TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
118inci
Birleşim
12
Haziran 2012 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Manisa Milletvekili
Selçuk Özdağın, şair Abdurrahim Karakoçun vefatına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, tutuklu milletvekillerine ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandırın, yerel yönetimlerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Levent Tüzelin, Çocuk İşçilikle Mücadele
Gününe ve Türkiyedeki çocuk işçilerin durumuna ilişkin
açıklaması
2.- Ankara Milletvekili
Özcan Yeniçerinin, 10/6/2012 tarihli Taraf gazetesinin PKK ile barış
sağlanırsa Güneydoğuda görev yapan güvenlik görevlilerinin
savaş suçlusu olarak yargılanacağı iddialarına
Hükûmetin açıklama yapması gerektiğine ilişkin
açıklaması
3.- Adıyaman
Milletvekili Salih Fıratın, tutuklu milletvekillerine ve Sosyal
Güvenlik Kurumunun bazı hastaların ömür boyu kullanması gereken
ilaçları vermemesine ilişkin açıklaması
4.- Manisa Milletvekili
Muzaffer Yurttaşın, Manisa ilinin Alaşehir ilçesi Alkan köyü ve
Piyadeler kasabası arasındaki jeotermal sondaj
çalışmaları sırasında oluşan patlamalar nedeniyle
çiftçilerin kayıplarının karşılanacağına ve
Manisanın yer altı zenginliklerine ilişkin açıklaması
5.- Muğla
Milletvekili Mehmet Erdoğanın, 10 Haziran 2012 tarihinde Ölüdeniz
açıklarında meydana gelen depreme ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Haluk Eyidoğanın, Türkiye'de
yaşanan trafik kazalarına ve ülke çapında bir ulaşım
master planı oluşturulması ve çok yönlü bir eylem planı
uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Uşak
Milletvekili Dilek Akagün Yılmazın, tutuklu milletvekillerine
ilişkin açıklaması
8.- Ankara Milletvekili
Bülent Kuşoğlunun, tutuklu milletvekillerine ilişkin
açıklaması
9.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, tutuklu milletvekillerine ilişkin
açıklaması
10.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, Karabük ilinin Yenice ilçesi
Karşıyaka Mahallesinde yapılan 2/B Yasası
uygulamasıyla orman köylülerinin mağdur edildiğine ve tutuklu
milletvekillerine ilişkin açıklaması
11.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, AK PARTİ grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşma sırasında
kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması
12.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun
ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve
22 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma ve yurt
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/310)
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20
milletvekilinin, şoför esnafının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/311)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20
milletvekilinin, kanuni takibe düşen krediler sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/312)
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Cemil Çiçekin, Türkmenistan Meclis Başkanı Akça
Nurberdiyevanın vaki davetine icabetle 12-14 Haziran 2012 tarihleri
arasında Türkmenistana ve 14-16 Haziran 2012 tarihleri arasında Türk
Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TURKPA) 3üncü Genel Kuruluna
katılmak üzere Kırgızistana ziyaretlerde bulunmasına
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
tezkeresi (3/890)
C) Önergeler
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, (2/50) esas numaralı Karayolları
Trafik Kanunu, Gümrük Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/52)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- BDP Grubunun, doğal
afet yönetim politikasının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- MHP Grubunun, 20/10/2012 tarihinde ülkemizdeki
tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerin içinde
bulunduğu sorunların araştırılarak çiftçimizin üretim
sıkıntılarının giderilmesi, üretilen ürünlerin
değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerinin
araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması
amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, 18/1/2012 tarihinde Balıkesir
Milletvekili Ayşe Nedret Akova ve arkadaşlarının uzun
tutukluluk sürelerinin cezai yaptırıma dönüşüp
dönüşmediğinin incelenmesi ve adil yargılanma sürecinin
işleyip işlemediğinin tespit edilmesi amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine; Genel Kurulun 12 Haziran 2012 Salı günkü birleşimde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine;
271, 276 ve 277 sıra sayılı kanun tasarılarının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın, Kars Milletvekili Yunus
Kılıçın MHP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
2.- Bireysel Emeklilik
Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydının;
193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S.
Sayısı: 271)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Konya
Milletvekili Atilla Kartın, Güney Kıbrıs Rum Kesiminin
Doğu Akdenizde petrol ve doğal gaz aramasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/6488)
2.- Edirne Milletvekili Kemal
Değirmenderelinin, 2002-2012 yılları arasında ithal edilen
kömür ve petrole ödenen döviz miktarına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/6606)
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Bakanlık bünyesindeki özürlü personele ve
yapıların erişime uygun hale getirilmesine ilişkin sorusu
ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı
(7/6789)
4.- İzmir Milletvekili
Musa Çamın, 657 sayılı Kanun kapsamında 4/C statüsünde çalışan
personele ve bu personelin memur kadrolarına atanmasına yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/6846)
5.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, elektrik dağıtım sisteminde oluşan
kayıp-kaçak oranına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/6990)
6.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, elektrik dağıtım şirketlerinin
kayıp-kaçak hedef öngörülerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/6992)
7.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Enerji Verimliliği Kanunu kapsamında yapılan
çalışmalara ve bu çalışmaların sonucuna ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/6993)
8.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, enerji kimlik belgesi ve enerji verimliliği
danışmanlık şirketlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/6999)
9.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, enerji talebindeki dışa
bağımlılığın azaltılmasına yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/7000)
10.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, doğal gaz santrali lisansı verilme
şartlarına ve enerjide dışa
bağımlılığa ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı (7/7001)
11.- Kütahya Milletvekili
Alim Işıkın, 2002-2012 yılları arasında
Bakanlıkça yürütülen yolsuzlukla mücadele stratejisine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın cevabı
(7/7002)
12.- Bolu Milletvekili Tanju
Özcanın, Boluda tasarruf gerekçesiyle aydınlatma
lambalarının söküldüğü iddiasına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/7311)
13.- Kütahya Milletvekili
Alim Işıkın, milletvekili dokunulmazlığının
kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkerelerine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet
Sağlamın cevabı (7/7343)
14.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlunun, koruma altında bulunan
çocukların bağlı kurum ve kuruluşlarda istihdamına
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/7459)
15.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tanın, 2011 yılında bazı illerin
ihracat miktarına ve ihracat yapılan ülkelere ilişkin sorusu ve
Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın cevabı (7/7460)
16.- Antalya Milletvekili
Gürkut Acarın, enerji projeleri ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi
Başkanı ve Danıştay Başkanı ile görüşmesine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/7463)
17.- Ordu Milletvekili
İdris Yıldızın, yüksek gerilim hatlarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldızın
cevabı (7/7579)
18.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şekerin, Irakın ithal mallarına uygulayacağı
denetim ve sertifika zorunluluğunun ihracatımıza etkilerine
ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mehmet Zafer Çağlayanın
cevabı (7/7617)
12 Haziran
2012 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
---0---
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakikalık süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme
giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden
yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise
yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla
üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı yoktur,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Yapılan ilk yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN - Şimdi, yeniden
elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
Görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
şair Abdurrahim Karakoçun vefatı münasebetiyle söz isteyen Manisa
Milletvekili Sayın Selçuk Özdağa aittir.
Buyurun Sayın Özdağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağın,
şair Abdurrahim Karakoçun vefatına ilişkin gündem
dışı konuşması
SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; büyük şair Abdurrahim
Karakoçun vefatı nedeniyle şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli büyüğüm,
ağabeyim, bir dönem birlikte siyaset de yaptığım,
Anadolunun kavruk yüzü, delikanlısı Abdurrahim Karakoçu ebedî âleme
uğurlamanın hüznünü yaşıyoruz. Yaşayan en büyük halk
ozanımızı ve taşlama ustasını kaybettik.
Türkiyede üç kuşak onun şiiriyle büyümüştür, pek çok Anadolu
köyü şiirle onun Hasana Mektuplar adlı kitabı
vasıtasıyla tanışmıştır. Vefatının
ardından çoğunlukla Mihriban şiiri üzerinden anıldı
Abdurrahim Karakoç. Yazdığı bu şiir,
sağcısıyla solcusuyla, Alevisiyle Sünnisiyle herkesin ruhuna
işledi. Bu şiirinde:
Yâr deyince, kalem elden düşüyor.
Gözlerim görmüyor, aklım
şaşıyor.
Lambada titreyen alev üşüyor.
Aşk, kâğıda
yazılmıyor Mihriban. diyordu.
İnsan merak ediyor, bundan daha
güzel nasıl yazılabilirdi aşk. Böyle
damıtılmış mısralar ancak aşk damlayan yürekten
çıkar. Ancak Karakoç sadece bir şiire sıkışacak ve
sınırlanacak bir şahsiyet değildi, Anadolu
toprağı gibi kara kuruydu ama tam bir koç yiğitti. Bütün
hayatını İslamiyetle şereflenmiş bu
toprağın insanına adadı, bu halkın sesi oldu.
Değerli milletvekilleri,
Abdurrahim Karakoç, isyandı, başkaldırıydı,
çığlıktı, ağıttı, gözyaşıydı,
sevgiydi ve aşktı. Hayatında hiç adam satmadı, hiçbir
yoldaşını yarı yolda bırakmadı. Hiç kimsenin
yüzüne karşı söylemediğini gıyabında
konuşmadı. Güzellikler ve yiğitlikler ilkeleri oldu. Hiç ikbal
peşinde koşmadı. Bütün hayatı cedelle ve mücadeleyle geçti.
Gayrimillî hiçbir fikre, ideolojiye ve düşünceye prim vermedi.
Kitabında yalakalık, ikiyüzlülük yazmadı hiç. Hayatı
boyunca inandığı değerleri yaşadı ve
anlattı. Düşüncelerini korkmadan, cesurca dile getirdi.
Dayatmacı ve zorbalara en ağır lisanla meydan okudu. Herkesin
sindirildiği bir dönemde şiirleri destan oldu, mesajları
bayraktı kara günlerde. Hayatının hiçbir döneminde eksen
kayması yaşamadı. Bir alperen edasıyla yazdı,
konuştu, söyledi. Bazen bağrı yanık sessiz bir çölü, bazen
kafasının tası atmış bir kasırgayı, bazen
mülayim bir dervişin edasını gördük şiirlerinde. Karakoç
bir yandan Karacaoğlan ve Yunus, öbür yandan Köroğluydu,
Dadaloğluydu ama en çok da kendisiydi. Hem gönül insanı hem de
Ben milletim uğruna
adamışım kendimi,
Bir doğrunun imanı bin
eğriyi düzeltir.
Zulüm Azrail olsa da hep Hakkı
tutacağım,
Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir.
diyebilecek kadar gözü kara, dertli ve vicdanlı bir dava
adamıydı.
O, Türkün kültür değerlerine
coşku ve heyecan veren yiğit bir adamdı. Onun, sevdasıyla,
acısıyla, hüznüyle, ince ince eleştirisiyle, sisteme öfkesiyle,
yolsuzluklara, ahlaksızlıklara isyanıyla bir Anadolu yüreği
vardı. O, politik duruşu olan, aydın kimliğiyle bir
toplumsal mücadele içinde yer alan bir sanatçıydı aynı zamanda.
Milliyetçiydi, milleti bu topraklar üzerinde ortak bir tarihi paylaşan
insanların kültür değerlerinin hamuru içinde yoğrularak bir
olmalarının ürünü olarak gören bir milliyetçiydi. Çileli ve dertli
biriydi, milletinin derdini kendine dert edinenlerdendi. Zalimlere yakın
duran, zulmü alkışlayanlardan biri değildi Karakoç.
Dikbaşlı değildi ama başı dik biriydi. O
mütevazıydı. Müminleri kardeş bilen, yaratılanı
Yaradandan ötürü seven bir halk adamıydı.
Değerli milletvekilleri, hiciv,
taşlama, sıradan zekâların yapacağı bir şey
değildir. Hiciv için keskin bir zekâya, kıvrak bir dile ve geniş
bir kelime hazinesine sahip olmak gerekir; rahmetli Abdurrahim Karakoçta
bunların hepsi vardı.
Şimdi birer dörtlüğünü
okuyacağım İsyanlı Sükût, Hâkim Bey, Doktor Bey gibi
şiirleri elitist bürokrasiyi, bürokratik oligarşiyi korkusuzca
eleştiren ama daha çok acıtan ve sarsan şiirlerdir. Bu tür
şiirleri masum Anadolu halkının birer öfke
patlamasıdır.
Gitmişti makama arzuhâl için, /
Bey dedi, yutkundu, eğdi başını. /
Bir azar yedi ki oldu o biçim, /
Şey dedi, yutkundu, eğdi başını.
Gene tehir etme üç ay öteye, / Bu dava
dedemden kaldı Hâkim Bey, /
Otuz yıl da babam düştü
ardına, / Siz sağ olun, o da öldü Hâkim Bey.
Memur gelir,
karşılarsın köşeden, / Zengin gelir,
kırılırsın neşeden,
Öte kaçma bizim garip Eşeden, /
Bakıp boynundaki kire Doktor Bey.
Bu dünyadan gidişini kendi
mısralarıyla şöyle ifade etmişti: Uyuz öküzlerin adam
güttüğü, / Çarpık bir dünyada yaşadı gitti. / Çoğunun
putlara secde ettiği, / Dünyayı dünyada boşadı gitti.
Abdurrahim Karakoç hayatı boyunca
çok yargılandı yazdıklarından ötürü ama hiç avukat
tutmadı. Mahkeme kapılarında hep şu niyazla içeriye girdi:
Allahım milletim için yazdıysam beni beraat ettir ama kendim için
yazdıysam bana ceza verdir. Hayatı boyunca ceza almadı. Bir kez
mahkemede ceza aldı, o da Yargıtaydan bozuldu.
Kendisine rahmet diliyorum. Ruhu
şad olsun.
Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özdağ.
Gündem dışı ikinci söz,
tutuklu milletvekilleri hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili
Sayın Veli Ağbabaya aittir.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
tutuklu milletvekillerine ilişkin gündem dışı
konuşması
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz
perşembe günü, Manisa Milletvekili Özgür Özelle birlikte, bu
Parlamentonun parmaklıklar arkasındaki 8 milletvekilinden birini,
Mustafa Balbayı ziyaret ettik. Şimdi burada, Türkiye, hatta dünya
parlamenter tarihinde bir ilki hep beraber yaşayacağız.
Halkın oylarıyla seçilmiş bir milletvekili, mensubu
bulunduğu Meclise parmaklıklar arkasından seslenecek. Ben de, bu
tarihî ama hepimiz açısından utanç verici bu konuşmanın
sesi olacağım.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24üncü Döneminin vücut
bulmasını sağlayan 12 Haziran seçimlerinin yıl dönümü
nedeniyle Silivriden söz almış bulunuyorum. Ülkemizin zaman zaman
içinden geçtiği olağanüstü dönemlerden birini daha
yaşıyoruz. Şu anda oturduğunuz koltuklarda 8 eksik var. Bir
yıldır o koltuklar boş. Bir okulda sınıftaki
öğrencilerden birkaçı sürekli gelmiyorsa, onlarla geçmişte sorun
yaşamış arkadaşları bile telaşlanır,
nedenini öğrenmeye çalışırlar. Hele de onların okula
gelmesini sağlamak için kendilerinin yapabileceği bir şey varsa
bir an bile durmazlar. Ülke yönetiminin kalbi olan Parlamentonun eksiklerini
gidermek sizin sorumluluğunuz değilse kimindir? Sizden hiçbir
şekilde kişisel talepte bulunmuyorum, sadece elinizi oylama
düğmesine koyup bu sorunun yanıtını vermenizi bekliyorum.
Oylamadan çıkacak sonuç kabulümdür.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yüce Meclisin kendisine iş edindiği konulardan
birinin Türkiyenin yakın geçmişindeki bütün karanlık
noktaları araştırmak olduğunu görüyorum. Geçmişteki
hukuksuzluklar, faili meçhul karanlık olaylar elbette ki
araştırılmalı, ancak bugünü de unutmamanızı
dilerim. Silivride görülmekte olan davalarla ilgili hepinizin kafasında
belli bir yargı var. Gerçek şudur diye başlayıp
zamanınızı almayacağım, Silivri davalarının
ne kadar süreceğini sizin çalışmanızdan bir benzetmeyle
anlatacağım.
Düşünün ki elli maddelik bir
yasayı görüşüyorsunuz, her maddeyi oyladığınızda
iki yeni madde daha ekleniyor. Böyle bir görüşmeyi ne zaman
tamamlarsınız? İşte,
Silivri davaları bu mantıkla devam ediyor. Üst üste
yığılan iddianamelerin içeriği ise insanların
düşüncelerinin, mesleklerinin, sosyal yaşamlarının suç
sayıldığı bir hukuksuzluk zincirinden ibaret. Bu tabloya
bakıp hukuk işliyor diyebilir misiniz? Sık sık Meclis
gündemine de gelen yakın tarihimizdeki siyasi davalardan hangisi için
hukuki diyebilirsiniz? Dün Yassıada varsa bugün Silivri var, dün
sıkıyönetim mahkemeleri varsa bugün özel yetkili mahkemeler var.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; seçimler demokrasinin en önemli unsurudur ancak
bir seçimin gerçekte demokratik olabilmesi için halkın iradesinin eksiksiz
Parlamentoya yansıması gerekir. Bugün, dünyanın her ülkesinde
seçim vardır ama her ülkede demokrasi yoktur. Demokrasinin kalitesi
iktidar partisinin aldığı oy oranıyla ölçülemez. Bugün en
çok tartıştığımız Suriyede Devlet
Başkanı Esadı o koltukta tutan gücün halktan
aldığı oy oranının yüzde 90ın üzerinde
olduğunu anımsatmak isterim. Mısırın devrik
Başkanı Hüsnü Mübarek üst üste beş seçimden yine yüzde
90lık seçim başarısıyla çıkmıştı.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Ayıp
Ayıp
VELİ AĞBABA
(Devamla) Demokrasilerde bir siyasetçi, kendisi gibi düşünenlerin
verdiği destek kadar değil, kendisi gibi düşünmeyenlerin
duyduğu saygı kadar büyüktür. Bu yapıdaki siyasetçilerle
Meclisin ortak paydalarının artacağına ve iç
barışın sağlamlaşacağına inanıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben, partim Cumhuriyet Halk Partisinin İzmir
ikinci bölgede aday göstermesiyle her 2 seçmenden 1inin oyunu alarak
milletvekilli seçildim. Yargı onayladı, sizler de onaylayıp
özlük haklarımı verdiniz. Ancak gelinen noktada beni demir
parmaklıkların arkasında bırakan mevcut durumu kabullenerek
siz bana şunu söylüyorsunuz: Hiçbir faaliyete katılmadan
maaşını al. Bu, benim ahlaken kabul edebileceğim bir durum
değil.
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) Maaşını almasın.
VELİ AĞBABA
(Devamla) Silivride beni en çok meşgul eden konulardan biri bu. Siyaset
bir takım oyunuysa siz bana Sen ilk 11in içinde sahadasın ama topa
dokunmak yasak. diyorsunuz. Ben Atatürkün Kurtuluş
Savaşını yönettiği, adım adım modern Türkiye'nin
temellerini attığı
bu Mecliste halkı temsil etme görevini yerine
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Hapisteki
bir milletvekilinin mektubunu okuyor, arka taraftan laf atıyor. Ahlakla
uyuşuyor mu bu?
VELİ AĞBABA (Devamla) -
getirmek istiyorum. Özgürlükte yeri geldikçe dile getirdiğim,
yazdığım En kötü Meclis bile kapalı bir Meclisten iyidir.
sözünü huzurunuzda bir kez daha vurguluyor, daha güzel bir Türkiye için Meclis
zemininde her şeyi özgürce konuşacağımız günlerin
özlemiyle hepinize saygılar sunuyorum.
CHP İzmir Milletvekili Mustafa
Balbay (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Ağbaba.
Gündem dışı üçüncü söz,
yerel yönetimlerin sorunları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili
Sayın Mehmet Şandıra aittir.
Buyurun Sayın Şandır.
(MHP sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, yerel yönetimlerin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
değerli Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri öncelikle ve de
öncelikle, özellikle de Adana milletvekilleri, değerli arkadaşlar;
yirmi yedi aydan bu yana Adana Büyükşehir Belediye Başkanı
olarak seçilen Sayın Aytaç Duraka yapılanı bir zulüm olarak
değerlendirip değerlendirmediğinizi size sormak istiyorum,
vicdanlarınıza bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, 28/3/2010
tarihinden bu yana Adana halkının oylarıyla seçilmiş bir
belediye başkanını soruşturmanın selameti için bu
gerekçe gösterilerek, açığa alan İçişleri Bakanı,
Aytaç Durakı -açılan 13 mahkemenin 7 tanesinde beraat etmiş
olmasına rağmen- hâlâ görevine iade etmemiştir. Bu zulümdür
değerli arkadaşlar. Bu kişi, tam beş dönemdir Adana
halkının oylarıyla Adanaya hizmet etmektedir. Aytaç Durak, soy
ismiyle müsemma Adanada bilinen, tanınan bir ailenin Adanaya hizmet eden
bir vatan evladıdır. Hangi sebeple yani beş yıl da size
büyükşehir belediye başkanlığı yaptı. Değerli
Adalet ve Kalkınma Partisinin Adana milletvekilleri, Aytaç Durakın
AKP Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde
yaptığı işlemlerden dolayı bugün görevden
alınmasını nasıl içinize sindiriyorsunuz? Sizi Adana
halkına şikâyet ediyorum. Hangi hakla, Adananın ortaya
koyduğu, Adanada yaşayan insanların ortaya koyduğu iradeyi
gasbediyorsunuz? Bunu kabullenebilmek mümkün değil. Milliyetçi Hareket
Partisinden seçilmiş olmasını cezalandırmak size
yakışmıyor. Bu, kindarlık olur. Türkiye Cumhuriyeti devleti
hukuk devletiyse bu, hukuk değil; bu, Adana halkının
cezalandırılmasıdır. Bu sebeple, yirmi yedi aydan bu yana
açık bir hak ihlali olan, açık bir millî irade gaspı olan Adana
Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aytaç Durakı ne
zaman göreve iade edeceksiniz?
Değerli arkadaşlar, Aytaç
Durak çok önemsiz birtakım iddia ve ithamlarla mahkemeye veriliyor.
Açın İnternet ortamında, sorun İnternette, onun
hakkında açılan davaları göreceksiniz: Ya dava düşüyor ya
da beraat ediyor. Otuz altı yılla çete kurmaktan itham altında
tuttuğunuz Aytaç Durak hâkimin kararıyla davası düşürülerek
beraat ettiriliyor. E, daha neyi bekliyorsunuz bu insanı göreve iade
etmekte? Dolayısıyla, Aytaç Duraka yaptığınız
Adana halkına zulümdür, bu size yakışmamaktadır. Adaletin
yerine gelmesini talep ediyorum, temenni ediyorum.
Bir başka şey: Değerli
arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı 24/4/2012
tarihinde 11085 sayılı bir Genelge yayınladı. Bu genelgeyle
belediye başkanlarının, belde belediyelerinin tüm hizmetlerine
el koydular. Anayasaya aykırı, hukuka aykırı muhtemel bir
kanun düzenlemesini gerekçe göstererek belde belediyelerinin tüm
işlemlerini durdurdunuz, hepsini valiliğin onayına
bıraktınız. Türkiye bir hukuk devletiyse hukukta bunun yeri
neresidir? Çok açıktan resmen hukuku ihlal ediyorsunuz. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.
Bir başka şey: Özellikle
İstanbulda yaşanan bir sorun var. Değerli arkadaşlar,
televizyonlarda izliyorsunuz, sürekli konut projeleri reklamlarıyla
karşılaşıyorsunuz ama dünkü banker faciası gibi
İstanbulda şimdi bu konut faciası yaşanıyor. Emsal
aşımı sorunu diye bir sorunla mustarip binlerce insan dün
Türkiye Büyük Millet Meclisindeydi. Paralarını
yatırmışlar, müteahhit şartlara uymadığı
için konutlarını veremiyor ve yeniden bir toplumsal sorunla
karşı karşıyayız. Bu sorunları çözmek
iktidarın görevidir, AKPnin görevidir. Bunları dikkatinize sunmak
üzere söz aldım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şandır.
İlk 10 kişiye,
60ıncı maddeye göre, söz vereceğim.
Sayın Tüzel
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Çocuk İşçilikle Mücadele Gününe ve Türkiyedeki çocuk
işçilerin durumuna ilişkin açıklaması
ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugünü, ILO, Çocuk İşçilikle
Mücadele Günü olarak ilan etmiştir. Türkiyede 1 milyon çocuk okul
sıralarında eğitim görmesi, kişisel ve toplumsal
gelişimi için huzurlu bir ortamda yetişmesi gerekirken sokakta,
atölyede, tarlada çalışmaktadır. Çocuk işçilikle mücadele
etmek üzere broşürler hazırlayan Bakanlık, trajikomik
şekilde On altı yaşından küçük işçiler günde en çok
sekiz saat çalıştırılabilir. diye yazan yasa ve
yönetmelikten bihaber gibi propaganda yapmaktadır. Yetmemiş,
şimdi, İşçi Sağlığı Güvenliği Yasasında
on altı yaşındakilerin ağır ve tehlikeli işlerde
çalışması yasağı kaldırılmaktadır.
Eğitim yasası ise meslek edindirme adına çocuk bedenleri
kapitalizmin acımasız sömürü koşullarına göndermenin yolunu
açmıştır. Çocuk ve genç emeğine her vesileyle gözünü
dikmiş sermayenin siyasetçileri çocukların öfkesinden
kurtulamayacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yeniçeri
2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, 10/6/2012
tarihli Taraf gazetesinin PKK ile barış sağlanırsa
Güneydoğuda görev yapan güvenlik görevlilerinin savaş suçlusu olarak
yargılanacağı iddialarına Hükûmetin açıklama
yapması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
MİT Müsteşarı,
Başbakanın talimatıyla, Osloda PKKlılarla yapılan
görüşmeler sırasında isim vererek Şikâyet
edebileceğiniz şu adam PKKya düşmandır diyeceğiniz Vali ve
Emniyet Müdürü var mı? diye sormuştu. PKKya özgürlük alanı
açıldığından söz etmiş, bir noktaya kadar da
PKKyı tolere ettiğini söylemişti. Bu sözler, iktidarın
bölgeyi PKKya dost bürokratlarla doldurduğu anlamına gelmektedir.
10 Haziran 2012 tarihli
Taraf gazetesinde Emre Uslu konuyla ilgili yeni bir iddia daha dile getirdi. O
da Osloda varılan mutabakat konularından birisinin de PKK ile
barış anlaşması sağlanırsa Güneydoğuda
görev yapan güvenlik görevlileri savaş suçlusu olarak
yargılanacağı hususudur. Başbakan ve Hükûmet zan
altındadır. Hükûmet derhâl konuyla ilgili açıklama
yapmalıdır, aksi takdirde iddiaları kabul etmiş
sayılacaktır.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Fırat
3.- Adıyaman Milletvekili Salih
Fıratın, tutuklu milletvekillerine ve Sosyal Güvenlik Kurumunun
bazı hastaların ömür boyu kullanması gereken ilaçları
vermemesine ilişkin açıklaması
SALİH FIRAT
(Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 12 Haziran,
seçimler yapılalı üç yüz altmış beş gün geçti. Ancak
ne yazık ki milletin iradesiyle seçilen 8 tane milletvekilimiz hâlâ
cezaevlerinde tutuklu. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi için büyük bir
ayıptır, bunun tez elden çözülmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
Diğer bir konu
-gazetelerde okuduk- Sosyal Güvenlik Kurumu, bazı hastaların ömür
boyu kullanması gereken ilaçları artık veremeyeceğini, zekâ
testi yapacağını, eğer IQları 60ın altında
ise bu insanlara bu ilacı vermeyeceğini söylüyor yani
çocuklarımızı ve hastaları kaderiyle baş başa
bırakıyor. Bunun düzeltilmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Yurttaş
4.- Manisa Milletvekili Muzaffer Yurttaşın,
Manisa ilinin Alaşehir ilçesi Alkan köyü ve Piyadeler kasabası
arasındaki jeotermal sondaj çalışmaları sırasında
oluşan patlamalar nedeniyle çiftçilerin kayıplarının
karşılanacağına ve Manisanın yer altı
zenginliklerine ilişkin açıklaması
MUZAFFER YURTTAŞ
(Manisa) Manisa ilimiz Alaşehir ilçesi Alkan köyü ve Piyadeler
kasabası arasındaki jeotermal sondaj çalışmaları
sırasında toprakta oluşan patlamaları yerinde görüp bilgi
almak üzere bölgede bulundum. MTA Bölge Müdürlüğü ve şirket
yetkililerinden aldığımız bilgiye göre, 50-60 dekarlık
bağlık bir arazide maddi kayıplar oluşmuştur.
Çiftçilerimizin kayıpları tamamen karşılanacaktır.
Yapılan incelemelerde, içme suyuyla ilgili olarak herhangi bir
karışımın olmadığı anlaşılmıştır.
Jeotermal açıdan zengin bir bölge olan Manisamızın yer
altı zenginliklerini yeryüzüne çıkarıp elektrik enerjisi
üretiminde, seracılıkta, konut ısıtmada ve jeotermal
sağlık turizminde kullanacağız. Türkiyenin en sıcak
suyu olan 287 derece sıcaklığındaki su bu bölgede
çıkarılmıştır. Bu su 52 milyon dolara ihale
edilmiştir. 15 milyon Türk lirası Manisamızın Özel
İdare emrine verilmiştir. Bu köylerimizin mamur olması için
kullanılacaktır. MTA ve özel sektör yeni kuyular ve sondajlar açmaya
devam etmektedir.
Şehzadeler
şehri Manisamızı
tarım, sanayi, inanç ve jeotermal turizm merkezi yapacağız. Bir
yıl önce AK PARTİye yüzde 50 oy veren ve üçüncü
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erdoğan
5.- Muğla Milletvekili Mehmet
Erdoğanın, 10 Haziran 2012 tarihinde Ölüdeniz açıklarında
meydana gelen depreme ilişkin açıklaması
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Pazar günü Ölüdeniz
açıklarında meydana gelen depremden etkilenen bütün
hemşehrilerimize ve bölgemize geçmiş olsun diyorum. Allaha
şükür depremde can kaybı olmaması bizi en çok mutlu eden
şeydir. Böylesine felaketlerden de memleketimizi koruması için yüce
Mevlaya niyaz ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Eyidoğan
6.- İstanbul Milletvekili Haluk
Eyidoğanın, Türkiye'de yaşanan trafik
kazalarına ve ülke çapında bir ulaşım master planı
oluşturulması ve çok yönlü bir eylem planı uygulanması
gerektiğine ilişkin açıklaması
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
dünyada her yıl meydana gelen trafik kazası kaynaklı 50
milyondan fazla yaralanmanın ve 1 milyon 300 bin ölümün önlenebilir halk
sağlığı sorunu olduğunu kabul ederek, kazaların
sonuçlarını küresel halk sağlığı sorunu ilan
etmiştir. Kayıtlara göre 2011 yılında Türkiyede toplam
2.582 vatandaşımız trafik kazalarında hayatını
kaybetmiş, 194 bin 149 kişi de yaralanmıştır. Bu
rakamlara göre Türkiye genelinde meydana gelen trafik kazalarında günde
yaklaşık 8 kişi yollarda hayatını kaybederken
yaklaşık 540 kişi de yaralanıyor. Bugün tek bir otobüs
kazasında 7 ölü, 38 yaralı vardır. Bolu-Ankara yolunda yolcu
otobüsü yanmıştır, 50 yolcu son anda kurtulmuştur. Bugünkü
diğer trafik kazalarından bahsetmiyorum.
Türkiyede trafik endüstriyel afet
sınıfa girmiştir. Bu durum ülke çapında acilen bir lastik
tekerlekli ulaşım master planı oluşturulmasını ve
çok yönlü bir eylem planı uygulamasını gerektirmektedir. Kara
yolundan toplu ve raylı ulaşım ağırlıklı
bir
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yılmaz
7.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün
Yılmazın, tutuklu milletvekillerine ilişkin
açıklaması
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 12 Haziran 2012, Sayın
Milletvekilimiz Mustafa Balbayın tutuklu kaldığı, tutsak
kaldığı 1.195 gün geçti bugün, hücredeki 471inci günü ve
milletvekili seçilmesinden itibaren de 367nci günü. Mustafa Balbayla beraber,
onunla birlikte 8 milletvekili daha tutuklu. Böylesine bir günde, yani bu
Meclis Başkanlığı ve bu Meclis tutuklu milletvekillerinin
sorunlarına çözüm bulmayacaksa herkes oturduğu koltuğu bir kez
daha sorgulamalı. Böylesi bir utanç içinde dünyaya karşı da
bunun hesabını veremeden ve bu tutuklu milletvekillerinin
çocuklarına, ailelerine bu hesabı veremeden burada oturmak kendimiz
açısından sorgulanması gereken bir olay diye düşünüyorum.
Ayrıca, bu milletvekillerimizle ilgili şu gün şu sorun
çözümlenecek, bugün bu sorun çözümlenecek. Bülent Arınç bir farklı
şey söylüyor, Cemil Çiçek bir farklı şey söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kuşoğlu
8.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlunun,
tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 24üncü Dönem milletvekillerinin
seçilişlerinin yıl dönümü, herkesi kutluyorum, başarılar
diliyorum bundan sonrasıyla ilgili olarak. Ancak bugünde tüm
milletvekillerimizden özellikle rica ediyorum, herkes lütfen elini
vicdanına koysun ve empati yapsın; eğer milletvekili
seçilmiş olsaydınız suçlu olmanız durumunda, içeride
tutulmanız durumunda nasıl hissederdiniz, hiçbir suçunuz olmaması
durumunda neler duyardınız, nasıl hissederdiniz? Lütfen bugün
herkes empati yapsın, bu arkadaşlarımızın
sıkıntılarını, ruhi durumlarını anlamaya
çalışsın, çoluk çocuklarını düşünsün. Ayrıca,
millî egemenliğin neden yerine gelmediğini, getirilmediğini cumhuriyet
tarihinde ilk defa olarak, düşünsün, anlamaya çalışsın.
Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Kaplan...
9.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Tutuklu milletvekillerinin 1inci
yılı doldu. Eğer özel yetkili mahkemeler milletin iradesinin
üstündeyse, Meclisin iradesinin üstündeyse ben buna isyan ediyorum ve 8
milletvekilinin hâlâ tutuklu olması, bir yılını doldurması
Meclisin ayıbıdır, bütün partilerin ayıbıdır, bu
ayıp millî iradeye saygının tecelli etmemesinin de aynı
zamanda ayıbıdır. Bunun bir an önce giderilmesi ve
milletvekillerinin özgür olarak Mecliste görevlerinin başına dönmesi
gerekiyor. Özel yetkili mahkemeler ya Meclisin üstündedir ya Meclis
onların üstündedir, bunun artık kararının verilmesi
gerekiyor diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Öğüt
10.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, Karabük ilinin Yenice ilçesi Karşıyaka Mahallesinde
yapılan 2/B Yasası uygulamasıyla orman köylülerinin mağdur
edildiğine ve tutuklu milletvekillerine ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Karabük ili, Yenice ilçesi,
Karşıyaka Mahallesinde yapılan 2/B Yasası
uygulamasıyla orman ve 2/B sınırları, arazi tespitleri
alelacele yapılarak usulsüz ve hukuksuz uygulamalarla orman köylüsü
mağdur edilmiştir. Aynı tapu kökünde yapılaşma olan
taraf orman kapsamında sayılmış, yapılaşma
olmayan taraf 2/B kapsamına alınmıştır. Aile
büyüklükleri hesap edildiğinde 532 orman köylüsü mağdur
olacaktır. Alanın yeniden gözden geçirilmesini rica ediyorum.
Ayrıca, millî iradenin bir
yıl tutuklu olmasını burada tekrar protesto ediyorum, Meclisin
önlem alması gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin, üniversite
öğrencilerinin barınma ve yurt sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/310)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
"Üniversite öğrencilerinin
barınma ve yurt sorunlarının araştırılarak
alınacak önlemlerin belirlenmesi" amacıyla
Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğünün 104 üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz. 17.11.2011
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Ali Halaman (Adana)
5) Emin Çınar (Kastamonu)
6) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
7) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
8) Seyfettin Yılmaz (Adana)
9) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
10) Celal Adan (İstanbul)
11) Ali Uzunırmak (Aydın)
12) Enver Erdem (Elâzığ)
13) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
14) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
15) Bülent Belen (Tekirdağ)
16) Necati Özensoy (Bursa)
17) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
18) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
19) Mehmet Erdoğan (Muğla)
20) Sinan Oğan (Iğdır)
21) Özcan Yeniçeri (Ankara)
22) Ali Öz (Mersin)
23) Oktay Öztürk (Erzurum)
Gerekçe:
Ülkemizde gerek yeni açılan,
gerekse yıllardır eğitim-öğretimin sürdürüldüğü
üniversitelerde ne yazık ki her yıl giderek artan yurt sorunu
gerçeği bulunmaktadır. Bu sorun iktidar veya muhalefete ait tüm
Milletvekilleri tarafından yakından bilinmektedir. Her yıl
üniversiteler açıldığında, özellikle ilk bir aylık
dönemde Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurtlarına
yerleşemeyen öğrencilerimiz ya da velileri tarafından bu
yurtlara yerleşme talepleri tüm milletvekillerini en çok meşgul eden
konuların başında yer almaktadır.
Devlet yurtlarında kontenjan
yetersizliği nedeniyle barınma imkânı bulamayan öğrenciler,
ülkemizin değişik il ve ilçelerinde ya yüksek ücretlerle özel
yurtlara kayıt yaptırmakta ya da sağlıksız ev
koşullarında öğrenimlerini sürdürmek zorunda
kalmaktadırlar.
Ülke genelinde her öğretim
yılında öğrenciler ve aileleri tarafından yaşanan bu
önemli sorunun, ülkemizi 9 yılı aşkın bir süredir tek
başına yöneten AKP hükümetleri döneminde yeterince dikkate
alınmadığı dikkat çekmektedir. Ocak 2003 ile Aralık
2010 arasında YURTKUR tarafından işletilen yurtlarda yatak
kapasitesinin yaklaşık %31 oranında artmasına
karşın aynı tarihler arasında yükseköğretim örgün
eğitimde öğrenim gören öğrencilerin sayısının
yaklaşık %71 oranında artması, yükseköğretimde yaşanan
yurt ve barınma sıkıntının en önemli nedenleri
arasında yer almaktadır. Aralık-2010 tarihi itibari ile
YURTKUR'a bağlı yurtlardaki yatak kapasitesi 246 bin dolayında
iken 2010-2011 döneminde yüksek öğrenime devam eden öğrenci
sayısı ise 2 milyon 100 bin dolayına
çıkmıştır. Ayrıca üniversitelerde her yıl
arttırılan kontenjanlara karşın yurt kapasitelerindeki
artış sınırlı kalmaktadır.
Devlet yurtlarının yatak
kapasitelerinin yetersizliği ve başka bir imkân da
bulamadığı için birçok gencimizin üniversiteye kayıt
yaptırmaktan vazgeçerek memleketine geri dönmek zorunda
kaldığı, kayıt yaptıran ve mevcut yurtlarda
barınma şansı bulan birçok öğrencimizin ise bodrum
katlarında kaldığı, birçok yurtta bir yatakta iki
öğrencinin yattığı, hatta odalarda karyola aralarına,
yerlere bile ek yatak atıldığı iddiaları kamuoyunda
ciddi endişelere yol açmaktadır.
Öğrencilerin yurt ve barınma
sorununun en aza indirilmesi için kurulan Kredi Yurtlar Kurumuna ait mevzuatta
bazı kişilere imtiyaz sağlanmış olması uygulamada
birçok sorunun yaşanmasına yol açmaktadır. Kredi Yurtlar Kurumu
Genel Müdürü'ne tanınan %5'lik öğrenci kontenjanının bir
anlamı olmadığı gibi nasıl
kullanıldığı da bilinmemektedir. Her yıl çok
sayıda milletvekili Genel Müdüre tanınan kontenjandan yararlanmak
amacıyla bir bürokrata minnet etmek zorunda
bırakılmaktadır. Bu uygulama köklü devlet
anlayışımızla hiç bağdaşmamaktadır.
Diğer yandan, maddi durumu iyi olmamasına rağmen Kredi Yurtlar
Kurumunun yurtlarına yerleşemeyen binlerce öğrenci dururken
Genel Müdür kontenjanlarının hatırlı ailelerin
çocukları için kullanıldığı iddiaları da kamu
vicdanını derinden yaralamaktadır. Anayasanın eşitlik
ilkesine aykırı olan bu özel kontenjan uygulamasından
vazgeçilmesi, öğrencilerin daha adil bir şekilde yurt
imkânlarından yararlanmasına katkıda bulunacaktır.
Van'ın Erciş ilçesinde
meydana gelen depremde ağır hasar gören ve tehlike arz eden YURTKUR
Van Bölge Erciş öğrenci yurdunun yıkılması da ülke
genelindeki yurt binalarının depreme dayanıklılık
açısından incelenmesini zorunlu kılmıştır.
Yukarıda açıklanan
nedenlerle, üniversite öğrencilerinin barınma ve yurt sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis Araştırması açılması gerekli
görülmektedir.
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin, şoför
esnafının sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/311)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Şoför esnafının
sorunlarının araştırılarak, alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün
104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.
1) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2) Ali Öz (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
5) Alim Işık (Kütahya)
6) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
7) Özcan Yeniçeri (Ankara)
8) Enver Erdem (Elâzığ)
9) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
10) Reşat Doğru (Tokat)
11) Sinan Oğan (Iğdır)
12) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
13) Mustafa Kalaycı (Konya)
14) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
15) Mehmet Şandır (Mersin)
16) Muharrem Varlı (Adana)
17) Oktay Öztürk (Erzurum)
18) Seyfettin Yılmaz (Adana)
19) Necati Özensoy (Bursa)
20) Celal Adan (İstanbul)
21) Ali Uzunırmak (Aydın)
Gerekçe:
Şoförlük mesleği artan
sorunlar karşısında her geçen gün zorlaşmaktadır. Uzun
yolları saatlerce direksiyon sallayarak, bin bir güçlükle aşan
şoför esnafı, bürokrasiden kaynaklanan sorunları bir türlü
aşamamaktan yakınmaktadır.
Şoför esnafının en
önemli sorunlarının başında pahalı akaryakıt
fiyatları ve yüksek vergi oranları gelmektedir. Vergi ve yüksek
akaryakıt fiyatları karşısında kazançları
düşen şoför esnafı, ailelerine ekmek götürmekte zorlanır
hâle gelmişlerdir.
4925 Sayılı Karayolu
Taşıma Kanunu ve Karayolu Taşıma Yönetmeliği
kapsamında şoför esnafını ilgilendiren 41 farklı yetki
belgesi bulunmaktadır. Yetki belge sayısı arttıkça,
şoför esnafının maddi yükü de artmaktadır. Söz konusu kanun
ve yönetmelik uygulamaları şoför esnafı üzerinde baskı
oluşturmaktadır. Özellikle K1 yetki belgesi almak durumunda olan
kamyoncu esnafı ile D4 yetki belgesi kapsamında
taşımacılık yapan esnaf kesiminin sorunları
artmıştır.
Karayolu Taşıma
Yönetmeliği kapsamında şoför esnafımızın
alması gereken Yetki Belgelerinin, meslek odalarından
alınması ve SRC belgelerinin eğitimi ve muafiyet ölçütlerinin
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile
Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF) işbirliği
ile yapılmaması da yine şoför esnafını olumsuz yönde
etkilemektedir.
Yapılan çalışmalar,
taksici esnafının belediye sınırları ve mücavir
alanı dışına götürmüş olduğu yolcusunu aynı
şekilde geri almasını engellemektedir. Taksici esnafı bu
sorunun çözümüne yönelik çalışma yapılmasını
beklemektedir.
A1 yetki belgeleri ile yapılan
tarifesiz taşımaların haksız rekabete neden olduğu
söylenmektedir. Bu belge ile yapılan
taşımacılığın haksız rekabete neden olup
olmadığı da araştırma konusu hâline gelmiştir.
Şoför
esnafı sürekli artan akaryakıt fiyatları
karşısında büyük sıkıntı yaşamaktadır.
Vergi indirimli akaryakıt, hava yolu ve deniz yolu
taşımacılığına büyük avantaj
sağlamaktadır. Avantajlı akaryakıt kullanamayan karayolu
taşımacılığı yapan şoför esnafı bu
konuda da sıkıntı çekmektedir. Karayolu
taşımacılığı yapan şoför esnafı da
tıpkı hava ve deniz yolu
taşımacılığında olduğu gibi Özel Tüketim
Vergisi (ÖTV)'siz akaryakıt kullanmak istemektedir.
Bu nedenle,
şoför esnafının sorunlarının
araştırılarak, gerekli önlemlerin alınması için
Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca
bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması uygun olacaktır.
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve 20 milletvekilinin, kanuni takibe
düşen krediler sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/312)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kanuni takibe
düşen kredilerin araştırılarak, takibe düşen KOBİ
ve vatandaşlara yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla, Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105.
maddesi uyarınca Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz.
1) Mesut
Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Alim
Işık (Kütahya)
4) Mehmet
Şandır (Mersin)
5) Ali Öz (Mersin)
6) Özcan Yeniçeri (Ankara)
7) Reşat
Doğru (Tokat)
8) S. Nevzat
Korkmaz (Isparta)
9) Kemalettin
Yılmaz (Afyonkarahisar)
10) Ali
Uzunırmak (Aydın)
11) Mustafa
Kalaycı (Konya)
12) Sinan
Oğan (Iğdır)
13) Celal Adan (İstanbul)
14) Seyfettin
Yılmaz (Adana)
15) Necati Özensoy (Bursa)
16) Oktay Öztürk (Erzurum)
17) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
18) Muharrem
Varlı (Adana)
19) Enver Erdem (Elâzığ)
20) Hasan Hüseyin
Türkoğlu (Osmaniye)
21) Yusuf
Halaçoğlu (Kayseri)
Gerekçe:
Ülkemizde hemen
hemen her alanda ekonomik kriz yaşanmaktadır. Kriz en küçük
esnafı bile etkilemektedir. Artık esnaf, vergi ve sigorta borcunu
ödemekte zorlanmaktadır. Birçok alanda göz göre göre üretim düşmekte
ve istihdam sağlanamamaktadır. Tarım ve hayvancılık
alanında yaşanan sıkıntılar sanayi kesimini de olumsuz
yönde etkilemektedir.
İşsizlik
hâlen ülkemizde, en önemli sorunlar arasında yer almaktadır.
Ödenemeyen kredi ve kredi kartı borçları da artmaktadır.
Ekonominin bel kemiği durumundaki binlerce Küçük ve Orta Boy
İşletme (KOBİ) kredileri, takibe düşmektedir.
Kriz, toplumsal
alanda en büyük etkiyi yine işsizlik konusunda göstermeye devam
etmektedir. Binlerce vatandaşımız hâlen işini ve
aşını kaybetmeye devam etmektedir. İşsiz
vatandaşlarımıza her geçen gün yeni işsizler eklenmektedir.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Temmuz 2011'de
yaptığı açıklamaya göre, Türkiye'de genç nüfusta
işsizlik oranı yüzde 18.3 olarak gerçekleşmiştir. Bu
rakamlarla, ülkemiz işsizlik oranı konusunda, dünya sıralamasındaki
üst sıralardaki yerini korumuştur.
Ocak-Eylül 2011 döneminde kapanan
şirket sayısı yüzde 17.03 oranında artarken, küçük esnaf
kesiminde de gelir vergisi faal mükellef sayısı son bir yıl
içinde 13 bin 147 azalmıştır. Kapanan şirket
sayısı ve küçük esnaf kesiminde yaşanan sıkıntı,
üretimi ve istihdamı da olumsuz yönde etkilemektedir.
İşçi, memur, emekli ve
çalışanların düşen alım gücü evde mutfaklara
çarşı ve pazarda da ticarete olumsuz yönde yansımaktadır.
Çarşı ve pazar esnafındaki durgunluk, senetlerin protesto ve
çeklerin de karşılıksız çıkmasına neden
olmaktadır. 2011 yılının Eylül ayında,
yaklaşık 3 milyar 463 milyon tutarındaki senet vadesinde
ödenemediği için protesto olmuştur. Yine Eylül ayı içinde,
protesto olan senet sayısı 671 bin 789'a
çıkmıştır. Nisan ayı içinde
karşılıksız çıkan çek sayısı da 181 bin 963
olarak gerçekleşmiştir. Bu yıl da binlerce, ekonominin bel
kemiği durumundaki Küçük ve Orta Boy İşletme (KOBİ), kredi
borcunu ödeyememiş ve takibe düşmüştür. Her 100 TL'lik KOBİ
kredisinin 2.90 TL'si takibe düşmüştür.
Büyük umutlarla bankalardan çekilen
taşıt, konut ve ihtiyaç kredileri de takibe düşmüştür.
Binlerce vatandaşımızın kira öder gibi konut sahibi olma
hayali iyi yönetilemeyen ekonomiye kurban gitmiştir. Türkiye Bankalar
Birliği (TBB) verilerine göre, Nisan-Haziran 2011 döneminde takibe
alınan kredilerin yüzde 41'i konut, yüzde 31i ihtiyaç ve yüzde 14'ü de
taşıt kredileri oluşturmuştur.
Bu nedenle, kanuni takibe düşen
krediler ile ilgili araştırma yapılarak, KOBİ ve
vatandaşlara yönelik gerekli önlemlerin alınması konusunda
Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi
uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması yerinde
olacaktır.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçekin,
Türkmenistan Meclis Başkanı Akça Nurberdiyevanın vaki davetine
icabetle 12-14 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkmenistana ve 14-16
Haziran 2012 tarihleri arasında Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter
Asamblesi (TURKPA) 3üncü Genel Kuruluna katılmak üzere
Kırgızistana ziyaretlerde bulunmasına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/890)
07.06.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 6. ve 9. maddeleri uyarınca, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Cemil Çiçekin, Türkmenistan Meclis Başkanı
Akça Nurberdiyevanın vaki davetine icabetle 12-14 Haziran 2012 tarihleri
arasında Türkmenistana ve 14-16 Haziran 2012 tarihleri arasında Türk
Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) 3. Genel Kuruluna
katılmak üzere Kırgızistana ziyaretlerde bulunması
hususları Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- BDP Grubunun, doğal afet yönetim politikasının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 12/6/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
12.06.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 12.06.2012
Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır Milletvekili
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 204 üncü
sırasında yer alan 10/221 Doğal afet yönetim
politikasının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun
12.06.2012 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Ağrı Milletvekili
Sayın Halil Aksoya aittir.
Buyurun Sayın Aksoy.
HALİL AKSOY (Ağrı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş
olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Milletvekili seçimlerinden bu yana bir
yıl geçti ancak 8 tane milletvekili yani halkın demokratik iradesi 8
milletvekili üzerinden hâlâ buraya taşınamadı. Doğrusu bu
durumu çok olağan kabul etmek mümkün değil. Esas itibarıyla
Parlamentonun bu anlamdaki rolünü oynaması gerekiyordu, bugüne kadar henüz
ne Parlamento ne de Meclis Başkanlığı bu rolünü
oynayamamıştır. Umarım yakın bir gelecekte bu
olumsuzluk ortadan kaldırılır.
Öte yandan, son birkaç gün içerisinde
mahkemelerden çıkan birçok karar göz önüne alındığında
en çarpıcı olanlardan birisi de Milletvekilimiz Sayın Aysel
Tuğluka Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş
olduğu on dört yıl yedi aylık ağır cezadır.
Doğrusunu isterseniz, konuşmaktan başka hiçbir şey yapmayan,
şiddete veyahut da şiddeti çağrıştıran herhangi
bir çabası olmayan, sadece görüş ve düşüncelerini şu
veyahut da bu mekânda ifade eden bir Milletvekilinin böylesi bir uygulamayla
karşılaşmış olmasını kabul etmek ve bir
hukuk devletinde buna Evet. demek mümkün değil. Bu anlamıyla, öyle
anlaşılıyor ki, artık hukuk, adalet bir zulüm hâlini almaya
başlamıştır. Bunu birçok yerde de görmek mümkündür.
Keza,
birkaç gün önce, biliyorsunuz Ağrıda bir sel felaketi
yaşandı, sel felaketinde bir insanımız yaşamını
yitirdi. Aynı gün, şimşek çakması sonucunda da yine
başka bir insanımız da bir başka yerde
yaşamını yitirdi. Hemen arkasından, sel felaketinin
olumsuzluklarını ortadan kaldırabilmek için yerel belediye son
derece yoğun bir çalışma başlattı. Ne var ki aynı
gün sabaha doğru, içinde Belediye Başkan Vekili de olmak
kaydıyla, on beş kişi gözaltına alındı ve
dolayısıyla, Doğubeyazıtta yaşanan bu felaket
karşısında yaralı halka yardım etmek isteyen
insanlarımız çalışmalardan alıkonuldu.
Dolayısıyla da insanlarımızın mağduriyeti daha da
büyüyerek devam etmektedir.
Zaten on gün önce 29 Mayıs günü de
Doğubeyazıtta tekrar bir gözaltı olayı
yaşanmıştı, 19 kişi gözaltına
alınmıştı; arkasından, bu 19 kişiden 17si
tutuklandı. Bunlardan birisi parti meclis üyemizdi ve bu parti meclis
üyemiz tutuklama hâkimi tarafından serbest bırakılmış
olmasına rağmen, yıldırım hızıyla
yapılan bir itiraz sonucu yarım saat sonra tekrar tutuklandı.
Anlatmak
istediğim şudur: Son on gün içerisinde Doğubeyazıt ve
Ağrıda 40ın üzerinde insan tutuklanmış
bulunmaktadır. Özel yetkili mahkemeler tarafından
gerçekleştirilen bu tutuklamaların hukuki hiçbir yanı yoktur.
Açıkça
söylemek gerekirse, bu arkadaşlarımızın tutuklanmasına
neden olan şey şudur: Barış ve Demokrasi Partisinin normal
olarak tüzüğünden kaynaklı yapmış olduğu bütün
toplantılar, değerlendirme toplantıları, milletvekilleriyle
yapılan sohbetler, bunların hepsi ortam dinlemesi şeklinde
dinlenmiş ve buradan bazı sorular çıkarılmak suretiyle bu
toplantılar doğrudan doğruya gizli örgüt toplantısı
şeklinde telakki edilmiştir.
Bir
siyasi partinin, Parlamentoda temsil edilen bir siyasi partinin, ortam
dinlemesi yoluyla suçlanması ve toplantılarının yasa
dışı kabul edilmesi doğrusu büyük bir ayıptır.
Bu, bir hukuki şey olmaktan çok, bir talimatla yerine getirilen bir
davranış olarak kabul edilmelidir. Esas itibarıyla bu, hukukun
ve adaletin yeniden bir zulme dönüştüğünün de işaretidir.
Keza
sadece Doğubeyazıtta değil, birçok yerde benzer operasyonlarla
yaptıkları sade ve sadece tüzükten kaynaklı
toplantılarını yapmak olan insanlar ve siyasetçiler siyasetten
koparılarak cezaevlerine doldurulmuştur.
Esas
itibarıyla söylenmesi gereken şudur: Doğubeyazıtta veya
Vanda yaşanan bu afetler incelenmeden, araştırılmadan,
bunların üzerine gidilmeden, bu afetlerde çabaları olan, halkın
sıkıntılarına ortak olmak isteyen insanların
gözaltına alınması, tutuklanması kabul edilemez.
Peki,
nedeni nedir? Nedeni biraz şudur: Doğubeyazıt gibi, Van gibi
yerler, birileri aracılığıyla yerel yönetimlerinin ele
geçirilmesi şeklinde bir çabanın da ürünüdür. Doğrusu, ahlaki
olarak buyurun, seçim yapalım, kim kazanırsa alsın, götürsün ama
normal olması gereken bu iken, ahlak dışı yollarla,
hilelerle, desiselerle insanlarımızın tutuklanması ve
belediyelerin çalışamaz hâle getirilmesi suretiyle eğer
belediyeleri elinize geçirmeyi düşünüyorsanız bunu çok beklersiniz.
Siz, Parisin belediyesini ne zaman alabilirseniz; siz, Londranın
belediyesini ne zaman alabilirseniz veya New Yorkun belediyesini ne zaman
alabilirseniz, siz Doğubeyazıt ve Van gibi yerlerin de belediyesini o
zaman alabilirsiniz. Tavsiyem: Normal, ahlaki yollarla buyurun,
yarışalım. Ahlak dışı yollarla, hukuk
dışı yollarla insanlarımızın sosyal yaşamdan
ve çalışmalarından koparılması kabul edilemez. Keza,
buralarda çok ciddi depremler yaşandı, Vanda iki tane ciddi deprem
yaşandı. Henüz Vanın yaraları sarılmış
değil.
Ege Bölgesinde de bölgenin ciddi bir deprem bölgesi
olmaklığı nedeniyle depremler yaşanıyor. Ama bununla
ilgili olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesinin
gereğinin yerine getirilmesi gerekir. Doğrusunu isterseniz, ülkemiz
bu gerçekle yaşamak zorundadır. Eğer bu gerçekle yaşamak
zorunda isek, öyleyse, buna karşı ciddi, bilimsel tedbirler
almamız gerekir. Bu tedbirleri alırken, çabaları olan
insanları bu çabalardan koparmak, halkın yanında olmasına
izin vermemek gibi bir durum ise kabul edilemez.
Öte yandan, Doğubeyazıt çok ciddi bir hasar
gördü, yetmiş üç tane ev oturulamaz hâlde. Bu yetmiş üç tane evin
aynı zamanda bütün eşyaları da hasar gördü. Sadece öyle
olmadı, aynı zamanda büyük ölçüde yiyecek ve içecekleri de zarar
gördü. Bunun telafi edilebilmesi için yapılabilecek şeyler vardır,
şüphesiz bunları o insanlarımızdan esirgememek gerekir. Ama
her şeyden önce şuna inanıyorum ki Doğu Beyazıt
halkını ve başka yerlerdeki insanlarımızı
yalnızlığa sevk eden bu anlayış, bu duruş
karşısında Doğu Beyazıt halkı ya da Van
halkı kendi yaralarını kendisi çözebilecek bir durumdadır
ve bu nedenle de insanlarımıza yardım elini uzatacaklarına
hiçbir şüphem yoktur.
Sonuç olarak şunu söylemek
istiyorum: Doğal afetlere karşı tedbirler almak,
geliştirmek gerekir ama bu doğal afetlerin zararlarının en
aza indirgenebilmesi için yapılan bu çalışmaların
yanında afetin en büyüğü olan siyasal afetlerle de
insanlarımızın üzerine gidilmesi ve siyasi
soykırımın sürdürülmesi kabul edilemez. Umarım, bunlar da
göz önüne alınmak suretiyle doğal afetlerle ilgili olarak tedbirlerin
alınması için Meclis tutum takınır ve gereğini yapar.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralardan alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Aksoy.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Bursa Milletvekili Sayın Hüseyin
Şahine aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Şahin.
HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin
aleyhinde olduğumuzu belirtiyoruz çünkü Meclisimizin gündemi çok
yoğun, Meclisimizin bir an önce kendi gündeminde olan yasama
faaliyetlerine geçmesi ve milletimizin bizden beklediği, kendi
hayatlarını kolaylaştıracak yasama düzenlemelerinin
yapılmasıdır. Bu hafta gündemde görüşülecek olan ve 271
sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım
Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı var
gündemimizde. Ayrıca, yine, 276 sıra sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı var. Yine, inşallah, perşembe
gününe kadar bitiremezsek gündemimizi, çalışma saatlerimizi yeniden
düzenleyerek cuma günü de çalışarak 277 sıra sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu
Tasarısı vardır. Milletimiz bizden bir an önce, kendi
yaşamlarını kolaylaştıracak kanuni düzenlemeler
beklemektedir.
Bu minvalde, Barış ve
Demokrasi Partisinin grup önerisine
katılmadığımızı belirtir, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şahin.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Haluk
Eyidoğan.
Buyurunuz Sayın Eyidoğan.
(CHP sıralarından alkışlar)
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
doğal afetlerin araştırılmasıyla ilgili,
Barış ve Demokrasi Partisinin araştırma önergesiyle ilgili
görüş ileteceğim Cumhuriyet Halk Partisi adına.
Biliyorsunuz, bugün, benim gibi ilk kez
milletvekili seçilip bu yüce Mecliste milletvekili olarak görev yapanların
birinci yıl dönümü, senei-devriyesi. Millî irade bizi buraya milletvekili olarak
gönderdi görevimizi yapmamız için. Ancak, millî iradenin milletvekili
olarak seçtiği 8 milletvekili var ki onlar millî iradenin tutsak
edildiği durumu yansıtıyorlar. Sayın Balbay bin yüz doksan
beş gününü doldurdu hapiste, Haberal keza öyle.
Bakın, bu hapisteki
milletvekilleri konusu uluslararası bir konu. Sayın Haberalın
arkadaşları yüzlerce mektup yazıyorlar kendisine. Müsaade
ederseniz bir tanesini okuyayım:
Sevgili Profesör Haberal, Türk siyasi
sisteminin elinde maruz kaldığınız uygunsuz muamele
nedeniyle son derece üzgünüz. -Bunun gibi birçok var
meslektaşlarından.- Serbest bırakılıncaya kadar size
elimizden gelen her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.
Prof.
Dr. Ron Shapiro
Pittsburgh
Üniversitesi
Dünya Organ Nakli Derneği
Başkan Yardımcısı, Böbrek, Pankreas ve Adacık Nakli
Direktörü, enstitüde çalışan bir profesör böyle yazmış.
Bunun gibi birçok değerli meslektaşı acı dolu, trajedi dolu
ifadeler kullanarak böyle mektuplar yazıyorlar ve desteklerini ifade
ediyorlar. Buradan sizlere duyuruyorum.
Bilindiği gibi, ülkemiz, yüzde
46sı birinci derece, yüzde 70i birinci ve ikinci derece deprem bölgesi.
Tabii, yalnız deprem değil, ülkede kayıplara neden olan
başka doğal afetler de var; heyelanlar, sel, çığ, toprak
kayması ve bunun gibi.
1980-2009 yılları
arasında 40a yakın hasar yapıcı deprem yaşadık.
21 bin vatandaşımız öldü, 6-7 milyon arasında kişi
doğrudan ve dolaylı olarak depremlerden etkilendi. 25 milyar dolar
ekonomik kaybımız var. Yılda ortalama 600 kişi depremden
ölüyor. 700 milyon dolar da depremlerden dolayı yıllık ekonomik
kaybımız var ve büyük depremlerde ekonomik
kayıplarımız gayrisafi millî hasılada yüzde 10u geçiyor ve
toplam ekonomik kayıp, biraz önce ifade ettiğimiz gibi, 20-25 milyar
dolar.
Şimdi, biz afet deyince aslında,
genellikle deprem ağırlıklı olmak üzere doğal afetler
geliyor aklımıza ama sanayileşen, kalkınmaya
çalışan, gelişmeye çalışan bu ülkede ve dünyada da
yeri olan endüstriyel afetler var. Dolayısıyla afetleri hem
doğal hem de endüstriyel afetler olarak algılamamız lazım,
öyle çalışmamız lazım, geliştireceğimiz strateji
ve eylem planlarının, doğal afetlerin yanı sıra,
endüstrileşme açısından doğal endüstriyel afetler olarak da
ele alınması lazım.
Bakınız, Avrupada ve dünyada
afetlerle kayıplar açısından, insan kayıpları
açısından
karşılaştırdığımızda, milyon
kişide risk oranı olarak İtalyada 175 kişi, Türkiyede 345
kişi, Avrupada 76, Japonyada 9 kişi, Amerika Birleşik
Devletlerinde 1den küçük. Dolayısıyla 17nci büyük ekonomi diye
lanse edilen, ilan edilen Türkiyenin doğal ve endüstriyel afetler
açısından kayıplarının behemehâl düşürülmesi için
bilimsel, stratejik planlar ve eylem planları yürütmemiz gerekiyor. Aksi
takdirde, hem büyük ekonomi olma iddiasında olacaksınız hem de
dünyada afetlerden en çok insan ve ekonomik kayba uğrayan ülke
sınıfında olacaksınız. Bu bir tezattır, buna da
dikkatlerinizi çekmek istiyorum, saygılarımla.
Ülke alanının yüzde 70i
birinci ve ikinci derece deprem bölgesi dedik. Nüfusu 1 milyondan fazla on bir
kentimiz birinci ve ikinci derece deprem bölgelerinde ve bunlar sürekli göç
alıyor. Yani deprem tehlikesi aynı kalsa bile bu on bir kentimizin
nüfusu 1 milyondan fazla, sürekli afet riski artan iller şeklinde.
Keza endüstri öyle, enerji tesisleri
öyle.
66 havaalanından 27 tanesi birinci
derece deprem bölgesinde, 23 tanesi ikinci derece deprem bölgesinde.
Elektrik dağıtım, hava gazı
üretim, dağıtım, doğal gaz, LPG istasyonları,
bunların birçoğu deprem açısından tehlikeli bölgelerde.
Peki, biz bu tehlikeli alanlardaki
riskleri nasıl azaltacağız? Biliyorsunuz, afet risklerinin
azaltılması için üç evreyi ele almak ve bu konuda ödevlerimizi yerine
getirmek zorundayız yani afet öncesi, anı ve sonrası. Her üçünde
de, gerek Van depreminde gerek Simav depreminde veya ondan önce Kocaeli
depreminde gördüğümüz gibi, öncesi hazırlık, anı ve
müdahale ve sonrasındaki çalışmalarda ciddi eksikliklerimiz var.
Deprem anında zaten bir kaos yaşıyoruz; çadır mı
olacak, konteyner mi olacak, kalıcı konutlar nereye yapılacak
gibi. Bu konu oldukça derin.
Vaktimiz sınırlı
olduğu için ben biraz daha akademik olan bir konuya hemen değinmek
istiyorum. Bakınız, yıllardır söyledik büyük depremlerden
sonra oluşan artçı depremlerin çok dikkatli analizi gerekir diye.
Bunun için 2,3 milyon dolar para harcandı AFAD tarafından ve
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi tarafından ortaklaşa
bir sistem kuruldu: DEPAR. Ne yapılacaktı? Büyük depremlerden sonra
bölgeye gidilip artçı depremler araştırılacaktı.
Simavda ve Vanda bu sistemi kullanıp artçı depremleri izleyemedik
ve izleyemiyoruz artık. Neden? Kurumlar arası işlerlik yok,
ilgisizlik var ve bu yatırım heba oldu.
Ayrıca, AYBİS Projesi var, Afet
Yönetim Bilgi İşlem Sistemi. Dünya Bankasından kredi
alındı, yazılım var ama kullanılamıyor.
Fizibilite projesi raporu yok ve o zaman DPT projeyi dondurmuştu. Bu
AYBİS, Afet Yönetim Bilgi Sistemi ne olacak?
Şimdi, Türkiyede deprem
zararlarını, riskleri azaltmanın birçok faktörü var. Bir
bütüncül yaklaşımla bunları ele almamız lazım. Risk ve
afet politikası, yönetmeliklerin uygulanması, göç baskısı,
plansız yerleşmeler ve belediyelerin felç olması, herkesin
yapı üretmesi, kurumsallaşamamış müteahhitlik, denetim
sistemindeki kara delikler, profesyonel mühendislik sisteminin bu ülkede
yerleşememesi, malzeme ve işçilikteki ciddi sorunlar, yerel
yönetimlerin görev ve sorumluluklarındaki belirsizlikler, yapı
denetiminde ve bu işlerle meşgul olanların mali sorumluluk,
mesleki sorumluluk sigortasının olmaması, mevcut yapı
denetim sisteminde sigorta sisteminin ve profesyonel mühendislik sisteminin
entegre olmaması, eğitim ve politik müdahaleler, yerel yönetimlere
politik müdahaleler ve en önemlisi afet yönetim stratejisi ve eylem
planlarındaki sürdürülebilirlik eksikliği.
Değerli milletvekilleri, bir
ülkede deprem, diğer doğal afetler ve endüstriyel risklerin
azaltılması için, biraz önce saydığım bütün bu
unsurların bütüncül bir yaklaşımla ele alınması, yeni
inşaat, yeni bina yaparak olaya yalnız inşaat olarak, kentsel
dönüşüm olarak bakmak değil, kentsel dönüşümün diğer
sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarını da ele almak gerekiyor.
Dinlediğiniz için teşekkür
ediyorum. Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Eyidoğan.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin aleyhinde
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Karar
yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN Daha bir konuşma
var, o zaman isteriz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Olsun,
hazırlıklı olsunlar. Arkadaşlara
kıyağımız olsun.
BAŞKAN - Tamam.
Karar yeter sayısı
Bağırayım mı?
Söyleyeyim mi yani? Bilgi olarak söyleyeyim mi diyorum, gelsinler?
MEHMET GÜNAL (Antalya) Neyse, daha
oylamıyoruz, acele etmeyin!
BAŞKAN Aleyhinde son söz,
İzmir Milletvekili Sayın Ali Aşlıkta.
Buyurun Sayın Aşlık. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ AŞLIK (İzmir)
Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; BDPnin önerisi üzerinde
söz almış bulunmaktayım.
Türkiye'nin önemli gündemleri var,
Meclisimizin de önemli gündemleri var. Biz, AK PARTİ Grubu olarak bu öneri
aleyhinde oy kullanacağız çünkü Meclisin gündemini Meclis
kapanıncaya kadar tamamlamamız gerekiyor. Dolayısıyla,
millet bizi buraya yasa çıkarmak için gönderdi. Bu yasaları da
gününde, saatinde çıkarmak ve milletimizin beklentilerine cevap vermek
için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Bu vesileyle hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. Aleyhte oy kullanacağız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Barış ve Demokrasi Partisi
grup önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- MHP Grubunun,
20/10/2012 tarihinde ülkemizdeki tarım ve hayvancılıkla
uğraşan üreticilerin içinde bulunduğu sorunların
araştırılarak çiftçimizin üretim sıkıntılarının
giderilmesi, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına
yönelik çözümlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması amacıyla vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesinin,
Genel Kurulun 12/6/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
12/06/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 12.06.2012 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
20 Ekim 2011
tarihinde 485 sayı ile TBMM Başkanlığına verdiğimiz,
"Ülkemizdeki tarım ve hayvancılıkla uğraşan
üreticilerin, içinde bulunduğu sorunların
araştırılarak, çiftçimizin üretim
sıkıntılarının giderilmesine, üretilen ürünlerin
değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerinin
araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması
amacıyla" verdiğimiz Meclis Araştırma önergemizin
12.06.2012 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin
bugünkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Adana Milletvekili
Sayın Ali Halamanda. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Halaman.
ALİ HALAMAN
(Adana) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Ben sözlerime
başlarken, morg bekçiliği ve Şehitler ölmez, vatan bölünmez.
demeye devam edeceğiz. Bugün Çukurcada, Şırnakta Allahın
rahmetine kavuşan şehitlerimize Allah rahmet eylesin diyerek sözüme
başlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki tarım ve
hayvancılıkla uğraşan üreticilerin içinde bulunduğu
sorunların araştırılması ve çiftçilerimizin üretim
sıkıntılarının giderilmesi, üretim ürünlerinin
değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik sorunların
araştırılması için Meclis Başkanlığına
vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergemiz
hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Tarım şu anda dünyada en
stratejik meslek gruplarından biri hâline gelmiştir. Bir tarım
ülkesi olan Türkiye için Orta Doğu ve Avrupaya yönelik stratejik bir
noktada olan ülkemiz için bir başka stratejik önem olarak
değerlendirilmesi gerektiği gayet açık ve net ortadadır.
Adana ilimizde ova
kesiminde başlayan buğday hasadı diğer kesimlere doğru
genişleyerek sürmektedir. Adana ili, ülke buğday üretiminin
yaklaşık yüzde 6sı gibi önemli bir miktarını tek
başına karşılamaktadır. İlimiz, buğday
üretim miktarı bakımından taşıdığı bu
önem yanında belki ondan da önemlisi ülkemizde buğday
hasadının ilk yapıldığı bölge olması
nedeniyle piyasaya yön vermesi, fiyat oluşumuna başlangıç
oluşturması gibi önemli bir işlev görmektedir.
Adana Ticaret Borsası
yeni ürünü veya tüccar piyasasında 600-620 yani 60 kuruş, 62
kuruş dolaylarında. Toprak Mahsulleri de yeni hasat dönemi nedeniyle
fiyat konusunda tam bir sessizliğe bürünmüş olup fiyatlarla ilgili
net bir açıklama yapmamıştır. Çukurovada hasat
başlamasına rağmen Toprak Mahsulleri Ofisi ve Hükûmet
tarafından nasıl bir politika izleneceği hâlâ
bilinmezliğini korurken sessizliği devam etmektedir. Buğday
taban fiyatı bir an önce açıklanmalı ve milyonlarca çiftçi ailesinin
gelirini doğrudan etkileyen buğday fiyatları serbest
piyasanın insafına terk edilmemelidir. Tarım
Bakanlığı Buğday fiyatını Arjantin borsası
bilir. diyor. O zaman Ankaranın Polatlı Borsası ne işe
yarar? O zaman Polatlı Borsası niye var?
Geçmiş dönemle
ilgili, buğday fiyatları, pamuk fiyatlarıyla ilgili
karşılaştırmaları buralarda zaman zaman yaptık.
Yani 2002de 3 kilo buğday ile
Ülkemizde tarımla
uğraşan buğday, pamuk, patates, zeytinyağı üreticilerimizde
büyük sıkıntı vardır. Bugün itibarıyla bunların
hepsinin sorunları yığınla ortada bulunmakta ve Hükûmetin
aldığı tedbirler bu sorunlarla ilgili netice vermemektedir. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tarımın sorunlarını
sürekli dile getirdiğimizde, Hükûmet yetkilileri, iktidar partisinin
yöneticileri çıkıp tarıma verilen desteklerden bahsetmekte ve
bunların arttığını ifade etmektedir. Ama ortada olan
bir gerçek var ki tarımın sorunları olduğu gibi yerinde
durmaktadır.
Şimdi, ben,
geçmiş dönemde, 57nci Hükûmet döneminde tarımla ilgili
yapmış olduklarımızı çok anlatmayacağım ama
bu fiyatın oluşumuyla ilgili, pazar fiyatlarının
oluşumuyla ilgili Daha çok Arjantin borsası bilir. demekten ziyade,
zaman zaman Türkiyenin içerisinde ticaret yapan, üretim yapan, alım
yapan, fabrikası olan, dolayısıyla borsaların
bilebileceğini söyleyerek Toprak Mahsulleri Ofisini gündeme getirip, her
ay geri dönüşümlü fiyat açıklayarak yani çiftçinin hasat dönemini hep
koruma kollama içerisinde olduk.
Şimdi, sayın milletvekilleri,
buğdayla ilgili aynı sorunları söylerken beraber, yine İç
Anadolumuzun tarımdaki en büyük sorunu, patates üreticileri, soğan
üreticilerinin sorunlarıdır. Dolayısıyla bu insanlar altı aydır
evlerine para götüremiyorlar çünkü dondan çok zarar gördüler, özellikle
Niğde ve Nevşehirdeki patatesçiler, çünkü bunların ürettikleri
ürünlerin yüzde 60ı tarlalarında kaldı, maliyetlerinde
satamadılar, zaman zaman almış oldukları kredilerin
dönüşümünü sağlayamadıkları için hacizle karşı
karşıyalar, hacizle karşı karşıya olurken
beraberinde jandarmayla da karşı karşıya geliyorlar.
Dolayısıyla bunları, sorunları, problemleri anlatacak çok
siyasi de bulamıyorlar.
Yine, benzer sorunlardan bir tanesinin
bu hayvancılık sektöründe yaşandığı bir
gerçektir. Bakın, 1980lerin başında Türkiyede 16 milyon tane
hayvan varken bugün bunun sayısı 10 milyona düştü. Şimdi,
son zamanlarda bu üreticilerimizin maliyetlerindeki artışlardan
dolayı -bu Gaziantep, Hatay ve Şanlıurfada- bakın,
Suriyeyle ilgili sorun derken beraber oralardan kaçak kuzu geliyor. Bu
kuzuları o bölgelerde çok düşük fiyatla nasıl getiriyorlar,
kaçak mı getiriyorlar? Nasıl getiriyorlarsa sınırlar
kontrol edilmediğinden dolayı çok düşük fiyatlara satılıyor,
o bölgelerdeki hayvancılık dibe vuruyor. Dolayısıyla
iktidar milletvekillerini, yöneticilerimizi bunlara bir çözüm olması
noktasında uyarmayı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir mensubu
olarak görev addediyoruz.
Yine, bu yukarıda deminden bu
tarafa söylediğimiz sorunlarla ilgili, ben bu hafta sonunda
Konyanın Kulu ilçesi var, genelde Konyanın Kulu ilçesi tarımla
iştigal eden insanların oturduğu yerleşim alanları.
Ben -AKP milletvekili arkadaşımız da vardı- bir kurultay,
bir şenlik yaptıkları için kurultaylarına,
şenliklerine hemşehri olarak katıldım. O bölgelerdeki
çiftçi arkadaşlarla konuştuğumuzda iklim şartlarıyla
ilgili çiftçilik olduğu için, iklim şartları da iyi
gitmediği için bak, oralara daha biçerdöverler, makineler daha girmedi,
Adanadan çıkıp oralara gidecekler. Dolayısıyla
Konyalı iktidar milletvekillerine söylüyorum. Bu çiftçilerin bu taban
fiyat dediğimiz, Toprak Mahsulleri Ofisi dediğimiz, borsa
dediğimiz, kendi işleri için her yere gidenler, bu çiftçiler için de
Başbakana gitsinler, bakanlara gitsinler, dolayısıyla bu
buğdayı Arjantine teslim etmesinler, dolayısıyla
Polatlı Borsasına teslim etsinler.
Ben bunları söylerken hepinize
saygı, sevgilerimi sunuyor, iyi günler diliyorum, sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Halaman.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde ilk söz Kars Milletvekili Sayın Yunus
Kılıça aittir.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
YUNUS KILIÇ (Kars) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisinin tarım ve hayvancılıktaki bu kötü
gidişle alakalı kendilerine göre iddiaları aslında
Meclisimizin bugününe ait bir gündem değil. Sürekli, ellerinde
yazılı bir metin var, bunu sıkıştıkça
Meclisimizin gündemine getirerek Meclisimizin çalışmasına engel
olma gayretlerinden birisi olarak değerlendiriyoruz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Elimizde olmayan yazıyla mı getireceğiz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yani, bu,
denetim mekanizmasına nasıl baktığını gösteriyor.
Muhalefete böyle şey söylenir mi ya?
YUNUS KILIÇ (Devamla) Bizim,
saygıdeğer milletvekilleri, tabii, bir konuda fikir ortaya atarken
değerlere, bilimsel değerlere bakarak konuşmakta fayda var.
ALİ ÖZ (Mersin) Fikrini
söylersin ama böyle bir itham olur mu?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yazık
ya! Aydın adam olarak kürsüye çıkıyorsun, aydın adam olarak
muhalefete bakışına bak!
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
Sayın milletvekilleri lütfen
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Yazık ya, yazık!
BAŞKAN Sayın Korkmaz,
lütfen
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bir de
hocasın!
YUNUS KILIÇ (Devamla) Aydın
adam diyorsanız dinleyeceksiniz, siz de aydınlanacaksınız,
siz de aydınlanacaksınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bir de
sen üniversitede ne öğrettin, merak ediyorum.
BAŞKAN Sayın Korkmaz,
lütfen
YUNUS KILIÇ (Devamla) Aydın
adam diyorsanız dinleyip aydınlanacaksınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ne
öğrettin sen üniversitede? Yazık ya!
BAŞKAN Sayın Korkmaz,
lütfen
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Karsın hayvan üreticisi rahat mı, dinliyor seni?
YUNUS KILIÇ (Devamla) Efendim,
şimdi, bizim ülkemizde
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ne var
ülkemizde, bir söyle!
YUNUS KILIÇ (Devamla)
Yazdıkları metinden kendilerinin bile haberi yok!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sen ne
yapıyorsun? Ezberlemiş oraya çıkıp konuşuyorsun!
YUNUS KILIÇ (Devamla) 1980
yılının sorumluluklarını, 2001 yılında
kurulmuş olan AK PARTİye yıkma gayreti içerisinde
düzenlemiş oldukları ellerinde bir metin var
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Sütten çıkmış ak kaşıksınız siz, sizin
sorumluluğunuz yok hiç!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) On
senedir ülkeyi yönetiyorsunuz, hâlâ geçmişi karalıyorsunuz!
YUNUS KILIÇ (Devamla)
ve 2007
yılıyla alakalı bir iddiaları var, diyorlar ki: 2007
yılında kuraklığın ve iklimin olumsuz
şartlarından etkilenen tarım ve hayvancılık sektörü,
AK PARTİnin kötü tarım politikaları yüzünden bu hâle
gelmiştir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ne kadar
zayıf ve âcizsiniz, yazık! Ne yaptığınızı
anlatın, ne yaptığınızı!
YUNUS KILIÇ (Devamla)
Arkadaşlar, tarım ve hayvancılık, doğaya, iklimin kötü
şartlarına oldukça açık bir alandır. Burada, Allahın
takdiridir, fakat şuna bakmak lazımdır. Dokuz yıllık
iktidarımız içerisinde tarım sektörü, 2007 hariç -ki o da
kuraklığın olumsuz etkisinin bir sebebidir- sekiz yıl üst
üste büyümüştür, bu AK PARTİ dönemine has bir özelliktir, bunu
özellikle bilmenizi isteriz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ali Beyin
rakamlarını bir açıkla bakalım!
YUNUS KILIÇ (Devamla) Sayın
Halamanın bir iddiası var, diyor ki: 2001den önce Türkiye'de 16
milyon sığır varlığımız vardı, daha
sonra bu 10 milyona düştü. Hayır, tutup da bu ülkenin hayvanlarını
kendi eliyle tek tek saymadıktan sonra böyle bir bilgisinin olmuş
olması söz konusu olamaz, çünkü biz bilim adamları onlara böyle bir
veri vermedik.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Niye?
Bilim adamı olarak bu veriyi üretmek senin görevin değil mi?
ALİ ÖZ (Mersin)
İktidarın
BAŞKAN Sayın Korkmaz,
lütfen
Sayın Öz, lütfen
YUNUS KILIÇ (Devamla) Efendim,
Türkiye'de ilk tarım sayımında 12,4 milyon hayvan
varlığımız var idi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Görevini
nasıl yerine getirmediğini anlatıyorsun!
YUNUS KILIÇ (Devamla)
ve şu
anda, bizim tekrar tarımdaki hayvan sayısı,
varlığımız 12 milyona -şükürler olsun-
ulaşıyor
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bu
ithalatı kim yaptı?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sen ne
zaman saydın?
YUNUS KILIÇ (Devamla) AK PARTİ
2001 yılında iktidarı devraldığı zaman hayvan
sayımız 9 milyona kadar düşmüştü, bunun yüzde 85i de
verimsiz ırklardan oluşuyordu, şu anda Türkiye'de hayvan
varlığımız, sığır
varlığımız 12 milyona çıkmıştır
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hocam,
bunları sen ne zaman saydın?
YUNUS KILIÇ (Devamla)
ve kültür ırkı hayvan
varlığımız da bunun içerisinde yüzde 40lık bir orana
ulaşmıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Eline bir
kâğıt verilmiş onu okuyor ya!
YUNUS KILIÇ (Devamla) Tabii ki
1980den bu tarafa baktığınız zaman, dünyada tarımdaki
ve hayvancılıktaki hayvan sayılarındaki
artışı göz ardı etmemiz mümkün değil. Biz iktidarı
devraldığımızda, ki, şükürler olsun ki sizin elinizde
daha fazla kalmadan devralmışız yoksa sıfıra inecekti
bu rakamlar
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Hayvan
sayısı artıyor da ithalat niye yapıyorsunuz?
YUNUS KILIÇ (Devamla) - 9 milyon olarak almış
olduğumuz hayvan varlık sayısının yüzde
40ını kültür ırkı hayvan varlığı
noktasına getirerek, bugün 12 milyona çıkarmış bulunuyoruz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Amerikacılar sizi! Obamacılar sizi!
YUNUS KILIÇ (Devamla) -
Saygıdeğer milletvekilleri, birtakım iddialarda bulunurken
rakamlarla konuşacaksınız. Bu ülkedeki insanların
aklını, zihnini bilgi sahibi olmadan bulandırmaya
hakkımız yok.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Hocam, şu rakamları bir sen ver bakalım.
YUNUS KILIÇ (Devamla) - Bakın, bu
ülkede 6,5 kilo kırmızı et tüketiliyordu 2001 yılında
AK PARTİ iktidar olduğu zaman,
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Kürsüye
çıkıp yuvarlayıp yuvarlayıp rakam veriyorsun.
YUNUS KILIÇ (Devamla) -
bugün 10,5
kilo kırmızı et tüketiliyor. Bu ülkede sizin elinizden hûkümeti
devraldığımız zaman
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Ne eti tüketiyor vatandaş, ne eti? Angus
eti mi tüketiyor?
YUNUS KILIÇ (Devamla) -
Hayvanlarımız bile sizin elinizde süt vermiyordu ya.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir)
Kurbanlık bile ithal edildi bu ülkede.
YUNUS KILIÇ (Devamla) - 1.700 kiloydu
sizin bu ülkede iktidar olduğunuz dönemlerde bir ineğin verdiği
süt
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) On
sene geçti, on.
YUNUS KILIÇ (Devamla) -
bugün
2.800-3.000 kilo civarında.
Sizin zamanınızda bir
sığırdan alınan karkas miktarı 170 kiloydu
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Angusu getirdiniz, Müslümanı gâvur etine mahkûm ettiniz!
BAŞKAN Sayın Yeniçeri,
lütfen
YUNUS KILIÇ (Devamla) -
bugün 230 kilo
civarındadır bir hayvandan alınan et miktarı.
Saygıdeğer milletvekilleri,
baktığınız zaman, örneğin balıkçılıkta
iddianız var: Üretim düştü. Türkiye dünyada
balıkçılık üretimini en iyi, en yüksek seviyede üreten üçüncü
ülke konumunda.
Tarımdaki diğer alanlara
baktığınız zaman, evet doğrudur, özellikle
kırmızı et noktasında bir sıkıntısı var
bu ülkenin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Niye
ithalat yapıyorsunuz? Onu anlat Yunus Bey.
YUNUS KILIÇ (Devamla) - Biz bu ülkenin
insanının, çocuklarının, gençlerinin,
yaşlılarının daha çok hayvansal protein tüketmesini arzu
ediyoruz.
Medeni ülkelerde, bakın,
insanların protein ihtiyaçlarının yüzde 70i hayvansal
ürünlerden karşılanırken bizim ülkemizde bu oran sadece yüzde
30lar civarındadır. Biz, ülkemizin hayvansal proteini daha çok
üretmesini istiyoruz fakat biz aldığımızda bu ülkenin
değerleri buydu arkadaşlar. Bunu yükseltmeye
çalışıyoruz. Önce durumu doğru tespit etmezseniz
çözümleriniz sağlıklı olmaz. Beklentilerinizi
yapabileceklerinize göre ayarlayacaksınız, koyacaksınız ki
elde ettikleriniz sizi de, ülkemizi de tatmin etsin.
Şükürler olsun ki, ülkemiz bu
sıkıntıları belirledi, şu anda kırmızı
et meselesini halletmek üzere
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
İthalat yapıyorsunuz!
YUNUS KILIÇ (Devamla) -
bu ülkede ilk
defa, bakın ilk defa, doğrudan gelir desteği
kaldırıldı, artık, ürüne destek veriliyor.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Hem
Mesele yok. diyorsunuz, hem de meseleyi halletmek üzere Onu yapıyoruz,
bunu yapıyoruz
YUNUS KILIÇ (Devamla) - Yani
parayı alıp da köylü, üretimini yapmadan bunu cebine koymuyor;
üretiyor ve ondan sonra karşılığını alıyor.
Bu ne yaptı biliyor musunuz?
MUHARREM VARLI (Adana)
Kırmızı etle bunun ne alakası var ya?
YUNUS KILIÇ (Devamla) - Yem bitkileri
üretimimizi 25 milyon tondan 37 milyon tona çıkardı.
MUHARREM VARLI (Adana)
Kırmızı etle ne alakası var?
YUNUS KILIÇ (Devamla) - Yani, bizim
ihtiyacımız olan yem üretiminin yaklaşık yüzde 75ini
karşılayacak hâle geldi. Amacımız, ülkemizde, 2023
vizyonumuz bu
MUHARREM VARLI (Adana) Sizin
vizyonunuz kararmış, kararmış!
YUNUS KILIÇ (Devamla) - Amacımız, ülkemizde sulanabilir,
ekonomik olarak sulanabilir tarım arazilerimizin tamamını
sulamak, üretebileceğimiz kadar, en az 50 milyon ton, 15 milyona
çıkarmayı düşündüğümüz kendi hayvan
sayımızın tamamını besleyecek kadar olan 50 milyon ton
kaba yemi, üretimimizin tamamını, kendi ülkemiz içerisinden karşılamak
ve ondan sonra bunu entansif hayvancılığa dönüştürerek
ihtiyacımız olan, en az, medeni ülkelerde olduğu kadar, 20
kiloya yakın seviyelerde kırmızı et tüketimini kişi
başı olarak ülkemiz insanına sağlamak. Amacımız
budur, 2023 vizyonumuz budur.
Bakın, sizin döneminizdeyken köylü
nüfusunun millî gelirden aldığı pay, kişi başı,
sadece bin dolardı arkadaşlar. Bakın, bunlar artık
Afganistan, Tacikistan seviyeleri. Şu anda AK PARTİ sayesinde bu
rakam 3.500-3.600 doların üzerine çıktı
MUHARREM VARLI (Adana) Kim
alıyor, kim?
YUNUS KILIÇ (Devamla) -
ve bizim hedefimiz, vizyonumuz şudur:
Bu ülkenin bu, Sayın Başbakanımızın da
talimatıdır, arzusudur, isteğidir- batısında ne varsa,
doğusunda da, kuzeyinde de, güneyinde de o olacak. Benim köylüm de bu
ülkede millî gelirden payına düşeni alacak.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) Demirelden
kopya çekmeyi bırak!
YUNUS KILIÇ (Devamla) - 2023
vizyonumuz, köylümüzün millî gelir seviyesini 10 bin dolarlar seviyesine
çıkarmaktır. Bakın, şu anda ülkenin seviyesi budur. Biz
köylü nüfusunun
Dünyanın her tarafında olduğu gibi, kırsal
kesim
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Düşürmeye çalışıyorsunuz!
YUNUS KILIÇ (Devamla) -
ekonomik
gelişmelerden en az pay alan kesimdir. Bizim iddiamız, köylümüzün de
10 bin dolar gelir seviyesine ulaştırılmasıdır.
Süt verimine
baktığınız zaman, 8,5 milyon tondan
aldığımız süt üretimini 13,5 milyon tona
çıkardık. Süt üreticimizin dalgalanmalardan etkilenmemesi için, gelir
kaybına uğramaması için, işletmelerini kapatmamaları
için, bakın çok güzel bir proje başlattık, Okul Sütü Projesi
başlattık.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Bozuk süt o, bozuk,
bozuk!
ALİ ÖZ (Mersin) Okul sütü değil, bozuk süt!
YUNUS KILIÇ (Devamla) Ben Tarım
Bakanlığına, Millî Eğitim Bakanlığına,
Sayın Başbakanımıza çok teşekkür ediyorum. Hatta
mümkünse bunun yaşlı sütü, asker sütü, yurt sütü şeklinde
de devam ettirilmesi, çiftçimizin desteklenmesi açısından son derece
önemli bir projedir.
Fakat saygıdeğer milletvekilleri, biliyorsunuz,
bundan da, hiç rahatsız olunmaması gereken bu güzel olaydan en büyük
sesler, en büyük sıkıntılar Meclisten geldi.
Güneydoğudan beni arayan bir yaşlı
amcamız bana aynen şöyle söyledi: Arkadaşlar, çok güzel bir
proje yapıldı. dedi, benim de bu konuyla alakamı bildiği
için olsa gerek. Kim bununla alakalı çıkıp olumsuz şekilde
bağırıyorsa... Bakın: Kim bununla alakalı olumsuz
propaganda yapıyorsa bizim çoluğumuzun çocuğumuzun
rızkına göz dikenler onlardır. dedi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bizim derdimiz üreticiyi desteklemek; inşallah, bu
vizyonumuzun gereği olarak yem bitkisini üretebilirsek
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Hangi üreticiyi
destekliyorsunuz? Afrikadaki Angus üreticilerini mi?
YUNUS KILIÇ (Devamla) Bakın, ziraat fakültesi
hocaları var, bunun altına imza atanlardan bir tanesi.
Arkadaşlar, Türkiyede ot meselesi halledilmeden et meselesinin
halledilmesi mümkün değildir. Meselemiz şu anda
hayvancılığın gıda güvenliğini temin etmek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YUNUS KILIÇ (Devamla) Bakın,
hayvancılıkta gıda güvenliğini ilk defa bu Mecliste biz
dile getirdik. Hayvancılığımız iyi yoldadır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ayı
da siz keşfettiniz zaten!
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan
BAŞKAN Muhteremler,
azıcık susarsanız Sayın Şandırı
dinleyeceğim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, Sayın Hatip, hem konuşan Sayın
Milletvekilimizi ilzam edecek hem de Grubumuzu ilzam edecek, geçmiş
dönemleri de suçlayan beyanlarda bulundu.
BAŞKAN Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Kars Milletvekili Yunus Kılıçın MHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Değerli arkadaşlar, öncelikle, Sayın Hocanın, talihsizlik
Tabii, yani buraya çıkıp da geçmişi suçlayarak, konuşan
milletvekilini Meclisin gündemini doldurmakla suçlayarak konuşma
yapılmaz Hocam; doğru değil, o zaman birileri kalkar size cevap
verir.
Değerli arkadaşlar, biz
milletin gündemini burada konuşuyoruz, iktidarın gündemi başka
olabilir ama milletin gündemini de konuşmak lazım. Sayın Hocam,
sizi Karslılar da dinliyor. Ben de gittim Karsa, o çayırlıklar
bomboş. Biraz vatandaşın yüzüne bakacaksınız ama vatandaşı
ikna edebilirsin de Allahı ikna etmek, ona anlatabilmek mümkün
değil; onu ikna edemezsin. Kars insanı perişan,
hayvancılık ölmüş.
Şimdi, ben kendi bölgemden size
söyleyeyim. Değerli arkadaşlar, Mersinde
SONER AKSOY (Kütahya) Burada 14 lira,
14.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
Sayın Aksoy, gene görevinizi yapıyorsunuz laf atarak.
Şimdi, ben size şunu
söyleyeyim: Yüreğiniz yetiyorsa çıkın çiftçinin arasına
gidin, gelin güneye: Sebzecilik perişan, meyvecilik perişan,
hayvancılık perişan. Ve bir şey hatırlatayım size
beyler: On yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, hangi mazerete
sığınıyorsunuz? Madem bu kadar iyisiniz niye et ithal
ediyorsunuz? Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu millet, yabancının
ürettiği koyunla kurbanlarını kesti. Bu size tarihte ve bugün de
yeterince bir utanç meselesidir. Kurbanlık ilk defa sizin döneminizde
ithal edildi. Kalkıp burada MHPyi, geçmişi suçlayarak, bizi
suçlayarak bu milleti aldatmanız artık mümkün değil Yunus Hoca.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Gidip
Karslılara anlatın.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hocam
vekil olmadan önce sizin gibi konuşuyordu ama ne çare ki vekil şimdi,
ne yapsın?
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- MHP Grubunun, 20/10/2012 tarihinde ülkemizdeki
tarım ve hayvancılıkla uğraşan üreticilerin içinde
bulunduğu sorunların araştırılarak çiftçimizin üretim
sıkıntılarının giderilmesi, üretilen ürünlerin
değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerinin
araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması
amacıyla vermiş olduğu Meclis araştırması
önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu önerisi lehinde Bursa Milletvekili Sayın İlhan Demiröz.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
İLHAN DEMİRÖZ (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Parlamentoda
yıl dönümünü kutlayan ilk milletvekili olarak benimle beraber
savcılığa müracaat eden, il seçim kurulundan, Yüksek Seçim
Kurulundan onay alan ama aramızda olmayan Sayın Balbaya ve
Sayın Haberala selam göndererek sözlerime başlamak istiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
Sayın Hocamı dinledim, dinlerken Acaba ben başka bir ülkede mi
yaşıyorum, beraber çalıştığımız
Tarım Komisyonu üyesi arkadaşım değil mi? diye
düşünmek mecburiyetinde kaldım. Sizler öğretim üyesisiniz,
bizim, burada bütün muhalefet partilerinin ortaya koyduğu rakamların
hepsi yine Tarım Bakanlığının, Türkiye İstatistik
Kurumunun rakamlarıdır. Şunun altını açık ve net
olarak çizerek söylemek istiyorum: Hiçbir dönemde tarım, devlet eliyle bu
şekilde çökertilmemişti, ilk defa sizin iktidarınız
döneminde tarım, devlet eliyle çökertilmiştir. Nasıl
çökertildiğini hemen tek tek sırayla beraber söyleyelim.
Değerli arkadaşlar,
Ankaranın yüzölçümü kadar, 2,5 milyon hektarlık tarım
alanından bu çiftçilerimiz uzaklaşmıştır. Yine, 2
milyona yakın yurttaşımız çiftçiliği bırakarak
terk etmiştir. Hangi zamanda yapmıştır? Bu dönemde
yapmıştır. Hâlbuki istihdama yüzde 25, yurt içi hasılaya da
yüzde 9 katkı veren bir sektördür burası, doyuran ve barındıran
bir sektördür.
Sayın Hocam büyümeyle ilgili
rakamlar söylüyor ama bunu söylerken şunu da söylemesi lazım:
Gayrisafi yurt içi hasıladaki oranın altında
kalmıştır maalesef tarımdaki büyüme. Sizin döneminizdeki
toplam ortalama büyüme yüzde 1,7dir. Hâlbuki ekonomik olarak ortaya
koyduğunuz rakamlar yüzde 4,8 civarındadır.
Hayvancılıkla ilgili
rakamların arttığını ifade ediyorsunuz. O zaman ben
şunu sormak durumundayım: 2010 yılında ithal hayvanlara
izin verdiniz ve hayvan ithal etmeye başladınız. 1 milyon 600
bin koyun ithal ettiniz, 600 bin sığır ithal ettiniz, 157 bin
ton karkas et ithal ettiniz değerli arkadaşlar. O zaman yani
bunları söylerken
Zaten sağ olsun Tarım Bakanı hiç ortada
yok. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanını, ben,
şahsen komisyonda da görmüyorum, Mecliste de görmüyorum; hangi konularla
veya nerede, ne iş yaptığını da bildiğim yok.
Çiftçinin bu kadar sıkıntısı var, buğdaycı
perişan, eken zeytini perişan, meyvesi perişan,
kayısısı perişan; bir tane ürün söyleyin.
Değerli arkadaşım,
buraya çıkarak, burada, yüce Meclisin huzurunda bazı ifadeleri
kullanırken dikkatli ve ona göre kullanmamız gerektiğini ifade
etmek istiyorum.
Hemen şunu da söyleyeyim -evet,
bunları söylüyorsunuz- Tarım Kanununu çıkardınız 2006
yılında. Dediniz ki kanunda: Gayrisafi yurt içi hasılanın
yüzde 1inden az olmamak üzere çiftçiye destek vereceğiz. 2007
yılından 2011 yılına kadar, siz, çiftçiye 20 milyar
civarında borçlusunuz. Bu borcunuzu ödemeniz gerekir ama hiçbir zaman
Sayın Bakan bu konularla uğraşmıyor. Destek veriyoruz.
dediniz. Mesela hemen söyleyebilirsiniz Hayvancılığa da destek
verdik. diye. Arkadaşlar, ithal ettiğiniz hayvanlara
verdiğiniz, ödediğiniz para 2 milyar dolar ama destek olarak
verdiğiniz miktar 1,7 milyar dolar; bu, sizin rakamlarınız. Ben,
bu rakamları, Tarım Bakanlığının ve Türkiye
İstatistik Kurumunun rakamlarına göre ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
tarıma destek verilmediğini bir de şu konuyla açıklayarak
ondan sonra bölgemizle ilgili konulara gelmek istiyorum. Her konuda tarıma
destek veriyoruz diyorsunuz ama ben şöyle iddia ediyorum: Bu Hükûmet
tarıma destek vermiyor, tarıma destek olarak verdiğini, bu
taraftan verdiğini diğer taraftan alıyor. Nasıl
aldığını şöyle söyleyelim: Bugün mazot 4 lira. Mazotun
rafineriden çıkışı ve petrol istasyonlarında,
tabancalarda olan bütün fiyatlar dâhil, 1,5 lira. 2,5 lira KDV ve ÖTV.
Arkadaşlar, Yunus Bey, tarımcıların
kullandığı mazot miktarı 3,5 milyar litre. Siz bu rakamla
çarptığınız zaman 9 milyar eder. Hâlbuki 2011de bütçeye
koyduğunuz tarıma destek 7 milyar. Yani bu taraftan 7 milyar verirken,
mazottan KDV ve ÖTVyle bunları maalesef alıyorsunuz arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, tarımcıların sorunu,
sıkıntıları had safhada. Benim bölgem Bursa. Karacabeyde,
Kemalpaşada istediğiniz çiftçiye şu anda açın
sıkıntılarını sorun. Hepsinin icra takiplerinde,
hepsinin sıkıntılar içerisinde olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Ayrıca
bir konuya daha gelmek istiyorum. Tarım Bakanlığının
ne iş yaptığını da henüz öğrenmiş
değilim. Nedeni derseniz, -burada değerli Bursalı milletvekili
arkadaşlarım da var, onları da bu konunun içine çekmek
anlamında söylüyorum- Yenişehirde 18 Mayıs Cuma günü 13 köyde
dolu yağdı. Bu köylerin isimleri bizde var, isteyen arkadaşlara
veririz. Yüzde 85in üzerinde zarar var. Bunu biz tespit etmedik, bu
zararı tarım il müdürlüğü tespit etti.
İstekleri
şu; diyorlar ki: Bizim sadece ve sadece Ziraat Bankası, Halk Bankası,
Tarım Kredi borçlarımızın faizleri, devlet tarafından
ödenerek ertelensin.
Yine
aynı durum İnegölde var arkadaşlar. 7 Haziran Perşembe
günü Edebey, Cerrah, Çeltikçi, Yenicede 10 bin dönümün üzerindeki meyve
bahçelerinde yüzde 85 zarar var. Ben bu köyleri gezdim. Ben bu köylerin de
hepsini tek tek gördüğüm için buradan bunları ifade ediyorum ama
gelin, görün ki bizim bu kadar ifadelerimize rağmen, Tarım
Bakanının, bu konuya, Bursaya hiç bakmayacağını
Buradaki
kredilerin faizlerinin ödenmeyeceğini, ertelenmeyeceğini bu yüce
Meclisin huzurunda söylüyorum. İnanın ki yanılırsam
çıkar Sayın Bakana da teşekkür ederim. Yeter ki Yenişehirli
ve İnegöllü çiftçilerimizin bu sıkıntısını
alsın.
Bununla
ilgili örneği yaşadığım için söylüyorum
arkadaşlar. Kasım 2011de zeytinlerde, gece gündüz ısı
farkından dolayı yüzde 85 kalite farkı ortaya çıktı ve
kilo kaybı oldu. Biz tarımda siyaset gözetmeksizin tüm Bursalı
milletvekili arkadaşlarımızla, ziraat odalarıyla defaatle
toplanmamıza rağmen, defaatle Bakanla görüşmemize rağmen,
zeytin üreticisine maalesef Tarım Bakanı hiç sıcak bakmadı,
hiçbir konuda yardımcı olmadı. Burada, bunu söylerken
komisyondaki arkadaşlarımı tenzih ediyorum. Tarım Komisyonu
Başkanı olmak üzere diğer arkadaşlarımız elinden
gelen çabaları gösterdiler ama
Aması şu: Sayın
Tarım Bakanının çiftçiye bakışı bu şekilde.
Tarımın çökmesi lazım, bizim ithal ederek gerekli ortamları
sağlamamız lazım. Neden? Sizin döneminizde 20 milyon ton
buğday ithal ettik, 6 milyar TL döviz ödedik. Biz bu alanları
boşaltmasaydık, biz bunları yapamaz mıydık, biz
bunları ödeyemez miydik?
Son bir konu da yine Bursadan,
arkadaşlarımın, milletvekillerimin de dikkatini çekmek üzere:
Orhaneli Başköy köyümüz var. Burada mermer ocakları var ve
sularının İl Özel İdaresi tarafından, içilmez
olduğu tespit edilmiş. Lütfen arkadaşlar, bu konuda
yardımcı olun. Henüz hiçbir işlem yapılmıyor, oradaki
mermer ocakları, Başköyde, Kabulbabada aynı şekilde devam
ediyor. Bu konuda gerekenlerin yapılması gerektiğini söylüyorum.
Ve son olarak da,
İstanbul-Orhangazi-Gemlik otoyoluna Ben çevreciyim. diyen, çevreyi seven
tüm arkadaşlarımızı davet ediyorum, 36 bin adet zeytinin
nasıl kesildiğini, lütfen, gelin hep beraber görelim.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Demiröz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde son söz, Bolu Milletvekili Sayın Ali Ercoşkuna
aittir.
Buyurun Sayın Ercoşkun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ERCOŞKUN (Bolu)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; MHP Grubu önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum.
Sizleri, Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii,
2002 yılında nüfusumuzun yüzde 35i civarında çalışan
sayısına sahip olan tarım sektörü şu anda yüzde 25ine
hitap ediyor. Dolayısıyla yüzde 25 nüfusa hitap eden bir sektörde
dertlerin, sıkıntıların olmamasını iddia etmek
mümkün değil. Tarım alanında da doğal olarak bu
sıkıntıları bazı noktalarda yaşıyoruz ama
geldiğimiz noktayı da tespit etmek lazım. Yani gene,
geçmişteki bütün hükûmetlerin, cumhuriyetin kurulduğu andan bu yana
gelen bütün hükûmetlerin yapmış olduğu hizmetleri inkâr etmemiz
mümkün değil, taş üstüne taş koyanın, muhakkak,
karşılığını aldığını
söyleyebiliriz ama bir de tespit yapmak lazım yani 2002de neydi, şu
anda ne? diye başarıyı ortaya koymak için.
2002de OECD raporlarına göre
dünyada 11inci sıradaydık tarım üretimine göre ve 23 milyar
dolar bir hasıla elde ediyorduk, şu anda ise 7nci
sıradayız 2011 rakamlarına göre ve 62 milyar dolar hasıla
elde ediyoruz. Alan aynı alan, tarımsal alan aynı alan,
çalışan sayısında yüzde 10luk bir düşüş var ama
hasılamız yaklaşık 3 kat artmış durumda. Bunu
Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatı bir
başarı öyküsü olarak da raporlarında düzeltiyor. Desteklemeler,
faiz uygulamaları, krediler
Yüzde 69lardan yüzde 5lere düşen faiz
uygulamaları, kredilerde yüzde 62 olan ödenme oranı şu an yüzde
98,8lere çıkmış durumda; dolayısıyla, bu
gelişmeleri de inkâr etmek mümkün değil.
Kaldı ki, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde tarım alanındaki ilk kanun bildiğiniz gibi 2006
yılında çıktı ve 2006 yılından bu yana kadar da
on dört tane tarımla ilgili veya sektörle alakalı kanun bu Genel
Kuruldan, bu salondan, bu Meclisten geçti.
Hollanda -hep bizim çocukluğumuzda
tarımsal anlamda örnek gösterilen bir ülke- 12 milyar dolar hasıla
elde ederken, biraz önce de dediğim gibi, Türkiye'miz şu anda 62
milyar dolarlık hasılaya ulaşmış durumda.
Buğday ithalatından bahsetti Değerli
Milletvekili ama ihracattan bahsetmedi. İthalat yaparken
karşılığında yapmış olduğumuz
buğday ihracatını da söylemek lazım. Sadece 2010
yılında 2,6 milyon ton ithalat yaparken,
karşılığında 4,7 milyon ton buğdayı da ihraç
ettik. Bu rakamları düzeltmek mümkün.
Sayın Şandır Cumhuriyet
tarihinde ilk defa ithalat yapıldı. dedi ama ilk ithalat 1925
yılında oldu, hayvan ithalatı.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Kurbanlık, hayvan değil, Kurbanlık ithal
edildi. dedi, hayvan değil.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) -
Aynı şekilde 1935te oldu, 1986-96 arasında 1 milyon 432 bin
kasaplık hayvan ithal edildi.
ALİM IŞIK (Kütahya) Hayvan
değil, kurbanlık, kurbanlık.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla)
91-95 arasında SHP döneminde damızlık hayvan ithalatları
oldu.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Amuda
kalkıp yürüyorsun herhâlde, lafı başka yerden anlıyorsun.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla)
Bunları da göz ardı etmemek lazım.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Canlı hayvan değil, kurbanlık. Bu millet ilk defa sayenizde
kurbanlık Angus da kesti.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bütün bunlar sektörde yaşanan
sıkıntıları -gübre fiyatlarında olsun, diğer
sıkıntıları- tabii ki örtmüyor. Bunları gidermek de toplam
başarıdan geçiyor, ülkenin elde ettiği başarılardan
geçiyor.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Yanlış bilgilendiriyor Sayın Başkan, canlı hayvan
değil, Kurbanlık ilk defa ithal edilmiştir. dedi.
ALİ ERCOŞKUN (Devamla)
Dolayısıyla, tarım alanındaki, Hükûmetin
çalışmaları, bu başarılı
çalışmaları önümüzdeki günlerde de devam edecektir. Şu anda
bildiğiniz gibi haziran sonuna yetiştirmemiz gereken gündemimizde çok
önemli kanunlar var. Ben, bu vesileyle, bu kanunların bir an önce
çıkmasının daha önemli olduğunu düşünerek önerinin
aleyhinde olduğumuzu belirtir, sizleri ve Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Ercoşkun.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar
yetersayısı arayacağım.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
3.- CHP
Grubunun, 18/1/2012 tarihinde Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret
Akova ve arkadaşlarının uzun tutukluluk sürelerinin cezai
yaptırıma dönüşüp dönüşmediğinin incelenmesi ve adil
yargılanma sürecinin işleyip işlemediğinin tespit edilmesi amacıyla vermiş olduğu
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12/6/2012 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun, 12/06/2012
Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İçtüzüğün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Emine Ülker Tarhan
Ankara
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Balıkesir Milletvekili Ayşe
Nedret Akova ve arkadaşları tarafından, 18/01/2012 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına "Uzun
tutukluluk sürelerinin cezai yaptırıma dönüşüp
dönüşmediğinin incelenmesi ve adil yargılanma sürecinin
işleyip işlemediğinin tespit edilmesi" amacıyla
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (210 sıra nolu)
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 12/06/2012 Salı günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisinin lehinde ilk söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Nedret
Akovaya aittir.
Buyurun Sayın Akova. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYŞE NEDRET AKOVA (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, demokrasimizin
tutuklu olmasının üzerinden bir yıl geçmiş oluyor.
Milletvekillerimiz bir senedir tutuklu, milletin iradesi bir senedir tutuklu.
Milletvekillerimizin hâlen tutuklu olmaları, demokratik hukuk devletinde
kabul edilmez bir durumdur. Bu, ülkemiz gerçekten demokrasiyle yönetilseydi
asla yaşanacak bir durum olmazdı. Tutuklu vekillerin durumuyla ilgili
yetkililerin Bu durum yanlıştır, düzeltilmesi gerekir. diye
yaptıkları açıklamalar timsah gözyaşlarıdır.
Eğer gerçekten bir çözüm isteseler, nasıl MİT
Müsteşarını soruşturmadan kaçırmak için bir günde
yasal düzenleme yapıldıysa, demokrasinin tutukluluğunun
engellenmesi için de aynı şey bir günde yapılabilir.
Demokrasi ve hukukun üstünlüğünün
egemen olduğu, herkese eşit fırsatların sunulduğu bir
Türkiye özlemimize rağmen, yargının bağımlı,
hukukun taraflı olduğu hususunda çok ciddi sorunlar yaşamaktayız.
Deniz Feneri davasından üç
aydır tutuklu bulunan sanıkların, uzun tutukluluk sürelerinin
cezaya dönüşmesi gerekçesiyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakılma kararı, çok daha uzun süredir tutuklu bulunan
sanıklara uygulanmamaktadır. Yargıda yaşanan çifte
standardı anlamak ve içimize sindirmek mümkün değildir. Bu çifte
standart, yargının bağımlı ve taraflı
olduğunu, uzun tutukluluk süreleriyle, sonuçta serbest kalacak
sanıklara hukuk dışı ceza uygulaması
gerçekleştirildiğini göstermektedir. Kamuoyu vicdanı da bu
konuda ciddi yara almaktadır.
Milletvekillerimiz, aydınlarımız,
gazetecilerimiz, akademisyenlerimiz, polislerimiz ve askerlerimizin
özgürlükleri, muğlak suçlamalar ile yeterli delil olmaksızın
ellerinden alınmaktadır. Üstelik, delil toplandı ve delilleri
sanıkların karartabileceği ifadesiyle sanıkların
tutuksuz yargılanmalarına izin verilmemektedir. Yeterli delil
toplanmadan sanıkların tutuklu yargılanmasına nasıl
karar verildiği ise anlaşılamamaktadır. Delillerin
yeterliliğine göre sanıkların tutuklanıp
tutuklanmayacaklarına karar verilmesi gerekirken sanıkların
suçları belirtilmeden, savunmaları dahi alınmadan
tutuklanmaları, sanıkların lehine olan delillerin iddianamede
yer almaması ve tutukluluk hâllerinin devamı yönünde sürekli karar
alınması, bireylerin Anayasa ve yasalarca korunan adil
yargılanma hakkını ortadan kaldırmaktadır.
Sanıkların tutukluluk hâlinin
devamı veya salıverilmesi, yargı mensubunun objektif takdirine
bağlıdır. Sanıkların neden tutuklu
olduklarının, dosyadaki maddi delillerle birlikte, vicdanların
da kabul edeceği şekilde izah edilmesi gereklidir. Mutlaka
tutukluluğun devamı, tahliyenin reddi kararlarının da
gerekçeli olması ve gerekçenin de açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Yargı mensubunun objektif
kriterlere göre değil de subjektif kriterlere göre takdir yetkisini
kullanması, adil yargılanma hakkıyla
bağdaşmamaktadır. Üstelik tutukluluk kararı veren
yargı mensuplarının daha üst görevlere getirilmesi,
tutukluluğu sona erdiren yargı mensuplarının da tenzili
rütbeyle cezalandırılması yargının
siyasallaştığı inancını doğrular nitelikte
çok olumsuz gelişmelerdir.
Kıymetli milletvekilleri, kanuna
açıkça aykırı olmasına rağmen özel hayatın
gizliliğini ihlal edecek şekilde iddianamelerin
hazırlanması, sanıkların aylarca, yıllarca tutuklu
kalmasına yol açan hataların sehven denilerek geçiştirilmesi
ve sorumlular hakkında bugüne kadar herhangi bir işlem
yapılmaması, belirli davalarda savcılar hakkında
yapılan şikâyetlerin hemen işleme konulması ancak belirli
davalarda yapılan şikâyetler için ise hiçbir işlem
yapılmaması, soruşturmaların gizliliğine rağmen,
savcılık soruşturmalarında sanık ve avukatlardan belge
ve bilgi gizlenmesine rağmen bu konuların belirli medya
gruplarında yayınlanması, Adli Tıp ve TÜBİTAKta
bilirkişi heyetlerine yapılan müdahaleler, adil yargılanma
sürecinin işlemediğini göstermektedir.
Önleyici bir koruma tedbiri olan
tutuklama kararının uzun tutukluluk süreleriyle ceza
yaptırımına dönüştüğü de görülmektedir. Bireylerin en
temel haklarından olan adil yargılanma hakları açıkça ihlal
edilmektedir. Kamuoyunu ilgilendiren önemli davalarda gözlemlenen uzun
tutukluluk süreleri, yargının siyasallaştığı ve
adil yargılanma sürecinin işlemediği hususunda akıllarda
soru işareti yaratmakta ve toplumun devlete inancını,
yargıya inancını da sarsmaktadır.
Yargı sistemine güven ve kişinin
haklarının korunacağı inancı toplumların kaos
ortamına sürüklenmesini engeller. Bu bağlamda, uzun tutukluluk
sürelerinin cezai yaptırıma dönüşecek şekilde
kullanılması toplumun -açık söylüyorum- yargıya olan
güvenini de zedelemektedir. Eğer kişiler adil ve tarafsız
yargılanmanın önemini ancak başlarına bir şey
geldiği zaman hatırlıyorsa, hukukun genelliği,
sürekliliği, nesnelliği ilkelerinin işlemediğini
göstermektedir.
Milletvekili olarak 8 kişinin
tutukluluğunun bugün 1inci yıl dönümüdür. Bu durum, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin tarihinde çok önemli bir kara lekedir. Milletin sesi Mecliste
yoktur sevgili milletvekilleri, değerli milletvekilleri. Demokrasimiz
üzerindeki bu ayıbın temizlenmesi için
çalışılması gerekirken bu sorun görmezlikten gelinmektedir.
Tutuklu milletvekillerimizin tutukluluğunun sona erdirilmesi ve Mecliste
göreve başlamaları için bütün tarafların hiç şüpheye
düşmeden anlaşması ve çaba göstermesi gerekliliktir.
Demokrasimizin var olabilmesi için bugün tutuklu vekiller hakkında
yaptığımız son konuşma olmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, hepiniz
çok iyi bu fotoğrafı görüyorsunuz. Önce gazeteciler susturularak, tüm
muhalif TV kanallarının yöneticileri bir bir hapsedilip
diğerlerine gözdağı verilerek kendi iktidarlarını
korumaya alanlar, sonra yargı eliyle toplumu terörize ederek sivil toplumu
ve üniversiteleri susturdular. Yeni bir koruma kalkanı yaratıldı.
Kendi yargıları ile iyice güçlendiler. Yasa değişiklikleri
ile kendi bürokrasilerini de koruma altına aldıktan sonra koruma
halkalarını gün gün genişlettiler. Cezaevindeki hastalara rapor
verenleri bile cezaevine atan, hasta odalarında baskın ve aramalar
yapan bir zihniyetin, birilerinin kini susuncaya kadar ve intikamı, Adalet
Bakanlığının yönetimindeki özel yetkili mahkemeler ve infaz
evleri adaletin değil, iftiraların, tuzakların, sahte belgelerin
ve komploların merkezi hâline gelmişken, artık yavaş
yavaş koca bir morga dönmektedir. Bunu da hepimiz maalesef üzülerek
günbegün izlemekteyiz.
Taammüden ölüme neden olan sahte dava
kurgulayıcıları, tutuklayanlar devlet eliyle korumaya
alınmış, tazminattan dahi muaf tutulmuştur. Bu haksız
ve hukuksuz tutuklamaların sona ermesi için daha kaç kişinin ölmesi
ya da isim isim kimlerin ölmesi bekleniyor? Biz bugün belki bilinenleri tekrar
ediyoruz ama bir araya geldiğimiz her yerde, asıl önemli olan bence,
bir kez daha aydınların, gazetecilerin ve halkın temsilcilerinin
hürriyetlerini tehdit eden, demokrasiyi hapseden bu adaletsizliğe isyan
hakkımızı kullanmalıyız. Bize söylemeyi, yazmayı,
düşünmeyi yasaklayan, kendisi gibi düşünmeyen herkesi de iyi hâlli
birer mahkûma dönüştürmeye çalışanları bir kez daha
teşhir etmek için bunu sık sık yapmalıyız.
Bu nedenle, verdiğim soru
önergemin kabulünü diliyorum. Saygılarımla. Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Akova.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde ilk söz Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeriye
aittir.
Buyurun Sayın Yeniçeri. (MHP
sıralarından alkışlar)
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, lehte ve aleyhte
kavramları çok birbirine karışık. Dolayısıyla bir
milletvekili içeride, tutuklu, zindanda bulunan bir partinin herhâlde Çok iyi
oluyor. demeyeceğini herkesin bilmesi gerekiyor ve konuşmamı da
bunun üzerine oturtacağımı herkesin bilmesi lazım.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
Herkes burada değil!
ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla)
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yani sizin oturduğunuz o sıralarda
bulunan 8 tane milletvekili şu anda hapishanededir ve tutukludur. Bitmek
tükenmek bilmeyen duruşmalar, iddialar, ithamlar, bu çerçeve içerisinde
sürdürülen bir tutukluluk hâli âdeta kangrene dönüşmüş
durumdadır. Tutuklu milletvekillerinin bir özelliği var, tamamı
muhalefet partilerine ait milletvekilleridir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Cemil Çiçekin ifadesiyle, tutuklu milletvekilleri
sorunu da giderek bir pehlivan tefrikasına dönüşmüş
bulunmaktadır. Hemen başından söyleyelim ki egemenlik
kayıtsız, şartsız milletindir ve egemenlik
hakkını ve hukukunu bu millet, milletvekilleri
aracılığıyla kullanır. Egemenlik, kayıtlı,
şartlı özel yetkili mahkemelerin değildir; herkesin yerini bu
noktada iyi tayin etmesi lazım, demokrasi derken de demokrasiyi bu temel
üzerine oturtarak düşünmek ve algılamak lazım. Şimdi,
yargı bugün, resmen yasamayı bloke etmiş durumdadır. Bu
kabul edilemez.
Değerli milletvekilleri, bugünkü
tutuklu milletvekilleri hukuki değil toplumsal bir sorun hâline
gelmiştir. İktidar, tutuklu milletvekilleri konusunda demokrasi
adına çok kötü bir sınav vermiştir. Başbakan Erdoğan
ve AKP, tutuklu milletvekilleri konusunu kan davası konusuna
dönüştürmüştür. Başbakanın açıklamalarından
sonra, tutuklu milletvekilleri mahkemenin değil, Adalet ve Kalkınma
Partisinin tutuklu milletvekilleri hâline dönüşmüştür. Bilindiği
gibi, tutuklu milletvekilleriyle ilgili olarak Başbakan Erdoğan
Sorun AKPnin değil. demişti. E, tabii, doğru demişti
çünkü AKPnin olsaydı çoktan çözülür, bir hâl yoluna
bağlanırdı bu iş. O bakımdan da çok doğru bir
şey söyledi, bu sorun muhalefete ait. Muhalefetin kolu kanadı
kırılmalı, eli kolu bağlanmalı, mümkün olduğu
kadar zayıf bir konumda ve durumda tutulmalıdır. Hazır
bahane de var, bu bahanenin üzerinden hareket ederek hadise yürütülmelidir.
Kaldı ki Sayın Başbakan sır küpüm dediği bürokrat
Hakan Fidanı savcının soruşturmasına üç gün kala onun
elinden almış, yasayı buradan geçirmiş ve bu çerçeve
içerisinde de aynı yasa dört saat içerisinde Sayın
Cumhurbaşkanının da onayından geçmiştir. Bu, çok ciddi
bir çelişkiyi gösteriyor. Atanmışlar için bu denli aceleci ve
tavizsiz davrananların seçilmişler için Elimizden bir şey
gelmez. demesi hiç de inandırıcı değildir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek, tutuklu 8 milletvekilinin durumu
için Tribünlere oynamayalım, çözelim. demişti. Başbakan
Yardımcısı Sayın Bozdağ da Vekillerin
tutuklanması diye bir şey değil, tutukluların vekil
seçilmesi gibi bir şey var. demişti. Zannediyorum, bundan beş
sene sonra, on sene sonra, bu sözden utanacaktır, bundan hiç kimsenin
kuşkusu olmasın. Milletvekilinin tutuklu, şu veya bu biçimde
içeride olması savunulamaz, hele hele demokrasi adına savunulamaz.
Bunların tabii, istisnaları olabilir ama şu anda, 1 tane, 2
tane, 3 tane, 5 tane değil, 8 tane milletvekili içeride var,
dolayısıyla, ciddi bir fenomenle karşı
karşıyayız, olağanüstü bir durum vardır, çözümü de
olağanüstü olacaktır. 100 çeşit çözümü var, çözümsüzlüğünü
101 çeşit üretip bunu içeriden çıkarmamak ve bunları hâlâ orada
tutmak, dışarıdan yargılanmalarını
sağlamamak, son derece büyük bir sorumsuzluk örneği olarak,
vefasızlık örneği olarak, şurada yan yana oturmanız gereken
insanların dostluğundan ve insanlığından uzak bir
hâlde bulunmak demektir.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, AKP, kendisini ilgilendiren konularda şahsa özel yasalar
çıkarmaktan hiç çekinmiyor. Söz gelimi, biraz önce de söylediğim
gibi, Hakan Fidana özgü, üç gün içinde bir yasa çıkarabiliyor; ucu AKPye
dokunacak olan Deniz Feneri davasında yapay gerekçeler yaratarak
yargıçları görevden alıyor, aldığı da yetmiyor,
bir de yargılatıyor; Cumhurbaşkanının görev süresiyle
ilgili olarak Anayasayı yasayla değiştirerek şahsa özel
düzenleme geçirtebiliyor; sorun tutuklu milletvekili olunca
değişikliğin farklı ve olumsuz sonuçlarından
bahsedilerek konu kapatılıyor. İçeride tutuklu olan 1 ya da 2
milletvekili değil, biraz önce de dediğim gibi, 8 tane milletvekili
var ve dolayısıyla bu milletvekillerinin içeride tutulmaması
için, bir bürokrata gösterdiğiniz ihtimamı onlardan da esirgememeniz
gerekirdi. Hatta, bugün bir defa daha bir çözüm önerisi getireyim,
algılamayacaksınız ama tarihe kayıt düşmek için
söylüyorum: Bir defaya mahsus bir yasa tasarısı getirirsiniz ve bu meseleyi
çözersiniz, biter gider. Ve dolayısıyla da bunu
yapmayacaksınız, onu çok iyi biliyorum ama hık etseniz de
mık etseniz de, kem etseniz de küm etseniz de o insanlar bir gün o dört
duvar arasından, zindandan çıkacaktır. Ondan sonra onların
yüzüne nasıl bakacaksınız, ben de çok merak ediyorum.
AKPnin, tutuklu milletvekilleri konusunda ilgisiz ve
sorumsuz bir davranış içine girerken kendi
yandaşlarının durumuna çok duyarlı olduğunu da biraz
önce söyledik. Oslo süreciyle ilgili olarak, özel yetkili mahkemenin yürüttüğü
soruşturmayı durdurmak için ne cansiparane mücadele verdiğinize
biz burada şahit olduk. Kendi sorunlarıyla ilgili olduğunda
hukuk, yasa ve Anayasa diye bir şey tanımayanlar, muhalefete
ilişkin hukuki bir sorun ortaya çıktığında işi
mahkemeye havale ediyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin İstanbul Milletvekili kahraman Engin
Alanın Başbakan Erdoğanla kişisel bir sorunu vardır.
Sayın Başbakanın bir toplantıya saatlerce gecikmesinin
sonucunda Engin Alan ayağa kalkmamıştır ve Sayın
Başbakanın önünde diz çökmemiştir ve zindanda tutulma sebebinin
de dolaylı bir biçimde bunun olduğunu Sayın Başbakan kendi
ağzıyla itiraf etmiştir.
Zindanda tuttuğunuz Engin
Alanın size bir de mesajı var, o mesajı buradan okumak
istiyorum: Ben anamdan milletvekili olarak doğmadım. Benim en büyük
gurur kaynağım Türk olmaktır. Onun onurunu
dışarıda da yaşadım, hapiste de yaşıyorum.
Benim için ülkem ve milletimin hayatiyetinden önemli başka bir şey
olamaz, gerisi teferruattır. Bu benim yaşam sebebimdir. Bu
uğurda ödenecek her türlü bedeli de ödemeye hazırım. Bu bedel
ölene kadar Silivride kalmaksa ona da hazırım. Ancak sözümün
arkasındayım. Eğer sonum Silivride olacaksa buradan yatarak
değil, cezaevinin kapısının önünde tabutumun
kapağına tekmeyi vurup ayakta dimdik çıkacağım. Beni
bekleyin.
Hukuk devleti Türkiyede iktidarın
hukukuna dönüşmüş bulunmaktadır. Sorun budur, gerisi de bu
senaryoya uygun bir hikâyenin üretilmesinden ibaret bir süreçtir. AKP istiyor
diye milletvekilleri içeride tutulamayacaktır. Haklı olmanın da
bir zamanı vardır, o zaman gelecektir. Demokrasi er ya da geç
zindanları ve zulmü yenecektir.
Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yeniçeri.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin
lehinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan.
Buyurun Sayın Tan. (BDP
sıralarından alkışlar)
ALTAN TAN (Diyarbakır)- Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; benden önceki arkadaşlarım
da bugün birkaç kez dile getirdiler, bugün 12 Haziran ve 2011den bugüne,
2012/12 Haziran tarihi itibariyle, genel seçimlerden bu yana bir
yılımızı tamamlamış bulunmaktayız. Fakat ne
yazık ki bu Parlamentoda olması gereken 8 milletvekili
arkadaşımız aramızda değil. Bu konuyu bir yıl
boyunca defalarca konuştuk ama maalesef bir yol bulamadık.
İktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Sayın Genel
Başkanı, her ne hikmetse -biraz önce özel sebeplerden de bahsedildi-
bu konuda ısrarlı tutumunu, hatta tutumu bir yana
bırakalım, inadını sürdürmekte devam ediyor. Nasıl çözülecek?
Hak, hukuk, adalet, dünyadaki kriterler, Türkiyedeki teamüller,
geçmişteki uygulamalar, bunların hepsini defalarca dile getirdik
sevgili arkadaşlar. Ancak, her seferinde, Nasrettin Hocanın
tabiriyle ipe un serildi, Yargıya müdahale edilemez. denildi, Mevcut
kanunlara, Anayasaya göre bu iş böyle. denildi, denildi, denildi,
denildi, hâlen de deniliyor.
Sevgili arkadaşlar, bu Meclis, yer
gök oynamasına rağmen, Şike Yasasını, hem de iki
sefer, bu sıralarda oylayarak geçirdi. Yine aynı şekilde,
MİT Müsteşarının sorguya çağrılmasıyla
ilgili bir hadise yaşandı, yine hep beraber gördük, çok kısa bir
zamanda, yine Türkiyedeki teamülleri de zorlayarak, hatta aşarak,
çiğneyerek yine bir kanun çıkarıldı ve aynı
şekilde bu iş de iktidarın kendi istediği doğrultuda
halledildi.
Şunu söylemek istiyorum: Bu
konuşulanların hepsinin bir kıymeti harbiyesi yok, gerekçelerin
bir kıymeti harbiyesi yok. Eğer vicdanlar harekete geçse ve bu sorun
çözülmek istense biz bunu çok kısa bir zamanda, belki bir gecede, iki
gecede çözüp bu arkadaşlarımızı kendi aramıza tekrar
getirebiliriz.
Peki, ne olacak yani nereye kadar
gidecek bu? Bir yandan yeni anayasa çalışmaları var, bir yandan
AKP ile CHPnin görüşmeleri var, bir yandan
üçüncü ve dördüncü yargı paketleri var. Eğer siyaset bir çözüm
arıyorsa, eğer gerçekten samimi olarak bir yumuşama
hedefleniyorsa, ve bu yumuşamadan sonra da tam bir demokratikleşme
hedefleniyorsa işte yine bir meşhur atasözümüz var, o hâlde Bu ne
perhiz, bu ne lahana turşusu? Yani bu işleri düzeltmeye giderken bir
yandan da elimizde âdeta balyozla bir züccaciye dükkânına giren insan
misali her tarafı kırıp dökmenin, tansiyonu bu kadar
yükseltmenin, germenin ne faydası var? Doğrusu, bunu da anlamakta
zorlanıyoruz.
8 arkadaşımızın yanında bir de sevgili
arkadaşımız, kardeşimiz Hatip Diclenin sorunu var.
Değerli arkadaşlar, bu Meclis, maalesef bunu içine sindirebildi,
maalesef. 78 bin oy aldı bu arkadaşımız Diyarbakırda,
bağımsız olarak. Bu 78 bin oy, 78 bin
Diyarbakırlının iradesi nereye gitti, kim bunu çöpe attı,
bu çöpü kim kaldırdı, soran yok ve bundan daha büyük bir siyasi
cinayet işlendi, bu arkadaşımızın milletvekilliği
bir başka kişiye verildi.
Bakınız, Sayın Hatip Diclenin, sevgili
kardeşimizin, arkadaşımızın milletvekili olma
hakkının iptal edilmesi başka bir mesele; doğrudur,
yanlıştır, tartışılır. Hatip Diclenin
milletvekilliği iptal edildi. Bize göre, çok yanlış, asla kabul
edilemez bir şey ama iptal ettiniz.
Peki, iptal ettiğiniz bu milletvekilliğini
nasıl götürüp bir başkasına verdiniz? E, efendim, Seçim Kurulu
bunu bana verdi. Göz göre göre benim cebimden bir şey yere düşüyor,
zorla hatta alınıyor, çalınıyor cebimden ve yine bütün
kamuoyunun önünde çıkarılıp size veriliyor.
Sevgili arkadaşlar, bütün dünya hukuklarına göre,
yerde bile bir şey bulsanız, bizim Sevgili Sırrı Süreyya
Önderin tabiriyle, kaldırıp Bu kimindir? diye sorma mecburiyetiniz
var. Siz de hiçbir şey olmamış gibi, hemen cebellezi, cebe
indirdiniz ve bu konuda da hiçbir rahatsızlık duyulmadı.
Bakın, tekrar söylüyorum:
Sevgili Hatip Diclenin milletvekilliğinin iptal edilmesi ayrı bir
mesele, ama iptal edilen bir şeyi bir başkasına verme kimin
hakkı, kimin yetkisi, bu Meclis bunu bile düzeltememiştir ve hiçbir
şey olmamış gibi bunu içine sindiren bir zat da gelip bu
sıralarda oturmaya devam etmektedir. Hırsızın elini
cebinizde yakalıyorsunuz, tutuyorsunuz, çekiyorsunuz, diyor ki: Bana
nezaketsizlik yaptın, niye hırsız diyorsun? Eli cebinizin
içinde yani o şekilde yakalıyorsunuz. Bunlar söylendiği vakit de
maalesef, bir de, işte hem suçlu hem güçlülüğün getirdiği bir
aymazlıkla, arsızlıkla bir de şikâyetler serdediliyor.
Son hafta içerisinde
yine Türkiyede çözüm, yeni anayasa, diyalog çalışmaları devam
ederken, Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ziyaret
edilirken -dün ve bugün bu ziyaretler gerçekleştirildi Anayasa
Uzlaşma Komisyonu tarafından- bir yandan da tam aynı günlerde
Vanda korkunç bir operasyon meydana getiriliyor. Bundan önce cezaevine giren
Iğdır, Şırnak, Kızıltepe, Silopi, İdil,
Batman, Diyarbakır Kayapınar -yani bu listeyi uzatabiliriz- onlarca
arkadaşımız, yüzlerce arkadaşımız cezaevinde ve
büyük bir deprem ve vurgun yemiş Vanın Belediye Başkanı da
cezaevine konuluyor. Peki, bu gidişat nereye gidecek, ne olacak? Yani
Sayın Başbakan Vanı, Diyarbakırı, Mardini
istiyorum. diyordu; nasıl alacak, ne şekilde alacak; böyle mi
alacak, tankla, topla, gazla, panzerle mi alacak? Bu ülke kimin ülkesi? Bu
şehirler kimin şehri? Sevgili arkadaşlar, tansiyon
düşürülsün diye ümitlerimiz, beklentilerimiz, çabalarımız devam
ederken, sürerken bunlar maalesef, barışın üzerine benzin dökme,
mazot dökme gibi hareketlerdir, hadiselerdir.
46 tıp fakültesi
öğrencisi Ankaranın göbeğinde gözaltına
alınıyor, bunlardan 13 tanesi tutuklanıyor. Şimdi bunları söylerken belki dinlemiyorsunuz
bile, çoğu başka şeylerle ilgileniyor arkadaşların,
dikkat ediyorum. Bu gençlerden birkaç tanesi son sınıfta ve son
imtihanlarına giriyorlardı, bu seneyi kaybettiler, haberiniz var
mı? Dereceyle Hacettepeye giren bir öğrenci terörist olur mu sizin
tabirinizle? 46 tane Kürt tıp fakültesi öğrencisinin bugün
hayatlarıyla oynandı, haberiniz var mı? Bir annenin
gözyaşlarını ve beddualarını Ankara Adliyesinin önünde
keşke işitseydiniz, mazlumun ahı indirir şahı. Bütün
bugünlerin de sonucu nasıl bitecek, ne olacak, bunu da hep beraber
göreceğiz.
AKP-CHP görüşmelerine gelince, bir
Kürt sorunu deniliyor, bir terör sorunu deniliyor. Sevgili arkadaşlar,
bu isimleri doğru düzgün kullanma mecburiyeti vardır ve bugün
Sayın Başbakan çıkıyor diyor ki: MHP görüşmezse,
CHPnin teklifini BDP de reddederse biz de ikimiz yolumuza devam edebiliriz.
Peki, siz BDPye bir çağrıda bulundunuz mu? BDPnin böyle bir reddi
var mı? Ama, BDP bu sıralardan onlarca sefer, yüzlerce sefer
şunu dedi ki: Bu işler müzakereyle olur, konuşmayla olur,
Mecliste olur, burada olur, diyalogla olur, Meclisin içinde ve
dışında hakikatleri araştırma komisyonuyla olur, akil
adamlarla, akil insanlarla olur. Bunları defalarca söyledi ama BDP tabii
ki -bugüne kadar, Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakırdan geçer. dedi
bir Başbakan; bir başkası Bask modelini
tartışalım. dedi, arkasından binlerce faili meçhul geldi;
bir öbürü Kürt realitesini tanıyoruz. dedi, kıyametler koptu, on binlerce
insan öldü ondan sonra- bütün bu süreci dikkatli bir şekilde, temkinli bir
şekilde, sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi
şeklinde takip edecektir, böyle takip ediyor ama onlarca sefer, yüzlerce
sefer deklare etti, her türlü çözümün, müzakerenin, diyaloğun da
tarafıdır, BDPsiz bir çözüm de, BDPnin temsil ettiği Meclis
içinde ve dışındaki çevrelerin müdahil olmadığı
şekilde bir çözüm de asla mümkün değildir, asla
Son olarak da Kürtçe seçmeli dersle
ilgili bir şey söylemek istiyorum. Bu huydan vazgeçmek lazım; mecbur
kaldığın zaman, zorlandığın vakit, mümkün
olduğu kadar Kürtlere az hak ver, bu hakkı elinden geldiği kadar
çok geç ver, çok geç verdiğin bu hakkın içini boşalt, Kürtçe
tabirle
(X), çürüt ve haram et. Buna
da izin vermeyeceğiz.
Saygılarımı sunuyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Tan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisinin aleyhinde son söz Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz
Tunçun.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Uzun tutukluluk süreleriyle ilgili
tartışmalar uzun zamandır kamuoyunu meşgul etmektedir.
Tutuklama, başlı başına bir ceza olmayıp zorunlu hâllerde
başvurulması gerekli istisnai nitelikte bir ön tedbirdir. Kanunumuz
da tutuklamayı istisnai nitelikte başvurulması gerekli bir ön
tedbir olarak düşünmüş, bu nedenle tutuklama yoluna gidilmesi kesin
kriterlere bağlanmıştır. Ceza Muhakemesi Kanunumuzun
102nci maddesine baktığımızda, ağır ceza
mahkemesinde görülen davalarda tutukluluğun üst sınırı iki
yıldır, ağır cezalık olmayanlarda bir yıldır
ama istisna hükümleriyle, bir yıl olan bir buçuk yıla, iki yıl
olan da beş yıla çıkabilmektedir. 250 ve devamı maddeler
devreye girdiğinde ise üst sınır on yıla kadar
çıkabilmektedir. Alt sınırı yedi yıl ve daha yüksek
olan davalarda 2004 yılına kadar bu sınırlama da yoktu.
2004 yılında yapılan değişiklikle birlikte üst
sınır getirilmiş oldu, ilk kez 2004te, bu da AK PARTİ İktidarında
getirildi.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyedeki cezaevlerinde bulunanların tutukluluk ve hükümlülük
oranlarına baktığımızda, 2000 yılında
tutuklu ve hükümlü sayısı hemen hemen birbirine eşitti. 2001 yılında
tutuklu sayısı hükümlü sayısını geçmiştir. 2006
yılında cezaevinde bulunanların yüzde 37,5u hükümlü, kalan
yüzde 62,5u tutuklu ve hükmen tutukludur. Bugün gelinen noktaya
baktığımızda, yargının
hızlandırılmasıyla ilgili alınan tedbirler sayesinde
tutuklu sayısı hükümlü sayısının altına
düşmüştür. Bugün cezaevinde bulunanların yüzde 28i tutuklu,
yüzde 72si hükümlüdür. Son yıllardaki pozitif gelişmeye
baktığımızda, cezaevlerindeki tutuklu oranları listesinde
Türkiye yüzde 28,1le birçok gelişmiş ülkenin önünde yer almaktadır.
Cezaevlerindeki tutukluluk oranında yüzde 41le İsviçre
başı çekerken, onu sırasıyla yüzde 40,6yla Hollanda, yüzde
37yle Kanada, yüzde 35,8le İsrail, yüzde 35le Belçika, yüzde 34le
Danimarka, yüzde 31,2yle Yunanistan ve yüzde 29,4le Macaristan takip
etmektedir. Dünyadaki tutukluluk oranı en düşük ülke
sıralamasında ise yüzde 15,3le Almanya 1inci sırada yer
almaktadır. Almanyayı sırasıyla İngiltere,
İspanya, ABD, Avustralya, Fransa, İsveç, Norveç ve yüzde 28,1le
Türkiye takip etmektedir. Buna göre Türkiye dünyada tutuklu sayısı en
az olan ülkeler arasında 9uncu sırada yer almaktadır.
Ceza davalarındaki tutuklu
sayısına baktığımızda da Türkiye'de hâlen tutuklu
bulunanların yüzde 75i en fazla bir yıl, yüzde 21i ise en fazla
bir-üç yıl arasında cezaevlerinde yatmaktadır. Yani bir-üç
yıl arasında tutuklu kalanların oranı, tüm
tutukluların yüzde 96sını oluşturmaktadır. 2011 sonu
itibarıyla tutuklu sayısı 36 bin iken, bu sayı cezaevinde
bulunanların yüzde 28ine tekabül etmektedir.
Tüm ceza yargılamalarına
bakıldığında ise, Türkiye'de yıllık ortalama 3
milyon ceza davası işlem görmektedir ve bu dosyalarda 36.417
kişi tutuklu hâlde yargılanmaktadır. Bu verilere göre, tüm ceza
davalarında tutukluluk oranı yüzde 1,28 düzeyindedir.
Görüldüğü üzere, tutuklu
sayısındaki oranlar bakımından gelişmiş ülkelere
göre daha iyi noktadayız. Ülkemizde asıl sorun tutukluluk sürelerinin
uzunluğu değil, bazı davalarda uzun süren yargılama
nedeniyle tutukluluk süresinin de uzamasından kaynaklanmaktadır.
Asıl mesele tutukluluk süreleriyle oynamak değil, yargıyı
hızlandırmaktır. İş yükünün fazla olması
nedeniyle uzun süren davaların zaman aşımı nedeniyle sona
ermesi ve tahliyelere karar verilmesinin -Hizbullah davası örneğinde
olduğu gibi- kamuoyunda nasıl bir infial
uyandırdığını hepimiz gördük. Hûkümetimizin de,
Parlamentomuzun da yapmaya çalıştığı,
yargılamanın hızlandırılmasına yönelik tedbirler
alarak davaları kısa sürede sonuçlandırmak ve
dolayısıyla, tutuklu sürelerini aşağıya çekmektir.
Yargının
hızlandırılmasına yönelik yasal düzenlemelerin
gerçekleştirilmiş olması, Yargıtay ve
Danıştaydaki daire ve üye sayılarının
artırılması, hâkim ve savcı sayısında yüzde 34
oranında artış sağlanması, Adalet personelinin yüzde
78 oranında artması, yeni adalet saraylarının
yapılması ve teknolojinin son imkânlarının
yargının hizmetine verilmesi sayesinde bugün yargı eskiye oranla
daha hızlı işlemekte ve tutuklu sayısı buna paralel
olarak azalmaktadır.
Avrupa Konseyi Adaletin Etkinliği
Komisyonunun yayımladığı rapora göre, hâkim ve savcı
sayısı yönünden Avrupa ülkeleri arasında en çok artış
sağlayan 5inci ülkeyiz. Küresel krize rağmen adalet bütçesinde
kısıntıya gitmeyen birkaç ülkeden biriyiz. Bilgi işlem
donanımı yönünden yüzde
100lük oranı yakalayan 7 ülkeden birisiyiz. Adli yardım için
ayrılan ödenek bakımından 7nci ülkeyiz. İlk derece
mahkemeleri arasında da en çok artış sağlayan 2nci
ülkeyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tutuklu milletvekilleri sorunu sürekli gündemde
tutulmaktadır. Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bahsedilen
milletvekilleri seçilmeden önce tutuklu idiler, milletvekili seçildikten sonra
tutuklanmadılar. Milletvekili seçilmenin tahliye sebebi olması
yönünde bir düzenleme şu anda dünya hukuk literatüründe yok, varsa gösterin.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Başka mazeretiniz yok mu? Başka mazeret bildirin.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Yasamadan,
hatta Hükûmetten milletvekillerinin tahliye edilmesi yönünde bir
çalışma yapması beklenmektedir.
SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU
(Giresun) Sabıkasız belgesini niye verdiniz?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bunun hukuki bir tarafının
olmadığı kanaatindeyim.
ALTAN TAN (Diyarbakır) Ceza
aldılar mı, ceza? Kaç sene kalacaklar daha ceza almadan?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) -
Anayasanın yargı yetkisiyle ilgili 9uncu maddesine ve mahkemelerin
bağımsızlığıyla ilgili 138inci maddesine de
aykırı olduğu kanaatindeyim. O zaman Suç vasfı ne olursa
olsun, dosyadaki delilleri de dikkate almadan milletvekili seçilmek tahliye sebebidir.
şeklindeki bir hükmün mevzuatımıza işlenmesi mümkün
olamayacağına göre, bu tartışmalar da, bu eleştiriler
de yersizdir.
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Dosyalarda delil yok. Ne var? Hikâye var, masal var!
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Bugün,
Ergenekon, Balyoz adıyla bilinen davalarda iki yüzün üzerinde
duruşma gerçekleştirilmiştir. Bu davaların bir bölümü karar
aşamasına gelmiş
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Hani
yargıyı hızlandırmıştınız?
YILMAZ TUNÇ (Devamla)
ancak
sanık avukatlarının duruşmaları protesto etmeleri ve
İstanbul Barosunun da avukat atamaması nedeniyle gecikmeler devam
etmektedir. Yargılama uzun sürdükçe tutukluluk hâlleri de
uzamaktadır. Bu davalarda yargının işleyişine tüm
tarafların yardımcı olması ve bir an önce karar verilmesi,
tutukluluk hâlinin sona ermesi açısından önemlidir.
REFİK ERYILMAZ (Hatay)
Şimdi sorumlular avukatlar oldu!
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Avukatları hapsedin, avukatları! Sorumlular avukatlar oldu değil
mi?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yargının
gerçekleştirdiği soruşturmaları AK PARTİyle,
Hükûmetle ilişkilendirmek, adil yargılanmayı etkilemeye yönelik
beyanlarda bulunmak, yargının yıpratılmasına yönelik açıklamalar
yapmak, kapsam itibarıyla çok geniş ve çok ciddi suçlamalar ihtiva
eden, binlerce sayfa delilden ve yüzlerce sanıktan oluşan bu
davalarda gerçeği ortaya çıkarmaya çalışan yargı
mensuplarımıza da büyük bir haksızlıktır.
ALTAN TAN (Diyarbakır)
Hırsızlık, milletvekillerinden bahsediyorsun! 78 bin oy ne oldu?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Tutukluluk
süreleri üzerinden yapılan tartışmaların, özellikle
kamuoyunda, darbe teşebbüslerinin yargılandığı
davaları eleştirmek için yapıldığını
görmekteyiz. Bu davalarla ilgili eleştiriler yapılırken
davaların kapsamı, suç vasıfları, binlerce sayfadan
oluşan deliller göz ardı edilip yargılamayı yapan
mahkemeler kıyasıya eleştirilmektedir.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Aynı Deniz Feneri, öyle mi? Aynı Deniz Feneri, aynı Deniz
Feneri, öyle mi?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Tutuklu
milletvekilleri ve bazı gazetecilerin Hükûmeti eleştirdiği için
cezaevinde olduklarını söylemek, asıl meseleyi karartmak ve
çarpıtmaktan başka bir şey değildir.
ALTAN TAN (Diyarbakır) MİT
Müsteşarını nasıl kurtardınız?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Hükûmeti
eleştirebilirsiniz, AK PARTİyi de eleştirebilirsiniz buna kimse
müdahale edemez. Eğer siz, Hükûmeti eleştirmenin ötesine geçerek Bu
iş sandıkla falan olmayacak, şiddet lazım, kaos
çıkarılmalı. Bunlar artık normal yoldan gitmez, başka
yolları denemek lazım. Orduyu bu işin içerisine dâhil etmek
lazım. diyorsanız
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Hasta mısınız? Ne biçim laflar ediyorsunuz?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) -
orada özgürlük değil, orada özgürlük ve
demokrasi düşmanlığı vardır
REFİK ERYILMAZ (Hatay) MİT
Yasasında niye yargıya müdahale ettiniz?
YILMAZ TUNÇ (Devamla) -
millî iradeye
tuzak kurmak vardır, ülkemizi kaosa sürükleyerek geçmişte
yaşadığımız karanlık tabloları yine millete
yaşatmanın hazırlığı vardır, işte
yargının el koyduğu da budur. Yargıyı,
savcıları, hâkimleri rahat bırakmak gerekir.
Cumhuriyet Halk Partisi, 2001 yılında
hazırlamış olduğu raporu hatırlamalıdır; bu
raporla büyük ölçüde örtüşen, milletimizin onayıyla değişen
bugünkü yargı yapısının tam tersi bir tutum içerisine
girerek eleştirmekten vazgeçmelidir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesini unutarak,
yargı bağımsızlığı ilkesini unutarak bu
araştırma önergesini vermenin doğru
olmadığını düşünüyorum. Bu duygu ve düşüncelerle
önergenin aleyhinde oy kullanacağımı belirtiyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Karar yeter sayısı
Sayın Başkan.
BAŞKAN Yok, sundum. Sundum kardeşim.
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Sayın
Başkan, sunmadan ayağa kalktı, siz görmediniz.
BAŞKAN Sundum, baktım ben size isteyecek
misiniz diye, ağır ağır şey yaptınız.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatleri ile gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine; Genel Kurulun 12 Haziran 2012 Salı günkü birleşimde sözlü
sorular ve diğer denetim konularının görüşülmemesine; 271,
276 ve 277 sıra sayılı kanun tasarılarının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
12/6/2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 12.06.2012 Salı günü (bugün) yaptığı
toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Ahmet
Aydın
Adıyaman
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 276 ve 277 sıra sayılı kanun
tasarılarının 48 saat geçmeden Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının sırasıyla 3 ve 4 üncü sıralarına, yine
bu kısımda bulunan 271, 98, 255, 129, 134, 245 ve 250 sıra
sayılı kanun tasarılarının ise bu kısmın
sırasıyla 2, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10 uncu sıralarına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
12 Haziran 2012 Salı günkü (bugün)
birleşiminde sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek, gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi ve bu birleşiminde 276 sıra
sayılı kanun tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
13 Haziran
2012 Çarşamba günkü birleşiminde 277 sıra sayılı kanun
tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
14 Haziran
2012 Perşembe günkü birleşiminde 129 sıra sayılı kanun
tasarısına kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
Bu işlerin görüşmelerinin 14
Haziran 2012 Perşembe günkü birleşimde tamamlanamaması hâlinde
Genel Kurulun; haftalık çalışma günlerinin
dışında 15 Haziran 2012 Cuma günü saat 14:00'te toplanması
ve bu birleşimde "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan 129
sıra sayılı kanun tasarısına kadar olan işlerin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
Yukarıda belirtilen
birleşimlerde gece 24:00'de günlük programların tamamlanamaması
hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar;
çalışmalarını
sürdürmesi,
271, 276 ve 277 sıra
sayılı kanun tasarılarının İçtüzüğün 91.
maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olması;
önerilmiştir.
|
271 Sıra Sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf
ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/612) |
|||||
|
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
|||
|
1. BÖLÜM |
1 ila 25 inci maddeler |
25 |
|||
|
2. BÖLÜM |
26 ila 50 nci maddeler |
25 |
|||
|
3. BÖLÜM |
51 ila 71
inci maddeler (Geçici 1
ve 2 nci maddeler dahil) |
23 |
|||
|
TOPLAM
MADDE SAYISI |
73 |
||||
|
|
|
||||
|
276 Sıra Sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısı (1/626) |
|||||
|
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
|||
|
1. BÖLÜM |
1 ila 23 üncü maddeler |
23 |
|||
|
2. BÖLÜM |
24 ila 37 nci maddeler (Çerçeve 35 inci maddenin
birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları ile geçici 1 inci madde dahil) |
17 |
|||
|
TOPLAM
MADDE SAYISI |
40 |
||||
|
|
|
||||
|
277 Sıra Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanun Tasarısı (1/605) |
|
||||
|
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI |
|
||
|
1. BÖLÜM |
1 ila 23 üncü maddeler |
23 |
|
||
|
2. BÖLÜM |
24 ila 40 ıncı
maddeler (Çerçeve
32 nci maddenin a, b ve c bentleri ile Geçici 1-8 inci maddeler dahil) |
27 |
|
||
|
TOPLAM
MADDE SAYISI |
50 |
|
|||
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Kahramanmaraş Milletvekili
Sayın Mahir Ünala aittir.
Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu
olarak bugün talep ettiğimiz Danışma Kurulu önerimizle,
bazı kanun tasarılarını gündemin ön sıralarına
alıyor, Genel Kurulun bugünkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmeyip, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesini talep ediyoruz, çalışma saatlerini ise günlük
programın tamamlanmasına kadar uzatmayı amaçlıyoruz.
Öncelikle yasama yılının
sonuna yaklaşmakta olduğumuz bugünlerde yasama yılı
dolmadan bazı kanun tasarılarının öncelikle
yasalaşmasını arzuluyoruz. Bunlardan biri bugün görüşmeyi
arzuladığımız Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu Tasarısıdır ki, bu
tasarıyla, İstanbulu uluslararası finans merkezi hâline
getirme, yurt içi tasarrufları artırma ve finansman
araçlarını çeşitlendirme hedefleri doğrultusunda bireysel
emeklilik ve sigortacılık sistemine ilişkin
değişikliklere gidilmekte, Hazine Müsteşarlığı
tarafından kira sertifikaları ihracına imkân sağlanmakta ve
ülkemizde bireysel katılım sermayesi sistemi
oluşturulmasına ilişkin esaslar düzenlenmektedir.
Öncelikle yasalaşmasını
arzu ettiğimiz bir başka kanun tasarısı olan Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısını ise Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun 13 Haziran 2012 Çarşamba günkü yani
yarınki birleşiminde görüşmeyi düşünüyoruz. Bu tasarı
ise gerçek ve tüzel kişilerin idarenin işleyişiyle ilgili
şikâyetlerini, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarını incelemek, araştırmak ve idareye
önerilerde bulunmak üzere Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu ile
görev ve çalışma usullerini düzenleyecek önemi haiz bir kanun
tasarısıdır.
Üçüncü olarak,
yasalaşmasını arzuladığımız İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu
Tasarısıdır. Bu tasarıyı da Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunun 14 Haziran 2012 Perşembe günkü birleşiminde
görüşmeyi arzulamaktayız. Bu tasarı ile de çalışma
hayatını yakından etkileyen ekonomik, sosyal ve siyasal
koşullar, uygulamada karşılaşılan sorunlar, koruyucu
ve önleyici hizmetlerden bütün çalışanların yararlanmasını
sağlamak, uygulamaların kalite yönetim sistemi benzeri sürekli
iyileştirme felsefesinin yerleştirilmesiyle daha da
iyileştirilmesi ve Avrupa Birliğiyle Uluslararası
Çalışma Örgütü normlarına uyum sağlama zorunluluğundan
dolayı mevcut İş Kanunundan bağımsız
çalışanların tümünü kapsayan, önleyici ve koruyucu tedbirleri
içeren ve gelişmiş ülke örneklerindeki mevzuat metinleriyle uyumlu
düzenlemelerin hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır.
Yukarıda özetlemeye
çalıştığım kanun tasarılarını bu hafta
yasalaştırmayı amaçlamaktayız. Haftalık
çalışma günlerinde görüşmelerin tamamlanmaması hâlinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun, haftalık çalışma
günlerinin dışında 15 Haziran 2012 Cuma günü de toplanarak bu üç
tasarının görüşmelerinin tamamlanmasını yine
amaçlıyoruz.
Bu hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda yasalaştırmayı düşündüğümüz bu üç
tasarı da madde sayısı itibarıyla çok maddeli
olduğundan, bu tasarıları temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşüyoruz. Bu nedenle, grup önerimize desteklerinizi bekler, hepinize
saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde Şırnak Milletvekili Sayın
Hasip Kaplan.
Buyurun.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Değerli milletvekilleri, Selma Irmak,
Şırnak Milletvekili; Faysal Sarıyıldız,
Şırnak Milletvekili; İbrahim Ayhan, Şanlıurfa
Milletvekili; Kemal Aktaş, Van Milletvekili; Gülser
Yıldırım, Mardin Milletvekili; Hatip Dicle, Diyarbakır
Milletvekili; Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Engin Alan, resmen Yüksek Seçim
Kurulu kararına göre bu Meclisin üyeleridir. Bu Meclisin 550
milletvekilinin 8 üyesidir. Tutukludurlar. Henüz haklarında bir karar
verilmedi. Hem de çok uzun süredir tutukludurlar ve çok uzun süre özel yetkili
mahkemeler tarafından tutuklular, olağanüstü mahkemeler
tarafından tutuklular, siyasi mahkemeler tarafından tutuklular,
hukukun ve adaletin olmadığı mahkemeler tarafından
tutuklular ve tarihte hiçbir zaman aklanmayan olağanüstü yargı tarafından
tutuklular. Özel mahkemeler, özel polisler, özel savcılar, özel yasalar ve
özel yetkili mahkemeler her zaman, her daim düzeni korumuştur!
Bu
özel yetkili mahkemeler, bu Meclisin üzerinde midir arkadaşlar? Özel
yetkili mahkemeler yargıyı temsil edebilir mi? Biraz elinizi
vicdanınıza koyun. Bir senedir bu Meclis 8 milletvekili eksik
toplanıyor, eksik! Farkında mısınız? Yani üç muhalefet
partisinden diye. Ben çoğunluğum, ben çoğunluksam burada
hukukum, ben çoğunluksam kanunum, ben çoğunluksam Allahın
kelamı mıyım diyeceksiniz? Hiç mi sizde vicdan yok,
insanlık yok, hukuk yok? Hiç mi sizde milletin iradesine saygı yok?
Üç tane grup
Meclis Başkanı çağırdı üç tane parti
grubunu, oturduk, konuştuk, kanun teklifinde anlaştık. Hem de
Başbakan Meclis Başkanıyla görüştükten sonra ve üstelik
Meclis Başkanıyla Başbakan görüştükten sonra üç partinin
grup başkan vekillerini çağırdı. Dediler ki:
Anlaşamaz bunlar. Oysaki anlaşılmayacak bir şey yoktu.
Burada bir adaletsizlik vardı, burada bir hukuksuzluk vardı. Üç
seneden fazla tutuklu kalan milletvekilleri vardı burada. Ceza adaletinde
adaletin geri dönüşü olabilir mi? Özgürlüklerde geri dönüşü olabilir
mi? Milletin iradesinin tecelli ettiği 12 Hazirandan bu yana bir senedir,
bu Mecliste milletin oylarından aldıkları yetkiyi kullanamıyorlar.
Bu Meclis Ama bir Hakan Fidan etmiyor 8 milletvekili. diyor. Ya sizin
memurunuz, sizin Fidanınız çok kıymetli, 8 milletvekili bir
Fidan etmiyor, değil mi? Etmiyor, değil mi? Çok kıymetli,
değil mi? Memurunuz çok kıymetli, değil mi? Memurunuz milletin
iradesinin üstünde, değil mi? Çok kıymetli! Şike çok
kıymetli! Görevi kötüye kullanma suçlarının, yüz
kızartıcı suçların hepsinin kanunlarını
çıkardınız birer birer burada; hepsini de sonradan terfi ettirip
bürokraside en üst düzey görevlere getirdiniz, bunların hepsinin
yasalarını çıkardınız. O zaman hukuk vardı, o zaman
adalet vardı. Peki şimdi ne? Gündem getiriyorsunuz, sabaha kadar
çalışma. Sabaha kadar çalışma. Yetmiyor. Önergenizde
gücünüz var ya, AK PARTİ çoğunluk ya, diktasınız ya, her
şeyi yapabilirsiniz ya, bir gün kırk sekiz saattir diye bir kanun
teklifi verin. Varsınız işte, çoğunluğunuz var.
Kırk sekiz saate çıkarın, bitmez bu yasalar, bitmez.
Bakın, Anayasa 83/2 14üncü madde istisnası.
Hukukçu olan, hukuk nosyonu olan sıradan bir insan bile Anayasanın
14üncü maddesinde son fıkra değişikliğinin 2001 yılında
yapıldığını bilir. Bakın, 2001. 14üncü madde son
fıkra: Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında
uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir. 2001
Bugün 2012, on bir senedir
bu kanun çıktı mı Meclisten? Çıkmadı. Çıkmayan
kanuna göre milletvekili tutuklu olabilir mi? Belirlenen suç yok. 83ün ikinci
fıkra istisnası için kanun çıkmamış, çıkmayan
kanuna göre Meclisin üyelerinin 8 tanesi tam bir sene bir gündür içeride
tutuklu. Sonra, çıkacak burada hatipler konuşma yapacak. Ee? Bizden
önce tutukluydu. Sanki bu Mecliste bunun öncesi yaşanmadı.
Bölükbaşı tutuklu değil miydi milletvekili olurken? Sebahat
Tuncel tutuklu değil miydi milletvekili olurken? Birisi yakın
zamandan birisi eski zamandan. Peki, bir sene içinde
Elinizi
vicdanınıza koyun. Elinizi vicdanınıza koyun. Bir senedir
Yargı kararı tamam, tutuklama tamam; peki, idari tasarruf mudur? Yok.
Peki, cezaevi infazı nedir, idari tasarruf değil mi? Evet. 5275
sayılı Yasaya göre Meclis Başkanı Adalet Bakanına 8
milletvekilimi getir
Bakın, İç Tüzüke göre ant içme burada kürsüde
yapılır. Benim, seçilen 8 milletvekilimi izinli olarak iki
günlüğüne buraya istiyorum, gelsin, yemin içsinler. diyebilirdi. Bir
senedir niye demiyor? İçerideki tutuklu milletvekili soru önergesi veremez
miydi, araştırma önergesi veremez miydi? Bakanlıklara yazı
yazamaz mıydı? Tutukluyken, kelepçeliyken bile
iktidarınızı denetleyemez miydi? Siz bir senedir niye
engellediniz bunu? Meclis Başkanı
SONER AKSOY (Kütahya)
Bağırma, bağırma!
HASİP KAPLAN (Devamla) Konuşma
lan!
SONER AKSOY (Kütahya)
Bağırma öyle!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Terbiyesiz herif!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Düzgün konuş!
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) Milletin
iradesine saygısızlık edeceksin
BAŞKAN Sayın Kaplan,
lütfen
Sayın Kaplan lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla)
zaten
senin huyun bu!
SONER AKSOY (Kütahya)
Bağırma, bağırma!
HASİP KAPLAN (Devamla) Bu
milletvekilleri tutuklu kaldığı sürece
SONER AKSOY (Kütahya) Kulaklarım
şişti, bağırma!
BAŞKAN Sayın Aksoy, siz de
lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla) -
bağıracağım da kafana da kakıla kakıla
vuracağım, biliyor musun. Terbiyesizlik etme oradan!
SONER AKSOY (Kütahya) Adam gibi
konuş!
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
Genel Kurula hitap edin.
HASİP KAPLAN (Devamla) Senin
arkadaşların tutukluyken nasıl rahat edebilirsin,
saygısız!
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
Genel Kurula hitap edin.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Saygısız! Senin tutuklu milletvekillerin varken, 8
arkadaşın, sen nasıl böyle terbiyesizlik edip konuşabilirsin?
Utanma!
SONER AKSOY (Kütahya)
Bağırmadan, adam gibi konuş!
İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) Vicdan yok, vicdan sende! Sende vicdan yok!
Vicdansız adam!
HASİP KAPLAN (Devamla) Burada,
bakın, açık söylüyorum: Sizin gibi şikeye, hırsıza,
Hakan Fidana, MİTe yasa çıkarmasını biliyorsunuz ama
milletin iradesine saygılı olmasını bilmiyorsunuz. Bu
milletvekilleri çıkmadığı sürece burada, bu milletvekilleri
tutuklu olduğu sürece burada bu Meclis kilitlenecektir,
kilitleyeceğiz bundan sonra. Ya bu milletvekilleri çıkacak ya bu
milletvekilleri için hukuk işleyecek ya bu milletvekilleri için adalet
işleyecek ya da bu Meclisi kilitleyeceğiz, kilitleyeceğiz
arkadaşlar! Bunu hesabınıza yazın, bunu defterinize
yazın, bunu vicdanınıza yazın, bunu kitabınıza
yazın! Siz her şey değilsiniz, her şey değilsiniz!
Tahammül edeceksiniz. Biz konuştukça haklı olduğumuz için
bağırırız, haklı olduğumuz için
bağırırız, siz de susarsınız. Bunun ötesi yok. 8
milletvekili için ne yapsak azdır burada.
Sizin Başbakanınız, sizin
Başbakan yardımcılarınız milletvekilleri için
kalkıyor ne diyor? Ne diyor? Hukuka müdahale ediyorsunuz
Özel yetkili
mahkemelere sığınıyorsunuz, olağanüstü yargıya
sığınıyorsunuz, adaletsizliğe
sığınıyorsunuz. Yüreğiniz varsa, vicdanınız
varsa, bir parti bir partiyle fikirle yarışır fikir; bir parti
bir partiyle sandıkla yarışır sandık; bir parti bir
partiyle seçimde yarışır seçimde. Siz haksızlık,
hukuksuzluk, adaletsizlik, zorbalık, susturma, tutuklama, operasyonla
siyaset yapıyorsunuz. Bunun neresi ahlaki? Neresi ahlaki bana söyler
misiniz? 8 milletvekili tutukluyken bizim burada oturmamız bizim için
züldür zül. Bir sene sabır yeter!
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) Bir sene
sabrettik yeter! Yeter, yeter, yeter, yeter, yeter! Yeter Allahım ya! Ne
bu iş yani? Vicdan yok mu sizlerde? (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kaplan,
teşekkür ederim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, Meclis kürsüsü sinir krizi geçireceğimiz yer
değil. Eğer fikirse
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Fikirdir.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
fikirlerimizi sükûnetle ifade edebiliriz. Bizim bir milletvekilimiz
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sen git milletvekiline sahip çık önce.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
bu tarzdan rahatsızlık duyduğu için Sesini yükseltme diye
uyardı.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
O hep yapıyor, beş senedir aynı şeyleri yapıyor.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Ama bunun karşılığı Terbiyesiz. demek değildir.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Beş senedir aynı şeyleri yapıyor senin o Vekilin.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Bunun karşılığı Vicdansızlık. demek
değildir. Dolayısıyla Hatibi özür dilemeye davet ediyorum.
Burası sesimizi yükselterek,
bağırarak, burada öfke gösterisi yaparak haklı
olacağımız yer değildir.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Gerektiği zaman haklılık budur işte.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Burada fikirlerimizi, düşüncelerimizi ifade ederiz, biz de onlara
karşı çıkar, bir adap içerisinde konuşuruz. Meclisin bir
teamülü vardır, bir adabı vardır. Her seferinde bardaklara saldırmanın
neresi edeplidir efendim? (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Adap, önce bu sıradaki milletvekillerine saygıdan geçer Sayın
Başkan. Adap, tutuklu milletvekillerine de bağırmayı
alışkanlık yapan iktidar anlayışı değildir.
SONER AKSOY (Kütahya) Otur yerine,
otur!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Adap, milletin iradesine saygıdır. Adap, demokrasi...
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sakin ol, sakin! Sakin sakin konuş!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bir senedir bu hukuksuzluğu sürdürme değildir.
BAŞKAN Şimdi, çok
değerli grup başkan vekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum, sizi de arkaya çay içmeye davet ediyorum.
Kapanma
Saati: 18.24
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisi üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Şimdi, söz sırası,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde konuşmak üzere
Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandırda.
Buyurun Sayın Şandır.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, burada kullanılan
kelimelerin, cümlelerin bu millete, bu sokağa yansımasını
dikkate almak gerekiyor. Fikirlerimizi en sert biçimde ifade edelim ama bu
kürsüye yakışır bir tavır içerisinde ve
yakışır cümlelerle söyleyelim. Ben daha önceki
konuşmaları bir talihsizlik olarak görüyorum, sahipleri
tarafından da düzeltileceğini ümit ediyorum.
Değerli arkadaşlar, her
defasında konuştuğumuz gibi, Hükûmetin gündemini iktidar partisi
grubunun değerli yöneticileri her hafta önümüze getiriyorlar. İstesek
de istemesek de ona bağlı çalışıyoruz. Bu bir usul,
kural, hak, bir şey söylemiyorum ama şunu yadırgıyorum
değerli arkadaşlar: Yani iktidar grubunun bir hak olarak, bir usul
olarak, Hükûmetin önceliklerine göre Meclisin çalışma gündemini
belirlemeye hakkı var ancak muhalefetin de milletin gündemini buraya
getirmek gibi bir hakkı var. Bunu yadırgamamak lazım. Bunu,
böyle, zaman çalmak, Meclisi çalıştırmamak gibi nitelemek
yakışıksız oluyor, doğru olmaz.
Bakın, bugün Meclisimizin Genel
Kurulunun ilk günü. Uzlaşma temin edilemediği için, muhalefet
partileri, buraya, üç tane araştırma önergesinin gündeme
alınması teklifi getirdiler. Biz kendi partimiz olarak, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak tarımın içerisinde bulunduğu durumu yani
çiftçinin, üreticinin sorunlarını konuşalım, dertlerini
konuşalım, Hükûmete duyuralım ve bu zorluklar içerisinde
boğuşan çiftçimize sahip çıkalım amacıyla böyle bir
önerge getirdik ama iktidar partisi grubundan bir sayın milletvekili
çıktı, bizi, Meclisi çalıştırmamakla suçladı; bu
doğru değil.
Ben hepinizin takdirine sunuyorum: Yani
Türk çiftçisi zorda, darda değil mi değerli arkadaşlar?
Rakamlara bakın, bankalardaki kredilerin durumuna bakın. Her
şeyden önce şuna bakın: Yani ülkeyi on yıldır
yönetiyorsunuz ve bugün hâlâ sorunlar konuşuluyorsa, bunu geçmişin
rakamlarıyla mukayese ederek kendinizi tatmin etmeye hakkınız yok.
Sabahleyin beni erkenden -buradan
söylüyorum- Mersinin Mut ilçesinin Göksu beldesinden bir
vatandaşımız aradı, diyor ki: Kırk ton
kayısıyı hale götürdüm, 14 kuruş verdiler. 14 kuruş değerli
arkadaşlar
İnanınız ki o kayısının
üretilmesi için o çiftçi, kilosunda en az belki 50 kuruş, belki 1 lira
masraf yaptı. 14 kuruş
Toplama parasını
karşılamıyor. diyor. Kim veriyor bunu? Meyve suyu üreticisi
fabrikalar.
Çiftçi zor durumda, dişiyle
tırnağıyla ürettiği, çoluk çocuğuyla ürettiği
ürünle karnını doyuramıyor, borcunu ödeyemiyor, bunu
konuşmamız gerekmiyor mu?
Hasat mevsimi başladı bizim
güneyde, daha henüz Ofis piyasaya girmedi. Ben iddia ediyorum, Mersin
Limanında, İskenderun Limanında dışarıdan ithal
edilen buğdaylarla dolu gemiler de var. Çiftçinin ürettiği
buğday para etmiyor. Ofis, piyasaya girmeyince tüccar girmiyor,
almıyor. Gözümüzün önünde Türk tarımı eriyor, üretim eriyor;
artık, üretmiyor vatandaşımız. Nasıl üretsin?
Ürettiği her üründe zarar ediyor. Ne kadar çok ekerse o kadar çok zarar
ediyor. Şimdi bu sorunları burada konuşmamız gerekmiyor mu?
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ve muhalefet partileri olarak bunu
yapıyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin hükmi şahsiyetine söylüyorum: Tutuklu
milletvekilleri meselesi Türkiyeye yakışmıyor. Ne olursa olsun,
milletin iradesini temsil eden insanların bugün demir parmaklıklar
arkasında bir yıldan bu yana kalmaları ve buna Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak, iktidar grubu olarak bir gerekçeyle
Sayın
Yılmaz Tunç burada kapsamlı bir konuşma yaptı ama sonucu
halletmiyor, sonuçta 8 milletvekili demir parmaklıkların
arkasında, Anayasanın 83üncü maddesindeki amir hüküm orada
durmasına rağmen. Yani milletvekilini tutuklayamazsınız,
sorgulayamazsınız, suçu varsa dönem sonuna
bırakırsınız. İstisnaya sığınarak
esası yok sayıyoruz. Bunu konuşmamız gerekmiyor mu
değerli arkadaşlar? Bu, muhalefet partilerinin sorunu değil ki;
bu, Türkiye'nin sorunu; bu, Türk demokrasisinin sorunu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin sorunu. Yakışıyor mu yani 8 milletvekili
Arkalarında en az 1 milyona yakın seçmen var. Bu insanlar henüz daha
mahkemenin hüküm koymadığı
Yani yarın bu insanlar beraat
ederse ne yapacağız, nasıl helallik dileyeceğiz bu
insanlardan? Dolayısıyla, milletin gündemini tartışmak
konusunda muhalefet partilerinin ortaya koyduğu bu iradeyi, siz, bu
Meclisi çalıştırmamak olarak nitelendiremezsiniz.
Bakın, bir şey daha
söyleyeyim: Buradan teklif edelim. Şu anda televizyon yayında, millet
bizi izliyor. Kendi partim adına da söylüyorum, ümit ediyorum, muhalefet
partileri adına da söylüyorum: Evet, toplumun, insanımızın
sorunlarını çözmek için hukuk kuralım. Gelin, kanun
çıkaralım. Bunun için çalışalım. Saat 10.00da başlayalım.
Niye saat 15.00te başlıyoruz? Niye saat 14.00te başlıyoruz?
Değerli milletvekilleri, bunu
millete nasıl anlatacaksınız? Gelin, çalışalım.
Saat 10.00da başlayalım ama lütfen, şu Bitimine kadar.
usulünden vazgeçin ya! İnanınız ki ben, ona isyanımdan
dolayı bugün grup önerisi verdim, yoksa vermeyecektik. Hatta Sayın
Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili Hanımefendiye de
söyledim. Yani 23.00e kadar çalışalım. Saat 10.00da
başlayalım, 23.00e kadar çalışalım. Hiç itiraz
etmiyoruz ama bu Bitimine kadar. ne ya? Bu angarya ne? Yani bizim
çalışma sürelerimiz grup başkan vekillerinin insafına
mı kaldı? Yoruluyoruz arkadaşlar. Yani şimdi kalkıp da
muhalefet partilerini grup önerisi verdikleri için Meclisi
çalıştırmamak ithamıyla suçlamak hak değil, doğru
değil. Biz sizi millete şikâyet ediyoruz. Gelin çalışalım.
Saat 10.00da başlayalım. Sayın bakanlar buraya gelsin,
milletvekilleri bakanlıkları gezeceklerine, burada sayın
bakanlarla görüşsünler ama inat ediyorsunuz işte, Saat 14.00,
bitimine kadar. Hangi saatte bitecek? Hangi saatte biterse, sayın grup başkan
vekillerinin insafına kaldı. Vazgeçelim bundan. Biz bugün teklif
ettik, dün teklif ettim ben Sayın Grup Başkan Vekiline. Bu Bitimine
kadar usulünü koymayın, biz de grup önerisi vermeyelim. ama getirdiler
Bitimine kadar.
Şimdi, size söylüyorum. Bakın,
bu saatten sonra 73 maddelik bir kanun görüşeceğiz. Bizim bu
işle görevli arkadaşımızın 70e yakın önergesi
var; varın hesaplayın, 3 parti, 70e yakın önerge, 70 madde, 3
bölüm. Nasıl bitecek arkadaşlar? Ne faydası var bunun? Ne
anlamı var? İş mi yapmak istiyoruz, yoksa birbirimizle kafa
mı buluyoruz?
ALİM IŞIK (Kütahya)
Dayatma, dayatma!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Gelin
uzlaşalım. Şu işler çıkacaksa, bakın, benim
talebimle, reddedemezler. Tatile kadar hangi kanunların
çıkarılmasını istiyorsanız, bir liste yapın bize
getirin, biz de kendimizi ona göre programlayalım. Yirmi bir kanunluk bir
liste getirdiler. Eyvallah, çalışalım ama ben inanıyorum ki
sayın bakanlar geç kalmış olmanın aceleciliğiyle bu
listeyi bozacaklar, biraz önce bir sayın bakandan bu yönde bir talep
geldi. Gene itiraz etmiyorum, 1 Temmuzda tatile gitmeyelim, 18 Temmuza kadar
çalışalım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak -muhalefet
partileri adına da söylüyorum- çalışmaktan kaçmıyoruz,
kaldı ki milletin sorunlarına çözüm üretelim ama buradan kalkıp
da böyle, bir dayatma anlayışıyla bunu kabul edemeyiz
değerli arkadaşlar, bunun faydası yok. Bir dayatmayla Bitime
kadar, benim istediğim saate kadar çalışacaksın.
dayatmasına boyun bükmeyiz ve sizi millete şikâyet ediyorum, böyle
kanun da çıkartamazsınız, böyle çözüm de üretemezsiniz.
Dolayısıyla, ben, Adalet ve
Kalkınma Partisinin getirmiş olduğu bu grup önerisinin çok
doğru, faydalı, akıllıca veya işte Meclisi
çalıştırır kabiliyette olmadığı kanaatiyle,
lehte söz almış olmama rağmen, aleyhte oy vereceğimi ifade
ediyorum, saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kaplan buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
11.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, AK
PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşma
sırasında kullandığı bazı ifadelere ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, Meclisin 8 milletvekili tutuklu kaldığı
sürece bunu konuşacağız, bunu tartışacağız,
gerileceğiz ve sertlikler olacak, iktidardan bize söz atmalar olacak,
bizden cevaplar olacak ve istemediğimiz sözcükler de olacak. Bunların
da doğru olmadığını düşünüyorum. Bütün
arkadaşları bu 8 milletvekili konusunda biraz daha duyarlı
olmaya, hele hele mağdur olan üç muhalefet partisi
karşısında iktidar partisinin de biraz daha bu konuda
vicdanlı ve sabırlı olması gerektiğini
düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum, sizleri de
üzdükse ayrıca özür diliyoruz Sayın Başkanım.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Sayın Kaplan, sözlerinizi geri alır mısınız?
İstirham ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Mahir Ünal, arkadaş, güzel açıkladım, çok net. Israr
etmeyin.
BAŞKAN Sözlerini geri aldı
kabul ediyoruz. Tutanaklara ben geçirtiyorum şimdi.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK
PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile
gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 12
Haziran 2012 Salı günkü birleşimde sözlü sorular ve diğer
denetim konularının görüşülmemesine; 271, 276 ve 277 sıra
sayılı kanun tasarılarının İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son söz İstanbul Milletvekili
Sayın Mahmut Tanala aittir.
Buyurun Sayın Tanal. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
AKPnin önerisine
baktığımız zaman, kırk sekiz saat geçmeden Genel
Kurula bu tasarının getirilmesi, Tüzükümüzün 52nci maddesi
uyarınca, Hükûmet veya esas komisyon tarafından gerekçeli olarak
Genel Kurulda istenebilir yani öne alınması için:
1) Ya Hükûmetin bu tasarıyı
gerekçe göstermesi lazım.
2) Komisyonun gerekçe göstermesi
lazım.
Bunlar olmadan, AKP Grubunun, tek
başına, kırk sekiz saat geçmeden bu tasarıyı Genel
Kurula getirmesi Tüzükün 52nci maddesine aykırıdır, bunu
Meclise sunmak istedim; bu bir.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin
sorunu demokrasi sorunudur. Demokrasinin sorunu da nedir? Eşitlik
sorunudur, adalet sorunudur, özgürlük sorunudur. Bu sorunlara
baktığımız zaman, 12 Haziran 2011 tarihinde Türkiyede
yapılan genel seçimde bizler gibi, şu anda cezaevinde bulunan 8
tutuklu milletvekili bulunmakta. Şimdi, tabii, bu sorun nereden
kaynaklanıyor, neden kaynaklanıyor? Bunlar, muhalif oldukları
için şu anda cezaevinde. Aynı şekilde, Filistinde seçim
olduğu zaman basın mensupları Başbakana sorarlar:
Filistinde Hamas örgütünden seçilen milletvekilleri cezaevindedir, buna ne
dersiniz? derler. Filistin halkının isteklerine saygı
göstermeyen, saygısızlıktır. der. Gerçekten, Türk
halkının iradesine saygı göstermeyen bir kurum,
saygısızlıkla karşı karşıyayız. Bu
anlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. sloganı bugüne kadar yerine gelmiş
değil.
Şimdi, evet, Anayasanın
138inci maddesi uyarınca bunu mahkemeye havale etmek dürüstlük değil.
Neden dürüstlük değil? Elimde bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
kararı var değerli arkadaşlar. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,
2009/4-453, karar 2009/553. Karar şu: İdari yargı
kararlarının uygulanmaması. Uygulamayan kim? Başbakan, bakan
ve belediye başkanı. Hani yargı kararlarını biz tatbik
edecektik? Hani yargı kararlarına saygılı olacaktık?
Yani bizzat yargı kararlarını uygulamayan Başbakan ve
Başbakan, bakın, nasıl uygulamamış bu yargı
kararlarını: Nişasta fabrikası kurulmasına
ilişkin Başbakanlık Planlama Kurulunun kararını
uygulamayan Başbakan, belediye başkanı, bakan şahsen
sorumludur. diyor. Manevi tazminatla ilgili yine aynı şekilde,
Yargı kararlarının yerine getirilmeyerek anayasal düzene
karşı inanç ve güvenin sarsılması nedeniyle, yargı
kararlarını uygulamayan Başbakan, belediye başkanı ve bakan
doğan zararlardan şahsen sorumludur. deniliyor. Aynı zamanda,
neresi bu? Bu Bursadaki Cargill fabrikası değerli arkadaşlar.
Ruhsatsız hâle gelen fabrikanın Başbakanın onayıyla
işletilmeye devam ettirilmesi, nişasta fabrikası
kurulmasına ilişkin Başbakanlık Planlama Kurulu
kararını ve İl Mahalli Çevre Kurulu kararını
uygulamayan Başbakan ve yetkililer şahsen sorumludur. Tarihi ne
zaman? 25 Kasım 2009 tarihi. Yani yargı kararlarına gerçekten
saygı göstermeyen Başbakan ve Hükûmetin ta kendisi mahkeme
kararıyla tescillenmiş durumda.
Kanunlar niçin yapılır? Kanunlar genel olur,
eşit olur; özel kanun olmaz, şahsa özgü kanun olmaz. 2002 seçimlerinde
İstanbul 1inci Bölgede milletvekili adayı olan Sayın
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan o dönem Diyarbakır Devlet Güvenlik
Mahkemesi kararıyla mahkûm edilmiş idi yani milletvekili seçilemiyor
idi. Peki, ne oldu? Nasıl bu engel kaldırıldı? Çünkü
Anayasa değişikliğiyle
Kendi partisi iktidarda olacak ama Genel
Başkanı seçilemeyecek; bu, demokrasi açısından, Cumhuriyet
Halk Partisi açısından gerçekten kabul edilecek bir durum
değildi. Demokrasinin gereği nedir? Eğer bir siyasal parti
iktidara gelmişse -olması gereken- onun genel
başkanının da önündeki siyasal engellerin kalkması
lazım, kaldırılması lazım;
kaldırılmıyorsa bu demokrasi ayıbıdır. Bu
demokrasi ayıbını kaldıran da kimdi? Cumhuriyet Halk
Partisi o dönem bu öneriyi getirdi ve o dönem için Sayın
Başbakanın ve sizlerin Genel Başkanınız için
istediklerinizi, lütfen şu anda tutuklu bulunan 8 milletvekiline de
istemek lazım. Bunun yolu yordamı nedir? Meclis Başkanı hep
şunu söyledi: Meclis Başkanı Ben bu işe
karışamam diyor ve sizler efendim Anayasal engel var deniliyor.
Bunun Anayasal engeli vesairesi yok değerli arkadaşlar.
Biraz önce kürsüde konuşan
hatiplerden Sebahat Tuncel örneği ortada ve ayrıca gerekçelerine ben
geleceğim, eğer çok bir sıkıntı oluyorsa, Şike
Yasası kadar önemli değil mi? MİT Yasası kadar önemli
değil mi? İngiliz viski firmalarının aflarıyla ilgili,
af getirdiniz, kanuni düzenleme yaptınız, onun kadar önemli değil
mi? Ne yapılabilirdi? Ceza Muhakemeleri Kanununun 108inci maddesinin son
fıkrasına Soruşturması ve kovuşturması devam
edenler milletvekili seçildiğinde serbest bırakılır. Tek
cümlelik bir olaydı, ama ne yapıldı? Maalesef bu konuda herhangi
bir yaklaşım gösterilmedi, millî irade bugüne kadar ayaklar
altına alındı.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu mahkemelerle ilgili soruna geldiğimiz zaman,
mahkemelerle ilgili sorun çok önemli. Neden önemli? Bir, bu mahkemelere gelen,
tayin edilen hâkim ve savcılarla ilgili, Bilgi Edinme Kanunu uyarınca
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bir dilekçe verdim. Dilekçe aynen
şu: Özel yetkili hâkim ve savcıların ihtisası var
mıdır? Hâlen görevde olan özel yetkili hâkim ve savcılar bu
göreve atanmadan önce, asliye hukuk hâkimi, sulh hukuk hâkimi, aile hâkimi,
kadastro mahkemesi gibi mahkemelerde görev yapmış mıdır?
Görev yapıp da bu özel yetkili mahkemelere atanan yargıç veya
savcı var mıdır?
Sayın Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun cevabı çok enteresan değerli arkadaşlar. Hani
nasıl bir kulak, burun, boğaz şikâyetimiz varsa biz göz doktoruna
gidemiyorsak, eğer bizim bir göz rahatsızlığımız
varsa kalp doktoruna gidemiyorsak, aynı şekilde kadastro hâkiminin
özel yetkili mahkemeye tayin edilmemesi lazım, aile hukuku hâkiminin özel yetkili
ağır cezaya tayin edilmemesi lazım. Bunların kuruluş felsefesi, gerekçesi neydi?
Efendim, bunlar ihtisas mahkemesi. denilirdi. Cevap aynen şu: Özel
mahkemelerde görevli hâkimlerin tümü bu mahkemelerde görev yapmaya yeterlidir.
diyor. Yani, bunlar daha önce bazıları kadastro hâkimliğinden
gelmiş olabilir, aile hâkimliğinden gelmiş olabilir. Özel hukuk
hâkimi, hukuk hâkimi veya ceza hâkimi şeklinde bir ayırım da
yok. deniliyor. Yani bu ne demek? Bunlar ihtisas mahkemesi değil
değerli arkadaşlar. Özel yetkili mahkemeler dönem itibarıyla
niçin kurulurlar? Bunlar siyasi amaçla, öç alma amacıyla kurulur, siyasi
bir dönemin hesaplaşması amacıyla kurulur. Şu andaki özel
yetkili mahkemelerin kuruluş felsefesi maalesef bu amaçla
kurulmuştur.
Ve gelelim
milletvekiliyle ilgili herkesin sığındığı hadise,
efendim, Anayasanın 83üncü maddesi. Anayasanın 83üncü maddesinin
zamanı rasyonel kullanma adına hemen açılımına
geçeceğim ben.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 83üncü maddedeki dokunulmazlığın
istisnası nedir? Bir, suç ağır cezalık olacak. İki,
suçüstü hâli olacak. diyor. Suçüstü hâli çok önemli. Suçüstü hâli ne demek?
Ben burada kürsüde konuşurken herhangi bir arkadaşımın
gelip bana yumruk, tekme, tokat vesaire girmesi demek veya silahıyla bana
bir kurşun sıkması demek. Bu suçüstü hâlidir yani suç iki sene
öncesi, beş sene öncesi işlenmişse buna suçüstü hâli biz
diyemeyiz. İki, seçimlerden önce soruşturmanın başlamış olması gerekir,
doğru. Burada seçimlerden önce başlamış ancak suçüstü hâli
yok, bu iddianamelerin tamamında
suç işleme tarihi de yazılmamış.
Geliyoruz 14üncü
maddeye: 14üncü maddede Temel hak ve hürriyetlerin kötüye
kullanılamaması. diyor. Peki, bu ülkede darbe yapmak bir temel hak
ve özgürlük mü? Temel hak ve özgürlük değil. Peki, temel hak ve özgürlük
arasında sayılmayan bir hususun Bizim Anayasanın 14üncü
maddesine giriyor. demesi maalesef hatalı bir yorumdur, hatalı bir
anlayıştır. Bununla ilgili ne yapıldı? Bununla ilgili, Meclis
Başkanlığına dilekçe verdik, bir karma komisyonun
kurulması gerekir. Karma komisyon nedeniyle
Bu tutuklu milletvekillerinin
Anayasanın 83üncü maddesi uyarınca, suçüstü hâli
olmadığı için bunlar tutuklanamaz. Ancak şunu biz tasvip
etmiyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) - Yani bunlar
yargılansınlar, suç işlemişlerse cezaevinde yatsınlar
ancak mahkûmiyet kararı kesinleştikten sonra çekebilsinler. Ama
Anayasanın 83üncü maddesi gerçekleşmemiştir.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum, iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Tanal.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, (2/50) esas numaralı Karayolları
Trafik Kanunu, Gümrük Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/52)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/50 Esas Numaralı Kanun Teklifim
45 gün içinde Komisyonda görüşülmediğinden İç Tüzüğün 37.
Maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Ensar
Öğüt
Ardahan
BAŞKAN Teklif sahibi olarak,
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım
Yalnız, Sayın Başkan, bu
Meclis ne işe yarıyor? Ben, bugün böyle çok tereddütlü bir
şekilde izledim. Bir kısım arkadaşlar sandalyesini ters
çevirerek arkadaki arkadaşla sohbet ediyor. Yani burası sohbet
edilecek yerse veya özel konular konuşulacaksa bizim burada, kürsüde
çıkıp anlatmamızın bir anlamı yok. Demek ki
burayı, Türkiyeyi bir kişi yönetiyor, o ne emrediyorsa, el
kaldır, indir, bitti!
Yahu, kardeşim, milletvekilisiniz,
biz şimdi burada bir kanun teklifi vermişiz veya
arkadaşlarımız bir konuyu söylüyor yani bunu dinleyin, not
alın ve ona göre de kanaatinizi çıkın söyleyin veya
parmağınızı ona göre kaldırın. Şimdi
Sayın Bakanlar burada.
İkinci bir husus: Rica ediyorum,
bu Meclisin şu anda saat tam 7de
Bakın arkadaşımız
hâlen daha koltuğunu çevirmiş orada konuşuyor, Sayın
Başkan siz de ikaz etmiyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Siz
konuşmanızı yapın.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) Nedir yani
koltuğunu çevirmiş sohbet ediyor. Ben şimdi burada o zaman
protesto ediyorum, konuşmuyorum kardeşim. Ne diye bu Meclis
Bu
kürsüye saygı duyun ya! Şimdi şu vaziyete bakın.
Değerli arkadaşlar bakın, buranın bir
saygınlığı var. Lütfen
Siz de burada kürsüde
konuşurken ben de orada koltuğu çevirip konuşursam bu, kürsüye
saygısızlıktır, bana değil. Lütfen bunun herkes
şeyine varsın, grup başkan vekilleri de uyarsın.
Şimdi bakın değerli
arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim. Ben bir kanun teklifi verdim, şimdi
daha söylemedim ama. Saat 19.00da TRTyi kapattılar. Meclis
Başkanıyla TRT Genel Müdürü arasındaki anlaşmayla milletin
sesi küt diye kesildi. Hani siz demokrasi, milletin sesi diyordunuz, kayıtsız
şartsız milletin egemenliği diyordunuz. Kardeşim böyle bir
şey olabilir mi ya! Şimdi bir milletvekilinin veya bir Büyük Millet
Meclisinin, Türkiyeyi temsil eden insanların sesinin kesilmesini siz
içinize sindiriyor musunuz arkadaşlar? Bunu kabul etmiyorum. Sayın bakanlar,
rica ediyorum Sayın Başbakana da arz edin bunu ya. Böyle bir şey
olabilir mi ya! Yani milletin sesi kesildi. Ya ben şimdi burada
konuşsam ne olacak konuşmasam ne olacak! Tutanaklara geçecek, efendim
bilmem ne olacak. Arkadaşlar, ben niçin kanun teklifi vermişim, beni
vatandaş bilecek. Siz ne konuşuyorsunuz, sizi vatandaş görecek. Bunu
sayın grup başkan vekillerinden, bakanlardan rica ediyorum, AK
PARTİ milletvekillerinden rica ediyorum. Bakın bunu lütfen grubunuzda
değerlendirin ve düzeltin. Böyle bir şey olamaz ya! İlk defa
cumhuriyet tarihinde böyle bir şey olabiliyor. Yani ne olur, Meclis
açıldığı saatten itibaren dinlense bir şey mi olur
arkadaşlar?
Benim vermiş olduğum kanun
teklifi şuydu arkadaşlar: Sakat kalan, engelli olan gazilerin yurt
dışından getireceği arabalara ÖTV
alınmamasıydı. Gazilerimize, şehitlerimize
saygılıysak lütfen ben sizden rica ediyorum, bu kanun teklifi
Özetle
konuşuyorum, yurt dışından gelen araçlarda, sakat kalan,
engelli olan gazilerden ÖTV alınıyor, bu ÖTV alınmasın bir
defaya mahsus olmak üzere de olsa. Gaziler kendilerine özel araba getirtiyorlar
biliyorsunuz yani normal bizim kullandığımız araba gibi
değil, -sol bacağı gitmiş, sağ bacağı
gitmiş, eliyle kullanıyor, bilmem ne yapıyor- bu özel bir araç
olduğu için bu araçlardan da özel tüketim vergisi alınıyor. Yani
gazilere saygımız bu mu arkadaşlar? O anlamda ben istirham
ediyorum, bu kanun teklifini verdim. Bundan sonra Haydar Akar
arkadaşımız da konuşacak. AK PARTİlileri şimdi
göreceğiz, gazilere, şehitlere saygılılar mı,
saygısızlar mı? Ben bu oylamada göreceğim şimdi sizi.
Ben başka bir şey demiyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Öğüt.
Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar
Akar.
Buyurun Sayın Akar. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel Ensar Bey bahsetti,
televizyon yayınlarının 7de kesilmesi ve milletvekilinin
sesinin halk tarafından duyulmaması ve bunun engellenmesi gerçekten
ıstırap verici bir durum. Biraz evvel KİT Komisyonunda TRTyi
görüşüyorduk, TRT, müthiş reklam filmi koymuş, bize bir sunum
yaptı, Şu yayını şu kadar artırdık, bu
yayını bu kadar artırdık. ama milletvekilinin sesinin
kısılması konusuna gelince onu o filmine koymamış,
Milletvekillerinin sesini de böyle kıstık. demiyor. Gerçekten 7ye
kadar burada Türkiye'nin problemleri konuşuluyor ama mutlaka kanunlar da
akşam 7den sonra geliyor. Bu kanun tekliflerinin halk tarafından
dinlenmesi, bilinmesi çok önemli diye düşünüyorum.
Şimdi, Ensar Bey gerçekten çok
güzel bir kanun teklifi vermiş, bu kanun teklifini eksik bulabilirsiniz
ama bu kanun teklifini burada görüşmeyi başarabilirsek bu kanun
teklifinin eksiklikleri giderilebilir diye düşünüyorum.
Binlerce şehit verdik
arkadaşlar, binlerce gazi verdik. Bu ülkede Kasım 2002den
Aralık 2011 tarihine kadar 11.734 terör eyleminde 788 güvenlik görevlisi
şehit oldu ve yine aynı tarihler arasında 4.487 güvenlik
görevlisi yaralandı. Biliyor musunuz Habur açılımından
sonra Kasım 2009 ile Aralık 2011 yılları arasında
meydana gelen 885 olayda da 208 güvenlik görevlisi şehit olmuş, 473
güvenlik görevlisi de yaralanmıştı.
Peki, bu kadar şehit veriyoruz,
bunca güvenlik görevlimiz gazi oluyor. Gazi olmanın anlamını
biliyorsunuz, mutlaka en az bir uzvunu kaybetmiş olmasından geçiyor.
Anayasa'nın 61inci maddesi de bize şunu söylüyor: Anayasanın
Sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gerekenler başlığı
altındaki 61inci maddesi Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve
yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır
bir hayat seviyesi sağlar. hükmünü getiriyor.
Peki, sevgili arkadaşlar, biz
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, canlarını bu ülkeye feda eden
güvenlik görevlilerine ya da uzuvlarını bu ülke için kaybeden
güvenlik görevlilerine ne yapıyoruz? Veya siz on yıllık iktidar
döneminizde ne yaptınız? Bunu sorgulamak lazım.
Bunu sorgulamadan önce sizinle
paylaşmak istediğim bir yazı var. Bakın, Amerika
Birleşik Devletlerinde ve Yunanistanda gaziler için neler
yapılıyor? Yavuz Donatın yıllar önce Mor Kalpli Adam
başlıklı müthiş yazısından bir bukle: Geçen
hafta Amerikadayken bir otomobilin plakası dikkatimi çekti. Plakada
damga, mühür, madalya gibi bir şey vardı. Sürücü otomobilini park
etti. Park yerindekiler ona saygıyla, sevgiyle, tebessümle
bakıyorlardı. Kimi de gidiyor madalyalı adamın elini
sıkıyordu. Yanımızdakilere sorduk: Bu adam kim? Bu madalya
neyin nesi? dedik. Dediler ki: Bu bir gazi. Yakasında da Purple Heart,
Türkçesi Mor Kalp. Askerlik görevini yaparken yaralananlara verilen madalya. Polis
Mor Kalpli adama selam duruyor, lokantadaki garson Mor Kalpli adama en iyi
masayı gösteriyor, bazı müşteriler de Mor Kalpli adamın
yanına yaklaşıp Siz bizim için savaştınız,
teşekkürler. diyor. Resim çektirenler bile var. Amerikada beyaz, siyah,
kadın, erkek, zengin, fakir herkes eşit ama Mor Kalpli adam üstün
insan, ayrıcalıklı. Onun sahip olduğu
ayrıcalığa Amerikalı parlamenter bile sahip değil.
Bunu Yavuz Donat Amerikadan
izlenimlerinde anlatıyor. Peki, Türkiye'de durum nasıl? Türkiye'de
durum şu arkadaşlar: Sosyal yardımlaşma dernekleri, sosyal
vakıflar tarafından gazilerimizin ihtiyaçları giderilmeye
çalışılıyor bizim gibi az gelişmiş ülkelerde.
Peki,
Amerika ne yapmış? Gazi Bakanlığı kurmuş. Amerika
ne yapmış? 60 milyar dolar gaziler için bütçe ayırmış.
Amerika ne yapmış? Gazilerin ihtiyacı olan, kaybettikleri
uzuvlarının yerine geçebilecek metotlar geliştirmiş,
protezler geliştirmiş ve gazilere sunmuş.
Peki,
biz ne yapıyoruz? Bunların hiçbirini yapmıyoruz. Bunları
yapmadığımız gibi sadece gazileri ve şehitlerimizi
unutmuyoruz Türkiyede, onlara saygı göstermediğimiz gibi Astsubay
Abdullah Söpçeler ve Uzman Çavuş Zihni Koç 330 gündür terör örgütünün
elinde, Kaymakam Kenan Erenoğlu 300 gündür, Polis Memuru Nadir Özgen 270
gündür terör örgütünün elinde.
Ben
burada Millî Savunma Bakanına bu soruyu sorduğumda Millî Savunma
Bakanı bu soruya cevap vermedi, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı soruya cevap vermeye çalıştı bir şeyler
yapıyoruz diye.
Ülkesinde
kendi bedenini siper etmiş insanları bu kadar yok sayan bir hükûmet,
on yıllık Hükûmetiniz döneminde hiçbir şey
yapılmadığı gibi yine de böyle bir kanun teklifi getiren
Ensar Beyin bu kanun teklifinin burada desteklenmesi ve gerekenlerin
yapılması gerektiğini söylüyor, hepinize sevgiler ve saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, kabul edilmemiştir.
Birleşime
bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.12
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü
soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili
Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Sayın
Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Sayın Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Gençin; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
İkinci sıraya alınan Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Sayın Aydın
Ağan Ayaydının; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
2.-
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydının; 193 Sayılı
Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 271 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu tasarı İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.
Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kanun tasarısının geneli üzerinde grubumuz
adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, böyle bir önemli kanun
tasarısını sadece birkaç arkadaşıma karşı
konuşuyor olmaktan dolayı hicap duyuyorum. Yani bu Meclisin
çalışma şekline, yasamanın önemine, yapılan önergelere,
hiçbirisine değinmiyorum, durum kendisini gösteriyor. Bu kadar önem
verdiğiniz -yani içerisinde çok büyük hedefler konulan- alt komisyonda
saatlerce tartıştığımız, üst komisyona yeniden
gelen, düzeltmeler yapılan ama bir sürü de eksikliklerin olduğu bir
kanun tasarısını görüşeceğiz. Amacına birçok
şey koydunuz. İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf
açığının kapanması gibi, finansal araçların
çeşitlendirilmesi falan filan bir sürü her şey içinde olan yine bir
torba kanun geldi. Maalesef, şu anda bu yapacağımız
çalışma ilgili kesimlerin de, kamuoyunun da bilgisi
dışında olacak. Böyle bir çalışma usulü
Bakıyorum şimdi: Gündemin
içindeki ön sayfaya baktım, son dönemde doğru dürüst bir
Danışma Kurulu kararı gelmemiş, hep grup önerileri var.
Böyle bir çalışma usulü, böyle bir dayatma olur mu ya? Yani bir defa
oturup burada grup başkan vekilleri toplanamıyor mu? Bakıyorum,
dört tane, beş tane hepsinde de grup önerisi, grup önerisi
yazıyor. Ta aldığımız karar Ekim 2011de
kalmış, çalışma usulüne ilişkin. Böyle bir konu
tartışılırken ne kamuoyunun ne de milletvekillerinin
şu anda bilgisi ve ilgisi yok. Bu, hiç doğru bir şey değil.
Bu hususu, hem Hükûmet yetkililerine -Sayın Bakan burada- hem grup
başkan vekillerine yeniden iletiyorum. Bu kadar önemli, temel kanun
yaptığınız yetmiş bir maddelik bir kanun, umut
bağladığınız tasarruf açıklarını
azaltacak diye baktığınız kanun ama maalesef, böyle bir
ortamda, böyle bir oturumda konuşmak zorunda kalıyoruz. Meclis
bazı şeylere esir olmamalı ama Meclis dayatmaların da
olduğu bir yer olmamalı. Öncelikli olanlar belirlenerek
görüşülecek kanunları burada, muhalefetin de görüşünü alarak,
demokrasi içerisinde tartışabilir olmanız gerekiyor.
Şimdi, burada kanunun geneli
itibarıyla, çıkması gereken, aciliyeti olan hususlar var, eksik
olan hususlar var, içinde eleştirdiğimiz maddeler var.
Bazıları dikkate alındı, bazıları
alınmadı, bazı talepler görüşüldü, bazıları Genel
Kurula kaldı; bilmiyorum onlarla ilgili bir çalışma iktidar
grubundan gelecek mi, gelmeyecek mi. Ama çok büyük amaçlar konulmuş. Alt
komisyon oturdu, çalıştı, üst komisyon toplanırken
arkadaşlarımız geldiler, ellerinde bir tane daha
birleştirme önergesiyle, 20 maddelik hem de yani öyle bir iki tane
değil
Aciliyetten ne geldiyse, birileri koşa koşa gelip bir
şey ekliyor.
Geçen gün size iki tane sıra
sayısı gösterdim, burada başka bir bakanımız
vardı, ikisinde de finansal kiralamayla ilgili madde duruyor. Hazineden
sorumlu Sayın Bakanım burada. Hem grev kanununun içerisinde vardı
o günkü görüştüğümüz -onun için grev diyorum, işçilere
yasaklama olduğu için, başka maddeler de vardı ama, hava
yolları, bilmem neyle ilgili- öbür taraftan aynı madde finansal
kiralamanın içinde de var. Arkadaşlara söyledim Ya bu
çıkmazsa. dediler. O zaman Sayın Bakanım, çıkmayacaksa
bizi niye komisyonda, alt komisyonda finansal kiralamayla ilgili yordunuz?
diye Sayın Yıldırıma sordum. Çıktığı
zaman kadük olacak, geçersiz olacak. diyorlar. Niye çıkıyor, on
beş, yirmi günlüğüne mi çıkıyor böyle bir kanun? Yani bir
acelecilik, bir organizasyonsuzluk var. Bunların Bakanlar Kurulunda da,
burada Kanunlar Kararlarda da, grup başkan vekilleri tarafından da
dikkate alınması lazım, aciliyet varsa o zaman oturup bir
bakın. Son saniyede alt komisyon kurulmuş, iki tane teklifin
birleştirildiği bir şeye o gün komisyona geldiğinde 20
maddelik bir teklif gelirse ve bunun yarısı da Plan ve Bütçe
Komisyonunu doğrudan ilgilendirmeyen hususlarsa o zaman burada bir
eksiklik var demektir, siz istediğiniz kadar koordinasyon kurulu
toplayın.
Şimdi, burada birçok şey var
ama son girdiğimiz on beş, yirmi günlük süre içerisinde değerli
arkadaşlar, çok daha fazlasını göreceğiz bunun. Kimin
elinde bir isteği varsa bunu teklif diye ya da Tasarının ucuna
ekleyelim. diye gelecek. Bu şartlarda da bunları doğru
şekilde çıkarma şansımız yok. Bitime kadar
Nasıl bitecek? Üç bölüm, 73 madde; sadece okunmasının kaç saat
alacağını siz biliyorsunuz yani böyle bir şey
Tamam, çabuk
çıkaralım; tamam, bakalım ama onun yolu, oturup bunlar
üzerindeki uzlaşmaları tamamlamak, alt komisyonda, Komisyonda verilen
sözler üzerinde çalışmak, ortak olanları bir an önce koymak.
Yaptık. diyeceksiniz ama yaptığımız eksik.
Arkadaşların talepleri vardı, eksik; bazıları düzeldi,
bazıları duruyor. Bunun için söylemiyorum, genel olarak söylüyorum.
Peki, şimdi, içeriğine
baktığımız zaman
Hadi usul hakkındakileri geçtik,
artık onlara alıştık. Kendi aramızda en azından
bazı şeyleri çözebiliyor olmamız lazım. Esasa ilişkin
itirazlarımız başka ama usuldekileri çözüyor olmamız
lazım. Böyle bir çalışma şeyini de koyup
yetişebileceği şekilde yapmamız lazım.
Şimdi, büyük bir şekilde
söylemişiz işte: İstanbul finans merkezinin güçlendirilmesi.
Bakıyorum, burayla ilgili, fiziki şartlarla ilgili bir madde var
mı? Yok. Bir iki tane enstrüman var içerisinde, o da
aşağıda finansal araçların çeşitlendirilmesiyle ilgili
kısımda var. Ama doğru, ama yanlış, söyleyeceğim
şimdi maddelerini ama en önemli şey, bireysel emeklilik sistemi,
adından anlayacağınız gibi, tasarruf
açığının azaltılması demişsiniz. Efendim,
100 liralık bir şey olursa 25ini devlet verecek. Daha önce
Komisyonda da söyledim, değerli arkadaşlar, önce o 75 lirayı
vatandaş bulacak ki siz de üzerine 25 lira koyun. Peki, vatandaş bu
25 lirayı almak için nasıl 75 lira koyacak? Yani bizim
söylediğimiz şey
Derslerde başlıyoruz çocuklara, birinci
ders makro iktisatta tasarruf=yatırım yani yazıyoruz gelir
fonksiyonunu. Tasarruf, gelirin bir fonksiyonu. Benim gelirim artmadan
nasıl olacak da ben buraya tasarruf için para ayıracağım,
siz de bana para vereceksiniz? Böyle, tasarruf açığını
kapatmak
Tamam, lazım mı? Evet. Teşvik edilmesi lazım
mı? Evet. Yeterli mi? Hayır, içinde eksik olanları da var, geçişler
de var ama bu, tasarruf açığını azaltmaya yetecek bir önlem
değil. Öncelikle geliri artırmadan, yüzde 12lere düşmüş
olan tasarruf oranını artırma şansımız yok. Niye
yok? Bakıyorum şimdi vatandaşın borçlarına: Tüketici
kredileri ve kredi kartı 235,5 milyar TL. 2002 yılında
kaçmış biliyor musunuz? 6,5 milyarcık. Katını ben söylemiyorum,
235-6,5.
Peki, borç-gelir oranı
neymiş? Oranlamayla da ver Hocam. diyorlar bazen yani hep
yapıyorsunuz ya. Borcun gelire oranı 2002de yüzde 7,5muş yani
yüzde 7,5u kadar borçlanıyorlarmış şimdi yüzde 44,7. Yani
100 liranın 44,5 lirası borçla harcanıyor. Bu, çok vahim bir
durum. Onu şunun için söylüyorum değerli arkadaşlar: Böyle bir
durumda ödenmeyen kredi kartı borcunu, kredi borcunu
toplandığınız zaman, yine, 2002de sadece 278 milyon iken
şimdi 7,3 milyar olmuş mayıs itibarıyla.
Şimdi, vatandaş bu borç
batağındayken dar gelirli vatandaştan kim yapacak bireysel
emeklilik sistemine yatırımı? Belli bir düzeyde olanlar onu
zaten satın alabiliyor, teşviksiz de alıyor. Orta gelirin
altında olan dar gelirli, ücretli vatandaşlar, bir yerden eğer
yoksa, çocukları için bir şeyler yaparsa yapacak. Bu borç
batağında olan milyonlarca insanın nasıl
yapmasını bekleyeceğiz? 100 liralık yatırımı
yapacak, biz de 25 lirasını vereceğiz. Dolayısıyla bu
amacı, böyle, hemen bir tek bireysel emeklilik teşvikiyle tasarrufu
falan da artırmamız maalesef mümkün değil.
Şimdi, tabii, çok
ayrıntısına girmiyorum, burada önceki sisteme göre de
birtakım mahzurları var, yüzde 60a düşürüyor. Şirketleri
destekliyor ama bireylerle ilgili önceki sistemden neredeyse geriye giden
kısımları var bazı gelir grupları açısından
baktığınız zaman. Maddelere geçince
ayrıntılı konuşuruz, bölümlerde
arkadaşlarımız da değinir ama yüzde 60ını
veriyoruz. On yıl sonra çıkarsa
Ancak 56 yaşına gelirse
miydi Vedat Bey, 56 idi değil mi? 56 yaşından sonra çıkarsa
tamamını veriyoruz, 55 yaşında çıktıysa yüzde
40ını şirketlere hibe ediyoruz.
Bir taraftan bakıyoruz,
şimdi
Yani, sistem daha çok şirketlerin yanında yer
almış oluyor belli gelir düzeyleri açısından ve yaş
grubu açısından baktığımız zaman.
Diğer bir eleştirdiğimiz
husus var burada: Örneğin, 25inci maddede Fonların yabancı
para cinsinden alım satımı. diyor. Bir taraftan Türk
parasına itibar kazandıracağız diye
uğraşıyoruz, bir taraftan Sayın Başbakan,
yanlış bilgilendirmelerle ya da bilerek, Türk lirasının
itibarını değerli TLye bağlayarak veya Türk
lirasının sembolü uluslararası oldu. diyerek söylerken biz
Yabancı parayla fon alım satımı yapalım. diyoruz.
Aynı maddenin içerisinde madde var Sayın Bakanım. Diyor ki: Üç
tür fon kurabilirsiniz, birisi yabancı para cinsinden. Siz Hükûmetin
üyesi olarak yabancı para cinsinden bu alım satımın
yapılmasına taraf mısınız, değil misiniz? Veya bu
yapılırsa TLnin itibarı olur mu, olmaz mı? Biz bir
taraftan Türk lirasının değer kazanmasının ötesinde,
uluslararası para birimi olması lazım, rekabet edebilir bir kur
sistemi olması lazım; bunlar olmadan sizin kurunuzun bir anlamı
olmaz, uluslararası ödeme aracı olmadan TLnin simgesi bir şey
olmaz. diyoruz; buna destek olacak yerde siz geliyorsunuz, diyorsunuz ki: Bu
fonların yabancı para cinsinden alım satımı
Var
zaten, yabancı para cinsinden bir sürü enstrüman var. Fonun bir tanesini
de yabancı para cinsinden yapabiliyorsunuz, salahiyet vermiş. Bu
madde doğru değil, Türk lirasının itibarı
açısından doğru değildir diye düşünüyorum.
Diğer bir husus, 31inci maddede
-yeni şeyde yanlış hatırlamıyorsam-
yap-işlet-devret, yap-kirala-devretle ilgili hususlar var. Tamam,
Stratejik yatırımlarda önemli, büyük yatırımlarda
finansmanı kolaylaştırsın. dediniz, biz de Tamam. dedik.
Şimdi de Katma bütçelilerin dışındaki diğer
kuruluşları da alalım. Tamam. Hastaneler yapılacak,
onlarla ilgili de istisna
Efendim, okullar yapılacak
Geldik. Daha biz
gelmeden, siz, komisyonda Bu 500 milyonu 100 milyona çekelim. dediniz.
Niye? dedik. Efendim, 500 milyonluk eğitim yatırımı
yok. O zaman niye koyuyorsun buraya kardeşim eğitim
yatırımını? 100 milyonsa yapsın, onun
finansmanını da bulsun. Artı, bunun dışında
diğer yöntemlerle bir sürü yapılan okul, hastane var. Şimdi, vatandaş
yapıyor. Okulu kimler yapıyor? Sadece kiralayacak mıyız?
Özel, vatandaşlar yapmıyor mu? Yapıyor. Kurumlar yapmıyor
mu? Yapıyor. Onlara niye aynı istisnayı tanımıyoruz?
Burada bir adaletsizlik olmayacak mı? Sadece kiralama yöntemiyle yapanlara
mı bu hakkı tanıyacağız? Bu adaletsizliği
nasıl gidereceğiz? Veriyorsak o zaman eğitim
yatırımlarına, hepsine aynı istisnayı veya muafiyeti
tanımamız lazım. Vatandaş okul yapmak istiyor, ona bir
sürü, bin bir türlü şey çıkarıyoruz. Arsayı da veriyor, on
sene, yirmi sene bekliyor, Lanet olsun. deyip kızıp gidiyor.
Elimizde okul yapmak isteyen adamlar varken bunun işini
kolaylaştırmıyoruz, biz bunu kiralayalım, alalım diye
burada birtakım şeylere giriyoruz. Bunlar zorlama formüllerdir.
Onunla uğraşacağınıza, 4+4+4te bu kadar ısrar
etmeseydik, bu kadar milyarlarca TLyi de yeni derslik veya okul
yapacağız diye harcamamış olacaktık, bunların
üzerinden bu eğitim harcamalarını ve okullarımızı
yapmış olacaktık, örnek olarak söylüyorum. Dolayısıyla
burada diğer kanunlara göre, yani 3996 ve 3359 sayılı kanunlar
ile 652 sayılı KHK dışındaki kanunlara göre
yapılanlara da aynı hakların tanınması gerekiyor.
Diğer bir madde, 32nci madde,
Sayın Bakan burada, Hazineyi doğrudan ilgilendiren kira
sertifikası ihracı. Burada Efendim, çeşitlendirme istiyoruz.
dediler, evet, tamam; faizsiz bir enstrüman olarak Körfez ülkelerine hitap
edebilir, tamam. Cari açığı nasıl kapatacağız
diye düşünürken doğru bir formül olabilir, yani içeriğini
tartışırız ama amaca yönelik olarak böyle bir enstrüman
çıkarılması düşünülmüş, güzel. Şimdi, maddenin
sonuna doğru, bakıyoruz -3 defa konuştuk, arkadaşlarla da
tekrar tartıştık, Sayın Müsteşara da, Sayın
Bakana da söyledik burada- diyor ki: Bu maddenin birinci fıkrasındaki
iş ve işlemler ile -yani kira sertifikası ihracına
ilişkin işlemler ile- Devlet iç borcu, Devlet dış borcu ve
nakit yönetimi kapsamında yapılan iş ve işlemler...
Söyledim, düzeltmediniz. Burada tekrar söylüyorum, Sayın Bakan burada:
Sayın Bakanım, 3 defa bu hususlarla ilgili, size kanun
tasarıları üzerinden Hazinenin buradaki görev ve fonksiyonlarına
ilişkin şeyi tekrar hatırlatacağım. Siz bu kanunla,
bütün iç borç, dış borç ve nakit yönetimine ilişkin hiçbir
işlemi Kamu İhale Kanununa sokmayacaksınız. Efendim, dedi
ki Sayın Müsteşar: Onlarla ilgili zaten iç borç, dış borç
vardı, biz de şimdi nakit yönetimini koyduk. Ben size okudum.
Şimdi, Kamu İhale Kanununun 3/C maddesinde yazan yerde, (c)
maddesinde açık bir şekilde bu yazılmış, öyle hemen
her türlü iş ve işlem... demiyor. Tanımlamış, neler
olacağını söylemiş ve hizmetleri de
sınırlandırmış. Hiç öyle sizin söylediğiniz gibi
dış borç, iç borçla ilgili geniş bir yetkiyi 3/C maddesi
vermiyor. Yani burada yapmanız gereken şey ilgili önergeyi de
vereceğiz- sadece bu işe ilişkin iş ve işlemler
demek, diğerleri zaten var. Bu şartlarda eğer bunu
yaparsanız Kamu İhale Kurumu mevzuatının etrafından
bütün işlemlerle ilgili dolanmış olacakınız. Örnek de
verdim sizlere, örneğin dedim ki: Bir dış borç veri tabanı
oluşturacaksınız, bir sektörel hizmet satın almak
istiyorsunuz bir bilişim firmasından. Bu, dış borçla ilgili
mi? Evet. Peki, bu, dış borçla ilgili işlemi nasıl alacaksınız?
Kamu İhale Kurumuna danışmadan veya ihale mevzuatına tabi
değilseniz istediğiniz şirketten alacaksınız. Peki,
bunun bir aciliyeti var mı? Yok. Veya başka bir şey söyleyeyim:
Hazine tahvil ihracı yapıyor, roadshow yapıyor gidiyor. Bir
organizasyon firmasından hizmet satın alacaksınız; bunun ne
aciliyeti var, ne alakası var Sayın Bakan? Yapıyorsunuz, yurt
dışına çıkacaksınız, bu organizasyon için bir
firmadan hizmet satın alıyorsunuz. Dış borçla ilgili mi?
Evet. Peki, bunu niye normal ihale mevzuatına tabi olmadan
alıyorsunuz, ne alakası var? Buradaki amaç eğer bu iş ve işlemlerse
evet, kira sertifikasına ait iş ve işlemler istisnaya tabi
olsun, değilse buna gerek yok.
Değerli arkadaşlarım,
diğer bir husus, burada eğer her şeyin ekine böyle koyacaksanız
-size defalarca söyledim- bu Kamu İhale Kurumunu kapatın, Kamu
İhale Kanunu da yürürlükten kalkmıştır. deyin, bizi de
yormayın. Her kanunun ekinde artık
Bir de bunlar asli kanun üzerinde
yapılır arkadaşlar. Yani delik deşik oldu, kovaya döndü.
Yani neresinde
Üzerine işleseniz föy-volanlar almaz. Eskiden,
biliyorsunuz, böyle, söküp söküp arasına mevzuat ekliyorduk şeylerin.
Yani nereye koyacağımızı şaşırdık.
Arıyoruz, başka kanunların içerisinde Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisnalar, muafiyetler var. Kapatalım burayı, siz de
rahat rahat istediğiniz ihaleyi istediğiniz yere verin. Her
şeyin ekinde geliyor. Kim, ne iş yaparsa yapsın istisnasız
hemen sayıyorlar 2880 küsur ve Kamu İhale Kanunundan ve Devlet
İhale Kanunundan muaftır. Bunun kolayı, kaldıralım
bence. Vallahi, yani bizi de burada her seferinde o maddeyi tartışmak
zorunda bırakmayın, buradan bu işi kurtaralım.
Değerli arkadaşlar, burada
hakikaten tartışılacak çok şey var ama az önce de size
söyledim, yani bu saatte, bu katılımla ve hiç kimsenin
izlemediği bir ortamda bunları söyleyip söyleyip
Sayın Bakana
da defalarca söyledik, Sayın Müsteşara da söyledik ama maalesef
duruyor. Bu hususta, ayrıca, sigorta şirketlerinin ve eksperlerinin
de talepleri vardı. Sayın Alt Komisyon Başkanımız
bakıyor oradan Üst komisyonda bakarız dedik ama son anda gelen
önergelere baktım, onların içerisinde yok.
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Bir tane
var.
MEHMET GÜNAL (Devamla) Yok yani
onların söylediği gibi bir düzenleme yer almamış çünkü bir
havuz sistemi içerisinde tesadüfi şekilde, eksperleri de koruyacak
şekilde ve haksızlığı önleyerek rekabeti
sağlayacak şekilde bir düzenleme yapılması isteniyordu.
Oradan çıkan en son şeylere baktım, bir ara
katılamadığım için, en son önergelere ve metne
baktığım zaman zaten metinde gözüküyor. İnşallah,
burada bizim de önergemiz var, doğru şekilde bunların dikkate
alınması gerekiyor.
Tabii, bütün bu hususlara
baktığımız zaman, yine, usulüyle ilgili de esasıyla
ilgili de çalışma yöntemi ve saatiyle ilgili de sakat ve eksik olan
bir kanunu burada görüşüyoruz. İnşallah, bütün bu eksikliklerine
rağmen, burada vereceğimiz önergelerle de biraz daha işe yarar
hâle gelir ama böyle, torbalarla, çorbalarla değil, esasa ilişkin
kanunlarla bunu çözmemiz lazım. Yapısal sorunları çözebilecek
yapısal reformlar içeren şeyler öncelikle getirelim, son haftalarda
böyle lüzumsuz birçok kanun teklifi, tasarısıyla da eline alan
koşup gelmesin. Sayın grup başkan vekillerine ve Sayın
Bakana Hükûmet adına buradan istirham ediyorum ve yetişen, acil olan,
yapısal olan önlemleri bir an önce alalım, diğerlerini de kusura
bakmasınlar, öbür sezonu beklesinler diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla) Bu
söylediklerimi dikkate alacağınız umuduyla saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Demir Çelik. (BDP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Çelik.
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Barış
ve Demokrasi Partisinin 271 sıra sayılı bireysel emeklilik
kanununa ilişkin düşüncelerini paylaşmak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
emeklilik insanın sosyal haklarından biridir. Dolayısıyla
da fiziksel aktiviteden olduğu kadar ruhsal aktiviteden de mahrum kalan ya
da geriye düşen insanın, bir başkasına ihtiyaç duymadan -bu
birey olur, kurum olur, kuruluş olur, devlet olur-
yaşamının geri kalanını insani yaşam endeksine
uygun bir şekilde sürdürebilmesinin koşulları anlamına
gelir. İnsani endeksten anlaşılan da kişinin,
topluluğun, halkın ruhsal, bedensel, sosyal ve siyasal
ihtiyaçlarının karşılandığı iyi hâli
anlamında yorumlanmalıdır. Bu açıdan baktığımızda,
yapılmak istenen, getirilmek istenen bireysel emeklilik kanun
değişikliğinin toplumun ihtiyacı olmaktan çok, bir
kısım palyatif çözümlerle başta finans kurumlarının,
sonrasında sigorta şirketlerinin işini kolaylayan, onlara
çıkar sağlayan bir amacı güttüğü hemen görülebilir. Hâlbuki
kanun ve yasa toplumun ihtiyacını karşılamaya dönük
olmalıdır; toplumun temel ihtiyaçlarını gideren,
kolaylaştıran, devlet karşısında onu güvence
altına alan nitelikte ve içerikte olmalıdır. Ama bir
yanıyla bireysel emeklilikle yapılmak istenene karşın
Türkiye fotoğrafını bir kez daha huzurlarınıza
sunduğumuzda şu paradoksları, açmazları hep birlikte
görmüş olacağız.
Bugün ülkemizde asgari ücretin 701 lira olduğu,
ülkemizde yüzde 15ler civarında işsizliğin hüküm sürdüğü,
ülkemizde keza 25 milyon civarında yoksulluk sınırıyla
haşır neşir olan bir kitlenin varlığı, onların
bu temel ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir
kısım değişikliklerin, yasaların ve kanun
değişikliğinin Meclis tarafından gerçekleştirilmesi
bekleniyorken, yani istihdam, üretim, yatırım eksenli bir
kısım çalışmaları devreye koymamız, buna dair
çalışmaları yürütmemiz gerekirken; tüketime dayalı, tüketim
üzerine yapılanları teşvik edici bir kısım kanun
değişiklikleri toplumun önünü açacak nitelikte ve özellikte olmaktan
uzaktır.
Türkiye, yeri geldiğinde 16ncı
ekonomik güç olarak övündüğümüz, ama insani yaşam endeksi itibarıyla
da 92nci sırada olduğumuz paradoksunu, çelişkisini
gideremediğimizde; yani ekonomik gelişmişliğin toplum
tarafından adil ve eşitçe bölüşülmediği, bu ekonomik gücün
bir kısım iktidar odaklarınca
paylaşıldığı, bölüşüldüğü bir noktada
toplumun yüzde 98inin bu olanak ve imkânlardan mahrum kaldığı
bir ülkede adaletin tesis edilemeyeceği, özgürlüğün,
eşitliğin sağlanamayacağı, bundan da kaynaklı
siyasal ve sosyal travmaların yaşanacağı muhakkaktır.
İşte tam da sorun burada. Bize düşen, bu siyasal ve sosyal
travmayı tedavi etmektir, buna uygun toplumsal ihtiyaçları
karşılayacak kanun değişikliklerine ön açmaktır, yol
açmaktır ama bireysel emeklilik kanun değişikliğinde
yapılmak istenen, bunun ötesinde çok daha farklı alanlara,
şirketlere, kurumlara, olanakları olanlara peşkeş çekmeye
dönük bir işlemden öteye gitmeyecektir.
Düşününüz ki, mayıs
ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının
1.034 lira olduğu, buna karşın asgari ücretin 701 lira
olduğu ülkede asgari ücreti kaldırmak, değilse de açlık
sınırını aşan, yoksulluk sınırını
aşan bir noktada çalışanları emeklerinin
karşılığı olanla onore etmek, onurlandırmak yönlü
bir çalışma yapılması gerekirken, 12 milyon civarında
sosyal güvenlikten mahrum, geçmişte yeşil kartlı olan 9 milyon
insanla birlikte bunların sosyal güvenceye tabi tutulup istihdam ve üretim
olanaklarından yararlanması beklenirken, buna dair bir
kısım çalışmaları devreye koymamız gerekirken
biz, geliri olmayanın, yatırımdan mahrum olanın bireysel
emeklilikten yararlanması gibi bir anlayışı topluma
dayatmış olacağız. Toplum bir şekliyle yüzde 25in
devlet tarafından karşılanacağı teşvikine
bağlı kalarak da bu işe bulaştığında bugün
yaşanan ekonomik ve sosyal travmanın bir benzerini gelecekte, hak
etmeyen vatandaşlarımıza yaşatmış
olacağız.
Bakın, metropol
kentlerimizin yanında yöresinde, merkezinde, periferisinde, birçok yerde
çok katlı devasa cazibe merkezleri, alışveriş merkezleri
oluşturuluyor. Yoksulların, emekçilerin bu kredi kartı alışkanlıklarına
bağlı olarak ticarette kullanmaya başladıklarından bu
yana kredi kartlarından kaynaklı hukuksal, siyasal ve sosyal noktada
yaşanmışın bireysel emekliliklerde de yaşanması
muhtemeldir. Mayıs ayı verilerine göre 7,5 milyar civarındaki bu
takibe tutulan kredi kartı alacaklarının nedenini
sorgulamadığımızda, ona dair tedbirlere
başvurmadığımız hâlde bireysel emekliliklerle bizim
yapmak istediğimiz, sorunun üstüne sorun eklemekten öteye gitmeyecektir.
Bu açıdan da bireysel emeklilik sadece ve tek başına cari
açığı gideren özellikte ve amaçta olmamalıdır.
Türkiye'nin dış ticaret borcunun 500 milyar dolar, bütçe
açığının 100 milyar dolar olduğu üzerinden bina etmeye
çalıştığımız yol arayışları hiçbirimize
fayda etmez. Biz, öncelikle
dış ticaret açığı ile bütçe
açığının kaynaklarını, nedenlerini
sorgulayıp onları giderecek tarzda işin hukuksal ve siyasal
çözümlerini
bulamadığımızda yani silaha, yüksek teknolojik
ithalata dayalı var olan ticari anlayışı
gideremediğimiz takdirde yani yatırım eksenli, toplumun temel
ihtiyaçlarını karşılayacak olan ekonomik girdileri,
tarım, hayvancılık ve benzeri sektörleri harekete geçirip
canlandırmadığımız takdirde, yapılmak istenenin
günü kurtarmaktan öte bir anlamı, özelliği de olmayacaktır.
O açıdan, cari
açığı kapatmak, emekçinin, yoksulun omzuna yıkılacak,
terk edilecek bir anlayış değildir, kabul edilebilinir bir
özelliği de yoktur, bu etik ve ahlaki de değildir. Takdir edersiniz
ki toplumun orta sınıf üstü olan ya da gelir kaynakları
ortalamanın üstünde olan kesimin böylesi bir günceli, gündemi yoktur.
Bireysel emeklilik, sosyal güvenden mahrum ve yoksun olan yoksul
halkların, emekçilerin sorunudur. Yoksul halkların ve emekçilerin
gelirini artıramadığınızda, yükseltemediğinizde,
bir kısım teşviklerle elinde avucunda biriktirdiğini finans
kurumlarına kaptırmanın yolunu açarsak, bu hepimizin günahı
olur; bu hepimizin yarın, öbür gün vebali altında
kalabileceğimiz bir sorunu, bilerek olmasa bile, niyetimizden
bağımsız, biz isteyerek olmasa bile toplumu bir şekliyle
cezalandırmış olacağız.
O açıdan, toplum eksenli ve toplum
esaslı bir kanun değişikliği, yasa
değişikliği her şeyden ve herkesten çok Meclisin görevidir.
Meclis, küçük dar grupları, kişileri, kuruluşları
kurtarmak, onları ikame eden, onların mali kaynaklarını
çoğaltan olmamalı. Meclis, aksine iktidar odaklarına,
egemenlere, finans kurum ve kuruluşlarına karşı bireyi,
toplumu, halkları, emekçileri güvence altına alan, onların
özgürlüklerini çoğaltan bir nitelikte, özellikte ve anlayışta
olmalıdır.
Biz, o anlamıyla, sosyal devlet
olmanın, hukuk devleti olmanın
kriteri olan insan hak ve özgürlüklerine dayalı, bireysel hak ve
özgürlüklerin esas alındığı bir anlayış sosyal
devletin vazgeçilmezidir. Bu çerçevede de her şeyden önce insanın
ruhsal, bedensel, sosyal ve siyasal iyi hâli olan sağlığın
sürdürülebilinir, eşit, nitelikli, erişilebilinir ve parasız
olması temel argümanken bunların ötesinde bir noktada insanları
mevcut var olan olanaksızlıklarına rağmen cendereye almak,
kuşatmak, iradesizleştirmek hukuk devleti değil otoriter,
monarşik devletlerin işidir. Biz bu açıdan Barış ve
Demokrasi Partisi olarak otoriterizme, her türlü totaliter rejime
karşın demokrasi var olacaksa demokrasi muhalefetiyle
olmalıdır. Demokrasi farklı siyasal düşüncelerin kendisini
özgürce ifade edebildiği, toplumla buluşturabildiği,
ilişkilenebildiği bir çerçevede olmalıdır. Biz bu benzeri
önemli kanunları tartıştığımız bu Mecliste
bu alanların halka kapalı oluyor olması, düşüncemizin
halkımız ve toplum tarafından paylaşılmasına
fırsat verilmiyor olması demokrasiyle bağdaşmaz. Bu olsa
olsa her şeye rağmen halkın ve toplumun gözünden uzak ve
ırak bir noktada Ben yaptım, ben bilirim.
anlayışının topluma, halka dayatılmasıdır,
devredilmesidir. Bu açıdan da hukuki değil. İnsani, hukuki ve
etik olmayan bu anlayışların günümüz demokrasisinin
katılımcı özelliğiyle uzaktan yakından ilişkisi
yoktur. Biz doğrudan demokrasiyi
tartıştığımız günümüz dünyasında
katılımcılığı hiçleştiren,
katılımcılığın sivil toplum örgütüne dayalı
ilişkisini es geçen, dikkate almayanı bir yana bırakmışız,
Mecliste de katılımcılığı hiçleştiren,
dikkate almayan bir algı ve anlayıştan çoğunluk
demokrasisine dayalı bir ilişkiyi var etmeye
çalışıyoruz. Bu, ne ülkemize ne ülkemiz halklarına,
inançlarına ve kültürlerine ne de geleceğine katkı değildir,
aksine kaybettirendir, yitirendir. Bu ve benzeri yanlışlıklardan
dönmek noktasındaki erdemlilik herkesten ve her siyasi partiden çok
iktidarın görevidir çünkü tarih karşısında tarihin devinimi
ve değişimi ruhuna denk düşen bir adım atmamak, onun tersi
uygulamalara yol açmak, biz muhalefetin şu anda muktedir
olmayışımızdan kaynaklı, iktidarın
muktedirliğinden kaynaklanan bir sorundur. O açıdan da iktidar ve
onun yürütmesi Bakanlar Kurulu, herkesten ve her siyasal düşünceden
farklı olarak demokrasinin bu niteliklerine uygun bir ilişkiyi var
etmek, geliştirmek durumundadırlar. Bu açıdan da soruna
yaklaştığımızda bireysel emeklilik, toplumumuzun temel
ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak nitelikte, uluslararası
tekel ve tröstler başta olmak üzere, finans kurum ve kuruluşlarının,
başta da sigortacılık sektörü olmak üzere, bir kısım
uluslararası ilişkileri canlandırmaya, var etmeye dayalı
bir anlayışın gereği olarak gündemimize gelmiştir.
Bunu doğru bulmadığımızı ifade ediyor, hepinizi
bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Çelik.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Balıkesir Milletvekili Sayın Haluk Ahmet Gümüş. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Gümüş.
CHP GRUBU ADINA HALUK AHMET GÜMÜŞ
(Balıkesir) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın
Bakan, sayın üyeler; Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydının; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerinde konuşuyorum.
Sayın üyeler, gördüğünüz gibi
tasarının adının dahi anlaşılması çok
zordur, kolay değildir; kanun tasarıları karmaşık ve
zor anlaşılır yapısını devam ettirmektedir.
Sayın üyeler,
alışkın olduğumuz gibi Hükûmet tarafından, yine
birbiriyle bağlantısız ve bağlantı durumu
tartışmalı konular kanun taslağı olarak önümüze
getirilmiştir. Dolayısıyla, bu tasarı, diğer
birçoğu gibi bir bütünlük arz etmekten uzaktır. Kanun
tasarısı metni ise yazım şekli açısından eklektik
bir yapıdadır.
Tasarıda, hiçbir sistematik
olmaksızın bireysel emeklilik sistemi, tarım sigortaları,
kira sertifikaları, bireysel katılım
yatırımcıları konularındaki kanun ve kanun hükmündeki
kararname maddeleri değişiklikleri ile birbiri içine geçmiş
konulara karışık bir sırayla yer verilmiştir. Bireysel
emeklilik sistemi ile ilgili maddelerin arasında ilgisiz şekilde
diğer konulara ilişkin maddelerin yer alması, kanun yazım
tekniği açısından uygun görüntü arz etmemektedir. Torba
yasaların maddelerinin dahi belirli bir mantıki sıra takip
etmesi beklenirdi ama bu konularda ya belli bir ciddiyetsizliğe ya da Ben
yaptım olduya rastlıyoruz.
Ele alınan konulardan
İstanbulun bir finans merkezi hâline getirilmesi, bireysel emeklilik
sisteminin tasarrufları daha yüksek oranda destekler hâle getirmek için
yapılan düzenlemeler, gerçekte geç kalmış düzenlemelerdir.
Türkiye ekonomisi, birçok konuda
olduğu gibi, tasarruflar konusunda OECD ortalamalarının ve
bireysel sigortalar konusunda da dünya ortalamalarının
altındadır; üstelik tasarruflarda gerilemeler
yaşanmaktadır. Türkiye'de tasarrufların gayrisafi millî
harcanabilir gelire oranı 2002de 18,6 iken 2011 yılında bu oran
13,3e düşmüştür. Hükûmet birçok iddia ile ortaya çıkarken
hedeflerini nasıl gerçekleştirebilecektir? Tasarruflar
gelişmiş ülkelerde yüzde 30lar civarında dolaşırken,
Türkiye bu oranın yarısının dahi altında bir oranda
tasarruf yeteneğine sahip bir tablo ile hangi hedefi tutturabilecektir? Bu
manzara Türkiye ekonomisi için ve hatta, yakın geleceğe dair
endişeleri artırmaktadır. Önümüze gelen tasarıda yurt içi
tasarruf açığının kapatılması için temel
mekanizma, bireysel emeklilik sistemi olarak düşünülmektedir ancak
bazı olumlu gelişmelere rağmen tasarı içeriğinde
sıkıntı yaratabilecek konular vardır.
Mevcut durumda sigorta ve emeklilik
şirketleriyle yapılan sözleşmeler, sigortalının
kendisine, eşine ve küçük çocuklarına ait ölüm, kaza, hastalık,
sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve eğitim gibi
bireysel sigorta poliçeleri vesaire için bizzat mükellef tarafından ödenen
primler ve bireysel katkı payları vergi matrahından
indirilebilmekteydi. Tasarının getirdiği durum ise şudur:
Bireysel emeklilik için daha farklı bir sistem önerilerek sisteme
katılımda devlet katkı payı verilmesi yoluna gidilmektedir.
Böylelikle, bireysel emeklilik kapsamında yapılan prim ödemeleri için
vergi matrahından indirim yolu terk edilmektedir ancak bu uygulamanın
da sakıncaları ve eksiklikleri vardır. Mevcut sistemde vergi
avantajları kısa vadede devreye girerken ve mükellef avantajı
hızla hissederken, bugün getirilmek istenen sistemde mükellef,
yıllarca sürebilecek devlet katkısının tamamını
alabilmek için otuz yıl dahi beklemek zorunda kalabilecektir.
Getirilmek istenen şartlar hem yeni handikapları ve
hem de on yılda birkaç kez krize girebilen bir ülkede sisteme güveni
etkileyebilecektir, bireysel emeklilik sistemine.
Tasarıda katkı payı
istisnasının görüntüde yükseltildiği görülmektedir. Bize göre,
istisna limitinin çalışanlar ve iş verenler için ayrı
ayrı, ücretin yüzde 15i olarak belirlenmesi gerekliydi.
Kanunun 3üncü maddesinde işveren
kurumların bireysel katılımcılar adına bireysel
emeklilik sistemine yapabileceği katkı payı ödemelerinde indirim
konusunu yapılabilecek tutar ücretin yüzde 5inden yüzde 15ine
yükseltilirken kanunun 4üncü maddesinde bireysel katılımcılar
için bu tutar yüzde 10dan yüzde 15e yükseltilmektedir. Görüntüde indirim
yapılabilecek limitin yükseltildiği izlenimi verilmesine
karşın, kanunun 3üncü maddesinde bireysel katkı payı ve
işveren katkısı toplamının yüzde 15 limitini
aşamayacağı hükmü dolayısıyla hâlihazırdaki
sistemden daha yüksek bir limit getirilmiş olmamaktadır. Zira
hâlihazırda çalışanlar ücretin yüzde 10una, işveren
kurumlar, ayrıca, ücretin yüzde 5'ine kadar istisna tutulabilen katkı payı ödemesi yapabilmektedirler.
Kanunun gerekçesinde belirtildiği
gibi, eğer yurt içi tasarruf açığının gerçekten
kapatılması isteniyorsa kanunun 3üncü maddesinde
sınırlayıcı hükmün kaldırılıp hem bireysel
katılımcıların hem de işverenlerin, ücretin yüzde
15'ine kadarki bireysel emeklilik katkı paylarının ayrı
ayrı istisna kapsamına alınması düşünülmesi
gerekliydi.
Bireysel emeklilik sistemi
hesaplarına artık devlet de katkı yapacak." diye
adlandırılan yaklaşım aslında yurt içi
tasarrufları daha kabarık gösterecek bir makyaja benzemektedir. Kanun
tasarısıyla mevcut katılımcıların sahip
olduğu nakit vergi teşviki kaldırılıp birçok tasarruf
sahibinin gerçekte tabi olduğu vergi diliminin altında yüzde 25
düzeyindeki- bir vergi oranıyla, ileride ödenmek üzere sanal bir hesaba
alacak kaydedilmektedir. Bu yöntem ilave teşvik ya da daha iyi bir
gelişme değil, aslında mevcut duruma göre aleyhte bir
uygulamadır.
Kendini, zorunlu tasarruf, konut
edindirme, işsizlik sigortası gibi çeşitli düzenlemelerle sistem
tarafından göz alıcı vaatlerle âdeta aldatılmış
hisseden ve bu durumu fark eden vatandaşlarımız için oyunun
kurallarının tekrar Hükûmet tarafından değiştirilme
riski olan sanal hesaplar yöntemi gerçekçi ve tasarrufları ciddi olarak
destekleyici bir model değildir. Yapılması gerekenler, tasarruf
sahipleri için şüphe uyandırabilecek vaatlerde bulunmak değil,
hâlihazırdaki sistemin vergi istisnasını artırmak olarak
düşünülebilir.
Herhangi bir gelir elde etmeyen
kesimlerin mevcut sistemde vergi avantajına sahip olmadıkları
savı ise doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü gelir
sahibi olmayan kişinin kendisine ait olmayan bir geliri tasarruf etmesi
diye bir şey mümkün değildir. Geliri her kim elde etmekte ise daha
yüksek oranda tasarruf etmesi için ona vergisel teşvik
uygulanmalıdır.
Mevcut bireysel emeklilik
düzenlemelerindeki yıllık asgari ücret düzeyi limiti kanun
tasarısında da korunmaktadır. Hâlbuki, ülkemizde tasarruf
kabiliyetine sahip kesimlerin gelir düzeyinin asgari ücretle arasında bir
korelasyon, bir ilişki kalmamıştır. Bireysel emeklilik
tasarrufu için bir mihenk noktası aranıyorsa kişi başı
millî gelir asgari ücretten daha mantıklı bir alternatif teşkil
etmektedir. Sistemde getirilmek istenen vergi teşviki herkese aynı
oranda olmamalıdır. Bugün itibarıyla ülkemizde sigortasızlık
gerçeği ya da az sigortalanma gerçeği ya da bu oranın düşük
oluşu göz önünde tutularak, en azından önümüzdeki on-on beş
yıllık süreç içerisinde yaşlı çalışanlara
gençlerden, orta yaşlılardan da, daha yüksek vergi istisnası
yapılmalıdır veya bu istisna sisteme yeni giren gençlerle sadece
yaşlılara özel olarak yapılmalıdır. Bu şu nedenle
önemlidir: Ülkemiz insanlarının ilk gençlik yıllarında
temel ihtiyaçlarını giderirken tasarruf yapmadığı,
izleyen yıllarda çocukların zorunlu eğitimiyle, konut sahibi
olmaya yoğunlaştıkları ve ancak kırk beş-elli
yaşlarından sonra tasarrufa yöneldikleri ve bu dönemlerde
gelirlerinin yükseldiği göz önünde tutulmalıdır.
Bireysel
emeklilik sisteminde diğer bir risk, sisteme katılanların
finansal bilgisi ve dâhil oldukları sistem hakkında bilginin
pazarlama argümanları ile sınırlı olabilmesidir. Yani
bireysel emeklilik sistemine giren kişilerin satın
aldıkları ürünlerle ilgili bilgileri sınırlıdır.
Örneğin, topluma bireysel emeklilik sistemi olarak pazarlanan ürünler
gerçekte bireysel tasarruf araçlarıdır. Emeklilik burada
aldatıcı bir kavramdır. Burada, bence, emeklilik
tanımı algı yanlışlığına yol
açmaktadır. Bizim gibi sık kriz yaşayan ekonomiler için bu tür
ürünlerde emeklilik tanımı kullanılmamalıdır.
Emeklilik, sigorta ve garanti unsurunu içermesi gereken bir kavramdır.
Oysa bu sistemde böyle bir garanti unsuru tamamen eksiktir ve milyonlarca insan
kendinin gerçekten emekli olduğunu sanmaktadır. Biz devlet olarak bu
işin böyle olmadığını, gelişmiş ülkelerdeki
gibi ekonominin sunduğu bir garanti sisteminin
olmadığını topluma iyi bir şekilde anlatmakla ya da
her şeyi yeniden düzenlemekle yükümlüyüz.
Size
birçok bireysel emeklilik sistemi ürününde yaşanacak ekonomik krizler ve
olağanüstü şartlarda ortaya çıkabilecek enflasyon oranları
karşısında ürünü alanın yatırdığı anaparanın
dahi korunamadığını söylemek isterim. Hatta çoğu
durumda bu tür ürünler enflasyona karşı tamamen korumasız
durumdadır. Türkiye için krizlerden etkilenmeyecek, enflasyona
karşı korunabilen ve devlet garantisinin yüksek olduğu yeni bir
bireysel emeklilik
sistemi üretilebilir veya mevcut sistem bu yönde geliştirilebilir. Bu tür
çalışmalar acilen başlatılmalıdır.
Bugün için sistem, içine
girdikten sonra düşük riskli, orta riskli ve yüksek riskli
yatırım fonları arasında yapılacak seçimle bir
tasarruf portföyü oluşturmak, finans dışında bir alanda
yükseköğrenim görmüş kişiler için bile zorluk arz etmektedir,
yani yükseköğrenim görmüş kişiler dahi aldıkları
ürünlerle ilgili analiz yapma yeteneğine çok yakın değildirler,
çoğunluğu olarak. Özel yetenek gerektirir.
Mevcut veya
tasarıyla getirilmek istenen yeni hâlde yüksek gelir hedeflerken
enflasyonun altında bir getiriyle karşılaşmak ve birkaç
yanlış karar neticesinde anaparanın da altında birikim
düzeyine gerilemek muhtemeldir ve bunların geçmişte
yaşandığı, bazı ürünlerde görüldüğü bilinmektedir.
Bunu önlemek için, şimdiden özellikle anapara korumalı garantili
emeklilik fonlarını çoğaltmalı, sisteme girenlerin bu
fonlara yöneltilmesi sağlanmalıdır ya da mecbur edilmelidir.
Mecbur edilmelidir çünkü biz 2,5 milyon kişiden bahsediyoruz
arkadaşlar. Ümit arayan ve 100 lirası dahi hayatında çok önemli
olan 2,5 milyon kişiden bahsediyoruz. Bunların 450 bini çıkarken
dahi haksız bir şekilde bunların paraları devlet
tarafından vergi altında alınmıştır. Birazdan o
konuya geleceğiz. Sayın Vahit Başkanım da iyi biliyor,
gülümsüyor.
Diğer bir konu ise
bireysel emeklilik sistemindeki tasarrufların artırılması
için gereksiz masraf yaratan noter onayları dahi
kaldırılırken 21inci maddede Sermaye Piyasası Kurulunun,
diğer yatırım fonlarıyla yeknesaklık
sağlayabilmek için emeklilik fonu net varlığı üzerinden yüz
binde 5 düzeyinde kayıt izni parası alması başlı
başına bir çelişkidir.
Bireysel emeklilik
sistemi tasarruflarını
teşvik etmek istiyorsak öncelikle kamu kurumlarının bu
tasarruflar üzerinde yükünü azaltmakla işe başlamalıyız.
2001 yılında emeklilik varlıklarının çok
sıkı mali denetimi ve gözetimi altında tutulacağı
vaatleriyle kurulan bireysel emeklilik sisteminde on yıl sonra gelinen
nokta, kanun tasarısının 23üncü ve 24üncü maddeleriyle
emeklilik şirketleri üzerindeki denetimin hafifletilmesi olmuştur.
Emeklilik şirketlerini diğer sigorta şirketleri ve bankalarla
aynı periyotlarla denetlemek, bir gün emeklilik şirketlerinde de
sigorta şirketleri ve bankalardaki zafiyetlerle
karşılaşılması ihtimalini beraberinde getirme riski
taşımaktadır. İnsanların en uzun vadeli ve
dolayısıyla en değerli yatırımları olan emeklilik
tasarrufları konusunda kamuoyu
nezdinde oluşabilecek en küçük bir güvensizlik, yurt içi tasarrufları
artırmayı hedefleyen bu tasarının gayesinin tam aksi
yönünde bir etki yaratabilir.
Burada, bu
kanun tasarısının Plan Bütçe Komisyonundan alt komisyona
gönderilmesi kararını destekleyen tüm milletvekillerine ve alt
komisyonda verimli çalışmaları destekleyen alt komisyon
Başkanına kişisel olarak teşekkür etmek isterim. Çünkü bu
tasarıdaki düzenleme ile Gelir Vergisi Kanununun 75inci maddesinde
tanımlanan menkul sermaye iradı açıklığa
kavuşturularak mevcut durumda anapara dâhil gerçekleşen stopaj
düzenleme sonrası sadece getiri üzerinden gerçekleşecektir. Ancak
hâlen bireysel emeklilik sistemine girmiş olduğu hâlde sistemden
ayrılan ve ödemiş olduğu katkı payları getirileri
üzerinden vergilendirilen katılımcılar mevcuttur. Bunların
sayısı 450 bindir. Bu sistemdeki kazazedeler sistemden
ayrıldıkları takdirde, getirileri dâhil anaparaları
üzerinden vergilendiriliyordu. Plan Bütçe Komisyonunda tarafımdan konunun
gündeme getirilmesi, iktidar partisi ve MHP milletvekillerinin
katkıları ile bu durum tasarıya yeni madde eklentisiyle
geçmişe yönelik olarak yeniden düzenlenmiştir. Bu yolla mahkemeler
450 bin kişinin davasından kurtulurken adaletsiz vergi kesintisine
uğrayan vatandaşlar tekrar
haklarına kavuşacaklardır, paralarını geri
alabileceklerdir. Vatandaşlar teker teker mahkemeye başvurarak
haklarına kavuşmaktaydılar, ancak 450 bin kişinin mahkeme
sürecinin yaratabileceği zaman ve maddi israfı düşünürsek
yapılan düzenlemenin aciliyeti, gerekliliği daha iyi
anlaşılacaktır. Bu konuda Plan ve Bütçe Komisyonunun ve alt
komisyon üyelerinin aldıkları kararları olumlu buluyoruz.
Gündemdeki tasarının ilk
hâli, gündeme gelen tasarının ilk hâli -bu son söylediklerim iyiydi
ama bundan sonra biraz acılı devam ediyor- 58 madde idi. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
hâlde gelmişti komisyona. Bu hükümler alt komisyonda ele alınmışken
devam eden Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmaları
sırasında tasarıya alt komisyon çalışmaları
sonrası 13 madde daha
eklenmiştir. Tüm itirazlara rağmen, alt komisyon
çalışmaları sonrasında eklenen bu maddeler oylanmış
ve komisyondan geçirilmiştir.
Mevcut tasarı ve yasalarla hiçbir
ilişiği bulunmayan bu yeni hükümlerin eklenmesi aşamasından
sonra soruyoruz: Bu nasıl bir anlayıştır? Bu nasıl bir
yasal düzenleme yoludur? Bu nasıl bir saygı biçimidir?
Tartışılmayan bu maddeler, Plan ve Bütçe Komisyonundan nasıl
geçirilebilir? Hatırlatıyoruz: Düzen ve adalet herkes için lazımdır.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Gümüş.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Bitlis Milletvekili Sayın Vedat Demiröz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Demiröz.
AK PARTİ GRUBU ADINA VEDAT
DEMİRÖZ (Bitlis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu tasarının Plan ve Bütçe
Komisyonundaki görüşmeleri esnasında gerek iktidar partili
milletvekili arkadaşlarımın gerekse muhalefetteki milletvekili
arkadaşlarımın bu kanuna yaptıkları katkı ve
pozitif desteklerinden dolayı huzurlarınızda hepsine
teşekkürlerimi bildiriyorum.
271 sıra sayılı
Kanun Tasarısı
aşağıdaki konuları kapsamaktadır:
Tasarıda temel olarak,
İstanbulun uluslararası bir finans merkezi hâline getirilmesi, yurt
içi tasarruflarının artırılması ve finansman
imkânlarının çeşitlendirilmesi hedeflenmektedir. Ülkemizde yurt
içi tasarruflarının artırılması gerektiğini her
zaman dile getiriyoruz.
Şimdi, tasarruf ve
yatırım dengesine bir bakalım. Bugün tasarrufların
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 13-14 civarındadır,
yatırımların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ise
yüzde 22 civarındadır. Aradaki yüzde 8lik fark ise cari açık
demektir.
Getirilen yasa
tasarısının ikinci bir konusu: Bireysel emeklilik sisteminden
faydalanma oranlarının yükseltilmesi, vatandaşların daha
etkin şekilde tasarrufa teşvik edilmesi ve sistemin uygulama
süresince karşılaşılan sorunların çözülmesi
amacıyla bireysel emeklilik sisteminde değişiklikler
öngörülmektedir. Bireysel emeklilik priminin bugün itibarıyla gayrisafi
millî hasılaya oranı OECD ülkelerinde yüzde 8, gelişmekte olan
ülkelerde yüzde 2,2; Türkiyede ise yüzde 1,3tür. Bunun nedenlerine
bakınca karşımıza, kamu sosyal güvenlik sisteminin
genişliği, sigortaya verilen paranın
karşılığında tazminat alınmaması hâlinde
bunun boşa gitmiş para olarak değerlendirilmesi algısı
çıkmaktadır.
Kamu sosyal güvenlik sistemi 1980
öncesinde ve 1990 sonrasında iki defa yapılan köklü düzenlemelerle
maalesef oy uğruna feda edilmiş, âdeta omurgası
kırılmıştır. Erken emeklilik ile genç bir emekli
kitlesi oluşmuş ve tatmin etmeyen bir emekli maaşı
nedeniyle ikinci bir iş arama ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu,
hem gelirin azlığı hem de erken yaşta emeklilikten
kaynaklanmıştır. Gelişmiş ülkelerde 3,8 kişinin
ödediği primlerle bir emekliye maaş ödenirken maalesef ülkemizde 1,8
kişinin verdiği primlerle ancak biz emekliye maaş ödemekteyiz.
İşte, bu nedenle bireysel
emeklilik sistemini topluma tanıtma zamanı gelmiştir. Bu
nasıl yapılmalı? Sigorta ile tanışmamış
kitlelere ulaşılmalı, sigortanın ihtiyaç olduğunu
anlatmalı, reklam çalışmalarına başlamalı, bilinç
ve algı eksikliğinin ortadan kaldırılması
sağlanmalı, sigorta sektörünün kârımıza veya gelirimize
ortak değil, sadece bizim risklerimize ortak olduğu bilincinin
yayılması gerekmektedir.
Mevcut teşvik sisteminin
yapısına gelince; katkı payı ödeme aşamasında
ödenen katkı payları belli limitler dâhilinde vergi matrahından
indirilebilmektedir. Gelir vergisi oranına göre yüzde 15 ila 35
arasında teşvik sağlanmaktadır. İndirilebilecek
katkı payları, brüt maaşın yüzde 10unu ve brüt asgari
ücretin yıllık tutarını aşamamaktadır.
Yatırım aşamasında değer artışları ve
yatırım gelirleri vergiden muaftır. Birikimlerin ödenmesi
aşamasında ise vergi indiriminden yararlanıp
yararlanılmadığına bakılmaksızın
çıkış yapan herkes için anapara artı getiri üzerinden
değişen oranlarda gelir vergisi kesintisi yapılmaktadır.
Uygulamadaki sorunlara gelince;
faydalanma oranları düşüktür. Hâlen katılımcıların
ancak yaklaşık yüzde 35i katkı paylarını gelir
vergisi matrahından indirebilmektedirler. Bazı işverenler bilgi
yetersizliğinden, bazıları ise operasyon yükü
doğurduğundan dolayı çalışanlarının vergi
teşvik işlemlerini yapamamaktadırlar. Sağlanan teşvik
tüketime gitmektedir. Vergi matrahından indirim nedeniyle oluşan
fark, doğrudan maaş bordrosuna veya serbest meslek
erbabının gelirine yansımaktadır. Gelire yansıyan
teşvik tüketime yönlendirildiğinden, sisteme girdikten bir süre sonra
teşvikin farkındalığı kaybolmaktadır. Vergi teşviki
kamu tarafından peşin olarak verilmektedir. Vergi matrahı indiriminden
yararlanmayan katılımcılar sistemden ayrılma esnasında
anapara ve getirisi üzerinden vergilendirme yapıldığı için
çifte vergilendirme yapılabilmektedir.
Hukuki ihtilaflar mevcuttur. Anapara
üzerinden stopaj kesilmesi son dönemde katılımcılar
tarafından yoğun bir şekilde dava konusu edilmektedir.
Mahkemeler katılımcılar lehine karar vermektedir.
Bireysel emeklilikte vergi
matrahından indirim teşviki yerine doğrudan devlet katkı
sistemi getirilmektedir. Devlet katkı sisteminde katılımcı,
katkı payını katılımcı bireysel emeklilik sistemi
hesabına yatırmakta ve bireysel emeklilik sistemi katkı
payı bilgisini Emeklilik Gözetim Merkezine bildirmekte, Emeklilik Gözetim Merkezi
de devlet katkısı hesabını yaparak kamunun devlet
katkısı yapmasını sağlamakta ve yüzde 25lik devlet
katkısı alt hesabına yatırılmaktadır.
Katkı payı ödemeleri vergi
matrahından indirilmeyecektir. Bunun yerine,
katılımcının ödediği katkı payının
yüzde 25i oranında devlet katkısı,
katılımcının devlet katkısı sistemi alt
hesabına ödenecektir. Bir katılımcıya ödenebilecek azami
devlet katkısı tutarı yıllık brüt asgari ücretin yüzde
25i ile sınırlıdır. 1 Temmuzdan itibaren bu rakamın
940 lira 50 kuruş olduğunu düşünürsek yıllık 11 bin
küsur lira demektir ve bunun devlet katkısı da yıllık 2.900
lira civarındadır.
Mevcut sistemde olduğu gibi
emeklilik yatırım fonları ve devlet katkısı üzerinden
vergilendirme yapılmayacaktır, sadece getiri üzerinden vergilendirme
yapılacaktır. Devlet katkısına sistemde uzun süre
kalmayı özendirecek şekilde kademeli olarak hak
kazanılacaktır. Devlet katkıları ve getirilerine üçüncü
yıldan itibaren ayrılanlara yüzde 15, altıncı yıldan
sonrası için yüzde 35, onuncu yıldan sonrasına yüzde 60 ve emeklilikte
yüzde 100üne hak kazanılacaktır.
Sisteme kurumsal bazlı
katılımların teşviki amacıyla işverenler
tarafından ödenen katkı payları ve şahıs
sigortaları kapsamında ödenen primlerden vergi matrahından
indirim konusu yapılabilecek toplam tutar brüt ücretin yüzde 10undan
15ine çıkartılmaktadır. İşveren katkılı
sözleşmelerde azami hak ediş süresi beş yıldan yedi
yıla çıkarılmaktadır. Emeklilik yatırım
fonlarında kıymetli madenler ile diğer alternatif finansal
araçlara yatırım yapılabilmesine olanak
sağlanmaktadır. Vakıf, sandık ve ticari şirketlerdeki
emekliliğe yönelik birikimlerin bireysel emeklilik sistemine
aktarımına olanak sağlayan düzenlemenin süresi 31/12/2015
tarihine kadar uzatılmakta ve vergisel uygulamalara ilişkin hususlar
açıklığa kavuşturulmaktadır.
Fon iç tüzüğünün notere onaylattırılması
zorunluluğu kaldırılarak işlem maliyetleri
azaltılmaktadır. Emeklilik yatırım fonları için
Sermaye Piyasası Kurulunun tahsil ettiği kayda alma ücretine
ilişkin düzenleme menkul kıymet yatırım fonlarıyla
paralel hâle getirilmektedir. Emeklilik yatırım fonlarının
denetim maliyetleri azaltılmaktadır.
Katılımcıların, sınırlı hâllerde,
birikimlerinin bir kısmını emeklilik hakkı kazanmadan
sistemden alabilmesine olanak sağlanmaktadır. Bireysel emeklilik
aracısının işlemiş olduğu fiilin
ağırlığına göre lisans iptalinin yanı sıra,
satış yetkisinin geçici olarak durdurulmasına da olanak
sağlanmaktadır.
Tasarının diğer bir
bölümünde sigortacılık sektöründe faaliyet gösteren şirketlerde
mali bünyenin güçlendirilmesi ve daha etkin bir risk yönetiminin sağlanması
amacıyla söz konusu sektörün çalışma usul ve
esaslarını düzenleyen mevzuatta değişiklikler
öngörülmektedir. Bununla birlikte, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri
Birliğinin emeklilik şirketlerini de bünyesine katarak yeniden
yapılandırılması ve güvence hesabının görev ve
fonksiyonlarının yeniden düzenlenmesi amaçlanmaktadır.
Bugün 17 milyon nüfuslu
Hollandanın sigorta sektörünün sağladığı
sigortacılık primi 110 milyar dolar iken 75 milyon nüfuslu ülkemizin
sigortacılıkta sağladığı prim sadece ve sadece 8
milyar dolardır. En kısa zamanda prim miktarının en az 6-7
kat artırılması gerekmektedir. Şu anda 15 emeklilik
şirketi bu konuda faaliyet göstermekte ve 2 tane daha ilave
gelmiştir. Şu anda, 2 milyon 794 bin 542 katılımcı
mevcuttur ve son yıl olarak, bu yüzde geçen yıla göre yüzde 6
artmıştır. 1 Haziran itibarıyla
katılımcıların toplam fon tutarı 16 milyar 458 milyon
liradır, geçen yıla göre artışımız yüzde 15tir.
Kişi başına düşen fon bedeli 5 milyon 5 bin 900
liradır. Sistem 28 Mart 2001de kanunlaşmıştı ve iki
yıl sonra devreye girdiğinden, yeni emeklilik olmakta ve şu ana
kadar sadece 4.743 kişi emekli veya toplu para almış
bulunmaktadır. Emekli olan katılımcıların ortalama
birikimi 43.600 liradır, emeklilerin yüzde 75i ise 17.800 lira üzerinden
emeklilik ödemesi almıştır.
Mali bünyeyi güçlendirecek ve risk
yönetimini etkin kılacak düzenlemeler yapılmaktadır sektör
üzerinde. Özellikle kriz dönemlerinde şirketlerin likidite durumuna göre
hızlı karar alınabilmesini teminen, Müsteşarlığa
şirketin mali durumu ve ekonomik koşullarını dikkate alarak
teminatları yüzde 50 oranında artırma ve azaltma yetkisi
tanınmaktadır.
Şirketler için tasfiye ve iflas
hâlinde kullanılmak üzere özel teminat uygulaması getirilmektedir.
Mali bünye zafiyeti içerisinde bulunan şirketlerin portföyünün idaresinin
Güvence Hesabına devri imkânı getirilmektedir.
Müsteşarlığın
sigortacılıkla ilgili uluslararası mesleki kuruluşlara
üyeliği ile bilgi paylaşımına ilişkin hususlar
düzenlenmektedir.
Kimlik ve adres paylaşım
sistemi, bankaların yanı sıra sigorta şirketi ile Güvence
Hesabının da kullanımına açılmaktadır.
Güvence Hesabının görev ve
fonksiyonları, tanıtımı, zorunlu sigorta denetimi ve
eğitim merkezine katkıyı da içerecek biçimde yeniden
tanımlanmaktadır.
Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi
yapısı güçlendirilmek suretiyle yeniden düzenlenmektedir.
Türkiye Sigorta ve Reasürans
Şirketleri Birliği yapısı içerisinde emeklilik
şirketlerine de yer verilerek birlik yapısı yeniden
oluşturulmakta ve adı Türkiye sigorta, reasürans ve emeklilik
şirketleri birliği şeklinde değiştirilmektedir.
Diğer düzenlemelere gelince:
Destek hizmetleri tanımlanarak kanun kapsamına
alınmaktadır. Uygulamada tereddüt oluşturan bazı
tanımlar açıklığa kavuşturulmaktadır. Sigorta
primlerinin ülke içerisinde kalması ve birikim oluşturması
amacıyla yurt içinden veya uluslararası piyasalardan sigorta ve
reasürans teminatı bulunmayan risklerin teminat altına
alınabilmesine yönelik düzenleme getirilmektedir. Uygulamada, işlenen
fiile göre ağır olduğu düşünülen cezalarda indirime
gidilmektedir.
Bir başka husus da: Türkiyede
henüz mevzuatta düzenlenmemiş ve kurumsallaşmamış olan
bireysel katılım sermaye sisteminin oluşturulması ve
bireysel katılım yatırımcılarına birtakım
teşvik unsurları sunularak erken aşama ve teknoloji odaklı
işletmelerin finansman kaynağına erişiminin
kolaylaştırılması amaçlanmaktadır. Bireysel
katılım yatırımcısı, bireysel
varlığını, tecrübe ve birikimini başlangıç veya
gelişim aşamasındaki girişimlere aktaran kişileri;
bireysel katılım sermayesi ise bireysel katılım
yatırımcısının şirketlere
aktardığı sermayeyi ifade etmektedir. Tasarıda yer alan
düzenleme ile finansmana erişim sıkıntısı çeken erken
aşama şirketler için yeni bir finansal enstrüman
oluşturulması, bu piyasada belli bir davranış kültürünün ve
etik kuralların hâkim kılınması ve profesyonelliğin
artırılması, bireysel katılım sermayesinin
kurumsallaştırılarak girişimcilerin güven duyacağı
bir finans piyasası hâline getirilmesi, devlet destekleri ile bireysel
katılım sermayesi yatırımlarının cazip hâle
getirilmesi hedeflenmektedir.
Tasarıyla, 2017 yılı
sonuna kadar uygulanmak üzere Hazine Müsteşarlığından
lisans alan bireysel katılım
yatırımcılarının anonim şirketlere ortak olurken
koydukları sermayenin yüzde 75inin bireysel katılım
yatırımcılarına yatırım indirimi olarak
yıllık beyannamelerinde konu, kazanç ve iratlardan indirilmesi
öngörülmektedir. TÜBİTAK tarafından belirlenen programlar
kapsamında, son beş yıl içinde projesi desteklenmiş
kurumlara iştirak sağlayan bireysel katılım
yatırımcıları için bu oran yüzde 100 olarak
uygulanacaktır. Hisse senetlerinin elden çıkarılmasıyla
elde edilen sermaye kazançları, gelir vergisinden ve tevkifattan müstesna
tutulmaktadır. Vergi indiriminden yararlanabilmek için
aşağıdaki koşullar aranacaktır:
Kanunda ve tebliğde öngörülen
kriterlerin yerine getirilmesi.
İktisap edilen hisse senetlerinin
en az iki tam gün süreyle elde tutulması.
Vergi matrahından indirilebilecek
yıllık tutarın yıllık bazda 1 milyon lirayı
aşmaması.
Tasarıda getirilen bir yenilik ise
dış finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve
alternatif finansman kaynaklarına imkân tanınması suretiyle mali
istikrara katkı sağlanması amacıyla Hazine
Müsteşarlığı tarafından kira sertifikaları ihraç
edilmesine imkân tanınmaktadır. İlk kira sertifikası
ihracı, 1990 yılında Shell Şirketi tarafından
gerçekleştirilmiştir. Kira sertifikaları hızla büyüyen bir
piyasadır. 2012 yılında global piyasalarda ihraç edilmiş
olan kira sertifikalarının toplam hacmi 170 milyar dolardır.
Malezya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Katar,
Bahreyn ve Kuveyt, bu piyasada başlıca ihraççı ülkelerdir. Bu
ülkelerin dışında, Batılı devlet ve şirketler de
bu piyasada ihraç gerçekleştirmişlerdir. İngiltere ve Fransa,
kira sertifikası ihracı için yasal düzenlemeler yapmaktadır.
Türkiye'nin bu piyasada yer
alması, dış finansman kaynaklarının
çeşitlendirilmesi açısından önem arz etmektedir. Hazine
tarafından gerçekleştirilecek bir kira sertifikası ihracı,
ülkemizdeki özel sektör şirketleri açısından bir gösterge
niteliği taşıyacak olup bu piyasanın derinleşmesine katkı
sağlayacaktır. İstanbul, uluslararası bir finans merkezi
olması açısından değerlendirildiğinde, ülkemizdeki
kira sertifikası piyasasının derinleşmesi olumlu bir
gelişme olacaktır.
Standart bir kira sertifikası
ihraç mekanizmasında en az üç taraf bulunmaktadır: Birinci taraf,
borçlanıcı; ikincisi, yatırımcılar; üçüncüsü,
varlık kiralama şirketleri. Borçlanıcı, öncelikle varlık
kiralama şirketi oluşturacaktır. Varlıklar, varlık
kiralama şirketine ileri bir tarihte belirli bir fiyattan geri
alınmak üzere satılacak, aynı anda bu varlıklar,
varlık kiralama şirketinden geri kiralanacaktır. Varlık
kiralama şirketleri, bu varlıkların kira bedelleri üzerinde
eşit pay sahipliğini içeren senetleri yatırımcılara
ihraç edecek, gerekli fonu toplayacak ve borçlanıcıya,
varlığının satış bedeli olarak verecektir.
Borçlanıcı belirli periyotlarla kira bedellerini varlık kiralama
şirketine ödeyecek, varlık kiralama şirketi de elinde kira
sertifikası bulunanlara bu bedelleri iletecek ve böylece nakit
akımı sağlanmış olacaktır. Vade sonunda
borçlanıcı, varlıkları varlık kiralama
şirketinden geri alacak, anapara kira sertifikası sahiplerine dağıtılacaktır.
Tarım sigortalarıyla ilgili uygulamada
etkinliğin artırılması amacıyla, Tarım
Sigortaları Havuzunun tüzel kişiliği haiz olduğunun
belirtilmesi suretiyle kurumsal kimliğinin açıklığa
kavuşturulması hedeflenmekte ve Havuzun yönetim kurulu
tarafından uygun görülmesi ve risk yönetimi bakımından
şartların gerekli olması hâlinde sigorta şirketleriyle
müştereken de teminat verilebilmesine imkân tanınmaktadır.
Söz konusu alanlarda yapılan düzenlemelere paralel
olarak çeşitli vergi kanunlarında ve Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik
yapılması öngörülmektedir.
Son olarak, iki geçici madde ilave edilmektedir. Birisi
Sayın Milletvekili Arkadaşımın dediği, eski
stopajlarla, kesintilerle ilgili. Anapara üzerinden yapılan kesintiler,
bir yıl içinde müracaat edildiği takdirde, kesintiyi yapan sigorta
şirketinden, vergi dairesine müracaat edilmek kaydıyla, geri
alınabilecektir. Bu da aşağı yukarı 450 bin
kişiyi ilgilendirmekte ve 260 veya 280 milyon civarındadır.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ediyorum. Kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Demiröz.
Şahısları adına ilk söz, Muğla Milletvekili Sayın
Mehmet Erdoğana aittir.
Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 271 sıra
sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, her zaman olduğu gibi,
bu kanunda da, AKPnin torba kanun tasarısı hastalığı
devam etmektedir. Bireysel emeklilik sistemi gibi çok önemli bir kanun, bir
kanun tasarısı olarak buraya getirilip bunun üzerinde konuşulmak
yerine, ilgisi olan olmayan bir sürü konu torbanın içerisine
doldurulmuş, bugün burada milletin kafası karıştırılmaktadır.
Bugün bu çatı altında bizim yaptığımız
çalışmaları seyredenlerin de, takip edenlerin de bunları
anlaması imkânsız hâle getirilmektedir.
Bu torbanın içerisinde bireysel
emeklilikle alakası olmayan en önemli konu da Kamu İhale Kanunundaki
değişikliklerdir. Kamu İhale Kanununda, AKPnin iktidara
geldiği 2002den bu yana elli civarında doğrudan, yirmi
civarında dolaylı değişiklik
yapılmıştır. Her yapılacak ihaleye göre istisnai bir
hüküm Kamu İhale Kanununa ilave edilmektedir. Şimdi,
arkadaşlar, işte, bunun örneklerini daha geçen yaşadık.
Eğitim Kanununa ekledik istisnai hüküm, Ulaştırma
Bakanlığı Kanununa ekledik istisnai hüküm, şimdi yine bir
sürü istisnai hükümler getiriliyor.
Benim teklifim: Bu Kamu İhale
Kanununu AKPli belediyeler ve Hükûmet tarafından tamamen istisna hâline
getirelim, sadece muhalefet belediyelerinin uygulayacağı bir duruma
dönüşsün. Yoksa her gün bu kanunlarla oynanıp durulmaz. Kanunlar
iktidarların oyuncağı değildir. Kanunlar, günün
ihtiyaçlarına göre ortaya çıkan gelişmelere, toplumdaki yeni
ihtiyaçlara göre Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılır
ve icra ekibi tarafından uygulanır.
Şimdi, hukuk
nizamıyla bu kadar oynarsanız, on senede bir kanunu yetmiş defa
değiştirirseniz, o zaman bundan sonra herkes kendi ihtiyacına göre,
kendi kafasına, keyfine göre yeni değişiklikler beklentisine
kapılır. O zaman herkes, madem her gün değişiyor, on senede
yetmiş kere değiştiyse bundan sonra yedi yüz kere daha
değiştirilebilir havasına bürünür. Bir kere, bu hastalıktan
vazgeçmek lazım. Kanunları mümkün olduğu kadar uzun ömürlü
yapmak lazım. Kanunları uzun ömürlü yapmak için bunun üzerinde
çalışmak ve bütün kanun tasarılarını tek
başına, torba kanun olmadan getirmek lazım.
Şimdi, bu kanun
tasarısındaki en önemli hedef: İktidar İstanbulu bir
finans kenti yapmak iddiasındayız. diyor. Şimdi bunun için
dünyaya bir bakmak lazım yani ben İstanbulu finans kenti
yapacağım demekle İstanbul finans kenti olacak mı,
olmayacak mı?
Şimdi,
gelişmiş ülkelerde sigorta şirketlerinin bankaları var,
bizde ise bankaların sigorta şirketleri var. Bu kanun, Türkiyedeki
çarpık yapıyı, bugüne kadar kurulamamış, yerine
oturtulamamış olan bireysel emeklilik yapısındaki
çarpıklıkları ortadan kaldırmaya yetecek mi
arkadaşlar? Buna siz inanıyor musunuz? Bu kanun yeteri kadar
çalışıldı mı? Bu kanun paydaşlar tarafından
yeteri kadar sorgulandı, tartışıldı mı? Bununla
ilgili bir kamuoyu oluşturuldu mu? Yok. Biz nasıl istersek bunu o
şekilde istediğimiz gibi çıkarırız, Kamu İhale
Kanununda olduğu gibi gerekirse yetmiş defa daha
değiştiririz ama bu, Türk ekonomisine, Türk sigortacılık
sistemine istikrar getirmez.
Gelişmiş
ülkelerdeki tasarruf eğilimine bir bakalım: Gelişmiş
ülkelerdeki tasarruf eğilimi yüzde 30lar civarında ama AKP iktidara
geldiğinde, 2002 yılında, Türkiyede yüzde 18in üzerindeki
tasarruf eğilimi şimdi yüzde 12lere düşmüş. Niye
düşmüş bu tasarruf eğilimi? Kendi kendine düşmüyor herhâlde
bu. Bunun sebepleri var. Bunun sebeplerini
oturup düşünmek lazım. En başta iktidar diyor ki: 2011
yılında ekonomi yüzde 8,5 büyüdü.
Şimdi, önce buna bir bakalım.
Bu, gerçek bir büyüme mi, yoksa sanal bir büyüme mi? Gerçek bir büyüme ise
cumhuriyet tarihinin rekor kıran cari açığını neyle
izah edeceksiniz? Gerçek bir büyüme ise hem vatandaşların hem kamunun
rekor borçlanmasını neyle izah edeceksiniz? Sadece kira
sertifikaları ihraç ederek ekonomiyi nasıl ayakta
tutacaksınız, cari açığı nasıl
kapatacaksınız? Ekonomiyi, üreten bir sisteme
kavuşturmadığınız müddetçe bu yapıyı
düzeltemezsiniz.
Her ay işte TÜİK,
rakamları açıklıyor, İhracatımız şu kadar
arttı. diyor ama İhracatımız bu kadar arttı.
dendiğinde, bu kürsüden 1 Ekimde Sayın Cumhurbaşkanı dedi
ki: Her 1 dolarlık ihracatın 82 senti ithalata dayalı. Siz, bu
ithalatı düşürecek hangi yapısal değişikliği
getirdiniz bu memlekete?
Şimdi, yine bugünkü gazetelerde
içinde bulunduğumuz konuyu tartışmakla ilgili özel bir haber
daha vardı: Emeklilerin borçlanma eğilimi son bir yılda yüzde
424 artmış, geçen yıla göre bu yıl emekliler bankalardan
yüzde 424 daha fazla tüketici kredisi almışlar.
Şimdi, bu emekliler niye bu kadar
kredi kullanma ihtiyacı duyuyorlar? Acaba insanlar emekli olduktan sonra
fabrikatör olmaya falan mı soyunuyorlar, yoksa iş bulamadıkları,
çoluğunu çocuğunu, torununu torbasını beslemek için,
onların maaşı olmadığı için kredi
çekemediklerinden, kendi emekli maaşlarını ortaya koyarak bir
borçlanma yöntemine mi gitmektedirler?
Şimdi, tabii ki en önemli sorun
gelir dağılımı. Siz devletin imkânlarını memura,
işçiye, esnafa, emekliye, dula, yetime hakkaniyetli bir şekilde
taksim etmezseniz insanlar nasıl tasarruf edecekler?
Şimdi, siz fakire fukaraya sadaka
verir gibi yüzde 3, yüzde 4 zam vereceksiniz ama zenginlerin ve
yandaşlarınızın millî gelirden aldığı pay
sürekli artacak. Bu artış tabii ki tasarruf eğilimini,
zenginlerin gelirinin artması
Toplumun yüzde 90ı gelirin yüzde
10unu paylaşacak, toplumun yüzde 10u gelirin yüzde 90ını
paylaşacak! Bu adaletsiz yapıda tabii ki fakirin fukaranın
bırakın tasarruf etmeyi, karnını doyurması bile sorun
hâline geliyor. Bugün toplumda artık kamu sektöründe de eleman
alımı hemen hemen bitti. Dolayısıyla birçok insan
Kamunun
birçok ihtiyacı da taşeron işçiler üzerinden gideriliyor.
İşte özel güvenlik, özel şirketler onlara 700 lira veriyor,
kamudaki taşeron işçilere 700 lira veriyor. 700 lira maaş alan
bir insanın tasarruf yapması, 700 lira maaş alan bir
insanın bireysel emeklilik sistemine girmesi
Siz diyorsunuz ki: Efendim
vatandaş bireysel emeklilik sistemine dâhil olacak, buraya para
yatıracak, biz de ona onun yatırdığına göre
orantılı olarak destek vereceğiz. Şimdi bir kere, bu
insanlar karnını doyuramazken buralara nasıl para aktaracaklar?
Nasıl bireysel emeklilik sistemine para koyacaklar? Dolayısıyla
sizin dediğiniz bu tasarruf sistemi olmadığı müddetçe de
İstanbulun bir finans kenti olması ancak bir AKP hayali olur
arkadaşlar, böyle bir şey gerçekleşmez.
Şimdi, zenginler için zaten BES
diye bir sorun yok. Zenginin malı var, mülkü var yani bireysel emeklilik
sistemine zengin, girmiş ya da girmemiş önemli değil. Önemli
olan, devletin sağlıktaki ileriye doğru yükünün azalması
için, devletin sosyal güvenlikteki yükünün azalması için bireysel
emeklilik sisteminin kitlelere yayılması. Kitlelere
yayılması için de kitlelerin, fakirin, dulun, yetimin, memurun,
esnafın, köylünün bu sisteme para yatıracak hâle gelmesi lazım.
Her gün seçim bölgelerimizde köy, kent dolaşıyoruz, sizler de
dolaşıyorsunuz. Allah aşkına memur, işçi, asgari
ücretli, köylü bu sisteme nereden, nasıl para aktaracak? Siz buradan ne
kadar para bekliyorsunuz, bir hedefiniz var mı arkadaşlar? Çünkü
tasarının gerekçesinde hedefle ilgili hiçbir metin yok maalesef. Bu
şartlarda ancak siz bireysel emeklilik sistemini bir sistem olarak
değil ancak hayal olarak kurabilirsiniz.
Ben bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Erdoğan.
Şahısları adına son
söz, Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoça aittir.
Buyurun Sayın Özkoç. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, gene
akşamın bu geç saatlerinde önemli bir konuyu
tartışıyoruz. Konuşan arkadaşlarımızı
ne milletvekillerimiz dinliyor ne Sayın Bakanımız dinliyor çünkü
sonuç belli, sayı belli, çıkacak sonuç belli; ne konuşursak
konuşalım buradan alınan sonuca göre, sayı üstünlüğüne
göre bir sonuç çıkacaktır.
Temel amacı ne bu yasanın?
Yurt içi tasarruflarını artırma. Kimin yasasıyla
birleştirilmiş? Sayın Ayaydının yasasıyla
birleştirilmiş. Peki, neden gerek görülmüş böyle bir yasaya?
Çünkü deniz bitmiş. Biliyorsunuz, Sayın Bakanlığın bu
konudaki görevi şöyle: Sayın Bakanlık eğer gerçekten
sıkışıyorsa, milletten elde edilecek gelirlerde bir
sıkışma varsa, oturuyorlar Nasıl bir yöntem bulsak acaba,
nasıl bir yol izlesek de vatandaşın neresinden biraz daha bir
şey kopartabilsek. anlayışıyla hareket ediliyor çünkü
Türkiye'nin gelirleri böyle. Gelir
vergileri nereden elde ediliyor? Sadece gerçekten dürüst, ücretli kesimden,
ödemesinden kaçmayan, ülkesine, vatanına, milletine hizmet etmek isteyen
kesimden, onların gelirlerinden elde ediliyor, yoksa öyle gerçekten
sistemin koruduğu, Hükûmetin koruduğu yüksek gelir elde eden
kesimlerden bu vergi elde edilmiyor. Ne oluyor
böyle zamanlarda? Vatandaş teşvik edilmiş.
Televizyonlarda çok güzel şeyler anlatılıyor. Diyorlar ki: Bak,
yeni bir buzdolabı çıktı, alabilirsin. Neyle alabilirsin?
Kredi kartın var. deniliyor, kredi kartınla alabilirsin.
Nasıl alabilirsin? Taksitle alabilirsin.
Vatandaş rahat; çocuğu da istiyor,
televizyonda da görüyor: Yiyeceği, içeceği her şeyi
alabilirsin. Serbest piyasa ekonomisi var. Bak, kimler neyi alabiliyorsa sen de
bunlara sahip olabilirsin. deniliyor. Burada bir engelleme geliyor mu
vatandaşa? Ya, dur bak, senin gelirin bu kadar, hele bir dur bakalım,
yarın öbür gün bunun altından nasıl kalkabilirsin? deniliyor
mu? Vatandaş gözetiliyor mu? Yok canım, gözetilen başka taraf,
gözetilenler başkaları. Ne oluyor? Diyorlar ki: Alabildiğin
kadar al. Otomobil mi almak istiyorsun? Al. Ne almak istiyorsun? Dolap mı
almak istiyorsun? Al. Ne almak istiyorsan al. Ne oldu? O da bitti. Neden?
Vatandaşın geleceği ipotek altına alındı, onlar
da bitti.
Şimdi biz ne yapıyoruz? Biz
gayet rahatız. Biz, vatandaşa buradan bakarken -milletvekilleri
olarak evet güvencelerimiz var, belli bir gelirimiz var- muhalefet burada
elinden gelen gayreti gösteriyor ama bin lira kazanan, asgari geçimin
altında olan vatandaşın, kredi kartıyla geleceğini de
ipotek altına alan vatandaşın geleceğiyle ilgili bir şeyler
konuşulacak, kimsenin umurunda değil, kimse dinlemiyor.
Zaten hesaplar yapılmış,
kitaplar yapılmış. Konu nereye gelmiş? Bireysel
emekliliğe gelmiş. Acaba oradan da nasıl elde edebiliriz?
Nasıl vatandaşın oradaki kanını da emebiliriz?
zihniyetiyle hareket ediliyor. O zaman ne oluyor? O zaman, bazı
milletvekilleri harıl harıl konuşmacıyı dinlerken,
konuşmacının gözünün içine bakarken, diğerleri ise
Nasıl olsa bizim söz hakkımız yok, bizim ifade edecek bir
şeyimiz yok. Bizim adımıza bir kişi konuşuyor, bir
kişi karar alıyor, o ne derse biz de onu yerine getireceğiz.
deyip sohbet ediyorlar. Türkiye'nin gerçeği bu. Onun için, bugün bireysel
emeklilik gelecek Türkiye'nin gündemine, yarın başka bir şey
gelecek. Bakanlığa ait bürokratlar burada oturacaklar, gelecekler
hatipler burada konuşacaklar, bizler elimizden gelen gayreti
göstereceğiz, basın hiç yazmayacak, hiç bahsetmeyecek, televizyonlar
kapalı
Ne olacak? Kararları alacak, yürüyecek; intiharlar devam
edecek, çocuklar ölecek, insanlar ölecek burada alınan kararlarla. Kimin
umurunda? Kimsenin umurunda değil.
Çok merak ediyorum Sayın Bakan,
Avrupada, vergi gelirlerini artırdığı için ağlayan
Sayın Bayan Bakanı hiç aklınıza getirdiniz mi? Siz
gerçekten, vatandaşa yüklediğiniz bir vergi yüküyle ilgili yüreğinizde
derin bir sızı hissettiniz mi? Bu vatandaş bu dolaylı
vergilerle ve bizim koyduğumuz vergi adaletsizliğiyle
yaşayamıyor, intihar ediyor, çoluğuna çocuğuna
bakamıyor, bir anne, bir baba çocuğunu doyuramıyor diye intihar
ediyor. diye hiç gözlerinizden bir damla yaş aktı mı?
Bakın, beni dinliyor mu? (CHP
sıralarından Hayır sesleri.) Dinliyor mu arkadaşlar, hiç
sesimi duyuyor mu?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Duymuyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Ölen
çocukların, ağlayan annelerin, intihar eden insanların
mezarlardan yükselen sesini Sayın Bakan duyuyor mu?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Duymuyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Duymuyor
çünkü duymaya ihtiyacı yok çünkü buna ihtiyacı yok. (CHP
sıralarından alkışlar) Onun duymak istediği tek bir
şey var: Biz, hangi yollarla, bizi ayakta tutanlara dokunmayıp
vatandaşın sırtından varlığımızı
nasıl yürüteceğiz? Başka duymak istediği herhangi bir
şey yok.
Onun için, Türkiye Büyük Millet
Meclisini, dışarıda vatandaşımız, gerçekten
kendisi için mücadele edilen bir alan olarak görüyorsa kocaman bir yalan!
İnsanların ve muhalefetin sesi bu dört duvar arasında
kalıyor, basın konuşturulmuyor, muhalefet konuşturulmuyor,
AKPli vekiller konuşturulmuyor, AKPli bakanlar konuşturulmuyor;
konuşan sadece bir tek kişi var: Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı diye diktatör bir yönetim konuşuyor (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler) ve bunun yükü işte bireysel emeklilikle, bunun yükü ölen
insanlarla, bunun yükü şehit düşen insanlarla, bunun yükü intihar eden
insanlarla ödeniyor bu ülkede. O yüzden, o yüzde 50ye arkasını,
sırtını dayayıp da diktatörce yönetimini,
vatandaşın geleceğini yok ederek sağlayanlar bir gün bunun
hesabını vereceklerdir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Gördünüz mü nasıl canlandılar? Gördünüz mü? Ne
oldu? Damarlarına dokunuldu. (CHP sıralarından
alkışlar) Neden canlandılar, bak? Nasıl bakıyorlar,
görüyor musunuz?
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hakaret ediyorsun!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Nasıl dinliyorlar,
görüyor musunuz? Dinleyecekler çünkü damarlarına dokunuluyor, çünkü onlar
da biliyorlar ki onların bir hükmü yok.
MURAT YILDIRIM (Çorum) Aynaya bak, aynaya!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Hüküm sadece bir tek
kişiye ait. Sadece bir tek kişi konuşabilir. Onlar sadece bir
tek kişinin yönettiği bir ülkenin milletvekili olarak bu kürsülerde,
bu koltuklarda oturuyorlar.
O yüzden değerli arkadaşlarım, muhalefete
mensup değerli arkadaşlarım; burada yapacağınız
konuşmaların hiçbir hükmü yoktur. Sayın Bakanın burada
oturuyor olması, bunları dinliyor anlamına gelmiyor. Sayın
bürokratların burada oluyor olması, Türkiyeye Muhalefeti de
dinleyeceğiz. Doğru bildiği bir şey olursa bunu da
alalım kayıtlarımıza. anlamına gelmiyor. Sadece
şu anlama geliyor: Biz görüntüyü kurtaracağız, bildiğimizi
yapacağız. diyen bir Başbakanın emrini yerine
getiriyorlar. Başka hiçbir şey yoktur.
Uyandırdığım için özür dilerim,
uyumaya devam edebilirsiniz.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kes!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Hadi be!
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın,
Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; insan aklının kendi
gerçekliğini kaybettiği zaman ortaya koyduğu ürüne evham
diyoruz. Şimdi, insan konuşmaya başladığı anda
kendi zihin içeriğini, kendi dünyasını, kendi
algısını, kendi gördüklerini paylaşır. Şimdi
Sayın Milletvekilinin konuştukları bizi hiçbir şekilde
rahatsız etmiyor çünkü kötü söz, sahibine aittir ama eğer
diktatörlükten bahsedeceksek, isterseniz bu bahse hiç girmeyelim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Girelim
Girelim
MAHİR ÜNAL (Devamla)
Dolayısıyla, sizlerin ifade etmesiyle, sizlerin, bu, benim
ağzıma bile almak istemediğim ve her seferinde yüzde 50nin
şahsında tecelli eden millî iradeye dönük
hazımsızlığınızı burada her seferinde ifade
etmeniz
Üstelik 12 Haziranın yıl dönümünde, bu
hazımsızlığınızı, o gün, ilk gün Stockholm
sendromuyla bunu ifade etmiş, bu halka hakaret etmiştiniz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Vatandaşı bununla kandıramazsın!
MAHİR ÜNAL (Devamla) Bugün bu
halkın millî iradesine, ortaya koyduğu demokrasiye ve bu sürece, diktatörlük
gibi hiç de hoş olmayan
GÜRKUT ACAR (Antalya) Çoğunluk
diktatörlüğü de var.
OKTAY VURAL (İzmir) Sen de
söylediğine inanmıyorsun Mahir ya!
MAHİR ÜNAL (Devamla)
ve kendi
gördüğünüz yerden konuşarak ve maalesef, kendinizi görerek ifade
etmenizi esefle karşılıyorum. Çünkü gecenin bu saatinde ihtiyaç
duymadığımız tek şey gerilim. Maalesef Sayın
Milletvekilim, nereden geldiniz, hangi duygu hâliyle, hangi ruh hâliyle
geldiniz, bilmiyorum ama sizin ifade ettiğiniz şeyler buraya ait
şeyler değil ve bu ülkeye ait şeyler değil.
Dolayısıyla, sizi
düşüncelerinizle baş başa bırakıyorum, takdiri de bu
aziz millete bırakıyorum. İyi akşamlar diliyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) Takdiri
Başbakana bırak!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim,
Sayın Konuşmacı Hangi ruh hâliyle nereden geldiniz? derken
gönderme yapmıştır. Müsaade ederseniz söz almak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
3.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sizin
olmadığınız yerden geldim, halkın arasından. (CHP
sıralarından alkışlar) Sizin yüzde
OSMAN
BOYRAZ (İstanbul) Eyvah!
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) - Bunların hiçbirisi
Görüyor
musunuz Eyvah, eyvah! diyen hâlini?
OKTAY
VURAL (İzmir) Dalga geçiyorlar.
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) - Ölen anneyle ilgili hâlini görüyor musunuz? Bakın
yüzüne. Bakın. Görüyor musunuz? Ölen anneden bahsederken AKP
milletvekilinin Eyvah, eyvah! hâliyle
Sayın
Vekilim, benim hiç kimseye
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sizin ne yapmaya
çalıştığınızı anlıyorum fakat bu
ülkede
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) Ben karşılıklı konuşmuyorum. Buraya
gelirsiniz.
Benim
hiç kimseye hakaret etmek gibi bir niyetim yok. Ben sadece şunu ifade
ediyorum
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Bu ülkenin seçilmiş Başbakanına
diktatör diyemezsiniz!
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) - Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletin sesini duyurmak için
buradayım! O ruh hâliyle geliyorum.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Bu ülkenin demokrasisine hakaret edemezsiniz!
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) - Senin buna karşı söyleyecek bir sözün varsa
çık kürsüye söyle. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
HALİL
ÜRÜN (Afyonkarahisar) Geri al sözünü o zaman!
BAŞKAN
Sayın Ünal, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünalın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun ifadelerine ilişkin
açıklaması
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; biz 2002de bu ülkeye geldiğimizde nasıl bir ülke
aldığımızı çok iyi biliyoruz. Dünyanın her
yerinde
EMİN
HALUK AYHAN (Denizli) Daha önce neredeydiniz?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Nereden geldiniz?
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Nereden geldin?
MAHİR
ÜNAL (Devamla) Dünyanın
her yerinde bu tür sorunlar
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Geldiğiniz zaman ne yaptınız?
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Hangi ruh hâliyle geldiniz?
MAHİR
ÜNAL (Devamla)
bu
tür sorunlar olabilir. Bu tür sorunlar olabilir fakat siyaset yapmak
Siyaset
kurumu çözüm kurumudur.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Kim hazırladı o şartları?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen!
MAHİR
ÜNAL (Devamla) Siz toplumun içindeki
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Kim yolladı sizi?
MAHİR
ÜNAL (Devamla)
toplumun içindeki bazı meseleleri alıp bunları
toplumun tamamına mal ederek sanki toplumda âdeta bir cinnet hâli
varmış
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Evet var!
MAHİR
ÜNAL (Devamla)
insanlar toplu hâlde intihar ediyorlarmış,
Türkiyede esnaf, memur son derece zor durumdaymış gibi bir
fotoğraf oluşturacaksınız, sonra da siyasetinizi bu
fotoğrafın üstüne inşa edeceksiniz
Seçimlerden önce bunu
yaptınız ve seçimlerden önce yaptığınız şeye
cevabı millet verdi.
Dolayısıyla,
sizin milletin içinden geldiğinizi ve o yaralı annenin, o
acıyı çeken insanların acısını
paylaşmanızı anlayabilirim, bu anlaşılabilir bir
şeydir. Bunu da paylaşırım.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Biz sizin milletvekilinizin alay etmesini anlayamıyoruz!
MAHİR
ÜNAL (Devamla) Bu acıyı biz de yaşıyoruz. Bu ülkenin
derdiyle dertlenmiş, kimsesizlerin kimsesi olmuş bir partinin
temsilcisi olarak buradan konuşuyorum ama siz kalkıp bir mesele
üzerinden sanki Türkiye tamamıyla, sözünü ettiğiniz o karanlık
duruma gömülmüş gibi bir fotoğraf oluşturup bunun üzerinden de
iktidar partisini mahkûm edemezsiniz. Evet, bu Mecliste bu ülkenin bütün
sorunları konuşulur ve bu sorun buraya getirilir,
tartışılır ama bunun tartışma şekli bu
değildir. Sanki bu ülkede insanlar intihara sürükleniyormuş gibi bir
hava oluşturmaya hakkınız yok. Bu ülkenin durumu ortadadır,
bu ülkenin gerçekliği ve şartları da ortadadır.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.00
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.12
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT
(Ordu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
271 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydının; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon burada.
Hükûmet burada.
Tasarının tümü üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, tasarının tümü
üzerinde soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok
teşekkür ederim.
Sayın Bakan, siz de hatırlayacaksınızdır,
son üç ay içinde sürekli olarak hazinenin gelirlerini artıracak kanunlar
çıkartıyoruz. Bu kapsamda 2/B Yasasını
çıkarttık, yabancıya mülk satışını
çıkarttık, kamu alacaklarını yeniden
yapılandırdık, ayrıca bedelli askerlik
çıkartıldı. Şimdi de, işte, bireysel katılım
sermayesi sistemi getirilerek gene bir gelir imkânı yaratılıyor,
ayrıca kira sertifikaları ihracı için de Hazineye yetki
veriyorsunuz.
Sayın Bakan, bir şeyler mi
oluyor? Hazinenin bir nakit sıkıntısı mı var?
Ekonomide bir risk ihtimali mi var?
Bu kapsamda bir hususu da sormak
gerekiyor: Özellikle İstanbulda, bu konut projelerinde, yeni bir banker
faciası yaşanacağı iddiaları var. Bu konuda size
ulaşan bilgiler var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Başkan.
Sayı üstünlüğü kişileri
hikmet sahibi yapar mı?
İki: Suriyeden ülkemize
yerleşenlere aylık 300-400 TL ödenmek üzere banka kredi kartı
verilmiş midir? Verilmişse bu ödemeler hangi kalemlerden
ödenmektedir?
Pırlanta hangi vergilerden
muaftır? Muaf ise ekmekten, sudan, ilaçtan vergi
alındığı hâlde pırlantada neden vergi
alınmamaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hâlen kamu ve özel
sektör borçlarıyla ferdî krediler ve kredi kartları borçları
dikkate alındığında, kişi başına düşen
toplam borç yükü ne kadardır? 2002 yılıyla bu iki rakamı
karşılaştırabilir misiniz?
İki: Hâlen bireysel emeklilik
imkânı sağlayan şirketlerin sayısı ve bugüne kadar bu
şirketlerden yararlanmak üzere başvuran
vatandaşlarımızın miktarı ne kadardır? Bu
kanundan neyi amaçlıyorsunuz? Hedefiniz ne kadar insanımızı
bireysel emeklilikten yararlandırmaktır? Açıklarsanız
sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana)
Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, 2004ten bu
tarafa emekli maaşından yüzde 15 sosyal güvenlik destek primi
kesilmekte. İş yaparsa, gelir vergisine tabi olursa, kurumlar
vergisine tabi olursa deniyor. İş yapandan gelir veya kurumlar
vergisi alınmasına rağmen emekli maaşından,
karşılık gösterilmeden, yüzde 15 sosyal güvenlik destek primi
kesilmesi doğru mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Türeli
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana iki soru yöneltmek
istiyorum.
Birinci sorum: 1990lı
yıllarda yüzde 23ler seviyesinde olan yurt içi tasarrufların millî
gelir içindeki payı AKP döneminde, yani 2003-2011 döneminde ortalama yüzde
15lere düşmüştür. Bu durumun nedeni sizce nedir? Bu sonucun elde
edilmesinde uyguladığınız maliye ve para
politikalarının etkili olduğunu düşünmüyor musunuz?
İkinci sorum: 2002-2011
yılları arasında hane halkı borçlarının hane
halkı gelirleri içindeki payının çok hızlı bir biçimde
yükselmesinin, 10 kattan fazla artmasının ve yüzde 52ye
tırmanmasının nedenleri sizce nelerdir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ağbaba
Yok.
Sayın Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu kira
sertifikalarından, sukûku icaradan ne kadar zaman içerisinde, ne kadar
gelir bekliyorsunuz? Hangi gayrimenkulleri ilk olarak bu varlık kiralama
şirketine devretmeyi düşünüyorsunuz, satmayı
düşünüyorsunuz? Gazetelerde bunlarla ilgili birçok haber
çıkıyor. Bunların ne kadarı doğru, onları
öğrenmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ayhan
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
aracılığınızla bir soru sormak istiyorum: Sayın
Bakan, mali kural konusunda ne düşünüyorsunuz? Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve Türk milletine bir açıklama yapma borcunuz yok mu? Niye
bizlere Komisyonda doğruyu söylemediniz? Türkiye Büyük Millet Meclisine
doğruyu söylememek sizce makul bir davranış biçimi midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Kurt
KAZIM KURT
(Eskişehir) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, bireysel emeklilik sisteminde şu anda kaç kişi var ve
bu yasayı çıkardıktan sonra kaç kişi
olacağını hedefliyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, geçen, İstanbuldaki forumda Sayın Başbakan Dün
alan eldik, bugün veren el olduk. diye bazı terimler kullanarak IMFye
olan borcun ödendiğini ve dolayısıyla veren el olduğumuzu
artık ifade ettiler. IMFye olan borcumuz düşmüş olabilir ama
Türkiye'nin 2002deki 220 milyar dolar borcunun bugün 540 milyar doların
üstünde olduğu söyleniyor. Hiç Bakanlar Kurulu toplantılarında
Sayın Başbakana hâlen daha borcumuzun yükseldiğini, borç
aldığımızı, veren el olmadığımızı
uyarmıyor musunuz?
İki: Amerika
Birleşik Devletlerinde -sizin de olduğunuz- Sayın Bush
zamanında bir at pazarlığı oldu. Bunlar sizin döneminizde
yaşandı. Hep geçmişteki ekonomik krizleri, alan eli, veren eli
Bunları hiç aklınıza getirmiyor musunuz bazı konuları
konuşurken? Bunları merak ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Borsada
oynayanların vergi limiti var mıdır? Yoksa, borsada oynayıp
gelir elde edenler vergiden muaf tutulmakta mıdır?
İkinci sorum:
Citibankın vergi borcu hiç affedildi mi? Affedildiyse, ne kadar vergi
borcu ve hangi tarihte affedilmiştir?
Üçüncü sorum: Faiz
geliri vergiden muaf mıdır? Kaç TLye kadar faiz geliri olanlar vergi
vermemektedir?
Dördüncü sorum:
Finans kurumları mahkeme yargı harçlarından muaf
mıdır? Muafsa, işçi iş yerinden
atıldığı için harç ödemek zorunda kalıyorsa finans
kurumları neden yargıda dava açarken mahkeme harcı
ödememektedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
sigorta şirketlerinin mülkiyetinin ne kadarı yabancı
yatırımcıların eline geçti?
İkinci sorum:
Cari açığın finansmanında kaynağı belli olmayan
bir miktar para olduğu söyleniyor. Sizce bu kaynak nedir ve bu miktar ne
kadardır?
Bir başka şey: Sayın
Bakan, asgari ücretle çalışanlar, taşeron işçileri ve özel
güvenlik çalışanlarının yani ucuz bedellerle
çalıştırılan emeğin 2002 ile bugünkü arasındaki
farkla ilgili bir belirleme yaptınız mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, bireysel emeklilik sisteminin, bununla ilgili
yaptığımız değişikliğin özünde şu var:
Vatandaşlarımız sisteme ne kadar para yatırırlarsa,
kendi gelecekleri için, emeklilikten sonra yararlanabilmeleri için ne
kadarlık bir tasarrufta bulunurlarsa, aslında, devlet onun yüzde 25i
kadar yanına bir katkı payı koyuyor yeni sistemle beraber.
Dolayısıyla bu, gelir sağlayacak yani kamuya gelir
sağlayacak bir düzenleme değil, hatta bütçeye bir miktar yükü olan
bir düzenleme. Bireysel emeklilik sistemi o şekilde
çalışıyor.
Şu andaki şekli: Gelir
vergisinden indirimler şeklinde bir devlet desteği var idi.
Şimdi, gelir vergisinden indirimler yapmıyoruz bu yeni düzenlemeyle
beraber, herkes ne kadar tasarruf ediyorsa onun yanına bir devlet
katkısı beraberinde getirmiş oluyoruz.
Kira sertifikaları da, yine, bir
bütçe geliri değil, bir borçlanma enstrümanı yani bizim 2/B gibi ya
da eski vergi alacaklarımızın tahsilatı, borçların
yeniden yapılandırılması gibi bütçeye gelir olarak
kaydettiğimiz bir rakam değil, bir borçlanma enstrümanı. Yani
bütçenin gelir gideri içerisinde görünmeyen bir enstrüman cinsi.
Tabii, bütçemizin giderleri
artıyor her sene. Giderlerine paralel bir şekilde gelir
artırıcı tedbirlerimizin de olması gerekiyor ama
aslında bizim bu paketimizde, bugün görüştüğümüz pakette bütçeye
gelir olarak ilave bir imkân sağlayacak herhangi bir düzenlememiz söz
konusu değil.
Konutla alakalı, hem konut
fiyatlarına hem de yapılan konut miktarına
baktığımızda, bugün için herhangi bir risk görmüyoruz ama
yakından değerlendiriyoruz.
Şu var ki, Türkiyede özellikle
bireysel krediler, artık, bundan önceki gibi yani 2011 yılı gibi
hızlı artmıyor. Bireysel kredilerdeki artış
hızındaki yavaşlamaya paralel
Artış var ama
düşük hızla artıyor. Konut yapımında da, konut
ihtiyacında da bir miktar geçen seneki hızın altında bir
hız beklememiz bu sene için normal. Orada, böyle kontrolsüz bir büyüme,
kontrolsüz bir arz fazlası bugün için tespit etmiş değiliz ama
ileride olduğunda da kuşkusuz çok sayıda enstrüman, çok
sayıda tedbir bunu önlemeye yönelik var.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Tutanaklara geçiyor ama ha!
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Şimdi, şöyle bir baktığımızda,
pırlanta vergileriyle ilgili özel bir soru vardı. Orada,
biliyorsunuz, yüzde 20 özel tüketim vergisi alınmakta şu anda.
Başkaca, herhangi bir vergiden muafiyet de söz konusu değil.
Vatandaşlarımızın
borçluluğuyla alakalı bir soru vardı. Şu anda hane
halkının bankalarımıza borcu millî gelirimizin
yaklaşık yüzde 18i! Bu, dünya ölçülerine göre
baktığımızda oldukça düşük ama bu yüzde 18e çok
hızlı vardık, çok hızlı arttı rakamlar. Dolayısıyla,
bizim zaten 2010 sonundan itibaren, 2011 ortasında almış
olduğumuz tedbirler bu kredi artış hızı üzerinde bir
miktar kontrol sağlayabilmekte; bunu da şu anda zaten
sağlamış durumdayız. Avrupada pek çok ülkede yüzde
60-70-80 gibi oranlar söz konusu. Avrupa Birliği ortalamasına bakacak
olursak, hane halkının bankalara borcu şu anda yüzde 66; oysa
Türkiyede şu anda oranımız yüzde 18 civarında
-yaklaşık söylüyorum- bu, tabii, her ay ufak tefek değişiklikler
gösterebiliyor.
Bireysel emeklilik sistemimizdeki
toplam kişi sayısı 2 milyon 800 bin şu anda -yuvarlak
söylüyorum- ve şu ana kadar toplanan fon miktarı da, 16-17 milyar TL
civarında bir fon şu anda birikmiş durumda. Bu yeni uygulamayla
beraber sistemin daha da yaygınlaşacağını bekliyoruz. Biz
şimdiye kadar ne kişi sayısı olarak ne toplanan fon
miktarı olarak herhangi bir hedef ilan etmedik ama sektörün, özellikle
bireysel emeklilik firmalarının bu yeni yasal düzenlemeyle beraber
beklentisi çok çok yüksek. Çünkü şu anda sadece maaşı olanlar, maaş
alanlar, gelir vergisi ödeyenler devlet desteğinden yararlanırken, ev
hanımları başta olmak üzere, herhangi bir geliri olmayıp
sadece bir kenara tasarruf koymak isteyenler de artık bu yeni sistemden,
devlet katkısı sisteminden istifade edebilecekler.
Emekli maaşlarından
kesintiler sadece çalışanlar için geçerli biliyorsunuz. Emekli
olduktan sonra eğer çalışıyorsa ve ilave bir maaş
alıyorsa o ilave maaşıyla bağlantılı bir kesinti
söz konusu. O da yine sistemin özellikle daha sıhhatli işlemesi
açısından bir zorunluluk olarak sadece Türkiyede değil pek çok
ülkede de uygulanan bir yöntem.
Yurt içi tasarruf
oranlarımıza baktığımızda Niye düştü? diye
bir soru vardı. Biliyorsunuz, yurt içi tasarrufların pek çok sebebi
var, yapısal bazı sebepleri var, kültürel sebepleri var ama
şöyle bir baktığımızda, örneğin yurt içi tasarruf
oranının çok yüksek olduğu Çinde ki yüzde 50
civarındadır tasarruf oranı- bir emeklilik sistemi yok, yani
emekli maaşı diye bir kavram yok. Dolayısıyla Çinde
yaşayanlar, Çin vatandaşları yaşadıkları dönem
boyunca dişinden, tırnağından
artırdıklarını bir kenara koyuyorlar yaşlanınca,
emekli olunca kullanabilmek üzere. Dolayısıyla bizdeki, devletin sağladığı
bir emeklilik sistemi, emeklilik güvencesi ve yine
vatandaşlarımızın geleceğe güvenle
bakışı, genel makroekonomik dengelerle ilgili tüketici güveninin
yüksekliği iç tüketimin artmasını ama bunun yanında da
tasarruf oranlarımızın düşmesini beraberinde getirmiş
oldu. Şimdi, bir yeniden dengeleme sürecine girmiş durumdayız.
Bu aldığımız tedbirlerle ve -bugünkü düzenleme belki bunun
bir parçası ama- bunun daha ötesindeki tedbirlerle yavaş yavaş
tasarruf oranlarımızın yükselmesini bekliyoruz.
Kira sertifikalarıyla ilgili de
yine biz herhangi bir hedef açıklamadık. Hazinemizin bu seneki finansman
programına baktığımızda kira sertifikalarıyla
ilgili herhangi bir rakam öngörülmemiş durumda. Düzenleme
yapılıp uygulama başladıktan sonra, piyasa
şartlarına göre, içeriden ve dışarıdan gelecek talebe
göre bunun miktarı ve hangi varlıklar üzerine kurulacağı
belirlenecek. Bugün için herhangi bir gayrimenkul ya da gayrimenkul olmayan
türden bir varlık belirlenmiş değil. Yasal düzenlemeden sonra,
dediğim gibi, piyasa şartlarına göre, içeriden ve dışarıdan
gelen talebe göre bu uyarlamalar yapılacak.
Sayın
Başbakanımızın söylemiş olduğu Alan el iken,
veren el olduk. ifadesi çok isabetlidir ki bu, en son, OECDnin geçen ay
yayımladığı ve tüm ülkelerin dış
yardımlarıyla ilgili raporda da çok çok açık, belli. Tüm OECD
ülkeleri içerisinde Türkiye, 2011 yılı içerisinde dış
yardımını en çok artıran ülke oldu, yüzde 38lik bir
artışımız var ve geçen sene, resmî dış
yardımlarımız 1 milyar 300 milyon doları buldu. Özellikle
ekonomik krizin yoğun olduğu bir dönemde Türkiye'nin
dışarıya yardım eden ülkeler listesinde olması hem de
bu yardımları en hızlı artıran ülke oluşu OECD
ülkeleri içerisinde, gerçekten dünyanın dikkatini çok çekiyor.
Kamu borcu artıyor. deniyor. Biz
bunu on yıldır hep söylüyoruz. Ben on yıldır
söylediğimizi tekrar edeceğim: Millî gelire oran olarak bizim kamu
borcumuz 2002 yılına göre düşmüş durumda. 2002
yılında bu oranımız yüzde 74tü, geçen seneyi biz yüzde
39,4le kapattık millî gelire oran olarak.
Öte yandan, vergilerle ilgili sorular
vardı. Faiz gelirleri üzerinden yüzde 15 gelir vergisi alınmakta.
Bankaların icra başvurusu sırasında harç istisnası
geçtiğimiz hafta yasalaşan tasarı ile ortadan kalkmış
oldu. Hazine bonosu faizlerinden yüzde 10 stopaj gelir vergisi alınmakta.
Kurumlar ayrıca bütün kazançlarının üzerinden yüzde 20 kurumlar
vergisi ödemekte.
Sigorta şirketlerindeki
yabancı payı sorulmuştu. Prim toplama açısından
baktığımızda, prim toplama açısından şu anda
uluslararası sermayeli kuruluşların prim toplamadaki payı
yüzde 53, yerli sermayeli kuruluşlarımızın da yüzde 47.
Asgari ücretteki gelişmeler:
2002den 2012ye kadar -bunu yine her ay aslında biz duyuruyoruz- asgari
ücretin reel satın alma gücü oldukça artmış durumda. Şu
anda yanımda tablolar yok ama pek çok ürün bazında mukayese ettiğimizde
asgari ücretin satın alım gücü bugüne kadar yükseldi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Bakan, yanlış, asgari ücretle çalışanların
sayısındaki mukayeseyi istiyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Asgari ücretle çalışanların
sayısını biz aslında tam olarak bilemiyoruz, sadece elimizdeki
veri, Sosyal Güvenlik Kurumunda kayıtlı olup Sosyal Güvenlik Kurumuna
prim ödeyen vatandaşlarımız bazında.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bundan
maksadım şu: Emeğimizi ucuz mu satıyoruz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Biliyorsunuz, piyasada şu var maalesef: Yani asgari
ücretin üzerinde maaş alıp vergi ve primi düşük ödemek için
asgari ücretten kaydedilme çok çok yaygın piyasada. Dolayısıyla,
gerçek anlamda asgari ücret alan vatandaşlarımızın
sayısı bizim resmî kayıtlarımızda yok ama TÜİK vatandaşlarımız
için bir hane halkı gelir araştırması yapıyor ve bu
hane halkı gelir araştırmasına göre
baktığımızda da 2002den bu yana hane
halkımızın ortalama geliri reel bazda ciddi oranda
artmış durumda ve Türkiyede gelir dağılımı
düzeliyor, zenginle fakir arasındaki uçurum daralıyor. Bu yine
OECDnin aralık ayında yayınladığı raporda da
belli. Tüm OECD ülkeleri içerisinde gelir dağılımı en
hızlı düzelen ülkeyi Türkiye gösteriyor ki, pek çok OECD ülkelerinde
gelir dağılımı bozulurken, Türkiye gelir dağılımı
düzelen az sayıda ülkeler içerisinde ama o ülkelerin de, yine listenin
başında. Dolayısıyla, hane halkı gelir anketi bizim
TÜİKin, EUROSTAT standartlarında yapılmakta ve o
araştırmanın sonuçları da aynen OECD raporlarına
alınmakta çünkü araştırmanın kalitesi ve metodu
uluslararası standartlarda yapılmakta.
Sanırım, bu tur için
sorulara
Aslında birkaç tane de kürsüden konu vardı. İki
dakikamız daha var, müsaade ederseniz, kürsüden bazı konular
vardı, onlara da hemen kısa kısa cevap vereyim.
Vergi teşvikinden ve devlet
katkısından yararlanma limitleri düşük. diye bir ifade oldu ve
yine bir başka çelişen ifade Sadece zenginler mi faydalanacak? gibi
bir ifade vardı yine değerli konuşmacılar arasında.
Şimdi bu, biliyorsunuz bizim devlet katkı payı aslında
asgari ücretle sınırlı yani devletin bir kişiye yüzde 25
olarak verebileceği katkı, bir yıllık toplam asgari ücretin
yüzde 25iyle sınırlı. Bu aslında tam tersine yani gelir
seviyesi yüksek tabakaya değil, gelir seviyesi daha düşük
tabakanın geleceği için, emekliliği için daha geniş
imkânlara sahip olabilmesini sağlayacak bir uygulama. Aksi hâlde her
kenara 100 lira koyana 25 lira da devlet katkısı demiyoruz, devlet
katkısının üst sınırı var, o da yıllık
asgari ücretin yüzde 25iyle sınırlandırılmış durumda.
Şimdi Fonlar şirketlere
peşkeş çekilmektedir. gibi bir ifade yine kullanıldı.
Hâlbuki burada bireysel emeklilik şirketleri sadece aracılık
işlevi görüyor. Bu rakamlar, şu andaki bireysel emeklilik sisteminde
toplanan fonlar, Takasbankta katılımcı adına açılan
hesaplarda saklanıyor. Bu bireysel emeklilik şirketlerinden herhangi
bir tanesi, hani Allah göstermesin, zor duruma düştü, beceremedi, iflas
etti, bu durumda dahi bireysel emeklilikte kenara ayrılan rakamlar Takasbankta
ve asıl hesap sahibi adına saklandığı için orada
önemli bir güvence söz konusu.
Toplumun ihtiyaçlarını
karşılamak yerine finans ve sigorta şirketlerinin
ihtiyaçlarını karşılama. gibi bir yine soru var, buna da
sanırım cevap vermiş oldum. Bunun amacı, vatandaşlarımızın
emeklilik sonrası için devletin sağladığı emeklilik
imkânlarına ilave olarak bir gelir, bir tasarruf kenara koyabilmesi ve
bunun da devlet tarafından teşvik edilmesi; sistemin özü bu.
Yine Dar gelir grubundaki kimseler
teşvik edilmemektedir. Sayın Günalın sorusu. Buna da cevap
verdim, tam tersine, daha çok dar gelirlilerin istifade edeceği bir sistem
aslında sunmuş oluyoruz.
On yıl dolmadan sistemden
ayrılma durumunda kalanlar devlet katkısının yüzde
60ına hak kazanıp daha sonra kalanı şirketlere kalacak.
Bu doğru değil, şirketlere kalmıyor o hak, o hazineye
tekrar dönüyor. Yani sistemde uzun süre kalmayıp zamanından önce
çıkanların devlet katkısı belli oranlarda tekrar hazineye
dönüyor, o şirketlere kalmıyor. Tekrar bütçe geliri olarak onlar
yazılmış olacak.
Sanırım soruların hepsini tamamladım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 25inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Kazım
Kurt.
Buyurun Sayın Kurt. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAZIM KURT (Eskişehir) Sayın
Başkanım, sayın milletvekilleri; 271 sıra sayılı
bireysel emeklilik tasarruf ve yatırım sistemiyle ilgili
görüşülmekte olan tasarının birinci bölümünde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün öncelikle 12 Haziran ve 12 Haziran 2011
seçimlerinden bir yıl geçti. Bu bir yıllık süre içerisinde pek
çok yasa yaptık, pek çok uygulama yaptık ve bunların tamamı
sermayeyi, kapitali korumak ve kollamak adına oldu. Ancak
yapamadığımız, gündeme dahi sokamadığımız
bir nokta var. O da Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir. yazılı bir Mecliste millî egemenliği, millî
iradeyi oluşturan seçim sonuçlarının Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yansımasını, temsil edilmesini
sağlayamadık. O nedenle, aslında bir yıllık milletvekilliğimiz
süresi içerisinde ezikliğimizi, burukluğumuzu her daim hissettik ve
bunu kendimizce savunmaya çalıştık ama ne yazık ki sizlere
bunu anlatamadık. Özellikle ileri demokrasi uygulamasının, özellikle
çağdaş ve uygar bir toplumda yaşayan ve millî iradeyi tecelli
ettirecek seçim sonuçlarının buraya yansıması konusunda
neden ısrarla geri durdunuz, beri durdunuz, bunu anlamakta güçlük
çekiyorum.
Cumhurbaşkanı şikâyetçi,
Başbakan şikâyetçi, bakanlar şikâyetçi, milletvekilleri
şikâyetçi, ama 12 Haziranda seçilen 8 milletvekili hâlâ tutuklu. Özel
yetkili mahkemelerden de şikâyetçiyiz, özel yetkili mahkemelerin
yanlış olduğunu da çok net biçimde söylüyorsunuz ama yine de bu
konuda iki ileri atmak da maalesef mümkün olmadı, mümkün olmayacak.
Bu eziklikle, bu buruklukla Türkiye
Büyük Millet Meclisi dört yıllık süreyi tamamlayamaz. Türkiyede
millî irade gerçekten seçimle tecelli ediyor ise, hiçbir engeli
olmadığı için Türk milleti tarafından seçilen 8
milletvekilinin Türk milleti adına karar verdiğini iddia edenlerce
tutuklu bırakılmasının izah edilebilir bir tarafı
yoktur. Bu ayıbı, bu eksikliği bir an önce düzeltmek ve bunu
düzeltmek için hepimizin birlikte adım atması gerekmekte. Bu
adımı muhalefet attı, hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının çağrısı üzerine yapılan
görüşmelerle attı, ama maalesef ve ne yazık ki, ileri demokrasinin temsilcisi
olduğunu iddia eden Adalet ve Kalkınma Partisinin Başbakanı
bu adımın atılmasına çelme taktı, engel oldu ve
milletvekillerimizin tutukluluğunun devamı sadece ve sadece
Başbakanın iradesiyle gerçekleşmektedir. Bunun düzelmesi ve
bunun yeniden özgür bir biçimde yasama görevlerine dönmesinin
sağlanmasını gerçekleştirmek durumundayız. Sermayeye,
kapitale, finans kapitale gösterdiğimiz ilgiyi biraz da demokratik bir
seçim sonucunda seçilen milletvekillerine göstermek durumunda olduğumuz
gibi.
Değerli
arkadaşlarım, bu bir yıllık süre içerisinde gerçekten
yapılan yasalara baktığınız zaman emeği koruyan
yok, üretimi koruyan yok, üretimi teşvik eden yok ama yoksul, geçim
standartlarının altında neredeyse açlık
sınırındaki insanların bile bireysel emeklilik adı
altında üç kuruşunu dahi
almanın ve onu sermaye birikiminde kullanmanın hesaplarını
yapıyoruz. Nasıl yapıyoruz? Teşvikle, destekle, ileri
açılımlar getirmekle. Burada asgari ücreti artıralım
dediğimiz zaman artırmıyoruz. Memura zam verelim, maaşını
ayarlayalım; artırmıyoruz ama bireysel emekliliği
teşvik etmek için devletin katılım payını getiriyoruz.
Bu primlerin yüzde 25ini devlet ödeyecek. Şimdi, bu ne lahana ne perhiz.
Böyle bir yaklaşım, böyle bir açılım olur mu?
Memurlarımızın toplu sözleşme yapmak üzere oturdukları
masada yarım puanlık bir ücret artışının
Ekonomiyi allak bullak ediyor. dediğiniz bir ortamda bireysel
emeklilikte 2 milyon 800 bin kişinin priminin bir bölümünü devlet üstlenir
ve bundan sonraki dönemde kaç kişiyle bu işi
yapacağınızı da hesaplamamışsınız,
bilmiyorsunuz. Kaç kişinin daha primini devlet o bir yerlere
yatıracak da oradan finans, kapital nemalanacak? Bunun hesabını yapmadan, bunun değerlendirmesini
yapmadan bir yasayı getirip, hem de bir
gecede 70 maddelik bir yasayı bitirelim diye bir dayatmayla
milletvekillerini zora sokmanın insan haklarıyla da
bağdaşır bir tarafı olmadığı çok net biçimde
ortada.
Bunu yapan, bunu değerlendiren Hükûmetiniz, Meclisimiz
şunu değerlendirmeli: Sosyal sigortalar emekliliğinin
yaşını altmış beşe çıkarıyorsunuz ama
bireysel emeklilik yaşını elli altı
bırakıyorsunuz. Böyle bir ortamda bireysel emekliliği
teşvik eden bu sistem, korkarım, sosyal sigortaları, sosyal bir
emekliliği ikinci plana bırakacak tedbirleri, yasaları da
zamanla getirecektir.
Böyle bir yaklaşımı eğer bu Meclise iki
yıl sonra getirecek olursanız, beş yıl sonra getirecek
olursanız gerçekten Türkiyede, biraz önce
arkadaşlarımızın söylediği o baskıcı dikta
rejimini, yüzde 50yle, yüzde 60la, 70le, her neyse, seçilmeyi engelleme
şansı olmaz. Yüzde 70 de oy alsanız demokrasiye saygı
göstereceksiniz, size oy vermeyen yüzde
30un haklarını korumak da demokrasinin içinde olacak.
Eğer bu değerlendirmeyi yapmadan Biz yüzde 50 oy
aldık, canımız ne istiyorsa onu yaparız. derseniz o zaman
bu Meclisi çalıştırmaya gerek yok, bu Meclisin görev
yapmasını istemeye de gerek yok. Bu Mecliste altı saatte 70
maddelik bir yasayı tartışalım, sağlıklı bir
sonuç çıkaralım ve bunun sonunda da demokrasiyi işletmiş
oluruz diye bir yargı taşıyor iseniz bunu
değiştiriniz, böyle bir mantık olmaz. 70 maddelik bir yasayı bir gecede
çıkarma şansımız yoktur. Bunu tekrar gözden geçiriniz,
tekrar değerlendiriniz ama yapılan işlerde üretimi,
çalışanı, emeğin hakkını korumayı
unutmayınız.
Ürün mevsimi geldi. Şu anda
Türkiyede köylünün satacağı ürünün kaç lira olacağını
hiç kimse bilmiyor. Belki de bu piyasada bu kadar önemli işleri
yapıyoruz görüntüsü içerisinde tabanda yoksul ve yokluk çeken
insanlarımızı düşündüğünüzü gösterecek bazı
formülleri geliştirmeniz lazım, onu da değerlendirmeye tabi
tutmadan yeni bazı icatlarla işte yatırım melekleriyle, İslami
tahvillerle, varlık kiralama şirketleriyle sermayeye yeni kapılar,
yeni oluklar açmanın yolunu bulan bir yasanın, bir
tasarının bu Mecliste kabul edilmemesi gerektiğini
düşünüyorum.
Bu duygularla hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kurt.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Kalaycı.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
271 sıra sayılı Kanun Tasarısının birinci bölümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Bu tasarıyla yurt içi
tasarrufları artırma ve finansman araçlarını
çeşitlendirme gerekçesiyle bireysel emeklilik ve sigortacılık
sistemine ilişkin değişikliklere gidilmektedir. AKP
İktidarının bugüne kadar uyguladığı ekonomi
politikasında üretim perspektifi yoktur. AKP üretim yerine tüketimi,
ihracat yerine ithalatı, istihdam yerine işsizliği, rekabet
yerine tekelleşmeyi, tasarruf yerine borçlanmayı teşvik
etmiştir. Sürdürülebilir büyümenin en önemli yapı
taşlarından biri olan tasarrufların düzeyi AKP
İktidarı döneminde sürekli olarak düşmüştür. Bu nedenle
ülkemizde dış tasarruflara bağımlı bir yapı
oluşmuştur. Cari açık 2011 yılında 77,1 milyar dolar
düzeyinde gerçekleşmiştir. Ülkemizde 2002 yılında gayrisafi
yurt içi hasılanın sadece binde 3ü oranında olan cari
açık, 2011 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde
10una ulaşmıştır. 2012 yılının ilk dört
aylık döneminde cari açıkta bir azalma olmakla birlikte cari
açığın finansmanında daha da bozulma olduğu
görülmektedir. Ayrıca, cari açığın faturası
vatandaşa çıkarılmaktadır. Yunanistanın durumuna
düşeriz. korkusu da verilerek bir taraftan insafsızca yüksek vergi zamları
yapılmış, bir taraftan da asgari ücretliye, memura, emekliye
düşük maaş zamları verilmiştir; maaş farkları da
-6ncı aydayız- hâlâ ödenmemiştir.
AKP Hükûmetinin
uyguladığı politikalar sonucu sıcak para yoluyla ülkemiz
küresel soyguna maruz bırakılmıştır. Hâlen 110 milyar
dolar civarındaki sıcak para diye anılan kısa vadeli
yabancı sermaye ülkemizde yıllardır çok yüksek kazanç elde
etmiştir. Bu yolla Türkiye ekonomisinden dışarıya rekor
boyutta bir kaynak transferi yapılmıştır. Üretim ekonomisi
için yapısal çözüm tedbirlerinin uygulamaya konulması ve cari
açığa karşı önlemler alınması yönünde Milliyetçi
Hareket Partisi olarak yaptığımız uyarıları hiç
dikkate almayan AKP hükûmetleri, tasarruf açığını kapatma
konusuyla bu yıla kadar ilgilenmemiştir. Cari açığın
oluşturduğu tehdit son dönemde Hükûmet tarafından geç de olsa
nihayet kabul edilmiştir. Hükûmetin benimsediği ithalata dayalı
büyüme stratejisinin iflas ettiği ve bunun ekonomi üzerindeki olumsuz
etkileri nihayet anlaşılmıştır.
Başbakan Yardımcısı
Sayın Ali Babacan beş ay önce katıldığı bir
toplantıda Bizim geçen sene yatırımlarımız millî
gelirimizin yüzde 22si, tasarruflarımızın sadece yüzde 12si,
aradaki fark yüzde 10 cari açık yani cumhuriyet tarihimizin en düşük
tasarruf oranını 2011de gördük. İşte buna dikkat etmemiz
gerekiyor. diyerek gerçekleri ikrar etmek zorunda kalmıştır.
AKP Hükûmeti, tasarruflardaki
artışı, gelir artışlarından ziyade tüketimi
kısarak sağlamayı hedeflemektedir. Hükûmet, vatandaşın
tasarruf etmesini istemekte ve buna yönelik bazı teşvikler uygulamaya
koymaktadır.
Bugünkü asgari ücret ile, bugünkü
maaşlar ile, bugünkü emekli aylıkları ile
çalışanların ve emeklilerin zorunlu ihtiyaçlarını
asgari düzeyde bile olsa karşılaması mümkün değildir. 700
liralık asgari ücretin emekli aylığının neresinden
tasarruf edilecek? Ürünü para etmeyen, gübre alamadığından
tarlasına gübre atamayan çiftçi hangi gelirinden tasarruf edecek?
Hayatın güçlüklerine direnen esnafımız iş yeri
kirasını, sosyal güvenlik primini dahi ödemekte güçlük çekerken
nasıl tasarruf edecek? Vatandaşın geliri geçimini sağlamaya
yetmiyorsa nasıl tasarruf edecek? Bir taraftan Domates,
salatalığı eğer sekiz ay taksitle kredi kartıyla
almaya başladıysak buna dikkat etmemiz lazım. diyorsunuz, bir
taraftan da vatandaştan tasarruf etmelerini istiyorsunuz.
Vatandaşın imkânı olsa günlük tüketim ürününü niye taksitle
alsın?
Sayın Başbakan da kredi
kartı mağdurlarına Cebindeki kadar harca kardeşim. diyor.
Güzel bir uyarı ama vatandaşın cebinde para mı var?
Sayın Başbakan değil miydi Bizden bir yılda bir şey
beklemeyin ama üç yılın sonunda cebiniz dolacak. diyen. Bir yıl
değil, üç yıl değil, dile kolay tam dokuz buçuk yıl geçti.
Soruyorum: Vatandaşın cebi doldu mu?
Vatandaşlarımızın cebi dolmadı ama kredi kartı
limitleri doldu, kredi limitleri doldu, gırtlağına kadar borç
doldu.
Değerli milletvekilleri,
aylık geliri yetmeyen vatandaşımız geçimini borçla
sağlamaya çalışmaktadır. Banka kredilerine ve kredi
kartlarına yüklenen vatandaşlarımızın borcu katlanarak
artmaktadır. Gelecek yıllardaki gelirlerini şimdiden tüketen
vatandaşlarımızın geleceği ipotek altına
alınmıştır.
Türkiye İstatistik Kurumunun
verilerine göre nüfusun yaklaşık üçte 2si ciddi finansman
sıkıntısıyla karşı karşıya
bulunmaktadır. 19 Aralık 2011 tarihinde açıklanan Gelir ve Yaşam Koşulları
Araştırmasına göre maddi yoksunluk oranı 2009
yılında yüzde 63, 2010 yılında ise yüzde 63,5 olarak
hesaplanmıştır. İşte, AKPnin dokuz buçuk
yıllık icraatının özeti. Resmî verilere göre
vatandaşlarımızın yaklaşık üçte 2si maddi
yoksunluk içinde, vatandaşımız borç batağında. Nüfusun
yüzde 61,4ünün konut borcunun dışında taksit ödemesi ve
borçları bulunmaktadır. Nüfusun yüzde 87,5i evden uzakta bir
haftalık tatili, yüzde 65,7si beklenmedik harcamalarını, yüzde
81,7si yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını
yenileme ihtiyacını ekonomik nedenlerle
karşılayamamaktadır. Hane halkı tüketim
harcamalarının büyük bir kısmını kredilerle finanse
ederken hane halkı yükümlülüklerinin millî gelire oranı da hızla
artmıştır.
Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasının finansal istikrar raporlarına göre 2002
yılında 143,8 milyar lira olan toplam hane halkı harcanabilir
geliri, 2011 yılında 487,2 milyar liraya yükselmiştir. Buna
karşılık 2002 yılında 6,7 milyar lira olan hane
halkı yükümlülüğü, 2011 yılında 251,9 milyar liraya
ulaşmıştır. 2002 yılında 2,5 milyar lira olan
hane halkı faiz ödemeleri de 2011 yılında 23,1 milyar liraya
ulaşmıştır. Dolayısıyla, AKP İktidarı
boyunca vatandaşın geliri yaklaşık 3,4 kat artarken borçları
38 kat artmıştır, faiz ödemeleri de 9 kat
artmıştır. Bu borçların içinde konut, taşıt,
ihtiyaç kredisi ve kredi kartı borçları bulunmaktadır. 2002
yılında yüzde 4,7 olan hane halkı yükümlülüğünün hane
halkı harcanabilir gelire oranı 2011 yılında yüzde 51,7
oranına ulaşmıştır. Biraz önce Sayın Bakan
sorulara cevap verirken hane halkı borcunun millî gelire
oranının yüzde 18 olduğunu söylüyor, başka ülkelerde yüzde
60, yüzde 70 olanların olduğunu söylüyor. Doğrudur ancak, burada
bir nüans var, o da diğer ülkelerde ağırlıklı uzun
vadeli krediler, konut kredileri yer almakta iken bizde yoğunluk kısa
vadeli kredilerde, tüketici ve ihtiyaç kredilerindedir.
Son yıllarda emeklilerin kredi
kullanımında da patlama yaşanmaktadır. 2007
yılında altmış altı yaş üzerinde kredi kullanan
kişi sayısı 95 bin iken bu sayı 2011 yılına gelindiğinde
yaklaşık yüzde 424 artışla 502 bine yükselmiştir.
Aynı dönem içinde, altmış altı yaş ve üzeri yaş
grubunun kullandığı kredi miktarı ise 604 milyon liradan
yüzde 632 artışla 4 milyar 428 milyon liraya yükselmiştir.
Ekonomik sıkıntılardan
dolayı dar ve sabit gelirliler başta olmak üzere toplumun büyük
çoğunluğu ciddi sorunlarla karşı karşıya
bulunmaktadır. AKP Hükûmeti vatandaşta tasarruf edecek hâl
bırakmamıştır.
Tasarının hayırlara
vesile olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kalaycı.
Şahıslar adına, Yozgat
Milletvekili Sayın Ertuğrul Soysal, buyurunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının birinci bölümü üzerine söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Hükûmetimizin ana hedefi, 2023
yılında İstanbul'un dünyanın en büyük finans merkezlerinden
biri arasına girmesini sağlamaktır. Bu hedefe ulaşabilmek
için Hükûmetimiz tarafından ele alınan konulardan biri de bireysel
emeklilik sistemidir. 1 Haziran 2012 tarihi itibarı ile sistemde fon
büyüklüğü 16.459 milyon TL, katılımcı sayısı ise
2 milyon 794 bin 500 kişiye kadar ulaşmıştır.
Kısa zamanda büyük gelişme göstermesine rağmen, ülkemizin genç
nüfusu düşünüldüğünde bu sistemin gelişme potansiyelinin büyük olduğunu
rahatça görebiliriz.
Kanun değişiklikleri ile
bireysel emeklilik sisteminin
yaygınlaştırılmasını ve tabana
yayılmasını amaçlıyoruz aslında. Sistemin
yaygınlaşması ise, yurt içi tasarrufların
artırılması hedefine hizmet edecektir. Yurt içi tasarrufların
artması ile finansman vadeleri uzayacak ve finansman imkânları
çeşitlendirilecektir. Finansal istikrarın devamı ve uzayan
vadelerle Türkiye, yatırımcılar açısından daha cazip
bir hâle gelecektir.
Bireysel emeklilik sisteminde
yapılan en önemli değişiklik aslında kamu teşviki
uygulamasındadır. Bireysel emeklilik sisteminde hâlihazırda
katılımcıların sisteme katılımını
teşvik etmek üzere vergi teşvikleri sunulmaktadır. Buna göre,
katılımcılar tarafından ödenen katkı
paylarının vergi matrahından belli limitler dâhilinde
indirilmesine olanak sağlanmakta, yatırım aşamasında
vergilendirme yapılmamakta ve sistemden ayrılma esnasında
sistemde bulunulan süreye bağlı olarak vergi tevkifatı
yapılmaktadır.
Ev hanımları gibi tasarruf
kabiliyeti olmakla birlikte vergi mükellefi olmayan veya gerek teşviklerin
yeterince bilinmemesi gerekse de operasyonel zorluklar sebebiyle vergi
mükellefi olmasına rağmen ödediği katkı payını
matrahtan indiremeyen katılımcıların oranının
yaklaşık yüzde 65 olduğu görülmektedir. Buna bir de sistemden
ayrılmalar esnasında anapara dâhil toplam para üzerinden yapılan
gelir vergisi kesintisi de eklendiğinde bireysel emeklilik sistemindeki
teşvik yapısının değiştirilmesi zorunluluğu
ortaya çıkmaktadır.
Bu kapsamda, tasarı ile bireysel
emeklilik sisteminin teşvik yapısının hem daha geniş
kitleler tarafından kullanılabilmesi hem de gelir durumundan
bağımsız olarak daha adil bir şekilde
sağlanmasına yönelik düzenlemeler getirilmektedir. Hem kamu
teşvikinden daha fazla kişinin yararlanmasını sağlayarak
daha geniş kitlelere bu avantajı sunmak hem de herkese eşit
olarak avantajdan yararlanma imkânı getirmek amacıyla tasarı ile
hâlihazırda uygulanan teşvik sistemini tamamen
değiştiriyoruz.
Tasarıyla
getirilen yeni teşvik sisteminde vergiden indirim şeklindeki avantaj
yerine devlet katkısı uygulaması geliyor. Böylece gelir vergisi
mükellefi olsun olmasın herkesin yararlanabileceği bir sisteme
geçilmiş olacaktır.
Bu
kapsamda, katılımcılar tarafından bireysel emeklilik
sistemine ödenen katkı paylarının yüzde 25i devlet
katkısı olarak alt bireysel hesaplara ödenecektir. Ancak bunun için
bir üst sınır olacak, bir yıl içinde alınabilecek devlet
katkısı tutarı, brüt asgari ücretin yıllık
tutarının yüzde 25i ile sınırlı olacaktır.
Bireysel
emeklilik sisteminin temel amacı, kişilerin emeklilik dönemindeki
gelir seviyesini artırmaktır. Sonuçta sistem uzun vadeli bir sistem.
Sistemde kalışı teşvik etmek de temel amaçtır. Bu
doğrultuda, katılımcı adına ödenen devlet
katkılarına da kademeli hak ediş uygulamaları getirilmektedir.
Kanun
tasarısına göre, devlet katkı payına ilk üç yıl
boyunca dokunmak mümkün olmayacaktır. 3üncü yılın sonunda yüzde
15lik bir bölümüne, 6ncı yılın sonunda yüzde 35lik, 10uncu
yılda da yüzde 60lık bir bölümüne hak kazanmak mümkün olacaktır.
Kişiler, bireysel emeklilik sisteminden emeklilik hakkını elde
ettiklerinde, devlet katkısı ve getirilerin tümüne erişme
imkânına sahip olacaklardır.
Tüm
bu değişikliklerle bireysel emeklilik sistemine daha az geliri olan
veya bugüne kadar vergi avantajından faydalanma imkânı olmayan
kişilerin de dâhil edilerek herkesin eşit oranda avantajdan
yararlandığı bir sisteme geçilmesi, böylece sistemin tabana
yayılması planlanmıştır ve bu şekilde de
inşallah kanun tasarısı buradan çıkacaktır.
Ben,
bu vesileyle, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Soysal.
Son
söz, İzmir Milletvekili Sayın Aşkın Türeliye aittir.
Buyurun
Sayın Türeli. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında kişisel görüşlerimi belirtmek üzere
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
ekonomisinin ciddi yapısal problemleri vardır ve bu yapısal
problemler AKP iktidarları döneminde
ağırlaşmıştır. Bunun en önemlilerinden bir tanesi
yurt içi tasarrufların düşüklüğüdür. Yurt içi tasarruflar önemli
midir bir ekonomi için? Önemlidir. Önemi de şuradan
kaynaklanmaktadır: Bir ekonominin büyüyebilmesi için, gelişebilmesi
için yatırım yapma ihtiyacı vardır. Bu
yatırımların sağlanabileceği temel kaynak da tasarruflardır
ama eğer yurt içindeki tasarruflar, yani sizin ürettiğiniz, kamu ve
özel sektörün ürettiği, yarattığı tasarruflar
yatırımları karşılamakta yetersizse o zaman ne olur?
Dışarıdan tasarruf alırsınız, dış
tasarruf ithal edersiniz, yani başka bir deyişle cari işlemler
açığı verirsiniz.
Şimdi, Türkiyenin yurt içi
tasarrufları diğer ülkelerle
karşılaştırıldığında düşük. Bunu
biliyoruz. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde hepsinde yüzde 30lar
civarında fakat ilginç olan, zamansal olarak da yurt içi
tasarrufların düşmesi. Değerli arkadaşlar, bakın,
1990lı yıllarda -ki içinde 1994 krizi ve 1999daki ekonomideki
daralma da var- Türkiye ekonomisinin yurt içi tasarruflarının millî
gelir içindeki payı yüzde 23tür. AKP döneminde, 2003-2011 döneminde ise
yüzde 15e düşmüştür. Bu da şu demektir: 1990lı
yıllarda hiç cari açık vermeyen Türkiye ekonomisi, AKP döneminde çok
yüksek cari işlemler açığı vermeye
başlamıştır ve sizin de bildiğiniz gibi, 2011
yılında cari işlemler açığının millî gelir
içindeki payı yüzde 10a düşmüştür değerli arkadaşlar.
Bakın, 2002 yılında cari işlemler
açığının miktarı 1 milyar doların altında
değerli arkadaşlar, 0,6 milyar dolar ama 2011 yılında 77
milyar dolara çıkmıştır. Tabii bu, bu açıdan
baktığımızda çok üzücü bir tabloya işaret ediyor.
Tabii yurt içi tasarruflara kamu-özel
ayrımında bakmamız lazım oradan bir sonuç çıkarabilmek
için. O açıdan da baktığımızda şunu görüyoruz:
AKP döneminde kamu kesimi açıkları daralıyor yani kamu tasarruf
yatırım açığı daralıyor fakat özel kesim çok
hızlı bir biçimde açık vermeye başlıyor ve kamu kesimindeki
iyileşmeyle özel kesimdeki kötüleşmeyi
kıyasladığımızda özel kesimdeki kötüleşme kamu
kesimindeki iyileşmenin çok üstünde. Bunun sonucunda da ekonominin yurt
içi tasarrufları düşüyor.
Bakın değerli arkadaşlar, 2002
yılında özel tasarrufların millî gelir içindeki payı yüzde
24; 2011 dönemindeyse yüzde 10lara düşmüş. Tabii, bu şunu
gösteriyor: Demek ki kamu düzelirken özel kesim bozuluyor. O zaman
yalnızca kamu kesimi disiplinine, mali disipline odaklanan
politikaların Türkiye'de başarılı olma şansı yok
değerli arkadaşlar, artık bu politikaları
değiştirmek gerekiyor. Sayın Bakan, hâlâ eski politikalarla,
maliye politikasıyla, para politikasıyla bir yere gitmek mümkün mü?
Mümkün değil tabii ki. Ve onun sonucunda da Türkiye ekonomisinin
yaşadığı temel problem üçüz açıktır değerli
arkadaşlar, yani AKP döneminde hem kamu kesimi açık vermektedir hem
özel kesim açık vermektedir hem de dış açık yani cari
işlemler açığı verilmektedir. Bunu bir yere kaydedelim.
Tabii, dünyanın hiçbir yerinde yok bu üçüz açık. Aslında
literatürde ikiz açık var, üçüz açık yok ama başka türlü de
açıklamak mümkün değil; o açıdan da Türkiye literatüre
girmiştir, sizleri tebrik ediyorum.
Tabii, tasarrufların
artmasında bireysel emeklilik sisteminin zayıflığı
önemli, o açıdan da bu önümüze gelen kanun tasarısını
memnuniyetle karşılıyoruz ama bunun dışında
uygulanan makroekonomik politikaların bunda rolü yok mudur?
Uyguladığınız para politikasıyla, enflasyon hedeflemesine
odaklanan ve yalnızca fiyat istikrarını sağlamaya
çalışan politikalarla bugün gelinen nokta Türkiye ekonomisini yüksek
cari açıkların kucağına bırakmıştır ve
giren sermaye hareketleri, Türkiye'ye giren, hızlı bir biçimde giren
sermaye Türk lirasını değerli hâle getirmiştir,
değerli Türk lirası ithalatı patlatmıştır ve yüksek
cari işlemler açığı verilmiştir.
Burada şunu düşünmek gerekir
-tabii zamanımız az- onu vurgulayalım: Dış tasarruf
ile özel tasarruflar arasında zıt yönlü bir ilişki vardır.
Buradaki yanlışlık, yalnızca tasarrufları
artırarak daha yüksek tasarruflarla yatırım
açığını karşılamak değil,
yatırımlardan tasarrufa giden ilişkiyi de ciddi biçimde göz
önüne almak gerektiğidir yani yalnızca tasarruftan yatırıma
giden ilişki yoktur. Yatırımları artırarak, onun
sonucunda da millî geliri artırarak ve tasarrufları artırarak
Türkiye ekonomisinin dengelerini sağlamanın mümkün olduğunu
düşünüyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Türeli.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Işık
Sayın
Işık yok mu?
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, cari
açıkla ilgili, cari işlemler açığıyla ilgili
tehlikenin büyüklüğünü siz de takdir ediyorsunuz. Fakat, cari
işlemler açığının karşılanmasında
belirlenemeyen, kaynağı belirlenemeyen bir miktar paranın
olduğu da belli. Şimdi, bunu, egemenliğimiz açısından,
dış politikamız açısından,
bağımsızlığımız açısından bir
tehlike görüp görmediğinizi sormak istiyorum.
İkinci sorum: Biliyorsunuz,
güneyde hasat mevsimi başladı. Buğday üreticisi şu anda
perişan, niye? Çünkü Toprak Mahsulleri Ofisi piyasaya girmedi. Ne zaman
girecek? Destek fiyatı açıklayacak mı? Alım yapacak
mı? Bu sizin kararınız, bu bir siyasi karar. Toprak Mahsulleri
Ofisinin yöneticilerinin değil, sizlerin kararı gerekiyor, çiftçi malını
satamıyor, piyasa dönmüyor. Dolayısıyla, ne zaman piyasaya
girecek ve fiyatı açıklayacak?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İzmirde faaliyete geçen Vadeli
İşlem ve Opsiyon Borsası dünyada en hızlı büyüyen
vadeli işlem borsalarından biridir. 2005 yılında 3 milyar
lira işlem hacmine sahip iken 2011 itibarıyla 431 milyar liraya
çıkmıştır ve yedi yılda yaklaşık 144 kat
büyümüştür. İstanbulun Finans Merkezi Yapılması Projesi
kapsamında, Vadeli İşlemler Opsiyon Borsasının önce
İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının çatısı
altına alınacağı, sonra İstanbul Altın
Borsası, Vadeli İşlemler Opsiyon Borsası ve İstanbul
Menkul Kıymetler Borsasının İstanbul Borsası
adı altında birleştirileceği yönündeki iddialar kamuoyuna
yansımıştır ve bu çalışmaların Sayın
Babacanın projesi olduğu söylenmektedir. Kamuoyunda yer alan bu
iddialar doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu bireysel emeklilik
sisteminde sisteme aynı oranda katkıda bulunan bir üyenin mevcut
durumda gelir vergisiyle olan yükü nedir, bu tasarının
kanunlaşmasından sonra ne olacaktır? Asgari ücretin altında
ve asgari ücretin üstünde olan katkılar dikkate alınarak -iki türlü
hesaplamayı soruyorum- ne çıkıyor, nasıl bir
faklılık var, hesaplattınız mı acaba?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Türeli
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, iki soru yöneltmek
istiyorum:
Birinci soru: Kamu tasarrufları
ile özel tasarruflar arasındaki zıt yönlü ilişkiyi gösteren
Ricardo Denklik Kuramının Türkiye ekonomisi için geçerli
olduğunu düşünüyor musunuz? Teknik bir soru oldu ama,
bürokratlarınız da burada.
İkinci sorum: Türkiyede bireysel
emeklilik sisteminin işletme maliyetleri yüzde 2,3 oranı ile
dünyadaki en yüksek oranlardan biridir. Bu oran gelişmiş ülkelerde
yüzde 5in altında. Bu rakamlar Dünya Bankası ve Kalkınma
Bakanlığının ortaklaşa yaptığı bir
çalışmanın sonuçlarıdır. Bu durum tabii,
kişilerin, bireylerin bireysel emeklilikten elde ettikleri getiriyi de
düşürmektedir. Bu durumun nedenleri nelerdir sizce? Bu maliyetleri
aşağıya çekmek için ne tür önlemler almayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Öz
SAKİNE ÖZ (Manisa) Sayın
Başkan, Sayın Bakanıma bir sorum vardı.
Gıda işletmelerinin
kayıt ve onay işlemlerine dair 17 Aralık 2011 tarihli Resmî
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmelik uyarınca,
gıda üretimi yapan işletmeler ve satışa sunan bakkal, lokanta,
kahvehane, market gibi işletmelerden 50 lira kayıt belgesi bedeli
alınmaktadır. Bunun boşalan hazineye gelir getirmek için mi veya
ne amaçla alındığı veyahut da bu alınan bedelin geriye
ne amaçla kullanılacağı hakkında düşüncelerinin ne
olduğunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle
cari açığın finansman tarafına
baktığımızda, yani ödemeler dengesinin tümüne
baktığımızda, bizim net hata noksan diye ifade
ettiğimiz rakam, nisan ayında
yıllıklandırılmış olarak şu anda 12,3 milyar
dolar; ocak-nisan döneminde yani ilk dört ayda da 2,9 milyar dolar. Tabii,
bunun adı üstünde, net hata noksan yani şöyle hesap ediliyor:
Türkiyeye kayıt altında giren döviz, Türkiyeden kayıt
altında çıkan dövize bakıyoruz, bir de dönem sonu-dönem
başı eldeki stok dövize bakıyoruz, aradaki farktan da bu net
hata noksanı buluyoruz. Tabii, bunun çok farklı kaynakları olabilir.
Bu, kayıt altına girmeden Türkiyeye giren sermaye olabilir ya da
ihracat yapıyoruzdur ama yaptığımız ihracatta belki
çifte faturalama vardır, ithalatta çifte faturalama olabilir.
Dolayısıyla, resmî döviz giriş-çıkış
kayıtlarıyla dönem sonu-dönem başı stok arasındaki
farka baktığımızda bu rakam olarak ortaya
çıkıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bir
tehlike, tehdit değil midir Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Yani bugüne kadar genelde şöyle yürüdü bu iş:
Ekonomide işlerin iyi gittiği dönemde, Türkiyeye fonların
aktığı dönemde bu da hep artı seyretti ama Türkiyeden fon
çıkışlarının olduğu dönemde bu da eksi seyretti
yani genelde döviz girişi varken Türkiyeye -ki çoğu zaman bunu
yaşıyoruz- bu rakam da artı seyrediyor ama döviz
çıkışının olduğu zaman, Türkiye'nin hani
dışarıya sermaye kaybettiği dönemlerde -kısa kısa
bu son on yılda yaşadık- bu da eksiye dönüyor.
Dolayısıyla, asıl ana akımların daha küçük boyutlu bir
gölgesi olarak belki ifade etmek mümkün ama zaten nereden geldiğini, ne
olduğunu tam bilsek adı net hata noksan olmaz, istatistiklerde bir
yere kuşkusuz girer.
İstanbul Menkul Kıymetler
Borsası ve VOBAŞla ilgili soruya gelince: Biliyorsunuz, bizim 2023
yılı için hedefimiz, İstanbulun dünyanın en önemli on
finans merkezinden birisi hâline gelmesi ve bunu sağlamak için Ankaradaki
SPK olsun, BDDK olsun, kamu bankalarımız olsun, bütün bunların
İstanbula taşınmasıyla ilgili süreci zaten
başlatmış durumdayız ve yasal düzenlemeleri de
yapmış durumdayız. Şu anda İstanbul Menkul
Kıymetler Borsası olsun, VOBAŞ olsun, altın borsası
olsun, yine yeni kurulmakta olan ürün borsası olsun, kurulacak olan enerji
borsası olsun, bütün bunların nasıl bir yapıda olması
gerektiği, bunların birbirleriyle ilişkisinin ne olması
gerektiği, üzerinde çalıştığımız bir konu
ama henüz nihai kararları vermedik. Ancak, İstanbulda farklı
piyasaları bünyesinde toplayan bir İstanbul borsası, hani, bu
işin büyük bir süpermarketi gibi düşüneceğiniz, bütün dünyaya
Türk finans piyasasının açıldığı bir kapı
olarak düşünebileceğimiz bir yapı fikri yavaş yavaş
oluşuyor ama kurumlarımızın arasındaki ilişki
şekilleri henüz belirlenmiş değil.
Diğer bir konu: Bu kamu
tasarruflarının artma durumunda özel tasarrufların düşmesi
Türkiye örneği için geçerli midir? Yani bir ölçüye kadar geçerlidir
diyebiliriz çünkü kamu tasarrufu arttığı zaman ülkede -Türkiye
için en azından- güven ortamı daha sağlamlaşıyor, kamu
tasarrufları arttığı zaman borç sürdürülebilirliğiyle
ilgili endişeler ortadan kalkıyor ve bu, aynı zamanda kamunun
borçlanma ihtiyacının azaldığını bize gösteriyor.
Dolayısıyla, böyle dönemlerde özel tasarrufların
düştüğü ve özel tüketim harcamalarının güven ortamıyla
beraber artış eğilimine girdiği arasında zayıf da
olsa bir ilişki biz de gözlemliyoruz ama bire bir o kuralı
sağlayacak, denkleştirecek bir konu da söz konusu değil.
Şimdi, eski sistemle yeni sistemi
mukayese ettiğimiz zaman, -bireysel emeklilik açısından
söylüyorum- vergi dilimlerine göre vatandaşlarımız şu anda
peşin bir vergi indirimi alıyor ve bunu maaşında gelir
olarak görüyor, ki bu, hangi vergi dilimindeyse o vergi dilimine
bağlı olarak yüzde 15 ile 27 arasında sağladıkları
bir avantaj oluyor. Öte yandan yeni sisteme baktığımızda,
vergi dilimine bağlı olmadan bir yüzde 25lik devlet
katkısı söz konusu.
Yine, bu söylediğim düşük,
orta gelir grubuydu, yüksek gelir grubuna baktığımızda ise,
onlar yüzde 35lik dilime girdiği için yüzde 35e kadar bir vergi indirimi
almaları şu anda söz konusu. Hâlbuki yeni sistemde gelirden
bağımsız olarak herkes yüzde 25e tabi olacak. Dolayısıyla,
biz, ortalamada düşük gelirlilere daha çok avantaj sağlayan bir
sisteme geçmiş oluyoruz bu yeni bireysel emeklilik sistemiyle beraber.
Bu arada, tabii, şu andaki
sistemden yani şu andaki vergi avantajlarından yararlanan kişi
sayısı, işte, bu, yaklaşık 2 milyon küsur kişi
içerisinde yaklaşık yüzde 35 civarında yani bireysel emeklilik
sistemine katılan vatandaşlarımızın sadece yüzde 35i
bu vergi indirimlerinden yararlanabiliyor; yüzde 65lik kısmı hiçbir
devlet katkısından yararlanamıyor. Bu yüzde 25 devreye girince
tümü aynı şartlarda yararlanmış olacak.
Biraz önce
arkadaşlarımız Toprak Mahsulleri Ofisini aradılar çünkü
Tarım Bakanlığımızın takip ettiği bir konu.
Piyasayı Tarım Bakanlığımız yakından takip
etmekte ve çok yakın bir zamanda bir fiyat açıklaması da
Tarım Bakanlığımızın kararı ve TMOyla
beraber yapılacak. Bu biraz önce TMO Genel Müdürlüğünden
aldığımız not.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 1de bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının birinci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal Mehmet
Doğan Kubat Şuay
Alpay
Kahramanmaraş
İstanbul Elâzığ
Mücahit
Fındıklı Selçuk
Özdağ Vural
Kavuncu
Malatya
Manisa Kütahya
Nureddin
Nebati Aydın
Bıyıklıoğlu Şirin
Ünal
İstanbul Trabzon İstanbul
Murat
Göktürk
Nevşehir
Madde 1- 4/2/1924 tarihli ve 406
sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun ek 37 nci maddesinin; birinci
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra
eklenmiş, diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiş,
mevcut üçüncü fıkrasının ikinci ve üçüncü cümleleri yürürlükten
kaldırılmış, mevcut beşinci fıkrasında yer
alan "lisans" ibaresi "yetkilendirme" şeklinde ve
mevcut altıncı fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Kurum tarafından hava
taşıtlarında GSM ve/veya IMT-2000/UMTS standartlarında veya
bu standartlar temel alınarak geliştirilen standartlar çerçevesinde
kurulacak ve işletilecek şebekeler üzerinden mobil elektronik
haberleşme hizmeti sunmak üzere yetkilendirilen işletmeciler, söz
konusu hizmet kapsamındaki aylık brüt satışlarının
%15'ini Hazine pay olarak öderler.
Kurum tarafından sayısı
sınırlandırılarak, ulusal çapta, kamuya açık mobil
elektronik haberleşme hizmeti sunmak üzere yetkilendirilen
işletmecilerin şebekeleri üzerinden elektronik haberleşme hizmeti
sunan diğer işletmecilerin ve Kurum tarafından hava
taşıtlarında mobil elektronik haberleşme hizmeti sunmak
üzere yetkilendirilen işletmecilerin Hazine payını eksik
ödediğinin veya hiç ödemediğinin tespit edilmesi halinde, bu durumun
işletmeciye tebliğini müteakip, Hazine payının
ödenmemiş kısmı ile birlikte bu tutara eksik ödeme tarihinden
itibaren 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre,
ödeneceği tarihe kadar tahakkuk ettirilecek gecikme zammı oranı
kadar faizi işletmeci tarafından iki ay içinde ödenir. Ödemenin
süresinde yapılmaması halinde, söz konusu işletmecilerin
yetkilendirmesi bir ay içinde Kurum tarafından iptal edilir ve ödenmeyen
tutarlar, Hazine Müsteşarlığının ilgili vergi
dairesine yapacağı başvuru üzerine, 6183 sayılı Kanun
hükümlerine göre takip ve tahsil edilir."
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi mi
okutayım Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
Gerekçe:
406 sayılı Kanun'a, Kurum
tarafından sayısı
sınırlandırılmaksızın hava
taşıtlarında mobil elektronik haberleşme hizmeti sunmak
üzere yetkilendirilen işletmecilerden Hazine payı
alınmasını teminen (c) bendi olarak eklenen hüküm,
yanlış anlaşılmalara sebebiyet verilmemesini teminen,
ikinci fıkra olarak değiştirilmiş ve sonraki fıkralar
buna göre teselsül ettirilmiştir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, bu önerge ne getiriyor anlamadık. Bu kanun
alt komisyonda konuşuldu, üst komisyonda konuşuldu; aynı
Hükûmet, aynı grup, aynı Bakan.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkan, ifadeyi netleştiriyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - O zaman
aklınıza gelmedi sayın bürokratlar. Burada önergeyle bu kanuna
niye ilave yapıyorsunuz arkadaş ya gecenin bu saatinde?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sadece ifadeyi netleştiriyor Sayın Başkan.
Yanlış anlamalar söz konusu. Başka bir şey yok, sadece
düzeltme.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ne ilgisi
var kardeşim ya!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Niye
izahatta bulunmuyorsunuz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ne ilgisi
var ya! Ne ilgisi var ya!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) İfade çok net bu şekilde
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Biraz
saygı lütfen ya muhalefete.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Lütfen
Sayın Başkanım
Bakın, iktidar grubunun on üç tane veya yedi
sekiz tane önergesi var. Olur mu böyle şey ya! Yani bunu alt komisyonda
konuştuk, üst komisyonda bu kanun görüşüldü. Şimdi, buraya gelip
de son dakikada önerge vermenin anlamı ne? Geri çekin o zaman kanunu
Komisyona, bizim Komisyon üyesi arkadaşlarımız meseleyi
incelesinler. Kanun mu çıkartıyoruz? Yani o zaman kanun hükmünde
kararnameyle yönetin Türkiyeyi. Böyle bir şey olmaz ya!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkanım, gerekiyorsa bir ara verelim,
arkadaşlara tam net olarak ne getirdiğini anlatalım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Biz bunu
anlamadık, kalkın anlatın.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkan, öyle herhangi bir yanlışlık
yok burada.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Allah
aşkına ya!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Bu teknik bir gereklilik, o çerçevede düzeltme yapıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Efendim,
bu teknik gerekçeniz bu kanun komisyonda görüşülürken yok muydu Sayın
Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Bakın, Sayın Başkanım, bir ara verelim,
gerekirse bilgilendirelim arkadaşları.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Arkadaşları bilgilendirin, ondan sonra getirin kanunu kardeşim.
Olmaz gecenin bu saatinde.
Ara verin Sayın Başkan.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Büyük
nezaketsizlik!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Tamam, Sayın Başkanım, ara verelim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Yedi-sekiz
tane önerge getiriyorsunuz. Yani nedir bunun anlamı ya?
BAŞKAN Tamam, ara veriyoruz da
yani herkes döndürüp bana niye bağırıyor onu anlayamadım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Lütfen,
sizin kendi grubunuza da haksızlık bu kardeşim ya!
BAŞKAN Peki, birleşime on
beş dakika ara veriyorum, grup başkan vekillerini de arka tarafa rica
ediyorum.
Kapanma
Saati: 23.21
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
271 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Tasarının 1inci maddesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
MAHMUT TANAL (İstanbul) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN İşte, geç kaldınız.
Önce bir bakıyorum ben hani Karar yeter sayısı ister misiniz?
diyerek.
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi söyleyebilirsiniz, madde 2yi
oylayacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısı isteniyor, onu
arayacağım.
Madde 2yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.48
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
Tasarının görüşmelerine
devam ediyoruz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
271 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 2nci maddesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 3ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 4te bir redaksiyon talebi
vardır Komisyonun.
Sayın Komisyon, buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Çerçeve 4üncü maddeyle
değiştirilmesi öngörülen 193 sayılı Kanunun 40ıncı
maddesinin birinci fıkrasının (9) numaralı bendinde sehven
yer alan belirlemeye yetkilidir
ibaresinin 193 sayılı Kanunun diğer maddeleriyle bütünlük
sağlanması amacıyla yeniden belirlemeye yetkilidir
şeklinde redaksiyona tabi tutularak düzeltilmesi gerekmektedir.
Bilgilerinize sunarım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, bu redaksiyon olmaz efendim, önergeyle olur. Yani bu redaksiyona
girer mi? İstedikleri şekilde değişiklik yapıyorlar.
Bu redaksiyon olur mu efendim? Bu önergeyle olur.
BAŞKAN Komisyon,
açıklayabilir misiniz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Efendim, burada bir açıklık
getiriyoruz. Aslında belirlemeye yetkilidirde sehven açıkçası
bu zımnen ifade edilmiş durumda ama açıklık getirilmesi
yönünden yeniden ifadesinin konulmasının uygun olduğunu düşünüyoruz.
BAŞKAN Redakte edilmiş
hâlde madde 4ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan
BAŞKAN Efendim?
KAMER GENÇ (Tunceli) Önergeyle
yapılması gereken şeyde redaksiyon yapamazsınız.
Lütfen
Yani bu Komisyon veyahut bunlar bu Meclisi oyuncak hâline getiriyorlar.
Lütfen
Orada Başkanlık
makamında oturuyorsunuz, önergeyle yapılması gereken düzeltmeyi
redaksiyonla yapamazsınız. Aynı değişik şeyler
geliyor efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın
Başkanım, 5inci maddede aynı konu yeniden belirleme olarak
geçmiş. Burada yeniden kelimesi yok. Dolayısıyla yeni bir
anlam yüklemek değil, bir eksiklik var. Onu Komisyonun düzeltme hakkı
var. Sayın Gençin bu itirazı çok da yerinde değil.
BAŞKAN Zaten teknik bir terim
olarak açıkladılar, özel bir değişiklik
olmadığını söylediler.
Madde 4 kabul edilmiştir.
Madde 5te bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın çerçeve 5 inci maddesinde "Türkiye'de kâin
ve" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz. 12.06.2012
Kazım
Kurt
Bülent Kuşoğlu Haluk
Eyidoğan
Eskişehir
Ankara
İstanbul
Aydın
Ayaydın Engin
Özkoç Aşkın
Türeli
İstanbul
Sakarya İzmir
Haluk
Ahmet Gümüş
Balıkesir
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman)
- Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır katılmıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak?
Sayın Kurt, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir)
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; 5inci madde üzerine
bir önerge verdik, bununla ilgili söz almış bulunuyorum.
Burada esas amacımız,
aslında bu işlerin tartışılması ama komisyonda 40
küsur maddeyle geldi, 70 maddeye çıktı. Orada, alt komisyonda
tartışıldı, komisyonda tartışıldı, iyi
kötü bir tablo ortaya çıktı. Şu anda yeni ilavelerle, gecenin
saat 12sinden sonra değerlendirme şansımız bile olmadan
pek çok değişikliği ortaya koyuyorsunuz. Meclisin
çalışma yöntemi bu mudur? Böyle midir? İnsanlar neyi
oyladığını bilmeden, neyi
kararlaştırdığını bilmeden parmak kaldırmak
zorunda mıdır, bunu bir tartışmamız lazım. Yani
evet, birtakım şeyler yapılması gerekir ama bu acelenin
sebebi nedir, bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Ve biraz önce
oyladığınız maddede neyi oyladığınızı
ben size soruyorum: Ne değişikliği yapıldı? Ne
değişikliği yapıldı yani bir anlatın. Hanginiz
anladı? Ya bırakın şimdi, böyle değil. Doğru bir
yasa yapacaksak tartışalım, konuşalım, bizi ikna edin
ya da çıkarın bizi kendi kendinize yapın. Böyle bir
çalışma yöntemi yok.
Şimdi, bu maddedeki sigorta
şirketinin Türkiyede olması gerekir, Türkiyedeki şirketin
olması gerekir. Türkiyedekilere mademki Türk sermayesinin birikimini
sağlayacağız, mademki Türkiyede sermaye birikimine katkıda
bulunmak için bir yasa yapıyoruz o zaman burada yabancı
şirketler olmasın, sadece Türk şirketleri, Türkiyedeki
şirketler olsun. Niçin böyle bir aceleyle parmak kaldırıp
geçiyorsunuz? Tamam üstünlüğünüz var, sayısal çoğunluğunuz
var, burada değerlendirmemizi bu yöntemle yapalım. Bizim
arkadaşlarımız bir açıklama istediği zaman bu açıklamayı
yapın. Yani niçin böyle bir yasa yapıyoruz, böyle bir yasa yapma
gereği duyuyoruz? Gece 12den sonraki değişiklikleri özellikle,
sayın başkanlar, yani bunu biraz daha tartışarak getirmekte
yarar olduğunu, bizi de aydınlatmanız gerektiğini
düşünüyorum.
Türkiyedeki hukuk sisteminin temelini
değiştiriyoruz, Türkiyedeki uygulamaları başlatacak bir
yasa yapıyoruz ve hiçbirimizin bilgisi yok, hiçbirimizin haberi yok. Böyle
bir yaklaşımla bu işi nereye kadar götürebiliriz? Eğer
insanların şu andaki konuşmasına bile tahammül ederek
dinlemeyecek isek, konuşmaları olgunlukla karşılayamayacak
isek o zaman burada bunu tartışmanın çok doğru
olmadığı ortadadır.
Bugün bu yasada çok fazla ısrar
etmeyin, biraz daha aydınlatın, biraz daha açıklayın.
Şimdi ara verildi, 1-2 arkadaşımıza anlattınız
ama diğer arkadaşlarımız
Hiç değilse önergeyi veren
burada çıksın gerekçesini anlatsın, biz de ona göre neye parmak
kaldıracağımızı, neye evet ya da hayır
diyeceğimizi bilelim. Muhalefetin varlığını kabul edip
muhalefetin bilgilendirilmesini sağlayacak bir çalışma yöntemi
aslında Meclis İç Tüzüğünde var. Meclis İç Tüzüğüne
uygun hareket edersek, çalışırsak çok daha farklı bu
işleri yaparız Sayın Başkanım. Eğer burada
ısrarla
Çünkü komisyondaki çalışmalarda da böyle oluyor. Parmak
çoğunluğuyla bu işi halledecekseniz devam edin ama burada
yanlış yapılıyor, bu yanlışı Türk
insanına anlatmak bizim görevimiz. Basın yansıtır,
yansıtmaz; değerlendirir, değerlendirmez, o başka bir
şey ama biz bunu anlatacağız, siz de bizi dinleyeceksiniz kusura
bakmayın yani konuşuyor diye sinirlenmeyin. O nedenle bu önergeye bu
hâliyle destek verelim eğer gerçekten Türkiye'de Türk sermayesini,
birikimini istiyor iseniz.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama istiyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Tarhan,
Sayın Kurt, Sayın Türeli, Sayın Sarı, Sayın
Kuşoğlu, Sayın Öğüt, Sayın Genç, Sayın Tanal,
Sayın Özel, Sayın Fırat, Sayın Çelebi, Sayın Çam, Sayın
Özgündüz, Sayın Acar, Sayın Öz, Sayın Toprak, Sayın
Canalioğlu, Sayın Demir, Sayın Koç, Sayın Korutürk.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, bir de ad okunmak suretiyle şu yoklamayı yapın. Biz
milletvekillerini tanımıyoruz. Lütfen, bir de o yolu deneyin efendim,
ad okunmak suretiyle yoklama yapın. Çünkü millet tanımıyor milletvekillerini,
gerçekten isimlerini bilmiyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Tabii,
tanımamızda da yarar var yani.
KAMER GENÇ (Tunceli) İç Tüzük de
buna elverişli. Ad okunmak suretiyle yoklama yapın efendim. Hep öyle
yapıyorduk.
BAŞKAN Nasıl?
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ad
okunarak
KAMER GENÇ (Tunceli) Tabii,
adınızı bilmiyoruz kardeşim, sıfatınızı
bilmiyoruz, öğrenelim ya.
BAŞKAN Hayır canım,
yani İsimleri tam olarak okuyun. diyor Sayın Genç.
Dolayısıyla, bir dahaki sefere tam olarak okurum yani ön isim ve soy
isim bir arada.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, ad okunmak suretiyle yapın efendim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Ad
okunarak yoklama yapılsın. diyor.
BAŞKAN Sizi mi? (AK PARTİ
ve CHP sıralarından Evet sesleri)
Hayır canım, ben buradakilerini
anladım. Hani Milletvekillerinin tanınması için 20 kişiyi
tek tek yani ön isimle okuyum. dedi zannettim. Yani ben bir Karadeniz
geliniyim, dolayısıyla on ikiden sonra hafif problemim oldu demek ki.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, yoklama için iki dakika süre
veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Bireysel
Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydının; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (Devam)
BAŞKAN Sayın Kazım
Kurt ve arkadaşlarının verdiği önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Madde 5i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 6da bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 6 ncı maddesinde bulunan on
yıldan ve on yıl ibarelerinin beş yıldan ve beş
yıl olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 12.06.2012
Kazım Kurt Haluk Ahmet
Gümüş Bülent
Kuşoğlu
Eskişehir Balıkesir Ankara
Rahmi
Aşkın Türeli Engin
Özkoç Haluk
Eyidoğan
İzmir Sakarya İstanbul
Aydın
Ağan Ayaydın Gürkut
Acar
İstanbul Antalya
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN
(Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak?
GÜRKUT ACAR (Antalya) Ben
konuşacağım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Acar.
(CHP sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 6ncı maddesiyle ilgili söz
almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
burada yapmak istediğimiz değişiklik, on yıldan ve on
yıl ibarelerinin beş yıldan ve beş yıl olarak
değiştirilmesidir. Bunun gerekçesi çok açıktır. Bireysel
emeklilik sigortasının daha cazip hâle gelebilmesi ve
katılımcıların daha özgür hareket edebilmelerini
sağlamak amaçlanmaktadır, amacımız budur. Bu amaç çok
açıktır. Bunun yanında, bugün bizim seçilişimizin 1inci
yıl dönümü olduğu için de bu konuyla ilgili görüşlerimi bu
fırsattan yararlanarak sizlere ulaştırmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
dün Silivrideydim. Silivride Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve Tuncay
Özkanı ziyaret ettim. 2 tane milletvekilimizin mesajlarını size
iletmeyi bir görev biliyorum. Değerli arkadaşlarım, Mehmet
Haberal bana bir belge verdi. Bu belgeyi sizlerin bilgisine sunmayı da bir
görev sayıyorum. Bakınız, bu tarih 24 Nisan 2000 bu belgede.
Basına ve Kamuoyuna Duyuru başlığında. Sayın
Başbakanımız Bülent Ecevitin beni Cumhurbaşkanı
adaylığı için düşünülen isimlerden biri olarak görmesi
benim için bir onurdur. diyor Mehmet Haberal. Ülkemin demokrasisinin
geleceği ve bu konudaki düşünce ve inançlarım
Cumhurbaşkanının Parlamento içinden çıkmasının en
uygun durum olacağı yönündedir. İnanıyorum ki Parlamento
kendi içinden bir adayın seçimi konusunda iradesini gösterecek ve ülkemiz
yeni Cumhurbaşkanına kavuşacaktır. Kamuoyuna saygıyla
duyururum. Profesör Doktor Mehmet Haberal. Kabul etseydi
Cumhurbaşkanımız olacak bir insanı biz yıllardan beri
cezaevinde tutuyoruz değerli arkadaşlarım.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane)
Niye kabul etmedi, niye? Niyesini de söyle.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Ayrıca
size şunları da iletmek istiyorum değerli arkadaşlar:
Bakınız, bir yıl oldu, millî iradeyi yere düşürmüyorsunuz
ama bir yıldan beri millî iradeye en büyük haksızlığı
siz yapıyorsunuz. Bu mesele halledilebilecek bir meseleydi ama bilerek
halletmediniz.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasanın 83üncü maddesi var. 83üncü maddesi yasama
dokunulmazlığını öneriyor ama bunun istisnasını
koymuş. İkinci fıkrada diyor ki: Seçimden önce veya sonra bir
suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı
olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz.
Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce
soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla
Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün
dışındadır -istisna koymuş- ancak, bu halde yetkili
makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet
Meclisine bildirmek zorundadır.
Değerli arkadaşlarım,
burada sadece ikinci fıkrada 14üncü maddesindeki durumlar tutuklama
hariç iki kelimesini oraya koyduğumuz zaman bu milletvekilleri için
istisnanın istisnası bir durum yaratacaktı ve şöyle
olacaktı: Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden
önce soruşturmasına başlanılmış olmak
kaydıyla Anayasanın 14üncü maddesindeki durumlar tutuklama hariç bu
hükmün dışındadır. deseydi o zaman milletvekilleri
tutuksuz yargılanabilecekti. Bu kadar basit bir değişikliği
uygun görmedik. Ama Türkiyede biz bir hukukçu olarak söylüyorum buradan-
hukukun temellerini yok ettik.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, hukuk devleti ilkesi tarafınızdan ağır
şekilde tahrip edilmiştir. Artık Türkiyede geçerli olan hukuk
sistemi AKPnin hukuk sistemidir ve AKP hukukudur. Bu hukuk şöyle
işliyor: Yargı AKPli birine mi dokunacak. Önce, Başbakan izin
vermez. Bu yeterli olursa, sorun yok ama yetmezse soruşturmayı yürüten savcılar
görevden alınır. Deniz Feneri davasında gördük.
Savcıların görevden alınması yeterliyse sorun yok. Deniz
Feneri davasında bu aşama yeterli oldu. Savcılar
değişti, suçun niteliği değişti; nitelikli
dolandırıcılık oldu, özel belgede tahrifat oldu.
Değerli arkadaşlarım,
eğer savcıların görevden alınması yetmezse ne olur?
İşte, bunu da MİT yasasında gördük ve Suça
karışmış MİTçileri sorgulayacağız. deyince
baktılar ki savcıların görevden alınması yetmiyor,
kanun çıkarıldı. AKPnin Cumhurbaşkanı da dört saatte
bunu onayladı. Cumhurbaşkanı aslında Türkiyede hukukun
bittiğini, AKP hukukunun oluştuğunu onayladı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GÜRKUT ACAR (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Madde 6yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 7yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 8i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 9u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 10u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 11de bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 11. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Başkan (Guvernör)
Yardımcıları hukuk, maliye, ekonomi, işletme,
bankacılık, finans, mühendislik, kamu yönetimi, siyaset bilimi,
uluslararası ilişkiler, iktisadi ve idari bilimler ile istatistik
alanlarından birinde "veya İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültelerinde" lisans veya lisansüstü öğrenim görmüş, yeterli
bilgi ve deneyime sahip ve meslekleri ile ilgili olarak en az on yıl
çalışmış kişiler arasından Başkan
(Guvernör)ın önerisi üzerine müşterek kararla beş yıl süre
ile atanırlar."
Oktay
Vural Mehmet
Günal Mehmet
Şandır
İzmir
Antalya
Mersin
Alim
Işık Mustafa
Kalaycı
Kütahya
Konya
BAŞKAN Komisyon
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Yanlış anlamaları
önlemek için bu ilave gerekli görülmüştür. İktisadi ve İdari
Bilimler bir alan değil, fakülte adıdır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 11i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 12yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 13te bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 13 üncü maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet Doğan
Kubat Mücahit
Fındıklı
Kahramanmaraş İstanbul
Malatya
Şuay Alpay Türkan
Dağoğlu Muzaffer
Yurttaş
Elâzığ İstanbul
Manisa
Hakan Çavuşoğlu Vural Kavuncu A.
Kutalmış Türkeş
Bursa Kütahya
İstanbul
Aydın Şengül Muammer Güler Osman Kahveci
İzmir Mardin
Karabük
"MADDE 13- 3065 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 30- 28/3/2001
tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanununun geçici 1 inci maddesinin beşinci
fıkrası uyarınca üyelerine veya çalışanlarına
emekliliğe yönelik taahhütte bulunan dernek, vakıf, sandık,
tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşu veya sair ticaret şirketleri
nezdinde 16/4/2012 tarihi itibarıyla mevcut bulunan emeklilik taahhüt
planları kapsamındaki yurt içi ya da yurt dışındaki
birikimler ve taahhütlere ilişkin tutarların (plan esaslarına
göre aktarım tarihine kadar mutad yapılan ödemeler nedeniyle oluşanlar
dahil) kısmen veya tamamen bireysel emeklilik sistemine
aktarılması amacıyla taşınmaz ve iştirak
hisselerinin (müzayede mahallinde satışı dahil) devir ve teslimi
31/12/2015 tarihine kadar uygulanmak üzere katma değer vergisinden
müstesnadır. Bu istisna, aktarılan tutarla orantılı olarak
uygulanır.
Maliye Bakanlığı, bu
maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye
yetkilidir."
BAŞKAN Komisyon
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılıyoruz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe
4632 sayılı Kanunun geçici 1
inci maddesi uyarınca yapılacak aktarımlarda KDV
istisnasının sağlanacağı taahhüt ve birikimlere
ilişkin hususa açıklık getirilmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 13ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 14ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 15te bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 15 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Kahramanmaraş
İstanbul
Kırıkkale
Yusuf
Başer Nihat
Zeybekci Sevde
Bayazıt Kaçar
Yozgat
Denizli
Kahramanmaraş
Muhyettin
Aksak Orhan
Atalay Aydın
Bıyıklıoğlu
Erzurum
Ardahan
Trabzon
MADDE 15- 15/11/200 tarihli ve 4603
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk
Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim
Şirketi Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yer alan "4059 sayılı Hazine
Müsteşarlığı ile Dış Ticaret
Müsteşarlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanunun" ibaresi "9/12/1994 tarihli ve 4059 sayılı Hazine
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun" şeklinde değiştirilmiş; ikinci
fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki cümle ilave edilmiş, ikinci fıkradan sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer
fıkra buna göre teselsül ettirilmiştir.
"4046 sayılı Kanunun 4
üncü maddesinin 2 nci fıkrasının (ı) bendi, 17 nci
maddesinin B bendinin son cümlesi, 37 nci maddesinin 1 inci
fıkrasının (a) bendi bu bankalar hakkında uygulanmaz.
3. Bankalardaki kamu
paylarının satış işlemleri tamamlanıncaya kadar,
bu hisseler Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca Bankaların
bağlı bulunduğu Bakan tarafından idare ve temsil
edilir."
BAŞKAN Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Takdire
bırakıyoruz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, bu önergede bir hata var efendim. Evvela bu, İç
Tüzükün 87nci maddesinin üçüncü fıkrasına, dördüncü
fıkrasına aykırı. Şöyle efendim, bakın: 4603
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Kanununun 2nci
maddesinde
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkanım, bu, 4603
sayılı Kanunla ilgili bir değişiklik ve orada o atıf
yapılıyor. Bahsedilen maddeyle ilgili bir değişiklik
yapmadığı için herhangi bir sıkıntı yok.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Anladım da Sayın Başkanım, açın, 4603ün 2nci
fıkrasını okuyun bakalım.
BAŞKAN Sizi
dinledim de Sayın Canikliyi de müsaade ederseniz dinleyeyim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Efendim, burada 4603 sayılı Kanunda değişiklik
yapılıyor, atıf yapılan 4059la ilgili herhangi bir
düzenleme yapılmıyor, o sadece atıf yapıyor oraya.
Dolayısıyla, atıf yapılan kanun ya da madde olduğu
için, değişiklik yapılmadığı için bu anlamda İç
Tüzüke bir aykırılık teşkil etmiyor Sayın
Başkanım.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkanım, ben diyorum ki: 4603 sayılı Kanunun
2nci maddesinin 1 numaralı fıkrasında yer alan 4059
sayılı Hazine Müsteşarlığı 2nci fıkrada
yer almıyor, 1inci fıkrada yer alıyor. Bakın Kanun
açık, orijinalinden bakın efendim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Sayın Başkan, sadece isim değişikliği oldu. Efendim,
isim değişiklikleri oldu biliyorsunuz, o değişiklik
çerçevesinde bir atıf yapıyor, hepsi budur yapılanların.
KAMER GENÇ (Tunceli) Olur mu yahu?
Olmayan şeyi orada değiştiriyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Efendim, diyor ki, bakın: 4059 sayılı Hazine
Müsteşarlığı ile Dış Ticaret
Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
ibaresi
KAMER GENÇ (Tunceli) Evet o birinci
fıkrada, ikinci fıkrada değil, aç maddeyi bak, 2nci maddenin
birinci fıkrasında geçiyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) 4059 sayılı Hazine
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun
şekil değiştirmesi yapıyor
efendim, başka bir şey yok burada Sayın Başkanım.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, sen
ikinci fıkra diyorsun kardeşim. Hayır, 2nci maddede geçmiyor,
o 2nci maddenin birinci fıkrasında geçiyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Bakın, aynı isim daha önce değiştirildiği
için o değişiklik çerçevesinde burada güncelliyor o ismi, başka
bir şey yok burada Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu,
bakın, kanuna bakın da ondan sonra
Senin burada
yazdığın 4603 sayılı Kanunun 2nci maddesinin bir
numaralı fıkrasında geçen diyorsun, bu da ayrı, başka
bir kanun.
BAŞKAN Sayın Komisyon,
buyurun.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Sayın Başkan, şu anda
4603 sayılı Kanunun 2nci maddesinde değişiklik
yapıyoruz. Birinci fıkrasına baktığımızda,
yani 4603 sayılı Kanunun birinci fıkrasına
baktığımızda 4059 sayılı Kanunda
değişiklik yapıyor. Dolayısıyla, bizim önergemizin ilk
bölümünde de 4059 sayılı Kanunun bu bölümüyle ilgili bir
değişiklik yapıyoruz. İkinci fıkrasında ise 4046
sayılı Kanun yer alıyor, Kanunla ilgili bir ifade yer
alıyor ikinci fıkrasında ise. Dolayısıyla, bu
önergenin ikinci fıkrasında da 4046 sayılı Kanunun bu
fıkrasına yönelik bir düzenleme yapıyoruz. Dolayısıyla,
bunda herhangi bir yanlışlık söz konusu değildir efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) Bu, ayrı
bir önerge olduğu için komisyon çoğunluğunun olması
lazım efendim, yani bu değişiklik metinde yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Efendim, madde ihdası yok Sayın Başkan.
BAŞKAN Madde ihdası
olmadığından
Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılıyoruz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
4603 sayılı Kanunun 2 nci
maddesinin birinci fıkrasında, Bankaların (bağlı ortaklık
ve iştiraklerindeki payları dâhil) etkin, verimli ve özerk bir
şekilde çalışmalarının sağlanması
amacıyla yeniden yapılandırılmalarına ilişkin
usul ve esaslar ile mevcut yönetim düzenlemelerinde 4059 sayılı
Hazine Müsteşarlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunun dikkate alınacağı hüküm altına
alınmıştır. Bu kapsamda, madde metninin birinci
fıkrasına uygun olarak, kamu paylarının tamamının
satış işlemleri tamamlanana kadar bu payların Türk Ticaret
Kanunu hükümleri uyarınca temsil ve idaresinin kamu bankalarının
bağlı olduğu Bakana ait olacağı hüküm altına
alınmıştır.
Bankaların özelleştirme
programına alınması hâlinde, kamu bankalarının
bağlı olduğu Bakana verilen temsil ve idare yetkisi
yalnızca yönetsel yetki olacak, kamu paylarının mülkiyeti Özelleştirme
İdaresi Başkanlığında kalacak ve bu paylara tekabül
eden temettü tutarları da Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına ödenecektir.
Ancak, bu yetkinin bankaların
bağlı bulunduğu Bakan tarafından kullanılması
sırasında özelleştirme kapsam ve programına alınan
bankaların pay sahipliği yetkisi Özelleştirme İdaresi
Başkanlığında kalmaya devam edeceğinden,
bankaların bağlı bulunduğu Bakan ile Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı arasında bankalar üzerinde
birtakım yetkilerin kullanılması açısından
karmaşa ortaya çıkabilecektir.
Bu karmaşanın
giderilebilmesini teminen özelleştirme kapsam ve programına
alınan bankaların 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamaları Hakkında Kanunun bazı maddelerinden istisna
tutulmaları önerilmektedir.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Olur, hayhay.
Sayın Tarhan, Sayın
Sarı, Sayın Kuşoğlu, Sayın Türeli, Sayın Kurt,
Sayın Öğüt, Sayın Özel, Sayın Fırat, Sayın Genç,
Sayın Tanal, Sayın Acar, Sayın Çelebi, Sayın Çam,
Sayın Yıldız, Sayın Öz, Sayın Moroğlu, Sayın
Korutürk, Sayın Koç, Sayın Canalioğlu, Sayın Toprak.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum
ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım
Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydının; 193
Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S.
Sayısı: 271) (Devam)
BAŞKAN Sayın Mahir Ünal ve
arkadaşlarının verdiği önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 15i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 16da bir önerge vardır, okutup işleme
alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 16
ncı maddesinde veyahut bir istihdam ilişkisine dayalı olarak
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz. 12/06/2012
Kazım
Kurt Bülent Kuşoğlu
Haluk Ahmet Gümüş
Aydın Ayaydın
Eskişehir Ankara Balıkesir İstanbul
Rahmi
Aşkın Türeli
Haluk Eyidoğan Engin Özkoç
İzmir
İstanbul Sakarya
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI
LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Kurt,
buyurunuz.
KAZIM KURT (Eskişehir)
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan tasarının 16ncı maddesinde vermiş olduğumuz
önerge üzerinde söz aldım.
Burada amacımız şu:
Maddede -uzunca bir cümle-
veyahut bir istihdam ilişkisine dayalı
olarak yapılan bireysel emeklilik sözleşmesi
şeklinde bir
tanımlama var. Bu, şu açıdan beni endişelendiriyor:
İleride zorunlu sosyal sigortaları değil de bireysel
emekliliği teşvik eden ve devletin sosyal tarafını bir
tarafa bırakan bir sistem gelebilir. Niyet bu mudur? Gerekçede böyle bir
şey anlaşılmıyor ama bunu okumamız lazım.
Eğer bu madde böyle geçerse,
önümüzdeki yıllarda, önümüzdeki zamanlarda Bırak sosyal
sigortaları, yaptırmayıverelim, biz, iş yerinde sizi, 50
kişiyi bireysel emeklilik sigortası kapsamı içerisine
aldıralım ve bu hâliyle çalıştırmaya devam edelim.
diye yeni bir çalışma sistemi doğacak.
Bu sistem, insanlara zaten toplu
sözleşme, grev, sendika, örgütlenme yasakları içerisinde bir
çalışma yaşamı ortamında bir de böyle bir sistem
geldiği zaman iş güvencesi, sosyal güvence tamamıyla ortadan
kalkar. Bunun sonunda belki de ciddi anlamda bir sıkıntı, bir
kölelik düzeni ortaya çıkacak. Gelin, hiç değilse bu cümleyi, bu
yapıyı bu maddeden çıkaralım. Zaten maddenin devamında
insanların bir grup hâlinde bireysel emeklilik sözleşmesi yapma ya da
bu şirketlerle pazarlık etme imkânı ve şansı var ama
bunu bir istihdam ilişkisi içerisinde gerçekleştirdiğimiz zaman
korkarım kötü sonuçlar doğacak, kötü sıkıntılar
çıkacak ve belki de siz bunu tekrar değiştirmek zorunda
kalacaksınız. Çünkü yaptığımız yasalara
baktığımız zaman, en çok değiştirdiğimiz
yasalar en yeni yapılan yasalar. Şu son on yıl içerisinde
yapmış olduğunuz yasaları değiştiriyoruz sürekli.
Niye? Eksik kalmış, yanlış olmuş, uygulamaya
uymamış.
Şimdi, uymak zorunda
olduğumuz bir mevzuat hazırlama usul ve esasları hakkında
yönetmelik var. Buna uygun hareket edilmediği için zaten bu
sıkıntılar çıkıyor ve şimdi, yeni önergelerle,
yeni birtakım taleplerle hem Komisyon hem Hükûmet, belki de milletvekili arkadaşlarımız
farkında bile olmadan yeni bir yasa maddesi yapıyoruz. Kamer Beyin
söylediği çok net. Yanlışları dinlemeden, bu
yanlışlar üzerinde yorum ve değerlendirme yapmadan günü
geçirmeye çalışıyoruz; oysa bu taslak ve tasarılar
hazırlanırken bu işleri gerçekleştireceksiniz.
Soracaksınız: Hazine ne düşünüyor? Bakanlık ne
düşünüyor? Diğer kurumlar ne düşünüyor? Bu geldiği zaman
neyle karşılaşacağız? Hangi sonucu elde edeceğiz?
Bunları değerlendikten sonra tasarı ortaya çıkacak. Ama ne
yazık ki Biz nasıl olsa çözeriz. mantığıyla hareket
edilince, işte, gecenin on ikisinde yeni yeni önerilerle gelerek
farkında olmadan yanlışları yapmaya devam ediyoruz.
Bu maddedeki öneriyi tekrar
dinlemenizi, değerlendirmenizi ve desteklemenizi diliyorum çünkü istihdam
ilişkisine dayalı bir bireysel emeklilik gerçekleştirilmesi
Türkiyede çok yanlış mecralara kayacak, çok yanlış
sonuçlar doğuracaktır. Bu değerlendirmeyi yaparsanız Türk
işçisi, çalışanı size müteşekkir kalacaktır.
Teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Kurt.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Madde 16yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 17yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 18i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 19u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 20yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 21i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 22yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 23ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 24ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 25te iki önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 25 inci maddesi ile 4632 sayılı Kanunun 17
nci maddesine üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere eklenen
fıkranın sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Nurettin Canikli Ramazan Can Recep Özel
Giresun Kırıkkale Isparta
Durdu
Mehmet Kastal Kemalettin
Aydın
Osmaniye
Gümüşhane
"Bu kapsamda yapılacak izin başvurularının
değerlendirilmesinde Müsteşarlığın ve Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankasının görüşü alınır."
BAŞKAN Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 25. maddesinin son fıkrasının
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet Günal Mehmet
Şandır
İzmir Antalya Mersin
Alim Işık Mustafa
Kalaycı
Kütahya Konya
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılamıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılamıyoruz.
BAŞKAN Sayın Günal,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bu
önergemizde buradaki son fıkranın madde metninden
çıkarılmasını teklif ediyoruz çünkü maddenin gerekçesinde Yabancı
paraya endeksli olduğu hâlde TL cinsinden gerçekleşen işlemlerden
dolayı operasyonel zorlukların önüne geçilmesi ve TLye itibar
kazandırmak amacıyla diyor. Şimdi, TLye itibar
kazandırmak için TL cinsinden işlemleri teşvik etmek lazım,
yabancı para cinsinden alım satımı değil.
Tabii, burada aynı zamanda, madde
içerisinde para ve sermaye piyasası araçlarından, kıymetli
madenlerden veya kurul tarafından belirlenen diğer yatırım
araçlarından oluşan diye üç ayrı fon kurma izni veriyor.
Bunlardan bir tanesi zaten yabancı para cinsinden olabiliyor.
Dolayısıyla, fon payının da yabancı para cinsinden
alım satımının doğru olmadığını,
TLye itibar kazandırmak için bunun gerekli olmadığını
düşünüyoruz. Onun için -az önce de bahsettiğim gibi-
uluslararası bir para olması, satın alma gücünün olması,
rekabet gücünün olması gerekir diye düşünüyoruz.
Bu duygularla bu maddenin bu
kısmının metinden çıkarılmasını teklif
ettik. Önerilerimizin desteklenmesini bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 25 inci maddesi ile 4632 sayılı Kanunun 17
nci maddesine üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkranın
sonuna aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Nurettin Canikli (Giresun) ve arkadaşları
"Bu kapsamda yapılacak izin
başvurularının değerlendirilmesinde
Müsteşarlığın ve Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasının görüşü alınır."
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılıyoruz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okuyun:
Gerekçe:
Yabancı para cinsinden
yapılacak fon katılma paylarının alım ve satım
işlemlerine ilişkin izin başvurularının
değerlendirilmesinde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Hazine
Müsteşarlığının da görüşünün alınması
hüküm altına alınarak kambiyo rejimi açısından
oluşabilecek sakıncaların ortadan kaldırılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 25i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm 26 ila 50nci maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent
Kuşoğlu.
Buyurunuz Sayın Kuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, toplamında -otuz, on
beş de öyle- kırk beş dakikanız var, sonrasında burada
bekliyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sıra sayısı 271 olan, Bireysel Emeklilik
Tasarruf ve Yatırım Sistemi ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde söz almış bulunuyorum, ikinci bölümle ilgili olarak.
Hepinize saygılar sunarım.
Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz,
ekonomi birey ve toplumla ilgili her türlü faaliyeti kavrar, kapsar. Ekonominin
ölçülmesi çok zordur, neredeyse imkânsızdır. Çünkü milyonlarca çok
değişken faaliyet vardır ekonomi içerisinde, ekonomik
faaliyetler içerisinde; bunların çok çeşitli sebepleri vardır.
Bunların tümünün kavranması, yönetilmesi aşağı
yukarı imkânsızdır. Ekonomi bilimi ya da disiplini belli
modeller çerçevesinde, belli modeller yaparak bunları kavramaya
çalışır, ölçmeye çalışır, mukayeseler yaparak
kavramaya çalışır.
Türkiyede de bu konuyla ilgili olarak bazı
çalışmalar yapıyoruz ama ekonomiyi kavrama konusunda, henüz,
bizde kayıt dışı ekonominin de çok fazla olması
nedeniyle yeterli durumda değiliz.
Bunu neden söyledim? Bugün gündeme gelen, daha
doğrusu dün gündeme gelen, bugüne de taşan bu bireysel emeklilik sistemiyle
ilgili olarak ekonomi ve sosyal hayatla ilgili çok önemli bir yere sahip olan
tasarıyı değerlendiriyoruz hep birlikte. Bu çok önemli bir
düzenleme ekonomik ve sosyal açıdan, o nedenle de üzerinde, bu saatte de
olsa çok daha dikkatli olarak durmamız gerekir, konuşmamız,
tartışmamız gerekir.
Biz, alt komisyonda bireysel
emeklilikle ilgili olarak bir çalışma yaptık, sonra Komisyona
getirdik. Bireysel emeklilikle ilgili bölümünü ilgili meslek
kuruluşları ve bürokrasi hazırladı. Dolayısıyla
teknik bir kanun olduğu için birçok açıdan iyi bir düzenleme oldu
diyebiliriz. Özellikle ben zamanlama hatası olduğunu düşünüyorum
konuyla ilgili olarak ama Komisyonda sadece bireysel emeklilik
kısmıyla ilgili bir çalışma olduğunu düşünüyorum.
İlave olarak getirilen maddeler olmasaydı çok daha güzel
olacaktı, çok daha düzenli, çok daha anlaşılabilir, bugün de
tartışırken hepimizin daha iyi kavrayacağı bir hukuki
düzenleme olacaktı. Maalesef getirilen yirmiye yakın çeşitli,
farklı kanunlarla ilgili maddeler nedeniyle, o da yirmiye yakın, konu
kavranması zor bir hâle geldi, değerlendirilmesi zor bir hâle geldi
maalesef.
Bireysel emeklilikle ilgili bir zamanlama
sorunu var dedim, zamanla ilgili bir sıkıntı var dedim. Zamanla
ilgili sıkıntı şu: Bireysel emeklilik
Biliyorsunuz,
aslında kanun 2001 yılında çıktı, yürürlüğe
girdi. On bir yıl içerisinde aşağı yukarı 16-17 milyar
lira toplandı, 2 milyon 800 bin üyesi var sistemin. Çok
başarılı olmadı, Avrupayla, gelişmiş ülkelerle
kıyasladığımız zaman çok gerilerde
olduğumuzu görüyoruz. Millî gelirle
kıyasladığımız zaman yüzde 2,3lük bir oranla OECD
ülkeleri içerisinde de gerilerdeyiz bu açıdan. Çok başarılı
olunamadı, bunun tekrar canlandırılması, düzenlenmesi
gerekiyor.
Şimdi, bu dönemde
yapılması bunun zamanlama açısından, timing
açısından -futboldaki terimle- yanlış oluyor. Neden? Çünkü
şimdiye kadar özellikle harcamaların bol olduğu bir dönem
yaşadık, likidin bol olduğu bir dönem yaşadık, böyle
bir düzenleme yapmadık. Şimdi, orta vadeli programda da özellikle
açıklandığı üzere sıkıntılı bir döneme
giriyoruz ekonomik açıdan. Geçen yılki büyüme hızının
yarısını yakalamamız dahi zor. Böyle bir dönemde biz
tasarrufları artırmaya yönelik bir tasarı üzerinde
çalışıyoruz, tasarrufların artması gerektiğini
söylüyoruz. Gerekçesinde de öyle diyor, çok iddialı bir gerekçesi var.
İstanbulun finans merkezi olması, tasarrufların
artırılmasından bahsediyor.
Şimdi bu dönemde
özellikle Bireysel Emeklilik Kanunundaki
bu değişiklik tabii ki sıkıntılı bir dönem
olduğu için tasarruflarda artış getirmeyecek,
sıkıntı yaratacak.
Ben biraz önce
Sayın Bakana sordum: Bireysel Emeklilik Kanununun mevcut şekliyle bu
düzenlemeden sonra yürürlüğe girmesi hâlindeki arasında ne kadar fark
olacak? Şöyle bir şey düşünün: 500 liralık her ay tasarruf
yapıyorsanız, bireysel emeklilik sistemine girmişseniz çok
düşük bir miktar söz konusu olacak. Birisinde zaten vergi dilimleri
değişiyor ama aşağı yukarı 500 liralık
kısımla ilgili olarak 40-50 liralık bir fark en fazla söz konusu
olabilecek. Bunun için kimsenin sisteme dâhil olması, bu kadar tasarrufta
bulunması söz konusu olamaz. Yani bundan sonrasıyla ilgili olarak on
yılda, on bir yılda sisteme dâhil olmuş 2 milyon 800 bin
kişi var Türkiyede düşünebiliyor musunuz? Bundan sonra bu ayda 50
lira yüzünden, bu rakamın 2 misline çıkması mümkün müdür?
Değil. 2 misline çıksa dahi
-çok düşük bir rakamdan bahsediyoruz- yani bu 5 milyona, 6 milyona
çıksa dahi hedeflenen rakama ulaşmamış olacak. Hâlbuki
bizim bu dönemde tasarruflarımız dibe vurduğu için çok daha
fazla tasarrufa ihtiyacımız var. Çok daha fazla bu konuyla ilgili
teşvik yapılması gerekirdi, teşvik düzenlenmesi gerekirdi.
Dolayısıyla gerekçedeki o iddialı kısım, iddialı
ibarelerin çok bir anlamı kalmamış oluyor maalesef.
Mayıs ayı içerisinde Merkez
Bankası Finansal İstikrar Raporu açıklandı biliyorsunuz.
Finansal İstikrar Raporunda önemli ibareler var. Bunlardan bir tanesi de
26ncı sayfada geçiyor hatırladığım kadarıyla,
Türkiyedeki hane halkı tüketiminin arttığını ve
tüketim içerisinde özellikle borç payının
arttığını söylüyor. Yıl sonu itibarıyla, 2010 sonu
itibarıyla, her 100 liralık harcama içerisinde 51,7 lira borç var
yani hane halkının yaptığı her 100 liralık
harcamanın 51,7 lirası borç. Diyor ki: Bu, gelişmiş
ülkelerle kıyaslandığında, Avrupayla
kıyaslandığında düşüktür. Düşük belki Avrupayla
kıyaslandığında ama bu son on sene içerisinde çok
artmış. Belki seri olarak farklı ama 2002 yılında bu
rakamın biz 4,7 olduğunu biliyoruz yani 2002 yılındaki 100
liralık harcamada 4,7 lira borç varken, şimdi, 2011 sonunda 51 lira,
52 lira borç var. Bu çok büyük, hızlı bir değişim, çok
büyük bir artış, çok tehlikeli bir artış.
Dolayısıyla bunun önünün alınması lazım. Bunun önünün
alınması için bireysel emeklilik sistemi çok önemli bir
mekanizmaydı ama maalesef ondan yeterince yararlanamıyoruz,
yararlanamayacağız bu şartlar altında da, amacına
ulaşmamış olacak; böyle bir sıkıntısı var.
Bunu özellikle dikkatinize sunmak istiyorum.
Bir de, biraz önce de
tartıştık, mevcut şekliyle Bireysel Emeklilik Kanunu
önemliydi, bir bütün olarak getirilebilirdi. Baştan yine diğer
kanunlar söz konusuydu, ona yakın başka kanun da söz konusuydu;
Merkez Bankası, Halk Bankası, Elektrik Kurumuyla ilgili düzenlemeler
de içeriyordu ama daha sonra getirilen on beş maddeyle çok
karışık hâle getirildi. Dolayısıyla işin içinden
çıkılması zor bir durum söz konusu oldu. Halbuki daha net bir
düzenleme yapılabilirdi.
Yine, kanunun 31inci maddesinde, daha
önce eleştirdiğim yap-işlet-devlet ya da
yap-işlet-kiralayla ilgili bir düzenleme vardı. Orada hazine
garantisi getiriliyordu. Yine ona benzer bir düzenleme yapılıyor.
S&P not düşürmüştü, tekrar not düşürebilir bakın.
Tekrar uyarıyorum, o zaman da söylemiştik, not düştü, tekrar not
düşebilir.
Diğer taraftan, bu varlık
kiralama şirketiyle ilgili de eleştirim olacak; onunla ilgili bir
önergemiz var, ondan sonra bu eleştirilerimi de yapacağım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kuşoğlu.
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
Sayın Başkan yorulduk, artık tatil etseniz.
BAŞKAN Öyle bir imkânım
olsa çoktan Binnaz Hanım ama öyle bir hakkım, hukukum yok. Ama benim
böyle bir hakkım, hukukum yok keşke olsaydı. Şu anda hiç
yani
Neyse
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Akçay.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci bölüm üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Partim ve
şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
tasarısıyla bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden
vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir.
Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik
sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından
indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi
dilimine tabiyse yatırdığı primin yüzde 15ini
indirebiliyor, eğer yüzde 35lik vergi dilimindeyse primin yüzde 35ini
indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması ise yüzde 25tir. Yeni
düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken üst gelir grubuna dezavantaj
getirmektedir. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen
faydalanırken, bu tasarıda kişi devlet katkısını
ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi
emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak
kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25i gelir
vergisi istisnasına tabi tutulduktan sonra kalan yüzde 75i üzerinden
stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi, emekli olmadan devlet
katkısına hak kazanamadığı gibi yüzde 25lik
istisnadan da yararlanamamaktadır. Ayrıca, yeni sistemde kişi,
üç yıla kadar devlet katkısının yüzde 15ine, on yıla
kadar yüzde 60ına, emekli olunca da yüzde 100üne hak kazanacaktır.
Yani kişi yeni sistemde on yıl prim ödeyip
ayrıldığı zaman; bir, gelir vergisi istisnasından;
iki, ikramiye üzerindeki yüzde 25lik gelir vergisi istisnasından; üç,
devlet katkı payının yüzde 40lık payından
yararlanamayacaktır. Yeni sistem kişilerin değil daha çok
sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeler içermektedir. Kişi
adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60ı
tekrar kişiye iade edilirken, yüzde 40ı şirketlere
kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi
değil, daha çok sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Tasarının 31inci maddesinde,
hâlihazırda 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Kanunu
kapsamında gerçekleştirilen yatırım ve hizmetler için
sözleşmelerin süresinden önce feshedilerek tesislerin ilgili kamu idaresi
tarafından devralınması hâlinde söz konusu yatırımlar
için sağlanan dış kredinin Hazine
Müsteşarlığı tarafından üstlenilmesi uygulaması
sağlık ve eğitim yatırımlarına da
getirilmektedir.
Tasarının gerekçesinde,
ülkemiz için hayati öneme sahip büyük ölçekli projelerin ihale edilmesi ve
projeyi alan firmalara proje kapsamında inşaata yönelik olarak
yapılan mal ve hizmet teslimleri ile bu kapsamdaki sağlık ve
eğitim tesislerinin kamuya kiraya verilmesinin KDV istisnası
kapsamına alınmasıyla, görevli şirket tarafından
ödenen finansman yükünün azaltılmasının veya
yap-işlet-devret modeline işlerlik
kazandırılmasının amaçlandığı ifade edilmektedir.
Bu çerçevede, Milliyetçi Hareket
Partisi olarak ülkemizin enerji, baraj, sulama, otoyol, demir yolu, deniz ve
havalimanı gibi kalkınmada stratejik öneme sahip büyük ölçekli
yatırımların teşvikine ve yatırım maliyetlerinin
düşürülmesine yönelik düzenlemelere ilke olarak olumlu
baktığımızı ifade etmek istiyorum.
Ancak katma değer vergisi
istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname kapsamında yapılması düşünülen
yatırımların, kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak yatırım
maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine
ilişkin herhangi bir hesabın yapılmadığı, diğer
bir deyimle de düzenleme etki analizinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Yine bilindiği üzere, bu 3996 ve
3359 sayılı kanunlarda sayılan işler başka usullerle
de yaptırılmaktadır. Örneğin baraj, otoyol, enerji, hastane
gibi yatırımlar genel bütçe kapsamında ve yap-işlet-devret
modeli dışındaki yöntemlerle de yaptırılmaktadır.
Hastaneler Sağlık Bakanlığı tarafından genel
bütçe kapsamında inşa edildiği gibi üniversiteler
tarafından da inşa edilmektedir. Özel sektör de hastane inşa
etmektedir. Eğer bu düzenlemenin maksadı büyük ve önemli
yatırımları teşvik etmek ve finansman yükünü azaltmak ise
KDV istisnasının bütün büyük yatırımları
kapsamasının daha uygun olacağı kanaatindeyiz.
Tasarının 32nci maddesinde
kira sertifikası ihracı düzenlenmektedir. Bu maddedeki iş ve
işlemler ile devlet iç borcu, devlet dış borcu ve nakit yönetimi
kapsamında yapılan iş ve işlemler 2886 sayılı
Devlet İhale Kanunu ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu
hükümlerine tabi değildir. hükmü yer almaktadır. Bu ibare, Hazine
Müsteşarlığının bütün iş ve işlemlerinin
Kamu İhale Kanunu ve Devlet İhale Kanunu kapsamı
dışına çıkarılmasına yol açabilecektir.
Kamu İhale Kanununda
istisnanın kapsamı çok net bir şekilde yazılırken
burada 1inci maddedeki kira sertifikasına ilişkin işlemlerin
yanına tüm iş ve işlemlerin eklenmesi, bu düzenlemenin sanki
başka amaçlar taşıdığı izlenimini vermektedir.
4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu 4 Ocak 2002de kabul edilmiştir ve bu Kanunla, ihalelerde
saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin,
güvenilirliğin, gizliliğin, kamu denetiminin, kaynakların
verimli kullanımının sağlanması
amaçlanmıştır. Kanun, Avrupa Birliği mevzuatına uyumlu
olmasının yanında, Dünya Ticaret Örgütü gibi üyesi
olduğumuz uluslararası kuruluşların normlarını da
dikkate almıştır.
Kanunun 53üncü maddesiyle de bu
kanunla verilen görevleri yapmak üzere kamu tüzel kişiliğini haiz
idari ve mali özerkliğe sahip Kamu İhale Kurumu
oluşturulmuştur. Yani bu konuyu sadece Kamu İhale Kanunu olarak
görmek doğru değildir, konuyu Kamu İhale Kurumuyla birlikte bir
bütün olarak ele almakta fayda vardır.
Değerli milletvekilleri, özerk
bütçeli Emekli Sandığının otelleri yok pahasına
satılarak sosyal güvenliğin para kaynakları kurutulmuş, yük
milletin sırtına özel sigorta masallarıyla maalesef
yıkılmıştır. Aslında, satılan oteller
devletin malı değil, Emekli Sandığının
malıdır.
Sosyal Sigortalar Kurumunun ilaç fabrikaları
satılmış, ilaçlar özel sektörden daha pahalıya
alınarak Sosyal Güvenlik Kurumunun açığı
artmıştır. Sosyal devletin adı bile kalmamışken
Hükûmet, bu kanun tasarısıyla, bireysel emeklilikte ödenen primlere
devletin destek olacağını söylemektedir. Oysa asıl amaç
sigorta sektörüne teşvik getirmektir ve buna yöneliktir. Hükûmet, sürekli
ekonomik büyümeden söz etmektedir. Ancak, 5510 sayılı Yasanın
55inci maddesi nedeniyle emekli aylıkları altışar
aylık TÜFE artışına bağlandığı için
emeklilere maalesef büyümeden bir pay verilmemektedir. Maliye Bakanı her
konuşmasında Emeklileri enflasyona ezdirmedik. demektedir. Bugün,
SGK verilerine göre, ülkemizdeki emeklilerin yüzde 75i açlık
sınırının altında maaş almaktadır. Buradan,
elbette, Hükûmete sormak istiyoruz: Emeklileri daha nasıl ezdireceksiniz?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu konuşmam vesilesiyle de bir konuyu dikkatlerinize
sunmak istiyorum: Emeklilerin banka promosyon sorunu hâlen çözülmemiştir.
Yine, Hükûmetin ilgili bakanları tarafından geçmiş yıllarda
gündeme getirilmesine rağmen hâlen çözülmemiştir. Emekliler, Sosyal
Güvenlik Kurumuna promosyon için başvurmuşlardır. Sosyal
Güvenlik Kurumu yapılan bu başvuruya, bankalarla yapılan
protokollerde promosyon maddesinin yer almadığı yönünde bir
görüş bildirmiştir. Buradan yetkililere sormak istiyorum: Emeklilerin
maaş promosyonu almasıyla ilgili bir düzenleme yapmayı ne zaman
düşünüyorsunuz?
Bu düşüncelerle muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Akçay.
Şahıslar adına,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Abdulkerim Gök.
Sayın Gök, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ABDULKERİM GÖK
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de herkesi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Efendim, tabii ki ilerleyen bu saatte
ne kadar dikkatlerimiz yoğunlaşmıştır
bilemeyeceğim ama ben de özellikle burada yapılan konuşmalar
çerçevesinde bir iki noktaya dikkat çekmek istiyorum. Burada bahsedilen konu,
Türkiye ekonomisinin yurt içi tasarruflarının özellikle yetersiz
olduğu noktasında hep görüşler dile getirilmiştir.
İşte, biz de diyoruz ki, yapılan bu düzenleme birçok alanda
getirdiği yeniliklerle beraber yurt içi tasarrufların gerçekten
yıllardır akademisyenlerin dile getirdiği ve yetersiz
olduğumuz noktasında zaten görüş birlikteliğimiz söz
konusuydu. Onun için diyoruz ki, biz, bu düzenlemelerle özellikle yurt içi
tasarrufların artırılacağını ve
artırılan bu yurt içi tasarruflarla beraber elbette ki bu
bağlamda da yatırımlar artacaktır.
Bir ekonominin temel girdisi olarak
baktığımızda cari açık, fiyat istikrarı ve bütçe
dengesi söz konusudur. Bütçe dengesi ve cari açık noktasında, fiyat
istikrarı noktasında Türkiye ekonomisinin geldiği yeri negatif
olarak sizler de belirttiğiniz gibi cari açıkta yeterli ve arzulanan
yani kapatmada arzulanan noktada olmadığımızı bizler
de kabul ediyoruz. Onun için, getirmiş olduğumuz bu kanun
tasarısının bir manada yurt içi tasarrufları azaltma
doğrultusunda önemli bir adım attığımızı
belirtmek isterim.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Artırma, artırma
ABDULKERİM GÖK (Devamla) - Yani
burada özellikle yurt içi tasarruflarla beraber geleceği peşinen
Eğer biz yurt içi tasarrufları artırırsak geleceği bir
manada peşinen ipotek altına alan bu borçlanma noktasındaki
negatif boyutumuzu da bir manada, kısmen de olsa azaltmış
olacağız.
Bir diğer düzenlemede özellikle
bireysel emeklilik noktasında getirdiğimiz kısa kısa
başlıkları izah etmek istiyorum: Bireysel emeklilik sisteminde
yeni bir sisteme geçilerek sistemde artık devlet katkı payı
esası getirilmiştir. Şu ana kadar bireysel emeklilik
sistemindeki temel teşvik unsuru vergilerdeki indirim şeklindeydi.
Kısa adı BES olan bireysel emeklilik sistemi
vatandaşlarımız ödeyecekleri vergiden belirli bir oranda indirim
hakkı elde ediyorlardı ve böylece, net maaşlarında bir
artış oluyor gibi yansıyordu. Fakat BESteki insanların
sadece yüzde 35i bu sistemden yararlanıyor, yüzde 65i hiçbir
şekilde yararlanamıyor. Bu yeni oluşturduğumuz devlet
katkı payı sistemiyle artık BESe giren herkes, vergi mükellefi
olsun olmasın herkes âdeta istifade edebilecek.
Bireysel emeklilik
hesabına katılımcı para yatırdığı zaman
bu yatırdığı miktarla ilgili bilgi Emeklilik Gözetim Merkezine
bildirilecek, yani bilgi Emeklilik Gözetim Merkezi dediğimiz kısa
adı EGM de bunu ilgili kamu kuruluşlarına bildirecek, ilgili
kamu kuruluşu da devlet katkısını o
vatandaşımızın hesabındaki bir devlet
katkısı alt hesabına yatıracak.
Bir
diğer özellikle düzenleme, geri ödemede sadece getiri üzerinden
vergilendirme yapılabilecek. Birikimlerin geri ödenmesi
aşamasında da önemli bir değişikliğe gidilmiş,
vergilendirme sadece getiri üzerinden yapılacaktır.
Devlet
katkısını sistemde uzun süre kalmayı özendirecek
şekilde kademeli olarak geri çekiş hakkı verilecek olup burada
amacın, sistemde daha çok kişinin olmasını
sağlamaktır. Yeni sistemle devlet katkı payına ilk üç
yıl boyunca dokunulmayacak, 3üncü yılın sonunda yüzde 15lik,
6ncı yılın sonunda yüzde 35lik, 10uncu yılda yüzde
60lık kısmın çekilebileceğini ve nihayet emeklilikte
devlet katkı payının tamamına erişmenin mümkün
olması sağlanmış olacaktır. Vatandaşın kendi
yatırdığı para için ise herhangi bir sınırlama
olmayacaktır.
Çalışmalar
bireysel emeklilik şirketleri aracılığıyla
yapılacak, her vatandaş kendi hesabındaki rakamı takip etme
imkânına kavuşacaktır.
Sigortacılık
alanıyla ilgili olarak Güvence Hesabının görev ve
fonksiyonlarını zorunlu sigorta denetimi ve denetim merkezine
katkıyı da içerecek biçimde yeniden bir tanımlanma söz konusu
olacaktır.
Ayrıca,
burada, birçok milletvekillerimiz ve bizlerin birçok
yakınımızı, çoluk çocuğumuzu bireysel emeklilik
sisteminden faydalanmaları noktasında mutlaka şu veya bu nedenle
girişimleri olmuştur. İşte bugüne kadar
karışıklık arz eden bireysel emeklilik sistemindeki
karşılaştığımız problemleri de bu
yapacağımız düzenlemelerle âdeta bir manada gidermiş
olacağız.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Parlamentoyu saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Gök.
Şimdi şahıslar
adına, Ağrı Milletvekili Sayın Ekrem Çelebi, buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; 271 sıra sayılı Kanun
Tasarısının ikinci bölümü üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
7 Haziran 2012 tarihinde Sayın
Cumhurbaşkanımızın Ağrı iline ve Patnos ilçemize
yapmış oldukları ziyaretten dolayı zatıalilerine tüm
Ağrılılar adına burada şükranlarımı
sunuyorum.
Bu kanun tasarısı ile
İstanbulun uluslararası bir finans merkezi hâline getirilmesi, yurt
içi tasarrufların arttırılması, finansman
imkânlarının çeşitlendirilmesi ve finansman vadelerinin
uzatılması, girişimcinin desteklenmesi alanlarında önemli
adımlar atılmaktadır. Bu çerçevede bireysel emeklilik sistemi,
sigortacılık sektörü, Hazine Müsteşarlığı
tarafından kira sertifikaları ihracı, bireysel katılım
sermayesi sisteminin esaslarının oluşturulması,
girişim sermayesinin desteklenmesi ve fonlama vadelerinin uzatılması
konularında düzenlemeler yapılmaktadır.
Bu kanun ile elde edilecek
faydaları kısaca özetlemek isterim. Kanun, birden fazla hususta
düzenleme yapılmasına imkân sağlamaktadır. Bunlardan
bireysel emeklilik sistemi ve sigortacılık kapsamında
yapılan değişikliklerle,
1) Ulusal tasarruf seviyesi ve uzun vadeli fon
arzının artırılarak cari açığın
azaltılması,
2) İstanbulun
uluslararası finans merkezi olmasına katkıda bulunabilecek
düzenlemelerin yapılması,
3)
İşverenlerin bireysel emeklilik sistemine
katılımının artırılması,
4) Kamu tarafından
katılımcılara sunulan teşviklerin görünürlüğünün
artırılması ve katılımcılar nezdinde daha basit
ve anlaşılır hâle getirilmesiyle teşviklerin daha adil
dağıtımının sağlanması,
5) Sistemdeki işlem
maliyetlerinin azaltılması,
6) Yurt içinde veya
uluslararası piyasalardan sigorta ve reasürans teminatı bulunmayan
risklerin teminat altına alınabilmesinin sağlanması,
7) Güvence Hesabının
görev ve fonksiyonlarının yeniden düzenlemesi ile zorunlu
sigortaların yaygınlaştırılması,
8) Sektörün ihtiyaç
duyduğu bilgi paylaşımının daha etkin biçimde
gerçekleştirilmesi ve gözetiminin etkin kılınması,
9) Alternatif bir
uyuşmazlık çözüm mekanizması öngören sigortacılıkta
tahkim sisteminin işlerliğinin artırılabilmesi
amaçlanmaktadır.
Yine bireysel emeklilik
sistemi düzenlemeleri, düzenlemenin etkileri yani neler getiriyor burada:
Tasarıyla yurt içi
tasarrufların artırılması hedeflenmektedir. Bu çerçevede,
mevcut teşvik sisteminin devamı hâlinde bireysel emeklilik sisteminde
oluşacak katılımcı sayısı ve fon büyüklüğüyle
getirilmesi öngörülen devlet katkısı sistemi sonucunda söz konusu
parametrelerde oluşabilecek durumlara ilişkin olarak on
yıllık bir analiz yapılmıştır. Bu
çalışmaların sonucuna göre, mevcut teşvik sisteminin
devamı hâlinde on yıllık süre sonunda sistemde
yaklaşık 5,5 milyon katılımcıya ulaşılabileceği
öngörülmektedir. Bununla birlikte, devlet katkısı sistemine geçilmesi
hâlinde ise bu sayının 2 katına kadar çıkabileceği
öngörülmektedir. Yapılan analizler sistemde oluşabilecek fon
büyüklüğü açısından da yukarıda belirtilen etkiye benzer
sonuçlara işaret etmektedir. Buna göre, mevcut sistem devam ettiği
takdirde bugünkü fiyatlarla ulaşılabilecek fon büyüklüğünün
gayrisafi hasılanın yaklaşık olarak yüzde 4ü kadar
olabileceği, ancak devlet
katkısı sisteminin getirilmesi hâlinde ulaşılabilecek fon
büyüklüğünün yine bugünkü fiyatlarla söz konusu oranın ortalama
olarak 2 katı düzeyinde gerçekleşeceği öngörülmektedir.
Yukarıda belirtilen tüm bu
yetkiler, devlet katkısı sisteminin getirilmesi durumunda yurt içi
tasarruflarının bireysel emeklilik sistemi yoluyla önemli ölçüde
artırılabileceğini göstermektedir. Diğer taraftan,
getirilmesi öngörülen devlet katkısı düzenlemesine ilişkin
olarak fayda-maliyet analizi yapılmış ve mevcut sistem ile
devlet katkısı sisteminde bin TLlik yeni fon üretimi için katlanması
gereken maliyetler hesaplanmıştır. Buna göre, ilk yıl için
bin TLlik fon üretimi maliyetleri dikkate alındığında,
devlet katkısı sistemine ilişkin olarak katılımcı
sayısının en yüksek düzeyde arttığı senaryoda
dahi söz konusu fon üretim maliyetinin mevcut sistemin devamına oranla
daha düşük olduğu görülmektedir. Bu kapsamda, getirilmesi öngörülen
devlet katkı sisteminin fayda-maliyet dengesi göz önüne
alındığında hemen her koşulda mevcut sistemden daha
etkin bir teşvik sağlayacağı görülmektedir.
Bireysel katılım sermayesi
düzenlemesi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
EKREM ÇELEBİ (Devamla) Bu
vesileyle, herkese hayırlı akşamlar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilindiği gibi,
gerek İhlas Finans Kurumunun tasfiye sürecinde gerekse izinsiz halka arz
yoluyla hisse senedi satışı yapan holdingler
aracılığıyla birçok vatandaşımız mağdur
edilmiştir, on yıldır bu mağduriyet devam etmekte. Bu
konuda Hükûmetinizde şu ana kadar yapılan bir çalışma var
mı? Tedbirler alındı mı? Bu insanların
mağduriyetinin giderilmesi konusunda ne
yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, iyi geceler,
aynı zamanda iyi sabahlar diyeceğim.
Ben bir hekim olarak konuşuyorum.
Tabii, öncelikle, samimi bir soru soracağım: Gerçekten, yasa
yapıyoruz yani devleti, ülkemizi, vatandaşı ilgilendiren
bireysel emeklilik üzerine, yaklaşık 2-3 milyon, 4 milyon insanın
yararlanacağı bir yasa çıkaracağız. Ancak ne
yazık ki şu an konuşulanların çoğu
anlaşılamamakta, bazen evet veya hayır diyoruz ama neye
evet, neye hayır dediğimizin farkında olamıyoruz. Dikkatimi
çekti, siz de uyku hâlinde oldunuz bir ara. Yani ciddi bir yasa
çıkarılacağı kanaatinde değilim. O yüzden, yasa
yapılırken bitimi kelimesi biraz ucu açık bir kelime oluyor.
Yani bir inşaat bile yapılırken belli bir gün verilir, belli bir
ay verilir. Bir yasa çıkarılırken veya bir kanun çıkarılırken
belli bir saat verilir, o saatte yapılacaklar yapılır.
O yüzden teşekkür ediyorum,
sağ olun.
BAŞKAN Sayın Çam
MUSA ÇAM (İzmir) Sayın
Bakan, 2001 yılından beri uygulanmakta olan bireysel emeklilikle
ilgili on beş tane şirket var. Bu şirketlerden herhangi birinde
poliçeniz var mıdır? Yani bu bireysel emeklilikten siz
faydalanıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Türeli
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tasarruf üzerine
yapılan bütün çalışmalarda biliniyor ki genç
bağımlılık oranı yüksek hanelerin tasarruf
oranları düşüktür. Diğer bir ifadeyle, çocuk sayısı
fazla olan ailelerin cari tüketim ihtiyaçları arttığı için
tasarruf oranları düşmektedir.
Şimdi sormak istiyorum: Hane
halkı tasarruflarını ve böylece özel tasarrufları
artırmayı amaçlayan bir bireysel emeklilik tasarısı ile
Başbakanın 3 çocuk politikası arasındaki çelişkiyi
nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Acar
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmet olarak
soruyorum: Parasız eğitim isteyen gençler bizim gençlerimiz, bizim
çocuklarımız aylardır hapisteler. Pankart açan öğrencilere
sekiz buçuk yıl hapis cezası veriliyor. Üniversiteler üniversite
değil, öğrenci öğütme makinesi hâline gelmiş durumda. Son
iki yılda 7 bini aşkın öğrenciye disiplin cezası
verildiği ve uygulandığı, bunun 5 bine
yakınının okuldan uzaklaştırma cezası, son on
yılda YURTKUR yurtlarında kalan 45.349 öğrencinin disiplin
cezası almış olduğu söyleniyor. Parasını
ödeyemediği için de 44.929 öğrenci yurtlardan
atılmıştır. Bu öğrenci kıyımı nedir?
Bunlar doğru mudur, bu rakamlar doğru mudur? Lütfen bunun
cevabını bekliyorum.
BAŞKAN Sayın Kurt.
KAZIM KURT (Eskişehir)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, bu
koşullar altında sağlıklı bir yasama
yapıldığına inanıyor musunuz? Ayrıca, bireysel
emeklilik kapsamı içerisinde milletvekillerinin bu tür
çalışmalarıyla ilgili bir kloz geliştirmeyi de
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın
Kuşoğlu
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tasarının
29uncu maddesi devlet katkısından bahsediyor, tanımlıyor.
Devlet katkısının önümüzdeki yıldan itibaren ne kadar
olacağını öngörüyorsunuz? Bir projeksiyon yapıldı
mı? Muhakkak yapılmış olması lazım. O
projeksiyona göre ne kadarlık yıllara göre devlet katkısı
söz konusu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çelebi
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Türk Hava
Yollarında bir günlük bir protesto için, bir eylemlilik için 305 kişi
işten atıldı. Şu anda vicdanen onların sigortası
konusunda bir yaklaşım içerisinde olacak mısınız?
Onların geleceğinin karartılmasını vicdanen hâlen
seyretmeye devam edecek misiniz ve bunlarla ilgili, sigortada bireysel olarak
hangi katkıyı vereceğinizi açıklayabilir misiniz?
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilindiği gibi,
ilaç firmalarının kamu tarafından alınan ilaçlarına
bir üst limit konuldu ve buna global bütçe deniyor ve belli bir süredir
uygulanıyor. Global bütçede bu seneki hedefle gerçekleşme
rakamlarını alabilir miyiz? Bu senenin global bütçe
anlaşmasının son senesi olduğunu biliyoruz. Yeni global
bütçe görüşmelerine ilaç sanayisiyle başlandı mı? Bu sene
yapılacak olan görüşmelere ilaç dağıtım
kanallarını da dâhil etmeyi düşünüyor musunuz?
Eczacıların kendi üzerlerinde
olmaması gereken ve sanayinin devlete aktarması gereken kamu kurum
iskontolarını taşımadan dolayı zararları var. Bu
zararların yeşil kartın da Sosyal Güvenlik Kurumuna
devredilmesinden sonra eczaneler üzerinden alınacağına ve
doğrudan tahsil edilebileceğine yönelik bir Hükûmet tasarrufu
vardı. Bu hâlâ daha geçerli mi? Bu konuda çalışmalar sürüyor mu?
Sürüyorsa, ne aşamada ve bu çalışmaların içine bütün
paydaşları -Türk Eczacıları Birliğini, ilaç
depolarını, ecza kooperatiflerini- katmayı düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, Sosyal
Güvenlik Kurumu, biliyorsunuz, mukopolisakkaridoz yani MPS
hastalığından dolayı ömür boyu ilaç kullanması gereken
hastalara bundan böyle ilaç verirken devletin IQ testi yaptırması
gerektiğini ve bu IQnun 60ın altında olduğu hastalara bu
ilacın verilmeyeceğini belirtmiş.
Bu ilacın aylık gideri
yaklaşık 100 liranın üstündedir. Vatandaşlarımız
zaten geçim sıkıntısı çekiyor, bu parayı ömür boyu
nasıl ödeyecekler? Bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle bu holding yapılanmalarıyla ilgili,
gerçekten, bir dönem vatandaşlarımızın çok ciddi
mağduriyetlerinin yaşandığı bir dönem oldu. Bununla
ilgili SPK bazı düzenlemeler yaptı ve şu anda bu konuda daha
yakından bir denetleme devam ediyor. İleride tekrarını
önlemeyle ilgili daha sıkı bir yasal düzenleme üzerinde şu anda
yeni Sermaye Piyasası Kanununda çalışılıyor.
Bu öğrencilerle ilgili, bazı
yargı kararlarıyla ilgili sorular vardı. Tabii, ben tek tek hem
bu yargı kararlarını hem de davaların konularını
bilmiyorum, hangi maddeden, neden böyle bir cezayla
karşılaştılar bilmiyorum dolayısıyla bu konuya
belki ilgili bakanlarımızın cevap vermesinin daha uygun
olacağını düşünüyorum.
Meclisin bu saatlerde
çalışmasıyla ilgili, biliyorsunuz bu yasanın bitimine
kadar diye bir karar var ve o karar çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
çalışıyor. Yine, bu Meclisin aldığı bir karar bu
çalışma saatleri dolayısıyla o çerçevede hep beraber devam
ediyoruz.
Devlet katkısına gelince,
biliyorsunuz, bu devlet katkısında eski uygulama ortadan
kaldırılıp yeni uygulama başlıyor
dolayısıyla bunun net etkisinin tam olarak tahmini şu anda zor
olsa da gelecek senenin bütçesi hazırlanırken bununla ilgili daha
detaylı bir tahmin çalışması yapılacak.
Türk Hava Yolları
çalışanlarına gelince, biliyorsunuz, Türk Hava Yolları,
artık, Türkiyenin bugünkü ekonomisini dikkate
aldığınızda gerçekten pek çok sektörü etkileyen ve tüm
ekonominin olumsuz etkilenmesini beraberinde getirecek kadar önemli bir
kuruluşumuz. Dolayısıyla, başka ülkelerde olduğu gibi,
böyle kritik sektörlerde o sektörle ilgili ortaya çıkabilecek
aksaklıkların baştan önlenmesi önemli.
Burada, doğrudur, bazı
çalışanlarla ilgili Türk Hava Yollarının kararı
olmuştur ama o işi yavaşlatma ve yüzlerce seferin iptali
sonucunda belki binlerce, belki on binlerce vatandaşımızın
da çok farklı şekilde mağduriyetleri söz konusu olmuştur.
Dolayısıyla bu konudaki nihai kararı da Türk Hava Yolları
yönetimi verecektir.
İlaçla ilgili, evet, bu yıl,
global bütçenin, 2009 yılında yaptığımız
anlaşmanın son uygulama yılı. Gelecek yılla ilgili,
uygulamayla alakalı, sektörle bir görüşme trafiği başlatılacaktır
ama henüz başlamamıştır.
Eczanelerle ilgili, biliyorsunuz,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız, zaten,
sanırım 2015 ortasına kadar geçerli bir düzenleme yaptı.
Eczacılarımızın da mutabakatıyla 2015 sonuna kadar
çalışma esasları bütün detaylarıyla tespit edilmiş. Bu
konuda, dolayısıyla, bununla ilgili yeni bir konu, yeni bir düzenleme
artık söz konusu değil.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
MUSA ÇAM (İzmir) Poliçeniz var
mı Sayın Bakan? O soruma cevap verin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Bunu ben size ayrıca özel cevap vereyim.
BAŞKAN Yazılı cevap
verecekmiş ona.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Yazılı değil, özel cevap vereyim.
BAŞKAN Pardon, özel cevap
verecekmiş, sizin şahsınıza özel.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bizde de
yapın Sayın Bakanım. Yazılı deseydiniz bir şey
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özel
cevap olmaz, bunu öğrenmek istiyoruz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Bunu aleni olarak açıklama mecburiyeti olduğunu
hiç zannetmiyorum. Kişisel bilgi kapsamındadır
dolayısıyla isteyene özel bilgi verebilirim.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli)
Yabancı yok burada Sayın Bakanım.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bu saatte
kimse izlemiyor zaten.
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Bakanım, biraz önce bahsettiğiniz konu eczanelerle Sosyal Güvenlik
Kurumu arasındaki ilaç alım protokolüne dâhil bir husus; oysaki kamu
kurum iskontosu ilaç sanayisinin devlete yaptığı bir iskonto.
2005 yılında SSK hastanelerinin devri ve devletin SSKya toplu
alım sırasında almış olduğu yüksek iskontolar
yerine yeni bir iskonto tanımlandı; adı da kamu kurum
iskontosuydu. Bu, eczanelerin yaptığı iskontodan farklı
bir iskonto ama süreç içinde eczaneler kamu kurum iskontolarını
depocu satış fiyatından alıp perakende satış
fiyatı üzerinden verdikleri için bir taşıma zararı
yapıyorlar. Bu konuda eczacılara verilmiş bir devlet sözü var;
Her şey elektronik ortama geçince bunu sizin üzerinizden
alacağız. diye. Bu devlet sözünün arkasında
mısınız? 2015i öteliyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Çelebi
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Sayın Bakan, Türk Hava Yollarından atılan işçilerle ilgili
soru sordum ve net bir cevap alamadım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Ben cevap verdim ama Türk Hava Yolları için.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Hayır. Yani bu verdiğiniz cevap oradaki insanların
perişanlığını ortadan kaldırmıyor. Orada 305
tane nitelikli ve içlerinde yıllarca, on yıllarca
çalışmış, emek harcamış insanlar işten
atıldı ve bunlarla ilgili, onların geleceğinin
karartılmaması için bu bireysel sigortadan yararlanacaklar mı?
Bunu net cevap olarak sizden bir kez daha rica ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Bu eczanelerle ilgili devlet sözü dediniz. Herhâlde önce
kim, ne zaman söz vermiş, hangi belgede yer alıyor, onun bir ortaya
konulması lazım. Çalışma Bakanımız daha çok
muhatap oluyor eczanelerle. Dolayısıyla devlet sözünün anlamı
bana göre devletin attığı imzadır. İmza var
mıdır, yok mudur, ona bakmak lazım, yoksa şahsi ifadeler
her zaman söz konusu olabilir ama Çalışma Bakanımızla
görüşülmesi gereken bir konudur.
Türk Hava Yollarıyla ilgili soruya
ben cevap verdim, belki o anda kaçırmış olabilirsiniz. Türk Hava
Yollarındaki yüzlerce seferin iptali sebebiyle binlerce, hatta on binlerce
vatandaşımız da mağdur oldu, onların çok ciddi
zararları oldu, Türkiye'nin kayıpları oldu. Bu
kayıpların da nasıl telafi edileceği ve kimler
tarafından telafi edileceğinin de ayrıca konuşulması
gerektiğini düşünüyorum. Dolayısıyla hele hele yasalara
aykırı olarak ve böylesine kritik bir kurumda, ekonomimizin tümünü
etkileyebilecek bir kurumda olabilecek gelişmelere de müsamaha göstermemiz
ve bunu hoş karşılamamız da kesinlikle mümkün değildir
ama dediğim gibi, nihai kararı Türk Hava Yolları verecektir.
Dolayısıyla sadece çalışan kesimi değil ama
onların çalışmasını aksatması sonucunda etkilenen
on binlerce vatandaşımızı ve onların
uğradığı kaybı, Türkiye'nin
uğradığı kaybı da ayrıca hesap etmek gerekir.
Teşekkür ederim
BAŞKAN Sayın Türeli
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan ben bir soru
yöneltmiştim ama cevap alamadım. Bu bireysel emeklilik yasa tasarısı
ile Başbakanın 3 çocuk politikası arasında çok ciddi bir
çelişki var. Buna ilişkin düşüncenizi merak etmiştim.
Teşekkür ederim.
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Çelişkiyi açabilir misiniz.
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakanım,
devlet sözünden kasıt, devlet adamları tarafından verilen
sözdür. Bizim, devlette görev yapan her türlü seçilmiş ve
atanmış kişinin de
herhâlde adamlığı konusunda bir şüphemiz yoktur.
Ayrıca, devlette çalışan bütün kadınların da aynı
erdemde olduklarını değerlendiriyorum. Ama İmza var
mı? diye sorunuzun cevabı: Kamu kurum iskontolarının
taşıma zararının ortadan kaldırılmasıyla
ilgili, şimdiki Sağlık Bakanımızın, şimdiki
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın ve bir önceki
Maliye Bakanımızın attıkları imzaları daha
sonradan sizin telkininizle geri çektiklerini ve yirmi beş günlük bir ilaç
krizi yaşandığını 2008in Ağustosunda,
hatırlatırım. O imzaları ve o imzalardan nasıl geri
döndüklerini de dilerseniz size yazılı olarak bir kez daha sizin
arşivinize kazandırmak üzere teslim edebilirim.
BAŞKAN Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, bu MPSli
hastalarla ilgili IQ testi konusundaki değerlendirmenizi ve
cevabınızı alamadım. Yani bu düzenleme bence
yanlıştır. Bu konuda bir çalışma düşünüyor
musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Sayın Başkanım, bir daha tekrar etsin.
SALİH FIRAT (Adıyaman)
MPSli hastalarda ilaç tedavisi
BAŞKAN Bir saniye Sayın
Fırat
MPS diye bir hastalık var -uzun
bir açılımı var onun- onunla ilgili olarak ilaç veriminde ben
anladığımı söylüyorum- IQ testi
yaptırılıyormuş, 60ın altında olanlara da bu
ilaç verilmiyormuş. Bunun düzeltilmesi söz konusu olabilir mi? diyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Veya IQ testi
yaptırana IQ testi yaptırmayı düşünüyor musunuz bu
düzenlemeyi getirirken?
BAŞKAN Hayır, o, onu
sormadı, olmaz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu da benden
olsun Sayın Başkan.
BAŞKAN Olmaz, sen
sıranı savdın.
Zaten, şu anda bitti, Sayın
Bakan artık yazılı cevap verebilir.
İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 01.29
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
271 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri ve varsa
maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
Madde 26da bir önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sayılı kanun
tasarısının çerçeve 26. md.sinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım
Kurt Özgür
Özel Müslim
Sarı
Eskişehir Manisa İstanbul
Rahmi
Aşkın Türeli Süleyman
Çelebi
İzmir İstanbul
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)
Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Müslim Sarı.
BAŞKAN Sayın Sarı, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
271 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 26ncı maddesine ilişkin verdiğimiz
önergede düşüncelerimizi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum.
Öncelikle bir tespit yapmak isterim: Son birkaç
aydır ardı ardına birtakım yasalar geliyor Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine. Bu yasalarda bir yurt içi tasarruf
artışı vurgusu var. Türkiye'nin en önemli problemine, en önemli
ekonomik problemine ilişkin, cari açık sorununa ilişkin
doğru bir tespitin yapıldığını görüyorum. Cari
işlemler açığı en nihayetinde yurt içi tasarruf
açığıdır, daha doğrusu, yurt içi tasarrufların
seviyesinin yetersizliğini gösterir. Yurt içi tasarrufların
seviyesinin yetersizliği en nihayetinde cari açık olarak
karşımıza çıkar. Dolayısıyla, Hükûmetin Türkiye
ekonomisinin en yapısal sorunu ve en yumuşak karınlarından
biri olan cari işlemler açığı ve onun arkasındaki
gerçeği nihayet on yıl sonra fark ediyor oluşunu da tebrik etmek
istiyorum. Fakat, temel sorun bu iken ve bu sorunun çözümüne ilişkin
birtakım yasalar gündeme getirilirken, ister istemez şu soruyu sormak
gerekiyor: Bu problemi yaratan kim? Bu problem yapısal bir problem mi? Bu
problem AKPnin yarattığı bir problem mi? Bu problem
konjonktürel bir problem mi? Biraz bunları tartışmak istiyorum.
Bir defa, Türkiye gibi ülkelerin yurt
içi tasarruf açığının olması, daha doğrusu
yatırım ile tasarruf arasında kurulacak ilişkide
tasarrufların yatırımların altında seyrediyor
oluşu yapısal bir durumdur. Fakat enteresan olanı ve ilginç
olanı, yaklaşık on yıllık AKP hükûmetleri dönemi
boyunca yurt içi tasarruf oranlarının sürekli bir biçimde
aşağıya doğru düşüşüdür. Nitekim, 2002
yılında yurt içi tasarrufların millî gelire oranı yüzde 18,6
iken 2011 yılında bu oran yüzde 13,3e kadar düşmüştür.
Dolayısıyla yurt içi tasarrufların hacmi dip
yapmıştır âdeta.
Şimdi, sanki bunlar AKPnin
ürettiği politikaların yarattığı sonuçlar
değilmiş gibi, burada, yurt içi tasarruf hacmini nasıl
yukarı çıkaracağımıza ilişkin yasalar
getiriyoruz, kanun teklifleri getiriyoruz, kanun tekliflerini
tartışıyoruz. Elbette ki bunun fark ediliyor olması
önemlidir, ancak yurt içi tasarruf hacminin yükseltilmesi, yatırımlarla
tasarruflar arasında kurulacak ilişkinin dengeli ve olması
gereken bir ilişki olduğunun tespiti açısından bunun hangi
politikaların sonucu olarak ortaya çıktığını ve
bunun müsebbibinin ne olduğunu ve kimler olduğunu da teşhir
etmek gerekir. Dolayısıyla bu, AKPnin yaklaşık on
yıldır uyguladığı ekonomik politikaların bize
getirdiği noktadır ve bu getirdiği nokta, dünyanın miktar
olarak en yüksek ikinci cari işlemler açığı veren ülke
olmasıdır Türkiyenin.
Nitekim 2011 yılı sonu itibarıyla
Türkiyenin verdiği cari işlemler açığı 77 milyar
dolardır ve bu, Amerika Birleşik Devletlerinden sonra en yüksek cari
işlemler açığı olduğu anlamına gelir. Amerika Birleşik
Devletlerinin cari işlemler açığının yüksek
olmasının onun için çok fazla bir önemi yok çünkü uluslararası
ticarette kullanılan para, Amerika Birleşik Devletlerinin kendi
parasıdır. Dolayısıyla FED istediği kadar dolar
basarak dış ticaret açığını ya da cari
işlemler açığını finanse edebilir. Onun için cari
işlemler açığını finanse etmek bir problem
değildir ancak Türkiye gibi ülkeler için cari işlemler
açığının finansmanı önemlidir çünkü en nihayetinde
cari işlemler açığı döviz açığı demektir ve
Merkez Bankası da döviz basmadığına göre, bu dövizin bir yerden bulunuyor olması gerekir.
Dolayısıyla cari işlemler açığının
ulaştığı seviye çok önemli bir problemdir hiç finansmana
girmeden, ama öyle anlaşılıyor ki bugün biz elliye yakın
önerge vereceğiz nasıl olsa ve vaktimiz de bol, finansmanı da
ayrıca tartışacağız. Ayrıca ekonominin diğer
problemli alanlarını da bu gece sabaha kadar
tartışacağız gibi görünüyor.
Cari işlemler
açığıyla ilgili son bir not: Cari işlemler
açığının millî gelire oranı olarak da Türkiye,
kendisiyle karşılaştırılabilir ülkeler içerisinde
Gürcistandan ve Beyaz Rusyadan sonra en yüksek cari işlemler
açığını veren ülke, bazı Afrika ülkelerini
dışarıda tuttuğumuzda.
Şimdilik sözlerimi
burada sona erdiriyorum, herkese saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Madde 26yı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 27de bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı kanun tasarısının çerçeve 27. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Özgür
Özel Müslim
Sarı
Eskişehir Manisa
İstanbul
Süleyman Çelebi Rahmi
Aşkın Türeli
İstanbul İzmir
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak?
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara)
Müslim Sarı
BAŞKAN Buyurun Sayın
Sarı.
MÜSLİM SARI (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bundan önceki konuşmada cari
işlemler açığına ilişkin değerlendirmeleri
belirli bir noktaya getirmiştik. Şimdi, buradan devam edelim isterseniz.
Cari işlemler
açığı en nihayetinde döviz açığıdır. dedik
ve Cari işlemler açığının
ulaştığı seviye, bunun finansmanı kadar önemlidir.
dedik.
Şimdi, Hükûmetin şöyle bir
yaklaşımı vardı geçmiş dönemlerde: Biz muhalefet
olarak Yahu, cari işlemler açığı çok hızlı bir
şekilde artıyor, buna önlem almak gerekir. dediğimizde, hep
resmî çevreler bize şunu söylediler: Biz cari işlemler
açığından korkmuyoruz. Niye korkmuyorsunuz? Çünkü biz tüketmek
için değil, üretmek için mal ve hizmet ithalatı yapıyoruz.
Nereden anlıyorsunuz? Çünkü bizim ithalatımızın dörtte 3ü
ara malı. Ara malı ne? Başka mal ve hizmetler üretmek için
kullanılan, kendisi de üretilmiş olan mallar. Dolayısıyla
biz ara malını ithal edip, bunu üretim döngüsü içinden geçirip bir
mamul madde elde edeceğiz ve elde ettiğimiz mamul maddenin bir
kısmını da ihraç edeceğimiz için, ihracatımız ile
ithalatımız arasındaki makas kapanacak, orta ve uzun vadede
bizim dış ticaret açığımız kapanacak. O yüzden,
biz, cari işlemler açığından korkmuyoruz. diye bir masal
dinletiyorlardı bize resmî çevreler.
Şimdi, bu bakış
açısının altında aslında çok büyük bir itiraf var ve
çok tehlikeli bir şey söylüyoruz. Söylediğimiz şey şu:
Türkiye'nin üretim dinamikleri, aslında ithalat yapabilme kabiliyetlerine
bağlanmıştır çünkü ithalat yapabildiğiniz sürece
büyüyebiliyorsunuz. Ekonominin yumuşak karnı bu ve cari işlemler
açığını tehlikeli noktaya getiren şey de bu.
Şöyle bir ekonomik model düşünün: Üretim yapacaksınız,
üretim yapmak için ihtiyaç duyduğunuz ara malı ithal ediyorsunuz. O
hâlde üretiminiz ithalat yapabilme kabiliyetinize bağlı. İthal
ettiğiniz ara malları üretim döngüsüne sokup bir mamul madde elde
ediyorsunuz ama üzerine koyduğunuz yurt içi katma değer çok
düşük olduğu için ihracatınız ithalatınızı
kavrayamıyor ve yetişemiyor, sonuçta dış ticaret
açığı vermeye başlıyorsunuz.
O hâlde denklem nasıl kuruluyor?
Büyüyebilmek için dış ticaret açığı vermek zorunda
olan bir ekonomik modeldir bu ve bu en nihayetinde cari işlemler
açığına gidiyor. Dolayısıyla, büyüyebilmek için cari
işlemler açığı vermek zorunda olduğunuz bir ekonomik
modelle karşı karşıyasınız. Bu, benim bilebildiğim
kadarıyla, dünyada hiçbir ülkede yok. Her ülke cari işlemler
açığı verebilir ancak büyümek için cari işlemler
açığı vermek zorunda olan başka bir ekonomik model yoktur
dünyada.
Daha tehlikeli olan şey de
şu: Cari işlemler açığını finanse edebilmek için
borç yaratıcı kalemlerden ya da kısa vadeli kaynaklardan medet
umuyorsunuz. O zaman bizim büyüyebilme dinamiklerimiz en nihayetinde yurt
dışından borçlanabilme kabiliyetimize bağlanıyor ve bu
borçlarımızın da çoğu kısa vadeli borçlar. O hâlde
yine denklemi uzatacak olursak, büyüyebilmek için kısa vadeli fon
girişlerine ve kısa vadeli kaynağa bağlı bir ekonomik
model kuruyorsunuz. Böyle bir ekonomik modelin üzerine kapanan siyasetin de ne
kadar kırılgan olduğunu ve ne kadar dışa
bağımlı olduğunu ayrıca tartışmak istemiyorum.
Cari işlemler açığı
Türkiye ekonomisinin yumuşak karnıdır ve bu yumuşak
karın onun büyüme modelinin sakatlığından
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla biz bir büyüme modeli ya da cari
işlemler açığı yaratmayan bir büyüme modeli tasavvur
ediyorsak, o hâlde bizim 24 Ocak 1980 kararlarından beri kurgulayageldiğimiz
büyüme modeline Türkiyenin gerçeklerine uygun birtakım müdahaleler
yapmaktan başka çaremiz yok. Yurt içi tasarrufları arttırmak
istiyorsak ya da cari işlemler seviyesini bulunduğu noktadan
aşağıya indirmeye çalışıyorsak böyle bir modeli
Türkiyenin önüne koymalıyız. İlginç olan nokta şudur: Bu,
AKP hükûmetlerinin belirlediği ve keşfettiği bir büyüme modeli
değildir ancak AKP hükûmetlerinin elinde derinleşen bir sorundur bu
çünkü Türkiye ekonomisinin 1 birim büyüme başına düşen cari
işlemler açığı sürekli artmaktadır. Bakın,
Türkiye ekonomisi geçmiş dönemde de yüksek büyüme dönemleri
yaşadı. Örneğin 2005-2007 arasında. 2005 ve 2007
arasında yüzde 7,1 büyüyen Türkiye ekonomisinin verdiği cari
işlemler açığı daha sonraki yüksek büyümelerde verdiği
cari işlemler açığından azdır. Dolayısıyla
bu süreç sürekli derinleşmektedir ve Türkiye ekonomisinin büyümek için
vermek zorunda olduğu cari işlemler açığı sürekli
olarak büyümektedir. Bu sürdürülemez ve bu hızla sürdürülemez bir noktaya
doğru gidiyor.
Ben sözlerime yine burada son
veriyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Sarı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter
sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir, karar
yeter sayısı vardır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 28de bir önerge vardır,
okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271
Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 28. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Özgür
Özel Müslim
Sarı
Eskişehir Manisa İstanbul
Süleyman Çelebi Rahmi
Aşkın Türeli
İstanbul İzmir
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Karaman) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara)
Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak? Sayın Sarı,
siz mi?
MÜSLİM SARI (İstanbul) Evet.
BAŞKAN Buyurun Sayın Sarı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bir film vardı hatırlar mısınız:
Mr. Smith Washingtonda.
Buyurun.
SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) Çok teşekkür
ederim Sayın Başkan!
BAŞKAN O çok güzel bir filmdi.
MÜSLİM SARI (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Başkanım, beş
saniyeyi düzeltir misiniz.
BAŞKAN Hayhay, hemen düzeltirim, hiç merak
etmeyin.
Sayın Özel, sakın benimle
inatlaşmayın.
Yeniden açıyorum, buyurun.
MÜSLİM SARI (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde,
hatırlarsanız
ÜNAL KACIR (İstanbul) Önergenden bahset de bilelim
ne olduğunu.
MÜSLİM SARI (Devamla)
Standard and Poors
Türkiye'nin kredi görünümünü pozitiften durağana indirdi, çok da mahcup
bir tavırla ve Sayın Başbakan çok sinirlendi, resmî çevreler çok
sinirlendi, Türkiyeyi nasıl kriz içinde olan ülkelere benzetirsiniz ve
onunla aynı muameleye tabi tutarsınız? dedi.
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) Sen de
sevinmişsindir!
MÜSLİM SARI (Devamla) Ve Biz gerekirse kendi
kredi derecelendirme kuruluşumuzu kendimiz kurarız. dedi. Bilmiyorum
bu raporu okudunuz mu? Aslında, Türkiye ekonomisinin en önemli beş
tane kırılganlığından sadece bir tanesine vurgu
yaparak ve bunu da son derece mahcup bir tavırla, not indirmeksizin,
sadece görünümde yaptığı bir değişiklik
sonrasında Sayın Başbakanın hiddetini gördük. Oysa Türkiye
ekonomisinin kırılganlıklarına
baktığımız zaman Standart and Poorsun vurgusunun son
derece mahcup olduğunu görürüz. Neden? Önümüzdeki patikaya bakacak olursak
yani bu yıldan başlamak üzere 2012, 2013 ve 2014 dönemini
işleyen ya da kapsayan önümüzdeki üç yıla ilişkin patikaya
bakacak olursak, Türkiye ekonomisinin bazı alanlarda
kırılganlıklarının çok derinleşeceğini
göreceğiz. Bunu aslında Hükûmet Orta Vadeli Programında da
resmen itiraf ediyor.
Bakın, bunlardan biri büyümedir.
Önümüzdeki dönem büyüme oranlarının düşeceği bir patikayla
karşı karşıya kalacağımız kesine
yakındır. Geçmiş iki yıldaki yüksek büyümelerden sonra -ki
Türkiye ekonomisinin tarihsel büyüme ortalaması yüzde 5tir yani
cumhuriyet kurulduğundan beri Türkiye ekonomisi ortalama yüzde 5
civarında büyümüştür- aslına bakarsanız, AKP hükûmetleri
dönemi boyunca da Türkiye'nin büyüme ortalaması yüzde 5,04tür. Bu da bir
algıdır yani AKP bu algıyı çok iyi yaratıyor ve
yönetiyor sanki AKP hükûmetleri döneminde Türkiye çok yüksek büyümüş gibi,
oysa böyle bir şey yok.
2012, 2013 ve 2014te yüzde 4, 5, 5,
ortalama yüzde 4,7 büyüyeceği varsayımı yapıyor Hükûmet. Bu
varsayımın geçerli olduğunu kabul edersek, 2003ten 2014e kadar
Türkiye ekonomisi ortalama yüzde 5,04 büyüyecektir ve bu, Türkiye ekonomisinin
tarihsel büyüme ortalamaları kadardır; ayrıksı bir hikâyesi
yoktur Türkiye'nin. Aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerin büyüme
ortalamaları Türkiye'nin büyüme ortalamalarının üzerindedir.
Dolayısıyla, bu algıyı önce düzeltelim.
İkincisi: Büyüme oranları
düşecek ve bu, Türkiye ekonomisinde ciddi bir kırılganlık
yaratıyor; bunu görmek lazım. Her ne kadar Hükûmet buna yumuşak
düşüş diyorsa da ve bu yılı yüzde 4-4,5 gibi bir büyümeyle
bitireceğimizi öngörüyorsa da yapılan tahminler, Hükûmetin
tahminlerinin aslında en iyimser tahminlerden biri olduğunu bize
gösteriyor.
Diğer yabancı kuruluş
raporlarına baktığımız zaman, uluslararası
kuruluşlardan IMFnin ve Dünya Bankasının rakamlarına
baktığımız zaman, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde
3ler civarında büyüyeceğini öngörüyor. Sıfıra yakın
büyüme, hatta negatif büyüme öngörüsü yapan yabancı kuruluş
raporları da var. Her ne olursa olsun, Türkiye'nin büyüme
ortalamaları önümüzdeki üç yıl boyunca düşecek, bu kesin ve biz
biliyoruz ki yüzde 5in altındaki her büyüme Türkiye'de çok ciddi
toplumsal sorunlar ve problemler yaratıyor. Bunların en
başında geleni istihdam ve başka birtakım problemler,
sosyal problemler. Ve bunun birtakım siyasal sonuçları ve siyasal
bedelleri de olacak ve siyasal sonuçlar üzerinden de bir
kırılganlığın Türkiye'nin önünde durduğu çok
açık ve nettir. Dolayısıyla, önümüzdeki dönem, büyüme
oranlarında çok radikal düşmelerin olacağı bir dönemin
karşımıza çıkacağını gösteriyor. Dünyada
artık çok yüksek büyümelerin olmayacağı bir konjonktüre
giriyoruz. 2000li yıllardaki likidite bolluğunun yarattığı
bir konjonktür dünyanın önünde yok. Dünyada artık çok yüksek
büyümeler olmayacak önümüzdeki dönem. Dolayısıyla, kendisini dünyayla
eklemlemiş ve dünyadaki likiditeye bağımlı, dışa
doğru kanayan bir ekonomiye sahip olan Türkiye ekonomisinin de çok uzun
dönem, çok yüksek büyüme oranlarını yakalayamayacağını
öngörüyoruz. Bu büyüme oranlarının istihdam üzerinde çok ciddi
etkilerinin de olacağını biliyoruz.
Şöyle bir hesap yapmış
Hükûmet Orta Vadeli Programda, demiş ki: Biz önümüzdeki üç yılda
yüzde 4,7 büyüyeceğiz, karşılığında 1 milyon 300
bin istihdam yaratacağız.
Şimdi, bu rakamlar Türkiye
ekonomisinin geçmiş performanslarıyla tutarlı değildir.
Geçmişte, 2005 ve 2007 döneminde de -biraz önce söyledim- Türkiye
ekonomisi
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Sarı.
ÜNAL KACIR (İstanbul) On senedir
bunları dinliyoruz, aynı şeyleri söylüyorsunuz.
MÜSLİM SARI (İstanbul)
Dinlemişsin ama öğrenememişsin!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter
sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir, karar
yeter sayısı vardır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
29uncu maddede üç önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 29'uncu maddesiyle 4632
sayılı Kanuna eklenen ek 1'inci maddenin 2'nci
fıkrasının,
a bendindeki %15 ibaresinin %25,
b bendindeki %35 ibaresinin %50,
c bendindeki %60 ibaresinin %75,"
olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim
Işık S.
Nevzat Korkmaz
Antalya Kütahya
Isparta
Mustafa Kalaycı Mehmet
Şandır
Konya Mersin
BAŞKAN Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 29 uncu maddesi ile 4632 sayılı Kanuna
eklenen ek 1 inci maddeye aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir Ünal Mehmet
Doğan Kubat İlyas
Şeker
Kahramanmaraş İstanbul Kocaeli
Osman Boyraz Muzaffer
Yurttaş İlknur
Denizli
İstanbul Manisa İzmir
Osman Çakır Tülin Erkal
Kara Osman
Kahveci
Düzce Bursa Karabük
Sebahattin Karakelle Mehmet Domaç Erzincan İstanbul
Hakan Çavuşoğlu Aydın
Şengül İlhan
Yerlikaya
Bursa İzmir Konya
Devlet katkısı ve getirileri
haczedilemez, rehnedilemez, iflas masasına dahil edilemez.
BAŞKAN Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271
sayılı Kanun tasarısının çerçeve 29. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Özgür
Özel Müslim
Sarı
Eskişehir Manisa İstanbul
Süleyman Çelebi Rahmi
Aşkın Türeli
İstanbul İzmir
BAŞKAN Komisyon, önergeye
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Sarı,
buyurunuz.
MÜSLİM SARI (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Buradan ayrılmadan önce, bir
önceki maddeye ilişkin önergede istihdamla ilgili problemlerden
bahsetmiştik ve demiştik ki: İstihdam hedefleri gerçekçi
değil. Neye dayanarak söylüyorum? Şuna dayanarak söylüyorum:
Geçmiş dönemde, 2005 ve 2007 döneminde yüzde 7,1 büyüyen Türkiye ekonomisi
1 milyon 106 bin istihdam yaratmış. Şimdi, siz, önümüzdeki üç
yılda yüzde 4,7 ortalamayla büyüme varsayımı yapıyorsunuz
ve 1 milyon 300 bin istihdam yaratma hedefini koyuyorsunuz ve sonuç olarak 2014
yılı işsizlik rakamını da yüzde 9,9 olarak tespit
etmişsiniz. Bu 9,9 rakamına ulaşabilmek için 1 milyon 300 bin
istihdam hedefini uydurmuşsunuz resmen sırf tek haneli rakamlarda
gösterebilmek için işsizliği, Üçüncü yılın sonunda
işsizliği tek haneli rakamlara indirdim. demek için ve psikolojik
sınırın, yüzde 10 oranının altında tutmak için.
Bunlar gerçekçi değildir. Türkiye ekonomisinin geçmiş dönem istihdam
elastikiyetleriyle, büyümenin istihdam elastikiyetine ilişkin
karşılaştırmalarıyla alakası yoktur.
Bakınız, bir şey daha
söyleyeyim: Sizin hükûmetleriniz döneminde, çok yüksek büyümeyi iddia
ettiğiniz dönemlerdeki işsizlik oranlarınızın
ortalaması 1980li ve 90lı yılların işsizlik
ortalamasının üzerindedir. 1980li yıllarda -Özallı
yıllardır, dışa açılma yıllarıdır-
Türkiye ekonomisinin ortalama işsizlik oranı yüzde 8,2dir. 1990lı
yıllar istikrarsız yıllardır. Hani istikrarla çok
övünüyorsunuz ya, koalisyon hükûmetlerinin sürekli olarak
istikrarsızlık yarattığı dönemde işsizlik
oranları tek hanelidir. 2001 krizinde -cumhuriyet tarihinin en yüksek, en
radikal krizlerinden biridir, en ağır krizlerinden biridir-
işsizlik oranı yüzde 10un biraz üzerindedir. Şimdi, siz çok yüksek
büyüdüğünüzü iddia ediyorsunuz ya bütün bu dönem boyunca, işsizlik
oranlarınız yine çift haneli rakamlara takılı kaldı.
Üstelik, iş gücüne katılım oranının ve istihdam
oranının 10 puan düştüğü bir patikada bunu
yapamadınız, 10 puan. 1980li yıllarda Türkiyede istihdam
oranı yüzde 55tir, sizin Hükûmetiniz dönemi ortalaması yüzde 45.
İş gücüne katılım oranı yüzde 58 iken sizin
Hükûmetiniz döneminin ortalaması yüzde 47dir. Yani giderek daralan bir
havuz üzerinden -tırnak içinde- yüksek büyümenin olduğu bir dönemde
işsizlik oranlarınız 80li ve 90lı yılların
üstünde.
İstihdama ilişkin çok
yapısal problemler var. Kayıt dışı istihdam neredeyse
toplam istihdamın yarısı ya da yarıya yakını. En
son rakamlar biraz düştü, yüzde 40ların altına. Ancak hâlâ bu ülkede
iş güvencesi olmadan çalışan çok geniş bir istihdam
alanı var.
Ve kadın istihdamı
Sürekli
olarak toplumsal yaşamın dışına çıkartılmaya
çalışılan ve toplam iş gücü içindeki payı ya da
iş gücüne katılım oranı yüzde 30ların altında
olan, üçte 1in altında olan bir kadın istihdamı var Türkiyede.
Bu, çok acı ve kadının giderek toplumsal yaşamın içine
girmesi gereken bir konjonktür söz konusuyken, böyle bir alan yaratmak söz
konusuyken en az 3 tane çocuk vaadiyle kadınları yeniden evlere
tıkıyorsunuz, yeniden istihdam piyasasının
dışına itmeye çalışıyorsunuz. Önümüzdeki dönem
kadınların iş gücüne katılım oranı yükselmeyecek, göreceksiniz ve OECD
ortalamalarının çok altında olacak.
Türkiye
ekonomisi çok ciddi şekilde istihdam yaratmak zorundadır. Bunun birçok
önemli nedeni var. Bunlardan birincisi, kırdan kente göç olgusudur.
Kırdan kente göç ettikçe, kırda iş talep etmeyen kesimler bu
sosyal ve toplumsal transformasyon sonrasında iş talep eder hâle
geleceklerdir. Kadınlar daha çok toplumsal yaşamın içine girmeleri
gerektiği bir konjonktür içinde daha çok iş gücü talep edeceklerdir.
Dolayısıyla Türkiye ekonomisi 2,5 milyonun üzerindeki işsize ek
olarak bu talepleri de karşılayabilecek iş gücü
politikalarını inşa etmek zorundadır.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) İşte, on senedir yapıyor ya.
MÜSLİM
SARI (Devamla) Evet, yapıyor. İşte, anlatıyorum. Biraz
önce de anlattım. Yaptığınız çok belli.
1980lerin ve
90ların işsizlik oranının üzerinde bir işsizlik
oranı var bugün Türkiyede.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Kırsaldaki çalışan kaçtan kaça
düşmüş, söyleyin.
MÜSLİM
SARI (Devamla) 1980lerin, 90ların ortalamalarının üzerinde.
Bir daha söylüyorum anlayabilmeniz için: 1980lerin ve 90ların
işsizlik oranının üzerinde bir işsizlik oranı var
Türkiyede. Bu çok açık ve net. Ve iş gücüne ilişkin
istatistiklerde çok ciddi problemler var. İş gücüne katılmayan
nüfus içinde, dolayısıyla işsizlik içinde
değerlendirilemeyecek olan, çalışmaya hazır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜSLİM
SARI (Devamla) Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sarı.
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısına tabii ki bakacağım.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Özgür grup başkan vekilliğine
hazırlanıyor.
BAŞKAN
Olabilir. Niye olmasın?
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 29 uncu maddesi ile 4632 sayılı Kanuna
eklenen ek 1 inci maddeye aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
Devlet
katkısı ve getirileri haczedilemez, rehnedilemez, iflas masasına
dâhil edilemez.
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılıyoruz.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Gerekçe...
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
4632 sayılı Kanunun 17 nci
maddesindeki uygulamaya paralel olarak, Devlet katkısı ve
getirilerinin haciz, rehin ve iflas masası konusu
yapılamayacağı hüküm altına alınarak, Devlet
katkılarına söz konusu nedenlerle bir sınırlama
konmaması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 29'uncu maddesiyle 4632
sayılı Kanuna eklenen ek 1 'inci maddenin 2'nci
fıkrasının,
a bendindeki %15 ibaresinin %25,
b bendindeki %35 ibaresinin %50,
c bendindeki %60 ibaresinin %75,
olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Katılımcıların bu
getirilerden daha fazla faydalanması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Madde 29u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 30da iki önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 30 uncu maddesi ile
değiştirilen 4632 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin
beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal Mehmet
Doğan Kubat Suat
Önal
Kahramanmaraş
İstanbul Osmaniye
Selçuk
Özdağ Osman
Boyraz Muammer
Güler
Manisa
İstanbul Mardin
İlyas
Şeker Muzaffer
Yurttaş Tülay
Bakır
Kocaeli
Manisa
Samsun
İlhan
Yerlikaya Safiye
Seymenoğlu
Konya
Trabzon
Yetkili organlarınca karar
alınması kaydıyla, üyelerine veya çalışanlarına
emekliliğe yönelik taahhütte bulunan dernek, vakıf, sandık,
tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşu veya sair ticaret
şirketleri nezdinde 16/4/2012 tarihi itibarıyla mevcut bulunan
emeklilik taahhüt planları kapsamındaki yurt içi ya da yurt
dışındaki birikimler ve taahhütlere ilişkin tutarlar (plan
esaslarına göre aktarım tarihine kadar mutad yapılan ödemeler
nedeniyle oluşanlar dahil), 31/12/2015 tarihine kadar kısmen veya
tamamen bireysel emeklilik sistemine aktarılabilir. Belirlenmiş
katkı esasına göre yürütülen emeklilik taahhüt planlarından
yapılan aktarımlarda ilgili kuruluşun yetkili
organlarınca karar alınması şartı aranmayabilir.
BAŞKAN
Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum.
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
271 sayılı kanun tasarısının çerçeve 30. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Özgür Özel
Müslim
Sarı
Eskişehir Manisa
İstanbul
Süleyman Çelebi Rahmi
Aşkın Türeli
İstanbul İzmir
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
ALİ BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın
Sarı, buyurunuz.
MÜSLİM SARI
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu önergede de enflasyona
ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Ama önerge ne diyor, onu da bir öğrenelim, oy
vereceğiz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Rahatsız oluyorlar, yapma lütfen ya gece gece!
MÜSLİM SARI
(Devamla) Bildiğiniz üzere, 2000lerin ortalarından itibaren, daha
doğrusu 2001 yılındaki programdan itibaren enflasyon
oranlarında ciddi düşmeler yaşanmaya başlandı ve en
nihayetinde enflasyon tek haneli rakamlara kadar indi. Hatta,
hatırlayınız, 2011 yılının ortalarında yüzde
3,9 oldu enflasyon oranı ve İngiltere gibi gelişmiş bir
ülkenin bile altında enflasyon oranlarını gördü bu ülke.
Dolayısıyla, enflasyonda birtakım fedakârlıkların
sonucu olarak elde edilmiş bazı kazanımlar yaşadık.
Ancak 2011 yılının ortalarından sonra durumun
değiştiğini gördük. Yanlış uygulanan politikalar,
Merkez Bankasının yarattığı kafa
karışıklığı, yabancı
yatırımcıya ne yaptığını anlatamayan bir
Merkez Bankası ve uluslararası konjonktürde yaratılan, ortaya
çıkan gelişmelerin de bir sonucu olarak enflasyon oranlarında
yeniden yükselme yaşanmaya başlandı. 2011 yılında
yüzde 5,5 olan enflasyon oranını neredeyse bunun 2 katıyla
kapattık. Hedeften çok ciddi şekilde bir şaşma oldu.
Önümüzdeki döneme
ilişkin olarak da enflasyon oranlarının, 2012 yılı
için örneğin, yüzde 5 hedefine ulaşamayacağı neredeyse
kesine yakın. Öyle ki, Merkez Bankası bile kendi enflasyon hedefine
inanmıyor. Yüzde 5 enflasyon hedefini koymuş ancak tahminin yüzde 6,5
civarında olacağını söylüyor. Bir merkez bankası
düşünün, Ben yüzde 5 enflasyon hedefi koyuyorum ama gerçekleşmenin yüzde 6,5ta
olacağını söylüyorum. diyor. Piyasa buna hiç inanmıyor,
piyasanın beklentilerine baktığımız zaman, yüzde 8e
yakın, en son beklenti anketinde yüzde 7,6lık bir enflasyon
beklentisinin olduğunu görüyoruz. Gerçekleşen enflasyona
baktığımız zaman da, çift haneli rakamlardan yeniden tek
haneli rakamlara doğru gerilediğini ve yüzde 8in üzerinde bir
enflasyonla karşılaştığımızı görüyoruz.
Şimdi, varılan bu noktada
gerek piyasa beklentisi gerek Merkez Bankasının kendisi gerekse
konjonktürel gelişmeler 2012 yılında yüzde 5lik enflasyon
hedefinin tutmayacağını neredeyse kesine yakın olarak bize
söylüyor. Ancak Merkez Bankası, ısrarla ve inatla, yüzde 5lik
enflasyon hedefinde herhangi bir revizyon yapmayı uygun görmedi. Daha
kredibl olmak istiyorsa Merkez Bankası, daha gerçekçi hedefler
yapmış olmasının önemli olduğunu biz gerek Plan ve
Bütçe Komisyonunda yaptığımız görüşmelerde gerekse
Merkez Bankasının politikaları konusunda bize vermiş
olduğu brifingde kendilerine anlattık. Önümüzdeki dönem,
uluslararası petrol fiyatlarının yüksek kalmaya devam
edeceği bir konjonktürde olacağımız neredeyse kesine
yakın. Bakınız, Orta Vadeli Programda 2012 ve sonrasına
ilişkin petrol fiyatı varsayımı 102 dolar civarındadır,
varil başına. Oysa şu anda biz petrol fiyatının 120
doların üzerinde olduğunu biliyoruz ve jeopolitik gelişmeler
bize petrol fiyatlarının da önümüzdeki dönem de bu seviyelerin
altına düşmeyeceğini gösteriyor. Bunun yaratacağı
dolaylı etkilerin, fiyatlar genel seviyesi üzerinde yaratacağı
doğrudan ve dolaylı etkilerin etkisini daha sonra göreceğiz.
Mali disiplinde ortaya çıkacak gevşeme -ki bunun sinyalleri var-
bunun vergiler üzerinde ve özellikle zamlar biçiminde dolaylı vergiler
üzerindeki etkilerini de düşündüğümüzde, önümüzdeki dönem fiyatlar
genel seviyesinin yüksek kalmaya devam edeceği bir konjonktürle
karşı karşıya kalacağımız kesin.
Bir başka şey: Cari
işlemler açığında da beklenen kadar hızlı bir
düşme yaşanmayacaktır. Şuradan biliyoruz:
Bakınız, yüzde 8-9 civarında büyüyen bir ekonominin
yarattığı cari işlemler açığı 77 milyar
dolar, yüzde 4lerde büyüyeceği var sayılan bir ekonominin
yaratacağı cari işlemler açığının 60 milyar
dolar civarında olacağını tahmin ediyoruz.
Dolayısıyla, cari işlemler açığında 17 milyar
dolarlık bir düşmeye karşılık katlandığımız
fedakârlık neredeyse büyümeden yarı yarıya, yani büyümelerimiz
yarı yarıya düşüyor ama -cari işlemler
açığımız 60 milyar dolar civarında- cari işlemler
açığımızda daha az bir düşme söz konusu oluyor.
Sonuç olarak, önümüzde şöyle bir
patika var: Büyüme oranlarının düşeceği, fiyatlar genel
seviyesinin yüksek kalmaya devam edeceği, cari işlemler açığında
beklenen kadar hızlı düşüşün olmayacağı ve
işsizlik oranlarının yeniden çift haneli rakamların üzerine
doğru gideceği bir patika var.
Bunlar Türkiye ekonomisinin temel kırılganlıkları.
Şimdilik sözlerime burada son
veriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Sarı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter
sayısı
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
vardır, önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
30 uncu maddesi ile değiştirilen 4632 sayılı Kanunun geçici
1 inci maddesinin beşinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mahir
Ünal (Kahramanmaraş) ve arkadaşları
Yetkili organlarınca karar
alınması kaydıyla, üyelerine veya çalışanlarına
emekliliğe yönelik taahhütte bulunan dernek, vakıf, sandık,
tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşu veya sair ticaret
şirketleri nezdinde 16/4/2012 tarihi itibarıyla mevcut bulunan
emeklilik taahhüt planları kapsamındaki yurt içi ya da yurt
dışındaki birikimler ve taahhütlere ilişkin tutarlar plan
esaslarına göre aktarım tarihine kadar mutat yapılan ödemeler
nedeniyle oluşanlar dahil, 31/12/2015 tarihine kadar kısmen veya
tamamen bireysel emeklilik sistemine aktarılabilir. Belirlenmiş
katkı esasına göre yürütülen emeklilik taahhüt planlarından
yapılan aktarımlarda ilgili kuruluşun yetkili organlarınca
karar alınması şartı aranmayabilir.
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
4632 sayılı Kanunun geçici 1
inci maddesi uyarınca aktarım konusu yapılabilecek birikim ve
taahhütlere ilişkin hususa açıklık getirilmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 31de iki önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 31. maddesindeki
25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal Oktay
Vural Erkan Akçay
Antalya İzmir Manisa
Mehmet
Şandır Alim
Işık Mustafa Kalaycı Emin Haluk Ayhan
Mersin Kütahya Konya Denizli
BAŞKAN Şimdiki önergeyi okutup işleme
alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra sayılı
tasarının 31inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ederiz.
Haydar
Akar Rahmi
Aşkın Türeli Tanju
Özcan
Kocaeli İzmir Bolu
Aydın Ayaydın Bülent Kuşoğlu Müslim Sarı
İstanbul
Ankara
İstanbul
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Sarı,
buyurunuz.
Sayın Özel, siz niye
konuşmuyorsunuz? Merak ettiğim için sordum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben üçüncü
kısımda konuşacağım.
BAŞKAN Anladım, peki.
Buyurun Sayın Sarı. (CHP
sıralarından alkışlar)
MÜSLİM SARI (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Daha önceki konuşmalarımda da
belirttiğim gibi, Türkiye ekonomisi önünde gerçekten önemli
kırılganlıklar var ve büyüme, istihdam, enflasyon ve cari
işlemler açığıyla ilgili zor bir konjonktürle karşı
karşıyayız.
Şimdi, böyle bir konjonktürde
nasıl bir maliye politikası dizayn etmek gerekir ve Hükûmetin maliye
politikasının bu konjonktürü gerçekten anlayan bir politika olup
olmadığını tartışmak istiyorum burada.
Böyle bir konjonktürde aslında
daha büyüme dostu bir maliye politikası dizayn etmek gerekirdi ancak
Hükûmet bunu tercih etmedi. Ne yaptı? Şunu yapmaya
çalıştı: Maliye politikasını daha da
sıkılaştırarak Türkiyenin ihtiyaç duyduğu
finansmanı elde edebilecek sinyaller vermeye çalıştı
yabancı yatırımcılara ve şunu yapmaya çalıştı:
Bir taraftan faiz dışı fazlayı genişletti, büyüttü,
diğer yandan bütçe açığını daralttı ve şunu
söyledi yabancı yatırımcıya: Ey yabancı yatırımcı,
Türkiyeye para getirirsen eğer sermayeyi kediye yüklemezsin. Bizim
bankacılık sistemimiz sağlam, bankalarımız
batmıyor. Evet, çünkü biz çürük domatesleri 2001 yılında
ayıkladık. Dolayısıyla bankacılık sisteminde BDDK
kuruldu ve BDDK kurulduktan sonra da daha sağlam bir bankacılık
sistemiyle karşı karşıya kaldık.
Ayrıca, maliye politikamız da
sağlam. Borç stoklarımızın millî gelire oranı
hızla azalıyor, yüzde 40ların altına düştü.
İşte 2014e kadar da biz bunu yüzde 32ye indireceğiz.
Dünyanın birçok ülkesinde borç
krizi yaşanıyorken, gelişmiş ülkeler dâhil, bu ülkeler bile
batıyorken, işte, Türkiyenin ayrı, başka,
ayrıksı bir hikâyesi var, Türkiyede maliye politikası güçlü
dolayısıyla bize kaynak getirmeye devam edin ve bu çarklar dönmeye
devam etsin.
Ne kadar paraya ihtiyacı var
Türkiyenin? Önümüzdeki bir yılda vadesi gelen dış
borçların, kamu artı özel, toplamı 136 milyar dolar. Yani
Türkiye önümüzdeki bir yılda 136 milyar dolar kaynak bulmak zorunda,
borçların vadesi geliyor çünkü. Ya kendi cebinden çıkartıp
ödeyecek ya da uluslararası küresel koşulların
zorlandığı, zorlaştığı böyle bir ortamda yeniden
borç bularak yani borçlarını roll ederek, yeniden borç bularak bu
ödemelerini yapacak.
Ayrıca, önümüzdeki dönem 60 milyar
civarında da bir cari işlemler açığı bekliyoruz ve bu
cari işlemler açığını da finanse etmemiz gerekiyor.
Dolayısıyla hem vadesi gelen borçlar hem de cari işlemler
açığını topladığımızda önümüzdeki bir
yılda 200 milyar dolarlık kaynağa ihtiyacımız var. Bu
kaynağı sağlamak elbette kolay değil ve bu kaynak, Türkiye
ekonomisinin giderek yabancı kaynağa olan ihtiyacının
ortaya çıkardığı boyutun gözükmesi açısından da
son derece önemli. Böyle bir konjonktürde Hükûmet şunu yaptı: Ben
büyümeden fedakârlık yapıyorum. Yumuşak düşüyorum.
Büyümelerimi yüzde 4lere çekiyorum. Sıkı bir maliye politikası
uyguluyorum ve uyguladığım bu maliye politikasıyla da
yabancı yatırımcıya sinyal veriyorum. Ey yabancı
yatırımcı: Benim kaynağa ihtiyacım var. Ben
sağlamım. Benim ayrı, ayrıksı bir hikâyem var. Lütfen
bana fon ve kaynak göndermeye devam edin.
Şimdi, böyle bir maliye
politikası kurgulandı önümüzdeki üç yıla ilişkin. Bu maliye
politikası büyüme dostu olan bir maliye politikası değil; bu
maliye politikası yatırım harcamalarının
azaldığı bir maliye politikası. Gerçekten de bütçedeki
yatırım harcamalarının reel olarak 2011den 2012ye
geçerken düştüğünü görürüz. Merkezî yönetim kamu yatırım
harcamalarının da yine geçen döneme göre sıfıra yakın,
hatta negatif olduğunu görürüz. Bu, sosyal harcamaları daha az yapan
bir bütçe demek; bu, yurt içi cari talebe kamudan gelecek katkının
daha az olduğu bir bütçe demek. Bunu nereden anlıyoruz? Bunu mal ve
hizmet alımları kaleminden alıyoruz. Mal ve hizmet
alımları kalemi, reel olarak enflasyon karşısında,
enflasyonu deflate ettiğimizde reel olarak düşüyor.
Dolayısıyla yurt içi talebe bu yıldan başlamak üzere önümüzdeki
birkaç yılda kamudan herhangi bir destek gelmeyecektir. Yatırım
harcamaları düşecektir; bu, orta ve uzun vadede Türkiye'nin büyüme
olanaklarının iğdiş edilmesi demektir.
Üstelik ilginç olan nokta şu:
Bütün bunlara rağmen çatılmış olan bu maliye
politikasında ve bunun üzerine kapanan mali disiplinde de birtakım
zafiyetlerin ortaya çıktığına ilişkin işaretler
var. Önümüzdeki geçmiş dört beş aylık bütçe
performansını değerlendirdiğimizde, geçen senenin aynı
dönemine göre yüzde 64lük bir bütçe açığının
genişlediğini görüyoruz. Dolayısıyla bu övündüğümüz
mali disiplin ve yabancı yatırımcıya vermeye
çalıştığımız mali disiplin konusunda da
sıkıntılı bir döneme giriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MÜSLİM SARI (Devamla)
Saygıyla selamlıyorum. [CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar
(!)]
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 31. maddesindeki 25/8/2011 tarihli ve 652
sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Günal (Antalya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
Sayın Işık, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 271 sıra sayılı Kanun Tasarısının
ve bazı kanunlarda değişiklik öngören kanun tekliflerinin
31inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz
aldım. Bu vesileyle hepinizi gecenin bu saatinde saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, her
yasama döneminin sonuna yaklaşıldığı zamanlarda
olduğu gibi, bu yasama döneminin de sonunda yine bir torba kanunla
karşı karşıyayız. Sözde bireysel emeklilikle ilgili
bir kanun tasarısı ama birçok kanunun değiştirildiğini
bu örnekte de gördüğümüz gibi, şimdi de Türkiye Büyük Millet
Meclisini hiçe sayarak, millet iradesinin gereğinin
dışında, kanun hükmünde kararnamelerle, 25/8/2011 tarihli ve 652
sayılı Millî Eğitim Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede yer alan
bir ibareyle en az 1 milyar TL olmak üzere, okul yani millî eğitim
amaçlı yatırımlarda KDV yönünden istisna gündeme getiren bölüm
de buraya eklenmiş oldu ancak bu önergeyle sağlık
yatırımlarında amenna ama millî eğitimde minimum 1 milyar
TLlik bir yatırımın bir anlamı
olmadığını, özellikle 4+4+4 uygulamasına hızla
geçeceğimiz önümüzdeki dönemde bu kadar yatırımı
bulmanın çok da kolay olmayacağını bir kez daha
hatırlatmak istiyorum. Dolayısıyla, bu önergede, millî
eğitimle, Millî Eğitim Kanunuyla ilgili bu bölümün
çıkartılmasının daha mantıklı
olacağını düşünüyoruz. Ayrıca, yap-kirala-devret
modeliyle özel sektörde ve vatandaşlarımız tarafından
yapılan birçok yatırıma haksızlık
yapılmış olacak. Ya onları da buna dâhil edelim ya da
sadece genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri tarafından yapılan
bununla ilgili bölümü buradan çıkartalım diye düşünüyoruz.
Umarım, Genel Kurul bu önergenin yerinde olduğuna karar verir ve
desteğini esirgemez diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, Millî
Eğitim Bakanlığının son dönemde okulları ve
okullarda eğitim-öğretim gören öğrencilerimizi, ayrıca
öğrencilerin velilerini bir kaos ortamı içerisine ittiğini
hepimiz yaşamaya başladık. Şimdi, bazı okulları
öğrenci sayısı az olduğu gerekçesiyle kapattı,
taşımalı eğitim sistemiyle yüzlerce, binlerce okulu
atıl bıraktı ve öğrenciyi ve velisini
sıkıntı içerisinde birçok olayla muhatap etti. Şimdi, bu
okulların bir kısmını geri devreye sokabilecek mi, o da
beli değil. Bazı okulları, ilköğretim ve lise beraber
eğitim gören okulları şimdi ayırmak zorunda. Bu
genelgelerle birçok öğretmen, öğrenci velisi ve öğrenci
gerçekten büyük bir sıkıntı içerisinde. 5inci sınıfa
hazırlık yapmış olan öğretmenler ikinci kademe dörde
geçişte bire döndürüldü. Dolayısıyla, bunların yerleri
değişecek. Tam bir kaos içerisindeki yaz dönemine giriyoruz.
Dolayısıyla, bu kanun kapsamındaki söz konusu madde metninden
önergemizde yer alan millî eğitimle ilgili düzenlemenin
çıkartılması yerinde olacaktır.
Yeni sorunlar yaşatmaması
için bu değişikliğe desteğinizi bekliyor, hepinize tekrar
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 32de iki önerge vardır,
sırasıyla okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 32. maddesindeki "Devlet iç borcu, Devlet
dış borcu ve nakit yönetimi kapsamında yapılan iş ve
işlemler" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet Günal Erkan Akçay
İzmir Antalya Manisa
Mehmet Şandır Alim
Işık Mustafa
Kalaycı
Mersin Kütahya Konya
Emin
Haluk Ayhan
Denizli
BAŞKAN Şimdiki önergeyi
okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı tasarının 32nci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ederiz.
Bülent
Kuşoğlu Haydar
Akar Rahmi
Aşkın Türeli
Ankara Kocaeli İzmir
Tanju
Özcan Aydın
Ayaydın
Bolu İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının 32nci
maddesi üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış
bulunuyorum.
32nci madde Kira sertifikası
ihracı başlığını taşıyor. Bireysel
emeklilikle ilgili bu tasarının dışında çok önemli bir
madde, bu torba kanunda çok önemli bir madde. Türkiyede ilk defa kira
sertifikası ihracıyla ilgili bir müessese geliyor, Varlık
Kiralama Şirketi kuruluyor bu tasarıyla. Yeni bir müessese bu, yeni
bir düzenleme yapılıyor. Bunun da çok doğru dürüst yapılması
lazım.
Alt komisyonda çalıştım
ben, bu tasarının alt komisyondaki görüşmelerine
katıldım üye olarak, sonra bununla ilgili olarak Komisyonda da
çalışmalarımız oldu. Alt komisyonda, daha önce bu konu 2003
yılında gündeme geldiğinde Hazine
Müsteşarlığı Hukuk Müşavirliği tarafından
verilen bir görüş var, bu görüşün olduğunu biliyoruz. O
görüşü ben değerli bürokratlarımızdan istedim, kendileri de
bana söz verdiler. Hatta görüşmeler sırasında faksla
bildirilecekti ama gelmedi. Daha sonra bize ulaştırılacaktı,
o da olmadı. Komisyon çalışmaları sırasında gelmesini
bekledik, yine gelmedi bir türlü. Bugün de Genel Kurulda görüşüyoruz. Buna
tarafız, önemli olduğunu söylüyoruz, burası yüce Meclis, yasama
organı, bizler bu konuyla seçilmiş, görevlendirilmiş
insanlarız ve böyle bir görüşü elde edemiyoruz.
Bakın, her türlü çalışma
yapılabilir, ama yönetimde bir yasallık ilkesi vardır, yönetimde
yasallık ilkesi, muhakkak bu tür müesseselerin, yeni kurulan müesseselerin
bir yasaya dayanmasını, o yasanın da altında bir
altyapı olmasını emreder. Bunun altında bir altyapı
yok, hukuki altyapı yok. Bakın, devletin gayrimenkulleri,
taşınır taşınmaz malları, çok önemli malları
bir varlık kiralama şirketine satılıyor. Bu, Türkiyede ilk
defa yapılıyor ama dünyada da var, ama dünyada bu, hukuki
altyapısı çok iyi düzenlenerek yapılmış. Yani bizde,
nitelikli muvazaa deniliyor buna, nitelikli muvazaa olur şekilde
yapılmış maalesef. Bunun yapılmamasını
savunmuyorum, böyle bir görüşümüz yok bizim, yapılsın. Bununla Türkiyeye
para geliyorsa gelsin, biz de bunu istiyoruz, ama bunun altyapısının
doğru dürüst yapılması lazım. Biz böyle bir şey
yapıyorsak, bu saatlerde çalışıyorsak, bunun
altyapısı doğru dürüst olmalı. Sadece bunu istiyorum
Sayın Bakan. Alt komisyonda, komisyonda ve burada, her görüşmede bunu
ısrarla söyledik. Böyle bir görüşün gelmemesi mümkün müdür, gelmemesi
doğru mudur? Bunu siz de savunamazsınız, sandığım
kadarıyla sizin böyle bir şey söylemeniz mümkün değil ama, ha
gelmemesinin sebebi, bunun altında bir olumsuz görüş var ise onu da
bilemiyorum, o zaman o da doğru değil, bunu çıkarmamız
da doğru değildir. Yanlış bir iş yapıyoruz
demektir.
Bakın, taraflardan
bir tanesi Maliye Bakanlığı Muhakemat Genel Müdürlüğüdür
çünkü -devletin Millî Emlak Genel Müdürlüğü Maliye
Bakanlığına bağlıdır- orası gayrimenkuller
konusunda, devletin gayrimenkulleri konusunda yetkilidir. Oraya da
sorulmamış, oradan da görüş alınmamış. Nereden
görüş alındı? Bilmiyorum. Hazine
Müsteşarlığı Hukuk Müşavirliği tarafından
verilen görüş de yok ortada, bu dönemde de verilen bir görüş söz
konusu değil. Peki, yönetimde yasallık ilkesi söz konusuysa,
burası hukuk devleti ise neden böyle yapıyoruz? Neden verilen bir
hukuki görüş ortada yok ya da o görüş ortada yoksa mevcut durumda
neden bir hukuki görüş söz konusu değil? Bu bir
yanlışlık değil midir? Bu, hukuki boşluk değil
midir? Bunu ciddiye almak gerekmez mi?
Sonradan çok büyük sıkıntılar olacağına bizim
şimdiden bu konuyu ciddiye almamız gerekir çok değerli milletvekilleri.
Kira sertifikaları
-dediğim gibi- müessesesi, bu sukuku icara bütün dünyada vardır, evet
ama altyapısı da vardır, o altyapıyı bizim de çok iyi
kurmamız lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU
(Devamla) Biraz daha ayrıntılı
bilgi verecektim ama sürem doldu.
Hepinize saygılar
sunuyorum, dikkatinizi çekmek istedim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN Karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 02.47
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 02.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
32nci madde üzerinde Sayın Bülent
Kuşoğlu ve arkadaşlarının verdiği önergenin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
271 sıra sayılı
Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 32. maddesindeki "Devlet iç borcu, Devlet
dış borcu ve nakit yönetimi kapsamında yapılan iş ve işlemler"
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Günal (Antalya) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Günal,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, sizlere
de alkışlar için teşekkürler. Alkışlamayıp
dinleyenlere de teşekkür edeceğim, dinlerlerse tabii.
Değerli arkadaşlar, bu
maddede niye önerge verdik? Gerekçesine bakmadınız tabii. Sayın
Kacır demin söylüyordu Gerekçeye bak, gerekçeye bak diye. Burada İç
borç, dış borç ve nakit yönetimi kapsamında yapılan iş
ve işlemler. ekleniyor ve arkadaşlarımız diyorlar ki:
Efendim -geneli üzerine konuşurken kısaca söylemiştim madde
gelince söyleriz diye- zaten iç ve dış borç var, biz de nakit
yönetimi ekliyoruz. İki üç defa sordum buna ilişkin düzenlemeyi
bize söyleyin diye. Sonra Kamu
İhale Kanununun, 4734 sayılı İhale Kanununun 3üncü
maddesinin (c) bendine baktım. Burada altı yedi satırlık
açıklama var yani öyle söylendiği gibi iç borç, dış borç
demiyor ve hepsini tanımlıyor. Uluslararası anlaşmalar
gereğince sağlanan dış finansman ile yaptırılacak
olan ve finansman anlaşmasında farklı ihale usul ve
esaslarının uygulanacağı belirtilen mal veya hizmet
alımları diye bu kadar spesifik tanımlamış yani öyle
hadi size dış borçla ilgili verelim gibi bir şey söylememiş.
Uluslararası sermaye piyasalarından yapılacak borçlanmalara
ilişkin her türlü danışmanlık ve kredi derecelendirme
hizmetleri diyor, danışmanlık ve kredi derecelendirme,
başka hizmetleri diyor mu? Demiyor veya burada da Merkez
Bankasının banknot ve kıymetli evrakla ilgili hükümleri diye bu
kadar spesifik yazmış. Peki, arkadaşlarımız ne diyor?
Bu madde kapsamındaki iş ve işlemler ile dedikten sonra
amacınız eğer kira sertifikası işlemlerini muaf
tutmaksa bu başka bir şey ama siz Devlet iç borcu, dış
borcu ve nakit yönetimi kapsamında yapılan iş ve işlemler
derseniz -size buradan isterseniz Hazinenin görev ve yetkilerini okuyayım-
yapacağı görev ve yetkilerin yarısından çoğunu o zaman
kamu ihale mevzuatı dışında yapabilme yetkisi
alıyorsunuz, bunu spesifik hâle getirin. dedim, getirmediler.
Dolayısıyla, bunun sadece ve
sadece bu madde kapsamında yapılan iş ve işlemleri
kapsaması lazım. Bu nedenle bunun çıkarılması
gerekiyor. Bu kadar geniş yetki verirseniz -Sayın Bakana
yukarıda söylemiştim, güldü kendisi- siz bu yetkiyi böyle
koyarsanız Sayın Bakanım,
sizler bugün çile çekiyoruz diye bakıyorsunuz ama o çileden sizi
kurtarırız çünkü eğer bu yetki bu şekliyle geçerse ve
Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarında ben ekonomiden sorumlu bakan
olursam, bu maddeyle, ben, hiçbir şekilde ne Kamu İhale Kurumuna ne
Devlet Denetleme Kurumuna ne de hiçbir otoriteye hesap vermem ve o işlerin
tamamını ihale mevzuatına uymadan yapabilirim. Yani bu kadar net
söylüyorum, bu kadar geniş yetki, söyledim Sayın Bakana, kibar bir
şekilde diyor ki: Orada var. Bakın, okudum, hepinize
dağıtabilirim, Kamu İhale Kanununun 3üncü maddesinin (c)
bendine bakın, ne kadar spesifik bir yetki verdiğinizi görün, ondan
sonra da şimdi tamamına Efendim, zaten onu yapıyor... Hazinenin
iş ve işlemlerinin yarısından çoğu zaten bununla
ilgili. Yapacağı tali işlemler de borç yönetimi, iç borç,
dış borç, nakit yönetimi. Başka ne iş yapıyor Hazine?
Dağıtayım buradan, görev ve yetkileri, elimde
M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya)
Anlaştılar
MEHMET GÜNAL (Devamla) Yok, ben
söyledim kendilerine. Şimdi, buradan doğrudan maddeyle ve yetkiyle
ilgili bilgilendirme yapıyorum, benden uyarması.
Bu yetkileri bu şekliyle
alıyorsunuz, hani arada böyle Ya hesap dönerse diye birkaç gündür
yazılan yazılar var ya, ekonomide de hesap döndüğü zaman bunlar
yarın sizlerin aleyhine ve gelen bürokratların aleyhine dönecek, o
zaman da uğraşacaksınız, Gelin, bunu
değiştirin. diye bize yalvaracaksınız ama iş
işten geçmiş olacak. Gelin, yol yakınken bunu
Eğer bu
yetkiyi istiyorsanız birinci kısmında zaten var, nakit
yönetimiyle ilgili istiyorsanız da aynen bu 3/C maddesinde olduğu
gibi yapmak lazım, bir. İkincisi: Sayın Bakanım,
yanlış yapıyorsunuz, bunun Kamu İhale Kanununda, 4734te
yapılması gerekir yani o 3üncü maddenin (c) bendine eklenmesi
gerekiyor. Siz burada bunu işlemiyorsunuz. Onun için dedim: Kamu
İhale Kanununu artık şeye çevirdik, nerede ne olduğu belli
değil. Şimdi o Kanuna baktığım zaman ben nereden
göreceğim? Kamu İhale Kanununa bu işlenmemiş olacak.
Şimdi, bu Kanunun 3üncü maddesinin (c) bendinde bunlar yazıyor,
dış finansmanla ilgili, diğerleri bizim torba kanunda var.
Baktınız mı peki maddenin metnine? Öyle bir şey söylüyor
mu? Yani 3/C maddesine eklenmiştir, değiştirilmiştir.
diyor mu? Demiyor. Bu madde kapsamındaki iş ve işlemler ile
bütün iç, dış borç ve nakit yönetimi işlemlerinin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET GÜNAL (Devamla)-
bunun Kamu
İhale Kanununda yapılması gerekiyor. Yanlıştan dönün
diye sizi uyarıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Günal.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 33te bir adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271
sayılı Kanun tasarısının çerçeve 33. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Salih Fırat Özgür Özel Müslim Sarı
Eskişehir Adıyaman Manisa İstanbul
İdris Yıldız Gürkut Acar Süleyman
Çelebi
Ordu Antalya İstanbul
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor musunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, tabii
günün bu saatinde dikkatle dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Bireysel emeklilik, tabii ki
geleceğimizi garantiye almak için çıkarılan bir yasadır.
Böyle, cümlesine baktığımız zaman hoşumuza gidiyor
ancak insanların geleceğini garantiye alması için önce mevcut
durumunu sağlama alması gerekiyor, mevcut durumda geçimini
sağlaması gerekiyor. Ne yazık ki Türkiye'de şu an
yurttaşlarımızın büyük bir kısmı açlık
sınırında gelire sahiptir, yemeğe, aşa muhtaçtır.
Yemeğe, aşa muhtaç olan insanların para biriktirip de bireysel
emekliliğe yatıracak paraları olmayacağı kesindir.
Bakın, Türkiye'de 10 milyon
civarında yeşil kartlı var. Yeşil kart almak için
açlık sınırının altında bir gelirin olması
gerekiyor. Demek ki Türkiye'de yaklaşık olarak 3 milyon civarında,
3 milyon aile yoksul ve geçinemiyor, açlık sınırında. Peki,
biz, bunların bireysel emekliliğe ayıracakları parayı
bunlardan tahsil edebilir miyiz? Hayır, edemeyiz. Ancak şu var: Ne
zaman ki bir yasa teklifi geldiğinde bitimi ibaresi varsa, bilin ki onda
yoksula, vatandaşa bir çıkar yok ama kapitalist düzene, yurt dışındaki
ve yurt içindeki kapitalistlere bir çıkar var demektir. Bunda da onu
bekliyoruz. Neyi bekliyoruz? Bu toplanacak olan para, büyük bir ihtimalle
kapitalist düzene sermaye olacaktır, nakit para olacaktır ve bunu
kullanacaktır. O yüzden, bu saatte ne konuşursak konuşalım,
önergelerimiz olumlu da olsa ret diyeceğinizi biliyoruz ama dikkat
çekmek istiyoruz.
Günün bu saatinde, Bakanımız
dâhil, içimizden milletvekillerimiz dâhil çoğumuz uyukluyoruz, uyuyoruz.
Yani neye karar verdiğimizi düşünme idrakimizi yitirmek durumunda
kalıyoruz. İnsanlar düşünmeden, tahlil etmeden, beyin aktif
olmadan bir olayı değerlendiremez; o yüzden, bu saatte de
çıkarılan yasalar sakıncalıdır ve nitekim, zaman
zaman, bakın şöyle yaşadık, şike yasasında
yaşadık; üç ay sonra, dört ay sonra yeniden yasayı getirdiniz,
Bunu değiştirelim. dediniz.
O yüzden, bir sağlıkçı
olarak, bir hekim olarak diyorum ki: Bu yasalar insan beyninin, insan
düşüncesinin aktif olduğu bir ortamda
çıkarılmalıdır. Aksi takdirde neye evet, neye hayır
dediğimizi bilmiyorsak o yasa sağlıklı olamaz.
Bakın, bugün bu yasayı bu
kadar sıkıştıracağımıza, bu zamana
sıkıştıracağımıza
Bir yıl önce, üç yüz
altmış altı gün önce milletvekilliğini kazanan, halkın
iradesiyle, milletin iradesiyle oy alan 8 milletvekili arkadaşımız
cezaevlerinde tutuklu kalıyor. Eğer bugün bu saatte, onları
çıkarmak için, onların aramıza gelmesini sağlamak için bir
yasa teklifi vermiş olsaydınız, biz sizinle birlikte bu yasanın
çıkması için çaba sarf ederdik ama bunu devre dışı
bırakıyorsunuz çünkü bu, AKPyi ve kapitalist sistemi
ilgilendirmiyor. O yüzden, gündeme bunu aldınız.
Diğer taraftan, bakın,
çiftçilerimiz tarlalarında ekinlerini biçtiler, tarlada ekini duruyor,
satamıyorlar. Ürün taban fiyatları bile belli değil. Hükûmet, bu
kadar sıkıntı varken bu kadar insanımız, çiftçimiz
tarlada ürününü bekletirken bunu belirlemek için bir çaba göstermiyor ama
vatandaşın cebinde 3-5 kuruş parası varsa Bu parayı
ben nasıl kapitalist sisteme kazandırırım. diye yasa
çıkarmaya çalışıyor. Öncelikle halkın sorunlarına
çare bulalım arkadaşlar, kapitalist sisteme, zengine
çalışmayalım.
Yine, bakın, Türkiyede, özelikle
Adıyaman bölgesinde, Bitliste, güneydoğuda tütün sorunu var. Tütün
Yasasıyla ilgili bir yasa çıkaralım. Bakın, sarmalık
tütün dediğimiz kıyılmış sarmalık tütün fabrikası
kuralım diyoruz Adıyamanda. Ancak, hesap kitap ediliyor, bunu
piyasaya sattığımız zaman yaklaşık yüzde 80i
vergiye gidiyor. Biz diyoruz ki: Gelin, bir yasa düzenlemesi
çıkaralım. Bari bu tütün imal edildiğinde, fabrikada
işletildiğinde, kesildiğinde piyasaya sürüleceği zaman
yüzde 10larda, yüzde 20lerde, makul düzeyde bir vergi olsun. En azından
o çiftçilerimiz hayatlarını idame edebilsinler. Zaman zaman çoğu
arkadaşımız tütünlerini yolda yakalatıyor, cezaya maruz
kalıyorlar. Bizi arıyorlar ancak ne yazık ki o yasadan
dolayı o tütünlerini kurtaramıyoruz. O yüzden, halkın ihtiyacı olan yasaları gündeme
getirelim, birlikte çıkaralım.
Teşekkür ederim, sağ olun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Fırat.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 34te bir adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271
sayılı kanun tasarısının çerçeve 34. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Özgür
Özel Müslim
Sarı
Eskişehir Manisa İstanbul
Süleyman Çelebi Salih
Fırat
İstanbul Adıyaman
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Sarı,
buyurun.
MÜSLİM SARI (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sabahın bu saatinde herkesi
saygıyla selamlıyorum.
Yaratılan algılardan biri de,
ekonomi politikalarına ilişkin, Türkiyenin toplam borçluluğunun
düştüğü biçimindedir. Gerçekten, baktığımız
zaman, Maastricht kriterlerine esas teşkil eden borcun yani kamu borcu
bölü gayrisafi millî hasılanın aşağılara doğru
düştüğünü görüyoruz. 2001 krizinin hemen ertesinde yüzde 78 olan bu
oran ve 80lere yakın olan bu oran bugün yüzde 39lara kadar inmiştir
ve orta vadeli program çerçevesinde 2014 yılında yüzde 32ye
ineceği varsayılmaktadır.
Yalnız, ekonominin toplam
borçluluğunun azaldığını aynı mantıkla
söyleyemeyiz. Çünkü faiz dışı fazla politikaları sebebiyle
kamu borcu azaltılmaktadır ancak ekonominin borç yaratma
dinamiği devam etmektedir. Bir ülke yapısal olarak cari işlemler
açığı verdiği sürece ve cari işlemler
açığını da borç yaratıcı kalemlerle finanse
ettiği sürece o ülkenin dış borçlarının millî
hasılaya oranı düşmez. O hâlde, kamu borcunun, kamu
dış borcunun millî hasılaya oranı düşerken ne
olmaktadır da ekonominin borç yaratma dinamiğinin üzerine toplam
borçluluğu kim finanse etmektedir, kim taşımaktadır?
İşte, burada işin içine özel sektör giriyor. AKP hükûmetleri
dönemi boyunca özel sektörün dış borçları neredeyse 8e
katlanmıştır. Ekonomiyi bir balon gibi düşünün. Faiz
dışı fazla politikalarıyla kamu sektörünün borcunu
sıktıkça, kamuyu sıktıkça balonun öbür tarafı
şişmekte, ekonominin borç yaratma dinamiği devam ettiği
için bu borcu özel sektör üstlenmektedir.
Özel sektör borçluluğunun bu kadar
yüksek hâle gelmesi ekonomide bir başka
kırılganlığı daha tetiklemektedir: Özel sektör döviz
pozisyon açıkları. Bu genellikle çok fazla
tartışılmayan ve üstü örtülen bir durumdur. 2001 krizinde biz
döviz pozisyonu açıklarını bankacılık sektöründe çok
ağır bir faturayla ödedik. Bankalar ne yapıyordu 2001den önce?
Yurt dışından döviz cinsinden borçlanıyorlardı ve
gelip Hazineye TL cinsinden borç veriyorlardı. Varlıkları TL
cinsindendi, yükümlülükleri döviz cinsindendi. Dolayısıyla, döviz
pozisyon açığı içindeydiler. 2001 krizinden sonra döviz çok
yukarılara çıktığı için bankacılık
sektöründeki birçok banka bu döviz pozisyon açığı yüzünden
battı ve biz bunun bedelini ödedik. Daha sonra BDDK kuruldu ve
BDDKnın kayıt sistemleri ve kayıtlamaları ve
sınırlamalarıyla döviz pozisyon açıkları neredeyse
sıfıra yakın hâle geldi. Ancak,
bu kez reel sektörün döviz pozisyon açıkları ortaya
çıkmıştır.
Bakınız,
bugün reel sektörün döviz pozisyon açığı 126 milyar
dolardır. Başka bir anlatımla, reel sektörün döviz cinsinden
varlıkları döviz cinsinden yükümlüklerinden 126 milyar dolar
azdır. Yani reel sektör büyük bir kur riskiyle karşı
karşıyadır. Bu, reel sektörü uluslararası gelişmelere
karşı, özellikle kur riskine karşı acayip derecede
kırılgan hâle getirmektedir. Döviz fiyatları çok yukarılara
çıktığında ve buralarda bir miktar
kaldığında reel sektör firmalarının batma tehlikesiyle
karşı karşıya kaldığı aşikârdır.
Dolayısıyla, 2001 yılında kurulan ilişki ve onun
üzerinden ortaya çıkan krizin bu kez ters bir biçimde ortaya çıkma
ihtimali vardır. 2001 yılında önce bankalar battı döviz
pozisyonu açığı yüzünden ve bu açık yüzünden kredi
kanalları üzerinden reel sektöre sirayet etti bu durum. Şimdi ise
önce doğrudan doğruya reel sektörün krize girmesi ihtimali vardır
ve reel sektör krizinin yine kredi kanalı üzerinden bankacılık
sektöründeki bilançoları bozma ihtimali vardır.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, Türkiyenin finansman ihtiyacı giderek artan
ve cari işlemler açığından kaynaklanan bu finansman
açığı ve bu finansman açığının borç
yaratıcı kalemlerle karşılanıyor oluşu ve bunun
da reel sektörle karşılanıyor oluşu ekonomide ciddi yeni
bir kırılganlık yaratmaktadır ve bu
kırılganlık, Türkiye ekonomisinin önünde, daha önceki
konuşmalarımda belirttiğim kırılganlıklara ek
olarak ortaya çıkan yeni, önemli, güçlü bir kırılganlık
alanıdır. Ekonomi politikalarının bizi getirdiği sonuç
budur.
Değerlendirmelerimi
dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde 35te
bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sayılı kanun tasarısının çerçeve 35.
maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Kazım
Kurt Salih
Fırat Özgür
Özel
Eskişehir
Adıyaman
Manisa
Müslim
Sarı Süleyman
Çelebi Gürkut
Acar
İstanbul
İstanbul Antalya
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Acar, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; 35inci madde üzerinde söz
almış bulunuyorum. Daha önceki sözlerim yarım
kalmıştı. Biz bu hukuksal maddeleri tartışıyoruz,
yasa yapıyoruz ama maalesef çalışma koşullarımız
son derece kötüdür.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce arkadaşlarım söyledi. Böyle bir çalışma düzeni
kabul edilemez, böyle bir çalışma düzeni sağlıklı bir
düzen değildir. Bunu mutlaka değiştirmek zorundayız. Bu,
aslında bütün milletvekillerini baskı altında tutarak, yalap
şalap, işler iyice olgunlaşmadan, pişmeden ve maddeler için
insanlar konsantre olmadan, yoğunlaşmadan yasaların geçmesine
sebebiyet verecek bir baskıdır. Bakın, gecenin saat 3ü 20
geçesinde biz burada kanun çıkartmaya çalışıyoruz.
Yapmayın! Böyle bir çalışma düzeni olmaz. Dünyanın hiçbir
parlamentosunda böyle bir şey olduğunu zannetmiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, AKP bizimle hiçbir konuda uzlaşmıyor.
Uzlaşmıyorsunuz. Uzlaştığımız konuları
da daima tersinden alıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bakın iki tane protokol imzaladınız. İki tane iyi niyet
ortak tutanağı imzaladınız. Bunlardan bir tanesi,
biliyorsunuz ki Cumhuriyet Halk Partisinin başlangıçta yemin etmeme
olayıyla ilgili, yemin edilmesini temenni eden bir tutanaktı. O
tutanakta imzalarınızı inkâr ettiniz ve dediniz ki:
Tükürdüğünü yaladılar. Biz de dedik ki: Siz buraya imza
atmadınız mı yemin edin diye?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul)
Nereye? Atmadık.
GÜRKUT ACAR (Devamla) Evet, evet,
attınız. Sonra ne oldu? Sonra kendi imzanızı inkâr ettiniz
ve Tükürdüğünü yaladı. dediniz.
Bakın, uzlaşmıyorsunuz.
Bakınız, çoğunluk diktası diye bir şey vardır
tarihte arkadaşlar. Hitler bu çoğunluk diktasının bir
örneğidir. Siz
burada çoğunluk diktası yarattınız, bütün kanunlarda bunu
uyguluyorsunuz.
Sadece
bu değil. Bakınız, tutuklu milletvekilleri için de bir ortak
imza attınız. O insanlar bir yıldır milletvekili ama bir
yıldır buraya ayak bastırmadınız; siz
bastırmadınız, isteseniz yapardınız,
yapmadınız. Bilerek yapıyorsunuz, imzalarınızı
inkâr ediyorsunuz. Tarihe bir ders olsun, tarihe düşsün diye
konuşuyorum burada. Değerli arkadaşlarım, yanlış
yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz.
Bakın,
kamunun vicdanı diye bir şey vardır, halkın vicdanı
sızlıyor. Adalet diye bir şey kalmadı. Ben size söyleyeyim,
ben dün görüştüm bu tutuklu milletvekilleriyle. Söyledikleri şudur:
Bu Silivride hukuk diye bir şey yoktur, adalet diye bir şey yoktur.
Sadece ve sadece, bizi işlemediğimiz suçlar için şimdiden on
yıllık bir cezanın karşılığı olacak
kadar yatırdılar zaten. Beş yıllık süre, Türkiye
infaz sisteminde on yıllık bir cezaya denk geliyor. Bu insanlar örgüt
üyesi olmakla suçlanıyorlar, en yüksek alacakları ceza on sene. Zaten
bu beş yıl süreyi yattılar, şimdi tahliye edilmeleri
lazım. Değerli arkadaşlarım, elinizi vicdanınıza
koyun, böyle adalet olmaz, böyle yargılama olmaz. Bu memleketin ben otuz
dokuz yıllık fiilen avukatlık yapmış bir insanı
olarak söylüyorum size: Yanlış yapıyorsunuz, yanlış
yapıyorsunuz.
Bakın, sadece bu
değil. Siz, sizin işinize gelmeyen konuları söyledikleri zaman
Adil yargılamayı etkiliyor. diyorsunuz. Bakın, adil
yargılamayı etkilemek nasıl olur biliyor musunuz? Hakkında
yakalama emri çıkarılmış adamlar için kanun çıkartırsanız
o zaman işte bunu siz etkilemiş olursunuz. (AK PARTİ sıralarından
Bağırma! sesleri)
Sadece bu değil
değerli arkadaşlarım. Bakın, hukuku yerle bir ettiniz,
Türkiye'de Anayasayı ve kuvvetler ayrılığı ilkesini
yok ettiniz. Anayasa ne diyor arkadaşlar? Diyor ki: İdarenin her
türlü eylem ve işlemi yargı denetimine açıktır. ama bu
sizi ilgilendirmiyor. Artık, özelleştirmeyle ilgili konularda mahkeme
kararlarını, siz, Bakanlar Kurulu kararıyla
değiştirecek yasa kabul ettiniz.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Bağırma kardeşim, bağırma!
GÜRKUT ACAR (Devamla)
Evet, ben buradan bağırıyorum çünkü bütün Türkiye sesimi duysun gecenin bu vaktinde.
2/B yasasında ne
yaptınız değerli arkadaşlarım? 2/B yasasında da
vatandaşa dava açma yolunu kapattınız. Bakın, hükmü
okuyorum size: Hak sahiplerinden idarenin teklifini kabul etmeyenler
doğrudan satış hakkından yararlanamazlar, başka
talepte bulunamazlar, hak ve tazminat davası açamazlar, dava açamazlar.
diyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu
gidiş iyi gidiş değildir, çoğunluk her şey demek
değildir. Halkın, kamunun vicdanı vardır, sizi de
vicdanınızı dinlemeye davet ediyorum.
Saygılar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Sundum ama
Gerçi var.
Maddeyi oylarınıza sundum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 36da bir adet
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hiç bize
bakmadınız Sayın Başkan.
BAŞKAN Efendim?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hiçbir
zaman bizim tarafa bakmadınız.
BAŞKAN Hayır, sayı az,
kabul etmeyen de olsa bir problem yok. Bundan sonra bakarım Sayın
Tanal. Yani sizin de işiniz gücünüz bende eksik bulmak ha.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Biz sizi
seviyoruz, saygı duyuyoruz da ondan.
BAŞKAN Ben de sizi seviyorum,
saygı gösteriyorum da biraz böyle birbirinizle olsun rica edeyim, boynum
tutuldu zaten yani kaç olmuş? 3ü 20 geçiyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yok
efendim, saat 8 daha!..
BAŞKAN Hayır, sizin için
öyle olabilir.
Önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271
sayılı kanun tasarısının çerçeve 36. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Özgür
Özel Rahmi
Aşkın Türeli Süleyman
Çelebi
Manisa İzmir İstanbul
Kazım
Kurt Müslim
Sarı
Eskişehir İstanbul
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Kurt, buyurun.
Sayın Sarı, ben, sizi,
hakikaten o filmdeki karakterle özdeşleştirmiştim ama
olmadı.
Buyurun.
KAZIM KURT (Eskişehir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın milletvekilleri, 36ncı
maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, 5363 sayılı
Kanunun 14üncü maddesinin değiştirilmesiyle ilgili bir madde. 5363
sayılı Kanunun 14üncü maddesi şöyle diyor: Bu Kanun
kapsamındaki tarım sigortası teminatları münhasıran
havuz tarafından verilir.
Değerli arkadaşlarım, bu
tarım sigortasıyla ilgili değerlendirmeyi yapmadan önce,
gerçekten sizin bölgeleriniz nasıldır, nedir bilmem ama,
Eskişehir bir tarım şehridir, ciddi anlamda hububat eker ve
üretir. 2011 yılında Eskişehirde 440.171 ton buğday
üretilmiş ve bu 440.171 ton buğdayın sadece 26 bin tonu Toprak
Mahsulleri Ofisi tarafından alınmış. Böylece, yüzde 5
civarındaki alımla piyasadan Toprak Mahsulleri Ofisi,
dolayısıyla devlet çekilmiş. Çiftçi serbest piyasada tüccarın
kucağına itilmiş. Bir ay sonra bizde ürün hasat edilecek. Ancak,
buğdayı, arpayı kaça satacağımızı
bilmiyoruz. Toprak Mahsulleri Ofisi bu piyasaya müdahale edecek mi, etmeyecek
mi; alım yapacak mı, yapmayacak mı; yüzde
Düşünün, Eskişehir gibi
gerçekten tarımın ve buğdayın kalbi pozisyonundaki bir ilde
440 bin ton üretilen buğdayın sadece 26 bin tonunun sizin
müdahalenizle alındığını, geri kalan yüzde 95i hiçbir
dönemde tespit edilen fiyata satılmaz. Oysa benim bölgemde 30 Ağustos
vadeli kredi alır çiftçi ve dolayısıyla elde ettiği ürünü
30 Ağustostan önce pazarda satıp paraya çevirir ki götürüp o vadeyi
tamamlasın, borcunu ödesin. Aksi takdirde o borcunu ödemediği için ya
icrayla karşı karşıya kalacak ya başka türlü
baskılarla karşı karşıya kalacak. 30 Ağustostan
önce bu işi gerçekleştirebilmesi için de ürünü biçer biçmez götürüp
tüccara satacak. Tüccar kaça alıyor? Tüccar o mevsimde şimdiki
aldığı fiyattan daha aşağıya alıyor.
Dolayısıyla, öyle bir piyasa oluşturuldu, öyle bir pazar
oluşturuldu ki çiftçi günden güne daha da eriyen bir ekonomiye sahip oldu.
Traktör satışları arttı, evet. Belki çiftçilerimiz,
tarım kesimindekilerimiz traktörlerini yeniliyor zannediyorsunuz. Oysa
onlara çizdirme diyorlar. Traktörü çizdiriyor, yenisini alıyor,
eskisinin parasıyla da borçlarını karşılıyor ve
borcu öteliyor.
Böyle yaratılan bir sistem
içerisinde siz şimdi Tarım sigortalarının ortak bir
havuzdan karşılanması gerekir. şeklinde bir madde getiriyorsunuz
ki yine oradaki şirketleri kolluyorsunuz, oradaki şirketlerin
menfaatine bir yasa maddesi yapıyorsunuz. O nedenle Bunu
çıkaralım. diyoruz ama bunun farkında mısınız,
değil misiniz, biz halka ve çiftçilere şikâyete devam edeceğiz.
Günün birinde anlatırız diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 37de bir adet önerge
vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271
sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 37. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Müslim
Sarı Süleyman
Çelebi
Eskişehir İstanbul İstanbul
Salih
Fırat Özgür
Özel
Adıyaman Manisa
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Sarı,
buyurunuz.
MUAMMER GÜLER (Mardin) Niçin çıkarılması
gerektiği konusunda bilgi alabilir miyiz efendim?
BAŞKAN Buyurun Sayın
Sarı.
MÜSLİM SARI (İstanbul)
Komisyon niye katılmadığını anlatırsa biz de niye
çıkarmamız gerektiğini anlatırız. Bütün önergeleri
reddediyorlar ama nedenini söylemiyorlar değil mi? Aynı mantık.
ZİVER ÖZDEMİR (Batman)
Verdiğin önergeyle ilgili konuş.
MÜSLİM SARI (Devamla) Tekrar
saygılar sunuyorum.
Bundan önceki konuşmalarımda
Türkiye ekonomisinin yapısal kırılganlıklarını
anlatmaya çalıştım ve önümüzdeki yol haritasını
anlatmaya çalıştım. Gerçekten de zorlu bir döneme giriyoruz. Bu
zorlu dönem tek başına dünyadaki konjonktürle açıklanamaz.
Eğer dünyadaki konjonktürle açıklanıyor olsaydı Türkiyedeki
gelişmelerin Türkiyeye benzer diğer ülkelerdeki gelişmelerle
aynı olması beklenirdi ama böyle olmuyor. Mesela, 2008
yılında Türkiye dünyadaki diğer gelişmekte olan ülkeler
gibi küçüldü ama onlardan çok daha fazla ve çok daha sert bir biçimde küçüldü.
O hâlde Türkiyenin diğer gelişmekte olan ülkelerden
ayrıksı, kendine özgü bir hikâyesi var. İşte, bu, Türkiye
ekonomisinin deminden beri anlatmaya çalıştığım
yapısal sorunlarıyla ilgili ve önümüzdeki dönem bu yapısal
sorunların derinleşerek devam edeceği bir patika var önümüzde.
Bu patikayı görüp bu patikaya uygun politikalar üretmek Hükûmetin birincil
görevidir diye düşünüyorum.
Elbette ki bu sorunların
tamamı, tüm yönleriyle AKP hükûmetlerinin uyguladığı
politikaların sonuçları da değil dolayısıyla AKP
hükûmetlerine haksızlık etmek istemem. Aslında bu, 1980lerden
beri kurgulanagelen bir ekonomik anlayışın, bir bakış
açısının, bir modelin sonuçları.
Bu modelin içinde üç tane temel
kırılma yılı var. Bunlardan biri 24 Ocak
kararlarıdır. 1980 yılında bu model inşa
edilmiştir. İkincisi, 32 sayılı Karardır. 1989
yılında Türkiye'nin uluslararası finansa
açılmasıdır. Üçüncüsü ise 2001 kriziyle beraber derinleşen
bu IMF destekli istikrar programlarıdır ve bu dönem, üçüncü dönem AKP
Hükûmetine denk düşüyor ve AKP hükûmetleri bu dönemde bu sorunları
ağırlaştırarak devam ettirmiştir.
Dolayısıyla yapılması gereken, Türkiye'nin bu yapısal
problemlerini merkezine alan orta ve uzun vadeli bir program
oluşturmaktır ve bu program üretim süreçlerine radikal müdahalelerden
geçer. Çünkü 24 Ocak kararlarıyla beraber kurgulanagelen bu sistem,
Türkiye'nin bütün potansiyelini gerçekleştirmesi ve bütün potansiyelinin
ortaya çıkartılması açısından yetersiz
kalmıştır. Türkiye'nin en fazla övündüğü ve övünmesi
gereken bol insan gücü yeterince kullanılamamıştır. Türkiye
toplam faktör verimliliğinden yeterince faydalanan bir ülke
olmamıştır ve Türkiyede tasarruf hacimleri, yurt içi tasarruf
hacimleri sürekli düşmüştür, yatırım harcamaları da
sürekli düşmüştür. Dolayısıyla, bütüncül bir biçimde,
sadece ekonomi de değil; eğitimle, sosyal güvenlikle ve demokrasiyle
yani bunun yönetim biçimine kadar kümülatif bir programı bütüncül bir
biçimde ortaya koymak, orta ve uzun vadede Türkiye'nin gündemine
taşımak gerekir.
Şimdi, bu programın kanımca
üç tane temel hattı olmalı ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
böyle bir programın olması gerektiğine inanıyoruz. Bu
aynı zamanda bizim bütün bu sorunlara ve bütün bu ekonomik problemlere
verdiğimiz cevap ve çözüm önerilerini de kendi içinde içeriyor. Bu
aynı zamanda yapıcı çözüm ve alternatif üreten bir muhalefet
anlayışının da bir uzantısı. Şimdi bunlardan
birkaç tanesini sizinle paylaşmak istiyorum. Bizim bu ekonomik modele
müdahalemiz ve bu ekonomik sorunların, Türkiye ekonomisinin yapısal
sorunlarının çözümüne ilişkin önerdiğimiz üç ayaklı
bir çerçeve var. Bir: Mikro çerçeve yani mikro politikalar alanı var; bu
doğrudan doğruya üretim süreçlerine müdahale etmekle ilgilidir.
İkincisi makro çerçevedir yani para ve maliye politikalarının bu
mikro çerçeveye uygun bir biçimde yeniden dizayn edilmesidir ve üçüncüsü de bir
sosyal koruma çerçevesidir. Bu sosyal koruma çerçevesi, bu topyekûn
değişim ve dönüşüm sürecinin olası risklerini mümkün
olduğu kadar azaltan ve bu sistemin meşruiyetini vicdanlarda, sosyal
meşruiyetini toplumun her kesimine indiren ve sosyal
dışlanmışlıkla mücadeleyi aktifleştiren bir
sosyal koruma çerçevesidir. Bu çerçevenin her birine ilişkin
detayları da bundan sonra anlatacağım. Sabrınız için
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN Şimdi
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
Madde 38de bir adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271
sayılı kanun tasarısının çerçeve 38. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt Müslim
Sarı Süleyman
Çelebi
Eskişehir İstanbul İstanbul
Özgür
Özel Salih
Fırat Mustafa
Moroğlu
Manisa Adıyaman İzmir
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Kim konuşacak?
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) Ben
konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Moroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; aslında hepimizin
hoşnut olmadığı bir durumla karşı
karşıyayız ama sanırım, yurttaşlarımızı
bireysel tasarrufa sevk etmek için çıkardığımız bir
yasa konuşulurken, sigortayla ilgili değişik yasalar
konuşulurken, hiç de zamanı tasarruflu kullanamayan bir Meclis olarak
herhâlde tarihe geçecek bir davranış sergiliyoruz hep beraber ama
bunun sorumluluğunu
Hiçbir zaman, Muhalefet diye bir milletvekili
grubu var, muhalefet partileri var, onların da hakları var,
hukukları var, birtakım önerileri var, onları dikkate alarak,
komisyonlarda da dikkate alarak ve Mecliste de dikkate alarak en uygun, en iyi
yasayı çıkarma arayışında olalım. demeyen bir
iktidar grubuyla karşı karşıya olduğumuz için
aslında muhalefetin, yani bizlerin Bir de muhalefet var, onu da görün,
onu da tanıyın ve onun da haklarının olduğunu bilin.
diye bir direnişin sonucudur bu. Değilse biz de burada sabahlara
kadar oturup bazı şeyleri tartışmaktan, daha çok zaman
geçirmekten hoşnut değiliz. Onun için, ekonomi dersleri bitti,
memleketin hâlleriyle ilgili sohbetimize devam etmek için herhâlde Müslimden
sonra nöbeti ben devralacağım burada bu yasa bitinceye kadar, bu yasa
tasarıları bitinceye kadar.
Şimdi, bir taraftan sigortayla
ilgili yasalar görüşülürken milletvekili
arkadaşlarımızdan bir
kısmı soru önergeleriyle, birkaç arkadaşım da burada bakana
soru sorarak bir gerçeği anlatmaya çalıştı. İzmir
Bornovada Yarkın diye hasta bir çocuk arkadaşımızın
annesi, babası belki bu sabah İzmirden Ankaraya gelecek ve
çocuklarının derdine çare arayacaklar. Sigortalı bir ailenin
çocuğu Yarkın ve hastalığını tedavi ettirebilmesi
için üç ayda 200 bin lira tutan bir ilacı almak zorunda. Sağlık
Bakanlığının 2011in Nisan ayında
çıkardığı bir tebliğden ötürü bu ilacı
alamıyor. Türkiyedeki bu hastalığa yakalanan
çocuklarımızın sayısı çok fazla değil. Ama bu
hastalığı tedavi için yapılacak ilacı alabilmek için
bir tebliğ yayınlıyor Sağlık Bakanlığı
ve diyor ki tebliğde: Bu ilacı almak isteyen çocuklar yirmi dört
ayla yetmiş iki ay arasında -neyse, yetmiş ikiye
takıldı bu İktidarın bazı tebliğleri hep,
çıkarken- bir zekâ testine tabi tutulsun ve eğer 60ın üstünde
ise -zekâ yaşı bu çocuğun- test 60ın üstünde çıkarsa
Buna ilaç verilebilir. denilsin.
Şimdi, böyle bir ülkede siz tasarruftan, bireysel
tasarruftan, sigortadan, ne kadar neyi tartışırsanız
tartışın; siz ne kadar Bir an önce yasa bitse de
sıcacık yataklarımıza girsek. diye beklerseniz bekleyin;
eğer bu annenin ve bu çocuğun acısını yaşama
savaşına katkıda bulunmayı, 200 bin liralık bir
ilacı buna çok görüyorsanız ve bunun için zekâ testi yapmayı
uygun görüyorsanız sözün bittiği yerdeyiz demektir. Bunu bir biçimde
düzeltmek hem bakanların hem bu Meclisin
Yani bunu aslında bu
gecenin bu saatinde bir zaman kaybı olarak görmeyin. Yarın hep
beraber, ulaşabildiğiniz her yere ulaşın çünkü iktidar
sizsiniz ve bu tebliğin geri alınması için, sigortalı
olmasa bile çocukların bu ilacı alabilmesinin yolunu açın. Hele
hele tartışmaların yaşandığı, Sakat
doğarsa doğsun, ona devlet bakar. diye bir yasayı
çıkarmaya çalıştığınız bir dönemde, sakat
doğan çocukların ve ilaca ihtiyacı olan çocukların
yaşama şansını yok etmeyin. Belki bu sabaha kadar
tuttuğumuz nöbetin böyle bir anlamı olur.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın Özel, konuşturacağınız
arkadaşlarınızın imzalarını alın buraya,
epey bir kısmı imzasız konuştu Sayın Sarının
dışında. Onlara imza attırın. Sayın Moroğlu
mesela, siz de imza atarsanız; Sayın Fırat, siz de imza
atarsanız iyi olur.
Madde 39da iki adet önerge
vardır, sırasıyla okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı yasa tasarı/teklifinin 39. maddesiyle
değiştirilen 5411 sayılı kanunun üçüncü
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ederim.
Cümle: Kişilerin isimlerinin
açıklanması sır kapsamında sayılamaz.
Kamer
Genç
Tunceli
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271
sayılı kanun tasarısının çerçeve 39. maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Özgür Özel Müslim
Sarı Kazım
Kurt
Manisa İstanbul Eskişehir
Süleyman Çelebi Rahmi
Aşkın Türeli Gürkut
Acar
İstanbul İzmir Antalya
BAŞKAN Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır katılmıyoruz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Acar.
GÜRKUT ACAR (Antalya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
deminki konuşmamı tamamlayamadım ama gerçekten herkesin bu
saatte uykusu geldi, saat 4e şu anda çeyrek var. O nedenle biraz yüksek
sesle konuşmamı mazur görünüz ama bu sefer sakin
konuşacağım hiç merak etmeyin.
Değerli arkadaşlarım,
tabii dinleyenlere söylüyorum, dinlemeyenler için bir söyleyeceğim yok.
Şimdi değerli
arkadaşlarım, bakın, 2/B Yasası Türkiyede köylünün beklemekte
olduğu bir yasaydı ve bu 2/B Yasasıyla ilgili dava
yollarını vatandaşa kapattınız ve aynen şöyle
söylediniz: Hak sahiplerinden idarenin teklifini kabul etmeyenler
doğrudan satış hakkından yararlanamazlar, başkaca
talepte bulunamazlar, hak ve tazminat talep edemezler ve dava açamazlar.
Vatandaşın dava açma hakkını elinden aldınız.
Oysa Anayasa ne diyor? Anayasa diyor ki; İdarenin her çeşit eylem ve
işlemi yargının
denetimine tabidir. Doğrudan Anayasaya aykırı bir iş
yaptınız ve burada İdare rayiç bedelleri takdir ederken yüksek
mi takdir etti, düşük mü takdir etti? bununla ilgili dava yolunu
kapatarak anayasal bir suç işlediniz.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız sadece bu değil, kendisi bir
afet olan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi
Hakkında Kanunda ne diyor, 6ncı maddenin 9uncu
fıkrasını okuyorum: Bu davalarda yürütmenin durdurulmasına
karar verilemez.
Değerli
arkadaşlarım, eğer yasama Meclisiyle siz yargı
organının bir yetkisini elinden alıyorsanız, yürütmeyi
durdurma kararı yetkisini elinden alıyorsanız işte bu
Anayasayı ihlal suçudur. Burada Anayasa ağır şekilde ihlal
edilmiştir. Bugün çoğunluktasınız diye güvenmeyin,
yarın azınlığa düşebilirsiniz, bunların
hesabı sorulur. Bakın, sadece bu değil, bunlar son bir iki ayda
Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkan kanunlardır. Mahkeme yolu
kapatılıyor. Kanunların yanı sıra bir de mahkemelerin
başkanları konuşmaya başladı.
Bakınız,
Enerji Bakanımız ne diyor: Anayasa Mahkemesi Başkanı ve
Danıştay Başkanıyla görüştüm, artık enerji
projelerine olumlu yaklaşacaklar.
Değerli
arkadaşlarım, yargıyı böylesine kim etkileyebilir? Siz
kendi işinize gelmediği zaman, yargının bugün AKPnin
tasarrufları lehinde verdiği kararlar artmaya
başladığında referandumdan bu yana, yargı AKPnin
denetimi altına girdiğinden bu yana eleştiren herkese
Yargıyı ihlal ediyorsunuz, etkiliyorsunuz yargıyı diye
eleştiriyorsunuz ama Sayın Bakanın kendisi yargıyı
etkiliyor, Görüştüm, artık enerji projelerine olumlu
yaklaşacaklar. diyor.
Değerli
arkadaşlarım ve bir Danıştay Başkanı da
çıkıyor diyor ki: Artık, öyle ileri geri durdurma
kararları verilmeyecek.
Değerli
arkadaşlarım, bu, yargının, yasamanın ve bir partinin
nasıl denetimine alındığının en açık, bariz
özelliğidir ve böyle bir sistem artık demokrasi değildir çünkü
vatandaşların artık herhangi bir yargı yetkisi kalmamıştır.
Bakınız
değerli arkadaşlarım, avukatlar
savunmaları nedeniyle yargılanıyorlar, haklarında
dava açıldı. Savunma nedeniyle,
savunma yaptın diye on altı celse, on altı oturuma
katılmama cezası veriliyor. Savunma yaptın diye bir
sanığa daha ana davası bitmeden yirmi iki yıl hapis
cezası veriliyor.
Değerli arkadaşlarım,
burada nereye gidiyor bu adalet sistemi? Buradaki yargı sistemi nereye
gidiyor ve biz ne yapıyoruz? Lütfen bunları bir düşünmenizi rica
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, biraz önce arkadaşım söyledi... Neyse, zaman
kalmadı
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı yasa tasarı/teklifinin 39. maddesiyle
değiştirilen 5411 sayılı kanunun üçüncü
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ederim.
Cümle: Kişilerin isimlerinin
açıklanması sır kapsamında sayılamaz.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Özellikle bankalardan kredi alan
kişilerin isimlerinin açıklanması sır olarak kabul edilmesi
vurgulanmıştır.
BAŞKAN Evet, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
40ıncı maddede bir adet
önerge var, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271
sayılı kanun tasarısının çerçeve 40. md sinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Kazım Kurt
Müslim Sarı Süleyman
Çelebi
Eskişehir
İstanbul
İstanbul
Salih Fırat
Özgür Özel Mustafa
Moroğlu
Adıyaman
Manisa
İzmir
BAŞKAN Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET BAHA ÖĞÜTKEN (İstanbul) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ
BABACAN (Ankara) Hayır, katılmıyoruz.
BAŞKAN Sayın Özgür Özel,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu gece tam bir yıl geçti
üzerinden, bu Meclis toplanması gerektiği sayıdan 8 kişi
eksik toplandı ve bir senedir yaptığımız
kanunların, yaptığımız oylamaların ve
bunların sonuçlarının aslında çok ciddi bir meşruiyet
tartışması içinde olduğunu Türkiyenin demokrasi tarihi
yazacak. Şunu da yazacak: Üç tane muhalefet partisi var. Bu üç muhalefet
partisinden tutuklu milletvekilleri var.
Dünya Sağlık Örgütünden
temsilcilerin olduğu bir toplantıda, Sağlık Komisyonu
Başkanımızın da bulunduğu bir yerde Türkiyede hekim
bağımsızlığı ve hekim örgütlerinin özerkliği
konuşuluyordu. Orada yeri geldi söz aldım ve şunu söyledim:
Türkiyede iktidar partisi dışındaki her partinin
milletvekillerinin tutuklu olduğunu söylesem, 100den fazla gazetecinin
tutuklu olduğunu söylesem, binden fazla öğrencinin tutuklu
olduğunu söylesem bunlara inanır mısınız? Şöyle
bir baktılar. Bunların hepsi gerçek dedim ve Sayın Cevdet
Erdöl de oradaydı. Not tutmayı bıraktılar, kalemi koydular
ve bizi artık bir başka gözle dinlemeye başladılar.
Türkiyenin dışarıdaki algısı bu, bu çatının
altındaki gerçeğimiz bu. Geçmiş dönemdeki birtakım
vesayetlerden şikâyet etmek elbette ki demokrasi arayışı
içinde son derece meşrudur ama o vesayetin yerine başka bir vesayet
kurmak ve yeni vesayetin eski vesayetten daha zalim bir noktaya gelmesi
noktasında da vicdanların rahat olması herhâlde artık bu
çatı altında mümkün değildir. Sayın Başbakan siyasi
yasaklıyken, ona birileri Muhtar bile olamaz demişken bu Cumhuriyet
Halk Partisi çıktı ve dedi ki: Tek başına iktidar
olmuş bir partinin lideri seçilemiyorsa burada bir sıkıntı
var, bu sorunu el birliğiyle çözelim. Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın
Başbakanın siyasete gelmesine, Başbakan olmasına ve
Sayın Cumhurbaşkanının da daha sonra bu makama gelmesi
noktasındaki, demokrasi noktasında yaptığı
katkıyı maalesef üç dönem sonra ustalık döneminde sizler
yapamadınız. Sayın Başbakan bu 8 tane milletvekilinin
buraya gelmesi noktasında üzerine düşen demokrasi
sınavını veremedi, bugün buradaki AKP Grubu da bunu veremedi. Bu
sınavı vermek aslında hiç zor değildi. Bu konuda bir de
imza attınız. İmzanız illa bu milletvekillerini
dışarı çıkaracak manasında mıydı, o
tartışmaya girmeyelim.
Sayın Caniklinin attığı
imzanın üzerinde şu yazıyor: Bütün partiler tutuklu
milletvekillerinin Meclise gelmesi ve Meclisin tam kadro
çalışması noktasında gayret sarf edecekler. Bunu sizin
partinizden bir kişi yaptı, o da Cemil Çiçek, o da tarafsız
olması gereken bir makamda. Siz şunun üzerine oynadınız:
Nasıl olsa bu muhalefet bu iş üzerinde anlaşamaz. Mümkün mü
CHPnin, BDPnin ve MHPnin aynı metin üzerinde anlaşması? Ve
bu beklentiyi satın aldınız ve bir kenara geçtiniz, deyim
yerindeyse güya balkona çıktınız ama muhalefet bu ezberi bozdu,
Anlaşamaz. dediğiniz muhalefet birbiriyle anlaştı ve
sizin önünüze o tarihî sınavı getirdi. İşte orada o imzaya
sahip çıkıp çıkmama noktasındaydınız. Gayret
gösterecektiniz ya, ya toplantıya katılmadınız, Önce bir
anlaşsınlar gelsinler. dediniz, onlar anlaştılar geldiler.
MYKlar, MKYKlar toplandı, artısını, eksisini koydunuz,
bir kantarda her şeyi tarttınız ve dediniz ki: Bu kararı
mahkemeler versin. Yani o zaman attığınız imzanın
gereğini yerine getirmediniz.
Şimdi, imza Türk toplumunda ne
anlama gelir, ticarette ne demektir, etik açısından imzadan imtina
etmenin, attığın imzanın arkasında durmamanın
neler olduğunu söylesem burada karşılıklı cevap
hakkı olur. Bunu yapmayacağım, bunu herkes kendi vicdanında
tartsın, bir düşünsün ama bugün uçakta gelirken çok sevgili
partinizin mensubu milletvekilleri aralarında konuşuyordu bizden de
gizlemeden. İzmirdeki seçim iptal oldu ya, o seçimin iptal olma sebebini
tartışıyorlardı ve şöyle bir şey oldu, bir tanesi
diyor ki: Ya, bile bile aday olmayacaktı. E üç gün önce
açıkladı öbürü. Genel Merkez biliyordu bunun sakıncalı
olduğunu ve ömrü boyunca siyasetten men olduğunu, yine de neden
arkasında durdu? Diğer arkadaş dedi ki: Ya, Yargıtaya
sormuşlar, Yargıtay Bir sakınca yok. demiş. Düşünebiliyor
musunuz, İzmir İl Başkanınızın
sabıkasından dolayı aday olup olamayacağını
Yargıtaya sormuşsunuz, Olabilir. deyince de aday
yapmışsınız kendisini. Bizimkiler Yüksek Seçim Kuruluna
gittiler, başvuruda bulundular ve bu ülkenin en üst kurumu bu konuda dedi
ki: Bu kişiler aday olabilir. Ama daha sonra da siz bir başka
hukuku egemen kıldınız.
Hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özel.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın Özel, önergelerinizi
çektiğiniz söylendi bana.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Doğrudur
efendim.
BAŞKAN Tamam.
Şimdi, sırasıyla
oyluyorum:
41inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
42nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
43üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
44üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
45inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
46ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
47nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
48inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
49uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
50nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İkinci bölümde yer alan maddelerin
oylanması tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 03.57
ON
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 04.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal
MACİT (İstanbul), Mine LÖK
BEYAZ (Diyarbakır)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 118inci Birleşiminin On Birinci Oturumunu açıyorum.
271 sıra sayılı Tasarının
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 13 Haziran 2012 Çarşamba günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. İyi sabahlar.
Kapanma
Saati: 04.01