleri süresince edinilen bilgi ve tecrübeler sonucu ortaya
çıkan daha aktif ve etkin görev imkânı sağlayacağı
mülahazasıyla 5978 sayılı Kanunda bazı
değişiklikler bu kanunda yer almaktadır. Yabancı
öğrencilere verilen bursların Türkiye bursları olarak yeniden
yapılandırılması çerçevesinde yapılan
hazırlık çalışmasında kurum Başkanlığa
resmî yollarla yaklaşık 120 üniversiteden, 30 bakanlıktan ve
kamu kurumundan, 60 kadar dış misyon temsilciliğinden gelen görüşlerde
yabancı öğrenci ifadesinin bugünün şartlarına uygun
şekilde değiştirilmesi ve uluslararası terminolojide ortak
şekilde kullanılmakta olan uluslararası öğrenci
şekline dönüştürülmesi yönünde öneriler yer almıştır.
Görüşmekte olduğumuz bu kanun ile uluslararası öğrenci
tabiri yasada yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birçok ülke
yabancı öğrenciler için siyasi, kültürel ve ekonomik getiri
bağlamında ulusal politikalar üretmektedir. Ülkemizde 1960tan
itibaren ikili eğitim kültürü anlaşmaları gereği
öğrenci bursları verilmektedir. 1992 yılından itibaren
dağılan Sovyet devletleri, Balkan ve Orta Asya ülkeleriyle Büyük
Öğrenci Projesi uygulanmıştır. Yirmi yıllık bu
süreçten sonra kamu kaynaklı burslar yeniden
yapılandırılmaktadır. Türkiye Bursları adı
altındaki burslar www.turkiyeburslari.gov.tr den takip
edilmekte ve öğrenciler tarafından tercih edilmektedir. Eğitim
düzeyi ve ülkelerine göre 22 farklı burs programı düzenlenmiştir.
17 burs programı açıktır ve 5 burs programı hakkında
çalışmalar devam etmektedir.
İsmi bu
kanun ile değiştirilen ve Uluslararası Öğrenci
Değerlendirme Kurulu adı alan Kurul bu çalışmaları
yapmakla birlikte spesifik burs programları da oluşturmaktadır;
Yunus Emre, Türk Dili Bursu gibi.
Bu konuda
yabancı öğrencilerle ilgili birkaç veri vermek istiyorum sizlere:
Türkiyede bulunan yabancı öğrenci sayısı
yaklaşık 26 bin kişidir, bunların 11 bini bursludur.
Bunlar, devlet ve vakıf üniversitelerinde eğitim almaktadırlar.
Dünyada öğrenim gördükleri ülkelere göre yabancı öğrenci
oranlarında Amerika Birleşik Devletleri yüzde 21 oranı ile
1incidir; Japonyada oran yüzde 4,2; Türkiyede ise maalesef hâlâ yüzde
0,6dır.
Ülkemizin
dış politika vizyonu çerçevesinde çok boyutlu bir yabancı
öğrenci politikası uygulanmaktadır. Bu politika kapsamında
Orta Asya ve Balkanlardaki soydaş ve akraba toplulukları,
uluslararası rekabetin yoğun olduğu Uzak Doğu ülkeleri,
dinî, kültürel bağlarımızın kuvvetli olduğu Orta
Doğu ülkelerine yönelik çalışmalar yapılmaktadır ve
yapılacaktır. Ayrıca, ülkemizin dış politika
perspektifi sayesinde ilişkilerimizin
yoğunlaştığı Afrika ve Güney Amerika ülkelerine özel
önem verilmektedir. Yine bu kanun ile oluşturulan kadrolar ve
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Kurulu uluslararası
öğrenci sayılarının artması konusunda
çalışmalar yapacaktır.
Çalıştığımız
bu kanunun, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza ve Türkiyede eğitim görecek
öğrencilerimize hayırlı olmasını diler, heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Satır.
Şahsı
adına İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel.
Buyurunuz
Sayın Tüzel.
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, seçimlerin temel hükümlerine dair yasayı
görüşüyoruz. Yurt dışındaki seçmenlerin oy
kullanmasına dair düzenleme var ama yeni bir anayasa yazımı
arifesinde ülkemizdeki demokratikleşme önünde en temel problem olarak
duran yasalardan birisi olan siyasi partiler, seçimlerin temel hükümleri
yasalarındaki barajlar, siyasi yasaklar ve antidemokratik hükümler ortada
dururken bu şekilde bunları görüşmeyip ayrıntı
sayılabilecek bir düzenlemenin önümüze gelmesi aslında Hükûmetin ne
kadar yeni, demokratik, halkın ihtiyaçlarına yanıt verecek bir
anayasa yapma isteğini ortaya koyuyor.
Tabii,
seçimler ve siyasi partiler konusu olunca rejimler de ister istemez akla geliyor. Rejimler denince de bugün en
çok, hemen herkesin ağzında konuşulan faşizm kelimesi...
Özellikle yurt dışında yaşayan Türkiyeli
yurttaşların büyük çoğunluğunun Almanyada olması
düşünüldüğünde
Önceki gün dünya tarihinde önemli bir gündü, 8
Mayıs Hitler faşizminin yenilgiye uğradığı bir
tarihti ve biz bu vesileyle tabii 27 milyon, çoğunluğu da Sovyet
işçisi ve halkı olmak üzere, bu faşizmin yenilgiye
uğratılmasında, dünyayı istila etmesinin önlenmesindeki
hayatlarını kaybedenleri anıyoruz. Anıyoruz ama faşizm
bir tehlike olmaktan çıkmış mıdır, derseniz, tehlike
olmaktan çıkmamıştır. Faşizmin ideolojisi, politikaları
bugünlerin partilerinde ve politikalarında boy göstermekte. Özellikle
dünya egemenliği peşindeki Amerikanın, NATO gibi onun bir
saldırı kurumunun ve Türkiyedeki uzantıları
diyebileceğimiz anlayışların ve egemen iktidarın bu
politikaları uyguladığını her geçen gün operasyonlarla
karşımıza çıkartıyor. Âdeta Hitler faşizminin
bugünkü resmini buralarda görüyoruz.
4 Nisan 52
tarihi Türkiyenin NATOya giriş tarihidir ama aynı zamanda bu,
ülkemizde gladyo, kontrgerilla, özel harp örgütlenmelerinin de operasyonlarının
da başladığı tarihtir. O tarihlerde komünizmle mücadele
dernekleri, yine aynı şekilde halkı galeyana getirecek
birtakım kontr eylemler, mesela Selanikteki
Atatürk Evinin bombalanması, 1955 6-7 Eylül olaylarının
tezgâhlanması, bütün bunların Menderes Hükûmeti döneminde oluyor
olması, tabii, Menderesin devamcısıyız, Özalın
devamcısıyız. diyen bugünkü Hükûmet söyleminin bunları da
düşünmesi ve hesap etmesi gerekir. Özellikle 6 Mayısta Deniz
Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasını bugün
her yerde lanetle anıyorken, hatırlıyorken, yurt
dışından, Amerikadan Acımayalım. diye mektup
yazdığı bugün ortaya çıkan Özalın bu tutumunun
onaylanıp onaylanmadığı da izaha ihtiyaç duymaktadır.
O nedenle bugün, Meclisimizin kurduğu bu darbeleri
araştırma, ortaya çıkartma, hesaplaşma komisyonunun
ülkemizde bu kontrgerilla eylemlerini, NATO örgütlenmelerini ve bunların
uzantılarını da ortaya çıkartacak bir çalışma
içerisinde olması gerekiyor. Özellikle Suriyeye NATO müdahalesi isteyen
Başbakanın, yine, aynı şekilde, aynı mantıkla
Amerikanın, NATOnun bir üssü hâline gelmiş olan Kürecikteki erken
uyarı üssüne Meclise rağmen izin verenlerin yani yeni Orta
Doğunun mimarlığına soyunanların da bütün
bunları halka açıklaması gerekiyor. Biraz önce burada da
konuşuldu yani özgür tiyatro isteyen, özerk tiyatro isteyenlere verilen
yanıt yani Bizi yermeye devam ederseniz size zerrece bir şans
tanımayacağız. diyen bir mantığın aslında
tekçi anlayışların dilde, dinde, kültürde, inançlarda, her
alanda aslında bu zihniyetin izlerini bulmak mümkün.
Şimdi, değişim, en çok değişimi dilinden
düşürmeyenlerin hiç de değişmediğini hem açılım
politikalarında gördük hem de Uzlaşmayla anayasa
yapacağız. deyip işi getirip başkanlık sistemine
bağlayanların söylemlerinde de gördük. Ama değerli
milletvekilleri, bakın, Avrupadaki seçimleri bütün sağcı,
liberal politikaları savunan partiler bir bir kaybetmekte ve aynı
şekilde solcu, halkçı program ve partiler başarı
kazanmakta; ülkemizde de bu olacaktır, ülkemizde de AKP devri er geç
kapanacak ve ezilen halklar, işçiler, emekçiler kendi halkçı
programlarıyla bu ülkede de iktidar da olacaklar, hükûmet de
olacaklardır diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.
Soru-cevap yok.
İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini tamamladıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
15inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 15. maddesinin 4 numaralı bendinin madde
metninden çıkarılması ve diğer bentlerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Aylin Nazlıaka Haydar Akar Ali Özgündüz
Ankara Kocaeli İstanbul
Mahmut Tanal Aytuğ
Atıcı Umut
Oran
İstanbul Mersin İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Kim konuşacak?
MUHARREM İNCE (Yalova) Haydar Akar konuşacak efendim.
BAŞKAN Sayın Akar, buyurunuz efendim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 201 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 15inci maddesinin 4
numaralı bendinin metinden çıkartılması için söz aldım
ama önce Mavi Kart uygulamasından bahsetmek istiyorum.
Mavi Kart uygulaması, yurt dışındaki Türklerin çifte
vatandaşlık hakkından mağdur edilmesi nedeniyle, yurt
dışındaki Türklerin derken, Almanya, Avusturya ve diğer
İskandinav ülkelerinin çifte vatandaşlık hakkından
mağdur edilmesi sonucu, Türk vatandaşlarına tanınan
birtakım hakların veya diğer, Türk vatandaşlığından
çıkartılmış ama Alman vatandaşlığına
geçmiş veya yabancı ülke vatandaşlığına
geçmiş vatandaşlarımızın haklarının
korunması için çıkartılmış bir kanun metni, kanun.
Şimdi, bu kanundan bahsederken sözü şu dünya liderine getirmek
istiyorum ve övgüyle bahsetmiş olduğunuz dış politikaya
getirmek istiyorum.
Niye buraya getirmek istiyorum? Geçen gün Sayın Bakan da Almanyaya
gittiğinde, Türklerin Almanyaya gidişinin 50nci
yılını orada övgüyle ve on yıllık Hükûmetinin Türkler
için neler yaptığını anlatmakla bitiremedi. Televizyondan
da izledim, genelde de TV 8de Erkan Beyin programına çıktı ve
orada, Avrupada yaşayan Türklerin nasıl sosyal haklarının
veya Türk vatandaşlık haklarının korunduğundan övgüyle
bahsetti ya da Almanyada yaşam şartlarının nasıl
iyileştirildiğinden övgüyle bahsetti ama gerçeğin öyle
olmadığını hep beraber biliyoruz. Biliyorsunuz ki Almanya
özellikle Türk vatandaşlarını zorluyor. Niye Türk
vatandaşlarını zorluyor diyorum? Taylanddan gelen bir
vatandaş bile Alman vatandaşı aynı zamanda Tayland
vatandaşı olabiliyor ama Türkiyeden Almanyaya giden bir
vatandaş çifte vatandaşlık hakkını kullanamıyor.
Almanya diyor ki veya bir başka ülke: Türk
vatandaşlığından çıkacaksınız, aksi takdirde
Alman vatandaşı olamazsınız, Alman vatandaşlık
haklarından da yararlanamazsınız. Peki, sadece bunu mu diyor?
Almanyanın Türk vatandaşlarına reva gördüğü bir
başka uygulama da var. Hepimizin bildiği gibi A1 denen bir sınav
yapıyor. Bu sınavda da Türkiyeden Almanyaya gitmek isteyen
Yani
şöyle anlatayım: Almanyada yaşayan bir Türk genci Türkiyedeki
bir bayanla evlenmek istiyor veya Almanyada yaşayan bir bayan Türkiyede
yaşayan bir gençle evlenmek istiyor. Bunların Almanyaya gidebilmesi
için Alman Kültür Merkezi tarafından yapılan A1
sınavını geçmek zorunda.
Arkadaşlar, kimse kimseyi kandırmasın. Dünya lideri
olmak, Almanyadaki vatandaşların, dünyanın her tarafındaki
Türk vatandaşlarının problemlerini çözmekle gerçek bir hâle
gelir. Eğer bu problemleri çözemiyorsa ve bunları halledemiyorsa
dünya liderliği vasfından da söz etmek mümkün değil. Sadece
bununla da bitmiyor.
Bakın, vize problemleri
Hangi Avrupa ülkesiyle vizeyi çözdünüz?
Bir tanesini örnek verebilir misiniz? Ama geçen gün, Sayın Bakan Egemen
Bağış övgüyle bahsediyordu, Brunei Sultanlığı
herhâlde vizeyi kaldırmış bizden, hepimiz oraya seyahat
edebiliriz ama İngiltereye gitmek için diplomatik pasaportunuzun
olması bile yetmiyor, değil mi?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Rusyaya gidebilirsiniz.
HAYDAR AKAR (Devamla) Rusyayı örnek verdiniz, değil mi?
Peki, daha çok örnekler verebiliriz.
Yalnız,
şimdi bu kanunla getirilmek istenen Mavi Kart uygulamalarında daha
önce Türkiye doğumlu ve reşit olmayan çocuklara Mavi Kart
uygulaması yapılıyordu ama bu yeni getirilen kanunla üçüncü
dereceden nesle kadar Mavi Kart uygulaması getiriyor, okey, tamam, buraya
kadar bir problem yok ama Bakanlar Kuruluna bir yetki veriliyor, üçüncü
dereceden sonra da Bunları Bakanlar Kurulu kararıyla Mavi Kart
uygulamasına geçirebilir. diyor. Bence, bu çok
tehlikeli bir madde çünkü çok büyük bir karmaşaya neden verecek. Aile
bağlarının artık Almanyadaki üçüncü kuşaktan sonra
çocukların Türkçe bilmediği, hangi yerden geldiğini dahi
bilmediği, Türkiye ile bir bağlantısı
olmadığı noktada Mavi Kart uygulaması getirilmek isteniyor.
Bu doğru bir şey değil ve ben de tasarıdan
çıkartılması yönünde söz aldım, önerge verdim.
Yalnız, son günlerde gelişen acı bir olayı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Dünyanın hiçbir yerinde bir ülkenin lideri, bir
yazarı, bir baro başkanını bu kadar acımasızca
itham etmez. Bakın, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı köşe
yazısı yazan bir yazara ne diyor? Kaleminden pislik akıyor.
diyor. Pislik damlıyor. diyor. Bu kadar kötü bir söylem bir
Başbakana yakışmıyor.
Şimdi, ben de diyorum ki, nasıl dünya lideri diyorsunuz ve
hiçbir şeyi başaramamış, sıfır ilişki,
sıfır sorun, sıfır komşu hâline
dönüştürülmüş bir dış politikadan bahsediyorsanız
Ben
bunu çakma dünya lideri diye adlandırıyorum, çakma dindar diye
adlandırıyorum ama gerçek bir kindarı da
karşınızda görebilirsiniz. Evet, Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı gerçek bir kindar ve ağzından bal damlamıyor
ve gerçekten Türkiye Cumhuriyeti adına üzülüyorum. (x)
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
15inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
15inci madde kabul edilmiştir.
16ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
T.B.M.M
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 201 Sıra Sayılı yasa
tasarısının 16. maddesinin (g) Destek hizmetleri daire
başkanlığı ibaresinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ederiz.
Muharrem İnce Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Musa
Çam
Yalova İstanbul İzmir
Haluk Eyidoğan Mustafa Serdar Soydan
İstanbul Çanakkale
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın İnce. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kürsüye çıkmak gibi bir niyetim yoktu ama Sayın
Bozdağın, tutuklu milletvekilleri için Bile bile listeye kondular,
seçilseler bile buraya gelemeyeceklerdi. demesini çok yadırgadım.
Bir kere, tutuklu milletvekilleri sorunu AKPnin bir MYK sorunu değildir,
bir demokrasi sorunudur. 2002de Sayın Başbakan, Sayın
Erdoğan listeye konmuştu, 1inci sıradaydı ama Yüksek Seçim
Kurulu veto etmişti onu, daha sonra yerine Kemal Abisini koymuştu.
Oysa buradaki durum farklıdır, bugün tutuklu olan milletvekillerini
YSK veto etmedi, YSK o listeleri onayladı, halkın
karşısına çıktılar, bir de orada- seçildiler.
Şimdi,
bakınız, burada, Sayın Bozdağ, Yozgatta AKP 170 bin oy
aldı yani 3 milletvekili çıkardı AKP, siz 56.600 oyla
milletvekili oldunuz. CHP, İzmir 2nci bölgede 469 bin oy aldı ve 7
milletvekili çıkardı, Mustafa Balbayın aldığı oy
67 bindir. Yani siz 56.600 oyla Başbakan
Yardımcısısınız, Mustafa Balbay 67 bin oyla Silivride
tutuklu milletvekili. Zonguldakta Cumhuriyet Halk Partisi 146 bin oy
aldı, 2 milletvekili çıkardı, Mehmet Haberalın
aldığı oy 73 bindir. Eğer demokrasiyse, millî iradeyse,
seçmense, oysa Haberal da, Balbay da sizden daha fazla oy aldılar. Demokrasiye
şu kadarcık bir inancınız varsa
Seçilen milletvekillerini
alınan oyla orantıladığınızda 56.600 oyla
Başbakan Yardımcısı, 73 bin oyla tutuklu milletvekili
oluyorsunuz.
Şimdi
gelelim diğer konuya, bu elektronik ortamda oy kullanılmasına.
Sayın Bozdağ, siz de ben de bu Parlamentonun deneyimli
milletvekillerinden birisiyiz, on yıldır buradayız. Şimdi,
on yıl önce, Sayın Bülent Arınçın döneminden bu yana,
şimdi size sayacağım:
1) Garaja,
Meclis otoparkına girişteki elektronik sistemler,
2) Lokantalara
girişte otomatik, elektronik sistemler kurulmuştu.
Hatırlarsınız değil mi? Bunların hiç birisi
çalışmadı yani ne garaja girişler ne lokantalara
girişler. Şu anda bütün milletvekillerinin odalarında bir
telefon var, büyük umutlarla, büyük teknolojik gösterilerle
odalarımıza telefon kondu. Ne işe yarıyor? Bizi dinlemek
için koyduysanız onu bilmem ama o telefonların da orada hiçbir
işe yaramadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Yani, bu
ülke, çocuklarına doğru düzgün süt bile
dağıtamamış bir ülke, böyle bir Hükûmet. Siz, bana bu on
yıllık Parlamentoda, AKPnin yönettiği bu Parlamentoda
teknolojik anlamda doğru düzgün yaptığınız bir tane
işi gösterebilir misiniz? Yani o lokantaların kapılarına
aylarca, törenlerle, Meclis Başkanlarının törenlerle
açtıkları
Kart dağıttılar. Üç gün, beş gün, bir
ay, iki ay, üç ay, beş ay, altı ay
Altı ay sonra oradaki o
elektronik sistemler söküldü, garajlara girişlerde söküldü, telefonlar
öyle atıl duruyor. Yani, Büyük Millet Meclisi, Türkiye'nin kalbi,
Türkiye'nin beyni. Buradaki, bir küçücük, 3-5 bin kişiye hizmet edecek bir
yerdeki o elektronik donanımı bile doğru düzgün kuramayan bir
iktidar, 155 ülkede 2,5 milyon seçmenle ilgili elektronik donanımlı
bir sistem kuracak. Bu bana hiç inandırıcı gelmiyor.
İnandırıcı değilsiniz çünkü ayinesi iştir
kişinin lafa bakılmaz. Geçmiş icraatlarınıza
baktığımız zaman bunları beceremeyeceğinizi çok
net bir şekilde görüyorum.
Demokrasiyi tanımlarken de, demokrasiye olan
inancınızı ortaya koyarken de hani hep şöyle diyorsunuz ya
bize: Aldığınız oy kadar konuşun. Biz sizden fazla oy
aldık, bizim çok fazla milletvekilimiz var. Sayın Bozdağ, siz
de aldığınız oy kadar konuşun. Siz 56 bin oyla
Başbakan Yardımcısı olmuşsunuz, 73 bin oyla tutuklu
milletvekiline o iktidarın verdiği güçle bu kürsülere gelip hakaret
ediyorsunuz, onları incitiyorsunuz, demokrasiyi incitiyorsunuz, millî
iradeyi incitiyorsunuz ve tutuklu demokrasiyi, eksik millî iradeyi, eksik
demokrasiyi savunuyorsunuz. Bunu yadırgadığımı
belirtiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın İnce.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
16ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
16ncı madde kabul edilmiştir.
17nci madde üzerinde önerge yoktur, oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
17nci madde kabul edilmiştir.
18inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
18inci madde kabul edilmiştir.
19uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
19uncu madde kabul edilmiştir.
20ye bağlı 14/A maddesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
14/A maddesi kabul edilmiştir.
20ye bağlı 14/B maddesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
21inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
22nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
23üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
24üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
25inci maddeyi oylarınıza sunmadan önce Komisyonun bir
redaksiyon talebi vardır.
ANAYASA KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YUSUF BAŞER (Yozgat) Geçici 2nci
maddenin 3üncü fıkrasının numarası sehven
unutulmuştur, düzeltilmesi hususunu takdirlerinize arz ederiz.
BAŞKAN Komisyonun redaksiyon talebiyle birlikte 25inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
26ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
27nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
28inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece, ikinci bölümde de yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Son söz olarak, oyunun rengini belirtmek üzere, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, aleyhte.
Buyurunuz efendim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, demokrasinin özü özgür seçimlerdir. Özgür
seçimleri Siyasi Partiler Kanunu, seçim yasaları, seçim kütükleri
belirler. Eğer bunlarla oynanırsa milletin iradesiyle
oynanmış olur. Milletin iradesinin özgürce sandığa
yansımasını, oradan da Parlamentoya yansımasını
engellerseniz bunun adı demokrasi olmaz.
Bakın, yakın zamanda yapılan seçimlere bakın.
İşte daha dün Suriyede seçimler yapıldı. Ne oldu? Özgür
mü, eşit mi, adil mi, hür mü? Bunların hiçbirisi yok, değil mi?
Siz şimdi kalkıp Demokrasi gereği burada da seçimler
yapıldı. diyebilir misiniz? Yurt dışı seçmen
kütüklerini oluştururken bütün yurt dışında bulunan seçmen
grupları
Farklı kategoriler var; askerler var, öğrenciler var,
mülteciler var, işçi olarak gidenler var, turizmciler var, ticaret için
gidenler var ve 155 ülkede 5 milyon yurttaşımız var. Şimdi
bununla ilgili bir düzenleme getiriyoruz ve Yüksek Seçim Kuruluna
bağlı, Ankara İlçe Seçim Kurulunda dış seçmenlerle
ilgili bir kütük kuruyoruz yani Türkiyede bir kütük, bir de
dışarıda, dış ülkelerde bir kütük. Seyşel
adalarında veya Togo devletinde veya ne bileyim, Latin Amerikanın
herhangi bir ülkesinde büyükelçiliğiniz yok, konsolosluğunuz yok,
oradaki vatandaş nasıl oyunu kullanacak bu seçim sisteminde belli
değil. Sadece bu değil, bunun üzerine bir de Yüksek Seçim Kurulunun,
çok açık bir şekilde parti gruplarının temsil edildiği
Yüksek Seçim Kurulunun, anayasal kuruluşun Anayasaya aykırı
olarak, en yüksek oyu alan üç partiyi oradaki sandık kurullarında
görevlendiren bir anlayış, hegemonyacı, diktacı,
çoğunluk diktası anlayışından başka bir şey
değil.
Şimdi, burada, bunları tek tek açıkladık, izah ettik
ve neden ret oyu verdiğimizi söyledik ancak bir şey var ki bunu
vicdanınızda muhasebe edeceksiniz. Bakın, Şırnakta
yüzde 80in üzerinde oy aldık, 2 milletvekili tutuklu. 5 tane
milletvekilimiz tutuklu. 5 milletvekilimiz örgüt üyeliğinden
yargılanıyor, bunlara istenen ceza beş sene, Terörle Mücadele
Kanunundan yedi buçuk sene eder. Burada aranızda hukukçular var, elinizi
vicdanınıza koyun, üç seneyi aşkın süredir tutuklular.
Böyle bir tutuklama hangi hukuk devletinde mümkündür? Şimdi, hukuk
devletinde mümkün değil, ceza usulünde mümkün değil, ceza sisteminde
mümkün değil, istenen cezanın dörtte 3ünü yatmış,
yargılaması hâlâ sürüyor ve beraat etse ceza adaletinde geriye
dönüş yok. Şimdi, siz bu insanların tutukluluğunu hangi
meşruiyet kalıbının içine koyuyorsunuz? Onu da
bırakın, Meclisin üyesi olmayan, AK PARTİnin
MYKsının üyeleri nasıl Meclisin kanunlarının teklifleri
konusunda karar verebilir? Meclis gruplarının dahi karar
veremeyeceği bir konuda siz nasıl MYKnızın kararına
bağlayıp, öteleyip ipe un serme yöntemine geçersiniz?
Bu yönteminizi, demokrasi sınavında tarih sizin aleyhinize bir
zaaf olarak işleyecektir çünkü sizin yaptığınız
şu: 12 Eylül darbe Anayasasına, Siyasi Partiler Yasasına,
Seçim Yasasına ve antidemokratik seçim kütüklerine dayanarak
aldığınız oylarla bu Mecliste on yıldır
iktidarsınız. Bunu kabul edeceksiniz. Şimdi kalkıp burada 8
milletvekilinin tutukluluğunun sürdürülmesi konusunda bir karar
alamamışsınız, yurt dışındaki 3 milyon
seçmenimizin burada oy kullanabilme kapılarını aralarken
Nasıl hile ederim? Elektronik oylamada oylar üzerinde nasıl
oynarım? hesabı içine girerseniz bu size çok şey kaybettirir,
sadece size kaybettirmez, Türkiyeye kaybettirir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye'nin
demokrasisine kaybettiren bir durumla karşı
karşıyayız. Biz bu gerekçelerle ret oyu veriyoruz ve tutuklu
milletvekillerini vicdanlarınızda sorgulamaya da devam edeceğiz,
bunun da peşini bırakmayacağız, açık söylüyorum. Bunun
siyasi kararını veren iktidardır, yargıyı siyaseten
etkileyen iktidardır. Bizzat iktidar bunun hükmünü veriyor, bunun da
hesabını sorarız biz.
BAŞKAN
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla olmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Açık
oylama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
|
Kullanılan Oy Sayısı |
: |
223 |
|
Kabul |
: |
208 |
|
Ret |
: |
6 |
|
Çekimser |
|
9 |
|
Kâtip Üye Muhammet
Bilal Macit İstanbul |
Kâtip Üye Fatih
Şahin Ankara |
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.56
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT
(İstanbul), Fatih ŞAHİN (Ankara)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 104üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine devam
edeceğiz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkanım,
Haydar Beyin bir düzeltmesi var efendim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir düzeltmem var.
BAŞKAN Nasıl, anlayamadım?
MUHARREM İNCE (Yalova) Maksadını aşan bir cümlesi
var, onu düzeltmesi var Sayın Akarın.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sisteme girdi, bir düzeltmesi var
efendim.
BAŞKAN Öyle mi?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Evet efendim.
BAŞKAN Peki.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Önce Meclisi bir açalım efendim.
BAŞKAN
Meclisi açtık efendim de, kanunun görüşmesine
başlayacaktım, herhâlde Sayın Akarın önce bir talebi var,
onu görmemişim.
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın,
konuşmasında maksadını aşan bir ifadesi olduğuna
ve sözünü geri aldığına ilişkin açıklaması (x)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Az önceki konuşmamda amacını aşan bir dil
sürçmesi olmuştur, o cümlemi geri alıyorum.
BAŞKAN
Peki.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Hangi cümle?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Neyse canım,
yani şimdi burası sanık sandalyesi değil.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Şimdi,
4üncü sırada yer alan, Afet Sigortaları Kanunu Tasarısı ve
Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
IX.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Afet Sigortaları Kanunu
Tasarısı ve Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 224) (X)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 224 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu
tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Müslim Sarı konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Sarı.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MÜSLİM SARI (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Afet Sigortaları Kanunu Tasarısıyla ilgili ve geneline
ilişkin Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum. Herkesi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; her ne kadar geç saatlere kalmış
olmasına rağmen çok önemli bir yasa tasarısını
görüştüğümüzü düşünüyorum. Özellikle bu yasa
tasarısının konusunu teşkil eden afetin
gerçekleşmiş olması durumunda insanların içinde
bulunmuş olduğu ruh hâli ve afet kavramının kendisinin
oluştuğu bir durumda devletin şefkat elini uzatmasını
göstermesi bakımından çok hassas bir yasal düzenleme olduğunu
düşündüğümü belirtmek istiyorum.
Kuşkusuz bu sigorta sektörüne ilişkin bir düzenleme ve ben de
öncelikle sigortacılık sektörüne ilişkin genel
düşüncelerimi ve değerlendirmelerimi aktardıktan sonra biraz
daha spesifik bir konu olan söz konusu yasa ve yasaya ilişkin
düşüncelerimi değerlendirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz üzere,
sigortacılık sektörü son derece önemli bir sektör ancak Türkiyede
hak ettiği yeri ve layık olduğu yeri bulduğuna ilişkin
çok ciddi tereddütlerimiz var. Hazine Müsteşarlığının
verilerine baktığımız zaman, 2010 yılında
sigortacılık sektöründe üretilen prim büyüklüğünün 14 milyar
lira civarında olduğunu görürüz ve yıl sonuna kadar da bu
rakamın 16-17 milyar dolar civarında gerçekleşmesi bekleniyor.
Kişi başına prim miktarı da 200 liranın altında.
Şimdi, bu açıdan baktığımız zaman,
Türkiyede sigortacılık sektöründe ciddi bir gelişmenin
sağlanamadığını görmemiz gerek. Hakeza
sigortacılık sektörünün dünyadaki yeri, Türkiyedeki
sigortacılık sektörünün dünyadaki, diğer ülkelerdeki
sigortacılık sektörüyle
karşılaştırmasını
yaptığımızda da benzer bir durumla karşı
karşıya kaldığımızı görüyoruz. Örneğin
yine 2008 yılı rakamları: Maalesef
Müsteşarlığın sayfasında en son bu rakamlar var.
Üretilen primlerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüzde
0,21 olduğunu ve dolayısıyla Türkiyenin 36ncı ülke
olduğunu görüyoruz. Birkaç örnek vermek gerekirse, Amerika Birleşik
Devletlerinde bu oran yüzde 29, Japonyada 11, İngilterede ise 10.
10uncu ülke olan Güney Korede bu rakam 2,27. 10uncu ülkeyi vermemin
özellikle sebebi, Sayın Başbakanın 2023 vizyonu çerçevesinde
Türkiye'nin en büyük 10 ekonomiden biri olma iddiasının
karşılaştırılabilir bir kıstasını
bulmaktır. Mesela 20nci ülke Rusyada bu oran 0,91, 2008
yılındaki bizim rakamlarımızın 3-4 katı.
Dolayısıyla sigortacılık sektörünün millî gelir içindeki
payının en az yüzde 3lere kadar çıkartılmasının
Hükûmetin önüne koyması gereken bir hedef olduğunu düşüyorum.
Kişi başına prim üretimine baktığımız
zaman da Türkiye'nin sadece 116 dolarlık bir prim üretimiyle 64üncü ülke
olduğunu görüyoruz. Mesela 10uncu ülke İsveçte kişi
başına prim üretimi 3.996 dolar, 20nci ülke Tayvanda da 2.787
dolar. Dolayısıyla sigorta sektörünün büyüklüğü ve hak
ettiği yerde olmadığına ilişkin çok önemli
göstergelerdir bunlar. Bu aynı zamanda kendi içinde bir avantajı da
barındırmaktadır çünkü Türkiyede sigortacılık
sektörüne ilişkin bakir bir alanın varlığına
işaret etmektedir. Dolayısıyla bu alana ilişkin düzgün bir
mevzuat çıkartılırsa, uygun teşvikler söz konusu olursa,
bir farkındalık yaratabilinirse burada ciddi anlamda bir mesafe kat
etmek mümkündür gibi gözükmektedir. Bunu şunun için önemsiyorum:
Bildiğimiz üzere ülkemizin şu anda en büyük ekonomik problemlerinden
biri cari açık ve cari açık da yurt içi tasarrufların
yetersizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye
gerek miktar olarak gerekse millî gelire oran olarak cari işlemler açığında
dünyanın en kırılgan ülkelerinden biridir. Cari işlemler
açığının millî gelire oranı açısından
baktığınız zaman,
karşılaştırılabilir ülkelerle bir ilişki
kurduğumuz zaman, örneğin Türkiye, Beyaz Rusya ve Gürcistandan sonra
yüzde 10a ulaşan bu oranla en yüksek cari işlemler
açığı veren ülkelerden biridir. Miktar olarak ise Amerika
Birleşik Devletlerinden sonra en yüksek cari işlemler
açığı veren ülkedir.
Türkiyenin en önemli problemlerinden biri istikrarlı ve yüksek bir
büyümeyi sürdürebilmektir. Bunun yolu da yatırımı
arttırmaktan geçer ancak yatırımı arttırmak tek
başına yetmez, yatırımları sağlam kaynaklarla
finanse etmekten geçer. Dolayısıyla, yatırımları
arttıracağız diye yeni kırılganlıklar yaratan bir
ekonomik modeli uygulayamayız. İşte bunun yolu da yurt içi
tasarrufları arttırmaktan geçer.
Yatırımlarımızı yurt dışı tasarruflarla
değil yurt içi tasarruflarla finanse eden bir büyüme modeline Türkiyenin
bir an önce kavuşması gerekir. İşte burada da kurum
tasarrufları ve kurumsal tasarruflar son derece önemli bir yerde durur ve
bireysel emeklilik şirketleri, sigorta şirketleri en önemli kurumsal
tasarruf eden şirketler olarak karşımıza çıkar. Bu
bakımdan sigortacılık sektörünün bulunmuş olduğu yerin
yetersizliği aynı zamanda Türkiyede yurt içi tasarrufları
arttırmanın bir yolu olarak da görülebilir ve burada düzgün
düzenlemelerle ve iyi yönetimlerle ve uygun teşviklerle
geliştirilebilecek ve yurt içi tasarruf hacminin belirli seviyelerin
üstüne çıkartılmasına olanak sağlayacak bir potansiyelin
olduğunu görmek gerekir.
Bu genel değerlendirmelerden biraz daha özel
değerlendirmelere geçecek olursak da şunları söylemek gerekir:
Türkiyede sigortacılık sektöründe bulunan primlerin, toplanan
primlerin kabaca yüzde 14ü yangın ve doğal afetler için toplanan
primlerden oluşur. Dolayısıyla bu alan, Türkiyede
sigortacılık kültürü açısından kültürün nispeten
gelişmiş olduğu bir alandır. Örneğin, hastalık
sigortalarında bu oran sadece yüzde 12dir. Yani Türkiyede insanlar
yangın ve doğal afetlere hastalık sigortalarından daha
fazla sigorta yaptırmaktadır ve kaynak ayırmaktadır. Bunun
da özellikle şimdi tartışacağımız DASK için
önemli bir olanak olduğunu düşünüyorum.
Aynı
zamanda sektörün geneline baktığımız zaman, hasar ve prim
oranları açısından kurduğumuz ilişkide, bu hasar prim
oranının sektörde yani yangın ve doğal afetlerle ilgili
olan sigortacılık sektöründe sadece yüzde 39 olduğunu görürüz.
Mesela kara taşıtlarında bu oran yüzde 82dir. Yani burada
kârlı bir alan söz konusudur, bunu da dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Şimdi,
yasanın konusunu teşkil eden yani Afet Sigortaları Kanunu
Tasarısının konusunu teşkil eden zorunlu deprem
sigortasına geldiğimiz zaman da burada birkaç tane önemli hususu
dikkatlerinize sunmak isterim. Bu çerçevede toplanmış olan
poliçelerin, yapılmış olan poliçelerin miktarı 3 milyon 816
bindir. Bu büyük bir rakam olarak gözükebilir ancak sigortalanabilir
binaların sadece yüzde 23ünü ifade eder. Dolayısıyla,
Türkiyede zorunlu bir alanda sigortalanabilir binaların sadece dörtte
1ini karşılayan bir zorunlu sigorta alanının bulunuyor
olmasının performans açısından yetersiz olduğu çok
açıktır. Dolayısıyla, bu kanun tasarısının
içinde de aslında yaptırımlara ilişkin çok ciddi maddelerin
yer almadığını görüyoruz, burada ciddi bir
açıklık söz konusudur. Ortalama prim tutarı burada sadece 103
liradır ve ortalama teminat da 65 bin liradır. Dolayısıyla
ortalama prim tutarının da yetersiz olduğunu genel olarak
değerlendirmek isterim.
Değerli
milletvekilleri, kanun tasarısının daha spesifik
noktalarına gelecek olursak öncelikle bir iki tane hususu dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Birincisi şudur: Bu kadar önemli bir alanda ve bu kadar
hassas bir alanda kanun hükmünde kararname yerine bir yasal güvencenin
getirilmek isteniyor oluşunu ben başlı başına önemli
ve anlamlı buluyorum. Gerçi bu AKPnin yasa yapma tekniğine çok uygun
değildir. Biz öyle biliyoruz ki Parlamento açık olduğu
zamanlarda bile AKP kanun hükmünde kararnameyle ülkeyi yönetmeyi tercih
etmektedir ancak yine de bu gelenekten ayrıldıkları için ve bu
alanı bir yasal güvenceye kavuşturmak istedikleri için Hükûmeti
tebrik etmek istiyorum.
Bir
başka tebrik vesilesi de şudur ki: Yaklaşık ekim
ayının başından beri Plan ve Bütçe Komisyonunda önümüze
gelen yasalarda muhalefet olarak ve yapıcı muhalefet
anlayışı çerçevesi içinde düşüncelerimizi aktarmaya
çalıştık. Bu düşüncelerimiz birçok önemli yasada anlam
bulmadı ancak bu teknik yasada gerek alt komisyonda gerekse Plan ve Bütçe
Komisyonunda muhalefetin düşüncelerinin bu yasa metnine yansıdığını
ve bizim eleştirilerimize olumlu bakıldığını
sevinçle gözledim. Dolayısıyla gerçekten istendiğinde ve bir
uzlaşma kültürü yaratılmak istendiğinde yasalar
uzlaşılır bir biçimde çıkabiliyor. Bunu da son derece önemli
ve anlamlı bulduğumu söylemek isterim.
Fakat bütün
bunlara rağmen, muhalefet olarak kendi düşüncelerimizi yasa metninin
ruhuna geçirmiş olmamıza rağmen, hâlâ açıkta kalan ve hâlâ
karşı olduğumuz ve hâlâ muhalefet ettiğimiz birkaç tane
önemli madde var. Yasanın geneli üzerinde söz almışken bu birkaç
tane önemli maddeyle ilgili değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Bunlardan
biri 3üncü maddedir. 3üncü maddede değerli milletvekilleri aynen şu
söyleniyor: Söz konusu kurum ile ki yasada tespit edilen, yasanın
konusunu teşkil eden kurumdur bu- bu kanun kapsamında gerçekleştirilen
iş ve işlemlerin 3346 sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince
Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, 6085 sayılı
Sayıştay Kanunu, 6245 sayılı Harcırah Kanunu, 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 4734 sayılı
Kamu İhale Kanununa tabi olmayacağı hüküm altına
alınmıştır.
Bir kamu
tüzel kişisi olarak tanımladığınız kurumun eylem
ve işlemlerini kamu denetiminin dışına çıkarmayı
bir kamu yönetim tekniği ile bir kamu yönetim geleneği
açısından uygun bulmadığımızı belirtmek
istiyoruz. Zaten Kamu İhale Kurumunun dışına
çıkarılmış olmasına ilişkin düşüncelerinizi
biliyoruz. Getirdiğiniz birçok önemli yasayla Kamu İhale Kurumunun dışına birçok düzenlemeyi
çıkarttığınızı biliyoruz, dolayısıyla
burayı tartışmayacağız ama kamu tüzel kişisi
olarak tanımlanan bu kurumun hiçbir kamu denetimi içinde tutulmuyor
oluşunu da ayrıca yadırgadığımızı
belirtmek istiyoruz. Bununla ilgili tartışmalar yaşanırken
bürokratlar bize şunu söylediler: Burada hiçbir kamu kaynağı
kullanılmıyor ki, dolayısıyla kamu denetimine niye ihtiyaç
duyulsun? Evet, burada belki hiçbir kamu kaynağı
kullanılmıyor olabilir ama yasanın 8inci maddesiyle birlikte
düşündüğümüzde -ki 8inci madde hasar desteğiyle ilgili
maddedir- gerekli görüldüğünde, reasürans
sağlanmadığında kamunun bütün hasarı
karşılayacak bir son merci olarak tanımlandığı
bir düzenleme vardır. Dolayısıyla burada bir koşullu
yükümlülük yaratılmaktadır yani kamu bir risk üstlenmektedir.
Dolayısıyla herhangi bir kamu kaynağı
başlangıçtan itibaren kullanılmıyor olsa bile kamunun orta
ve uzun vadede üstlenmesi muhtemel olan risklerinin bir kamu kaynağı
kullanmaya muhtemel bir alan açması dolayısıyla buranın
mutlaka ve mutlaka kamu denetimi içinde olması gerekir.
Özellikle kamu kaynağına ilişkin bu koşullu
yükümlülüklerin Türkiye ekonomisine ne gibi sıkıntılar
açtığını biz 2001 krizi sonrasında
bankacılık sektöründeki görev zararlarıyla ya da diğer kamu
iktisadi kuruluşlarının başına gelenlerle ya da
belediyelerin başına gelenlerle çok yakından biliyoruz.
Dolayısıyla yeni bir koşullu yükümlülük
yarattığınız böyle bir yasal düzenlemeyi bir de kamunun
denetim ve kontrolünün dışına çıkartmayı, hele Kamu
İhale Kurumunun denetiminin dışına çıkartmayı
anlamlı bulmadığımızı söylemek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, itiraz ettiğimiz 2nci madde, 7nci
maddedir. 7nci maddede aynen şöyle bir hüküm var. Sigorta
şirketlerince teminat verilememesi durumunda deprem, sel, yer
kayması, fırtına, dolu, don, çığ düşmesi ve
benzeri doğal afetler için kamu yararı açısından gerekli
görülmesi hâlinde sigortacılık ilkeleri gözetilerek kurum
tarafından sigorta veya reasürans teminatı verilebileceği hükme
bağlanmıştır.
Şimdi, deprem için oluşturduğunuz bir havuzun ve depremin
yaratmış olduğu doğal afetlerin riskini minimize etmek ve
bununla ilgili alanlarda faydalanması muhtemel olan kesimlerin ve bunlar
için toplanan kaynakların deprem dışındaki diğer
alanlara da teşmil edilmesi ve oradaki havuzlardan da bunların
yararlandırılmaya çalışılması hem bu kanunun
özüne aykırıdır hem DASKla kurulmuş olan kurumun
işleyişine aykırıdır hem de sigortacılık
tekniği açısından bir sıkıntı yaratmaktadır.
Bu alanlar, kamu tüzel kişiliği ve tekel olarak
tanımlanmış olan bir kurum yerine, başka sigorta
şirketlerince tamamen rekabet koşulları içerisinde
sigortalanabilir. Dolayısıyla, rekabet ilkelerine bir
aykırılığın teşkil ettiği bir yeni durum
yaratmış oluyoruz ki 7nci maddeye ilişkin, çağdaş
sigortacılık ilkeleri açısından çok ciddi
kaygılarımızın olduğunu belirtmek istiyorum.
Yasanın genelini değerlendirirken itiraz ettiğimiz ve
Plan ve Bütçe Komisyonunda ve alt komisyonlarda itirazlarımıza
rağmen düzenlenmemiş ve düşünülmemiş olan ve kendi
itirazlarımızın karşılanmadığı ve
taleplerimizin karşılanmadığı bir başka madde
8inci maddedir. 8inci maddede -ki biraz önce aslında bunu anlattım-
Kurum tarafından üstlenilen riskler için ulusal ve uluslararası
piyasalardan uygun koşullarda yeterli koruma sağlanamaması
hâlinde, bakanın teklifiyle Bakanlar Kurulunca belirlenecek
kısmın uygun bir bedel karşılığında devlet
tarafından taahhüt edilmesine karar verilebilir. diyor.
Şimdi, bakın, burada aslında gerçekten çok ciddi bir
koşullu yükümlülük yaratıyoruz. Reasürans şirketlerinin
uluslararası piyasalardan söz konusu alanı reasüre edemediği
durumlarda devletin devreye girmesi ve devletin en kötü durum senaryosunda
karşılaşılabilecek bir fonu kendisine bir risk olarak
üstlenmesi durumuyla karşı karşıyayız ve bu hasarın
en kötü durum gerçekleştiğinde 5,5 milyar lira olduğunu
biliyoruz. Dolayısıyla, burada çok ciddi bir koşullu yükümlülük
yaratıyoruz. Her ne kadar burada devletten, ilgili bakanlıktan ve bir
bedel karşılığında işlem
yapılacağından söz ediliyor olsa da burada ciddi bir
açıklığın olduğu açıktır ve
dolayısıyla bir koşullu yükümlülüğü yaratmış
olduğumuz son derece açıktır ve bu uygulamayı kabul etmemiz
mümkün değildir.
En sonuncusu 16ncı madde. 16ncı maddede aynen şöyle bir
hüküm var: Zorunlu deprem sigortası kapsamındaki binalar için, bu
tasarıdan ve ilgili diğer mevzuattan doğan devletin konut
kredisi açma ve bina yaptırma yükümlülükleri, zorunlu deprem
sigortası yaptırılmamış olmasının tespit
edilmesiyle birlikte ortadan kalkar.
Bakınız, bu, aslında sosyal devlet ilkesine çok açık
bir aykırılık teşkil etmektedir. Hiçbir koşul ve
hiçbir durum altında devletin vatandaşın hele ki acil durumlarda
barınma ihtiyaçlarını karşılamaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Dolayısıyla,
devletin bu yükümlülükten kendini azade kılması, kendini bu
yükümlülüğün dışında tutması söz konusu olamaz.
Zorunlu deprem sigortasını yaptırmamış olmak,
vatandaşın Anayasada güvence altına alınan sosyal
haklardan mahrum bırakılmasına cevaz veremez. Burada çok
açık bir biçimde bir sosyal devlet ilkesi
aykırılığı söz konusudur ve dolayısıyla, biz
hiçbir biçimde hangi şart ve koşul altında olursa olsun böyle
bir maddeyi kabul edemeyiz, kabul etmemiz söz konusu değildir.
Sonuç olarak, her ne kadar bu kadar ciddi ve önemli bir alan kanun
hükmünde kararname yerine bir yasayla bir yasal güvenceye kavuşturulmak
isteniyorsa da ve bunu olumlu gördüğümüzü söylüyorsak da ve her ne kadar
muhalefetin düşünceleri Plan ve Bütçe Komisyonunun ana komisyonu ve alt
komisyonda yasanın içine aktarılmış olmakla beraber, yasanın
ruhuna giydirilmiş olmakla beraber, bu maddelerin üzerinde yeniden
düşünmenin ve bu maddelerle ilgili bir tartışma açmanın
doğru olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla, bu maddelerde
ciddi anlamda bir revizyona ihtiyaç vardır.
Genel olarak da Türk sigortacılık sektörünün bulunmuş
olduğu durumun yetersizliği ve istikrarlı ve yüksek bir büyüme
sağlayabilmek için ihtiyaç duyulan yatırımların doğru
kaynaklarla ve yeni bir finansal kırılganlık yaratmamak üzere
yurt içi tasarruflarla finanse edilmesi açısından yurt içi
tasarrufların önemini bir kez daha vurguluyorum ve doğru kanunlarla,
doğru teşviklerle bu alanın ciddi şekilde
doldurulabileceğini, burada önemli bir potansiyel olduğunu özellikle
Sayın Hükûmet Partisi milletvekillerine ve Sayın Hükûmetin
dikkatlerine sunmak istiyorum.
Bütün bu değerlendirmelerden sonra bu yasanın
hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Sarı.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mardin
Milletvekili Erol Dora.
Buyurunuz Sayın Dora.
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 224 sıra sayılı Afet
Sigortaları Kanunu Tasarısı üzerinde BDP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarıya geçmeden önce, Türkiyenin afetler açısından
kritik durumuna ve afet yönetimi konularında Türkiyenin durumuna bir kez
daha dikkatinizi çekmekte fayda görüyorum.
Türkiye, jeolojik özellikleri ve bununla birlikte iklim, topografya ve
coğrafi yapısıyla doğal afetlerin oldukça sık rastlandığı
ülkelerden bir tanesidir. Afetlerden en sık görüleni, bildiğiniz
üzere depremlerdir. Bunu farklı coğrafyalarda iklim
farklılıklarına göre heyelan, su baskınları,
yangınlar, fırtına ve çığ gibi diğer afetler
takip etmektedir. Bu doğal afetler sonucu ne yazık ki oldukça
fazlalaşan mal kayıpları verilmektedir ve bu kayıplardan en
önemlis elbette ki can kayıplarıdır. Ancak, hayatta kalanlar
için yitirdiklerinden sonra yaşamına devam etmek de oldukça zordur.
Zira çoğunlukla geriye büyük bir maddi ve psikolojik enkaz
kalmaktadır.
Bu noktada devlet yaklaşımının hayatta
kalanların yaşamlarına devam etmeleri bakımından önemi
paha biçilemez. Nitekim, sorumlu ve sosyal devlet olmanın gereğini
yerine getiren bir devlet anlayışının geride
kalanların yaşama tekrar sarılmaları için hızlı
ve yeterli bir müdahalede bulunması, bütün imkânlarını seferber
etmesi; dolayısıyla gerekli olan her türlü koşulu yerine
getirmesi geride kalanların yaşadıkları travmatik süreçleri
kısa sürede atlatmalarını sağlayacak ve onların bu
sayede yeniden gerçek anlamıyla hayata tutunmalarını
sağlayacaktır.
Bu bağlamda, Türkiyede devletin ve bugün onu yöneten AK PARTİ
Hükûmetinin afetlerle ilgili eksikliklerine ve temelde neler yapması
gerektiği hususuna birazdan detaylı bir şekilde değineceğim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yapılan
araştırmalar ve istatistikler Türkiyedeki doğal afetler
arasında en fazla can ve mal kaybının depremler sonucu ortaya
çıktığını göstermektedir. Bunu zaten çıplak gözle
son on üç yıl içinde, 1999 Marmara ve 23 Ekim, 9 Kasım 2011 Van
Erciş depremleriyle görmek mümkündür.
Türkiyede deprem bölgesi haritasına
bakıldığında, ortaya çıkan tablo da bu anlamda
ürkütücüdür. Zira, Türkiye topraklarının yüzde 96sının
çeşitli derecelerde deprem riski altında olduğu ve nüfusun yüzde
98inin bu alanlarda yaşadığı görülmektedir. Ancak, bundan
daha vahimi, elimdeki deprem haritasında kırmızı ve pembe
ile boyanmış yerlerde yani birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde
nüfusun yüzde 70inin yaşadığı gerçekliğidir. Buna,
depremin Türkiye toplumu açısından ne derece riskli olduğunu bir
kez daha göstermek adına bir kez daha altını çizerek
değinmek istedim.
Tabii, depremler ve diğer afetler -daha evvel belirttiğim
üzere- can kaybı haricinde geride kalanlar ve ülkenin tamamı
açısından negatif bir biçimde psikolojik bir eşik ve ciddi mali
yükümlülükler yaratmaktadır. Afet sonrası afetten etkilenen
yurttaşlar haricinde ülkenin tamamı bu şekilde afetin
yarattığı olumsuzluklardan etkilenmektedir. Tabii, bunda
ekonomik etkenler ağır basmaktadır. Zira, ortaya çıkacak
tabloya hazırlıklı olmayan ve bunu yurttaşa yükleyen bir
devlet anlayışının geçmişte ve en son Van depreminde
gördüğümüz üzere ne denli sıkıntılar
yaşattığını söylemek sanırım yerinde bir
tespit olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önümüzdeki tasarı 1999 Marmara depremi
sonrasında çıkarılan 587 sayılı Zorunlu Deprem
Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin kapsamını
genişletmekte ve binalarda deprem sonucu meydana gelebilecek maddi
zararların karşılanmasında yaptırılacak zorunlu
deprem sigortası ile birlikte diğer afetler sonrasında ortaya
çıkabilecek maddi zararların karşılanması
amacıyla sunulacak sigorta ve reasürans teminatlarına ilişkin
usul ve esasları düzenlemektedir. Yani sözün kısası, tasarı
ile 587 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamede yer alan zorunlu deprem
sigortasının kapsamı genişletilmektedir. Buna göre,
depremin binalarda bizatihi kendisinin yarattığı zararlar
dışında deprem sonrası ortaya çıkabilecek yangın,
infilak, tsunami ve yer kayması gibi bazı felaketlerin de sebep
olduğu maddi zararların karşılanması
planlanmıştır. Tasarı bu hâliyle görünürde olumlu bir
amacı temsil ediyor gibi görünse de tasarının önemli
eksiklikleri göze çarpmaktadır.
Tasarıyla ilgili eksikliklere gelince: Tasarıdaki düzenlemeler
ile DASKın kapsamı genişlemekte ve bu kurumun mali anlamda
oldukça büyük bir havuzunun oluşacağı görülmektedir. Bu mali
havuzun olmasına itirazımız yok elbette bu kaynaklar afet hasarları
için kullanıldığı sürece tabi. Ancak bu kaynakların
afet için kullanıldığını nereden bilebiliriz? Zira, AK
PARTİ, asli görevlerinden en önemlisi denetim olan Türkiye Büyük Millet
Meclisini bile DASKı denetleme görevinden mahrum bırakıyor. Bu
düzenlemeyle sadece Meclis mi denetleme görevinden mahrum
bırakılıyor? Elbette, hayır.
Tasarının 3üncü maddesinin 3üncü fıkrasını
aynen okuyorum: Kurum ile bu Kanun kapsamında gerçekleştirilen
iş ve işlemler, 2/4/1987 tarihli ve 3346 sayılı Kamu
İktisadi Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye Büyük Millet Meclisince
Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, 3/12/2010 tarihli ve 6085
sayılı Sayıştay Kanunu, 10/2/1954 tarihli ve 6245
sayılı Harcırah Kanunu, 10/12/2003 tarihli ve 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 4/1/2002 tarihli ve
4734 sayılı Kamu İhale Kanununa tabi değildir.
Düzenlemede DASKın yıllık hesaplarının sadece
müsteşar tarafından denetlenmesi düşünülmüştür.
Görüldüğü gibi tasarıda zorunlu deprem sigortasının
kapsamını genişleten ve bu sayede daha geniş bir
sorumluluğa ve mali anlamda büyük bir havuza sahip olması çok
muhtemel olan DASKın faaliyetleri, yürüttüğü iş ve
işlemlerin, Meclis dâhil, birçok denetim mekanizmasından muaf
tutulduğu gerçekliğidir. Dolayısıyla, tasarının
yasalaşması hâlinde elde edilecek bu kaynakların nasıl
kullanılacağı konusunda büyük soru işaretleri doğacak
ve asli görevi yapıların sigortalattırılmasını
sağlamak olan DASKın farklı tartışmaların içine
dâhil edilmesi mümkün kılınacak ve bu anlamda DASKın
meşruiyetinin sorgulanmasına neden olacaktır.
Tasarıdaki diğer eksiklik Bu kanun içinde sigortalanması
mümkün olmayan olarak tanımlanmış yapıların
varlığıdır. Düzenlemede, kamu hizmetinde kullanılan
binaların, bağımsız bölümlerin, köy nüfusuna
kayıtlı binalar ile köyde daimi kullanılan yerleşik binaların
ve bu köylerin civarında ve mezra alanlarında inşa edilmiş
binalar ile kat mülkiyeti olsa dâhi ikamet dışı kullanılan
binaların bu kanun kapsamında sigortalatılması mümkün
kılınmamaktadır.
Bu durum, köyde yaşayıp afetlerden en az kentli kadar zarar
gören köylü yurttaşların zararlarını tamamen kişisel
olarak yüklenmeleri ve deprem haricinde bir de devletin ayırımcı
tutumuna maruz kalacakları anlamına gelmektedir. Ayrıca, afet
sonrası kamusal kaynakların önemli bir kısmının afet
bölgesine aktarılacağı düşünüldüğünde; kamu
binalarının sigortalatılmasının mümkün olmaması,
devletin ilk olarak bu kaynakları kendi binalarını onarmaya
ayırması ve bu anlamda yurttaşların ihtiyaçlarını
karşılamakta gecikme yaşanmasına neden olabilecek bir
sürece dönüşebilir. Bu nedenle, tasarı ile kapsam
dışında tutulan kamu yapıları ve köy
yerleşimlerindeki bina ve meskenlerin de zorunlu sigorta kapsamına
alınması, bu kanunun amacına hizmet etmesi bakımından
daha makul olacaktır.
Tasarıda değinilmesi gereken bir diğer konu, DASK'ın,
oluşacak geniş mali kaynaklarını, sadece afet sonrası
sigorta yaptıran yurttaşlara yapılacak ödemelerde kullanacak
olmasının yanlışlığıdır. Oysaki bu
düzenleme, afet yaşanmadan önce de biriken bu kaynakların afeti
önleme açısından kullanılabilmesinin önünü açan bir düzenleme
olmalıydı. Yani DASK'ta oluşacak kaynakların, bu kanunda
yer alacak bir düzenleme ile afet öncesinde, sistematik bir biçimde
işleyecek bir mekanizmayla, taşınmazların
güçlendirilmesinde veya iyileştirilmesinde kullanılması afet
sonrası oluşabilecek zararların önüne geçebilecekken
gelişmiş ülkelerin aksine sadece afet sonrasına dönük bir
uygulamayı kapsamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla
ilgili grubumuzun düşüncelerini belirttikten sonra dikkatlerinizi bugüne kadarki
algının aksine, afet sonrası yapılacaklara değil de
öncesine çekmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere
Türkiyedeki afet algısı sadece afet sonrası çadır,
battaniye temini ve diğer temel ihtiyaçların
karşılanması üzerine kuruludur. Dolayısıyla, afet
algısı, sadece afet sonrasındaki müdahaleleri kapsamakta ve afet
öncesine dair çalışmalar önemsenmemektedir. Oysaki dünyada, özellikle
gelişmiş ülkelerde doğal afetlerin engellenemez olması
üzerinden geliştirilen algıyla doğal afetlerin varlığını
kabul etme ve afet sonrası oluşabilecek sorunları önceden tespit
edip bunları minimalize etme stratejisi geliştirilmiştir. Bu
anlamda yakın gelecekte ortaya çıkması muhtemel problemlerle ilgili
karar alma ve bu kararları uygulayarak olumsuz sonuçları azaltmaya
dönük adımlar atma anlamına gelen risk yönetimi", "risk
azaltımı" gibi kavramlar ortaya çıkmıştır.
Ancak bu kavramları ve dünyadaki gelişmeleri takip eden bir Türkiye
ve bir yönetim ile karşı karşıya değiliz.
Dünyadaki değişimleri başka bir yerinden anlamak
sanırım sadece AKP'ye has bir tutumdur. AKP, risk yönetimi ve
azaltımını afet riski altındaki alanların
dönüştürülmesi hakkındaki kanun tasarısı ile gücü
merkezîleştirerek yerel otoriteleri devre dışı
bırakma, her birinin ayrı ayrı can ve malını korumakla
yükümlü olduğu yurttaşlarını kentsel dönüşümü
dayatarak sokağa atma veya önümüzdeki bu tasarı ile büyük bir mali
güce dönüşecek olan DASK'ı denetlememe ve bu kaynakları afet
öncesindeki riski azaltmak için kullanmama gibi tam tersinden anlamış.
Küreselleşmiş ve gittikçe birbirini etkileyen dünya düzeninde
risk toplumu olduğunun devlet olarak bilincine varmamak, hâlen
geçmişteki kriz algısıyla hareket etmek, çözümü
çadır-battaniyeci yaklaşımda bulmak ve toptancı bir
yaklaşımla yurttaşların barınma hakkını
gasbederek ve onları borçlandırarak, sözüm ona kaliteli beton
yığınları inşa ederek afet risklerini ortadan
kaldırmayı düşünmek ya dünyadan bihaber olmak ya da bilinçli
olarak gerçeklere gözlerini kapamaktır. Biz, AK PARTİnin bu konuda
dünyadan bihaber olmadığını iyi biliyoruz.
Dolayısıyla, AK PARTİnin afet riski altındaki
alanların dönüştürülmesi hakkında kanun tasarısı ya da
önümüzdeki bu afet sigortaları kanun tasarısı gibi
düzenlemelerle kendi egemenliğini ve gücünü artırmayı
amaçladığını ancak vatandaşa sanki afetler ve
sonrasında ortaya çıkacak zararları engellemeye dönük
çalışmalar yapıyormuş gibi
yansıttıklarını çok açık bir şekilde biliyoruz.
Bu anlamda, AK PARTİ temsilcilerinin afetlerle ilgili burada
yapacakları konuşmaların samimiyetine inanmak grubumuz
açısından oldukça zordur.
Sonuç itibarıyla, AK PARTİnin bu düzenlemeyle neyi
hedeflediği konusunda netlik yoktur. AK PARTİnin geçmişteki
bütün iyi niyetli denebilecek adımlarının arka planında
nasıl başka bir amaç taşıdığı
tarafımızdan görülmüştür. Dolayısıyla bu düzenlemenin
hedefinde gerçekten afet sonrası yurttaşların ve kamunun
hasarlarını gidermeye dönük bir anlayış mı var?
Eğer böyleyse, neden DASK'ın kaynaklarının afet öncesinde
de yapıların onarımı ve güçlendirilmesi için kullanılması
öngörülmemekte? Yoksa AK PARTİ DASK'ı, kuruluş
amacının aksine, yoksul vatandaşların barınma
ihtiyaçlarını karşılamanın aksine,
barındıkları yerleri gasbedip onları ömür boyu
borçlandıran ve yoksul yurttaşlardan ziyade üst gelir grubunun
taleplerine dönük konutlar üreterek kâr marjı gütmeye başlayan,
yaptığı yasal düzenlemelerle ekonomik krizlerde kendisine bir
alan açabilecek, ülkenin en büyük malî gücü hâline getirdiği TOKİ
gibi mi yapmaya çalışıyor?
Bunu bir düşünün diyerek konuşmamı tamamlamak isterim
değerli arkadaşlar. Bu vesileyle hepinizi tekrar saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Dora.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın Kalaycı.
MHP GRUBU
ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 224 sıra sayılı Afet
Sigortaları Kanunu Tasarısının geneli üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemiz
afetlerle hep iç içe olmuş bir ülkedir, başta depremler olmak üzere
sel, heyelan, çığ, yangın gibi afetlere sık sık maruz
kalmıştır ve kalmaya da devam etmektedir. Ülkemizde yaşanan
tüm afetler içindeki can ve mal kaybı olarak yüzde 90 gibi bir oranla
depremler başı çekmektedir. Hâlen yürürlükte olan deprem bölgesi
haritası esas alındığında ülkemiz
topraklarının yüzde 92si deprem bölgesi olup nüfusumuzun da yüzde
95i bu bölgede yaşamaktadır. Topraklarımızın yüzde
44ü ise birinci derece deprem bölgesi olup nüfusumuzun ise yüzde 55i birinci
derece deprem bölgesinde bulunmaktadır.
Türkiye
Cumhuriyeti özellikle 1939 yılında yaşanan Erzincan depreminden
sonra başta deprem olmak üzere doğal afetlerle mücadele etmek için
bir dizi düzenlemeye gitmiş, yeni kurumsal yapılar
oluşturmuştur. 1959 yılında ise afetlerle ilgili olarak bir
yasa çıkarılmış, bu yasayla bir fon oluşturulmuş
ve afetle ilgili her türlü harcama bu fondan yapılmıştır.
1999 yılında
yaşanan Marmara ve Düzce depremlerinden sonra 25/11/1999 tarihli ve 587
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile zorunlu deprem sigortası
uygulamasına geçilmiştir. Bugün, birçok ülkenin örnek aldığı
zorunlu deprem sigortası sistemi, 57nci Hükûmet döneminde yapılan
önemli düzenlemelerden biridir. Bu sistemin oluşturulmasından bu yana
meydana gelen depremler ve ödenen hasarlara bakıldığında
önemli tutarlarda hasar ödemesinde bulunulduğu görülmektedir. Zorunlu deprem
sigortasında belirli bir mesafe katedilmesine rağmen, binaların
sigortalılık oranı hâlâ düşük ve istenilen seviyede
değildir. Deprem sigortası yaptırmak, diğer zorunlu
sigortalarda olduğu gibi zorunluluğun gerektirdiği cezaya katlanmamak
için değil, gerçek manada önleyici tedbir olarak algılanmalı ve
mutlaka yaptırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı ile binalarda deprem sonucu
meydana gelebilecek maddi zararların karşılanmasını
teminen yaptırılacak zorunlu deprem sigortası ile sigorta
şirketlerinde teminat verilemeyen veya teminat verilmesinde güçlükler
bulunan çeşitli afetler ve riskler sonucu meydana gelebilecek maddi ve
bedenî zararların karşılanabilmesini teminen sunulacak sigorta
ve reasürans teminatlarına ilişkin usul ve esaslar belirlenmekte ve
587 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten
kaldırılmaktadır.
Tasarıya göre, sadece 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu
kapsamındaki bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı ve
özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa
edilmiş binalar, bu binaların içinde yer alan ve ticarethane, büro ve
benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler ile
doğal afetler nedeniyle devlet tarafından yaptırılan veya
sağlanan kredi ile yapılan meskenlere zorunlu deprem sigortası
zorunluluğu getirilmektedir.
Sigorta şirketlerince teminat verilemeyen çeşitli afetler ve
riskler sonucu meydana gelebilecek zararların karşılanabilmesi
için DASKın kolaylaştırıcı olarak devreye girmesi
öngörülmesine rağmen kamu yararı açısından büyük önem arz eden
ve tamamı iş yeri olan binalar, köy yerleşme alanlarında
yer alan, kanun ve yönetmelikler ile mühendislik kural ve kaidelerine göre
yapılan meskenler ile kamu binalarının kapsam
dışında tutulması, tasarının sigortalanmayı
kolaylaştırıcılığıyla ters düşmektedir.
Diğer yapı, bina ve bağımsız bölümler ile köy
nüfusuna kayıtlı ve köy yerleşik alanları ve civarında
yapılan binalar ile tamamı ikamet dışı kullanılan
binaların, bilim ve fenne uygun olarak inşa edilmiş ya da kanun
ve yönetmeliklere göre güçlendirilerek uygun hâle getirilmiş dahi olsa
zorunlu afet sigortası kapsamı dışında tutulması,
bina, yapı ve bağımsız bölümler arasında ayrıma
gidilmesi, kanunun amacıyla çelişir bir uygulama niteliği
taşımaktadır.
Ayrıca, sigorta kapsamına alınan binalar için
sigortalanma esnasında tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi
taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş
olmaları şartının aranması, zamanında mesken
olarak yapılan ve zamanla tamamı iş yeri hâlini alan binalar ile
iş yeri olarak yapılan binaların kapsam dışı
tutulması doğru değildir.
Tasarı ile 7269 sayılı Umumi Hayata
Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanunun 29uncu maddesine bir fıkra eklenerek,
zorunlu deprem sigortası kapsamındaki binalar için zorunlu deprem
sigortası yaptırılmamış olmasının tespit
edilmesiyle, devletin konut kredisi açma ve bina yaptırma
yükümlülüklerinin ortadan kalkması öngörülmektedir. Dolayısıyla,
bir taraftan zorunlu deprem sigortası kapsamı dar tutularak devletin
üstlendiği risk artırılırken, diğer taraftan bu
kapsamda olup zorunlu deprem sigortası yaptırılmamış
olanlara karşı devletin yükümlülüğü ortadan
kaldırılmaktadır. Bu uygulama sosyal devlet ve eşitlik
ilkelerine uygun değildir. Tüm binaların kapsama alınması
ve sigortalılık oranının belli seviyeye gelmesinden sonra
devletin yükümlülüklerinin kalkması söz konusu olmalıdır.
Tasarıda kurum tarafından
üstlenilen riskler için ulusal ve uluslararası piyasalardan uygun
koşullarda yeterli koruma sağlanamaması hâlinde Bakanlar
Kurulunca belirlenecek kısmının uygun bir bedel karşılığında
devlet tarafından taahhüt edilebilmesi öngörülmektedir. Devletçe böyle bir
riskin üstlenilmesi DASKın varlığını
tartışmalı hâle getirecektir.
Tasarıda kurumun ilgili mevzuata ve
projeye aykırı olarak inşa edilen binaları sigortalamama
hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. İlgili mevzuata ya da
projeye aykırı olarak inşa edilen binalara sigorta
yapılabilmesinin kurumun keyfiyetine bırakılması uygun
görülmemektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, son
yıllarda gerekli tedbirlerin zamanında alınmaması,
denetimsizlik, sevk ve idaredeki yetersizlikler yüzünden yüzlerce can ve mal
kaybının yaşandığı bir ülke hâline
gelmiştir. 1999 depremi sonrasında ciddi kurumsal tedbirler
alınmış iken bunlar yeterli etkinlikte devam ettirilememiş,
bu konuda hızlı bir dönüşüm programı uygulamaya
konulamamıştır.
Afet konusunda toplumsal ve kurumsal bilinç yeterli ölçüde tesis
edilememiştir. Bugün hâlâ yerleşimler afete duyarsız hâlde olup
mevcut yapıların yüzde 65e yakını riskli yapı
grubundadır. Özellikle büyük şehirlerimizde ve ülkemizin diğer
yerlerinde insanlarımız afete karşı âdeta kaderlerine terk
edilmiş durumdadır.
Afetlerde meydana gelen kayıplar ve hasarların en önemli
sebebi planlama ve yapılaşma sürecindeki sorunlar olup bu
sorunların sebebi de, yerleşim planlarının hiçe sayılması,
keyfî uygulamalara ve istismara fırsatlar verilmesi, yani kentleri rant
alanlarına dönüştüren ve yandaşlara peşkeş çeken
anlayıştır.
Yolsuzluk, denetimsizlik ve siyasi kaygılarla oluşan bu
plansız doku, şehirleri sağlıklı yaşama
alanları olmaktan çıkarmış, ekolojik dengeleri bozarak
âdeta afetlere davetiye çıkaran yapılar hâline getirmiştir.
Değerli milletvekilleri, tasarıya göre, sigorta
şirketlerince teminat verilmemesi durumunda, deprem, sel, yer
kayması, fırtına, dolu, don, çığ düşmesi ve benzeri
doğal afetler için kurum tarafından sigorta veya reasürans
teminatı verilebilecektir, böylelikle DASKın görev alanı
genişletilmektedir.
Aslında, 2005 yılında çıkarılan 5363
Sayılı Tarım Sigortası Kanunu ile de üreticilerin, dolu,
fırtına hortum, yangın, heyelan, deprem, sel, don ve su
baskını riskleri nedeniyle uğrayacağı zararların
tazmin edilmesini teminen tarım sigortaları uygulamasına
ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.
Öte yandan, yangın, yer sarsıntısı, yer
kayması, fırtına, taşkın, sel, don, dolu,
kuraklık, haşere ve hastalık gibi nedenlerle zarar gören
çiftçilere devletçe yapılacak yardımlara ilişkin usul ve
esasları belirleyen 2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören
Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun da yürürlükte
bulunmaktadır. Ancak, Tarım Sigortası Kanununa göre belirlenen
riskler için tarım sigortası yaptırmayan üreticiler, 2090
sayılı Kanundan yararlanamamaktadır. Tarım sigortası
kapsamında olmayan risklerde de yardım yapılabilmesi için
çiftçilerin ürünlerinin, canlı cansız üretim araçlarının ve
tesislerinin değeri itibarıyla en az yüzde 40 oranında zarar
görmesi, ayrıca bu zararı karşılayacak geliri
bulunmaması ve borç alma imkânı olmaması gerekmektedir. Yüzde
40tan az hasar görmesi hâlinde ise, tarımsal faaliyetlerini devam
ettiremeyecek ve geçimini sağlayamayacak duruma düşmesi
gerekmektedir.
Ülkemizde
tarım sigortaları, sigorta priminin yüzde 50si oranında prim
desteği verilmesine rağmen yıllara göre çok az gelişme
gösterebilmiştir. Bugün, tarım sigortası yaptıran
çiftçilerin önemli bir kısmını sözleşmeli üretim yapanlar
oluşturmaktadır. Sektörün prim üretme gücünün zayıf olması,
tarım sigortaları konusunda eğitim ve
araştırmaların yetersizliği gibi nedenlerin yanı
sıra işletmelerde tarım tekniğinin yeterince geliştirilmemiş
olması, tarımsal işletme arazilerimizin küçük ve çok sayıda
parselden oluşan bir yapıya sahip olmaları tarımsal
sigorta sektörünün
geliştirilebilmesi açısından önemli engeller
oluşturmaktadır.
Sonuç
itibarıyla, tabii afete maruz kalan çiftçilerin kayıpları genel
olarak karşılanamamaktadır. Nitekim, seçim bölgem olan Konyada
son yıllarda yaşanan afetler nedeniyle zarara uğrayan
çiftçilerimiz mağdur olmuş, kayıpları telafi edilmemiştir.
Geçen
yıl, Ereğli ilçesinin Gaybi ve Yıldızlı köylerinde
yağan dolu sebebiyle meyvelerde ve ekili alanda büyük hasar
oluşmuş, çiftçinin mağduriyeti giderilmemiştir.
Beyşehir, Seydişehir, Derebucak, Bozkır, Ahırlı,
Yalıhüyük ilçelerinde sel ve su basması nedeniyle çiftçilerin ekili
alanlarında oluşan hasarlar hâlâ
karşılanmamıştır.
Geçen ay
yaşanan şiddetli rüzgâr ve kum fırtınası nedeniyle
özellikle Karatay, Cihanbeyli, Altınekin, Kulu ilçelerinde olmak üzere
Konyada ekili alanlarda büyük hasar oluşmuş, tarladaki pancar, arpa
ve buğdayın neredeyse tamamını söküp atmıştır.
Yaşanan afetle ilgili hasar tespitleri yapılmakla birlikte
tarım sigortası yaptıran çiftçilerin hasarlarının
karşılanabileceği ifade edilmektedir. Bu durumda, zaten zor
durumda faaliyetini sürdürmeye çalışan çiftçilerimizin büyük
çoğunluğunun mağduriyetinin giderilemeyeceği görülmektedir.
Tarım sigortasının henüz geçiş sürecinde olduğu da
dikkate alınarak tabii afetler nedeniyle çiftçi ve köylünün
yaşadığı mağduriyeti hiç olmazsa kısmen giderecek
bir düzenleme mutlaka yapılmalıdır.
Yine, Konyanın Hadim, Taşkent ve Bozkır ilçeleri ile
Karamanın Sarıselviler, Sarıveliler, Başyayla ve Ermenek
ilçelerinde, 2012 kış aylarında meydana gelen yoğun kar
yağışı sonucu, kar ağırlığı
nedeniyle, özellikle kiraz ve ceviz olmak üzere meyve
ağaçlarının dalları kırılmış olup
yapılan hasar tespitlerine göre yüzde 60ın üzerinde kayıp söz
konusudur. Hâlâ kar nedeniyle ulaşılamayan ve hasar tespiti
yapılamayan bahçeler bulunmaktadır. Bu afete neden olan kar
basması riski tarım sigortası kapsamına girmemektedir.
Dolayısıyla, 2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören
Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun çerçevesinde
gerekli yardımlar bir an önce yapılmalı, Konya ve Karamandaki
kiraz ve ceviz üreticilerinin kayıpları giderilmelidir. Ayrıca,
yardımların yapılabilmesi için aranan, ürünlerin, canlı
cansız üretim araçlarının ve tesislerin değeri
itibarıyla en az yüzde 40 oranında zarar görmesi
şartının mutlaka hafifletilmesi gerekmektedir. Bu konuda gerekli
yasal düzenleme mutlaka yapılmalıdır.
Çiftçimiz gerçekten zor günler yaşamaktadır. Ağır
girdi maliyetleri altında ezilen çiftçinin prim ödeyecek gücü dahi
kalmamıştır. Mazot, gübre, ilaç, tohum, enerji başta olmak
üzere tarımsal girdi fiyatlarındaki yüksek artışlar
çiftçilerin üretim yapmasını güçleştirmiştir. Çiftçinin
sadece bankalara olan kredi borçları her yıl katlanarak artmakta olup
2011 sonu itibarıyla 31 milyar liraya kadar yükselmiştir. Çiftçi, borcunu
ödeyebilmek için traktörünü satmak zorunda kalmaktadır ancak çiftçinin bu
durumu AKP Hükûmetinin umurunda bile değildir.
Değerli milletvekilleri, son olarak DASKla ilgili birkaç konuya
değineceğim. Doğal Afet Sigortaları Kurumu ne bir özel
kuruluşa ne de bir kamu kuruluşuna benzemektedir. Hazine Müsteşarlığının
bağlı bulunduğu bakanlık nezdinde kurulmuş ve kamu
tüzel kişiliğini haiz olan Doğal Afet Sigortaları Kurumu
ile bu düzenleme kapsamında gerçekleştirilen iş ve işlemler
Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimine tabi değildir,
Sayıştayın denetimine tabi değildir, kamu harcırah
sistemine tabi değildir, kamu mali yönetim ve kontrol sistemine tabi
değildir, kamu ihale sistemine tabi değildir; kurum ve gelirleri her
türlü vergi, resim ve harçtan muaf tutulmaktadır. Kurumun
varlıkları ile diğer hak, gelir ve alacakları
haczedilememektedir. Kurum iflas yoluyla takip edilememektedir. Kurumun
alacakları ise Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında
Kanun hükümlerine göre tahsil edilmektedir. Görüldüğü üzere kamu tüzel kişisi
olan ve kamu gücü ve yetkisini kullanan kurum, tümüyle kamu hukukunun
dışında tutulmuş, saydamlık, hesap verebilirlik,
kaynakların verimli kullanılması, kamuoyu denetimi gibi
hususlarda sorumsuz kılınmıştır. Hem kamu kurumu olup
hem de kamu mali yönetim sistemi, kamu ihale sistemi, kamu denetim sistemi
dışına çıkılmasının hiçbir gerekçesi olamaz,
hele ki Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminden kaçınılması
asla kabul edilemez. Kamu tüzel kişisi olan ve kamusal imkânları kullanan
kurumların mutlaka Meclise hesap vermesi gerekmektedir.
Parlamentoların millet adına egemenliğini kullanma
araçlarından birisi, kurumların ve yöneticilerin her türlü eylem ve
işlemlerini denetleyebilme yetkisine sahip olmasıdır. Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetim Sayıştay tarafından
yapılmaktadır. Geçen dönem yeni Sayıştay Kanunu
çıkarılmış ve denetlenmeyen hiçbir kamu kaynağı
ve kurumun olmadığı sıkça ifade edilmiştir ancak
tekrar denetim dışına kaçışlar başlamıştır.
AKP
Hükûmetine soruyorum: Kamu adına, millet adına yapılacak
denetimden niye kaçıyorsunuz? Denetimden korkunuz nedir, gocunduğunuz
bir şey var mı?
Ben teşekkür ediyor, tasarının hayırlara
vesile olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.
Şahsı adına Ankara Milletvekili Bülent
Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kuşoğlu.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Afet Sigortaları Kanunu Tasarısı ve zorunlu deprem
sigortasıyla ilgili şahsım adına görüşlerimi
açıklamak üzere huzurunuza geldim.
Öncelikle şunu belirteyim: Türkiyenin yüzde 96sı
-gerekçede de yazdığı gibi- alan olarak deprem riski
taşıyor. Bu yüzde 96 içerisinde de yüzde 98 nüfusumuz
yaşıyor. Yani Türkiyenin hemen hemen tümü deprem alanları
içerisinde, deprem riski taşıyor. Muhakkak böyle bir kanunun, deprem
sigortası kanununun çıkması gerekiyor.
Nitekim, 17 Ağustos 99 depreminden sonra, hemen sonra,
aralık ayı içerisinde bir kanun hükmünde kararname -o zamanın
hükûmeti tarafından- çıkarılmış, bu Doğal Afet
Sigortaları Kurumu oluşturulmuş ve faaliyetine
başlamış 2000 yılının Eylül ayında. 2000
yılının Eylül ayından beri faaliyette olan bu kurum,
yalnız yeterli prim toplayamamış, çok büyük bir başarı
elde edememiş. Şimdi bu kanunla bunun yenilenmesi gerekiyordu, gayet
güzel bir iş yapılıyor. Biz de Plan ve Bütçe Komisyonunda mümkün
olduğunca destek verdik, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak mümkün
olduğunca destekledik ve bu kanun hükmünde kararnamenin daha dört dörtlük,
daha düzgün bir kanun olarak çıkması için elimizden gelen bütün
çalışmayı, gayreti gösterdik.
Hâlen,
dediğim gibi, bu kanun hükmünde kararnameyle, 587 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameyle deprem sigortası zorunlu ama zorunlu olmasına
rağmen her 4 konuttan 3ü sigortasız ancak 1 tanesinde sigorta
yaptırılıyor. Hâlbuki zorunlu bu. Biliyorsunuz trafik
sigortası da zorunlu. Trafik sigortasında zorunluluk aynı
şekilde uygulanmıyor tabii, daha farklı denetim usulleri var. 10
araçtan 9u sigortalı. Neden böyle bir farklılık var? O da bir
müeyyidenin olmamasından, denetim olmamasından.
Türkiyede
16 milyon 375 bin 840 konut olduğunu DASK ilgilileri bildiriyorlar. Bu
konutların 3 milyon 803 bini ancak sigortalı. Yani, biraz önce
dediğim gibi ancak dörtte 1i sigortalı. On iki yılda,
aşağı yukarı on iki yıl içerisinde bu bir
başarısızlık olarak karşımıza
çıkmış. Bu kanun yeniden düzenlenirken de ana gerekçesi, zorunlu
deprem sigortası kapsamındaki bütün binaları ödenebilir primler
karşılığında sigorta güvencesine almak olarak belirlenmiş.
Şimdi,
bunlar konuya baktığımızda çok haklı konular.
Siyaseten arındırdığımızda, biraz önce
söylediğim gibi, muhakkak desteklenmesi gereken konular ve biz de
destekledik, destekliyoruz. Olumlu da oy vereceğiz ama muhakkak bilinmesi,
sizlerin muhakkak bilmesi gereken bazı konular var. Bunların mümkün
olduğunca düzeltilmesi gerekiyor. Biraz önce söylediğim gibi, on iki
yılda ancak dörtte 1i, zorunlu olmasına rağmen, konutların
sigortalanmış. Bunun ana sebebi, bir müeyyidenin olmaması,
denetimin olmaması.
Şimdi,
bizim getirdiğimiz düzenlemede de bu müeyyide yok. Gerçi diyeceksiniz ki:
Var, işte tapu sicil müdürlükleri işlem yaparken bunu denetleyecek.
Tapu sicil müdürlüklerinin işlem yaparken bunu
denetlemesi zaten var, kanun hükmünde kararnamede de var, bunlarla olmuyor ya
da elektrik ve su abonelik işlemlerinde bunların yapılması
yine aynı şekilde çok şeyi değiştirmeyecek. Yine,
zorunlu olmasına rağmen konutların çoğu sigortasız
kalacak, bunun denetimi için bir mekanizma getirilmesi şart yani bir zorunluluk,
bir müeyyide getirmemiz lazım. Bu bakımdan çok önemli bir eksiklik
var.
Yine, çok önemli bir husus; arkadaşlarım da, bütün
arkadaşlar belirtti, bütün konuşmacılar ama hakikaten çok önemli
bir husus: Şimdi, bu bir kamu kurumu, kamu kurumu olarak prim topluyor,
kamu kurumu olarak işlev görüyor, bir görev veriyoruz bu kuruma ama bu
kurum İhale Kanunundan, Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminden,
Sayıştay denetiminden muaf tutuluyor, bu da çok büyük bir
yanlışlık. Öbür taraftan kamu kurumu olarak 6183
sayılı Amme Alacakları Kanununa tabi alacaklarıyla ilgili
olarak kamu kuruluşu sayılıyor ama denetim sırasında
Bu denetlensin, buradaki işlemler denetlensin. dediğimizde kamu
kuruluşu saymıyoruz, bu da çok büyük bir yanlışlık.
Yani bu tür şeyler biz yapıyorsak ileriye yönelik şöyle bir
durum ortaya çıkacak: Kamu kurumları denetlenmeyecek, İhale
Kanununa tabi olmayacak, Meclis tarafından dahi denetlenemeyecek ama kamu
kurumları işine geldiği zaman alacağını
almadı, 6183ü uygulayacak yani zorunlu olarak, kamu alacağı
olarak tahsil edebilecek bunları, bu çok büyük bir
yanlışlık.
Ama bizim bu dönemde özellikle yaptığımız buna
benzer düzenlemelerde sadece ve sadece -bakıyorum- güvenlik ve temizlik
ihaleleriyle ilgili İhale Kanununu çalıştırıyoruz. Onun
haricinde hemen hemen hiçbir kanunda İhale Kanununu devreye sokmuyoruz.
Şimdiye kadar çıkardığımız bu millî eğitimle
ilgili olan kanunda, yap-işlet-devret, yap-işlet-kirala gibi
kanunların hiçbirisinde Devlet İhale Kanununu devreye sokmadık;
hepsinde muaf tuttuk, denetimi devre dışı bıraktık.
Bu, devletin çalışması açısından, devletin
işlerliği açısından çok büyük bir yanlışlık;
ileride çok büyük bir sıkıntı doğuracak konudur. Bunu
bilmemiz lazım. Burada da, biliyoruz, düzeltmeyeceksiniz, düzeltilmeyecek
ama bu ileride büyük bir sıkıntıya sebep olacaktır, bunun
özellikle kayıtlara geçmesini arzu ediyorum.
Şimdi, bir diğer konu da bu tasarının finansal
mimarisiyle ilgili olarak da bir eksiklik var, bazı
yanlışlıklar var. Yani bu sadece bir deprem sigortası
kanunu olarak düşünülmemeli. Burada çok büyük meblağlar topluyoruz.
Bakın, ortalama olarak yılda -16 milyon konuttan bahsettim- en az 500
milyon lira toplanması gerekiyor, on yıl içerisinde en azından 5
milyar dolarlık bir tasarruf yapılacak. Ekonomi açısından
düşünüldüğünde
-Türkiye'nin çok ihtiyacı var- bu bir tasarruf aracı aynı
zamanda ekonomik yönden. Bu tasarrufların değerlendirilmesi
açısından da konuya bakmak lazım. Bu tasarrufların
nasıl değerlendirileceği, yurt dışına reasüre
edildiğinde sonuçlarının ne olacağına da
bakılması lazım. Eğer yurt dışında çok
düşük
Yurt dışında, biliyorsunuz şu anda finansal bir
kriz yaşanıyor, gereken şekilde değerlenemezse
sıkıntılar olacağı çok aşikâr. Bununla ilgili
olarak bazı düzenlemeler yapmak lazımdı. Nitekim, düzenlemenin 7
ve 8inci maddelerinde bazı şeyler zikredilmiş ama bir
bütünlüğü yok bütün bunların, özellikle bunlara dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Ulusal ve uluslararası piyasalardan uygun koşullarda yeterli
koruma sağlanamaması hâlinde -8inci maddede var- Bakanın
teklifi ile Bakanlar Kurulunca uygun bir bedel
karşılığında devlet tarafından taahhüt edilmesine
karar verilebilir. O zaman -madem Türkiye'nin tasarrufa da ihtiyacı var-
tümü Türkiye'de değerlendirilsin, fonlar oluşturulsun bunun
karşılığında, yeni bir finansal mimari oluşsun,
bir yapı oluşsun. Bunun da tartışılması gerekirdi
-bunu Sayın Bakan da söyleyecektir- buna da çok ihtiyaç vardı, bu
tarafıyla ilgili olarak da gerekenleri yapmadık, gereken düzenlemeler
bu açıdan da eksik kaldı. Hâlbuki, sermaye piyasası daha da
genişleyebilirdi, yeni bir fon oluşturulabilirdi. Yurt
dışında genellikle bankalar sigorta şirketlerine
bağlıdır, bizdeki gibi değil. Bu tür konuların
fırsat bilinerek bu tür düzenlemelerin yapılması ülke ekonomisi
açısından çok faydalı olurdu, bu bir başlangıç
teşkil edebilirdi.
Çok değerli arkadaşlarım, bu saatte herkesin dikkatinin
farklı noktalarda olduğunu biliyorum, ben de çok daha fazla vaktinizi
almayayım ama bunların kayıtlara geçmesini istedim.
Düzenlemenin hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kuşoğlu.
Şahsı adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP sıralarından
alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 224 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerine söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kanunun genel gerekçesini dikkatlice okudum. Genel gerekçede can ve mal
kayıplarına yol açan afetlerin ülkemizde sıkça görüldüğü,
altmış yılda afetlerin üçte 2sinin deprem olduğu, ülkenin
yüzde 96sının deprem bölgesinde bulunduğu, ülke nüfusunun yüzde
98inin bu bölgelerde yaşadığı, bu sonuçların deprem
ülkesi olduğumuzu açıkça gösterdiği ifade ediliyor.
Gerçekten, depremler tüm ülkeyi etkiliyor, hasarların ekonomik
sonucu ise büyük bir yük teşkil ediyor. Bunların örneği 17
Ağustos, 12 Kasım; bu depremlerin sonuçlarında oluşan
hasarlar ekonomik ve mali açıdan gerçekten büyük.
Deprem sigortaları 99 öncesi toplamı ancak toplam
binaların yüzde nesiydi? 5i civarındaydı.
587 sayılı Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde
Kararnameyle Doğal Afetler Sigortaları Kurumu (DASK) kuruldu. Bunu
kim yaptı? Milliyetçi Hareket Partisinin içinde bulunduğu Hükûmet
yaptı. Bu, gerçekten önemli bir gelişmeydi. Bu sistemde kamu
kaynağı kullanılmadı. Kısa zamanda
başarılı bir uygulama oldu. Uluslararası reasürans
piyasalarında önemli bir kredibilite sağladı ve pek çok ülkede
benzerleri kopya edilmeye başlandı.
Sayın Bakan, burada ifade etmek istediğim şey,
DASKın, sizin gerekçede ifade ettiğiniz gibi, uluslararası
platformda çok olumlu karşılandığı ve bunun diğer
ülkeler tarafından da kopya edilme arzusunun ortaya
çıktığı. O kötü dediğiniz, beğenmediğiniz
2002 döneminde kurulan bir organizasyonun uluslararası alanda ne kadar
başarılı olduğu ortaya çıkıyor. Fakat sizin,
komisyonlarda, çok önemli olarak uluslararası kuruluşların
beklediği Onlar da bunu örnek almak istedi. dediğiniz mali kural
hâlâ ortada yok. Orada sizin adınıza, iktidar tarafından o kanun
tasarısını savunan arkadaşlar, gerçekten, sizin
adınıza zor durumda kaldılar. Siz zaten ses
çıkarmıyorsunuz, o arkadaşlarımız da ses
çıkarmıyor.
Şimdiye kadar söylediklerimi, bu söylediklerimi kim söylüyor?
Devlet kayıpları olmadan maddi kayıpların telafi edilmesi,
ülke çapında risklerin paylaşılması, deprem nedeniyle
oluşabilecek yüklerin azalması, ek vergilerin konulmaktan
kurtulması; bunları kim söylüyor? Sayın Başbakan söylüyor.
Gerekçenin, kanun tasarısı ekindeki gerekçenin üst
yazısında bütün bunlar var.
Bir kere şu 2002 olayından gerçekten kurtulmaya
başladınız. Bu sizde takıntı olmaktan çıkmaya
başladı; bu, gerçekten memnuniyet verici.
Zorunlu deprem sigortası 2,7 milyon konuta yapılmış
ama konut sayısı 19 milyon. Tasarıda yüzde 20si deniliyor;
ancak on senedir meydana gelen gelişme de ortada.
Şimdi, hazır sizleri bulmuşken, ekonomiden sorumlu
bakanlar da buradayken, enflasyonda problemin devam ettiğini, sizin
koyduğunuz hedeflerin hakikaten tarumar olduğunu görüyoruz. Yurt içi
hasılanın sizin koyduğunuz hedeflerin çok gerisinde
kalacağını görüyoruz. Sanayi üretimindeki artışın
beklenenin de altında gerçekleştiğini görüyoruz. Zamları
yapıyorsunuz, vatandaşı perişan ediyorsunuz. İthalden
alınan vergilerin bu büyümedeki daralma sonucunda bütçeyi problemli hâle
getireceğini biz bütçe görüşmeleri sırasında açık ve
net bir şekilde söyledik; o zaman belki inanmak istemediniz, belki de
kamuoyuna aktarmak istemediniz, kamuoyunun böyle bir algıda olmamasını
istediniz. Ama ne oldu? Gerçekten sıkıntı ortaya
çıktı.
Bakın, biz, tasarruflar konusunda yıllardır sizleri ikaz
ediyoruz, toplumu bu kürsülerden bilgilendiriyoruz. Siz tasarrufla ilgili bu
sene ne yapmaya başladınız? Yavaş yavaş harekete
geçmeye başladınız ama ortada bir şey yok. Tasarruf
olmadığı zaman da işte bu cari açık falan ortaya
çıkıyor, bunu da bütün millet biliyor. İşi nereye
attınız? Açık tekken, cari işlemler
açığıyken, dış ticaret açığıyken, o
tarafta problem devam ederken şimdi bütçede de bizim size daha önce Bunu
da yaşarsınız. dediğimiz gibi iki açık ortaya
çıkmaya başladı. Dolayısıyla uluslararası
platformda Türkiye'nin sadece cari açık ve dış ticaret açığıyla
eleştirilmekten öte, bütçe açığıyla da eleştirilmeye
başlandığını yavaş yavaş görüyoruz.
Gerçekten, Sayın Bakanım, Standard and Poorsun
yaptığı açıklamadan ben korkunç üzüntü duydum. Ama biz
dış ticaretteki, cari işlemler dengesindeki açıkların
olduğunu, onların söylediğini yıllardır söylüyoruz.
Fakat hakkınızı teslim etmem gereken bir şey var Sayın
Bakan, AKPnin içinde bu Standard and Poorsun açıklamalarına en
mülayim karşılığı siz verdiniz yani bunların
problem olabileceğini gerçekten kabullenmiş vaziyettesiniz, biraz
önce teyiden İnternete tekrar baktım.
Diğer taraftan, Maliye Bakanlığına gelince,
artık sınırlarda maktu vergileri katır üzerinden kim
alıyor? PKK alır hâle gelmiş, devlet orada ortada yok.
Katır üzerinden alınan maktu vergiler çay için, petrol için, mazot
için, her şeyde farklı farklı ve bu 400 milyon dolar
civarında ihracat ne? Kaçak ihracat, ihracat
kaçakçılığı. Bir de üzerinde bunun ne alıyorlar? Vergi
alıyorlar, vergi alıyorlar. Böyle bir durum olabilir mi? Hiç bunun
üzerinde durmuyorsunuz.
Bakın, Sayın Maliye Bakanına burada ifade etmek
istiyorum: Bir iş adamı Türkiye'nin yarısının vergi
vermediğini, diğer yarısının ise bütün vergileri
ödediğini söyleyerek Bu durum haksız rekabet oluşturuyor.
diyor. Sayın Şimşek de Vatandaşımız vergi
veriyor; 65 milyon cep telefonu, otomobil sahibi vergi veriyor. Bizim asıl
vergiyi az aldığımız alan iş âlemi, kira ve faiz
geliri olanlar ve kayıt dışıdır. diyor. Kayıt
dışından vergi almadığınızı
söylüyorsunuz; faizciden, tefeciden vergi almadığınızı
söylüyorsunuz; bütçe bir taraftan açık vermeye başladı, o
sıkıntı da devam ediyor.
Hazır Enerji Bakanı buradayken Sayın Bakana da
söyleyeyim: Şimdi AKP Hükûmeti gerçekten umut vermiyor. Sayın Bakan,
gelen yoğun tepkiler üzerine nisan ayında elektrik faturalarında
kayıp kaçak bölümlerinin boş bırakıldığı,
ancak kayıp kaçak bedelinin fatura içinde olduğu ifade ediliyor. Bu,
halkı aldatmak değil midir; bu, halkı kandırmak değil
midir? Bu, bir Hükûmete, Hükûmetin yönettiği idarelere ayıp
değil midir? Gerçekten sıkıntılı bir dönem. Kaçak
elektrik kullanmayanların niye kayıp kaçak parası ödediği
itirazlarına Enerji Bakanı ne diyor: Etnik ayrımcılık
propagandası için kullanacaklara malzeme vermek istemiyorum. Neden bir
tarafta elektriğin kayıp kaçağını benim Denizlili
sanayicim sıfır elektrik kayıp kaçağıyla ödemek
zorunda kalıyor? Gasbediyorsunuz haklarını, onları
sıkıntıya sokuyorsunuz.
Aslında bugün hepinizi burada bulmuşken çok tenkit edilecek
husus var ama Sayın Grup Başkan Vekili benim bu konuşmam için o
imkânı sağladı, onun için fazla da yüklenmek istemiyorum ama
hepinizi de bir arada bulmak mümkün olmuyor. Gerçekten Sayın Bakanım,
siz artık dış gezilerden sorumlu bir bakan oldunuz, ekonomiden
falan sorumlu olmadınız.
Sayın Maliye Bakanımıza soruyorum buradan: Bu kürsüden
Dışişleri Bakanımız ne dedi? Orta Doğu
politikasıyla ilgili bir şeyler söyledi. Eğer savaş
açacaksanız, bir şey yapacaksanız bütçeye bunun ödeneğini
koydunuz mu? Tasarı hazırlıyor musunuz? Bu imkânlar var mı?
Gerçi, o Sayın Bakan burada konuşurken mutat metni
okuduğunda onda bir bürokrasi dili de vardı ama metin konuşma
süresinden erken bitti, o kelimeler de onun ağzından çıktı,
gitti. Gerçekten görüntüleri izlerseniz bunu görürsünüz.
Gerçekten böyle bir politikaya yön verecekseniz buraya gelirsiniz,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden izin alırsınız, ondan sonra da
bunların ödeneğini koyarsınız, bu millete de
anlatırsınız, yaparsınız ama bakıyorum, genel
anlamıyla şunu söylemek çok net mümkün: Hükûmet ekonomiyi artık
Merkez Bankasının üstüne yıktı. Orası da gerçekten
sıkıntı içinde. Hükûmetten kimse ekonomiden konuşmak
istemiyor çünkü ekonomiden sorumlu her bakanın kendi alanı problemli
hâle geldi. Dolayısıyla ben şimdilik bu kadar arz etmek istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Saygılar sunuyorum yüce heyete. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Soru-cevap bölümümüz yirmi dakikadır.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, doğal afet sigortasının
konuşulduğu bir günde doğal afetlerde sigortasız
kalmış bir ilin ilçesinden bahsedeceğim. Kütahya ili Simav
ilçesi İnlice köyünde bugün saat 20.49da 4,5 şiddetinde bir deprem
daha olmuştur. Aynı saatlerde ve şu anda ilçede şiddetli
bir yağmur söz konusudur. Vatandaşlar çadırsız ve
battaniyesiz sokaklardadır. Bu Mecliste Hükûmetin dışında
herkes bu konudan haberdar ama Hükûmeti bir türlü bu konuya çekemedik.
Sayın Bakanım, şu anda orada bir felaket var. Lütfen bu
hassasiyeti gösteriniz, hiç olmazsa orada yaşayan vatandaşların
çadır ve battaniye ihtiyacını karşılayınız.
Yoksa bu vebalden sizler ve bu yüce Meclis kurtulamayacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Işık.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
1) Teklifin 5/b maddesinde Tazminat ödemelerine ilişkin usul ve
esasların belirlenmesi ile tazminat ödemelerinin en kısa sürede
diyor. Burada en kısa sürede amacınız nedir? Bir hafta
mıdır, on gün müdür, üç ay mıdır, bir yıl
mıdır? Bunu öğrenmek isterim.
2) Madde 4te Yönetim Kurulu üyelerini sayarken önce
Müsteşarlık, sonra Bakanlığı
saymışsınız. Aynı şekilde 5inci maddenin (f)
fıkrasında önce Bakan, sonra Müsteşarı
saymışsınız. Yani böyle bir düzensizlik, özensizlik nedir?
Bunu ya önce Bakan sonra Müsteşarlık yazın ya önce
Müsteşarlık sonra Bakan yazın. Bu konudaki çelişkiyi
nasıl gidereceksiniz?
3) 6ncı maddenin (3)üncü fıkrasında kurumun
çalışması usul ve esasları Müsteşara
bırakılmıştır. Burada yönetmeliği
Bakanlığın düzenlemesi gerekirken neden Müsteşarlığa
bırakıldı? Bazı maddelerde Bakanlık deniliyor. Bu
çelişkileri izah eder misiniz?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Başkanım, teşekkür ediyorum.
Afet sigorta kanunu özellikle küresel sigorta firmalarına uygun
şartlar oluşturmak için yapılıyor. Şimdi, her
şeyden de muaf bu kanun. Bu işlerden herkes para kazanacak.
Kazanmanın bir riski olabilir. Bu riski devlet niye üstleniyor?
Sigortacılık bir sosyal faaliyet mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Halaman.
Sayın Oğan
SİNAN OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Şimdi, Iğdırda deprem riskinin yanı sıra
Iğdırın
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Oğan.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim,
1) Bugüne kadar zorunlu deprem sigortasında toplanan paralar deprem
zararı dışında başka bir amaç için
kullanılmış mıdır?
2) Bugüne kadar yine zorunlu deprem sigortasıyla ilgili Van ve
Kütahya Simav için ne kadar para gönderilmiştir?
3) Zorunlu deprem sigortasından dolayı toplanan bu
paraların faizleri ne kadardır? Faizler hangi amaç için
kullanıldı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Buyurunuz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Kütahya Simavda meydana gelen depremle
ilgili, ilgili bakan arkadaşlarımıza sanırım haber
ulaşmıştır ama biz de buradan tekrar teyit edelim çünkü
biliyorsunuz, AFADdan, yeni kurmuş olduğumuz kurumdan sorumlu
Başbakan Yardımcımız bu tür gelişmelerde bizzat
ilgileniyor ve yeni kurumsal yapıyla da derhâl gerekeni yapmaya
çalışıyorlar, biz de kendilerine bu konuyu ileteceğiz.
Muhtemelen zaten haberdardırlar ama biz de kendilerine hatırlatacağız.
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Bakanım, bir aydır
devam ediyor bu feryat, bir aydır duymadı bu Hükûmet! Lütfen! Şu
anda yağmur yağıyor ve insanlar dışarıda.
İsterseniz sorun, bunu teyit edin. Bu çok feci bir durum. Lütfen.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Bu kadar mı zor Sayın
Bakanım bu ya!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Önce Müsteşarlık sonra Bakanlık ya da
önce Bakanlık sonra Müsteşarlık
Bu konunun doğrusu
neyse, herhâlde bir redaksiyonla düzeltilebilir diye tahmin ediyorum çünkü kanun
metnindeki
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Sayın Vekil yalan söylemiyor
canım!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)
kurumların
sıralamasının değişmesinin çok büyük etkisi yok, daha
doğrusu hiçbir etkisi yok. O redaksiyon yetkisini eğer uygun görürse
yüce Meclisimiz, düzeltilebilir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Protokol açısından da
yanlış Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Evet. Bir de
Başbakanlığın kurumu olduğu için
Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı diye
Ona
baksın arkadaşlar, doğrusu neyse o şekilde maddeler düzeltilebilir
redaksiyon yetkisiyle diye düşünüyorum.
En kısa zamanda kasıt
Şimdi fiilî duruma
baktığımız zaman, şu ana kadar ödemeler en geç otuz
gün içerisinde yapılmakta ve bu da Hazine
Müsteşarlığımızın Sigortacılık Genel
Müdürlüğü tarafından zaten yakından izlenmekte ve denetlenmekte.
Bu DASKta risk kimde? Nasıl yürüyor? diye sorulduğunda
Tabii, biliyorsunuz, ev sahipleri, konut sahipleri sisteme yılda bir defa
bir prim ödüyorlar ve bu prim bölge bölge değişiyor, konuttan konuta
değişiyor ama ortalamasına baktığımızda, 100
metrekarelik bir konutun yaklaşık yıllık 100 lira gibi bir
primi var. Bu primler toplandıktan sonra bunların atıl bir
kısmı uluslararası reasürans sisteminde reasüre ediliyor ancak
-bizim bu kanuna yazdığımız maddede de açık- bazen
hani bunun yeterli olmadığı durumlarda da yine Hazine
Müsteşarlığıyla bu risklerin bir kısmının
paylaşılması da söz konusu olabiliyor.
Bu deprem
sigortası Ermenistandaki nükleer santrali de içeriyor mu? diye bir soru
vardı. Böyle bir şey söz konusu değil. Bu tamamen Türkiyedeki
konutlarla ilgili bir sigorta sistemi.
SİNAN OĞAN (Iğdır) Efendim, Sayın Bakan
sorumu yanlış anladı, müsaade ederseniz düzelteyim.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Vanla ilgili bir soru vardı. Van
depreminde DASK kapsamında 80 milyon Türk lirası ödendi. Bu 80 milyon
lira şöyle bir rakam: Van, maalesef, seksen bir ilimiz içerisinde deprem
sigortası oranının en düşük olduğu il idi. Onun için,
böyle bir rakam fakat depremden sonra Vanda sigortalı sayısı
ikiye katlamış durumda. Yani vatandaşlarımız deprem
öncesine göre 2 misli deprem sigortasını yaptırmış
durumda. Bu sadece DASKın ödediği rakam. Diğer sigorta
şirketleri üzerinden yapılan sigortaları da
düşündüğümüzde toplam yaklaşık 150 milyon liralık bir
hasar tazminatı Vanda sigorta şirketleri tarafından
ödenmiş durumda. Simavda da ödenen rakam DASK tarafından 9 milyon
TLye ulaşmış durumda.
Toplanan
fonlar şu ana kadar depremden başka hiçbir amaç için
kullanılmamış durumda. Toplam 1,7 milyar TLlik bir fon söz konusu.
Bunların içerisine faiz rakamları da dâhil; 1,7 milyarın
içerisinde.
Sanırım,
bütün sorulara cevap vermiş
durumdayım.
Bir de bu hani
Bakanlık tarafından ya da Müsteşarlık tarafından
yapılan ikincil düzenlemelerle ilgili bir soru vardı galiba.
Şimdi arkadaşlarımız hatırlatıyor, yani
yönetmelik her ne kadar Müsteşarlık tarafından düzenlense de
yine de Bakanlık makamının onayından sonra Resmî Gazetede
yayınlandığı için orada da bir tutarsızlık söz
konusu değil.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Oğan
SİNAN OĞAN (Iğdır) Çok teşekkür ederim.
Sayın Bakan, yanlış anladınız galiba. Ben
Ermenistandaki Metsamor Nükleer Santrali yıkılırsa oraya da
bir ödeme yapacak mısınız? diye sormadım. Metsamordaki
nükleer santral, depremden kaynaklanan bir sıkıntı yaşadığı
takdirde Iğdırdaki vatandaşlarımızı da
doğrudan etkileyecektir. Iğdırda sigorta
yaptırdığınız binaları da doğrudan
etkileyecektir, Iğdırdaki insanları da doğrudan
etkileyecektir. Benim sorum, Iğdırdaki insanlarımız bu
tehditten kaynaklanan zararını DASKtan karşılayabilecekler
midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Oğan.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Şimdi efendim, son günlerde, gerek Bakan gerek Bakanlar Kurulu
tarafından teklif edilen yasaların tamamında Kamu İhale
Kanunu dışına çıkarılıyor. Yani bu kadar biz
uğraşmaktansa acaba Hükûmet olarak toptan olarak Kamu İhale
Kanunu iptal etmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Tanal.
Buyurunuz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Aslında ben
soruyu doğru anladım fakat belki cevap verirken yeterince açık
cevap vermedim. Böyle bir durum meydana geldiğinde kapsam içinde
değil yani ancak Iğdırda bir deprem meydana geldiğinde ve
Iğdırdaki binalar yıkıldığında bu deprem sigortası
devreye giriyor. Yoksa, oradaki nükleer santralden bizim doğudaki
illerimiz etkilendiği zaman öyle bir şey söz konusu değil. O
ayrıca sigortalanabiliyor mu, o ayrı bakılması gereken bir
konu yani bu yasa tasarısının kapsamı
dışında.
Kamu İhale Kurumuyla ilgili konuya gelince, bu kuruluş kamu
kaynakları kullanmayan bir kuruluş olduğu için bu kanunun
kapsamının dışında tutulması, tasarı
hazırlanırken uygun görüldü. Bir de işin yapısı
gereği yani 50 reasürans firmasıyla
çalışıldığı için yani işin tabiatı
gereği de yine Kamu İhale Kurumunun formatına çok uyan bir
çalışma tarzı yok bu kurumun. Dışında
tutulmasının sebebi bu.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm
1 ila 9uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğan konuşacaktır.
Buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, dünyada doğal tehlikeler artıyor mu, azalıyor
mu; bu tartışılabilir ama tartışılmayan bir
gerçek var, tartışılamayacak bir gerçek var; o da dünyada büyük
kentlerin ve doğal tehlikelerin, endüstriyel tehlikelerin olduğu
bölgelerde muazzam bir nüfus artışı var. Dünya nüfusu
artıyor ve bazı yerlerde de yığılmalar var.
Dolayısıyla, doğal ve endüstriyel tehlikelerin
kayıpları da bu kentleşme sürecine koşut olarak
artıyor gözüküyor.
1970lerde
dünyada doğal felaketlere dayalı sigortaların yıllık
maliyet ortalaması 5 milyar dolarken, bu rakam 2010da 40 milyar
doları geçti.
Dünya
genelinde sigortacılık sektörüne yönelik öngörülen risklerin öncelik
sıralamasında doğal afetler 5inci sırada iken, bugün
Türkiyede öngörülen risklerde doğal afetler 1inci sırada.
Saat 20.49da
İnlice, Simavda 4,5 büyüklüğünde bir deprem oldu. 3 kez gittim Simava.
Gerçekten deprem açısından şanssız bir jeolojik ortam.
Türkiyede bu anlamda depremden kaçmak olanaksız ancak riskleri azaltmak
bizim elimizde. Bunun yolu ise, bilime ve akla dayalı yerleşme
stratejisi, plan ve denetimdir. Sigorta da bu riskleri azaltma ve
karşılama yönünde bir enstrüman.
1950den sonra izlenen plansız sanayileşme politikaları
hızlı göç sürecini başlattı biliyorsunuz. Geçim derdine
düşmüş, yerleşme derdine düşmüş düşük ücretli
emekçi için, nerede oturursa otursun, nasıl yerleşirse yerleşsin,
hem ben ucuz çalıştırayım hem de oyunu alayım
yaklaşımıyla gelinen durum bugün intihar havuzlarına
dönüşen bina stokudur.
Ülkemiz, doğal afetlerin yanı sıra yanlış
sanayileşme politikaları yüzünden günümüzde endüstriyel afet
risklerinin de arttığı bir konuma geldi maalesef. Plansız
ve denetimsiz nüfus ve yatırım yoğunlaşmaları, deprem
faylarıyla döşenmiş bu ülkede afetler yıllık yüzde
1den fazla gayrisafi millî hasılada kayba neden olurken, büyük depremler
için ülkemizde gayrisafi millî hasılanın yüzde 10u kaybedilmektedir
ve büyük ölçekli ölümlere de neden olmaktadır.
UNDPye göre büyüklüğü 5,5tan büyük depremler ülkemizde 1 milyon
kişide 16 kişinin ölümüne neden olurken, bu oran Japonyada 2,
İtalyada 4tür.
1959 tarihli Afet Yasasıyla oluşturulan Afetler Fonu,
vatandaşlar arasında uzun yıllar bir devlet güvencesi olarak
görülmüştür, ancak bu bir anlamda doğal afetlerle ilgili risklerin
devlet taahhüdünde vergi mükellefleri arasında bölüştürülmesidir.
Ancak devlet yara sarma türü afet risklerini azaltma
anlayışından kurtulamadığı için Afet Fonu sorunu
çözmez, yetmez ve deprem riskleri azaltılamaz duruma gelmiştir.
İşte bu koşullarda zorunlu deprem sigortası 1999
depremlerinden sonra o zamanki hükûmetin ve bürokratların
aldığı en önemli kararlardan biridir. Ancak, 587
sayılı Kanun Hükmünde Kararname, birçok raporda, deprem
şûrasında belirtilmesine rağmen kanun hâline
getirilememiştir. Meclis Plan Bütçe Komisyonuna gelen ise 2008deki
hâlidir. Dolayısıyla güncellenmesi gerekmektedir ve buna
çalışılmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi de elinden
geleni bu konuda yapmıştır.
Depreme
karşı sigorta sisteminin kullanımının ülke
çapında yaygınlaştırılması, ülkenin gelir
düzeyinin yükselmesi, enflasyonla mücadelenin sonuç vermesi, mali piyasaların derinleşmesi,
eğitim düzeyinin yükselmesi ve sigortacılık sektörünün kendi iç
dinamiklerini harekete geçirerek atılımda bulunması gibi uzun
vade programlarıyla olanaklıdır.
Devlet
bütçesinden bağımsız tutularak, Doğal Afet Sigortaları
Kurumunun deprem sigortası havuzuna yapılan katkıların
toplumun her kesimi tarafından yaygın ölçeklerde ve zamanında
yapılmasını sağlayacak yeni yöntemler ve yollar
bulunması gerekmektedir. Taşınmaz sahiplerinin öz katkı ve
tasarruflarıyla oluşturulan ve yıldan yıla büyümesi beklenen zorunlu deprem sigortası
kaynaklarının bir bölümünün düzenli olarak iyileştirme
amaçlı -risklerin azaltılmasına yönelik- kullanılması
gerekiyor ama bu kanun, maalesef bunu
sağlayamamaktadır.
Hane
halkının ancak büyük bir bölümünün sigorta yaptırması
durumunda birikimler etkili bir ölçeğe ulaşabilir ve bir depremin
açtığı zararlar karşılanabilir, riskler
azaltılabilir. Sigorta sisteminde yaygınlaştırma hedefi,
katılımın genişletilebilmesini ve dolayısıyla
kaynağın depremlerden etkilenmeyecek büyüklüklere kavuşmasını;
etkinleştirme hedefi ise, deprem öncesinde risklerin azaltılması
için yapılacak yatırımlarla deprem sonrası tazminat
ödemelerinin küçültülmesini sağlayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, diğer bir konu ise, sigorta yaptıranların
kendilerini güvende hissedip, risk azaltıcı önlemler almaktan
uzaklaşma olasılığıdır. Bir büyük afet
sonrasında sigorta
kurumlarını finansal açıdan çözümsüz bırakabilecek ve
istenmeyecek bir durum ortaya çıkabilir. Depremlerden dolayı ölüm ve
yaralanmaların bir bölümü de -maalesef ülkemizde çok sık
rastlanıyor- yapısal olmayan hasarlardır ancak
kanun bu olguyu görmezden gelmektedir. Bu konu en kısa zamanda ele
alınmalıdır. Sigortaya katılan yapı sahibinin
sayısı artırılabilirse Türkiyede daha büyük ölçeklerde bir
havuz kaynak sağlanabilir. Bu durum giderek ruhsatsız
yapıların da sisteme katılmak üzere tasfiyesini özendirecektir.
Ne var ki henüz bilimsel açıdan yeterli bir risk değerlendirmesine
dayalı olmayan ve vergi gibi prim ödeme programları gerektiren bu
sigorta, yeterli bir prim farklılaşması yaratmamakta,
sigortanın önemli bir üstünlüğünden yararlanmamakta,
yurttaşları güvenli yapılarda ve kentsel çevrelerde oturmaya
yönlendirecek yeterli bir güç oluşturmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, sigorta kaynakları, yalnızca
deprem sonrası zararları tazmin etme ödevi üstlenmiştir yani
buradaki uygulamada, sigorta bu durumuyla, can kayıplarını ve bu
kayıplara yol açan güvenliksiz ve niteliksiz çevre ve
yapılaşmanın iyileştirilmesi gereklerini göz ardı
etmektedir. Sigorta kaynakları, bu edilgen tutumla pasif bir birikim ve
yalnızca tazminat parasını güvenceye alan bir sistem
oluşturmaktadır. Oysa yasa taslağının ilgili
maddelerine bir hüküm eklemekle yıllık sigorta gelirlerinin belirli
bir oranının, deprem zararlarını, deprem risklerini azaltmak
üzere yapı ve çevre güvenliği proje ve yatırımlarına ayrılması
sağlanabilir. Önemli olan, bu kanunun yasada bağlayıcı bir
biçimde düzenlenmesi ve bu işleyişin
kurumsallaştırılmasıdır.
Özellikle, sigorta yükümlülerinin katkıları oranlarında
sigorta kaynaklarından yararlandırılması, buna
karşılık bu kaynakların yalnızca deprem
güvenliğini artırmak üzere çevre ve yapı
sağlamlaştırma proje ve yatırımlarına
ayrılacağı gibi bir hükme yer verilebilir. Buna başka
kurumsal bir kimlik kazandırılabilir.
Değerli milletvekilleri, bu yasada gördüğümüz diğer
bazı eksiklikler şunlardır: Deprem dışında afet
türlerine karşı korunma getirilmesi, işleyişi olumsuz
etkileyebilir. DASK, öncelikle deprem sigortasıdır. Aksi takdirde, bu
riski uluslararası reasürans piyasasında plase etmek çok zor hatta
olanaksız olabilir.
Yasa taslağıyla getirilen değişimin çerçevesi
belirsizdir. Hâlen kanun hükmünde kararnameyle yürütülen hizmet, bu sefer pek
az tadilatla kanun altına alınmış ise de
yaptırımlar konusu yeterli değildir.
Diğer önemli bir husus: Bu kanun -Yapı Denetimi Kanunu-
hâlihazırda yürürlükte olan ve değiştirilmesi de gündeme gelecek
olan Yapı Denetimi Kanunundan bağımsız bir metin olarak
hazırlanmıştır. İlgili maddeler, Yapı Denetimi
Kanununa uyumlu hâle getirilmelidir.
Gelir düzeyi düşük bölgelerde devlet katkısının
mutlaka sağlanması çok önemlidir. Aksi hâlde, devlet şu anda
olduğu gibi ilk afette yasayı mutlaka yine delecek, DASKın
cazibesi kalmayacaktır.
Deprem sigortası yönetimi yalnızca bir dizi finansal
işlemler ailesinden ibaret olmamalıdır. Bu kurumsallaşma,
deprem sigortası
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HALUK EYİDOĞAN (Devamla)
anlayışını
içselleştiren çok yönlü sosyal ve ekonomik düzenlemeleri amaçlayan bir
uğraş olarak algılanmalıdır.
Yüce Meclise saygılarımı sunarım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Eyidoğan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Durmuş Ali Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Torlak.
MHP GRUBU ADINA D. ALİ TORLAK (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afet
Sigortaları Kanunu Tasarısı ve Zorunlu Deprem Sigortasına
Dair Kanun Tasarısının birinci bölümü üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, yapısı ve iklim
özellikleri nedeniyle büyük can ve mal kayıplarına yol açan
doğal afetlerle sık sık karşılaşan ülkelerin
başında gelmektedir. Ülkemizin yüzde 96sının farklı
oranlarda tehlikeye sahip deprem bölgeleri içerisinde olduğu hepimizin
malumlarıdır. Bu bölgelerde yaşayan nüfusumuzun oranı ise
yüzde 98 civarındadır. Birinci ve ikinci deprem bölgelerinde
yaşayan nüfusumuzun oranı ise yüzde 70 civarındadır. Bu
oranlar ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini apaçık
ortaya koymaktadır. Bu nedenle son elli-altmış yıl
içerisinde meydana gelen doğal afetlerin yol açtığı
yapısal hasar grafikleri dikkate alındığında, bu tür
hasarların üçte 2sinin depremler nedeniyle meydana geldiği
görülmektedir.
Depremler,
başta meydana geldiği bölgeler olmak üzere tüm ülkeyi etkilemekte ve
dolayısıyla, ülkemizde yaşayan
vatandaşlarımızın geneli, depremin sonuçlarından belli
ölçüde etkilenmektedir. Ortaya çıkan maddi zararların telafi
edilmesi, deprem bölgesinde normal hayata dönülebilmesi, acil yardıma
ihtiyaç duyan kimselerin bu ihtiyaçlarının giderilmesi gibi buna
benzer yapılan harcamalar, ülke ekonomisine ve devlete büyük bir mali yük
getirmektedir.
Bu mali
yükün en önemli örneğini oluşturan ve son yüzyılın felaketi
olarak adlandırılan 17 Ağustos 1999 Marmara depremi, ekonomik ve
sosyal boyutları ile ülkemiz için büyük bir yıkım olmuştur.
Bu büyük felaketin ardından hazırlanan ve 25 Kasım 1999
tarihinde 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yürürlüğe giren
zorunlu deprem sigortası, devletin yükleneceği maddi riskin minimize
edilmesini sağlamıştır. O tarihten günümüze kadar
yürürlükte olan kanun hükmünde kararnamenin zamanla ihtiyaç duyulan
eksikliklerinin ve uygulama zorluklarının giderilmesi için,
görüşmekte olduğumuz Afet Sigortaları Kanunu Tasarısı
Meclis gündemine getirilmiştir.
Bu
tasarıyla, binalarda deprem sonucu meydana gelebilecek maddi
zararların karşılanması için yaptırılacak zorunlu
deprem sigortası ile sigorta şirketlerince teminat verilmeyen veya
teminat verilmesinde güçlükler bulunan çeşitli afetler ve riskler sonucu
meydana gelebilecek maddi ve bedenî zararların karşılanabilmesi
amaçlanmaktadır.
Ayrıca,
sunulacak sigorta teminatlarına ilişkin usul ve esasların
belirlenmesi öngörülmektedir. Ancak bu usul ve esaslar belirlenirken Afet
Sigortaları Kanunu Tasarısının özünü oluşturan
maddelerde getirilmek istenen hükümler ile binalarda deprem nedeniyle meydana
gelebilecek hasarların zorunlu afet sigortaları kapsamı
içerisine alınacak olanlar, sadece 634 sayılı Kat Mülkiyeti
Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler, mesken olarak
inşa edilmiş binalar ve doğal afet nedeniyle devlet
tarafından yaptırılan veya sağlanan krediyle yapılan
meskenlere zorunlu deprem sigortası zorunluluğu getirilmektedir.
Diğer yapılar ile köy nüfusuna kayıtlı binalar bilim ve fenne
uygun olarak inşa edilmiş ya da kanun yönetmeliklerine göre
güçlendirilerek uygun hâle getirilmiş dahi olsa, zorunlu afet
sigortası kapsamı dışında tutularak yapılar
arasında ayrıma gidilmesi kanunun amacıyla çelişir bir
uygulama niteliği taşımaktadır.
Tasarıda
DASKın kolaylaştırıcı olarak devreye girmesi
öngörülmesine rağmen, bu hususa kanun maddelerinde riayet edilmediği
görülmektedir. Dolayısıyla kamu yararı açısından büyük
önem arz eden ve tamamı iş yeri olan binaların köy yerleşim
alanlarında yer alan kanun ve yönetmeliklerle mühendislik kural ve
kaidelerine göre meskenlerin kapsamı dışında tutulması
anlaşılır bir durum değildir.
Diğer
taraftan ilgili mevzuata aykırı olarak inşa edilen ve
taşıyıcı sistemi olumsuz yönde etkileyecek şekilde
tadil edilen binaların zorunlu deprem sigortası kapsamı
dışında tutulması gerekirken bu kanun tasarısında
sigortalanması tamamen keyfiyete bırakılmıştır.
Ayrıca, sigorta kapsamına alınan binalar için sigortalanma
esnasında tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar
üzerinde mesken olarak inşa edilmiş olmaları
şartının aranması, iş yeri olarak binaların
kapsam dışı tutulması yanlış bir uygulama
olacaktır. İş yeri olarak inşa edilmiş dahi olsa,
deprem sonrasında bu binalarda maddi hasarlı can kaybının
yaşanması muhtemeldir. Bir tarafta zorunluluk getirilirken diğer
tarafı bu uygulamanın dışında tutarak tasarı
gerekçesinde de yer alan, devletin doğal afetlerden kaynaklanan muhtemel
mali yükünü azaltacağı gerekçesiyle ters düşen bir durum ortaya
çıkmaktadır. Bu kapsamda, eskiden olduğu gibi yine her deprem
sonrası meydana gelen maddi kayıplar, devlet tarafından
üstlenilme durumunda olacak, bu nedenle de devletin üstlenmiş olduğu
risk, bütçe üzerinde taşınamaz boyutlara ulaşan mali külfetlere
neden olacaktır.
Diğer
taraftan güvenli yapıların teşviki kapsamında yapı
kullanım izni belgesi ve yapı denetim sertifikası olmayan
binaların kesinlikle sigorta kapsamı içerisine alınmaması
gerekirken bu durum, tasarı metninde net olarak açıklanmayarak
muğlak ibarelerle yapılabileceği belirtilmektedir.
Tasarıda yer alan bu hükme göre, yüklenici veya mal sahibi yapı
denetim şirketleri ve kamu adına ilgili idare teknik heyeti
yapıya aykırılık veya tehlike arz eder kaygısıyla
iskân belgesi vermediği durumlarda dahi sigortalanmasının önü
açılmaktadır. Yapı kullanım izin belgesi almamış
yerlere zorunlu deprem sigortası yaptırılması hem
mühendisliğe hem tekniğe hem de hukuka aykırı bir uygulama
olacaktır. Ancak hukuka, tekniğe ve mühendisliğe uygunluğu
da sağlanarak bu gibi yapıların yapı denetim
şirketlerinden can ve mal güvenliğini tehdit etmeyeceğine dair
alınacak bir teknik rapor sonucu yapı sahibinin ilgili kurumdan
alacağı izin belgesini müteakip sigortalanabileceği hükmünün
getirilmesi daha yerinde olacaktır. Aksi takdirde uygulama
safahatında keyfîliğin yaşanmasına neden olacak birçok
iş ve işlemlere sebep olunacaktır.
Değerli milletvekilleri, malumlarınız olduğu üzere
7-8 arası büyüklüğünde bir depremin Marmara Denizi merkezli
olacağı genel olarak kabul edilmiş durumdadır. Deprem
sonrası İstanbulda tahminlere göre 50 bin ila 100 bin ölüm, 1
milyonun üzerinde yaralının olacağı, 1 milyon 500 bin
kişinin açıkta kalacağı ve 3,5 milyon çadırın
gerekeceği ifade edilmektedir. Bilim adamlarının ifadelerine ve
istatistiklere göre de depremin yakın bir tarihte olacağı dile
getirilmektedir. Ancak AKP Hükûmeti on yıldır bilim adamları ve
uzmanlar tarafından sürekli hatırlatılan ve deprem risklerinin
azaltılması amacıyla yapılması gereken yasal ve
kurumsal düzenlemeleri gerçekleştirememiştir. Dolayısıyla
doğal afetler sonrası oluşacak maddi külfetin
karşılanması için burada bir düzenleme yapılırken
olası bir İstanbul depreminin etkisini azaltıcı tedbirlerin
bir an evvel alınmasının Hükûmetin aklına bile gelmemesi
şaşırtıcıdır.
Son on yılda İstanbul ve Marmarada 6,5tan daha büyük bir
depremin olmaması da milletimiz için büyük bir şans olmuştur
ancak Hükûmet olmak, devlet yönetmek, işi şansa bırakmak
değildir. Umarız, AKP Hükûmeti önümüzdeki süreyi iyi
değerlendirir, umarız, toplumsal bir yıkıma
dönüşebilecek olası bir İstanbul depremi tehlikesi en az
kayıpla atlatılır. Bunun için gerekli önlemleri almak, bilimin
ve aklın yol göstericiliğinde daha fazla zaman kaybına fırsat
vermeden değerlendirmek gerekmektedir. Bu nedenle, yetki makamında
bulunanların ciddi bir çalışma içine girmesi, iyi bir
koordinasyonla olası bir İstanbul depremine karşı ciddi bir
hazırlık yapması gerekmektedir, ancak ne var ki yönetim
kademesinde bulunanlar için hukuki ve vicdani bir yükümlülük olmadıkça, her
afeti kader olarak görüp büyük hataların
meşrulaştırılması yolu seçilmektedir.
Bu kapsamda, Türkiye'nin depreme hazırlık
çalışmalarının hamasi söylemlerden öteye geçerek,
artık uygulama safhasının topyekûn başlaması
gerektiği açıktır. Bu uygulama safhası
başlatılırken de vatandaşlarımızın mülkiyet
haklarına müdahale edilmeden, rantsal dönüşüm
uygulamalarının olmadığı kentsel dönüşüm
çalışmalarının bir an evvel İstanbulun ve Türkiye'nin
tamamında başlatılması büyük önem arz etmektedir.
Bu bağlamda daha güvenli bir Türkiye için bu kanun
tasarısının büyük Türk milletine hayırlara vesile
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Torlak.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
On beş dakikadır.
Buyurunuz Sayın Oğan.
SİNAN OĞAN (Iğdır) Çok teşekkür ederim.
Efendim, biraz önceki sorduğum soruyu yeniden sormak istiyorum.
Ermenistanda bir deprem olduğu takdirde Iğdırlı
vatandaşlarımız bir zarar gördüklerinde DASK bunu
karşılayacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) İsterseniz
şöyle yapalım mı? Bu üçüncü soruşunuz, biz buna
yazılı, güzel bir cevap hazırlayalım, size gönderelim.
BAŞKAN Peki.
Soru-cevap bölümü bitmiştir.
Böylece, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova) Karar yeter sayısı istiyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Karar yeter sayısı, bakacağım.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım ama şimdi daha oylamaya
geçmediğim için ilk oylamada bu isteğinizi yerine getireceğim.
1inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 224 Sıra Sayılı Afet
Sigortaları Kanunu Tasarısı nın 1. Maddesinin 1inci
fıkrasındaki çeşitli afetler ve riskler ibaresinin
çeşitli afetler şeklinde düzeltilmesini ve ve bedeni ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Prof.
Dr. Haluk Eyidoğan Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Musa
Çam
İstanbul İstanbul İzmir
Kazım
Kurt Müslim
Sarı
Eskişehir İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ
(Adana) Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?..
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Kanunun adı Afet Sigortaları Kanunu olmasına
rağmen madde metninden afet dışında teminat verilmesinde
güçlükler bulunan çeşitli riskler için de sigorta ve reasürans
teminatı verilebileceği anlaşılmaktadır.
Konutlarda deprem sonucu oluşacak maddi zararların
karşılanması amacıyla oluşturulmuş bir sigorta
havuzunun teminat kapsamının genişletilip afetler için teminat
sağlaması kabul edilmekle birlikte afet dışında
çeşitli riskler ve bedenî zararlar için de teminat sağlar hâle
gelmesinin nedeni anlaşılamamaktadır. Deprem riskini temin etmek
için kurulmuş olan bir kurumun, deprem riski için aldığı
primlerden oluşturduğu fonlarını diğer riskler sonucu
oluşacak hasarların karşılanmasında kullanması
sigortacılık tekniği açısından da doğru bir
uygulama değildir. Ayrıca, zaman içinde piyasada kabul edilmeyen
bütün kötü riskler DASK tarafından karşılanır hâle
gelecektir. Maddedeki hüküm değiştirilmediği takdirde
DASKın faaliyet alanı dışında ihtiyari işlere
girmesi, sektörde faaliyet gösteren şirketlerin üretimini,
dolayısıyla sektörü olumsuz etkileyecektir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
vardır, kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
1inci madde kabul edilmiştir.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü madde
üzerinde bir önerge vardır; okutuyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 224 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının
madde metninden çıkarılmasını ve beşinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mustafa Kalaycı D. Ali Torlak Emin Haluk Ayhan
Konya İstanbul Denizli
Cemalettin Şimşek Alim
Işık
Samsun Kütahya
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Sayın Işık, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 224 sıra sayılı
Afet Sigortaları Kanun Tasarısının 3üncü maddesinde
vermiş olduğumuz önerge için söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu önergemiz, söz konusu maddenin 3üncü
fıkrasında Doğal Afet Sigortaları Kurumunu devlet denetimi
dışına alan hükmün kaldırılması ve bu kurumun
hesap, iş ve işlemlerinin, harcamalarının
müsteşarlık tarafından denetlenmesi yerine Sayıştay
tarafından denetlenmesini öngören bir önergedir.
Sayın Bakan biraz önce bir değerli milletvekilinin sormuş
olduğu soruya verdiği cevapta, kurumun kamu kaynağı
kullanmadığı gerekçesiyle Kamu İhale Kanunu kapsamı
dışında tutulduğunu söyledi.
Değerli milletvekilleri, bu kurulda, bu kurumda hiç devlet memuru
çalışmıyor mu? Kamu kaynağı kullanmıyor. demek
nasıl bir ibare? Gerçekten, anlamakta güçlük çekiyorum. Sonra, denetimden
kaçmanın anlamını anlamakta zorluk çekiyorum.
Dolayısıyla bu önergenin yerinde bir önerge olduğunu
düşünüyor ve yüce Genel Kurulun değerli üyelerinin buna destek
vereceğini ümit ediyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce, Sayın Bakana sordum.
Bugün meydana gelen depremden dolayı şu anda Kütahya ili Simav
ilçesindeki vatandaşların sokakta yağmur altında
kaldığını, çamur ve diğer
sıkıntıların içinde yaşadıklarını, buna
karşılık acil çadır ve battaniye ihtiyacının
derhâl karşılanması gerektiğini bir kez daha sizlerin
huzurunda kendisine söyledim. O süreden bu yana yaklaşık kırk
beş dakika geçti, Sayın Bakanın, gerçekten, nasıl sonuç
aldığını merak ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu ülkenin bir bölgesinde bir
felaket yaşanıyor, 19 Mayıs 2011 tarihinden bu yana
aralıksız devam eden bu sarsıntının bu Hükûmet
döneminde merak edilip de yerinde incelendiğine şahit olmadık.
Bir yıldır söylüyorum: Bu ülkenin en değerli bilim
adamları kimse, bu devletin kaynaklarından görevlendirelim. O
bölgedeki depremin özelliği nedir, fay hattında mıdır,
değil midir? Son kurduğunuz TOKİ binaları dahi fay
hattında olduğu iddia edilen bir bölgede, neden
duyarsızsınız? diye ısrarla bu konuyu gündeme getirmeme
rağmen, maalesef bugüne kadar Hükûmetin hiçbir kabine üyesinin bu konuya
duyarlı yaklaşmadığını gördüm.
Değerli milletvekilleri, kaymakam ve ilin valisi, korkusundan Bu
memlekette felaket var. diyemiyor, dediği zaman milletvekili, kafasına
vuruyor. Bunları, bunları yaşayan bir milletvekili olarak
söylüyorum. Eğer bir ilin valisi, bir ilçenin kaymakamı
vatandaştan gelen çadır talebini onu azarlayarak geri gönderiyor,
Kardeşim, başımıza iş açmayın. diyorsa vay bu
memleketin hâline! Bu insanların tamamının ölmesi mi lazım
Sayın Bakanım?
Şu anda bir milletvekilim, ilimin milletvekili, geçen hafta ilçeye
yaptığı bir ziyarette, kendi ilçe
başkanlığında yaptığı bir toplantıda
aynen şu ifadeleri kullanıyor: O adamı getirin, belediye
başkanı AKPye geçsin veya bu belediyeyi mutlaka AK PARTİ
almalı, yoksa camileriniz yapılmaz. diyebiliyor.
Değerli milletvekilleri, bu ilin milletvekili, o ilçede kendi
yöneticilerine, var olan belediye başkanının bir başka
muhalefet partisinde olmasından dolayı Simavın
dosyalarına bakmıyorum. diyebiliyorsa, size ve kamuoyunun
vicdanına bu düşünceyi havale ediyorum. Şimdi, anlıyorum ki
bir yıldır feryadımızın duyulmamasının
sebebi, o ilçenin belediye başkanının AKPli
olmamasıymış! Bu milletvekilini buraya gelip sizlere hesap
vermeye davet ediyorum, bu sözünü bu kürsüden yüce milletimizin önünde geri
almaya davet ediyorum. Özür dilemelidir Kütahyalılardan. Milletvekili
olabilirsiniz, sizin dışınızdaki bir parti o belediyeyi
almış olabilir ama orada yaşayan insanlar belediye
başkanlığında başka partiye, milletvekilliğinde
size oy vermiş olabilirler. Şimdi, kendisine oy veren insanlara
hakaret eden bir anlayışı sizlerin vicdanına sunuyorum.
Bu ilçenin ve bu ilin feryadına, lütfen Sayın Bakanım,
son kez, bir kez daha söylüyorum, lütfen kulak veriniz. Orada insanlar
perişan, orada insanlar can kaygısında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Devamla) Çok teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
3üncü madde kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
4üncü madde kabul edilmiştir.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
5inci madde kabul edilmiştir.
6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
6ncı madde kabul edilmiştir.
7nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 224 sıra sayılı Kanun
Tasarının 7 nci maddesinin ikinci fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı Emin
Haluk Ayhan Alim
Işık
Konya Denizli Kütahya
D.
Ali Torlak Cemalettin
Şimşek
İstanbul Samsun
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ
(Adana) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Hayır,
katılmıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Binalarda deprem sonucu meydana gelebilecek maddi zararların
karşılanmasını teminen zorunlu deprem sigortası
üzerine oluşturulmuş sistemin devam ettirilmesi, diğer afetlerle
ilgili sigortacılık uygulamaları olması nedeniyle
DASKın bu alanlara girmemesi öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
7nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
7nci madde kabul edilmiştir.
8inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 224 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 8 inci maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı Emin
Haluk Ayhan Alim
Işık
Konya Denizli Kütahya
D.
Ali Torlak Cemalettin
Şimşek
İstanbul Samsun
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ
(Adana) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Hayır,
katılmıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurum tarafından üstlenilen riskler için ulusal ve
uluslararası piyasalardan uygun koşullarda yeterli koruma
sağlanamaması hâlinde, Bakanlar Kurulunca belirlenecek
kısmının uygun bir bedel karşılığında
Devlet tarafından taahhüt edilebilmesi DASKın
varlığını tartışmalı hale
getireceğinden maddenin çıkarılması öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
8inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
8inci madde kabul edilmiştir.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
9uncu madde kabul edilmiştir.
Böylece, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm geçici 1 ve geçici 2nci maddeler dâhil 10 ila 18inci
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Eskişehir Milletvekili Kazım Kurt konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Kurt. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT (Eskişehir) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın milletvekilleri, 224 sıra sayılı Yasa
Tasarısının ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Biliyorum acele ediyoruz ama biraz sabırla bu işi
değerlendirirsek
Aceleye gerek olmadığını
düşünüyorum çünkü bu tasarı 29/8/2008 tarihinde 3724 sayıyla
Meclise sunulmuş ve zaten o tarihten beri bekliyor. Dolayısıyla,
bir on dakikanın, yirmi dakikanın çok önemi
olmadığını düşünüyorum.
Ancak burada şöyle bir eksiklik var: 2008den sonra hiçbir
değişiklik yapılmadan tekrar aynı tasarıyı 2012de
sunuyoruz. Oysa, o tarihten sonra Türkiyede çok daha farklı bazı
felaketler oluştu, doğal afetler oluştu. Özellikle Alim Beyin
ısrarla üstünde durduğu Kütahya ve ondan sonraki dönemde Van
depremleri bu işte ciddi anlamda eksiklikler olduğunu ortaya koydu.
Bir kere, kanun hükmünde kararnameyle 1999 depreminden sonra bir düzenleme
yapılmış olması ve bu kadar yıl geçtikten sonra kanun
hükmünde kararnamenin yasa hâline dönüştürülmesi öncelikle bir olumlu
adım ama 99dan bu yana yapılan işlere
baktığımız zaman çok başarılı
olunmadığı ortaya çıktı.
Şunu çok net olarak ortaya koymamız lazım: Zorunlu
olmasına rağmen şu zamana kadar başarı
oranımız yüzde 23 yani deprem sigortası, zorunlu deprem
sigortası yapılması gereken binaların ancak yüzde 23ünü
sigortalayabilmişiz. Şimdi yasa hâline getirdiğimiz takdirde ne
kadarını sigortalayabileceğiz? Bunun yasayla ya da uygulamayla
çok alakalı olmadığını düşünüyorum; bu, ciddi
anlamda bir eğitim, bir kültür işi. Eğer bu eğitim ve
kültür işini gerçekleştiremezsek zorunlu sigorta uygulamasından
olumlu bir sonuç çıkmayacağını düşünüyorum. Daha
önceki dönemlerde eğer bu sigorta gerçekten zorunlu ve düzgün
uygulanmış olsaydı Vanda deprem sonrası uygulamadan 800 milyon
Türk lirası tazminat ödememiz gerekecek idi ama Vanda bu uygulama olumsuz
yapıldığı için ancak 68 milyon lira tazminat
ödeyebilmişiz. Demek ki başarı oranımız çok düşük
bir alan. Bunun bakış açısıyla ilgili olduğunu
düşünüyorum. Eğer depremi önleyecek ya da doğal afeti önleyecek
önlemleri almıyor isek bu konuda ciddi anlamda bir görev yapmıyor
isek depremden sonra tazminat ödeme konusunda devletin
sorumluluklarını başka taraflara yıkmaya
çalışmanın çok doğru bir mantık
olmadığı ortadadır.
Bu tasarının özellikle 16ncı maddesi aynen bu
söylediğim bakış açısını
yansıtmaktadır. Bu maddede diyor ki: Devlet, zorunlu olarak sigorta
yaptırmayanlara kendi görevlerini yapmaz. Şimdi, böyle bir şey
olmaz. Devlet sosyal bir devlet ise, vatandaşlarının
başına gelen her türlü felakette üstüne düşen görevi yapmak
zorundadır. Siz, şimdi Zorunlu deprem sigortasını
yaptırmadınız, o hâlde ben sizin zararınızı
gidermem. mantığıyla yaklaşan bir devlet
olamazsınız. Çağdaş ve gelişmiş ülkelerde
vatandaşın tüm zararının sorumluluğu doğrudan
devlete aittir ancak bu madde, devletin bu sorumluluğunu başka tarafa
yıkmak için, başka tarafa ciro etmek için uygulanan bir yöntemdir.
Belki de bu işin en yanlış tarafı budur. Yıllardan
beri kanun hükmünde kararnameyi yasa hâline getirmemekten dolayı ortadaki
demokrasi ayıbını kaldıralım diye bu işe destek
vermeye çalıştık hem Komisyonda hem şu anda Mecliste ama bu
bakış açısını mutlaka değiştirmek
durumundayız çünkü Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devleti
olduğunu kabul etmiş ve sosyal devletin zorunlu görevlerini yerine
getirmekten kaçınamaz. Ancak kanunun gerekçelerine
baktığımız zaman da devletin ya da Hükûmetin bu olaya
bakışının tamamen, ekonomik anlamda bir Al gülüm, ver
gülüm. işi, mantığı içerisinde olduğu ortaya
çıkmakta. Kırsal kesimde, yani nispeten kente göre daha az
denetlenen, daha az kontrol edilen binaların olduğu bölgelerde deprem
sigortası zorunlu değil. Oysa Vanda ve Kütahyada gördük ki
kırsal kesimde tehlike daha büyük, risk daha büyük ve can kaybı daha
büyük. Ama biz şimdi, oraya sigortayı zorunlu olmaktan
çıkarıyoruz, keyfî bir uygulama hâline getiriyoruz ve onu
getirdiğimiz zaman da şu gerekçeyle getiriyoruz ki esas
yanlış buradadır, esas olaylara bakış
açısındaki tehlike buradadır. 15inci sayfada 10uncu maddenin
gerekçesi: Köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlarca köy
yerleşik alanları ve civarında yapılan binalarda, belediye
denetiminin olmaması, buralarda yaşayanların genel olarak gelir düzeylerinin
düşük olması ve bu alanlarda sigorta sunumunun zorluğu gibi
nedenlerle bunları zorunlu deprem sigortasından beri
kılıyoruz. Oysa esas risk, esas tehlike, esas sorumluluk
alınması gereken alanlar belki de buralar. Ticari alanlarda,
sınai alanlarda belki başka türlü bu risklerin ortadan kaldırılması
mümkün ama kırsal kesimde hem devletin sorumluluğu hem zorunlu deprem
sigortasının zorunluluğunu sağlayacak bir formülü bulmak
durumundaydık, bulmak zorundaydık ancak bunu gerçekleştirmekte
maalesef geç kaldık. Buna rağmen, sigortanın
yararlarını eğitimle ve öğretimle anlatarak belki bu
işi gerçekleştirebiliriz, çok
daha başarılı bir sonuca ulaşabiliriz ve Türkiye'de
keşke Parlamentoyu ve yasamayı ciddiye alan bir mantıkla
işe yaklaşsak farklı bir yasa yapabilirdik.
Şu anda yapmakta olduğumuz yasanın eski kanun hükmünde
kararnameden çok büyük bir farkı yok. Hangi alanda, hangi konuda
farklı bir nokta olduğu konusunda hiçbir arkadaşımın
da somut olarak söyleyebileceği bir şey olmadığını
sanıyorum ve yine de 1999dan 2012ye doğru ancak kanun hükmünde
kararnameyi yasa hâline getirmenizden dolayı teşekkür ediyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) Bitir bitir, hepsini bitir!
KAZIM KURT (Devamla) Bitiriyorum.
Bu kadar acele etmenizden dolayı da tekrar size teşekkür
ediyorum ve saygılar sunuyorum. İyi akşamlar diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Kurt.
Söz talebi? Yok.
Soru-cevap yok.
İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
10uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 224 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve ikinci
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı D.
Ali Torlak Emin
Haluk Ayhan
Konya İstanbul Denizli
Cemalettin
Şimşek Alim
Işık
Samsun Kütahya
(1) 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki
bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete
tâbi taşınmazlar üzerinde inşa edilmiş binalar, bu
binaların içinde yer alan ve ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla
kullanılan bağımsız bölümler, kamu binaları, köy
nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanlarca köy yerleşik
alanları ve civarında ve mezralarda yapılan binalar ile
doğal afetler nedeniyle Devlet tarafından yaptırılan veya
sağlanan kredi ile yapılan meskenler zorunlu deprem sigortasına
tâbidir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Hayır,
katılmıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kamu yararı açısından büyük önem arz eden ve tamamı
iş yeri olan binalar, köy yerleşim alanlarında yer alan kanun ve
yönetmelikler ile mühendislik kural ve kaidelerine göre yapılan meskenler
ile kamu binalarının kapsam dışında tutulması,
tasarının sigortalanmayı kolaylaştırıcılığıyla
ters düşmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
10uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
10uncu madde kabul edilmiştir.
11inci madde üzerinde bir redaksiyon talebi vardır.
Buyurunuz.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri)
Sayın Başkanım, 6083 sayılı Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunla tapu sicil
müdürlüğü tapu müdürlüğü olarak değiştirildiğinden,
görüşülmekte olan 224 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 11inci maddesinin (2) numaralı
fıkrasında yer alan tapu sicil müdürlükleri ibaresinin tapu
müdürlükleri olarak redaksiyona tabi tutulmak suretiyle
değiştirilmesini takdirlerinize sunuyorum.
BAŞKAN
Bu redaksiyon talebiyle birlikte 11inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
12nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
13üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
14üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
15inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
16ncı
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 224 sıra sayılı Kanun Tasarısının
16ncı maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mustafa
Kalaycı Emin
Haluk Ayhan Alim
Işık
Konya Denizli Kütahya
D.
Ali Torlak Cemalettin
Şimşek
İstanbul Samsun
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Zorunlu deprem
sigortası kapsamındaki binalar için, Devletin konut kredisi açma ve
bina yaptırma yükümlülüklerinin, zorunlu deprem sigortası
yaptırılmamış olmasının tespit edilmesiyle
birlikte ortadan kalkması sosyal devlet ilkesi ile
bağdaşmamaktadır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
16ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Geçici madde
1i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Geçici madde
2yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
17nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
18inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Böylece ikinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Afet Sigortaları Kanunu
Tasarısı ve Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname açık oylama sonucu:
|
Kullanılan Oy Sayısı |
: |
237 |
|
Kabul |
: |
220 |
|
Ret |
|
16 |
|
Çekimser |
|
1(x) |
|
Kâtip Üye Muhammet
Bilal Macit İstanbul |
Kâtip Üye Fatih Şahin Ankara |
Tasarı böylece kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 10 Mayıs
2012 Perşembe günü, alınan
karar gereğince, saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 23.22
(x) 201 S. Sayılı Basmayazı 8/5/2012 tarihli 103üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Bu ifadelere ilişkin düzeltme bu birleşim Tutanak Dergisinin 286ncı sayfasındadır.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifadeler bu birleşim Tutanak Dergisinin 271inci sayfasında yer almaktadır.
(X) 224 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.