TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
122nci
Birleşim
20
Haziran 2012 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman
Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişin, Dünya Mülteciler Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, sınır ili Ardahanın
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, itfaiye
çalışanlarının sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 20 milletvekilinin,
Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde görev yapan
öğretmenlerin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/322)
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri ve 19 milletvekilinin, Ankara tavşanının tekrar
ülkemize kazandırılması,
yaygınlaştırılması, ekonomiye katkı
sağlaması, türünün devamı ve üretiminin
arttırılması için uygun yöntemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/323)
3.- Batman Milletvekili Ayla Akat ve 21
milletvekilinin, devletin yasalardan ve uluslararası sözleşmelerden
doğan yükümlülükleri doğrultusunda taahhüt altına alınan
kadın istihdamında yaşanan gerilemenin nedenleri ve
kadınların istihdama katılımının önündeki
engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/324)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, 15/6/2012 tarihinde
İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve arkadaşlarının
iş kollarının belirlenmesi sürecini sürüncemede bırakarak
toplu sözleşme hakkının fiilen kullanılmasını
engelleyenlerin ortaya çıkarılması ile bu süreçte işçiler
ve aileleri açısından ortaya çıkan mağduriyetlerin
belirlenmesi ile alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel
Kurulun 20/6/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı:
279)
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Başkanlığın, görüşülmekte olan kanun
tasarısıyla ilgili kişisel söz taleplerini, usulüne ve İç
Tüzük hükümlerine uygun olarak yapmadığı gerekçesiyle
Başkanın tutumu hakkında
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın, İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulunun şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Okul Sütü Projesi kapsamında
dağıtılan sütten etkilenen öğrencilerle ilgili valilerin
yaptıkları açıklamalara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahinin cevabı (7/7484)
20 Haziran 2012 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
---0---
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 122nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Dünya Mülteciler Günü
münasebetiyle söz isteyen Adıyaman Milletvekili Muhammed Murtaza
Yetişe aittir.
Buyurun Sayın Yetiş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adıyaman
Milletvekili Muhammed Murtaza Yetişin, Dünya Mülteciler Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
MUHAMMED MURTAZA YETİŞ (Adıyaman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarih boyunca
insanlığın en büyük problemlerinden biri, insanların
çeşitli nedenlerle, doğdukları, büyüdükleri, emek verdikleri
topraklarından çıkmak, vatanlarını terk etmek zorunda
kalmalarıdır. Savaşlar, kıtlıklar, afetler, zulümler,
baskıcı rejimler yüzünden insanların özgürlüklerinin
kısıtlanması nedeniyle barış ve güvenlik içinde
olabilecekleri yeni yurt arama ümidi her zaman olagelmiştir. Özellikle
devletler arası savaş mülteciliğin daha da yoğunlaşmasına
neden olmaktadır. Bunun dışında, etnik
çatışmalar, baskıcı ve otoriter rejimler, doğal
afetler ve çevresel sorunlar mülteci akınlarını her geçen gün
daha da hızlandırıyor. Yaşadığı
toprağı terk eden insanların
çoğu, yeryüzünde artık yaşanılamayacak boyuta gelen
yaşamları için bu yolu tercih ediyorlar.
Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliğine göre, dünyada yerlerinden zorla
uzaklaştırılmış 42 milyon insan
yaşamaktadır. 2050ye kadar 200 milyon civarında insanın
mülteci olacağı öngörülmekte. Öyle ki artık adı
mültecilikle özdeşleşen halklar oluştu; Filistin, Somali,
Afganistan, Afrika halkları gibi.
Değerli arkadaşlar, dünyada
keyfî uygulamalar mültecilik sorununun daha da derinleşmesine yol
açıyor. Örneğin, Uluslararası Af Örgütünün 2012 raporuna göre
İsrail yetkilileri Eritreli ve Sudanlı
sığınmacıların mülteci belirleme mekanizmalarına
ulaşımlarını engelliyor. Bu engelleme resmî bir yasayla da
Meclisten geçiyor ve şu anda, mülteci olabilen bütün insanlar üç yıl
hapis cezasıyla cezalandırılıyor. Yani yaşamak için
cezaevini seçmek zorundalar.
Yine aynı rapora göre, Kuzey
Afrika ve Orta Doğudaki siyasi karışıklıklardan
dolayı binlerce mülteci, güvenlikleri ve gelecekleri adına, güvenli
olmayan botlarla, ciddi boyutlarda tehlikeli deniz yolculuğu yaparak
Avrupaya geçiş yolunu deniyor. Aralarında hamile
kadınların ve çocukların da bulunduğu en az 1.500 kişi
sadece 2012 yılında bu yolculuklarda boğularak
hayatını kaybetti. Avrupa Birliğinin tepkisi arama kurtarma
çalışmalarını arttırarak denizde güvenliği almak
yerine, Avrupa Dış Sınırlar Ajansı Frontexin
yetkilerini artırmak ve mültecilerin maruz kaldığı
ayrımcılığın daha da artmasına yol açmak oldu.
Ülkeler ekonomik gerekçelerle mültecileri ülkelerinden kovmakta.
Değerli arkadaşlar, Mülteciler
Günü vesilesiyle değinmeden geçemeyeceğim bir mazlum millet daha var.
Şu anda Türkiyede 1.500e yakın Kafkas, Çeçen mülteci bulunuyor.
Bunların birçoğu maalesef çok zor şartlar altında Ümraniye,
Beykoz, Fenerbahçe ve Yalova kamplarının yanı sıra
İstanbul'un değişik semtlerinde yaşamlarını
sürdürüyorlar. İçişleri Bakanlığımızca
yayınlanan genelgelerle bazı yerleştirmeler sağlandı.
Şu günlerde de komisyonda bu hususta çeşitli çalışmalar ve
yasal düzenlemeler yapılıyor.
Esad
zulmünden kaçarak ülkemize sığınan Suriyeli mültecilere
gösterdiğimiz misafirperverliği bu yasal düzenlemeden sonra
diğer mülteciler için de göstereceğiz.
Yıllardır
yaşadığı topraktan sökülen bir ağacın başka
bir coğrafyada, bambaşka bir iklimde ve alışık
olmadığı bir ormanda yeniden dikilerek yaşamak zorunda
kalmasına benzetebileceğimiz mültecilik, bir insanın, bir
toplumun karşılaşabileceği en trajik durumlardan biridir.
Göç edenlere yardım eli uzatılmaması ise tüm insanlığın
trajedisi olarak karşımızda duruyor. Gelin, ortak bir gelecek
adına insanlığın yetimleri olan mültecilere, bu sürgün
yüreklere yardım elimizi esirgemeyelim.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, sınır ilimiz Ardahanın
sorunları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüte
aittir.
Buyurun
Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğütün, sınır ili Ardahanın
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlar, sınır ilimiz Ardahanın gündemine
başlamadan önce bugün toprağa vereceğimiz şehitlere
Allahtan rahmet diliyor, tekrar olmamasını diliyorum. Milletimizin
başı sağ olsun.
Değerli
arkadaşlar, sınır ilimiz Ardahan, Karsta 8 tane adliye
kapatıldı. Ardahanda 2004 yılında Damal ilçesinin adliyesi
kapatıldı, burası Gürcistana sınır. Şimdi ise
Posof ilçesinin adliyesi kapatıldı, Türkgözü Kapısına
sınır ve gümrük kapısı. Çıldır Adliyesi
kapandı, Çıldır da, o da Gürcistana sınır,
Çıldır Aktaş Kapısı ve Kars-Tiflis demir yolunun
geçtiği yer. Onun dışında, Karsta Susuz ilçemizin adliyesi
kapatıldı, Selim ilçemizin adliyesi kapatıldı, Digor
ilçemizin adliyesi kapatıldı, Akyaka ilçemizin adliyesi
kapatıldı.
Değerli
arkadaşlar, Akyaka, Karsın tam Ermenistan sınırında,
Ve
hem Posofun hem Çıldırın hem Damalın adliyelerinin
yeniden açılmasını istiyoruz. Artı, onun yanı
sıra, Susuz, Selim, Digor ve Akyaka
Digorun nüfusu bütün ilçelerden daha
fazla, daha çok göç alıyor. Yani Digorun en ucundaki köyden Karsa bir
gidip gelme olsa, keşif olsa bir saatte gidip gelinmez arkadaşlar.
Yani bu hangi tasarrufa göre yapıldı bunu anlamak mümkün değil.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Çıldır Aktaş Kapısı
açılmak üzere. TOBBla, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı sözleşme yaptı. Şimdi, Türk
cumhuriyetlerine açılan bir kapı. Artı, Kars-Tiflis demir yolu
önümüzdeki yıl açılıyor. Yani buraya daha çok hizmet gelecek,
daha çok yoğunluk olacak. Bu yoğunluğu görerek sınır
illerinde olan bu ilçelerimizin mutlak surette adliyelerinin geri verilmesi
lazım. Yani Akyaka Ermenistan sınırında tüfek omuzda nöbet
tutacak, Türkiye'yi bekleyecek, siz burada kardeşim, masanın
başında Ben Akyakanın adliyesini kapattım. diyeceksiniz.
Böyle bir adalet olabilir mi? Adalet olmadığı gibi,
kalkınma da olmaz. Sizden istirham ediyorum, bunu yeniden düşünün,
yeniden değerlendirin.
Değerli
arkadaşlarım, burada siyasi
parti polemiği yok, burada bir gerçek var. Tamam İç Anadoluda
bazı beldeler kapatıldı, adliyeler kapatıldı, buna
saygı duyuyorum ama sınırdan bahsediyorum. Biz kırk üç
yıl, Kars, Ardahan, Iğdır, o bölge kırk üç yıl Rus
işgali altında kaldık. Rus işgali altında
kalmamıza rağmen, Rusa boyun eğmedik. Yani oradaki bizim halk
ozanımız Aşık Şenlik sazını eline alarak
Can sağken yurt vermeyiz düşmana. deyip halkı örgütledi,
bağımsızlığımızı kazandık. Yani
biz Ruslara teslim olmadık, şimdi burada geldik
Yani ne
yaptığınızı bilmiyoruz.
Yani yüce Meclisten ben rica ediyorum
ve istirham ediyorum
Bu adliyeleri ne gerekçeyle kapattınız
kardeşim? Başka yerleri kapatabilirsiniz ama sınır
illerindeki adliyeleri kapatmak stratejik anlamda doğru değil. Yani
şimdi insanlar oradan göç etti. Ardahanın 1992de 170 bin nüfusu
vardı, şimdi 105 bine düşmüş, hatta 98 bine
düşmüş.
Değerli arkadaşlar, yani
Posofta nüfus iyice azalmış, senede 100 çocuk ya doğuyor ya
doğmuyor. Yani bari hiç olmazsa Ahıska Türklerinin Posof ve Ardahana
yerleşmesini yapalım da Ardahanda nüfus artsın. Aksi takdirde,
inanın, on sene sonra veya cumhuriyetin 100üncü kuruluş yıl
dönümünde Ardahan bir ilçeye dönecek, bu da hoş olmayacak.
Ben bunu istirham ediyorum, yeniden
değerlendirilerek bu adliyelerimizin açılmasını bekliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı üçüncü söz, itfaiye
çalışanlarının sorunları hakkında söz isteyen
Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaza aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
3.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın, itfaiye
çalışanlarının sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; itfaiye
teşkilatı hakkında konuşmak üzere söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İtfaiye erliği gerçekten çok
riskli bir meslek ve bir o kadar da önemli bir iştir, ancak ne yazık
ki mevzuatımızda ne böyle bir meslek sınıfı
vardır ne de yeteri kadar önemsenen bir teşkilat. Daha önce de bu
kardeşlerimizin sorunlarını Meclis kürsüsünden dile
getirmiş ve sizlerden toplum sağlığı ve güvenliği
açısından bu meslek mensuplarına destek ve güç verilmesini,
sahip çıkılmasını istemiştim ve bu
konuşmamın akabinde de parti grup temsilcilerinin
katıldığı bir araştırma komisyonu kurularak
İtfaiye teşkilatı ve mensupları hakkında yasama
organı olarak ne yapabiliriz?in araştırılması
girişiminde bulunmuştum. Daha sonra, İskitlerdeki itfaiye
birimini ziyaret ederek orada hazır bulunan 30 kadar itfaiye eriyle
konuşma imkânı buldum. Onların da dile getirdiği
hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki itfaiye
erlerimizin en önemli ihtiyacı, yaptıkları işin önemi kadar
önemsenmeleri, itibar görmeleridir. Çünkü, arkadaşlar, hepinizin de takdir
edeceği üzere, yüksek bir yaşam riski var, ücretler çok düşük.
Onları motive eden ruh, topluma hizmet etme ve kahramanlık ruhudur.
Öyle ya, bu arkadaşlar, herkesin çoluk çocuğundan vazgeçip can
derdine düştüğü bir anda alevlerin arasına dalıyorlar. Ölüm
ve yaşamın kan kardeşi olduğu, ciğerlerinin kül ve
karbondioksit, hatta kimyevi zehir soludukları bir ortamda saatlerce
kalıyorlar. Belediyeler, maalesef, şehre yaptıkları makyaj
ve cilayı daha çok önemsiyorlar. Yangına müdahale için elzem olan
özel kıyafetler, gerekli araç ve gereç ile eğitim masrafları
için kaynak ayırmakta gönülsüzce davranıyorlar.
Dolayısıyla, birçok çalışan yangına müdahaleye
gönderilirken, yüksek ısıya, kimyasal reaksiyonlara dirençli
kıyafetler yerine günlük kıyafetlerle gidiyor, korumasız,
savunmasız, Allaha emanet şekilde. Kimi zaman itfaiye erleri
taşeron firmaların personelleri arasından görevlendiriliyor ki,
hiçbir eğitim tatbikatına tabi tutulmadan.
Değerli milletvekilleri, itfaiye
teşkilatı mensupları, tıpkı askerler, polisler gibi
bir meslek sınıfı olmak istiyorlar. Sorunlarının büyük
bir kısmının bir meslek sınıfı olarak kabul
edilmemekten kaynaklandığını düşünüyorlar.
Belediyelerdeki siyasi iş ve işlemler arasında
sıkışıp kaldıklarını, bu nedenle belediye
dışında bir örgütlenmenin çalışma
şartlarını rahatlatacağını söylüyorlar. Mesai
ücretlerinin pek çok belediyelerde, mevzuattaki yazılı şekliyle
değil de keyfî belirlemelere göre ödenmesinden şikâyetçiler.
Yıpranma payları, sadece yangına müdahale süresi dikkate
alınarak hesap ediliyor, eğitim ve tatbikatlar dikkate
alınmıyor. Sosyal Güvenlik Kurumuna yatırılan fiilî hizmet
paralarının bir aylığını alamamaktan şikâyet
ediyorlar. SGKnın neye dayanarak bu parayı ödemediğini
soruyorlar. Ülkemizdeki 1 itfaiyeci Avrupadaki 4 itfaiyecinin işini
yapıyor. 40 bin itfaiyeci eksiği var ülkemizin ancak asıl
işleri dışında, temizlik işleri, çay, getir-götür
işlerinde dahi kullanılıyorlar. Maaşları,
yaptıkları işin riskleri ve ağırlığı
dikkate alındığında son derece düşük. Kafaları
geçim sıkıntısına takılmış durumda. Bu
şartlarda afetlere nasıl müdahale edebilecekler, bu meseleye maalesef
kafa yoran yok.
Süre az olduğu için ancak önemli
birkaç sorunu sizlerle paylaşma imkânı bulabildim. Söylenecek çok söz
var değerli arkadaşlar, çözülmesi gereken birçok sorun. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak 20 milletvekili ile imzaladığımız
Meclis araştırması önergesine destek olmanızı bekliyorum.
Bu vesileyle, şehadet
şerbetini içmiş tüm itfaiyeci kardeşlerimizi de rahmetle
anıyorum, mekânları cennet olsun. Hayatta olan tüm itfaiyeci
kardeşlerime de sağlık, mutluluk ve başarılar
diliyorum.
Sözlerimin sonunda
Bugün yurdun dört
bir tarafında son derece hepimizi de üzen cenaze merasimleri, şehit
cenazesi merasimleri olacak. Ben, bu vesileyle, toprağa düşmüş,
bayraklaşmış, vatanlaşmış bu şehitlerimize
Allahtan rahmet diliyorum. Aileleri başta olmak üzere aziz milletimize
sabırlar temenni ediyorum ve yine bu vesileyle, dünyanın görmüş
olduğu en kanlı terör örgütü, en iğrenç terör örgütü olan
PKKyı, ona yardım ve yataklık edenleri, sözleriyle, iş ve
işlemleriyle PKKnın önünü açan siyasal yahut apolitik bütün
teşekkülleri kınadığımı ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 20 milletvekilinin, Millî Eğitim
Bakanlığı bünyesinde görev yapan öğretmenlerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/322)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Milli Eğitim
Bakanlığı bünyesinde görev yapan öğretmenlerin
sorunlarının araştırılması ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98'inci
maddesi, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince ekte yer
alan gerekçe doğrultusunda Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz.
1) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Faruk Bal (Konya)
5) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
6) Özcan Yeniçeri (Ankara)
7) Necati Özensoy (Bursa)
8) Ali Öz (Mersin)
9) Alim Işık (Kütahya)
10) Lütfü Türkkan (Kocaeli)
11) Koray Aydın (Trabzon)
12) Mehmet Erdoğan (Muğla)
13) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
14) Muharrem Varlı (Adana)
15) Bülent Belen (Tekirdağ)
16) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
17) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
18) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
19) Ali Halaman (Adana)
20) Celal Adan (İstanbul)
21) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
Gerekçe:
Öğretmen sorunları,
eğitim sorunlarımızın en önemli boyutlarından
birisidir. Öğretmenler kamu kesiminin en dar gelirlileri arasında yer
almaktadırlar. Öğretmenlerimiz özveriyle çalışmalarına
rağmen, maaşları yıldan yıla erimektedir. Türkiye
eğitim çalışanlarının maaşları
açısından OECD ülkelerinin oldukça gerisindedir. AB'yi hedefleyen bir
ülkenin kendi eğitimcisine düşük maaş vermesi
şaşırtıcıdır. OECD Bir Bakışta
Eğitim 2010 yılı raporuna göre Lüksemburg'da ilköğretimde
göreve yeni başlayan bir öğretmen yıllık brüt 48 bin 793,
en yüksek derecedeki bir öğretmen yıllık brüt 101 bin 163 dolar,
Almanya'da ilköğretimde göreve yeni başlayan bir öğretmen
yıllık brüt 43 bin 524 dolar, en yüksek derecedeki bir öğretmen
yıllık brüt 58 bin 510 dolar, Kore'de ilköğretimde göreve yeni
başlayan bir öğretmen yıllık brüt 31 bin 532 dolar, en
yüksek derecedeki bir öğretmen yıllık brüt 87 bin 452 dolar
kazanırken, OECD 2009 yılı raporuna göre Türkiye'de göreve yeni
başlayan bir öğretmenin yıllık brüt 14 bin 63 dolar, en
yüksek derecedeki bir öğretmenin de yıllık brüt 17 bin 515 dolar
kazanmaktadır. Hükümetin verdiği çok düşük zamla geçimlerini
sağlamaya çalışan eğitim çalışanları
yoksullukla mücadele etmektedirler.
Milli Eğitim
Bakanlığı öğretmen açığına bir türlü çözüm
üretememiştir. Yıllar geçmesine rağmen hala rafta duran bu
sorun, eğitimin bitmeyen çilesidir. Bugün öğretmen
açığı 150 bin kişidir. Atama bekleyen öğretmen
sayısı ise yıldan yıla artmaktadır. Yaklaşık
olarak 350 bin öğretmenimiz atama beklemektedir. Eğitim
fakültelerinden mezun olan binlerce öğretmen adayımız
işsizlik gerçeğiyle yüzleşmektedirler. Büyük bir şevkle,
heyecanla görevlerini yapmayı bekleyen gençlerimiz ya öğretmen
diplomasıyla işsiz olarak sokaklarda gezmekte, ya kendi mesleği
dışındaki işlerde çalışmakta, ya da özel
okullarda, dershanelerde olumsuz çalışma şartları,
düşük ücretlerle sosyal güvenceleri olmadan çalışmak zorunda
bırakılmaktadırlar. Bu istihdam modeli gençlerimizin
çaresizliğinden faydalanma anlamına gelmektedir. Her yıl 80 bin
civarında ücretli öğretmen görevlendirilmektedir. Milli Eğitim
Bakanlığının öğretmen açığını
gidermek için kadrolu öğretmen atamak yerine, mevsimlik işçi gibi
ücretli öğretmenler çalıştırması sömürü çarkının
devlet eliyle döndüğünü göstermektedir.
Parçalanmış öğretmen
aileleri Bakanlık tarafından çıkartılan kanun hükmünde
kararname ile daha da artmış, aileler parçalanmıştır.
Gelecek nesillerimizi yetiştiren
öğretmenlerimizin ve öğretmen adaylarımızın gelecek
kaygısı taşımadan aile bütünlüğü içerisinde
görevlerini ifa etmeleri en doğal haklarıdır.
2.- Ankara Milletvekili Özcan
Yeniçeri ve 19 milletvekilinin, Ankara tavşanının tekrar
ülkemize kazandırılması,
yaygınlaştırılması, ekonomiye katkı
sağlaması, türünün devamı ve üretiminin
arttırılması için uygun yöntemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/323)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anadolu'nun öz varlığı
olan, Ankara tavşanının tekrar ülkemize
kazandırılması, yaygınlaştırılması,
yeni iş olanakları oluşturularak ekonomiye katkı
sağlaması, ırkının yaşatılması, türünün
devamı ve üretiminin artırılması için gerekli önlemlerin
alınması amacıyla Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
1) Özcan Yeniçeri (Ankara)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Yusuf Halaçoğlu (Kayseri)
5) Hasan Hüseyin Türkoğlu (Osmaniye)
6) Bülent Belen (Tekirdağ)
7) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
8) Mehmet Erdoğan (Muğla)
9) Mehmet Günal (Antalya)
10) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
11) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
12) Necati Özensoy (Bursa)
13) Ruhsar Demirel (Eskişehir)
14) Alim Işık (Kütahya)
15) Muharrem Varlı (Adana)
16) Ali Halaman (Adana)
17) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
18) Celal Adan (İstanbul)
19) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
20) Ali Öz (Mersin)
Genel Gerekçe:
Ankara tavşanı, diğer
adıyla Angora tavşanı uzun ve yumuşak tüyleriyle
tanınır. Ankara keçisi ve kedisi gibi safkan tavşanlar, Ankara
ilinden tüm Dünya'ya yayılmışlardır. Anadolu'nun öz
varlığı olan Ankara tavşanının Anavatanı
Türkiye-Ankara olduğu bilinmektedir. Değişik kaynaklara göre,
1700lü yıllarda Fransa Kraliçesine hediye olarak gönderildiği,
Nachtsheim'e göre ise 1723 yılında Karadeniz
kıyısından Fransa ve oradan da İngiltere' ye götürülerek
ıslah edildiği belirtilmektedir.
Ankara tavşanının kökeni
Türkiye-Ankara olmasına karşın Türkiye'de nesli
tükenmiştir. Buna karşın dünyada Ankara tavşanı
yetiştiriciliği uzun yıllardır yaygın olarak yapılmaktadır.
Avustralya, Fransa ve Çin'e kadar birçok ülkede yetiştirilen ve
sayıları milyonlarla ifade edilen Ankara tavşanı,
anayurdundaki birkaç çiftlikte bine yakın bulunmaktadır.
Ankara tavşanının
yetiştirilmesinin ilk amacı yün üretimidir. Ankara tavşanı
dünyada beyazlık, parlaklık ve kadife gibi yumuşaklık
açısından yün veren tek hayvandır. Ankara tavşanları
ilk olarak 2 aylık olgunluğa eriştiğinde
kırkılmaya başlanır. Sonra her 3 ayda bir
kırkılarak, yıllık 4 kırkım sonucu bir hayvandan
ortalama
Ankara tavşanından elde
edilen Angora yünü, koyun yününe göre sekiz kat fazla ısı vermekte ve
alerjiye de yol açmamaktadır. Ankara tavşanı yününden iplik elde
edilen tek tavşan varyantıdır. Ankara tavşanının
yününden yapılan korse, dizlik, iç çamaşırı, fizik tedavi
ve nevraljide kullanılan termal giysilerin, dolaşım
bozukluğu ve romatizma başta olmak üzere birçok hastalığa
iyi geldiği bilinmekte olup, hafif ve yüksek ısı tutması,
elektromanyetik etkisi ve alerjiye yol açmaması nedeniyle Ankara
tavşanının yünü altın değerindedir.
Ankara tavşanı
yetiştiriciliği konusunda üreticilerden gelen yoğun talep, bu
hayvanın gen kaynağı olarak üretimini ve
yetiştiriciliğinin ülke bazında sağlanmasını
gerektirmiştir. Ankara tavşanının öncelikli verimi yünü (Angora)'dür,
ikinci derecede et, üçüncü derecede kürk/deri, dördüncü derecedeki verimi gübre
ve mezbaha artıklarıdır.
Dünyada Ankara tavşanı
yetiştiriciliği uzun yıllardır yaygın olarak
yapılmaktadır. Ankara tavşanı İngiliz denizcileri
tarafından 1723 yılında Anadolu'dan Fransa ve İngiltere'ye
götürülmüştür. Almanya'da ise ilk olarak 1777 yılında Ankara
tavşanı yetiştirilmeye başlanmıştır.
Günümüzde Çin, Fransa, Macaristan, Çekoslovakya, Arjantin, Şili, Almanya,
Brezilya tavşan yünü üreten başlıca ülkelerdir. Tavşan
yününü işleyen en önemli ülkeler ise İtalya, Japonya, Almanya,
Fransa, Hindistan ve Şili'dir. Dünya'da Ankara tavşanı yünü
üretiminin 8-12 bin ton arasında olduğu tahmin edilmektedir. Üretimin
%90'ı Çin Halk Cumhuriyeti tarafından yapılmaktadır.
Tekstil sanayinde değerli olan Angora yününün fiyatı tüyün
uzunluğuna, inceliğine, yumuşaklığına,
temizliğine göre değişmektedir. Türkiye'de tekstil endüstrisinde
hammadde olarak kullanılan Ankara tavşanı yünü maalesef
dış alımla karşılanmaktadır.
Anadolu'nun öz varlığı
olan Ankara tavşanını tekrar ülkemize kazandırmak,
yaygınlaştırmak ve yeni iş alanları oluşturarak
ekonomiye katkı sağlamak amacıyla yukarıda belirtilen sorunların
çözümü ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi ve
araştırılması amacıyla bir Meclis
Araştırması açılması gerekmektedir.
3.- Batman Milletvekili Ayla Akat ve 21
milletvekilinin, devletin yasalardan ve uluslararası sözleşmelerden
doğan yükümlülükleri doğrultusunda taahhüt altına alınan
kadın istihdamında yaşanan gerilemenin nedenleri ve
kadınların istihdama katılımının önündeki
engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/324)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Devletin yasalardan ve
uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükleri
doğrultusunda taahhüt altına alınan kadın istihdamında
yaşanan gerilemenin nedenleri ve kadınların istihdama
katılımının önündeki engellerin tespiti amacıyla
Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz.
1) Ayla Akat (Batman)
2) Pervin Buldan (Iğdır)
3) Hasip Kaplan (Şırnak)
4) Sırrı Sakık (Muş)
5) Murat Bozlak (Adana)
6) Halil Aksoy (Ağrı)
7) İdris Baluken (Bingöl)
8) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
9) Emine Ayna (Diyarbakır)
10) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
11) Altan Tan (Diyarbakır)
12) Adil Kurt (Hakkâri)
13) Esat Canan (Hakkâri)
14) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
15) Sebahat Tuncel (İstanbul)
16) Mülkiye Birtane (Kars)
17) Erol Dora (Mardin)
18) Ertuğrul Kürkçü (Mersin)
19) Demir Çelik (Muş)
20) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21) Nazmi Gür (Van)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Ülkelerin gelişmişlik
düzeyini belirleyen kişi başına düşen milli gelir,
sanayileşme, okuryazarlık oranı gibi etkenlerin yanında
kadınların istihdama katılım oranıdır. Ancak
gelişmiş ülkelerde kadınların işgücüne
katılım ve istihdam oranları artarken, gelişmekte olan
ülkelerde ve Türkiye'de kadının işgücüne
katılımında benzer bir artış
yaşanmamıştır.
Nitekim Dünya Ekonomik Forumu'nun
hazırladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği
Endeksine göre 2010 itibarıyla kadının ekonomiye
katılımı ve fırsat eşitliğinde Türkiye 134 ülke
arasında 131. sırada yer almaktadır.
Türkiye tarafından 1985
yılında onaylanan Birleşmiş Milletler Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, ILO, OECD, AGİK gibi
kuruluşların sözleşme, karar ve tavsiyelerinin Kahire Dünya
Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Planının, 4. Dünya
Kadın Konferansı Eylem Planı ve Pekin Deklarasyonu ile
kadına yönelik her türlü ayrımcılıkla mücadele taahhüt
altına alınmıştır. Anayasanın 90'ıncı
Maddesi ile de taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri ulusal
düzenlemeler karşında etkili hâle getirmiştir. Yine
Anayasa'nın 10'uncu, 49'uncu Maddeleriyle devlet, kadın ve erkek
eşitliğinin yaşama geçmesini sağlamayı ve
kadının gelir kazanacağı bir işte
çalışmasını güvence altına almıştır.
Böylece gerek kendi yasalarında
gerekse Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliğinin kadın erkek
eşitliğini hedefleyen sözleşme ve düzenlemelerine taraf olarak
kadının gelir kazanacağı bir işte
çalışmasını, kadının insan haklarından biri
olarak kabul etmiştir.
Üyelik müzakerelerinin sürdüğü
Avrupa Birliği üyesi ülkelerle kıyaslandığı zaman
Türkiye'de kadınların istihdam oranlarının düşük
olduğu görülmektedir. Ne yazık ki Türkiye, toplumsal cinsiyet
eşitliğini bütün politika ve programlarına yansıtmayı
taahhüt etmiş olmasına karşın bunu yerine getirme konusunda
yeterince ilerleme gösteremediği, yıllara göre kadınların
işgücüne katılım oranları göstermektedir.
Kadınların işgücüne katılma oranı, %51,6'lık
dünya ortalamasıyla kıyaslandığında oldukça
düşüktür ve 2010 Eylül dönemi itibarıyla %27,9'dur.
Lizbon Stratejisi ile belirlenen AB
hedefleri doğrultusunda, 2010 yılı itibarıyla Türkiye'de
kadın istihdam oranının yüzde 60 olması gerekirken, 2008
itibarıyla toplam istihdam içinde kadınların istihdam oranı
AB ve bütün OECD ülkelerindeki yüzde 50'nin üzerindeki oranının çok
gerisinde yer almaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun
(TÜİK) Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçlarına göre, 2009
yılı rakamlarıyla çalışan kadın oranı sadece
% 26 iken, AB'de çalışan kadın oranı yüzde 63.9'dur.
Türkiye kadın istihdamında bu rakamlarla daha çok Ortadoğu ve
Afrika ülkelerine yakın durmaktadır.
Son yıllarda kadınların
işsizlik oranı erkeklerinkinden daha hızla yükselmektedir.
Aslında bu durum sadece Türkiye'ye özgü değil. Kadınların
işsizlik oranı genel olarak erkeklerden yüksektir. ILO verilerine
göre dünya genelinde erkeklerin işsizlik oranı yüzde 5.6 iken
kadınların işsizlik oranı % 6,1'dir. Ortadoğu, Kuzey
Afrika gibi bölgelerde bu oran % 14'e kadar yükselmektedir. Türkiye'de de
özellikle kentlerde kadın işsizlik oranı oldukça yüksektir.
2009'da ülke genelinde resmî işsizlik oranı 11,3 iken
kadınların işsizlik oranı % 14,3'tür.
Yine Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) için Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi'nden Prof. Dr. Gülay Toksöz'ün hazırladığı
"Türkiye'de Kadın İstihdamı Durum Raporu"na göre,
şu an her dört kadından yalnızca biri çalışıyor
ve çalışanların dörtte birini kadınlar
oluşturmaktadır.
Bütün bu çalışmalar da
göstermektedir ki, kadına karşı
ayrımcılığın en yaygın olduğu alanlardan
birini de kadın emeği ve istihdamı alanı
oluşturmaktadır. Toplumsal yaşamda süregelen cinsiyete ve
çalışma yaşamına dayalı
ayrımcılığın en önemli göstergesi ise, erkeklerin
kazancının çalışma yaşamında birincil,
kadınların kazancının ise ikincil olarak görülmesidir.
Kadınların iş gücüne katılımındaki düşüklük,
kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve sosyo-ekonomik
kalkınmanın önündeki engellerden biridir.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun,
15/6/2012 tarihinde İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi ve
arkadaşlarının iş kollarının belirlenmesi
sürecini sürüncemede bırakarak toplu sözleşme hakkının
fiilen kullanılmasını engelleyenlerin ortaya
çıkarılması ile bu süreçte işçiler ve aileleri
açısından ortaya çıkan mağduriyetlerin belirlenmesi ile
alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla vermiş
olduğu Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
20/6/2012 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına
ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
20.06.2012
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu; 20.06.2012
Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Muharrem
İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Süleyman
Çelebi ve arkadaşları tarafından, 15.06.2012 tarihinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"İşkollarının belirlenmesi sürecini sürüncemede
bırakarak toplu sözleşme hakkının fiilen kullanılmasını
engelleyenlerin ortaya çıkarılması ile bu süreçte işçiler
ve aileleri açısından ortaya çıkan mağduriyetlerin
belirlenmesi ile alınması gereken önlemlerin tespiti"
amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (467
sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 20.06.2012 Çarşamba günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi lehinde söz isteyen Süleyman Çelebi, İstanbul Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yüce Meclisi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin, iş
kollarının belirlenmesi sürecine ilişkin -arkadaşlarım
tarafından- verilen önergesi hakkında görüşlerimi paylaşmak
üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
yaklaşık bundan tam bir yıl önce 15/7/2011 tarihindeki oturumda,
bu Mecliste, Meclis tatile çıkmadan bir yasa teklifi görüştük ve bu
yasa teklifinde bir kez daha uzatmak üzere yani geçen 12nci ayın sonunda
bitmek üzere istatistiklerin yayınlanmasını
uzatmıştık ve orada yine bu mikrofonda konuşanlar, yine o
zaman şehitler vardı, ilk önce o şehitlerin ölümünden
duydukları üzüntüyü belirttikten sonra bu yasa üzerindeki görüşlerini
açıklamışlardı. Bugün yine aynı şeyleri
konuşuyoruz, yine bugün şehitlerimiz var ve yine Türkiyede
şiddetin, terörün devam ettiği bir süreçte böyle önemli bir konuyu
konuşuyoruz.
Şimdi, sorun şu değerli
arkadaşlar: Yaklaşık yedi aydan bu yana 900 iş yeri ve 200
bin kişiyi ilgilendiren, aslında aileleriyle beraber 800 bin
kişiyi ilgilendiren bir toplu sözleşme düzeninden çalışanlar
mahrum bırakılmıştır. Yani yasa dışı bir
uygulamaya çalışanlar maruz kalmaktadır çünkü yasanın
12nci maddesi çok açıkça Altı ayda bir istatistikler
yayınlanır, yayınlanan istatistiklere göre de sendikalara tespit
yazısını Çalışma Bakanı verir. diyor ama bu yasa
hükmü şu anda Türkiyede uygulanmıyor.
En son uzatılan süre ise on ikinci ayın sonuna kadar. Yani
1/1/2012den itibaren yeni istatistik sürece girileceğini, o yasanın
da o tarihe kadar çıkartılacağını Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı bu kürsüden ilan ve ifade etti, aynen kendi cümlesiyle
okumak istiyorum; Sayın Bakan diyor ki: Bugün huzurunuza
getirdiğimiz bu düzenlemeyle, yine Üçlü Danışma Kurulunda
bulunan konfederasyonlarla birlikte aldığımız bir karar
neticesinde karar tek yönlü değildir. Yani şöyle bir kararı
sizin huzurlarınıza getirmiyoruz: Altı aylık bir öteleme
yapalım, altı ay sonra yeniden bir ötelemeyle sizin huzurunuza
gelelim. diye değil. Açıkça, oturduk konuştuk, dedik ki:
Ağustos ayında Üçlü Danışma Kurulunu 2 kez, eylül
ayında da 1 kez olmak üzere 3 kez bir araya getirelim, 2822, 2821
sayılı yasaların, 12 Eylül ihtilalinden kalma bu yasaların
değiştirilmesi konusunda bir mutabakat sağladık. Bu
çalışmaları ağustos ayında bitireceğiz. -yani
geçen ağustos ayında bitireceğiz- Türkiye Büyük Millet Meclisine
bunların değiştirilmesiyle ilgili teklifimizi, kanun
tasarımızı göndereceğiz ve yeniden bir uzatmaya fırsat
vermeden bu sorunu çözme imkânını elde etmiş
olacağız. Yani Altı aylık bir uzatma ve bir daha
huzurunuza bir uzatma talebiyle gelmeyeceğiz ve 12 Eylülden kalma
yasaları, Sendikalar Yasasını değiştireceğiz ve
bir daha böyle bir taleple Meclisin önüne gelmeyeceğiz. dedi.
Oysa o uygulama, o tarih süreci
bittikten bugüne kadar. Şimdi, sendikalar toplu iş sözleşmesi
çağrısında bulunuyor, Bakan da benim yazdığım
soru önergesine şu cevabı veriyor: Yasa, toplu iş ilişkileri
kanunu Meclise gönderilmiştir ve bu toplu iş ilişkileri kanunu
Meclistedir. Tabii ki bugüne göre, bir istatistik uygulamasına göre de
sendikalara yetki veremeyeceğimiz için top Meclistedir. diyor. Ben onun
için, Meclise görev düştüğünü, Meclisin bu sorunu çözmesi
gerektiğini
Çünkü insanların kaderiyle oynanıyor. Bir yandan
ileri demokrasi, bir yandan sendikal haklar, bir yandan 12 Eylül darbesi
döneminin ürünlerini temizleyeceğiz derken tam da 12 Eylül darbesinin
ürünleriyle bu Meclis karşı karşıya kalmaktadır ve
uygulamada hâlen bu 12 Eylül yasaları devam etmektedir.
Bir taraftan, ileri demokrasi ve
sendikal hak ve özgürlüklerin bu yasayla değiştirileceği ifade
ediliyor
Toplu iş ilişkileri kanunu komisyonda görüşüldü, alt
komisyonda görüşüldü, Meclis gündemine geldi ama ne zaman bu yasa
çıkacak? Bu yasa çıkana kadar bu insanların, bu
sendikaların, bu işçilerin mağduriyetleri nasıl
giderilecek? Bir yıla yakın bir süredir toplu iş sözleşmesi
yapamayan bu insanların hak gasbına kim çözüm üretecek? Elbette bu
Meclis üretmek zorunda, elbette ilgili Bakanlık, elbette burada
çoğunluğu olan iktidar partisi bunu yapmak zorunda. Bir yandan, grev
önündeki engelleri kaldıracağız diye referandumda her yerde,
billboardlarda ilanlar verildi, diğer taraftan bu ilanların yerine,
işte, bir korsan yasayla, korsan bir taksici yasasının içerisine
grev yasaklarının da konulduğu, Hava-İş kolunda
grevlerin yasaklandığı bir süreci bu Meclis yaşadı ve
AKP oylarıyla bu yasa bu Meclisten geçti ve 305 kişi sokakta. İşten
atıldılar. Niye atıldılar? Temel haklarını
kullanmak, toplu iş sözleşmesi hakkını kullanmak, toplu
iş sözleşmesi hakkını elde etmek için ortaya
koydukları bir eylemliliği, bir mücadeleyi, Anayasadan kaynaklanan,
Anayasanın 90ıncı maddesinden kaynaklanan hakkı
kullandıkları için 305 kişi sokakta. Bakanın
girişimleri var. Ama Bakanın girişimlerine
karşılık ilgili genel müdürlük, ilgili Türk Hava Yolları
Yönetim Kurulu Başkanı Siz işinize bakın. Bizim
işimize karışmayın. Biz attığımızı
atarız, sattığımızı satarız. Siz bizim
istediğimizi yaptınız ya siz çok yaşayın, gerisini
bize bırakın. diyor. Dolayısıyla, işte elinden grev
hakkı, yasal grev hakkı alınan işçiler orada sokakta ve
yaşamları kadar kutsal olan çalışma hakları ellerinden
alınmış durumda.
Bugün
bu yasa eğer Mecliste bir an önce çözüme ulaştırılmazsa
Bu
önergeyi vermemizin nedeni de bu, bu yasanın akıbetinin bir an önce
araştırılarak Meclis gündemine getirilmesine yönelik
talebimizdir. Yoksa, yine bu Meclis görevini yapmamış olacak. Daha
önce burada yasalaştırdığı yasanın gereğini
yapmamış olacak ve gene işçilerin mağdur edilmesine seyirci
kalmış olacak.
Dolayısıyla
bu mağduriyetin giderilmesi gerekiyor. Bu mağduriyetin giderilmesi
için ivedilikle ya yeniden bir uzatma eğer bu yasayı
çıkartamıyorsa
Bu doğru değil. O gün de söz
aldığımızda Bu bir çare üretmeyecek. demiştim, bu
kürsüden konuştum; Bu verilen sözler tutulmayacaktır.
demiştim, bu kürsüden konuştum. Bu kürsüden bir kez daha haklı
olduğumuz ortaya çıktı. Biz haklı olmak için bunları
söylemiyoruz. Keşke haksız olsaydık, keşke o 200 bin
kişi bugün sözleşmesiz kalmamış olsaydı, 900 iş
yerinde yetkiler verilmiş olsaydı. Ama en azından şimdi
yetkiler verilsin. Bir ay mı süre istiyorlar, iki ay mı süre
istiyorlar neyse, en
azından yetkiler verilsin, işçiler mağdur olmasın. Bu
yasayı da ivedilikle görüşelim diyorum.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Demir Çelik, Muş
Milletvekili.
DEMİR
ÇELİK (Muş) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin çalışanların toplu sözleşme ve
grev hakkına ilişkin araştırma önergesi aleyhine söz
aldıysam da lehine ifadelerimi dile getirmek üzere
huzurlarınızdayım. Saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ister özel ister tüzel konumda olsun
sermayeyi elinde biriktirenin, sermaye birikimine dayalı iktidarı
elinde tutanın egemenlikçi ve hükümranlık ilişkisine
bağlı olarak halkı, toplumu ezen, mahkûm eden, onun insani, vicdani,
sosyal ve siyasal haklarını gasbeden konumda olması kabul
edilebilir bir durum değildir. Kaldı ki, günümüz
dünyasının, hukuk devletine dayalı, insan hak ve özgürlüklerine
dayalı bir hukuk devletini işaret ettiği, buna dair önemli ve
ciddi düzeyde değişmelerin ve gelişmelerin
yaşandığı günümüz dünyasında Türkiye'nin de
değişmek durumunda olduğu, dolayısıyla da 1960
Anayasasını da, 1982 Anayasasını da aşan niteliksel
bir kısım değişimlere öncülük etmesi de açık olan bir
realitedir. Ama ne yazık ki son dönemlerde ve zamanlarda
yaşadığımız, gözlemlediğimiz, bu, böylesi bir
süreçte kendisine dair olumlu noktada beklenen değişimin aksine,
gerici, tutucu, muhafazakâr, toplumun temel çıkar ve menfaatini
gözetmeyen, erkin, iktidarın ve devletin kutsanmışlığına
dayalı olarak kendisini topluma dayatan bir zihniyet de gözlemlenmekte,
tarafımızdan izlenmektedir.
Yakın zamanda
Türk Hava Yollarında çalışanların toplu sözleşme ve
grev hakkı yerine getirilmediği hâlde, bunu kullanmak isteyen
insanların mağduriyeti orta yerdeyken, 305 çalışanın
işine keyfî bir noktada son verilmişken, bu keyfiyeti hukuk
devletinde bulmamızın mümkün olmadığı -buna dair bir
kısım yasal yaptırımların beklentisi içerisinde
toplumun temel talebini karşılamak varken- yine aylardır toplu
sözleşmeyi bekleyen çalışanların, emekçilerin, kamu
emekçilerinin beklentilerinin yerine getirilmediği, onların insani
koşullara kavuşturulması yönlü bir
duyarlılığın iktidar tarafından yerine
getirilmediği bir gerçek olmaya da devam ediyor.
İster devlet olsun ister özel
kurum ve kuruluş olsun, emeğiyle geçinmek zorunda olan kişinin
yasal güvencesi olan grev ve toplu sözleşme sosyal ve siyasal bir
haktır, sosyal ve siyasal hak olan bu hakkın yerine getirilmesi onun
insani sorumluluğunun gereğidir. Hâl böyle iken, insanların
insani yaşam koşullarına ulaştırılması,
insani yaşam koşullarının sağlanması da hukuk
devletinin göreviyken, bundan kaçınmak, bu görevi ifa etmemek, aksine hak
gasbına yönelmek de hukuk devletinin işi değil.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; düşününüz ki Türkiyede 25 milyon civarında
vatandaşımız yoksulluk sınırıyla karşı
karşıya. Yoksulluk sınırının 2.800 lira
civarında olduğu ülkemizde birçok çalışanımız
hâlâ asgari ücretten, asgari ücrete yakın bir seviyede yani açlık
sınırının da altında bir maaşla
çalışmak ve çalıştırılmak durumunda.
Emeklilerimizin, BAĞ-KUR, SSK emeklisinin 700-800 lira
aldığı, memurlarımızın 1.500-2 bin lira
civarında bir maaşa tabi tutulduğu, özlük haklarının
her geçen gün elinden alınarak
yoksullaştırıldığı bir Türkiyede devlete
düşen, toplumu mutlu kılmaktır, özgür kılmaktır. Hele
hele devlet, her seferinde dünyanın gelişmiş 16ncı
ekonomik gücü olduğu iddiasıyla övünürken, bu gelişmiş
ekonomik düzeyini toplumla paylaşamıyorsa, adilane bölüştüremiyorsa,
adil ve sosyal devlet olmanın gereği olarak onlara eşit mesafede
duramıyorsa elbette ki burada bir kaos vardır, çelişki
vardır, buradan da çatışmanın, çelişkilerin,
huzursuzluğun ortaya çıkması muhtemeldir.
İşte, adaletsizliği
gidermek, toplumu huzura kavuşturacak bir kısım sosyal ve
siyasal tedbirleri devreye koymak da devletin bizatihi görevi olduğu gibi,
onun yanında bu işi yürüten yasama organının da görevidir.
Yasama organı yani Millet Meclisi her türlü hukuksuzluğun,
adaletsizliğin ve eşitsizliğin olduğu yerde toplum lehine,
birey lehine, insan lehine çözümleri öngören, ona dair araştırma
önergeleri, yasal değişiklik teklifleri, kanun
değişiklikleri teklifleri ve ilgili yasal, anayasal düzenlemeleri
yapmak ve denetlemekle mükelleftir. Çalışanlarımızın
milyonlarcasının yoksulluk sınırının altında
bir gelire sahip olması, onların toplu sözleşme ve grev
hakkından yoksun bırakılması, nasıl ki bir hukuk
devletinin görevi değilse, aynı zamanda insanın da, insan
dediğimiz sosyal varlığın da bizatihi sorumluluğu
dâhilinde yerine getirmesi gereken bir koşuldur.
Biz en nihayetinde emekçinin ve
ezilenin hem psikolojik hem sosyal varlık olmaktan ileri gelen temel
ihtiyaçlarını karşılamadığımızda, hem
onu üretimden ve üretimdeki aktivitesinden almış hem de toplumsal
dayanışma, toplumsal etkinlik ve verimlilikten de alıkoymuş
oluruz.
Günümüz dünyasının iyi
yönetişimden anladığı sürdürülebilir, etkin, verimli,
şeffaf ve adilane bir yönetişimse, bu herkesten çok toplumun hak
ettiği, toplumda da ezilenin, emekçinin, yoksulun hak ettiği bir
gerçektir. Bunu toplumdan esirgeyemeyiz, bunu halktan, ezilenlerden,
emekçilerden esirgeyemeyiz, onların hakkı olanı gasbederek
sermaye birikimine, iktidar birikimine yol açacak bir kısım yasal
düzenlemelerden kendimizi uzak tutamayız. O anlamıyla, toplumu esas
alan, devlete karşı, sermayeye karşı, iktidar
odaklarına karşı tek ve meşru hakkı olan grev
hakkını, toplu sözleşme hakkını emekçiden
esirgeyemeyiz. Emekçinin ve ezilenin insani olan bu hakkını yerine
getirme noktasındaki duyarlılık bu açıdan da herkesten çok
Meclisindir, Meclisin içinden çıkan yürütme organınındır ve
ilgili bakanlıklarınındır.
Bakanlıkların ve iktidar
partisinin Meclisin bu ve benzeri hukuksuzlukları
araştırmasına fırsat veren, onu kolaylayan bir
duyarlılık içerisinde olması da elbette ki yapılması
gerekendir. Hele hele 2012nin kamu emekçileriyle ilgili toplu
sözleşmelerinin, altı ay sonrasına ötelenmiş olmasına
rağmen, onları insani koşullara kavuşturacak nitelikte ve
içerikte olmayışı, yüzde 4+4 şeklinde, âdeta onların
var olan sorunlarını hiçe sayan, dalga geçer bir yaklaşımla
onları memnuniyetsizliğe sevk eden bir anlayış da yine
bizim olmamalıydı.
Ne yazık ki bütün bu
adaletsizliklerin, hukuksuzlukların diz boyu olduğu ülkemizde, on
yıllık AKP İktidarıyla yapılmak istenenin çok da
demokratik, meşru olmadığı, antidemokratik
uygulamalarıyla toplumun temel taleplerini ortadan kaldıran,
onları yok sayan, esasına almayan bir anlayış, giderek
toplum dinamiklerini ötekileştirmiştir; Kürtlerin, Alevilerin, emekçilerin,
yoksulların, kadınların ve çocukların ve en nihayetinde
cezaevindeki mahkûmların isyanına neden olacak, onların
artık bedenini yakmaktan başka bir çaresi olmadığı
durum ve gerçeklikle karşı karşıya
bırakmıştır.
Bu yönüyle de yapılması
gereken ertelenmeden her türlü araştırmanın açığa
çıkarılması yönlü önergenin dikkate alınması
gerektiğini belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
lehinde söz isteyen Ali Öz, Mersin Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çalışma yaşamımızı düzenleyen
2821 ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve
Lokavt Kanunu ile de bu hakkın kullanılmasının usul ve
esasları aslında saptanmıştır. Uzun zaman önce
Komisyonda, 12 Eylül darbe döneminin kalıntısı olduğunu
ifade ettiğimiz, antidemokratik olarak bulduğumuz, emeğin ve
işçinin yanında olan yeni düzenlemelerin yapılması
gerektiğine inandığımız bu yasanın komisyon
çalışmalarını tamamlamış olmamıza
rağmen, gerek ve usulleri tamamen tespit edilmiş olmasına
rağmen henüz Meclisin raflı dolaplarında hâlâ beklediğini
görüyoruz.
Bu yetki belirlemesinin
belirsizliği toplu sözleşme yapılamaması ile işçilerin
demokratik haklarını kullanamadığını görmekteyiz.
31 Ocak 2012 tarihinden itibaren demokrasinin vazgeçilmezi olarak kabul
ettiğinizi ifade ettiğiniz örgütlenme hakkını bu insanlara
vermemekte ısrarınızın nedenini gerçekten anlamak mümkün
değildir. Toplu iş sözleşmesi yapmak isteyen sendikaların
iş yerlerine yetkili olduklarına dair başvuruları
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
yanıtlanmak üzere bildirilmiş ancak henüz bugüne kadar bir cevap
alamamışlardır.
Benden önceki hatiplerin de ifade
ettiği gibi, iş hayatını, özellikle
çalışanlarını, 900 iş kolunu ve 200 binden fazla
insanı ailesiyle birlikte ilgilendiren bu sorunun bugüne kadar Meclis
gündemine alınamayıp çözülmemesinde mutlaka bir sorumlu olması
gerekmektedir ve dolayısıyla, sorumluların bunu mutlaka ifade
edip, sorunu çözme yolunda adım atmasını, hem Meclisten hem de
muhalefet olarak sizlerden bekliyoruz.
Toplu iş sözleşmesi için
yetki bekleyen başvurunun 631den 900e çıktığını
ve hatta aştığını biliyoruz, bu yasal hakkın
kullanılmasının önündeki engelin de ne olduğunu mutlaka
ortaya çıkartmak gerekiyor.
Genel Kurula getiremediğimiz,
komisyon çalışmalarını tamamladığımız
Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 12nci maddesinin üçüncü
fıkrasında Bir işkolunda çalışanların yüzde
10unun tespitinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca her yıl ocak ve temmuz aylarında
yayınlanacak istatistikler esas alınır. Bu istatistiklerde
belirtilecek işkolundaki bütün işçi sayısı ile bu
işkolundaki sendikalara mensup üye sayısı toplu sözleşme ve
diğer işlemler için istatistik yayımlanıncaya kadar
geçerlidir. Yetki belgesi almak üzere müracaat eden veya yetki belgesi alan
işçi sendikasının yetkisini daha sonra yayımlanacak
istatistikler etkilemez. denmektedir.
Yine, eski yasaya göre,
Bakanlığın sendikaya altı iş günü içerisinde yetki
başvurusuna ilişkin müspet veya menfi cevap verme zorunluluğu
bulunduğu ifade edilmektedir.
Komisyon
çalışmalarımız esnasında, bu kanunun acilen iş
hayatındaki çoğu engeli düzenleyeceği gerekçesiyle
çalışmalarımız tamamlanmıştı. Tabii ki çok
kolay bir yasadan bahsetmiyoruz. Özellikle tarafları, sosyal tarafı
fazla olan, emeği ilgilendiren, bir tarafta da sermayeyle beraber dengeli
bir şekilde götürülmesi gereken bir yasanın düzenlenmesinden
bahsediyoruz ancak her ne olursa olsun gerek grev ve lokavt
yasaklarının kaldırılması -komisyon
çalışmalarında da ifade ettiğimiz gibi- 12 Eylül darbe
yasasının tam aksine, engelleri
kaldıracağımızı ifade ettiğimiz, işçilerden
yana olacağımızı ifade ettiğimiz, işçilerin,
özellikle demokrasinin yerleşmesi anlamında örgütlenme haklarına
engel olunmayacağını ifade ettiğimiz bu yasanın bir an
önce Meclis Genel Kurulunda tartışılarak, mağdur olan 200
bin işçinin ve diğer toplu iş sözleşmesi noktasında
beklentisi olan tüm iş dünyasının sorunlarını çözmesi
adına, kimler engel oluyorsa onların mutlaka ortaya
çıkartılıp, engellerden çekinmeden Meclis çatısı
altında görüşülerek özellikle bu yeni oluşturulan kanunun Meclis
Genel Kurulunda görüşülüp kanunlaşmasını ümit ediyor,
hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Mahmut Kaçar, Şanlıurfa Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT KAÇAR (Şanlıurfa) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 2821 ve
2822 sayılı Yasanın darbe ürünü bir yasa olduğu,
çalışma hayatının demokratikleşmesi önündeki en büyük
engel olduğu ilgili bütün sosyal tarafların üzerinde mutabakata
vardığı bir husus çünkü Türkiye'nin imzalamış
olduğu uluslararası sözleşmeler, Avrupa Birliği Sosyal
Şartı ve kriterlerini de incelediğinizde, bu yasanın bir an
önce değiştirilmesi gerektiği, Türkiye'nin normalleşmesine
ve demokratikleşmesine paralel olarak çalışma
hayatının demokratikleşmesi açısından da bu
yasanın bir an önce yürürlüğe girmesi gerektiği hepimizin ortak
mutabakatı.
Bir yıl önce bu istatistiklerin
yayımlanmasının son kez ertelenmesiyle ilgili tek maddelik bir
yasayı görüştük ve bu yasayı görüşürken de bu ertelemenin
son kez olduğunu ve bununla ilgili yasa çalışmalarının
bir an önce tamamlanacağını ifade ettik. Son bir
yıldır bu bağlamda çok önemli adımlar atıldı,
mesafeler alındı. 2821 ve 2822 sayılı Yasa yerine Toplu
İş İlişkileri Kanunu adı altında yasa
tasarısı Meclise sevk edildi. Bu yasanın ilgili bütün sosyal
tarafları katkılarını almak üzere çağrılarak
dinlendi, bununla ilgili alt komisyon oluşturuldu ve nihai olarak da üst
komisyonda görüşmeleri tamamlanarak Meclis Genel Kurul gündemi
aşamasına getirildi.
Şimdi, önümüzde iki alternatif var
değerli arkadaşlar: Ya istatistikleri açıklayacağız veya
yasayı bir an önce çıkaracağız. İstatistikleri
açıklamanın ne türlü sakıncaları olduğunu
çalışma hayatından gelen arkadaşlarımız çok iyi
bilirler. Mevcut olan Sosyal Güvenlik Kurumundaki verileri esas
aldığınız zaman, mevcut verilere göre, şu andaki yetki
alan sendikaların 10 tanesi dışında çok önemli bir
kısmının kapanmayla karşı karşıya
kalacağı bir gerçek.
Yasanın çıkarılması
noktasında önemli mesafeler alındı ve en son pazartesi günü
Çalışma Bakanımızın öncülüğünde bütün sosyal
tarafların da iştirakiyle yasanın bir an önce
çıkarılması noktasında bir mutabakata varıldı.
Değerli arkadaşlar, bu
komisyon çalışmaları tamamlanmış olan yasada,
gerçekten hepimizin yıllarca beklediği çalışma
hayatının demokratikleşmesi, çalışanların
örgütlenme özgürlüğü ve toplu pazarlık hakkının önündeki
engelleri kaldıran çok önemli düzenlemeler alt komisyonda ve komisyonda
kabul edildi.
Biliyorsunuz, özellikle işçi
sendikacılığında yetki itirazlarından dolayı uzun
süren mahkemeler ve bunun sonrasında da çalışanların
mağdur edildiği süreci bertaraf etme adına yetki
itirazlarında iş kolu tespit talepleri bekletici mesele olmaktan
çıkarıldı. Sendikal üyelikte ve üyelikten çekilmede notere
başvurma şartı kaldırıldı. İş kolunda
ve aynı zamanda farklı iş yerlerinde çalışan işçilerin
birden çok sendikaya üye olabilmelerine imkân sağlandı. Sendikal
nedenlerle ayrım ve sendikal nedenlerle feshi hâlinde işçinin hukuki
hakları güçlendirildi. Yöneticilerin bireysel olarak işledikleri
suçlar nedeniyle sendikanın kapatılması yerine yöneticinin
cezalandırılması ve görevlerine son verilmesi kabul edildi.
Yetki sorunlarına neden olmaması için tüm kayıtların
elektronik ortamda tutulması konusu kabul edildi.
Yine çerçeve sözleşmeler
Sendikaların toplu sözleşme yapabilmeleri için getirilen yüzde 10luk
iş kolu barajı düşürüldü. İşletme toplu iş
sözleşmelerinde yarıdan fazla çoğunluk yerine yüzde 40
çoğunluk getirildi ve anayasa değişikliğine paralel olarak,
grevde bireysel eylemlerden kaynaklanan iş yeri zararlarının
sorumluluğu sendikaların üzerinden alındı. Yani Son bir
yılda hiçbir şey yapılmamış. gibi bir
yaklaşımın ben doğru bir yaklaşım
olmadığını düşünüyorum. Son bir yılda -bu yasa
tasarısının- gerçekten, çalışma hayatının
taleplerini karşılayacak, çalışanların, Türkiye'nin
demokratikleşmesine paralel olarak çalışma hayatının
demokratikleşmesi ve önündeki engellerin kaldırılmasına
yönelik olarak son derece önemli adımlar attık. Ben inanıyorum
bu pazartesi günü, gerek işveren temsilcilerinin gerekse de işçi,
çalışan temsilcilerinin de iştirak ettiği bu
toplantıda varılan mutabakat ve çizilen yol haritası son derece
önemli.
Ben, son bir yıldır,
milletvekilleri olarak son derece önem verdiğimiz, son derece emek
verdiğimiz bu yasanın da Meclis tatile girmeden önce
yasalaşacağına olan inancımı burada tekrardan ifade
ediyorum ve bu verilen önergenin aleyhinde olduğumu ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.26
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada
yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80)
(S. Sayısı: 156)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci
sırada yer alan, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (X)
BAŞKAN -
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
279 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Yusuf Halaçoğlu,
Kayseri Milletvekili.
MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU
(Kayseri) Muhterem Başkan, değerli milletvekilleri; 279 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tarih boyunca insan ve insani
değerlere önem veren milletler dünyada büyük devletler kurmuştur.
Türk milleti bu değerlere tarihi boyunca saygı göstermiş ve
uygulamış bir millettir. Bu sebeple, on sekiz büyük devlet kurmuştur
ki bunların hepsi imparatorluk denilen devletlerdir. Şurası da
unutulmamalıdır ki imparatorluk kuran milletler asla ırkçı
olamazlar; zira, ırkçı olanlar zaten imparatorluk kuramaz. Hâlbuki,
milletlerin daha geniş topraklara hükmetme, daha nüfuzlu ve daha zengin
bir toplum olma hırsı insanı ve insani değerleri geri plana
iten bir anlayışı doğurmuştur. Hâlbuki, hemen bütün
dinlerin temel felsefesinde yer alan en önemli ilkelerden biri,
canlının Yaradanla ilişkilendirilen kutsallığı
ve canlılar içinde en muteber addedilen insana olan saygıdır.
Değerli milletvekilleri, Orta
Çağ Avrupasında Amerika kıtasının keşfinden
sonra burada yaşayan Aztek ve İnka toplulukları ile kıta
Kızılderilileri büyük bir kıyıma uğramıştır.
Bu kıtadan Avrupaya büyük miktarda kıymetli maden
akmıştır. 1660 yılına kadar sadece İspanyaya
giren altın ve gümüş miktarı 218 tondur. Unutulmasın ki bu
miktar 1492 yılına göre Avrupadaki kıymetli madenin 4-5
katıdır. Kıtada ihtiyaç duyulan nüfus ise Afrika yerlilerinden
sağlanmış, bunun ticaretini Katolik kilisesi üstlenmiştir.
Siyah abanoz ticareti olarak adlandırılan zenci ticareti birçok
kişinin büyük servetler edinmesine yol açmıştır. Bu arada
Avrupa ülkeleri Orta Doğuda, Afrikada ve Amerikada sömürgeler edinmiştir.
Neticede Batı dünyasının insanlar arasında meydana
getirdiği bu sınıf farkları ve insanlar üzerindeki hak ve
hukuka aykırı davranışları 10 Aralık 1948
tarihinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin
yayınlanması ihtiyacını doğurmuştur. Bu
bildirgeye göre Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin
yasa tarafından eşit korunma hakkı vardır. Herkes bu
bildirgeye aykırı herhangi bir ayrımcılığa,
ayrımcı kışkırtmalara karşı eşit koruma
hakkına sahiptir. denildi. Mamafih bu bildirgeden sonra da Fransa ve
İngiltere gibi bazı devletler sömürge sistemini devam ettirdiler ve
mesela Cezayir, Ruanda gibi ülkelerde soykırım suçu işlediler.
Değerli milletvekilleri, bu
girişi neden yaptım? Dünyanın başka bölgesinde
yukarıda söylediğim uygulamaların tamamen dışında
bir dünya daha vardı, Türk dünyası. Amerikanın 1492 yılında
keşfedilmesinden sonra, başta İspanyollar olmak üzere, hemen
bütün Avrupa devletleri Amerika Kıtasını âdeta
yağmaladılar ve az önce söylediğim büyük bir kıyım
yaptılar. Hâlbuki bu tarihten
altı yüz elli yıl önce Göktürk İmparatorluğunun büyük
hakanı Bilge Kağan Orhun Yazıtlarında şöyle diyordu:
Yukarıda mavi gök, aşağıda yağız yer
yaratıldığında, ikisi arasında kişi oğlu
oldu. Yani İnsan yaratıldı. diyordu. Bu
anlayışın sonraki Türk devletlerinde de devam ettiğini
görüyoruz. Keza Kaşgarlı Mahmutta olduğu gibi Selçuklu Veziri
Nizamülmülk de siyasetnamesinde devlet adamlarının nasıl
olmaları gerektiğini ve halkla ilişkilerini anlatıyor. Buna
bağlı olarak insana verilen değerin bir nişanesi olarak da
sadece insanlar için değil, hayvanlar için bile vakıflar
oluşturulduğu gibi, aşhaneler, darüşşifalar,
çeşmeler, hamamlar, köprüler gibi kamu yararına eserlerle ülke imar
ediliyordu. İnsana bakış Osmanlılarda da aynı
şekilde devam etmiştir.
Her ne kadar Sayın Başbakan
MHPlilerin tarih bilgisinin olmadığını söylemekte ise de
kendisinin hangi tarih kitaplarını okuduğunu bilmem ancak ona
okuduğumuz kitapların bir listesini verecek olursam hayatı
boyunca bu kitapları okumakla uğraşsa bitiremeyeceğini
biliyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) Özet
okuyor!
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Öte
yandan, insanın okuduklarını da doğru anlaması ve
doğru nakletmesi önemlidir. Mesela Şeyh Edebalinin Osman Gaziye
öğüdü olarak bilinen İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. sözünün gerçeği, İnsana değer ver ki devlet
yücelsin. şeklindedir. Zira insanı yaşatmakla, insana
değer vermek farklı şeylerdir. Nitekim, aynı felsefe Fatih
Sultan Mehmet tarafından da devam ettirilmiştir. Fatih, bugün -her
nedense ve kime dokunmuşsa- sur önünde törenlerin
yasaklandığı İstanbulu fethedince doğru Ayasofyaya
yönelmiş ve bu ulu mabedi camiye çevirmiştir. Bu caminin yaşaması
için de bir vakıf kurmuştur. Bu vakfın ilk cümlesi
Kainatın özü insandır, bu vakfım insanlar içindir.
şeklinde başlamaktadır. Yani yine özde insan vardır. Bu
anlayış gayrimüslimlerin yaşadıkları toprakların
fethinden sonra buralarda yaşayan Hristiyan halk için neşredilen
adaletnamelerle, Onların can ve mal emniyetinin bizzat
padişahın güvencesi altına alınması. şeklinde
tezahür etmiştir.
Keza Fatih, devlet hizmetinde
çalışanlara yapılacak bir haksızlığı önlemek
için de bir de teşrifat kanunu çıkarmıştır. Bu kanunda
kimlerin hangi görevlere hangi görevlerden getirileceği yer
almaktadır. Böylece, günümüzde siyasi mülahazalarla kıyıma
uğrayan bürokratların aksine, liyakat sahibi kimselerin layık
oldukları yerde görev yapmaları gibi ibretlik bir uygulamanın
örneği verilmiştir.
Osmanlı mahkemelerinde ise
mahkemenin nasıl işlediğine dair, doğru işleyip
işlemediğine dair şühûdül-hâl adı altında bir
gözlemci heyeti oluşturulmuş, bununla mahkemelerde adil karar verilmesinin
sağlanmasına çalışılmıştır.
II. Bayezid döneminde Edirne'de
yaptırılan darüşşifada akıl hastalarının
kuş, müzik ve su sesiyle tedavi edildiğini görüyoruz. Keza Avrupa'da
o tarihlerde ıssız adalara atılıp toplumdan tecrit edilerek
ölüme terk edilen cüzzamlılara karşılık, II. Murad tarafından
Edirne'nin fethinden hemen sonra burada bir cüzzamhane
yaptırılmış olması Türklerin insana bakış
açısını yansıtan önemli bir örnektir. Yine, Bursadaki
darüşşifada da cüzzamlıların tedavisi için cüzzamlılar
kovuşu oluşturulmuştur. İstanbul'un fethinden sonra Fatih
Sultan Mehmed tarafından yaptırılan hastanede ise haftada bir
gün fakirlere ücretsiz bakılmakta ve ilaçları ücretsiz verilmektedir.
Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan hastanede de
akıl hastaları için bir koğuş bulunmaktaydı. Askerî ve
siyasi başarılarından dolayı Batı kaynaklarında
"Muhteşem, Büyük Türk" lakabıyla şöhret kazanan,
Osmanlılar tarafından ise "Kanuni" sıfatına
layık görülen Sultan Süleyman, bu sıfatına uygun icraatıyla
hak ve adalet mefhumlarını yerleştirmiştir. Nitekim tahta
geçer geçmez babası tarafından Tebriz ve Kahire'den İstanbula
getirilen 500 kadar sanatçı, devlet adamı ve âlime istedikleri yere
gitme izni vermiş, İran ile yapılan ipek ticaretini serbest
bırakmış, yasak sırasında malları müsadere olunan
tüccarın zararlarını hazineden tazmin ettirmiştir.
Ayrıca, halka zulmeden devlet adamları ile askerî idarecileri
cezalandırmıştır. Süleyman Sudi Efendi Defter-i Muktesid
adlı eserinde, bu tarihte bütçenin beşte 1inin kâr u kisbden mahrum
olanlarla, kimsesiz, dul ve yetimlerin iaşe, ibate ve ilaç bedelleri için
ayrıldığını yazar. Yani o tarihlerde bir işi gücü
olmayanlara işsizlik ödeneği verildiğini belirtir. Kanunî'nin
Budin Kalesi'nin fethinden sonra kale kapısına
yazdırttığı rivayet edilen şu şiiri pek
meşhurdur ve devletin insana bakış açısını ortaya
koyar:
Gaziler mekinnidir beyim bunda gayr
olmaz.
Burada zulm eyleyenin âkıbeti hayr
olmaz.
Değerli milletvekilleri,
geleneksel anlayışını sürdürerek insanı her şeyin
üstünde tuttuğu ve değer verdiği dönemlerde Osmanlı Devleti
büyük devlet olmuştur. Bu özelliğini kaybettiği dönemlerden
itibaren ise çöküş süreci başlamıştır. Her ne kadar
Sultan II. Abdülhamid devrinde din farkı gözetmeksizin bütün aceze denilen
bakıma muhtaç insanlar için darülaceze yapılmışsa da, bu
yeterli olmamıştır. Yeri gelmişken Osmanlı Devleti'nin
bütün yazışmalarında Türkçe kullandığı,
yabancı devletlerle yapılan muahedenamelerinde Türkçe ve o ülkenin
kendi diliyle yapıldığını da belirteyim. Osmanlı
arşivindeki 100 milyon belgede resmî yazışmaların tümü
Türkçedir.
İşte, bugün
görüştüğümüz bu yasa, insana ve insani değerlere karşı
uygulamaları araştıracak ve bir teminat niteliği
taşıyacak bir kurumun kurulmasını sağlayacaktır.
Ancak bu kurumun gerçek işlevini yerine getirebilmesi için bağımsız
nitelikte olması gerekmektedir. Oysaki,
yasanın 3üncü maddesinin dördüncü fıkrasında "Bu
kanunla ve diğer mevzuatla verilen görev ve yetkilerini kendi sorumluluğu
altında, bağımsız olarak yerine getirir ve kullanır.
Görev alanına giren konularla ilgili olarak hiçbir organ, makam, merci
veya kişi, kurula emir ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde
bulunamaz." denmesine rağmen, üyelerin seçimindeki hatalı
uygulama sebebiyle bağımsız bir kurum niteliği taşımamaktadır.
Hâlbuki, maddeye göre kurum bağımsız bir kurum olarak
gözükmektedir. Ancak kanunun 5inci maddesini incelediğimizde bunun böyle
olmadığı ortaya çıkıyor.
Kanunun 5inci maddesinde üye seçimleri
şu şekilde gösteriliyor: Üyelerden 2si Cumhurbaşkanı, 1i
Yükseköğretim Kurumu, 1i baro başkanlığı ve 7si ise
Bakanlar Kurulu tarafından seçiliyor. Yani çoğunluk Bakanlar
Kurulunda.
Değerli
milletvekilleri, şimdi vicdanınıza ve aklınıza
sesleniyorum. Dünyanın neresinde kendi icraatını denetlemek
üzere atanacak denetim kurulunu denetlenecekler seçer? Yani yürütmenin kendini
denetleyecek kişileri ataması ne kadar doğrudur ve adildir?
Hâliyle atanmış bu kişiler, kendilerini seçenleri ne kadar
objektif denetleyebilir? Siz istediğiniz kadar Hiçbir organ, makam, merci
veya kişi Kurula emir ve talimat veremez. deyin. Evet, Kurula emir
veremez ama Kuruma veya onun başkanına verebilir.
Bu
konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme
Komisyonunda gerekli uyarılarda bulunduk. Ama ne yazık ki iktidar
bildiğini okudu ve tasarının özünü değiştirmeden
getirdi.
Bu
Kurulun doğru çalışması için Kurul üyelerinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından seçilmesini önerdik. Tıpkı
Osmanlı Devletinde bu işi yapan kurulun doğrudan doğruya
Divanı Hümayuna bağlı olması gibi. Ama her yasada
olduğu gibi iktidar, bu üçüncü ustalık döneminde, kendisini koruma
telaşına düşerek, denetçilerini de kendisi seçmeyi tercih etti.
Aslında bu davranışı iktidar için sonun
başlangıcıdır. Kendisini koruma telaşına
düşmüştür. Tarih her zaman göstermiştir ki bir iktidar yasaları
kendini koruma düşüncesiyle çıkarıyorsa, çok zaman geçmeden
iktidarı kaybetmiştir.
Sayın
milletvekilleri, düşünebiliyor musunuz ki kanuna göre, seçilmek için
gerekli şartları taşımayanların ve seçilme
şartlarını yitirenlerin de görevlerine Bakanlar Kurulu son
vermektedir. Yani atayan Bakanlar Kurulu, görevden alan Bakanlar Kurulu. Sözün doğrusu
her ikisinde de inisiyatif Başbakanda. Bu durumda Kurul nasıl bağımsız
ve baskı altında olmaksızın çalışacaktır?
Tabii ki asıl kuruluş amacına uygun
çalışamayacaktır. Ama gerçekten ihtiyaç olan böyle bir kurumu
daha doğmadan öldürüyorsunuz. Dolayısıyla Hükûmet, kendi
taraftarlarına 76 kadro sağlamaktan öte bir yararı olmayan yeni
bir kurum oluşturmaktadır.
Nitekim,
atanacak uzman ve uzman yardımcılarının atanma
şartlarına baktığımızda da durum çok daha
açık şekilde gözükmektedir. İnsan hakları uzmanı ve
yardımcısı olarak atanacaklara ne gariptir ki sadece lisans
düzeyinde bir eğitim şartı getirilmiştir. Hâlbuki,
Dış İlişkiler ve Proje Birimi gibi alt birimi bulunan,
ayrıca yurt dışında iki şubesi açılacak böyle bir
kurumun, gerektiğinde bu uzmanlarının yurt
dışında da görevlendirilecekleri göz önüne alınarak hiç
olmazsa lisansüstü programını bitirmeleri ve İngilizce
şartı getirilebilirdi.
Bu çerçevede
değerlendirdiğimizde, on beş sene bir kurumun
yöneticiliğini yapmış biri olarak İnsan Hakları Kurumunun
verimli çalışamayacağını belirtmek istiyorum.
Gerçekten de on beş senelik Türk Tarih Kurumu
Başkanlığımda, devletin denetiminde olan bir kurumun
bilimsel özerkliğe sahip bir araştırma yapmasını
doğrudan doğruya beklemeniz hayal olur. Dolayısıyla, kurumun
hem mali özerkliğine sahip olması hem de çalışma
özerkliğine sahip olması gerekir ki bunun da en önemli
dayanacağı nokta Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine karşı sorumlu olmak durumunda kalmasıdır.
Aksi takdirde bu kurum daha doğmadan ölecektir.
Yukarıda
belirttiğim hususların, özellikle üye seçiminin ve uzmanların
tespitinin ve yine, bağlı bulunacağı kurumun
değiştirilmesinin söz konusu olması hâlinde Kurum hem kanunda kendine verilmiş amaç ve görevleri
hakkıyla yapmasını sağlayacak hem de Mecliste yer alan
milletvekilleri olarak, Türk halkının bize verdiği
sorumluluğu yerine getirmiş olacağız.
Sözlerime son verirken, özellikle
Dağlıcada şehit olmuş 8 askerimize Allahtan rahmet
diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum ve bu çerçevede,
tekrardan iktidarın oturup bir kere daha düşünmesini diliyorum.
Terörle mücadele oturarak,
görüşerek, tavizler vererek gerçekleşmez. Tarihin her döneminde
olmuştur, Celali isyanlarında olmuştur, leventlerde
olmuştur; devlet her seferinde oturup görüşmüştür ama her
seferinde de terör devam etmiştir. 1550lerde başlayan terör
hareketleri Osmanlı Devletinde ancak 1770te tamamen bitirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, hepimizin
sorumluluğu terörün önlenmesidir. Terörün kimler tarafından
çıkarıldığını, destekçilerinin kimler
olduğunu ve bunlarla ilgili çekinmeden, korkmadan terör
elemanlarının kimler tarafından oluşturulduğunu göz
önüne almadan ve itiraf etmeden terörü önleyemezsiniz.
Sözlerime son verirken yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sezgin Tanrıkulu,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının tümü üzerinde CHP Grubu adına söz
almış bulunmaktayım.
BAŞKAN Sayın
Tanrıkulu, pankartta ne var bilmemiz gerekiyor, nedir?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Konuşmamda kullanacağım istatistikler, grafikler var.
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Geçmişten bu yana insan
hakları ihlallerinin yoğun şekilde gerçekleştiği ve
süreklilik arz ettiği Türkiyede, hayata geçirilecek etkin bir insan
hakları kurumunun ülke gerçekleri karşısında çok acil ve
büyük bir ihtiyacın karşılığı olduğu
aşikârdır. Bu gerçeklik ve ihtiyaç karşısında ise
bugün burada tartışmakta olduğumuz kanun
tasarısının olması üzüntü vericidir. Keşke bugün
burada bütün Meclisin mutabık olduğu, halk ve sivil toplum
örgütlerinin düşüncelerini de yansıtan, en önemlisi, Türkiye'nin
ihtiyacını karşılayan bir insan hakları kurumunu
konuşuyor olabilseydik ama ne yazık ki iktidar partisi Türkiye
İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısıyla gündemimize yeni
bir sezaryen vakasını getirmiştir.
Sayın Başbakan sezaryene
karşı olduğunu söylüyor ama demokratikleşme adı
altında hemen hemen tüm icraatlarını sezaryenle dünyaya
getiriyor! E, malum, sezaryen yeni doğumlara mâni olduğu için de
Adalet ve Kalkınma Partisi her gün daha da
kısırlaşıyor. Bu kısırlaşmanın öfkesini
de halktan, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerden, gösteri yapan memurdan,
Metin Lokumcu gibi emekli öğretmenden, grev yapan Türk Hava Yolları
görevlilerinden, Pozantıdaki TMK mağduru çocuklardan,
sınır kaçakçılığı yapan gariban
halkımızdan, kitap yazan gazeteciden, farklı cinsel yönelimi
olan insanlardan çıkarıyor. Adalet ve Kalkınma Partisinin
sezaryenle aldığı her demokrasi bebeği ölü doğuyor.
Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanun Tasarısı da
şimdiden ölü doğmaya mahkûmdur. Zira, AKPnin bu tasarıyı
hazırlamaktaki amacı, insan haklarını takip etmek, takip
altına almak, ihlalleri ve sorunları belirlemeye çalışan
bir kurum oluşturmak değil; aksine, Avrupa Birliğinin ve Türkiye
toplumunun gözünü boyamaktır.
Şahsen ben
avukatlığımdan bugüne kadar tüm ömrünü insan hakları
mücadelesine adamış biri olarak insan hakları lehine
atılacak her adımı desteklemekten asla imtina etmem ancak
önümüze sürülen İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı
öylesine garabetler içeriyor ki bu tasarının bizzat kendisinin insan
haklarını riske sokacağını daha baştan
söyleyebiliriz. Şöyle ki: Yasa tasarısının
hazırlık sürecinde baroların, üniversitelerin, insan
hakları alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin ve
uzmanların görüşlerine başvurulmamıştır.
Şimdi
arkadaşlarımız da burada, Komisyon Başkanımız da
burada, Alt Komisyon Başkanımız da burada, diyebilirler ki
geldiler.
Öncesi var bunun, 2009
Mayısından beri Türkiyenin gündeminde, hatta 2004 yılından
beri Türkiyenin gündeminde. Mayıs ayında Türkiyenin gündemine geldi
ama sivil toplum kuruluşlarının ancak Ocak 2010da haberi oldu.
2011 yılının ocak ayında Anayasa Komisyonu kabul etti,
kadük kaldı, şimdi aynı metin tekrar önümüze geldi sivil toplum
örgütlerine danışılmadan.
Değerli arkadaşlar, biz de
biliyoruz ki bu gereklilik, ABye olan yükümlülüklerimiz
karşısında bir gereklilik ama biz de biliyoruz ki bu
şekilde önümüze gelmemesi lazım. Sizler majestelerinin insan
hakları kurumunu yapmaya çalışıyorsunuz. Böyle bir insan
hakları kurumu anlayışı olmaz. Olmaz! Doğru yerden
bilgi alacaksınız, sizi denetleyen kurumların
bağımsız olmasına, şeffaf olmasına, çoğulcu
olmasına, katılımcı olmasına özen göstereceksiniz. Bu
başka bir daire değil, bayındırlık dairesi değil.
Türkiyede yeni bir bayındırlık dairesi kurmuyoruz,
sağlık genel müdürlüğü kurmuyoruz, insan hakları
ihlallerini denetleyecek, izleyecek, araştıracak, ortaya
çıkaracak, cezalandıracak bir kurumdan bahsediyoruz. Bu ihlalleri kim
yapar? Bu ihlalleri devlet yapar, hükûmet yapar. Hükûmetin
atadığı memurlardan oluşan bir kurum nasıl
bağımsız olacak, nasıl şeffaf olacak, nasıl
katılımcı olacak, nasıl çoğulcu olacak, nasıl
denetleyecek? Böyle bir anlayışla İnsan Hakları Kurumu
yapılamaz.
Sayın Bakan, bari gelin, bunu
beraber, doğru bir şekilde yapalım. Her şeyi
yanlış yaptık bu Meclis çatısı altında ama
Türkiye İnsan Hakları Kurumu gibi bir kurumu kuruyoruz, gelin, bunu
beraber, gerçekten Paris
İlkelerine uygun, BM ilkelerine uygun bir kurum hâlinde kuralım.
Zorunluluk var biliyorum, ekim ayında ilerleme raporu çıkacak.
İlerleme raporunda Biz bunu yaptık. demeniz için buraya
getirmişsiniz ama hâlen elimizde fırsat var. Hâlen fırsat var,
bir çalıştay toplayalım, o çalıştayda sivil toplum
örgütlerinin görüşlerini alalım. Hep beraber
bağımsızlığa
HAMZA DAĞ (İzmir)
Yapılıyor.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Nerede yaptınız? Nerede yaptınız? Yahu, nerede
yaptığınız Hamzacığım? Nerede
yaptınız Allahını seversen ya?
HAMZA DAĞ (İzmir) Beş
altı aydır çalıştay yapılıyor.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
- Böyle değil. Böyle olmadığını biliyorsunuz.
Bakın, top gelecek, elinizde yine
patlayacak, bu ateş topu. İlerleme raporunda beraber göreceğiz,
ekim ayında, bu Hükûmeti eleştiren, bu Meclisi eleştiren rapor
çıkacak, o zaman da çıkıp böyle konuşacak mısın?
Buraya çıkacak mısın? İlerleme raporu sadece seni
ilgilendirmiyor, sadece bu Hükûmeti ilgilendirmiyor, ilerleme raporu bütün
Türkiyeyi ilgilendiriyor. O nedenle söylüyorum. Bizi dinleyin biraz.
HAMZA DAĞ (İzmir) Dinledik,
alt komisyonda dinledik, üst komisyonda dinledik.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
- Doktora tezi yazmışım
bu konuda, istersen sana vereyim. Yazdım 2010 tarihinde, doktora tezi var.
Belki, sana da hediye etsem okursun. Yanlış yapıyorsunuz. Bu
konuda yanlış yapmayalım.
HAMZA DAĞ (İzmir)
Yanlış değil, yanlış değil.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Kendinizin, Adalet ve Kalkınma Partisinin kurumunu kurmuyorsunuz,
Türkiye İnsan Hakları Kurumunu kuruyorsunuz; Paris İlkelerine
uygun olması lazım, atanmasından işleyişine kadar
bağımsız olması lazım, şeffaf olması
lazım, katılımcı olması lazım, çoğulcu
olması lazım ama hiçbirisi bu tasarıda maalesef yok, hiçbirisi
yok. Bari bunu düzgün yapsaydık.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarı birçok yönden ama birçok yönden, yapılış şekli
dâhil olmak üzere, ilkelere aykırı. Dolayısıyla, gözden
geçirme imkânımız var, hâlen var, geri çeker Hükûmet bu tasarıyı,
yeniden ele alırız, bu kurumu da yeniden barış içerisinde,
uzlaşma içerisinde, mutabakat içerisinde yaparız. Şimdi
diyebilirsiniz Evet, geldi, dinledi alt komisyon. Daha önce de
dinlemişiz 16 kurumu Anayasa Komisyonunda. Ama tek bir itirazları
Anayasa Komisyonu metnine geçmedi. Alt komisyonda da dinlendi, hiçbir kurumun
itirazı alt komisyon metnine geçmedi, sadece 12nci maddede bir
değişiklik yapıldı. Bunun dışında, bu
kurumla ilgili olan, bu kurumun yapısıyla ilgili olan hiçbir öneri
geçmedi. Şimdi, MAZLUMDERden gelen birçok Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekili arkadaşımız var, onların önerisi var.
Şimdi hemen arkasına sığınıyorsunuz: MAZLUMDER
eski MAZLUMDER değil. Siz de eski Adalet ve Kalkınma Partisi
değilsiniz, siz geldiğiniz yerleri inkâr ediyorsunuz, yoksa
arkadaşlarımız durdukları yerde baştan beri
duruyorlar, Türkiye'nin her yerinde insan hakları ihlallerine
karşı çıkıyorlar diğer kurumlarla beraber.
Değişen sizsiniz, o kurumlar değil. O kurumların
eleştirisine bu nedenle kulak vereceksiniz, kulak vermelisiniz.
Geldiğiniz yeri inkâr etmeyeceksiniz.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, üyelerini Bakanlar Kurulunun atadığı bir İnsan
Hakları Kurumu olur mu? 7sini Bakanlar Kurulu atıyor, 7sini! 2sini
Cumhurbaşkanı atıyor. Hadi Sayın Cumhurbaşkanını
bir tarafa bırakıyoruz. Çoğunluk, 11 kişiden 7 kişi!
İnsan hakları ihlallerini kim gerçekleştiriyor? Bu Hükûmete
bağlı, hangi Hükûmet olursa olsun, ona bağlı kurumlar
gerçekleştiriyor. Sizin Hükûmetiniz döneminde veya başka bir Hükûmet
döneminde, bunun sonrası da var, atadığınız memurlar
nasıl bir denetleme yapacak? Niye bu Meclise güvenmiyorsunuz? Neden üçte 2
nitelikli çoğunlukla biz bunları seçmiyoruz? Neden İnsan
Hakları Komisyonuna, Meclis İnsan Hakları Komisyonuna bu yasayla
bir inisiyatif vermedik? Seçim konusunda, atanma konusunda, kriterler konusunda
neden vermedik? Yok mu elimizde yetki? Vardı ama bu Meclise bile insan
hakları ihlallerini tespit konusunda güvenmiyorsunuz, bu Meclise bile
güvenmiyorsunuz, iyi seçim yapacağına güvenmiyorsunuz. Bu milletvekillerine
güvenmiyorsunuz, bir seçim yapmaları noktasında güvenmiyorsunuz. O
nedenle yetkiyi kendisinden almışsınız. 7 tane adam
atayacaksınız, bunlarla da Biz İnsan Hakları Kurumu
kurduk. diyeceksiniz.
Değerli arkadaşlar, kusura
bakmayın ama bunu kimse yemez. Başta halkımız yemez,
yurttaşlarımız yemez, sonra bizler yemeyiz, sonra da dünya
yemez. Karşınıza gelecek, göreceğiz.
Bakın, 17-21 Ocak 2011 tarihinde
ülkemizi ziyaret eden kurumun bununla ilgili verdiği rapor var. Kadük
kalan yasayla ilgili olarak da aynısını getirdiniz. Aynen
şunu söylüyor: Başta bağımsız bir mekanizma
öngörmemesi ve içerdiği diğer pek çok eksiklikler nedeniyle yeni bir
kanun tasarısı hazırlanması gerekli. diyor.
Gelmişler, ziyaret etmişler, sizi ziyaret etmişler. O zaman bu
Meclis yoktu ama bu Hükûmetten önceki Hükûmet vardı, eleştirmiş.
E şimdi, aynı eleştiriyi yeniden almak, neye yarar bu? Aynı
eleştiri, aynı bakanlar, aynı Hükûmet ama aynı
eleştiriyi alacaksınız bir daha, aynı heyetten
alacaksınız. Dolayısıyla, bu kadar çok ısrarla
yanlış yapmanın bir anlamı yok. Aslında bizim
bunları size söylemememiz lazım. Niye söylüyoruz? İleride
eleştiri imkânı olacak ama biz Türkiye için,
yurttaşlarımız için, insan hakları ihlalleri olmaması
için bunları söylüyoruz.
Hükûmetin sorumluluğu altında
bir İnsan Hakları Kurumu olmaz, dünyada örneği de yoktur. Ha
vardır, başka demokrasilerde vardır, adı demokrasi olmayan
ülkelerde vardır. Hükûmetin denetimi altında olmaz, Meclisin denetiminde
olur, bağımsız olur, tarafsız olur, güvenceleri olur ama
bunda, getirdiğiniz bu tasarıda bunların hiçbirisi yok.
Değerli arkadaşlar, niye bunları
söylüyorum? Tasarının içeriği bakımından da, yetkiler
bakımından da daha geniş bazı yetkiler buna neden
konulmadı? Bir engel mi vardı? Mesela kadına yönelik şiddet
dâhil olmak üzere kadın, insan hakları ve ayrımcılık,
görev alanına giremez miydi? Mesela düşünce özgürlüğü ve bilgi
edinme hakkı, giremez miydi? Mesela ordu ve güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği
ihlaller, giremez miydi? Mesela mahpusların insan hakları ayrıca
giremez miydi? Çocuk hakları, giremez miydi? Azınlıkların
ya da dezavantajlı grupların hakları, giremez miydi? Açık
açık sayılamaz mıydı bunlar? Irkçılık ve nefret
suçlarına karşı mücadele açık açık sayılamaz
mıydı? Ama bunların hiçbirisi sayılmadı.
Sayılmasında ne sakınca var? Bunları yazsaydık. Hangi
sakınca var?
Değerli arkadaşlar, yine, bu tasarıyla
getirmek istediğiniz önleme mekanizması da BM kriterlerine uygun bir
önleme mekanizması değil, maalesef değil. Bununla da yasayı
arkadan dolanmaya çalışıyorsunuz ama yine
karşınıza çıkacak. BMnin öngördüğü önleme
mekanizması, Seçmeli Protokolün öngördüğü mekanizma bu
tasarıyla gerçekleştirilebilecek nitelikte değil. Bu nedenle, bu
nedenle de olsa bile, Seçmeli Protokole imza atmış Hükûmet ve Meclis
bakımından da bu tasarının geri çekilmesi lazım.
Özetle, arkadaşlar, AKPnin öngördüğü
İnsan Hakları Kurumu, ihlalleri ve sorunları ortaya
çıkarmaya değil, gizlemeye yarayacaktır. Bu tasarıdan
hareket edersek, İnsan Hakları Kurumunun yürütmenin güdümünde,
göstermelik bir kurum olmaktan öteye gitmeyeceği açıktır.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisinin, karakolları, cezaevlerini, sokakları karanlığa
boğmaktan başka bir iş yapmadığını biz
biliyoruz, halkımız da artık yavaş yavaş anlıyor
ve görüyor. Her alanda temel insan hakları ihlalleri işleniyor.
Şunları rakamlarla vereceğim. AKP iktidarları döneminde
gözaltında yaşamını yitirenlerin sayısı 44tür.
Yetkililerin açıklamalarına göre bu 44 kişiden 23ü intihar
etmiş, 5i kalp krizi geçirmiş, diğerleri ise ya yere
düşmüş ya fenalaşmış veya güvenlik güçlerinin
silahını almaya çalışırken ölmüş. Bu
olayların hemen hiçbiri hakkında ciddi bir soruşturma ve
kovuşturma gerçekleştirilmemiştir. Karakollardaki kameralar ise
ölümlerin olduğu anlarda nedense hep bozuk çıkmıştır.
AKP iktidarları döneminde bu
tabloda var Sayın Başkan- 129 faili meçhul cinayet
yaşanmıştır. Yine yargısız infaz, dur ihtarı
ve rastgele ateş sonucunda 426 kişi yaşamını yitirmiştir.
Cezaevlerinde ve gözaltında 322 kişi hayatını
kaybetmiştir. Dikkatinizi çekerim bu rakamlara 2012 dâhil değildir
yani Şanlıurfa Cezaevinde daha geçen gün meydana gelen ölüm
olayları bu rakama dâhil değildir.
Yine, AKP döneminde kolluk güçlerinin
müdahalesi nedeniyle 47 kişi öldürülmüştür. Bunların
bazıları artık halkın yolcu uçağına bile
almadığı İçişleri Bakanının
"zararsızdır" dediği biber gazıyla
yaşamını yitirmiştir. AKP'ye göre iş kazası veya
kader, bize göre ise iş cinayeti olan vakalarda son on yılda tam
10.297 kişi yaşamını yitirmiştir. İş göremez
raporu alanların sayısı ise 16 bin. Sayın
Başbakanın kürtaja niye karşı
çıktığını bu rakamlar daha iyi ortaya
koymaktadır. On yılda 10 binin üzerinde işçisi ölen bir ülkenin
başbakanı, elbette, iş sahasına sürülsün diye nüfus
artışı isteyecektir. Bakın, tersanelerde 1985 ile 2003
yılları arasında ölen işçi sayısı 39dur. AKP
döneminde bu sayı ise 4 katına çıkmıştır yani 110
kişi olmuştur. Kadına yönelik şiddette ise binde 400lük
bir artış vardır. İnsan Hakları Derneğinin
verilerine göre sadece 2010 yılında güvenlik güçlerinin
açtığı ateş veya mayın-sahipsiz
patlayıcılardan dolayı 13 çocuk hayatını
kaybetmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara gelişinden
2011 yılına kadar öldürülen çocuk sayısı ise 152dir.
Başka bir ülkeden değil Türkiyeden bahsediyorum.
Pozantı Cezaevinde çocuklara
yapılanları tekrarlamama gerek yok. Uludereyi hatırlatayım
mı? Şanlıurfa'yı unutmadık. Hrant Dink cinayeti ve
davasını, Uğur Kaymaz'ı ve Adalet ve Kalkınma Partisi
hükûmetleri döneminde bu dava için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
sunduğu yüz kızartıcı savunmayı da unutmadık.
Sayın Başbakan Hitler'den çok
sık bahsediyor. Bir kere Türkiye'de Hitler'in Kavgam kitabı AKP
İktidarı döneminde rekor sayıda satış yaptı, onu
söyleyeyim size.
İkincisi de Hitler veya
Saddam neyle anılıyor? Gazla. Emin olun ki AKP İktidarı da
biber gazıyla anılacak gelecekte.
Bakın, 2003-2010
yılları arasında işkence suçundan açılan dava
sayısı 5.643, mahkûmiyet sayısı ise 2.858; bu kolluk
güçlerinin yargılandığı davalar. Peki, kolluk güçlerine
karşı direnme suçuna açılan dava sayısı ne kadar, 104
bin, mahkûmiyet sayısı ise 64 bin.
Bu rakamın meali
şu değerli arkadaşlar: AKP döneminde işkenceciye
sınırsız tolerans, vatandaşa ise sıfır tolerans.
Gıkını çıkaran her vatandaş mahkemelik olmuş
neredeyse.
AKPnin insan
hakları sicili alabildiğine kabarık, dolayısıyla bu
kırıklarla dolu karnenizle önce hesaplaşın.
Karne demişken daha
yakın zamanda, Uluderede karnelerin
dağıtıldığı gün çocuklara karne nedeniyle
sıkılan gazı da unutmadık, ilkokul çocuklarına
sıkılan gazı da unutmadık.
Peki, bu olaylar
soruşturuluyor mu? Hayır. Sıraladığım insan
hakları ihlalleri konusunda elle tutulur hiçbir yargı kararı da
yok, zira yargı da Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin elinde.
Önceki iktidarlar
döneminde kolluk güçlerinin Kahrolsun insan hakları. diye slogan
attığını da hiç unutmadık ama şimdi, aynı
uygulamadan daha beteri var.
12 Eylül referandumuyla
İşçinin haklarını artıracağız. dediniz,
grevi yasakladınız. Sırf bu olay bile, Adalet ve Kalkınma
Partisinin her sloganının tam tersi icraatlara işaret
ettiğini göstermeye yeter.
Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidara geldiği günden bu yana, uygulamada önceki
iktidarları aratmayacak düzeyde bir performans ortaya koydu. Başta
yaşam hakkı ihlalleri, işkence, ifade özgürlüğünün
kısıtlanması, çevre hakkı ihlalleri, LGBTT bireylerinin
maruz kaldığı ayrımcı uygulamalar, Kürt sorunu, Alevi
sorunu, Roman yurttaşlarımızın yaşadığı
sorunlar, iş cinayetleri olmak üzere hemen her alanda ilkel devlet anlayışını
kurumsallaştırarak sürdürmekte.
Bu anlayışa
karşı bağımsız, failleri ortaya çıkarmak için
etkin ve hızlı çalışacak bir İnsan Hakları
Kurumuna elbette
ihtiyacımız var ama mevcut tasarıyla önümüze sürülen İnsan
Hakları Kurumuna sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin ihtiyacı
var. Biz de diyoruz ki: İnsan haklarını devletler veya
hükûmetler ihlal eder ve hiçbir devlet veya hükûmet kendisine bağlı
olan bir kuruma hesap vermez, veremez. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar,
gelin bu tasarıyı geri çekin ve hep beraber oturup
konuşalım ve ideal bir İnsan Hakları Kurumunu sivil toplum
örgütleriyle beraber, halkımızla beraber yapalım.
Değerli arkadaşlar,
nasıl ki, bir Bakanlığın sıfatının önünde
adalet olması o Bakanlığı adaletli kılmıyorsa,
bir kurumun başına da insan hakları demekle insan hakları
savunulmuş olmuyor. Bu tasarı geri çekilmelidir, yeniden, sivil
toplum örgütleriyle beraber, Paris İlkelerine uygun, halkın
görüşlerini aldığımız şeffaf bir süreçte,
katılımcı, demokratik, atanmışların güvencesi
olan, bağımsız ve tarafsız bir kurumu birlikte
yaratmalıyız, buna hâlen imkân var, hâlen zamanımız var.
Eğer istenirse -Meclis kapanacak-
ekim ayına kadar bu çalışmayı birlikte yaparız, ekim
ayında da açılacak Meclisin ilk tasarısı bu olur. Birlikte
bizi ziyaret eden bütün kurumlara ama bütün kurumlara Beraber en
doğrusunu yapacağız. deriz, bizi ziyaret edecek bütün
kurumlara. İlerleme raporunu yazacaklara da söyleriz Güvencesi bizleriz,
muhalefet partileridir. deriz. O yüzden endişelenmeyin, gelin beraber,
birlikte oturalım, ekim ayına kadar çalıştay
toplayalım, sivil toplum kurumlarının görüşlerini
alalım. Katılımcı bir modelle, Meclisin etkin olduğu,
atamalarını Meclisin yaptığı, güvencesi Meclis olan
yeni bir İnsan Hakları Kurumu yaratalım. Aksi hâlde, getirdiğiniz
tasarıyla Majestelerinin İnsan Hakları Kurumunu kurmuş
olacaksınız, bunun da adı İnsan Hakları Kurumu
olmayacak.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım,
gösterdiğim tabloyu siz görmediniz.
BAŞKAN Önce göremedik tabii, teşekkür
ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Ertuğrul Kürkcü,
Mersin Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ
(Mersin) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar;
konuştuğumuz yasa tasarısının kanunlaşması
ya da kanunlaşmaması hâlinde memleket için, halkımız için, insan
hakları adına mücadele edenler için ne farkı olabileceğine
dair bir örnekten hareket etmek istiyorum.
Engin Çeber, 8 Ekim 2008te Metris
Cezaevinde gardiyanların üzerine çullanarak kendisine günlerce
uyguladıkları işkenceler ve meydan dayağı sonucunda
hayatını kaybetti. Engin Çeber, daha önce de cezaevine konulmadan
önce Sarıyer Karakolunda iki gün boyunca ağır işkenceler
görmüştü. Bugün, Adli Tıp raporuyla geçtiğimiz günlerde, 18
Haziranda Engin Çeberin cezaevinde yediği meydan dayağı,
beynine ve gövdesine aldığı ağır darbeler sonucunda
hayatını kaybettiğine dair raporla bu durum kesinleşti.
Şimdi, bütün bunlar olurken
Türkiyede bir İnsan Hakları Kurumu yoktu. Şimdi, biz bir
İnsan Hakları Kurumu kuruyoruz ve İnsan Hakları Kurumuna
işkenceyle mücadele görevi vermişiz bu yasaya göre ancak bu İnsan
Hakları Kurumunun yetkisi şu: İhbar ve şikâyette
bulunabilir insan hakları konusunda. Bunun bu yasa çıkmadan önceki
durum ile bu yasa çıktıktan sonraki durum arasında
mağdurlar bakımından hiçbir fark yaratmayacağı ortadadır
çünkü ihbar ve şikâyette her zaman bulunabilirsiniz ama proaktif bir
İnsan Hakları Kurumu, Paris İlkelerinde de açıkça
belirtildiği gibi, uygun gördüğü insan hakları ihlallerine el
koyabilir olmalıydı. Eğer biz böyle bir yasa
çıkartmış olsaydık işkence duyumunu
aldığı an İnsan Hakları Kurumu yöneticileri ve görevlileriyle
birlikte derhâl Sarıyer Karakolunun kapısından içeri girer ve
işkence gören mağduru o zalimlerin elinden alabilirdi. Bu duyumu
aldığı an cezaevine girebilir ve o gardiyanların elinden o
insanı alabilirdi. Oysa, şimdi durum, yakınan bir insan hakları
kurumu kurmakla ilgilidir, bu kurum Hükûmetin bir organıdır,
Hükûmetin bir organı olarak Hükûmete karşı
yakınacaktır, yani hiçbir zaman yakınmayacaktır da
aslında, çünkü Sezgin Tanrıkulu arkadaşımız da gayet
güzel anlattı, ondan önce bütün Türkiye'de var olan, mücadele eden, on
yıllardır yoksulların, mazlumların, mağdurların
hakları için mücadele eden insan hakları kuruluşları,
kendileri bizzat insan hakları savunucuları olarak hakları defalarca,
sonsuz kere çiğnenen insanlar gelerek Komisyonumuza görüş
bildirdiler. Dediler ki, hepimiz de diyoruz ki, insan hakları, esasen
devlet ile birey arasındaki çelişkinin içinden türer, böyle bir
kavramdır. İnsanın haklarının devlete karşı
savunulması gerekir, çünkü iktidar, erk, güç, adam öldürme tekeli
devlettedir. Buna karşı, bireyin haklarının
savunulması için insan haklarına ihtiyaç vardır, yani devlet
iktidarını sınırlayan bir ilkeler manzumesi.
O nedenle, insan hakları
dendiği zaman, devletten uzak, kamunun malı olan ama devletin
malı olmayan, kaynağını kamudan alan ama devlete hizmet
etmeyen, bütün topluma hizmet eden bir kurumdan söz ediyoruz. Böyle bir kurum
kurulmalıdır. Bunu biz kafamızdan icat etmedik. İnsan
hakları kavramını da ne biz ne Hükûmet icat etmişti, bu
büyük Fransız Devriminden bu yana, İnsan ve Yurttaş
Hakları Beyannamesinin yayımlanmasından, hatta ondan önce
Amerikan Devriminden beri bütün medeni dünyanın temel yönetim düsturu.
Biz bu düsturu kabul ediyoruz ve bunun çağımızdaki
ilerlemelerini de içermeye çalışıyoruz.
Bir insan hakları kurumu, ulusal
bir insan hakları kurumu ihtiyacı, esasen Birleşmiş
Milletlerin 20 Aralık 1993te kabul etmiş olduğu bir genel kurul
kararına dayanıyor. O nedenle, bize bu genel kurul kararı yol
gösteriyor ve göstermeli. Bu genel kurul kararının açık
prensipleri var. Eğer hakikaten, dünyanın önünde Türkiyede insan
haklarını koruyan bir ulusal kurum var diyeceksek her şeyden önce bir
bağımsız kurum kurmamız gerekiyor.
Bu tartışma yapılırken, bu komisyonun
üyelerinden, İnsan Hakları Komisyonu üyelerinden Profesör Naci
Bostancı, hepimizle sanki alay edercesine, insan hakları kurumunun
bağımsızlığının aslında Marksizmde bile
yeri olmadığını anlatmaya çalıştı. Bu,
tıpkı Ali ile Muaviyenin savaşına benziyor. Muaviyenin
ordusu Alinin askerlerini şaşırtmak için mızraklarının
ucuna Kur'an yaprakları takmıştı, Alinin askerleri
şaşırmışlardı. Ama o savaşın üzerinden
asırlar geçti, ne biz o saf askerleriz ne de Naci Bey o kadar duruma vakıf.
Bizim burada sözünü ettiğimiz şey, eğer
bir bağımsızlıkla sadece bir göreli bağımsızlıktan
söz ediyoruz yani bu, şu demektir: Evet, bu devlet netice olarak
yurttaşlarının idaresine hakimdir ama bu hakimiyete
aşağıdan gelen bir direnç burada bir dizi kuruma göreli bağımsızlık
sağlar. Öyle olmasaydı yasama, yürütme ve yargının birbirinden
ayrılması, bunların bağımsızlığı
söz konusu olmazdı.
Eğer Naci Beyin dediğine inanacak olursak, o
zaman hakikaten en katı anlamda, en kaba anlamda zalim bir burjuva
idaresine, bu Hükûmete bu kurumu bağlamaktan söz ettiğini
anlarız. Zaten bütün mücadele de budur, biz de buraya
bağlanmaması gerektiğini söylüyoruz ve bunun için mücadele
ediyoruz. O nedenle, bizi bütün bu kavramlarla kandırmak mümkün
değil. Biz, bunun için mücadele etmeye devam edeceğiz, bu yasa
çıksa da edeceğiz, çıkmasa da edeceğiz ama yol
yakınken, Sezgin Tanrıkulu Arkadaşımızın
dediği gibi, bunu geri almak, toparlamak mümkündür çünkü her yerde
Türkiyenin yüzüne vurulacaktır. Siz Hükûmete bağlı bir
İnsan Hakları Kuruluşu kurdunuz. Siz, Hükûmetin yürüttüğü
bütün polisiye, askerî operasyonlardan mağdur olan yurttaşların
haklarını kendinize bağlı bir başka kurumla takip
edeceğinizi söylüyorsunuz. Biz buna inanmayız. Bize şuradan
buradan örnek göstermeyin; Türkiyedeki durumu biliyoruz. Türkiyede insan
hakları ihlallerinin kaynağının ve merkezinin devletin
bizatihi kendisi, kolluk güçleri olduğu açık ortadadır.
diyeceklerdir.
Zaten aslında, devletin
iyiliğini isteyen bu kurumun bağımsız olmasını
diler ki, devlet, ihlaller bakımından dünyada şöhret sahibi
olmasın, bu bağımsız kurumlar tarafından denetlensin
ve minimize olsun ihlaller. Ama ne yapıyorsunuz? Ben gerekçelendirilmesini
de bu kurumun dinledim. Gerekçeler arasında şunlar sayıldı:
Mesela Bakın, Anayasa Mahkemesine Yargıtay kararlarını
denetleme yetkisi verdik. Böylelikle AİHMe gidecek dava sayısı
azalacak. denildi. Yani siz şunu yaptınız: Aslında adil
olmayan bir yargı sisteminin sonuçlarının dünya önüne
çıkmaması için bir filtre daha koydunuz. Bu da tıpkı bunun
gibi, yürütülen güvenlik siyasetlerinin yol açtığı, terörle
mücadele siyasetinin yol açtığı ihlaller doğrudan
doğruya bağımsız insan hakları kuruluşları
tarafından ele alınmasın, bu kuruluşlar tarafından
uluslararası kamuoyunun ve Türkiye kamuoyunun önüne
taşınmasın diye Hükûmete bağlı bir insan hakları
kuruluşu oluşturdunuz.
Ne olacak? Şimdi, şöyle
denilecek bundan sonra: Bakın, Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde
siz bizden bir ulusal İnsan Hakları Kurumu istemiştiniz.
İstememiş miydiniz? Buyurun, kurum burada. Bunun aslı
faslı anlaşılıncaya kadar yıllar geçecek ve bu arada
dişleriyle tırnaklarıyla, şiddet ve zulüm altında
yıllarca çalışarak kendilerine Türkiyede ve dünyada saygın
bir yer edinmiş olan İnsan Hakları Derneği gibi, İnsan
Hakları Vakfı gibi, Mazlum-Der gibi pek çok insan hakları
kuruluşu bu sözüm ona ulusal kuruluşun gölgesi altında kalacak,
onların mücadeleleri görmezden gelinecek. Yani sadece bir şeyi
yapmamış olmakla kalmayacaksınız,
başkalarının da yapmasının yolunu kesmiş olacaksınız.
Sezgin Tanrıkulu
Arkadaşımızın dediği gibi, diyoruz ki: Gelin, bunu
yapmayın, yol yakınken buradan dönelim. Aslında İnsan
Hakları Komisyonundaki arkadaşlarımız, AKPli
arkadaşlarımız da kalplerinden ve vicdanlarından, bizim
gibi, biliyorlar ki bu tasarı aslında bu bağlam itibarıyla
kadüktür. Her birisiyle şahsen konuştuğumuzda, konuşacak
olduğumuzda, vicdanen, bu tasarının Paris İlkelerine uygun
olmadığını kabul edeceklerdir. Sadece dünyadaki bazı
olumsuz örnekleri bize örnek göstererek Bakın, ama orada da var,
bakın, ama burada da var
Şimdi, o zaman, olumlu örnekler söz konusu
olduğu zaman Bakın, ama bizim şartlarımız özel.
deniyor, bu durum söz konusu olduğunda da en olumsuz örneklere
sığınılıyor.
Şimdi, Hükûmetin bu
tasarıyı geri çekmesi, onun, hakikaten insan haklarının
Türkiyede iyileşmesi bakımından bir arzu içerisinde
olduğuna dair bir kanıt teşkil edebilir. Gerçi bunun aksine o
kadar çok realite var ki, sırf bu tasarıyı geri çektiği
için biz insan hakları eleştirilerimizi geri alacak değiliz ama
bu bir başlangıç olabilir.
Bu tasarının 2nci, 3üncü ve
4üncü maddeleri, her bakımdan Hükûmete bağlı bir insan
hakları kuruluşu kurmayı güvence altına almaktadır.
Kurum üyelerinin seçimini, şimdi, bizim itirazlarımız üzerine,
birkaç yürütme erki arasında paylaştırmıştır.
Hükûmet 7 üyesini, Cumhurbaşkanlığı 2 üyesini, YÖK 2
üyesini, bir de Barolar Birliği 1
üyesini seçecektir. Bu kuruluşların hepsinin
Barolar Birliği
bir meslek kuruluşu olarak özel kanunla kurulmuş bir kurum
olmasına rağmen, bir bakıma Hükûmet denetimi altındaki
kuruluşlardan bir tanesidir, tamamen bağımsız
Öyle
olmuş olsaydı bile, hiçbir şey değişmezdi. Bu 11
üyenin hepsi, kendilerinde hiçbir nitelik aranmaksızın sadece devlet
memuru olmak için yeterli niteliklere sahip iseler İnsan Hakları
Kurumu üyesi olacaklar ve Hükûmete bağlı olarak çalışacaklardır.
Şimdi, Paris ilkelerine geri dönelim. Biz bir
şey icat etmiyoruz, hepimiz Paris ilkelerine atıfta bulunuyoruz.
Paris ilkeleri, Bu seçilecek üyelerin insan hakları mücadelesi
bakımından tanınmış kişiler olmaları,
bunların üniversitelerde insan hakları alanında
çalışmalar yaptıklarının bilinmesi, eserleri ve
eleştirileriyle bu alanda temayüz etmiş olmaları gibi
özelliklere atıfta bulunmaktadır. Ama bu tasarı, Hükûmete kimi
isterse onu İnsan Hakları Kurumu üyesi yapma imkânı vermektedir
ve ben eminim, bu yasa böyle geçerse İnsan Hakları Kurumunda
İçişleri Bakanlığı müfettişlerini, polis
şeflerini, ağır ceza yargıçlarını pekâlâ görmemiz
mümkündür, çünkü bunun böyle olmasını engelleyen hiçbir hüküm yoktur.
Neye dayanarak bizim dediğimizi yapmayacaktır? Hükümetin ve
cumhurbaşkanının nasıl seçimler
yaptığını YÖK atamaları sırasında gördük,
biliyoruz. Üniversitenin 500 öğretim üyesinden 499u birine oy veriyor,
birisi de 1 tanesinin oyunu alıyor -örneği abartıyorum tabii ki-
ama cumhurbaşkanı, o tek oy alan ya da 3üncü sırada gösterilen,
aslında üniversitenin azınlığının desteğine
sahip olan kişiyi rektör olarak atamakta tereddüt etmiyor. E, bu durumda
da ihlalleri örtmekle tanınmış olan insanları İnsan
Hakları Kurulunun üyeliğine atamayacağına dair hiçbir
garanti yoktur. Velev ki burada benim gösterdiğim adayların hepsini
seçti Hükûmet, cumhurbaşkanı ve YÖK. Dedim ki ben: Ahmeti,
Mehmeti, Fatmayı, Ayşeyi seçiniz. ve onlar da seçtiler. Bu dahi
hiçbir şey ifade etmez. Çünkü - aşağıda dediğimiz
gibi- yetkileri sınırlandırılmıştır,
şikâyet yani bir sızlanma kurumu burada oluşturulmuştur.
Israrlarımıza rağmen, Hükûmetin tutumlarını -Paris
ilkelerinde olduğu gibi- eleştirebilmek, bunlara karşı
görüş bildirebilmek, bunlara karşı Hükûmetin dikkatini çekmek,
bakın, katliamlar artıyor, tedbir alın demek gibi bir yetkisi
olabileceğine dair hükümler buradan çıkarıldı, bizim bütün
ısrarlarımıza rağmen buraya konmadı.
Şimdi, arkadaşlar, o yüzden
hakikaten öyledir. Biz, şimdi, Hükûmetin bir İnsan Hakları
Kurumuna sahip olacağız. Bu İnsan Hakları Kurumu,
aslını isterseniz bizim Meclisin İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonundan daha az yetkiye ve daha az güce sahiptir ve daha az
çoğulcudur. Hiç değilse Meclis güvencesi altında, Meclisteki
gücü oranında vekiller İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda yer alabilmektedirler ama burada bunun asla böyle
olamayacağına şimdiden garanti verebiliriz. Evet, İnsan
Hakları Kurumu doğrudan doğruya bir politik temsile dayanmak
zorunda değil ama çoğulculuğu nasıl gözeteceksiniz?
İnsan hakları yaklaşımı bakımından
çoğulcu olacak, bu çoğulculuğu nasıl güvence altına
alacaksınız? Hiçbir şekilde. O yüzden, İnsan Hakları
Kurumu üyelerinin Mecliste üçte 2 çoğunlukla seçilmesi talebi, hem
bağımsızlığı hem çoğulculuğu
şeklen de olsa güvence altına alabilecek olan tek imkândı. Bu
imkânı da elinizin tersiyle reddettiniz. Şimdi, kala kala elimizde ne
kaldı? Bir devlet dairesi daha kuruluyor; Türkiye'nin devlet daireleri,
merkezî Hükûmete bağlı daireleri eksikmiş gibi bir tane daha
kuruluyor.
Türkiye tarihinde bu kadar çok
merkezsizleşmeden söz eden, bu kadar çok ademimerkeziyetçilikten söz eden
ama bu kadar çok iktidarı, gücü, kurumları merkeze toplayan bir
başka Hükûmet daha görmüş olmadığımızı söyleyebilirim.
Şu an yerel yönetimlerin birçok yetkisi Hükûmettedir, üniversitelerin
yönetilmesi Hükûmet kontrolündedir, yargı Hükûmet kontrolündedir, medya
Hükûmete yakın iş adamlarının kontrolündedir, Diyanet
Hükûmetin kontrolündedir, İller İdaresi Hükûmetin kontrolü altındadır.
Hükûmetin kontrolü altında olmayan bir tek insan hakları alanı
vardı; Hükûmet, tıpkı bütün diğer alanlarda olduğu
gibi, buraya gözünü dikti ve aldı. Nasıl spor kulüplerine gözünü
dikiyorsa, nasıl bağımsız bütün cemaatlere gözünü dikiyorsa
insan hakları camiasına da gözünü dikti ve buraya kendi
bayrağını dikmeye karar verdi.
Şimdi, buradan bir hayır
doğar mı? Hükûmet bundan ne hayır bekliyor? Olsa olsa Çetin
Altanın çok yıllar önce söylediği gibi Türkün Türke
propagandasını yapabilir, Hükûmetin Hükûmete propagandasını
yapabilir. Kendisine bir ayna alır, bakar: Ayna ayna söyle en güzel kim?
Sensin. der o ayna ona, Hükûmet de hakikaten buna inanır ama biz ona bir
içbükey ayna tutmak istiyoruz, bütün sivilcelerini görmesi ve onları
tedavi etmesi için, o ise bunu reddediyor, kozmetikle bütün bunları
örtebileceğini sanıyor; böyle bir kozmetik dünyada icat edilmedi.
Oluk oluk kan akan bir ülkede İnsan hakları yolunda gidiyor.
diyecek bir insan hakları kuruluşu kurmak kimi kandırabilir?
Bizzat bu yaşamlarını kaybeden, yaşam hakkı ihlaline
maruz kalan insanların yakınlarını ikna edebilir mi?
Türkiyede cezaevlerinde her gün meydan dayağı yiyen insanları
bu meydan dayaklarını yemediğine mi ikna edecektir? Türkiye'nin
her tarafından, bacalarından isyan dumanları tüten cezaevlerinde
hayatın iyi olduğuna mı ikna edecektir onları ya da o
mahkûmların yakınlarına oğullarının ve
kızlarının iyi bakıldığını mı
söylemeye yardımcı olacaktır? O yüzden, gelin, bir kere daha
hakikaten insan haklarını Türkiyede merkezî bürokrasinin
baskısından, emniyet ve ordunun ihlallerinden koruyabilmek için,
hakikaten bağımsız bir kurumun oluşturulması için çaba
gösterelim. Bu çabada biz varız, bütün yaz boyunca çalışabiliriz
yeter ki Hükûmete bağlı bir İnsan Hakları Kurumu
kurmayın.
Bakın, size söyleyeyim, bu İnsan
Hakları Kurumuna bütün Türkiye tıpkı Diyanete antiterör vazifesi
verdiğiniz zaman cemaatin verdiği cevabı verecektir. Nasıl
camilerde terör hutbeleri okuttunuz, insanlar camileri terk etti, sokakta namaz
kılmaya başladı, işte onun gibi bu İnsan Hakları
Kurumu insan hakları fetvası verdikçe insanlar bu kurumun
dışında kendilerine selamet ve gelecek arayacaklardır ve
onu bulacaklardır. Türkiyede insan hakları mücadelesinin soylu ve
onurlu bir tarihi var. Bu tarihin içinden mutlaka kendi haklarını
koruyacak insanları, kızlarını, oğullarını
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) -
bulup
çıkartacak ve kendisini zulme karşı korumanın başka
bir yolunu bulacaktır.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, kişisel söz haklarına geçmeden önce İç
Tüzük 63e göre, Mecliste çalışma usulleri ve Sayın Meclis
Başkanlığının işlemleriyle ilgili bir usul
tartışması talebim var çünkü Sayın Başkan, İç
Tüzükte kişisel sözlerin nasıl alınacağı açıkça
yazılıdır, 61de belirtilmiş, deniliyor ki: Söz,
kayıt ve istem sırasına göre yapılır. Milletvekilleri
tek tek başvurur.
Biz İnsan Hakları Kurumunu
konuşuyoruz bugün burada. İnsan Hakları Kurumunu
konuştuğumuz Mecliste -Meclis İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Başkanı da burada- ilk yasasının
hazirunudur şu an yani bugüne kadar hep denetleme yapıyordu, ilk defa
bir yasada bulunuyor. Sayın Başbakan Yardımcısı da
burada.
Şimdi, sıra sayısı
verilirken cuma günü; cuma günü Meclis tatildeydi Sayın Başkanım
ve burada tek bir milletvekili yoktu. Zaten Meclis açılırken 3-5
kişi vardı, milletvekilleri de komisyon olmadığı için
tatil edildi, cuma günü hiç kimse yoktu.
Fakat sıra sayı verilirken
saat tam 16.15 veya 18.15 olabilir kayıtlardan tam bilmiyorum- o
saatlerde 279 sıra sayılı kanunla ilgili, AKP Grubundan tam
doksan sekiz matbu başvuru yapılmış. Bu doksan sekiz matbu
başvurunun aynı kalemle imzaları atılmış ve
sadece üstte, teslim edildiğine dair, Yılmaz Tunç, Bartın
Milletvekilinin teslim ettiğine dair üst yazısı var,
diğerleri de ekinde verilmiş yani topluca bir kişi
tarafından verilmiş. Yani tek tek milletvekillerinin yapması
gereken başvurular topluca yapılmış. Şimdi, bir,
milletvekili hazır değil. İki: İmza milletvekilinin
değil. Üç: Kişisel söz hakkı için bu prosedürün yerine gelmesi
lazım.
Şimdi, İnsan Hakları
Kurumunu kuracak olan bu Meclis, önce kendi üyelerinin insan haklarına
riayet etmesi gerekiyor. Burada aynı gün CHPnin 62 tane başvurusu
var, bireysel başvurusu. MHPnin 12 tane var. CHP ve MHPnin
imzalarına bakın, farklı kalemlerden imza sahiplerinin imza
attığını görürsünüz Sayın Başkanım. Şimdi,
Mecliste etik komisyonunu kurduk, Meclis insan haklarını araştırma
komisyonu
BAŞKAN Sayın Kaplan,
buyurun, usul tartışmasını açıyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Evet, söz istiyorum.
Bu durumda kişisel sözlerle ilgili
bunları, işlemleri iptal etmeniz gerekiyor ve etik davranmaya,
imzalarına sahip çıkmaya, sahtecilik yapmamaya, insan hakları
kurumu gibi bir kanun görüşülürken bari yasaya, insan haklarına,
hukuka ve imzaya saygıya davet edeceğim. Bunun için bir
tartışma açıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun, üç dakika süre
veriyorum Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
Lehte mi, aleyhte mi
konuşacaksınız?
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Başkanlığın, görüşülmekte olan kanun
tasarısıyla ilgili kişisel söz taleplerini, usulüne ve İç
Tüzük hükümlerine uygun olarak yapmadığı gerekçesiyle
Başkanın tutumu hakkında
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnsan Hakları
Kurumunu görüşüyoruz. Belli ki insan hakları pek ilgilendirmiyor.
Şu Meclisin hâline bakın. Kaç üye oturuyor, iktidar
sıralarına bakın ve genel olarak şu an bir oylama olsa muhalefet
partileri 3 kat oy fazlasıyla burada.
Kişisel sözler alınıyor.
Kişisel sözlerde bir usul, adap vardır, bir imza vardır, bir
talep vardır. Burada dört grup var. Biz centilmenlik olsun diye Meclis
Başkanlığının huzurunda toplandık.
Konuşmaları gruplara göre konuştuk. Kişisel söz
haklarında kime ne verileceğini ne verilmeyeceğini bir usule
bağlayalım dedik. Bizim burada 6-7 tane bağımsız
milletvekilimiz var. Bağımsız milletvekillerimizin konuşma
hakları var. Ama Danışma Kurulu getirdiğimiz zaman, bağımsız
olmalarına rağmen, blokun milletvekillerinin üyesiymiş gibi etik
davranıyorlar ve Danışma Kurulu aleyhinde bile söz
almıyorlar. Ama beş dakikalık bir kişisel konuşma
hakkı onlara çok görülüyor. Bağımsız milletvekillerimiz
konuşamıyor.
Peki, İnsan Hakları Kurumunu
oluşturacak olan bu Meclis 98 tane sahte imza, sahte bireysel konuşma
talebini Meclis Kanunlar Dairesine vererek, matbu vererek, aynı tükenmez
kalemle, mavi, bir kişi hepsinin imzasını atarak burada söz hakkını
sağlarsa
CHPnin de var, MHPnin de söz talepleri var, onların da
imzaları burada. Bütün grup başkan vekillerini imzaları tetkike
çağırıyorum, imzaları lütfen kontrol etsinler. Hem
sahtecilik hem cuma günü tek bir milletvekili burada yok, Meclis
kapanmış hem de 98 tane başvuru veriliyor; ondan sonra
bağımsız milletvekillerinin, diğer grupların önü ve
konuşmaları kesiliyor. Buna, Kanunlar Dairesi dâhil, Meclis
Başkanlık Divanının izin vermemesi lazım.
Etik Komisyonunu kurduk. Meclis İç
Tüzüğünün usulleri vardır. Burada her milletvekili buna uymak
zorundadır. Bu yalnız etik değil, bu suçtur; sahte imzadır,
sahtekârlıktır. İnsan Hakları Kurumunu kuruyorsunuz.
İnsan Hakları Kurumunda bari sahtecilik yapılmasın.
diyoruz. Yani bu tartışmayı biz keyfimizden açmıyoruz. Bu
tartışmaları yaparken kişisel söz hakkı olan
bağımsız milletvekillerimizin hakları bile gasbediliyor,
yok sayılıyor. Meclis komisyonları oluşturulurken üyelik
hakları da yok sayıldı.
Burada artık
susmayacağız arkadaşlar. Ya herkes, her milletvekili kendi
hukukunu bilecek ya da 8 milletvekilimiz tutuklu, bu Meclisin 8 milletvekilinin
de en az bu sahte imzayı atanlardan daha fazla hakkının
olduğu gerçeğiyle bu iradenin burada temsilini
sağlayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) - Başkanlık
Divanının, söz haklarındaki dağılımı geri
almasını talep ediyorum. Yanlışı da düzeltmeye davet
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Meclisi de bu sözün arkasında durmaya davet ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lehte mi konuştunuz aleyhte mi konuştunuz?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Aleyhte konuştum.
BAŞKAN
Peki.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Kendi önerim. Bunu iptal edeceksiniz. Lehte
konuşsam söz mü alırım Sayın Başkan.
BAŞKAN
Kayda geçmesi için söyledim. Tamam, teşekkür ediyorum.
Başka
söz talebi var mı?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, buyurun.
Lehte,
aleyhte Sayın Elitaş?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Lehinde Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir
kanun tasarı veya teklifinin görüşmelerinde kimlerin
konuşacağıyla ilgili, nasıl müracaat edileceğiyle
ilgili bütün kararlar, bütün normlar İç Tüzükte yazılı. Kanun
tasarı ve teklifi bastırılıp
dağıtıldıktan sonra milletvekillerinin buna, Meclis
Başkanlığına müracaat etmeleri gerekir. Ama, milletvekili
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Tek, tek
Kendi imzalarıyla.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Hayır.
Bakın,
Sayın Kaplan, bilmediğiniz bir konu var.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Tek, tek
Kendi imzasıyla, sahte imzayla
değil.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Kendi imzasıdır. Milletvekili
arkadaşlarımızın imzaları kendi imzalarıdır.
Hepsi kendi imzalarıdır.
Sadece
bütçe görüşmeleri sırasında
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Adli tıp incelemesine var mısınız
Sayın Elitaş?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Müsaade eder misiniz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Adli tıp incelemesine var
mısınız?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sadece bütçe görüşmeleri sırasında
Danışma Kurulu toplandığında şahsı
adına söz alan milletvekillerinin
Milletvekilleriyle
danışmanların gitmesi anında herhangi bir karşı
karşıya gelme anlamı olmaması için milletvekilinin
şahsı bizzat müracaat edip başka milletvekilinin
danışmanıyla gittiğinde herhangi bir sürtüşmeye meydan
vermemek adına Danışma Kurullarında alınan kararlar
gereğince sadece bütçe görüşmelerinde, belirli bir saatte, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanının görevlendireceği
Başkanlık Divanı üyesinin huzurunda milletvekilleri bizzat
giderek müracaatlarını yaparlar.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) İşte bizzat gitmediler.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ama en son bütçe görüşmeleri
sırasında, en son bütçe görüşmesinde yani bundan önceki bütçe
görüşmemiz sırasında da biz siyasi parti grupları olarak
anlaştık. Dedik ki Milletvekillerini sabah saat sekizde oraya
toplamak yerine, şahsı adına konuşmaları siyasi
partiler olarak centilmenlik gereğince şu konuda şahsı
adına konuşma
BDPye olsun, şu konuda CHPye olsun, şu konuda da Milliyetçi Hareket
Partisine veya diğer siyasi parti gruplarına olsun,
bağımsızlara da şu şekilde sözler olsun,
paylaşalım. diye bir centilmenlik anlaşması çerçevesinde
oldu. Bakın, diğer siyasi partilerin verdikleri hak, AK PARTİ
İktidarına mensup milletvekillerinin verdikleri önerge veya söz
talebi hak olmuyor; burada yaptığınız büyük bir
haksızlık. Milletvekili arkadaşlarımız
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Haksızlık değil, ben iddia ediyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakın, sizin de grubunuz
çalışabilir, danışmanları müracaat edebilir, hangi
kanun tasarı ve teklifinin ne zaman bastırılıp dağıtıldığını
anlayabilir, ki Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi bunu
sıkı sıkıya takip ediyor, bu takip çerçevesinde de gidiyor,
müracaatını yapıyor.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Elitaş, ben farklı bir
şey anlattım, anlamadınız herhâlde.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ama burada müracaat çerçevesinde beş
dakikalık bir konuşmayı
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Beş dakika değil.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
ki eğer konuşma sürelerine
bakarsanız, muhalefet partilerinin bütün konuşmalarını daha
fazla yaptıklarını görmüş olursunuz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Elitaş, İç Tüzükü öyle biliyorum ki, bu
maddede, her önergede istediğimiz kadar konuşuruz; öyle değil.
Ama ahlaklı olmak lazım, sahte imza atmamak lazım, sahte
başvuru yapmamak lazım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Milletvekili arkadaşları burada
sahtecilikle ifade etmeye çalışmak
Geçen dönemde de bir grup
başkan vekilimizin attığı imzayı sahte bir imza diye
ifade etmiştiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Buyurun, adli tıp incelemesi yapalım,
davet ediyorum, 98 imza için adli tıp incelemesine davet ediyorum. Ben
burada özür dileyeceğim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Söz talebi
Sayın
Kamer Genç, lehte-aleyhte?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Aleyhte, aleyhte.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Hiç lehte konuştuğu görülmüş mü?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hiç bu AKPnin lehinde konuşur muyum?
BAŞKAN
Aleyhte
(CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi Mustafa Elitaşı dinledim burada. Ben,
Mustafa Bey, seni gayet iyi tanıyorum. Geçen dönem ben burada
bağımsızken arkadaşlar, AKPliler evvela getiriyorlar, bütün
önergelerini veriyorlar, ondan sonra, söz haklarını
kapatıyorlar, ben eğer Genel Kurul Salonundaysam söz isteyen olunca
hemen AKPliler çıkıyordu, konuşuyordu -herkes şahit buna-
eğer ben Genel Kurul Salonunda değilsem söz isteyen yok; bu, bir
defa, bir sahtekârlık yani normal bir davranış tarzı
değil. Tabii, bu yalnız sizde değil, Meclisi yöneten
yöneticilerde de var yani söz hakkı varsa o zaman söz hakkını
falanca kişiler istemiştir deyip ondan sonra onları
konuşturması lazım.
Ama şimdi sizin bir taktiğiniz
var. Şimdi, biraz önce Mustafa Bey burada diyor ki: Efendim, muhalefetin
yaptığı konuşmalar iktidardan fazla. Yahu, tabii ki, siz
bir grupsunuz üç tane muhalefet var. Yani İç Tüzük açık, her grubun
her konuda bir konuşma hakkı var ama 550 milletvekilinin de iki tane
konuşma hakkı var ama hep bunu siz kapatıyorsunuz. Ondan sonra,
tabii kanunlar basılıp da matbaadan gittiği zaman öteki
grupların bazılarının hiç haberi olmuyor, hemen siz oraya
kendi elemanlarınızı gönderiyorsunuz, bütün herkesi kapatıyorsunuz.
Niye böyle korkuyorsunuz? Çünkü burada sizin yaptığınız
yolsuzlukları, suistimalleri, kanunsuzlukları dile getirdiğimiz
için çok rahatsız oluyorsunuz. Benim size tavsiyem şu:
Yolsuzlukları, suistimalleri, talanları yapmayın, biz de
çıkalım sizi burada övelim.
Şimdi, bakın, Tayyip
Erdoğan geçen gün Almanyada bir ödül aldı. Ödül almaya son anda
gitmekten vazgeçti, ne dedi? Efendim, asker şehit edilmiş, ben onun
için gitmiyorum. E, peki, bak şimdi 8 tane askerimiz şehit oldu,
16sı yaralı, ayrıca da Urfa Cezaevinde 13 tane
vatandaşımız yandı diri diri, niye o zaman seyahatini kesip
de gelmiyor, mademki böyle hakikaten içinde vatandaş sevgisi varsa, asker
sevgisi varsa. Başka bir yerde olsa, bırakın yani 10 kişilik,
5 kişilik vatandaşın ölmesini 2 tane vatandaşın
haksız yere ölmesi veya öldürülmesi olayında bir vatan, millet,
vatandaş sevgisini taşıyan insanlar gelir onların o
acılarını paylaşır.
Yani hep insanları kandırmak
peşindesiniz. Bari, hiç olmazsa, şu Türkiye Büyük Millet Meclisinde
halkın karşısına çıktığınız zaman
dürüst konuşmasını bilin. Ben biliyorum sizin ne kadar burada
Taa, umreye giden arkadaşlarınız burada oy kullanmadı
mı? Buna ne derler Mustafa Bey? Buna sahtekârlık demezler mi? Hem
umreye gideceksin hem Müslümanlık şartlarına -yani Müslümanda
bulunması gereken doğruluğu, dürüstlüğü- uygun hareket
etmeyeceksin, umredeyken burada oy kullanıyorsunuz. Böyle bir şey
olmaz ya, böyle bir şey olmaz. Böyle bir davranış insanlık
vasfıyla bağdaşmaz. Onun için, yani burada biz birbirimizi iyi
tanıyoruz. Burada yaptığımız
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Tunceli) Neyse
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Başka söz talebi? Yok.
Sayın milletvekilleri, bir
sıra sayısı üzerinde şahsı adına dâhil olmak
üzere, tümü ve maddeleri ile oyunun rengini belirtmek amaçlı söz
talepleri, sıra sayısının dağıtımından
itibaren gerek Genel Kurulda Divandaki kâtip üyeler gerek Kanunlar ve Kararlar
Başkanlığındaki görevlilerce tarih ve saat kaydıyla
alınmaktadır. Temel kanun olarak görüşülmesi kabul edilen
işlerde ise bölümler üzerindeki söz talepleri, temel kanun olma
kararının Genel Kurulca karar verilmesinden itibaren
alınmaktadır. Söz taleplerinin bizzat milletvekilince getirilmesi
zorunlu değildir. Uygulamada milletvekillerinin taleplerinin Kanunlar ve
Kararlar Başkanlığına görevlilerce getirildiği
görülmektedir. Bu sıra sayısında da,
dağıtımıyla birlikte, AK PARTİ, Cumhuriyet Halk
Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri aynı anda
şahsı adına söz talebinde bulunmuşlardır.
Tasarının temel kanun olarak görüşülmesinin kabulüyle de 2
milletvekilinin bölümler üzerinde söz talebinde bulunduğu, daha sonra bu
söz haklarını başka milletvekiline devrettiği
anlaşılmaktadır. Başkanlık adına görev yapan kamu
görevlileri, tarih ve saat kaydıyla, objektif olarak söz kaydı
almaktadırlar. Uygulamalar İç Tüzük hükümlerine uygun bir
şekilde yapılmaktadır. Parti gruplarının
aralarında diyalog kurarak birbirlerine söz verdikleri de görülmektedir.
Bilgilerinize sunulur.
Görüşümüzde bir
değişiklik olmamıştır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN Tasarının tümü
üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Hamza
Dağ, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Dağ. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAMZA
DAĞ (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
279 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, 1 tanesi de
Kütahyadan hemşehrim olan, bugün ahirete intikal ettirdiğimiz
şehitleri rahmetle anıyor, ailelerine de
başsağlığı diliyor ve yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
İnsan hakları
kavramının temelinde elbette insan olgusu bulunmaktadır.
Akıl taşıyan, düşünen ve aynı zamanda psikolojik
varlık olarak insanın, sırf insan olması nedeniyle
doğuştan bazı haklarının var olduğu savı
insan hakları düşüncesinin başlangıcı olmuştur.
Genel olarak hak, bir kimsenin isteyebileceği, ileri sürebileceği ve
kullanabileceği bir durumu belirtir. İnsanların gereksinimlerini
karşılayacağını belirten devlet, onların
doğuştan gelme bazı hak ve özgürlükleri bulunduğunu ve
koruyacağını söylemiştir. Hak ve özgürlüklerinin güvende
olduğunu gören insanlar da bazı sınırlamalara, bu güvence
karşılığında, toplumsal yaşam içerisinde
rıza göstermişlerdir. Hak ve yetki olguları aslında
toplumsal düzenin temelinde vardır.
İnsan hakları, bütün
insanların yalnızca ve yalnızca insan olmalarından
dolayı sahip olduğu hakları ifade eder. Bu hakların
temelinde insanın değerli bir varlık olduğu
anlayışı yatar. 2001 yılında partimizin kurulduğu
günden bu yana çok sık ifade ettiğimiz, Şeyh Edebalinin
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. sözünün temelinde de
bu anlayış yatmaktadır. Devlet odaklı insan felsefesini
değil, insan odaklı devlet felsefesini baz alarak
çıktığımız bu yolda insan hakları
karşısında hiçbir zaman devlet çıkarlarını ön
planda tutmadık çünkü bizim için aslolan insandır, devlet
değildir. Halkının mutlu olmadığı, baskı
gördüğü bir devletin var oluşu bir anlam ifade etmemektedir.
İnsan haklarının bir
kavram olarak biçimlenmesi 18inci yüzyıldan sonra başlamış
olsa da aslında insan hakları kavramı çok daha eskilere
dayanmaktadır. Dünyada bugün gelinen noktada ise artık insan
hakları kavramı ulusal bir öge olmaktan çıkmış,
uluslararası alana taşınmıştır çünkü en üst
varlık olan insanın rengi, dili, dini, ırkı ne olursa olsun
evrensel boyutta haklarının olduğu bugün tüm dünya
tarafından kabul edilmektedir. Bugün dünyanın neresinde bir insan
hakkı ihlali yapılsa biz buna göz yumamayız, sessiz
kalamayız, aynen Suriyede yaşanan insan hakları ihlallerine
sessiz kalmadığımız gibi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ İktidarı döneminde ekonomi,
eğitim, sağlık, ulaşım gibi birçok alanda çok önemli
icraatlar yapılmış, Türkiye koalisyon hükûmetleri zamanında
kaybettiği yılları geri kazanmıştır ama
bunların hepsinden de önemlisi, yıllardır hak ettiği
demokratik ve insan haklarına bağlı bir devlet olabilme yolunda
çok önemli adımlar atmıştır. Demokratikleşme ve insan
hakları alanında köklü bir dönüşüm gerçekleştirilmiş,
güçlü olanın haklı olduğu değil, haklı olanın
güçlü olduğu bir ülke olma yolunda önemli mesafeler katedilmiştir.
Yeni, sivil, demokratik ve insan odaklı bir anayasa yapma sözü vererek
çıktığımız 2011 seçimleri sonuçlarının da
halkımızın bu noktada bize olan inancının ve güveninin
en büyük göstergesi olduğunu açıkça ifade etmek istiyorum.
İktidarımız döneminde
Bilgi Edinme Hakkı Yasası çıkarılmış, temel hak
ve özgürlüklere ilişkin güvenceler artırılmış,
düşünce ve ifade özgürlüğünün alanı genişletilmiştir.
İşkenceye sıfır
tolerans diyerek başlattığımız çalışmayla
cezaevlerinde, karakollarda sistematik olarak var olan işkence
bitirilmiş ve bu konuda uluslararası kuruluşlardan olumlu
raporlar alınmıştır.
Ender olarak yaşanan üzücü
olayların ise sonuna kadar üzerine gidilmiş ve bu sorumlulardan hesap
sorulmuştur. İşkenceyle mücadele hususunda her zamanki
kararlılıkla, durmadan mücadele etmeye devam edilecektir.
Güneydoğuda yaşanan üzücü
olayların üzerine gidilmiş, olağanüstü hâl
kaldırılmış ve 2002 sonrasında faili meçhul olay
yaşanmamıştır.
Geniş bir kültürel zenginliğe
sahip olan ülkemizde yıllarca yasaklanan farklı dil ve lehçelerde
eğitim kurslarının açılması, televizyon
kanallarının açılması sağlanmıştır.
Demokratik açılımla birlikte,
konuşulamayan, tartışılamayan konular konuşulur,
tartışılır ve çözüm aranır hâle gelmiştir.
Türk Ceza Kanununun 301inci
maddesinde değişikliğe gidilmiş ve bu anlamda birçok
mağduriyet giderilmiş ve bu konudaki 1.025 tane izin
başvurusundan büyük çoğunluğuna onay verilmemiştir.
Hiçbir şüphe yok ki, Türkiye,
bugün, her alanda olduğu gibi, temel hak ve özgürlükler alanında da
2002ye göre çok daha iyi noktadadır. Tabii ki mevcut durum yeterli
değildir. Sivil, demokratik, insan odaklı, bireye ödevler yükleyen
değil, haklarını garanti altına alan bir anayasayla insan
hakları sağlam bir zemine oturtulacak ve lider ülke olma yolunda
hiçbir engel kalmayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Paris Prensipleri olarak bilinen 20 Aralık 1993 tarihli
Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararı, insan
haklarının geliştirilmesi ve korunması için kurulan ulusal
kuruluşların statüsüne ilişkin temel ilkeleri ortaya koymaktadır.
Paris Prensipleri ışığında hazırlanan bu
tasarı tam anlamıyla Paris İlkelerini kapsamakta ve ülkemize
yakışır bir kurum olma özelliğine sahip olmaktadır.
Tasarının detaylarına
girmeden önce kısaca Paris Prensiplerine değinmekte fayda mülahaza
ediyorum. Ulusal kurumların statüsüne ilişkin ilkeler ya da
yaygın olarak bilinen adıyla Paris Prensipleri ulusal insan
hakları kurumlarının yetki ve sorumluluklarına oluşum,
bağımsızlık ve çoğulculuk güvencelerine,
çalışma yöntemlerine ve bunlara ek olarak yarı yargısal
yetkilerle donatılmış kurumların statüsüne dair
standartları belirlemektedir. Anılan prensipler gereğince ulusal
kurum, yasa ile insan haklarının korunması ve
geliştirilmesine ilişkin yetkilerle donatılacaktır. Bu
prensipler, kuruma, devletin insan hakları alanındaki
uluslararası yükümlülüklerinin uyumlaştırılması
konularında hükûmet ve Parlamento başta olmak üzere, yetkili tüm
makamlara bunların isteği üzerine veya resen tavsiyede bulunma ve
görüş bildirme yetkisini sunmaktadır. Paris Prensipleri, ulusal
kurumların üyeleri belirlenirken toplumun ilgili tüm kesimlerinin temsil
edilebileceği çoğulcu bir yapı oluşturulmasına özen
gösterilmesine ve nitelik, nicelik açısından görevlerini sorunsuz bir
şekilde yerine getirebilecek derecede idari ve mali altyapıya sahip
olmasına önem vermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 yılında Meclise sunulan Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı, o dönem Anayasa Komisyonuna
gönderilmiş ve tasarı ile ilgili bir alt komisyon kurularak
çalışmalara başlanılmıştır. Anayasa
Komisyonunda çok önemli değişiklikler yapılarak Komisyonun
raporunu verdiği tasarı o dönem görüşülememiş ve kadük
kalmıştır. Bu dönemde, 5 Mart 2012 tarihinde tekrar Meclise
gönderilen tasarı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna
esas komisyon olarak havale edilmiştir. İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun görüştüğü ilk tasarı olma
özelliğini taşımakta olan bu tasarı, alt komisyon
çalışmalarıyla birlikte yaklaşık üç aylık bir
çalışmanın sonucunda son hâlini alarak Genel Kurulumuza
gelmiştir. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun
bünyesinde kurulan Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Alt Komisyonu
iki aya yakın bir süre çalışmalarda bulunmuştur. Alt
komisyon olarak dernekleri, vakıfları, akademisyenleri,
baroları, üniversitelerin insan hakları merkezlerini,
uluslararası kuruluşları, bu konudaki akil kişileri,
kısacası bu konuda söz söyleyecek Sözüm var. diyen herkesi sözünün
son kelimesine kadar dinlemiş, önerilerini almış ve tasarıya
katkı koyabilmelerini sağlamıştır.
11 madde olarak komisyonumuza gelen
tasarı, alt komisyonumuzda ve üst komisyonumuzda yapılan
çalışmalar ve gelen önerilerin değerlendirilmesiyle birlikte 24
maddeye çıkarılmış, gelen tasarıyla birlikte
değerlendirildiğinde yaklaşık 30a yakın
değişiklik yapılmıştır. Sivil toplumun bu
konudaki eleştirilerinin yoğunlaştığı alan ve
muhalefetin eleştirilerinin yoğunlaştığı alan üye
seçimi, seçim kriterleri, kurul oluşumu, üyelik teminatı, ilişkili
olduğu kurum ve Paris Prensipleri ile uyumlu olup olmadığı
noktasındadır.
Tasarıda yer alan On bir üyeyi
Bakanlar Kurulu seçer. ibaresi alt komisyonumuzda ve daha sonra üst
komisyonumuzda değiştirilmiştir. Yapılan
değişiklik ile kurulun üyelerinin 7si insan hakları
alanında temayüz etmiş kişiler arasından Bakanlar Kurulunca
atanır; 2 üye ise insan hakları alanında temayüz etmiş
kişiler arasından Cumhurbaşkanınca atanır; 1 üye insan
hakları alanında çalışma yapmış akademisyenler
arasından Yükseköğretim Kurulunca seçilir; 1 üye ise bu alanda
çalışmalarda bulunan, en az on yıllık avukatlık
yapmış avukatlar arasından baro başkanlarının
seçimiyle belirlenir. Böylelikle, üyelik seçiminde çoğulculuk
sağlanmış, dinlediğimiz STKların özellikle Kimin
seçtiği değil, kimin seçildiği önemlidir. noktası önemli
görülmüş ve insan hakları alanında temayüz etmiş
kişilerin seçilmesine önem verilmiştir.
Ayrıca, tasarıda en çok
eleştirilen bir diğer konu olan Kurulun Başkanını ve
İkinci Başkanını Bakanlar Kurulu seçer. ibaresi
değiştirilmiş, Kurulun Başkanını ve İkinci
Başkanını Kurulun seçme imkânı getirilmiştir.
STKların Bütün üyeleri ve başkanı Bakanlar Kurulu belirlerse
bu kurum siyasi baskı altında kalır. görüşüyle
savunduğu bu öneri dikkate alınmış ve Kurulun bağımsız
bir yapı içerisinde çalışabilmesi için gerekli
değişiklikler yapılmıştır.
Burada, biraz önce, muhalefet
partisinden arkadaşlarımız da Kurul konusunda, Kurum konusunda
seçimle alakalı bazı eleştiriler getirdiler. Avrupadan,
özellikle demokrasinin ön planda olduğu söylenen ülkelerden birkaç örnek
vererek bu konulara cevap vermek istiyorum.
İngilterede, bütün üyeler ve
başkan, bakan tarafından atanmaktadır. Kurumun bütçesi bakan
tarafından belirlenmektedir. Bizim tasarımızda, Kurumun bütçesi
bizzat Meclis tarafından verilmektedir. Bu, ICC tarafından Paris
Prensipleri ile tam uyumlu olarak kabul edilmiştir.
Fransada, bütün üyeler ve başkan,
bırakın bakanlar kurulunu, bizzat başbakan tarafından
atanmaktadır ve başbakanın Fransadaki yapısının
da bizim Başbakanlık yapımız gibi olmadığını
hepimiz biliyoruz. Kurumun bütçesi, başbakanlık bütçesi içinde yer
almaktadır. Meclis tarafından başbakanlığa bir bütçe
veriliyor ve başbakanlık bu bütçeyi kurula veriyor. Bizse bizzat
Meclis tarafından bütçeyi Kurula ayırıyoruz ve bu da yine ICC
tarafından Paris Prensipleriyle tam uyumlu kabul edilmektedir. Bunun
örnekleri çok daha, Avustralyada, Norveçte artırılabilmektedir.
Bizim tasarımızda ise dört
ayrı kurum tarafından üyeler atanmaktadır. Başkan ve ikinci
başkan, Kurulun kendisi tarafından belirlenmektedir. Bütçe, özel
bütçeli olarak ifade edilmektedir. Mevcut kurumların çok daha ilerisinde
bu kurumun kurulacağını açıkça ifade etmek istiyorum. Bu
tasarının Paris Prensiplerini karşıladığı
noktasında ufacık bir şüphemiz dahi bulunmamaktadır.
Ayrıca, üyelerin sık sık baskı altında kalabilecekleri
düşüncesiyle kamuda en üst teminat düzeyi olan hâkimlik teminatı da
Kurul üyelerine sağlanmıştır. Bu da şu
şekildedir: Kurul üyelerinin hiçbir şekilde görevlerine son
verilemez. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlleri
dışında yakalanamaz, aranamaz ve sorguya çekilemezler.
İnsan hakları alanında çalışma yapan ve rapor
hazırlayacak olan bu Kurulun en üst düzeyde teminat altına
alınması, iktidarımızın bu konudaki yaklaşımını
ve düşüncesini en iyi şekilde ortaya koymaktadır. Hâkimlerle
ilgili teminat nasılsa Kurul üyeleri konusundaki teminat
aynıdır. Hâkimlerin atanmasının ne şekilde
olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunlar, yargı bağımsız ve
yargının bağımsız olduğunu söylüyorsak bu teminat
sayesindedir. Kurul üyelerinin dört yıl boyunca görev yapacağı
teminat altına alınmış ve ağır ceza suçu
dışında yakalanamayacağı, gözaltına
alınamayacağı da hüküm altına
alınmıştır. Çünkü biz bu tasarıyla kurulacak olan
Kurumun Paris Prensipleri ışığında, gerçek anlamda
bağımsız, çoğulcu, demokratik ve sivil inisiyatif
alabilmesini önemsedik. Çok şükür ki bugün de burada bu tasarıyı
gönül rahatlığıyla savunuyor ve yasalaşması için
uğraş veriyoruz.
Bir diğer eleştirisi konusu, Kurumun
Başbakanlıkla ilişkilendirilmesi meselesidir. Bu noktada idare
hukukumuzda üç tür yöntem bulunmaktadır: Bir, bağlı; iki,
ilgili; üç, ilişkili. Biz en zayıf bağlılık olan
ilişkili ibaresine önem verdik ve onu kullandık.
Geçen hafta Mecliste Kamu Denetçiliği Kurumu
görüşülürken muhalefetten kamu denetçiliğiyle ilgili benzer
eleştiriler gelmişti, Kamu Denetçiliği Kurumunun Meclisle
ilişkilendirilmesi ve üyelerin Meclis tarafından seçilmesi
eleştiri konusu olmuştu. Buraya dikkatinizi çekmek istiyorum, aynen
ifadeler şöyledir, kamu denetçiliğiyle ilgili söylenen ifadeler: Ne
için yaptınız? Temel hak ve özgürlükleri korumak için. Kimi
denetliyorsunuz? İdareyi. Ne zaman, ne yapıyorsunuz? İdarenin
başındaki bakanı denetliyorsunuz. Kime denetletiyorsunuz? Gene o
çoğunluğun seçtiği adama veya kişiye.
Kamu Denetçiliği için Meclisin seçmesini eleştiren
zihniyet, bugün de burada Türkiye İnsan Hakları Kurumu için
Başbakanın ve diğer yönetim mekanizmasındaki
Cumhurbaşkanımızın, YÖKün seçmesini eleştirmektedir
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de, yürütme de siyasi bir kurumdur. Siyaset
mekanizmasının yapmış olduğu seçim sonuna kadar
meşrudur. Biz akil adamların veya statükocuların seçimine
karşıyız ama siyasi kurum olan hem Meclis hem yürütme her zaman
bu tarzda kurumlara seçim yapabilecektir, yapabilmelidir.
Burada Meclis seçsin ve 2/3 çoğunluk aransın.
yaklaşımı gerçekten doğru değildir. 2/3 çoğunluk
aradığınız takdirde en ufak bir anlaşmazlıkta
dahi kriz çıkabilmektedir. Örneğin, 2007 yılında
yaşadığımız Cumhurbaşkanı seçiminin üçüncü
turunda 2/3 çoğunluk aranmamasına rağmen, Anayasa Mahkemesinin
vermiş olduğu karar ülkeyi krize sürüklemiştir.
Biz Kamu Denetçiliğiyle eğer Türkiye İnsan
Hakları Kurumunu aynı noktada Meclisle ilişkilendirirsek,
birinci sıkıntımız görev ve yetki noktasındaki
uyuşmazlık olacaktır. Her ikisi de insan hakları konusunda
yetkilidir ve Meclisle ilişkilendirildiği takdirde ileride görev ve
yetki noktasında sıkıntı çıkacaktır. Biz on
yıldır bu ülkeyi yönetiyoruz ve on yıldır kurumların ne
şekilde kurulacağını çok iyi biliyoruz ama bu ülkeyi
altmış yıldır yönetemeyen veyahut da bir daha
yöneteceği mümkün olmayan, şimdiye kadar yönetmemiş olanlar
kurumların kurulması konusunda tecrübe sahibi olamayabilirler. Bu
konuda biz tecrübe sahibiyiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) On
yıldır Türkiyeyi nasıl yönettiğiniz ortada zaten.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ara seçimle mi geldin?
HAMZA DAĞ (Devamla)
- Bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte, Türkiye gerçek
anlamda Paris Prensiplerine uyumlu, şeffaf, özgürlükçü, sivil toplum
kuruluşlarının temsil edildiği
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ara seçimle mi geldin?
HAMZA DAĞ (Devamla)
-
insan haklarının doğrudan temayüz ettiği, 2023 vizyonuna
yakışır bir kuruma sahip olacaktır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Tanıyamadım ben seni, ara seçimle mi geldin?
HAMZA DAĞ (Devamla) - 279 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısının milletimize hayırlı olmasını
temenni eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Çıkaramadım, herhâlde ara seçimle geldin.
HAMZA DAĞ (Devamla)
- Eğer ki Muharrem Bey o sözü bana söylemişseniz, bir milletvekiline
hakaret ettiğinizin farkında olmanızı temenni ediyorum. Ara
seçim falan da bu ülkede yapılmadı.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Hakaret değil.
HAMZA DAĞ (Devamla)
- Ben 12 Haziran seçimlerinde 85 bin kişinin oyunu alarak bu Meclise
geldim ve 12 Haziran seçimlerinden beri bu Meclisteyim. Levent Bey de bizi
gayet iyi bir şekilde tanır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Hakaret değil, espri o.
HAMZA DAĞ (Devamla)
- Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyor, yüce Meclisimizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama, bak, insicamın bozuldu.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Zeynep Karahan Uslu,
Şanlıurfa Milletvekili.
ZEYNEP KARAHAN USLU (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısının tümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyor, Hakkâride
şehit olan kardeşlerimize ve tüm şehitlerimize rahmet diliyor,
yaralı askerlerimize acil şifa dileyerek yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şüphesiz ki insan
haklarını korumak ve geliştirmek devletlerin temel görevleri ve
sorumlulukları arasındadır. Ancak dünya ölçeğinde de bugün
gündemimizde olan Türkiye İnsan Hakları Kurumu gibi ulusal nitelikli
kurumların oluşturulmasına ancak 90lı yıllardan sonra
başlanabilmiştir ve bu uygulamalar Birleşmiş Milletler
eliyle teşvik
edilmekte olup Birleşmiş Milletlerin 29/12/1993 tarihindeki Genel
Kurulunda kabul ettiği 48/134 sayılı Kararla teşvik
edilmiştir ve bu tür mevcut kurumlarını güçlendirmeye,
olmadığı takdirde de böyle kurumlar kurmaya davet eden
Birleşmiş Milletlerin anılan kararının ekinde, Paris
Prensipleri olarak da bilinen, ulusal insan hakları kurumlarının
statülerine ilişkin ilkeler yer almaktadır. Ancak, hâlen Avrupa
Birliği üyesi ülkelerin yüzde 30unda, yani sekiz üye ülkede dahi ICC
akreditasyonlu insan hakları kurumu yoktur. Diğer bir ifadeyle, AK
PARTİ Hükûmetinin insanı merkeze alan hak temelli siyaset kavrayışının
yansımalarından biri olarak insan haklarının en üst düzeyde
korunması ve geliştirilmesi hedefine hizmet edecek, ülkedeki
demokratik dönüşümü güçlendirecek yeni bir kurumsal yapılanmayı
birçok ülkeden önce oluşturma inisiyatifinin sergilenmesi de gurur
vericidir.
Bu arada söz gelmişken, Paris
Prensiplerinin ulusal insan hakları kurumları oluşturulurken
ülkelerin uygulayacağı belirli modelleri içermediği, ortaya
konan genel ilkeler doğrultusunda ülkelerin kendi ihtiyaç ve özelliklerine
en uygun yapılanmayı seçmesinin her devletin hakkı olduğunu
kabul ettiği de ifade edilmelidir.
Bu bağlamda, görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı çerçevesinde kurulacak kurumun
bağımsızlığının ve etkinliğinin en üst
düzeyde sağlandığı da belirtilmelidir. Kuruma devlet tüzel
kişiliğinden bağımsız, ayrı, özgün bir kamu tüzel
kişiliği tanınmış, kamu tüzel kişiliğinin
daha da güçlendirilmesi adına da idari ve mali özerklik
sağlanmıştır. Keza, Türkiye İnsan Hakları
Kurumunun özel bütçeli bir yapı şeklinde
teşkilatlandırılması dünya ve Avrupa Birliği üye ülkelerindeki
uygulamalarla da uyumludur.
Türkiye İnsan Hakları Kurumu
şüphesiz ki idare hukukunun ilke ve esaslarına göre, herhangi bir
bakanlık veya Başbakanlık ile mutlak suretle ilişkili olmak
durumundadır, ancak bu noktada dahi Kurumun, en zayıf bağı
ifade eden ilişkili bir kurum olarak Başbakanlığa
bağlı tanımlanmış olması, Kurumun
etkinliğinin ve özgürce çalışma yapabilme imkânının en
üst düzeyde sağlanması adına önemlidir. Keza, kurum gelirlerinin
esasının genel bütçeden tahsis edilecek ödeneklerle oluşturulması,
bu durumda kurumun kendisine tahsis edilen gelirlerin harcanmasında da
takdir ve yetkiye sahip olması da aynı özgürlükçü
bakışın mali boyuttaki yansımasıdır.
Yetkilendirme açısından
kurulun görevi esnasında bir suçun işlenildiğini öğrenmesi hâlinde
genel hükümlere göre işlem yapabilmesi için gerekli gördüğünde
cumhuriyet savcılarına ihbar ve şikâyette bulunabilmesine imkân
tanınmıştır. Ayrıca
vatandaşlarımızın kuruma bireysel başvuru yapabilmesi
hak arayışları adına görev alanını
genişletici bir yaklaşımdır. Yani bu yapı insan
haklarının korunması anlamında işkence ve kötü muamele
başta olmak üzere, ihlalleri önleme, mücadele etme, bu amaca hizmet eden
eğitimleri yürütme, gelişmeleri değerlendirme olarak ifade
edebileceğimiz konularda proaktif bir yaklaşım sergilerken
toplumdan gelecek tüm hak ihlallerine yönelik reaksiyonları
değerlendirip gereğini yapma sorumluluğuyla da
donanmıştır.
Kurul üyelerinin seçilme biçiminde de
sosyal paydaşların sürece katkı vermesinin önü
açılmış, alanda uzmanlık vazgeçilmez bir unsur olarak
açıkça tanımlanmış, barolar, Bakanlar Kurulu, YÖK,
Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla üye
yapısının çoklu kanallar üzerinden biçimlenmesine imkân tanınmıştır.
Kurum mensuplarının görevlerini hiçbir tedirginlik yaşamadan
yürütebilmeleri için hâkim ve savcıların
bağımsızlığı ve teminatına yönelik
mevzuatımızda bulunan düzenlemenin bir benzeri kurul üyelerinin tümü
için sağlanmıştır. Kurum bünyesinde görev yapacak olan
İnsan Hakları Kurulu başta kamu kurumları olmak üzere tüm
insan hakları ihlallerini bu yöndeki iddialar doğrultusunda
inceleyecek ve kurumun hazırladığı raporlar kurumlarca
bilirkişi raporu olarak kabul edilecektir. Yani konuyla ilgili tüm kamu
kurumlarının artık bir insan hakları karnesi olacaktır
ve bu karne kamuoyuyla da paylaşılmak suretiyle şeffaflık
ilkesi anlamında, bu anlamda da ileri bir düzeye erişilecektir.
İnsan hakları kuruluşunu
müteakip geçtiğimiz günlerde Şanlıurfa Cezaevinde yaşanan
elim hadiseyle bir kez daha gündeme gelen cezaevlerindeki şartların
değerlendirilmesinden koruma altındaki bireylerin yaşam
koşullarının değerlendirilmesine değin geniş bir
yelpazede de çalışmalar sürdürülecektir. Keza bu trajik hadisede
hayatını kaybedenlere ve acılı ailelerine de
başsağlığı ve rahmet diliyor, bu kurumun, bir daha
asla böyle acıların en ufak boyutta dahi meydana gelmemesi için AK
PARTİ Hükûmetinin konuya yönelik samimi sahiplenişinin
yansımalarından biri olarak değerlendirilmesi
gerekliliğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Keza
kurumun, sivil toplum kuruluşlarıyla düzenli istişarelerden hak
ihlallerinin giderilmesine yönelik kampanya ve programlar yürütmeye değin
geniş bir yelpaze üzerinde iş birliği modelleri oluşturma
sorumluluğuyla donatılmış olması da ayrıca
önemlidir, böylelikle katılımcı bir çalışma üslubu da
teminat altına alınmıştır.
Ancak burada asıl göz önüne
alınması gereken, Türkiye'nin demokratikleşme anlamında
yaşadığı büyük değişimdir. Bu ülkede insan
hakları konusunda son on yılda sessiz devrim olarak nitelenebilecek
bir dizi hukuk reformu AK PARTİ Hükûmetinin inisiyatifiyle bir bir
gerçekleştirilmiştir.
Pek çok düzenlemenin yanı
sıra, gelişmiş demokrasilerde insan hakları alanında
gerek şart olarak öngörülen dört ana kurumsal mekanizmadan biri olan Kamu
Denetçiliği Kurumu yasal zemine kavuşturulmuştur. Diğer
insan hakları ulusal kurumu ve ulusal önleme mekanizması
yapıları bu tasarının kabulüyle ihdas edilecektir. Bir
diğeri olan eşitlik kurumunu oluşturmak adına ayrımcılıkla
mücadele ve eşitlik kurulu kanununa yönelik çalışmalar da sürmektedir
ve elbette bu sürece somut katkı sunacak olan yapılarla da
yetinilmemekte, örneğin kolluk şikâyet sisteminin daha etkili ve
hızlı işlemesini sağlamak; saydamlığı,
güvenilirliği geliştirmek adına kolluk gözetim komisyonunun
kuruluşuna yönelik tasarı da yasalaşmak üzere Parlamentomuzun
gündemindedir.
Bu ve benzeri gelişmeler
yaşanırken aslında pek çok paralel süreç birlikte yürütülmekte;
çok kültürlü, çok etnisiteli, çok dilli bir Türkiye adına kültürel haklar
alanında da güzel şeyler olmaktadır. İşte, bakın,
yıllarca bu topraklarda sadece Kürtçe şarkı dinledi diye
vatandaşına suç işledi muamelesi yapan ceberut devletten,
eğitim kurumlarında talep doğrultusunda bu ülkede konuşulan
ve bu ülkenin zenginliği olan tüm dillerin öğrenilebildiği bir
anlayışa işte tam da böyle geçilmektedir ve insan odaklı
siyaset, halkına hizmetkâr, garson devlet anlayışı,
işte bu bütüncül anlayış çerçevesinde hâkim
kılınmaktadır.
Türkiye'nin, AK PARTİ
hükûmetleriyle birlikte stratejik vizyonunu dönüştürmesi, vatandaş
odaklı siyaseti sonuna kadar sahiplenmeye devam edecek bir ülke
olduğunu vurgulayarak istikrarlı, kendi toplumuyla, toplumunun
talepleriyle, değerleriyle -beklentileriyle değil, onlarla
çatışarak değil- hedef birliği yaparak ilerleyen
Türkiye'nin demokrasiye yolculuğu güçlenecek, güçlenerek sürecek; çok
kültürlü, çok sesli, çok dilli bir Türkiyede insan hakları yeryüzünün en
barışçıl silahı olacak ve bizi silahlar değil,
barış koruyacak diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Çok dillilikten kastınız ne?
BAŞKAN Tasarının tümü
üzerinde, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Başkanı Ayhan Sefer Üstün söz istemişlerdir.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 279 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısı ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Raporu üzerinde Komisyon adına söz aldım. Bu vesileyle, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekillerimiz, burada, benden önce,
konuşmacı arkadaşlarımız birçok konuya
değindiler. Öncelikle bu kanunun buraya gelmesinde emeği geçen alt
komisyon Başkan ve üyelerimize, komisyon üyelerimize, Hükûmetimize ve
Değerli Bakanımıza gerçekten teşekkür ediyoruz.
Bu
kanunun buraya gelmesi gelmemesinden çok daha hayırlıdır.
İlk kez böyle bir kurum kuracağız. Dolayısıyla, bu
kurumun kurulmuş olması, eksiğiyle gediğiyle gerçekten
önemli bir konu. Kanunun amacı, insan haklarının korunması ve
geliştirilmesi amacıyla bir kurum kurmaktır. Bir kurum
kuruyoruz. Yeni bir kurum, yeni bir oluşum. İnsan haklarını
koruyacak ve geliştirecek; temel amaç, felsefe budur.
Değerli arkadaşlar,
Türkiyede, insan hakları konusunda önemli gelişmeler olmuştur
özellikle kurumsallaşma açısından. Bunu bu Meclis
yapmıştır, katkı sağlamıştır. Daha
geçen hafta bu Mecliste Kamu Denetçiliği Kurumu yasalaşmış
ve inşallah en kısa süre içerisinde görevine başlayacaktır.
Yine Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru hakkı tanınmıştır. 23 Eylül 2012de
devreye girecek ve o da insanlarımız açısından bir
kapı olarak ortaya çıkacaktır.
Bugün burada, yine çok
önemsediğimiz İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısını görüşüyoruz. İnşallah sizin
katkılarınızla birlikte ve oylarınızla
kanunlaşacak ve hayata geçecektir.
Yine bir başka kanun
tasarımız, kolluk gözetim komisyonu ve bir diğeri de
ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurumu da inşallah en
kısa zamanda Meclisimizde görüşülecektir.
Dolayısıyla haziran ayı,
insan hakları açısından çok önemli bir ay olarak
değerlendirilebilir. İnsan hakları açısından yeniden
hamle yapıldığı bir dönem olarak algılanabilir, kabul
edilebilir.
Değerli arkadaşlar, insan
hakları alanında kurulan bu kurumları üçlü sacayağı
şeklinde de tanımlayabiliriz. Yargı kararlarını
denetlemek üzere, yargı sistemi içerisinde bireysel başvuru sistemi
kurulmuştur. Yargının kararlarını denetleyecektir. Çok
önemsediğimiz bir kurumdur. Anayasa değişikliğiyle bu
kazanım elde edilmiştir. Meclis bünyesinde, yasamanın içerisinde
Meclise bağlı Kamu Denetçiliği Kurumu kurulmuştur
geçtiğimiz hafta. Şimdi ise idare ve yürütmeyle tırnak
içerisinde söylüyorum- ilişkili İnsan Hakları Kurumu
kurulmaktadır. Yani bu şekilde böylece, insan hakları
alanında üçlü bir sacayağı; yargı içerisinde, yasama
içerisinde ve yürütmeyle de ilişkili bir yapı tamamlanmış
olmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Böyle
bir sistem veya böyle bir kurum kurmaya ne zaman ihtiyaç duyulmuştur,
nereden çıkmıştır bu fikir? diye bakacak olursak,
İkinci Dünya Savaşı sırasında, gerçekten, çok
ağır insan hakkı ihlalleri yaşanmıştır,
ondan sonra birçok yapılar kurulmuş -uluslararası yapılar,
Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi vesaire- bunların da
önerileriyle devletler, kendileri içerisinde, ulusal insan hakları
kurumlarının kurulması teşvik edilmiş, tavsiye
edilmiş ve o, 1945ten sonra da birçok devlette bu insan hakları
kurumları kurulmuştur. Ancak, maalesef bizim ülkemizde bu husus belki
de biraz geç kalmıştır ama Geç olsun, iyi olsun, temiz olsun.
derler. İnşallah, bu kurum kurularak bu gecikmişliği de
ortadan kaldıracaktır.
Değerli arkadaşlar,
Birleşmiş Milletler bu süreçleri desteklerken aslında, motamot
Şöyle bir kurum kuracaksınız, şöyle
yapacaksınız. diye herhangi bir dayatmada
bulunmamıştır devletlere ancak 1993 yılında bazı
ilkeler benimsemiştir. Bu kurumlar şöyle şöyle ilkelere bağlı
kalırlarsa iyi olur. şeklinde birtakım prensipler
belirlemiştir. İşte, bu prensiplerin adına da Paris
Prensipleri denmiştir.
Bu prensiplere
baktığımızda -yani, eleştiriler oldu biraz önce,
saygı duyuyoruz, bunlardan da istifade ediyoruz ama- gerçekten bizim
kurduğumuz bu yapı Paris Prensipleriyle uyumlu mu yoksa çelişiyor
mu, buna hep birlikte bir göz atalım. Bakın, bu Paris Prensiplerinin
1inci ilkesi Ulusal insan hakları kurumları kanunla kurulur.
demektedir. İşte, bugün bizim burada yaptığımız
iş, bir kanun çıkarmak, bu kurumun bir kanuni
dayanağını teşkil ettirmek. Yoksa bir yönetmelikle, bir
genelgeyle belki kurulabilirdi ama bu yeterli güvenceler temin edilmemiş
olurdu. O bakımdan, tam da Paris Prensiplerine uygun bir iş
yapıyoruz bugün burada. Mümkün
olduğunca geniş görev ve yetkilere sahip olmalı bu Kurum.
diyor. Bu kanunu incelediğimizde, 4üncü maddesinde görev ve yetkiler
sayılmış. Gerçekten burada çok fazla görevler verilmiş ama
Hayır, şu da eksik kaldı. denirse bunlar da ilave edilebilir.
Burada insan hakları ihlaliyle mücadele, bireysel başvuru hakkı,
birtakım sempozyumlar düzenleme, her şey konmuş ama eksik bir
şey kalırsa görev ve yetkiler içerisine bunlar da konulabilir.
Bir başka prensip, diyor ki: Kendi bütçesi,
personeli ve tesisi olmalı. Şimdi, bakın, bu kanun diyor ki:
Kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip özel
bütçeli İnsan Hakları Kurumu kurulmaktadır. Tam da Paris
Prensiplerinin istediği şekilde; özel bütçesi var, kendi personelini
kendisi atıyor. Komisyonumuzda yaptığımız bir
değişiklikle 60tı personel sayısı, dedik:
Yetmeyebilir, 75 olsun. Mukayese olsun diye söylüyorum arkadaşlar, ben
şu anda İnsan Hakları Komisyonunda 7 tane uzmanla
çalışıyorum, 75 tane personeli olacak bu Kurumun. O
bakımdan, bu açıdan baktığımızda da gerçekten
Paris Prensiplerine uygun olduğunu düşünüyorum. İnsan
hakları alanında faaliyet gösteren siyasi, sosyal ve sivil
oluşumlarla etkin bir iletişim içinde olmalı ya da bunların
kurumda çoğulcu temsiline imkân tanınmalı. Komisyondaki
arkadaşlar bilirler, bu tasarı ilk geldiğinde tüm üyeleri
Bakanlar Kurulu tarafından atanıyordu, hatta başkan ve
başkan vekilini de Bakanlar Kurulu tayin ediyordu. Ancak bunun
çoğulculuk ilkesine aykırı düşebileceği ortaya
atıldı, Sayın Bakanımız da gerçekten katkı
sağladı ve üyelerin seçimi farklı tabanlara yayıldı;
işte 1 üyeyi barolar seçecek, 1 üyeyi YÖK seçecek, 2 üyeyi Sayın
Cumhurbaşkanımız seçecek vesaire.
Bunun dışında, başka teminatlar
kondu, Aman ha, bu İnsan Hakları Kurumu görev yaparken buna kimse
talimat vermesin. dendi, üyelere hâkimlik teminatı getirildi. Bakın,
bürokrasiye bakın, en fazla teminatla mahsur olan kesimdir hâkimler.
Dolayısıyla bu kadar teminat var, para var, bütçe var, bina var; e, o
zaman çalışılsın deriz.
KAMER GENÇ (Tunceli) Hangi hâkim
teminatı söyler misiniz?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) Bakın, şu
koltukları değerli kılan sizlersiniz, sizler bir şey
ürettiğiniz için bu koltuklar değerli. O bakımdan, bu kadar
güvenceden sonra elbette kuruldan mutlaka bizim iş isteme
hakkımız var.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sıkıysa bir tane Tayyip Beyin aleyhine karar versin bakalım.
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) Buna ek olarak
Bireysel başvuruya bakabilir. diyor. Bakın, bunu ihtiyari bir
prensip olarak koymuş ama biz gelmişiz burada İnsan
Hakları Kurumu bireysel başvurulara da bakacak, gerektiğinde
burada bir ihlal varsa suç duyurusunda bulunacak, raporlayacak, bunu kamuoyuna
duyuracak. demişiz. Yani Paris Prensiplerinin ihtiyari olarak
düzenlediği bir konuyu dahi buraya bir mecburiyet olarak koymuşuz. O
bakımdan, gerçekten bu kanunun Paris Prensipleriyle uyumlu olduğunu
düşünüyorum.
Bakın, şimdi, bu konuya,
aslında belki de fazlaca mı önem veriyoruz bu Paris Prensiplerine?
Çünkü bakın, mesela Fransada bütün bu üyelerin tamamını,
başkanını, vesaire başbakan atıyor. Fransada
başbakanın konumunu bilirsiniz, yani neredeyse bakan düzeyindedir.
Ama Fransanın bu insan hakları kurulu Paris Prensipleri yönünden (A)
notu almış. Yine İngilterede bütün üyeleri bir bakan
atıyor. Oraya baktığımızda da Paris Prensiplerine
tam uyumlu. diyor. Şimdi, dolayısıyla bu Paris Prensipleri
meselesine çok fazla takılırsak, sadece bir ilkeye bağlarsak
hakikaten yanılabiliriz.
Değerli arkadaşlar, bu kanun
tasarısı aslında 23üncü Dönemde Meclisimize geldi, o zaman
-Sayın Başkanım karşımda- Anayasa Komisyonunda
birlikte ele almıştık ancak sonra, 24üncü Dönemde bu kanun
tasarısı İnsan Hakları Komisyonuna sevk edildi. Yani belki
merak edersiniz, ne oldu da 23üncü Dönemde Anayasa Komisyonu baktı,
24üncü Dönemde İnsan Hakları Komisyonuna geldi? Değerli
arkadaşlar, bakın, İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu 1990 yılında kurulmuş ama tek kanatlı bir uçak
gibi kurulmuş, yani sadece denetim yetkisi var fakat yasama yetkisiyle
yetkilendirilmemiş. İşte bu yıl başında
yaptığımız bir değişiklikle -yine sizlerin
oylarıyla geçti bu Meclisten, teşekkür ediyorum- Komisyonumuz
gerçekten güçlenmiştir, Komisyonumuz bir esas komisyon yetkisi
kazanmıştır ve kanunlara bakabilme imkânı
kazanmıştır. O bakımdan işte bu kanun Sayın
Meclis Başkanımızın da takdiriyle Komisyonumuza sevk
edilmiş ve Komisyonumuzca ele alınmıştır. Bu
Komisyonumuzda ciddi çalışmalar yapıldı, Alt Komisyon
Başkanımıza ve üyelerine teşekkür ediyorum, birçok sivil
toplum örgütünü dinlediler, birçok kişiyi dinlediler ve onlardan
aldıkları önerilerle de birlikte bu kanun 11 madde iken 24 maddeye
çıkarıldı, teşmil edildi. Esas yönünden de birçok
değişiklik yapıldı.
Bakın, biraz önce bahsedildi,
Kurul üyelerine hâkimlik teminatı Komisyonda getirilmiştir, Kurul
üyeleri rahat çalışsınlar, kimseden emir, talimat almasın.
diye bir hâkimlik teminatı getirilmiştir. Seçimle alakalı, daha
önce de anlatmıştım, 11 üyenin tamamını Bakanlar
Kurulu atar. derken ama şimdi çoğulculuk adına bu üyeler
çeşitlendirilmiştir. Sivil toplumu da dinledik, sivil topluma dedik
ki: Bir öneriniz varsa bize bir sunun. Hatta sizin kendi aranızda
seçebileceğiniz bir yöntem varsa bunu getirin. Ama bize en sonunda
şunu söylediler, dediler ki: Bizim bir üst çatı kuruluşumuz
yok, dolayısıyla bizim böyle bir seçim yapma imkânımız ve
kabiliyetimiz yok. O bakımdan biz farklı yöntemlerle bu seçimi
çeşitlendirdik ama bunun yanı sıra orada sivil toplum örgütlerine
üye önerebilme imkânı getirdik.
Yine, burada üyelerin insan
hakları alanında temayüz etmiş kişiler arasından
seçileceği hükmü getirildi yani Rastgele sokaktan bir adam seçilmesin,
avukatlar arasından seçilirken on yıllığını
doldursun. ve yine İnsan hakları alanında çalışma
yapsın. diye hükümler getirildi. O bakımdan bu
çoğulculuğun da, çeşitliliğin de
sağlandığı kanaatindeyiz.
Yine, Başkan ve üyeleri bizzat
Kurul seçecek, Kurulun kendi içerisinden çıkacak. İlk tasarıda
bu direkt Başkanı ve Başkan Vekilini Bakanlar Kurulu
atıyordu ancak işte şimdiki bizim düzenlememizde ise Kurul
Başkan, Başkan Vekili ve üyelerini kendisi seçecek.
Şöyle bir şey de geldi:
Efendim, Meclis seçse olmaz mı? Olabilir, belki düşünülebilir ama
bunun önünde engeller var. Bakın, daha önce RTÜK üyelerini Meclis
seçsin. diye bir kanun tasarısı çıkmıştı buradan
ancak Anayasa Mahkemesi dedi ki: Anayasada Meclisin görevleri arasında
açıkça sayılmayan bir yetkiyi veremezsiniz. Efendim, anayasa
çalışmaları var, bunu koyabiliriz. dersiniz belki ama biz,
şu anda önümüze gelmiş bir kanundan bahsediyoruz.
Bir başka açıyı da biraz
önce söylemiştim. Üçlü sacayağını düşündüğümüzde,
zaten Meclisle bire bir çalışacak olan Kamu Denetçiliği Kanun
Tasarısı çıkmıştır. Dolayısıyla, bu
Kamu Denetçiliği Tasarısı Meclisle
bağlantılıdır ama İnsan Hakları Kurumu ise
Hükûmetle veya yürütmeyle sadece -tırnak içerisinde söylüyorum-
ilişkili bir durumdur.
Efendim, tamamen
bağımsız yapalım, devlete bağlı olmasın,
şu olmasın... Olabilir; Ertuğrul Bey bunu söyledi ama o zaman
bir dernek olur. Bakın, 75 tane personel, bina, cari giderler,
incelemeler
Böyle bir şeyi kim karşılayacak? O zaman zaten
dernekler var.
Bu, diğer Avrupa ülkelerinde de
zaten bir devlet içerisinde, bir ulusal kurum olarak düşünülmüş ve
tasarlanmış. Avrupadaki örneklerinde üç tür görev yapıyorlar.
Bir tanesi Hükûmete danışmanlık yapıyor; bir görevi. Bir
tanesi -enstitüsü gibi çalışanlar kısmı var- enstitü gibi
çalışıyor; işte panel yapıyor, yayın çıkartıyor.
Bir de bireysel başvuruları alan kurumlar var. Avrupaya
baktığımızda bunların bir tanesi tarafından
yetkilendirilmiş olabilir, ikisini de yapabilen kurumlar var. Biz ise hem
bireysel başvuruları alsın hem de bir enstitü gibi
çalışsın düşündük.
Efendim, Hükûmete
danışmanlık maddesini ve yetkisini niye vermedik?
İşte, tam da onu verseydik, diyecektiler ki bu sefer: Bakın,
gördünüz mü Hükûmet bana danışacakmış veya işte
Hükûmete danışmanlık yapacakmış. Hükûmetle bire bir
bağlantılı itirazlar o zaman yoğunlaşacaktı. O
bakımdan, bunu buraya bilinçli olarak koymadık değerli
arkadaşlar.
Şimdi, tabii alt komisyonda birçok
değişiklikler yapıldı ama belki psikolojik bir etkisi olsun
diye dedik ki: İnsan Hakları Kurumu, bu kuruluş, en son 23
Eylül 2012de kurulur ve çalışmalarına başlar. Bu neyi
size hatırlatıyor? Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
hakkının artık devreye girmesi. Yani istedik ki hem İnsan
Hakları Kurumu hem de Anayasa Mahkemesi aynı anda insan hakkı
ihlallerini inceleyebilsin. Bunun da böyle bir psikolojik etkisi olsun.
Değerli arkadaşlar,
bakın, İnsan Hakları Kurumunu şöyle zihninizde bir hayal
edin, merkeze oturttuğunuzda aslında birçok kurumla ilişkisi
var. Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilişkisini kurduk alt komisyonda. Bu
kurum, ihtiyaç duyulduğunda yılda en az 1 kez İnsan Hakları
Komisyonuna gelip bilgi verecek, en az 1 kez. Ama ihtiyaç olur, 2 kez, 3 kez
olabilir, her ay olabilir. Bu şekilde böyle Meclisle
bağlantısı kurulmuş oldu.
Yine, üyelerinden 7 tanesini de
Bakanlar Kurulu atıyor ve bu şekilde Bakanlar Kuruluyla, Hükûmetle
bir bağlantısı kuruldu. Üyelerden 2 tanesini Sayın
Cumhurbaşkanımız atayacak. Bu şekilde,
Cumhurbaşkanlığının da bu kurumla bir
bağlantısı olsun. Orada neler oluyor, gerçekten insan hakkı
ihlallerinin üzerine gidilebiliyor mu denetleyebilsin, gözetebilsin, orada bir
bilgi alsın, bir bilgi alışverişinde bulunulsun. Bu
sağlandı.
Yine, üniversitelerle ilgisi
sağlandı. Dedik ki: 1 üye, Yükseköğretim Kurulu
tarafından, efendim, bu alanda çalışmalar yapmış ve
hukuk ve siyasal dallarında çalışmalar yapmış
üniversite hocaları arasından atanır. Bakın, bir ilmiye
sınıfıyla bir bağlantı kurduk.
Yine, barolarla, Barolar
Birliğiyle bir bağlantı kurduk. Dedik ki: 1 üyeyi de,
mesleğinde on yıllık süreyi doldurmuş, yine kendi
alanında, insan hakları alanında çalışmalar
yapmış kişiler arasından bir atama yapılır.
Böylece avukatlarla, hukukçularla, Barolar Birliğiyle, barolarla bir
irtibatı kuruldu.
Sivil toplumla irtibatı kuruldu.
Daha önceden, sadece kurula üye olmak isteyenler kendileri müracaat
ediyorlardı ama öyle biri vardır ki müracaat etmek istemeyebilir.
Dedik ki: Sivil toplum örgütleri; dernekler, sendikalar herhangi birini
önerebilsin, bu şekilde bu insanı da seçin diye önersin. Bu
getirildi. Yine, bu Kurumun, bu sivil toplum örgütleriyle ortak
çalışmalar yapma imkânı getirildi.
Değerli arkadaşlar,
eleştirilebilir. Yani insan hakları dernekleri veya insan
hakları sivil toplum örgütleri başlangıçta Neden fazla bizimle
diyalog kurulmadı, yeterince diyalog kurulmadı? diye bir
tepkisellikleri vardı ama Komisyonda bunları tamamen görüştük, kendilerinin
bütün görüşlerini aldık. Yani bu kanunun geriye çekilmesi, tekrar
görüşülmesi, iki yıldır
Dolayısıyla bu kanunun geriye
çekilmesinden ziyade, işte, burada, bence görüşülmesinde fayda
vardır. Paris Prensiplerine uyumlu bir kanun tasarısıdır.
Dolayısıyla, ben,
memleketimize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Katkı veren arkadaşlara da şimdiden teşekkür ediyorum.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay söz
istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Bugün ülkemizde demokrasi ve insan
hakları alanında önemli bir tasarıyı görüşüyoruz.
İlk defa ülkemizde kanunla İnsan Hakları Kurumu diye bir kurum
kuruluyor. Ben de bu tasarı üzerinde Hükûmetimiz adına söz
almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, insan hakları, çağdaş, siyasal ve
toplumsal düzenlerin en ayırt edici vasfı ve meşruiyet kriteri
hâline gelmiştir bugün. Uluslararası alanda da toplumları,
ülkeleri, devletleri değerlendirirken en önemli kriterlerden birisidir.
Demokrasi konusunda en önemli, dikkat edilecek hususlardan birisidir. Daha
doğrusu, modern dünyayla konuşmanın, iş birliğinin bir
anlamda yeni dili insan haklarıdır.
Biz
AK PARTİ hükûmetleri olarak, parti olarak, hükûmetler olarak
kurulduğumuz günden bugüne en temel hassasiyetimiz bu olmuştur. Bunu
bilerek söylüyorum. Partimizin kuruluşundan ve hükûmet oluşundan beri
içinde olan birisi olarak ve özellikle bu boyutunda stratejik katkıyı
en fazla vermeye çalışanlardan birisi olarak bunu söylüyorum. Yani
hükûmetlerimizin en önemli hassasiyetidir. Hatta bu konuda, demokratikleşme
ve insan hakları konusunda ta 58inci Hükûmet kurulduğunda
-şöyle bakılırsa- hemen Avrupa Birliği sürecinin
hızlı başlatılması falan
Ha, biz
demokratikleşme adımlarımızı daha hızlı
atalım, Avrupa Birliği rüzgârını da arkamıza
alalım şeklindeki değerlendirmelerle de irtibatlıdır.
Dolayısıyla genel manada AK PARTİ dönemi tabii, bir
demokratikleşme dönemidir.
Sayın
Halaçoğlu konuşmasının ilk kısmında çok güzel
ifadelerde bulundu, tarihimizle ilgili değerlendirmeler
Kendisine çok
teşekkür ederim. Yani aslında insan hakları bizim
medeniyetimizin özüdür, kendi öz medeniyetimizdir. Burada birkaç defa da
atıfta bulunuldu Şeyh Edebaliye. Tabii, o kavramları
farklı söyleyebiliriz. Yaşat ki, yücelt ki anlamları vardır.
İnsanı yücelt ki devlet yücelsin falan ama özü şudur:
Kendisinin hem damadı hem müridi Osman Beye, -Osmanlı
imparatorluğunun kurucu ismi, ecdadımız- diyor ki:
Evladım, -yeni bey olmuş, yeni yönetici olmuş.
İmparatorluğun ilk günleri, ilk yılları- dikkat et. O
vasiyetname muhteşem bir şeydir. İnsana değer ver önce.
İnsana değer ver, insan memnun olmazsa devlet güçlü olmaz. Önce insan
memnun olacak, mutlu olacak. Onun devlete ve yönetime güveni artacak ve o zaman
sen daha güçlü olursun. Demek istediği bu. Ve bizim medeniyetimize, şöyle geçmişimize
bakarsak medeniyetimizin özü bu değerli arkadaşlar.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) Söylediğinizin tam tersi bir tablo var.
Yazık!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Ve inanın, biz kendi hükûmetlerimiz
döneminde, beğenilir, beğenilmez, yetersizlikler vardır, bu bir
süreçtir, insan hakları, demokratikleşme konusu bir süreçtir, daima
en iyileri vardır ama hep bunun iyisinin arayışında olduk
ve burada mümkün olabildiğince bunun altyapısını kurmaya,
yasalarını çıkarmaya çalıştık. Ben şimdi
onlara girmeyeceğim, son on yılda yapılan şeyleri burada
sıralayacak değilim ama bunu pek çoğumuz zaten biliyoruz.
Bu haziran
ayının, Parlamentomuzun bu yasama yılının bitmek üzere
olduğu şu günlerinde de doğrusu Meclisimizde, yüce Mecliste
insan haklarıyla ilgili önemli kurumların kurulması, önemli
yasaların görüşülmesi çok sevindiricidir. Biz de bunu Hükûmet olarak
arzu ettik. İşte, geçen hafta ombudsmanlık, kamu
denetçiliği yüce Mecliste görüşüldü, kabul edildi. Hatırlanırsa,
onu 2005 yılında yasalaştırmıştık ama bir
önceki Cumhurbaşkanı veto etti, Anayasa Mahkemesi de Anayasada
Meclise böyle bir görev verilmemiştir. diye bir gerekçeyle iptal etti. Ve
dolayısıyla, 12 Eylül 2010da Anayasa değişikliğinde
ombudsmanlık anayasal kuruluş hâline getirildi ve şimdi de
kanunu çıkmış oldu.
Şimdi İnsan
Hakları Kurumu inşallah Meclisten bu vesileyle çıkmış
olursa, yüce Meclis kabul ederse, peşinden kolluk gözetim mekanizması
gelecek. O da çok önemli doğrusu, özellikle kollukla vatandaş ilişkisinde
yeni bir mekanizma getiriyoruz. Ben İçişleri
Bakanlığım döneminde onu hazırlatmıştım ama
Meclise geldi, kadük oldu; şimdi tekrar geldi, herhâlde Kurula gelecek.
Bir de tabii, 3üncü ve
4üncü yargı paketlerini çok önemli görüyoruz. Yani 3üncü yargı
paketi özellikle, bir an önce tabii, Genel Kurulun gündeminde
Böylece insan
haklarıyla ilgili -orada da insan haklarıyla ilgili çok boyut
vardır- önemli tasarılar bugünlerde görüşülmüş oluyor.
Değerli
milletvekilleri, gruplar adına konuşan arkadaşlarıma çok
teşekkür ediyorum, şahsı
adına konuşan arkadaşımıza ve Komisyon
Başkanımıza, bu tasarının çok önemli
boyutlarını esasen açıkladılar ama ben de birkaç hususa
yine değinmek istiyorum.
Tabii, bu tasarıyı
değerlendirirken insafla bakmak lazım yani burada söylenecek, bu
konuda, olumlu-olumsuz pek çok şey olabilir ama iyi bir
değerlendirme, dikkatli bir değerlendirme
yapıldığında bu, gerçekten, ülkemizde ileri bir
adımdır insan haklarıyla ilgili. Yani sadece Birleşmiş
Milletlerin Paris İlkelerini karşılama anlamında
değil, bir kurum kuruyoruz. Yani böyle bir kurumun ismi bile bu alanda
tabii, Türkiye'nin hassasiyetlerini ifade ediyor. Yani hep ve hiç
değerlendirmesi yerine şöyle bakalım: Burada olumlu, iyi
şeyler var, başka şeyler de olabilir miydi? Mesela ne
olabilirdi? İşte, Meclis
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Urfa Cezaevinde 13 tane insan yanmazdı mesela.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Meclis işte seçsin, Meclis
Hatta bir
milletvekilimiz dedi ki: Milletvekillerimizden korkuyorsunuz, Meclise
seçtirmiyorsunuz. Değerli Milletvekilimiz Tanrıkulunun bu konularda
çalışması var, insan haklarıyla ilgili güzel bir
kitabı var, ben çok değer veririm ama bunu açıkladık
komisyonda da.
Değerli arkadaşlar, Meclis
bizim için önemli. Meclis, millet. Millet, burada temsil ediliyor. Yani bizim
Hükûmet ve parti olarak en önemli hassasiyetimiz milletin rehberliği ve
Meclisin iradesi.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar)
Yapmayın ya!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Onun için mi temel kanun olarak getiriyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Biz her konuyu Meclise getirmeye çok önem
veriyoruz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Öyleyse niye kanun hükmünde kararnamelerle yönetiyorsunuz ülkeyi?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Şimdi, bu konuda da
ALİ SERİNDAĞ
(İstanbul) Meclis AKPnin...
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla)
biz düşünebilirdik ve yine
düşünebiliriz ama biraz önce Komisyon Başkanımız Ayhan Bey
de ifade etti, ombudsmanlıkla ilgili konuyu ben tekrar
hatırlatıyorum, Burhan Hocam da burada, çok iyi biliyorlar: Meclise
ancak Anayasayla görev verebilirsiniz, kanunla görev veremezsiniz. Yani
kanunla Meclis kendi kendine görev veremez. Bu konuda Anayasada Meclise bir
görev verilmemiş. Ha, yeni anayasa yapılıyor, verelim, bu görevi
de oraya verelim yeni anayasada ve seçsin.
Ben biraz önce
ombudsmanlığı örnek verdim. Ombudsmanlığı 2005
yılında biz kanunlaştırdık, bu Meclisten
çıktı, gitti. O zamanki Cumhurbaşkanı Bu Anayasada
ombudsman atamak gibi, seçmek gibi bir görev verilmemiş Meclise. dedi ve
Anayasa Mahkemesine gönderdi, Anayasa Mahkemesi de iptal etti. Ondan sonra
işte anayasal kurum hâline getirdik.
Dolayısıyla, biz, inanın
samimiyetle bunu ifade ederiz daima Hükûmet olarak, parti olarak, bu
konuların hepsinin esas çözüm yeri Meclis olsun, karar yeri Meclis. Çünkü
demokrasinin özü bu. Buna açığız, buradan da ifade ediyorum,
bütün partilerimiz bilsin, biz de o konuda rahatça şey yaparız. Yani
bu kurumla ilgili istenirse Anayasa Uzlaşma Komisyonunda gündeme
getirilebilir ve bu Meclise seçimi verilebilir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kurum bağımsız, özerk, özel bütçeli bir
kurum. Bu kavramlar özel bütçeli falan, Meclisimiz biliyor; bütçe hakkı
olan Meclisimiz, bütçeyi yapan Meclisimiz, yani özel bütçeli
Tabii idari
sistemde çok özel ifadelerdir bunlar. Doğrusu, bu konuda idarenin içinde
olup, genel bütçeden kaynak alıp yine de en bağımsız bir
kurum nasıl olursa onu gerçekleştirmeye çalıştık. Bu,
tabii, 2010da Meclise gelmişti, sonra kadük oldu, yeniden getirdik.
Yeniden aynen getirmemizin sebebi, belki üzerinde biraz
çalışılabilirdi ama gecikiyordu, alt komisyonda biz de Hükûmet
olarak katkı verdik, bu çok değiştirildi zaten, yani bizim
2010da Meclise gelen tasarıdan epey değiştirildi.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Siz bağımsız kurumları bile bağımlı hâle
getirdiniz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri,
bakın, bunun da yürürlük tarihini 23 Eylül olarak koyuyoruz, sebebi de
şu: 23 Eylül, Türkiyede bir anlamda insan haklarıyla ilgili yeni bir
tarihin de başlangıcı. Yani Anayasa Mahkememiz ilk bireysel
başvuruları 23 Eylülden itibaren almaya başlayacak.
Biliyorsunuz, 12 Eylül 2010daki Anayasa değişikliğiyle bizim
artık bir insan hakları mahkememiz var
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Başvuru ücretli mi Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla)
yani Anayasa Mahkemesi, insan hakları
mahkemesi hâline geldi ve iki yıl süre almıştı
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Başvuru kaç para?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla)
şimdi o iki yıllık süre
bitiyor ve Anayasa Mahkemesi eylül ayında bireysel başvuruları
almaya başlayacak.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilmemesi için, önünü kesmek için
koydunuz o kuralı, bunlar onun için yapıldı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) İnsan hakları mahkemesi görevini
görecek ve bizim tam da o tarihte insan hakları kurumumuz da işlemeye
başlayacak, ombudsmanlık da kurulmuş olacak.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
AİHMin önünü kesmek için getirdiniz sadece o kuralı, hak
dağıtmak için, adalet dağıtmak için değil. AİHMe
başvuruları engellemek için yaptınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) İnşallah, bu konu, büyük bir
mekanizma olarak ülkemizde yürümüş olacak.
Değerli milletvekillerimiz, tabii,
o insan hakları mahkemesi özelliğini çok önemli görmek lazım
yani sizler de biliyorsunuz, bizim o konuda uluslararası alanda
sorunlarımız var. Bu manada, onu, doğrusu, önemli görmek
lazım.
Şimdi, burada, eleştirilen
bir husus var, ona ben özellikle bu sürem içinde açıklık getirmek
istiyorum. Bakın, burada, ombudsmanı Meclis seçiyor
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Ama
nitelikli çoğunlukla seçmiyor Sayın Bakan; iktidar seçiyor
aslında, iktidar.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla)
ama ona paralel bir de yeni bir kurum
kuruyoruz. Bu, değişik kurumlardan geliyor. Burada, biraz önce ifade
ettim, Meclise bu görevi veremiyoruz ama burada, işte, Bakanlar Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı, YÖK, Barolar Birliği gibi kurumlara
veriyoruz.
Değerli arkadaşlar, şunu
ifade edeyim: Tabii, Türkiyede, belki ülkemizin özelliği, samimiyetle
bunu söylüyorum
Biraz önce Ayhan Bey ifade etti, İnsan Hakları
Kurumunun üyelerini ilgili bakan atıyor. dedi İngilterede,
Fransada da başbakan tek imzayla, Bakanlar Kurulu değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
İngilterede bakan değil, parlamento atıyor, doğru bilgi
değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Doğru bilgi, ben de tespit ettim onu.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Parlamento atıyor, doğru bilgi değil o, bakan değil.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar,
tabii, bütün ülke örnekleri de incelendi. Ha, Türkiye'nin durumu belki
farklıdır. İşte, üyeler nereden atanırsa biz bir
anlamda değerlendirmeyi biraz ona göre yapıyoruz, atanma şekline
ve atandığı yere göre. Hâlbuki işin aslı şu: Ben
de RTÜK bana bağlıyken o zaman çalışmıştım.
Baktım, Avrupanın birçok ülkesinde RTÜK benzeri
kuruluşların üyelerini iletişim bakanları atıyor.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Nasıl bağlı? Bağımsız değil mi? RTÜK
nasıl size bağlı? Siz onu itiraf ediyorsunuz, size
bağlı olduğunu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Şimdi, önemli olan, ilkeler ve atanan
kişilerin nitelikleri ve çalışması.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, biz şöyle bir Hükûmetiz: Kendimizi aldatmak
için bu kurumları kurmuyoruz. Biz, insan hakları alanında daha
mesafe almak için bu kurumları kuruyoruz. Eğer siz bir yere,
emrinizdeki, bir genel müdürlük veya bir yönetime, bırakın
ilişkili kuruluşa, bu ilişkili, bağlı
kuruluşa bile o işi iyi yapmayan, o ilkelere göre
çalışmayan, verimli olmayan, ehil olmayan birini getirirseniz
kendinizi başarısız yaparsınız. Bu, kendinizi
aldatmaktır. Yani biz böyle bir Hükûmet değiliz, biz
başarılı olmak istiyoruz. Biz
çalıştığımız alanda iyi işler yapmak
istiyoruz. Yani emaneti ehline vermezsen başarısız olursun; bu,
belirgin bir ölçü.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Ama beceremiyorsunuz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Şimdi, burada diyoruz ki: İnsan
hakları alanında temayüz etmiş kişiler
Bakın,
uluslararası kurumlarla görüştük, sivil toplum
kuruluşlarıyla görüştük.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) Kim
tayin edecek Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Bu alanda sivil toplum
kuruluşlarıyla, insan haklarıyla ilgili çalışan bizim
temel altı-yedi derneğimiz vardır, hepsiyle benim
irtibatlarım çok iyidir, hepsiyle de görüştük.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Kime göre temayüz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Göreceksiniz, burası Türkiye için çok
önemli bir insan hakları koruma mekanizması olacak, bundan emin
olabilirsiniz. O konuda biz elimizden gelenin hepsini yapacağız.
Sonra, arkadaşlarım ifade
ettiler, ilişkili kamuda en zayıf irtibatı ifade eder. Bağlı,
ilgili değil, ilişkili. Bunun, sadece, işte Mecliste bütçesini
bir bakanın savunması gerekiyor falan, onun dışında da
Başbakanlıkla hiçbir şeyi yoktur ilişkili kuruluşların.
Bizde ilişkili kuruluş
örnekleri üst kurullardır. İlgili kuruluşlar vardır, diyelim
ki TRT ilgili kuruluştur, ilişkili kuruluşlar BDDK gibi falan
üst kurullardır. Bunların yönetimle, idareyle o manada hiçbir
bağları yoktur. Biz o bağımsızlığı
Bir
de, buranın üyelerine, tabii, neredeyse bağımsız hâkimlik
güvencesi veriliyor.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Hâkimlerde güvence kaldı mı?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - O manada, doğrusu bunun verimli bir
kuruluş olacağına inanıyorum ve İnsan Hakları
İnceleme Komisyonunun da asli komisyon olarak yüce Mecliste ilk defa kendiyle
ilgili, kendisiyle ilgili bir kurumun da böylece tasarısını
kanunlaştırdığı, çalıştığı
bir çalışma oluyor bu. İnsan Hakları İnceleme
Komisyonumuz için de bu hayırlı olsun diyorum.
Bu kurul yılda bir defa en az, bu
Komisyona da, İnsan Hakları Komisyonuna da bilgi verecek ve
yılda 3 defa, insan haklarıyla ilgili çalışan sivil toplum
kuruluşlarıyla toplantı yapacak. Burada o mekanizmaların
hepsini yürüteceğiz, bundan emin olunsun. Biz burada doğrusu bütün o
alanıyla ilgili görüşmeleri, irtibatları sağlayacağız.
Burası, tabii, bir yargı
mekanizması değil. Yargı var, bizim yargımız var.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Hangi yargı Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Ombudsmanlık başvuruyu
alıyor. O kendi
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Özel yetkili mahkemeler insan haklarını ihlal ediyor Sayın
Bakan. Onu nasıl açıklayacaksınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Burada ise önleyici fonksiyonunu biz daha
öne alıyoruz, önleyici
Bakın, insan hakları
bilincini, duyarlılığını artırmak için
eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerini yürütecek, projeler
hazırlayacak, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları,
uluslararası kuruluşlar, kamu kurumlarıyla iş birliği
yapacak, iletişim zemini oluşturacak
Yani toplumsal
çoğulculuğun temsilinde önemli bir hizmet alanı
olacağına inanıyorum ben.
Burada ayrıca şunu da ifade
etmek isterim: Bizim özellikle bu konularda hem yasalarımız var hem
uluslararası sözleşmeler var imzaladığımız;
başta Birleşmiş Milletlerin İşkenceyi Önleme
Sözleşmesi gibi falan. Bütün bunların uygulama alanını da
denetleyecek ve uluslararası veya ulusal değerlendirme
raporlarında buranın görüşü alınacak, katkı verecek
yani Türkiye raporu çıkaracak.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz doğrusu bütün bu özellikleriyle
katkınızı istiyoruz yani Meclisimizin buna başka
katkıları olursa seviniriz.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Önergelerimize katkı verirseniz biz de size katkı veririz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) - Burada hepimizin amacı insan
hakları alanında daha fazla mesafe almak
Bazen de şöyle
tartışmalar oluyor: Ombudsmanlık var, İnsan Hakları
Kurumuna ne gerek var? İşte, belki şu günlerde önünüze gelecek,
Kolluk gözetim mekanizmasına ne ihtiyaç var? gibi Türkiye gibi ülkelerde,
ben şuna inanıyorum, bu tür mekanizmaların farklı
farklı olmasında hiçbir sakınca yok, yani hepsi biraz daha
denetim sağlarsa fayda olur. Onun için, bunların alanları içinde
bazen çakışmalar olabilecek. Yani ombudsmanlık sadece başvuru
alacak, burası başvuru almayacak.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Çatışma olmaz, bir kişi karar veriyor, çatışma
olmaz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Devamla) Şahit olduğu her şeyin
üzerine gidecek burası. Onun için, burada hiçbir sorun olmaz, endişe
edilmesin. Yani bu tür kurumlar kendi arasında da paylaşarak,
inşallah ülkemizde insan hakları alanındaki bilinci ve
uygulamayı geliştirmede katkı verirler diyorum.
Destekleriniz için çok teşekkür
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Malik Ecder Özdemir, Sivas Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısı üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
Hakkâride hayatını kaybeden şehitlerimize Tanrıdan rahmet
diliyorum, ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Parlamentonun içinde bulunduğu tabloyu daha önceki
arkadaşlarımız anlattılar. Boş masalarda insan
haklarını konuşuyoruz. Biraz önce Sayın Başbakan
Yardımcısını dinledik, AKPden çok Değerli Milletvekili
Arkadaşımız Sayın Zeynep Karahanı dinlerken, içimden
şöyle bir duygu geçti: Keşke, Zeynep Hanımı, elinden
tutup, dün Komisyon Başkanımızla birlikte gittiğimiz
Şanlıurfa Cezaevine bir kere götürebilseydim.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Memleketine
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
Orada canı yanan insanları, 13 insanın kendisini diri diri
nasıl yaktığını, dışarıdaki ailelerin,
annelerin feryadını bir kere duymuş olabilseydiniz diye
düşünüyorum.
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Bu feryatları sizden daha iyi duyuyoruz,
gereğini yapıyoruz, yapmaya da çaba gösteriyoruz. Siz söylediğiniz
için değil, böyle
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
Keşke, Sayın Milletvekilim, iki hafta önce gittiğimiz Mardin
Cezaevine sizi götürebilmiş olsaydım da Mardin Cezaevindeki
dramı gözünüzle görebilseydiniz. Eğer vicdanınız varsa
gelip o zaman bu kürsüden bu kadar rahatlıkla
konuşamazdınız.
Değerli milletvekilleri, Mardin
Cezaevinde 20 kişilik koğuşlarda 62 kadın kalıyor.
Sayın Milletvekili, 20
kişilik koğuşta 60 kadın kalıyor!
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Bir yıl içinde Urfada iki yeni cezaevi daha
hizmete girecek, önce bunu bilin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
- Dicle Üniversitesinden tutulmuş, getirilmiş kız
öğrenciler var, ev kadınları var, altmış
beş-yetmiş yaşının üstünde
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Gereğini yaptığımızı
itiraf edin, ondan sonra konuşun.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
-
5 kadın Mardin Cezaevindeydiler ve oradaki tutuklu 5 kadın, yasa
dışı terör örgütü üyesi olmak iddiasıyla
yargılanıyorlar.
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Yani siz sadece konuşuyorsunuz ama biz iş
üretiyoruz, çözüm üretiyoruz çünkü biz gerçekten acı hissediyoruz,
dilimizle değil, kalbimizle, aklımızla.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
- Sayın Milletvekili, Türkiye'nin tablosunu anlatmak istiyorum, bir
hanımefendi nezaketiyle dinlemeni rica ediyorum.
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Biz dinliyoruz ama siz gerçeği
anlatmıyorsunuz, gerçekleri çarpıtıyorsunuz, güneşi
balçıkla sıvamaya çalışıyorsunuz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
- Türkiye'nin tablosu senin anlattığın gibi değil,
Sayın Başbakan Yardımcısının anlattığı
gibi değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu
kürsüde her şeyi konuşabiliriz, enflasyon değerlerini
konuşabiliriz, hayat pahalılığını
konuşabiliriz, yoksulluğu tartışabiliriz. Kendi
pencerenizden baktığınızda haklı olduğunuz tablo
olabilir ama bu iktidarın insan hakları konusunda konuşmaya
hakkı yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) En fazla bu iktidarın var.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
- Eğer bu ülkede siz, biz, sokaktaki insan Telefonum dinleniyor. diye
korkuyorsak, eğer bu ülkede yaşayan her yurttaş, yarın
hangi davanın sanığı olacağından korkuyorsa,
isimsiz ihbar mektubu, gizli tanık ifadeleriyle yarın mahkeme
huzuruna çıkacağından korkuyorsa, bu ülkede adaletten, hukuktan
bahsetmenin olanağı yoktur. Zaman zaman geçmişte hepimiz
adaletsizliğe uğramış olabiliriz, karakollarda kötü muamele
görmüş olabiliriz, devlet dairelerinde haksızlığa
uğramış olabiliriz ama içimizde bir duygu vardı Mahkemeye
gidersem adalet yerini bulur ve hak ettiğimizi alırız.
diyorduk.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Siz
diyordunuz, biz demiyorduk.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
- Bugün, sizin yarattığınız bu tabloda adalete güven
kalmamıştır. Devlet, adalet dağıtmaktan uzak, tam
tersine, adaletsizlik dağıtan bir organ hâline gelmiştir. Bu
tablodan övünmeniz değil, utanmanız gerekiyor. Bu ülkede, ilk önce,
broşür dağıtan öğrencileri Parasız eğitim
istiyoruz. diyen öğrencileri terör örgütü üyesi yaptınız, ev
kadınlarını yaptınız. Mardin Cezaevinde yetmiş
yaşındaki Cemile Yaşarı terör örgütünün yöneticisi
yaptınız. Yetmedi, eski kuvvet komutanları yasa
dışı terör örgütünün üyesi yapıldı, eski Genelkurmay
Başkanı yasa dışı terör örgütünün üyesi yapıldı.
Allahtan korkun, böyle bir anlayış, böyle bir mantık Türkiyede
almış başını gidiyorken hiçbir sağduyulu
insanın çıkıp bu kürsüde insan haklarından, demokrasiden,
ileri demokrasiden söz etmeye hakkı ve haddi yoktur.
İktidara geldiğiniz
dönemlerde cezaevlerinde toplam 49 bin tutuklu ve hükümlü vardı,
şimdi 138 bin kişi oldu. Rakamı düzeltiyorsunuz, en son
çıkardığınız şartlı salıvermeyle
cezaevlerindeki rakamlar şu anda 126 bin.
Sayın Milletvekili, dün, 13 tane
çocuğun öldüğü koğuşa girdik, hâlâ yangın yeri,
tütüyor orası. 3 kişi için kurulmuş bir koğuşta, önce
6 kişi, şimdi 18 kişi kalıyor. Bu nasıl insan
hakkı? Bu nasıl demokrasi?
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Ya 2 tane yeni cezaevi yapıyoruz, nasıl bu
fenomeni isnat edersiniz?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
Bu nasıl anlayış?
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) 2 tane yeni cezaevi yapıyoruz sorunu çözmek için.
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Cezaevi yapmayın, şartları düzeltin.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
Bu tabloyu siz yarattınız, siz!
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) İhalesi yapıldı, 2013te hizmete
girecek.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Bu ülkeyi
kim yönetiyor, kim?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
Bu ülkeyi yöneten sizsiniz Sayın Başbakan
Yardımcısı...
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Böyle bir iradeyi nasıl göz ardı edersiniz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Milletvekili, Türkiyeyi kim yönetiyor?
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
Başka konularda konuşabilirsin ama insan hakları konusunda
BAŞKAN Sayın Milletvekili,
lütfen
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
AKPnin konuşmaya hakkı yoktur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Allah o
cezaevlerini size de nasip etsin!
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) 2 tane modern cezaevi yapıyoruz biri Urfada, biri
Siverekte.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ya neyi
savunuyorsunuz? Hayret ya!
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
Ve özel yetkili mahkemeler, Türkiyede, sizi eleştiren Gözünüzün
üstünde kaşınız var. diyen herkesi potansiyel suçlu ilan etti.
ZEYNEP KARAHAN USLU
(Şanlıurfa) Sadece çamur atmak için konuşuyor, konuşuyor
ve konuşuyorsunuz!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ya bu kadar
rahatsa Cenabıallah size de nasip etsin inşallah! Ne yapalım
yani.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla)
Şimdi, Komisyon Başkanımız burada. Sayın
Milletvekili, ben, geçen dönem de İnsan Hakları Komisyonu üyesiydim.
Bugüne kadar 30 tane cezaevi gezdik. 30 tane cezaevi gezdik, gittiğimiz
her cezaevinde, kapasitenin 3 katı tutuklu ve hükümlü var. Pozantı
Cezaevini 2010 yılında ziyaret etmişiz. Sadece ben ziyaret
etmedim, AKPli milletvekilleriyle beraber ziyaret ettik. O
koğuşlarda cinsel taciz, her türlü kötü muamele olabilir. dedik,
dikkate almadınız. Ne zaman ki orada çocuklara tecavüz kamuoyunda
patladı, apar topar bu cezaevini kapattınız.
Sayın Adalet Bakanı burada olsa
soracağım: Van M Tipi Cezaevine gitmişiz. 20-21 Nisan 2009
tarihinde, AKPli milletvekilleriyle beraber gittik. Burada yazıyor:
Koğuşlar farklı tipte olup 18 adet koğuş
bulunmaktadır. Kurumun kapasitesi 375 kişidir. 2007 yılında
bazı ranzalar üç kata dönüştürülmüş ve şartlar zorlanmak
suretiyle kapasite 520ye çıkarılmıştır. Nisan 2009da
-yani gittiğimiz tarihte- kurumun mevcudu 716 kişidir. Ve yine bu
raporda var, demişiz ki: Van bir deprem bölgesi. Bu cezaevi çok kötü
koşullarda, derhâl yıkılması lazım. ama Adalet
Bakanlığı kılını
kıpırdatmamış. Ne zaman ki Vanda o deprem olayı
yaşandı -gazetelerden takip ediyoruz- cezaevinin duvarı
yıkılmış, cezaevinden 200ün üzerinde tutuklu ve hükümlü
kaçmış. Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: O tarihte
cezaevinden kaçanların bir kısmının kendi iradesiyle geri
döndükleri yine basında ifade ediliyor. Peki, dönmeyen kaç kişi var?
Hâlâ firarda olan, Van M Tipi Cezaevinden firar etmiş kaç kişi var?
Sayın Başbakan Yardımcısı, bunu öğrenmek
istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Haberi yok.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) Yine, Gaziantep
E Tipi Cezaevine gittik. 550 kişi kapasiteli cezaevinde 1.650 kişi
kalıyor. Komisyon Başkanımız orada oturuyor. Bu rakamlar
benim çarpıttığım rakamlar değil, AKPli milletvekili
arkadaşlarımızın da bu raporda imzaları var.
Osmaniye Cezaevine gittik. 650 kişilik cezaevinde
1.212 kişi kalıyor. Cezaevlerinde keyfî muameleden geçilmiyor.
Cezaevine giren herkes çırılçıplak soyuluyor, bu cezaevinde
kıç muayenesi yapılıyor bu çağda. Bu tablodan eğer
utanmıyorsanız, bu tabloya rağmen çıkıp burada insan
hakları nutku atıyorsanız kendinize saygınız yok
demektir değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Urfadaki tabloyu anlatmak için saatlerce
konuşmak lazım. Gerekçesi ne olursa olsun, 13 tane genç insan kendi
hayatına kıydılar. Cezaevlerinde bulunan her insanın, suçu
ne olursa olsun, can güvenliği devlete ve hükûmete emanettir. Sayın
Başbakan Yardımcısı, eğer size emanet edilen 13
canı koruyamadıysanız bundan daha büyük bir istifa gerekçesi
olabilir mi? O koğuşları gördüğümde Madımak
katliamı aklıma geldi. Hâlâ dumanlar tütüyordu. Madımakta da 35
insan sekiz saat boyunca -belki siz iktidar değildiniz ama- devleti
aradılar. Eğer bir ülkede devlet adalet dağıtamıyorsa,
alın geri kalan hizmetlerin hepsini başınıza çalın! (CHP sıralarından
alkışlar) Böyle bir anlayış olmaz!
Bir ülkede insanları
birlikte, bir arada tutan şey adalet duygusudur, adalet. Eğer bu
duyguyu insanlar, toplum
kaybetmişse o ülkede kalkınmadan, o ülkede bölünmüş yoldan, o
ülkede ekonomiden bahsetmenin hiçbir anlamı yoktur ve -açıkça
söylüyorum- bugün yarattığınız adaletsizliğin en son
kurbanı siz olacaksınız.
OSMAN ÇAKIR (Düzce)
Hâlâ tehdit ediyorsunuz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) Özel yetkili mahkemeleri eğer cemaatin
bileğini büküp de kapatamazsanız -bu kürsüden söylüyorum- özel
yetkili mahkemelerin en son sanığı Sayın Başbakan ve
siz olacaksınız, o zaman sizi savunan hiç kimse kalmayacak bu
memlekette. O nedenle
HAMZA DAĞ
(İzmir) Suçumuz varsa yargılanmaya hazırız.
OSMAN ÇAKIR (Düzce)
Tehdit ediyorsun!
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) Ben burada adalet istiyorum. Ben tehdit etmiyorum,
gelecek tabloyu sana gösteriyorum.
OSMAN ÇAKIR (Düzce)
Biz bu adaleti korumaya çalışıyoruz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) Özel yetkili mahkemeleri bugün
kaldırmazsanız, onların en son yargıladığı
sanıklar Sayın Başbakan olacak, siz olacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Sevinirsiniz, mutlu olursunuz.
MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) Gücünüzün yetmediğini biliyorum. Sizi bir kere
daha Türkiyedeki hukuksuzluğu, adaletsizliği son buldurmaya, son
verdirmeye çağırıyorum.
Bu tasarı,
Sayın Başkan, şimdiye kadar kurulmuş olan kurumlardan
farklı olmayacaktır. Bu, Parlamento sıralarından belli. Bu kanun teklifine bu
yapısıyla, karşı olduğumuzu ifade ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.08
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 122nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
279 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Tasarının tümü
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Kaplan,
buyurun.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Başbakan Yardımcısı, insan hakları mücadelesi gönüllü,
inançlı, sivil, riskli, cesaret isteyen bir iştir. İnsan
Hakları Derneği ile MAZLUMDERe bakarsanız, üye ve
yöneticilerine, kaç tanesinin hapiste olduğu, kaç tanesinin hâlâ
yargılandığı, kaç bin davanın
açıldığı görülür. Bu yeni kurulacak Türkiye İnsan Hakları
Kurumu bir nevi taltif, makam, makam yeri gibi gözükmüyor mu?
Yine buraya seçilecek
üyelerle ilgili 5inci maddenin (c) bendinde deniliyor ki kasten işlenen
suç, bir yıl ve fazlası olsa, affa da uğramış olsa
bile -devlet güvenliğine karşı- seçilemez. Yani bu tasnife göre
Başbakan da 312den daha önce DGMde yargılandı ve bu kuruma üye
olamıyor ama Başbakan olabiliyor. Bu nasıl bir çelişki,
bunu izah edebilir misiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İkincisi: Niye bu insan hakları kuruluşu
üyelerini almadınız?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Başkan.
1) Dağlıcada 8 askerimizin
şehit edilmesi saldırısında ihmal var mıdır?
2) Saldırıyı
gerçekleştiren ve Kuzey Iraktan Türkiyeye girdikleri belirtilen
teröristler Heronlar tarafından nasıl fark edilmedi?
3) Sivil halkı izleyen ve
katledilmesine zemin hazırlayan Heronlar, kalabalık ve ağır
silahlı terörist grubu nasıl fark edemedi?
4) Kaçakçıyı gören göz teröristi
neden göremedi?
Saygılar.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tuncel
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bildiğiniz gibi, bugün Dünya
Mülteciler Günü. İnsan hakları konusunda en çok sorun yaşayanlar
da mülteciler. Özellikle Suriyeden Türkiyeye gelen mültecilere ilişkin
Hükûmetin, İçişleri Bakanlığının
çıkarmış olduğu bir yönerge var. Bu yönerge neyi içeriyor
acaba? Bir de insan hakları kuruluşları bu yönergeyi
öğrenmek istiyor, neden bu paylaşılmıyor, gizliliğinin
nedeni nedir?
Diğer bir konu: Sayın Bakan
kürsüde de ifade edince
Üçüncü ve dördüncü yargı paketlerinin gündeme
geleceğini ifade etti. Türkiyede insan hakları konusunda en büyük
ihlal aslında bugünkü Terörle Mücadele Kanunudur. Acaba, bu dördüncü uyum
paketinde ya da üç ve dördüncü uyum paketlerinde Terörle Mücadele Kanununun
kaldırılması konusunda bir çalışmanız var
mı?
Yine diğer bir konu, cezaevleri
konusu -kürsüde de ifade edildi- çok ciddi bir sorun. Özellikle Maraş
Cezaevinde ve Malatya Cezaevinde kadınların bulunduğu ortamda
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Eyidoğan
HALUK EYİDOĞAN
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Bu 279 sıra sayılı Kanun
Tasarısı içinde insan hakları uzmanlığı diye
bir uzmanlık var. Türkiyedeki yükseköğretim sistemi ve
müfredatı içerisinde insan hakları uzmanlığı
diploması var mı? Hangi üniversitelerde insan hakları
uzmanlığı yüksek lisans ve doktora eğitim programı
var? Bu programların açılması için bir hazırlık veya
girişim var mıdır? Hangi üniversite bölümleri mezunları
insan hakları uzmanlığı ve lisansüstü programlarına
kabul edilebilir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Başkan,
teşekkür ediyorum, sağ olun.
Ben Bakan Beye sormaktan ziyade
Meclisin merkezine bir sual sormak istiyorum. Sürekli kanunlar
çıkıyor, güncellemeler yapılıyor, Halk bize oy verdi.
diyerek siyasi erk siyasi elitlerini, yüksek makamlarını
oluşturuyor ama şehitler, bölücülük, yokluk, yolsuzluk,
cezaevlerindeki isyanlar, orman yangınları, kara yollarının
bozuk olması dolayısıyla trafik kazaları,
dolayısıyla tarımın, çiftçinin, esnafın hâli iyi
gitmiyor. Böyle bir yönetim olur mu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Aksoy
HALİL AKSOY (Ağrı) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bundan bir süre önce Erzurum
Karayazıda karşıdan karşıya geçerken Yusuf Yılan
adında bir çocuk akrep olarak tabir edilen zırhlı aracın
çarpması sonucunda feci şekilde can verdi. Onunla ilgili neler
yapıldı, öğrenmek istiyorum.
Öte yandan, hemen dün İstanbul
Fatihte saat 02.30 sıralarında Türkiyedeki polis terörünü gözler
önüne seren feci bir olay yaşandı. Bir kişi eşinin ve
çocuklarının önünde 7-8 tane resmî kıyafetli polis aracılığıyla
dövüldü, o yetmiyormuş gibi daha sonra ayağa kaldırılan
şahıs tenha bir yere götürüldü ve arabanın içerisinde feci bir
şekilde dövüldü. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Keza, Maraşta, Malatyada
kadınların kalmış olduğu koğuşlar var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Serindağ
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz evvelki
konuşmanızda RTÜK bana bağlıyken dediğinize göre,
daha evvel çıkardığınız bir yasayla
bağımsız kurulları Hükûmete
bağladığınıza göre, İnsan Hakları Kurulunun
2 üyesi Cumhurbaşkanı, 7 üyesi Bakanlar Kurulu, 1 üyesi YÖK ve 1
üyesi de baro başkanları tarafından seçileceğine göre,
gerçekten siz İnsan Hakları Kurulunun bağımsız bir
kurul olacağını düşünüyor musunuz ve İnsan
Hakları Kurulunun bağımsız olarak görevini yerine
getireceğini düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Yüksel
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, demokratik ve özlük
haklarını talep eden memuru, işçiyi, sendikacıyı,
parasız eğitim isteyen öğrencileri delilsiz, şüpheyle
hapishanelere dolduran, seçilmiş belediye başkanlarını
terör örgütü üyesi diye hapishanelere dolduran ve onlara zulmeden özel yetkili
mahkemeler kaldırılmadan İnsan Hakları Kurumunun kurulmasının
bir anlamının olacağını düşünüyor musunuz? Özel
yetkili mahkemeleri kaldırmayı düşünüyor musunuz,
kaldırılmasını istiyor musunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özcan
TANJU ÖZCAN (Bolu) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ben Sayın
Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Son zamanlarda İmralıda
hükümlü olarak bulunan terörist başı Abdullah Öcalanın bir
başka F tipi cezaevine nakliyle ilgili çalışmalar olduğunu
duyuyoruz. Hükûmetinizin bu konuda çalışmaları var mı?
Eğer varsa bu çalışmaların amacı ne? Neye hizmet
edecek, kime hizmet edecek? Bunun cevabını istiyorum.
Bir de siz, Hükûmet tarafından iki
yıl önce başlayan ve bana göre başarısız bir
şekilde devam eden açılımın hem sözcüsü hem mimarı
konumundasınız. Bu açılım hâlâ devam ediyor mu? Eğer
bu açılım devam etmiyorsa, sonuçlandıysa,
açılımın sözcüsü olarak bunu sizin ağzınızdan
duyma imkânına sahip olabilecek miyiz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Şandır
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, gerçekten hepimizi
üzen -bir suçlama olarak söylemiyorum ama öğrenmek istiyorum-
Şanlıurfa Kapalı Cezaevinde yaşanan hadise Türkiye'ye
yakışmıyor. İnsan Hakları Kurumunu kurarken insanın
yaşama hakkı en temel hakkı, insanı yaşatmak
sorumluluğu ülkeyi yönetenlere ait. Tüm Urfada veya Türkiye'nin hemen her
yerinde bilinen hapishanelerdeki bu
sıkışıklığın böyle bir olaya
ulaşacağını herkes konuşuyordu. Göz göre göre
yaşanan bu hadiseden bir siyasi sorumluluk çıkartıyor musunuz?
Millete ve topluma bu konuda bir özür borcunuzun olduğunu düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Başkan.
Mahalle muhtarlarının
bulunduğu bölgedeki nüfus yoğunluğuna göre aylık 130 ve 160
TL arasında bir ödeme yapılmasına ilişkin bir düzenleme var
mıdır? Var ise bu düzenleme nedeniyle Maliye
Bakanlığından İçişleri Bakanlığına bir
ödenek aktarılmakta mıdır? Ödenek aktarılıyor ise bu
paralar neden muhtarlara ödenmemektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kaleli
SENA KALELİ (Bursa)
Teşekkür ederim.
Türkiye Kayıplar
Sözleşmesine taraf olacak mı?
İnsanlığa
karşı işlenen suçlarda zaman aşımı
uygulanmaması, toplu mezarların usulüne uygun açılması için
çalışma başlatacak mısınız?
Birleşmiş Milletler
Hukuk
dışı, keyfî ve yargısız infazların önlenmesine ve
soruşturulmasına ilişkin kapsamlı bir düzenleme
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Işık, son soru.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, geçen hafta Taraf gazetesinde
bir köşe yazarının terör örgütüyle mücadele için
çalışan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının
savaş suçundan yargılanacağı yönünde mutabakata
varıldığı iddiaları doğru mudur? PKK-MİT
görüşmelerinde böyle bir mutabakat metni onaylanmış
mıdır ya da müzakere edilmiş midir?
İkincisi: Terör örgütünü
cezaevinden yönetmeye devam eden Abdullah Öcalanın sosyal medya
hesaplarından verdiği mesajlar kontrol edilmekte midir? Geçen hafta
Twitter hesabından yayımladığı mesajlar Hükûmetin
bazı sözleri yerine getirmesi hâlinde gerillayı iki ay içerisinde
dağdan indireceği yönünde anlamlı idi. Bu konuda Öcalana
verilen bir sözünüz var mı? Nedir bu mesajlar?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, soruların bir
kısmı belki cevap verebileceğimiz şeyler değil, Adalet
Bakanlığımızla ilgili.
Birinci sorudan başlıyorum:
Bu İnsan Hakları Kurulu, işte, insan ödüllendirme yeri olabilir
mi? Ben biraz önceki konuşmamda ifade ettim. İnşallah, biz bu
kurumu çok etkili bir insan hakları kurumu, mekanizması olarak
düşünüyoruz. Göreceksiniz, burası kurulduğunda,
çalışmaya başladığında o konuda çok belirgin bir
yer olacak.
İkinci soru: Dağlıcada
ihmal var mı? gibi, Dağlıca ile ilgili sorular var, Heronlarla
ilgili vesaire.
Değerli arkadaşlar, tabii,
hain bir terör saldırısı yaşandı. Ben dün kendim de
oradaydım, Yüksekovaya gittim. Orada komuta heyetiyle, Genelkurmay
Başkanımız, arkadaşları dinledik teferruatıyla,
hem olayı yaşayan hem yerindeki arkadaşları.
Tabii, bu tür olaylar inceleniyor. Bu,
silahlı kuvvetlerin kendi sorumluluğu içinde ama oradaki bizim
aldığımız bilgi, benim şu anda size
söyleyebileceğim, dün -taze bilgi- öğleden sonra
aldığımız: Tabii, oradaki askerlerimiz burada doğrusu
başarılı bir mücadele vermişler. Tabii gecenin
yarısı, saat üç-üç buçuk gibi saldırı, çok ciddi bir orada
çarpışma. Ben oradaki dinlediğim şeylerde, tabii,
askerlerimizin orada doğrusu başarılı bir mücadele
verdiği kanaatine vardım ama diğer boyutları tabii
araştırılır. Allahtan tekrar rahmet diliyoruz ve
yaralılarımız var, 16 yaralı; bunun 3ü biraz ağırca.
Vandaki bölge hastanesinde onları ziyaret edip doktorlardan bilgi
aldık. Allah onlara şifa versin. Diğer yaralıların
durumu daha hafif.
Diğer bir soru mülteciler
kanunuyla ilgili, yani genelgeyle ilgili. Onu tam anlayamadım,
bakacağım ama bir sevindirici haber de vereyim: Göç ve mültecilerle
ilgili bir tasarı bugün İçişleri Komisyonunda kabul edildi, yani
benim İçişleri Bakanlığım döneminde
çalıştırdığım. O çok önemlidir Türkiye için.
Bizim bir göç ve iltica kanunumuz yok. Değişik kanunlarda
düzenlemeler var. İlk defa böyle derli toplu, hepsini içine alan bir kanun
yüce Meclise, Genel Kurulun gündemine gelmiş olacak.
Dördüncü paketle ilgili
Tabii, üçüncü,
dördüncü yargı paketleri önemli, ikisi de demokratikleşme paketleri
ve aynı zamanda yargıyı da hızlandıran, yargılama
sürecini... Orada Terörle Mücadele Kanunu da var mı? diye bir soru.
Oradaki temel özellik, dördüncü yargı paketinde -daha tabii, o
kesinleşmedi, tasarı hâline gelmedi ama- bizim düşüncemiz
şu: Şiddetle düşünceyi ayırmak mümkün olabildiğince bu
konularda yani şiddet taşımayan düşüncenin ifadesini daha
da mümkün kılma anlamında çalışmalar var.
İnsan hakları
uzmanlığıyla ilgili, sayın milletvekilimizin sorusu var.
Tabii, bu, bütün bakanlıklarda, kurumlarda şimdi uzmanlıklar var
yani bunları o manada, bir eğitim olarak değil ama tabii, o
uzmanlık oluşunca onun kendine göre tezleri falan oluyor. Diyelim ki
Devlet Planlama Teşkilatı, işte, bizim önemli
kurumlarımızdandı, orada planlama uzmanlığı
vardı, biz orada tez veriyorduk, tez hazırlıyorlardı falan,
sonra sınavlarla uzman oluyorlardı. Yani, bu alanda da öyle olacak.
Hangi üniversite, hangi fakülte, o manada kanunda bir sınırlama yok.
Hangisine ihtiyaç olursa, uzman yardımcısını o alanda
alır. Bazen sosyolog ihtiyacı olur, bazen psikolog olabilir, bazen
hukukçu olabilir; onu kurum kendisi, ihtiyacına göre belirleyecek; bizim
yaklaşımımız o.
Burada, tabii, değişik
olaylarla ilgili
Yani birçok yerde yanlışlar olabilir,
hukuksuzluklar olabilir. Ben de bugün televizyonda, İstanbuldaki dün gece
olan polis vatandaş olayını izledim. Tabii, o onaylanacak bir
şey değil Değerli Milletvekilimiz yani bunların gereği
yapılır, zaten İçişleri Bakanlığı da hemen
müfettiş görevlendirdi. Bizde şu anda biliyorsunuz- işkence
suçunun cezası çok ağır. 2005te düzenlendi. Yeni pakette biz
zaman aşımını da kaldırıyoruz. Orada -cezası
çok ağır- kasten yaralamanın cezası öngörüldü, ondan sonra,
paraya çevrilemez, tecil edilemez
Dolayısıyla, bu vesileyle ifade
edeyim, son iki yılda Türkiyede işkenceden dolayı dava hiç
açılmamıştır, ne Türkiyede ne İnsan Hakları
Mahkemesine giden yoktur yani aldığımız o tedbirlerle,
çünkü cezası çok ağırlaştı. Bunlarla da ilgili
gerekenler yapılır, yanlışlıkların üstü örtülmez.
Bu bağımsız kurumlar bağlı
mı? falan
Bağımsız kurumlar bağlı olmadı
Sayın Milletvekili. Bizde üst kurul, kurum, kurul yetkisindedir, onlar
sekiz tanedir, RTÜK de bunlardan biridir. Burası da işte onlar gibi
ilişkili kurum olacak, gerçek bağımsız bir kurum olacak;
biz ona inanıyoruz.
Bu özel yetkili mahkemelerle ilgili -tabii, bu, konumuzun
belki biraz yan konusu ama Başbakanımız da açıkladı,
biz de açıkladık- Adalet Bakanlığımızın
sorumluluğunda bir çalışma yapılıyor, onu burada ifade
edeyim. O konuda Başbakanımızın ve Hükûmetin
aldığı bir karar var, kararlılık var ve o
çalışma devam ediyor.
İmralıyla ilgili bir soru var, başka
yere cezaevi falan, F tipi falan
Daha önce de
açıklamıştık, söylemiştik; sonra bu
Başbakanımıza da soruldu, o da söyledi. Biz en yetkili
ağızlardan
Bizim gündemimizde böyle bir konu yok değerli
arkadaşlar, onu ifade edeyim.
Bu bizim Demokratik Açılım, Millî Birlik ve
Kardeşlik Projemizle ilgili bir soru var. Tabii, bizim Millî Birlik ve
Kardeşlik Projemiz ve o konudaki politikalarımız devam ediyor
değerli arkadaşlar. Terörle mücadelemizin pek çok boyutu vardır,
birisi güvenlik, onun dışında, tabii, sosyal, siyasi, hukuki pek
çok boyutu vardır; o kararlılıkla sürdürülüyor. Bugüne kadar
sürdürdüğümüz çalışmaların da hepsini, ben şahsen o
çalışmaların da sorumlusu olarak, bugün de olsa yaparım,
savunurum. Bizim bütün derdimiz Türkiyeyi bu terörden kurtarmak, huzurla,
kardeşlik içinde ülkede hayatı sürdürmek. Taviz vermeyeceğimiz
şeyler vardır, ülkemizin, milletimizin birliği, bütünlüğü
ve hukuk içinde olmak. Bizim bütün mücadelelerimiz bu çerçevede yürür ve gene
bu sorunları çözmek için aynı kararlılıkla bu
çalışmalarımızı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz.
Mahalle muhtarlarıyla ilgili,
doğrusu, Köy Kanunu içinde o konu çalışıldı.
İçişleri Bakanlığım döneminde Köy Kanunu
çalışıldı ve onun içinde muhtarlar konusu da var, çünkü
onun yeri Köy Kanunudur. Orada bu konuda bir düzenleme olacak ama o kanun tasarısı
şu anda hâlen Meclise gelmedi.
Bunun dışında,
cezaevleriyle ilgili sorular var. Ben onlara şimdi tabii cevap
veremiyorum.
Burada Türk Silahlı Kuvvetleriyle
ilgili savaş suçu vesaire
Tabii, bilemiyoruz onlar nerelerden
alınıyor. Bizim bildiğimiz, duyduğumuz veya bizim
düşündüğümüz şeyler değil, birileri böyle şeyleri
herhâlde icat ediyorlar. Bizim yürüttüğümüz sistem çok bellidir. Terörle
Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı olarak da söylüyorum,
kurumlarımız arasındaki irtibat, güven, koordinasyon en etkili
dönemini yaşamaktadır. İşte, dün de Genelkurmay
Başkanımız ve komuta heyeti bir yandan, biz bir yandan, sabahın
erken saatinde hepimiz ta Yüksekovadaydık. Bunlar önemli
duyarlılıklardır, bu konuda kimsenin endişesi olmasın.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Böylece, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler de tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi birinci bölüm üzerindeki
görüşmelere başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 14üncü maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Gök. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlamadan önce az önce Sayın Bakanımızın sorulara
verdiği bir cevaptaki bir yanılgıyı düzeltmek istiyorum.
Sayın Bakanım, az önce
Türkiye'nin işkenceyle ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi tarafından verilmiş kararları
bulunmadığını ifade ettiniz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Oraya dava gitmedi son iki
yılda, düzelteyim.
LEVENT GÖK (Devamla) Evet, ancak
bendeki veriler ne yazık ki böyle değil, 2011 yılında
Türkiyeyle ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin en çok
ihlal edilen haklar sırasını adil yargılanma hakkı
yüzde 28, işkence, insanlık dışı ve onur
kırıcı muamele yasağı yüzde 25 olarak
oluşturmaktadır Sayın Bakanım.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Dava açılmadı son iki
yılda.
LEVENT GÖK (Devamla) Üstelik dayanak
noktası bu belgeler, Başbakanlık raporlarından
alınmış bir belgedir ve bilgidir. Sizin Başbakan
Yardımcısı olduğunuzu biliyoruz yani Başbakanlık
raporlarına giren bu bilgiyi sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün önemli bir yasayı tartışıyoruz ama
bu yasa gerçekten anlamına uygun bir şekilde bugün Mecliste hak
ettiği ilgiyi ne yazık ki göremiyor. İnsan hakları diyoruz,
herkes insan haklarından söz ediyor ama böylesine önemli bir yasada ve
Hükûmetin, Komisyonun da ilgiyle sunduğu bu yasayı ne yazık ki
milletvekillerimiz dahi yeterince ilgiyle izlemiyor değerli
arkadaşlarım. Oysa insan hakları kavramı bu kadar ucuz
bir kavram değil, pek çok sayın konuşmacı bunlardan
bahsetti, insan hakları her şeyden önce etik bir değerdir
değerli arkadaşlarım. İnsan haklarının etik bir
değer olduğunu bize İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin
1inci maddesi söylüyor. Ne diyor 1inci madde: Bütün insanlar özgür, onur ve
haklar bakımından eşit doğar. İşte böylesine
tarif edilmiş insan hakları, tarihî gelişim içerisinde devletin
sınırlandığı, bireyin hak ve özgürlüklerinin
korunduğu kavramlar olarak bugüne kadar gelmiştir. İnsan haklarında
devlet bireye karşı korunmayacaktır, birey devlete
karşı korunacaktır. Devlet bireyin hak ve özgürlükler
alanına giremez. Türkiye'mizin yetiştirdiği aydınlardan, en
önemli aydınlardan Profesör Doktor Tarık Zafer Tunaya Pariste bir
müzeyi gezerken gözleri küçük bir kitaba takılır. 1791 Fransız
Anayasasıdır bu kitap. Eseri biraz daha yakından incelemek
ister, biraz daha yaklaşır ve okuduğu şu cümle
kanını dondurur Profesör Tarık Zafer Tunayanın: Bu kitap,
bu Anayasa insan derisiyle kaplanmıştır. Bu söz hürriyet
savaşlarının derinliğini, uzunluğunu, özgürlük
denilen şeyin bedava olmadığını o kadar anlamlı
anlatıyor ki hür yaşamanın bedeli açıkça
anlaşılıyor bu sözden.
İşte, değerli
milletvekilleri, bu mücadeleler bizi günümüzün demokrasi platformuna
ulaştırmıştır. Amaç, insanın insan olmak onuruyla
birtakım haklara ve hürriyetlere sahip bulunduğunu kabul ettirmektir.
İnsanın, içinde serbestçe
hareket edebileceği, kendi kendini yönelteceği küçük bir dünyası
vardır. Bu haklarını iktidar vermemiştir. O, onlara,
doğuştan insan olarak doğduğu için sahiptir. İktidar
bu dünyaya girmemelidir, girememelidir. Yönetenler bu hakları
tanımakla, korumakla ve geliştirmekle ödevlidirler.
Fert fert, kitle kitle
yapılmış olan bu ihtilallerin ortak amacı bu fikirlerde
toplanmıştır değerli arkadaşlarım. Tarihin bize
sunduğu iktidar türleri, krallar, emirler, sultanlar,
yurttaşların haklarını bir bahşiş, bir ulufe
saymışlardır. Ne demektir insan hakları? Onlar
dağıttığı oranda insanlar hak sahibi olabilirler,
insanlar birer kuldurlar, hak istemeye hakları yoktur. Görevleri,
iktidarlarının yüceliğini ve gücünü artırmaktır, o
kadar. İşte, bu fikirlerle savaşılmıştır.
Bütün özgürlükçü ihtilallerin amacı bu otoriter kuralları
yıkmak, bu yolda elde edilmiş sonuçlara yani gelişmelere eklemek
olmuştur. Hürriyet mücadelesi, insan derisiyle kaplı anayasalar için
bugün de devam eden uzun bir gelişme çizgisi izlemiştir.
Değerli milletvekilleri, bugün
tartıştığımız İnsan Hakları
Tasarısı ne yazık ki az önce tarif ettiğimiz insan hakları
gelişimine uyan, bizi demokratik ülkelerle aynı seviyeye getiren bir
yasa değildir. Bu yasa, içinde pek çok antidemokratik hükmü ve özellikle
devletin yaptığı hak ihlallerini denetlemekle yükümlü olacak
olan bir Kurulun tüm atama yetkisini yürütme organına vererek daha
baştan ölü doğmuş bir yasadır.
Değerli milletvekilleri, bu
yasayla Kurul üyelerinin yürütme tarafından büyük ölçüde atanması;
7sinin Bakanlar Kurulu, 2sinin Cumhurbaşkanı, 1inin YÖK ve 1inin
barolar tarafından seçilmesi komisyonumuza, alt komisyonumuza bu konu için
çağırdığımız bütün sivil toplum örgütlerinin,
Türkiyenin en saygın aydınlarının ve insan hakları
savunucularının, bize bu konuda son derece öğretiye yatkın
bir şekilde insan haklarını öğreten bilim
adamlarının görüşlerinin aksine olarak bugün Meclise
götürülmüştür. Meclis alt komisyonumuzda dinlediğimiz Türkiyenin en
önde gelen aydınları, barolarımız, Barolar Birliğimiz,
insan hakları temsilcileri, MAZLUMDER, herkes, Helsinki Yurttaşlar
Derneği, insan haklarının tüm kuruluşları;
vakıfları, dernekleri, İoanna Kuçuradi gibi Türkiyenin
felsefesinin kuyruklu yıldızı, Diyarbakır Barosu, Ankara
Barosu, bütün barolar, Barolar Birliği, bize geldikleri zaman söyledikleri
tek bir şey olmuştur, Bu yasayı derhâl geri çekin. Türkiye bu
yükü taşıyamaz. demişlerdir değerli
arkadaşlarım. Komisyonda bu arkadaşlarımız, bu
değerli bilim adamları saygınlıkla dinlenilmiş,
gereği yapılacağı söylenilmiş ama ne yazık ki
bizim de koltuklarında beraber oturarak insan hakları komisyon
mücadelesini verdiğimiz yine AKPli arkadaşlarımız bu
görüşlerin bir tanesini dahi dikkate almadan bu tasarıyı büyük
ölçüde aynen Genel Kurula getirmiştir.
Böyle bir haksızlığa
Türkiyenin tahammülü yoktur değerli arkadaşlarım. Türkiye, az
gelişmiş ülkeler arasında olabilir ama Türkiye, demokrasisini
ileri götürmek isteyen bir ülkedir. Türkiyenin bu tavrını, bu
olumsuz durumunu, bundan sonra çok daha acısını çekerek anlatmak
durumunda kalacağız. Çırpındık Komisyonda, Sayın
Bakanımız da bizi dinledi, bazı görüşlerimize iştirak
ettiğini ifade etti, arkadaşlarımız da ellerinden geleni
yapacaklarını ifade ettiler. Ama değerli arkadaşlarım,
bu yasayla, Hükûmet Türkiyedeki bütün kurulları özelleştirirken İnsan
Hakları Kurumunu tek kelimeyle devletleştirmiştir. Bunun tek adı
budur. Türkiyede İnsan Hakları Kurumu devletleştirilmiştir
değerli arkadaşlarım. Bunu başka bir türlü şekilde
izah edemezsiniz. Kurulun bütün üyelerinin yürütmenin yetkisinde olduğu,
onun etkisinde kalacağı açık olan bir kurulun İnsan
Hakları Kurulu olarak ifade edilmesi söz konusu bile değildir.
Burada birbirimizle lütfen dalga
geçmeyelim. Hepimiz insan hakları mücadelesinden geçiyoruz. Hepimiz
şurasından ya da burasından insan hakları mücadelesinin bir
parça parçası olmuşuzdur. Bunları biz söylediğimiz zaman
kötü oluyoruz. Ama ben size, isterseniz, Avrupa Birliği İlerleme
Raporunda bu tasarı için ne söylenilmiş, o cümlelerin
altını çizmek isterim. Avrupa Birliği İlerleme Raporunda
değerli milletvekilleri aynen şunlar söylenilmiştir: Türkiye
İnsan Hakları Kanunu Tasarısında Kurul üyelerinin
Başbakana karşı sorumlu olması ve üyelerinin Bakanlar
Kurulu tarafından belirlenmesi Paris ilkeleriyle uyumlu değildir.
Aynen budur Avrupa Birliğinin İlerleme Raporundaki ifadeler.
Peki, daha geçtiğimiz ay Avrupa
Birliği Komisyonunun yeni Türkiye Temsilcisi Jean Morris Rippertin
sözlerini duymak ister misiniz? Türkiyeyi takip edecek olan yeni temsilcinin
sözleri aynen şöyle: Türkiyenin hazırladığı Ulusal İnsan
Hakları Kurumu Taslağında iki önemli koşul var, bir türlü
aşılamıyor. Birincisi, bu Kurum başkanı ve üyeleri
Hükûmetten bağımsız olmalı; bulgularını,
raporlarını bağımsızca yayımlamalı.
İkincisi ise, ayrı bir bütçesi olmalı. Eğer bu hâliyle geçerse
değerli milletvekilleri takdirinize sunuyorum bu cümleleri- biz bunun
Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumlu olmadığını
açıklamak zorunda kalırız ve herkes bir daha hoşnutsuzluk
yaşar.
Aynen Avrupa Birliğinin
bakış açısı budur bu tasarıyla ilgili. Kendimizi
aldatmayalım. Yol yakınken önergelerimiz üzerinde sağlayacağınız
katkılarla gerekli değişikliği yaparak tasarının
Paris ilkelerine uyumlu olmasına hep birlikte çalışalım
diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Atila Kaya,
İstanbul Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA ATİLA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, doğrudan yasa tasarısı üzerindeki
değerlendirmelere geçmeden önce insan hakları kavramıyla ilgili
her türlü görüşü daha anlamlı kılmanın zorunlu zemini olan
felsefi arka planı dikkatlerinize sunmak isterim.
Değerli
milletvekilleri, insan hakları, insan doğası
anlayışından türetilmiş olan ve sadece insan olmakla
edinilmiş olduğu varsayılan haklardır. Her insanın
başkaca bir çaba göstermeksizin doğuştan bu haklara sahip
olduğu kabul edilir. İnsan doğası kavramındaki
doğa terimi sorgulamayı tercih etmeyen zihinlerde tam tersi bir
algının oluşmasına neden olsa da, insan doğası
doğal değil kültürel bir olgudur. Böyledir çünkü insan
doğası dediğimiz aslında insanın
tanımıdır ve bu tanımın içeriğinin
tarihselliği bunun böyle olduğunu gösterir.
İnsan
doğası kavramının kökenine ve anlam içeriğindeki
tarihsel şekillenmelere baktığımızda görürüz ki bugün
egemen olan algının zihinlere yerleşmesindeki en büyük pay
liberalizmindir. Sözleşmeci kuram çerçevesinde hakları belirlenmek
istenen insan, siyasal insan yani yurttaştır. Klasik liberalizmin
gece bekçisi olarak devlet anlayışından liberter, minimal devlet
anlayışına uzanan bir geleneğin sahibi olan liberalizm
insan haklarını tanımlarken iki temel ayrımı
belirginleştirmiştir. Bunlardan ilki, en temel insan
hakkının mülkiyet hakkı olduğudur. Öyle ki yasama
hakkı dahi mülkiyet kavramından türetilmiş ve insanın
bedeni üzerindeki mülkiyet hakkı olarak görülmüştür.
Liberalizmin
kurucu babalarının insan hakları derken sadece mülkiyet
sahiplerinin haklarından bahsediyor olması liberalizmde mülkiyet
kavramının merkezîliğine vurgu yaptığı kadar,
insan hakları kavramının sözünü ettiğimiz içeriğinin
tarihselliğine de vurgu yapar.
İkinci
temel ayrım ise: İnsan haklarının devlet-yurttaş
çıkar çatışması ekseninde tanımlanmak istenmesidir. Bu
çabanın bir ürünü olan daha az devlet, daha çok yurttaş düsturu
içinde anarşist bir tını barındırsa da günümüz
dünyasında liberterler ile anarşistlerin kimi noktalarda
buluşmaları artık kimseyi şaşırtmamaktadır.
Ne var ki, mantıksal ve tarihsel birikim bu hareket noktasından
ilerlemeyi engellemektedir. Unutulmamalıdır ki yurttaş
kavramı ancak devlet kavramının bir türevi olarak ortaya
çıkabilir. Bu uyarının bizlerden beklediği çabanın
sonucu da daha çok devlet, daha çok yurttaş olmalıdır. Bunun
karşıtının da daha az devlet, daha az yurttaş
olduğu asla gözden kaçırılmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, inandığımız şudur ki: Liberaller
toplum sözleşmesi kuramının kökenine yerleştirdikleri
doğa durumunun niteliğini unutmuş gibidirler. Devleti insan haklarının
önündeki bir engel olarak değil, insan haklarının
kaynağı ve güvencesi olarak görmek gerek. Bu görüşün önündeki en büyük engel, yetersiz
ve çıkarcı hükûmetlerin eylemlerinin devlete mal edilmesi ise
onların ıslahı yahut ıskatı yoluyla bu algı ortadan
kaldırılmalıdır. Bu algıyı doğuran en önemli
nedenlerden biri, hemen her yer ve mevkideki memurun kendini devlet yerine
koyabilmesidir. Bu durum Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri, sorun
doğuran bir sorunudur. Bu sorun çözülmeden, muhataplarda oluşan
algıyı tek sorumlu görmek çok da anlamlı değildir.
Türk devlet geleneğine
bakıldığında da görülür ki, bırakınız
herhangi bir memuru, devletin yöneticisi konumundaki Türk hakanları bile
Devlet benim. deme hak ve yetkisine de, cesaretine de sahip olamamıştır.
Böyle düşünme heveslileri kendilerini onların değil, XIV.
Louislerin torunları saymalıdır.
Değerli milletvekilleri, insan
hakları çerçevesinde devlet ve yurttaş kavramlarının
ideal içeriklerine sahip olmalarının bir vasatı daha vardır
ki, günümüz Türkiyesinde, siyasi iktidarı elinde bulunduran zihniyetin
insan hakları konusundaki samimiyetsizliğini gösteren bu durum
yargının bağımsızlığı ve
tarafsızlığı olarak adlandırılır. Siyaset
teorisinin insan hakları konusunda
karşılaştığı sorunlardan biri de devletin hem
taraf hem de yargıç olması durumudur. Bu sorunu çözmenin yegâne yolu
da, açıktır ki, bağımsızlığına ve
tarafsızlığına inanılan bir yargı düzeninin
varlığıdır.
Değerli milletvekilleri, AKP
İktidarının, yargının
bağımsızlığına ve tarafsızlığına
olan inancı ortadan kaldıran uygulamalarına hiçbir örnek
vermeyeceğim çünkü bir Kafka romanını andıran günümüz
Türkiyesinde bunu yapmak bana artık anlamsız geliyor. Kafka, bugün
yaşasa ve Silivri romanını okusa, inanıyorum ki
davasını yırtardı ve yine inanıyorum ki AKP
milletvekilleri, bizlerin vereceği her örnekten daha fazlasını
biliyor ancak susuyor. Bir gün geldiğinde, yine de Ben bunları
bilmiyordum. mazeretine sığınmayı düşünenler varsa
onlara da yüce Kitabımızın şu sözünü hatırlatmak istiyorum:
Bilmediğin şeyin ardından gitme çünkü kulak, göz ve gönül bunların
her biri ondan mesuldür.
Değerli milletvekilleri, bizim
inancımızın, kültürümüzün ve medeniyetimizin toplumsal
hayatı düzenlemek için buyurduğu en temel hareket ilkesi adalettir.
Dinimizdeki en temel kategorik ayrım da adalet-zulüm
ayrımıdır ve adalet sadece Müslümanlar için de değil bütün
insanlar içindir. Kendisine hedef olarak dindar nesil yetiştirmeyi
belirleyen Sayın Başbakan, bu işe nesilleri
inandığın dinin Zulüm öldürmekten daha kötüdür. hükmüne
inandırarak başlayamıyorsa insan haklarından da bahsetmeye
hakkı olmasa gerektir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, biraz önce partileri adına söz alan değerli
arkadaşlarımızın dile getirdiği hususların
birçoğunda gerçekten bu kanun tasarısının içeriğine
yönelik çok haklı eleştiriler var. Her şeyden önce, benim de alt
komisyonda görev yaptığım esnada Komisyonumuza gelen ve insan
hakları alanında yetkin, uzmanlaşmış, hakikaten bu
konuda uzun yılların birikimine sahip olan değerli kuruluşları
ve şahısları dinledik. İlk toplantıya gelen bu sivil
toplum kuruluşlarımızın temsilcilerinin söyledikleri
şey şu oldu: Bu kanun tasarısı toplumun beklentilerini karşılamaktan
son derece uzaktır ve uluslararası sözleşmelerin,
anlaşmaların ruhuna aykırıdır, onları
karşılama noktasında yetersizdir, dolayısıyla bu
tasarıyı geri çekin. Bu tasarının bu hâliyle kabul edilecek
olması durumu, tıpkı gömleğin ilk düğmesini nasıl
yanlış iliklerseniz o yanlışlıklar silsilesi devam
edip gittiği örneğinde olduğu gibi, bu tasarının bu
hâliyle çıkması da -biraz önce ifade ettiğim gibi- kendisinden
beklenen işlevleri yerine getirme noktasındaki eksikliklerinden
dolayı toplumsal beklentilere cevap verecek nitelikte değildir.
Dolayısıyla, bu tasarının yapılma sürecinde bir
çalıştay yapılmak suretiyle bütün bu kesimlerin
görüşlerinin yansıyabileceği bir tasarı hâline
dönüştürülmek suretiyle bu tasarı geçmelidir. diye görüşlerini
dile getirdiler. Ama ne yazık ki Komisyondaki AKPli
arkadaşların çoğunluğuyla, bu tasarı, esasına çok
da fazla dokunmayan, çok da fazla etkilemeyen, birtakım makyaj diye
nitelendirebileceğimiz değişikliklerle geçerek Türkiye Büyük
Millet Meclisinin huzuruna geldi. Dolayısıyla bu tasarının
bu hâliyle geçmesi durumu, biraz önce ifade ettiğim gibi, kendisinden
beklenen bütün bu hususları yerine getiremeyeceğinden dolayı
eksiktir, yetersizdir. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
siz değerli milletvekillerinin bu hususa dikkat etmelerini, bu hususu göz
önünde bulundurarak, hiç olmazsa tasarının bundan sonraki maddelerine
geçtiğimiz esnada bu sivil toplum kuruluşlarının ve
değerli uzmanların bu konuyla ilgili yapmış oldukları
eleştirileri, uyarıları dikkate alan
Onlar ışığında
birtakım değişikliklerle geçmesi hâlinde faydalı
olacağını, verimli olacağını ve kendisinden
beklenen işlevleri yerine getiren bir kanun olacağını
bildiriyor, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
İnsan Hakları Kurumunun kuruluşu hakkında kanun
tasarısının birinci bölümü hakkında konuşmak üzere söz
aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin hiçbir şekilde ilerleme kaydedilemeyen en büyük
sorunudur hak ihlalleri. Gerek iç hukuk gerekse uluslararası hukukun
Türkiyeyle ilgili olarak en büyük uğraşısıdır insan
hakkının ihlali. Bu nedenle, siyasi nitelikli çok önemli
dönüşümlere ihtiyaç olunduğu kadar, insan haklarının
geliştirilmesi ve korunması adına bir kurumun devlet
desteğiyle kurulması elzemdir. Ne var ki bu ülkede
bağımsızlığı esas olan bir kuruma devlet elinin
değmesi haklı olarak birtakım kaygıları da beraberinde
getirmektedir, hele ki bu kurum insan haklarıyla ilgili olarak kuruluyor
ise. Nitekim biz toplum olarak çok iyi biliriz ki devletin bizatihi kendisi en
büyük hak ihlalcisidir. Kendi güçleri aracılığı ile
yurttaşlarının temel haklarını gasbeden,
insanlığın evrensel değerlerine ve evrensel insan
hakları kriterlerine ters düşen her türlü uygulamayı
yurttaşına reva gören bir devlet kendi hışmına
karşın yurttaşının haklarını gözeten bir
kurum mu oluşturacak? Dostlar pazarda görsün, mesele insan hakları
ise bizde onun da tabelası bulunur. cinsinden klasik bir devlet
uygulamasının ürünü olarak bugün bu yasa Genel Kurula
indirilmiştir, temel mevzu işte budur.
Evet, değerli milletvekilleri,
burada uzun uzadıya sıralamaya gerek yok. Devletin ve iktidarı
elinde bulunduran Hükûmetin hak gasbı konusundaki faaliyetlerinin devasa
boyutlarını hepimiz biliyoruz. Nitekim, bu konuda dünya derecesi
yapma yolunda hızla ilerliyoruz.
12 Eylül darbesinin
paşalarından dümeni devralan Hükûmetin otuz yıl önceyi
aratmayacak uygulamalara imza attığını hep beraber
izlemekteyiz ve de yaşamaktayız. İşte, en azından
demokrasilerin olmazsa olmazı bu Parlamentonun çatısından dahi
yola çıkacak olursak, binlerce oy alarak seçilen vekillerimizin hâlâ
cezaevlerinde tutulması ve vekil seçilmediği hâlde Hükûmetin vekili
olarak bu çatının altına hukuk dışı bir
şekilde gönderilmiş kişinin vaziyeti, hak gasbı konusunda
bu devletin bugüne kadar hiç olmadığı kadar mesafe
aldığını göstermektedir.
Nitekim, bu hukuksuzluk yerel
yönetimlerimizde de hayata geçirilmiştir. Onlarca belediye
başkanımız, seçilmişimiz derdest edilip
tutuklanmıştır. İşte, en son Van Belediye
Başkanımız tutuklanıp görevinden alındı, Edremit
ilçesinin belediyesi de bu yolla AKPye geçirildi.
Seçmenin iradesi üzerinde
gerçekleştirilen bu gasp, devletin gasp konusunda kendisini bu Hükûmet
yardımıyla taşıdığı en son noktaya
ulaşmıştır.
Marabasına Ancak benim
tanıdığım kadar hak sahibisin, benim belirlediğim
kadar insansın. diyen bir ağanın düşüncesinden daha
ilerisine sahip değildir devletimiz. İşte bu nedenledir ki
ağır hak ihlalleri hız kesmeden devam ederken bizler de bu
durumun trajik sonuçlarına tanıklık etmekteyiz her gün.
Bu noktada, demokrasilerin er
meydanı olan cezaevlerinin durumu bizim en büyük yaramızdır.
Bırakın bizim ülkemizi, dünya insanlık tarihine en büyük
trajedilerden biri olarak geçecek Türkiyede cezaevlerinin durumu.
Amerikan demokrasisinin karanlık
döneminin adamı olan McCarthy bugün nasıl utançla
anılıyorsa, devasa toplama kampları kuran Hitler faşizmi
nasıl lanetleniyorsa AKPnin bugünkü uygulamaları da aynı
şekilde utançla anılacak, bu faşist uygulamalar lanetlenecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir ülkede Hükûmet, muhalif olan her düşünceyi
cezaevlerine kapatmaya karar vermişse, belediye başkanlarından
bilim insanlarına, gazetecilere, öğrenciye, emekçiye varan her
kesimden yurttaşları tutuklayarak kendini tek güç
yapacağına inanmışsa bu çürümüş siyasi anlayışın
faturasının ne kadar ağır olacağı gün gibi
aşikârdır. Yapılan uygulamalar demokrasi dışı
olunca bu uygulamaların sonuçları da insanlık
dışı olmaktadır. İnsana, insan düşüncesine ve
canına değer vermeyen bir Hükûmet, her geçen gün yeni ölümlere, yeni
kıyımlara sebep olmaktadır. Urfanın 45 derece
sıcağında 8 kişilik havalandırmasız bir kodese
tıkıştırılan 18 kişiden 13ünün yanarak can
vermesi nasıl bir vahşettir? Bu devlet bu vahşet
karşısında nasıl oluyor da bu denli aymaz olmayı
başarabilmektedir? Adalet Bakanı Sayın Ergin
açıklıyor: Rüyalarımda rahatsız oluyorum. diye.
Doğrusu halkla dalga geçtiğini düşünüyorum Ancak rüyamda
rahatsız olabilirim. diye. Çünkü son derece yakıcı bir dram
olan bu gerçekliğin karşısında üzülebilen bir
Bakanımız ve de Hükûmetimiz olsaydı şayet, on yılda
yüzde 100 artışla doldurulan cezaevleri birer vahşet merkezi
olarak her defasında gündemimize taşınmazdı.
Pınarbaşında ring aracında diri diri yakılan
tutsaklar için rahatsız olsaydı Sayın Bakan, deprem
esnasında tutsakların üzerine kapılar sürgülenmezdi. Daha birer
küçük kuzucuk olan çocuklarımız Pozantıda devlet eliyle
tecavüzcülerin önüne atılmazlardı. Bunca yurttaş sırf
eziyet edilmek maksadıyla henüz hüküm giymeden onlarca yıl tutuklu
tutulmazdı. Adaletin bu çürümüşlüğüne bunca zaman tahammül
edilmezdi. 13 insanımızın canına mal olan bu faciayı
önceden haber veren Urfa Barosu, İnsan Hakları Derneği ve
Cezaevi Alt Komisyonunun raporları dikkate alınırdı en
azından. Dahası, cezaevlerinde insanlık dışı
koşullarda yaşamaya zorlanan tutsaklar için yeni kodesler
yetiştirmekten daha başka, daha insani ve daha demokratik
icraatların arayışı olurdu.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu olup biten insanlık trajedileri
karşısında Hükûmetin takındığı tutum Madem
öyle, sen niçin, neyin bekçiliğini yapıyorsun? dedirten cinsten. Bu
ülkede olup biten hiçbir olayda sorumluluk üstlenmeyen bir Hükûmetle
karşı karşıyayız ne yazık ki.
İşsizlikten, yoksulluktan, açlıktan sorumlu
olmadığını söyleyen Hükûmet, demokrasi sorunu konusunda da
sorumluluk kabul etmemektedir; yargısız infazlar, işçi ölümleri,
Uluderede katledilen çocuklar için de sorumluluk üstlenmemektedir. Bu Hükûmete
göre, bu ülkede yaşayan herkes bilerek ölüme atlıyor. Gözaltında
öldürülen genç kendi kendini öldürmüştür aslında! İş
güvenliğinin olmadığı ortamlarda can veren işçiler
kendi bilinçsizliğinden ölmüştür! Vanda kış boyunca hemen
her hafta yanan çadırlarda can verenler kendi ihmallerinin sonucunda
yaşamlarını yitirmişlerdir! Hrant Dink düşüncelerini açıkladığı
için kendi ölümüne sebep olmuştur örneğin! Uluderede çocuklar
mayına basmayı bilmedikleri için ölümle
kucaklaşmışlardır! Bildiğiniz üzere, birinci
ağızdan, Sayın Başbakan tarafından dile getirildi bu
vahim açıklamalar. Koşmasa polis vurmayacak! Taş atmasa panzer
ezmeyecek! Kışlaların uzağında dahi olsa, oyun
oynamasa asker vurmayacak, küçücük avuçlarında bombalar patlamayacak
çocuklarımızın! Klima için kavga etmeseler yangınlar içinde
küle dönmeyecekti Urfalı tutsakların bedenleri! Tek başına
iktidar olan ülkenin yürütmesi, idaresi kendilerine teslim edilmiş olan bu
Hükûmet, ülkede olup biten hiçbir trajedi için sorumluluk kabul etmiyor.
Suriyedeki demokrasi sorunu bu Hükûmetin sorumluluğunda.
Afganistanın iç güvenliği, komşu ülkelere yapılacak olası
saldırılarda kullanılacak füze kalkanlarına kurulacak yerin
temin edilmesi bu Hükûmetin sorumluluğunda ama bu Hükûmetin
icraatları sonucu yaşamından olanların durumu bu Hükûmetin
sorumluluğunda değil. İşte, ülkedeki mevcut durum en çok bu
nedenle trajiktir ve içinden çıkılmaz bir hâldir. Orta Doğuda
model ülke olmayı en büyük sorumluluk olarak gören bu Hükûmet, kendisini
yurttaşının hakkından, hukukundan sorumlu görmediği
için hem hak ihlallerinin faili olmakta hem de bu ihlallerin önünü almaktan imtina
etmektedir.
Bu nedenle, tekrar söylemek isterim: İnsan
hakkının korunup geliştirilmesine belki de yeryüzünde en çok
ihtiyaç duyan ülkelerden biri olmamıza rağmen, demokratik hukuk
devleti olma sorumluluğunu taşımayan bu Hükûmetin bu yasayla da,
hazırlanış süreçlerinde de ortaya çıktığı
üzere, insan hakkı odağından beyhude hareket ettiğini
görmekteyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Birleşime saat 20.00ye kadar ara
veriyorum
Kapanma
Saati: 19.01
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
279 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Sayın Başkanım, kanun tasarısının Komisyonda
görüşmeleri sırasında, bu tasarının özel sözcüsü
olarak İzmir Milletvekilimiz Sayın Hamza Dağ seçilmiş idi
ve kararlaştırılmıştı. Yalnız, sehven komisyon
raporuna geçmemiş. Bu hususun tutanaklara geçmesi açısından bir
açıklama yaptım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum, tutanaklara geçmiş oldu.
Şimdi, birinci bölümde
şahsı adına söz isteyen Alim Işık, Kütahya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Işık. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 279 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları
Kurumu Kanunu Tasarısının birinci bölümü üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, böyle bir kanun
tasarısının ülkemiz için gerekli olduğu düşüncemi
ifade etmek istiyorum. Ancak İnsan Hakları Kurumu adı
altında kurulacak olan bir kurumun diğer ülkelerdeki örnekler
incelendiğinde, bu Kurumun en belirgin özelliği, özerk ve
bağımsız bir kurum olduğu özelliğidir ama ne
yazık ki bu kanun tasarısında Kurumun 11 üyesinin 7 tanesinin
Bakanlar Kurulu tarafından atanıyor olması, bu kanunun veya bu
kanunla kurulan Kurulun daha baştan ölü doğduğunun en önemli
delilidir.
Sayın Başbakanın talimatıyla 7 tane
kişinin atandığı bir kuruldan iktidarın aleyhine veya iktidarın
desteklemediği herhangi bir konuda herhangi bir mağduriyetin
giderilmesine yönelik bir kararın alınmasını beklemek,
kelimenin en hafif şekliyle, iyi niyetliliktir. Biz bu iyi niyetimizi
koruyalım ama bu kanunda eğer bu düzenlemeler yapılmaz ve muhalefetin
eleştirileri dikkate alınarak gerekli düzeltmeler
gerçekleştirilmez ise bu Kurulun çok önemli bir görev
yapamayacağını ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakana biraz
önce sordum, 10 Haziran 2012 tarihli Taraf gazetesinde Emre Uslu isimli bir
köşe yazarı bir iddiada bulundu, aradan on gün geçti, bu iddia
herhangi bir şekilde yalanlanmadığı gibi, tekzibine yönelik
bir açıklamada da bulunulmadı. İddia aynen şöyle:
Güneydoğuda görev yapan askerler ve polisler savaş suçlusu olarak
yargılanacaklardır. Nerede? MİT-PKK görüşmelerinde, dokuz
maddeden oluştuğu ifade edilen protokollerde, hakem devlete imza
altına alınarak teslim edilen protokolde bu hükmün yer
aldığı ifade ediliyor.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Yargılanıyorlar zaten, gerek yok. Zaten yargılanıyor
garipler.
ALİM IŞIK (Devamla) Bununla ilgili
açıklamayı yüce Meclise ve aziz milletimize iktidar partisinin
Sayın Hükûmetinin Başbakan Yardımcısının bizzat
açıklamasını yararlı görüyoruz.
Eğer bu durumda, orada, bu milletin bekası,
ülkenin geleceği adına şehit olmuş askerlerimizin
yakınları, bunlara emir-komuta zinciri içerisinde vatan
savunmasını emreden askerler, şehit düşen polisler ve beraber
çalıştıkları arkadaşları, yarın terörle
mücadele ettiklerinden dolayı savaş suçlusu olarak
yargılanacaklar ve bunun mutabakat metninde yer aldığı
ifadesi doğru ise burada hiçbir şeyden bahsetmeyelim. Bugün 8 tane
can toprağa verildi, biz bunun mücadelesini yapmak zorundayız.
Diğer bir konu:
Şehit ailelerine yaklaşık beş yıldır söz verilen
bir ikinci iş istihdamı sözü var. Ne hikmetse bugüne kadar bir türlü
Hükûmet tarafından bu yüce Meclise bu konu getirilemedi. En son Bakanlar
Kurulundan çıktığı iddia edilen metinde, şehit
ailelerine verilen ikinci iş sözünün bekâr şehitleri
kapsamadığı iddiaları var. O zaman, on dokuz, yirmi, yirmi
bir yaşındaki gencecik bekâr evlatlarımızı oralarda
niye şehit veriyoruz Sayın Bakanım? Dolayısıyla, bunun
mutlaka açıklanması gerekiyor.
Şimdi, bu kanunun
sıkıntılı birkaç maddesi var. Bunlardan birisi -biraz önce
ifade ettiğim- Kurulun yapısıyla ilgili düzenleme. Bir
diğeri, Kurul Başkanı, başkan yardımcıları
ve diğer üyeler herhangi bir şekilde tutuklanamayacaklar,
yargılanamayacaklar, sorgulanamayacaklar. Böyle bir hüküm olabilir mi
değerli milletvekilleri? Nasıl güveneceksiniz o zaman bunlara? Siz,
Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde
imtiyazlı bir kesim yaratacak bir düzenlemeyi bu yüce Meclise nasıl
getirebiliyorsunuz? Bunun çıkartılması lazım.
Diğer taraftan,
yine, Kurulun, İnsan Hakları Komisyonuna bilgi sunmasıyla ilgili
belirsizlik var, bunun da giderilmesi lazım. Bu konudaki önergelerimiz
yeri geldiğinde sizlerle paylaşılacak. Bu vesileyle hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Ahmet Salih Dal, Kilis Milletvekili. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET SALİH DAL
(Kilis) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
oluşturulacak olan Kurum genel olarak insan haklarını korumak ve
geliştirmek yönünde
çalışmalar yapmak, bu çerçevede insan hakları ihlali
iddialarını incelemek ve araştırmak, mevzuat ve
uygulamayı izlemek, bilgilendirme, bilinçlendirme ve eğitim
faaliyetlerini gerçekleştirmek, öneri ve tavsiyelerde bulunmakla görevli ve yetkilidir. Ülkemizin
şimdiye kadar ulusal insan hakları kurumuna sahip olmaması
uluslararası düzeyde ve özelikle Avrupa Birliği üyeliği
sürecinde sıklıkla
eleştirilmekteydi. Kurum görev ve yetkileri açısından
bağımsız, idari ve mali açıdan özerk, kendi bütçe ve
personeline sahip Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kuruluşunu
düzenlemektedir. Kurumun karar organı olan Türkiye İnsan Hakları
Kurulu 11 üyeden oluşmaktadır.
Bunlardan 2 üye Cumhurbaşkanı, 7 üye Bakanlar Kurulu, 1 üye
YÖK, 1 üye de baro tarafından seçilmektedir. Başkan ve ikinci
başkan bu üyeler tarafından seçilir.
Değerli milletvekilleri,
tasarının hazırlık çalışmalarında Paris
Prensiplerine uygun olmadığı yönünde eleştiriler
gelmiştir. Oysa ki Paris Prensipleri çoğulculuğun sağlanmasında
iki noktaya vurgu yapmaktadır. Bir: Ulusal kurumların görev ve
yetkileri insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum
güçleriyle etkili iletişime imkân verebilecek şekilde
donatılmalıdır veya bu güçlerin kurumda çoğulcu bir
şekilde temsiline imkân tanınmalıdır. Tasarı her iki
noktayı da karşılamaktadır. Zaten Paris Prensipleri de tavsiye niteliğinde olup ülkeleri bu
kurumları kurmaya veya güçlendirmeye davet ve teşvik etmektedir.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin
demokratik açıdan ne kadar ileride olduğunu Kurulun üye seçiminden de
çok rahatlıkla anlayabiliyoruz. Paris Prensiplerine tam uyumlu görülen
Fransada başkan ve üyeler başbakan tarafından
atanmaktadır, İngilterede ise ilgili bakan tarafından atanmakta
iken ülkemizde 11 kurul üyesi farklı makamlar tarafından atanırken
Başkan
ve ikinci başkan üyelerin seçimiyle belirlenmektedir.
Tasarıya göre
Türkiye İnsan Hakları Kurumu bütçesinin özel oluşundan ve özerk
bir kurum olmasından dolayı görev ve yetkilerinde
bağımsızdır. Kimse görevleriyle ilgili konularda Kuruma emir
ve talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz, dolayısıyla Kurumun
bağımsızlığı teminat altına
alınmıştır. Avrupa Birliği ve diğer ülkelerde
kurumun bağımsızlığı
tartışılabilmektedir.
Ülkemizin
demokratikleşmesi bakımından çok önem arz eden Türkiye
İnsan Hakları Kurumunun yasalaşması hâlinde
hayırlı olacağına inanıyor, tasarının
hazırlanmasında emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şimdi bölüm
üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın
Işık, buyurun.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz
önce ifade ettiğim konuda cevap istiyorum. Bu iddialar doğru mudur?
Doğruysa, Sayın Başbakanın özel temsilci olarak
gönderdiği ve bu görüşmelerde Sayın Başbakan adına
konuştuğunu beyan eden o günkü Başbakan Müsteşar
Yardımcısı -bugünkü MİT Müsteşarı- bu mutabakat
altına alınan sözü kimin adına vermiştir? Bu kişinin
yargılanmaması yönündeki mücadelenizin sebebi bu mudur? Bu konuda bir
tekzipte bulunmayı düşünüyor musunuz?
İkincisi, bu Kurumun
yurt dışı temsilciliklerinin hangi ülkelerde açılması
düşünülmektedir? Kanunda iki ülkede açılabileceği ifade
edilmektedir. Bu konuda bir fikriniz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Serindağ
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
demin bir soru sormuştum. Sayın Bakan kurulların
bağımsız olduğunu söyledi. Şimdi dikkatinize
sunuyorum: 3046 sayılı Kanunda, Avrupa Birliği
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile yapılan değişiklikle bakanlara
bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşların her türlü faaliyet ve
işlemleri üzerinde denetleme hakkı getirilmiştir ve bu
şekilde bu kurumların mali ve idari özerklikleri zedelenmiştir,
sona erdirilmiştir. Sayın Bakan da kürsüde konuşurken -dil
sürçmesi olduğunu zannetmiyorum- RTÜK bana bağlıyken deyimini
kullandı. Tüm bunlar bağımsız kurulların
bağımsız olmadığını, Hükûmete
bağlı kurumlar şeklinde
çalıştığını ortaya koymaktadır. Devlet
adamlarının en büyük özelliği halka doğruları
söylemektir. Sayın Bakan bu yanlışı düzeltecek mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tuncel
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana biraz önce sormak
istediğim soru yarım kalmıştı. Özellikle cezaevlerinde
hak ihlalleri çok fazla, insan onuruna yakışmayacak uygulamalar var.
Bunlardan birisi Maraş Elbistan Cezaevi ve Malatya Cezaevinde uygulanmak
istendi ve özellikle kadın tutuklular buna itiraz ediyorlar, cezaevlerinde
kadınların kaldığı koğuşlara kamera
yerleştirilmesi konusunda. Bu, bilgileri dâhilinde midir? Nasıl bir
uygulamayla
Yani bu genel olarak cezaevlerinde uygulanan bir yöntem midir?
Zaten denetimi altında olunan bir yerde neden koğuş kamerayla
izlenme gereği duyulur? Bu insan onurunu zedeleyen bir nokta.
İkincisi, Tekirdağ 2 No.lu F
Tipi Cezaevinde, yine saat 17.00den sonra avukat görüşlerinde bile
çıplak arama denilen bir yöntemle tutuklunun içerideyken çıplak
aranması gibi bir yaklaşım var, bu insan onurunu çok zedeleyen
bir durum. Bu uygulamaların önlenmesi konusunda herhangi bir
çalışma var mı? Belki sorumlu Adalet Bakanıdır ama
temelde Hükûmettir bu konuda. Bu sadece birkaç örnek, genel olarak
cezaevlerinde bu tip insan hakları ihlalleri yoğun
yaşanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şanlıurfa Cezaevinde bulunan
Milletvekilimiz Sayın İbrahim Ayhan 13 Haziran tarihinde bana bir
telgraf çekti ve Urfa Cezaevinde yaşanan baskıları,
sıkıntıları, bütününü yazan bu telgraf, isyandan sonra,
yedi gün sonra, 20 Haziranda bana ulaştı. Bugün bunu Meclis
Başkanına, İnsan Hakları Komisyon Başkanına
ilettim. Bu konuda bir milletvekilinden bir milletvekiline gönderilen bir
telgrafın yedi gün yöneticiler tarafından, cezaevi yönetimi
tarafından tutulup üstelik de bu cezaevi sorunlarını aktaran bu
telgrafın tutulma nedeni nedir? Neden böyle bir uygulama
yapmıştır cezaevi? Bu konuda bir çalışma
yapılmış mıdır, bunun cevabını istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
İlk soruyla ilgili biraz önce
cevap verdim aslında. Hiçbir temeli olmayan, yanlış, aslı
astarı olmayan iddialardır. İnsanlar bir yerlerde bir
şeyler yazıyorlar diye
Bunların hemen hepsi her zaman tekzip
edilmeyebiliyor yani belki farkına bile varılmamıştır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya,
bant çıkıyor ortaya, nasıl bir yerde bir şeyler
yazılıyor?
ALİM IŞIK (Kütahya) Ama
Sayın Başbakanın Ben gönderdim. dediği kişi.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Esasen, mutabakat diye de bir
şey yoktur, öyle bir belge de yoktur, öyle bir konu da yoktur, bunu da bu
vesileyle tekrar ifade edeyim değerli milletvekilleri. Yani öyle bir, sözü
edilen manada bir mutabakat belgesi, şuna karar verilmiş, buna karar
verilmiş -biz çok açığız bu konularda- yani öyle bir
şey de söz konusu değil.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Hakem
devlet var mı, giden görüşmeci var mı? Neyi yok yani bu hakem
devlet yok mu orada?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yurt dışı
temsilcilikleri nerede? O konuda henüz bir karar verilmiş değil.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yahu,
kaçamayacaksınız bundan Sayın Bakan, kaçamayacaksınız,
boş ver, kaçamayacaksınız bu işlerden.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Yurt dışı
temsilcilikleri
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Önce
yalanlamadınız mı kaç defa Sayın Bakan?
BAŞKAN Sayın Milletvekili,
lütfen, soru sordunuz, Sayın Bakan cevap verecek, müsaade buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Bana sıra geldiyse, bana
sıra geldiyse
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ama
soruya doğru cevap vermiyor ki! Sayın Başkan, böyle bir cevap
olmaz.
BAŞKAN Ama müsaade edin bir
cevap versin Sayın Bakan.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bant
çıkıyor ortaya, her şey çıkıyor ortaya, Sayın
Bakan Yok böyle bir şey. diyor. Böyle bir cevap olur mu?
BAŞKAN Sayın Bakana biz ne
söyleyeceğini dikte edemeyiz ki.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Canım, ne söyleyeceğini bir devlet adamının
Böyle bir
cevap olur mu ya, Allah Allah!
BAŞKAN Herkes kendi cevap
verecek. Lütfen bir oturun, müsaade edin.
Buyurun Sayın Bakan.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Dürüst olsunlar ya, biraz, şöyle dürüst olsunlar, şu kadar! Şu
kadar dürüst olsunlar ya!
BAŞKAN Lütfen oturun Sayın
Uzunırmak.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Biz, Sayın Milletvekilim,
biz hep dürüstüz.
BAŞKAN Böyle bir usul yok.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya,
boş verin siz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Biz -inanın inanmayın-
açık ve dürüstüz, ne yaparsak söyleriz, ne yaparsak söyleriz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Ya, bant
çıkıyor ortaya, sen diyorsun ki
Hakem devlet çıkıyor
ortaya, hakem devlet, sen diyorsun ki: Yok böyle bir şey. Hakem devlet
çıkıyor ortaya.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ben söylüyorsam, benim
yaptığım budur, inanıp inanmamak sana aittir.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Başbakan Ben
gönderdim. diyor. Neyini inkâr ediyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Tamam.
Yurt dışı temsilcilikleri
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bu, Meclis
kayıtlarına geçiyor, neyini inkâr ediyorsunuz ya!
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, lütfen oturun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Allah, Allah! Ben gönderdim. diyor.
BAŞKAN Sayın Bakan, siz buyurun cevap verin.
Lütfen Sayın Uzunırmak
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Yurt dışı temsilcilikleriyle ilgili
Tabii, biz nezaketle cevap veriyoruz, ondan sonrası
size ait.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yalanla cevap
veriyorsunuz, nezaketle değil!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Ne cevap veriyorum?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Başbakan diyor ki:
Ben gönderdim.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, soru sordunuz
cevap veriyor Sayın Bakan, böyle bir usul var mı Sayın
Uzunırmak? Lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Bakın, nezaketle oturun
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Nasıl olacak yani!
Doğru söylemeyen bir kişiye nezaket mi göstereceğiz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Ben size öyle bağırmam. Bakın, öyle
bağırmayın! Bağırmayın!
Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen oturun Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Yani doğruyu
söylemeyip burada bizi mi kandıracaksın?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Biz hep doğru söyleriz! Biz hep doğru
söyleriz!
BAŞKAN Sayın Bakan, siz lütfen Genel Kurula
hitap edin.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Başbakan Ben gönderdim.
diyor, sen diyorsun Yok böyle bir şey.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, lütfen
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) Saklamadınız
mı?
BAŞKAN Sayın Bakan, siz lütfen Genel Kurula
cevap verin.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Biz hep doğruyu söyleriz, hiç yalan söylemeyiz!
Hiç yalan söylemeyiz!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Tabii, tabii, Deniz
Fenerinde de doğruyu söyledin!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Allah yalan söyleyenin iflahını söksün! Allah
kahretsin! Oldu mu?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Belki beni vesile
kılar senin iflahını sökmeye!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Biz yalan söylemeyiz Beyim, yalan söylemeyiz! Biz, ne
siyaset için yalan söyleriz ne şahsi meseleler için yalan söyleriz, biz
dürüstçe yaşarız, yaptığımızı açıkça
yaparız.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) O zaman Başbakan
yalan söylüyor Ben gönderdim. diyerek!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Başbakanın söylediğini iyi anlarsan, o
öyle söylemiyor! Sen onu anlamak istediğin gibi anlıyorsun, anlamaya
devam et! İstediğin gibi anlamaya devam et!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Başbakan Hakan
Fidanı ben gönderdim. diyor.
BAŞKAN Sayın Bakan
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, soru soruyorlar, cevapları dinlemiyorlar. Sayın Bakan
yazılı cevap versin dinlemiyorlarsa!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) İstediğiniz gibi anlamaya devam edin! Bizim
yaptığımız, ettiğimiz açıktır,
istediğiniz gibi anlayın! Tamam! (MHP sıralarından
gürültüler)
KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) Yalan söyleyen
alçaktır!
MUHARREM VARLI (Adana) Sen de istediğin gibi
anlamaya devam et be! Ne yapacaksın, bizi mi döveceksin Sayın Bakan?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın
Bakanın cevabını niye dinlemiyorsunuz?
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Bakan cevap vermiyor
ki, azarlıyor ya!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) İşinize
gelmiyor, rahatsız oluyorsunuz!
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Biz doğruyu
söylemediği zaman rahatsız oluyoruz!
BAŞKAN Lütfen
Bu doğru bir tarz değil
sayın milletvekilleri.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Biz hamdolsun, ülkemiz için, milletimiz için neyi
yaparsak açık yaparız, sorumluluğunu yükleniriz, hiç kimseden
çekinmeyiz, hiç kimseden korkmayız, yaptığımız neyse
ülkemiz içindir, bugün olsa yine yaparım! Hepsini yine yaparım, bunu
da söylüyorum! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Oslo
açığa çıkmadan açık mı yaptınız?
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) -
Kayseri Meydanında duruyor o laf.
BAŞKAN Sayın
Uzunırmak, böyle bir usul var mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sabote ediyor Sayın Başkan. Doğruları sabote ediyor burada.
BAŞKAN Lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Lütfen
diye oraya söyleyin, bana değil.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Bakan
doğruları sabote ediyor, Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Hak ihlallerinin
Tabii bu
Maraş, Elbistan, şeyle ilgili, Sayın Milletvekilimizin sorusu,
tabii o konuda ben de bilgi alayım, size sunayım.
Burada, tabii, Sayın
Kaplanın, cezaeviyle ilgili, milletvekillerinin cezaeviyle ilgili konuda
da benim şu anda kendisine verebileceğim
Özel konuyla ilgili, bir sayın
milletvekilinin Şanlıurfada
Onu bilemiyorum.
Bir de burada bir soru var. Şimdi,
müsaade ederseniz onu biraz açıklayayım ben. Bir sayın
milletvekili Bu kurullar -üst kurulları kastediyor zannediyorum-
bağımsız değil, şöyle bir şey getirildi.
diyor.
Değerli arkadaşlar, üst
kurulların statüsü, ifade ettiğim gibi, Hükûmetle ilişkili
kurullardır. Bunların, bağlı, ilgili ve ilişkili kurulların
yasada -burada o yasa da var- 3046 sayılı Yasada devlet sistemindeki
bu bağlılıklar ifade edilir. İlişkili kurullar bağımsız
çalışırlar. İlgili kurullar ise yönetim kurulları
vardır ama bazı hususlarda yine irtibatları vardır.
Bağlı kuruluşlar ise bakanlıkların genel müdürlükleri
gibi, hepsi bildiğimiz tam bağlılık içindedir.
Ben burada bir kelime kullandım diye
Bu, şu
manada: Devlet bakanlıklarına, başbakan yardımcılarına
kurumlar irtibatlanır. Sorumlu olduğunuz kurumlar vardır. O
manada, Devlet Bakanıyken RTÜK benimle irtibatlı bir kurumdu. Yani
kelime istismarına gerek yok yani ne demek istediğimiz belli, RTÜK,
BDDK, İhale Kurumu gibi bizde 8 tane üst kurul vardır biliyorsunuz, bunlar ilişkili kuruldur ve
hepsinin statüsü aynıdır. Bunlarla ilgili siyasi, bağlı
olduğu bakanın fazla bir yetkisi yoktur. Onlar, kendi kurulları
vardır, kararlarını kendileri alırlar. Yani ben onu burada
özellikle açıklamak istiyorum. Buradaki şeyle ilgili ise, bizim
getirdiğimiz İnsan Hakları Kurumuyla ilgili ise, onu tekrar
ifade etmek istiyorum: Bu, bağımsız bir kurumdur, yani
ilişkilidir. Kendi kurulu var; zaten kanunda kurulun görevleri
yazıyor. Bütçesine dahi Kurul kendisi karar verecek. Sadece ilgili,
ilişkili bakan, Meclisteki bütçesini savunur. Onun dışında,
Kurul, kendi kararlarını alır, bütün atamalarını
kendisi yapar. Kanunu şöyle açıp, iyice lütfen bir maddelerini
okursanız bunu göreceksiniz. Bütün tasarrufları Kurulun kendi
kararlarıyla olur. Aynen bizim bugünkü üst kurullarda olduğu gibi.
Tabii, burada özellikle Kurumun
bağımsızlığını sağlamak bizim
kendimizin arzu ettiği bir şey, yani biz şunu istiyoruz:
Vatandaşlarımızın insan hakları ihlalleriyle ilgili
hakkı, hukuku iyi korunsun. Bir Hükûmet olarak bizim bunu en iyi
şekilde yürütmek istememizden daha tabii bir şey yoktur. Milletin
güvenini kazanmak, milletin sevgisini kazanmak, milletin oyunu almak.
İnsanımıza, milletimize biz daha insanca yaşama
ortamını sağlamak için çalışıyoruz. Hükûmetler
bunun için çalışır.
Ha, İnsan Hakları Kurumu ne
yapacak? O da bu konuda zemin oluşturacak, eğitim yapacak, böyle bir
bilincin gelişmesi için çalışacak. Neticede, insan hakları
alanında duyarlılığı artırmak için bu Kurum
elinden geleni yapacak. Yani bu Kurumu bağımsız, en
bağımsız
Yarın o üyeler atandığında
inşallah sizler de -Meclisimize de gelir bilgi veririz- değerli milletvekilleri
göreceksiniz, Türkiyede insan hakları konusunda en fazla emek
vermiş, tecrübeli, bu konuda gerçekten katkı verecek üyeler buraya
atanacaktır. Yani biz o konuda da en iyisini yapma gayreti içinde
olacağız. Bu kurulların, buranın, İnsan Hakları
Kurumunun bu konuda en iyi hizmet yapmasını en çok biz isteriz çünkü
Hükûmetin, başta, kendi menfaatinedir insan haklarını en fazla
koruyan olmak yani bundan daha tabii bir şey olmaz.
Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın Serindağ, buyurun.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir süre önce,
partinize mensup bir milletvekili, Gaziantepte organize bir suç çetesi olduğunu,
bu çetenin Gaziantepin sermayesini, ticaretini ve siyasetini dizayn
ettiğini iddia etmiştir. Bu husus gazetelerde yer
almıştır. Gene, bu organizasyonun içerisinde bazı mahallî
siyasetçilerin bulunduğunu da ifade etmiştir. Hatta bir
ayağının Emniyet Müdürlüğünde olduğunu ifade
etmiştir. Bu konuda ne işlem yapıldı, ne yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bakan,
buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Benim vereceğim bir cevap
yok.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Süre tamamlanmıştır.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Yazılı verin, yazılı.
BAŞKAN Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Birinci madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 1. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 1-
(1) Bu Kanunun amacı, Türkiyede
insan haklarının korunmasını ve geliştirilmesini
sağlamaktır.
(2) Kanun, Türkiye İnsan
Hakları Kurumunun kurulması ile teşkilat, görev ve yetkilerine
ilişkin esasları kapsamaktadır.
Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul
Sivas
Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Orhan
Düzgün
İstanbul
Tunceli
Tokat
Veli
Ağbaba Melda
Okur Özgür
Özel
Malatya
İstanbul
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
kanun tasarısının 1inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Hasip Kaplan Pervin Buldan Ertuğrul
Kürkcü
Şırnak Iğdır Mersin
Erol Dora Sebahat
Tuncel Demir
Çelik
Mardin İstanbul Muş
Madde 1- Bu Kanunun amacı, insan
haklarının korunması ve geliştirilmesini sağlamak ve
Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kurulması ile teşkilat,
görev ve yetkilerine ilişkin esasları düzenlemektir.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz
isteyen İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel. (BDP sıralarından
alkışlar)
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1inci madde üzerine söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, burada önemli bir konuyu
konuşuyoruz, özellikle Türkiyede insan hakları ve özgürlükler konusu
ciddi bir sorun alanı, sadece cezaevlerinde değil, aslından
bütün alanlarda ciddi anlamda bir problem. Bu Hükûmet ilk
başladığında, daha doğrusu geçen dönem işkenceye
sıfır tolerans diye başlamıştı, bu kürsüde çok
defa edildi. Sayın Bakanın kendisi özellikle açılım sürecinde
yine insan haklarına ilişkin sıfır toleransla
yaklaşacaklarını ifade ettiler. O günden bugüne burada ne
yazık ki işkenceye sıfır tolerans yerine, her yer
işkence haneye dönüştü. İşte, insanlar HESlere
karşı olduğu için şiddete maruz kaldı, sokakta ana
dilde eğitim istedikleri için, parasız eğitim istedikleri için
ya da cezaevlerindeki durumu ifade etti
Artık insanlar diri diri
yakılmaya başlandı. Bu, Türkiyede insan hakları raporunun
ne hâle geldiğini gösteriyor. Tabii ki bir kurulun olması önemli ama
bu kurulun bağımsız olması, gerçekten sorunları çözer
bir nitelikte olması gerekiyor. Ama ne yazık ki burada
çıkarılan bütün yasalar Avrupa Birliği istedi. diye
yapılıyor ve bunun gereği yerine getirilmiyor.
Sayın milletvekilleri, bu ülkenin
en temel sorunlarına dokunmayan bir yaklaşım var burada. Bu
ülkenin temel sorunu Kürt sorunu, bu sorun çözülmediği sürece de bu alanda
da insan hakları ihlalleri ne yazık ki devam edecektir.
Çatışmaların, savaşın yoğun olduğu yerler de
en çok insan hakları ihlallerinin yaşandığı yerlerdir.
Bu, sadece Türkiyeye özgün bir durum değildir çünkü Terörle mücadele
ediyoruz. adı altında bütün özgürlükler gasbedilmektedir. Türkiyede
neredeyse herkes teröristtir. Dünyada en çok teröristi olan ülke hâline geldik.
Şimdi, bu bizim sorumuz mudur, değil midir; bu sorunu çözecek miyiz?
Şimdi, burada bazen muhalefet liderlerinden ve diğer muhalefet
partilerine mensup arkadaşlarımızla konuşurken bu ülkenin
temel sorununa ilişkin böyle bir Nasıl çözeriz?
yaklaşımından ziyade, bu sorunu görmezden gelen bir noktaya ya
da daha milliyetçi yönlere çevirmek isteyen bir yaklaşım olamaz.
Sayın milletvekilleri,
farkında mısınız bu ülkede onlarca farklı kimlik ve
kültür var; bu ülkede 20 milyon Kürt var, bu insanların hak ve özgürlük
sorunu var. Bu insanlar her gün insan hakları ihlallerine maruz
kalıyor, her gün hakları gasbediliyor. Bu ülkede insanlar
barış istedikleri için, ana dilde eğitim istedikleri için
terörist ilan ediliyorlar. Nasıl çözeceğiz biz bu meseleyi? Bu
yaklaşımı çözmediğimiz sürece,
değiştirmediğimiz sürece insan haklarından, demokrasiden,
hukuktan bahsetmek mümkün değildir çünkü tam da bu yaklaşım,
terörizm yaklaşımı bu sorunları beraberinde getirmektedir.
Biz bunu yapamadığımız sürece bu ülkede gerginlik
olacaktır. Bu kürsüde her gün başsağlığı
diliyoruz, bu bizim sorunumuz değil midir? O zaman bu sorunu çözeceksek
herkes elini taşın altına koyacak ama böyle milliyetçilik
yaparak falan değil yani, bu ülkenin temel sorununu gelip çözeceğiz.
Bu ülkede Türk ne hakka sahipse Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni de aynı hak ve
hukuka sahip olmalıdır, demokrasi bunun gereğidir. Bunu
sağlamadığımız sürece bu ülkede insan hakları
ihlallerini ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bugün cezaevleri niye
bu kadar dolu? 8 bin tane BDPliyi KCKli diye cezaevine gönderdiniz,
milletvekilleri cezaevinde, belediye başkanlarımız cezaevinde.
Hatta o kadar hızlı ki AKP Hükûmeti, belediye
başkanımız daha tutuklanmadan ikinci gün görevden alma
yazısı geliyor. Nasıl oluyor bu? Şimdi, bunları
konuşmadığımız sürece istediğimiz kadar insan
haklarından bahsedelim, bu sadece göstermelik adımlar olmaktan öteye
geçmez. Samimiyet bu değildir. Samimiyet olacaksa o zaman
sorunlarımızı çözeceğiz yani, insan hakları
ihlallerini böyle çözebiliriz. Siz bir halkın haklarını
gasbediyorsanız, dilini, kimliğini, kültürünü gasbediyorsanız
orada tabii ki en büyük insan hakkı ihlali vardır. Şimdi, biz
bunu çözecek miyiz, çözmeyecek miyiz? Şimdi, bu ülkenin en temel sorunu
bugün İmralıda kilitlenmiş durumdadır. Bunu polemik
yapacağımız yere bu sorunu nasıl çözeceğiz? Sayın
Öcalan on bir aydır ailesiyle, avukatlarıyla görüştürülmüyor,
avukatları tutuklanmış durumda ve bu gerginliğe neden
oluyor, savaşı derinleştiriyor, çatışmayı
derinleştiriyor.
Şimdi, bu sadece BDPnin de sorunu
değil, bütün buranın sorunudur. Eğer gençlerimizin
yaşamını yitirmesini istemiyorsak, eğer gerçekten
demokratik bir Türkiye istiyorsak, eğer gerçekten halkların
eşitlik temelinde kardeşliğini istiyorsak o zaman gereğini
yerine getireceğiz, o zaman bu işi oturup birlikte çözeceğiz.
Müzakereden bahsediyor herkes:
Müzakere masasından kalkın. Müzakere masasına oturulmuş
mu ki kalkılsın? Oturulmadığı için sorun var zaten,
oturulmadığı için sorunlar çözülmüyor,
konuşamadığımız için
Bu olmadığı
sürece Türkiyede gerçek anlamda insan haklarından bahsetmek mümkün
değildir sevgili arkadaşlar.
Ben bir kez daha herkesin
şapkasını önüne indirip biraz daha bu perspektiften
düşünmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hepinizi selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 1. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 1-
(1) Bu Kanunun amacı, Türkiyede
insan haklarının korunmasını ve geliştirilmesini
sağlamaktır.
(2) Kanun, Türkiye İnsan
Hakları Kurumunun kurulması ile teşkilat, görev ve yetkilerine
ilişkin esasları kapsamaktadır.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Hüseyin
Aygün, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli)
Sayın Başkanım, çok sağ olun.
İnsan hakları ihlalleri
bakımından bu kadar bereketli olan ama Genel Kurulda da ilginin bu
kadar zayıf olduğu bir oturumun sonunda muhtemelen Bilgi Edinme Hakkı
Yasasıyla oluşan heyecanı yok eden Bilgi Edinme Kurulu
müessesesine benzer bir sonuç önümüzdeki haftalarda bizi bekliyor. O zaman da
büyük bir beklenti vardı, bundan sonra idare denetlenecek, bilinmeyen
sırlar kamuoyu tarafından öğrenilecek, yönetenler hesap verecek
ama bugün kaç kişinin Bilgi Edinme Yasasından yararlanmak için
dilekçe verdiğini araştırırsanız hemen hemen hiç
kimsenin başvuru yapmadığını çünkü bilgi edinme
mekanizmasının işlemediğini görürsünüz.
Sevgili milletvekilleri, son beş
gün içinde öyle olaylar oldu ki aslında İnsan Hakları Kurumunun,
üzerinde tartıştığımız tasarının da ne
kadar hayati bir değere sahip olduğunu görmek mümkün. Pankart
açtıkları için ceza alan Berna ve Ferhatın gerekçeli
kararı yayımlandı mesela. Mahkeme, Hükûmete dönük olası
tepkileri de hafifletmek kaygısıyla olsa gerek, cezanın pankarta
dayanmadığını, pankartın altındaki imzalardan
ötürü örgüt üyeliğinden ceza verildiğini söyledi. Urfada 13
kişi öldü. Biz dün cezaevini gidip inceledik. 13 kişinin
yandığı koğuşa girdik. Kitap, yatak ve terlik kokusuna
yanmış insan kokusu eşlik ediyordu ve çok vahim bir manzara
vardı. Oradan, seçilmiş İbrahim Ayhanın (BDPli
milletvekili) koğuşuna da gittik. İnanın ki 3 kişilik
koğuşta nasıl 20 kişinin kaldığını,
içeride nasıl nefes aldıklarını oraya gitmeden
anlamanız mümkün değil. Biz orada denetim ve inceleme görevini
yaparken Sayın Başbakanın açıklaması cep
telefonlarına geldi. Cezaevi isyanlarının tümünün örgütle
bağlantılı olduğunu söyledi. Dolayısıyla
Komisyonun da aslında bir inceleme yapmasının, sonunda
hazırlayacağı raporun hiçbir öneminin olmayacağı bu
demeçten sonra görülmüş oldu.
Bu sabah Taksime neden cami yapılması
gerektiğini kararlaştıran yargı, Taksimin popülasyonunun
değiştiğini ve camiye ihtiyaç olduğunu söyledi. Birkaç gün
evvel Didim Cemevine Didimin Kaymakamı bir tebligat göndererek cemevini
hazine arazisi üzerinde olduğu için otuz gün içinde
yıkacağını ilan etti.
Anlaşılıyor ki
yaşam hakkı, cezaevinde insani muamele görme, düşünce
özgürlüğü, ifade hakkı, ibadet ve inanç hürriyeti
bakımından büyük sorunlar var. Özetlediğimiz son beş günün
gelişmeleri bunu ortaya koyuyor. Ama eğer Başbakan, bir komisyon
cezaevi denetimi içinde görev yaparken Bu, terörle bağlantılıdır,
cezaevleri isyanları masum değildir. derse, o ülkede ne ölüp giden
13 Kürtün hesabı sorulabilir, bu konuda bir müzakere yapılabilir ne
de cezaevleri insanileştirilebilir. Zaten, Bakanlığın yeni
cezaevleri yapma projesi de meselenin anlaşılmadığını,
içerideki sorunların anlaşılmaya çalışılmadığını
gösteriyor. Bu bakımdan, hani çok iyi bir Türkiye İnsan Hakları
Kurumu yapsanız bile, eğer yürütme, yasama ve yargı
arasındaki ilişkiler, kuvvetler ayrılığı
prensibi, bağımsız bir yargı ve saydam, demokratik bir
medya olmazsa o ülkede demokrasinin de kurulmasını bekleyemezsiniz.
Kuşkusuz ki sizden evvel de Türkiye çok iyi bir ülke, demokratik bir ülke
değildi ama gerçekten, büyük bir dürüstlükle şunu görmek lazım:
Bütün veriler bakımından daha kötüye gidiyor, çok övündüğünüz
ekonomi hariç bütün veriler Türkiye'de aslında alarm zilleri
çaldığını gösteriyor, özellikle içerideki 132 bin tutuklu
bakımından. Hükûmete
Hani neden korkarlar, neden çekinirler?
Kendisini denetleyen Avrupa Birliği, ordu, Anayasa Mahkemesi gibi
kurumların etkisizleştirildiği, Avrupa Birliğinden sorumlu
Egemen Bağışın her gün Avrupalılara fırça
attığı bir ülkede Paris İlkelerinin ne kadar
caydırıcı olduğunu da takdirlerinize sunuyorum ama
gerçekten cezaevleri çok felaket hâlde ve bu 13 ölü aslında bize yol
göstermeliydi fakat bırakın o 13 ölüyü, bugün Dağlıcada
ölen 8 şehidi bile tartışamıyoruz çünkü Türkiyedeki
ölümlere, katliamlara, kendini yakmalara, barbarca hayatına son vermelere
kamuoyu da, medya da neredeyse alışmış durumda.
Dolayısıyla, değerli
milletvekilleri, Bilgi Edinme Yasasında yaşanan hayal
kırıklığına benzer yeni bir devlet kurumu yaratmayalım.
Muhalefetin eleştirilerini bence dikkate alın. Aksi hâlde, önümüzdeki
haftadan itibaren bu kurumun ne kadar işlevsiz olduğunu görürsünüz.
Sayın Bakan Dürüst, yetkin memurları atayacağız bu Kurulda
görev yapacak. dedi ama Ertuğrul Yalçınbayırın
başına gelenleri de lütfen unutmayın.
Hepinizi selamlıyorum. Çok
teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
III.
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı zamanda yoklama
talebi var, yerine getireceğim.
Sayın İnce, Sayın Akar,
Sayın Aygün, Sayın Serindağ, Sayın Demiröz, Sayın
Susam, Sayın Tanal, Sayın Özgündüz, Sayın Yüksel, Sayın
Bayraktutan, Sayın Tunay, Sayın Özel, Sayın Moroğlu,
Sayın Köprülü, Sayın Tanrıkulu, Sayın Türmen, Sayın
Güven, Sayın Tezcan, Sayın Onur, Sayın Kaleli.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.46
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.58
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1inci maddesi üzerinde Tunceli Milletvekili
Hüseyin Aygün ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasından
önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi yeniden elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
lll
- YOKLAMA
BAŞKAN - Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Şimdi, Tunceli
Milletvekili Hüseyin Aygün ve arkadaşlarının önergesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
2nci madde üzerinde iki
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
279 sıra sayılı tasarının 2. maddesine
aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(d) Ulusal Komiteler: Irkçılık,
Cinsiyetçilik ve Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Komitesi,
İnsan Hakları İhlallerini Önleme ve İhlal
iddialarını Araştırma Komitesi, Sığınmacı
Sorunları ve İnsan Ticaretiyle Mücadele Komitesi, Mevzuatın
İnsan Haklarına Uygunluğunu İzleme Komitesi, İnsan
Hakları Eğitimi Komitesi ve Bioetik Komitesini,
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Melda Onur
İstanbul Tunceli İstanbul
Orhan Düzgün Veli
Ağbaba Özgür
Özel
Tokat Malatya Manisa
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
279 sıra sayılı kanun tasarısının 2nci maddesine
aşağıdaki (d) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Hasip Kaplan Pervin Buldan Ertuğrul
Kürkcü
Şırnak Iğdır
Mersin
Demir Çelik Erol Dora Sebahat
Tuncel
Muş Mardin İstanbul
d) İhlal izleme birimleri:
İşkence ve kötü muameleyi izleme birimini, cezaevi izleme birimini,
ırkçılık, cinsiyetçilik, ayrımcılık ve nefret
söylemini inceleme birimleri, göçmen ve sığınmacı
birimlerini ifade eder"
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şanlıurfada 13
yurttaşımız kömür olduktan sonra bu önergeyle ilgili
oylarınızı kullanırken elinizi vicdanınıza koyun.
Cezaevi izleme komitesi birimi, ihlal, işkence, kötü muamele,
ırkçılık, cinsiyetçilik -kadın milletvekillerine
sesleniyoruz- ayrımcılık, her türlü ayrımcılık ve
nefret söylemi. Eğer bir insan hakları kurumu kurulacaksa
bunları izlemeyecek de ne yapacak? Bakın biz çok tarihî bir
fırsatı iktidarın kaçırdığını buradan
uyarmak istiyoruz. Tarihî bir fırsat kaçırılıyor. Çok
önemli kararlar alıyorsunuz ama yanlış alıyorsunuz, tek
başınıza alıyorsunuz, monolog demokrasisi
yapıyorsunuz. Sizi biz değil, bütün dünyanın evrensel insan
hakları kuruluşları,
Türkiyenin bütün sivil insan hakları kuruluşları
eleştiriyor. Ne diyor? İHDden, MAZLUMDERe, Türkiye İnsan
Hakları Vakfından tutun Uluslararası Af Örgütü Mülteci
Koordinasyonuna kadar, TESEVden tutun Helsinki Yurttaşlara kadar hepsi
uyarıyor. Diyor ki: Kapsayıcı değil, şeffaf
değil, birey yurttaşı değil devlet merkezlidir. bence
devlet merkezli de değil hükûmet merkezli. Eğer bir başka
mekanizma düşünüyorsanız bunu Hükûmetin inisiyatifinde
yanlış yapıyorsunuz, Tarafsız değil,
bağımsız değil, bütçesi yok ve çoğulcu ve
katılımcı değil, üyelerin seçiminde güvence yok. diyor. Şimdi, İnsan
Hakları Gözlem Örgütünün Meclise sunduğu bir rapor var, Bu
yasayı geri çekin. diyor. Tabii, bunları dikkate almayabilirsiniz
ama şu aşamada, bu hafta içinde Hükûmetin 23üncü fasıl başlığı
için Avrupa Birliğiyle yaptığı görüşmenin
başlığı nedir biliyor musunuz: Yargı ve temel
haklar. Şimdi, bu temel haklar için de ne yaptınız, ne
yapacaksınız? Sonra 24üncü fasıl Adalet, özgürlük ve
güvenlik. Çok dikkatinizi çekerim, Türkiye bu sınavı geçecek mi,
geçmesini istiyoruz. Yargı önemlidir, temel haklar önemlidir, adalet
önemlidir, özgürlük önemlidir, güvenlik önemlidir. İnsan Hakları
Kurumunun denetiminin en önemli konularıdır. Biz Türkiyenin bu
konuda ilerlemesini canıgönülden isteriz, katkı vermek isteriz ama,
maalesef, Stefan Füleye verdiğiniz kıymetiharbiyeyi bu üç parti
grubuna vermiyorsunuz, dinlemiyorsunuz, sivil toplum örgütlerine vermiyorsunuz.
Bakın,
verdiğiniz sözler çerçevesinde 3üncü yargı paketi duruyor, 4üncü
yargı paketi duruyor. Gelin, bunları birlikte çalışarak
çıkaralım. Bunlar aynı zamanda Türkiyede akan kanı
durdurabilir, silahları susturabilir, barış atmosferini
getirebilir. Rahatla, huzurla tatile gidin. Bu Meclis bunları çözmeden
tatile gitme hakkını kendinde nasıl bulabilir? Değerli
arkadaşlar, bunlar maalesef bekletilecek gibi gözüküyor.
Devlet sırları
kanunu yarın getirilecek. Kişisel verilerin korunması, kamu denetçiliği -yeni çıktı-
ve bütün bunların yanında 24üncü fasıl var. Maalesef, 30 fasıldan
birini geçmiş tembel bir öğrenci edasının içindeyiz.
Maalesef, daha vahim
şeyler de var. Size bu vahim şeylerden birini söyleyeyim:
Şanlıurfadan bir telgraf geldi bana. Şu telgraf Urfa
Cezaevindeki baskıları anlatıyor, kapasiteyi anlatıyor,
sıcakların getirdiği felaketi anlatıyor. 13 Haziranda
çekilmiş bu telgraf bana, isyandan, 13 kişinin ölümünden sonra bugün benim elime
ulaştı. 13 candan sonra işte gelen telgraf, işte geç gelen
telgraf, işte ölümleri haber veren telgraf. Siyah kurdelesiyle insan
haklarımızın işte sembolü budur.
(Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan elindeki siyah kurdele takılı belgeyi mikrofona takarak
kürsüye bıraktı)
Eğer insanlarımız
cezaevlerinde yanıyorsa, eğer insanlarımız
çatışmalarda ölüyorsa, eğer insan hakları raporlarında
Türkiyeye çok ağır ithamlar varsa, eğer bütün bunların
karşısında biz susuyorsak, insan haklarında en büyük
ihlallere uğrayan Türkiye ise, bunda hepimizin payı var ama en çok
iktidarın payı var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) Geç gelen
telgrafa bakın, işte insan hakları budur arkadaşlar. Burada
bırakıyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
dilekçenizi alın oradan, telgrafınızı
Lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak)
İnsan Hakları İzleme Örgütü kurulacak onu
BAŞKAN Tamam, dile getirdiniz,
anlaşıldı, tutanaklara geçti söyledikleriniz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, onu kurulacak kuruma teslim edin.
BAŞKAN Gösteri yeri değil
ki burası! Burası milletin kürsüsü, gösteri yeri değil, lütfen
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Gösteri yeridir.
BAŞKAN Gösteri yeri olarak
kullanıyorsunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Burası insan haklarını hatırlatma yeridir Sayın
Başkan.
BAŞKAN Dile getirdiniz,
tutanaklara geçti sözleriniz. Kimse burayı gösteri yeri olarak kullanamaz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Burayı gösteri yeri olarak iktidar partisi kullanıyor, tek
taraflı kullanıyor.
BAŞKAN Gösteri yeri olarak
kullanıyorsunuz tabii!
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Her gün insan hakları ihlallerinden Türkiye mahkûm oluyor, bundan daha
büyük gösteri mi var?
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) Güç
göstermek serbest, dilekçe göstermek yasak mı Başkan?
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum önergeyi: Kabul edenler
lll - Y O K L A M
A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN Sayın İnce,
Sayın Akar, Sayın Serindağ, Sayın Demiröz, Sayın
Susam, Sayın Onur, Sayın Tanal, Sayın Özgündüz, Sayın
Yüksel, Sayın Dinçer, Sayın Özel, Sayın Özkoç, Sayın
Moroğlu, Sayın Fırat, Sayın Köprülü, Sayın Tüzmen,
Sayın Tezcan, Sayın Güven, Sayın Tunay, Sayın Öztürk.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.12
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.22
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
lll -Y O K L A M A
BAŞKAN 279 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 2nci maddesi üzerinde
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yeniden elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN - Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, Şırnak
Milletvekili
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayım sonuçlarını şu kadardır diye
açıklarsanız iyi olur.
BAŞKAN Açıklayalım.
HASİP KAPLAN (Şırnak) -
Bilsek; iyi olur.
BAŞKAN Açıklayalım
bundan sonra; hayhay, peki.
Şimdi, Hasip Kaplan ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 2. maddesine aşağıdaki
bendin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
(d) Ulusal Komiteler:
Irkçılık, Cinsiyetçilik ve Ayrımcılıkla Mücadele ve
Eşitlik Komitesi, İnsan Hakları İhlallerini Önleme ve
İhlal İddialarını Araştırma Komitesi,
Sığınmacı Sorunları ve İnsan Ticaretiyle Mücadele
Komitesi, Mevzuatın İnsan Haklarına Uygunluğunu İzleme
Komitesi, İnsan Hakları Eğitimi Komitesi ve Bioetik Komitesi
Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen?..
Mahmut Tanal, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
279 sıra sayılı Türkiye
İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı üzerine söz
almış bulunmaktayım.
Tabii burada, Türkiyede, insan hakları
sorunu hep sorunlu hâle gelmiştir, bugüne kadar çözülememiştir.
Basında insan hakları sorunu var. Okulda insan hakları sorunu
var. Hastanelerde insan hakları sorunu var. Cezaevlerinde insan
hakları sorunu var. Mahkemelerde insan hakları sorunu var. Belediyelerde,
caddelerde, sokaklarda, iş yerlerinde çalışanların,
köylülerin, çocukların, kadınların, toplumun her
katmanında, gerçekten ülkemizde insan hakları sorunu var.
Değerli milletvekilleri, bu yasa
tasarısıyla ilgili evet, burada asıl amaç
Hukuk kuralları
adalet esaslarına göre uygun hazırlanır. Hukuk, doğru ve
adil olma sanatıdır. Bu tasarı, gerçekten doğru ve adil
olma sanatına uygun bir şekilde düzenlenmiş midir,
hazırlanmış mıdır? Söyleyeceğim hususları
sizin takdirinize sunacağım, bu kararı herhâlde yüce Meclis
verecek.
Değerli milletvekilleri,
diğer ülkelerle karşılaştırma
yapıldığı zaman, keşke, Komisyon Başkanı ve
Bakan, İrlanda örneğine de bakmış olsalardı. Neden
söylüyorum İrlanda örneğini? İrlandada bu tür kurumların
üyeleri, insan haklarının ihlal edildiği davalarda, mutlak
suretle kurul üyelerinin 1 tanesi, insan haklarının ihlal
edildiği davaları izler. Eğer, biz ülke olarak, siyasal iktidar,
eğer bu konuda, insan haklarının ihlalini engellemek ve
hakların, insan haklarının gelişimi açısından bir
adım ilerlemek istiyorsa
-lütfen- bu kurul üyelerinin, insan haklarıyla ilgili devam eden
davaları da izlemesi gerekir.
İkinci bir sorun: Yine,
İrlanda örneğinde
Bu toplumun yarısı kadın,
yarısı erkek. İnsan haklarının sadece kâğıt
üzerinde kalmaması lazım. İrlanda örneğinde, yine,
aynı şekilde, insan hakları kurumunun, seçilen 14 tane üyesi var
değerli milletvekilleri, bu 14 üyenin yarısı kadın,
yarısı erkek. Peki, mademki biz eşitlik arıyoruz, adalet
arıyoruz, adaletin nüfus oranına göre de temsili gerekiyor. En
azından, buradaki bu kurul üyelerinin yarısının kadın
olması gerekir idi ki doğru ve adili bulmaya
çalışalım.
Gelelim, bir başka örnek: Yine,
aynı şekilde, yemin sorunu. Evet, daha önceki
yasalarımızda, ombudsmanda yemin sorunu halledilmiş idi. Evet,
orada, başkanın Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yemin
etmesi gerekiyordu. Madem bu, bu kadar tarafsız, bağımsız
bir kurul, neden yemin gündeme getirilmedi? Yemin de bu kurulda büyük bir eksiklik
değerli milletvekilleri.
Başkanın görev süresi.
Başkanın görev süresi, Avusturya örneğinde, dönüşümlü
olarak her üye bir yıl başkanlık yapar. Tasarıda bu da
büyük bir eksiklik, bunu da gidermek lazım. Seçilen üyelerin görev süresi
dört yıllık süreyle sınırlı, ancak 2nci bir sefer bir
daha seçilebilir, bu da yine hatalı. Neden hatalı? Türkiye Büyük
Millet Meclisi seçimleri dört yılda bir oluyor. Aynı zamanda,
eğer Hükûmete bağlı, siyasal iktidara bağlı, seçimlere
bağlı bir kurul olmasını istemiyor isek bunun görev
süresinin, seçim süresinin en azından genel seçimlerden daha fazla
olması lazım. Nedir? Genel seçimler dört yılda bir oluyorsa
bunun beş yılda bir, diğer ülkelerde altı yılda bir
olması gerekir ki bunun bağımsızlık ve
tarafsızlığını koruyabilelim.
Siyasal iktidardan bağımsız bir kuruma
dönüştürmenin yolu, şartları belirttiğim şekilde
olması gerekir. Bu şekliyle bu tasarı eksiktir. Bu
bahsettiğim konuların gözden geçirilerek, bunların da en
azından tasarıya dercedilerek yeniden hazırlanmasında yarar
var.
Hepinize saygılarımı sunuyorum, iyi
akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
lll-YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yerine getireceğim.
Sayın Gök, Sayın Akar, Sayın Özdemir,
Sayın Susam, Sayın Demiröz, Sayın Serindağ, Sayın
Tanal, Sayın Özgündüz, Sayın Yüksel, Sayın Özkoç, Sayın
Köprülü, Sayın Özel, Sayın Dinçer, Sayın Genç, Sayın Özkan,
Sayın Moroğlu, Sayın Fırat, Sayın Eyidoğan,
Sayın Türmen, Sayın Kurt.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının 3'üncü maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Hasip Kaplan Pervin Buldan Ertuğrul
Kürkcü
Şırnak Iğdır Mersin
Erol Dora Sebahat
Tuncel Demir
Çelik
Mardin İstanbul Muş
(3) Kurumun merkezi Ankara'dadır.
Kurum yurt içinde ve yurt dışında büro açabilir.
TBMM Başkanlığına,
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 3. maddesinin 5. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
(5) Kurum, faaliyetleri hakkında
en geç 6 aylık sürelerle yapacağı yazılı açıklamalarla
veya TRT yayınları vasıtasıyla kamuoyunu bilgilendirir.
Alim Işık Muharrem
Varlı Seyfettin
Yılmaz
Kütahya Adana Adana
Bülent Belen Yusuf
Halaçoğlu D.
Ali Torlak
Tekirdağ Kayseri İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 3. maddesinin 3, 4, ve 5 inci
fıkralarının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(3)
Kurum, gerektiğinde yurt içinde ve yurtdışında büro
açabilir.
(4) Kurum,
bu kanunla ve diğer mevzuatla verilen görev ve yetkilerini kendi
sorumluluğu altında, bağımsız olarak yerine getirir ve
kullanır. Görev alanına giren konularla ilgili olarak hiçbir organ,
makam, merci veya kişi, Kurula emir ve talimat veremez, tavsiye ve
telkinde bulunamaz. Bu madde hilafına gerçekleştirilen eylem ve
işlemler hakkında kişinin görevine bakılmaksızın
Türk Ceza Kanunu'nun 257 nci maddesinin 1 inci fıkrası
uygulanır.
(5)
Kurum, faaliyetler hakkında internet ortamı, resmi bültenler ve
basın-yayın organları aracılığıyla kamuoyunu
azami ölçüde bilgilendirir.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda Onur Özgür Özel Ali
Özgündüz
İstanbul Manisa İstanbul
Orhan
Düzgün
Tokat
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Özgündüz
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, insan
hakları, bildiğiniz gibi, 20nci yüzyılın medeni
milletlerinin en çok önem verdiği bir konudur. Avrupa Konseyi Statüsünün
3üncü maddesi der ki: Avrupa Konseyinin her üyesi, hukukun üstünlüğü
prensibini ve yasal yetkisi altında bulunan her şahsın insan
hakları ve temel özgürlüklerden yararlanma hakkını kabul eder.
Bildiğiniz gibi ülkemiz de Avrupa Konseyinin bir üyesi. Fakat insan
hakları konusunda ülkemizin karnesi ne yazık ki zayıf
durumdadır. Ülkemiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 2.404
mahkûmiyetle yani Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ihlal eden
ülke olarak 1inci sırada yer almaktadır. 6ncı maddeyi, adil
yargılanma hakkını düzenleyen Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6ncı maddesini 729 kez ülkemiz ihlal etmiş ve
tazminata mahkûm olmuştur. İfade hürriyetini düzenleyen 10uncu
maddesini 207 kez, örgütlenme özgürlüğünü, toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkını düzenleyen 11inci maddesini 53 kez ihlal
ederek mahkûm olmuştur.
Değerli arkadaşlar, bugün ülkemizdeki
en önemli insan hakları sorunu -bunu samimiyetle söylüyorum, bir hukukçu
olarak söylüyorum- şu anda özel yetkili mahkemelerin ihlal ettiği
adil yargılanma hakkıdır. Ne yazık ki insanların tarafsız
ve bağımsız bir mahkeme önünde hak arama hürriyetini düzenleyen
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesi, şu
andaki özel yetkili mahkemeler tarafından ihlal edilmektedir, yer yer
Hükûmet yetkilileri de yakınmaktadır, o nedenle de Sayın Bakan
açıklama yaparken dedi ki: Üçüncü yargı paketini önemsiyoruz,
yakında Meclise gelecek. dedi. Umarım, üçüncü yargı paketinin
temelini özel yetkili mahkemelerin ortadan kaldırılması ya da en
azından revize edilmesi oluşturur.
Değerli arkadaşlar, bugün,
insanların en önemli insan haklarından biri olan özel
yaşamlarının korunması, aile hayatının
korunması hakkı ihlal edilmektedir ülkemizde. Bildiğiniz gibi,
insanların özel yaşamlarına müdahale edilerek telefonları
dinlenmekte, hatta yatak odalarına girilerek kamerayla yatak odası
görüntüleri alınıp yer yer İnternette, basında yer
almaktadır. İnsanlar özgürce konuşamıyorsa, aile içinde,
odalarında aile mahremiyetlerine müdahale edildiği korkusu
yaşıyorsa o ülkede insan haklarından ne yazık ki
bahsedilemez.
Değerli arkadaşlar, bu kanun,
geçen hafta kabul edilen Kamu Denetçiliği Kanununa benzer bir görev
yapacak Türkiye İnsan Hakları Kurumunun kurulmasını
öngörmektedir fakat size ilginç bir şey söyleyeyim. Bu İnsan
Hakları Kuruluna seçilecek Başkan ve üyelerde -5nci maddede
saydığınız nitelikler- 5inci maddenin (2) no.lu
fıkrasının (c) bendinde belli suçlardan mahkûm olmamak
şartı aranıyor. İlginçtir, umarım, Komisyon ve Hükûmet
bu yanlışı görür, düzeltir; işkence, eziyet,
insanlığa karşı suç işleyenler, göçmen
kaçakçılığı yapanlar, yani Türk Ceza Kanununun İkinci
Kitabının Birinci Kısmının 1 ve 2nci Bölümünde
yazılan suçlar ve Türk Ceza Kanununun 94 ve 96ncı maddesinde
yazılan işkence, eziyet suçundan mahkûm olanlar affedildiği
takdirde bu Kurula Başkan ve üye seçilebilecekler. Böyle de komik bir
durum var. Bunu iyi niyetli olarak uyarıyorum. Mutlaka, (c) bendine Bu
suçlardan mahkûm olanlar affa uğramış olsalar bile
seçilemezler. hükmünün konması gerekir diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün Sayın
Malik Ecder Özdemir de grubumuz adına yaptığı
konuşmada belirttiği gibi, bugün, en büyük insan hakları
ihlallerinin yaşandığı yerler cezaevleridir.
Yaklaşık 3 katı-4 katı doluluk oranıyla cezaevlerinde
insanlar üst üste ve her gün bir cezaevinden isyan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla)
Dolayısıyla, bu hususa da Hükûmetin dikkatini çekerek, bir çözüm
bulacağını düşünerek hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 3. maddesinin 5. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
(5) Kurum, faaliyetleri hakkında
en geç 6 aylık sürelerle yapacağı yazılı
açıklamalarla veya TRT yayınları vasıtasıyla kamuoyunu
bilgilendirir.
Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hem Komisyonun hem Bakanın
-alışık olduğu üzere- her önergeye yine hayır
dediklerini görüyoruz. Bu konuda niye hayır dediklerini de anlayamadım.
İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısında diyor ki: Kurumun faaliyetleri hakkında kamuoyunu
bilgilendirir. 5inci maddede. Nasıl bilgilendirir? Bir süresi var
mı? Nerede bir açıklama yapacak? Yok. Yani bizim teklifimiz şu:
Altı ay içerisinde, ya TRT vasıtasıyla veyahut da bir kurumun
yayınladığı bir duyuruyla bunu kamuoyuna duyurun.
Hayır, biz duyurmayacağız. Niye? Her şeyi gizli
yapıyoruz, her şeyi saklı yapıyoruz, ondan sonra Avrupaya
gittiğimizde en çok karşılaştığımız
konu insan hakları ihlalleri.
Geçen hafta, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubundan arkadaşlar da vardı, Avrupa
Parlamentosundaydık. Türkiyeye yöneltilen bütün suçlamaların
altında insan hakları ihlalleri var. Yani birisi yalan söyledi, öbürü
yanlış yaptı, diğeri düşmanlık etti, diğeri
ilişkilerini bozmak için kötü söyledi ama hepsi birden mi kötü söyledi?
Hepsi birden aynı konuda birleşiyorlar: İnsan
haklarını ihlal ediyorsunuz. Yani bakın, ben, geçen hafta
cezaevlerini gezen hem Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan arkadaşlarla
hem de kendi grubumuzdan bir arkadaşımızla sohbet ettim,
cezaevlerinin durumunu anlatıyor. O arkadaşımız, 12 Eylül
sürecinde bizim gibi cezaevinde kalmış arkadaşımız,
tek bir kelimeyle özetledi: Bakın, şu anda
yargıladığımız, hukuka teslim ettiğimiz 12 Eylül
yasalarından daha kötü yasalarla yönetiliyoruz. Cezaevi şartları
12 Eylülden daha kötü. Yerlerde insanlar yatıyor, üst üste yatıyor.
Nöbetleşe yatma sadece o zamanda kaldı. demiştik biz, otuz iki
sene evveldi. Otuz iki sene sonranın Türkiyesinde, sizin
yönettiğiniz Türkiyede, insanlar nöbetleşe gece uyku uyuyor. Yani
insan hakları dediğiniz zaman, sadece burada oturan, kendisini elit
kabul eden iktidar mensupları mı zannediyorsunuz? Cezaevindeki
vatandaş da bizim vatandaşımız. Cezaevindeki
vatandaşın bilerek ölüme terk edilmesi insan haklarıyla
nasıl bağdaşıyor? Hayatımda hiçbir dönemde, hiçbir
şekilde onlarla aynı yolda yürümeyebilirim, fikirlerim
bağdaşmayabilir, aynı şeyleri düşünmeyebilirim ama
cezasını çekmek üzere orada yatan insan, devlete teslim olmuş
insandır. Bir anne diyor ki: Ben oğlumu size sapasağlam teslim
ettim, bana bir torba kömür olarak geri verdiniz oğlumu. Bu annenin bu
feryadını biz Avrupa Parlamentosunda duyuyoruz, sizler burada
istediğiniz kadar duymamaya çalışın. Avrupa
Parlamentosunda, her gittiğimizde yüzümüze çakıyorlar.
Utanıyorum, sanki Afrikanın bir kabile devletinden gitmişiz.
Biz kendimizi demokrasiyle yönetilen, parlamenter sistemle yönetilen bir
cumhuriyetin mensubu zannediyoruz, oraya gittiğimizde Cibuti Cumhuriyetinden
bir vatandaş gibi karşılanıyoruz. Sebebi, faşistçe
uygulamalar. Bunlardan vazgeçin, günahtır.
Diğer taraftan, geçen gün şehit olan 8 tane
kınalı kuzunun üstüne Sayın Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç Beyefendi Barzaniyle basın
toplantısı yapıyor. Arkadaşlar, bu teröristlerin çok önemli
bir kısmı Barzaninin himayesinde yetiştiriliyor ve siz de
Barzaniyi muhatap kabul ediyorsunuz, bu şehitleri öldüren teröristlerin
ağababasıyla oturup, karşınızda, muhabbet ediyorsunuz
ve sonunda televizyonda Barzaniden çok daha fazla şeyler bekliyoruz.
diyorsunuz. Bu mudur devlet yönetimi? Türkiye'nin terör meselesi Barzaniye mi
ihale edildi? Bu kadar basiretsiz bir yönetim olabilir mi? Hiç
vicdanınız sızlamıyor mu?
Sayın Genelkurmay Başkanının insani
duygusal tavrını anlayabilirim, ağlayabilir, bir baba olarak
zoruna gitmiş olabilir ama aynı Genelkurmay Başkanı 2 tane
PKKlıyı öldürdü diye 17 askeri tutuklattı; 1 tanesi albay, hâlâ
cezaevinde. Siz o askeri nasıl bu PKK teröristiyle muhatap ediyorsunuz?
Nasıl savaştıracaksınız?
Bütün bunların ışığında,
siz dengeyi bozmuşsunuz, araba şarampole doğru
yuvarlanıyor. Siz yuvarlanın gidin ama ülkeyi yuvarlamayın.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının 3'üncü maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Hasip Kaplan
(Şırnak) ve arkadaşları
(3) Kurumun merkezi Ankara'dadır.
Kurum yurt içinde ve yurt dışında büro açabilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Efendim, katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Değerli milletvekilleri, 23üncü fasıl
yargı ve temel haklar. 2006da bunların
tartışılmasına başlanmış. 24üncü fasıl
yine adalet, özgürlük ve güvenlik. Tam altı senedir AK PARTİ
iktidar çoğunluğu Mecliste istediği yasayı
çıkarabiliyor, istediği gibi kişiye özel yasa da çıkarabiliyor
ama bu konularda bir türlü geçer not alamamış, garip değil mi?
Şimdi, burada benim
dikkat çekeceğim iki nokta var: Gelin, insan hakları konusunda,
kurumlar konusunda ortaklaşalım. Türk Ticaret Kanununda
ortaklaştık, Borçlar Kanununda yaptık, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununda yaptık. Türkiye mademki 16ncı dünyanın en büyük
ekonomisi, Orta Doğu, Balkanlar, Kafkaslar arasında, Afrikadan tutun
Uzakdoğu Asyaya kadar, gelin, insan hakları konusunda bir marka
olsun. Yani birincilikle, ihlallerle, mahkûmiyetle olmasın. İnsan
haklarını koruma konusunda da bir örnek olsun. Bunu yapmak mümkündür,
zor değildir, yeter ki buna inanmak lazım. Eğer inanırsanız
bunu yaparsınız. İtalya
En önemli ulusal sözleşmeler
-bakın adına- Roma Sözleşmesi diye geçer. Bana bir tane Ankara
sözleşmesi gösterebilir misiniz? Yani uluslararası bir
sözleşmeye ev sahipliği yapıp hukuk nosyonuyla, hukuk
projeleriyle dünya çapında imza attığımız bir projemiz var mıdır? Hukuk
alanında yaptığımız doğru dürüst bir şey var
mıdır? Yok. En ağır suçlamalar konusunda sineye çekiliyor
arkadaşlar. Bunu kabul edin. Yalnız Strazburgda değil, Laheyde
değil, Lüksemburg ekonomi mahkemesinde şirketlerinizi milyarlarca
dolar zarara sokan kararları bir kenara bırakıyorum.
Bakın, size bir şey okuyacağım ve
Hükûmetten, Sayın Başbakan Yardımcısından bunun
cevabını isteyeceğim. 24üncü Fasılda çok önemli bir nokta
var Adalet, Özgürlük ve Güvenlikte dikkat edin. Birisi göç ve irtica politikası.
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
2002-2012, on yıldır tek
başınıza iktidarsınız. Mahmur Kampında Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı Şırnaktan, Hakkâriden giden 15 bin
tane yurttaşınız hâlâ mülteci olarak yaşıyor.
Birleşmiş Milletler gözetimi var. Bundan hiçbir hicap duymuyor musunuz? Sizin
vatandaşlarınız sığınmış,
sığınmış arkadaşlar. Hangi koşullarda
yaşıyor? İnsan Hakları Komisyonu veya
kuracağınız bu kurum gidip ne yapıyorlar orada, nasıl
yaşıyorlar merak etmez mi ya? Buradan Uludereden gittiler,
Beytüşşebaptan gittiler, Şırnaktan gittiler. Şimdi, Şırnak
Valisi bugün Yeni Şafak gazetesine röportaj vermiş, diyor ki:
Şırnak Belediye Başkanı Ramazan Uysal niye
tutuklandı, ne ben anladım ne Şırnak halkı
anladı. Hadi buyurun. Ama yargı tutukladıysa bir bildiği
vardır. Vali bilmiyor, Şırnak Belediye Başkanı Ramazan
Uysal tutuklanıyor, bilmiyor.
Arkadaşlar, daha vahim bir
şey söyleyeceğim, lütfen buna dikkat edin, söyleyeceğim.
İnsan ticareti konusunda şu raporu okuyacağım, tüyleri
diken diken ediyor. Eğer onur varsa, dış politika
Diyor ki bu
rapor: Türkiyenin seks köleliği ve insan ticareti ve köleliğinde
kaynak, hedef ve transit ülke olarak kullanıldığı
Buyurun.
Hem de hangi ülkelerden? Gürcistan, Moldova, Ukrayna, Özbekistan, Türkmenistan,
Azerbaycan, Rusya, Endonezya, Afganistan, Belarus, Kırgızistan, Romanya,
Ermenistan, Kazakistan, Fas, Suriye, Moğolistan. Şimdi soruyorum: ABD
raporu bu, ABD Dışişleri Bakanlığı
Yıllık İnsan Ticareti Raporu. Hükûmet buna ne cevap
vermiştir? Ya vardır ya yoktur. Varsa rezalettir, yoksa, cevap
verilmemişse daha büyük rezalettir. Arkadaşlar, her yerde rezil olmak
zorunda mıyız? Başımız önümüzde eğik dolaşmak zorunda
mıyız? Her yerde rezalet var, insan hakları, ticareti
Kölelik
ve seks köleliğinde, insan ticareti köleliğinde bir ülke. Bunu
yaşamak zorunda değiliz, onun için bazı şeyleri
paylaşmak zorundayız.
Saygılarımla.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
4üncü madde üzerinde
iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
279 sıra sayılı kanun tasarısının 4üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederim.
Hasip Kaplan Pervin Buldan Ertuğrul
Kürkcü
Şırnak Iğdır Mersin
Erol Dora Sebahat
Tuncel Demir
Çelik
Mardin İstanbul Muş
Madde
4-
(1) Kurum, insan haklarının korunmasına,
geliştirilmesine ve ihlallerin önlenmesine yönelik çalışmalar
yapmak; işkence ve kötü muamele ile mücadele etmek; şikâyet ve
başvuruları incelemek ve bunların sonuçlarını takip
etmek; sorunların çözüme kavuşturulması doğrultusunda
girişimlerde bulunmak, ihlal vakalarına hükümetin dikkatini çekmek,
hükümetin tavrına ilişkin görüş bildirmek, bu amaçla eğitim
faaliyetlerini yürütmek; insan hakları alanındaki gelişmeleri
izlemek ve değerlendirmek amacıyla araştırma ve incelemeler
yapmakla görevli ve yetkilidir.
(2) Kurum, bu Kanun ve diğer mevzuatla Kuruma verilen
inceleme, araştırma, ziyaret ve başvuruları inceleme görevi
esnasında bir suçun işlendiğini öğrenmesi halinde, genel
hükümlere göre işlem yapılabilmesi için gerekli gördüğünde ihbar
veya şikâyette bulunabilir ve uygun gördüğü insan hakları ihlallerine el koyabilir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
tasarının 4. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan
"görevli ve yetkilidir" ibaresinin "ve görüş
oluşturmak ve bu görüşleri ilgili makamlara bildirmekle görevli ve
yetkilidir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Orhan
Düzgün
İstanbul Tunceli Tokat
Melda
Onur Özgür
Özel Veli
Ağbaba
İstanbul Manisa Malatya
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Özgür Özel, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün akşam burada İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Yasasını
görüşürken Sayın Süleyman Çelebi bir konuya dikkat çekti, hatta bunun
insan haklarına aykırı olduğunu söyledi, dedi ki: Burada
çalışan arkadaşlar, stenograf arkadaşlar ve kavas
arkadaşlar sabahlara kadar çalışıyorlar, yarın da
gelip burada çalışacaklar. Sayın Grup Başkan Vekili
Nurettin Canikli söz aldı ve aynen tutanaklardan aktarıyorum, dedi
ki: Biraz önce yapılan bir
konuşmada, gece çalışmaları nedeniyle Mecliste görev yapan
arkadaşlarla ilgili bir husus ifade edildi ve
arkadaşımızın çok üzüldüğü görülüyordu. Kendisini
rahatlatmak için -takaza yapıyor Süleyman Çelebiye- hem düzeltmek hem de
bilgilendirmek gerekir. Gece saatlerinde çalışan
arkadaşlarımız yirmi dört saat izinli sayılıyorlar
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, izin kullanıyorlar yani. O bunu
söyleyince hiçbir konuya tepki vermeyen stenograf arkadaşların bile
şöyle bir Yok artık dediğini hissettik biz. Sonra kavaslara
sorduk, zaten 7 tane kavas var, 3ü burada gözümüzün önünde, 3ü burada, 1
tanesi de Başkana hizmet ediyor. Nasıl olur bu yirmi dört saat izin?
Ve bugün bir baktık ki kavaslar burada, stenograflar aynen burada ama
Sayın Canikli yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) Vekiller
de burada.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Vekilleri de dâhil et.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Vekiller burada,
Cumhuriyet Halk Partisi burada ama Sayın Canikli kayıp. Bunu
tutanaklarda yer alması açısından ifade edelim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, partimizin
cezaevi inceleme komisyonu olarak yirmi beşten fazla,
ağırlıklı olarak F ve L tipi olmak üzere, yüksek güvenlikli
cezaevlerine gittik. Orada yaptığımız
araştırmalar zaman zaman bu kürsülerden, zaman zaman da kamuoyuyla
diğer araçlarla paylaşıldı ama genel bir tespit ve bir özet
yapacak olursak eğer, samimiyetle şunu ifade etmek gerekir ki,
ülkemizde cezaevlerinde Mussolininin icat ettiği devlet intikamı
mantığı hâkim. Devlet cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerden
intikam alma mantığı üzerine her şeyi kurmuş durumda
ve Türkiyede tutukluluk artık bir ön infaz yöntemi olarak
kullanılıyor ve cezaevleri açıkça hasta üretiyor, hastalık
üretiyor ve cezaevlerinde, sağlıklı giren herkes süreç içinde
ciddi rahatsızlıklara sahip oluyor. Hemen hepsi göz
rahatsızlığından şikâyet ediyor, hemen hepsinde
hemoroit var, tamamına yakını ülserden şikâyet ediyor.
Hipertansiyon hastaları, şeker hastaları, karaciğer
hastalarına, hepsine ortak tek bir diyet yemeği çıkıyor.
Düşünebiliyor musunuz, diyet yemeği patates yemeği olabiliyor ve
şeker hastalarının en çok uzak durması gereken yemek
şeker hastalarına diyet yemeği olarak veriliyor. Eklem
rahatsızlıkları bu cezaevlerinde kalan herkesin hemen ortak
şikâyetleri hâline gelmiş durumda.
Bu kapsamda daha önce Pozantı
Cezaevindeki sizlerin duymadığı, Adalet Bakanının
dokuz ay boyunca duymadığı çığlığı
bizler Cumhuriyet Halk Partisi duymuştuk. Daha sonra bize Üç gün
gitmeyin. diye bir yeni derin devlet dayanışması teklif
edilmişti, reddedip gittiğimizde gördüğümüz manzara Pozantı
Cezaevinin kapatılması sonucunu doğurmuştu. Benzer
şekilde Osmaniyede bir felaketle karşılaştık.
Geçtiğimiz günlerde Aliağa
Cezaevine gittiğimizde Aliağa Cezaevinde, Şakran Cezaevinde
özellikle kadın tutuklulara inanılmaz, insanlık onuruna
aykırı muameleler yapıldığını gördük, onlara
şahit olduk. Cezaevi Müdürü cezaevinin girişinde
çıkışında ortalıkta yoktu, sorularımızı
yanıtlamaktan kaçtı. Biz açıklama yaptıktan sonra Adalet
Bakanlığı hiç utanmadan, sıkılmadan bir cevap verdi.
Biz dedik ki: Burada çıplak arama yapılıyor. Burada çok kötü
şeyler oluyor. Ve o bir açıklama yaptı Cezaevinde çıplak
arama yok. diye. Kendisine şunu söylüyorum: Gidelim birlikte, o
cezaevindeki bütün kadın mahkûmlara soralım, eğer çıplak
arama yoksa
Demiş ki: Her yerde kamera var, toplu yerlerde. Ben
kendisine o odayı göstereceğim, eğer o odada kamera varsa
ayrı bir tartışma yapacağız, o odada kamera yoksa
ayrı bir tartışma. Ama geçen sefer de Öyle bir oda yok. dediği
odada, kamerasız bir odada Cezaevi Müdürünün kendi odasında bile
bulunmayan bir müzik setinin niçin orada olduğunu, o kadar yüksek ses
gücüne sahip olduğunu Adalet Bakanı yine
açıklayamamıştı ve açıkça şunu söylemek
lazım ki
Adalet Bakanı dedi Burada Robocop diye bir şey yok, A
Takımı diye bir şey yok.
Sayın Adalet Bakanına bunu
gösteriyorum, Adalet Bakanlığı armalı bu kişilere
kendi Osmaniye Cezaevi Müdürü Robocop diyor, Aliağada bu çocuklar
kendilerine Biz A Takımıyız. diyorlar. Bunların görevi
firar olursa müdahale etmek, kavga olursa müdahale etmek, ama bunlar eğer
bir mahkûm çıplak aramayı reddederse 5 kişi o mahkûma
saldırıp onların çıplak aranmasında işlev
görüyorlar.
Ben bunu buraya
bırakacağım, çıksın desin ki Bu resimler
montajdır, bunlar Robocop değil, bunlar A Takımı
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının 4'üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Madde 4-
(1)
Kurum, insan haklarının korunmasına, geliştirilmesine ve
ihlallerin önlenmesine yönelik çalışmalar yapmak; işkence ve
kötü muamele ile mücadele etmek; şikâyet ve başvuruları
incelemek ve bunların sonuçlarını takip etmek; sorunların
çözüme kavuşturulması doğrultusunda girişimlerde bulunmak,
ihlal vakalarına hükümetin dikkatini çekmek, hükümetin tavrına
ilişkin görüş bildirmek, bu amaçla eğitim faaliyetlerini
yürütmek; insan hakları alanındaki gelişmeleri izlemek ve
değerlendirmek amacıyla araştırma ve incelemeler yapmakla
görevli ve yetkilidir.
(2)
Kurum, bu Kanun ve diğer mevzuatla Kuruma verilen inceleme,
araştırma, ziyaret ve başvuruları inceleme görevi
esnasında bir suçun işlendiğini öğrenmesi halinde, genel
hükümlere göre işlem yapılabilmesi için gerekli gördüğünde ihbar
veya şikâyette bulunabilir ve uygun gördüğü insan hakları
ihlallerine el koyabilir."
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Evet, önerge üzerinde söz
isteyen Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin)
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu maddeyle ilgili
değişiklik önergesinin anlamı hakkında iki şeye dikkat
çekmek isterim. Birincisi, Paris İlkelerine uygunluğundan söz edildi,
değil. Şundan ötürü: Paris İlkeleri, ulusal kurumlara hükûmetler
karşısında güç, imkân ve hareket kabiliyeti
sağlanmasını öngörüyor. Bizim kurumun görevlerini
tanımlayan maddeler ise aslında insan hakları konusunda bir
araştırma yapmakla görevlendirilmiş bir dernekten daha fazla bir
göreve sahip değil.
Paris İlkeleri açıkça
söylüyor: Hükûmete, parlamentoya ve diğer bütün ilgili organlara görüş,
tavsiye ve raporlar vermek, sunmak, insan haklarının korunması
ve yaygınlaşması için yargının düzenlemesiyle ilgili
hükümler öngörmek, yeni yasaların kabul edilmesini, yürürlükteki
yasaların uyumlu hâle getirilmesini, vesaire, vesaire, vesaire; gidiyor.
Yani Hükûmet karşısında, Parlamento karşısında
İnsan Hakları Kurumunun elini güçlendiriyor. Burada
yazıldığı gibi, araştırmalarda ve incelemelerde
bulunmakla sınırlı bir görevi olan bir kuruma niye
yargıçları koruyan yetki verilecek? Bu kurumun başına, bu
üyelerin başına hiçbir şey gelmez ki, zaten Hükûmet
tarafından seçiliyorlar ve zaten sadece pasif, reaktif bir davranış
içerisinde bulunuyorlar. Oysa, gerçekten bu İnsan Hakları Kurumunun
bütün üyelerine hem bu gücü vermek hem de şu yetkiyi vermek gerekir idi:
İhlal vakalarına Hükûmetin dikkatini çekmek, Hükûmetin tavrına
ilişkin görüş bildirmek
Hükûmetle bu kurumu karşı
karşıya koymak icap ederdi ama bu yapılmadı. Böylelikle,
şimdi karşımızda Hükûmet karşısında boynu
eğik bir kurum var.
2nci madde daha önemli. 2nci madde,
bu kuruma insan hakları ihlalleriyle
karşılaştığı her durumda sadece Hükûmete ya da
yargıya ihbar ve şikâyette bulunma hakkı ya da yetkisi
tanıyor. Oysa, Paris İlkeleri çok açık, uygun gördükleri insan
hakları ihlalleri vakalarına el koyarlar.
Arkadaşlar, bunun Türkçesi şu demektir: Şanlıurfa Cezaevinde insan
haklarına aykırı bir muameleyi haber
aldığımızda oraya gireriz, kapıyı açarız, o
müdürün yakasından yakalar onu yargıya teslim ederiz. Hükûmete Ne
olur, bunu yapar mısın? diye yalvarırız demek
değildir. Eğer bu güce sahip olursa bunun bir imkânı var. Bizler
milletvekili olarak, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyeleri olarak dahi bu cezaevine girerken büyük güçlükler çektik. Ne zaman
8imiz bir araya geldik, ne zaman valilik üzerinden oraya ulaştık o
zaman o kapılar açıldı; yoksa trafik polisleri bile bizim
yolumuzu kesip bize cop gösterdiler.
Şimdi, idarenin eli bu kadar
güçlenmişken, polisin bu kadar sınır tanımaz bir güce
kavuşturulduğu bir durumda İnsan Hakları Kurumu üyelerine
hem güç hem yetki hem de kendisine cop kaldıran polisi yakalayıp orada
yargıca teslim etme yetkisini sağlamanız gerekir.
Görüyorsunuz televizyonlarda
hoşunuza gidiyor mu? İnsanlara meydan dayağı çekiliyor
saatlerce, saatlerce, saatlerce. İnsan Hakları Kurumu üyesi bunu
gördüğü zaman ne yapacak bu yasaya göre? Gidecek şikâyet edecek en
yakın polis karakoluna. Onlar da diyecekler ki Sen de gel.
Şimdi, böyle bir ilişki
olamaz. O yüzden İnsan Hakları Kurumunun hem görevleri açık,
sarih olarak tanımlanmalıydı hem takip edeceği hak
ihlalleri çeşitleri açıkça belirtilmeliydi hem de onun el koyma
yetkisinin altı burada açıkça ortaya konmalıydı. Bunlar
şakadan, akla öyle geldiği için, telaffuz bunu gerektirdiği için
konulmuş değil, dünya çapındaki deneyimin sonucu.
Hükûmet kadar eli güçlü bir başka
kurumla Hükûmet kuvvetlerinin uygulamalarının dengelenmesi için bu
kurumlara ihtiyaç var. Ama burada pasif, Hükûmet karşısında
boynu eğik ve ancak reaktif davranabilen bir kuruluşla deminden beri
arkadaşlarımızın saydığı ihlallere sadece
ortak olur bu kurum. Cezaevlerinde, karakollarda, sokaklarda polisin, askerin,
gardiyanın zulmüne uğrayan hiç kimsenin yardımına
koşamaz. Sadece onların cenazelerini defneder, arkalarından
ağlar. Böyle bir İnsan Hakları Kurumu bize hiç lazım
değil arkadaşlar. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum
lll
- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var.
Sayın Gök, Sayın İnce, Sayın Akar,
Sayın Özdemir, Sayın Serindağ, Sayın Susam, Sayın
Yüksel, Sayın Kurt, Sayın Fırat, Sayın Moroğlu,
Sayın Köktürk, Sayın Genç, Sayın Özkan, Sayın Çam,
Sayın Türmen, Sayın Tanrıkulu, Sayın Atıcı,
Sayın Sapan, Sayın Bulut, Sayın Güven.
Evet, iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 5. maddesinin 4. fıkrasının (b)
bendinde geçen yedi üye ibaresinin beş üye, (c) ve (d) bentlerinde
geçen bir üye ibarelerinin de iki üye olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Ali Uzunırmak Alim
Işık Yusuf
Halaçoğlu
Aydın Kütahya Kayseri
Seyfettin Yılmaz D. Ali Torlak Muharrem
Varlı
Adana İstanbul Adana
Bülent Belen
Tekirdağ
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
kanun tasarısının 5inci maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki
(g) bendinin eklenmesi, üçüncü ve dördüncü fıkraların
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
Saygılarımla.
Hasip Kaplan Pervin Buldan Ertuğrul
Kürkcü
Şırnak Iğdır Mersin
Erol Dora Sebahat
Tuncel Demir
Çelik
Mardin İstanbul Muş
Madde 5-
(1) (g) - İnsan hakları
konusunda çalışan kurumlarda faaliyette bulunmak.
-
Üniversitelerin haklar konusunda çalışan birimlerinde görev almak
- Haklar alanında
araştırmacılık veya habercilik yapıyor olmak
- Yukarıda
sayılan alanlarda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarınca
aday gösterilmek."
(3) İkinci
fıkrada belirtilen nitelikleri taşıyanlardan Kurul üyesi olmak
isteyenler bu taleplerini yazılı olarak Kuruma iletirler. İnsan
hakları alanında çalışmalar yapan; sivil toplum
kuruluşları, sendikalar, sosyal ve mesleki kuruluşlar,
akademisyenler, avukatlar, görsel veya yazılı basın
mensupları ve alan uzmanları da Kurul üyesi olabilecek nitelikteki
kimseleri yazılı olarak teklif edebilirler. Kurum, üye olma
niteliklerine sahip olanları TBMM Genel Kuruluna sunulmak üzere TBMM
Başkanlığına bildirir.
(4) Kurum üyeleri TBMM tarafından
nitelikli çoğunlukla seçilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 5. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 5-
(1)
Kurul, ulusal ve uluslar arası alanda insan hakları
çalışmalarıyla ve düşünsel ile etik
bağımsızlıklarıyla tanınan dokuz üyeden, Kurumun
bünyesindeki ulusal komitelerin başkanlarından, TBMM İnsan
Hakları İnceleme Komisyonu Başkanından ve varsa
ombudsmandan oluşur.
Kurul, başkanını ve
başkan yardımcısını kendi üyeleri arasından
seçer.
(2) Kurula Başkan ve üye olabilmek
için
(a) 14/7/1965
tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 48. Maddesinin
(A) bendinin (1),(4),(5),(6) ve (7) numaralı alt bentlerinde belirtilen
şartları taşımak,
(b) Herhangi
bir siyasi partinin yönetim ve denetim organlarında görev yapmıyor
olmak,
(c) En az 4 yıllık üniversite
mezunu olmak,
(d) İnsan
hakları alanındaki çalışmalarıyla temayüz etmiş
olmak ve o güne kadarki yaşamıyla düşünsel ile etik
bağımsızlığını kanıtlamış
olmak gerekir.
(3) Birinci
fıkrada belirtilen yedi kişi, insan hakları alanında on
yıldan çok bir süreyle yaptıkları çalışmalarla
tanınan sivil toplum kuruluşları, Türkiye Barolar Birliği,
Türk Tabipler Birliği ve üniversitelere bağlı insan hakları
merkezleri tarafından gösterilen birer aday arasından TBMM
tarafından 2/3 çoğunlukla seçilir.
(4)
Aday gösterilen sivil toplum kuruluşlarının çoğulcu bir
şekilde seçilmesine özen gösterilir.
(5)
Üyelerin görev süresi dört yıldır. Süresi bitenler en fazla bir dönem
daha yeniden seçilebilir.
(6) Üyelerin
görev süreleri dolmadan herhangi bir sebeple sona ermesi durumunda, sona erme
tarihinden itibaren en fazla bir hafta içinde durum, Kurul tarafından
kamuoyuna duyurulur ve duyuruyu takip eden bir ay içinde üçüncü fıkrada
belirtilen usulle yeni üye seçilir. Bu şekilde seçilenler, yerlerine
seçildikleri kişilerin kalan süresini tamamlar. Bunlardan iki yıl
veya daha az süreyle görev yapanların bu görevleri seçilme dönemi olarak
değerlendirilmez.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda Onur Özgür Özel Orhan Düzgün
İstanbul Manisa Tokat
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Levent
Gök, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının en önemli
maddesini konuşuyoruz. Bence tüm milletvekillerimizin dikkatle bu maddeyi
irdelemesi gerekiyor. Bütün maddelerin içerisinde sivil toplum örgütlerinin ve
bu konuda düşünsel olarak insan hakları alanında görüş
sergileyen herkesin en özenle ve önemle durduğu maddedir bu.
Sizleri bugün pek
bırakmayacağız ama çok önemli bir tasarıyı
tartışıyoruz, sabaha kadar belki tartışacağız
burada. Ama bunları iyi anlatmamız gerekiyor. Örneğin, Paris
İlkeleri diyoruz. Paris İlkelerini acaba
arkadaşlarımızdan hangileri çok net biliyor? Parmaklar
kaldırılıyor, indiriliyor ama ben hiçbirinizin Paris
İlkelerini bildiğini düşünmüyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
maddeyi Komisyonumuzda görüşürken çok önemli tartışmalar
yaşadık. Ben tümü üzerinde yaptığım görüşmelerde
de belirttim. Sivil toplum örgütlerinin ve tüm aydınların üzerinde
durduğu en temel madde buydu ve bu şekilde düzenlenmesini yani
üyelerinin Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmesini asla kimse kabul
edemedi. Alt komisyonda bütün yapılan tartışmalara rağmen,
alt komisyonda, Bakanlar Kurulunun tüm 11 üyeyi ataması şeklinde
geçti. Üst Komisyona geldiğimizde Komisyon Başkanımız
sevinçle bize dedi ki: Size müjdemiz var, bu maddeyi değiştirdik.
Dedim ki insafa geldiler, sanırım sivil toplumu ve bizim
önerilerimizi dikkate aldılar. Baktık ki madde metninde 7 üyeyi
Bakanlar Kuruluna, 2 üyeyi de Cumhurbaşkanına
bırakmışlar değerli arkadaşlarım. Şimdi, 1
üyeyi de YÖK belirleyecek, 1 üyeyi de barolar seçecek.
Şimdi, gerçekten böylesine komik
bir yaklaşımla yani bizleri ciddiye almayan, sivil toplumu ciddiye
almayan bir yaklaşımla karşılaşmanın derin
üzüntüsünü o anda yaşadık değerli arkadaşlarım.
Şimdi, 7 üyeyi yani çoğunluğu zaten Bakanlar Kurulu
belirleyecek, 2 üyeyi de Cumhurbaşkanı belirleyecek ve böylece bu
kurul Paris İlkeleri çerçevesinde ve sivil toplumun da
arzuladığı ölçüde değişmiş olacak. Yani
yazıklar olsun bu anlayışa değerli arkadaşlarım.
Bu gerçekten insan hakları mücadelesiyle alay etmenin tam tipik bir
örneğidir. Ben Sayın Başkanımızı da o gün
kınadım burada. Sayın Başkanımızın hâlâ bu
konudaki açıklamalarını hayretle karşılıyorum.
Bunların tamamını Paris İlkeleri reddediyor değerli
arkadaşlarım. Bakın, Avusturyada, Danimarkada, Portekizde
bütün insan hakları kurulları üyelerini parlamento seçiyor. Verilen
örnekler İngiltere, Fransa
Türkiye'nin demokrasi standardı İngiltereyle
bir midir değerli arkadaşlarım, Fransayla bir midir? Orada neye
bakıyorlar biliyor musunuz? Gerçekten kafaca etik olarak insan
hakları alanında bağımsız olsun, ona bakıyorlar.
Yani öyle bir kişi olacak ki buna sağcısı da, solcusu da,
hangisi bakarsa baksın Tamam, bu işte, insan haklarını korur.
diyecek şekilde seçiyorlar. Bizde öyle mi oluyor? Hükûmetin
yaptığı atamalara bakın, Cumhurbaşkanının
yaptığı atamalara bakın, hepsinin altından birer
cemaat sesi çıkmıyor mu değerli arkadaşlarım?
RTÜKteki üyelerinize bakın, Zahid Akmanın durumuna bakın,
Deniz Fenerinin irtibatlı olduğu durumlara bakın.
Alıyorsunuz, şimdi, onları bir de ödüllendiriyorsunuz, her
yerlere yerleştiriyorsunuz.
Şimdi, bu insan hakları
konusu çok önemli, Avrupa bunu çok dikkatle takip ediyor. Bakın, burada
sizleri sert bir tonda eleştirmek istiyoruz, dikkatlerinizi çekmek
istiyoruz. Ne yapalım muhalefet olarak? Yapmayın, Avrupa Birliği
bunun peşinde. Böyle yaptığınız zaman, İnsan
Hakları Kurulu Avrupadan geçerli not alamayacaktır, Türkiyedeki
insan haklarından geçerli not alamayacaktır. Biz, bırakın
Avrupayı, dünyayı, kendi insanlarımıza, kendi sivil
toplumumuza bunu kabul ettiremezsek yazıklar olsun bize! O yüzden, bugün,
buradan çıkmadan, değerli arkadaşlarım, önergelerimizi
lütfen dikkatle takip edin. Bu şekilde, Komisyonun önerdiği,
Hükûmetin önerdiği şekilde gelen öneri tam bir aldatmacadır,
bundan İnsan Hakları Kurumu çıkmaz. Bakın, biz, Uludere
Komisyonunda Uludere olaylarını eleştiriyoruz, ben Cumhuriyet Halk
Partisinin Komisyon üyesiyim, Başbakan bize Mecliste
yaptığı konuşmada karşı çıkıyor, diyor
ki: Muhalefet ileri geri konuşmasın. Şimdi, başka bir
partiden gelen İnsan Hakları Komisyonu üyesine eleştiri
okları yönelten Başbakan kendisinin atadığı bir üyeyi
eleştirmeyecek midir? O Başbakanın atadığı üye hangi
hakka ve yetkiye dayanarak Başbakanın yaptığı ve
Hükûmetin yaptığı antidemokratik uygulamaları
eleştirme hakkını ve yetkisini kendisinde bulacaktır?
Kendimizi aldatmayalım değerli arkadaşlar. Bu da tam bir aldatma
maddesidir, en önemli madde budur. Bu madde bu şekilde geçtiği
takdirde, burada biz İnsan Hakları Kurumu kurmuyoruz; devlete
bağlı, devletin güdümünde, devletin devletleştirdiği bir
İnsan Hakları Kurumunu sadece kâğıt üzerinde kuruyoruz.
Bunun da ayıbı Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde olmasın.
Bizden uyarması, takdir sizlerden.
Lütfen, geç olmadan
tavırlarınızı gösterin ve bizim verdiğimiz önergeyi
destekleyin diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Oylarınıza sunuyorum
lll
- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yoklama talebi var,
yerine getireceğim ve önergeyi oylarınıza sunacağım.
Sayın İnce, Sayın Gök,
Sayın Akar, Sayın Özdemir, Sayın Tanrıkulu, Sayın
Serindağ, Sayın Susam, Sayın Yüksel, Sayın Kurt, Sayın
Fırat, Sayın Moroğlu, Sayın Genç, Sayın Köktürk,
Sayın Özkan, Sayın Küçük, Sayın Özel, Sayın
Atıcı, Sayın Türmen, Sayın Çam, Sayın Sapan.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra sayılı
kanun tasarısının 5inci maddesinin ikinci fıkrasına
aşağıdaki (g) bendinin eklenmesi, üçüncü ve dördüncü
fıkraların aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
Madde 5-
(1) (g) - İnsan hakları
konusunda çalışan kurumlarda faaliyette bulunmak.
-
Üniversitelerin haklar konusunda çalışan birimlerinde görev almak.
- Haklar alanında
araştırmacılık veya habercilik yapıyor olmak.
- Yukarıda
sayılan alanlarda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarınca
aday gösterilmek.
(3) İkinci
fıkrada belirtilen nitelikleri taşıyanlardan Kurul üyesi olmak
isteyenler bu taleplerini yazılı olarak Kuruma iletirler. İnsan
hakları alanında çalışmalar yapan; sivil toplum
kuruluşları, sendikalar, sosyal ve mesleki kuruluşlar,
akademisyenler, avukatlar, görsel veya yazılı basın
mensupları ve alan uzmanları da Kurul üyesi olabilecek nitelikteki
kimseleri yazılı olarak teklif edebilirler. Kurum, üye olma
niteliklerine sahip olanları TBMM Genel Kuruluna sunulmak üzere TBMM
Başkanlığına bildirir.
(4) Kurum üyeleri TBMM tarafından
nitelikli çoğunlukla seçilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Halil Aksoy.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.
HALİL AKSOY (Ağrı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye insan hakları
ihlallerinin çok yoğun yaşandığı bir ülke, insan
hakları kuruluşlarının yapmış olduğu
incelemelere göre bu konuda en arkalarda, en gerilerde yer alan bir
sırada.
Şüphesiz, bu çok yoğun insan hakları
ihlallerinin yaşandığı her ülkede temel sorunlar üzerinde
de bir bakış açısı olmak durumunda. Türkiyeye
baktığımızda da iki konuda Türkiye oldukça sıkıntılı
bir durumda. Bunlardan birisi, demokrasi sorunu; diğeri ise Kürt sorununun
demokratik ve barışçıl bir şekilde çözülmemesidir. Bu iki
sorun var olduğu müddetçe de Türkiyede insan hakları ihlalleri en
yoğun bir şekilde yaşanacak, zaten yaşanmaya devam ediyor.
Bir kıyas yapılıyor, deniliyor ki:
İşte, geçmişle bugünü biraz kıyaslayalım.
Doğrusunu isterseniz, ben de kısaca bir kıyaslamak istiyorum
çünkü 70, 12 Martında da; 80, 12 Eylülünde de; 2000lerde de sık
sık cezaevlerine girip çıktım. Görmüş olduğum
muamelede bugün açısından da, dün açısından da hiçbir fark
yok.
12 Eylülde İstanbulda gözaltına
alındığım zaman yanımda Ahmet Karlangaç adında
bir genç öldürüldü ve benim bulunduğum hücreye bırakıldı.
İki yıl önce yine ben gözaltına alınıp cezaevine
götürüldüğüm zaman, benden birkaç saat önce Metris Cezaevine götürülen
Engin Çeber de orada, görmüş olduğu işkence sonucunda öldürüldü.
Şimdi, dikkat edelim: Dün yapılan öldürmeyle bugün yapılan
öldürme arasında -sonuçta öldürme olduğuna göre- bir fark var
mı? Bunun bir veyahut da on olması çok bir şey
değiştirmiyor. Neden? Çünkü bu konuda biraz zihniyetin
değişmesi gerekiyor, bu zihniyet de hem cezaevlerinde hem de sokakta
değişmemiş.
Cezaevlerinde, belirttiğim örnekler önemli ama bir örnek
de Urfa. Ben de yedi tane cezaevine gittim, birçok insanı dinledim,
tutuklu insanı dinledim, kadınları dinledim, yaşanan
tacizleri vesaireleri biliyorum. Bu konularda henüz zihniyette bir
değişiklik olmadığı için insan hakları
ihlalleri devam edecek.
Mesela, bir savcı düşünün ki
-Giresun- tutukluları veya hükümlüleri çağırıyor şunu
söylüyor, diyor ki: Burayı Diyarbakıra benzetmeyin, orası
Kürdistan. Belki size bazı tavizler verdik ama burada size taviz vermeyiz,
gözünüzü çıkarırız. Bunu söyleyen bir savcı ama bir
gardiyan ne yapar onu düşünün.
Bir de şu var: Genel olarak bu sorunlar
var olduğu müddetçe bir şiddet kültürü de gelişiyor doğal
olarak. Bu şiddet kültürünü ortadan kaldırabilmek için ya da bir
başka deyişle korku refleksini ortadan kaldırabilmek için de
adımlar atmak lazım. Bu da bu sorunların çözümüyle ancak
mümkündür.
Şimdi, bir de
sokağa bakalım. Dün, daha dün, bir kişi, Fatihte, İstanbulda
arabasıyla, eşiyle ve bir hastasıyla beraber gelirken polislerin
hışmına uğruyor. 7-8 tane resmî giyimli polis bu şahsa
işkence yapıyor, dövüyor, sürüklüyor, götürüyor tenha bir yerde tekrar
dövüyor, sonra gözaltına alıyor, hastaneye götürüyor, askerî
hastaneye götürüyor vesaire ama bunların hiçbirisinden sonuç almıyor
götürüldüğü yerlerde rapor almak istediği için.
Peki, bunun dövülmesine,
işkence görmesine sebep olan şey nedir? Gerçekten onun dövülmesine ve
işkence görmesine neden olan şey eğer sadece trafik ihlaliyse
belki hak verilebilir -tırnak içinde söylüyorum- ama bu adam daha
tartışma başlamadan, gözaltına alacaklar, araba ve çocuklar
yerde kalmasın, bir de hasta var, hamile kadın var, onu hastaneye
götürüyorum, kardeşine telefon açıyor ama ne yazık ki telefonda mahkemelerde bilinmeyen bir dil olarak
ifade edilen Kürtçe konuşuyor.
Kürtçe konuştuğu için de, benim de tanıdığım Mustafa isminde bir polis tarafından
hışma uğruyor ve öldüresiye dövülüyor, herkes de bunu gördü.
Şimdi bu zihniyet değişmediği müddetçe, poliste,
savcıda, şurada burada bu zihniyet değişmedikçe insan
hakları konusunda bir düzelme meydana geleceğini düşünmek pek
doğru olmaz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 5. maddesinin 4. fıkrasının (b)
bendinde geçen yedi üye ibaresinin beş üye, (c) ve (d) bentlerinde
geçen bir üye ibarelerinin de iki üye olarak değiştirilmesini arz
ederiz.
Ali
Uzunırmak (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI
İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekilil. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
tasarının 5inci maddesindeki önergemiz üzerinde söz aldım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Bakan, bir teşekkürüm
olacak ama o gelecekte, bugün eleştirim olacak, ondan da kusura
bakmayın biraz. Eleştiri bugün, teşekkür gelecekte.
Değerli milletvekilleri,
aslında son zamanlarda Türkiye Büyük Millet Meclisi çok önemli yasalar
çıkarıyor ama bu çıkan yasalar, bugün çıkardığınız
yasa İnsan Hakları Kurumu kurulmasına yönelik olmasına
rağmen insan haklarını çok ama çok inciten, aykırı
yasalar çıkardık. Bakın, toptan şöyle bir hafıza
yenilemesini yapmak istiyorum sizinle. MİT Yasası çıkardık.
Acaba MİT Yasası insan haklarının en önemli unsurlarından
birisi olan demokrasiye uygun bir yasa mıydı? Sayın
Başbakan diyor ki: Ben gönderdim, beni alın. Sayın
Başbakan, demokrasi, insan hakları neyle teminat altına
alınır? Hukukla teminat altına alınır. Hukuka
aykırı bir emir verdiyseniz elbette ki sizi alacaklar. Öyle, hukuka
aykırı bir talimat verildiyse sizin bundan kaçmanız mümkün mü,
mümkün olmaması gerekir. Hele hele ki icraatlar demokrasiye, insan
haklarına ve hukuka aykırıysa.
Bakın, şimdi
İnsan Hakları Kurumu kuruyoruz. Aslında kurumun yapısına,
kuruluşuna baktığımızda, buna biz devlete yalan
söylettirme kurumu desek daha uygun olur. Çünkü iktidarın
atadığı, iktidarla bağı olan insanlardan kurulu bir
kurumda, acaba yürütmenin aleyhine, yürütmenin uygulamalarının insan
haklarına aykırı olduğuna dair bir görüş ortaya
çıkması, denetlenmesi mümkün mü, mümkün değil. O zaman devlete
yalan söylettirme kurumu kuruluyor burada.
Bakın, biz Kamu
Denetçiliği Kanununu geçirdik buradan. Gene iktidarla, kamu
denetçiliğini atayan ve denetleyen bir kurum kurduk ve tabii ki bunlar
iktidarın çoğunluğuyla kuruluyor. Kurduk. diye bir cümle
kuruyoruz, muhalefetin katılmadığı birçok konu oluyor.
Şimdi, devlet sırları kanunu geliyor. Bütün bu çıkan
yasalara baktığınızda, değerli arkadaşlar,
iktidar kendini koruyabilmek için surlar inşa ediyor, bu surların
içerisine alıyor iktidar kendisini. MİT Kanunundan İnsan
Hakları Kurumu kanununa, devlet sırları, Kamu Denetçiliği
Kurumuna varıncaya kadar çıkardığınız yasalarla
hep iktidarı koruma surları altına alan, içine alan bir yasa
makinesi durumuna geldi burası.
Ben burada sizlerin
aklına ve vicdanına seslenmek istiyorum, diline seslenmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, devlet yalan söylemez, hele hele devlet adamı hiç ama hiç
yalan söylememeli. Bakın, şimdi, sizin beyninize, sizin
vicdanınıza ve sizin dilinize sesleniyorum. Milliyetçi Hareket
Partisini Terörist başını asmadınız. diye
suçladı. İçinizde düşünce ahlakına çok saygı
duyduğum insanlar var ama onlar bile bu suçlamalara sessiz kalırken, Başbakan
Yardımcınız için Sayın
Başbakan belki ikinci, üçüncü defadır Onun şahsi fikirleridir.
diyerek, bazı fikirler ihtiva ediyor terörist başının ev
hapsine alınması konusunda ama içinizden hiçbir dil, MHPyi suçladığı
gibi onu suçlamıyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Yanlış
anlaşılıyor ya!
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) Bu
aynı zamanda bir fikir ahlakının, düşünce
ahlakının da olması gereken şekli olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, tabii ki
olayları öngörmeden olayların arkasından yorum yaparak toplumda
oluşan kanaatleri farklı bir şekilde algıya yönelterek
devlet yönetmek artık mümkün olmaz hâle gelmiştir. AKP
yorulmuştur, bu on yılın yorgunluğu işte bu
iktidarı surların içerisine alıp kendini koruma
kanunlarıdır bunlar ama bunlar da kurtarmayacaktır.
Sayın Beşir Atalayın
bedduayla, dilek ve temenniyle devlet yönetemeyeceğini biz
anlatacağız ona. Öyle bedduayla falan devlet yönetilmez, hukukla
devlet yönetilir, hukuka dayanarak devlet yönetilir, yalanla devlet yönetilmez ve
yalan payidar olamaz.
Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Yalan
söylemiyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Komisyonun bir redaksiyon talebi var,
buyurun.
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Sayın Başkanım,
bir düzeltme talebimiz var: Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 5inci maddesinin (4)üncü fıkrasının
(d) bendi olarak yazılan bendinin (ç) olarak düzeltilmesini talep
ediyoruz.
BAŞKAN Düzeltmeyle birlikte
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde üç adet
önerge vardır, okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına,
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 6. maddesinin (2) fıkrasının madde
metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Alim
Işık D.
Ali Torlak Bülent
Belen
Kütahya İstanbul Tekirdağ
Yusuf
Halaçoğlu Mehmet
Şandır
Kayseri
Mersin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 6. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 6-
(1)
Üyelerin süreleri dolmadan, herhangi bir nedenle görevlerine son verilemez.
Ancak, seçilmeleri için gerekli koşulları taşımadıkları
ya da kaybettikleri Kurulca tespit edilen üyelerin üyelikleri son bulur. Kurul
kararlarını süresi içinde haklı bir sebep olmaksızın
imzalayan veya karşı oy gerekçesini haklı bir sebep
olmaksızın süresi içerisinde yazılı olarak bildirmeyen
Başkan, Başkan Yardımcısı ve üyelerin üyelikleri de
aynı şekilde son bulur.
(2)
Kurul tarafından kabul edilebilir mazereti olmaksızın bir takvim
yılı içinde toplam üç Kurul toplantısına katılmayan;
ağır hastalık veya sakatlık nedeniyle iş
göremeyecekleri sağlık kurulu raporuyla tespit edilen; görevleri ile
ilgili olarak işledikleri suçlardan dolayı haklarında verilen
mahkumiyet kararları kesinleşen; geçici iş görmezlik hâli üç
aydan fazla süren veya üç aydan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya
mahkûm edilip de cezasının infazına fiilen başlayan
üyelerin üyelikleri düşer.
(3)
Üyeler 19/4/1990 tarihli ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde
Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununa tabidir.
Başkan ve üyeler göreve başladıkları ve görevlerinin sona
erdiği tarihten itibaren bir ay içinde mal beyanında bulunurlar.
(4) Kurul
üyeler ile Kurum personeli görevlerini yerine getirmeleri sırasında
edindikleri kamuya, ilgililere ve üçüncü kişilere ait gizlilik
taşıyan bilgileri, kişisel verileri, Kurumla ilgili gizlilik
taşıyan bilgileri ve bunlara ait belgeleri bu konuda kanunen yetkili
kılınan mercilerden başkasına açıklayamaz,
kendilerinin veya üçüncü kişilerin yararına kullanamaz. Bu yükümlülük
görevden ayrılmalarından sonra da devam eder.
(5) Kamu görevlisi iken Kurul
Başkanlığına ve ikinci Başkanlığa
seçilenlerin önceki kurumları ve göreviyle ilişkileri sona erer.
Bunlar, memuriyete giriş şartlarını kaybetmemeleri
kaydıyla, hakimler ve savcılar dâhil, görev sürelerinin sona ermesi
veya görevden ayrılma isteğinden bulunmaları ve otuz gün içinde
önceki kurumlarına başvurmaları durumunda, atamaya yetkili makam
tarafından başvuru tarihinden itibaren en geç bir ay içinde
mükteseplerine uygun kadrolara atanır. Görevin sona erdiği tarihten
atama yapılıncaya kadar, almakta oldukları aylık ücret ile
sosyal hak ve yardımların Kurum tarafından ödenmesine devam
olunur. Bunların Kurumda geçirdikleri süreler, özlük ve diğer
hakları açısından önceki kurum ve kuruluşlarında
geçirilmiş sayılır.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Özgür Özel Melda Onur Orhan Düzgün
Manisa İstanbul Tokat
Kamer Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının (6)ncı maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol Dora Hasip
Kaplan Halil
Aksoy
Mardin Şırnak Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Gerekçe.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı, TİHK'nın
bağımsızlığını güvence altına
almamaktadır. İnsan hakları ihlallerinin temel sorumlusunun
devletler ve hükümetler olması, ihlalleri önlemeye, hakları korumaya
yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak surette devletin
yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme
modeline sahip olmasını gerektirirdi.
Tasarının öngördüğü
atama prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Tasarı,
TİHK'yı Başbakanlığın yani Hükûmetin sorumluluğu
altında düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu oluşturan
bireyler kadar özgür olabilir. Dolayısıyla atamanın hangi organ
tarafından yapılacağı ve seçim süreçlerinin nasıl
işletileceği konusu son derece önemlidir.
Tasarının öngördüğü
görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfî biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
Tasarının öngördüğü mali
yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır. Paris
İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel
bağımsızlığı arasında doğrudan bir
ilişki bulunmaktadır, Tasarıda TİHK'nın gelirleri,
diğer gelirlerin yanı sıra "genel bütçeden ayrılacak
yardımlar" olarak belirtilmiş durumdadır. Ayrıca
Tasarıda, Kurumun sahip olacağı finansal özerkliğin hangi
düzeyde olacağı açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun
uygun ve bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
TİHK, önceki tüm insan
hakları kurumları gibi bir başkanlık mekanizması
olarak tasarlanmıştır. Başkanın istememesi durumunda
kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur. Kanun
Tasarısı, TİHK için ikili bir kurumsal yapı öngörmektedir:
Başkanlık sistemi ve İnsan Hakları Kurulu. Tasarıda
tanımlandığı biçimiyle Kurul ile Başkanlık
arasındaki yetki gücü bakımından oldukça büyük bir fark görülmektedir.
Bu durum Kurulun şeklî bir işlevi olacağı
kaygısına yol açmaktadır.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, Paris İlkeleri'nin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak
unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer
alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde oluşturulmasıdır.
Yanı sıra, karar verme organının farklılıklara saygı
gösterme yeteneği ile donatılması gerekir. Belli bir etnik,
dinsel, kültürel ya da mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal kurum,
toplumdaki çeşitliliği yansıtmaktan uzaktır ve bundan ötürü
de içinden geldiği toplumu tam olarak temsil edemez.
Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkânını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki
alanı sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris
İlkeleri'nde öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı
olarak belirlenmemiştir.
Tasarı, BM İşkenceye
Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün (Seçmeli Protokol)
öngördüğü nitelikte bağımsız, işlevli ve etkin bir
önleme mekanizmanın oluşturulmasına izin vermemektedir. Çünkü
Seçmeli Protokol'ün öngördüğü bağımsızlığı
güvence altına alınmış "ulusal önleme
mekanizması" söz konusu Tasarı ile Türkiye İnsan
Hakları Kurumunun bir alt birimi haline getirilmektedir. Bu, ulusal önleme
mekanizmasının oluşturulması sürecinin de
kapsayıcı ve şeffaf olmadığı anlamına
gelmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, karar yeter sayısı
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ
(Isparta) Geç kaldınız!
BAŞKAN Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
MUHARREM İNCE (Yalova) Karar
yeter sayısı var mı Sayın Başkan?
BAŞKAN Önceden söylemiş
olsaydınız; çünkü Kabul edenler diye sordum Sayın İnce.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, bakın, ben zamanında söyledim ama siz Ahmet
Aydının bir yandan da talimatına uydunuz.
BAŞKAN Hayır, Sayın
Aydınla ilgisi yok Sayın İnce. Ben Kabul edenler dedim, ondan
sonra
Tutanakları getirtebiliriz
isterseniz.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Getirtelim tutanakları.
BAŞKAN Hiçbir problem yok; olur.
İkincisinde değerlendiririz, merak
etmeyin.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına,
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 6. maddesinin (2) fıkrasının madde
metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, bu önergeyi değil, öteki önergeyi işleme koymanız
lazım. Çünkü orada, madde metninden çıkarılmasını
istiyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkanım, madde metninden çıkarılması
önergesi var. En aykırı önerge o.
KAMER GENÇ (Tunceli) - O daha
aykırı, en sona bizim önergeyi koymanız lazım.
BAŞKAN Okunma sırası
zaten öyle, kâtip üyenin yanlışlığı Sayın
Genç.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 6. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 6-
(1)
Üyelerin süreleri dolmadan, herhangi bir nedenle görevlerine son verilemez.
Ancak, seçilmeleri için gerekli koşulları
taşımadıkları ya da kaybettikleri Kurulca tespit edilen
üyelerin üyelikleri son bulur. Kurul kararlarını süresi içinde
haklı bir sebep olmaksızın imzalayan veya karşı oy
gerekçesini haklı bir sebep olmaksızın süresi içerisinde
yazılı olarak bildirmeyen Başkan, Başkan
Yardımcısı ve üyelerin üyelikleri de aynı şekilde son
bulur.
(2)
Kurul tarafından kabul edilebilir mazereti olmaksızın bir takvim
yılı içinde toplam üç Kurul toplantısına katılmayan;
ağır hastalık veya sakatlık nedeniyle iş
göremeyecekleri sağlık kurulu raporuyla tespit edilen; görevleri ile
ilgili olarak işledikleri suçlardan dolayı haklarında verilen
mahkumiyet kararları kesinleşen; geçici iş görmezlik hâli üç
aydan fazla süren veya üç aydan fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya
mahkûm edilip de cezasının infazına fiilen başlanan
üyelerin üyelikleri düşer.
(3)
Üyeler 19/4/1990 tarihli ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde
Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununa tabidir.
Başkan ve üyeler göreve başladıkları ve görevlerinin sona
erdiği tarihten itibaren bir ay içinde mal beyanında bulunurlar.
(4)
Kurul üyeler ile Kurum personeli görevlerini yerine getirmeleri
sırasında edindikleri kamuya, ilgililere ve üçüncü kişilere ait
gizlilik taşıyan bilgileri, kişisel verileri, Kurumla ilgili
gizlilik taşıyan bilgileri ve bunlara ait belgeleri bu konuda kanunen
yetkili kılınan mercilerden başkasına açıklayamaz,
kendilerinin veya üçüncü kişilerin yararına kullanamaz. Bu yükümlülük
görevden ayrılmalarından sonra da devam eder.
(5) Kamu görevlisi iken Kurul
Başkanlığına ve ikinci Başkanlığa
seçilenlerin önceki kurumları ve göreviyle ilişkileri sona erer.
Bunlar, memuriyete giriş şartlarını kaybetmemeleri
kaydıyla, hâkimler ve savcılar dâhil, görev sürelerinin sona ermesi
veya görevden ayrılma isteğinden bulunmaları ve otuz gün içinde
önceki kurumlarına başvurmaları durumunda, atamaya yetkili makam
tarafından başvuru tarihinden itibaren en geç bir ay içinde
mükteseplerine uygun kadrolara atanır. Görevin sona erdiği tarihten
atama yapılıncaya kadar, almakta oldukları aylık ücret ile
sosyal hak ve yardımların Kurum tarafından ödenmesine devam
olunur. Bunların Kurumda geçirdikleri süreler, özlük ve diğer
hakları açısından önceki kurum ve kuruluşlarında geçirilmiş
sayılır.
Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz
isteyen Tunceli Milletvekili Kamer Genç. (CHP sıralarından
alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, değerli üyeler; tabii, Meclis Başkanlığı
makamında oturan arkadaşlarımız daha henüz Tüzükü
öğrenemediler; nasıl, hangi önergenin işleme konulacağını
bilmediler. Çünkü
BAŞKAN Sayın Genç
KAMER GENÇ (Devamla) Bir dakika, ben
söyleyeyim de siz dinleyin ondan sonra.
BAŞKAN Söyleyemezsiniz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi, önce
önergeler geliş sırasına göre, sonra aykırılık
sırasına göre
BAŞKAN Sayın Genç, önceki
okunuş sırası belli, okunuş sırasında bir
yanlışlık yok.
KAMER GENÇ (Devamla) Maddenin
tümünün
BAŞKAN - Kâtip Üye
Arkadaşın yanlışlığından kaynaklandı.
KAMER GENÇ (Devamla) Sen o zaman niye
orada oturuyorsun?
BAŞKAN Sen diye hitap etme bir
defa!
KAMER GENÇ (Devamla) O zaman oturma
orada.
BAŞKAN Meclisin bir adabı
var, bir usulü var, terbiyesi var.
KAMER GENÇ (Devamla) Efendim?
BAŞKAN Meclisin bir adabı,
usulü ve terbiyesi var.
KAMER GENÇ (Devamla)
Adabını öğrenmen lazım.
BAŞKAN Burada her sayın
milletvekili birbirine hitap ederken dikkatli olması lazım.
KAMER GENÇ (Devamla) Önce önergeler
geliş sırasına göre, arkasından da aykırılık
sırasına göre işleme konulur.
BAŞKAN Sizden öğrenecek
değiliz bunları!
KAMER GENÇ (Devamla)
Öğrenemiyorsun ki. Öğren bir defa, okumayı öğren ya,
okumayı öğren.
BAŞKAN Şu usul ve adaba
bakar mısınız!
KAMER GENÇ (Devamla) Birinci önerge,
maddenin metinden çıkarılmasını isteyen önerge öncelikle
oylanır, fıkranın metinden çıkarılmasını
isteyen ikinci önerge ondan sonra oylanır.
BAŞKAN Tutanaklara bakın,
önergelerin önceki okunuş şekline.
KAMER GENÇ (Devamla) - Maddeyi
değiştirmeyi öngören önerge ondan sonra oylanır. Ben sana
doğruyu söylüyorsam niye daha karşı çıkıyorsun?
BAŞKAN Sizin doğrunuza
ihtiyacımız yok. Biraz önce
KAMER GENÇ (Devamla) Sen daha doğruyu
öğrenmedin.
BAŞKAN Tutanaklara bakın,
önergeler daha önce nasıl okunmuş ilk defa.
KAMER GENÇ (Devamla) Çünkü
öğrenmen için daha bir fırın ekmek yemen lazım. Onun için,
yani doğruları da bir defa söyle, yani öğren.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, biraz önce, tabii, burada biz
SUAT ÖNAL (Osmaniye) Sadede gel.
KAMER GENÇ (Devamla) Ya ben
anlamıyorum; doğruyu söylüyoruz karşı çıkıyor
arkadaşım, İç Tüzükü okumuyor.
BAŞKAN Sayın Genç, önceki
okunuş şekline bakın, tutanakları isteyin.
KAMER GENÇ (Devamla) Oraya
çıkıyor, oradaki bürokratlar kendisine nasıl iplerini
döndürüyorlarsa onlar, o yöne dönüyor. Böyle bir şey olur mu ya? Meclis
Başkanlığı makamında oturan insanlar kişilikli
olacak, bilgili olacak, İç Tüzükü okuyacak, kendi inisiyatifiyle Meclisi
yönetecek ya. Böyle bir şey olur mu yani? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Türkiye güler buna
Sayın Genç, Türkiye güler.
KAMER GENÇ (Devamla) Meclisi
yönetmesini bilmeyen insanların orada oturmaya ne hakkı var ya?
BAŞKAN Türkiye güler Sayın
Genç, Türkiye güler buna Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Devamla) Neyse, herkesi
Türkiye tanıyor.
BAŞKAN Sizden alacak hiçbir
dersimiz yok bizim.
KAMER GENÇ (Devamla) Evvela
öğrenmesini öğren, ondan sonra orada otur.
BAŞKAN Hiçbir dersimiz yok
sizden alacak.
TÜLİN ERKAL KARA (Bursa)
Doğru düzgün konuş!
KAMER GENÇ (Devamla) Ya aklınız
ermez sizin ya! Bırakın şimdi, tamam. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Şu usul ve adaba
bakın lütfen, şu usul ve adaba bakın.
KAMER GENÇ (Devamla) Bakın,
benim konuşmam geçti arkadaşlar, böyle bir şey olur mu yani ya?
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, temel hak ve özgürlüklerin korunması elbette
ki demokrasiye inanan, insan haklarına inanan her insanın
istediği, önemli bir konudur. İnsan Hakları Kurumunun
kurulması, kamu yöneticiliğinin kurulması, ayrıca idareden,
siyasi iktidardan ferdin temel hak ve özgürlüklerine karşı gelen
saldırılara karşı bağımsız yargı
kurumlarının görev yapması elbette önemli bir konu ama
şimdi, Türkiyede, AKP İktidarıyla beraber bir sistem geldi.
Şimdi her şeyin ipi Tayyipin emrinde, mahkemelerin ipi Tayyipin
emrinde. Kamu yöneticiliği kurumunu kuruyoruz, o yöneticinin ipleri
Tayyipin emrinde; insan haklarını koruma kurulunun ipleri Tayyipin
emrinde. Böyle bir şey olmaz ki! Öyle bir kurum getirmemiz lazım ki
hakikaten bağımsız
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Senin ipin kimin elinde?
KAMER GENÇ (Devamla) Benim ipim
vicdanımın elinde.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Haydi oradan!
KAMER GENÇ (Devamla) Bakın,
sizin vicdanınız
Siz vicdanınızı birilerine teslim
etmişsiniz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Olmayan şeyden bahsediyorsun.
KAMER GENÇ (Devamla) Keşke
müstakil bir vicdanınız, bağımsız bir
vicdanınız olsaydı da bu memleket bu hâle gelmeseydi.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Sayenizde geldi, elli yıldır
KAMER GENÇ (Devamla) Bugün Sayın
Özdemir çıktı, burada konuştu. Beşir Atalay
dediğiniz arkadaş burada yok şimdi.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Sayın Bakan diyeceksin.
KAMER GENÇ (Devamla) Ne bakanı
ya? Ben onları bakan
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Sayın Bakan diyeceksin.
KAMER GENÇ (Devamla) Hani, bakan
nerede yahu? Hani?
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Orada.
KAMER GENÇ (Devamla) Yüzleri yok
buraya gelsinler.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Orada, bak.
KAMER GENÇ (Devamla) Hani? Hani?
Hani? Yok. Bunların hangi yüzleri
Ben sizin yerinize olsam bunlara
Buraya gelmiyorsanız istifa edin yahu
Yüzünüz yok Meclisin
karşısına gelmeye! Dolayısıyla ondan sonra
Şimdi, bak, Beşir Atalay
Kırıkkale Rektörü idi. Niye görevden alındı biliyor
musunuz? İrticanın rektörü olduğu için görevden
alındı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ne
alakası var!
KAMER GENÇ (Devamla)
Kayıtları var.
Şimdi, bu bizim Bekir -Bekir orada
oturuyor ya- geçen gün diyor ki: Efendim, Diyanet İşleri
Başkanlığı laikliğe uymasın. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Peki, Bekir Bey, sen milletvekili
seçildikten sonra gelip burada yemin etmedin mi? Ben laikliğe
saygılıyım, laiklik kurallarına uyacağıma
Anayasaya sadakat göstermeye dair namusun ve şerefin üzerine yemin
etmedin mi? Peki bu namus, şeref nereye gitti Bekir Bey? Yahu, şimdi
yani belirli
Yani, siz burada bir yemin etmişseniz o yeminin
gereğini yerine getireceksiniz.
TÜLİN ERKAL KARA (Bursa) Düzgün
konuşun, düzgün konuşun!
KAMER GENÇ (Devamla) Şimdi,
İnsan Hakları Kurulunun kurulmasına biz karşı
değiliz de bu kurula bir güvence vermek lazım. Güvence vermedikten
sonra
Şimdi, niye bunları
getiriyorsunuz? Yarın Tayyip Erdoğan diktatörlüğünü ilan
Zaten
ilan etti. Diyeceksiniz ki: Efendim, bakın, mahkeme bunun aleyhine karar
verdi
İHSAN ŞENER (Ordu) Böyle
konuşamazsın!
KAMER GENÇ (Devamla)
İnsan
Hakları Kurumu bunun lehinde bir karar vermedi, kamu yöneticiliği
hakkında bir karar vermedi, demek ki bizim dediğimiz doğru.
Şimdi, bu Beşir Atalay
çıkmış, bu kadar memlekette işkence var
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) Temel hak ve
özgürlüklerin
Neyse, zaten
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Dolayısıyla böyle bir yönetim
olmaz.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına,
279 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının
6. maddesinin (2) fıkrasının madde metninden
çıkartılmasını arz ederiz.
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten önemli bir kurum kuruyoruz,
İnsan Hakları Kurumunu kuruyoruz. Diğer
arkadaşlarımın da söylediği gibi, son zamanlarda,
Türkiyemizin ihtiyacı olan, demokrasimizin bir anlamda gereği olan
kanunlar çıkartıyoruz. İşte, Ombudsmanlık Kanunu
çıkarttık, Ara buluculuk Kanunu çıkarttık. Hem kültürümüzde
var hem değerlerimizde var hem de gerçekten entegre olmaya
çalıştığımız evrensel değerler
kurumların hukukunda var. Burada iki soru ortaya çıkıyor değerli
arkadaşlar: Yani bu kadar önemli kanunlar çıkartılması
gerekiyordu, kurumlar kurulması gerekiyordu. Bugüne kadar neyi beklediniz?
Değerli arkadaşlar, buraya
çıkan her iktidar partisi grubu sözcüsü bir şeyi unutuyor: On
yıldır bu ülkede iktidar olduğunuzu unutuyorsunuz. Böyle bir kurum
yani İnsan Hakları Kurumu
Ki Türkiye buna bir anlamda mecbur çünkü
her yıl Avrupa Birliğinin, Avrupa Parlamentosunun veya
Birleşmiş Milletlerin veya bu anlamda uluslararası
geçerliliği olan kurumların azarını işitiyoruz. Buraya
gelirken çıkarttım, yani en yeni raporlarda bile Türkiye, sicili
bozuk ülke olarak
Uluslararası toplantılara giden
arkadaşlarımız çok mahcup oluyorlar. Önlerine rakamlar
konulunca
Yani böyle büyük ülke, güçlü ülke, lider ülke konumundaki bir Türkiye'nin
insan hakları sicili bozuk. Bunu düzeltmek için oluşturulması
gereken kurallar ve bunu uygulayacak kurumları kurmak için on yıl
niye beklediniz?
Değerli arkadaşlar, geç de
kalsa doğruyu yapıyorsunuz ama yanlış yapıyorsunuz.
Nedir o? İnsan Hakları Kurumu kuruluyor ki yönetimin, idarenin
uygulamalarından doğan insan hakları ihlallerinin tespit edilip
uyarılması için. Bunu yurt dışındaki kurumlar
uyaracağına biz uyaralım diye bir kurum kuruyorsunuz ama bu
kurumu teşkil ederken burada görev alacak olanların belirlemesini
iktidarın inisiyatifine bırakıyorsunuz. Bu doğru olmuyor.
Yani ombudsmanlıkta da böyle oldu, ara buluculukta da böyle oldu, bunda da
böyle oldu. Niye? Burada diyorsunuz ki Bize güvenmiyor musunuz? Bu milletin
seçtiği Hükûmete güvenmiyor musunuz? Ben de size soruyorum: Siz kendinize
güvenmiyor musunuz? Yani bunu bıraksak da
Eğer kendinize güveniniz
olsa muhalefetten seçersiniz. Seçiniz ki bir Molla Kasım kuralım
oraya. Hani var bizim kültürümüzde bir Molla Kasım. Bu ülkenin bir Molla
Kasıma ihtiyacı var. Sizin yanlışınızı size
söyleyecek, söylerken de art niyeti olmayan bir yapıya ihtiyaç var. Siz
kendinize güvenmiyor musunuz? Yani burada sabahtan bu yana arkadaşlarımız
bunu tenkit ediyor; Sayın Komisyon Başkanı, Sayın Bakan
kalkıyor, bunun doğru olduğunu savunuyor. Neresi doğru
değerli arkadaşlar? Gecenin bu saatinde, yani tabii ki bu
çalışma şartlarında olumlu bir iklimin, havanın
olmasını da çok beklemeyin. Yani gecenin on birinde, on ikisinde
burada güzel konuşmalar da beklemeyin ama bu kadar önemli bir konuda
uzlaşarak, Komisyonda, alt komisyonda, Genel Kurulda uzlaşarak,
birlikte böyle müessese kursak da kalıcı bir kurum olsa, yaşayan
bir kurum olsa, yakışmaz mı, gerekli değil mi değerli
arkadaşlar? Bunu iktidar partisi grubuna söylüyorum, Sayın Hükûmete
söylüyorum, Sayın Bakana söylüyorum. Nedir sizi korkutan hadise? Demin
Sayın Ali Uzunırmakın çok doğru söylediği bir husus
var; kendinizin etrafında koruma duvarları örüyorsunuz, bu böyle
anlaşılıyor. Buna hakkınız yok. Bu millet size yüzde
50 oranında oy vermiş, yani korkunuz ne? Bizim memlekette bir söz
vardır, denilir ki: Bir insan en fazla neyin eksiğini duyuyorsa onu
dile getirir. Sizin, insan hakları konusunda, ara buluculuk konusunda,
ombudsmanlık konusunda gerçekten bir korkunuz, bir endişeniz var
arkadaşlar. Bu size de yakışmıyor, Türkiyeye de
haksızlık yapıyorsunuz.
Bakın, en son rapor Türkiye'nin
utancı büyük. diyor. Türkiye 2.404 mahkûmiyetle dünyada 1inci insan
hakları ihlalinde. Burada övünmeye hiç hakkınız yok Sayın
Bakan. Bu, tabii, yalnız sizin değil, Türkiye'nin ama bunu
düzeltmenin sorumlusu sizsiniz. Efendim, bu dünden gelen bir sorun. Öyle
değil. 2011 rakamı var; 2011 rakamında da 159 davada mahkûmiyet
alarak
Yani Türkiyeye yakışmaz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
AKPye
de yakışmaz bir sonuç. Bunu düzeltmek için ortaya getirdiğiniz
kurum da böyle tenkit edilen, eğri büğrü bir kurum. Doğru
değil.
Teşekkür ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Başkanım, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.08
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.26
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 6ncı maddesi üzerinde verilen Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama
yapacağız.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, karar yeter
sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Şimdi maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
7nci madde üzerinde üç adet önerge vardır,
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 7. maddesinin (d) bendinde geçen Gerek
gördüğünde ibaresinin madde metninden çıkartılmasını
arz ederiz.
Alim
Işık Nevzat
Korkmaz Ali
Uzunırmak
Kütahya Isparta Aydın
Hasan
Hüseyin Türkoğlu Mehmet
Şandır
Osmaniye Mersin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
279 sıra sayılı tasarının 7. maddesinin
aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 7-
(1) Kurul, bu Kanun ve
diğer mevzuatta belirtilen görevlerden başka aşağıdaki
görevleri yapar ve yetkileri kullanır:
(a) Görevlerini ve
çalışmalarını gerçekleştirebilmek için ihtiyaç
duyulan, Irkçılık, Cinsiyetçilik ve Ayrımcılıkla
Mücadele ve Eşitlik Komitesi, İnsan Hakları İhlallerini
Önleme ve İhlal İddialarını Araştırma Komitesi,
Sığınmacı Sorunları ve İnsan Ticaretiyle Mücadele
Komitesi, Mevzuatın İnsan Haklarına Uygunluğunu İzleme
Komitesi, İnsan Hakları Eğitim Komitesi, Bioetik Komitesi ve bu
gibi ulusal komiteler kurmak ve bu komitelerin çalışma
koşullarını, görev ve yetkilerini bir yönetmelikle belirlemek;
(b) Kurul üyelerinin, ulusal komitelerin ve
idari birimlerin hazırladığı raporları ve benzeri
çalışmaları incelemek, karara bağlamak ve ilgili mercilere
bildirmek;
(c) Çalışma programını
hazırlamak ve çalışmaların eşgüdümünü sağlamak;
(ç) Her türlü insan hakları ihlali
iddialarını başvuru üzerine veya kendi kararıyla incelemek,
araştırmak, değerlendirmek; bunların sonuçlarını
ilgili kişi, kurum ve kuruluşlara bildirmek ve takip etmek, sorumlu
bulunanlar hakkında yasal işlemlerin başlatılması için
girişimde bulunmak ve gerektiğinde kesin hüküm aşamasına
kadar takip etmek;
(d)
Başvuruları inceleyerek ilgili komiteye yönlendirmek; konu birden
fazla komiteyi ilgilendirdiği takdirde, konunun özelliğine göre ya
hepsinin görüşünü almak ya da ilgili komitelerin birer üyesinden
oluşan bir ad hoc komite oluşturarak, onun görüşüne istinaden
karar almak;
(e) İşkencenin ve diğer
zalimane, insanlık dışı ya da
aşağılayıcı muamele ya da cezaların önlenmesini
sağlamak için her türlü çalışmayı yapmak ve müdahalede
bulunmak;
(f) Özgürlüğünden mahrum ya da koruma
altında olan kişilerin bulundukları yerlere düzenli ve habersiz
ziyaretler gerçekleştirmek,
bu ziyaretlere ilişkin raporları ilgili kurum ve kuruluşlara
iletmek, Kurulca gerekli görülmesi durumunda kamuoyuna açıklamak; ceza
infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları ile diğer
kişi, kurum ve kuruluşların bu gibi yerlere
gerçekleştirdikleri ziyaretlere ilişkin raporları incelemek ve
değerlendirmek;
(g)
İnsan hakları ihlaline ve ayrımcılığa
uğrayanlara her türlü yardımda bulunmak;
(ğ) Talep üzerine yargı organlarına
görüş bildirmek;
(h)
İnsan haklarıyla ilgili yargı kararlarının gereği
gibi uygulanmasını denetlemek;
(ı) Türkiye'nin taraf olduğu
uluslararası insan hakları sözleşmelerinin
uygulanmasını izlemek. Bu sözleşmeler tarafından kurulan
inceleme, izleme ve denetleme mekanizmalarına Devletin sunmakla yükümlü
olduğu raporların hazırlanması sürecinde, ilgili sivil
toplum kuruluşlarından da yararlanmak suretiyle görüş bildirmek
ve bu raporların sunulacağı uluslararası toplantılara
katılmak;
(i)
Kurumun diğer ülkelerin ulusal ya da uluslararası düzeyde insan
hakları ve ayrımcılık alanında faaliyet gösteren
kurumlarla ikili ve çok taraflı ilişkiler kurmasına karar
vermek; Birleşmiş Milletler ve bölgesel insan hakları
kuruluşlarıyla işbirliği yapmak ve ortak faaliyetlerde
bulunmasına karar vermek;
(j) Kurumun kendi alanında
çalışan uluslararası birliklere üye olmasına veya bu
kuruluşlarda Türkiye'nin temsil edilmesine karar vermek;
(k) İnsan hakları alanındaki
sorunlar, gelişmeler ile kamu kurum ve kuruluşlarının bu
alandaki çalışmalarını değerlendiren yıllık
raporlar hazırlamak, bunları yayınlamak ve başta
Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı ve
Bakanlar Kurulu olmak üzere ilgili kişi ve kuruluşlara sunmak;
düzenli yıllık raporlar dışında, gerek görüldüğü
takdirde insan hakları alanında ilişkin özel raporlar
hazırlayıp yayınlamak;
(l) İnsan hakları ve eşitlik
alanında süreli ve süresiz yayınlar yapmak;
(m) Kamu kurum ve kuruluşları ile
sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte, insan haklarının
geliştirilmesini teşvik eden ve hak ihlallerinin önlenmesini veya
giderilmesini hedefleyen kampanya ve programlar yürütmek;
(n) insan hakları alanında faaliyet
gösteren uluslararası sivil toplum kuruluşlarıyla
işbirliği ve ortak çalışmalar yapmak;
(o) Kamu kurum ve kuruluşları
için insan haklarına aykırı uygulamaların giderilmesine
yönelik rehberler hazırlamak ve bunların uygulamaya geçirilip
geçirilmediğini izlemek;
(ö) İnsan
hakları eğitimini yurt çapında planlamak, Eğitim
Komitesinden gelen önerileri karara bağlamak ve gerçekleşmesine
katkıda bulunmak;
(p) İlk ve orta
öğretimdeki müfredat programlarını, ders kitaplarını
ve yardımcı kitapları insan hakları açısından
denetlemek ve insan hakları eğitiminin yaygınlaştırılması
için, Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak stratejiler ve
uygulama planları geliştirmek;
(r) İnsan haklan
ihlallerinin önlenmesi, ayrımcılığın ortadan
kaldırılması ve insan hakları bilincinin
yaygınlaştırılmasına yönelik olarak üniversitelerle
işbirliği yapmak;
(s) Kurumla ve Kurumun
görev alanıyla ilgili düzenlemeler yapılmasına yönelik kararlar
almak;
(ş) Kurumun
faaliyet alanına giren çalışma ve görevlerde öncelikleri
belirlemek;
(t) Kurumun stratejik
planı ile amaç ve hedeflerine uygun olarak bütçeyi hazırlamak;
(u) İdari
birimlerin çalışmalarını değerlendirmek ve mali
raporları inceleyerek karara bağlamak;
(ü)
Taşınmaz alımı, satımı ve kiralanması
konularında karar almak;
(v)
Bu kanunun uygulanması için gereken düzenleyici işlemleri yapmak;
(y)
Hazırlanan kanun tasarısı ve teklifleri hakkında insan hakları
açısından TBMM Başkanlığına görüş bildirmek;
(z)
Gerekli gördüğü diğer çalışmaları yapmak;
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Şafak Pavey Orhan Düzgün Melda Onur
İstanbul Tokat İstanbul
Özgür Özel
Manisa
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı kanun tasarısının 7nci
maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz
ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Halil Aksoy Erol
Dora Hasip
Kaplan
Ağrı Mardin Şırnak
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
HAMZA DAĞ (İzmir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
HALİL
AKSOY (Ağrı) Gerekçe
BAŞKAN Sayın Aksoy,
gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Tasarı, TİHK'nın
bağımsızlığını güvence altına almamaktadır.
İnsan hakları ihlallerinin temel sorumlusunun devletler ve hükümetler
olması, ihlalleri önlemeye, hakları korumaya yönelik olarak
oluşturulacak bir kurumun da mutlak surette devletin yönetim
hiyerarşisinden bağımsız, onu dışarıdan
gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme modeline sahip
olmasını gerektirirdi.
Tasarının öngördüğü
atama prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Tasarı, TİHK'yı
Başbakanlığın yani Hükümetin sorumluluğu altında
düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu oluşturan bireyler kadar
özgür olabilir. Dolayısıyla atamanın hangi organ tarafından
yapılacağı ve seçim süreçlerinin nasıl
işletileceği konusu son derece önemlidir.
Tasarının öngördüğü
görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış olmalıdır.
Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine keyfi biçimde son
verilmesi olasılığının önüne geçilebilmesi için hangi
koşularda görevden alınabileceğini belirten objektif kriterler
yasada açıkça ifade edilmelidir.
Tasarının öngördüğü mali
yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel
bağımsızlığı arasında doğrudan bir
ilişki bulunmaktadır. Tasarıda TİHK'nın gelirleri,
diğer gelirlerin yanı sıra "genel bütçeden ayrılacak
yardımlar" olarak belirtilmiş durumdadır. Ayrıca
Tasarıda, Kurumun sahip olacağı finansal özerkliğin hangi
düzeyde olacağı açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun
uygun ve bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
TİHK, önceki tüm insan
hakları kurumları gibi bir başkanlık mekanizması
olarak tasarlanmıştır. Başkanın istememesi durumunda
kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur. Kanun
Tasarısı, TİHK için ikili bir kurumsal yapı öngörmektedir:
Başkanlık sistemi ve İnsan Haklan Kurulu. Tasarıda
tanımlandığı biçimiyle Kurul ile Başkanlık
arasındaki yetki gücü bakımından oldukça büyük bir fark görülmektedir.
Bu durum Kurulun şeklî bir işlevi olacağı
kaygısına yol açmaktadır.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, Paris İlkeleri'nin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak unsurlardan
birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer alanların
çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde oluşturulmasıdır.
Yanı sıra, karar verme organının farklılıklara
saygı gösterme yeteneği ile donatılması gerekir. Belli bir
etnik, dinsel, kültürel ya da mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal
kurum, toplumdaki çeşitliliği yansıtmaktan uzaktır ve
bundan ötürü de içinden geldiği toplumu tam olarak temsil edemez.
Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkânını yeterince sunmamaktadır.
Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki alanı sunulmuş
olmakla birlikte bu yetki alanı Paris İlkeleri'nde öngörülenin aksine
spesifik ve ayrıntılı olarak belirlenmemiştir.
Tasarı, BM İşkenceye
Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün (Seçmeli Protokol) öngördüğü
nitelikte bağımsız, işlevli ve etkin bir önleme
mekanizmasının oluşturulmasına izin vermemektedir. Çünkü
Seçmeli Protokol'ün öngördüğü bağımsızlığı
güvence altına alınmış "ulusal önleme
mekanizması" söz konusu Tasarı ile Türkiye İnsan
Hakları Kurumu'nun bir alt birimi hâline getirilmektedir. Bu, "ulusal
önleme mekanizması"nın oluşturulması sürecinin de
kapsayıcı ve şeffaf olmadığı anlamına
gelmektedir.
lll
- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Sayın Gök, Sayın
Tanrıkulu, Sayın Pavey, Sayın Aygün, Sayın Serindağ,
Sayın Özdemir, Sayın Susam, Sayın Ağbaba, Sayın Özel,
Sayın Kuşoğlu, Sayın Akar, Sayın Özgündüz, Sayın
Genç, Sayın Dinçer, Sayın Kurt, Sayın Moroğlu, Sayın
Özkan, Sayın Küçük, Sayın Öğüt, Sayın Türmen.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı:
279) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
279 sıra sayılı tasarının 7. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 7-
(1) Kurul, bu Kanun ve
diğer mevzuatta belirtilen görevlerden başka aşağıdaki
görevleri yapar ve yetkileri kullanır:
(a) Görevlerini ve
çalışmalarını gerçekleştirebilmek için ihtiyaç
duyulan, Irkçılık, Cinsiyetçilik ve Ayrımcılıkla
Mücadele ve Eşitlik Komitesi, İnsan Hakları İhlallerini
Önleme ve İhlal İddialarını Araştırma Komitesi,
Sığınmacı Sorunları ve İnsan Ticaretiyle Mücadele
Komitesi, Mevzuatın İnsan Haklarına Uygunluğunu İzleme
Komitesi, İnsan Hakları Eğitim Komitesi, Bioetik Komitesi ve bu
gibi ulusal komiteler kurmak ve bu komitelerin çalışma
koşullarını, görev ve yetkilerini bir yönetmelikle belirlemek;
(b) Kurul üyelerinin, ulusal komitelerin
ve idari birimlerin hazırladığı raporları ve benzeri
çalışmaları incelemek, karara bağlamak ve ilgili mercilere
bildirmek;
(c) Çalışma programını
hazırlamak ve çalışmaların eşgüdümünü sağlamak;
(ç) Her türlü insan hakları ihlali
iddialarını başvuru üzerine veya kendi kararıyla incelemek,
araştırmak, değerlendirmek; bunların sonuçlarını
ilgili kişi, kurum ve kuruluşlara bildirmek ve takip etmek, sorumlu
bulunanlar hakkında yasal işlemlerin başlatılması için
girişimde bulunmak ve gerektiğinde kesin hüküm aşamasına
kadar takip etmek;
(d) Başvuruları
inceleyerek ilgili komiteye yönlendirmek; konu birden fazla komiteyi
ilgilendirdiği takdirde, konunun özelliğine göre ya hepsinin
görüşünü almak ya da ilgili komitelerin birer üyesinden oluşan bir ad
hoc komite oluşturarak, onun görüşüne istinaden karar almak;
(e) İşkencenin ve diğer
zalimane, insanlık dışı ya da
aşağılayıcı muamele ya da cezaların önlenmesini
sağlamak için her türlü çalışmayı yapmak ve müdahalede
bulunmak;
(f) Özgürlüğünden mahrum ya da koruma
altında olan kişilerin bulundukları yerlere düzenli ve habersiz
ziyaretler gerçekleştirmek, bu ziyaretlere ilişkin raporları ilgili kurum
ve kuruluşlara iletmek, Kurulca gerekli görülmesi durumunda kamuoyuna
açıklamak; ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları
ile diğer kişi, kurum ve kuruluşların bu gibi yerlere
gerçekleştirdikleri ziyaretlere ilişkin raporları incelemek ve
değerlendirmek;
(g)
İnsan hakları ihlaline ve ayrımcılığa
uğrayanlara her türlü yardımda bulunmak;
(ğ) Talep üzerine yargı
organlarına görüş bildirmek;
(h) İnsan
haklarıyla ilgili yargı kararlarının gereği gibi
uygulanmasını denetlemek;
(ı) Türkiye'nin taraf olduğu
uluslararası insan hakları sözleşmelerinin
uygulanmasını izlemek. Bu sözleşmeler tarafından kurulan
inceleme, izleme ve denetleme mekanizmalarına Devletin sunmakla yükümlü
olduğu raporların hazırlanması sürecinde, ilgili sivil
toplum kuruluşlarından da yararlanmak suretiyle görüş bildirmek
ve bu raporların sunulacağı uluslararası toplantılara
katılmak;
(i) Kurumun
diğer ülkelerin ulusal ya da uluslararası düzeyde insan hakları
ve ayrımcılık alanında faaliyet gösteren kurumlarla ikili
ve çok taraflı ilişkiler kurmasına karar vermek;
Birleşmiş Milletler ve bölgesel insan hakları
kuruluşlarıyla işbirliği yapmak ve ortak faaliyetlerde
bulunmasına karar vermek;
(j) Kurumun kendi alanında
çalışan uluslararası birliklere üye olmasına veya bu
kuruluşlarda Türkiye'nin temsil edilmesine karar vermek;
(k) İnsan hakları
alanındaki sorunlar, gelişmeler ile kamu kurum ve
kuruluşlarının bu alandaki çalışmalarını
değerlendiren yıllık raporlar hazırlamak, bunları
yayınlamak ve başta Cumhurbaşkanlığı, TBMM
Başkanlığı ve Bakanlar Kurulu olmak üzere ilgili kişi
ve kuruluşlara sunmak; düzenli yıllık raporlar
dışında, gerek görüldüğü takdirde insan hakları
alanında ilişkin özel raporlar hazırlayıp yayınlamak;
(l) İnsan hakları ve
eşitlik alanında süreli ve süresiz yayınlar yapmak;
(m) Kamu kurum ve kuruluşları
ile sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte, insan haklarının
geliştirilmesini teşvik eden ve hak ihlallerinin önlenmesini veya
giderilmesini hedefleyen kampanya ve programlar yürütmek;
(n) İnsan hakları
alanında faaliyet gösteren uluslararası sivil toplum
kuruluşlarıyla işbirliği ve ortak çalışmalar
yapmak;
(o) Kamu kurum ve kuruluşları
için insan haklarına aykırı uygulamaların giderilmesine
yönelik rehberler hazırlamak ve bunların uygulamaya geçirilip
geçirilmediğini izlemek;
(ö) İnsan hakları
eğitimini yurt çapında planlamak, Eğitim Komitesinden gelen
önerileri karara bağlamak ve gerçekleşmesine katkıda bulunmak;
(p) İlk ve ortaöğretimdeki
müfredat programlarını, ders kitaplarını ve
yardımcı kitapları insan hakları açısından
denetlemek ve insan hakları eğitiminin
yaygınlaştırılması için, Milli Eğitim
Bakanlığı ile ortak stratejiler ve uygulama planları
geliştirmek;
(r) insan hakları ihlallerinin
önlenmesi, ayrımcılığın ortadan
kaldırılması ve insan hakları bilincinin
yaygınlaştırılmasına yönelik olarak üniversitelerle
işbirliği yapmak;
(s) Kurumla ve Kurumun görev
alanıyla ilgili düzenlemeler yapılmasına yönelik kararlar almak;
(ş) Kurumun faaliyet alanına
giren çalışma ve görevlerde öncelikleri belirlemek;
(t) Kurumun stratejik planı ile
amaç ve hedeflerine uygun olarak bütçeyi hazırlamak;
(u) İdari birimlerin
çalışmalarını değerlendirmek ve mali raporları
inceleyerek karara bağlamak;
(ü) Taşınmaz alımı,
satımı ve kiralanması konularında karar almak;
(v) Bu kanunun uygulanması için
gereken düzenleyici işlemleri yapmak;
(y) Hazırlanan kanun
tasarısı ve teklifleri hakkında insan hakları
açısından TBMM Başkanlığına görüş bildirmek;
(z) Gerekli gördüğü diğer
çalışmaları yapmak;
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir) Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Şafak Pavey, İstanbul Milletvekili, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞAFAK PAVEY (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısının 7nci maddesine
bakınca anlıyoruz ki, politbüro mantığından esinlenen
Hükûmet, insan haklarını, atama ile denetlemek arzusundadır. Bu
mantığı anlayabiliyorum çünkü Hükûmet on yıllık
icraatı boyunca insan haklarına hiç aldırmadı ama insan
haklarına aldırıyormuş gibi yapmanın itibarına
talip olmaktan da geri kalmadı.
Bu tasarı, insan merkezli
değil, devlet merkezli bir yaklaşım getirmektedir. Bizzat, insan
hakları ihlallerindeki en şaibeli kuruma güç vermektedir.
Düşünün, Uluderede 34 çocuğu katleden kurum insan
haklarını denetleyecek, bir düşünün. Size, Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Komiseri Navi Pillayın sözlerini
hatırlatmak isterim: İnsan hakları mermer binalar içindeki
kudretliler için değil, sıradan kadınlar, sıradan çocuklar,
sıradan erkekler için vardır. Tasarıda insan haklarında
olmazsa olmaz kabul edilen katılımcılık,
kapsayıcılık ve şeffaflık ilkeleri dikkate
alınmamıştır. Hükûmet, her alanda doyurulamayan bir
iştahla gerçekleştirdiği kontrol etme tutkusunu, hatta saplantısını
insan hakları alanında da tekrarlamıştır. Üyelerin
atanmasını doğrudan siyasi erke bağlamıştır.
Hangi devlet memuru Türk Hava Yollarındaki örgütlenme hakkı ihlallerini,
engellilerin erişilebilirlik haklarının çiğnenmesini,
cezaevinde tutuklu ve mahkûmların yakılmasını, pankart asan
öğrencilerin uğradıkları tacizi, LGBT haklarının
gasbını izleyebilme cesaretine sahip olabilecektir? Bu, bana
atalarımızın kuzunun kurda teslim edilmesinden duydukları
kaygıyı anlattıkları atasözünü hatırlattı. Fakat
Hükûmet unutmamalıdır ki, artık insan hakları kurt
kapanına hapsedilemeyecek kadar güçlü bir küresel değerdir.
Siyasete atılmadan bir yıl önce
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiserliği
adına tam da bu Hükûmete Paris İlkeleri konusunda eğitim vermek
için görevlendirilmiştim, ancak tasarıyı görünce anlıyorum
ki ilkeler konusunda Hükûmeti ikna edememişiz. Bu kurum ne
bağımsız ne de özerktir yani arkadaşlar, Selahattinin
deyimiyle Bu çocuk olmamış, yapamamışsınız.
Hükûmetin en sevdiği çalışma
tarzının ideolojisine ve yönetme hırsına uygun, gizli
kapaklı, el altından kendi kendine kanun yapmak olduğunu
biliyorum. Şu anda olduğu gibi en temel insan hakkı üstüne bir
kurum tasarısını bile son dakika golüne çevirmiştir ama bu
tarz, sizi, kendi gücünüzü de kendi silahınızla yok etmeye
sürükleyecektir, bundan emin olabilirsiniz. Yönetenler bitmek bilmeyen
kutlamalar, tapınma seviyesinde övgüler, sınırsız
böbürlenmelerle besleniyorlarsa arkalarında mutlaka mahrumiyet, sefalet ve
ihlal vardır. Bu kültür özgür ve bağımsız bireyler yaratma
üstüne sosyal politikalarla değiştirilmediği sürece insana dair
haklar hak ettiği yere ulaşmaz.
Mesela, memleketimden son birkaç günün manzarasına
bakalım hep beraber. Şu anda sosyal ve ulusal medya polislerin,
eşi ve çocukları önünde kıyasıya dövülen
vatandaşımızın görüntüleriyle sarsılıyor.
Sarıyerde asansörlü tek okul imam-hatibe çevrilerek engelli
öğrencilerin okula gitme hakkı gasbedildi. Urfada 13 mahkûm yanarak
ölünce aslında 200 kişilik cezaevinde 1.050 mahkûm
kaldığını gördük. Kalp gözümüze mil çekilmiş gibi.
Bir insanın özgür ve
bağımsız olması için en temel insan hakkı prensibi
olan erişilebilirlik prensibi ihlal edildi. Hükûmet zamanına bile
kendi kendine karar verdiği yedi yıllık erişilebilirlik
vaadini tamamlayamadı ve son derece doğalmış gibi yine
mağdurlarına danışmadan kendi kendilerine üç yıl daha
uzatma kararı alındı. İşte size mahrumiyet, işte
size sefalet, işte size ihlal! Hangi mağrur mermer kurumdan
aşağıya bakarsanız bakın, adını insan
haklarıyla temizlemeye çalışsanız da gerçek muhakkak bir
yerden gözlerinizin önüne yükselir, itaatiniz sarsılmasa da
vicdanınız muhakkak yaralanır.
Teşekkür ederim,
saygılarımla. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Pavey.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 7. maddesinin (d) bendinde geçen Gerek
gördüğünde ibaresinin madde metninden çıkartılmasını
arz ederiz.
Alim Işık (Kütahya) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
İki yüz yıldan beri Batı
emperyalizmi Türk elinin toprak bütünlüğünü, birliğini bozmak
adına bazı konuları istismar etmekten hiç vazgeçmez çünkü hep
netice alır, çünkü içerimizdeki millet, milliyet mefhumunu
yitirmiş bazı iş birlikçileri bulmakta da hiç zorlanmaz. Bugün
de böyledir değerli milletvekilleri; maalesef, bugün de bu masum kavramlar
üzerinden bedelini kanla ödediğimiz devletimiz hırpalanmakta, bin
yılda tesis ettiğimiz kardeşliğimize ağır
darbeler vurulmaktadır. Nedir bu başlıklar?
Birincisi: Temel hak ve hürriyetler
meselesidir.
İkincisi: Demokrasinin
geliştirilmesi konusudur.
Üçüncüsü: Azınlıklar
konusudur.
İkiyüzlü Batının
kendisi Afganistanda, Irakta, Libyada, Cezayirde en kanlı, en
ağır insan hakları ihlallerini yapar, sana yapma der; Orta
Doğuda, dünyanın her köşesinde diktatörlükleri,
sultanlıkları ve emirlikleri destekler, onların kendi
insanlarını ezmesine ses çıkarmaz, yeter ki menfaatlerine hizmet
etsinler, sana demokrasi, hatta ileri demokrasi dayatmasını yapar.
Ülkelerindeki yabancıların, azınlıkların dahi
yaşama hakları tehdit altındadır, ikinci sınıf
insan muamelesine maruz kalırlar, hatta, bu insanlık
dışı uygulamalar, ayrımcılıklar kendi
mevzuatlarına kadar girmiştir, sana ülke bütünlüğünü
sıkıntıya sokacak azınlık ayrıcalıkları
dayatırlar.
Değerli milletvekilleri, bu
değerler üzerinde yaşanılacak toprak, bir arada yaşama
iradesine sahip millet varsa bir anlam ifade eder bu
saydıklarımız. Şayet bu kutsallar için bir tehlike mevcut
ise bu risk ve tehlike ortamı ortadan kaldırılmadan
atılacak adımlar güvenlik güçlerinin ve devletin savunma refleksinin
zayıflatılması anlamına gelir.
Efendim, güvenlik ve özgürlükler
terazisiyle, hiçbirinden taviz vermeden birlikte götüreceğiz. sözü, kimse
kusura bakmasın bir hamasettir, ham hayaldir; aksine, sisteme ve insanlığa
yönelik tehdide karşı ülkeyi ve ülke insanını savunan
güvenlik güçlerini bertaraf etmektir.
Senelerdir söylüyoruz, maalesef
dinlenilmiyor, dinlenilmiyor: AKPnin hamasi söz ve nutukları yüzlerce
şehidimizin canına mal olmuş, PKK sürekli mevzi kazanmıştır.
Milletimizi AKPnin bu sakat anlayışını daha iyi
tanıması için uyarmaya davet ediyoruz ve Milliyetçi Hareket Partisi
olarak diyoruz ki: Cumhuriyetin temel nitelikleri, Türk millî kimliği,
Demokratik rejim ve temel insan hakları gibi değerleri vazgeçilmez
olarak kabul ediyoruz. Bunların uzlaşma arayışıyla
tartışılmasını dahi uygun görmüyoruz. Tek millet, tek
devlet esasına dayanan üniter yapıdaki millî devlet bünyesinde farklı
etnik kimliklere, siyasi ve hukuki statü tanınarak çok parçalı millet
yapısı oluşturulmasına, kişi hak ve özgürlüklerinin etnik
temelli kolektif haklara dönüştürülmesine, Türkçe dışındaki
dillere ve farklı kültürlere statü kazandırılarak yapay
azınlık yaratılmasına, vatandaşların
birbirleriyle ve milletin devletle çatıştırılmasına
zemin hazırlanmasına, millî kimlik tanımının
değiştirilerek Türkiyelilik kavramının esas
alınmasına, vatandaşlık bağının Türk
milleti kavramı yerine ikame edilmeye çalışılmasına,
Türkçeden başka dillerde ana dil olarak eğitim yapılmasına,
Türkiye'nin idari yapısının değiştirilerek yerel
yönetimlerin mahallî parlamento olarak çalışacağı özerk
bölgeler sisteminin hayata geçirilmesine fırsat verecek ve zemin
hazırlayacak Anayasa değişikliği ve buna uygun olarak
yapılacak yasa değişiklikleri hiçbir şekilde
tartışma konusu yapılmayacaktır.
İnsanlarımızın
insanca yaşadığı, üzerinde
yaşadığımız ülkenin bütünlüğü ve millî
birliğinin de sorgulanmadığı yani sapla samanın
karıştırılmadığı bir ülke özlemiyle ve en
temel hak olan yaşama hakları elinden alınan aziz
şehitlerimizi ve sürekli insan hak ve ihlallerine maruz kalan ve kürsüye
çıkan hiçbir hatibin şu ana kadar hiçbir şekilde telaffuz
etmediği güvenlik güçlerimizi de bir kez daha yâd ederek yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
8inci madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 8. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 8 -
(1) Kurul,
en az ayda iki defa olmak üzere toplanır. Toplantılar Başkan
yönetir.
(2)
Kurul, üye tam sayısının yarısından bir
fazlasının hazır bulunmasıyla toplanır ve
katılanların salt çoğunluğuyla karar alınır.
Kararlarda çekimser oy kullanılmaz.
(3) Üye
tam sayısının salt çoğunluğunun çağrısı
halinde Başkan Kurulu üç gün içinde olağanüstü toplantıya
çağırmakla yükümlüdür.
(4) Kurul
kararları tutanakla tespit edilir ve karar tutanağı
toplantı esnasında veya en geç toplantıyı izleyen beş
iş günü içinde toplantıya katılan tüm üyeler tarafından
imzalanır. Kurul kararları, aldığı toplantı
tarihinden itibaren en geç onbeş iş günü içinde gerekçeleri ve varsa
karşı oy gerekçeleri ile birlikte tekemmül ettirilir.
Gerektiğinde, Kurul tarafından bu süre uzatılabilir.
(5)
Başkan ve üyeler kendileri, eşleri, evlatlıkları ve üçüncü
derece dahil üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci derece dahil ikinci derece
kadar kayın hısımlarıyla ilgili veya kişisel menfaat
ilişkisi içinde oldukları konularda müzakere ve oylamaya
katılmaz. Bu durum karar metninde ayrıca belirtilir.
(6)
Kurul toplantıları gizlidir. İhtiyaç duyulması halinde
görüşlerinden yararlanılmak üzere ilgili kişiler, Kurul
toplantısına davet edilebilir. Ancak, Kurul kararları
toplantıya dışarıdan katılanların yanında
alınamaz.
(7)
Kurul kararları, tekemmül etmesinden itibaren en geç beş iş günü
içinde ilgili kişi, kurum ve kuruluşlara gönderilir.
(8)
Kurul, gerekli gördüğü durumlarda kararlarını, kişisel
verilerin gizliliği ilkesine bağlı kalarak, uygun
vasıtalarla kamuoyuna duyurabilir. Açıklaması kişi
hakları açısından sakıncalı olan kararlar bu hükmün
dışındadır.
(9) Başkanın
izin, hastalık ve görevde bulunmadığı diğer haller ile
hangi nedenle olursa olsun görevinin sona ermesi durumunda, Başkan
Yardımcısı Başkana vekâlet eder.
(10)
Kurul ve ulusal komitelerin üyeleri ile Kurum personelinin uyacakları etik
ilkeler bir rehber ile belirlenir, ulusal Komitelerin çalışma usul ve
esaslarına ilişkin diğer hususlar ise yönetmelikle düzenlenir.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda Onur Özgür Özel Orhan Düzgün
İstanbul Manisa Tokat
Binnaz
Toprak
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının (8)inci maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Erol Dora
İstanbul Iğdır Mardin
Hasip Kaplan Ertuğrul
Kürkcü Halil
Aksoy
Şırnak Mersin Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Gerçi son 17 önergemizin hepsinin gerekçesi aynı, okuna okuna
kafanızda yer alır diye düşündük, en azından ne
düşündüğümüzü anlamışsınız diye düşündük
çünkü Asprin gibi bir yasa getirdiğinizi biliyorsunuz. Çok da gerekli, çok
sıkıştırıyorlar. E, nasıl
sıkıştırmasınlar? Dinlemesi gizli, soruşturma,
tanık, delil, devlet sırrı, ödenek, Sayıştay
genelgesi, mahkeme, arama, dinleme kararları hepsi gizli,
savcısı özel görevli, hâkimi, mahkemesi, cezaevi, medyası,
kolluğu. Dinlemede üstünüze kimse yok, transistörlü casus dinleyicilerden
böcek dinleyicilerine, lazer dinleyicilerine, İnternetten e-maile, SMSten
GSMye, Twitterdan Facebooka, fiziki takipten markaja, sahte
yazılımdan casus yazılıma, bilişimden
kes-kopyala-yapıştırma iddianamelere, poşudan saç
kestirmeye, pankarttan slogana, yazılmamış kitaptan
seçilmiş siyasetçilere, tutuklu milletvekillerine, tutuklu belediye
başkanlarına, sandıkta alamadığınızı
tutuklayarak düşürüp, Van Edremit Belediye Başkanımızı
tutuklayıp özel yargıçlarla kazanan, yerine de çok meşhur birini
Belediye Başkanı yapan insan haklarınıza ve iradeye
saygınıza, vurulan kelepçelere, basına, aydınlara, yazarlara,
uzun tutukluluğa, adaletsizliğe, yargıya, her gün işlenen
kadın cinayetlerine, gazlanan, bombalanan sendikalara, emekçilere,
tabiplere, sağlıkçılara, öğretmenlere, işkence ve
ölümün F tipine, E tipine, rezil tipine, her türlü D tipine, bir
koğuşta 5 yerine 25 kişi yatıran zihniyete, bir yatakta üç
vardiya bile düşmeyen cezaevi koşullarına, kayıplara, faili
meçhul cinayetlere, terörist sayısıyla övünen anlayışa,
AİHMde mahkûmiyetle anılan, bundan gurur duyan anlayışa,
rekorlar üzerine rekorlar kıran, Guinnes Rekorlar Kitabına girmeyi
insan haklarında bir marifet sayan yönetim anlayışına ve
insan hakları konusunda her alanda dökülen yaşam hakkının
ihlalinden işkenceye, kişi güvenliğinden özgürlüğe, adil
yargılamadan taraflı yargılamaya; düşünce özgürlüğünden,
örgütlenme özgürlüğünden, vicdan özgürlüğünden
vicdansızlığa, örgütsüzlüğe, düşüncesizliğe; 12
Eylülü aratmayan, Kenan Evreni beş yıldızlı otellerde
konaklatan anlayışa, kasetlerle siyaset yapan anlayışa,
insan haklarının en reziline, en çirkefine, en kişilikleri
aşağılayan anlayışına; yine, baskıcı
yönetime, ayrımcılığa, basını, bilimi, yereli,
sivili, sanatı, kültürü susturanlara; siyaseti etnik, mezhepsel, cinsel
ayrımcılık yapanlara; kuvveti adaletin üstünde görenlere,
güvenliği özgürlüğün üzerinde görenlere; muhaliflere tahammül
etmeyenlere, muhalefet partilerine tahammül etmeyenlere; insan hakları
konusunda her gün sınıfta çakanlara; orantısız güç
kullananlara, karakolda kadın dövenlere, yakalamada, gözaltında
sınır tanımayanlara, hukuk devleti yerine polis devletini
koyanlara, demokrasi yerine diktatörlüğü koyanlara; insan
haklarını, hukuku, demokrasiyi böyle bir kuruma
sığdıranlara, insanlarımızın elbette
vereceği bir cevap vardır.
Dersim özründen çark edip Roboskide
çakanlara; gazlayanlara, kelepçeleyenlere, yürüyenlere tahammül etmeyenlere;
konuşana, yazana, örgütlenene düşman olanlara; kitaba düşman
olan, şarkıya düşman olan, halaya düşman olan zihniyete ve
faili meçhullere ve her gün bu ülkeye cenaze üstüne cenaze, gençlerimizin,
askerlerimizin, polislerimizin, kardeşlerimizin cenazeleri gelirken on
sene ustalık döneminde hiçbir çözüm getirmeyenlere; denetim ve
ombudsmanlığı üç yıl sonra bir daha milletvekili
seçilemeyeceklere kapı yapmaya çalışanlara söyleyecek bir tek
sözümüz var: Yanlış yapıyorsunuz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) -
yanlış yapıyorsunuz. (BDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 8. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 8 -
(1) Kurul,
en az ayda iki defa olmak üzere toplanır. Toplantılar Başkan
yönetir.
(2)
Kurul, üye tam sayısının yarısından bir
fazlasının hazır bulunmasıyla toplanır ve
katılanların salt çoğunluğuyla karar alınır.
Kararlarda çekimser oy kullanılmaz.
(3) Üye
tam sayısının salt çoğunluğunun çağrısı
halinde Başkan Kurulu üç gün içinde olağanüstü toplantıya
çağırmakla yükümlüdür.
(4) Kurul
kararları tutanakla tespit edilir ve karar tutanağı
toplantı esnasında veya en geç toplantıyı izleyen beş
iş günü içinde toplantıya katılan tüm üyeler tarafından
imzalanır. Kurul kararları, aldığı toplantı
tarihinden itibaren en geç onbeş iş günü içinde gerekçeleri ve varsa
karşı oy gerekçeleri ile birlikte tekemmül ettirilir.
Gerektiğinde, Kurul tarafından bu süre uzatılabilir.
(5)
Başkan ve üyeler kendileri, eşleri, evlatlıkları ve üçüncü
derece dahil üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci derece dahil ikinci derece
kadar kayın hısımlarıyla ilgili veya kişisel menfaat
ilişkisi içinde oldukları konularda müzakere ve oylamaya
katılmaz. Bu durum karar metninde ayrıca belirtilir.
(6)
Kurul toplantıları gizlidir. İhtiyaç duyulması halinde
görüşlerinden yararlanılmak üzere ilgili kişiler, Kurul
toplantısına davet edilebilir. Ancak, Kurul kararları
toplantıya dışarıdan katılanların yanında
alınamaz.
(7)
Kurul kararları, tekemmül etmesinden itibaren en geç beş iş günü
içinde ilgili kişi, kurum ve kuruluşlara gönderilir.
(8)
Kurul, gerekli gördüğü durumlarda kararlarını, kişisel
verilerin gizliliği ilkesine bağlı kalarak, uygun
vasıtalarla kamuoyuna duyurabilir. Açıklaması kişi
hakları açısından sakıncalı olan kararlar bu hükmün
dışındadır.
(9) Başkanın
izin, hastalık ve görevde bulunmadığı diğer haller ile
hangi nedenle olursa olsun görevinin sona ermesi durumunda, Başkan
Yardımcısı Başkana vekâlet eder.
(10)
Kurul ve ulusal komitelerin üyeleri ile Kurum personelinin uyacakları etik
ilkeler bir rehber ile belirlenir, ulusal Komitelerin çalışma usul ve
esaslarına ilişkin diğer hususlar ise yönetmelikle düzenlenir.
Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Celal Dinçer, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CELAL DİNÇER
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
279 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısının 8inci maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum.
İnsan haklarının,
insanlığın var oluşundan itibaren ortaya çıkan ve
insanlar için vazgeçilmez haklar olduğunda hiçbir tereddüt
bulunmamaktadır. İnsan onuru ve eşitlik, insan hakları
fikrinin merkezinde yer alan iki temel değerdir. Bütün insanların
eşit olması insan haklarını evrensel kılar. İnsan
hakları, daha iyi ve onurlu bir yaşam için gerekli olan temel
standartlar tanımlandığında anlaşılabilir.
İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi vazgeçilmez bir insanlık mutabakatıdır ve
Ben insanım. diyen herkes için de önem ifade etmektedir. Bu
bağlamda insan haklarının korunması ve insan hakları
ihlallerinin önlenmesi bütün devletlerin ve -hiç kuşku yoktur ki- her
insanın öncelikli görevi olmalıdır.
İnsan haklarının
korunmasında iki temel güce gereksinim duyulduğu genellikle kabul
edilir. Bu iki güçten birincisi, hukuk gücüdür, başka bir anlatımla
hukuk yoluyla korumadır. Diğeri ise, demokratik kamuoyu gücü ya da
demokratik kamuoyu yoluyla koruma olarak adlandırılır.
İşte bizim bugün kurmaya çalıştığımız
bu kurum, bu ikinci denetim yolu olan demokratik kamuoyu gücüyle insan
haklarının korunmasıdır.
Demokratik kamuoyu ile
insan haklarının korunması tek başına devletlerin
hukuk düzenlerini insan haklarına dayandırmasıyla
oluşmamaktadır, yetmemektedir. O devletlerin
yurttaşlarının haklarının ve özgürlüklerinin bilinmesine ve bu bilince sahip olması
gerekir. Bir ülkenin iç kamuoyu ve uluslararası kamuoyu, Türkiye'de de
insan haklarının kamuoyu vardır. Artık, dünya
küçülmüştür. İnsan haklarının bugünkü anlamda belli
ilkelere kavuşması kolay olmamıştır. Geçmişte
insan hakları çok büyük aşamalar geçirerek bugüne gelmiştir.
Şöyle kısaca
tarihte bir yolculuk yapmak istersek
sizinle: Kadın hakları, geçmişte o kadar büyük aşamalardan
geçmiştir ki kadınlara seçme seçilme hakkı ta 30lu yıllarda
ancak verilebilmiştir. Mülkiyet hakkı gene geçtiğimiz elli
yıl içinde verilebilmiştir. Kadınlara velayet hakkı çok geç
verilmiştir. Kadınlara çalışma hakkı gene çok geç
verilmiştir. Hatta geçmişte, örnek olarak, kocası ölen
kadın öldürülerek kocasıyla birlikte mezara konulmuştur. Dünya
bu tür ihlalleri yaşayarak günümüze gelmiştir. Cahiliye döneminde
kız çocukları diri diri toprağa gömülmüştür. İşte
insanların, toplumların yaşamlarını insan onuru ve
eşitliği temelinde birlikte sürdürebilmeleri için gerekli olan
değerler insan haklarıyla ortaya çıkmıştır.
Şimdi Hükûmet olarak bir
tasarı önümüze geldi. Bu tasarıyla İnsan Hakları Kurulu
kurulmaktadır. Geçmişte biz bunları yaşadık.
Yaklaşık on beş yıldır Türkiyede -yirmi yıla yakındır-
insan hakları kurulları oluşturuldu, başkanlıklar
oluşturuldu. Bu kurullar tamamen sembolik, dışarıya
göstermelik olarak görev yaptı. Tek faydası bugüne kadar bu kurullar
insan haklarının eğitiminde okullarda özellikle sivil toplum
kuruluşları vasıtasıyla eğitimler yaptı.
Şimdi kuracağımız kurul da belki bu eğitimleri biraz
daha düzenli, biraz daha maddi imkânlar ölçüsünde gerçek anlamda yapacak ama
Hükûmetin atadığı kişilerin işlediği insan
hakları ihlalini bu kurulların incelemesi asla ve asla mümkün
olmayacak.
Değerli arkadaşlar,
Türkiyede etik kurulları kuruldu, şu anda faaliyette. Etik
kurullarını duyanınız var mı, bileniniz var mı?
Etik kuruluna uymayanlar hakkında sadece bir büyükşehir belediye
başkanı hakkında verilen karar dışında bir
faaliyetini gördünüz mü? Bu kurullar da aynı şekilde olacak.
Göreceksiniz gene sadece Avrupaya bir mesaj vermiş olacağız,
bunun dışında hiçbir anlam ifade etmeyecek çünkü Hükûmetin
atadığı bir kurul Hükûmetin işlediği, iktidarın
işlediği insan hakları ihlaline asla müdahale edemeyecektir.
Geçmişte hatırlayalım, Profesör İbrahim Kaboğlu
İnsan Hakları Kurulu Başkanı idi. Hükûmetin hoşuna
gitmeyen bir kararından dolayı kendisi özel yetkili mahkemelerde
yargılandı. Nitekim, bu kurul başkanlığına da
atamayı çok zor yapacaksınız çünkü bir gün kendisi de
yargılanabilir korkusuyla bu kurulun başkanlığını
belki de çok zor kabul edecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
CELAL DİNÇER
(Devamla)- Evet, teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
saati: 00.18
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.25
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 8inci maddesi üzerinde verilen İstanbul
Milletvekili Celal Dinçer ve arkadaşlarının önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
8inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
9uncu madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 9. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 9-
(1) Kurumun teşkilatı Türkiye
İnsan Hakları Kurulundan; Irkçılık, Cinsiyetçilik ve
Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Komitesi, İnsan
Hakları İhlallerini Önleme ve İhlal İddialarını
Araştırma Komitesi, Sığınmacı Sorunları ve
İnsan Ticaretiyle Mücadele Komitesi, Mevzuatın İnsan
Haklarına Uygunluğunu İzleme Komitesi, İnsan Hakları
Eğitim Komitesi, Bioetik Komitesi ve ihtiyaç halinde kurulacak diğer
ulusal komitelerden; Genel Sekreterlik ve ona bağlı bürolardan, Hukuk
Birimi, Dış İlişkiler ve Proje Birimi, Medya ve Halkla
İlişkiler Birimi, Bilgi ve Dokümantasyon Birimi, Personel Birimi,
İdari ve Mali İşler Birimi ve gerekli görülecek diğer
teknik birimlerden oluşur.
(2) Komitelerin görev ve yetkileri
yönetmelikle düzenlenir.
(3) Kurum görevlerinin
gerektirdiği aslî ve sürekli hizmetlerin yerine getirilmesinde Kurul Başkanına
ve üyelerine, Genel Sekreter, insan hakları uzmanları, insan
hakları uzman yardımcıları ve Kurumun diğer personeli
yardımcı olur.
Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Mehmet
Ali Susam
İstanbul Tunceli İzmir
Veli
Ağbaba Melda
Onur Özgür
Özel
Malatya İstanbul Manisa
Orhan
Düzgün
Tokat
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının (9)uncu maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat
Tuncel Pervin
Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol
Dora Hasip
Kaplan Halil
Aksoy
Mardin Şırnak Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı, TİHK'nın
bağımsızlığını güvence altına
almamaktadır. İnsan hakları ihlallerinin temel sorumlusunun
devletler ve hükümetler olması, ihlalleri önlemeye, hakları korumaya
yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak surette devletin
yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme
modeline sahip olmasını gerektirirdi.
Tasarının öngördüğü
atama prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Tasarı, TİHK'yı
Başbakanlığın yani Hükümetin sorumluluğu altında
düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu oluşturan bireyler kadar
özgür olabilir. Dolayısıyla atamanın hangi organ tarafından
yapılacağı ve seçim süreçlerinin nasıl
işletileceği konusu son derece önemlidir.
Tasarının öngördüğü
görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfi biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
Tasarının öngördüğü mali
yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel
bağımsızlığı arasında doğrudan bir
ilişki bulunmaktadır. Tasarıda TİHK'nın gelirleri,
diğer gelirlerin yanı sıra "genel bütçeden ayrılacak
yardımlar" olarak belirtilmiş durumdadır. Ayrıca
Tasarıda, Kurumun sahip olacağı finansal özerkliğin hangi
düzeyde olacağı açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun
uygun ve bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
TİHK, önceki tüm insan
hakları kurumları gibi bir başkanlık mekanizması
olarak tasarlanmıştır. Başkanın istememesi durumunda
kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur. Kanun
Tasarısı, TİHK için ikili bir kurumsal yapı öngörmektedir:
Başkanlık sistemi ve İnsan Hakları Kurulu. Tasarıda
tanımlandığı biçimiyle Kurul ile Başkanlık
arasındaki yetki gücü bakımından oldukça büyük bir fark
görülmektedir. Bu durum Kurulun şekli bir işlevi olacağı
kaygısına yol açmaktadır.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, Paris İlkeleri'nin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun bağımsızlığını
güvence altına alacak unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar
verme organı içinde yer alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir
biçimde oluşturulmasıdır. Yanı sıra, karar verme
organının farklılıklara saygı gösterme yeteneği
ile donatılması gerekir. Belli bir etnik, dinsel, kültürel ya da
mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal kurum, toplumdaki
çeşitliliği yansıtmaktan uzaktır ve bundan ötürü de içinden
geldiği toplumu tam olarak temsil edemez.
Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkanını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki
alanı sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris
İlkeleri'nde öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı olarak
belirlenmemiştir.
Tasarı,
BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün
(Seçmeli Protokol) öngördüğü nitelikte bağımsız,
işlevli ve etkin bir önleme mekanizmasının
oluşturulmasına izin vermemektedir. Çünkü Seçmeli Protokol'ün
öngördüğü bağımsızlığı güvence altına
alınmış "ulusal önleme mekanizması" söz konusu
Tasarı ile Türkiye İnsan Hakları Kurumu'nun bir alt birimi
haline getirilmektedir. Bu, "ulusal önleme mekanizmasının
oluşturulması sürecinin de kapsayıcı ve şeffaf
olmadığı anlamına gelmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 9. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 9-
(1)
Kurumun teşkilatı Türkiye İnsan Hakları Kurulundan;
Irkçılık, Cinsiyetçilik ve Ayrımcılıkla Mücadele ve
Eşitlik Komitesi, İnsan Hakları İhlallerini Önleme ve
İhlal İddialarını Araştırma Komitesi,
Sığınmacı Sorunları ve İnsan Ticaretiyle Mücadele
Komitesi, Mevzuatın İnsan Haklarına Uygunluğunu İzleme
Komitesi, İnsan Hakları Eğitim Komitesi, Bioetik Komitesi ve
ihtiyaç halinde kurulacak diğer ulusal komitelerden; Genel Sekreterlik ve
ona bağlı bürolardan, Hukuk Birimi, Dış İlişkiler
ve Proje Birimi, Medya ve Halkla İlişkiler Birimi, Bilgi ve
Dokümantasyon Birimi, Personel Birimi, İdari ve Mali İşler
Birimi ve gerekli görülecek diğer teknik birimlerden oluşur.
(2) Komitelerin görev ve yetkileri
yönetmelikle düzenlenir.
(3)
Kurum görevlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli hizmetlerin yerine
getirilmesinde Kurul Başkanına ve üyelerine, Genel Sekreter, insan
hakları uzmanları, insan hakları uzman
yardımcıları ve Kurumun diğer personeli yardımcı
olur.
Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 279
sıra sayılı Kanun Tasarısının 9uncu
maddesindeki değişiklik önergesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
İnsan haklarıyla ilgili
kanuna ilişkin görüşlerimi belirtirken, önce insan haklarıyla
ilgili bir tanımı tekrar yapmak istiyorum: İnsan hakları
nedir? İnsanların onurlu bir yaşam standardını
devletten isteme hakkıdır yani onurlu bir yaşam
standardını devletin sağlaması için talebidir, buna da
insan hakkı denir. Talep ettiğimiz kim? Devlet, devletten talep
ediyoruz, diyoruz ki: Benim insan haklarıma yakışır bana
bir gelecek sağla.
Peki, bu kanun, insan haklarıyla
ilgili kanun talep edilen devlet yerine sivil insanlardan mı oluşuyor
yoksa devletin kendi oluşturduğu bir yapıdan mı
oluşuyor? İnsan haklarını talep ettiğimiz kuruma insan
haklarını takip etme hakkını verdiğimiz zaman bu
anlamıyla insan hakları konusunda çok ciddi bir şekilde
boşluğa düştüğümüz açıktır.
Değerli arkadaşlar, bu
konunun komisyon görüşmelerinde de çok net bir şekilde altı
çizilmiş ve en son, bu Parlamentoya hitaben, sizin de çok saygı
duyduğunuz Sayın İbrahim Kaboğlu tarafından bu kanunun
reddedilmesi teklifi milletvekillerine önerilmiştir. Demiştir ki,
Sayın Kaboğlu Bu kanunu reddedin. Niye reddedin? Çünkü bu, sivil
inisiyatifi içinde barındırmayan, seçilmiş üyeleriyle tam devlet
adına bir görev yapan kurumdur. Bu anlamıyla da hiçbir işlev
görmeyecektir. Arkadaşlarımızın tümünün
konuşmalarında da bunun altı çizilmiş, muhalefet
milletvekilleri dâhil tüm kuruluşlar bu kanunda bu noktaya dikkati
çekmişlerdir.
Türkiyenin insan hakları
konusunda sicili bozuktur. Uluslararası kuruluşların söyledikleri
ve yaptıkları çok önemli tespitler vardır ama bırakın
onu son yaşanan olaylar bile Türkiyede İnsan Hakları Kuruluyla
ilgili olarak çok önemli bir kurula ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Ancak
sizin bu konuda iyi niyetle adım atma noktasında çabanız
olmadığını geçmişe ilişkin uygulamalardan
görebiliriz. İnsan haklarıyla ilgili 90dan bu yana
çalışmalar vardır. Bu çalışmalarda, İnsan
Hakları İnceleme Kurulu kurulmuş 90lı yıllarda. 2001
yılında 4643 sayılı Kanun ile İnsan Hakları
Danışma Kurulu kurulmuş ve bu Kurul yedi yıldır
toplanamıyor arkadaşlar. Sayın Ertuğrul
Yalçınbayırın başına gelenler, bu Kurulun sivil
inisiyatifiyle çalışma konusundaki gösterdiği gayretler ve
sonunda başına gelenler ortadadır.
Şimdi yeni bir kurulla ortaya
çıkılıyor ve göstermelik bir şekilde, sadece
uluslararası kuruluşlara Biz, insan haklarıyla ilgili bir kurul
kurduk. demek için bir kurul oluşturuluyor.
Size samimiyetle bir şeyi
öneriyorum: Bir ülkenin ekonomik kalkınması yapılabilir ama bir
ülkenin dünya üzerinde saygın bir ülke hâline gelebilmesinin birinci
koşulu insan haklarında geldiği düzeydir. Şu an Türkiyenin
uluslararası kuruluşlarda insan hakları düzeyi
açısından yerini bir üçüncü dünya ülkesi noktasında göstermeye
hiç kimsenin hakkı ve haddi yoktur.
Değerli arkadaşlar, biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak insan haklarına Türkiyede çok büyük
ihtiyaç olduğu, gençlerin, kadınların, engellilerin, sokaktaki
çocukların, hapishanelerde yanan insanların haklarını
koruyacak sivil, bağımsız çağdaş bir kurum kurulması
konusunda sizi bir kez daha uyarıyoruz. Bu kurumun kurulması
konusunda sivil bir yönetim oluşmasının ve bu yönetimin
eğitimle önce insan haklarına saygı duyan bir insan
topluluğu yetiştirmesi gerektiğine inanıyoruz.
Bu duygularla son kez sizi uyarıyor
ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
10uncu madde üzerinde iki adet önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 10. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 10-
(1)
Kurul Başkanı aynı zamanda Kurumun Başkanıdır.
Başkan, Kurumun genel yönetim ve temsilinden sorumludur. Bu sorumluluk,
Kurum çalışmalarının yürütülmesi, denetlenmesi,
değerlendirilmesi ve gerektiğinde kamuoyuna duyurulması görev ve
yetkilerini de kapsar.
(2) Başkanın görev ve yetkileri
şunlardır:
a)
Kurul toplantılarının gündemini, gün ve saatini belirlemek ve
toplantıları yönetmek.
b)
Kurul üyelerinin toplantının açılışına kadar
gündeme dahil edilmesi talebiyle bildirdiği konuları gündeme dahil
etmek.
c)
Kurul kararlarının tebliğini ve Kurulca gerekli görülenlerinin
kamuoyuna duyurulmasını sağlamak ve uygulamalarını
izlemek.
ç) Genel Sekreteri ve kurum personelini
atamak.
d) İdarî
birimlerden gelen önerilere son şeklini vererek Kurula sunmak.
e)
Belirlenen stratejilere, yıllık amaç ve hedeflere uygun olarak
Kurumun yıllık bütçesi ile malî tablolarını
hazırlamak.
f)
Kurul ile Kurumun idarî birimlerinin uyumlu, verimli, disiplinli ve düzenli bir
biçimde çalışması amacıyla koordinasyonu sağlamak, bunlar
arasında çıkabilecek görev ve yetki sorunlarını çözmek.
g)
Yıllık faaliyet raporlarını hazırlamak,
yıllık amaç ve hedeflere göre faaliyetlerin değerlendirmesini
yapmak ve bunları Kurula sunmak.
h) Kurumun
diğer kuruluşlarla ilişkilerini yürütmek ve Kurumu temsil etmek.
l) Kurumun yönetim ve
işleyişine ilişkin diğer görevleri yerine getirmek.
(3) Başkan,
sınırlarını ve gerekçelerini açıkça belirtmek
şartıyla, Kurula ilişkin olmayan görev ve yetkilerinden bir
bölümünü Kurul kararı alınmak şartıyla Başkan
Yardımcısına devredebilir. Yetki devri, uygun araçlarla
ilgililere duyurulur.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda Onur Özgür Özel Orhan Düzgün
İstanbul Manisa Tokat
Uğur Bayraktutan
Artvin
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı kanun tasarısının 10uncu
maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz
ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Erol Dora
İstanbul Iğdır Mardin
Hasip Kaplan Ertuğrul
Kürkcü Halil
Aksoy
Şırnak Mersin Ağrı
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
- Tasarı,
TİHK'nın bağımsızlığını güvence
altına almamaktadır. İnsan hakları ihlallerinin temel
sorumlusunun devletler ve hükümetler olması, ihlalleri önlemeye,
hakları korumaya yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak
surette devletin yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme
modeline sahip olmasını gerektirirdi.
- Tasarının
öngördüğü atama prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Tasarı, TİHK'yı
Başbakanlığın yani Hükümetin sorumluluğu altında
düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu oluşturan bireyler kadar
özgür olabilir. Dolayısıyla atamanın hangi organ tarafından
yapılacağı ve seçim süreçlerinin nasıl
işletileceği konusu son derece önemlidir.
- Tasarının
öngördüğü görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfi biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
- Tasarının
öngördüğü mali yapı bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal
kurumun mali bağımsızlığı ile işlevsel bağımsızlığı
arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Tasarıda
TİHK'nın gelirleri, diğer gelirlerin yanı sıra
"genel bütçeden ayrılacak yardımlar" olarak
belirtilmiş durumdadır. Ayrıca Tasarıda, Kurumun sahip
olacağı finansal özerkliğin hangi düzeyde olacağı
açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun uygun ve bağımsız
bir bütçeye sahip olmasını güvenceye almamaktadır.
- TİHK, önceki tüm
insan hakları kurumları gibi bir başkanlık mekanizması
olarak tasarlanmıştır, Başkanın istememesi durumunda
kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur. Kanun Tasarısı, TİHK
için ikili bir kurumsal yapı öngörmektedir: Başkanlık sistemi ve
İnsan Hakları Kurulu. Tasarıda tanımlandığı
biçimiyle Kurul ile Başkanlık arasındaki yetki gücü
bakımından oldukça büyük bir fark görülmektedir. Bu durum Kurulun
şekli bir işlevi olacağı kaygısına yol
açmaktadır.
-Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte çalışmasını
gerektirir.
-Tasarı, Paris İlkeleri'nin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak
unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer
alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde
oluşturulmasıdır. Yanı sıra, karar verme
organının farklılıklara saygı gösterme yeteneği
ile donatılması gerekir. Belli bir etnik, dinsel, kültürel ya da
mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal kurum, toplumdaki
çeşitliliği yansıtmaktan uzaktır ve bundan ötürü de içinden
geldiği toplumu tam olarak temsil edemez.
-Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkânını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki
alanı sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris
İlkeleri'nde öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı
olarak belirlenmemiştir.
-Tasarı, BM İşkenceye
Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün (Seçmeli Protokol)
öngördüğü nitelikte bağımsız, işlevli ve etkin bir
önleme mekanizmanın oluşturulmasına izin vermemektedir. Çünkü
Seçmeli Protokol'ün öngördüğü bağımsızlığı
güvence altına alınmış "ulusal önleme
mekanizması" söz konusu Tasarı ile Türkiye İnsan
Hakları Kurumu'nun bir alt birimi hâline getirilmektedir. Bu, "ulusal
önleme mekanizması"nın oluşturulması sürecinin de
kapsayıcı ve şeffaf olmadığı anlamına
gelmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 10. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 10-
(1) Kurul
Başkanı aynı zamanda Kurumun Başkanıdır.
Başkan, Kurumun genel yönetim ve temsilinden sorumludur. Bu sorumluluk,
Kurum çalışmalarının yürütülmesi, denetlenmesi,
değerlendirilmesi ve gerektiğinde kamuoyuna duyurulması görev ve
yetkilerini de kapsar.
(2) Başkanın görev ve
yetkileri şunlardır:
a) Kurul toplantılarının
gündemini, gün ve saatini belirlemek ve toplantıları, yönetmek.
b) Kurul
üyelerinin toplantının açılışına kadar gündeme
dâhil edilmesi talebiyle bildirdiği konuları gündeme dâhil etmek.
c) Kurul kararlarının tebliğini ve
Kurulca gerekli görülenlerinin kamuoyuna duyurulmasını sağlamak
ve uygulamalarını izlemek.
ç) Genel Sekreteri
ve kurum personelini atamak.
d) İdarî birimlerden gelen önerilere son
şeklini vererek Kurula sunmak.
e) Belirlenen stratejilere, yıllık amaç
ve hedeflere uygun olarak Kurumun yıllık bütçesi ile malî
tablolarını hazırlamak.
f) Kurul ile Kurumun idarî birimlerinin uyumlu,
verimli, disiplinli ve düzenli bir biçimde çalışması
amacıyla koordinasyonu sağlamak, bunlar arasında
çıkabilecek görev ve yetki sorunlarını çözmek.
g) Yıllık faaliyet raporlarını
hazırlamak, yıllık amaç ve hedeflere göre faaliyetlerin
değerlendirmesini yapmak ve bunları Kurula sunmak.
h) Kurumun diğer kuruluşlarla
ilişkilerini yürütmek ve Kurumu temsil etmek.
ı) Kurumun
yönetim ve işleyişine ilişkin diğer görevleri yerine
getirmek.
(3) Başkan,
sınırlarını ve gerekçelerini açıkça belirtmek
şartıyla, Kurula ilişkin olmayan görev ve yetkilerinden bir
bölümünü Kurul kararı alınmak şartıyla Başkan
Yardımcısına devredebilir. Yetki devri, uygun araçlarla ilgililere
duyurulur.
Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde Uğur
Bayraktutan, Artvin. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısının 10uncu maddesi üzerinde
verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerime
başlamadan önce nasıl bir Türkiye tablosuyla, nasıl bir insan
hakları tablosuyla karşı karşıya
kaldığımızı rakamlarla anlatmak istiyorum:
Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yapılan başvurularda Rusyadan sonra 2nci sırada
yer alan Türkiye, 1959 ve 2011 yılları arasında mahkemenin
verdiği ihlal kararlarında da 2.404 kararla 47 ülke içerisinde 1inci
sırada yer almaktadır.
Başbakanlık İnsan
Hakları Başkanlığınca, Avrupa Konseyi geneli ve
Türkiyeye ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan
başvuru ve mahkeme kararlarına ilişkin istatistikler
raporlaştırılmış bulunmaktadır. Bu raporlara göre
AİHMe yapılan başvurular konusunda Türkiye Rusyanın
ardından 2nci sırada yer almaktadır.
Türkiye aleyhine yapılan
başvurular nüfusa oranlandığında, 2011 yılında
Avrupa Konseyi genelinde 1 milyon kişi başına düşen
başvuru sayısı 79 iken bu sayı Türkiyede 118li rakamlara
ulaşmış bulunmaktadır. 59 ve 2011 yılları
arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından en az
bir maddeyi ihlal ettiği gerekçesiyle verilen toplam ihlal kararları
sayısında, dava sayısı itibarıyla Türkiye 2.404 aleyhe
kararla sözleşmeye taraf olan 47 ülke arasında 1inci sırada yer
almaktadır. Türkiyeye ilişkin ihlal kararları mahkemenin
vermiş olduğu tüm ihlal kararlarının başlı
başına sadece yüzde 19 rakamını oluşturmaktadır.
Türkiye 2011 yılında aleyhe sonuçlanan dava sayısı itibarıyla
en çok ihlal kararı verilen devlet konumunda olup 2011 yılında
Türkiye en az bir maddeyi ihlal ettiği gerekçesiyle Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi tarafından 159 davada mahkûmiyet kararıyla
cezalandırılmış bulunmaktadır. Yine 59 ve 2011
yılları arasında Türkiye aleyhine verilen ihlal kararları
arasında en çok ihlal edilen haklar sırasıyla; yüzde 33 ile adil
yargılanma hakkı, yüzde 16 ile mülkiyet hakkı, yüzde 14 ile
özgürlük ve güvenlik hakkı olarak sıralanmaktadır. Adil
yargılanma hakkı ile başvuruların yüzde 13ünü de
yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyetler
oluşturmaktadır ülkemiz açısından. 2011 yılında
ise Türkiye aleyhine verilen ihlal kararları arasında en çok ihlal
edilen haklar yine sırasıyla; adil yargılanma hakkı yüzde
28, işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı
muameleler yasağı yüzde 25, özgürlük ve güvenlik hakkı ise yüzde
13lük bir rakamı oluşturmaktadır değerli
arkadaşlarım.
Türkiyede uzun süredir var olan insan
hakları ihlallerinin 2011 yılında da devam ettiğini
söyleyebiliriz. Gözaltı yerlerinde ya da resmî olmayan gözaltı
sırasında devam eden işkence ve kötü muamele uygulamalarının
yanı sıra protesto gösterilerinin de rutin bir şekilde
aşırı güç kullanılarak
bastırıldığını gördüğümüz bir Türkiye
tablosuyla karşı karşıyayız. Ayrıca, birçok
vakada Hükûmet yetkililerinin açıklamaları da kolluk kuvvetlerinin
aşırı güç kullanmasını destekler mahiyette
birtakım olaylarla karşımıza çıkmaktadır.
Ufak bir fotoğraf çekmeye
çalıştım nasıl bir tabloyla karşı
karşıya olduğumuzu göstermesi açısından. En
başından beri, cumhuriyetin kurulduğu yıllardan bu tarafa
doğru Türkiye var olduğu müddetçe insan hakları sorunu da ne
yazık ki bizimle beraber yaşamaya devam etmektedir.
Buraya gelen milletvekili
arkadaşlarımız konuşmalarında da bahsettiler. Bu
sorunu gidermemiz açısından en önemli kurumlardan bir tanesi,
oluşturmaya çalıştığımız İnsan
Hakları Kurulunun bağımsız ve özerk bir kurum olması
gerektiği ihtiyacıdır. Ne yazık ki
karşımızda, bugün getirilen tasarıyla, milletvekillerimizin
alt komisyonda ve komisyonlarda yapmış olduğu uyarılarda
bağımsız ve özerk bir kuruluşun olmadığı,
bir anlamda yeni bir kamu kuruluşu yarattığımız, yeni
bir KİT yarattığımız tereddüdü
arkadaşlarımız da hasıl olmuştur çünkü biraz önce
burada konuşmasını yapan Ankara Milletvekilimiz Değerli
Levent Gök, buradaki üye atamalarının nasıl olduğunu,
kurula bağımsızlığın ötesinde atamalar
yapıldığını, bu nedenle buradaki özerklik kurumunun
ciddi anlamda tehlikeyle ve tehditle karşı karşıya
geldiğini anlatmaya çalıştı.
Alt komisyon ve Komisyon
raporlarındaki muhalefet şerhlerini ayrıntılarıyla
inceledim ben, ilgili Komisyonda üye bulunmamama rağmen. Bu konuda
Türkiyede yetkin kuruluş olması gerektiğine inandığımız
ve uyarılarını ciddi anlamda yaptığına
inandığım Türkiye Barolar Birliğinin, insan haklarına
ilişkin Türkiyedeki çeşitli kuruluşların ne yazık ki
bu konudaki tereddütleri, uyarıları Komisyon
çalışmalarında nazarı itibara alınmamıştır
ve buna ilişkin de ciddi sorunlarla karşı
karşıyayız.
Türkiyede insan hakları
ihlallerinin en çok yaşandığı yerlerden bir tanesi
cezaevleridir. İşte, geçen hafta Şanlıurfadaki olayın
nasıl olduğu, 13 canı nasıl kaybettiğimiz ortaya
çıktı. Buradaki en ilginç olaylardan bir tanesi de, bu olay olmadan
bir yıl evvel Şanlıurfa Barosunun bütün
ayrıntılarıyla -iki buçuk sayfa şeklinde-
hastalığın ne olduğu, tedavi ve teşhis için ne
şekilde önlemlerin alınması gerektiği konusundaki
uyarılarının idare tarafından göz ardı edilmesi
gerçeğidir.
Daha önce milletvekillerimizin
yapmış olduğu bu uyarıların göz önüne
alınmasını talep ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza
sunacağım.
lll - Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Yoklama talebi var,
yerine getireceğim.
Sayın Gök, Sayın
Tanrıkulu, Sayın Tezcan, Sayın Bayraktutan, Sayın Özel,
Sayın Aygün, Sayın Susam, Sayın Özdemir, Sayın Yüksel,
Sayın Ağbaba, Sayın Çam, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Özkoç, Sayın Moroğlu, Sayın Kurt, Sayın Özkan, Sayın
Tanal, Sayın Uğur, Sayın Küçük, Sayın Türmen, Sayın
İnce.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER(Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın Komisyonun bir düzeltme
talebi vardır.
Buyurun.
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Sayın
Başkanım, bir düzeltme talebimiz var. Görüşülmekte olan kanun
tasarısının 10uncu maddesinin (3)üncü
fıkrasının (a) bendinde sehven yer alan siyasal ibaresinin
siyasal bilgiler şeklinde düzeltilmesini ve yine, 10uncu maddesinin (3)üncü
fıkrasının (c) bendinde sehven yer alan (A)
fıkrasının (1), (4), (5), (6) ve (7) numaralı bentlerinde
ibaresinin (1)inci fıkrasının (A) bendinin (1), (4), (5), (6)
ve (7) numaralı alt bentlerinde şeklinde düzeltilmesini talep
ediyoruz efendim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Düzeltmeyle birlikte 10uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
11inci madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır, aynı mahiyetteki bu önergeleri
okutacağım ve birlikte işleme alacağım, talepleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 11. maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda Onur Özgür Özel Orhan Düzgün
İstanbul Manisa Tokat
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının (11)'inci maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Erol Dora
İstanbul Iğdır Mardin
Hasip Kaplan Ertuğrul
Kürkcü Halil
Aksoy
Şırnak Mersin
Ağrı
BAŞKAN Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Melda Onur, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
MELDA ONUR (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar Bu
akşam burada acaba konuşulmadık insan hakkı ihlali
kaldı mı? diye sormayın, daha çok şey var aslında,
belki çok azı burada konuşuldu. İnsan haklarıyla ilgili
ihlaller konusunda bu ülke ne yazık ki çok zengin, çok malzeme var.
Bundan birkaç gün önce Oda TV
duruşmasını izledim. Size sadece orada yaşananları,
mahkeme heyetiyle sanıklar arasındaki diyalogları anlatsam
ayrı bir oturum hâline gelir. Ama bu gece çok fazla cezaevlerinden söz
edildi, çok fazla davalardan söz edildi; ben onlara hiç girmek istemiyorum
aslında, genel bir görünüş olarak birkaç şey söylemek istiyorum.
Sabah televizyon seyrederken bir haber seyrettim, Türkiye
IMFe para aktarıyormuş. Sevindirici bir haber ama sevinemiyoruz
çünkü bir sonraki haberde -siz de seyretmişsinizdir belki- bir görüntü:
İstanbulun ortasında 7 tane polis birini dövüyor, bir erkeği
dövüyor, bir eşi dövüyor karısının
çığlıklarının önünde, bir babayı dövüyor
çocuklarının çığlıklarının önünde. Öyle
dövmüyor yani öldüresiye dövüyor, öldürmek istiyor. Ne yapmış
olabilir? diye düşünüyorsunuz. Ne yaparsa yapsın, böyle bir muamele
Bilmiyorum, Sayın Bakan İçişleri Bakanlığı
yaptı, böyle bir görüntüye nasıl bir yorum yapabiliyor, onu
bilemiyorum. Ama şimdi, İçişleri Bakanımız Biber
gazı zararsız. derse, polise bunun yansıması herhâlde
copuyla, belinden çıkardığı kemeriyle vurarak fazla da
zarar vermediğini, belki biraz okşadığını
düşünüyor. O yüzden, İçişleri Bakanımızın bu
tavrı polisin bu şekilde davranışına neden oluyor
olabilir.
Bir de şunu düşündüm: Başbakan Kindar
nesil yetiştirelim. derken acaba polis bunu yanlış mı
anladı? Böylesine bir kinle vatandaşa davranıyor olabilmek için
bu tür demeçleri, herhâlde, kolluk kuvvetlerimiz farklı anlıyor diye
düşünüyorum.
Bugün emniyet başka bir şey yaptı, yeni
coplarını tanıttı. Arkadaşlar, Türkiye'nin böylesine
farklı bir psikolojide olduğu bir ortamda cop tanıtımı
yapmak nasıl bir anlayıştır? Nasıl akıllara ziyan
bir tavırdır? Yani utanmasalar oraya birkaç tane öğrenci, 1
memur, 1 öğretmen koyup herhâlde bir de konu mankeni hâline getirecekler,
o copları onların üzerinde deneyecekler. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, biz bu dayaklara, biber gazlarına,
tabii, çok alıştık; herkesin üstünde deniyorlar. Ey
öğrenci, parasız eğitim mi istiyorsun? Cop, biber gazı,
doğru içeri, hatta hakkında
on yıl hüküm. Nükleere mi karşısın? Biber gazı,
doğru içeri, aylarca evinden, öğreniminden uzakta kalıyorsun.
Çevrecisin öyle mi? Tortumda kadınlara yapılanları
hatırlıyor musunuz, seksen yaşındaki köylülere?
Çarşaflarından yerlerde sürükleyen jandarma
Bir gün ofiste
oturuyorum, Bağbaşından bir köylü aradı Vekilim yetiş,
300 tane kolluk kuvveti göndermişler, önden de iki tane ambulans geliyor.
dedi. Ambulans arkadaşlar
Ödleri patlamış. Ne yapacaklar ki
ambulans gönderiliyor önden? Erzurum Valisini nasıl
aradığımı hatırlayamıyorum, nasıl telefona
koştuğumu.
Şimdi, tüm bu
uygulamalara baktığınızda karşımıza çok
vahim bir insan hakları tablosu çıkıyor. Budur bu ülkenin kolluk
kuvvetlerinin insan haklarından anladığı ne yazık ki.
Aşkalede
yakınlarını kaybeden insanların üzerine biber
gazı sıktılar. Bu konuyla
ilgili İçişleri Bakanımıza bir soru önergesi verdim, böyle
bir talimat verilmediğini söyledi ama anladığım
kadarıyla İçişleri Bakanının Biber gazı
zararsızdır. lafı onları da etkilemiş olmalı,
böyle bir karar vermişler. Bu anlayışla Gelsin biber gazı,
gelsin cop diye ihlaller devam ediyor.
Yazar Ali Topuzun
-müsaadesiyle- ifadesini ödünç alarak şunu söylemek istiyorum: İnsan
hakları, ben devletim onu da haklarım.
anlayışındadır ne yazık ki. Bu genel psikoloji
dışarıdakileri de kendisine özgür hissettirmiyor ama
tıpkı bir ustanın dediği gibi Özgürlük neye yarar,
yaşarsa bir arada özgürlerle tutsaklar.
Bu görüntüye bakarak
İnsan Hakları Kurulu hakkındaki görüşmelerin daha
evrensel insan hakları
anlamında değerlendirilmesi dileğiyle hepinize iyi akşamlar
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Diğer önergenin
gerekçesini okutuyorum.
Gerekçe:
Tasarı,
TİHK'nın bağımsızlığını güvence
altına almamaktadır. İnsan haklan ihlallerinin temel
sorumlusunun devletler ve hükûmetler olması, ihlalleri önlemeye,
hakları korumaya yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak
surette devletin yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve
denetleyebilen bir örgütlenme modeline sahip olmasını gerektirirdi.
Tasarının öngördüğü atama
prosedürü bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Tasarı, TİHK'yı Başbakanlığın yani Hükümetin
sorumluluğu altında düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu
oluşturan bireyler kadar özgür olabilir. Dolayısıyla
atamanın hangi organ tarafından yapılacağı ve seçim
süreçlerinin nasıl işletileceği konusu son derece önemlidir.
Tasarının öngördüğü görevden
alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfi biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
Tasarının öngördüğü mali
yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel bağımsızlığı
arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Tasarıda
TİHK'nın gelirleri, diğer gelirlerin yanı sıra
"genel bütçeden ayrılacak yardımlar" olarak
belirtilmiş durumdadır. Ayrıca Tasarıda, Kurumun sahip
olacağı finansal özerkliğin hangi düzeyde olacağı
açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun uygun ve
bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
TİHK, önceki tüm insan
hakları kurumları gibi bir başkanlık mekanizması
olarak tasarlanmıştır. Başkanın istememesi durumunda
kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur. Kanun Tasarısı,
TİHK için ikili bir kurumsal yapı öngörmektedir: Başkanlık
sistemi ve İnsan Hakları Kurulu. Tasarıda
tanımlandığı biçimiyle Kurul ile Başkanlık
arasındaki yetki gücü bakımından oldukça büyük bir fark
görülmektedir. Bu durum Kurulun şekli bir işlevi olacağı
kaygısına yol açmaktadır.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, Paris İlkeleri'nin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak
unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer
alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde
oluşturulmasıdır. Yanı sıra, karar verme
organının farklılıklara saygı gösterme yeteneği
ile donatılması gerekir. Belli bir etnik, dinsel, kültürel ya da mesleki
grubun üyelerinden oluşan bir ulusal kurum, toplumdaki çeşitliliği
yansıtmaktan uzaktır ve bundan ötürü de içinden geldiği toplumu
tam olarak temsil edemez.
Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkanını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki
alanı sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris
İlkeleri'nde öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı
olarak belirlenmemiştir.
Tasarı, BM İşkenceye
Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün (Seçmeli Protokol)
öngördüğü nitelikte bağımsız, işlevli ve etkin bir
önleme mekanizmanın oluşturulmasına izin vermemektedir. Çünkü Seçmeli
Protokol'ün öngördüğü bağımsızlığı güvence
altına alınmış "ulusal önleme mekanizması"
söz konusu Tasarı ile Türkiye İnsan Hakları Kurumu'nun bir alt
birimi haline getirilmektedir. Bu, "ulusal önleme
mekanizması"nın oluşturulması sürecinin de
kapsayıcı ve şeffaf olmadığı anlamına
gelmektedir.
BAŞKAN Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
12nci madde üzerinde
iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
279 sıra sayılı tasarının 12nci Maddesinin 1inci
fıkrasının ilk cümlesinden sonra gelmek üzere
Başvuranların yabancı ülke vatandaşı olması
sebebiyle başvurular reddedilemez. ibaresi eklenmek suretiyle değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda Onur Özgür Özel Orhan Düzgün
İstanbul Manisa Tokat
Celal Dinçer
İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının (12)nci maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat
Tuncel Pervin
Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol
Dora Hasip
Kaplan Halil
Aksoy
Mardin Şırnak Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı, TİHK'nın
bağımsızlığını güvence altına
almamaktadır. İnsan hakları ihlallerinin temel sorumlusunun
devletler ve hükümetler olması, ihlalleri önlemeye, hakları korumaya
yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak surette devletin
yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme
modeline sahip olmasını gerektirirdi.
Tasarının öngördüğü atama
prosedürü bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Tasarı, TİHK'yı Başbakanlığın yani Hükümetin
sorumluluğu altında düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu
oluşturan bireyler kadar özgür olabilir. Dolayısıyla
atamanın hangi organ tarafından yapılacağı ve seçim
süreçlerinin nasıl işletileceği konusu son derece önemlidir.
Tasarının
öngördüğü görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfi biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
Tasarının öngördüğü mali
yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel bağımsızlığı
arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Tasarıda
TİHK'nın gelirleri, diğer gelirlerin yanı sıra
"genel bütçeden ayrılacak yardımlar" olarak
belirtilmiş durumdadır. Ayrıca Tasarıda, Kurumun sahip
olacağı finansal özerkliğin hangi düzeyde olacağı
açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun uygun ve
bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
TİHK, önceki tüm insan
hakları kurumları gibi bir başkanlık mekanizması
olarak tasarlanmıştır. Başkanın istememesi durumunda
kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur. Kanun Tasarısı,
TİHK için ikili bir kurumsal yapı öngörmektedir: Başkanlık
sistemi ve İnsan Hakları Kurulu. Tasarıda
tanımlandığı biçimiyle Kurul ile Başkanlık
arasındaki yetki gücü bakımından oldukça büyük bir fark
görülmektedir. Bu durum Kurulun şekli bir işlevi olacağı
kaygısına yol açmaktadır.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, Paris İlkeleri'nin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak
unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer
alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde
oluşturulmasıdır. Yanı sıra, karar verme
organının farklılıklara saygı gösterme yeteneği
ile donatılması gerekir. Belli bir etnik, dinsel, kültürel ya da
mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal kurum, toplumdaki
çeşitliliği yansıtmaktan uzaktır ve bundan ötürü de içinden
geldiği toplumu tam olarak temsil edemez.
Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkânını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki
alanı sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris
İlkeleri'nde öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı
olarak belirlenmemiştir.
Tasarı, BM İşkenceye
Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün (Seçmeli Protokol)
öngördüğü nitelikte bağımsız, işlevli ve etkin bir
önleme mekanizmasının oluşturulmasına izin vermemektedir.
Çünkü Seçmeli Protokol'ün öngördüğü
bağımsızlığı güvence altına
alınmış "ulusal önleme mekanizması" söz konusu
Tasarı ile Türkiye İnsan Hakları Kurumu'nun bir alt birimi
hâline getirilmektedir. Bu, "ulusal önleme mekanizması"nın
oluşturulması sürecinin de kapsayıcı ve şeffaf
olmadığı anlamına gelmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279
sıra sayılı tasarının 12nci Maddesinin 1inci
fıkrasının ilk cümlesinden sonra gelmek üzere
Başvuranların yabancı ülke vatandaşı olması
sebebiyle başvurular reddedilemez. ibaresi eklenmek suretiyle
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin Tanrıkulu
(İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Binnaz Toprak, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
BİNNAZ TOPRAK (İstanbul)
Sayın Başkan, sevgili milletvekili arkadaşlarım; ben önce
kendi deneyimimle başlamak istiyorum.
Bundan galiba beş altı
yıl önceydi -tam tarihini hatırlayamıyorum- Avrupa
Birliğinin ısrarıyla Türkiyede valiliklere bağlı
bütün illerde insan hakları komisyonları kuruldu. Bu
komisyonların kompozisyonuna baktığınızda aslında
üyeler de fevkalade iyi düşünülmüştü yani çeşitli kurumlardan,
çeşitli kesimlerden insanlar vardı bu komisyonlarda, üniversiteler de
buna dâhildi. Ben de o zaman Boğaziçi Üniversitesinde hocaydım,
Boğaziçi Üniversitesini temsilen bu komisyonlara katıldım,
İstanbuldaki komisyona.
Şimdi, Avrupa Birliği böyle
bir komisyonu istemiş diye bu komisyon kurulmuş ama tamamen
göstermelik bir komisyon. Yani ilk heves ben gittim, Bunu duyuralım
herkese, posterler asalım, işte, kutulara koyalım. vesaire
Tamam, tamam, biz onları yaptık. dediler. Bugüne kadar bir yerde
bile bunun ilanını görmedim. Tamamen, çalışmayan Bir insan
hakları komisyonumuz var. diye kurulmuş olan bir komisyon.
Şimdi, demin, Sayın Hasip Kaplan dedi ki: Bir
şey 40 kere söylenirse belki gerçekleşir. Hakikaten de doğru,
aynı şeyi ben de söyleyeceğim. Bu kurumun üyelerinin seçimi,
Başkanının, Başkan Yardımcısının ve
üyelerinin seçimi
Şimdi, bu hakikaten olacak şey değil.
Aynı şey bakın, ombudsman yasasında da yapıldı
yani ombudsman yasasında hiç olmazsa Meclis seçiyordu ama dördüncü turda
işte, o da seçilemezse, bu da seçilemezse kim daha fazla oy
almışsa o seçilecek dendi ve o şekilde geçti ombudsman
yasası. Bu, tabii ki, iktidar partisinin seçmesi demek, hatta hatta
Başbakanın seçmesi demek eğer bugüne kadar iktidar partisi hakkında herhangi
bir şey öğrendiysek.
Şimdi, aynı şey burada
da olacak, burada Meclise dahi danışılmadan, doğrudan
Başbakanlığa bağlı ve Bakanlar Kurulunun seçeceği
üyelerden oluşacak bir kurul kuruluyor.
Şimdi, bu kurulun
çalışabilmesi gerçekten imkânsız, yani bu defalarca söylendi,
tekrar benim söylememe gerek yok.
İkincisi, bu yasada insan
haklarının tanımı yok. Yani bu yasa kimleri kapsıyor,
ne gibi durumları kapsıyor, bunu bilmiyoruz.
Mesela, ben size bir örnek vereyim.
İstanbul Sultanbeylide Alevilerin yaşadığı mahallenin
ismi Yavuz Sultan Selim Mahallesi. Biliyorsunuz Yavuz Sultan Selim Alevileri
neredeyse bu coğrafyadan silmiş olan bir isim, yani büyük bir
padişah, ama Aleviler açısından da gerçekten de rencide edici
bir isim. Defalarca, 11 bin imzayla oradaki AKPli Belediye Başkanına
gitmişler, Ben Yavuza laf ettirtmem. diyerekten geri çevirmiş. Ben
bunu Başbakana da söyledim, hatta yakın zamanda da tekrardan bir
mektup yazdım bu konuda.
Şimdi, bu bir insan hakları
ihlali midir? Bana göre, evet, bu ciddi biçimde bir insan hakları
ihlalidir. Buna benzer çok örnek verebilirim, ülkemizdeki çocuk gelinler, bu
bir insan hakkı ihlali midir? On bir yaşında, on iki
yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmesi.
Şimdi, bu tanımı
yapacaksak mesela, bence hukuk devleti normlarının
işlemediği, çalışmadığı her durum, insan
hakkı ihlaline yol açacak durumdur. Bunun çeşitli örnekleri gene
verildi. Yani hapishanelerdeki durumlardan tutun, bu uzun tutukluluk süreleri,
insanların ne için tutuklandıklarını, neyle
suçlandıklarını bilmemeleri dahi insan haklarının
içine girecek bir şey. Aynı zamanda liyakat esaslarına
dayalı bir bürokrasi olmaması da insan haklarına
aykırı bir şey, insan hakkı ihlali, çünkü
kayırmacılık gündeme geliyor, hak ihlalleri gündeme geliyor,
bunun da binlerce örneği verilebilir bugün Türkiye'de. Gerçekten de
AKPnin belki en çok eleştirilecek yönlerinden bir tanesi, her kuruma ama
her kuruma sadece ve sadece kendi taraftarlarını yerleştirmiş
olması.
Düşünce özgürlüğü
Mesela,
ben Nedim Şeneri örnek verebilirim.
Hrant Dink davası üzerine bir kitap yazdı. Savcı otuz
yedi yıl istiyor yani Ogün Samast için yirmi sekiz yıl, Nedim
Şener için otuz yedi yıl. Hopa davasına katıldım.
Yirmi bir yaşında çocuklar, yarısı işte birine yumurta
atmış diye tutuklanmış, öbür yarısı
Başbakanı protesto etmiş, savcı kırk sekiz yıl
istiyor yani hakikaten insanın dudağını uçuklatacak
rakamlar var.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkan, yarım dakika verin.
BAŞKAN
Sayın Topraka verirsek AK PARTİ de ister.
BİNNAZ TOPRAK
(Devamla) - Dolayısıyla, bu kanunda hem tanımların
yapılması lazım hem de hakikaten kurul üyelerinin nasıl
seçileceğinin çok iyi saptanması lazım. Bunu lütfen geri çekin. Kırk yılda
bir de muhalefetin sözünü dinleyin. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
13üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının 13. maddesinin
aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 13-
(1) Bu Kanun ve diğer mevzuatla Kurula
verilen inceleme, araştırma, ziyaret ve rapor hazırlama
görevleri ile diğer görevler, Kurul üyeleri tarafından İnsan
Hakları Uzman ve Uzman Yardımcıları ve diğer
görevlilerin yardımıyla yerine getirilir. Kurul tarafından
yetkilendirilen Kurul üyeleri, tüm kamu kurum ve kuruluşları ile
diğer gerçek ve tüzel kişilerden ilgili bilgi ve belgeleri istemeye,
incelemeye ve bunların örneklerini almaya, ilgililerden yazılı
ve sözlü bilgi almaya, özgürlüğünden mahrum ya da koruma altında olan
kişilerin bulundukları yerleri ziyaret etmeye, buralarda inceleme
yapmaya ve gerekli tutanakları düzenlemeye yetkilidir.
(2)
Kurulun görev ve yetki alanına giren konularda yerinde inceleme ve
araştırma yapmak üzere, Kurul ya da Başkan tarafından
belirlenen bir Kurul üyesinin başkanlığında bir heyet
oluşturulabilir. Heyette görev alacak kamu kurum ve kuruluşları
temsilcileri kendi kurum ve kuruluşlarınca belirlenir. Heyetler tarafından
yapılan inceleme ve
araştırma sonuçları Kurum tarafından bir rapor haline
getirilir. Heyetlerin giderleri Kurum bütçesinden karşılanır.
Mustafa Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Kazım
Kurt
İstanbul Tunceli
Eskişehir
Veli
Ağbaba Melda
Onur Özgür
Özel
Malatya İstanbul Manisa
Orhan
Düzgün
Tokat
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının (13) üncü maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol Dora Hasip
Kaplan Halil
Aksoy
Mardin Şırnak Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı, TİHK'nın
bağımsızlığını güvence altına
almamaktadır. İnsan hakları ihlallerinin temel sorumlusunun
devletler ve hükümetler olması, ihlalleri önlemeye, hakları korumaya
yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak surette devletin
yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme
modeline sahip olmasını gerektirirdi.
Tasarının öngördüğü
atama prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Tasarı, TİHK'yı
Başbakanlığın yani Hükümetin sorumluluğu altında
düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu oluşturan bireyler kadar
özgür olabilir. Dolayısıyla atamanın hangi organ tarafından
yapılacağı ve seçim süreçlerinin nasıl
işletileceği konusu son derece önemlidir.
Tasarının öngördüğü
görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfi biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
Tasarının öngördüğü mali
yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel bağımsızlığı
arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Tasarıda
TİHK'nın gelirleri, diğer gelirlerin yanı sıra
"genel bütçeden ayrılacak yardımlar" olarak
belirtilmiş durumdadır. Ayrıca Tasarıda, Kurumun sahip
olacağı finansal özerkliğin hangi düzeyde olacağı
açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun uygun ve
bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
TİHK, önceki tüm insan
hakları kurumları gibi bir başkanlık mekanizması
olarak tasarlanmıştır. Başkanın istememesi durumunda
kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur. Kanun Tasarısı,
TİHK için ikili bir kurumsal yapı öngörmektedir: Başkanlık
sistemi ve İnsan Hakları Kurulu. Tasarıda
tanımlandığı biçimiyle Kurul ile Başkanlık
arasındaki yetki gücü bakımından oldukça büyük bir fark
görülmektedir. Bu durum Kurulun şekli bir işlevi olacağı
kaygısına yol açmaktadır.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, Paris İlkeleri'nin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak
unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer
alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde
oluşturulmasıdır. Yanı sıra, karar verme
organının farklılıklara saygı gösterme yeteneği
ile donatılması gerekir. Belli bir etnik, dinsel, kültürel ya da
mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal kurum, toplumdaki
çeşitliliği yansıtmaktan uzaktır ve bundan ötürü de içinden
geldiği toplumu tam olarak temsil edemez.
Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkanını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki alanı
sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris İlkeleri'nde
öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı olarak
belirlenmemiştir.
Tasarı, BM İşkenceye
Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün (Seçmeli Protokol)
öngördüğü nitelikte bağımsız, işlevli ve etkin bir önleme
mekanizmanın oluşturulmasına izin vermemektedir. Çünkü Seçmeli
Protokol'ün öngördüğü bağımsızlığı güvence
altına alınmış "ulusal önleme mekanizması"
söz konusu Tasarı ile Türkiye İnsan Hakları Kurumu'nun bir alt
birimi haline getirilmektedir. Bu, "ulusal önleme
mekanizmasının oluşturulması sürecinin de
kapsayıcı ve şeffaf olmadığı anlamına
gelmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 13. maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 13-
(1) Bu
Kanun ve diğer mevzuatla Kurula verilen inceleme, araştırma,
ziyaret ve rapor hazırlama görevleri ile diğer görevler, Kurul
üyeleri tarafından İnsan Hakları Uzman ve Uzman
Yardımcıları ve diğer görevlilerin yardımıyla
yerine getirilir. Kurul tarafından yetkilendirilen Kurul üyeleri, tüm kamu
kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişilerden
ilgili bilgi ve belgeleri istemeye, incelemeye ve bunların örneklerini
almaya, ilgililerden yazılı ve sözlü bilgi almaya, özgürlüğünden
mahrum ya da koruma altında olan kişilerin bulundukları yerleri
ziyaret etmeye, buralarda inceleme yapmaya ve gerekli tutanakları
düzenlemeye yetkilidir.
(2)
Kurulun görev ve yetki alanına giren konularda yerinde inceleme ve
araştırma yapmak üzere, Kurul ya da Başkan tarafından
belirlenen bir Kurul üyesinin, başkanlığında bir heyet
oluşturulabilir. Heyette görev alacak kamu kurum ve kuruluşları
temsilcileri kendi kurum ve kuruluşlarınca belirlenir. Heyetler
tarafından yapılan inceleme ve araştırma sonuçları
Kurum tarafından bir rapor hâline getirilir. Heyetlerin giderleri Kurum
bütçesinden karşılanır.
Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz
isteyen Kazım Kurt, Eskişehir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
KAZIM KURT (Eskişehir)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 279 sıra
sayılı Tasarının 13üncü maddesindeki önergemizle ilgili
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün saat dörde kadar çalışan
Meclisimiz, bugün de umarım sabaha kadar bu yasa tasarısını
bitirecektir. Biz muhalefet olarak üzerimize düşen her türlü görevi
yapmaya hazırız.
Sayın milletvekilleri, önergemizin
esası ve özü şudur: Bu tasarıda kurul ya da kurum
başkanlığına verilen görevlerin başkana değil,
kurulun bütününe verilmesi doğrultusunda bir önergedir. Nedeni ise
şudur: İnsan hakları olabilmesi için öncelikle demokrasinin olması
lazım. Demokrasinin olduğu bir yerde de bir kişinin değil,
kurulun tümünün görevli olması lazım, kararları demokratik bir
biçimde birlikte vermeleri gerekir.
Bu doğrultuda verdiğimiz
önergeyi kabul edecek olursanız, Türkiyede bundan sonraki dönemde
umarım insan hakları ihlalleri konusunda çok daha sivil bir
mantıkla, sivil bir örgütlenmeyle bazı önlemleri almış
olabiliriz. Sivil diyorum, çünkü daha önceki dönemde 4643 sayılı
Yasaya göre kurulmuş olan insan hakları kurullarının resmî
olması, başlarında valinin, vali
yardımcısının bulunmasıyla hiçbir işe yaramadı,
hiçbir insan hakkı ihlalinin önüne geçme konusunda ciddi adım
atılmadı. Nitekim, Türkiyede en çok insan hakları ihlallerinin
devletin en önemli noktalarından kaynaklandığını
tümümüz tespit ediyoruz, saptıyoruz. Niçin ihlal ediliyor insan
hakları? Eğer demokrasiyi işletir, insanlarımıza
gerçekten hakkı, hukuku olan olanakları sağlarsak insan
hakları ihlalinin sözünün edilmesi söz konusu olamaz ama insan
haklarını devletin en yetkili ve etkili kurumları ihlal ediyor.
En çok şikâyet, en çok sıkıntı nerede var? Adalette var.
Nerede var? Cezaevlerinde var. Nerede var? Ankaranın merkezine gelip hak
arayan memura karşı gaz ve cop uygulaması gerçekleştiren
poliste var. Şimdi bunu söylediğimiz zaman sadece siyasi amaçla
yapılan eylemlerde ya da işlemlerde mi var? Hayır, normal
şartlar altında karakola gidip ifade vermek durumunda kalan sade
vatandaşın en çok karşılaştığı
sıkıntı, polisin kendisine karşı uyguladığı
şiddet; hâlâ bitmedi, hâlâ devam ediyor ama en garibi 2 polis bir tutanak
tutuyor, vatandaşı polise mukavemetten sanık durumuna
düşürüyor ve Türkiyede memura karşı işlenen eylemlerin en
çoğu polise karşı işlenmiş oluyor.
Dolayısıyla, bu kurumlardaki mantığı sivilleştirmediğimiz
sürece, mantığı
demokratlaştırmadığımız sürece hangi yasayı
çıkarırsanız çıkarın Türkiyedeki insan hakları
ihlallerini ortadan kaldırma şansınız yoktur, çünkü insan
haklarına saygıyı öncelikle ve özellikle devletin, devletin
yöneticilerinin ve siyasi uygulamaların göstermesi gerekir.
Biz, önergemizin tarafınızdan
tekrar değerlendirilmesini ve burada kuruma verilen yetkilerin, sanki
devlet dairesiymiş gibi uygulamaları ortadan kaldırabilmesi için
kurul hâlinde çalışabilmesini, bunları birlikte
tartışabilmesini, birlikte olayları değerlendirebilmesini
ve onun sonucunda gerçekleştirilecek kararları alabilmesini
öneriyoruz.
Eğer bu doğrultuda
gerçekleştirebilirsek İnsan Hakları Kurumunu resmî kurum
olmaktan çıkarır ve sivil, demokrat, toplumcu bir kurum hâline
getirebiliriz. Belki o zaman, gerçekten, ülkeyi yönetenlerin de insan
haklarına saygılı, insan haklarını özümseyen ve
yönetim mantığının başına insan
haklarını oturtan bir anlayışı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAZIM KURT (Devamla) -
ülkeye yayma
konusunda bir ciddi adım atılabilir diye değerlendiriyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
lll - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunacağım ancak yoklama talebi var onu yerine getireceğim:
Sayın Akar, Sayın Gök, Sayın
Tanrıkulu, Sayın Özdemir, Sayın Tanal, Sayın Tezcan,
Sayın Serindağ, Sayın Kaleli, Sayın Özgündüz, Sayın
Aygün, Sayın Kurt, Sayın Çam, Sayın Fırat, Sayın
Özkoç, Sayın Yüksel, Sayın Şafak, Sayın Ağbaba,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Özel, Sayın Batum, Sayın Güven.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
14üncü madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 14. Maddesinin 2. fıkrasında geçen en az
bir defa ibaresinden sonra gelmek üzere yazılı bir raporla
ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Alim
Işık Ali
Öz D.
Ali Torlak
Kütahya
Mersin
İstanbul
Seyfettin
Yılmaz Muharrem
Varlı Şefik
Çirkin
Adana
Adana
Hatay
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 14. Maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 14 -
(1) Kurum,
çalışmalarında kendisine yardımcı olmak üzere
üniversite, meslek örgütü, insan haklarıyla ilgili dernek ve vakıf
temsilcileri ve ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik
alanında faaliyette bulunan kamu kuruluşları ve kişiler
arasından bir Danışma Komisyonu oluşturur.
(2) Danışma
Komisyonunun üye sayısı Kurum üye sayısının iki
katından fazla olamaz. Danışma Komisyonu kendi üyeleri
arasından üç yıllığına bir Başkan seçer.
Danışma Komisyonu Başkan ve üyelerinin yeniden seçilmesi
mümkündür.
(3) Danışma
Komisyonu en az yılda iki defa olmak üzere toplanarak, insan hakları
alanındaki çalışma ve gelişmeleri değerlendirir,
oluşturulacak eylem plânlarına ilişkin önerilerini
hazırlar. Danışma Komisyonunun önerileri Kurum
çalışmalarında öncelikle dikkate alınır.
Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul Sivas
Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Alaattin
Yüksel
İstanbul
Tunceli İzmir
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının (14) üncü maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat
Tuncel Pervin
Buldan Erol
Dora
İstanbul
Iğdır Mardin
Hasip
Kaplan Halil
Aksoy Ertuğrul
Kürkcü
Şırnak
Ağrı Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı, TİHK'nın bağımsızlığını
güvence altına almamaktadır. İnsan hakları ihlallerinin
temel sorumlusunun devletler ve hükûmetler olması, ihlalleri önlemeye,
hakları korumaya yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak
surette devletin yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme
modeline sahip olmasını gerektirirdi.
Tasarının
öngördüğü atama prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Tasarı, TİHK'yı
Başbakanlığın yani Hükûmetin sorumluluğu altında
düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu oluşturan bireyler kadar
özgür olabilir. Dolayısıyla atamanın hangi organ tarafından
yapılacağı ve seçim süreçlerinin nasıl
işletileceği konusu son derece önemlidir.
Tasarının öngördüğü
görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfî biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
Tasarının öngördüğü mali
yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel
bağımsızlığı arasında doğrudan bir
ilişki bulunmaktadır. Tasarıda TİHK'nın gelirleri,
diğer gelirlerin yanı sıra "genel bütçeden ayrılacak
yardımlar" olarak belirtilmiş durumdadır. Ayrıca
Tasarıda, Kurumun sahip olacağı finansal özerkliğin hangi
düzeyde olacağı açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun
uygun ve bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
TİHK,
önceki tüm insan hakları kurumları gibi bir başkanlık
mekanizması olarak tasarlanmıştır. Başkanın
istememesi durumunda kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur.
Kanun Tasarısı, TİHK için ikili bir kurumsal yapı
öngörmektedir: Başkanlık sistemi ve İnsan Hakları Kurulu.
Tasarıda tanımlandığı biçimiyle Kurul ile
Başkanlık arasındaki yetki gücü bakımından oldukça
büyük bir fark görülmektedir. Bu durum Kurulun şekli bir işlevi
olacağı kaygısına yol açmaktadır.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, Paris İlkelerinin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almaktadır. Paris
İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak
unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer
alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde
oluşturulmasıdır. Yanı sıra, karar verme
organının farklılıklara saygı gösterme yeteneği
ile donatılması gerekir. Belli bir etnik, dinsel, kültürel ya da
mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal kurum, toplumdaki
çeşitliliği yansıtmaktan uzaktır ve bundan ötürü de içinden
geldiği toplumu tam olarak temsil edemez.
Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkanını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki
alanı sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris
İlkeleri'nde öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı
olarak belirlenmemiştir.
Tasarı, BM İşkenceye
Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün (Seçmeli Protokol)
öngördüğü nitelikte bağımsız, işlevli ve etkin bir
önleme mekanizmasının oluşturulmasına izin vermemektedir.
Çünkü Seçmeli Protokol'ün öngördüğü bağımsızlığı
güvence altına alınmış "ulusal önleme
mekanizması" söz konusu Tasarı ile Türkiye İnsan
Hakları Kurumu'nun bir alt birimi haline getirilmektedir. Bu, "ulusal
önleme mekanizması"nın oluşturulması sürecinin de
kapsayıcı ve şeffaf olmadığı anlamına
gelmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 14. Maddesinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 14 -
(1) Kurum,
çalışmalarında kendisine yardımcı olmak üzere
üniversite, meslek örgütü, insan haklarıyla ilgili dernek ve vakıf
temsilcileri ve ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik
alanında faaliyette bulunan kamu kuruluşları ve kişiler
arasından bir Danışma Komisyonu oluşturur.
(2) Danışma
Komisyonunun üye sayısı Kurum üye sayısının iki
katından fazla olamaz. Danışma Komisyonu kendi üyeleri
arasından üç yıllığına bir Başkan seçer.
Danışma Komisyonu Başkan ve üyelerinin yeniden seçilmesi
mümkündür.
(3) Danışma
Komisyonu en az yılda iki defa olmak üzere toplanarak, insan hakları
alanındaki çalışma ve gelişmeleri değerlendirir,
oluşturulacak eylem plânlarına ilişkin önerilerini
hazırlar. Danışma Komisyonunun önerileri Kurum
çalışmalarında öncelikle dikkate alınır.
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Alaattin Yüksel, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALAATTİN YÜKSEL (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tümünüzü saygıyla
selamlıyorum.
Yine, bir temel kanun görüşüyoruz.
Sayın Bakan Meclis millettir, Meclis çok önemlidir, bu konularda çok
hassasız. diye açıklamalarda bulundu ama öyle sanıyorum ki bu
dönem, 24üncü Dönem yani AKPnin ustalık döneminde yeni bir rekorunu
egale edecek, temel kanun görüşme rekorunu egale edecek. Kanun hükmünde
kararnamelerle, torba yasalarla, temel kanunlarla, her türlü kanunu temel kanun
olarak Meclisin önüne getirerek nasıl bir Meclisi önemsemektir,
doğrusu anlamış değiliz. Herhâlde, sözünü ettiği
Meclis, sadece tek parti Meclisi, AKP Meclisi olsa gerek diye düşünüyorum.
Ülkemizin en önemli sorunlarından
birisi insan hakları sorunu, ülkede en çok yaşanan ihlal insan
hakları ihlali. O nedenle de İnsan Hakları Kurumuna gerçekten
çok ihtiyaç var ama böyle, tasarıdaki gibi bir kuruma değil, 2sini Cumhurbaşkanının,
7sini Bakanlar Kurulunun atadığı, 1ini YÖKün
atadığı bir kuruma değil, gerçekten bağımsız
bir kuruma ihtiyaç var. Hükûmet, önce üniversiteleri, YÖKü, yargıyı kontrolüne
aldı, sonra bağımsız kurumları, ekonomik
kurulları, TÜBAdan TÜBİTAKa, BDDKdan İMKBye, Rekabet
Kurumunu, hepsini devletleştirdi.
Şimdi, bugünlerde, İzmirin
yarattığı bir değer olan VOBu, Vadeli Opsiyon
Borsasını, İzmirin yarattığı değer ve
kısa zamanda da çok önemli gelişmeler gösteren bu değerimiz VOBu
gasbetmeye ve İstanbula taşımaya çalışıyor.
Adı üstünde, Türkiye İnsan
Hakları Kurumunu bugün burada oluşturmaya çalışıyoruz.
Uzlaşma ile bağımsız, şeffaf, kapsayıcı,
katılımcı bir kurum olması gereken bu kurumu hep birlikte
burada uzlaşmayla çıkarmamız gerekirken, Allah aşkına
söyleyin, bu tasarıyı destekleyen bir tane sivil toplum örgütü var
mı, bir tane dernek var mı, bir tane vakıf var mı, bir tane
siyasi parti var mı? Yok. Yeni oluşturulan kurumları, herhâlde,
ele geçirme gibi bir zahmete katlanmamak için, doğarken daha Hükûmet
kurumu olarak oluşturmayı yeğliyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bağımsız kurum
oluşturamazsınız çünkü insan hakları ihlalleri bizzat
Hükûmet kontrolünde yürütülmektedir, bilerek ve isteyerek, dikta yönetimi
oluşturmak için. Özel yetkili mahkemeler eliyle, ülkede Hükûmeti
eleştiren herkesi susturuyor, hapishanelere tıkıyorsunuz.
Silivride yaşananlar ortada. Milletvekili
Arkadaşımız Mustafa Balbay, İzmirde birlikte 600 bine
yakın oy aldığımız Mustafa Balbay, Silivri
duruşmalarında, kendi gazetesine, temsilciliğini
yaptığı gazetesine bomba atan biriyle aynı davada
yargılanmaktadır. Danıştay katiliyle Tuncay Özkanlar,
Mustafa Balbaylar birlikte aynı davada, aynı anlayışla
yargılanmaktadır.
Yine, bu davalarda, Silivride Tuncay Özkan ve Mustafa
Balbay dört yüz günü aşkın bir zamandır tecrit edilmektedir ve
hücrede tek başlarına tutulmaktadırlar ve son dönemlerde, Oda TV
davasından yargılanan 2 Barış isminde arkadaş, 2
güzel çocuk, kendileri daha iyi koğuşlardayken gönüllü olarak bu arkadaşlarımızın
yanına gitmişlerdir. Değerli arkadaşlar, bir hayvanı
bile dört ay tek başına bir yere bağlarsanız ruh
sağlığı bozulur. İnsana yaptığınız,
bu, eziyettir.
Yine, Silivride tanıdığım bir
yayınevi sahibi, fotoğraf sanatçısı savunmasını
yaparken diyor ki: Bu tür davaları genellikle CIA gibi karanlık
organizasyonlar yapar ve birilerini kullanırlar, bir müddet sonra o
kullandıklarını bir kenara atarlar. Vay sen misin bunu
söyleyen? deyip tek celsede bu arkadaşa on dört yıl hapis
cezası veriyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALAATTİN YÜKSEL
(Devamla) Yine, bu ülkede 500ü aşkın çocuk demokratik
haklarını kullandıkları için, parasız eğitim
istedikleri için hapishanelere doldurulmuştur.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 14. Maddesinin 2. fıkrasında geçen en az
bir defa ibaresinden sonra gelmek üzere yazılı bir raporla
ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Alim
Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenlemeyle ilgili fıkradaki
belirsizliğin giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölüm üzerinde yer
alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 01.44
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.50
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm 22nci maddeye
bağlı 1inci, 2nci, 3üncü, 4üncü ve 5inci fıkralar ile
geçici madde 1 dahil 15 ilâ 24üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Rıza Türmen, İzmir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RIZA TÜRMEN
(İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; insan
haklarından söz ederken, gecenin bu saatinde çalışmanın
insan haklarına ne kadar uygun olduğunun önce üzerinde durmamız
gerekir diye düşünüyorum.
Tabii insan haklarının
korunması, geliştirilmesi amacıyla böyle bir kanun teklifi getirilmesi ilke olarak doğru
bir davranış. Neden doğru
bir davranış? Çünkü bir kere insan haklarının
korunması her şeyden önce ulusal makamların, ulusal devletin bir
görevi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1inci maddesi de
bunu söyler ancak ulusal makamlar bu görevlerini doğru dürüst yerine
getiremezlerse o zaman uluslararası kuruluşlar, uluslararası
insan hakları mekanizmaları işe karışır ama önce
ulusal makamlar bu görevi yerine getirmelidirler. Türkiyede bu bakımdan
çok büyük bir sorun var. Ulusal makamların bu görevini yerine getiremediklerini
görüyoruz. Çünkü Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde,
İnsan Hakları Sözleşmesini bir yılda en fazla ihlal eden
ülke. Türkiye aynı zamanda, birikmiş dava sayısı
bakımından 1inci olan bir ülke. Bütün bunlar gösteriyor ki
Türkiyede ulusal makamlar insan haklarını korumakta yeterli
olamıyorlar.
Bu amaçla böyle bir
kurumun kurulması doğru bir karar ama bu Kurumun kendinden beklenen
görevi yerine getirebilmesi için Paris İlkelerinde
yazıldığı gibi bağımsız, özerk,
çoğulcu, şeffaf bir kurum olması lazım. Oysa bu kanun
tasarısıyla önümüze getirilen Kurum bu özelliklere sahip olmaktan çok
uzak. Bu Kurum bir kere bağımsız değil. Paris
İlkelerinin söylediği gibi ne idari bakımdan bağımsız
ne mali bakımdan bağımsız. İdari bakımdan
bağımsız değil çünkü Kurulun 11 üyesi Bakanlar Kurulu
tarafından seçiliyor. Bu, tabii, Adalet ve Kalkınma Partisinin
-başka örneklerde de gördüğümüz gibi- kendisine bağlı
olmayan hiçbir kuruma izin vermemesi zihniyetini yansıtıyor,
demokrasinin kaçınılmaz bir
koşulu olan kurumsal çoğulculuğun reddi anlamını
taşıyor ve bunun, İnsan Hakları Kurumu gibi
bağımsızlığın bir ön koşul olduğu bir
kurumda gerçekleşmiş olması tabii çok dikkat çekici.
Sayın Bakan
yaptığı konuşmada dedi ki: Ama biz buraya çok iyi
insanlar, çok liyakatli, ehliyetli insanlar atayacağız. Bu olabilir
ama burada yanlış olan, hükûmetin, insan hakları gibi
tanımı bakımından bağımsız olması
gereken bir kuruma atama yapması yanlış. Siz istediğiniz
kadar ehliyetli, istediğiniz kadar liyakatli adam bulun, getirin oraya.
Burada bir temel, çok temel bir yanlışlık var. Bu nasıl
görülmüyor, bunu anlayabilmiş değilim. Yani neden bunun çok
yanlış olduğu çok açıktır. İhlalleri yapan
kimdir? İhlalleri
yapan yürütmenin kendisidir, insan hakları ihlallerine yol açan yürütmenin
kendisidir. Aynı yürütmeye bağlı başka bir makamla bu
ihlallerin önlenmesi, bu ihlallerin ortadan kaldırılması elbette
olanaksızdır. Önümüze gelen kanun tasarısında diyor ki: Bu
İnsan Hakları Kurumunun amacı, ihlallere son verecek, ihlalleri
ortadan kaldıracak, insan haklarının geliştirilmesini
teşvik edecek ve hak ihlallerini ortadan kaldırmayı hedefliyor.
Hak ihlallerini yapan Hükûmetin kendisi, yürütmenin kendisi. O zaman ancak
bağımsız bir kurum olursa bir anlam taşır.
Tabii mali bakımdan da
özerkliği yok bunun. Paris Şartında söylenen şey,
eğer bağımsız bir kurum kurulacaksa bunun mali
bakımdan da mutlaka özerk olması gerektiğidir. Bu şart da
gerçekleşmemiş durumda.
Tabii, hazırlanış
bakımından da Hükûmetin getirdiği diğer kanun tasarılarının
hazırlanışında gördüğümüz eksiklikleri görüyoruz.
Hazırlanış bakımından da yeteri kadar, hiçbir sivil
toplum kuruluşunun görüşü alınmadan, görüşüne yer verilmeden
hazırlanmış bir tasarıyla karşı
karşıyayız.
Sivil toplum kuruluşları
dinlenmiş. Doğru, ama söyledikleri hiçbir şey tasarıya
yansımamış, tasarıda yer bulmamış. Yani,
diğer kanun tasarılarında da olduğu gibi böyle bir dayatma
zihniyetiyle hazırlanmış bir tasarı. O nedenle,
baktığınız zaman, ne kadar insan hakları kuruluşu
varsa, ne kadar akademisyen varsa, ne kadar hukukçu, hukuk kuruluşu varsa
hepsi bu tasarıya karşı, hepsi bu tasarıyı
eleştiriyor ama bu eleştirilerin tasarı üzerinde hiçbir
etkisini, hiçbir izini göremiyoruz.
Tabii, bütün bunların
yanında, bir de İnsan Hakları Kurumunun bir işlevsel
etkisizliği söz konusu. Baktığınız zaman, kişisel
başvuru hakkı kabul edilmiş gibi gözüküyor ama kişisel
başvuru hakkı, kanunun içeriğinden anlaşılıyor ki
fazla da öyle arzu edilen bir şey değil bu kişisel başvuru
hakkı. Yani kişisel başvuru durumunda ne
yapılacağı kanunda pek belirtilmiyor, efendim, ileride
bakacağız deniyor kanunda kişisel başvurulara. Biraz önce
de söylediğim gibi, Hükûmete bağlı bir kuruluş olması
bu kuruluşun, bu kurumun işlevsel olarak hiçbir doğru dürüst
işleve sahip olamayacağını gösteriyor.
O zaman, tabii, akla gelen soru
şu: Hükûmet bunu gerçekten niçin kuruyor? Hükûmet bunu
Türkiyedeki insan
hakları ihlalleri çok fazladır. İşte, efendim, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde durum böyledir
Yani sadece oradaki
durumun vahameti sadece insan hakları ihlallerinin
çoğunluğundan, çok olmasından kaynaklanmıyor, aynı
zamanda insan haklarının ihlalinin niteliğinden
kaynaklanıyor. Yani kişi güvenliğiyle ilgili, düşünce
özgürlüğüyle ilgili, hatta hatta işkence, kötü muameleyle ilgili gibi
ağır ihlaller söz konusu. Oradaki problemin bir başka yönü de,
ihlal kararlarını uygulamıyor Türkiye. Türkiye, kararları,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayan, en
çok uygulamayan devletlerden biri, bir de bunu gidermek için böyle bir kuruma
ihtiyaç var. Hükûmet bunları mı düşünüyor acaba?
Tabii, başka şeyler de var. Örneğin
Türkiye'nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler
İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesinin Ek Protokolü var. Türkiye bu
Ek Protokol çerçevesinde bir ulusal insan hakları mekanizması kurmak
yükümlülüğü altında ama Ek Protokolün ilgili maddeleri diyor ki: Bu
kurulması gereken İnsan Hakları Kurumu bağımsız
olmalıdır, etkin olmalıdır ve işlevli olmalıdır.
Şimdi yani Hükûmetin bu yükümlülüğünü yerine getirmek için,
sözleşmeden kaynaklanan bu yükümlülüğü yerine getirmek için bu
İnsan Hakları Kurumunu kurduğunu düşünüyorsak eğer bu
çok yanıltıcı olur çünkü bu sözleşmede öngörülen
kriterlerin hiçbirine uymuyor kurulan Kurum. İşte, Avrupa Birliği de eleştiriyor,
Avrupa Birliği de istiyor böyle bir kurum kurulmasını, bu
kurulan kurum
Yani Hükûmet bu kurumu dışarıdaki
yükümlülüklerini yerine getirmek için mi kuruyor, bu amaçla mı kuruyor
diye bakarsak, bu amaçla olmadığını görüyoruz.
Peki, o zaman Hükûmet Türkiye'deki
insan hakları ihlallerini önlemek için mi kuruyor diye bakarsak, bunun da
doğru olmadığını görüyoruz, bu amacın da
gerçekleşmeyeceğini görüyoruz, çünkü bu şekilde kurulan,
bağımsız olmayan, işlevsiz bir kurumun Türkiye'deki insan
hakları bakımından hiçbir etki yaratmayacağı, hiçbir
sonuç doğurmayacağı çok açıktır. O zaman, tabii, bu
soru havada kalıyor, Hükûmet bu kurumu niye kuruyor? sorusu; cevabı
bu kanun tasarısında verilmiyor.
Hükûmetin bu kurumu kurması yani
tamamen bir göz boyamaysa, tamamen göstermelik bir amaca yönelikse, belki bu
olabilir, ama bu dahi doğru değil, çünkü böyle bir kurumu Avrupa
Birliği izleme raporlarında eleştiriyor, yani göz boyamaktan
dahi uzak o kadar kaba bir şey yapılıyor ki ortada göz boyamaya
dahi yetmiyor bu.
Onun için niye kurulduğunu ben
anlamadım bu kurumun, siz anlamışsanız belki bana
söylersiniz.
Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben teşekkür
ediyorum.
Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili.
MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeye
rağmen yine saygılarımla selamlıyorum sizi gecenin bu
saatinde ve şiddetle bu durumu da protesto ediyorum.
İnsan Hakları Kurumu
kurarken, insan haklarının önemi üzerinde konuşur, müzakere
ederken kendimize yaptığımız bu zulme isyan ediyorum, kendi
adıma ediyorum, kabul ederseniz sizin adınıza da ediyorum.
Bununla bir sonuca varamayız, kendimizi kandırmayalım,
birbirimizi hiç kandırmayalım çünkü Allahı
kandıramayız. Sayın Büyükelçinin söylediği gibi, hiç
kimseyi de kandıramayız, Avrupayı da kandıramayız,
bir başkasını da kandıramayız arkadaşlar. Kocaman
partileriz ve ömrünü hizmete adamış, kendince değerli
insanlarız ama şu yaptığımız iş, hani çocuk
yapmaz derler ya şu yaptığımız iş hem
kişisel olarak hiçbirimize hem kurumsal olarak hiçbir partimize de
yakışmayan bir iş. Dolayısıyla, bir şekil şartını
yerine getirmek için bir muhalefet partisi olarak söz almış
bulunuyorum. Yine de sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
basın yok, milletvekillerini de gönderdiniz, kendi kendimize
konuşuyoruz. Açık yüreklilikle, İnsan Hakları Kurumu
kurarken çok daha farklı bir alandan meseleye yaklaşmayı
faydalı görüyorum. İnsan Hakları Kurumu kuruyoruz ama
insanın hakkını merkeze alarak meseleyi müzakere etmek gerekir.
Hepinize göre, hepimize göre insanın en temel hakkı yaşama
hakkıdır. Tüm dönemleri suçlayabilirsiniz, sorgulayabilirsiniz ama on
yıldır tek başına iktidar olan iktidarınızın,
Hükûmetinizin bir sonuç olarak, sebepleri sorgulama bir tarafa ama bir sonuç
olarak gelinen noktada insanın yaşam hakkını koruyup
koruyamadığını gecenin bu saatinde sorgulamak lazım.
Koruyabiliyor musunuz?
Sayın İçişleri eski
Bakanı, Sayın Başbakan Yardımcısı,
insanımızı koruyabiliyor musunuz? Neye karşı
koruyabiliyorsunuz? Trafiğe karşı koruyabiliyor musunuz? Keneye
karşı koruyabiliyor musunuz? Teröre karşı koruyabiliyor
musunuz? Şiddete karşı koruyabiliyor musunuz? Yani kendimizi
kandırmanın, aklımızla alay etmenin ne anlamı var?
Avrupa Birliği istiyor, utanıyoruz; mahkeme bizi mahkûm ediyor diye
bir kurum kuruyoruz. Kurduğumuz kurum da Nasreddin Hocanın
işte, duvarsız evine benziyor. Bir denetim kurumu kuruyoruz.
Kurduğumuz denetim idareyi denetleyecek ama idarenin inisiyatifiyle
oluşturulan bir kurum kuruluyor. Nasıl denetleyecek?
Ama ben her şeyden önce, hem
kendimizi de işin içerisine koyarak ama Türkiyeyi Türk milleti adına
yönetmek yetki ve sorumluluğuna sahip olan iktidar grubunu ve Hükûmeti bu
anlamda kendini öz eleştiriye tabi tutmasını,
sorgulamasını talep ediyorum. İnsan haklarının temeli
olan insanın yaşam hakkını koruyamayan bir Türkiye,
koruyamayan bir Hükûmetin, insan hakları gibi bir evrensel değerden
bahsetmeye bence hiç hakkı yok. Zaten böyle bir meseleniz de yok
Sayın Bakan. Bir tenkit için söylemiyorum ama on yılın sonunda
ulaştığınız sonuç utanç tablosu diyor.
İşte, Başbakanlık
İnsan Hakları -biriminin- Başkanlığının da
raporları burada; Avrupa Parlamentosunun, Avrupa Konseyinin raporları
da burada; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanının
beyanları da burada. Eğer Türkiye Büyüdük, kalkındık;
büyük olduk. iddiasını rakamlara dayayacaksa, insan merkezli bir
siyasetin savunucusu olduğunu iddia eden bu Hükûmet insanın
haklarının nasıl ihlal edildiğini
Bunların
tamamı, bu raporların tamamı yönetimin kusurlarını
ifade ediyor. Buradan okuyacak olursak; -Sayın Rıza Türmen,
Sayın Hâkim, İnsan Hakları Mahkemesinin Sayın Hâkimi beni
bağışlasın, onun konusu ama- tüm alanlarda, hemen hemen,
1inci olmuşuz. Etkin soruşturma yokluğunda 1inci olmuşuz,
özgürlük ve güvenlik hakkında 1inci olmuşuz, adil yargılanma
hakkı ihlalinde 1inci olmuşuz, ifade özgürlüğü ihlalinde 1inci
olmuşuz, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğünün ihlalinde 1inci
olmuşuz, mülkiyet hakkının kullanımının ihlalinde
1inci olmuşuz, yargılamanın uzunluğu konusunda ihlalde
1inci olmuşuz, kötü muamele yasağının uygulanmasında
ihlalde 1inci olmuşuz yani tüm kategorilerde Türkiye, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin üyesi olan ülkeler arasında en başta
bulunmuş ve bu, yani her yılda böyle olmuş Sayın Bakan.
Buna tedbiriniz ne? Buna bir tedbiriniz yok.
E bunu milletçe sahiplenelim, bir
kurumsallaştıralım, bir kuruma bağlayalım ve kendimizi
de sorgulayacak bir yapı kuralım da bu ihlalleri yani idarenin
ihlallerini engelleyecek bir kurum kuralım diye yola
çıkmışsınız on yıl sonra. Hangi mecburiyetlerden
olduğunuzu da anlatmadınız. İzleme raporlarında her
sene azar işitmekten usanmış olmak gibi bir sebep olsa gerek. E
bir kurum kuruyorsunuz, kurduğunuz kurumla -yarın ilerleme raporunda
göreceğiz, izleme raporunda göreceğiz- yine yüzümüz yere
eğilecek. E buna hakkınız yok. Değerli Bakan, Türkiyeyi
rezil etmeye, Türkiyeyi her defasında böyle, insan hakları ihlali
gibi, Türkiyeye, Türk milletine, Türk milletinin kültürüne, inancına,
değerlerine, bu cumhuriyetin kurumsal yapısına
yakışmayan bir sonuçla mahkûm etmeye hakkınız yok. Gelin,
tedbir alalım, beraber alalım, her türlü desteği verelim.
İşte, arkadaşlar ısrarla söylediler, çekin bu kanunu
yeniden tanzim edelim, yazın çalışalım, önemli bir konu
çünkü bu, ama böyle bir şey yok, maalesef yok. Dolayısıyla
gecenin bu saatinde yani ne hayır ne fayda ne güzellik hiçbir şey
hasretmeyecek bir angaryanın içerisinde dün saat dörde kadar çalışmış
bu milletvekilleri, bugün şimdi saat ikiyi geçiyor galiba, daha kaça kadar
çalışacağımız belli değil; yarın demeyelim
işte bugün, bugün de aynı şekilde çalışılacak.
İnsan haklarını ihlal ederek İnsan Hakları Kurumunun
kurulamayacağını bir garabet olarak, bugüne de tarih
düşerek, not düşerek tarihe geçtiniz; sizi kutluyorum, tebrik
ediyorum. Demin de söyledim, böyle bir şeye mecbur değilsiniz.
Değerli milletvekilleri, inanınız ki bu
millet yapabileceğinin en fazlasını yaptı, sizi üç dönem
iktidara getirdi, yüzde 50 oy vererek de destekledi. En mükemmeli yapacak
gücünüz var, böyle bir kompleksiniz de yok. Bu en mükemmelini yapın ya,
muhalefet size engel değil ama ısrar ediyorsunuz ki zannediyorum
Türkiyeye yakıştırmıyorsunuz güzellikleri, bu millete
yakıştırmıyorsunuz ve önce kendinize eziyet ediyorsunuz,
sonra da millete eziyet ediyorsunuz.
Ben gecenin bu saatinde Allaha yalvarıyorum yani
Allah insaf eylesin size, insaflarınızı artırsın ve bu
yanlışlıklardan dönelim, bundan hayır gelmez.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İkinci bölüm üzerinde şahsı adına söz
isteyen Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve
milletvekili koltukları; şöyle salona bakıyorum, milletvekili
koltuklarına konuşuyoruz gecenin bu saatinde.
Ben önce bir şeyden şikâyetçiyim, Grup
Başkan Vekilimiz Sayın Muharrem İnceden şikâyetçiyim.
Kendisi de burada. Gecenin saat ikisi oldu, ikide bir Yoklama istiyorum.,
ikide bir Karar yeter sayısı istiyorum. diye hem de insan
haklarını konuştuğumuz bir gecede AKP milletvekili
arkadaşlarımızın haklarına tecavüz ediyor. Tam yoklama
saatinde bir bakıyorum kimisi duvara çarpıyor, kimisi sandalyeye
çarpıyor, kiminin bacağına bir şey oluyor; Allah muhafaza
Yani bu kurul kurulduğu zaman eminim ilk önce bu kurulun
karşısında Grup Başkan Vekilimiz Sayın Muharrem İnce
sorguya çekilecek. Kendisinden şikâyetçiyim, kayıtlara geçmesini
istiyorum, sataştım kendisine burada Meclisin önünde.
Değerli arkadaşlar, insan
hakları ihlalini konuşuyoruz ve İnsan Hakları Kurumunun
kuruluşunu, buna karşı nasıl önlem
alacağımızı konuşuyoruz gecenin bu saatine kadar.
Bakın, insan haklarını esas olarak kim ihlal eder, insan
hakları ihlalini kimler yapar? Esas olarak insan haklarını
devletler ihlal eder, literatürde de bunun adı böyledir.
Dolayısıyla, insan hakları mücadelesi, aslında sivil
toplumun devletlere karşı mücadelesidir. Şimdi, uzun yıllardan
bu yana insan hakları mücadelesi böyle şekillenmiştir ve
doğrusu da budur. Devletler hak ve hukuku korumak üzere önlemler
alabilirler ama bunun adı insan hakları mücadelesi değildir;
devletleri insan hakları örgütleri, sivil örgütlenmeler önlem almaya
zorlarlar, insan hakları mücadelesi budur. Şimdi, bu çerçeveden
baktığımızda insan hakları bahçesini düzenlerken kerim
devlet penceresinden bakamazsınız, kerim devlet penceresinden bakarak
insan hakları bahçesi düzenlenmez. Tam tersine, insan hakları
alanını düzenlemek için sivil inisiyatife geniş ölçüde yetki ve
imkân vermek zorundayız. Şimdi, bu getirilen tasarıyla,
bakıyoruz, insan hakları ihlallerine karşı
çalışma yapacak, denetleyecek, bu konuda araştırma yapacak
kurul, İnsan Hakları Kurulu doğrudan doğruya devletin
uzantısı olan bir kurul, doğrudan doğruya siyasi
iktidarın kontrolündeki bir kurul. 11 üyesi var. Bu 11 üyenin 1ini
barolar seçiyor, 1ini YÖK seçiyor, geriye kalan 9unu yürütme organı,
Hükûmet tayin ediyor.
Değerli arkadaşlar, böyle
insan hakları kurulu oluşur mu? Zaten insan haklarını ihlal
eden esas olarak siyasal iktidardır. İnsan hakları ihlali
siyasal iktidarın kendisini hukuk dışı tarif etmesiyle,
hukuk dışı alana taşımasıyla ortaya çıkar;
dolayısıyla buna karşı insan haklarını koruyacak
kurulun siyasal iktidardan tamamen bağımsız olması gerekir,
bir sivil inisiyatif olması gerekir. Dünyanın her yerinde,
çağdaş ülkelerde bu böyledir. Temel insan hakları mücadelesi
veren savunma örgütleri barolara siz nasıl olur da 11 kişilik kurulda
1 üye verme hakkı verirsiniz? Tabip odaları nerede? İnsan
hakları örgütleri nerede?
Bu getirdiğiniz kurul dahi,
aslında, insan hakları ihlallerini önleme niyetinizin
olmadığını gösteriyor; tam tersine, Avrupaya cilalı
bir ambalajla, Biz bu konudaki sorumluluğumuzu yerine getirdik.
geçiştirmesi içinde hareket ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, AKP
İktidarı dönemi Türkiyede insan hakları ihlallerinin
kurumsallaştığı bir dönem olmuştur ve maalesef, bu
tasarıyı getirirken bu konuda niyetinizin hiç de iyi
olmadığı ve bu kurumsallaşmanın devam edeceği
niyetinizi ortaya koydunuz. Bu nedenle yasaya karşıyız. Bu yasa
insan hakları ihlallerini ortadan kaldırmayacaktır.
Hepinize teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mehmet Kerim Yıldız, Ağrı
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET KERİM YILDIZ
(Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu, akşamdan beri çok
sözler söylendi ancak İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyeleri olarak çok önemli görüşmeler yapıyoruz. Çok verimli
çalışmalar yapıldı. Gerek iktidar gerek muhalefet
milletvekilleri siyaset üstü çalışmalar yaptılar. Belki de
komisyonlar içinde en verimli, en etkili sonuç alıcı
çalışmaları İnsan Hakları Komisyonu yaptı ve
İnsan Hakları Komisyonunun beş-altı tane alt komisyonu var.
Bu alt komisyonlar da duraksamaksızın sürekli çalıştı
ve sonuçlar aldı. Dolayısıyla ülkemizde insan hakları
savunucularının yetiştiğine inanıyoruz. Nasıl ki
şu anda siyasetten gelen insanlarımızın İnsan
Hakları Komisyonunda verimli ve özgür bir şekilde
çalıştıkları gibi bu İnsan Hakları Kurumu
kurulduğunda da oraya seçilecek kim olursa olsun yeterince insan
hakları savunucusu ülkemizde var ve bunlar çalışma yapacaklar.
Çok verimli ve etkili çalışmalar yapacaklarına inanıyorum.
Dolayısıyla gecenin bu
vaktinde sözlerimi çok uzatmak istemiyorum ama evrensel insan hakları,
inanç ve düşünce özgürlüğü istikametinde insanların bu kurumda
yer alacağına ve topluma ve insanlarımıza faydalı ve
verimli olacağına inanıyorum.
Bu kanunun, bu kurumun ülkemize ve
insanlarımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
On beş dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Ağbaba
VELİ AĞBABA (Malatya)
Geçtiğimiz günlerde Urfa Cezaevinde yaşanan olaylarla ilgili
Sayın Bakan, Hükûmetin bir işlemi var mı? Ne yapıldı?
Orada yanıp isyanda ölen insanlarla ilgili bir işlem
yapıldı mı? Onlarla ilgili -bunların birçoğu
biliyorsunuz tutuklu- bir tazminat vermeyi düşünüyor musunuz ailelere?
Çünkü onlar sizin elinizde öldü, Hükûmetin elinde öldü, Hükûmetin güvencesinde
öldü. Orada ölen yoksul insanlara bir tazminat vermeyi düşünüyor musunuz?
Onu sormak istiyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma iki tane sorum
olacak.
1) Türkiyede cezaevlerinde normal
kapasitelerinin yaklaşık 2-3 katı miktarda tutuklu ve hükümlü
bulunmaktadır. Yani mevcut Hükûmet tarafından o tutuklu ve
hükümlülere insan hakları ihlali uygulanmaktadır.
Dolayısıyla bu kurulacak olan kurul veya kurum bunların
haklarını nasıl savunacaktır?
2) Şu an bile bu yasayı
çıkarmakla görevli olan milletvekillerine bile angarya
yapılıyor. Angarya insan hakları ihlalidir. Bu angaryayla ilgili
sorunu, bu kurulacak olan kurum Hükûmetten bu hesabı nasıl
soracaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Teşekkür ederim Başkan.
Soru 1: Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kaç 4/Cli çalışan vardır?
Soru 2: Meclis çatısı
altında aynı işi yapan ve aynı ortamda bulunup farklı
maaş alan personel var mıdır? Varsa kaç çeşit maaş
alınmaktadır? Bu, iş ahlakına ve eşitlik ilkesine
aykırı değil mi?
Soru 3: Türkiye Büyük Millet Meclisinde
sınav açılmaksızın, mülakat yapılmaksızın,
el altından 4/Clilerden kadroya geçen var mıdır? Varsa kaç
kişidir? Bu adaletsizlikler ve hukuksuzluklar ne zaman bitecektir?
Soru 4: Türkiye Büyük Millet Meclisinde
4/Cliler ne zaman kadroya geçecektir?
Soru 5: Türkiye Büyük Millet Meclisinin
lokantasında ve diğer birimlerinde çalışan personel -dün
gece- sabah dörde kadar çalışıp bugün yine aynı
şekilde çalışıyor ve bu, insan haklarına aykırılık
teşkil etmiyor mu? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Kurt
KAZIM KURT (Eskişehir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tutuklu
bulundukları cezaevlerinde yanarak ölen insanların olduğu bir
ülkede Adalet Bakanı sorumluluğu başkasına yükleyerek
kurtulabilir mi?
Çağdaş demokrasilerin
uygulandığı ülkelerde, cezaevlerinde insanlar yanıp
öldüğü zaman adalet bakanı görevine devam edebilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ziyaret
ettiğimiz, incelemelerde bulunduğumuz cezaevlerinde korkunç bir
tabloyla karşı karşıyayız ama bundan daha ürkütücü
olan, Hükûmetin bu konuda hiçbir iyileştirme çabası içinde
olmaması, Adalet Bakanının iyileştirme
yapıyormuşçasına açıklamalarının samimiyetli
olmadığı, gerçeği yansıtmadığı
kamuoyunca malum. Burada, akla hemen şu geliyor: Devletin bazı işlerin
üstesinden gelememesi ve hemen ardından bununla ilgili bir
özelleştirme çabası. Siz, cezaevi işletmeciliğini
özelleştirmeyi düşünüyor musunuz? Yurt dışındaki
örneklerde olduğu gibi özel cezaevlerinde devlet eliyle mahkûm ve tutuklu
bulundurmayı ve ödemeler yapmayı düşünüyor musunuz? Böyle bir
düşünceniz varsa bu konuyu yabancı sermayeye mi açacaksınız
yoksa Türkiyedeki yatırımcılara, belli gruplara bu hakkı
bir imtiyaz olarak tanımayı mı düşüneceksiniz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Atıcı
AYTUĞ ATICI (Mersin)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir söz var Kelin
ilacı olsa başına sürermiş. diye, siz de aynı
konumdasınız, daha milletvekillerinin ve Meclis
çalışanlarının insan haklarını korumaktan
âcizsiniz. Şu anda burada yaşanan, milletvekillerinin insan
haklarının ihlalidir. Bunu koruyamıyorsunuz. Sizin yüzünüzden,
Meclis çalışanları bir ay maaş alamadılar. Bu bir
insan hakkı ihlali değil midir? Mecliste çalışan 4/Cliler
arkadaşım değildi. Siz, lokantada size her gün hizmet eden,
yemek veren insanların yemekle birlikte haklarını da yiyorsunuz,
bunun farkında mısınız? İnsanın en doğal
hakkı olan yaşama hakkına siz bu Mecliste tam dört kez
saldırdınız, en kutsal hak olan yaşama hakkına
saldırdınız, şimdi kalkmışsınız, bir
kurum kurmaya çalışıyorsunuz. Bu kurumun işe
yarayacağını düşünüyor musunuz gerçekten?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Bakan, çok kısa süre önce TÜBAnın şeklini belirlerken büyük bir
çoğunlukla Bakanlar Kurulundan atama yaptınız ama bilim
çevrelerinin, akademik çevrelerin büyük baskısı sonucunda da bunu
TÜBİTAKa devrettiniz daha sonra. Tabii, TÜBİTAKı önce
şekillendirdiniz, orayı da Hükûmetin bir kurumu hâline
dönüştürdünüz ya da partinizin bir kurumu hâline dönüştürdünüz.
Burada da aynı şekilde getirdiniz yasayı ve yine insan
hakları konusunda, insan haklarını çiğneyen devlet ve
Hükûmet konusunda, bu İnsan Hakları Kurulunu Hükûmetin
oluşturmasına karar verdiniz. Bununla ilgili hemen süreçte
doğacak tepkilerden sonra ne yapmayı planlıyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tanrıkulu
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, önümüzdeki yasa
tasarısı, etkili başvuru hakkı bakımından önemli
bir yasa tasarısı ancak o şekilde oluşturulamadı,
maalesef oluşturulamadı. Bu yasanın Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 13üncü maddesindeki gerekleri yerine
getirdiğini düşünüyor musunuz? Eğer düşünüyorsanız,
bundan sonraki süreçte, Türkiye'nin muhatap olduğu uluslararası
kurumlar bu gereklerin yerine getirilmediği şeklinde bir rapor
sunsalar veya görüş bildirseler ne yapmayı düşünüyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Tezcan
BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, bir süre önce, Recep
Tayyip Erdoğan Üniversitesinde iki öğrenci, Aslıhan Yılmaz
ve Zeliha Bayar, 1 Mayısta AKPyi protesto eden el ilanlarını
sokakta direklere astılar diye hem cezalandırıldılar hem de
üniversite tarafından, üniversite dışındaki bu eylem
nedeniyle disiplin soruşturması geçirdiler. Bu, insan haklarına
aykırı bir uygulama değil midir? Bu konuda benzer uygulamalara
son verilmesi için bir çalışmanız var mıdır?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Şandır, son soru.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Çok
teşekkür ederim.
Sayın Bakan, daha önce de sordum,
Adalet Bakanına havale ettiniz hadiseyi ama idare bir bütün ve siz
Hükûmetsiniz, Hükûmet adına burada bulunuyorsunuz, ayrıca da
Başbakan Yardımcısısınız. Özel bir anlam da
yüklemiyorum ama Şanlıurfada gerçekten bir facia yaşandı.
Dolayısıyla, bir şey yapmak gerekiyor. Hükûmet olarak bir özür
dilemeyi düşünüyor musunuz, bunun bir siyasi sorumluluğu
olduğunu? Çünkü bu ilk değil, daha önce de bir mahkûm naklinde
aynı şey olmuştu. Bir şey hatırlatmak istiyorum:
Devlet adamı, muhtemeli öngörmek, gereken tedbiri yeterince ve
zamanında almak mecburiyetinde. Hiç olmazsa bu sebepten dolayı bir
sorumluluk görüyor musunuz? Bu sorumluluğun en hafif ifadesi olarak,
toplumdan, milletten ve bu insanlardan bir özür dilemeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekillerin sorduğu soruların
bir kısmı, tabii, Meclisle ilgili. Onlar, herhâlde, ancak Meclis
Başkanlığının vereceği bilgilerle cevaplanabilir.
Tabii, cezaevleriyle ilgili konular var. Bunlarla ilgili
olanlar
Sadece şunu söyleyeyim: Cezaevleriyle ilgili, tabii, kapasite
konusunda bugün ben de Adalet Bakanımızdan biraz bilgiler
almıştım. Bana şöyle bir tablo da verdi. Tabii, şu
anda çok sayıda yeni ceza infaz kurumu inşaatı sürüyor ve
kapasitesi de oldukça geniş yani mevcut şikâyetlerin bir
kısmını, büyük kısmını giderecek nitelikte.
Adalet Bakanlığımızın verdiği bilgiye göre, 2012
yılında yani bu yıl içinde 22 adet cezaevi, ceza infaz kurumu
açılacak. Bu, 2013 yılında 34 tane, yenisi açılıyor.
2014te 52 adet, 2015te 32, 2016da 25, 2017de 31 yani toplam 196 adet
şu anda inşaatı süren cezaevi var ve bunun
Zaten
şartları elverişsiz olanlar, geçen yıllar içinde
kapatılanlar da olmuştu, yeni açılanlar oldu. Ama yani bu konuda
Adalet Bakanlığımızın, Hükûmetin çabası sürüyor.
Tabii, diğer konularla ilgili, Urfadaki üzücü olay,
diğer olaylarla ilgili, onların kendi şartlarında inceleme
çalışmaları sürüyordur. Bunlarla ilgili yapılması gereken bir şey varsa
hukuk çerçevesinde onlar da yapılacaktır. Yani cezaevleriyle ilgili
bu manada benim söyleyeceğim daha çok bu çerçevede.
Burada TÜBAyla ilgili
olanla da tabii, hiç alanımız olmayan bir şey, TÜBİTAKta
seçimler oldu filan- şu anda benim detay bilgi vermem de mümkün
değil.
Burada tabii, genel
manada kurumla ilgili Burası işte etkili bir kurum olacak mı?
Uluslararası kurumlardan tepki olunca, yetersizlik tepkisi ne olacak?
gibi sorular var.
Onlarla ilgili de
değerli milletvekilleri şunu söyleyeyim: Bu tasarıyla ilgili
-biraz önce konuşmalarda da değinildi, soruda da- uluslararası
kuruluşlarla bizim de görüşmelerimiz oldu. Esasen bu tasarı yeni
değil iki yıl önce Meclise gelmişti. Bu konuda ben, Komisyon
Başkanımız Ayhan Bey, geneli üzerinde görüşmelerde uzun
uzun aslında açıklamalar yaptık, tekrar oluyor yani hem
yapısının oluşması hem çalışması hem
sivil toplum kuruluşlarıyla irtibatlar vesaire, o konuların
hepsinde çalışmalar yapıldı.
Ben başta da dedim
keşke yani bu soruyu soran işte en azından Sayın
Tanrıkulu falan bu konuda birazcık şöyle deselerdi: Bu kurum çok
önemli, şu anda ilk defa böyle kanunla bir kurum kuruluyor, içinde
iyileştirilmesi gereken hususlar olabilir.
Bir de tabii,
değerli milletvekilleri -gecenin bu vaktinde doğrusu ben de uzatmak
istemiyorum ama- şunu hepimiz insafla görmeliyiz yani olumsuzluk
ararsanız en ileri demokrasinin olduğu yerlerde bile olumsuzluklar
bulunur ama on yıllık AK PARTİ İktidarı dönemi
Türkiye'nin demokratikleşme dönemidir. Türkiyede millî iradenin yerini
bulduğu, siyasetin üzerindeki vesayet mekanizmalarının
kalktığı. Türkiye, değerli milletvekilleri, işkenceyle
anılan bir ülkeydi, gündüz de söyledim, iki yıldır, bakın
şu son iki yılda bir defa bile işkence davası
açılmamıştır.
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) Hiç mi yüzünüz
kızarmıyor Sayın Bakan bunları söylerken! Milletvekilleri
tutuklu bu memlekette!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Gözaltında insanlar ölüyor Sayın Bakan. Siz İçişleri
Bakanıydınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) -
Milletvekilleri hapiste Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Bakın
Bakın
(CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Bakın
Bakın
Ben son
iki yılda
MEHMET ŞANDIR (Mersin) -
Milletvekilleri hapiste, hangi demokrasiden bahsediyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) - Ben bir şey söylüyorum. Son
iki yılda işkenceyle ilgili bir dava
açılmamıştır. Şimdi Türkiye
Dünya bunu biliyor ama
burada bizim muhalefetimizin Türkiyeyi böyle on yılda, âdeta, bu
yapılan hiçbir şeyi görmez şekilde
(CHP sıralarından
gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Komik
oluyorsunuz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) -
bunu bu Meclis yaptı ve
üstelik bu yasaları bu Meclis çıkardı, bu demokratikleşme
yasalarını. Nelerin çıktığını sizler en iyi
biliyorsunuz. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Raporlara
bak, raporlara
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) - Bakın benim elimde bir
kitap var, yakında yayınlayacağız: Şu on yılda
hangi yasalar çıkmış, demokratikleşme alanında hangi
adımlar atılmış? (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
Ben çok teşekkür ediyorum
hepinize, sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Dünyaya
rezil olduk.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Kırıkkale) AK PARTİ dünyada Türkiyenin
itibarını yükseltti. Sadece bunu yaptı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Utanıyoruz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Kırıkkale) Siz utanabilirsiniz dünya Türkiyeyle iftihar
ediyor.
BAŞKAN Sayın Bakan lütfen
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) - Sayın Başkan
BAŞKAN -
Arkadaşlarınız sussun cevap vereceğim Sayın
Tanrıkulu.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Avrupa
Konseyinde milletvekilleri utanıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Bakan, orada sesimiz çıkmadı utancımızdan ama burada
söylüyorum, utanıyoruz.
BAŞKAN Sayın Türkkan,
lütfen
Buyurun Sayın Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) - Sayın Başkan, 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN - Ne diye söz istiyorsunuz?
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Bakan, adımı anarak benim söylediklerime
Keşke Sayın Tanrıkulu bu konunun olumlu yönleriyle ilgili de
bir şeyler söyleseydi. diye şahsıma sataşmada bulundu. Söz
istiyorum efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Soruyu cevaplarken adını andı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sataşmadım soruya cevap verdim.
BAŞKAN Ama
soru-cevap işlemi bu Sayın Tanrıkulu. İsminiz her
geçtiğinde sataşma anlamı çıkmaz ki buradan.
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (İstanbul) Efendim, bir saniye, açıklık getireyim
burada.
BAŞKAN Ne söyledi
de sataştı?
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (İstanbul) Efendim, şunu söyledi: Keşke Sayın
Tanrıkulu -bu mealde bir şey söyledi- bu konunun iyi olduğu
konusunda da bir şeyler söyleseydi.
BAŞKAN
Sataşma neresinde bunun?
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (İstanbul) Çarpıttı efendim. Ben burada yirmi dakika
konuştum, tutanakları getirtin.
BAŞKAN
Hayır, usul olması lazım, söz vermemiz için yani.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Ben de konuştum.
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (İstanbul) O nedenle, efendim
BAŞKAN Sayın
Tanrıkulu, siz hukukçusunuz. Sataşma bunun neresinde,
izahını yapın, söz vereceğim ben size.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) O zaman benim dediklerimi anlamamış Sayın
Bakan, bir daha söyleyeyim.
BAŞKAN Buyurun,
bir dakika söz veriyorum.
Soru-cevap
işleminde de sataşma ilk defa duyuyorum ben.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
İlk defa sataşıyor çünkü bir Bakan, böyle olur mu? Bakana
bakın siz, sataşılana değil, sataşana bakın.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Tanrıkulu.
IX.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (İstanbul) Sayın Bakan, gerçekten, bakın,
yapıcı olarak bir şey söylemeye çalışıyoruz. Ben
yirmi dakika burada konuştum, buraya tablo koydum. Yani demek ki size
göstermek lazım bu tabloyu da yani yapıcı konuşmaya
çalışıyoruz.
BAŞKAN Süreniz
işliyor Sayın Tanrıkulu, biliyor musunuz.
MUSTAFA SEZGİN
TANRIKULU (Devamla) Ama siz bu saatte bile yapıcı
konuşmuyorsunuz. Yirmi dakika konuştum. Eğer yirmi dakikada
konuştuklarımızdan bir şey anlamamışsanız
yapacak bir şey yok, insaf demek lazım.
O zaman, bu saatte
çalışmanın verdiği dezavantajdır. Biz, gerçekten,
bakın, gerçekten bu sorun konusunda yapıcı konuşuyoruz. Ben
size bütün konuşmalarımı
Bu konuşmaları -bakın,
burada biraz önce arkadaşlarımız söyledi- AKP ne söylemiş,
CHP ne söylemiş, diğer arkadaşlarımız ne
söylemiş, kitap hâline getireceğiz, kapak olarak da burada
asacağız, siz de öğreneceksiniz. (CHP sıralarından
alkışlar) Gerçekten burada yapıcı konuşuyoruz.
Türkiyenin bu sorununu, İnsan Hakları Kurumunu nasıl iyi yaparız;
bunu konuşuyoruz. Eğer kendinize güveniyorsanız, insan
hakları ihlallerini yapmayacaksanız, adam gibi insan hakları
kurumu yapalım burada yani yapmayacaksanız
Ama demek ki insan
hakları ihlalleri yapma konusunda kararlısınız, kendinize
göre bir yasa, yasallaştırmayı ayarlamaya
çalışıyorsunuz; olmaz böyle bir şey. Bakın, bizim
söylediklerimizi çarpıtmayın, rica ediyorum, bu saatte,
çarpıtmayın. Yapıcı konuştuk, siz de yapıcı
konuşun.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) İyi niyetli
değilsiniz dedi, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Bakan, lütfen
Teşekkür ediyorum.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Kötü niyetli yorumluyor.
BAŞKAN Yani bunun
sonu olmaz, istiyorsanız buyurun Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) İnsan haklarında kötü
niyetlisiniz. diyor.
BAŞKAN Buyurun.
2.- Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalayın, İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulunun şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Biz kendimizi kandırmak
için yasa yapmıyoruz. Biz, Hükûmet olarak, ülkemizde insan
haklarını daha iyi önlemek
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) İnsan
haklarını önlemek! Evet, biz de onu söylüyoruz.
VELİ AĞBABA (Malatya)
İşkence var mı, yok mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale)
insanlarımızı
bilinçlendirmek için yasa yapıyoruz. (CHP sıralarından
gürültüler)
Biz on yıllık iktidarız,
hiç kimse bizim niyetimizi sorgulayamaz. Bizim yaptıklarımız
ortadadır. Biz Türkiyeyi demokratikleştiriyoruz. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Bakan, o el niye sallanıyor? Kinin göstergesi!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bakan
öyle el kol hareketleriyle konuşamaz.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) CHP kendine baksın!
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
02.38
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 02.50
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin
Onuncu Oturumunu açıyorum.
279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
15inci madde üzerinde üç adet önerge
vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 15. Maddesinin 1. fıkrasının 2.
cümlesinin ve (3). fıkrada geçen her türlü ibaresinin madde metninden
çıkartılmasını arz ederiz.
Alim
Işık D.
Ali Torlak Muharrem
Varlı
Kütahya İstanbul Adana
Seyfettin
Yılmaz Mehmet
Şandır Adnan
Şefik Çirkin
Adana Mersin Hatay
Ali
Öz Lütfü
Türkkan
Mersin Kocaeli
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 15. Maddesinin 4 üncü
fıkrasının son cümlesindeki "bu fıkra uyarınca
çalıştırılacakların sayısı, kurumdaki fiilen
çalışan insan hakları uzmanı ve uzman
yardımcısı sayısının yüzde onunu geçemez"
ibaresi yerine bu fıkra uyarınca
çalıştırılacakların sayısı yönetmelikle
düzenlenir" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının (15)'inci maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Erol Dora
İstanbul Iğdır Mardin
Hasip Kaplan Ertuğrul
Kürkcü Halil
Aksoy
Şırnak Mersin Ağrı
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY
(Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı, TİHK'nın
bağımsızlığını güvence altına
almamaktadır. İnsan hakları ihlallerinin temel sorumlusunun
devletler ve hükûmetler olması, ihlalleri önlemeye, hakları korumaya
yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak surette devletin
yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme
modeline sahip olmasını gerektirirdi.
Tasarının öngördüğü
atama prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Tasarı, TİHK'yı
Başbakanlığın yani Hükûmetin sorumluluğu altında
düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu oluşturan bireyler kadar
özgür olabilir. Dolayısıyla atamanın hangi organ tarafından
yapılacağı ve seçim süreçlerinin nasıl
işletileceği konusu son derece önemlidir.
Tasarının öngördüğü
görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfî biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
Tasarının öngördüğü mali
yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel
bağımsızlığı arasında doğrudan bir
ilişki bulunmaktadır. Tasarıda TİHK'nın gelirleri,
diğer gelirlerin yanı sıra "genel bütçeden ayrılacak
yardımlar" olarak belirtilmiş durumdadır. Ayrıca
Tasarıda, Kurumun sahip olacağı finansal özerkliğin hangi
düzeyde olacağı açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun
uygun ve bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
TİHK, önceki tüm insan
hakları kurumları gibi bir başkanlık mekanizması
olarak tasarlanmıştır. Başkanın istememesi durumunda
kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur. Kanun
Tasarısı, TİHK için ikili bir kurumsal yapı öngörmektedir:
Başkanlık sistemi ve İnsan Hakları Kurulu. Tasarıda
tanımlandığı biçimiyle Kurul ile Başkanlık
arasındaki yetki gücü bakımından oldukça büyük bir fark
görülmektedir. Bu durum Kurulun şekli bir işlevi olacağı
kaygısına yol açmaktadır.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, Paris İlkeleri'nin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak
unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer
alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde
oluşturulmasıdır. Yanı sıra, karar verme
organının farklılıklara saygı gösterme yeteneği
ile donatılması gerekir. Belli bir etnik, dinsel, kültürel ya da
mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal kurum, toplumdaki
çeşitliliği yansıtmaktan uzaktır ve bundan ötürü de içinden
geldiği toplumu tam olarak temsil edemez.
Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkânını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki
alanı sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris
İlkeleri'nde öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı
olarak belirlenmemiştir.
Tasarı, BM İşkenceye
Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün (Seçmeli Protokol)
öngördüğü nitelikte bağımsız, işlevli ve etkin bir
önleme mekanizmanın oluşturulmasına izin vermemektedir. Çünkü
Seçmeli Protokol'ün öngördüğü bağımsızlığı
güvence altına alınmış "ulusal önleme
mekanizması" söz konusu Tasarı ile Türkiye İnsan
Hakları Kurumu'nun bir alt birimi hâline getirilmektedir. Bu, "ulusal
önleme mekanizması"nın oluşturulması sürecinin de
kapsayıcı ve şeffaf olmadığı anlamına
gelmektedir.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunacağım
lll
- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var,
yerine getireceğim.
Yoklama talebinde bulunan sayın
üyeleri tespit edeceğim: Sayın İnce, Sayın Gök, Sayın
Aygün, Sayın Tezcan, Sayın Akar, Sayın Serindağ, Sayın
Özel, Sayın Yüksel, Sayın Eyidoğan, Sayın Toprak,
Sayın Ağbaba, Sayın Özgündüz, Sayın Batum, Sayın
Moroğlu, Sayın Kurt, Sayın Çam, Sayın Özkoç, Sayın
Kaleli, Sayın Kaplan, Sayın Özkan, Sayın Bulut.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 15. Maddesinin 4 üncü
fıkrasının son cümlesindeki "bu fıkra uyarınca
çalıştırılacakların sayısı, kurumdaki fiilen
çalışan insan hakları uzmanı ve uzman
yardımcısı sayısının yüzde onunu geçemez"
ibaresi yerine bu fıkra uyarınca
çalıştırılacakların sayısı yönetmelikle düzenlenir" şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben
geçtiğimiz hafta Pazar günü Şanlıurfaya gittim. İkinci
yangını Şanlıurfa Cezaevinde bizzat yaşadım.
Şanlıurfa Cezaevinin nasıl bir yer olduğunu yakından
gördüm.
Cezaevi şartlarıyla ilgili
konuşmaya başlamadan önce, Urfada ölen ve cenazesine
katıldığım Yunus Eşiklinin annesi Meral
Eşiklinin haykırışını buradan sizlerle
paylaşmak istiyorum. Ben oğlumu size, cezaevine böyle mi verdim?
Oğlum dalyan gibiydi. Ben onu gözümden sakındım. Ben onu
gündelikçilik yaparak büyüttüm. Bunu niye yaptınız? Ben şimdi
onsuz ne yapacağım? diyor. Ben size dalyan gibi,
yakışıklı, güzel bir yiğit verdim, sizse bana bir
torba içinde bir parça kömür verdiniz. Ben kömüre dönüşmüş, yüzü
gözü, vücudu yanmış oğlumu elindeki canım annem
dövmesinden tanıdım. diyor. Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakan biraz önce söyledi: Bizim dönemimizde işkence yok. Bundan daha
büyük işkence olur mu? Burada anneler var, babalar var; bir kadın
düşünün ki oğlunu yüzünden tanıyamıyor, gözlerinden
tanıyamıyor, kadının ifadesiyle söyleyeyim kara
kaşlarından tanıyamıyor, ellerinde yazan canım annem
dövmesinden tanıyor.
MUHAMMED ÇETİN (İstanbul)
Kömür olmuştu hani, kömür?
VELİ AĞBABA (Devamla) Evet,
size de ancak bu yakışır.
Değerli arkadaşlar,
koğuşlar 3 kişilik yapılmış ama bazen 18, bazen
20-30 kişinin yattığı, kullanım alanının
Değerli arkadaşlar,
cezaevinde yasaklar say, say bitmez. Öyle yasaklar var ki insanın
aklı da almıyor, ne olduğuna anlam da veremiyor. Delgeç,
zımba, daksil gibi, en basit kırtasiye malzemeleri yasak.
Değerli arkadaşlar, bütün
dünyada herkesin kabul ettiği insanlar var. Che yasak, Chenin resmini
asmak yasak. Deniz Gezmişin resmini asmak yasak, örgüt suçlamasına
giriyor. Siyah kalem serbest, boyalı kalem yasak.
Yine, Tekirdağ 1 Nolu Cezaevinde Cemil Erdemin
kız kardeşi mektup yazıyor, üzerine de bir gül koyuyor,
kardeşine bir gül, kuru bir gül koyuyor ama cezaevi yönetimi çiçeği,
o kuru gülü alıyor, çünkü güvenlik nedeniyle yasak o da.
Geçtiğimiz günlerde, yeni gelen, keyfî yönetimiyle
de cezaevini âdeta işkencehaneye çeviren Kırıkkale Cezaevini
ziyaret ettim arkadaşlar, Kırıkkale Cezaevini, dağ
başında Kırıkkale Cezaevini. Orada bir kadın
durmuş düşünmüş, oturuyor. Milletvekili olduğumu
öğrenmiş, dedi ki: Yanıma gel, sana bir şey
vereceğim. Bir lif. Bu lif, cezaevinin güvenliğini tehlikeye
attığı için bu da yasak arkadaşlar.
Şimdi, Sayın Bakan biraz önce dedi ki: Hiç
işkence olmadı. Bu Engin Çeberi hatırlar
mısınız, Engin Çeberi Sayın Bakan veya Festus Okeyi
hatırlar mısınız?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) O zaman Bakandı.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bakandı, evet.
Orada işkence yapılarak Nijeryalı bir genç
öldürüldü. Engin Çeber sizin döneminizde işkenceyle öldürüldü, insanlar
hüküm giydi oradaki ve Fevziye Cengiz daha birkaç ay önce dayak yedi, dayak
yediği için polislere dava açılmadı ve cezayı
almadılar ama ona dava açıldı. Neden dolayı dava
açıldı? Polislere direnme suçundan dava açıldı.
Bunların hepsi sizin döneminizde oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) Isparta Cezaevinde
Özgür diye yirmi yaşında bir genç, cezaevinde yataktan
aşağıya atılıyor, şimdi iki büklüm, felç
geçirmiş olarak yatıyor. O hangi dönem oldu? Onu da sormak istiyorum
Sayın Bakan.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 15. Maddesinin 1. fıkrasının 2.
cümlesinin ve (3). fıkrada geçen her türlü ibaresinin madde metninden
çıkartılmasını arz ederiz.
Lütfü Türkkan
(Kocaeli) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir önceki maddede Avrupada,
Avrupa Parlamentosunda Avrupa Birliği üyesi parlamenterlerin Türkiyeye
karşı savunmalarında en çok insan hakları ihlalleriyle
karşılaşıyoruz. diye bir ifadede bulundum. Ben 2 defa
gittim, bir Brüksele, bir de Strasbourga gittim; daha önce bir de
İstanbulda böyle bir toplantı yaptık. Türkiyede yapılan
insan hakları ihlalleri ve diğer konularla alakalı Türk
milletvekilleri tarafından yurt dışında, Belçikada veya
Strasbourgda yapılan eleştirileri haksızlık olarak,
nezaketsizlik olarak da nitelendirdim. Burada Cumhuriyet Halk Partisinden
arkadaşlarım var, onlar konuştukları zaman da ciddi
münakaşa ettim kendileriyle. Türkiyede bu konuları
konuşacağız, yaralarımızı saracağız ama
uluslararası arenada asla ve kata Türkiyeye kara çalınmasına
müsaade etmeyiz, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak milliyetçi
duygularımızdan kaynaklanan bir hasletle buna müsaade etmeyiz ve ben
de asla ve kata hiç konuşmadım. Sayın Afif Başkan da
burada; samimiyetle ifade ediyorum, her gittiğimiz yerde, mutlaka ve
mutlaka, Türkiyede yapılan insan hakları ihlalleri
karşımıza çıkıyor. Sayın Afif
Demirkıranın Eş Başkan olduğu o toplantıda
kendisinin yaşadığı sıkıntıları bizzat
kendim karşıdan fark ediyorum. Yani orada, karşınızda
Avrupalı parlamenterlerin örneklerle verdiği insan hakları
ihlallerini geçiştirmek için bir parlamenterin, bir diplomatın
yapabileceği her şeyi fazlasıyla yapmak durumunda, onu da yapıyor.
Çok önemli bir iş bu.
Burada siz beni susturabilirsiniz
Sayın Bakan, Niye utanıyorsun? diyebilirsiniz. Evet, ben
utanıyorum, bu açıdan utanıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili
arkadaşların ideolojik nedenlerle, ideolojik saiklerle savunduğu
meselelere ideoloji açısından yakın bulmayabilirim kendimi ama
bir insan olarak bunların ortadan kaldırılmasını
istiyorum. Bu konuda, bundan sonraki maddelere ait verdiğimiz önergelerde
insan hakları ihlallerinin Avrupadaki istatistiklerini arkadaşlarımız
size sunacak.
Bakın, ben size bir şey
söyleyeceğim: Eğer biz burada insan haklarıyla ilgili gerekli
müdahaleyi yapmazsak, aşağıda bu konuyu kendilerine vazife
edinmiş insanlar var.
Dün televizyonlarda izledik -bir
çocuğun babası kahramanıdır, bir eşin kocası en
kuvvetlidir- eşinin ve çocuklarının yanında dayak yiyen bir
babanın dramını biz burada çözmeliyiz. O polisleri görevden
aldırmak yeterli değil. Zira, İzmirde karakolda eşinin yanında
dayak yiyen o kadını döven 2 polis önce el çektirildi, iki ay sonra
İstanbula tayin edildi. Eğer böyle bir önlem alacaksanız, bu
polis, sokakta çocuklarımın yanında beni de dövecektir.
Milletvekilliği kaim değil, size de kaim değil, yarın
gideceğiz buralardan ama İnsan hakları dediğimiz zaman bu
konu hepimizi çok ilgilendiriyor.
Bakın, Urfa Cezaevinden hastaneye
nakil sırasında televizyonda bir görüntüye tanık oldum; adam
yanmış, bağırıyor, ciddi yanık içerisinde ve
ellerinde kelepçe! Sayın Bakanım, bu bir insan hakları ihlali.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Ve burası
Türkiye!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Ve
burası da imrenilecek dediğimiz bir Türkiye.
Sayın Bakan, biraz evvel, ben
kendisine bunları izah etmeye gittiğimde, Tunusa beraber gittik.
Tunusta insanlar bize ne kadar önem veriyorlar. dedi. Doğru ama ben Tunusun
bana önem vermesini çok önemsemiyorum. Tunus daha kendine, yeniden, ne
yapacağını bilmeyen modeller geliştirmeye
çalışıyor. Benim için, ısrarla kapısında
durduğumuz, neredeyse salya sümük ağladığımız
Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye hakkındaki kanaatleridir. Bana
göre hiçbir gerek de yok, onu da söyleyeyim size.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Hiç
yakışmıyor!
BAŞKAN Sayın Türkkan,
lütfen siz Genel Kurula hitap edin.
ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) Çok ayıp
ama ya!
BAŞKAN Lütfen Sayın
Milletvekili
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Ben ayıp
olan şeyin ne olduğunu iyi bilirim. Bana ayıp konusunda da hiç
ders vermeyin. Dersinizi yapın, ödevlerinizi yapın, bu ülkedeki insan
hakları ihlallerini önleyin.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Türkkan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
16ncı madde üzerinde iki adet
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 16. maddesinin 3 üncü fıkrasında
yer alan avukatlık stajını tamamlamış ibaresinin
avukatlık ruhsatnamesini almış şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul
Sivas Ankara
Hülya
Güven Hüseyin
Aygün Mahmut
Tanal
İzmir
Tunceli İstanbul
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının (16)ıncı maddesinin
kanun tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımla.
Sebahat
Tuncel Pervin
Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Halil
Aksoy Erol
Dora Hasip
Kaplan
Ağrı
Mardin
Şırnak
BAŞKAN 16ncı maddeyle
ilgili yeni bir önerge geldiği için onu da okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
279 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının 16. maddesinin tasarı metninden
çıkartılmasını arz ederiz.
Alim Işık Ali
Öz Seyfettin
Yılmaz
Kütahya Mersin
Adana
Mehmet Erdoğan Emin
Çınar
Muğla Kastamonu
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergelerle ilgili
Komisyon önergelere katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı, TİHK'nın
bağımsızlığını güvence altına
almamaktadır. İnsan hakları ihlallerinin temel sorumlusunun
devletler ve hükûmetler olması, ihlalleri önlemeye, hakları korumaya
yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak surette devletin
yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme
modeline sahip olmasını gerektirirdi.
Tasarının
öngördüğü atama prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Tasarı, TİHK'yı
Başbakanlığın yani Hükûmetin sorumluluğu altında
düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu oluşturan bireyler kadar
özgür olabilir. Dolayısıyla atamanın hangi organ tarafından
yapılacağı ve seçim süreçlerinin nasıl
işletileceği konusu son derece önemlidir.
Tasarının öngördüğü
görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfî biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
Tasarının öngördüğü mali
yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel
bağımsızlığı arasında doğrudan bir
ilişki bulunmaktadır. Tasarıda TİHK'nın gelirleri,
diğer gelirlerin yanı sıra "genel bütçeden ayrılacak
yardımlar" olarak belirtilmiş durumdadır. Ayrıca
Tasarıda, Kurumun sahip olacağı finansal özerkliğin hangi
düzeyde olacağı açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun
uygun ve bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
TİHK,
önceki tüm insan hakları kurumları gibi bir başkanlık
mekanizması olarak tasarlanmıştır. Başkanın
istememesi durumunda kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur.
Kanun Tasarısı, TİHK için ikili bir kurumsal yapı
öngörmektedir: Başkanlık sistemi ve İnsan Hakları Kurulu.
Tasarıda tanımlandığı biçimiyle Kurul ile
Başkanlık arasındaki yetki gücü bakımından oldukça
büyük bir fark görülmektedir. Bu durum Kurulun şekli bir işlevi
olacağı kaygısına yol açmaktadır.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte çalışmasını
gerektirir.
Tasarı, Paris İlkelerinin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkelerinde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak
unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer
alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde
oluşturulmasıdır. Yanı sıra, karar verme
organının farklılıklara saygı gösterme yeteneği
ile donatılması gerekir. Belli bir etnik, dinsel, kültürel ya da
mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal kurum, toplumdaki çeşitliliği
yansıtmaktan uzaktır ve bundan ötürü de içinden geldiği toplumu
tam olarak temsil edemez.
Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkanını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki
alanı sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris
İlkeleri'nde öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı
olarak belirlenmemiştir.
Tasarı, BM İşkenceye
Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün (Seçmeli Protokol)
öngördüğü nitelikte bağımsız, işlevli ve etkin bir
önleme mekanizmasının oluşturulmasına izin vermemektedir.
Çünkü Seçmeli Protokol'ün öngördüğü bağımsızlığı
güvence altına alınmış "ulusal önleme
mekanizması" söz konusu Tasarı ile Türkiye İnsan
Hakları Kurumu'nun bir alt birimi haline getirilmektedir. Bu, "ulusal
önleme mekanizması"nın oluşturulması sürecinin de
kapsayıcı ve şeffaf olmadığı anlamına gelmektedir.
BAŞKAN Diğer gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
52 yıllık süre
zarfındaki başvuru ve mahkûmiyetler esas
alındığında Türkiye İnsan Hakları
Sözleşmesi'ni en çok ihlal eden ülke oldu.
Adalet Bakanlığı
bünyesinde kurulan İnsan Hakları Daire Başkanlığı
bir ilke imza atarak, özellikle hâkim ve savcıların yararlanması
için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye ile
ilgili en güncel kararlarını yayınladığı bir site
kurdu.
Sitede, AİHM'nin, Türkiye ile
ilgili 52 yıllık istatistiklerine de yer verildi. 1959-2011
arasındaki başvurular ve çıkan mahkûmiyetler esas
alındığında, Türkiye, 2 bin 404 mahkûmiyetle, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) en çok ihlal eden ülke
oldu. AİHS'nin ihlal edilen maddeleri üzerinden yapılan
istatistiklerde de Türkiye, çok sayıda alanda en çok mahkûm olma
unvanını kimseye kaptırmadı. Yaşam hakkı ve
işkence gibi alanlarda Rusya'ya kıl payı geçilerek ikinci
sırada yer alan Türkiye aleyhindeki 15 bin 940 başvurusu ise henüz
karara bağlanmadı.
İhlal kararlarının
türlerine bakıldığında da 52 yıllık dönemde,
Türkiye, birkaç alan dışında, birinciliği kimseye
kaptırmadı. Türkiye, "etkin soruşturma yokluğu"
nedeniyle 135 kez, "özgürlük ve güvenlik hakkı" konusunda 554
kez, "adil yargılanma hakkı" konusunda 729 kez, "ifade
özgürlüğü" konusunda 207 kez, "toplantı ve gösteri yapma
özgürlüğü" konusunda 53 kez, "mülkiyet hakkı"
konusunda 611 kez mahkûm oldu ve AİHS'nin bu maddeleri ile ilgili
açılan davalarda mahkûmiyet sayısı bakımından bütün
ülkelerin üzerinde yer aldı.
Yaşam hakkı ihlali
davalarında 92 kez mahkûm olan Türkiye, bu kategoride birinciliği 202
mahkûmiyeti bulunan Rusya'ya kaptırdı ve ikinci sırada yer
aldı. Listedeki 30 ülkenin yaşam hakkı ihlali konusunda hiçbir
mahkûmiyetinin bulunmaması dikkati çekti. "Etkin soruşturma"
konusunda da Rusya 217 mahkûmiyet ile ilk sırada yer alırken,
Türkiye, 138 mahkûmiyetle ikinci oldu. Rusya, "kötü muamele
yasağı" alanında da 357 mahkûmiyetle, 243 mahkûmiyeti
bulunan Türkiye'yi ikinci sırada bıraktı. Yargılamanın
uzunluğu alanında ise İtalya, ikinci sıradaki Türkiye'nin
üzerinde yer aldı. 1155 mahkûmiyeti bulunan İtalya'yı 493
mahkûmiyetle izleyen Türkiye, "Yargı kararlarının icra
edilmesi" konusunda ise 38 mahkûmiyeti bulunan Rusya'ya kıl payı
geçildi ve 37 mahkûmiyetle ikinci oldu.
Karnenin her alanı dolu.
Rusya dışında bütün
ülkelerin AİHS'nin hiç ihlal etmediği en az bir maddesi bulunurken,
Türkiye'nin de Rusya gibi karnesinde boş yer kalmadı. Türkiye'nin
mahkûmiyetlerinin yüzde 21'i "adil yargılanma hakkı", yüzde
17'si "mülkiyet hakkı", yüzde 15'i "özgürlük ve güvenlik
hakkı", yüzde 13'ü "yargılamanın uzunluğu"
maddelerinden verildi.
AİHM, toplam başvurular
düşünüldüğünde Türkiye ile ilgili yapılan başvuruların
yüzde 65'ini sonuçlandırdı. Hakkında toplam 2 bin 747 karar
verilen Türkiye ile ilgili yapılan 26 bin 929 başvuru (yüzde 59)
kabul edilemez bulundu ya da kayıttan düşürüldü. Türkiye ile ilgili
karara bağlanmayı bekleyen başvuru sayısı ise bugüne
kadar yapılan toplam başvuruların yüzde 35'ine denk geliyor. 15
bin 940 karara bağlanmayı bekleyen başvurudan çıkacak
olası mahkûmiyetler, Türkiye'nin birinciliği kaptırmamasına
yol açabilecek.
1400 AİHM kararı, AİHM
kararlarının icrası, raporlar, insan hakları temel
metinlerinin yüklendiği www.inhak.adalet.gov.tr adresinden
ulaşılabilen internet sitesinde, Türkiye'nin AİHM karnesine de
yer verildi.
AİHM sayfasından alınan
istatistiklerin yüklendiği sayfada yer alan 1959-2011 yıllarına
ilişkin karşılaştırmalı tablolar, 52
yıllık dönemde Türkiye'nin AİHM'ye taraf 47 ülke arasında
AİHS'yi en çok ihlal eden ülke olduğunu ortaya koydu.
Hakkında 2 bin 747 kararın
verildiği Türkiye'yi, 2 bin 166 kararla İtalya, bin 212 kararla Rusya
izledi. Türkiye, 52 yıllık dönemde karara bağlanan 2 bin 747
davanın 2 bin 404'ünde AİHS'nin en az bir maddesini ihlal
ettiğinden tazminata mahkûm oldu. 57 davada haklı bulunan Türkiye'nin
204 dosyası dostane çözüm ya da düşme kararı ile
sonuçlandı. Türkiye, toplam kararların yüzde 87,5'inde mahkûm oldu.
Bu rakamlar, Türkiye'ye "en çok mahkûm olan ülke" unvanını
kazandırdı.
Bu gerekçelerle anılan kurumun
kurulması gerçekçi olmayacaktır.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 16. maddesinin 3 üncü fıkrasında
yer alan avukatlık stajını tamamlamış ibaresinin
avukatlık ruhsatnamesini almış şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Hülya Güven, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
HÜLYA GÜVEN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısının 16ncı maddesiyle ilgili olarak görüşlerimizi
belirtmek üzere söz almış bulunuyor, yüce heyete
saygılarımı sunuyorum.
Sayın milletvekilleri,
konuşmamda, şu andaki iktidarımızın kadının
insan haklarına ne kadar önem verdiğini anlatacağım.
Öncelikle Kadının sırtından sopayı, karnından
sıpayı eksik etmeyin. diyen bir bakış açısıyla
kadınlarımızın hakları baştan
kısıtlanıyor. Yine biliyorsunuz Kadın tecavüz eden
kişiyle evlendirilsin. diyen hâkimlerimiz var. Aslında böyle diyerek
hâkimler kadınlara şiddet uyguluyorlar. Hak dağıtması
gereken hâkim, hakları ihlal ediyor. Bu kanun tasarısı ile de
insan hakları ihlali azalmayacak, artacaktır. Yurt
dışında okuyup da denkliği kabul edilmiş okullardan
mezunlar ülkemizde ayrı bir sınav ve eğitime tabi tutulmazlarsa
insan hakları ihlali daha da artacaktır.
Görüyoruz ki -bugüne kadar gördüklerimiz,
yaşadıklarımız- ülkemizde kadınlar yaşamın
her alanında şiddetin çeşitli biçimlerine maruz kalmaya devam
etmektedirler. Taşlanarak öldürülen, namus cinayetine kurban giden,
tecavüze uğrayan, nedeni belirsiz bir biçimde intihar eden kadınlara
ilişkin haberleri izliyoruz. Bitti mi? Hayır, bitmedi. Kız
çocukları evlendiriliyorlar, yaşıtlarıyla
oynayacaklarına çocukken çocuk sahibi oluyor ve birçok sağlık sorunları
yaşıyorlar. 4+4+4 sistemiyle de bu durum teşvik ediliyor. Bu bir
insan hakları ihlali değil midir?
On iki-on beş yaşında kız
çocuklarını okula değil, kocaya gönderiyorsunuz. Yoksul
ailelerin kız çocuklarının başlık parası
karşılığı yaşlılara satılmasına
yol açıyorsunuz. Bu, köle ticaretini teşvik değil midir?
Onlarca kişi tarafından küçücük çocuklara tecavüz
edenlere Çocuklar istediği için birlikte oldular. diyerek ceza indirimi
uygulayan zihniyet, çocuk haklarını, insan haklarını ihlal
etmiyor mu?
Bir süredir, sistemli olarak ülkenin geleceğini
değiştirme gayretiyle, önce kadına kaç çocuk istediğini sormadan
En az 3 çocuk doğurmalı. gibi söylemler başladı.
Kadın kuluçka makinesi değildir, insandır.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Doğurmayın Hanımefendi. Zorla mı?
HÜLYA GÜVEN (Devamla) Sayın Sağlık
Bakanına soruyorum: Geçmiş yıllarda kürtajın serbest olmadığı
dönemde kaç kadın çocuk düşürmek için ölüyordu? İstatistiklere
bakabilirsiniz. Yine, çocuk düşürmek için doktora gidememesi nedeniyle
evde tavuk tüyü, çöp ya da kocakarı ilaçları kullandıkları
için kadınlarımız ölmüyor muydu? Yine bu günlere döneceğiz,
geriye gideceğiz. Artık, parası olan, çocuk düşürmek için
ya Kıbrısa ya da Yunan adalarına gidecek; gidemeyen yoksul ve
eğitimsiz kadınlar da ölecekler. Kıbrıslılar ne
diyorlar, biliyor musunuz? Kumarı yasakladınız, biz zengin
olduk. Kürtajı yasaklayınca
da hastanelerden kazanacağız. diyorlar. Yunan adalarında da
kadın doğum hastanelerinin açıldığını
duyarsak şaşırmayalım.
Sayın
Sağlık Bakanımız Tecavüz sonucu doğan çocuğa
bakarız, engelli doğan çocuğa bakarız. diyor. Bugün
çocukların bakıldığı yuvalara, çocuk suçluların
bulunduğu hapishanelerin durumuna bakın, nasıl
yaşıyorlar? Çocukları canlı canlı yakıyoruz;
yuvadaki çocukları da yakıyoruz, hapishanedeki çocukları da,
Uluderedeki 34 çocuğu da.
Zengin olan
yaşasın, sağlık hizmetinin en iyisini alsın, fakir
olan başının çaresine
baksın bakış açısı insan hakları ihlali
değil midir?
Biz, artık,
kadınların, çocukların şiddet görmediği, eğitim
ve sağlığa eşit olarak eriştiği, her şeyden
önce herkesin insan haklarının sağlandığı bir
ülkede yaşamalıyız. Devletin görevi tüm bunları
sağlamaktır ve bunun gerektiğini söylüyor,
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır ve kabul
edilmiştir.
17nci madde üzerinde üç
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
279 sıra sayılı tasarının 17. maddesinin son
cümlesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Kurumun bu konudaki
talepleri, ilgili kurum ve kuruluşunca kendilerine bildirim
yapılması tarihinden itibaren 1 hafta içerisinde yerine getirilir.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul
Sivas
Ankara
Mustafa Moroğlu Hüseyin Aygün Mahmut Tanal
İzmir Tunceli İstanbul
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, diğer iki önerge aynı mahiyettedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının 17inci maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını arz ederiz ve teklif
ederiz.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Erol Dora Hasip Kaplan
İstanbul
Mardin
Şırnak
Pervin Buldan Ertuğrul Kürkcü Halil Aksoy
Iğdır Mersin Ağrı
Diğer önergenin imza sahipleri:
Alim Işık Ali Öz Seyfettin Yılmaz
Kütahya Mersin Adana
Mehmet Erdoğan Emin Çınar
Muğla
Kastamonu
BAŞKAN Aynı mahiyetteki
önergelere Komisyon katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ
(İzmir) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Hükûmet?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeleri okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarı,
TİHK'nın bağımsızlığını güvence
altına almamaktadır. İnsan hakları ihlallerinin temel
sorumlusunun devletler ve hükûmetler olması, ihlalleri önlemeye,
hakları korumaya yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak
surette devletin yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme modeline sahip
olmasını gerektirirdi.
Tasarının öngördüğü
atama prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Tasarı, TİHK'yı
Başbakanlığın yani Hükümetin sorumluluğu altında
düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu oluşturan bireyler kadar
özgür olabilir. Dolayısıyla atamanın hangi organ tarafından
yapılacağı ve seçim süreçlerinin nasıl işletileceği
konusu son derece önemlidir.
Tasarının öngördüğü
görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfî biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
Tasarının öngördüğü mali
yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel bağımsızlığı
arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Tasarıda
TİHK'nın gelirleri, diğer gelirlerin yanı sıra
"genel bütçeden ayrılacak yardımlar" olarak
belirtilmiş durumdadır. Ayrıca Tasarıda, Kurumun sahip
olacağı finansal özerkliğin hangi düzeyde olacağı
açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun uygun ve
bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
TİHK, önceki tüm insan
hakları kurumları gibi bir başkanlık mekanizması
olarak tasarlanmıştır. Başkanın istememesi durumunda
kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur. Kanun Tasarısı,
TİHK için ikili bir kurumsal yapı öngörmektedir: Başkanlık
sistemi ve İnsan Hakları Kurulu. Tasarıda
tanımlandığı biçimiyle Kurul ile Başkanlık
arasındaki yetki gücü bakımından oldukça büyük bir fark
görülmektedir. Bu durum Kurulun şekli bir işlevi olacağı
kaygısına yol açmaktadır.
Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
Tasarı, Paris İlkeleri'nin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak
unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer
alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde oluşturulmasıdır.
Yanı sıra, karar verme organının farklılıklara
saygı gösterme yeteneği ile donatılması gerekir. Belli bir
etnik, dinsel, kültürel ya da mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal
kurum, toplumdaki çeşitliliği yansıtmaktan uzaktır ve
bundan ötürü de içinden geldiği toplumu tam olarak temsil edemez.
Tasarı, TİHK'ya insan
hakları ihlallerini önleme imkânını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki
alanı sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris
İlkeleri'nde öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı
olarak belirlenmemiştir.
Tasarı, BM İşkenceye
Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün (Seçmeli Protokol)
öngördüğü nitelikte bağımsız, işlevli ve etkin bir
önleme mekanizmasının oluşturulmasına izin vermemektedir.
Çünkü Seçmeli Protokol'ün öngördüğü
bağımsızlığı güvence altına
alınmış "ulusal önleme mekanizması" söz konusu
Tasarı ile Türkiye İnsan Hakları Kurumu'nun bir alt birimi
hâline getirilmektedir. Bu, "ulusal önleme mekanizması"nın
oluşturulması sürecinin de kapsayıcı ve şeffaf
olmadığı anlamına gelmektedir.
BAŞKAN Diğer önergenin
gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
52 yıllık süre
zarfındaki başvuru ve mahkûmiyetler esas
alındığında Türkiye İnsan Hakları
Sözleşmesi'ni en çok ihlal eden ülke oldu.
Adalet Bakanlığı
bünyesinde kurulan İnsan Hakları Daire Başkanlığı
bir ilke imza atarak, özellikle hâkim ve savcıların yararlanması
için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye ile
ilgili en güncel kararlarını yayınladığı bir site
kurdu.
Sitede, AİHM'nin, Türkiye ile
ilgili 52 yıllık istatistiklerine de yer verildi. 1959-2011
arasındaki başvurular ve çıkan mahkûmiyetler esas
alındığında, Türkiye, 2 bin 404 mahkûmiyetle, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) en çok ihlal eden ülke
oldu. AİHS'nin ihlal edilen maddeleri üzerinden yapılan
istatistiklerde de Türkiye, çok sayıda alanda en çok mahkûm olma
unvanını kimseye kaptırmadı. Yaşam hakkı ve
işkence gibi alanlarda Rusya'ya kılpayı geçilerek ikinci
sırada yer alan Türkiye aleyhindeki 15 bin 940 başvurusu ise henüz
karara bağlanmadı.
İhlal kararlarının
türlerine bakıldığında da 52 yıllık dönemde,
Türkiye, birkaç alan dışında, birinciliği kimseye
kaptırmadı. Türkiye, "Etkin soruşturma yokluğu"
nedeniyle 135 kez, "Özgürlük ve güvenlik hakkı" konusunda 554
kez, "Adil yargılanma hakkı" konusunda 729 kez, "ifade
özgürlüğü" konusunda 207 kez, "Toplantı ve gösteri yapma
özgürlüğü" konusunda 53 kez, "mülkiyet hakkı"
konusunda 611 kez mahkûm oldu ve AİHS'nin bu maddeleri ile ilgili
açılan davalarda mahkûmiyet sayısı bakımından bütün
ülkelerin üzerinde yer aldı.
Yaşam hakkı ihlali
davalarında 92 kez mahkûm olan Türkiye, bu kategoride birinciliği 202
mahkûmiyeti bulunan Rusya'ya kaptırdı ve ikinci sırada yer
aldı. Listedeki 30 ülkenin yaşam hakkı ihlali konusunda hiçbir
mahkûmiyetinin bulunmaması dikkati çekti. "Etkin
soruşturma" konusunda da Rusya 217
mahkûmiyet ile ilk sırada yer alırken, Türkiye, 138
mahkûmiyetle ikinci oldu Rusya "kötü muamele yasağı"
alanında da 357 mahkûmiyetle, 243 mahkûmiyeti bulunan Türkiye'yi ikinci
sırada bıraktı. Yargılamanın uzunluğu
alanında ise İtalya, ikinci sıradaki Türkiye'nin üzerinde yer
aldı. 1155 mahkûmiyeti bulunan İtalya'yı 493 mahkûmiyetle
izleyen Türkiye, "Yargı kararlarının icra edilmesi"
konusunda ise 38 mahkûmiyeti bulunan Rusya'ya kılpayı geçildi ve 37
mahkûmiyetle ikinci oldu.
Karnenin her alanı dolu
Rusya dışında bütün
ülkelerin AİHS'nin hiç ihlal etmediği en az bir maddesi bulunurken,
Türkiye'nin de Rusya gibi karnesinde boş yer kalmadı. Türkiye'nin
mahkûmiyetlerinin yüzde 21'i "adil yargılanma hakkı", yüzde
17'si "mülkiyet hakkı", yüzde 15'i "özgürlük ve güvenlik
hakkı", yüzde 13'ü "yargılamanın uzunluğu"
maddelerinden verildi.
AİHM, toplam başvurular
düşünüldüğünde Türkiye ile ilgili yapılan başvuruların
yüzde 65'ini sonuçlandırdı. Hakkında toplam 2 bin 747 karar
verilen Türkiye ile ilgili yapılan 26 bin 929 başvuru (yüzde 59)
kabul edilemez bulundu ya da kayıttan düşürüldü. Türkiye ile ilgili
karara bağlanmayı bekleyen başvuru sayısı ise bugüne
kadar yapılan toplam başvuruların yüzde 35'ine denk geliyor. 15
bin 940 karara bağlanmayı bekleyen başvurudan çıkacak
olası mahkûmiyetler, Türkiye'nin birinciliği kaptırmamasına
yol açabilecek.
1400 AİHM kararı, AİHM
kararlarının icrası, raporlar, insan hakları temel
metinlerinin yüklendiği www.inhak.adalet.gov.tr adresinden
ulaşılabilen internet sitesinde, Türkiye'nin AİHM karnesine de
yer verildi.
AİHM sayfasından alınan
istatistiklerin yüklendiği sayfada yer alan 1959-2011 yıllarına
ilişkin karşılaştırmalı tablolar, 52
yıllık dönemde Türkiye'nin AİHM'ye taraf 47 ülke arasında
AİHS'yi en çok ihlal eden ülke olduğunu ortaya koydu.
Hakkında 2 bin 747 kararın
verildiği Türkiye'yi, 2 bin 166 kararla İtalya, bin 212 kararla Rusya
izledi. Türkiye, 52 yıllık dönemde karara bağlanan 2 bin 747
davanın 2 bin 404'ünde AİHS'nin en az bir maddesini ihlal
ettiğinden tazminata mahkûm oldu. 57 davada haklı bulunan Türkiye'nin
204 dosyası dostane çözüm ya da düşme kararı ile
sonuçlandı. Türkiye, toplam kararların yüzde 87,5'inde mahkûm oldu.
Bu rakamlar, Türkiye'ye "en çok mahkûm olan ülke" unvanını
kazandırdı.
Bu gerekçelerle anılan kurumun
kurulması gerçekçi olmayacaktır.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
279 sıra sayılı tasarının 17. maddesinin son
cümlesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Kurumun bu konudaki
talepleri, ilgili kurum ve kuruluşunca kendilerine bildirim yapılması
tarihinden itibaren 1 hafta içerisinde yerine getirilir.
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir) Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Mustafa Moroğlu, İzmir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA MOROĞLU (İzmir)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye İnsan
Hakları Kurumunun kurulmasına ilişkin kanun
tasarısını görüşüyoruz.
Hepimiz biliyoruz ki bu kanun
tasarısının gündeme gelmesinin tek nedeni AKP
İktidarının insan haklarını araştırmak ve
insan hakları ihlallerini engellemek için, bu amacına uygun olarak
kurulmasını istediği için gelmiyor. Hepimizin bildiği,
Avrupa Birliği müktesebatına uygun olarak bu sürecin bize
dayatması olarak gündeme geliyor. Bu amaçla bile gündeme gelmiş olsa
Birleşmiş Milletlerce de onaylanan, bu Kurulun nasıl
kurulacağına ilişkin ortaya konulan Paris Bildirgesini de
karşımıza alıp ona göre bir kanun tasarısı
hazırlansaydı ve hem Komisyonda hem alt komisyonlarda buna
ilişkin muhalefetin ve insan hakları ihlalleriyle ilgili bugüne kadar
mücadele eden kurum ve kuruluşların önerileri dikkate
alınsaydı, hem bu gece bu saate kadar bu konuları
konuşmuş olmazdık hem de insan hakları ihlallerini
araştırmak ve insan hakları ihlallerini önleme noktasında
görev yapmak isteyen bir kurumun kurulmasını sağlamış
olurduk. Böyle yapılmadığı için iki tasarı, hem Paris
İlkeleri hem de sizin hazırladığınız ve
sunduğunuz kanun tasarısı
karşılaştırıldığında niyetiniz
apaçık ortaya çıkıyor. Amaç, evet, Türkiye'de bugün burada
konuşan hatiplerin de fazlasıyla ortaya koyduğu gibi çokça insan
hakları ihlalleri var ve bizim kurmak zorunda
kaldığımız İnsan Hakları Kurumunun insan
hakları ihlallerini örtmek için kurulmuş bir kurul hâline getirilme
çabası olduğunu görüyoruz. Eğer bugüne kadar, bu saate kadar
konuşan hatiplerin önerileri dikkate alınsaydı ve bu Kurul
oluşturulma çabaları yürürken müdahale etmek isteyen kuruluşlar
dikkate alınsaydı, mutlaka hepimiz de bu tasarıya içimizin
elverdiği ölçüde ve iştahla onay verirdik ve hep beraber huzur içinde
buradan ayrılırdık.
Bu kanun çıkacak. İnsan
hakları ihlallerini kimin yarattığını, kendimize ne
kadar yabancılaştığımızı da sorgulamak gibi
bir görevimiz olduğunu düşünüyorum. Belki bu saate kadar yapılan
konuşmaların böyle bir faydası olur ve belki bu
konuşmalardan sonra milletvekili arkadaşlarımızın
hepsi bu konuşma tutanaklarını alır ve İnsan
haklarını engellemek için bize oy vermeyen yüzde 50 muhalefetin ve
dışarıda kalanların da acaba doğru söylediği bir
şeyler var mı? diye bakarlar ve artık korkmanın bir
işe yaramadığını kendi vicdanlarında sorgularlar.
Eğer bu saatten sonra bile, yani
saatten kastım bu gecenin bu saati değil, insan hakları
ihlallerinin bu kadar yoğunlaştığı bir iktidar
döneminden sonra bile eğer hâlâ korkmaya devam ediyorsak, korkmanın
bir anlamı olmadığını ifade etmek istiyorum, çünkü
korkulan olmuş zaten. Eğer korkan varsa konuşmaya hâlâ,
korkulanın olduğunu hepimizin bilmesi gerekiyor. Korkulan
olmuştur ve insan hakları ihlallerinde, Türkiye, hatiplerin de
söylediği gibi, her alanda birinci sıraya oturmuştur ve bunun
tek sorumlusu bugünkü AKP İktidarıdır.
Birkaç söz de Bakana söylemek
istiyorum: Cezaevleri diyoruz, Cezaevleri yaptırıyoruz. diyor.
Cezaevlerindeki zulme, cezaevlerindeki vahşete ve bunca insanın
tutuklanmasına yol açan hukuksuzlukları, yolsuzlukları ve ekonomik
bozuklukları ortadan kaldırmak için şu çabaları
gösteriyoruz diyeceğine Cezaevleri yapıyoruz. diye cevap veriyor.
Elbette kanunun eksiklikleri vardır, bunları da düzeltiriz. diyor.
Bir bakanın bunları söylemesi beni üzüyor. Eğer kanunda
eksiklikler varsa ne zaman düzelecek Sayın Bakan? Alt komisyonlarda
düzelmiyor, komisyonda düzelmiyor, Mecliste bunca saattir konuşuyoruz, ne
sizden ne de AKPli milletvekillerinden Evet bu konuda şöyle bir
yanlışı oldu Türkiye'nin. diye bir tek laf duymuyoruz. Onun
için, acaba bu kadar hak ihlalini nasıl yarattığını
sorgulamaya bir faydası olursa ve eğer bu sorgulamadan sonra siz Bu
hak ihlallerini kim yarattı? diye sorarsanız, belki bu
konuşmalarımızın faydası olur. Yani hepiniz Bu
ihlalleri kim yarattı? derseniz ve Tanrım, bizi baştan yarat.
deyip, kendinize ne kadar
yabancılaştığınızın farkına
varırsanız bu konuşmalarımızın bir faydası
olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA MOROĞLU (Devamla) - Bütün
milletvekili arkadaşlarım bu kanuna imza attıkları için
tarihe geçeceklerdir.
Hepinizi kutluyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
lll
- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var, yerine
getireceğim.
Yoklama talebinde bulunan sayın
üyeleri tespit edeceğim: Sayın İnce, Sayın Gök, Sayın
Atıcı, Sayın Özel, Sayın Akar, Sayın Eyidoğan,
Sayın Toprak, Sayın Yüksel, Sayın Moroğlu, Sayın Çam, Sayın
Özkoç, Sayın Kurt, Sayın Batum, Sayın Bulut, Sayın Güven,
Sayın Kaleli, Sayın Onur, Sayın Fırat, Sayın Düzgün,
Sayın Tanal, Sayın Özkan.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
18inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı tasarının 18. Maddesinin 2.
Fıkrasının sonuna "Bu madde hilafına hareket eden
kişiler hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 258. Maddesi
uygulanır" cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent Gök
İstanbul Sivas Ankara
Veli Ağbaba Hüseyin Aygün Mahmut Tanal
Malatya Tunceli İstanbul
Melda Onur Özgür Özel Orhan Düzgün
İstanbul Manisa Tokat
Sena Kaleli
Bursa
BAŞKAN Aynı mahiyetteki
diğer önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279 sıra
sayılı kanun tasarısının (18)inci maddesinin kanun
tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Halil Aksoy Erol
Dora Hasip
Kaplan
Ağrı Mardin Şırnak
Diğer önerge imza sahipleri:
Alim Işık Ali
Öz Mehmet
Erdoğan
Kütahya Mersin Muğla
Emin Çınar Seyfettin
Yılmaz
Kastamonu Adana
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki önergelere
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir) Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Katılmıyoruz
Başkan.
Gerekçeleri okutuyorum:
Gerekçe:
52 yıllık süre zarfındaki
başvuru ve mahkûmiyetler esas alındığında Türkiye
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni en çok ihlal eden ülke oldu.
Adalet Bakanlığı
bünyesinde kurulan İnsan Hakları Daire Başkanlığı
bir ilke imza atarak, özellikle hâkim ve savcıların yararlanması
için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye ile
ilgili en güncel kararlarını yayınladığı bir site
kurdu.
Sitede, AİHM'nin, Türkiye ile
ilgili 52 yıllık istatistiklerine de yer verildi. 1959-2011
arasındaki başvurular ve çıkan mahkûmiyetler esas
alındığında, Türkiye, 2 bin 404 mahkûmiyetle, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) en çok ihlal eden ülke
oldu. AİHS'nin ihlal edilen maddeleri üzerinden yapılan
istatistiklerde de Türkiye, çok sayıda alanda en çok mahkûm olma
unvanını kimseye kaptırmadı. Yaşam hakkı ve
işkence gibi alanlarda Rusya'ya kılpayı geçilerek ikinci
sırada yer alan Türkiye aleyhindeki 15 bin 940 başvurusu ise henüz
karara bağlanmadı.
İhlal kararlarının
türlerine bakıldığında da 52 yıllık dönemde,
Türkiye, birkaç alan dışında, birinciliği kimseye
kaptırmadı. Türkiye, "Etkin soruşturma yokluğu"
nedeniyle 135 kez, "Özgürlük ve güvenlik hakkı" konusunda 554
kez, "Adil yargılanma hakkı" konusunda 729 kez, "ifade
özgürlüğü" konusunda 207 kez, "Toplantı ve gösteri yapma
özgürlüğü" konusunda 53 kez, "mülkiyet hakkı"
konusunda 611 kez mahkûm oldu ve AİHS'nin bu maddeleri ile ilgili
açılan davalarda mahkûmiyet sayısı bakımından bütün
ülkelerin üzerinde yer aldı.
Yaşam hakkı ihlali
davalarında 92 kez mahkûm olan Türkiye, bu kategoride birinciliği 202
mahkûmiyeti bulunan Rusya'ya kaptırdı ve ikinci sırada yer
aldı. Listedeki 30 ülkenin yaşam hakkı ihlali konusunda hiçbir
mahkûmiyetinin bulunmaması dikkati çekti. "Etkin
soruşturma" konusunda da Rusya 217 mahkûmiyet ile ilk sırada yer
alırken, Türkiye, 138 mahkûmiyetle ikinci oldu. Rusya, "kötü muamele
yasağı" alanında da 357 mahkûmiyetle, 243 mahkûmiyeti
bulunan Türkiye'yi ikinci sırada bıraktı. Yargılamanın
uzunluğu alanında ise İtalya, ikinci sıradaki Türkiye'nin
üzerinde yer aldı. 1155 mahkûmiyeti bulunan İtalya'yı 493
mahkûmiyetle izleyen Türkiye, "Yargı kararlarının icra
edilmesi" konusunda ise 38 mahkûmiyeti bulunan Rusya'ya kılpayı
geçildi ve 37 mahkûmiyetle ikinci oldu.
Karnenin her alanı dolu.
Rusya dışında bütün
ülkelerin AİHS'nin hiç ihlal etmediği en az bir maddesi bulunurken,
Türkiye'nin de Rusya gibi karnesinde boş yer kalmadı. Türkiye'nin
mahkûmiyetlerinin yüzde 21'i "adil yargılanma hakkı", yüzde
17'si "mülkiyet hakkı", yüzde 15'i "özgürlük ve güvenlik
hakkı", yüzde 13'ü "yargılamanın uzunluğu"
maddelerinden verildi.
AİHM, toplam başvurular
düşünüldüğünde Türkiye ile ilgili yapılan başvuruların
yüzde 65'ini sonuçlandırdı. Hakkında toplam 2 bin 747 karar
verilen Türkiye ile ilgili yapılan 26 bin 929 başvuru (yüzde 59)
kabul edilemez bulundu ya da kayıttan düşürüldü. Türkiye ile ilgili
karara bağlanmayı bekleyen başvuru sayısı ise bugüne
kadar yapılan toplam başvuruların yüzde 35'ine denk geliyor. 15
bin 940 karara bağlanmayı bekleyen başvurudan çıkacak
olası mahkûmiyetler, Türkiye'nin birinciliği kaptırmamasına
yol açabilecek.
1400 AİHM kararı, AİHM
kararlarının icrası, raporlar, insan hakları temel
metinlerinin yüklendiği www.inhak.adalet.gov.tr adresinden
ulaşılabilen internet sitesinde, Türkiye'nin AİHM karnesine de
yer verildi.
AİHM sayfasından alınan
istatistiklerin yüklendiği sayfada yer alan 1959-2011 yıllarına
ilişkin karşılaştırmalı tablolar, 52
yıllık dönemde Türkiye'nin AİHM'ye taraf 47 ülke arasında
AİHS'yi en çok ihlal eden ülke olduğunu ortaya koydu.
Hakkında 2 bin 747 kararın
verildiği Türkiye'yi, 2 bin 166 kararla İtalya, bin 212 kararla Rusya
izledi. Türkiye, 52 yıllık dönemde karara bağlanan 2 bin 747
davanın 2 bin 404'ünde AİHS'nin en az bir maddesini ihlal
ettiğinden tazminata mahkûm oldu. 57 davada haklı bulunan Türkiye'nin
204 dosyası dostane çözüm ya da düşme kararı ile
sonuçlandı. Türkiye, toplam kararların yüzde 87,5'inde mahkûm oldu.
Bu rakamlar, Türkiye'ye "en çok mahkûm olan ülke" unvanını
kazandırdı.
Bu gerekçelerle anılan kurumun kurulması
gerçekçi olmayacaktır.
Gerekçe:
-Tasarı,
TİHK'nın bağımsızlığını güvence
altına almamaktadır. İnsan hakları ihlallerinin temel
sorumlusunun devletler ve hükümetler olması, ihlalleri önlemeye,
hakları korumaya yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da mutlak
surette devletin yönetim hiyerarşisinden bağımsız, onu
dışarıdan gözlemleyebilen ve denetleyebilen bir örgütlenme
modeline sahip olmasını gerektirirdi.
-Tasarının
öngördüğü atama prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Tasarı, TİHK'yı
Başbakanlığın yani Hükümetin sorumluluğu altında
düzenlemektedir. Herhangi bir kurum ancak onu oluşturan bireyler kadar
özgür olabilir. Dolayısıyla atamanın hangi organ tarafından
yapılacağı ve seçim süreçlerinin nasıl işletileceği
konusu son derece önemlidir.
- Tasarının
öngördüğü görevden alma prosedürü bağımsızlık ilkesine
aykırıdır. Görevden alma yetkisi bir ulusal kurumun
bağımsızlığı ile yakından ilgilidir.
Bağımsızlıktan ödün vermemek için ulusal insan hakları
kurumu üyeleri kadro güvencesi altına alınmış
olmalıdır. Başkanın ya da Kurul üyelerinin görevlerine
keyfi biçimde son verilmesi olasılığının önüne
geçilebilmesi için hangi koşullarda görevden alınabileceğini
belirten objektif kriterler yasada açıkça ifade edilmelidir.
-Tasarının öngördüğü
mali yapı bağımsızlık ilkesine aykırıdır.
Paris İlkeleri'ne göre oluşturulacak ulusal kurumun mali
bağımsızlığı ile işlevsel
bağımsızlığı arasında doğrudan bir
ilişki bulunmaktadır. Tasarıda TİHK'nın gelirleri,
diğer gelirlerin yanı sıra "genel bütçeden ayrılacak
yardımlar" olarak belirtilmiş durumdadır. Ayrıca
Tasarıda, Kurumun sahip olacağı finansal özerkliğin hangi
düzeyde olacağı açık değildir. Bu da uygulamada, Kurumun
uygun ve bağımsız bir bütçeye sahip olmasını güvenceye
almamaktadır.
- TİHK,
önceki tüm insan haklan kurumları gibi bir başkanlık
mekanizması olarak tasarlanmıştır. Başkanın
istememesi durumunda kurumun çalışma imkânı neredeyse yoktur.
Kanun Tasarısı, TİHK için ikili bir kurumsal yapı
öngörmektedir: Başkanlık sistemi ve İnsan Hakları Kurulu.
Tasarıda tanımlandığı biçimiyle Kurul ile
Başkanlık arasındaki yetki gücü bakımından oldukça
büyük bir fark görülmektedir. Bu durum Kurulun şekli bir işlevi
olacağı kaygısına yol açmaktadır.
-Tasarı, üyelerin seçim
kriterlerini Paris İlkeleri'ne ve TİHK'nın işlevlerine göre
belirlememiştir. İnsan hakları alanında çalışmak
ve mücadele etmek, doğası gereği farklı mesleki arka
planlara ve disiplinlere sahip uzmanların birlikte
çalışmasını gerektirir.
-Tasarı, Paris İlkeleri'nin
öngördüğü çoğulculuğu güvence altına almamaktadır.
Paris İlkeleri'nde de belirtildiği gibi, ulusal kurumun
bağımsızlığını güvence altına alacak
unsurlardan birisi de böylesi bir kurumun karar verme organı içinde yer
alanların çoğulculuk ilkesine uygun bir biçimde
oluşturulmasıdır. Yanı sıra, karar verme
organının farklılıklara saygı gösterme yeteneği
ile donatılması gerekir. Belli bir etnik, dinsel, kültürel ya da
mesleki grubun üyelerinden oluşan bir ulusal kurum, toplumdaki
çeşitliliği yansıtmaktan uzaktır ve bundan ötürü de içinden
geldiği toplumu tam olarak temsil edemez.
- Tasarı,
TİHK'ya insan hakları ihlallerini önleme imkanını yeterince
sunmamaktadır. Tasarı ile TİHK'ya geniş bir yetki
alanı sunulmuş olmakla birlikte bu yetki alanı Paris
İlkeleri'nde öngörülenin aksine spesifik ve ayrıntılı
olarak belirlenmemiştir.
- Tasarı,
BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek Protokolü'nün
(Seçmeli Protokol) öngördüğü nitelikte bağımsız,
işlevli ve etkin bir önleme mekanizmanın oluşturulmasına
izin vermemektedir. Çünkü Seçmeli Protokol'ün öngördüğü
bağımsızlığı güvence altına
alınmış "ulusal önleme mekanizması" söz konusu
Tasarı ile Türkiye İnsan Hakları Kurumu'nun bir alt birimi
haline getirilmektedir. Bu, "ulusal önleme mekanizmasının
oluşturulması sürecinin de kapsayıcı ve şeffaf
olmadığı anlamına gelmektedir.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunacağım
lll - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Arayacağım
Sayın Gök, Sayın Özgündüz, Sayın Aygün,
Sayın Kaleli, Sayın Akar, Sayın Özel, Sayın Batum,
Sayın Eyidoğan, Sayın Toprak, Sayın Yüksel, Sayın Çam,
Sayın Özkoç, Sayın Kurt, Sayın Güven, Sayın Tanal,
Sayın Onur, Sayın Düzgün, Sayın Fırat, Sayın
İnce, Sayın Tezcan.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 03.53
ON BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 04.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 122nci Birleşiminin On
Birinci Oturumunu açıyorum.
279 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 18inci maddesi üzerinde verilen maddenin metinden
çıkarılmasına ilişkin aynı mahiyetteki iki önergenin
oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi yeniden elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
lll - Y O K L A M A
BAŞKAN - Yoklama için iki dakika
süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, ikinci defa yapılan yoklamada da toplantı yeter
sayısı olmadığı
anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için (CHP sıralarından alkışlar) 21 Haziran 2012
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 04.07