TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
123üncü
Birleşim
21
Haziran 2012 Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, birçok ilçede kapatılan
adliyeler ve bu adliyelerin kapatılmasından sonra oluşacak
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtanenin, Karsın sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın, gazeteci yazar İlhan Selçukun ölüm
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, Türkiye'de işçi ve
emekçilerin örgütlenmeleriyle ilgili sorunların,
sendikalaşmaları önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/325)
2.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ve 21 milletvekilinin, ana
dilde eğitim görmeyen çocukların öğrenmede
karşılaştıkları güçlüklerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/326)
3.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 23 milletvekilinin, Nilüfer
Çayındaki kirliliğin yol açtığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/327)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Gediz Nehrinin kirliliğinin nedenleri ve
kirlenmede sorumluluğu olanların belirlenmesi hakkında
vermiş olduğu (10/219) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun
21/06/2012 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
2.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279)
3.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)
4.- Ortak Transit
Rejimine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/620) (S.
Sayısı: 274)
5.- Eşya Ticaretindeki
İşlemlerin Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 275)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, Ankara Milletvekili Levent Gökün Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin, Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmazın Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
IX.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın muhalefet
partilerinin Meclis çalışmalarındaki tutumlarıyla ilgili
ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın muhalefet
partilerinin Meclis çalışmalarındaki tutumlarıyla ilgili
ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Meclisin sağlıklı çalışma ortamını yaratmak
için dört parti grubunun anlaşması gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Meclisin
sabahlara kadar çalışmasının sorumluluğunun kendi
gruplarında olmadığına ve Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Millî
Savunma Bakanı İsmet Yılmazın, Kürecikle ilgili sorusuna
konuyla ilgisi olmayan bir yanıt verdiğine ilişkin
açıklaması
X.- OYLAMALAR
1.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısının oylaması
2.- Ortak Transit Rejimine
İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının
oylaması
3.- Eşya Ticaretindeki
İşlemlerin Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun, 2020
yılı için planlanan olimpiyat ve paraolimpik oyunları ile ilgili
projelere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/6104)
2.- Adana Milletvekili Ali Halamanın, bir
sayısal oyunun bayiliklerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/7007)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
2002-2012 yılları arasında Bakanlıkça yürütülen yolsuzlukla
mücadele stratejisine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/7008)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın,
2002-2012 yılları arasında Bakanlıkça yürütülen yolsuzlukla
mücadele stratejisine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağın cevabı (7/7109)
5.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün, polis
tarafından öğrencilere orantısız müdahalelerde
bulunulduğu iddialarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor
Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/7190)
6.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın,
Diyarbakıra yapılacak yeni stada ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Suat Kılıçın cevabı (7/7193)
7.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
bazı Hükûmet üyelerinin Anayasa değişikliği ile ilgili
bazı açıklamalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Mehmet Sağlamın cevabı (7/7342)
8.- Adana Milletvekili Ali Halamanın,
uluslararası başarı kazanan sporculara verilen ödüllere
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/7371)
9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, TFF ve Engelli Spor Federasyonlarına yapılan
yardımlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/7372)
10.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, protokol tribünlerinin kullanımına
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/7373)
11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
Samsunda yıkılıp yeniden inşa edileceği belirtilen 19
Mayıs Stadının adının değiştirileceği
iddialarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat
Kılıçın cevabı (7/7374)
12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Tokat ilindeki amatör spor kulüplerine ve bunlara sağlanan desteklere
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/7393)
13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Tokattaki öğrenci yurtlarına ve buralarda kalan öğrencilere
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın
cevabı (7/7535)
21
Haziran 2012 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
---0---
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündem
dışı ilk söz, birçok ilçede kapatılan adliyeler ve bu
adliyelerin kapatılmasından sonra oluşacak sorunlar
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğluna aittir.
Buyurun Sayın
Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, birçok ilçede kapatılan
adliyeler ve bu adliyelerin kapatılmasından sonra oluşacak
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, geçen hafta, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu,
savcı ve hâkim atamalarıyla birlikte bazı ilçelerimize hâkim ve
savcı atamadı. Önce denildi ki: Bu ilçelerden tayin olan hâkim ve
savcılar tayin oldu ama bu ilçelere kimse gitmedi. Önce kimse bir
şey anlamadı; daha sonra, bu ilçelerdeki adliyelerin
kapatılacağı söylendi.
Değerli
arkadaşlarım, geçen hafta alınan kararla, 146 ilçemizde
adliyeler kapatıldı.
MUHARREM VARLI (Adana)
Yumurtalık
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Şu anda 146 ilçemize, hâkim ve savcılar
oradan başka yere atandı, tayin yapılmadı oraya; bu
adliyeler fiilen şu anda
Geçen hafta da Hâkimler ve Savcılar Kurulu
bir karar aldı, o adliyelerin hangi adliyelere
bağlanacağını ilan etti.
MUHARREM VARLI (Adana)
Gerek yok artık.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Değerli arkadaşlarım, Türkiye
Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve Türkiye Cumhuriyetinin temelinde yasama,
yürütme ve yargı vardır. İdari bölünme de bu şekilde
yapılmıştır.
MUHARREM VARLI (Adana)
Sen öyle zannet Mevlüt Bey.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) İlçeler ve illerde yasama, yürütme, yargı,
sosyal devletin olmazsa olmazıdır. Şimdi, bu ilçelerde adliyeler
kapanınca
Size başka, vahim bir
şey söyleyeyim: Tabii, şunu da
Arkadaşlar, bu Mecliste
zannediyorum ki en fazla meslek grubu olan arkadaşlarım, avukat
arkadaşlarım. Yani meslek grubu olarak bu Meclis
ağırlıklı avukat arkadaşlardan oluşan bir meclis
-benim bildiğim- 100 küsur tane milletvekilimizin hukukçu olduğunu
zannediyorum yani en yüksek meslek grubu. En yüksek meslek grubunun olduğu
bir mecliste böyle bir temel konunun neler getirdiğini, neler
götüreceğini, ilçelerde ve bu bölgelerdeki yapacağı tahribi biz
mutlak tartışmalıydık ama bugüne kadar hep Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun masa başında aldığı karara seyirci
kaldık.
İllerden bir sürü
insanlar geliyor, bunları kabul ediyorsunuz. Ben geçen hafta, hatta
evvelsi gün gördüm, Manisanın Selendi ilçesinden -Özgür Bey burada- tüm
partilerin ilçe başkanları, belediye başkanları, tüm meslek
örgütleri, hepsi bir tek yumruk olmuş, Biz adliyemizi geri istiyoruz.
diyor. Bir adliyenin o ilçeden alınması, o ilçenin hayat
damarlarından birinin kesilmesidir. Yani Selendi halkının bu
konudaki, hakikaten, infialine katılıyorum.
Zamanım
çok az, arkadaşlar, burada alınan kararla size üç tane örnek
vereceğim. İdari yapı oluşmamış, bazı
illerin kapatılan ilçe adliyeleri bir başka ile verilmiş. Üç
tane örneği var burada. Şimdi İstanbuldan bir örnek vereceğim.
İstanbul Çatalcaya bağlı olmayan ama Çatalcaya
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Bahşayiş.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bahşayiş.
Ama
Arnavutköyde adliye olmadığı için
Değerli
arkadaşlar, bu kapatılan adliyelerin bir şekilde daha gözden
geçirilmesi
Mağdur olan ilçelerimizin mağduriyetini gidermek
zorundayız.
Ben
buradan bu Meclisteki avukat arkadaşlara sesleniyorum: Bu sorun bir hukuk
sorunudur, bir savunma sorunudur. En güzel savunmayı sizler
yapacaksınız, mağdur olan vatandaşın hakkına siz
sahip çıkacaksınız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı ikinci söz, Karsın sorunları hakkında söz
isteyen Kars Milletvekili Mülkiye Birtaneye aittir.
Buyurun
Sayın Birtane. (BDP sıralarından alkışlar)
2.- Kars Milletvekili
Mülkiye Birtanenin, Karsın sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MÜLKİYE
BİRTANE (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Karsın ilgi ve çözüm bekleyen sorunlarını sizlerle
paylaşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Karsa
dair sayacağım sorunlar Türkiyenin birçok iliyle ortak
sorunları teşkil ediyor. Ancak bu derece köylüsüne, çiftçisine,
besicisine, esnafına, kentlisine, işsizine Ne hâlin varsa gör.
denen, devlet tarafından âdeta rest çekilmiş bir il daha yok.
Gelişiyoruz, dünyanın 2nci büyük ekonomisi oluyoruz. dendikçe Kars
geriye gidiyor çünkü Kars aynı zamanda belediyenin en temel hizmetlerinden
de yoksun. Karsın altyapı, yol, su problemi hâlâ çözülmüş
değil. On yedi mahallesine su günde iki saat veriliyor. Su verilen mahalle
sayısı sadece dörttür. Çatak, Düzgeçit, Karabağ, Bacalı,
Kesko, Pakran köyleri başta olmak üzere yüzlerce köyde
sağlıklı su yok. Çatak köylülerinin hayvanları
yıllardır köprü olmadığı için köyle meralar
arasında bulunan dere suyuna kapılarak telef oluyor. Muhtar defalarca
başvuru yaptı, netice yok. Kentin askerî bölgelerinin, hastanelerinin
tüm çöpleri Karadağ Mahallesine dökülüyor. Çöp arıtma tesisi
atıl durumda. Koca bir alanı kaplayan çöpler meralara, evlerin
bahçesine kadar yayılıyor. Başıboş sokak köpekleri
mahalleyi sarmış durumda. Barınak yapılmış ancak
köpekler hâlâ sokaklarda dolaşıyor.
Yine,
Aydınlıkevler Mahallesinde Mehmet Akif Ersoy İlköğretim
Okulunun yanında bulunan kanal kanalizasyon suyu ve çöple dolu. Bu durum
hem çocukların hem mahallelinin sağlığını tehdit
ediyor. Kentte otopark ve umumi tuvaletler yok, trafik lambaları ise
verdiğimiz soru önergesinden sonra daha yeni kurulmaya başlandı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomisi
hayvancılığa dayanan Kars halkının bu geçim kaynağı
yok olmak üzere. Girdi fiyatları zammı yüzde 100leri aştı.
Başka istihdam alanı yok. Organize sanayi bölgesine bir çivi dahi
çakılmadı. Bu
yıl ekim dikim ayında da köylüyle beraberdik. Bize
anlattıkları aynen şöyle: Kışın dişimizden
tırnağımızdan artırdık. Zabota, zahireciye
borçlandık. Yaza Allah kerim. dedik. Yaz geldi, borç gırtlakta, kar
düşene kadar sütü zabota veriyoruz. Hayvanımız var;
tereyağını, çeçili, kaşarı marketten gram gram
alıyoruz, kırmız etin tadını unuttuk. Süt 50
kuruş, 1 kilo süt satsak kahvede bir bardak çay içemiyoruz.
Karsta kuraklık
var, hayvanların çoğu telef oluyor, bir önlem ve yardım yok. 5
ineği olan bir köylü bu ineklerini satsa 50 dönüm yer ekemiyor. Gübre,
tohum, mazot parası derken ekini kapıya nasıl getireceğini
kara kara düşünüyor. Kredi
veriyoruz, destek çıkıyoruz. dendi, krediler için onlarca evrak,
memur kefil, gayrimenkul tapusu istendi. Doğrudan tarım ve
hayvancılık destekleme primleri ise Karsta AKPnin il merkezi ve
yakınları arasında paylaşılıyor, köylünün eline
tek kuruş geçmiyor. Digor Tarım Kredi Kooperatifi
kapatıldı. Alem köyünde yirmi beş yıl önce kurulan
kooperatife hâlâ hayvan verilmedi. 98-99 yılları arasında çiftçi
kredisi alan Arazoğlu, Çığırgan, Çerme köylülerine 11 bin
liralık icra takibi başlatıldı. Hicazi et firması
başta olmak üzere, büyük şirketlere ve marketlere alan açan Hükûmet,
ithal et ve canlı hayvan uygulamasıyla besiciyi pazarın
dışına itti. Kamu hizmeti bitti, köye dönüştürülen Digor,
Selim, Susuz ve Akyaka ilçeleri adliyeleri kapatıldı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tablo karşısında rakamlar ne
anlam ifade eder? Daha geçen hafta, Karsta hayvan pazarında 10 lira için
birbirini boğazlayan gençlerden biri hayatını kaybetti. Sigara
parası bile bulamayan, istihdam edilmeyen, kahve köşelerinde sürünen
Kars halkını bu çıkmazdan kurtarmak için yeni, gerçekçi ve
kalıcı bir önlem paketine ihtiyaç vardır. Hükûmetten
Karsın sorunlarına duyarlılık göstermesi çağrısını
yapıyoruz.
Buradan Karslı
hemşehrilerime sesleniyorum: Köylüyü üretimden koparan,
buğdayını, ekmeğini, etini, sütünü elinden alan bu sisteme
karşı ancak birleşerek Dur diyelim.
Bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, Gazeteci Yazar İlhan Selçukun ölüm
yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Aydın Milletvekili Bülent
Tezcana aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Aydın
Milletvekili Bülent Tezcanın, gazeteci yazar İlhan Selçukun ölüm
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
BÜLENT
TEZCAN (Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün 21 Haziran. Bugün, yılın en uzun günü yani en
aydınlık günü. Yılın en aydınlık gününde
ülkemizin en büyük, en önemli aydınlanma bilgelerinden birini kaybettik.
İlhan Selçuku kaybedişimizin, aslında ölümsüzlüğe ve
sonsuzluğa gönderişimizin 2nci yıldönümünde anısı
önünde saygıyla eğiliyoruz.
Değerli
arkadaşlar, İlhan Selçuk büyük
bir gazeteciydi. İlhan Selçuk büyük bir yazardı. İlhan Selçuk
büyük bir yurtseverdi. İlhan Selçuk büyük bir cumhuriyetçiydi. İlhan
Selçuk, hepsinden önemlisi, bugün için çok büyük önem taşıyan bir
başka misyonun sahibiydi; İlhan Selçuk, çağının en
önemli özgürlük ve demokrasi savaşçılarından birisiydi.
İlhan
Selçuk yaşamının büyük bir bölümünü, neredeyse
tamamını özgürlük mücadelesine adadı. Türkiyede ne zaman
demokrasiyi kesintiye uğratan, özgürlükleri ortadan kaldıran darbe
dönemleri yaşandıysa, her dönemde İlhan Selçukla mutlaka
darbeciler hesaplaşma ihtiyacı duydular. 12 Martın o
baskıcı, faşist baskılarının yoğun
olduğu günlerde İlhan Selçuk Ziverbey Köşkünde
işkencecilere karşı direniyordu. Sorgu sırasında gözünü
bağladıklarında ona Kontgerillanın elindesin.
demişlerdi, Türkiyede daha kimsenin derin devleti
konuşmadığı dönemlerde, kimsenin kontrgerillayı
konuşmadığı dönemlerde, İlhan Selçuk, kontrgerilla
işkencecilerine karşı onurla direniyordu, onurlu direnişin
simgesiydi.
Değerli
arkadaşlar, 12 Eylül günleri geldi 12 Eylül faşist cuntasında da
İlhan Selçuk o dönemin baskılarından nasibini aldı;
yazı yazması engellendi, gazetesi kapatıldı ve o dönemde de
İlhan Selçuk, derin devletin, demokrasiyi ortadan kaldıranların
baş düşmanı ilan edilmişti. O günlerde de
yılmadı, o günlerde cuntacıların şemsiyeleri
altında yazı yazmadı, o günlerde cuntacıların
şemsiyesi altında konuşmadı, tam tersine demokrasiye
karşı darbenin karşısında büyük bir cesaretle o
aydınlanma bilgesi olmanın heybetiyle direndi ve bugün 2000li
yıllarda ömrünün son dönemlerinde ne yazık ki yine darbecilerin
hedefi oldu, AKP sivil darbesinin yaşandığı günlerde bu kez
de bir başka darbecilerin hedefindeydi.
Değerli
arkadaşlar, Ergenekoncu dediler, yıllarca derin devletle mücadele
eden, yıllarca derin devletin hedefi olan İlhan Selçuka derin
devletin adamı muamelesi yapmak üzere üzerine bu kara lekeyi çalmak için
derin devletçi, Ergenekoncu diye gözaltına aldılar,
sorguladılar ve sonsuzluğa yolcu etmeseydik bugün belki de o
davanın sanığı olacaktı.
Aslına
bakarsanız, İlhan Selçuk, gerçekten bir Ergenekoncuydu ama
iddianamelere yansıyan Ergenekoncu değil, derin devletin
Ergenekoncusu değil, bugünlerde bize unutturulmaya
çalışılan ama bu milletin en zor dönemlerde dahi demirden
dağları eritebilecek inanç ve güce sahip olduğunu anlatan
Ergenekon Destanındaki, destanlardaki Ergenekoncuydu, bu milletin gerçek
evladıydı. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, İlhan Selçukun son sözleri şunlardı:
Türkiyenin önünde başka bir dönem var, demokrasi ve temel hak ve
özgürlükler mücadelesi dönemi. Evet, Türkiyenin önünde bu dönem var,
başka bir dönem var ve bu sözlerin gereğini yapacağız
Sayın İlhan Selçuk. Saygıyla eğiliyoruz önünde.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutacağım.
İlk
okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden
fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni
Tutanak Dergisi'ne eklenecektir.
Okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, Türkiye'de işçi ve
emekçilerin örgütlenmeleriyle ilgili sorunların,
sendikalaşmaları önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/325)(x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de
işçi ve emekçilerin örgütlenmeleriyle ilgili sorunların tespit
edilmesi, sendikalaşmaları önündeki engellerin
kaldırılması, sendikalı olan işçilerin işten
atılma, ücretsiz izine çıkarılma gibi uygulamalara maruz
kalmaması için gerekli tedbirlerin alınması ve fiili olarak
çözümlerin ortaya konması amacıyla Anayasanın 98'inci,
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.
22.11.2011
1)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
2) Pervin
Buldan (Iğdır)
3)
Hasip Kaplan (Şırnak)
4)
Sırrı Sakık (Muş)
5)
Murat Bozlak (Adana)
6)
Halil Aksoy (Ağrı)
7)
Ayla Akat (Batman)
8)
İdris Baluken (Bingöl)
9)
Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis)
10)
Emine Ayna (Diyarbakır)
11)
Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
12)
Altan Tan (Diyarbakır)
13)
Adil Kurt (Hakkâri)
14)
Esat Canan (Hakkâri)
15)
Sırrı Süreyya Önder (İstanbul)
16)
Mülkiye Birtane (Kars)
17)
Erol Dora (Mardin)
18)
Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
19)
Demir Çelik (Muş)
20)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
21)
Nazmi Gür (Van)
22)
Özdal Üçer (Van)
Gerekçe
Özeti
1980
sonrasında sendikalaşma ve işçilerin örgütlenmelerinin
kırılması için getirilen yasalar ve sendikalaşmanın
giderek işlevleştirilmesi, sendikal mücadelenin en büyük sorunu
haline gelmiştir. Sendikalı olma önündeki hukuksal engeller,
örneğin noter onayının gerekli olmasını düzenleyen
kanunun değiştirilmesiyle sendikalı olmanın
kolaylaştırılması, uygulamadaki engeller değişmeyerek,
krizle birlikte giderek artmaktadır. Sendikalı olmanın, işten
çıkarma tehdidi ve işveren tarafından cezalandırma
anlamına gelmesi işçileri daha da mağdur etmektedir.
Sendikalı olduğu işçilerin bir çoğu örgütsel ve hukuksal
mücadeleyi, demokratik hakkı olan eylem ve gösteri hakkı ile devam
ettirilerek işe iade davalarını ya da tazminatlarını
kazanmıştır. Ancak bir diğer yandan sendikalı olma
önündeki engeller özel sektörden başlayıp, belediyelerde,
uluslararası şirketlerde ve büyük yerel firmalarda giderek
artmaktadır. Sendikalaşma önündeki engeller ve sorunlar ise sadece
basına yansıyan bilgiler ışığında ve
bazı sendikaların kendi araştırmalarınca
bilinebilmektedir. En son bilimin tartışıldığı
Bilgi Üniversitesi çalışanları sendikalı olur olmaz, 3
çalışan ve bir profesör işten
çıkarılmıştır. Dolayısıyla sendikalı olmak
bazı iş kollarında daha da zor iken, neredeyse her türlü iş
kolunda ciddi zorlukları içerir hale gelmektedir ve bu olumsuz durum
işverenlerin ekonomik kriz bahaneleriyle giderek artmaktadır.
Sendikalı
olduğu için işten çıkarmalar konusunda kesin veriler olmamakla
birlikte, Türk-İş'in Temmuz 2011 tarihli verilerine göre, son iki
yılda 42 bin işçi işten çıkarıldı. Türk-iş
Sendikasının raporuna göre, en çok işten çıkarılma
metal sanayisinde gerçekleşti. Rapora göre otomotiv ve metal sektöründe
son iki yılda 4 bin 208 işçi işten çıkarıldı, bin
150 örgütlü işçiye ise ücretsiz izin verildi. Çimento-seramik sektöründe
de Çimse-İş üyesi bin 233 işçinin iş akdi feshedildi, 2 bin
217 işçi ücretsiz izne çıkarıldı. Öte yandan, Şubat
ayında Genel Maden-İş'e üye 207, Ağaç-İş'e üye
59, TEKSİFe üye 29, Tekgıda-İş'e üye 23, TÜMTİS'e üye
6 ve Türk Harb-İş'e üye 1 kişi işini kaybetti. Geçen ay
toplamda 5 bin 766 Türk-İş üyesi işten çıkarıldı,
4 bin 139 kişi de ücretsiz izne ayrıldı. Son 5 aylık döneme
bakıldığında ise Türk-İş'in çeşitli
sektörlerden yaklaşık 35 bin üyesi işten
çıkarıldı. Aynı dönemde, konfederasyon üyesi
yaklaşık 12 bin işçiye ücretsiz, 19 bin işçiye de
yarım ücretli izin verildi. En çok üyesi işten çıkarılan
sendika Türk Metal oldu. Sendikanın son 5 ayda işten
çıkarılan üye sayısı 19 bin 693'ü buldu.
Türkiye'de
yaşanan ekonomik krizin sonuçları emekçilerin omuzlarına
yüklenerek, işçilerin işverenlerle tek pazarlık ve
eşitsizliği biraz da olsun kendi taraflarına çevirebilme
şansı veren sendikalaşmanın önüne geçilmiştir.
İşverenler tarafından yalnız bırakılan
işçilerin örgütlenme sorunlarının hükümet tarafından
sahiplenilerek bir an önce çözüm bulunması önemlidir. Sendikalı
olduğu ya da olacağı için işçilerin tehdit altında
olması engellenmelidir. Bu konuda işverene gerekli
caydırıcı cezalar belirlenmelidir. Yasal düzenlemelerin yeterli
olmadığı gerçeği göz önünde bulundurularak, işçilerin,
çalışanların örgütlenme ve sendikalaşmaları dair
sorunların tespiti ve sendikalaşma önündeki engellerin
kaldırılması amacıyla bir Meclis araştırma
komisyonu kurulmasını önermekteyiz.
2.- Ağrı
Milletvekili Halil Aksoy ve 21 milletvekilinin, ana dilde eğitim görmeyen
çocukların öğrenmede karşılaştıkları
güçlüklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/326)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
"Anadilinde
eğitim göremeyen çocukların öğrenmede
karşılaştıkları
güçlüklerin" araştırılması
amacıyla Anayasa'nın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve105. maddeleri
gereğince bir Araştırma Komisyonu'nun kurulmasını
saygılarımla arz ederim.
1) Halil Aksoy (Ağrı)
2) Hasip Kaplan (Şırnak)
3) Sırrı
Sakık (Muş)
4) Murat Bozlak (Adana)
5) Ayla Akat (Batman)
6) İdris Baluken (Bingöl)
7) Hüsamettin
Zenderlioğlu (Bitlis)
8) Emine Ayna (Diyarbakır)
9) Nursel Aydoğan (Diyarbakır)
10) Altan Tan (Diyarbakır)
11) Adil Kurt (Hakkâri)
12) Esat Canan (Hakkâri)
13) Sırrı
Süreyya Önder (İstanbul)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Mülkiye Birtane (Kars)
16) Erol Dora (Mardin)
17) Ertuğrul Kürkcü (Mersin)
18) Demir Çelik (Muş)
19) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
20) Nazmi Gür (Van)
21) Pervin Buldan (Iğdır)
22) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Dil, insanlar arasındaki
anlaşma ve iletişimin en önemli aracıdır. Anadil ise,
çocuğun başta ailesi olmak üzere, soyu, çevresi ve ulusundan bilinçli
bir öğrenim süreci olmadan edindiği dildir. Bu bakımdan anadili,
"çocuğun anasının konuştuğu dil" gibi
tanımlamak yanlış olacaktır. Topluluk kültürünün
yaşatılması ve sonraki kuşaklara aktarılması
açısından yazılı dil çok önemlidir.
Dil ile zihinsel gelişim
arasında sıkı bir paralellik olduğu uzmanların
görüşleri çerçevesinde ifade edilmektedir. Bebek anne karnından
başlayıp doğduğu günden sonra seslere karşı sürekli
bir duyarlılık içindedir. Dolaysıyla kişi ile anadili
arasındaki duygusal ilişki, yaşam boyu sürecek kadar derin
bağlarla örülmektedir.
Çocuk okul çağına gelinceye
kadar temel dil yeteneklerini kazanır. Edindiği sözcüklerle
düşünür, dış dünya ile bağlantısını sözcüklerle
kurar. Yani gelişimi ve iletişimi; anlaşması,
anlaşılması bu zihinsel süreç ve de buna aracılık eden
dil ile ortaya dökülür.
Okula başladığında
anadili dışında farklı bir dile dayalı eğitim
onun gelişimini alt-üst ederek bocalamasına, çevreye küsmesine,
kendini önemsemeyip kendinden kaçmasına neden olur. Dolayısıyla
başarısızlık kaçınılmaz olmaktadır.
Uzmanların görüşüne göre farklı kültürlerden gelen çocuklar,
baskın dilde eğitime başladığında çocukla ebeveyn
arasındaki iletişim kesiliyor ve pedagojinin temel kuralı olan
çocuğun deneyimlerle kazandığı bilgiler üzerinden
öğretimin yürütülmesi ilkesi ihlal ediliyor.
Çocuğa doğrudan ya da ima
yoluyla "kendi kültürünü okul kapısının
dışında bırakacaksın" dendiği için çocuk
kendisini ret edilmiş olarak hissediyor ve çocuğun öğrenme
ortamına aktif katılımı engellenmiş oluyor. Çünkü 7
yaşına kadar, çocuk ruhsal ve bedensel olarak ana diliyle
şekilleniyor. İlkokula başladığında, 7 yılı
sıfırlanıyor. Yeni doğmuş gibi bir kalıba
sokuluyor. O da çocuğun ruhsal şekillenmesini alt-üst ederek
başarısızlıklara ve travmalara neden olmaktadır.
Kürtlerin
yaşadığı bölge illerinin Türkiye geneline göre sırayla
sonda yer almaları salt bölgenin "ekonomik geri
kalmışlığı" ile açıklamak olanak
dışıdır. Kendi anadilleriyle eğitim alamayan bölge
çocukları, daha ilköğretim okulunda başarısız
olmaktadırlar.
Bundan
dolayı, kendi anadili dışında eğitim gören
çocukların öğrenimde yaşadığı sorunların
kurulacak bir Meclis Araştırma Komisyonu ile
araştırılması kaçınılmazdır.
3.- Bursa Milletvekili İlhan Demiröz ve 23 milletvekilinin, Nilüfer
Çayındaki kirliliğin yol açtığı sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/327)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bursa
Türkiye'nin dördüncü büyük ili olup, ülkemizin önemli sanayi ve tarım
kentidir. Son yallarda Bursa'ya olan göçler sebebiyle nüfusta ciddi
artışlar meydana gelmiştir. Bu durum plansız bir biçimde
Bursa ovasındaki yapılaşmanın artmasına ve verimli
tarım alanlarının hızlı kentsel ve sanayi
yapılaşması sonucunda elden çıkmasına neden
olmuştur. Ayrıca, kentleşme ve sanayileşme sonucunda ortaya
büyük miktarda çeşitli atıklar çıkmıştır. Bu
atıklardan Nilüfer Çayı ve çevresi büyük zarar görmektedir.
Nilüfer
Çayı Marmara Bölgesi'nin önemli akarsularından biridir.
Doğancı
köyü yakınlarında önüne kurulan bir barajla (Doğancı Barajı)
Bursa kent içme suyunun önemli bir bölümünü depolar. Ayrıca kentin içme
suyu gereksinimini karşılamak üzere, daha yüksekte Karaıslah
dolaylarında Nilüfer Barajı yapımı sürmektedir. Antik
çağ kaynaklarında adı "Odrys" çayı olarak geçen
Nilüfer, Bursa Ovası'nı suladıktan sonra Uluabat
Gölayağına dökülür. Bursa Ovası ve çevresinin derelerini ve
Çayırköy Ovası'ndan Ayvalı Dere'yi alarak Ulubat Gölü'ne
ulaşan Nilüfer, daha sonra Susurluk Çayı ile birleşerek
Karacabey Boğazı'ndan Marmara Denizi'ne dökülür.
Aynı
zamanda Bursa'nın Nilüfer ilçesine de adını veren, Nilüfer
Çayı boyu uzanan sulak alanların bir kısmı düzlükler, bir
kısmı eski kum ocağı çukurları biçimindedir. Bu
alanlarda doğa kendini kısmen yenilemiştir. Bir çok bitki ve
hayvanın yaşadığı özel mekanlar durumuna
getirmiştir.
Nilüfer
çayı boyunca uzanan sulak alanlar Avrupa-Afrika leylek göç yolları
üzerinde bulunmaktadır. Öyle ki göç sırasında binlerce leylek,
havaya bağlı olarak , gruplar hâlinde Şubat ayının
sonundan itibaren, Mayıs ortasına kadar ve Ağustos
ayının başından Ekim ayı başına kadar
bölgede bulunan köylerimiz üzerinden uçarak, geçiş yaparlar. Bu doğa
harikası göç sırasında sıkça ara verip, Nilüfer çayı
üzerinde dinlenir ve beslenirler. Bunların yanı sıra Bursa ve
çevresinde üreyen ergin yaşa gelmemiş genç leylekler ise Avrupa'ya
gitmemekte, yaz boyunca buralarda kalmakta ve beslenmektedirler. Ayrıca
yüzlerce Beyaz Leylek ve onlarca Kara Leylek ise, geceleri Nilüfer Çayı
çevresindeki ağaçlara tüneyerek düşmanlarından
korunmaktadırlar.
Yapılan
çeşitli çalışmalar Nilüfer Çayı ve yan kollarının
başta sanayi ve evsel kökenli kirleticilerle kirlendiğini
göstermektedir. Bunların dışında ağır metal
kirliliği yer almaktadır. Bu durum yapılan sulamanın
zamanına ve suyun içinde barındırdığı, başta
ağır metal miktarlarına bağlı olarak sulanan
tarım alanlarında ağır metal kirliliğinin ortaya
çıkmasına neden olmaktadır.
Özellikle
sıvı atıkların başta Nilüfer Çayı ve yan
kollarına kontrolsüz bir biçimde boşaltılması sonucunda bu
su kaynağının zaman içerisinde kirlenmesine neden olmuştur.
Bu su kaynağı aynı zamanda tarımsal üretim
açısından önemli olup, ovada geçtiği güzergâh boyunca sulama
amaçlı kullanılmaktadır. Bu durum, içerisinde çeşitli
kirleticileri barındıran suyun, zaman içerisinde sulanan tarım
alanlarının kirlenmesinde de önemli rol oynamaktadır.
Ovada
Nilüfer Çayı ve Ayvalı Deresi ile sulanan Alluvial ve Vertisol grubu
topraklarda Demir(Fe), Mangan(Mn), Çinko(Zn), Bakır(Cu), Kadmiyum(Cd),
Kobalt(Co), Krom(Cr), Nikel(Ni) ve Kurşun(Pb) birikimine
rastlanmaktadır. Bu metaller sulamaya bağlı olarak
toprağın üst katmanında birikmektedirler. Eğer sulamaya
uzun yıllar devam edilirse, bu tarım
alanlarının insan sağlığına zarar
verebilecek noktaya gelmesine neden olacaktır.
Bu
bağlamda; Bursa ilimiz sınırları içerisinde doğan
Nilüfer Çayı'nın sahip olduğu doğal zenginliğin
korunması ve bu kaynakların gelecek kuşaklara
sağlıklı bir şekilde aktarılabilmesi amacıyla
acil eylem planının oluşturulması,
Ciddi
yapılaşma ve gelişme tehdidine karşı önleyici tedbirlerin
alınması,
Nilüfer
Çayının kirlenmesine sebep olan tüm yapıların envanterini
çıkararak gerekli tedbirlerin alınması,
Münferit
sanayi tesislerinden kaynaklanan endüstriyel nitelikli atıkların
tespit edilmesi ve önleyici tedbirler alınması,
Uludağ
Oteller Bölgesinde faaliyet gösteren otel işletmeleri ve kamuya ait sosyal
tesislerden kaynaklanan atık suların tespit edilmesi ve gerekli
önlemlerin alınması,
Nilüfer
Çayı ve yan kollarının ıslahı konusunda tespitlerde
bulunulması ve gerekli tedbirlerin alınması,
Çevre
kirliliğinin önlenmesi, bitki ve hayvan varlıklarının
korunması, tarım arazilerinin sağlıklı sulama
yapılması ve vazgeçilmez su kaynaklarımızın
korunması için gelecekte ortaya çıkabilecek sorunların bugünden
tespit edilerek gereken önlemlerin alınması amacıyla,
Anayasanın 98. TBMM İç Tüzüğünün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1)
İlhan Demiröz (Bursa)
2)
Hülya Güven (İzmir)
3)
Sena Kaleli (Bursa)
4)
Turhan Tayan (Bursa)
5) Mahmut
Tanal (İstanbul)
6)
Namık Havutça (Balıkesir)
7)
Kemal Ekinci (Bursa)
8)
Uğur Bayraktutan (Artvin)
9)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
10)
Ali Serindağ (Gaziantep)
11)
Gürkut Acar (Antalya)
12)
Muharrem Işık (Erzincan)
13)
Erdal Aksünger (İzmir)
14)
İhsan Özkes (İstanbul)
15)
Bülent Tezcan (Aydın)
16)
Sedef Küçük (İstanbul)
17)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
18)
Aylin Nazlıaka (Ankara)
19)
Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli)
20)
Tolga Çandar (Muğla)
21)
Veli Ağbaba (Malatya)
22)
Sakine Öz (Manisa)
23)
Ayşe Nedret Akova (Balıkesir)
24)
Aykan Erdemir (Bursa)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- CHP Grubunun, Gediz Nehrinin kirliliğinin nedenleri ve kirlenmede
sorumluluğu olanların belirlenmesi hakkında vermiş
olduğu (10/219) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun, 21/06/2012 Perşembe
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 21.06.2012 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Muharrem İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan (Gediz Nehrinin kirliliğinin nedenleri ve
kirlenmede sorumluluğu olanların belirlenmesi hakkında); 10/219
Esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin,
Genel Kurulun 21.06.2012 Perşembe günlü (Bugün) birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasan Ören, Manisa
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
HASAN
ÖREN (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gediz
Nehrinin ve havzasının kirliliğiyle ilgili verdiğim
araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Araştırma
önergeme geçmeden önce, salı günü Hakkâride hain bir saldırı
sonucunda şehit olan 8 askerimize Allahtan rahmet diliyorum. 19
yaralı askerimize acil şifalar diliyorum. Dileğim ve temennim,
bu yüce Meclis, Türkiye'nin en önemli konularından biri olan teröre el birliğiyle
önemli kararlar alsın ve böylesine acılı günleri biz bu
kürsülerden bundan sonra söylemeyelim.
Önergeme
geçmeden önce, Manisanın Alaşehir ilçesi Piyadeler kasabası
Alkan köyündeki bir faciaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Parlamentodaki
milletvekili arkadaşlarıma bilgi
Bölgemdeki milletvekillerinden
konuyla ilgili araştırma yapmalarını, Manisadaki iktidar
milletvekillerinden de konunun aciliyeti ve konunun önemi hakkında acilen
olay yerine gidip konuyla ilgili araştırma yapmalarını ve
konunun vahametini yerinde tespit etmelerini rica ediyorum.
Kıyaslama
yapabilmeniz için şöyle bir şeyi söylemeyi uygun görüyorum:
Hatırlarsanız, 2010 yılında Meksika Körfezinde BP petrol
ararken kuyuda çıkan bir kaçaktan dolayı müthiş bir çevre
kirliliği başlamıştı. Konunun vahametinden dolayı
da Amerikan Başkanı Obama bile olaya müdahil olmuştu.
Kıyaslama yapmak isterseniz, bugün üzeri örtülmek istenen veya
bahsedilmeyen veya ulusal kanalda yer bulamayan, Manisanın Alaşehir
ilçesi Piyadeler kasabası Alkan köyündeki jeotermal kuyusunun
patlamasıyla ilgili, Meksika Körfezinde olandan daha vahim bir durum
olduğunu bütün bilirkişiler ve devletin organları söylemektedir.
Ne olmuştur? Şirketin tedbirleri almamasından dolayı 1.010
metrede bir patlama gerçekleşmiştir. Alkan köyündeki jeotermal
patlamadan dolayı da şu an şirketin aldığı, A
planı diye, B planı diye adlandırılan, planların
hiçbirisi işe yaramamıştır.
Meksika
Körfezinde görev yapan Meksika Körfezindeki platform Alkan köyüne
getirilmesine rağmen, devletin bu konudaki
duyarsızlığı bu platformun orada iş
yapmamasını ve orada yeniden 5, 6, 7 patlamanın daha
gerçekleşerek, orada yaşayan insanları gece yatarken korkuya
sevk etmeye başlamıştır. Devlet hemen, anında bu
işin üzerine gitmeli ve buradaki sorunu halletmelidir. Artık oradaki
şirketin bu işi yapması mümkün değildir, A planı
tutmamıştır, B planı tutmamıştır, C
planı ise çok zor bir plandır; MTA, Enerji Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı, sadece ilde valinin üzerine bu
sorunu yıkarak halletmek mümkün değildir. Çıkan gaz sulara
karışmaya başlamıştır. Yüzlerce dönüm arazi
artık çorak vaziyete gelmiştir. Şirket sahiplerinin panikten
dolayı Biz bunların parasını ödeyeceğiz, misli misli
ödeyeceğiz. demesi sadece şu an orada yaşayan köylülerin
ağzının kapanmasına neden olmaktadır ama o paralar
ödenmiş olsa dahi o toprakların bir çöl olduğunu herkes bilmeli
ve görmelidir. Şimdi asıl konuma geliyorum, önergeme geliyorum.
Değerli
arkadaşlar, Hükûmetin vizyonunda 2023le ilgili 500 milyar dolarlık
ihracat. deniyor. Bugün tarımsal alanda 12 milyar dolarlık ihracat
yaptığımıza göre, bu 500 milyar dolarlık
ihracatın içerisinde de tarıma ayrılan ihracat payı da 38
milyar olarak gözüküyor. Eğer gerçekten tarımda 38 milyar
dolarlık ihracat yapacak isek o zaman verimli
topraklarımızı, verimli havzalarımızı korumak
durumundayız. Dünyanın 7 sulak arazisinden birisi, 7 bölgeden birisi
olarak 4 ilin yanından geçen ve ortasından geçen Gediz Nehri ve Gediz
havzası gösterilmektedir. Kütahya Gedizden başlayıp Uşak,
Manisa, İzmir Menemende Körfeze dökülmektedir.
Bundan
önce, bu Parlamentoda, 22nci Dönemde, 2003 yılında, yine bununla
ilgili bir araştırma komisyonunun kurulması için önerge
vermiştim. Üç yıl sonra önerge Meclise indirilebildi. O günkü
koşullarda burada tartıştık ve rica etmiştim Bunun
siyasi bir tarafı yok. Eğer bu topraklardan ülkenin insanlarına
mutluluk taşıyacak isek, bu topraklar ülkenin insanlarına kazanç
sağlayacak ise, Türkiyede de verimli birinci sınıf topraklar
yüzde 8 kadar az ise, bunu dedelerimizden emanet aldık, bu emaneti
çocuklarımıza teslim edeceğiz. demiştim ve rica
etmiştim Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerinden: Lütfen,
araştırma komisyonuna oy verin, kurulmasını
sağlayalım ve gereğini yapalım. demiştim. Ne
yazık ki araştırma komisyonunu o gün kurmaya bir türlü
milletvekilleri yanaşmadı.
Aradan
dokuz yıl geçti. Altı yıl önce, benim konuşmamın
aleyhinde konuşan Sayın AKP milletvekili Salih Kapusuz da buraya
çıktı. O günkü eleştirimde, bu hat üzerindeki 100 bin nüfusu
olan onlarca ilçenin arıtmalarının
olmadığını, sanayi kuruluşlarının bütün
pisliklerini Gediz Nehrine taşıdığını
anlatmıştım. O günkü AKP sözcüsü de bunlara
başlandığını, Turgutlu gibi, Salihli gibi büyük
ilçelerin projelerinin olduğunu -2006 yılından bahsediyorum- en
kısa sürede arıtmalarının yapılacağını
söylemişti. Aradan altı yıl geçmesine rağmen, o
söylediklerinin hepsi bu tutanaklarda mevcut ama söylenen ilçelerde arıtma
tesisi diye hiçbir tesis yok. Bırakın olmamasını,
planlaması bile yok. Daha öteye götüreyim, on yıldan beri bir tek
AKPli belediye başkanı bu havzada arıtma tesisi
kurmamıştır. Hatta, bu bazı konular üzerinde
tartışma konusu olmuştur. Örneğin, AKPli Turgutlu Belediye
Başkanı, 120 bin merkez nüfusu olmasına rağmen Ben,
arıtma kuracak kadar enayi miyim? lafını sarf etmekten hiç
çekinmemiştir. Hâlbuki dibinde 10 bin nüfuslu Ahmetli var, Cumhuriyet Halk
Partili bir belediye; biri 120 bin nüfuslu, biri 10 bin nüfuslu. O Ben
arıtma yapacak kadar akıllıyım. deyip
arıtmasını yapmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, eğer bu konuda el birliğiyle bir
araştırma komisyonu kurup havzayla ilgili tedbirleri almaz isek,
bilin ki bu birinci sınıf toprakları kaybedeceğiz.
Şimdi, buradan, 400 kilometreden, bu topraklardan bir yığın
kirlilik geliyor İzmir Körfezinde Menemene dökülüyor. İzmir
Belediye Başkanımız katrilyonlarca para harcıyor yani
körfezi temizlemek için yeni parayla milyarlarca para harcıyor. Eğer
planlamayı yapabilir isek, planlamayı yapıp yasaları
doğru bir şekilde çıkarabilir isek, İzmir Belediyesinin
körfezi temizlemekle ilgili harcadığı parayı Gediz Nehri
üzerindeki illerdeki ilçelerin arıtmasına
harcadığımızda sorunu tamamen halletmiş
olacağız.
Ben bütün milletvekillerimden,
AKP, MHP, CHP, BDP milletvekillerinden bu konuyu siyasetin
dışında tutup, bunca tedbir alınmasına rağmen
halledilmeyen bu konunun bir araştırma komisyonu kurarak
araştırılmasını ve sonuçlarını, o
milletvekillerinin tuttuğu raporla
Bu yüce Mecliste, kanun gerekliyse
kanunu çıkaralım, ne gerekliyse onu yapalım ama
torunlarımıza karşı mesuliyetimizi unutmadan, siyaseti de
içerisine koymadan, getirdiğim önergeye oy vermenizi istiyorum. Birlikte
bu sorunu çözebileceğimize inanıyorum.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisi aleyhinde söz isteyen Muzaffer Yurttaş, Manisa Milletvekili.
Buyurun
Muzaffer Bey.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin vermiş olduğu
araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
Manisa Alaşehir Piyadeler kasabası ve Alkan köyü civarında
meydana gelen jeotermal patlamalarla ilgili bir iki söz etmek istiyorum.
Geçtiğimiz hafta sonunda ben de o bölgede bulundum. Oradaki
bağlarımızda yaklaşık 80-100 dekarlık bir arazide
jeotermal çalışmalardan ve oradaki patlamalardan kaynaklanan hasarlar
oluştuğunu tespit ettik. Jeotermal açıdan zengin bir bölgenin
üzerinde bulunuyoruz. Amacımız, bu yer altı
kaynaklarımızı yer üstüne çıkartmak, buradan elektrik
enerjisi üretimini sağlamak, seracılıkta kullanmak, sağlık
turizminde kullanmak ve konut ısıtmada kullanmak. Bağcılıkla
uğraşan bir bölgeyiz. Manisamızın sultaniye üzümünün en
iyi yetiştiği bölgelerden birisi de Alaşehir bölgesidir. Bu
bölgede çalışmalar devam ediyor. Bu jeotermal kuyuyla ilgili MTA
Bölge Müdürlüğümüz ve Enerji Bakanlığının buradaki
sondaj kuyusunu kapatmakla ilgili çalışmaları devam ediyor. Yeni
bir platform getirilmiştir bu bölgeye ve en kısa zamanda bu kuyunun
kapatılması amaçlanmaktadır. Burada bir çölleşme,
çoraklaşma söz konusu değildir. İçme sularında da herhangi
bir karışım olmamıştır. Sağlık
Müdürlüğümüzün halk sağlığı laboratuvarlarında
yapılan incelemelerde bölge suyunda herhangi bir karışıma
da rastlanmamıştır.
Çiftçilerimizin
hasarları, kayıpları giderilecektir. Bölgedeki AK PARTİ
milletvekillerimiz de bölgelerinde bu konuyu yakından takip etmektedir.
Gediz
Nehri Gediz Ovamızın hayat damarlarından biridir.
HASAN
ÖREN (Manisa) - Dikkat et, bunlar kayıtlara geçiyor. 2006da geçenleri
getirdim, seninkiler de geçiyor!
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) Bunu temiz tutmak bölgemiz için çok önemlidir.
HASAN
ÖREN (Manisa) Su kirlenmiş mi kirlenmemiş mi, göreceksin!
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) Yeni
kurulan organize sanayi bölgeleri, yer altı aramaları, jeotermal
çalışmalar bölgemizin bir tarım bölgesi olduğu ana fikrini
asla değiştirmez. Biz, Gediz Nehrimizin suladığı o
mümbit toprakları daha verimli hâle getirmek için, Orman ve Su
İşleri Bakanlığı tarafından Bin Günde Bin Gölet
Projesinden en fazla nasibini alacak olan Manisa bölgesinde, arazilerimizi
sulu tarıma kavuşturacak bu Gediz Ovasını daha verimli
hâle getirmenin çalışmaları içerisindeyiz.
Bakanlığımız,
Gediz Havzası Koruma Eylem Planı çerçevesinde -2008de
yayınlamış- bir eylem planını uygulamaya
koymuştur. Tamamlanan eylem planını Orman ve Su İşleri
Bakanlığı tarafından uygulamaya alma
çalışmaları devam etmekte olup yedi başlıktan
oluşmaktadır. Bu başlıklar: Evsel atık su arıtma
tesisleri, münferit sanayiler ve organize sanayi bölgeleri atık su
arıtma tesisleri, katı ve tehlikeli atık işleme, geri
kazanım ve bertaraf tesisleri, dere yatağının temizlenmesi
ve ıslahı, erozyonla mücadele ve ağaçlandırma, zirai
kaynaklı kirliliğin kontrolü, nehir su kalitesinin izlenmesi.
başlıklarından oluşmakta olup, eylem planının
takibi için Bakanlığımız koordinasyonunda takip komisyonu
oluşturulmuştur.
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı, İller Bankası ve
belediyeler atık su arıtma tesislerinin eylem planında
belirtilen tarihlerde işletmeye alınması için beraber
çalışmaktadır. Katı atık birlikleri kurularak düzenli
depolama tesislerinin kurulması hedeflenmektedir.
Gediz Havzası
Koruma Eylem Planı kapsamında toplam 45 proje kapsamında 73 adet
derede yaklaşık
Su
Çerçeve Direktifinde belirtilen parametreleri ölçmek, havzadaki kirliliği
tespit etmek ve gerekirse belediye ve firmalara cezai yaptırım
uygulatmak maksadıyla su kalitesi izlemesi çalışmaları da
devam etmektedir.
Gediz
havzamız bizim Manisamızın en önemli tarım
kaynaklarından, tarım alanlarından birisidir. Burada
Bakanlığımızın, Hükûmetimizin yapmış
olduğu çalışmalar sayesinde Manisamızın en
değerli tarım ürünlerinden, ihraç ürünlerinden birisi olan sultaniye
üzümünü, bu ürünü üreten çiftçimiz artık memnundur üretiminden,
aldığı ücretten memnundur. Zamanında burada Sultaniye
üzümü acaba ne zaman 1 dolar edecek? diyen çiftçimiz, 2,5 dolara yaklaşan
üzüm fiyatıyla ürettiği ürününden ve hayatından memnundur.
HASAN
ÖREN (Manisa) Pamuk, zeytin, şeftali
MUZZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) Bu ürünün daha da fazla değer kazanması
için, ayrıca bölgemizde yetişen kirazımız, bu bölgedeki
çileğimiz, zeytinimiz, bunun daha fazla üretilmesi için hem Orman ve Su
İşleri Bakanlığımız hem de Tarım
Bakanlığımız bölgede yoğun olarak
çalışmaktadır.
Yeri
gelmişken, bölgemizde Ticaret ve Sanayi Odası ve KOSGEB iş
birliğiyle Türk Hava Yollarında Manisa sultaniye üzümünün
tanıtımı amacıyla bir proje
başlatılmıştır. Bu proje kapsamında 1 milyon
yolcuya
HASAN
ÖREN (Manisa) Gediz havzasıyla ne alakası var ya? Gediz
havzasını konuşuyoruz.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) - Manisa sultaniye üzümünün tanıtımı
amacıyla bir proje başlatılmış ve amacımız,
bu tüketimin, hem yurt içi tüketimini daha da artırmak hem de yurt
dışına bu ürünümüzün daha iyi bir şekilde
tanıtımını sağlamaktır.
Bu
projelerle, hem Bin Günde Bin Gölet Projesiyle ilgili hem Gediz
havzasındaki kirliliğin önlenmesi, temizliğin daha da
artırılması gayesiyle çalışmalarımız,
önümüzdeki dönemde devam edecektir. Değişik bölgelerden alınan
su numunelerinden, toprak numunelerinden bu bölgede kirliliğin
arttığına dair herhangi bir bulgu saptanmamıştır.
Bölgemizde, Gediz havzasını ve Gediz Nehrini mavi akan bir hâle
getirmek için önümüzdeki dönemde de İller Bankası, belediyeler ve Bakanlığımız
çalışmalarını sürdürecek ve Manisamıza hizmet edecek
olan, Manisamızın çiftçisine su sağlayacak olan Gediz
Nehrinin, inşallah, hep birlikte, temizlendiğini göreceğiz.
HASAN
ÖREN (Manisa) Bak, diğer milletvekilleri kurnaz, Manisalılar
çıktılar dışarıya, seni attılar buraya.
MUZAFFER
YURTTAŞ (Devamla) - Bu vesileyle
tüm çiftçilerimizi saygıyla selamlıyorum. Alaşehir Piyadeler
kasabası ve Alkan köyü çiftçilerimize de bir kez daha geçmiş olsun
dileklerimi iletiyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mülkiye Birtane, Kars
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
MÜLKİYE
BİRTANE (Kars) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
CHPnin Gediz Nehriyle ilgili sunmuş olduğu önergenin lehine söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biliyoruz
ki Türkiye, güneş, rüzgâr, jeotermal, biyokütle gibi yenilenebilir
kaynaklar açısından zengin olmasına karşın, Türkiyede
yenilenebilir enerjiler için resmî hedefler yoktur. Tam aksine, Aliağada
planlandığı gibi fosil yakıt
bağımlılığını da artıracak, yüzde 100
çevre kirliliği yaratan ve küresel ısınmaya yol açan fosil
yakıtların kullanılacağı termik santraller gündeme
gelmektedir.
Trakyada Ergene Nehrinin
başına gelenler bugün Gediz Nehrinin de başına gelmiş
durumda. Canlı yaşamı öldürülmekte, doğa katledilmektedir.
Arkadaşlar, termik
santrallerde üretilen enerjinin tamamını kullanmak mümkün
değildir. Termik santrallerde üretilen enerjinin sadece yüzde 30-40ı
oranında bir bölümü elektrik enerjisine dönüştürülebilmekte, gerisi
tamamen atık maddeler olarak atılmaktadır. Bunlar sadece çevreye
değil, insan sağlığına yönelik de çok ciddi riskler
barındırmaktadırlar.
Orman ve Su
İşleri Bakanlığı, hem kendi teşkilat
kararnamesini hem de Çevre Kanununu ihlal ediyor. Asli görevi su
kaynakları ve ormanlarımızı korumak olan Orman ve Su
İşleri Bakanlığı, ülkemizdeki hemen hemen her dere
üzerinde en az bir adet olmak üzere 2 bini aşkın nehir tipi HES
projesine seyirci kalarak onay makamı durumuna gelmiştir. Kurulu gücü
10 megavat ve altı olarak hazırlanmış HES projelerinin
çoğunluğu 17/07/2008 tarihli ÇED Yönetmeliğinden önce
başvurusu yapıldığı için ÇED raporu hazırlama yükümlülüğünden
muaf tutulmuştur. Ayrıca, konunun detaylı
araştırılması hâlinde, kurulu gücüne göre zorunlu olan ÇED
raporlarının bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki
ÇED firmaları tarafından hazırlandığı ve ilgili
bakanlıkların ÇED raporuna bakışının ise tamamen
bir formaliteden ibaret olduğu görülecektir. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ÇED sürecini sadece prosedür olarak görmekte ve
yasaların kendisine yüklediği çevre koruma görevini âdeta bir kenara
bırakıp yatırımcıların
hazırladığı ÇED raporlarını formaliteden
inceleyerek hemen her ÇED sürecini olumlu veya gerekli değildir
kararı vererek tamamlamaktadır.
ÇED sürecindeki başka
bir garabet de kurulacak santral ile santralden elde edilecek enerjiyi ulusal
ağa iletecek olan enerji nakil hatlarının ayrı ayrı
ele alınarak çevresel etkilerinin değerlendirilmesidir. Oysa enerji
santrali ile üretilecek enerjiyi ulusal ağa bağlayacak olan iletim
hattı ayrılmaz ikilidir.
Bizler
biliyoruz ki, Türkiye'nin hemen hemen her yerinde HESlere karşı,
termik santrallere karşı halkımız eylem yürütmektedir.
Doğa katliamlarına dönüştürülen HES projelerine karşı
yöre halklarının nöbet tutarak, şarkılar besteleyerek;
sivil toplum ve çevre örgütlerinin ise düzenledikleri çeşitli eylemlerle
soruna dikkat çekmeye çalıştığını yazılı
ve görsel medyadan takip ediyoruz. Yöre halkları ve sivil toplum örgütleri
demokratik ve hukuksal zeminlerde hak arayışlarını
sürdürerek mevcut yönetimin ortak olduğu doğa katliamına dur
demeye devam ediyorlar. Bugün için HES projeleri hakkında verilen
yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarının sayısı
altmışa ulaşmıştır ama, ne yazık ki, hâlâ bu
çerçevede çalışmalar devam etmektedir.
Nükleer
santraller ile elektrik elde edilebilmesi, bütün diğer enerji elde etme
teknolojileri ve yatırımları gibi teknolojisi ve yer seçiminden
tutun da normal çalışma koşullarında ve kazası
hâlindeki sağlık ve çevreye etkileri, beklenen fiyat
artışlarına rağmen süreklilik arz eden tamamen
dışa bağımlı yakıt desteği gereksinimi,
savaş hâlinde koruma zorluğu, radyasyonlu atıklarının
yok edilmesi, ekonomik ömür sonu santral sökümü ve bütün bunların maliyet
hesaplarına değin bilimin bütün dallarını ve toplumun bütün
çıkar gruplarını ilgilendiren teknik konulardır ama ne yazık
ki Hükûmet bu gibi sorunların tümünün üstünü örtme yönünde çaba sarf
etmektedir.
Bakınız
arkadaşlar, İzlandada jeotermal santraller enerji üretirken, bizde
çevreye kötü kokular saçan durumda hayatımızı her yönüyle tehdit
etmektedir. Yine, Van Gölü havzası ve Van Gölünün kendisi atıklarla
kirletilmektedir. Bununla ilgili olarak yapılacak olan arıtma
tesisleri işlevsiz bulunmaktadır. Bu vesileyle bizler de diyoruz ki
her türlü çevre katliamına karşı CHPnin vermiş olduğu
soru önergesini destekliyor ve Evet. oyu veriyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tülay Kaynarca, İstanbul
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜLAY
KAYNARCA (İstanbul) Saygıdeğer Başkanım,
değerli milletvekillerimiz; CHP grup önerisi aleyhine söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Gediz
Nehrinin kirliliğinin nedenleri üzerine verilmiş bir önerge ve Gediz
Nehri Anadolunun Ege Denizine dökülen ikinci büyük nehirlerinden, bir akarsu.
Dolayısıyla ekolojik kirlilik de çok önemli, bu konuda gösterilen
duyarlılığı da saygıyla karşılamak
lazım ve hassasiyetin altını da çiziyorum ben ancak az önce
Saygıdeğer Manisa Milletvekilimiz Muzaffer Yurttaş Beyefendi
hemen hemen tüm ayrıntılarıyla bu konudaki grup görüşümüzü
ifade etti.
Ben
şahsım adına şunu belirtmek istiyorum: 279 sıra
sayılı Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısının görüşmelerine dün
başlamıştık, birinci bölüm bitti, ikinci bölümde de 18inci
maddedeyiz, dolayısıyla programladığımız çalışmayı
bitirebilmek adına grup önerisi aleyhine görüş belirttiğimi
ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile
Tunceli Milletvekili Kamer Gençin; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S.
Sayısı: 156)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan, Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279)(X)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde, İç Tüzükün 91inci maddesine
göre temel kanun olarak görüşülen tasarının ikinci bölümünde yer
alan 18inci madde üzerinde verilen aynı mahiyetteki iki önergenin
oylanmasında kalınmıştı.
Şimdi hatırlatmak için iki önergeyi tekrar
okutacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı kanun tasarısının (18) inci
maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
Saygılarımla.
Sebahat
Tuncel Pervin
Buldan Ertuğrul
Kürkçü
İstanbul Iğdır Mersin
Halil
Aksoy Erol
Dora Hasip
Kaplan
Ağrı Mardin Şırnak
TBMM
Başkanlığına,
279 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 18. maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Alim
Işık Ali
Öz Mehmet
Erdoğan
Kütahya Mersin Muğla
Emin
Çınar Seyfettin
Yılmaz
Kastamonu Adana
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının 18. Maddesinin 2.
Fıkrasının sonuna Bu madde hilafına hareket eden
kişiler hakkında Türk Ceza Kanununun 258. Maddesi uygulanır
cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda
Onur Özgür
Özel Orhan
Düzgün
İstanbul Manisa Tokat
Sena
Kaleli
Bursa
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Sena Kaleli, Bursa Milletvekili.
SENA
KALELİ (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hakka, hikmeti ekleyeceğimiz, hikmetinden sual edemeyeceğimiz bir
anlayış üzerine görüşmeler yapıyoruz. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye tam bir Cahiliye dönemi yaşıyor. Muaviye
dönemi var bugün Türkiyede. Bu sözler bana ait değil. Geçenlerde bir
gazetede röportajını okuduğum çok değerli bir toplum
bilimciye ait. Üstelik de bu bilim adamı bir zamanlar AKPyi
desteklediğini de itiraf ediyor ve bunları söylemekle kendini riske
attığını söylüyor ve bu anlayışın bir
komediye dönüştüğünü de ifade ediyor.
Sayın
milletvekilleri, ne kadar acı değil mi? Bir hoca düşüncelerini
ifade ediyor ve düşüncelerini paylaştığı için de
kendini tehlikede hissediyor. Neden? Çünkü Türkiyede adalet maalesef
kalmadı. Neden? Türkiyede çünkü hak ve özgürlükler kalmadı.
Çoğunluğun mutlak
egemenliği demokrasi değildir. Halkı kendine oy verenden ibaret
görerek çoğunluğa sığınan güç, gerçekleri görünmez
kılan bir faşizme dönüştürüyor. Kendileri hakkında hiç
eleştiri yapılmasın istiyor. Herkesten kuşkulanıyor.
Telefon dinliyor, herkesi sorguluyor, düşman belliyor. İnsan kendini
yalnızca insanda tanıyor. diyor Goethe. Ben de diyorum ki:
İnsan insanı kendinde görür.
İktidar, karşı
fikirleri aktarabilecek, sorgulamaya yönlendirecek, insanları
düşünmeye, eleştirmeye, hak ve özgürlüklerini bilme ve talep etmeye
yönelik her türlü girişimin önünü kesecek yıldırma harekâtı
içindedir. Varlığımızı korumanın tek yolu,
yasaksız, engelsiz ve çifte standartsız, her türlü
farklılıklara saygı duyarak hak ve özgürlüklerin teslimidir.
Midenin hazım hapı
vardır ama kafanın hazım hapı yoktur. derdi rahmetli
annem. Şunu unutmayın ki: Feleğin gözü tektir, o da tepededir;
bir gün bırakıverir.
Değerli milletvekilleri, Hopa ve
HES eylemlerinde yargılananların davalarını
izlediğimde altmış üç yıl önce kabul ettiğimiz ve
imzaladığımız İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini
içselleştiremediğimizi iyice kavradım. Engelli demokrasiden,
adaletsizlikten insan olarak hicap duydum. Eğer biz düşüncelerinden,
söylemlerinden, eylemlerinden, gösterilerinden ve en temel insan hakları
taleplerinden dolayı yargılananların yanında yer
almıyorsak, haksız ve hukuksuz suçlama ve tutuklamalara ses
çıkarmıyorsak, neyle suçlandıklarını bile anlamadan
cezaevlerinde ölen insanların acılarını hissetmiyorsak en
başta kendi insanlığımızdan şüphe duymalıyız.
Tutuklayarak,
suçlayarak siyasi şike yoluyla belediyeleri ve kurumları ele geçirmek
hakka, adalete sığar mı? Ana kıstas insan ve bilim
olduğunda, tarafsız, adil ve tutarlı politikalar
izlendiğinde, hele empati kurulabildiğinde güven tesis edilebiliyor
ki o zaman çözülmeyecek sorun da, hak ihlali de kalmaz.
Birleştiğimiz
noktayı din yaparsak, inancını farklı yaşamak isteyen,
inançsız olan, farklı din ve mezheplerden insanları
ötekileştiririz. Bu tür farklılıklarımız mahremimiz
olmalıdır. Hak teslim edecek olanların
tarafsızlığı ve güvencesi için mihenk taşı
değişken ve subjektif bir konu olmalıdır. Güvendiğimiz
tek kaynak kendimiz yani insan olmalıdır. Hak ihlalinin ihlali de
yaptırım görmelidir. İnsan barış, kardeşlik,
demokrasi, özgürlükle, bağımsızlıkla, hakların
unutturulmasıyla değil, hakların aranmasıyla var olabilir. Unutmayalım:
Eşitiz ama aynı değiliz, farklıyız ama ayrı
değiliz.
Bu
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Burada
bizlerle çalışan arkadaşlara da kuvvet diliyorum;
yıkılmadılar, ayaktalar.
Sağ
olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde
kabul edilmiştir.
19uncu
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının 19. maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(1)
Kurumun her kademedeki yöneticileri, görevlerini mevzuata, stratejik plan,
programlara ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak yürütmekten
Kurula karşı sorumludur.
Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul
Sivas
Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Musa
Çam
İstanbul
Tunceli
İzmir
Atilla
Kart
Konya
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı kanun tasarısının (19)uncu
maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz
ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat
Tuncel Pervin
Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol
Dora Hasip
Kaplan Halil
Aksoy
Mardin Şırnak Ağrı
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İnsan Hakları Kurumu bağlı olur mu
Hükûmete? Yürekli insan hakları savunucuları risk alarak, cesaretle
insan haklarını savunarak, raporlar düzenleyerek, hapis yatarak,
bedel ödeyerek, can vererek insan hakları mücadelesini verir. Makama
oturarak, makam arabası alarak, yüksek maaş alarak,
dokunulmazlık alınarak hükûmetin atadığı
kişilerin insan haklarında bireyi devlete karşı, hükûmete
karşı koruması mümkün değildir, bunu bir kere çok açık
söylüyoruz. Bunun için bu önergeleri verdik.
Ancak,
insan hakları deyince, ülkemizin asıl gündemi, gerçek gündemiyle ilgili
bir iki konuda söz söylemek istiyorum.
Şimdi,
Diyanette 5 bin tane kadro var -bellek kadrosu- ataması yapılacak;
din adamı, alim, bunlar belli bir eğitim görmüş, senelerdir de
yapıyorlar. Fakat, doğu, güneydoğuda bilinçli bir şekilde
Diyanet ayrımcılık yapıyor. Bugün yirmi tane telefon
aldım. Bu insan hakları
Din alanında da yapılıyorsa
bu ayrımcılık, apayrı bir konu, onu ifade edeyim.
Sayın
Dışişleri Bakanı çıkıyor televizyona -moda oldu
bu aralar, bakanlar tekli program yapıyor- Barış ve Demokrasi
Partisine, -gerçekten bilmeden konuşuyor- diyor ki: Yaşanan
olayların iki tarafı var, ya barıştan yana
olacaksınız ya savaştan yana olacaksınız. Biz
başından beri, 2007den beri burada, bu Mecliste ısrarla
Şunu araştıralım, bunu konuşalım, diyalog edelim,
partiler görüşsün. Şiddet otuz sene çözüm olmadı, silah çözüm
olmadı, dağ çözüm olmadı, askerî operasyonlar çözüm olmadı
ve bunlar ölümden, cenazeden başka bir şey olmadı. diye
beş yıldır durmadan bunu söylüyoruz. Sayın Davutoğlu,
Ankarada kalmadığı için, Meclise de az
uğradığı için herhâlde bunları bilmiyor. Sayın
Zana kardeşimiz gerçekten barış konusunda son derece samimidir.
AK PARTİye de ciddi eleştirileri olmuştur. O eleştirilerin
altını çizmek lazım, o röportajın bir kısmı
yayımlanmıştır, bir kere onu da ifade etmemde yarar var.
İkinci
bir husus: Burada bizim bizatihi seçimi, sandığı, demokratik
siyaseti ve
Bu Parlamentoda bulunmamız bile barışın
güvencesidir, çözümün güvencesidir, Türkiyede birlikte, bu çatının
altında sorunları çözmenin güvencesidir. Bizim burada olmamız,
gençlerimize, Mecliste çözüm umudunun adresidir, çözüm umudunun adresinin
resmidir. Biz burada olduğumuz sürece gençler Meclisteki bütün
konuşmaları canlı, Meclis TVden izliyordu ama maalesef canlı
yayınları kapattınız. Roj TVden sonra en çok izlenen
Meclis TVnin yayınlarını halka kapattınız.
Seçilmiş vekillerin 8ini tutukladınız, 37 belediye
başkanını tutukladınız.
Kazanamadığınız Van, Edremit Belediye
Başkanımızı özel yetkili mahkemeyle tutuklatıp kendi
yandaşlarınızı, partililerinizi getirip seçtirdiniz. Hani
bunun ahlakı, hani bunun siyaseti, hani bunun seçimi?
Şimdi,
biz Mecliste, burada demokratik, barışçıl siyasetin çözümünü
ısrarla savunuyoruz, savunacağız, devamlı
savunacağız.
Yalnız
Sayın Davutoğluna buradan açıkça söylemek istiyorum: Peki, 8
bin partilimizi terörist diye içeri atarken, en ufak düşünce
açıklamasından insanları içeri atarken, ortalıkta
vatandaşlarımız devlet terörüyle her gün sokaklarda dayak yerken
bu şiddetin devlet boyutuna da dur demeyecek misiniz? Şiddet tek
taraflı değil ki.
Gelin,
bu konuda samimiyiz, vakit kaybetmeyin. Meclisi tatile sokmak vicdan konusudur.
Bu sorunun çözümü için CHPnin başlattığı bir görüşme
var. Gelin, beraber bu görüşmeleri sürdürelim. Barış konusunda,
siyasi çözüm konusunda, Meclis konusunda işte açık
tavrımızı koyuyoruz, Niye kaçıyorsunuz o zaman, niye
projeniz yok? diye sorma hakkını kendimizde buluyoruz.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının 19. maddesinin birinci
fıkrasının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(1)
Kurumun her kademedeki yöneticileri, görevlerini mevzuata, stratejik plan,
programlara ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak yürütmekten
Kurula karşı sorumludur.
Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Konya Milletvekili Atilla Kart. (CHP
sıralarından alkışlar)
ATİLLA
KART (Konya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 19uncu
maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, demokrasi ve insan haklarının egemen
olduğu bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu tasarının
görüşmeleri esnasında, bir Türkiye fotoğrafını çok
özet olarak, ana başlıklarıyla sizlerle paylaşmak
istiyorum, değerlendirmelerimi sizlere aktarmak istiyorum. Bakın, bu,
yedi sekiz yıldır yaşadığımız bir tablodur.
En son, Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaları sebebiyle de
Türkiye genelinde daha yakından yaptığımız gözlemin
sonuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyede bir nefret söyleminin, bir toplumsal gerginlik ortamının
egemen olduğunu görüyoruz. Türkiyede kadına yönelik
şiddetin, aile içi şiddetin, korkunun egemen olduğu bir
yapıyı görüyoruz. Basın özgürlüğünün, haberleşme
özgürlüğünün, özel hayatın güvenliğinin ayaklar altına
alındığı bir dönemi yaşıyoruz. Yasa
dışı izleme, dinleme ve görüntülemenin artık olağan
hâle geldiği, mutat hâle geldiği bir dönemi yaşıyoruz.
Ortada suç var, suçlular var ama her nedense failler, sorumlular bir türlü
tespit edilemiyor. Böyle bir dönemi yaşıyoruz.
Bakın,
değerli milletvekilleri, size iki somut olayı anlatmak istiyorum. Bu
iki somut olay çerçevesinde de vicdanlarınıza seslenmek istiyorum.
İnsan haklarını tartışırken ne derece
gerçekçiyiz, ne derece ayaklarımız yere basıyor? Gerçekten
burada insan haklarını korumayı amaçlayan bir amaç mı var
yoksa, yine kamu denetçiliğinde olduğu gibi göstermelik, şeklî
bir düzenlemeyi mi yapıyoruz? Ya da göstermelik ve şeklî bir
düzenlemeyle beraber burada, işte efendim, kamu denetçiliğinde 246
kişilik kadro, burada da zannediyorum 70 civarında bir kadro;
işte, 300 civarında bir kadroyu istihdam etmeyi, partizan
anlayışla hemen istihdam etmeyi mi amaçlıyoruz?
Anayasa
Uzlaşma Komisyonu çalışmaları yapılıyor ve orada
da temel hak ve özgürlükler bahsinde kamu denetçiliğini görüşüyoruz,
insan haklarını görüşüyoruz. Peki, ihtilal kanunları
dururken, bunlara el atmazken neden bunlara el atıyoruz? Bunun bir
gerekçesi var mı? Bunun bir açıklaması var mı? Bunun
açıklaması biraz evvel anlattığım istihdamda
yatıyor, kadrolaşma amacında yatıyor.
Bakın
değerli arkadaşlarım, geçen gün de ifade ettim ama Adalet
Bakanından, Hükûmetten ses çıkmadı. Bir ay evvel
avukatlıktan yargıçlığa geçiş sınavı
yapıldı değerli milletvekilleri. O sınav sonuçları 30
Mayısta açıklandı ama o 30 Mayıstaki açıklamadan
evvel, on beş gün evvel kimin 1inci olacağı, kimin 2nci
olacağı, kimlerin kazanacağı daha evvel İnternet
sitelerinde açıklandı. 1inci A. K. olacak. denildi, A. K. birinci
oldu, yetmedi, eşi 2nci oldu. Bu şekilde onlarca kişinin
ismini, çalıştığı büroların isimlerini,
adreslerini burada ifade ettik ama Hükûmet suskun, ağzını
açmıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Namuslu, siyasi
haysiyeti olan, siyaseten onurlu bir hükûmetin, bir bakanın
çıkıp buna cevap vermesi gerekmez mi? Sorular verilmiş. Bunun
başka açıklaması var mı? Soruların verildiği bir
yargıçlık sınavından söz ediyorum. Buna cevap vermiyoruz,
burada insan haklarını konuşuyoruz.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Yarın, devlet sırrı
kapsamına alırız onu.
ATİLLA
KART (Devamla) - Bakın, bir gazeteci tahliye talebi
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) Onlar bizi mi yargılayacak, o adamlar bizi mi
yargılayacak?
ATİLLA
KART (Devamla) - Yargıç yazmış, savcı tahliye
mütalaası veriyor. Arada kimin yazısı var biliyor musunuz?
Üçüncü bir kişinin yazısı var, diyor ki: Tahliye edilmesin. O
kişinin beyanı yargıç ve savcının beyanı ve
mütalaasının üstüne geçiyor. Buna bir cevap vermeyecek misiniz?
Türkiyede yargı mekanizmasında, tahliye mekanizmalarında etkili
olan bir illegal karargâh mı var? İllegal karargâhın olduğu
bir yerde insan haklarının nesini konuşacaksınız?
İnsan haklarının konuşulacak bir boyutu kalıyor mu?
ALİ
HAYDAR ÖNER (Isparta) Kulakları sağır, duymuyorlar herhâlde.
ATİLLA
KART (Devamla) - Şu yaptığımız görüşmenin
şekli, başka bir anlamı olabilir mi? Şekilden öteye bir
anlamı olabilir mi? Onun için, İnsan Hakları
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA
KART (Devamla) -
Kurumunun tartışıldığı bu
süreçte bu tasarıdan insani sonuçların
çıkmayacağını ifade ederek Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın
Komisyonunun bir düzeltme talebi var.
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Sayın Başkanım, 19uncu maddenin
başlığında sehven yer alan yetki devri ibaresinin
başlıktan çıkartılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN
Not alınmıştır.
Düzeltme
talebiyle birlikte 19uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
20nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının 20. maddesinin 2.
fıkrasının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(2)
Kurum geçici veya çalışmalarıyla ilgili uzmanlık
gerektirecek nitelikteki işler için hizmet satın alabilir.
Sezgin Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Ali
Serindağ
İstanbul Tunceli Gaziantep
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı kanun tasarısının (20)inci
maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz
ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat Tuncel Pervin
Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol
Dora Hasip
Kaplan Halil
Aksoy
Mardin Şırnak Ağrı
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.
HALİL
AKSOY (Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
insan hakları ihlalleri her alanda yapılmaktadır. Hatta, bölge
esasına dayalı, doğum yerlerine dayalı, insanlar
şurada veyahut da burada kimlik kontrolü yapılırken farklı
muamelelerle karşılaşıyorlar. Bunu yapanlar da genellikle
devlet memurlarıdır ve doğrudan doğruya insan hakları
ihlalleri devlet tarafından daha çok yapılmaktadır. Bu
anlamıyla devletin veya iktidarın karnesi oldukça bozuktur.
Esas
itibarıyla AİHMin vermiş olduğu kararlara da
bakılırsa aleyhte verilen kararların sayısı Türkiye
açısından dünyada 1inci sıralardadır. Keza, ödenen
tazminatlar da göz önüne alındığında, insan hakları
ihlallerinin ne kadar ağır olduğu daha açık bir
şekilde gözler önüne serilir. En ağır ihlallerin yapıldığı
yer şüphesiz cezaevleridir. Uzun uzun yeniden anlatmama gerek yok, hemen hemen bütün
hatipler bununla ilgili birtakım şeyler söylediler. Ancak şunun
altını çizmekte yarar var: 95 tane tutuklu ölümle burun
burunadır ve tahliye bekliyor. Eğer insan haklarına az da olsa
bir saygımız varsa bunlarla ilgili mutlaka tedbirler alınmalıdır.
Ne var ki, işkence yapanların korunduğunu, hatta işkence
yapanların hakkında dava açılabilmesi için bir yerlerden izin
alınması gerektiği de bir gerçektir yasalarda, bunun da insan
hakları açısından oldukça kötü bir puan olduğunu söylemekte
yarar var.
Hâkim ve
savcıların durumuna da biraz dikkat çekmekte yarar var. Hâkim ve
savcıların da bu konuda bayağı korumacı
davrandıklarını söyleyebilirim. Benim müdahil olarak
katıldığım bir mahkemede bunun çok açık örneklerini
gördüm ama her durumda hâkimler ve savcılar tarafından bu ihlalleri
yapanların korunduğunu söylemek mümkün. Söz gelimi, bir işkence
davasına karşı şu anda 77 tane polise karşı
mukavemet davası açılmış. Bu rakam bile tek
başına Türkiyede insan haklarının ne noktada olduğunu
gösteriyor.
Şimdi, bu konuda
yapılması gerekenleri de kısaca belirtmekte yarar var: Bu kurum
anayasal bir güvenceye kavuşturulmalı her şeyden önce. Kurulun
Başkanı Hükûmet tarafından değil, Parlamento
tarafından seçilmeli, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçilmeli. Başkana verilen yetkiler oldukça fazladır, bu
sınırlandırılmalı. Kurumun bütçesi genel bütçe
içerisinde mütalaa edilmeli. Finansman ve personel açısından
bağımsız olmalı. Üyelerinin görev güvencesine
kavuşturulması gerekiyor. Atanma prosedürlerinin, üyelik
kriterlerinin, üye kompozisyonlarının açıkça belirtilmiş
olması gerekiyor. Habersiz ve sınırsız bir ziyaret
yetkisine sahip olmaları gerekiyor, keza raporlar düzenleyerek kamuoyuna
hesap verilebilir olması da gerekir. Tasfiyelerde bulunabilme yetkisiyle
donatılmalıdır. İnsan hakları alanında aktif
olarak çalışan sivil toplum kuruluşlarının en
geniş desteğini alabilecek bir pozisyonda olmalıdır.
Kurulda idarenin temsili olacaksa oy hakkı olmamalıdır. Kurum
yurt içinde ve yurt dışında sayı sınırlaması
olmaksızın şube açabilme yetkisine sahip olmalıdır.
Kurulun görevleri arasında tespit edilen suçlara ilişkin suç
duyurusunda bulunmak, hüküm kesinleşinceye kadar süreci takip etmek yer
almalıdır. Keza, Kurulun üyeliklerinde cinsiyet dengesi mutlaka
gözetilmelidir. Unutulmamalıdır, insanlar haklarıyla
insandır.
Bu
duygu ve düşüncelerle hepinizi selamlıyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
reddedilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının 20. maddesinin 2.
fıkrasının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(2)
Kurum geçici veya çalışmalarıyla ilgili uzmanlık
gerektirecek nitelikteki işler için hizmet satın alabilir.
Sezgin Tanrıkulu (İstanbul) ve
arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Katılmıyoruz.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan
BAŞKAN
Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili
(CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları Kurumu
Kanunu Tasarısı ile ilgili olarak söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan -keşke burada olsaydı- dünkü konuşmada Sayın
Beşir Atalay diyor ki: Değerli arkadaşlar, Meclis bizim için önemli.
Meclis, millet. Millet burada temsil ediliyor. Yani Bizim için önemli.
diyor.
Şimdi,
Meclis, Sayın Beşir Atalayın deyimiyle AKP için önemliyse niye
kanun hükmünde kararnameler Meclis gündemine gelmiyor? Yıllardır
Meclis gündemine gelmeyen kanun hükmünde kararnameler var. Geçen sene
yağmur hâlinde kanun hükmünde kararname çıkarıldı.
Aynı gün Resmî Gazetede yayımlanıyor, aynı gün Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunuluyor ama Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarının
raflarında bekliyor, görüşülmüyor, getirilmiyor, Anayasaya
aykırı davranılıyor.
İkincisi:
Meclis sizin için önemliyse neden istisna olması gereken temel kanun genel
kural hâline geliyor? Tüm kanunlar, torba teklifler bile, torba tasarılar
bile temel kanun olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine niye getiriliyor? Bu,
AKPnin Meclise değer vermediğinin, AKPnin Meclisi bir formaliteyi
yerine getiren kurum olarak gördüğünün açık ifadesidir. O nedenle,
keşke öyle olsaydı da her şey Meclise gelseydi.
Şimdi,
diyeceksiniz ki
Gene, aynı şekilde Sayın Beşir Atalay
diyor ki: Bak, ne güzel, ombudsmanı da Meclis seçecek. Yani
ombudsmanı Meclis mi seçecek? Ombudsmanı AKP seçecek. Zaten Meclisin
seçmesine imkân verseydiniz o zaman üçte 2 çoğunlukla Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ombudsmanı seçmesine imkân tanırdınız. O nedenle
bu, Meclise değer vermediğinizin en açık ifadelerinden, en
açık göstergelerinden biridir.
Şimdi,
İnsan Hakları Kuruluna kimler üye seçiyor? Sayın
Cumhurbaşkanı 2 üye seçiyor, efendim, Bakanlar Kurulu 7 üye seçiyor,
1 üyeyi Türkiye Barolar Birliği veya baro başkanları, 1 üyeyi de
YÖK seçiyor. Şimdi, biz Sayın Cumhurbaşkanının
seçeceği adaylara güvenmek isterdik ancak Sayın
Cumhurbaşkanının bugüne kadar ki icraatları maalesef bize o
güveni vermiyor. Niye vermiyor? Bir iki örnek vereyim size. Atatürke bu adam
diyen bir zat, bir kişiyi Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
üyeliğine seçti, Sayın Cumhurbaşkanı seçti ve o zat
eleştirilere dayanamadı, istifa etmek zorunda kaldı. Cumhurbaşkanının
bu seçimi yaparken düşünmesi lazımdı. Daha ne yaptı? Yirmi
dokuz günlük bir müsteşar yardımcısını Anayasa
Mahkemesi üyeliğine seçti. Şimdi, anayasa koyucu bu hükmü niye
Anayasaya koydu? Yani belli görevlerde bulunmuş kişilerin Anayasa
Mahkemesi üyeliğine seçilmeye imkân tanıyan hükmü anayasa koyucu niye
koydu? O yönetici orada deneyim elde edecek, birikim alacak ve elde ettiği
bu birikimi Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçildikten sonra orada
kullanacak. Siz yirmi dokuz günde bu birikimin sağlanabileceğini
düşünüyor musunuz değerli arkadaşlarım?
Daha
ne yaptı Sayın Cumhurbaşkanı? On ay içerisinde, bölge idare
mahkemesi üyesini Anayasa Mahkemesi üyeliğine atadı. Nasıl oldu
bu? Önce, Danıştay üyeliğine atandı, oradan da Anayasa
Mahkemesi üyeliğine atandı ve hepsi on ay içerisinde oldu sayın arkadaşlarım.
Bu, Sayın Cumhurbaşkanının atama yaparken
takındığı tavrın açık göstergesidir. O nedenle
şunu açıkça söylüyorum: Biz Sayın
Cumhurbaşkanının yapacağı atamalara güven duymuyoruz.
Keşke güven duyabilseydik, keşke bize o güveni verseydi; Anayasada
ifadesini bulan şekilde, Sayın Cumhurbaşkanı yetkilerini
kullanabilseydi. Çünkü Anayasa ne diyor? Cumhurbaşkanı, milletin
birliğini temsil eder. diyor. Atamaları yaparken ona göre
değerlendirmeliydi.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, biz, Hükûmete de Hükûmetin
yaptığı atamalara da kuşkuyla bakıyoruz. Ne
yaptınız? Türkiye Bilimler Akademisini Hükûmete bağlı bir
kurum hâline getirdiniz. Türkiye Bilimler Akademisinin
saygınlığını yok ettiniz. Daha ne yaptınız?
TÜBİTAKı yine Hükûmete bağlı bir kurum hâline getirdiniz.
Bunlar hep yanlış işler. Bunlar hep Türkiyeyi yanlış
yola götüren işler. Bu nedenle, İnsan Hakları Kurulunun da bu
yapısıyla insan haklarını sağlamaya yönelik bir
tavır içerisine, bir tutum içerisine, bir uygulama içerisine
giremeyeceğini söylüyoruz; girmeyecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SERİNDAĞ (Devamla) - O nedenle bu kurulun tam bağımsız
kişilerden oluşması gerekirdi.
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
21inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının 21. maddesinin (a)
bendinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
a)
Genel bütçeden tahsis edilecek belli bir oranı önceden belirlenmiş
ödenekler.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Veli
Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda
Onur Özgür
Özel Orhan
Düzgün
İstanbul Manisa Tokat
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı kanun tasarısının (21)inci
maddesinin kanun tasarısından çıkarılmasını arz
ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat
Tuncel Pervin
Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul
Iğdır
Mersin
Erol
Dora Halil
Aksoy Hasip
Kaplan
Mardin
Ağrı
Şırnak
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) Sayın Bakan tam da isabetli bir günde
buradalar, Avrupa Birliği Bakanı çünkü 17 Mayısta bu Reform
İzleme Grubuyla 26ncı toplantıyı yaptılar ve bu
toplantıda verdikleri sözlerin içinde Türkiye İnsan Hakları
Kurumunun kurulması da var. Evet, bu, Türkiye İnsan Hakları
Kurumunun kurulması 23üncü Fasıl. Peki -23üncü Fasıl bu-
şeyi nasıl anlatacaksınız, düşünce özgürlüğünden
içeride olan gazetecileri, tutuklanan avukatları, bağımsız
yargıyı, özel yetkili mahkemeleri? Bir de gelip bizden soracaklar.
Daha sizin toplantıda, sıcağı sıcağına
çıkıp geldiler, dediler ki: Ya, bu İnsan Hakları Kurumu
Yasası Tasarısı Meclise geliyor, nedir? Dedik: Vallahi Hükûmet
kendine bir kurum kuruyor, insan
haklarını değil Hükûmeti koruma kurumu olarak da ismini
adlandırabilirsiniz; aynen öyle, Hükûmeti koruma kurumu.
Şimdi,
bununla Avrupa Birliğini kimse kandıracağını,
işte, müzakere şartını, fasıl masılları da
halledeceğini düşünmesin.
Şimdi,
tabii daha vahim bir durum söz konusu. Bugün dikkat ediyoruz, basında,
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel bir açıklama yapıyor,
Uludereyle ilgili yapıyor. Başbakan Onlar kaçakçıydı,
mayın yerlerini biliyordu. diyor, kendisi de Hayır, onlar teröristti,
hatta silahları alındı. diyor. 34 kişi katledilmiş,
Meclis İnsan Hakları Komisyonu oraya gitmiş. O gün devlet
gitmemiş, iki gün asker gitmemiş, iki gün polis gitmemiş,
savcı helikopterden olayın zaptını tutmuş ve oraya ilk
giden kim biliyor musunuz? Böyle bir kurum değil. Meclisin İnsan
Hakları Komisyonu da sonra gitti, günler sonra. Oraya İnsan
Hakları Derneği gitti, MAZLUMDER gitti, Türk Tabipleri Birliği
gitti, KESK gitti, kadın örgütleri gitti ve onlarca sivil toplum örgütü
olayın olduğu gün anında oradaydılar. Şimdi, böyle bir
açıklamayı yapıyor, Başbakan diyor kaçakçı,
Genelkurmay Başkanı diyor Terörist, hatta silahları
vardı. Şimdi, bu yargıyı etkilemek değil de nedir?
Hangisi doğru bunların? Başbakanın söylediği mi,
Başkana bağlı memurun söylediği mi doğru
arkadaşlar?
Şimdi, bu da
yetmiyor, bir parti başkanıyla görüşme yapıyor Genelkurmay
Başkanı, diyor ki: Biz Kandile üç şartla gireriz. girmesine
Bütün basında yer aldı, diyor ki:
1) Devlet kararı
olacak.
Arkadaşlar, devlet
Meclisin üstünde midir? Hangi devlet bu? Sorar mısınız. Tezkere
kararını üç parti verdi zaten, Hükûmete de teslim etti, Hükûmet de
kendilerine yetki verdi. Hangi devlet kararını istiyorlar? Derin bir
devlet kararı mı gerekiyor?
2) ABD (Amerika) izin
verirse.
Buna ne diyorsunuz?
3) Gidilir ama çok büyük kayıplar olur,
buna halkı hazırlarsak
Skandal üstüne skandal. Her
açıklaması, Genelkurmayın, TSKnın İnternetten
yaptığı açıklama da kurtarmaz bunu, kurtarmaz bunu. Hiçbir
siyasi parti genel başkanı da durduk yerde bunları
açıklamaz, söylenmemişse söylenmez bu sözler. İşte, bu
ülkede böyle bir Genelkurmay Başkanının görevde olmasıyla
bu sorun çözülmez ve derhâl istifa etmesi lazım. Bu açıklamanın
sonunda, bu açıklamayı Hükûmete rağmen, devletin siyasetine
rağmen yapan Genelkurmay Başkanının derhâl istifa etmesi
lazım. Eğer istifa etmiyorsa o Hükûmetin memuru değil, emrinde
değil, Hükûmet onun üzerinde etkili değil, o Hükûmetin üzerindedir.
Bu anlama gelir, bunun başka izahı yok.
Diğer
bir konu: Uluderedeki Encü ailesinden Cabbar Yılmaz cezaevinde, hâlâ
davasını açmadılar biliyor musunuz, beş aydır tutuklu,
bir tek kişi o, öbür taraftan katliamdan ifadeye
çağrılmıyor ama 4 tutuklu, davaları açılmıyor, 12
firari var, Gelmezse davayı açmayız. diyorlar. Böyle bir tehdit,
şantajla da yargı süreci işliyor ve ölümle karşı
karşıya bu psikolojik nedenlerle, bakın, çok açık
söylüyorum, Mecliste bunu anlatıyorum.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının 21. maddesinin (a)
bendinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
a)
Genel bütçeden tahsis edilecek belli bir oranı önceden belirlenmiş
ödenekler.
Sezgin Tanrıkulu
(İstanbul) ve arkadaşları.
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
AVRUPA
BİRLİĞİ BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Levent Gök, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan insan hakları tasarısının en önemli
maddelerinden bir tanesi 21inci madde, Kurumun bütçesini belirliyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuyla ilgili daha önce
yapmış olduğumuz konuşmalarda tekrarla ifade ettik ama
kayıtlara girmesi açısından ben Komisyonumuza gelen kimi
kuruluş ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin görüşlerini sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bir kere İnsan Hakları Derneği ziyaret
etti Komisyonumuzu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ziyaret etti ve
ikisinin ortak görüşü, Mevcut tasarı kabul edilemez, bu tasarının
hiçbir sahibi yoktur, tasarı derhâl geri çekilmelidir. dediler.
Değerli
milletvekilleri, MAZLUMDERin görüşünü aynen sizlere okuyorum: Kurumun
özerkliği yoktur. Ayrı bir bütçesi olmalıdır, oranı da
baştan belli olan bir bütçe olmalıdır. Bunu kim söylüyor?
MAZLUMDER söylüyor. İnsan Hakları Derneği bir yandan söylüyor,
MAZLUMDER söylüyor.
Uluslararası
Af Örgütü temsilcileri geldiler. Düzenli gelir kaynağı olması
gerekir. Genel bütçeden alacağı payın belli bir yüzdesinin
önceden belli olması lazım gelir. diye bizlere not ettirdiler.
Türkiyenin
felsefe alanındaki kutup yıldızı İoanna Kuçuradi. O,
özlük hakları ve maaşlar konusunda çok daha farklı bir noktada.
İnsan hakları kurumunda çalışan personelin,
uzmanların, başkanların, üyelerin hiç maaş almasından
yana değil. Tamamen gönüllülük esasına göre
yapılmasını bizlere önerdi ve paranın cazip
olmamasını önerdi. Haklı bir görüştü.
Şanar
Yurdatapan, ülkemiz en seçkin aydınlarından bir tanesi. Yapılan
toplantılar sonucunda komisyon raporunu görünce hayal
kırıklığına uğradık. Görüşlerimiz
alınıyor, tatbik edilmiyorsa bu çok moral bozucu bir
tavırdır. dedi. Aynen böyle söyledi.
Kerem
Altıparmak, Türkiyedeki insan hakları kurulları alanındaki
en ünlü şahsiyetlerden bir tanesi. Yılmaz Ensaroğlu, yine SETAdan
temsilciler
Hepsinin ortak görüşü: Tasarının
hazırlanmasında hiçbir görüşümüz dikkate
alınmamıştır. Tasarı derhâl geri çekilmelidir. Yama
yaparak uluslararası standartlara uygun metin çıkarılmaz.
dediler.
Baskın
Oran, en çarpıcı tespitlerden bir tanesini yaptı: Bu
tasarı ile kuzu kurda teslim ediliyor. Bütün üyeler memur olarak
düşünülmüştür. Bu bir Nevzat Tandoğan kanunudur. dedi
değerli arkadaşlarım.
Örnekleri
çoğaltmak mümkündür. Türkiye Hukuk Araştırmaları
Vakfı, İzmir Barosu, Ankara Barosu, İstanbul Barosu, Hacettepe
Üniversitesi ve tümü, Türkiye Barolar Birliği: Bu tasarı derhâl geri
çekilmeli. dedi. Diyarbakır Baro Başkanının söylediği
şu sözü özellikle kayda geçirmek istiyorum: Bu tasarı geri
çekilmezse emeğimi helal etmem. dedi.
Değerli
arkadaşlarım, görüyorsunuz sivil toplum ve
aydınlarımızın söylediği bütün görüşler bir
kenara bırakıldı ve Kurumun bütçesi bir başka şekilde
belirlendi. Bizim önerimiz: Tüm sivil toplum örgütlerinin ve saygın
düşünce insanlarının görüşünü dikkate alarak çok da
haklı bir önergeyi koyduk ve kaldı ki Sayın Bakan -burada yok-
Beşir Bey, o da görüşümüze iştirak ettiğini ve Meclis Genel
Kurulunda görüşüldüğü zaman belki bunun düzeltilebileceğini
bizlere ifade etmişti.
Biz
şunu önerdik değerli arkadaşlarım: Burada mali özerklik
konusu çok önemli. İnsan Hakları Kurumunda çalışacak
kişiler bütçelerini önceden bilmek durumundalar. O yüzden verdiğimiz
önergede bütçenin belli bir payı
Bu yüzde 1 olabilir, yüzde 2 olabilir. Bunu
Kurul bilecek. Hangi parti iktidarda olursa olsun, Kurul bütçeden kendisine ne
kadar pay geleceğini bilmesi gerekiyor. Bu, niçin önemli? Kurul
çalışmalarını sürdürdüğü zaman eğer iktidarı
eleştirirse, Hükûmeti eleştirirse Kendi bütçem bir şekilde
kısılmasın. diye herhangi bir kaygıya düşmemeli diye
çok haklı bir önerge getirdik.
Bu
mali özerklik konusu gerçekten Avrupa Birliğinin de çok dikkat ettiği
bir konu. Yine, Avrupa Birliği 2011 İlerleme Raporunda Sayın
Bakan da burada- Kanun tasarısında yer alan finansman ile ilgili
hükümler bütçe gelirlerinin bağımsız bir kaynaktan gelmesini
sağlamamaktadır. diye şerh düşmüştür.
Hâl
böyleyken, bütün bunlar ortadayken, Kurumun mali özerkliğinin
olmadığı bir ortamda zaten idari özerkliğinin
bulunmadığı, Bakanlar Kurulunun ve
Cumhurbaşkanının atadığı üyelerin mali
özerkliğinin bulunmadığı bir kurumun kesinlikle Paris
ilkelerine ters düştüğünü tekrarla sizlere ifade etmek
durumundayız.
Haklı
bir önerimizdir ve Komisyon Başkanımız şahittir Sayın
Bakanın bizlere söylediklerine. Bakan Bu konu Mecliste gündeme
geldiği zaman o müdahaleyi yapma şansımız olur.
demişti. Ama kendisi şurada yok. Komisyon
Başkanımızdan bu konudaki görüşünü de sormak
durumundayım.
Çok
haklı bir önerge Bütçenin belli bir payı. diyoruz. Önceden belli
olsun ve kurumun mali özerkliği sağlansın. diyor, hepinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
lll. YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var,
yerine getireceğim.
Sayın
Gök, Sayın Akar, Sayın Tezcan, Sayın Serindağ, Sayın
Özdemir, Sayın Özkoç, Sayın Aldan, Sayın Ekinci, Sayın
Gündüz, Sayın Öner, Sayın Demiröz, Sayın Bayraktutan, Sayın
Kart, Sayın Öz, Sayın Şafak, Sayın Canalioğlu,
Sayın Tayan, Sayın Topal, Sayın Aygün, Sayın Toprak.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.52
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
lll. YOKLAMA
BAŞKAN
279 sıra sayılı Kanun Tasarısının 21inci
maddesi üzerinde Ankara Milletvekili Levent Gök ve arkadaşları
tarafından verilen önergenin oylamasından önce yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
21inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 22nci maddenin fıkraları ayrı ayrı madde
olarak görüşülecektir.
Madde
22ye bağlı 1inci fıkrada iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının Değiştirilen
ve yürürlükten kaldırılan mevzuat, kadro iptal ve ihdası
başlıklı 22-(1) 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun;
a)
36. maddesindeki ibaresinden sonra gelmek üzere yerine, ibaresinin
ardından gelmek üzere biçiminde değiştirilmesini
b)
152. maddesindeki ibaresinden sonra gelmek üzere yerine, ibaresinin
ardından gelmek üzere biçiminde değiştirilmesini,
c)
bendindeki ibaresinden sonra gelmek üzere yerine, ibaresinin ardından
gelmek üzere biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent
Gök Haydar
Akar Haluk
Eyidoğan
Ankara Kocaeli İstanbul
Bülent
Tezcan Ali Haydar
Öner Kemal
Ekinci
Aydın Isparta Bursa
Engin
Özkoç
Sakarya
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı kanun tasarısının (22)nci
maddesinin 1. fıkrasının kanun tasarısından
çıkarılmasını arz ve teklif ederim.
Saygılarımla.
Sebahat
Tuncel Pervin
Buldan Ertuğrul
Kürkcü
İstanbul Iğdır Mersin
Erol
Dora Halil
Aksoy Hasip
Kaplan
Mardin Ağrı Şırnak
BAŞKAN
Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Hükûmet?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili. (BDP
sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Mersin) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu maddenin
1inci fıkrasının tasarıdan çıkartılması
önerimiz bu yasanın tamamına karşı oluşumuzla
tutarlıdır. Daha önceki yasa tasarısından çıkartılması
önerilerinin devamıdır.
Bu
yasa tasarısına niçin karşı olduğumuzu defalarca açıkladık.
Ancak, Hükûmet ve komisyon sözcüleri bu yasa tasarısının ne
kadar uluslararası standartlarla uyumlu olduğunu anlatmak için epey
gayret sarf ettiler.
Ben
uluslararası insan hakları savunucularından ikisinin yasayla
ilgili tavırlarını size iletmek istiyorum.
Bunlardan
birisinin, İnsan Hakları İzleme Kurulunun yani Amerika
Birleşik Devletlerinin başkenti Washingtonda merkezi olan Human
Rights Watchun temsilcisi Emma Sinclair-Webbin bu yasa tasarısıyla
ilgili olarak söylediklerini aktarmak isterim: Türk Hükûmeti bir ulusal insan
hakları kurumunun kurulması için hazırlanan yasa
tasarısını geri çekmeli çünkü önerilen kuruluş
tarafsızlıktan yoksun olacak ve hükûmetten bağımsız
olmayacak. Webb, aynı zamanda, Türkiye'nin etkili ve
bağımsız bir insan hakları kurumuna ihtiyacı
olduğunun da altını çizdi ve "Türkiye'nin hükûmetlerin
kontrolündeki insan hakları kurumları tarihi var ve bu
kurumların hepsinde fonksiyon bozuklukları var." diye de devam
etti. Ayrıca Webb, bu kanun tasarısına ilişkin, Türkiyedeki
insan hakları kuruluşlarının endişelerine yanıt
vermeme konusunda Hükûmetin istikrarlı olarak ısrar göstermesinin de
insan haklarını korumanın ve desteklemenin Hükûmetin
önceliği olmadığının sinyalini verdiğini söyledi.
Sevgili
arkadaşlar, bu konudaki ikinci açıklama da bu işkenceyle
mücadele kuruluşunun Asya temsilcisinden geldi. O da, aynı
şekilde, bu kurumun bağımsızlığının
herhangi bir biçimde güvence altında olmadığını
söyledi.
Şimdi,
demek ki bunu sadece biz söylemiyoruz, dünyada insan hakları mücadelesi
yürüten bütün kuruluşlar bu konuda ısrarlılar çünkü hepsi
aynı noktadan bakıyorlar, devlet karşısında bireyin,
devlet karşısında toplumun haklarının
korunmasının ve savunulmasının ancak devletten
bağımsız, özerk bir kurum eliyle sürdürülebileceğini, bu
koruma mücadelesinin Hükûmetin gücünü dengeleyecek bir özerklik içerisinde
bulunan bir kurum tarafından yerine getirileceğini söylüyorlar.
Bakın, bu özerklik ve bağımsızlık olmazsa ne olabilir?
En iyi örnek bugün Genelkurmay Başkanının gazetelerde
dolaşan demecidir. Genelkurmay Başkanı altı ay geçtikten
sonra Uludere katliamının üzerinden, Meclis İnsan Hakları
Komisyonuna ve Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığına
hiçbir bilgi aktarmadıktan sonra, bugün Genelkurmay Başkanı
tamamen uyduruk bir demeçle 6 PKKlinin aslında bu saldırıya
uğrayan topluluğun içinde olduğunu ve olaydan sonra
silahlarını toplayarak kaçtığını söylüyor. Bu
okkalı yalanı söyleyebilmesi sadece ve sadece etkin bir insan
hakları denetiminin olmamasıyla ilgili. Eğer Genelkurmay
Başkanı doğru söylüyor olsaydı olaydan bir gün sonra, iki
gün sonra ancak olay yerine gitmezdi. Yirmi dört saat boyunca bölgedeki askerî
birlikler kışlalarına gömülü kalmazlardı ve Komisyonumuz
kendilerine Orada ne oldu? diye sorunca hiçbir bilgi vermeksizin bize içinde
hiçbir şey olmayan, geçmişe mütedair bilgileri içeren boş
kâğıtlar yollamazdı. O nedenle, Türkiyede, bu kadar etkin bir
insan hakları ihlali tarihi olan bir ülkede, insan hakları sicili bu
kadar bozuk bir ülkede Hükûmetten ve devletten bağımsız bir
mekanizmanın ne kadar gerekli olduğunu Genelkurmay
Başkanının olayın üzerinden, katliamın üzerinden
altı ay geçtikten sonra sistematik olarak yalan söylemesi, topluma, halka,
bu ülkede yaşayanlara, katliama uğrayanlara ve onların
haklarının savunucularına yalan söylemesi mümkün olmazdı.
Ancak etkin bir mekanizma bu yalanları önleyebilir.
O
nedenle bu yasa tasarının bütün maddeleri olduğu gibi bu maddesi
de artık anlamsız ve değersizdir.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının Değiştirilen
ve yürürlükten kaldırılan mevzuat, kadro iptal ve ihdası
başlıklı 22-(1) 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun;
a)
36. maddesindeki ibaresinden sonra gelmek üzere yerine, ibaresinin
ardından gelmek üzere biçiminde değiştirilmesini
b)
152. maddesindeki ibaresinden sonra gelmek üzere yerine, ibaresinin
ardından gelmek üzere biçiminde değiştirilmesini,
c)
bendindeki ibaresinden sonra gelmek üzere yerine, ibaresinin ardından
gelmek üzere biçiminde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent Gök (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen?
LEVENT
GÖK (Ankara) Engin Özkoç konuşacak Sayın Başkan.
BAŞKAN
Engin Özkoç, Adapazarı Milletvekili.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sayın Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı,
aynı kentte, birlikte yaşıyoruz, aynı kaderi
paylaştık. Bir gece, saat üçe geldiği bir sırada,
yaşadığımız kentte aniden yüzyılın depremi
oldu. Evden çıktık, dışarıya
çıktığımızda binlerce ev
yıkılmıştı ve insanlar enkaz altındaydı.
Şimdi söyleyeceklerimi o anlıyordur, sizler de -umut ediyorum-
şöyle bakın: İnsan haklarıyla ilgili bir eleştiri
yapmayacağım. Bugün, sadece bir feryadı, dün başlayan bir
feryadı beni anlayabilecek olan arkadaşımla birlikte bu Mecliste
seslendirmek istiyorum. Buna şöyle diyebilirsiniz: Sakarya Milletvekili
bu kürsüde duygu sömürüsü yapıyor. Ya da şöyle diyebilirsiniz: Bu
insani bir görevdir, evet, biz böyle davranmalıyız. Yüzlerce
insanımız öldü, yüzlerce insanımız enkaz altında
kaldı, insanlarımız kendilerine bir ekmek getirildiğinde
Hayır, bana değil, komşuma ver. diyerek o depremin
acılarını sarmaya çalıştı. AKPli değildik,
CHPli değildik, MHPli değildik, BDPli değildik, hiçbir
partiye mensup değildik, insandık, hepimiz yaşamak istiyorduk
ancak insan aklı şaşılacak derecededir, en büyük
yaşadığı acıyı aniden unutuverir. Aradan belli
bir süre geçti, Düzce depremi oldu. Daha büyük bir felaketti, gündüz oldu,
kıştı, kömürler yanıyordu, insanlar yandı, çocuklar
yandı, kadınlar yandı. Devlet, yaraları sarmaya
çalıştı, el uzattı; evi olanların,
yıkılanların yerine ev verildi. Söylenecek şeyler var
mıdır? Vardır ama o tarafını bir tarafa
bırakıyorum. Evi olanlara sahip çıkıldı. Bir de kirada
olanlar vardı; evi olmayacak kadar yoksul olanlar, evi olmayacak kadar
çaresiz olanlar, evi olanlar gibi evladını kaybeden, çocuğunu
kaybeden, hayatını kaybeden insanlar vardı. Bu insanlar ilk önce
çadırlara yerleştirildiler, daha sonra prefabriklere. Kaç metrekare?
Değerli
arkadaşlarım, bakın, ceylan koltuklarda oturuyoruz, bakın,
ne kadar geniş bir salondayız ama inanın, on saat burada
oturamıyoruz, hemen kulise çıkıyoruz. Tam on üç yıldır
prefabriklerde aileleriyle beraber yaşıyorlar; hastaları var,
çocukları var okul birincisi, yoksullar; tek bir şey istiyorlar,
barınma hakkını istiyorlar ama insan hakkı şöyle
diyor
On üç yıl geçti aradan, artık ne yapabiliriz? Bir çare
bulsaydınız. Bu kadar fakir var, bu kadar fukara var, sizinle mi
ilgileneceğiz. diyorlar. Böyle demeyelim.
Değerli
Başkanım, dün Düzcede elli dört aile prefabriklerinden
çıkartıldılar, erkekler tutuklandı, kadınlar
sokağa atıldılar. Hasta vardı, hastanın makinesi
söküldü, atıldı. Çocuklar şok yaşıyorlar. Buna insan
hakları olarak bakalım, buna parti açısından
bakmayalım. Onlara, yarın Düzceye sorarsanız, size şöyle
diyebilirler, elli tane mazeret bulabilirler ama yoksulluğun mazereti yok
Sayın Başkanım. Sizden rica ediyorum, bu insanlara hiçbir parti
ayrımı yapmadan, sadece bugün konuştuğumuz insan
hakları felsefesinden bakarak elinizi uzatın, devletin şefkatini
hissetsinler, çocukların travmasını giderin, hastayı tekrar
makinesine bağlayın ve onlara deyin ki: Devlet hâlâ vardır;
devlet fakirin de, fukaranın da, yoksulun da yanında olacaktır
ve sizin de en az ev sahibi olanlar kadar yaşama hakkınız
vardır. Bunu derseniz hepinizi saygıyla selamlayacağım.
Hepinizi
saygıyla tekrar selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım
lll. -YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yoklama istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Görüyoruz Sayın İnce, heyecanlanmayın.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Görüyorsunuz da duymuyor olabilirsiniz, iki organa birden
sesleneyim dedim.
BAŞKAN
Yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Gök, Sayın Akar, Sayın Tezcan, Sayın
Özcan, Sayın Öner, Sayın Ekinci, Sayın Özdemir, Sayın
Altay, Sayın Özkoç, Sayın Kart, Sayın Yılmaz, Sayın
Bayraktutan, Sayın Tanal, Sayın Canalioğlu, Sayın
Şafak, Sayın Demiröz, Sayın Korutürk, Sayın Oyan,
Sayın Değirmendereli, Sayın Keskin, Sayın Tunay.
Üç
dakika süre veriyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Beş dakika, beş dakika
BAŞKAN
Komisyonda çalışıyorlar efendim.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Beş dakika, gelemiyorlar, yaşlılar var.
BAŞKAN
Olabilir, beş dakika da verebilirim ama üç dakika veriyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) On dakika verin, Kızılayda olanlar da var.
BAŞKAN
İtiraz etme hakkınız var efendim. Plan ve Bütçe Komisyonu
çalışıyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Tamam Başkanım, Kızılayda olanlar da
var.
BAŞKAN
- Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.25
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.34
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
lll.-YOKLAMA
BAŞKAN
279 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22nci
maddesine bağlı (1)inci fıkra üzerinde Sakarya Milletvekili
Engin Özkoç ve arkadaşları tarafından verilen önergenin
oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
yeniden elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Madde
22ye bağlı 2nci fıkra üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işlemle alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının Değiştirilen
ve yürürlükten kaldırılan mevzuat, kadro iptal ve ihdası
başlıklı 22-(2) bendindeki "ibaresinden sonra gelmek
üzere" yerine, ibaresinin ardından gelmek üzere" biçiminde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Levent Gök Haydar
Akar Bülent
Tezcan
Ankara Kocaeli Aydın
Kemal Ekinci Ali
Haydar Öner Haluk
Eyidoğan
Bursa Isparta İstanbul
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Kemal Ekinci, Bursa Milletvekili.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL
EKİNCİ (Bursa) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; görüşülmekte olan yasanın 22nci maddesinin 2nci
fıkrasıyla ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İnsan
haklarının en çok ihlal edildiği bir ülkede insan
haklarıyla ilgili yasa üzerinde konuşmanın ne kadar zor
olduğunu biliyorum. Dün, bu yasa tasarısı üzerinde
konuşulurken sanki nispet oluyormuş gibi Fatihte bir
yurttaşımızın ulu orta 7 güvenlik görevlisi tarafından
dövülmesi bugün basında yeterince yer aldı. Bugün de geçmişte de
Türkiye hep insan hakları ihlaliyle ilgili gündeme getirildi. Eğer
Avrupa İnsan Hakları İzleme Komisyonu Türkiye üzerinde
görüş bildirmemiş olsaydı, belki bugün bile görüşmemiş
olacaktık veya bu yasa gündeme gelmeyecekti. Bu ülkede yeni yasa ve
özellikle insan haklarıyla ilgili yasa keşke kendi isteğimizle,
kendi arzumuzla dillendirilmiş olsa, gündeme getirilmiş olsaydı.
Geçmişi
şöyle bir gözden geçiriyorum; öyle garip şeyler oldu ki bu ülkede.
Bir cezaevinde, yakın bir arkadaşımdan, birinci
ağızdan dinlediğim şeyi söylüyorum. Bir ay, her gün sabah
foseptik çukuruna, dudağının altına kadar o çukura sokulup
çıkarılmış, bir ay boyunca işkence görmüştür.
Yine
olağanüstü yasalarla Kürtçe konuşmak bir ara yasaklanmıştı.
Bir anneyle oğlunun görüşmesini dramatik biçimde izlemiştim.
Oğlunun başında bir asker, annenin başında bir asker
ve oğlan Türkçe biliyor, anne bir kelime Türkçe bilmiyor. Bir buçuk saat
karşılıklı birbirlerine nasılsın diyorlar.
Bunları hep gördük. Sorguda kendini camdan attı. denilen
birtakım arkadaşlarımızı gördük. İşkenceden
bunalıp, kendini camdan atanları gördük ve atılanları
gördük.
Kendi
kardeşimin yaşadığı olay var: Bir
arkadaşının eşiyle düştüğü ihtilaftan
dolayı, Okuldaki arkadaşların kim? deyince, kardeşimin
ismini veriyorlar. Bir ay işkence odasından çığlık
seslerini duydum. İşte, böyle bir ülkede böyle uygulamalardan bugüne
geldik. Önümüzdeki zaman içerisinde bu tip şeylerin önüne geçebileceğiz,
geçmeliyiz diye bunu çok istiyorum. Fakat görüştüğümüz maddenin
fıkrasıyla ilgili söyleyeyim: Personel istihdamı, personelin
maaşı, kaynak nasıl temin edilecek; bundan çok, bu yasayı
uygulayacak yetkili, etkili kimse, önce o insanın, beynini ve
vicdanını özgürleştirmesi lazım. Eğer beyni ve vicdanı
özgür değilse, yasa ne olursa olsun, insan haklarına da yasaya da
saygılı olmaz.
Hak
arayışı içerisinde olan her insana o hak kapısı
aralı olmalıdır. Yasalar buna cevaz veriyor ama uygulamalar öyle
değil. Yine, geçtiğimiz sene Tekel işçilerinin başına
gelenleri biliyorsunuz, hak aramak için sokağa çıkan
öğretmenlerin, sendikacıların, işçilerin başına
geleni biliyorsunuz ve ilginçtir ki bugün tutuklu olan, ister adına
Ergenekon deyin ister Balyoz davası deyin, haklı haksız bir
sürü insan içeride tutuluyor. Daha geçtiğimiz günlerde polis, bir suçluyu
veya muhtemel suçluyu gözaltına alırken onurunu kırmak için
başına bastırıyor.
Şimdi,
önce, yasa çıktıktan sonra, bu konuda uygulamacı kimse,
onların ciddi bir eğitimden geçmesi lazım. Onlar eğitimden
geçmeden uygulayıcılar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL
EKİNCİ (Devamla) Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Madde
22ye bağlı 3üncü fıkrada bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının Değiştirilen
ve yürürlükten kaldırılan mevzuat, kadro iptal ve ihdası
başlıklı 22-(3) bendindeki ibaresi eklenmiştir yerine
ibaresi ilave edilmiştir değişikliği
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Levent
Gök Haydar
Akar Haluk
Eyidoğan
Ankara
Kocaeli
İstanbul
Bülent
Tezcan Ali
Haydar Öner Kemal
Ekinci
Aydın
Isparta
Bursa
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Önerge
üzerinde söz isteyen Ali Haydar Öner, Isparta Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR ÖNER
(Isparta) Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz;
Meclis kürsüsünde en çok beş dakika konuşma hakkı olan bir
ülkede İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı hakkında
görüşmeler yürütüyoruz; çok sevinçle, heyecanla
karşılıyoruz(!) İnanıyoruz ki bundan böyle Türkiyede
insan hakları ihlali, bu Kurum sayesinde, olmayacak; kadın
hakları da, erkek hakları da, onurlu yaşam hakkı da, özgür
yaşama hakkı da, özel hayatın gizliliği hakkı da ihlal
edilmeyecek, hele hele telekulak sona erecek(!) Gözünüz aydın, hepimizin
gözü aydın. Bundan sonra, TBMMde konuşma hakkı da inşallah
ihlal edilmeyecek(!)
Bu kanun gündeme gelmeden
önce Sayın Başbakan Her kürtaj bir Uluderedir. diye
bağıra bağıra öfkeli bir söylem sergiledi, neredeyse
kulaklarımız sağır olacaktı. TAYAÇİ diye bir
grup Tayyipçi Yazarlar Çizerler korosu da, Evet, Sayın Başbakan
doğru söylüyor. diye süslü püslü yazarlar, afralı tafralı
beyler televizyon televizyon, kanal kanal dolaşıp söylemlerde
bulundular, Sayın Başbakan doğru söylüyor. Sonra kadınlar
bir çıktılar, feleğinizi şaşırttılar sizin.
Ne oldu? Kadınların fendi, Sayın Başbakanı yendi mi? Başbakanlık
Basın Bürosu Öyle demek istemedi, böyle demek istedi. diye bir
açıklama yapmadığına göre, Sayın Başbakan niye
sessizliğe büründü? Yoksa dut mevsiminin gelmesi bunda etkili mi oldu veya
sessizce çark mı ediliyor?
Değerli
milletvekilleri, dostlar alışverişte görsün yasasını
görüşüyoruz, yandaşlara yeni imkân ve kaynaklar yaratma
yasasını görüşüyoruz. Kurul 11 kişiden oluşacak, 2si
Cumhurbaşkanımızca seçilecek, 7si Hükûmet tarafından
atanacak, 1 tanesi YÖK tarafından, 1 tanesi de avukatlar tarafından
belirlenecek. Vatandaş nerede, yurttaş nerede, insan nerede? Hükûmet
var, devlet var, YÖK var, 1 tane avukatlardan seçilecek, yurttaş yok.
Hâlbuki Sayın Cumhurbaşkanı, YÖK ve Hükûmetle birlikte
avukatların kontenjanı 2ye çıkarılsa, STKdan ve
basından 1er üye Kurulda görevlendirilse daha iyi olmaz mıydı?
Bilelim ki yurttaşın temsil edilmediği yerde insan hakları
yerlerde sürünür.
Önceki gün
İstanbulda bir yurttaşımız dayak yedi, gerçekten yerlerde
sürünüyordu, Hükûmet görmedi, devlet görmedi, bir yurttaş gördü,
görüntüledi. İyi ki görüp görüntüledi yoksa kim vurduya gidecekti pek çok
hadisede olduğu gibi.
Delilsiz
yargılananlar, suç tasnîsiyle, suç uydurmasıyla karşı
karşıya kalanlar, yıllardır cezaevlerinde infaz
niteliğinde tutuklulukla karşı karşıya
kalıyorlar. İnsan hakları bu gibi göstermelik yasalarla
nasıl korunacak? Bu sorum insan haklarına saygılı olanlara
yöneliktir, diğerleri alınmasın.
Değerli
milletvekillerimiz, Türkiyede insan hakları kurulları zaman zaman
oluşuyor ama bu kurullar, içtenlikle insan haklarını takip
etmiyor. Bu yasa sadece bir kısım insanlara özlük hakkı, imkân
ve kaynak temin edecekse beklenen amaca hizmet edemez.
Sayın
Başbakan Yardımcımız yerini almış bulunuyorlar,
umarım İnsan Hakları Kurulu Başkanı şimdiden belirlenmemiştir,
Kurul üyeleri şimdiden belirlenmemiştir; belirlenirken tarafsız,
saygın, gerçekten insan haklarına saygılı üyeler
belirlenir.
Bu
düşünceyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
lll.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var,
yerine getireceğim:
Sayın
İnce, Sayın Gök, Sayın Akar, Sayın Tezcan, Sayın
Özdemir, Sayın Ekinci, Sayın Öner, Sayın Tanal, Sayın Kart,
Sayın Bayraktutan, Sayın Kaleli, Sayın Acar, Sayın Özkan,
Sayın Aldan, Sayın Canalioğlu, Sayın Oyan, Sayın
Aydın, Sayın Tayan, Sayın Soydan, Sayın Öztürk.
Beş
dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, yirmi dakika verene kadar devam.
Meclisin tarihine geçtiniz; 1920den beri ilk kez beş dakika süre verildi.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler..:
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Madde
22ye bağlı (4)üncü fıkrada bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının Değiştirilen
ve yürürlükten kaldırılan mevzuat, kadro iptal ve ihdası
başlıklı 22-(4) bendindeki bölümü sözcüğü yerine bölüm
sözcüğü getirilerek değişiklik yapılmasını arz ve
teklif ederiz.
Levent
Gök Haydar
Akar Haluk
Eyidoğan
Ankara Kocaeli İstanbul
Bülent
Tezcan Ali
Haydar Öner Kemal
Ekinci
Aydın Isparta Bursa
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İnsan Hakları
Kurumu Kanunu Tasarısını görüşüyoruz.
Şimdi,
ilginç bir tesadüftür, bu tasarıyı görüşürken Aydından,
Aydın ilinin Didim ilçesinden bir faks geldi bana: Didim
Kaymakamlığı, Didim ilçesinde uzun zamandan bu yana emek
vererek, uğraşarak yapılan cemevi ve kültür merkezi
binasının yıkım yazısını göndermiş.
Şimdi,
önce şunu baştan söyleyelim: Didim Kaymakamının bu
yazıda ve bu işlemde hiçbir kusuru yoktur; bunu bir teslim edelim
çünkü mevcut mevzuat gereği yapabileceği başka bir şey de
yoktur. Hazine arazisi üzerinde yapılan cemevinin yıkılması
konusunda bir yazı göndermiştir, Didim Kaymakamı doğal
olarak mevzuat çerçevesinde bunu yapmak zorundadır. Onu ayrı bir
tarafa koyalım.
Değerli
arkadaşlar, üzerinde durmamız gereken başka bir konu var:
Bakın, insan haklarından konuşuyoruz. Sevgili AKP milletvekili
arkadaşlarım, siz, uzun yıllardan bu yana inanç
özgürlüğünden, inandığı gibi yaşama hakkından ve
ibadet etme hakkından bahsettiniz ve bu hakkı siyasete tahvil etme
konusunda da oldukça maharetlisiniz; hakkınızı teslim edelim.
Değerli
arkadaşlar, bakın, inanç özgürlüğü, ibadet etme hakkı,
inandığı gibi yaşama hakkı, sadece belirli bir mezhebe
inanlara tanınmış bir hak mı?
Şimdi,
camiler Türkiyede hazine arazileri üzerinde yapılıyor. Camilere
hazine arazileri üzerinde, imar planlarında ibadethane diye yer
ayrılıyor ve o imar planlarında ibadethane olarak ayrılan
yerlere doğal olarak da ibadethaneler yapılıyor, camide insanlar
gidip ibadet ediyorlar. Peki, bu ülkenin nüfusunun yarısına
yakını, aynı şekilde, cemevlerinde inançlarını
yaşamak istiyorlar. Şimdi, cami söz konusu olduğunda hazine
arazisini ibadethane diye tahsis edip insanların inançlarını
yaşama hakkını teslim ederken, cemevi söz konusu olduğunda
insan haklarına aynı özeni niye gösterme ihtiyacı duymuyorsunuz?
On yıldan bu yana devri iktidarınız var, on yıldan bu yana
mevzuatı hiçbiriniz gerekçe gösteremezsiniz. On yıldan bu yana, AKP İktidarı,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir hükûmete nasip olmayan çoğunlukla
Türkiyeyi yönetme yetkisine sahip, mevzuatta eksiklik varsa bu da sizin
ayıbınız, bu da sizin insan hakları
ayıbınız.
Değerli
arkadaşlar, şimdi insan hakları kurumu kurulmasına
ilişkin tasarıyı görüşürken bir kere daha siyasi iktidara
çağrı yapıyorum: Bu ayıbı düzeltin! Bu ayıbı
düzeltin, Türkiyede inançlarını yaşama hakkını sadece
belirli bir mezhep mensuplarına hasretmekten vazgeçin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bakın, AKP İktidarı döneminde Türkiye, insan
hakları ihlalleri konusunda oldukça becerikli, maharetli bir noktaya
geldi. Cezaevlerinde insanlarımız işkence görüyor. Daha
yakın zamanda, 15-20 metrekarelik yerlerde 40 kişiye yakın
tutuklu ve hükümlüyü, 42 derece Urfa sıcağında, bir de üstüne
üstlük ortaya çıkan yangınla yakan bir iktidar olmanın vebali
omuzlarınızdadır.
Değerli
arkadaşlar, bakın, Uluslararası Af Örgütünün 2012 yılı
İnsan Hakları Raporu: elimizde: Uluslararası Af Örgütü, 2012
yılında Türkiyenin, toplumsal olaylarda polisin düzenli olarak
orantısız ve aşırı güç kullandığı
ülkelerin başında geldiğini tespit etmiş. AKP
İktidarı döneminde, on yıllık iktidarınızda faili
meçhul cinayetlerin sayısı 245, yargısız infazlar 401,
gözaltında öldürülenler 283! Böyle bir süreçte insan haklarıyla
ilgili karnesi zayıf bir iktidarsınız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Madde
22ye bağlı (5)inci fıkrada bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının 22 nci Maddesinin 5
inci Fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(5)
Ekli (1) sayılı listede yer alan kadro iptal edilmiş ve 190
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki cetvellerden
çıkarılmış, ekli (2) sayılı listede yer alan
kadrolar ihdas edilerek, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eki
(I) sayılı cetvele İnsan Hakları Kurumu Bölümü olarak
eklenmiştir.
Sezgin Tanrıkulu Malik Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut Tanal Hüseyin Aygün Veli Ağbaba
İstanbul Tunceli Malatya
Melda
Onur
Engin Özkoç Özgür Özel Orhan Düzgün
İstanbul Sakarya Manisa Tokat
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
İNSAN HAKLARINI İNCELEME
KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Konya Milletvekili Atilla Kart. (CHP
sıralarından alkışlar)
ATİLLA
KART (Konya) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
22nci
maddeyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde görüş ve
düşüncelerimizi ifade edeceğim.
Değerli
arkadaşlarım, bugün görüşmekte olduğumuz İnsan
Hakları Kurumu, daha evvel, 58inci Hükûmet döneminde İnsan
Hakları Danışma Kurulu olarak faaliyet gösteriyordu. O dönemde
Başbakan Yardımcısı olan Sayın Ertuğrul
Yalçınbayırın sorumluluğunda o çalışmalar
yapılıyordu ve son derece ciddi çalışmalar
yapılıyordu. Gerçekten insan haklarının amacına uygun
olarak insan haklarını gerçekleştirmek noktasında,
kurumsal, toplumsal çoğulculuğu esas alan, devlete karşı
bireyi, bireyin hak ve hukukunu koruyan anlayışla
çalışmalar sürdürülüyordu ancak bu çalışmalar, her nedense,
Hükûmeti rahatsız etti. Orada başka
1 Mart tezkeresinin de etkisiyle
beraber, Sayın Ertuğrul Yalçınbayırın o konudaki
çalışmalarıdır ki
Ertuğrul
Yalçınbayırın 1 Mart tezkeresindeki muhalif tutumunun da
etkisiyle, aradan geçen süreç içinde İnsan Hakları Danışma
Kurulunun fiilen lağvedildiğini gördük. Ondan sonra işlemez hâle
geldi, İnsan Hakları Kurumu noktasında muhtelif
çalışmalar yapıldı, nihayet bugün, Hükûmetin
ajanlarından, Hükûmetin memurlarından, devletin memurlarından
oluşan bir kurum karşımıza geldi.
Böyle
bir kurumun insan haklarını koruması eşyanın
tabiatıyla bağdaşmaz, bunu görmemiz gerekiyor. Yani orada,
kalkıyorsunuz, doğrudan bir parti memuru anlayışı
içinde bir yapıyı oluşturuyorsunuz, burada da insan
haklarının tesisini bekliyorsunuz. Bunun mümkün olmayacağı
çok açıktır.
Bakın,
biraz evvel
Konuyla bağlantılı olarak, iktidar grubuna
bağlı grup başkan vekillerinin de isteği üzerine o konuya
tekrar temas etmek gereğini duyuyorum. Daha bir ay evvel, yirmi gün evvel
avukatlıktan yargıçlığa geçişle ilgili bir sınav
yapıldı. Burada sınav sonuçları açıklanmadan, 30
Mayıstan on beş gün evvel sınav sonuçları
açıklandı. Bunları bir hafta on gün evvel dile getirdik,
Hükûmetten bugüne kadar en ufak bir tepkinin, bir açıklamanın
olmadığını görüyoruz. Arkadaşlarımız
Bilgilendirme yapın ki biz de ilgilenelim. dediler. Umut ederiz ki
arkadaşlarımız, grup başkan vekili olmanın
sorumluluğuyla konuyu takip ederler, kamuoyunu bilgilendirirler.
İsim
veriyorum, bakın değerli arkadaşlarım: Sınav 1incisi
kim? A K, aynen on beş gün evvel ismi, sözü edilen kişi. Ama
yetmiyor, sınav 2ncisi kim? A N K, eşi. Yani kocası kazanmış,
eşi de kazansın, değil mi? Sınav 16 ve 17ncisinin evli
oldukları anlaşılıyor. Onların adres bilgilerini
ayrıca verebilirim, Erzurumda aynı adreste avukatlık
yapıyorlar. Sınav 50ncisi B M S, biraz önce sözünü ettiğim,
2nci sırada ismini söylediğim karı kocayla aynı büroda
avukatlık yapıyor. Nasıl bir tesadüfse, aynı bürodan 3
kişi avukatlıktan yargıçlığa geçiş
sınavını kazanıyor. Bu kişi sarraf, asıl işi
sarraflık; avukatlık yapmıyor, UYAPta adına
kayıtlı dava dosyası yok. A K ve N Knın konumu: 86 puan
alıyor, 81 puan alıyor. Kahramanmaraşta aynı adreste
avukatlık yapan bu kişilerin kardeş oldukları
anlaşılıyor. H B ve O Bnin konumu, Sayın Bakanın
umarım dikkatini çekecektir: 83/4, 82/1 puan alıyorlar. Adres
İstanbul. Evli oldukları anlaşılıyor. Yani öyle bir
anlayış ki, şimdi, karı kocadan birisine mutlaka söz
verilmiş, o bağlantılar kurulmuş o ilişkiler içinde,
cemaat ilişkisi içinde, parti memuru ilişkisi içinde ama yetmiyor
Aynı aileden 2nci kişiyi de, 2nci hukukçuyu da
taşıyalım. F Ç ve A Çnin konumu: 81,6; 82,9. Evli
oldukları biliniyor. Adres Erzurum. T A ve S Knın konumu: Konyada
aynı bürodan çalışıyorlar; farklılar, yani karı
koca değiller ama aynı büroda çalışıyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA
KART (Devamla) - Değerli arkadaşlar, devam ediyorum. Bunların
isimlerini
Kahramanmaraş, efendim, merkez ilçe başkanı vesaire
Bakın,
siyasi haysiyet adına, siyasi ahlak adına, hak adına, adalet
adına ve kul hakkı adına bunlara herhâlde cevap vermek
lazım.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın
Komisyonun madde 22ye bağlı (1)inci fıkra üzerinde bir
düzeltme talebi var.
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Sayın Başkanım, 22nci maddenin başlığında
yer alan mevzuat ibaresinin hükümler şeklinde
değiştirilmesini arz ediyoruz.
BAŞKAN
Not alınmıştır.
Madde
22ye bağlı (5)inci fıkrayı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici
madde 1de iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının Geçici 1. maddesinin 5.
Fıkrasında yer alan geçici ibaresinin kadrolu şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Haydar
Akar
İstanbul
Tunceli Kocaeli
TBMM
Başkanlığına
279
Sıra Sayılı Kanun Tasarısının Geçici 1.
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ederiz.
Alim
Işık Ali
Öz Mehmet
Erdoğan
Kütahya Mersin Muğla
Emin
Çınar Seyfettin
Yılmaz Şefik
Çirkin
Kastamonu
Adana
Hatay
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Sayın Vural, önerge üzerinde söz isteyen?
OKTAY
VURAL (İzmir) Gerekçe okunsun.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
52
yıllık süre zarfındaki başvuru ve mahkûmiyetler esas
alındığında Türkiye İnsan Hakları
Sözleşmesi'ni en çok ihlal eden ülke oldu.
Adalet
Bakanlığı bünyesinde kurulan İnsan Hakları Daire Başkanlığı
bir ilke imza atarak, özellikle hâkim ve savcıların yararlanması
için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye ile
ilgili en güncel kararlarını yayınladığı bir site
kurdu.
Sitede,
AİHM'nin, Türkiye ile ilgili 52 yıllık istatistiklerine de yer
verildi. 1959-2011 arasındaki başvurular ve çıkan mahkûmiyetler
esas alındığında, Türkiye, 2 bin 404 mahkûmiyetle, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (AİHS) en çok ihlal eden ülke
oldu. AİHS'nin ihlal edilen maddeleri üzerinden yapılan istatistiklerde
de Türkiye, çok sayıda alanda en çok mahkûm olma unvanını
kimseye kaptırmadı. Yaşam hakkı ve işkence gibi
alanlarda Rusya'ya kıl payı geçilerek ikinci sırada yer alan
Türkiye aleyhindeki 15 bin 940 başvurusu ise henüz karara
bağlanmadı.
İhlal
kararlarının türlerine bakıldığında da 52
yıllık dönemde, Türkiye, birkaç alan dışında,
birinciliği kimseye kaptırmadı. Türkiye, "etkin
soruşturma yokluğu" nedeniyle 135 kez, "özgürlük ve
güvenlik hakkı" konusunda 554 kez, "adil yargılanma
hakkı" konusunda 729 kez, "ifade özgürlüğü" konusunda
207 kez, "toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü" konusunda 53
kez, "mülkiyet hakkı" konusunda 611 kez mahkûm oldu ve
AİHS'nin bu maddeleri ile ilgili açılan davalarda mahkûmiyet
sayısı bakımından bütün ülkelerin üzerinde yer aldı.
Yaşam
hakkı ihlali davalarında 92 kez mahkûm olan Türkiye, bu kategoride
birinciliği 202 mahkûmiyeti bulunan Rusya'ya kaptırdı ve ikinci
sırada yer aldı. Listedeki 30 ülkenin yaşam hakkı ihlali
konusunda hiçbir mahkûmiyetinin bulunmaması dikkati çekti. "Etkin
soruşturma" konusunda da Rusya 217 mahkûmiyet ile ilk sırada yer
alırken, Türkiye, 138 mahkûmiyetle ikinci oldu. Rusya, "kötü muamele
yasağı" alanında da 357 mahkûmiyetle, 243 mahkûmiyeti
bulunan Türkiye'yi ikinci sırada bıraktı. Yargılamanın
uzunluğu alanında ise İtalya, ikinci sıradaki Türkiye'nin
üzerinde yer aldı. 1.155 mahkûmiyeti bulunan İtalya'yı 493
mahkûmiyetle izleyen Türkiye, "Yargı kararlarının icra
edilmesi" konusunda ise 38 mahkûmiyeti bulunan Rusya'ya kıl payı
geçildi ve 37 mahkûmiyetle ikinci oldu.
Karnenin
her alanı dolu.
Rusya
dışında bütün ülkelerin AİHS'nin hiç ihlal etmediği en
az bir maddesi bulunurken, Türkiye'nin de Rusya gibi karnesinde boş yer
kalmadı. Türkiye'nin mahkûmiyetlerinin yüzde 21'i "adil
yargılanma hakkı", yüzde 17'si "mülkiyet hakkı",
yüzde 15'i "özgürlük ve güvenlik hakkı", yüzde 13'ü
"yargılamanın uzunluğu" maddelerinden verildi.
AİHM,
toplam başvurular düşünüldüğünde Türkiye ile ilgili yapılan
başvuruların yüzde 65'ini sonuçlandırdı. Hakkında
toplam 2 bin 747 karar verilen Türkiye ile ilgili yapılan 26 bin 929
başvuru (yüzde 59) kabul edilemez bulundu ya da kayıttan
düşürüldü. Türkiye ile ilgili karara bağlanmayı bekleyen
başvuru sayısı ise bugüne kadar yapılan toplam
başvuruların yüzde 35'ine denk geliyor. 15 bin 940 karara
bağlanmayı bekleyen başvurudan çıkacak olası
mahkûmiyetler, Türkiye'nin birinciliği kaptırmamasına yol
açabilecek.
1.400
AİHM kararı, AİHM kararlarının icrası, raporlar,
insan hakları temel metinlerinin yüklendiği www.inhak.adalet.gov.tr
adresinden ulaşılabilen internet sitesinde, Türkiye'nin AİHM
karnesine de yer verildi.
AİHM
sayfasından alınan istatistiklerin yüklendiği sayfada yer alan
1959-2011 yıllarına ilişkin
karşılaştırmalı tablolar, 52 yıllık dönemde
Türkiye'nin AİHM'ye taraf 47 ülke arasında AİHS'yi en çok ihlal
eden ülke olduğunu ortaya koydu.
Hakkında
2 bin 747 kararın verildiği Türkiye'yi, 2 bin 166 kararla
İtalya, bin 212 kararla Rusya izledi. Türkiye, 52 yıllık dönemde
karara bağlanan 2 bin 747 davanın 2 bin 404'ünde AİHS'nin en az
bir maddesini ihlal ettiğinden tazminata mahkûm oldu. 57 davada haklı
bulunan Türkiye'nin 204 dosyası dostane çözüm ya da düşme kararı
ile sonuçlandı. Türkiye, toplam kararların yüzde 87,5'inde mahkûm
oldu. Bu rakamlar, Türkiye'ye "en çok mahkûm olan ülke"
unvanını kazandırdı.
Bu
gerekçelerle anılan kurumun kurulması gerçekçi olmayacaktır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
lll.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yoklama istiyorum.
BAŞKAN
Yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın
Gök, Sayın İnce, Sayın Akar, Sayın Özdemir, Sayın
Fırat, Sayın Öner, Sayın Tanal, Sayın Acar, Sayın
Bayraktutan, Sayın Kart, Sayın Nazlıaka, Sayın Kaleli,
Sayın Tayan, Sayın Demiröz, Sayın Canalioğlu, Sayın
Oyan, Sayın Öztürk, Sayın Soydan, Sayın Toprak, Sayın
Tunay.
Üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının Geçici 1. maddesinin 5.
Fıkrasında yer alan geçici ibaresinin kadrolu şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık yavaş
yavaş finale geldik bu kanun maddesinde ama kanun maddesinde finale gelmek
bir şey değiştirmiyor, böyle önemli bir kanun bütün muhalefetin
de desteğiyle, birlikte çıkartılması gerekirken, iktidar
kendine hizmet edecek böyle bir kanun ve bir kurum oluşturarak böylece
kurum listesine yeni bir kurum eklemiş oluyor.
Bunu ilk
defa yapmıyor, buna alıştık artık. Bakın, bunu
daha önce TÜBAda denediler, TÜBAda da Bakanlar Kurulu kararıyla
yönetimini oluştururken, Genel Kurulunu oluştururken, bilim
adamı sıfatı taşımayıp, aynı
sıfatı öngörüp buraya, Genel Kurula yolladılar ama akademik
çevrelerin, özellikle yurt dışındaki akademik çevrelerin
yoğun baskısı sonucunda da bundan vazgeçmek zorunda
kaldınız ve TÜBİTAKın seçmesini
sağladığınız. Ama bu bir aldatmacaydı tabii.
Nasıl bir aldatmacaydı? TÜBİTAKın da birçok üyesini yine AKP
Hükûmeti seçmekte ve sonuç değişmemektedir. Burada da aynı
şey yapılmakta, Hükûmet tarafından 7 üyesinin
atandığı, Cumhurbaşkanı tarafından seçilen
üyelerin oluşturduğu bir kurum teşkil etmeye
çalışıyorsunuz. Bu kurumun da çalışabilmesi için
Ki
Hükûmet tandanslı bir kurum olacak. Zaten ülkedeki insan hakları
ihlali Hükûmetin talimatı ya da devletin organları tarafından
yapılmakta, böyle bir kurumun, devletin memurları tarafından
oluşturulan bir kurumun da bu amaca hizmet etmeyeceği açıkça
bilinmektedir. Peki, ne yapılmalıydı? Özgür bir kurum,
Türkiyedeki sivil toplum örgütlerinin ve baroların
oluşturacağı bir kurum ve özgür bütçesi olan bir kurum
oluşturulmalıydı ve kararlarını da özgürce verebilmeliydi.
Peki, böyle bir kurum
Türkiyede çalışabilir mi? Böyle bir kurumun sadece Türkiyede
değil dünyada da çalışabilmesi için o ülkenin demokratik
olması gerekiyor yani demokratik bir yöntemle yönetilmiş olması
gerekiyor. Peki, Türkiye demokrasiyle mi yönetiliyor? Hayır, bugün Türkiye
demokrasiyle yönetilmiyor, Türkiyede tek kişilik bir iktidar var ve o
iktidarın temsilcileri burada sadece ellerini kaldırıp
indirmekle meşguller. Niye bunu söylüyorum? Çünkü akşamdan beri biz arkadaşları
bu salonda tutabilmek için büyük gayret sarf ediyoruz ama bir türlü
beceremedik, beceremeyeceğiz de
herhâlde bu salonda bulunmalarını.
Şimdi,
arkadaşlar, niye bunu söylüyorum demokratik bir ülkede? İleri
demokrasi adı altında on yıl önce halktan onay
aldınız ve almaya da devam ediyorsunuz bugünlerde ama bir
gün buralara toslayacağınızı her seferinde ifade ediyorum.
Niye ifade ediyorum? Çünkü Türkiyede ifade özgürlüğü yok. Eğer ifade
özgürlüğü olmuş olsa, bugün üniversitelerde, bugün sivil toplum
örgütlerinde bu yasalar tartışılır, bundan önceki
Ombudsmanlık Yasası, bundan önceki 4+4 gibi yasalar
tartışılırdı ve o tartışmalar sonucunda
oluşan ortak akılla bu Meclise gelir ve Meclisteki muhalefet
partilerinin desteğiyle de bu iş sonuçlandırılırdı.
Ama bunların hiçbiri yapılmıyor.
Sadece
burada mı? Bakın, bir Uludere olayı yaşadık.
Dünyanın hiçbir yerinde bir ülke kendi insanını öldürmez,
eğer öldürürse de bunun cezasını verir. Siz Avrupada,
demokrasiyle yönetilen ülkelerde böyle bir olaya şahit oldunuz mu?
Olamazsınız. Altı ay geçti, sorumlularını bilmiyoruz.
Sorumlularını bilsek de çözemiyoruz. Niye çözemiyoruz? Çünkü ülke,
devlet kendi insanını öldürüyor. Peki, bu kurul
başvurduklarında buna ne cevap verecek? Veremeyecek, yine günü
kurtarmak için birtakım olaylarla geçiştirecekler.
Gözaltı
süreleri Türkiyede bütün Avrupa ülkelerinden çok daha fazla, hatta
gözaltı süresi olmayan süreler var. Dünkü İstanbul olayında
olduğu gibi, paketleyip götürüyor polis, nerede olduğu belli
değil vatandaşın. Önce orada bir haşlıyor, önce orada
bir işkence yapıyor, önce orada bir gardını düşürüyor,
sonra karakola getiriyor yeni bir olaymış gibi, gözaltı süresi
ondan sonra başlıyor. Sadece bu da değil, gözaltı
sürelerinin içerisinde bir de işkence var. Karakollara gitmekten korkuyor.
Geçen gün bir bayan vatandaş arıyor, diyor ki: Komiser taciz ediyor,
komiser bizi her türlü suçla suçluyor ve dışarı atmakla tehdit
ediyor, dövmekle tehdit ediyor. gibi olayları anlatıyor.
Bununla
birlikte uzun tutukluluk süreleri, bununla birlikte cezaevi
koşulları
Bakın, dünyanın hiçbir yerinde 13 kişi bir
cezaevinde öldüğü zaman
Ki bu devletin ihmaliyle ölmüştür. Bizim
arkadaşlarımız aylardır cezaevlerinde denetimler
yapıyorlar, bu denetim sonuçlarını da gelip bu kürsülerden
açıklıyorlar. Bu kürsüden açıkladıkları hiçbir sonuca
itibar etmediniz, sizin Hükûmetiniz döneminde 13 tane insanı cayır
cayır yaktınız diyorum. Evet, yaktınız; bunun da
aksini kimse iddia edemez. Böyle bir olay başka bir ülkede
gerçekleşmiş olsaydı, o Ali Dibo oradan istifa eder ya da
kendine harakiri yapardı ve bugün o makamı, o koltuğu
doldurmazdı. Ama bu ülkeyi maalesef- sorumluluk sahibi insanlar
yönetmediği için, olumsuz olayların hepsinden başka insanlar
sorumlu, Türkiyede yapılan iyi şeylerden de Sayın Hükûmet sorumlu.
Sayın Arınçın da açıkladığı gibi, iyi şeyler
onlardan, Allah vergisi, onlardan yapılıyor ama kötü şeyler hiç
bulaştırılmıyor, on yıldır bu ülkeyi sanki
başka hükûmetler yönetiyor.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunacağım
lll.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN - Yoklama
talebi var, yerine getireceğim.
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) Her beş dakikada bir yoklama isteniyor.
BAŞKAN Lütfen
Sayın Milletvekili
Sayın İnce,
Sayın Gök, Sayın Bayraktutan, Sayın Tezcan, Sayın Özdemir,
Sayın Fırat, Sayın Öner, Sayın Tanal, Sayın Acar,
Sayın Nazlıaka, Sayın Kaleli, Sayın Tayan, Sayın Demiröz,
Sayın Canalioğlu, Sayın Oyan, Sayın Ekşi, Sayın
Öztürk, Sayın Toprak, Sayın Öz, Sayın Tunay, Sayın Soydan.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oyluyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
23üncü
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 279 sıra sayılı tasarının 23. maddesinin
aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde
23- Bu kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girer.
Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir Levent
Gök
İstanbul Sivas Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Salih
Fırat
İstanbul Tunceli Adıyaman
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen Salih Fırat, Adıyaman Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
SALİH
FIRAT (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan İnsan Hakları Kurumu
yasasında
Tabii, Türkiyede, biliyorsunuz, insan hakları konusunda
sicilimizin iyi olmadığı, sicilimizin kötü olduğu
artık herkes tarafından kabul edilmektedir; muhalefetiyle
iktidarıyla birlikte Türkiyede insan hakları ihlalinin had safhada
olduğu, Avrupa Birliği ülkeleri arasında sicilimizin kötü
olduğu herkes tarafından kabul ediliyor.
Tabii,
temel kriter olarak bizce önce insanı sevmek gerekiyor yani insan
kelimesini benimsemek gerekiyor. Kim olursa olsun, ne olursa olsun dini,
ırkı, insan olarak görüp yaratılanı Yaradandan dolayı
sevmek gerekiyor, ondan sonra insan hakları aramak gerekiyor. Bakın,
Türkiyede
Öyle bir ülke düşünün ki cezaevlerinde kapasitenin 3 katı
insan tutuklu veya hükümlü, üniversite öğrencileri ücretsiz eğitim
istiyor diye cezaevlerinde, onlarca yıl ceza alıyor; üniversite
öğrencileri poşu takıyor, onlarca yıl ceza alıyor.
Yani öyle yasalar yapmışız, öyle kanunlar getirmişiz ki
hiçbir insan kendini ifade etme cesaretini bile gösteremeyecek, bir insan
hakkını bile talep edemeyecek; evrensel insan hakkını bile
talep edemeyecek hâle gelmişiz. Bütün bunları, iktidara gelen
hükûmetler, iktidara gelmeden önce eleştirirler, kötüdür derler ama kendileri
geldiklerinde daha da kötü yaparlar. Mevcut AKP Hükûmeti de on yıldır
Türkiyeyi yönetiyor ancak insan haklarının ihlali konusunda hiçbir
önlem almadı.
Bakın,
Türkiye sürekli Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ceza alıyor.
Bu, Türkiye'nin bir yüz karasıdır, insanlık adına yüz
karasıdır. Ne oldu da bu hâle geldik yani ne oldu da Türkiyede bu
kadar insan cezaevine girdi, bu kadar insan tutuklanıyor, bu kadar insan
olduk yere hakkını isterken hapse giriyor?
12
Eylülden sonra, özellikle 12 Eylülden sonra dönemin cuntası bütün
insanlarımızı ezdi geçti. Bunlar içinde özellikle sosyal
demokrat kesimi ve Kürtleri çok ezdi. Evet, bütün kesimleri ezdi ama özellikle
Kürtleri ve sosyal demokrat, sol düşünceyi ezdi bitirdi ve bugünkü
iktidarın bugünkü hâlini hazırladı. Elbette ki bugünkü iktidar o
dönemin yasalarını değiştirme gereği görmüyor, çünkü o
yasalarla burada.
Dolayısıyla,
bakın, daha dün Hakkâride şehitlerimiz oldu, gençlerimiz öldü. Her
gün Türkiye'de teröre şehit veriyoruz.
Kürt
meselesi, Kürt sorunu, terör sorunu, yani adını ne koyarsanız
koyun Türkiye'nin birinci gündeminde olan bir sorun var. Bu sorun çözülmüyor,
tam tersine gittikçe zor hâle getiriliyor.
Bakın,
arkadaşlar, Türk Ceza Yasası, özel yetkili mahkemeler, terörle
mücadele kanunları, bunlar hep çıkarıldı. Nedeni terör, ama
Türkiye'de terör niçin oluşuyor, neden oluşuyor diye bir analiz
yapılmadı. Niçin Türkiye'de terör oluyor, bunu
araştırmıyoruz.
Yıllarca
Kürt kelimesini inkâr ettik, Kürt yok. dedik, Kürtler yok. dedik, Kürtçe
yok. dedik, insanların Kürtçe konuşma hakkını
yasakladık.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Yanlış yaptınız.
SALİH
FIRAT (Devamla) Ya, bir insan doğarken annesinden dilini seçme
hakkı olabilir mi? Ana dilleri yasakladınız.
ZİVER
ÖZDEMİR (Batman) Siz yasakladınız, biz mi yasakladık?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Siz yasakladınız, biz serbest
bıraktık.
SALİH
FIRAT (Devamla) Ondan sonra bu dillerinde konuşma hakkını
isteyen insanları hapse tıkmak için kanun çıkardınız.
Taş atan çocukları hapislere attınız. Ücretsiz eğitim
isteyen çocukları hapse attınız. Mevcut Hükûmete muhalif olan
insanları batıda Ergenekon, doğuda KCK diye içeri
attınız. On binlerce insanımız faili meçhullere maruz
kaldı, hâlâ bunları kimin öldürdüğü konusunda bir gelişme
yok.
Bu
yasada bu Kurum oluşturulurken, Kurumu hükûmet oluşturuyor. Bir
hükûmet düşünün, insan hakları ihlalini yapıyor,
insanlarını öldürüyor, insanlarını hapse atıyor,
tutukluyor, hesap vermiyor, Hükûmetin kurduğu bir kurum kalkıp
Hükûmetten hesap soracak. Bu çelişkiye herkes güler ya, Bu nedir?
derler. Böyle bir kurum olmaz. Barolar Birliği vardır, Türk Tabipler
Birliği vardır, işçi sendikaları vardır, işçi grupları vardır,
işveren grupları vardır. Bunlar elemanlarını
göndersinler, bu Kurum böyle oluşsun. Hükûmet seçecek, ondan sonra
Hükûmetin yaptığı insan hakları ihlalini bu Kurum gelip
eleştirecek. Bu olmaz. O yüzden, bu yasa amacına uygun değildir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
lll.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi
vardır.
Yoklama
talebinde bulunan sayın üyeleri tespit edeceğim: Sayın
İnce, Sayın Gök, Sayın Tezcan, Sayın Fırat, Sayın
Özdemir, Sayın Akar, Sayın Özel, Sayın Tanal, Sayın Ekinci,
Sayın Kaleli, Sayın Tayan, Sayın Demiröz, Sayın
Canalioğlu, Sayın Oyan, Sayın Aydın, Sayın Ekşi,
Sayın Öztürk, Sayın Soydan, Sayın Şafak, Sayın
Nazlıaka, Sayın Koç, Sayın Öz.
Üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Şimdi, pusula gönderenlerin isimlerini okuyorum:
Sayın
Ramazanoğlu? Yok.
Sayın
Gürsoy Erol? Burada.
Sayın
Arınç? Burada.
Sayın
Ayhan Sefer Üstün? Burada.
Sayın
Mehmet Akyürek? Yok.
Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
24üncü
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 279
sıra sayılı tasarının 24. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bu kanun hükümleri
Bakanlar Kurulu tarafından TBMM İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun görüşü alınarak yürütülür.
Sezgin
Tanrıkulu Malik
Ecder Özdemir
Levent Gök
İstanbul
Sivas
Ankara
Mahmut
Tanal Hüseyin
Aygün Salih
Fırat
İstanbul
Tunceli
Adıyaman
B.
Süheyl Batum İlhan
Demiröz
Eskişehir
Bursa
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
OKTAY
VURAL (İzmir) Önergeyi işleme alamazsınız.
İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU BAŞKANI AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
Efendim, biz yasama meclisinin bir komisyonuyuz, böyle bir önergeye
katılamayız.
Teşekkür
ediyoruz. Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, bu önergeyi işleme alamazsınız.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Önergeyi işleme alamazsınız efendim.
BAŞKAN
Önerge üzerinde söz isteyen İlhan Demiröz, Bursa Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) -
Türkiye Büyük Millet Meclisi yürütme organı değildir.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Önergeyi işleme nasıl alırsınız
Sayın Başkan?
OKTAY
VURAL (İzmir) - Yani, İnsan Hakları Komisyonu
BAŞKAN
Ne için söylediniz Sayın Vural?
OKTAY
VURAL (İzmir) Türkiye Büyük Millet Meclisi yasamadır, yürütme erki
değildir, yürütmeyi paylaşması söz konusu olamaz.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Anayasaya aykırı önergedir efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Bu önergenin işleme alınması bile
doğru değil.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Ben de katılıyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) İyi de yani kabul edilse nasıl olacak
şimdi?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Demiröz.
İLHAN
DEMİRÖZ (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 279 sıra sayılı Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısının 24üncü maddesiyle
ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsan
haklarının salt kişi özgürlükleri anlamında
algılanmaması gerekir. Bugün, ülkemizde, gelecek kuşakları
olumsuz yönde etkileyecek bir olguyla karşı
karşıyayız. O da GDOlu, genetiği
değiştirilmiş organizmalı ürün açısından
ülkemizin bir deney tahtası olmasıdır. 23/12/2011 tarihinde, yem
amaçlı kullanılmak üzere, on üç mısır çeşidine izin
verilmiştir. Sayın Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı, GDOlu besinlerin hayvanlara zararı olduğunu, insanlar
için tehlike olmadığını ifade etmiştir. İzin
verilen GDOlu yemlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta,
peynir gibi ürünler üzerinde GDOlu yemle beslenen hayvanlardan elde
edildiğine dair bir etiketleme zorunlu olmadığına göre
insanlarımız bilinmeyen bir deney parçası olmayacak
mıdır?
Değerli
milletvekilleri, insan hakları konusunda iki örnek de seçim bölgemden
vermek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, Bursa Orhaneli Başköy mermer
ocağı. Bu mermer ocağının yıllardır
çalışmasından su kaynaklarının kirlendiğini ve
bunun İl Özel İdaresi tarafından tespit edilmesine rağmen
bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadığını, köy
Muhtarının ve İhtiyar Heyetinin ilgi çekmek anlamında
istifa ettiğini belirtmek istiyorum. Bu bir insan hakları ihlali
değil midir?
İkinci örneğim:
Orhangazide bir tekstil fabrikası var. 2000 yılına kadar gayet
iyi çalışan bu fabrika, almış olduğu borç yüzünden bir
B şirketine, finans kurumuna devredilmiş, ilgili firma sahibi burada
bir kiracı olarak yıllarca çalışmış. Ancak gelin
görün ki 14 Mayıs 2012 tarihinde bu finans kurumu fabrikayı
kapattığını ve işçileri kapıya koyduğunu,
işçilerle ilgili bir kıdem tazminatının söz konusu
olmadığını ifade etmiştir. İşçiler 14
Mayıs 2012 tarihinden itibaren grevdedir arkadaşlar ve buradan, bir
annenin Muğladaki çocuğunu getirebilmek için asgari ücretle
çalıştığını, dört aydır ücret almadığını
ve 200 işçi arkadaşımızın akıbetlerinin
bilinmediğini de ifade etmek istiyorum. Bu arkadaşlarımıza
devredilirken herhangi bir sözleşmede ne gibi haklarla devredildiği
de belirtilmemektedir. Bu bakımdan, bugün bu
arkadaşlarımızın işlerini kaybetmesi, iş
konusundaki sıkıntıları bir insan hakları ihlali
değil midir?
Değerli milletvekilleri,
böyle bir olguya duyarsız bir anlayışı, insan hakları
konusunda, öngörmek zor olsa gerek
Bugün
bu konularda bu
derece duyarsız olan Hükûmetin -az önce örnek verdim ki, Türkiyede
binlerce örnek verebiliriz bu duruma- bu bakımdan insan hakları
konusunda da bir yasa çıkarmaktan öteye gidemeyeceğini ifade etmek
istiyorum. Neden bunu söylüyorum? Çünkü köylümüz sizden
-uygulayamayacağınız yasaları çıkarmayın- temiz
su, sulama suyu istiyor, ayrıca işçi kardeşlerimiz de iş
güvenliği istiyor.
Hepinize
saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
lll.-
YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var,
yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Gök, Sayın Tezcan, Sayın Fırat, Sayın
Çelebi, Sayın Akar, Sayın Gümüş, Sayın Özel, Sayın
Tanal, Sayın Bulut, Sayın Düzgün, Sayın Ekinci, Sayın
Kaleli, Sayın Tayan, Sayın Demiröz, Sayın Canalioğlu,
Sayın Aydın, Sayın Nazlıaka, Sayın Öz, Sayın
Soydan.
Evet,
üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
İkinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
İç
Tüzük 86ncı madde gereğince oyunun rengini belli etmek için ve lehte
olmak üzere söz isteyen Recep Özel, Isparta Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
RECEP
ÖZEL (Isparta) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 279
sıra sayılı Kanunun görüşmelerini tamamladık. Oyumun
rengini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün
akşamdan beri muhalefetimizin olumlu katkılarıyla yasa iyi bir
noktaya geldi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
katkılarının devamını arzu ediyoruz.
İnşallah, önümüzdeki bütün kanunlarda aynı katkıyı
gösterirler diliyorum.
Oyumun
Evet olduğunu bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Oyunun
rengini belli etmek için ve aleyhte söz isteyen Levent Gök, Ankara
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
siyasi tarihimizin ve Türkiyemizin cumhuriyet tarihinden itibaren ve daha
önceki köklerinden bugüne geldiğimiz bu zamana kadar bu Parlamentonun en
ağır kararlarından bir tanesini aldınız. Nasıl
alkışlıyorsunuz, nasıl içinize sindiriyorsunuz, hayret
etmemek mümkün değildir.
Bu
bir utanç yasasıdır; utanç yasasıdır! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) İnsan hakları bugün Türkiyede
sınıfta kalmıştır, bugün iktidar Türkiyede
sınıfta kalmıştır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Karar bize ait, takdir bize ait. Millete ait
takdir. Ayıptır ya, böyle şey olur mu?
LEVENT
GÖK (Devamla) - Değerli milletvekilleri, biz, bugün Türkiyenin, sizlerin
kaderine en ufak bir konuda dahi bırakılamayacağına bir kez
daha kanaat getirdik. Sizler bugün insan haklarını ayaklar
altına aldınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizler bugün Türkiyeye bir utanç yaşattınız. Tüm dünyanın
reddettiği, Avrupa Birliğinin gözünü Türkiyeye diktiği,
nasıl bir yasa çıkartacak dediği bir konuda elinizin tersiyle
bütün ilkeleri ittiniz. Yazıklar olsun sizlere! (AK PARTİ
sıralarından Otur yerine! sesleri, gürültüler.)
BAŞKAN
Sayın Gök, lütfen.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sayın Başkan, böyle konuşma olur
mu? Sözünü geri alsın Sayın Başkan.
LEVENT
GÖK (Devamla) - İnsan hakları sizlere bırakılmayacak bir
haktır, kutsaldır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Size yazıklar olsun! Ne biçim insan bu.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Gök, bu cümle kullanılabilir mi?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Böyle konuşma olur mu Sayın
Başkan? Sözünü geri alsın Sayın Başkan.
LEVENT
GÖK (Devamla) Yazıklar olsun sizlere!
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Ayıptır, ayıptır!
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Size yazık!
BAŞKAN
Sayın Gök, lütfen
LEVENT
GÖK (Devamla) Sizlere bırakmayacağız bunları.
Utanın! (AK PARTİ sıralarından gürültüler ve sıra
kapaklarına vurmalar)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Saygısızlık yapıyorsunuz.
Böyle saygısızlık olmaz.
LEVENT
GÖK (Devamla) Türkiyedeki insan haklarını ayaklar altına
aldınız. Sizler medyayı kuşattınız, sizler
yargıyı kuşattınız. İnsan haklarını
kuşatmak istiyorsunuz; ona izin vermeyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler ve sıra kapaklarına vurmalar)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) - Ne biçim konuşuyorsunuz.
LEVENT
GÖK (Devamla) İnsan hakları sizin kuşatmanıza
sığmayacak kadar yüksektir. Bizler Cumhuriyet Halk Partililer olarak
sizlerin karşısında duracağız. Yazıklar olsun!
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Sana yazıklar olsun!
LEVENT
GÖK (Devamla) İnsan haklarını bu kadar ayaklar altına
alan bir iktidarı ve bir Meclis grubunu görmekten gerçekten utanç
duyuyorum.
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) Biz de senden utanıyoruz, senin gibi
insandan utanıyoruz.
LEVENT
GÖK (Devamla) Bütün sivil toplumun, bütün Türkiyenin en saygın
insanlarının görüşlerine karşı
çıktınız. Nasıl alkışlıyorsunuz
bunları? Nasıl alkışlıyorsunuz? Nasıl içinize
sindiriyorsunuz? Bugün Türkiyedeki yaşattığınız bu
utanç tablosunun altında kalacaksınız. İnsan hakları
savunucuları her yerde bunun hesabını sizden tek tek soracak.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sizler bugün insan
haklarını devletleştirdiniz.
CUMA
İÇTEN (Diyarbakır) Sizin insan haklarınızı gördük
biz!
LEVENT
GÖK (Devamla) Elbette bunu yaparken bilinçli yaptınız. Çünkü her
gün, her dakika Türkiyede insan haklarını ayaklar altına
alıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından Hadi be! sesleri)
Sizin memurunuz olan bir insan hakları kurumuna ihtiyacınız
vardı. Bir memur kurum istiyorsunuz, bir atanmış kurum
istiyorsunuz. Alın, alın bu kurumu ne kadar
taşıyacaksınız? Taşıyamayacaksınız.
Yarından itibaren sokaklarda bütün insan hakları savunucuları
yakanıza yapışacak Ne yaptınız? diye. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Ne yaptınız diye yakanıza
yapışacak!
CUMA İÇTEN (Diyarbakır) Sizin
insan haklarınızı biliyoruz!
LEVENT GÖK (Devamla) - Konuşun,
konuşun! Ama bizim vicdanımız hür, alnımız açık.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ALİ ŞAHİN (Gaziantep)
Dersimi söyle.
LEVENT GÖK (Devamla) - Biz bugün
alnımızın akıyla bir yasayı reddetmek için oy
kullanacağız. Her zaman konuşacak sözlerimiz var bizim. Bizler
Türkiyenin insan hakları tarihine belgelerimizle,
konuşmalarımızla geçiyoruz.
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Biliyoruz, biliyoruz!
LEVENT GÖK (Devamla) - Sizler
ayıplarınızla geçeceksiniz. Cumhuriyet Halk Partisi sizlere bu
meydanı bırakmayacak değerli arkadaşlarım.
İnsan hakları
savunucuları, sivil toplum örgütleri, işte AKPnin gerçek yüzü budur.
Kendi yaptıkları ihlallere karşı bir memur kurum
getiriyorlar. Bu memur kurumu biz tanımıyoruz. Bu memur kurum
sizindir, AKPnindir, iktidarındır, Türkiyenin insan hakları
kurumu değildir. O nedenle bizler göğsümüzü gere gere,
vicdanımız rahat, alnımız açık, bu yasaya ret oyu
vereceğiz. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)
CUMA İÇTEN (Diyarbakır)
Yürü
Yürü
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin
lütfen.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin
Caniklinin, Ankara Milletvekili Levent Gökün Adalet ve Kalkınma
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Değerli arkadaşlar, millet iradesi işte böyle bir
şey. Tokadı öyle yüksek vuruyor ki, öyle güçlü vuruyor ki
kimyalarını bozuyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Burada her arkadaşımızın kullandığı
oy milletin iradesini temsil eder, başkasının iradesini temsil
etmez.
LEVENT GÖK (Ankara) Talimat, talimat
onlar. Talimat hepsi.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Eğer arıyorsan, talimatla nasıl iradenin ipotek
aldığının örneğini arıyorsan Anayasa
görüşmelerine bakacaksın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT GÖK (Ankara) Talimatla
yapıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Anayasa görüşmelerinde burada Grubunun nasıl bloke
edildiğini, nasıl emirle, talimatla oy kullandığına
bakacaksın, hatırlayacaksın.
LEVENT GÖK (Ankara) Bundan insan
hakları çıkmaz Canikli. Sen de biliyorsun bunu, hepiniz biliyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Burada suçlamada bulunurken önce kendi geçmişine
bakacaksın. Kendi tarihine bakacaksın ondan sonra
konuşacaksın.
LEVENT GÖK (Ankara) Tarihsel
sorumluluğunuz var hepinizin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
- Burada bu arkadaşlar, bu milletvekilleri ve tüm milletvekilleri
aslında milletin iradesini kullanıyor.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Sen kendi tarihine bak, karanlık tarihine bak.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Milletin iradesiyle problemin olabilir; otuz
yıldan beri olabilir, elli yıldan beri olabilir.
İZZET
ÇETİN (Ankara) Senin tarihin yobazlık ve gericilik.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Belki bu sorun -millet iradesiyle problemin- bir
elli yıl daha sürebilir, belki yüz yıl sürebilir. Böyle giderse yüz
yıl da sürer hiç merak etme ama bu bizim sorunumuz değil. Buna
rağmen, milletin iradesi burada en güçlü şekilde, en gür şekilde
kullanılmaya devam edecek, bağırsanız da devam edecek
LEVENT
GÖK (Ankara) Sivil topluma karşısınız, herkese
karşısınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
çağırsanız da devam edecek,
hoplasanız da devam edecek, zıplasanız da devam edecek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) Herkes elinin tersiyle itti bu yasayı, herkes elinin
tersiyle itti.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Saygı duymanız lazım.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen saygısızlık yapıyorsun, senin
hayatın saygısızlık.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Burada kullanılan iradeye ve oya saygı
duymayan millet iradesine saygısızlık yapıyor, yapılan
budur başka bir şey değildir.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sensin saygısız.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Kanaatinizi, görüşünüzü söylersiniz,
eleştirinizi yaparsınız
LEVENT
GÖK (Ankara) Nerede söyleyeceğiz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Her türlü eleştirinizi yaparsınız,
buna hiç kimsenin bir itirazı olamaz, olmadı zaten. Sabahtan beri
muhalefet eleştirisini yapıyor, ona kimse bir itirazda bulunamaz.
Düşüncenizi söylersiniz, katkınız varsa onu da yaparsınız.
Nitekim, dünden beri yapılan görüşmelerde birçok önerge kabul edildi,
muhalefete mensup arkadaşlarımızın da önergesi kabul
edildi.
LEVENT
GÖK (Ankara) Hangisini kabul ettiniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bu da son derece doğaldır.
LEVENT
GÖK (Ankara) Hangisini kabul ettiniz? Siz yoktunuz bile toplantıda.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Ama çıkıp burada, sonuçta millet
iradesini burada tahakkuk ettirmek durumunda olan, bu görevle burada bulunan
arkadaşlarımızın ortaya koyduğu kanaatlerini ve
düşüncelerini saygısızca değerlendiremezsiniz. Bu, millete
saygısızlıktır. Bu, millet iradesine
saygısızlıktır. Bunu reddediyoruz, bunu iade ediyoruz. Siz
milletin iradesine saygı duymayabilirsiniz, tepeden bakabilirsiniz ama biz
o iradenin önünde saygıyla eğiliyoruz
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LEVENT
GÖK (Ankara) Talimat, talimat
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla)
ve o iradenin bu Türkiye Büyük Millet Meclisine
verdiği görevi kararlılıkla sonuna kadar yerine
getireceğimizi burada bir kez daha ifade ediyorum. İrade
noktasında en ufak bir sıkıntı olmadan sonuna kadar
milletimizin bizden istediği şekilde yerine getireceğimizi bir
kez daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Canikli
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Niye müdahale ediyorsunuz?
LEVENT
GÖK (Ankara) Ne bağırıyorsunuz ya, ne
bağırıyorsunuz? Grup Başkan Vekilimiz konuşuyor, ne
bağırıyorsunuz?
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Canikli konuşmasında Utanılacak
tarihinize bakınız. dedi, Millet iradesine saygınız yok.
dedi
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Tarihinize bakınız. dedim,
utanılacak kelimesi yok orada Sayın Başkan.
MUHARREM
İNCE (Yalova) -
ve birçok önergenin kabul edildiğini söyleyerek
açıkça partimize, partimizin tüzel kişiliğine ağır
hakaretlerde bulundu.
BAŞKAN
Bu vesileyle sataştı. diyorsunuz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Evet, sataşma var efendim.
BAŞKAN
İç Tüzükün 69uncu maddesi gereğince buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Lütfen
yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim.
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin Cumhuriyet Halk
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Canikli, bizim tarihimizde utanılacak bir şey yok. (AK PARTİ
sıralarından Var, var sesleri, gürültüler) Bizim tarihimizde
Kurtuluş Savaşı var.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Milletin tarihinde o Kurtuluş Savaşı,
sizin tarihinizde değil.
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Dersim var, Dersim.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bizim tarihimizde Lozan var. Bizim tarihimizde
Hatayın anavatana katılması var, demir yollarının
başlangıcı var. Sizin tarihinizde, sizin arkanızda ise
sadece Remzi Gürün ceketi var. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
OSMAN
AŞKIN BAK (İstanbul) Bizim arkamızda millet var, millet.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Siz özgür iradeli milletvekilleri değilsiniz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Siz özgür iradenizi teslim
etmişsiniz. (AK PARTİ sıralarından Aynaya bak önce,
aynaya. sesi)
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Söyleyene bak, söyleyene.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Siz MİT Yasasını çıkararak, siz
burada İnsan Hakları Kurumunu Bakanlar Kuruluna bağlayarak, siz
devlet sırrını Recep Tayyip Erdoğanın iki
dudağı arasına bırakacak kadar
Siz bu kanunla
özerkliği olmayan, bütçesi olmayan, kapıkulu bir kurum kuruyorsunuz.
Siz iktidar sarhoşluğu içindesiniz. Siz bütün kurumları diz
çöktürmüş, bütün kurumları fethetmiş olabilirsiniz, bütün
kurumları dönüştürmüş, başkalaştırmış,
kendinize uşak konumuna getirmiş olabilirsiniz ama bu milletin
Meclisinde Cumhuriyet Halk Partisi direnmeye devam edecektir. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bizim
tarihimizde üniversite reformu var, köy enstitüleri var, çimento
fabrikaları var, şeker fabrikaları var
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) Yasaklar var
MUHARREM
İNCE (Devamla)
sizin tarihinizde cumhuriyete karşı
ayaklanmalar var. Bizim arkamızda Birinci İnönü zaferi var,
İkinci İnönü zaferi var
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Sizin arkanızda darbeler var, darbeler.
MUHARREM
İNCE (Devamla)
sizin arkanızda RAMSEYin ceketi var, ceketi, o
kadar. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Darbe şakşakçılığı var,
Ergenekon avukatlığı var.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye İnsan
Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Raporu (1/589) (S.
Sayısı: 279) (Devam)
BAŞKAN
Tasarının tamamı açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu
Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı |
: |
244 |
|
Kabul |
: |
200 |
|
Ret |
: |
44 |
Kâtip Üye Muhammet Rıza
Yalçınkaya Bartın |
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
Böylece
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.02
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
3üncü
sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve
Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287)(x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon
raporu 287 sıra sayısı ile bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç
Tüzük'ün 91'nci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle,
tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali
Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Sırrı Kanun Tasarısı
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında millî iradeye
saygıdan bahsetmek âdet oldu, demokrasinin olmadığı
ülkelerde sık sık demokrasinin konuşulduğu gibi, gerçekten
dürüstlüğün olmadığı bir ortamda sık sık
dürüstlükten bahsetmek gibi. Şimdi, az önce de AKP Grup Başkan Vekili
millî iradeye saygıdan bahsetti.
Şimdi,
arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında millî iradeye
saygı duymak, sadece çoğunluk partisinin dediklerine uymak demek
değildir; yasa yapma sürecine, tekniğine, yöntemine, ahlakına,
adabına, teamülüne saygı göstermek demektir.
Şimdi,
üzüntümü belirtmek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında
gerçekten yasama faaliyetlerinin sadece çoğunluk partisi
milletvekillerinin parmaklarını kaldırma ve indirme
etkinliğinden ibaret hâle getirilmesini üzüntüyle
karşılıyorum değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
elimdeki kanun tasarısı, devlet sırrı. Herkes görsün,
televizyon kapalı, belki halk göremeyecek. Şimdi, bu kadar kalın
olduğuna bakmayın bunun, bunun bu kadar kalın olduğuna
bakmayın, bunun içinde Adalet Komisyonunun raporu var, alt komisyonun
raporu var, alt komisyona muhalefet şerhleri var ve üst komisyonun raporu
var, üst komisyona da muhalefet şerhi var.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun, 2 geçici madde olmak üzere toplam 13 maddeden
ibaret ama buraya nasıl getiriliyor? Temel kanun olarak getiriliyor.
Şimdi, millî iradeden, saygıdan bahseden Canikli keşke burada
olsaydı. Bakın, burada çok açık bir şey söylemek istiyorum:
Temel kanun nedir? Hemen İç Tüzükün 91inci maddesi, temel kanunun ne
olduğunu tanımlıyor. Temel kanun, tasarı ve tekliflerin
madde madde değil, maddeler okunmaksızın bölümler hâlinde
görüşüldüğü kanundur. Peki, Hükûmet istedi diye her tasarı ve
teklif burada temel kanun olarak görüşülür mü? Temel kanun olarak
görüşülmesinin şartları, koşulları,
kısıtlamaları yok mu? Var. Meclis İçtüzüğünün 91inci
maddesini okuyorum, diyor ki: Bir hukuk dalını sistematik olarak
bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel
ilkeleri içermesi
Şimdi, bu kanun tasarısı, yani geçici
maddelerle birlikte on üç maddelik bu kanun tasarısı, bir hukuk
dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak
değiştirecek biçimde hangi genel ilkeleri içeriyor? Hangi hukuk
dalını sistematik olarak değiştiriyor? Devam ediyoruz:
kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü
ilgilendirmesi; kendi alanındaki özel kanunların
dayandığı temel kavramları göstermesi, özel kanunlar
arasında uygulamada ahenk sağlaması, düzenlediği alan
yönünden bütünlüğünün ve maddeler arasındaki
bağlantıların korunması zorunluluğunun bulunması;
önceki yasalaşma evrelerinde de özel görüşme ve oylama usulüne
bağlı tutulması gibi özellikleri taşıyan
kanunları
Allah aşkına, Allahınızı severseniz,
bu on üç maddelik kanun teklifinde temel kanun olarak görüşülmesini
gerektiren hangi koşula uyuyor bu? Ben yaptım, oldu.
mantığı.
Şimdi, peki,
demokrasi, millî irade, çoğunluk partisinin azınlığa
tahakkümü müdür? Parlamentoda çoğunluk partisinin muhalefet partilerinin
üzerinde dikta oluşturması mıdır demokrasi? Millî iradeye
saygı bu mudur? Millî iradeye saygı, Meclis İçtüzüğüne, Anayasaya,
yasa yapma tekniğine, ahlaka, adaba saygıdır önce.
Değerli
arkadaşlarım, bu görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısı Anayasamızda ifadesini bulan Konusu suç olan emir
yerine getirilmez. hükmüne açıkça aykırı olmasına
rağmen, bugüne kadar devlet sırrı uygulaması devam
etmiş ve devlet sırrı kavramına
sığınılarak pek çok suçun oluşturulmasının
önü kapatılmıştır.
Gladyo tipi örgütlenmeler
ülkemizde de kontrgerilla, derin devlet adı altında uzun
yıllar hüküm sürmüş, koruma ve kollama altında suç işlemeye
devam etmişlerdir. Suç örgütleri, özellikle 1970li yıllardan bu yana
toplu kıyımlar, faili meçhuller, işkenceyle öldürmeler
çerçevesinde devleti koruma, devletin güvenliğini sağlama bahanesiyle
bizzat devlet güvencesinde terör estirmişler, devlet sırrı
kavramından da yararlanarak koruma altına
alınmışlardır. Şimdi bu yasa tasarısıyla
durum yasal hâle getirilmektedir.
Bu
yasa tasarısı, devletin demokratikleştirilmesi, bireyin
özgürleştirilmesi mücadelesinin önünde en büyük settir.
Başbakan,
bugüne kadar elinde topladığı pek çok yetkiye ilave olarak bu
tasarıyla yeni yetkiler almaktadır. Neyin devlet sırrı
olduğunu, neyin devlet sırrı olmadığını,
yasaya göre devlet sırlarını açıklamak suç olduğuna
göre neleri açıklamanın suç olup olmadığını,
nelerin devlet sırrı olmaktan çıkarılacağını
fiilen Başbakan belirleyecektir ve bu karara göre mahkemeler bile belge
teslim etmeme hakkına sahip olacaktır. Çünkü, tasarının
5inci maddesi hükmüne göre; bir bilgi, belge ve kaydın, devlet
sırrı niteliğinde olması sebebiyle, koruma altına
alınmasına Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu karar
verecektir.
Yine
tasarının Devlet sırrı olmaktan çıkarma
başlıklı 7nci maddesine göre; devlet sırrı olarak
koruma altına alınan bir bilginin devlet sırrı olma
özelliğini kaybettiği nedeniyle devlet sırrı olmaktan
çıkarılmasına yine Kurul karar verecektir.
Tasarının
8inci maddesi hükmüne göre; mahkemeler tarafından talep edilen devlet
sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge ve kayıtlar
Kurulca mahkemelere verilmeyebilecek, yani Kurul isterse verecek istemezse
vermeyecek.
Peki,
şimdi, tasarıda adı geçen bu Kurul kim? Bu da
tasarının 4üncü maddesinde söylenmiş. Tasarının
Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu başlıklı
4üncü maddesi ne diyor? Diyor ki: Devlet Sırrı Değerlendirme
Kurulu, Başbakanın başkanlığında; Adalet,
Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma
bakanlarından oluşur. Yani Başbakan ve 4 bakan. Peki bu Kurulda
kimin dediği olacak? Tabii ki Başbakanın dediği olacak.
Başbakan kim? Hükûmetin başı. Bakanlar kim? Hükûmetin üyeleri
yani devleti yöneten siyasiler. Bakanların Başbakanın
lafının üstüne laf
söyleyecek hâlleri yok, Başbakan ne derse o olacak. Aynı
şekilde, yasalarımıza göre devlet sırlarını
açıklamak suç olduğuna göre neyin devlet sırrı olup
olmadığına fiilen Başbakanın karar vereceği
dikkate alındığında, neleri açıklamanın suç olup
olmadığı da fiilen Başbakan tarafından
belirlenmiş olacaktır. Hâlbuki Anayasamıza ve Ceza Kanunumuza
göre neyin suç olup olmadığı kanunla belirlenecektir. Dolayısıyla, neyin
suç olduğunu belirlemek kanun yapma yetkisine sahip Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir.
Anayasamızın
38inci maddesine göre idare, kişi hürriyetinin
kısıtlanması sonucunu doğuran hiçbir müeyyide uygulayamaz.
İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz. Oysa
tasarıyla neleri açıklamanın suç olduğunu Kurul,
dolayısıyla Başbakan belirleyecektir.
Daha önceki MİT
Yasası ve benzeri yasalarla, az önce yasalaşan İnsan
Hakları Kurumu Yasasıyla, bugün de devlet sırrı
yasasıyla Başbakanın sahip olduğu yetki,
İtalyanın Mussolinisinde, Almanyanın Hitlerinde,
İspanyanın Francosunda, Şilinin Pinochetsinde, dünyanın
diğer faşist liderlerinin hiçbirisinde bile olmayan yetkidir.
Bu tasarı
kanunlaştığı takdirde Başbakan gizli kapaklı
işlerin tek bir bileni olacaktır, tüm sırların efendisi,
patronu olacaktır. Başbakan, gizli kapaklı işlerin sır
küpü olacaktır. Sır küpüm. dediği MİT
Müsteşarından sır küpünün zilyedini teslim alacaktır. Bu
yasa tasarısı, Başbakanın kurmak istediği tek adam
modeline, despotik yönetimine yeni bir yasal kılıftır. Bu yasa
tasarısıyla otoriter yönetimden totaliter yönetime geçiş
sağlanacaktır. Demokrasi ve özgürlüklerin tabutuna bir çivi daha
çakılmış olacaktır. Devlet sırrı adı
altında suç işlemenin önü açılacaktır. Birçok bilgi, devlet
sırrı olarak yargılama süreçlerinden
kaçırılacaktır. Devlet sırrı kavramına saklanarak
gizlenmiş siyasi cinayetlerin üstü örtülecektir. Bu yasa, siyasi
iktidarın gizli kapaklı iş yapmasını, kötü yönetimini
kurumsallaştıracaktır. Hükûmetin sorumsuz ve denetimsiz bir
ortamda faaliyet göstermesini sağlayacaktır. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğanın ve yol arkadaşlarının
kapalı kapılar ardında yaptıkları gizli kapaklı
işler devlet sırrı olacak ve bu gizli kapaklı işleri
açıklayanlar devlet sırrını açıkladıkları
gerekçesiyle hapishanelerde sürüm sürüm süründürülecektir. Yozlaşma ve
yolsuzluklar daha da artacaktır. Başbakan ve yol
arkadaşları kötü yönetimlerinin ve yaptıkları gizli
kapaklı işlerin hesabını vermekten kurtulacaklardır.
Birçok bilgi devlet sırrı olarak yargılama süreçlerinden
kurtulacaktır. Devlet sırrı kavramının arkasına
saklanılarak siyasi cinayetlerin üstü örtülecektir. Hukuk devletinin
Kanunun suç saydığı bir fiilin işlenmesi emrini kimse
veremez, kimse de yerine getiremez. kuralı işlemez hâle getirilecektir.
Eleştirip sorgulanmayan, haber vermeyen bir medya, devlet sırrı
arkasında saklanan, ekonomik, ticari, siyasi iktidarın gizli
kapaklı işleri topluma manipüle etmekte kullanılan sansasyonel
soruşturmalar, iş bilmezliklerin toplumda saklanması hatta giderek
emperyalizmin işbirlikçiliğini, taşeronluğunu yapmanın
sorgulanamaması
Hiçbir
ülkede siyasi iktidara bu boyutta verilmiş açık bir çek yoktur
arkadaşlar çünkü zaten hak ihlalleri tüm dünyada olduğu gibi zaten
iktidarlar tarafından yapılır. Halkın ve yönetilenlerin,
bankaları hortumlayıp yolsuzluk yapacak, Akbil yolsuzluğuna
bulaşacak, yoksul Müslümanlardan toplanan paralarla parti kuracak,
televizyon, gemi satın alacak, İsviçre bankalarında hesap
açtıracak, Dolmabahçede mezara kadar gidecek sözleşme yapacak, füze
kalkanıyla gizli sözleşme imzalayacak, faili meçhul cinayetlerin
soruşturmasını engelleyecek hâli yoktur değerli
arkadaşlarım.
Bu
tasarı 1982 Anayasasının geçici 15inci maddesinin
tekrarından ibarettir. 1980 darbesini yapan faşist yöneticiler kendi
yaptıkları eylem ve işlemin sorumluluğundan kurtulmak için
geçici 15inci maddeyi getirdiler. Şimdi de seçimle
işbaşına gelmiş ve ikide bir millî iradenin kendisinden
ibaret olduğunu sanan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı kendini halktan gizleyecek
bir mekanizma istiyor. Şimdi soruyorum: Seçimle gelmiş bir parti
kendini halktan neden gizlemek istiyor? Elli yıl süreyle istediği
bilgileri neden saklama gereği duyuyor? Halktan neleri gizlemeye,
saklamaya çalışıyor? Ne yapmış ki onların
öğrenilmesi sır perdesiyle elli yıl örtmeye
çalışılıyor? Bu hangi demokraside görülüyor
arkadaşlar? AKP kendini böyle bir yasayla neden garanti altına almaya
çalışıyor? Çünkü siyasi iktidarlar gizli kapaklı iş
yaparken, kendilerini, devleti yöneten iktidar olarak, sürekli gizleme
ihtiyacını doğasında hissederler. İktidarlar,
çoğu kez yasa dışı, keyfî yönetim uygulamalarını
gizlemek ve denetimden kaçma gibi olumsuz gerekçelerle sır perdesinin
arkasına saklanırlar.
Demokrasi ve özgürlük
ile devlet sırrı arasında ters orantılı bir
bağlantı vardır. Toplumlarda demokrasinin gelişmesi ve
özgürlüklerin artması ölçüsünde devlet sırrı alanının
daraldığı, şeffaflık ve saydamlığın arttığı
görülür. Özellikle iç politika ve güvenlik konularındaki sır
alanları, işkencelerin, yargısız infazların, faili
meçhul cinayetlerin, insan hakları ihlallerinin, keyfîliklerin,
hukuksuzlukların, yolsuzlukların ve yoksulluğun
kaynağıdır. Sır alanlarının genişletilmek
istenmesi, halktan saklanmak istenen ihlallerin, yolsuzlukların
çoğaldığının somut göstergesidir.
Bugün
halkımızın temel ihtiyacı, neyi devlet sırrı
yapacağı konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetine
açık çek vermek değildir, tam aksine sır alanını
olabildiğince daraltmaktır.
Egemenliğin
kaynağı insandır. Kaynağı insan olan egemenlik ve
dolayısıyla bunun cisimleştiği devlet otoritesi
sorgulanabilmelidir, denetlenebilmelidir. Aynı şekilde denetimsiz
devlet ile devlet sırrı da karşı cephede birbirini
destekleyen, birbirini besleyen iki temel olgudur.
Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı her zaman denetlenmekten muaf, bilinmeyen bir
alanın varlığını istemiştir. Bu alanı da
devlet sırrıyla kabul ettirmeye çalışmaktadır.
Bilinmeyen, sır olan alanlar ne kadar geniş olursa denetim
olanağı da demokrasi de özgürlükler de o kadar az olacaktır.
Terazinin bir kefesine bilgi edinme hakkı, idarenin denetimi,
saydamlık, katılımcılık, özgürlük ve demokrasi
kavramlarını, diğer kefesine devlet sırrı, denetimsiz
idare, yasaklar, hukuksuzluklar, keyfîlikler, otoriter devleti koymak
mümkündür.
Değerli
milletvekilleri, faşizmin ve Nazizmin güçlenmesine bağlı olarak
devleti yeniden güçlendirme, siyasi iktidarı koruma düşüncesi hâkim
olunca devlet sırrı kavramı daha fazla önem
kazanmış, daha geniş ve etkili olarak düzenlenmeye
başlamıştır. Tasarı aslında yasaklama
alanını genişletmektedir. Bu düzenleme siyasi iktidara
istediği bilgiyi gizleyebilme imkânını vermektedir,
iktidarın denetimini engelleyen, bilgi edinme hakkını ortadan
kaldıran, şeffaf, demokratik, özgürlükçü bir rejimin yerine
gizliliği tercih eden otoriter ve totaliter bir anlayışla
yapılan düzenlemedir.
İktidara
aşırı yetki veren, kişinin bilgi edinme hakkını
ihlal eden, geniş bir gizlilik alanı yaratan, güvensizlik, gizlilik,
özgürlük, şeffaflık dengesini kuramayan bu düzenleme Anayasanın
13üncü maddesine aykırı olup, demokratik hukuk devletinin temel
ilkesine de aykırıdır. Dolayısıyla, bugün siyasi
iktidarın aslında bu düzenlemeye ihtiyacı yoktur. Siyasal
iktidarın, yetki alanını ve kendini koruma, devlet
sırrı kavramını dilediği gibi belirleyerek muhtemel
fiilleri nedeniyle sorumsuzluk zırhı yaratma niyetiyle bunu
yaptığı anlaşılmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarım, aslında üslup
olarak bu dönem çok çatışmama, birbirimizi kırmama niyetiyle ben
işe başlamıştım ama öyle anlaşılıyor
ki, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, grup başkan
vekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde millî iradeyi sadece Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekillerinin temsil ettiği anlayışıyla,
sürekli tahakkümcü bir anlayışla işbaşı yapıyorlar
ve sürekli kendilerine yönelik eleştirileri karşılamak yerine,
bu eleştirileri yapanları millî iradeye saygısızlıkla
suçluyorlar. Bir kere hemen şunu söyleyeyim: Adalet ve Kalkınma
Partisini eleştirmek millî iradeye saygısızlık
değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri ne kadar millî
iradenin sonucu olarak buradalar ise muhalefet partisi milletvekilleri de
aynı millî iradenin sonucu olarak buradadırlar. Aslında millî
iradede siz çoğunluğun içerisinden azınlığı
çıkartırsanız o millî iradenin tezahürü olan, demokratik hukuk
devleti ilkesiyle yönetilen bir yönetim olmaz, o olsa olsa faşist dikta
bir yönetim olur. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik bir hukuk devleti
olduğuna göre iktidar partisinin her şeyden önce muhalefetin
haklarını garantiye alacak, onlara güvence oluşturacak
mekanizmaları kendisinin savunması gerekir.
Öte
yandan, Sayın Grup Başkan Vekiline hiç
yakıştıramadım, durup dururken Cumhuriyet Halk Partisinin
geçmişine sataşmak âdet oldu. Arkadaşlar, ben Cumhuriyet Halk
Partisinin bir milletvekili olarak
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sen kendi konuşmacının ne
konuştuğunu biliyor musun? Önce kendi konuşmacına bak.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
ve Türkiye Cumhuriyetinin bir vatandaşı
olarak geçmişimizdeki kahramanlarla gurur duyuyorum. Ben bu Atatürkle,
Cumhuriyet Halk Partisinin 1inci Genel Başkanı Atatürkle,
İsmet İnönüyle, Bülent Ecevitle, Deniz Baykalıyla, Hikmet
Çetiniyle, Altan Öymeniyle gurur duyuyorum.
Sayın
Canikli, bu lafları söylemeden önce, önce bu fotoğrafa bakacaksın.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bayatladı bunlar, bayatladı, bırak
onları.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bakın, bu fotoğrafta buradaki kişinin
kim olduğuna bakacaksın. Bu fotoğrafta da bu kişinin kim
olduğuna bakacaksın. Biz, bizim Genel Başkanımız,
bizim genel başkanlarımız hiçbir zaman bu ülkede
Hikmetyarın dizinin dibine oturmadı.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Bırak onları, onları bırak!
BÜLENT
TURAN (İstanbul) O zaman kahraman diyordunuz.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Bizim içimizde Sivas Madımakta canlı
canlı yakılan insanları yakan insanların
avukatlığını yapan adam yok. Bir yandan insan
haklarından bahsediyorsunuz, bir yandan Sivasta diri diri insanları
yakan kişileri milletvekili olarak bu sıralarda
Ve Anayasa
Mahkemesine üye olarak atıyorsunuz ve bizim içimizde bu ülkede darbeyi
gerçekleştirenlerin avukatlığını yapan tek bir
arkadaşımız yok. Ben
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sen darbeye karşı mısın,
darbeye?
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Sen benim kadar karşı ol. Sen o tarihte
devlet memurluğu yaparken ben devlet memurluğu bile yapmadım.
Sen kendine bak Canikli, sen aynaya bak, aynaya. Sen geçmişine bak, geçmişine, sen
geçmişine bak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Önce
bir insanın geçmişine, cibiliyetine bakmak lazım. Sen ona bak.
BAŞKAN Sayın Öztürk,
lütfen
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Sen
Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişini bir kenara bırak, sen kendi
atalarına, dedelerine bak.
BAŞKAN Lütfen Sayın Öztürk
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkan
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Sen
millî çıkarları
BAŞKAN Sayın Öztürk, lütfen
Bu tarz doğru bir tarz değil Sayın Öztürk.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Birazcık onuru varsa çıksın söylesin. Ne varsa
söylesin Sayın Başkan, çıksın söylesin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Sen
burada tarikatları, cemaatleri savunamazsın.
BAŞKAN Sayın Öztürk,
lütfen
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkan, ne varsa çıksın söylesin. Ne
varsa çıksın söylesin. Birazcık onuru varsa çıksın
söylesin. Böyle rezalet olmaz Sayın Başkan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Senin
millî iradeye hakaret etmeye hakkın yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Terbiyesizlik yapmasın, çıksın söylesin. Ne varsa,
bildiği bir şey varsa çıksın söylesin Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Öztürk,
lütfen
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Aksi hâlde müfteridir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) Haddini
bileceksin! Haddini bileceksin!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Bir şey bilip de söyleyemiyorsa, söylemiyorsa, müfteridir
Sayın Başkan; çıksın söylesin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
Müfteri sensin!
BAŞKAN Sayın Öztürk, lütfen
kürsüyü terk edin! Lütfen
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
Sözümün ne olduğunu biliyorum ben.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Çık söyle, ne biliyorsan söyle.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla)
Saygısız adam! Sen milletvekiliysen ben de milletvekiliyim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Ne biliyorsan söyle. Söylemeyen şerefsizdir!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sensin
şerefsiz!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Bir şey bilip de söylemeyen şerefsizdir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sensin
şerefsiz!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Alçak herif!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sensin
şerefsiz!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Terbiyesiz herif, utanmıyor musun sen?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sen
bana niye sataşıyorsun?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Terbiyesiz adam!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.36
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.42
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza
YALÇINKAYA (Bartın)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123üncü
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
287
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz isteyen Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 287 sıra sayılı Devlet Sırları Kanunu
Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz
etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii,
sözlerime başlamadan önce, şöyle Meclise
baktığımız vakit, biraz sonra İzmir
Marşıyla buraya koşmaya başlayan milletvekillerini göreceğiz.
Oylama için gelecekler ama maalesef burada ne konuşuluyor bilmeden
oylayacaklar. Meclisin bu hâlini de, millet bizi seyrediyor, onlara arz etmek
istedim.
Devlet
ve toplum hayatında meydana gelen gelişmeler yönetimde
şeffaflığın esas, gizliliğin ise istisna olarak
kabulünü gerektirmektedir. Bu kapsamda, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde
de toplumsal katılım ve denetimin önündeki engellerin
kaldırılması bir zorunluluk hâline gelmiştir. Tabiidir ki,
devlet sırrı kavramının kapsam ve önemi bu açıdan
şüphe kabul etmeyen bir gerçektir. Bu nedenle de görüşülmekte olan
kanun tasarısı hakkında olağanüstü dikkat ve özen
göstermemiz gerektiğine inanmaktayız.
Tasarının
genel gerekçesinde de vurgulandığı gibi, toplum için başta
gelen yarar devletin güvenliği, millî varlığı,
bütünlüğü, anayasal düzeni, iç ve dış menfaatlerini
korumaktır.
Sözü
edilen kavram ve menfaatler devlete ait bazı bilgi ve belgelerin mutlaka
gizli kalmasını gerektirmektedir. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin İfade Özgürlüğü
başlığını taşıyan 10uncu maddesinde, ifade
özgürlüğünün demokratik bir toplumda zorunlu tedbir niteliğinde
olarak, ulusal güvenlik ve ulusal yararlar gerektiğinde
kısıtlanabileceğini belirtilmiştir.
Devlet
sırrına ilişkin mevzuatta düzenlemeler yapma yoluna gidilirken
devletin meşru hakları ile demokratik kurumlarının
korunması da göz ardı edilmemelidir. Elbette ki yapılacak
düzenlemelerin temel hedeflerinden bir diğeri de kamuda
şeffaflık ve vatandaşın bilgi edinme hakkı önündeki
engellerin kaldırılması olmalıdır. Demokratik bir
devlet olmanın gereği olarak bilgi edinme hürriyeti önündeki
engelleri kaldırmaya çalışırken devletin millî
varlığı, güvenliği, ticari ve ekonomik menfaatleri ile
milletlerarası ilişkilerine de zarar verilmemelidir. Bu iki temel
konuda dengenin sağlanamaması durumunda devletin millî ve güçlü bir
devlet olarak varlığını sürdürebilmesi
tartışılır hâle gelebilecektir. Özellikle tam bu alanda
mevcut tasarı önemli eksiklikler ihtiva etmektedir.
Tasarının
Devlet sırrı başlığını taşıyan
3üncü maddesinde yapılan tanım, eksik ve yetersiz bir
yaklaşımı ortaya koymaktadır. Özellikle devletin ticari ve
ekonomik menfaatlerine zarar verebilecek mahiyetteki gizli bilgi, belge ve
kayıtların devlet sırrı kapsamı dışında
tutulmuş olması en önemli eksiklik veya yanlışlık
olmaktadır. Bu nedenle devletin ticari ve ekonomik menfaatlerine zarar
verebilecek mahiyetteki gizli bilgi, belge ve kayıtların devlet
sırrı kapsamına alınması gerekmektedir. Kaldı ki
siyasi iktidarın yol haritalarının temel dayanağı olan
Avrupa Birliği uygulamalarında da savunma, millî, iktisadi
çıkarlar gibi konular devlet sırrı kapsamında
değerlendirilmektedir. Taslak metinde devletin ticari ve ekonomik
çıkarlarına yönelik bilgi ve belgelerin kapsam dışında
tutulmuş olmasını bir ihmalkârlık olarak düşünmeyi
istiyoruz. Aksi durumda Acaba, bazı iktidar mensuplarının bu
yönde farklı düşünce veya hesapları mı var? diye sormak
aklımıza geliyor. Böyle bir düşüncenin en iyimser söylemle adı
vatana ihanet olabilecektir. Gerçi, iktidarın bu konularda oldukça mahir
olduğunu hepimiz gayet iyi bilmekteyiz. Malum, Anayasa Mahkemesinin, son,
kerameti kendinden menkul icraatlarından bir başkası olan
Cumhurbaşkanlığıyla ilgili kararı bunu açıkça
gözler önüne sermektedir. Yani, iktidar, 2010 anayasa değişiklikleriyle
sanırım bugünleri hesap ederek Anayasa Mahkemesini
şekillendirmiş ve çok sayın mahkeme üyeleri de gereğini
Anayasayı hiçe sayma pahasına ifa etmişlerdir. Ancak bugünün siyasi
çoğunluğu unutmamalıdır ki mahkeme kadıya mülk olmaz.
Özellikle tahrip ettikleri adalet sistemine gün gelir en fazla kendilerinin
ihtiyacı olabilir. Korkarım, bu icraatlarıyla yok ettikleri
değerleri o zaman ne kadar arayacak olsalar da bulamayabilirler. Hani bir
zamanlar varlığıyla övündükleri ve kendilerine engel gördükleri
insanlara bir silah gibi yönettikleri özel yetkili yargı kurumları
hakkındaki bugünkü bocalamaları gibi. Anadolu insanı boşuna
Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner. dememiş. Sayın
Başbakanın birilerine söylediği o Men dakka dukka, Türkçesiyle
Eden bulur. ifadesini iktidarın hiçbir zaman unutmamasını ve
icraatlarına bu bakışla yön vermelerini tavsiye ediyoruz.
Yine, tasarı metnindeki önemli eksiklerden bir
diğeri de taslak kanun hükümlerinin ihlali hâlinde uygulanacak cezai
düzenlemeler ile Devlet Sırrı Kanununa muhalefetten suçlanacak kamu
görevlilerinin soruşturma yöntemlerinin belirtilmemiş
olmasıdır. Bilindiği gibi bu kanuna aykırı hareketler
toplumun ve devletin güvenliğini doğrudan etkileyebilecektir. Bu
nedenle de uygulanacak cezai düzenlemelerin ve suç işleyen kamu
görevlilerinin soruşturma yöntemlerinin açıkça belirtilmesi
gerekmektedir. Bu kapsamda yapılacak soruşturmaların özel kanun
hükümleri saklı kalmak kaydıyla bir ön izne tabi olmaksızın
cumhuriyet savcılarınca doğrudan yapılabilmeleri
gereği kanunda açık yer almalıdır. Suçun işleniş
tarzı itibarıyla basın-yayın veya diğer kitle
iletişim araçlarının kullanılması hâli özel
ağırlatıcı neden olarak kabul edilmelidir. Yürürlükteki
mevzuatta bu konuda düzenlemeler olsa dahi yukarıda belirtilen hâllerin bu
kanunda mutlaka net bir biçimde düzenlenmiş olması gerekmektedir,
aksi hâlde mevcut tasarı uygulamada birçok kargaşa ve
belirsizliğe yol açabilecektir. Umarız ki iktidar bu eksikliği
bilinçli olarak yapmamıştır. Çünkü görüşülmekte olan kanun
tasarısıyla ilgili olarak Adalet Bakanlığı bünyesinde
2003 yılında sürdürülen çalışmalar sonucunda
hazırlanan taslak metinde bu konular düzenlenmiş bulunmakta idi,
ancak mevcut kanun tasarısında yer almamış bulunması
istek dışı bir eksiklik olmadığını da
göstermektedir. Acaba Sayın Başbakan MİT Kanununun 26ncı
maddesi konusunda yaşadığı sıkıntıları
devlet sırlarının yakın çevresince ifşası hâlinde
yaşamayı bu yolla engelleyebileceğini mi sanıyor? Dileriz
böyle bir gaflet söz konusu değildir.
Gerçi, Türklük gurur ve şuuru ile
İslam ahlak ve faziletini kendisine rehber edinmiş ülkücü, milliyetçi
hareket mensuplarını Fatihayı bilmemekle suçlayan zihniyetten
başka bir sonuç beklememiz de mümkün değildir. Milliyetçi Hareket
Partisi alerjisi, MHP kâbusu, MHP nefreti, görüldüğü kadarıyla
kendisini kaygıya sevk etmiş, ağzından çıkanların
kulağı tarafından duyulmamasına neden olmuştur;
panikleyerek MHP ve ülkücülere elinden geldiğince
saldırmaktadır. Bizim Fatihayı bilmediğimizi ve bunun
dayanağı olarak da, üzüntüyle ifade ediyorum, iki şehir
arasında tatlı bir yarışmanın ürettiği, âdeta
şehir efsanesi olarak her gün de bir yenisi üretilen bir espriye dayanarak
Fatihayı bilmediğimizi iddia ediyor. Sayın Başbakana
hatırlatırız: Mesele Fatihayı bilmek mi, Fatihayı
taşımak mı? Türk milleti bin yıldan fazladır
Fatihayı taşıma gayreti içerisindedir. Taşıyanı
yok edersen Fatihanın hükmünü anlamsız kılarsın. Biz, hiç
kimsenin itikadını, imanını, inancını test etme
hakkına sahip olmadığımızın ve bu konularda fetva
veremeyecek kadar İslamı bildiğimizin farkındayız.
Hiç kimsenin de bizim inanç ve kariyerimizi test etmek gibi beyhude bir
işgüzarlığa gerek duymamasını diliyoruz. Bu zihniyet,
bizim milliyetçilik adına reddi miras
yaptığımızı, Osmanlı ve Selçuklu ruhunu
çiğnediğimizi hezeyan hâlinde ifade etmektedir. Sayın Genel
Başkanımızın ifade ettiği gibi, bu zihniyet bizimle
asla aynı ağırlık, klasman, ölçü ve çapta değildir. Bu
nedenle, bu zihniyet ve temsilcilerinin baktığını
görememesi, okuduğunu anlayamaması ya da anladıklarından
sonuç çıkaramaması bir dereceye kadar idare edilebilecektir. Ancak
ecdadımızın tarihinde etnik kimlikleri görmesi, cihana meydan
okuyan muhteşem iradeyi diller bileşkesi hâlinde kabul etmesi ve
imparatorluk ile millî devleti ayırt edecek zihnî vasıftan mahrum
olunması hâliyle endişe vericidir. Osmanlıyı
dağıtan, küçülmesine neden olan da işte bu kafa
yapısıdır.
Öncelikle diyebilirim ki Sayın
Başbakanın bizimle kutlu ceddimiz Selçuklu ve Osmanlı konusunda
aşık atmaya kalkışması, bilmediği tarihi okumaya
davet etmesi tıpkı ırmak kenarına çeşme yapan
ufuksuzluk ve bilinç kaymasıyla benzerlik göstermektedir. Bir de bizim
tarihi reddi miras yaptığımız iftirası vardır ki
bunun şüphesiz kabul edilebilir bir yanı yoktur. Bizim tarihi reddettiğimizi
iftira düzeyinde bile söylemek için bir insanın akıl tutulmasına
uğraması gerekir. Milliyetçi Hareket Partisi, bugün Türk siyasetinde
ecdat yadigârı üç hilali şerefle taşıyan, onun mana ve anlamından
ilham alarak geleceği tanzim etmeye çalışan tek parti ve tek
millet temsilcisidir.
Biz, tarihe
baktığımız zaman Türkü, cihanın üzerine çekilen üç
hilali, insanlığa pusula olan çift başlı Selçuklu
kartalını ve düşmeyecek millet kuvvetini görüyoruz. Bu zihniyet
baktığında Haçlıların
bezirganlığını, bugünkü dostlarının bozgununu ve
19uncu yüzyılda yabancı sefirlere kul köle olmuş vezirlerin
çürümüşlüğünü görmektedir. Biz tarihe baktığımız
zaman Mete Hanı, Tuğrul Beyi, Alparslanı, Osman Gaziyi,
Sultan Fatihi, Kanuniyi, Mustafa Kemali görmekteyiz. Bu zihniyet
baktığında Romen Diyojeni, Prens Lazarı,
Kazıklı Voyvodayı ve General Trikopisi görmektedir. Biz tarihe
bakınca binlerce yıllık muazzam bir millî değer görüyoruz,
bu zihniyet baktığında Osmanlı Bankası kadar
Osmanlıyım. diyen meşrutiyet dönemi mebusu
ayrılıkçı Boşo Efendiyi görmektedir. Bu nedenle asıl
hüner ecdadımızı istismara alet etmek ve göz boyamak için tarihi
malzeme yapmak değil, geçmişin öncelikle doğru tahlil edilmesini
yapmaktır.
Buradan bir kez daha söylemekte yarar
görüyorum, Kontrolsüz güç, güç değildir. diyorlar ya, güç sahibi olmak
zor bir şeydir. Gücü herkesin taşıması mümkün
değildir. Güç insana aşırı güven verir, ancak
aşırı güven ise insana hata yaptırma ihtimalini çok
yükseltir. Hata yapmamak için istişare etmek en doğru yoldur.
Maalesef Hükûmet bugün güç sarhoşu olmuş durumdadır, kimseyi
duyacak ve dinleyecek durumda değildir. O zaman da söylenecek tek bir laf
kalıyor: Mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah vardır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 287
sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu Tasarısıyla
ilgili Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusu bu kadar önemli
tasarılar, Hükûmet tasarısı görüşülürken iktidar partisinin
sıralarının bomboş olması bu tasarının
hiçbir kıymetiharbiyesi olmadığı, anlamı
olmadığı ifadesini çıkarıyor, sadece oylamada
hazır bulunmak yetiyor gibi.
Tabii, bu tasarı nereden icap
etti? Yani devletlerin örgütlenmesinde, hassasiyetlerde, birçok konuda devlet
sırrı diye bir kavram vardır, yok değil ama Türkiyede
Türk Ceza Kanunu temel bir kanun olarak, Ceza Muhakemeleri Kanunu temel bir
kanun olarak daha 2005-2006 yıllarında düzenlendi ve bütün
bunların içinde devlet sırrı da var, hepsinin içinde var,
ayrıca özel yasalarda var; Avukatlık Yasasında var, tıpta
var, farklı farklı meslek gruplarında var; kendi özel
yasalarında tabii bu devlet sırrı değil, meslek
sırrı olarak geçen konulardır fakat böyle bir düzenlemeye
baktığınız zaman, gerekçesiyle amaçlananı
hedeflediğiniz zaman -çok samimi olarak açık söyleyeceğim-
Osmanlıda, hanedanda da devlet sırları vardı. Şimdi,
bu devlet sırlarının en enteresan yanı neydi biliyor
musunuz? Sadrazam, vezirler, padişah, devlet işleri görüşmeleri
için sarayda dilsiz, bi zebanları bulundururdu. Dikkat edin, sarayda
-sağır ve dilsiz olarak geçiyor- bi zebanlar bulunurdu, devletin
sırları onlara emanetti.
Şimdi, iktidara sormak istiyorum: Sizin bi
zebanlarınız kim olacak? Bi zebanlarınızı kendiniz
seçeceksiniz. Belli, bu yasa onu öngörüyor ama böyle bir ihtiyaç yoktu. Toplum
Devletin sırları ayyuka çıktı. diye
haykırmıyordu. Vatandaş, emek, meslek örgütleri meydanlara
dökülmemişti devlet sırları ihlal oluyor diye. Aksine
arkadaşlar, herkes dinleniyor diye kıyamet kopuyordu, tam tersi oluyordu.
Anayasa Mahkemesi Dinleniyoruz. diyordu, Yargıtay Dinleniyoruz.
diyordu, milletvekilleri, bakanlar, hepsi Dinleniyoruz. diyordu, istihbarat
örgütleri Dinleniyoruz. diyordu. Yani gizliliği
kalmamıştı ki zaten devletin de, yargısının da,
yürütmesinin de, yasamasının da, bürokrasisinin de, herkes dinleniyor
zaten, bir sırrı yok. En sır bildikleriniz de WikiLeaks
belgelerinde pat diye çıkıyor karşınıza. Watergate
skandalı gibi arka arkaya, gelişen teknolojinin sosyal medya
ağında bir anda kendi kasetlerinizi ve videolarınızı
buluyorsunuz.
Şimdi, burada Nereden ihtiyaç icap etti? diye
merakla soruyorum. Hani Avrupa Birliği istedi, müktesebatında var,
icap etti bunun için yapılmak isteniyor diye merak ettim, hatta 23üncü
fasılda da sunulmuş: Devlet sırları kanununu
çıkaracağız. Allah, Allah, devletin sırlarının
kanunu mu yoktu arkadaşlar? Devletin her tarafı sır, her
tarafı sır kanunu. Bakın, size açacağım nasıl
olduğunu. Şimdi, Avrupa Birliği müktesebatında yok.
Osmanlıda bir çalışma tarzı vardı. Şimdi, bu
çalışma tarzıyla bizimkini bir kıyaslamak istiyorum.
Şimdi, bu devlet sırrı yetkisini Başbakana vereceğiz.
Ya, Başbakana vermediğiniz yetki kalmadı kardeşim. Zaten devlet
başkanlığını istiyor. Açıkça deyin ki:
Saltanat
Bir kanun teklifi verin, kökten rahatlayın; siz de
rahatlayın, biz de rahatlayalım. Niye? Kardeşim, padişah
olmak istiyor, padişah gibi de yaşamıyor.
Bakın, padişah olmak için
size üç tane kriter söyleyeyim: Saray içinde davranış protokolü var
padişahların. Başbakanımızın davranış
protokolü, Başbakanlığın -veya Cumhurbaşkanı
olacak yarın- protokolü yok. Hatta, bizim Anayasa Komisyonu
Başkanı Sayın Kuzu onca yumurta yemesine rağmen bir yerde
çıkıp Yeni seçilecek başkanlık sisteminde
başkanın çalışma protokolü budur. diye tek laf
etmemiş. İlginç olan bir şey.
Mesela, padişahlar ne
yapardı? Bu davranış protokolünde bir kere saray olması
lazım arkadaşlar, saray; padişahın sarayı,
Topkapı Sarayı gibi veya. Şimdi, bu saray işi,
sanıyorum -inşallah yakında hallediyor- Atatürk Orman
Çiftliğinde Beyaz Saray gibi bir saray yapılıyor yani bunun
adımı atıldı. Şimdi, orada padişahın günde
üç saat ibadet ve Kuran okuması lazım. Sonra iki saat kitap
okuması lazım. Zaten bizim başbakanların, liderlerin en
büyük kusuru, okumuyorlar. Hep danışmanları özet koyuyor
önlerine. Özet koyunca da yanlış anlaşılıyor.
Altı saat ülke
sorunlarını görüşme, halletme. Arkadaşlar, altı saat
Çünkü insan... Burada tabipler var, tabip milletvekilleri var, onlar daha iyi
bilir sağlık açısından. Altı saat ülke
sorunlarını görüşme, halletme. Bu çok verimli bir saattir.
Dört saat gezme, spor, av. Spor
yapacaklar, gezecekler. Bir dere kıyısında gezecekler. O
dereleri HESlerin ne hâle getirdiğini görecekler. Kuşların
cıvıltılarının nereye gittiğini, rüzgârın sesini
dinleyecekler. O Başbakan yaşadığını anlayacak
kendi ülkesinde.
Dokuz saat dinlenecek ve ailesine
ayıracak. Bizde tam tersi oluyor. Ailesi Başbakana uyuyor,
Meksikayaysa Meksikaya gidiyor, Rio de Janerio Rio de Janerio
İnanın bu siyasetin en büyük zararı ev hanesine dokunuyor. Bunun
da şeyini söylemiş durumdalar.
Şimdi,
bunun içinde bakıyoruz öyle bir gerekçe yazılmış ki
inanın otuz sene bu Avrupa Birliği nedir, Temel Haklar
Şartı nedir, sözleşme nedir uğraşmasak, bilmesek bize
de yutturacaklar o kadar. Sayın İyimaya, yani takdir ediyorum böyle
gerekçeleri muhteşem, taslaklarda katkınız var mı yok mu
bilmiyorum ama Avrupa Temel Haklar Şartında belgelere ulaşma
özgürlüğü, halkın bilgi alma hakkının güvence altına
alınması
Ne alaka burada? Bilgi alma hakkını yok ediyor
devlet sırrı.
Şimdi,
her mübarek güvenlikçi memur Ben devletim. diyecek, devletim babo, devlet,
devlet. Ben vurmuşum, devlet için vurmuşum. Ben
yapmışım, devlet için yapmışım. Ben
çalmışım, devlet için çalmışım. Ben cinayet
işlemişim, devlet için işlemişim. Ben yaptıysam vatan
için yapmışım. Ben yaptıysam millet için
yapmışım. Beni hâkim de denetleyemez, Meclis de denetleyemez.
Böyle bir kanun tasarısı.
Arkadaşlar,
Allah aşkına Avrupa Birliğine uyum için temel hak ve özgürlükler
sözleşmeleri süs biberi olsun diye mi koyduk Anayasanın
90ıncı maddesine? Yani bizim aşiret devletinden
farkımız, çağdaş bir hukuk devleti olmanın
Yani
pacta sund servanda kuralı Sayın İyimaya, pacta sund
servanda yani ahde vefa yani sözleşmeye saygı yani Meclisin kendi
çıkardığı sözleşmelere Meclisin kendisinin saygı
göstermesi gerekmiyor mu? Gerekiyor. Niye o zaman böyle enteresan, özel,
kişiye özel yasa tasarılarını getirme konusunda gayret
gösteriyoruz?
Şimdi,
burada, bakıyorum Türk Ceza Kanununda haddinden fazla devlet
sırrıyla ilgili uygulama var. Geliyorsunuz -hemen devam ediyorum- devletin
sır ve gizlilik kavramlarıyla ilgili süre konusuna: Elli yıl. Bu
Mecliste elli yıl
Genç milletvekilleri var,
bağışlayın. Elli yıl devlet sırrı olur mu? Adam
öldür, yirmi yıl müruruzaman, bilemedin artı on; otuz sene. Cinayet
işlemekte otuz sene, gizli tutanaklarda on sene, devlet sırrında
elli sene. Niye? Sebep? Kimi koruyorsunuz elli sene kardeşim ya? Böyle
koruma olur mu? Kanunlar korur mu cinayetleri? Kanunlar korur mu
hırsızlıkları? Kanunlar korur mu bu vatana ihaneti?
Kanunlar koruyabilir mi bu ülkenin satılmasını? Kanunlar
koruyabilir mi işkenceyi? Kanunlar koruyabilir mi yüz
kızartıcı suçları? Kanunlar koruyabilir mi siyasi etik
olmayan davranışları, işlenecek suçları? Kanunla
bunlar korunmaz arkadaşlar; insan olarak, yüreğiyle korunur,
vicdanıyla korunur, toplumun vicdanıyla korunur, kamunun
vicdanıyla korunur, inancıyla korunur ve bütün bunların
bileşkesi olarak korunur. Eğer o toplum, o kamu vicdanı bunları
içinde hissetmemişse, siz yüz bin tane kanun çıkarsanız da Kenan
Evrenin 15inci maddesi gibi bir kanun olur. Bu da Kenan Evrenin geçici
15inci maddesidir arkadaşlar, size samimi söylüyorum.
Bunun
zararlarını göreceksiniz. Niye göreceksiniz? Burada çok açık
ifadeler var gizlilikle ilgili. Gizli belge ve bilgiler
Kozmik odaya
giriyorsunuz, tamam. Ya Uluderenin insansız hava araçlarının
görüntülerine, istihbaratına Meclis ulaşabildi mi? Bu kanun yok,
gelmedi; yok, gelmiyor, kafa tutuyor Meclise Ben göndermiyorum. diyor,
Gizlidir. diyor. Demedi mi hiç, Meclis İnsan Hakları Komisyonu?
Bağışlayın, Başkan buradaydı daha önce.
Gizlidir. dedi. Özel yetkili mahkemeye ancak hesap veririm, siz kim
oluyorsunuz? demedi mi Genelkurmay, Millî Savunma Bakanlığı?
Bakın
arkadaşlar, kamusal gizlilik diye bir kural getirdiniz. Hay Allah
müstahakınızı versin. Baş örtüsünde
de kamusal alan olayı vardı, getirdiniz devlet sırrına da
kamusal alanı siz koydunuz. Bu da sizin ayıbınız olsun. Kamusal alan nedir? Bana birisi
çıkıp tarif etsin; bir İktidar Parti mensubu, bir bakan
çıksın bana kamusal alanı tarif etsin. Okul kamusal
alandır. Sayayım mı daha? Park kamusal alandır, cadde
kamusal alandır, bulvar kamusal alandır, kıyı şeridi
kamusal alandır, plaj kamusal alandır. Sayayım mı? Irmak
kıyıları, deniz kenarları, otoparklar, otobüsler, hepsi
kamusal alandır. Bunun içinde devletin gizli sırrının ne alakası ve
önemi var? Hayatın her tarafına gizliliği sirayet ettirmenin
anlamı ne? Gizli gizli bir devlet yönetilebilinir mi? Hani demokrasi
şeffaflıktı, açıklıktı, aleniyetti, mahkemeler
aleni olacaktı? Neresi bunun
Bu gizlilik beladır arkadaşlar,
bela, çıkaranın başına bela olabilir, Robespierrenin
giyotin kanunu gibi.
Bakın, burada, Avrupa Birliği
Komisyonunda çok ciddi tartışmalar yaşanmış ve
kaygılarını dile getirmişler, demişler ki:
Arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok Türkiye
mahkûm oldu. Hep bu cinayetleri 90lı yıllarda köyü yakıp
devlet sırrıdır diye yapanlar yaptı. 17.500 faili meçhul
cinayeti devlet sırrıdır deyip yapanlar yaptı. ve Avrupa
mahkemelerinde Türkiye binlerce davadan mahkûm oldu, şimdi o
mahkûmiyetleri, o suçları işleyenleri koruyacak bir kanunu getirme
gereğini niye duyuyorsunuz? Türkiye bununla kurtulabilir mi?
Şimdi, Avrupa Birliğinde çok
ciddi eleştiriler var, çok haklı eleştiriler var. Avrupa
Birliğinin istemediği bir yasa bu, gereklilik
duymadığı bir yasada bu getirilen eleştirilerden biri
devletin sırrını bir şahsa bağlamak -Başbakana
bağlamak- çok doğru bir yöntem değil. Her zaman bu Parlamentoda
çoğunluk iktidarları olmaz, koalisyonlar da olur, sürekli el
değiştirebilir. Sandık bu, sandığın ne
yapacağı yarın belli olmaz, bir gün iktidar yaparak birini vezir
eder, vatandaştır oyuyla ertesi seçimde de rezil eder. Bunun
örneklerini bu ülke yaşamıştır arkadaşlar.
Şimdi, bütün bunların içinden
baktığımız zaman, kişiye özel olan bu yasa
tasarısının çok ciddi, karanlık nedenleri olduğunu
düşünüyorum.
Devlet nedir? Devlet bir örgütlenmedir,
hükûmet de onun adına yürütür. Yani hükûmet devlet değildir
arkadaşlar. Hükûmetin gizli sırrı ne zamandan beri devletin
sırrı olacak? Zaten hükûmete bağlı memurlar devletin
memurlarıdır; örneğin, MİT gibi, dışişleri
gibi, maliye gibi, savunma gibi. Yani bu alanlarda zaten yeterince gizlilik
var. Peki, derin devlet ne olacak, gladio ne olacak, kontrgerilla ne olacak?
Devlet içinde sizin Ay Işığı, Sarı Işık
bilmem ne dediğiniz bir sürü çete, darbe girişiminin hepsi gizli
değil miydi? Ağarın Bin cinayet işledik, bin eylem
yaptık devlet adına. dedikleri gizli değil miydi? Bütün
bunları göz önüne aldığımız zaman beni bir nokta
kaygılandırıyor; acaba Başbakanı öldürmek isteyen
devletin içinde, devletin bizatihi içinde, Başbakanın çok
yakınında gizli bir güç ve örgütlenme mi var? Bunun için de bu
sırra gerek yok arkadaşlar. Bunun için de bu hukuk, bu mevcut yasalar
bunu açığa çıkarmaya yeterlidir. Şimdi, eğer devletin
içinde Başbakanı öldürmek isteyen bir güç varsa, onu
istihbaratıyla koruyabilmesi de mümkün değil, 500 tane korumayla gezmesi
de mümkün değil. Ancak ve ancak hukuk işlerse, demokrasi
işlerse, yargı işlerse, Meclis işlerse koruma
sağlanabilinir.
Başbakan dostunu ve
düşmanını artık tanımak zorundadır. Hepsi bana,
bütün yetkiler bana
Duçenin korporasyon sistemiyle bütün yetkileri
merkezileştiren huni planlarından artık vazgeçmek lazım.
Diktatörlükler dönemi kapandı, Latin Amerikada bitti, Türkiyede de
bitmiştir.
Dikkatle izlendi zaman Devlet
sırrı mevzuatı da yok. deniliyor ya, o zaman nedir yasalarda
geçen devlet sırrı? Susurluk Meclis Araştırması
Komisyonuna burada kaç tane paşa geldi, devlet sırrıdır
diye size ifade vermeyip geçen? Peki, o paşalar şimdi Ergenekon,
Silivri davasında tutuklanmadı mı? Demek ki bir boşluk yok,
yasa çalışıyor. O zaman niye buna ihtiyaç duyuluyor?
Arkadaşlar, devlet
sırrını Meclisin denetiminden alacaksınız,
Sayıştayın denetiminden alacaksınız,
harcamasını alacaksınız, icraatını
alacaksınız ve sonra -Başbakan elbette ki her şeyin
başında olmayacak- bir bürokrata, bir müsteşara teslim
edeceksiniz. Bu Meclisin vicdanının el vermemesi lazım buna,
yanlıştır bu.
Şimdi, Hopadaki gazı
sıkanlar, ordudan yapılan ihraçlar -YAŞlar dâhil- ölüm
listeleri devlet sırrıdır, JİTEMdir, kayıp
silahtır, asit kuyularıdır. MİTin içindedir, Adaletin,
Maliyenin, Dışişlerinin, Savunmanın, ihalelerin, büyük
ekonomik çalışmaların, cumhuriyet tarihî boyunca
Nazımın, Sabahattin Alinin, Şeyh Saidin, Saidi Nursinin,
bütün bunların istiklal mahkemesi tutanaklarının -ki açıklanmayan-
insansız hava araçlarının, patriotların, kozmik
odaların, NATOnun, IMFnin, enerji ihalelerinin, TOKİnin,
yabancı mülk satışının, muhalefeti ezmenin
Ayışığı, Sarıkız, Kafes, Balyoz, illegal
örgütlenme, KCK soruşturması, ÖEM falan filan, 1 Mayısa kadar
Size hangisini anlatayım, hangisinin neresinden anlatayım? Bu
yasanın tutulur yanı yok.
Yok, arkadaşlar, size Temelin
fıkrasını anlatayım en iyisi: Temel, kafaya koymuş,
Amerikaya gitmiş. İngilizce de bilmiyor, aç kalmış,
perişan olmuş, yatacak yer yok, iş de yok. Ne yapayım?
demiş, aklına gelmiş, En iyisi hapishaneye gireyim, orada hem
yatarım hem karnımı doyururum. demiş. Sonra ABDde
uyulması gereken kurallar kitabını almış, madde 1:
Başkana hakaret altı ay
O da Başkanın evinin önüne gidip
bağırmaya başlamış, Lan, bilmem ne Başkan, aptal
Başkan
2 memur gelmiş, yakalamışlar, mahkemeye
getirmişler ve hâkim kararını vermiş: On beş sene
altı ay. Temel şaşırmış, Bu, altı
aydı, ne oldu on beş sene fazlası? Temele yargıç
demiş ki: Amerika devlet sırrını toplum içinde
açıkladığın için on beş sene fazladan.
Bu hâle düşürmeyin
bu memleketi arkadaşlar. Ciddi söylüyorum, bu çok gereksiz bir
yasadır, bize yakışmaz, biz ret oyu vereceğiz grubumuz
adına ama Temelin fıkrasını bir daha düşünün.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime saat 20.00ye kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.16
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123üncü Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
287 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Harun Tüfekci.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN
TÜFEKCİ (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 287 sıra
sayılı Devlet Sırrı Kanunu Tasarısının tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
küreselleşmeyle birlikte siyasal ve toplumsal alandaki
değişimler klasik yönetim anlayışını da
değiştirmektedir. Günümüzde gelinen noktada katılımcı,
şeffaf, hesap verilebilir bir yönetim anlayışı hâkim olmaya
başlamıştır ancak yönetimde açıklık hiçbir zaman
bütün bilgi ve belgelerin kamuyla paylaşılması anlamına
gelmemektedir, gelmemelidir de. Ticari sır, ulusal güvenlik, özel hayat
gibi konularda gizlilik esas olmalıdır. Devlet yönetiminde
açıklık ve şeffaflığın ilke, gizliliğin
istisna olduğu demokratik rejimlerde diğer temel hak ve özgürlüklerde
olduğu gibi bilgiye erişim hakkının da
sınırsız olması düşünülemez. Sınırsız
bir özgürlük anlayışının diğer bireylerin ve tabii ki
toplumun haklarının ihlali sonucunu doğurması
kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla, hakların
ihlalinin önlenmesi adına bireysel ve toplumsal menfaatleri dengeleyecek
düzenlemelere, kanunlara ihtiyaç vardır. Hak ve özgürlüklerin
kullanımı ve sınırlandırılması
bakımından dengenin sağlanması, sürdürülebilir özgürlük ve
devlet yönetiminde şeffaflık bakımından ayrı bir öneme
sahiptir. Devlet yönetiminde kamuya ve bireye karşı belli işlem
ve eylemleri yönünden kapalı olmayı ifade eden gizlilik, bir noktada
sır kapsamındaki bilgi ve belgeleri muhafaza ve koruma yöntemidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; toplumsal denetim ve
katılımın arttırılması bakımından kamu
alanındaki sır kavramının yeni ve çağdaş bir
anlayışla ele alınmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Demokratik ülkelerde bilgi edinme özgürlüğü temel hak ve özgürlüklerin
kullanılması bağlamında vazgeçilmez haklardan biri olarak
kabul edilmektedir. Bu hak birçok demokratik ülkede de anayasal haklar
arasında yer almıştır. Şeffaflık
uluslararası düzeyde ilk kez Birleşmiş Milletler Evrensel
Bildirisinin 19uncu maddesinde iletişim özgürlüğü alanında
ifade edilmiştir.
Anayasamızın 13 ve 14üncü
maddelerindeki ölçütler çerçevesinde bilgiye erişim hakkı, bilgiye
erişimde uyulacak esaslar, bireyin ve kurumların üzerine düşen
sorumluluklar ile bilgiye erişime getirilen sınırlamalar Bilgi
Edinme Hakkı Kanunuyla düzenlenmiştir.
Bilgiye erişimde
sınırlama sebeplerinden biri de devlet sırrına ilişkin
bilgi veya belgelerdir. Bilgi Edinme Hakkı Kanununun 16ncı
maddesinde Açıklanması hâlinde devletin emniyetine, dış
ilişkilerine, millî savunmasına ve millî güvenliğine açıkça
zarar verecek ve niteliği itibarıyla devlet sırrı olan
gizlilik dereceli bilgi ve belgeler bilgi edinme hakkı kapsamı
dışındadır. denilmektedir.
Anayasanın 26ncı maddesinin
ikinci fıkrasında, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
hangi amaçlar için sınırlandırılabileceği
belirtilirken, amaçlardan biri Devlet sırrı olarak usulünce
belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması olarak gösterilerek devlet
sırlarından söz edilmiştir.
Yine, 28inci maddenin beşinci
fıkrasında, devlete ait gizli bilgilere ilişkin her türlü haber
veya yazı yazanların, bastıran ve basanların, bunları
başkalarına verenlerin, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca
sorumlu tutulacakları açıklanmıştır.
Anayasadaki bu maddeler
dışında çeşitli kanun ve düzenleyici işlemlerde de
devlet sırrı ve gizliliğiyle ilgili hükümler yer almakta ise de
bu hükümlerde devlet sırlarının hangi usul gereğince
belirlenip belirtileceği, hangi hususların devlet sırrı
teşkil edeceği, devlet sırrı olgusunu belirlemeye yetkili
makam ve mercilerin hangileri olduğuna dair yeterli
açıklığa rastlanmamaktadır.
Bu nedenle, 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun konuyla ilgili hükümlerinin uygulanmasında zorluklarla
karşılaşıldığı gibi, basın ve
yayın aracılığıyla devlet sırrı
niteliğindeki konulara ilişkin olarak yapılan yayınlar
sonucu devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları
bakımından ciddi tehditler ve tehlikeler ortaya çıkmaktadır.
Devlet sırları ve
gizliliğiyle ilgili olarak mevzuattaki bu yetersiz düzenlemeler, konunun
bir özel kanunla düzenlenmesini gerekli kılmaktadır. Avrupa
Birliği uyum sürecinde bulunan ülkemizde, şeffaf, denetlenebilir,
demokratik bir yönetimin sağlanması devletle bireyin menfaatlerinin
denkleştirilmesi, bireyin bilgiye erişim hakkının gereksiz
ve orantısız kısıtlanmaması adına Devlet
sırrı ve Gizlilik kavramlarına açıklık getirilmesi
bakımından bir yasal düzenlemenin yapılması zorunluluk
hâline gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
devlet sırrına ilişkin alanı bir kanunla düzenleme yoluna
gidilirken elbette ki, devletin meşru hakları ve demokratik
kurumların korunması ilkesi göz ardı edilmezken,
vatandaşın bilgi edinme hakkının gereksiz
kısıtlanmaması da ön planda tutulmalıdır.
Diğer bir deyişle, kişi
yararları ile toplumun yararı dengede tutulmalı ve yalnız
toplum yaranının üstün tutulmasının gerektiği
hallerde, o da demokratik bir toplumun zorunlu kıldığı
ölçüde müdahalede bulunulmalıdır.
Devlet sırrı ve
gizliliği kavramları kolayca tanımlanabilecek kavramlar
olmadığı için gereksiz yere genişletildiği takdirde
bilgi edinme hakkının sınırları
daralacağından, devlet gizliliğinde bilginin özü itibarıyla
bu niteliği taşıması koşulu aranmalıdır.
Devletin güvenliği, millî varlığı, bütünlüğü, anayasal
düzeni, iç ve dış menfaatleri korumak, bireyin ve toplumun temel
görevi olması nedeniyle, sözü edilen kavram ve menfaatler devlete ait
bazı bilgi ve belgelerin mutlaka gizli kalmasını
gerektirmektedir.
Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin İfade özgürlüğü
başlığını taşıyan 10uncu maddesinde ifade
özgürlüğünün demokratik bir toplumda zorunlu tedbir niteliğinde
olarak millî güvenlik ve millî yararlar gerektirdiğinde
kısıtlanabileceği de açıkça ifade edilmiştir.
Diğer yandan, demokratik düzende
aynı zamanda korunması gereken diğer bir değer de
vatandaşların devletin işlemleri, faaliyetleri hakkında
bilgi sahibi olabilmek, haber alabilmek hak ve hürriyetleridir. Günümüzdeki
yaklaşım, yönetimin bilgi verme ödevi ve bireylerin bilgi alma
hakkının bir kanunla düzenlenmesi ve yine Devlet gizliliği
kavramının tanımlanmasının zorunlu hâle gelmesi
gerekiyordu ve bu amaçla böyle bir çalışmaya da imza
atılıyor değerli arkadaşlar.
Devlete ait yararlar ile vatandaşların bilgi edinme hakkı
bağdaştırılmak suretiyle bazı ülkelerde de devlet
sırları konusu ayrı kanunla düzenlenmiştir.
Bu kanunlarda, devlet sırrı
olabilecek hususların vasıfları tayin ve gerektiğinde
tanımları verilebilmekte ve bu sırları tespit ve takdir
edebilecek merciler kanun tarafından açıkça gösterilmekte, böylece
idarecilerin takdirine göre gereksiz konuların sır hâline getirilerek
vatandaşın bilgi edinme hakkının
kısıtlanması önlenmektedir. Birilerinin iddia ettiği gibi
bu, bilgi edinmeyi kısıtlamamakta, tam tersine belirli bir nizama,
belli bir düzene oturtmak suretiyle yasal mevzuata bağlanmaktadır.
Tasarıda, sır teşkil
edebilecek hususlara ilişkin koşullar belirtilmiş, devlet
sırrına ve gizliliğe kimin zarar verebileceğine dair
düzenlemeler getirilmiştir.
Bu düzenlemeyle, aynı zamanda,
Türk Ceza Kanunu ve diğer bazı özel kanunlardaki konuyla ilgili
kavramların da doğru uygulanmasına katkı
sağlanmış olacaktır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, demokratik bir hukuk devletinin gereklerinin yerine
getirilmesi adına gerekli olan yasal düzenleme ihtiyacının bir
gereği olarak Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
hazırlanmıştır.
Tasarı, tamamen kamusal
gizliliği düzenlemiş olup, gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine
ait gizlilikler bu tasarı kapsamında değildir.
Tasarı bilgi edinme hakkı
konusunda gerekli kolaylıkları ve şeffaflığı
sağlamak, gereksiz gizlilik kültürüne son vermek yönünden devlet
sırları ve gizlilik alanının açık bir biçimde
düzenlenmesi amacıyla hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; devlet sırrı niteliği
taşıyan bilgi, belge ve kayıtların ne şekilde
belirleneceğini, korunacağını,
açıklanacağını düzenleyen maddeler içeren Devlet
Sırrı Kanununun ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyor, siz değerli heyeti saygı ve
hürmetle selamlıyor, hayırlı akşamlar diliyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısını görüşüyoruz. Devlet sırrı
kavramı, uzun zamandan bu yana, bir yanıyla siyaset literatürünü bir
yanıyla da hukuk literatürünü çok yakından ilgilendiren bir kavram.
Devlet sırrı kavramı, toplumların hem siyaset pratiğinde
hem de hukuk pratiğinde çok tartışılmış
kavramlar. Bir kere, demokrasi kültürü açısından çok ciddi
tartışmalara konu olmuş. Biraz önce
arkadaşlarımız da söyledi, tasarının gerekçesinde de
var. Bilgi edinme hakkı ve şeffaflığın
yaratılması sürecinde devlet sırrı kavramının
mümkün olduğunca daraltılması gerektiği kabul edilmiş.
Değerli arkadaşlar, devlet
sırrı, aynı zamanda, toplumsal yaşamımızda kötü
tecrübeleriyle birlikte anılan bir kavram olmuş. Özellikle derin
devlet kavramıyla beraber, devlet adına suç işlediğini
söyleyenlerin soruşturulmasını engellemek, devlet adına suç
işlemek ve derin devlet çerçevesinde hukuksuzluğa bir kamuflaj olarak
çoğu zaman kullanılmış. Bu çerçevede, özellikle, demokratik
devletlerde devletin denetimi, devletin hukuk çerçevesinde denetlenebilmesi
esasına karşı, derin devlet ilişkilerini ve
hukuksuzluğu yerleştirmeye çalışan
anlayışların bir savunma mekanizması olarak
kullanılmış.
Değerli arkadaşlar, bu
çerçeveden baktığımız zaman devlet sırrı
kavramı, aslında özgürlüklerle ters orantılı bir
kavramdır, bilgi edinme hakkıyla ters orantılı bir kavramdır.
Bir terazinin iki kefesini düşünürsek, kefenin birisine devlet
sırrı kavramını koyduğumuzda, diğer kefeye
özgürlükleri ve bilgi edinme hakkını koyduğumuzda birbiriyle
karşılıklı çalışan ve dengeyi
kaçırdığımız anda hangisi lehine denge kaçarsa o ölçüde
olumlu ya da olumsuz sonuçlanan bir kavramlar ilişkisi var devlet
sırrıyla özgürlük arasında.
Değerli arkadaşlar, maalesef, biz toplum olarak
bu noktada çok iyi bir geçmişe sahip değiliz. Uzun zamandan bu yana
ülkemizde derin devlet, gladyo, kontrgerilla, suç örgütleri ve faili meçhuller
çerçevesinde bütün bu sürecin, bu olumsuz, hukuksuz sürecin sorumluları,
devlet sırrı kavramına yaslanarak, devlet sırrı
silahını kullanarak soruşturmalardan kurtulmuşlar, kurtulma
yollarını denemişlerdir. Tabii ki hâl böyleyken, toplumlar, bir
taraftan da devlet sırrı, devletin özellikle savunma, millî güvenlik
gibi konularda belli bilgileri de gizleme ihtiyaçları
duymuşlardır. Aslına bakarsanız, esas olarak bunları
gizleme ilişkileri uluslararası ilişkiler açısından
söz konusuyken biraz önce söylediğim gerekçelerle devletin, siyasal
iktidarların denetlenmekten kaçması, denetlenmek istememesi,
otoritelerini sağlamlaştırmak istemeleri ve toplumların,
halkın, sivil toplumun siyasal iktidarı kontrol etmesine tahammül
edememesi, otoriter iktidar eğilimleri her zaman devlet sırrı
alanını genişletmeye çalışmıştır.
Değerli arkadaşlar, şimdi, önümüzdeki
tasarıyla, görüşmekte olduğumuz tasarıyla aslında yeni
bir tanım getirilmemektedir. Bizim mevzuatımızda devlet
sırlarına ilişkin çeşitli düzenlemeler vardır. Türk
Ceza Kanununun 326yla 339uncu maddeleri arasında, Ceza Muhakemeleri
Kanununun 47 ve 125inci maddelerinde, Bilgi Edinme Kanununda, Anayasada,
Devlet Memurları Kanununda, -sayabilirim- mevzuatımızda devlet
sırrı tarifinin, kavramının geçtiği çeşitli
hükümler var ve bu yeni getirilen düzenlemede de, öyle,
anlatıldığı gibi şeffaflığın önünü
açan, sınırları belli, tartışmaya neden olmayacak net
bir devlet sırrı tanımı, tarifi maalesef
yapılmamaktadır.
Peki, bu tasarıyla yeni olan nedir? Yeni olan
şudur arkadaşlar: Bu tasarıyla bir devlet sırrı değerlendirme
kurulu getirilmektedir. Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu,
Başbakanın başkanlığında İçişleri
Bakanı, Millî Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı ve
Adalet Bakanından oluşmaktadır; 5 tane bakandan
oluşmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bu tasarıyla aslında iki temel ciddi problem, ciddi
riskle karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi: Bu
Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu, hangi bilgi ve belgelerin
devlet sırrı olacağına karar verme yetkisini tekeline
alıyor. Bu yetki mevcut sistemimize göre yargı organlarında.
Şu anda mahkemelerde devam eden davalarda yargı organları devlet
sırrını ifşa suçu var mı, yok mu diye bir
değerlendirme yapıyor. Getirdiğimiz düzenlemede, biz, bunu
Başbakan başkanlığındaki Devlet Sırrı
Değerlendirme Kuruluna veriyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu
şu demektir: Siyasi iktidar suç ve ceza tayin edebilecektir bundan sonra.
Nasıl mı? Hangi bilginin ya da belgenin devlet sırrı
olacağına karar verecek. Siyasi iktidara bağlı, aslına
bakarsanız doğrudan doğruya Başbakana bağlı bu
Kurul Şu bilgi devlet sırrı. dediğinde o bilgiyi
açıklayan, yayınlayan, o bilgiyi elde eden kişi suç
işlemiş olacak, Türk Ceza Kanununun 326 ila 339uncu maddeleri
arasındaki suçu işlemiş olacak. Bu, Anayasanın 38inci
maddesine açıkça aykırı arkadaşlar. Suç ve cezayı
yasama meclisi koyar. Suçun unsurlarını, biz bu tasarıyla,
doğrudan doğruya yürütmeye, hatta yürütmenin içerisinde 5
kişilik özel bir gruba veriyoruz, hatta hepimiz biliyoruz ki onun
içerisinde aslında sadece Başbakana veriyoruz. Bakın, böyle bir
tasarıyı geçirdiğimizde neyle
karşılaşacağız? Başbakan fiilen elli yıl,
istediği bilgi ya da belgeyi sır olarak ilan edebilecek. Mesela, bu
bilgileri istendiğinde mahkemelere vermeyecekler, mahkemeler istese bile
bu bilgilere sahip olamayacak. Gazeteciler bu bilgileri yazamayacak, yazarsa
suç işlemiş olacak.
Değerli arkadaşlar,
şöyle bir düşünelim, geçmişte TÜPRAŞ hisselerinin Ofere
satışı sürecinde hani Sayın Başbakan otel
odalarında bir pazarlık yapmıştı, yarın bu pazarlık
görüşmeleri devlet sırrı olarak kabul edilip sır hâline
dönüştürülebilecek, bunu ne biz açıklayabileceğiz ne gazeteciler
yazabilecek. Mesela, hani yine Sayın Başbakanın bir gazete,
medya patronuyla bir tartışması olmuştu bir santral
işiyle ilgili, O santrali bizim Çalık alacak. demişti. O
görüşmelerin arka planı da devlet sırrı olarak
yasaklanabilecek. Galataportla ilgili, Kuşadası Limanıyla
ilgili ihaleye ilişkin perde arkasındaki görüşmeler de bu
çerçevede yasaklanabilecek. Mesela, Kürecik Füze Kalkanının
aslında bir Amerikan projesi olduğu, NATO üssü
olmadığına ilişkin bilgiler devlet sırrı
çerçevesinde açıklanması yasaklanabilecek. Mesela, Dolmabahçe
görüşmesi, hani o çok önemli Dolmabahçe görüşmesi, arka planda hangi
pazarlıkların yapıldığını öğrenen bir
gazeteci Bu bilgi devlet sırrıdır. diye Başbakan tayin
ettiği için, o mertebeye yükselttiği için o bilgileri,
açıklanmayabilecek. Daha ötesi var, bakanların rüşvet, görevi
kötüye kullanma suçlarıyla ilişkili herhangi bir konu mahkemeye
devlet sırrı gerekçesiyle verilmeyebilecek bu tasarıyla, çok
iddialı söylüyorum.
Değerli arkadaşlar,
işkence suçları devlet sırrı kapsamı altına
alınıp doğrudan doğruya gizlenebilecek bu tasarı
çerçevesinde. Şimdi, dönüp bakıyoruz, hani Sayın Demirelin bir
sözü vardı Dünkü güneşle bugünkü çamaşır kurutulmaz.
Birileri de yarın çıkar, sizin bugün
yaptıklarınızın hesabını sorar. demişti.
Anlaşılan o ki, Sayın Başbakan, yarın birilerinin
çıkıp bu hesabı sormasından korktuğu için bütün
bilgileri devlet sırrı zırhına büründürmenin
telaşı içerisinde. Bu tasarının geçmesiyle Türkiyede faili
meçhullerle ve derin devletle mücadele edilmez, tam tersine, en derin devlet
yaratmanın kanunudur. Bu nedenle, tasarıya karşıyız.
Hepinize teşekkür ediyorum
arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şimdi, Hükûmet adına
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç söz
istemişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum, hepinize iyi akşamlar diliyorum.
287 sıra sayılı Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı üzerinde grupları adına
değerli arkadaşlarımız konuşmalarını
yaptılar, bir değerli arkadaşımız da şahsı
adına konuşma yaptı. Ben, konuşma yapan tüm
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Eleştirileri ve
görüşleri sebebiyle kendileri kanun tasarısıyla ilgili
düşüncelerini açıklamış oldular, buna da ayrıca
teşekkür ediyorum.
Görüştüğümüz kanun
tasarısı geçen dönem de, bu dönemde de önemini korumaktadır
çünkü mevzuatımızda pek çok yerde devlet sırrı
kavramı geçmekte ancak bu kavram sebebiyle bir şeffaflık
sağlanamamakta ve tarif ve unsurları açıklanamamaktadır.
Dolayısıyla, bir ihtiyaçtan doğan bu tasarı önümüze
getirilmiş bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, günümüzün
demokratik hukuk devleti kriterlerinden birisi şeffaf devlet ilkesidir. Bu
ilke, vatandaşın devlet faaliyetleri konusunda bilgi edinme
hakkını da içermektedir. Bilgiye erişme özgürlüğü, modern
demokrasilerde saydamlığın ve
katılımcılığın önemli ve hatta zorunlu bir
vasıtası olarak kabul edilmektedir.
Devlet yönetiminde uzun süre egemen
olan gizliliğin yerini, modern demokrasiler açıklığa
bırakmıştır. Toplumsal denetim ve katılımın
artırılması bakımından kamu alanındaki sır
kavramının yeni ve çağdaş bir anlayışla ele
alınmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Demokrasinin ve hukukun
üstünlüğünün gereklerinden olan bilgi edinme hakkı halkın
denetimine açıklığı, şeffaflığı
sağlama işlevlerinin yanı sıra halkın devlete
karşı duyduğu kamu güvenini daha yüksek düzeylere çıkarmada
önemli bir rol oynamaktadır. Kullanılan bu hak sayesinde hem
halkın devleti denetimi kolaylaşmakta hem de devletin demokratik
karakteri güçlenmektedir.
Bildiğiniz gibi 1982
Anayasasının 26ncı maddesinin ikinci fıkrasında,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin hangi amaçlar için
sınırlandırılabileceği belirtilirken, amaçlardan
birisi de Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması olarak gösterilerek devlet sırlarından söz
edilmiştir. Yine, basın hürriyetinin düzenlendiği
Anayasamızın 28inci maddesinin beşinci fıkrasında,
devlete ait gizli belgelere ilişkin her türlü haber veya yazı
yazanların, bastıran ve basanların, bunları
başkalarına verenlerin, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca
sorumlu tutulacakları açıklanmıştır. 9 Ekim 2003
tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, Türkiyenin
Avrupa Birliği yolunda yaşadığı uyum sürecinin önemli
bir adımı niteliğinde olup bu kanunda bilgi edinme
hakkının sınırlarından birisi devlet sırrı
olarak benimsenmiştir.
Devlet sırrı ve
gizliliği kavramları kolayca tanımlanabilecek kavramlar
olmadığı için, gereksiz yere genişletildiği takdirde
bilgi edinme hakkının sınırları
daralacağından, bu kanunun amacına ulaşması
mevzuatımızda dağınık ve yetersiz şekilde
düzenlenmiş devlet sırrı kavramına netlik
kazandırılmasına bağlıdır.
Anayasayla çeşitli kanun ve
düzenleyici işlemlerde devlet sırrı ve gizliliğiyle ilgili
hükümler yer almakla birlikte, bu hükümlerde devlet sırrı ve gizli
kalması gereken bilgi kavramlarının açıkça
tanımlanmadığı, belirlenme usul ve esaslarının saptanmadığı
ve bunun sonucu olarak yönetimin takdir yetkisini yerinde kullanmaması
sonucu, kamu alanındaki en basit bilgilerin dahi sır olarak kabul
edilebildiğini görmekteyiz. Devlet sırrı kavramının
tanımlanmasına ve hangi bilgi ve belgelerin hangi usullere göre ve
hangi makamlarca gizli belge veya devlet sırrı kategorisine
sokulacağının belirlenmesine ilişkin ihtiyaç ve devlet
sırları ve gizliliğiyle ilgili olarak mevzuatımızda
yetersiz düzenlemeler, konunun esaslarının bugün olduğu gibi bir
özel yasada ayrıntısıyla düzenlenmesini gerekli
kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, devletin
güvenliği, millî varlığı, bütünlüğü, anayasal düzeni,
iç ve dış menfaatlerini koruması toplum için önem
taşımaktadır. Sözü edilen kavram ve menfaatler devlete ait
bazı bilgi ve belgelerin gizli kalmasını gerektirir. Devletin
meşru hakları ve demokratik kurumların korunması göz
ardı edilmezken, vatandaşın bilgi edinme hakkı da gereksiz
yere kısıtlanmamalıdır.
Tasarıda devlet
sırrının yetkisiz kişilerce öğrenilmesi devletin
uluslararası ilişkilerine veya millî güvenliğine zarar
verebilecek mahiyetteki gizli belge, bilgi veya kayıtlar şeklinde
tanımı yapılarak devlet sırrının hukuk devleti
ilkesine ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı
olamayacağı belirtilmiştir.
Tasarıyla hangi bilgi, belge veya
kaydın devlet sırrı niteliğinde olup
olmadığına karar vermek üzere Devlet Sırrı
Değerlendirme Kurulu oluşturulmuş; bir bilgi, belge veya
kaydın devlet sırrı olarak koruma altına alınması
usulüne ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Tasarı ile bilimsel bir buluş
millî güvenlik açısından önem arz eden bir mahiyet
taşıması hâlinde devlet sırrı olarak koruma
altına alınabilecektir. Devlet sırrı olarak koruma
altına alınan bir bilgi veya kaydın bu özelliğini
kaybederek devlet sırrı kapsamından çıkarılma usulü
düzenlenerek mahkemeler tarafından devlet sırrı
kapsamındaki bilgi, belge veya kaydın talep edilmesi hâlinde kurul
tarafından gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebileceği ancak
mahkemelere verilmeyen bu bilgi, belge veya kayıtların davada ilgili
aleyhine sonuç doğurmayacağı hususu da düzenlenmiştir.
Tasarının önemli
düzenlemelerinden birisi de, devlet sırlarının tabi
olacağı süredir. Şeffaflığın sağlanması
ve gizlilik kültürünün sona erdirilmesi mülahazasının bir tezahürü
olarak bir bilginin Kurul kararının verildiği tarihten itibaren
elli yıl geçtikten sonra devlet sırrı olarak
korunamayacağına dair hüküm bulunmaktadır. Bu süre sona ermeden
önce de Kurul tarafından bir bilginin devlet sırrı
niteliğini kaybettiği kanaatine varıldığında, bu
özelliğine son verilerek devlet sırrı kapsamından
çıkarılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu sunduğum bilgilere ilaveten
devlet sırrı kavramının mevzuatımızda pek çok
yerde yazılı olduğunu esasen bilmekle birlikte hatırlatmak
istiyorum.
Tasarımıza
aldığımız devlet sırrının tarifi konusu
hâlen meriyette bulunan Ceza Muhakemesi Kanununun 47nci maddesinden neredeyse
aynen alınmıştır. Ceza Muhakemesi Kanununun 47nci maddesi
Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, Devlet sırrı olarak
mahkemeye karşı gizli tutulamaz. Bu birinci cümle
kaldırılmaktadır. Tarif olarak da Açıklanması,
Devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli
güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış
ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, Devlet
sırrı sayılır. denilmiştir ve bizim getirdiğimiz
tasarıda 47nci maddenin birinci cümlesi kaldırılmış
bulunmaktadır.
Baktığımız
zaman 657 sayılı Kanunda, Devlet Memurları Kanununda devlet
sırrı kavramı bulunmaktadır. Esasen Anayasamızın
26ncı maddesinde başlayarak 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun Göreve ilişkin sırrın açıklanması
başlıklı 258inci maddesinde, aynı kanunun Millete ve
devlete karşı suçlar ve son hükümler başlıklı
dördüncü kısmının yedinci bölümünde devlet sırlarına
karşı suçların da düzenlendiği bilinmektedir. 326ncı
madde Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri, 327nci madde
Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme suçunu, 329uncu
madde Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları
bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken
bilgileri açıklayan kimseye beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası vermeyi, 330uncu madde Gizli kalması gereken bilgileri
açıklama, 334üncü madde Yasaklanan bilgileri temin, 336ncı madde
Yasaklanan bilgileri açıklama, 330 ve de diğerlerinde devam ediyor.
Aynı şekilde 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun
devlet sırrına ilişkin bilgi veya belgeleri düzenleyen
16ncı maddesinde açıklanması hâlinde devletin emniyetine,
dış ilişkilerine, millî savunmasına niteliği
itibarıyla zarar verebilecek hususların devlet sırrı olarak
kabul edilmesi öngörülmüş bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün kapalı oturumları düzenleyen 70nci maddesinde
Kapalı oturum sırasındaki görüşmeler hakkında,
kapalı oturumda bulunanlar ve bulunma hakkına sahip olanlar
tarafından hiçbir açıklama yapılamaz. Bunlar Devlet
sırrı olarak saklanır. hükmü de yer almaktadır.
Devlet
sırrına örnek vereceğimiz ülkeler var. İngilterede
devlet sırrı kavramı 1911 tarihli Official Secrets Act ile
düzenlenmiş. deniyor. Aynı zamanda Belçikada hüküm var,
Bulgaristanda, Yunanistan Anayasasında; İtalyada 241
sayılı Kanunda var, 801 sayılı Kanunda bize benzer
düzenlemeler var; Fransada idari dokümanlara erişim hakkında kanunda
bu hususlar var ve diğer ülkelerde de var.
1412
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzda da 88inci maddede
Teslim Olunmayacak Vesikalar içerisinde yine aynı hususlar yer
alıyor. Aynı Kanunun 49uncu maddesinde de devlet
memurlarının memuriyetten çekildikten sonra bile, saklamakla mükellef
oldukları vakıalar hakkında sırrın ait olduğu
makam amirinin izni olmaksızın şahit sıfatıyla
dinlenemeyecekleri de öngörülmüş bulunmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, arkadaşlarımın konuşmalarından ve
daha evvel Komisyonda da cereyan eden toplantı hakkında
edindiğim bilgilerden, özellikle muhalefet şerhinde bulunan
arkadaşlarımızın konuşmalarından birkaç soruya
cevap vermek istiyorum. Belki bunları sorular kısmında da
tekrarlayabilirsiniz ancak özellikle bu konuşmam içerisinde
Biraz önce
konuşan Arkadaşımın da ifade ettiği gibi -belki de pek
çok arkadaşımızın müştereken ifade etmek istediği
husus- Başbakanımızın Başkanlığında
adalet, dışişleri, içişleri ve millî savunma
bakanlarından oluşan kurula
bir yetki veriliyor. Bu, kurulun devlet sırlarının belirlenmesi
konusunda karar verme yetkisidir. Bir bilgi ve belgenin devlet sırrı
olup olmadığı konusunda karar siyasi iktidarın hâkim
olduğu bir kurula bırakılıyor, Kurul bu noktada Şu
bilgiler devlet sırrıdır. dediğinde Bunları
açıklamak suç olacak, yani suçta fiili belirleme yetkisini idareye
veriyoruz. deniyor, iddia bu.
Değerli arkadaşlar, gerçekten
bir devlet sırrının belirlenmesi konusunda bir kurula ihtiyaç
var ve eğer kuvvetler ayrılığı noktasından bu konuya
bakmamız gerekirse, bir bilgi veya belgenin devlet sırrı olup
olmayacağının belirlenmesi yetkisi, hiç şüphesiz,
yürütmenin yetkisindedir. Bu yetkinin yasama veya yargı erkine verilmesi,
bu erklerin yetkileri noktasında mümkün görünmemektedir çünkü yasamanın
temel görevi kanun yapmakken yargının temel görevi de çıkan
uyuşmazlıkları çözmektir. Mevcut uygulamada, bilgi ve belgelere
devlet sırrı niteliği yürütme organı tarafından
verilmektedir. Ancak bu nitelendirmeyi kimin yapacağı konusunda bir
açıklık olmadığından, her kamu kurum ve kuruluşu
kendi takdiriyle bu nitelendirmeyi yapabilmektedir. Bu nitelendirme çoğu
zaman keyfî olarak kullanılmakta ve bunun sonucunda her şeyin devlet
sırrı olduğu bir yapı karşımıza
çıkmaktadır. Elimizdeki belgelerden görülüyor ki geçmişten bu
yana kabul edilen mevzuat içerisinde bir belgeyi hazırlayan memur dahi ona
gizlilik niteliğini verebilmektedir. Her kamu kurumunun ve
kuruluşunun bilgi ve belgelere devlet sırrı niteliği
vermesinin önüne geçebilmek amacıyla bu yetki -devlet sırları
konusuyla- Başbakan Başkanlığında, Adalet,
İçişleri, Dışişleri ve Millî Savunma
Bakanlarından oluşan kurula verilmiştir. Bu şekilde, devlet
sırları konusunda keyfiliğin önüne geçilmesi ve bu konuda
standart sağlanması amaçlanmaktadır. Öte yandan, bir bilgi,
belge veya kaydın devlet sırrı olarak nitelendirilmesi
konusunda bir uyuşmazlık çıkması durumunda,
Anayasanın 125inci maddesindeki amir hüküm uyarınca idarenin her
türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açık
olduğundan, bu sorun yargı mercileri tarafından
çözülebilecektir.
Yine, bazı
arkadaşlarımız Devlet Sırrı Kurulu iktidarın
bazı sırlarını mı örtecek? Bu amaçla mı bu
beşli kurula verildi? demektedir. Böyle bir kurul meydana getirilmesinin
temel gerekçesini biraz önce açıkladım. Tasarımızın
3üncü maddesinde tanımı yapılan devlet sırrı
kavramı bugüne kadar muğlak olarak geldi. Tasarıda sadece devlet
sırrı tanımına yer verilerek, böyle bir kurul
kurulmaması durumunda, tasarı, şeffaflığın
sağlanması bakımından kendinden beklenen amaçları
gerçekleştiremeyecektir. Çünkü çok genel ifadeler içeren devlet
sırrı tanımı, uygulamada, kamu kurum ve
kuruluşlarının her türlü belgeyi devlet sırrı olarak
kabul edebilmesine imkân sağlayacak niteliktedir. Bundan dolayı,
tasarıda sadece devlet sırlarının tanımlanmasıyla
yetinilmemiş, nelerin devlet sırrı olduğunu belirleme
yetkisi de sır kavramıyla doğrudan bağlantılı
olan bakanlıkların en yüksek düzeydeki bürokratlarına
verilmiştir. Böylece, devlet sırrının belirlenmesi
noktasında hem keyfîlik önlenecek hem de bu konuda bir standart
sağlanmış olacaktır. Öte yandan, söz konusu Kurul idari
nitelikte bir yapı olduğundan, her türlü işlem ve eyleminin
yargı denetiminde olduğu konusunda da bir tereddüt
bulunmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu ve buna
benzer soruları karşılayacak hükümlerin tasarımızda
yer aldığını ifade etmek istiyorum. Bu konuda, esasen,
maddelere geçildiğinde de, arkadaşlarımızın önergeleri
bulunduğu takdirde bunları ayrıca değerlendireceğiz.
Bir iki dakika içerisinde de biraz önceki
kanun tasarısı görüşülürken şahit olduğum bir hususu
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Biraz önceki konuşmalar, maalesef,
son oylamalar sırasında tartışmaya, hatta kavgaya
dönüştü. Ben son on maddeyi veya on iki maddeyi takip ettim,
arkadaşlarımızın her konuda önerge verdiklerini biliyorum.
Hatta bu önergelerden dört tanesinin, sadece bir kelimenin yer
değiştirilmek suretiyle dört defa ayrıca verildiğini
biliyorum. Her on dakikada bir yoklama yapıldığına da
hepimiz şahit olduk. İç Tüzükün verdiği hükümler serbestlikle
kullanılabilmeli. Bunu siz kullanırken Evet, bu benim
hakkımdır, ben bunu mutlaka kullanacağım. diyorsanız,
bunu eleştirmek isteyen arkadaşlarımız da Bir hakkın
suistimalini kanun da himaye etmez. diyebilir. Dolayısıyla,
hakların yerinde ve yeterli bir şekilde kullanılması
gerekir. Ancak her oylamada da arkadaşlarımızın
ekseriyetinin burada olduğu ortaya çıkmış oldu yani iktidar
grubunun 200e yaklaşan üye sayısıyla toplantı yeter
sayısını burada hazır ettiğini görüyoruz. Buna
rağmen, muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarım her
defasında devamsızlığı, burada bulunmaları
gerektiğini söylüyorlar. Bunun karşılığında
şunu söylemek mümkün: Eğer bu kanun çok tehlikeli, çok
yanlış, Türkiyede büyük yanlışlıklara sebebiyet
verecek bir nitelikte ise sizin de tam kadroyla bu kanuna karşı
çıkmanız gerekebilir. Onun için, bir partide 20 kişiyi burada
her zaman hazır tutarak Parlamentoyu bloke etmek durumundan
vazgeçilmiş olması lazım. Diğer partilerimizden de oylama
yapıldığı zaman 30 veya 40 yerine çok daha fazla
sayıda muhalefet milletvekilinin hazır bulunması lazım ama
Bu iş böyle gidiyor. derseniz birbirimizi eleştirecek noktada
değiliz.
OKTAY VURAL
(İzmir) O zaman, bu kanun çok önemliyse iktidar partisi grubundan da 30
kişi var ancak.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Şu anda 30 kişi var, davet
ettiğiniz zaman içeriye 200 kişi girecek.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sizi dinlemiyorlar demek ki, önemli bir konuşma değil
o zaman.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) 10 defa yoklama yapıldı, bunu 10
defasında da gördük.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Bu yasayı dinleme gereğini bile duymuyorlar
Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani siz burada muhalefet partisi
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Tamam, haklısınız.
OKTAY VURAL
(İzmir)
milletvekillerinin ne kadar olacağını takdir
edecek konumda değilsiniz.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Efendim, ben takdir etmiyorum, ben
vakıayı söylüyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) İç Tüzük ve Anayasaya göre ne kadar olması
gerekiyorsa o kadar.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Çok iyi biliyorsunuz, yıllarca Grup
Başkan Vekilliği yaptınız. Ben de onu söylüyorum
OKTAY VURAL
(İzmir) Söylüyorsanız, çok önemli
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
yani İçeride şu kadar insan
olmalıdır. derseniz önce kendinize de bakmanız lazım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) Kendinize bakacaksınız önce.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Tamam, teşekkür ediyorum. Ben kendime
bakıyorum zaten.
OKTAY VURAL
(İzmir) Kendinize bakıyorsunuz, gözünüzün önünü görmüyorsunuz.
Terörde hangi noktaya geldiğinizi görmek için bile gözlük lazım size.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) Bütün bunlara rağmen bu Parlamentoda
iktidar Parlamentoyu çalıştırmak mecburiyetindedir, bunun için
hazır bulunur, önergelere karşı durur, sözünü söyler,
tavrını, davranışlarını belirler
OKTAY VURAL
(İzmir) Çok kalabalıklardı yani değil mi, bir de silahları
da vardı.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla)
ama hiçbir zaman bir milletvekili de
kürsüye çıkıp beğenmediği bu gelişmeler
karşısında milletvekillerine hitaben Yazıklar olsun!
diyemez. Bunu derse yanlış yapar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Beğenmeyebilirsiniz,
eleştirebilirsiniz ama Yazıklar olsun! deme hakkına sahip
değilsiniz. Anayasanın 83üncü maddesi diyor ki: Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleri çalışmalar sırasındaki oy ve sözlerinden
sorumlu değildir. Sorumsuzluğu esas almış bir Anayasa
maddesi varken Ben senin el kaldırmana, evet demene, hayır
demene, sana Yazıklar olsun. diye hitap ediyorum. demek bir
milletvekilinin hakkı değil.
LEVENT GÖK
(Ankara) Orada bir sürü küfür yiyeceğiz, öyle mi Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Lütfen
Lütfen
Nasıl
konuşulacağını İç Tüzük gösteriyor. Temiz bir dille
konuşacaksın, eleştirini yapacaksın, Anayasa Mahkemesine
gidersen gideceksin veya eleştirilerine devam edeceksin.
LEVENT GÖK (Ankara)
Siz ne söylendiğinin farkında mısınız oradan?
Ağza alınmayacak küfürler ediyor arkadaşlarınız.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sayın Başkan, tartışmaya yol açmak
niyetiyle söylemedim. İktidar grubu kanun tasarısını
çıkarmak istiyorsa oylamalarda mevcudunu sağlayacak ama 20
kişiyle, 10 kişiyle, 1 kişiyle, 3 kişiyle Meclisi bloke
etmek bizim tarihimizde çok fazla görülmedi.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Siz çok iyi yaptınız.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sizin tarihinizde var zaten. Senin savunduğun adil düzende var bu zaten.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hele hele milletvekillerine Yazıklar olsun!
demek de hiçbir milletvekilinin aklına gelmedi, ağzından
çıkmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Sizi kınıyorum. Hiçbir milletvekiline
Yazıklar olsun! diyemezsiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, Sayın Arınç muhalefetin nasıl
yapması gerektiği konusunda açıklamalarda bulundu, muhalefetin
ne olması gerektiği
20 kişiyi eleştirdi. İzin
verirseniz bu konuda, ana muhalefet partisi olarak açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden
vereyim Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, sataşma var efendim.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bizim grubumuza da var. Bu kürsü sataşma kürsüsü değil.
BAŞKAN Bir
saniye
Şimdi sataşma değilse sataşma değil,
açıklama istiyor Grup Başkan Vekili.
Yerinizden
vereceğim.
OKTAY VURAL (İzmir)
Bakan AKPnin Bakanı değil, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Bakanı.
Muhalefete söz geçirme yeri değil. Burada grupla ilgili bir sorun varsa,
grup başkan vekili olmak istiyorsa gider oraya oturur.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Ben yaptım onu yıllarca önce.
OKTAY VURAL (İzmir)
İyi yapamazsınız, daha iyi yapıyordunuz belki.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Bursa)
Yıllarca ben grup başkan vekilliği yaptım.
OKTAY VURAL (İzmir)
- Başbakan muavinliği daha iyi belki sizin için.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Ben Meclis Başkanlığı da
yaptım, sen hâlâ oradasın, senin gibi aynı yerde kalmadım.
BAŞKAN Buyurun
Sayın İnce.
İki dakika süre
veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Ne karışıyorsunuz grubun işine? Siz ne
karışıyorsunuz grubun işine? Grubu siz mi yönetiyorsunuz?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Arınç, şu üslup uygun mu ya? Bir partinin Grup
Başkan Vekiliyle konuşuyorsunuz.
BAŞKAN Lütfen
sayın milletvekilleri
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Bu arkadaki milletvekilleri ve iradeye saygısızlık
yapıyorsunuz. Niye böyle yapıyorsunuz?
BAŞKAN Sayın
Korkmaz, lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Saygısızlık yapmıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir)
Saygısızlık yapan sizsiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekiliyle
konuşuyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sivri dilinizle hep böyle... Fitneden fesattan başka bir şey yok
dilinizde ya!
BAŞKAN Buyurun
Sayın İnce
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Ondan sonra Yazıklar olsun! sözünü eleştiriyorsunuz,
böyle şey olur mu? Milliyetçi Hareket Partisine laf söylüyorsunuz.
BAŞKAN Sayın
Korkmaz, lütfen
IX.- AÇIKLAMALAR
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın muhalefet
partilerinin Meclis çalışmalarındaki tutumlarıyla ilgili
ifadelerine ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Arınç 20 kişiyle Meclisi bloke ettiğinizi
söylüyorsunuz. Siz Refah Partisi milletvekiliyken o sekiz yıllık
kesintisiz eğitim tartışmalarında belgeleri ben burada açıklamıştım.
Sizin buraya geleceğinizi bilseydim o belgeleri size bir daha gösterirdim.
Nasıl yaptığınızı herkes çok iyi biliyor. Siz tabii muhalefetteyken
başka, iktidardayken başka konuşan birisisiniz.
Sözüm ona AKPnin vicdanı
olacaksınız ama hiç de öyle değilsiniz, kusura bakmayın. En
azından on yıldır sizi tanıyan birisi olarak, öyle birisi
olmadığınızı, o köşe yazarlarının
yazdıklarından hiç de öyle olmadığını çok iyi
biliyorum ben.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Söyler
söyler, hayatının hatasını yaptığını
söyler ondan sonra.
MUHARREM İNCE (Devamla) Siz o 45
milletvekiliyle bu Meclisi darmadağın ettiniz o günlerde,
hatırlayın. Oralarda insanları tehdit ettiniz, oralarda ne
açıklamalar yaptığınızı Türkiye basını
çok iyi biliyor.
Önerge çokluğu
Ya, değerli
arkadaşlarım, on üç maddelik bir kanunu temel kanun
yapmışsınız. Madem o kadar vicdanlısınız da
niye onu konuşmuyorsunuz? On üç maddelik bir kanunu
Ayıp
olmasın diye Sayın Canikli arayınca dedim ki, şimdi ben
bunu imzalamazsam -elden Danışma Kurulu yapıyoruz- grup önerisi
olarak getirecek, on dakika zamanı olacak. On üç maddelik kanundan temel
kanun olmaz ey grup başkan vekilleri. deyip, tecrübeli bir siyasetçi
olarak, partinin ağabeysi olarak niye vicdanı olmadınız da
önerge sayısını konuşuyorsunuz şimdi? (CHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Esas temel
kanun bu.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Hukuk
kitabını arkadan okur, arkadan.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Sayın Arınç, bakın bir şey daha söyleyeyim: 330
milletvekiliniz var. Karar yeter sayısı 138, toplantı yeter
sayısı 164, 20 var zaten. Siz buraya 200 kişiyi
çakarsınız, CHPnin Grup Başkan Vekili Yoklama istiyorum. dedi
mi, Başkan şöyle bir bakar ortama Vardır. der, hiç sayıya
geçmez, hiç zaman kaybı da olmaz. Siz bunu bilmiyor musunuz?
Sizin arkadaşlarınız
dışarıda duracak, biz onları buraya davet edince, yoklama
isteyince ne olmuş? Zaman kaybı oluyormuş. Siz 200 kişiyi
dışarıda iş takibi yapacaklarına salonda
tutarsınız, üç saniyemizi alır. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Arınç, sizin
bildiğiniz kadar biz de biliyoruz bu Parlamentoyu, kusura bakmayın.
Eğer ağabey olacaksanız, yirmi yıl, yirmi beş yıl
sonra, milletvekilliğinden sonra, Başbakan
Yardımcılığından sonra şu Parlamentoya
ağabey olacaksanız AKPye de ağabey olacaksanız, CHPye de
ağabey olacaksınız, BDPye de olacaksınız, MHPye
olacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) Bize
değil, bize değil! Aman aman aman! Siz ağabeyinizle oturup
kalkın!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın ince.
MUHARREM İNCE (Devamla) Öyle
çakma ağabeylik yok!
BAŞKAN Sayın İnce,
teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Devamla) On üç
maddelik kanunu temel kanun olarak getireceksin, milletvekillerini
dışarıda tutacaksın, yoklama istediğim zaman beni
suçlayacaksın, yok öyle yağma! Tıpış tıpış
gelecekler! Yoklamamızı isteyeceğiz, siz de içeriye
geleceksiniz.
BAŞKAN Sayın İnce,
lütfen
OSMAN ÇAKIR (Düzce)
Bağırma, bağırma!
BAŞKAN Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Arınçın muhalefetle ilgili ifadeleri
BAŞKAN Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
İki dakika da size söz veriyorum.
2.- İzmir Milletvekili Oktay Vuralın,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınçın muhalefet
partilerinin Meclis çalışmalarındaki tutumlarıyla ilgili
ifadelerine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin bir Bakanının kendisini AKP Grubunun bir grup başkan
vekili sıfatına sokup ondan sonra Milliyetçi Hareket Partisi ya da
muhalefete ders vermesi aslında sivri dilli bir siyaset
anlayışının tezahürü. Yani bugün geldiğimiz bu noktada
hangi konuşma yapıyorsanız fitne ve fesat içerisinde sürekli
olarak muhalefete, milliyetçiliğe dil uzatıyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) Milliyetçiliğe
dil uzatan yok. Ne alakası var ya?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Var bir
acısı.
OKTAY VURAL (Devamla) Bakın, siz
burada kalkıp Türkiye Büyük Millet Meclisine hakaret etmiş ve Bir
daha kimse o Şike Yasasını Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmeye
cesaret edemez. diyerek Meclise meydan okumuştunuz. Ne oldu? O yasa
Meclise geldi ama sizin buraya gelecek cesaretiniz olmadı, cesaretiniz
olmadı. (MHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Oy verdin
sen ona ya.
OKTAY VURAL (Devamla) Onun için
burada milletvekillerine, muhalefete dil uzatırken herkes haddini bilmeli.
Adil düzeni gidip anlatırken sonra televizyonlara çıkıp
Vallahi, adil düzeni ben anlamadım ki anlatayım. diyen siz
değil misiniz? Şimdi, kalkıp burada İç Tüzük ve Anayasaya
göre toplantı ve karar yeter sayısıyla ilgili, çoğunlukla
ilgili kararlar, nisaplar belli iken, muhalefet bu konuda istek ve
arzularını dile getirirken kalkıp Efendim, niye 20 kişiyle
istiyorsunuz? Niye 30 kişiyle
Saydın mı? Saymadın. Peki,
sizi niye 25 kişi izliyordu, ciddiye mi almıyor sizi ha? 25 kişi
izliyordu, dinliyordu. Daha önce de Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalayı da 15 kişi dinliyordu.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Yardımcıları takmıyorlar demek ki.
OKTAY VURAL (Devamla)
Dolayısıyla, burada Türkiye Cumhuriyeti Bakanı, bu cumhuriyetin
bakanı olduğunu bilmeli, burası parti devleti değil, Baas
rejimi değil, ifadelerinizi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) Muhalefete
grubun söyleyeceği bir şeyler varsa grup söyler, siz orada yürütme
organı olarak Türkiye büyük Millet Meclisine burada talimat veremezsiniz.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Vural.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim,
söyler, söyler, Hayatımın hatasını yaptım. der.
Bundan daha kolay bir çıkış olur mu? Hayatının
hatasını yapar.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan, çok kısa
BAŞKAN Buyurun Sayın
Kaplan, iki dakika da size veriyorum.
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Meclisin sağlıklı çalışma ortamını yaratmak
için dört parti grubunun anlaşması gerektiğine ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Değerli arkadaşlar, gerçekten bu sağlıksız yasama
süreci hepimizin sinirlerini geriyor, sinirler yay gibi tek kelimeyle, çünkü
önerilerde bitimine kadar diyorsunuz sabah dörtte, beşte giden
arkadaşlarımız var.
Biliyorsunuz, Anayasa Uzlaşma
Komisyonu ilk temel haklarla ilgili maddeleri görüştü. Anayasada da var,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de Angarya yasaktır.
diye. Gerçekten angaryaya dönüştü Meclis çalışması. Sonuçta
insanlar da etten kemikten; sağlıkçılar var burada, tabipler
var, sorun isterseniz.
Yalnız Meclis üyeleri bir
disiplin, talimat çerçevesinde bu kadar, sabahlara kadar çalışmak
zorunda değil, sağlık durumu olanlar var, tedaviye gitmesi
gerekenler var, ailesinin özel sorunları olanlar var ve gerçekten bu
sağlıksız
Ama dün gece buradan çıkarken 4-5 tane personel
Vekilim, bu çalışma angarya değil midir? dediler bana ki içime
işledi.
Bu çalışma tarzıyla, bu
yaklaşımla, eğer Meclise bu şekilde çalışma
yaptıracaksak, ben ikide evdeydim, kusura bakmayın ve biz, sizin
HAMZA DAĞ (İzmir) 2
sayfalık gerekçe getiriyorsunuz.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Önergeleri verdik, sizin anlayacağınız dili de çok iyi biliriz,
istesek kilitleriz de Meclisi önergelerle, sizi de rap rap oynatırız.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kilitle ya,
kilitle, kilitle.
HASİP KAPLAN (Devamla) Bak,
açık söyleyeyim, bu muhalefet taktiklerini de siz bizden önce
yapmışsınız, bunun hiçbir faydası yok.
Sadece şunu öneriyorum, bu
doğru bir yöntem değil, dört parti grubunun da bir centilmenlik
anlaşması üzerinde durması lazım. Bu, doğru bir
yaklaşım değil. Sağlıklı
çalışmanın ortamını yaratmamız lazım. Bu
konuda dört parti grubunun grup başkan vekillerinin, bilmiyorum, Meclis
Başkanı ile beraber
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) -
tekrar
bunu değerlendirmesi gerekiyor.
Ben, bu uyarıyı yapmak
istiyorum. Yoksa çok tartışırız diye düşünüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Canikli. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
4.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Meclisin
sabahlara kadar çalışmasının sorumluluğunun kendi
gruplarında olmadığına ve Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar; önce
şunu belirtmekte fayda var: Elbette sonuçta toplantı ya da karar
yeter sayısı talep ediliyorsa bu İç Tüzüke uygundur yani
muhalefet bu anlamda İç Tüzükten doğan imkânları
kullanmaktadır. Bu anlamda, tabii, bu yönüyle eleştirilmesi mümkün
değil.
Sadece söylediğimiz şu:
Arkadaşlar sık sık çıkıp Sabahlara kadar
çalışıyoruz, sabahlara kadar burada kalmak durumunda oluyoruz.
diyorlar ve bunun da sorumlusu olarak grubumuzu görüyorlar ya da ifade
ediyorlar. Bu doğru değil.
Bakın, 1 Temmuza yetiştirmeye
çalışıyoruz. Bunu ifade ettik değişik yerlerde.
Gerçekten yoruldu Meclis. Bu dönem çok yoğun bir çalışma dönemi
geçirildi. 1 Temmuza yetiştirmeye çalışıyoruz. Bir takvim
yapıldı. Hükûmetimizin öncelikleri var, bildirildi. Onları
bitirmeye, yasalaştırmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken,
elbette İç Tüzükten kaynaklanıyor ama sonuç itibarıyla burada
her yoklama talebi, her İç Tüzükten kaynaklanan -tırnak içerisinde
söylüyorum- geciktirme çalışması bu süreci uzatıyor
doğal olarak. Bizim de bir hedefimiz var yani bir görev var, o görevin
yerine getirilmesi gerekiyor. Tabii, elbette muhalefet diyebilir ki: Benim de
hakkımdır, ben de yaparım. Ona bir şey diyemeyiz ama böyle
bir politikanın sonucunun da uzun çalışma süresi
olacağının bilinmesi gerekiyor. Yani bu çelişkiye dikkat
çekmek istiyorum, hem bu şekildeki bir yöntem uygulanacak hem de sorumlusu
biz olacağız geç kalmış olmanın ya da geç saatlere
kadar çalışmış olmanın. Bu çelişkileri, bunu
belirtmekte fayda var ama elbette bunu kullanabilir, muhalefetin tamamen kendi
takdiridir, ona bir şey diyemeyiz.
Bir de biraz önce Muharrem Bey iş
takibinden bahsetti. Hangi arkadaşımızın ne işi takip
ettiğini söylemeniz gerekir. Yani evet, arkadaşlarım iş
takibi
İlçe başkanları burada, belediye başkanları
burada; geliyorlar, illerinin takibini yapıyorlar, ilçelerinin takibini
yapıyorlar. Ama somut olarak bir şey varsa bilelim; yoksa elbette
milletin işini takip ediyorlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Canikli.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287) (Devam)
BAŞKAN - Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Mustafa Kemal
Şerbetçioğlu, Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şerbetçioğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA KEMAL
ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri
(AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
(Gürültüler)
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.58
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.08
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123üncü Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
287 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası,
şahsı adına söz isteyen Mustafa Kemal Şerbetçioğlu,
Bursa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA KEMAL
ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
287 sıra sayılı Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Günümüzde yönetimde şeffaflık esas,
gizlilik istisnadır. Toplumsal denetim ve katılımın
artırılması amacıyla kamu alanındaki sır
kavramının çağdaş bir anlayışla ele
alınması zorunluluk hâline gelmiştir. Demokratik ülkelerde bilgi
edinme özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması
bakımından vazgeçilmez bir haktır. Bu hak, birçok demokratik ülkede,
anayasal haklar arasında yer almıştır.
Şeffaflık, uluslararası
düzeyde ilk kez, Birleşmiş Milletler Evrensel Bildirisinin 19uncu
maddesinde, iletişim özgürlüğü alanında ifade edilmiştir.
Anayasanın 26ncı maddesinin
ikinci fıkrasında, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
sınırlandırılma sebepleri belirtilirken bu sebeplerden biri
olarak devlet sırrı ifade edilmiştir. Yine, 28inci maddenin
beşinci fıkrasında, devlete ait gizli bilgilere ilişkin her
türlü haber veya yazı yazanların, basan ve bastıranların ve
bunları başkalarına verenlerin, bu suçlara ait kanun hükümleri
uyarınca sorumlu tutulacakları açıklanmıştır.
Anayasadaki bu maddeler
dışında, çeşitli kanun ve düzenleyici işlemlerde
devlet sırrıyla ilgili hükümler yer almakta ise de bu hükümlerde
hangi hususların devlet sırrı teşkil edeceği, hangi
usul gereğince belirleneceği ve devlet sırrı olgusunu
belirlemeye hangi makam ve mercilerin yetkili olduğuna dair bir
açıklık yoktur.
5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun konuyla ilgili hükümlerinin uygulanmasında zorluklar
olduğu gibi, basın ve yayın araçlarıyla devlet
sırrı niteliğindeki konulara ilişkin olarak yapılan
yayınlar sonucu, devletin güvenliği bakımından ciddi tehlikeler
ortaya çıkmaktadır.
Mevzuattaki bu yetersiz düzenlemeler ve
uygulamadaki sıkıntılar, konunun özel bir kanunla düzenlenmesini
gerekli kılmıştır.
Ayrıca, günümüzde Avrupa
Birliği mevzuatıyla uyum sağlanması, şeffaf,
demokratik bir yönetimin sağlanması, devletle vatandaşın
menfaatlerinin uzlaştırılması, bireyin bilgi edinme
hakkının sağlanması amacıyla devlet sırrı
kavramına açıklık getirilmesi zorunluluğu hasıl
olmuştur.
Devlet
sırrı kanunla düzenlenirken kişi yararı ile toplum
yararı dengede tutulmalı, devlet sırrı kavramı
kolayca tanımlanabilecek bir kavram olmadığından, gereksiz
yere genişletilmesi hâlinde bilgi edinme hakkının
sınırları daralacağından, yalnız toplum
yararının üstün tutulmasının gerektiği hâlleri
kapsaması gerekir diye düşünülmüş ve tasarı bu
doğrultuda hazırlanmıştır.
Toplum için
başta gelen yarar, devletin güvenliği, millî varlığı,
bütünlüğü, anayasal düzeni, iç ve dış menfaatlerini
korumaktır. Sözü edilen konularda devlete ait bazı bilgi ve
belgelerin mutlaka gizli kalması gerekir.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin "ifade özgürlüğü"
başlığını taşıyan 10uncu maddesinde, ifade
özgürlüğünün demokratik bir toplumda ulusal güvenlik ve yararlar
gerektirdiğinde kısıtlanabileceği belirtilmiştir.
Devlete ait
yararlar ile vatandaşların bilgi edinme hakkı
bağdaştırılmak suretiyle bazı ülkelerde -İspanya
örneğinde olduğu gibi- devlet sırları konusu ayrı
kanunla düzenlenmiştir. Bu kanunlarda devlet sırrı
kavramı tanımlanmakta ve bu sırları tespit ve takdir edecek
merciler kanun tarafından açıkça gösterilmekte, böylece, idarecilerin
keyfî hareket ederek sır sayılmayacak konuların sır hâline
getirilmesi suretiyle vatandaşın bilgi edinme hakkının
kısıtlanması önlenmektedir.
Yukarıda sözü edilen her iki
menfaati bağdaştırmayı hedef alan tasarıda
"devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi ve
belgeler" ve "diğer gizli bilgi ve belgeler" biçiminde iki
ayrı kavram temel alınmıştır. Devlet sırrı,
açıklanması veya öğrenilmesi devletin dış
ilişkilerine, millî savunmasına ve millî egemenliğine zarar
verebilecek, anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike
yaratabilecek ve niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgi
ve belgeler olarak kabul edilmiştir.
Diğer gizli bilgi ve belgeler ise
devlet sırrı niteliği taşımayıp da
açıklanması ve öğrenilmesi hâlinde ülkenin ekonomik
çıkarlarına, istihbarata, askerî hizmetlere, idari soruşturmaya
ve kovuşturmaya zarar verecek veya yetkili makamların faaliyetlerine
ilişkin olarak gizli olduğu belirtilen bilgi ve belgeler olarak
tanımlanmış ve bu gizli bilgi ve belgelere ilişkin hükümlerin,
ilgili kanunlarında düzenleneceği kabul edilmiştir.
Tasarıda düzenlenen sırlar
devlet birimlerine ait gizliliklerle ilgili olup, gerçek kişilerle özel
hukuk tüzel kişilerine ait gizlilikler bu tasarı kapsamı
dışındadır. Tasarı, kamusal gizlilik alanını
düzenlemektedir.
Tasarıyla iç ve dış güvenlik,
askerî ve siyasi alanlarla beraber ekonomik alanlardaki devlet
sırları ve gizlilikleri de kapsama alınmıştır.
Koşulların varlığı hâlinde devlete ait bir
kısım ekonomik bilgi ve belgeler de devlet sırrı ya da
gizlilik kavramları içersinde nitelendirilebilecektir.
Tasarı, bilgi edinme hakkı
konusunda gerekli kolaylıkları ve şeffaflığı
sağlamak, gereksiz gizlilik kültürüne son vermek yönünden devlet
sırrı ve gizlilik alanının açık bir biçimde düzenlenmesi
amacıyla hazırlanmıştır.
Tasarının hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde
İç Tüzükün 72nci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra
sayılı Tasarının İçtüzük 72. madde gereğince
görüşmelerin devam etmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
İnce Ali
Rıza Öztürk Hasan
Ören
Yalova Mersin Manisa
Bülent
Tezcan Özgür
Özel Ali
İhsan Köktürk
Aydın Manisa Zonguldak
Gerekçe:
Konunun daha iyi
anlaşılması için.
III- Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var, onu yerine
getireceğim.
Sayın İnce, Sayın
Öztürk, Sayın Aygün, Sayın Yılmaz, Sayın Köktürk,
Sayın Serindağ, Sayın Ören, Sayın Fırat, Sayın
Ekşi, Sayın Tanal, Sayın
Canalioğlu, Sayın Demiröz, Sayın Öner, Sayın Özgümüş,
Sayın Özel, Sayın Gök, Sayın Özkan, Sayın Tayan, Sayın
Kaleli, Sayın Dibek.
Evet, üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama
yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Türkoğlu, Sayın
Öztürk, Sayın Işık, Sayın Fırat, Sayın
Canalioğlu, Sayın Tanal, Sayın Yılmaz, Sayın
Serindağ, Sayın Köktürk, Sayın Vural ve Sayın Korkmaz soru
için sisteme giren sayın milletvekilleri.
Sayın Türkoğlu, buyurun.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Sayın Bakan, deminki gerginlik için teşekkür ediyoruz!
Muhtemelen, sizi dinleyen partinizin milletvekili sayısını az
görünce gerginlik çıkararak onları buraya çağırma yolunu
tercih ettiniz, başarılı da oldunuz, sayı bayağı
arttı.
Şimdi, zatıalinize bir
suikast davası kapsamında kozmik büroda aramalar yapıldı
yani Seferberlik Dairesinde aramalar yapıldı. Partinizin yöneticileri
Devletin sırrı mı olur? diye ifade ettiler bu aramalar
yapılırken. Şimdi Devletin sırrı var, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devlet sırrı
tanımı CMK 47nci maddenin birinci fıkrasının ikinci
cümlesinde tanımlanır iken anayasal düzenden bahsedilmekte ama yeni
tanımda, bu düzenden, anayasal düzene karşı tehlikeli belgelerden
bahsedilmemekte. Bu daraltmanın sebebi nedir? Ayrıca,
konuşmanızda idari yargı yolunun açık olduğunu
söylediniz ama bu Kurulun kararlarına karşı idari davaya
başvuranlara, Kurul Bu, devlet sırrıdır, veremem. derse
-böyle bir hakkı var- bu söylediğiniz doğru mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Öztürk
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın
Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, Çukurambarda
şahsınıza yönelik suikast girişimi nedeniyle
başlatılan ve Türk Silahlı Kuvvetlerine ait kozmik odada arama
yapılmasına kadar uzanan soruşturma ne oldu? Bu
soruşturmanın akıbetini merak ediyorum.
İkinci sorum da: Siz,
milletvekillerinin yerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu,
lâmı cimi yok bu milletvekillerinin serbest kalması gerektiğini
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer alacağını belirttiniz.
Yine, Sayın Başbakan da İlker Başbuğun
tutuklanması üzerine Bizim gönlümüz, aslolan, tutuksuz yargılanmadan
yanadır. Biz tutuksuz yargılanmayı öteden beri savunuyoruz.
dedi. Bayın Bakan, bu tutuklu milletvekillerinin, lâmı cimi yok,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer alması için ne gibi faaliyetlerde
bulunuyorsunuz, hangi girişimlerde bulunuyorsunuz?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu tasarı
yasalaşırsa Sayın Başbakanın Dolmabahçede
yaptığı Büyükanıt-Erdoğan görüşmesindeki bilgiler
devlet sırrı kapsamında elli yıl gizlenecek midir?
İki: Osloda PKK-MİT
temsilcileriyle yapılan görüşmelere ait bilgiler yine aynı
kapsamda kamuoyundan kaçırılacak mıdır? Söz konusu
görüşmelere ilişkin KCK operasyonlarında ortaya çıkan
protokollerde yer alan, Güneydoğuda görev yapan asker ve polislerin
savaş suçlusu olarak yargılanması yönünde mutabık
kalındığı bilgisi aziz Türk milletinden kaçırılacak
mıdır? Bu kanundaki asıl amaçlardan birkaçı bunlar
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2 kişi arasında ne kadar çok
sır varsa bilin ki o kadar çok meşru olmayan, karanlık iş
var demektir. Bir devlette de ne kadar çok devlet sırrı varsa, önü ne
kadar çok açıksa bilin ki o devlette karanlık işlerin, üstü
kapalı işlerin sayısı artacak demektir. O yüzden, bu
yasanın devlet geleceği açısından, Türkiyenin
insanlarının, insan hakları geleceği açısından
riskli olduğunu düşünüyorum. Bu yasayı geri çekmeyi
düşünüyor musunuz?
Diğer bir soru: Özellikle 28
Şubat sürecinde oluşan olayların çoğunda sırların
kapalı kaldığı biliniyor. Dönemin
Başbakanlarından Tansu Çillerle ilgili herhangi bir soruşturma
başlatılacak mı? Böyle bir duyum var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Canalioğlu
MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU
(Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, ben, dün
Trabzondaydım. Ülkemizde 8 şehidimiz vardı ve Trabzonda da 1
şehidimiz; benim çok yakın arkadaşımın oğlu ve
elimde büyüttüğüm çocuğumuz da diğer şehitlerimiz gibi
şehit oldu. Öncelikle, insanlarımız feryat ediyorlar, bu işin
bir son bulmasını istiyorlar ve bunun da çözüm noktasının,
Sayın Kılıçdaroğlunun dediği gibi, Mecliste
olmasını bir kez daha biz de ifade ediyoruz.
Bir ikinci husus da: Devletimizin temel
hedefi, vatandaşımızın ve toplumumuzun güvenliğini,
huzurunu ve işlerinin kolaylaştırılmasını
sağlamaktır ama bu kapsamda baktığımız zaman
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından ülkemizde pek çok
ilçemizde adliyelerin kapatıldığı gibi Trabzonda da 18
ilçemizden 7 ilçemizin adliyeleri kapatılmıştır ve
dağınık bir alana sahip olan Trabzonda ilçelerimizdeki
işlemlerin daha uzak yerlerde yapılması noktasında
vatandaşlarımız zorlanmaktadır. Bunların giderilmesi
noktasında bir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkan.
Türk
Ceza Kanununda devlet sırrı konusu düzenlenmiş, müstakil bir
devlet sırrı yasasına neden ihtiyaç duyulmuştur?
Soru
2: Devlet sırrı kapsamına alınan bir işlem veya
belgeye karşı yargı yoluna başvurulabilir mi ?
Soru
3: Avrupa Birliği ülkelerinde devlet sırrı kanunu var mı?
Varsa, kapsamı bu tasarıdan geniş midir yoksa daha mı
dardır?
Soru
4: Devlet Sırrı Denetleme Kurulunun gerek yapısı gerek
yetkileri gerek denetim mekanizması bakımından bir benzeri
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde var mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, geçtiğimiz günlerde Silahlar sustuğu takdirde Abdullah Öcalan
ev hapsine alınabilir. gibi bir söz söylediniz. Bir hukukçu olarak, böyle
bir söz söyleme yetkisini nereden aldığınızı ben size
sormak istiyorum.
Siz
çocuğunuzu, evladınızı kaybettiğinizde
ağırlaştırılmış müebbet hapis
almış bir kimseye on üç yıl sonra artık bu insan
çıksın deseler, siz ne diyeceksiniz? Bunu bir gözden geçirmenizi
diliyorum.
Bir
de, Oslo müzakere süreci devlet sırlarından mıdır? Bunu da
devlet sırları içine mi aldınız? Kamuoyuna neden
açıklamıyorsunuz oradaki görüşmeleri? Bunları sormak
istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Serindağ
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Deniz Feneri, Uludere, kozmik oda araması, terörü önleme
kapsamında diğer ülkelerle yürütülen görüşmeler, nükleer santral
gibi büyük ihaleler, dış politikadaki temaslar, bu yasa
çıktığı vakit devlet sırrı kapsamına alınacak
olanlardan mıdır?
İkinci
soru: Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı Yürütme ve Yürürlük dâhil on
üç maddeden oluşuyor ve bu tasarı, temel kanun olarak
görüşülüyor. Bu tasarının temel kanun olarak görüşülmesini
2001 yılında muhalefetteyken ki temel kanun hakkındaki
görüşlerinizle bağdaştırıyor musunuz; bunu içinize
sindiriyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köktürk
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, CMKnın 125inci maddesine göre, suç olgusunu içeren belgeler
devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz.
CMKnın bu hükmü bu kadar açık olmasına rağmen,
tasarının 8inci maddesiyle Mahkemeler tarafından talep edilen
devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge ve
kayıtlar, Kurulca gerekçesi belirtilmek suretiyle mahkemeye
verilmeyebilir. şeklinde bir düzenleme getiriyorsunuz. Yani Başbakan
istemediği sürece, konusu suç teşkil eden belgeler mahkemeye
sunulmayacak. Getirilen bu düzenlemeyle Adalet ve Kalkınma Partisinin
geride bıraktığımız iktidarı döneminde
işlenmiş olan suçlara koruma mı sağlıyorsunuz veya
yeni döneminizde, bundan sonraki dönemde işlenecek suçlara bir
kılıf mı yaratıyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Vural
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, şunu öğrenmek istiyorum ben: Geçici maddede diyor ki:
Daha önce işlem görmüş olup yeniden işleme alınması
gereken bilgi, belge, kayıtlardan 3üncü maddede belirtilen nitelikleri
haiz olanlara Kurul tarafından devlet sırrı niteliği
verilir. Yani bugüne kadar bu işlem nerede görülmüş olan bir
işlem? Bu durumda, mahkeme sürecinde olan birtakım bilgi ve
belgelerin de bu şekilde Kurul tarafından devlet sırrı
niteliğine alınması garanti altına mı alınmış
oluyor? Dolayısıyla, bu işlem görmüş olmak neyi
kapsamaktadır? Yeniden işleme alınması gereken bilgiyi kim
işleme alacaktır? Niye gerekecektir? Kim bu konuda müracaat
edecektir? Bu konuda lütfen Hükûmet bilgi verirse memnun olurum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Son soru,
Sayın Korkmaz
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Arınç,
Kimseye biat etmedim; etsem etsem Erbakan Hocaya ederdim, ona dahi etmedim.
Sayın Başbakana da biat etmem. mealinde söylediğiniz söz
üzerine, çok fazla değil, yirmi dört saat sonra Hayatımın
hatasını yaptım. Benim gibi tecrübeli bir siyasetçi böyle bir
şey yapmamalıydı. dediniz. Sorum şu:
Hayatınızın hatası ne idi? Bu hatayı telafi ettiniz
mi? Ettiyseniz nasıl becerdiniz?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) AK
PARTİden aday olduğunu unutma!
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Böyle
alelacele laf söyleyen AKPnin genç siyasetçilerine böyle bir hatayı
yapmamaları için hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, bir konuyu açıklamak
isterim. Biraz önce Hükûmet adına tasarı üzerinde konuşurken
İç Tüzük gereğince verilen imkân ve izinle engellemeler
yapıldığını, bunun tartışmalara yol açtığını
söyledim. İşin bir tarafı böyledir, muhalefet bunu yapar,
iktidar şikâyet eder. Ölçülü yapılır, ölçüsüz yapılır,
onları ben bilmem ama bunu söylerken hüküm ifade etmek için şunu
söyledim: Milletvekilleri oylarından ve sözlerinden dolayı
dokunulmazlık kapsamında olduğuna göre, kendisinden farklı düşünen
ve oy kullanan milletvekillerine Yazıklar olsun! diye hitap etmek
yakışıksızdır, yanlıştır. dedim.
Söylemek istediğim buydu. Bunun üzerine 2 arkadaşımız söz
aldılar, bu söze karşılık vermek yerine -yani
yakışıklıdır,
yakışıksızdır- benim şahsımla ilgili
konuları ifade ettiler. Ben, her 2 arkadaşımın benimle
ilgili çok müspet düşüncelere sahip olmadığını
biliyorum, olmaları da şart değil ama lütfen, üsluplarına
dikkat ederek, kişilik haklarını gözeterek konuşmaları
gerekir. Ben yanlış yapmış olabilirim ama bu
yanlışı herkes paylaşmaz. Size Yazıklar olsun!
dendiği zaman bundan iktidar üzülmez sadece, muhalefet milletvekillerinin
de üzülmesi gerekir. Farklı düşünebilir, farklı hareket
edebiliriz. Bu, bütün milletvekillerinin şahsında Meclise yapılan
bir aşağılamadır. Arkadaşımız kendini
kaybetmiş bir hâlde bu sözü sarf etti, araya girdiler, susturmaya
çalıştılar ama bu söz geri alınmadı. Ben sadece bunu
ifade etmek istedim.
Şimdi sorular
kısmındayız, bu sorular kısmında da
LEVENT GÖK (Ankara) Orada binlerce
küfür yedik onları söylemediniz Sayın Bakan.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa)
daha çok, konuyla ilgili olmayan, şahsımla ilgili olan
hususlar soruldu; zamanım müddetince ve imkân bulabildiğim kadar
cevap vermeye çalışayım.
Sondan başlayacağım,
Nevzat Korkmaz Arkadaşım, kulaktan duyduğu şeyleri bana
söylüyor.
Bir tanesi Bursa il kongresindedir veya
ilçe kongresindedir. Biat etmedim, etseydim Erbakana ederdim, ona bile
etmedim. dedim. Bu, bir saatlik, bir buçuk saatlik konuşmanın içinde
bir konudur. Sonra da Hayatımın hatasını yaptım.
sözü orada değil, başka bir yerdedir, yanlış takip
ediyorsunuz. Hayatımın hatası dediğim şey,
Sayın Oktay Vural çok güzel söyledi, şike davasıyla ilgili
olarak, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edildikten
sonra, Sayın Cumhurbaşkanının gerekçelerinin Meclis
tarafından paylaşılabileceğini düşündüm. Biraz da
boş bir cesaretle, Hiçbir milletvekili arkadaşım buna sahip
çıkmaz. dedim. Nereden bilebilirdim Sayın Oktay Vuralın, AK
PARTİ Grubunun, MHPnin, CHPnin, BDP haricindeki partilerin buna sahip
çıkacağını? Hakikaten büyük bir hata yaptım, bu bana
ders olsun, Lazın dediği gibi Ha bu bağa ders olsun.
OKTAY VURAL (İzmir) Meclise bile
gelemediniz. Meclise gelecek cesaretiniz bile olmadı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Evet, ben hayatımın hatasını biat etmemekle
değil
Şike konusunda benim hiç paylaşmadığım bir
husus -ki kanun tasarısı olarak gelmedi, tasarı olarak gelecek
olsaydı ben Bakanlar Kurulunda gereğini yapardım- kanun teklifi
olarak geldi ve hepiniz imza attınız. Ben yanlış
düşünmüşüm, siz doğrusunu yaptınız.
Yaşadığımız gelişmelerden de herkes kendi
payını alır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Niye
kürsüden muhalefetinizi dillendirmediniz Sayın Bakan?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Karşılıklı konuşmuyoruz. Cevabını
ben vereyim, siz ondan sonra düşünürsünüz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ben merak
ediyorum sadece.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Sayın Dilek Akagün Yılmaz, isminizi doğru biliyorum değil
mi? Abdullah Öcalan ev hapsine alınabilir. dediniz
Ben Abdullah
Öcalan ev hapsine alınabilir. sözünü çıplak olarak böyle söylemedim.
Dün de bunun açıklamasını yaptım. Gülümsemeyin
Hanımefendi, bunlar kayıtlarda vardır.
Bana sorulan soru şuydu:
Sayın Leyla Zana, Abdullah Öcalanın da ev hapsine
alınabileceğini veya alınması gerektiğini söylüyor,
siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bunlar münferit taleplerdir.
Geçmişte de yapıldı, bunların bir geçerliliği yok.
Önce örgüt silah bırakacak, eylemlerine son verecek, bundan sonra da her
şey konuşabilir. gibi bir cümle kurdum. Ben doğru bir cümle
kurmuşum ki Sayın Genel Başkanınız da bunu
paylaştı, Dört parti ittifak ederse neden olmasın? dedi. Siz
herhâlde Sayın Genel Başkandan farklı düşünüyorsunuz?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
Genel Başkanımız da söylese farklı düşünüyorum, evet.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Olabilir efendim.
Ben de aynısını
söylemeye çalıştım; Türkiyede terörün bitmesi için öncelikle
örgütün silah bırakması, eylemlerine son vermesi mümkün olursa, ondan
sonra herkesin taleplerinin barışçı bir ortamda ve diyalogla
konuşulmasından kim ne zarar görebilir, ben bunu ifade ettim.
OKTAY VURAL (İzmir) Ne demek ya?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Beğenmiyor olabilirsiniz, ben cevap veriyorum,
Hanımefendinin sorusuna cevap veriyorum, siz rahat olun lütfen.
Oslo müzakereleri süreci
OKTAY VURAL (İzmir) Bunlar
Türkiye Büyük Millet Meclisinde dile getirilecek konular değildir. Millet
adına hüküm verilmiştir. Masalarda bunu
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Olabilir efendim, ben size hitap etmiyorum, Sayın
Hanımefendiye hitap ediyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) İrade,
irade olacak.
BAŞKAN Sayın Vural, lütfen
ama
OKTAY VURAL (İzmir) Böyle bir
konunun görüşülebilir olması bile züldür.
BAŞKAN Sayın Bakan cevap
veriyor Sayın Vural, lütfen
OKTAY VURAL (İzmir)
Pazarlık mı yapıyorsunuz?
BAŞKAN Lütfen
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Hanımefendi, Oslo müzakere süreci devlet sırrı
mı? dediniz. Osloda görüşmeler yapıldıysa, bu, Millî
İstihbarat Örgütünün
OKTAY VURAL (İzmir) Şu
işe bakın ya! Beşir Atalay onu düzeltiyor, bu, bunu düzeltiyor.
Devlet mi yönetiyorsunuz, ne yönetiyorsunuz? Lafa bak!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa)
istihbarat amaçlı olarak kendisine verilen görev çerçevesinde
yaptığı görüşmelerdir. Bir devlet sırrı
noktasında şu anda değildir.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak)
O zaman neden açıklanmıyor Sayın Bakan?
OKTAY VURAL (İzmir) Herhalde
kendi evine götürecek.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Sayın Serindağ, Pek çok şey devlet sırrı
kapsamına alınacak mı? Temel kanun olarak görüşülüyor.
2001de, siz farklıydınız. dediniz. 2001de DSP-MHP-ANAP
hükûmetlerinin çoğunluk olduğu dönemde İç Tüzükün pek çok
maddesinde değişikliğe gidildi. Ben buna karşı
çıktım. Siz de kaynak olarak benim o dönemdeki
konuşmalarımı, davranışlarımı verdiniz. Ben
dürüst bir insanım, tutanaklara geçen bütün sözlerimin, davranışlarımın,
oylarımın arkasındayım.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Dürüstlükle ilgili bir şey değil ki.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) O tarihte yapılmak istenen İç Tüzük
değişikliği muhalefetin hiçbir söz hakkını
bırakmıyordu, ne önerge olarak ne konuşma olarak ne bir
başka şekilde. Sonunda da zaten Anayasa Mahkemesi iptal etti ama bir
değerli milletvekili arkadaşımızı kaybettik. Şu
anda yaptığımız şey farklı bir şeydir. Temel
kanunla ilgili hüküm, Anayasa Mahkemesi tarafından bir taraftan iptal
edilirken bir taraftan da düzenlendi. Maşallah, öyle bir düzenleme
yapıldı ki, tekrar iptal edilmesin diye, belki bir sayfaya
yakın, temel kanunla ilgili hüküm kondu.
Burada AK PARTİ Grubu grup önerisi
getirdiğinde bunu temel kanun olarak görüşmek istemiş olabilir.
Bu, benim dışımda olan bir hadise. Siz de mutlaka buna
karşı çıktınız ama çoğunluk karar verdi. On üç
madde, yani madde sayısına bakarak bir kanun temel kanun olarak
düzenleniyorsa elbette itiraz edebilirsiniz, Tek tek görüşülmesi
gerekir. diyebilirsiniz ama grup önerisi, bildiğim kadarıyla, bu
şekilde sonuçlandı.
Müşterek bir soru var,
şunlar, şunlar, şunlar da devlet sırrı kapsamına
alınacak mı veya Devlet Sırrı Kurulu bu konuda devlet
sırrı olduğuna karar verecek mi diye. Bu kurul çalışmalarına
başladıktan ve bu hususta karar vermeye başladıktan sonra
ancak görebileceğiz.
Benimle ilgili suikast
davası birkaç soruda var. Hasan Hüseyin Türkoğlu Bey, Ali Rıza
Öztürk Bey. Aralık 2009 bildiğim kadarıyla, epey aradan geçti.
19 Aralık 2009da ben İzmirdeydim veya Manisadaydım. Evimin
önünde böyle bir yakalama olduğundan bahsedildi. Ertesi gün geldim. O
tarihte de Başbakan Yardımcısıydım.
Aldığım bilgilerle o zaman yaşananları siz de
biliyorsunuz.
Önce 2 subay sivil
olarak bir taksiyle gelmişler, o sırada ihbar olmuş. Sivil
ekipler, terörle mücadele midir, asayiş midir, hangisi bilmiyorum, onlar
gelmişler, gözaltına almalar olmuş. Evlerinde, iş yerinde
aramalar olmuş. Zannediyorum ki on-on beş gün sonra bir arama
kararı çıktı. Önceleri giremediler, sonra girdiler. Ne
yapıldı, ne edildi, aradan üç yıldan fazla bir zaman geçti. Ben
de sizin kadar bu konunun neye bağlanacağını merak
ediyorum. Bir, takipsizliğe bağlanabilir, ortada bir suç yoktur diye;
iki, kimse onlar, haklarında dava açılabilir, suçun vasfını
da öğreniriz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) Sayın Bakan, iki buçuk yıl olmadı.
BAŞBAKAN YARDIMCISI
BÜLENT ARINÇ (Bursa) Söyleyeceğim Ali Rıza Bey.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu konu bana sorulmakla kalmadı, sözlü soru olarak,
yazılı soru olarak da
Ben Adalet Bakanlığından,
Meclis Başkanlığından rica ettim, soruları ve
cevapları bana gönderdiler. Sanıyorum en son Sayın Oktay
Vuralın bir sorusuna karşılık olarak, Sayın Adalet
Bakanımız Bu konu hâlen derdest bulunmaktadır ama içeriği
konusunda Anayasanın 138inci maddesi gereğince bilgi vermemiz
mümkün değildir. diye bir cevap verdi. Ben de bu cevabı vermekten
başka bir iş yapacak durumda değilim. Dolayısıyla,
bana karşı olduğu iddia edilen bu konunun, fiil olarak bir
ceza avukatı olarak söylüyorum- neyin karşılığı
olduğunu şu anda bilebilecek durumda değilim; kimdir, kimlerdir,
ne yapmışlardır?
O zaman için dikkat
çeken husus şuydu: Bir rent a car firmasından araç
kiralanmış. O bölgede defalarca gezmişler, gitmişler -görgü
tanıkları onu söylüyor- sonunda da bir ihbar yapılmış.
Bizim adresimiz olan bir
kâğıt üzerlerinde bulunmuş. Bu, iddia. Bütün bunlarla da iz
sürmek suretiyle, kozmik odada bir arama yaptılar, günlerce sürdü
bildiğim kadarıyla.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Yirmi
altı gün sürdü.
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Orada hangi dosyalar bulundu, bulundu mu bulunmadı mı,
oradan yola çıkarak ne yapıldı, yeminle söylüyorum, bilmiyorum.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Efendim, nasıl bilmiyorsunuz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Bu konuda Adalet Bakanımızın
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Hem avukatsınız hem de size suikast düzenlenmiş,
nasıl takip etmezsiniz? Hiç inandırıcı geliyor mu bu size?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sormadınız mı neden?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) Efendim, ben bunu sormaya kalksam, sizin burada başka türlü
konuşacağınızı biliyordum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) Kimi
kandırıyorsunuz ya! Üç yıldan bu yana anlatıyorsunuz, ben
de bilmiyorum!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ
(Bursa) O zaman Yargıyı etkilemek adına Adalet
Bakanını, savcıyı her gün arıyor. diyecektiniz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Bakan, tutuklu milletvekilleri
BAŞKAN Sayın Bakanım,
teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Şimdi, birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 7nci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Dilek Akagün Yılmaz, Uşak
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben
öncelikle Sayın Bakandan Oslo müzakere sürecindeki gelişmelerin ve
müzakerelerin devlet sırrı olmadığı sözünü gördüm,
sözünü aldım, o zaman bu müzakere sürecindeki görüşmeler ve
sonuçları açıklanmalıdır diye düşünüyorum.
Şimdi, devlet sırrı tasarısına
gelince, sevgili arkadaşlar, çok güzel gerekçelerle bu tasarı
getirildi önümüze. Şeffaf, denetlenebilir, demokratik bir yönetim
sağlamak, AByle uyum gereği devlet sırrı ve gizlilik
kavramlarına açıklık getirmek, vatandaşın bilgi edinme
hakkını gereksiz kısıtlamamak, devletle
vatandaşın menfaatlerinin uzlaştırılmasını
sağlamak, bilgi edinme hakkı konusunda gerekli
kolaylıkları, şeffaflığı sağlamak, gereksiz
gizlilik kültürüne son vermek olarak tasarının amacı açıklandı.
Hatta, tasarı gerekçesinde, Anayasa madde 13, temel hak ve hürriyetlerin
özlerine dokunulamayacak ilkesine; madde 26, düşünceyi açıklama ve
yayma hürriyeti ilkesine; madde 28, basın hürriyetine atıf
yapılmaktadır. Gerekçeler bu
kadar göz alıcı bir şekilde sıralandıktan sonra
tasarı metnine baktığımızda tam anlamıyla bu
ilkelere aykırılığın söz konusu olduğunu
görmekteyiz. Tasarıda, devlet sırrı, yetkisiz kişilere
açıklanması devletin uluslararası ilişkilerine veya millî
güvenliğe zarar verebilecek mahiyetteki gizli bilgi, belge ve
kayıtlar olarak tarif edilmektedir.
Hemen hemen tüm ülkelerde devlet
sırrı kavramı bir şekilde düzenlenmiş ve koruma
altına alınmıştır ancak bu konunun en önemli yanı
kişi hak ve özgürlükleri, demokratik haklar ve bilgi edinme özgürlüğü
ile devlet sırrı kavramının dengelenebilmesidir. Bunun için
de devlet sırrı kavramına karar veren birimin objektif
kriterlere uygun karar vermesi ve denetlenebilir olması gerekmektedir.
Bu tasarıya göre, bir bilgi ya da
belgenin devlet sırrı olduğuna Başbakanın
başkanlığındaki Adalet, Dışişleri,
İçişleri ve Millî Savunma bakanları karar vereceklerdir. Bu
kurul, Devlet Sırlarını Değerlendirme Kurulu olarak
değerlendirilecektir. Bu kurulun kararlarına karşı bir
itiraz yolu ve denetim mekanizması ne yazık ki yoktur. Sayın
Bakan bu konuda yanlış bir şey söylemiştir. Bu durumda,
devlet sırrı değil, hükûmet sırrı kavramı ortaya
çıkacaktır. Bunu görmek için kâhin olmaya gerek yoktur.
Burada, size örnek
aldığınızı iddia ettiğiniz Avrupa ülkelerinin
uygulamalarını anlatmak istiyorum.
Fransada bilgi sistemlerinin reddine
karşı CADA Komisyonuna başvuruluyor, bu komisyon kararına
karşı ise yargıya başvurulabiliyor.
Amerika Birleşik Devletlerinde
yine bir Bilgi Edinme Komisyonu var, buna başvuruluyor, bunun isteminin
reddi üzerine de yargıya başvurulabiliyor.
İtalyada bir bilgi ya da belgenin
devlet sırrı sayılması yetkisi Başbakanın
başkanlık ettiği bir komisyona verilmiştir ancak bu konuda
Senato ve Meclisin ortak toplantısında karar verilir yani son karar
mercisi Parlamentodur. Yine, İtalyada bir bilginin devlet sırrı
olduğu gerekçesiyle tanıklıktan kaçınan kamu görevlilerinin
bu talepleri komisyon tarafından karara bağlanır ancak mahkeme
tanıklıkta ısrar ederse son karar yine Parlamento
tarafından alınır.
Belçikada bilgi alma hakkı
reddedilen bir kişi önce ilgili komisyona başvurur, talebi
reddedilirse yine yargıya başvurabilir.
Görüştüğümüz tasarıda
ise, Başbakanın başkanlığında 4 bakandan
oluşan Değerlendirme Komisyonu kararına karşı hiçbir
itiraz yolu yoktur, yargı yolu kapalıdır. Bunun tek istisnası,
beş yıldan fazla cezayı gerektiren suçlara ilişkin belge ve
bilgilerin ceza mahkemesine gönderilmesine ilişkin CMK hükümleridir. Bu
hükme göre, sadece mahkeme heyeti bu belgeleri inceleyebilir, ancak bunun
dışında, doğrudan doğruya suç niteliğinde olmayan
bilgi ve belgelere ilişkin devlet sırrı kararlarına
karşı idari yargı yolu kapalıdır.
Tasarıda bu konuda bir düzenleme
olmadığı gibi, İdari Yargılama Usulü madde 20/3
uyarınca, devlet sırrı niteliğindeki belgeler Başbakan
ya da bakan tarafından mahkemeye gönderilmeyebilir.
Sonuç olarak, Devlet Sırrı
Değerlendirme Kurulunun kararlarına karşı idari yargı
yolu kapalıdır. Bu konu Komisyonda ayrıntılı bir
şekilde incelenmiş ve sonuç olarak bütün hukukçular aynı kanaate
varmışlardır. Buna rağmen biz yargı yolunun
açılması konusunda önergeler verdik ancak bu önergelerimiz de kabul
edilmedi.
Bu tasarıya göre,
Cumhurbaşkanı kendi birimine ait belge ve bilgilerin devlet
sırrı niteliğine kendisi karar vermekte, mahkemeye gönderip
göndermeyeceğine de kendisi karar vermektedir. Cumhurbaşkanının
bu kararlarına karşı da bir denetim yolu yoktur.
Sonuç olarak, bu tasarıda bir
yargı denetimi var mıdır, bir Parlamento denetimi var
mıdır? Yoktur. O zaman bu tasarının neresi Avrupa
Birliği mevzuatına uygundur, Sayın Bakan bunu bize açıklasın.
Tüm bunlardan
anlaşıldığı üzere, bizdeki devlet sırrı
kavramı hükûmet sırrı olarak fiilen uygulanacaktır, bunun
bir denetim mekanizması da olmayacaktır.
Sizlere bu ülkedeki hükûmet
sırlarına birkaç tane örnek vermek istiyorum. Bilgi Edinme
Yasası çerçevesinde Trabzon Barosunun hangi evin çatısında baz
istasyonu olduğuna dair Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna
sorduğu soruya, devlet sırrı olduğu gerekçesiyle bilgi
verilmemiştir. İşte, bu cevaba karşı idari yargı
yolu kapalıdır.
Sayın Milletvekilimiz Mahmut Tanal
Kürecik füze kalkanının yerleştirilmesine ilişkin ABD
Büyükelçisi Ricciardoneyle imzalanan mutabakatı görmek istemiş,
Dışişleri Bakanı devlet sırrı olduğu
gerekçesiyle bu istemi reddetmiştir. Oysaki bir Amerikan tesisi olan
Kürecik füze kalkanının daha yeni, on beş gün önce NATOya
devredildiği, Obamayla görüşmenin sonunda
açıklanmıştır. Bu durumdan
anlaşılmıştır ki, Anayasa madde 92ye aykırı
olarak, ABD askerleri, Meclisten onay alınmaksızın bu ülkede
konuşlandırılmıştır. Anayasaya aykırı
bu olay devlet sırrı denilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve
kamuoyundan gizlenmiş ve açıkça Anayasa suçu işlenmiştir.
2009 yılında Millî Savunma
Bakanı Vecdi Gönüle son yirmi yılda intihar eden askerlerin
doğum yerleri ve otopsi raporları bir milletvekili tarafında
sorulmuş, devlet sırrı olduğu gerekçesiyle soru
yanıtlanmamıştır.
Susurluk Raporunun 12 sayfası
devlet sırrı olduğu gerekçesiyle
açıklanmamıştır. Bu 12 sayfanın Ergenekon
iddianamesinde yer almasıyla bu sırrın Özgür Gündem gazetesi muhabirinin
cinayeti ve Musa Anter cinayeti olduğu
anlaşılmıştır.
Bu tasarının
yasalaşmasıyla beraber Deniz Feneri davasındaki yurt
dışından yasal olmayan yollardan transfer edilen paraların
kayıtları hükûmet sırrı olursa hiç
şaşırmamak lazım. AKPli belediyelerin yolsuzluk belgeleri
hükûmet sırrı olursa şaşırmayalım çünkü asıl
amaç budur. Bu tasarıyla AKP kendi yolsuzluklarının ve
usulsüzlüklerinin üzerini örtmeyi amaçlamakta, bu nedenle de hiçbir denetim mekanizmasını
kabul etmemektedir.
AKP, bir yandan devlet sırrı
niteliğindeki belgelerin mahkemeye gönderilmesini engellerken, geçen hafta
çıkarılan Kamu Denetçiliği Yasasında kamu denetçilerine
devlet sırrı niteliğindeki belgeleri inceleme yetkisi tanımıştır.
Biliyorsunuz, kamu denetçileri kanun gereği Meclis çoğunluğu
yani hükûmet tarafından seçildiklerinden onların bu belgeleri
görmesinde sakınca yoktur diyorsunuz ancak yargıçların görmesi
size göre sakıncalıdır. AKP, yargıyı tümden dizayn etmesine
rağmen, yine de bu ülkede korkusuz ve kahraman yargıçların
olduğunu biliyor çünkü.
2003 yılında bu Hükûmet 4982
sayılı Bilgi Edinme Kanununu çıkardı. O zaman bu
iktidarın daha çıraklık dönemi olduğu için bu yasa AB
mevzuatına daha uygun çıkarılmıştır, bugünkü
tasarıdan daha ileri bir düzenlemedir. Demek ki o dönemde daha işin
kurnazlığını iktidar öğrenememiştir. Oysaki,
şimdi yasalar AB mevzuatına uygun çıkarılmış gibi
yapılıp içi boşaltılmakta, olumlu yanları kaldırılmaktadır.
Bilgi Edinme Kanununda vatandaş
tarafından istenen bilgi idarece verilmezse Bilgi Edinme
Değerlendirme Kuruluna başvuruluyor. Bu Kurul ise Yargıtay,
Danıştay, Türkiye Barolar Birliği tarafından bildirilen
kişiler, üniversitede alanında uzman olan profesörler ve
Bakanlık görevlilerinden oluşuyor. 9 kişiden oluşan bu
Kurulun 6sı Bakanlıktan bağımsız kişilerdir. Bu
Kurul tarafından verilen kararlara karşı yargıya
başvurulabiliyor. Gördüğünüz gibi, Bilgi Edinme Kanunu Avrupa
ülkelerindeki düzenlemeye paralel olarak çıkartılmıştır.
Yani şimdi görüştüğümüz tasarıyı hazırlayanlar
işin doğrusunu biliyorlar ama işlerine gelmiyor.
Şimdi, şöyle bir soru
sorabilirsiniz: Bilgi Edinme Kanununda bu olanaklar var ise eğer bu,
devlet sırrı konusunu etkiler mi? Etkiliyor arkadaşlar çünkü
Bilgi Edinme Kanunundaki sınırlamalardan bir tanesi devlet sırrı.
Oysaki olması gereken, devlet sırrı niteliğinde
çıkacak bu kanunla da aynı şekilde yargı organlarına
ve bağımsız kişilere bu konuda yetki vermek ve onların
denetim mekanizmasını sağlamak gerekiyordu. Ama ne yazık ki
Hükûmet bunu gerçekleştirmemiş, 2003 yılında bunu bilmesine
ve yapmasına rağmen, şimdi görmezden gelmiştir.
Bugün yasalaşacak olan Devlet
Sırrı Kanunu ile birlikte ne olacak biliyor musunuz? Bilgi Edinme
Kanunu kuşa çevrilecek ve uygulamada pek çok yerde devlet sırrı
örtüsü, yani hükûmet sırrı örtüsü bilginin üzerini örtecek,
vatandaşların devleti denetleyebilmesi ya da bilgilere
ulaşımı kısıtlanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) -
Teşekkür ederim, sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Ertuğrul Kürkçü, Mersin
Milletvekili.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKÇÜ
(Mersin) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; önce, bir tarihî
hatırlatma yaparak başlamak istiyorum.
8 Kasım 1917de Bolşeviklerin
önderliğinde gerçekleşen Rus Devriminin zaferinden sonra Devrimci
Hükûmetin ilk dış politika icraatı Barış Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname çıkartmak olmuştu. Leninin
hazırladığı ve İkinci Tüm Rusya Kongresince benimsenen
Barış Kararnamesi adil, demokratik barış temelinde Birinci
Dünya Savaşının katliamlarına son vermeyi öneriyor, bu
amaçla bütün gizli anlaşmaların iptali ve gelecekteki tüm
antlaşmaların, tüm halkın gözü önünde, açık olarak müzakere
edileceğini vadediyordu. Bolşevik Dışişleri
Bakanı Leon Troçki, gizli belgelerin açıklanması
sırasında, gizli diplomasi konusunda şöyle bir belirlemede
bulunmuştu: Gizli diplomasi, çıkarlarını korumak için
çoğunluğu aldatmaya mecbur olan mülk sahibi
azınlığın ihtiyaç duyduğu bir araçtır. Evet,
arkadaşlar, Romanov hanedanı yıkıldığı
günden beri, devlet sırrı denilen şey, halkın işine
yaramayan, sadece mülk sahiplerinin işine yarayan bir devlet fonksiyonu
olarak tarihin çöplüğüne atılmıştır. Şimdi biz, o
çöplükte eşelenmeye davet ediliyoruz.
Gerçi bu daveti çoktandır dünya
halkları reddetmiş durumdalar çünkü içinde
yaşadığımız çağda, bu sözü edilen türden
gizliliklerin uzun süre muhafaza edilmesi mümkün değil. İki sebeple:
Birincisi, hem devlet hem sanayi hem diğer toplumsal işlevler
artık çok sayıda bireyin çoklu ortamlarda bir araya gelerek
çalışmaları olmaksızın sağlanamamaktadır.
Dolayısıyla, bilgi işleme teknolojileri, kaçınılmaz
olarak, bilginin yaygın, çoğulcu ve uluslararası alanda
üretilmesi ve depolanmasını gerektirmektedir.
Bunun nelere yol açabileceğini ya
da aslında, böyle bilgi saklama teşebbüslerinin nasıl ortadan
kaldırılabileceğini, en yakın zamanda, Wikileaks
belgeleri diye bildiğimiz, aslında, Amerika Birleşik
Devletlerinin Iraktaki birimlerinde çalışan bir erin,
erişebildiği bilgileri bütün dünyayla paylaşabileceği bir
ilişki ağı bulmasıyla ortaya çıktı ve
aslında gizlilik denilen şeyin ne kadar kırılgan bir şey
olduğunu hep birlikte gördük. Tabii, bu belgeler, öte yandan, çok işe
yaradı; aslında, ilk söylediğim şeyi doğruladı.
Bilgi dediğiniz şey, uzun süre saklanamayan ve
uluslararasılaşmadan sağlanamayan bir şeydir. O yüzden,
Wikileaks belgeleri, sadece Amerikan diplomasisinin değil, bütün ülkelerin
diplomasisinin gizli kasalarını ortaya savurdu.
Aslında, bu
saydamlığın şöyle bir paradoksal yanı var: Bu
saydamlık, ancak birilerinin vatan haini olmayı üstlenmesi ya da
böyle anılmaya cesaret etmesi sonucu sağlanıyor. Er Manning,
Amerikan ordusundaki bu er bugün burada saygıyla anılmayı hak
ediyor çünkü Amerika Birleşik Devletlerinin yerli hükûmetlerle, yerel
hükûmetlerle birlikte dünya halklarına karşı giriştiği
bütün komploları, Türkiyede de dâhil olmak üzere, açığa vurdu.
Aslında, Rus devriminin
Çarlığın gizli bilgi hazinesini ortaya saçmasından
Türkiye'nin doğrudan bir yararı olmuştu çünkü bu belgeler
açıklandığında Osmanlı Devletinin Orta Doğudaki
topraklarının paylaşılmasını öngören gizli
Sykes-Picot Anlaşması gözler önüne serilmiş ve Türkiye'nin
emperyalizmden kendisini bağımsızlaştırma mücadeleleri
bakımından bir ön bilgi çerçevesi sağlamıştı.
Burada, aslında, Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı
Devletinin yenilgiyi kabul ettiği an uygulanan istila planının
bir prototipi vardı. O nedenle, gizli diplomasi kötüdür, bunu yere
yıkmak iyidir.
Bakın, Amerika Birleşik
Devletlerinin diplomatik bilgi deposunun patlatılması sonucunda
Türkiyeyle ilgili ne gibi bilgiler ortaya çıktı, kısaca
analım. Mesela, bunlardan ilginç olan bir tanesi, hepsini okuyarak vakit
kaybetmek istemiyorum ama en önemlisi şu: Wikileakste yayınlanan
belgelere dayanarak Türk Hükûmetinin 2002-2006 yılları arasında
Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatının yani CIAin terör
zanlılarını taşıdığı tartışmalı
uçuşlara izin verdiği ortaya çıktı. Yakalanan tırnak
içinde- İslami terör zanlılarının ABD hukukunun
gözaltında olan kişilere tanıdığı savunma
haklarından yararlanmasını engellemek için sorgulamalar
uçaklarda ve gizli üslerde yapılmış, işkenceye varan
teknikler kullanılmıştı ve bu telgraf dönemin ABD
Büyükelçisi Ross Wilson tarafından bizzat yazılmış, telgrafa göre, 2002-2006
yılları arasında CIA uçakları 24 kez İncirlik Üssünü
kullanmışlardır. Şimdi, eğer Er Manning ve Wikileaks
olmasaydı bizim devletimizin bizden gizli olarak dünyanın başka
yerinde hak ve adalet peşinde koşanlara böylesine işkenceler
uyguladığından haberimiz olmayacaktı.
Şimdi, bu çıkartılmak
istenilen kanun, bu gizlilikleri ebedî, son derece dar bir klik tarafından
karar verilen ve asla bir nesnel kritere bağlanamayan bir yasayla güvence
altına almak istiyor. Bu yasanın, tabii, bence en önemli tarafı,
devlet sırrı tanımının devlet sırrı
tanımından çıkartılmasıdır. Devlet
sırrı nedir? diye sorduğunuz zaman, cevap Devlet
sırrıdır. olarak geliyor. Okuyayım: Devlet
sırrı, yetkisiz kişilere açıklanması devletin
uluslararası ilişkilerine veya millî güvenliğe zarar verebilecek
mahiyetteki gizli bilgi, belge ve kayıtlardır. Yani hangi
kayıtlardır? Gizlidir, devlet sırrı olduğundan
bunları bilemeyiz. Devlet sırrı, devlet
sırrıdır. Böyle bir paradoksun bir yasa maddesi hâline gelmesi
herhâlde bize mahsustur.
İşin bence daha tuhaf,
çarpık bir tarafı, bu yasayı hazırlayanların Avrupa
Birliği müktesebatına uyma gayretleri içinde
çıkarttıklarını söylemelerine rağmen, bir 19uncu
yüzyıl zihniyetiyle bu yasayı yapmalarıdır. Yani, Ekim
Devrimi hiç olmamış, bilgi çağına gelmemişiz; gizli
diplomasi, gizli siyaset, devlet gizliliği denilen şey aslında
aşılmamış, insanlar her tür yoldan bilgi sahibi olmanın
imkânlarına kavuşamamışlar gibi. Bir de şunu
yapıyor yasa, diyor ki 5inci maddesinin 4üncü fıkrasında:
Bilimsel bir buluş, millî güvenlik bakımından önem arz eden bir
mahiyet taşıması hâlinde devlet sırrı olarak koruma
altına alınabilir.
Sevgili arkadaşlar, bilim, bütün
dünya çapında bir çevrim içerisinden bilgiler geçmeksizin kurulamaz.
Millî bilim diye bir şey olmaz, hiç olmamıştı, artık
hiç olamaz. Şimdi, bu erke dönengeci denilen şeyi bilim deyince
aklında tutuyor. Hatırlarsınız, yanılmıyorsam
2008 ya da 2009du, bir tuhaf insanlar topluluğu bir araya gelerek hiçbir
yerden enerji almadan sonsuz enerji üreten bir alet ürettiklerini
söylemişlerdi, adına Erke dönergeci demişlerdi, bunu da büyük
bir gizlilikle saklamışlardı fakat hiçbir yerden patent
alamadılar çünkü Con Ahmetin devridaim makinesi hiçbir zaman
yapılmadı. Şimdi, böyle bir kafayla bir gizli bilimsel
buluş, vesaire
Bazı teknolojiler, bazı teknikler belki yerel
olarak üretilebilinir ama bilim asla ve asla yerel olarak üretilemez, güvence
altına alınamaz. Bu gülünç madde aslında bunu kuranların zihniyetini
son derece açık bir biçimde ele veriyor ama daha önemlisi, elli yıl
boyunca bilgilerin devlet sırrı olarak korunacağı,
işlemden geçmiş bilgilerin de bu sürece dâhil edilebileceği
ilkesi son derece önemli bir şeye işaret ediyor: Yıl 2012, elli
yıl geriye taşıyın, 1962; 1962den bugüne kadar olmuş
olan hiçbir bilgi ve belgeyi, eğer Hükûmet buna devlet sırrı
der ise elde edemezsiniz, konuşamazsınız. Bir yandan darbeler
tarihini açığa çıkaracaksınız, öte yandan ilk darbeden
bugüne olmuş olan her şeyi devlet sırrı kapsamına
alabileceksiniz. Buna da bir avuç bakan ve Başbakan karar verecek. Bu
aslında bir diktatörlük kurma yolunda devletin elindeki bilgi ve belgeyi
siyasi hasımlarına karşı kullanma, halkın
erişimine kapatma ve bir diktatörlüğü bilgiyi kilitleyerek ebedî
kılma çabasıdır ama buna karşı halk mücadele ediyor
biliyorsunuz, Red Hackerlar var çok şükür, siz ne kadar saklasanız,
onlar şifrenizi kıracaklar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz isteyen Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye
Milletvekili.
MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Sayın Başkan, Türk milletinin
saygıdeğer milletvekilleri; 287 sıra sayılı Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısının birinci bölümü hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarih boyunca siyasal rejimlerin
evrimle istikametleri devlet dediğimiz kurumsal yapı ve bu
yapının fonksiyonları hakkındaki toplumsal düşünceleri
de radikal biçimde etkilemiştir.
İnsanlığın
ulaştığı çağdaş demokrasi
anlayışı, devlet dediğimiz mekanizmanın asıl
amacının vatandaşların can ve mal güvenliği ile temel
hak ve hürriyetlerini, kısaca özgürlüklerini korumak olduğunu,
otoritenin kaynağının birey olduğu gerçeğini ortaya
çıkarmıştır.
Toplumu oluşturan bireylere ya da
vatandaşlara sağlanan bu siyasal konum, aynı zamanda
vatandaşların devleti denetleme ve hesap sorabilme
haklarını da beraberinde getirmiştir. Bu hakların etkin
kullanımının temel koşulu ise vatandaşların
serbest ve kısıtlamaya tabi olmaksızın devlet faaliyetleri
hakkında yeterli bilgiye ulaşabilme imkânına sahip
olmasıdır. Dolayısıyla, demokrasilerde vatandaşların
bilgi sahibi olabilmeleri esas ve genel, devletin sır saklaması ise
istisnai bir durumdur.
Devletin bilgiye ulaşımı
belirli bir süre engellemesi, bilgi elde etmeyi sınırlaması,
aynı zamanda bireyin bilgi edinme
düşüncesini ifade ve yayma, hatta ceza hukuku bağlamında savunma
ve adil yargılanma hakkını sınırlayan bir durumdur.
Yani demokrasi ve özgürlüklerle devlet sırrı kavramı
arasında paradoksal bir ilişki mevcuttur.
Devlet sırrının
kapsamı genişledikçe demokrasi ve özgürlükler daralmaktadır.
Dünyanın yaşadığı birçok olay bu gerçeği
ziyadesiyle teyit etmiştir. Faşist Almanya ve İtalyada devlet
sırrı kavramı vatandaşların yaşam
hakkını bile tehdit eder noktaya kadar ulaşabilmiştir.
Devletlerin fonksiyonları göz
önüne alındığında, güvenliği sağlamak üzere
bazı bilgileri gizlilik ve sır kapsamında korumasının
gerekliliği tartışılmazdır ancak evvelemirde
belirtmemiz gereken husus, burada korunması gereken, devletin bizatihi
kendisi değil, devletin temsil ettiği kamusal yarardır. Devlet,
sadece ve sadece, toplumun huzur ve güvenliğini, kamunun
çıkarlarını korumak amacıyla bir bilgiyi saklayabilir ancak
bu sınırlar, demokrasi ve hukuk devletinin sınırları
içerisinde kalmak zorundadır.
Gerek temel amacı
vatandaşın güvenliğini korumak olan demokratik devletin gerekse
bütün eylem ve kararlarıyla hukuka bağlı olmak zorunda olan
hukuk devletinin en esaslı kuralı ise kendisine Anayasamızda da
yer bulmuş olan kanunsuz emir düzenlemesidir. Devletin organlarında
faaliyet yürüten kamu görevlileri yeri, unvanı veya rütbesi ne olursa
olsun suç işlemek üzere emir veremez. Hiç kimse, konusu suç olan bir emri
yerine getiremez. Böyle bir emir, emri vereni de, emri yerine getireni de
kanunlar önünde sorumluluktan kurtarmaz. Anayasamızda yer alan bu
düzenlemenin anlamı şudur: Devlet, amacı ne olursa olsun bir suç
fiili işleyemez, işlerse de korunma göremez ve yargılanır.
Dolayısıyla, devlet görevlilerinin işlediği bir suç, devlet
sırrı denilerek yargıdan kaçırılamaz, devletin ali
menfaatlerini koruma adına örtbas edilemez. Fakat ne yazık ki,
ülkemizin yaşadığı bir kısım tecrübeler, devletin
yüksek menfaatleri adına devlet görevlilerinin suç işleme emirleri
verdiği, âdeta devlet içerisinde suç örgütlerinin oluştuğu,
bunların işledikleri suçların devlet sırrı denilerek
üzerlerinin örtüldüğü ve yargı mercilerinin elleri ve
kollarının nasıl bağlandığını bize
göstermiştir. Bugün bu acı tecrübelerden gerekli dersleri
çıkarmak ve yasalarımızı bu gerçeği göz önünde tutarak
yapmak durumundayız. "Devlet sırrı"
kavramının bir suç gizleme ve devlet görevlisi de olsa suçluyu koruma
mekanizmasına dönüşmesini engellemek zorundayız. Ancak
hazırlanan yasa tasarısı Hükûmetin böyle bir kaygıyı
taşımadığını göstermektedir. Aksine, Hükûmet
sanki siyasi faaliyet adı altında yürüttüğü bir kısım
hukuk ihlallerini ve suçları gizlemek için garip bir telaş, hatta
korku psikolojisi içerisine girmiş görünmektedir.
Güvenlik gerekçesinin en fazla önem
verildiği demokratik ülkelerin başında gelen Amerika
Birleşik Devletleri Kongresinde dahi dört yıl beklemiş olan
Devlet Sırlarını Koruma Yasası AKP Hükûmeti tarafından
alelacele, ayaküstü gündemimize getirilmiştir. Bu durum bizi hem
meraklandırmakta hem de ülkemizin ve demokrasimizin geleceği
adına kaygılandırmaktadır. Hükûmet neyi, hangi faaliyetleri
"devlet sırrı" diyerek kamuoyunun bilgisinden saklamaya
çalışmaktadır? Hükûmetin başının bazı
sorulara cevap vermesi gerekmektedir. Emniyet mensuplarının ve
cumhuriyet savcılarının tespit ve iddia ettiği üzere, bir
kısım MİT yetkililerinin KCK ve PKK'ya ilişkin, konusu suç
teşkil eden faaliyetleri devlet sırrı kapsamına
alınıp yargıdan saklanacak mıdır?
Hakan Fidan'ın PKK ile Osloda
yaptığı görüşmeler, konuşmalar ve teröristlerle
imzaladığı iddia edilen protokol "devlet
sırrı" kapsamına alınıp gizlenecek midir? O dönem
Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı şahsa
"Ben emir verdim, emrimi yerine getirmiştir." diyen Sayın
Başbakanın nasıl bir emir verdiği ve emrin mahiyetinin ne
olduğu, bölücü teröriste hangi vaatlerde bulunduğu "devlet
sırrı olarak kabul edilip hem emri veren hem de emri uygulayan
adaletten kaçırılacak mıdır?
Cumhuriyet savcılarının
Sayın Hakan Fidan ve şerikleri hakkında talep ettikleri
yargılama izni talebi yaklaşık dört aydır
Başbakanın önünde beklemektedir. Sayın Başbakan bu yasa çıktıktan
sonra bu iddiaları da devlet sırrı kapsamına alıp
yargıyla dalga geçecek midir?
Bölücübaşı tarafından
İmralı'da hazırlanmış olan ve hâlen kamuoyundan
gizlenen ancak AKP İktidarının adım adım
uyguladığını bildiğimiz bölücü yol haritası devlet
sırrı kapsamına alınarak ulusal ve uluslararası
yargıdan ilelebet saklanacak mıdır?
Uluderede olanın bitenin üstünü
örtmek için ve terörle mücadele edenlerin savaş suçlusu
sayılacağına ilişkin mutabakatınızı gizlemek
için devlet sırrı kararı alacak mısınız?
Dışişleri
Bakanının "Ağabey." dediği Talabani ve Barzani
ile yapılan gizli anlaşmalar, okyanus ötesine verilen taahhütler,
Sınır ötesine kara harekâtı yapmayacağız, bu ancak
benim bilgim ve yazılı emrimle olur. dediği iddia edilenler
devlet sırrı kapsamına alınıp kamuoyundan saklanacak
mıdır?
Peki, yarın, başta enerji
işleri olmak üzere, yolsuzluk iddiaları, işsizlik, enflasyon,
dış borç bilgileri gibi, ekonomi ve siyasetin bir arada olduğu
hususlar da devlet sırrı kapsamına alınırsa ne
yapacağız?
Bütün bunlar göstermektedir ki, bu yasa
devletin güvenliğini ve kamunun çıkarlarını değil,
Sayın Başbakan ve onun vücut dilinden anlayan
bürokratlarını koruma altına alan yeni bir dokunulmazlık
zırhıdır. "Devlet sırrı" kavramı, bu
yasayla devleti yönetenlerin sırrına dönüşmekte ve AKP
bürokratlarına suç işleme imtiyazı sağlamaktadır.
Hukukun üstünlüğü değil, Başbakanın yersiz de olsa sık
sık söylediği gibi "üstünlerin hukuku korunmaktadır.
Özel yetkili mahkemelerin elde
ettiği güç artık bizzat o gücü veren Başbakanı tehdit eder
hâle gelmiştir. Güç kontrolsüz kalmış, Başbakanın mutlak
iktidar alanının bir kısmı okyanus ötesinin tekeline
geçmiştir. Başbakan da adil olmayan yargılamalardan
tırsmıştır. Artık kendi yarattığı
canavarın şerrinden kendisi de emin değildir. AKP
İktidarının kurduğu düzeni tanımlamak üzere ilk defa
Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli tarafından bu
kürsüden telaffuz edilen "korku imparatorluğu" sözü, dün sadece
milletimiz için geçerli iken bugün iktidar mensupları da siyasal olmayan
bir iktidarın korku ve endişesini taşımaktadırlar.
Ancak korkunun ecele faydası yoktur. Hukuk devletinde başbakan da
olsa hiç kimsenin suç işleme imtiyazı yoktur. Hukukun
siyasallaştırıldığı ve güçlünün hukukunun geçerli
olduğu dönemlerde adil yargılanma ve savunma hakkının
kutsallığı gibi ilkelerin nasıl işlemez hâle
getirildiğine en son ve en şiddetli biçimi ile AKP döneminde hepimiz
şahit oluyoruz.
Sizlerin
bugün evrensel hukuk ilkelerini hiçe saydığınız gibi
yarın birileri de sizin çıkardığınız bu korunma
yasalarına rağmen hukuku görmezden gelip sizinle daha şiddetli
biçimde hesaplaşma yoluna girebilir. Buna fırsat vermeyin. Sahip
bulunduğumuz bireysel hürriyetlerin korunması hakkına günün
birinde mahkeme önünde hepimizin ihtiyacı olacaktır.
Bu
hürriyetler hiçbir şekilde kişisel korku ve endişelerinizin
yönettiği devlet sırrı ve gizlilik gibi kavramlara kurban
edilmemelidir. Siz mağdur edildiğinizi iddia edebilirsiniz ancak bu
iddianıza rağmen siz de mağdur ederseniz, intikam ve
hesaplaşma cehenneminin kapılarını kendi ellerinizle
aralarsınız ve başkalarının da bu kapıdan geçmesine
meşruiyet kazandırırsınız. "Men dakka
dukka", "kim çalarsa çaldırır", bu mübarek tavsiyeyi
unutmayın.
Bu
duygu ve düşüncelerle Türk milletinin saygıdeğer
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına bölüm üzerinde söz isteyen Bülent Turan, İstanbul Milletvekili
Yok.
Alim Işık, Kütahya
Milletvekili
Yok.
Soru-cevap
işlemi yapılacaktır on beş dakika süreyle.
Sayın
Işık
Yok.
Sayın
Öztürk
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakana sormak istiyorum, demin de sormuştum.
Sayın
Bakanın tutuklu milletvekilleriyle
ilgili çoğu kere basında çıkan demeçleri oldu. Bunlardan bir
tanesi de tutuklu milletvekillerinin lâmı cimi yok serbest
bırakılacakları ve yerlerinin Meclis olması
gerektiğine ilişkin. Ancak Sayın Bakan, -Bülent Arınç
artık değişmiş- şu anda tutuklu milletvekilleri hâlen
Mecliste değiller, Silivri Cezaevindeler. Dolayısıyla, Hükûmet olarak,
lâmı cimi olmadan tutuklu milletvekillerinin Mecliste Anayasanın
7nci maddesindeki gibi egemenlik kapsamında yasama faaliyetinde ve
görevinde bulunabilmeleri için hangi düzenlemeleri yapıyorlar ve hangi
girişimlerde bulunmuşlardır?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öz
Yok.
Sayın
Serindağ
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Sayın Arınç olmayınca sorumu değiştirmek
zorunda kaldım.
Sayın
Bakan, Odatv duruşmasında sorulan bazı soruları dikkatinize
sunmak istiyorum: O yazıyı niye yazdın?, O haberi niye
yaptın?, O haberi niye yayımlamadın?, O kişiyle
telefonda konuşurken o yazar hakkında neden ağır sözler
söyledin?, O haberi yayınlamaman gazetecilik etiğine
sığar mı?, O televizyonu alacak parayı nereden bulacaktın?
gibi sorularla tutukluluğun devamına karar veriliyor. Soruları
incelediğimiz vakit içinde silah yok, bomba yok, şiddet yok, suikast
yok.
Ayrıca,
Sayın Bakan, Danıştay Başkanının TOBB
Üniversitesinde bir soruya verdiği cevabı dikkatinize sunmak
istiyorum. Çocuk diyor ki: Telefonlarımız dinleniyor. Bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Vural
OKTAY
VURAL (İzmir) Teşekkür ederim. Sayın Başkan, daha önce
sualimi tevcih etmiştim, herhâlde cevap vermekten imtina edildi. Geçici
1inci maddede, yayımı tarihinden önce işlem görmüş olup
yeniden işleme alınması gereken bilgilerden bahsedilmektedir. İşlem görmüş olmak ne
demektir ve yeniden işleme alınması gereken bilgi, belgeler
kovuşturma hâlindeyken bile devlet sırrına sokulduğu zaman
sonuç ne olacaktır?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Türkoğlu
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, bir
sıkıntımız var, sıkıntı şu: Burada
sorduğumuz sorular zaman yetersizliği sebebiyle sayın bakanlar
tarafından cevaplanamıyor ancak daha sonra yazılı
gönderecekleri söyleniyor, o da olmuyor. Biz de bu sefer bunları
yazılı soru önergesi hâline getirmek zorunda kalıyoruz.
İsmet Beyi değil, ama bu konuda sayın bakanları uyarmak
lazım.
Sorumu tekrarlamak durumundayım:
İdari yargı yolu açık. deniyor. Bu Kurulun kararlarına
karşı Kurul Hayır, ben, bunun idare mahkemelerinde dava olarak
görülmesine müsaade etmiyorum. derse bunun bir izahı yok. Bir kere bu Sayın
Arınçın kürsüde söylediği şey doğru değil.
İkincisi: CMK 47de tarif
edilmiş devlet sırrı kavramı bu kanunun 3üncü maddesinde
yeniden tanımlanıyor ama kapsam daraltılmış, anayasal düzeni
tehdit eden bilgi ve belgeler kapsam dışına
çıkarılmış. Bunu bir izah etsinler, niye?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kamuoyunda birçok
şaibeye yol açan ve bugüne kadar da aydınlatılamamış
olan Galataport, Telekom ve birçok enerji özelleştirmelerinde ortaya
çıkan bilgiler devlet sırrı kapsamında gizlenecek mi?
İki: Meşhur,
Erdoğan-Büyükanıt arasında yapılan Dolmabahçe
görüşmesindeki sırlar bu kanun kapsamında geriye yönelik olarak
korunacak mı? Kamuoyu bunlardan ne zaman bilgilenecek? Bu konuda bilgi
verirseniz sevinirim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Sayın Bakan, bir belge ve bilginin, Başbakanın iki
dudağının arasından çıkacak bir sözcükle devlet
sırrı olarak nitelendirilebileceği ve elli yıl gibi
-yarım asırlık- bir süre her türlü denetimden uzak
tutulabileceği bir ülke sizce demokratik bir ülke olarak kabul edilebilir
mi?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Serindağ
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum yarım
kalmıştı.
Sayın Bakan, Danıştay
Başkanına, TOBB-ETÜ üniversitesinde verdiği bir konferansta bir
öğrenci şu soruyu soruyor: Telefonlarımız dinleniyor, bu
konuda siz ne düşünüyorsunuz? Sayın Danıştay
Başkanının cevabı şöyle: Benim de telefonlarım
dinleniyor, ben çok rahatım, çünkü herkes dinleniyor. Dinleme yöntemleri
de farklılaştı. Artık yatak odanıza kadar dinleniyor.
Hiç rahatsız olmayın, cep telefonlarında bir şey olmaz.
Siz bu sözü Sayın
Danıştay Başkanına yakıştırabiliyor musunuz?
Deminki sorduğum soruyla beraber düşünürseniz, acaba
iktidarınız döneminde yaratılan iklimin, bir gazetecinin
zamanın ruhu diye nitelendirdiği dönemin etkisi var
mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Ekşi
OSMAN OKTAY EKŞİ
(İstanbul) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakanın
açıklamasını rica ettiğim bir husus var: Devlet
Sırrı Değerlendirme Kurulu elli sene için kilit vuruyor
bazı bilgilere. Bu kilidi kaldırma yetkisi elli seneden önce hangi
merciye aittir?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Öncelikle Sayın Başkanım, bu söylediğimiz
Anayasa hükmü. Anayasa hükmü Meclisi bağlar, Anayasa hükmü mahkemeyi bağlar,
Anayasa hükmü idareyi bağlar. Ne diyor Anayasa 125inci madde:
İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı
yolu açıktır. Başbakanın başkanlığında
oluşturulan bu Kurul idari bir kurul mudur? İdari bir kuruldur.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bu
Anayasa hükmü niye MİT Müsteşarını bağlamıyor
Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolu açıktır. Bu Kurul idari bir kuruldur.
Eğer ki bu Kurulun vermiş olduğu devlet sırrı
niteliğine itirazı olan varsa, pekâlâ idare mahkemesine gidilebilir;
dolayısıyla, bu karar yargı denetimine tabidir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Peki, idare mahkemesi nasıl inceleyecek?
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) 8inci maddenin açık hükmü var, o bilgi
ve belgelerin ibrazını
Neye göre karar verecek mahkeme?
OKTAY VURAL
(İzmir) Neye göre karar verecek mahkeme?
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Mahkeme neye göre karar verecek, bilgi ve
belgeler ibraz edilmiyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ya, böyle bir şey olur mu Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Hayır, bakın, bir dakika
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) 8inci maddeyi okuyun Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Birinci husus şu: Devlet
sırrı olduğu kesinleşmiş bir husus yani yargıya
gitmiş, devlet sırrı olmuş, yargı da Evet, bu, devlet
sırrı. demiş. Bunu bir başka mahkeme isterse, işte
burada Verilmez. diyor çok net ancak daha henüz devlet sırrı niteliğini
verdiniz, yargı denetiminden geçmemiş, işte, bu yargıya
açıktır, onda bir şey yok.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Bakan, biz bunu Komisyonda
tartıştık. Orada da hem Hükûmet hem hukukçu
arkadaşlarımız konuya açıklık getiremediler.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok, çok net
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Hayır, hayır, getiremediler.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Özür diliyorum, bakın, ben bir hukukçu
olarak söylüyorum, bir hukuk doktoru olarak söylüyorum, eğer ki bunu
Anayasanın 125inci maddesinden daha üstün bir yasa olarak
nitelendiriyorsanız o doğru değil. Eğer öyle bir anlam
taşırsa Anayasa Mahkemesine gitmek de
Anayasa Mahkemesi de bunu
iptal eder, ondan şüphe yok. Önce biz Anayasayı bileceğiz ki
Normlar hiyerarşisi vardır, anayasa en üsttedir, kanunlar anayasaya
aykırı olamaz. İdarenin her türlü eylem ve işlemi de
yargı denetimine tabi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Denetim yapamaz ki!
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Hayır, 8inci madde onu demiyor. 8inci
madde diyor ki: Devlet sırrı olarak kesinleşmiş bir
belgeyi mahkeme talep edemez. Yoksa bu, devlet sırrı
mıdır, değil midir; o, mahkeme denetimine tabi.
OKTAY VURAL
(İzmir) Kesinleşmiş, karar verdiğine göre
kesinleşmiş.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Kurulca verilmeyebilir. diyor efendim,
8inci madde açık. 8inci maddeyi okuyun efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Kesinleşmiş karar, karar üzerine olur Sayın
Bakan. Hükûmet de hangi kanunun ne getirdiğini bilmiyor.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Kurulca karar verilmiş olması
hâlinde deniyor, 8inci maddeyi okuyun.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bakın, Sayın Başkanım,
soru bu ama
8inci madde
devletin gizli belgelerinin verilemeyeceği konusunda ancak
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) Okuyun Sayın Bakan, okuyun, açıkça
Kurulca diyor.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bakın, çok net bir şekilde,
Kurulun vermiş olduğu karar idari bir işlemdir ve yargı
denetimine tabidir.
OKTAY VURAL
(İzmir) Vermeyecek, belgeleri vermeyecek, nasıl yapacak?
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Vermeyebilir diyor Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Hayır, canım, olur mu?
İkisinin arasında fark var.
OKTAY VURAL
(İzmir) Mesela Oslo belgeleri var.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bakın, dava Bu gizli belgenin bize
verilmesi. şeklinde açılırsa veya mahkeme talep ederse vermez
ancak Bu gizli belge değildir. şeklinde açılırsa pekâlâ
mahkeme de gizli midir, değil midir; bu gizlilik kararı yerinde mi
verilmiştir, yerinde mi verilmemiştir, çok bu şekilde
OKTAY VURAL (İzmir)
Verilmez. diyor Sayın Bakan.
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Açık, 8inci madde hükmü çok açık.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bakın, çok net söylüyorum: Gizli
belgeyse verilmez ancak ikisinin arasında fark vardır. Bakın,
hukukta terimlerdir. Eğer siz Bu Kurulun almış olduğu
karar yerinde değildir, hukuka uygun değildir, kanuna da uygun
değildir. derseniz, idare mahkemesine giderseniz, idare mahkemesi bu
Kurulun hukuka uygun mu değil mi karar verdiğine
OKTAY VURAL (İzmir)
Usule uygun olup olmadığı için, içine bakamaz ki.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Hayır, bakar, bakar.
OKTAY VURAL (İzmir)
O zaman mahkemeye vermekten niye imtina ediyorsunuz?
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Hayır
Bakın, Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanununda gizli belgelerin nasıl inceleneceğine
ilişkin usul var. En son, biliyorsunuz, işte Bülent Arınç Beyle
ilgili olayı sordunuz. O gizli yerlere gidip hâkim bizzat kendisi incelemedi
mi? Demek ki gizli belgelerin de hâkim tarafından inceleneceği bizim
hukuk düzenimizde de
Hâkim inceler, gereken notu alır, bakar ki gizlilik
varsa
OKTAY VURAL (İzmir)
Oslodaki belgeleri vermiyorsunuz.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Her türlü belge yargıya
açıktır, onda hiç şüphe yok.
OKTAY VURAL (İzmir)
Oslodaki belgeler?
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Hukukçular öyle demiyor.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok, yok, ben de hukukçuyum, herkes öyle
diyor. Burada hiç kimsenin aksine bir şey yok.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Adli ve idari soruşturmalarla ilgili devlet sırrı
konusunda bir yargı yolu yok.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Hayır.
Eğer ki bu kurul
bir belgenin devlet sırrı olduğuna karar vermişse pekâla bu
bir idari işlemdir. Bu idari işleme karşı da idari
yargıya gidilebilir.
OKTAY VURAL (İzmir)
Yok, idari yargı yolu açık değil.
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) Sayın Bakan, işlemeyen bir yol, 8inci madde
kapatıyor, neye göre
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Hayır.
8inci madde, bazen
yargı kararıyla bazen de itiraz edilmeksizin kesinleşmiş
devlet sırrının mahkemeler tarafından
alınamayacağı ve ona ilişkindir.
OKTAY VURAL (İzmir)
Oslo görüşmeleri devlet sırrı mı? Mutabakatlar,
protokoller
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bir başka husus, Sayın
Serindağın bir talebi var veya bir sorusu. Bu sorusunda, işte,
Sayın Danıştay Başkanına, telefonlar dinleniyor
Yani gerçekten, ben, bürokraside uzun yıllar görev de yapmış,
Ulaştırma Bakanlığı da yapmış bir kimse
olarak da yani vatandaşlarıma şunu derdim ki: Emin olun ki
telefonlarınız dinlenmiyor.
OKTAY VURAL (İzmir)
Sayın Bakan dedi ki, Ulaştırma Bakanı dedi ki: Az
konuşun, dinleniyor.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yani o tasarruf yapılması için
der, birinci husus odur. İkinci husus da
OKTAY VURAL (İzmir)
Milletle alay ediyorsunuz vallahi ya! Ya, bu milletle alay etmeyin.
MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Yok, kesinlikle bir alay yok.
DİLEK AKAGÜN YILMAZ
(Uşak) Sayın Bakanım, İdari yargı yolu
açıktır. dediniz
İdari yargı yolu
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Bakan, ben üç tane soru önergesi verdim, bana
Dinlenmiyor. denemedi soru önergesinde. Resmî evrak elimizde.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ancak, Sayın Serindağ, öyle bir basın
oluşturuldu, öyle bir
Yani bizde dile getirildi, zamanın ruhu mu
dersiniz, iklim mi dersiniz, herkesi dinleniyor paranoyasına biz
yönlendirdik. Devlet istese de herkesi dinleyemez, böyle kapasitesi de yok,
böyle bir yetkisi de yok. Böyle şey hamaliyedir, yapılmaz da, gerek
de yoktur, fayda da yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) Devletin
dinleme kapasitesi yok mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) İki, herhâlde milletvekillerinin dinlenmeyeceği de
aşikârdır, çünkü o milletin temsilcisidir, milletin lehine olanlar
dışında bir şey konuşmaz ama iklim bunu
oluşturdu. Bu ortamda herkesin faydası var, bu
konuşmalarımıza katkısı var.
OKTAY VURAL (İzmir) Mesela
Nurettin Canikli de dinlenmişti, değil mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Tabii, yine Sayın Işıkın bir başka
sorusu vardı, Sayın Başbakanla Sayın Büyükanıt
arasındaki görüşmeler ifşa edilecek mi diye?
OKTAY VURAL (İzmir) Grup
Başkan Vekiliniz de takılmıştı, Nurettin Canikli
HASAN ÖREN (Manisa) Ama
dinlenmemiş, takılmış. Arada fark var!
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yok yok, onu biliyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Bakan, ben size bir soru önergesi vereceğim kendimle ilgili,
dinliyor musunuz, dinlemiyor musunuz diye, cevap verecek misiniz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Siz bana sorun, siz sorun bize gelsin, biz tamam
MUHARREM İNCE (Yalova) Söz mü?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Tamam, tamam hiç merak etmeyin. Tamam, sorarız.
MUHARREM İNCE (Yalova) Peki.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yine, Başbakanla Sayın Büyükanıt
hakkındaki, görüşmeler
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Sayın Bakan, Danıştay Başkanının böyle demesini
nasıl yorumluyorsunuz? Yani o konuda da görüşünüzü alalım.
OKTAY VURAL (İzmir) Onu Bülent
Arınça sorun. diyor.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yani hukukumuzun en başındaki kimse kendi
düşüncesini açıklıyor. Herkes farklı şekilde
değerlendirebilir.
Sayın Başbakanla Sayın
Büyükanıt arasındaki görüşme, iki kimse arasındaki
görüşme, özel görüşme.
OKTAY VURAL (İzmir) Özel mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Evet, özel görüşme.
Özel görüşme olduğu için de
Sayın Başbakan da diğeri de Bunlar benim hayatım boyunca
benimle gider. Ben açıklamak durumunda değilim. dedi, diğeri de
dedi.
ALİM IŞIK (Kütahya) Niye
Dolmabahçede yapıyorlar? Kendi evlerinde gitsinler, yemek yesinler
evlerinde, orada görüşsünler. Dolmabahçe özel bir yer mi Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ama ikisinin ne konuştuğunu biliyor musunuz?
Bilmiyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) Evet.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Biliyorsanız öğrenmeye gerek yok o zaman.
ALİM IŞIK (Kütahya) O zaman
evlerinde konuşsunlar, akşam yemeğinde konuşsunlar, aile
dostu.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Biliyorsanız öğrenmeye gerek yok.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim,
bu kadar şaibe altındaki bir toplantıyı
Başbakanın çıkıp şüpheleri gidermek üzere
açıklaması lazım. Bakın, Başbakan suçlanıyor.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Dolmabahçe gibi bir konutta özel görüşme olabilir mi?
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Efendim, bu dolma yerken yapılmış bir konuşma
değil ki, Dolmabahçede yapılmış bir konuşma.
OKTAY VURAL (İzmir) Genelkurmay
Başkanıyla Başbakan arasında ne özel olacak canım?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bir de Sayın Oktay Vuralın Bir işlem
görmüş olmak nedir? diye bir sorusu vardı. 1964 tarihli Bakanlar
Kurulu kararıyla oluşturulan mevzuata göre belgenin sır
kapsamı belirlenmişti, ancak bu tasarıyla bu
sınıflandırılmaların gözden geçirilmesi,
sınıflandırılması ve ayıklanması
öngörülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Dolayısıyla geçmişte Bu devlet
sırrıdır. denilenlere Devlet sırrı değildir.
diye de karar verilecek.
Bir başka husus: Sayın Oktay
Ekşinin vardı.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Mikrofon kapalı Sayın Bakanım.
OKTAY VURAL (İzmir) Biraz
açarsanız
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Önemli
efendim bu konu, sır değil herhâlde. Bu da devlet sırrına
giriyor cevaplarınız.
BAŞKAN Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Oylama yok Sayın İnce, onun
için
MUHARREM İNCE (Yalova) Ayakta
duruyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Peki, şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
1inci madde üzerinde iki adet önerge
vardır, yalnız önergeler aynı mahiyette, bu önergeleri
okutacağım, birlikte işleme alacağım, talepleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya
gerekçelerini okutacağım.
Şimdi, aynı mahiyetteki
önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra
sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan Pervin
Buldan Ertuğrul
Kürkcü
Şırnak Iğdır Mersin
İbrahim
Binici Adil
Kurt Halil
Aksoy
Şanlıurfa Hakkâri Ağrı
Mülkiye
Birtane
Kars
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra
sayılı "Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı"nın 1. maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Ali
İhsan Köktürk Bülent
Tezcan
Mersin Zonguldak Aydın
Oktay
Ekşi İlhan
Demiröz
Ali Serindağ
İstanbul Bursa Gaziantep
Mahmut
Tanal
İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Oktay Ekşi, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
OSMAN OKTAY EKŞİ
(İstanbul) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
huzurunuzda uzun zamandır bir düzenleme konusu olması istenen ama
nedense son günlerde alelacele Meclise sevk edilen Devlet Sırrı Yasa
Tasarısı var. Ben şahsen en kötü kuralın en iyi
kuralsızlıktan daha iyi olduğuna inanan biriyim çünkü kuraldaki
yanlışı görebilir, düzeltebilirsiniz ama getirilen
kuralların kuralsızlıktan daha kötü olduğuna hayatımda
ilk defa bu tasarı vesilesiyle tanık oluyorum. Bununla ne demek
istediğimi izninizle anlatmak isterim.
Tasarı, neyin, hangi bilginin
devlet sırrı sayılacağına karar verme yetkisini
Başbakanın başkanlığında Adalet,
Dışişleri, İçişleri ve Millî Savunma
Bakanlarından oluşan Devlet Sırrı Değerlendirme
Kuruluna bırakıyor.
Bunun pratikteki anlamını
hepimiz biliyoruz. Sonuçta, neyin, yani hangi bilginin milletten en az elli
yıl süreyle saklanacağına Başbakan karar verecek.
Örneğin Hükûmetin PKK terörüyle Osloda yaptığı gizli
pazarlıkları Türk kamuoyunun öğrenmesi elli sene süreyle mümkün
olmayacak. Aynı şey, Başbakanın bir önceki Amerika
Birleşik Devletleri Başkanı George Bushla yaptığı
5 Kasım 2007 tarihli, ülkemizin kaderinde önemli etkileri olduğuna inandığım
görüşme için de geçerli.
Şunu söylemek istiyorum: Ülkelerin
millî güvenliğine ve uluslararası ilişkilerine zarar vermesin
diye bazı bilgilerin bir süre gizli tutulmasında, hatta bu
nitelikteki bilgilerin devlet sırrı kategorisine sokulmasında bence
bir anormallik yok ama bu bilgileri gizli tutma süresini makul
sayılabilecek sınırların ötesine taşırsanız,
örneğin otuz yerine elli yıl süren bir yasak koyarsanız, hem
kendi kamuoyunuza hem kendi milletinize hem o konudaki gerçekleri ortaya
çıkarması gereken bilim adamlarına saygısızlık,
hatta kötülük etmiş olursunuz. Hele tasarıdaki gibi nihai karar verme
yetkisini sınırsız yetkili, sıfır sorumlu bir kurula,
daha doğrusu Başbakana bırakırsanız, demokrasiye de
ihanet etmiş olursunuz.
Yetkiyi sadece Başbakana
bırakmakla yaptığınız yanlış
yetmiyormuş gibi, hukuken de affedilmez yanlışlar
yapıyorsunuz. Anayasanın 74üncü maddesini iki yıl önce siz
değiştirdiniz, değil mi? O zaman Anayasaya Herkes bilgi edinme
hakkına sahiptir. hükmünü koyan da sizlersiniz. Şimdi yine sizin
çoğunluğunuz vatandaşın bilgi edinme hakkını en
az elli sene süreyle önlemiş oluyor. Böylece, Anayasanın Temel hak
ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın sınırlanabilir.
diyen 13üncü maddesini ihlal etmiş olmuyor musunuz?
Bir an için Elli sene sonra o bilgi
açık hâle gelecek. dediğinizi duyar gibi oluyorum. O zaman, lütfen
şunu yanıtlayın: Hangi bilginin devlet sırrı
sayılacağına Başbakan ile 4 bakanın oluşturduğu
bir kurul karar verecekti, değil mi? O Kurul kararının idarenin
bir tasarrufu olduğunu herhâlde inkâr etmezsiniz. Nitekim, Sayın
Bakan da az önce ifade etti. Bu kurul kararı aleyhine herhangi bir
yargı mercisine gitme imkânı, Sayın Bakanın bütün direncine
rağmen, hukuken açık bir gerçektir ki, böyle bir imkân yok çünkü
tasarı bu kapıyı kapatmış durumda. O zaman,
Anayasanın İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolu açıktır. diyen 125inci maddesini
alenen ve resmen ihlal etmiş hatta çiğnemiş olmuyor
musunuz?
Yaptığınız çok
açık. Bu yasayla Başbakana yeni ve sınırsız ve
denetlenemez bir yetki daha veriyorsunuz, aynen Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarını yargıya gidip ifade
vermekten kurtarmak için çıkardığınız yasada olduğu
gibi. O yasayla da Başbakanın görevlendirmesi koşuluyla en
ağır suçu işleyen bir kamu görevlisinin
yargılanmasının önünü kestiniz. Şeklen Başbakanın
iznine bağladınız ama hepimiz biliyoruz ki suçlunun cezasız
kalma yolunu açtınız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OSMAN OKTAY EKŞİ (Devamla)
Sayın milletvekilleri, sözlerimi şununla tamamlamak istiyorum:
Gerçekten, hiç değilse bir dakika için bu gidişin nereye
olduğunu düşünüyor musunuz?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Ekşi.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra
sayılı yasa tasarının 1. maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Bu önergelerimizin hepsi metinden çıkartmayla ilgili çünkü biz
tasarının tamamına karşıyız. Ama size buradan
birkaç söz söyleyeceğim.
Yeni bir anayasa yapıyoruz. Bu
yeni anayasada yeni bir toplumsal sözleşmenin felsefesini
yaratacağız. Bunun için, ne acelesi var bunun hemen
çıkarılması gerekiyor?
Bakın, bir taraftan
uluslararası sözleşmelere imza atıyoruz, Anayasada
bunların iç hukukun üstünde olduğunu söylüyoruz. Diğer taraftan,
elli yıl, elli yıl arkadaşlar, yargının denetlenmeyeceği,
bilgi toplumu olunamayacak bir hukuki süreç yarattığınızı
mı zannediyorsunuz gerçekten? Yarın bu aksaklıklar,
sakatlıklar yargı denetiminde, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemelerinde karşınıza çıkacak.
Ben soruyorum size şimdi:
Kayıp silahlar ne oldu 90lı yıllarda Batmandaki? Nereye gitti?
Bilen var mı? Meclis denetleyebildi mi? Meclisin denetleyemediği,
Meclisin kendisinin denetleyemediği, komisyonlarının
denetleyemediği o karanlık, faili meçhul dönemlere bir gidin. Biraz
kütüphaneye gidin veya Susurluk tutanaklarını okuyun. Siyaset, mafya,
devlet üçgeninde devlet sırrı adı altında
uyuşturucunun bile cenaze araçlarında nasıl
taşındığını, neler neler
yapıldığını, ne vahim hatalar işlendiğini
göreceksiniz. Peki, şimdi bu, hukuk devletinde mümkün mü?
Ha, şunu söyleyebiliriz size, çok
açık söylüyorum: Bu kanun sakat olduğu, Türkiye'nin buna şu an
ihtiyacı olmadığı, kamuoyunun böyle bir talebi
olmadığı, böyle bir tartışma da
olmadığı hâlde bunu çıkararak siz eğer Hükûmeti güçlü
kılacağınızı zannediyorsanız da yanlış
yapıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Şu andaki durum nasıl?
HASİP KAPLAN (Devamla) Şu
anki, bu yasayla, devlet sırrıyla Hükûmetin kendisine,
Başbakanına bağlı oluşturacağı kurul,
sınırsız sorumsuz şirket gibi maşallah, sınırsız
sorumsuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Kanun çıkmasa ne olacak?
HASİP KAPLAN (Devamla)
Bakın, açık söyleyeyim, bizim yapacağımız şudur
muhalefet olarak: Önümüzde üç seçim var. Eğer siz tekrar iktidar
olursanız 2023e kadar bu kanunu götürürsünüz. Yok, eğer, bu seçimlerde
millet yetkiyi, iradesiyle sizden alırsa bu
çıkardığınız yasaların hepsini de
kaldırır, çöpe atarız; yapacağımız budur.
Eğer başarırsak, milletten irade alırsak, yani zorla
değil
Biz çünkü karanlık ve gizli kalan her şeyin altında
hukuksuzluğun, cinayetlerin, siyasi suikastların, bırakın
Türkiye içinde, yurt dışında dahi çok tehlikeli maceralara yol
açacağını uyarmak istiyoruz. Gerçekten bunu iyi niyetle
uyarıyoruz. Böyle bir devlet sırrı kanunu olmaz arkadaşlar.
Devlet sırrı kanunuyla neyi amaçlıyorsunuz, ne yapmak
istiyorsunuz, kimi kime karşı korumak istiyorsunuz? Bu,
anlaşılmaz bir durum.
Bunu biraz tahayyül edin: Yarın,
yaşam hakkı ihlali birkaç konu işlendi. Olay, Savaş
Suçları Mahkemesine gitti veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
gitti. Anayasa Bireysel başvuru 23 Eylül
dedi. Siz onlara,
çıkıp Devlet sırrıdır. mı diyeceksiniz?
Söyleyin bakayım. Hadi, buradaki özel yetkili mahkemeye, buradaki sulh
mahkemesine dediniz yani çıkıp Strazburgdaki yargıçlara da
Ben, devlet sırrıdır, bilgi vermiyorum. deme cesaretini ve
cüretini buluyorsanız, o gücü buluyorsanız kendinizde bu kanunu
çıkarın. O müsteşarı eğer o mahkeme
çağırıp Ananın, babanın adı nedir? diye
sorgulamıyorsa ve bundan bu bilgiyi sormuyorsa, göreceksiniz
Yani,
şimdi, biz bunları bildik, yaşıyoruz. Defalarca biz,
savcı sorguladık, paşa sorguladık, tanık
sorguladık. Bu yapılacak. Ben bunu uyarıyorum, boşuna
Yani
bunu biraz paylaşsanız muhalefetle, biraz tecrübelerimizi
katardık, size derdik ki: Devlet sırrı böyle olmaz. Ama
maalesef yanlış.
Yalnız, bakıyorum çok yorgunsunuz.
Önergelerimizin gerekçesi bu sefer çok uzun değil, -Sayın Kubat
bakıyor- o konuda hassasiyetimiz oldu. Ama yanlışa dikkat
çekiyoruz, yanlıştan inşallah dönersiniz diye düşünüyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum
lll.-
YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama talebi var,
yerine getireceğim.
Sayın Öztürk, Sayın
Özgümüş, Sayın Yılmaz, Sayın Köktürk, Sayın
Serindağ, Sayın Ören, Sayın Gümüş, Sayın Öner,
Sayın Özkan, Sayın Kaleli, Sayın Tayan, Sayın Ekşi,
Sayın İnce, Sayın Özel, Sayın Dibek, Sayın Aygün,
Sayın Toprak, Sayın Bayraktutan, Sayın Koç, Sayın Tanal,
Sayın Oyan.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287) (Devam)
BAŞKAN Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde aynı
mahiyette üç adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra
sayılı yasa tasarısının (2) maddesinin metinden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan Pervin
Buldan Adil
Kurt
Şırnak Iğdır Hakkâri
Halil Aksoy Mülkiye
Birtane Ertuğrul
Kürkcü
Ağrı Kars Mersin
İbrahim Binici
Şanlıurfa
Diğer önergenin imza sahipleri:
Ali
Rıza Öztürk Ali
İhsan Köktürk Ali
Serindağ
Mersin Zonguldak Gaziantep
İlhan
Demiröz Bülent
Tezcan Mahmut
Tanal
Bursa Aydın İstanbul
Turgut
Dibek
Kırklareli
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay
Vural Nevzat
Korkmaz Alim
Işık
İzmir Isparta Kütahya
Hasan Hüseyin Türkoğlu Ali
Öz Mustafa
Kalaycı
Osmaniye Mersin Konya
Ali
Halaman
Adana
BAŞKAN Komisyon önergelere
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT
TURAN (İstanbul) Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısının 2nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tasarıyla ilgili genel görüşmeler sırasında birçok eksiklik
sayın hatipler tarafından dile getirildi ancak bir kez daha özetlemek
gerekirse, on yıllık AKP İktidarında kamu vicdanında
aklanmamış birçok konunun devlet sırrı adı
altında üstünün örtülmesini amaçlayan bu tasarı, elli yıl
süreyle bu konuların görüşülemeyeceğini,
yargılanamayacağını ve kamuoyuna bilgi mahiyetinde herhangi
bir şekilde açıklamada bulunulamayacağını
amaçlamaktadır. Dolayısıyla, bu tasarının derhâl geri
çekilmesi bu milletin ve ülkemizin hayrına olacaktır.
Şimdi, sizlere şu
konuları tekrar vicdanınızda tartmanız için bir kez daha
hatırlatmak istiyorum.
Sayın Bakanım, biraz önce
sordum, 4 Mayıs 2007de Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
ile zamanın Genelkurmay Başkanı arasında yapılan
sır görüşmenin özel görüşme olduğunu söylediniz. Devletin
iki büyük makamında oturan zatı muhteremler eğer özel
görüşme yapacaklarsa bir akşam yemeğinde aileleriyle birlikte
birinin evinde buluşurlar, istedikleri her türlü görüşmeyi
yapabilirler ama Dolmabahçe Sarayında yapılan bir görüşmeyi
özel görüşme olarak nitelerseniz bundan sonra anlaşılan odur
ki bu görüşmeyle ilgili devlet sırrı kapsamında
olduğu için hiçbir kimse sorgulama yapamayacak. Bir.
İki: Oslo görüşmelerinde
ortaya çıkan PKK-MİT görüşmeleri ve protokollerinde yer alan,
bir kez daha söylüyorum, Taraf gazetesinde de ve diğer ulusal medyada da
dile getirilen iddialar, örneğin Güneydoğuda terörle mücadele
kapsamında görev yapan askerler ve polisler savaş suçlusu olarak
yargılanacaklardır, bu konuda taraflar mutabık
kalmışlardır. maddesi eğer bu kapsamda sır olarak
kalacak olursa buna söz verenler ve Sayın Başbakan adına
zamanın Başbakan Müsteşar Yardımcısı, bugünkü
MİT Müsteşarı bu talimatı eğer orada harfiyen yerine
getirmişse, MİT Yasasındaki değişikliğe
rağmen, on yıl, yirmi yıl, otuz yıl sonra da olsa bu konuda
yargılanamayacak demektir. Dolayısıyla, nelerin gizlenmek
istendiğini herhâlde sizler de çok iyi anlamışsınızdır.
Bir başkası, Sayın
Başbakanın Telekomun özelleştirilmesi öncesinde Haririyle
yaptığı görüşmeler.
Doğal gaz formülünün yeniden
düzenlenmesi sürecinde Soçide Putin-Erdoğan görüşmesindeki bilgi,
belge ve konuşmalar.
5 Kasım 2007 tarihinde Sayın
Başbakanımızla Sayın Amerika Başkanı Bush
arasında, PKK terör örgütüne verilecek tavizler ve siyasi çözüm
arayışlarıyla ilgili bilgi ve belgeler.
Şimdi, bunların hepsine
Sayın Başbakanın talimatıyla, 5 tane de zatı muhterem
bakanın onayıyla devlet sırrıdır denirse, nasıl
bunları milletle paylaşacağız, nasıl bu ülkenin
geleceğini hep birlikte kurtaracağız?
Dolayısıyla, bu kanun,
tamamen AKPnin on yıllık geçmişte yapmış olduğu
her türlü usulsüzlük ve kamu vicdanını yaralayan
uygulamalarının üstünün örtülmesi kanunundan başka hiçbir
şey değildir. Bu kanunun geri çekilmesinin çok yararlı
olacağını, aziz milletimizin vicdanının bir kez daha
kanamasının önüne geçileceğini söylüyoruz.
Bu önerge de söz konusu kanun
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını öngörmektedir.
Umarım, sizler de uygun görüp önergemize destek vererek bu maddeyi buradan
çıkarmış oluruz.
Hepinizi saygıyla tekrar
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önerge üzerinde
başka söz talebi?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Mahmut
Tanal
BAŞKAN Mahmut Tanal,
İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Devlet sırrı kanunu
Temelden
demokratik hukuk devleti olan ülkelerde böyle geniş kapsamlı bir
devlet sırrı yasası yapılmaz. Ancak ilk önce, bu devlet
sırrı yasasına isimden başlamak lazım.
Tasarının kapsamına
baktığımız zaman, devlet sırrı kurulunun
nasıl oluşacağı, hangi belgelerin ne şekilde devlet
sırrı hâline geleceği, bunlar açıklanmış durumda.
Yasalarımızda usule
ilişkin hükümler açıklandığında, Sayın Bakan
hukuk doktoru olduğunu söyledi, bunlara usul esası yasası
demek lazım yani ne demek lazım? Devlet sırrı usul yasası
demek lazım. Bu isim bu şekliyle, içerikle başlık
örtüşmemekte. Bu açıdan, ilk önce dikkatinizi buna çekmek isterim.
Demokratik bir hukuk devleti sır
tutar mı? Tutarsa neler devlet sırrıdır? Devlet
sırrını kim ya da kimler hangi somut kıstaslara göre
belirler? Devlet sırrı olarak belirlenen bilgi ve belgeler sır
olarak ne kadar saklanır? Devlet sırrı olarak belirlenen belge
ve bilgilere kimler, hangi koşullarda vâkıf olabilir? Aslında bu
sorulara verilecek cevaplar, demokratik hukuk devleti olma iddiasının
gerçekliğiyle doğrudan ilintilidir. Uygar bir toplumda herkes
herhangi bir ayrıcalık istemeksiniz hesap vermek zorundadır. Bu
yasa aynı zamanda keyfîliği getirmekte, demokratik hukuk devletinin
olmazsa olmazı olan hukuk devleti ilkesini ihlal etmektedir.
Sayın Bakan şunu söyledi:
Efendim, bu bir idari işlemdir. İdari işlemlere karşı
Anayasanın 125inci maddesi uyarınca yargı denetimine tabidir.
Peki, hemen şunu sormak lazım: Tasarıya
baktığımız zaman, devlet sırrı hangi
şekillerde devlet sırrı olmaktan çıkar? Maddeye
baktığımız zaman, yargı yoluyla devlet sırrı
kapsamında bir belgenin çıkarılabileceğine ilişkin
hiçbir açıklama yok.
Cumhurbaşkanıyla ilgili
belge, bilgiler açısından da Cumhurbaşkanının
takdirine bırakılmış durumda. Zaten Anayasamız der
ki: Cumhurbaşkanın işlemlerine karşı zaten yargı
yoluna gidilemez. Yani bu açıdan tatbikatta mahkemeler
sıkıntıya düştüğü zaman neye bakacaklar? Yasanın
gerekçesine bakacaklar, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
tartışmalara, tutanaklara bakacaklar.
Peki, Sayın Bakanın
dışında, aynı görüşte olan bir başka, ne komisyon
üyesine rastladık ne komisyonda bu şekilde
tartışıldı ne de burada tartışıldı.
Burada olay tamamen yargının kapsamı dışına
çıkarılmış yani hesap verilemeyecek olan bir alana
getirilmiştir.
Ben, yirmi beş yıllık
avukatlık yaşamımda şunu öğrendim: Bugüne kadar tüm
suçlar gece işlenmiştir, karanlıkta işlenmiştir. Yani
eğer suç işlenecekse demokratik hukuk devleti olan ülkelerde bunu
perdeleyeceksiniz. Perdelemenin de yolu nedir? Devlet sırrıdır.
Yani burada Nazi dönemlerinde, İtalyan faşizm döneminde, 1930
yıllarında Zanardelli Ceza Yasası bize getirildiği zaman oradaki
temel espri, devletin korunmasındaki amaç neydi? Bu tür devlet
sırrı kapsamında maddeler getirilebilirdi. Ama İkinci Dünya
Savaşından sonra İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesiyle birlikte demokratik hukuk
devletlerinin alanları genişledi, mümkün olduğu kadar devlet
sırrı alanlarının kapsamı gittikçe
daraltıldı ama ne hikmetse, bu iktidar döneminde bu alan gittikçe
genişletildi. Aynı zamanda, bu uzun süreli, elli yıllık
devlet sırrı sayılması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
hak arama özgürlüğü çerçevesinde uzun süreli bir devlet sırrı
kapsamına alınması; bu bir hak ihlalidir, Anayasaya
aykırıdır. Avrupa Birliğine doğru yol kateden Türkiye
dışında bu kadar uzun süreli, bu kadar kapsamı geniş
devlet sırrı yasasını getiren bir başka ülke yoktur.
Şu anda Kenan Evrenin
yargılandığı Ankara 12. Özel Yetkili Ağır Ceza
Mahkemesinde 1 Mayısla ilgili belgeler istendiği zaman MİT diyor
ki: Ben bunu Genelkurmay Başkanlığına gönderdim.
Genelkurmay Başkanlığı diyor ki: Evet, ben bunu
gönderiyorum, ancak ve ancak mahkeme başkanı dışında
üyelerin okumaması kayıt ve şartıyla, okunduktan sonra geri
iadesini talep ediyorum.
Şimdi, düşünebiliyor musunuz
değerli arkadaşlar, yasamızda hüküm var. Beş
yılın üzerinde olan ağır cezalı hükümlerde mahkeme
gönderiyor. Peki, Bakana sormak lazım: Beş yılın
altındaysa ne yapacağız? İstenemeyecek, mahkeme de
isteyemeyecek, maalesef sıkıntı yaratacak.
Teşekkür ederim, iyi akşamlar
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Diğer önergenin gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
12
Eylül askeri darbesinden bu yana Türkiye darbe anayasası ve mevzuatı
ile yönetilmektedir. Merkezi yetkilerin güçlendirildiği, MGK
kanalıyla askeri vesayetin, istihbaratın, yargı vesayeti ile
bürokrasinin çarkları arasında otoriter bir rejimin sürdüğü,
esasen "devlet sırrı" ile ilgili mevzuatın oldukça
fazla olduğu ülkemizde, "devlet sırrı kanunu"
çıkartılarak, yetkinin başbakan ve ona bağlı bir
kuruma devredilmesi meclisi milletin iradesini yok sayan bir
anlayıştır.
AB
mevzuatında yer almayan, böylesi bir gereklilik olmadığı
gibi Avrupa Temel Haklar Şartına aykırı, AİHS ile
temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının
engellenemeyeceği hükümlerine Anayasanın 90 ncı maddesine
aykırı bir düzenlemeye gidilmektedir.
Parlamenter
denetim tamamen ortadan kaldırılmakta, izin şartı ile
yargısal denetim yok sayılmakta, kişi hak ve özgürlükleri, bilgi
edinme hakkı rafa kaldırılmaktadır.
Derin
devleti koruyan, Kontr-Gerilla/Gladıo, darbeci, çeteci
anlayışlara yol veren, TCK, CMK ve birçok özel yasada var olan devlet
sırlarını, genişleterek tamamen başbakana
bağlayan ve uzun süreli korumaya çalışan anlayışla,
siyasal demokrasi/Parlamenter rejim anlayışı yok edilmek
istenmektedir.
Yakın
tarihte binlerce köyün yakılması, faili meçhul cinayet devlet
sırrı kapsamında görülmüştür. "Kamusal gizlilik
alanı" gibi belirsiz kavramlarla düşünce ve örgütlenme
özgürlüğü kaldırılmak istenmektedir. Hükümetin/yürütmenin
sırları yasadışı eylemleri korunmak istenmekte,
atadıkları bürokratların/Müsteşarların insafına
bırakılmak istenmektedir.
Dış
politika, savunma, maliye, adalet, ekonomi temel konularda ABnin 30 faslı
ile de sorun yaşanırken getirilen düzenleme yeni sorunlar
yaratacaktır. İnsan hakları, hukuk ve demokrasiye
aykırı olan bu düzenlemelerin tasarıdan
çıkarılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN
Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
3üncü
madde üzerinde üç adet aynı mahiyette önerge vardır, okutup
işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 287 sıra sayılı yasa tasarısının (3)
maddesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Hasip
Kaplan İbrahim
Binici
Şırnak
: Şanlıurfa
Adil
Kurt Mülkiye
Birtane Ertuğrul
Kürkcü
Hakkâri
Kars
Mersin
Halil
Aksoy
Ağrı
Diğer önergenin imza sahipleri:
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan
Köktürk Ali
Serindağ
Mersin Zonguldak
Gaziantep
Mahmut Tanal İlhan
Demiröz Bülent
Tezcan
İstanbul Bursa
Aydın
Turgut Dibek
Kırklareli
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay Vural Nevzat Korkmaz Alim
Işık
İzmir Isparta
Kütahya
Ali Öz Mustafa
Kalaycı Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Mersin Konya
Osmaniye
Ali Halaman
Adana
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki önergelere
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT
TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu tasarıda yer alan devlet sırrı tanımı, ceza
muhakemesi kanunu ve bilgi edinme kanunu gibi mevzuatta halen yer almakta olan
devlet sırrı kapsamını daraltmaktadır.
Tasarıda sadece Devletin uluslar arası ilişkilerine veya
milli güvenliğine zarar verebilecek gizli bilgiler sır kabul
edilirken, meri mevzuatta ayrıca; millî savunmaya zarar verebilecek, zarar
vermese bile Devletin anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek bilgiler de devlet
sırrı kapsamındadır.
Bu tasarı kanunlaşırsa, CMK'daki devlet sırrı
tanımı kaldırılacaktır.
Bu tasarı kanunlaşırsa hangi gizli bilginin devlet
sırrı olacağına bir kurul karar verecektir. Devlet
sırrı koruma kurulu adı verilen bu kurul Başbakanın
başkanlığında; Adalet, Dışişleri,
İçişleri ve Millî Savunma Bakanlarından oluşmaktadır.
Devlet sırrı koruma kurulunun sır olup olmamasına dair
kararlarına karşı nasıl bir denetim yolu izlenebileceği
belirsizdir. Bu durum, iktidarda bulunan AKP'nin tüm usulsüzlüklerinin devlet
sırrı kapsamına alınarak üstünün örtülmesine yol
açacaktır.
Bilimsel bir buluş da, milli güvenlik bakımından önem arz
eden bir mahiyet taşıması halinde devlet sırrı olarak
koruma altına alınabilecektir.
Böylece ülkenin yararına olabilecek bir çok bilimsel buluş,
devlet sırrı adı altına gizlenebilecektir.
Devlet sırrı olarak koruma altına alınan bir bilgi bu
özelliğini kayıp etmesi sebebiyle devlet sırrı olmaktan
çıkarılabilecektir
Devlet sırrı olarak korunmanın azami süresi ise elli
yıl olarak kabul edilmektedir.
Bir bilgi, Kurul kararının verildiği tarihten itibaren
elli yıl geçtikten sonra devlet sırrı olarak
korunmayacaktır.
AKP'nin yaptığı birçok usulsüzlük ve yolsuzluk elli
yıl süreyle incelenemeyecek, yargılanmayacak ve
konuşulamayacaktır.
Mevcut hükümlere göre bir suça ilişkin husus, devlet sırrı
olduğu ileri sürülerek mahkemelere karşı gizli
tutulamayacaktır.
Nitekim kozmik oda denilen yerde yapılan aramalar bu 125. madde
hükmüne göre yapılmıştır.
Oysa tasarıya göre, mahkemeler tarafından talep edilen devlet
sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge ve kayıtlar,
Kurulca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilecektir. Bunun anlamı,
yukarıda zikredilen CMK hükümlerinin etkisiz hale getirilmesi
olacaktır.
Böylece, örneğin şimdiki MİT müsteşarının
Başbakan müsteşar yardımcısı sıfatıyla
Osloda yaptığı görüşmelerle ilgili hususlar devlet
sırrı olacağı için hiçbir zaman bu konularla ilgili suçla
ilişkili bilgiler dahi tartışılamayacaktır.
Böylece, özel yetkili mahkemelerde şu anda yürütülen
soruşturmalar kapsamında başbakanın ve çalışma
ekibinin mahkemelere çağırılmasının önü
kapatılmış olacaktır.
Bu tasarıyla; PKK-MİT temsilcileri arasında
yasadışı olarak Başbakanın
talimatıyla yapıldığı ortaya çıkan
görüşmelerde terör örgütüne verilen tavizlerin yer aldığı
mutabakat protokolleri bilgiler kamuoyunun ve aziz Türk Milletinin dikkatinden
kaçırılacaktır.
Ayrıca; Telekom, galataport,
doğalgaz ve enerji ihaleleri ya da özelleştirmeleri
sırasında hükûmet temsilcileri ile yerli ya da yabancı şirket temsilcileri
arasında yapılan görüşmelerde ait bilgilerinin üzeri örtülmek
istenmektedir.
Bu tasarıyla, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin millî menfaatlerinin korunamayacağı açıktır.
Tasarı kanunlaştığında
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bir hukuk devleti olma özelliğini
yitirecektir.
Yukarıda açıklanan
nedenlerle, bu maddenin tasarı metninde çıkartılması
Ülkemizin ve Milletimizin geleceği açısında daha doğru ve
hayırlı bir iş olacaktır.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, maddeyi
oylarınıza sunuyor, madde metni okunmuyor, maddede hangi konular
düzenlenmiş o bilinmiyor ama kabul veya reddediyoruz. Bu, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, gerçekten, yasama yetkisini kısıtlayan bir
husustur. Bunu dikkatinize sunuyorum değerli arkadaşlarım. Böyle
yasa görüşmeleri olmaz. Biz burada kanunları ayrıntılı
olarak görüşmeliyiz, her üye görüşlerini ifade etmeli. Bu,
uygulayıcılara da örnek olur. Uygulayıcılar ileride tereddüde
düştükleri vakit, o madde üzerinde görüşmelerde kim ne demiş, o
onlara yol gösterir. O nedenle, değerli arkadaşlar, bu görüşme
usulü maalesef uygun değil.
Şimdi, 3üncü madde devlet
sırrını tanımlıyor. Hâlbuki devlet sırrı
zaten Ceza Muhakemesi Kanununun 47nci maddesinde tarif edilmiş ve
biliyorsunuz, mahkemeler bunu tespit ediyor. Mahkemeler devlet
sırrının ne olduğuna karar vermeden evvel ilgili
kurumların görüşlerini de alıyor ama ilgili
kuruluşların görüşlerini almak size yetmiyor, siz, illa, devlet
sırrının ne olması gerektiği hususunun hükûmet
tarafından tespit edilmesin istiyorsunuz ve bu nedenle bu yasayı
getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, buradaki
esas sorun, Devlet Sırrı Değerlendirme Kuruludur. Devlet
Sırrı Değerlendirme Kurulunu siyasi bir heyet oluşturuyor
ve devlet sırrının ne olduğuna onlar karar veriyor. Böyle
olduğuna göre, idareye bir nevi suç ve ceza koyma yetkisini veya
kaldırmasını tanımış oluyorsunuz. Hükûmeti,
ayrıca, istediği bilgiyi verme, istemediği bilgiyi vermeme
yetkisiyle donatıyorsunuz, yani siyasi heyete böyle bir karar veriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu uygun değil.
Siz iktidara gelirken ne diyordunuz?
Şeffaflıktan yanaydınız, hesap verebilirlikten
yanaydınız, saydamlıktan yanaydınız. Ama şimdi
devlet sırrı kavramını getirmek suretiyle devlet sırrını
geliştirmek istiyorsunuz. Oysa bu bir terazidir. Terazinin bir kefesinde
ne vardır? Özgürlük vardır, demokrasi vardır, bilgi edinme
hakkı vardır, öbür tarafta, denetimi kabul etmeyen idare vardır,
kontrolsüz idare vardır, otoriter idare vardır. Ne olmalı denge?
Denge, bilgi edinme hakkından yana olmalı, demokrasiden yana
olmalı, özgürlükten yana olmalı. Sizin getirdiğiniz bu
tasarı bunu sağlamıyor değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Sayın Bakan,
soru-cevap kısmında geçen bir iki hususa da değinmek istiyorum.
Gerçi bu yoktu ama söz konusu olunca, izninizle bu hususu da belirtmek
istiyorum. Özel görüşme diyorsunuz Sayın Başbakanla Sayın
eski Genelkurmay Başkanı arasındaki görüşmeye. Bunun özel
bir görüşme olmadığını siz de biliyorsunuz, kendinizi
sıkıntıya sokmayın. Siz başkasını savunmaya
kendinizi zorunlu hissetmeyin, onlar kendilerini savunsunlar. Siz bir özel
görüşme olmadığını biliyorsunuz. Özel görüşme
olsaydı Mezara kadar bizimle beraber gidecek. demezlerdi. Özel
görüşme olsaydı Sayın Başbakan O konuşursa ben de
konuşurum. demezdi. Bu nedir? Bu özel görüşme
olmadığını gösteriyor. Bunu siz de biliyorsunuz, biz de
biliyoruz, birbirimizi kandırmayalım, birbirimizi hiç boş yere
üzmeyelim.
Bir de 8inci madde üzerinde
tartışma açıldı. Bakın, 8inci maddeyi dikkatinize
sunuyorum. İkide bir diyorsunuz ki: Ben de hukukçuyum. Doğru,
hukukçusunuz. Bakın, ne diyor madde: Mahkemeler tarafından talep
edilen devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge ve
kayıtlar, Kurulca gerekçesi belirtilmek suretiyle verilmeyebilir.
Şimdi, bakınız, verilmeyebilir-verilebilir,
burada ne var? Hükûmet istediğini verecek, istemediğini vermeyecek.
Hükûmete öyle ucu açık bir yetki tanınamaz.
İkincisi şu: Hükûmet bu bilgi
ve belgeleri vermeyince mahkeme nasıl karar verecek? Yani siz diyorsunuz,
tamam, bizim Anayasamızda o hüküm var, İdarenin her türlü eylem ve
işlemine karşı yargı yolu açıktır., doğru.
İdare mahkemesine, idari yargıya başvurdu, mahkeme ilgili bilgi
ve belgeleri göndermedi. Mahkeme neye dayanarak onun devlet sırrı
olup olmadığına karar verecek? Fiilen kullanılması
mümkün olmayan bir yetki durumuna düşüyor. Bu durum böyledir, bunu böyle
kabul etmemiz lazım. O zaman, bir önerge verin, Bu husus idari
yargının denetimine tabiidir. deyin, olsun bitsin, bu kadar basit
bir şey.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Diğer önergenin gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
12 Eylül askeri darbesinden bu yana
Türkiye darbe anayasası ve mevzuatı ile yönetilmektedir. Merkezi
yetkilerin güçlendirildiği, MGK kanalıyla askeri vesayetin,
istihbaratın, yargı vesayeti ile bürokrasinin çarkları
arasında otoriter bir rejimin sürdüğü, esasen "devlet
sırrı" ile ilgili mevzuatın oldukça fazla olduğu
ülkemizde, "devlet sırrı kanunu" çıkartılarak,
yetkinin başbakan ve ona bağlı bir kuruma devredilmesi meclisi
milletin iradesini yok sayan bir anlayıştır.
AB mevzuatında yer almayan,
böylesi bir gereklilik olmadığı gibi Avrupa Temel Haklar
Şartına aykırı, AİHS ile temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasının engellenemeyeceği hükümlerine
Anayasanın 90 ncı maddesine aykırı bir düzenlemeye
gidilmektedir.
Parlamenter denetim tamamen ortadan
kaldırılmakta, izin şartı ile yargısal denetim yok
sayılmakta, kişi hak ve özgürlükleri, bilgi edinme hakkı rafa
kaldırılmaktadır.
Derin devleti koruyan,
Kontrgerilla/Gladio, darbeci, çeteci anlayışlara yol veren, TCK, CMK
ve birçok özel yasada var olan devlet sırlarını,
genişleterek tamamen başbakana bağlayan ve uzun süreli korumaya
çalışan anlayışla, siyasal demokrasi/Parlamenter rejim
anlayışı yok edilmek istenmektedir.
Yakın tarihte
binlerce köyün yakılması, faili meçhul cinayet devlet sırrı
kapsamında görülmüştür. "Kamusal gizlilik alanı" gibi
belirsiz kavramlarla düşünce ve örgütlenme özgürlüğü kaldırılmak
istenmektedir. Hükümetin/yürütmenin sırları yasadışı
eylemleri korunmak istenmekte, atadıkları
bürokratların/Müsteşarların insafına bırakılmak
istenmektedir.
Dış politika,
savunma, maliye, adalet, ekonomi temel konularda ABnin 30 faslı ile de
sorun yaşanırken getirilen düzenleme yeni sorunlar yaratacaktır.
İnsan hakları, hukuk ve demokrasiye aykırı olan bu
düzenlemelerin tasarıdan çıkarılması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
4üncü madde üzerinde
aynı mahiyette iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısının 4. maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan
Köktürk İlhan
Demiröz
Mersin Zonguldak Bursa
Mahmut Tanal Bülent Tezcan Turgut Dibek
İstanbul Aydın Kırklareli
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay Vural Alim
Işık Hasan
Hüseyin Türkoğlu
İzmir Kütahya Osmaniye
Ali Halaman Ali Öz Mustafa
Kalaycı
Adana Mersin Konya
Nevzat Korkmaz
Isparta
BAŞKAN
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)
Katılmıyoruz.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu tasarıda yer alan devlet sırrı
tanımı, ceza muhakemesi kanunu ve bilgi edinme kanunu gibi mevzuatta
halen yer almakta olan devlet sırrı kapsamını daralmaktadır.
Tasarıda
sadece Devletin uluslararası ilişkilerine veya millî güvenliğine
zarar verebilecek gizli bilgiler sır kabul edilirken, meri mevzuatta
ayrıca; millî savunmaya zarar verebilecek, zarar vermese bile Devletin
anayasal düzeni ve
dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek
bilgiler de devlet sırrı kapsamındadır.
Bu
tasarı kanunlaşırsa, CMK'daki devlet sırrı
tanımı kaldırılacaktır.
Bu tasarı kanunlaşırsa hangi gizli
bilginin devlet sırrı olacağına bir kurul karar verecektir.
Devlet sırrı koruma kurulu adı verilen bu kurul
Başbakanın başkanlığında; Adalet,
Dışişleri, İçişleri ve Millî Savunma
Bakanlarından oluşmaktadır. Devlet sırrı koruma
kurulunun sır olup olmamasına dair kararlarına karşı
nasıl bir denetim yolu izlenebileceği belirsizdir. Bu durum, iktidarda
bulunan AKP'nin tüm usulsüzlüklerinin devlet sırrı kapsamına
alınarak üstünün örtülmesine yol açacaktır.
Bilimsel bir buluş da, milli
güvenlik bakımından önem arz eden bir mahiyet taşıması
halinde devlet sırrı olarak koruma altına alınabilecektir.
Böylece ülkenin yararına
olabilecek bir çok bilimsel buluş, devlet sırrı adı
altına gizlenebilecektir.
Devlet sırrı olarak koruma
altına alınan bir bilgi bu özelliğini kayıp etmesi
sebebiyle devlet sırrı olmaktan çıkarılabilecektir
Devlet sırrı olarak korunmanın
azami süresi ise elli yıl olarak kabul edilmektedir.
Bir bilgi, Kurul kararının
verildiği tarihten itibaren elli yıl geçtikten sonra devlet
sırrı olarak korunmayacaktır.
AKP'nin yaptığı bir çok
usulsüzlük ve yolsuzluk elli yıl süreyle incelenemeyecek,
yargılanmayacak ve konuşulamayacaktır.
Mevcut hükümlere göre bir suça
ilişkin husus, devlet sırrı olduğu ileri sürülerek
mahkemelere karşı gizli tutulamayacaktır.
Nitekim kozmik oda denilen yerde
yapılan aramalar bu 125 madde hükmüne göre
yapılmıştır.
Oysa tasarıya göre, mahkemeler
tarafından talep edilen devlet sırrı niteliği
taşıyan bilgi, belge ve kayıtlar, Kurulca gerekçesi belirtilmek
suretiyle verilmeyebilecektir. Bunun anlamı, yukarıda zikredilen CMK
hükümlerinin etkisiz hale getirilmesi olacaktır.
Böylece, örneğin şimdiki
MİT müsteşarının Başbakan müsteşar
yardımcısı sıfatıyla Osloda yaptığı
görüşmelerle ilgili hususlar devlet sırrı olacağı için
hiçbir zaman bu konularla ilgili suçla ilişkili bilgiler dahi
tartışılamayacaktır.
Böylece, özel yetkili mahkemelerde
şu anda yürütülen soruşturmalar kapsamında başbakanın
ve çalışma ekibinin mahkemelere
çağırılmasının önü kapatılmış
olacaktır.
Bu tasarıyla; PKK-MİT
temsilcileri arasında yasadışı olarak Başbakanın
talimatıyla yapıldığı ortaya çıkan görüşmelerde
terör örgütüne verilen tavizlerin yer aldığı mutabakat
protokolleri bilgiler kamuoyunun ve aziz Türk Milletinin dikkatinden
kaçırılacaktır.
Ayrıca; Telekom, Galataport,
doğalgaz ve enerji ihaleleri ya da özelleştirmeleri
sırasında hükümet temsilcileri ile yerli ya da yabancı
şirket temsilcileri arasında yapılan görüşmelerde ait
bilgilerinin üzeri örtülmek istenmektedir.
Bu tasarıyla, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin milli menfaatlerinin korunamayacağı açıktır.
Tasarı
kanunlaştığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bir hukuk
devleti olma özelliğini yitirecektir.
Yukarıda açıklanan
nedenlerle, bu maddenin tasarı metninden çıkartılması
Ülkemizin ve Milletimizin geleceği açısından daha doğru ve
hayırlı bir iş olacaktır.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Sırrı
Yasa Tasarısının 4üncü maddesine yönelik önerge üzerine söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin
bildiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti devleti Anayasamızın 2nci
maddesinde açıkça belirtildiği üzere laik, demokratik, sosyal bir
hukuk devletidir. Erkler ayrılığının ve yargı
bağımsızlığının korunması, idarenin
işlem ve eylemlerinin denetlenebilmesi, kamu yönetiminde
şeffaflık ve hesap verilebilirlik, yurttaşların bilgi
edinme hakkının korunması, güvenlik-özgürlük dengesinin
sağlanabilmesi gibi temel konular Anayasamızın 2nci maddesinde
açıkça ifadesini bulan demokratik ve hukuk devleti ilkelerinin temel,
ayrılmaz koşullarıdır.
Maalesef kamu yönetiminde
şeffaflığı, idarenin işlem ve eylemlerinin
denetlenebilmesini, hesap verilebilirliği,
yurttaşlarımızın bilgi edinme hakkını ortadan
kaldıran Devlet Sırrı Yasa Tasarısı
Anayasamızın 2nci maddesinde açıkça ifadesini bulan hukuk
devleti ilkesiyle hiçbir şekilde bağdaşmamaktadır. Bu
akşam tıpkı Başbakanca özel olarak görevlendirilenlerin
soruşturulması ve yargılanmasını Başbakanın
iznine bağlayan MİT Yasası örneğinde olduğu gibi
Devlet Sırrı Yasa Tasarısıyla da hukuk devletimize,
demokratik devlet ilkemize ağır bir darbe daha vurulmaktadır.
Değerli milletvekilleri, az önce
konuşan milletvekillerince de ifade olunduğu üzere
tasarının 4üncü maddesiyle Başbakanın
başkanlığında Adalet, İçişleri,
Dışişleri, Millî Savunma bakanlarından oluşan Devlet
Sırrı Değerlendirme Kurulu yaratılmakta, kurulun
sekretaryası Başbakanlık Müsteşarlığı
tarafından yerine getirilmekte ve bu kurul Başbakanın daveti
üzerine toplanabilmektedir. Başbakanın mutlak kontrolündeki bu kurul
hangi bilgi ve belgelerin devlet sırrı olduğuna karar
verecektir. Sayın Başbakanca devlet sırrı niteliğine
büründürülen belgeler elli yıl gibi uzun bir süre, yarım
asırlık bir süre her türlü denetimden uzak tutulacaktır. Bu
belge ve bilgileri açıklayanlar ağır cezalara
çarptırılacaktır. Bununla da yetinilmeyerek, içlerinde suç
unsuru bulunsa dahi Başbakanca devlet sırrı niteliğine
büründürülen belgeler, mahkemelerce istenmesi hâlinde dahi mahkemelere
sunulmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, oysaki
devlet sırrı niteliğindeki belgelerin mahkemeye verilmesinin
Kurulun inisiyatifine bırakılması, evrensel hukukla,
Anayasamızın temel ilkeleriyle ve Ceza Muhakemeleri Kanununun
125inci maddesiyle açıkça çelişmektedir. Tasarı Bir suç
olgusunu içeren belgeler, devlet sırrı olarak mahkemeye
karşı gizli tutulamaz. şeklindeki Ceza Muhakemeleri Kanununun
125inci maddesinin açık hükmüne aykırılık
oluşturmaktadır.
Görünen odur ki bu düzenlemeyle devlet
sırrı adı altında bir taraftan işlenen suçların
üstü örtülmekte, diğer taraftan yeni işlenecek olan suçlara
kılıf yaratılmakta, kamuflaj oluşturulmaktadır.
Başbakanın kurmak istediği tek adam modeline, despotik yönetim
modeline yasal kılıf, yasal bir altyapı hazırlanmakta, tüm
devlet işlerinde şeffaflığı, hesap verme süreçlerini
tamamen ortadan kaldıran böyle bir yasal düzenleme, âdeta hukuk
devletimizin, demokratik devletimizin dibine dinamit atmaktadır.
Demokratik olduğunu iddia eden
hiçbir yönetim anlayışı, hiçbir iktidar anlayışı
böyle bir düzenlemenin arkasına sığınmamalıdır,
böyle bir düzenlemenin arkasına saklanmamalıdır. Faşizmin
açık ayak seslerini oluşturan bu tür düzenlemelerin yasalaştığı
yönetim modelleri, devlet modelleri hiçbir şekilde demokratik devlet olarak,
hukuk devleti olarak nitelendirilemez, kabul edilemez.
Biz, o nedenle, ileri demokrasiyi
hedeflediğini iddia eden Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarının böyle bir yasal düzenlemenin arkasına
saklanmasını, kesinlikle açık bir çelişki, açık bir
aykırılık olarak görüyoruz.
Bu nedenle, tasarının 4üncü
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını diliyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) Karar yeter
sayısı efendim.
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 23.18
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.25
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123üncü Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
287 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4üncü maddesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi yeniden
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar
yeter sayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
Tasarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
5inci madde üzerinde aynı
mahiyette iki önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra
sayılı "Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı"nın 5. maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Ali
İhsan Köktürk Ali
Serindağ
Mersin Zonguldak Gaziantep
Turgut
Dibek Bülent
Tezcan İlhan
Demiröz
Kırklareli Aydın Bursa
Mahmut
Tanal
İstanbul
Diğer önergenin imza sahipleri:
Oktay
Vural Alim
Işık Hasan
Hüseyin Türkoğlu
İzmir Kütahya Osmaniye
Ali
Öz S.
Nevzat Korkmaz Mustafa
Kalaycı
Mersin Isparta Konya
Ali
Halaman
Adana
BAŞKAN Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT
TURAN (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLİ SAVUNMA BAKANI
İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Vural,
gerekçeyi mi okutuyorum?
OKTAY VURAL (İzmir) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçe
Gerekçe:
Bu tasarıda yer alan devlet sırrı
tanımı, ceza muhakemesi kanunu ve bilgi edinme kanunu gibi mevzuatta
halen yer almakta olan devlet sırrı kapsamını daralmaktadır.
Tasarıda sadece Devletin uluslararası
ilişkilerine veya millî güvenliğine zarar verebilecek gizli bilgiler
sır kabul edilirken, meri mevzuatta ayrıca; millî savunmaya zarar
verebilecek, zarar vermese bile Devletin anayasal düzeni ve dış
ilişkilerinde tehlike yaratabilecek bilgiler de devlet sırrı
kapsamındadır.
Bu tasarı kanunlaşırsa, CMK'daki devlet
sırrı tanımı kaldırılacaktır.
Bu tasarı
kanunlaşırsa hangi gizli bilginin devlet sırrı
olacağına bir kurul karar verecektir. Devlet sırrı koruma
kurulu adı verilen bu kurul Başbakanın
başkanlığında; Adalet, Dışişleri,
İçişleri ve Milli Savunma Bakanlarından oluşmaktadır.
Devlet sırrı koruma kurulunun sır olup olmamasına dair
kararlarına karşı nasıl bir denetim yolu
izlenebileceği belirsizdir. Bu durum, iktidarda bulunan Adalet ve
Kalkınma Partisinin tüm usulsüzlüklerinin devlet sırrı
kapsamına alınarak üstünün örtülmesine yol açacaktır.
Bilimsel bir buluş da, milli
güvenlik bakımından önem arz eden bir mahiyet taşıması
halinde devlet sırrı olarak koruma altına alınabilecektir.
Böylece ülkenin yararına
olabilecek bir çok bilimsel buluş, devlet sırrı adı
altına gizlenebilecektir.
Devlet sırrı olarak koruma
altına alınan bir bilgi bu özelliğini kayıp etmesi
sebebiyle devlet sırrı olmaktan çıkarılabilecektir
Devlet sırrı olarak
korunmanın azami süresi ise elli yıl olarak kabul edilmektedir.
Bir bilgi, Kurul kararının
verildiği tarihten itibaren elli yıl geçtikten sonra devlet
sırrı olarak korunmayacaktır.
Adalet ve Kalkınma Partisinin
yaptığı bir çok usulsüzlük ve yolsuzluk elli yıl süreyle
incelenemeyecek, yargılanmayacak ve konuşulamayacaktır.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU
(Osmaniye) Başkanım, AKP yazıyor orada, Adalet ve
Kalkınma Partisi yazmıyor.
Mevcut hükümlere göre bir suça
ilişkin husus, devlet sırrı olduğu ileri sürülerek
mahkemelere karşı gizli tutulamayacaktır.
Nitekim kozmik oda denilen yerde
yapılan aramalar bu 125 madde hükmüne göre
yapılmıştır.
Oysa tasarıya göre, mahkemeler
tarafından talep edilen devlet sırrı niteliği
taşıyan bilgi, belge ve kayıtlar, Kurulca gerekçesi belirtilmek
suretiyle verilmeyebilecektir. Bunun anlamı, yukarıda zikredilen CMK
hükümlerinin etkisiz hale getirilmesi olacaktır.
Böylece, örneğin şimdiki mit
müsteşarının Başbakan müsteşar
yardımcısı sıfatıyla Osloda yaptığı görüşmelerle
ilgili hususlar devlet sırrı olacağı için hiçbir zaman bu
konularla ilgili suçla ilişkili bilgiler dahi
tartışılamayacaktır.
Böylece, özel yetkili mahkemelerde
şu anda yürütülen soruşturmalar kapsamında başbakanın
ve çalışma ekibinin mahkemelere
çağırılmasının önü kapatılmış
olacaktır.
Bu tasarıyla; PKK-MİT
temsilcileri arasında yasadışı olarak Başbakanın
talimatıyla yapıldığı ortaya çıkan
görüşmelerde terör örgütüne verilen tavizlerin yer aldığı mutabakat
protokolleri bilgiler kamuoyunun ve aziz Türk Milletinin dikkatinden
kaçırılacaktır.
Ayrıca; Telekom galataport,
doğalgaz ve enerji ihaleleri ya da özelleştirmeleri
sırasında hükümet temsilcileri ile yerli ya da yabancı
şirket temsilcileri arasında yapılan görüşmelerde ait
bilgilerinin üzeri örtülmek istenmektedir.
Bu tasarıyla, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin milli menfaatlerinin korunamayacağı açıktır.
Tasarı
kanunlaştığında Türkiye Cumhuriyeti Devleti; bir hukuk
devleti olma özelliğini yitirecektir.
Yukarıda açıklanan
nedenlerle, bu maddenin tasarı metninden çıkartılması
Ülkemizin ve Milletimizin geleceği açısından daha doğru ve
hayırlı bir iş olacaktır.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5inci maddedeki
verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin görevi Anayasanın 7nci maddesi uyarınca
egemenlik kapsamında yasama faaliyetinde bulunmaktır. Milletimiz bizi
yasama faaliyetinde bulunmak üzere görevlendirmiştir. İktidar
partisinin milletvekillerinin görevi ülkenin sorunlarını çözmektir,
zira devlet yetkisini, sorunları çözmek için gerekli olan devlet yetkisini
almışlardır. Bizim de muhalefet partisi olarak temel görevimiz,
halkın sorunlarını iktidar partisinin dikkatine sunmak ve
iktidar partisinin politikalarını eleştirmektir. Bu nedenle, bu
yasama faaliyetinin ve sürecinin çatışmasız, aslında
kırıcı olmayan bir süreçte devam etmesi beklenilen ve
olması gereken temel bir süreçtir. Ancak Sayın AKP Grup Başkan
Vekili Caniklinin bu kanun tasarısı görüşülmeden önceki, bir
önceki kanun tasarısında gerek CHP Grubuna ve gerekse daha sonra bu
kanun tasarısı görüşülürken kürsüde konuştuğum sırada
şahsıma yönelik ağır derecede kırıcı söz ve
hareketleri karşısında hiç istemediğim, arzu etmediğim
hâlde bu kırıcı, çatışmacı sürece katılmak
zorunda bırakıldım. Bu fotoğraftan son derece
üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Çünkü milletvekili olarak hiçbirimizin bu
yasama faaliyeti sürecini çatışmacı ve kırıcı bir
üslupla götürmeye hakkı olmadığını düşünüyorum.
Ancak, bu, her şeyden önce tüm milletvekillerinin görevidir, iktidar
partisi milletvekillerinin daha çok görevidir, hele hele grup başkan
vekillerinin daha çok görevidir. Benim hiçbir milletvekili arkadaşı
üzmek ya da kırmak gibi bir durum aklımın ucundan dahi geçmez,
ancak siyasi mücadelede söylediğim sözlerin arkasında sonuna kadar
durduğumu belirtiyorum. Bu çerçevede, böyle bir tartışmanın
tarafı, zorunlu olarak katılanı olmak durumunda
bırakıldığımdan dolayı üzgünüm. Sanıyorum,
umuyorum Sayın Canikli de üzgündür. Dolayısıyla, bu tip
fotoğrafların yaşanmaması konusunda öncelikle hepimizin
daha özenli davranması gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Hükûmet sıralarında oturan Sayın Bakanımız Dolmabahçe
görüşmeleriyle ilgili olarak, bu görüşmeleri, yani
Başbakanın eski Genelkurmay Başkanı Yaşar
Büyükanıtla yaptığı görüşmeleri, yanılmıyor
isem, özel görüşme olarak nitelendirdiler. Elimde 16 Temmuz 2009 tarihli
bir belge var, Sayın Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçekin o tarihte Başbakan adına tarafıma verdiği bir soru
önergesine yanıttır. Sayın Cemil Çiçek Başbakan adına
verdiği o soru önergesi yanıtında diyor ki: Sayın
Başbakan Dolmabahçede Sayın Genelkurmay Başkanıyla
yaptığı görüşmede, devlet ve ülke sorunlarına
müteallik konularda görüş alışverişinde bulunmuştur.
Sayın Başbakan muayyen ya da gayrimuayyen zamanlarda devlet
katmanlarında görev yapan asker, sivil makamlarla ülkenin temel iç ve
dış sorunlarını görüşmekte, değerlendirmektedir,
mülahazalarını paylaşmakta, gerekli karar, inisiyatif ve
talimatlarını ilgili makam ve muhataplarına iletmektedir.
Başbakanların devlete ve ülkeye müteallik konularda muayyen ve
gayrimuayyen görüşmelerinin içeriğini her zaman ve her zeminde
kamuoyuyla paylaşmaları devlet yönetiminde âdetten değildir.
demektedir. Demek ki Sayın Bakanım, o yapılan görüşme,
sizin belirttiğiniz gibi özel bir görüşme değilmiş.
Ben bu soruyu Sayın Başbakana
sormuştum. Tabii, burada başka bir çelişkiyi de hemen Meclisle
paylaşmak istiyorum. Sayın Cemil Çiçek o görüşmede
bulunmadığı hâlde ve taraflar o görüşmenin içeriğini
mezara kadar götürme konusunda taahhütte bulundukları hâlde, bugünkü
Sayın Meclis Başkanı, o zamanki Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek, o ikisi arasında devlet ve ülke
sorunlarının görüşüldüğünü nasıl ve nereden tespit
etmiş? O soruyu da sordum ama ona yanıt alamadım henüz, aradan
üç sene geçti. Bu konuyla ilgili de beş tane soru önergesi verdim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -
Sayın Bakanım, sizi yanıltmışlar veya eksik bilgi
sahibisiniz.
Teşekkür ederim arkadaşlar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler
kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde yine
aynı mahiyette iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 287 sıra
sayılı Devlet Sırrı Kanunu Tasarısının 6.
maddesinin tasarı metninden çıkartılmasını arz ve
teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan
Köktürk Ali
Serindağ
Mersin Zonguldak Gaziantep
Turgut Dibek Mahmut Tanal İlhan
Demiröz
Kırklareli İstanbul Bursa
Bülent Tezcan Oğuz
Oyan
Aydın İzmir
Diğer
önerge sahipleri:
Oktay Vural S. Nevzat Korkmaz Alim
Işık
İzmir Isparta Kütahya
Ali Öz Hasan Hüseyin
Türkoğlu Mustafa
Kalaycı
Mersin Osmaniye Konya
BAŞKAN Komisyon aynı
mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT
TURAN (İstanbul) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Hükûmet
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet, önerge üzerinde söz
isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, biz milletvekilleri olarak burada sual tevcih ediyoruz.
Biraz önce Sayın Ali Rıza Öztürkün de ifade ettiği gibi,
Dolmabahçe görüşmeleriyle ilgili de bir sual tevcih ettik, Sayın
Bakan -Hükûmet adına oturuyor orada- bunun özel bir görüşme
olduğunu ifade ettiler. Benim 18 Haziran 2009 tarihinde Sayın
Başbakan tarafından cevaplandırılması isteğiyle
verdiğim soru önergesi burada.
Soru önergem aynen şöyle: 4
Mayıs 2007 tarihinde Sayın
Başbakan ile Genelkurmay Başkanı Sayın Yaşar
Büyükanıtın Dolmabahçede yaptığı görüşmenin
içeriğine ilişkin medyada çeşitli haberler yer
almıştır. Sayın Başbakan da Sayın Büyükanıt
açıklarsa ben de o şeyleri açıklarım. ifadesini
kullanmıştır, Sayın Büyükanıt da görüşmenin
devlet işi olduğunu ifade etmiştir. Yapılan görüşmenin
devlet işi olduğu ifade edildiğine göre sorularımı
yöneltiyorum. diyorum.
Şimdi, Sayın Cemil Çiçek Bu
devlet işi. diyor, siz Özel iş. diyorsunuz. Hangisi doğru?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Özel görüşme, baş başa görüşme.
OKTAY VURAL (Devamla) Hangisi
doğru?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) İkisi de doğru.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
İkisi de nasıl doğru?
OKTAY VURAL (Devamla) Yani hangisi
doğru?
Yani burada bu sorulara cevap verirken
Türkiye Büyük Millet Meclisini ciddiye almak gerekir. Gerçekten eğer
devlet işi ise mezara kadar niye gider? Eğer devlet işi ise bu
konu niye Bakanlar Kurulunda görüşülmemiştir? Neden bu konuda
bakanlara, Millî Savunma Bakanına bilgi verilmemiştir?
Dolayısıyla, bütün bunlar
aslında Dolmabahçe görüşmelerinin içerisindeki sır perdesinin
hâlen açılmadığını ortaya koyuyor ve muhtemelen, sizin
muhtevayla ilgili biraz önce ifade ettiğiniz özel görüşme konusunu,
bir Millî Savunma Bakanı olarak sizin bu cevabınızı çok
ciddiye alıyorum.
Siz Türkiye Cumhuriyetinin Millî
Savunma Bakanısınız. Eğer Millî Savunma Bakanı olarak,
bir özel görüşmede özel konular görüşülmüş ise bu özel
konuların ne olduğunu da biliyorsunuz o zaman. Bunlar neler? O
şeyleri açıklarım o da açıklarsa. diye bir dosyalar
savaşı mı var, bilgi savaşı mı var? Kim kime koz
kullanmaktadır? Böyle bir devlet yönetimi Türk devlet geleneğinde
yoktur.
Bu konu eğer devlet işi ise
devlet işiyle ilgili bir görüş alışverişinde, bu
konuda siyasi sorumluluk sahibi olan Millî Savunma Bakanının ve
Bakanlar Kurulunun haberdar olması gerekmiyor mu?
Gerçekten bu çelişki ortaya
koyuyor ki Sayın Millî Savunma Bakanı bu görüşmede özel
birtakım konuların görüşüldüğünü ifade etmiştir.
Biliyor. Ben, bilmeden konuştuğu kanaatinde değilim, bilgi
sahibi olmadan konuştuğu kanaatinde değilim. Çünkü devlet
işi olsaydı kendisinin bilmesi gerekir. Çünkü millî savunmadan
Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumlu olan Türkiye Cumhuriyeti
Bakanlar Kuruludur. Kendileri de bir Bakanlar Kurulu üyesi olduğuna göre,
gerçekten bu sır perdesinin belki izleri vardır, belki bir yerlerde
belgeleri vardır, belki bir yerlerde CDleri mi vardır, neleri
vardır da kapatılmak isteniyor? Bunu, bu milletin öğrenmesi
gerekiyor.
Bir millî savunma bakanının
Özel iş. deyip, Genelkurmay Başkanının Devlet işi.
dediği, O açıklarsa ben de o şeyleri açıklarım.
diyerek kime karşı hangi kozlar kullanılmıştır?
Zannederim değerli milletvekilleri, hepimizin bunu öğrenmeye
hakkı var. Bu sır perdesinin ortadan kaldırılması
gerektiği açıktır.
O bakımdan, bu vesileyle ben söz
aldım. Biraz önce tevcih edilen yazılı soru önergesinin
cevabı da buradadır. O bakımdan, Sayın Bakan bu özel
nitelikli konuşmanın, belki muhtevası konusunda eğer cevap
vermek durumunda iseniz, hemen bir kapalı oturum önergesi vermek suretiyle
bu konuları Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşmanızı da
öneriyorum.
Hepinize saygılarımı arz
ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Önerge üzerinde söz isteyen Oğuz
Oyan, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
OĞUZ OYAN (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz
tasarı, birinci olarak, bir toplumsal denetimden kaçış
tasarısıdır. Bir demokraside toplumsal denetim varsa, bir toplum
ne kadar toplumsal denetime açıksa o kadar demokrattır, o kadar
demokratiktir. Siz, bu tasarıyla, acaba devlet sırrı
kavramının kapsamını daraltıyor musunuz,
genişletiyor musunuz? Daraltıyor olsaydınız, demokrasiye
daha geniş bir yer açıyor olurdunuz. Oysa, bu kavramı, devlet
sırrı kavramını iyice muğlaklaştırarak ve
bir kurulun inisiyatifine vererek -ki o kurul yürütmenin başından
itibaren 4 bakandan oluşmaktadır- siz tamamen kapsamı
genişleten bir tasarıya imza atıyorsunuz. Dolayısıyla
demokrasinin sınırlarını daraltıyorsunuz.
Demokrasi dediğiniz dikensiz gül
bahçesi değildir, demokrasi dikenli gül bahçesidir. Ancak dikenleri varsa
demokrasi vardır. Eğer eleştiriyi ayıklarsanız,
eğer toplumsal denetimi sistemden çıkarırsanız, o zaman
demokrasiyi, demokrasi ağacının yeşermesi için mümbit alan
bırakmazsınız, toprak bırakmazsınız.
Dolayısıyla, burada toplumun ve toplumun örgütlü kesimlerinin
demokratik kesim ve kitle örgütlerinin denetimine açık olmayan, devlet
sırrı perdesi altına sokulan her şey demokrasiyi
daraltacaktır.
İkincisi: Bu kanunun adı
Devlet Sırrı Kanunudur ama
aslında Hükûmet sırları kanununudur bu. Hükûmet
sırları kanunudur çünkü neresinden bakarsanız bakın,
tamamen yürütmenin denetiminde olan bir mekanizmadan bahsediyoruz. İlk
hâliyle de öyleydi, ilk geldiği Hükûmet tasarısında da öyleydi.
Gene Başbakan ve 4 bakan ama 1 tane de kurul vardı. İşte,
Başbakanlık Müsteşarı ve 4 müsteşar, benzer bir
yapıydı.
Şimdi, bu öyle
anlaşılıyor ki iktidarın kendi icraatına ilişkin
saklama ihtiyacını duyduğu sırların alanı
genişlemektedir. Yani iktidar daha fazla şeyi saklama ihtiyacı
içinde olduğu için böyle bir yasaya ihtiyaç duymaktadır. Bu,
kesinlikle Avrupa Birliğinin bize dayattığı birtakım
normlara uyma kanunu değildir. Bu, aslında Dostlar
alışverişte görsün. o çevrelere
böyle satılmak istenen bir tasarıdır. Bu, tabii, onlar
açısından da Bon Pour LOrient. yani Bu kadar sizin için yeter.
diyebilecekleri belki bir tasarı olabilir.
Bu tasarı üçüncü olarak, hak arama
özgürlüğünü sınırlayan bir tasarıdır. Bu, 8inci
maddede özellikle çok açıktır. Ayrıntıya giremiyorum.
Dördüncüsü:
Bu tasarı kişisel sırları, özel yaşam
alanının sınırlandırıldığı,
alenileştirildiği bir ülkede hükûmet sırlarının elli
yıllık bir perde arkasına kilitlenmesi tasarısıdır.
Yani Hükûmetin kendisini ve beraberindeki bütün o ekonomik çıkarları,
bütün o siyasi diyalogları içerde dışarıda -örgütlerlerle
dışarıda birtakım hükûmet- bütün bunları belirli
sır perdeleri altına saklama kaygısından ileri gelmektedir.
Tabii,
burada başka kaygılar da var. Görüyorsunuz biraz önce Başbakan
Yardımcısının nasıl burada muhalefeti, böyle yapamazsınız
20 kişiyle durup falan
Bir taraftan temel yasa diye getireceksiniz, söz
hakkımızı kısıtlayacaksınız, öbür taraftan
da beş dakikada meramımızı anlatmaya da nalıncı
keseri demokrasisiyle karşı çıkacaksınız.
Değerli
arkadaşım, bu totaliterizmdir, bu yeni hukuk kalkanları
arkasına saklanma arzusudur. Topluma karşı sır küpü
olacaksınız Hükûmet olarak ama dış güçlere karşı
açık saçık olmaya devam edeceksiniz. Türkiyenin Başbakanı
Wikileaks belgeleriyle Amerikanın elinde rehindir. Türkiyenin
Başbakanı Deniz Feneri belgeleri nedeniyle Almanyanın elinde
rehindir. Siz bu güçlere karşı bu sırlarınızı her
zaman kullanılabilir, açık olarak ortada saçıp duracak ama
Türkiyede bunların yayımını şimdi devlet
sırrı arkasında perdeleyeceksiniz. Buna demokrasi denmez. Bu AKP
demokrasisi, teokratik totalitarizmin yollarına taş döşemekten
başka bir şey değildir.
Bu
tasarı demokrasi yolunda değil, geriye doğru, Orta Çağa
doğru gidiştir. Böyle bir devlet anlayışını kabul
etmiyoruz. Buna hayır oyumuzu vereceğiz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
7nci
madde üzerinde aynı mahiyette iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısının 7. maddesinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk Ali İhsan
Köktürk Ali
Serindağ
Mersin Zonguldak
Gaziantep
İlhan Demiröz Bülent Tezcan Turgut Dibek
Bursa Aydın
Kırklareli
Mahmut Tanal
İstanbul
Diğer
önerge sahipleri:
Oktay Vural S. Nevzat Korkmaz Mustafa Kalaycı
İzmir Isparta
Konya
Alim Işık Ali
Öz Hasan
Hüseyin Türkoğlu
Kütahya Mersin
Osmaniye
Sinan
Oğan Ali
Halaman
Iğdır Adana
BAŞKAN
Komisyon önergelere katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BÜLENT TURAN (İstanbul) Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Önerge üzerinde Sinan Oğan, Iğdır Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Saygıdeğer Başkan, değerli
milletvekilleri; 287 sıra sayılı Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısının 7nci maddesi üzerindeki önergemiz üzerine
konuşmak üzere huzurunuzdayım.
Birkaç
gündür basında bir iddia var. Bu iddiada, Osloda yapılan
görüşmelerde PKKyla AKPnin anlaşmasında, güneydoğuda
PKKyı bitirmek için savaşan bin kadar subayın
yargılanacağı söyleniyor. Şimdiye kadar Hükûmetten bu
konuda herhangi bir ses çıkmadı. Burada Muhterem Bakanımıza
soruyorum: Bu konuyu yalanlayacak mısınız, yoksa bu gece bu
kanunu çıkarıp bunu da devlet sırrı kapsamına sokacak
mısınız? Buradan, Saygıdeğer Bakanımın Yok
böyle bir şey, Oslodaki görüşmelerde PKKyla masaya oturduk ama bin
tane subayımızı savaş suçlusu olarak yargılamayacağız,
PKKya biz böyle söz vermedik. demesini bekliyoruz.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Polisler de var.
SİNAN
OĞAN (Devamla) Elbette, özel harekât polisleri de buna dâhil, bin kadar
subayımızı ve polisimizi PKKyla pazarlıklar neticesinde savaş suçlusu
olarak yargılamayacağımızın burada sözünü, bunun
sözünü vermeniz lazım. Bugün verdiniz verdiniz; vermediniz, yarın bu
konuyu konuşamayacağız değerli milletvekilleri. Neden
konuşamayacağız? Çünkü bu konu da sizin devlet
sırrınız kapsamına girebilecektir. Nasıl girecektir?
Sayın Başbakan diyecektir ki: Bu konuyu konuşamayız
arkadaşlar, bu devlet sırrı. Yani dolayısıyla, bu
kanun geçtiği takdirde, kafanıza göre, işinize geldiği gibi
her şeyi devlet sırrı yapabileceksiniz; PKKyla
pazarlıklarınız devlet sırrı olabilecektir,
İsraille pazarlıklarınız, İsrailli şirketlerle
ticaretiniz devlet sırrı olabilecektir. Bu sebeple, bu kanun,
Türkiyede, genelde, maalesef, ileriye doğru atılacak adımlar
kanunu olarak getirilmiyor. Daha fazla demokrasi adı altında
kanunlar yapılmıyor. Hükûmeti daha fazla korumak, Hükûmetin
iktidarını daha fazla uzatmak adı altında kanunlar
yapılıyor.
Tabii, 12 Eylülden önce Yetmez ama
evetçilerin de bu konuyla ilgili görüşlerini basında
paylaşması lazım. Ne demiştiniz 12 Eylül referandumunda?
Daha fazla demokrasi demiştiniz, ileri demokrasi demiştiniz, Konuşulmadık
hiçbir şey kalmayacak. demiştiniz. Peki, şimdi
getirdiğiniz bu Devlet Sırrı Kanunuyla ne yapmaya
çalışıyorsunuz? Hiçbir şeyi konuşmayalım, ucu
bize dokunacak hiçbir şeyi konuşmayalım ve ucu bize dokunacak
olan, bir süre sonra iktidardan kaçacağız ama biz kaçtıktan
sonraki süreci de garanti altına almaya
çalışacağınızı burada ifade ediyorsunuz. Tabii
hangi gerekçelerle? Bunu açıklamak lazım. Böyle bir siyasi erkin
kontrolüne verilecek devlet sırrını, hangi gerekçeyle yapmaya
çalışıyorsunuz? Bağımsız
yargının yapması gereken işi, devleti oluşturan siyasi
erkin etkisinde olmayan bir kurumun yapması gereken şeyi,
mahkemelerin yapması gereken şeyi şimdi siz siyasi erkin etkisi
altına veriyorsunuz.
Hükûmetinizin ağlamadan sorumlu
bir başbakan yardımcısı var. Buna yapılmış
olduğu iddia edilen bir suikast vardı.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ne
alakası var ya?
SİNAN OĞAN (Devamla)
Devletin
Askerin mutfağında, patates, soğan soyan ne kadar
insan varsa bir gece hepsini topladınız. Allah aşkına ya,
biriniz çıkın burada, deyin ki: Bu suikastın sonucunda
şunlar oldu. Burada çıkın söyleyin ya, biz de öğrenmek
istiyoruz. Hakikaten, ağlamadan sorumlu Başbakan
Yardımcısına bir suikast var mıydı? Var
mıydı ya?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Kendisi
merak etmiyormuş ama
SİNAN OĞAN (Devamla) Bu
memlekette insanları isimsiz ihbarlarla alıp geleceğini
karartıyorsunuz. Bu memlekette devletin Genelkurmay başkanına
terörist deyip içeri atabiliyorsunuz. Patates, soğan soyan insanların
Başbakan Yardımcısına suikasttan, günlerce televizyonlarda
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SİNAN OĞAN (Devamla)
milletin gözü önünde haysiyetiyle oynuyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Bağımsız yargı yaptı onları, biz
yapmadık.
SİNAN OĞAN (Devamla)
Eğer haysiyetiniz varsa o insanların haysiyetiyle... (MHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Haysiyet var!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Nasıl konuşuyorsun ya!
NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli)
Haysiyet kim, sen kim?
BAŞKAN Önerge üzerinde söz
isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7nci maddenin madde
metninden çıkarılmasına ilişkin verdiğimiz önerge
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
maddede aslında devlet sırrı niteliğini kaybeden belgelerin
sır olmaktan çıkarılmasına ilişkin kararın Kurul
tarafından verileceği belirtilmekte. Aslında Kurulun mahiyetini
anlattım başlangıçta. Kurul=Başbakan demektir.
Dolayısıyla, tam bir kendin pişir kendin ye yasası bu
yasa. Her şey
Kurula neyin devlet sırrı olması
gerektiğinde teklif yapılacak, o teklifin devlet sırrı olup
olmasını değerlendirme kuruluna; Kurul karar verecek,
dolayısıyla Başbakan karar verecek. Onların devlet
sırrı olup olmadığına da yine Kurul ama
dolayısıyla Başbakan karar verecek. Devlet sırrı
niteliğini kaybettiği gerekçesiyle de devlet sırrı olmaktan
çıkarılmasına ilişkin yine Başbakan karar verecek yani
bu yasanın demokratik hukuk devletinde savunulabilir bir yanı var
mı? Baştan beri anlatıyoruz yani diğer demokratik ülkelerde
devlet sırrı nasıl korunuyorsa Türkiyede de öyle korunsun.
Oralarda devlet sırrı korunması yapılırken
kişilerin bilgi edinme hakkı ya da diğer hakları ihlal
edilmiyor, aksine, onlar tam bir güvenceye alınmış.
Öte yandan, değerli
arkadaşlarım, 5inci maddede ekonomik sırlarla ilgili
kısım her ne kadar Komisyonda çıkarılmış olmakla
birlikte, 5inci maddenin 5inci fıkrasında Resmî Gazetede
yayımlanmayan ikili ve çok taraflı antlaşmalar ibaresi var. Bu
çok tehlikeli bir ibare. Özellikle Sykes-Picot Anlaşması, Sayın
Bakan
Bu anlaşma, hepinizin bildiği gibi, 16 Mayıs 1916de
İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Türkiye'nin Orta
Doğudaki topraklarının paylaşılmasını
öngören gizli bir anlaşma. Rusyanın onayıyla yapıldı.
1917 Ekim Devriminden sonra Lenin tarafından bu anlaşmanın
içeriği dünya kamuoyuna açıklandı.
Yine, o zamanki
Dışişleri Bakanımız -şimdi
Cumhurbaşkanı- Sayın Abdullah Gül ile ABD
Dışişleri Bakanı Sayın Colin Powell arasında
yapıldığı iddia edilen, 2 Nisan 2003te
imzalandığı iddia edilen ve daha sonra Vatan gazetesinde Sedat
Ergine açıklanan Irakın işgali ve güneydoğuya
ilişkin sözleşme örneği duruyor.
En yeni, taze bir örnek Kürecikteki
radarla ilgili. Şimdi, Kürecikteki bu radarın başlangıçta,
Amerikayla yapılan anlaşma gereği sonucu kurulduğunu
bilmeyen yok. Ben de Sayın Bakana, Dışişleri Bakanına,
bu konuda, sanıyorum, on beşi aşkın soru önergesi verdim.
Bu soru önergelerinin hepsi, Sayın Bakan, Dışişleri
bürokratlarının denetiminden geçmiş soru önergeleridir, hem
cevapları hem de benim soru önergelerim. Hiçbirisine doğru cevap vermediniz. Gerek
Amerikan yetkililerinin açıklamalarıyla gerekse zaman zaman Türk
yetkililerinin açıklamalarıyla çatışan, onlarla
örtüşmeyen yanıtlar verdiniz.
Şimdi, bakın,
en son Cumhurbaşkanının da katıldığı
Chicagodaki NATO Zirvesinde bu üs NATOya devredildi. Peki, bu ne zaman oldu?
Daha bundan bir ay önce oldu. Peki, bu üs ne zaman kuruldu? Bir ay önce
kurulmadı, çok zaman önce kuruldu. Sayın Bakana soruyorum: Bu radar
üssünün NATOya devredilmeden önceki statüsü neydi? Bunu açıklayın lütfen,
niye açıklamıyorsunuz? Bunu açıklayın.
Değerli
arkadaşlarım, gizli kapaklı iş yaparak devlet yönetilmez.
Hele hele demokratikleşme ve özgürleşme adı altında, darbe
ve çetecilerle hesaplaşma iddiasıyla söz söyleyen bir siyasi
iktidarın böylesine otoriter bir yönetim anlayışının
tipik bir örneği olan bu yasayı getirip Meclise dayatması ve
çoğunluğun gücüyle kabul ettirmesi tam bir çelişkidir.
Dolayısıyla,
demokratikleşme ve özgürleşme iddianız kabul olmaz. Hani, devlet
demokratikleşecekti, birey özgürleşecekti arkadaşlar! Bu yasada
devletin demokratikleşmesi, bireyin özgürleşmesi var mı?
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Aynı mahiyetteki
önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm,
geçici 1 ve 2 dâhil 8 ila 13üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Turgut Dibek,
Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK
(Kırklareli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, ikinci
bölüm üzerindeki düşüncelerimizi açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum. Tabii,
arkadaşlarımız aslında bizim
anlatacaklarımızı dinlerlerse daha da mutlu olacağız.
Şimdi, kanunun tümü, birinci
bölümü bitti. Aslında kanun çok değil, on üç maddelik, daha
doğrusu on bir maddelik bir kanun tasarısı. Özü bir madde
aslında, çok fazla değil. Yani, diğer maddeler de mutlaka kanun
içerisinde önem taşıyor ama kanunun özü tek madde, o da 4üncü madde,
yani bu hep bahsedilen Kurul, yani bu devlet sırrı nitelemesini
yapacak olan Kurul. Yani, Başbakanın
başkanlığında 4 tane de bakanın
katılımıyla bir kurul oluşuyor, işin özü o, diğer
maddeler bana göre teferruat.
Şimdi, Komisyonda da bunu
konuşmuştuk değerli arkadaşlar. Bu konu bizim
tarafımızdan tabii eleştiriliyor, iktidar partisi milletvekili
arkadaşlarımız ısrarla şunu söylediler: Ya siz
şimdi Sayın Başbakana güvenmiyor musunuz, işte bakanlara
güvenmiyor musunuz? Yani, onlar da bu ülkenin seçilerek gelmiş olan
insanları, yanlış mı yapacaklar? Bu tür nitelemeler oldu.
Ben de tabii bu söylem karşısında konuşmamda bazı
örnekler vermiştim, Tabii ki biz Sayın Başbakana güvenmek
istiyoruz. Yani bir ülkenin başbakanı güvenilir olmalı, bir
ülkenin başbakanı -hani o nitelemeyle- yediemin dediğimiz,
güvenilir kişi olmalı. demiştim ama değerli
arkadaşlar, çok değil, aklıma şöyle bir çırpıda
üç dört tane örnek gelmişti, onları komisyonda söylemiştim.
Şimdi dedim ki: Bizim yerimize geçin, burada siz oturun -şu anda da
söyleyebilirim- şu sıralarda siz oturun, biz burada oturalım,
bizim gibi düşünün, bakalım ne diyeceksiniz?
Bakın, çok değil 2009un ekim
ayında Haburda bir olay yaşadık. Tabii o süreci takip edenler
biliyorlar, teröristler kamplardan geldiler Habura. Geliş
şekillerini biliyorsunuz, kıyafetlerini biliyorsunuz, oradaki
karşılanmalarını biliyorsunuz, yaşanan olayları
biliyorsunuz, Türkiyedeki infiali biliyorsunuz. Her yer, yer yerinden oynuyor,
grup toplantısı yapılıyor. Sayın Başbakan grup
toplantısında Bu tablo karşısında umutlanmamak mümkün
mü? dedi yani hatta devamı da var Sevindirici bir gelişmedir.
dedi.
Şimdi, çok değil
arkadaşlar, iki, iki buçuk yıl yani sondan başlayarak birkaç
şey aklıma geldi, onları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Geçenlerde o gelen teröristlerle ilgili yargılama sonuçlanmış,
Çok umut verici bir gelişme, umutlanmamak mümkün mü, mümkün
değildir. diyen Sayın Başbakana karşılık hâkim
gelenlere on yıl ceza vermiş arkadaşlar, mahkeme heyeti,
biliyorsunuz değil mi? Neden? Terör örgütü üyesi olmak, terör örgütünün
propagandasını yapmak
Şimdi, böyle bir tablo
Yani bu
ülkenin Sayın Başbakanı o görüntü karşısında o
açıklamayı yaparsa hepimizin kafası karışır
değerli arkadaşlarım. Yani gelelim
Aslında bu yine
söylendi, bu Oslo olayının öncesi var, ben bunu birkaç kez bu
kürsüden söyledim çünkü önemsiyorum, ben Sayın Başbakana güvenmek
istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Sakın ha Turgut Bey, sakın ha!
TURGUT DİBEK (Devamla) Yani bu
referandum öncesi Sayın Başbakanın en milliyetçi söylemleri kullandığını
hep beraber biliyoruz, en milliyetçi söylemler. Oslo yeni çıktı, o
tarihlerde yoktu ama kokusu vardı, konuşuluyordu kamuoyunda. Bizler
de bunu sormuştuk Ya, siz böyle diyorsunuz da bu terör örgütüyle
görüştüğünüze dair birtakım, müzakere yaptığınıza
dair birtakım duyumlar var. Sayın Başbakanın söylemleri
çok açık yani neredeyse bizi PKKyla eşit hâle getirdi.
İşte, Kandilin kuyruğu olduk. Sayın Başbakanın
söylemlerinden bahsediyorum. Arkadaşlar, o nitelemeleri de
hatırlatmama gerek yok yani Bunları ileri sürenler şudur,
budur. söylemleri de oldu. Daha sonra neyle karşılaştık?
Oslo görüşmeleriyle karşılaştık. Kimlerin
gittiği, nasıl gittiği
Yani oraya işte, Terör örgütüyle
konuşan, görüşen şudur. falan diyen Sayın Başbakan
bunlar ortaya çıktıktan sonra ne dedi: Evet, ben gönderdim. dedi.
Ne var bunda? dedi, işte, ona benzer söylemlerde bulundu.
Ben de diyorum ki, güvenilir bir
Başbakan değerli arkadaşlar, çıkar o tarihlerde o
şekilde konuşmazdı. Burada Arabuluculuk Kanunu görüşülürken
yine bu kürsüden söyledim, bu kürsüden belirttim. Sayın
Başbakanın Marmara Üniversitesinin açılışında bir
konuşması var, evlere şenlik bana göre. Ne demişti
hatırlıyor musunuz Sayın Başbakan o konuşmada?
Demişti ki: Farklı inanç gruplarının kendi yargılamalarını
yapmalarının mirasçılarıyız, inşallah, önümüzdeki
günlerde -meali bu- bunun öncüsü olacağız. Birebir belki aynı
değildir ama üç aşağı beş yukarı bu söylemlerde bulundu.
Şimdi, bakın, burada bunu
konuşmuştum, demiştim ki: Şimdi, bu ülkenin Başbakanı
-arkadaşlar- insanların kimliğine, insanların
inançlarına, bu ülkenin vatandaşlarının cinsiyetine bakarak
hukuk yargılamalarının farklı olmayacağını
bilmeyen veya bilmeyecek durumda olan biri midir? Yani biz, Türkiye'de
kimliğe göre, inanca göre hukuk mu uyguluyoruz, yargılamaları
böyle mi yapıyoruz? Yoksa evrensel hukuk kurallarını,
Anayasamızın ve diğer kanunlarımızın
belirlediği ilkeler çerçevesinde herkese eşit bir şekilde mi uyguluyoruz?
Şimdi, bu ülkenin Başbakanı bunları konuşuyor
değerli arkadaşlar.
Ha, şimdi, bir olay daha var, çok
yakında olan bir olay, şu MİT Kanunuyla ilgili. Benim için o da
çok önemli, bunu Komisyonda da söylemiştim, çünkü Sayın
Başbakanın mantığını ya da bu ülkeyi yönetirken
gelgitlerini anlamak adına bu da önemliydi.
Biliyorsunuz, Oslo görüşmeleriyle
ilgili süreç ortaya çıktığında, bir yargısal faaliyet,
yani yakalama kararı çıktı gidenler hakkında, Sayın
Hakan Fidan ve diğerleri hakkında ve ifadeye çağrıldılar,
burada üç günde kanun çıkardınız. O kanun çıkmadan evvel, Başbakan
o kanunu savunurken şu cümleleri kullanmıştı, dedi ki: Ben
seçilmişleri atanmışlara harcatmam.
Şimdi, bunu kimin için söyledi?
Hakan Fidan ve diğer kişiler, işte, Afet Güneş. Benim
tarafımdan gönderilmiştir. Bu ülkede seçilen kişi benim. Ben bu
ülkenin Başbakanıyım. Ben halkın oylarıyla
seçilmiş olan insanım. Hatta geçenlerde de şunu söyledi, dedi
ki: Çağıracaksanız beni çağırın, alacaksanız beni
alın. Kime? Savcılara.
Ben de şunu
bekliyorum bu ülkenin Başbakanından: Ben seçilmişleri
atanmışlara harcatmam. diyen Sayın Başbakandan 8 tane
tutuklu milletvekili arkadaşımız için de aynı söylemleri
bekliyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Söyledi, onu da söyledi.
TURGUT DİBEK
(Devamla) - Yani onlarla ilgili ne söyledi? Yargının işi.
dedi, yargının işi
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Temennimiz budur. dedi
TURGUT DİBEK
(Devamla) Söyledi. Şunu dedi: Yargının işi., Niye aday
gösterdiniz?
Şunu demiyor:
Arkadaşlar seçilmiş kişidir. Atanmışlarla
seçilmişler arasında
Hakan Fidan seçilmiş kişi
değildir, Hakan Fidan atanmış kişidir ama Hakan
Fidanı gönderen irade seçilmiştir. Sen onu koruyorsan yani kendini
koruyorsan halkın oylarıyla seçilmiş olan insanları da
koruyacaksın, milletvekillerini de koruyacaksın. Ben o zaman o
Başbakana güvenirim değerli arkadaşlar.
Bu ülkenin
Başbakanı çıkıp AKPnin gençlik kolları
toplantısında
-telekonferansla katıldı biliyorsunuz- bir konuşma
yaptı: Kininizin takipçisi olun, kininizden vazgeçmeyin. İnsanlar,
herkes gibi bizler de düşündük, aklı başında,
mantıklı insanlar Ne demek istiyor bu ülkenin Başbakanı?
diye.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Bizim de kinimizin olduğunu unutmayın.
TURGUT DİBEK
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bu söylemler varsa, o zaman,
bakın, ben de şunu belirtmiştim, buradan da belirtiyorum: O
zaman, bakın yürütmeye
. Çünkü bakın, bu devlet sırrıyla
ilgili olarak bu yetkiyi kime veriyoruz? Başbakana artı 4 tane bakana
veriyoruz. Bunlar kim? Bu ülkenin yürütme organı. Yani bu işten
faydalanacak olan ve bilgilerin, belgelerin devlet sırrı
kapsamına alınmasından en çok kim yararlanacak? Ben mi
yararlanacağım? Yararlanacak olan bu ülkenin yürütmesi yani
onların işine yarayacak. Kimin? Yürütmenin işine yarayacak çünkü
Türkiyeyi yönetenler onlar.
Öğleden sonra
sık sık sorularda da gündeme gelen Dolmabahçe olayı. Ben
görüşmedim Başbakan görüştü. Kiminle görüştü? Genelkurmay
Başkanıyla görüştü. Bu bilgiler devlet sırrı
kapsamına alınacaksa yürütme tarafından alınacak.
Dolayısıyla, bu kadar geniş yetkiyi yürütmeye veriyorsunuz.
Yargıyla ilgili olan kısım -ben Sayın Bakanın
dediğine hiç katılmıyorum- göreceksiniz, efendim mahkemeler bu
konuda idare dava açarmış
Hiç alakası yok. Onların hiçbiri
olmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, o zaman, bakın,
Sayın Başbakana birilerinin bunları anlatması lazım.
Sayın Arınç burada yok, Sayın Millî Savunma Bakanı burada.
Yani demesi lazım: Sayın
Başbakan, iyi güzel de sen ara ara şunları söylüyorsun; bak,
insanlar da size güvenmiyor. Yani bunu ya birileri söyleyecek
O zaman, sizler
söylemiyorsanız, bunları biz söyleyeceğiz. Söyleyince
değerli arkadaşlar, sizler de kırılmayacaksınız.
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
İkinci bölüm üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta
Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ikinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, on
yıllık AKP yönetiminin tarihe akan yolculuğunda arkasında
parmak izi bırakmamak, idari, siyasi ve ekonomik çöküşlerin üzerine
sır perdesi çekmek üzere Meclisin önüne getirdiği bir yasa
tasarısını konuşuyoruz. Sadece geleceği değil
geçmişi de tanzim eden ve olan biteni mahkemelerden, yargıdan
kaçırmak üzere kurgulanmış bir tasarıyla karşı
karşıyayız. Hukuk devleti, şeffaf devlet, adalet diye
diye geldikleri iktidarda her mutlak iktidar gibi ebediyen iktidarda
kalmanın hesaplarını yapmaya başladı AKP.
Bunun izahı şudur: AKP, kendi
sonunun eşiğine adım atmıştır ve Abbas yolcudur.
Partisinin hatta biraz haddi hududu da zorlayarak Türk siyasetinin
ağabeylik, ustalık rolüne soyunanların nereden geldiklerini ve
bu sürecin hem kendilerini hem de ülkelerini nereye götürdüklerini iyi hesap
etmeleri lazım.
Ben birazcık
hatırlatayım; zor olacak dinlemek, katlanmak ama sabredeceksiniz.
Söylenenlerden ders çıkarılır ise eminim hem kendilerine hem de
Türkiyeye iyilik yapmış olacaklar.
Değerli milletvekilleri,
asırlardır dünün mazlumları gücü eline geçirdikten sonra
zalimler ile yer değiştiriyor. Çoğu insanın adalet ile
intikamı birbirlerine karıştırması da bunun göstergesi
değil mi? Güçlerini hak ve adaletin emrine sunmayanların ve nerede
durulması gerektiğini bilmeyenlerin meşruiyetinden söz
edilebilir mi? Bu insanların zalim firavunlardan, Ebu Cehillerden ne
farkı kalır? Dün, bunları yapmışlardı.
gerekçesiyle Yaradanın emaneti olan insanlara zulmeden yöneticilerin,
yarın, onlar için gün geldiğinde, gün döndüğünde adalet ve
merhamet dilenmelerinin, hele hele bunu, hakkaniyet, mağfiret ve
barış dini olan İslam adına yaptığını
ileri sürenlerin, utanmadan Edep yahu! diye feryat figan etmelerinin rûzi
mahşerde, Allah indinde bir karşılığı olabilir
mi?
Beyler, insanların sizlere emanet
ettiği yönetme ayrıcalığı ve gücünü hesapsızca
kullanıyorsunuz ve maalesef gittikçe merhametsizleşiyorsunuz; böyle
yaptıkça, meşruiyetinizi kaybediyorsunuz; kaderin tüm zalimlere
hazırladığı sona dörtnala gidiyorsunuz. Sizlerin nereye
gittiği, yine, elbette sizi ilgilendirir, nereye giderseniz gidin ancak
ülkemizi, milletimizi de eteklerinden çekiştirerek karanlık bir sona
doğru götürüyorsunuz. Feryadımız, isyanımız, millet
adına, işte bu yüzden.
Değerli milletvekilleri, hukuk
devleti aynı zamanda şeffaf devlettir. Devlete itimat duyulması,
iş ve işlemlerin hukuka uygun olarak yapılması kadar, bu
iş ve işlemlerin vatandaş tarafından da bilinmesi ve
denetlenmesini gerektirir. Devletin egemenlik alanında karanlık kalan
ne kadar çok iş varsa, bir o kadar da şaibe ve güvensizlik,
hukuksuzluk oluşur ki, devleti, fukaralıktan ziyade, işte bu
adaletsizlik yıkar. Öte yandan, devlet yönetiminde bir kabul vardır
ki, çok da mesnetsiz değildir. Devlet sektöründe, hele hele yönetim
kademelerinde görev yapan herkes bilir ki, bilmesi gereken, bilmesi
gerektiği kadar bilecektir. Aksi takdirde, devletin ayakta
kalmasını sağlayan bilgi alma ve bilgi toplama faaliyetleri de
sekteye uğrayacaktır. Bu mesele, iki uçlu bir meseledir. demek
istiyorum. Şeffaflık her şeyin açık seçik
olmasıdır ama illaki ortaya dökülme anlamına gelmez. Bu
konunun açılması, biliyorum, kimyanızı bozuyor ama ne çare
ki muhalefet olarak bu önemli ihaneti konuşmak durumundayız.
İnternete kadar düştü Oslo müzakereleri. Tutanaklarda çok şey
var ama şu husus son derece önemli: O müzakerelerde Başbakanın özel
temsilcisi olan Hakan Fidan PKKnın Avrupa temsilcisi olan terörist
başlarından birine Beş yıl önce Hükûmetimiz söz verdi,
bakanlıkların taşra teşkilatı lağvedilecek, bu
görevler önce valiliklere sonra da belediyelere devredilecek. diyor. O zaman
sormak lazım: Beş yıl önce Hükûmetiniz kime söz verdi?
İki: Sır gibi sakladığınız
eyalet sisteminin çerçevesini çizen Büyükşehir Yasası bu kapsamda
mı değerlendirilmelidir?
Üç: Yarın, Oslo müzakereleri de devlet
sırrı kapsamına alınıp üzerine konuşmak,
değerlendirme yapmak suç sayılacak mıdır?
Bu soruları hazır sırlar konusu
açılmış iken sormak istedim. Kamuoyu da cevaplar bekliyor,
birinci ağızdan. Sadece bu sorular değil tabii ki, milletimiz
Dolmabahçe sırlarını merak ediyor. Milletimiz Haburu ortaya
çıkaran gelişmelerin arkasındaki sırları merak ediyor.
Deniz Feneri sırlarını merak ediyor milletimiz. ATV-Sabah
satışını, arkasındaki sırları, Telekom
PETKİM gibi özelleştirme adı altında
yaptığınız peşkeş çekmeleri merak ediyor.
Kürecike yerleştirdiğiniz füze kalkan sisteminin hangi
pazarlıklara dayandığını merak ediyor. Ermenistan ile
Türkiye arasında yaptığınız protokollerin perde
arkasını merak ediyor. Bu soruların yüzlercesini sorabiliriz.
AKP İktidarı, millet vicdanında
sırlarla dolu yıllar olarak anılacaktır ama biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak sadece hatırlamakla kalmayacağız, devlet
sırrı kılıfı içine sokup üstünü örtmeye
çalıştığınız tüm bu suallerin hesabını
soracağız ve sorumlularını mutlaka ama mutlaka
yargının önüne çıkaracağız. Hangi kanunları
çıkarırsanız çıkarın mutlaka telafisi
bulunacaktır, bunun taahhüdünü bu kürsüden milletimize veriyoruz.
Bu ülkeyi soyup soğana çeviren, bu ülkenin
istiklaline, istikbaline, birliğine, bütünlüğüne, bu milletin
evlatlarının canlarına kasteden, kanlarına ekmek
doğrayan, teröristle oturup pazarlık yaparak bu ülkenin onur ve
haysiyetiyle oynayan, hülasa Türk milletine husumet ilan eden bedbahtlara bunun
hesabını sormayı da Cenabı Allah inşallah bizlere
nasip edecektir diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Başka söz talebi yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkanım
BAŞKAN On beş dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Sayın Başkanım, biraz önce konuşmacı
partimizi, Hükûmetimizi hedef alarak çok ağır hakarette bulundu.
BAŞKAN Ne söyledi de hakaret
etti Sayın Canikli?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ne
demişim?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Mesela zalim sıfatıyla
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yalan mı?
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim,
tutanakları getirin; ben genel tanımlamalar yaptım,
tutanakları getirin.
OKTAY VURAL (İzmir) Zulümle abat
olunmaz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Ben de her kanaatimi bildirsem burada herkesin içerisinde olur mu?
BAŞKAN Sayın Canikli...
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Olur mu?
BAŞKAN Sayın Canikli,
lütfen buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim,
tutanakları isteseydiniz.
BAŞKAN İki dakika süre
veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR(Devam)
3.- Giresun Milletvekili Nurettin Caniklinin, Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmazın Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten sağduyuyu, sükûneti muhafaza
etmemiz lazım. Bunun görevinin en çok da iktidar partisi ve onun
sorumlularında olduğunu biliyorum ve bunda ısrarlı bir
şekilde sadık kalmaya da çalışıyoruz. Ama biraz önce
olduğu gibi bunu sürekli zorlayan bir yaklaşım içerisinde
olmamak lazım. Hep söyledik, yani eleştiri elbette olacak ama biraz
önce işte zalim kelimesi
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)
Keşke konuşmalarımı bir okusaydınız.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) İzin verin
Bakın, içerisinde bir tane somut bir olay
yok. Ben buradan çıkarım, hangi döneme ait olursa olsun
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Yok yok,
var.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) İzin verin lütfen
Yani bakın, her şeyi ispat da
ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) Ama
Muğlada otobüsü alan on üç yaşındaki çocuğun
kafasını sıkmak zalimlik değil mi Allahını
seversen?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Yani zalimliğe ve zulme örnek olabilecek o kadar çok örnek
verebilirim ki. Bakın, size bir örnek vereyim sadece, basit bir örnek
vereyim.
OKTAY VURAL (İzmir) Bozkurt
işaretini yaptı diye öğrencileri yirmi dört saat içeri
attırmak zalimlik değil mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Hangisi zulüm, hangisi zalimlik hangisi bu ülkenin
kaynaklarını soymak? Somut şeylerle söyleyeceğim, afaki
konuşmuyorum, boş konuşmuyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Somut işte,
somutları söylüyorum.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Bakın, özelleştirme
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Tamam,
Telekom ile Petkimi bir cevaplandır bakalım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Türkiyede
Soymaktan bahsedildi biraz önce, soyulmaktan bahsedildi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Telekomu
ve PETKİMi bir cevaplandır bakalım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - 1986 yılında başladı Türkiyede
özelleştirme. 1986-2002 yılları arasında on altı
yıllık dönem içerisinde müştemilatıyla beraber toplam 174
kamu iktisadi kuruluşu özelleştirildi, satıldı. Bunlar
içerisinde banka var, GSM şirketi var, hepsi var, 174 adet.
Satış fiyatı ne kadar toplamı?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bak,
Telekom ve PETKİMi örnek verdim, onu anlat.
OKTAY VURAL (İzmir) Engin Alana
ayağa kalkmadı diye Hak ettiğini buldu. demek zalimlik
değil mi Nurettin Bey kardeşim?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Lütfen Sayın Vural.
Bakın, satış fiyatı
ne kadar, ben size hepsini söylüyorum, rakam söylüyorum. Bakın, siz afaki
konuştunuz, kusura bakmayın, boş konuştunuz ama ben rakam
veriyorum size.
OKTAY VURAL (İzmir) Memurlara
yüzde 3+3 vermek zalimlik değil mi yani, zulüm değil mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - On altı yılda özelleştirilen toplam rakam bu 174
tanesinin 7,7 milyar dolar, AK PARTİ döneminde onun yarısı
kadar, 85 adet özelleştirilen işletmenin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) -
satışından elde edilen gelir 32 milyar dolar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ya, hesap
kitap bilen insansın Nurettin Bey, sayıyla mı
karşılaştırıyorsun?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) 175 işletme 7,7 milyar dolar, 85 işletme 32 milyar dolar.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ya, Allah
aşkına bunun ne anlamı var ya!
BAŞKAN - Sayın Korkmaz,
lütfen
Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
OKTAY VURAL (İzmir) Nurettin
Bey, biz şunun cevabını bekliyoruz: Telekom özelleşmeden
önce Lübnanla, Sayın Başbakan, Telekomu alan şirketle ne
görüştü ya?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) 175 işletme 7,7 milyar dolar
BAŞKAN - Sayın Canikli,
anlaşıldı konu. Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Elmalar
ile armutları toplamak hiç yakışıyor mu ya!
OKTAY VURAL (İzmir)
Açıklasın, ne görüştü ya
Hakkımız değil mi? Siz
bilmek istemiyor musunuz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Biz ülkenin kaynaklarını, imkânlarını
değerlendiriyoruz ve milletin imkânına sunuyoruz.
Özelleştirmeler böyle yapılıyor zaten.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Ya,
keşke güzel bir açıklama yapsaydın Nurettin Bey ya, iki
dakikasını aldın bak milletin ya.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Bu nedenle 2002den önce yatırım yapılmıyordu.
BAŞKAN Sayın Canikli,
lütfen.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) Sadece bu millet haberlerde soygunlarından başka bir
şey izlemiyordu. Bankalar Başbakanın gece telefonuyla
özelleştiriliyor ve fiyatı veriliyordu ama şimdi
özelleştirmeler
BAŞKAN Sayın Canikli,
lütfen kürsüyü terk eder misiniz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Salim
Uslu Bey geliyor bak, haberin olsun.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla)
kameralarla yapılıyor, takip ediliyor, aradaki fark
bu.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Bak Salim
Bey geliyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Zalim, zulüm hangisi? Takdirinize bırakıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Zalimleri
savunmada gözler ve kulaklar şehadet eder, ona göre bunlar yazıyor,
kayıt altında. TRT yayınlamıyor bunları ama gözler ve
kulaklar şehadet ediyor.
VII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER(Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları
(1/484) (S. Sayısı:
287) (Devam)
BAŞKAN Evet, başka söz
talebi? Yok.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Işık, buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 1 Ocak 2012
tarihinden bu yana Türk Silahlı Kuvvetleri toplam kaç şehit verdi
terörle mücadelede? Bu tabloda PKK-MİT görüşmelerinin bir etkisi
olduğunu düşünüyor musunuz?
İki: Geçen hafta Abdullah Öcalan
adına bir sosyal paylaşım sitesinden, kendisine verilen
güvenlik, özgürlük ve siyasi sözler yerine getirilirse iki ayda gerillayı
dağdan indirebileceği mesajı verilmiştir.
Bu site kime aittir? Devlet bu siteyi
kontrol altında tutmakta mıdır? Bu sözler, bu mesajlar hangi
aracılar tarafından bu sitelerde yayınlanmaktadır?
Hükûmetinizin bu konuda hangi tedbirleri vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Halaman
ALİ HALAMAN (Adana) Sağ
olun, teşekkür ederim.
Sayın Bakanıma şöyle bir
soru: Bu kanun bilgi edinme hakkını daraltıyor, mevcut
Anayasaya ters düşüyor. gibi, şimdi Anayasayı
değiştirmek için il il, ülke ülke geziliyor. Şimdi bu
değişecek Anayasada acele etmeyip bu değiştirdiğiniz
anayasaya göre bu kanun çıkartsanız olmaz mıydı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Öz
ALİ ÖZ (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Yabancılara mütekabiliyet
esasına bağlı olmadan mülk edindirme yasasında Sayın
Bakan Ülke menfaatini düşünerek mülk satışı yaparız.
demişti. Bu tasarının yasalaşması hâlinde,
satış yapılan bir yerin sorgulanması düşünülürse
devlet sırrı diyerek geçiştirilmesi mümkün olacak
mıdır?
Bir diğer sorum da: Devlet
Sırrı Kanunu Tasarısı yasalaşırsa hukuk devleti
ve demokrasinin tanımını yeniden yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Vural
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, Sayın
Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum çok açık ve net: Eğer,
Başbakan özel temsilcisi sıfatıyla bir heyet bir başka
heyetle bir yabancı devletin hakemliğinde, bugünkü Anayasaya ve
kanunlara aykırı, PKKnin milis gücü olarak kabul edilmesi, özerklik
talebinin kabul edilmesi, Kürdistanın kurulması gibi konusu suç
teşkil eden bir girişimde bulunulmuşsa, bu, devlet
sırrı kapsamına alındığında, acaba konusu
suç teşkil eden bu konu, zaman aşımı açısından bu
devlet sırrı olarak alınan bu karar zaman
aşımını durdurur mu, yoksa zaman aşımı bu
eksende sona erebilir mi? Bundan sonra bunun kovuşturması nasıl
olacak?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan
SİNAN OĞAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Muhterem Başkan.
Kıymetli Bakanım, biraz önce
de kürsüden sormuştum. Birçok gazetede bu iddia gündeme getirildi ama hiç
kimse buna bir cevap vermedi. PKKyla böyle bir anlaşma var
mıdır üçüncü ülkenin kasasında? Bizim terörle mücadele eden
askerlerimizin ve polislerimizin savaş suçuyla yargılanacağı
iddiası doğru mudur ve bunlar devlet sırrına girecek mi
birkaç saat sonra?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Dibek
TURGUT DİBEK (Kırklareli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, şimdi,
tasarının 4üncü maddesinde bu sekreterya görevini Başbakanlık
Müsteşarlığı yapacak, bu belgelerle bilgilerle ilgili
olarak. Şimdi, şunu merak ediyorum, tabii kanunda bu yok:
Bakanlıklardan, özel kurumlardan, birçok yerden belgeler, bilgiler gelecek
Başbakanlığa yüzlerce, binlerce. Şimdi, 4 kişiden
bahsediyoruz, Sayın Başbakan haricinde. Bir ön inceleme
yapılacak. Şimdi, bu kadar bu belgeleri, bilgileri kim okuyacak, kim
inceleyecek? Eğer orada yüzlerce insana ihtiyaç varsa bu işin
artık sırrı mı kalacak onu merak ediyorum. Yani bununla
ilgili ne düşünüyorsunuz? Sayın Başbakan veya bakanlar oturup
günlerce -siz dâhil olmak üzere- o belgeleri, bilgileri mi
okuyacaksınız, inceleyeceksiniz? Kanunda hiçbir şey yok.
BAŞKAN Sayın Özel
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir grup başkan
vekilinin, sabahlara kadar Meclis personelinin çalışması gündeme
getirildiğinde, Stenograflar ve kavaslar yirmi dört saat izin
yapıyorlar, ertesi gün buraya gelmiyorlar. demesi ama o kişilerin
böyle bir izin kullanmıyor olduğunu bildiği hâlde bilmezlikten
gelmesi ve bizleri yanıltması zalimlik midir, değil midir?
Bir grup başkan vekilinin,
imzası olduğu hâlde -Meclisin tutuklu bütün milletvekillerinin
serbest kalması için bütün partiler gayret gösterecekler- metnin
altında imzası olduğu hâlde yapılan toplantılara
katılmaması, Önce üçü anlaşsın. demesi, buradaki
anlaşmama ihtimalini satın alması ama anlaşma
sağlanınca da başka taraftan bir mazeret bularak tekrar bu
işi çözümsüzlüğe terk edip sonra da Yan etkisi olmayan bir yöntem
demesi zalimlik midir, değil midir? Bu kişilerin, bu
milletvekillerinin çoluğunun çocuğunun her gün Acaba, babam
çıkacak mı? diye beklerken dönüp dolaşıp tekrar kendisinin
imzasının arkasında durmaması zalimlik midir, değil
midir?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Köktürk
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak)
Sayın Bakan, tasarının 7nci maddesinde
Cumhurbaşkanlığına ait bilgi, belge ve
kayıtların niteliğini Cumhurbaşkanı takdir eder.
diyor. Anayasamızın Cumhurbaşkanının sorumsuzluk
hâlini düzenleyen 105inci maddesine göre Cumhurbaşkanının
resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi
dâhil, yargı mercilerine başvurulamaz. Siz, az önce Devlet
sırrı niteliğine büründürülen belgelerle ilgili yargı yolu
açıktır. dediniz. Şimdi, Cumhurbaşkanının tek başına
aldığı karar var, Anayasaya göre de, 105inci maddeye göre de
sorumsuzluk hâli var. Anayasa Mahkemesi dâhil hiçbir yargı organına
müracaat edilemez. diyor. Bu durumda dava yolu açık olduğu konusunda
hâlâ aynı iddianın arkasında duruyor musunuz, yoksa bu yasayla
birlikte Anayasanın 105inci maddesini de değiştirmeyi
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Canikli
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bazıları, ya okuma yazma
bilmiyor Sayın Başkan ya da dinlemesini bilmiyor.
BAŞKAN Sayın Canikli,
lütfen, soru soracaksınız.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Biraz önceki soru ne kadar nizamiyse
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Bakana yöneltiyor efendim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Ben de Bakana soruyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Hayır,
Sayın Bakan ama okuma yazma bilmiyor diye
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Ben de soruyorum, Sayın Bakana soruyorum. Başkana
değil, Sayın Bakana soruyorum, tıpkı biraz önce sorulan
nizami sorular gibi.
Bazıları, Sayın
Bakanım, ya okuma yazma bilmiyor ya da okuduğunu anlamıyor ya da
dinlediğini anlama kapasitesi söz konusu değil.
OKTAY VURAL (İzmir) Yani Bakan
okuma yazma biliyor canım.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Deniliyor ki: Bazı görevliler saat on ikiyi geçince -mesela
çaycılar- ertesi gün izin kullanıyorlar. Bazıları da ertesi
gün saat dokuz buçukta göreve gelmiyorlar çünkü iddia Ertesi gün, buradaki
arkadaşlar sabaha kadar çalışsalar bile dokuz buçukta göreve
başlayacaklar. idi ama onların dokuz buçukta başlamadığını,
bir miktar izin kullandıklarını ifade ettik. Kayıtlar
buradadır, kayıtlara bakılsın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Dün okuduk.
Yirmi dört saat. demişsiniz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Bakın, yirmi dört saate kadar
Çaycılar için yirmi dört
saat, diğerleri için daha az. Çok net bir şekilde.
Onun
için diyorum Sayın Bakanım
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Bakan çaycıların ne
yaptığını bilmez ki.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) -
bazıları okuduğunu anlamak
kapasitesine sahip değil mi?
Teşekkür
ederim.
ÖZGÜR
ÖZEL (Manisa) Kavas ve stenograflardan konuşuluyordu.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
Sayın
Bakan, buyurun.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Öncelikle
bu PKKyla Türkiye Cumhuriyeti bir savaş yapmamaktadır. (AK
PARTİ ve CHP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
PKKyla
Türkiye Cumhuriyeti bir savaş yapmamaktadır. PKK bir terör örgütüdür.
Terör örgütüyle mücadele yapılmaktadır. Dolayısıyla da
mücadele yaptığınız kimseyle siz savaş suçlusu diye
de
Böyle bir tabir bizde de yoktur. Dolayısıyla da PKKyla
savaş yapmadığınız için de onlardan veya herhangi bir
taraftan bir savaş sözcüsü de söz konusu değildir. (AK PARTİ ve
CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar)
BAŞKAN
Sayın Özkoç, lütfen
Sayın Bakan cevap veriyor.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bir başka husus PKKya
karşı
PKKnın kendi tabiriyle Otuz yılda hiç bu kadar
kayıp vermedik. diyordu. PKKya karşı verilen bu mücadele otuz
yılda verilen mücadeleden daha büyük bir mücadele. Bunu PKK kendi
ağzıyla söylüyor. (AK PARTİ ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Sayın Özkoç, lütfen
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Dolayısıyla da PKKya
karşı verilen mücadelede zerre kadar bir geriye gitme yok, daha ileri
bir duruma gitme vardır. Bu, PKKnın kendi ağzından da
teyit edilmiştir.
OKTAY
VURAL (İzmir) Evet, müzakereye geçtiniz zaten, oradan belli.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bizim PKKyla da terör örgütüyle de
bir müzakeremiz yoktur.
OKTAY
VURAL (İzmir) İnsaf ya! Osloda görüşen kimdi? Başbakan
Ben gönderdim. diyor.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bizim güneydoğudaki
insanlarımızın taleplerini dinleme vardır ve güneydoğu
halkının buradaki temsilcileriyle oturup Ne söylüyorsun? Senin
dediğini bir dinleyelim
Dinlemekten dahi korkmuyoruz. Özü bu.
Bir
başka soruya Sayın Başkanım, bu kanunun 5inci maddesinin
son fıkrasında Cumhurbaşkanlığına ait bilgi,
belge ve kayıtların niteliğini Cumhurbaşkanı
belirler. diyor. Dolayısıyla da... (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, buyurun, siz devam edin.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Dolayısıyla Sayın
Cumhurbaşkanının tek başına yapmış
olduğu işlemlere karşı yargı yolu kapalıdır.
Cumhurbaşkanı bir belge hakkında kendisiyle ilgili olanlarda
devlet sırrı derse, onun hakkında yapacak bir şey yok.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakan dinleyemiyor Sayın Başkan,
sükûnet bozuldu.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Ancak bizim yargı yolu
açık dediğimiz işlemler
Devlet Sırrı
Değerlendirme Kurulunun işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır, Cumhurbaşkanının tek başına
yapmış olduğu işlemlere karşı da yargı yolu
kapalıdır.
Bir
başka husus: Yine bir sayın vekil Dünyanın hiçbir yerinde böyle
bir yasa yoktur. dedi. Yani İnsaf! demek lazım. Birleşik
Devletlerde Gizli Sırlar Yasası, ilki 1889da çıkmış,
1911de değişiklik, 1920de değişiklik, 1939da
değişiklik, 1989da değişiklik
ALİM
IŞIK (Kütahya) Adı benziyor da içeriği benzemiyor Sayın
Bakan, adı benziyor. Aynı isimde olanlar da var ama içeriği
böyle değil.
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen dinleyelim.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Kanada 1889 yılındaki
İngilterenin kanununu almış, birçok değişikliklerle
yine geçirmiş. Yine, Avustralyanın 1914 tarihli ceza hukukunun
yedinci bölümü resmî sırlarla ilgilidir. Yine, İngiliz hukukunun
Deniz Disiplin Kanununun
ALİM
IŞIK (Kütahya) Sayın Bakanım, onlar bu yasa gibi değil.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) 1957 tarihli de bununla ilgili kanun
da var. Yine, Yeni Zelandanın The Official Secrets Act dediği
Resmî Sırlar Yasası 1951 tarihlidir. Bunların
sayısını artırabilmek mümkündür.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ama İkinci Dünya Savaşından sonra terk
edildi Sayın Bakan onlar; onlar eski tarihli, yeni değil o.
MİLLÎ
SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) Bir başka husus: Sayın
Vekil burada ifade etti, Bazı sözleşmeler yayınlanmaz diye bir
kayıt var, bu çok vahim bir şey. diyor. Muhtemelen bilgisizlikten
kaynaklanıyordur. 244 sayılı Milletlerarası
Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve
Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması
İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında 244 sayılı
Kanunun 3üncü maddesinin 3üncü fıkrasında Milletlerarası bir
andlaşmaya dayanılarak Bakanlar Kurulunca yapılan teknik veya
idari nitelikteki uygulama andlaşmalarından ve kanunun verdiği
yetkiye dayanılarak Bakanlar Kurulunca yapılıp 2 nci maddenin 2
nci fıkrasına göre Millet Meclisi bilgisine sunulanların
dışında kalan teknik veya idari andlaşmalardan iktisadi
veya ticari nitelikte olmıyan, özel kişilerin haklarını
ilgilendirmiyen ve Türk kanunlarına değişiklik getirmiyenlerin
yayınlanması zorunlu değildir. diye bizim
mevzuatımızda da yayınlanması gerekmeyen yasalar
vardır.
Yine,
Siz, Kürecikteki sözleşmeyi hangi kanuna dayanarak yaptınız?
diyor. Yine, 244 sayılı Kanunun 6ncı maddesinde 18 Şubat
1952 tarihli ve 5886 sayılı Kanunla onaylanmış bulunan Kuzey Atlantik
Andlaşmasının gereği olarak bu andlaşmaya taraf olan
Devletlerle yapılan iki veya çok taraflı andlaşmaları
onaylamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu kanuna dayandık.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ya
Sayın Bakan, şimdi Kürecikle ilgili verdiğin yanıt
doğru mu yani?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Çok güzel.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Doğru mu Sayın Bakan?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yasal dayanağı vardır, doğrudur, ikili
sözleşmedir, aynen öyle.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) Ben
size söyledim. NATOyla yeni imzaladınız. Ben size eski hâlini
soruyorum.
BAŞKAN Sayın Öztürk,
lütfen
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Bir başka husus, Başbakanla Sayın Yaşar
Büyükanıt arasındaki görüşme, 2 kişi arasında
yapılan her görüşme özel görüşmedir. Ne konuştukları
ikisinin arasındaki sırra bağlıdır. Ancak bir hususu
söylerim ki, Yaşar Büyükanıt bu görüşmeyle ilgili kişilik
haklarına yönelik olarak Fikri Sağlar tarafından -Sayın
Grup Başkan Vekilinin yaptığı gibi- bir
saldırıyı kişilik haklarına saldırı olarak
görmüş, mahkemeye gitmiş, Yargıtayın bozması üzerine
mahkeme tekrar değerlendirdi, kişilik haklarına
saldırı görmüş ve mahkûm etmiş. Dolayısıyla, bu
konuda eğer fazla şey söylerseniz Yaşar Büyükanıtın
kişilik haklarına saldırmış olursunuz.
Zalimlik nedir? Zalimlik gerçeği
örtmek demektir, zalimlik haklının hakkını vermemek
demektir. Burada vatandaş bizden hizmet bekliyor, vatandaş bu
Meclisin bütün milletvekillerine aylık ödüyor, personeline aylık
ödüyor, ışığına aylık ödüyor, giderlerine. Biz çalıştırmaya
uğraşıyoruz ama birileri de çalıştırmamak için
uğraşıyor, millet de bunu görüyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Kuliste
çay içerek mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Ondan sonra, millet çalıştırmak isteyenlere
destek verip
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Kuliste
çay içerek mi?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas)
engellemek isteyenleri de millet görüyor. Engellemek hakkınız,
İç Tüzük veriyor. Ama millete biz onu diyeceğiz: Ya size hizmet
edene oy vereceksiniz ya da size hizmet etmek isteyenleri engelleyenlere.
diyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Arınçlaştı.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Kuliste
çay içerek mi hizmet ediyorsunuz?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET
YILMAZ (Sivas) Yine, Sayın Başkanım, bir hususta da son
Bu kanunun 3üncü maddesinde,
tasarıda çok güzel bir şey var: devlet sırrı, oradaki
şeyi Hukuk devleti ilkesine ve demokratik toplum düzenlerinin gereklerine
aykırı biçimde yorumlanamaz ve uygulanamaz. Bundan büyük güvence
olur mu? Hem hukuk düzenine saygı, mutlaka bu kanunu yorumlarken, devlet
sırrını tanımlarken hukuk düzeninin ve demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı bir şekilde yorumlayamaz. diye
kanunda madde var. İşte biz buna uygun şekilde
yapacağız. Yani, siyasiler, Başbakan veya bakanlar yapmayacak da
kim yapacak? Yasamanın işi midir icrai bir işlem yapmak veya
yargının işi midir? Bu bir icrai işlem değil mi?
İcrai işlemi kim yapar? İcra. Ya bürokrata
bırakacaksınız ya da milletin yetki vermiş olduğu
bakanlarına bırakacaksınız. Dolayısıyla,
yapılanda hiçbir sakınca yoktur, doğrudur. Tarih de
gösterecektir ki bu yerinde, uygun olmuştur, bunda da hiçbir
sıkıntı yoktur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sayın Bakan, subjektiftir subjektif, objektif unsurlar yok orada. Objektif
unsurlar olsa
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, açıkça muhalefete hakaret etti Sayın Bakan.
BAŞKAN Nasıl açıkça,
ne söyledi de hakaret etti Sayın Bakan?
OKTAY VURAL (İzmir) Aslında
ceza vermeniz lazım Bakana.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, muhalefetin görevi engellemek değildir, bunu
açıklamak istiyorum. Açıkça engellediğimizi söyledi.
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce, iki dakika süre veriyorum.
Lütfen yeni bir sataşmaya mahal
vermeyin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sorulara
cevap vermeyerek görevinizi yapmıyorsunuz Sayın Bakan.
OKTAY VURAL (İzmir) Görevini yapmıyor
bu, başka bakan gelsin.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmazın CHP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, olay şu:
Şimdi
ALİM IŞIK (Kütahya) Ses
gelmedi, ses.
MUHARREM İNCE (Devamla) Milletvekili olur olmaz Bakan olursan
işte böyle açıklama yapar.
OKTAY VURAL (İzmir) Gelmiyor
ses.
MUHARREM İNCE (Devamla) Yani,
burada İç Tüzükü bilmezse, burada Meclisin çalışma düzenini
bilmezse bir bakan böyle bir açıklama yapar, bu doğru. Biz burada
iktidarı engellemek için gecenin bu saatinde bulunmuyoruz,
dışarıya kaçan iktidar milletvekillerini Nasıl bir kanun
çıkarıyorsunuz, gelin bilgi sahibi olun. diye buraya
çağırıyoruz, bunu yapıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Peki, ben içinizden 5 kişiye iki
tane soru sorayım bu kanunla ilgili, 2
kişiye, iki tane soru sorayım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın İnce,
lütfen
MUHARREM İNCE (Devamla)
Eğer gelip buraya cevap verirlerse, size söz veriyorum, Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri olarak bu kanuna evet oyu vereceğiz. Var
mısınız buna, var mısınız?
HAMZA DAĞ (İzmir)
Varız!
MUHARREM İNCE (Devamla)
Göstereyim mi Sen, sen gel. diye?
Bakın değerli
arkadaşlarım, burada, bir de
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler, Sor, sor! sesleri)
HAMZA DAĞ (İzmir) Sor, sor.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Sor,
sor.
MUHARREM İNCE (Devamla) Sakin
olun, sakin olun, sakin olun. Bak, gösterirsem mahcup olursunuz.
Bazılarınız başını öne eğiyor, bak, ben
görüyorum, mahcup olursunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri, burada
BÜLENT TURAN (İstanbul) Biz sana
soralım.
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Sorsana, sorsana.
HAMZA DAĞ (İzmir) Soruyu
sor.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Sayın Başkan
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Soruyu sorsana.
MUHARREM İNCE (Devamla) Burada
ayrıca bir şey daha var
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Soruyu sor.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakanların egoları o kadar yükselmiş ki, Bakanlar artık
Meclisi o kadar yük görüyorlar ki
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Soruyu sor.
MUHARREM İNCE (Devamla) Otur
yerine be! Otur yerine bir! Otur yerine! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Sayın İnce,
lütfen
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Soruyu sorsana.
MUHARREM İNCE (Devamla) Duyuyor
musunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, lütfen
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakanların egoları o kadar yükselmiş ki beş dakika
duruyorlar sinirlenmeden. Sayın Arınç
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (İstanbul) Soru,
soru
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Sorunu sor, sorunu.
MUHARREM İNCE (Devamla) Soru
Gel, o zaman buraya. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Sen gel.
BAŞKAN Lütfen, Sayın
İnce, böyle bir üslup olur mu?
MUHARREM İNCE (Devamla) Sorum
şu: Özerklik var mı burada? Kimler atıyor? O kurula kimler kaç
kişi atıyor? Özerklik var mı? Gel, bunları anlat buradan.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Gel, sen de anlat. Gel, sen
de anlat.
OKTAY VURAL (İzmir) Gel, Osloyu
bir anlat bakalım.
BAŞKAN Lütfen, Sayın
İnce
MUHARREM İNCE (Devamla)
Yeşil kravatlı, gel, sen de anlat. Anlatabilecek misin bakalım.
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Veririm ben cevabını.
MUHARREM İNCE (Devamla)
Bakanların egoları o kadar yükselmiş ki Sayın Arınç
da, Sayın Yılmaz da beş dakika sakin durup sonrasında
Meclisi
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
FATİH ŞAHİN (Ankara)
Soruyu sormadın, soruyu.
MUHARREM İNCE (Devamla) Senin
daha mazbatanın mürekkebi kurumadı. Ben burada milletvekilliği
yaparken sen dışarıda çelik çomak oynuyordun. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Öztürk,
Sayın İnce söz istedi, verildi. Buyurun, siz ne demek istiyorsunuz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, Kürecik radarıyla ilgili soruyu ben sordum ve
Sayın Bakan benim o konuyu bilmediğimi söyleyerek konuyla ilgisi
olmayan bir yanıt verdi. Benim soruma bile doğru dürüst yanıt
vermedi. O konuyla ilgili açıklama yapacağım.
BAŞKAN Oturun lütfen, Sayın
Vuralı da dinleyelim.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın
Başkan, asıl görevini yapmayan Sayın Bakandır. Gerçekten
biraz önce Büyükanıt görüşmesine özel görüşme dedi, bunun
devlet görüşmesi olduğuna ilişkin cevap
Sayın Bakan
bilmediği konuları maalesef burada biliyormuş gibi yapan
mışmışlı bir bakan. Oslo görüşmeleriyle ilgili
Görüşme yok. dedi. Başbakanın özel temsilcisi Ben gönderdim.
diyor ya. Yani böyle mışmışlı bakanlar gelmesin, bilen
bakanlar gelsin Sayın Başkan. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Vural, üslup
doğru mu yani tarz doğru mu?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, ayrıca biraz sonra iki tane uluslararası
anlaşma var. Bakın, biz engelleme falan yapmıyoruz,
bilgilendirme yapıyoruz. Engelleme isterse Sayın Bakana biraz sonra
gösteririm. Engelleme nasıl olacak, onu istiyorsa biraz sonra kendisine
gösteririm ama Sayın Canikliyle konuşmalarımız var, ben
sözümün arkasındayım ama isterse engelleme nasıl olur,
gösteririm kendisine. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın İnce,
lütfen oturun.
Sayın Öztürk, buyurun, bir dakika
süre veriyorum, lütfen bir dakikada açıklayın.
Buyurun.
IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün, Millî
Savunma Bakanı İsmet Yılmazın, Kürecikle ilgili sorusuna
konuyla ilgisi olmayan bir yanıt verdiğine ilişkin
açıklaması
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim -Sayın Bakana-
Kürecik radarıyla ilgili bu kürsüde yaptığım konuşma
şuydu arkadaşlar, dedim ki: Kürecik radarıyla daha önce bir anlaşma
yapıldı, bu anlaşma NATOyla yapılmadı, Amerika Birleşik
Devletleriyle yapıldı. Oysa siz bu anlaşmayı NATOyla
yapıldı gibi sundunuz ve en son Cumhurbaşkanı Sayın
Abdullah Gülün katıldığı Chicagodaki NATO Zirvesinde bu
radar NATOya devredildi; edildi mi, edilmedi mi Sayın Bakan? Eğer bu
anlaşma
Chicagoda bu radar NATOya devredildiyse ondan önceki statüsü
nedir dedim. Siz kalktınız bana, NATOnun adını söylemeden
açılımını söyleyerek ona dayanarak
Ona dayanarak mı
Amerikayla anlaşma yaptınız? Niye doğruları
söylemiyorsunuz da bizim söylediğimiz şeyi
yanlışmış gibi sunuyorsunuz?
İkinci
konu, yine, Büyükanıtla yapılan görüşme.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Ben burada belge okudum. Sayın Cemil Çiçekin
Başbakan Yardımcısı sıfatıyla verdiği
belgeyi okudum: Bu, devlet ve ülke meselelerine müteallik görüşmedir,
özel görüşme değildir. diyor. Sayın Bakan buna rağmen
gerçekleri çarpıtmaya çalışıyor. Pes doğrusu! (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk, konu
anlaşılmıştır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Devlet Sırrı Kanunu
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu
Raporları (1/484) (S.
Sayısı: 287) (Devam)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, ikinci bölümün tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 00.43
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 00.51
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Özlem
YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 123üncü Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
287 sıra sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan, Ortak
Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Ortak Transit
Rejimine İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 274)(x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon raporu 274 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz
isteyen yok.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, söz talebimiz var, bir cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN Buyurun Sayın
İnce.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE
(Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Uluslararası anlaşmalar,
zaten burada muhalefet şerhi yok, herkesin oy birliğiyle kabul edilen
işler, bunlar devletin işleri; bizim burada engellemek gibi bir
derdimiz falan asla yok, konuşmalarımız da olmayacak,
oylarımızı veriyoruz, tabii ki destekliyoruz ama Sayın
Bakanın da bunları duymasını istiyorum tabii ki. Yani
devletin işinde her zaman var olduğumuzu, muhalefet olarak, ana
muhalefet olarak bu konularda muhalefet etmediğimizi,
engellemediğimizi, diğer konularda ise doğru bulmuyoruz, bunu
göstermek istiyoruz, bilgilendirmek istiyoruz, Parlamentoyu bilgilendirmek
istiyoruz, halkımızı bilgilendirmek istiyoruz, bize
Anayasanın ve İç Tüzükün verdiği hakları kullanıyoruz,
bu bir engelleme değildir, bu bir haktır.
Bir ikincisi ise İç Tüzük bize 20
milletvekiliyle yoklama hakkı vermiş, size ise 330dan 184 kişi;
birincisinde 164, ikincisinde 184 yani siz 184 kişi burada olursanız
yeterli, sizin de 330unuzun gelmesi gerekmiyor. Ben iktidar milletvekili
olsam, ben iktidar partisinin grup başkan vekili olsam 250 kişiyi
buraya çakarım, CHPnin Grup Başkan Vekili Muharrem İnce
kalktı, dedi ki: Yoklama istiyorum. Sayın Başkan da der ki:
250 kişi var, ne yoklaması istiyorsun. Burada sayı
tamamdır. Hiçbir zaman kaybı olmaz, bu kadar basit. Bize
kızmanız gereksiz, yersiz; bence sizin kendinize kızmanız
lazım, dışarıya çıkan, dışarıda
bekleyen arkadaşlarınıza kızmanız lazım, bu
mantık yanlış bir mantıktır diyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
ORTAK TRANSİT REJİMİNE
İLİŞKİN SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞU
HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Eşyanın Avrupa Ekonomik Topluluğu ile
EFTA ülkeleri ve EFTA ülkelerinin kendileri arasında
taşınması amacıyla oluşturulan Ortak Transit Rejimine
İlişkin Sözleşmeye beyanda bulunmak suretiyle
katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Sözleşmenin eklerine ilişkin
değişiklikleri onaylamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama
için bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Ortak Transit Rejimine İlişkin Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan
Oy Sayısı |
: |
209 |
Kabul |
: |
209(x) |
Kâtip Üye Muhammet Rıza Yalçınkaya Bartın |
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
Böylece tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
5nci sırada yer alan, Eşya Ticaretindeki İşlemlerin
Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Eşya Ticaretindeki
İşlemlerin Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/628) (S. Sayısı: 275)(xx)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 275 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
EŞYA
TİCARETİNDEKİ İŞLEMLERİN
BASİTLEŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN
SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) Avrupa Ekonomik Topluluğu ile EFTA ülkeleri
arasında oluşturulan Eşya Ticaretindeki İşlemlerin
Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye beyanda bulunmak
suretiyle katılmamız uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Sözleşmenin eklerine ilişkin
değişiklikleri onaylamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Eşya Ticaretindeki İşlemlerin
Basitleştirilmesine İlişkin Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı: 217
Kabul: 216
Ret: 1(X)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muhammet Rıza Yalçınkaya Özlem Yemişçi
Bartın Tekirdağ
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 26 Haziran 2012 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 01.02
(x) (10/325) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.
(X) 279 S. Sayılı Basmayazı
20/6/2012 tarihli 122nci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 287 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) 274 S.Sayılı Basmayazı tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 275 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.