TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
111inci
Birleşim
24
Mayıs 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Necip Fazıl Kısakürekin ölümünün 29uncu yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
2.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Dünya Uygur Türklerinin 4üncü Olağan
Kurultayına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı
3.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün,
Tekirdağın çevre sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun gündem
dışı konuşmaya verdiği cevaba ilişkin
konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sedef Küçük ve 19 milletvekilinin, Marmara Denizinde canlı
yaşamını ve tür çeşitliliğini tehdit eden
kirliliğin neden olduğu sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/289)
2.- MHP Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, AKP İktidarı döneminde
afet ve acil müdahale mevzuatında yapılan değişiklikler ve
getirilen yeni yapılanma sonuçlarının Van depremindeki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/290)
3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet
Hilal Kaplan ve 22 milletvekilinin, Kocaeli ilinin Derince ilçesinde bulunan
tehlikeli atıkların ortaya çıkardığı
kirliliğin ve var olan atığın bertaraf yöntemlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/291)
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Necip Fazıl Kısakürekin ölüm yıl
dönümüne ve Uygur Türklerinin Türkiye'nin yardımına ve desteğine
ihtiyacı olduğuna ilişkin açıklaması
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut
Kapılarının Ortak Kullanımına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/427) (S.
Sayısı: 7)
3.- Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu Raporları (1/486) (S. Sayısı: 233)
IX.- OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut
Kapılarının Ortak Kullanımına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin, 2012nin
ilk üç ayında kurulan ve tasfiye edilen şirket sayısına
ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/6459)
2.- Konya Milletvekili Atilla Kartın,
Seydişehirde aşırı yağış ve don nedeniyle
çiftçilerin mağduriyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/6471)
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlığın KPSS puan sıralamasına
göre başvuracak adaylar arasından mülakat ile personel
alımına ve mülakat sınavının tarihinden kaynaklanacak
mağduriyete ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcının cevabı (7/6666)
24 Mayıs 2012 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Necip Fazıl Kısakürekin vefat yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Muşa
aittir.
Buyurun
Sayın Muş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Necip Fazıl
Kısakürekin ölümünün 29uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günayın cevabı
MEHMET
MUŞ (İstanbul) Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; bugün İslam coğrafyasının son dönemlerde
yetiştirdiği ender mütefekkirlerden biri olan Necip Fazıl
Kısakürekin ölümünün 29uncu seneidevriyesi sebebiyle gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Üstat
Necip Fazıl Kısakürek, entelektüelliğin sözde münevverler
tarafından dumura uğratılıp fetret dönemine sokulduğu
bir zeminde verdiği eserler ve fert ve topluma
kazandırdığı ufuk sayesinde entelektüelliğin
Nasıl?ını 20nci yüzyılın insanlarına
göstermiş ve bu yüzyıldan sonra gelecek kuşaklara da örnek
olmuştur.
Üstat
Necip Fazıl, sadece şiir alanında değil, edebiyatın
tüm alanlarında eser vermiş bir mütefekkir, sanat ve aksiyon
adamıdır. Tanzimattan bu yana Doğu medeniyetinden yani kendi öz
medeniyetinden kopmuş, doludizgin Batılılaşma sürecine
girmiş ve bu süreçte ruhi ve manevi unsurlarını
Batının ve emperyalizmin maddeci saldırılarının
açık hedefi hâline getiren bir milletin karşısına Durun
kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak/ Haykırsam
kollarımı makas gibi açarak/ Durun, durun bir dünya iniyor
tepemizden/ Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden. diye
haykırarak dikilmiştir.
Üstat
Necip Fazıl, kendisini anlayanlara ve peşine düşenlere,
yaşanmaya değer bir hayat vizyonu kazandırmıştır.
Toplumun aydınlanmasının önce ferdin aydınlanmasından
geçtiğine işaret ederek, çile olarak
adlandırdığı fertteki fikrî tekâmülün gerekliliğini,
yaptığı konferanslarda ve verdiği eserlerde
işlemiştir.
Üstat,
aynı zamanda Büyük Doğu Dergileri ve İdeolocya Örgüsü
adlı eserleriyle içtimai bir nizam ortaya koymuştur.
Üstat
Necip Fazıl bu kadim medeniyetin gençliğini kökü ezelde ve dalı
ebette bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine,
estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik olarak
tanımlamış ve onlara şu şekilde seslenmiştir:
Genç
adam! Bundan böyle senden beklediğim
Manevi
babanın tabutunu musalla taşına
Anadolu
kıtası büyüklüğündeki dava taşını da
gediğine koymandır.
Yakın
zaman gençliğinin ufkunu bir güneş edasıyla aydınlatan bu
büyük deha, inancından gelen aşk ve şevk ile mücadelesinden,
aksiyonundan bir an bile geri durmamıştır. Bu deha, hakikati
eğip bükmeden anlatmak ve savunmak için verdiği eserler ve
yaptığı konuşmalar sebebiyle birçok cezai müeyyideye
çarptırılmıştır. Ömrünün büyük bir
kısmını hapishane koğuşlarında ve mahkeme
koridorlarında tüketmiştir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yürüttüğü
fikir mücadelesinde hiçbir suretle yılmamış ve
korkmamıştır. Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.
düşüncesindeki üstat, bu tavır ve duruşu ile yine son dönemin en
büyük kararlılık ve idealistlik örneği olarak
karşımızda durmaktadır. Üstat bu kararlılık ve
idealistliğini yine şu dizelerde dile getirmektedir:
Tohum
saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe
varmayan mızrak utansın!
Hey
gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan
doğuran kısrak utansın!
Ustada
kalırsa bu öksüz yapı,
Onu
sürdürmeyen çırak utansın!
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üstat, zamanı ve mekânı
kendi omuzlarına emanet olarak almış ve döneminde millete
karşı oynanan oyunların iç yüzünü görmüş, bunları
ifşa etmiştir. Bu aziz milletin haykıran dili ve yazan eli
olmuştur. Üstat Necip Fazıl verdiği eserlerle Türk düşünce
dünyasının iz bırakan önderlerindendir. Üstadın bu iz
bırakışı ve kalıcılığı onun ruhu
ve fikri her daim maddeden üstün tutmasındadır.
Konuşmama
son vermeden önce Üstat Necip Fazılı rahmetle anarken onun o kutsal
mücadelesini saygıyla selamlıyor ve sözlerime üstadın şu
dizeleriyle son veriyorum:
Ana
rahmi zahir, şu bizim koğuş!
Karanlığında
nur, yeniden doğuş!
Sesler
duymaktayım; Davran ve boğuş!
Sen
bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk
ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im,
sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek
de sevinin, eve dönsek de!
Sanma
bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın
elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün
doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir.
Bu
duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyor,
hayırlı çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, Dünya Uygur Türklerinin 4üncü Olağan
Kurultayı hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Mehmet
Şandıra aittir.
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Dünya Uygur Türklerinin 4üncü
Olağan Kurultayına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günayın cevabı
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizleri şahsım adına, Uygur Türkleri adına, sürgünde
yaşayan, kendi ülkesinde mazlum olan, masum Uygur Türkleri adına ve
onların Sayın Başkanı Rabiya Kadir Hanımefendi
adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 14-17 Mayıs 2012 tarihleri arasında Japonyanın
başkenti Tokyoda 4üncü Dünya Uygur Türkleri Kongresi yapıldı.
Uygur Türkleri kendilerine uygulanan mezalimi, esareti kongre süreçleri
başlatarak varlıklarını, kimliklerini, dillerini,
egemenliklerini devam ettirmek iddiasını yaşatmaya ve dünyaya
mal etmeye çalışıyorlar. Bunun için, hemen her ülkenin
yardımına ihtiyaçları var ama herkesten ve her ülkeden önce
Türkiyenin korumasına ihtiyaçları var.
4üncü
kongreye ne yazık ki ülkemiz ev sahipliği
yapamamıştır. Bana göre bunun utancı hepimiz için
ağır bir vebal olarak omuzlarımızda kalacaktır.
Japonya Parlamentosu ev sahipliği yapmış ve Japonya Parlamentosunda
çok sayıda Japon milletvekilinin, 1 İtalyan milletvekilinin ve
Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Haluk Ahmet Gümüş ve Sayın
Malik Ecder Özdemirle birlikte Milliyetçi Hareket Partisi adına,
Sayın Genel Başkanımız adına, grubumuz adına ben
bu kongreye katıldım.
Bir
halkın, bir milletin çığlıklarını dinledik. Kendi
doğdukları topraklarda, kendi yaşadıkları topraklarda,
çok uzun yıllar bağımsız, egemen devlet olarak
yaşadıkları, devletler kurdukları topraklarda bugün Uygur
Türkleri esir olarak yaşamaktadır. Özgürlüklerinden yoksun,
kültürlerini yaşayamayan, inançlarını yaşayamayan ve
dünyanın gözü önünde bu insan hakları ihlallerinin çok yoğun
yaşandığı Doğu Türkistanda yaşamaktadırlar.
Doğu Türkistan, sizlerin de bildiği gibi, bizlerin ata yurdudur. Doğu
Türkistan yalnız Uygur Türklerini ilgilendirmiyor.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle Sayın Hükûmete sözüm. Küresel güç olmak
iddiasında, büyük oyuncu olmak iddiasında olan AKP Hükûmeti Uygur
coğrafyasının farkında bile değil. Uygur
coğrafyası Çinin, Hindistanın Rusyanın ortasında 1
milyon 850 bin kilometrekare genişliğinde devasa bir yurt.
İnanınız ki 21inci yüzyılın küresel
savaşları bu toprakların etrafında şekillenecek.
Buraya bizim bigâne kalabilmemiz akıl dışı bir hadise ama
ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi bir milletvekilini, Sayın
Hükûmet bir üyesini Uygur Türklerinin bu önemli kurultayına, bu siyasi
toplantısına temsilci olarak bile gönderememiştir. Üzüntü verici
bir hadise.
Çin
Cumhuriyetinin bu konuyu sorun hâline getirmiş olması onların
sorunu ama biz, soydaşlarımız olan ve yoğun bir insan
hakları ihlali altında 21inci yüzyılda esir yaşayan bu
kardeşlerimizin ızdırabına kulaklarımızı
tıkayamazdık, tıkamamalıyız. Bu, her şeyden önce
Türkiyenin zararına bir davranıştır.
Değerli
Grup Başkan Vekilim, Rabiya Kadir, bu kongrede 3üncü defa Uygur Türklerinin
Başkanı seçilmiştir ama ne yazık ki Hükûmetiniz, Rabiya
Kadiri Türkiyeye sokmamaktadır. Japonya Parlamentosu onu bir siyasi
kimlik olarak kabul ediyor, Çin Hükûmeti Japonyaya nota veriyor, buna
rağmen reddediyor ama Türkiye, maalesef Rabiya Kadiri
sakıncalı bir insan diye niteleyip
Kadın ağlıyor, ağlıyor.
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Amerika sokuyor mu?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Amerikada yaşıyor.
AHMET
İHSAN KALKAVAN (Samsun) Amerika öyle istediği için.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Amerikada yaşıyor.
Nerede
yaşayacak, kime sığınacak? Bu utanç bize yeter.
Değerli
Hükûmet, değerli iktidar partisi grubu; bunlar bizim
soydaşlarımız ve 21inci yüzyılda insan hakları
ihlalleri, biz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Çevremizdeki halkların hakkını savunmak
noktasındaki Hükûmetin kendi soydaşlarımızı görmezden
gelmesini kabul etmek mümkün değil.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı konuşmalara Hükûmet adına Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakanım.
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İzmir) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; 2 arkadaşımız
iki önemli konuyu gündem dışı burada dile getirdiler. Ben de
zaman ölçüsü içinde kendilerine kısaca görüşlerimi, Hükûmetimizin
yaklaşımını sunmaya çalışacağım.
Önce
Sayın Şandırın ve bazı
arkadaşlarımızın, Tokyoda yapılan Uygur Türkleri
Kongresine katılmış olmasından ötürü kendilerine
teşekkür ederim. Elbette dünyanın her tarafından hem kendi
soydaşlarımızın hem de bütün insanlığın
sorunlarıyla ilgilenmek, insan hakları sorunuyla ilgilenmek bu
çağda hepimizin görevidir ama benim, her zaman üslubuna fevkalade önem
verdiğim Sayın Grup Başkan Vekili kendi çabalarını burada
önemle aktarırken başka çabaları da görmezden gelmese
sanıyorum daha iyi olur ve hepimiz için de daha yararlı, ülkemiz için
de daha yararlı olur.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çabalarınızdan haberdar olursak iyi olur.
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Sayın
Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan bu son dönemde Uygur
Bölgesini ziyaret etmişlerdir ve sanıyorum bu, tarihimizde ilktir.
Daha önce Cumhurbaşkanı ve
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Daha önce Sayın Devlet Bahçeli de gitmişti.
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Sayın Bahçeli
herhâlde Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatından
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Devlet Bahçeli Uygur Bölgesine
gitmedi, Çin Seddinde kaldı sadece.
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Başbakan ve
Cumhurbaşkanı sıfatıyla yapılmış ilk
ziyaretlerdir, bu düzeyde daha önce ziyaretler
yapılmamıştır. Ve Tokyoda Sayın
Şandırın da katılmış olduğu toplantı
sırasında basın mensuplarına Uygur Türkleri adına
sözcülük görevini yapan Sayın Rabiya Kadir Bir Türk
Başbakanının, bizim topraklarımıza ayak
bastığı için Uygurları ne kadar mutlu ettiğini sizin
tasavvur etmeniz mümkün değildir. İnsanlarımız yediden
yetmişine kadar bir yetim çocuğun başını
okşadığınızda nasıl mutlu oluyorsa bütün Uygur
Türkleri öyle sevindiler. Uygur halkının üzerine bir güneş
doğmuş gibi oldu. sözleriyle, Sayın Şandırın
esirgediği şu anda, bir anlamda, takdiri doğrudan doğruya
Sayın Rabiya Kadir ifade etmiştir.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ben üzüntülerimi ifade ettim Sayın Bakanım.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Yeterli değil Sayın Bakan, yeterli
değil.
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Biz dünyanın her yerinde hem
soydaşlarımızın demin söylediğim gibi hem de bütün
insanların insan hakları sorunlarıyla yakından ilgileniyoruz
ama Herhangi bir kriz çıkmasın. dikkati içinde de devlet
yöneticileri olarak sorumlu davranmaya çalışıyoruz.
Çin,
bizim çeşitli alanlarda iş birliği
yaptığımız, dünyada gelişen büyük devletlerden bir
tanesi. Çinin iç işlerine karışmak gibi bir kaygımız
yok ve biz Uygur Türklerini Çinle aramızda bir sorun vesilesi değil;
bir barış, dostluk, kaynaşma, kardeşlik köprüsü yapmak için
uğraşıyoruz.
İlk
defa bu yılın nevruz ayında Ankarada Türk Ocağı
Binası önünde yaptığımız nevruzda Uygur Bölgesinden bir
kültür topluluğu geldi, doğrudan doğruya Uygur Türklerini temsil
eden bir topluluk geldi; bu da tarihimizde ilktir, daha önce böyle bir temsile
izin ve imkân verilmemişti.
Biliyorsunuz
ki dünya 21inci yüzyılda yeniden kuruluyor yani 20nci yüzyılın
o çatışmalı dünyası, 20nci yüzyılın kavgalı
dünyası, 20nci yüzyılın komünizm-kapitalizm, sol-sağ diye
bölünmüş olan dünyası yerine, şimdi insan hakları temeli
üzerinde doğuda da batıda da yeni bir dünya kurmaya
çalışıyoruz ve bundan biz etkilendiğimiz gibi Çin de
etkileniyor. Çin Sincan bölgesinden ilk defa bir kültür topluluğu bizim
ülkemize geldi ve hemen arkasından, Sayın Başbakanla giden
heyette ben de vardım, çok ciddi bir hüsnükabul gördük ahali içinde, büyük
bir sevgi var. Ama bizim Uygur Türkleri, hem onlara bir misilleme olmasın
hem aramızda bir sorun olmasın diye bir dikkatimiz var.
MUHARREM
VARLI (Adana) Suriyenin iç işlerine niye karışıyorsunuz
Sayın Bakan? Irakın iç işlerine niye
karışıyorsunuz? Onlar daha yakın
komşularımız.
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) Ama bu, Uygur Türklerinin
koşullarının gittikçe iyileştiği gerçeğini
görmemizi göz ardı etmemize vesile olmasın. Bu dikkat içinde
davranıyoruz.
Ben çok teşekkür ederim arkadaşlarımıza, buraya giden
arkadaşlarımıza. Ama bizim de konuyu çok yakından takip
ettiğimizi ve Başbakan ve Cumhurbaşkanı düzeyinde Sincan Bölgesinin
ilk defa ziyaret edildiğini de bu vesileyle bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Mehmet
Muş kardeşim de, bugün, büyük şair Necip Fazılın
yıl dönümü vesilesiyle onun şiirlerinden güzel alıntılar
yaparak bir kadirbilirlik örneği sergiledi. Necip Fazıl,
örneğin, bakın, 20nci yüzyılın nasıl
çatışmalı bir yüzyıl olduğunun çarpıcı
örneklerinden bir tanesidir. Bugün olsa, belki -21inci yüzyılda- Necip
Fazıl ve Nazım Hikmet çeşitli toplantıların
ateşli hatipleri ve büyük şairleri olarak belli platformlarda
buluşabilirlerdi ama o dönem insanları birbiriyle
çatıştıran bir dönemdi, toplumları kendi içinde
çatıştıran bir dönemdi. Bunun toplumlar da, insanlar da bedellerini
ödediler. Bugün, bir mısrası bile bir destan gibi kabul edilen ki
başka bir ekolden bir edebiyatçı tarafından, Yaşar Nabi
tarafından bir mısrası bir destan gibi kabul edilen Necip
Fazıl, bir dönem Türkiyede çok ciddi bedeller ödedi. Şimdi,
Altındağ Belediyemiz Ulucanlar Hapishanesini bir müzeye çevirdi.
Orada, bakıyorum, işte, Hüseyin Cahit Yalçından -doksan
yaşındaki Hüseyin Cahit Yalçın orada hapse girmiş- Necip
Fazıla, Necip Fazıldan Nazım Hikmete, Yılmaz Güneye,
Metin Tokere, oradan geçmeyen iyi kötü eli kalem tutan insan
kalmamış. Bunları yaşadı bir dönem toplumumuz.
Şimdi bunları geride bırakmaya, biz bunları
barıştırmaya çalışıyoruz. Bugün, Kültür ve Turizm
Bakanlığı, örneğin Necip Fazılı, Nazım
Hikmeti, Fazıl Hüsnüyü, Sezai Karakoçu birbirinden
ayırmaksızın, bunlar bizim dilimizin, kültürümüzün,
edebiyatımızın başyapıtlarını ortaya
koymuş insanlardır diye hepsini sahiplenmeye ve hepsinden güzel
eserleri tekrar milletin bilgisine, beğenisine sunmaya
çalışıyor. Galiba gelmemiz gereken nokta budur. Yani biz,
Mevlânânın söylediği gibi, düne ait ne varsa düne terk ederek Dünle
beraber geçti cancağızım/ ne varsa düne ait/ Şimdi yeni
şeyler söylemek lazım. diyor ya, yani yeni şeyler söylemeye,
biraz daha barış dili, biraz daha kardeşlik dili, biraz daha
dostluk dili kullanmaya özen göstermeliyiz.
Arkadaşımız,
Necip Fazıldan çok güzel alıntılar yaptı, ben de, izin
verirseniz
O, tabii bir hatiptir, ideolojik bir şairdir elbette.
Doğrudan doğruya Büyük Doğu mücadelesi, onun, bir ekol kurmak
konusunda bir büyük mücadelesinin bayrağı olmuş olan bir
eserdir, ama bütün o yönlerinin yanı sıra aynı zamanda bir
İstanbul şairidir. Ben İstanbul şairlerine yüreğimde,
beynimde, belleğimde ayrı bir yer veriyorum çünkü İstanbul
gerçekten bizim müstesna şehirlerimizden birisi ve bir eski İstanbul milletvekili
olarak ve
29 Mayısta da İstanbulun tekrar bizim kültürümüzün
dünyaya açılan bir kapısı olmasının o mutlu yıl
dönümünü yeniden yaşayacağız.
Ruhumu
eritip de kalıpta dondurmuşlar,
Onu
İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde
tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim,
O,
benim zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği
altın yaldız, suyu telli pulludur,
Ay ve
güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle
toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve
kavuşmuş rüyalar onda, onda misale.
Yedi
tepe üstünde zaman bir gergef işler.
Yedi
renk, yedi sesten sayısız belirişler.
Eyüp
öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada
rüzgâr uçan eteklerden sorumlu.
Her
şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından,
Hâlâ
çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.
Ana
gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar,
Güleni
şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar.
Şiirini
yazmış bir büyük şairdir.
Rahmetle,
minnetle anıyorum ülkemize, dilimize, kültürümüze hizmet etmiş
olanları ve ta buradan Uygura kadar Türk dünyasının
gelişmesi, güzelleşmesi için emek veren ve çile çekenleri.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, Tekirdağın çevre sorunları
hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülüye aittir.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.-
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, Tekirdağın çevre
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tekirdağ ilinin yaşadığı bir çevre sorunuyla ilgili
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle bütün Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, Tekirdağ ilimiz Türkiye için önemli bir sanayi ve
tarım kentidir. Yine, artan nüfusu ile de büyükşehir olacak iller
arasında da yerini almıştır. Çorlu ilçemiz de Tekirdağ
ilinin en büyük ilçesi olup maalesef ülkenin gündemine şehrin hemen dibine
yapılacak -tehlikeli atıkları da kapsayan- bir çöp depolama
tesisiyle gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, AKPnin iktidarı döneminde 2005 yılında
çıkan bir kanun var, adı Toprak Koruma Kanunu. Bu Kanunun 13üncü
maddesi tarım arazilerinin sadece tarımsal amaç ile
kullanılabileceğini düzenlemiş fakat madde metnine birkaç
istisna getirilerek tarım arazilerinde yenilenebilir enerji üretmek için
faaliyette bulunulabileceğini bir istisnai madde olarak
bağlamış. Yasal mevzuatımız bu.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, hikâyemiz nasıl başlıyor? Bir firma
bu istisnadan yararlanmak için EPDKya müracaat ediyor ve yaklaşık
250 bin insanın yaşadığı Çorlu ilçesinin şehir
merkezine
Bundan
sonrası daha ilginç. Başta Çorlu halkı, bilim adamları,
çevre kuruluşları, yaptıkları araştırmalar ve
ortaya koydukları raporlar neticesinde, bu tehlikeli atık tesisine karşı
olduklarını her platformda dile getiriyorlar ve bu lisans belgesi ile
faaliyet arasında fark olduğunu söylüyorlar.
Şimdi,
sizlere, elektrik üretmek için kurulan tesisinin Bakanlıktan
aldığı ÇED belgesindeki bazı faaliyetleri
sıralayayım:
Elektrik
üretecek tesisin faaliyet alanları: Yılda 60 bin tehlikeli varilin
temizlenmesi, bitkisel atık yağların geri kazanımı,
tıbbi atıkların gömülerek depolanması, akü ve pil
atıklarının gömülerek depolanması, ömrünü
tamamlamış her türlü lastik atıklarının geri dönüşümü
Daha bir sürü tehlikeli atıkların depolanması. Bu faaliyetlerin
hiçbirinin elektrik üretmekle bir ilgisi olmamasına rağmen
Bakanlık tarafından bu faaliyetlerin hepsine ÇED uygundur belgesi
veriliyor.
Sayın
milletvekilleri, olayın son bölümü daha da vahim. Firma, Çorlu
Belediyesine ruhsat almak için müracaat etmiş. Çorlu Belediyesi de, az
önce anlattığım gibi, bu sebeplerden ötürü bu talebi haklı
olarak reddediyor; halkının, vatandaşların zehirlenmesine
karşı çıkıyor. Ancak sonra ne oluyor biliyor musunuz? Hani
bir bakanlık kuruldu, Meclisten kaçırılarak, KHKyla, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı. Bu Bakanlığa birçok
yetkiler verildi yine KHKyla. Bunlardan biri de, belediyelerin, yerel
yönetimlerin yerine geçerek karar alması yetkisi.
İşte
bu Bakanlık, tepeden inme, kimseye sormadan, danışmadan,
halkın, vatandaşların, yerel yönetimin karşı
çıktığı bir noktada, 17 Şubat 2012 tarihinde tüm bu
işlemler için izin veren ruhsatı verdi ve onayladı. Şimdi
son durum bu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, şehre
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Orman
ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, Hükûmet
adına, gündem dışı konuşmaya cevap verecektir.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum efendim.
Evvela
bugün gerçekten mübarek bir gün. Bütün milletimizin ve sizlerin Regaip
Kandilini tebrik ediyorum. İnşallah bu güzel günlerin ülkemizin
birlik, beraberlik ve kardeşliğinin daha da pekişmesine vesile
olmasını canıgönülden temenni ediyorum.
Özellikle
ben Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Emre Köprülünün burada izah
ettiği bazı konulara cevap vermek için söz aldım. Bu vesileyle
aynı zamanda Tekirdağla alakalı bazı
yatırımları da dile getirme fırsatı verdiği için
kendisine teşekkür ediyorum.
Şimdi
efendim, Sayın Emre Köprülünün bahsettiği -katı atıktan
ziyade- enerji üretim tesisi aslında çöpten enerji üretmek için
yapılan tesis. Bilgi notlarımı aldım, ben de
bakacağım, Sayın Bakanla da görüşeceğim ama takdir
edersiniz ki ortaya bir çöp çıkıyor; zehirli, zararlı
atıklar çıkıyor; bunların bertaraf edilmesi gerekir
Sayın Vekilim. Şimdi nereye müracaat etsek
Bakın, hiç kimse
hiçbir yere çöpünü döktürmek istemiyor, hatta malum olduğu üzere bu
çöplerin dökümü için yer bulunamadığı için biz burada kanun
değişikliği yaparak katı atık dediğimiz bu
çöplerin ormanlık alanlarda eski maden yataklarına, ocaklarına
dökülmesine müsaade eden bir kanun dahi çıkardık biliyorsunuz. Yani
bu katı atıkların bertaraf olması lazım. Esasen,
bilindiği üzere, maalesef, bu Ergene havzası, Tekirdağ ve
Edirne, hatta Kırklareli çevre açısından çok kötü durumda, siz
de biliyorsunuz. Orada hiçbir belediye atık su arıtma tesisini
inşa etmemiş. Bilindiği üzere, atık su arıtma
tesislerini, katı atık bertaraf tesislerini inşa etmek
belediyelerin asli görevi ama malum olduğu üzere, Ergene kirlenmiş,
katı atıklar, çöpler oraya buraya atılıyor. Yani bunu el
birliğiyle aslında Ergeneyi çözmemiz, Tekirdağ, Edirne ve
Kırklarelini gerçekten çiçek gibi yapmamız lazım.
Bu
konuda biliyorsunuz, Ergene havzasıyla alakalı,
Başbakanımız talimat verdi Bu havzayı tamamen temizleyin.
diye, biz de bir eylem planı hazırladık. Aslında,
Bakanlığımın görevi değil, fakat hakikaten oradaki
vahim durumu ben de gördüğüm için bu konuya el attım. Ayrıca, nehir
havzaları benim doktora tezim, doçentlik tezim olduğu için Burada
hiç olmazsa Türkiyede ilk defa örnek bir havza koruma eylem planı
hazırlayalım. diye karar aldık Sayın Vekilim.
Biliyorsunuz, bu konuda eylem planını ilan ettik ve bu eylem
planında, hatırlayacağınız üzere, sadece atık su
arıtma tesisleri değil, katı atık bertaraf tesisleri,
ağaçlandırma, erozyon kontrolü, barajlar, göletler, sanayi atık
sularının kontrolü ve hatta Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının zirai mücadele
ilaçlarının ve diğer birtakım gübre
kullanımının çiftçilerin eğitilerek kullanılması,
bunların kontrolü gibi son derece geniş kapsamlı bir eylem
planı ilk defa Türkiyede uygulanacak, yani bütünüyle, bütün bir havza ele
alınarak.
Bakın,
bunlardan birincisi neydi? Ergenede dere yataklarını temizleyelim.
diye bir planlama yaptık, birinci eylem planımız. Yirmi tane
eylem planı var, ben birkaç tane söyleyeceğim ve bu
aşağı yukarı 3 milyar TLlik büyük bir yatırım. Bunu
hep birlikte gerçekleştireceğiz ama maalesef, -ben sizlerden de rica
ediyorum- belediye başkanları bu konuyu kendi görevleri olmasına
rağmen, yeteri kadar ciddi şekilde ele almıyorlar. Bir kere,
bunlardan dere ıslahlarıyla ilgili, bakın, Ergene Nehrinde 34
kilometrelik kısmın, Hayrabolu Deresinin 17 kilometrelik
kısmının ıslahını bitirdik. Peki, niye ıslah
ediyoruz? Buralara, atık sudan başka, bütün çöpler, hatta o
fabrikaların zehirli, zararlı atıkları dahi
atılıyor, bunları kontrol etmemiz lazım. Birincisi, dereyi
ıslah edeceğiz. Nitekim, 28 dere ıslahı var eylem
planında, 5 tanesini bitirdik, 8 tanesini ihale ettik, inşaat
safhasında, 15 adedinin de projesini yapıyoruz ve böylece bu projeler
tamamlandığı zaman
Kalan
projelerle
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Yer altı sularını engellemelisiniz
Sayın Bakanım.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ona da
geleceğim, müsaade edin.
1 adet
yaya geçidi, 10 tane menfez, 8 bin metre betonarme duvar,
İkinci
eylem planı: Malum olduğu üzere, az önce de ifade ettim sayın
vekillerim, atık su arıtma tesislerini yapmak, kanalizasyon,
atık suları toplamak, arıtma tesisleri yapmak, bütün
belediyelerin asli görevidir, hatta Çevre Kanununda nüfusa göre bunları
yapmadığı zaman cezai müeyyideler bile öngörülmüştür.
Tabii, bu yapılmadığı için, biz bunları
54 tane belediye
tespit ettik, 1 tanesi hariç hiçbirisinin doğru dürüst atık su
arıtma tesisi yok. Bunlardan 13 tanesinin nüfusu 10 binden büyük. Bu
belediyelerin 12 tanesinin atık su arıtma tesislerinin Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılması
talimatını verdim. Diğerleri ne olacak? derseniz,
diğerleri nüfusu 10 binden küçük olan 41 belediyenin 3 tanesinin ben daha
önce Çevre ve Orman Bakanıyken Çevre ve Orman Bakanlığından
destek vererek inşa ediliyor, geriye kalan 38 belediyenin kanalizasyon ve
atık su arıtma tesislerini de SUKAP kapsamına aldık ve
bunları da kısa zamanda bitireceğiz.
Yani
bakın, Ergeneyi alırken bütünüyle ele almamız lazım
Sayın Vekilim, Tekirdağla beraber.
Bir
diğer husus
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Evsel atıklar sorun değil Sayın Bakan,
sanayi atıkları
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Sanayi
atığına geliyorum; bir dakika, üçüncü eylem planımız
bu.
Şimdi
orada, maalesef geçmişte birtakım fabrikalar yol kenarına
kurulmuş. Evet, bazısı organize sanayi bölgesi içinde ama
diğerleri organize sanayi bölgesi içinde değil,
dağınık vaziyette. Bir kere, biz bunları ıslah edelim
diye, sizlerin de, bütün vekillerimizin gayretiyle Islah Organize Sanayi
Bölgeleri Kanununu çıkardık mı? Şu anda bütün bunlarla
ilgili çalışmalar, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığımız, bizim Bakanlığımız,
diğer bakanlıklar, valiliklerin marifetiyle, sanayicilerin iş
birliğiyle bu problem de büyük ölçüde çözüldü. Şu anda Ergene 3
Velimeşe Islah Organize Sanayi Bölgesi,tüzel kişiliğine
kavuştu. Ergene 1, Ergene 2, Muratlı ve Veliköy Islah Organize Sanayi
Bölgesi kurulma çalışmalarında ise sona
yaklaşıldı. Hatta dün, ben, Sayın Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı Müsteşarıyla bunun daha da
hızlandırılması talimatını verdik.
Peki
bu ne olacak? Sanayicilerimizin tabii bir kısmı arıtıyor,
bir kısmı arıtmıyor. Bir defa bunların süreleri doldu.
Kesinlikle cezalar yazılmaya başlanıyor. Ayrıca kendilerine
şunu teklif ettik, dedik ki: Arıtma tesisini kurmak iki türlü olur;
ya Ergene Nehrine deşarj edersiniz, standartlar yüksek, renk, KOİ
dediğimiz kimyasal oksijen ihtiyacı, BOİ gibi bütün
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Marmara ne yazık ki foseptik çukuruna dönecek,
Marmaraya boşaltmayın, biraz olsun
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Müsaade edin,
ben bu konunun uzmanıyım.
Normalde
bu, ileri arıtma yaparak, işletmesi fevkalade zor, Ergene Nehrine
verebilirsiniz, başka nereye vereceksiniz?
İkinci
yol da, gene arıtarak, biyolojik arıtma yapmak suretiyle sadece renk
probleminin çözümü için Marmaraya deşarj edilmesi mümkün. Burada da
Marmaraya deşarj edilmesinin çok daha uygun olacağı
anlaşıldı, bu konuda çalışmalar devam ediyor. Yani,
süratli şekilde devam ediyoruz. Hatta biz bu konuda
sanayicilerle 3 defa toplantı yaptık -hatırlarsanız- sizleri
de davet ettik. Bütün milletvekillerimizi davet ediyoruz. Sizlerin bu konudaki
tenkitleri, tavsiyeleri varsa onu da
özellikle bekliyoruz.
Beşinci
eylem planımız: Sanayide daha az su, daha az kirletici ham madde
kullanımına geçilmesi için bu konuda da bir genelge yayımladık
14 Aralık 2011 tarihinde ve bu konuda sanayicilere eğitim verildi.
Şunu da belirteyim: Sanayici, artık istediği gibi yer
altından suyu çekerek kullanamayacak. O konuda da sayaç takılma
çalışmaları ve bu konuda da mevzuat düzenlemesi yapıldı.
Altıncı
eylem planında ise dedik ki:
Sadece atık su olarak, katı
atık olarak, çöp olarak almayalım. Bütünüyle havzayı kontrol
ediyoruz.
Ergene
havzasında ağaçlandırma ve erozyonla mücadele için: Bakın,
şu anda ikiye ayırdık: Ergene sağ sahil, sol sahil. Sol
sahildeki çalışmalar tamamen bitti. Bakın,
2011
yılı için eylem planındaki durumu da söylüyorum: Geçen yıl -bu yıl devam
ediyor- sadece Ergenede ağaçlandırma
Yani
neticede 2012de ise Nisan sonu itibarıyla: Ağaçlandırma
Ayrıca
Okullar hayat bulsun. kapsamında 23 tane okulu
ağaçlandırdık. 38 tane ibadethane ve mezarlık
çalışması yapıldı.
Gelelim,
katı atık ve tehlikeli atık işleme, geri kazanım,
bertaraf tesislerinin kurulmasına: Şimdi orada sanayi var, orada
insanlar yaşıyor. Neticede, bunların atıklarını
İstanbul Boğazından geçirip
başka bir yere mi taşıyacağız? Neticede, bunun
için en uygun teknikleri kullanmamız lazım ama bu
konuda yine 2872 sayılı Çevre Kanunu ve 5393 sayılı
Belediye Kanununa göre belediyelere ait olmasına rağmen, belediyeler
de bu konuda maalesef geri kalmışlardır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Bunların hepsi belediyenin
sınırlarının dışında Sayın Bakan, il
özel idarenin yetkisinde. Eksik bilgi vermişler size.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bir dakika
müsaade edin.
Bakın,
biz, sadece belediye değil, bu maksatla 8 adet birlik kurduk. Bu
birliklere her türlü maddi destek, proje desteğini bizzat ben Çevre ve
Orman Bakanıyken verdim. 2 tanesinin, Kırklareli Yerel Yönetimler
Katı Atık Yapma ve İşletme Birliği ve Tekirdağ
İli Çevre Hizmetleri Birliğinin Katı Atık Düzenli Depolama
Tesisinin kurulup işletmeye alınması için gerekli
çalışmalar yapıldı ama bu desteği biz verdik.
Diğerleri içinse her türlü desteği sağlamaya devam ediyoruz
ancak belediyelerin, birliklerin, üzerine düşen görevleri yeteri kadar
yapmadığı da aşikârdır. Bakın, bunlar tamamen
belediyelerin görevi.
Peki,
katı atıklar, çöpler, fabrikalardan çıkan zehirli atıklar
nereye atılacak? Bunlar düzenli olarak toplanacak, artık bertaraf
tesisleri var
Bakın,
dünyanın neresine giderseniz, ben Münihe gittim, Münihte, hemen Münih
şehrinin yanında muhteşem bir katı atık bertaraf
tesisi var. İşte Mamakta kurduk, Ankarada çöp büyük problemdi,
muhteşem bir bertaraf tesisi var, hatta
ağaçlandırmasını yaptık.
Bunun
dışında, zirai kaynaklı kirlilik kontrol ediliyor
bakın, zirai kaynaklı.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, onlar belediye sınırları
dışında yalnız, yanlış yerden bahsediyorsunuz, örnek
yanlış.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın,
siz diyorsunuz ki: Sadece zehirli, zararlı atıklar. Efendim, zirai
mücadele ilaçları, lüzumsuz atılan, şuursuz bir şekilde
atılan gübreler yani arazide toprak tahlili yapılmadan atılan
birtakım gübreler, bunlar da nehirleri, toprağı kirletmiyor mu?
Kirletiyor.
Bakın,
bu konuda neler yaptık? 69 adet toplantı yapıldı sırf
Ergene havzasında, 1.842 çiftçi eğitime katıldı ve neticede
pestisit uygulamalar için 54 adet toplantı yapıldı, 1.421 çiftçi
eğitime katıldı. Toprak tahlili ve gübreleme konulu 207
adet toplantı yapıldı, 8.919 çiftçi eğitime
katıldı. Nitrat uygulamaları için keza 38 toplantı
yapıldı, 820 çiftçi eğitime katıldı. Yani bakın
bu konuda yıllık programlara uygun olarak ilk defa 238 adet bitki
koruma ürünü bayisi ve 361 adet gübre bayisi denetlendi. Neticede ne oldu
biliyor musunuz, bu denetimler neticesinde? Ergene Nehrini kirleten zirai
mücadele kullanımında yüzde 50 nispetinde azalma sağlandı.
Kirliliği önlemek budur işte, bütünüyle düşüneceğiz.
Onuncu
eylem planından bahsetmek istiyorum. Bir de efendim, Ergene Nehrinde ve
çevrede sürekli bir izleme sistemi kuruyoruz, Türkiyede de ilk defa orada
kuracağız. Yani sürekli gerek toprak gerek Ergene Nehri, debi, kalite
kontrolü yapmak için -on noktada kirlilik seviyesinin anlık olarak
görülmesi- hem Tekirdağda hem Edirnede hem Kırklarelide hem de
Ankarada Bakanlıktan görülecek şekilde online izleme sistemi
kurulması için çalışmalara başladık, onu da ifade
edeyim.
Onikinci
eylem planı, fabrikalarda renk problemi var. Bakıyorsunuz, diğer
kimyasal oksijen ihtiyacı gibi, biyokimyasal oksijen ihtiyacı gibi
birtakım parametreleri düzeltmiş fakat renk problemi var. Bunun için
yeni renk standartları getirdik. Herkes, bütün fabrikalar da ona uymak
durumunda.
Taşkın
erken uyarı sistemi kuruldu, on üçüncü Eylem.
On
dördüncü eylem, Sayın Vekilim, sizin az önce söylediğiniz Yer
altı suyunu kontrol edelim. Evet, bunun da kontrol altına
alınması için ön yüklemeli su sayaçlarının takılmasına
başlandı, tamamlandığında online olarak sayaç
kontrolleri yapılacak, yer altı suyu kullanımı da orada
kontrol altına alınacak.
Son
olarak da biliyorsunuz, Trakyada Ergenede barajlar, göletler, sulama
tesisleri, dere ıslahları var, bunların da tamamını
yapacağız.
Netice
itibarıyla, biliyorsunuz, Tekirdağla ilgili de özel önem veriyoruz.
Ben kendim geldim, Tekirdağın 2050 yılına kadar su
ihtiyacını karşılayacak olan Naipköy Barajının
temelini attık ve hatta, hatırlarsanız taahhütname aldık.
Hangi tarihte biteceğini dahi hangi tarih, saatini dahi- taahhüt
altına aldık.
Ayrıca,
Şarköyde yaz aylarında büyük su sıkıntısı
oluyordu. Sayın Vekilim, Sevgili Tekirdağlılar; Şarköyün
ve Gelibolunun su meselesini kökünden çözecek, sulama ihtiyacını
tamamen halledecek olan
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Tekirdağlılar
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Sizler de
vekilsiniz, sizlere de hitap ediyorum.
çözecek
olan Çokal Barajının açılışını 11/11/2011
tarihinde yaptık. Şimdi projeler tamamlanıyor, Şarköy
istikametinde bir isale hattı, arıtma tesisi, gene ikinci bir hat da
Gelibolu istikametinde bir isale hattı, arıtma tesisi
inşaatı yapılacak, bunu da özetle belirteyim.
Bunun
dışında Tekirdağla ilgili çok sayıda tesise imza
attık. Bakın, bir baraj, iki tane sulama tesisi, yirmi beş tane
-Tekirdağ için söylüyorum- dere ıslahı yaptık şu ana
kadar ama çok sayıda devam eden işler var. Naipköy Barajı devam
ediyor, yirmi tane dere ıslahı -Tekirdağ için, Ergeneden
ayrı- bunlar devam ediyor, bunları tamamlayacağız.
Bunun
dışında Bin günde bin gölet kapsamında geçen sefer müjde
vermiştim, yirmi bir adet gölet ve sulamasını Tekirdağda
yapıyoruz, bunların isimlerini vaktim olmadığı için
söylemeyeceğim ama size verebilirim. Ayrıca, ağaçlandırmada
önemli adımlar attık. Ayrıca, otomatik meteoroloji ölçüm
istasyonu olarak Tekirdağ, Malkara, Çorlu, Çerkezköye kurduk birer tane,
şimdi bir de Şarköy ve Hayraboluya bu sene kuracağız, onun
da müjdesini veriyorum.
Ayrıca
diğer bakanlıkların önemli yatırımları var.
Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim
Bakanlığı 1.853 derslik yapmış, Ulaştırma
Bakanlığı
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Kapandı tren, seferler iptal oldu.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Tamam,
yapılacak, merak etme. Biliyorsun kavşaklar düzenlendi, çevre yolu
açıldı. Yani, Tekirdağdan geçmek bir meseleydi, ben o bölgeye
çok gitmişimdir. Dolayısıyla, şimdi, Allaha şükür,
bölünmüş yollarla, böyle kaymak gibi, Afyon kaymağı gibi
yollarla Tekirdağa gidiyoruz, sizler biliyorsunuz zaten.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Bakan, Istrancada su kalmadı.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ben, bu
duygularla herkesi, bütün milletvekillerimizi gönülden selamlıyorum.
Tekrar, bu mübarek gecenin hayırlara vesile olmasını, ülkemizin
birlik, beraberlik, kardeşliğinin daha da pekişmesine vesile
olmasını diliyorum.
Hürmetlerimi
arz ediyorum efendim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Sayın Başkanım, çok kısa bir
açıklama da bulunmak istiyorum.
Özellikle
Sayın Bakan tamamen bütün sorumlulukların belediyeye ait
olduğunu söyledi, bu doğru bir bilgi değildir, bu konu
hakkında bir açıklamada bulunmak istiyorum.
BAŞKAN
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün, Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun gündem dışı konuşmaya
verdiği cevaba ilişkin konuşması
EMRE
KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Tabii, Sayın Bakanım, az önceki
konuşmasında Ergenenin temizlenmesiyle ilgili olarak bütün
sorumluluğun sanki belediye başkanlıklarında, belediye
başkanlarına ait olduğu gibi bir imada ve sözde bulundu, bunun
doğru olmadığı noktasında söz aldım.
Gerçekten,
Ergeneyi kirleten en önemli olgu sanayi atıklarıdır, evsel
atıkların Ergene Nehri üzerindeki kirlilikteki payı çok
düşüktür. Sanayi atıklarının denetlenmesi, yer altı
sularının kullanılması, bu atıkların
arıtılmadan Ergene Nehrine deşarj edilmesi noktasında
Sayın Bakanın, belediyelerimizin hiçbir yetkisi ve söz hakkı
yoktur, bu yetki tamamen Bakanlık temsilciliklerinde, il
müdürlüklerindedir.
Onun
dışında, Ergeneyle ilgili yer altı suyu noktasında, Ergenenin
nehri biliyorsunuz 1997, 1998den sonra 4 katına
çıkmıştır yani nehrin 3 katı fazlası yer
altı sularının deşarj edilerek
akıtıldığı bir nehir vardır. Yani en önemli sorun
denetlemeyi doğru yapmaktır, bu denetlemeyi yapma görevi de
bakanlıkların il müdürlüklerindedir.
Ayrı
olarak şunu da söylemek istiyorum, -yine belediyelere atfedilen bazı
olgular var- ben konuşmamda şunu söylemiştim, demiştim ki:
KHKyla kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yerel
yönetimlerin yerine geçerek karar verme yetkisi verildi. O karar verme yetkisi
de yerel yönetimler adına, onların olumsuz bulduğu,
yanlış bulduğu uygulamaların hiçbir şekilde yerini
dinlemeden karar vermek yetkisi verildi. Konuşmamda söylediğim gibi
faaliyet alanı elektrik üretmek üzere lisanslandırılan bir
firmanın 60 bin tane tehlikeli varili yıkayacak olmasına,
elektrik üretme şansı olmayan akü, pil atıklarını
gömecek olmasına, lastiklerden atık yağ elde etmesine belediye
haklı olarak karşı çıktı, Bakanlık buna yetki
verdi. Şimdi, belediyeler mi suçlu, Bakanlık mı suçlu?
Teşekkür
ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Sayın
Şandır, Sayın Fırat, Sayın Eyidoğan, Sayın
Sakık, Sayın Ağbaba, Sayın Serindağ, Sayın
Halaman sisteme girdiniz ama bilindiği gibi 59uncu madde çerçevesinde söz
veremiyorum, kusura kalmayın.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Sedef Küçük ve 19 milletvekilinin, Marmara
Denizinde canlı yaşamını ve tür çeşitliliğini
tehdit eden kirliliğin neden olduğu sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/289)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Doğa
ve çevre kirlenmesinin, hava, kara, su ve denizlerde yaşayan
canlıların doğal gelişmelerini geri
dönüşü mümkün olmayacak
şekilde olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Su
kaynakları ve deniz kirliliği ise gerek insan
sağlığı gerekse bu sularda bulunan canlı
yaşamı açısından çok daha ağır ve
yıkıcı sonuçlara yol açmaktadır.
Marmara
Bölgesi ülkemizin hızlı sanayileşen ve buna bağlı
olarak nüfus baskısına en yoğun maruz kalan bölgesidir. Marmara Denizi
hem evsel atıklar ve endüstriyel deşarjların neden olduğu
kara kökenli kirleticiler hem de deniz ulaşımının neden
olduğu ciddi bir kirlilik problemi ile karşı
karşıyadır. Bu kirliliğe paralel olarak Marmara Denizinde
hassas ekolojik dengenin bozulduğu ve tür çeşitliliğinin de
bundan olumsuz etkilendiği gözlenmektedir. Bu konuda alınan önlemler
yetersiz kalmakta ve sorunun boyutu gün geçtikçe büyümektedir.
Bu
nedenle, Marmara Denizinde canlı yaşamını ve tür
çeşitliliğini tehdit eden kirliliğin neden olduğu sorunlar
ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98'inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
eteriz. 31.10.2011
1)
Sedef Küçük (İstanbul)
2) Mustafa
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3)
Veli Ağbaba (Malatya)
4)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
5)
Gürkut Acar (Antalya)
6) Ali
Demirçalı (Adana)
7)
Hasan Akgöl (Hatay)
8) Ali
Serindağ (Gaziantep)
9)
Mehmet Ali Susam (İzmir)
10)
Melda Onur (İstanbul)
11)
Doğan Şafak (Niğde)
12)
Haluk Eyidoğan (İstanbul)
13)
Ali Özgündüz (İstanbul)
14)
Sakine Öz (Manisa)
15)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
16)
İdris Yıldız (Ordu)
17)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
18)
İlhan Demiröz (Bursa)
19)
Mahmut Tanal (İstanbul)
20)
Hülya Güven (İzmir)
Gerekçe:
Marmara
Denizi, kıyısı bulunan illerdeki hızlı nüfus
artışı, buna bağlı olarak gelişen hızlı
kentleşme ve sanayileşme sonucu özellikle 70'li yılların
başından itibaren yoğun bir kirlenme dönemine girmiştir.
Ülke nüfusunun yaklaşık dörtte birini ve sanayinin yüzde
60'ını barındıran Marmara Bölgesinde, deniz kirliliği
artan nüfus baskısına paralel olarak hızla artmış,
canlı yaşamı ve tür çeşitliliği ise hızla
azalmıştır. 1975'lere kadar Marmara Denizi'nde avlanan balık
türlerinin sayısı 124 olarak saptanmış iken, bu sayı
10'un altına kadar düşmüş, buna bağlı olarak,
Marmara'nın tüm Türkiye su ürünleri üretimindeki katkısı da,
yüzde 22'lerden yüzde 6'lara kadar gerilemiştir. Bu tür
çeşitliliğinin oldukça dramatik bir oranda
azaldığını göstermektedir.
Marmara
Denizi'nde hassas ekolojik dengeyi önemli ölçüde bozan ve hâlen de bozulmaya
devam eden temel faktör evsel ve sanayi atıklarının
oluşturduğu kara kökenli kirleticiler ve deniz trafiğinden
kaynaklı kirleticilerdir. Deniz kirliliğinin önlenmesi için ülkemizin
de taraf olduğu uluslararası sözleşme yükümlülükleri ve
mevzuatımızda yeterli düzenleme bulunmasına rağmen
alınan önlemler yetersiz kalmakta sorunun boyutu giderek artmaktadır.
Örneğin
14 milyonluk nüfusuyla orta boy bir ülkenin nüfusuna sahip İstanbul'da
yıllık olarak yaklaşık 1 milyar metreküp atık su
ortaya çıkmaktadır. Bu atık suların yüzde 75i
yalnızca ön arıtma yapıldıktan sonra Marmara Denizine
deşarj edilmektedir. Bir başka ifade ile İstanbul'dan Marmara
Denizine her gün 2 milyon metreküp atık su yalnızca ön arıtma
yapılarak deşarj edilmektedir. Burada kastedilen ön arıtma
atık suyun içindeki iri maddelerin ve görülebilir yüzen cisimlerin
ayrılması anlamına gelmektedir. Bu açıdan ön arıtma
deniz kirliliğinin önüne geçmek konusunda yetersiz kalmaktadır.
Deniz
yaşamını korumak açısından ileri biyolojik arıtma
tesislerinin sayısının ve kapasitesinin
artırılması gerekmektedir. Geçen sene yapımı
tamamlanarak hizmete alınan ve yıllık 115 milyon metreküp
atık suyu arıtacak olan Ataköy ileri biyolojik artma tesisi ile
birlikte İstanbul'da yıllık arıtılan atık suyun
yalnızca yüzde 13'lük bölümü ileri biyolojik arıtmadan geçmektedir.
Bu miktar yalnızca ön arıtma yapılarak denize deşarj edilen
miktarla karşılaştırıldığında ne kadar
yetersiz kaldığı görülebilmektedir.
Bu
nedenlerle Marmara Denizi'nde kara kökenli kirleticilerin ve deniz
trafiğinin neden olduğu kirlilik ve bu kirliliğin canlı
deniz yaşamı üzerinde yarattığı olumsuzluklara
ilişkin sorunlar ile alınması gereken önlemlerin Yüce
Meclisimizce belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasının yerinde olacağı kanısını
taşımaktayız.
2.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, AKP İktidarı döneminde afet ve acil
müdahale mevzuatında yapılan değişiklikler ve getirilen
yeni yapılanma sonuçlarının Van depremindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/290)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
AKP
İktidarı döneminde Afet ve Acil Müdahale Mevzuatında
yapılan değişiklikler ve getirilen yeni yapılanma
sonuçlarının Van Depremindeki etkilerinin
araştırılması, sonuçlarının tespiti ve
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi" amacıyla,
aşağıda belirtilen gerekçelerle Anayasa'mızın 98'inci,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay
Vural Mehmet
Şandır
İzmir
Mersin
Grup
Başkan Vekili Grup
Başkan Vekili
Gerekçe
Türkiye,
deprem riski açısından dünyanın önde gelen ülkelerindendir.
Ülkemiz, Alp deprem kuşağının üzerinde yer almaktadır.
Kuzey Anadolu Fay kuşağı, bu tektonik kuşak üzerinde çok
etkin bir bölge olarak uzanmaktadır.
Türkiye, tektonik özellikler
açısından Kuzey Anadolu Fay Kuşağı ve Doğu
Anadolu Fay Kuşağı olmak üzere başlıca iki ana fay
kuşağına ayrılır. Türkiye'de depremler daha çok Kuzey
Anadolu Deprem Bölgesi boyunca gerçekleşmektedir. 1924'ten bu yana, büyük
ölçekli 47 depremden 24'ü bu fay kuşağında görülmüştür.
Başta
Kuzey Anadolu ve Güneydoğu Anadolu fay kuşakları boyunca uzanan
sahalar ile Ege Bölgesi ve Göller Yöresi bu kuşak üstündedir ve bu
bölgeler I. derece deprem bölgeleri olarak en riskli yerlerdir.
Bazı
büyük şehirlerimizin I. derece deprem bölgeleri üzerinde
kuruldukları, nüfusumuzun yarıdan fazlasının bu sahalarda
yaşadığı bir gerçektir.
Kandilli
Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsünün verilerine göre ülkemizde
ortalama olarak yılda bir kere 6 ile 6,9 büyüklükleri arasında deprem
meydana gelmektedir.
17
Ağustos 1999 Marmara depremi yıkımı ve can kaybı
açısından son yıllarda yaşadığımız en
büyük depremlerden biridir.
29
Mayıs 2009 tarihli 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun'la Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, Sivil Savunma Genel
Müdürlüğü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü
kaldırılmış ve Başbakanlığa bağlı
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kurularak, bu üç
Genel Müdürlüğün görevleri bir Başkanlığa
yüklenmiştir.
Kanun'un
amaç ve kapsam bölümü 1. maddesi 2. fıkrasında "Bu Kanun; afet
ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde
etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin
alınması ve olayların meydana gelmesinden önce
hazırlık ve zarar azaltma, olay sırasında yapılacak
müdahale ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme
çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar
arasında koordinasyonun sağlanması ve bu konularda
politikaların üretilmesi ve uygulanması hususlarını
kapsar." denmektedir.
Başkanlığın
tesisi üzerinden 2 yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen
yaşadığımız Van depremi bize geçmişten hâlâ bir
ders alınmadığını, Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı'nın ise henüz görevini yerine getirebilecek
bir yapıya kavuşmadığını göstermiştir.
Söz
konusu Kanunla kaldırılan Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel
Müdürlüğü, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü ve Afet İşleri
Genel Müdürlüğünün tecrübeleri yeni kurulan Başkanlığa
aktarılamamış âdeta bu 3 kurumun hafızası yerle bir
edilerek yeni bir yapı oluşturulmuştur.
Depremde
risk yönetimi önemli bir konudur. Ülkemizin deprem kuşağında
olduğu bilincine göre diğer riskli bölgelerde meydana gelebilecek
depremlere karşı bir eylem planının olması
gerektiği konusu da Van depremi ile birlikte yok olmuş, Hükümetin
böyle bir eylem planının olmadığı deprem bölgesine
giden bakanların birbirleriyle ve kendileriyle çelişen beyanlarından
anlaşılmıştır.
Yukarıda
açıkladığımız nedenlerden dolayı, AKP
İktidarı döneminde Afet ve Acil Müdahale Mevzuatında
yapılan değişiklikler ve getirilen yeni yapılanma
sonuçlarının Van depremindeki etkilerinin
araştırılması, sonuçlarının tespiti ve
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz
ve teklif ederiz.
3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve 22 milletvekilinin,
Kocaeli ilinin Derince ilçesinde bulunan tehlikeli atıkların ortaya
çıkardığı kirliliğin ve var olan atığın
bertaraf yöntemlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/291)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kocaeli
ili Derince ilçesinde, yaklaşık 2500-3000 ton BHC ve DDT isimli çok
zehirli tarım ilaçları, Türkiye'deki kullanımları 1985'te
yasaklandıktan sonra, üretildiği fabrikanın yakınında
bir depoya konularak kaderine terk edilmiştir. Yaklaşık yirmi
altı yıldan beri bu zehirli atıklar, çevre ve insan
sağlığına olan zararlarının bilinmesine
rağmen, tavanı akan ve tabanından yeraltına
sızıntının olduğu bir depoda tutulmaktadır.
Uluslararası anlaşmalar ile kullanımı yasaklanan fakat daha
öncesinde Koruma Klor Alkali AŞ tarafından üretilmiş olup
yasaklama çerçevesinde kullanımı durdurulan bu maddelerin
yaratacağı çevresel zararları ve kanserojen etkileri
bilindiği halde, deponun, deniz kıyısındaki endüstri
tesislerinin yoğunlaştığı ve yaklaşık
Lindan
üretiminde kullanılmak üzere 26 yıl önce üretilmiş kimyasallar,
Merkim Endüstriyel Ürünler AŞ mülkiyetindeki 8.120 metrekarelik arsada yer
alan 4 deponun içinde, 50 kiloluk plastik poşetler ve metal varillerde
beyaz bir toz olarak depolanmıştır. Depoların dış
yüzeyi, tabanı ve çatısı, bu tür kimyasal maddelerin
depolanması için uygun değildir. Kimyasal maddelerin büyük bir
çoğunluğu eski ya da yırtık plastik poşetlerde
saklanmaktadır, geri kalanı da deponun tabanına
saçılmıştır. Deponun içindeki maddelerin suyla temas
etmiş olması, çatıdaki ve dış yüzeydeki çatlaklardan
giren sızıntılardan kaynaklanmaktadır. Sızan suyla
birleşen kimyasal maddelerden oluşan birikintilerin toprağa, yer
altı sularına ve denize karışma ihtimali oldukça yüksektir.
Ayrıca depodaki kimyasalların yol açtığı yoğun
bir kokuya da rastlanmıştır.
BHC'lerin
çok zehirli ve kanserojen etkilere sahip olduğu ve çevreye önemli ölçüde
zarar verdiği konusunda bilim adamlarının görüş belirtmesi
üzerine Kocaeli Sanayi Odası (KSO) önderliğinde, 26 yıldır
tehlike arz eden bu maddenin, Çevre ve Orman Bakanlığı ile yapılan
çalışmalar sonucunda bertarafına karar verilmiştir. Kasım
2006 tarihinde, Çevre ve Orman Bakanlığı, Merkim AŞ,
Kocaeli Sanayi Odası ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi arasında
protokol imzalanarak bertaraf çalışması
başlatılmıştır. Yapılan çalışmalarda,
zehirli atıkların Türkiye'de bertarafının mümkün
olmayacağı görüşüne varılarak, yurt dışında
araştırmalar başlatılmıştır.
Aralık
2006 tarihinde açılan uluslararası ihaleyle en uygun teklifi veren
Alman AVG firması ile Nisan 2007 tarihinde sözleşme
imzalanmış, sözleşme imzalamasının ardından her
ay 30-40 ton zehirli atığın sevkiyatı yapılmasına
karar verilmiş, geçen 3 yıllık süre içinde 2 bin 500-3 bin ton
BHC'nin sadece 313 tonu Almanya'ya götürülerek bertaraf edilmiş, en son
sevkiyat Ağustos 2009 tarihinde yapılmıştır. Geçen
süre zarfında bertaraf firması AVG'nin yeni sevkiyat planı
Merkim AŞ'ye iletilmesine karşın, Merkim AŞ ekonomik
sıkıntıyı gerekçe göstererek sevkiyat
yapmamıştır. Sorun çıkması üzerine AVG firması
ile KSO arasında 2007 yılında imzalanan sözleşme
feshedilmiştir.
Kocaeli
ilinin hızlı sanayileşme ile birlikte gelen çevresel sorunlarla
boğuştuğu bilinen bir gerçektir. Bahsi edilen BHC maddelerinin
Kocaeli ili içerisinde özellikle de Marmara Denizi'ne, bunun yanı
sıra yerleşim yerlerine olan yakınlığı,
olası doğal felaketler sebebiyle yaratabileceği çevresel
zararlar göz önüne alındığında BHCler baz alınarak bu
tür kalıcı kirlilik yaratan organik maddelerin bertarafı ve
yaşam alanlarından uzaklaştırılması konusunda
ciddi bir çalışma yapılması zorunluluğu
doğmuştur.
Kocaeli
ili Derince ilçesi içerisinde bulunan bu tehlikeli atıkların, nicelik
ve nitelik açısından analiz edilmesi, yapılacak bir jeolojik
araştırmayla, toprak katmanları ve yer altı su
havzaları boyutundaki kirlenme derecesinin saptanması, var olan
atığın bertaraf yöntemlerinin, çevresel ve sosyal maliyetler göz
önüne alınarak incelenmesi, kalıcı organik kirlilik yaratan
maddelerin (KOK) ve diğer bütün tehlikeli atıklar için ulusal bir
envanter oluşturulması, alternatif bertaraf teknolojilerinin araştırılması
ve bunların yönetmeliklerle düzenlenebilmesi amacıyla Anayasanın
98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir
Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
1)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
2)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
3)
Veli Ağbaba (Malatya)
4)
Melda Onur (İstanbul)
5)
Hüseyin Aygün (Tunceli)
6)
Emre Köprülü (Tekirdağ)
7)
Hülya Güven (İzmir)
8)
Mustafa Serdar Soydan (Çanakkale)
9)
Salih Fırat (Adıyaman)
10)
Mehmet Ali Susam (İzmir)
11)
İlhan Demiröz (Bursa)
12)
Doğan Şafak (Niğde)
13)
Haluk Eyidoğan (İstanbul)
14)
Mahmut Tanal (İstanbul)
15)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
16)
Sakine Öz (Manisa)
17)
Ahmet İhsan Kalkavan (Samsun)
18)
İdris Yıldız (Ordu)
19)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
20)
İhsan Özkes (İstanbul)
21)
Gürkut Acar (Antalya)
22)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
23)
Erdal Aksünger (İzmir)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
Şandır, söz talebiniz var, buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Necip Fazıl
Kısakürekin ölüm yıl dönümüne ve Uygur Türklerinin Türkiye'nin
yardımına ve desteğine ihtiyacı olduğuna ilişkin
açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim.
Değerli
Başkanım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de üstat Necip
Fazıl Kısakürekin Hakka yürüyüşünün yıl dönümünü
yüreğimiz sızlayarak anıyoruz. Necip Fazıla yüce Allahtan
rahmetler diliyoruz. İnanıyoruz ki Allah katında da çok değerli
bir yeri olmuştur çünkü Necip Fazıl, milletine aşık,
milletine hizmet eden bir dava adamıydı. O, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
manevi mimarıdır. Mehmet Âkifi devam eden bir damar olarak, bir
nesil olarak Necip Fazıl, Türk-İslam medeniyetinin bu millete mal
olmasını, Türk-İslam medeniyeti doğrultusunda
Asımın neslinin yetiştirilmesine katkısı olan, bunun
sahibi olan çok değerli bir Türk büyüğüdür ve yine ifade etmem
gerekiyor ki Necip Fazıl, milleti için duyduğu endişelerin
karşılığında, milleti için umut ettiği hayallerin
karşılığında hayatının sonunda Milliyetçi
Hareket Partisinde siyaset yapmıştır. Tüm Milliyetçi Hareket
Partisi yöneticileri olarak, mensupları olarak onu rahmetle ve şükranla
anıyorum.
Değerli
Başkanım, müsaade ederseniz, Sayın Bakanımız gitti ama
ben, bu Uygur Türkleri Kurultayında Türkiye adına konuştum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın
Başbakanın selamlarını da götürdüm. Rabiya Kadir o
mülakatı verirken inanınız ki ağlıyordu, yani
Sayın Başbakana, Cumhurbaşkanına minnetlerini sunarken
Kardeşlerim beni niye kabul etmiyorlar? Ben gurbet ellerde Türklük
davasını güderken Türkiye, beni sakıncalı personel olarak
görüp Türkiyeye niye kabul etmiyor? derken ağlıyordu.
Ben
üzüntülerimi ifade etmek için söyledim. Yoksa yapılanlar tabii ki takdire
şayan. Daha da çok güzel şeyler yapılacağını
biliyorum, haberim var bazı şeylerden. Bundan dolayı da Hükûmeti
kutluyorum. Uygur Türklerinin, herkesten, dünyadaki her milletten çok
Türkiyenin yardımına ihtiyacı var, sevgisine, desteğine ihtiyacı var. Bunu ifade
etmek için söz aldım. Sayın Hükûmetin dikkatine sunulur.
Hepinize
teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut
Kapılarının Ortak Kullanımına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut
Kapılarının Ortak Kullanımına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/427) (S.
Sayısı: 7) (X)
BAŞKAN
Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü
birleşimde tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.
Şimdi
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İRAN İSLAM CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA ESENDERE VE SERO KARA HUDUT KAPILARININ ORTAK
KULLANIMINA DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 22 Mart 2010 tarihinde Ramsarda imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının Ortak
Kullanımına Dair Anlaşmanın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali
Özgündüz, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, bugün Regaip Kandili.
İslamı doğru anlayan, İslamın esenlik, selam,
barış dini olduğunu anlayan ve uygulayan, içindeki kini, nefreti
atan, zalimlik yapmayan, haksızlık yapmayan, ülkemizdeki ve tüm
dünyadaki Müslümanların Regaip Kandilini kutluyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yine konuya geçmeden önce,
Sayın İçişleri Bakanı Uluderedeki olayla ilgili bir
açıklama yaptı, üzücü bir açıklama. Bizim
anlayışımızda, ölen insanların arkasından ya
iyilikle konuşulur ya da hiç konuşulmaz. Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşlarını, 17si çocuk 34 kişiyi dolap beygiri olarak
nitelendirip hakaret eden İçişleri Bakanını da buradan
kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bu tarz,
Türkiye Cumhuriyetine yakışır bir tarz değildir. Dünkü
açıklamaları gerçekten üzücü. O insanların da aileleri bugün bu
gece kandil kutlayacak ama Hükûmetin bir bakanı insanları
aşağılıyor. Bizim inancımıza göre -bir söz
vardır- ölmüş insandan şeytan bile elini çeker. Yani ne diyeyim
artık! Ölen insanlar hakkında bu şekilde Sayın Bakanın
konuşmasını, sorumluluk makamında olan bir kişinin
sorumsuzca davranışını da tekrar kınıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye
Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti arasında hudut
kapılarının ortak kullanımına ilişkin
anlaşmanın hayırlı olmasını diliyorum her iki
ülkeye. Biliyorsunuz, Türkiye-İran ilişkileri bölgedeki birçok
ülkenin tarihinden bile daha eskidir, yaklaşık beş yüz
yıldır, Kasrışirinden beri herhangi bir problemi olmayan
iki dost, kardeş ülke. Aslında geçmişte tek bir ülke olan, Büyük
Selçukludan ayrılan iki ülke, iki kardeş. Zaman zaman birbirini
kıskanan, yarışan, gıpta eden iki ülke.
Türkiye
ile komşumuz İran arasında geçen yıl 15 milyar dolara
yakın bir ticaret hacmi gerçekleşti. Hedeflenen 30 milyar
dolarlık bir ticaret hacmi. Umarım bu sınır
kapısının ortak kullanımı da yine ilişkilerimizin
gelişmesine, ticaretin gelişmesine olumlu katkı
sağlayacaktır. Ancak, Hükûmetin Orta Doğuya, bölgeye
ilişkin son zamanlardaki yanlış politikası yer yer
Türkiye-İran ilişkilerini ne yazık ki germektedir.
Biz,
baştan beri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Malatya-Kürecikte kurulan
radar savunma sisteminin ABDnin bir projesi olduğunu ve ABD askerlerinin
görev yaptığını, bunun Anayasaya aykırı
olduğunu söylüyorduk. Geçen gün Obama, Savunma Bakanına talimat
verdi, dedi ki: Bu radar savunma üssünü NATOya devredin.
Demek
ki bugüne kadar bu NATO kapsamında değildi, ABDnin bir askerî
üssüydü. Anayasamıza göre yabancı askerlerin Türkiyede
konuşlanması ancak Parlamentonun, yüce heyetin iznine tabidir ve bu,
Hükûmet ne yazık ki bugüne kadar suç işledi demektir. En
azından, -Dışişleri Bakanı burada yok ama- Hükûmet
adına Sayın Bakan, halkı, Türk milletini
kandırdığınız için, yalan yanlış bilgiyle
Efendim, burası ABD üssü değil, NATO üssü. dediğiniz için
halktan bir özür dileyecek misiniz ve bunun siyasi sorumluluğunu
taşıyacak mısınız bilemiyorum çünkü artık
netleşmiştir ki, Hükûmet, yaklaşık bir yıldır,
Türk milletini, yalan söyleyerek ne yazık ki
kandırmıştır.
Değerli
arkadaşlar, geçenlerde Irakta, Basrada bir gösteri yapıldı
ülkemiz aleyhine, daha doğrusu AKP Hükûmeti aleyhine ve Sayın
Başbakan aleyhine sloganlar atıldı. O kısmı
haklıydı fakat bayrağımıza karşı da,
şanlı Türk Bayrağına karşı da bir
saygısızlık yapıldı. Ben buradan o
saygısızlığı da kınıyorum. Hiç kimsenin
Türkiye Cumhuriyetinin şanlı bayrağına
saygısızlık yapma hakkı ve haddi yoktur. Hükûmetimiz
mutlaka bu konuyu takip etmelidir.
Ancak
buna sebebiyet veren de ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetidir.
Niçin? Nedeni de: Orada, bizim tarafımızdan, Irak yargısı
tarafından hakkında yakalama çıkarılan Tarık
Haşimiyi niye saklıyorsunuz, niye besliyorsunuz?
Hakikaten,
niye besliyorsunuz, bunu anlamış değiliz. Yani Tarık
Haşiminin Türkiyede beslenmesi, efendim, Başbakanlık
korumaları tarafından devletin, belediyenin misafirhanesinde,
Başakşehirde -yerini de söyleyeyim- ağırlanmasında
Türkiye'nin ne menfaati var? Yani cidden merak ediyoruz, bir menfaati varsa
bunu izah edin de biz de anlayalım, biz de destek verelim. Orada,
Irakın merkezî Hükûmetine rağmen, merkezî Hükûmet tarafından
8
hâkimli bir heyettir. Bakın, orada Şiilik, Sünnilik olayı
yoktur. Siz oraya çekiyorsunuz çünkü orada, Tarık Haşimi
hakkında, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı
hakkında terör faaliyetlerine katılmaktan dolayı mahkemede bir
yargılama var. Kendi ofisindeki 19 kişinin itirafı var: Biz Bağdatta,
ülkenin değişik yerlerinde yapılan terör
saldırılarıyla ilgili olarak
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Tamamen siyasi.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (Devamla) Siyasi diyemezsiniz. Bakın, o zaman, siz bir
taraftan siyasi diyerek Tarık Haşimiyi burada
barındırırken bir taraftan uyduruk delillerle insanları
terör örgütü mensubu diye içeride tutuyorsunuz. Çelişki değil mi?
Böyle bir şey olur mu? Size ne? Yani bir ülkenin yargısı iç
işidir. Arkadaşlar, dış politika bilen, efendim,
azıcık siyasetten anlayan herkes bilir ki yargıya ilişkin
kararlar kesinlikle iç işidir. Siz buna müdahale ediyorsunuz, Irak merkezî
Hükûmetini tanımıyorsunuz. Hayır, ne menfaatimiz var? Yani
Tarık Haşimiyi biz niye koruyoruz? Tarık Haşimi, Barzani
kol kola, biz koruyoruz.
Efendim,
geçen gün Bekir Bozdağ burada diyor ki: Bizim de kırmızı
bültenle aradığımız kişiler Kuzey Iraktan bize
karşı saldırı yapıyor ve yıllardır iade
edilmiyor. İyi de Kuzey Irak Yönetiminin Başkanını siz
burada ağırlıyorsunuz, Tarık Haşimiyle kol kola
sokuyorsunuz, Tarık Haşimi çıkıp diyor ki: Şii gruplar,
ey Kürtler veya Sünniler -yani o da Şafii, Sünni- ABD gittikten sonra
Iraktaki merkezî Hükûmet, bize karşı, bize baskı yapacak,
Türkiye de bizi korur. Türkiye mezhep eksenli politika mı yürütüyor?
Böyle bir şey olur mu? Yani ülkenin dış politikası ülkenin
menfaatlerine göre yürütülür.
Değerli
milletvekilleri, lütfen -iktidar grubuna da sesleniyorum- bakın, bu
konuları sorgulayın yani parlamenter olarak görevinizdir Hükûmeti
denetlemek. Irakla niye ilişkilerimiz bozuldu? Suriyede ne işimiz
var? Geçenlerde Suriyede patlama oldu, Şamda; 40tan fazla insan öldü;
İsrail.
İsraille ilgili, Mavi Marmarayla ilgili iddianame açıklandı
biliyorsunuz. İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı, İstihbarat
Başkanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı hakkında müebbet
ağır hapis istedi savcı. Şimdi, göreceğim sizi.
Yarın, öbür gün bu adamların birini davet ederseniz buraya
Edeceksiniz. İsrail, bugün, Rum kesimiyle, Kıbrıstaki Rum
kesimiyle ortak doğal gaz araması yapıyor ve İsrail 20 bin
kişilik komandoyu Güney Kıbrısa, Kıbrıs Rum kesimine
konuşlandıracak. Orada çalışan, santralde çalışan
10 bin kişilik İsrailli ailesiyle birlikte yeni bir İsrail
nerede doğuyor? Kıbrısta doğuyor. Neyin sayesinde?
AYTUN
ÇIRAY (İzmir) Kimin sayesinde?
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (Devamla) İşte, sizin yaptığınız bu
yanlış, başarısız
Yani geçmişteki bir
diplomatın çok güzel bir benzetmesi var, Sayın
Dışişleri Bakanı gökte yıldız arayan acemi
müneccim gibi. diyor; çok güzel bir benzetme. Efendim, yok işte Biz
dünyanın lideri olacağız, Orta Doğunun lideri
olacağız. falan
Hayır, öyle bir şey yok. Amerika görev
verdi Buraya kadar kardeşim, seni besledim, büyüttüm, buraya kadar. Git,
Suriyeyle dost ol, o görüntüyü ver, kapıları aç, insanlar gitsin
kimliksiz, pasaportsuz, istihbarat al, ondan sonra gereğini yap.
Değerli
arkadaşlar, ben, Türkiye Cumhuriyetinin menfaatini savunma adına
diyorum ki: Hükûmet bu politikasından vazgeçsin. Ya da Türkiye'nin ne tür
bir menfaati var bize de izah etsin ki biz de destekleyelim diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özgündüz.
Başka
söz talebi yok.
Soru
yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN
2nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uluderede
katledilen 34 yurttaşımızın ölümlerini âdeta meşru
gören, suçu öldürenlere değil ölenlere yükleyen ve Özür dilenecek bir
şey yok. diyen İçişleri Bakanını huzurunuzda
kınıyorum.
Değerli
arkadaşlar, sizlere bir film anlatacağım. Bu film başka bir
film. Bu film yazılır yazılır bitmez, çekilir çekilir
bitmez. Bu filmde oyuncu efendisinin elinde oyuncaktır, efendisi
yazdıkça oyuncusu da oynayacaktır. Bu film AKPnin Kürecik filmidir.
Bu film bir ayak oyunudur. Bu filmde ABDnin kılıcı,
İsrailin kalkanı olduk. Kürecike yüz karası bir üs kurdunuz,
ayak oyunlarıyla onurumuzu ayaklar altına aldınız.
Bu
film bir entrikadır; yirmi yıl önceki ABD projesine NATO makyajı
yapılarak AKP eliyle başımıza örülen bir entrikadır.
Şimdi, makyaj silindi gerçekler ortaya çıktı, takke düştü
kel göründü, entrika filmi gösterime girdi.
Bu
film bir yalan rüzgârıdır; Lizbona uçarken Kumanda bizde olacak.
diyen dillerin Lizbonda dönme dolap gibi dönüp Kumanda NATOda olacak.
dediği filmdir. Bu film kediye kedi diyemeyenlerin yalan
rüzgârıdır.
Bu
film iftira filmidir; Malatyaya füze kalkanı kurulmasına
karşı çıkanlara demediğinizi bırakmadınız,
cazgırlık, yalancılık iftiralarını
attınız ama gerçek ortada, yabancılar gelip çoktan
yerleşti. Nihayetinde Obama itiraf etti. Onun için, bu film iftirayla
itirafın kardeşliği filmidir.
Bu
film bir komedidir; kumanda görevi yerine koruma görevinin
alındığı bir komedi filmidir.
Bu film bir kumpastır; Türkiye ve Orta
Doğu halklarına karşı emperyalistlerin çıkarları
uğruna çevrilmiş bir kumpas filmidir.
Bu
film bir komplodur; efendisine Hayır. diyemeyenlerin geleceğe ve
barışa karşı kurduğu bir savaş komplosudur.
İsrail kalkanının imzasını müsteşara attıran
bir komplo filmidir.
Bu
oyun bir aksiyondur; ansızın füze kalkanını kurma
aksiyonudur. Yabancıları gizlice Malatyaya yerleştirme
aksiyonudur. Bu film, at izinin it izine karıştığı
aksiyon filmidir.
Kürecik
filmi, yalan, dolan, iftira, komedi, kumpas, aksiyon ile baş döndürücü
değil, mide bulandırıcı bir filmdir. Bu çirkinlikler, bu
olaylar bu filmin içindeyse, o filmde ancak mide bulanır.
Son
otuz yılın en önemli anlaşması olarak ABDli yetkililer ve
gazeteciler tarafından kabul edilen bir anlaşma, hâlâ Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirilip tartışılabilmiş değildir.
Ugandayla, Tanzanyayla yapılan ikili anlaşmalar bile Meclise
gelirken, bu füze kalkanıyla ilgili anlaşma Meclise
getirilmemiştir, müsteşara imza ettirilmiştir. Meclisin
iradesine ABD ipoteği koydurulmuştur. 1 Mart tezkeresi için özür
dilenmiş ve diyet borcu ödenmiştir.
Yabancı
askerlerin Malatyaya geldiğini bile yabancılardan öğrendik, ya
haberiniz yoktu ya da halktan gizlediniz. Memleketten bu kadar mı
bihabersiniz, yoksa 53üncü eyalet olma yolunda hayaliniz mi var?
Değerli
arkadaşlar, defalarca soru önergesi verdim, defalarca araştırma
önergesi verdim, defalarca İsrail kalkanına hep beraber Hayır.
dedik ama nafile, AKP inkârcılığı tutturdu gitti, üssün
NATO üssü olduğunu söyledi. Ama bunun yalan olduğu maalesef ortaya
çıktı.
AKP,
Kürecik filmini çevirirken biz de boş durmadık, 2 Ekimde Kürecik dağlarına
çıktık, 10 Martta 10 yürekli kadın milletvekiliyle beraber
Malatyaya gittik. 2.300 metredeki İsrail kalkanına yürürken
karşımıza Türk askerleri çıktı, yolumuzu Türk
askerleri kesti. İçeride yabancılar, dışarıda
Mehmetçikler. Bize karşı Kürecikdeki üssün kumandasını
ABDye veren AKP, Ankaradaki Meclisin kumandasını verdi mi o da
bilinmez.
Millî
iradeyi dilinden düşürmeyen AKP, Kürecik konusunda Amerikan kumandalı
hareket etmeyi tercih etti. Biz Asker var mı? diye sorduk; cevap
Almanyada bir yabancı generalden geldi. Üssün sahibi kimdir? diye
sorduk; cevap Chicagodan geldi, Obama Biziz dedi. Kürecikin
fiyatını sorduk , Kaça sattınız? dedik; cevap bir
gazeteciden geldi, 6-7 milyar dolar. dendi.
İzin
istedik, değerli arkadaşlar, grup başkan vekilimiz ve
milletvekilleriyle beraber izin istedik, Genelkurmay
Başkanlığı -neye yetkisi varsa bilinmez- Üsse girme izni
verme yetkimiz yok. dedi. Millî Savunma Bakanlığına yazdık,
Yetkimiz yok, izin veremeyiz. dedi. Dört kez izin istedik, dört kez
reddedildi, beşinci kez başvurduk, cevap alamayınca,
değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, Pentagona
yazdık çünkü sizin Küreciki Pentagona
bağladığınızı biz biliyorduk.
ABD
Başkanı, değerli arkadaşlar, Türk milletini üzmüştür.
Kürecikteki füze kalkanının, Başbakanın,
Dışişleri Bakanının ve Millî Savunma
Bakanının iddia ettiği gibi bir NATO üssü
olmadığını, ABD üssü olduğunu hepimizin önünde
söylemiştir ve bizim yetkililerimizi yalancılıkla
suçlamıştır maalesef.
Kürecik
bir mahremdir arkadaşlar. Kürecik kimin mahremidir? ABDnin mahremidir.
Kürecik, ABDnin yatak odası olmuştur. Anlaşmaları
istiyoruz, bu Kürecikle ilgili yapılan anlaşmaları Mahremdir,
diye Gizlidir. Diye
Sayın Milletvekilimiz Mahmut Tanal da istedi, ben
de defalarca istedim ama Gizlidir diye verilmedi. Kürecik yani ABDnin bir
yatak odası olmuştur arkadaşlar.
Değerli
milletvekilleri, gelinen noktada bir şey açıkça ortaya
çıkmıştır. Bu anlaşma, ABD Büyükelçisi ile üsteşarın
imzaladığı bir anlaşmadır. Bu anlaşmayla birlikte
Anayasanın 92nci maddesi açıkça ihlal edilmiştir.
Anayasanın 92nci maddesinde der ki: Bir tane yabancı asker gelse
bile Türkiye Büyük Millet Meclisinin izin vermesi gerekir. Ama değerli
arkadaşlar, sizler bu izni vermediniz. Bu önemli bir suçtur ve bu suç
cezasız kalmaz. Belki özel yetkili mahkemeler sizi yargılamaya
cesaret edemezler ama bir gün halkın sizi yargılayacağından
en ufak kuşku duymuyorum. Topraklarımızın egemenlik
haklarının nasıl ihlal edildiğinin, yuvarlak masalarda
nasıl pazarlandığının ortaya çıkacağına
inancım tamdır.
Değerli
arkadaşlar, Dışişleri Bakanlığı ve
Başbakanlık şeffaf olmak zorundadır. Niye? Mecbur
kaldıysanız, bizimle paylaşmalısınız. Neden
Hayır. diyemediklerini veya neden Evet. dediklerini gelip
anlatsınlar. Korkmasınlar, biz varız, Cumhuriyet Halk
Partisi var. Biz koruruz, biz ülkemizi de koruruz, geçmişte
yaptığımız gibi sizleri de koruruz.
Değerli
milletvekilleri, gelinen noktada, ülkemizin hem film çevirenlerden hem de ABD
üssünden kurtulması gerektiği açıktır. Yapılacaklar da
bellidir. ABD, halka ve Meclise hesap vermelidir. Bu utancın sorumluları,
mevkileri ve makamları ne olursa olsun, derhâl istifa etmelidir.
Sıcak ve yumuşak koltuklarını da alıp gitmeliler.
Böylelikle, hiç değilse, vicdanları nezdinde verilmiş
cezayı kısmen çekmiş olurlar. Halktan ve Meclisten özür
dilemeliler. Çevirdikleri filmden duydukları
pişmanlığı dile getirmeliler. Kürecikteki Amerikan üssü
derhâl kapatılmalıdır, yabancı askerler evine
gönderilmelidir. Gizli anlaşmalar ve satışlar kamuoyuna
açıklanarak iptal edilmelidir.
Kürecik
radar üssü yani Amerikan üssü, İsrail kalkanı, bu ülkenin
sırtında bir kambur olarak kalmaya devam edecektir. O üssün
kaldırılması vatanseverlerin boynunun borcudur. Filmciler
kaldırır mı, kaldırabilir mi? Hayır, çünkü onlar için
esas olan özgür topraklar değildir, onlar için esas olan pazarlanabilir
topraklardır; aramızdaki fark da budur. Onun için, bu üssü
kaldırma görevi bizim omuzlarımızdadır.
Değerli
arkadaşlar, vatan toprağını ABDye yuva, millete
yabancı yaptınız. Bizler orada yabancıyız. Bizlere,
seçilmiş milletvekilleri olarak oraya girmemize izin vermediniz ama bir
gün gelecek, o üssün kapatılması, o üssün oradan
kaldırılması da bizlere nasip olacaktır.
Önce
Buton bizde olacak. dediniz, Butona biz basacağız. dediniz, sonra
butona basma görevini de size vermediler. Çünkü biz, burada, her zaman
olduğu gibi, maalesef taşeronluk göreviyle yetindik.
Değerli
arkadaşlar, Kürecikte radar filmi çevrilebilir ama o ülkenin onurlu
evlatları, vatanseverleri hiçbir çıkar gözetmeden yola çıkmak
için tereddüt etmeyecektir. Fransız kurşunu, Amerikan
çuvalını unutanlar herkesi kendileri gibi sanmasınlar,
unutmayanlar da vardır, bir gün karşısına
çıkacaktır. Ömrünüz yetecek, siz de göreceksiniz.
Değerli
arkadaşlar, 30 Mayısta ODTÜden, Sinan Cemgillerin yola
çıktığı yerden hareket edeceğiz. Önce Nurhaka
gideceğiz, daha sonra Kürecike gideceğiz. Onların geçtiği
yollardan geçeceğiz ama onların varamadığı yere varacağız.
Bir kez daha Kürecik dağlarına çıkacağız, Amerikan
üssünün kapısına dayanacağız.
Parti
farkı gözetmeksizin, gelebilecek bütün milletvekillerini davet ediyorum,
burada bulunan bütün milletvekillerini. Hep beraber gidelim, birlikte
halkımızı savunalım, çocuklarımıza onurlu bir
ülke bırakmanın mücadelesini verelim.
Değerli
arkadaşlar, bu üssün, İranla, Irakla, Suriyeyle
ilişkilerimizi bozan bu üssün bir an önce kapatılmasını
diliyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Sinan
Oğan, Iğdır Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi tabii bu tabiri aslında
kullanırken düşünüyorum Muhterem Başkan, muhterem
milletvekilleri desem daha mı doğru olur çünkü sayın kelimesi
terörist başına artık rahat bir şekilde
kullanılacağı için bu kelimenin de maalesef Türkçemizdeki
kıymeti son derece aşağıya düşmüştür. Bu sebeple,
artık zatıalilerinize Muhterem Başkan, muhterem
milletvekilleri diye hitap etmek istiyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut Kapılarının Ortak
Kullanımına Dair Anlaşmayı görüşüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin üç ülkeye sınırı olan bir tek ili vardır,
o ilin de adı Iğdırdır. Iğdır, Türkiye'nin üç
ile, üç ülkeye, Ermenistana, Azerbaycana ve İrana sınırı
olduğu hâlde, daha önce defalarca bu konuda görüşmeler
yapıldığı hâlde siyasi gerekçelerle İranla
sınır kapıları Iğdırdan açılmıyor.
Nasıl ki daha önceleri, sizin iktidarınızdan da önce, şeker
pancarı Iğdırda üretiliyor olmasına rağmen başka
illerin, şeker pancarı üretilmeyen illerin milletvekillerinin,
bakanlarının siyasi baskısıyla şeker
pancarının başka illere fabrikası kurulduysa aynı zihniyet
maalesef sizde de var. Iğdırdan açılması gereken Boralan
Sınır Kapısı başka illerin siyasi baskısı
sebebiyle, örneğin Van ilinin milletvekillerinin siyasi baskısı
sebebiyle Iğdırdan açılmıyor.
Açılması
gereken başka önemli bir kurum daha var, organizasyon daha var, o da
organize serbest bölge. Onun da maalesef duyumlarını alıyoruz,
Iğdırda açılması gereken organize serbest sanayi bölgesi
başka illere kaydırılmaya çalışılıyor.
Değerli
milletvekilleri, siz, eğer iller arasında ayırım
yaparsanız, vatandaşlar arasında ayırım
yaparsanız bölücülüğü başka yerde aramanıza gerek yok,
bölücülüğü siz yapmış olursunuz. Dolayısıyla da gelin
şu Iğdıra karşı yapmış olduğunuz
ayrımcılıktan, bölücülükten vazgeçin. Boralan Sınır
Kapısının açılması için gerekli girişimlerde
bulunun. 2010 tarihinde müjdeyi vermiştiniz Üç ay içerisinde Boralan
Sınır Kapısı açılacak. demiştiniz. 2010un
üzerinden iki sene geçti hâlâ Boralan Sınır Kapısından bir
haber yok. 2010 senesinde organize serbest sanayi bölgesinin Iğdırda
kurulması gündeme gelmişti, bugün başka illerde
kurulacağı tartışılıyor.
Siz,
eğer Iğdıra bu zihniyetle -daha önce de burada ifade ettim-
bakarsanız, Iğdırdan milletvekili çıkaramadınız,
bir daha hiçbir şey çıkaramazsınız. Sizin iyiliğiniz
için, Iğdırın iyiliği için, bu memleketin iyiliği
için, buradan sizi uyarıyorum: Iğdıra ayrımcılık
yapmayın. Iğdırın hakkı olan Boralan Sınır
Kapısını Iğdırdan açın. Iğdırın
hakkı olan Organize Serbest Sanayi Bölgesinin Iğdırda
kurulmasına destek verin. Iğdır halkı sizi izliyor, her
yaptığınızı izliyor. Iğdıra karşı
yapmış olduğunuz ayrımcılıkları da bu
vesileyle izliyor ve dolayısıyla da biz, elbette ki, komşu
ülkelerle sınır kapılarının açılmasının
yanındayız. Bu sebeple, İran
Bakınız,
Nahçıvan ile Iğdır arasında bir sınır
kapısı var. Bugün Türkiyenin en geri kalmış gümrük
kapısı orasıdır. Orada,
vatandaşlarımızın kamyonunda, minibüsünde 3-
Evet,
kaçakçılığa karşı olacağız.
Kaçakçılığa karşı olacağız ama
kaçakçılık eğer bir ilde yasaksa bütün illerde de yasak
olması lazım. Eğer diğer illerde serbestse, niye o zaman
Iğdırda yasak? Biz diyoruz ki, eğer kapatacaksanız, kaçak
mazotun önünde engel olacaksanız bunun hepsinin önünde engel olun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sizinkiler haraç vermiyordur Sayın Milletvekilim.
Haracı veriyorlar mı?
SİNAN
OĞAN (Devamla) Haraç vermiyorlar.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Onun için
SİNAN
OĞAN (Devamla) - Siyasi haracı
hiç vermiyorlar. Iğdır, kimseye siyasi haraç vermez.
Iğdırlı sadece hakkını istiyor; diyor ki: Biz bu
memleketin evladı değil miyiz? Biz bu memlekete vergi vermiyor
muyuz? Veriyoruz.
A2
belgesi alan vatandaşlarımızı iki ay sonra mağdur ettiniz.
Ayda taşıma kapasitesini, yani yurt dışına giriş
çıkış kapasitesini 4e indirdiniz. Peki, adam bütün her
şeyini satıp A2 taşıma belgesiyle bir şirket kurdu ve
birkaç tane taşımacılık yapacak araba aldı. Ben
şimdi bütün her şeyimi sattım, minibüs aldım, otobüs
aldım. Bu devlete, bu AKPye güvenerek bunu yaptım, hata mı
ettim? diyor. Evet, hata etti aslında, bu AKPye güvenerek hata etti
çünkü her şeyini satıp A2 belgesi alıp
taşımacılık yapmaya başlayan vatandaşın
elinden, siz, iki ay sonra, kalktınız, A2 belgesini geri
aldınız ve sadece 4 defa, yurt dışına giriş
çıkış hakkı tanıdınız. Bu vatandaşlar
elbette bunu bir tarafa yazıyor ve bunun -zamanı geldiğinde-
hesabını size, sandıkta, dün olduğu gibi, yarın da
soracaktır.
Dolayısıyla,
tekrar şunu ifade etmek istiyorum ki, Türkiye'nin bütün illeri
eşittir, Türkiye'nin bütün vatandaşları eşittir,
Türkiye'nin illeri ve vatandaşları arasında ayırım
yapmayın, yapamazsınız. Yaparsanız, Iğdırlı
da sizinle diğer partiler arasında ayırımını dün
yaptığı gibi yarın da yapacaktır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Başka
söz talebi yok.
Soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın
Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Elektriğe
yüzde 19 zam geldi, doğal gaza yüzde 16,6 zam geldi, memurlara ek zam
olarak 3,5+4 ek zam geldi. Bunu nasıl izah edebilirsiniz,
açıklayabilir misiniz Sayın Bakan? Memura verilen ek zam ise
doğal gaz ve elektriğe gelen zammın çok altında olduğu
için, vatandaş nasıl geçinecektir? Aradaki farkı, memur,
bankadan krediyle mi karşılayacaktır?
Bir
başka sorum: Malatya Kürecikte yabancı asker var mıdır?
Varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi buna izin verme yetkisini ne zaman
vermiştir, tarihini açıklar mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Halaman
ALİ
HALAMAN (Adana) Teşekkür ediyorum, sağ olun Sayın
Başkanım.
Ben de
bütün Müslümanların, Türkmenlerin, Türklerin Regaip Kandilini
kutluyorum.
Dolayısıyla,
bir şehit cenazesi var, Kocatepede cenaze namazı kılınacak.
Ailesine Allahtan rahmet diliyorum.
Yine,
ben bunları söylerken Sayın Orman Bakanımız her şeyin
iyi olduğunu, çok şey yaptıklarını, menfezleri,
köprüleri söyledi. Ben de ona istinaden böyle bir soru değil de Bizim o
bölgelerde de yapılacak yerler var, buna yardımcı olur mu? diye
sormak istedim.
Tekir, Pozantı, Feke, Saimbeyli,
Tufanbeyli, Yumurtalık, bunlar genelde ormanlık bölgede ilçeler. Bu
sene hava şartları, iklim şartları sert gitti, sert gitmesi
dolayısıyla buranın altyapısı, menfezleri, köprüleri
bozuldu. Dolayısıyla yaz günleri, yayla olduğu için,
nüfusları artıyor, dolayısıyla bu belediyelerin
-Yumurtalık da deniz kenarında, her ne kadar da turizm bölgesi
sayılmasına rağmen- altyapıları çok bozuk, iklim
şartlarından dolayı da bozuldu. Sayın Bakanımız
buralara bir miktar yardımcı olursa biz de oralara gittiğimizde
Orman Bakanımız, bak, buraları yaptırdı, buralara
transfer yaptırdı, para gönderdi. dersek bundan mutlu oluruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı kadrolarında
kaç adet yabancı uzman kadrosu bulunmakta, bu kadroların ne
kadarı dolduruldu şimdiye kadar? Bu kadrolarda çalışan
yabancı uzmanlardan bazılarının Suriyede ajan olarak
çalıştığı iddiaları doğru mudur? Buna
Hükûmetiniz nasıl cevap verecektir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Sayın
Canalioğlu
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın
Bakanım, geçenlerde Trabzona gittiğinizde Trabzon Belediye
Başkanlığında Trabzonun derin deşarjlarının
çalışmadığını ve bir önceki belediye yönetiminin
bunları mahvettiğini söylemiştiniz ancak bunun afaki bir bilgi
olduğunu biliyorum ve şu anda bir yol yapılmıştı,
kara yolları geçtiği zaman yollar bozulmuştu ve
yapılması noktasında biz gerekli çalışmaları
yaptık ancak şu anda gittiğiniz zaman derin deşarjlar da
hâlen açıkta. Bu belediye tarafından hâlâ açıktaki
noktaları da görürsünüz. Bunların düzeltilmesi noktasında
yardım bekliyoruz ve daha önce Para gönderdim. demiştiniz, bu
parayı Trabzon Belediyesine değil, sanıyorum Özel İdareye
gönderdiniz. Bu konuda bilgilerinizi eksik verdiler, onu da düzeltmek
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
ORMAN VE
SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; evvela, memurlara
zam veriliyor, esasen Hükûmetimizin teklifi var ama tabii ki memurlar bu
teklifi kabul etmedi. Takdir buyurursunuz ki Avrupada pek çok ülkede maaşlarda
azaltma teklif ediliyor, hatta bazı memurların işine son
veriliyor ama Türkiye'de böyle bir şey yok yani biz, enflasyona
memurları ezdirmedik ve inanın, şu anda, geçmişe göre
memurların hayat standartları, şartları çok daha iyi.
Ben
mühendisleri biliyorum. Bakın, 2002 yılında DSİde bir
mühendis 980 milyon alıyordu yani şimdiki parayla 980 TL ama şu
anda mühendisler en az 2 bin TL, hatta tazminatlarla beraber 2.500 TL
alıyor. Daire başkanlarının, şube müdürlerinin
maaşları değişti, tazminatları var yani
dolayısıyla. Ayrıca şunu ifade edeyim
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) 1.400 lira alıyorlar Sayın Bakan.
Yanlış bilgi veriyorsunuz, 1.400 lira alıyorlar.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Ayrıca tazminat olarak mı diyorsun?
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Maaş olarak.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Maaş olarak 400 lira alan mühendis yok efendim, ben mühendislerden
bahsediyorum.
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) 1.400 lira.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Yani
netice itibarıyla, 1.400 lira alan mühendis de yok. Ben DSİdeki
mühendislerin maaşını biliyorum. Dolayısıyla,
hakikaten Hükûmetimizin de teklifi oldukça uygundur.
Ayrıca,
görüyorsunuz, küresel ekonomik krize rağmen Hükûmetimiz, bırakın
maaşları azaltmayı Avrupada olduğu gibi, maaşlara zam
yapmayı da kabul etmiştir.
Şimdi,
tabii Malatya Kürecikte yabancı asker var mı, onu bilemiyorum.
Özellikle Millî Savunma Bakanımıza sorarak onunla ilgili bilgi
vereceğiz.
Efendim,
Sayın Halaman özellikle Adanadan bahsetti. Tabii, kış
şartları olunca bütün Türkiye'de, hakikaten Adanada da yoğun
kış şartları neticesinde bazı yollar tahrip oldu,
malumunuz bazı köprüler tahrip oldu. Şimdi, tabii bu köprülerle
ilgili bilgi arz edeyim. Eğer köprüler karayolları üzerindeyse, bu
yıkılan köprüleri ve tamir edilecek köprüleri Kara yolları Genel
Müdürlüğü yapmakla mükellef; yok, köy yolları ise aslında Özel
İdare yapmakla mükellef. Dereler üzerinde bizim özel idarelerin bazen
imkânları sınırlı oluyor. Dereler üzerinde
yıkılan, birtakım ihtiyaç duyulan köprüleri Ergenede
olduğu gibi biz de yapabiliriz. O konuda, Sayın Vekilim, ihtiyaç
varsa bizim de yardımcı olacağımız bir miktar kadar
yardımcı olalım.
Yalnız,
bu maksatla bütün özel idarelere -ağır geçen kış
şartları sebebiyle- Yüksek Planlama kararıyla, Hükûmetimiz
önemli bir miktarda para gönderdi. Şu anda, Adanaya ne kadar
gönderildiğini bilemiyorum ama bütün illere para gitti. Biz de gerekli
desteği verelim.
Şimdi
Sayın Işık, yabancı uzman sayısını tabii
şu anda bilmem mümkün değil ama bunu yazılı olarak size
ileteceğiz ancak Bunların Suriyeye ajan olarak gönderildiği,
onların ajan olarak çalıştığı şeklindeki
bir iddia fevkalade yanlıştır yani bu doğru bir şey
değil. Hükûmetimiz Suriyede böyle bir işe girişmedi,
girişmez de; onu özetle belirteyim. Yani Yabancı uzmanları
Suriyeye ajan olarak göndermek. diye bir şey asla söz konusu değil
yani. Bunu sormak dahi bence uygun
değildir, onu da özellikle belirtmek istiyorum.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Nerede çalıştıklarını siz bize
bildirin Sayın Bakan. Bu bizim iddiamız değil, bu, kamuoyunda
ulusal medyaya çıktı, cevap yok, tekzip yok.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Bunun
dışında, Sayın Trabzon Vekilimiz, eski Belediye
Başkanımız, şimdi, ben Çevre Orman Bakanıyken
özellikle orada birtakım deniz deşarjının
çalışmadığını -hatta kendim de gittim- terfi
merkezinin tamamen terk edildiğini ifade ettiler.
Terfi
merkezine gitmedim ama deniz deşarjının
çalışmadığını biliyorum. Dolayısıyla,
terfi merkezinin çalışmadığı şeklinde
Hatta ben
o zaman, hatırladığım kadarıyla -miktarı takriben
söyleyeceğim- Trabzon Belediye Başkanlığına Çevre
Orman Bakanlığından yaklaşık 2 milyon TL kadar da
bunların yapımı için bir destek gönderdim yani özellikle
belirteyim.
Kaldı
ki Trabzona, biliyorsunuz, sizin zamanınızda da gerekli desteği
verdik. Hatırlarsanız, katı atık problemi vardı.
Orada, Çamburnunda, bütün Trabzon ve Rizenin katı
atıklarını bertaraf edecek bir sisteme de büyük destek
verdiğimizi siz de biliyorsunuz.
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Özel idareye katkı payı
olarak verdiniz Sayın Bakanım, belediyeye değil.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Hatta, Trabzonda içme suyu problemi
vardı Sayın Vekilim. İçme suyu problemini kökünden çözmek için,
biliyorsunuz Atasu Barajını inşa ettik ve gerçekten mükemmel
oldu. Başbakanımız inşallah yakında onun da açılışını
yapacak ama hizmete alındı. Hatta bütün dere
ıslahlarını
Biliyorsunuz Zağnos Vadisi nasıl
ıslah edildi, o neydi ne hâle döndü. Lütfen, bu
yaptığımız şeyleri de bir noktada takdir ederseniz.
Marifet iltifata tabi. Tamam, eksiklerimiz varsa onu söyleyin ama
yaptıklarımızı da
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Efendim, ben Erdoğan Bayraktar
Beye her zaman söylüyorum, teşekkür ediyorum. Siz orada Heba ettiniz.
diye suçluyordunuz ama belediye başkanının odasında bunu
söylüyorsunuz. Buyurun yarın beraber gidelim.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Vekilim, ben sizi suçlamadım.
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Biz iyi yapılan şeyleri de
söylüyoruz biliyorsunuz.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Ya bir
dakika müsaade edin. Ben sizi suçlamadım hatta belediye
başkanının beşerî münasebetleri de o kadar iyi ki. Herkesle
barışık, fevkalade. O yönünüzü de ben takdir ettim, takdir
ettiğimi de söyledim yani.
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Basına mı yansıdı?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Yok,
ben onu bilemiyorum ama ben söylediğimi söylüyorum. Eski Trabzon Belediye Başkanımız
yani halkla münasebetleri açısından gerçekten çok takdire şayan,
iyi münasebetler kurmuş diye onu da
takdir ettik yani. Biz iyi taraflarınızı tabii takdir ediyoruz
ama belediye hizmetleri açısından da müsaade edin tenkit edelim çünkü
Trabzonu çok iyi bilen bir kişiyim ben.
Teşekkür
ediyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Uğur
Bayraktutan, Artvin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam
Cumhuriyeti Arasındaki Esendere ve Sero Hudut Kapısının
Ortak Kullanılmasına Dair Kanun Tasarısının 3üncü
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
seçim bölgeme ilişkin, özellikle Karadenizle, Doğu Karadenizle
ilgili olan çok ciddi bir sorun var. İki gündür bunu Parlamento boyutunda
dile getirmeye çalışıyorum hem soru önergeleriyle hem Meclis
araştırma önergeleriyle hem bugün Meclisteki konuşmamla hem de
yarın basın toplantılarıyla Karadenizdeki Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleriyle beraber bir basın toplantısı
yapacağız. Sorun nedir?
Çok değerli
arkadaşlarım, Karadenizde ciddi bir sorun var. Karadenizde bu çayla
ilgili ciddi bir sorun var, nedir? Öncelikle şu değerlendirmeyi
yapalım: Çay nedir, çayın sorunu neden kaynaklanmaktadır, bunu
değerlendirelim.
Nasıl
ki bor Türkiye için stratejik bir ürünse, çay da Karadeniz için stratejik ürün
niteliği taşıyan çok önemli bir ürün değerli
arkadaşlarım. Dünya çay üretiminin tek başına yüzde 5ini
biz karşılıyoruz. Türkiye çay üretiminde dünyada 7nci
sırada. Eğer ithalat işine girmezsek, yılda 1,5 milyar
dolar kâr sağlayacağımız bir sektör, çok önemli bir sektör.
Bu nedenle, Karadeniz çay konusunda çok önemli bir durum arz etmektedir.
Bakın,
Karadenizdeki mevcut yağış durumu ve coğrafi durum
itibarıyla çaydan başka herhangi bir bitkinin ekilmesi ve geçimin
başka türlü sağlanması mümkün bulunmamaktadır. Ayrıca,
dünyada bütün ülkelerde çay üretimi yapılmakta ama zirai ilaçların
kullanılmadan çayın üretildiği tek yöre Karadeniz Bölgesidir.
Bu açıdan Karadeniz çok önem arz etmektedir.
Şimdi,
geçenlerde çaya ilişkin ciddi sıkıntılar ortaya
çıktı. Bunlardan bir tanesi kaçak çay. Türkiyenin gündeminde önemli
bir sorun. Türkiyede yılda yaklaşık 200-220 bin ton
civarında kuru çay üretimi gerçekleştirilmekte ama ülkemize de
dışarıdan 50 bin ton civarında kuru çay girmektedir. Bu
nedenle, ciddi oranda, yaklaşık yüzde 25, yüzde 30lara yaklaşan
oranda kaçak çayla karşı karşıya kalmaktayız. Bu,
ciddi bir sorundur.
Dün
Sayın Bakana buradan da sordum. Yaş çay sezonu açılmış
olmasına rağmen ne yazık ki Rizede, Trabzonda ve Artvinde
bulunan çay fabrikalarının büyük bir bölümü henüz tam kapasiteyle
üretime başlamamıştır. Günlük 7 bin ton civarında
ÇAYKURun kapasitesi bulunmasına rağmen, şu anda çay fabrikalarında
onarım gerekçe gösterilerek 4 bin ton, 4.500 ton civarında bir üretim
gerçekleştirilmektedir. Dün Sayın Bakan bunun 7 bin ton
civarında olduğunu söyledi. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.
Gerçekte fiilî durumda bazı çay fabrikaları ne yazık ki tam
kapasiteyle çalışmamakta, bu nedenle de ÇAYKUR tarafından çay
alımı gerçekleştirilmemektedir.
Şu
anda Karadenizdeki en önemli sorun şudur değerli
arkadaşlarım: Kota uygulamasıdır. Dekar başına
Bugün
çay fiyatı açıklandı biliyorsunuz biraz gecikmeyle de olsa.
Buradaki fiyat 1 TL 22 kuruş civarında bir çay fiyatı
açıklandı. Bu fiyat ÇAYKURun açıklamış olduğu
yaş çay taban fiyatıdır. Ama ne yazık ki üreticiye
ilişkin bu kota uygulamasına geçince, kontenjan uygulamasına
geçince üretici çayını ÇAYKURa verememekte ve özel sektöre
gitmektedir. Arkadaşlarım, en önemli sorunlardan bir tanesi budur.
Böyle olunca da çayın gerçek fiyatı 65 kuruşa, 60 kuruşa
kadar düşmektedir ve özel sektör çay üreticisine şunu demektedir:
Ben senin çayını alırım ama senin paranı bir yıl
sonra veririm.
Değerli
arkadaşlarım, bir yıl sonra çayın fiyatının
ödendiği bir fiilî durum hangi hakkaniyetle uyuşmaktadır? Bunu
sizin vicdanlarınıza sesleniyorum. Bu parayı da nakit olarak
ödememektedir, en üzücü olan da budur. Demektedir ki: Ben bir yıl sonra
ödeyeceğim, bu nakit paranın bir kısmını da, yüzde 30,
yüzde 35lik kısmını size kuru çay olarak iade edebilirim. Yani
emtiaya emtiayla karşılık verebilirim, trampa yapabilirim. Yani
nakit olayına girmemektedir, ödemenin bir bölümünü kuru çayla
karşılamaktadır, ödemenin bir bölümünü size zeytinle
ödeyeceğim demektedir veya başka şeyler önermektedir. Bu nedenle
ciddi bir mağduriyet söz konusudur.
Buna
ilişkin şöyle bir örnek vereyim: 2010 yılında -ki bu
ÇAYKURdan almış olduğumuz resmî verilerdir- ÇAYKUR 550 bin ton
yaş çay alıyorken bu rakamlar kesin ve doğru rakamlardır-
özel sektör 715 bin ton çay almıştır değerli
arkadaşlarım.
Şimdi,
biraz önce ifade ettiğim rakamları
karşılaştırdığınızda göreceksiniz, özel
sektörün vermiş olduğu fiyatla ki, 60-65 kuruştur- ÇAYKURun
vermiş olduğu fiyatı
karşılaştırdığınız zaman aradaki
rakamın nerelere gittiğinin, bunun hangi kişilerin cebine
gittiğini göstermesi açısından ilginç bir gerçektir. Eski
rakamla 2010 yılında 14 trilyon civarındaki miktar bugünkü
rakamla 14 milyon TL civarındaki miktar ne yazık ki üreticinin cebine
gitmemiştir, çay spekülatörlerinin ve çay borsasında söz sahibi olan
birkaç kişinin cebine girmiştir arkadaşlarım. Bunun yüce
Meclis tarafından değerlendirilmesini talep ediyoruz.
Şimdi,
gelinen noktada ne yazık ki yeni bir çay kanununa yani üreticinin
hakkını kollayabilecek bir yasal düzenlemeye mutlaka ihtiyaç
vardır. Bugün Rizede çayla ilgili, üreticilerle ilgili olarak
yapılan yasal düzenlemeler yaklaşık 1 milyon kişiyi
ilgilendirmektedir değerli arkadaşlarım. Bakın, dikkat
edin, 1 milyon kişi çaydan geçinmektedir. Biz diyoruz ki: Bu 1 milyon
kişinin geleceğini ilgilendiren, çok önemli bir sorun durumunda olan
bu çayla ilgili olarak, mutlaka bunun çay borsasından alınması
gerekmektedir. Yani çayı bir çay borsasıyla götürmemiz söz konusu
değildir. Bütün dünya literatüründe bu çay borsası veya borsalar,
üretimle faaliyetin ayrı ayrı gerçekleşmiş olduğu
yerlerde olabilir, yani üretim faaliyeti bir yerde gerçekleşiyorsa,
üretimle ticari faaliyetin ayrı ayrı olduğu yerlerde çay
borsasından söz edebiliriz ama her ikisinin birlikte
gerçekleştirilmiş olduğu, Türkiyenin önemli çay üretim merkezlerinden
biri olan Karadenizli, bu işi eğer borsa yöntemiyle götürmeye
çalışırsanız bundan çok ciddi sorunla karşı
karşıya kalırsınız diye düşünüyorum. O nedenle,
mutlaka çay üreticilerinin haklarını koruyacak bir çay kanununun
çıkartılmasında yarar vardır.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, burada anlatmak istediğimiz olay
şudur: Karadenizde biraz önce de ifade ettiğim gibi, çok ciddi bir
sorunla karşı karşıyadır. Çay üreticisi
çayını toplamaktadır ama çayını ÇAYKURa
verememektedir. Nedir bunda da gerekçe olarak? Uygulanmakta olan dekar
başına 10 kilogramlık miktardır. Bazı yerlerde çok
ciddi baskılar gelmiştir, örneğin Hopada, Kemalpaşada,
Arhavide bu baskılar sonucu bu miktarlar 10 kiloya, 12 kiloya
çıkmıştır ama ÇAYKUR bunları almamıştır
arkadaşlarım. Almayınca da ciddi bir sorun çıkmıştır.
Çay sezonu açılmış olmasına rağmen ÇAYKURun
fabrikalarının önemli bir bölümü, bakım gerekçe gösterilerek,
onlardaki onarım gerekçe gösterilerek faaliyet yapmamaktadır ve bu
gerekçeye dayandırılarak ÇAYKUR çayı almamaktadır. Gelinen
noktada getirilmek istenen oyun şudur: Burada bir özelleştirme
oyunuyla karşı karşıyayız. Dokuzuncu Kalkınma
Planında da var, diyor ki: Önümüzdeki günlerde mutlaka ÇAYKUR
özelleştirilecektir. Bunu asla kabul etmiyoruz. ÇAYKUR, hem modernize
edilmemektedir hem çay işletmesini yapacak olan fabrikadaki gerekli araç
ve gereçlere ilişkin herhangi bir çalışma
yapılmamaktadır, yani bir anlamda ÇAYKUR gözden
çıkarılmış bulunmaktadır. Bunun sonucunda da çaydan,
biraz önce ifade ettiğim gibi, 1 milyon ailenin geçimini sağlayan çay
üreticileri değil, birkaç tane spekülatör -onların bizler kimler
olduğunu biliyoruz- sadece onlar yararlanmaktadır.
O
nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, şu anda Karadenizde kanayan
bir yara olan ve ciddi anlamda infiallere yol açan, bir sosyal patlama düzeyine
gelen bu sorunun bir an önce, ivedilikle ortaya çıkartılmasını
talep ediyoruz. ÇAYKUR Genel Müdürlüğünün, Sayın Genel Müdür
başta olmak üzere, ÇAYKUR yönetiminin başında bulunan bütün
bürokratların bu işe ivedilikle çözüm bulmasını istiyoruz.
Bakın, bu işin muhatapları olan kişiler ne yazık ki
ÇAYKURun Genel Müdürünü ve onun muhatapları olan ÇAYKUR Yönetim Kurulu
üyelerini muhatap olarak bulamıyorlar, arıyorlar, telefonlarına
çıkmıyorlar değerli arkadaşlarım. Karadenizde bundan
daha önemli bir sorun olabilir mi? Çok ciddi bir tabloyla karşı
karşıyayız. Bunu dilimiz döndüğünce anlatmaya
çalışıyoruz.
İşte
dün, biraz önce de ifade ettiğim gibi, Sayın Bakana bir soru önergesi
verdik, Sayın Bakana ben dün de birkaç tane sözlü soru sordum ama ne
yazık ki yanlış enforme edilmiş. Diyor ki: 7 bin ton
kapasiteyle ÇAYKUR çalışmaya devam ediyor. Doğru değildir
bu. Eğer gerçek anlamda bütün çayın alınabilmesi için ÇAYKURun
mutlaka üretim kapasitesini, günlük 10
bin tona çıkarması gerekmektedir. Ama gelinen noktada ne yazık
ki ÇAYKUR şu anda 4.500 ton, 4 bin ton yaş çay kapasitesiyle
çalışmakta ve ne yazık ki üretici mağdur olmaktadır.
Üretici, birkaç tane özel çay fabrikalarıyla muhatap olmakta, onlar
ödemeyi hemen yapmamaktadırlar, ödeme sürelerini bir yıl
ötelemektedirler, bir yılın sonunda da bu parayı nakit olarak
kendilerine ödememektedirler değerli arkadaşlarım. Bu nedenle
çok ciddi, çok sosyal patlama düzeyinde olan bir sorunla karşı
karşıyayız. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekili
arkadaşlarımızın bu soruna duyarlılık
göstereceğine inanıyoruz. Bu kanayan yaranın da bir an önce
giderilmesini istiyoruz.
Bakın,
gelmeden evvel size dün Karadenizden çay getirdim. Bugün Karadenizin her
tarafında çay üreticileri bu çayları alıyorlar, şöyle
tutuyorlar çayları, böyle döküyorlar arkadaşlar, görüyor musunuz. Ben
de buraya döküyorum, kürsüye, bakın bunu buraya döküyorum. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
Bu ne ya! sesleri, gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Bayraktutan, lütfen
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla) Bu çok ciddi bir sorundur. Bunu size ancak böyle anlatabilirim,
başka türlü anlatamam değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Bayraktutan
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Devamla) Sözlerimi burada bitirirken diyorum ki, Karadeniz
uşağı Amerikan uşağı olmayacaktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.59
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 16.09
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111inci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
7
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
3üncü madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası
sözleşmeler önemlidir ama ilk önce devlet kendi halkıyla
sözleşmelerini yerine getirmeli ki uluslararası sözleşmelerde
söz ve karar sahibi olsun.
Şimdi,
bizim birkaç gündür seslendirdiğimiz, zaman zaman gerginliklere neden
olan, hatta Meclis başkan vekilimizin de müdahil olduğu bazı
konuları tartışıp konuşuyoruz. Bu konulardan biri
Roboskidir yani bundan yüz elli gün önce Roboskide masum, mağdur 34 tane
Kürt insanı atalarından kalan bir yöntemle
Kendi topraklarına
emperyal güçler sınır koymuş. Bir kısım
akrabaları o tarafta kalmış, bir kısmı burada, yapay
sınırlar oluşmuş ve bu insanlar oraya geçimlerini
sağlamak üzere gitmişlerdi. 2012ye iki gün kala geceleyin bir
operasyon, F-16larla sortiler yağdırıldı bu
insanların başına ve biz o gündür bu gündür bunu
seslendiriyoruz. Biz bunu yaparken Hükûmetin yetkili kurulları
çıkıp Efendim, siz kandan, şiddetten, ölümden besleniyorsunuz.
Bu dil paslı ve kirli bir dildir. Biz gerçekten mağdurun
hakkını, hukukunu savunuyoruz. Bugün mübarek bir gündür, mübarek bir gecedir.
Herkesin eli vicdanında olmalıdır. Eğer siz kendi
insanlarınızla barışı sağlayamazsanız,
onların hukukunu koruyamazsanız iç
barışınızı sağlayamazsınız. Bakın,
Mavi Marmara Gemisinde İsraillilerin operasyonundan kaynaklı olarak,
buradaki yetkili savcılar alelacele, İsrailde o operasyonları
yapanları buldular ve dava açtılar. Sizinle ilgili bir şey
olursa Balyozdan, Ergenekondan alelacele davalar açılıyor. Peki,
sizin eliniz bu kadar uzunken -ta İsraile kadar uzanıyor- oradaki
komutanlarla ilgili dava açabiliyorsunuz, kendi toprağınızda
kendi insanlarınız bombalanıyor, ölüyor, bir bakanınız
çıkıp diyor ki: Bunlar figürandı. El vicdan be! Sonra, bugün
sizden daha duyarlı, daha sağduyunun sesi bir ses çıktı,
dedi ki: Bu bizi temsil etmiyor. Bunlar AKPnin politikalarına ters
düşen söylemlerdir.
Şimdi,
bizim buradan şöyle bir soru sorma hakkımız yok mudur? Eğer
bu sizi temsil etmiyorsa, bir yılı aşkın Bakandır ve
her gün zulumediyor, bir halka zulumediyor, muhaliflere zulumediyor ve bu
insanın görevi nedir? Niye görevden almıyorsunuz? Eğer bu konuda
sizi temsil etmiyorsa, açık ve net olarak bu çıkıp kamuoyuyla
paylaşılmalıdır ve ölenlerin anısına saygı
olarak derhâl görevden el çektirilmelidir.
Şimdi,
Roboski olayları olduğu gün biz bir bütün olarak oradaydık.
Ölenlerin yakınları şunu söylüyordu: Bu bize
atalarımızdan kaldı. Bizim atalarımız da buradan geçip
gidiyordu, biz de geçip gidip, buradan geçimimizi sağlıyorduk.
Şimdi çocuklarımız gidiyor. Şimdi, yetkililer söylüyor ki:
Efendim, Hükûmetin, devletin bilmem- oradaki birimlerin bundan haberi
yoktur. Bu doğru değildir. Oradan giderken, oradaki tugayın
önünden kaçakçı dediğiniz o insanlar oradan geçince devlet
haberdardır ve dönüşte de devlet paydardır. Orada görev
yapanlar, bu insanlardan, getirdikleri her bidon benzin ve sigara neyse-
bundan devlet de payını alıyor. Onun için, Haberdar
değildi. Şunu yaptık, bunu yaptık
Sayın
Başbakanın açıklaması daha da çok içleri acıtan bir
olay. Biz ne yaptık? Paralarını verdik.
Sevgili
arkadaşlar, buradan geçen gün de söyledim, kapıda birbirimize omzumuz
değdiğinde, dönüp birbirimizden 10 kez özür diliyoruz ama bu
erdemliği göstermiyorsunuz. İşte bunun içindir ki Kürtler ile
sizlerin arasında uçurumlar var. Bizi, Roboskideki gönül köprümüzü
bombaladınız ve siz, o bombayı o gün attınız, o
köprüyü bombaladınız ve şimdi, hepinize, bu Parlamentoya önemli
sorumluluklar düşüyor. Bu Parlamento sınır ötesi operasyonlar
için yetkiyi verdiğinde, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk
Partisi, AKP, biz buradan seslendik: Bu çözüm değil. dedik.
Sınır ötesi operasyonlara sefer yapabilirsiniz ama bu seferlerde
Roboski olayları karşınıza çıkar. Siz sefer
yaparsınız ama zaferi yoktur bu seferlerin çünkü otuz
yıllık savaşta seferler yapıldı ama bu seferlerin bir
zaferi olmadı. Şimdi, bu yetkiyi size veren bu Parlamento yetkiyi
Hükûmete verdi. Hükûmet bu konuda sorumludur. Yok, efendim, bizim güvenlik
güçlerimiz
3 kişiye bunu havale edemezsiniz.
Yeri
ve zamanı gelince yargının bağımsız olduğunu
söylersiniz ama KCK davasında yargı bağımsız değil.
Ama MİTle ilgili olunca, Deniz Feneriyle ilgili olunca yargıya
müdahale ediyorsunuz ama Ergenekon olunca, Balyoz olunca, KCK olunca
yargıya müdahale edemeyeceğinizi söylüyorsunuz. Yeri ve zamanı
gelince kendinizi çok rahatlıkla yargının yerine koyuyor ve
kararlar alıyorsunuz.
Sevgili
arkadaşlarım, ben bunları söylerken emin olunuz ki gönül
köprümüzün bombalanmaması için söylüyorum. Bir taraftan diyalog ve
müzakerelerden bahsedenler bir taraftan da yaraları sarmak gibi bir
görevimiz vardır. Otuz yıllık savaşta herkes çok kirlendi,
birçok insanın eli kirli ve kanlıdır. Onun için, bir toplumsal
uzlaşıya ihtiyacımız vardır, barışa
ihtiyacımız vardır. Anadolunun her yerinde, Kürt coğrafyasında
her gün patır patır insanlar oluyor. Bunun adı asker olur, polis
olur, gerilla olur, ne olursa olsun bu insanların hepsi bizim
geleceğimiz ve bizim çocuklarımızdır. Bizim bunların
arasına ayrım koymak gibi bir lüksümüz yoktur. Bunların
yaralarını birlikte sarmalıyız. Siz bir bütün olarak bir
halka karşı savaş açıp
Sadece dağda değil bu
savaş, okullarda aynı şey. İki gün önce DGMye gittim, yeni
adıyla özel güvenlikli mahkemelere, mahkeme başkanları soruyor
öğrencilere: Şu resim sana mı ait? Ağzın açık,
sen slogan attın, sen şu marşı okudun. diyor. Dönüyor poşudan, dönüyor şalvardan,
dönüyor Mekaptan, elindeki megafondan dolayı yargı Kürt
çocuklarını cezalandırıyor ve onlara bir tek yol
gösteriyor, dönüp diyor ki: Dağlara gidin. Böyle, bir yargı süreci,
böyle, Kürtlerin bütün hayatın her alanında
Balıkesirde, daha
üç gün önce, çocuklar lokantada yemek yerken arkadaşlarına
gidecekler, telefon açıyorlar Size yemek getirelim, ketçaplı mı
olsun, mayonezli mi olsun? Bunu şifre olarak kabul ediyor ve Kürt
öğrenciler tutuklanıyor.
İşte,
biraz önce, Sayın Şandır, burada o şeydeki Türklere
uygulanan zalimane politikaları anlattı. Rabianın kaderiyle
Leylanın kaderi birdir. Bakın, Leyla, on yıl, gitti cezaevinde
kaldı. Bugün de sizin meslektaşınız olan Leyla düşüncelerini
ifade ettiği için on yıl ceza aldı. Rabianın
uğradığı zulüm, evet, bir katliamdır, bir zulümdür ama
Leylanın da Leylanın arkadaşlarının da
Leylanın mensup olduğu halk da aynı zulmü görüyor, kaderimiz
işte böyle.
Şimdi,
bunlara bu Parlamentonun seyirci kalmaması gerekir. Burada, yargı
paketi gelecek ve bunu konuşacağız,
tartışacağız ve bu yargı paketinde toplumsal
uzlaşıyı yakalamak zorundayız yani milletvekilleri ağızlarını
açtıkları için on yıl ceza
Geçen dönem burada olan Dersim
milletvekili, bu Parlamentoda, bu kürsüde söylediklerini
dışarıda tekrarladığı için on beş yıl
yedi ay ceza aldı. 12 Eylül döneminde bu zulüm var. Yıl 2012, AKP
iktidar, özgürlüklerden ve demokrasiden bahsediyor ve aynı zulüm devam
ediyor. Şimdi, bununla nasıl toplumsal uzlaşıyı,
toplumsal barışı sağlayacağız?
Ben,
başta da belirttiğim gibi
Bugün, Ahmet Altanın çok güzel bir
yazısı vardı, diyordu ki: Bu 34 tane muhafazakâr, 34 tane
Atatürkçü, 34 tane milliyetçi öldürülmüş olsaydı, ey milliyetçiler,
ey Atatürkçüler, ey inançlılar, siz ayaklanmaz mıydınız?
Size,
bugünkü o kutsal gecenin adına diyorum ki: Ey Muhammedin ümmeti, bu
mübarek günde de siz hâlâ bu olaylara, Roboskiye susacak
mısınız?
Bu
duygularla hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Seyfettin Yılmaz, Adana
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, içinde bulunduğumuz üç ayların ve bu gece idrak
edeceğimiz Regaip Kandilinin Türk-İslam âlemine hayırlar
getirmesini Yüce Cenabıallahtan niyaz ediyorum.
Aynı
zamanda, büyük dava adamı, manevi direklerimizden Necip Fazıl
Kısaküreki, ölümünde rahmetle, minnetle ve şükranla anmak istiyorum.
Yine
bugün toprağa verdiğimiz, Muşta şehit olan
astsubayımıza da Allahtan rahmet, kederli ailesine
başsağlığı diliyorum. İnşallah bu son olur
temennisini iletmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün, bu yasa, öncelikle, anlaşma hayırlı
olsun diyorum. Ama dün, biliyorsunuz memur sendikaları Türkiyenin her
tarafında sokaklardaydı. 4 milletvekili arkadaşımızla
Kızılayda memurlarımızla beraber olmak adına, kamu
çalışanlarıyla beraber olmak adına oraya gittik. Şunu
çok net ifade etmek istiyorum: Kurucusu olmaktan övündüğüm Türkiye
Kamu-Sen, yirmi yıldır bu ülkede, bu devletin varlığı
ve bağımsızlığına, bu milletin birliğine
halel gelmesin diye mücadele eden bir sendikadır ve dün orada, yirmi
yıldır ilk defa bu kadar kalabalık bir
yığını gördüm, geniş bir kitle. Orada Sayın Genel
Başkan İsmail Koncuk bir konuşma yaptı, memurlar sükûnetle
dertlerini dile getirecek şekilde sloganlar attılar ama en ufak bir
taşkınlığa meydan vermediler. Fakat, her ne olduysa,
toplantının sonunda dağılıp sağa sola giden ve
Kızılay tarafına giden memurlara, nereden talimat geldiği
belli olmayacak şekilde biber gazlarıyla saldırılar
düzenlendi. Başta Kamu-Senin Genel Başkanı olmak üzere, Türk
Haber-Sen, Türk Ulaşım-Sen Genel Başkanları geceyi acil
servislerde geçirdiler,. Türk Tarım-Orman Senin üyeleri ve diğer
üyelerden bazıları yaralandılar.
Şimdi,
buradan şunu ifade etmek istiyorum: İleri demokrasiden
bahsediyorsunuz, özgürlüklerden bahsediyorsunuz ve hakkını arayan
memurun ifadesine, söylemine bile tahammül edemeyen bir anlayışla
memurlara olmadık işkencelerde bulunuyorsunuz.
Şimdi,
buna ne hakkınız var? Ama şunu çok açık ve net ifade
ediyorum: Bakın, bu, bugün geldiğiniz noktanın en önemli
göstergesidir. En ufak eleştiriye bile tahammülü olmayan bir iktidar
partisi mensupları ve Hükûmetle karşı karşıyayız.
Bir örneğini cuma günü Adanada yaşadık. Adana Sanayi Odası
ve Adana Ticaret Odası Başkanlığının vergi
rekortmenleri için düzenlediği ödül töreninde iki tane bakanınız
saatlerce -orası sivil toplum örgütlerinin bir organizasyonuydu-
muhalefeti yerden yere vurdu, şov yaptılar iktidar dönemleriyle
ilgili. Hiç sesimizi çıkarmadık. Bir cümle söyledim Sayın
Bakana, teşvik yasasında Adananın ikinci bölgeye
alınmasını göçe bağladı, Adana
saydığınız illerden daha fazla göç alıyor.
dediğimde, bakın, bir bakan bunu derse bu Türkiyede neler olur? Ben
milletvekiliyim ve milleti temsil ediyorum. Aynen söylediğim cümle bu,
kayıtlarda vardır: Sayın Bakan, Adanada göç oluyor. dedim,
sadece bir cümle. Kendileri iki saat boyunca konuşuyorlar. Aynen
verdiği cevap şu değerli milletvekilleri: Otur oturduğun
yere, sana saatlerce ders veririm. Bana sana saatlerce ders verdirmeye mecbur
bırakma. diyecek bir Bakanla karşı karşıyayız.
Şimdi,
bu anlayıştaki bir Hükûmet üyesinin veya Hükûmet üyelerinin
olduğu yerlerde memurlar hangi şartlarda haklarını
arayacaklar? Ha, şu olabilir: İktidar döneminizde suni olarak
büyüttüğünüz Memur-Sen
İşte Bülent Arınç diyor ya Biz,
kuzu kuzu, Memur-Senle oturur anlaşırız. Diğer sendikalara
ne oluyor? Diğer sendikalar dediğiniz sendikaların,
değerli milletvekilleri, yüz binlerce üyesi var.
Peki
Kuzu kuzu anlaşırız. dediğiniz sendikayla
anlaşabildiniz mi? 7,6+6 getirdi. Hükûmet burada cevap versin. Kuzu kuzu
anlaşacaktınız hani, ne verdiniz? Verdiğiniz ortada ve
göstermelik.
Bakın,
Kamu-Senciler biber gazına maruz kalırken, Memur-Sen 100 kişilik
göstermelik bir eylemle, memurların Kızılaya
sokulmadığı ortamda Güvenparka hasırları
sermişler, çınar ağaçlarının, akasya
ağaçlarının altına oturmuşlar, 100 kişiyle sözde
basın açıklaması yapıyorlar. Sizin istediğiniz bu
şekildeki tepki ama 10 binlerce kişiyle Abdi İpekçi
Parkına gelen memurların Kızılaya girmesine izin
vermiyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN
YILMAZ (Devamla) Bakın, şunu çok açık ve net ifade ediyorum:
Zulümle hiç kimse abat olmamıştır, sizin de zulümle abat olma
şansınız yoktur.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Hasan Karal, Rize Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN
KARAL (Rize) Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Az
önce çok talihsiz bir olay yaşadık, kendisini çok sevdiğim,
değer verdiğim Artvin Milletvekilimiz Uğur Bey, bizim, Doğu
Karadeniz Bölgesinin olmazsa olmaz tek geçim kaynağı olan ve hepimizin
-inanıyorum ki kendisinin de- bugünlere kadar gelmesinde en önemli
katkısı olan çayımızı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kürsüsüne dökerek çayımıza karşı büyük bir
saygısızlık yapmıştır.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Çayınıza mı yaptı, Türkiye Büyük
Millet Meclisine mi?
HASAN
KARAL (Devamla) Ben çayımıza yaptığı bu
saygısızlığı kabul etmediğimizi söylüyor ve
aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne yapılan bu
saygısızlığı aynen kendisine iade ediyorum.
Çok
değerli milletvekilleri, sözün burasına gelmişken şunu
ifade etmek istiyorum: Elbette bu sene mayıs başında
başlayan yaş çay kampanyası dolayısıyla bazı
sıkıntılar yaşanmış olabilir ama Türkiye Büyük
Millet Meclisi kürsüsünde on yıldan beri ÇAYKURla alakalı hiçbir
şikâyet burada gündeme gelmemiştir. Çünkü ÇAYKURu biz 2002de
devraldığımızda ÇAYKUR Genel Müdürlüğünün
telefonları dahi hacizliydi, ÇAYKUR üreticisine parasını sekiz
ay sonra, dokuz ay sonra, hatta bir sene sonra veriyordu, mayıs ayının
parasını bir sonraki senenin şubat ayında verebilecek
durumda bir ekonomik krizdeydi ÇAYKUR ama şu anda ÇAYKUR almış
olduğu çayın bedelini bir ay sonra üreticisine verebilecek duruma
gelmiştir. Dolayısıyla, bu sene kapasite
artırımı dolayısıyla ÇAYKURun günlük çay alma
kapasitesi 6.600 tondur, bunu 7 bin ton ve üzerine çıkarmak amacıyla
bazı çalışmalar yapılmıştır. Bu
çalışmalar dolayısıyla bazı fabrikalarda, dört beş
fabrikamızda bazı alımlarda aksaklıklar
yaşanmıştır. Bunları dile getirebilirsiniz,
alımlar hakkında bazı olumsuzlukları burada dile
getirebilirsiniz. Bu çok doğaldır, normaldir ama kalkıp bizim
ekmeğimizi, bizim varoluş gayemiz, bizim her şeyimiz olan, tek
ekmek kapımız olan çayı torbaya doldurup getirip burada Türkiye
Büyük Millet Meclisine dökmek, yere dökmek cüretini hiç kimse göstermemelidir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Denize döktünüz çayları.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Millet denize döküyor.
HASAN
KARAL (Devamla) - Bu bizim çayımıza yapılan en büyük
saygısızlıktır. Bunu bir Rize Milletvekili olarak ve
bölgenin bir evladı olarak kabul etmemiz mümkün değildir, bunu kabul
etmiyoruz.
Dolayısıyla,
inşallah göreceksiniz çayımız elbette içerisinde bulunmuş
olduğu şu andaki durum itibarıyla çok çok daha iyi günleri hep
beraber görecek. Ve ÇAYKURun özelleştirilme kapsamına
alınacağı yalanları ve iftiralarını da Sayın
Başbakanımızın ağzıyla yalanlamış
olmamıza rağmen hâlâ bu konuların gündeme getiriliyor olmasını
da çok anlamlı buluyorum ve özellikle dün ve öbür gün Rizede kara
yollarını kapatmak suretiyle çay dökme eylemini
gerçekleştirenlerin, sokaklara çay dökme eylemini gerçekleştirenlerin
de aynı anlama ve aynı ideolojiye hizmet ettiklerini
düşünüyorum.
Bakınız,
dün Rizede yollar kapandı, çay döküldü. Niye döküldü çay? Artvin
bölgesinden gelen, az önce burada konuşan çok değerli
milletvekilimizin seçim bölgesinden gelen çayların, aktarıma gelen
çayların Rize fabrikalarında işletilmesinden doğan
sıkıntıdan dolayı çay sokağa döküldü. Yani Artvinden
çay gelmesin, Rizenin çayı Rizede üretilsin, Rizede, efendim,
fabrikalarda işletilsin. diyerek bu tepki dile getirildi...
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Yani Artvinin çayı kutsal, Rizenin
çayı kutsal değil mi?
HASAN
KARAL (Devamla) - ...ama biz, ÇAYKUR olarak Artvin, Rize, Trabzon ve Giresun
olmak üzere, kesinlikle bölgesel ayrım yapmıyoruz...
VELİ
AĞBABA (Malatya) Ne yapıyorsunuz?
HASAN
KARAL (Devamla) - ...ve diyoruz ki: Bütün eksikliklerimizi aynı anda
düşüneceğiz, değerlendireceğiz ama gelip de bunları
burada konuşup değerlendirmek yerine, çayımızı
koltuğunun altına saklayıp getirip burada yere dökmeyi de
gerçekten çok talihsiz bir adım olarak görüyor ve bunu özellikle bir kez
daha dikkatlerinize sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın
Varlı, buyurun.
MUHARREM
VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Komisyonda rayiç bedelin yüzde 50si, beş yıl, 10 taksit
çıkmasına rağmen 2/B yasasını burada bir önergeyle
değiştirdiniz, çiftçinin ve köylünün aleyhine bir önergeyle
değiştirdiniz, rayiç bedelin yüzde 70i yaptınız.
Şimdi çiftçi feryat ediyor. Bugün yanımda bizim Ceyhanın,
Adananın Ceyhan ilçesinin birkaç tane muhtarı vardı, hepsi de
bu sıkıntıyla alakalı köylünün ne yapacağını
soruyor.
Şimdi,
gelin, biraz vicdanınız varsa, biraz insafınız varsa, bu
rayiç bedeller konusunda bari çiftçiye destek olacak, köylüye destek olacak bir
şey yapın da çiftçi ve köylü bu tarlaları alabilsin yoksa onun
arkasında çıkarttığınız, hemen akabinde
çıkarttığınız yasayla bu araziler yabancılara
gidecek, bizim arazilerimiz göz göre göre yabancıların eline
düşecek, bunun için çok endişeliyim. Bu konuda ne yapmayı
düşünüyorsunuz, lütfen kamuoyuna izah eder misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, herhâlde biraz önceki sorum tam anlaşılamadı.
Bilindiği gibi geçen dönem burada Kamu Güvenliği
Müsteşarlığı Yasası çıktı, burada da
yabancı uzmanlara kadrolar verildi. Sorum şudur: Bu yabancı
uzman kadrolarına kaç adet yabancı uzman atandı? Bu kadroda çalışan
bazı uzmanların Suriyedeki muhalifler içerisinde görev
aldığı yönündeki medyaya yansıyan iddialar doğru
mudur? Hükûmetinizin bu konuda bir çalışması var
mıdır? Kamuoyunu ve yüce Meclisi bilgilendirebilir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal
Yok.
Sayın
Ağbaba
VELİ
AĞBABA (Malatya) Teşekkür ederim.
Malatyanın
en önemli gelir kaynağı kayısının en büyük
düşmanı geçen de söylediğim gibi AKPden sonra nisan ve
mayıs aylarında görülen don ve doludur. Malatyalı çiftçilerin
korktukları başına geldi. Salı gününden itibaren Malatya
merkezde, Battalgazide, Darendenin Engüzek beldesinde, Ozan, Karaoğuz,
Mollauşağı, Kerimli köylerinde etkin olan don, dün de Kuluncaka
bağlı Karaçayır, Çay, Alvar, Kızılhisar köylerinde
kayısı meyvesinin yüzde 70ini perişan etti. TARSİMden
sigorta yapsalar. denilebilir, ama değerli arkadaşlar, bu
TARSİM sigortası resmen Malatya kayısı üreticilerini soymak
için kurulmuş bir sistemdir. Bu sistemin değiştirilmesini talep
ediyorum, ayrıca dondan zarar gören kayısı üreticilerine de
devletin yardım etmesini diliyorum.
Bir de
Sayın Bakanım, sizinle ilgili bir şey söylemek istiyorum, Bu
Malatyada Medik Barajı diye bir barajımız var, Malatya Medik
Barajı. Bu Medik Barajı işletmede gözüküyor, ama şu anda
bir çay gibi akıyor, bir baraj işlevini görmüyor yıllardan beri,
içi mil ve toprakla dolmuş durumda, bunun da işletmeye tekrar
açılmasını sizden talep ediyoruz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Oğan.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da maalesef,
geçtiğimiz hafta Iğdıra büyük bir miktarda dolu yağarak
yine bütün ürünleri önemli ölçüde zarara uğrattı.
Biraz
önceki konuşmayı yapan sayın milletvekili gibi bizim
Iğdırda da benzer sorun var. TARSİM, fiyatları çok yüksek
olduğu için, tapu sorunları tam olarak çözülmediği için birçok
vatandaşımızın derdine çare değil. Acaba ürünlerini
doluya vermiş olan vatandaşlarımıza faiz ertelenmesi veya
başka bir şekilde destek olunmasını düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öğüt.
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Karayolları
Genel Müdürlüğünün sorumlu olduğu otoyol ve köprülerin yanı
sıra çevre ve bağlantı yolları, köprü, tünel ve viyadüklerden
de geçiş ücreti alınmasını öngören yönetmelik hafta
başında yürürlüğe girdi.
Yönetmeliğin
ne şekilde uygulanacağı henüz net olmamakla birlikte, çevre
yollarının bundan böyle paralı olacağı haberleri
kamuoyunda yankı ve tepki uyandırdı. Özelikle Tüketici
Dernekleri Yönetmeliği, sosyal devlet ilkesi, seyahat özgürlüğü ve
devletin tüketiciyi koruyacağı gibi anayasal maddelere
aykırı olduğuna işaret ediyor.
Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali
Yıldırımın Bunu hemen otoyollara zam yapılıyor
gibi algılamak hoş ve doğru olmadı.
açıklamasından yola çıkarak, öncelikle doğru kamuoyuna
yansıyan, farklı olan nedir, bunu sormak istiyorum. Bundan
otoyollarına zam yapılmayacak sonucunu çıkartabilir miyiz, onu
sormak istiyorum. Yönetmelik gereği bağlantı yolu, köprü, tünel
ve viyadükler de ayrı ayrı ücretlendirilecek midir?
Vatandaşın cebinden yol, su, elektrik olarak dönmek üzere alınan
vergilerin üzerine bir de bu şekilde ek ücret getirilmesi sosyal devlet
ilkesine ters değil midir? İstanbul içindeki trafiği daha da güç
duruma getirmeyecek midir?
Bunu
Hükûmetinize sormak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; evvela,
biliyorsunuz, 2B kanunu çıkarıldı ve bu kanunu çıkaran da
yüce Meclis. Özellikle bu gerçekten çok faydalı oldu çünkü
yıllardır, aşağı yukarı 1981 yılından
beri kangren hâline gelmiş olan bu meseleyi yüce Meclis çözdü.
Tabii,
burada, evvela rayiç bedel nedir dersek, rayiç bedel ayrı, satış
bedeli ayrı. Rayiç bedel, bildiğiniz üzere, Maliye
Bakanlığı tarafından belirlenen oradaki o arazinin
değerini gösteren bir bedel ama burada, biliyorsunuz, Hükûmetimiz rayiç
bedelin yerine bunu yüzde 70le çarparak satış bedeli olarak
belirledi. Dolayısıyla, bu şekilde önemli bir yüzde 30luk
tenzilat yaptık. Ayrıca, peşin ödeyenlere de yüzde 20
ayrıca bir tenzilat yapıldı. Böylece, yüzde 70 çarpı yüzde
80, yüzde 56yla yani satış bedelinin peşin ödenmesi hâlinde
rayiç bedelin yüzde 56sı olarak buradan çıkarılan kanunla bu
şekilde öngörüldü. Ayrıca
MUHARREM
VARLI (Adana) Nasıl yüzde 56sı Sayın Bakanım ya?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Müsaade edin, siz sordunuz, ben cevap vereyim.
MUHARREM
VARLI (Adana) Nasıl? Yanlış bilgilendiriyorsunuz. Nasıl
yüzde 56sı oluyor ya?
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Ayrıca, bir de
MUHARREM
VARLI (Adana) Yanlış bilgilendiriyorsunuz ama.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Ben
bilgilendiriyorum işte bu şekilde.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Milletvekili.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Müsaade et de nasıl bilgilendireceğime ben karar vereyim. Siz
sordunuz.
MUHARREM
VARLI (Adana) Tabii siz karar vereceksiniz ama yanlış
bilgilendiriyorsunuz Sayın Bakan.
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
Milletimiz takdir eder nasıl bir karar verdiğimi, nasıl
bilgilendirdiğimi.
Özellikle
bir de vadeli almak isteyenlere de büyük bir imkân sağlandı.
Bakın,
belediye hudutları içinde vadeli almak isteyenlere üç yıl vadeyle,
altı ayda bir ödemek kaydıyla, faiz almaksızın böyle bir
imkân sağlandı. Dolayısıyla, bunu ifade etmek istiyorum.
Rayiç
bedelin bazı yerlerde yüksek olduğu iddia edildi. Tamam da rayiç
bedelle satmıyoruz bir kere.
İkinci
husus da bu konuda Maliye Bakanlığı ilan etmeden önce rayiç
bedelleri tekrar yüksek olduğu iddia edilen yerlerde değerlendirmek
üzere şu anda çalışma yapıyor. Bunun sorumluluğu zaten
Maliye Bakanlığında ki, bu konuda rayiç bedelin tekrar kontrol
edilmesi konusu Maliye Bakanlığımız tarafından ele
alınıyor ve pek çok yerde de fiyatların son derece uygun ve makul
olduğu anlaşıldı ama bunların yabancılara
satışı diye bir şey söz konusu değil. Zaten bu alanlar
tamamen Millî Emlake ait, Maliye Bakanlığına ait olan alanlar,
tapusu onlara verildi. Dolayısıyla biz, hak sahibi, orayı
kullanan insanlara satmak maksadıyla böyle bir kanun çıkardık,
yoksa yabancılara satmak söz konusu değil. Direkt hak sahipleri
müracaat edecek, başkalarının müracaat etmesi dahi söz konusu
değil.
MUHARREM
VARLI (Adana) Altı ay sonra görürüz!
ORMAN
VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Sayın Işık, özellikle
yabancı uzmanlarla ilgili az önce de ifade ettim. Gerekli ne kadar
kişi alındığı, bununla ilgili sayıyı sizlere
yazılı olarak bildireceğimizi ifade ettik. Kaç tane yabancı
uzman alındı onu şu anda bilmem mümkün değil; kaldı
ki, bunların, az önce de ifade ettim, gazetelerde böyle bir iddia var ama
bu yabancı uzmanların buralarda, Suriyede, Türkiyede yine ajan
olarak çalıştırıldığı şeklinde
Hükûmetimizde hiçbir böyle girişim, bir teşebbüs yoktur. Bunu çok net
olarak ifade etmek istiyorum.
Tabii
özellikle, evet bu kayısı, Malatyadaki kayısıda vuku bulan
don hadisesiyle ilgili; biliyorsunuz sigorta var. Tarım
Bakanlığı bunun hatta sigortanın yüzde 50sini de ödüyor
ama bunlarla ilgili herhangi bir sıkıntı varsa, ne
yapılabilirse sayın vekillerim, bunu biz tekrar Tarım
Bakanı ile görüşelim sizlerin de teklifi varsa. Yani biz tarım
sigortası olsun istiyoruz. Dolayısıyla sadece don değil,
hatta sele maruz kalan alanlar da sigortalı olsun, böylece çiftçimiz mağdur
olmasın diye de böyle bir teklifimiz var ama sizlerin de başka
teklifi varsa oturalım, bunu müzakere edelim.
Medik
Barajı ile ilgili konuyu ele alacağım, ben bizzat kendim takip
edeceğim. Zaten muhtemelen haziran sonunda da Malatyaya bizzat ben kendim
de gelerek oradaki yatırımları takip edeceğim.
Iğdır
milletvekilimiz aynı şeyi ifade etti. Benzer cevabı aynı
şekilde
Sayın Vekilim, biliyorum. Orada size şu müjdeyi de
veriyorum: Biliyorsunuz Iğdıra yatırım
yapılmıyor falan diye geçen sefer de söylediniz. Şu anda
Iğdırdaki barajla ilgili planlama çalışmaları
bitiyor. Proje tamamlanınca o barajı da inşa edeceğiz ve
Iğdırımızda hem sulama hem taşkın koruma hem de
içme suyu temini olarak kullanılacak.
Şimdi,
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Kadir Öğüt Beyefendi Ulaştırma
Bakanlığımızla ilgili bazı sorular sordu. Süre
kalmadığı için, müsaadelerinizle, Ulaştırma
Bakanlığımız bu konuda yazılı olarak cevap
versin.
Teşekkür
ediyorum efendim, sağ olun.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Daha
sonra istediniz Sayın Tanal.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İran
İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Esendere ve Sero Kara Hudut
Kapılarının Ortak Kullanımına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı |
: |
190 |
|
Kabul |
: |
186 |
|
Ret |
: |
4 |
Kâtip
Üye Tanju
Özcan Bolu |
Kâtip
Üye Özlem
Yemişçi Tekirdağ |
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
3üncü
sırada yer alan Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk
Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet
Komisyonu raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Hukuk
Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/486)
(S. Sayısı: 233) (xx)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu 233 sıra sayısıyla bastırıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında görüşülecektir.
Bu
nedenle, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek
ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Hakan
Çavuşoğlu, Bursa Milletvekili.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 233 sıra sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı
hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, kişiler arasında ortaya
çıkan uyuşmazlıkların çözümünden bahsedildiğinde ilk
akla gelen mahkemeler ve uyuşmazlıkların yargısal yollarla
giderilmesidir. Hâl böyle olmakla birlikte mahkemeler, gerek yargılama
faaliyetlerinin uzun ve masraflı olması gerek
uyuşmazlıkların eskiye nazaran karmaşık bir hâle
bürünmüş bulunması gerekse kişilerin birbirleriyle
kurdukları her türlü hukuki ve ticari ilişkilerini korumak ve devam
ettirmek istemeleri gibi nedenlerle arzu edilen sonuçları üretmemeye
başlamışlardır. Yine, yargılama süreci bünyesinde
barındırdığı mücadeleci ve çekişmeli bir süreç
olması nedeniyle tarafları tatmin etmekten ve sosyal
barışı sağlamaktan yoksundur. Zira, yargılama
sürecinde tarafların menfaatlerine uygun çözümler geliştirilmesi
amaçlanmamakta, hâkim önüne gelen olaya pozitif ve maddi hukuku uygulamak
suretiyle bir karar vererek maddi gerçeğe ulaşmaya
çalışmaktadır. Bu nedenle tarafların
uyuşmazlığın temelinde yatan menfaatleri nazara
alınmadan verilen hüküm kimi zaman davayı kazanan tarafı bile
yeterince tatmin etmemektedir. Hâl böyle olunca uyuşmazlığın
tarafları ihtiyaçları olan çözüme erişebilmeleri için alternatif
yöntemler aramaya başlamışlardır. Öyle ki uluslararası
kurum ve kuruluşlar dahi aldıkları kararları ile üye
devletleri adalete daha iyi erişim için mahkeme dışı
alternatif çözüm yöntemleri düzenlemeye davet etmektedirler. Örneğin,
15-16 Ekim 1999 tarihinde Tamperede yapılan Avrupa Birliği
zirvesinde üye ve aday ülkeler alternatif çözüm yöntemi düzenlemeye davet
edilirken, 2002 yılında Birleşmiş Milletler Ticaret
Komisyonu da alternatif çözüm yöntemine ilişkin olarak, yasaların
benzer olması amacıyla model kanun düzenlemiştir.
Alternatif
uyuşmazlık çözüm yöntemlerine ilişkin arayışların
sonucunda ara buluculuk müessesesi ön plana çıkmış, en
hızlı yayılan ve tercih edilen yöntem olmuştur.
İşte, görüşmekte olduğumuz işbu tasarıyla esasen
tarihî, kültürel ve toplumsal kodlarımızla örtüşen,
uzlaşmaya dayalı bir alternatif çözüm yöntemi olan ara buluculuk
müessesesi düzenlenmektedir.
Düzenleme
ile ara buluculuk, üzerinde serbestçe tasarruf edilen iş ve
işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının
çözümü konusunda görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla
tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini
anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini
sağlamayı amaçlayan, tarafsız ve bağımsız bir
üçüncü kişinin katılımıyla ve gönüllü olarak yürütülen
uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tanımlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, bugün tüm Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile Amerika
Birleşik Devletlerinde ve hatta birçok Güney Afrika ülkesinde
uygulanmakta olan ara buluculuk müessesesinin ülkemizde de kabul görmesi,
toplum tarafından benimsenmesi ve tercih edilmesi büyük önem
taşımaktadır. Zira ara buluculuk, tarafların yargısal
yollara başvurmasına gerek kalmadan, onların
karşılıklı menfaatlerini ön planda tutarak her iki
tarafın da tatmin edici çözümler bulmalarını, toplumsal huzur ve
barışı tahrip etmeden uyuşmazlıkları ortadan
kaldırmayı amaçlayan bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Bu
yöntem, esasen toplumsal barışa katkı sağlamayı
amaçladığı gibi, bunun sonucu olarak da
uyuşmazlıkların davaya dönüşmeden ortadan
kaldırılması ile yargının yükünü de hafifletecektir.
Bu
nedenlerle, tasarının gerek esas Komisyonda gerekse alt komisyondaki
görüşmeleri sırasında muhalefetin, meslek odalarının
ve diğer kuruluşların kaygı ve taleplerine azami ölçüde
özen gösterilmiş ve tasarıda gerekli değişiklikler
yapılmıştır.
Bu
değişiklikler ile ara buluculuk müessesesinin ülkemizde
yerleşmesi için mümkün oldukça geniş bir toplumsal yelpazede
sahiplenilmesi amaçlanmış, ara buluculuk müessesesi yargılama
faaliyeti olmamakla birlikte, müessesenin etkin bir şekilde
işletilmesini sağlamak amacıyla ara bulucuların hukuk
eğitimi almış olmaları ve belli bir süre tecrübe
edinmiş olmaları aranmıştır.
Yine
toplumsal hassasiyetler nazara alınarak tasarıya, aile içi
şiddet iddiası içeren uyuşmazlıkların ara
buluculuğa elverişli olamayacağı dercedilmiştir ancak
Avrupa Birliğinin tüm ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletlerinde
uygulandığı hâlde Anayasaya aykırılık
iddiasıyla karşılaşmayan ara buluculuk müessesesi, her
nasılsa bizdeki muhalefet anlayışı tarafından,
Anayasanın 9 ve 36ncı maddelerinde düzenlenen yargı
yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı ve
devredilemeyeceği ile savunma hakkının
kısıtlanamayacağı ilkesine aykırılık
iddiasıyla karşılaşmıştır. Muhalefetin bu
itiraz ve eleştirileri hukuki gerekçelerden uzaktır.
Sayın
milletvekilleri, öncelikle belirtmek gerekir ki ara buluculuk müessesesi,
Anayasaya aykırı olduğu iddiasının aksine, anayasal
bir gereklilikten kaynaklanmaktadır. Gerçekten de Anayasanın
Başlangıç hükümleri de dâhil olmak üzere 2nci, 5inci, 45inci
maddelerinden ortaya çıkan sonuç, devletin asli vazifelerinden birinin de
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak
olduğudur. Devletin, sosyal barışı sağlamak
şeklinde özetlenebilecek bu vazifesini sağlamakta
kullanabileceği çeşitli enstrümanları vardır. Pek tabii ki
bunlardan bir tanesi de ara buluculuk müessesesidir. Zira ara buluculuk, dava
ve yargılamanın içinde barındırdığı olumsuz
özellikleri barındırmamakta, yargılamanın aksine,
kazan-kazan sonuçlu bir tatmin duygusu yaratmaktadır.
Öte
yandan, Anayasa Mahkemesi dahi verdiği 20/03/2008 tarih ve 78/74
sayılı Kararında -tüketici hakem heyetiyle ilgili olan
kararında- alternatif çözüm yöntemlerine ilişkin
arayışların gerekliliğine işaret ederek şöyle
söylemektedir: Anayasanın
141inci maddesine göre davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması yargının görevidir. Bu görevin
ağır iş yükü altında yerine getirilmesi
zorlaştıkça uyuşmazlıkların çözümü için alternatif
yöntemlerin yaşama geçirilmesi yargıya ilişkin anayasal
kuralların etkinliğinin sağlanması bakımından
gerekli görülebilir. denilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Anayasanın ara buluculuk müessesesinin düzenlenmesinin
Anayasanın 9uncu ve 36ncı maddelerine aykırılık
teşkil ettiğine ilişkin iddialara gelince: Ara buluculuk
yönteminde organik veya şeklî anlamda bir yargılama faaliyeti
kesinlikle yapılmaz ve mahkemelerin yargı yetkisine alternatif bir
çözüm arayışı bulunmaz. Ara buluculukta tarafları bağlayıcı
bir karar verilmez, tahkikat yapılmaz, tanık dinlenilmez, yasal delil
ibrazı yoktur, keşif yapılmaz, bilirkişi incelemesi gibi
inceleme ve değerlendirme faaliyeti de olmaz. Arabulucu hâkim olmadığından
dolaylı dahi olsa yargı yetkisini kullanmaz. Öte yandan, ara
buluculuk müessesesinin gönüllü olması, sürece başvuruda, devam
etmekte veya sonuçta alınan karara uymakta her iki tarafın da
karşılıklı rızasını gerektirmesi ve taraflar
uzlaşmak istemediği takdirde dava yolunu kapatmaması sebebiyle
hak arama hürriyetini de kısıtlamayacaktır.
Sayın
milletvekilleri, muhalefetin AK PARTİ Hükûmeti ya da AK PARTİ
milletvekillerinin tasarı ve teklifleriyle ilgili olarak bir arka plan ve
gizli ajanda arama hastalığı bu tasarıda da nüksetmiştir.
Muhalefet, tasarıyla bir yandan çağdaş kadılık sistemi
getirildiği yönündeki kışkırtıcı bir üslup
kullanmakta, diğer yandan da bu müessese ile tarikatların kendi ara
buluculuk düzeneklerini kuracağını, etnik temelli ve feodal örf
ve âdetlerin uygulama alanı bulacağını ileri sürerek
düzenlemeyle ilgisi olmayan eleştirilerle müesseseyi manipüle etmekte ve
itibarsızlaştırmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, ara buluculuk yöntemi devlet denetiminin
yayılmasının bir yolu olarak görülmeli ve bu sayede üstü örtülü
bir denetim sağlayarak tarafları geleneksel kurumlardan ve çözüm
mekanizmalarından uzaklaştırdığı akıldan
uzak tutulmamalıdır. Devlet, mahkemeler dışındaki uyuşmazlık
çözüm yöntemlerine izin vererek bu konudaki özgürlükleri artırmış
görünmekle geleneksel ve diğer iktidar kaynaklarının sahip
olduğu gücü alternatif çözümler ile ellerinden almaktadır.
Ben,
bu duygu ve düşüncelerle ara buluculuk müessesesinin toplumumuza,
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı
üzerine grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, uyuşmazlıkların yargı önüne
taşınmadan çözülmesinin, bir yandan yargının iş
yükünün azaltılması, diğer yandan da vatandaşların
problemlerini kısa yoldan çözüme kavuşturup belirsizlikten
kurtulmalarının sağlanması nedenleriyle çok önemli ve
yararlı olduğunu düşünüyoruz. Hukukumuzda son yıllarda bu
yönde bir eğilim olduğu da gözlenmektedir. Elbette bu yargı
dışı çözüm yolları ancak kişilerin üzerinde serbestçe
tasarrufta bulunabilecekleri uyuşmazlıklar bakımından
geçerli olabilecektir. Kamu düzenini ilgilendiren hiçbir sorun kişilerin
salt kendi arasındaki bir sorun olarak nitelendirilemez ve kişilerin
iradesine bırakılamaz. Nitekim, tasarının 1inci maddesinde
Bu Kanun, yabancılık unsuru taşıyanlar da dâhil olmak
üzere ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş
veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının
çözümlenmesinde uygulanır. denilmek suretiyle bu durum açıkça
vurgulanmıştır. Bu biçimde çerçevelenmiş bir ara buluculuk
kurumuna ülkemizin ihtiyacı olduğu da açıktır.
Ara
buluculuk kurumu uyuşmazlıkların alternatif çözüm
yollarından biri, belki de en önemlisidir. Burada
uyuşmazlığın çözümünde temel ve kesin yetki mahkeme ve
hakem usullerinin emredici karakterinin aksine tarafların iradesine
bırakılmaktadır. Bu yönüyle ara buluculuk kurumunun hak ve
adalet duygusu gelişmiş, belli bir kültür düzeyine
ulaşmış toplumlarda daha yaygın olarak
uygulanabileceği umulmaktadır. Gerçi ülkemizdeki yargı
pratiğine baktığımızda, kaybeden tarafların
genellikle temyizle de yetinmeyip karar düzeltme yolunda
kullandıkları, hatta yeniden yargılama usullerini de zorladıkları
dikkate alındığında, ara buluculuk kurumundan
başlangıçta beklentilerin altında bir yarar elde edilmesi de söz
konusu olabilir. Ama buna rağmen bu kurumun düzenlenmesinde ve bir imkân
olarak yurttaşlarımızın ifadesine sunulmasında yarar
bulunduğunu düşünmekteyiz.
Ara
buluculuk kurumunun son yıllarda Avrupa ülkelerinde de
yaygınlaştığı bilinmektedir. Avrupa Birliği
ülkelerinde birçok kurum uyuşmazlıkların çözümünde
arabuluculuğa yönelmekte, hatta zaman zaman bazı Avrupa Birliği
ülkeleri arasında ara buluculuk kurumuna ilişkin ikili
antlaşmaların yapılması da söz konusu olabilmektedir.
Nihayet
ara buluculuk kurumunun üye ülkelerde git gide
yaygınlaştığını dikkate alan Avrupa Birliği
Konseyi 2008 yılında konuyu gündemine almış ve sonuçta
Avrupa Birliği Ara buluculuk Direktifiyle bu alan birlik çapında bir
düzenlemeye de konu olmuştur. 2008/52 sayılı Avrupa Birliği
Direktifi bunu ifade ediyor.
Tüm
Avrupa Birliği ülkelerini bağlayan bu direktifte özetle şu
hususlara yer verilmiş bulunmaktadır: Mahkemeler taraflara ara
buluculuk yoluna başvurmalarını önerebilecekler, hatta
tarafların ara buluculuk konusunda bilgilendirme toplantılarına
katılmasına karar verebileceklerdir.
Ara
buluculuk sürecinde elde edilen belge ve bilgilerin gizliliği, hatta
mahkeme ve tahkim sürecinde kullanılamayacakları hususları da
düzenlenmektedir. Ancak bu gizlilik prensibine önemli istisnalar
getirilmiştir. Kamu düzeninin korunması, aile arabuluculuğunda
çocuğun korunması, kişilerin fiziki ve manevi açıdan zarar
görmeleri hususları söz konusu olduğunda gizlilik söz konusu
olamayacaktır.
Ara
buluculuk süreci sonucunda bir anlaşmaya varıldığı
takdirde bu taraflar
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, bir dakika
Usul meselesi var.
Şimdi Komisyon sırasında Komisyonu temsil eden kimse yok.
RECEP
ÖZEL (Isparta) Özel sözcü var.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bir dakika arkadaş
BAŞKAN
Sayın Genç, böyle bir usul olmaz ki ama.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Efendim, bakın, bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN - Kürsüde hatip
konuşurken sözü kesemezsiniz ki. Lütfen
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, şimdi usulsüz müzakere ediyoruz.
45inci maddede diyor ki
BAŞKAN
Böyle bir usul yok.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bakın, Genel Kurulda komisyonu temsil
OKTAY
ÖZTÜRK (Devamla) Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, buyurun siz lütfen.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Bir dakika efendim.
BAŞKAN
Sayın Hatibin konuşması bitsin, değerlendiririz efendim,
dinleriz sizi.
Buyurun
Sayın Öztürk.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Ama efendim, Komisyon temsil edilmiyor. Şimdi, Yılmaz
Tunçun temsilci olması için komisyon raporunda
BAŞKAN
Sayın Genç, gelin şurada konuşalım lütfen. Sayın
Hatibi
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, komisyon
BAŞKAN
Sayın Öztürk, buyurun lütfen.
OKTAY
ÖZTÜRK (Devamla) Evet, sayın milletvekillerim, ara buluculuk süreci
sonucunda bir anlaşmaya varıldığı takdirde
KAMER
GENÇ (Tunceli) Komisyon temsil edilmiyor ki.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, buyurun.
Süre
ilave ederim efendim.
OKTAY
ÖZTÜRK (Devamla)
bu taraflar açısından artık
bağlayıcı olacak, mahkemenin icra edilebilirlik şerhi
vermesinden sonra bu anlaşmalar icraya da konu olabilecektir. Ara
buluculuk sürecinde zaman aşımı duracaktır.
Arabulucuların nitelikli olabilmesinin temini için sürekli işleyen
eğitim ve denetim mekanizmaları oluşturulmuştur. Diğer
hususlarda, konu, ülkelerin kendi iç hukuklarına
bırakılmıştır.
Şimdi,
gündemimizdeki tasarıya baktığımızda -gerçi asıl
hükmü uygulama verecektir ama- bazı tespitleri baştan yapmak da
mümkün görünmektedir. Bir defa tasarının Kapsam maddesi çok genel
olmuştur. Gerçi kanunun kapsamının ancak tarafların
üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden
doğan özel hukuk uyuşmazlıkları olarak belirlenmesi,
yukarıda da vurguladığımız üzere, işin niteliğine
uygundur ama bunun yeterli olmayacağı, bazı
karışıklıklara ve haksızlıklara yol
açılmasını önlemeye yetmeyeceği de açıktır.
Nitekim bu yetersizlik fark edilmiş ve bu fıkraya bir ek cümle
eklenme gereği duyulmuştur. Buna göre
Şu kadar ki, aile içi şiddet iddiasını içeren
uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir. Bu
ekleme biraz malumun ilanı olmuştur çünkü aile içi şiddetin
artık hukukumuzda kamu düzeninden sayıldığını
söyleyebiliriz. O hâlde zaten bu iddialar kapsam
dışındadır. Ama örneğin çocukların korunması
konusuna burada yer verilmemiştir. Yine ülkemiz şartlarında aile
birliğinin dağılması durumunda kadının mali
açıdan korunması için ilave tedbirler alınabilirdi.
Bir
diğer husus işçi-işveren uyuşmazlıkları
konusudur. İşveren karşısında güçsüz ve korumasız
durumda bulunan işçinin, ara buluculuk kurumu
aracılığıyla işveren tarafından mağdur
edilmesine yol açılmış olabilir. Yani bu genel kuralın
bazı anlamlı istisnaları düzenlenebilirdi. Bu hususların
tasarıda yer almamış olması bir eksiklik olarak
nitelendirilmektedir.
Bir
diğer husus, ara buluculuk kurumunun yargı yetkisinin devri
niteliğinde olduğu, bunun da Yargı yetkisi, Türk milleti
adına bağımsız mahkemeler tarafından
kullanılır. biçimindeki düzenlemeye aykırı olduğu
yolundaki tenkitlerin tasarıyla tam olarak
karşılanamamış olmasıdır. Bu tartışma
da ara buluculuk süreci sonucunda varılan anlaşmanın görevli ve
yetkili hâkim tarafından icra edilebilirlik şerhi vermesi üzerine
ilam niteliği kazanmasından kaynaklanmaktadır. Hâkimlerin tarafları
dinlemeksizin sadece evrak üzerinden karar verecek olması bu
endişenin haklı görülmesine yol açmaktadır. Üstelik süreçte elde
edilen bilgi ve belgelerin gizli olması, anlaşma metnine icrailik
şerhi verecek olan hâkimin evrak üzerinden yapacağı incelemeyi
de çok sınırlı hâle getirecektir. Bizce bu sakıncayı
gidermenin yolu, en azından hâkimlerin bu şerhi vermeden önce
tarafları veya vekillerini bizzat dinlemesi, onları anlaşma
metni ve bunun sonuçları hakkında bizzat bilgilendirdikten sonra icra
edilebilirlik şerhi vermesi hâlinde kısmen giderilmiş
olacaktır. Tasarıya böyle bir fıkranın eklenmesinin uygun
olacağını değerlendirmekteyiz.
Tasarının
4üncü maddesinde yer verilen gizlilik prensibine hiç istisna getirilmemiş
olması bu tasarının eksik yanlarından birini
oluşturmaktadır. Avrupa Birliği direktiflerinde bile yer alan
istisnalara burada yer verilmemiştir. Avrupa Birliği direktifinde
olduğu gibi kamu düzenini ilgilendiren veya kişinin maddi yahut
manevi varlığına zarar veren belgelerin gizlilik prensibinin
istisnasını oluşturduğu, bu bilgi ve belgelerin mahkemeler
önünde de kullanılabileceği düzenlenmelidir. Gerçi,
tasarının 5inci maddesinin son fıkrasındaki düzenleme
kısmen bu aksaklığı gidermektedir ama salt süreç içerisinde
oluşan bilgi ve belgeler yine de 5inci maddenin kapsamı
dışında kalmakta, 4üncü maddede yer alan gizlilik ilkesi ise
zaten mutlak niteliğini korumaktadır. Bu durumda 4üncü maddeye en
azından belirtilen nedenlere dayalı istisna düzenlemelerinin
eklenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Arabulucuya
sadece mesleğe kabulde bir eğitim verilmesi yeterli değildir.
Mesleğe girişteki kadar yoğun olmasa da arabulucuların her
yıl asgari bir hizmet içi eğitim almalarının zorunlu
tutulması önemlidir. Konu buraya gelmişken bir hususu huzurlarınıza
getirmek istiyorum: Biz Bu kanun Avrupa ülkelerinde, nerede, nasıl
uygulanıyor? diye ziyaret ettiğimiz vakit, İtalyada
yargıtay üyesi emekli olmuş, arabulucu olmuş, bize şunu
söyledi: Ben göreve başladığım vakit uzun bir müddet
kendimi unutmak mecburiyetini hissettim -çünkü hâlâ kürsüdeki hâkim
edasıyla işe bakıyor- çok zorlandım, uzun bir müddet
kendimi unuttum, ondan sonra ancak ara buluculuk yapmaya başladım.
Bu da arabulucular açısından meselenin ne kadar önemli olduğunu
ortaya koymaktadır. Hatta, bunun, hâkimler ve avukatlar gibi bütün meslek
mensuplarına kendi mesleklerinin özelliklerine göre
yaygınlaştırılması gerekmektedir bu eğitimin.
Nitekim, Avrupa ülkelerinin uygulamasında da bu eğitimin sürekliliği
aranmakta ve buna önem verilmektedir.
Bu
tasarının herhâlde en sorumlu düzenlemeleri, ara buluculuk kurumunu
Adalet Bakanlığı aracılığıyla siyasal
iktidara bağımlı hâle getirmesidir. Bu yaklaşım
kurumun baştan sorunlu doğmasına yol açmaktadır.
Arabulucular Adalet Bakanlığının memuru olmamalıdır.
Belki başlangıçta arabulucuların sicillerinin tutulması ve
diğer sekreterya işleriyle sınırlı olarak Adalet
Bakanlığına bir görev verilebilinir. Adalet
Bakanlığına bunun ötesinde görevler verilmesi -örneğin
arabulucuyu sicilden silmek gibi- bizce yanlış bir karardır. Öte
yandan, asıl temel yetkilere sahip olması gereken ara buluculuk
kurulunun yapısında da Adalet Bakanlığının ya
doğrudan ya da dolaylı olarak seçtiği üyelerle belirleyici
konumuna geldiği görülmektedir. Adalet Komisyonundan gelen şekle göre
kurulun üye kompozisyonu ve çalışma yöntemi şöyle: Hukuk
İşleri Genel Müdürü, Daire Başkanı, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından hukuk mahkemelerinde görev yapmakta
olan birinci sınıfa ayrılmış hâkimler arasından
seçilecek 2 hâkim, Türkiye Barolar Birliğinden 3 temsilci, Türkiye
Noterler Birliğinden 1 temsilci, Yükseköğretim Kurulu tarafından
seçilen özel hukuk alanından 1 öğretim üyesi, Adalet Bakanı
tarafından seçilecek 3 arabulucu, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğinden 1 temsilci, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonundan 1
temsilci, Türkiye Adalet Akademisi Eğitim Merkezi Müdürü. Başkan
ihtiyaca göre kurul toplantılarına uzman kişileri
çağırabiliyor. Kurul Başkanı Genel Müdür, Genel Müdürün
bulunmadığı toplantılarda Başkanlık görevi daire
başkanı tarafından yerine getirilir. Kurul, mart ve eylül
aylarında olmak üzere yılda en az 2 kez toplanır. Ayrıca,
başkanın veya en az 5 üyenin talebiyle kurul her zaman
toplantıya çağrılabilir. Kurul üye tam sayısının
salt çoğunluğu ile karar alır.
Görüldüğü
üzere, toplam 15 kurul üyesinden Hukuk İşleri Genel Müdürü, Daire Başkanı, Adalet
Akademisi Müdüründen oluşan 3ü doğrudan doğruya Bakanın
hiyerarşik astıdır. Bu yetmemekte, 3 üyeyi de Bakan tekrar
atamakta. Böylece 15 üyeden 6sı Bakanın doğrudan etkisi
altındadır. YÖK tarafından seçilecek 1 öğretim üyesi ve
HSYK tarafından seçilecek 2 hâkimi de Adalet
Bakanlığının etki alanına ekleyebileceğimizi
düşünebiliyoruz. Bu durumda 15 üyeden 9'u, 6sı doğrudan olmak
üzere, siyasal iktidarın etki alanında kalmaktadır. Hesabı
tersinden yaptığımızda; Barolar Birliği
tarafından seçilen 3, Noterler Birliği tarafından seçilen 1,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından seçilen 1 ve Türkiye Esnaf
ve Sanatkârlar Konfederasyonu tarafından seçilen 1 üyeyi -ki toplamda 6
üye ediyor- bir tarafa bıraktığımızda, geriye kalan
asıl çoğunluk siyasetin doğrudan ya da dolaylı etkisinde
kalabilme potansiyeline sahiptir.
Özetle
bu Kurul, bağımsız bir kurul olarak değil, Adalet
Bakanlığının bir alt birimi gibi
tasarlanmıştır endişesini taşımaktayız. Bu
Kurula, Hukuk İşleri Genel Müdürü ve Ara buluculuk Daire
Başkanı ile Adalet Akademisi Müdüründen oluşan, Adalet
Bakanının hiyerarşisine tabi Adalet Bakanlığı
bürokratları üye iken, bir de Adalet Bakanına ayrıca 3 üye
seçtirmek hangi amaca hizmet etmektedir merak ediyoruz. Bir defa, Adalet
Bakanının ayrıca seçeceği bu 3 üyenin tasarıdan
çıkartılması ve eğer 15 kişilik sayı korunacaksa
bu 3 üyenin de eklenmesiyle Türkiye Barolar Birliğinin seçeceği üye
sayısının 6ya çıkarılması gerekir diye
düşünüyoruz.
Öte
yandan, hem Genel Müdürün hem de Daire Başkanının Kurula üye
olması bizce anlam ifade etmemektedir. Çünkü Daire Başkanı zaten
Genel Müdürün hiyerarşik astıdır. Memuriyette, kamu görevine
ilişkin olarak astların ayrı bir iradesinden söz
edilemeyeceğine göre, Kurul üyeliğinin prensip olarak sadece Genel
Müdüre ait olduğu, onun katılmaması durumunda ancak Daire
Başkanının da Kurula üye sıfatıyla
katılabileceği düzenlenmeliydi. Buradan artacak bir üyelik de
diğer kurumlardan birine, mesela Türkiye Noterler Birliğine
verilebilirdi.
Kurul
bu şekliyle hiç fonksiyonel olmamış, bağımsız bir
kurul şeklinde oluşturulmamıştır. Kurulun bu yapısının
kabulü bizce mümkün değildir. Kurulun genel yapısının ve
oluşumunun, Avukatlık Kanununun 35inci maddesinde yer alan,
tarafların temsilcileri olan avukatların
karşılıklı yaptıkları anlaşmaların ilam
hükmünde olduğuna ilişkin düzenlemenin açtığı kapıdan
gidilerek sağlanması gerekirken, hukuk alanında anayasal ve
yasal temel mesleki yapılanma olan Türkiye Barolar Birliğinin
dışlanarak oluşturulması işin niteliğine
aykırı düşmektedir. Üstelik, Barolar Birliğinin
üniversiteler ve Türkiye Adalet Akademisinin yanı sıra arabulucu
eğitimi verecek bir kuruluş olarak bile düzenlenmesinden
kaçınılmış olması, Barolar Birliğinin âdeta bu
kurumdan dışlanmaya çalışılması, ara buluculuk
kurumunun Adalet Bakanlığı hiyerarşisine tabi bir
yapılanma olarak oluşturulmaya çalışılması kabul
edilemez bizce.
Son
söz olarak şunu söyleyelim: Uyuşmazlıkların yargı
dışı alternatif çözüm yollarının geliştirilmesi
ve bu bağlamda da ara buluculuk kurumu önem taşımaktadır.
Fakat siyasal iktidarın her fırsatı, siyasal otoritesini pekiştirmek
ve adalet alanı da dâhil bütün toplumsal ve hukuksal alanlara yayma
çabası burada da kendisini göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, tarihsel süreçte Osmanlı kapitülasyonlardan
batmış, İstiklal Savaşımız da öncelikli olarak
kapitülasyonları kaldırma ilkesi üzerine kurulmuştur.
Yaptığımız antlaşmalarda da kapitülasyonların
kaldırılmasını çok zor şartlarda kabul
ettirebilmişiz. Kapitülasyonlar sadece iktisadi alanda
olmamıştır, eğitimden hukuka kadar her alanda bu bela
Osmanlı toplumunu kuşatmıştır. Konsolosluk mahkemeleri
şeklinde adli kapitülasyonlar verilmiştir. Şimdi de ara
buluculuk adı altında tekrar çok hukuklu sisteme yol
açılmamalıdır. Burada çok önemli bir endişemizi de eklemek
istiyorum. Ara buluculuk adı altında çok hukukluluğa yol
açılmamalıdır. diyoruz. Arabulucuların,
yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar
dışında, Türk hukukunu uygulayacakları açık açık
belirtilmelidir. Aksi takdirde çok hukukluluk adı altında Türk
hukukunun ihlal edilmesine, kamu düzeninin bozulmasına yol açılabilir
endişesini taşımaktayız.
Bu
düzenleme ile yapılmak istenenin ara buluculuk olduğu
açıktır. Gönül ister ki ara buluculuk kurumu gelişsin ama bu
kurum, adının tam tersine arabozuculuğa dönüşmesin. Bunun
yolu, yukarıda yer verdiğimiz tenkitlerin dikkate alınarak
yasanın eksikliklerinin giderilmesi, Ara buluculuk Kurulunun
bağımsız bir yapıya kavuşturularak yakın
gelecekte arabulucuların tam bir kamu kurumu niteliğinde meslek
örgütü bünyesinde örgütlenmelerinin yolunun açılmasıdır.
Siyasal
iktidar henüz yeni doğmaya hazırlanan bu kurumun üstünden elini
çekmeli, sadece ona yardımcı olmalıdır diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Genç, iddianızla ilgili olarak, Komisyon Raporunun 45nci
sayfasında, Genel Kurul çalışmalarında Adalet Komisyonunu
temsil etmek üzere Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ile Bursa
Milletvekili Hasan Çavuşoğlu Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 45inci maddesi uyarınca özel görevli
seçilmişlerdir.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora, Mardin
Milletvekili.
Buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 233 sıra sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış
bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkede demokrasinin
eksikliklerini tamamlamak gerçek bir hukuk devleti oluşturmanın
olmazsa olmaz koşullarından biridir. Demokrasideki eksiklikleri
gidermenin ve gerçek anlamda demokratik bir hukuk devleti olmanın yolu da
yargı sistemini güvenilir hâle getirmekten, bağımsız bir
yargı ve savunma sistemini kurmaktan geçer. Türkiyede yargı
sisteminin ciddi olumsuzluklar içinde olduğu, özellikle adalet
mekanizmasının çok yanlış
çalıştığı bir hakikattir ancak, yargının
iş yükünü azaltmak hepimizin görevi olmakla beraber, yargı
organının daha iyi işlemesi, adalete erişimin
sağlanması, adil yargılanmanın gerçekleştirilmesi için
birbirinden ayrı olarak yapılmaya çalışılan yasal
düzenlemeler hem bütünü etkilememekte hem de ciddi tartışmalara neden
olmaktadır. Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Yasa
Tasarısı için de durum aynıdır. Yargının yükünü
hafifletmek, Yargılamayı hızlandırmak gibi beklentilerle
sunulan ara buluculuk, ciddi bir yargı reformu olmadan işleyebilecek
bir sistem değildir. Demokratik anlamda yargı reformu yapılmadan
getirilen yasa değişiklikleri geçici düzenlemeler olmaktan öteye
gidemeyecektir. Bu tür düzenlemeler hâlihazırdaki sorunları daha da
derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Ara
buluculuk sürecinin yargılama sürecinden farklı işlediğine
ve daha esnek olduğuna öncelikle yargı mensuplarının
inanması gerekmektedir. Öncelikle bu yöntemin birçok
uyuşmazlığın yargı önüne gitmesini önleyerek
yargının daha rahat çalışmasına imkân veren bir kurum
olarak düzenlenmesi gerekir. Alternatif çözüm yolları konusunda özel
eğitim almış avukatların ara bulucu olarak
atanmasını sağlayan düzenlemeler yapılmalı, alternatif
uyuşmazlık çözüm yolları uygulamasında avukatların
rolü açıklıkla belirlenmelidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki ara
buluculuk sistemi esasen yürürlükteki mevzuat gereği zaten hâlihazırda
uygulanagelen bir durumdur. Bu nedenle, yeni ve özel bir yasa yerine,
uzlaşmaya yönelik mevcut düzenlemelerin geliştirilmesi çok daha
yerinde olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ara bulucular siciline kayıt
şartlarını düzenleyen 21inci maddenin (2)nci
fıkrasının (b) bendinde ara bulucu olmak için dört
yıllık lisans eğitimi almış olmak şartı
getirilmiştir. Dört yıllık fakülte mezunu herkese ara buluculuk
yapma hakkının verilmesi ise çok büyük bir hatadır. Kamu
düzenini ilgilendirmeyen uyuşmazlıkların çözümünde görev alacak
insanların öncelikle hukuk disiplini almış olmaları
gerekir. Ara buluculuk için gerekli eğitim çalışması
diğer maddelerde inceleneceği gibi herkese verilebilir ancak hukuk
disiplini yüz saatlik bir eğitimle verilemez çünkü hukuk disiplini
kanunları öğrenmekle değil, kanunların toplumsal
yaşama, toplum yararına olacak şekilde nasıl
uygulanacağının öğrenilmesiyle edinilir. Bunun için de hem
temel kanunların koruduğu toplumsal menfaati bilmek gerekir hem de bu
kanunların temelindeki hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisini bilmek gerekir.
Bu sebeple ara buluculuğun ara buluculuk teknikleri konusunda eğitim
almış avukatlara özgülenmesi daha sağlıklı bir
yaklaşım olacaktır.
Şunu
ifade etmek gerekir ki ilgili mevzuat gereği avukatlar zaten ara buluculuk
rolüne girmektedirler. Ara buluculuk rolünün pratik olarak
mevzuatımızdaki uygulamalardan örnekler vermek istiyorum:
Avukatlık Yasasının 35/A maddesi, alternatif
uyuşmazlık çözüm yolları arasında yer alan
karşılıklı görüşme yönteminin bir örneğidir. Bu
maddeye göre, avukatlar tarafların kendi iradeleri ile
sonuçlandırabilecekleri konularda karşı tarafı
uzlaşmaya davet edebilme yetkisine sahiptir.
1136
sayılı Avukatlık Kanunu'nun "Uzlaşma
Sağlama" başlıklı 35/A maddesi "Avukatlar dava
açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma
başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda,
tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara
inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı
tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete
icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu,
yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken
hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından
birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 09/06/1932 tarihli ve
2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38inci maddesi
anlamında ilam niteliğindedir." hükmünü içermektedir.
Bu
maddenin uygulanabilmesi için, uyuşmazlığa düşen
tarafların avukatları aracılığı ile temsil
edilmeleri konusunda fikir birliği içinde olmaları ve
uyuşmazlık konularını avukatları aracılığı
ile yürütecekleri görüşmelerle çözmek konusunda istekli olmaları
gerekmektedir ancak ülkemizde avukatla temsil edilme bilinci
yerleşmediği için uyuşmazlığa düşen taraflardan
biri avukatına gittiğinde karşı tarafın bir
avukatı olup olmadığını bilmediği gibi, eğer
bir avukatı varsa da çoğu zaman 2 avukatın yan yana gelmesine
izin vermeden uyuşmazlığın mahkemeye götürülmesini tercih
etmektedirler. Avukatlar müvekkillerinin talimatına göre hareket etmek
zorunda olduklarından, avukatların müvekkillerinin iznini almadan
böyle bir uzlaşma anlaşması yapabilmeleri mümkün değildir.
Yani avukatların uzlaşma sağlama görevleri tarafların
isteğine bağlıdır. İsteğe bağlı
olması, avukatlara verilen bu yetkinin bir türlü
kullanılamamasının belki de en önemli nedenidir.
Hazırlanan
Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanun Tasarısı
da ara bulucuya gitmeyi isteğe bağlı tutmaktadır. Bu
sebeple aynı gerekçe ile ara buluculuk kurumunun
başarısızlığa uğrayacağını
düşünüyoruz.
Avukatlık
Kanununda avukatlara verilen bu yetki her dava için olmasa da belli davalar
için zorunlu tutulsa birçok uyuşmazlık mahkemeye gidilmeden
çözülebilir. Avukatlara temsil edilme zorunluluğu getirilmeden ara
buluculuğun da, avukatların uzlaşma sağlama yetkilerinin de
olumlu bir etkisi olmayacaktır ancak avukat tutma zorunluluğu
getirilmesi de bazı çevrelerce hak arama özgürlüğünün
kısıtlanması olarak değerlendirilmektedir. Avukat tutma
zorunluluğunun iş sahiplerinde yaratacağı yüksek avukatlık
ücreti yükünün önlenmesi de bütün Avrupa ülkeleriyle, Avrupa
dışında, gelişmiş bütün ülkelerde uygulanan ancak
bizim ülkemizde henüz hayata geçirilmemiş olan hukuki himaye
sigortasıyla mümkündür. Hukuki himaye sigortası, vatandaşın
çok uzun vadeye yayılmış olan sigorta primleri
karşılığında ihtiyaç duyduğu her durumda
avukatlık hizmetini alabilmesini sağladığı gibi
avukatların da avukatlık ücretlerini bu sigortadan alarak ücret
uyuşmazlığına düşme riskini
taşımadıkları bir güvence yaratmaktadır.
Sonuç
olarak avukatların uzlaşma sağlama yetkilerinin etkin olarak
kullanılabilmesi, avukat tutma zorunluluğunun getirilmesine ve avukat
tutma zorunluluğunun dar gelirli vatandaşı olumsuz etkilememesi
için de hukuki himaye sigortasının kurulmasına
bağlıdır. Bunlar yapılmadan, isteğe bağlı
olarak yürürlüğe girecek olan ara buluculuk faaliyetinin de hukuk
düzenimize olumlu bir katkısı olmayacaktır.
Ceza
Muhakemeleri Yasasında 2006 yılı sonunda yapılan
değişiklik ile bazı suçlarda soruşturma ya da
kovuşturma aşamasında tarafların uzlaşarak sorunun
çözülmesi olanağı getirilmiştir. Türk Medeni Kanununun
166ncı maddesinin üçüncü fıkrası, en az bir yıl süren
evliliklerde anlaşmalı boşanma olanağı
tanımaktadır. Uygulamada, eşlerin anlaşmanın tüm koşullarını
içeren bir anlaşma metnini hazırlayarak mahkemeye sunmaları
genelde avukat aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Bu
alanda avukatlar çok sık ara buluculuk yapmaktadırlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözünü ettiğim bu üç uygulama
avukatlar tarafından yerine getirilmektedir, bu konuda bir
sıkıntı yoktur. Dolayısıyla, hukuk
uyuşmazlıklarında ara buluculuk hizmetinin de bu konularda
deneyimli avukatlar, barolar ve Türkiye Barolar Birliği tarafından
yerine getirilmesi gerekir.
Bir
diğer önemli nokta da ara buluculuğun avukatlar
aracılığıyla kurumlaştırılmasının
sağlanması olanağıyla ilgilidir. Sadece hukuk fakültesi
mezunu olanlar ve avukatlar ara bulucu olabilmelidir. Ara bulucunun
düzenleyeceği anlaşma belgesinin yetkili icra mahkemesine sunularak
icra edilebilirliğine ilişkin bir şerh talebinde
bulunulması da, böyle bir talebin avukat tarafından hazırlanarak
ve avukat aracılığıyla mahkemeye sunulmasını ve
takibini gerekli kılmaktadır.
Tasarıyla
ilgili bir diğer sakınca da, arabuluculuğun doğrudan Adalet
Bakanlığına bağlı bir kurum olarak düzenlenmesidir.
Böyle bir durumda bu kurumun bağımsızlığından söz
etmek mümkün olmayacaktır. Örgütlenmenin ve eğitimin Türkiye Barolar
Birliği ve barolar bünyesinde yapılması gerekir. Tasarıda ara
buluculuk bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak
tanımlanmıştır, ancak esas olarak uyuşmazlıkların
ne olursa olsun bir şekilde hızlıca çözülmesi değil, hukuka
uygun ve hakkaniyet duygusunu tatmin edecek, benzer uyuşmazlıklarda
yol gösterecek, yani toplumsal düzenin sağlanmasına yardım
edecek şekilde çözülmesidir.
Yine
tasarıya göre hukukçu olmayanlar için ara buluculuk mesleği
öngörülmektedir. Ülkemizde sürekli yeni hukuk fakülteleri açılmaktayken
böylesi bir uygulamanın nedeni sorgulanmalıdır. Esasen,
düzenleme ile hukuk eğitimi ve avukatlık mesleği küçümsenmekte,
sıradanlaşmakta, öte yandan hak arama ve adalet dağıtma
hukukçulardan alınarak başka ellere bırakılmaktadır.
Bir
diğer açıdan da ara buluculuk, yargı yetkisinin millet
adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı
şeklindeki Anayasal ilkelere de aykırılık teşkil
etmektedir. Hukukla ilgili işlemler ticari bir araç olarak görülmemelidir.
Ara buluculuk sertifikaları verilerek hukuki işlemlerde
ticarileşmenin önünün açılmasının son derece
sakıncalı hâller doğuracağı kanaatini
taşımaktayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısı,
yargının yükünü hafifletmek, yargısal işlemleri
hızlandırmak gibi kulağa hoş gelen gerekçelerle
donatılmıştır, ancak tasarının
yasalaşmasının ciddi sıkıntıları beraberinde
getireceği unutulmamalıdır. Tasarı, eleştiriler
dikkate alınmadan mevcut hâliyle geçerse, bağımsız ve
tarafsız mahkemelere alternatif bir yapının
oluşmasının önü açılacaktır. Bu durum,
Anayasanın 9uncu maddesinde belirtilen Yargı yetkisi, Türk Milleti
adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. hükmüyle
de çelişmektedir. Bu anlamda açık bir Anayasal ihlal söz konusudur.
Pek
çok Avrupa ülkesinde ara buluculuk yönteminin sorun çözücü bir yöntem olarak
kullanıldığı doğrudur. Öncelikle, 2000li
yıllardan itibaren birçok Avrupa ülkesinin hukuksal sorunları çözmede
ara buluculuk kurumunu bir yöntem olarak kullanmaya
başladığı da doğrudur ancak unutulmaması gereken
nokta her yasanın kendi toplumuna ait olduğudur. Her ülkenin kendine
has farklı toplumsal gerçeklikleri ve hukuk sistemi vardır. Bu
bağlamda, Ara buluculuk Kurumu Yasa Tasarısının ülkemiz
hukuk sistemiyle uyumlu hâle getirilmesi gerekmektedir.
Mahkemelerin
iş yükünün artmasının en önemli nedenlerinden birinin mahkemeye
intikal ettirilmeyecek kadar önemsiz konulardaki uyuşmazlıklar
olduğu bilinen bir gerçektir. Bazı uyuşmazlıkların
yargısal yollara başvurmadan önce çözüme kavuşturulması hem
tarafların gereksiz yargı masraflarına girmelerini hem de
mahkemelerin çok daha önemli konularda zamanlarının israf edilmesini önleyecektir.
Ülkemizde ara buluculuk müessesesinin oluşturulmasına bu nedenlerle
acilen ihtiyaç olduğu ileri sürülmektedir. Bu ihtiyacı gidermek
amacıyla hazırlanan bu tasarının eleştirilecek en
önemli yanı hukukçulara gereken önemin verilmemesi ve ara buluculuk müessesesinin
bürokratik bir teşkilatın emrinde özerklikten yoksun olarak
oluşturulmaya çalışılmasıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda ara bulucuların
bakacakları uyuşmazlıkların konusu yeterince açık
belirtilmemiştir. Kamu düzenini ilgilendiren konularda ara
bulucuların karar verecek olması, zaman içerisinde yargıyı
ihtisas gerektiren konularda devre dışı bırakabilir.
Ayrıca, yargı denetiminin olmaması da verilen kararların
anayasaya, kanunlara, bağımsız yargı organlarının
yerleşik içtihatlarına aykırı olup
olmadığını görmemizi engelleyecektir.
Tasarının
13üncü maddesinde ara bulucuya davanın görülmesi esnasında da
başvurulabileceği belirtilmiştir. Yürürlükte bulunan 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 139 ve 140ıncı
maddelerine göre, hâkim ön inceleme duruşmasında tarafları sulh olmaya
teşvik etmek, anlaştıkları ve
anlaşamadıkları konular üzerinde bir tutanak düzenleyip bu
tutanağa göre yargılamayı sürdürmek zorundadır.
Dolayısıyla, tarafları sulh olmaya kanunen davet etmek zorunda
olacak olan mahkemenin, bir de ara buluculuğu teşvik etmek zorunda
bırakılması, gerek mahkemelerde yargılamanın
uzamasına gerekse bazı hâkimlerin ağır dosya yükünden
kurtulmak için ara buluculuğu dosyalardan kurtuluş olarak görmelerine
neden olabilir. Ayrıca, mahkemelerde görülen davaların ara buluculara
yönlendirilmesi ara buluculuğun ücrete tabi olarak yapılacak
olması nedeniyle yargının özelleşmesi gibi ağır
sonuçlar doğurabilir. Bu sebeple, davanın görülmesi esnasında
ara bulucuya başvurulmasına ilişkin ibare ve hâkimin ara
buluculuğu teşvik etmesine ilişkin cümle maddeden çıkarılmalıdır.
İkinci
fıkradaki ara bulucuya başvuru teklifinin
cevaplandırılması süresi de günümüz iletişim
koşullarına göre uzun tutulmuştur. Bu sürenin 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun birçok maddesinde
düzenlendiği gibi iki hafta olarak düzenlenmesi gerekir.
Ara
buluculuk faaliyetini yürütecek ve denetleyecek olan yerin olabildiğince
bürokrasiden uzak ve bağımsız şekilde yapılması
gerekmektedir. Öncelikle Adalet Bakanlığı içinde
oluşturulması planlanan genel müdürlük ve daire
başkanlığının yerine ara buluculuk kurulunun Türkiye
Barolar Birliği içinde yapılanması gerekmektedir. Daire
başkanlığına verilen görevler Türkiye Barolar Birliği
içinde oluşturulacak ara buluculuk kuruluna verilmelidir. Diğer oda
ve kuruluşların ise ara buluculuk faaliyetine ilişkin katkı
sağlayabilecekleri konularda iş birliğini sağlayacak
düzenlemeye gidilmelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görünen o ki bu tasarıyla ara
buluculuk mesleği diyebileceğimiz bir meslek türü yaratılmaya
çalışılmaktadır, ancak hukuk ve adalet bir ülkenin en
kıymetli hazinesidir ve konuya ciddi yaklaşmak gerekmektedir. Bu
bağlamda, yasa tasarısı avukatlık mesleğinin
kıymeti gözetilerek yeniden düzenlenmeli, ara buluculuk kurumunun hak ve
adalet dağıtan bir kurum olması sağlanmalıdır.
Bu
vesileyle tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ömer Süha Aldan, Muğla
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 233 sıra sayılı Hukuk
Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısına
ilişkin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına tasarının
geneli üzerinde konuşmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Aslında
bu yasa tasarısıyla ilgili en çarpıcı örneği biz
İtalyada yaşadık. Komisyon üyeleri olarak Amerika Birleşik
Devletlerine, İtalyaya, İngiltereye ve Avusturyaya geziler
düzenledik. Ben de İtalyaya giden grubun içindeydim. İtalya Adalet
Bakanı bu yasal düzenlemeyle ilgili, yani ara buluculukla ilgili Bunu
yabancı şirketler istedi, onun için hukuk sistemimize aldık.
dedi.
İkinci
örnek ise İtalyan Senatosundaki bir senatörün verdiği
yanıttı, o da dedi ki: Hukukçular bilirler, Roma hukuku evrensel
hukukun temel kaynağıdır. Biz ara buluculuğu kabul etmekle
iki bin yıllık hukuk anlayışımızı inkâr
ettik.
Ara
buluculuğu, aslında alternatif bir uyuşmazlıkları
çözüm yöntemi olarak görmemek lazımdır. Ara buluculuk, gerçekte
alternatif bir hukuk yöntemidir ve çok hukukluluğu başlatan
yöntemlerden de biridir.
Aslında
Komisyondaki tartışmalar sırasında, işte Cemaatlerin,
tarikatların ya da dinsel ögeli birtakım birimlerin çok
hukukluluğu egemen olacak. gibi yaklaşımlar öne sürüldü ama
benim bu konudaki düşüncem daha evrenseldir. Bir kez küresel sermaye
kendine özgü bir hukuk yaratıyor dünyada. Tümüyle yapılan bu
düzenleme küresel sermayenin dayatmalarından biridir.
Ben
biliyorum ki Adalet ve Kalkınma Partili pek çok arkadaşımız
da bu ve buna benzer yasal düzenlemelere ilişkin olarak çekince
içindedirler, bazı kaygılarını zaman zaman bizlere de dile
getirmişlerdir ama şöyle bir gerçek var: Evet, dünya hızla
şirketlerin yönettiği bir dünya hâline dönüşüyor. Tekelci
sermaye, kendi şirketleriyle ulusal hukuklara da egemen olma çabası
içindedir. Terörün finansmanı yasa tasarısının da temelinde
bu vardır, devlet sırrı yasa tasarısının temelinde
de bu vardır. Keza ara buluculukla ilgili yasanın temelinde de
aynı anlayış yatmaktadır. Dışarıdan belli
yasal düzenlemeler, özellikle de öğretim üyeleri
aracılığıyla iç hukukta yer alan aktörlere empoze
edilmektedir. Birtakım uluslararası ilişkiler kurulmakta ve Bu
yasal düzenlemelerde çok iyidir. işte, Yargının yükünü
hafifletecektir, toplumsal barış sağlayacaktır. adı
altında iç hukuk tarafından da kabul edilir hâle gelmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, aslında, Türk ulusunun kendi geleneğinde ara
buluculuk anlayışı zaten vardır. Mahallenin ileri gelen
insanı, imamı, öğretmeni zaman zaman ortaya çıkan
uyuşmazlıkları pekâlâ giderebilmişlerdir. Bireyci
anlayışın egemen olduğu toplumlarda ara buluculuk yasal bir
düzenlemeye dayanak olabilirse de Türkiye gibi feodal anlayışın,
toplumsal yapının, millet duyarlılığının
daha ön planda olduğu yerlerde böyle ara buluculuğa ilişkin
düzenleme yapmaya bence hiç mi hiç gerek bulunmamaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Ara buluculuk Kanunu Tasarısı
yargının yükünü azaltmak, yargıyı hızlandırmak
gibi görünürde kulağa hoş gelen gerekçelerle gündeme getirilmiştir.
Ancak tasarı bu hâliyle bağımsız ve tarafsız
mahkemelere alternatif ve doğrudan iktidara bağımlı bir
yargı sisteminin oluşmasına yol açabilir endişesini
taşıyoruz çünkü ara buluculuk faaliyetinin denetimi ve ara
bulucuların eğitiminden tutun da sınavlarına kadar her
konuda Adalet Bakanlığının yetkili olduğunu görüyoruz.
Adalet Bakanlığının yargıç sınavlarındaki
politik ve yanlı seçimlerini yaşayarak gördüğümüz için ara buluculuk
sınavlarının da yandaş seçimine yönelik
olacağını tahmin etmek hiç de zor değildir.
Tasarı
gerekçesinde pek çok Avrupa ülkesinde ara buluculuk sisteminin kullanılan
bir yöntem olduğu belirtilmektedir. Yapılan yurt dışı
ziyaretlerinde de bu sistemin 2000li yıllardan itibaren bazı Avrupa
ülkelerinde uygulanmaya başlandığı ancak
yaygınlaştırılamadığı, toplum
tarafından kabullenilmediği gözlenmiştir. İngilterede ara
bulucu olarak görev yapan avukatlar, bu sistemin daha çok tüketici
haklarına ilişkin konularda uygulandığını beyan
etmişlerdir. Bizim hukukumuzda da hâlen uygulanan tüketici hakem heyetleri
zaten vardır, ancak tüketici hakem heyetleri işleyişi ve
kuralları çok açık olan, tüm işlemleri aleniyet ilkesine uygun
yapılan ve kararlarına karşı da mahkemeye itiraz edilebilen
kurumlardır. Yani tüketici hakem heyetlerinin bu tasarıyla düzenlenen
ara buluculukla uzaktan yakından ilgisi bulunmamaktadır.
Her
toplumun kendine özgü duyarlılıkları ve
yaşadığı toplumsal sorunlar nedeniyle ara buluculuk
sisteminin her toplumda iyi sonuçlar vereceği anlamı hiçbir
şekilde çıkarılmamalıdır.
Hukukumuzda
var olan Avukatlık Yasasının 35/A maddesinde belirtilen
uzlaşma hükümleri ve Hukuk Muhakemeleri Kanununda yer alan sulh ve tahkim
usulünün yargıçlar ve barolar denetiminde geliştirilmesi mümkünken,
ayrıca bir ara buluculuk sisteminin oluşturulması hatalı
bir girişimdir.
Öte
yandan, bu tasarı, Anayasanın 9uncu maddesinde belirtilen
Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır. hükmüne aykırıdır. Türk
ulusu adına yargı yetkisini kullanan bağımsız
mahkemeler yerine ara bulucuların vatandaşların arasındaki
sorunları çözme konusunda yetkili kılınması mahkemeler ve
hukuk sisteminin dışlanmasına yol açabilecektir.
Her ne
kadar tasarı 15/4 bendinde Hâkim tarafından yapılabilecek
işlemler arabulucu tarafından yapılamaz. dense de Arabulucu,
uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini
ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde
çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak ara buluculuk
faaliyetini yürütür. denmektedir. Üstelik ara buluculuk görüşmeleri
sonrasında taraflar istediği takdirde mahkemeden icra edilebilir
şerhi verilmiş bir ilam da alabilmektedirler.
Tüm
bunlardan anlaşılacağı üzere, ara buluculuk tarafların
belirlediği usul çerçevesinde yapılan, aslında yargısal bir
faaliyettir.
Tasarının
kapsamını belirleyen 1inci maddesinde, tarafların
üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş ve işlemlerden
doğan özel hukuk uyuşmazlıklarında ara buluculuğa
başvurulabileceği öngörülmektedir. Bu durumda, özellikle
kadınlar koca, baba, ağa baskısıyla bir ara bulucuya
yönlendirilebilirler. Gizlilik içinde yapılan ara buluculuk
çalışması sonucunda, kadına çocuğunun velayeti,
görüşme hakkı, tazminat ve evlilik içi mal
paylaşımından vazgeçtiğine ilişkin bir tutanak
imzalatılabilir. İmzalanan bu tutanaklar hâkim tarafından tam
anlamıyla ve içerik olarak yani taraf ehliyeti, irade fesadı
yönleriyle denetlenmediğinde çok ciddi hak kayıplarına yol
açılabilir.
Örneğin,
miras hukukunda ara buluculuk geçerli olduğu takdirde, kadınların
mirasta eşit pay sahibi olması konusunda zaten sorunlar
yaşamaktayken kız çocuklarının ve geride kalan eşlerin
miras paylarının korunması yeterince sağlanabilecek midir?
Yoksa kadınlar manevi baskı altında tutanakları imzalamak zorunda
mı kalacaklardır? Bu konuda tereddütlerimiz dayanaksız değildir.
Kanada ve İngilterede Müslümanlar arasında ara buluculuk
faaliyetlerinde şeriat hükümlerinin uygulanmasının yolu
açılmış ancak bu uygulama sonucunda kadınların çok
ciddi hak kaybına uğradığı
anlaşılmıştır.
Yine
ekonomik yönden güçsüz olan işçiler de manevi baskıyla ara bulucuya
başvurmaya zorlanabilir ve bu nedenle de hak kayıpları söz
konusu olabilir.
Bu
nedenlerle, 1inci maddede ara buluculuk faaliyetlerinin kamu düzenine
ilişkin hukuki ilişkilerde Türk Medeni Kanunu ve İş Kanunu
kapsamına giren uyuşmazlıklarda uygulanmamasına yönelik
verdiğimiz önerge ne yazık ki, reddedilmiştir.
Bu tasarının
belki de en sakıncalı maddesi ara buluculuk faaliyetinin gizlilik
kuralları içinde yapılmasını düzenleyen 4üncü maddesidir.
Bu madde uyarınca, ara bulucu, tarafların istedikleri usule göre,
aleniyet ilkesine aykırı olarak gizlilik içinde işlemlerini
yürütecektir. Bu durumda ise taraflar mahalle baskısı altında,
töre, mafya kurallarına göre uyuşmazlıkların çözümlenmesini
istediklerinde bu da mümkün demektir. Çünkü gizlilik içinde yürütülen bu
faaliyeti denetlemek mümkün değildir. İşte bu durum, alternatif
kadı sistemini karşımıza çıkartabilecektir. Bu konuda
Prof. Dr. Baki Kuru da aynı görüştedir. Gizliliğin gereksiz
olduğunu, sonuç olarak, tutulan uyuşmazlık
tutanağının mahkemelere sunulabilmesini; aksi takdirde
mahkemelere yardımcı değil, alternatif bir mercinin ihdas
edilmiş olacağını belirtmektedir. Üstelik gizlilik
kuralının ihlali durumunda, 33üncü madde uyarınca altı aya
kadar hapis cezası da verilebilmektedir. Bu sonuçlara yol açabilecek
gizlilik kuralının hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Bu nedenle,
gizlilik kuralının tasarıdan çıkartılması ve
aynen Hukuk Muhakemesi Usulü Kanununun 188/3 maddede düzenlenen sulh
anlaşmasında olduğu gibi ara buluculuk görüşmelerinde de
yapılan ikrarın tarafları bağlamayacağı yönündeki
önerimiz reddedilmiştir.
Yine
bu tasarının çok önemli maddelerinden olan 9uncu maddenin
başlığı Arabulucu Tarafından Görevin Özenle ve
Tarafsız Biçimde Yerine Getirilmesi olarak konulmuştur.
Peki,
ara bulucu görevini gereği gibi tarafsız bir şekilde
yapmadığında, tarafların eşitliğini
gözetmediğinde ve baskı yaptığında, görevini
savsakladığında, tarafların iradesine aykırı
olarak tutanak düzenlediğinde ne olacaktır? Bunun
yaptırımı nedir? Tasarıda bu konuda hiçbir düzenleme
yoktur.
Bu
konuda sorularımız Komisyonda Adalet ve Kalkınma Partisi
sözcüleri tarafından ara bulucunun genel hükümlere göre
cezalandırılacağı şeklinde
yanıtlanmıştır. Burada pek çok hukukçu var, bana birisi
anlatsın lütfen. Görevini tarafsızlıkla yapmayan bir ara bulucu
neye göre cezalandırılacaktır?
Evet
arkadaşlar, böylesi bir fiilin cezası yasada yoktur. Bu
tasarıyla, ara bulucuya çok büyük sorumluluklar veriyorsunuz, ancak
yetkilerini kötüye kullandığı takdirde de hiçbir
yaptırım uygulamıyorsunuz. Böyle bir yaklaşım, böyle
bir anlayış olamaz.
Gözlemlenen
diğer ülke örneklerinde
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) Genel hükümlerinde
ÖMER
SÜHA ALDAN (D evamla) - Ara buluculuk genel hükümlerde
Türk Ceza
Kanununda ara bulucunun yargılanmasına ilişkin hiçbir düzenleme
yok. Ara bulucunun bir kamu görevlisi olduğuna dair de bir düzenleme yok.
Gözlemlenen
diğer ülke örneklerinde ara bulucuların denetimi bağlı
oldukları meslek odaları tarafından yapılmaktayken
tasarıda bu yolda bir atıf da yoktur. Örneğin, avukat olan ara
bulucunun ara buluculuk faaliyeti nedeniyle işlediği suçtan
dolayı avukat olarak cezalandırılabilmesi ya da baronun denetimine
tabi tutulması mümkün değildir. İşte, bu boşluk
dolayısıyla ara bulucunun yaptığı görev nedeniyle
görev ve yetkisini kötüye kullanması durumunda Türk Ceza Kanununun
257nci maddesi uyarınca görevi kötüye kullanma suçundan
cezalandırılması ve ara bulucuya karşı, görevi
sırasında işlenen suçlar nedeniyle de kamu görevlisi gibi
korunması yönündeki önergemiz ve ara bulucunun zarar görenlerin zararını
tazminine ilişkin önergemiz Komisyonda reddedilmiştir. Oysa birçok
hukukçu tarafından bu konuda bir düzenleme yapılması ve
boşluğun doldurulması gerektiği, genel hükümlere göre
cezalandırma yöntemlerinin yetersiz olacağı görüşü
bildirilmesine rağmen, Adalet Komisyonu çoğunluğu, hatalı
bir yaklaşımla tüm önerileri reddetmiştir. Bir örnek daha vermek
isterim: Ara bulucu, taraflardan birinden gereğinden fazla maddi
çıkar elde ederse kamu görevlisi gibi yargılanmalı, hatta
rüşvet suçundan cezalandırılmalıdır ama buna
ilişkin de hiçbir düzenleme yoktur.
Tasarı
17de, ara buluculuk faaliyeti sırasında konusu suç olan bir olayla
karşılaşıldığı takdirde ara buluculuk
faaliyetine son verilmesine yönelik talebimiz alt komisyonda kabul
edilmiştir. Ancak, buradaki en önemli sorunlardan birisi de taraflardan
birisi görüşmelerden çekildiğinde ya da ara bulucu görevi
bıraktığında, bu durumun belgelenmesi ve tarafların
imzasının alınmasının zorluğudur çünkü ara
buluculuk faaliyetin başlamasıyla birlikte hak düşürücü süreler
ve zaman aşımı süreleri durmaktadır. Bu durumda, faaliyetin
sonlandırıldığı tarihin belirlenmesi çok önemlidir.
İşte, bu sakıncayı gidermek için, tarafların
yazılı tebliğine rağmen on beş gün içinde
tutanağı imzalamaya gelmemesi durumunda, imzadan imtina ettiğine
dair bir tutanağın ara bulucu tarafından tutulması
gerekmektedir. Bu konuda verdiğimiz önergenin dikkate alınması
ve bu eksikliğin giderilmesi gerekmektedir.
Tasarının
18inci maddesinde, anlaşma tutanaklarının taraflarca hâkim
önüne götürülmesi ve icra edilebilirlik şerhi verilmesi
düzenlenmiştir. Hâkim bu tutanağı sadece tarafların
serbestçe tasarrufta bulunabilecekleri bir hak konusunda olup olmadığı
ve icraya elverişli olup olmadığı yönüyle inceleyecek ve
onaylamak durumunda kalacaktır. Yani hâkim, konunun özü, delillerin
değerlendirilmesi ya da hukuki menfaatler yönünden bir inceleme
yapamayacaktır. 18inci maddede icra edilebilirlik şerhi verilmiş
ilam niteliğindeki belgeye karşı herhangi bir itiraz ya da kanun
yolu yokken, grubumuzun verdiği önergeyle bu karara karşı
istinaf yoluna gidilebileceği hükmü metne konmuştur. Ancak,
bilindiği üzere, istinaf mahkemeleri henüz kurulamamıştır.
Bu nedenle, istinaf mahkemeleri kuruluncaya kadar kararın temyiz
edilebileceğine dair geçici bir madde ihdas edilmelidir. Aksi takdirde,
uygulamada ciddi tereddütler ortaya çıkabilecektir.
Tasarıda
en çok eleştirilen konulardan birisi de ara bulucuların tamamen Adalet
Bakanlığı denetiminde ve Adalet Bakanlığına
doğrudan bağımlı olmasına ilişkindir. Bu nedenle,
Adalet Bakanlığı yerine Arabulucular Kurulunun meslek
kurallarını belirlemesi, eğitim, kayıt silinmesi ve
kararlara karşı yargı yoluna başvurulabilmesi yönündeki
önerge ve görüşlerimiz de Komisyonda kabul görmemiştir. Oysaki
Komisyonda ve hukukçuların çoğunluğunda ara bulucuların
Adalet Bakanlığına bağımlı olmasının
sakıncaları dile getirilmekte, alternatif bir yargı
ağının Adalet Bakanlığı tarafından kurulmak
istendiği eleştirileri yapılmaktadır. Öte yandan,
Arabulucular Kurulunun oluşumunun daha bağımsız bir
yapıya kavuşturulması, Adalet Bakanlığı
bürokratlarının etkinliğinin azaltılması, ara
bulucuların da kendi aralarından seçecekleri temsilcilerle kurumun
daha demokratik bir yapıya kavuşturulması ve Kurul
Başkanının seçiminin Kurul üyeleri arasından
yapılması yönündeki tüm önerilerimiz de reddedilmiştir.
Hukuk
Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı -gerekçesinde
de belirtildiği gibi- hak ve haklının bulunmasını
değil, her ne koşulda olursa olsun uyuşmazlıkları
sonlandırmayı hedeflemektedir. Bu anlayış ise toplumdaki
adalet duygusunu zedeleyebilecektir. Ara buluculuk faaliyetinin gizlilik
içerisinde yürütülmesi, anlaşma belgesi üzerindeki hâkimin denetiminin
sınırlı olması nedeniyle bu tasarı, güçlünün
zayıfı ezmesi sonucunu ve çok hukukluluğu ortaya
çıkartabilecek etnik ve dinsel temelde oluşumlara ya da mafyanın
hâkimiyetine yol açabilecek bir düzenlemeye dönüşme
sakıncalarını içinde barındırmaktadır. Bu noktada
İtalya gezimiz sırasında İtalyadaki ara buluculukla ilgili
yetkililere sorduğumuzda, konuyu mafyaya getirdiğimizde söyleyecek
lafları kalmadı. Gerçekten ara buluculuk kurumu, Türkiyedeki o
geçmişteki çek senet mafyası yapılanmasını yeniden
hortlatabilecek özellik taşımaktadır.
Bir
konuya daha dikkat çekmek isterim: Ülkemizin güneydoğusundaki alternatif
hukuk anlayışını benimsemiş bir yapının bu
yasal düzenlemeyle legalleşmesi çok büyük bir olasılıktır.
Artık birtakım kişiler arasındaki uyuşmazlıkları
çözümlemede örgütsel yönden birtakım yapılan girişimler hukuksal
bir yöntemle aleniyet kazanabilecektir.
Bu
hususlara da dikkatinizi çekiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi,
şahsı adına söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlar, uzlaşmanın bozulması hoş
değil tabii de ama hemen, böyle kızıp uzlaşmayı bozmak
da çok doğru değil.
Önemli
bir kanun görüşüyoruz, önemli bir kurum oluşturuyoruz. Komisyonda
üzerinde ciddiyetle çalışıldığını,
katkı verildiğini biliyorum. Bu konuda bizim grubumuz, Adalet Komisyonu
üyesi arkadaşlarımıza öyle özel hizmet de alarak katkı
vermelerini temin etmek için bir kararın, gayretin içerisinde de oldu. Önemli bir kurum
kuruyoruz. Birçok Avrupa ülkesinden daha erken davranarak önemli bir kurum
kuruluyor. Bunu düşünen
Tabii gerekçede yazıyor, işte Avrupa
Birliğinin talebiyle böyle bir kurum kurulmasına, hukuk
kurulmasına öncelik verildi. deniliyor ama aslında yani bunu da
gerçek de olsa söylemenin bir anlamı yok. Ara buluculuk müessesesi bizim
kültürümüzde, medeniyetimizde var; inanışımızda var,
yaşamımızda var. Dolayısıyla, bu ara buluculuk
hadisesi Avrupanın talebi, hukuku falan değil, bizim kendi öz
değerimiz. Onun bugüne kadar yargı sistemine, yargılama
sistemine girmemiş olmasını konuşmak lazım
aslında. Bu, bize ait bir değer.
Bizde
sorunların çözümü için kadıya gidilmezdi, kadıdan önce birçok
ara kurum vardı. Bu ara kurumlar da yani mahallenin efendisi, mahallenin
beyi, mahallenin ağası, hatta olmazsa mahallenin
kabadayısı. Şahıslar arasındaki sorunları
kadıya götürmeden çözen bir kültürden, bir inanıştan geliyoruz.
Dolayısıyla, ara buluculuk müessesesi bizim kendi inanç
değerimiz, kendi kültür değerimiz. Adalet Komisyonundaki
arkadaşlarımın da bu noktadaki yaptığı
araştırmalarda vardıkları sonuç da bu.
Dolayısıyla, geç kalmış, bize göre geç kalmış bir
kurumu kuruyoruz. Bu noktada acele edilmese iyi olurdu; Genel Kurulda üzerinde
müzakere etseydik, karşılıklı olarak sorgulasaydık,
tartışsaydık, katkı verseydik iyi olurdu.
Ben,
Sayın Elitaşın bu uzlaşmayı bozarak bu kanunu bugün
acele buraya getirmiş olmasını bir talihsizlik olarak görüyorum
çünkü verdiğimiz konuşmacı arkadaşlarımızın
birçoğu burada yok. Sayın Faruk Bal bu konunun uzmanı, bu
konuyla ilgili çok da özel çalışma, özel bir gayret içerisinde hizmet
de alarak hazırlık yapmıştı ama Bugün
görüşmeyeceğiz. dediğimiz için bir başka programda.
Dolayısıyla, işte yani benim çok fazla
hazırlığım olmamasına rağmen gelip burada
konuşmak durumunda kaldık.
Değerli
arkadaşlar, ara buluculuk konusu,
demin de söylediğim gibi bizim kültürümüzün, bizim toplum
yaşamımızın, sosyal yaşamımızın çok
işler, işlevsel olan, çok işleyen, çok değerli bir
müessesesi. Bunun hukukunu kurmuş olmayı ben önemsiyorum, katkı
veren herkese de çok teşekkür ediyorum.
Yani
Sayın Bakan mutlaka, bu konuşmalardan sonra
açıklayıcı, bilgilendirici bir konuşma yapacaktır
ancak şunu söylemek gerekiyor diye düşünüyorum: Ara bulucu
uzlaştırıcı değil, ara buluculuk ayrı bir hadise.
Ara buluculuk, çözüm üreten
Yani
arayı bulmak için, ihtilafı, uyuşmazlığı ortadan
kaldırmak için, tarafların iradi beyanıyla veya kanaatiyle
gönüllü bir uzlaşmayı, helalleşmeyi getiren bir
uzlaşmayı sağlamak için ara bulucu çözüm üretebilmeli yani
arayı bulmak değil, arayı bulacak çözümü üretebilecek
uzmanlıkta olmalı.
Adalet
Bakanı yok Sayın Hocam.
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Burada, burada
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Adalet Bakanı yok, Komisyon
Başkanı yok, Başkan Yardımcısı yok, Komisyon
üyelerinin çoğu yok.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ne yapacağız sizi? Yani Komisyon
Başkanınız yok, Adalet Bakanınız geliyor, gidiyor. Ne
yapacağız Allah aşkına?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Biraz önce buradaydı.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Ünal Kacır, ne yapacağız şimdi bu
işleri? Yani biz bu kadar önem veriyoruz, değer veriyoruz, övüyoruz
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ YILMAZ TUNÇ (Bartın) Geldi, burada.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) Sağ ol sayın hemşehrim, hoş geldin.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, yani şu kısa sürede okuduğum
kadarıyla -ve bu kültür, bunu biliyorum, bu bir sosyal değer, bizim
inanç değerimiz, bu müessesinin önemini biliyorum- eksik bulduğum
husus şudur: Ara buluculuk Adalet Bakanlığında bir daire
başkanlığına bağlı bir müessese olmamalı.
Meselenin mahiyetini azaltmış olursunuz, derinliğini
azaltmış olursunuz. Bu bir özerk kurum olmalı, kurum. Yani bu
toplumun şahısları, vatandaşlar arasındaki
sorunların çözümünü mahkemeye gitmeden, polise düşmeden, hüküm
cümlesi kurarak, çözüm üreterek çözecek bir ciddi kurum kurmamız lazım.
Bu kurum devlet kurumu olmamalı. Siyasetin emrinde olmamalı.
Siyasetin bulaşılığı olmamalı. Çünkü bu kurumun
koyacağı kurala, hüküm cümlesine taraflar inanmalı, güvenmeli.
Adaleti temin etmeli bu, barışı temin etmeli. Bunun için bu kurumun
özerk olması, bağımsız olması lazım. Verdiği
kararın güvenilir olabilmesi barışı sağlaması
açısından çok önemli.
Yani
biz bunu bir hukuk normu olarak değil bir kültür normu olarak
kurmamız lazım Sayın Kubat. Yani bu kurumu biz bir
yitiğimiz olarak kurmamız lazımdı. Bizim kültürümüzde var
bu, Osmanlıda var, atalarımızda var. Benim gençliğimde,
çocukluğumda bile vardı. Yani mahallenin efendisi olurdu, mahallenin
beyi olur, ağası olur hatta külhanbeyi olur, sorunların çözümü
önce bunlardan geçer, burada bitmezse mahkemeye giderdi. Şimdi böyle bir
kurum kuruyoruz. Avrupa Birliği normlarına uygun bir kurum kurmak
diye bir mecburiyetimiz yok. Kendimize uygun bir kurum kurmamız
lazım. Onun için bunun, Adalet Bakanlığı bünyesinde bir
daire başkanlığıyla denetlenmesi değil, özerk bir
kurum olarak yani bizim, işte, yargı gibi bağımsız,
tarafsız, güvenilir bir kurum kurmamız lazım. Bu fırsat
vardı, bu fırsat bana göre kaçırılmış da
değil, yapılabilinir değerli arkadaşlar.
Bir
başka husus da, şunu söylemek gerekiyor: Değerli Bakanım,
biraz sonra soru soracağım. Bugün yargıyı meşgul eden
davaların oransal sınıflandırmasını yaparsak
göreceksiniz ki özel hukuk alanı kadar diyelim veya daha çok, devletle
vatandaş arasında ihtilaf var. Adalet Komisyonunun değerli
üyelerine, değerli hukukçulara buradan söylüyorum. Yani özel hukuk alanındaki
uyuşmazlıkları çözmek için ara buluculuk kurumu kuruyoruz da,
devlet ile vatandaş arasındaki uyuşmazlıkları çözecek
kurumumuz ne?
Değerli
arkadaşlar, devletimiz öyle zamanlar geliyor ki zulüm devleti oluyor,
vatandaşına zulmediyor; güçlü çünkü, vatandaşın gücü
yetmiyor. O zaman devlet ile vatandaş arasındaki
uyuşmazlıklara çözüm üretecek bir ara buluculuk kurulamazsa çok eksik
kalır Sayın Bakanım. Bu kurum o zaman çok eksik kalır, çok
göstermelik olur.
Şimdi,
mesela -Sayın Bakanımız burada, Sayın Veysel Eroğlu
Hocamız burada- tapu iptal davaları
Sürem
de bitti.
Devlet
tapu vermiş vatandaşa. Üç gün sonra da gitmiş, devletin
adına bir memur Sayın Orman Genel Müdürümüz de burada- bir
ormancı gitmiş, tapuyu iptal etmiş.
OSMAN
KAHVECİ (Karabük) Mahkeme iptal etmiş.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Mahkeme iptal etmiş ama yani devletin adına
memurun tuttuğu zapta istinaden mahkeme iptal etmiş. Şimdi, bu
adaletsiz bir şey, böyle bir hak yok. Tapuyu verirken mi
yanlıştın, iptal ederken mi doğrusun? Şimdi, bu
noktada mahkemelerde o kadar çok dava var ki vatandaş ile devleti
hısım değil, hasım hâline getiren o kadar çok dava var ki
Israrla bağırdık, 2/B kanununda gelin, şunu da çözelim,
şu ihtilafları bir tasfiye kanunu haline getirelim. diye, Sonra
yapacağız. dedi Bakan. Ama şimdi, eğer, ara buluculuk
kurumu kuruyorsak
Kurum kurmamız lazım, kurum, özerk bir kurum; bir
devlet yapısı kurmamız lazım, bir devlet kurumu
kurmamız lazım. Vatandaş ile bu vatandaşın devleti
arasındaki ihtilafları çözecek bir ara buluculuk kurumu da
kurmamız lazım. Kurmazsak, bu eksik kalır değerli
arkadaşlar.
Biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, her şeye rağmen, bu kanunun
yargı sistemimize, vatandaşımıza, devletimize, Meclisimize
de hayırlı sonuçlar getirmesini, hayırlı olmasını
temenni ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen Ramazan Can,
Kırıkkale Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle bu tasarı, 26/5/2008 tarihinde Hukuk
Uyuşmazlıklarında Ara buluculuk Kanunu Tasarısı olarak
23üncü Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmişti ama kadük
kalmıştır. Meclisin gündeminde olan bir tasarı tekrar
canlandırılmıştır.
Şimdi, burada, özellikle Ara buluculuk Yasa
Tasarısı dendiğinde, işin gerçeğini de kabul etmekle
birlikte, Adalet Komisyonunun üyesi olarak AK PARTİyi temsilen
arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisini temsilen, Milliyetçi Hareket
Partisini temsilen arkadaşlar, özellikle bizler de dâhil olmak üzere
burada ara buluculuk kurumuna yabancı olduğumuzdan dolayı
tereddütler geçirdik. İşin gerçeği, bilgi sahibi olmadan fikir
sahibi olmaya çalıştık, tereddütlerimiz oldu. Acaba arabulucu
hangi ihtilaflara neşter vuracak, arabulucu yargılama mı
yapacak, arabulucu maddi hukuku mu uygulayacak; bunları bilmiyorduk.
Bu noktada Adalet
Bakanlığımızın çalışmaları gerçekten
güzel oldu. Bürokrat arkadaşlarımız da güzel
çalıştılar. Adalet Bakanlığımız bu konuda
gerçekten mukayeseli hukukta durum nedir, ne değildir kabilinden -Komisyon
üyesi arkadaşlarımız- İtalya, Almanya, İngiltere,
Amerikaya mukayeseli hukukta durum nedir, ara buluculukta uluslararası
platformda durum nedir, ne değildir; bunları da gözlemleme durumumuz
oldu. Önemli bilgiler ve tecrübeler edindik.
Ara buluculuk nedir, ara buluculuk neyi çözecektir
şeklinde bir soruyla başlamak istiyorum. Arabulucu bizim
uygulamamızda, bizim hayatımızda, geçmişimizde de zaten var
olan bir kurum, resmî bir kurum olmamakla birlikte. Örnek veriyorum: Hukuk
uyuşmazlıklarında, eşler arasındaki bir ihtilaf
hâlinde eşler, geçinmeme durumu olduğu takdirde,
kayınbabasına, kaynanasına gidiyor ya da bir yakınına
gidiyor, arkadaşlarına gidiyor bu ihtilafı dile getiriyor.
Diğer taraftan ticari ilişkilerde, alacak verecek meselelerindeki
ihtilaflarda dahi kanaat önderlerine gidilmesi, o mahallin mülki
amirine, kaymakama, valiye, yerine göre kanaat önderlerine gidildiğinde
bunların da yapmış olduğu bir nevi ara buluculuktur fakat
bu ara buluculuk müessesesini bir kurumsal hâle getirmemiz lazım.
Çok
şeyler bahsedildi, denildi ki: Ara buluculuk, ihtilafları çözmeye
başladığında arabulucu efendim yargının yükünü
hafifletecek. Yargı yükünü hafifletmek amaçlardan biri olmakla birlikte,
aslolan burada uzlaşı kültürünü geliştirmek. Toplumumuzun
gerçekten ihtiyacı olduğu uzlaşı kültürünü, tarafların
ihtilafı muhakeme etmeden, yargıya gitmeden, mahkemeye gitmeden
nasıl çözebilir arayışı içerisinde olmalarını
geliştirme babından gerçekten hukuk sistemimize yerleşmesi ihtiyaç
olan bir durum. Nitekim adalete erişim başlıklı
Anayasamızın 36ncı maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6ncı maddesinde de adalete erişimi bir hak
olarak telakki etmiştir. Bizim uluslararası sözleşmelerde de
bağlı olduğumuzu göz önüne aldığımızda,
mukayeseli hukuktaki diğer ülkelerle de birlikte
değerlendirdiğimizde Türkiyenin bu sürece müdahil olması ve ara
buluculuk müessesesini, Avrupada olduğu gibi, dünyanın muhtelif
ülkelerinde de olduğu gibi yerleştirmemiz gerektiği
kanaatindeyim. Nitekim -mukayeseli hukuktan da örnekler vereceğim
zamanım kalırsa- Suriyede, Yunanistanda, Sudanda, üçüncü dünya
ülkelerinde dahi bu müessesenin yerleşmiş olduğunu görüyoruz.
Peki, ara
buluculuk nedir? Tarafları konuşmak ve müzakerede bulunmak
amacıyla bir araya getiren, birbirlerini anlamalarını ve bu
suretle kendi çözümlerini üretmelerini sağlamak için aralarındaki
iletişimi kuran; bağımsız, tarafsız üçüncü
kişinin katkısıyla gönüllü, ihtiyari olarak işlerlik
kazanan bir uyuşmazlık çözme yöntemidir.
MHP
Grup Başkan Vekilimiz Sayın Şandır da burada bahsetti fakat
şöyle bir durum var. Dedi ki: Arabulucu bir karar verecek. Arabulucu bir
karar vermeyecek; arabulucu tarafları bir araya getirecek, tarafların
ihtilafı çözmesine sistematik yöntemler kullanarak, diyalogu
geliştirerek, uzlaşı kültürünü geliştirerek tarafların
iradeleri istikametinde bir sözleşme hazırlamak. Eğer
arabuluculuğa giden bir ihtilaf çözülürse burada arabulucu bir karar
vermiyor; arabulucu tarafların bir mutabakat anlaşması,
sözleşme, Borçlar Kanunu anlamında bir sözleşme ihtiva ediyor.
Taraflar isterlerse bu sözleşmeye icra edilebilirlik şerhiyle ilam
niteliğini haiz belge sıfatını verebiliyorlar. Tabii,
burada tartışılmakla birlikte, ilam niteliğini haiz
belgeyle ilam ayrımına da girmek lazım.
Ara
buluculukla ilgili en büyük sıkıntılardan, tereddütlerden biri
de: Hangi ihtilaf ara buluculuk ihtilafıdır? Bu çok önemli arkadaşlar.
Bunu şu şekilde düzenliyor: 1927 Yargıtay uygulamaları,
yerleşik içtihatlarına göre taraflar arasındaki ihtilaf,
tarafların serbestçe üzerlerinde tasarrufta bulunabilecekleri iş ve
işlemler. Bu ne demektir? Bu, şu demektir: Diğer bir tabirle
kamu düzenine girmeyen ihtilaflar diye sayabiliriz, diğer taraftan da en
somutu, hukuk uyuşmazlıklarında, hukuk mahkemelerinde
tarafların sulh yoluyla hâkimin inisiyatifi olmadan halledebilecekleri
bütün ihtilaflar buranın konusuna girer. Efendim, boşanma hukuku bu
işin içine girerse ne olur? İş hukuk bu işin içine girerse
ne olur? Miras hukuku bu işin içine girerse ne olur? Şunu söylüyorum
ben özellikle: Kamu düzenini ilgilendiren meseleler zaten bu işin içine
girmeyecek.
Anlaşmalı
boşanmayla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum: 3444
sayılı, 1987 yılında Medeni Kanuna eklenen Yasayla
anlaşmalı boşanma getirildi hukuk sistemimize ve boşanma
kolaylaştırıldı. Burada, üzerinden bir yıl geçmesi lazım
evliliğin. Tarafların evliliğin ferîlerine ilişkin
anlaşmaları lazım ve hâkimin, tarafları bizzat, vekilleri
marifetiyle de değil bizzat dinlemesi lazım. Peki, hâkim bütün
bunları dinledi, şartlar da oluştu, boşanmaya karar vermek
zorunda mı hâkim? Asla değil. Dolayısıyla kamu düzeni
dediğimiz hadise budur. Anlaşmalı boşanmanın
ferîlerini ayrı tutuyorum, anlaşmalı boşanma da kamu düzeni
muhtevasından dolayı arabulucunun işine girmeyecektir.
Diğer
taraftan, arabulucunun yapmış olduğu faaliyetler bir maddi
yargılamayı gerektirmiyor. Arabulucu yargısal işlem
yapmıyor. Arabulucu netice itibarıyla maddi hukuku
uygulamadığından dolayı tanık dinleyemiyor,
bilirkişiye gidemiyor, keşif yapamıyor. Peki, ara buluculuk
bunları yaptığı hâlde
Bir
tartışma konusu daha var, buradan oraya geçmek istiyorum: Yargı
yetkisinin devri. Anayasaya aykırılık iddiasında
bulunuldu. Yargı yetkisinin devri de doğru değil çünkü maddi
hukuk uygulanmıyor, yargı işlemi değil. Diğer
taraftan, örnek vermek istiyorum ben: Hukuk ihtilaflarında -Avukat
arkadaşlarımız bilir- nizasız kaza vardır.
Nizasız kaza, biliyorsunuz, çekişmesiz yargı. Çekişmesiz
yargı ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, evlenmeye izin, inşaat
ruhsatının alınması, idari işlem, bütün bunlar bir eda
hükmünde olmadığından dolayı, bir tedbir mahiyetinde
olduğundan dolayı idare işlem olmakla birlikte yargısal
işlem değildir ama bu işlemler hâkim tarafından
yapılmaktadır. Dolayısıyla, hâkimin yapmış
olduğu her işlem yargısal faaliyet değildir.
Tüketici
hakem heyetlerinde de gördüğümüz kadarıyla, tüketici hakem
heyetlerinde verilen karar ilam hükmünde olduğundan dolayı somut norm
denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesine gidildi. Anayasa Mahkemesi vermiş
olduğu kararda alternatif çözüm yollarından biri olarak
görmüştür ve demiştir ki, en seri şekilde, en seri hareketle,
masrafsız bir şekilde ihtilafı çözmeye yönelik olduğundan
dolayı somut norm denetiminde önüne gelen itirazı kabul
etmemiştir. Dolayısıyla, verasetin de noterler tarafından
verildiği bir ortamda, burada ara bulucuların yapmış
olduğu işlemleri bir yargısal faaliyet olarak görmek hukuken doğru
bir deyim değildir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ara bulucu, tarafların
birbirleriyle iletişim kurmalarını ve bunu geliştirecek
menfaatlerini ve ortak yönlerini iyi anlamalarını, hukuki
durumlarını, güçlü ve zayıf noktalarının çözüme
ulaştırılması hâlinde doğabilecek sonuçları
görmeleri, somut duruma göre işlerlik kazanabilecek değişik
çözüm seçeneklerini değerlendirir. Ara bulucu ihtiyaridir. Ara bulucuya
giden taraflardan biri eğer bir sıkıntılı durum
görürse ara buluculukla ilgili faaliyeti orada kesebilir. Dolayısıyla,
hiç kimseyi ara bulucuya zorlamak, icbar etmek mümkün değildir. Ara
bulucu tarafsız olmak durumundadır. dedik. Ara bulucu maddi hukuku
uygulamaz. dedik. Peki, ara bulucu bu ihtilafları nasıl çözecek?
sorusuna ise sistematik çözüm yöntemleri diye burada bir teknik tabir
geçiyor. Konunun durumuna göre, eğer burada maddi yargılama
yapılsaydı, dolayısıyla burada vatandaşın hem
masraf yönünden hem yargılama sürecinin uzaması yönünden ara bulucuya
gitmesinin faydaları anlatılacaktır. Bu ihtilafı çözmeleri
hâlinde toplumsal barışa da katkı olacakları
anlatılacaktır. Bu bir manada, hukuk fakültesi mezunu olmak ve
beş yıl alanlarında hizmet yapanlara ara buluculuk görevi
verilecek şu anki tasarının alt komisyondan geçmiş ve üst
komisyonda değerlendirilmiş hâliyle bu şekilde.
Bazı
arkadaşlarımız burada hukuk fakültesi mezunu olmayanlara da bu
yolun verilmesi gerektiğini deklare ettiler. Ona da katılabilinir.
Fakat ülkemizde bu yargısal faaliyet olarak değerlendirildiği
için, barolara bu manada, ara buluculuk faaliyetinin yerleşmesi
anlamında büyük görevler düşmektedir. Bu bir geçiş sürecidir.
İleride
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAMAZAN
CAN (Devamla) Evet Sayın Başkanım, teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkanım, 60a göre bir söz
talebimiz var. O deminki çayla ilgili olayda, ben bir şehit cenazesine
gittiğim için burada bulunamadım, bir düzeltme yapmayı
BAŞKAN
Sayın Vekilim, zaten konuyla ilgili olmayan bir konuşma
yaptınız, biz burada müsaade ettik. Şimdi, tekrar hiç ilgisi
olmayan bir konuyu gündeme getirmek doğru değil.
Yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Şandır, buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, demin konuşmada da ifade ettim; devlet ile vatandaş
arasındaki uyuşmazlıklarda ara buluculuk sistemi
düşünülüyor mu, böyle bir kurum kurmayı düşünüyor musunuz?
İkinci
husus: Yargıya intikal eden davaların yüzde kaçı devlet ile
vatandaş arasında, yüzde kaçı özel kişilerle ilgili?
Bir
de: Ara buluculuk sistemi ile hakemlik müessesesi arasındaki fark nedir?
Bu kanunda korunuyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Genç
KAMER
GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında
Sadullah Erginin bu Meclisin karşısına Adalet Bakanı
olarak çıkması bu Meclisin kabul edeceği bir şey
değil, çünkü adalet müessesesini Türkiyede yok etti, adalete güveni yok
etti, yargıyı yok etti. Dolayısıyla ben de bir milletvekili
olarak, kendimi yargı yönünden bir güvence içinde hissetmediğim için
söylenmesi gereken şeyleri söyleyemiyorum.
Bir
soru soruyorum kendisine: Deniz Fenerinde kendisini, Tayyip
Erdoğanı ve yakınlarını aklayacak bir mahkeme
buldunuz mu? Burası neresi?
Geçen
gün yandaş bir gazeteciler grubuyla gittiniz, Silivri Cezaevini gezdiniz,
çok beğendiniz. Siz ve o gazeteciler orada yatmak ister misiniz?
Bu
kadar efendim.
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Ara
bulucuların avukatlardan ve avukatlık hakkı kazanmış
olan hukukçulardan oluşması kabul edilirse, o zaman Adalet
Bakanlığının ara buluculuk eğitimi vermesine ve bir
daire başkanlığı kurmasına gerek var mıdır?
Soru
2: Ara buluculuk işi, avukatlık faaliyetinden daha zor bir faaliyet
olmadığına göre, hukukçu olan arabulucular için eğitim ve
sınav ihtiyacı var mıdır?
Soru
3: Hukukçuya eğitim ve sınav ihtiyacı yok ise Adalet
Bakanlığında tutulacak sicil yerine Adalet Komisyonu
Başkanlığı nezdinde veya baro nezdinde özel bir ara
buluculuk sicili tutulması daha doğru olmaz mı?
Soru
4: Ara buluculuk mahkemelerin yükünü azaltmaya yönelik bir kurum ise,
mahkemelerin yükünü azaltmak için devletin ara buluculuk ücretini kendisinin
ödemesi yani üstlenmesi gerekmez mi?
Soru
5: Ara buluculuğun uygulandığı ülkelerden
başarılı olan ülke var mıdır?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Ağbaba, buyurun.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde Silivri
Cezaevini ziyaret ettiniz basın mensuplarıyla. Orada çeşitli
açıklamalarda bulunuldu, doktorun ne kadar iyi hizmet verdiği,
koşulların ne kadar iyi olduğu
Ben de Silivri Cezaevine
defalarca gittim, orada kalan mahpuslarla görüştüm, özellikle -iki
milletvekilimiz var bizim orada- Sayın Mustafa Balbay ve Mehmet Haberalla
görüştüm, gazetecilerle görüştüm. Orada, Silivri Cezaevinde, on
beş saat suyun akmadığını, suya göre
ihtiyaçlarını giderdiklerini herkes söylüyor. Ayrıca yemeklerin
yıkanarak -dikkatinizi çekiyorum- yendiğini oradaki bütün mahpuslar
söylüyor ve farklı bir sunum yapılmaya çalışılıyor,
bir cezaevi reklamı yapılmaya çalışılıyor. Tabii,
bu cezaevi reklamını geçmiş yıllarda yapanların bir
kısmı şimdi zaman zaman içeri girebiliyor; hukukun,
adaletsizliğin kime vuracağı belli olmuyor. Bu cezaevi
koşullarından, özellikle tecritten çok rahatsızlar. Tecrit
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köktürk
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakan, ara buluculuğun
uygulandığı Amerika, İtalya, Almanya gibi ülkelerde
uyuşmazlıkların ne kadarının ara buluculuk yöntemiyle
çözüldüğüne ilişkin Adalet Bakanlığında istatistiki
bir bilgi var mıdır? Adalet Bakanlığı, bu ülkelerde
ara buluculuk sisteminin aradan geçen yıllara rağmen uyuşmazlıkların
çözümüne, iş yükünün azaltılmasına katkı sağlayacak
düzeyde oturmadığının farkında mıdır?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özgündüz
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, sabahleyin Anayasa Komisyonunda Kamu Denetçiliği Kanunu
Tasarısı görüşülürken bunun dayanağının,
ombudsmanlığın Osmanlıdaki kadılık sisteminden
geldiğini söylediniz. Şimdi, bir de ara buluculuk getiriyorsunuz. Dolayısıyla,
bu, sizin Osmanlıdaki kadılık sistemine özentinizin bir sonucu
mu?
İkincisi,
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile birçok personele mali haklar
tanınırken ne yazık ki hâkim ve savcılar, Yargıtay
üyeleri, birinci sınıf hâkim ve savcılar ciddi sosyoekonomik
sıkıntılar içinde yaşamaktadır. Anayasa Mahkemesi
raportörleri bugün Yargıtay üyelerinden daha fazla maaş
almaktadır. Taşrada yazı işleri müdürü yeni atanan bir
hâkim ve savcıdan daha fazla maaş almaktadır. Bu konuda bir
düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Üçüncüsü,
ATGV var Müsteşarınızın başkanlık
yaptığı, Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Vakfı. Bu vakfın amacı, biliyorsunuz, hâkim ve
savcıların lojman ihtiyacını ve adliye binaları
ihtiyacını karşılamaktır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Sayın Başkan, bunu tamamlayayım yani
çok önemli.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köse
TUFAN
KÖSE (Çorum) Sayın Başkan, ara buluculuk kurumunun en tehlikeli
yönü, bağımsız yargının, ara buluculuk kurumunun
Adalet Bakanlığında bir daireye bağlanmasıyla
tarafsızlığını ve
bağımsızlığını kaybedeceği
tehlikesidir, bunu belirtiyorum.
Bunun
dışında, az evvel bir arkadaşım belirtti, F tipi
cezaevlerinde binlerce fikir suçlusu aydın ve yurtsever, tutuklu ve
hükümlü olarak, sanki Türkiye Cumhuriyetinin bir cezaevinde yatmıyorlar,
düşman bir ülkenin tutsak evinde yatıyorlar, zindanlarında
yatıyorlar gibi tecrit hayatı yaşıyorlar. F tipleri ilk
çıktığında da biz bunlara karşı
çıkmıştık. F tipleri sizin döneminizde çıkmadı
ama yaklaşık on yıldır sizin döneminizde aynı tüzükle,
aynı rejim uygulanmaktadır. Yani her türlü şey sorun
olmuştur; spor sorunu, sağlık sorunu, tecrit sorunu,
havalandırma sorunu, hafta sonu sorunu
Bunlarla ilgili bir
çalışmanız var mı? F tipi cezaevinde yatanlara bu tüzükle
ikinci bir ceza verilmektedir. Bu tüzük değişikliğiyle ilgili
Adalet
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Halaman
ALİ
HALAMAN (Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Benim
şöyle bir sorum var: Adalet Bakanımız alınganlık
yapmasın, mahallî bir sorun, mahallî bir sorun olması
dolayısıyla.
Bundan
yirmi beş gün önce bir Haberal Yasası çıktı. Biz bu Haberal
Yasasına destek de verdik. Dolayısıyla, bugünkü kanunla ilgili
de müspet bir kanaatimiz var. Bu kanunlar çıkarken, beraber
Adananın Kozan ilçesinde 5 kardeş olan, yani ben
okuryazarlıklarını da söylemek durumundayım, bunların
3ü cezaevinde yatıyor, kendi aralarında veya başkasıyla
olan bir problemden dolayı. Bunların anneleri rahmetlik oldu, seksen
beş, doksan yaşında. Müsteşarıma ulaşmama
rağmen, Geri dönerim. dedi, dönmedi. O da kusura bakmasın bunu
burada gündeme getirdiğim için.
Şimdi,
bu arkadaşlara Kozan Cumhuriyet Savcısı, Emniyet Müdürü güvenlik
gerekçesiyle
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
1)
Sayın Bakan, ara bulucular yoluyla çözümünü hedeflediğiniz
uyuşmazlıklar hangi tür konular veya suçlardan
oluşmaktadır? Burada ara bulucuların ne tür bir garantisi
vardır?
2)
Hâlen taahhüdü ihlal suçundan dolayı cezaevlerine girmiş
vatandaşlarımızın sayısı ne kadardır? Gerek
cezaevlerinde gerekse cezaevine girmemek için evine gelemeyip kaçak durumda
bulunan bu tür vatandaşlarımızın sorunlarının
çözümü konusunda Bakanlığınızın bir
çalışması var mı? Varsa ne durumdadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Türkoğlu
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Bakan, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu kişinin ibadet
özgürlüğünü engellemeyi suç olarak düzenlemiş idi.
İktidarınız döneminde yürürlüğe giren 5237 sayılı
Ceza Kanunu ise kişi yerine toplu ibadet hakkını engellemeyi suç
olarak düzenlemiştir. Bu ikisi arasındaki fark, özellikle askerî
birimlerde askerin ibadetini engelleyen komutanlar için yaptırım
içermekte iken şimdi bu suç olarak nitelendirilmemektedir. 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun bu maddesini değiştirmeyi
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bayraktutan
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Benimki
sadece bir açıklama. Şehit cenazesinde bulunduğum için cevap
veremedim.
Şimdi,
burada çayın ciddi bir sorunu var, onu dile getirmeye
çalıştım. Yani bu çayın Artvin menşeli veya Rize
menşeli olması sorun değil. Sorun, çaydaki kota ve kontenjandan
kaynaklanıyor. İnsanlar çaylarını sokaklara döküyorlar,
caddelere döküyorlar, yollara döküyorlar. Bunu çarpıcı bir şekilde
anlatmaya çalıştım. Eğer, çaya saygısızlık
burada, Meclis kürsüsünde dökmek çaya saygısızlıksa, eğer o
tip bir nitelendirme yaparsak şunu düşünmek lazım: 1 lira 22
kuruşa alınan çayı özel sektöre peşkeş çekip 65
kuruşa çayın satılması saygısızlık
değil de eğer buysa bunu da yüce Meclisin takdirlerine bırakıyorum.
Saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özel
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Adalet Bakanına şunu hatırlatmak isterim: Basın önünde
olanların aksine, Silivrideki bütün tutuklular yemekleri yıkamadan
yiyemediklerini, aşırı yağlı olduğunu
söylüyorlar. Sincan Cezaevinde diyet yemeği çıkmıyor; daha
doğrusu, şeker hastasına, tansiyon hastasına,
karaciğer hastasına aynı diyet yemeği çıkıyor.
Şeker hastası patates yemek zorunda, oysaki şeker hastaları
için son derece tehlikeli bir durum bu.
Sincan
Cezaevinde Kemal Gömi adlı, on dört kez şizofreni raporu
almış, yaşını bile her sorulduğunda farklı
farklı söyleyen bir hasta hâlâ daha orada tutuluyor. Mesut Deniz
adındaki şizofreni hastası ise tahliye talebiyle
başvurduğunda kendisine majör depresyon diye bir tanı
konulabiliyor. Ayrıca, Yaşar İnce adındaki bir hasta
hepatit Bde bir yıldan fazla kullanılması kesinlikle tehlikeli
olan bir ilacı yanlışlıkla ve oradaki şartlardan
dolayı tam altı yıldır kullanıyor. Bu konuya
dikkatlerinizi çekiyorum, yanlış ilaç kullanımları
konusunda acilen inceleme yapılması gerektiğini dikkatlerinize
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, buyurun.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
İlk
olarak Sayın Şandırın bir sorusu vardı: Devlet ile
vatandaş arasında ihtilafları çözmek üzere bir ara buluculuk
kurumu oluşturulması düşünülüyor mu? Bu yönde bir
çalışma var mı? diye. Bu konuda aslında 2011
yılının Eylülünde, 26 Eylül 2011 tarihinde Maliye
Bakanlığının hazırlamış olduğu ve 659
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yasalaşan bir düzenleme var.
Bu düzenlemede adli ve idari uyuşmazlıklarda dava açmadan ve icra
takibine başlamadan önce idarelere şöyle bir görev yükleniyor, sulha
davet yükümlülüğü getiriliyor idareye. Vatandaşla önce görüşün,
onu sulha davet edin, netice alamazsanız adli takibi, adli süreci
başlatın, icra takibini ona göre başlatın. diye. Bu bir adımdır
ama bahsettiğiniz anlamda tüm beklentileri karşılayacak bir
öneri değildir. Bizim genel stratejimiz şu: Uyuşmazlıklar
adliyelere intikal etmeden önce alternatif uyuşmazlık çözüm
yollarını geliştirmek gibi bir hedefimiz var, Yargı Reformu
Strateji Belgesinde bu başlı başına bir belirlenmiş
hedeftir. Bu hedef çerçevesinde bugün görüşmekte olduğumuz Ara
buluculuk Kanun Tasarısı hazırlanıp getirilmiştir.
Ayrıca cezada uzlaşma dediğimiz kurumun daha da etkin hâle
getirilmesi için birtakım çalışmalar devam etmektedir.
Bahsettiğiniz, vatandaşla kamu arasındaki ihtilafları
çözmeye dönük bir komisyon oluşturduk. Bu komisyonun
çalışmaları da inşallah orta vadede bu Genel Kurulun
huzuruna getirilecektir.
Sayın
Şandırın bir diğer sorusu Ara bulucu ile hakem
arasında ne fark vardır? diye. Hakem, tahkim kurumunda görev
alır ve hâkim gibi kimin haklı, kimin haksız olduğuna karar
verir görevi itibarıyla. Oysa ara bulucunun böyle bir hakemlik görevi
yoktur, bir karar verme yetkisi yoktur. Sadece tarafları bir araya getirip
uzlaşmalarına zemin hazırlamak, uzlaşmalarına
katkı sunmak ve bu uzlaşma sonucunu bir tutanağa, bir protokole
bağlamak gibi bir görevi var. İkisinin arasındaki fark budur
Sayın Şandır.
Sayın
Gençin soruları bu tasarıyla ilgili değil. Tasarıyla
ilgili olmayan sorulara vaktim kalırsa girmeye çalışacağım,
aksi hâlde yazılı olarak cevap vermeye
çalışacağım.
Sayın
Tanal, çok sayıda soru sormaya çalıştı, ben de bir
kısmını not alabildim onun için ama eksik kalan olursa onlara
tutanaktan bakıp size yazılı olarak da cevap vermeye
çalışacağım.
Avukat
ve hukuk mezunlarından oluşacağına göre ara bulucular,
bunlar için Adalet Bakanlığının eğitim vermesi
doğru bir şey mi? diye sordu yanılmıyorsam. Tasarıda
yapılan değişiklikle, zannediyorum, hukuk fakülteleri de ara
buluculuk eğitimlerini verme noktasında yetkilendirildiler. Barolar
da bu eğitim verebilecek durumdalar, tasarıda bu da söz konusu.
Adalet Akademisine böyle bir imkân sağlanmıştır.
Dolayısıyla, burada Adalet Bakanlığının tekelinde
olan bir eğitim söz konusu değildir.
Bir de şu var, bir
başka soru, Bunların eğitime ihtiyacı var mı? diye
bir soru da vardı ferî olarak. Sayın Tanal, buradaki eğitim,
teknik olarak hukuk eğitimi falan değil. Zaten hukuk nosyonuna sahip
hukuk fakültesi mezunu avukatlarımız. Ama burada daha çok müzakere
teknikleri açısından, iyi uygulama örneklerinden, bu işe
başlayacak olan ara bulucuların işe başlarken
birtakım, gerekirse psikolojik -tarafların psikolojilerini
öngörmeleri noktasında- ya da dünyada uygulanan tekniklerden istifade
etmek adına öngörülen müzakere tekniklerine ilişkin bir
eğitimdir bu. O açıdan, bunun yapılması kurumun
başlangıçta sağlam adımlarla yola çıkmasına
katkı sunar. Çünkü yeni oluşturduğumuz bir kurumdur ve işe
başlarken yola sağlam çıkar isek elde etmeyi
düşündüğümüz fayda azami oranda artacaktır diye düşünürüz.
Baro nezdinde bir sicil
tutmak daha doğru değil mi? dediniz. Zaten burada
tasarının 30 ve 31inci maddelerine baktığınızda,
Kurul esas itibarıyla Daire Başkanlığının
çalışmalarını da takip eden, ona tavsiyede bulunan bir
organdır. Kurulun oluşumunda Barolar Birliği de vardır,
sivil toplum örgütleri de vardır, çok sayıda sivil toplumdan
temsilciler vardır. Bu maksat oradan hasıl olacaktır diye
düşünüyorum.
Sayın Tanal, not
alabildiğim bunlar, alamadıklarıma da ayrıca
yazılı cevap vermeye çalışacağım.
Sayın Ağbaba, gene,
cezaeviyle ilgili bir soru yönelttiler. Müsaade ederseniz, önce bu yasayla
ilgili sorulara cevap vermeye çalışayım, vaktim kalırsa
bunlara dönmeye çalışacağım.
Sayın Köktürk Hâlen ara
buluculuk uygulaması bulunan ülkelerde uyuşmazlıkların ne
kadarı ara buluculuk kurumu tarafından çözülmektedir? diye bir soru
sordular. Elimizde böyle bir istatistiki veri yok. O açıdan buna cevap
veremiyoruz.
Sayın
Özgündüz, kamu denetçisiyle ilgili bir soru sordunuz, yine bu tasarıyla
doğrudan ilgili değil. Ona da sürem kalırsa dönmeye
çalışacağım.
Sayın
Köse, ara buluculuk kurumunun Adalet Bakanlığına bağlı
bir daire başkanlığı tarafından denetlenmesinin,
bağımsızlığı konusunda bir şüphe
oluşturacağını ve ara bulucunun bağımsız ve
tarafsız çalışmasına engel olacağına işaret
buyurdular.
Değerli
arkadaşlar, ara buluculuk, hukuk sistemimize yeni kazandırmaya
çalıştığımız bir kurum. Burada
tasarının 31inci ve 32nci maddelerine bakabilirsek bir kurul
öngörüyoruz. Bu kurul karma bir yapıda oluşacak. Burada Adalet
Bakanlığından bürokratların yanı sıra Türkiye
Barolar Birliğinden 3 tane temsilci var, yine Türkiye Noterler
Birliğinden temsilci var, burada yükseköğretim kurumlarının
temsilcileri var, burada Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden temsilci
var, burada esnaf ve sanatkârlar odalarından temsilciler var, Adalet
Akademisinden var. Hülasa, Adalet Bakanlığındaki bürokratlara
ilaveten sivil toplumun ve meslek örgütlerinin temsilcilerinin
katılımıyla oluşan karma bir heyet, bütün bu önemli
kararları alacak olandır ve daire
başkanlığının işlemlerine tavsiyelerle yön
verecek organdır. O açıdan sivil toplumun ve meslek örgütlerinin
denetimi ve yönlendirmesi esas olandır. İleride bu kurum
oturduğunda, belki daha da kökleştiğinde, bahsettiğiniz
anlamda özerk bir yapıya, Bakanlığın dışında
bir yapıya gitmesi de mümkün olabilecektir.
Adalet
Bakanlığı olarak, özel hukuk uyuşmazlıklarında
ara buluculuk yapacak olanların denetlenmesini özellikle Bakanlık
bünyesinde tutmak gibi özel bir arzumuz, isteğimiz yok. Neticeten
tarafların isteğine bağlı olarak, gönüllülük esasına
dayalı çalışacak bir kurumdur bu. Ama yola
çıkarken bunun sağlam temeller üzerinde yola çıkması,
kurumsallaşmasında herhangi bir aksaklık oluşmaması
açısından buna ihtiyaç olduğu düşüncesiyle böyle
öngörülmüştür. İnşallah, kurumsallaştıktan sonra,
bahsettiğiniz anlamda bir özerkliğe doğru gidiş söz konusu
olabilecektir.
Onun
dışında, Sayın Halamanın bir sorusu gene bu
tasarının dışında ama onu, inşallah, gene özelde
görüşeceğiz.
Sayın
Işıkın Ara buluculuk yoluyla hangi uyuşmazlıklar
çözülemeyecektir? sorusu var. Ben birkaç cümleyle ifade etmeye
çalışayım. Özel hukuk alanında yabancılık
unsuru taşıyanlar da dâhil olmak üzere, tarafların üzerinde
serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıklar arabulucu
tarafından çözülebilecektir. Onun dışında, kamu düzenini
ilgilendirmeyen alacak veya tazminat davası gibi özel hukuk
alanındaki tüm uyuşmazlıklar arabulucu tarafından çözülebilecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, devam edebilirsiniz Sayın Bakan.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) Tazminat ve her türlü alacak davaları
arabulucu marifetiyle çözülebilecektir. İş hukuku ve tüketici
hukukundan kaynaklanan davalar arabulucuya götürülebilecektir.
Onun
dışında, kamu düzenine ilişkin olanlarda arabulucu görev
yapamayacaktır.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi
vardır, yerine getireceğim.
Sayın
Tarhan? Burada.
Sayın
Genç? Burada.
Sayın
Köktürk? Burada.
Sayın
Özgündüz? Burada.
Sayın
Tanal? Burada.
Sayın
Kuşoğlu? Burada.
Sayın
Köse? Burada.
Sayın
Özkes? Burada.
Sayın
Çam? Burada.
Sayın
Akar? Burada.
Sayın
Atıcı? Burada.
Sayın
Yüceer? Burada.
Sayın
Nazlıaka? Burada.
Sayın
Ağbaba? Burada.
Sayın
Bayraktutan? Burada.
Sayın
Kaleli? Burada.
Sayın
Özel? Burada.
Sayın
Koç? Burada.
Sayın
Özdemir? Burada.
Sayın
Çetin? Burada.
Sayın
Korutürk? Burada.
Sayın
Ayata? Burada.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın Özkul?
Sayın
Erol? Burada.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Yok.
BAŞKAN
Burada, görüyoruz.
Sayın
milletvekilleri, lütfen...
Aynı
şeyi biraz önce AK PARTİ milletvekilleri yaptı.
Sayın
Şengül?
Sayın
Zeybekci?
Sayın
Eyyüpoğlu? Burada.
Sayın
Türkmenoğlu?
Sayın
Kacır? Burada.
Sayın
Selamoğlu? Burada.
Sayın
Sertçelik?
Sayın
Fındıklı?
Sayın
Günay?
Sayın
Uslu?
Sayın
Müezzinoğlu?
Sayın
Akyürek? Burada.
Sayın
Ünüvar? Burada.
Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.40
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma Saati: 18.53
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ
(Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 111inci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN
233 sıra sayılı Kanun Tasarısının maddelerine
geçilmesinden önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklamaya başlandı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, muhalefet tarafından
elektronik cihazlara girmeye teşebbüs eden hiç kimse yok. Onlar burada
sanal olarak mı duruyorlar, görüntüleri mi var?
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, kendi adlarına konuşsunlar! Yani
burada bulunamadıklarının hıncını almaya
çalışıyorlarsa yanılıyorlar.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, 146ya göre, burada duran
milletvekillerimiz sisteme girmek
BAŞKAN
İsterseniz oturarak sessiz konuşun, buyurun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, 146ya göre, burada sanal
olarak bulunmuyorlarsa milletvekilleri, cismen varsa, saymak
zorundasınız.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Efendim, İç Tüzükte böyle bir hüküm yok.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Biz zaten imza verdik oraya,
imzalarımız orada!
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı
yeter sayısı olmadığı için, alınan karar
gereğince sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleriyle
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 29 Mayıs 2012 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.56