TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
119uncu
Birleşim
13
Haziran 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bolu Milletvekili
Tanju Özcanın, Türk futbolunun geleceğine ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin,
Adıyamanda toplumsal barışın önemine ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Millî
Eğitimde millîlik sorununa ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkanın,
hayvancılıkla ilgili sorunlara ilişkin açıklaması
2.- Amasya Milletvekili Ramis Topalın, Mustafa
Kemal Atatürkün Amasyaya gelişinin ve Amasya Tamiminin
yazılışının 93üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlının,
çiftçilerin zor durumda olduğuna ve Hükûmetin çiftçiyi koruyan politikalar
üretmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, Adanada
Özbucak Fabrikasının iflasından dolayı mağdur olan
vatandaşlara yardım noktasında duyarlı olunması
gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen
Öğütün, Karabük ilinin çevre sorunlarının
ulaştığı boyutlara ilişkin açıklaması
6.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, tutuklu milletvekillerine ve özel görevli mahkemelerin
kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav depreminin yol
açtığı mağduriyetlerin hâlâ giderilmediğine ve
Hükûmetin tedbir alması gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- Bursa Milletvekili İlhan Demirözün,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının
Toprak Bayramının kutlanmasına yönelik bir çalışma
başlattığına ilişkin açıklaması
9.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığının
her geçen yıl ülkemizi daha çok tehdit ettiğine ve Artvin ili ve ilçelerinde
kene vakalarında artış olmasının halkta endişe
yarattığına ilişkin açıklaması
10.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmazın,
hava sıcaklıklarının arttığı bugünlerde
orman yangınları konusunda dikkatli olunması gerektiğine
ilişkin açıklaması
11.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, üniversitelerde Kürtçe ana dilde eğitim isteyenler
hakkında disiplin cezaları verildiğine, okuldan
atıldıklarına ve Hükûmetin bu mağduriyetleri gidermesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
12.- Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akmanın,
Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batumun, ileri sürmüş
olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesine
ilişkin açıklaması
13.- İstanbul Milletvekili Burhan Kuzunun,
Iğdır Milletvekili Sinan Oğanın, kendisinin
yanlış bilgi verdiğini ileri sürmesine ilişkin
açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Karabük Milletvekili Mehmet Ali Şahin'in
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesindeki
üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen Sinop
Milletvekili Mehmet Ersoy'un üyeliğine ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/891)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22
milletvekilinin, ülkemizde sigara kaçakçılığının
nedenlerinin ve yol açtığı kayıt dışı
ticaretin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/313)
2.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve 31
milletvekilinin, AB İlerleme Raporu ve diğer temel belgeler
ışığında acil reform yapılması gereken
alanların tespiti ile bu reformların çerçevelerinin belirlenmesi, AB
ile tam üyelik sürecinde yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/314)
3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu
ve 21 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/315)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım
Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydının; 193
Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271)
3.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu
Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276)
VIII.- OYLAMALAR
1.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım
Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının oylaması
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Diyarbakır Milletvekili Emine Aynanın,
GDOlu ürünlere ve olumsuz etkilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/6669)
2.- Tokat Milletvekili Orhan Düzgünün, yüksek vergi
oranları nedeniyle ceviz ithalatında yaşanan sorunlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi
Ekerin cevabı (7/6675)
3.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydarın,
on numaralı yağ olarak adlandırılan yağların
ithalatı, satışı ve denetimine ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/6840)
4.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin,
Nizipteki bir barajda meydana gelen patlamaya ilişkin sorusu ve Orman ve
Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı (7/6883)
5.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, FİSKOBİRLİKten çıkarılan
işçilerin mağduriyetine ve fındık üreticilerinin
FİSKOBİRLİKten olan alacaklarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin
cevabı (7/6909)
6.- İstanbul Milletvekili Osman Oktay
Ekşinin, Bakırköyde içerisinde Selanik Evi ve Atatürk heykelinin
bulunduğu bir arsanın satıldığı iddialarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/6922)
7.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemirin, Sivasta
Okul Sütü Projesi kapsamında dağıtılan sütlerle ilgili
bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/6926)
8.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin,
Bakanlıkta, son beş yıl içerisinde müşavir kadrosuna atanan
personele ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/6971)
9.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent
Tüzelin, Aliağada doğanın ve halk
sağlığının korunması için yapılacak
çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/6976)
10.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün,
belediyelerin alt yapı çalışmalarının desteklenmesine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/7173)
11.- Antalya Milletvekili Tunca Toskayın, Turizm
Öncelikli Yöre Belediyeleri listesine ve bu listede yer alan belediyelere
gerçekleştirilen yardımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/7177)
12.- Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülünün,
Malkara Tekkeköy ve Kozyörükteki dere ve baraj sularındaki kirliliğe
ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/7180)
13.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Yugoslavya
tarafından Türk vatandaşlarına ait mülklerin
millileştirilmesi sonucu ödenen tazminata ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Mehmet Şimşekin cevabı (7/7227)
14.- İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin,
engellilerin vergi indirimli araç alımlarında uygulanan
kıstaslara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/7231)
15.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Malatya Tapu Kadastro Müdürlüğü içinde yer alan bir banka veznesinin
kapatılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı
(7/7289)
16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, sera
ısıtmasında kullanılan jeotermal atık suların yol
açtığı çevre kirliliğine ve bunun önlenmesine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/7366)
17.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınarın,
Taşköprü Tapu ve Kadastro Müdürlüğünün kapatılmasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/7367)
18.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Kocaeli-Körfez ilçesindeki taş ocaklarının yol açtığı
çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/7447)
19.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydının,
Çanakkale Bölgesel Katı Atık Yönetimi Projesi kapsamında
kullanılan araçlardan motorlu taşıtlar vergisi tahsiline
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/7502)
20.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
hayvanların ormanlık alanlardan yararlanması ile ilgili
yönetmelik çıkarılmamasından kaynaklanan mağduriyete
ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı (7/7519)
21.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar
Soydanın, Okul Sütü Bilim Kurulunun değerlendirme raporuna,
- Kastamonu Milletvekili Emin Çınarın, kene
ısırması vakalarına,
İlişkin soruları ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Ekerin cevabı (7/7581), (7/7582)
22.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat
Korkmazın, gelir uzmanlığı özel sınavına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşekin
cevabı (7/7598)
13
Haziran 2012 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mustafa HAMARAT (Ordu)
---0---
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119uncu Birleşimini açıyorum.
Ill.-
YOKLAMA
BAŞKAN
- Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama
pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Türk futbolunun geleceği hakkında söz isteyen Bolu Milletvekili
Sayın Tanju Özcana aittir.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Bolu
Milletvekili Tanju Özcanın, Türk futbolunun geleceğine ilişkin
gündem dışı konuşması
TANJU ÖZCAN (Bolu) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Tarih 3 Temmuz 2011. Bir emniyet
operasyonu ile elli iki yıllık Türkiye futbol liglerinde taşlar
yerinden oynamıştır. Özel yetkili bir cumhuriyet
savcısının talimatıyla, her operasyonda olduğu gibi
sabaha karşı aralarında Fenerbahçe Başkanının,
Beşiktaş yönetici ve Teknik Direktörünün ve Trabzonsporlu
yöneticilerin de bulunduğu çok sayıda insan gözaltına alınmış
ve akabinde bazıları da tutuklanmıştır.
Özel yetkili mahkeme ve
savcılıklarda âdet hâline gelen hukuksuzluklar burada da
yaşanmış, sanıklar dokuz ay gibi uzun bir süre hâkim
karşısına çıkarılmadan bekletilmiştir.
Sonraki süreçte ise dokuz ay mahkemeye
çıkarılmadan bekletilen sanıklar, jet hızıyla
yargılanmaya başlanmış, hatta savcı tarafından
savunmanın ileri sürdüğü tevsii tahkikat talepleri bile dikkate
alınmaksızın apar topar esas hakkında mütalaa dahi verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, burada
sorulması gereken çok sayıda soru bulunmaktadır. Bir, iddianame
incelendiği vakit teknik takibin aylar önce başladığı,
ligin de 22 Mayıs 2011'de sonuçlandığı bellidir. Bu durumda
operasyona başlamak için neden 3 Temmuz 2011 tarihi beklenmiştir?
Soruşturmayı
yürüten savcıların operasyona başlamak için bu kadar
beklemelerinin altında 12 Haziran 2011 seçimlerinin olmasının ne
ölçüde etkisi bulunmaktadır?
İlk gözaltılar
olduğunda emniyet müdürlüğünün İnternet sitesinde "Süper
Lig ve Bank Asya 1inci ligindeki on dokuz maçta şike ve teşvik faaliyetlerinin
gerçekleştiği tespit edilmiş ve delillendirilmiştir."
denilmesi, yargısız infaz değil midir? Bunu yapan emniyet
mensupları hakkında ne gibi işlem
yapılmıştır?
Emniyetin basın
açıklamasındaki on dokuz maç, neden iddianamede on üç maça
düşürülmüştür? İddianamede çok sayıda takımın
adı geçer iken, hatta bazı takımların yönetici ve teknik
adamları dahi tutuklu iken neden sadece Fenerbahçe Avrupadan men
edilmiştir?
Üstelik
Şampiyonlar Liginden men edilen Fenerbahçe'nin yerine, yine yöneticileri
aynı dosyanın sanığı iken, neden Şampiyonlar
Ligine Trabzonspor katılmıştır?
Fenerbahçe'nin
Şampiyonlar Liginden men edilmesi ve yerine Trabzonspor'un gönderilmesi
Türkiye Futbol Federasyonunun mu, yoksa UEFA'nın mı
kararıdır? Hükûmetin bu kararın alınması aşamasında
bilgisi olmuş mudur?
Bir
Beşiktaş ve Boluspor taraftarı olarak soruyorum: Fenerbahçe'ye
açık açık haksızlık yapılmasının sebebi
nedir? Davanın birçok sanığı mevcut iken, dava neden
sayın Aziz Yıldırım işin odağına konularak
yürütülmektedir? Aziz Yıldırım kendisini açıkça aklayan
deliller ve Etik Kurulu ve Tahkim Kurulunun kararları olmasına
karşın, neden kamuoyu önünde suçlu ve karanlık bir adam olarak
lanse edilmeye çalışılıyor?
Değerli
milletvekilleri, Aziz Yıldırım savunmasında, süreç ile
ilgili olarak, başlarına gelenlerin Fenerbahçelileri Atatürkçü yoldan
çevirme gayreti olduğunu söylemektedir. Sizce Aziz
Yıldırım'ı böyle bir düşünceye sevk eden etkenler
nelerdir?
Kamuoyunda
cemaat olarak adlandırılan bir grubun Fenerbahçe yönetimini ele geçirmek
istemesinin sebebi nedir? Fenerbahçe yönetimini ele geçirerek kim, neyi
amaçlamaktadır? Kendisi de Fenerbahçe kongre üyesi olan Başbakan,
Fenerbahçe üzerine oynanan oyunlara neden "dur" dememektedir?
Sayın Başbakan gerçek mi, yoksa çakma mı Fenerbahçe
taraftarıdır? Daha önce devleti kuşatma adına devletin
kritik kurumlarını ele geçirmek için uğraşan Sayın
Başbakan, bugün Fenerbahçe'nin birileri tarafından ele geçirilmesine
göz mü yummaktadır?
Türkiye
Futbol Federasyonu yetkilileri, Başbakan ve Hükûmet yetkilileri olarak
"şike yapıldığının kabulü"
anlamına gelecek şekilde, birkaç yıl Avrupa kupalarından
men edilmeyi göze almış şekildeki beyanlarınızın
Türk futboluna ne ölçüde zarar verdiğinin farkında
mısınız?
Değerli milletvekilleri, beni bu süreçte ayrıca
üzen bir durumu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bundan yaklaşık
yirmi dört yıl önce, 1988 yılında, hatırlarsınız,
Galatasaray Neuchatel Xamaxı İstanbulda 5-0 yenerek turu
geçmişti. Arkasından, masa başında Galatasarayın
galibiyetini geri almak istediler. Burada Türkiye tek yürek oldu ve
aralarında eski Fenerbahçe Kulüp Başkanı Ali Şenin de
bulunduğu bir komite Galatasarayın haklarını söke söke
geri aldı. Ancak aradan geçen yıllarda maalesef Türkiye'de bazı
şeyler değişti, zorda olana sahip çıkma
anlayışı Düşene bir tekme de ben atayım.
anlayışına dönüştü. Ben bir sporsever olarak bunu kabul
etmiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Gündem
dışı ikinci söz, Adıyamanda toplumsal
barışın önemi hakkında söz isteyen Adıyaman
Milletvekili Sayın Mehmet Metinere aittir.
Buyurun
Sayın Metiner. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Adıyaman Milletvekili Mehmet
Metinerin, Adıyamanda toplumsal barışın önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçen hafta Adıyaman ilimizde bir olay yaşandı.
Adıyaman deyince hemen belirteyim ki, Adıyaman toplumsal
barışın ve huzurun şehridir. Aslında olay değil,
olağan bir durumdu ama medyaya olay diye yansıyınca üstünde
konuşmak zorunlu oldu.
Neydi
o olay? Şu: Adıyaman Üniversitemizin mezuniyet töreni vardı.
Orada, Üniversitenin 2ncisi, kendi bölümünün de 1incisi olan başörtülü
bir vatandaşımıza ilimizin Garnizon Komutanı
diplomasını verdi. Peki, ne var bunda? diye soracaksınız.
Soru da, sorun da burada zaten. Başı açık bir
yurttaşımız için yapılmayan bir haber nasıl oluyor da
başı örtülü bir vatandaşımız söz konusu olduğunda
olay gibi takdim edilebiliyor? Soruyorum. Diplomayı veren TSK mensubu bir
komutan olmasaydı belki sadece baş örtüsü boyutuyla bu olay gündeme
gelmiş olacaktı. Nitekim, başka illerde ve üniversitelerde bu
sorun yaşandı. Baş örtülü vatandaşlarımızın
mezuniyet törenlerine katılımları bile engellendi ama TSK
mensubu bir komutan olunca, olayın başka mecralara çekilmesini kendi
adıma doğru bulmuyorum çünkü bu çerçevede oluşturulan
algının toplumsal barış adına sorun teşkil
ettiğine inanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, iki açıdan bunu sorunlu görüyorum: Bir, demokrasilerde
normal, olağan olan bir hadisenin takdir ve tebrike şayan
görülmesini; iki, bu hadiseden hareketle laikliğin ihlal edildiği
iddiasını. Her iki sorunlu bakış açısından da
artık yakamızı kurtarmamız gerektiğine
inanıyorum.
Değerli
arkadaşlar, demokrasi hür ve eşit vatandaşları olan bir
rejimin adıdır, laiklik ise farklı yaşam
tarzlarının kendilerini özgürce ifade edebildiği bir toplumsal
barış düzeninin adıdır. Eğer bir ülkede ayrıcalıklı
haklara sahip yurttaşlar varsa orada demokrasiden söz edilemez çünkü demokrasi
eşitsizliği kabul etmez. O yüzden diyorum ki: Artık,
başı açık-başı kapalı
vatandaşlarımız arasında var olan eşitsizlik hâlinin
her alanda ortadan kaldırılması konusunda her birimiz çaba sarf
etmeliyiz. Bunun, demokrasinin ve laikliğin gereği normal bir
davranış olduğunu da artık teslim etmeliyiz.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, bugün, yüce Meclisimizde bir tek
başörtülü vatandaşımız yok. Niye? Sizce, bu, apaçık
bir eşitsizlik değil midir? Yani demokrasiye ve demokratik temsil
sistemine aykırı bir durum değil midir?
Bakınız
arkadaşlar, bu durum aynı zamanda bir kısım
kadınlarımızın seçilme hakkının da gaspı
anlamına geliyor. Bunu artık içimize sindiremediğimizi
göstermemiz gerekiyor, aksi takdirde demokrat olamayız diyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye düne nazaran iyi noktada, giderek demokrasimiz
derinleşiyor, kökleşiyor. Türkiye giderek her alanda
normalleşiyor, olağanlaşıyor, var olan eşitsizlikler
bir bir kaldırılıyor. Hepimizin bu sürece anlamlı ve
ilkesel katkılar sunması gerekiyor. İlkemiz şu olmalı
diyorum: Kendimiz için ne istiyorsak başkaları için de onu
istemeliyiz, ne bir eksik ne bir fazla.
Adıyamandaki
bu olayın, hepimizi bu anlayış temelinde yeniden düşünmeye
sevk etmesi dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Metiner.
Gündem
dışı üçüncü söz, millî eğitimde millîlik sorunu
hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeriye
aittir.
Buyurun
Sayın Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçerinin, Millî Eğitimde millîlik sorununa ilişkin gündem
dışı konuşması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; millî eğitimde millîlik sorunu üzerine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî,
millete ait olan demektir. Millîlik ise milletin tarihi, coğrafyası,
varlık ve beka çabasını ifade eder. Milletin
varlığını ve bekasını savunarak gelişmesi ve
güçlenmesini istemek, temel ve ortak değerleri belirleyici olarak görmek
millîliktir.
Dünyanın
her yerindeki eğitim yakından uzağa, somuttan soyuta ve millîden
evrensele doğru gider. Millî değer ve tarih şuuru
taşımayan eğitim sistemleri kime hizmet ettiğini bilmeyen
nesiller yetiştirir. Sağlıklı, dengeli ve güçlü bir toplum,
dinî, millî ve tarihî bilinç sahibi bireyleri yetiştiren bir eğitim
sisteminden çıkar. Millîlik bilinçtir; ait olunan milletin, sahip olunan
tarihin, taşınan kültürün, dönülen kıblenin farkında olma
bilincidir.
Adının
başında millîlik kavramı bulunan Eğitim Bakanlığının
son zamanlardaki uygulamalarıyla millîlikten giderek
uzaklaştığı gözlenmektedir. Millî Eğitim
Bakanlığı eğitimin devasa sorunlarıyla
uğraşacağı yerde, millî değer, simge ve
değerlerle uğraşmayı kendisine iş edinmiştir.
Millî Eğitim Bakanlığına hâkim olan zihniyet "Ne mutlu
Türküm diyene!" sözünden rahatsızlık duymaktadır.
Türküm, doğruyum, çalışkanım.la başlayan
Andımızın söylenmesini tartışmaya açmıştır.
"Ey, Türk gençliği" ile başlayan Atatürk'ün Gençliğe
Hitabesi'nin tartışılmasıyla meşgul olmaktadır.
Son
olarak, millî bayramların kutlanış biçiminden rahatsız olan
Millî Eğitim Bakanlığı, millî bayramların nasıl
kutlanacağına yönelik bir yönetmelik çıkararak bayramları
etnografik ve folklorik bir malzemeye indirgemeye
çalışmıştır. Darüşşafaka Tüzüğünden
Türk ve Müslüman olmak şartı
kaldırılmıştır.
Millî
Eğitim Bakanlığının son marifeti ise Türk
edebiyatı kitaplarında yer alan, Arif Nihat Asyanın Bayrak
şiirinin Sana benim gözümle bakmayanın mezarını
kazacağım / Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını
bozacağım. mısralarını çıkarmasıdır.
Şair,
Sana düşman bakan hain gözler için abideler dikeyim/Seni yok sayarak
ülkeyi işgal eden düşmana kucak açayım mı deseydi milli
eğitimin amacına veya listesinde tutunabilmek için, müfredatında
tutunabilmek için?
Bu
zihniyet, tasavvuftan bihaber olarak "enelhak" dedi diye Hallacı
Mansurun derisini yüzen zihniyettir.
Yakında
İstiklal Marşındaki "Kahraman ırkıma bir
gül" ya da "Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal"
mısralarını da ırkçılık içeriyor diye Bayrak
şiirindeki gibi çıkarmaya kalkarlarsa şaşmayınız.
Bu
gayrimillî zihniyet var ya "Bayrakları bayrak yapan üstündeki
kandır/Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır."
şiirini de ölüm ve kan içeriyor diye yasaklamaya kalkarsa onu da bir
kenara bırakmayınız.
Sanattan,
mecazdan, teşbihi beliğden, mecazı mürselden, kinayeden habersiz
bir zihniyetin Millî Eğitim Bakanlığına egemen olduğu
anlaşılıyor.
Hukukçular
bile Kanun lafzı ve ruhuyla meridir. derler. Millî Eğitim
Bakanlığı sözlere kendi düşük profilindeki sığ
algısını yükleyerek şiiri cezalandırıyor.
Son
gelişmelerle millî eğitimde Türkiye'ye özgü bir masonik zihniyetin
giderek egemenliğini artırdığı gözlenmektedir.
Bu
ülkede milliyet özürlüler var, göğsünü gere gere Türk milletinden
olduğunu söyleyemeyenler var, tarih özürlüler var, cahilce kendi
tarihinize yönelik suçlamalar yapanlar var.
Devlet
özürlüler var, tepesinde bulunduğu devleti savunacak yerde katil ilan
edenler var.
Bağımsızlık
özürlü olanlar var, bağımsız ve özgür olmanın, daha
doğrusu adam olmanın önemini kaybettiğini savunanlar var.
Kısacası,
bu ülkede var oğlu varlar var.
Şimdi,
buna bir de bayrak özürlüler eklenmiş bulunmaktadır.
Şiirden,
şairden habersizler, milliyetten, bayraktan nasipsizler için değil,
Bayrak şairi Arif Nihat Asya için bayrak getirdim. Onun Bayrak
şiirini bayrakla sansürsüz okuyacağım:
(Sayın
Hatip, çıkardığı Türk Bayrağını kürsüde
açtı)
Onun
Bayrak şiirini bayrakla sansürsüz okuyacağım: (MHP
sıralarından alkışlar)
Ey,
mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız
kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü!
Işık
ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin
destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana
benim gözümle bakmayanın
mezarını
kazacağım.
Seni
selamlamadan uçan kuşun
yuvasını
bozacağım.
Dalgalandığın
yerde ne korku, ne keder,
Gölgende
bana da, bana da yer ver!
Sabah
olmasın, günler doğmasın ne çıkar,
Yurda
ay yıldızlı bayrağın ışığı
yeter
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sen aç bayrağı, aç!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla)
Savaş bizi karlı dağlara
götürdüğü gün,
Kızıllığınla
ısındık,
Dağlardan
çöllere düşürdüğü gün,
Gölgene
sığındık
AHMET
YENİ (Samsun) Konuşmanıza bayrağı alet etmeyin.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla)
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda
dalgalı
AHMET
YENİ (Samsun) Alet etmeyin.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla)
Barışın güvercini,
savaşın kartalı
MUHARREM
VARLI (Adana) Niye rahatsız oldun!
AHMET
YENİ (Samsun) Bayrağı alet etmeyin konuşmanıza; o,
bizim Türk Bayrağı!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla)
Yüksek yerlerde açan çiçeğim
ALİM
IŞIK (Kütahya) Aç bayrağı, aç!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla)
Senin altında doğdum,
Senin
dibinde öleceğim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Aç bayrağı aç, görsün!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Milletin bayrağına millet sahip
çıksın, siz de sahip çıkın! [MHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar
(!)]
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Bu bayrak hepimizin bayrağı! Sizi
kınıyoruz!
AHMET
YENİ (Samsun) Alet etmeyin bayrağı! Bağırmayın!
MUHARREM
VARLI (Adana) Ahmetin gözüne sok, Ahmetin! Onun gözüne sok! Gözüne, gözüne!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla) Sizi kınıyorum. O zaman, siz de
çıkın, niye çıkardığınızı
açıklayın oradan! Çıkın, niçin
çıkardığınızı açıklayın!
AHMET
YENİ (Samsun)- Alet etmeyin bayrağı!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Bayrağı çıkarıyorsunuz!
İzin vermeyeceğiz! Bunu bilin!
BAŞKAN
Sayın Yeniçeri, tamam
AHMET
YENİ (Samsun) Alet etmeyin!
MUHARREM
VARLI (Adana) Sen her şeyi alet ediyorsun! Lanet olsun sana be!
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) - Niye her şeye karışıyorsun! Konuşma!
AHMET
YENİ (Samsun) Türk milletinin bayrağı!
SEYFETTİN
YILMAZ (Adana) Bizim de bayrağımız! Konuşma! Ne
konuşuyorsun!
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Milletin bayrağına millet sahip
çıksın! Konuşmaya hakkınız yok sizin!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Niye rahatsız oluyorsunuz!
MUHARREM
VARLI (Adana) Al gözüne sok!
AHMET
YENİ (Samsun) Bayrak yine bayrak! Bütün milletin bayrağı!
ALİM
IŞIK (Kütahya) Bu Millî Eğitim Bakanına bir hesap sorma
hakkınız yok mu sizin?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Onu Millî Eğitim Bakanına söyleyeceksin!
AHMET
YENİ (Samsun) Millî Eğitim Bakanı bizim bakanımız!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sizin Bakanınızın bir emsali var
mı!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, 60ıncı maddeye göre 10
arkadaşımıza söz vereceğim.
Sayın
Özkan
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkanın, hayvancılıkla ilgili sorunlara ilişkin
açıklaması
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Günümüzde
hayvancıya verilen destekler âdeta üreticiye köstek olmuştur.
Anadoluda söndürülemeyen şap hastalığı kol gezmektedir.
Bugün itibarıyla hayvan pazarları ülke genelinde kapalıdır.
Borçlar, taksitler ödenemiyor, Meclisin dikkatini çekiyorum. Bakanlık
piyasa değeri 3,5-4 bin lira olan damızlık düvelerin ihale
bedellerini 6.700-7.000 lira arasında adrese dayalı yapmaktadır.
Köylüyü bu miktar üzerinden borçlandırmaktadır. Bu konunun Bakanlar
Kurulunda değerlendirilmesini rica ediyorum. Durum çok vahimdir.
Sayın Başbakanı ve yardımcılarını göreve
davet ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Topal
2.- Amasya Milletvekili Ramis
Topalın, Mustafa Kemal Atatürkün Amasyaya gelişinin ve Amasya
Tamiminin yazılışının 93üncü yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
RAMİS
TOPAL (Amasya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
12
Haziran, Mustafa Kemal Atatürkün Amasyaya gelişinin ve Amasya Tamiminin
yazılışının 93üncü yıl dönümüydü.
Vatanın
bütünlüğü, milletin bağımsızlığı
tehlikededir. İstanbuldaki Hükûmet üzerine aldığı
sorumluluğun gereğini yerine getirememektir. Milletin
bağımsızlığını yine milletin azmi ve
kararı kurtaracaktır. diyerek yola çıkan Ulu Önder Atatürk
Erzurum ve Sivas kongrelerini yaptı. Bu kurtuluş mücadelesi
verilmeseydi, bugün kutsal çatının altında
bulunamayacaktık, bizler camilerde ve cemevlerinde ibadetlerimizi
yapamayacaktık, çocuklarımız eğitim göremeyecek ve dinimizi
öğrenemeyecekti, ülkemizin toprakları kim bilir kimlerin işgali
altında bulunacaktı. Bugünün kıymetini bilelim ve
geçmişimize sahip çıkalım.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Varlı
3.- Adana Milletvekili Muharrem
Varlının, çiftçilerin zor durumda olduğuna ve Hükûmetin
çiftçiyi koruyan politikalar üretmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUHARREM
VARLI (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Enflasyonun
yüzde 11 olduğu söylenir, konuşulurken, geçen yıla göre gübre
fiyatları yüzde 25 artmışken, mazot fiyatları yüzde 25
artmışken, buna karşılık buğday fiyatları
yüzde 10 düşmüştür, pamuk fiyatları yüzde 50ye
yaklaşık bir oranda düşmüştür, hayvan fiyatları geçen
yıla oranla yüzde 50ye yakın oranda düşmüştür. Hâlâ
çiftçinin iyi olduğunu, çiftçinin para kazandığını
iddia edenler acaba bu ülkede yaşamıyorlar mı? Yoksa biz mi bu
ülkede yaşamıyoruz? Acaba uzaydaki insanlarla mı bunlar muhabbet
ediyorlar? Pamukta, pamuk ekim alanları tamamen bitmek üzere, tamamen
dışa bağımlı bir hâle geleceğiz. Lütfen, Hükûmet
bunu dikkate alsın, biraz daha, böyle, çiftçiyi, üreten insanı
koruyan politikalar üretsinler.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Halaman
4.- Adana Milletvekili Ali Halamanın,
Adanada Özbucak Fabrikasının iflasından dolayı mağdur
olan vatandaşlara yardım noktasında duyarlı olunması
gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ
HALAMAN (Adana) Başkanım, teşekkür ediyorum.
Siyasetin
şöyle bir sorumluluğu var: Kendi alanının içerisinde varsa
bir problem, onu Türkiye Büyük Millet Meclisinde sorma, araştırma
gibi bir görevi var. Ben de bundan dolayı
Adana ilinde uzun süre mücadele
eden Özbucak Fabrikası vardı. Bu Özbucak Fabrikasında beş
sene, on sene, otuz senedir çalışan 700 insan vardı. Bu Özbucak
Fabrikası 2009 yılında iflas ettiğini söyleyerek 700
insanı kapının önüne bıraktı, dolayısıyla
bunların maaşlarını ve tazminatlarını ödemedi.
Dolayısıyla kamu adına da borçlu oldukları için, kamu bu
firmanın, bu Özbucakların malına el koydu, davalık oldu,
konu oldu. Siyasetçilerin, bu konuda bu haklarını alamayan,
dolayısıyla iflastan dolayı mağdur olan insanlara
yardımcı olma noktasında Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
siyasetçilerin duyarlı olmasını istiyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Öğüt
5.- İstanbul Milletvekili Kadir
Gökmen Öğütün, Karabük ilinin çevre sorunlarının
ulaştığı boyutlara ilişkin açıklaması
KADİR
GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Karabük ilinin çevre sorunlarının
ulaştığı boyutları dile getirmek istiyorum.
Karabük
ilinin çöplerinin döküldüğü Aşağıkızılcaören
(Asit) köyünde çevre felaketi yaşanmaktadır. Çöpler korumasız
bir şekilde karıştırılmakta, tıbbi atıklar
bazen bu alana atılmaktadır. Planlanan yeni katı atık
dönüşüm alanı heyelan bölgesinde yer almaktadır, yeri bir an
önce değiştirilmelidir. Belediyenin kanalizasyon şebekesindeki
kırılmalar sonucu kanal suları köy içine veya Soğanlı
Çayına akmaktadır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tüzel
6.- İstanbul Milletvekili Abdullah
Levent Tüzelin, tutuklu milletvekillerine ve özel görevli mahkemelerin
kaldırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Başkan, seçimlerin üzerinden
geçen bir yıl sonra halkın iradesinin Mecliste temsiline, tutuklu
vekillere ve özel görevli mahkemelere değinmek istiyorum.
Seçilmiş
8 vekil hâlen bırakılmış değil. Bu vekillerin tutuklu
kalıyor oluşlarının tek sorumlusu kendilerine muhalif olan
ve siyasetini onaylamayanları terörün arka bahçesi diye nitelendiren bir
hükûmet anlayışıdır. İşte bu anlayış,
Kürtlerin taleplerini terör kapsamında nitelendirmiş ve yeni strateji
ilan ederek özel görevli mahkemeleri terörle mücadele eden kurumlara
dönüştürmüştür. Özel hukuk, özel yargı ve usulle, örgüt üyesi
olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek gibi bir gariplikle
Milletvekili Aysel Tuğluka on dört yıl yedi ay ceza
verilebilmektedir. Soruna Kürt sorunu demeyip terör sorunu demek, binlerce
gözaltı ve tutuklu ile talepkâr halkı, siyasetçisini sindirmek
sonucunu doğurmaktadır. Dileğim, Başbakana teklif götüren
CHPnin de bunu görebilmesidir. Bir kıyım makinesine dönmüş özel
görevli mahkemeleri kaldırmayan Hükûmet ve Meclis iradesi, demokrasi ve
halk temsiliyetinden söz edemez.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Işık
7.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, 19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav
depreminin yol açtığı mağduriyetlerin hâlâ
giderilmediğine ve Hükûmetin tedbir alması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
19
Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen Simav depreminin yol
açtığı mağduriyetler aradan geçen bir yıla rağmen
çözülememiştir. Aynı şekilde, bugün saat 09.40 civarında
meydana gelen 4,3 şiddetindeki depremin sonucunda, Simavlı hak
sahipleri AFADa isyanlarını bildirmişlerdir. Temmuz 2011
tarihinde 3+1 ve bir bodrumdan oluşan ev sözü verilmiş olmasına
rağmen ihale iptal edilmiş, bu insanlar sokakta
bırakılmıştır. Köylerde ve beldelerde ağır
hasar nedeniyle evleri yıkılan vatandaşlarımız
mağdurdur, isyandadır, sokaktadır. Bugün sosyal patlamanın
eşiğine gelmiş bu olayın tedbirini alma konusunda Hükûmeti,
inşallah son kez olması kaydıyla, bir kez daha uyarıyorum
ve bu insanların feryadına kulak vermeye çağırıyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Sayın Demiröz
8.- Bursa Milletvekili İlhan
Demirözün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının Toprak Bayramının kutlanmasına
yönelik bir çalışma başlattığına ilişkin
açıklaması
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çiftçiyi
Topraklandırma Kanununun kabul edildiği 11 Haziran 1945 tarihinden
sonra, 11 Haziranı takip eden pazar günü, her yıl Toprak Bayramı
olarak kutlanmaktadır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, Toprak Bayramının kutlanmasına
yönelik bir çalışma başlatmıştır. Ben de
şunu sormak istiyorum: Acaba, Sayın Bakan 5403 sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununu dikkate alarak mı bu
çalıştayı başlatmaktadır? Ayrıca yine, 3573
sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin
Aşılattırılması Hakkında Kanundaki
değişikliği mi, yoksa Kentsel Dönüşüm Yasasındaki
ilgili maddeler üzerinde mi bir çalıştay yapacaktır?
Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Bayraktutan
9.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Kırım-Kongo kanamalı ateşi
hastalığının her geçen yıl ülkemizi daha çok tehdit
ettiğine ve Artvin ili ve ilçelerinde kene vakalarında artış
olmasının halkta endişe yarattığına ilişkin
açıklaması
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kırım
Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı her geçen yıl
ülkemizi daha çok tehdit etmekte ve neticesinde ölümle sonuçlanan üzücü
durumlar meydana gelmektedir. Kene ısırması sonucu
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı
teşhisi konulan vatandaşlarımızın sayısı her
geçen gün artmaktadır.
Geçtiğimiz
günlerde, Artvinin Ardanuç ilçesi İncilli köyünde yaşayan
vatandaşımız kene ısırması sonucu Erzurum Atatürk
Üniversitesi Araştırma Hastanesine sevk edilerek tedavi altına
alınmış ve ne yazık ki hayatını
kaybetmiştir. Bu nedenle, Artvin vilayeti ve ilçelerinde rastlanan kene
vakası sonuçlarında artış meydana gelmesi nedeniyle
hayatını kaybeden vatandaşlarımızın olması,
bölgede hayvancılık ve tarımla uğraşan halkımızda
endişe yaratmıştır. Konuyla ilgili bakanlıklar
nezdinde bölgede halkı bilgilendirmek için gerekli
çalışmaların yapılmasını ve üzücü sonuçların
ortadan kaldırılması için Hükûmetin gerekli tedbirlerini
almasını diliyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Yılmaz
10.- Adana Milletvekili Seyfettin
Yılmazın, hava sıcaklıklarının
arttığı bugünlerde orman yangınları konusunda dikkatli
olunması gerektiğine ilişkin açıklaması
SEYFETTİN YILMAZ
(Adana) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de özellikle hava
sıcaklıklarının arttığı bugünlerde orman
yangınlarına dikkat çekmek istiyorum. Biliyorsunuz, Türkiye
ormanlarının büyük çoğunluğu yangına birinci derecede
ve ikinci derecede hassas ormanlar. Orman yangınları çevresel bir
felaket ve geleceğimiz açısından çok tehlike arz eden
işler. Fakat buradan Bakanı bir kez daha uyarmak istiyorum:
Yangın mevsimine girilen bu sezonda hâlâ Orman ve Su İşleri
Bakanlığı tayinlerle uğraşıyor. Özellikle
yangına hassas bölge müdürlüklerinde, işletme müdürlüklerinde personel
tedirgin ve tayin gündemde. Orman yangınlarıyla mücadele etmesi
gereken bir Bakanlık, bir Orman Genel Müdürlüğü, Gazi yerleşkesi
hâlâ taşınmayla meşgul, kimin nereye gideceğiyle
meşgul. İnşallah
Bütün imkânlara rağmen, araç gereçlere
rağmen, yangınları söndüren en önemli unsur insan unsurudur.
İnsan unsurunun yok edildiği bir yerde bu işlerde ciddi
sıkıntı yaşanır. Ben bu yeni yangın sezonunda
orman işçisinden memuruna, mühendisine kadar tüm yangınla mücadele
edenlere Allah yardımcıları olsun. diyor, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Kaplan
11.- Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplanın, üniversitelerde Kürtçe ana dilde eğitim isteyenler
hakkında disiplin cezaları verildiğine, okuldan
atıldıklarına ve Hükûmetin bu mağduriyetleri gidermesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, YÖK gizli yönetmeliği
gereği, hâlâ, üniversitelerde okuyan öğrenciler üç ayda bir
raporlanıyor, Kürtçe ana dilde eğitim isteyenler hakkında
disiplin cezaları veriliyor ve okuldan atılıyorlar. Hükûmeti bu
seçmeli ders konusunda samimiyet testinde görüyoruz. Bugün binlerce
öğrencinin okuldan atılması, disiplin cezası alması bu
nedenle, gerekçeleri de ortadan kalkmıştır. Hükûmetin
bunları dikkate alarak bu mağduriyetleri gidermesi gerektiğini
düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Gündeme
geçiyoruz.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Karabük Milletvekili Mehmet Ali
Şahin'in Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesindeki üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca
bildirilen Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy'un üyeliğine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresi (3/891)
11
Haziran 2012
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Karabük Milletvekili
Mehmet Ali Şahin'in Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesi'ndeki üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan
üyelik için; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca
bildirilen Sinop Milletvekili Mehmet Ersoy'un üyeliği Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki
3620 sayılı Kanunun 2. Maddesinin (a) fıkrası uyarınca
Genel Kurul'un bilgisine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, okutuyorum:
B) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 22 milletvekilinin, ülkemizde sigara
kaçakçılığının nedenlerinin ve yol
açtığı kayıt dışı ticaretin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/313)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Ülkemizde
sigara kaçakçılığının nedenlerinin ve yol
açtığı kayıt dışı ticaretin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi" amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini saygılarımızla arz ederiz. 17.11.2011
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Ali Halaman (Adana)
5) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
6) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
7) Ali Öz (Mersin)
8) Celal Adan (İstanbul)
9) Seyfettin Yılmaz (Adana)
10)
Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
11) Enver Erdem (Elazığ)
12)
Necati Özensoy (Bursa)
13)
Mustafa Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
14) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
15) Bülent Belen (Tekirdağ)
16)
Mehmet Erdoğan (Muğla)
17)
Sinan Oğan (Iğdır)
18) Özcan Yeniçeri (Ankara)
19)
Oktay Öztürk (Erzurum)
20)
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
21)
Emin Çınar (Kastamonu)
22)
Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
23) Ali Uzunırmak (Aydın)
Gerekçe:
Emniyet
Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM)
Daire Başkanlığının 2010 yılı raporunda,
ekonomiye büyük darbe vuran sigara ve içki kaçakçılığına
dikkat çekilerek, terör örgütünün önemli kazançları arasında
gösterilen sigara kaçakçılığının son yıllarda
ciddi oranda arttığı vurgulanmıştır. Anılan
raporda, kurulan uluslararası şebekenin bağlantılarına
yönelik operasyonlarla yakalanan kaçak sigara miktarlarında son yıllarda
önemli derecede artışlar olduğu belirtilmiştir. Büyük bir
kısmının Irak, İran ve Suriye'den temin edilen kaçak
sigaraların Van, Ağrı ve Artvin üzerinden Türkiye'ye
girdiği kaydedilen raporda, dağıtım ağının
da Hakkâri, Şırnak, Mardin, Hatay ve Şanlıurfa üzerinden
gerçekleştiği belirtilmiştir.
2008
ve 2009 yıllarında yaklaşık 10 milyon paket kaçak sigara
yakalanırken, 2010 yılında ele geçirilen miktarın 43,5
milyon pakete ulaşması işin boyutunu ve ciddiyetini göstermekle
birlikte, 2011 yılında yapılan son zamların da etkisiyle
sigara kaçakçılığının çok daha yüksek miktarlara ulaşacağı
tahmin edilmektedir. En çok kaçak sigara ele geçirilen iller
sıralamasında Van, Şanlıurfa ve İstanbul illeri ilk üç
sırada yer alırken, yapılan operasyonlarda 15 bin dolayında
kişinin de gözaltına alındığı belirtilmektedir.
Kaçak
sigaradan, hem Türk ekonomisinin hem de devlete vergisini ödeyen esnafın
zarar gördüğü bilinmektedir. Sigaradaki vergi artışı
sektördeki kaçağı büyük oranda artırırken, 2010
yılında %15 oranında düşen sigara satışlarına
karşılık kaçak sigaranın %400 oranında artması
konunun ne denli önem arz ettiğinin bir göstergesidir. Kaçak sigara
oranının batıdaki illerimizde %10 ila %20 arasında
değişmesine karşın, doğu ve güneydoğu illerimizde
bu oranın %60 ila %80 arasında değişmesi, konunun bir
başka boyutunu da ortaya koymaktadır.
Ankara
Ticaret Odası tarafından hazırlanan "Kaçak Ekonomisi"
isimli raporda; "Türkiye'ye her yıl 25 bin ton kaçak sigara
girdiği, başka bir ifadeyle ülkemizdeki her 6 sigaradan birinin kaçak
olduğu ve sigara kaçakçılığından dolayı devletin
her yıl 2,5 milyar dolar vergi kaybına uğradığı
belirtilmektedir. Anılan raporda, Türkiye'ye en çok kaçak sigaranın
Irak'tan sokulduğu, Kuzey Irak'ta, Dohuk ve Süleymaniye'de kurulu
fabrikalarda üretilen kaçak sigaranın büyük miktarlarda ülkemize
girdiği yerlerin ise serbest bölgelerin olduğu yerler olduğu ve
suç örgütlerinin her konteynerde 1 milyon dolar net para kazandıkları
da belirtmektedir. Ayrıca, yurt
dışından gelen her yolcunun beraberinde vergiden muaf olarak bir
karton sigara getirebildiği, fakat pratikte bunun üç karton olarak uygulandığı,
Gürbulak sınır kapısından bunun için her gün iki bin
kişinin İran'a gidip geldiği ve beraberinde 6 bin karton
sigarayla döndüğü, İran'dan 15 TL'ye satın alınan bir
karton sigaranın aynı gün Türkiye'de 40 TL 'ye
satıldığı da vurgulanmaktadır.
Türkiye'deki
bazı firmalarca ihraç edilmiş gibi gösterilen sigaraların;
gerçek dışı kaşe ve mühürlerle çıkış
beyannamesi tanzim edilerek, hiç gümrük muamelesine tabi tutulmadan, ülke
içinde doğrudan satıldığı, gerçek gümrük
çıkış beyannamesi düzenlenmiş, sigara yüklü konteynerlerin,
mührünün gece kırılarak açıldığı, içindeki
sigaraların boşaltılıp, paçavra, tuvalet
kağıdı doldurulan ya da boş bırakılan
konteynerlerin mühür taklit edilerek kapatıldığı, bu
şekilde sigara yüklü sanılan konteynerlerin ihraç edildiği
iddialarının yanında, yurtdışına usulüne uygun
olarak ihraç edilen sigaraların, gümrük muamelesine tabi tutulmadan
aynı konteynerlerle Türkiye'ye sokulduğu iddiaları da
araştırılmaya değer olan ciddi iddialardır.
Sigara
kaçakçılığının; silah ya da uyuşturucu
kaçakçılığına göre daha risksiz ve daha kolay olması,
gerek maliyetinin az getirisinin daha fazla, gerekse mevcut kanunlara göre
cezasının yok denecek kadar az olması kaçak ve sahte sigaraya
olan ilgiyi artırmaktadır. Konu giderek bir millî güvenlik meselesi
haline gelmiş durumdadır. Bir yandan devlet her yıl 2,5 milyar
dolar dolayında vergi kaybına uğramakta, bir yandan da terör
örgütü PKK bu yöntemle ciddi lojistik destek sağlamaktadır. Güvenlik
birimlerinin hazırladığı istihbarat raporlarında,
Türkiye pazarına sokulan sahte sigaranın Kuzey Irak'ta kurulan sigara
fabrikalarında üretildiği, ülkeye sokulması ve
dağıtılmasında ise PKK'nın aktif rol
oynadığı belirtilmektedir.
Yukarıda
belirtilen nedenlerle, "ülkemizde sigara
kaçakçılığının nedenlerinin ve yol
açtığı kayıt dışı ticaretin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi" amacıyla bir
Meclis Araştırması açılması gerekli görülmektedir.
2.- İstanbul Milletvekili Umut
Oran ve 31 milletvekilinin, AB İlerleme Raporu ve diğer temel
belgeler ışığında acil reform yapılması gereken
alanların tespiti ile bu reformların çerçevelerinin belirlenmesi, AB
ile tam üyelik sürecinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/314)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
31
Ekim 1959 tarihinde yapılmış bulunan başvuru ile
başlayan Avrupa Birliği ile ortaklık sürecinde 1963
yılında Ankara Anlaşması, 1970 yılında Katma
Protokol imzalanmış, Helsinki'de 1999 yılında yapılan
AB Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesinde tam üyeliğe
adaylığımızın kabulüyle yeni bir aşama
kaydetmiştir. 8 Mart 2001 tarihinde ilk katılım
ortaklığı belgesi AB Konseyi tarafından
onaylanmış, 17 Aralık 2004 tarihinde alınan AB Devlet ve
Hükümet Başkanları Zirvesi kararı gereği de 3 Ekim 2005
tarihinde AB'ye tam üyelik sürecimiz başlamıştır.
Geçen
altı yılda beklenen gelişmeler katedilememiş, tam üyelik
hedefine ulaşmak için müzakerelerde kapatılması gereken 33
başlıktan, ancak bir tanesi kapatılabilmiş, nitekim 12 Ekim
2011 tarihinde açıklanan AB İlerleme Raporu'nda da siyasi alanda
birçok eksikliğin olduğu saptanmış; bu eksikliklerin
tespiti ve giderilmesi ile ülkemizde yaşayan insanların hak ettikleri
demokrasi ve yaşam standartlarına kavuşturulması için
gereken reformların ise güçlü bir şekilde uygulamaya geçemediği
endişeleri ortaya çıkmıştır.
Bilindiği
üzere, Türkiye ile aynı tarihlerde tam üyelik müzakerelerine başlayan
ve 2013 yılında tam üye olarak birliğe kabul edilecek olan
Hırvatistan'da süreci izlemesi, eksikliklerin takibi, reform gereken
alanlarda partiler arası müzakerelerin götürülmesi ve ulusal bir
dayanışma ruhu içerisinde, ülkenin ortak kaderini etkileyecek somut
adımların atılması için AB ile Müzakereleri İzleme
Komisyonu kurulmuştur. Söz konusu komisyonun başkanlığını
muhalefet partisinin üstlendiği Hırvatistan'da, ulus olarak ortaya
konulan çabalarla hedefe ulaşılmıştır.
Bir
anlamda geçici süreyle de olsa "Türkiye'nin AB ile Müzakereleri
İzleme Komisyonu" görevini de üstlenecek bir araştırma
komisyonu kurulmasında büyük fayda bulunmaktadır. Böylece,
iktidarın gözünden kaçırdığı veya ihmal ettiği
alanların net biçimde ifade edilerek somut önerilerin yaşama
geçirilmesi olanağı elde edilecektir.
Bütün
bu gerekçelerle; 6 yılda gelinen aşama göz önüne
alındığında, AB ile tam üyelik sürecinin izlenmesi, bu
zamana kadar hangi alanlarda ve hangi sebeplerle sürecin durma noktasına
geldiğinin belirlenmesi, AB İlerleme Raporu ve diğer temel
belgeler ışığında acil reform yapılması
gereken alanların tespiti ile bu reformların çerçevelerinin
belirlenmesi, AB ile tam üyelik sürecinde yaşanılan sorunların
tespiti ile bu sorunların önlenmesi için alınacak tedbirlerin
belirlenmesi gerekmektedir. Bu amaçla, Anayasa'nın 98 ve TBMM
İçtüzüğü'nün, 104 ve 105. Maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını saygılarımla arz ederim.
1)
Umut Oran (İstanbul)
2)
Veli Ağbaba (Malatya)
3)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
4)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
5)
Erdal Aksünger (İzmir)
6)
Hurşit Güneş (Kocaeli)
7)
Rahmi Aşkın Türeli (İzmir)
8)
Engin Altay (Sinop)
9)
Tanju Özcan (Bolu)
10)
Dilek Akagün Yılmaz (Uşak)
11)
Faik Tunay (İstanbul)
12)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
13)
Adnan Keskin (Denizli)
14)
Melda Onur (İstanbul)
15)
Ahmet Toptaş (Afyonkarahisar)
16)
İdris Yıldız (Ordu)
17)
Haluk Eyidoğan (İstanbul)
18)
Ali Demirçalı (Adana)
19)
İzzet Çetin (Ankara)
20)
Levent Gök (Ankara)
21)
Uğur Bayraktutan (Artvin)
22)
Binnaz Toprak (İstanbul)
23)
Mehmet Volkan Canalioğlu (Trabzon)
24)
Erdoğan Toprak (İstanbul)
25)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
26)
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
27)
Mahmut Tanal (İstanbul)
28)
Turgut Dibek (Kırklareli)
29)
Osman Taney Korutürk (İstanbul)
30)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
31)
Rıza Türmen (İzmir)
32)
Osman Faruk Loğoğlu (Adana)
3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan
Tanrıkulu ve 21 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/315)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Organize
Sanayi Bölgelerinin (OSB) günümüzde mevcut sorunlarının tespit
edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve mevcut durumlarından çok daha
iyi durumlara gelebilmesi amacıyla alınması gereken önlemlerin
araştırılması için Anayasa'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddesi uyarınca araştırma
açılmasını saygılarımla arz ve talep ederiz.
17/11/2011
1) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Enver Erdem (Elâzığ)
5) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
6) Celal Adan (İstanbul)
7) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
8) Özcan Yeniçeri (Ankara)
9) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
10)
Alim Işık (Kütahya)
11)
Mehmet Günal (Antalya)
12)
Ali Halaman (Adana)
13)
Faruk Bal (Konya)
14)
Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
15)
Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
16)
Seyfettin Yılmaz (Adana)
17)
Ali Uzunırmak (Aydın)
18)
Sinan Oğan (Iğdır)
19)
Bülent Belen (Tekirdağ)
20)
Necati Özensoy (Bursa)
21)
Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
22)
Oktay Öztürk (Erzurum)
Gerekçe:
Türk
sanayi sektörümüzün, ekonomik ve sosyal kalkınmadaki lokomotif görevini
daima savunmaktayız. Bu yüzden Organize Sanayi Bölgesi (OSB) konusunun;
başta Hükümetin, sonra da toplumun tüm kesimlerince öneminin
kavranması ve buna bir millî mesele olarak yaklaşılması
gerektiğine inanmaktayız.
Ülkemizde
yaklaşık 40 yıllık geçmişi olan Organize Sanayi
Bölgelerimizin yasal düzenleme eksiklikleri 57'nci Hükümet döneminde 4562
sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile giderilmiştir.
Bu
kanun ile hedeflenen; sanayimizin düzenli bölgelerde yerleştirilmesi,
kentleşmeyi yönlendirmek, çevre sorunlarını önlemek, bilgi ve
bilişim teknolojilerinden yararlanmalarını sağlamak,
düzenli ve yeterli bir altyapıyla üretim yapılmasını temin
etmek, imalat sanayisini belli bir plân dâhilinde toplamaktı.
Ancak
geldiğimiz noktada 2003 yılından bu yana, OSB'lerimizin birçok
sorunu hâlen mevcut iktidar tarafından çözümlenmemiştir.
Bugün
OSB'lerimiz; Maliye Bakanlığının vergi baskısı,
yetersiz teşvik, yüksek enerji girdi fiyatları, ulaşım,
üretim inşaat oranlarındaki düzensizlik gibi birçok çözüm bekleyen
sorunlarla baş başadır.
Oysa
OSB'lerimiz ülkemizin gözbebeği olup, ekonomimizin de can
damarlarından biridir.
Bu
yüzden Organize Sanayi Bölgelerinin (OSB) günümüzde mevcut
sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve
mevcut durumlarından çok daha iyi durumlara gelebilmesi amacıyla
alınması gereken önlemlerin araştırılması için
Meclisimize büyük görev düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine
getirmesi için Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105.
maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması
gerekmektedir.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Sayın Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Sayın Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir
Ünal ve Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydının; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Gençin;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İstanbul Milletvekili Sayın Aydın Ağan
Ayaydının; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul
Milletvekili Aydın Ağan Ayaydının; 193 Sayılı
Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) ---- (X)
BAŞKAN
Komisyon burada.
Hükûmet
burada.
Dünkü birleşimde İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümünde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.
Şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Üçüncü bölüm, geçici 1 ve 2nci maddeler dâhil, 51 ila 71inci maddeleri
kapsamaktadır.
Üçüncü bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Müslim Sarı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Sarı.
CHP
GRUBU ADINA MÜSLİM SARI (İstanbul) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dün
gece geç saatlere kadar yorucu bir çalışma yaptık. Orada
birtakım değerlendirmelerde bulunmuştuk. Üçüncü bölüme
ilişkin daha teknik düzeyde bazı değerlendirmeler yapma
fırsatımız olmadı tabii, daha çok Türkiye ekonomisine
ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştuk.
Şimdi,
üçüncü bölümün geneli üzerinde söz almışken üçüncü bölümün
içeriğine ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunmak
istiyorum.
Daha
önceki konuşmamda da belirttiğim üzere, son zamanlarda yurt içi
tasarruf oranlarının artırılmasına ilişkin
ardı ardına düzenlemeler önümüze geliyor. Dolayısıyla, bu,
bir boyutuyla olumludur çünkü gerçekten Türkiye ekonomisinin yapısal
sorunu ve yapısal problemi yurt içi tasarruf oranlarının
düşük olmasıdır. Düşük olan yurt içi tasarruf oranları
da ciddi anlamda cari işlemler açığı yaratmaktadır.
Bu, Türkiye ekonomisinin yumuşak karnıdır ve dolayısıyla,
Türkiye ekonomisini sağlıklı bir patikaya
ulaştırabilmek için mutlaka yurt içi tasarrufların yükseltilmesi
gerekmektedir ancak bu, aynı zamanda bir itiraftır çünkü yurt içi
tasarrufların düşük oluşu ve dip yapışı AKP hükûmetleri
döneminde olmuştur. Yaklaşık on yıllık bir hükûmet
dönemi içerisinde yurt içi tasarrufların millî gelire oranı yüzde
18lerden yüzde 13lere düşmüştür ve bu, Türkiye'nin tarihsel olarak
en düşük yurt içi tasarruf oranlarını ifade eder. 1970li
yıllarda, 1980li yıllarda, ve 1990lı yıllarda yurt içi
tasarruf oranlarımız bunun çok çok daha üstündedir. Dolayısıyla,
aslında AKP hükûmetlerinin getirmiş olduğu, yaratmış
olduğu ve AKP hükûmetlerinin uyguladığı ekonomik
politikaların derinleştirmiş olduğu bir sorunla
karşı karşıyayız. Ardı ardına yurt içi
tasarruf oranlarına ilişkin, onların artırılmasına
ilişkin getirilen önerilerin itiraf boyutu da tamamen bununla ilgilidir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye ekonomisi yüzde 7 civarında bir büyüme
potansiyeline sahip olabilir, doğru politikalar uygulanırsa
eğer. Ancak bunun için yurt içi yatırım oranlarının
yükseltilmesi gerekir. Ancak yurt içi yatırım oranları
yükseltilirken de bunların yeni kırılganlık yaratmayacak
bir biçimde
yurt dışı
tasarruflarla değil, yurt içi tasarruflarla finanse edilmesi gerekir.
Bunun en önemli ayaklarından biri de hiç kuşku yok ki kurumsal tasarruflardır.
Kurumsal tasarruflar çok önemli bir noktada duruyor. Yasanın
içeriğine baktığınız zaman, bu konuyla ilgili,
kurumsal tasarrufların artırılmasına ilişkin olarak
dört tane temel alanın tespit edildiğini görüyoruz. Bunlardan birisi
sigortacılık, diğeri BES, bir diğeri kira sertifikası
ve en son da bireysel katılım sermayesi yani iş melekleri
olarak anılan kısımlar.
Öncelikle şunu
söylemek gerekiyor: Bu kadar önemli ve yurt içi tasarrufları
artırmaya yönelik kanunsal düzenlemelerin yine bir torba yasayla önümüze
getiriliyor oluşunu baştan eleştirmek isterim. Biz Plan ve Bütçe
Komisyonu çalışmaları yaparken ilk aşamada elli sekiz madde
olan bu tasarıya daha sonra on üç tane madde eklenmiş ve sürekli
olarak Genel Kurulda da verilen önergelerle içeriğine sürekli
birtakım eklemeler yapıldığını görüyoruz. Dolayısıyla daha bütüncül
yaklaşılması gereken, bölük pörçük değil de daha analitik
yaklaşılması gereken bu konunun, yine, bir torba yasa çerçevesi
içerisinde kurban edildiğini görüyoruz.
İkincisi,
çalışmalarımız esnasında, özellikle kira
sertifikası konusundaki düşüncelerimizi olgunlaştırmaya
çalışırken kamu bürokrasisinin bu konuyla ilgili
kısımlarından ciddi anlamda bilgi
alamadığımızı üzülerek söylemek isterim. Gerek Hazine
Hukuk Müşavirliğinin gerekse Maliye Bakanlığı
Muhakemat Genel Müdürlüğünün bu konuyla ilgili, özellikle kira
sertifikasıyla ilgili hukuki altyapıya ilişkin
düşüncelerinin ne olduğunu, defalarca talep etmiş olduğumuz
hâlde, şu an itibarıyla bile, bu yasa Genel Kuruldan geçecekken bile
henüz elimize ulaşmış değil. Dolayısıyla ilgili
kurumların bu konuda ne düşündüğünü bilmek istiyoruz,
öğrenmek istiyoruz ve öğrenemediğimizi söylemek istiyorum.
Özellikle Plan ve Bütçe Komisyonu Sayın Başkanına bu konuyla
ilgili teessüflerimizi de iletmek istiyoruz.
Yasanın, kurumsal
yatırımları kurumsal tasarrufların
artırılması için öngördüğü çerçeve içinde,
sigortacılıkla ilgili olarak bir genel değerlendirme yapacak
olursak şunu söyleyebiliriz: Türkiyede yaklaşık 16 milyar
liralık bir sigorta primi üretimi var ve bunun millî gelire oranı çok
düşük, yüzde 2ler civarında, hatta yüzde 2lerin altında.
Kişi başına prim üretimi de 116 dolar ve bu prim üretimiyle
Türkiye dünyada 64üncü ülke. Bu, aynı zamanda bir avantaj. Yani
sigortacılık elbette bir kültürdür ve tek başına ekonomik
düzenlemelerle, ulaşmak istediğimiz sonuçlara ulaşamayız,
daha genel bir çerçevede bakmak gerekir. Ancak bunun bir avantaj olduğunu
da görüyorum çünkü burada bakir bir alan var, dolayısıyla doğru
düzenlemelerle burada ciddi bir ivme kazanmak mümkün olabilir. Ancak bu
getirilen düzenlemenin, yani yurt içi tasarrufların sigorta boyutunun
artırılmasına ilişkin getirilen düzenlemelerin
sigortacılık sektöründe ne kadar bir tasarruf artışına
neden olacağı ya da ne kadar bir kurumsal tasarrufa katkı
yapacağına ilişkin yapmış olduğumuz
sorgulamalarda bize verilen bilgiler, önümüzdeki üç yılda bunun sigorta
prim üretiminin sadece 1 ya da 2 milyar dolarlık artışa neden
olacağıdır, hatta ilgili bürokratlar Hiç artış
olmayabilir. de demişlerdir. Dolayısıyla sigorta
ayağına ilişkin bu düzenlemenin yurt içi tasarruflarda ciddi bir
artışa neden olacağını değerlendirmiyoruz.
Bu tasarının en
can alıcı kısmı BESle ilgili olan kısmıdır.
BESler
Bireysel Emeklilik Sisteminde fon büyüklüğünün çok
hızlı arttığını biliyoruz, 16 milyarın
üzerine çıkmıştır ve 2,8 milyon katılımcı
vardır. Özellikle burada yapılan, eksiklerine rağmen
yapılan bazı düzenlemelerin olumlu olduğunu belirtmek gerekir.
Önümüzdeki on yılda bunun millî gelire oranını yüzde 4e
çıkaracak bir alanımız söz konusudur, bundan sonra bu alana
ilişkin teşviklerin, değerlendirmelerin ve bütüncül
yasaların devam etmesi gerektiğine inanıyorum.
En fazla
eleştirdiğimiz nokta, bu yasada ve kurumsal tasarruflar boyutuyla
ilgili olarak, kira sertifikasına ilişkin getirilen düzenlemedir.
Esasen, bu, hukuk sistemimizde yer alan sukuku icaranın farklı bir
şekilde yansıtılmasıdır, yasanın içine
alınmasıdır ve bununla ilgili düzenleme yapılırken
bize söylenen şey, araç ve yatırımcı tabanı
çeşitlendirildiğinden borçlanma maliyetinin 0,40 ya da 0,50 baz puan
düşürülebileceğidir. Ancak son derece karmaşık olan ve
hukuki altyapısına ilişkin tereddütlerimizin olduğu bu
yasanın nasıl oluyor da borçlanma maliyetini
düşürebildiğini çok olarak anlayabilmiş değiliz. Çok
karışık ve bürokratik bir işlem maliyetinin söz konusu
olduğu açıktır. Bu konuyla ilgili hukuki altyapıya
ilişkin de bir zafiyetin olduğu açıktır. Öte yandan, bu
şekilde ne kadar bir fon büyüklüğünün ya da yurt içi tasarruflara ne
kadarlık bir katkının olacağına ilişkin
yapmış olduğumuz sorgulamalarda elde ettiğimiz şey de
şudur: Sadece 1 ya da 2 milyar dolarlık bir yatırımın
Türkiyeye gelebileceğini bu sistem üzerinden öngörüyoruz.
Yaklaşık 5-6 milyar liralık eurobond ihracımız var
bizim Hazine Müsteşarlığımız olarak yılda. Bunun
küçük bir kısmının da buradan sağlanacağını
değerlendiriyoruz. Dolayısıyla bu konuyla ilgili olarak da yurt
içi tasarruflara bu yasa üzerinden ciddi miktarda bir katkı gelmeyecektir.
Son
olarak, bireysel katılım sermayesi ya da iş melekleri olarak
denilen sistem de zaten sistemde var olan bir şeyin hukuki boyuta
taşınmasından ibarettir, hukuki altyapısının
oluşturulmasından ibarettir. Burada çok büyük bir alandan söz
etmiyoruz, yaklaşık 170-200 milyon liralık bir yatırım
alanından bahsediyoruz.
Sonuç
itibarıyla, Türkiye ekonomisinin en önemli problemi cari işlemler
açığıdır ve bu yapısal sorun yurt içi
tasarrufların artırılmasıyla ilişkilidir. Yurt içi
tasarrufların artırılmasının da daha böyle palyatif
öneriler yerine, biraz daha genel ve biraz daha sisteme ve üretim
yapısına ve Türkiye'nin 24 Ocak kararlarından beri kurgulaya
geldiği üretim yapısına ve bunun ekonomik
anlayışına radikal müdahalelerle ancak mümkün olabileceğini
düşünüyoruz. Bu tasarının bireysel yatırım üzerindeki
etkisinin, daha doğrusu yurt içi tasarruflar üzerindeki etkisinin
sınırlı kalacağını değerlendiriyoruz, daha
genel, daha bütüncül yasalarla yurt içi tasarrufların artırılmasının
önemli olduğunu düşünüyoruz.
Herkese
saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sarı.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal.
Buyurun
Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, dün sabah saat 4e kadar süren çalışmanın
arkasından kalan üçüncü bölüme devam ediyoruz. Tabii, geneli üzerine
yaptığım konuşmada belirtmiştim, burada olmayan
arkadaşlar varsa onlara da hatırlatma olsun, böyle bir
çalışma düzeniyle, böyle bir kanun yapma düzeniyle, yasamaya
tahakkümle bu düzenlemeleri buradan usuletle geçirmemiz mümkün değil. Yani
ucundan veya kıyısından tam olmasa da bazı sorunlara çözüm
arayan bir torba kanun getiriyorsunuz. Tabii, gönül istiyor ki bunlara
bakılsın, üzerinde uzlaşılsın, belli noktalarda
eksikleri olsa da uzlaşmayla geçecek kanunlar olsun. Esası
itibarıyla da alt komisyonda, komisyonda önemli çalışmalar
yaptık, bazı eksiklikler giderildi. Her ne kadar bazı
eksiklikler varsa da bazen usul esasın önüne geçiyor değerli
arkadaşlar. Böyle bir ortamda sağlıklı bir şekilde
kanun yapmak mümkün mü Sayın Bakanım? Sabaha kadar bu şartlarda
Şimdi, ilgili bakan yok. Yani anlıyoruz ki onun işi var diye
aceleyle bitirelim diye gitmişler. Sayın Bayraktar burada. Hükûmetin
bütün bakanları değerlidir ama konunun muhatabı
Az sonra
arkadaşlarımız soru soracaklar, Sayın Bakan da diyecek ki:Ben
yazılı olarak vereyim, ben onlara vâkıf değilim. Niye?
Çünkü sabaha kadar Sayın Bakan nöbette değildi, bugün nöbetçi olarak
gelmiş. Ya biz ne yapacağız? Yani buradaki milletvekili
arkadaşlarımız muhalefet sıralarında yine duruyorlar,
akşam da söyledim, iktidar sıralarının da böyle önemli bir kanun
görüşülürken boş olmasını anlayamıyorum. Yani buraya
çok büyük hedefler koymuşsunuz. İstanbul Finans Merkezini
güçlendirelim. Güzel. İstanbul Finans Merkeziyle ilgili bir şey var
mı? 2 tane finansal enstrüman dışında bir şey yok.
İki: Tasarruf açığını azaltalım. Bireysel
emeklilik sistemine verdiğiniz teşvikin dışında bir
şey var mı? O da yok. O da, nasıl vereceğimiz belli
değil.
SADIK
BADAK (Antalya) Sayın Günal
MEHMET
GÜNAL (Devamla) - Yani Belli değil. derken, sistemi belli de yani
nasıl alacakları belli değil demek istiyorum Sadık Bey.
Belli değil. Şimdi, size akşam bazı şeyler söyledim
ama duymayan arkadaşlarımız olabilir, vatandaşın buna
katılacak hâli yok demek istiyorum. Yani şöyle
SADIK
BADAK (Antalya) O siyaset
O başka bir şey
MEHMET
GÜNAL (Devamla) Siyaset değil. Şimdi, kim alacak? Dediniz ki:
Efendim, 100 lira verene biz de 25 lirasına katkıda
bulunacağız. Güzel. Peki, bu 100 liranın 75 lirasını
vatandaş nereden bulacak da verecek? Yani tasarrufu teşvik ederken
bunun bir gelirin fonksiyonu olduğunu biz üniversite 1de talebelere
öğretiyoruz. Biz de öyle öğrendik. Tasarruf gelirin bir
fonksiyonudur. Peki, gelirin artışında o kadar olmazsa, hele
hele dar gelirli vatandaşlar, orta düzeydeki vatandaşlarınkinde
bir artış olmazsa ne yapacağız? Kim o 75 lirayı
bulacak da biz üzerine 25 daha koyacağız? Şimdi, tamam, siz
diyorsunuz ki: Var. Ben şimdi 2 tane rakam vereyim size.
Vatandaşların borç durumuna bakalım. Bakalım, bu vatandaşlar
hakikaten bu bireysel teşvikten, emeklilikten yararlanabilecekler mi?
Tüketici
kredileri ve kredi kartı borcu vatandaşın 235,5 milyar
olmuş. Yani şimdi diyeceksiniz ki: Ne güzel, borç artıyor.
Geleceğine ilişkin bir oran da vereceğim şimdi size. 2002
yılında bu rakam sadece 6,5 milyar TL imiş; 235,5 şu anda.
Nereden nereye
Diyor ya Sayın Başbakan. Diyorsunuz ki: Hocam, bir
de oranları ver. Bu mutlak rakamlardır, değişiyor
sıkça. Oranlara bakıyoruz. Borç gelir oranı 2002
yılında yüzde 7,5; 2012de yüzde 44,7. Yani borcu, gelirinin yüzde
44,7sini borçlanarak harcıyor. Şimdi, bunu yapan kişi kredi
kartı borçlarında geriye ödeyememede artışın ne kadar
olduğunu biliyor musunuz ödenemeyen kredi ve kredi kartları? 2002
yılında sadece 278 milyonken şimdi 7,3 milyar TL ödenemeyen
kredi ve kredi kartları. Peki, şimdi, kredi borcunu, kredi kartı
borcunu dahi ödeyemeyen ve ne olur ne olmaz diye BDDKnın nakit çekme
yasağı koyduğu milyonlarca insan varken, şimdi biz diyoruz
ki: Bundan istenen sonucu alacağız. Nasıl
alacağız? Ha, bu gerekli mi?
Evet. Pozitif mi? Evet. Ama sadece bireysel emekliliğe belli şekilde
teşvik vererek bizim tasarruf açığını
artırmamız mümkün değil ki. Giderlerimizden
kısacağız, aldığımız lüks arabalardan taviz
vereceğiz, diğer alanlarda da yapabileceğimiz tasarrufu önce
Hükûmet olarak ve kamu kurumları olarak yapacağız,
vatandaşa da diyeceğiz ki: Bakın, biz devlet olarak, Hükûmet
olarak belli konularda tasarrufu çoğalttık; siz de
harcamalarınıza dikkat edin. Şimdi, bu şartlarda bu 75
lirayı vatandaş bulamayacaksa buradan beklediğimiz etki demek ki
olmayacak.
Şunu
söylüyoruz: Her yapılan kanun tasarısında,
Başbakanlığın Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği
gereği bir etki analizi yapılması lazım. Defalarca
söylüyoruz. Arkadaşlarımız, bize bazı rakamları
verdiler. Bunları dağıtın. dedik ama değerli
bürokratlarımız onu nedense söylediler bir kısmını.
Onu da böyle alt komisyonda utanarak, sıkılarak, sanki gizli bilgi
veriyorlarmış gibi, yani ısrarlarımız üzerine
söylüyorlar. Dün Sayın Kuşoğlu burada kendisi de ifade etti, ben
bir tane rapor istedim, mütalaa istedim hâlâ gelmedi diye. Şimdi, bunun
bütçeye yükü ne olacak? diyoruz. Diyor ki arkadaşlar: Ya o kadar
olmayacak. Niye? Daha önce vergi istisnası vardı. Buradan da bunu
vereceğiz. Ya biz onu sormuyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonu olarak
yaptığımız bir bütçe var. Bütçe disiplini diyorsunuz.
Eğer bunu bu şekliyle uygularsak, kanun yürürlüğe girdikten
sonra, 2012 yılında -2013-2014, Orta Vadeli Program yapıyor
muyuz? Yapıyoruz. Orta Vadeli Mali Plan yapıyor muyuz? Onu da
yapıyoruz- bunu ne kadar deleceğiz, bunu nereden bulacağız,
karşılığını nereden, hangi gelirlerle
sağlayacağız diye bilmemiz gerekiyor. Şimdi, bunların
hiçbirisini yapmadan doğrudan alelacele getirirseniz, sonrasında da
Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiği gün, alt komisyonda o kadar
tartışıp birleştirdikten sonra teklifle 20 maddelik bir
kanun teklifini gündeme alıp birleştirelim. derseniz o zaman bu
yasamaya saygısızlık oluyor, Plan ve Bütçe Komisyonuna
saygısızlık oluyor.
Niye
alt komisyon kuruyoruz değerli arkadaşlar? Alt komisyon teknik
inceleme gerektiren tasarı ve teklifler için biraz daha detaylı
araştırma için kuruluyor. Alt komisyonda birleştirmişiz,
üst komisyona gelmişiz, karşımıza 20 maddelik bir torba. Şimdi,
bu sefer biz bunu engelleyen pozisyona düşmüş oluyoruz.
Arkadaşlarla oturduk, konuştuk, bir kısmını
çıkardılar ama bunun yolu yordamı böyle olmaz. Varsa bir
şey -defalarca belirttik- yapısal önlem alacaksanız gelip
muhalefeti bilgilendirin. Acil olanlarda, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman
yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet
anlayışına sahibiz değerli arkadaşlar. Geleceksiniz,
şunlar şunlar acildir, bunların çıkması gerekiyor
Ama
şimdi içine bakıyoruz, acil olmayan bir sürü şey var. Yani Plan
Bütçe Komisyonuna gelen, içinden çıkardığımız iki tane
maddeyi söyleyeyim. Sağ olsun arkadaşlar çağırdılar,
Komisyon Başkanımız da diğer partilerden Komisyon üyesi
arkadaşlarımız da. İlk iki maddesi Adalet Komisyonuyla
ilgili. Torba da tamam, bu kadar da torba olmaz ki yani. Bu bir kanun yapma
anlayışı, onu anlatmaya çalışıyorum. İki
tanesi seçimlerle ilgili. Hadi birisi cezayla ilgiliydi, onu
çıkaralım, öbürü kalsın. Şimdi, öbürüne bakıyoruz,
tamamıyla hukuki konu, bizim uzmanlık alanımız değil
ki. Onun için bunların derli toplu gelmesi lazım. Bunların bir
kısmı gerekli olmakla beraber içinde hiç aciliyeti olmayan bazı
şeyler bekliyor.
Daha önce de söyledim, yapısal reformlar için
gerekli olan kanunlar var. Burada geçen hafta Turist Rehberliği Kanunu
çıkardınız Sayın Bakanım. Turizm çerçeve yasası
on yıldır bekliyor, o hâlâ duruyor. Biz -Sayın Badak burada bana
söylüyor ama- rehberliği çözmüşüz, öbür tarafta seyahat acenteleri
bir yerde, tur operatörleri bir yerde, otelciler bir yerde. Biz hâlâ bekliyoruz
ki, eksik olsun, zararı yok; taslak nasılsa onu çıkaralım,
ona da razıyız. Yani mevcut hâliyle çıkaralım, ben hemen
okey vereceğim, eksiklerine razıyım ama yok, kanunumuz yok.
Bu sefer de diyoruz ki: Teşvik ediyoruz. Neyini
teşvik ediyorsunuz, o teşvikten nasıl yararlanacağız?
Yani buraya koymuşuz: Hastane yapanları, eğitim tesisleri
yapanları teşvik edelim. E, aradan iki gün geçmeden arkadaşlar
geliyor, diyor ki: Bunu 100 milyona düşürelim, 1 milyarlık
eğitim tesisi yok. E, o zaman oraya niye koyuyoruz? Veya öbür tarafta,
özel sektörün yaptığı, vatandaşların
yaptığı okulları, eğitim tesislerini aynı
istisnalardan niye yararlandırmıyoruz? Bir adaletsizlik olmuyor mu?
Şimdi aynı şeyi koyuyoruz. Stratejik yatırım
diyorlar. Antalya için defalarca söyledim, Sadık Bey de biliyor. Efendim, stratejik
yatırımlar
Bakıyorum, 500 milyonun üstünde olursa ben oradan
KDV vereceğim size, geri iade vereceğim. diyor. 500 milyonun üstünde
kaç tane turizm yatırımı var? Veya turizme verdiğiniz zaman
öbür tarafta bunu yapma şansınız yok ki.
Bunların hepsini derli toplu yapısal önlemleri
öne alarak yapmamız lazım, eksiklikleri de gidermemiz lazım.
diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Günal.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Demir
Çelik.
Buyurun
Sayın Çelik.
BDP
GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi, Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Görüşülmekte
olan bireysel emeklilikle ilgili grubumuzun düşüncelerini paylaşmak
üzere söz almış bulunmaktayım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sorun yapısaldır,
tarihseldir, yaşanan kapitalizmin tarihsel ve yapısal olan krizinin
küresel zincirin halkalarına yansımasıdır. Sorunu bu
ölçekte görmeme ısrarı -bize- zamanı olduğu kadar ülke
kaynaklarının da amacına uygun kullanılmamasına, heba
edilmesine de yol açacak bir yaklaşımdır. Yapısal ve
tarihsel olan bu sorunu gidermek için, her şeyden önce, siyasal erk olan,
siyasal odak olan yasama organının bu sorunun çözümüne dair
perspektif sahibi olması, ön açıcı olması, toplumu
aydınlatan nitelikte olması gerekiyordu. O açıdan da, küresel
sorunun, ülkemiz halklarına, vatandaşlarına yansımasını
bertaraf etmek, gidermek, riskini -yani sosyal ve siyasal travmasını-
azaltmak istiyorsak, öncelikle istihdam ve üretime dayalı,
yatırım eksenli bir ekonomik anlayışı, bir ekonomik
zihniyeti hayata geçirmekten başka çıkar yol yok. Siz ki yüksek
teknolojiye dayalı, silahlanma endeksli, ithalata dayalı bir ekonomik
ilişkiyi var eder, bu çerçevede de, tarımı,
hayvancılığı bitiren, tarım ve hayvancılık
olan bir ülke bu potansiyellerini amacına uygun kullanma yetisi ve
becerisinden alıkonulursa, ithalat eksenli, üretimden
koparılmış ve tüketim toplumu hâline getirilen bir ülkede, cari
açığın giderilmesi başta olmak üzere, dış ticaret
açığını, bütçe açığını kapatabilmeniz,
giderebilmeniz, toplum ve halk lehine çözüm projelerini geliştirebilmeniz
mümkün değildir. Üretmeyen, ürettiğini adil ve hakça bölüşemeyen
bir toplum, sürekli ithalat ve tüketim üzerine kendisini var eden bir toplumsal
ilişki, çökmeye, siyasal ve sosyal travmalarıyla kendisini yeniden
üretememe kadersizliğiyle, talihsizliğiyle karşı
karşıya bırakmış olursunuz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
ölçekte bir siyasal yaklaşımın yanı sıra bireysel ve
kişisel noktada herkesin yarınına dair bir kısım
sosyal güvencelere kendisini, ailesini tabi tutuyor olması
anlaşılırdır. Bir yanıyla bireyin bu yönlü
tasarrufları, öbür yanıyla yurt içi tasarruflarının birikimi,
değerlendirilmesi, cari açığın kapanmasının
yollarından biridir. Bugün Türkiye yurt içi tasarrufları yüzde
12lere indirgenmiş bir ülke olarak bu cari açığın
kapanmasının önüne geçemediği gibi, her gün makasın da
genişlemesine yol açıyordur ama unutmayınız ki ileri
demokrasiyle yönetilen gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 30lardaysa;
bir, üretime dayalı bir sistem vardır; iki, üretimden gelen gelirin
adilane bir paylaşımı vardır; üç, bu paylaşım, ortalama
kişi başına gayrisafi millî hasıladan yansıyan rakam
35 bin dolarların üstündedir. Ülkemizde gayrisafi millî
hasılanın henüz 10 binler civarında olduğu, Muş,
Ardahan, Kars, Bitlis başta olmak üzere ülke illerinin birçoğunda bu
oranın 2 binin altında olduğu bir ülkede bireysel
emekliliğe dayalı tasarrufu halktan ve toplumdan beklemek,
onların mevcut var olan realitesini görmemektir, dalga geçmektir, hakir
görmektir. Kaldı ki ülkemizde yüzde 15ler civarında
işsizliğin olduğu, bu yüzde 15lik rakamın 15 milyona
tekabül eden bir rakamla karşı karşıya olduğu, nüfusumuzun
25 milyonunun yoksulluk sınırıyla geçinme durumu ve
kaygısıyla karşı karşıya olduğu realitesini
dikkate almadan, tüketim toplumu noktasında toplumu her gün
alışveriş merkezlerine, yüksek ve dolaylı vergilerle her
gün tüketime sevk ettiğimiz ve oradan kaynaklı vergisel, icrai
işlemlerin yoğunca yaşandığı, mayıs ayı
verilerine göre kredi kartlarından kaynaklı yaklaşık 7,5
milyar civarında takibe alınmış alacakların tahsil
edilemediği unutulduğunda, göz ardı edildiğinde
yapılmak istenenin çok da makul, anlaşılabilir bir
özelliğinin olmadığı kendiliğinden açığa
çıkacaktır.
Öncelikle
cari açık kapatılmak isteniyorsa, makas daraltılmak isteniyorsa
yapılması gereken halkın ve bireyin gelirini artırmak,
gelir kaynaklarını çoğaltmaktır.
Artırılmış gelirler üzerinden kişinin kendi tasarrufu
olduğu kadar, bireysel ve ailesel tasarrufu olduğu kadar, ülkesel ve
toplumsal noktadaki tasarruflarına da hak ve özgürlük
tanımış olursunuz. Ama asgari ücretin 701 lira olduğu, buna
karşılık açlık sınırının 1.034 lira olduğu
ülkemizde bu açmazı, bu çelişkiyi gideremediğimizde,
zenginlikleri topluma yansıtıp onlar üzerinden gerekli sonuca varma
çabasını harekete geçirmediğimizde, yapılmak istenen sadece
ve sadece küresel sermayeye, onun finans kurumlarına, küresel boyuttaki
sigorta şirketlerinin ülkedeki taşeronlarına ülke
kaynaklarını, toplum kaynaklarını peşkeş
çekmiş oluruz; onları zenginleştirir, onları büyütmüş
oluruz. Buna karşın, bireyi de, halkı da, toplumu da
küçültmüş oluruz.
Bu
görev Meclisin değildir, bu görev halktan aldığını
halka vermek göreviyle yükümlü olan yasama organının görevi
değil; bu görev, olsa olsa, şirketin görevidir, şirketlerin
görevidir, kurumların ve kuruluşların görevidir. Bu açıdan,
bireysel emekliliğe dair bu anlayış otoriter zihniyetin tezahürüdür,
yansımasıdır. Toplumu hiçleştiren, toplum dinamiklerini ve
toplumun kaygılarını dikkate almadan çözüm projesi olarak
sunulanın, aslında günü kurtarmaya, palyatif çözümlerle toplumun
gündemini değiştirmeye dönük bir yaklaşımdır. Bu
yaklaşım demokratik değildir, insani değildir, ahlaki
değildir.
Sorun,
işsizliği, yoksulluğu, sefaleti aşma, giderme sorunudur.
Sorun, tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiyeyi tarıma
ve hayvancılığa dayalı üretim, istihdam
kaynaklarını, yatırımlarını geliştirme, büyütme
sorunudur ve ancak o noktada insanlar, emeğiyle, çabası ve
faaliyetiyle ürettiğini paylaşabilme, ortaklaşabilme
olanağına sahip olmuş olabilir. Onun üzerinden, bireysel ve
toplumsal tasarruflarını, hak olarak kendisine verileni
biçimlendirebilir, şekillendirebilir. Ötesi, merkezîleşmiş,
devletçi, hiyerarşik, iktidarcı yapıların, halk adına,
toplum adına birikimlerine birilerinin aracılığı
üzerinden el koymaktır. Ötesi, toplumun temel dinamiklerini sürece
katmadan, katılımcı demokrasinin gereği olan, bu işten
fayda gören ya da zarar görecek olanların kararlaşma süreçlerine
dâhil edilmeden, onlara rağmen onların iradesini kırmaya dönük
bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım da, Egemenlik
kayıtsız, şartsızdır. ibaresini her gün hissederek
söylediğimiz Meclisin görevi de, sorumluluğu da değildir; bu
ancak ve ancak -demin söylediğim şekliyle- monarşik devletlerin
otoriter devlet zihniyetinin yansımasıdır. Bu yansıma,
demokratik hukuk devletinin, insan hak ve hürriyetlerine dayalı bir hukuk
devletinin görevi değildir, onun yasama organının görevi
değildir diyor, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Şahıslar
adına ilk söz, Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badaka aittir.
Buyurun
Sayın Badak.
SADIK
BADAK (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 271 sıra sayılı Kanun
Tasarısının üçüncü bölümü üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, tasarının bu bölümünde bireysel emeklilik sisteminde
düzenlemeler yapılmakta. Önceki bölümlerde kira sertifikaları,
zorunlu sigorta düzenlemeleri ve bireysel katılım sermayesi yasal
altyapıları hazırlanmaktadır. Önemi sebebiyle bir iki dakika
bireysel katılım sermayesine temas etmek istiyorum.
Gelişmiş
ülkelerde uzun yıllardır kullanılmakta olan bireysel
katılım sermayesinin özellikle işletmelerimize finansman
açısından yeni bir soluk getireceğine inanıyorum. Bireysel
katılım sermayesi, Batıdaki adıyla risk sermayesiyle
kurulan yeni işletmelerin başarılarını artırmak
için rehberlik anlamında işletmelerimize yönetim
danışmanlığı verecek meslek kolu
oluşturulması üzerinde durulmasını öneriyorum. Ülkemizde
kurmakta olduğumuz bu müessesenin bu gibi yeni ilave unsurlarla da desteklenerek
daha faydalı hâle getirilebileceğine inanıyorum.
Ülkemizin
ekonomik ve sosyal yapısının gelişmesi ve
derinleşmesiyle yeni meslek dalları ihtiyacı da ortaya
çıkıyor. 1980li yıllarda yaşanan gelişmelerin
ardından, mali müşavirlik yasayla önemli bir meslek dalına
dönüştü. Yine 90lı yılların ardından,
sigortacılık sertifikalandırılarak günümüzde staj ve tescil
zorunluluğu olan bir meslek hâline geldi. 2000li yılların
başından itibaren tarım sektöründe başlayan
modernleşmeyle, tarım danışmanlığı mesleği
sektördeki yerini aldı. Yine aynı dönemde yapılan düzenlemeyle,
fuarcılık TOBB bünyesinde mesleki standart ve belgeye
dayandırılarak kayıtlı bir meslek hâline geldi. Geçen
hafta, yüce Mecliste kabul edilen yasayla, sistemimize hukuki
anlaşmazlıklarda mahkeme öncesi çözüm için bir nevi ara buluculuk
mesleği kazandırıldı.
İşletmelerimizin
yönetimine rehberlik hizmetleri vererek, başarılarını
sürdürebilir hâle getirecek mesleki düzenlemeleri yapmalıyız.
Ülkemizin imalat ve hizmet sektörlerinde 1 milyona varan özel işletmesi ve
dünya pazarlarında rekabet eden 50 firması bulunuyor. 2023
yılında gayrisafi millî hasılayı 2 trilyon dolara ve dünya
pazarlarında 100 bin firmayla ihracatımızı 500 milyar dolara
yükseltme hedefindeyiz. Bu açıdan, sertifikayla edinilmiş yönetim
danışmanlığının kayıtlı bir meslek
hâline getirilerek ekonomimiz içerisinde yerini almasının
zamanının geldiğini düşünmekteyim.
Değerli
milletvekilleri, bireysel emeklilik, ülkemizde yapısı itibarıyla
emeklilik döneminde tamamlayıcı bir gelir unsurudur hem birey hem
devlet açısından, aynı zamanda da bir tasarruf
aracıdır. Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR gibi
zorunlu sigortalardan emekli olunduğunda bireyin
uğradığı yüzde 40 ile 60 aralığındaki gelir
kaybı bireysel emeklilik gibi unsurlarla telafi edilmektedir.
Cumhuriyetimiz ilan edilmeden 1921 yılında kurulan ilk sosyal
güvenlik kurumu Zonguldak Amele Birliği, sonradan 506 sayılı
Yasa çıkınca biriktirme ve yardımlaşma
sandığına dönüştürülerek tamamlayıcı bir sigorta
olmuştur.
Bireysel
emeklilik fonları kullanılabilir yurt içi tasarruflar
açısından da önem taşımaktadır. Bazı ülkelerde
bireysel emeklilik fonlarının millî gelire oranları
şöyledir: Hollandada millî gelire oranı yüzde 134,9; İzlandada
yüzde 123,9; İngilterede 86,6; Japonyada 25,2; ülkemizde ise bu oran
sadece yüzde 2,3tür. Görüşmekte olduğumuz yeni düzenlemeyle bireysel
emeklilik fonlarının artırılması hedeflenmektedir. Bu
yasayla, devlet katkı sistemi uygulandığında on
yıllık süreçte fon büyüklüğünün 115 milyar liraya,
katılımcı sayısının da 11 milyon kişiye
ulaşması öngörülmektedir.
Zamanım
çok kısaldı. Sayın Günalın buradaki bazı ifadelerine
katılmadığımı belirtmek isterim. Mesela, Üç
yıllık Orta Vadeli Programı nasıl etkileyecek buradaki
yüzde 25 destek? diyor oysa kendisi de çok iyi bilir ki, bu sisteme yeni
girecekler için söz konusu bu destek. Dolayısıyla, ilk üç
yılı hiçbir şekilde etkilemeyeceğini sizler de bilirsiniz.
Ülkemizde
bireysel emeklilik sistemine yasayla sağlanacak teşvik
toplamının maliyetini de ifade etmek istiyorum. Net kamu maliyet
hesaplaması çerçevesinde reel olarak on yıllık süreçte millî
gelirin binde 4ü oranında bir maliyet getirmesi öngörülmektedir.
Yasanın
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Badak.
İzmir
Milletvekili Sayın Musa Çam. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Çam.
MUSA
ÇAM (İzmir) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 271
sıra sayılı bireysel emeklilikle ilgili şahsen söz
almış bulunuyorum.
Şimdi,
bu bireysel emeklilikle ilgili konuyla ilgili sizi kısa bir geriye
götürmek istiyorum. 1980li yıllarda ülkemizde bir banker faciası
yaşandı. Onun hemen arkasından da hayat sigortası faciası
yaşandı. Hemen onun arkasından fonlar faciası
yaşandı. Şimdi, son olarak da bireysel emeklilik adı
altında Türkiye yeni bir soygun düzenine götürülüyor ve
vatandaşımızın biriktirmiş olduğu bu
tasarrufların birtakım insanlara kaynak olarak aktarılacağını,
peşkeş çekileceğini söylemek istiyorum.
Bakın
arkadaşlar, banker facialarını yaşadık, bu ülkede
insanlar, birikimlerini götürdüler, üç kuruş daha fazla para
alsınlar, hayatlarını sürdürsünler diye götürüp
yatırdılar. Ne oldu? Battı. 1983-1984 yıllarında hayat
sigortası çıkardılar, insanlar hayat sigortası
yaptılar
SADIK
BADAK (Antalya) Hayat sigortası değil, bu başka bir şey.
MUSA
ÇAM (Devamla) Örnek veriyorum Hocam. Siz söylediniz ama sizin
söylediğiniz gibi Türkiye öyle güllük gülistanlık değil.
Bakın, 1985 yılında, vatandaş diyor ki Köyümüze gelen
sigortacılar Sizi emekli edeceğiz. deyip hayat sigortalarına
tabi tuttular. diyor. Ben on beş yıl sürekli prim ödedikten sonra
emekli olup aylığı almayı beklerken hayat
sigortasından gönderilen mektupta Size göndereceğimiz para posta
parasını karşılayamadığı için
paranızı gelin buradan alın. diyorlar. Bir başkası
SADIK
BADAK (Antalya) Bağlantısı ne?
EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) İkisini karıştırmayın.
MUSA
ÇAM (Devamla) Bağlantıyı yapacağım şimdi.
Bir
başka hikâye: 1985 yılında, çalıştığım
Nevşehir Merkez Sağlık Ocağına 3 hayat
sigortacısı geldi ve dediler ki Ayda bin lira ödeyin, on bir
yıl sonra size 500 bin lira vereceğiz. O günlerde ayda 52 bin lira
ücretim vardı ve 500 bin lira da iyi paraydı. Gerçekten dediklerini
yaptılar, 1997 yılında 500 bin lira verdiler ama o parayla bir
paket yabancı sigara alabildim. diyor arkadaşlar. Bunlar,
yaşanan olaylar.
Şimdi, bireysel
emeklilik diyorsunuz, değil arkadaşlar bu; bu tamamen, bir nevi
yatırım danışmanlığıdır. Şimdi,
ben akşam Ali Babacana sordum, Sayın Bakana dedim ki: Sizin bu 15
tane şirketle ilgili bireysel emeklilik talebiniz oldu mu? Var mı?
Söylemedi, dedi ki: Özel bu.
Şimdi,
arkadaşlar, Sayın Bakan kırk beş yaşında,
bireysel emekliliğe girdiğinde elli altı yaşına kadar
prim ödeyecek, on bir yıl prim ödeyecek. On bir yıl sonra, prim
ödedi, ne kadar? 20 milyar. 20 milyar da bunun şeyi var, faizi diyelim,
oldu 40 milyar. Şirket diyecek ki: Ey Ali Babacan, ya 40 milyarı bir
defada sana vereyim veyahut da iki defada vereyim veyahut da her ay ayda 2 bin
lira, 2 bin lira sana yirmi ayda ödeyeyim. Peki, bu bireysel emeklilik midir
arkadaşlar? Değildir. SSK gibi, BAĞ-KUR gibi, Emekli
Sandığı gibi midir? Değildir. O zaman bireysel emeklilik
değil; bu, tasarrufların, vatandaşın
tasarruflarının bir aracı kurum vasıtasıyla
değerlendirilmesi, faizlendirilmesi, nemalandırılması ve
ondan sonra geri ödenmesidir arkadaşlar. Bu bir soygundur, bu bir
talandır.
Eğer, mademki devlet
burada bir katkı yapacak ise o zaman, neden Sosyal Sigortalara katkı
yapılmıyor, neden Emekli Sandığına
yapılmıyor, neden BAĞ-KURa yapılmıyor da şimdi
bireysel emeklilik adı altında buraya kaynak aktarılıyor?
Bu, tekrar İstanbulun finans merkezi yapılması amacıyla
oluşturulan, Türkiyede yeni sermaye gruplarına, yeni insanlara
kaynak aktarmadır. Bu doğru bir iş değildir. Bu, Türkiyeyi
yeni banker facialarına ve hayat sigortası facialarına
götürecektir. Bunun altını özellikle çizmek istiyoruz.
Ve toplumu
aldatıyorsunuz, kandırıyorsunuz, bireysel emeklilik
diyorsunuz. Yani bunun, bir defada, iki defada ödenecek olan ücretin
emeklilikle ne ilgisi var? İnsanlar yirmi yıl, yirmi beş
yıl prim ödüyorlar, çalışıyorlar -ama BAĞ-KURdan, ama
SSKdan, ama Emekli Sandığından- primlerini ödüyorlar, günleri
doldukları zaman da emekli oluyorlar. Yıllarca o insanlar emekli
aylıklarıyla hayatlarını sürdürüyorlar. Vefat ettiklerinde
de geride kalan dul eşine veyahut da yetim çocuğuna maaş
bağlanıyor. Peki, bu bireysel emeklilik dediğiniz sistemde
böyle bir olay var mıdır? Böyle bir şey yok arkadaşlar.
Paranı ödedin, işin bitti arkadaşlar. Peki, neresi bunun
emeklilik? Ha götürmüşsünüz X bankasına
yatırmışsınız veyahut da bonoya
yatırmışsınız veyahut da tahvile
yatırmışsınız veyahut da faize
yatırmışsınız veyahut da borsaya
yatırmışsınız... Zamanı gelince nemalanıyor,
alıyorsunuz paranızı, devreden çıkıyorsunuz. Bunun
adı bireysel emeklilik değildir, bu yeni bir soygun düzenidir.
Kapitalizm işte budur.
Bu olaylar 1980li
yıllarda Şilide ve Güney Amerikada diktatörlerin
yaşadığı ülkelerde, faşizmin olduğu ülkelerde
bunlar denendi, yapıldı ve iflas etti. Şimdi, iflas eden bir
sistemi siz tekrar buraya getiriyorsunuz ve burada uygulamaya
çalışıyorsunuz. Bu, doğru bir sistem değildir. İnsanlarımızın
tasarruflarıyla oynayıp birtakım insanlara kaynak
aktaracaksınız ve İstanbulu finans merkezi
yapacağız diye kendi yandaşlarınıza kaynak
aktaracaksınız. Bu, doğru değildir ve bunun yeni facialara
neden olacağını söylüyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çam.
Soru-cevap
işlemine geçiyorum.
Sayın
Işık
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1-
Sayın Bakan, hâlen asgari ücret karşılığında
bireysel emeklilik için ödenecek prim tutarı ne kadardır? Devlet,
önümüzdeki orta vadede bu ödeme planını nasıl
yapmıştır, ne kadar yük getirecektir?
2-
Özel sigorta şirketlerinin kesinti miktarlarını iade etmede
nasıl bir düzenleme söz konusudur? Ayrılmak isteyen vatandaş, yatırdığı
paranın tamamını istediği zaman, ayrılacağı
zaman geri alabilecek midir? Yoksa şimdiye kadar olduğu gibi yine
vatandaş üzerinden, rant kaynağı olarak, bu şirketler
geçimlerini devam ettirmeyi sürdürecekler midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, İstanbulda konut projelerinde emsal aşımı
diye bir sorun yaşanıyor. Yani üç emsal, altı emsale, hatta
dokuz emsale çıkarılarak, iskân alınamayacak, oturma izni
alınamayacak birtakım konut projeleri vatandaşlar arasında
soruna dönüşüyor, çünkü toplanan paralar
karşılığında vadedilen daireler verilemiyor. Bu sorun
basına yansıdı. Bu sorunu yaşayan
vatandaşlarımız bir iki gündür Türkiye Büyük Millet Meclisinde
grupları ziyaret ediyorlar. Özellikle bazı belediyeler bu noktada
gereken denetimi yapmadıkları için, reklamlardan izlediğimiz bu
konut projeleri yeni bir banker faciasına doğru evrilmektedir. Bundan
haberiniz var mı, bir tedbiriniz olacak mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Tüzel
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) Sayın Bakana enerjiyle ilgili bir konuyu
arz etmek istiyorum: Enerji açığını kapatmak diye diye
ülkenin bütün derelerine HES lisansları verildi. Bunların
getirisinin, değil enerji üretimi, çevreyi kurutmak ve özellikle de
suları ticari piyasaya açmak olduğunu çok iyi biliyoruz. Çevre etki
değerlendirme uygulamalarının yapılmadığı,
dolayısıyla da halkın görüşünün, düşüncesinin
alınmadığı yerlerde halka rağmen, halkın
direnişine rağmen bu uygulamalar yapılmakta. En son Trabzon
Solaklı Vadisinde yine deresine sahip çıkan bu insanlardan çoğu
kadın 20yi aşkın kişi gözaltına alındı.
Ülkede 2 bini aştığı söylenen bu hidroelektrik santral
uygulamalarına ne zaman son vereceksiniz Sayın Bakan?
BAŞKAN
Sayın Oğan
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Saygıdeğer
Başkan.
Saygıdeğer
Bakanım, şimdi biz tabii burada insanların bireysel emeklilik
yasasını konuşuyoruz ama Iğdırda insanların bireysel
yaşam hakları tehdit altında. Nasıl tehdit altında?
Sizin Bakanlığınıza bağlı, Iğdırda
yapılmış olan HES var. Bütün
vatandaşlarımızın, bırakınız emekli
olmayı, yaşamını idame ettirecekleri tek geçim
kaynakları tarım arazileridir ama maalesef bu -HESlere biz
zamanında karşı çıkmadık, çok da pişmanız
onu da ifade ediyorum- Karakurt ve Kağızmandaki HESler vatandaşa
su vermiyor. Eğer şimdi bu vatandaşlarımız su bulup
tarlasını sulayamazlarsa Sayın Bakan, bu
vatandaşlarımız ne yiyip ne içecek? Biz burada tabii, emekliliği
konuşalım, o vatandaşların oradaki tek derdi, HESlerin su
vermediği vatandaşlarımızın, tarlasını
sulaması.
Lütfen
bu işe çözüm bulunuz.
BAŞKAN
Sayın Türeli
RAHMİ
AŞKIN TÜRELİ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Bakana iki soru yöneltmek istiyorum: Birinci sorum -dün Bakana
yöneltmiştik ama cevap alamamıştım onu tekrarlamak istiyorum-
Türkiyede bireysel emeklilik sisteminin işletme maliyetleri, yüzde 2,3
oranıyla dünyadaki en yüksek oranlardan birine sahiptir. Bu oran bütün
gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde yüzde 0,5lerin
altındadır. Bu durum da doğal olarak kişilerin bireysel
emeklilikten elde ettikleri getiriyi aşağıya çekmektedir. Bu
konuda hangi tür önlemleri almayı düşünüyorsunuz?
İkinci
sorum da: Bütün literatürde de yapılan çalışmalarda
kadınlarda iş gücüne katılım oranlarının ve
doğal olarak da istihdam oranlarının düşük
olmasının hane halkı tasarruflarını ve böylece de özel
tasarrufları düşürdüğü bilinmektedir.
Diğer
taraftan da Sayın Başbakanın, biliyorsunuz, bu 3 çocuk
politikası var, arkadan da ondan sonra kürtaj karşıtı
politikası da gündeme geldi. Doğal olarak, eğer Sayın
Başbakanın bu dediklerini uygulayacak olursak kadınlar iş
gücü piyasasından gittikçe daha çok çekilecekler. Bir taraftan bireysel
emekliliği artırmak, teşvik etmek istiyorsunuz, bir taraftan da
bu politikalar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bayraktutan
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, daha önceden de konuşmuştuk, Artvin Cerattepede yürütülmekte
olan maden faaliyetiyle ilgili kaygılarımı söylemiştim, bu
ihalenin kimin tarafından alınacağını
söylemiştim. Sizler başka bir firmanın alacağından
yola çıkarak benim yanıldığımı söylediniz.
Önümüzdeki günlerde bunun hangi firma tarafından
alındığını hep beraber gözlemleyeceğiz. Bu
ihalenin bir paket ihale olduğunu ileri sürmüştüm.
Şunu
ifade etmek istiyorum: Ayın 19unda Artvinde ÇED toplantısı
yapılıyor. Bir kere daha ifade ediyorum, Artvinin bütün sivil toplum
örgütleri, bütün siyasi partiler birleştiler, Artvinde o madeni
çıkartmayacağız.
Durumu
bilgilerinize arz ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan, buyurun.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; soru soran ve tavsiyede bulunan
arkadaşlarıma peşinen teşekkür ederek sözlerime
başlamak istiyorum.
Tabii,
emeklilik şirketi sisteminden ayrılmak isteyenlerden nasıl bir
kesinti yapılacağıyla alakalı bir soru soruldu. Emeklilik
şirketleri yatırımına yönlendirilen birikimler üzerinden
fon yönetim gideri kesintisi yapılmakta ve ayrılmak isteyen
katılımcılardan da ayrıca bir kesinti yapılmamaktadır.
Sadece çıkışta, getiri üzerinden stopaj kesintisi
yapılmaktadır.
Bireysel
emeklilik için ödenecek prim ne kadardır? diye sorulmuştu. Sistemin
ilk yıl 700 milyon TL civarında bir devlet katkısı maliyeti
oluşturacağı öngörülmektedir.
Asgari
ücret kadar katkı payı ödeyen katılımcının devlet
katkı sistemi ödemesi nasıl olacaktır? diye bir soru
sorulmuştu. Asgari ücret kadar katkı payı ödenmesi durumunda söz
konusu tutarın ĵü kadar bir devlet katkısı katılımcının
bireysel devlet katkı sistemi içerisinde bireysel emeklilik hesabına
ödenecektir.
Diğer
bir konu, Bireysel emeklilik sistemi içerisinde sistem ödemeleri için devlete
gelecek yük ne kadardır? denmişti, benzer bir soru. Millî gelirin
binde 4ü düzeyinde bir maliyet beklenmekte, ancak büyüme rakamlarına göre
de bu değişiklik gösterebilecektir.
Enerji
sektörüyle alakalı bir kısım sorular sorulmuştu. Bizim 2
bin adede yakın HESin uygulamalarına ne zaman son vereceğimizi
sordu milletvekili arkadaşımız. Biz bu uygulamalara son vermeyi
düşünmüyoruz değerli arkadaşlar. Tabii ki ÇEDe uygunluk
kısmı son derece önemli. Bizim çevre ve yeşille ve etrafla olan
ilgimizi enerji sektöründe tabii ki olumlu manada sürdüreceğiz. Çevreye
saygılı bir şekilde bu yatırımları yapmamız
lazım. Eğer bugünkü toplantımızın konu
başlığı doğal gaz ithalatı olsaydı,
petrol ithalatı olsaydı, HESlere destek vereceğinizi
sözlerinizden biliyor idim ve bundan emindim. O yüzden bizim Türkiyenin
bütününe bakmamız lazım. Bizim yerli kaynakları kullanabiliyor
olmamız lazım, yenilenebilir kaynakları kullanabiliyor
olmamız lazım.
Bugün,
sabahleyin, Gölbaşında Gazi Üniversitesi Teknokentle beraber
gerçekleştirdiğimiz bir kömür yatırımı vardı. Bu
kömürden biz gaz elde etmeye çalışıyoruz. Sentetik gaz
dediğimiz, metan gazları dediğimiz, Amerikalılarla beraber
yürüttüğümüz bir çalışma var. Şimdi, biz, düşük
kalorili, zaman zaman spektleri çevre şartlarına uygun olmayan
konularda çevrenin lehine uygulamaları orada geliştirmeye gayret
ediyoruz. Bunları kamuoyuna açtık ve inşallah, pilot tesisleri
ticari tesisler hâline dönüştürmeye gayret ediyoruz.
Aynı
şeyi HESler için söylüyorum, bu, Iğdır için de geçerli. Tabii
ki oradaki vatandaşımıza rağmen, halkımıza
rağmen biz herhangi bir işlem, uygulama yapmıyoruz. Herhangi bir
projenin ister nehir tipi santraller olsun isterse rezervuarlı HESler
olsun, bunların her birisiyle alakalı mutlaka ama mutlaka su
payı vardır, enerji katkı payı vardır. Bunların
oranı önceden belirlenmiştir ve Devlet Su İşlerinde
.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Sayın Bakanım, lütfen kontrollerinizi
yapınız, vatandaş tarlasını sulayamıyor.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -Bunların
Devlet Su İşlerinde oranları tek tek belirlenmiş durumda.
Eğer vatandaşlarımızın o su katkı payıyla
alakalı dikkate almamız gereken konular varsa Devlet Su
İşleri, Su ve Orman Bakanlığı bünyesinde bunların
işletmeciliğini yapıyor. Ben bunlarda özellikle notumu
aldım, Iğdırla alakalı o iki tane projede, Karakurt HESte
ve Kağızmandaki projelerde notumu aldım, ben bunları
arkadaşlarıma ileteceğim. Bunlar elektrik üretim santralleri
hâline gelinceye kadar su yönetimini Su ve Orman
Bakanlığımız yaptığı için Devlet Su
İşleri nezdinde bunları dile getireceğim, aynı zamanda
Sayın Bakanıma da bunu aktaracağım.
Değerli
arkadaşlar, şunda bir kere mutabık kalmamız lazım: Biz
yerli kaynaklarımızı kullanmazsak, ithal
kaynaklarımıza önem verirsek bu Enerji
Bakanlığını yapmak çok daha kolay, çayınızı
kahvenizi içiyorsunuz, telefonun başına geçiyorsunuz, doğal
gazın siparişini veriyorsunuz, o da geliyor ve siz de bunu
kullanıyorsunuz ama sonuç bizim istemediğimiz şekilde cari
açığa olumsuz katkı koyan rakamlara ulaşıyor. Bizim
amacımız nedir? Bütün bunları ülkenin kaynaklarından
üretebilmektir.
Şimdi,
tarım bu ülkenin zenginliğidir, tabiat varlıkları bu
ülkenin zenginliğidir, kültür varlıkları bu ülkenin
zenginliğidir, turizm bu ülkenin zenginliğidir ama müsaade ederseniz
yer altı zenginlikleri de bu ülkenin zenginliği. Bizim yerli
kaynaklarımızın her birini kullanabiliyor olmamız
lazım.
Şimdi,
kömür çevreye zarar veriyor diye karşı çıkıyorlar. Bütün kalkınmasını
tamamlayan ülkeler, kalkınmasını tamamlayıncaya kadar
kömürü kulandılar. Gidin bakın Almanyanın göbeğinde Ruhr
havzasında şu anda her taraf kömür santralı
fışkırıyor. Niçin bunu onlar yaptığında
sıkıntı olmuyor da biz yaptığımızda
sıkıntı oluyor? Bir nehir üzerinde on dört tane santral olan
ülke var, gelişmiş olan ülke var, niye onların
balığına bir şey olmuyor da, tarımına bir
şey olmuyor da bizimkine oluyor? Bakın, Loire Nehri var, bin
kilometredir Fransada ve dünya mirasına alınmıştır,
koruma alanına alınmıştır, üzerinde yedi tane nükleer
santral var ama balık da tutuluyor, tarım da yapılıyor,
ihracatını da yapıyor.
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Orada kontrol var, biz de kontrol yok.
Kafasına göre suyu kesiyor.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Değerli arkadaşlar,
ben o görüşe katılıyorum, sizin bu görüşünüze
katılıyorum. Kontrolü tabii ki yapmamız lazım, bunlar
layüsel değil, herkes istediğini yapacak değil. Evet, kamu da
kontrol görevini yapmak durumdadır ve bütün arkadaşlarımızda
bu denetimle alakalı görevlerini devam ettirmektedirler.
Sistem
emekliliğine yönelik bir tasarruf planı sunulmakta, bireysel
emeklilik sistemi değildir. diye sorulduğunda belirlenmiş
katkı esası adı verilen bu tür sistemler yurt
dışında da son yıllarda büyük oranda ağırlık
kazanmaya başlamıştır. Son olarak da sistem
zorunluluğa değil, gönüllülüğe dayalı olarak da devam
etmektedir.
Bireysel
emeklilik sistemindeki fonlar özel sektöre, bazı kesimlere
peşkeş çekiliyor. iddiası dile getirildi. Tabii ki,
birleşik, özellikle emeklilik sistemiyle alakalı, bireysel emeklilik
sistemiyle alakalı fonlar Takasbankta katılımcı adına
açılan hesaplarda saklanmaktadır. Bu kapsamda fonlarda bulunan
paralar kişilere ait varlıklar olarak saklanmaktadır. Fonlar
hiçbir şekilde şirket bilançolarına dâhil edilmemektedir,
şirketler yatırıma yönlendirme ve hesabın yönetimine
aracılık yapmaktadırlar. Bu nedenle şirket iflas etse de
fonlar güvence altında tutulmaktadır.
Diğer
bir konu da Bireysel emeklilik sisteminde kesintiler yüksek. Bu konuda önlem alınıyor
mu? diye soruldu. Bu tasarının yasalaşmasıyla beraber
kesintiler konusunda ikincil mevzuat da ele alınarak yeniden
düzenlenecektir. Kesinti tabanlarının daha da ineceğini
arkadaşlarımız beyan etmektedirler.
Sayın
Şandırın sorusuyla alakalı, Özellikle bu konutlardaki
alakalı yapılanmalar banker facialarına döner mi? dendi. Çevre Bakanımız da
buradalar, biraz sonraki oturumda kendisi de bulunacaklar, daha detaylı
bilgi verirler. Özellikle konut projelerindeki emsal aşımlarıyla
alakalı hususlar, tabii ki, bunlar o şehrin dizaynında,
mimarisinde önemli katkılar koyacaktır.
Arz
ediyorum Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Üçüncü
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
üçüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Madde
51de iki önerge vardır, bir önerge daha geldi.
Şimdi,
yeni bir önerge geldiğinden, onun çoğaltılması lazım
geldiğinden birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.45
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
---0---
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
271
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet burada.
Sayın
milletvekilleri, 51inci madde üzerinde üç önerge vardır. Aynı
mahiyetteki bu önergeleri okutacağım ve birlikte işleme
alacağım. Talepleri hâlinde, önerge sahiplerine ayrı ayrı
söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.
Şimdi
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 51.
maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Özgür Özel Müslim Sarı Kazım Kurt
Manisa İstanbul Eskişehir
Süleyman Çelebi Musa Çam Salih Fırat
İstanbul İzmir Adıyaman
Diğer
önerge sahipleri:
Erol Dora Demir Çelik A. Levent Tüzel
Mardin Muş İstanbul
Hasip Kaplan Sırrı Sakık
Şırnak Muş
Diğer
önerge sahipleri:
Mehmet Günal Mehmet Şandır Kemalettin Yılmaz
Antalya Mersin Afyonkarahisar
Alim Işık Nevzat Korkmaz
Kütahya Isparta
BAŞKAN
Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Tüzel, buyurun.
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili
halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet,
Hükûmet dur durak bilmiyor. Sınıf egemenliği böyle bir şey
olsa gerek. Bu yasayla birlikte şimdi de emeklilik ve vergi
düzenlemelerinde getirilen birtakım düzenlemelerle liberalizasyon ve
sermaye saldırganlığında yeni bir hamle yapılmakta
yani bir kez daha emek ve alın teri hırsızlığı,
sermaye gruplarının daha bir zenginleştirilmesi devam etmekte, emeklilik
hakkı sosyal güvenlik kapsamından ve devlet güvencesinden
çıkartılarak ticari bir alana, piyasanın işlem alanına
terk edilmektedir. Kamusal emeklilik yerini özel emeklilik sistemine
bırakmaktadır. Gerekçe ise, finansman kaynaklarının
çeşitlendirilmesi. Peki, nasıl olacak? İşçi birikimleriyle
olacak. Finansman erişiminde sıkıntı yaşayan
girişimciler -yani, adıyla, sermaye sınıfı-için yeni
bir finansal araç ve sistemi; daha iyi işletilmek üzere,
katılımcıların doğrudan devlet katkısı
yöntemiyle etkin teşviki. denmekte. Yani, devlet, bireysel
emekliliği teşvik etmek için, özellikle kendi kasasından, hazine
kaynağından bir kısmını karşılayacak. Bu
teşviki hayat ve sağlık sigortasında da göreceğiz.
Bütün dertleri sigorta
şirketlerine kaynak aktarmak olan yasa hazırlayıcılar,
milyonlarca emekçinin hâlen sigortalı olmayışları konusunda
hiç parmaklarını kımıldatmamakta. Bugünün sermaye devleti
ve Hükûmetinin anlayışına göre, emeklilik, büyük bir yük ve
kambur durumundadır; giderek ortadan kaldırmak, emeklilik
maaşlarından kurtulmak, hiç olmadıysa düşürmek en büyük
hedefleridir. Şimdi, bunu tamamlayıcı diyerek benimsetmekte
ama giderek sistemin ana unsuru, ana sisteme dönüştürmek
arzusundadırlar. Her zaman olduğu gibi, fikir babaları,
feyzaldıkları yer, bir kez daha, Amerika Birleşik Devletleridir
ama bu küçük Amerika olma arzusu bakalım nerede patlak verecek? Krizle
boğuştuğu hepimizin gözleri önünde. Amerikada milyonlarca
emekli, aç, açıkta ve sokakta yaşamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, işçi, emekçinin emeklilik primleri sermayenin emrine
tahsis edilmektedir bu yasa tasarısıyla ve devlet eliyle de vurgun
yapılmaktadır. Hep bana, hep bana. diyen sermayenin gözü
doymayacaktır. Bu yasada da getirilen, Kamu İhale Kanununun
delinerek muafiyet, istisnalar ve şimdiye kadar olan bütün yasalarda
görülen kiralık işçi, kuralsızlık, örgütsüzlük, ucuz
işçilik, grev yasakçılığı ve bu grev
yasakçılığının devamını getireceğini
açıklayan bakanlar ve bunların haberleri. Emek, işçi
düşmanlığı ve zengin sınıfı seviciliği
bu noktaya kadar gelmiştir ve şimdi, yine Bakanın
ağzında, kıdem tazminatının da kaldırılma
hazırlığı içerisinde olduğunu hep birlikte izliyoruz
ve görüyoruz.
Değerli
halkımız, özellikle sözüm sizlere. Öyle bir oyun oynanmaktadır
ki bu hazırlanan yasayla birlikte, devletin piyasaya borçlarına
karşı garantili bir fon oluşturulmaktadır; hesapsa borç
vadesini uzatma, borç açığını kapatmaktır. Bunu kim
sağlayacak? derseniz, tabii ki her zaman olduğu gibi işçi
sınıfı ve emekçiler ama işçinin parası, daha
doğrusu katkısı üzerinde zerrece söz hakkı yoktur. Özel
sigorta şirketleri ve devlet arasında geçen pazarlıkla bu
birikim ve katkı onlar eliyle bir kazanca dönüşecek ama bireysel
emekliliğe geçen işçi ise kaybedecektir. Sonuçsa bir
yıkımdır; işçinin emeklilik birikimleri, gelecek hayalleri
kurduğu bu tasarrufu borsanın işlem hacmi içerisinde ve
spekülasyon ortamında eriyip gidecek, onun insafına terk edilecektir.
Halkımız, emekçiler bilmelidir ki bu durum geçici de değildir,
bu yerleştikçe kamusal emeklilik devreden çıkacak ve tarih
olacaktır, kıdem tazminatında yapmak istedikleri gibi. Bu
özelleştirme oyununa gelmeyelim, emeklilik hakkımızı
savunalım; halkımızın bilmesi gereken ve onlara sözümüz
budur. Bu yasada getirilen eğitim ve sağlık tesislerinin kamuya
kiraya verilmesinde de KDV istinası getirilmesi yine aynı
özelleştirme hamlesidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH
LEVENT TÜZEL (Devamla) - Bu hakkı biz de gasbettirmeyelim. diyorum,
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tüzel.
Sayın
Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan, size de
teşekkürler arkadaşlar.
Mehmet
Günal yorulmaz, merak etmeyin, daha yeni başladık. Bakalım, siz
ne kadar dayanacaksınız? Değerli arkadaşlar, biz dörde
kadar duranlardanız. Bilmiyorum, arkadaşların bazıları
yeni geldiği için biraz daha enerjik görünüyorlar. Onların da bugün
ne kadar dayanacağını göreceğiz.
Değerli
arkadaşlar, bu ve bundan sonraki maddelerde aslında birkaç
önergemizin dışında önerge vermemeyi düşünüyorduk. Dün de
buna bağlı kaldık. Ama öyle bir noktaya geliyoruz ki burada bir
yasamayı fazla umursamama, Biz yaptık, oldu. mantığı
var. Burada, bizim üniversitede öğrendiğimiz birinci şey, anayasa
hukukunda kuvvetler ayrılığı diye hocalarımız
bize öğretirdi; yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden
bağımsız olması, ayrı olmasıydı. Şimdi,
yani yasamanın zaten bir anlamını bırakmadınız.
Geçtiğimiz dönemde KHK ile hepsini yaptık, şimdi bütün
onları düzelteceğiz diye uğraşıyoruz. Zaten yetkimiz
gasbedilmiş. Kısmi olan yetkileri burada, Komisyonda
kullanıyoruz.
Az
önce de söyledim. Alt komisyon kuruyoruz, bütün arkadaşları
çağırıyoruz, sonra yeniden geliyoruz, Efendim, ya bunu
bitirmemiz lazım. Nasıl olur? Şimdi salı günü 15.00te
başlayan, grupların olduğu bir günde üç bölüm ve 73 maddeden
oluşan bir kanunu Sayın Bakanın programına göre
sıkıştırmak zorunda mısınız arkadaşlar?
Değerli grup başkan vekilleri, yani o zaman başka bir güne koyun
canım Sayın Bakanın işi varsa. Sabah dört buçuğa kadar
işte bitmiyor. Normal şartlarda belli bir anlayış
göstermemize rağmen bitmiyor. O zaman ne yapacağız? Bizim bundan
sonraki maddelerde, 2 tanesi hariç, hepsinde uzun gerekçemiz okunacak. Neden?
Nedenini söyleyeyim.
İşte,
muhalefete yaptığınız baskıdan dolayı akşam
yedide televizyonu kapatıyorsunuz. Burada birtakım grup önerileri
tartışmalarından sonra asıl kanuna geçiyoruz. Bakın,
bütün içerisine koyduğumuz şeyler, kanun görüşmeleri televizyon
kapandıktan sonra başlıyor. Peki, ne oldu bizim söylediklerimiz,
tartıştıklarımız? Siz zaten ilgilenmiyorsunuz ama en
azından kamuoyunun neyin konuşulduğunu, neyin
tartışıldığını bilmesi gerekiyor.
Şimdi, bakıyoruz, yine aynı şekilde tartışmalar
devam ediyor, Bunu bitirelim. Grup başkan vekilleri soruyor, Tamam.
diyoruz; sonra bakıyoruz, başka bir şey geliyor.
Dolayısıyla bundan sonraki önergelerde okunacak olan gerekçemiz kanun
tasarısına esas muhalefet nedenlerimizden oluşuyor. Bunun
kamuoyunca bilinmesini, muhalefet üzerindeki baskının
kırılabilmesi için ve görüşlerimizin kamuoyuna duyurulabilmesi
için bunların paylaşılmasını
sağlayacağız. Bundan sonrakilerde konuşmayacağım.
Baştan bunu sizlerle ve milletimizle paylaşmak istedim.
Değerli arkadaşlar, bu önerileri
dikkate alınız. Bakın, bu Komisyondan çok zor kanunlar geçirdik
-geçen dönemden burada olan arkadaşlarımız var- ve onların birçoğu böyle alelacele
gelmişti. Plan ve Bütçe Komisyonu kanunlar kararlar genel müdürlüğüne
döndü. Doğru dürüst tasarı gelmiyor. Tasarı tasarı
değil, çoğu teklif olarak geliyor. Süzgeçten geçmiyor. İlgili
kuruluşlara gitmiyor. Öyle olunca burada yaptığımız
şeyleri de aceleyle yapabildiğimiz kadar ve sizin o andaki anlayışınıza
kalmış bir şekilde değiştirebildiğimizi
değiştiriyoruz. Sonrasında burada bir şeyler söylüyoruz, en
azından eksik olan taraflarını tamamlamak için öneriler getiriyoruz,
önergeler veriyoruz; kısmen, böyle çok fazla zülfüyâre dokunmayacak
olanların dışında dikkate alınmıyoruz.
Mesele sadece önerge de değil.
Gelin, Milliyetçi Hareket Partisiyle bunu istişare ettiğiniz zaman
biz her zaman Türk milletinin çıkarından yanayız. dedik. Biz, önce
partim değil, önce ülkem, sonra partim, sonra ben diyen bir
anlayışa sahibiz. Ülke ve millet önce gelir. Gelin, bakın, bizim
beyannamemiz 2023e Doğru Yükselen Ülke Türkiyeydi, sizin de sonradan
her ne kadar taklit de olsa benimsemiş olmanızdan dolayı
mutluyuz. Türkiyenin 2023 yılında lider ülke olabilmesi için bu
yapısal önlemleri alalım diye günlerdir söylüyorum.
Şimdi, bakıyorum haziran
ayında görüşmek istediğiniz kanunlara. Şimdi, bir sürü
bekleyen sorun var. Niye onları getirmiyorsunuz? Gündeme gelmemiş,
sıra sayısı almış, bekleyenler var. Bir an önce acil
olanlara bakalım, onları da getirip bize önceden sunun, beraberce
çıkması gerekenleri, eksik de olsa, eksiği de söyleriz,
tamamlanması gereken yere önerimizi yaparız, yine dinlemeyip
çıkarıyorsanız çıkarın ama gündeme getirin. Az önce
turizm çerçeve kanununda söylediğim gibi, senelerdir soruyoruz, maalesef
gelmedi.
Şimdi, o programları da, bu
yasamayı dikkate almak zorundasınız. Şimdi Sayın
Müsteşar da yok. Sayın Bakan diyor ki: Toplantısı
varmış. O zaman soruyorum: Niye salı gününe koyuyorsunuz?
Gitsinler gelsinler, öyle koyalım, öbür hafta çıkaralım; zaten
bekledi bekleyeceği kadar. Alt komisyonda da, sonrasında da bekledi
mi? Bekledi.
Onun için tekrar söylüyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi her zaman milletin ve ülkenin
çıkarlarını öne alıp uzlaştığımız
zamanda sizlere destek olmaya hazır diyor,
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Günal.
Sayın
Çam, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSA
ÇAM (İzmir) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Konuşmalarımızı
tabii beş dakika olunca yetiştiremedik. Sayın Bakan bize
yanıt veriyor, diyor ki
Tabii ki konusuyla ilgili değil. Sayın
Ali Babacanın burada olması gerekirken Enerji Bakanımızla
muhatap oluyoruz. Tabii ki ister istemez de bize yanındaki Bakanlık
yetkililerinin vermiş olduğu yanıtlarla cevap veriyor.
Şimdi,
Sayın Bakan, burada bir kez daha söylemek istiyorum. Türkiyede sosyal
güvenlik kurumlarının sıkıntılarından
kaynaklanarak, Hükûmetin, son on yılda, gerek SSKya gerek BAĞ-KURa
gerekse Emekli Sandığına olan desteklerini
kısıtladı ve sınırladı. Bu nedenle Sosyal
Sigortalar Kurumu, işçilerin, emekçilerin alın teriyle kurmuş
oldukları Sosyal Sigortalar Kurumu, devletin hiçbir katkısı
olmamasına rağmen yıllarca ayakta kaldı. Ama enflasyonun
çok yüksek olduğu dönemlerde insanlar kişisel servetlerini,
paralarını, kaynaklarını yüzde 120lerle bankalara
yatırırken Sosyal Sigortalar Kurumunun kaynakları yüzde 10la,
yüzde 20yle, yüzde 30la sermayeye ucuz kredi olarak verildi ve bilinçli,
sistemli olarak Sosyal Güvenlik Kurumu, SSK çökertildi ve sonra da Sosyal
Güvenlik Kurumu adı altında birleştirildi. Şimdi getirilen
bu bireysel emeklilikte, bir kez daha söylüyorum, diyorum ki: Sayın Ali
Babacan kırk beş yaşında, elli altı yaşına
kadar prim ödeyecek, emekli olduğunda da parasını bir defada veyahut
da iki defada alacak. Şimdi, bireysel emeklilik şirketleri diyor ki:
Benim, altmış yedi yaşına kadar prim ödeyebilmem için
ödediği primleri çok iyi hesaplamam ve aydan aya ne kadar ödeyeceğimi
bilmem gerekiyor. Ama eğer bu vatandaş altmış yedi yaşından
sonra yaşar ise ben zarar ederim, iflas ederim, batarım.
Dolayısıyla emeklilik yaşının doksan beşe
çıkartılması için hazineden talepleri var ve istekleri var
arkadaşlar. Türkiyede, yaş ortalamasının altmış
yedi olduğu ülkemizde doksan beş yaşına kadar bir
insanın yaşama şansı var mıdır arkadaşlar,
mümkün müdür bu? Ama bireysel emeklilik şirketleri, şimdi, hazinenin
kapısında ve diyorlar ki: Emeklilik yaşı doksan beşe
kadar çıkartılsın. Çünkü, eğer, altmış yedi
yaşından sonra bu vatandaş yaşarsa, hayatını
devam ettirirse ben ona emekli maaşı ödeyemem, batarım. diyor
ve bu nedenle de büyük bir sıkıntı yaşanıyor.
Biz de diyoruz ki: Bu bireysel emeklilik Amerikada,
Şilide, Arjantinde, Güney Amerikada uygulandı ve iflas etti,
battı. Şimdi diyorsunuz ki: Bunun garantisi var. Bakın,
Amerika Birleşik Devletlerinde 2000li yıllarda Amerikanın en
büyük şirketi Enrona yatırılan para günlük 80 liraydı
arkadaşlar, 80 liralık tahvillerdi ama yaşanan ekonomik
sıkıntılardan, krizden dolayı bir gecede 0,20 kuruşa
düştü ve tüm emeklilik sistemleri, fonları battı. Ne oldu?
Devletin üzerine kaldı. Bizim ülkemizde de nasıl bankalar battı,
bankerler battı, fonlar battı; bunun maliyeti vatandaşın
üzerine kaldı, maliyeti vatandaşlar olarak bizler ödedik,
işçiler ödedi, emekçiler ödedi; şimdi tekrar bununla birlikte,
bireysel emeklilik sistemiyle tekrar Türkiye bir kaosa doğru götürülüyor.
Biz burada tarihe bir not düşüyoruz, diyoruz ki: Araba devrilmeden önce
tedbirini alın, bu yanlıştır, yanlış
işlemdir. Sayın Bakan da dâhil olmak üzere bireysel emekliliğe
ait olup olmadığını burada bize söyleyemedi.
Geçtiğimiz
günlerde Sayın Enerji Bakanımızın
katıldığı
Karadeniz Ereğlide, Zonguldaktaki Amele
Birliğinin sandığı var. 1920lerde kurulmuş
arkadaşlar. 1920lerden beri devam eden Amele Birliği
Sandığına işveren de yüzde 1 oranında pay veriyor.
Geçtiğimiz iki hafta önce Plan Bütçe Komisyonuna getirilen teklifle
birlikte bu binde 5e düşürüldü. Her geçen gün, kazanılmış
olan haklarımız, işçilerin, emekçilerin, yoksulların
kazanmış oldukları haklar ellerinden bir bir alınıyor
ve götürülüyor. Şimdi, önümüzdeki günlerde ulusal istihdam paketi gelecek,
ulusal istihdam paketiyle birlikte kıdem tazminatı
kaldırılacak, esnek çalışma biçimi getirilecek, bölgesel
asgari ücretler getirilecek ve işçilerin yüzyıllardır
kazanmış oldukları hakları elinden alınacak ve yok
edilecek. Her kürsüye çıktığınızda
Mademki Türkiye
dünyanın en büyük 16 ekonomisinden 1 tanesi, Avrupanın 6ncı
ekonomisinden biridir, o zaman 10 milyon emeklinin intibak yasasını
adamca, güzel ve doğru bir şekilde yapıp emeklilerin insanca
hayatlarını sürdürecekleri bir emekli maaşını burada
tespit edelim. Ama ne yaptınız? Getirdiniz, sadece 10 milyon
emekliden 1 milyon 800 bin emeklinin ücretlerindeki yapılan yanlış
hesaplamadan dolayı bir düzeltme yaptınız. Oldu mu bu?
İntibak yasası mı oldu? Hayır olmadı. Ama 10 milyon
emekli yine kulakları bizde ve Mecliste bekliyorlar arkadaşlar.
Getirelim, 10 milyon emeklinin insanca yaşayacakları bir emekli
maaşını tespit edelim, bu bireysel emeklilikten vazgeçelim
diyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çam.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
51inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
52 üzerinde iki önerge vardır. Aynı mahiyetteki bu önergeleri
okutacağım ve birlikte işleme alacağım, Talepleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım.
Şimdi,
aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 52.
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Kazım Kurt Özgür
Özel Müslim Sarı
Eskişehir Manisa İstanbul
İdris Yıldız Gürkut Acar Musa Çam
Ordu Antalya İzmir
Süleyman Çelebi Salih
Fırat
İstanbul Adıyaman
Diğer
önergenin imza sahipleri:
Mehmet Günal Mehmet
Şandır Alim
Işık
Antalya Mersin Kütahya
Kemalettin Yılmaz Nevzat
Korkmaz
Afyonkarahisar Isparta
BAŞKAN
Komisyon önergelere katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe.
BAŞKAN Sayın
Çamı konuşturayım, ondan sonra gerekçeyi okutsam olur mu
Sayın Şandır?
Buyurun Sayın Çam.
MUSA ÇAM (İzmir)
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Burada bir kez daha
altını çiziyoruz ve söylüyoruz: Muhalefet partisi olarak bizim
görevimiz sizlere doğruyu söylemek, doğru yolu göstermek ama siz
yanlış yapmakta ısrar ediyorsunuz, fakirden alıp zengine
aktarmak istiyorsunuz, yoksuldan alıp zengine aktarmak istiyorsunuz ve
İstanbulu bir finans merkezi yaparak işçilerin, emekçilerin
alın terlerini birtakım insanlara kaynak olarak aktarmak
istiyorsunuz. Bu sizin tercihiniz. Yanlış olduğunu söylüyoruz ve
önümüzdeki on yıl içerisinde büyük bir kriz
yaşanacağını da göreceksiniz. Bunu temenni etmiyorum,
istemiyoruz, arzulamıyoruz ama görünen köye kılavuz gerekmiyor
arkadaşlar. Böyle bir kriz yaşanacak ve bu nedenle, bu uyarı
görevimizi yapmayı biz tarihî bir görev olarak görüyoruz ve bir kez daha
şunun altını çizmek istiyoruz: Bu yanlıştan vazgeçin,
muhalefet partisi olarak bizim vermiş olduğumuz önergeleri de lütfen,
orada Katılmıyoruz., Katılmıyoruz. diyerek reddetmeyin.
Bizim de mutlaka bildiğimiz ve düşündüğümüz
Size, Hükûmete katkımız
olsun diye de bu görüşleri ve önerileri getiriyoruz.
Bakın
arkadaşlar, dün 12 Hazirandı, seçilmemizin üzerinden tam bir yıl
geçti. Bir yıl geçmiş olmasına rağmen 8 milletvekili
arkadaşımız tutuklu. Doğru mudur? Değildir. Mademki
halkın iradesiyle seçilmiş olan o insanlar mazbatalarını
aldılar, Yüksek Seçim Kurulu tarafından onaylandı, onların
görev yapması gereken yer burasıdır ve burada olmaları
gerekiyor ama ne yazık ki 8 milletvekili arkadaşımız orada.
Şimdi,
bu konuyla ilgili Meclis Başkanı birtakım çalışmalar
yaptı, en son AKP Grubu bu konuyla ilgili çalışma yaptı ve
konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin işi olması gerekir iken AKP
Genel Merkezine taşındı. Sonunda -okuduk gazetelerden- Grup
Başkan Vekili Sayın Mahir Bey dedi ki: Biz bir kamuoyu
araştırması yaptık. Kamuoyu
araştırmasının sonucunda da bu işe
bulaşmamamız gerektiği söylendi ve bu iş bizim işimiz
değil.
Bakın
arkadaşlar, matematikçiye sormuşlar, demişler ki 2x2 kaç
yapar?, çok net:
Yani,
siz parayı basarsınız, istediğiniz sonucu alabilirsiniz,
istediğiniz sonucu çıkartabilirsiniz ama halkın oyuyla
seçilmiş olan milletvekillerinin kaderini bir kamuoyu
araştırması şirketine bırakmanın ne akılla
ne vicdanla ne siyasi gelenekle hiçbir ilişkisi yoktur, bu doğru
değildir arkadaşlar. Bundan şiddetle kurtulmanız gerekiyor
ve 8 milletvekili arkadaşımızın yasama görevini burada
yapabilmesi için, burada hepimizin el ele verip o
arkadaşlarımızın burada olmasını
sağlamamız gerekiyor.
Türk
Hava Yolları
Geçtiğimiz hafta bir torba kanun getirdiniz, bir gecede
getirdiniz. Burada, Türk Hava Yollarında çalışan işçilerin,
emekçilerin on sekiz aydır devam eden toplu sözleşme
görüşmelerini bir gecede bir kanun teklifiyle grev yasağı
içerisine aldınız. İnsanlar anayasal haklarını
kullanmak istiyorlar yani bizlerin milletvekili olarak birtakım özlük
haklarımız varsa ve bu haklara el uzatıldığında
nasıl tepki koyuyor isek ve karşı çıkıyor isek, o
zaman burada çalışan işçi arkadaşlarımızın
da ellerinde bulunan bu anayasal hakkın ellerinden alınmasına
sessiz kalmaları mümkün değildir. TÜRK-İŞ Genel
Başkanı, TÜRK-İŞ yönetimi sessiz kalabilir, AKPnin arka
bahçesi olabilir ama işçiler, emekçiler işlerine, aşlarına,
ekmeklerine, geleceklerine sahip çıkmak için bir günlük iş
bıraktılar. Bunun sonucunda 305 işçi işten atıldı
ve mücadeleleri devam ediyor.
Bugün
Türk Hava Yolları yönetimi toplandı, Atatürk Havaalanı Güvenlik
Komisyonu toplandı ve işçi arkadaşlarımızın orada
direnmesini kırmak için bir karar aldı, diyor ki: Burada kimse
toplanamaz. 2911e göre insanların orada toplanma hakları
vardır, orada kalma hakları vardır ama özel olarak
Havaalanı Güvenlik Komisyonu toplanıyor ve işçi
arkadaşlarımızın orada bulunmasını
yasaklıyor. Belki de biraz sonra orada polisli bir müdahaleyle
karşı karşıya kalacağız.
Hani
sizler referanduma giderken Türkiye daha özgür ülke olacak, daha
çağdaş bir ülke olacak, daha modern bir ülke olacak, konuşan
Türkiye olacak. diyordunuz? Her geçen gün daha fazla yasak getiriyorsunuz,
daha fazla imkân ve olanakları elimizden alıyorsunuz arkadaşlar.
Bugün
Yüksel Caddesinde parasız eğitim için mücadele veren insanlara biber
gazı sıkılıyor şu anda ve orada öğrenciler
parasız eğitim için mücadele verirken polisler kendilerine
saldırıyor ve onları gözaltına alıyor.
Şimdi,
arkadaşlar, sizin on yılda geldiğiniz noktada biber
gazından başka, hayat pahalılığından başka,
işsizlikten başka çok fazla bir şey yok. Bunun da
altını çizmek istiyoruz ama bunu da her seferinde buraya
geldiğinizde Biz yüzde 49 oy aldık, herkes bize kayıtsız
şartsız biat edecek
Bu tıpkı Almanya faşizminde olduğu
gibi, Hitlerin danışmanı Goebbelsin söylediği gibi,
Artık rakamların hiçbir önemi yok, biz devletin efendisiyiz, biz ne
dersek o olur
Bu doğru değildir arkadaşlar.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Çam.
Diğer
önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına
geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim
yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine
tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor,
eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet
katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt
gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet
katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi
tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen
sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır.
Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet
katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına,
emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde
10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi İstisnasından,
2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet
katkı payının yüzde 40'lık payından
yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin değil,
sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir. Kişi
adına devletin ödediği katkı payının yüzde
60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı
şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve
sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye'nin
sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük
bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların
GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel
emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir
fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak
mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle
birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli
değildir.
Tasarı
ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere
ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak,
KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen yatırımların;
kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar
dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat
hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin
yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte
yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve
tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt
komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB
Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri
alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine
rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza
branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım
sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeleri
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Tamam, arayacağım.
BAŞKAN
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.32
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.46
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
---0---
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
271
sıra sayılı Kanun Tasarısının 52nci maddesi
üzerinde verilen aynı mahiyetteki iki önergenin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, kabul
edilmemiştir.
271
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet burada.
52nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
53üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya
teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif
ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini
isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç
Tüzükün 87nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle,
önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt
çoğunlukla, yani 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir
madde olarak görüşme açacağım, komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'na 53. maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki
maddenin eklenmesini maddelerin bu doğrultuda teselsül ettirilmesi hususunu
arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet
Şandır Alim
Işık
İzmir Mersin Kütahya
Mustafa Kalaycı Mehmet
Günal Erkan
Akçay
Konya Antalya Manisa
Emin Haluk Ayhan
Denizli
Madde
54: 5684 sayılı sigortacılık kanununun 22. Maddesine
yirminci fıkra olarak aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
(20)
Müsteşarlıkça münhasıran tespit edilen sigorta
branşlarında ise sigorta eksperi; ondokuzuncu ve yirminci fıkra
hükümleri uygulanmaksızın sigortacı veya sigorta ettiren ya da
sigorta sözleşmesinden menfaat sağlayan kişiler tarafından
Müsteşarlıkça belirlenecek usul ve esaslar doğrultusunda,
sigorta eksperinin almış olduğu eğitimler de dikkate
alınarak, elektronik ortamda tesadüfi olarak tayin edilir. Bu durumda,
ekspertiz ücreti İcra Komitesi ile Birliğin görüşü alınarak
Müsteşarlık tarafından belirlenen ücret tarifesi uyarınca
sigortacı tarafından ödenir."
BAŞKAN
Sayın Komisyon, salt çoğunlukla bu önergeye katılıyor
musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) Salt
çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Davet etmiyor ki Sayın Başkanım,
çağırsa belki gelir oylamaya.
BAŞKAN
Kendi aranızda halledin.
Bugün
kesinlikle hiçbir grup arasındaki münazara ve de mutluluğun,
polemiğin, ne varsa adı üstünde hiçbirine
karışmıyorum.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Makam bunu gerektiriyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Hayır, hiçbirine karışmıyorum, uzlaştırmaya
bile çalışmayacağım, ona göre.
Sayın
Komisyon katılmadığına göre önergeyi işlemden
kaldırıyorum.
Madde
54te bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 54. maddesinin (23) fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Günal Oktay
Vural Mehmet
Şandır
Antalya İzmir Mersin
Erkan Akçay Alim
Işık Emin
Haluk Ayhan
Manisa Kütahya Denizli
23)
Birliğin bu madde uyarınca aldığı karar ve tedbirlere
zamanında ve tam olarak uymayan üyeler hakkında Yönetim Kurulunca
beşbin Türk Lirasından yirmibin Türk Lirasına kadar idari para
cezası uygulanır.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman) -
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Günal, buyurunuz.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, az önce eklenmesini talep ettiğimiz fıkra metninde,
daha önce belirtmiş olduğum Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliğinin Sigorta İcra Komitesinin ve sigorta eksperlerinin yani
sektör temsilcilerinin bir talebiydi.
Sayın
Başkanım, çok gürültü var.
Bu,
sektörün bir talebiydi, yukarıda alt komisyonda da görüşmüştük
ve burada da bir uzlaşma arayışı vardı ancak bürokrat
arkadaşlarımız bize sigortacılıkla ilgili daha köklü
bir kanun tasarısı üzerinde
çalışıldığını, orada çözüleceğini
söylediler. Burada haklı gerekçeleri vardı arkadaşların
çünkü eksperlerin tarafsız ve bağımsız olması
gerekiyor ki sigortalının da hakkını koruyabilsinler. Onun
için, aslında bu, dikkate alınması gereken bir önerge. Tabii,
kendileri aynı zamanda eksperlerin tesadüfi olarak bunların
niteliklerini dikkate alarak bir standarda ulaştırıldıktan
sonra tesadüfi olarak bir havuzdan atanmasını
Sayın
Başkanım, çok gürültü var, ben söylediğimi kendim dahi
anlamıyorum, arkadaşlar yoklama için gelmiş galiba.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, sükûneti sağlarsak güzel olacak.
Buyurun.
MEHMET GÜNAL (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, havuzdan zarar görmeden, bütün
tarafları kapsayan yani sigortalıyı da, sigortacıyı
da, sigortalananı da, eksperleri de rahat ettirecek bir öneriydi çünkü
standartları belirlenerek, havuzdan tesadüfi olarak atama
yapılacaktı. Maalesef, bunu kabul etmediniz. Nedeni de az önce
arkadaşlarımız dedi, güzel, daha köklü bir şey
yapılacaksa
Ama ben size bir
hatırlatmada bulunacağım. Önceki haftalarda size
göstermiştim buradan, iki tane sıra sayısı. Değerli
arkadaşlarımız baktılar, ilgili grup başkan vekilleri
de buradaydı, Sayın Bakan yoktu ama Komisyondan
arkadaşlarımız vardı. Bir tarafta, bizim yukarıda,
Komisyonda görüştüğümüz, finansal kuruluşlarla ilgili yani
finansal kiralama, leasing, factoring, finansman şirketleriyle ilgili
kanunun 2nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan hükmün
aynısını, hani şu meşhur Havayolları grevini
yasakladığınız kanun teklifinin içine 4üncü madde olarak
koymuştunuz. Onu sorduğum zaman da Sayın Bakan ve Komisyon üyesi
arkadaşım demişti ki: Hocam, bu finansal kiralama kanunu bu
dönem çıkmayabilir. Ee? Onun için biz bunu koyalım, zaten
çıkınca yürürlükten kalkmış olacak. Kaç günlüğüne?,
Şimdi çıkarırsak bir aylığına kalmış
olacak. E, peki, orada hava yolu şirketlerine bu kıyağı
geçerken sigortacılarınki niye, şimdi çıkacak mı?
Finansal kiralama çıkmayacak. diyorlar, öbürü geçti. E, sizin
sigortacılık kanunu ne zaman gelecek? Çıkmaz ayın 15inde.
E, peki, bu sistem böyle çalışmaya devam edecek mi? Edecek. Onun
için, lütfen bunlara bakalım, tekrar gelecekse, bir eksik varsa orada
tamamlarsınız. Ama bu, sigortacılığın
esasını teşkil ediyor; eksperlerin atanması,
sigortalının ve şirketin de mağdur olmaması, nitelikli
şekilde eksperlerin belli standarda kavuşturulması. Tamam, sonra
bunların eğitimini, yönetmeliğini, hepsini
çıkarırsınız, o standartlara
ulaştırırsınız ama en azından şimdiden
sistemi kurmaya başlarız diye bu önergeyi vermiştik, kabul
edilmedi.
Bu, sonraki önergemizde de
50 bin liralık cezanın sınırının 20 bin liraya
düşürülmesini teklif ediyoruz çünkü bir sürü cezalar geldi. Diğer
sektörlerdekine de paralel olsun diye, diğer aracı kurumlarla
da, finansal kuruluşlarla da
paralel olsun diye bir talebimiz var; dikkate alacağınızı
umuyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Günal. (MHP sıralarından
alkışlar)
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Madde
54ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde
55te bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayayadın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 55. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Nevzat
Korkmaz Alim
Işık
Antalya Isparta Kütahya
Mehmet Şandır Kemalettin
Yılmaz
Mersin Afyonkarahisar
BAŞKAN
Komisyon katılıyor musunuz önergeye?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ ELVAN (Karaman)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılamıyoruz.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına
geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim
yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine
tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor,
eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet
katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt
gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasanda kişi devlet
katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi
tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen
sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar
devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 10O'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25
gelir vergisi istisnasından, 3- Devlet katkı payının yüzde
40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok
kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının
yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı
şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve
sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye'nin
sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük
bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların
GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel
emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir
fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak
mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle
birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli
değildir.
Tasarı
ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere
ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak,
KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen
yatırımların; kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım
maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine
ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka
bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak
etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte
yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve
tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt
komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB
Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri
alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine
rağmen, bu talepler gözardı edilmiştir. Özellikle oto kaza
branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre
yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak
atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması
gerekmektedir.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Karar yeter sayısı
BAŞKAN
Karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.01
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
---0---
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119uncu
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
271
sıra sayılı Kanun Tasarısının 55inci maddesi
üzerinde verilen Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal ve
arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Karar
yeter sayısı vardır.
271
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
devam edeceğiz.
Komisyon
burada.
Hükûmet
burada.
55inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
56ncı
maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 56. maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim Işık Kemalettin Yılmaz
Antalya Kütahya Afyonkarahisar
Nevzat
Korkmaz Mehmet Şandır
Isparta Mersin
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Günal
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına
geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim
yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi
ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer
yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet
katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt
gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır.
Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden hemen faydalanırken,
getirilen bu tasarıda kişi devlet katkısını ancak
emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi
tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen
sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da yararlanamamaktadır.
Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar devlet
katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde 60'ına,
emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi yeni sistemde
10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1- Gelir Vergisi
İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi
istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık
payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin
değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir.
Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde 60'ını
tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı şirketlere
kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve sosyal güvenceyi
değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye'nin
sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük
bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların
GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf
açığın azalması için tek başına bireysel
emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir
fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak
mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle
birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli
değildir.
Tasarı
ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere
ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine gerekçe
olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas
alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359
sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında
yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu
yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate
alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma
yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin
yapılmadığı, başka bir deyişle mevzuat
hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki analizinin
yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte
yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde,
sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta şirketlerine
karşı ekonomik bağımsızlığının
sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak
yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı
Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate
alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri
sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra
Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar
çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz
ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta
eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi aracılığıyla
tesadüfi olarak atanmasına yönelik düzenleme de
yapılmamıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
57nci
maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 57. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim
Işık Kemalettin
Yılmaz
Antalya Kütahya Afyonkarahisar
Nevzat Korkmaz Mehmet
Şandır
Isparta Mersin
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçe
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına
geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim
yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında
gelir vergisi dilimine tabi ise
yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer
yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin yüzde 35'ini indirebiliyor. Devlet
katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt
gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet
katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi
tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen
sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar
devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir
vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde
40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok
kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir.
Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde
60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı
şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve
sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye'nin
sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük
bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların
GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel
emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir
fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak
mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle
birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli
değildir.
Tasarı
ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere
ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak,
KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen
yatırımların; kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım
maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine
ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı,
başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata
uygun olarak etki analizinin yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
Öte
yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve
tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt komisyon
görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta
Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst
komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu
talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında,
sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi
aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
58inci
maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 58. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim
Işık Nevzat
Korkmaz
Antalya Kütahya Isparta
Mehmet Şandır Kemalettin
Yılmaz
Mersin Afyonkarahisar
BAŞKAN
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi mi okutayım?
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına geçilmektedir.
Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir
vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde
15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise yatırdığı
primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise
primin %35'ini indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde
25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst
gelir grubuna dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi
vergi indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda
kişi devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman
alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi tuttuktan
sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde
kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar
devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25
gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde
40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok
kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı
payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde
40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel
emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini
teşvik etmektedir.
Türkiye'nin
sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük
bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların
GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel
emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir
fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak
mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle
birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli
değildir.
Tasarı
ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere
ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak,
KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen
yatırımların; kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım
maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine
ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı,
başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata
uygun olarak etki analizinin yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz
sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde,
sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta
şirketlerine karşı ekonomik bağımsızlığının
sağlanarak görevlerini tarafsız ve bağımsız olarak
yapabilmelerinin temin edilmesi için 5684 Sayılı
Sigortacılık Kanununda önerdikleri değişiklikler de dikkate
alınmamıştır. Alt komisyon görüşmeleri
sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB Sigorta Eksperleri İcra
Komitesi temsilcilerinin görüşleri alınarak, üst komisyona kadar
çözüm bulunacağı ifade edilmesine rağmen, bu talepler göz
ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza branşında, sigorta
eksperlerinin belli kriterlere göre yazılım sistemi
aracılığıyla tesadüfi olarak atanmasına yönelik
düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle maddenin
tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
MEHMET GÜNAL (Antalya)
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Karar yeter
sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Sayar
mısınız arkadaşlar?
Kâtip
üyeler aralarında anlaşamadılar.
Elektronik
cihazla oylama yapacağız.
İki
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
59da da bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 59. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim
Işık Kemalettin
Yılmaz
Antalya Kütahya Afyonkarahisar
Nevzat Korkmaz Mehmet
Şandır
Isparta Mersin
BAŞKAN
Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçe
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına
geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim
yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine
tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor,
eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin yüzde 35'ini indirebiliyor.
Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme
alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet
katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi
tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen
sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar
devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir
vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde
40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok
kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir.
Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde
60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı
şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve
sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf
açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya
oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığın
azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki
yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri
artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir.
Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede
belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca,
yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel
düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin
istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası
getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen
yatırımların; kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım
maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine
ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı,
başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata
uygun olarak etki analizinin yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz
sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde,
sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta
şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt
komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB
Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri
alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine
rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza
branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre
yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak
atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan
nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde
60ta iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme
alacağım:
T. B. M Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı yasa tasarı/teklifinin 60. maddesinde
geçen sırları ibaresinin açıklanması itibarını
sarsacak bilgileri biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer Genç Arif
Bulut M. Ali
Susam
Tunceli Antalya
İzmir
Ferit Mevlüt Aslanoğlu R.
Kerim Özkan
İstanbul Burdur.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Önergemizi doğru dürüst okumadı Sayın
Başkan. Okuma yazma bilmiyor mu?
BAŞKAN
Şimdiki önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayayadın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 60. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mehmet Günal Alim
Işık Nevzat
Korkmaz
Antalya Kütahya
Isparta
Mehmet Şandır Kemalettin
Yılmaz
Mersin Afyonkarahisar
BAŞKAN
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Ne yapayım Sayın Şandır?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına
geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim
yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine
tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor,
eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet
katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt
gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet
katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi
tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen
sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar
devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25
gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde
40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok
kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı
payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde
40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel
emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini
teşvik etmektedir.
Türkiye'nin
sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük
bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların
GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel
emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir
fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak
mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı
ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere
ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak,
KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen
yatırımların; kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine,
bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin
bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir
deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki
analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte
yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve
tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt
komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB
Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri
alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine
rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza
branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre
yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak
atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
KAMER
GENÇ (Tunceli) Önergem var Sayın Başkan.
BAŞKAN
Çok özür dilerim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Divan Kâtibi beni okumak istemiyor.
BAŞKAN
Şimdi yeniden okuyacak, özür dilerim, sehven yanlış
yaptık.
Diğer
önergeyi okutup işleme alıyorum:
T. B. M Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı yasa tasarı/teklifinin 60. maddesinde
geçen sırları ibaresinin açıklanması itibarını
sarsacak bilgileri biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer Genç
(Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon, katılıyor musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet, katılıyor musunuz?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Sayın Genç, buyurunuz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Meclisin AKP Grubunun içine düştüğü acizliği ve
acınacak hâli görüyorsunuz, Hükûmet sıraları bomboş,
getiriyorlar Bir günde yetmiş maddelik kanunu
çıkaracağız. diyorlar, ikide bir karar yeter sayısı
bulunamıyor
ALİ
AYDINLIOĞLU (Balıkesir) CHP sıralarında kaç kişi
var?
KAMER
GENÇ (Devamla) Meclisin itibarını sıfıra indiriyorlar,
kamuoyu bizi seyrediyor. Böyle bir şey olmaz arkadaşlar! Böyle bir
gayriciddi grup da olmaz böyle Meclisin karşısına çıkmaya
yüzü olmayan bir hükûmet de olmaz ama size yakışıyor tabii bu,
sizin için önemli değil çünkü siz belirli değerleri
kaybetmişsiniz çünkü belirli değeri kaybetmeyenler bu duruma
düşmezler. O bakımdan, bunlar çok önemli şeyler.
Sayın
Başkan, ben, tabii, KİT Komisyonu üyesiyim, bu sırlar kelimesi
AKPnin can simidi oluyor. Âdeta her şeye sırlar diye, can simidi
diye sarılıyorlar.
KİT
Komisyonunda bankaların hesaplarını inceliyoruz. Bir kişiye
2 katrilyon 700 trilyon liralık kredi vermişler arkadaşlar.
Diyoruz ki: Bu kim, bunu açıklar mısınız? Hemen KİT
Komisyonu Başkanı diyor ki: Bu banka sırrı. Hâlbuki banka
sırlarıyla ilgili kanunun 73üncü maddesi diyor ki: Bu bilgilerin
yetkili olmayan kişilere açıklanması
Bakın, o birisine 2
katrilyon 800 trilyon vermişler. Biliyorsunuz, Tayyip Bey kendi damadının
başında bulunduğu bir şirkete bir bankadan 375 milyon
dolarlık bir kredi aldı, o, o verdiği kredi
sıralamasında 13üncüydü. Yani 2 katrilyon 800 trilyondan
bahsediyorum, daha o ne kadar
Yani birçok kredi verilmiştir, bunları
açıklayın
Yok. diyorlar.
Şimdi,
AKPnin tek güvencesi, işte, kanunlara, sırlara saklanarak kendi
icraatlarını, yapılan suistimalleri gizlemek. Böyle bir şey
olur mu? Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin KİT Komisyonuna hangi
bankadan kime, ne kredi verdiğinizi ve bu krediyi alan kişinin ismini
söylemeyeceksiniz!
Bana
bir mektup geldi. Diyor ki mektupta: Falanca bankadaki genel müdür
yardımcısı falanca kişiye kredi verdi. O krediden sonra o
banka genel müdür yardımcısı o şirkete transfer oldu yüksek
bir ücretle. Ondan sonra da bu genel müdür buraya gelince tekrar buraya
getirdi. Banka müdürüne soruyorum: Şu falanca kişiye kredi verdiniz
mi? Hemen Komisyon Başkanı müdahale ediyor, diyor ki: Efendim, o
banka sırrı. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?
Bu
arada Komisyonla ilgili bir şey söyleyeyim. Bugün biz KİT
Komisyonunda TEDAŞın hesaplarını inceliyorduk, maalesef,
AKP Mecliste yaptığı gayriciddiyeti orada, Komisyonda da
gösterdi. Biz muhalefet partili milletvekilleri oradayken, 21 kişilik AKP
KİT Komisyonu üyesinden 12 kişi gelemedi, ondan sonra da biz bugün
Komisyonun maalesef çalışmasını yapmadık.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten bu milleti, bu Meclisi bu duruma düşürmek bu
memlekete, bu Meclise yapılan en büyük kötülük. Şimdi,
yapabileceğimiz şeyleri yapalım. Maymuna bir şeftali
getirmişler vermişler. Şeftaliyi yutmadan önce arkasına
götürmüş. Niye götürüyorsun o şeftaliyi arkana? demişler.
Vallahi, geçen gün çekirdeğini çıkaramadığım bir
şeftaliyi yuttum da şimdi çekirdeğini çıkarıp
çıkaramayacağımı denemek istiyorum. Demiş. Yani
çekirdeğini çıkaramayacağınız şeftaliyi
yutmayın!
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Sen öyle mi yapıyorsun, sen de ölçüyor musun?
KAMER
GENÇ (Devamla) İnsanların belli bir gücü var. Dolayısıyla
yani bu güçlerini bu şekilde kullanmak
Tabii,
sizin arkanızda bir de Anayasa Mahkemesi var. Şimdi, İç Tüzükün
35inci maddesine göre komisyonlar kendilerine havale edilen işler
dışında işlerle uğraşamaz, bu çok açık bir
şey. Meclis Başkanlığı görevini yapmıyor, burada
Meclisi yöneten arkadaşlarımız maalesef yapmıyor ama
Anayasa Mahkemesi hiç yapmıyor. Bakın, şurada 28 Ağustosta
Cumhurbaşkanlığı seçimi var, Anayasa Mahkemesi hâlâ
kararını vermiyor. Ama Tayyip Bey bir ihtimale karşı hemen
bunun propagandasına çıkmış, devletin bütün
olanaklarını kullanıyor, stadyumlar tutuyor,
propagandasını yapıyor ama bunun
karşılığında eğer bir iptal çıkarsa, tabii,
onu da gizlemeye çalışıyor.
Bu
nasıl Anayasa Mahkemesi? Geçen gün burada müzakere edilmemiş bir
kanunu götürdük, diyor ki: Usulsüzlük yoktur. Yani tabii ki kurumlar yok
olunca siyasi gücü elinde tutan kişiler devleti bütün kurumlarıyla,
her yönüyle yok etmeye, tahrip etmeye cesaret ederler ama bunun da size
kalacağını zannetmiyorum çünkü -Anayasa Mahkemesi- bizim
zamanımızda yine bir kanun çıkaracağız, onları da
feshedeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
III. YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Yoklama yapılmasını
talep ediyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Yoklama talebi vardır.
Sayın
Tarhan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Moroğlu, Sayın Acar,
Sayın Üstündağ, Sayın Çam, Sayın Genç, Sayın Öner,
Sayın Küçük, Sayın Çelebi, Sayın Türmen, Sayın Özkan,
Sayın Dibek, Sayın Susam, Sayın Tayan, Sayın Toprak,
Sayın Korutürk, Sayın Kaleli, Sayın Tanal, Sayın
Bayraktutan.
İki
dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
(BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
2.- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydının;
193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/612, 2/360, 2/600) (S. Sayısı: 271) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
61inci
maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayayadın'ın;
193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 61inci
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa Moroğlu Kazım Kurt
İstanbul İzmir Eskişehir
Erdal Aksünger Ali Serindağ
İzmir Gaziantep
BAŞKAN
- Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okuyun.
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına
geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim
yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine
tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor,
eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini indirebiliyor. Devlet
katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt
gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet
katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi
tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen
sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar
devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25
gelir vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde
40lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok
kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı payının
yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı
şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve
sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye'nin
sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük
bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların
GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel
emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir
fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak
mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle
birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli
değildir.
Tasarı
ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere
ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak,
KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen
yatırımların; kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım
maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine
ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı, başka
bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak
etki analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte
yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve
tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt
komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB
Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri
alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine
rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza
branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre
yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak
atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde
62de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 62. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Ali
Serindağ
İstanbul Eskişehir Gaziantep
Mustafa Moroğlu Erdal
Aksünger
İzmir İzmir
BAŞKAN
Komisyon, katılıyor musunuz önergeye?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet, katılıyor musunuz?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okuyun lütfen.
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının teme!
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına
geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim
yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine
tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor,
eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin yüzde 35'ini indirebiliyor.
Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme
alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet
katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi
tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen
sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar
devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir
vergisi istisnasından, 3- Devlet katkı payının yüzde
40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok
kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı
payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde
40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel
emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini
teşvik etmektedir.
Türkiye'nin
sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük
bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların
GSYİH'ya oranı yüzde 12lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel
emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur.
Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün
değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı
ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere
ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak,
KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen
yatırımların; kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım
maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine
ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı,
başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata
uygun olarak etki analizinin yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
Öte
yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve
tüketicilerde sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin
sigorta şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt
komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB
Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri
alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine
rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza
branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre
yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak
atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi,
63üncü maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayaydın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 63. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Mustafa
Moroğlu Kazım
Kurt
İstanbul İzmir Eskişehir
Ali Serindağ Erdal
Aksünger
Gaziantep İzmir
BAŞKAN
Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına
geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim yatıranlar
bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir. Eğer kişinin
geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine tabi ise
yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor, eğer
yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin yüzde 35'ini indirebiliyor. Devlet
katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme alt
gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi devlet
katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi
tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen
sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar
devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi istisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25 gelir
vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde
40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok
kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı
payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde
40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel
emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini
teşvik etmektedir.
Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf
açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya
oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf açığın
azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki
yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri
artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir.
Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede
belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı ayrıca,
yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel
düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin
istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası
getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen
yatırımların; kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım
maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine
ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı,
başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata
uygun olarak etki analizinin yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz
sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde,
sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta
şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt
komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB
Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri
alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine
rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza
branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre
yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak
atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan
nedenlerle maddenin tasarı metninden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
64de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan Ayaydın'ın;
193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya
ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 64. maddesinin
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım
Kurt Ali
Serindağ
İstanbul Eskişehir Gaziantep
Mustafa Moroğlu Gürkut
Acar
İzmir Antalya
BAŞKAN
Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BİLİM,
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
Katılmıyoruz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Gerekçe
.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Kanun
Tasarısının genel gerekçesinde, tasarının temel
amaçları arasında İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi,
tasarruf açığının azaltılması, finansal
kaynakların çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte,
tasarı ağırlıklı olarak sigortacılık ve
bireysel emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun
Tasarısı ile getirilen yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi
indiriminden vazgeçilerek devlet katkısı uygulamasına
geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel emeklilik sistemine prim
yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından indirebilmektedir.
Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir vergisi dilimine
tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini indirebiliyor,
eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin yüzde 35'ini indirebiliyor.
Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni getirilen düzenleme
alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna dezavantaj
sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi indiriminden
hemen faydalanırken, getirilen bu tasanda kişi devlet
katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki
uygulamada kişi emekli olduğu veya sistemden
ayrıldığı zaman hak kazandığı toplam
ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir vergisi istisnasına tabi
tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj ödenmektedir. Yeni getirilen
sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına hak
kazanmadığı gibi yüzde 25lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar
devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 10O'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- İkramiye üzerindeki yüzde 25
gelir vergisi istisnasından, 3- Devlet katkı payının yüzde
40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok
kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı
payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde
40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel
emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini
teşvik etmektedir.
Türkiye'nin
sadece bireysel emeklilik sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük
bir tasarruf açığı bulunmaktadır. Tasarrufların
GSYİH'ya oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel
emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir
fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu sterli düzeyde artırmak
mümkün değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle
birlikte bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli
değildir.
Tasarı
ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere
ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak,
KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen
yatırımların; kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım
maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine
ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı,
başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata
uygun olarak etki analizinin yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
Öte
yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve
tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt
komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB
Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri
alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine
rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza
branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre
yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak
atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
65te bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayayadın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 65inci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa Moroğlu Gürkut Acar Ali Serindağ
İzmir Antalya Gaziantep
Kazım Kurt Ferit Mevlüt
Aslanoğlu
Eskişehir İstanbul
BAŞKAN Komisyon
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Tarhan,
gerekçe mi okutayım?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel
gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında
İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf
açığının azaltılması, finansal kaynakların
çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı
ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel
emeklilik sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat
tasarının içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri
tam olarak karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen
yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel
emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından
indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir
vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini
indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin % 35'ini
indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni
getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna
dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi
indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasanda kişi devlet
katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi
emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman hak
kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir
vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj
ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet katkısına
hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan da
yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla kadar
devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi İstisnasından, 2- ikramiye üzerindeki yüzde 25 gelir
vergisi istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde
40'lık payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok
kişilerin değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri
içermektedir. Kişi adına devletin ödediği katkı
payının yüzde 60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde
40'ı şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel
emekliliği ve sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini
teşvik etmektedir.
Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf
açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya
oranı yüzde 12'lere düşmüş olup, tasarruf
açığının azalması için tek başına bireysel
emekliliğin teşviki yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir
fonksiyonudur. Geliri artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün
değildir. Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte
bunlar gerekçede belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasarı
ayrıca, yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere
ilişkin özel düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa
ilişkin istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak,
KDV istisnası getirilmesine gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin
düşürülmesinin esas alınması doğru değildir.
Ayrıca, 3996 ve 3359 sayılı kanunlar ile 652 sayılı
KHK kapsamında yaptırılması düşünülen
yatırımların; kamu yatırımı proje stokları
ve yıllık programlar dikkate alınarak, yatırım
maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine
ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığı,
başka bir deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata
uygun olarak etki analizinin yapılmadığı
anlaşılmaktadır.
Öte
yandan, ülkemiz sigortacılığının gelişmesi ve
tüketicilerde, sektöre olan güven duygusunun artırılması,
eksperlerin sigorta şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt
komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB
Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri
alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine
rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza
branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre
yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak
atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle maddenin tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Madde
66da bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Aydın Ağan
Ayayadın'ın; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kayseri
Milletvekili Ahmet Öksüzkaya ve 5 milletvekilinin; Bazı Kanunlar ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 66. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kazım Kurt Ali Serindağ
İstanbul Eskişehir Gaziantep
Gürkut
Acar Mustafa
Moroğlu
Antalya İzmir
BAŞKAN Komisyon katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) Katılmıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyoruz.
Gerekçe:
Kanun Tasarısının genel
gerekçesinde, tasarının temel amaçları arasında
İstanbul Finans Merkezinin güçlendirilmesi, tasarruf
açığının azaltılması, finansal kaynakların
çeşitlendirilmesi gibi hususlar sayılmakla birlikte, tasarı
ağırlıklı olarak sigortacılık ve bireysel emeklilik
sisteminin geliştirilmesini içermektedir. Fakat tasarının
içerisinde sigortacılık sektörünün beklentileri tam olarak
karşılanamamıştır.
Kanun Tasarısı ile getirilen
yeni bireysel emeklilik düzenlemesinde vergi indiriminden vazgeçilerek devlet
katkısı uygulamasına geçilmektedir. Mevcut düzenlemede bireysel
emeklilik sistemine prim yatıranlar bunu gelir vergisi matrahından
indirebilmektedir. Eğer kişinin geliri yüzde 15 oranında gelir
vergisi dilimine tabi ise yatırdığı primin yüzde 15'ini
indirebiliyor, eğer yüzde 35'lik vergi diliminde ise primin %35'ini
indirebiliyor. Devlet katkısı uygulaması yüzde 25'tir. Yeni
getirilen düzenleme alt gelir grubuna avantaj sağlarken, üst gelir grubuna
dezavantaj sağlamaktadır. Ancak mevcut düzenlemede kişi vergi
indiriminden hemen faydalanırken, getirilen bu tasarıda kişi
devlet katkısını ancak emekli olduğu zaman alabilecektir.
Yürürlükteki uygulamada kişi
emekli olduğu veya sistemden ayrıldığı zaman lak
kazandığı toplam ikramiye tutarının yüzde 25'ini gelir
vergisi istisnasına tabi tuttuktan sonra kalan yüzde 75'i üzerinden stopaj
ödenmektedir. Yeni getirilen sistemde kişi emekli olmadan devlet
katkısına hak kazanmadığı gibi yüzde 25'lik istisnadan
da yararlanamamaktadır. Ayrıca yeni sistemde kişi 3 yıla
kadar devlet katkısının yüzde 15'ine, 10 yıla kadar yüzde
60'ına, emekli olunca yüzde 100'üne hak kazanacaktır. Yani kişi
yeni sistemde 10 yıl prim ödeyip ayrıldığı zaman; 1-
Gelir Vergisi istisnasından, 2- ikramiye üzerindeki yüzde 25 gelir vergisi
istisnasından, 3-Devlet katkı payının yüzde 40'lık
payından yararlanamayacaktır. Yeni sistem daha çok kişilerin
değil, sigorta şirketlerinin lehine düzenlemeleri içermektedir.
Kişi adına devletin ödediği katkı payının yüzde
60'ını tekrar kişiye iade ederken, yüzde 40'ı
şirketlere kalmaktadır. Bu düzenlemeler bireysel emekliliği ve
sosyal güvenceyi değil, sigorta şirketlerini teşvik etmektedir.
Türkiye'nin sadece bireysel emeklilik
sisteminin teşviki ile kapanmayacak kadar büyük bir tasarruf
açığı bulunmaktadır. Tasarrufların GSYİH'ya
oranı yüzde 12lere düşmüş olup, tasarruf açığın
azalması için tek başına bireysel emekliliğin teşviki
yeterli değildir. Tasarruf gelirin bir fonksiyonudur. Geliri
artırmadan tasarrufu yeterli düzeyde artırmak mümkün değildir.
Tasarı bazı gerekli tedbirler içermekle birlikte bunlar gerekçede
belirtilen amaçlara ulaşmak için yeterli değildir.
Tasan ayrıca,
yap-işlet-devret ve yap-kirala-devret gibi yöntemlere ilişkin özel
düzenlemelerin yanı sıra, Kamu İhale Kanununa ilişkin
istisna öngören düzenlemeler içermektedir.
Ancak, KDV istisnası getirilmesine
gerekçe olarak sadece borçlanma maliyetlerinin düşürülmesinin esas
alınması doğru değildir. Ayrıca, 3996 ve 3359
sayılı kanunlar ile 652 sayılı KHK kapsamında
yaptırılması düşünülen yatırımların; kamu
yatırımı proje stokları ve yıllık programlar
dikkate alınarak, yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve
borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir
değerlendirmesinin yapılmadığı, başka bir
deyişle mevzuat hazırlamaya ilişkin mevzuata uygun olarak etki
analizinin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, ülkemiz
sigortacılığının gelişmesi ve tüketicilerde,
sektöre olan güven duygusunun artırılması, eksperlerin sigorta
şirketlerine karşı ekonomik
bağımsızlığının sağlanarak görevlerini
tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelerinin temin edilmesi
için 5684 Sayılı Sigortacılık Kanununda önerdikleri
değişiklikler de dikkate alınmamıştır. Alt
komisyon görüşmeleri sırasında sektör temsilcilerinin ve TOBB
Sigorta Eksperleri İcra Komitesi temsilcilerinin görüşleri
alınarak, üst komisyona kadar çözüm bulunacağı ifade edilmesine
rağmen, bu talepler göz ardı edilmiştir. Özellikle oto kaza
branşında, sigorta eksperlerinin belli kriterlere göre
yazılım sistemi aracılığıyla tesadüfi olarak
atanmasına yönelik düzenleme de yapılmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle
maddenin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 67yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 68i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 69u oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici Madde 1i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici Madde 2de bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 271 sıra
sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geçici 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini, ikinci fıkrasında yer alan Kanunun
yürürlüğe ifadelerinin fıkranın yürürlüğe olarak
değiştirilmesini ve üç yıl sistemde kalmak koşuluyla
ibaresinden sonra gelmek üzere üç yılın sonunda ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Kahramanmaraş İstanbul Kırıkkale
Yusuf
Başer Nihat
Zeybekci Mehmet Emin
Dindar
Yozgat Denizli Şırnak
Abdurrahim
Akdağ Sevde
Bayazıt Kaçar Pelin
Gündeş Bakır
Mardin Kahramanmaraş Kayseri
Safiye
Seymenoğlu
Trabzon
"(1)
29/5/2012 tarihi itibarıyla bireysel emeklilik sisteminde olup bu
fıkranın yürürlük tarihinden itibaren iki yıl içinde bir emeklilik
sözleşmesini birikimlerini alarak sonlandıran
katılımcıların, 31/12/2014 tarihine kadar bireysel
emeklilik sistemine ödeyeceği katkı payları için Devlet
katkısı ödenmez."
BAŞKAN
Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -
Katılıyoruz.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Gerekçe.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Mevcut
sistemdeki katılımcıların sistemden ayrılarak
birikimlerini aldıktan sonra bu paraları tekrar sisteme yönlendirmek
suretiyle Devlet katkısı uygulamasında bir suistimale yol
açmalarının engellenmesi amaçlanmış ve maddeye ilişkin
hükümlerin yürürlüğüne netlik kazandırılmıştır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul
edilmiş önerge çerçevesinde geçici madde 2yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde
70de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 271 sıra sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve
Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 70 inci maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahir
Ünal Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
Kahramanmaraş İstanbul Kırıkkale
Tülin
Erkal Kara Tülay
Bakır Sevde
Bayazıt Kaçar
Bursa Samsun Kahramanmaraş
Safiye
Seymenoğlu H.
Hami Yıldırım İlhan
İşbilen
Trabzon Burdur İzmir
Muhyettin
Aksak
Erzurum
"Madde
70- Bu Kanunun;
a)
2 nci, 4 üncü, 5 inci ve 8 inci maddeleri, 16 ila 29 uncu maddeleri, geçici 2
nci maddesinin ikinci fıkrası 1/1/2013 tarihinde,
b)
3 üncü, 6 nci, 7 nci ve 9 uncu maddeleri ile geçici 1 inci maddesi
yayımı tarihinden iki ay sonra,
c)
Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe
girer."
BAŞKAN
Komisyon katılıyor musunuz?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -
Katılıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
4632 sayılı Kanunun geçici 1
inci maddesi uyarınca bireysel emeklilik sistemine yapılacak
aktarımların Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla
başlayabilmesine imkân tanınmaktadır. Ayrıca, Geçici 2 nci
maddenin birinci fıkrasının Kanunun yayımı tarihinde
yürürlüğe girmesi sağlanarak Devlet katkısı sistemine
ilişkin suiistimallerin engellenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kabul edilmiş önerge çerçevesi
içinde 70inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Madde 71i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Üçüncü bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
İç Tüzük 86ya göre, fikrini
belirtmek, oyunun rengini belirtmek üzere, Tunceli Milletvekili Sayın
Kamer Genç.
Aleyhte olmak üzere
KAMER GENÇ (Tunceli) - Zaten bunların hiçbir şeyinin
lehinde değilim.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; karşımıza bir torba kanun geliyor, kanunun
başı ne diyor: Bireysel Emeklilik
Kanunu. 1inci maddede onu başlıyor. 1inci maddesi Telgraf
Kanunundan bahsediyor, posta, telgraftan bahsediyor, 2nci maddesi veraset
vergisinden bahsediyor, 3üncü maddesi 193 sayılı Kanundan
bahsediyor.
İçinizde hiç mi hukukçu yok, hukuk
bilen yok? Yani evvela Bireysel Emeklilik Kanun Tasarısı
dediğiniz zaman, 1inci, 2nci ve 3üncü maddesinde bireysel emeklilikten
bahsedin de ondan sonra öteki torba kanunları getirin.
Değerli milletvekilleri, AKP bu
devleti her yönüyle çökertiyor.
Bakın, geçen hafta burada
Burada
da bir sürü, yine gelir vergisinden muaf, KDVden muaf kanunlar getiriyor.
Geçenlerde burada yine bir önerge verildi: İbadet yerlerine yapılan
yardımların -tümü ama- tümü gelir vergisi matrahından yani 193
sayılı Kanunun 89uncu maddesine göre gelir vergisi matrahından
düşürülür. Yine, gelir vergisi beyannamesinde aynı maddeye göre
Kur'an kurslarına yapılan bağışların tümü
düşülür.
Arkadaşlar, bakın, bu kanun
Ben onu da
söyledim, yani burada da çok böyle gelir vergisi beyannamesinden indirilenler
var. Şimdi, ne olacak? Hristiyan vatandaşlarımız, beyan
edecekleri kazançlarından adam devlete vergi vereceğine, gidecek,
ondan sonra, kendisi kilisesine, havrasına bağışta
bulunacak, orada onu tahminen yapacak. Sünni vatandaşlarımız ne
yapacak? İşte Tayyip Bey diyor ya Çamlıca tepelerine işte
Tayyip Erdoğan camisi diye, 15 bin metrekarelik bir cami yapacak ve
dolayısıyla gidecek bütün holding sahiplerine diyecek ki: Vergiyi
devlete vereceğinize, gelin şu camiye bağışta
bulunun. Alevi vatandaşlarımızın cemevleri ibadet yeri
kabul edilmediği için Alevi vatandaşlarımızın da
verdiği vergiler Tayyip Erdoğan
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Ayıp,
ayıp! Yuh olsun sana, yuh!
KAMER GENÇ (Devamla) Yahu, zaten doğruyu
Milletvekili demek vatanını, milleti düşünen kişi
demektir.
BAŞKAN Sayın Genç
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) Utanmaz
herif! Utanmaz adamsın sen! Utanmaz adamsın sen!
BAŞKAN Sayın Genç, lütfen
KAMER GENÇ (Devamla) Milletvekili demek Tayyip
Erdoğanın kusurlarını, ayıplarını örten
kişi demek değildir. Burada gördük
Yani bu memlekette yargı
diye bir şey kaldı mı? Kalmadı. Niye? Sizin sayenizde
kalmadı. Bir MİT müsteşarını savcı ifadeye
çağırıyor, siz getiriyorsunuz, burada diyorsunuz ki: Tayyip
Erdoğanın talimat verdiği kişilerin işlediği
suçları siz suçlu olarak yargılayamazsınız. Bu,
dünyanın neresinde var? Bu, dünyanın bir yerinde var mı?
Dolayısıyla, Efendim, Tayyip Erdoğanın oğlu herhangi
bir ticari faaliyette bulunursa bu ticari faaliyet vergiden müstesnadır.
E, bu neyle oluyor? Sizin parmaklarınızla oluyor. Böyle bir şey
dünyanın bir yerinde var mı? Yani bir İktidar grubu, kendi
liderinin her işlemine karşı, her dediğine karşı
bu kadar sorumsuzca davranır ve istediği kararı alır
mı? Bu, dünyanın hiçbir devletinde yok, hiçbir Parlamentosunda,
hiçbir insan vicdanı taşıyan insanların başvuracakları
bir yönetim tarzı değildir, bir davranış tarzı
değildir. Bizim burada canımız niye yanıyor? Diyoruz ki:
Bakın, bu memlekette denetimi kaldırdınız, yargı
kalktı, Türk Silahlı Kuvvetleri feshedildi. Ya, bir memlekette 167
tane silahlı kuvvet mensubu bir saat içinde tutuklanılan bir memleket
var mı? Bir memlekette, genelkurmay başkanı silahlı terör
örgütü başkanıdır. diye tutuklanan bir memleket var mı?
Ha, suçlusu varsa bunu üç ay içinde, beş ay içinde yargılayın,
cezasını verin. Ama, şimdi, o insanları hem bütün çoluk çoğuyla
hem bir orduyu, bu kadar onuruyla oynamak, onları sırayla içeriye
atmak olur mu?
28 Şubat
28 Şubatta sizin
Abdullah Gül de orada Bakanlar Kurulu üyesi değil miydi? 28 Şubat
nedir? Diyor ki: Laiklik kurallarını uygulayın. Yani
şeriatı getirmeyi
Yani İslam demiyorum, şeriat demek
İslam demek değildir. Diyor ki: Efendim, laikliği
uygulayın, irticaya karşı işlenen suçları suç sayan,
irticaya karşı yapılan mücadeleyi suç sayan bir
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) -
zihniyetle bir
demokrasi olur mu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Böyle bir
şey olur mu? Dolayısıyla yani, evet, 28 Şubatta içeri
alınacak kişiler varsa, orada, işte, siz Bakanlar Kurulu, niye
onları da içeri almıyorsunuz? Devletin hiçbir yerinde
Bakın,
siz laikliği suç sayıyorsunuz, irticayla mücadele
İSMAİL AYDIN (Bursa) -
Yerine, yerine!
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Dur
bakalım, daha zaman
BAŞKAN Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Devamla) Peki,
teşekkür ediyorum.
Onun için
karşısındayım efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre
vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen iki dakikalık
süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine, oylama için öngörülen iki dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN
- Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Oy sayısı |
: |
268 |
|
Kabul |
: |
215 |
|
Ret Çekimser |
: |
48 5(x) |
|
Kâtip
Üye Bayram
Özçelik Burdur |
Kâtip
Üye Muhammet
Bilal Macit İstanbul |
Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Hayırlı olsun.
Sayın Bakanın bir teşekkür
konuşması vardır.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER
YILDIZ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu
kanun tasarısının kanunlaşmasında iktidarıyla
muhalefetiyle konulan katkılar için özellikle Hükûmetimiz adına
teşekkür ediyorum.
Tabii ki tasarıda genel itibarıyla
Sigortacılık Kanununda, bireysel emeklilik sisteminde ve kira
sertifikalarında hem yeni tahsisler hem de yeni iyileştirmeler
yapılmıştır ve yine sigortacılık ve bireysel
emeklilik sistemi, gelişmiş ülkelerde hem ekonomik
kayıpların telafisi hem de ekonomik hayatın devamı
açısından ve iç tasarrufların artırılması
açısından son derece önemlidir. Özellikle bu tür düzenlemeler,
ülkemizin değişen ve yaşamakta olduğumuz ekonomik
dönüşümün katkısı açısından önemli artılar
sağlayacaktır. Bunlar, aynı zamanda, ekonomimizin
sorunlarından birisi olan cari açık sorununa da inşallah olumlu
yönde katkı sağlayacaktır.
Ben, katkı koyan bütün
arkadaşlarımıza Hükûmetimiz adına teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.43
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.48
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
---0---
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 119uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşmelerine devam edeceğiz.
3üncü sırada yer alan Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum
Komisyonu ve Anayasa Komisyonu raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu
Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (x)
BAŞKAN Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
276 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir.
Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek
ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Özgündüz, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 276 sıra sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biz,
temel olarak bu kanuna karşı değiliz yani idarenin eylem ve
işlemlerini insan hakları anlamında denetleyecek bir kamu
denetçiliği kurumunun faydalı olduğunu düşünmekteyiz.
Vatandaşların hak ve özgürlüklerinin yönetime karşı
korunması, güvence altına alınması hukuk devletinin olmazsa
olmaz koşuludur. Asıl olan denetim, yargısal denetimdir. Bu Kamu
Denetçiliği Kurumu yargısal denetimin yerini alan bir kurum
olmayıp yargıya yardımcı olan, yargıya gitmeden
bazı sorunların daha seri, daha basit şekilde çözülmesini
amaçlayan bir kurum olarak düşünülmekte ve uygulanmaktadır. Burada
asıl önemli olan, kamu denetçisinin, Batıdaki ismiyle
ombudsmanın Parlamento adına vatandaşların
şikâyetlerini dinleyen, denetleyen, idarenin reform yapmasının
yolunu açan bir sistem olarak ortaya çıkmasıdır. Yönetenler ile
yönetilenler arasında bir nevi ara bulucu olan kamu denetçisi Parlamento
tarafından atanacaktır, gücünü Parlamentodan alacaktır ancak
Parlamentoya karşı dahi bağımsız bir yapısı
olduğu takdirde sağlıklı işlemekte ve sonuç
alınmaktadır. Bu kurum Avrupa Birliği tarafından da
önemsenmekte ve bildiğiniz gibi, Avrupa Birliğinin uluslararası
anlamda Avrupa Birliği ülkelerine ilişkin bir ombudsmanı
mevcuttur. Türkiyeye de, 2010 yılı İlerleme Raporunda kamu
denetçiliği kurumunun kurulması konusunda çaba gösterilmesi yolunda
tavsiyelerde bulunulmuştur. Yine Avrupa Konseyi tarafından onay ve
imzaya açılan 173 sayılı Yolsuzlukla Mücadele Ceza Yasası
Sözleşmesinde de yolsuzluğa karşı kamu denetçiliği
kurulması tavsiye edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin
hazırladığı tasarıya baktığımızda,
Avrupa Birliğinin kamu denetçiliği üzerine tavsiyelerinin yüzeysel
olarak ele alındığı görülecektir. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak kamu denetçiliği kurumunun ülkemiz için faydalı
olacağına inanmakla birlikte, Hükûmetin tasarısının
ülkemizin gerçekleriyle örtüşmediğini, daha iyi, daha
sağlıklı bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu
düşünmekteyiz.
Dünyadaki örnekleri
incelediğimizde tek bir kamu denetçiliğinden, ombudsmanlıktan
bahsedilmemektedir. Bu kurum, her ülkenin kendi koşullarına, nüfus
yapısına, sosyoekonomik eğitim durumuna göre
farklılıklar arz etmektedir. Kamu denetçiliği genelde yönetsel
yargının, idari yargının olmadığı ülkelerde
sağlıklı işlemektedir. Yönetsel yargının güçlü
olduğu ülkemizde kurulacak bu kamu denetçiliği kurumunun
hassasiyetle, dikkatle ele alınıp ona göre düzenlenmesi gerekmektedir.
Ülkemizin eğitim, sosyokültürel yapısı, nüfusu göz önüne
alındığında bu tasarıyla getirilen bir kamu
başdenetçisi ve 5 kamu denetçisinin ülkemizin sorunlarını, kamu
denetçiliğinden beklenen faydayı göstermeyeceğini
düşünmekteyiz. Bu nedenle, biz özellikle askerî, güvenlik, cezaevi,
kadın ve çocuk hakları, ayrımcılıkla mücadele,
çalışma ve iş hayatı, çevre, üniversiteler,
sağlık, yerel yönetimler, kamu kaynaklarının kullanımı
ve yolsuzlukla mücadele alanlarında ihtisaslaşan kamu denetçilerinin
olmasını öneriyoruz.
Alt komisyon çalışmaları
sırasında aile ve sosyal işlerden sorumlu bakan
yardımcımız da gelerek özellikle çocuk hakları konusunda
bir ombudsmanlık, kamu denetçisi gerektiğini ifade etti; biz de ihtisaslaşma
kamu denetçiliğini savunduğumuz için destek verdik ancak ne
yazık ki, Hükûmet yetkilileri, daha doğrusu iktidar partisi
yetkilileri bu öneriye karşı çıktılar.
Kamu denetçiliğinin etkin ve
verimli çalışabilmesi için zorunlu unsurlardan en önemlisi de
bağımsızlıktır. Parlamento dâhil hiçbir kişi ve
kurumun kamu denetçisinin kararlarını etkileyememesi için atama ve
görevden almasının özel bir usule bağlanması, mutlaka
nitelikli çoğunlukla atanması gerekir diye düşünüyoruz. Böyle
olduğu takdirde, kamu denetçisi olarak atanacak kişi ya da kişilerin
kendisini yürütme organından bağımsız hissedebilmesi
sağlanacak ve nitelikli çoğunluk hâlinde iktidar dışı
siyasi partilerin de kamu denetçisinin atanmasında söz sahibi olması
ve aynı zamanda kamu denetçisi tamamen Parlamentodan gücünü alan bir konuma
yükselecektir. Her ne kadar 2010 Anayasa değişikliğinin 74üncü
maddesinde, kamu denetçisinin, ilk iki oylamada üye tam
sayısının üçte 2 çoğunluğuyla, üçüncü oylamada üye tam
sayısının salt çoğunluğunun aranacağı,
üçüncü oylamada da salt çoğunluk sağlanamazsa dördüncü oylama
yapılacağı ve bu oylamada en fazla oy alan kişinin
seçileceği belirtilmişse de yeni anayasa yapım sürecinde bu
maddenin yeniden ele alınıp düzenleneceği ve bu düzenlemede
mutlaka kamu başdenetçisinin seçiminde nitelikli çoğunluk
şartının aranması gerektiği kanaatindeyiz. Bu nedenle
de bu yönde değişiklik önergesi hazırladık, umarım
sizlerin oylarıyla kabul edilir ve önümüzdeki süreçte Anayasa Uzlaşma
Komisyonu çalışmalarına da bu şekilde biz
ışık tutmuş oluruz.
Değerli arkadaşlar, genel
olarak Hükûmetin sunduğu tasarıda oluşturulan temel yapı
yetersiz görüldüğü için daha verimli ve etkin işleyecek,
bağımsız ve tarafsız bir kamu denetçiliği önermekteyiz.
Bunun için, maddeler bazında olaya baktığımızda, 3, 4
ve 6ncı maddeye, ihtisaslaşma, uzmanlaşma kamu denetçiliği
oluşması gerektiği nedeniyle biz karşı
çıkmaktayız. Yine, en önemli maddelerden 5inci maddede özel bir
düzenleme yapılmalı ve diyoruz ki: İdari dava yoluna
başvuru hakkı tanınmalıdır kamu denetçisine,
ombudsmana. Yani kamu denetçisi, özellikle düzenleyici idari işlemlere
karşı idari yargıda iptal davası açabilmelidir.
Vatandaşların başvurusu üzerine gördüğü
aksaklıkların dava yoluyla düzeltilmesi gerekiyorsa bir nevi kamu
avukatlığı gibi, vatandaşlar adına idari yargıda
dava açma yetkisi tanınmalıdır diye düşünüyoruz.
Burada, aynı maddenin yani 5inci maddenin 2nci
fıkrasının (c) bendinde, yargı yetkisinin
kullanılmasına ilişkin kararlar denetim dışında
tutulmaktadır. Değerli arkadaşlar, özellikle infaza ilişkin
kararlar yargı yetkisi kapsamında değerlendirilip denetim
dışında tutulursa, cezaevlerinde cezaevi idare
kurullarının verdiği, disiplin kurullarının
verdiği kararlar ve bunun üzerine, itiraz üzerine infaz hâkiminin
verdiği kararlar, bu denetimin dışında tutulduğu anda
kamu denetçiliği sakat doğmuş olacaktır diye
düşünüyoruz. Bu nedenle, cezaevlerindeki cezaevi disiplin
kurullarının verdiği kararlara karşı itiraz üzerine
infaz hâkiminin verdiği kararların da mutlaka kamu
denetçiliğinin denetimine açılması gerektiğini
düşünmekteyiz.
Yine, değerli milletvekilleri, 5inci maddenin 2nci
fıkrasının (ç) bendinde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki
faaliyetleri denetim dışındadır. Nedir buradaki askerî
faaliyet? Bu kavram çok muğlaktır. Alt komisyona gelen Genelkurmay
ve Millî Savunma Bakanlığı yetkilileri, prensip olarak, özel
ihtisaslaşan bir askerî ombudsmana karşı
çıkmamışlardır. Ancak, kendi ifadeleriyle, eğitim,
manevra, tatbikat, nöbet gibi hizmetler askerî nitelikte hizmetlerdir ve
bunların, kamu denetçisinin denetimine açılması hâlinde ciddi
anlamda disiplin sorunları çıkacağını kendileri ifade
etmişlerdir. Biz diyoruz ki: Bu yüce Meclis adına, emir-komuta
zincirinden bağımsız, Türk Silahlı Kuvvetlerinde insan
hakları ihlallerinin, çalışma koşullarının ve
kötü muameleyle ilgili şikâyetlerin incelenip mağduriyetlerin
giderilmesi ve hak ihlallerinin tekrarlanmasının önlenerek Türk
Silahlı Kuvvetlere halk nezdinde daha fazla itibar kazandırmak için
mutlaka askerî faaliyetlerin de kamu denetçisinin denetimine açık
olması gerekmektedir.
Yine, tasarının 10uncu maddesinde yapılan
düzenlemeyle, kamu denetçisi olacak kişilerin hukuk eğitimi
alması zorunluluğu öngörülmemektedir. Hâlbuki bütün dünyada,
özellikle bu kurumun iyi işlediği İskandinav ülkelerinde,
İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya gibi ülkelerde kamu denetçisi olacak
kişinin iyi bir hukukçu olması zorunludur. Çünkü insan hakları
kavramından anlayabilmek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını
takip edip anlayabilmek, buna göre insan hakkı ihlali var mı, yok mu;
bunu denetleyecek kamu denetçisinin mutlaka iyi bir hukuk eğitimi
alması, hukuk fakültesi veya programlarında hukuk derslerine
yeterince yer veren sosyal bilimler fakültelerinden mezun olması
zorunludur diye düşünüyoruz.
Bir başka nokta değerli
arkadaşlar, tasarının 11inci maddesindeki yapılan
düzenlemedir. Burada mutlaka nitelikli çoğunluk aranmalı diyoruz.
Yani, Genel Kurulun, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının
üçte 2 çoğunluğuyla seçilmelidir. Tasarıdaki düzenlemeyle,
iktidara sahip tek parti ya da koalisyon dönemindeki koalisyonun büyük
ortağı, kamu denetçisinin seçiminde söz sahibi olacaktır. Bu
durumda kamu denetçisinin iktidara karşı bağımsız olduğundan
bahsedilemez. Bu durumda aslında kamu denetçiliği kurumu olmayacak,
bir nevi teftiş kurulu olacak. Zaten şu anda her kurumun teftiş
kurulu vardır, Başbakanlığa bağlı teftiş
kurulu vardır. Artık, Meclis adına bir kamu denetçisi
değil, iktidara bağlı bir nevi hükûmet adına denetleme
yapacak bir teftiş kurulu şeklinde doğacaktır. Bu nedenle,
11inci maddenin yeniden düzenlenerek, mutlaka nitelikli çoğunluk
şartının maddeye eklenmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
tasarının 14üncü maddesinde, kamu denetçisi ve başdenetçilerin
görev süresi dört yıl olarak belirlenmiştir. Yani Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görev süresiyle aynıdır. Bizim önerdiğimiz
nitelikli çoğunlukla seçim zorunlu olursa bu, doğru bir
yaklaşımdır; ancak eğer nitelikli çoğunlukla
seçilmemişse kamu denetçisi, yani iktidar partisinin, büyük partinin
oylarıyla seçilmişse, biz diyoruz ki, Meclisin görev süresi sona
erdiğinde kamu denetçisinin de görev süresi sona ersin ve
dolayısıyla yeni oluşacak Meclis aritmetiği kendisi
adına denetim yapacak kamu denetçisini yeniden seçsin
şeklinde, 14üncü maddede, bir düzenlemenin yapılması zorunludur
diye düşünüyoruz.
Yine,
15inci maddede, görevden almayla ilgili hususlar net değildir.
İlerleyen süreçte, kamu denetçisi, başdenetçi ve denetçinin
niteliklerini kaybettiği ileri sürüldüğü zaman, bu ihtilaf
doğduğunda görevden alma söz konusu olacak. Bu durumda da yine üye
tam sayısının salt çoğunluğu ve gizli oyuyla kamu
denetçisinin görevine son verilmelidir. Çünkü hukukta bir kural vardır:
Paralellik, hangi usulle bir işlem tesis etmişseniz yine aynı
usulle bunun geri alınması gerekir diye düşünmekteyiz.
17nci
maddede çok önemli bir husus, 4üncü fıkra, burada deniliyor ki: Kamu
denetçisine başvurulmadan önce mutlaka idari başvuru
yollarının tüketilmesi gerekmektedir. Arkadaşlar, bu olduğu
zaman özellikle kamu denetçisi acilen el konulması gereken olaylarda bu
yetkisini kullanamayacak ve olaya müdahale etme gecikecek, birçok delil
zamanında toplanamayacak. Dolayısıyla öngörülen sonuç da ne
yazık ki alınmamış olacaktır.
Yine,
tasarının 18inci maddesinde, kamu denetçisine, bugün suç
soruşturmasıyla görevli cumhuriyet savcısına verilmeyen
yetki, hatta bizim adımıza denetim yapacak kamu denetçisine, bu
Meclisteki milletvekillerine tanınmayan bir yetki tanınmaktadır.
Devlet sırrı niteliğindeki belgeleri inceleme yetkisi
tanınmaktadır.
Devlet
sırrı konusunda -biliyorsunuz- şu anda Adalet Komisyonunda bir
çalışma vardır. Devlet sırrına kim karar verecek?
Sayın Başbakan, Millî Savunma Bakanı, İçişleri
Bakanı, Dışişleri Bakanından oluşan bir kurul
Bu, devlet sırrıdır. diyecek. Efendim, biz
bakamayacağız, cumhuriyet savcısı bakamayacak ama kamu
denetçisi inceleyecek. Biz diyoruz ki: Burada eğer devlet sırrı
olarak bildirilen bir bilgi ve belgenin incelenmesi zorunluysa o takdirde
komisyona bildirilsin, komisyon, gerekiyorsa Genel Kurulun onayına sunsun
ve Genel Kurulun onayıyla ancak devlet
sırrı incelenebilsin şeklinde bir itirazımız
var.
Yine,
20nci maddede, bu kamu denetçisinin altı ay süreyle denetim
yapacağı ve altı ay sürede denetimi tamamlayıp rapor yazacağı
söylenmektedir fakat altı ay süre geçtikten sonra yani biterse ne olacak?
O konuda bir boşluk vardır. Biz diyoruz ki altı ayda bitirsin,
altı ayda bitiremiyorsa artık bu konuda bir daha rapor yazmasın
çünkü konu yargıya intikal edecektir, yargıyı da etkilemek,
yargıyı da manipüle etmek anlamına gelecek şekilde bir
açıklama yapması, yargı yetkisine de müdahale olacaktır. O
nedenle Mutlaka altı aylık süre içerisinde bitirilmesi zorunludur.
şeklinde bir bağlayıcı hüküm koymayı öneriyoruz.
Tasarının 22nci maddesinde,
bu kurumun hazırladığı raporların Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderilmesi düzenlenmektedir ancak Buraya gelmeden önce komisyon
kendi görüşünü ekleyerek gönderir. diyor. Komisyondan kasıt,
İnsan Haklarını İnceleme ve Dilekçe Komisyonu. Önce bu
kurumun raporunu kendisi inceleyecek, kendi görüşünü de, yorumunu da
katarak Genel Kurula sunacak. Meclis adına denetim yapan kamu denetçisinin
bu raporunun bizzat komisyon aracılığıyla yine olsun ancak
komisyon herhangi bir görüş ve yorum yapmadan Genel Kurulun gündemine
gelmesi ve Genel Kurulda da bir ay içinde görüşülerek hükme
bağlanması doğru bir yaklaşımdır. Aksi takdirde
Genel Kurulun gündemine gelecek efendim, işte sıra sayısı
almıştır, belki de bir sonraki yılın raporu açıklanacak
ama bu kamu denetçisi raporu, Genel Kurulda bir yıl geçse bile
görüşülmemiş olacaktır. Bu nedenle, komisyona gönderilen
raporların on beş gün içinde komisyondan çıkarılarak Genel
Kurula indirilmesi ve Genel Kurulda bir ay içinde görüşülüp karara
bağlanmasını önermekteyiz.
Değerli arkadaşlar,
tasarının 24üncü maddesinin (2)nci fıkrası ve geçici
1inci maddesinin (4)üncü fıkrası yeni oluşacak Kamu
Denetçiliği Kurumunda başka kurumlardan görevlendirme yetkisi tanımaktadır
başdenetçiye. Bu da keyfîliğe yol açacağı için bunun da
çıkarılmasını önermekteyiz.
Evet, kamu denetçiliği birçok
ülkede başarıyla uygulanan bir sistemdir. Hükûmetçe hazırlanan
bu kanun tasarısında bizim önerdiğimiz değişiklikler
yapıldığı takdirde kurumun işleyişindeki aksaklıklar
giderilmiş olacak ve gerçekten insan haklarına dayalı bir devlet
olma yolunda kamu denetçiliği önemli görevler yapacaktır diye
düşünüyoruz ancak mutlaka ama mutlaka Türk Silahlı Kuvvetlerinin
faaliyetlerinin, cezaevlerindeki uygulamaların kamu denetçisinin denetim
alanına alınması gerekiyor.
Yine özellikle çocuk ve kadın
hakları, ayrımcılıkla mücadele, kamu
kaynaklarının kullanımı ve yolsuzluk konusunda da
ihtisaslaşan bir kamu denetçisi olmalıdır.
Bunlar yapıldığı
takdirde ve bu denetçi bu yüce Meclisin üçte 2 çoğunluğuyla
seçildiği takdirde gücünü Meclisten alan idari ve ekonomik açıdan
bağımsız, idareyi yani idareden kasıt Hükûmet ve Hükûmete
bağlı tüm kuruluşları, taşradaki kuruluşları
da denetleyen, dolayısıyla insan hakları ihlallerinin önlenmesinde
ve reformların yapılmasında başarılı
olacağını düşünmekteyiz ancak Hükûmetin getirdiği
tasarı bu hâliyle sadece Avrupa Birliğine işte Bizim de bir
kamu denetçiliği kurumumuz var. şeklinde desinler diye
yapılacak bir düzenleme olacaktır. Umarım verdiğimiz
değişiklik önergeleri kabul görür ve sağlıklı bir
kurum olarak kamu denetçiliği kurumu ülkemize
kazandırılmış olur.
Bu duygularla hepinizi en içten
dileklerimle yeniden saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Özgündüz.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 276 sıra
sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısının geneli üzerinde konuşmak üzere BDP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kamu
yönetimi alanında dünya ölçeğinde bir yandan köklü değişim
ve dönüşümler yaşanırken diğer yandan yöneten ve
yönetilenler arasındaki eşitsizlikler giderek derinleşmektedir.
Bu nedenledir ki özellikle kamu hizmetlerinin örgütlenmesi kapsamında
hizmetten yararlananların haklarının korunması ve
geliştirilmesinin önemi her geçen gün artmaktadır. Kamu
yönetimi açısından halkı devlet karşısında daha
fazla koruma çabası giderek yoğunlaşmaktadır. Bu çabalar ve
devlet işleyişinde iyi yönetimin etkin kılınması
isteği, kamu denetçiliği ya da diğer adıyla
ombudsmanlık kurumunun dünya çapında yaygınlık kazanmasına
yol açmaktadır.
Kamu
denetçiliğini, bireyleri idarenin yaptığı hak
ihlallerinden, gücün kötüye kullanımından, hatalı kararlardan ve
kötü yönetimden korumak, idarenin işleyişinde daha fazla
şeffaflık sağlamak ve kamu çalışanlarından daha
fazla hesap sorulabilmesini amaçlayan bir kurum olarak tanımlayabiliriz.
Bu kurumun yetkilerinden çok, toplumun üzerinde yarattığı etki
ve saygınlığı önemlidir fakat genel oluşmuş
bazı yetkilerinden bahsedebiliriz. Öncelikle araştırma yetkisi
önemlidir. İdareyi eleştirme yetkisi, kurumun kurucu görevi
durumundadır. Düzeltici önlemler önerme, temel görevlerinden biri olarak
görülebilir. Verilerini kamuoyuna duyurma, ombudsmanlık kurumunun halkla
bağ kurmasını sağlayan yetkilerinden bir diğeridir.
Kamu denetçiliği, ülkelere göre farklı yetki ve görevler yüklense
bile, esasta bu çerçeve üzerinden kurumsallaşmaktadır:
Kamu
denetçiliğinin iki yüz yılı aşkın tarihsel evriminden
ortaya birçok farklı uygulama yöntemleri çıkmıştır.
Özellikle uzmanlaşmaya dayalı, farklılaşan ombudsmanlık
çeşitleri vardır. Bu yöntemle ayrışan ombudsmanlıklar
daha işlevsel olabilmektedirler. Bu bağlamda beş tür
ombudsmanlıktan bahsedebiliriz.
İlki,
tasarıyla düzenlendiği şekilde genel amaçlı
ombudsmanlıklar olarak ifade edilebilir. Bu türde belli bir alan
sınırlaması olmaksızın görev yapan kamu denetçileri
söz konusudur.
Özel
amaçlı ombudsmanlıklar şeklinde ifade edeceğimiz ikinci
tür de tekil alan üzerine odaklanan kamu denetçiliği tarzıdır.
İdarenin farklı çalışma alanlarına yönelik farklı
kurumsallaşmaya gidilmektedir; polis, cezaevi ombudsmanlıkları
gibi. Ayrıca sadece toplumun bazı kesimlerine yönelik özel
amaçlı kamu denetçiliği olabilmektedir. Çocuk, kadın ve
yaşlılara yönelik ombudsmanlık bizim de önerilerimiz
arasında yer almaktadır.
Yine
ulusal ya da uluslararası ombudsmanlık söz konusu olabilmektedir.
Giderek
yaygınlaşan ve aslında önemli de olan başka bir tür ise
insan hakları ombudsmanlığıdır.
Son
olarak da özel sektör ombudsmanlığı şeklinde
yapılanma da söz konusudur.
Değerli milletvekilleri, kamu
denetçiliğinin üstlendiği işlevler açısından da
şu temel hususları belirtebiliriz:
Yurttaşlar her zaman
haklarının varlığından veya bunların ihlal
edildiğinden haberdar olmayabilirler. Demokratik devletlerin temel
işlevlerinden biri, vatandaşlarına hakları ve bunların
korunmasına yönelik mekanizmaları öğretmektir. Kamu
Denetçiliği Kurumu, bu işlevi görmesi açısından da
önemlidir.
İdarenin sadece idari yargı
bağlamında denetim altında olduğunu düşünmesi,
özellikle tutum ve davranışlarda evrensel hukuka aykırı
davranma potansiyelini artırmaktadır. Hâlbuki oluşacak bu
mekanizma ile idarenin gerek işlem ve eylemleri gerekse de
davranışlarının kamu vicdanı rolü oynayacak kamu
denetçiliği tarafından incelendiği bilinirse
caydırıcılığı da söz konusu olacaktır. Tabii
ki bunun için kurumun saygınlığı ve etkinliğinin de
yüksek olması gerekmektedir.
Caydırıcılık
etkisine paralel olarak kamu yönetimini iyileştirici işlevi de söz
konusu olabilmektedir. İdare, iyi yönetim ilkesi doğrultusunda
kendisini gözden geçirmek durumundadır.
İdari yargıya katkı
sağlama işlevi, aynı zamanda idari yargının daha etkin
hâle gelmesini de sağlamaktadır. İdari yargıya
başvurma yetkisi söz konusu olursa, bu durum idari yargıya daha fazla
katkı sağlayacağını ortaya koyacaktır.
Ve son olarak yönetimi
şeffaflaştırmak gibi bir işlevi söz konusudur ki, bu,
bizler açısından en önemli olan hususlardan birini ortaya
koymaktadır. Kamu denetçiliğinin olmazsa olmaz fonksiyonu olan
araştırma ve verilerini kamuoyuna duyurma görevleri, yönetimin
işleyişinin saydamlaşmasına da yol açacaktır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde
ise kamu denetçiliği biriminin kurulmasına dair çabalar daha eskiye
gitmekle birlikte, özellikle Avrupa Birliğine katılım sürecinde
yoğunluk kazanmıştır. Bugün devletin etkinlik alanı
giderek genişlemekte, kamu yönetimi disiplini giderek
karmaşıklaşmaktadır.
Vatandaşlarımızın
idarenin işlem, eylem ve tutumundan kaynaklı problemlerinin
düzeltilmesi için koruyucu mekanizmaların oluşturulması çok
önemlidir. Toplumsal vicdanı temsil edecek ve idarenin sadece eylem ve
işlemlerini değil, tutum ve davranışlarını,
sadece hukuksal zeminde değil, aynı zamanda hakkaniyet ölçülerine
göre de değerlendirecek böyle bir kurumun ülkemize önemli katkılar
sunacağı açıktır.
Kamu Denetçiliği Kurumu idari
yargının alternatifi değil, onu tamamlayan bir kurum
olmalıdır. Kamu denetçiliği bugün modern ve demokratik
idarelerin yaşama geçirdiği ve insan hakları açısından
gerekli gördüğü bir kurumdur.
Tasarı ise idareyi evrensel hukuk
ilkelerine ve iç hukuka uygun hareket etmeye yönlendirmekten uzaktır. Bu
tasarıyla, daha çok, etkisi ve görev alanı sınırlı,
işlevsiz bir kurum öngörülmektedir. Bu biçimiyle örgütlenen bir kurumun
etkisinin kâğıt üzerinde kalacağı açıktır.
Uzmanlaşmayı temel almayan bu kurum ciddi bir etki
yaratmayacaktır. Uzmanlaşmanın sadece pratiğe
bırakılarak öngörülmesi ciddi bir eksikliktir. Toplumsal problemlerin
derinlemesine ele alınması ve sağlıklı bir şekilde
çalışma yapılması ancak uzmanlaşmayla olur. İsveç
gibi, bu kurumun ilk ortaya çıktığı ülkede kamu
denetçiliği, uzmanlaşma temelinde hayat bulmaktadır. Keza
İngiltere ve Almanyada da kamu denetçiliği pratiği bu
şekildedir.
Tasarı hazırlanırken de
AKPnin her zaman yaptığı gibi özensiz
yaklaşılmış ve bu konuda kafa yoran, yoğunlaşan,
fikir ortaya koyan sivil toplum kuruluşlarının görüşleri
alınmamıştır. Dahası görüşüne başvurulan
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının uzmanlığa
dayalı kamu denetçiliği önerisi de ciddiye
alınmamıştır. Bu tarz her çalışmada, her
tasarı gündeme geldiğinde, Genel Kurul gündemine geldiğinde
hâkim olan bir tarzdır. Bağımsızlığı ve
tarafsızlığı mutlak anlamda sağlanmamış bir
Kamu Denetçiliği Kurumunun göstermelik olacağı kesindir. Bu
tasarıda da bu noktalar ciddi bir biçimde vurgulanmamış,
maddelerle düzenlenmemiştir.
Tasarının genel gerekçe
kısmında Anayasanın 125inci maddesi değerlendirilerek
idarenin denetiminin daha etkin yapılması zorunluluğu
belirtilmiştir. 125inci maddede idarenin her türlü eylem ve işleminin
hukuka uygun olması zorunluluğu belirtilmişse de etkinliği
tartışmaya açılmıştır. Bu gerekçe idarenin hukuka
uygun hareket etmemekteki ısrarının da bir ifadesi olarak
görülmelidir. Bu şekilde bir sorunsallaştırma, idareyi hukuka
uygun hareket etmemeye götüren nedenlerin
araştırılmasını da zorunlu kılmaktadır.
Ancak tasarının gerekçe kısmında bu nedenlere dair bir
açıklama getirilmemiştir.
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısının en önemli eksikliği ise TSKnın sırf
askerî nitelikteki faaliyetlerinin kurumun görev alanı
dışına bırakılmasıdır. Kamu vicdanı
misyonu yüklenecek bir kurumun, TSKnın bazı faaliyetlerini görev
alanı dışında görmesi, kurumun kendi
saygınlığını baştan yitirmesine yol
açacaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin hangi faaliyetlerinin, kurumun
görev alanı dışında bırakıldığı da
belirsizdir. Bu durum, Türkiye siyasal alanında iddia edilen
değişimlerin ne denli yüzeysel olduğunu göstermektedir.
İktidar partisi, duble yol
açılışından parti kongrelerine her fırsatta siyaset
üzerindeki askerî vesayeti kaldırdığını iddia etmekte,
bununla övünmektedir. Oysa iş, kanunlarla yapılacak
değişikliklere geldiğinde, her seferinde olduğu gibi bu
vesayeti yeniden, yeniden üretmektedir. TSKya ayrılan bütçenin
denetlenmesinde de bu zihniyeti görmüştük, Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu Tasarısında da bu durumu tekrar görüyoruz.
İdarenin dışında
tarafsız ve bağımsız olması gereken kamu
denetçiliğine baştan hukuki olmayan sınırlar çizilmek
istenmektedir. Dünyada benzerine zor rastlanılan bir şekilde, bir idari
birimin bazı faaliyetleri kamu denetçiliğinin görev alanı
dışında bırakılmaktadır. TSKnın diğer
idari birimlerden farklı olmadığı, sanırım
iktidar partisinin temsilcileri tarafından da iyi bilinmektedir. Peki,
neden? Tasarı hazırlanırken, alt komisyon, TSKnın ve Savunma
Bakanlığının yetkililerinden görüş
almıştır. Bu görüşlerde sıralanan nedenleri ele
alırsak, öncelikle idari yargıda yaşanan
sıkıntıların askerî yargıda yaşanmadığı
belirtilmektedir. Bu yorumun nesnellikle hiçbir ilgisi yoktur. Doğrusu
askerî yargıda dava açan herhangi bir mağdurun, bu konuda
Komisyonumuza görüşlerini açıklamasını bizler de arzu
ederdik. Tahmin etmek ise çok zor değildir.
Ayrıca, askeriyenin kendi
mekanizması içinde pek çok sorunun kısa sürede çözüldüğü ifade
edilmektedir. Bu mekanizma içerisinde sorunların kısa sürede
çözüldüğü muhtemelen doğrudur, fakat sorunların nasıl
çözüldüğü konusunda, sanırım zorunlu askerlik yapmış
her vatandaşımızın olumlu olmayan deneyimleri de söz
konusudur.
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde Türkiye aleyhine birçok dava açılmış ve bu davalar
çoğu zaman mağdurlar lehine sonuçlanmıştır.
Örneğin Hasan Çalışkan isimli vatandaşımızın
davası. Dava, vatandaşımızın askerlik hizmeti
sırasında gerçekleşen ölümünün ardından
başlamıştır. Soruşturmalara göre yetkililer,
vatandaşın, silahıyla kendine ateş ederek intihar
ettiğine karar vermiştir. Mahkeme, öncelikle, titiz olmayan bir
araştırma sonucu ulaşılan bir kararın
varlığını dikkate alarak ikna edici bir
soruşturmanın yürütülmediğini kaydetmiştir ve aslında
Hasan Çalışkanı öldüren merminin isabet ettiği yeri tespit
etmek, önceden mühürlenen, öldürülen kişiye ait giysi
parçalarının ortadan kaybolması dolayısıyla mümkün
değildir. Ayrıca, soruşturmayı yürüten yetkililer, uzman
raporlarındaki çelişkilere tepki göstermemişlerdir. Mahkeme,
öldüren merminin nereden geldiğinin kesin olarak tespitini engelleyen
böyle bir idari ihmalin varlığını göz önünde bulundurarak
mağdura manevi ve maddi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
Bu konu niye önemlidir? Çünkü bugün
ülkemizde azımsanmayacak oranda kışlalarda gerçekleşen
şüpheli asker ölümleri vardır ve takdir edersiniz ki, bunların
çok az sayıda olanı dolayısıyla mağdurlar, aileleri
yargıya başvurabilmektedir.
Yine, yargıda iki farklı
düzen olması ülkemizde yoğun bir şekilde tartışılmaktadır.
Askerî yargının, Şemdinli'de halkı bombalayan iyi
çocukları sivil mahkemenin otuz dokuz yıl ceza vermiş
olmasına rağmen tahliye etmesi hâlâ hafızalardadır.
Durum böyleyken, kamu vicdanı
misyonu yüklenecek bir kurumun Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı
faaliyetlerini görev alanı dışında görmesi nasıl
mümkün olabilir? Ayrıca Bu faaliyetler hangileridir? sorusunun
cevabı da muğlâktır. İfade edilen şudur: Askeriyenin
işleyişinden kaynaklanan atış, manevra, tatbikat,
eğitim, nöbet gibi disiplini tesis etmede yararlanılan ve diğer
idari kurumlarda benzerlerinin olmadığı faaliyetler.
Diğer idari kurumlarda benzeri olmayan faaliyetler nasıl somut bir
ölçüt olarak kullanılabilir? Uludere katliamı, sırf askerî
nitelikten kaynaklı faaliyet olarak görülüp kamu denetçiliğinin görev
alanı dışında mı görülecektir? Ne de olsa diğer
idari kurumlar buna benzer bir eylem gerçekleştirememektedirler. Toplum
vicdanını bu denli kanatan bunun gibi bir olayı incelemeyecekse
kamu denetçiliğinin kurulmasına ne gerek vardır? Sadece tek tek
sayılan eğitim, atış, nöbet gibi faaliyetler esnasında
hak ihlaline uğrayan binlerce insan varken kamu denetçiliği bunu da
görevi dışında görecekse kamu vicdanı hâline nasıl
gelecektir? TSK'nın sürekli kurumlar ötesi özelliklerinin
vurgulanmasının, bahsettiğimiz militer zihniyetten başka
açıklaması yoktur.
Kamu
denetçiliği, kuşkusuz, saygınlığını ve
etkisini yetkilerinden değil, halk nezdinde yarattığı moral
güçten alır, idari işlemleri iptal etmez, idareyi tazminat ödemeye
mahkûm edemez ve idareye herhangi bir konuda emir veremez.
Dolayısıyla kamu denetçiliğinin kararlarını yerine
getirmemek, idareyi ve kamu görevlilerini hukuksal ve cezai sorumlulukla
karşı karşıya bırakmayacaktır. Bu durum, evrensel
açıdan kabul görmüş bir durumdur, fakat bu, kurumsal düzeyde kamu
denetçiliği kurumunun idari yargıya başvurmasını
engellememelidir.
Ayrıca, dünya
örneklerini incelediğimiz zaman bu alanda gelişmiş ülkelerde
benzer kurumların meclislerinden çıkan yasalara karşı
anayasaya aykırılık davaları dahi açabilme
haklarının bulunduğunu görmekteyiz. İdari yargıya kamu
denetçiliği tarafından yapılacak başvuru,
vatandaşların mağduriyetlerini gidermek açısından yeni
bir fırsat da doğuracaktır. Bu durum, kurumun etkinliğini
de artıracaktır, çünkü bu görev ve yetki, kurumun ciddiyetini ön
plana çıkaracaktır. Ciddiyete ve saygınlığa sahip
olmayacaksa bu kurumun ne anlamı olacaktır? Halkımız gönül
rahatlığıyla bu kuruma başvuramayacaksa yani
etkinliğinden emin olamayacaksa bu kurumun ne anlamı olacaktır?
Yargısal kararların kamu
denetçiliğinin alanının dışında görülmesi genel
kabul gören bir yaklaşımdır. Fakat infaz esnasında verilen
disiplin cezalarının bu kapsam dışında tutulduğu
açıkça belirtilmelidir. İdarenin özellikle kamuoyunun gözünden uzak
alanlarda daha rahat, hukuka aykırı hareket ettiği
tartışma götürmez bir gerçektir. Bu alanların başında
ise cezaevleri gelmektedir. Hükümlü ve tutuklulara yönelik disiplin
cezalarının, yargı yetkisinin kullanılmasına
ilişkin kararlar kapsamında değerlendirilmesi, kamu
denetçiliği kurumunun görev alanı üzerinde çok ciddi olumsuz etki
yaratabilecek bir sonuç doğuracaktır.
Mahkemelerin aldığı her
karar yargı erkinin kullanılmasına ilişkin değildir.
Nitekim disiplin cezalarının değerlendirilmesi yargılama
fonksiyonuna girmez. Tutuklu ve hükümlülere verilen disiplin
cezalarının üst itiraz mercisi, bilindiği üzere, ağır
ceza mahkemeleridir. Buralarda cezaların kesinleşmesi, yargısal
bir işlem olduğu anlamına gelmemelidir. Disiplin
cezalarının özü itibarıyla idari bir işlem olduğu da
açıktır. Bu nedenle, yargısal değil, idari kararlar
kapsamında ele alınmalı ve bu durum açıkça belirtilmelidir.
Bu alanın da Kamu Denetçiliği Kurumunun alanına girdiği yoruma
yer bırakılmaksızın ifade edilmelidir.
Batman M Tipi
Cezaevinde Sultan Şarman bana göndermiş olduğu bir faks
dolayısıyla hücre cezasına çarptırıldı. Bu
faksta, cezaevindeki bir genç kızımızın cezaevi
dışında çalışan, cezaevine bir görev
dolayısıyla gelen bir vatandaşla girmiş olduğu cinsel
münasebet dolayısıyla kamu görevlilerinin ihmalinin söz konusu
olduğu açıktır. Ancak, bu nedenle bana göndermiş
olduğu faks dolayısıyla kendisine verilen bir idari ceza söz
konusudur, hücre cezası. Buna karşı itirazı tabii ki ağır
ceza mahkemesi denetleyecektir, yargılama konusu olacaktır ve biz, bu
vesileyle, bu alana kamu denetçisinin giremeyeceğini ifade ediyoruz.
Hâlbuki, en ciddi alanlar cezaevleridir, tabii ki kışlalardır.
Bu alanlarda öncelikle kamu denetçisinin bir faaliyetinin söz konusu
olması gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu alanda verilen disiplin cezalarına dair görüş ve
öneri bildirmesinin kurumun toplumsal vicdan açısından önemini
arttıracağı ortadadır. Aksi takdirde, kurum amacına
ulaşmada sorun yaşayacaktır. Eğer en çok hak ihlalinin
yaşandığı yerlerin başında gelen cezaevlerindeki
disiplin cezaları, kurumun görev alanı dışında
bırakılacaksa, bu kurumun istenilen rolü nasıl
oynayabileceği konusu tartışmalıdır.
Kanun
tasarısında önemli gördüğümüz diğer eksiklik de
başdenetçi ve denetçilerin adaylık durumuyla ilgilidir. 1
başdenetçi ve 5 denetçinin görev alacağı kurumda adaylık
usulünün pozitif ayrımcılık kapsamında düzenlenmesi,
kadınların da kamu kurum ve kuruluşlarında daha fazla görev
almalarına olanak verecektir. Kamu Denetçiliği Kurumu gibi önemli
toplumsal misyonu olan bir kurumda kadınların azımsanmayacak bir
sayıda yer alması önemlidir. Kadınların
varlığı, kurumun işleyişine de olumlu etkide
bulunacaktır.
Ülkemizde
kadın istihdamının çok düşük olduğu açıktır.
Özellikle siyaset alanındaki ve yine, bürokrasideki kadın
oranının ne kadar düşük olduğu
tartışmasızdır. Örneğin, yargı içinde
kadınların yer alma oranları: Türkiye genelindeki 12.024 hâkim
ve savcının yüzde 75,7'si erkeklerden, yüzde 24,3'ü de -2011
verilerine göre- kadınlardan oluşmaktadır. Bu nedenle, yasal
düzenlemelerde kadınların lehinde hükümler yer alması
gerekmektedir. Anayasa'nın 10uncu maddesi bu tür uygulamaların temel
dayanağı olmaktadır. Komisyon görüşmelerinde bu düzenlemeyi
öngören değişiklik önergesi tarafımızca verilmiş ancak
kabul görmemiştir. Gerçi Sayın Başkanımız Burhan Kuzu
şöyle bir temenniyle oylamaya soktu: İstiyoruz ki 3ü de kadın
olsun, önerilen 3 aday da kadın olsun. Bu vesileyle oyladı ama
kendisi oy vermedi. Bunu da belirtmek istiyorum.
Kadın lehine yapılacak her
değişiklik engellenmektedir fakat aynı zamanda
kadınların sorunlarıyla en fazla kendi partilerinin ilgili
olduğunu iddia etmektedirler. En azından bu iddiadan vazgeçmeleri
gerekmektedir. Her zamanki gibi, iddiaları sadece lafta kalmakta somut
adım olarak ise hiçbir şey yapmamaktadırlar.
Kamu Denetçiliği Kurumu, mevcut
hâliyle, göstermelik bir kurum olmanın ötesine geçemeyecektir. AKP, her
zamanki gibi, önemli durumlarda topu taca atmaktadır. Bu kurumu sadece
Kurdum. diyebilmek için gündeme getirmektedir; yoksa, AKPnin, kamu
denetçiliğinin asıl misyonuyla bir ilgisi söz konusu değildir.
Kaldı ki, asıl misyonu, biz, bu denetçilik kurumunun
varlığının söz konusu olduğu, İsveçte
kuruluşundan bu yana söz konusu olduğu iki yüz yılı
aşkın zaman dilimini görmezden gelemeyiz. Bugün,
uzmanlaşmanın tüm dünyanın gündeminde olduğu bir süreçte,
bizlerin 1 başdenetçi, 5 denetçiye görev vererek bu kurumu
kurumsallaştırmamızın kurumun kuruluşunun amacına
hizmet etmediği de açıktır.
Tekrar saygıyla selamlıyorum.
(BDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Akat.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Bize ombudsman olarak gelen, Batı
rüzgârı ile hukukumuzu bir açıdan etkileyen ama özü itibarıyla bize
ait olan Kamu Denetçiliği Kurumu kanununu ben biraz farklı
açıdan değerlendirerek sizlerle düşüncelerimi paylaşmak
istiyorum.
Osmanlı medeniyetinin yönetilen
ile yöneten arasındaki ilişkinin hak, hukuk ve hakkaniyet ilkelerine
uygun olarak gerçekleştirilmesi ve hakkın yenmemesi için bünyesi
içerisinde oluşturmuş olduğu bir kurum, Batılı
ülkelerden İsveç Kralının, esaret döneminde ya da Osmanlıya
sığınması döneminde incelemesi, öğrenmesi,
faydalı bulması neticesinde Avrupa hukukuna
taşınmış, burada üç yüz yıl kadar Avrupa ülkelerinin
hukukunda dolaştıktan sonra, 1997 yılında aslına rücu
ederek kendi topraklarına dönmüş bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
tarihî süreç içerisinde ombudsman diye tanımlanan, kamu
denetçiliği diye tanımlanan kanunun ya da müessesenin hukukumuzdaki
yerini ben sizlerle paylaşmak istiyorum.
Yönetilenler ile yönetenler
arasında mutlaka her dönemde ve her zaman sorun olur. Bu sorunun yok
olduğunu varsaymak
İnsanlığın
yaşadığı süreç içerisinde -sorunsuz gibi- ilke, yasa ve kurallara
ihtiyaç duyduğu bir alanda sorunsuzluk mümkün değildir, mutlaka
olacaktır. İşte, bunu hukuk devletleri üç ayrı açıdan
incelemiştir: Birincisi, yasama gücünün etkisini, gücünü
sınırlayacak bir anayasa mahkemesi oluşturmuştur; ikincisi,
iktidar gücünün hukuka aykırı iş ve işlemlerini denetlemek
üzere idari mekanizmalar oluşmuştur; üçüncüsü, bireylerin kendi
aralarındaki hukuku sorunları ve idarenin hukuk kavramı
içerisindeki vatandaşla sorunlarını irdelemek üzere de genel
mahkemeler kurulmuştur. Bu, gücün hukukla denetlenmesi anlamını
taşımaktadır ve aslında, hukukun üstünlüğü
dediğimiz, hukuk devleti dediğimiz kavramlara işte bu nedenle
ulaşmaktayız. Burada, bizim, bu kanun tasarısıyla üzerinde
durmamız gereken husus, gücün sınırlandırılması
kavramıdır. Gücün sınırlandırılmasını
hukuk devletinde yargı yoluyla gerçekleştiren demokratik ülkeler
aynı zamanda denge mekanizmalarıyla da gücünü sınırlamak
suretiyle o, üstünlere değil, hukuka üstünlük sağlayan bir düzene
geçmiş bulunmaktadır. İşte, kamu denetçiliği
kavramı, bununla sağlanamayan, bununla temin edilemeyen alanlarda
vatandaşın devletin gücüne, kudretine karşı korunabilmesi
ve devletin de Ben yanlış yaptım, pardon. diyebileceği,
vatandaşını yargıya sürüklemeden, mahkemeler önünde
gezdirmeden ona iş ve işlemlerinde yanlış
yaptığını kabul ettirebilecek bir yol ve yöntem. Bu
anlamı itibarıyla, modern hukuk sistemlerinde ombudsman artık
yargı sistemi kadar itibarlıdır, yargı sistemi kadar
değerlidir. Şimdi, bu değerine ve önemine mütenasip bir kanun
yapmamız lazım. Mademki bunun aslı bizde, mademki bunun
esası bizim medeniyetimizde, kültürümüzde var, o zaman bu medeniyet ve
kültürün ortaya koyduğu adalet, hak, hukuk, hakkaniyet gibi
kavramları gerçekleştirerek vatandaşının devlet
karşısındaki sorunlarında devleti Ben yanlış
yaptım. diyebilecek bir noktaya sürüklememiz gerekmektedir.
İşte, bu kanunun en önemli özelliği bu olması gerekirken en
önemli zayıf noktası da budur.
Değerli arkadaşlarım,
kanunun adı üzerinde, Kamu Denetçiliği. Bu denetimi kamu denetçisi
kimin adına yapacak? Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına yapacak. Kimin için yapacak? Vatandaşın
hakkını, hukukunu aramak için yapacak. Neye karşı? Genel
idare hizmetlerindeki vatandaşa sunulan hizmetlerden vaki şikâyetleri
incelemek üzere genel idare makamlarını denetleyecek. Başka?
Yerel yönetimleri denetleyecek. Başka? Devletin gücünün ve sermayesinin
olduğu her kurum ve kuruluşu denetleyecek. Eğer bu böyle ise
denetim mekanizması demokratik ülkelerde muhalefete
tanınmış bir haktır, iktidarın kendi kendini
denetlemesi diye bir kavram olamaz. Zaten öyle bir denetleme var ise, bu genel
idare içerisinde ya da mahallî idareler içerisinde zaten vardır. İç
denetim, dış denetim, teftiş kurulları vesaire,
bunların hepsi denetimdir. İdare kendi kendini denetleyecekse böyle
denetlemesi lazım. Oysa, vatandaş adına milletin iradesiyle
teşkil edilen Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetiminde ve gözetiminde
bir kamu denetçisi yaratıyor isek, o zaman muhalefetin de sesinin ve
nefesinin içinde olduğu bir kanun olması lazım. Muhalefetin
dışlandığı, muhalefetin hesaba
katılmadığı bir kamu denetiminin adı, kamu denetimi
değil, iktidarın işlerinin aklandığı yeni bir
kadro, yeni bir müessese, yeni bir atanacak makamlara kadro ihdası
anlamına gelir.
Şimdi, bu kanuna
baktığımızda, birinci ana özden yanlış budur
değerli arkadaşlarım. Buna göre, kamu denetçisi,
başdenetçisi ve denetçi için Karma Komisyon diye nitelediğimiz
Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun
müşterek toplantısı sonunda belirlenecek 3 aday Genel Kurula
sunuluyor. Nasıl belirlenecek bu? Oradaki milletvekillerinin oy
çokluğuyla. Buradaki milletvekillerinin oy çokluğu, iktidar
partisinin oy çokluğu demektir. O zaman muhalefet ağzıyla kuş
tutsa, önerdiği hiçbir aday itibar görmeyecektir. O zaman iktidar
partisinin önerdiği 3 tane aday buraya gelecektir, göstermelik bir Anayasa
hükmünün uygulanması ile önce beşte 3 çoğunluk,
olmadığı takdirde bir daha beşte 3 çoğunluk, o da olmazsa
salt çoğunluk, o da olmazsa gelenlerin bir fazla oyuyla Kamu
Denetçiliği başdenetçisi seçilmiş olacaktır, denetçiler de
bu şekilde seçilmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir seçimin doğal sonucu, iktidar partisinin istediği
kişiyi denetçi yapmasıdır, istediği kişiyi
başdenetçi yapmasıdır. İktidar partisinin istediği
kişinin denetçi ve başdenetçi yapılmasının
anlamı, kamu denetiminin yapılmaması demektir. Çünkü ilerleyen
maddelerde görüyoruz, ilerleyen maddelerde -değerli milletvekilleri,
buraya dikkat edin- kanun öyle özel bir şekilde dizayn edilmiştir ki
başdenetçi iki defa seçilebilir. İki defa seçilirse ikinci defa
seçimi de başdenetçi kafasına koyacaktır. İkinci defa hangi
iradeyle seçilecektir? Eldeki kanuna göre, iktidar partisinin oy çoğunluğuyla
seçilecektir. O zaman, başdenetçi ve denetçiler iktidarın zülfüyârine
dokunan konulara elini atabilir mi? Yani denetim görevini yapabilir mi?
Hayır, yapamaz. Varsayalım ki seçilemedi, seçilemediği takdirde
başdenetçi ve denetçi bir kamu görevine atanacaktır. Bu atamayı
kim yapacaktır? İdare makamları yapacaktır. İdare
makamı kimdir? Kendisini denetçi ve başdenetçiliğe seçen ve
ikinci defa da seçmeyen siyasi iradedir. Dolayısıyla, burada,
başdenetçinin eğer seçilemezse, denetçinin eğer seçilemezse
geleceğini kamu yönetiminde riske atmamak için yine iktidarın
zülfüyârine dokunan konulara ilişmemesi doğal bir sonuçtur.
Değerli arkadaşlarım, üçüncü olarak,
başdenetçi ve denetçilerin seçimiyle ilgili olmak üzere kriterler
konulmamıştır. Başdenetçi ve denetçilerin ehil insan
olması lazım, akil insan olması lazım, liyakatli insan
olması lazım. Başdenetçi ve denetçilerin vatandaşın
hâlinden anlaması lazım. Başdenetçi ve denetçilerin devletin
işleyişini bilmesi lazım ve bu kapsam içerisinde, adına
denetim yaptıkları şikâyetçi vatandaşın hâlini
anladığı gibi, vatandaşına hizmet eden devletinin de
hâlini anlayarak aradaki hakkaniyete, hukuka aykırı durumu bertaraf
edebilecek, akil bir yolu sunabilmesi lazım. Hâl böyle iken bu ehliyet,
liyakat, akil adam özelliklerini ortaya koyan vasıflar bu kanunda
bulunmamaktadır. Bulunmadığı içindir ki çoktan seçim
iktidara bir kolaylık sağlamaktadır ve dolayısıyla
çoktan seçimi sağlayacak özellikleri yazılmamış, kriterleri
belirlenmemiş seçimle herkesin içerisinde birini başdenetçi yapma
hakkına sahiptir, işte bu hakkı da istediği siyasi hedefler
doğrultusunda iktidar partisi kullanabilir.
Değerli arkadaşlarım,
bir diğer sorun başdenetçi ve denetçilerle ilgili,
tarafsızlıklarını ve
bağımsızlıklarını ortadan kaldıran
emeklilikleriyle ilgilidir. Başdenetçi ve denetçi eğer emekli
olabilecek bir yaşa göre seçilmemiş ise, bu takdirde, denetçi olarak
ve başdenetçi olarak yapacağı hizmetleri, emeklilik
hakkını iktisap edene kadar bağımsız ve tarafsız
olabilme özelliğini koruyamayacak durumdadır. İşte, biz
bütün bunları bertaraf edebilmek amacıyla kapsamlı bir
çalışma yaptık. Yaptığımız kapsamlı
çalışma, adaletli, ölçülü, iktidar partisinin gücüne, muhalefet
partilerinin gücüne uygun bir şekilde Kamu Denetçiliği Kurumunu
yeniden dizayn etmektir. Bu dizayna göre, bir Kamu Denetçiliği Kurumunda
muhalefetin de denetim mekanizmasına iştirakinin sağlanabilmesi
için gerek komisyonda gerek Genel Kurulda nitelikli bir çoğunlukla
seçilmesi ve iktidar partisinin istediği adamı seçebilecek labirent
yollardan vazgeçilmesi; bir öneri olarak da RTÜK üyelerinin seçiminde
olduğu gibi, siyasi parti gruplarına denetçilerden belirli oranda
kontenjan tanınması. Bu, muhalefetin denetime ortak edilmesi
şeklindeki görüşlerden bir tanesidir. Komisyon ve Genel Kurulda
nitelikli çoğunluk aranmasına ilişkin ayrıntılı
önergemizi vereceğiz, o zaman onun yeri geldiğinde ifade ederim.
Diğer taraftan, denetçi ve
başdenetçilerin iktidara karşı
bağımsızlığını ve
tarafsızlığını sağlayabilmek için akil adam,
ehliyetli, liyakatli kişi özelliklerine uygun bir seçim yapabilmek için,
bunların yaş haddinin yukarıya çıkarılması
lazım. Yani başdenetçi için elli beş, denetçiler için
elli dediğimiz takdirde ve geçmişteki yirmi yıllık kamu
hizmetini de ilave ettiğimiz zaman başdenetçi ve denetçi birinci
dönem görevlerini ifa ettikten sonra emeklilik çağına gelmiş
insanlar olacaktır. Eğer bir sorunla karşı
karşıya kalıp emekli olamayacak durumda iseler, bu takdirde bu
devletin 5 tane vatandaşına denetçi ve başdenetçi görevini
vererek itibarlı bir hizmet sunduğu kişilere emekli
olabileceği tarihe kadar maaş ödeyecek kadar parası vardır.
Dolayısıyla onları tekrar iktidarın atama işlemine,
kamuda görev vermek için kadro arayışına mahkûm ve muhtaç
etmememiz gerekir. İkinci bir defa oylama ile denetçi ve
başdenetçilerin iktidarın siyasi kulislerinde oy çokluğunu sağlayabilmek
için el pençe divan durmasına imkân sağlamamamız lazım.
Çünkü bu kişiler vatandaşın en kıymetli hukuku olan
hakkaniyete, hakka ve adalete ulaşabilmek için çaba göstereceklerdir. Bu
mukaddes ve mübarek kavramlar için çaba gösteren insanların kendilerini
seçtirebilmek için siyasi parti gruplarının kapısında
dolanması onların yaptığı işlerle mütenasip bir
davranış olmaz, hele hele kamu adına denetimi yaparken
vatandaşın hukukunu sağlama gibi bir önemli görev ile bağdaşmaz.
Değerli
arkadaşlarım, bir dördüncü husus: Bu kanun başdenetçiye her türlü
görevi ve yetkiyi veriyor, her işi başdenetçi yapar. Altındaki
denetçiler de başdenetçinin verdiği, -yaptığı iş
bölümüne göre- her türlü işi yapar. Her türlü yetkiyi veriyor ve bu kanun,
dünyada emsali görülmeyen bir üstün insan, Superman gibi, yani elinde sihirli
değnek olan tılsımlı bir adam yaratıyor, her işi
yapan bir adam. Böyle bir adam yok, Cenabıallah öyle birini
yaratmamış. Yaratmamış da bu kanunla böyle bir
yaratığa niye böyle bir görev veriyoruz? Türkiye -80 milyona
yaklaştı nüfusu- güneydoğusundaki
Hakkâri ile kuzeydoğusundaki Kırklareli, doğusundaki
Iğdırı, Karsı ile güneyindeki Muğlası,
İzmiri, Orta Anadolusu itibarıyla diğer ombudsman uygulayan
ülkelerden çok daha büyük bir coğrafyaya, çok daha farklı bir
demografik yapıya, bunların tabii sonucu olarak çok farklı,
derin ve geniş sorunlara sahiptir. Bütün bu sorunları çözebilecek,
başarabilecek bir denetçi nasıl olur, bir başdenetçi nasıl
olur? Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bunun
düşünülebilmesini ben akla ziyan görüyorum.
O zaman, bizim kültür ve
medeniyetimizde çok değer verdiğimiz bir müessese vardır;
meşveret, istişare. Bundan biz niye vazgeçiyoruz? Denetçileri bir
kurul hâline getirelim, bunun adına denetim kurulu veya denetçiler
kurulu densin. Buradaki sorunlar denetçiler kurulunda
karşılıklı görüşülsün, müzakere edilsin, ortak
akıl çıkarılsın, kolektif bir iradeye dönüşsün kamu
idaresinin denetimi.
Bireysel olarak 5 denetçi, 1
başdenetçinin kendi akıllarına ve dünyaya bakış
açısına göre yaptığı denetim kendine göre doğru
olabilir, bir başka kişinin bakış açısına göre de
yanlış olabilir. Dolayısıyla bireyselliği esas alan bu
denetim sistemi yarın karşımıza
boğuşacağımız temel bir sorun çıkaracaktır,
o da denetçilerin birbirleri aleyhine ya da birbirleriyle çelişen denetim
kararlarının telifi. Burası Yargıtay değil ki
içtihadı birleştirelim. Böyle bir durum da söz konusu olmayacak. O
zaman vatandaşa bir yerde bir denetçi Sen haklısın ey
vatandaş, devlet yanlış yapmıştır. diye bir
hüküm verecek, diğer yerde de başka bir denetçi Yok, devlet
doğru yapmıştır, vatandaşın şikâyeti
yanlıştır. diyecek. Hangisi doğru?
Değerli arkadaşlarım,
gelin, akıllı hareket edelim.
Biz, bütün bunları, siyasi bir sonuç almak için değil, hakka,
hukuka, adalete, hakkaniyete hizmet için söylüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
işte bu kapsam içerisinde kolektif iradeyi temin edebilmek için
-başdenetçinin elbette ki iradesi olsun, elbette ki yönetim yetkisi olsun,
elbette ki kurumu temsil yetkisi olsun ancak- Kamu Denetçiliği Kurumu
belirli bir süzgeçten geçebilecek şekilde, başdenetçinin de
hizmetlerini kolaylaştırabilecek şekilde bir denetçiler kurulu
ihdas etmek suretiyle yapılabilecek yanlışları
engelleyebilecek, süzgeçten geçirebilecek bir organı teşkil edelim.
Değerli arkadaşlarım,
burada bir başka konu çok konu var da- da şu: Denetimler
yapılıyor, yapıldı. Yılda bir defa rapor yazıyor
denetçiler. Başdenetçi bireysel
olarak yazıyor, yazdı. Kamuoyunun nasıl bilgisi olacak
bundan? Bilgisi olabilmesi için yayınlanması lazım.
Yayınlanması hâlinde ne olur? Vatandaş, devlet iyi
yapmışsa Devletim iyi yapıyor. diye devletine güvenir,
eğer Vatandaş haklıdır, devlet yanlış
yapmıştır. diye bir sonuç çıkarsa devlet kurumları
Ben bir daha bu yanlışı yapmayayım. diye kendine
çekidüzen verir, vatandaş da devlet yanlış yapmışsa
bile Benim hakkımı koruyan bir müessese var, kamu denetim kurumu, bu
kurum benim hakkımı korumuştur. diye devletine, milletine güven
duyar, pozitif bir hava oluşur. Bunu nasıl sağlayacağız?
Denetim sonuçlarının yayınlanmasıyla. Bu kanunda
yayınlama yok. O zaman ne olacak? Kendisi çalacak denetçi,
başdenetçi, kendisi oynayacak. Kime ne faydası olacak? Vatandaşa
yaptığın iş doğrudur veya yanlıştır,
devlete yanlış veya doğru yaptın diye iki satır
yazı. Bunun anlamı, yönetilen ile yöneten arasında
ilişkileri pozitif hâle getirip hakka, hukuka, adalete, hakkaniyete uygun
hâle getirebilecek bir mekanizmayı kendi elimizle yok ediyoruz demektir.
Niçin yapıyoruz bunu? Bu kadar lüks sahibi değiliz diyor, ilerleyen süreçte önergelerimizle
düşüncelerimizi ayrıntılı olarak
paylayacağımızı düşünüyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya
Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK
PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle,
yeni kuracağımız bu kurumun Türkiyemiz için, memleketimiz için
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Uzun
yıllardır konuşmakta olduğumuz, yaklaşık on
beş yıldır Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmen gündeminde
olan, 2000 senesinde bir tasarı olarak Meclise sevk edilip kadük kalan,
daha sonraki iki dönemde de yine Meclise tasarı olarak sevk edilen ama
gerek Cumhurbaşkanının vetosu gerek Anayasa Mahkemesinin iptal
kararları neticesi bugüne kadar çıkarmaya muvaffak olamadığımız
bir kanun tasarısını konuşuyoruz.
Biraz
önce de ifade edildi. Kökleri bu topraklarda olan, bir süre Avrupa seyahatine,
dünya seyahatine çıktıktan sonra tekrar doğduğu yere geri
dönmeye çalışan bir müesseseyi konuşuyoruz. Bu müessese, şu
anda da farklı versiyonlarıyla, geleneksel anlamda esasında
ülkemizde cari olan bir kurum. Yani mahkemeye gitmeden, akil kişiler
tarafından çözüleceğine inandığımız
sorunları nasıl ki o kişilere götürüyoruz, onların
vermiş oldukları önerileri, tavsiyeleri dinleyip sulh oluyorsak, bu
onun daha büyük bir şekli, daha resmî bir şekli. Daha ülke
çapında, bütün ülke sathında görev yapacak olan bir kurumdan söz
ediyoruz. Bu anlamda, bizim bu kuruma yabancı
olmadığımızı düşünüyorum. Çağdaş versiyonuyla
bu müesseseyi tekrar kabul ediyoruz.
Çağdaş
versiyonu dediğimiz, dünya bu zaman zarfı içerisinde çok mesafe
katetti, insan hakları dediğimiz zaman farklı şeyler
artık anlaşılıyor. Demokratikleşme,
çağdaşlaşma, dünyanın kabul ettiği birçok
müşterek değerle ilgili olarak, hak, hukuk, adalet kavramlarıyla
ilgili olarak bu müessese görev yapacak.
Peki,
basit bir dille anlatmak gerekirse bu kurum nasıl işleyecek? Vatandaşlarımız gerek
yazılı gerek İnternet vasıtasıyla kamu idaresinden,
yani güçlü olan kamu idaresinden şikâyetçi oldukları zaman bu
şikâyetlerini, ya doğrudan doğruya bu kuruma ya illerde ve
ilçelerde kaymakamlıklar, valilikler vasıtasıyla bildirecekler.
Bu kurum bu şikâyetleri aldıktan sonra ilgili kurumlardan bilgi
toplayacak, gerektiği zaman tanık dinleyecek, gerektiği zaman
bilirkişi dinleyecek ama bu kanunda kendisine biçilen süre, altı ay
kadar bir zaman zarfı içerisinde kararını verecek. Bu karara biz
öneri diyoruz, yani idareye önerilerde bulunacak. Sizin idarecilerinizden
biri veya bir kısmı şu, şu, şu konularda
yanlış yapmıştır, doğrusu böyledir. diyecek, o
önerileri idareye sunacak. İdare de bir ay içerisinde bu öneriye
karşı bir cevap verecek, bir karşılık verecek, buna
uyup uymadığına dair bir cevap verecek. Bunun neticesinde ne
olacak peki? Bunun neticesinde olacak olan şey şu: Yani, bir
yaptırım gücü yok, bu kanunda bir yaptırım gücü
öngörülmemiş fakat seçeceğimiz kişinin, özellikle
başdenetçinin karizması, saygınlığı,
kişiliği, otoritesi, bilgi birikimi, onun oluşturduğu bu
saygınlık ve arkasına almış olacağı halk
desteği, kamuoyu desteği, medya desteğiyle beraber o işin,
o önerinin kendilerinin dediği doğrultuda kamu idaresi
tarafından kabul edilmesini sağlamaya çalışacak, yani bir
nevi kamuoyu baskısıyla bu işi yapmaya çalışacak.
Ben örneklerini verirken genellikle
şu örneği veriyorum: Özellikle AK PARTİ hükûmetlerine kadar,
bildiğiniz gibi, bir Millî Güvenlik Kurulumuz vardı. Şu anda da
var, yapısı değiştirildi, daha sivilleştirildi. Bir
tarihte, yine 1982 Anayasasında bu Kurulun tavsiyelerde bulunduğu
söylenir, yani Millî Güvenlik Kurulu Bakanlar Kuruluna, idareye, yürütmeye
tavsiyelerde bulunur fakat bunlar ne menem tavsiyelerdir ki, bu tavsiyeler emir
gibi kabul edilir ve onlar uygulanır. İşte, biz, doğrusunu
istersen, halkın avukatlığını yapacak, halkın
adına, zayıf olan, güçsüz olan halkın adına iş yapacak
olan bu kişinin
önerilerinin
tıpkı bu bahsetmiş olduğumuz Millî Güvenlik Kurulu tavsiye
kararları gibi olmasını arzuluyoruz ve bekliyoruz. Bunun için de
bütün kamuoyu olarak, bütün Parlamento olarak bu müesseseye destek olmamız
gerektiğine inanıyorum.
Tabii ki çok sayıda denetleme
işi yapan kuruluş var; Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde
denetim görevi yapan 3 tane komisyon var, hatta 4 tane yeni kurulanla beraber,
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu, Dilekçe Komisyonu, İnsan
Hakları Komisyonu, KİT Komisyonu gibi komisyonlarımız var.
Efendim, Başbakanlık Teftiş Kurulu var,
Cumhurbaşkanlığına bağlı Devlet Denetleme Kurulu
var, insan hakları kurulları var, Etik Kurulu var, say
sayabildiğin kadar. Bütün bunlar arasında bu kurum iş yapacak
mı? Bana göre yapacak, yeter ki biz buna inanalım, buna destek
verelim. Çağdaş bir devlette olması gereken, bugün dünyanın
yaklaşık 100den fazla devletinin kabul etmiş olduğu, bir kısım
örneklerinin de çok başarılı olarak yürüdüğü, -özellikle
İskandinav ülkelerinde- bu kurumu memleketimize kazandırmamız
lazım, sağlıklı bir şekilde kazandırmamız
lazım.
Demin de ifade ettim, bunun
serencamı çok eski. Beş yıllık kalkınma
planlarında bunlar, sürekli böyle bir müessesenin kurulması
öngörülmüştü. Daha sonra Avrupa Birliği müktesebatı nedeniyle
her yıl neredeyse, Türkiyeye bir hatırlatma olarak sürekli bu
müessesenin kurulması öngörülmektedir. Biz de nihayet, muhtemelen, temenni
ediyoruz ve bekliyoruz ki Cumhurbaşkanından iade edilmeyecek, Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmeyecek çünkü biz 2010 senesinde,
bildiğiniz gibi, yapmış olduğumuz 74üncü maddedeki
değişikliğe artık bunu yazmak zorunda kaldık. Neye
rağmen? Burhan Kuzu gibi bir büyük hukukçunun Bu müessese kabul
edildiği zaman Anayasaya aykırı olmaz. görüşüne
rağmen,
Mecliste olmayan
birçok diğer anayasa hukukçumuzun bu gibi görüşlerine rağmen ne
yazık ki o günkü Anayasa Mahkememizin kazuistik yaklaşımı
nedeniyle, Her şeyi Anayasaya yazmanız gerekir. anlayışı
nedeniyle biz bugün bu müesseseyi bayağı bir gecikmeli olarak kabul
etmek zorundayız ama anayasal temeli olduğu için artık iade
olmayacağını, bu müessesenin hukuk hayatımıza
kazandırılacağını düşünüyoruz.
EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) Burhan
Kuzu yargıç mı? Mahkemeler adına karar mı veriyor Burhan
Kuzu?
YAHYA AKMAN (Devamla) Peki, bu
müessesenin ne gibi getirileri olacak? Şu getirisi olacak: Malumunuz,
özellikle ağırlıklı olarak idari yargı alanına
giren konularla ilgili, insanlarımız daha pratik, daha kolay, daha
erken zamanda çözülebilecek bir merci istiyorlar. İşte, bu merci kamu
denetçiliği olacak. Yani işte, dilekçe, dilekçeye cevap, bir daha
dilekçe, bir daha cevap şeklinde replik-düplik diye hukukta tabir edilen
bu gibi dilekçelerin zaman alması, mahkemelerin iş yükü, efendime
söyleyeyim, mahkemelerin delil toplama tarzlarındaki
farklılıklar vesaireler birçok nedenle, bunun yargıdan daha
hızlı işleyebilecek bir müessese olduğuna
inandığımız için, aynı zamanda bu müessesenin
yargı yükünü hafifleteceğine de bir taraftan inanıyoruz.
Tabii, değerli arkadaşlar, bu
müesseseyle ilgili altını çizmem gereken iki üç nokta var, bunu
sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye'deki bizim hukuk
hayatımıza ilk defa kazandırılmış olan bir
tanımdan bahsetmek istiyorum. İdarenin eylem ve işlemleri
Anayasa gereği zaten yargı denetimi altında, ama biz bu sefer,
geçen dönemki tasarıya Mecliste eklediğimiz bir ibareyle dedik ki
İdarenin, tabii ki idarecinin yaptığı tutum ve davranışların
da denetim altına alınması lazım.
Buna nereden ihtiyaç duyuldu? Çünkü
çoğu zaman idarenin formel anlamdaki işlem ve eylemlerinin hukuka
aykırı olmadığını, ama vatandaşın da
çok yüksek miktarda eziyet çektiğine, idarenin işleyişinden
sıkıntı çektiğine şahit oluyorsunuz.
Örnek vermek gerekirse, ben de
hukukçuyum, birçok hukukçu arkadaşım bilir ki mahkemelerimiz,
hâkimlerimiz duruşma günü belirlerler ve mübaşir tarafından
kapıya bir liste asılır. O gün 30-40 tane duruşma vardır,
tamamı için saat 09.00 yazar. Peki, o avukat arkadaşların, o
taraf olan davacı, davalı kişilerin başka bir işi gücü
yok mu? Yani saat dokuzdan bazen akşam beşlere, altılara kadar
veya daha ilerleyen saatlere kadar duruşma saatinin ne olduğunu
öngöremiyorsun.
Peki, bu bir yargısal faaliyet mi?
Bunu şikâyet ettiğiniz zaman herhangi bir kanunda bu tadat
edilmemiş, takdiri bir konu. İşte, bu konu kamu
denetçiliğinin görev alanına girecek olan bir konu.
Vatandaşımız mahkemeye
gitti, mahkemeye gittiği zaman hâkim azarlamalarda bulundu, davacıya,
davalıya, avukata azarlamalarda bulundu. Bu küfür ve hakaret mahiyetinde
bir şey değil, ama fiilen onu demoralize eden, hatta zaman zaman
ihsası rey anlamına gelebilecek nitelikteki tutum ve davranışlarda
bulundu. Bu bir yargısal karar mıdır? Hayır. Bugün,
işte bu çağdaş versiyonunda sadece yargısal kararları,
yargının kararlarını, yargısal anlamdaki
kararları istisna ediyoruz, bu tip tutum ve davranışlar hangi
müessese, hangi kurum, kuruluştaki kişiler tarafından
yapılırsa, icra edilirse, bunu kamu denetçisinin görev alanı
içerisine koyuyoruz.
Diğer bir misali şöyle
verebilirim: Bugün, sırf askerî işlerle ilgili
arkadaşlarımız eleştirilerde bulundu. Bana göre,
örneğin, bir komutanın taburun önünde bir ere veya erbaşa
hakaretvari nitelikte, onu aşağılayıcı nitelikte bir
davranış içerisinde bulunması, hiçbir şekilde sırf
askerî nitelikteki bir faaliyet ve eylem değildir ve bu, kamu denetçisinin
görev alanına girebilecek bir konudur.
Değerli arkadaşlar, sistemle
ilgili çok şey söylendi, çok uzun uzadıya anlatabiliriz. Bizim kabul
ettiğimiz sistem parlamenter ombudsmanlık, Parlamentoya
bağlı diye ifade ettiğimiz ama sadece bütçesi
açısından Parlamentoya bağlı, çalışması açısından,
diğer konular açısından tamamen bütün yargı, yasama ve
yürütmeye karşı bağımsız çalışabilecek bir
müessese kuruyoruz. Niye parlamenter ombudsman? Bazı ülkelerde
cumhurbaşkanı atıyor, bakanlar kurulu atıyor,
değişik örnekler de var. Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisini,
halkın iradesinin temsil edildiği burayı siyasetin en üst
mercisi kabul ediyoruz, müspet anlamda siyasetten bahsediyorum.
Arkadaşlarımız neredeyse Kurumun seçimlerinin Mecliste
yapılmasını âdeta bu Kurumun siyasallaşacağına
gerekçe olarak burada ifade ettiler. Bu, doğru bir anlayış
değil yani Meclisten daha üst bir merci yok. Bunun Meclis tarafından
seçilmesi, hem de nitelikli bir çoğunlukla öncelikli olmak kaydıyla
seçilmesi doğru bir sistemdir. Bu eleştiriye burada aynı zamanda
cevap vermek istiyorum. Bunun başka türlü bir alternatifi yok.
Arkadaşlarımız İllaki nitelikli çoğunlukla seçilsin.
dedi. Nitelikli çoğunlukla seçtiğiniz zaman arkadaşlar, Meclisin
üçte 2 çoğunluğunu aradığınız zaman, 12 Eylül
öncesinin darbe gerekçesi dahi olan Cumhurbaşkanı seçememe gibi bir
durumu Meclisin her zaman için yaşayabilmesi mümkündür. O açıdan,
Cumhurbaşkanlığı en üst makam olduğu hâlde, ona dahi
kademeli bir şekilde önce üçte 2 çoğunluk, ikinci defa üçte 2, daha
sonra salt çoğunluk sistemini getirdiğimize göre kamu
denetçiliğinde de bunu getirmemiz doğrudur ve gereklidir.
Değerli arkadaşlar, tabii, biz, bu Kurumu
görüşürken Komisyonda bazı güzel eklemelerde bulunduk, ben
kısaca onlara değinmek istiyorum:
Bunlardan bir tanesi: 10uncu maddede yapmış
olduğumuz değişiklikle tercihen hukuk, siyasal, iktisat ve benzeri
şekilde hukuk eğitimine ağırlık veren yüksekokullardan
mezun olan kişilerin tercihen denetçi ve başdenetçi olması
hükmünü getirdik.
11inci maddede, özellikle karma komisyonda seçilecek
olan denetçilerle ilgili bir belirsizlik vardı, onu düzelttik. Yani oraya
müracaat eden kişilerle ilgili bir alt komisyon kurulması, bunun
adayları 3e indirip sonra karma komisyonda bunun teke indirilmesi
şeklinde bir düzenleme yaptık.
Yine 14üncü maddede -muhalefetteki
arkadaşlarımızın itirazını biz de haklı
görmek suretiyle- kamudan gelmeyen denetçi ve başdenetçinin görevi sona
erdikten sonra kendisine azami üç aylık bir maaş bağlanması
meselesiyle ilgili bir hüküm vardı, Hükûmetin tasarısından biz
bunu da çıkardık.
17nci maddede önemli bazı değişiklikler
yaptık, o da neydi? Başvuran kişinin talep etmesi hâlinde
kimliğinin gizli tutulması; bu tip bir denetim yapacak olan bir kurum
açısından bu çok önemli.
Yine yabancıların pasaport numarasıyla
buraya başvurabilmesi ve yine telafisi güç ve imkânsız bazı
durumlarda, idari başvuru yollarının tüketilmemesi hâlinde de bu
Kurumun bu tip başvuruları ele alabilmesinin imkânını
verdik.
22nci maddede de Meclisteki ve Komisyondaki gönderilecek
olan raporların yani bu başdenetçilik
Biliyorsunuz, o Altı
aylık süre içerisinde cevaplandırır. Kurum kendisine bir ay
içerisinde cevap verir. dedikten sonra, aynı zamanda bu Kurumun
başındaki başdenetçi istediği zaman, istediği
şekilde kamuoyuyla bazı görüşmüş olduğu konuları
ara raporlar olarak paylaşabileceği gibi, senede 1 defa Türkiye Büyük
Millet Meclisi içerisinde kurulmuş olan Dilekçe ve İnsan Hakları
Komisyonuna o yıl içerisinde kendisine gelen başvurularla ilgili
olarak bir rapor sunacak, bu komisyon da bu raporu özetlemek suretiyle, kendi
kanaatini de eklemek suretiyle Genel Kurula getirecek. Biz bu komisyon
görüşmelerini azami iki ayla sınırlandırdık,
ivedilikle de bu konunun Genel Kurulda görüşülmesi, bunun kamuoyuyla
paylaşılması
Çünkü bu başdenetçinin, başdenetçilik müessesesinin
esas gücünü kamuoyundan aldığının, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden aldığının, halktan
aldığının altını çizdiğimize göre, bunun bu
şekilde Meclisle bir irtibatının da sağlanması
elzemdi, gerekliydi, o irtibat kuruldu.
İhtisas
ombudsmanlıklarıyla ilgili burada görüşmeler yapıldı.
Dünya çapında ihtisas ombudsmanlığını benimseyen
ülkeler var, bizimki farklı bir sistemdi. Biz, başdenetçinin
çıkaracağı yönetmelikle diğer 5 denetçiye görev
sahasını belirleme imkânı veriyorduk ama bugün, özellikle
kadın milletvekillerimizin ısrarlı talebi, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımızın talebi üzerine istisna bir fıkra
eklemek suretiyle kadın ve çocuklarla ilgili bir denetçinin görev
yapacağına dair bir önerge arkadaşlarımız verdiler. O
istisnayı tanıdık ama genel anlamda bu görev
paylaşımını başdenetçiye bırakmış
durumdayız.
İdari dava
yoluna başvurulabilmesini arkadaşlarımız ifade ettiler. Biz
bunun doğru olmadığını düşündük.
Hâkimlerin
vermiş olduğu infaz kararlarıyla ilgili de denetimin
yapılmasını yani bunun denetim dâhilinde olmasını
söylediler. Bu bir yargı kararı olduğuna göre, Anayasanın
genel ilkesine aykırı olduğu düşüncesiyle buna da biz
karşı çıktık.
Yemin metniyle
ilgili itirazlar oldu. Arkadaşlar tasarıda görmüşlerdir,
özellikle milletvekili yeminiyle ilgili yapılmış olan
eleştirilerden sonra, denetim görevi yapacak olan bu müesseseye seçilecek
olan başdenetçi ve denetçilerin çok sade, net ve bir cümlelik bir yemin
metniyle yemin etmelerinin çok doğru, isabetli ve çağdaş bir
şey olduğunu şahsen düşünüyorum.
Arkadaşlarımız
bu nitelikli çoğunlukla Mecliste seçilmesini ifade ettikleri hâlde,
bildiğiniz gibi, bu denetçilerin ve başdenetçinin görev süresi dört
yıldır arkadaşlar. Dört yılın neticesinde bunlar
yenilenecek ve bir kez daha ancak seçilebilecekler. Fakat arkadaşlarımız
diyorlar ki: Meclis dönemi bittiği zaman bunlar da yenilensin. Bu,
işte, aynı zamanda bu işin tamamen Meclise endekslenmesi
anlamına gelir ki bu doğru bir şey olmaz. Yani bir denetim
kurumuna seçilecek kişi dört yıl için seçilmişse dört yıl
görev yapması doğrudur diye düşünüyorum.
Altı ayda
başvurunun sonuçlanmaması neticesinde bunun hükümsüz kalması.
gibi bir şey ifade ettiler. Ben buna Komisyonda da cevap verdim. Bu
doğru bir yaklaşım değil değerli arkadaşlar çünkü
öyle yaptığımız zaman burada başdenetçiliği
sıkıştırmış gibi, onu zaman tahdidi altına
sokmuş gibi oluyoruz ama aynı zamanda burada bir hak aramadan söz
ediyoruz. Yani insanlar bir hak arama maksadıyla buraya
başvurmuşlar ve bunun bir neticeye kavuşmasını
istiyorlar. Tam da işlemler belli bir safhaya gelmişken Altı ay
bitti, o hâlde ben bundan sonra buna bakamam. dediğiniz zaman o
insanı mağdur etmiş olursunuz çünkü altı aydan sonra o
kişinin eğer yargı alanına girebiliyorsa bu konu
yargıya başvurma hakkı var ama, siz, hem orada altı ay
oyalamış oluyorsunuz hem daha sonra yargıya bir nevi havale
etmek suretiyle vatandaş aleyhine bir durum meydana getirmiş
oluyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu yasa
tasarısıyla ilgili Türkiyede en fazla çalışmış
olan kişilerden bir tanesiyim açık söylemek gerekirse. Ben burada
bunu bir saat süreyle de anlatabilirim, iki saat süreyle de anlatabilirim ama
çok hızlı bir şekilde bir özetleme yapmak suretiyle size bu
müesseseyi arz etmeye, anlatmaya çalıştım. Muhalefete mensup
arkadaşların bütün eleştirilerine cevap veremedim ama şunu
ifade etmem gerekiyor ki bugün kabul ettiğimiz bu kamu denetçiliği
müessesi çok çağdaş bir versiyondur, çok güzel bir versiyondur.
Eğer bizler de buna destek olursak, manevi desteğimizi esirgemezsek,
Parlamentonun desteğini arkasına almış olan, hele hele de nitelikli
bir çoğunlukla seçildiği zaman almış olan başdenetçi
bana göre birçok fakir fukaranın, garip gurebanın sesini
yükseltemediği, hakkını arayamadığı bir noktada
ona destek olacak olan bir mekanizma olarak karşımıza
çıkar.
Memleketimiz için de, milletimiz için
de ben bu müessesenin hayırlı olmasını diliyorum.
İnşallah, sağlam ayaklar üzerinde doğan bir müessese
olacak. Dediğim gibi, seçilecek olan kişinin karizması, kişiliği,
olgunluğu, eğitimi bu Kurumun ne kadar daha sağlıklı
çalışacağının da önemli bir işareti olacak.
Ben, beni sabırla
dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Tekrar bu Kurumun
milletimiz, memleketimiz için hayırlara vesile olmasını
Cenabıallahtan diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Akman.
Şahıslar adına ilk söz
İstanbul Milletvekili Sayın Mihrimah Belma Satırda. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Satır.
MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 276 sıra sayılı
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı hakkında
şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, kamu yönetiminin
dünyada ve ülkemizdeki değişime ve gelişmelere paralel olarak
yeniden yapılandırılması ihtiyacı her geçen gün
artarak devam etmektedir. Bu nedenle, kamu hizmetleriyle ilgili devlet
görevlerinin yeniden değerlendirilmesi ve halkın idareden kaynaklanan
şikâyetlerini en aza indirecek bir yönetim anlayışının
yerleştirilmesi kabul edilen bir gerçektir. Bu tespite dayanarak, Yedinci
Beş Yıllık Kalkınma Planında Kamu Hizmetlerinde
Etkinliğin Artırılması Projesi gündeme
alınmıştır. Yönetim-birey ilişkilerinde
karşılaşılan uyuşmazlıkların etkin ve
hızlı bir şekilde çözümü amacıyla çalışmalar
yapılmıştır. Yargının katı işleyiş
kurallarına bağlı oluşu ve muhakemelerin uzun süre
alması gerçeği karşısında, yönetimi yargı
dışında da denetleyen ama yönetime de bağlı olmayan
bir denetim sistemi ihtiyacı tespit edilmiştir. Bu nedenle, Avrupa
Birliğinin kendi bünyesinde ve üye ülkelerin çoğunda da bulunan,
halkın şikâyetleriyle ilgilenen bir kamu denetçisi, ombudsman sisteminin
Türkiyede kurulması öngörülmüştür. Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında da yine kamu hizmetlerinde
etkinliğin artırılması çerçevesinde, kamu
yönetimi-vatandaş ilişkilerinde karşılaşılan
uyuşmazlıkların etkin ve hızlı bir şekilde çözümü
amacıyla, halkın şikâyetleriyle ilgili konularda yönetimi
denetleyen ama yönetime bağlı olmayan bir kamu denetçisi sistemi
kurulması öngörülmüş, bu çerçevede gerekli altyapının
oluşturulmasına ve sistemin istisnasız tüm idari işlem ve
eylemleri kapsamasına önem verileceği belirtilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Osmanlı Devletinde idari yargı sisteminin olmaması nedeniyle,
halkın idareye yönelik şikâyetlerini incelemek üzere Kadiul-kudât
adıyla özel görevli kadı, yani hâkim tayin edilmişti. Bu
kişiler, padişah da dâhil, idarenin işlem, eylem ve tutum ve davranışlarına
karşı halkın yaptığı başvuruları
değerlendirerek etkin bir denetim sağlamışlardır.
İsveç Kralı XII. Charles
Osmanlı Devletinde bulunduğu 18inci yüzyılın
başlarında bu kurumu incelemiş ve ülkesine döndüğünde
ombudsman adıyla oluşturmuştur, diğer Avrupa ülkeleri de
bu uygulamadan esinlenerek ombudsman kurumunu kurmuşlardır.
Günümüzde bu kurum, aralarında
Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya ve Hindistanın
bulunduğu yüzü aşkın devlette ülke, bölge, kent veya sektör
itibarıyla hizmet vermektedir. Ayrıca, Avrupa Birliği ve Avrupa
Birliği bürokrasisi tarafından yapılacak yanlış
uygulamalara karşı üye ülke vatandaşlarının
haklarını korumak üzere ombudsman kurumunu oluşturmuştur.
İsveç dilinde ombudsman kelimesi
vekil, delege, avukat veya başkaları adına hareket etmeye
ve onların haklarını korumaya yetkili
kılınmış kimse anlamında kullanılmaktadır.
Kurum olarak ombudsman, bugün, parlamento tarafından parlamento adına
idareyi denetlemek için seçilmiş kimse veya kimseleri ifade etmektedir. Ombudsman
kelimesinin Türkçe karşılığı olarak halk denetçisi,
kamu denetçisi, kamu hakemi, ara bulucu, halk avukatı,
yurttaş sözcüğü gibi ifadeler kullanılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği Bakanlığı temsilcileri tarafından
2008 Yılı Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine
İlişkin Türkiye Ulusal Programında siyasi kriterlerin yerine
getirilmesi kapsamında işlevsel bir kamu denetçiliği kurumu
kurulacağının ifade edildiği, yine Ulusal Programın
23üncü fasıl yargı ve temel haklar bölümü altında kamu
denetçiliği kurumu kurulması bir tedbir olarak yargının
verimliliği, etkinliği ve işlevselliğinin
artırılması başlığında yer aldığı
ve bir öncelik olarak değerlendirildiği, ayrıca Avrupa Komisyonu
tarafından hazırlanan ilerleme raporlarında ombudsmanlık
sisteminin bulunmayışının bir eksiklik olarak
belirtildiği de dile getirilmiştir. Kamu denetçiliği kurumu
hâlihazırda Avrupa Birliği ülkelerinin aralarında bulunduğu
yüze yakın devlette ülke, bölge, kent veya sektör itibarıyla hizmet
vermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iç hukukumuzda görüşmekte olduğumuz konuyla ilgili
yasal ve siyasi süreç şöyle işlemiştir: Daha önce
hazırlanan Kamu Denetçiliği Kurumu Kanun Tasarısı 15 Haziran
2006 tarihli ve 5521 sayılı Kanun olarak kabul edilmiş ancak
Cumhurbaşkanı tarafından yayınlanması uygun bulunmayan
3, 4, 9, 11, 13, 15, 22, 26, 30, 33üncü ve geçici 1inci ve 41inci
maddelerinin bir kez daha görüşülmesi için Anayasanın 89uncu ve
104üncü maddeleri uyarınca 1 Temmuz 2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına geri gönderilmiştir. Söz konusu
Kanun, 28/9/2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yeniden
görüşülerek 5548 sayılı Kanun olarak aynen kabul edilmiş,
13/10/2006 tarihli 26318 sayılı Resmî Gazetede
yayınlanmıştır. Ancak yapılan başvuru üzerine
Anayasa Mahkemesi Kanunun yürürlüğünü durdurmuş, Kamu
Denetçiliği Kurumunun kurulmasını öngören geçici 1inci maddesinin
yürürlüğünü durdurmuş ve 25/12/2008 tarihli kararıyla Kanunun
tümünü Anayasanın 6ncı, 87nci ve 123üncü maddelerine
aykırı görerek iptal etmiştir. Söz konusu karar, 4/4/2009
tarihli ve 127190 sayılı Resmî Gazetede
yayınlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal
kararında belirtilen hususlar göz önüne alınarak 5982
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun
8inci maddesiyle Anayasanın 74üncü maddesinde değişiklik
yapılmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına bağlı olarak kurulacak Kamu
Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması ve
inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile kamu başdenetçisi
ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına ilişkin
usul ve esasların kanunla düzenleneceği hükme
bağlanmıştır. Söz konusu Anayasa değişikliği,
12/9/2010 tarihinde yapılan halk oylamasında kabul edilmiş ve
kesin sonuçlar 23/9/2010 tarihli 27708 sayılı Resmî Gazetede
yayınlanmasıyla yürürlüğe girmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu kanun
tasarısıyla, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluş, görev ve çalışma
usullerine ilişkin ilkeler ile başdenetçi ve denetçilerin
niteliklerine, seçimlerine, özlük haklarına ve Kurum personeline
ilişkin hükümlere yer verilmektedir. Tarafsızlığı,
bağımsızlığı, emir ve talimat almaması, her
türlü bilgi ve belgeyi isteme yetkisinin bulunması gibi yerine
getireceği görevler ve bu görevler dolayısıyla tanınan
yetkiler dikkate alınarak Kurumun kamu tüzel kişiliğine sahip,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı
ve özel bütçeli olması öngörülmektedir.
Kurumun Başdenetçilik ve Genel Sekreterlikten
oluşacağı, Kurumda 1 başdenetçi ve 5 denetçiyle genel
sekreter ve diğer personelin görev yapacağı belirtilmektedir.
Kurumun merkezinin Ankarada olacağı kabul
edilmekte olup, gelen iş yoğunluğuna veya işin
özelliğine göre Kurumun uygun gördüğü yerlerde büro açabilmesi
imkânı tanınmaktadır.
Kurum, idarenin kötü, eksik veya yanlış
işleyişiyle ilgili olarak yapılan şikâyetleri incelemek,
araştırmak ve önerilerde bulunmakla görevlendirilmektedir.
İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarının Kurumun görev alanına girmesi
öngörülmektedir.
Kurumun inceleme ve değerlendirmeleri, insan
haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve
hakkaniyete uygunluk yönlerinden yapması gerekmektedir.
Kurumun bağımsızlığının,
tarafsızlığının ve
saygınlığının sağlanması amacıyla
başdenetçi ve denetçilerin görevlerini gerektiği gibi yerine
getirmeleri için bağımsız hareket etmelerini sağlayacak
düzenlemelere yer verilmektedir.
Bu kanunda, Cumhurbaşkanının tek
başına yaptığı işlemler ile resen
imzaladığı kararlar ve emirler, yasama yetkisinin
kullanılmasına ilişkin işlemler, yargı yetkisinin
kullanılmasına ilişkin kararlar ile Türk Silahlı
Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetlerinin Kurumun görev
alanı dışında olduğu belirtilmektedir.
Avrupa Birliği sürecinde ve ileri demokrasi
hedefimizde çok önemli bir rol oynayacağını düşündüğüm
bu kanunun milletimize hayırlı olmasını diler, heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Satır.
Sayın Bakan, önce siz mi
konuşacaksınız, Komisyon Başkanı mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Komisyon Başkanımız konuşacak.
BAŞKAN
Komisyon Başkanımız Sayın Burhan Kuzu
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU
(İstanbul) Saygıdeğer Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Değerli Alt Komisyon Üyemiz ve
Komisyon Üyemiz Yahya Akmanın şahsımla alakalı övgü dolu
tespit ve sözlerinden sonra konuşmak istemedim, Kayıtlarda o
kalsın, yeter. dedim ama gene de duramadım, birkaç kelam etmek
istedim. Teşekkür ediyorum, sağ olsun var olsun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) Dersinizi aldı
mı Hocam? Zamanında dersinizi aldı mı?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla)
Nihayet kayıtlara geçti on senenin sonunda. Sağ olsun,
teşekkür ediyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Hocalığını yaptınız mıydı Sayın
Hocam?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (Devamla) Ha yok, hiç ön görüşmem olmadı emin olun.
Değerli arkadaşlar, yeni bir
kurum getiriyoruz. Aslında insan hakları alanında Türkiyede çok
sayıda kurum var. Belki bu Kurumun gelmiş olması yeni
birtakım alanlarda çatışmaya sebep olur itirazları da
yapılabiliyor, ama bu yolu seçen ülkeler de var. Yani sadece bir kurum değil,
birçok kurumu aynı alanda getiren ülkeler de var. Doğrudur,
uygulamada bu tür sorunlar da yaşanabilir ama biz o yolu seçmişiz,
onu devam ettiriyoruz.
Pekâlâ biz kamu denetçisi diyoruz,
başka ülkeler buna hangi adı vermiş?
Baktığımız zaman, bu konuda kamu denetçisi ifadesi
yanında kamu hakemi, parlamento komiseri, gözlemci ifadeleri var ve
yine parlamento komiseri yanında Fransanın bulduğu Ara
bulucu onu da 2008de değiştirdiler, haklar savunucusu olarak
isimlendiriyorlar. ombudsman olarak İsveç, daha çok kuzey ülkelerinde,
yurttaş koruyucusu gibi Kanadada uygulanan, söylenen bu anlamda sözler
var. Sosyalist ülkeler, komünist model ülkelere baktığımız
zaman savcılara bu işi bir nevi vermişler ve procuratura
şeklinde bir ifade kullanıyorlar onlar da.
Peki, bu kurumun tarihteki
bağı -gerçi burada anlatıldı, Sayın Bal da söyledi-
bu, köken itibarıyla Sayın Akman da belirtti- Osmanlıdan
doğma ve Divan-ı Mezâlim dediğimiz kurumun, aslında İsveç
Kralı Demirbaş Şarlın, XII. Charles dediğimiz
1709-1714 yıllarında ülkemizde kalmış olması durumunda
oradan esinlenerek İsveçe gönderdiği bir kurumdur.
Bir doktora tezinde -ibret olsun diye
söylüyorum değerli arkadaşlarıma- danışman
olduğum bir doktora tezini vermiştim bir öğrencimize; bunun
Osmanlı kökenli olduğunu yazdığı zaman Komisyondaki
üyeler kıyameti koparmıştı değerli arkadaşlar.
Dediler ki; Osmanlının başka işi yok
ombudsmanlığı mı bulacak? Nerede öyle Osmanlı? gibi
küçümseyen bir ifadeyle ve o tezde, itiraz üzerine o metnin o bölümünü
çıkarttırmak durumunda bıraktılar, Aksi hâlde seni
bırakırız dediler. Sonunda basarken tekrar,
Bunu buraya yazacaksın dedim.
Şimdi
bakın, ondan sonra ben Türkiyede ve yurt dışında 5 kez
-Sayın Akman da bulundu çoğunda Dilekçe Komisyonu Başkanı
olarak- bu toplantılarda bulundum yani milletlerarası ombudsman
toplantılarında. İnanın hepsi oybirliğiyle bunun
Osmanlı kökenli olduğunu yekvücut savundular ve -enteresan bir
şeydi tabii- bilim adamında bu kadar kompleksi de kabullenmekte
gerçekten zorlanıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ombudsmanlık kurumu dediğimiz bu kurum, kamu
denetçiliği, genellikle küçük ülkelerde, nüfusu az, ülkenin toprak
parçası çok fazla değil, yargı birliğini kabul etmiş
ülkelerde daha çok işliyor. Bu açıdan
baktığınızda ülkemiz ombudsmanlık kurumu
bakımından çok uygun değil gibi gözüküyor ama Fransa
örneğine baktığımız zaman Fransa modeli bize çok
benziyor. Onlar bunu ara buluculuk olarak işletiyorlar. Zannediyorum ki
ülkemizde de bu manada işler diye düşünüyoruz. Büyük ülkelerde var,
Kanadada da var, İngilterede de var, o manada biz örnek olarak
sayabiliriz.
Bu
konuda Avrupa Konseyi tavsiye kararı aldı, sene 1975. Dedi ki
ülkelere, üye ülkelere, 48 ülkeye: Ülkenizde böyle bir kurum kurun, insan
hakları bakımından yararlıdır. ve o çerçevede 130a
yakın ülkede bugün bu kurumun olduğunu söyleyebiliriz.
Peki,
kurum nasıl harekete geçiyor dünyada? Bizim kabul ettiğimiz yöntemle
şikâyet üzerine harekete geçiyor. Ama başka ülkelere
baktığımız zaman şikâyetin yanında resen yani
kurum yetkililerinin bizzat kendileri de doğrudan doğruya bu işe
el koyabiliyorlar ama biz bunu çok benimsemedik, kaldı ki yaygın olan
şikâyet üzerine çalışması.
Ombudsmanın
yapacağı iş ne? diye baktığımız zaman
niçin kuruluyor? bu bir yargı kurumu değil. Verdiği
kararların aslında ikna dışında zorlamaya yönelik bir
etkisi bulunmamaktadır, bağlayıcılığı
yoktur, sadece taraflara, tespit eden, durum budur. diyen bir hakem
konumundadır. Doğrudan doğruya bunu düzeltme gibi bir yetkisi de
yoktur. Peki, o zaman sizin, hepimizin aklınıza elbette ki şu
gelecektir: Doğrudan
doğruya yönetimin verdiği karar değiştirilmediğine
göre, karar da bağlayıcı olmadığına göre etkisi
nerede? Etkisi işte bu Kurumun, değerli arkadaşlar, vermiş
olduğu kararların kamuoyu önünde yayınlanmış
olmasıdır. Bu yayınlama sonunda o kişinin, o kurumda
bulunan kişinin kamuoyundaki tırnak içinde söylüyorum-
düşeceği o tablo, belki kötü durum idarenin başka
kurumlarına ders olacaktır. Bu anlamda biz kurumu önemsiyoruz.
Tabii, başka faydası da var.
Mesela nedir? Vereceği raporlar yıllık. Parlamento harekete
geçirecektir, Parlamento eksiklikleri görecek, o alanda yeni yasal düzenlemeler
yapmak durumunda kalacaktır.
Tabii hedef ne? Hedef şu: Uzun
yargı sürecini kısa yoldan alabilir miyiz? Yargı, malum, ne
kadar hızlı da olsa bir süreçtir, kolay olmuyor.
Dolayısıyla acaba daha kısa yolla hak elde edebilir miyiz diye
bunun gayreti içerisindeyiz, bütün hepimizin gayreti bu, Kurumun geliş
sebebi bu ve dünya bu konuda özellikle 1982de ciddi bir atak yaptı, sonra
zaten kurumların arttığını görüyoruz. İtalyada
toplanan bir konseyde başlık şu: İnsan
haklarının korunma ve geliştirilmesinde yargı
dışı araçlar: Ombudsmanlık Konunun
başlığı bu ve uzun tartışmaların sonunda
Avrupa Topluluğu ülkelerinin hepsinde bu kurum kurulsun diye ciddi bir
hüküm kondu. Maastricht Anlaşmasına göre
baktığımız zaman, 138inci maddesinin (e) bendinde, böyle
bir kurumun kurulması zorunlu olarak öngörüldü, 94 yılından beri
de bu manada bir Avrupa ombudsmanı çalışmalarını
sürdürmektedir. Peki, buraya kim müracaat ediyor? Ya kişinin kendisi ya da
parlamenterlerden biri bir başvuruda bulunabiliyor.
Pekâlâ, ombudsmanlıkla
alakalı ülkeler neleri ombudsmanın kapsamı alanında
tutmuşlar ya da nasıl çalışma yöntemi var? Şimdi,
bazılarında tek ombudsman, kişi bazında, bizim de tercih
ettiğimiz ya da uyguladığımız, genel uygulama bu ama
bazıları sektör bazında bu işi yapıyor. Mesela
İngilterede baktığınız zaman, işte
sağlık alanı, adliye alanı, yerel alanlar gibi
değişik alanlarda bu konuda ombudsmanlar kurmuşlar. Bu,
İngilterenin uyguladığı model. Fransa il bazında bu
işi yapmış, her ilde bunları yapmış yani bu
konunun çok değişik versiyonları var, uygulama bakımından.
Peki, ombudsman olacak kişide
hangi yetenekleri arıyor ülkeler? Bunu da sayalım:
Bağımsız, tarafsız, dürüst, güvenilir, sır
saklayabilen, kamu sorumluluğu sahibi olan kişiler. diyor. Tabii bu
kadar iyilik bir arada bulunur mu? Onu bulmaya çalışacağız,
hepsi olmasa bile belli bir bölümünün elbette ki olmasını da
zorlayacağız.
Görev alanı konusuna
baktığımız zaman: Görev alanına burada değinildi.
Görev alanında genellikle, değerli arkadaşlar, iki ülke önde
gidiyor: İsveç ve Finlandiya, en eski ikisi, zaten bunların. Bu ikisi
yargı alanları dâhil, tabii kararı demiyorum ama yargı
alanlarının önemli bir bölümü dâhil, askerî alanın tamamı
dâhil hepsini inceleme alanında tutmuş ama bunun
dışındaki ülkelere baktığımız zaman
yargı alanı ve askerî alanlar genelde bu denetimin
dışında tutulmaktadır. Biz de bu manada yargı
alanlarını dışında tuttuk, askerî alanı da
sırf askerî alan olanları denetim dışında tuttuk,
kalan bölüm denetim içinde sayılmış olacak. Tabii sırf
askerî alanın ne olduğunu herhâlde ombudsmanlık kurumu kendisi
ya da kişiler bunu belirleyecek.
Peki, hedef nedir diye
baktığımız zaman -demin de söyledik- insan hakları
konusunda daha iyileştirmek, kısa yoldan hakkı almak, elde etmek
olarak belirtilmiş dünya ülkelerindeki durum.
Değerli arkadaşlar, bu kurum
bizde esasen yeni çalışmaları başlamış bir kurum
değil. Bilesiniz ki bu manada Anayasa Komisyonu -lütfen dikkatinizi buraya
çekmek isterim- dördüncü kez bu tasarıyı komisyondan geçirdi,
dördüncü kez. Birisi, ilk geçtiği zamanda, 2005 yılında, o
yıllarda Anayasa Mahkemesine götürüldü, önce iade edildi
Cumhurbaşkanımız tarafından, sonra tekrar geçirilip Anayasa
Mahkemesine götürüldü. Anayasa Mahkemesi gerekçe olarak da -bence doğru
olmayan bir gerekçe- Anayasada bu konunun yeteri kadar düzenlenmediğini,
Meclisin yetkisi alanında böyle bir kurumu seçme yetkisinin
olmadığını söylüyor. Hâlbuki bizim hep
öğrendiğimiz, öğrettiğimiz şudur ki parlamento genel
yetkilidir, ilk el yetkilidir, birinci elden yetkilidir, her konuda prensip
olarak düzenleme yapabilir, yargı alanları hariç tabii ki.
Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin elbette bir kararına uymak
durumundaydık ve biz hatırlarsanız 2010 yılında
Anayasaya bunu koyduk. Peki, ne demektir, Anayasaya bunu yazdık? Bu bir
uyum yasasıdır yani bu yasa mutlaka çıkması gereken bir
yasa konumundadır, bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Sonra,
tabii, 26 Ocak 2011de biz bu yasayı bir daha getirdik, getirdik ama bu
sefer de seçime gidildi, kadük oldu. Doğrusu, bu yasadan dolayı
Anayasa Komisyonu biraz da yorgun düştü. En son, bugün herhâlde bu
yasayı, zannediyorum, hep beraber, inşallah çıkaracağız,
bugün yarın, neyse.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Bugün de yorulacağız, sabaha kadar yine.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) Yok, inşallah, o kadar olmaz herhâlde. Gruba
da bakıyoruz bir taraftan.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Dünden yorgunuz, dünden.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) Evet, şimdi,
değerli arkadaşlar, çok konuşmayacağım, birkaç kelamla
bitireceğim, vaktinizi almak istemiyorum fazla. Birkaç eleştiriye
dikkat çekmek istiyorum.
Şimdi,
deniyor ki seçimi konusunda, bu Meclisin başdenetçiyi seçmesi konusunda
işte 2/3 çoğunluğu kabul edelim ya da 3/5, neyse, bir rakam.
Belki bu ideal olarak doğru olabilir ama Sayın Akman da değindi,
bu burayı tıkar. Kaldı ki o işin belki bir başka
tarafı. Anayasa bunu düzenlemiş, bunu değiştirme
şansımız yasayla zaten yok.
ALİ
ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Anayasayı değiştiriyoruz ya Hocam.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (Devamla) - O zaman onu yaparız
ama şu aşamada
Tabii, Ali Bey, doğru söylüyorsun ama eğer
Anayasada bu konu değişirse, tabii onunla alakalı da bu
düzenlemenin o bölümünü değiştiririz ama Anayasada 2/3, salt
çoğunluk, en çok oy alan yani Meclis Başkanının seçimi gibi
bir yöntemi benimsemiş. Biz bunun dışında şu anda bir
seçim yöntemi zannediyorum kabul edemeyiz. Zannediyorumu hani
arkadaşları kırmamak adına söylüyorum, yoksa
olmayacağını kesin olarak söylüyorum da.
Şimdi,
ikinci bir husus, görev alanlarının taksimi konusunda. Hakikaten bu
konuda sayalım şeklinde bir önerge geldi. Yani bu hangi alanlarda
çalışacak; sağlıktı, işte çevreydi, çocuk
hakları, kadın hakları
Bizde bunun sonu gelmez, bunlar
yönetmeliklerde olsun. filan dendi ama bu, kadın hakları ve çocuk hakları
bakımından öneminden dolayı belki bu tekrar düşünülebilir,
bunu da burada söylemiş olayım.
Devlet sırrına erişme
konusunda bu kuruma bir öncelik verilmiş, belgeyi alamıyor ama gidip
görme şeklinde bu da gene hak ve özgürlüğü sağlamada bir
adım olarak gözüküyor.
RTÜK gibi bir seçim olabilir mi
şeklinde, yani partilere dağıtabilir miyiz güçlerine göre? Belki
olabilir ama Anayasa bunu öngörmemiş. Yasayla olabilir mi? Belki o da
olabilir, ona da çok bir şey diyemiyorum ama bu kurumun niteliği
bakımından bana çok doğru gelmiyor, yani işte filan
partiden seçilen denetçi 1, filandan gelen denetçi
Şimdi, tabii 5 denetçinin en az
1i kadın olsun. dendi, Ayla Akat Hanımefendi burada yok.
Doğrudur, ben de Evet, yani en az 1 de, hiç olmazsa en az 3 olsun. dedim
ve En az 3 olması dileğiyle. dedim ama ret oldu. Dileğim geçti
raporlara. Bana Oy kullanmadın. diyor, arkadaşlarım bilirler,
ben genellikle Başkan olarak çok nadir oy kullanırım, çok kritik
oylamalarda ancak, onun dışında oy kullanmam. O yüzden, oy
kullanmamış olmam buna karşı olduğum anlamına
gelmez, onu da söylemiş olalım.
Son bir konu da şu, bununla
bitiriyorum Değerli Başkanım: Şimdi, kişi ya da kurul
biçiminde çalışma meselesi. Dünya ülkelerinde kurul biçiminde
çalışan da var, kişi olarak çalışan da var. Biz geçen
yasama dönemindeki metni kurul biçiminde getirmiştik ama sonra
yaptığımız, işte en son İstanbuldaki
toplantıda şahıs olarak başdenetçi biçiminde
oluşumların daha başarılı olduğu bize orada söylendi,
incelemelerimizden de bu sonuca vardık fakat kurul biçiminde olmasına
uygulamada bence bir engel yok. Niye yok? Diyelim ki 5 denetçiyle
başdenetçinin oturup bir şeyi müzakere etmelerine hiçbir engel yok,
karara bunu yansıtabilirler ama bunun belki resmî bir sıfatı
olmaz, istişaren geldiğini karar yapmaya da yazmaya da engel
değildir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Hükûmet adına, Başbakan
Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünyada olduğu gibi, ülkemizde de
yaşanan değişme ve gelişmeler kamu yönetiminin yeniden
yapılanması ihtiyacını ve zorunluluğunu ortaya
koymuştur. Yaşanan değişim ve gelişme karşısında
kamu hizmetleriyle ilgili devletin görevlerinin yeniden değerlendirilmesi
ve halkın şikâyetlerini en aza indirecek yönetim
anlayışının yerleştirilmesi de bir zorunluluk hâline
gelmiştir. Bu anlamda dünyanın pek çok ülkesinde kamu yönetimini halkın
denetimine açan ve halkın denetimini devletin denetiminin yanında
güçlendiren adımların atıldığını görüyoruz.
Biz de Türkiyede bu anlamda kamu
yönetiminde hizmet sunan herkesi halkın denetimine açmak adına ciddi
adımlar attık. Hatırlarsanız, 2003 yılında Bilgi
Edinme Hakkı Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülerek
yasalaştı. Demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan
eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun
olarak kişilerin kamudan bilgi edinmelerinin yolu açıldı ve bilgi
talep edilen makamlara da belli süreler içerisinde bu bilgileri vermeleri
yükümlülüğü getirildi ve buna dair de birtakım müeyyideler ortaya
kondu. Ve bunun sonucu olarak pek çok vatandaşımız ilgili kamu
kurumlarına müracaat etmek suretiyle, gerek kendileri hakkında
gerekse ilgilendikleri konular hakkında sorular sordular, bilgiler
aldılar ve bu bilgiler, pek çok hususun daha iyileştirilmesi
konusunda kamu yönetiminin daha dikkatli olmasını sağladı.
Örnek olsun diye söylüyorum, pek çok kamu görevlisiyle ilgili siciller
dolduruluyor, sicil notlarının ne olduğunu insanlar bilmiyor ve
bu notların neye göre verildiğini de bilmiyor, nasıl
verildiğini de bilmiyor, bir bakıyorsunuz pek çok kişiyle ilgili
iyi şeyler yazılırken, yine pek çok kişiyle ilgili de kötü
şeyler yazılabiliyor, notlar verilebiliyor, bu da onun terfisinde ve
başka alanlarda hizmetini sürdürmesinde belirleyici etkiye sahip oluyordu.
Sonunda biz sicil notu verme hadisesini kaldırdık biliyorsunuz, bu
çok yanlış bir uygulama diye, ama Bilgi Edinme Kanunu
çıktığı zaman vardı bu, memurlar müracaat ettiler,
sicil notlarını öğrendiler ve bunlarla ilgili konuları
yargıya taşımanın yolu da zaten açık, onu da
taşıdılar, pek çok imkânı elde ettiler. Subjektif
yaklaşımların düzeltilmesine ve bu noktada, hukukun
dışında ahlaki de olmayan birtakım değerlendirmelerin
yapılmasının ortadan kalkmasına bu Bilgi Edinme Kanunu ne
yaptı? Büyük bir yardım sağladı.
O açıdan önemli bir
iyileştirme getirdi, ama bu Türkiye'de yetmedi. Onun için,
hatırlarsanız bir başka adım daha attık,
yargının denetimi bir yandan devam ediyor, idarenin her türlü eylem
ve işlemleri açısından bir denetimi idare mahkemeleri
yapıyor ve bu süreç devam ediyor fakat bütün yargıyı da bir
başka açıdan, AİHMin dışında Türkiye'de
denetleme imkânı getiren bir başka adımı 2010
yılında attık ve Anayasanın 148inci maddesinde
yapılan değişiklikle, herkes Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Bireysel başvuru dediğimiz yöntemi ilk defa
Türkiyede hayata geçirdik ve 23 Eylül
2012 tarihinden itibaren de müracaatlar kabul edilecektir. Bununla da ayrı
bir denetim mekanizmasının Anayasa Mahkemesi tarafından
işletilmesi ve denetimin bir başka boyutta güçlendirilmesinin bir
başka adımını daha attık.
Bütün bu denetimi güçlendirici
adımlar, yönetimde bulunan kişilerin ve yürütme görevinde de bulunan
kişilerin daha fazla hukuka riayetlerini, Anayasa ve kanunların
çizdiği sınırlar içerisinde hareketlerini, insan
haklarını esas almalarını zorlayıcı ve bu noktada
sınırın, çizginin dışına çıkmasını
engelleyici fonksiyonlar icra edeceği de çok açıktır.
Bir başka husus, yine Türkiye
Büyük Millet Meclisinin şu anda gündemine gelmek üzere, Türkiye insan
hakları kurumu kurulmasına ilişkin bir kanun tasarısı
hazırlandı ve komisyonda da görüşmeleri, zannedersem,
tamamlandı. Bu da bir başka açıdan yine bir denetim
mekanizması getiriyor ve insan hakları kurumu bir başka
açıdan idareyi denetleme imkânı elde edecektir.
Yine kolluk gözetim komisyonu
kurulmasına ilişkin Hükûmetimizin çalışmaları devam
ediyor. Bu da bütün bu denetimlerin dışında bir
bağımsız kolluk gözetim komisyonu marifetiyle kolluk
alanındaki şikâyetlerin ayrıca incelenmesi konusunda yeni bir
imkânı, yeni bir denetim yolunu açmaktadır.
Ayrıca,
ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurumu kurulmasına
ilişkin çalışmalarımız da devam etmektedir, önümüzdeki
zaman içerisinde bu konuyla ilgili tasarı da Türkiye Büyük Millet
Meclisine gelecektir.
Yine Kişisel Verilerin
Korunmasına İlişkin Kanun Tasarısı şu anda
Başbakanlıkta, bu tasarıya son şekli verilmek üzere,
önümüzdeki günlerde hem komisyonda hem de Genel Kurulda görüşülerek
yasalaşma imkânı bulacaktır.
Bütün bunların tamamı bireyi
koruyan, bireyi güçlü olan devlet ve devlet gücünü kullananlar
karşısında daha da güçlü hâle getiren mekanizmalardır.
Bunlar, hem hukuk devletinin güçlenmesi açısından hem de
demokrasimizin kökleşmesi açısından son derece önemli
adımlardır.
İşte, bugün görüşmekte olduğumuz Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanun Tasarısı da bu adımların bir
başkasıdır. Bu anlamda da Türkiyede yeni bir müesseseyi hayata
geçiriyoruz bütün kurumları denetleyen ayrı bir yapı
oluşturuyoruz. Bu, bağımsız bir yapı, tarafsız bir
yapı; Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisine ilişkin
işler, yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin
işlemler ve sırf askerî nitelikteki işlemlerin
dışında kalan ne varsa, bunların tamamını,
başvuru hâlinde inceleyecek ve o konuda kararlar verecek bir mekanizma
oluşturuyoruz. İdareyi bir başka açıdan denetime tabi
tutan, vatandaşın elini güçlendiren, vatandaşı, idarenin
karşısında, kapıların kapandığı anda
yeni bir kapıyla buluşturan ve bundan sonra hiçbir kapının
kapanmaması için de bu kapı, çok önemli bir görev ifa edecektir.
Bunun detaylarıyla ilgili pek çok
arkadaşımız değerlendirmelerde bulundular, ben
detaylarına girmek istemiyorum ama altını çizerek ifade etmek
istediğim husus, hem kamu denetçiliği kurumunun hem bireysel başvurunun
hem Bilgi Edinme Hakkı Kanununun hem ayrımcılıkla mücadele
ve eşitlik komisyonu kurulmasına ilişkin hususun hem insan
hakları kurumu kurulması hem de bağımsız kolluk
gözetim komisyonu kurulması hususlarının tamamı
vatandaşlarımızın lehine, onları güçlendirici, idareyi
de hukuka riayet konusunda daha fazla hassasiyete teşvik eden ve hukukun
sınırları içerisinde kalmadığı zaman pek çok
açıdan hukukun sınırlarına girmeye zorlayan ayrı
ayrı mekanizmalardır.
Ben bu mekanizmaların hepsinin milletimizin
yararına, ülkemizin faydasına olduğunu düşünüyorum. Onun
için de buna katkı veren bütün arkadaşlarıma
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Kamu denetçiliği kurumu
da bu anlamda önemli fonksiyonları ifa edecektir.
Birkaç eleştiriye sadece cevap vermek istiyorum
çünkü pek çok değerlendirme yapıldı, cevaplar da verildi.
Bir tanesi şu: Kamu denetçiliği kurumu görevini
yaparken bu görevine ilişkin konularla alakalı raporlar
yayınlayacaktır. Yani ne yaptığını kimselerin
bilmediği bir kurum değil bu, yaptığını rapor
hâline getirecek, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacak ve bu rapor Resmî
Gazetede de yayınlanmak suretiyle Türkiyede herkesin bilgisine
sunulacaktır. Bir yönüyle de bu bir başka yaptırım
olacaktır, eğer birtakım haksızlıklar, birtakım
yanlışlıklar varsa onlar açısından da kamuoyunu
bilgilendirme imkânı böylelikle ortaya çıkacak.
Bir başka konu: Bazı hususlarda açıklama
yapma ihtiyacı duyarsa da raporun yayınlanmasını beklemeden
de açıklama yapabilecektir. Önemli konular olduğunda, açıklama
gereği duyduğunda da açıklamalarını yapma imkânı
olacaktır. Bu da yine idare üzerinde bir baskı oluşturacak,
hukukun içinde kalmasını idarenin- teşvik edici,
zorlayıcı bir mekanizma olacaktır.
Ben, bu vesileyle bu kanunun hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, emeği geçen herkese teşekkür
ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şahıslar adına son söz, Eskişehir
Milletvekili Sayın Süheyl Batumda.
Buyurun Sayın Batum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu denetçiliği
kurumu üzerinde şahsım adına görüşlerimi açıklamak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Avrupanın birçok
ülkesinde bu kurum değişik adlarla görev yapıyor, ombudsman
diye yapıyor, -işte demin Sayın Burhan Kuzu da söyledi-
medyatör adıyla, ara bulucu adıyla da yapıyor,
hakların koruyucusu adıyla da, şimdi ona dönüştü, birçok
adlarla görev yapıyor, bizde de kamu denetçisi Ne yapacak? Kamu adına
idareyi denetleyecek.
Değerli
arkadaşlar, daha önce iktidar partisinden konuşan arkadaşlar
şu konuyu hiç açıklamadılar: Bu ombudsmanlar, ara bulucular,
kamu denetçileri genel olarak iki amaca yönelik olarak denetim yapıyorlar.
Şimdi, burada, Sevgili Mahmut Tanalda bu konuda yazılmış
tez de var. Ben de üniversitedeyken yüksek lisansta bu konu üzerine
çalıştım. Birincisi şu: Temel hak ve özgürlükleri korumak
amacıyla Meclis adına yürütmeyi, idareyi denetleyecek bir kurum.
Ombudsman bu, temel hak ve özgürlükleri korumak amacıyla Meclis adına
idareyi denetleyecek kurum. Ya da yine iktidar için ya da idarenin bir bölümü
için tüm diğer idari kurumları denetleyecek bir kurum. Bu da
vardı, Rusyada prokuratura adıyla bir kurum vardı. Bizde de
12 Eylülden sonra darbeciler Devlet Denetleme Kurulunu kurdular.
Şimdi, bu
ikisinin adları aynı da olabiliyor ama amaçlar farklı
olduğu için kuruluşları, yetkileri de buna göre
değişiyor. Amaç temel hak ve özgürlükleri korumak için Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına idareyi denetlemekse farklı bir şekilde
kuruluyor, farklı yetkileri oluyor. Eğer amaç tersi ise yani iktidar
adına idareyi denetlemekse farklı kuruluyor.
Sevgili
arkadaşlar, Fransada bile -medyatör, ilk önce, cumhurbaşkanı
adına denetim yapmak için kuruldu- cumhurbaşkanı tarafından
atanıyordu. 2008de ne yaptılar? Dediler ki: Artık bu
atamayı parlamentodaki partiler tersine değiştirebilecekler.
Koskoca cumhurbaşkanı bu, atayamaz mı? demediler,
Parlamentodaki partilerin çoğunluğu bu atamayı geri çevirebilir.
dediler. Neden? Prokuraturayı ombudsman hâline dönüştürmekti, temel
hak ve özgürlükleri.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bizde iki tür amaç için kullanılıyor bu tür
kurumlar. Bir: Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına
alınmasını sağlamak için. Öbürü de idarenin
keyfîliğine karşı, kötü işleyişine karşı
savunma amacına yönelik olarak. Dikkat edin: İdarenin kötü
işleyişine
Çok önemli. İdarenin keyfîliği diyorum. Peki,
idarenin başında kim var? Yürütmenin bir parçası olan bakan var.
Bakan nereye bağlı? Nereden çıkıyor? İktidar
partisinin çoğunluğundan çıkıyor. Şimdi, iktidar
partisinin çoğunluğundan çıkan bir bakanı denetlemek için o
iktidar partisinin çoğunluğuna kamu denetçisi seçtiriyorsunuz, sonra
buna diyorsunuz ki: Biz ilerlemek için, denetimi yapmak için kamu
denetçiliği kurduk.
Sevgili arkadaşlar, doğruyu
söylemiyorsunuz. Buradaki arkadaşlar için söylemiyorum; bunu
hazırlayan sayın bakanlar için söylüyorum. Sevgili Burhan Kuzu da
bunu bildiği için çok fazla, dikkat ederseniz, oraları böyle geçti
çünkü Anayasa hukukçusu sonunda, tam diğerleri gibi yapamıyor. O
yüzden, bunu böyle biraz Haydi otur. filan diye geçti. Biraz,
konuşmasının bir bölümünü de Yahya arkadaşımıza
teşekkür ederek geçirdi.
Şimdi, ortada bir gerçek var. Ne
için yaptınız? Temel hak ve özgürlükleri korumak için. Kimi denetliyorsunuz?
İdareyi. O zaman ne yapıyorsunuz? İdarenin başındaki
bakanı denetliyorsunuz. Kime? Gene o çoğunluğun seçtiği
adama veya kişiye.
Sevgili arkadaşlar, bir şey
daha söyleyeyim: Yasama, yürütme ayrılığının
olduğu bir ülkede, bir parlamenter sistemde bu tür kuruluşların
ortak özellikleri var yani kamu denetçisi bir tek Türkiyede kurulmuş
filan değil. İşte, söylediler, değişik örnekleri var.
Bu ortak özelliklerden en önemlisi, bağımsızlığı
ve özerkliği. Bu nasıl olacak? Seçilmesinde, görevden
alınmasında, güvencelerinde. Şimdi, maalesef, dediğim gibi
bir alışkanlığınız var; bu, AKP
çoğunluğunuz. Kimse kusura bakmasın sevgili arkadaşlar.
Şimdi, seçilme diyorsunuz.
İşte kanun burada. Yahya arkadaşımız demin
anlatırken ben korktum. Ya, darbe filan olur. O yüzden
çoğunluğa
dedi. Ben şöyle düşünüyordum: Darbe hiç
olmasın diye Başbakana seçtiriverelim, tartışma
olmasın. diyecek zannettim! Parlamento seçerse kavga mavga çıkar,
anlaşamazlar. Bu Parlamento o kadar kötüdür ki buradaki milletvekilleri
bir kamu denetçisini bile seçemezler, o yüzden biz Sayın
Başbakanımıza seçtirdik bunu. demedi de Allahtan, biraz
yarıda bıraktı Gene çoğunluk seçsin, idare etsin bu
işi. dedi. Şimdi, kimi seçiyorsunuz? Kamu denetçisini seçiyorsunuz.
Sevgili arkadaşlar, neyi konuşuyoruz? Sayın Bakan, burada çok
güzel, ilerleme, genişleme, neyse, ileri gitme filan anlattı.
Şimdi, şurada oturan parlamenter olarak gerçekten Ben mi uzayda
yaşıyorum, yoksa Sayın Bakan mı başka bir yerde
yaşıyor? Yoksa bizleri böyle kandırmaya mı çalışıyor?
diye gerçek anlamda merak ediyorum. Bakın bunu şöyle de söyleyebilir:
Size ne! Size ne! Çoğunluk biziz, idareyi denetlemek için biz bir tane
kurum kurduk, size ne! Biz de deriz ki Vallahi doğru söylüyor. Ama
gelip, burada Biz ilerlemeleri sağlamak istiyoruz, temel hak ve
özgürlükler
filan diyerek bize masal anlatıyor, kimse kusura
bakmasın.
Sevgili dostlarım, sevgili
milletvekilleri, değerli milletvekilleri, Görevden alma. Öyle bir
düzenlemişsiniz ki görevden almayı, arkadaşlarım da, Ali
Bey de söyledi, şimdi söyleyecekler. 10uncu maddede sayılan
nitelikleri kaybettiği, yani Türk vatandaşı
olmadığı filan ortaya çıktığı takdirde
komisyon karar veriyor, iktidar çoğunluğu karar veriyor, Dur
bakalım, devam edebilir. de diyebilir Etmeyebilir. de diyebilir ama
kesin hüküm giyerse, sona eriyor sıfat bu kararın bildirilmesiyle.
Düşünün, 10uncu maddede sayılı nitelikleri
taşımadığı anlaşılan birine, ortaya
çıkan birine, komisyonun buna Evet, bu o nitelikleri
taşımıyor. dediği birine, Komisyon karar verecek, acaba
bunu başdenetçi olarak devam ettirelim mi, ettirmeyelim mi diye.
Diyebilirsiniz ki Canım böyle anlaşılır mı bu?
Burada diyorlar ki: Komisyon karar verir. bir fıkra sonra diyorlar ki:
Sona erer. Şimdi, tarafsız, bağımsız, özerk
kuruluştan bahsediyoruz. Çok da güzel yazmışlar -Sayın Bakan başka türlü ne
söyleyecekti?- Tarafsızlık ilkesine uygun davranmak
zorundadır. Ya davranmazsa ne yapacağız? Bilmiyoruz ki. Neden?
Amaç ilerlemek, ileri gitmek, demokrasi filan vardı ya, o yüzden.
Şimdi son olarak şu konuda
şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, niteliklerinde
-sevgili arkadaşımız Ali Özgündüz de açıkladı-
Tercihen hukuk, siyasal bilgiler mezunu olacak, işte, iktisadi, idari
bilimler, işletme fakültelerinden birinden mezun olacak. Tercihen. Siz
hiç tercihen lafının geçtiği ve içi boş olmayan bir
düzenleme gördünüz mü bugüne kadar? Hele Sayın Bakanın
çoğunlukta olduğu bir anlayışta veya işleyişte
tercihen dendiğinde siz onun içinin boş olmadığı
ciddi bir düzenleme gördünüz mü? Tercihen bu olur, tercih olmazsa da olmaz.
Kimi seçiyorsunuz? Kamu denetçisi. Ne yapıyorsunuz? Demin, Ali Özgündüz
söyledi, devlet sırrını başkasına inceletmiyorsunuz,
bu kişiye inceletiyorsunuz devlet sırrını ama nasıl?
Tercihen hukuk, siyasal filan olabilir, olmaya bilir de. Neden?, Tercih
etmedik., Tarafsız olur., Ya olmazsa?, Aa, biz onu
düşünemedik.
Değerli arkadaşlarım,
son olarak şunu söylüyorum: Gerçekten biz anayasa yapıyoruz diye
oturduk. Sevgili Burhan Kuzu burada. Anayasa yapıyoruz diye ortaya
oturduğumuz günde bu kurumu getiriyorsunuz, diyorsunuz ki: Vallahi, en
çok oyu alan seçilir. E, ne yapalım? Anayasa da böyleydi. Yahya Bey de
diyor ki: Böyle koyduk yoksa darbe olurdu. Darbeyi önlemenin bir yoludur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Batum.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)
Hayır, alakası yok.
BAŞKAN Efendim?
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)
Sayın Süheyl Hocamız anlamamış gibi izah ediyor. Ben bu
konunun Parlamentonun
BAŞKAN Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
12.- Şanlıurfa Milletvekili
Yahya Akmanın, Eskişehir Milletvekili Bedii Süheyl Batumun, ileri
sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine
atfetmesine ilişkin açıklaması
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; benim konuşmam
sırasındaki izahatlarım çok açık olmakla beraber,
değerli anayasa hukukçusu Sayın Batum, benim sözlerimi farklı
bir şekilde yorumladı veya öyle anlamak, anlatmak istedi.
ALİ SARIBAŞ (Çanakkale)
Tercihen oldu!
YAHYA AKMAN (Devamla) - Biz, burada
şunu amaçlıyoruz: Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçtirilen Cumhurbaşkanı dâhil olmak üzere, Meclis Başkanı
dâhil olmak üzere, RTÜK üyeleri, Sayıştay üyeleri, birçok seçim
yaparız biz burada, bunların tamamında belli bazı nisaplar
aranır. Bu nisabın en asgarisi karar yeter sayısı olmak
kaydıyla olan seçimlerdir, en üst düzeyi üçte 2 çoğunluktur. Ben
1961 Anayasasındaki nisabı zorunlu kılan, özellikle
Cumhurbaşkanı seçimindeki nisabı zorunlu kılan maddeye
atıf yapmak suretiyle, şayet arkadaşlarımızın
komisyonda izah ettiği gibi biz böyle bir zorunluluk getirirsek bu bir
nevi onu seçtirmemek anlamına gelir. Hatta, bu o kadar krize neden
olmuştu ki o gün darbenin bir gerekçesi olarak izah edildi. diye ifade
ettim. Tabii ki biz burada Cumhurbaşkanı seçmiyoruz yani demokratik
sistemin veya yasamanın, yürütmenin tıkaması anlamında bir
şey ifade etmeyeceğim fakat madem bir müessese kuruyoruz, madem
Anayasanın 74üncü maddesine de daha önce bu nisapları zaten
koymuşuz
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) O değişecek, 74ü değiştiriyoruz.
YAHYA AKMAN (Devamla)
kıyas
yoluyla denetçileri de o şekilde komisyona seçtirmemiz gerekir, bu
doğru bir yoldur. dedim. Aynı görüşü tekrar ifade ediyorum yani
bunun tarafsızlığını göstermek adına illa belli
nisaplar çerçevesinde seçtirmeyi zorunlu kılmamız diye bir şey
söz konusu olamaz. Bu, sisteme aykırı bir durum olur.
BEDİİ SÜHEYL BATUM
(Eskişehir) Hangi sisteme Sayın Akman?
YAHYA AKMAN (Devamla) - Onun
tarafsızlığını izah etmek için bu tek başına
yetmez ama ne olur, otururuz arkadaşlarla veya o günkü Meclis yönetimiyle,
gerçekten herkesin üzerinde ittifak edebileceği bir kişi de
belirlenebilir, buna bir mahzur yok fakat sistemin adını böyle
koyamazsınız, doğrusu budur.
Bu açıklamayı yapma
fırsatı verdiği için Sayın Başkana teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu
Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)
BAŞKAN Soru-cevap işlemine
geçiyorum.
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Bakan, bildiğiniz üzere, Adalet Bakanlığınca
bazı ilçe adliyelerinin kapatılmasıyla ilgili
çalışmalar sonuçlandırılmak üzeredir. Ispartada
kapatılacak ilçe adliyelerinin isimlerini öğrenmek istiyorum. Bu
kapatmalar, hâlihazırda nüfusunu zaten hızla kaybeden bu ilçelerin
tamamen söndürülmesi anlamına gelmeyecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tasarıda kamu denetçiliği
uzman yardımcılığına atanacaklarda aranan şartlar
içerisinde otuz beş yaşını doldurmamış olma
şartı vardır. Acaba aynı şart diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına atanacak, alınacak devlet memurları için de
esnetilebilir mi? Bazı kurumlarda otuz yaş, bazılarında
otuz bir; değişiyor. Bunu da otuz beşe çıkarmak mümkün mü?
Bu konuda bir çalışma yapılabilir mi?
İkinci soru da, hâlen idari mahkemelerin ortalama
yıllık dosya yükü nedir? Bu tasarıyla acaba bu mahkeme
yüklerinin ne kadarının azaltılması hedeflenmiştir?
Açıklarsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu, hükûmetleriniz döneminde uygulamaya
konulan özel yetkili mahkemelerin yetkilerinin budanması ya da
kaldırılması yönünde Sayın Başbakanın farklı
açıklaması, Sayın Bülent Arınçın farklı
açıklaması ve sizin farklı açıklamalarınız var.
Bu farklı açıklamaların sebepleri nelerdir? Sekiz yıl sonra
bu çelişkilerin yaşanmasında hangi olaylar etkili olmuştur?
MİT Müsteşarı Hakan Fidanın yargılanması talebi
bu değişikliğin önemli sebeplerinden biri midir? Yoksa
sırada bizim bilmediğimiz başkaları mı var?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Halaçoğlu
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, az önce bir soru soruldu, ilçelerdeki
adliyelerin kapatılıp kapatılmayacağı meselesi.
Şimdi, ben de Kayseriyi merak ediyorum. Kayseride hangi ilçelerin
adliyeleri kapatılacaktır?
BAŞKAN Sayın Erdem
ENVER ERDEM (Elâzığ) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bizim bürokratik sistemimizin kamu
denetçiliği sisteminin uygulanmasına imkân vereceğine
inanıyor musunuz? Meclisin denetim usullerinden birisi olan soru
önergeleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
aracılığıyla ilgili bakanlığa milletvekilleri
soru soruyorlar. Verilen cevaplar son derece lakayıt, gerçekleri
yansıtmıyor, yetersiz ve anlamsız cevaplar. Bu cevapları
her ne kadar sayın bakanlar imzalasa da bu cevapları
hazırlayanların bürokratlar olduğu düşünüldüğü zaman,
yarın bürokratların bu kamu denetçilerinin soracağı
sorulara cevap vereceğine inanıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Erdoğan
MEHMET ERDOĞAN (Muğla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Muğla ilinde kaç
ilçede adliye kapanacaktır? Adliyesiz ilçe nasıl olacaktır, bunu
da merak ediyoruz.
Konuyla ilgili sormak istediğim
bir konu da; siz iktidara geldiğinizden bu yana, 2002den bu yana idari
yargıdaki dava sayısı, idari yargının yükü kaç kat
artmıştır? İdari yargının yükünün çok
arttığını çok iyi biliyoruz, siz de biliyorsunuz. Bu kadar
çok artması sizin iktidarınızın vatandaşla
ihtilaflı olduğu anlamına gelir mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özgündüz
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bizim infaz
mevzuatına göre cezaevinde bulunan herhangi bir kişi inanç önderiyle
görüşmek isterse bu görüşme sağlanır. Kocaeli F Tipi Cezaevinde
bulunan Alevi bir yurttaşımız, inanç önderi olan dedeyle
görüşmek istemiş. Savcı arkadaşımız bu talebi
müftülüğe göndermiş. Müftü bey de, size bağlı olan Diyanet
İşleri Başkanlığına göndermiş. Diyanet
İşleri Başkanlığı da cevaben diyor ki: dede yok
elimde -tabiri caizse- istersen imam vereyim. Sizce, bu Kamu Denetçiliği
Yasası görüşülürken, bu olay bir insan hakkı ihlali midir ve
size göre, sizin atayacağınız kamu denetçisi bu olayı bir
insan hakkı ihlali olarak görecek midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ben de öncelikle
Uşak ilçelerinde kapatılan adliye var mıdır? diye sormak
istiyorum.
Ayrıca bugün Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısını biz Adalet Komisyonunda görüştük.
Orada, devlet sırrı niteliğinde olan belge ve bilgilerin,
İdari Yargılama Usulü madde 20 uyarınca idare mahkemelerine
gönderilmemesiyle ilgili bir düzenleme var ve devlet sırrı
değerlendirme kurulunun aldığı kararlar idare mahkemelerine
gönderilmeyecek ama bu tasarıda ise siz, denetçilere devlet
sırrı niteliğindeki belgeleri inceleme hakkı
vermişsiniz. Şimdi mahkemelere gönderilmeyen böylesine belgeler,
mahkemelerin incelemesine açık bırakılmayan belgeler denetçiler
tarafından irdelenebiliyorsa bu çelişkiyi nasıl
değerlendiriyorsunuz? Bu konuda paralel bir düzenleme yapılması
gerekmiyor mu ya da mahkemelere de gönderilmesinin yolunu açmak
asıl gerekmiyor mu? Çünkü biz mutlaka devlet sırrı
değerlendirme kurulu tarafından verilen kararların yargı
tarafından denetlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
BAŞKAN
Sayın Oğan
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Saygıdeğer
Başkan.
Saygıdeğer
Bakan, şimdi tabii doğal olarak herhâlde
kırpacağınız bu adliyeler arasında
Iğdırın da ilçeleri var diye düşünüyorum çünkü birçok
şeyi kırptınız, bir onlar kalmıştı, onu da
herhâlde kırpmaya hazırlanıyorsunuz.
İkincisi
de: Anayasa Komisyonumuzun Muhterem Başkanı bilgi verdi burada,
değişik ülkelerdeki uygulamaları ve isimleri aktardı.
Rusyayla ilgili -daha önce Komisyonda da ifade etmiştim- verdiği
bilgilerin doğruluğundan emin midir? Anayasa Komisyonu
Başkanının Meclisi yanlış bilgilendirmesini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkanım.
Başbakanın
örtülü ödenekten yapılan harcamaları kamu denetçisi tarafından
kontrol edilebilecek mi?
Soru
iki: Türkiye Büyük Millet Meclisi dün
saat üçte açıldı, sabah dörde kadar çalışmalar devam etti.
Bugün ikide açıldı, kaça kadar devam edeceği belli değil.
Peki, bu çalışma düzenini de kamu denetçisi kontrol edebilecek mi?
Teşekkür
ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Bu soru benim için de önemli.
Sayın Fırat
SALİH
FIRAT (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakana bir sorum var: Devlet güvenlik mahkemelerinin devamı olan özel
yetkili mahkemelere Türkiyede ihtiyaç bittiğinde belki
kaldırılması düşünülebilir. dendi. Bu özel yetkili
mahkemelere ihtiyacın olup olmadığının kriterleri
nelerdir? Ne zaman bu ihtiyaçlar bitecektir? Mahkeme ne zaman
kaldırılacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Acar
GÜRKUT
ACAR (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bir yandan idari yargının denetlemesini ortadan
kaldıracak kanunlar kabul ediyorsunuz ve kesinleşmiş idari
yargı kararının Bakanlar Kurulu kararıyla tam tersine
işlemleri yapma yetkisini alıyorsunuz, bir yandan da bu kamu
denetçiliğini getirerek idareyi denetleyecek yeni bir organ ihdas
ediyorsunuz. Bu ikisi birbiriyle çelişmiyor mu?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çınar
EMİN
ÇINAR (Kastamonu) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımdan ben de
öğrenmek istiyorum: Kastamonu ili, Türkiye'nin en fazla ilçesine sahip
2nci il. En son aldığımız haberlere göre de 5 tane
ilçemizde aynı şekilde adli hizmetlerin kapatıldığı
ifade edilmekte. Şimdi, gerekçe olarak da dosya sayısıyla
alakalı konu gündeme getirildi. Şimdi, bizim bölgemizdeki
ilçelerimizin köylerimizle bağlantısı çok ciddi manada
ulaşımı- zor. Bu insanlar en ufak bir adli hizmeti alabilmek
için 100 kilometrelik bir yolu gitmek mecburiyetinde. Siz bunları bu
insanlara reva görüyor musunuz? Bu ilçelerle alakalı, ileride dosya
sayısı arttığı zaman, tekrardan adli hizmetler devam
ettirilecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sorularımız aslında
bitmeyecek bu konuyla ilgili.
Şimdi, Sayın Bakan, bu
denetçilerin tanık dinlemesi ve bilirkişi incelemesine
başvurabilmesine ilişkin bir hüküm var burada ama denetçilerin hukukçu
olması dahi gerekmiyor, herhangi bir yüksekokul mezunu, üniversite mezunu
olanlar da denetçi olabiliyor.
Şimdi, tanık dinleme
usullerini, nasıl dinleneceğini bilmeyen, bu işin uzmanı
olmayan insanların dinlediği tanıktan herhangi bir hayır
gelir mi? Bu tanıkların yönlendirilmesi ya da gerçek anlamda
ifadelerinin nasıl dinleneceği de belli değil. Taraflar
hazır olacaklar mı, olmayacaklar mı? Tanıklar baskı
altında ifade verirlerse ya da yönlendirilirse bunlar nasıl
çözümlenecek? Bu şekilde, baştan savma bir şekilde hukukçu
olmayan kişilere de tanık dinleme yetkisinin verilmesi,
bilirkişi incelemesi yaptırılması yetkisinin verilmesi
doğru mudur sizce?
BAŞKAN Evet, Sayın Bakan,
buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, Sayın Bozdağ bunları bilmez de
Burhan Bey
Anayasa
Profesörü o ya!
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; pek çok soru soruldu, zaman içerisinde cevap vermeye gayret
edeceğim. Epey soru var. Tabii bunlardan en yoğun soru adliyelerle
alakalı. Kapatılması düşünülen adliyeler var mı?
Geçmişte de değişik zamanlarda adliyelerde kapatılma
kararları alındığını biliyoruz. Şu anda
Adalet Bakanlığında bu yönde bir çalışma
yapıldığı da doğru. Sizin duyumlarınız
muhtemeldir ki bu çalışmaya dayanıyor.
Arkadaşlarımın verdiği bilgiye göre bu çalışma
şu esaslarda yapılıyor: Adliyelerin iş durumu,
ulaşım imkânları, coğrafi yapısı, nüfus durumu ve
diğer başkaca kriterler var burada ama ana şeyler, bunlar
çerçevesinde bir değerlendirme yapılıyor.
ENVER ERDEM (Elâzığ) -
Sayın Bakanım, bugünkü kanunu kamu hizmetlerinden istifade eden
vatandaşın sorunlarını azaltmak için
çıkarıyorsunuz. Şimdi sizin yaptığınız
uygulamayla vatandaşların sorunlarını
arttırıyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Şu anda
Müsaade ederseniz cevabı vereyim,
tatmin olmazsanız o sizin bileceğiniz bir husus. Geçmişte de 148
tane, yanılmıyorsam, böyle bir adliyelerle alakalı bir kapanma
oldu
ENVER ERDEM (Elâzığ) - Yani
kapanan adliyenin vatandaşları hizmetten nasıl istifade edecek?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat)
ve başka hükûmetler zamanında da bu yönde
kararlar alındı ve kapanmalar oldu ve bu kapanma kararları da
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından alınmaktadır.
ENVER ERDEM (Elâzığ) -
Vatandaşın sorunları nasıl çözülecek Sayın
Bakanım, işte kapatıyorsunuz kolay da?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Şimdi bu konuyla ilgili çalışma
netleşmediği için, sonuçlar ortaya çıkmadığı için
hangi yerde hangi adliyeler kapanıyor buna dair benim elimde de bir bilgi
olmadığı için
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Bakan, ihbar ediyorum, arkadaşların elinde o liste var.
ENVER ERDEM (Elâzığ) -
Sayın Bakanım, vatandaş sorununu nasıl çözecek, nereye
gidecek?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat)
değerli milletvekili
arkadaşlarımızın Bizim ilimizde hangi yer
kapatılıyor? şeklinde bir sorusuna cevap verme
imkânımız yok ama iş ortalaması 500den az olan, en uygun
adli teşkilata uzaklığı 15 kilometrenin altında olan
mahallenin, en uygun adli teşkilata uzaklığı 15 ilâ
KAMER
GENÇ (Tunceli) Uzak mesafeler var.
ENVER
ERDEM (Elâzığ) O mesafede vatandaş kamu hizmetinden nasıl
istifade edecek?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Onunla alakalı açıklama
yapıldığı zaman hangi ilçeler kapsamda yer alacak, onlar
orada açıklığa kavuşmuş olacaktır. (MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Değerli muhteremler, siz kendi aranızda konuşurken sorular
gidiyor.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Alim
Işıkın, Kamu denetçiliği uzman
yardımcılığı için otuz beş yaşla ilgili bir
sınır var. Diğer memurluklar için bu da düşünülüyor mu?
Zaten Hükûmetimiz pek çok alanda yaşı otuz beşe çekti. Bundan
sonra da diğer alanlarda da benzer yaklaşımı sürdürmeyi
düşünüyoruz ve bu konuda yaşı yükseltmeye adım attık,
pek çok adım, bundan sonra da atmaya devam edeceğiz.
Tabii,
idare mahkemelerindeki ortalama dosya sayısı -idare ve vergi
mahkemesi- 2011 rakamı: Ocak 2011e devrolan 168.658; son bir yılda
gelen 269.407; son bir yılda gelen bozma 16.597; toplam 454.662 dosya. Son
bir yılda ise 309.921 dosyanın karara
çıktığını görüyoruz.
MEHMET
ERDOĞAN (Muğla) 2002de nedir Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Şu anda elimdeki rakamlar
geçmiş bütün yılları kapsayan rakamlar değil, 2011
yılına ilişkin rakamlar. Onu ifade etmek isterim.
Tabii,
Seyfettin Yılmazın özel yetkili mahkemelerle ilgili sorusu
Birtakım açıklamalar arasında bir çelişki olup
olmadığını sordu. Açıklamalar arasında
esasında bir çelişki yok. Sayın Başbakanımızın,
hatırlarsanız, tam tarihini bilemiyorum ama bundan bir on-on beş
gün önce İstanbulda bu yönde bir çalışma
yapıldığına dair bir açıklaması oldu. Benim de
bir televizyon
kanalında özel yetkili ağır ceza mahkemelerine ilişkin bir
çalışma yürüdüğünü ve bu çalışmanın içerisinde
kapsamın daraltılması, usule ilişkin birtakım
düzenlemelerin yapılması ve tamamen kaldırılması
hususu da dâhil olmak üzere bütün hususların değerlendirildiğini
ve bu konuda bir çalışma yürüdüğünü ifade ettik. Sayın
Bülent Arınç da pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısı
sonrasında yaptığı açıklamada bu konuda Bakanlar
Kuruluna Adalet Bakanı tarafından sunulan dördüncü yargı paketi
içerisinde özel yetkili ağır ceza mahkemelerine ilişkin bir
düzenleme bulunmadığını ifade etti. Bir gazetecinin sorusu
üzerine de, Böyle bir görüşme oldu mu, böyle bir şey var mı?
diye sorulması üzerine de Şu anda taslakta böyle bir şey yok,
böyle bir görüşmede olmadı. dedi. Yani, bu özel yetkili ağır
ceza mahkemelerine ilişkin bir görüşme Bakanlar Kurulunun son
toplantısında yapılmadı. Sayın Bakanın
sunduğu taslak içerisinde de 250 ve devamı maddelere ilişkin bir
düzenleme yoktu. Sayın Arınçın açıklaması da bunu
ifade eden bir açıklamaydı ama herkes kendine göre gazeteler- bunu
biraz yansıtınca yani çıkmasını, değişmesini
istemeyenler başka türlü, başkaları başka türlü yaptı
ama bu konuda Sayın Başbakanımızın da
açıklaması var, hepimizin açıklaması var.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hayır,
vatandaşın anlayacağı anlamda niye açıklama
yapmıyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Bu konuda devam eden bir çalışma var. Bu
çalışma bittikten sonra bunun üzerinde bir müzakere yapılacak,
bu müzakere sonucuna göre nasıl bir düzenleme yapılacağına
karar verilecek, ondan sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır. Şu
anda kamuoyunda şöyle yapılacak, böyle yapılacak şeklindeki
değerlendirmeler bu çalışmayı yapanlardan alınan
bilgilerden değil, büyük ölçüde tahminlere dayalı birtakım değerlendirmelerden
kaynaklanıyor, onu özellikle ifade etmek isterim.
Bir başka
arkadaşımız sordu, özel yetkili mahkemelerle ilgili
Gene konu
aynı olduğu için
ona Sayın Fıratın DGMlerle ve
ÖGMlerle alakalı bir sorusu oldu. Biz özel yetkili ağır ceza
mahkemelerinin Türkiyede bir ihtiyaçtan doğduğunu söyledik.
Doğrudur, bir ihtiyaçtan doğdu bu mahkemeler. Daha önce devlet
güvenlik mahkemeleri adıyla kuruldu, ülkemizde faaliyette bulundu. Son
yapılan düzenlemelerle devlet güvenlik mahkemeleri
kaldırıldı. Bu kaldırılırken de birtakım
değerlendirmeler yapıldı. Bu kalktı ama bunun gördüğü
davalarla ilgili soruşturma ve kovuşturmaların diğer
mahkemeler tarafından yapılması hâlinde ortaya ne gibi sorunlar
çıkabilir, neler olabilir, buna dair değerlendirmeler
yapıldıktan sonra özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin
kurulması yönünde bir karar alındı ve bir ihtiyaç olduğu
değerlendirildi ve biz de her defasında özel yetkili ağır
ceza mahkemelerinin ihtiyaca müsteniden kurulmuş geçici bir mahkeme
olduğunu ifade ettik. Yani bu mahkemelerin hukuk devletinin
EMİNE ÜLKER TARHAN (Ankara) Kimleri
susturuncaya kadar Sayın Bakan? Kimleri susturuncaya kadar geçici bir
mahkemeydi bu? Kimleri susturuncaya kadar geçiciydi? Kimleri zindanlara
atıncaya kadar geçerliydi? Geçerlilik ne demek? Nasıl hukukçusunuz
siz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat)
olmazsa olmaz mahkemeleri olduğunu hiçbir zaman
söylemedik ve bu mahkemelerin ihtiyaç ortadan kalktığı zaman da
kalkacağını ifade ettik ama biz şunu da söyledik zaman
zaman, onu da açıkça ifade ettik: Devam eden
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani AKPnin
emrinde olmayan bir özel mahkemeler mi ihtiyaçtan doğdu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat)
soruşturma
ve kovuşturmalarla ilgili kamuoyunda yapılan tartışmalar
sırasında kendi görüşlerimizi kamuoyuyla paylaştık.
Bu, mahkemeleri övdüğümüz, bu mahkemelerin hukuk devletinin gereği
olduğunu ifade ettiğimiz anlamına gelmez, onu açıkça ifade
ediyoruz.
SALİH FIRAT (Adıyaman) Yani
Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti değil midir şu an?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Ve bu mahkemelerle ilgili değerlendirmeler,
çalışmalar bittikten sonra atılacak adıma ilişkin son
karar verilecek ve kamuoyuyla da paylaşılacaktır. Şu anda
basında bu konuda yer alan haberlerin tamamı basının kendi
değerlendirmeleridir. Yoksa bu çalışmanın içinden elde
edilmiş bilgiler değildir. Doğru olan tek şey vardır
KAMER GENÇ (Tunceli) Yahu, fiilî
durum var, fiilî durum, basının değerlendirmesi
Beş
senedir içeride, iddianame yok yahu!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat)
o da bu konuda
bir çalışmanın devam ettiğidir. Onun
dışındaki bilgiler tamamıyla
KAMER GENÇ (Tunceli) Sen hâlâ
nasıl bunu söylüyorsun ya! Beş senedir içeride, adamın
iddianamesi yok yahu! İnsanda biraz ar olur, edep olur yahu!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat)
gazetelerin
haberiyle alakalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bakan,
tamamlayabilirsiniz.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Hocam, tamam, siz benden
sataşmadan söz istediniz, onu vereceğim.
Sayın Bakan, çok hızlıca
tamamlarsanız, zamanınız doldu.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Hayır, benim soruma cevap verecekse tamamlasın.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Kalan sorulara yazılı olarak cevap
vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamam, yazılı
olarak cevap vereceksiniz.
Sayın Kuzu, buyurun.
Sayın Oğanın kendisine
Yanlış bilgilendirdi. demesi üzerine Hocaya söz veriyorum, o da
doğru bilgilendirecek. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- İstanbul Milletvekili Burhan
Kuzunun, Iğdır Milletvekili Sinan Oğanın, kendisinin
yanlış bilgi verdiğini ileri sürmesine ilişkin
açıklaması
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) Değerli arkadaşlar, bizim kamu
denetçiliği dediğimiz kurumun adına başka ülkelerde
değişik isimler verildiğini söyledim, sosyalist ülkelerde de
bunun adına prokuratura, yani savcı anlamına gelen bir isim
olarak bu ismin verildiğini söyledim, Sayın Batum da bu ismi burada
söyledi. Yani Sayın Oğan iki tane anayasa profesörü böyle
dediğine göre, herhâlde buna artık inanmak lazım, öyle
zannediyorum. Üç yüz yıldır bu kurum orada var, 97de ismi
değişti, İnsan Hakları Komiseri dendi ama prokuratura
hâlâ duruyor orada. O bakımdan, İnternete girersen basit bilgiyi
orada bulursun.
Çok teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Sayın Başkanım, söz isteyebilir miyim?
BAŞKAN İsteyemezsiniz,
sizin şahsınıza yönelik ne hakaret ne taciz ne tahrik ne
sataşma yok.
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Düzeltme yapacağım. İki tane profesör eğer doğrusunu
biliyorsa siz yanlışını biliyorsunuz. dedi
BAŞKAN Hayır, öyle demedi,
yapmayın. Peki, o zaman Sayın Oğan
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Müsaade ederseniz doğrusunu söyleyeyim
BAŞKAN Olmaz, olmaz,
sataşmadan söz veremem, artık o işi sulandırmak hâline
döner.
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Profesör olmakla doğrusu bilinmiyor efendim! Doğrusunu söyleyeyim
BAŞKAN Hayır, hayır,
şimdi getirtirim o zaman tutanakları bakarım, size bir
sataşma var, hakaret var, taciz var, tahrik var, tariz var, ha, ona göre
veririm. Tamam mı?
Şimdi benim telaffuz
edemediğim turatura diye bir durumla ilgili olarak düzelttiler, tamam.
Yani iş sulanırsa kızarım ha!
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.- Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu
Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Anayasa Komisyonu
Raporları (1/626) (S. Sayısı: 276) (Devam)
BAŞKAN Evet, tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 23üncü maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
Rıza Türmen.
Buyurun Sayın Türmen. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RIZA TÜRMEN
(İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir ombudsman kurumu yakında kurulmak üzere.
İlke olarak, bunu olumlu bir gelişme olarak görüyoruz fakat
tasarı bu hâliyle birçok problemi beraberinde getirmektedir.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, anlamıyoruz hatibi. Duymuyoruz efendim.
BAŞKAN Vallahi, ben bu Meclisin
gardiyanı değilim, bir; jandarma onbaşısı veya
paşası da değilim, iki.
Şimdi, arkadaşları uyarabilirim.
Evet, susun lütfen, gürültü yapmayın. Bu da tamam ama sandalye çevirdiler
Müdahale et. dinlemiyorlar Müdahale et. Onu da yapamam.
KAMER GENÇ (Tunceli) Meclisin ses
yansıması hatalı yani kürsüde konuşulanlar
anlaşılmıyor. Bu Meclis nasıl bunu yapıyor? (AK
PARTİ sıralarından Otur yerine sesleri)
BAŞKAN Ben onu bilemem.
Sayın Türmen, mikrofonunuzu
açacağım, özel olarak kapadım zamanınız gitmesin diye.
Sizden özür dilerim.
Buyurun Sayın Türmen.
RIZA TÜRMEN (Devamla) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ombudsman kurumunun
kurulmasını biz ilke olarak olumlu karşılıyoruz fakat
tasarı bu hâliyle birçok yönden problem yaratmaktadır. Bu
problemlerin birincisi zamanlama yönündendir. Ortada bir anayasa yapım
süreci var. Bu anayasa yapım sürecinde her maddeyle ilgili taraflar, dört
siyasi parti kendi görüşlerini içeren tasarılar getirmekte, bu
tasarılar incelenmekte ve bu tasarılar arasında bir ortak zemin
bulunmaya çalışılmakta, bir uzlaşı bulunmaya
çalışılmaktadır, çalışmalar bu şekilde
yürümektedir. Yakında ombudsmanla ilgili, kamu denetçiliğiyle ilgili
madde de gelecektir ve orada da dört siyasi parti kendi görüşlerini
açıklayan tasarılar getireceklerdir. Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu süreç devam ederken iktidarın tutup da ombudsmanla
ilgili bir kanun getirmesini, bunu Meclise sunmasını anlamak mümkün
değildir. Bu nasıl açıklanacak? Yani, bu sürece itimadı yok
iktidarın, o nedenle, ayrı bir kanun mu çıkarıyor? Bu mudur
açıklaması? Peki, bu kanun geçtikten sonra, ombudsman
kanunlaştıktan sonra, bunun bu süreç üzerindeki, anayasa yapım
süreci üzerindeki etkileri hiç mi hesaplanmıyor? Yani, bu sürece
karşı olan güveni sarsan bir gelişme olduğunu iktidar
görmüyor mu? Tabii ki, bu süreç devam ederken böyle bir kanun
tasarısı getirilmesi bu süreç bakımından olumsuz etkiler
doğurmuştur, doğuracaktır da. Elbette ki ön yargılara
yol açacaktır tarafların getirecekleri tasarılar, teklifler
bakımından. Bir kere bu, zaman bakımından, bu nedenle
problemli.
Tasarının kendisine
baktığımız zaman başka problemler taşıyor.
Ombudsmanın etkili olabilmesi için bağımsız olması
lazım ve çok saygıdeğer, toplumun bütün kesimleri
tarafından kabul edilen, sayılan, sevilen birisi olması
lazım; bu iki unsurun kendisinde bulunması lazım. Oysa bugünkü
getirilen tasarıyla bu unsurlar eksik kalacaktır. Neden eksik
kalacaktır? Bir kere, seçim yöntemi yüzünden yani iktidar partisi kendi
çoğunluğuyla kendi istediği kamu denetçisini göreve
getirecektir. Aynı şekilde, komisyonlardaki çoğunluğuyla da
geri kalan denetçileri göreve getirecektir. Peki, o zaman, göreve bu
şekilde gelen, iktidar partisinin oylarıyla gelen ombudsman gene
aynı iktidar tarafından kurulan hükûmetin, idarenin
tasarruflarını nasıl denetleyecektir? Bunun cevabı yoktur
ortada.
Bu aynı zamanda Paris İlkelerine
aykırıdır. Paris İlkeleri şudur: Devletler, ulusal
insan hakları mekanizmalarını kurarken bu ulusal insan
hakları mekanizmalarının bağımsız olmalarına
ve çoğulculuk ilkesine uygun olmalarına riayet etmekle, buna uymakla
yükümlüdürler. Bu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafında
da kabul edilmiş olan, benimsenmiş olan ilkedir. Bu
bağımsızlık ve çoğulculuk nasıl garanti
edilecektir? İşte bu İnsan Hakları Kurumunun üyelerinin
seçimleri bakımından, süreleri bakımından, görevden
alınmaları bakımından bağımsız
olmalarına dikkat edilecektir. Oysa bu tasarıda gerek seçim
bakımından gerek görevden alınmaları bakımından
gerek görev süreleri bakımından -çünkü ombudsmanın süresi de
dört yıldır- bağımsızlık ilkelerine riayet edilmemiştir,
bağımsız olarak görev görmeleri imkânı yoktur. Tabii, insan
hakları bakımından bağımsızlık büsbütün bir
önem taşımaktadır, devletten, idareden, yürütmeden bağımsızlık,
çünkü insan hakları devlete karşı ileri sürülen haklardır,
ancak devlete karşı yapılan şikâyetlerdir. Burada
ombudsmanın yetkileri sayılırken Kuruma gelen şikayetleri
incelenecektir. diyor. Bu şikâyetler kime karşı, kimden
şikâyetlerdir bunlar? Bu şikâyetler yürütmeden şikâyetlerdir
elbette. Ombudsman yürütmeye karşı ileri sürülen şikâyetleri
inceleyecektir ama o ombudsman aynı zamanda aynı yürütmeyi
çıkaran iktidar partisinin çoğunluğuyla göreve getirilmiş
bir ombudsmandır. Bunu, bırakın ombudsmanın nasıl
davranacağını, ne kadar tarafsız, bağımsız
davranabileceğini, tamamen tarafsız, tamamen bağımsız
davransa bile bu konuda, ombudsman hakkında
bağımsızlığı, tarafsızlığı
konusunda şüpheler olacaktır, tabii, ister istemez seçim
dolayısıyla şüpheler doğacaktır. Bu şüpheleri
ortadan kaldırmak
Yani objektif olarak bu ombudsmanın
bağımsızlığı, tarafsızlığı
kuşkulu olacaktır her zaman. Bu kadar kuşkulu olan bir
kişinin bu görevi layıkıyla yerine getirmesi beklenemez. Peki,
bunun çaresi var mıdır? Vardır elbette. Bunu birkaç tane yoldan
düzeltmek mümkündür. Tabii, bu kanun tasarısında değişiklik
yapılabilir. Seçim yöntemi değiştirilebilir, komisyonlardaki
seçim yöntemi değiştirilebilir ya da şöyle de yapılabilir
elbette: Hiçbir şeye dokunmadan idare, iktidar partisi, iktidar
çoğunluğu danışarak, bir mutabakat sağlayarak kamu
denetçisinin seçimini sağlayabilir. Bu mutabakatı komisyon düzeyinde
yani üç aday gösterilecek olan komisyon düzeyinde yapabilir. Yani komisyonun
göstereceği üç aday, danışmalarla, bütün Meclisin, Meclisteki
bütün siyasi partilerin kabul edebileceği adaylar olabilir. Bunun için
buradaki tasarıyı değiştirmek de gerekmez. Bu bir siyasi
irade, bir siyasi niyet sorunudur. Eğer, siyasi iktidarın böyle bir
uzlaşıyla bir ombudsmanı göreve getirmek gibi bir niyeti varsa,
bu ombudsmanın etkili olarak çalışabilmesine imkân vermek gibi
bir niyeti varsa o zaman pekâlâ bir danışman süreci
başlatır. Siyasi partiler, dört siyasi parti kimler üzerinde, acaba
hangi üç aday üzerinde anlaşabiliyor, bu uzlaşıyı
sağlar ve ondan sonra bunların arasından seçim
yapılır.
Ama
yapmayacaktır siyasi iktidar bunu. Niye yapmayacaktır? Çünkü bu,
siyasi iktidarın yönetim felsefesine aykırıdır. Siyasi
iktidarın yönetim felsefesi, yönetim anlayışı gücün
yoğunlaşmasına, gücün tek elde toplanmasına
dayanmaktadır. Oysa, demokrasi gücün tek elde
yoğunlaşmasına değil, gücün paylaşılmasına
dayanır. Gücün paylaşılmasına dayandığı
içindir ki kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır. Gücün
paylaşılması demokrasiye sıkı sıkıya
bağlı olduğu içindir ki kurumsal çoğulculuk çok önemlidir.
Ancak kurumsal çoğulculuk sağlanırsa demokrasi olabilir. Yani
iktidardan bağımsız kurumların olması gereklidir. Oysa
bugün baktığınız zaman, Türkiyede ne kadar kurum varsa,
bilimsel kurumlardan tutun, bilim kurullarından tutun siyasi kurumlara
kadar, ekonomik kurumlara kadar, teknik kurumlara kadar her türlü kurum siyasi
iktidara bağlanmıştır. Böyle bir yönetim zihniyetine sahip
olan siyasi iktidar ombudsmanı kendine bağlamayıp da ne
yapacaktır? Tabii ki kendine bağlayacaktır. Bu kanun tasarısı
bu yönetim zihniyetinin bir yansımasıdır, onun için siyasi
iktidardan bekleyemeyiz. Böyle uzlaşıyla, dört parti arasında
bir uzlaşı sağlayarak bir ombudsmanın seçilmesi ve bu
ombudsmanın o zaman etkili bir rol oynayabilmesi mümkün olmayacaktır.
Ancak bir zihniyet değişikliği gerekir ki, daha demokratik bir
kültür gerekir ki, siyasi iktidar bu zihniyete sahip
olmadığını birçok vesileyle ortaya koymuştur. Tabii,
eğer ombudsman bu şekilde seçilmiş olsaydı, yani
bağımsız, etkili, saygıdeğer bir ombudsman olacak
olsaydı o zaman gönül isterdi ki bu ombudsman çok daha geniş
yetkilere sahip olsun. Örneğin, İspanyada sahip olduğu gibi,
Anayasa Mahkemesine başvuru hakkı olsun yani gerek kanunları
iptal ettirmek bakımından gerek bireysel şikâyetler
bakımından. Gönül isterdi ki, efendim, idare mahkemesinde dava açma
hakkına sahip olsun. Yani bağımsız, tarafsız, etkili
bir ombudsmanın yetkilerinin geniş olmasını tabii isterdik
fakat bağımsız ve etkili olmayacak bir ombudsmanın
yetkileri bana sorarsınız ne kadar dar olursa o kadar
hayırlıdır. Bu ombudsman, aslında bu şekliyle bir
hükûmet komiserinden başka bir rol ifa edemeyecektir. Bunu da üzüntüyle
karşılıyoruz.
Çok teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Türmen.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sebahat Tuncel, buyurun.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 276 sıra sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanunu Tasarısının birinci bölümü üzerinde Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bu kürsüde çok defalar
ifade ettik; önemli olan kanun hazırlamak değil, bu kanunu hangi
yaklaşımla, hangi bakış açısıyla
hazırladığınızdır. Doğal olarak, bu Mecliste
hazırlanan bütün kanunlar kadın-erkek eşitliği dikkate
alınmadan, toplumsal cinsiyet eşitliği dikkate alınmadan
hazırlanan kanunlar oluyor. O açıdan, böylesi önem atfettiğimiz,
herkesin sabahtan beri konuştuğu ve Bu kanunu önemsiyoruz ve
Türkiyede kurulması gerekir. dediği, sadece bugünün meselesi
değil, 2004te gündeme gelmiş, 2006da yasalaşmış,
daha sonra dönemin Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş ki
veto edilmesinin nedeni de bu kanun tasarısının yeteri düzeyde
hazırlanmamış olmasıyla alakalı ve sivil toplum
örgütlerinin, o dönem hukukçuların itirazı nedeniyle geri dönmüş
bir yasa tasarısı. Yıl 2012, biz yine aynı konuyu gündeme
alıyoruz Dünyada bunun örnekleri var. diyoruz, hatta Osmanlıya
atıfta bulunup Aslında ilk biz uygulamışız. diyoruz
ama 21inci yüzyılda, hâlâ, bu kanun tasarısını
hazırlarken, ciddi anlamda ne toplumsal cinsiyet eşitliği ne
hukuk açısından bu denetimi gerçekten etkin sağlayabilecek bir
yönetim anlayışıyla hazırlanmış bir kanun
tasarısıyla karşı karşıya değiliz. Her zaman
olduğu gibi, iktidar Ben yaptım, oldu: deyip genel olarak bir
şey geliştiriyor. İktidarın şöyle bir özelliği
var: Bu iyi şeyler açısından, hani toplumda daha reklam yapmak
Biz yaptık bunları. demek açısından yapıyor ama
içeriğe baktığımız zaman, çok çeşitli sorunlarla
karşı karşıya kalıyoruz.
Bu kanun tasarısı
hazırlanırken temel ilkelerden birisi yurttaşı devlet
karşısında korumak, bu önemli bir konu, bizim
açımızdan önemli. Biz hep şunu söyledik: Devlet toplum üzerinde
bir baskı ve zor aracıdır. Devlet kurumunun mutlaka
demokratikleşmesi yani topluma hizmet eden bir kurum hâline getirilmesi
gerekir. Devlet karşısında bireyi korumak, bireyin hak ve
özgürlüklerini korumak en temel insan haklarından birisidir. Dolayısıyla
bunu yapmak temel bir görevdir, bunu gerçekleştirelim ancak bunu
gerçekleştirirken nasıl bir yaklaşım içerisinde
gerçekleştiriyoruz, önemli. Bu konuda, mesela diyelim ki kamu
denetçiliği meselesinde burada itiraz edilen konulardan birisi bu kurumun
bağımsız olmadığı. Bütün gruplar da ifade etti,
bu kurum nasıl oluşturulacak? İşte, iktidar kimdeyse, bugün
AKPdir, yarın yüzde 50 olacağınız nereden belli? Ama siz
zannediyorsunuz ki Biz yüzde 50 olacağız, bunun üzerinden tekrar yapacağız.
ama iktidara yetki veren bir yaklaşımla komisyon seçiliyor, iktidar
kimse onun denetiminde. Bu kabul edilebilir bir nokta değil. Yani bu
kurumun bağımsız olması geleceği açısından
da önemli, denetim açısından da önemli.
Bizim açımızdan ikinci
eleştiri konusu ve temel eleştiri konusu, bu konuda kadın-erkek
eşitliğine dair bir yaklaşımın olmaması.
Kadın örgütleri yıllardır bu konuda çalışıyor.
Kadın meselesi üzerinden
Özellikle devlet aygıtının
kendisi zaten cinsiyetçiliği ören bir noktada ve toplumsal cinsiyet
eşitliğini ortadan kaldıran, iktidarı, hiyerarşiyi,
tahakkümü her gün her gün yeniden üreten bir konumda. Dolayısıyla,
bunun karşısında özellikle kadınların daha çok
baskıya ve zora, ayrımcılığa maruz
kaldığı bir yerde kadınlar lehine bir düzenlemenin
yapılmaması kabul edilebilir değil.
Biraz önce Sayın Burhan Kuzu,
Vekilimiz Ayla Hanımı eleştirirken dedi ki: Bu konuda çocuklar
ve kadınlar üzerinden bazı düzenlemeler yapılabilir. Biz bunu
en azından bir söz olarak ele alıyoruz. Gerçi Sayın Bakan böyle
bir şey ifade etmedi ama en azından bu düzenlemeyi yapalım.
Alanlara göre bir düzenleme gerçekleşirse buradan kısmen, bu tamamen
çözmüş olmayacak ama çocuklar ve kadınlar açısından belki
bir alanı çözmüş olacağız diye düşünüyorum. O açıdan,
bizim değişiklik önergemiz var bu konuda. Bu konudaki değişiklik
önergemizi umarız dikkate alır Hükûmet çünkü dikkate
almadığında sadece muhalefet olarak önergemiz yeterli
kalmıyor. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, kamu
denetçiliği yasasının gerekçesinde de belirtildiği üzere,
kamunun her türlü işlemlerine karşı kişi hakkını
korumak için geliştirilmiş bir yargı öncesi mekanizma kurulmaya
çalışılıyor. Bu nedenle de ulusal insan hakları
kurumları içerisinde yer alması önemli. Bu kurumun
oluşturulması o açıdan, uluslararası mekanizmalara göre de
dikkate almak durumunda kaldığımız bir şey. Kaldı
ki zaten kanunun gerekçesi de Avrupa Birliği uyum çerçevesinde ele
alınmış durumda. Birleşmiş Milletler tarafından
1992 yılında kabul edilen Paris Prensiplerine uygunluğu
önemlidir. Yani bu kanun teklifinin bir noktada Paris Prensiplerine uygun
olması da gerekmektedir. Paris Prensipleri, insan hakları
alanında çıkarılan tüm yasaların, oluşturulacak
mekanizmaların mutlaka uyumlu hâle getirilmesi gereken ilkeleri içermesini
istemektedir. Bu yasa tasarısıyla oluşturulmaya
çalışılan insan haklarının geliştirilmesi ve
korunması amacının sağlanması için Paris
Prensiplerine uygunluğunun mutlaka sorgulanması gerekiyor. Yasa tasarısının
en temelde eleştirilmesi gereken nokta, ilk maddede kurumun görevlerinin
net bir şekilde belirlenmemiş olmasıyla alakalı. Özellikle
5inci madde, bu yasa tasarısının 5inci maddesinde
İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarını adalet anlayışı içinde insan
haklarına saygı, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden
incelemek, araştırmak ve idareye önerilerde bulunmak görevidir.
denilmektedir. İfadede idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile
tutum ve davranışlarıyla neyin kastedildiği
muğlaktır yani burada aslında daha net bir ifade kullanmak
gerekiyor çünkü bu kurum, sonuçta yargı işlevini görmeyecek, sadece
bir rapor hazırlayacak, rapor buradan gündeme getirilecek ama bu kurumun
hazırladığı rapor oldukça önemli. Bu noktalara dikkat etmek
gerekiyor.
Diğer bir konu, özellikle yine
5inci maddede yer alıyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin -burada da
eleştiri konusu oldu- bu kamu denetçiliği dışında
tutulması. Biz yıllarca askerî vesayetten bahsettik, özellikle AKP
Hükûmeti, askerî vesayete karşı mücadele ettiğini, bunu ortadan
kaldırdığını, bunun demokrasinin genel bir
yaklaşımı olduğunu hep ifade etti ama uygulamalara
baktığınızda, yine de bu alanı özerk olarak korumakta,
bu alana müdahaleye izin vermemektedir, bu alanda yaşanan sorunlara dair
herhangi bir yaptırımı olmamaktadır. Bu da bir
eleştiri konusudur yani şimdi böyle bir kurum kuracaksınız,
bütün alanların denetlenmesini isteyeceksiniz ama Türk Silahlı
Kuvvetlerini bu kapsam dışında tutacaksınız. Bu, kabul
edilebilir bir yaklaşım değil.
Sayın milletvekilleri, bir kez
daha şunu ifade etmek istiyoruz: Yönetim bir sanattır. Yönetimin
nasıl olduğunu belirleyecek olan, onun temel ilkeleridir. Eğer
siz demokratik bir yönetim sağlayamazsanız, demokrasiyi
işletemezseniz, orada kaos ve kargaşa olur. Dolayısıyla,
sadece yönetimi iktidar gücü olarak ele almak Biz yaptık oldu, yeterli
sayımız var. yaklaşımıyla geliştirilecek hiçbir
şeyin topluma hiçbir faydası yoktur, halklarımıza hiçbir
faydası yoktur. Dünya bugün yönetimde demokrasiyi tartışıyor.
Daha demokratik işleyiş nasıl olabilir?, İş yerleri
demokrasisi nasıl olabilir? diyelim ki Siyasette demokratik ilkeleri
nasıl geliştirebileceğiz? yaklaşımını
mutlaka güçlü bir şekilde ele almak gerekiyor. O yüzden de bu yasa
açısından da bu yön eksiktir, bir kez daha bunun altını
çizmek istiyoruz.
Yine, kadın meselesi açısından, mutlaka
bundan sonra çıkarılacak yasaların da kadın-erkek
eşitliği meselesinde ele alınması gerekiyor.
Biraz önce Sayın Milletvekilimiz Rıza Türmen
ifade etti aslında, anayasa yapım sürecinde de aslında
alelacele, işte, bu yasaları çıkarmayı biz de doğrusu
çok anlamlı bulmuyoruz. Aslında bir şekilde anlamlı
buluyoruz, İktidarın yeni anayasa diye bir derdi
olmadığı bir kez daha açığa çıkıyor.
Aslında bir şekilde orada bir komisyon çalışıyor,
zaman harcıyor, emek harcıyor ama burada başka bir şeyi
yapıyor. Yani ikili bir hukuk var; bir yandan Türkiyeye umut veriliyor,
Yeni bir anayasa yapılacak, demokrasimizi inşa ediyoruz. diye ifade
ediliyor, bir yandan da aslında burada başka bir hukuk
işletilmeye çalışılıyor. Bu bile aslında burada
ne yapılmak istendiğini çok net ifade ediyor.
Biz bir kez daha şunu ifade etmek istiyoruz: AKP
Hükûmeti çok net olarak şunu söylesin: Yeni bir anayasa yapmak istiyor
muyuz, istemiyor muyuz? Yeni anayasa yapmak istiyorsak, o zaman, doğru
düzgün anayasamızı yapalım, yasaları ona göre yapalım.
Şimdi, biz yasalar yapacağız, anayasayı buna göre
uyarlayacağız; bu kabul edilebilir bir yaklaşım değil,
bu ciddi bir sorun.
Diğer bir konu: Gerçekten, bizim diyelim ki
demokratik bir yönetimi sağlayabilmek için sorgulamamız gereken
birkaç şey var. Mutlaka cinsiyetçilik, milliyetçilik, dincilik, bilimcilik
insanlığın başına bela olan şeylerdir.
Dolayısıyla, gerçekten cinsiyetçi olmayan, milliyetçi olmayan,
diyelim ki dini siyasete alet etmeyen, bilimi tekelleştirmeyen bir yaklaşımla
kanunlarımızı, yasalarımızı hazırlarsak
ancak gerçekten Türkiye halklarına bir hizmet etmiş oluruz, aksi
takdirde, kendi iktidarımızı güçlendirecek yeni mekanizmalar
yaratmış oluruz. Yani devleti denetlemek açısından da
başka bir mekanizma ya da kamu kurumlarını denetlemek için
başka bir mekanizma kurduk. Burada yeni istihdam alanları
yaratmanın ötesinde bir şeye gitmeyecektir diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Tuncel.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Isparta Milletvekili Sayın Nevzat Korkmaz, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İdare ve insan ilişkileri
insan odaklı birçok yenilikleri de beraberinde getirmiştir.
Doğal olarak bu süreç de yeni kurum ve kuralların
oluşturulmasını zorunlu kılmıştır.
İdarenin iş ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarının hakkaniyet, adalet ve insan hakları
çerçevesinde yargı dışında bazı mekanizmalarla
denetlenmesi fikri birçok ülkede kabul görmüş ve uygulamaya
geçirilmiştir. Ülkemizde de 97de başlatılan
çalışmalar, 2006 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bir yasa çıkarılması ile sonuçlandırılmış,
ancak yasanın Anayasa Mahkemesince yürütmenin durdurulmasına karar
verilmesi, 2008de de tümünün iptaliyle akim kalmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi, kamu
denetçiliği kurumu oluşturulmasının getireceği
faydaları daha önceden beyan etmiştir. Ancak, komisyonlarda da ifade
ettiğimiz gibi, bugünkü tasarıda ciddi noksanlıklar vardır
ve bu mahzurlar giderilmeden çıkarılacak kanun hiçbir derde deva
olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, ara
buluculuk, kamu denetçiliği gibi arayışlar aslında bir
gerçeği ortaya çıkarıyor, görmemek için kör olmak lazım;
yargı tıkanmıştır. Yargıda reform
yapıyoruz diye ortaya çıkan AKP, getirdiği
değişikliklerle, bırakın hızlı, etkin ve adil bir
yargı oluşturmayı, mevcudu da felç ederek
insanlarımızın adaleti mumla aradığı bir noktaya
gelmesine sebep olmuştur. Mahkeme kapılarında insanlar yine
yığılmakta, yıllarca süren davalarda adalete
erişememektedir.
Bildiğiniz üzere, özel yetkili
mahkemeler tartışmasına, konu kendisine kadar gelip
dayandığı için Başbakan da katılmıştır,
kaldırılması ya da revize edilmesini söylemektedir. Bugüne kadar
bu çarklar altında kimler ezilmiş, kimlerin özgürlükleri ve
hakkı, hukuku ayaklar altına alınmıştır.
Sayın Başbakan, hiçbir şey olmamış gibi kolay
konuşmaktadır. Bu vebal AKPnin omuzlarındadır, bundan kurtuluş
yoktur. Bu insanlarla nasıl helalleşecek merak ediyorum. Bugün
maalesef hâkim ve savcılar dahi siyasallaştırılan,
kuşatılan yargıdan şikâyet etmektedirler. Adalete giden
yolda hemen hemen hiçbir sorun çözülmemiş "yargı reformu"
sloganları ile de yargının ele geçirilmesinin murat
edildiği anlaşılmıştır. Bugün maalesef
yargısal kurullarda "adrese teslim işler"
yapıldığı, hukuk ve vicdani kanaatlerin bir tarafa
bırakılarak, talimatlarla blok oylar kullanıldığı
konuşulmaktadır.
AKP'nin
ihtirasları neticesinde yargı çökmüştür. İnsanları
artık canından bezdiren haksız uygulamalar ve gecikmeler için
biraz da son moda ve fantezi çözümler aranmaktadır. Ancak vazgeçilmez
altyapı olarak gördüğümüz yargı, siyasetin emrinde olduğu
müddetçe ve bir çözüm üretilmediği sürece üstyapı olarak
niteleyebileceğimiz kamu denetçiliği gibi çözümler asla derde derman
olmayacaktır. Faydası olmaz mı? Elbette olabilir. Ancak bu,
apandisiti patlamak üzere olan hastaya pansuman tedavisi önermekten farklı
değildir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak komisyonlardaki müspet
önerilerimiz dikkate alınmamıştır. Daha yasa çıkarken
ölü doğmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, kamu denetçiliği, tarihimizde de
"Aksakallılık" şeklinde yer almış, toplumda
epey bir çatışma ve gerginlik de böylece önlenmiştir. Bu görevi
üstlenen kişiler, doğruluktan, adaletten
şaşmamışlar, zorbalık karşısında
Yaradana duyduğu sorumluluk ile hareket ettiği için önemli bir
saygınlık ve itibar kazanmışlardır. Zaman zaman en üst
otoriteye dahi "Mağrurlanma padişahım, senden de büyük
Allah var." diyerek bağımsızlıklarını
muhafaza etmişlerdir. Aynı ilke bugün de geçerli. Bu tür organlar,
güce ve siyasi otoriteye karşı bağımsız
durabildiği ölçüde başarılı olabilirler. Bugün
görüştüğümüz tasarıda kurgulanan kamu denetçiliği bu açıdan
büyük eksiklikler içermektedir. Kamu denetçiliğine verilen tüm görev ve
yetkiler 1 başdenetçi ve 5 denetçinin şahsına tevdi
edilmektedir. İstişare ve ortak akıl ihmal ve inkâr
edilmektedir. Elbette dünyada bireysel ombudsmanlığın örnekleri
yok değil ancak bu tür ombudsmanlığın yürürlükte
olduğu yerlerdeki sosyal dokuyu anlamak, toplumun siyaset kurumuna ve
aşırı politizasyon tehlikesine nasıl
yaklaştığına iyi bakmak lazım.
AKP İktidarının her
kuruma sahip olmak ve her alanı baskı altında tutmak gibi bir
düşünceyle yönettiği ülkemizde, aşırı politizasyon ve
partizanlığın bizzat AKP Hükûmetiyle
yapıldığı bir toplumda her hâlde kişilerin
bağımsız, bağlantısız ombudsman olarak görev
yapabilmesi son derece zor olsa gerektir. Kurul olarak daha güçlü, daha enerjik
bir ombudsmanlığı da AKP tercih etmemiştir.
Bu oluşumdan sonra yeni hak
ihlalleri yaşanacak, çelişkili ve adaletsiz kararlar ortaya
çıkacaktır. Denetçilerin seçimi tamamen Meclis çoğunluğunun
takdirine ve hâkimiyetine bırakılmıştır. Biliyorsunuz
iktidar, Meclis çoğunluğunun içerisinden çıkar yani devleti
yönetecek siyasal çoğunluk, devletin iş ve işlemlerinin
denetimini de yine kendisi yapacaktır. "Kendisi çalıp, kendisi
oynamak." denmez de ne denir buna? Vatandaş kimi kime şikâyet
edecektir? Devleti yönetenlerde aynı zihniyet, denetleyecek olanda
aynı zihniyet. Bu, hiçbir demokratik ülkede kabul edilir bir şey
değildir.
Denetim, özünde eleştirisel bir
bakış açısını gerektirir. Sadece yapılanları
değil, yapılmayanları, ihmal edilenleri de sorgulamayı
gerektirir. Muhalefetsiz bir denetim anlayışı, oh ne âlâ!
Sakın bunu başka ülkelerde falan anlatmayın. Kurduğunuz
kurum, denetçilik falan değil, hûkümet noterliğidir.
Tüm bu kabuller, bu kurumun muhalefet
tarafından oluşturulması gerçeğini ortaya
çıkarıyor. Hiç olmazsa Mecliste ortaya çıkan millî irade ve oy
dağılımı dikkate alınarak belki RTÜK gibi
oluşturulması gerekiyor ve
mutlaka bağımsızlığını temin etmek
üzere nitelikli çoğunlukla seçilmesi icap ediyor. Kurumun tespit
ettiği noksanlıkları da objektif bir biçimde düzenli olarak
kamuoyuyla paylaşması zarureti vardır.
Değerli milletvekilleri, kurumun
sorumluluk ve yetki sahası iyi tespit edilmelidir. Yeni bir iş
yaparken mevcudu karmaşaya ve kargaşaya itmek gibi bir tehlike
mevcuttur. Bu bakımdan, görevleri ve yetkileri sağlam
tanımlamalara dayanmalıdır. Sırf askerî nitelikteki
faaliyetler yahut yargı yetkisinin ve yasama yetkisinin
kullanılmasına ilişkin kararlar gibi yuvarlak tanımlamalar,
belki ombudsmanın harekete geçmesi için bir kolaylık olarak düşünülebilir
ama bu muğlaklığın kurumlar arasında yeni bir
çatışma ve kaos ortaya çıkarabileceğini de
unutmamalıyız. Artık Anayasa değişikliği ile
"Cumhurbaşkanını halk seçsin" dedik. Halk seçtikten
sonra cumhurbaşkanlığı 1982 Anayasasındaki
cumhurbaşkanlığı gibi olmayacak halk da bir başka
gözle değerlendirecek Çankaya'yı. Diyecek ki: "O bana söz verdi,
taahhüt etti, ben de ona göre ona oy verdim, o hâlde hesap versin."
Siyaseten sorumlu hâle gelecek.
Peki, siyasal açıdan sorumlu olan
makam neden kamu adına denetlenmesin? O hâlde
cumhurbaşkanının tek başına yapacağı
işler de ombudsman tarafından denetlenebilmelidir.
Yabancıların ombudsmana başvurularında mütekabiliyet
esası dikkate alınmalıdır. Biz bunu dedikçe "Efendim
bizim düzenlememiz daha çağdaş" deyip hamasi cevaplar veriliyor.
Değerli Milletvekilleri,
uluslararası ilişkilerde hamaset olmaz. Bu tür rezervler, sizin
diğer ülkelerdeki vatandaşlarınızın hukukunun
korunması ve kollanması açısından da önemlidir. Zamanı
gelince kullanmak üzere bir taraflarda muhafaza etmekte bu tür yetkileri fayda
vardır. Öte taraftan bu yaptığınız devletin savunma
reflekslerinden birini ortadan kaldırmaktır çünkü hiç kimse sizin
menfaatlerinizi sizden daha fazla düşünmez. Şayet bu düzenleme bu
şuurdan yoksun bir şekilde hazırlanmış ise vahimdir.
Bilerek hazırlanmış ise de en hafif tabirle devlet bilmezlik ve
cehalettir.
Kamu denetçisinin kendisinden beklenen
işlevini yerine getirebilmesinin yolu sistemde etkin olabilmesi ve
kamuoyunca etkili algılanabilmesinden geçer. Yaptıklarının
ciddiye alınmadığı ve
sıradanlaştığı ombudsman bir müddet sonra
itibarını da, etkinliğini de kaybedecektir. Bundan dolayı
hazırladığı raporların komisyonca herhangi bir sansüre
uğramadan doğrudan Genel Kurula havale edilmesi ve bir ay içinde de
Genel Kurulda görüşülmesi lazımdır.
Sayıştayın aylarca,
yıllarca AKP İktidarının hukuksuzluk ve
yolsuzluklarını afişe eden raporlarının nasıl
Mecliste bekletildiğini unutmuş değiliz. Asırlık
Sayıştayı nasıl
sıradanlaştırdığınızı biliyoruz. Bu
düzenlemenizin iyi niyetli olabilmesi için lütfen uyarılarımıza
dikkat buyurun.
Aksi takdirde bu düzenlemeyle hukuksuzluktan
başı dönmüş ve öfkelenmiş milletin
gazını almak ve AKP İktidarına giderayak zaman
kazandırmak gibi düşüncelerle hareket ettiğiniz aleniyet
kazanacaktır.
Değişiklik
önerilerimizi sunacağız. İnşallah bu önerileri kabul eder,
en işlevsel, hakikaten bir kamu denetçiliğini birlikte yaparız
diyor, yüce meclisi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.
Şahıslar
adına ilk söz, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Gençe aittir.
Buyurun
Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal bir kurum getiriyoruz. Bu
anayasal kurumun amacı, yargı faaliyetleri dışında
vatandaşın kamu gücünü kullanan kişilere karşı
tarafsız, hiçbir etki altında kalmayan, vicdanı, ruhu, bedeni,
siyasi etki dışında kalan, gerçekten sağlıklı bir
adalet duygusunun oluşması için vatandaşın kaybolan
haklarının iadesi konusunda vatandaşa hizmet etmeyi ön plana
çıkaran bir sistemi getiriyoruz.
Biraz
önce burada konuşan Değerli Grup Sözümüz Sayın Rıza Bey
dedi ki: Ya, bir anayasa yapıyoruz. Bu anayasayı yaparken
şimdi, eğer, hakikaten siz bir anayasanın yaptığı
komisyona itibar ediyorsanız, bırakın da yani çok acelesi de yok
bu işin. Dolayısıyla yeni bir ombudsman yani kamu
başdenetçisi veya denetçisini getirmeyelim, bu anayasada bu kurala
bağlansın. Bana göre çok yerinde bir şey.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bu kamu denetçiliği meselesi burada tarif edilmiş. Yani
getirilen kanun da çok taraflarıyla eksik. Mesela, diyor ki:
İdarenin eylem ve işlemlerini hukuka ve hakkaniyete uygunluk
yönlerinden incelemek. Hukuk nedir? Hakkaniyete uygunluk ne demek? Hakkaniyete
uygunluğun tarifini nereden buluyorsunuz? Kim tayin edecek? Ayrıca bu
kamu başdenetçisi
ve denetçileri, yani bizim Meclisin seçtiği başdenetçi ve denetçi,
yani geniş olarak Cumhurbaşkanı yoluyla seçilmesi ve onun
yanında da Sayıştay üyelerinin seçilmesiyle ilgili bir konu.
Şimdi, Cumhurbaşkanı,
şu meşhur 367 konusunu şimdi burada Burhan Bey falan zaman zaman
bunları çıkardılar, bunların bir amacı var
arkadaşlar. Bakın, Cumhurbaşkanı devletin
başıdır, devlet organlarının ahenkli
çalışması için, birbirleriyle uyum içinde
çalışması için çok yüce bir makamdır. Bu makama seçilen
insanlara herkes tarafından itibar edilmesi lazım, herkes
tarafından saygı duyulması lazım, dolayısıyla bu
nitelikteki bir insanın seçilebilmesi için bütün partilerin, en
azından Parlamentoda temsil edilen bütün partilerin, yani dörtte 3ünün
-bu kişi hakikaten bu nitelikte bir kişidir- bunun seçimine
katkıda bulunması lazım. Bu kamu denetçisi de öyle, yani burada
buna verdiğiniz görevin gereği olarak bunun da niteliği bu. Onun
için anayasa koyucuları, anayasayı koyan kişiler diyor ki biz
buraya seçerken bunları: Çok büyük bir uzlaşma sağlayan bir kişinin
bu makama getirilmesi lazım. Eğer bu makama aday olan kişi
hakikaten çok büyük bir uzlaşma sağlayacak nitelik ve kişilikte
değilse, yani dörtte 3ü nispetinde bunun seçimine Türkiye Büyük Millet
Meclisi katılmıyorsa, o zaman o seçim Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminden düşer.
Burhan Bey, Anayasanın
felsefesini, ilkesini bilen insanların bunu iyi kavraması lazım.
Sayın Bekir Bozdağ, senin de bunları iyi anlaman lazım.
Ama, hukuk felsefesini, anayasa felsefesini, hukukun genel ilkelerini
tamamıyla kavramamış insanların bu güzellikleri sezmesi ve
uygulaması mümkün değil. Onun için 367 meselesi ve Anayasa
Mahkemesinin verdiği kararın özelliği bu. Bu kamu
denetçiliğinde de böyle bir ilke alıyor, yani diyor ki, ben öyle bir
adam seçeceğim ki tarafsız, bütün vatandaşlara karşı
aynı gözle bakan, siyasi iktidarın emrinde olmayan, siyasi iktidardan
vatandaşlara gelen tecavüzleri tarafsız bir gözle, tarafsız bir
vicdanla savunan, ona karşı direnen bir kişiyi kamu denetçisi
getireceğiz. Burada da dörtte 3 ilk şeyinde alıyor. Aslında
burada da bunu şey etmek lazım. İlk seçimde dörtte 3 olarak bir
Meclis bu kamu denetçiliği seçimine katılmamışsa bence
onun, o seçimin artık Türkiye Büyük Millet Meclisinde düşmesi
lazım, yeni bir tane denetçi getirmesi lazım. Daha bunlar uzun
tartışılması gereken şeyler.
Değerli arkadaşlar, bence
yani çok zamanımız da kısalıyor. Burada bence bu işi
şu anda bırakmak lazım, yeni bir anayasaya
hazırlanırken bunu hazırlayan, anayasayı hazırlayan
arkadaşlara bırakıp
Kamu denetçiliği zaten seçilecekse kimi seçeceğiz? AKPnin
paralelinde bir kişi seçeceğiz, Tayyip Beyin emrinde bir kişi
seçeceğiz. Bu kamu, böyle, Tayyip Beyin emrinde zaten bütün kurumlar,
mahkemesi de orada
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla)
Parlamentosu da
orada. Gelin, böyle bir şeye de gerek yok. Parlamentoyu fuzuli
işlerle meşgul ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Genç.
Şahısları adına
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri)
Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; bu beş dakika
içerisinde anlatacaklarımı anlatamayacağım için sadece
yarın ikinci beş dakikayı da kullanmak üzere ikiye böldüm.
Her şeyden önce şunu ifade
edeyim: Daha henüz giriş bölümünde Osmanlı Devletinde idari
yargı sisteminin olmamasından başlayayım. Burhan Bey
anayasa hukukçusu olduğu için aslında bunu dinlemesini istirham
ediyorum. Burhan Bey, Burhan Bey, biraz dinlemenizi istirham ediyorum.
İdari yargı sisteminin
Osmanlıda olmaması diye başlanmış, öyle bir yani
yanlış bir düşünceyle başlamaz. Osmanlılarda idari
yargı sistemi var, kadıaskerlik var. İkincisi halkın
idareye yönelik şikâyetlerini incelemek üzere Kadiul-kudât
Bu da
yanlış, Kadiul-kudât Osmanlılarda yok, Abbasilerde var, Osmanlılarda
Kadiul-kudât yerine Kadıaskerlik var. Yine siz, Dîvân-ı Mezâlimden
söz ettiniz. Osmanlılarda DÎvân-ı Mezâlim yok. Yine Osmanlı
öncesinde İslam dünyasında vardır, Dîvân-ı Mezâlim yerine
Osmanlılarda Dîvân-ı Hümâyûn vardır. Dolayısıyla,
öncelikle tabirler ve terimler üzerinde doğru bir karar veremediğiniz
için kanunun da yanlış olduğunu düşünüyorum, çünkü
-yarın anlatacağım- Osmanlılarda ombudsmanlık yerine
geçen merci, kurum, bir defa doğrudan Dîvân-ı Hümâyûna
bağlı mehayif müfettişleridir. Bunların kimlerden
oluşacağını, nasıl görev
yaptığını, atamasının nasıl olduğunu,
görevi hangi şartlarda yerine getirdiğini yarın anlatmayı
düşünüyorum ama şurasını söyleyeyim: Bakın, bir defa
biz tutuyoruz, başka ülkelerden birtakım kurumları tekrar almaya
kalkışıyoruz ama burada da ifade edilmiş, Osmanlı
Devletinde buna benzer kurumlar var diye.
Evet, Osmanlılarda gerçekten
dünyanın en iyi kurumları vardır. Şöyle ki,
Osmanlılarda yabancıların da yaptıkları bir istatistik
vardır. İmparatorluklarda altın oran denilen bir oran
vardır. Bu altın oran denilen oran, adaletten sosyal meselelere
kadar her konuda, yani bir devletin işlev olarak üstlendiği her
konuda sıfırdan 100e kadar çizilen çizgidir ve burada, o çizgiye en
yakın yönetimi hangi devlet sergilemiştir, bununla ilgili bir
çalışma yapılmıştır.
Bu çalışmada, Roma Devleti
dâhil, altın oranı yakalayan en önemli devlet, tek devlet
Osmanlı Devletidir ve dolayısıyla, Osmanlı Devletindeki bu
sistemlerin ne olduğunu bilmeden, rastgele ombudsmanlık vesaire adı
altında kurumları almaya kalkışıyoruz.
Şunu özellikle belirteyim: Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğüm sırasında Osmanlı
arşivinde araştırma yapan bütün yabancı bilim
adamlarının hangi konularda araştırma yaptıklarını
yıllara tabi olarak tespit ettim. Bu tespit içerisinde en fazla
Osmanlı Devletinde, 1991 yılı itibarıyla, 21 ile 91
arasında en fazla araştırma yapan Amerika Birleşik
Devletleri olmuş. 683 kişi gelmiş ve bu 683 kişi
Osmanlı Devletinin idari yapısını
araştırmış ve benim bu konuda bir kitabım var,
Osmanlı Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı diye.
Şimdi, böylesine önemli bir
devlet, siz mahallî idarelerle ilgili bir çalışma yapıyorsunuz,
altı yüz yirmi dört seneden faydalanmıyorsunuz ama Amerika
Birleşik Devletleri faydalanıyor. Hukuk sistemiyle ilgili siz
faydalanmıyorsunuz, geliyor yabancılar faydalanıyor çünkü
Osmanlı Devletinde mahkemelerde şuhudül hal adı altında
mahkemeyi izleyen bir şahitler grubu var ama bu, bugün Türkiyede yok.
Nitekim, bu türden
araştırmalar son derece önemli. Mesela, oluşturduğunuz kamu
denetçiliğindeki başkan ve üyelerin ve uzmanların kimlerden
oluşacağı
Osmanlı Devleti bununla ilgili bir yasa
çıkarmış ve bu yasa Teşrifat Kanunu adını taşıyor,
hangi göreve kimlerin, hangi görevlerden sonra gelebileceğini belirlemiş.
Daha Türkiye, Osmanlı Devletinin sistemine bile mümkün değil
ulaşamamış.
Değerli arkadaşlar,
şimdi Osmanlı devletini yüceltiyor. diyeceksiniz belki
bazılarınız ama samimi söylüyorum, Osmanlı devletinin
sistemini siz modernize ederek günümüze uygulayın; ki, Amerika uyguluyor
bunu, az önce söyledim, yarın onun istatistiğini de getireyim
isterseniz size. Dolayısıyla, bunu uygulamadan bir yere
varamazsınız.
Son olarak da şunu söyleyeyim:
Demirbaş Şarl, 1709 yılında Osmanlı Devletine
gelmiş, 1713te gitmiş. Adamı göndermek istemiş,
gitmemiş, her türlü masrafı Osmanlı Devletine, bunun için
Osmanlı Devleti ona Demirbaş ismini vermiş demirbaşa
kaydettiği için.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ederim
Sayın Halaçoğlu.
Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.10
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 23.13
BAŞKAN: Başkan
Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)
---0---
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119uncu Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
276 sıra sayılı Kanun
Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 14 Haziran 2012 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. İyi geceler.
Kapanma
Saati: 23.14