TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
20nci
Birleşim
17
Kasım 2011 Perşembe
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, Giresun Üniversitesinde rektörlük seçiminde
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Metin Külünkün, 15
Kasım Ahıska Türklerinin yurtlarından sürgün edilişlerinin
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin, 14-21
Kasım Dünya Diyabet Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, 17
Kasım Uluslararası Öğrenciler Gününe ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin,
Genel Kurulda bulunan kürsünün AK PARTİ sıralarına yakın
mesafede olması nedeniyle istismar edildiğine ve kürsünün yerinin
değiştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Türkiyede
yapılan ilaç deneylerinde insanların kobay olarak
kullanıldığı iddialarına ilişkin
açıklaması
4.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğanın, Ahıska Türklerinin ana vatanları olan Gürcistana
dönmeleri konusunda yardımcı olunmasına ilişkin
açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
5.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün,
cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülere yapıldığı iddia olunan
işkencelere tıbbi onay veren doktorların soruşturulmasına
ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Ahıska Türklerinin sorunlarına çözüm
bulunmasına ve diyabet hastalığının
araştırılarak alınması gereken tedbirlere ilişkin
açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
7.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Van, Bitlis Muş ve çevresinde yaşanan kötü hava
şartları nedeniyle pancar üreticilerinin mağduriyetlerinin
giderilmesine ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
8.- Sinop Milletvekili Engin Altayın,
Parlamentonun daha verimli çalışabilmesi için iktidar ve muhalefet
partilerinin uzlaşması gerektiğine ilişkin
açıklaması
9.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın, ülkemizde nişasta bazlı şeker üretiminin
her yıl kotasının arttırılmasının
sağlığa ve çevreye verdiği zararlara ve mısır
ithalatında kazanç sağlayan firmaların
araştırılmasına ilişkin açıklaması ve Orman
ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
10.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, diyabet konusunda Sağlık Bakanı yerine
niçin Orman ve Su İşleri Bakanının açıklama
yaptığına ve ülkemizde geçim sıkıntısı çeken
vatandaşların gönüllü kobay olarak bilimsel araştırmalarda
kullanıldıkları iddialarına ilişkin
açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
11.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun, terör örgütü ile Türk devleti arasında arabuluculuk
talebinde bulunulduğuna dair basına yansıyan haberlere
ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
12.- Hatay Milletvekili Refik Eryılmazın,
terör örgütüne verildiği öne sürülen desteğin ülkemizin ulusal
çıkarlarını ve güvenliğini tehdit ettiğine
ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
13.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
İç Tüzükün yoklama başlıklı 57nci maddesindeki yoklama
talebi kurallarının ihlal edildiği gerekçesiyle
Başkanlık Divanını İç Tüzükü uygulamaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Romanya Senatosu
Başkanı Mircea Geoana'nın, beraberinde bir Parlamento Heyeti ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu
olarak ülkemize resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/362)
2.- Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonunda açık
bulunan üyeliğe İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun,
NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubundaki yedek
üyeliğe Bursa Milletvekili Aykan Erdemir ile Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Türk Grubundaki yedek üyeliğe
İstanbul Milletvekili Celal Dinçerin,
Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenter Asamblesi Türk Grubunda açık bulunan
üyeliğe Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın getirildiklerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/363)
3.- Kazakistan Senato Başkanı Kairat
Mami'nin, beraberinde bir Parlamento Heyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının konuğu olarak ülkemize resmî
ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/634)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, İstanbulda depremle ilgili yapılan
çalışmaların incelenerek alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/56)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, balıkçılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/57)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21
milletvekilinin, Alevilerin inanç ve kültürlerini yaşamakta
karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/58)
C) Gensoru Önergeleri
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Yalova Milletvekili Muharrem İnce, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhanın CHPli Belediyelerin Alman Vakıflarından kredi alarak
terör örgütüne yardım ettikleri iddiasında bulunduğu hâlde bunu
ispatlamadığı ve böylelikle üstlendiği görevi yerine
getirmediği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve
arkadaşları tarafından sağlıkta dönüşüm adı
altında başlayan aile hekimliği uygulamasının
başladığı günden bugüne kadar sonuçlarının
değerlendirilmesi, yaşanan mevcut sorunların tespiti ve
giderilmesi amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17/11/2011
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- 11 Ekim 2011 tarihli ve 244 sayılı,
narenciye üreticilerimizin piyasada oluşan fiyat dalgalanmalarından
korunması ve narenciye ihracatında ülkemizin potansiyelinin
değerlendirilmesi ile ilgili sorunların tespiti ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 17/11/2011 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi
3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve
arkadaşları tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan, Kocaeli ili Derince
ilçesinde bulunan tehlikeli atıkların araştırılması
hakkında Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
17/11/2011 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcının,
İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlunun, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması.
2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
4.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
7.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, Adana
Milletvekili Ümit Özgümüşün, şahsına, sataşması
nedeniyle konuşması
9.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Kocaeli
Milletvekili Fikri Işıkın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
10.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın,
Kocaeli Milletvekili Fikri Işıkın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
11.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
Bolu Milletvekili Tanju Özcanın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti
Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/330) (S.
Sayısı: 41)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda
Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 21)
X.- OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti
Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
17 Kasım 2011 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),
Fatih ŞAHİN (Ankara)
------ 0 ------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20nci
Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Sayın
milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olursanız
Gündem
dışı ilk söz, Giresun Üniversitesi hakkında söz isteyen
Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğluna aittir.
Buyurunuz
Sayın Karaahmetoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Giresun Milletvekili Selahattin
Karaahmetoğlunun, Giresun Üniversitesinde rektörlük seçiminde
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Giresun
Üniversitesinde yaşanan rektörlük seçimi ya da atamalarıyla ilgili
yaşanan adaletsizliği, hukuksuzluğu, keyfiyeti, siyaseti, bir
bilim kurumuyla nasıl oynandığını sizinle
paylaşmak istiyorum.
1 Haziran 2010,
Kurucu Rektör beklenmedik bir şekilde istifa ediyor, emekliye
ayrılıyor. 2 Haziranda YÖK, Polis Akademisi öğretim üyelerinden
Prof. Dr. Halil İbrahim Baharı Vekil Rektör olarak atıyor. 18
Haziran 2010, rektörlük seçimleri yapılıyor, Vekil Rektör Halil
İbrahim Bahar 31 oyla 1inci, 2nci aday 29 oy, 3üncü aday 21 oy, 4üncü
aday 4 oy, 5inci aday Prof. Dr. Yılmaz Can 2 oy, 6ncı aday 1 oy
alıyor.
1 Temmuz 2010da
rektör adayları mülakata giriyor ve liste açıklanıyor. 3üncü
aday, 21 oyla 3üncü olan aday 1inci sıraya, 4 oyla 4üncü olan aday
2nci sıraya, 2 oyla 5inci olan Prof. Dr. Yılmaz Can da 3üncü
sıraya yerleştiriliyor.
Bunun üzerine, en çok
oy alan Rektör bir açıklama yapıyor basına: Rektör seçimlerinin
Çukurambarda kafelerde yapıldığını,
milletvekillerinin ve il başkanlarının rektör seçimi
yaptığını ifade etmesinden sonra görevinden
alınıyor, yerine Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektör Başdanışmanı
Profesör Doktor Ercan Bocutoğlu getiriliyor. 10 Temmuzda YÖKün
Cumhurbaşkanına sunacağı listede üçüncü sırada olan
Sayın Yılmaz Can listeden istifa ediyor. Basına, seçimlerin
yenileneceğini, bir dahaki yapılacak olan seçimde daha çok oy alacağını,
dolayısıyla da kendine güvenenleri mahcup etmeyeceğini ifade
ediyor. 23 Eylül 2010da da YÖK, rektörlük seçimini tekrar yapma kararı
alarak Sayın Profesör Doktor Yılmaz Canı bu şekilde
doğruluyor.
Bu süreçte Profesör
Doktor Yılmaz Can, Giresun Üniversitesinde henüz adı olan,
öğrencisi ve binası olmayan Güzel Sanatlar Fakültesinde
görevlendiriliyor. 15 Ekim 2010daki seçimlerde birinci gelen fakat elenen Profesör
Doktor Halil İbrahim Bahar 21 Ekim 2010da yapılması hedeflenen
yeni rektörlük seçimleri için Ankara 4. Bölge İdare Mahkemesine dava
açıyor. 18 Ekim 2010da dava açıklanıyor ve yürütmeyi durdurma
kararı çıkıyor.
Bu süreçte, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili ve Giresun Milletvekili
Sayın Nurettin Canikli basına bir açıklama yapıyor.
Yılmaz Can imam hatipten arkadaşımdır, kendisini iyi
tanırım, her yönüyle kendisine kefilim. Eğer kendisi rektör
olursa bizimle uyumlu ve olumlu çalışmalar yapar. diye bir
açıklama yapıyor. Bu açıklamadan bir müddet sonra 2 Kasımda
rektör vekili Ersan Bocutoğlu görevden alınıyor ve yerine
Yılmaz Can rektör vekili olarak atanıyor ve Sayın Canın
altı aylık rektörlük süresi 12 Mayıs 2011de bitmesine
rağmen 12 Kasımda ikinci devresini dolduruyor, 12 Kasımdan sonra
da yeni üçüncü devreye girmiş durumda.
Şimdi, bu
tablodan şu çıkıyor: Hukuki sürece uygun olmayan bir biçimde
yaklaşık on yedi, on sekiz aydır vekaleten yürütülen başka
bir üniversite var mıdır? Giresun kamuoyu bunu merak ediyor.
YÖK mevzuatının
13üncü maddesinin (a) fıkrasına göre, vekil rektörlük süresi
altı ay iken bu müddet uzatılıyor. Bunun bir hukuk ihlali
olduğu konusunda Giresun kamuoyu soruyor. Hâlbuki 2547 sayılı
Kanuna göre listedeki rektör adaylarından biri veya birkaçı istifa
etse dahi seçimin yenilenemeyeceğini ve bu konuda da bir mahkeme
kararı olduğu bilindiği hâlde bu karar niye uygulanmıyor?
2547 sayılı Kanun niye uygulanmıyor? Burada yapılması
gereken eksilen, elenen, istifa edenin yerine seçime giren adaylardan birinin
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Devamla) Bir dakikanızı rica ediyorum,
toparlıyorum.
listeye
yazılıp Cumhurbaşkanlığına
sunulmasıdır.
Sürem
sorularımı sormak için yeterli gelmeyecek. Giresun Üniversitesinde
iki oyla bugün vekil rektörlük yapan Sayın Profesör Can Türkiye için bir
örnektir. Bu, siyasi bir keyfiyetten kaynaklanmaktadır ve bu konuda
hepinizin dikkatini çekmek istiyorum ve bu hukuksuzluğun ortadan
kaldırılmasını diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Karaahmetoğlu.
Gündem
dışı ikinci söz Ahıska Türkleri sürgününün yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Metin Külünke aittir.
Buyurunuz
Sayın Külünk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Metin Külünkün, 15
Kasım Ahıska Türklerinin yurtlarından sürgün edilişlerinin
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
METİN KÜLÜNK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ahıska Türklerinin 15 Kasım 1944 yılında sürgünün üzerinden
geçen bunca vakit ardından yıl dönümü münasebetiyle söz
almış bulunmaktayım.
Ahıska bir
gül idi gitti./ Bir ehlî dil idi gitti./ Söyleyin Sultan Mahmuda/
İstanbulun anahtarı gitti. diyen bir Ahıska ozanının
sözleridir. Mısralar bu coğrafyada bırakacağımız
her boşluğun bedelini bizlere nasıl ödediğimizi
anlatmaktadır aslında. Türkiye'nin merkezinde bulunduğu çevre
coğrafya son birkaç yüz yıldır acının,
gözyaşının ve kanın hiç durmadığı bir
hüviyete sahip olmuştur. Aynı zamanda da bu coğrafya bir göçler
coğrafyasıdır. Osmanlının terk ettiği
diyarlardaki boşluk sömürgeci güçler tarafından doldurulmuş, bu
güçlerin Kafkasyadan Balkanlara, Orta Doğudan Afrikaya kadar
oluşturdukları düzen milyonlarca can pahasına hayata
geçmiştir. İşte bu acılardan biri de Ahıska
Türklerinin tıpkı diğer Kafkas halkları gibi
uğradıkları Rus mezalimidir. Rus Çarlığının
Kafkaslara inmesiyle yaklaşık iki yüz yıl önce başlayan bu
mezalim Stalinin başında bulunduğu Sovyetler Birliği
döneminde de artarak devam etmiştir. Özellikle 1943-44
yıllarında başlatılan sürgün politikası Stalinin
emriyle uygulanan zorunlu göç üzerinden Batı ülkelerinin de verdiği
onayla Kafkas halklarının hatıralarında büyük bir dram,
kocaman bir resim olarak, kötü bir resim olarak hafızalara
kazınmıştır. Bu zulümden en çok etkilenenler arasında
da Ahıska Türkleri bulunuyordu. 100 bine yakın Ahıska Türkü
Kafkasyadan Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistana
nakledilmişlerdir ve yolda birçoğu hayatını
kaybetmiştir. Dört ile altı hafta süren bu yolculukta 17 bin
Ahıskalı hayatını kaybetmiştir. Hayatta kalmayı
başaranlar ise ağır sıkıyönetim şartları
altında yaşamaya devam etmiş ve 1991 yılına kadar ana
yurtlarına dönüş imkânı bulamamışlardır.
Ahıska
Türklerine Gürcistanın AGİTe katılım sürecinde ana vatanlarına
dönüş hakkı tanınmışsa da bu
gerçekleşmemiştir. Bu minvalde vatan travması nesilden nesle
aktarılmıştır. Bir Ahıska Türkünün şu
hatırası yaşanılan travmayı gayet net özetlemektedir:
Dedem ve ninem vatan vatan diye öldüler. Kanatları yoktu ki uçabilsinler.
Dedem Vatansız yaşanmaz. derdi.
Günümüzde de bu
insanların torunları Rusya Federasyonu, Özbekistan, Kazakistan,
Türkiye, Ukrayna, Almanya, Fransa, İtalya ve Amerika Birleşik
Devletleri gibi ülkelerde yaşamlarını sürdürmektedir.
Ahıska Türklerinin
sürgünüyle boşaltılan bölge, Türkiyenin bugün Kafkaslara
açılmada daha dar ulaşım koridorlarını
kullanmasını zorunlu kılmaktadır ve boşaltılan
-Stalinin boşalttığı- bu yerlere Ermeni nüfusu
yerleştirilmiştir. Zira, Ahıska bölgesi uluslararası enerji
nakillerinin geçiş güzergâhında yer almakta ve rekabet
alanlarının merkezinde kalmaktadır.
Bu çerçevede
uygulanan sürgün siyasetiyle Çarlık ve Stalinin dönemlerinde Kafkasyada
yumuşak etnik temizliğin uygulandığına dair güçlü
emareler bulunmaktadır. Bu acının giderilmesinin tek yolu,
Ahıska Türklerinin vatanlarına geri dönüş hakkının
ivedi olarak sağlanması ve bu anlamda alınan kararların
uygulamaya geçirilmesidir. Bu, uluslararası camianın görevidir.
Türkiyede
yaşayan Ahıska Türklerinin en önemli taleplerinden birisi de
vatandaşlık haklarının tanınması olmuştur.
Hükûmetimiz de bu talebe kayıtsız kalmamış ve Şubat
2009 tarihinde AK PARTİ Hükûmetince çıkarılan 3835 sayılı
Ahıska Türklerinin Türkiyeye Kabulü ve İskânına Dair Kanun ile
bir nebze de olsa Ahıskalıların vatan hasreti, çifte
vatandaşlık hakkı tanınarak giderilmiştir.
Açıktır
ki Ahıskalı kardeşlerimizin duyduğu hüznü, çektiği
acıyı derinden hissediyoruz ve o sürgün esnasında
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, Ahıskalı
kardeşlerimizin her zaman yanında olduğumuzu ifade ediyor,
Meclisimizi selam, saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Külünk.
Gündem
dışı üçüncü söz Diyabet Haftası münasebetiyle söz isteyen
Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekere aittir.
Buyurunuz
Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şekerin, 14-21
Kasım Dünya Diyabet Haftasına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
MEHMET ŞEKER
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 14-21
Kasım Dünya Diyabet Haftası nedeniyle gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizleri izleyen değerli
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sağlık
planlamacıları, ilk kez dünya tarihinde bizden bir sonraki
kuşağın, çocuklarımızın,
torunlarımızın ömrünün önceki kuşaktan daha kısa
olacağına dair hesaplar yapıyor. Nedeni açık. Yeni
kuşak, ileri teknolojiyle sadece evde, kapalı ortamda, fast food ile
besleniyor, spordan uzak, hareketsiz bir yaşam sürüyor.
Diyabet,
bugün dünyadaki en yaygın hastalıklardan biri. Dünya Sağlık
Örgütüne göre 300 milyondan fazla diyabetli var ve diyabetin
artışı gittikçe hızlanmakta. Hastalığın son
yıllardaki artışı o kadar yüksek bir safhaya geldi ki Dünya
Sağlık Örgütü ilk kez bir salgından, diyabet
salgınından, epidemiden bahsetmeye başladı. Yine,
Birleşmiş Milletler diyabeti salgın bir hastalık olarak
kabul edip, çok hızlı, acil önlemler alınması için
çağrıda bulunmaya başladı.
Diyabet
ülkemizde de son yıllarda yüzde 90la yüzde 100 oranında
artışlar göstermekte. 2000 yılında yapılan
çalışmalarda 7,6 olan diyabet prevalans hızı bugün yüzde
14e çıkmıştır arkadaşlar. Çalışmalar,
ülkemizde 9 milyon diyabetli olduğunu göstermekte. Bu, şu demektir:
40 yaşın üstünde yüzde 25 kişi diyabet hastası olacak
demektir.
Diyabet,
kaynağını 21inci Yüzyılın gündemimize getirdiği
yeni hayat modelinden almaktadır. Hareketsiz bir yaşam
tarzının yaygınlaşması, hazır gıdaların
daha çok tüketilir olması, öğün zamanlamasının
kısalması gibi faktörler bu yeni yaşam modelinin en
çarpıcı özelliklerindendir.
Dünyada en
önde gelen ölüm nedeni olan hastalıklar içinde ilk sıralarda olan
kalp damar hastalıklarının, kronik böbrek yetmezliğinin,
damar hastalıklarının ve felçlerin, yirmi yaş üstünde
görülen körlüğün birinci nedeni diyabettir sevgili arkadaşlar.
Komplikasyonlar
geliştikçe hastalığın tedavisi zorlaşmakta, normalde
bin dolara bir yıllık maliyeti olan diyabet hastasının,
eğer bu komplikasyonları gelişirse devlete maliyeti 15 bin dolar
olmaktadır.
Diyabeti
otlarla veya bitkisel karışımla tedavi ettiğini iddia eden
ve tıp mensubu olmayan birçok kişi ve çeşitli görsel ve
yazılı medyada sürekli yayınlara çıkarak hastalara yönelik
bitki tarifleri ile tedavi reçeteleri öneren insanlar vardır. Diyabetli
hastalardan, otlar veya bitkisel karışımlarla hazırlanan
mamullerin diyabetin kesin tedavi ilacı diye ticari olarak
pazarlandığı ve hastalara yüksek ücretler
karşılığında satıldığı yönünde
birçok şikâyet gelmektedir. Üzülerek belirtmek gerekir ki kontrol
altına alınamadığı için bu kişilerin ve bu türden
ürünlerin sayısı da her geçen gün artmaktadır. Bu tür
bilimselliği kanıtlanmamış, Sağlık
Bakanlığından resmî izin alınmamış mamullerin
ilaç adı altında hastalıkları tedavi ettiğini iddia
eden ilanlar hastaları yanıltmakta, hastalar hekimler tarafından
verilen ilaçları bırakmakta, bu ilan ya da reklamlardan etkilenerek
tedaviyi aksatmakta, bu ürünlere büyük paralar vererek satın
almaktadırlar.
Diyabet gibi
ciddi, komplike, iyi tedavi edilmediği zaman ağır organ
kayıplarına neden olan, milyonlarca insanın hayatını
ilgilendiren bir hastalığın tedavisinde, bu tür, etkinliği
uluslararası kurallarla kanıtlanmamış bitkisel ürünlerin
tedavide kullanılması birçok hasta için geri dönüşü mümkün
olmayan ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır.
Sağlık Bakanlığı, hasta tedavi yetkisi olmayan
tıp dışı birtakım kişilerin hasta
sağlığıyla oynamasını engelleyecek tedbirleri
almalıdır. Radyo Televizyon Üst Kurulu bitkisel kökenli
karışımların reklam ve ilanlarında hastaya tıbbi
ilaç izlenimi verecek yazılar ve hasta ya da hastalıkları tedavi
ettiğine dair ibareler kullanılmasını önleyecek önlemleri
en kısa sürede almalıdırlar. Sağlık
Bakanlığı bünyesinde bilimsel etik kurul
oluşturulmalı, bu tedavi metotları ancak etik kurulun onayı
alındıktan sonra açıklanmalı ve uygulamaya
konulmalıdır.
Sevgili
arkadaşlar, diyabet tanısı milattan önce 2500 yılında,
yine bizim Kapadokya bölgemizde yaşayan Areteus isimli bir doktor
tarafından konulmuş. Hastaların idrarlarını, genç
yaşta ölen hastaların idrarlarını alarak güneşe koyup,
üstüne arıların ve sineklerin geldiğini görünce buna diabetes
mellitus yani şekerli akıntı adını vermiştir.
O günden bugüne diyabette çok ciddi gelişmeler ve değişiklikler
oldu. Ancak son yıllarda diyabetin hızında çok ciddi bir
artış var. Bununla ilgili tabii ki bizim ülkemizde en büyük
sıkıntı sevgili arkadaşlar, diyabetin tedavisine yönelik
çok ciddi yatırımlar
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ŞEKER
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Diyabetin
tedavisine yönelik, bütün hastalıkların tedavisine yönelik çok ciddi
yatırımlar yapıyoruz ama koruyucu hekimliğe gerekli önemi
vermiyoruz. Bunun için, sağ olsunlar, Cumhurbaşkanının
himayesinde okullarda da artık diyabet eğitimiyle ilgili bir çalışma
yapıyoruz. Bu konuda Türkiye Diyabet Vakfına da buradan
teşekkürlerimi iletmek istiyorum.
Bir sorunumuz daha
var, o da şu: Diyabette takip çok önemli. Kan şekeri takipleri
yapılırken, Sağlık Bakanlığımız yurt
dışından gelen oyuncakların zararlı olduğu
gerekçesiyle ithaline izin verilmemesini isterken, aynı şekilde
diyabetle ilgili ölçümleri yapan şeker ölçüm cihazlarımız ve
malzemelerimiz Çinden gelmekte, Uzak Doğudan gelmektedir. Bunlara da
engel olmak lazım. Çünkü bizim insanlarımızın sağlıklı
bir sonuca ulaşabilmesi için uluslararası kabul görmüş
makinelerle bu ölçümleri yapması lazım.
Hepinize
sağlıklı ve mutlu günler diliyor, saygılarımı
sunuyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şeker.
Hükûmet adına
Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap
verecektir.
Buyurunuz
Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Herkese buradan, bütün milletimize, bütün insanlığa
sağlıklı, güzel bir hayat diliyorum.
Esasen, ben,
Sayın Mehmet Şeker Milletvekilimizin diyabetle alakalı
konuşmasına cevap vermek üzere söz aldım. Esasen,
görüşlerine ben de bir çevreci olarak iştirak ediyorum. Belki
Sağlık Bakanı yerine niye Orman ve Su İşleri
Bakanı cevap verdi? diye düşünebilirsiniz ama geçmişte çevre
mühendisliği bölümü kurulduğu zaman halk
sağlığıyla ilgili dersleri ben veriyordum. O bakımdan,
ben de gerçekten konuya ilgi duyduğum için kısaca cevap vermeyi arzu
ettim.
Esasen, yapılan
ilmî çalışmalarla ülkemizde, az önce Sayın Vekilimizin de ifade
ettiği gibi, aslında 6,5 milyon hakikaten diyabetli hasta var ama bir
de diyabetli olup olmadığı bilinmeyen, tahminen belki 3 milyon
kadar insanın olduğu Sağlık
Bakanlığımız tarafından tahmin ediliyor. Sizin de
ifade ettiğiniz gibi, 9 ile 9,5 milyon insan hakikaten diyabetli. Diyabet
hastalığının görülme sıklığının
esasen obezite yani şişmanlığa bağlı olarak daha
da arttığı, hatta yirmi yaşın üzerindeki her 7
kişiden 1inin özellikle diyabet hastası olduğu tahmin ediliyor.
Bu gerçekten çok önemli. Bir artış söz konusu ama benim şahsi
kanaatim de bu artışta bu fiziki hareketsizlik, spor yapma
eksikliği, hatta her yere araçla gitme, yürüyüş eksikliği ve
sizin de ifade ettiğiniz üzere koruyucu hekimlik hizmetlerine
halkımızın yeteri kadar önem vermemesi bana göre bu
artışta önemli etken olmaktadır.
Bu çerçevede
Sağlık Bakanlığımız tarafından diyabetin
önlenmesi ve kontrolü gayesiyle Türkiye Diyabet Önleme ve Kontrol Programı
(DİAPTÜRK) yürütülmeye başlanmıştır.
Diyabet konusunda
toplumda farkındalığın artırılması ve
konunun öneminin vurgulanması gayesiyle Dünya Sağlık
Teşkilatı ve Dünya Diyabet Federasyonunun öncülük ettiği,
tıp tarihinde bugüne kadar üretilmiş olan en değerli molekülü
yani insülin hormonunu bulan Frederic Bantingin doğum günü olan 14
Kasım Diyabet Günü etkinliklerinin bütün dünyada her yıl
kutlanmasına karar verilmiştir. Ülkemizde de gerçekten bu hafta
kutlanmaktadır.
İşte bu
program kapsamında bu yıl, 14 Kasım Dünya Diyabet Gününün,
özellikle Tip 2 diyabet oluşumunda önemli bir risk faktörü olan obezitenin
ülkemizde görülme sıklığında artış da göz önüne
alınarak 14-21 Kasım 2011 tarihleri arasında ve Diyabet, Obezite
Haftası olarak çeşitli etkinliklerle gerçekleştirilmesine bakanlıkça
karar verilmiştir.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Ülkenin bir sağlık bakanı var mı Sayın
Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bu etkinliklerden
birisi de 14 Kasım 2011 tarihinde Ankarada Hilton Otelinde
gerçekleştirilmiş. Hakikaten, bu toplantıya bakanlık
mensupları, bu konuda emeği geçen hocalarımız, tıp
alanında isimleri gerçekten dünyaca tanınmış kişiler
katılmıştır ve bir tören tertip edilmiş, emeği
geçenlere takdirname verilmiştir. Değerli hocalarımız
tarafından da ilk defa böyle büyük bir organizasyon ve geniş bir
katılımla bir 14 Kasım etkinliğinin
gerçekleştirildiği belirtilmiş ve Sağlık
Bakanlığına da bu etkinlik için şükran dileklerini dile
getirmişlerdir. Ayrıca program kapsamında, 27 Nisan 2010
tarihinde imzalanan protokol çerçevesinde, Sağlık
Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Çocuk
Endokrinoloji ve Diyabet Derneği iş birliğinde okullarda diyabet
programı işlenmeye başlanmıştır. Bu çerçevede, 81
il sağlık müdürlüğü ve il millî eğitim müdürlükleri iş
birliğinde, 14 Kasım 2011 haftası içerisinde, ülkemizde
yaklaşık 80 bin okulda, çocuklarda diyabet ve çocuklarda
şişmanlık ve sağlıklı beslenme
konularının işleneceği eğitimler
gerçekleştirilmektedir.
Ayrıca, 81 il
düzeyinde sağlık müdürlüklerince gerçekleştirilen çeşitli faaliyetler,
kan şekerinin ücretsiz ölçümü, obezitenin önlenmesi ve diyabete
ilişkin toplantılarda, gerek mahalli radyo ve televizyonlarda bu
konunun yer almasının sağlanması, sağlıklı
beslenme ve fiziksel aktivitelerin önemi, okullarda birtakım etkinlikler,
alışveriş merkezleri ve şehrin meydanlarında stantlar
vesaire gibi, bu gibi konularla toplumun özellikle dikkatinin çekilmesi ve
tedbirlerin alınması konusunda gerçekten ciddi çalışmalar
yapılmaktadır.
Ancak şunu
özellikle vurgulamam lazım: Sadece Sağlık
Bakanlığının aldığı veya alacağı
tedbirler yeterli değildir. Halkımızın bu konuda, bilhassa
şişmanlığın önlenmesi ve hareketsizlik ve bilhassa
sayın milletvekilimizin de işaret ettiği gibi koruyucu hekimlik,
koruyucu sağlık hizmetlerine büyük önem verilmesi gerekir. Çünkü
aslında, sağlıkla ilgili maliyetlere
baktığımız zaman, bir insan hasta olduktan sonra onun
tedavi masrafları çok fazladır ama hastalığı önlemek
için gerekli koruyucu hekimlik hizmetlerinin maliyeti ise çok daha
düşüktür. Bu bakımdan, bu koruyucu hekimlik
çalışmalarına önem verilmesi,
vatandaşlarımızın da bu konuda gereken alakayı
göstermesi gerekiyor.
Ben tekrar,
hakikaten, konuyu gündeme getirdiği için sayın milletvekillerimize
teşekkür ediyorum ve inşallah, herkes için sağlıklı,
hayırlı bir uzun ömür diliyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum efendim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
Sayın
milletvekilleri, madde 60a göre 10 sayın milletvekilimize söz
vereceğim: Sayın Tanal, Sayın Özkes, Sayın Yeniçeri,
Sayın Oğan, Sayın Aygün, Sayın Şandır, Sayın
Sakık, Sayın Altay, Sayın Işık ve Sayın
Atıcı.
Buyurunuz
Sayın Tanal.
Bir dakika süreniz
var.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, 17
Kasım Uluslararası Öğrenciler Gününe ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkanım, değerli
milletvekilleri; 17 Kasım, Uluslararası Öğrenciler Günüdür.
Uluslararası Öğrenciler Günü, 17 Kasım 1939 yılında
Prag Üniversitesinde Nazilerin saldırısı ve
Çekoslovakyanın Naziler tarafından işgaline karşı
yapılan gösteriler sonucu 9 öğrencinin ölümü, 1.200 öğrencinin
toplama kamplarına gönderilmesi ve Prag Üniversitesinin tüm birimleriyle
kapatılmasıyla sonuçlanmıştır.
Ülkemizde o döneme
benzer anlayış devam etmektedir. Bir üniversitenin kadrosunu
oluşturan öğretim üyeleri bugün cezaevindedir; aynı şekilde
demokratik haklarını kullanan öğrenciler cezaevindedir,
basın mensupları cezaevindedir, milletvekilleri cezaevindedir, muhalifler
cezaevindedir. Demokratik hak ve özgürlüklerini kullanıp mağdur olan
tüm öğretim üyelerine, öğrencilere, gazetecilere selam olsun!
Öğrencilerin,
basın mensuplarının, öğretim üyelerinin ve demokratik hak
ve
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tanal.
Sayın Özkes
2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin,
Genel Kurulda bulunan kürsünün AK PARTİ sıralarına yakın
mesafede olması nedeniyle istismar edildiğine ve kürsünün yerinin
değiştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
İHSAN ÖZKES
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Mecliste konuştuğumuz kürsü AKP sıralarına daha yakın
mesafededir. Kürsünün kendilerine yakın olmasını istismar eden
AKPli milletvekilleri işlerine gelmeyen, muhalif
konuşmacıları laf atarak, incitici sözler söyleyerek psikolojik
baskı altına almaya ve susturmaya çalışıyorlar.
Milletin sinesinden gelen, milletin sesini dile getiren milletvekillerinin
AKPnin baskısı ve gölgesi altına alınmaya
çalışılması yüce Meclise yakışmıyor. Bu
nedenle kürsünün yerinin değiştirilmesini öneriyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Özkes.
Sayın
Yeniçeri
3.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçerinin, Türkiyede
yapılan ilaç deneylerinde insanların kobay olarak
kullanıldığı iddialarına ilişkin açıklaması
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önce yabancı, sonra da Türkiye medyasına düşen
bir habere göre Türkiye'de Ocak 2007 ile Aralık 2010 tarihleri
arasında yapılan ilaç deneylerinde kobay olarak binlerce kişinin kullanıldığı,
bunlardan da 893ünün hayatını kaybettiği ifade ediliyor. Bu
rakamın Hindistanda 1.700ü aşarken, Meksikada da 1.500
civarında olduğu ifade ediliyor. Kobay insan olarak kullanılma
bakımından Türkiye'nin altıncı sırada olduğu
belirtilmiş. İlaç şirketleri binlerce Türk insanını
kobay olarak kullanmış, 893 insanımız da bu olay sonucu
ölmüş, sonra da bunu kendileri açıklamış. Yetkililer En
sıkı denetlenen ülkeyiz. Öyle bir şey olsa canlarınıza
okuruz. diyorlar. Herhâlde onlara bundan sonra ölenlerin ruhuna Fatiha okumak
kalıyor! Dört yıldır binlerce insan kobay olarak
kullanılacak ve 893 kişi de
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZCAN
YENİÇERİ (Devamla)
bunun neticesinde hayatını
kaybedecek, siz hâlâ can okumaktan bahsedeceksiniz!
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Sayın
Oğan
4.- Iğdır Milletvekili Sinan
Oğanın, Ahıska Türklerinin ana vatanları olan Gürcistana
dönmeleri konusunda yardımcı olunmasına ilişkin
açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
SİNAN
OĞAN (Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gündem dışı söz
alarak konuşan Sayın Külünk Ahıska Türlerinin
acılarını dile getirdi. Ayın on beşinde bu konuda ben
de bir konuşma yapmıştım ve iktidar partisinden beklerdik
ki bir muhalefet milletvekili gibi Ahıska Türklerinin
acılarını dile getirmek yerine, Ahıska Türklerinin
Türkiyedeki sorunlarını dile getirsinler, çözüm yollarını
önersinler. Ahıska Türkleri bugün maalesef hâlâ ana vatanları
Ahıskaya dönebilmiş değil, ana vatanları Ahıska hâlâ
oradaki Ermenilerin kontrolündedir. Gürcistan Cumhurbaşkanının
Ahıska Türklerine Soy isimlerinizi değiştirmeden gelemezsiniz.
baskısı altındadır. Türkiyede biz güçlü bir Gürcü lobisi
olduğunu biliyoruz. Bu lobiden bizim beklediğimiz, Gürcistana bu
anlamda baskı yaparak, Ahıska Türklerinin tarihî ana vatanlarına
dönmelerine yardımcı olmalarıdır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SİNAN
OĞAN (Iğdır)
Türkiyedeki Ahıska Türklerinin de sorunlarına çare
bulmalarıdır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Sayın
Aygün
5.- Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygünün,
cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülere yapıldığı iddia olunan
işkencelere tıbbi onay veren doktorların
soruşturulmasına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN
AYGÜN (Tunceli) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonra 650 bin kişi işkence gördü.
Geçen hafta Radikal gazetesinde yer alan bir habere göre, Mamak Cezaevinde
solcu tutuklulara, hükümlülere yapılan işkenceleri tretman adı
altında psikolojik testlere tabi tutan ve Türkiyede önemli ödüller
kazanmış, burada ismini zikredemeyeceğim bir profesör de
işkencecileri destekleyen bilim adamları adına Hipokrat yeminine
ihanet eden bir profesörün de adı verildi ve bu tip doktorların
Mamak, Metris ve Diyarbakır zindanlarında çokça görev
yaptığı bilgisi yer aldı. 12 Eylülle
hesaplaşmanın bir boyutu işkencecileri yargılamak ise
-bugüne kadar hiç kimse yargılanmadı, dava açılmadı, bir
kez daha dikkatinizi çekiyorum- bir boyutu da işkenceye tıbbi onay
veren doktorların soruşturulmasıdır.
Yüce
Meclisi, Hükûmet üyelerini bilgilendiririm, saygılarımı
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Aygün.
Sayın
Şandır
6.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın, Ahıska Türklerinin sorunlarına çözüm
bulunmasına ve diyabet hastalığının
araştırılarak alınması gereken tedbirlere ilişkin
açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biz
de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Ahıska Türklerinin tarihte
yaşadıkları o zulmü şiddetle, nefretle kınıyoruz,
acılarını paylaşıyoruz. O sürgünde hayatını
kaybeden kardeşlerimize rahmetler diliyorum. Sayın Sinan
Oğanın ifade ettiği sorunlar hâlâ devam ediyor. Bu
sorunların da en kısa sürede aşılmasını talep
ediyor, aşılacağını ümit ediyoruz.
Bir
diğer husus diyabet konusu. Gerçekten ülkemizde hızla artan,
özellikle de diyabetli hastaların yaş sınırı
aşağıya doğru
Artık çocuklarımız, üç
yaşında, dört yaşında çocuklarımız diyabet
hastası olmaktadırlar. Bu sonucu oluşturan sebeplerin doğru
araştırılıp tedbirlerinin alınmasını
Hükûmetten talep ediyor, teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Sayın
Sakık
7.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Van, Bitlis Muş ve çevresinde yaşanan kötü hava
şartları nedeniyle pancar üreticilerinin mağduriyetlerinin
giderilmesine ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
İlgili
bakan yok ama çok önemli bir konu olduğu için diliyorum not
tutarsınız.
Şimdi,
Vanın Erciş bölgesinde, Bitlisin Güroymak, Muşun
Bulanık, Malazgirt ve merkezde kısmen, bu yıl erken
kış geldi. Pancarların büyük bir çoğunluğu tarlalarda
kaldı. Hiçbir araç tarlalara giremiyor ve vatandaş perişan. Bir
de kota var, yani bunlar pancarlarını teslim etmedikleri zaman bir
yasal yaptırım da var ve üretici perişan. Bu konuda bir
katkınız olursa çok sevinirim, özellikle Ercişle ilgili.
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
Sayın
Altay
8.- Sinop Milletvekili Engin Altayın,
Parlamentonun daha verimli çalışabilmesi için iktidar ve muhalefet
partilerinin uzlaşması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN
ALTAY (Sinop) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 1 Ekimde açılan Parlamento yaklaşık bir buçuk
ayını ikmal etti, üç beş tane uluslararası anlaşma
dışında Parlamentonun ortaya koyduğu hiçbir şey
olmadı. Bu Parlamentonun bu şekilde çalışması hem zaman
israfıdır hem de millî servete büyük bir yanlıştır.
Parlamentonun çalışması için de iktidarın muhalefetle
uzlaşması şarttır. İktidarın muhalefetle
uzlaşmadan Parlamentoyu çalıştıramayacağını
artık görmüş olması lazım. Millet bizi izliyor, bu
Parlamentodan beklenen çok şey var fakat kanun hükmünde kararnamelerle
yetinen bir Hükûmet var ortada. Kanun hükmünde kararnamelerin de Meclis
açık olduğu hâlde hâlâ Meclise gelmemesi yürütme organının,
yasama organının
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Altay.
Sayın
Işık
9.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın, ülkemizde nişasta bazlı şeker üretiminin
her yıl kotasının arttırılmasının
sağlığa ve çevreye verdiği zararlara ve mısır
ithalatında kazanç sağlayan firmaların araştırılmasına
ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
MUHARREM IŞIK
(Erzincan) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Üç beyazdan uzak duralım,
Obeziteyle mücadele edelim diye Sağlık Bakanlığı
kampanyalar açarken nişasta bazlı şeker üretiminin ülkemizde her
yıl kotasının artırılması, nişasta
bazlı şekerin diyabetten kemik erimesine, kansızlığa,
gut hastalığına, karın tipi şişmanlığa,
karaciğer yağlanmasına, kansere neden olduğu bilinirken
bunun kullanılmasına izin verilmesi, ayrıca şeker
fabrikasının kapatılması, şeker üretiminin
azalması, sağlığa ve çevreye verdiği faydaların
göz önüne alınmaması bir çelişki değil midir?
Diyabet
Haftasında böyle bir konu görüşülürken şekerin, özellikle nişasta
bazlı şekerlerin üretiminin artırılması ve
mısır ithalatında hangi firmaların kazanç
sağladığının araştırılması
gerekiyor.
Saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın
Atıcı
10.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, diyabet konusunda Sağlık Bakanı yerine
niçin Orman ve Su İşleri Bakanının açıklama
yaptığına ve ülkemizde geçim sıkıntısı çeken
vatandaşların gönüllü kobay olarak bilimsel araştırmalarda
kullanıldıkları iddialarına ilişkin
açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Orman ve Su
İşleri Bakanından diyabet dinlemek gerçekten çok ilginçti. Acaba
diyabet orman işlerine mi giriyor, su işlerine mi giriyor, ben bir
hekim olarak anlayamadım! Ama bir şeyi anladım ki Hükûmetin
sağlığa verdiği önem bu kadardır. Bu ülkenin bir
Sağlık Bakanı yok mudur? Bu konuyu, dün bizi eleştirmeye
çalışan AKP Grup Başkan Vekilinin dikkatine ayrıca
sunuyorum.
Bir de sorum
olacak: 16ncı büyük ekonomiye sahip olduğumuzu iddia edenler,
kişi başına düşen millî gelirin 10 bin dolar olduğunu
iddia edenler geçim sıkıntısı nedeniyle bilimsel
araştırmalara -tırnak içinde- gönüllü olarak kobay olan ve ölen
vatandaşların varlığından utanıyorlar mı?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Atıcı.
Sayın
Türkoğlu ve Sayın Eryılmaza da tekrar söz veriyorum, bundan
sonra söz talebi almayacağımı belirtiyorum.
Sayın
Türkoğlu, buyurunuz.
11.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin
Türkoğlunun, terör örgütü ile Türk devleti arasında arabuluculuk
talebinde bulunulduğuna dair basına yansıyan haberlere
ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
HASAN HÜSEYİN
TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biz,
parmakları değiştiremeyeceğimize göre, sistemde arıza
var, lütfen sistemi değiştirin. Çünkü girmekte zorlandık, onu
öncelikle arz edeyim. Söz hakkı için de teşekkür ediyorum
nezaketinize.
Benim bahsetmek
istediğim husus, dün gazetelere yansıyan ve Sayın
Başbakanımızın bayram öncesi Türkiyeyi ziyaret eden
Irakın kuzeyindeki bölgesel yönetimin başkanından terör örgütü
PKKyla arabuluculuk talebine ilişkin. Bu nasıl bir iştir?
Afrikayı dizayn ediyorsunuz, Libyayı, Mısırı,
Cezayiri, Fası neyse, Suriyeye efeleniyorsunuz ama ülkemize her gün
terörist gönderen bir bölgenin yöneticisi ki, bir aşiret reisidir, ondan
Türk devleti, koskoca Türk devleti arabuluculuk istiyor? Bunu çok
garipsediğimi, yadırgadığımı ve
ayıpladığımı ifade etmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Türkoğlu.
Sayın
Eryılmaz.
12.- Hatay Milletvekili Refik Eryılmazın,
terör örgütüne verildiği öne sürülen desteğin ülkemizin ulusal
çıkarlarını ve güvenliğini tehdit ettiğine
ilişkin açıklaması ve Orman ve Su İşleri Bakanı
Veysel Eroğlunun cevabı
REFİK
ERYILMAZ (Hatay) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başbakan, her fırsatta terörün dini, dili, ırkı ve
milletinin olmadığını ve nereden gelirse gelsin
kınanması gerektiğini söylemektedir. Ancak komşu,
kardeş ve dost bir ülkenin yönetimini silahlı güç kullanmak suretiyle
devirmeye çalışan, Müslüman kanı döken, polis ve asker öldüren
muhalif gruplara silahlı eğitim, lojistik destek ve koruma-kollama
dâhil her türlü destek verilmektedir. Bu silahlı gruba verilen destek,
teröre destek vermek anlamına gelmiyor mu? Tarih, Başbakan Sayın
Tayyip Erdoğan ve Davutoğlunu Müslüman kanı döken silahlı
gruba destek veren politikacılar olarak kaydedecektir. Bu silahlı
gruba verilen destek ülkenin ulusal çıkarlarına hizmet etmediği
gibi, ülkemizin ulusal güvenliğini de tehdit etmektedir. Bu konuda
sayın AKP Grubunun da
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz, Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Başkanım, özür dilerim, yani usul
açısından şöyle bir sorun doğdu: Burada sorular soruldu. Bu
soruların sorulması birer yasama faaliyetidir. Yasama faaliyeti
olması nedeniyle ilgili bakanın cevap vermesi gerekir. Eğer
ilgili bakan
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) - O anlamda yasama faaliyetinin işidir
BAŞKAN
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yasama faaliyetle ilgili
BAŞKAN
Sayın Tanal
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanın sözünü kesiyorsunuz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Lütfen saygılı olur musunuz. Sözünü ben kesmiyorum,
meramımı anlatıyorum.
BAŞKAN
Sayın Tanal, ben İç Tüzükün 60ncı maddesine göre kısa bir
açıklama isteyen milletvekillerine söz verdim. Bu soru-cevap işlemi
değildir. Ona göre, İç Tüzüke göre tekrar bakarsanız sizi
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ama maalesef hep soru soruldu.
BAŞKAN
Teşekkür ederim bu konuda.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ama Sayın Bakan cevap vermek istiyor efendim.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, böyle bir itham oldu.
BAŞKAN
Sayın Eroğlu, böyle bir usul yok biliyorsunuz. Lütfen
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Müsaade
ederseniz
BAŞKAN -
Soru-cevap bölümünde değiliz. 60a göre bir şey var.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Kısa
bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN
Sizin mikrofonunuzu açayım. Sayın Eroğlu, siz de eğer 60a
göre bir açıklama yapmak istiyorsanız yerinizden siz de aynı
şekilde bir açıklamada bulunabilirsiniz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; evvela bir milletvekilimiz
işte Artık, diyabetle alakalı konu Orman ve Su İşleri
Bakanlığına mı geçti? şeklinde bir beyanda bulundu.
Esasen bu hakikaten çirkin bir ifade. Benim acaba bu konuda ne kadar bilgili
olup olmadığımı siz takdir edecek durumda
mısınız ki! Bir kere ben Hükûmet adına bilgi vermek üzere
çıkıyorum. Burada nöbetçi benim dolayısıyla
Sağlık Bakanlığımızla da görüştük. Diyabetle
ilgili çalışmaları aldım. Kaldı ki ben
sağlıkla, koruyucu hekimlikle ilgili bizzat ders vermiş,
ilgilenmiş bir kişiyim. Ben bir çevre profesörüyüm.
Dolayısıyla bundan tabii bir şey olamaz.
İkinci husus da bir
milletvekilimiz, Suriyedeki muhaliflere Hükûmetin silah
sağladığı şeklinde, böyle bir beyanatta bulundu. Bu
fevkalade yanlıştır, bu çok çirkin bir şeydir.
Dış siyasetle alakalı bir konuda böyle alelusul bir şekilde
söz söylemek de fevkalade yanlıştır, bakın
Çünkü Türkiye
büyük bir devlettir, ona göre karar veriliyor, ne
yapılacağını belirliyoruz ama bizim böyle bir silah
desteği falan verdiğimiz yok. Hatta biz şu anda birtakım
yaptırımlar bile uygulamıyoruz. Suyu kesebiliriz,
Dolayısıyla orada insanlar yaşıyor, ne gerekiyorsa
Biz insani
açıdan bakıyoruz. Bunu özellikle vurgulamak istiyoruz.
Bir diğer husus da Ahıska
Türkleri. Bu konuda Hükûmetimiz gerekeni yapıyor, yapmıyor değil
yani bizzat bu işi takip eden bakanlarımız var. Yani ben de ta
Kazakistanda Ahıska Türklerinin ne büyük zulme
uğradıklarını giderek görmüş bir kişiyim,
yıllarca önce, 1990lı yıllarda. Hakikaten, çok zulme
uğradılar, mağdur oldular. Hükûmetimizle, hep birlikte onlara sahip çıkmamız
gerektiğine inanıyorum.
Bir diğer husus da şekerle
ilgili konuşuldu. Tabii ki şekerle ilgili, zaten, ben ayrıca
pancarla ilgili Ercişte, Malazgirtte ve Güroymaktaki sayın
vekillerimizin ifade ettiği hususları ilgili bakana
aktaracağım.
Özetle bunları vurgulamak
istiyorum. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Eroğlu.
Konuşmanızın
başında zaten açıklamıştınız neden burada
bulunduğunuzu. Bu, gayet net ve açıktı.
Şimdi,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır
REFİK ERYILMAZ (Hatay)
Sayın Başkan, bir dakikalık söz hakkı istemiştik,
verdiniz, sağ olun, Sayın Bakanımız da cevap verdi.
Eğer izin verirseniz Sayın
Bakanımızın söylediğine iki kelime bir şey eklemek
istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan bu taraf Bağımsızlar heyeti mi?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Burada Bağımsızlar diye yazmıyor tahmin ediyorum.
BAŞKAN Çok rica edeceğim
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Sayın Başkan, şuraya Bağımsızlar diye yazalım.
BAŞKAN Lütfen
REFİK ERYILMAZ (Hatay) Bizim
herhangi bir suçlamamız yoktur. Burada, Türkiye'nin koruyup
kolladığı iddia edilen bir albayın yaptığı
açıklamalar ulusal ve uluslararası basında
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Sayın Başkan, böyle usul var mı? Her seferinde çıkıp
böyle konuşuyor. Böyle şey olmaz ya!
BAŞKAN Sayın Milletvekili,
siz bunu gayet açık ve net bir şekilde ifade ettiniz zaten,
Sayın Bakan da buna karşılık bir açıklamada bulundu.
Lütfen, gündemimize geçelim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Romanya Senatosu Başkanı Mircea
Geoana'nın, beraberinde bir Parlamento Heyeti ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemize
resmî ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/362)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Romanya Senatosu
Başkanı Mircea Geoana'nın beraberinde bir Parlamento Heyeti ile
birlikte ülkemizi ziyaret etmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı'nın 2 Kasım 2011 tarih ve 8
sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul'un bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
2.- Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonunda açık
bulunan üyeliğe İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulunun,
NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubundaki yedek
üyeliğe Bursa Milletvekili Aykan Erdemir ile Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Türk Grubundaki yedek üyeliğe
İstanbul Milletvekili Celal Dinçerin,
Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenter Asamblesi Türk Grubunda açık bulunan
üyeliğe Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın getirildiklerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/363)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Antalya
Milletvekili Yusuf Ziya İrbeç'in Türkiye-AB Karma Parlamento
Komisyonu'ndaki üyeliğinin sona ermesiyle boşalan üyelik için, MHP
Grup Başkanlığınca aday gösterilen İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun üyeliği,
CHP Grup
Başkanlığınca aday gösterilen Bursa Milletvekili Aykan
Erdemir'in NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubundaki yedek üyeliği ile
İstanbul Milletvekili Celal Dinçer'in Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatı Türk Grubundaki yedek
üyeliği,
Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Parlamenter Asamblesi Türk Grubunda boş bulunan
üyelik için, BDP Grup Başkanlığınca aday gösterilen
Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın üyeliği,
TBMM
Başkanlık Divanı'nın 14 Kasım 2011 tarih ve 9
sayılı Kararı'nı müteakiben, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki
3620 sayılı Kanunun 2. maddesinin (a) fıkrası uyarınca
Genel Kurul'un bilgisine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
3.- Kazakistan Senato Başkanı Kairat
Mami'nin, beraberinde bir Parlamento Heyeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının konuğu olarak ülkemize resmî
ziyarette bulunmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/634)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Kazakistan Senato
Başkanı Kairat Mami'nin beraberinde bir heyetle Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı'nın konuğu olarak ülkemize
resmi ziyaret etmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı'nın
12 Ekim 2011 tarih ve 5 sayılı Kararı ile uygun
bulunmuştur.
Söz konusu heyetin
ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanun'un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul'un bilgilerine sunulur.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, İstanbulda depremle ilgili
yapılan çalışmaların incelenerek alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/56)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'nin büyük bir bölümü deprem kuşağı
içinde yer almaktadır. 1999 yılında, 17 Ağustos'ta
Gölcük'te ve 12 Kasım'da Düzce'de meydana gelen depremlerin ardından
İstanbul'daki deprem olasılığı yoğun bir şekilde
tartışılmıştır.
1999'da Gölcük'te meydana gelen depremde, resmi rakamlara
göre 17.480 kişi ölmüş, 43.953 kişi
yaralanmıştır. Resmi olmayan bilgilere göre ise
yaklaşık 50.000 kişi hayatını kaybetmiş, yine
100.000'e yakın kişi yaralanmıştır. Düzce depreminde
ise Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi'nin açıklamalarına
göre 845 kişi ölmüş, 4.948 kişi de yaralanmıştır.
Bunun yanında her iki depremde de birçok bina
yıkılmış, bu nedenle birçok kişi evsiz
kalmıştır. O dönemde deprem kamuoyunda yoğun bir şekilde
tartışılmış, uzmanlarca konunun
ayrıntıları aktarılmıştır. Depremin
yaşandığı bölgelerde, binaların depreme
dayanıklı olmadığı görülmüştür. İstanbul'da
olması beklenen depremle ilgili çeşitli uyarılar
yapılmış, ivedi bir şekilde önlem alınması gerektiği
ortaya konulmuştur.
Ancak İstanbul'da bina denetimleri, halkın
bilinçlendirilmesi, kamu alanlarının elden geçirilmesi gibi hayati
öneme sahip konularda ciddi adımlar atılmamıştır. Her
işi son ana bırakma zihniyetiyle hareket eden iktidar ve yerel
yönetim, milyonlarca insanın hayatını kaybetme riskinin
olduğu, böylesine önemli bir konuda son derece pervasız
davranmaktadır.
Son günlerde konunun uzmanları tarafından
yapılan açıklamalar deprem riskini ve kötü sonuçlarını bir
kez daha hatırlamamızı sağlamıştır. Konuyla
ilgili yeterli araştırma ve belirleme yapılması için yerel
yönetimlerin gereken kaynağı ayırmadığını
belirten uzmanlarca, Marmara Denizi'nin altında yapılan
çalışmalar sonucunda, 1999 depremi öncesindeki belirtilerin
görüldüğünü açıklamıştır.
İstanbul'daki hızlı nüfus
artışı, plansız ve denetimsiz şehirleşme göz
önüne alındığında depremin neden olacağı
yıkım tahmin edilenden yüksek olacaktır. Bu nedenle acil olarak
önlemlerin alınması gerekmektedir.
Öncelikle halkın konuyla ilgili olarak bilinçlendirilmesi,
bu yönde çalışmaların yapılması gerekmektedir. Bu
konuda eğitim almış arama kurtarma ekiplerinin
sayısının arttırılması zorunludur. Kamu
binalarının elden geçirilmesi, konuyla ilgili gerekli
araştırma ve belirlemelerin yapılabilmesi amacıyla gerekli
kaynağın ayrılması ve ivedi çözümlerin derhâl uygulamaya
geçirilmesi gerekmektedir. İnsan hayatını önemsemeyen, bilim ve
akademik çalışmaları hiçe sayan bir anlayışla
İstanbul'un depreme hazırlanması söz konusu olamaz.
İstanbul'da depremle ilgili yapılan
çalışmaların incelenmesi ve alınacak tedbirlerin tespiti
amacıyla, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis
araştırması açılmasını saygılarımla arz
ederim.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2) İhsan Özkes (İstanbul)
3) Candan Yüceer (Tekirdağ)
4) Atilla Kart (Konya)
5) Erdal Aksünger (İzmir)
6) Kamer Genç (Tunceli)
7) Mehmet Şeker (Gaziantep)
8) Tufan Köse (Çorum)
9) Kazım Kurt (Eskişehir)
10) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
11) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
12) Salih Fırat (Adıyaman)
13) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
14) Aytuğ Atıcı (Mersin)
15) Özgür Özel (Manisa)
16) Nurettin Demir (Muğla)
17) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19) Mustafa Sezgin Tanrukulu (İstanbul)
20) Celal Dinçer (İstanbul)
21) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
22) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, balıkçılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/57)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz;
farklı ekolojik özellikteki Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz'e
kıyısı olan, 178 bin km. kıyı uzunluğundaki
akarsu, toplam yüzey alanları 1 milyon hektarın üzerinde 200 adet
doğal gölleri ve 3 bin
Türkiye
denizlerinin bağlı bulunduğu Akdeniz'de 5 bin, Karadeniz'de bin
700 civarında canlı türünün yaşadığı
bilinmektedir. Karadeniz'de 247, Marmara Denizi'nde 200, Ege Denizi'nde 300 ve
Akdeniz'de 500 balık türü bulunmaktadır. Tüm bu zenginliklere
rağmen ülkemizde balıkçılıkla ilgili çağdaş,
etkin politikaların geliştirilememesi, dünya
balıkçılık teknolojisindeki hızlı gelişmeye
rağmen bu gelişime ayak uydurabilecek yeni uygulamaların hayata
geçirilememesi, bilimsel bir kurumun böylesine önemli bir sektöre destek ve yön
verememesi sonucunda balıkçılık sektörü çıkmaza
girmiştir.
Dünyada nüfus
artışı, insanların beslenme ihtiyacını gün
geçtikçe arttırmakta, gıda yetersizliği yaşamalarına
neden olmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler gıda gereksinimlerini
karşılayabilecek ve ulusal kaynak gelirlerini arttıracak
önlemleri almakta; ekonomik, sosyal ve diğer koruyucu hizmetlerle
bireylerin uygarca yaşamalarına çaba göstermektedir. Bu nedenle
balıkçılığın önemi ekonomik kaynak
sağlamasının yanı sıra insan beslenmesine olan yüksek
düzeydeki protein katkısı nedeniyle de değerlendirilmelidir.
Dünya
balıkçılığında avcılıkla büyüyen ürün
açığı yetiştiricilikle karşılanmaya
çalışılmaktadır. Ülkemizde özellikle denizlerde
yapılan yetiştiriciliğin yoğun çevre kirliliği
yarattığı tartışmaları gündemdedir. Aslında
yetiştiriciliğin sürdürülebilir gelişimi birinci derecede
kaliteli çevreye ve suya bağlıdır. Bu nedenle
yetiştiricilik yatırımları çevreyle uyumlu olmalı ve
olumsuz etkilerinin minimum düzeyde olması gereklidir. Çünkü
yetiştiricilik sadece bir gıda üreticisi değil, aynı
zamanda sınırlı kaynaklar için rekabet eden bir tüketici ve
atık üreticisidir. Bu nedenle yetiştiricilik ve doğal sistemler
arasındaki etkileşimlerle ilgili bilgiyi arttırabilecek
programlar ve etkileri azaltacak teknolojilerin de desteklenmesi gerekmektedir.
Söz konusu sıkıntıların giderilmesi için hem devletin hem
de yetiştiricilik sektörünün öncelikli rollerinin belirlenmesi ve
üstlenilmesi gerekmektedir.
Avrupa ülkelerinde
balıkçılık alanındaki ilk uygulamalar,
balıkçılık sahalarına girişin pazar ve
yapıların düzenlenmesi amacıyla 1970'li yılların
başında gündeme gelmiştir. Yapılan düzenlemelerle
balıkçıların av sahalarına eşit haklarla girebilmelerine
olanak sağlanmış, uluslararası antlaşmalarla
haklarının korunması için ortak bir politika belirlenmesi
yönünde karar alınmıştır. Su ürünleri ve su alanları
bakımından pek çok ülkeden daha avantajlı olan Türkiye'de
Avrupa'daki düzenlemelerin yapıldığı tarihten 37 yıl
sonra bile halen balıkçılık sektörü üvey evlat muamelesi
görmektedir.
Ülkemizde
balıkçılık alanında kaynak kullanımı, denetim ve
kontrol, yapısal eylemler, pazar politikası, devlet
yardımları ve balıkçılarımızın sosyal
sorunları konusunda büyük bir yetersizlik ve boşluk
yaşanmaktadır. Bu ilgisizlik, balıkçılık
araştırmaları konusunda da kendini göstermektedir. OECD
ülkelerinin 2000 yılında balıkçılık yönetimi ile
ilgili harcamalarına bakıldığında Türkiye'de
balıkçılık için ayrılan parasal ödeneklerle diğer
ülkelerin harcamaları arasında ciddi bir uçurum söz konusudur. OECD'nin
yayımladığı raporda Türkiye'nin balıkçılık
yönetimi ile ilgili harcamalarını içeren ödenek hanesi 'bilgi
alınamadı' şeklinde gösterilmiştir. Oysa Türkiye, ispanya
dışında Akdeniz'e kıyısı olan tüm ülkelerden daha
fazla balık üretmekte ve bu konuda dünyada söz sahibi olması gereken
bir ülkedir.
Balıkçılığımızın
ulusal sorunlarına çıkış yolu bulabilmek ve konuyu
Parlamento çatısı altında tartışmaya açabilmek
amacıyla ülkemizde balıkçılığın sorunları ve
çözüm yollarının belirlenmesi için Anayasanın 98. ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince meclis araştırması açılmasını
saygılarımla arz ederim.
1)Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul)
2) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
3) İhsan
Özkes (İstanbul)
4) Kamer Genç (Tunceli)
5) Candan Yüceer (Tekirdağ)
6) Erdal Aksünger (İzmir)
7) Mevlüt Dudu (Hatay)
8) Metin Lütfi
Baydar (Aydın)
9) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
10) Kazım
Kurt (Eskişehir)
11) Salih
Fırat (Adıyaman)
12) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
13) Özgür Özel (Manisa)
14) Nurettin Demir (Muğla)
15) Atilla Kart (Konya)
16) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
17) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
18) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
19) Sena Kaleli (Bursa)
20) Celal Dinçer (İstanbul)
21)Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
22 )Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21
milletvekilinin, Alevilerin inanç ve kültürlerini yaşamakta
karşılaştıkları sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/58)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Sayıları
20 milyondan fazla olduğu tahmin edilen Alevi İslam inancına
sahip vatandaşlarımızın, inanç ve kültürlerini yaşamak
ve yaşatmakta önemli ve ciddi sorunları vardır. Aleviler, tarihte
çeşitli kıyımlar ve iftiralara uğramış, inanç ve
kültürleri aşağılanmış,
dışlanmıştır. Bugün dahi bazıları
kasıtlı, bazıları bilgisizlikten kaynaklanan haksız
söz, davranış ve yakıştırmalara muhatap
olmaktadırlar. Toplumu doğru bilgilendirmesi gereken kişi ve
kurumların bile, zaman zaman bu haksız söz ve
yakıştırmalara katılması üzücüdür.
Ulusun aslî unsuru
olan ve Laik Cumhuriyete, Atatürk ilkelerine, devrimlerine ve Devletin üniter
yapısına son derecede bağlı olan Alevi
vatandaşlarımızın, inanç ve kültürleri ile ilgili,
kırıp dökmeden ve yasal sınırlar içinde, yıllardan
beri dile getirdikleri talepleri görmezden gelinmektedir. Devletin ilgili
kurumları inkarcı anlayışla, İslamın farklı
yorumu olan Aleviliği kabul etmeyerek, Alevi
vatandaşlarımızı Sünni İslam inancının
kurallarını ve geleneklerini kabul etmeye zorlamaktadır. Bu
durum hem Anayasa ve hem de insan haklarına aykırıdır.
Alevilerin,
eşit yurttaşlık hakkına dayanarak talep ettikleri
eşitlik ve hak talepleri; 10 yıldır AB ilerleme raporlarına
yansımasına ve AİHM'nin kararlarına rağmen
gerçekleştirilmemiştir. Ve sorun giderek uluslararası boyut
kazanmaktadır.
Cemevlerinin
ibadethane sayılması, Sünni İslam inancını ifade eden
zorunlu din dersinin kaldırılması veya seçimli olması,
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yeniden
yapılandırılması, Alevi köylerine cami
yapılmasına son verilmesi ve Alevi toplumunun kendilerini ifade
etmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkin
başlıca talepler, yıllardan beri bir türlü olumlu karşılanmamış,
hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Yani, Alevi İslam inancına
sahip vatandaşlarımızın, en temel hakları olan inanç
ve kültürleri ile ilgili, karşılaştıkları engeller ve
sorunlar giderilmediği gibi, tersine gayretler olduğu görülmektedir.
Sonuç olarak,
Alevi İslam inancına sahip vatandaşlarımızın,
inanç ve kültürlerini yaşamak yaşatmak ve kendilerini ifade etmeleri
ile ilgili yakınmalarına neden olan sorunların ve bu
sorunların giderilmesi için alınması gereken önlemlerin tespiti
için, Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri
gereği, bir Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımla arz ederim. 26.07.2011
1) Ensar
Öğüt (Ardahan)
2) Candan
Yüceer (Tekirdağ)
3) Sinan
Aydın Aygün (Ankara)
4) Erdal
Aksünger (İzmir)
5) Celal
Dinçer (İstanbul)
6) Tufan
Köse (Çorum)
7) Atilla
Kart (Konya)
8) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
9)
İhsan Özkes (İstanbul)
10) Metin
Lütfi Baydar (Aydın)
11) Mehmet
Ali Ediboğlu (Hatay)
12)
Kazım Kurt (Eskişehir)
13) Salih
Fırat (Adıyaman)
14) Özgür
Özel (Manisa)
15)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
16) Nurettin
Demir (Muğla)
17) Ramazan
Kerim Özkan (Burdur)
18) Ali
Özgündüz (İstanbul)
19)
Rıza Mahmut Türmen (İzmir)
20) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
21) Sena
Kaleli (Bursa)
22) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Bir gensoru
önergesi vardır. Önerge daha önce bastırılıp sayın
üyelere bugün dağıtılmıştır.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
C) Gensoru Önergeleri
1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Yalova Milletvekili Muharrem İnce, İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhanın CHPli Belediyelerin Alman Vakıflarından kredi alarak
terör örgütüne yardım ettikleri iddiasında bulunduğu hâlde bunu
ispatlamadığı ve böylelikle üstlendiği görevi yerine
getirmediği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Cumhuriyet Halk Partili Belediyelerin Alman
Vakıflarından kredi alarak terör örgütü PKK'ya yardım ettikleri
iddiasında bulunan ancak bu iddiasını kanıtlama yerine
açıkça yalan ve hedef gösterici beyanlarda bulunan, Anayasanın 112.
maddesinde belirtilen "bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara
uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla
yükümlüdür" görevini yerine getirmeyen Başbakan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 98 ve 99'uncu, TBMM
İçtüzüğünün 106'ncı maddeleri gereğince gensoru
açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Muharrem
İnce M.
Akif Hamzaçebi Emine
Ülker Tarhan
CHP Grup
Başkanvekili CHP
Grup Başkanvekili CHP
Grup Başkanvekili
Yalova İstanbul Ankara
Gerekçe:
29 Eylül 2011 tarihinde Makedonya
Cumhuriyetine resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
iki günlük bu ziyaretinin dönüş aşamasında CHP'li belediyelerin
Almanya'daki bir vakıfla kredi sözleşmesi yaptıkları ve bu
yolla PKK'ya para aktardıklarını iddia etmiştir.
Başbakanlık makamı
iddiada bulunmaktan öte açıkça suç sayılan bu fiillerin ortaya
çıkarılması ve yargıya taşınmasını
gerektirir.
Başbakan Erdoğan bunu
yapmadığı gibi 3 Ekim 2011 tarihinde Güney Afrika ziyareti
öncesinde yaptığı açıklamada Şu anda ana muhalefet
partisi lideri kendi belediyelerini bir araştırsın. 'Sizin
hanginiz Alman vakıflarından herhangi biriyle bir kredi
görüşmesi içindesin diye bir sorsun'. Bunlar ufak belde belediyesi de
değil, ilçe belediyesi de değil, bir araştırırsa, bak
ben bu kadarını kenara koyuyorum. Çalışma zeminini daha da
daralttım. ifadelerini kullanarak, iddiasını karalama boyutuna
taşımıştır.
Belediyeler birer yürütme
kurumlarıdır ve yaptıkları iş ve işlemlerin tümü
denetime tabiidir. Bunu yapmakla sorumlu olan makamın bunu yapmadan terör
örgütüne yardım etmek gibi açıkça suç sayılan bir ithamda
bulunmasının kendisi yasalarımız açısından suç
sayılan fiiller arasında yer almaktadır.
Başbakan Erdoğan, Cumhuriyet
Halk Partili hangi Belediyelerin Alman Vakıflarından yasal olmayan
biçimde para aldığını ve PKK adlı terör örgütüne para
aktardığını bütün belgeleriyle açıklamak
zorundadır.
Başbakanlık makamı her
türlü yolsuzluğun, hukuksuzluğun ortadan
kaldırılmasını, bütün iş ve işlemlerin hukuka
uygun biçimde yürütülmesini gözeten bir makamdır. Yalan, iftira gibi hem
ahlaki hem de hukuki açıdan kabul edilemez söz ve eylemlerin
gerçekleştirildiği bir yer olamaz.
Oysa Başbakan Erdoğan,
Cumhuriyet Halk Partili Belediyelere iftira atmada tereddüt etmezken, AKP'li
bazı belediyelerin yolsuzluklarını, gerçekleştirdikleri
ihalelerdeki usulsüzlükleri görmezden gelmekte, açıkça bu fiillerin
araştırılmasını, yargıya
taşınmasını engelleyici söz ve eylemlerde
bulunmaktadır. Örneğin Başbakan Erdoğan'ın bilgisi
dâhilinde İçişleri Bakanlığı AKP'li belediyelerin
gerçekleştirdiği yolsuzlukların yargıya
taşınması için yasal soruşturma izinlerini vermemektedir.
Başta CHP olmak üzere diğer
muhalefet partilerine ait Belediye yönetimlerinde gerçekleştirilen
denetimler, soruşturmalar nerede ise denetim ve soruşturma faaliyeti olmaktan
çıkıp açıkça Belediyelerin kamu hizmetlerini yürütmelerinin
engellenmesine, Belediye Başkanlarının hak ve hukuklarına
tecavüze dönüşmüştür..
Bu
gelişmeler Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
üstlendiği görevi yerine getirmenin uzağına düştüğünü,
yalan ve iftirayı siyaset yapma biçimine dönüştürmesinden dolayı
kendisine güvensizlik durumunun oluştuğunu gösterdiğinden
Anayasanın 98 ve 99'uncu, TBMM İçtüzüğünün 106'ncı
maddelerinin gereği gensoru açılması uygun olacaktır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Gensorunun
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmenin gününü kapsayan Danışma Kurulu önerisi daha sonra
oylarınıza sunulacaktır.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır. Okutup, işleme alacağım
ve daha sonra oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşları
tarafından sağlıkta dönüşüm adı altında
başlayan aile hekimliği uygulamasının
başladığı günden bugüne kadar sonuçlarının
değerlendirilmesi, yaşanan mevcut sorunların tespiti ve
giderilmesi amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17/11/2011
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin BDP Grubu önerisi
17.11.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 17.11.2011 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında oy birliği sağlanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkanvekili
Öneri:
01 Kasım 2011 tarihinde, Bingöl Milletvekili İdris
BALUKEN ve arkadaşları taraflıdan (139 sıra nolu),
Sağlıkta dönüşüm adı altında başlayan Aile
Hekimliği uygulamasının başlandığı günden
bugüne kadar sonuçlarının değerlendirilmesi, yaşanan mevcut
sorunların tespiti ve giderilmesi amacıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 17.11.2011 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin lehine Bingöl Milletvekili İdris
Baluken.
Buyurunuz Sayın Baluken. (BDP sıralarından
alkışlar)
İDRİS BALUKEN (Bingöl) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlayarak konuşmama
başlamak istiyorum. Bugün 2005 yılında uygulamaya giren aile
hekimliği sisteminin sonuçlarıyla ilgili vermiş olduğumuz
araştırma önergesiyle ilgili bazı saptamalar yapmak üzere söz
almış bulunmaktayım. Ancak konuşmamı aile
hekimliği sisteminin de bir parçası olduğu Sağlıkta
Dönüşüm Projesiyle ilgili genel bir çerçeve etrafında yapmaya
çalışacağım.
Değerli
milletvekilleri, 2003 yılında devreye sokulan Sağlıkta
Dönüşüm Projesiyle ilgili uygulamalar kamuoyunun yoğun
eleştirilerine rağmen aynı şekilde devam etmektedir.
Açığa çıkmıştır ki, bu uygulamalarda temel amaç
sağlığın sosyal devlet anlayışının vermesi
gereken bir kamusal hizmet olmaktan çıkarılarak piyasa
koşullarına açılmasıdır. Piyasa koşullarına
uyumlu hâle getirilmeye çalışılan sağlık sistemi
sermaye grupları için kârlı bir sektör hâline getirilmiştir. Tüm
bu uygulamalar özel sektör için alan yaratma şeklinde planlanmış
olup, özel sektör içerisinde de büyük tekel gruplarının hâkimiyet
sağlaması amaçlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Sağlıkta Dönüşüm Projesinin ilk
basamağı genel sağlık sigortasıyla hayata
geçmişti. Genel sağlık sigortasıyla ilgili uygulamalar
parça parça devreye sokulduğu için asıl sonuçlarla yeni
yüzleşmeye başlıyoruz. Genel sağlık
sigortasının bugün için gelmiş olduğu aşamada prim
sistemi öngörülmekte olup paran kadar sağlık
anlayışı yerleştirilmeye başlanmıştır.
Bu bağlamda, 2012 Ocak ayında yeşil kartlı
vatandaşlarımız için de aynı uygulamalar devreye
sokulacaktır.
Hükûmetin
Yeşil Kartlıları gelir testine tabi tutacağız.
şeklinde kamuoyunun gözünden kaçırmaya
çalıştığı uygulamayı burada biraz
detaylandırmakta fayda görüyoruz. Hâlen ülkemizde yaklaşık 9,5
milyon yeşil kartlı vatandaşımız bulunmaktadır.
Genel sağlık sigortasında, yeşil kart gelir testine göre,
asgari ücretin üçte 1inden daha az gelir beyanı olan
vatandaşlarımızın primleri devlet tarafından
ödenecektir. Bu miktar 279 TLye tekabül etmektedir. 279 TL ile 887 TL
arasında aylık geliri olan vatandaşlarımızdan ayda 34
TL sağlık hizmeti alabilmek için prim ödeme zorunluluğu
getirilmektedir. Yine 887 ile 1.674 TL arasında geliri olan yeşil
kartlılar aylık 100 lira prim ödemek zorunda kalacaklardır.
1.674 TLnin üzerinde aylık geliri olan yeşil kartlılar için bu
miktar 201 TL olarak belirlenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, burada bir somut örnekle detaylandırmak istiyorum.
Örneğin ayda 280 TL geliri olan bir yeşil kartlı
vatandaşımız sağlık hizmetinden faydalanmak için ayda
34 lirayı prim olarak, genel sağlık sigortasından
faydalanma primi olarak ödeyecektir. Bunun dışında hastaneye
gittiğinde her başvuruda 8 lira muayene katkı payı,
eczaneye gittiği zaman ilaç alırken de yüzde 20lik ilaç
katılım payını ödemek zorunda kalacaktır. Koah,
hipertansiyon, diyabet gibi kronik hastalıklarda hastaneye başvuru
sıklığının da fazla olması göz önünde bulundurursak
ayda 300 TL geliri olan bir vatandaşın bu sağlık
harcamalarını bu gelir seviyesiyle karşılaması mümkün
görünmemektedir.
Bu uygulama
yeşil kartın yaygın olduğu bütün bölgelerde etkili
olmaktadır. Özellikle kendi seçim bölgemizden örnek vermek gerekirse
örneğin Bingölde halkımızın yüzde 50den fazlası
şu anda yeşil kartla sağlık hizmetlerinden
yararlanmaktadır ve bu yeşil karttan yararlanan büyük halk kitlesinin
çoğunluğunun bu sigorta primini ödeme gücü yoktur. Biz şunu çok
iyi biliyoruz ki ayda 34 lira vererek sağlık hizmetinden yararlanma
şeklinde bir zorunluluğun getirilmesi bu
vatandaşlarımızın çoğunun sağlık
hizmetlerinden faydalanmaması gibi bir sonucu da beraberinde getirecektir.
Yani özcesi,
Sağlıkta Dönüşüm Projesi ve genel sağlık
sigortasında balayı dönemi bitmiş, halkın önüne artık
acı reçeteler gelmeye başlamıştır çünkü özellikle AKP
Hükûmetinin 2007-2009 ve 2011 seçimlerinde kendi kurumsal, devletteki kurumsal
örgütlenmesini sağlama süreci tamamlanmıştır. Artık
acı reçeteler bir şekilde toplum önüne gelmeye
başlamıştır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, sağlığın piyasa
koşullarına açılmasının ikinci basamağı ise
aile hekimliği sistemine geçiş olarak şekillenmiştir.
Koruyucu sağlık hizmetlerini
geri plana atan, tedavi edici sağlık hizmetlerini,
dolayısıyla da kontrolsüz ilaç tüketimini önceleyen aile hekimliği
sisteminin sonuçlarını toplum olarak merak ediyoruz.
Aile hekimliği
uygulamalarında aile sağlık merkezlerinin işleyişi
tamamen küçük, özel muayenehaneler şeklinde şekillenmiştir.
Hekim ve yardımcı sağlık personeli, bu muayenehanede
bulunan elektrik ve su parasından tutalım da
çalıştırılan yardımcı sağlık
personelinin aylık maaşına kadar tüm harcamalardan sorumlu
bırakılmıştır. Böylesi bir ortamda hastayı
iyileştirmeye yönelik zihinsel faaliyetler ve tıbbi hizmetlerden çok,
bir nevi ticarethane olan bu iş yerinin ticari faaliyetlerinin
devamlılığının önceleneceği kesin bir gerçeklik
olarak önümüzde durmaktadır. Baktığı hasta
sayısına göre ücret alan aile hekimi, yaptığı sevk
sayısına göre de yaptırımlara, ücrette ve maaşta
yaptırımlara tabi tutulmaktadır.
Aile hekimliğinin getirmiş
olduğu handikapları ana başlıklar altında şöyle
sıralayabiliriz: Birinci basamak sağlık hizmetleri kurumsal
yapıdan muayenehane düzeyine indirgenmektedir. Sağlıkta bölge
kavramı ortadan kaldırılmakta ve kayıtlı kişi
sayısını esas alan koruyucu sağlık hizmetleri
parçalanmaktadır. Aile hekimlikleri teknik donanım,
yaptığı işler ve terfi şartına göre
sınıflandırılmaktadır. Bu durum almak istedikleri
katkı payını kademelendirecektir.
Aile hekimliği sistemine geçerken,
birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunumunda dikkate alınmayan
durumlar şunlardır: Sağlık gereksinimleri, nüfusun
demografik durumu, sosyoekonomik, kültürel durum, sağlık
emekçilerinin sayısı, çeşitliliği, niteliği ve
mekânın coğrafik özellikleri.
Bütün bunları burada
detaylandırmaya ve bilimsel bir izahat yapmaya süremiz yetmeyeceği
için, sadece anlaşılması açısından pratik bir örnek
vermek istiyorum. Konunun anlaşılması açısından
yapılan sağlık planlamasının, İstanbulda,
Nişantaşı ve Etilerdeki sağlık planlamasının
Bingöldeki Mirzan Mahallesi ve Yenimahalledeki sağlık
planlamasıyla aynı olmasının mantığını
anlamakta güçlük çekiyoruz.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, altyapı hazırlığı
olmadan geçilen bu aile hekimliği sisteminde mevcut sayıda aile
hekimi olmadığı için bu düzeydeki hekim açığı
pratisyen hekimler üzerinden sağlanmaya
çalışılmıştır. Özellikle, bu durum hastane acil
servislerinde çok ciddi sıkıntıları beraberinde
getirmiştir. Örneğin, çalışmış olduğum
Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hâlen devam
etmekte olan sorunları şu şekilde pratik örnekler vererek burada
detaylandırabiliriz:
Diyarbakır
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, şu anda, acil serviste
acil deneyimi olan pratisyen hekimler veya uzman doktorlar, acil tıp
uzmanları nöbet tutmamaktadır. Şu anda, bir göz uzmanı ve
bir psikiyatristin birlikte on iki saat nöbet tuttuğu vardiyalar söz
konusudur. Burada, acil servise başvuran bir kalp krizi hastası ya da
trafik kazasında multipl organ yaralanmasıyla mustarip olan bir
yaralı ya da bir beyin kanamasına bir göz hastalıkları
uzmanının bakması istenmektedir. Bahsetmiş olduğumuz
hastanede on iki saat içerisinde 700ü aşkın hasta başvurusu
vardır. Bu durumda, her hasta için ayrılan süreyi
hesapladığımız zaman bir dakikadan daha az bir sürenin
burada karşımıza çıktığını görüyoruz
yani bir dakikadan daha az olan bir süre içerisinde bir göz uzmanı
deneyimi olmadan acile başvuran hastanın anamnezini almakta,
muayenesini yapmakta, tetkiklerini ve röntgenlerini istemekte, gelen
sonuçları değerlendirip teşhis koymakta ve bu teşhise göre
de hastayı tedavi etmeye çalışmaktadır. Tabii ki, bu durum
çok ciddi birtakım sağlık problemlerini beraberinde
getirmektedir. Ancak burada, hasta ve hasta yakınları tarafından
yaşanan sıkıntıların faturası sağlık sistemi
yerine hekim ve sağlık çalışanlarına
çıkarılmaktadır.
Böylesi
sıkıntıların olduğu acil servislerle ilgili Sayın
Bakanımızın medyaya yansıyan demeçlerinde ise Acil
serviste uzman hekim muayene dönemi başlamıştır.
şeklinde kamuoyunu yanıltıcı birtakım bilgiler söz
konusudur. Bu kısa süre içerisinde bu kadar fazla hasta bakmanın
adı, bırakın uzman hekim muayenesi olmayı, hekim muayenesi
olarak adlandırılmayı bile hak etmemektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İDRİS
BALUKEN (Devamla) Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2
Kasım tarihinde bir gece yarısı operasyonu şeklinde devreyi
sokulan Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısıyla ilgili kamuoyunda,
meslek örgütlerinde, sendikalarda ve demokratik muhalefette çok ciddi
kaygılar vardır. Bu kaygılarla ilgili bizler hem soru önergeleri
hazırlayarak hem de konuyu sürekli gündemleştirerek sizlerle birlikte
paylaşmak istiyoruz.
Özellikle
sağlıkta özelleştirme uygulamalarının final
aşaması, bu geçmekte olan Kamu Hastane Birlikleri Yasa
Tasarısını içeren Kanun Hükmünde Kararnamedir. Biz,
hastanelerin önce özerkleştirilip, sonra özelleştirileceğini çok
net bir şekilde daha önce yaşanan pratiklerde de biliyoruz.
Bu Kanun
Hükmündeki Kararnamenin detaylarını daha sonra sizlerle
paylaşacağımızı belirterek, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz sayın Baluken.
Önerinin aleyhine
İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu.
Buyurunuz
Sayın Dağoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaşam hakkı, doğanın insana verdiği
en tabii haktır ve sağlık, yaşamın da en temel
taşlarından biridir.
Sağlıkta
yapılmak istenen dönüşümlerle amaç, Türkiyede yaşayan her vatandaşın
yaşam kalitesini yükseltmek, bunun için ülkenin imkânlarını en
akılcı biçimde kullanmak ve kaynakların hakkaniyete uygun bir
şekilde dağılımını sağlamaktır.
Bu nedenle,
Hükûmetimiz, yıllardır halkımızın ertelenmiş ve
artık sağlık alanında beklemeye tahammülü
olmadığına inandığımız taleplerini yerine
getirmek için bilimsel, dünya standartlarına uygun, aynı zamanda ülke
gerçeklerini de gözeterek önemli adımlar atmaya karar vermiştir. Bu
çerçevede Sağlıkta Dönüşüm Programı, kamuoyunu yeniden
yapılandırma anlayışına uygun olarak
atılmış çok önemli bir adımdır. Bilindiği gibi,
ilk iş olarak devlet hastaneleri, sigorta hastaneleri ve kurum hastaneleri
birleştirilip tüm vatandaşlarımızın ortak hizmetine
açılarak sağlıkta dönüşümün ilk adımı
atılmıştır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkanım, bakanlar nerede? Sayın
milletvekiline saygısızlıkta bulunuyorlar. Bakan yok, kavaslar
mı bakanlıklara vekâlet ediyorlar!
TÜRKAN
DAĞOĞLU (Devamla) Sayın milletvekilleri, bu, şüphesiz ki
diğer hükûmetler tarafından da düşünülmüştür; ancak bu
konuda söylenen öyle bir durum vardır ki, o zaman hep denmiştir;
Bunlara elini dokunan yanar. Ancak, bizim AK PARTİ Hükûmeti hiçbir zaman
oy kaygısı düşünmeden bu konulara elini atmış ve bu üç
kurumu bir şemsiye altında birleştirme
başarısını elde etmiştir. Bu, gerçekten bugün
Türkiyenin sağlık sistemi içinde çok büyük bir
başarıdır.
Bunu takiben, aile
hekimliği uygulamasıyla birinci basamak sağlık
hizmetlerinin güçlendirilmesi hedeflenmiştir. Hastaların büyük
çoğunluğunun sorunlarının birinci basamakta çözülebilir
olduğu ve hastane polikliniklerinin bu tür hastalarla dolu olduğunu
biliyoruz. Sistemin etkin hâle getirilmesi ve hastanelerimizdeki gereksiz
yığılmalar bu aile hekimi uygulamasıyla
azaltılmıştır. Böyle bir amacı gerçekleştirme
yolunda farklı kesimlerce sürdürülen -biraz evvel sayın
milletvekilinin de dile getirdiği gibi- aile hekimi veya genel
pratisyenlik tartışmalarının yersiz olduğu
kanaatindeyiz. Bir uzmanlık dalı olarak aile hekimleri ülkemizde
sayıca yetersizdir, bu herkes tarafından da çok iyi bilinmektedir.
Uygulamaya, mevcut pratisyen hekimlerin kısa süreli bir eğitimden
geçirilerek başlanması uygun görülmüştür ve böylece sürekli
eğitim ile desteklenmesi en pratik çözüm olarak
uygulanmıştır. Böyle bir başlangıç ülkemizde kimlik ve
prestij kaybına uğramış pratisyen hekimlerin yeniden itibar
kazanmasını da sağlamıştır. Üçüncü olarak da
nüfusun genelini kapsayacak bir genel sağlık sigortası sistemi
hayata geçirilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, dönüşüm ve değişimler her zaman zor ve
sancılıdır, yerleşik olanı rahatsız eder, bu da
zor ve güçlüklerle dolu bir atılım yapmayı göze almakla ancak ve
ancak mümkündür. Bugün sıfır ve on sekiz yaş arası çocuklar
doğar doğmaz zaten sigortalanmaktadır. Ben bir akademisyen ve
bir hekim olarak hastanelerde yıllarca bunun sancısını ve
sıkıntısını yaşayan bir milletvekiliyim ve biz,
orada ne acıdır ki parası yok diye, çocuğunun
parasını yatıramıyor diye sevk ettiğimiz birçok hasta
olmuş ve yollarda ölmüştür.
Bunların sorumlusu acaba kimdir bugüne kadar? Ancak AK PARTİ
Hükûmetinin ortaya koyduğu ve yerleştirdiği sıfır-on
sekiz yaş arası sigorta sistemi hastanelerde bu
rahatlığı getirmiş ve hekimlerin de elini
güçlendirmiştir. Düzensiz nüfus artışı, köyden kente
sürekli göç ile gittikçe büyüyen ve âdeta karakteristiğine
damgasını vuran varoşlar ve gelir
dağılımındaki korkunç uçurumlar geçmişi aynen kabul
etmek yerine, günümüze uyarlamak zorunda olduğumuzu bize her zaman
göstermiştir. Bugün bize düşen, 1960ların mantık
kapısını 21inci Yüzyıl Türkiyesinin
değişmiş olan şartlarına uyarlamaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlıkta Dönüşüm
Programı, bugüne kadar yapılmış bütün
çalışmaları dikkate alan katılımcı ve demokratik
karar süreçleriyle en uygun çözümler üretmeyi amaçlayan kapsamlı bir
programdır.
Bugün Türkiyede
bir toplumun gelişmişliğinin en güzel göstergesi olan yeni
doğan bebek ölümleri binde 60lardan binde 10lara düşmüştür.
Her şeyin çocuklar için olduğu İsveçte ve ondan sonra gelen
Amerika Birleşik Devletleri ve Japonyada bu değerler binde 4 ila 7
arasında değişmektedir. Türkiyede bugün bu değerler binde
10lar civarındadır ve toplantılarda bu değerlerle biz
hekimler olarak gurur duymaktayız. Çünkü toplumun da
gelişmişliğinin bir göstergesi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Bugün
Programın başarısı halkın sağlık
alanındaki memnuniyetinden bellidir. Memnuniyet oranı yüzde 39dan
yüzde 79lara çıkmıştır ve bu alanda
yaptığımız ulusal sinerji, halkımızın güveni
ve desteği, arkamıza aldığımız moral rüzgârı
bizi başarıya taşımıştır.
Ben bu nedenle, bu
konuşma fırsatını bana verdiğiniz için Sayın
Başkan ve değerli milletvekillerine çok teşekkür ediyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Dağoğlu.
Önerinin lehine
Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı
Buyurunuz
Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. BDP grup önerisinin
lehine söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün aile hekimliği sistemini, birinci basamak
sağlık hizmetlerini konuşuyoruz. Aile hekimliği sisteminin
Sağlıkta dönüşüm denen, biz hekimlerin Sağlıkta
yıkım dediği programın bir parçası olduğunu
söylemek istiyorum. Sağlıkta dönüşüm nedir? diye soracak
olursanız, sağlıkta dönüşüm ise
sağlığın piyasalaştırılması, yani
özelleştirilmesini getiren bir kanundur. Sayın Sağlık
Bakanı her zamanki gibi süslü laflar kullanarak kavramların içini
boşaltmaya devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Sağlık Bakanı diyor ki: Genel sağlık
sigortası uygulayacağız. Şöyle bir içine bakarsanız
içinde genel var, sağlık var, sigorta var; her şey kulağa
hoş geliyor. Herkes zannediyor ki bu kanun herkesi kapsayacak, herkes
zevkle bu kanunun kapsamından yararlanacak.
Bir yandan da
bakıyorsunuz ki bu yılın sonunda yeşil kart
uygulamasına son verileceğini söylüyor Sayın Bakan. Hemen
arkasından, sağlıkta dönüşüm programının bir
diğer basamağı olan tam gün yasasını getiriyor bu
Hükûmet; bakıyorsunuz çok güzel. Cumhuriyet Halk Partisi de tam gün
istiyor; güzel. Türk Tabipleri Birliği de tam gün istiyor, bütün
sendikalar tam gün çalışmayı istiyor. Harika. diyorsunuz.
Yasaya bir bakıyorsunuz ki her tarafından performans
fışkırıyor, her tarafından para
fışkırıyor. Olmaz. diyoruz ve bunu Anayasa Mahkemesine
götürüyoruz ama Cumhuriyet Halk Partisinin ne istediğini bildiren de çok
güzel sosyal sağlık politikalarıyla ilgili bir kanun
tasarısını hazırlayıp Meclise veriyoruz; verdik bile.
Hemen
arkasından, sağlıkta dönüşüm programının bir
diğer bacağı olan kamu hastane birlikleri kavramı geliyor,
yasası geliyor. Tıpkı, bunun da diğerleri gibi içinin
boşaltıldığını görüyorsunuz. Buradan da
bakıyorsunuz ki artık hastaneler birer ticarethane, bütün personel
olmuş birer sözleşmeli personel.
Dönelim gelelim
aile hekimliğine. Aile hekimliği de diğer kavramlardan hiç
farklı değil. Kulağa çok hoş geliyor Aile hekimliği.
İçinde aile var, içinde hekim var. Yani toplumda pozitif algı, olumlu
algı yaratan kavramları çok güzel bir şekilde koymuşsunuz.
Allah aşkına ne anlarsınız aile hekimliğinden?
Herkes zannediyor
ki her ailenin bir hekimi olacak. Tıpkı diğer, az önceki
konuşmacının bahsettiği gibi herkes zannediyor ki birinci
basamak sağlık hizmetleri güçlenecek. Dönüp bakıyorsunuz bir
ailenin hekimlerine; kadının hekimi başka bir merkezde,
kocanın hekimi başka bir merkezde, çocuğun hekimi başka bir
merkezde. İşte aile hekimliğinden anlaşılan kavram
budur.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Öyle bir şey yok. Biz aynı hekime gidiyoruz.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) - Hiç öyle el hareketi yapmayın, gidin sorgulayın
bakalım, benim mahallemde kaç kişinin kaydının farklı
hekimlerde olduğunu göreceksiniz. Aile hekimliğini bilmeden de kimse
konuşmasın.
Ne
yaptınız biliyor musunuz?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Alakası yok.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Hiç Alakasız demeyin. Ne yaptınız biliyor
musunuz? Portakal bahçesini kabalaya verir gibi insanları kabalaya
verdiniz. Aynen de yaptığınız budur. 1 hekime 3 bin
kişi bağladınız. Döndünüz, dolaştınız, ondan
sonra, bu 3 bin kişi için de doktora bir miktar para verdiniz ve bu
paradan da kamuoyuna dediniz ki: Doktora çok para veriyoruz.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Millet görüyor sağlıkta yapılanları.
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Dönüp baktık, doktora ne kadar para veriliyor? Eh, hadi
6 bin lira para verdiniz. Sonra döndünüz bu doktora dediniz ki: Bir dakika,
sen oturduğun masanın kirasını vereceksin, sen hizmet
verdiğin binanın kirasını... (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Yahu,
eğer itirazınız varsa söyleyin, gidin kanununuza bakın Allah
aşkına.
Oturduğu
masanın kirasını istediniz o doktordan. O doktora dediniz ki:
İçinde hizmet verdiğin binanın kirasını vereceksin.
O da yetmedi, sadece bir aile sağlığı elemanı
verdiniz, ikinci aile sağlığı elemanının
parasını hekimden istediniz. Yerleri kim temizleyecek? diye
sordular, onun da parasını, sigortasını, her şeyini
hekime yüklediniz. Sonra dönüp diyorsunuz ki: Biz birinci basamağı
güçlendiriyoruz. Birinci basamağı ticarethane hâline getirdiniz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sizin
sayenizde hekimler işveren hâline geldi. Aile hekimliği
uygulaması hekimleri işveren hâline getirdi, sağlık
kurumlarını işletme hâline getirdi, doğal olarak da
hastalar müşteri hâline geldi.
Az önceki
hatip dedi ki: Hastanelerdeki gereksiz yığılmalar
önlenmiştir aile hekimliğinin güçlendirilmesiyle. Allah
aşkına, yolunuz düştüğünde, hasta olmasanız da
herhangi bir kamu hastanesinin aciline gidin, bakın bakalım, bir
hasta ortalama kaç saat bekliyor? Biz Mersinde bir araştırma
yaptık; Mersinde Toros Devlet Hastanesinde veya diğer devlet
hastanelerinde ortalama olarak bir hastanın acil serviste bekleme süresi
iki buçuk saattir.
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Randevu
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Nerede?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Devlet hastanelerinde.
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Randevu ne işe yarıyor?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Acil servislerden bahsediyorum. Acil servisteki muayene
süresi ne kadar biliyor musun Sayın Milletvekili? İki buçuk
dakikadır ve
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sırada ölen hasta var mı?
AYTUĞ
ATICI (Devamla) Onu da söyleyeceğim, ölen hastaları da
söyleyeceğim, hiç merak etme
Hiç merak etme
İki
buçuk dakikada muayene oluyor çocuklarımız. Bundan haberiniz var
mı?
Ve bir
doktorun 170inci hastası olmayı kim ister Allah aşkına bu
salonda? Siz kendinize reva görmediğinizi halka nasıl reva görürsünüz. İki buçuk dakikada
170inci hasta olmayı ben isterim diyorsanız buyurun, hadi gelin
bakalım bunu halkın önünde açıkça söyleyin ama siz bunu halka
reva görüyorsunuz. Bir de kalkıp diyorsunuz ki: Pratisyen hekimlere
itibar sağladık. Allah aşkına elinizi
vicdanınıza koyun.
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Yüzde 50 oy verdi.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) - Hekime yönelik şiddetler giderek artıyor. Hekimleri
değersizleştirdiniz, hekimlerin yaptığı işleri
anlamsızlaştırdınız. Ondan sonra
kalkmışsınız diyorsunuz ki: Pratisyen
Madem pratisyen
hekim bu kadar önemliydi, niçin uzaktan eğitimle bütün pratisyen hekimleri
aile sağlığı uzmanı hâline getirmeye
çalışıyorsunuz? Hani pratisyen hekim değerliydi. Pratisyen
hekim gerçekten değerlidir. Hepimiz pratisyen hekimiz ama öncelikle
pratisyen hekimlerin hakkını iade edeceksiniz. Ondan sonra
kalkacaksınız diyeceksiniz ki: Hekimler gerçekten değerlidir,
özellikle de pratisyen hekimler değerlidir.
Yalnız,
Sayın Hocam Türkan Dağoğlunun bir söylemine çok
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Hekimlerin hepsi değerli, hem pratisyenler hem uzman
hekimler değerli.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Efendim, bir dakika dinleyin ya. Yani dinlerseniz hepsini
anlatacağım. Çok biliyorsan sen gel konuş.
Sayın Hocama
bir konuda katılıyorum, dedi ki: Sağlıklı yaşam
en temel insan hakkıdır. Doğru söyledi. Sağlıklı
yaşam en temel insan hakkıdır. Anayasa devlete ve
dolayısıyla devleti yöneten hükûmete vatandaşlarının
sağlığını koruma görevini vermiştir.
Koruyamadığı yerde de tedavi etme vazifesini vermiştir. Bu
nedenle siz sağlığı özelleştiremezsiniz. Bu görevi
başka birisine, hekim dahi olsa devredemezsiniz arkadaşlar. Sizler
sağlık hizmetlerini ücretsiz, ulaşılabilir, kaliteli ve
eşit olarak sunmak mecburiyetindesiniz. Diyorsunuz ki: Sağlıkta
Dönüşüm Programı katılımcı ve demokratik. Ya Allah
aşkına, ya ne olur bir dönüp bakın
yaptıklarınıza. Demokrasi neymiş bir anlayın. Allah
aşkına soruyorum, siz -Dövmeye gelmedi değil mi kimse beni?
Kürsüye tecavüzlerden çok artık bunaldım da
- Allah aşkına
bir dönüp bakın, Sağlıkta Dönüşüm Programının
uygulaması sırasında kime sordunuz? Hekim örgütlerine mi
sordunuz, sendikalara mı sordunuz, hekimlere mi sordunuz, eczacılara
mı sordunuz, hemşirelere mi sordunuz? Hadi hiçbirisine sormadınız,
kalkıp bunu Meclise mi getirdiniz? Meclise getirmeden kanun hükmünde
kararname çıkarmayı hangi biriniz kendinize yediriyorsunuz? Allah aşkına,
yahu, bu milletvekilliğinin de bir onuru var. Hadi hekimleri
onursuzlaştırdınız, milletvekilliğini de mi onursuzlaştırdınız?
(CHP sıralarından alkışlar) Kalkın, getirin, burada
adam gibi konuşalım, dertlerimizi anlatalım, buradan geçirelim.
Tam günü biz istemiyor muyuz? Getirin, geçirelim. Bakın, bir kanun teklifi
verdik. İstemesek böyle bir şeyi yapmayız.
Değerli
arkadaşlar
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hocam, kafanın üzerinden
kırmızı helikopter geçiyor. O ambulans helikopter oluyor.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) - O ambulansa inşallah bir gün muhtaç olmazsın. O ambulansa
muhtaç olduğun zaman içinde doktor olmadığını göreceksin.
Ambulansların içerisine doldurdunuz hemşireleri,
çıkardınız doktorları.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Doktor var, doktor var
AYTUĞ ATICI
(Devamla) - O ambulansa ihtiyaç olduğu zaman artık çok şey
değişmiş ve bitmiş olacak senin için. Şu anda sana burada
bir şey olsa, biz yine kalkıp sana müdahale edeceğiz. Yine
hekimlere muhtaç olacaksınız. Bunu hiçbir zaman unutmayın.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hipokrat yemini ettin. Zaten
yapacaksınız.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Ettim. Evvelallah, ben yeminime sadığım.
Başkaları gibi ettiğim yeminlere aykırı yalanlar
söylemem. Sen de muhtaç olsan, sana da yardım ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) O hastanelerin eski hâlini
hatırlıyor musun?
AYTUĞ ATICI
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, Sağlıkta
Dönüşüm Programını yaptınız. Aile hekimliğini
getirdiniz. Sayın Hocam, çok iyi bilir. Sevk zinciri olmadan bu işler
mi işlemez mi Allah aşkına? Siz kalkıp sevk zincirini
yapmadan, devlet hastanesine birinci basamaktan ikinci basamağa giderken
sevk zincirini kurmazsanız bu sistem işler mi işlemez mi?
İşlemedi, işlemeyecek de. Üç yerde denediniz, üç yerde
Korkudan
hemen kaldırdınız. Niye? Çünkü halk gerçekten sizi topa tuttu o
dönemlerde. O yüzden de artık hiçbir şekilde sizin aile
hekimliğinden bahsetme şansınız yoktur. Öyle bir noktaya
getirdiniz ki olayı, sağlığı, alınır
satılır bir mal hâline getirdiniz. Resmen mal oldu.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hocam, o bizim medarıiftiharımız,
yüz akımız Hocam. O konuda konuşmayın. Bizim yüz
akımız, yüz akımız
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Senin yüz akını birazdan söyleyeceğim ne
olduğunu, yüz karası mı, yüz akı mı?
BÜLENT TURAN
(İstanbul) Millet memnun, millet.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) - Sağlığı o kadar piyasaya düşürdünüz ki,
sağlık alınır satılır mal hâline geldi sayın
milletvekili. Hatta ve de hatta
Bakın, bir örnek vereyim size
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü tamamlayınız Sayın Atıcı.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Peki efendim.
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Bıçak parasını kastediyorsun herhâlde.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) - Bıçak parasını getiren de götüren de bellidir.
Sağlık bilgilerini o kadar cazip hâle getirdiniz ki sizin genel
müdürünüzün şifresiyle sizin kurduğunuz sisteme girildi ve bütün
mahrem dediğimiz, bizim namusumuzdan bile önce koruduğumuz bilgilerin
hepsini peşkeş çektirdiniz. Hepsi ikinci ellere, ehil olmayan elle
geçti.
Gülmeyin Sayın
Hocam, gidin araştırın. Hangi genel müdürün şifresiyle
girdiğini ben size daha sonra söyleyeyim. Hatta bu konuda Meclise bir soru
önergesi verdim; dedim ki: Kaç hastanın bilgisi yetkisiz kişilere
geçti? Bu sistemde çalınan bilgiler ne hâle geldi? Ondan sonra da bir
tıs çıkmadı Sağlık Bakanlığından.
Diyorsunuz ki:
Memnunuz hâlimizden. Halk da memnun.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Halk memnun, halk.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Hayır efendim. Tıpkı Vandakiler de memnundu, küçük
bir depremde ne hâle geldiler. Bingöldekiler memnundu, ne hâle geldiler.
Sağlıktaki küçük bir depremde de ne hâle geleceğiniz, yüz
akı mı, yüz karası mı olduğunuzu göreceksiniz.
Sağlıkla
geldiniz, sağlıkla gideceksiniz.
Çok teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Atıcı.
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Dağoğlu.
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Ben bir cevap verebilir miyim?
BAŞKAN Ne
için?
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Sayın Milletvekili Aytuğa bir
cevap verebilir miyim? Açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN
Sisteme giriniz lütfen. Ben size 60a göre bir açıklama hakkı
vereyim.
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; Aytuğ benim beraber çalıştığım,
her zaman çalışmalarımıza beraber güç verdiğimiz
Değerli Kardeşim. Ancak Değerli Kardeşim Aytuğ, ben
seni çok evvelden
Biliyorsun hepimiz aynı camiada beraber
çalıştık, ancak ben bir şeyi rica ediyorum. Kulakların
var duymuyorsun, gözlerin var görmüyorsun, vicdanın var hissetmiyorsun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Doktor üslubunu aştı bu.
BAŞKAN
Sayın Dağoğlu, katkı yapmak için söz istediniz ama bir
sataşmaya mahal verdiniz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Bu doktor üslubu değil, sokak üslubu oldu.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Yani bu bir cevap mı? Bilimsel bir veri sunulmadı.
BAŞKAN
Sayın Dağoğlu, olmadı.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sayın Başkanım, sataşmayı
kulaklarınızla duydunuz. Söz istiyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Hem de ağır hakaret.
BAŞKAN
Buyurun.(AK PARTİ sıralarından Yerinden sesleri, gürültüler)
Sayın
milletvekilleri, lütfen biraz izin verin.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Aytuğ
Atıcının, İstanbul Milletvekili Türkan
Dağoğlunun, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Hocam,
size olan saygımdan dolayı size bir şey söylemeyeceğim
yalnız benim kulaklarım var, duyuyorum. Bunu siz çok iyi bilirsiniz.
Gözlerim de görüyor, gönül gözüm de açıktır.
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Ben öyle biliyordum.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Vicdanım da vardır, gönül gözüm de açıktır,
bazılarınınki gibi kapalı değildir.
Sayın Hocam,
sağlık, gerçekten önemli bir konudur. Sağlık, hepimize
lazım olan bir konudur. Sağlığın
piyasalaştırılması asla düşünülemez. Bunu, AKPnin
savunmasını anlarım ama sizin savunmanızı asla
anlayamam, hiçbir şekilde. (CHP sıralarından alkışlar)
Sağlık,
anayasal bir haktır. Sağlık, üstelik de bizim Anayasamızda
değil sadece, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesiyle tespit
edilmiş en kutsal insan hakkıdır. Bizim istediğimiz ise,
hekimlerin değerli bir şekilde, kafasında para olmadan, hiçbir
şekilde para baskısı altında olmadan
çalışmasıdır. Hocam Doğru diyorsunuz ama
arkasından kalkıyorsunuz, ücretsiz olması gereken
sağlık hizmetlerini ücretli hâle getiriyorsunuz. Ben mi koydum
birinci basamağa yazar kasayı? Siz koymadınız mı? Biz
kaldırmadık mı? Yapmayın Allah aşkına! Yani
kalktı Başbakanınız, Sağlık Bakanınız
dedi ki: Herkes nüfus cüzdanını cebine koysun, istediği
sağlık ocağına, istediği sağlık
kuruluşuna gitsin, muayene olsun. Çok güzel, alkışladık,
dedik ki: Herhâlde iyi bir iş yapacaklar. Arkasından döndük
baktık ki birinci basamağa 2 lira getirdiniz; döndük baktık,
ikinci basamağa 8 lira getirdiniz, özel hastanelere de 15 lira para getirdiniz.
Şimdi, ne oldu? Bir cebinize nüfus cüzdanını koyun diyorsunuz,
öbür cebinize de para cüzdanını koyun diyorsunuz.
TÜRKAN
DAĞOĞLU (İstanbul) Hayır.
AYTUĞ ATICI
(Devamla) Yapmayın Allah aşkına! Hiç olmazsa
sağlıkla oynamayın.
Bakın,
arkadaşlar, her şey düzelebilir. Burada çıkarılan politik yasalar,
yanlış yasalar gün gelir döner ve daha iyisi yapılır ama
sağlıkta yapılacak olan bozukluğu düzeltemezsiniz.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Atıcı.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşları
tarafından sağlıkta dönüşüm adı altında
başlayan aile hekimliği uygulamasının
başladığı günden bugüne kadar sonuçlarının
değerlendirilmesi, yaşanan mevcut sorunların tespiti ve giderilmesi
amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17/11/2011 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu
önerisi (Devam)
Önerinin aleyhine,
Karamanmaraş Milletvekili Yıldırım Mehmet Ramazanoğlu.
Buyurunuz
Sayın Ramazanoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
YILDIRIM MEHMET
RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, biraz
tansiyon yükselir gibi oldu, onun için konuyla tam ilgisi olmayan bir
başka konuyla kısa bir giriş yapmak istiyorum izin verirseniz.
Öncelikle, daha
önce yerinden söz alan arkadaşlarımızdan biri demişti ki:
AK PARTİde hekim yok da mı diğer arkadaşlar cevap
veriyor? Biraz önce gördüğünüz gibi Sayın Türkan Dağoğlu
Hocamız bu konuyla ilgili bir konuşma irat etti. Ben de bir doktor
olarak, hem çocuk sağlığı, hastalıkları hem
nöroloji uzmanı olarak sizlerin karşısındayım ve
şundan eminim: Tüm diğer gruplarımızda, siyasi
partilerimizin gruplarında hakikaten çok kıymetli
meslektaşlarımız var, tabii, AK PARTİ Grubunda da
değerli meslektaşlarımız var.
Açıkçası,
burada bazı teknik konular konuşuldu, onun için bu teknik konulara
ben de çok fazla detaya girmeden devam etmek ve bazı cevaplar vermek
istiyorum fakat öncelikle şunu ifade edeyim arkadaşlar, yine biraz
daha tansiyonu düşürmek adına: Bilim, iletişim ve teknoloji
başlıklı bir sohbet grubu kurduk. Değerli milletvekillerimizin
tümüne açıktır. Bu, tamamen ideolojiden, partiden, siyasetten
bağımsız, kendi aramızda, belli saatlerde bilim,
iletişim ve teknoloji sohbeti yapmak üzere
Böyle bir gruba ben sizleri
şimdiden davet ediyorum. Bununla ilgili toplantı saatlerini bilahare
deklare edeceğiz inşallah.
Değerli
arkadaşlar, konumuza gelirsek
Bir önceki Konuşmacı
Kardeşimin, Değerli Meslektaşımın sözlerine aynen
katılıyorum. Sağlıkta Dönüşüm Projesi gerçekten tam
bir yıkım projesi olmuştur. Neyi yıkmıştır?
Doktorlarla hastalar arasındaki duvarları
yıkmıştır. Doktorlarla hastalar arasındaki problemli
ilişkileri yerle bir etmiştir. Dolayısıyla, şimdi aile
hekimliği üzerinde çok duruldu, zaten verilen önerge de bu konuyu
ilgilendirdiğinden dolayı onunla ilgili bazı bilgiler arz etmek
istiyorum.
Açıkçası
2005 yılında yürürlüğe giren, uygulaması başlayan aile
hekimliği ne zaman tamamlanmıştır, uygulama çerçevesi? 2010
yılında tamamlanmıştır. Değerli arkadaşlar,
beş yılda böyle muhteşem bir projenin tamamlanması yani
aile hekimliği müessesesinin tüm Türkiye sathına, 74 milyon
nüfusumuza hitap eder hâle getirilebilmesi gerçekten kolay bir iş
değildir. Tabii, bunlarla ilgili olarak bazı rakamlar vermek gerekirse, hep
2002 yılıyla karşılaştırmak istiyorum izin
verirseniz.
Şimdi, 2002
yılıyla 2010 yılı verilerini birbiriyle
karşılaştırdığımız zaman şunu
görüyoruz: 2002 yılında sağlık ocaklarına müracaat
eden toplam hasta sayısı 59 milyon iken, 2010 yılı sonu
itibarıyla, bir yılda müracaat eden hasta sayısı 199
milyona ulaşmıştır. Yani hemen hemen 4 kat daha fazla
poliklinik yapılmıştır.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Millet çok hasta olmuş yani!
YILDIRIM
MEHMET RAMAZANOĞLU (Devamla) Eğer sadece sağlık
ocaklarını değil, tüm devlet hastanelerini, üniversite
hastanelerini, tüm sağlık kurumlarını dikkate alırsak
280 milyon poliklinik yapılmıştır 2010 yılında.
Bunu 2002yle karşılaştırdığımız zaman
yaklaşık 65 milyon poliklinikle karşılaştırıyoruz,
yine aşağı yukarı 4 kat fazla bir poliklinik
sayısıyla karşı karşıyayız.
112 Acil
Açıkçası arkadaşlar, 112 acil servisleri merkezlerinin
sayısı 4 kat artırılmıştır. Yine 2002 ile
2010 yılı arasındaki rakamları
karşılaştırıyoruz.
Bir
başka önemli husus şu: Hastalar üzerinden muayene odası
karşılaştırması yaptığımız zaman,
bir muayene odası başına düşen hasta sayısı 4 kat
azalmıştır, yani 10.786dan 3.650ye inmiştir bir muayene
odası başına düşen hasta sayısı. Bu da
hastalarımıza sunulan imkânların ne kadar arttığını,
hastanın doktoruna, tedavisine ulaşabilme imkânlarının ne
kadar çeşitlendirildiğini göstermektedir.
Şimdi,
tabii buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Özellikle sağlık
ocaklarımızın daha sonra aile hekimliklerine dönüşmesi hem
aile hekimliklerinin daha standart, daha kaliteli bir hizmet verme
imkânını sağlamış. Çünkü aile hekimleri bir ekip
hizmeti vermektedir arkadaşlar. Bu ekip hizmeti içerisindeki tüm
paydaşlar ve katılımcılar, yani burada görev alan insanlar,
hakikaten, bu ekip anlayışı içerisinde sağlık
hizmetlerindeki memnuniyet oranını yüzde 43ten yüzde 87ye
çıkarmıştır. 2002 yılındaki memnuniyet oranı
yüzde 43tür, 2010 yılı sonu itibarıyla yapılan memnuniyet
oranı yüzde 87dir. Tabii burada, bütün üniversite hastanelerinin, devlet
hastanelerinin, sağlık merkezlerinin ve aile hekimliklerinin
ortalamasını, gerek 2002 gerekse 2010 yılları
arasını karşılaştırmak suretiyle söylüyorum.
Fakat, esas
itibarıyla ben çok daha farklı bir şeyden bahsetmek istiyorum.
Aile hekimliği müessesesinden bahsedildi ya arkadaşlar, biz
yıllardan beri
Ben Hacettepe Tıp Fakültesi mezunuyum. Hacettepe
Tıp Fakültesinde bize verilen nosyon şudur: Nusret Fişek
Hocamızı, rahmetliyi ben burada, hakikaten, sizlerin huzurunda,
özellikle şükranla anmak istiyorum. Değerli Hocamız, biliyorsunuz, tam bir
sosyal demokrattı fakat yıllardan beri hayal ettiği bir şey
vardı Değerli Hocamızın. Ben kendisinin öğrencisi
olmakla gurur duyan bir insanım. O zamanki buna verilen konsept adı
sağlık hizmetlerinin sosyalizasyonu idi, daha sonra konsept
değişti tam gün yasası oldu. Takdir edersiniz, rahmetli
Sayın Ecevit zamanında da bu tam gün yasası yürürlüğe
konulmaya çalışıldı ve çok değerli CHPli
milletvekillerimiz ve daha önceki SHPli kardeşlerimiz de buna ciddi
destek verdiler. Fakat çeşitli nedenlerden dolayı gerçekleştirilememiş
olan bu proje AK PARTİye nasip oldu. Netice itibarıyla Tam Gün Yasası
daha önce tasarlandığından çok daha mükemmel bir şekilde
gerçekleştirildi. Peki, bu daha mükemmel olmasını sağlayan
nedir? İşte, 2010 yılı 31 Aralık sonu itibarıyla
tamamlanmış olan, tüm Türkiye sathına yayılmış
olan aile sağlığı, aile hekimliği projesidir.
Şimdi,
bu aile hekimliği projesiyle ilgili hem değerli
vatandaşlarımızı hem siz değerli milletvekillerimizi
kısaca bilgilendirmek istiyorum.
Öncelikle
şunu ifade edeyim arkadaşlar: Bu aile hekimliği projesinin altında
çok önemli bir bilişim projesi yatmaktadır. Ben aynı zamanda
bilgi işlem uzmanıyım, yani bilgisayar icat edildiği günden
bu yana bu dünyanın içindeyim. O bakımdan bu bilişim projesinin
temeli neye dayanmaktadır biliyor musunuz aile hekimliğinin kurgulanmasında?
Yani gerçek hayattaki uygulamaların tamamen bilgisayar ortamına
aktarılmış şeklidir. Bununla şunu demek istiyorum:
Yani bir vatandaşımızın telefon açmasından tutunuz,
telefon konuşmalarının kayda alınmasından tutunuz,
randevu sisteminin gerçekleşmesinden tutunuz, hastamızın aile
hekimine gelip, orada muayenesi yapılıp, reçetesi yazılıp,
teşhisi gerçekleştikten sonra bunun raporlandırılıp,
reçetesinin uygulaması tarif edilip, bilgilendirilip, ondan sonra evine
uğurlanırken de bir sonraki kontrol tarihinin tespit edilip yine
bilgisayara kayda geçilmek suretiyle vatandaşımızın tüm
sağlık sorunlarının tek elden bir şekilde
yönetilebilmesi kolay bir iş değil ve ben size şunu söyleyeyim,
ileride bu ne olacak biliyor musunuz?
Ben
değerli tıp doktoru arkadaşlarımızdan şunu rica
ediyorum: Bir gün, vakit ayırsınlar, bu aile hekimliği bilgi
sistemine girsinler. Bunun örnekleri Sağlık
Bakanlığımızın web sitesinde vardır, orada örnek demo
video sistemleri vardır. Oradan, videodan aynen sanki oraya, bir aile hekiminin
yanına girmişsiniz gibi sürecin nasıl işlediğini
adım adım göreceksiniz ve onu izlediğiniz zaman bunun
altında ne kadar büyük bir tıbbi zekâ olduğunu ve ne kadar önemli bir organizasyonla
hastaların tüm ihtiyaçlarının en etkin ve bilimsel bir
şekilde karşılandığını göreceksiniz ve
ICD-10 kodifikasyonunun da buna eklendiğini düşünün. Bu bir teknik
terim ama kısaca şöyle ifade edeyim: Bu International Codification
of Diseases dediğimiz Hastalıkların Uluslararası
Kodifikasyonu Sistemi bu sisteme entegre edildi ve bu suretle sistem
tamamlandı.
Buradan şunu
demek istiyorum: Benim aile hekimi arkadaşım oturuyor
bilgisayarın başına, sadece tıklamak suretiyle, yazı
yazmadan tüm Pop-up menü dediğimiz açılır menülerden
işlem yapmak suretiyle yani normalde bizim eskiden hasta muayenesi
sırasında çok uzun vakitler harcadığımız bir
sistemi çok daha kısa vakitte harcamak suretiyle mükemmel bir bilgi
işlem ortamında hastanın tüm sorunlarını çözebiliyor.
Bitmedi, bu sorunları tüm paydaşlara açık hâle getirebiliyor.
Oradaki bir hastanın bilgilerini, o doktor arkadaşımız,
isterse, konsültasyon istediği bir başka hekime açmak suretiyle
sistemin o bilgilerinden yararlanmasını sağlayabilir.
Bu bilgi
paylaşımında, tabii ki, hastanın tetkikleri, tahlil
sonuçları, filmleri de bir şekilde dikkate alınacak olursa
gerçekten dünyada da çok önemli bir örnek olarak algılanan, Sayın
Sağlık Bakanımızın da Dünya Sağlık
Teşkilatı tarafından takdir ve tebrik edilmesine neden olan çok
önemli bir proje gerçekleştirilmiştir. Bu projeye biz hekimler olarak
ve toplum olarak ciddi bir şekilde destek vermek zorundayız.
Nitekim, toplum da
bu desteği yüzde 50 ile verdiğini göstermiştir. Özellikle
memnuniyet derecesinin istatistik rakamlarına bakmanızı
özellikle rica ediyorum, 2002 yılında yüzde 43lerde olan
hastaların memnuniyet derecesi bugün yüzde 87lere çıkmışsa
bunun arkasında AK PARTİ Hükûmetimizin son derece etkin, hiçbir
fedakârlıktan kaçınmayan, başta Sayın Başbakanımızın
ortaya koymuş olduğu bu önemli projeler ve destekler ve teşvikler
olmak üzere, gerçekten bunun arkasındaki emekleri ve performansı
mutlaka sizlerin de takdir edeceğinize inanıyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Ramazanoğlu.
Öneriyi
oylarınıza
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Yoklama talebimiz var.
BAŞKAN -
Yoklama talebi vardır.
Sayın
İnce, Sayın Tarhan, Sayın Tanal, Sayın Aygün, Sayın
Canalioğlu, Sayın Serter, Sayın Acar, Sayın Özel,
Sayın Akar, Sayın Atıcı, Sayın Genç, Sayın
Değirmendereli, Sayın Köktürk, Sayın Özkoç, Sayın Susam,
Sayın Ekşi, Sayın Dibek, Sayın Özdemir, Sayın
Güneş, Sayın Öner; tamam.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati:15.56
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),
Fatih ŞAHİN (Ankara)
------ 0 ------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra
oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- 11 Ekim 2011 tarihli ve 244 sayılı,
narenciye üreticilerimizin piyasada oluşan fiyat dalgalanmalarından
korunması ve narenciye ihracatında ülkemizin potansiyelinin
değerlendirilmesi ile ilgili sorunların tespiti ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 17/11/2011 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi
17/11/2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulunun 17.11.2011 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantıda oy birliği sağlanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
11
Ekim 2011 tarih ve 244 sayı ile Narenciye üreticilerimizin piyasada
oluşan fiyat dalgalanmalarından korunması ve narenciye
ihracatında ülkemizin potansiyelinin değerlendirilmesi ile ilgili
sorunların tespiti ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verdiğimiz Meclis Araştırma önergemizin
17.11.2011 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü Birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde Mersin Milletvekili Ali Öz.
ALİ ÖZ
(Mersin) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; narenciye üreticisinin
sorunları hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin
lehinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Hepinizin bildiği
gibi, ülkemiz, narenciye üretiminde özellikle ihracatta dünya piyasasında
önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye yıllık 5 milyon tonluk
narenciye üreten bir ülke. Özellikle bölgemizi içeren, kendi bölgemizde daha
fazla yetiştiği için, Akdeniz Bölgesi ve Ege Bölgesi narenciye
üreticilerinin ciddi sorunlarla boğuştuğu bölgelerimiz ve bu
illerin başında da özellikle Mersin gelmekte. Bugünlerde
çığlığı giderek daha fazla yükselen, seslerinin bir
şekilde ifade edilerek tüm Türkiyeyle paylaşılmasını
isteyen Erdemli halkı, yüce Meclisimizden özellikle narenciye konusunda
daha önce gerek iktidarı gerekse muhalefetiyle gündeme getirilen, bu sorun
hakkında net ifadeler, net çözüm önerileri beklemektedir. Muhalefet
milletvekilleri olarak daha önceki sürede de özellikle gerek tarım
alanında gerekse narenciyede ülkemizin sorunları sıkça dile
getirilmiş ama her ne hikmetse iktidar tarafından çoğu göz
ardı edilmiştir. Narenciyenin bir kısmı ülkemizde
ihracatta, önemli bir kısmı iç piyasada kullanılmakla beraber,
biraz belki garip gelebilir ama, narenciye üreticilerinin bir kısmı
ürettikleri narenciyeyi ya dere kenarlarında -hasat zamanı geçtikten
sonra- çöpe atmakta veya bölgesine gelen bir siyasetçi bulur ise şayet onu
eleştirmek anlamında ya onun önüne dökmekte veya da başka
eylemler içerisine girmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bugün için, limon üreticileri hâlâ ürünlerini dalında
sadece 35-40 kuruşa kesim yaptırılabildiğini, 40
kuruştan satabildiklerini ifade etmektedirler. 2002 yılında da 1
kilo limonu 1 milyon civarında satabiliyorlardı bu insanlar. Oysa
bugün tarımsal girdi maliyetlerinin giderek artmış olması
bu üreticileri ciddi manada zor durumlara sokmaktadır.
İhracatta
verilen teşvik, belki teşvik olarak verilmekte, teşvik olarak
görülmekte ancak uygulama şu ki: 1 ton narenciyeyi 790 dolara eğer
satabilirseniz 125 dolarlık bir teşvik verilebilmekte. Oysaki bugün
gerek dünya gerçeğinde gerekse ülkemiz gerçeğinde 1 ton narenciyenin
790 dolardan ihracatta satılması mümkün değil. Bu şu anlama
geliyor: 1 kilosunu ihracatta 1 milyon 400 bin liraya satacaksınız
anlamına geliyor. Oysaki bugün gerçek rakamlar, ihracatçının 1
kilosunu sadece 700 bin veya 750 bin civarında satabildiği,
dolayısıyla da alacağı teşvikin yüzde 50 oranında
azaldığını bilmekteyiz. İhracatçıya verilecek
olan teşvikler de zamanında verilmediğinden, bu, üreticiye de
yansımamakta, üretici âdeta hasat mevsiminin bitiminde
ağaçlarından, dallarından limonunu, portakalını,
mandalinasını toplamamakta, âdeta dallarında
yığılı olarak kalmaktadır.
Sayın milletvekilleri, değerli
arkadaşlarım; tabii ki tarımı modern hâle getirmemizin
gerekliliği hepimiz tarafından malumdur. Dünyada özellikle ekolojik
dengenin değişmesi, tarımsal alanların daralması,
ülkemizi de dışarıya tarımda bağımlı bir
ülke hâle getireceği endişesini hepimiz taşımak
zorundayız. Tarım alanında bu iyileştirmeleri,
modernizasyonu yapmadığımız takdirde tarım
üreticilerinin, çiftçilerin, narenciye üreticilerinin dertlerine merhem olmaya
çalışmadığımız süre içerisinde bu
sıkıntıyı sadece onlar değil, toplum olarak hepimizin
çekeceği gerçeği de açıktır.
Ben muhalefet milletvekili olarak şunu sizlere
açık bir şekilde öneriyorum ki narenciye üreticilerine desteklerin
gerçekten erken, zamanında, özellikle hasat mevsimi başlamadan
temmuz, ağustos ayları içerisinde miktarı ne olacaksa
açıklanmalı, fiyat birimleri tespit edilmeli ve nakit olarak, direkt
olarak verilmesi gerekmektedir. Narenciye ihracatına verilecek olan
destekler, özellikle, mutlaka dış piyasalarda, bizim
ihracatçılarımızı, rekabet edebilecek potansiyelde
olmalıdır. İhracatçıya ton başına verilen destek,
az önce de rakamlarını ifade ettiğim şekliyle, bugün için
üreticiye yansımamakta, üreticiler bu konudan ciddi rahatsızlık
çekmektedir. Erdemlinin Lamas limonu hepinizin bildiği, hepinizin
sofrasında yoğun olarak kullandığınız bir limon
çeşidi ama gelin görün ki Lamasta bugün özellikle sahil kesiminde limon
üreticileri limon ağaçlarını, büyük emeklerle beş,
altı yıl içerisinde ürettikleri, hayata geçirdikleri, meyve alacak
duruma getirdikleri ağaçlarından on beş, yirmi yıl boyunca
ürün beklerken, narenciye üreticisinin düşmüş olduğu bu durum
nedeniyle ağaçlarını çoğu kesmekte, yerine ya yeniden
taşlaşan bir kent görüntüsünde başka bir şekilde arazisini
kullanmakta veya tarım alanında özellikle bölgemizde muza doğru
yönlenmektedir. Narenciye sıkıntımız giderek bu noktada
üretimde de gün geçtikçe bir azalma eğilimi içerisine girmektedir.
Özelikle
bölgemizde narenciye üretiminin miktar olarak azalması yanında
narenciye üreticisinin çekmiş olduğu bu
sıkıntının diğer bir nedeni de modern tesislerin
kurulamaması, yerinde lokal bölgelerde sanayide ihracatın
dışında limonun, portakalın, greyfurdun başka
alanlarda kullanılacağı tesislerin yapılamamış
olması ve bunlar tarafından, devletin öncü olarak teşvik
vermemiş olması da narenciye çiftçisinin önemli sorunlarından
bir tanesidir.
Özellikle dünyada
narenciye ihracatında önemli bir yer tutan ülkemiz bu alanda ciddi ve acil
çözümler almak zorundadır yoksa, gerçekten, yaş sebze ve meyve
ihracatımızın önemli bir kısmını oluşturan
narenciye üreticileri kendiliğinden narenciye alanından çekilip
başka alanlara kayacaklardır.
Bu konuda özellikle
Parlamentomuzu, ilgili bakanlarımızı duyarlı olmaya davet
ediyorum. Teşviklerin zamanında verilmesi, özellikle çiftçi
esnafının, ihracatçının beklediği en önemli
haberlerden bir tanesi, bu müjdeyi iktidarın değerli
bakanlarının narenciye üreticilerine, çiftçilerine vermesini ümit
ediyorum.
Fiyatlardaki bu
artış yıllar içerisinde üreticiyi sürekli olarak geriye
götürmüştür. Dolayısıyla üretimde de gerçekten Akdeniz
Bölgesinde ve Mersin Erdemli bölgesinde üretimde rekolte olarak giderek
düşme olmuş olmasına rağmen ama maalesef ürünler yine de
yeterli fiyata satılamamakta. Bugün tarımsal girdi maliyetlerinin
arttığı gerçeği de göz önünde bulundurulduğunda
gerçekten narenciye işçilerimizin, narenciye çalışanlarının
ciddi mağduriyet içerisinde olduğu açık bir şekilde
görülmektedir.
Narenciyede tabii
ki bölgede özellikle Türkiye ve dış piyasaya ihracatta sunum için
ulaşım da önemli kademelerden, aşamalardan bir tanesidir.
Dolayısıyla bölgede bu sektörde soğuk zincirlerin
kurulması, sera dönüşüm projesinin uygulanması, küçük arazilerin
200-
Tabii ki narenciye
işçilerinin sorunları sadece bunlarla da kalmıyor. Özellikle
Mersin Erdemlide -Mersin, Tarsus, Silifke, Erdemli arasına- daha önce
yapımı planlanan ve hâlâ faaliyette bir şey görünmeyen hava
yolunun da bir an önce işleme
alınıp bunun da yapılabilmiş olması bölge narenciye
üreticisinin özellikle Türkiye'nin diğer pazarlarına ve dünya
pazarına ulaşmasına da vesile olacağını ümit
etmekteyiz. Yıllardır yapımı ertelenen bu havaalanın
da mutlak surette hızlı bir şekilde Ulaştırma
Bakanımızın devreye girerek bir an önce yapılması
noktasında emirlerini bekliyoruz.
Narenciye
işçilerinin, çalışanlarının dertlerini hep gündeme
getirdiğimizde Hükûmet tarafından narenciye işçilerine olurlu
sözler her defasında verildi ama maalesef artan ve geçen yıllar
içersinde baktığınız zaman ürün değerlerinde ciddi bir
artışın olmaması Hükûmetin bu konuda tarım
çalışanlarına yerinde, olayı gördüğünüz zaman
tarım işçilerine verdiği sözde ne kadar samimi olduğunu da
sizlerin vicdanına bırakıyorum. Tarım işçileri
özellikle de narenciye çalışanları iktidarınızdan
şunu kesinlikle beklemekte: Teşviklerin zamanında verilmesi,
ürün fiyatlarının arttırılması, tarım girdi
maliyetleri noktasında yeniden teşviklerin gözden geçirilip
tarımsal girdilerde yardımcı olunmasını beklemektedir.
Hepinizi, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Öz.
Önerinin aleyhinde
Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurunuz
Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum ama ben sanki lehte
söz istemiştim, aleyhte deyince bu araştırma önergesinin
nasıl aleyhinde konuşurum onu da bilmiyorum yani merak da ediyorum,
buraya gelip aleyhte konuşacak arkadaşlar ne diyecekler? Biz tabii
diğer siyasi partiler gibi davranmayız yani Milliyetçi Hareket
Partisi evet çok önemli bir konuyla ilgili bir Meclis
araştırması önergesi verdi, biz bunu destekleyeceğiz. Eksik
bulduğumuz yer, burada çalışanları dahil etmemişsiniz,
keşke onları da dahil etseydiniz, oraya gelip çalışan
işçilerle ilgili.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Ettik ettik, konuşmada yer verdik.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Ama size sitemimiz de var. Bak, biz sizin izdüşümünüzden hiç
rahatsız da olmayız, iyi bir şey yaptığınız
zaman destek de veririz ama o gün biz, mesela burada ciddi bir
İçişleri Bakanıyla ilgili Meclis araştırması
önergesi değil bir gensoru vermiştik ve bu İçişleri
Bakanı, Allah adına bu ülkeye zulüm ediyor, sadece bizlere değil
herkese zulüm ediyor ama sadece BDPden geldiği için siz
kalktınız dediniz ki: Ya bizi BDPyle izdüşümüne nasıl
BDP bu ülkede gerçekleri söylediğinde siz yok mu diyeceksiniz? BDP Her
gün çocuklar günde üç kez dişini fırçalasın. dediğinde siz
hayır mı diyeceksiniz? Biz sizin gibi davranmayacağız.
Şimdi
bakın bugün ben İçişleri Bakanının
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Doğruları doğru adamlar söylemeli.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Doğru.
Şimdi
bakın, bu İçişleri Bakanımız geldiği günden
bugüne kadar neler yaptı, bugün de bir açıklaması var.
Aslında ben konuşmacı değildim, arkadaşlara geldim ve rica ettim, ben
aldım.
Şimdi, ilk
geldiği günden beri ne diyor? Silvanda olan bir olayda Yangın ya
ateşle çıkar ya da bombayla çıkar ya roketle çıkar ya
benzinle çıkar. Netice itibarıyla yanmıştır,
yakılmıştır, sebebini araştırmak, sebebini
söylemek bir şey ifade etmez. diyor.
Hemen
Kızılaydaki PKK saldırısından sonra diyor ki: 3 adet
maalesef vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
Yani
onlarcasını hep birlikte sayacağım ama asıl önemli
olan bugün söyledikleridir.
Gaziler Derneğini
ziyaret ediyor, diyor ki: Bedel ağır ödendi, bu bedel çok,
sayamayız, bu bedel çok, çocuk oyuncağı da değil. Bu
işin şakası da olmaz, bu işin ciddisi de olamaz, hiçbir
şey olmaz. Şimdi, bunu söyleyen bir İçişleri Bakanı.
Van depremiyle ilgili
söylüyor. Tatlı da geldi, diyor oradaki bir deprem mağduru. Bunun
üzerine Ne tatlısı? diye soruyor. Tulumba tatlısı,
baklava, bülbül yuvası. cevabı üzerine Diyanet İşleri
Başkanına dönüyor: Başkanımız, yani biz de burada bir
çadırda mı kalalım. diyor falan. Sonra dönüyor, bir
çadırda diyor ki: Saray gibi bir çadırda kalıyorsunuz. Ben de
buradan kendisine söylüyorum: Allah sana da nasip etsin o sarayı!
Sonra KCK
tutuklularıyla ilgili dönüp ne diyor, Büşra Hanımla ilgili:
Türkiye'deki binlerce profesörden bir profesördür. Bu ülkede bütün profesörler
tutuklanmış olsa merak eder sorabilirsiniz ama binlerce profesörden
bir profesör tutuklanmış olabilir. Binlerce kaymakamdan bir tanesi
tutuklanmış olabilir, binlerce esnaftan bir tanesi tutuklanmış
olabilir. Yine İdris Naim Şahin.
Kürt sorunu: Öyle bir
dönemde yaşıyoruz ki maalesef uzaktan Çankaya'dan,
Nişantaşı'dan, Etiler'den boğaza bakarak, denizi
seyrederek, yeşilliklere bakarak, gökyüzüne bakarak kağıdı
kalemi eline almış, muhtemelen de saatine göre içeceğini
yudumlayarak yazı yazan birileri benim yaşadığım
gerçeği, benim gördüğüm Hakkâri'yi, Muş'u, oradaki gerçeği farklı
yazıyor. Kürt sorunu diyorlar. Sorun, sorun diyorlar. Sorun ne? Ben
anlamıyorum. Sorun nedir? diyor. Şimdi böyle bir bela ve o gün de
buraya çıktı -bakın, bir iddianame- 1930lardaki Rus
savcıların mantığıyla, 12 Eylül dönemindeki buradaki
askerî yönetimin, savcıların mantığıyla Kürt sorununu
anlatmaya başladı ve sırtını kaşıyordu,
sırtını, başka yerini
Tam yirmi dakika izledim. Neresini
kaşıdığını da bilmiyorum, ne
konuştuğunu da bilmiyorum ama buradan yalan söylüyordu. Bizim
okullarımızda, siyaset okullarımızda Öcalanın
peygamber olarak ilan edildiğini
Oysaki biz, hepimizin son peygamber kim
olduğunu da biliyoruz. Sizin buna tepki göstermeniz gerekirken ama onu
alkışlıyordunuz, yüreklendiriyordunuz.
Biz eğer bu ülkede
yaşayacaksak böyle Bakanlara bizim ihtiyacımız yok. Bakın,
bugünkü açıklaması var: Geçen hafta Kürt sorunu diyorlardı.
Sorun sorun nedir? Yani ben arıyorum, bulamıyorum. diyor ve sonra
diyor ki: Bir profesör tutuklanır mı? Bir kadın tutuklanır
mı? Cevap veriyor ve sonra geliyor diyor ki: Dersimiz siyaset, konumuz
ayaklanma eğitimini yapıyorsa birisi, yapmaya devam ediyorsa
-Büşra Hanımı- Profesör Hanımefendi
diyor ve 80 yılı
öncesine doğru gidiyor. Diyor ki: O yıllarda bunun ne
yaptığını biliyor musunuz? Tutuklandı. diyor. Neden
tutuklandı? diyor. Komünizan diyor, siyasal alana yeni bir terim
kazandırıyor. Bu faaliyetten mahkûm olduğunu söylüyor, cezaevinde
yattığını. Akrabalarının kim olduğunu
biliyor musunuz? diyor. Eniştesi de siyasi davalardan yattı.
diyor.
Şimdi, AKPden 12 Eylül döneminde
yatan şahsiyetler yok mudur? CHPde yatanlar yok mudur? MHPde yatanlar
yok mudur? BDPden yatanlar yok mudur? Var. Şimdi, bu adam geçmişten
bugüne kadar çetele tutuyor ve sorgulamayı, yargılamayı bunun
üzerinden yapıyor ve diyor ki: İşte, komünizan! O gün de
işte bir yeni feodalizm tarifi yaptı bu Sevgili Naim Şahin. Yani siyaset
biliminde karşılığı olmayan bir şey.
Şimdi,
sevgili arkadaşlar, bu, yıllarca Sayın Başbakanla birlikte
bir kader birliği etmiş bir insan ve siyasette önemli bir aktör olan
Sayın Başbakan, eğer çalışma
arkadaşlarını yirmi yıl içerisinde hâlâ
tanıyamıyorsa, hâlâ bununla ilgili gerçekten ciddi bir
araştırma yapmadan ve bu ülkenin başına savaş
lobilerinin başını çektiği bu İçişleri
Bakanını getiriyorsa burada hepimizin oturup düşünmesi
lazım.
Bu ülkeyi
nereye doğru götürüyorsunuz? Ne yapmak istiyorsunuz? Son günlerde
Sayın Başbakandan tutun bütün birimlerinize kadar, özellikle BDPyi
hedef alarak bunlara saldırmak ve başaktör de İçişleri
Bakanı. Tutuklamaların nereden geldiğini, talimatların ne
olduğunu bir bütün olarak biliyoruz. Başbakan
dışarıdan BDPyle ilgili açıklama yapınca hepiniz
buradan BDPnin sıralarına
kadar yürüyorsunuz, 100 kişi. O gün bunları yaşadık.
Şimdi,
gerçekten siz sorunları çözmek istiyorsanız, bu dil, bu
anlayış sorunları çözmez. Biz, sizinle ortaklaşmak
istiyoruz, Parlamentoyla da ortaklaşmak istiyoruz. İşte
bakın, önemli bir Meclis araştırma önergesi geldi, buna destek
sunarız. Cumhuriyet Halk Partisinden de gelirse doğru bulduğumuz
şeyin yanında yer alırız ama ne yazık ki BDPyle
ilgili böyle bir doğru tespit yapıldığı zaman da ne
hikmetse bizimle yan yana gözükmekten bu kadar korkmanın, ürkmenin bir
anlamı yoktur. Özellikle bu sözüm iki muhalefet partisinedir.
Yani burada
o gün İçişleri Bakanını aklayan ellerin neye göre
kalktığını da gerçekten anlamakta da zorluk çekiyorum. Yani
bu konuda eminim ki, bu sıralarda oturan iktidar partisinin
milletvekilleri de ellerini vicdanlarına koymuş olsalar... Çünkü ben
birçok arkadaşla, birçok kabine üyeleriyle de görüştüğümde Allah
adına bir zulümdür. diyor başımıza geldi. Ama ne
hikmetse bu vicdanın oya yansımadığını görüyoruz.
Onun için,
bir çağrımızdır, bu ülkenin selameti için, iç barışımız için
buradan Başbakana, AKPye bir çağrımızdır: Derhâl bunu
görevden alın. Eğer bir insanı 12 Eylülde tutuklandı.
diye bundan dolayı bugün suçluyorsa bunun derhâl görevden
alınması gerekir ve istifa etmesi gerekir, ilk günden beri bizim
tezimiz de budur. Diyoruz ki: Bunlar talimatla alındılar, bunlar gerçekten
okullarda ders verildi; bu dersler, sizin okullarınızda hangi dersler
veriliyorsa bizim siyasetimize uygun dersler de orada verildi. Yani, burada KCK
operasyonu altında tutuklanan Büşra Hanımla, Ragıp Beyin
ve diğer arkadaşlarımızın da geçmişten kalan,
işte, 12 Eylülden bugüne kadar tutulan çeteleden dolayı eğer
içerideyse bu ülkenin ayıbıdır diyorum ve ben tekrar bu
İçişleri Bakanının görevden alınması
gerektiğini düşünüyorum.
Keşke siz de
cevap vermeseydiniz iyi olurdu.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Söylediklerinize cevap vermesek hiç
yakışık
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz efendim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın konuşmacı hem Sayın
Başbakanımızı hem de geçen hafta, bu hafta konuşan
İçişleri Bakanımızı hem de Grubumuzu itham eden bir
konuşma yaptı. İzin verirseniz cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir kere BDPli
milletvekili arkadaşlarımızın şu gerçeği çok iyi
bilmesi lazım: Gensoruyla ilgili verdiğiniz konunun içeriği
İçişleri Bakanlığının, İçişleri
Bakanının KCK tutuklamalarındaki yaptığı
tavırla ilgiliydi. KCKnın ne olduğunu İçişleri
Bakanı Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerine ve yüce
milletimize birer birer anlattı. KCK bir taraftan yargısını
kuran, bir taraftan infaz eden; kendi üyelerini dahi hunharca, gaddarca
katleden, öldüren ve bunu da Türkiye Cumhuriyeti güvenlik görevlilerinin üstüne
yıkan adi bir cinayet şebekesidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şimdi, siz bu cinayet
şebekesinin ne olduğunu kabul etmeyeceksiniz
Sayın Bakanın
bütün söyledikleri Kim caniyse, kim insan hayatına kastediyorsa, kim bu
memleketin birliği ve beraberliğiyle ilgili meseleyi ortadan
kaldırmaya çalışıyorsa biz onun
karşısındayız. dedi, siz zıpladınız. Ben
buradan bağırdım, Siz örgüt üyesi misiniz diye
zıpladınız? dedim ama örgüt üyesi değilseniz, cinayet
şebekesinin olduğunu burada ifade etmeye çalışan bir
bakanın söylemlerine itiraz etmeye kalkarsanız o şebekenin
içerisinde var olduğunuzu göstermiş olursunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) 8 bin gözaltı sizin tarifiniz içinde mi?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şimdi, bugün Genel Başkanınız
bir açıklama yapmış Ben de KCK üyesiyim. diye. Bir
milletvekili arkadaşınız, sizin platform -platformunuz diyorsunuz,
neyse o platform- içerisinden seçilen arkadaş -Sayın Bakan burada
okudu- KCKnın içindeyim, ben
Kandilin yanındayım, Kandilin ta kendisiyim. dedi ama hâlâ kendi
özgür iradenizi şurada kullanıp konuşamıyorsunuz, ya
Kandilden talimat alıyorsunuz ya İmralıdan talimat
alıyorsunuz.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Oslodan siz alıyor musunuz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bir kere şu gerçeği herkes çok iyi bir
şekilde bilmek mecburiyetinde: Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliği
ve beraberliğine, bu milletin kardeşliğine kasteden herkes bu
milletvekillerinin, bu milletin düşmanıdır, bunu iyi bilmemiz
gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) KCK
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Osloda niye düşünmediniz bunu ya? Osloda pazarlık
yaparken neredeydiniz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Sen şu sıralara geç istersen, sen bu
sıralara geç istersen yani biraz
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Ben ne o sıralara geçeyim, sen geç, sen pazarlık
yapıyorsun.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Şimdi, bakıyorum değerli
arkadaşlar, yani Cumhuriyet Halk Partisi, şurada
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Artı, sen bir partiyi öyle suçlayamazsın, bir.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, karşılıklı
konuşmayınız lütfen.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla)
Cumhuriyet Halk Partisi diye yazıyor,
herkes, oradan biri ayağa kalkıyor Sayın Başkan diyor,
buradan biri ayağa kalkıyor Sayın Başkan diyor.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Bir partiyi öyle suçlayamazsın, onlar da saygın
milletvekilleri. Ama Osloda yaptığınız
pazarlığı düşünün.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, karşılıklı
konuşmayınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Cumhuriyet Halk Partisinin önüne, teklif ediyorum,
Bağımsız Cumhuriyet Halk Partisi Grubu diye yazsınlar
çünkü kimin ne yaptığı belirsiz.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Haburda yaptığınızı düşünün,
Osloda yaptığınızı düşünün, sonra konuşun.
Üstelik onlar bir siyasal parti, böyle konuşamazsınız.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Genel başkanları bir şey söylüyor,
milletvekili arkadaşları kalkıyor, farklı bir ifade
kullanıyor, diyor ki: Tekzip yazısı gitti. Başka bir
şey yok.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sevgili Başkan, ama sizin
tutarsızlığınızı söylüyoruz biz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakın, değerli arkadaşlar,
Türkiyede önemli bir sorun var.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sen parti değiştirmeyi iyi bilirsin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Türkiyede Kürt kökenli
vatandaşlarımızın KCK zulmüyle, PKK zulmüyle
karşı karşıya olduğu durum var. Bizim görevimiz bu
vatandaşlarımızı PKK zulmünden, KCK zulmünden
kurtarmaktır.
Hepinize
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, parti Genel
Başkanımızı ifade ederek grubumuza sataşmada
bulunmuştur.
BAŞKAN
Lütfen yeni sataşmalara mahal vermeyiniz Sayın Kaplan.
Buyurunuz.
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tabii, 8 binin üstünde gözaltı var, KCKden 4 bini aşkın tutuklu
var; bunun içinde elbette profesörler, parti başkanları,
milletvekilleri, belediye başkanları ve burada bir tek
kesinleşmiş mahkeme kararı olmamasına rağmen, bir
bakan kalkıyor yargısız infaz yapıyor, diyor ki: Bunlar
şudur, şudur, şöyledir. Ve onun Grup Başkan Vekili -o
partinin- de çıkıyor, yüzümüze bakarak, bizi Kandilden talimat
almakla suçluyor.
Biz öyle Kandilden değil, parti
tüzük, programımızla sandıklardan seçilerek
Biz dükkândan
almadık milletvekilliği belgesini. Siz kendinizi aynaya bakarsanız
nasıl tarif ettiğinizi görürsünüz. Okyanus ötesinde Pensilvanya denen
bir merkezden, FBIın ve CIAnin kucağında olan bir merkezden
talimat alanlar
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Hayal âleminde geziyorsun, hayal âleminde!
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Yavaş, yavaş!
HASİP KAPLAN (Devamla)
buradan,
bize Kandilden talimat alıyorsunuz. diyemez. Bunu bir kere
bileceksiniz. Kimin kucağında Hoca Efendi? FBIın, CIAin,
Obamanın. Obamanın!
Bakın, bu kadar
bağlısınız göbekten. Niye?
Cumhurbaşkanlığı makamı sizde.
Başbakansınız. Maşallah, dağ gibi bakanınız
var.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Biraz yavaş ol! Biraz yavaş ol sen!
HASİP KAPLAN (Devamla) Sus be!
İlla müdahale edeceksin her şeye!
MEHMET METİNER (Adıyaman) Elinle
öyle hareket yapma!
HASİP KAPLAN (Devamla) Senin
başka işin mi yok burada! Sus bakayım!
BAŞKAN Sayın Kaplan, lütfen
Genel Kurula hitap ediniz, karşılıklı
konuşmayınız. Lütfen
HASİP KAPLAN (Devamla)
Sayın Başkan, lütfen sataşma başını uyarın.
BAŞKAN Lütfen, lütfen
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Senin kimin kucağında oturduğunu sorarız o zaman!
HASİP KAPLAN (Devamla)
Şimdi, bu sataşma başının başka bir işi yok,
oturmuş burada, hani gagası pislik içinde durmadan duranlar gibi,
buraya gelen her hatibe muhalefet partilerinin, laf yetiştiriyor.
MEHMET METİNER (Adıyaman)
Terbiyeli olacaksın sen!
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul)
Sayın Başkan, müdahale edin
BAŞKAN Lütfen, lütfen
Siz de
yerinize geçiniz lütfen.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul)
Görevinizi yapın.
BAŞKAN Ben görevimi
yapıyorum.
HASİP KAPLAN (Devamla)
Şimdi, bakın, burada mahkeme denen olay var, hukuk devletinde karar
var, yargı diye bir şey var, savcı diye bir kurum var, hâkim
diye bir kurum var; mahkeme olmadan, yargı olmadan ve de
Ben
Bakanınıza burada söyledim Profesör Büşra Ersanlıyla
ilgili olarak: Eğer söylediğinizi belgelerle
ispatlayamıyorsanız istifa edin, ispatlıyorsanız ben istifa
ederim. Yok, eğer bunu yapamıyorsan müfterisin. dedim. Müfterisiniz,
hâlâ müfterisiniz, çünkü bir belge ibraz edemediniz.
Şimdi, kalkıp burada
cinayetleri konuşuyorsunuz. Günlerdir bombalar
yağdırıyorsunuz. Gaz bombaları, fişekleriyle 190 tane
çocuk öldürdünüz. Bugüne kadar iktidarınız dönemindeki faili meçhul
cinayetlerin sayısı, haddi hesabı yok, 600ü aştı.
Asıl cinayet şebekesi ve bunun içinde olan bir iktidarla yüz yüzeyiz.
Hukuksuzluk ve diktatörlükle yüz yüzeyiz. Bunun hesabını elbette ki
hukuk içinde soracağız, bunu da size dar edeceğiz. Bunu
bileceksiniz ve biz
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Devamla) -
burada kendi özgür irademizle bunu yapacağız, kendi
özgür irademizle.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sizin bir yeri bize dar etmeye gücünüz yetmez.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, teşekkür ediyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Söz söylüyoruz. Sus!
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen yerinize geçiniz.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Başkanım
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Konuşmacı Elitaş konuşurken
bana ve grubuma yönelik Beğenmiyorsan geç başka partiye.
şeklinde sataşmıştır. 69a göre söz istiyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım
BAŞKAN Sizi
de dinliyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Müsaade ederseniz, biraz önce konuşmacı
etik dışı bir konuşmayla, Sayın
Başbakanımızı, AK PARTİ Grubunu ve Hükûmeti, terbiye
dışında Kimin kucağındasınız belli. diye
ifade etti. O konuya açıklık getirmek istiyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Siz Hocanın nesisiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Hocanın seveniyim.
BAŞKAN
Sayın Kaplan, lütfen, çok rica ederim. Siz söyleyeceğinizi
söylediniz. Lütfen yerinize oturunuz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Kim adına konuştuğunuzu söyleyin.
BAŞKAN
Lütfen yerinize oturunuz. Lütfen
Siz ne diyecekseniz
söylediniz. Şimdi, onun karşılığını,
sayın milletvekilleri ne söyleyeceklerse söyleyecekler. Lütfen,
sözlerinizi de suhuletle söylerseniz çok memnun olacağım. Sakin bir
şekilde ve sakin bir üslupla ne diyecekseniz deyiniz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan, ben de sataşmadan
söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Erdoğdu, buyurunuz, size iki dakika söz vereceğim, sonra
da Sayın Elitaş size.
Sayın
Erdoğdu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
4.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdunun,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli üyeler; biraz önce
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili benim için Bu
sıralara geç. dedi. Öncelikle şunu söyleyeyim: Ben Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekili olarak hayatın en büyük onurunu yaşadım, en
büyük gururunu yaşadım. Nerede olacağımı sizden
öğrenecek değilim. Ben olduğum yerde çok mutlu ve gururluyum.
İkinci husus,
konuştuğunuz yerde hakaret ediyorsunuz. Burası bir siyasal parti
ve hakaret ettiğiniz insanlarla Osloda
yaptığınız görüşmeleri biz bu millete söylemek
zorundayız. Bu görüşmeleri biz yapmadık, siz yaptınız.
Biz mi yaptık? Siz yaptınız. Haburda yapılanları biz
mi yaptık? Siz yaptınız. Onun için dengeli olmak zorundasınız.
Bir ülke yönetiyorsunuz. Bu kadar zikzaklarla bir ülke yönetilmez. Sokaklar ne
hâle geldi görmüyor musunuz? Söylemeyecek miyiz biz bunu?
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Haburu destekleyen Genel Başkan
Yardımcınıza söyleyin!
AYKUT ERDOĞDU
(Devamla) - Çok teşekkür ediyorum efendim, sağ olun. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
Buyurun Sayın
Elitaş.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Çok rica
edeceğim, yeniden sataşmalara mahal vermeyiniz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, müdahale edin. Yoksa biz de
sataşmadan söz istemek zorunda kalırız.
BAŞKAN -
Buyurunuz.
5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın Milletvekilinin o tarafta oturmasından ben de çok
mutluyum; iyi ki bizim tarafımızda oturmuyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın
değerli milletvekilleri, şu konuyu iyi kavramamız lazım:
Geçen yıl bir anayasa değişikliği yaptık. Bu milletin
yüzde 58i anayasa değişikliğine evet dedi. Şurada
oturanların tamamının canhıraş bir şekilde
hayır demelerine rağmen evet dedi.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Hüsnü Mübarek de yüzde 86 oy almıştı!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Kenan Evrene de yüzde 90 evet demişti!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ve bu milletin verdiği yetkiyle Adalet ve
Kalkınma Partisi 12 Haziran seçimlerinde yüzde 50 oy aldı.
Şimdi Kimden
talimat alıyorsunuz? diyor. Ha, Hoca Efendiyi severiz, saygı
duyarız. Bu milletin maneviyatına kim hizmet ediyorsa, bu milletin
birliğine ve beraberliğine kim uğraşıyorsa, kim
doğru yoldaysa hepsine saygı duyarız ve bundan da herkesin
saygı duymasını severiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Vatanını seviyorsa gelsin buraya. Amerikadan vatanına
gelsin çok seviyorsa.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Ama
şunu iyi bilin: Biz hiç kimseden talimat almayız. Yüce Türk
milletinden başka hiç kimseden talimat almayız. Türk milleti 12
Haziran seçimlerinde bize dedi ki. Git, benim adıma Türkiyeyi idare et.
dedi. Biz o görevi yapıyoruz. Sizin nereden talimat
aldığınızı, kimin kucağınıza
oturduğunu bilmiyorum.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Yakışıyor mu?.. Kim kimin kucağında
oturuyor? Ne biçim laf konuşuyorsun!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Ama biz, bu milletten
aldığımız talimat çerçevesinde; onun söylediği,
gösterdiği yolda; onun verdiği mesajlar çerçevesinde bu memleketi
idare etmeye çalışıyoruz.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Yakışıyor mu bir grup başkan vekiline?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Otur sen yerine be!
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Ne demek otur sen!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Otur! Otur yerine!
BAŞKAN
Lütfen karşılıklı konuşmayınız.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Sen çok alıştın!.. Ne demek bu?
BAŞKAN - Siz
Genel Kurula hitap ediniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Ne kadar grup başkan vekili varmış,
ne kadar sözcüsü varmış bu partinin! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Elitaş, lütfen.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Genel
Başkanınız kim? Sözcünüz kim? Ne olduğu
anlaşılmıyor. Burada konuşması gereken varsa grup
başkan vekilin konuşur.
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayınız. Sayın
Elitaş, siz Genel Kurula hitap ediniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) Bakın, polisin iki görevi vardır. Biri
kolluk görevidir, biri adli görevidir. Kolluk görevi güvenlik görevidir. Öbür
görevleri, adli görevleri savcıların verdiği talimat
doğrultusunda yapabilir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Savcıların, bağımsız
yargının yaptığı bir meseleyi İçişleri
Bakanıyla, Hükûmetle birlikte özdeşleştirmek
yanlıştır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Elitaş.
Sayın
milletvekilleri
(Gürültüler)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan, sataşmadan
dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN Size
ne söylediğini ben algılayamadım Sayın Metiner. (AK
PARTİ sıralarından Fırıldak dedi sesi)
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Şahsıma yönelik sataşmada
bulundu.
BAŞKAN
Hayır, size yönelik ne söylediğini bilmiyorum.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Şahsıma yönelik sataşmada
bulundu.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ama tahrik ediyor Sayın Başkanım.
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Sokak kabadayısı gibi!
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan Sataşma başı
mısın? dedim. Herkese sataşıyor. Ondan çok sataşan
var mı? Ondan fazla sataşan varsa burada sataşma
başını ona verelim! En çok sataşan hatipleri o. Varsa
başka sataşan devredelim görevi.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Söyleyecek sözlerden korkmayacaksınız!
Korkmayacaksın, oturduğun yerden laf atmayacaksın!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Bir tek doğru şey söyledin, onu da cahiliye
döneminde söyledin!
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Geç onu, siz hâlâ cahiliye özündesiniz!
İDRİS
BALUKEN (Bingöl) Kimin cahiliye döneminde olduğu belli!
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, Anayasa çalışmalarında
bizim farklı davrandığımızı, KCK
tutuklularının örgüt üyesi olduğunu söyledi. Bu konuda
açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun, yeni sataşmaya mahal vermeyiniz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan, söz hakkım ne oldu
benim?
BAŞKAN Bir
dakika
Bir dakika
6.- Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın, partisine
sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; özellikle
AKP Grup Başkan Vekilleri bütün milletvekillerini emir kulu olarak
görüyor. Konuşamazsınız! Hiçbir grubun milletvekilleri grubun
Ya grup başkan vekilleri konuşur ama milletvekili konuşamaz diye
bir şey yok. Bu sizde işte, bu totaliter rejim sizde var.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Konuşma orada yapılır!
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bakın siz dönüp dolaşıp diyorsunuz ki; KCK
tutukluları, bilmem Kandil, illegal örgütlenme
Siz ne kadar
meşruysanız KCK tutukluları da o kadar meşrudur.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) KCK de meşru mu?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Sana söyleyeyim, siz milletvekilisiniz, o da milletvekili; 5
milletvekilimiz ondan dolayı içeride. Belediye başkanlarını
halk seçti, KCK operasyonundan siz içeri aldınız. Şimdi halk
seçtiği vekilleri Parlamentoda görmek istiyor ama siz Hayır
diyorsunuz! Halk seçtiği belediye başkanlarını görev
başında görmek istiyor, siz gece operasyon yapıyorsunuz!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Terör örgütüyle iş birliği yaparsa,
terör örgütüne kaynak sağlarsa bunun da
karşılığını alır.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Sonra da dönüyorsunuz, bu
Siz ülkeyi bir polis devletine
dönüştürdünüz. Aslında siz Anayasa değişikliği falan
demeyin, sizin yüreğiniz yetmez.
Bakın, 2010
yılındaki Anayasa değişikliğinde bize geldiniz,
oturduk, konuştuk da sizinle, buraya 5 tane arkadaşımız
geldi, oy kullandı
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Yeşil oy kullandı, yeşil.
SIRRI SAKIK
(Devamla)
ama yüreğiniz yetmedi bizimle birlikte hareket etmeye. Ne
oldu? İşte, siz gerçekten yüreğiniz yetmedi.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Her şeye yeter yüreğimiz. Mangal gibi
yüreğimiz var.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Konuşma, beni konuşturtma.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Mangal gibi yüreğimiz var. Sırrı,
mangal gibi yüreğimiz var bizim.
BAŞKAN
Lütfen
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bakın, eğer mangal gibi yüreğiniz olsaydı
BAŞKAN
Sayın Sakık, lütfen Genel Kurula hitap ediniz,
karşılıklı konuşmayınız.
SIRRI SAKIK
(Devamla) -
o gün geldik birlikte burada oy kullandık ama sizin grup
başkan vekilleriniz çıktı dedi ki: BDPliler geldi, aleyhte oy
kullandılar. Şimdi, ben o gün burada canlı
tanığıyım; 5 kişi geldik, oy kullandık; sizin
arkadaşlarınız, siz onlara söz geçiremediniz ve sonra döndünüz
bizden korktunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ne renk oy kullandınız?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Nasıl?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ne renk oy kullandınız?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Biz mi?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK
(Devamla) Biz, bakın, arkasında duramayacağımız
hiçbir şeyi yapmayız.
BAŞKAN Konu
netleşmiştir Sayın Sakık, lütfen yerinize geçiniz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sırrı Sakık, kaç madde vardı
Anayasa paketinde?
SIRRI SAKIK
(Devamla) Bakın, biz oyu nasıl kullandık? Biz oyu sizinle
nasıl konuştuysak o şekilde
BAŞKAN Ama
lütfen
Sayın Sakık, lütfen yerinize geçiniz.
SIRRI SAKIK
(Devamla) - Eğer farklı oy kullanan namert ve şerefsizdir, kim
kullandıysa, sizler kullanmışsanız siz namertsiniz.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Metiner, buyurun, iki dakika.
Yeni
sataşmalara mahal vermeyiniz.
7.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin,
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün burada konuşurken BDPnin Grup Başkan Vekili de
laf attı, dün burada konuşurken gündem dışı
konuştuğumuz iddia edildi ama bugün Sayın Sakık konu
başlığıyla ilgili olmayan, sadece İçişleri
Bakanımızla ilgili birtakım suçlamalarda bulundu.
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Sana ne!
MEHMET
METİNER (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri, partimizi,
Başbakanımızı başkalarının
kucağında olmakla suçladı, bu çok terbiyeyle
bağdaşır bir suçlama değil. (CHP ve BDP
sıralarından gürültüler)
ALİ ÖZGÜNDÜZ
(İstanbul) Avukatı mısın sen!
MEHMET
METİNER (Devamla) Eğer başkalarının
kucağında olmak tartışmasını yapacaksak, 1999
yılında Öcalan yakalandığında başka ülkeler
tarafından Türkiyeye karşı nasıl
kullanıldığını anlatmıştı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sen o zaman hangi görevdeydin? Sen HADEPin Genel
Başkan Yardımcısı değil miydin o zaman?
MEHMET
METİNER (Devamla) Söyleyecek sözün varsa seninle her platformda -yüreğim
yeter, bilgim yeter- tartışırım. Otur orada sen!
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayınız.
MEHMET
METİNER (Devamla) - Başka ülkeler tarafından Türkiyeye
karşı nasıl kullanıldıklarını
anlatıyordu.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) O zaman HADEPin Genel Başkan
Yardımcısı. Utanma olmazsa böyle konuşur işte!
MEHMET
METİNER (Devamla) - Bugün soruyoruz: Türkiyeye karşı, tam da
demokratikleşme süreci başlamışken terör eylemselliklerini
devreye sokanlar bugün acaba hangi ülkelerin kucağındalar? Biz de
bunun hesabını soruyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Grup
Başkan Vekili dün bir şey söylemişler Beraber görev
yaptığınız Fırat Anlıyı terörist mi kabul
ediyorsunuz? diye. Hayır, Fırat Anlıyı tanırım,
onu terörist kabul etmiyorum. Ama birilerinin terörün üzerinden siyaset yaparak
toplumsal barışımıza ve demokratikleşme sürecimize
sekte vurduğunu söylüyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) İşte sen böyle konuşursun, Grup
Başkanı böyle konuşur, İçişleri Bakanı da
farklı konuşur! 3 kişi de ayrı şeyi konuşuyor!
MEHMET
METİNER (Devamla) Son bir şey daha. Siyaset akademisinden bir
suikastçı çıkıyor. Mehmet Metinere suikast yapmakla
görevlendirilen bir siyaset akademisinin öğrencisi çıkıyor.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Hadi ya, kim sana tenezzül eder! Sen bu hikâyeyle
milletvekili oldun. O hikâyeyle oldun milletvekili.
MEHMET
METİNER (Devamla) - Evet, siz terörün siyasetini yapıyorsunuz.
Siyaset akademiniz terör eğitimine dönüştürülmüşse bunun hesabını
da siz vermek zorundasınız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
METİNER (Devamla) Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Metiner.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Elitaş ile
grubumuz üyeleri arasında
BAŞKAN - Bir
dakika sayın milletvekilleri, duyamıyorum.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, Sayın Elitaş ile grubumuz üyeleri
arasında bir tartışmadır gidiyor. Sayın Elitaş
grubumuz üyelerinin ne tarafta oturması gerektiğini söylüyor, hatta
Otur yerine! talimatları veriyor. Bu konuda grubumuzun tüzel
kişiliğine yapılmış bir hakaret vardır. Grup
Başkan Vekili olarak söz istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Siz grup toplantısında KCKyı bildiriye ekleyelim.
demediniz mi, konuşmadınız mı bunu? Kendi grup
toplantınızda konuşmadınız mı KCKyı
bildiriye ekleyelim. diye?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle Sayın Elitaşın benzetmesi
doğru, referandumda bu millet yüzde 58 oy verdi. Bu taraf da muhalefet
partilerinin olduğu yer diyelim. Doğru söylüyorsunuz.
Aldığınız oy daha fazla. Bu da doğru. Bütün
bunlar doğru. Ama bu mantıkla
bakarsak 12 Eylül Anayasası yüzde 92 evet almıştı. Bu
mantık çok doğru bir mantık değil.
Bakın ben
size çınar ağacı ile su kabağının hikâyesini
anlatayım. Bir koca çınar ağacının dibine bir su
kabağı tohumu düşmüş. Bir iki ay sonra güneş
açınca, yağmurlar yağınca su kabağı hızla
büyümüş ve bir anda o çınarın boyuna yetişmiş.
Başlamış çınarla dalga geçmeye: Çınar, sen kaç
yıllık çınarsın? Ben şurada bir iki ayda, geldim seni
geçtim, görüyor musun? demiş. Çınar kıs kıs gülmüş,
demiş ki: Yakında sonbahar geliyor, hele bir kırağılar
düşmeye başlasın seni göreceğim. Kış gelince o
su kabağı serilmiş yere, o koca çınar dimdik ayakta
durmuş. (CHP sıralarından alkışlar)
Burada,
hatırlarsanız bir Anavatan Partisi vardı 300 milletvekiliyle.
Böyle bir parti kalmadı şimdi. Siz de kalmayacaksınız
Sayın Elitaş ama o koca çınar burada olacak, o koca çınar
burada! (CHP sıralarından alkışlar)
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Kaç kere iktidar oldunuz, onu söyle.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Tabii ki seçimin galibi övünmekte haklıdır. Kutluyoruz
Kutluyoruz
Kutluyoruz
Ama merak etmeyin, koca çınar dimdik
ayaktadır; su kabağı kırağıyı görünce,
kışı görünce başını yere eğecektir diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, Sayın Grup
Başkan Vekili 12 Eylül darbe anayasasıyla 12 Eylül 2010 halk
anayasasını karıştırdı. 12 Eylül darbe
anayasası tıpkı 1946 seçimlerindeki gibi açık oy, gizli tasnif
usulüyle yapılmıştı ama 12 Eylül halk anayasası gizli
oy, açık tasnif şeklinde yapıldı.
Bilgilerinize
sunarım.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- 11 Ekim 2011 tarihli ve 244 sayılı,
narenciye üreticilerimizin piyasada oluşan fiyat dalgalanmalarından
korunması ve narenciye ihracatında ülkemizin potansiyelinin
değerlendirilmesi ile ilgili sorunların tespiti ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 17/11/2011 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN Önerinin
lehinde, Adana Milletvekili Ümit Özgümüş.
Buyurun Sayın
Özgümüş. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle sizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce Sayın Metinere bir çift lafım vardı,
dışarı çıktı. Kimsenin arkasından konuşmak
gibi bir huyum yoktur
ama şu kürsü elime geçmişken bir söyleyeyim.
SIRRI SAKIK (Muş)
Söyle, söyle
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Allah kimseyi onun yerine düşürmesin. (CHP ve BDP
sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK
(Muş) Amin, amin
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Bakın, daha önce kendi Başbakanına,
kendi Genel Başkanına Birikimsiz, Çapsız, Demokrasiden anlamaz.,
Bu ülkeye demokrasiyi getiremez. diyen bir şahıs
SIRRI SAKIK
(Muş) O zaman neredeydi biliyor musun? O zaman bizim partinin genel
başkan yardımcısıydı
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla)
konuşmaları teybe
yakalandığı zaman daha sonra gelip Sayın Başbakanın
eşiğinde takla atarak, reverans yaparak, gerdan kırarak -siyasi
literatürden- Şark dansözlüğü yaparak
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, eleştiri bu kadar
terbiyesizce olmaz.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Terbiyeyi sizden öğrenmeyeceğim ben.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Eleştirsin ama bu kadar terbiyesizce olmaz. Takla atmak,
gerdan kırmak
Gitsin aynaya baksın
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Siyasi literatürde aynen böyle denir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Eleştiri yapabilir ama böyle terbiyesizce
olmaz.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Eğer istiyorsanız, dönün geriye, gerdan
kırıp kırmadığını görürsünüz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Terbiyesizce olmaz. Yap eleştirini ama gerdan
kırmak
Aynaya bak
BAŞKAN
Sayın Özgümüş, lütfen, sözlerinizi daha düzgün seçiniz.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Basında var, dönüp geriye bakarsınız,
gerdan kırıp kırmadığını görürsünüz,
eğilip eğilmediğini görürsünüz.
BAŞKAN
Lütfen, daha düzgün seçiniz sözcüklerinizi.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Ben eğer Sayın Metinerin yerinde olsam,
biraz utanma olur bende ve gelip şuraya, ön tarafa oturup her gelene laf
atmam, şu arkadaki, en arkadaki direğin arkasında otururum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, eleştiri haktır
ama hakaret hak değildir.
BAŞKAN
Sayın Özgümüş, buyurunuz, lütfen konunuza geliniz.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin birçok
sorunu var. (CHP sıralarından Geldi. sesleri)
BAŞKAN
Sayın Özgümüş, buyurunuz, lütfen
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Kayıtlardan nasıl olsa öğrenecektir.
Tutanaklardan alır, gelir burada cevap verir eğer yüreği varsa.
Söylediklerimin arkasındayım.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin birçok sorunu var, çözülemeyen birçok sorunu var
ama son on sene içerisinde özellikle gittikçe artan, kronikleşen ve çözülmesi
gittikçe de zorlaşan bazı sorunları var.Temel olarak iki tane:
Bir tanesi, burada portakal meselesi de gelse, sağlık meselesi de
gelse, narenciye de gelse, dış ilişkiler de gelse,
konuşulan ve konuşulması da gereken, güneydoğudaki
çözülemeyen, uzayan savaş meselesi; bir tanesi de yine son on yılda
çözülemeyen ve gittikçe ağırlaşan, gittikçe çözümü zorlaşan
cari açık meselesi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Güneydoğuda savaş yapmıyoruz,
terörle mücadele ediyoruz.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Cari açık Türkiye'nin başına bela
olmaya devam ediyor.
Değerli
arkadaşlar, bugün büyüyen, gittikçe büyüyen cari açığın
temelinde, Türkiye'nin çözemediği, AKP İktidarı döneminde
yanlış uygulanan ekonomi politikalarından dolayı gittikçe
makası açılan dış ticaret açığı
yatıyor. Dış ticaret
açığından doğan döviz açığı diğer
gelirlerle kapatılamadığı için ne yazık ki cari
açık gittikçe tehlikeli boyutlara ulaşıyor. AKP
İktidarı döneminde sürekli olarak dış ticaretten sorumlu devlet
bakanları -daha önceki dönemde de yapılıyordu- ayda bir
Türkiyenin belirli bir kentinde oturup ihracat rakamlarını
açıklıyorlardı ama ithalat rakamları sürekli olarak
gizleniyordu. Seçim döneminde Sayın Başbakanı dinliyorduk.
Sayın Başbakan diyordu ki: Biz geldiğimiz zaman, 2002de,
Türkiyenin ihracatı 36 milyar dolardı. Ne koyduk hamdolsun? 77
milyar dolar. Nereye geldik? 113 milyar dolara. İthalat? Onu da ben
söyleyeyim: İktidara geldiğinizde 51 milyar dolardı ithalat. Ne
koydunuz üzerine hamdolsun? 134 milyar dolar. 2011 sonu itibarıyla
geldiğimiz rakam 185 milyar dolar. Doğal olarak dış ticaret
açığından doğan bu döviz açığı
kapatılamadığı için cari açık gittikçe büyüyor.
Bakın,
dış ticarette, ithalat-ihracat rakamlarında önemli olan
uluslararası gösterge var. İhracatın ithalatı
karşılama oranı eğer yüzde 70in altına düşerse
dikkat çekmek gerekir ama eğer yüzde 60ın altına inerse
artık kırmızı alarmdır. Dün açıklanan eylül sonu
rakamlarına göre, geçen yılın aynı dönemine göre cari
açığımız yüzde 100 artışa doğru gidiyor.
Şu anda 70 milyar dolar civarında, yıl sonu itibarıyla 80
milyar doların üzerine çıkacak. Bildiğiniz gibi geçen yıl
toplamı 48 milyar dolardı.
Şimdi, cari
açığın ekonomik olarak tehlikesi var. Bir: Cari açık
uyuşturucu gibidir. Cari açık verdiğiniz süre içerisinde
eğer uluslararası kuruluşlardan borçlanamıyorsanız o
zaman sıcak parayı çekmeye başlarsınız. Sıcak
para döviz fiyatlarının düşüşünde etki yapar. Döviz
fiyatları düşüp Türk lirası değerlendiği zaman cari
açık vermeye devam edersiniz. İkincisi: Cari açık sürdürülemez.
Eğer Türkiyede 2007 krizi ve yine küresel kriz arka arkaya gelmeseydi,
Türkiye, cari açık yüzünden 2001de olduğu gibi nasıl duvara
toslayacağını hep birlikte görecektik. Ama son dönemlerde yine
küresel finanstan doğan sıkıntılardan dolayı
dışarıdan gelen küresel kriz Türkiyenin kendi içsel krizini
örttü ve çaktırmadan, yaklaşık olarak yüzde 30, Türk parası
devalüe edildi. Aksi takdirde, başka türlü sürdürülemez. Tabii, bunun
siyasi tehlikesi de var, o da şu: Yine, uluslararası
kuruluşlardan borçlanamadığınız zaman
uluslararası tefeci kuruluşlardan çok yüksek faizlerle borçlanır
ve bu defa onlara bağımlı hâle gelirsiniz. Demoklesin
kılıcı gibi tepenizde sallanır ve bu kadar çok cari
açığa bağımlı hâle geldiğiniz zaman da
dışarıdan emir almaya ve siyasi boyunduruk altına girmeye
başlarsınız. Nitekim, şu anda, AKP İktidarında
Türkiye tamamıyla Batının ve Amerikanın
boyunduruğuna girmiş ve siyasi emir alır hâle gelmiştir.
Bundan daha üç ay öncesine kadar komşularla sıfır sorun
politikası yürüten Türkiye Cumhuriyeti üç ay içerisinde Kanuni Sultan
Süleymanlığa soyunarak bütün komşularıyla, evine gidip
yemek yediği, çayını içtiği, kızının
düğününe davet ettiği Suriyeyle şu anda savaş durumuna
gelmiştir.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bayrağımızı yakmış,
etmeyelim mi savaş?
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Bayrağı yakanların kim olduğunu
çok dikkatlice inceleyin. O bayrakları yakmanın nasıl provokatif
bir eylem olduğunu belki anlarsınız.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Niye? Ne yapacaksınız?
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Amerika Birleşik Devletleri o tür ülkelerde sizin
bahar dediğiniz o ayaklanmaları yapmadan çok öncesinden oraya
ajanlarını gönderir, yerleştirir. Ukraynada, Gürcistanda
yaptığını bugün Suriyede yapıyor. Suriyenin kendi
içerisinde sorun yok. Olayları doğru okuyun.
AKİF
ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) Hep komplo teorisi
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar, cari
açığın çözülmesi için üretim ve ihracat gerekir. Üretim ve
ihracat ya da ihracata yönelik üretim. Onun için, iktisatta mukayeseli
üstünlükler teorisi vardır. Türkiyenin mukayeseli üstün olduğu
konulardan bir tanesi tarımdır ve daha çok benim de bölgemi
ilgilendirdiği için bugün araştırma önergesi verilen konuda
Narenciye konusu bizim önemli, avantajlı konularımızdan bir
tanesidir. Narenciye konusu Türkiyede yaklaşık olarak 120 bin hektar
alanda yapılmakta ve yaklaşık olarak da yine 30 bin çiftçi
aileyi ilgilendirmektedir. Bu, doğrudan ilgilendiren. Bir de bunun
yanında, girdi sağlayan, çıktıları işleyen
aileleri, işletmeleri düşünürsek Türkiyede ne kadar önemli
olduğu ortaya çıkar.
Narenciye
konusunda üretimde sorunlarımız var çünkü girdi maliyetleri çok
yüksek. Onun için Cumhuriyet Halk Partisi seçim döneminde, bu nedenle çiftçiye
mazotu 1,5 liradan vereceğini söylemişti. Bugünkü üretim maliyetleriyle
rekabet ettiği İspanya gibi, Yunanistan gibi ülkelerle aynı
girdi maliyetlerini kullanmayan çiftçi üretimde rekabet edemez. Onun için girdi
maliyetlerinin düşürülmesi gerekir, ürün planlaması gerekir.
Bugün Türkiyede
narenciye bir iki aylık süre içerisinde hasat edilmekte ama rakip ülkeler
altı aya bölmüş durumdadır. Onun için üretim planlaması
devlet tarafından yapılmalı, bahçe düzenlemeleri de buna göre
yapılmalıdır.
Bunun
dışında, pazarlamaya destek verilmelidir, aksi takdirde
narenciye üreticilerinin, bu kadar geniş kesimi ilgilendiren narenciye
üreticilerinin rekabet etme şansı yoktur. Eğer kaynak
arıyorsanız, kaynak var. Üstünüze vazife olmadığı
şekilde Libyaya çanta içerisinde 300 milyon dolar para gönderiyorsunuz, o
300 milyon doları Libyaya göndermek yerine kendi narenciye üreticinize,
kendi çiftçinize kullandırırsanız, küresel rekabet
ortamında rekabet edebilir hâle gelebilirler.
Şimdi bütün
bunları yapabilmek için öncelikle toprağımızın
olması ve toprağımıza sahip çıkmamız gerekir. Ama
AKP iktidarları döneminde cari açık verdikçe, dövize ihtiyaç oldukça
önce bankalarımızı, şirketlerimizi,
fabrikalarımızı sattık, şu anda
topraklarımızı satmaya başladık ve bununla övünüyoruz.
Biz övünmüyoruz, siz övünüyorsunuz.
Şimdi,
devletin resmî rakamlarına göre, bugün 2011 rakamlarıyla
yabancıya satılan toprak miktarı Antalyada 5.600 dönüm, 5
milyon 600 bin metrekare; Muğlada 5.500 dönüm, Ankarada 4.500 dönüm,
Hatayda -metrekare olarak söyleyeyim- 3 milyon 400 bin metrekare,
Aydında 3 milyon 300 bin metrekare, Adanada 1 milyon 600 bin metrekare
civarında verimli narenciye alanlarında.
Tabii,
bunların yanında başka alanlar var. Onları başka zaman
konuşuruz. Tuncelide 373 bin dönüm, Çorumda, Niğdede yine hemen
hemen
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Buralarda yabancıların niye toprak
aldığını önümüzdeki süreçte eğer oralarda maden
çıkarsa hep birlikte göreceğiz. Öncelikle topraklarımıza
sahip çıkmamız gerekir. Şimdi, bir bakanımız var
-biraz önce buradaydı- halk arasında İngiliz Mehmet ya da Sör
Mehmet diye bilinen. Neden İngiliz Mehmet? Çünkü daha önce, buraya
gelmeden önce, İngilterede pasaport alabilmek için kraliçeye sadakat
yemini etmiş, İngilterenin çıkarlarını savunmak üzere
şeref, namus yemini etmiş, sonra gelip benim bulunduğum bu
kürsüde bir kez de Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarını korumak
üzerine şeref, namus yemini etmiş bir bakanımızdır.
Bulunduğu makam dolayısıyla, verdiği kararlar dolayısıyla
hem Türkiyenin hem İngilterenin çıkarlarını koruyamaz.
Sonuç olarak ikisinden bir tanesinde şeref ve namus yeminini yemek
zorundadır. Diyor ki: Havaalanında evini sırtına
yüklemiş ülkeden çıkanı hiç görmedim. Yani şimdi buna
gülecek miyiz, espri mi bu yani? İngiltere kültüründe bir espri midir?
Evet, doğrudur, topraklarımızı kimse alıp
sırtına götüremez ama önümüzdeki süreçte petrolden daha öne
çıkan bir kavram var ki gıda arzı güvenliği
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özgümüş.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Dünyada şu anda petrolü biten birçok ülke bizim
gibi ülkelerden toprak satın almaya çalışıyor.
Çocuklarımızın geleceğini satıyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Devamla) Bunun için, açılan bu önergeye olumlu oy
vereceğimizi açıklıyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Özgümüş, teşekkür ediyoruz.
Buyurun Sayın
Metiner.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
8.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Metinerin, Adana
Milletvekili Ümit Özgümüşün, şahsına, sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eskiler ne güzel
demişler: Üslubu beyan ayniyle insan.
SONER AKSOY
(Kütahya) Aynen öyle.
MEHMET
METİNER (Devamla) Allah kimseyi onun yerine koymasın. diyor
Sayın Milletvekili. Benim yerime geçebilmesi için başkaca
hasletlerinin olması gerekiyor.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) Şark dansözlüğü gibi mi, gerdan kırmak
gibi, eğilmek gibi mi?
MEHMET
METİNER (Devamla) Şark dansözlüğü, takla atmak
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
Lütfen
MEHMET
METİNER (Devamla)
takla atmak, ancak terbiyeden yoksun
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) Başbakanın eşinin önünde eğilmek
gibi kendini affettirmek için? Git arkaya otur ya!
BAŞKAN
Lütfen Özgümüş
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) Yüzün kızarmıyor mu?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan, lütfen müdahale ediniz.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Özgümüş. Lütfen düzgün konuşun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, ağız dolusu hakaretler
yapıyor.
MEHMET
METİNER (Devamla) Söyleyecek
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Metiner.
MEHMET
METİNER (Devamla) Bu dakikalarımı sizden geri almak istiyorum,
lütfen.
BAŞKAN Siz
devam ediniz.
MEHMET
METİNER (Devamla) Sözlerinizin hepsini fazlasıyla size iade
edebilirim ama terbiyem elvermediği için bunu yapmayacağım.
Mehmet Metiner, bugüne kadar hiç kimsenin karşısında, hele hele
güç odaklarının karşısında asla gerdan
kırmamıştır. Bu zalim, ceberut, BAASçı, rejime
karşı arslanlar gibi direnmiştir, herkes için demokrasi, herkes
için demokrasi, herkes için özgürlük istemiştir.
Sayın
Başbakanla ilgili olarak söylediğim sözler on yıl öncesine
aittir. Sadece orada şahsına yönelik, uygunsuz
kaçtığına inandığım bir sözden dolayı özür
diledim.
TUFAN KÖSE (Çorum)
Cezan bitti mi cezan?
MEHMET
METİNER (Devamla) Siz ki, burada yapılan herhangi bir sözden
dolayı özür dilemeyi erdemlilik kabul eden siz ki özür dileyen bir
insanı gerdan kırmakla suçluyorsunuz. Yazıklar olsun size! O
zaman, burada yapılan iş ve eylemlerimizden dolayı, söz ve
eylemlerimden dolayı lütfen bir daha hiçbirimizden özür dileme talebinde
bulunmayın, özür dilemenin de erdemlilik olduğunu söylemeyiniz
lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)
Biraz utanma
olsa
diyor, Milletvekilliğini buna borçlu. diyor. Ben
milletvekilliğini hiçbir şeye borçlu olan bir insan değilim. Ben
milletvekili seçildikten sonra, Sayın Elitaş burada, Kayseride
oğlunun düğününe gittim ve Sayın Emine Erdoğanı da
yıllardan beri tanıyorum ve kalabalık bir tören esnasında
sadece bana bir şey söylemek istediği için kulağına eğildim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Metiner
MEHMET
METİNER (Devamla) Bir hanımefendinin sözünü dinlemek için
eğilmeyi başka yöne çeken bir zihniyeti, Baas kardeşliğini
de kınıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
MEHMET
METİNER (Devamla) Suriye rejimine, Baas rejimine arka çıkan
tutumunuzu da kınıyorum, kınıyorum, kınıyorum!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Metiner, teşekkür ederiz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkanım, grubumuzun verdiği bir önerge
üzerinde müzakere yapıyoruz. Bu konu çok başka yerlere
taşındı. Müsaade ederseniz yerimden 60a göre bir söz söylemek
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Teşekkür ederim efendim.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; çok iyi niyetlerle
vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerinde yapılan
konuşmalarla bana göre narenciye üreticisine haksızlık
yapılıyor. Bakınız, narenciye üreticisiyle,
tüccarıyla, ihracatçısıyla, depocusuyla, nakliyatçısıyla,
işçisiyle, zirai ilaç ve gübre satıcılarıyla, aileleriyle,
çocuklarıyla muhtemelen bu toplumun 10 milyon insanını
ilgilendiren bir konu. Narenciye üreticilerinin sorunlarını
tartışmak üzere verdiğimiz önerge üzerinde burada görüş
ifade eden insanların bu sorunları yok sayarak, narenciye
üreticilerinin sorunlarını yok sayarak başka konularda
konuşmalarını üzüntüyle
karşıladığımı ifade ediyorum. Lütfen herkes
konuya gelsin, narenciye üreticilerin sorunlarını konuşsun.
Arz ederim
efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- 11 Ekim 2011 tarihli ve 244 sayılı,
narenciye üreticilerimizin piyasada oluşan fiyat dalgalanmalarından
korunması ve narenciye ihracatında ülkemizin potansiyelinin
değerlendirilmesi ile ilgili sorunların tespiti ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 17/11/2011 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN
Önerinin aleyhinde, Antalya Milletvekili Hüseyin Samani
Buyurunuz
Sayın Samani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
SAMANİ (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün tüm
dünyada stratejik bir sektör olarak algılanan tarım sektörü
hakkında konuşuyoruz. Tüm insanlığın gıda
ihtiyacı bu sektörde üretilen ürünlerle karşılanmakta.
İnsanlık bugün elindeki bütün imkânları kullansa, seferber etse
teknolojik imkânları, bir damla sütü, bir tane domatesi ve bir tane
portakalı üretebilme imkânına sahip değildir. Dolayısıyla,
bu sektörle ilgili konuşurken daha hassas olmalıyız. Sektörü
ancak verilerle değerlendirmeliyiz.
Narenciye,
turunçgil dediğimizde, bildiğiniz gibi, portakal, limon, mandalina,
greyfurt ve altıntop gibi meyve türleri aklımıza gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
dünyada toplam yaş sebze ve meyve üretimi 1 milyar 858 milyon 376 bin
tondur. Yine bunun içerisinde narenciye üretimi ise 124 milyon 414 bin tondur.
Yani toplam
yaş sebze ve meyve üretiminin içerisinde narenciye üretimi yüzde 6,9 gibi
büyük bir pay almaktadır. Türkiye'nin narenciye üretimi ise 2002
yılında 2 milyon 500 bin ton iken bugün ise 3 milyon 513 bin tona
yükselmiştir.
Ülkemizin
2002 yılında tarımsal ihracatı 4 milyar dolar iken bugün
12,7 milyar dolara çıkmıştır yani yaklaşık 3 kat
artmıştır. Yine 2002 yılında yaş sebze ve meyve
ihracatı 545 milyon dolar iken bugün bu rakam 2 milyar 174 milyon dolara
yükselmiştir.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Reeksportlar var mı bunun içinde, reeksportlar?
HÜSEYİN
SAMANİ (Devamla) Türkiye bugün doksan altı ülkeye yaş sebze ve
meyve ihracatı yapmaktadır.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
Reeksportlarla beraber olduğunu belirt, daha sağlıklı olur
o zaman rakamlar.
HÜSEYİN
SAMANİ (Devamla) Bu sadece yaş sebze ve meyve alanında
yapılan ihracat miktarıdır. Toplam tarım ürünleri
ihracatından bahsetmiyoruz.
Yine
narenciye ihracatına gelince, yıllara göre, 2002 yılında
811 bin ton ürettiğimiz narenciye miktarını ancak ihraç
edebiliyor, bunun karşısında 257 milyon dolar gibi bir döviz
girdisi elde edebiliyorduk. 2003 yılına geldiğinde 658 bin ton
narenciye ihracatı gerçekleştirdik ve bunun karşısında
268 milyon 947 bin dolar gelir elde ettik. 2010 yılına
geldiğinde ise 1 milyon 219 bin tona yükselttik narenciye
ihracatımızı. Bunun karşısında ise 848 milyon
dolar gibi bir ihracat geliri elde etti ülkemiz.
Narenciye
ihracatında İspanya ve Güney Afrikadan sonra bugün ülkemiz dünyada
3üncü sırada yer almaktadır. Hiç şüphesiz bu gelişmeler
geçtiğimiz süreler içerisinde tarım sektöründe atılan
birtakım adımların neticesinde olmuştur. Bildiğiniz
gibi, bugün tarım sektöründe dünyadaki yerimiz 7nci sıraya yükselmiştir.
2002de 36,1
milyar dolar olan gayrisafi yurt içi hasıla rakamı 2010
yılında 2 kattan fazla artış göstererek 78,8 milyar TLye
ulaşmıştır. Sektör 2011 yılında da
yakaladığı yüzde 4,1lik artışla yükselişini
sürdürmektedir.
70 milyon
insanımızın ve 30 milyon turistimizin gıda
ihtiyacını karşılayan tarım sektörümüz ile bugün 177
ülkeye ihracat yapmaktayız. Bu süreç içerisinde Hükûmetimiz
tarafından tarım sektörüne toplam elli iki tarımsal destek uygulaması
yapılmıştır. 2003-2010 yılları arasında
sektöre verilen destek 36,6 milyar TL iken 2011 yılı için planlanan
destek 6,5 milyar TL olmuştur. 2002 yılında çiftçilerimize 1,8
milyar TL destek verilirken bu rakamı 3 kat artırarak 2011
yılında 6 milyar TLye yükseltmiş bulunuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu dönem içerisinde yapılan en önemli gelişmelerden
bir tanesi, hiç şüphesiz ki, doğal afetlere karşı çiftçinin
emeğini koruyan tarım sigortası uygulamasının
başlamış olmasıdır ki çitçilerimiz, tarım
sigortası çerçevesinde poliçe değerinin yarısını
devletten geri almaktadırlar.
Ziraat
Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinin verdiği kredi
miktarı 2002 yılında yalnızca 529 milyon TL idi. Bu dönem
içerisinde bu miktar tam 30 kat arttırılmıştır; 2010
yılında 16,1 milyar TLye, 2002 yılında ise 550 bin
kişiye ilave olarak kredi kullandırılmıştır. 2011
yılında çiftçiye verilen kredi miktarının 20,5 milyar TLye
çıktığını şu an itibarıyla söyleyebiliriz.
Ayrıca, bu
dönem içerisindeki en çok dikkat etmemiz gereken hususlardan bir tanesi, 2002
yılında tarımsal kredi faizlerinin yüzde 59 iken, bu süreç
içerisinde yüzde 5lere kadar inmesidir. Biraz önceki öneride üreticilerin
sahipsiz kaldığından bahsedilmişti bir yerinde. Üreticilere
yüzde 59la kredi kullandırılması mı onları sahipsiz
mi bırakmaktır yoksa tarımsal kredileri yüzde 5ler seviyesine
indirmek mi üreticiyi sahipsiz ve yalnız bırakmaktır? Bunu
elbette en iyi üreticilerimizin kendisi takdir edecektir.
Narenciye
üretiminde bu süreç içerisinde birtakım destekler ilave olarak
verilmektedir. Bunlardan en önemlisi, en çok dikkat çekeni, daha doğrusu,
takdir toplaması gerekeni, özellikle, biyolojik mücadele yapan üreticilere
yapılan desteklerdir. Bugün, biyolojik mücadeleyle üretim yapan çiftçiye
dekar başına 20 TL ilave destek verilmektedir.
Yine, eğer
çiftçimiz danışman kullanırsa, ziraat mühendisi gibi,
bahçelerinde danışman kullanırsa veya tekniker gibi
danışmanlar kullanırsa, çiftçi başına 500 TL
danışman kullanılmasından dolayı destek verilmektedir.
Eğer, üreticilerimiz iyi tarım uygulamaları çerçevesinde üretim
yaparlarsa, dekar başına 20 TL ilave destek de bunun için
verilmektedir. Yani, bir anlamda tohum aşamasından, fide
aşamasından sofraya gelene kadar her şeyin kayıt
altında tutulduğu ve kontrol edildiği bir üretim modelini
eğer benimserler ve bu çerçevede üretim yaparlarsa buna da ilave olarak
destek verildiğini ifade etmek istiyorum. Yeni bahçe kuran üreticilerimize
sertifikalı fide kullanma kapsamında 250 TL dekar başına destek
verilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu süreç içerisinde yine bu
öneride yer alan bir husus dikkatimi çekmişti: Özellikle ilaç
kalıntılarıyla ilgili mücadeleden ve bu konudaki yeni
uygulamalara dikkat çekilmişti. Evet, bu konuda sürekli daha ileriye
gitmemiz gerektiği kanaatindeyiz ama bir şeyin altını
çizmek istiyoruz, bir örnekle de bunu anlatmak istiyorum sizlere: 2002 Nisan
ayında benim ilim olan Antalyada ve Antalyanın Kumluca ilçesinde
biberlerde methamidophos aktif maddeli bir kalıntı
çıkmış. O dönemki bakanlık bunu önce reddetmiş, daha
sonra bu sorunun üzerine ivedilikle gidilmesi gerektiği hâlde bunu zamana
yaymış ve Antalyadaki üreticilerimiz bundan çok ciddi zarar
görmüşlerdi. Çünkü o dönemlerde destekler biyolojik mücadele yapanlara
değil, kontrollü üretim yapanlara değil, daha fazla zirai ilaç
kullananlara verilmekteydi ve hatırlarsınız o dönemlerde
çiftçilerimiz fatura karşılığında kullanmış
olduğu zirai ilacın yüzde 20sini devletten almaktaydı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HÜSEYİN
SAMANİ (Devamla) Dolayısıyla, daha fazla zirai ilaç
kullanması bu anlamda teşvik edilmekteydi. Bugün geldiğimiz
noktada ise iyi tarım uygulamalarıyla, zirai ilaçlardaki barkod
sistemiyle, üretici kayıt defterleriyle, TARGEL kapsamında ülkemiz
genelinde 7.500 ziraat mühendisi ve veteriner çalıştırmakla,
izlenebilirliği ön plana çıkarmakla, bugün dünyadaki
gelişmiş ülkelerin seviyesine kadar, zirai ilaç
kalıntısı miktarları o seviyelere düşmüştür. Ama
2002 yılıyla kıyasladığımızda çok büyük bir
gelişme kaydettiğimizi buradan ifade etmek istiyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Samani.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, 60a göre bir yanlışı
düzeltmek ve yerimden katkıda bulunmak istiyorum.
BAŞKAN
Peki, buyurunuz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Tabii ki
değerli arkadaşlar, yüce Meclis; rakamlar birçok şeyi ifade eder
ama her şey değildir. Rakamları doğru okuduğumuz zaman
biz doğru yaparız.
Bakın,
Türkiyede 2000li yıllarda başlayan prim sistemiyle tarımsal
ürünlerdeki birçok ürünümüz kayıt altına alınmaya başlamıştır.
Ondan önce birçok tarımsal ürünümüzün kayıt altına
alınış modeli sağlıklı değildi.
Dolayısıyla, yıllara göre tarımsal rakamları
kıyaslarken bu bilgiyi mutlaka göz önünde bulundurmalıyız.
Eğer bunu göz önünde bulundurmazsak çok normal şartlar altında
bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum.
Bundan belli bir süre önce, dünyada
kendi kendine yeten yedi tarım ülkesinden birisi iken acaba bugün neden
ithalat yapmak zorunda kaldık bu kadar üretim artmasına rağmen?
Dolayısıyla, bu üretim artışı gibi görünen
rakamları kayıt altına giren olarak algılamakta fayda
vardır.
Bunun yanında, tarımsal
ürünlerin ithalatında reeksportu da göz önünde tutmak lazım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Uzunırmak.
Öneriyi oylarınıza
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan yoklama istiyoruz.
BAŞKAN Yoklama istiyorsunuz
Buyurun.
Sayın İnce, Sayın Köse,
Sayın Altay, Canalioğlu, Sayın Özcan
Tamam, yazdınız.
Sayın milletvekilleri, yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya
başlandı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, yazdınız mı arkadaşları?
AHMET AYDIN (Adıyaman) Hani 20
kişi var mı?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, isimleri yazdınız mı?
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Altay, Sayın Canalioğlu, Sayın Ağbaba,
Sayın Gürkan
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Sayın Başkan, yoklama başladı mı?
BAŞKAN Başladı
efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Saymadınız efendim isimleri.
BAŞKAN İsimleri saydık
efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Hayır, saymadınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Saymadınız Sayın Başkan.
BAŞKAN İsimleri saydık
efendim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Aynı
isimler
AHMET AYDIN (Adıyaman) Aynı
isimler mi? Belki onlar yoktur burada, belki değişmiştir.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Buradalar, sabaha kadar nöbetçiler.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Biz de
sabaha kadar nöbetçiyiz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
İsim listesini alabilir miyim Sayın Başkan? Çünkü o
arkadaşların girmemesi lazım.
BAŞKAN Girmezler efendim,
girmiyorlar, uyarıyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Görmeniz lazım arkadaşları
BAŞKAN Tamam,
yazılıyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Nerede
yazılıyor? Biz duymadık.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Şu arkadaşları bir okursanız, buradalar mı
bakalım.
BAŞKAN Orada arkadaşlar
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Okuyalım efendim. Kâtip Üye okusun, burada olup
olmadıklarını anlayalım.
BAŞKAN Okusunlar
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Arkadaşlar buradalar mı? Okuyun isimlerini Sayın Başkan.
BAŞKAN Arkadaşlar burada.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Tamam okuyun. Eğer birisi yoksa onun yerine kabul edebilir.
İç Tüzükü bir daha oku Elitaş.
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- 11 Ekim 2011 tarihli ve 244 sayılı,
narenciye üreticilerimizin piyasada oluşan fiyat dalgalanmalarından
korunması ve narenciye ihracatında ülkemizin potansiyelinin
değerlendirilmesi ile ilgili sorunların tespiti ve alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 17/11/2011 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım, sonra da
oylarınıza sunacağım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, 60ıncı maddeye
göre kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
13.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
İç Tüzükün yoklama başlıklı 57nci maddesindeki yoklama
talebi kurallarının ihlal edildiği gerekçesiyle
Başkanlık Divanını İç Tüzükü uygulamaya davet
ettiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, biraz önceki yaptığınız uygulama tamamen
İç Tüzüke aykırı bir uygulamadır. Yoklama talebiyle ilgili
ya grup başkan vekili ve diğer milletvekillerinin, 20 milletvekilinin
imzasıyla size bir kâğıt gelmesi gerekir ya da ayağa
kalkmış milletvekillerinin tek tek orada olup olmadıklarını
teyit etmeniz gerekir. Ama şimdi yoklama kâğıdını
görüyorum ki siz nereden geldiği belirsiz bir yoklama
kâğıdıyla işlem yaptınız. Grup başkan vekili
ya da 20 milletvekili arkadaşımızın imzalı
kâğıdını teker teker Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel
Kurulunun bilgilerine sunmanız gerekirken, maalesef, İç Tüzükün
57nci maddesi açık bir hüküm ifade etmesine rağmen, üçüncü
fıkrada açık bir hüküm ifade etmesine rağmen, bunu ihlal
ettiniz. Bakın, Görüşmeler sırasında işaretle
oylamaya geçilirken, yirmi milletvekili ayağa kalkmak veya önerge vermek suretiyle
yoklama yapılmasını isteyebilir. Siz, önerge verilmemiş,
önerge verilmediği hâlde önerge var gibi işleme tabi tuttunuz. Artı
önerge verilse dahi önergedeki milletvekillerinin burada olup
olmadığını kontrol etmek mecburiyetindesiniz.
Lütfen, Başkanlık Divanını İç
Tüzükü uygulamaya davet ediyorum çünkü uygulamalarınız tamamen
İç Tüzüke aykırı bir durumdur. Başkanlık Divanı
İç Tüzükü ihlal ederse buradaki milletvekili arkadaşlarımızın
da ihlal etmesine fırsat vermiş olursunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Elitaş.
İç Tüzüke uygun davranıyoruz, bundan önceki
bütün yoklama taleplerinde yaptığımız gibi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, bugüne kadar hiç olmayan örneği uyguluyorsunuz.
BAŞKAN 20 sayın milletvekilimiz ayağa
kalktığı zaman burada hızla adlarını
yazıyoruz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Kim yazdı?
BAŞKAN Tek
tek söylemedim, benim hatam. Bundan sonra tek tek söyleyeceğim, lütfen.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Tek tek söylenmesi
lazım.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın Başkan, biz
20 sayın milletvekiliyle birlikte ayaktaydık. Grubumuzda 20den fazla
milletvekili şu anda var.
BAŞKAN Sayın
İnce tamam, konu kapanmıştır.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkanım, bir şey daha söyleyeceğim.
BAŞKAN Evet
MUHARREM İNCE
(Yalova) Tabii ki yoklama istemek muhalefetin hakkıdır.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri)
Hakkınıza bir şey demiyoruz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) İktidar milletvekilleri kuliste oturacaklarına burada
oturacaklar.
MURAT YILDIRIM
(Çorum) Siz de ayağa kalkacaksınız Sayın Başkan.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ama AKPden bir özür diliyorum
ve geçmiş olsun diyorum. Az önce bir milletvekili koşa
koşa yoklamaya yetişeceğim derken döner kapıya
sıkışmış, kendisine de geçmiş olsun diyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Zavallı bir
düşünce ve zavallı bir izah tarzı.
BAŞKAN Biz de geçmiş olsun diyoruz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan
BAŞKAN
Sayın Elitaş, konu anlaşılmıştır,
teşekkür ederim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ama
şimdi bu 20 milletvekili arkadaşımızın yoklamada var
kabul edilmeleri gerekir. Nasıl yapacaksınız bunu?
BAŞKAN Hayır efendim, onları Tutanağa
vereceğiz ve biz burada kontrol edeceğiz, merak etmeyin.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ama bende
kaldı kâğıt. Kâğıt bende kaldı ve
BAŞKAN Kâğıdı buraya alırız
efendim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutacağım, işlem yapacağım,
sonra da oylarınıza sunacağım:
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve arkadaşları
tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan, Kocaeli ili Derince ilçesinde bulunan tehlikeli
atıkların araştırılması hakkında Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 17/11/2011 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi
17/11/2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 17.11.2011 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantıda oy birliği sağlanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Muharrem İnce
Yalova
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Kocaeli
Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve arkadaşları tarafından, 14
Kasım 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına "Kocaeli ili Derince ilçesinde bulunan
tehlikeli atıkların araştırılması"
hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (124
sıra nolu) Genel Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer
önergelerin önüne alınarak, 17.11.2011 Perşembe günlü birleşimde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Önerinin lehinde Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan.
Buyurunuz
Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi ve tutuklu bulunan 8 milletvekilini saygıyla
selamlıyorum.
Kocaeli ilinin
hızlı sanayileşmenin meydana getirdiği çevresel
sıkıntılarla boğuştuğu ve insan
yaşamını olumsuz etkilediği hepiniz tarafından
bilinmektedir. Nüfusu yaklaşık 1,5 milyon olan bu kentin
yıllık nüfus artışı Türkiye ortalamasının
yaklaşık 2 katıdır. Ulusal gelire katkısı,
İstanbuldan sonra yüzde 17lik gibi bir rakamla 2nci
sıradadır. Türkiye sanayisinin merkezidir. Türkiye'nin en zengin
illerinden bir tanesidir. Buna rağmen işsizliğin ve yoksul
sayısının Türkiye ortalamalarının üzerinde olduğu
da bir çelişkidir. Türkiyede ilk 500 büyük iş yerinin
yaklaşık 127 tanesi bu ilimizdedir.
Kocaeli Sanayi
Odasına bağlı 2.200 sanayi kuruluşu, 13 organize sanayi
bölgesi, 3 teknopark, 45 liman ve iskele bulunmaktadır. Kocaelinin
sanayileşmesinin özellikle kuzeybatı bölgesinde başlıyor
olması dikkat çekicidir. Kuzeybatı bölgesi olarak
adlandırılan Gebze bölgesinin yaklaşık nüfusu 600 bindir.
13 organize sanayi bölgesinin 9u bu ilçededir 2 teknoparkıyla. Hızla
göç almaya, hızla çarpık kentleşmeyle yerleşim yeri hâline
gelen Gebze bölgesi, sorunların çözümü noktasında il olmayı
beklerken, üniversitenin kurularak halkla ve sanayiyle entegre
olmasını beklerken bir önceki Hükûmetiniz tarafından 2008
yılında nedenini hâlâ sizlerin de anlayamadığı bir gerekçeyle
bu bölge dört ilçeye ayrılmıştır.
Şimdi, size
bu dört ilçeye ayrılan Dilovası hakkında bilgi vereceğim. Geçen
hafta içerisinde ulusal medyadan sıkça takip ettiğiniz bir konu:
Dilovasının üzerine beyaz tozların, Herekenin üzerine beyaz
tozların ve kimyasal içerikli tozların
yağdığını hepiniz biliyorsunuz. Ne yazıktır
ki Dilovası denince Türkiyede artık kanser ovası olarak
anılıyor. Bu Dilovasının üzerine yağan beyaz
tozların İl Çevre Müdürlüğü tarafından numuneleri
alınarak Sayın Valiliğin kontrolünde TÜBİTAK ve
bilirkişi tarafından raporize ediliyor. Raporun şu anda veya bir
gün sonra Sayın Valinin elinde olacağını tahmin ediyorum.
Sayın Valimiz bu konuda Eğer bu kimyasal toza neden olan
fabrikayı ben tespit edersem kapatırım. dedi. Sayın
Valinin bir gün sonra elinde olabilecek bu raporun Sayın Vali
tarafından uygulanmasını bekliyorum.
Sabahları
kalkınca pis bir kokuyla pencerenizi açamadığınız,
dışarıya çamaşırlarınızı
asamadığınız, çocukları dışarıya
yollamadığınız bir ilçeden bahsediyorum.; 50 bin kişi
yaşamaktadır. Anadolunun birçok yerinden göç almış, birçok
ilinden, ilçesinden, köyünden göç almış; iş uğruna, aş
uğruna, çocuklarını geleceği uğruna sanayinin
yoğun olduğu bu bölgeye yerleşmişlerdir.
Sanayi,
Dilovasında 1970lerde başladı, 1990larda ve 2000lerde
hızla sayısı arttı. Sayısının
artmasının tek nedeni şu: Sanayiciler
bağışlasınlar beni ama kârı ön planda tutuyorlar.
Demir yolunun içinden geçtiği, iki tane ulusal ve uluslararası
transit yolunun -E-5 ve TEM gibi- yaklaşık dokuz tane limanın
bulunduğu, şimdi havaalanına da
Dilovası,
2002 yılında organize sanayi bölgesi olarak kuruldu. Bir bölgenin
organize sanayi bölgesi olması için yönetmeliklerin, tüzüklerin
belirlediği bazı kurallar var, zorunluluklar var. Örneğin,
içinden demir yolunun geçmemesi gerekiyor, içinden uluslararası transit
yollarının geçmemesi gerekiyor, akarsuyun geçmemesi gerekiyor, sit
alanının bulunduğu bir yer olmaması gerekiyor ve her
şeyden önce yakınında yerleşim alanının
olmaması gerekiyor. Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen
Dilovasındaki sıkıntı gün geçtikçe büyüdü ve sizin
iktidarda olduğunuz bir dönemde 2006 yılında Meclis
Araştırma Komisyonu kuruldu. Meclis Araştırma Komisyonunun
tespitleri doğrultusunda, Kocaeli Üniversitesi Halk
Sağlığı Anabilim Dalı, Gebze TÜBİTAK ve Gebze
Yüksek Teknoloji Enstitüleri tarafından buradaki çevre kirliliğinin,
hava kirliliğinin insan yaşamını olumsuz etkileyip
etkilemediğinin tespiti yapıldı, şu anda Meclisin
raflarında bulunuyor.
Yapılan
tespitte, Dilovasındaki akciğer hastalıklarının,
özellikle kanser vakalarının Türkiye ortalamalarının 3
katı olduğu Bilim Kurulu tarafından tespit edilmiştir.
Şimdiye
kadar varsayıyorum ki Dilovasındaki bu çarpık sanayileşme
ve bu çarpık kentleşmede sizin bir kabahatiniz olmadı, sizin bu
konuda bir eksikliğiniz yoktu, uzun süreden beri olan bir şeye göz
yumdunuz diye kabul ediyorum. Ama, bakın, 2006da Meclis
Araştırma Komisyonu tarafından tespit edilmiş olmasına
rağmen, Dilovasında hava kirliliği Avrupa Birliği
parametrelerinin yaklaşık 30 kat üzerinde olmasına rağmen,
çevre kirliliğinin insan yaşamını tehdit ettiğini,
ölümlerin meydana geldiğini bilmenize rağmen, annelerin sütünde
ağır metallerin olduğunu bilmenize rağmen, sizin
Dilovasına, Adalet ve Kalkınma Partisi
anlayışının Dilovasına bakışınızı
hatırlatmak istiyorum.
Ne
yaptınız? Yerel yöneticileriniz bilim adamlarını Dilovası halkını
galeyana getirmek ve halkı olumsuz bir yönde teşvik etmek suçuyla,
Şarlatan deme cesaretini gösterip mahkemeye veriyor. Birileri demez mi
sayın yerel yöneticilerimize, sizin sorumluluğunuzda
Dilovasında 50 bin kişinin olduğu yerde bir tiyatro, bir kültür
merkezinin olmadığını, bir çocuk parkının
olmadığını, bir hastanenin olmadığını?
Demez mi sizin yüzünüzden bu insanların penceresini açıp
çamaşırlarını asamadıklarını, çevre
kirliliğinin had noktada olduğunu, fabrika
yangınlarının sayısının her gün geçtikçe
arttığını? Bölgede trafik kazasından ölen
insanlarının sorumluluğunun kimde olduğunu birileri sormaz
mı? Ama, üzülerek ifade edeyim ki, yerel yöneticilerin
anlayışı ne yazıktır ki merkez yöneticilerinde de
vardır.
Bakın, merkez olarak
aldığınız kararı ben, size 2006dan sonra, ifade edeyim.
Dilovası çanak bir bölge, üç tepenin arasında, kuzey
rüzgârlarına açık olmayan bir bölge. Hava kirliliğinin Meclis
araştırmasıyla tespit edilmiş olmasına rağmen siz
2006dan sonra -Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti-
Dilovasının üzerinde 2 tanesi organize olmamak kaydıyla 4 tane
organize sanayi bölgesi açtınız.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli)
Doğru değil.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla)
Söyleyeceğim, söyleyeceğim Sayın Işık, buraya gelir
konuşursunuz.
Dilovasının üzerinde, hemen
üzerinde katı atık depolama tesisi kurdunuz, diğer adıyla
çöp tesisi. Hemen yanında kömürcüler sitesi kurdunuz. Hemen üstünde
Çerkeşli ile Demirciler arasında kimya sanayi organize sanayi,
İMES Organize Sanayi, makine ve makine imalatçıları organize
sanayilerini kurdunuz. Bunların miktarını, dönümünü söylemek
Dilim varmıyor ama üzülerek bir şeyi ifade etmek istiyorum. Sizin,
özellikle Sayın Başbakanın ifade ettiği bir şey var,
diyor ki: Biz Türkiyede Adalet ve Kalkınma Partisi siyaseti her alanda
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen sözünüzü
tamamlayınız.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla)
Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Başbakanı, Sayın
Başbakanımız diyor ki: Biz, Türkiye'nin her tarafında siyaseti
insan odaklı yapıyoruz. Peki, siz Dilovasında bu kadar yeri
yapılandırırken, master plan çıkarırken hiçbir
Dilovalısına sordunuz mu? Üniversiteye sordunuz mu? Sivil toplum
örgütlerine sordunuz mu? Meslek odalarına sordunuz mu? Hiçbirine
sormuyorsunuz. Kim yapıyor Allahınızı severseniz bu master
planları? Bu kadar köylünün arazisini alıp birilerine rant
sağlama olayını kim sağlıyor?
Öncelikle
şunu ifade etmek istiyorum: Eğer siz bu konuda samimiyseniz ki ben
sanmıyorum- siz genel politikalar anlamında söylediğiniz bir
uygulamayı yerelde de yapıyorsunuz. Biz özgürlüklerden
yanayız. diyorsunuz, size karşı düşüncesini ifade eden,
özgürce düşüncesini söyleyeni cezaevine yolluyorsunuz. Biz milletin
iradesinin hükmetmesinden yanayız. diyorsunuz, milletin iradesini, tutuklu
vekilleri içeriye atıyorsunuz.
Zamanımın
sınırlı olması nedeniyle özür diliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Aleyhine,
Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker.
Buyurunuz
Sayın Şeker. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinizi öncelikle saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Evet,
Kocaeli, gerçekten Türkiyede çok önemli kentlerden bir tanesi ve Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekili arkadaşlarımızın da Kocaeliyle
ilgili bir önergeleri vardı. Ben çok detayına girmeyeceğim ama
Sayın Doktorumuzun, Mehmet Hilal Kaplan Beyin anlattığı
konu üzerine ben de Kocaelide yapılanları anlatacağım ama
asıl önergenin konusu o değildi bildiğim kadarıyla, tahmin
ediyorum kendileri de unuttu.
Kendileri
bir şeyi daha unutmuş, kendileri iyi bir doktordur, gerçekten,
özellikle Gebze bölgesinde bu mesleki faaliyetlerini yürütmektedir ve oradan da
iyi intibalar alıyoruz, mesleğiyle ilgili. Hastalarla çok haşir
neşir olduğu için Kocaelide, özellikle çevre ile yapılan
konular hakkında çok fazla bilgisi
yok. Söyledikleri, çevreyle ilgili Kocaelide doğruydu ama on yıl
önce doğruydu. Bugün Kocaelide çok şeyler yapıldı, derelerden
çok sular aktı Sayın Milletvekilim.
Evet, Kocaeli
önemli bir kent dedik, Avrupayı Asyaya bağlayan ve Avrupadan
Asyaya, Asyadan Avrupaya geçmek için mutlaka Kocaeliye selam vermek
zorundasınız. Araçla geçin, neyle geçerseniz geçin, mutlaka Kocaeliden
geçmek zorundasınız. Sayın Milletvekilimin söyledikleri on
yıl önce öyleydi, inanıyorum ki buradaki milletvekillerimizin
birçoğu bir vesileyle Kocaeliden geçmiştir veya Kocaeliye gelip bir
misafir olmuş olabilir. Şimdi kendileri hatırlayacak, şöyle
bir on yıl önce Kocaeliden geçen tüm milletvekillerimiz, Kocaeliden
geçen, Kocaelili olmayan bütün vatandaşlarımız maalesef
Kocaeliden geçerken burnunu tıkayarak geçmek zorundaydı. Kocaelide
o kadar pis kokular vardı ki çevreyle ilgili ama bunlarla ilgili son on
yıla kadar hiçbir çalışma yapılmadı. Ne yerel
yönetimler tarafından ne de Hükûmet tarafından maalesef hiçbir
çalışma yapılmadı. Tabii, bunların en önemli
nedenlerinden bir tanesi plansızlık. Bu maalesef Türkiye'nin
başının belası plansızlık. Önceden Türkiyedeki
anlayış şuydu: Sanayici gelsin fabrikasını yapsın
istediği yere, vatandaş gelsin istediği yere binasını
yapsın, gecekondusunu yapsın, sonra belediye ve devlet de bu yapılaşmalara
göre plan yapmaya çalışsın. Yani günü kurtarmak amacıyla
yapılan çalışmalardı. Hatırlayın, ne demişti
devlet büyüklerimizden bir tanesi işte bu
plansızlığın bir sonucu- Ben istersem Çankayanın Köşküne
bile fabrika yaptırırım. İşte, Çankayanın Köşküne
fabrika yaptırılınca ülkede bu sıkıntılar oluyor.
Bunlar hep geçmişte yapılan hatalar ama bugün, Allaha şükür, bu
konularda ciddi adımlar atıldı. Gerek belediyeler
tarafından gerekse Hükûmetimiz tarafından çevreyle ilgili çok önemli
çalışmalar yapıldı. Kocaelide önce il bazında
planlama çalışmaları yapıldı.
Ben şunu da
özellikle burada belirtmek istiyorum: Gerçekten özellikle başta
Başbakanımız olmak üzere ve o dönemde burada milletvekili olarak
görev yapan tüm milletvekili arkadaşlarıma çok çok teşekkür
ediyorum. Niye teşekkür ediyorum? Kocaeliyi İstanbul gibi il
sınırlarında büyükşehir yaptığı için.
Eğer il sınırlarında büyükşehir
yapılmamış olsaydı bugün bu hizmetlerin hiçbirisi
Kocaelide yapılamazdı. Bu anlamda ben tekrar
Başbakanımıza ve o günkü milletvekillerimizin hepsine çok
teşekkür ediyorum ve o Büyükşehir Yasasına dayanarak, o yetkiye
dayanarak Kocaelinin şu anda tamamı planlandı. Artık
Kocaelide sanayici kendi kafasına göre gelip bir yere fabrika
kuramıyor, vatandaş kendi kafasına göre gidip bir yeri
işgal edemiyor. Kocaelide artık tüm 3.505 kilometrekarelik bir
alanın tamamında, yani il sınırları itibarıyla
tamamında sanayi alanları neresi, ticaret alanları neresi, konut
alanları neresi, tarım alanları neresi, orman alanları
neresi, bunların hepsi belirlenmiş durumda. Artık keyfî
uygulamalara son verilmiş.
Milletvekilim
anlattı Gebze bölgesini. Gerçekten geçmiş yıllarda Gebzede o
kadar çarpık bir yapılaşma olmuş ki büyükşehir
olduğumuzda Gebzeyi şöyle bir masaya yatırdık, bir
baktık ki Gebze, Dilovası, Çayırova, Darıca bölgelerinde o
kadar çok imar planlarında sanayi alanı konulmuş ki bu sanayi
alanları faaliyete geçtiği zaman burada çalışacak olan
insanları ikamet ettirecek konut alanlarını bu bölgede
bulamıyorsunuz ve planlamamızda biz burada
çalışanların konut ihtiyacını ya İstanbuldan karşılayacaksınız
ya Kocaeliden karşılayacaksınız -İzmitten- veya yeni
yapılacak olan köprüyle geçerek Karamürselde
karşılayacaksınız ve bunu yönlendirmek zorunda kaldık
ve bununla birlikte Kocaelide bu çalışmalar bitti. Tabii, az önce
söyledim, Avrupayı Asyaya bağlayan önemli bir kentti.
Şu anda
Kocaeli içerisinde D-100 ve otoyolu geçiyor ve bu Kocaelinin İstanbul
sınırından Adapazarı ve Yalova sınırına
kadar D-100 üzerinde yaklaşık 50 tane trafik
ışığı var arkadaşlar ve bu yoldan,
Karayollarının istatistik bilgilerine göre günde 100 bin araç
geçiyor. Bir an için şöyle bir hesap yapın: 100 bin araçtan sadece ve
sadece 1 tanesinin trafik ışıklarına
takıldığını düşünün ve sadece yirmi saniye bu
ışıklarda beklediğini düşünün, bu yirmi saniye boyunca
o bütün araçların tamamının kente vermiş olduğu
karbondioksit gazını düşünün, egzoz gazını
düşünün. İşte, çevreyle ilgili
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Yanlıştı!
İLYAS ŞEKER (Devamla)
Bunlar geçmişte yapıldı.
Şimdi Hükûmetimiz ne yaptı?
Bu problemi ortadan kaldırmak için Kuzey Marmara otoyolunu gündeme
getirdi. Planları yapıldı, projeleri yapıldı ve
şu anda ihale aşamasında, yıl sonuna kadar teklifler
alınıyor. Kuzey Anadolu otoyolu yapıldığı zaman,
yani İzmitin daha da kuzeyinden geçen otoyol
yapıldığı zaman İzmit ciddi anlamda
rahatlamış olacak.
Diğer taraftan, özellikle bu
bölgede Marmara Denizimiz vardı, denizimize giremiyorduk. Denizin her
tarafına maalesef Kocaelinin lağımları akıyordu,
arıtma tesisleri yoktu. Şu anda, burada, Kocaelide 13 tane
arıtma tesisini Büyükşehir Belediyesi işletiyor. Hükûmetin
yapmış olduğu önceki dönemlerde ve son dönemlerde
Büyükşehrin yapmış olduğu arıtma tesislerinin 13
tanesi devrede, 5 tanesi de inşaat hâlinde. Kocaelide artık köylerde
bile arıtma tesisi yapılmaya başlandı arkadaşlar.
Şu anda 4 tane köyümüzde arıtma tesisi var ve diğer köylere de
yapılıyor. Hedef 2012 yılı sonuna kadar bütün köylerde bunu
bitirmek, amaç o. Bu arıtma tesislerinden günde 137 bin ton çamur
çıkıyor arkadaşlar. Bu arıtma tesisleri olmasaydı,
günde 137 bin ton çamur Körfeze gidecekti. Düşünün Körfezin gelecekteki
hâlini. Ama bu AK PARTİ İktidarıyla birlikte, AK PARTİ
yerel yönetimleriyle birlikte bunların hepsi ortadan
kaldırıldı ve şu anda Kocaelideki nüfusun yüzde 93ünün
atık suları arıtıldıktan sonra artık deşarj
edilmeye başladı. Bunlar gerçekten AK PARTİ İktidarının
özellikle Kocaeli bölgesinde yapmış olduğu önemli
çalışmalardan bir tanesidir.
Yine, bu bölgede eskiden yeşillik
yoktu. Yine Kocaeliden geçenler bilir,
Bununla birlikte,
yine bu dönem içerisinde Kocaelide 5 milyon ağaç dikildi. Bu ne demektir
biliyor musunuz? Kocaelide yaşayan herkesin artık en az 3,5 tane ağacı
var yani Kocaelide yaşayan insanlar artık rahat. Benim bir tane
dikili ağacım yok hiç kimse demiyor, bir tane değil, herkesin
en az belediye tarafından ve Hükûmet tarafından yapılan
çalışmalarla 3,5 tane dikili ağacı var.
Bununla birlikte,
özellikle otoyoldan dolayı, egzoz gazından dolayı kenti
zararlı gazlardan korumak için otoyolun tamamı, Adapazarı
sınırından İstanbul sınırına kadar
tamamının sağ ve sol şeritleri
ağaçlandırıldı. Otoyoldan geçen
arkadaşlarımız varsa mutlaka görmüşlerdir o yeni dikilen
fidanları;
Deniz
kullanılmıyordu, deniz kullanılmaya başlandı. 2002
yılında büyükşehir belediyesi göreve geldiği zaman 2 tane
deniz aracı vardı. Çok üzülerek söylüyorum, birisinin adı
Atatürk gemisiydi, birisinin adı İnönü gemisiydi ama 2 tane gemi de
maalesef, o günkü parayla 50 milyar lira bulunamadığı için
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
İLYAS
ŞEKER (Devamla) -
ulaşımda kullanılamıyordu ve
yatıyordu ama bugün, artık işte geçenlerde hepiniz de şahit
oldunuz, Kocaelide 10 tane deniz aracıyla deniz ulaşım
hizmetleri verilmeye başlandı. Kocaelide, Körfezde, artık
yunus balıkları geldi, oynaşmaya başladı. Körfezde
balık cinsi 40ın üzerine çıktı. Bunlar, resmî
kurumların vermiş olduğu sayısal rakamlar.
Evet, Kocaeli
işte bu kadar güzel bir hâle geldi ama buna rağmen, geçmişle
kıyaslanmayacak kadar gerçekten büyük bir çalışma
yapıldı.
İlk defa,
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi olarak uçak kiralandı ve denizin
denetimi yapılmaya başlandı. Bu denetim sayesinde gerçekten
artık denize sintine atıkları gemiler
aracılığıyla dökülemiyor. Anında tepesine geliyor,
görüntüsünü çekiyor, resmini çekiyor, kayıtlara alıyor ve
karşı tarafın buna itiraz etme şansı da kalmıyor.
Bununla birlikte
yine denizin üzerinde 4 tane gemi diğer atıkları toplamak üzere
görevlendirilmiş ve çalışıyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS
ŞEKER (Devamla) Çevre bizim için her şey.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Körfezin dibi çamur Sayın Vekilim!
İLYAS
ŞEKER (Devamla) - Çevre için ne gerekiyorsa, her türlü
fedakârlığı yaparız.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şeker.
Lehte, Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan.
Buyurunuz
Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli üyeler; buraya huzurunuza
çıkmadan evvel, biraz evvel konuşmasını yapan
arkadaşın bahsettiği yunusların nerede olduğunu
sorarak başlamak istiyorum. Ben Kocaelide yaşıyorum, yunus
balığı hiç görmedim.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Var; telefonumda resmi var, isterseniz göstereyim.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Bir tane Badem vardı yolunu kaybedip giden, acaba bir tane de
Kocaeliye mi düştü bilmiyorum.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Herekede var!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Ola ki varsa, ola ki varsa mutlu oluruz.
Biraz evvel Adalet
ve Kalkınma Partisi adına konuşma yapan
arkadaşımız Belediyede Başkan Vekilliği görevini ifa
eden, dolayısıyla burada huzurunuzda parlamenterden ziyade
belediyenin hizmetlerini anlatan bir arkadaş görüntüsü verdi. Sebebi
hikmeti de buydu, bunu anlatmak istedim.
Ben de Kocaelideki
kirliliği yakından tanıyan, buraya gelene dek Kocaeli Sanayi
Odası Meclisinde görev yapan, OSB yönetiminde görev yapan bir parlamenter
arkadaşınızım.
Kocaeli, hakikaten
Türkiyede çok hızlı gelişen, Türkiyenin ihracatının
yüzde 25ini gerçekleştiren bir il. Bu ihracatını
gerçekleştirdiği ürünler arasında yaklaşık yüzde 65i
ile de imalat sektörüne hizmet eden bir il. Dolayısıyla hem
sağladığı vergi katkısıyla hem istihdam
katkısıyla çok önemli bir vilayet.
Burada 5 organize
sanayi bölgesi var, 1 tane sanayi sitesi var, 200ü aşkın sanayi
kuruluşu var ve bunların çok önemli bir kısmı da
ağır kimya sanayi ve ağır metal sanayi. 13 tane özel
limanı var Dilovasının. Biraz evvel daha çok konusu edilen
Dilovasındaki kirlilik meselesi olduğu için özellikle
Dilovasından bahsetmek istiyorum. Dilovası OSBnin bir tane
sıkıntısı var. Bakın, Türkiyede organize sanayi
bölgeleri genelde önceden planlanır, altyapısı organize sanayi
bölgesi olarak organize edilir, imar ona göre tanzim edilir fakat
Dilovasında böyle bir şanssızlığımız var,
Dilovası mevcut fabrikaların bulunduğu bölge daha sonra OSB
olarak ilan edildi. Bunun sebebi hikmeti çok daha farklı, burada
değinmek istemiyorum. Doğru muydu değil mi, bu saatten sonra
tartışmak doğru değil ama neticede bir organize sanayi
bölgesi. Burada organize sanayi bölgesinin içinde bulunan fabrikaların kirlettikleri
mecrada yaşamak çok zor.
Hakikaten Kocaeli
önemli bir marka, bu markayı kirletmek adına söylemek istemiyorum ama
bir gerçeği de reddetmemek lazım. Daha önceki bir konuşmamda da
söyledim; kazanmak kutsal, vergi vermek kutsal, istihdam sağlamak kutsal
ama bunlardan çok daha kutsal olan insan hakkı, insanın
yaşamı. Yaşamayan insana hiçbir şey lazım değil
üç metre kefen bezinden başka. Dolayısıyla, insanları
yaşatacak önlemleri almak bugünkü Hükûmetin vazifesi öncelikle.
Altyapısı
oluşturulmadan, sanayi için gerekli şartlar oluşturulmadan,
çevre etki değerlendirilmeleri iyi yapılmadan bu sanayiler getirilip
buraya kurulunca, bununla ilgili de uygun yasal düzenlemeler de maalesef
doğru dürüst yapılamıyor.
Geçen hafta vuku
bulan o beyaz toz bulutuyla ilgili çeşitli gelişmeler var.
TÜBİTAKın çıkan raporlarında bir boya fabrikasıyla
alakalı şüpheler doğrultusunda. Organize sanayi bölgesinin
yaptırdığı, özel laboratuvarda da bu bir çimento
artığı şeklinde değerlendirilmiş. İki tane
farklı rapor var ortada. Burada Hükûmetin, yerel yönetimin, Valiliğin
yapması gereken hadise şu: Buna hangi fabrika sebep oluyorsa, bununla
ilgili yaptırımı gözünün yaşına bakmadan yapması
lazım ama orada hem Valinin hem belediyenin bir
sıkıntısı var, o sıkıntısını
sizinle paylaşmak istiyorum. Her fabrikanın taşeron firması
mutlaka ve mutlaka AKP teşkilatı tarafından tavsiye edilen bir
firmadır.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Hayır, hayır, o yanlış, o
haksızlık. Hiç alakası yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) - Ben sanayiciyim. Sayın Işık, lütfen müsaade eder
misiniz? Ben isim de veririm, burada ayıp olur.
Bu fabrikalara
yaptırımı uygulayacak olan yerel güçler teşkilatın
iş yaptığı bir fabrikaya gerekli yaptırımı
uygulayamıyorlar, böyle bir sıkıntımız var.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Lütfü Bey, lütfen isim ver.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) - Burada çok ciddi bir rant var. Bu fabrikaların çok ciddi
ithalatı var, liman hizmetleri var, kamyonculuk hizmetleri var
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Lütfü Bey, isim verir misin.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) -
sarf malzemeleri var, inşaat işleri var ve bütün
bunların hepsi belli bir baskılarla AKP teşkilatına mensup
taşeronlar tarafından yapılıyor. Hâl böyle olunca yerel
yönetimlerin, Valililiğin yaptırım gücü ister istemez
azalıyor, böyle bir sıkıntımız var.
Ben buradan
seslenmek istiyorum, biraz evvel ifade ettim: Her insan rızkını
kazanmak için birtakım işler yapmak zorundadır, bu da gayet
doğal. Ticaret yapmak kadar kutsal bir şey yok ama insanları
öldüren zehirleri kusan fabrikalara gerekli müeyyideleri uygulamak için
birtakım güçlerin üzerinde pres yapmak para kazanmak demek değildir.
Bundan biraz geri durmak lazım. Cenabı Allah insanların
rızkını verirse mutlaka bir yerden bu
arkadaşlarımız da ekmek paralarını kazanırlar,
illa olması şart değildir.
Bakın, ben
geçen hafta bir şey söyledim biraz evvelki konuşmacı
arkadaşıma. Ben Kocaeli Milletvekiliyim. Bu işin bir, kendi
içinde edebi var, edebi de şudur: Bir bölgenin milletvekili
konuşurken aynı bölgenin milletvekili laf atmaz.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Haksızlık yaparsan atar.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) - Bu işin edebi budur ama atmaya kalkarsanız ben daha fazla
atarım, bu bana yakışmaz. Bir daha söylüyorum.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Lütfü Bey, haksızlık yapma
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Haksızlık değil
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Vermiyorsun, isim vereceksin. Bak, isim vereceksin
Şu fabrika diye.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) - Benim söylediklerime itirazınız varsa gelirsiniz buraya
değerlendirirsiniz. Ama, iddia ediyorum, bakın, buradan ben bir tane
heyet kuracağım, CHPden, AKPden, MHPden, BDPden
arkadaşları alacağım, fabrikaların yöneticileriyle
sizin farkına varmadan konuşturacağım
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) MHPli mi daha çok çıkar, AK PARTİli mi?
Hangisi daha çok çıkar?
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) - Kime, niye, nasıl iş veriyorsunuz? diye
sorduracağım. Yahu, adamlar ekmek alacakları
fırını bile tercih etmekte zorlanıyorlar. Zira, diyorlar
ki: Sen ekmeği bu fırından alacaksın. Adam sanayici, çok
yapacak bir şeyi de yok. Samimi söylüyorum. Bunları aşmak
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sanayiciye bu kadar çok laf yakışmaz
yani sanayici bu kadar yalanı
Sanayici değilsin herhâlde sen.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Gerçek
Gerçek, Elitaş.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Ben tüccarım, Kayseriden yetişmiş bir
tüccarım.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) Aynı şey her yerde var. Sadece Kocaelide değil.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kayseriden ders alamamışsın!
Kayserilinin her sözü doğrudur.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) - Kayserililer ders verebilseydi, buraya gönderdikleri mebusları
konusunda biraz daha dikkatli olurlardı!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kayserilinin her sözü doğrudur.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) - Kayserililer bu konuda
BAŞKAN
Sayın Türkkan, lütfen
Karşılıklı
konuşmayınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) Bakın, Dilovasında kirlilikle ilgili bahsediyorum. Bu
kirliliği biraz daha geçin, bir yağmurda mutlaka ve mutlaka Gebze ile
Hereke çıkışı arasında -Sayın Işık da
bilir, sayın milletvekilleri de bilir- her yağmurdan sonra asgari
otuz veya kırk tane trafik kazası olur. Sebebi nedir biliyor musunuz?
Oradaki emisyon gazları, birtakım partikül
artıklarının yola serilmesiyle beraber yol
kayganlaşır. Her yağmurdan sonra, bilin ki, Kocaelide bizim,
trafikte üç beş tane kaybımız oluyor.
Deşarj
atıkları konusunda Kocaeli çok ciddi mesafe kaydetti. Özellikle
Dilovasından bahsediyorum. Dilovası Organize Sanayi Bölgesinin
sanayicileri kendileri 25 milyon euro yatırım yaparak bütün
deşarj atıklarını alıp orada arıttıktan
sonra denize veriyorlar. Buna evsel atıkları da dâhil ettiler. Ama
buna hiçbir zaman ne yerel yönetimin ne de Valiliğin bir katkısı
olmadı. Sadece şöyle bir ricası oldu: Evsel atıkları
da para almadan arıtın bari. Sanayicinin kendi katkısıyla
olan bir şeydir bu, yönetimin bir dahli yoktur. Yani sanayicinin
parasıyla burada hava atmasın kimse. Sanayici yaptı. Allah
razı olsun parayı verenlerden. de. O taksiti ödeyenlerden bir tanesi
de benim. Allah herkesten, katkısı olanlardan razı olsun.
Bakın,
Dilovası Belediyesi çevre koruma ve kontrol ekiplerinin
yaptığı denetimlerde bölgeye yaklaşık bin ton
endüstriyel nitelikli ve zehirli olabilecek arıtma çamuru döküldüğü
ortaya çıkmış. Daha yeni bu rapor. Belediye her ne kadar
Gerekli cezayı kestik. diyorsa, biraz evvel dediğim sebepten dolayı
da fazla üzerine gidemiyorlar.
Sayın Valimizin
bize bir sözü oldu. Hakikaten bu konuda çok duyarlı bir valimiz var. Çevre
konusunda en az bizim kadar, sizin kadar duyarlı bir valimiz var. 262 bin
lira ceza kesilmiş çevre konusunda.262 bin lira, böyle bir kirlilik için
bir rakam mı, söyler misiniz. Yani böyle bir rakam olur mu?
Bakın, ben,
burada herkesin samimiyet içerisinde bu vatanın insanlarına
gösterdiği hassasiyeti benim kadar derinden hissettiğini biliyorum
ama bizler -ben ülkücü kadrolardan yetişmiş bir milletvekiliyim-
vatan aşkı için -hiç parlamenter olmak için demiyorum- bu vatanda
yaşayan insanlar için, bu vatan aşkı için cezalar çektik,
zindanlarda çürüdük, işkenceler gördük. Vatan aşkı bizim için
önemli bir aşk, insan aşkı bizim için önemli bir aşk. Zira,
biz aşkı Mekkeli bir yetimden öğrendik, bu aşkla da devam
edeceğiz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Türkkan.
Önergenin
aleyhinde, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık.
Buyurunuz
Sayın Işık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun verdiği önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmama başlamadan önce hangi konu üzerinde
konuşmam gerektiğini bir netleştirmek istiyorum. Zira,
Cumhuriyet Halk Partisi dün akşam itibarıyla 122 numaralı bir
önerge sundu. 122 numaralı önerge, Kocaelinin genel çevre
sorunlarını içeren ve Meclis araştırması
açılmasına ilişkin bir önerge. Daha sonra, sabah Biz bundan
vazgeçtik, BHCyle ilgili önerge sunuyoruz. dediler ve önergelerini çekip yeni
bir önerge verdiler ama arada küçük bir karışıklık
olmuş, Sayın Milletvekilimiz -ki değerli bir arkadaşımız-
Mehmet Hilal Kaplana son önergeyi vermemişler. Yani Cumhuriyet Halk
Partisi, Meclise kendi verdiği önergeyi arkadaşına vermeyi
unutmuş.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Işık, elimde.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Bunu herhâlde bir küçük hata olarak değerlendirelim
ve Cumhuriyet Halk Partisinin Grubunun biraz daha dikkatli olmasını,
milletvekilini burada mahcup duruma düşürmemesini tavsiye edelim. Şu
anda daha ileri bir şey söylemek çok doğru değil.
Ben,
arkadaşımızın düştüğü durumun doğru bir
durum olmadığını söylüyorum. Çünkü bakın, biraz önce,
emin olmak için arkadaşlarımıza sordum, Meclis kâtip üyelerine:
Önerge 122 numara mı, 124 numara mı? 124 numara. dediler. 124
numaralı önergede zaten BHC var. Şimdi, şu Mecliste 3
arkadaşımız konuştu, 2 tanesi lehte konuştu, BHC
kelimesini söylediler mi? Söylemediler.
Ya,
arkadaşlar, bakın geçen defa da oldu. Cumhuriyet Halk Partisi bir
grup önergesi veriyor, önergenin içeriğiyle uzaktan yakından
alakalı olmayan şeyleri konuşuyor.
Ha,
konuştuğu arkadaşlarımızın
Gerek Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu gerekse MHP Grubu adına konuşan
arkadaşlarımızın
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Milliyetçi Hareket Partisi
FİKRİ
IŞIK (Devamla) MHP Grubu
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) MHP olmaz, Milliyetçi Hareket Partisi
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Olmuyor mu?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Olmuyor
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Peki, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olsun.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına yapılan konuşmalarla ilgili de
söyleyecek çok şeyimiz var.
Öncelikle
şunu söyleyeyim: Değerli arkadaşlarım, bakın, müsaade
ederseniz, hem CHP Grubu adına konuşan arkadaşımız hem
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşan
arkadaşlarımız konuyu getirdiler Dilovası özeline
hapsettiler.
Evet,
Kocaeli bir sanayi kenti. Kocaelinin sanayi kenti olmasıyla ilgili tercihi
AK PARTİ İktidarı yapmadı. Bu tercih, 1950li yıllarda
yapılmış bir tercihtir. Maalesef, 70lerde, 80lerde ve 90larda
devlet toplumun hızına yetişemediği için, Türkiye bir
çarpık sanayileşmeyle ve çarpık kentleşmeyle
karşı karşıya kalmıştır. Bugün Türkiye
olarak, bir bütün olarak ödediğimiz bedelin temeli budur.
Şimdi,
biz AK PARTİ olarak bu bedeli asgariye indirmek ve bize miras kalan bu
külfeti torunlarımıza da miras bırakmamak için gece gündüz
çalışıyoruz.
Öncelikle,
değerli arkadaşlarım, iktidara gelir gelmez yaptığımız ilk
işlerden bir tanesi çevre konusunda ciddi bir envanter
çalışması yapmak oldu ve Çevre
Bakanlığımızı bu noktada çok ciddi derecede harekete
geçirdik. Bugün, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu mensubu
arkadaşımızın da çok iyi bildiği gibi, 2004e, 2005e
kadar maalesef gelişigüzel üretim yapan, yaptığı üretimde
çevreyi hiç dikkate almayan pek çok fabrika bugün filtre takmak zorunda
kalmıştır. Çevreye etkisini minimize edecek tüm tedbirleri almak
zorunda kalmıştır, eğer, bunu yapmayanlar da ciddi
yaptırıma uğramıştır. Şurada, Çevre Orman
Bakanlığı döneminde Kocaelide fabrikalara uygulanan
yaptırımların sonucunda hangi fabrika hangi tedbiri
almış bunlar tek tek yazılı, tek tek var.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Işık, son on günde 10 tane yazı getiririm
bu konuyla ilgili.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Dinlerseniz cevap vereceğim.
Bizim, AK
PARTİ İktidarı olarak kesinlikle hava kirliliğine, su
kirliliğine ve toprak kirliliğine karşı
toleransımız yoktur, bu konuda sıfır tolerans. Kim bu konuyla
ilgili çevreyi kirletmeye yönelik bir faaliyete geçerse bedelini öder ve bugüne
kadar da ödemiştir, bundan sonra ödeyecektir. Son olayda da şu anda Valiliğimiz
TÜBİTAKa incelemelerini yaptırıyor. Kendimiz de Valimizle
bizzat görüştük ve kesinlikle gözünün yaşına
bakılmaması, verilebilecek kanunen en ağır cezanın
verilmesi konusunda mutabıkız ve burada şunu çok açık ve
net söyleyeyim: Hiçbir AK PARTİ teşkilat mensubu böyle bir, göz
yumma, görmezlikten gelme gibi bir talepte bulunmaz, bulunamaz. Asla böyle bir
şey mümkün değildir. Ama arkadaşlar
İki görmeyen
karşılıklı dolma yiyorlarmış. Bir tanesi
diğerine demiş ki: Ya, niye iki iki yiyorsun? Tek tek ye. Ya, sen
de görmüyorsun, ben de görmüyorum. Nereden biliyorsun iki iki yediğimi?
demiş. Ya, ben öyle yiyorum da seni de öyle yiyor zannediyorum.
demiş.
Şimdi, siz
daha önceki iktidar dönemlerinde, daha önce, bugün AK PARTİ teşkilat
mensuplarını suçlayan arkadaşlarımızın mensubu
olduğu partiler döneminde hangi kriterlere göre işlerin
verildiğini biz çok iyi biliyoruz, hele hele Kocaelide. Bunu depremden
önce de, sonra da çok yaşadık.
Değerli
arkadaşlarım, bugün Dilovasındaki ıslah organize sanayi
bölgesine imza atan Milliyetçi Hareket Partisi iktidarıdır. Bu
yanlıştır. Böyle bir OSB olmaz. Ama, o gün iktidarda
olacaksınız, imza atacaksınız; bugün geleceksiniz, burada
bunun yanlışlığını vurgulayacaksınız.
Yani insanın
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Konuşalım
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Bak Haydar Bey, bak şimdi
Biraz önce BHC konusunu
gündeme getirdiniz, sonra çektiniz geriye. Niye? Niye çektiniz?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Onu da konuşalım.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Çünkü siz orada
-on beş yıl Cumhuriyet Halk Partili belediye iktidardaydı-
kendiniz bir tek adım atmadınız Allah için, bir tek adım
atmadınız. Ondan sonra, şimdi kalktınız, BHCyi
gündeme getiriyorsunuz. Son anda da fark ettiniz Yahu, kendi
ayağımıza kurşun sıkıyoruz. Muhtemelen önergeyi
çektiniz. Verdiğiniz önergeyi arkadaşınıza teslim
etmediniz. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Karşılıklı konuşmayınız lütfen Sayın
Akar.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bakın, bu
kürsünün bir mehabeti var. Bu kürsü milletin kürsüsüdür. Bu kürsüde kimse gelip
aklına esen şekilde konuşmayacak. Bu kürsü iftira kürsüsü
değildir. Bu kürsüde söylenen her şey delillendirilmelidir,
temellendirilmelidir. Arkadaşımızdan şu anda rica ediyorum:
Hangi AK PARTİ teşkilat mensubundan dolayı hangi fabrika gereken
cezaya çarptırılmadıysa lütfen açıklasın. Eğer
açıklamazsa kendisini müfteri ilan edeceğim. Şahsını
severim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakın,
şahsıyla hiçbir sorunum yoktur. Kendisi de Dilovasında o
çarpık, ıslah organize sanayi bölgesinde sanayicidir. Yanında
ekmek yiyen insanlar vardır. Saygı duyarım. Ama siz, kendi
imzanızla bir garabeti, bir ucubeyi ortaya koyacaksınız, sonra
geleceksiniz Bunu kim yaptı ya? diye burada, Mecliste nutuk
atacaksınız. Bu kabul edilmez.
Bir başka
şey
Sayın Mehmet Hilal Kaplana söylüyorum: Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ döneminde Dilovasında hiçbir OSBye
müsaade edilmemiştir. Bugün OSB olarak Dilovasında kurulan tüm
OSBlerin izni AK PARTİ döneminden önce alınmıştır ama
devlette devamlılık esastır. Eğer devlet, bir OSBnin
kuruluşuna önceki iktidar imza attıysa sizin onu iptal
hakkınız yoktur ancak ne yaparsınız? Hukuka gidersiniz.
Hukuk da verilmiş hakkı geri almaz. Ama biz bir şey yaptık.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Yanlış olanı niye yaptınız?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Sayın Mehmet Hilal Kaplan, biz bir şey
yaptık. Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesinin genişleme alanıyla
ilgili talebi vardı. Biz Hayır kardeşim, burada birincisi
yanlıştı, ikincisine müsaade etmeyiz. dedik ve genişleme
alanına müsaade etmedik.
Biz AK PARTİ
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) İhaleyi
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Bir dakika
Bugün,
değerli arkadaşlar, biz geçmişten aldığımız
bu kötü mirası geleceğe aktarmamak için gece gündüz
çalışıyoruz. Şunda, hiçbir AK PARTİli milletvekili
veya teşkilat mensubu veya iktidar mensubu çevre konusunda en küçük bir
taviz vermez, veremez. Sayın Başbakanımızın bu konuda
iradesi açık ve nettir.
Geldiler, çok
gelen oldu. Dilovasını bir rant bölgesi olarak gören çok var. Her
gelen de, değerli arkadaşlarım, bizden OSB, küçük sanayi yeri
istedi. En son bir mermerciler geldi.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
Buyurunuz.
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
AYTUĞ ATICI
(Mersin) Nükleer santraller zarar vermiyor mu?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) - Arkadaşlar, kusura bakmayın, Dilovasında
biz artık hiçbir sanayiye müsaade etmiyoruz. dedik ama o gün
Dilovasına organize müsaadesi verenlerin, iktidarları döneminde buna
göz yumanların, müsaade edenlerin bugün gelip burada, millet
unutmuştur nasıl olsa diyerek nutuk atmaları doğrusu beni
rahatsız ediyor.
Bu noktada,
değerli arkadaşlarım, herkes üzerine düşeni alsın.
Bir de
Dilovası arıtma tesisi
Evet, Dilovası arıtma tesisi
büyükşehir belediyesi ile Dilovası sanayicileri, OSBnin ortak
projesidir ve orada bir anlaşma vardır.
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Para kimin?
FİKRİ
IŞIK (Devamla) Anlaşma nedir? OSB yapacak, belediye de evsel
atıkları onlara verecek, tesislerin işletme giderlerine ortak
olacak, hem ekonomik bir işletme olacak hem de Dilovasında
artık suyu kirletme, toprağı kirletme dönemi kapanacak. Bu gayet
güzeldir. Bu gayet güzeldir. Bunların neyinden gocunuyoruz ki?
Bu gerçeklerin
bilinmesini, değerli arkadaşlarım, arz ettim ve BHC konusunu da,
inşallah o önergeyi çekmezler üzerinde konuşuruz.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Işık.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Türkkan
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Benim konuştuğum bir konunun hilafıhakikat
beyanı oldu Sayın Konuşmacının, onu düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN
Buyurunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Oradan geçemezsin, oradan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ben gözü, gönlü geniş
adamım, sığmam her yere, doğru diyorsun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)- O zaman
sığmayacağın yere abanma.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Türkkan.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
9.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, Kocaeli
Milletvekili Fikri Işıkın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Evet, şu Parlamentoda 549
tane milletvekili var. Aranızda bidayette çok eski mücadele
arkadaşlarım var, beraber çeşitli ziyaretler, önemli ziyaretler
yaptığım arkadaşlarım var, çok da sevdiğim
insanlar var ama ilk beşi sayarsanız, bunların ilk beşinin
içerisinde de Fikri Işık gelir. Bunu da samimiyetle ifade ediyorum.
Çok önemlidir. Bunu sadece burada değil, yerel basında, çeşitli
yerlerde de söylerim. Dost olarak, arkadaş olarak çok önemli bir
adamdır. Siyasetçi yönünü bilmem. Onu Adalet ve Kalkınma Partisi
değerlendirir.
Bir kere, sayın dostuma şunu söyleyeceğim:
Ben OSB yönetiminden geliyorum. dedim. Organize sanayi bölgesinin
yöneticisiydim buraya gelirken. Dilovası Organize ve Sanayi Bölgesi, 2003
yılında Sanayi Bakanlığı tarafından OSB ilan
edilmiştir.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Hayır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Evet.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Hayır,
yanlış. Yanlış söylüyorsun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Sayın Milletvekilim,
lütfen iyi bakın.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Yanlış
söylüyorsun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) 2003 yılında. Zira
sebebi de neydi biliyor musunuz? Çok haklı da
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) İzinler sizin
iktidarınızın. İzinleri siz verdiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bir saniye, bir şey söyleyeceğim.
Kötü bir şey de yapmamıştır, iyi bir
şey yapmıştır.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) İzni siz
verdiniz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Orada organize sanayi bölgesi,
bir belde belediyesi şu anda organize sanayi bölgesinde olan, Türkiye için
çok önem atfeden sanayi tesisleri bir belde belediye başkanının
iki dudağı arasındaydı. Bu da çok hoş bir hadise
değildi. Yani ben sayın Hükûmetin böyle bir şey
yapmasını yadırgamıyorum, yermiyorum, aksine çok doğru
bir harekettir. Yalnız, Yani, siz yaptınız, şimdi kötüdür.
Hayır, ben kötü demiyorum. Doğru diyorum. Bu da çok doğru bir
şeydir.
Bir şey daha söyleyeceğim. Burada yapılan
bir yanlışlığı daha ifade ediyorum. Şimdi,
Dilovasında, daha önce, biliyorsunuz, çevre kirliliğiyle ilgili bir
komisyon kuruldu. O komisyon kararına göre İki tane mahalleyi
taşıyın buradan. dediler. Biz OSB yönetimi olarak devamlı
kamulaştırma yapıyoruz, yani insanların
konutlarını alıp konut bölgesinden çıkartıyoruz
sanayiyi. Yahu, biz
bunları yaparken, geldiler, şu anda Kömürcüler Organize Sanayi
Bölgesinin yanına, tam bu sanayi bacalarından çıkan
dumanların gittiği yere altı tane okul projesi yaptılar.
Ya, günah değil mi arkadaş ya? Orada kuzeye doğru
genişlemesi gereken bir yer varken tam gidip Dilovasının en
kirli bölgesine altı tane okul programladılar ve bu okullar, ben
inanıyorum ki, çok geçmeden, eskimeden tekrar taşınacaktır.
Ben o zaman
münferiden rica ettim, Fikri Beye de rica ettim, Vali Beye de rica ettim,
Belediye Başkanına da söyledim, dedim ki: Gelin, bu
Dilovasını kuzeye doğru yani Şileye doğru olan
kısmında, hava kirliliğinin daha az olduğu yerde, sanayiden,
kuzey rüzgârlarının etkilemediği bölgeye çekelim. Ama ne
hikmetse, ben başka bir esbabımucibesini aramıyorum, bunun
altında başka bir bityeniği aramıyorum, bu plansızlık
ve bilinçsizlik, iş bilmezlikten kaynaklanan bir şeyle kalkıp
hemen bu kuzey rüzgârlarına açık bir bölgede altı tane okul
programı yaptılar. Geçenlerde ben de ilkinin temel atma törenine katıldım.
Niye böyle bir şey yaptılar? diye şaşırdım.
Yani bir taraftan
Burada insanlar ölmesin. Bu sanayi artıkları bu insanları
zehirlemesin. diyeceğiz, diğer taraftan bu insanları bu zehrin
ortasında okutacağız.
Teşekkür
ediyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Türkkan.
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Sayın Başkan, Sayın Işıkın
konuşmama başka bir anlam katması nedeniyle 69dan dolayı
söz istiyorum.
BAŞKAN
Lütfen yerinizden söz vereyim, anlam değişikliğini -60tan-
düzeltiniz.
Bir dakika
Lütfen
düzeltiniz.
10.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplanın,
Kocaeli Milletvekili Fikri Işıkın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET HİLAL
KAPLAN (Kocaeli) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle,
zamanı iyi kullanmadığım için Sayın
Işıkın eleştirisinden dolayı BHC ile ilgili konuyu
dile getirmediğim noktasında bir haklılığı var
ancak son dönemde Dilovasında yaşanan hadiseyi görmezden gelmek söz
konusu olamaz.
BHC ile ilgili
söyleyeyim: 1985 yılına kadar yasaklanmayan DDT ve benzenhegzaklorür
diye kullanılan insektisitler 1985te yasaklandı. 1985te yasaklanan,
Derincede bulunan bir fabrikanın deposunda zehirleyici madde olduğu
bilinen, kanserojen madde olduğu bilinen bu maddeler -2 bin, 3 bin ton-
yirmi altı yıldır Kocaeli tarafından maalesef bertaraf
edilemiyor. Geçen
dönem, sizin de bildiğiniz gibi, Kocaeli Sanayi Odası, Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi beraber organize etmeye
çalıştıkları, Avrupada bunun bertarafı
noktasında, 2 bin, 3 bin tonun ancak 300 tonunun gittiğini
biliyorsunuz. Şimdi, bir deprem bölgesi. Olası bir depremde bu
zararlı maddelerin denize ve yakında bulunan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli)
yerleşim yerlerine, toprağa geçmesinin
sıkıntısıyla ilgili verdiğimiz önerge hakkında
nasıl bir oy kullanacağınızı ben merak ediyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan katkınız için.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkanım, 60a göre söz istiyorum,
kısa bir açıklama.
BAŞKAN
Sayın Işık, buyurun.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Değerli arkadaşlar, biz sizin hassasiyetinizi
takdir ediyoruz ama grubunuzun sizi yanıltmış olmasını
vurguladık, bir.
BHC
konusunu şurada bir keşke
Bakın, şu anda yüce Meclis de,
milletimiz de BHC nedir bilmiyor. Yahu sizin önergeniz BHC hakkında,
bunu konuşsaydınız da biz de BHCyi konuşsaydık. Bu
elbette bizim ortak problemimiz, bunlara biz Hayır. deme durumunda
değiliz. Sizlerin bu konuyu gündeme getirmenizden dolayı
müteşekkiriz. Onu aslında
Siz BHCye girseydiniz, sizin elinize
yanlış bir araştırma önergesi verilmeseydi zaten
bunları konuşacaktık.
İkincisi
de: Bakın, çevre konusunda toleransımız yok, sıfır
tolerans. Bunu vurguladık, vurgulamaya devam ediyoruz. Bizim bu noktalarda
hiçbir şekilde taviz vermemiz mümkün değil. İnsandan daha önemli
bir şey olamaz ve bunu biz tüm yaptıklarımızla
gösteriyoruz. Keşke BHCyi konuşabilseydik de, bugüne kadar ne
yapıldığını biz -bu konuda- aktarabilseydik. Ama siz
BHC demediniz, Sayın MHP Sözcüsü BHC demedi, sadece genel bir çerçeve
çizildi, biz de ona göre cevap verdik. Şimdi sizler BHCyi gündeme
getirdiniz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Bir dakika Sayın İnce.
Sayın
Işık, BHCnin ne olduğunu açıklar mısınız
lütfen, çok rica ediyorum.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Tabii.
BAŞKAN
Açık ismini söyleyiniz. Söyleyiniz şimdi, yani oradan duyarız.
MEHMET
HİLAL KAPLAN (Kocaeli) Ben söyledim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sözlüğe baksın.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Eğer müsaade ederseniz iki üç dakika
BAŞKAN
Yani, önergeyi tekrar okumak istiyorum bir yanlış anlaşma
olmaması için. Buradaki önerge talebi, bize ulaştırılan,
Kocaeli ili Derince ilçesinde bulunan tehlikeli atıkların
araştırılması hakkında verilmiş.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Evet, BHCyle ilgili.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, sizin BHCyi bilip
bilmemeniz gerekmez. Sizin buna yorum yapmanız da gerekmez. (AK PARTİ
sıralarından gülüşmeler, alkışlar)
BAŞKAN
Hayır, Sayın Elitaş
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Yani burada sözcü var, Sayın Başkan, siz
kendinizi CHP Grubunun sözcüsü gibi görüyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, bir dakika
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır, burada Kocaeli milletvekilleri
biliyor.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, bir sayın milletvekilimiz BHCyi konuştuk,
konuşmadık, ben konuştum, ben konuşmadım
deyince ben
onun ne olduğunu algılamak isterim. Lütfen
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Elitaş aydınlatsın bizi BHC
konusunda. Bu konudaki uzman görüşlerini dinlemek isteriz Sayın
Elitaşın!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan
BAŞKAN
Anlaşıldı Sayın Işık.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Sayın Işık
Sayın Milletvekilimize şöyle dedi: Grubunuz sizi
yanıltmış, size yanlış bir önerge verdirtmişler.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kayıtlara geçti.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Şimdi, Sayın Işık iki dönemdir
milletvekili, daha bunu öğrenemediyse çok yazık.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Siz öğrenemediniz, siz!
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bir kere, araştırma önergesini grup vermez. O
araştırma önergesini veren milletvekilimiz, birinci imza sahibi
Sayın Milletvekilimizdir, o vermiştir.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Muharrem, yanlış yola giriyorsun. Bak,
burada senin imzan var.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Grup bunu onaylamıştır, Meclis
Başkanlığına vermiştir, burada görüşülmüş.
Yani biz Sayın Vekilimize, Sayın Hilal Kaplana bir önerge
vermişiz, yanlış almış, böyle bir şey yok.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, lütfen uyarır
mısınız biraz önce yaptığınız gibi. Burada
Sayın İncenin imzası var herhâlde.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bir dakika
Danışma Kurulu
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, herhâlde müdahale
edeceksiniz, biraz önce arkadaşımıza BHCnin ne olduğunu
anlattırmak istediğiniz gibi.
BAŞKAN
Sayın Elitaş
MUHARREM
İNCE (Yalova) O neyin imzası?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Bugün ne görüşüleceğiyle ilgili.
BAŞKAN
Sayın Elitaş
MUHARREM
İNCE (Yalova) Evet!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Ama arkadaşlar farklı şeyler
görüşüyor.
BAŞKAN
Sayın Elitaş
MUHARREM
İNCE (Yalova) Hayır, bakın, önergeyi veren Sayın Hilal
Kaplan değil mi?
BAŞKAN
Sayın Elitaş, bir grup başkan vekili konuşurken lütfen
siz de dinleyiniz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ben onu gündeme getirmişim, benim imzamla gelmesi,
gündeme gelmesi
Önergeyi veren Mehmet Hilal Kaplan.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Zaten onda mutabıkız.
BAŞKAN
Sözün bitmesini bekliyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bu kadar basit bir bilgiyi Sayın
Işıkın bilmemesi doğrusu
şaşırtıcı.
BAŞKAN
Kayıtlara geçmiştir.
FİKRİ
IŞIK (Kocaeli) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bu konu netliğe kavuşmuştur.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve
arkadaşları tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan, Kocaeli ili Derince
ilçesinde bulunan tehlikeli atıkların
araştırılması hakkında Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 17/11/2011 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
Yoklama istiyorsanız yoklama... (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Sayın Başkan, oylamaya geçtiniz efendim.
BAŞKAN
İsimleri lütfen söyleyiniz, not edilsin. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Oylamaya geçtikten sonra ayağa kalktılar
efendim!
BAŞKAN
Sayın Yalçınkaya, Sayın
Murat, Sayın Canalioğlu, Sayın İnce
İsimlerinizi
lütfen söylerseniz
(Gürültüler) Biz duyamıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Sayın İnce, milletvekillerinizin isimlerini telaffuz
edemeden oturmasınlar. Lütfen
(AK PARTİ sıralarından
Sayı yetmediği için oturuyorlar sesi)
Sayı yetiyor
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Nerede kaldınız?
BAŞKAN
Gürültü yapmazsanız
(AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Sayın milletvekilleri, gürültü
yapmazsanız
Siz tek tek
isimleri söylerseniz
Lütfen
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
Öncelikle, arkadaşlar neyi
alkışlıyorsunuz? Kâtip üyelerin isimleri bilip söylemesi
lazım. Bilemediklerini mi alkışlıyorsunuz?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Başkan bilemedi de onun için. Az önce hepsini
ezbere biliyordu Başkan.
BAŞKAN
Sayın Elitaş, çok rica edeceğim. Lütfen
Yani lütfen Genel
Kurulda olan bir prosedürü yaparken bu şekilde davranılması
hoş değil.
Sayın
Sarıbaş, Sayın Serindağ, Sayın Çelebi, Sayın
Tezcan, Sayın Toprak, Sayın Atıcı
(Gürültüler)
Sayın
milletvekilleri
Sayın Kaplan,
Sayın Yalçınkaya, Sayın Canalioğlu, Sayın İnce,
Sayın Tezcan, Sayın Sarıbaş, Sayın Serindağ,
Sayın Çelebi, Sayın Düzgün, Sayın Toprak, Sayın
Atıcı, Sayın Hamzaçebi, Sayın Kaleli, Sayın
Loğoğlu, Sayın Korutürk, Sayın Güler, Sayın Öner,
Sayın Akar, Sayın Özel, Sayın Ekinci.
Üç dakika süre
veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter
sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve
arkadaşları tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan, Kocaeli ili Derince
ilçesinde bulunan tehlikeli atıkların
araştırılması hakkında Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun 17/11/2011 Perşembe
günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun verdiği öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada
yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti Arasında
Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Romanya Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/330) (S. Sayısı: 41)(x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Dünkü birleşimde 1inci madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi madde üzerinde soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sisteme girecek olan varsa sayın
milletvekilleri
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
Sayın Başkan, ya dünküleri söyleyeceksiniz ya da giren
arkadaşlar
BAŞKAN Yok. Daha önce Sayın
Vural vardı. Sayın Vural da burada yok.
Şimdi 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
1inci madde
kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
Madde 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Aydın Milletvekili Bülent Tezcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Tezcan.
MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) - Bu maddede ne konuşulur ki!
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) Bakarız, ne
konuşulur şimdi. Herhâlde vardır söyleyecek bir şeyler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 41 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Romanya Hükümeti
Arasında Denizcilik Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunması Hakkında Kanun Tasarısının 2nci maddesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce okunan maddeyi dinlediniz. Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. diyor madde.
Değerli
arkadaşlar, milletlerarası sözleşmeler uygulanmak üzere
yürürlüğe girer. Aynı sözleşmenin giriş maddesinde, bu
uluslararası sözleşmeyi imzalarken bakın ne denmiş, ne için
imzalanıyor bu uluslararası sözleşme. İki ülke
arasındaki ticari ilişkileri geliştirmek amacıyla ve buna
benzer diğer amaçlarla bir sözleşme imzalıyoruz Romanyayla
Türkiye arasında.
Değerli
arkadaşlar, milletlerarası ticari ilişkiler söz konusu
olduğunda o ülkenin dışarıyla ihracat ve ithalatı söz
konusudur. Bu anlaşmaları niye imzalıyoruz? İthalat
yapacağız, ihracat yapacağız. Siz, dokuz yıllık
iktidar döneminizde bir ülkede sadece ve sadece ekonominin temelini ithalat üzerine
dayandırırsanız ve dokuz yıllık iktidar döneminizde
Türkiyeyi ithalat cenneti hâline getirirseniz istediğiniz kadar
sözleşmenin yürürlük maddelerini yazın, istediğiniz kadar
uluslararası sözleşmeleri imzalayın, o ülkede o
uluslararası sözleşmeden beklediğiniz sonucu elde etmeniz mümkün
mü?
Bakınız,
değerli arkadaşlar, Türkiye'nin dış ticaret
açığı daha yeni açıklandı, 83 milyar dolar.
Türkiye'nin dış ticaret açığı 83 milyar dolar. Bayram
tatilinde bayram ziyareti nedeniyle memleketimdeydim, Aydında.
Aydının köylerini gezdim. Aydın, dünyanın en güzel
tarım ürünlerinin yetiştiği bir bölge. Aydında uzun
zamandan bu yana çiftçi pamuk eker, yüzü gülerdi, incir çiftçisinin yüzü
gülerdi ama AKP İktidarı döneminde 80 bin hektar pamuk ekim
alanını dokuz sene içerisinde 40 bin hektara düşürdünüz. Pamukçu
perişan.
Bugün Söke Ziraat odası hesabını
çıkarmış: 1 kilo pamuğun maliyeti 1 lira 87 kuruş
değerli arkadaşlar, 1 lira 87 kuruş. 1,5 lira, 1 lira 40
kuruşa piyasada pamuk satıyor çiftçi, 42 kuruş da prim veriyorsunuz,
pamuk çiftçisini 5 kuruşa mahkûm ettiniz, 5 kuruşa
çalıştırıyorsunuz pamuk çiftçisini.
Değerli arkadaşlar, dokuz sene içerisinde
Türkiyeyi kendi üretebileceği ürünlerin ithal edildiği ve o ithalat
üzerinden zenginler yarattığınız bir ülke hâline
getirdiniz. Pamuktan kaçtı çiftçi, mısıra yöneldi, şimdi
mısırı perişan ettiniz. Toprak Mahsulleri Ofisine
mısırı 61 kuruşa verdiler. Toprak Mahsulleri Ofisinde
mısır var, çiftçi tarladan mısırını kaldıramadı,
arkasından 500 bin ton mısır ithalatı için Toprak
Mahsulleri Ofisine yetki verdiniz. 40
kuruşa düştü mısır, şu anda mısır çiftçisi
perişan.
İncir hakeza aynı. İncir çiftçisi, incir
üreticisi derdini anlatacak kapı bulamıyor. Soru önergeleri
veriyoruz, soru önergeleri verdiğimizde yuvarlak cevaplar. İncir
çiftçisi prim istiyor. İncir çiftçisi ithalatla ilgili büyük tüccara
ezilmemek için devletin şefkatli kollarını istiyor. İncir
çiftçisi hiçbir ihraç ürününde olmayan yükleme tarihi diye bir anlamsız
ihracat tarihinin kaldırılmasını istiyor. İncir
çiftçisinin derdini çözmeyeceksiniz, pamuk üreticisinin derdini
çözmeyeceksiniz, kendi zeytinyağı çiftçinizin problemini
çözmeyeceksiniz
Bakın, bütün Egede, sadece Aydında
değil, zeytinyağcı ağlıyor. Yazmış buraya
Zeytinyağına verilen 50 kuruşluk prim yetmiyor. diyor. Çiftçinin
söylediği, bugünkü gazetelerde, önünüzde var, herkese
dağıtıldı. Değerli arkadaşlar, son sekiz
yılın en düşük zeytin fiyatları diyor zeytin üreticisi, son
sekiz yılın. Maliyetler yüzde 100 artmış ama fiyatlar
yarı yarıya inmiş. Çiftçi söylüyor, ben söylemiyorum.
Perişan çiftçi. Yani siz bir taraftan ticaret anlaşması
imzalayacaksınız, öbür taraftan pamukçuyu perişan edeceksiniz,
mısır üreticisini perişan edeceksiniz, zeytin yağı
üreticisini perişan edeceksiniz
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hangi ülkede
yaşıyorsun ya!
BÜLENT TEZCAN
(Devamla)
ve kendi ülkenizde, kendi çiftçinizin üretebileceği malı
çıkacaksınız, dışarıdan, Amerikadan,
Yunanistandan ithal edeceksiniz. Kendi çiftçinizi yoksulluğa, başka
ülkenin çiftçisini zenginliğe mahkûm edeceksiniz. Değerli arkadaşlar, ondan sonra
HÜSEYİN
ÜZÜLMEZ (Konya) Denizciliğe gel, denizciliğe!
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Geliyorum, tabii denizciliğe
Bunları bilmeden denizle
neyi taşıyacaksınız, denizle? Bunları bilmezseniz
denizle gider dışarıdan pamuk getirirsiniz, benim
Aydınlı çiftçimi perişan edersiniz deniz ticaretiyle.
Bunları bilirseniz deniz ticaretiyle o ülkede ihracatın ne
olduğunu, o çiftçinin, kendi insanınızın malını
dışarıya satar, kendi çiftçinizi refah içerisinde yaşatmayı
bilirsiniz ama sizin böyle bir yaklaşımınız yok.
Değerli
arkadaşlar, bakın
BAŞKAN Sayın Tezcan, biraz daha ses tonunuzu
azaltırsanız, lütfen
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Peki efendim. Teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlar, bakın, kanunun 2nci maddesi diyor ki: Bu kanun Resmî
Gazetede yayınlanmasıyla yürürlüğe girer.
Şimdi, biraz
yanlış yazmışlar bunu. Bana göre Hükûmet bunu
yanlış yazmış, böyle yazmaması lazımdı. Ne
yazması lazımdı bunun yerine? Bunun yerine Hükûmet şöyle
demeliydi: Bu sözleşme
Obamanın işaretiyle yürürlüğe girer, talimatıyla
yürürlükten kalkar. Hükûmetin bunu yazması lazımdı.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Obamanın
Romanyayla ne alakası var?
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Niye? Niye yazar bakın? Obamanın işaretiyle yürürlüğe
girer, talimatıyla yürürlükten kalkar
diye yazması lazım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Obamadan bu kadar
mı korkuyorsunuz? Obamadan bu kadar mı çekiniyorsunuz?
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Şunun için arkadaşlar, meydanda: Bakın, Suriyeyle vize anlaşması
imzaladınız bir sene önce. Suriyeyle serbest ticaret
anlaşması imzaladınız bir sene önce. Ondan sonra birden bu
anlaşmaları askıya aldınız, rafa
kaldırdınız, şimdi Suriyeyle savaş hâlindeyiz.
Suriyeli muhalifleri Türkiyede ağırlıyorsunuz.
Bakın, gazete
kupürleri burada
Gazete kupürleri burada
Suriyede isyan ordusunun
sahiplerini burada eğitiyorsunuz. Niye? Çünkü Obama talimat verdi Bir
sene önce yürürlüğe giren sözleşmeleri koyun bir kenara. dedi.
Obamanın talimatıyla sözleşmeleri yürürlükten
kaldırdınız.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Hangi maddede var bu?
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, Kuzey Afrikada Arap baharı size
yansıdığı zaman, AKPye yansıdığında
Obama baharına dönüşüyor
İHSAN
ŞENER (Ordu) Hangi maddeyi konuşuyorsun?
BÜLENT TEZCAN
(Devamla)
ve korkarım böyle devam ederseniz Türkiyeyi Orta Doğu
cehenneminin içine sokacaksınız.
İHSAN
ŞENER (Ordu) Vay be, felakete bak!
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Değerli arkadaşlar, başka bir şey daha var.
Şimdi, Anayasa
Bu kanunun 2nci maddesi üzerine konuşuyoruz. Ne
diyor kanunun 2nci maddesi? Diyor ki: Bu Kanun yayımı ile
yürürlüğe girer.
Değerli
arkadaşlar, evet, uluslararası sözleşmelerin nasıl
uygulanacağı konusunda Anayasamızda da bir hüküm var.
Anayasamızdaki hüküm de diyor ki bakın, 90ncı maddenin son
fıkrası Uluslararası sözleşmeler iç hukuk hükümlerinin
üstünde ise uluslararası sözleşmelere itibar edeceksiniz. diyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Temel haklarla ilgili
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) E peki, siz bu maddeye bunu yazmışsınız. Avrupa
insan hakları sözleşmelerinde Türkiye defalarca mahkûm oldu
haksız tutuklamalar nedeniyle. Türkiyede dört yıldır tutuklu
insanlar var, Türkiyede daha neyle suçlandığını
bilmediği hâlde tutuklu insanlar var. Nerede kaldı Anayasanın
90ncı maddesi, nerede kaldı uluslararası sözleşmelerin iç
hukuka üstün olduğu? Yani siz önümüze bir kanun maddesini getireceksiniz,
diyeceksiniz ki: Bunu çıkaralım ama uygulayıp uygulamamak, bir,
bizim keyfimize bağlı, iki, Obamanın işaretine
bağlı. Yok öyle şey, yok öyle şey. (CHP
sıralarından alkışlar) Kanun, uygulanmak üzere
çıkarılır.
Değerli
arkadaşlar, son olarak
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sen yargıyla iktidarı karıştırıyorsun ya!
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Rahatsız olmayın.
Bakın, 2nci
madde çok net
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözünüzü bağlayınız Sayın Tezcan, bitiriniz.
BÜLENT TEZCAN
(Devamla) Bitiyorum Sayın Başkanım.
Son olarak
şunu söylüyorum: Denizcilik anlaşmasıyla ilgili
konuşuyoruz. Değerli arkadaşlar, bugün 17 Kasım. Bugün son
Padişah Vahdettinin deniz yoluyla Türkiyeden kaçtığı gün,
İngilizlere sığındığı gün ve her ne
hikmetse Abdülmecidin 150nci ölüm yıl dönümünü
kutladığınız 17 Kasım Abdülmecidin ne
doğduğu gün ne öldüğü gün. Anlaşılan o ki saltanat
sevdası devam ediyor, saltanat kayığına binme hevesiniz
devam ediyor ama şunu unutmayın: Saltanat kayığı her
daim su üstünde yüzmez.
Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Tezcan.
Madde üzerinde söz
talebi yok.
Soru-cevap
Sayın Bulut,
buyurun.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) Sayın Başkanım, Tuna Nehri Almanyadan
çıkıyor büyük bir kısmı Romanyadan geçiyor. Bütün
geçtiği bölgelerdeki sanayi atıkları bunun içerisine akıtılıyor
ve o pislik Karadenize doluyor. Karadenizin bugün taban kesimi
uzmanların ifade ettiğine göre büyük bir balçık kitlesiyle
dolmuş ve oradaki deniz dibi düzeninin bozulduğu gibi
canlıların da yaşamı, sadece üst yüzer balıkların
yaşayabildiği dip balıklarının yok edildiği bir
hâle gelmiş. Sayın Bakanımın çevreye duyarlı
olduğunu biliyorum. Bu konuda bize çevrecilik dersi veren Avrupanın
bizim çevremizi kirletmesine dur demek adına ne gibi bir tedbir
alıyoruz? Ne gibi bir yaptırım uyguluyoruz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Bulut.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hakikaten milletvekilimizin
ifade ettiği husus Tuna Nehrinin Avrupa tarafından kirletilmesi çok
doğru. Hatta ben İSKİ Genel Müdürü olduğum zaman
İstanbulda bu meseleye temas ettik ve o zaman Karadeniz
İşbirliği Çerçevesinde bu Karadenizin kirlenmesinin önlenmesi
adımını attık. Hakikaten bu konuda bütün kıyı
ülkeleri şu anda çalışma yapıyor fakat kirlenme devam
ediyor. Bu konuda hakikaten Hükûmetimiz de kararlı, bakın onu
söyleyeyim. Gerekli ikazları yapıyoruz. Ancak Karadenizle ilgili
çamur değil o tabandaki, Karadenizin kendi tabii
yapısından
gelen özellikle bir ölü bölge var. Yani
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
2nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Bolu Milletvekili Tanju Özcan.
Buyurunuz
Sayın Özcan.
CHP GRUBU
ADINA TANJU ÖZCAN (Bolu) Sayın Başkan, çok değerli üyeler; ben
de bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Türkiye Cumhuriyeti ile
Romanya Hükûmeti arasında imzalanan Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının 3üncü maddesi hakkında düşüncelerimi
ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.
Çok değerli milletvekilleri,
Saygıdeğer Başkanım; Türkiye ile Romanya arasındaki
ilişkilerin tarihsel derinliği olduğunu ifade ederek sözlerime
başlamak istiyorum.
Gerçekten de
Türkiye ile Romanya arasındaki ilişkiler çok çok uzun
yıllardır, herhangi bir siyasi engele takılmadan sürekli olarak
gelişme kaydetmiştir. Tarihte yaşananlar nedeniyle hâlâ bazılarının
karşılıklı olarak ön yargıları bulunsa bile
Romanyalılar Türklere, yani bizlere daima güvenmişler, hatta
Türklerle ilgili Türk dürüsttür, sözünde durur. şeklinde bir atasözüyle
Türklere olan güvenlerini de net bir biçimde ortaya koymuşlardır.
Değerli milletvekilleri, Romanya
bugün Türkiye'nin Balkanlardaki en büyük ticari ortağı
konumundadır. Bugün karşılıklı ticaret anlamında
Balkanlarda en fazla ihracat ve ithalat yaptığımız
ülkelerden bir tanesinin Romanya olduğunu, birincisinin Romanya
olduğunu, Karadeniz bölgesinde kıyısı olan, Karadenize
kıyısı olan ülkeler arasında ise Rusya Federasyonundan
sonra Romanyanın 2nci sırada yer aldığını ifade
edersem herhâlde Türk ticareti açısından Romanyanın önemi
ortaya çıkar. Romanya Türkiye'nin en fazla ihracat yaptığı
11inci ülke, en çok ithalat yaptığı 19uncu ülke
konumundadır.
Yine, değerli dostlar, Romanya
Türkiyeye Avrupa Birliği sürecinde en çok destek veren -ki, yapılan
anketler bunu gösteriyor- ülkelerin de başında geliyor. Bunu da
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Tabii, konu denizcilik üzerine bir
anlaşma olunca üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'nin
denizcilik anlamında bulunduğu nokta konusunda da birkaç hususa
değinmek istiyorum. Üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen
Türkiye yük taşımacılığında yüzde 92
oranında, yolcu taşımacılığında yüzde 95
oranında kara taşımacılığına
bağımlıdır. Deniz yolu ile taşımacılıkta
payımız sadece yüzde 2,5tir.
AKP döneminde denizcilik alanında
nereden nereye gelindiği noktasında da ben birkaç hususa değinmek
istiyorum. AKP döneminde, Türkiye'nin dünyadaki deniz ticaretindeki payı
on yıl önce yüzde 2 civarındayken AKPnin on yıllık
iktidarı sonrasında bu oran -üzülerek ifade ediyorum- yüzde 1e
düşmüştür.
MEHMET
DANİŞ (Çanakkale) - Binde 2, yanlış okuyorsun.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Doğru okuyorum, doğru okuyorum. Sen çok iyi biliyorsan
gelir anlatırsın.
2002
yılında dış ticaretimizin yüzde 60ını deniz yolu
ile yaparken 2010 yılında bu oran yüzde 19lara gerilemiştir.
Yine, AKP
döneminde hiç katkısı olmamasına rağmen denizcilik
alanında ki denizcilik sektörü kendi imkânlarıyla bir noktaya
gelmiş, 10 milyar dolar civarında bir ihracat rakamına
kavuşmuş ancak özellikle son üç yıl içerisinde sektörün Hükûmet
tarafından ciddi anlamda desteklenmemesi neticesinde, özellikle
tersanelerde çok sayıda insan ki rakam 20 bin olarak ifade ediliyor-
işsiz kalmıştır. Bu anlamda, AKP Hükûmeti tarafından
önümüzdeki yıllarda denizcilik sektörümüz desteklenmediği takdirde sıkıntılar
artarak devam edecek, üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye bu çok
önemli imkândan faydalanamamış olacaktır diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, konumuz uluslararası bir anlaşma. Tabii
uluslararası anlaşmadan bahsederken uluslararası bir
başbakandan bahsetmeden de geçemeyeceğim. Siz ona dünya lideri
diyorsunuz, ben ona sözde dünya lideri diyorum, bizim Kocaeli Milletvekilimiz
Haydar Akar çakma dünya lideri diyor. Herhâlde kimden bahsettiğim ortaya
çıktı. Sayın Recep Tayyip Erdoğandan bahsediyorum.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) - Başbakandan bahsediyorsun,
saygılı olacaksın.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Sen saygılı ol. Ne dediğimi biliyorum ben. Bir
müsaade et. Kraldan mı bahsediyorum? Padişahtan mı bahsediyorum?
Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanından bahsediyorum.
Eleştirilebilir bir insandan bahsediyorum. Haddini bil, sen terbiyesizlik
yapıyorsun.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Saygılı ol, saygılı.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Sayın Başkanım, müdahale eder misiniz Sayın
Metinere? Sürekli olarak oradan laf ediyor.
SONER AKSOY
(Kütahya) Çakma sensin, çakma.
BAŞKAN
Sayın Özcan, lütfen karşılıklı
konuşmayınız. Siz Genel Kurula hitap ediniz lütfen.
Sözcüklerinizi de özenli seçiniz, çok rica ediyorum.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Tamam, efendim.
Şimdi,
bu sözde dünya liderinin yönettiği Türkiyede yaşıyoruz. Bu
sözde dünya liderinin yönettiği ülkenin milletvekilleriyiz. Şimdi, uluslararası ilişkilerden
bahsederken bir konuya değinmek istiyorum. Bilemiyorum, yakın zamanda
Amerika Birleşik Devletlerine veya İngiltereye giden milletvekili
arkadaşımız var mı? Milletvekilleri Amerika Birleşik
Devletlerine giderken veya İngiltereye giderken hangi zorluklarla
karşılaşıyor bunu biliyor musunuz bilmiyorum.
İngiltere veya Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye Cumhuriyeti
pasaportu taşıyan, diplomatik pasaportu taşıyan
milletvekillerine vize uyguladığını bilmiyorum, biliyor
musunuz? Vize uygulamakla kalmayıp, o ülkeye indikten sonra sizin üstünüzü
aradıklarını elle, kemerlerinizi çıkarttırdıklarını,
ayakkabılarınızı çıkartıp sizi yalın ayak
yürüttüklerini bilmiyorum, biliyor musunuz? (AK PARTİ
sıralarından Siz ne zaman gittiniz? sesi)
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Çok yakında gittim, geçen hafta oradaydım.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Üniversitelere girmemize vize koydunuz, Türk
vatandaşlarına vize koydunuz. Önce zihniyetinizi
değiştirin.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Şimdi ben şuna bakıyorum: Bir dünya lideri
tarafından yönetiliyoruz, o bizim Başbakanımız ama o dünya
liderinin yönettiği Türkiye Cumhuriyetinin milletvekillerine adam
muamelesi bile yapmıyor bu ülkeler, siz de göğsünüzü gere gere
diyorsunuz ki: Bizim Başbakanımız dünya lideri.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Kesinlikle.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Sevsinler böyle dünya liderini deyince tepki gösteriyorsunuz.
Sevsinler böyle dünya liderini!
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Asıl sizi sevsinler!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Değerli dostlar, uluslararası ilişkilerde
mütekabiliyet ilkesi diye bir ilke vardır. Biz hukuk fakültelerinde bunu
öğrendik, çoğunuz da öğrenmişsinizdir. Bir ülke size
nasıl muamele yapıyorsa siz de ona böyle muamele
yaparsınız. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere bize
vize uyguluyor. Peki, biz o ülkelerin parlamenterlerine, milletvekillerine
böyle bir şey uygulayabiliyor muyuz? Bizim buna gücümüz yetiyor mu?
İHSAN
ŞENER (Ordu) CHP iktidar olunca yaparsınız.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Siz bunu yaparsınız, önce kendi milletvekilinize sahip
çıkarsınız, kendi milletvekilinizin uluslararası alanda
saygınlık kazanmasını sağlarsınız, sonra da
dönüp Ben dünya lideriyim. dersiniz o zaman.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Türkiye'nin geldiği noktayı bir görseniz dünyada.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Bunu demedikten sonra, kusura bakmayın ama Kocaeli
Milletvekili sizin liderinize Çakma dünya lideri. der
İHSAN
ŞENER (Ordu) Haddin değil.
TANJU ÖZCAN
(Devamla)
ben de bunu alkışlarım.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Biz de saygısızlık
yapmayın diyoruz.
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Çok değerli milletvekilleri, bir de çok önem arz ettiğini
düşündüğüm, benim ilimle ilgili önem arz ettiğini
düşündüğüm bir konuya değinmek istiyorum. Sayın
Başbakan Rizenin Güneysu ilçesinden, bunu biliyoruz. Rizenin Güneysu
ilçesinin nüfusu yaklaşık 12 bin, benim seçim bölgem olan Bolunun
Mengen ilçesinin nüfusu 15.500. Sağlık Bakanlığı bir
süre önce bir karar aldı, bazı hastanelerin statüsünü
değiştiriyor, Nüfusu 20 binden az olan ilçelerin hastanelerinin E1
olan statüsünü E2 olarak değiştireceğim. dedi ve bunu
uygulamaya da koydu. Sonra bazı ilçelerin nüfusu çok küçük olmasına
rağmen onlara tekrar eski statüsünü verdi. Sayın Bakana burada
anlattım, 6-7 bin imzalı
dilekçeyi verdim, dedim ki: Mengenin çok yaşlı bir nüfusu var, çok
fazla hastası var, en yakın tam teşekküllü hastaneye mesafesi
İHSAN
ŞENER (Ordu) Genel Başkanlığa hazırlanıyorsun
herhâlde!
TANJU ÖZCAN
(Devamla) Genel Başkanlığa falan hazırlanmıyorum.
Sayın Başbakan eğer bu ülkede Başbakanlık
yapıyorsa ve Başbakanlık sıfatı ona böyle bir
imtiyaz tanıyorsa ve siz bunu alkışlıyorsanız ben size
yazıklar olsun diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özcan. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Lütfen sakin
olunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elitaş.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkanım, Hatip, Grup
Başkanımızı, bu ülkenin Başbakanını terbiye
dışında eleştirmeye kalktı. İzin verirseniz cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
11.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaşın,
Bolu Milletvekili Tanju Özcanın, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce ben dışarı
çıktığımda Sayın Şandır güzel bir
konuşma yaptı. Yerinden yaptığı konuşmada dedi
ki: Milletvekili arkadaşlarımızın gündemle ilgili konuşmaları,
hem milletvekillerinin bilgilenmesine hem de bizi izleyen kamuoyunun buradan
faydalanmasına imkân verir. dedi. Kendisine teşekkür ediyorum.
Dün de Sayın İnce bir
konuşma yaptı. Dedi ki: Biz hiçbir siyasi partinin genel
başkanıyla ilgili bir meseleyi buraya getirmek istemiyoruz. Biz de
kabul ettik, takdir ettik. Eleştirilir ama, eleştiriler hakaret
noktasına varmamalı. dedik.
Burada milletvekili
arkadaşımız, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanını,
beğenirsiniz beğenmezsiniz, seversiniz veya sevmezsiniz, ama bu
milletin iradesiyle seçilmiş bir Başbakanı hafifletmeye,
küçültmeye çalışmak, ne sana fayda sağlar ne bu millete fayda
sağlar.
Lütfen, buraya gelen
arkadaşlarımız meselelere daha ihtiyatlı bir şekilde,
ihtiyatlı bir dille konuşmaya fırsat versinler,
konuşmayı yapsınlar ve birlikte faydalanmaya
çalışalım.
Vize konusunu söylüyorsunuz, doğru.
Bugüne kadar dünyadaki bütün ülkeler Türkiye'ye vize uyguluyordu, ama
yaptığımız anlaşmalar, yaptığımız
görüşmelerde 56 ülkeyle vizeyi kaldırdık.
HALUK İPEK (Ankara)
Yılbaşında kalkıyor!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
Yılbaşında da vizeler kalkıyor.
Değerli milletvekili
arkadaşlar, zamanla ilgili değil, gelecekteki olacak hareketlerle de
ilgili konuşmalarınızı değerlendirin. Siz, dünya
ülkelerinin bize uyguladığı vizeyi eleştirirken, daha bundan
on yıl önce bir milletvekilinin baş örtüsünden dolayı girmesine
vize vermediniz. Bu milletin talebelerine, başörtülü öğrencilerine,
ikna odaları ortaya koyup vize vermediniz. Önce kendi meselelerinizi
değerlendirin, ama milletin kabul ettiği, dünyanın takdir
ettiği bir Başbakana çakma demek hiç kimsenin hakkı değildir,
haddi değildir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Elitaş.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Romanya Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/330) (S. Sayısı: 41) (Devam)
BAŞKAN Söz yok. Soru-cevap yok.
3üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum
MUHARREM İNCE (Yalova) Yoklama
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Romanya
Hükümeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı: 190
Kabul: 186(X)
Ret: 3
Çekimser: 1
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Muhammet Bilal Macit Fatih Şahin
İstanbul Ankara
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Birleşime bir
saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.125
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Mine LÖK BEYAZ
(Diyarbakır)
------ 0 ------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2nci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında
Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 21)(x)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon raporu 21 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Gürkut Acar
konuşacaktır.
Buyurunuz
Sayın Acar. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA GÜRKUT ACAR (Antalya) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye ile Yeni Zelanda arasında hava hizmetleri
konusunda imzalanan anlaşma ile ilgili tasarıyı destekliyoruz.
Bu tasarı ile iki ülke sivil havacılık alanında hem iş
birliğinin geliştirilmesi hem de güvenlik önlemlerinin
artırılması konusunda çalışmalar yapacaktır.
İki ülke adına olumlu sonuçlar doğurmasını diliyoruz.
Hava
yolu taşımacılığıyla ilgili olarak birkaç söz de
söylemeden geçemeyeceğiz. Türkiyede hava yolu
taşımacılığında son dönemde bir artış
söz konusudur, ancak bu büyümenin ne kadar planlı ve kontrollü olduğu
tartışmalıdır. Sefer sayısı artarken, yolcu
sayısı artarken altyapı ve denetim anlamında da gerekli
büyüme sağlanabilmiş midir? Yani denetimi ve kontrolü sağlayacak
sivil havacılık teşkilatı büyümüş ve yeni bir
yapılanmaya gitmiş midir? Yer hizmetleri, teknik personel, pilot ve
diğer uçuş görevlilerinin nicelik ve nitelik yönünden
artışı sağlanabilmiş midir? Uçuş güvenliği
yani can güvenliğini artıracak gerekli adımlar da
atılabilmiş midir? Bu konularda çok da mesafe
alındığını söylemek mümkün değildir, bunun iyi
sorgulanması gerekir. Kontrolsüz büyümenin getirdiği risklerin de iyi
hesaplanması gerekir.
Türkiyenin
kaza riski açısından bulunduğu yer olumlu bir noktada
değildir. Türkiye, risk oranlarında, ölümlü kaza oranlarında
liste başı olma konumundan kurtarılmalıdır. Türkiye,
son üç büyük uçak kazasında ciddi kayıplar
yaşamıştır. Bunların tekrarlanmaması hepimizin
dileğidir ama bunlar iyi dileklerle, temennilerle olacak şeyler
değildir. Gerekli altyapının hazırlanması, yeterli sayıda
ve donanımda personel görevlendirilmesi sağlanmalıdır. Hava
yolu taşımacılığında bu gelişmede
ağır iş yükü altında ezilen, fedakârca çalışan
pilotlar, hostesler ve diğer uçuş personeli, teknik personel, yer
hizmetlerinde görev alan personelin de özlük haklarında ve
çalışma koşullarında iyileştirmeler yapılmalıdır.
Emekleriyle bu sektörü taşıyanların emeklerinin
karşılığını almaları
sağlanmalıdır.
Ayrıca, kaza
incelemelerinin bağımsız bir yapıya
kavuşturulması sağlanmalıdır. Bazı kazalarda
olduğu gibi, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün
Ulaştırma Bakanlığının sorumluluğunu örtme
gayreti içinde olan yapılanmalardan vazgeçilmelidir. Gerçekten
uzmanların bağımsız inceleme yapabilecekleri ortamın
hazırlanması gerekir. Hava yolu
taşımacılığının büyümesine, gelişmesine
kimse karşı değildir ama bu büyümenin güvenli bir büyüme
olmasını sağlamak hepimizin görevi olmalıdır diye
düşünüyorum.
Değerli
milletvekillerim, Türkiye ile Yeni Zelandanın kaderlerinin kesişmesi
Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale Savaşıyla olmuştur
diyebiliriz. Binlerce kilometre uzaktan Avusturalyalılarla birlikte Anzaklar
olarak geldiler, Anadoluyu işgal etmek isteyenlerle birlikte
savaştılar. Bize ne mutlu ki Büyük Önder Mustafa Kemal gibi büyük bir
komutanla ve vatanlarını savunmaya kararlı askerlerimizle
karşılaştılar. Çanakkalenin geçilemeyeceğini ne
yazık ki canları pahasına öğrendiler. Şimdi onlar
bizim topraklarımızda bize emanettir.
Yeni Zelanda
ülkemize çok uzak olsa da ilişkilerimiz gelişiyor. Birçok gencimizin
Yeni Zelandaya gittiğini biliyoruz. Türkiye ile Yeni Zelanda
arasındaki iş birliği alanlarına sivil havacılık
alanının da eklenmesi sevindiricidir. Antlaşmada
karşılıklılık ilkesi korunmuştur. Her iki
tarafın da istediği ve bildirdiği anda antlaşmanın
sona ereceğine ilişkin kabul de adil ve doğrudur. Değerli
milletvekilleri, bu nedenle, biz bu antlaşmaya evet oyu vereceğiz.
Yeni
Zelandanın Anzakları Çanakkalede hüsrana
uğramışlardır ve onları yenen Mustafa Kemalin
Meclisinde konuşmaktan büyük onur duyuyorum.
Değerli
milletvekilleri, ne yazık ki bu böyle olmakla beraber, geçen gün bu kürsüden,
Büyük Millet Meclisinde Türkiyenin geçmişinde ebedi şef, millî
şef faşizmi vardır diyerek Mustafa Kemal Atatürke Mustafa
Kemal Meclisinde hakaret edilmiştir. Bu vesileyle bu konudaki
görüşlerimi de açıklamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, AKP sözcüsünün söylediği bu sözler bizi ağır
şekilde yaralamıştır.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Kim söyledi onu?
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Kimin söylediğini söylemeyeceğim, çünkü
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Niye? Söyle canım. Mustafa Kemale kimse
hakaret etmedi.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Gerek yok.
Türkiyenin
geçmişinde ebedi şef, millî şef faşizmi vardır
tutanaklar burada.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Millî şef faşizmi vardır tabii.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) Sende hiç utanma yok mu!
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Evet, Ebedi şef, millî şef faşizmi vardır
tutanak yanımda.
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Sizin CHPli arkadaşlar söyledi.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) Hâlâ laf atıyorsun, utanmadın mı! Geç
arkaya otur. Utanmıyor musun!
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bu
Bakınız, ben, müsaade
ederseniz bu vesileyle bu konuyla ilgili görüşlerimi de fazla
sabrınızı zorlamadan anlatmak istiyorum.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) Hiç utanmıyor musun! Sende utanma olsa böyle
söylemezsin.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, faşizmin ne olduğu
konusuna bir bakalım. Evet, buna itirazı
yapacağınızı biliyordum
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, CHP Grubundan benim
Grubuma laf atılıyor, lütfen buna müdahale ediniz.
ÜMİT
ÖZGÜMÜŞ (Adana) O da oradan laf atıyor, rahat durmuyor.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan lütfen müdahale ediniz.
BAŞKAN
Sayın Elitaş lütfen oturunuz.
Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı dinleyiniz.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Müsaade ederseniz sözlerimi tamamlayayım.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, eğer Mustafa Kemal Atatürk ve
arkadaşları olmasaydı belki de biz bu Büyük Millet Meclisinde
milletvekili olmanın onurunu yaşamayacaktık. O nedenle, bizim
varlık, yokluk meselemizle ilgili birkaç söz söylememe izin veriniz.
Eğer, Mustafa
Kemal ve arkadaşları olmasaydı Yeni Zelandayla bu
anlaşmayı yapacağımız bir devletimiz de
olmayacaktı. O nedenle, bu konulardaki görüşlerimi bu vesileyle
anlatmama fırsat vermenizi rica ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, faşizmin ne olduğuna bir dikkat
edelim. Bugün Türkiye 2002ye göre daha özgür, üniversiteleri, sendikaları
daha rahat konuşan, adaletin gerçekten daha bağımsız ve
adil yürüdüğü, insanların birbirleriyle rahatça iletişim
kurabildiği bir ülke konumunda mıdır?
AHMET YENİ
(Samsun) Evet, konumundadır.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Değil midir?
Demokrasimiz
gerçek anlamda ileri bir noktaya gelmiş midir?
AHMET YENİ
(Samsun) Geliyor.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Medya bağımsız ve yansız haber verebilmekte
midir? (AK PARTİ sıralarından Evet sesleri) Yoksa büyük
kısmı el değiştirip yandaş hâline mi gelmiştir?
Bu soruların iyi değerlendirilmesi gerekir. Hiç kimse, bugün
Türkiyenin daha özgür, daha demokratik bir ortamı
yaşadığını, daha olumlu bir ortamı
paylaştığını söyleyemez. Türkiye adım adım
bir noktaya doğru sürükleniyor ama sendikalar konuşmasa da,
üniversiteler konuşmasa da, bilim adamları, köşe yazarları
konuşmakta, yazmakta zorlansalar da biz CHP olarak buradayız ve
halkın kürsüsünden bunları ve doğruları söylemeye devam
edeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçen gün bir meslektaşım,
yaşamının yarım asırlık bölümünü adalete,
savunmaya adamış duayen bir meslek büyüğüm,
meslektaşım İstanbul Barosunun eski başkanlarından
Avukat Turgut Kazan Erzurumda hâkim karşısına çıktı,
meslekten men cezası istemiyle hâkim karşısına
çıktı. Neyle suçlanıyordu? Müvekkili olan özel yetkiyle
yetkilendirilmiş bir savcı tarafından makam odası
basılan Erzincan eski Cumhuriyet Başsavcısı, Denizli Milletvekili
arkadaşımız İlhan Cihanerin avukatı olmakla
suçlanıyor. İlhan Cihaner lehine olan bir delilin neden savcılar
tarafından dikkate alınmadığını sorması
yüzünden hâkim karşısına çıkıyor. Bunu anlamak mümkün
değil, böyle bir şeyi savunmak, kabul etmek mümkün değil. Bu,
doğrudan savunmaya bir saldırıdır.
AHMET YENİ
(Samsun) Zelandayı konuşuyoruz değil mi?
GÜRKUT ACAR
(Devamla) - İşte, o Zelandayla yaptığımız
anlaşmaları bugün ona borçlu olduğumuz, devleti borçlu
olduğumuz Mustafa Kemalle ilgili faşizmi size birazcık anlatmak
istiyorum. Lütfen sabrederseniz oraya geliyorum.
Bakınız,
bu, savunma hakkına saldırıdır, avukatlık
mesleğine saldırıdır. Eğer bu ülkede duayen hâline
gelmiş İstanbul Barosunun efsanevi başkanlarından olan bir
avukat bu konularla ilgili avukatlık yaptığı için
gözaltına alınıyorsa değerli arkadaşlarım,
şunu unutmayınız sayın milletvekilleri, böyle bir yol
açılırsa -ki açılmıştır- adalet, hukuk, avukat
bir gün herkese lazım olabilir, olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye bu noktaya nasıl geldi? Avukatların
avukatları yargılanıyor, savcıların avukatları
yargılanıyor, bu sürecin iyi sorgulanması gerekir. Bürokratik
kadrolar değiştirildi, rektörler, dekanlar, YÖK Başkanı ve
Cumhurbaşkanı değişiminden sonra değişti. Medyada
sermaye değişimi başlatıldı, yandaşlar,
damatların yönetiminde olduğu holdingler medya sahibi
yapıldı. Milyarlarca liralık vergi cezalarıyla bir medya
grubu yıldırıldı. Şimdi parça parça bu medya grubunun
gazeteleri, televizyonları el değiştiriyor. Geriye bir
yargı kalmıştı, o da AKPnin tek başına
yaptığı Anayasa değişikliğiyle sisteme uyumlu
hâle getirilmiştir.
AHMET YENİ
(Samsun) Millet değiştirdi millet.
GÜRKUT ACAR
(Devamla)- CHP olarak o gün de söyledik Bu, yargıyı ele geçirme
operasyonudur. diye. Yaşanan tablo da bugün ortadadır.
Değerli
arkadaşlarım
AHMET YENİ
(Samsun) Millete hakaret etmeyin. Millet değiştirdi millet.
Milletimiz değiştirdi.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Onu hangi sarmalın içinde sunduğunuzu herkes biliyor.
Bakınız
değerli arkadaşlarım
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Sabrederseniz
Lütfen
Ben sizi çok saygıyla dinledim.
Bakınız,
kadrolaşma demek illa 30 bin hâkimi, savcıyı sokağa
atıp, yerine aynı kalıpta yetişmiş 30 bin hâkim ve
savcının işbaşına getirilmesi değildir. Önce
hâkim ve savcıları atayacak kurulu ele geçirirsiniz, orayı
şekillendirirsiniz, sonra kurul bazı kararlarıyla size öyle bir
zemin hazırlar ki, gerçekten bağımsız, gerçekten
tarafsız soruşturma yapmak, yargılama yapmak için kahraman
olmayı göze almak gerekir. İşte değerli
arkadaşlarım, asıl faşizm budur.
Siz bir
savcıyı
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Barolar seçmedi mi Anayasa Mahkemesi
üyelerini?
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Müsaade edin, onları tartışırız sonra. Ben
fikirlerimi söyleyeyim, sonra siz de söylersiniz.
Siz bir
savcıyı makamında özel yetkili bir savcıyla
bastırır, derdest ettirmeye kalkarsanız,
beğenmediğiniz kararlar veren, muhalefet şerhleri yazan bir
hâkim hakkında soruşturmalar açtırıp başka illere
gönderirseniz, başka bir hâkimi emekliliğe zorlarsanız
kadrolaşma süreci tamamlanmış olur. Çünkü orada hâkimlerin,
savcıların bağımsız, gerçekten vicdanlarıyla
görev yapma imkânları kalmaz. Asıl faşizm budur.
Kahraman hâkim ve
savcılar olmaz mı? Tabii ki olur, vardır da. Ama olması
gereken bu değildir. Hatta, bu karşı çıkılması
gereken bir durumdur. Çünkü hâkimler ve savcılar en ufak bir baskı
hissetmeden bağımsız, tarafsız şekilde
vicdanlarıyla hareket edebilmelidir. Ancak, yargıda bu ortam
bozulmuştur. Yeni HSYK aldığı kararlarla nasıl bir
yargı ortamı istediğini hâkim ve savcılara açık bir
şekilde ifade etmiştir. Adaletin iklimi, ortamı
bozulmuştur.
Değerli
milletvekilleri, adaletin hâkim ve savcı ayağından sonra
sıra şimdi savunmaya gelmiştir. Turgut Kazan davası bunun
en somut örneğidir.
Bir avukat, avukatlık
mesleğini yaptığı için, savunma yaptığı için
hâkim karşısına çıkıyorsa, bu, bütün avukatlara
Sıra size geldi. mesajı vermektir. Asıl faşizm budur.
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Konuya gel, konuya
Sayın
Başkan
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, sabrederseniz, bu yüce
çatının altında belki bu söylediklerimiz size acı gelecek,
belki siz buna üzüleceksiniz ama bizden de Biz buna nasıl
bakıyoruz. bir dinlerseniz eğer lütfedip
İHSAN
ŞENER (Ordu) Konuya gel, konuya.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Konuya geldim, konuyu anlattım zaten. Burada benim kendi
görüşlerimi açıklamama fırsat verin lütfen.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız
AHMET YENİ
(Samsun) - Sayın Başkan, gündemimiz bu mu?
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Biz üzülmeyiz. Yalnız,
yargıyla iktidarı ayırın.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Efendim, müsaade ederseniz onun öyle olmadığını
bütün Türkiye biliyor.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Biz niye üzülelim yani?
NİHAT
ZEYBEKCİ (Denizli) Sizin zamanınızdaki gibi değil.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Değerli arkadaşlarım, bakınız hiçbir güç,
hiçbir baskı savunmayı engelleyemez ve engelleyemeyecektir. Avukatlar
tüm baskılara, zorlamalara rağmen kutsal savunma hakkının
gereğini yapacaktır; hukuk devletini savunmaya, hukuk devletini
ayakta tutmaya devam edecektir. Biz de buradan onlara her türlü desteği
vermeye devam edeceğiz.
Belki bir süre
sonra sıra bize de gelebilir ama susmak yok. CHP olarak biz
susmayacağız, halkımıza doğruları anlatmaya devam
edeceğiz.
Sayın Turgut
Kazan dün Erzurumda, geçen gün mahkemede haykırdı Haksızlığa
boyun eğmeyeceğim. dedi. Ben de bu kürsüden söylüyorum, evet,
haksızlığa, adaletsizliğe asla boyun eğmeyeceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede kamu sistemi kanun
hükmünde kararnamelerle altüst edildi. Yetki yasasının süresinin biteceği
gün dört tane kararname yayınlandı. Biz buradayız, Türkiye Büyük
Millet Meclisi açık ama Hükûmet yasama yetkisini, bize sormadan,
danışmadan Ben yaptım, oldu. anlayışıyla büyük
bir vurdumduymazlıkla kullandı, yasama yetkisini
tırpanladı. 23üncü Dönem Meclisin yetkisiyle 24üncü Dönem
açılmışken onlarca düzenleme yapıldı. Bu tutum,
tamamen antidemokratik, buyurgan, otoriter bir tutumdur. Bu tavrı, bu
tutumu kınamak istiyorum.
Bakın, bir
kanun hükmünde kararname yapılıyor, ondan sonra o kanun hükmünde
kararname başka kanun hükmünde kararnamelerle üç dört kez
değiştiriliyor. Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün mü?
Burası bir hukuk devleti mi yoksa AKPnin yan örgütü mü?
Plansız,
programsız, hazırlıksız kanun hükmünde kararnameler
yapacaksınız, olmadı üç dört kez değiştireceksiniz
Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun hükmünde kararnamelerle, Türkiye Cumhuriyetinin
temel değerlerinin yok sayıldığı yeni idari
yapılar geliyor. Bunun en tipik örneğini Millî Eğitim Bakanlığının
görevlerini ve teşkilat yapısını değiştiren 652
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede görüyoruz.
Şimdi,
daha önceki kanunda deniliyor ki: Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerini
benimseyen, Atatürk ilke ve inkılaplarını benimseyen, Türk
milletinin değerlerini, kültürünü öğrenen, geliştiren nesiller
yetiştirilecek. Bakıyorsunuz, kanun hükmünde kararnamede
bunların hiçbiri yok. Atatürk yok, Türkiye Cumhuriyeti yok, Türk milleti
yok. Bunların olmadığı Millî Eğitim millî olur mu?
Eğitimin temel önceliklerinden biri de ulusal niteliğinin
olmasıdır.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Görüştüğümüz maddede mi yok onlar?
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Çocuklar
Bunu bizim nerede görüştüğümüz bellidir. Bu,
devletin var olmak, yok olmak meselesidir.
Değerli
arkadaşlar, eğer devlet var olacaksa hukuk devleti olarak var olur.
Eğer hukuk devleti ortadan kalkıyorsa bir antlaşmanın da
var olup olmamasının çok önemi yoktur. Siz eğer devleti ortadan
kaldırabilecek, tahrip edecek birtakım davranışlar
içerisindeyseniz, bu o maddeye de girer, bu maddeye de girer. İzin
verirseniz, ben konuşmamı yapayım, beğenmediğiniz
kısımları tekrar tartışırız. (AK PARTİ
sıralarından Gündeme gel. sesleri)
AHMET
YENİ (Samsun) Gündemden haberi yok ki.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) - Gündemden haberim olduğunu söyledik, kanunu
desteklediğimizi de söyledik.
AHMET
YENİ (Samsun) Anlat o zaman, öğrenelim biraz.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çocuklar içinde
yaşadıkları toprağın, içinde
yaşadıkları toplumun değerlerini, kültürünü öğrensin,
kendi toprağına, kendi halkına, milletine yabancı
olmasın, ortak değerler etrafında, ortak amaçlar etrafında
bir arada yaşayabilsinler. Bu ortak değerleri çocuklara
vermediğiniz zaman ne olur? Kendi halkına, kendi milletine
yabancı kuşaklar yetişir.
AKP istiyor
ki çocuklar kendi atasını, kendi cumhuriyetini, kendi milletini
tanımasın, uluslararası sermayeye hizmet edebilecek ara
elemanlar olsunlar; istenilen bu.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun hükmünde kararnamenin büyük bölümü bugünkü Anayasaya
aykırılıklar içeriyor. Bunları açıkça görüyoruz.
Şimdi, bu Anayasaya aykırı, cumhuriyet değerlerini yok
sayan kanun hükmünde kararnamelerden sonra gündeme ne gelecek? Yeni Anayasa
gelecek, hatta geldi. Ben sormak istiyorum: Bu yeni Anayasa, bu kanun hükmünde
kararnamelere uygun mu olacak yoksa Anayasaya aykırı bu kanun
hükmünde kararnamelere kılıf olacak yeni bir anayasa mı yapılacak? Eğer yeni
bir anayasa yeni bir kamu deposu öngörüyorsanız bunun şeklini
anayasada verirsiniz, sonra kanunlara uygun yapıları kurarsınız.
Ama AKP ne yapıyor? Önce kanun hükmünde kararnamelerle kamuyu yeniden
yapılandırıyor, sonra ona uygun anayasa yapacak. Belki de
yapmayacak. Bunu da yaşayıp göreceğiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
diyoruz ki evet yeni anayasa olsun ama cumhuriyet değerlerinden yana,
emekten yana, özgürlüklerden yana, demokrasiden yana, yargı
bağımsızlığından yana, kuvvetler
ayrılığından yana, üniversitelerin özerkliğinden yana
bir anayasa değişikliği olsun istiyoruz. Bu konuda AKPnin
tutumu nedir?
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elazığ) Aynısı.
GÜRKUT ACAR
(Devamla) Bu tutumun ipuçları 12 Eylül 2010da yapılan oylamayla
kabul edilen anayasa değişikliğiyle ortaya
çıkmıştır. AKP, o zaman kimseyi dinlemeden, tek
başına ve tek amacı yargıyı ele geçirmek olan anayasa
değişikliklerini yapmış ve amacına
ulaşmıştır. Şimdi ne değişmiştir ki AKP
bundan vazgeçsin, uzlaşmayla gerçekten yargı bağımsızlığını
sağlayacak bir anayasa yapsın? Böyle bir şey mümkün mü? Mümkün
değil. Çünkü Sayın Başbakan, çok daha yeni bir zamanda, böyle,
bu anayasa değişikliklerinde yargı ile ilgili konulardan
vazgeçmeyeceğini açıkça söylemiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, anayasalar temel belgelerdir,
devleti kuran belgelerdir. Bu temel yapıyı ben yaptım, oldu
anlayışıyla değiştirmeye kalkarsanız bütün
sistemi bozarsınız.
Değerli
arkadaşlar, fazla uzatmayacağım. AKPnin yeni kamu yönetimi
anlayışıyla ilgili ipuçlarını, Millî Eğitim
Bakanlığı konusundaki kanun hükmündeki kararnameyle ortaya
koymuştur. Ben, bu anlayışın, yeni anayasaya da egemen
kılınmaya çalışılacağını
düşünüyorum. Atatürkü, cumhuriyeti yok sayan, cumhuriyet değerlerini
yok sayan bir anayasa değişikliğini kabul etmek mümkün
değildir. Değişmez, değiştirilemez maddeler birçok
ülke anayasasında vardır; İspanyada, Yunanistanda, Almanyada,
Rusyada var. Almanyada federal yapının değişmezliği
vardır. Birçok ülkede, anayasa değişikliği gündeme
geldiğinde, bu amaçla yeni parlamentonun oluşması gerekli
görülmektedir.Bizce bu tartışmalara hiç gerek yok. deniyor. Bunu
kabul etmek mümkün değil. Bu anlayışla bir yere
varılması da mümkün değil.
Değerli
arkadaşlar, sayın milletvekilleri; Yeni Zelanda ile hava hizmetleri
konusundaki antlaşmanın iki ülke arasında barış ve
dostluğu geliştirmesi dileğiyle yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Acar.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) AK PARTİ Grubu adına söz almak istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Grup
adına söz istiyorsunuz.
Buyurunuz
Sayın Elitaş.
AK PARTİ
GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında
burada grup adına konuşma niyetiyle ortaya çıkmadım çünkü
siyasi parti grupları arasında biraz önce
yaptığımız bir mutabakat çerçevesinde görüşmelere
devam ediyoruz ama buradaki Konuşmacı Milletvekili
Arkadaşımız, herhâlde, baronun mensubu olduğunu tahmin
ediyorum çünkü hep baroyla ilgili meseleleri gündeme getirdi. Hem cümlesinin
başında hem de cümlesinin sonunda Yeni Zelandayla ilgili
anlaşmayı desteklediklerini ifade ettiler, teşekkür ediyorum.
Ama şunu
açık ve net bilmemiz lazım: Kanun hükmünde kararnamenin
uygulanmasıyla ilgili çıkarma yetkisini dün Sayın Başbakan
Yardımcımız gündem dışı konuşmaya
karşılık verdiği cevapta açık ve net bir şekilde
ifade etti. Anayasanın 91inci maddesi kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisinin nasıl verildiğini açık ve net bir
şekilde ifade ediyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, 61inci Hükûmeti ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldığı yetki çerçevesinde kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisini vermiştir.
Bizim
iktidarımız dönemine kadar olan süre içerisinde iktidarda bulunan
bulunmayan, tek başına iktidara gelsin veya koalisyonlarla yönetilsin
bütün iktidarlar kanun hükmünde kararname kullanma yetkisini
almışlardır. AK PARTİnin dokuz yıllık
iktidarı döneminde kanun hükmünde kararname yetkisine hiç müracaat
edilmemiştir ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimlere gitmesi
münasebetiyle, yine bu yüce Parlamentonun 23üncü Dönem milletvekillerinden
aldığı yetkiyle Kasım ayının 3üne kadar kanun
hükmünde kararname çıkarma yetkisi onaylanmıştır.
Bakınız
değerli arkadaşlar, 12 Eylül 2010 halk oylamasına sunulan
halkın Anayasa değişikliğinde Hâkimler Savcılar Yüksek
Kurulunun seçim sistemi ve yapısı değiştirilmiştir.
Ondan önce, biliyorsunuz bir Adalet Bakanımız vardı, Adalet
Bakanımız bu Anayasa değişikliği sürecinde
yaptığı açıklamada
Öylesine hâle gelmişti ki Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulunda hâkim ve savcılara HSYK üyesi hâkim ve
savcılar birbirlerine kontenjan ayırıyorlardı, bir
kontenjan veya iki kontenjan da Adalet Bakanlığına
ayırıyorlardı. Kimdi bunlar? 5 kişi. Şimdi ne
yaptık biz? Yaklaşık 12 bin kürsü hâkim ve
savcısının oylarıyla, gizli oylarıyla Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyesi 21 kişiye çıktı. Bu Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olabilmek için teorik olarak on iki yıl,
pratik olarak on beş yıl görev yapmak mecburiyeti vardı. Bizim
bu iktidarımıza geldiğimiz sekizinci yılımızda,
demek ki yedi yıl bizden önce hâkim ve savcılık mesleğine
girmiş kişiler -CHP-MHP iktidarı olabilir, daha önceki
dönemlerde iktidar olabilir- daha 14 Ağustos 2001 tarihinde AK PARTİ
kurulmazdan önce hâkim ve savcılık mesleğini hak etmiş,
kazanmış değerli üyeler seçime girdiler. Biliyorsunuz,
Cumhuriyet Halk Partisi o seçim düzenlemesiyle ilgili maddeyi Anayasa
Mahkemesine götürdü. Anayasa Mahkemesi o düzenlemeyi farklı bir
şekilde değiştirdi ve sonuç bu şekilde çıktı.
Değerli
arkadaşlar, 12 bin hâkim ve savcının
Ki 21 Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulu üyesinin hiçbirisi Adalet ve Kalkınma Partisi
döneminde göreve başlamamışken, o değerli üyeleri bugün
töhmet altında bırakmak Faşizanca bir baskı içerisinde
bunları yaptırıyorsunuz. diye ifade etmek, yargıyı
töhmet altında bırakıp onların rahat bir şekilde
çalışmalarına fırsat sağlamamak, açıkçası,
bir baro başkanı arkadaşımızın herhâlde siyaseten
söylediği söylemlerdir diye düşünüyorum. Ama siyaseten söylenen,
yapılan söylemlerin en düz, en net söylemler olması gerekir.
Bakınız
değerli milletvekilleri, geçen burada konuşan bir
arkadaşımız, bizim grubumuzdan kendisine laf atan bir
arkadaşa Bak, ben burada doğruları söylüyorum, siyaset
yapmıyorum dedi. Ne kadar acı bir cümle, ne kadar acı bir anlam
tarzı, ne kadar farklı bir şekilde ifade durumu!
Siyaset, bu
milletin bekası için, bu milletin refahı için en güzel şeyleri
düşünüp üretmek ve çözüm yolları bulmak yöntemidir. Siz
yaptığınız işi, siyaset kurumunu hafife
alırsanız, siyaset kurumunu inciterek, siyaset kurumunun
itibarını düşürmeye çalışırsanız, kusura
bakmayın ama 74 milyonun temsilcisi 550 milletvekiline hiç kimse itibar
göstermez. Bizim yapmamız gereken en önemli unsurlardan birisi, 74
milyonun analarının
ak sütü gibi helal oylarıyla seçildik. Onların seçtiği ve
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. diyen kurucu
iradenin iradesine uygun bir şekilde davranabilmek için egemenliği
millet adına kullanan değerli milletvekillerinin itibarını
Siyaset yapmıyorum. diye siyaset kurumunu hafife alarak söylemlerde
bulunmanın uygun olmadığını düşünüyorum.
Bu
anlaşmanın hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum
ve rica ediyorum, istirham ediyorum bundan sonraki süreçte birbirimizi
kırmadan, incitmeden, yaralamadan şu süreçte grup başkan
vekillerinin kendi aralarındaki yaptığı anlaşma süresi
içerisinde bunun devam etmesini temenni ediyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurunuz Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) İzin verirseniz CHP Grubu adına çok kısa bir
açıklama yapabilir miyim? İki dakikada açıklayabilirim.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Şahsın adına açıklama yap.
BAŞKAN
Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Elitaş, zamanı daha verimli kullanmak adına şimdi
konuşmak istedim.
Önce şunu bir
hatırlayalım, geçmişte ne konuştuğumuzu bir
hatırlayalım. Sayın Cemil Çiçek Başbakan
Yardımcısıyken yetki kanunu Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşürken ne demişti? Tutanaklar orada, gidip alabilirsiniz. Dedi
ki: Meclisle ve Cumhurbaşkanlığıyla ilgili bir düzenleme
yapılmayacak. Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini
alırken Meclisle ve Cumhurbaşkanlığıyla ilgili
düzenleme yapılmayacağının sözünü verdi, o zaman Başbakan
Yardımcısıydı. Birincisi bu. Ama bugün bununla ilgili
düzenleme yapıldı. Verilen söz tutulmadı.
İkincisi
Yetki kanununun kapsamı belli olmalıdır, net
olmalıdır. diyor Anayasa. Ortada bir netlik yok, iki.
Söylediklerinizi
unutuyorsunuz, üç.
Şimdi
bakınız, Meclis şu anda açık, açık görülüyor,
aslında Meclis kapalı.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Etme Sayın İnce. Milletvekilleri burada
ise Meclis açıktır.
MUHARREM İNCE
(Devamla) Kapalı.
Eğer Türkiye
Büyük Millet Meclisi açıkken, Türkiye Büyük Millet Meclisi
görüşmelerini sürdürürken bir Hükûmet otuz dört kanun hükmünde kararname
çıkarıyorsa sizi, bizi, hepimizi baypas ediyorsa, devre
dışı bırakıyorsa Meclis kapalıdır.
İşte 12 Eylül zihniyeti budur. 12 Eylül de Meclisi kapatmıştı,
siz de kapattınız. 12 Eylül kilit vurmuştu, siz açık
tutuyorsunuz ama Meclis işe yaramıyor. Meclis açıkken 34 kanun
hükmünde kararname görüşülüyorsa ve kanun hükmünde kararnamelerin
ivedilikle Genel Kurula gelmesi gerekirken getirmiyorsanız, 12 Eylül
mantığıyla sizin mantığınız arasında
bir fark yok ki.
Bunu
açıklamak istedim, zamanımı düzgün kullanayım, az
kullanayım diye.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, bir düzeltme yapmak
istiyorum.
Meclis
Başkanlığıyla ve Cumhurbaşkanlığıyla
ilgili kanun hükmünde kararname çıktığını
hatırlamıyorum ve çıkmadı. Ama şu anda Plan ve Bütçe
Komisyonunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin kadrosuyla ilgili bir kanun
tasarısı görüşülüyor. Sayın İnce onu mu kastetti,
bilmiyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) 34 kanun hükmünde kararnameyi incelerseniz
çıktığını görürsünüz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ilgili bir
düzenleme yok orada.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Elitaş, bakan
olmadığınız için herhâlde yakından takip etmiyorsunuz.
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz, kayıtlara girmiştir.
Şahsı
adına, Ankara Milletvekili Emrullah İşler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz
Sayın İşler.
EMRULLAH
İŞLER (Ankara) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu benim
Mecliste yaptığım ilk konuşma. 21 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yeni Zelanda Hükûmeti arasında, hava hizmetlerine
dair anlaşmanın onaylanması konusunda şahsım
adına söz almış bulunmaktayım.
Bu
anlaşmayla her iki ülke arasında sivil havacılık
alanında ilişkilerin daha ileriye götürülmesi hedefi
doğrultusunda, hava yolları alanında rekabete dayalı
uluslararası havacılık sistemini ilerletmek ve hava
yollarını yenilikçi ve rekabetçi hizmetlerle geliştirmek
amaçlanmaktadır.
Anlaşma
ile ayrıca hava araçlarının güvenliğine karşı
yapılan ve kişiler ile mülkiyeti tehlikeye sokan,
dolayısıyla sivil hava
taşımacılığını olumsuz etkileyen ve sivil
havacılığın emniyeti konusunda halkın güvenini
zedeleyen hareket ve tehlikeler konusunda endişelerin giderilerek
uluslararası hava taşımacılığında emniyet ve
güvenliği en üst seviyede sağlamak hususu amaçlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, son yıllarda -Türkiyeyle- diğer bütün dünya
ülkeleriyle olduğu gibi Yeni Zelanda ile de ilişkilerimiz
gelişmektedir. Bu bağlamda iki ülke arasındaki ilişkilere
baktığımızda, Yeni Zelanda Genel Valisinin 2009 yılında Türkiyeyi
ziyaret ettiğini görüyoruz. O ziyaret esnasında Çanakkaledeki anma
törenlerine katılmıştır. Bundan başka,
Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan 3-7 Aralık
2005 tarihinde Yeni Zelandayı ziyaret etmiştir. Bunun
dışında, Yeni Zelanda Başbakanı Key 2010
yılı nisan ayında Türkiyeyi ziyaret etmiştir. Ayrıca,
Yeni Zelanda Dışişleri Bakanı 2008, 2010 ve 2011
yıllarında Türkiyeyi ziyaret etmiştir.
İki ülke arasındaki ekonomik
ilişkilere baktığımızda ihracat ve ithalat dengemizin
bizim lehimize olduğunu görüyoruz.
Yeni Zelanda, 2009-2010 Türkiye'nin
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki geçici üyeliğine
destek veren ülkelerden birisidir.
Ayrıca, Yeni Zelanda 2010
yılında PKK/KONGRA-GELi, 2011 yılı eylül ayında ise
DHKP-Cyi terör örgütü listesine almıştır.
İki ülke arasında Karma
Ekonomik Komisyon toplantıları da 1990 yılından itibaren
düzenli olarak yapılmış ve sekiz toplantı
yapılmıştır.
Esas itibarıyla
Dışişleri Komisyonu üyesi olan bir arkadaşınız
olarak da Türk dış politikasına kısaca değinmek
istiyorum. Burada zaman zaman Türk dış politikasıyla ilgili,
muhalefetten arkadaşlarımızın eleştirileri oluyor,
sataşmaları oluyor, ancak ben yapılan anlaşma gereğince
de üslubumu koruyarak bazı hususları aydınlatmak istiyorum.
Malumunuz Atatürk cumhuriyetimizi
kurmuş ve Atatürk bir Osmanlı paşası,
İmparatorluğun yetiştirmiş olduğu bir bürokrat olarak
bir dış politika vizyonuna sahip bir liderdi. Bu doğrultuda,
Atatürk 1934 yılında Balkan Paktını öncülük ederek
kurdurmuş Balkan ülkeleriyle, Türkiye dâhil beş ülkeyle.
Ardından, 1937 yılında ise Sadabat Paktını İran
ve Afganistanla kurmuştur. Buradan şunu çıkarıyoruz:
Atatürk bir vizyon sahibiydi, dış politikada dışa
açılmayı, komşu ülkelerle paktlar kurmayı
amaçladığını çok net anlıyoruz. Fakat bu paktlar
maalesef o günün şartlarında yürümemiş ve kısa zamanda son
ermiştir.
Orta Doğuyla, Arap ülkeleriyle
böyle bir pakt kurulamaz mıydı o zaman?
Baktığımız zaman, o günün şartlarının buna
müsait olmadığını görüyoruz ve o gün maalesef Atatürk
sağlığında böyle bir pakt kurmayı
başaramamıştır veya teşebbüs etmemiştir
şartlar gereği. Esasen Atatürkün yurtta sulh cihanda sulh ilkesi
vardır. Bizim burada en çok eleştirilen bir ilkemiz var, sıfır
sorun politikası
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Nerede kaldı sıfır sorun politikası?
Şu anda sıfır sorunda mıyız? Sıfırın
anlamını biliyor musunuz?
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Aslında sıfır sorun politikası
Atatürkün Yurtta sulh cihanda sulh. deyişinin bugünkü farklı bir
ifadesidir.
YILDIRAY
SAPAN (Antalya) Sen nerede siyaset yapıyorsun?
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Bu doğrultuda biz
komşularımızla sıfır sorun politikasını
hassasiyetle yürütüyoruz.
YILDIRAY
SAPAN (Antalya) Sıfır sorun politikası duvara tosladı.
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) İktidara geldiğimiz 2002
yılında Türkiye, bütün komşularıyla kavgalı ama biz
iktidara geldikten sonra hızlı...
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Ermenistanla barıştınız, Suriyeyle
barıştınız.
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) ...bir şekilde bütün ülkelerle
sorunlarımızı çözdük. Bizim dış politikamız
arkadaşlar... Eğer müsaade ederseniz... Bizim dış
politikamızda çifte standart yoktur. Bizim ilkelerimiz vardır,
doğrularımız vardır. Biz ilkelerimizden taviz vermeyiz,
doğrularımızı da herkese söyleriz. Biz, Arap ülkeleriyle,
İslam ülkeleriyle nasıl konuşuyorsak aynı şekilde
Amerikayla da konuşuyoruz, Batı ülkeleriyle de konuşuyoruz,
kimseye çifte standart uygulamıyoruz.
Zaman zaman
bakın, burada laf atılıyor, deniyor ki: Sıfır sorun
politikası duvara tosladı veya sırf sorun diye bazı ifadeler
kullanıldı dün üzülerek bunu müşahede ettik.
Bakın,
arkadaşlar, şu an bizim geçmişte iyi ilişki kurup da
şu an sorumlu olduğumuz tek bir ülke vardır o da Suriyedir, o
da bizden
kaynaklanmamıştır. Suriyede geçici bir olağanüstü
bir durum var. Şu an halkını öldüren, halkına kan kusturan
bir rejim var. O rejimle biz bir arada kol kola olamayız.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Bir sene önce öldürülmüyor muydu halkı?
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Şimdi, bakın...
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Ya bırak bu edebiyatı! Halk kaça
bölünmüş? Hangisiyle oldunuz?
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Sayın Milletvekilim, bakın, biz
rejimlerin dostu değiliz. Bizim müttefikimiz halklardır. Biz
komşu halklarıyla ilelebet müttefik kalacağız, mevcut
rejimlerle de bulunduğu ortamda ilişki kurmak zorundayız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Kaç tane halk var orada grup grup? Hangi grubun
yanındasınız? Böyle edebiyatı bırak.
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlar...
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Böyle edebiyatı bırakın.
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Arkadaşlar, biraz sabredeceksiniz. Bakın,
biz her zaman sizi dinliyoruz, sataşmalarınız oluyor. Biraz da
biz konuşacağız.
Bakın,
ben beş sene....
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) - Esat
yanlısı da var, Esata karşılar da var.
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Müsaade ederseniz...
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyiniz. Dinleyiniz sayın
milletvekilleri, lütfen...
Devam ediniz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, farkı görüyorsunuz
değil mi farkı?
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Sayın Başkan...
BAŞKAN
Lütfen devam ediniz.
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Bakın, beş sene aktif dış
politikanın içerisinde en üst seviyede bulunan bir
arkadaşınız olarak konuşuyorum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Halkın yanındaymış, halkın hangi
bölümünden bahsediyorsunuz? Ayıp ya!
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Üst düzeyde bu dış politikanın
nasıl yürüdüğünü de çok iyi biliyorum ve bakın biz şu anda
Ben iki gün önce Romanyadan geldim, orada Türk İşadamları
Derneğinde beraber olduk iş adamlarıyla.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Suriyeye gel!
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Bize ne dediler biliyor musunuz? Dedikleri şu:
Artık, gururla pasaportumuzu taşıyabiliyoruz, pasaportumuzu
herkese gösterebiliyoruz. dediler. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Romanyaya vize var mı, yok mu? Onu söyle.
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Bakın, ayrıca, aynı şekilde
Macaristan komşu ülke, dediler ki: Eskiden Macarlar Biz Türk soyluyuz
diyemezlerdi. Niye? Türkiye güçsüz bir ülke olduğu için güçsüzün yanında
olmaktan çekinirlerdi. Ama şimdi onlar da göğüslerini gererek Biz de
Türk soyluyuz, Türk ırkından geliyoruz. ifadesini
kullanıyorlar. Bunu bizim iş adamlarımız ifade ettiler.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) 2001de dediler onu, 2001de!
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Siz hâlâ Türküz diyemiyorsunuz, Türkiyeliyiz diyorsunuz.
Macarlar kadar olamadınız.
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Değerli dostlar, bakın, şimdi,
bakın, biz dedim ki, ilkelerimiz var, doğrularımız var
dedim. Bakın, Libyada bir kriz çıktı, biz ilkeli
davrandık, orada bizim 25 bin insanımız vardı, öncelikle
onları tahliye ettik, orada Libyadaki rejim sıkıntıya
girdiği zaman da geçmişte onlarla ilişki kurmuş bir ülke
olarak ne yaptık? Onlara tavsiyelerde bulunduk. Bakın,
sıkıntıyla karşı karşıyasınız,
şunları, şunları yaparsanız sizin ve
halkınızın menfaatine olur. dedik.
YILDIRAY SAPAN
(Antalya) Tavsiye değil...
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Ama maalesef, maalesef bunu dinlemediler, üç ay
sonra bizim dediklerimizi Kaddafinin oğlu Seyfülislam kendisi basın
toplantısında Biz bunlara hazırız. dedi ama iş
işten geçmişti.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Başbakan ödül alırken niye söylemiyor bunu?
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Aynı şekilde Suriyede, bakın, kriz
çıkmadan önce biz bir dost olarak, bir komşu olarak, bir müttefik
olarak onları kibarca, bir dost diliyle uyardık ama maalesef
dinletemedik.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Yahu adamı öldürttünüz, ne uyarması?
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Şimdi bakın, bir de arkadaşlar,
burada şu ifade kullanılıyor, ben bundan çok yaralanıyorum:
Ben hiçbir Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, bakın, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetini başka yerlerden emir almakla suçlayamam. Bu bana
yakışmaz. Bir Türk insanına, bir Türk parlamenterine bu
yakışmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Varsa suçla!
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Ama zaman zaman burada bakın, özellikle bir
Grup Başkan Vekili her zaman diyor ki: Amerikadan talimat
aldınız. diyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Allaha şükürler olsun ki Kaddafiyle, Berlusconi gitti.
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Beyler, şunu çok iyi bilin ki: Biz kimseden
talimat almıyoruz, kimseye de talimat verme teşebbüsünde bulunmuyoruz.
Ama bizim doğrularımız var, bu doğruları herkese
söylüyoruz, tavsiyelerde bulunuyoruz. Şundan da emin olabilirsiniz ki
-işin içinden gelen tecrübeli bir arkadaşınız olarak
söylüyorum- bizim tavsiyelerimiz bugün pek çok ülke tarafından emir
telakki ediliyor, bunu da iyi bilesiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Seni destekleyen bir komşu söyle.
EMRULLAH
İŞLER (Devamla) Ben yapılan anlaşmanın iki ülkeye
hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İşler.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ben Sayın Çiçekin Başbakan Yardımcısıyken
Plan Bütçedeki konuşmasında Cumhurbaşkanlığı ve
Meclisle ilgili düzenleme yapılmayacağını, söz
verdiğini söylemiştim. Sayın Elitaş da kanun hükmünde
kararnamelerde Meclisle ve Cumhurbaşkanlığıyla ilgili
düzeleme olmadığını söyledi. Sayın Elitaşa 666
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 ve 5inci cetvellerindeki
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ile Meclis Genel
Sekreterliğinin ek göstergesinin nasıl
artırıldığını, orayı okumasını
tavsiye ediyorum kendisine.
BAŞKAN
Tutanaklara geçmiştir Sayın İnce.
Soru-cevap
bölümüne geçiyorum.
Sayın
Uzunırmak, buyurunuz efendim.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Başka soru olmadığı için biraz geniş bir vakit
verirseniz çok teşekkür borçlu olurum.
Sayın
Bakanım, bir Hükûmet üyesi olarak burada yüce Meclisin kanun hükmünde
kararnamelerle ilgili ne kadar uzun tartışmalar
yaşadığına şahit oluyorsunuz. Kanun hükmünde
kararnamelerdeki genel itiraz da şurada birleşiyor: Kanun hükmünde
kararnameler -bir- istisna olarak kullanıldığında elbette ki bütün hükûmetlerin
ihtiyacıdır ve cumhuriyet hükûmetleri hep kullanmıştır
ama kanun hükmünde kararnameyi eğer Hükûmet bir istisna olmaktan
çıkartıp bir esas hâline getirirse, o zaman, Meclisi baypas ederek
bunu bir esas hâline getirdiğinde burada tartışmalar
olmaktadır ve bu demokrasimiz için de iyi değildir, halk iradesi
açısından da iyi değildir.
İkinci
olarak, kanun hükmünde kararnameler sayıyla ölçülmemelidir, kanun hükmünde
kararnameler içerik olarak daha nitelikli bir şekilde
değerlendirilmelidir. Eğer kanun hükmünde kararnameler Meclis
iradesini baypas ederek devletin yapısını değiştiren,
kurumsal hiyerarşiyi değiştiren bir yapı
niteliğindeyse, böyle kanun hükmünde kararname içerikli hükümler mutlaka
Meclise getirilmelidir ve tartışmalar da bu nitelikte aslında
burada cereyan etmektedir.
Bu açıdan, bir Hükûmet üyesi
olarak sizlerden istirhamım, buradaki bu psikolojinin Bakanlar Kuruluna
yansıması ve kanun hükmünde kararnamelerin içerik olarak, nitelik
olarak -sayı olarak değerlendirilmesi yerine, hangi hükûmette ne
kadar kullanılmış- bunun içerik olarak mutlaka
değerlendirilmesi gerektiği ve demokrasimiz açısından
faydalı olacağı, bir istisna olarak
kullanılmasının elbette hakkınız olduğu, ama
bunun bir esas durumuna getirilmesinin demokrasiyi
yaraladığını iletmenizi rica ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum. Bunu
düşünürseniz memnun oluruz.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Uzunırmak.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Evet,
şimdi biraz evvel AKP Grubu adına konuşan arkadaşım,
Türkiye'nin dış politikasında çok başarılı
olduğunu ifade etti. Ben de sormak istiyorum, dünya ülkelerinden hangi
ülkeler vizeleri kaldırdılar? Bunlar bizim daha önce koymuş
olduğumuz ülkeler midir acaba? Yoksa Amerikayla, İngiltereyle,
Fransayla, Almanyayla ya da Avrupada en ufak bir, bizim kent yüzölçümü kadar
olan bir ülkeyle vize kalkmış mıdır?
Yine, 13 tane komşusu olan
Türkiye'de hangi ülkelerle iyi geçindiğimizi ben anlayamadım.
Suriyeyle mi, İranla mı, yine Kıbrısla mı,
Ermenistanla mı, Bulgaristanla mı, Yunanistanla mı, hangi ülkeyle
iyi geçindiğimizi ben pek çözemedim burada. Bunları da
açıklarlarsa çok da mutlu olurum. Yani öyle bir dış politika
izliyoruz ki sıfır sorunla başladı, sıfır
ilişkiye dönüştü. Dünyanın hiçbir kuruluşunda Türkiye desteklenmiyor,
Türkiye'nin getirmiş olduğu bir önerge veya Türkiye'nin getirmiş
olduğu bir teklif bir başka ülke tarafından desteklenmiyor.
Yanında bir başka ülke yok Türkiye'nin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Akar.
Sayın Külünk
METİN KÜLÜNK (İstanbul)
Sayın Bakanım, son on yıllık dönem içerisinde ülkemizde
sivil havacılık önemli ilerleme sağlamıştır.
Sadece Türk Hava Yolları değil, birçok özel hava yolu şirketi
kurularak, hem ulusal sınırlar hem de uluslararası alanda hava
köprüleriyle dünyayı sardılar.
Sivil
havacılığımız 2023 lider ülke Türkiye hedefinin
önemli bileşenlerinden biri olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bu
çerçevede hedeflenen ve hâlihazırdaki yatırımlarımız
nelerdir?
Saygılarımla.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Külünk.
Sayın
Erdemir
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Sayın Bakan, dış politikayla ilgili öğrenmek
istediğimiz bir husus var. Hâlihazırda Türkiye Cumhuriyeti
toprakları içinde komşu ülkelere yönelik silahlı eylem
hazırlığında olan paramiliter kuvvetler bulunmakta
mıdır? Eğer bulunuyorlarsa bu kuvvetler Hükûmetinizin bilgisi
dâhilinde mi bulunmaktadır? Eğer Hükûmetinizin bilgisi dâhilinde
bulunuyorsa Hükûmetiniz komşu ülkelere karşı silahlı eylem
yapan gruplara destek oluyor mudur?
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Erdemir.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Özellikle bu dört
sorunun üçü direkt Yeni Zelandaya ilgili olduğu için üzerinde uzunca
durmak durumundayım.
Efendim, kanun
hükmünde kararname ve alınan yetki o yetki çerçevesinde
kullanılmışsa burada söylenecek bir şeyin olduğu
inancı içerisinde değilim. Nitekim
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Meselenin hukuki yönünde değiliz Sayın Bakan, siyasi
yönden.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Nitekim,
nitelik olarak da ağırlıklı olarak idari
yapılanmalarla ilgilidir. Hükûmet olarak
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Devam edin Sayın Bakan. Devam edin, Türkiyeye çok
faydalı olacak.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Devam
edemeyiz çünkü 3 kasımda sona erdi, yetki sona erdi.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Yok, yok, devam edin.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Biz hukuka
bağlıyız.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) O zaman, faşizmin ne olduğunu iyi
tanımlayacaksınız.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ama
şimdi cümlenizi güzel bir
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Faşizmin ne olduğunu iyi
tanımlayacaksınız Sayın Bakan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) Sayın milletvekilleri, bir daha yetki verirseniz Hükûmet devam
eder.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Ben sizi
dinledim.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Uzunırmak. Lütfen
Buyurunuz
Sayın Bakan, devam ediniz.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ben sizi
sükunetle dinledim. Bize tavsiye çerçevesinde önerilerde bulundunuz,
teşekkür ediyoruz, bunları aldık. Yalnız, burada bu yetkiyi
nasıl kullandığına bakmak gerekiyor. Eğer tüm kanun
hükmünde kararnameleri iyi incelerseniz son derece rasyonel ve verimli
kullandığını göreceksiniz.
Bakınız,
benim Bakanlığımdan bir örnek vermek istiyorum: 22 bölge
çalışma müdürlüğü vardı. Bunları kapattık.
Doğru bir iş yaptığımız inancındayım
çünkü Edirnedeki vatandaşımız çalışma hayatıyla
ilgili bir sorun yaşadığında İstanbula gelmek
durumundaydı, Çanakkalede sorun yaşayan bir
vatandaşımız, bir işverenimiz Bursaya gelmek
zorundaydı. Ağrıda sorun yaşayan bir
vatandaşımız da Erzuruma gitmek zorundaydı. 22 ile
taşınıyor idi sorun yaşayan çalışma
hayatındaki vatandaşlarımız, işverenlerimiz. Bunu
kapattık. Ne yaptık? Çalışma ve İŞKUR İl
Müdürlüğü dedik ve herkesin ayağına hizmeti götürdük. Herhâlde
yanlış bir şey değil.
HASAN ÖREN
(Manisa) Kanun Hükmünde Kararname ile ilgisi ne?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) -
İnanıyorum ki, size de böyle bir iktidar nasip olsa, siz de böyle
akılcı, rasyonel bir düzenlemeyi yaparsınız. Genelde bu
şekilde değerlendirmenizin doğru olacağı inancı
içerisindeyim.
Mesela, bir örnek
daha vermek istiyorum: Sosyal Güvenlik Kurumu, bildiğiniz gibi önemli bir
kurum. Ciddi bir reformu Parlamentoda daha önce bu sıralarda bulunan
arkadaşlarla birlikte gerçekleştirdik. Burada Sosyal Sigortalar Genel
Müdürlüğü gibi hem çalışanlara, aktif ve pasiflere hitap eden,
bu kadar geniş kitleye hitap eden bir Genel Müdürlük vardı. Aktiflere
ayrı bir Genel Müdürlük ihdas, pasiflere de mevcut Genel Müdürlüğün
devamı şeklinde bir değişiklik yaptık. Yani bunu
herkes, bütün kurumla ilgili olan milyonlarca insan takdir etti.
Hizmetlerin daha
sağlıklı bir şekilde verilmesi, daha hızlı bir
şekilde sunulması açısından bu değişiklikler
yapılmıştır ve yetki çerçevesinde
yapılmıştır. Bunlar, tümü için geçerlidir. Niteliği
konusunda bir sıkıntı söz konusu, yetki konusunda bir
sıkıntının söz konusu olmadığını sizler
de biliyorsunuz ama Sayın Milletvekilimizin bu görüşüne saygı
duyuyoruz, onu da saygıyla karşıladığımızı
ifade etmek istiyorum.
Dış
politikada, eğer dikkat ederseniz tüm meselelerde ve ilişkilerde
ülkemizin haklılığı veya haksızlığı
çerçevesinde olaya bakmak doğru olur. Türkiye-Suriye ilişkilerinde,
Türkiye-İsrail ilişkilerinde, Türkiye, diğer ülkelerle problem
diye takdim ettiğiniz ilişkilerde doğrudan yana mı, haktan
yana mı vaziyet almıştır; yoksa yanlıştan yana
mı, geleneksel bir bakış açısı çerçevesinde mi
tavır almıştır? Bu çerçevede bakarsanız, ne kadar
isabetli bir bakış sergilediğimizi süreç her zaman
göstermiştir. Önümüzdeki dönemde bunu da göreceğiz. Türkiye, ne kadar
doğru ve ilkeli bir dış politika izlediğini önümüzdeki
süreçte gösterecektir.
Sivil havacılıkla ilgili
önemli bir soru geldi. Teşekkür ediyorum Metin Beye. Şimdi, bu konu
çok kapsamlı. Bizim, kara ulaşımında da, hava
ulaşımında da, deniz ulaşımında da dev
adımlar attığımızı, bütün Parlamentoda bulunan,
muhalefetiyle iktidarıyla bütün milletvekili arkadaşlarımız
biliyorlar. Nereden biliyorlar? diye soracak olursanız,
yaşıyorsunuz ve sürekli de hava ulaşımını da,
kara ve deniz ulaşımını da kullanıyorsunuz ve düne
göre bugün, on yıl öncesine göre bugün nelerin fark ettiğini de en
iyi, bu yolları kullananlar bildiğine göre, bu konuda bir
ihtilafın olmadığını ama ayrıntılı
bilgiyi yazılı olarak vereceğimizi ifade ediyorum.
Çok farklı bir soru -gündemimizle
de pek ilgisi yok- Türkiyede silahlı bir eylem gücünün, yabancı
ülkelere dönük
Böyle bir şey bizim bilgimiz dâhilinde değil ama
Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekili arkadaşımız özel
bir bilgiye sahipse, devletimizin ilgili kurumlarıyla görüşmesi gerekiyor
ama bizim, böyle bir ne bilgiye ne de bu ve benzer ilişkiler içerisinde
olan bir siyasi parti, bir Hükûmet anlayışı içerisinde
olmadığımızı da belirtmek istiyorum.
Tüm soru soran arkadaşlara çok
teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova)
Sayın Başkan, süre kaldığı için sorulara devam
edebiliriz.
BAŞKAN Sayın Sakık,
buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanımız önemli,
güzel açıklamalar yaptı. Evet, yani ulaşımda, Allah için,
iyi şeyler yapıldı, inkâr etmeyiz. Peki, bu ülkeyi
özgürleştirme konusunda projeniz nedir? Yani, sürekli tutuklamalar, hani
bu, dersiniz ya Görüşmeler, müzakereler
Bu müzakereler terörle
mücadelede mi olacak yoksa özel yetkili savcılarla mı olacak? Zaten,
eğer bu noktadaysa, biz yıllardır bunu yaşıyoruz. Onun
için, bu hizmetin yanında, ülkeyi özgürleştirmek, iç
barışı sağlamak için projeniz nedir? Bu konuda da bize
bilgi sunarsanız seviniriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Sakık.
Sayın
Akar
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakanım, hazır sizi
yakalamışken bari size de bir iki soru sorayım. Kocaeli bölgesi
biliyorsunuz sanayi bölgesi ve organize sanayi bölgeleriyle ünlü bir bölge. Her
ne kadar AKPli arkadaşlarım, biraz evvel konuşmalar yaptılar
bu verilen Meclis araştırma önergesi hakkında ama bu
arkadaşlarım yaz tatillerini kendi memleketlerinde geçirdikleri için
Kocaeliyi fazla bilmezler; onu da buradan belirtmekte fayda görüyorum.
Şimdi
size sormak istediğim şu: Kocaelide bunca sanayi tesisi varken, son
yıllarda kurulan Ford fabrikası ve Hyundai fabrikasında
işçiler 600 lira ve 800 lira arasına çalışırken ve
sendikasız çalışırken, özellikle Hyundaide, -isimleri de
veriyorum- Fordda var sendikalar ama 600 TLyle 800 TL arasında
çalışırken Başbakanın önerdiği 3 çocuk
yapın
Bu çocuklar, bu gencecik endüstri meslek lisesi mezunu
arkadaşlar ve meslek yüksekokulu mezunu arkadaşlar evlenecekler,
çocuk yapacaklar, 3 tane çocuk yapacaklar, eğitecekler, bunları
nasıl becerecekler? Bunu bir izah etmenizi istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın
Şandır
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Çok teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, gerçekten öğrenmek için soruyorum, televizyon da yok, kendi
aramızda kalacak. Suriyeyle ilişkilerde ortaya koyduğunuz
gerekçeyi hiç sorgulamıyoruz. İnsani birtakım hassasiyetlerle
mevcut rejime karşı çıkıyorsunuz, bunu Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz saygıyla karşılıyoruz, ancak
muhatabınızın ne yapacağı belli olmayınca,
olmadığına göre siz bu tavrınızı nereye kadar
devam ettireceksiniz? Bunun sonucunun Suriye ile bir savaş ihtimalî
taşıyıp taşımadığını öngörebiliyor
musunuz?
Bir
şey daha söyleyeyim. Türkiye Cumhuriyeti devleti doksan yıldan bu
yana savaşmayarak bu noktaya geldi. Şimdi, takip ettiğiniz
politikalarla Türkiye'nin böyle savaşma ihtimaliyle karşı
karşıya kaldığını kabul ediyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Şandır.
Bir
soru daha alacağım, gerisine Sayın Bakan cevap verecek, süremiz
yetmiyor.
Sayın
İnce, buyurun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, çok net benim sorum. İntibak yasası 2013e neden kaldı,
paranız mı yok?
Soru
iki: KPSSyle SGKya memur almıştınız, bunların
ataması neden gecikti? Seçimden önce yapmıştınız bunu.
Bu neden gecikti? İntibak
yasası neden 2013e kaldı? Gerçekten devletin kasasında para
mı yok?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın İnce.
Sayın Kaplan,
son olarak size söz veriyorum.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakan, Suriyedeki demokratik muhalefeti
Türkiyede topluyorsunuz, daha önce de Hükûmet Antalyada topladı. Fakat
bu demokratik muhalefetin içinde sayıları 3 milyona yakın olan
ve on dört, on altı arası bir Kürt demokratik muhalefet grubu var;
her nedense hiçbirisini çağırmıyorsunuz. Ne Antalyada ne son
olarak İstanbulda yapılan toplantının içinde yoktu. Siz
İhvan-i Müsliminci misiniz? Yani Kürtlere karşı
mısınız her tarafta? İhvan-i Müsliminle organik
bağınız mı var? Çünkü bu hep İhvan-i Müslimin,
Müslüman Kardeşlerden örgütleri çağırıyorsunuz. Yani bir
organik bağınız var mı partinizin onlarla? Kürt
düşmanlığı niye? Suriyedeki Kürtlerden on altı tane
farklı grup, parti var; hiç mi bir tanesi size yakın durmuyor, yani
görüşeceğiniz bir teki yok mu? Bu Suriyede
yaptığınız anti Kürtçülük Türkiyeden mi kaynaklanıyor
acaba, Türkiye'nin havası oraya da mı vuruyor?
Onu öğrenmek
istedim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim,
teşekkür ediyorum.
Şimdi,
öncelikle Bakanlığımla ilgili konuya cevap vereyim. İntibak
yasasının 2013e kalmasının parayla pulla bir ilgisi yok.
Çok şükür bizim kasalarımızda, Merkez Bankamızda ve tüm
ekonomik faaliyetlerimizde bir nakit sorunu yaşamadık. Nakit sorunu
yaşandığı dönemlerden devraldık. Bugün öyle bir
problem yok.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Partinizin kasasını değil, devletin
kasasını soruyorum.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Şimdi, bildiğiniz gibi intibakla ilgili
çalışmalarımızın boyutlarını
açıkladık, ne çerçevede bir intibak yapıyoruz bunu kamuoyuyla
paylaştık. Bu, dosya bazlı bir çalışma olduğu
için 2012 yılının belki ilk yarısında bu dosya
bazlı çalışmayı tamamlama imkânımız olacak. Yani,
bir zamana ihtiyacımız var, süreye ihtiyacımız var. Tek tek
dosya ele alınacak. Yaklaşık 2,5 milyon emeklimizi ilgilendiren
bir sorundan bahsediyoruz. O anlamda bir süreye ihtiyaç var, ama 2012 bütçesine
de bunun için ödenek ayrılmış durumda, fasılda gerekli
kaynak ayrılmış durumda. Yani, 2012 veya 2013, Hükûmet Programında,
biz bunu kademeli bir şekilde bu dönem içerisinde ödeyeceğimizi, bu
sorunu sorun olmaktan çıkaracağımızı ifade
etmiştik. Onun için, bunun bir para sorunu değil, hizmetin
gerekliliği ve önümüzdeki prosedürlerin bunu gerekli kıldığını
belirtmek için bunu ifade ediyorum.
Efendim, Suriye
ile ilişkilerimiz savaş
Yani, biz burada ilkeli bir politika
izliyoruz. Suriye ile ilgili söylenmesi gerekenleri çağdaş dünya da
söyledi, biz de söyledik. Oradaki halka davranışların, halka
yönelişlerin ne şekilde olduğunu hepimiz görüyoruz.
Dolayısıyla, Türkiye bir savaş yanlısı ülke hiçbir
zaman olmamıştır, barış yanlısı
olmuştur. Barışın iki ülke arasında devamı
konusunda da, tabii ki Suriye uluslararası hukuka ve insan haklarına
saygılı bir devlet olmak durumundadır. Bu yönüyle Türkiye sesini
yükseltmektedir, çünkü kardeş Suriye halkı ve tüm kardeş
halklar, tüm insanlık bizim için son derece önemlidir.
Diğer
açıdan bakacak olursak, bu Kürt-Türk ayrımlarını artık
dillendirmenin de çok anlamlı almadığı inancı
içerisindeyim.
SIRRI SAKIK
(Muş) Bu kavga niye?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Kürt dediğiniz,
eğer sınırlarımızın dışındaysa
bizim akrabalarımızdır, komşularımızdır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Onları dışlıyorsunuz!
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) İkincisi, ülkemiz
içinde zaten vatandaşlarımızdır.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Ama niye dışlıyorsunuz?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bu yönüyle bir problem
söz konusu değil.
Suriyeye
karşı buradaki demokratik muhalefetin, böyle bir kısa süre
içerisinde kısa cümlelerle değerlendirilmesini de ben
haksızlık olarak değerlendiririm. Bunu belirtmek istiyorum.
İki soru daha
vardı ama
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Bakan, cevap alamadık.
MUHARREM İNCE
(Yalova) KPSSyle giren memurların ataması
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani cevap
neyi alamadınız?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Kürtleri niye muhalefet toplantılarına
çağırmıyorsunuz?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yani ben
muhalefet toplantısı filan yapmıyorum ama Suriyedeki olup
bitenlere karşı demokratik bir yapılanma içerisinde olanlara
Türkiye'nin sahipliğini dünya biliyor. Yani demokratik bir
yaklaşımdan, Suriyedeki antidemokratik gelişmelere
karşı demokratik bir yaklaşımdan yana olduğumuzu ifade
ediyoruz. Buraya kimlerin katıldığını, biz, kimlikleri
doğrusu kontrol etmiş değiliz, onu da ifade edeyim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Suudi Arabistanın demokrasi yaşamına sizin de çok
büyük katkılarınız var, evet.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Şimdi, Sırrı Beyin sorusu: Kalkınma çok iyi. diye ifade
ettiniz. Kalkınma, doğru, Türkiyede yol, altyapı, her alanda
ciddi şekilde kalkınmanın olduğunu siz de kabul ediyorsunuz
ama kalkınmanın olabilmesi özgür ortamlarda ancak
gerçekleşebilir. Türkiyede kalkınmayı kabul ediyorsanız
aynı zamanda Türkiye'nin de özgürleştiğini ve özgürleşme
alanında da ciddi mesafe kat ettiğine inanıyorsunuz demektir.
Onun için sorunuzda ben bir çelişki gördüm. Kalkınmaya evet
diyorsanız bu kalkınma ancak özgür ortamda olabilir.
SIRRI SAKIK
(Muş) 20 bin insan gözaltına alınmış, 4 bin insan
tutuklanmış.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Türkiye
özgürleşmeyi de, özgür bir ülke olmayı ve demokratikleşme
konusundaki adımlarını da atmıştır ve
kalkınma konusunda da adımlarını hızlı bir
şekilde atmaktadır. Bunları paralel bir şekilde
sürdüreceğimizi belirtmek istiyorum.
Efendim,
Kocaelini ben çok yakinen bilirim. Kocaelinde vatandaşlarımız
çalışıyorlar, azami ücretle çalışan var, asgari
ücretle çalışan var. Çok şükür ki ana muhalefet partisi
Çalışmıyorlar. demedi de Ücretleri düşük. diye ifade
etti.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Kocaelinde işsizlik yüzde 14.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ben
gelişen Türkiye'nin, çalışan bu Türkiye'nin, çalışan
nesillerimizin, gençlerimizin önümüzdeki süreç içerisinde daha yüksek ücretleri
hak edeceklerine ben inanıyorum.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ama sendika yok.
BAŞKAN
Sayın Bakan, süreniz doldu.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Yeter ki
herkes çalışsın. O ortamı da Hükûmetimiz
sağladığı için ben de bir Hükûmet üyesi olarak iftihar ediyorum.
Çok teşekkür
ediyoruz arkadaşlar. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, yoklama istiyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar[!], CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Evet, sırayla yazınız.
AHMET YENİ
(Samsun) Kalkın bakalım! Şöyle bir spor yapın!
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Biz de sizi alkışlıyoruz!
HASAN ÖREN (Manisa)
Rahat olun arkadaşlar! Televizyon falan yok, rahat olun hepiniz!
Kanalı kapattınız, rahat olun!
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen arkadaşlarımız isimlerini
söylerlerse daha kolaylık olacak. Böylece tutanaklara geçecek.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın İnce, Sayın Ören, Sayın Çelebi
(CHP
sıralarından ayağa kalkan bir grup milletvekilinin Kâtip Üye
tarafından tespiti yapıldı)
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, siz aramak zorunda değilsiniz!
BAŞKAN
Kâtip üyelerle sayıyorum efendim 20 kişi var mı yok mu diye.
AHMET YENİ
(Samsun) Yani
Oturuyorlar. Neyi sayıyorsunuz Sayın Başkan?
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, ayağa kalkmaları
gerekir ama sayın milletvekillerimizin. Otur demeden oturuyorlar. Hepsi
birden ayağa kalksın tekrar görün efendim.
BAŞKAN
Sayın İnce, Sayın Çelebi, Sayın Canalioğlu, Sayın
Yüceer, Sayın Bayraktutan
Evet, sayın
milletvekilleri
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Okuduklarınız ayağa kalksın
efendim.
BAŞKAN
Demin ayağa kalktılar efendim, isimlerini söylüyorum şimdi.
NİHAT ZEYBEKCİ
(Denizli) Ama olur mu? Ayağa kalkmaları lazım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Kalkacaksınız bir daha.
HASAN ÖREN
(Manisa) Sizi mutlu edecekse kalkarız.
BAŞKAN
Sayın Ören, Sayın Akar
Sayın
milletvekilleri, demin sayın milletvekilleri isimlerini kendileri
söylediler, tutanaklara geçti. Kendilerinden isimlerini söylemelerini rica
ettim, kendileri ayaktayken isimlerini söylediler.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Toplantı
yeter sayısı da vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 21) (Devam)
BAŞKAN
- Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
YENİ ZELANDA HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA HİZMETLERİNE DAİR
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 4 Mart
2010 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni
Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Levent Gök.
Buyurunuz
Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
LEVENT GÖK (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının 1inci maddesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu anlaşma, Yeni
Zelanda ile aramızda 4 Mart 2010 tarihinde imzalanmıştır.
Geçen dönemde Meclisimizin gündemine gelmiştir ancak dönemin sona ermesi
nedeniyle hükümsüz kalmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu görüştüğümüz
tasarı, önümüze gelen anlaşmalardan belki en yeni tarihli
olanıdır. Görüştüğümüz ve görüşeceğimiz pek çok
anlaşmanın dört beş yıllık bir öncesi bulunmaktadır.
Bu niçin böyle olmaktadır? Bizler, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak imzaladığımız
anlaşmaları imzalandıktan birkaç yıl sonra Meclisimize
onaylatmaya getiriyoruz. Bunun kabul edilebilir bir mantığı
olduğunu düşünmüyorum. Hem anlaşmaları geç onaylamaya
getiriyoruz Meclisimize hem de onaylamış olduğumuz
anlaşmaların kimi maddelerini ne yazık ki uygulamıyoruz.
NİHAT
ZEYBEKCİ (Denizli) Bir anlaşma iki gün sürerse bu böyle olur.
LEVENT GÖK
(Devamla) Bakın, değerli arkadaşlarım, suçluların
iadesine dair bir Avrupa Sözleşmemiz var. Şimdi, birazcık
vicdanlarınıza seslenmek istiyorum. AKP Grubundan da
tanıdığım pek çok arkadaşımızın vicdan
sahibi olduğuna inanıyorum ama anlatacaklarımdan
sanırım sizler de rahatsız olacaksınız.
Değerli
arkadaşlarım, 2 Temmuz 1993 günü biliyorsunuz Sivasta Madımak
Otelinin yakılması sonucu, şenlikler nedeniyle otelde bulunan,
aralarında 2 çocuk, genç ve aydınlarımızın da
bulunduğu 33 konukla 2 otel görevlisi yanarak ve dumandan boğularak
yaşamlarını yitirmişlerdi. Polis kayıtlarına göre
15 bin kişi olarak geçen bu örgütlü, gerici kalkışmanın ve
katliamın eylemcilerinden bugüne dek ancak 128 kişi yargı önüne
getirilebilmiştir.
Vahit Kaynar da
bunlardan bir tanesiydi. Vahit Kaynar, yapılan yargılama sonunda
cumhuriyet rejimine kalkışma suçundan idam cezasına
çarptırılmış, bu karar da Yargıtayca onanarak
kesinleşmiştir. İdam cezasının
kaldırılmış olması nedeniyle cezası
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
dönüşmüş bulunmaktadır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vahit Kaynarın bir müddet önce Polonyada
yakalandığına dair haberlerin duyulması üzerine kendisinin
bir an önce Türkiye'ye iade edilmesi ve cezasını çekmesi yönünde
kamuoyu ve Sivas olaylarında yakınlarını kaybedenler büyük
bir beklenti içerisine girmişlerdir.
Vahit
Kaynarın gerekçeli kararında aynen şu ifadeler yer
almaktadır: Kendisinin, devlet ve Hükûmet temsilcisi olan valiye
Şerefsiz vali!, Vali istifa!, cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerine
aykırı biçimde Şeriat gelecek, zulüm bitecek!, Cumhuriyet
burada kuruldu, burada yıkılacak!, Yaşasın şeriat,
kahrolsun cumhuriyet, kahrolsun laiklik!, Şeriat isteriz!
sloganlarını attığı; cebir kullanmak suretiyle
Madımak Oteline girdiği; koltuk, masa, perde gibi eşyaları
dışarıya atıp yangına sebebiyet verdiği ve 35
kişinin ölümüne sebebiyet verdiği dosyadan
anlaşılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; herkesin beklentisi Polonyada
yakalandığı bildirilen Vahit Kaynarın bir an önce
Türkiyeye getirilmesi iken, ne yazık ki, Suçluların İadesine
Dair Avrupa Sözleşmesinin 16ncı maddesine göre, gözaltında
tutulma süresinin kırk gün olduğu gerçeğini dikkate almayan
Adalet Bakanlığı, adı geçen şahısla ilgili
evrakları Polonya makamlarına süresi içerisinde teslim etmeyerek,
sonuçta Vahit Kaynarın Polonyada serbest kalmasına neden
olmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çağımızın
iletişim çağı, teknoloji çağı ve ulaşım
çağı olduğu tartışmasızdır. Şimdi hangi
sayın, değerli milletvekili bana şunu ifade edebilir ve
Vicdanım rahat diyebilir? Hakkında kesinleşmiş bir
mahkûmiyet kararı bulunmasına ve yakalanmasına rağmen,
Türkiye Cumhuriyeti kırk günlük süre içerisinde, kesinleşmiş
mahkûmiyet kararı bulunan bir hükümlüyü Polonyadan alıp Türkiyeye
getiremiyor. Getiremediği gibi, bu işlemleri kırk gün içerisinde
yapmadığı için bu kişi serbest kalabiliyor. Şimdi
burada vicdanlarımızın rahat olduğundan söz edebilir miyiz?
Eminim hepiniz rahatsızlık duyuyorsunuz bu konudan. Değerli
arkadaşlarım, bu nasıl iştir? Alt tarafı, Interpol
tarafından arandığı bilinen bir kişidir Vahit Kaynar,
bütün evraklarının zaten hazır olması gerekmektedir.
Kırk günlük süre ise bu çağımızda çok uzun bir süredir.
Hangi irade bu kişinin Polonyadan buraya getirilmesini
engellemiştir? Bunun bir açıklanması gerekmez mi? Bunun bize
mantıklı bir şekilde izahı gerekmez mi değerli
arkadaşlarım?
Ben sizlerin
vicdanlarınıza sesleniyorum: Şimdi Sivasta
yakınlarını kaybedenler, saz çalan çocuklarını, semah
dönen çocuklarını kaybedenler bugün bir kez daha
yıkılmadılar mı? Devletimiz bu kadar aciz midir? Elbette
değildir ama Vahit Kaynar Türkiyeye getirilmek istenmemiştir,
tıpkı Cafer Erçakmakın yakalanmayışı gibi.
Biliyorsunuz, Sivas olaylarının
bir numaralı sanıklarından Cafer Erçakmakın da Türkiyede
yaşadığı ve geçtiğimiz birkaç ay önce Sivasta
öldüğü ancak mezarlık kayıtlarından
anlaşılmıştır. Türk güvenlik güçleri Cafer
Erçakmakı sağlığında yakalayamamıştır,
ancak öldüğünde hepimiz mezarlıklardan gidip arşivlerden
çıkarttığımız zaman haberini
almışızdır Cafer Erçakmakın Türkiyede olduğuna
dair.
Şimdi
değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi anlaşmaları yapmak
yetmiyor, bunları gerçek
anlamıyla uygulamamız da gerekiyor. Ben eminim bu
anlattığımdan hepiniz de rahatsız oldunuz. Şimdi
hepimizin vicdanlarını rahatlatmak için benim size naçiz bir önerim
olacak. Yukarıda Plan ve Bütçe Komisyonunda Adalet
Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz ve Adalet
Bakanımız da orada. Ben şimdi çıkıp buradan oraya
gideceğim ve bu soruları
Adalet Bakanına bizzat soracağım ama istiyorum ki vicdanı
rahatsız olan arkadaşlarımız da benimle beraber gelsinler
ve bu soruyu hep birlikte Adalet Bakanımıza soralım ve
gerçeği bizler kendisinden öğrenelim. Bu konu kanayan bir
yaradır. Mahkûm olmuş, kesinleşmiş bir mahkûmiyet
kararıyla yurt dışında yakalandığı bilinen
bir mahkûmu Türkiyeye getiremeyen bir zihniyetin ne yazık ki
vicdanlarımıza bunu çok tatminkâr bir şekilde
açıklaması gerekmektedir. Benim vicdanım bu konuda
kanamaktadır, Sivasta yakınlarını kaybedenlerin
vicdanları bu konuda kanamaktadır. Büyük üzüntü içerisindedirler.
Gelin bu yarayı hep birlikte giderelim ve Adalet Bakanımıza bu
soruyu hep birlikte yukarıda soralım. Ben AKPli milletvekili
arkadaşlarımızın bu konuda vicdanlı olduğunu
düşünüyorum. O yüzden giderken sizlerle beraber gitmek istiyorum. Gidelim
ki hep beraber gerçeği tartışalım ve Adalet Bakanından
hepimizi tatmin edici bir yanıt alalım.
Bu vesileyle
hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum, hepinize iyi akşamlar
diliyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Gök.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle saygılar sunuyorum.
Biz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, perşembe günü, dünden, evvelki
günden devam eden tartışmanın ve gerginliğin bitmesine
katkı vereceğimiz umuduyla bu iki uluslararası sözleşmede
konuşmama kararı almıştık ve konuşmayarak acaba
Meclis Genel Kurulumuzda yeniden bir uzlaşma havası oluşturabilir
miyiz ümidindeydik ama mümkün olmuyor. Ben yine de bu ve bundan sonraki 2 tane
uluslararası sözleşmede Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
konuşmama kararımızı devam ettireceğiz. Ümit ederim ki
Meclis Genel Kurulunda bu konularda gruplar arasında bir uzlaşma
temin edilir ve çok rutin olan bu uluslararası sözleşmelerin
onaylanması, geçmişte örneklerini
yaşadığımız bir süratle, bir uzlaşmayla
hızla gerçekleşir diye ümit ediyorum. Ama bir muhalefet partisi
olarak, muhalefette geri kalmamak gibi bir mecburiyetimizin olduğunu da
sizin kabul etmenizi düşünüyorum. Ümit ediyorum ki bu noktada bize de hak
verirsiniz.
Şimdi
söz almamın sebebi, bir önceki oturumda, bir önceki tümü üzerindeki
konuşmalarda Sayın Bakana sorduğum bir sorunun
açıklığa kavuşması, verilen cevabın da
açıklığa kavuşması, konu Suriye.
Değerli
milletvekilleri, tabii televizyonlar vermiyor, Genel Kurulda da ilgili olan,
konuyla ilgili olan sayın üyelerin dikkatine sunmak üzere, bir bilgi
vermek üzere söz aldım. Suriye ile ilgili konuşmak konusunda benim
özel sebebim olduğunu Genel Kurulda birçok arkadaşımız
bilmektedir çünkü ben henüz yenisi kurulmayan Türkiye-Suriye
Parlamentolararası Dostluk Grubunun geçen dönemdeki
Başkanıyım ve 2000 yılında ilk defa kurulan bu dostluk
grubunun ilk kurucu Başkanıyım. Ayrıca, ben Suriye
doğumluyum, ailemin büyük kısmı da Suriyede
yaşamaktadır. Dolayısıyla, Suriye ile Türkiye
ilişkilerindeki gelişmeler beni çok doğrudan ilgilendirmektedir ve ben de meseleyle çok doğrudan
ilgiliyim, endişelerimi paylaşıyorum sizinle. Birtakım
bilgilerim var, bu bilgileri devletimizin ilgili birimlerine, Hükûmetimizin
sayın bakanlarına özel arz ettim. Burada onları arz
etmeyeceğim ama endişelerimin kaynağı olan bilgileri
burada
Deminki sorduğum sorunun cevabı tabii ki öyle olmak
durumunda, Sayın Bakan ne diyecek! Ama açıklığa
kavuşturmak açısından soruyu ve cevabı besleyen bilgileri
sizinle de paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
devletlerle, devletleri yöneten siyasi iktidarlarla, yönetimlerle
ilişkiler bozulabilir. Ticareten bozulabilir, siyaseten veya dünya
konjonktürü bozabilir bunu, şartlar öyle gerektirebilir ama halklarla
halkların düşmanlığı çok tehlikeli bir hadise. Hele ki
bu 800 kilometreye ulaşan bir sınırla komşu olduğumuz,
yaklaşık bin yıllık da bir birlikteliğimiz, birçok
anlamda birlikteliğimiz olan Suriye olursa gerçekten bu konudaki tehlikeyi
çok önemsemek lazım. Devletler arasındaki ilişkiler iyi olur
kötü olur, bugün böyledir, yarın şartlar değişir iyi olur ama
eğer halklar arasında düşmanlık kökleşirse inanınız
ki belli bir müddet sonra o genetikleşiyor, artık bir genetik
yapıya dönüşüyor, dost olamıyorsunuz.
Şimdi, kendimizi
kandırmayalım, Hükûmetin Suriye halkının
haklarını savunmak adına, Sayın Bakanın ifadesiyle
veya Sayın Başbakanın ifadesiyle veya deminki iktidar partisi
grubunun Sayın Sözcüsünün ifadesiyle Bir ilke doğrultusunda biz
Suriye yönetimine karşı çıkıyoruz. deniyor ama ben size
bir bilgi vereyim, Suriye yönetimine Türkiye'nin karşı çıkışı
ve bunu Türkiye televizyonlarının abartarak göstermesi her
akşam, Suriye halkında Türkiyeye karşı çok ciddi bir öfke
birikimi oluşturdu.
Benim ailem, kardeşlerim
Lazkiyede yaşıyor ve Suriyeyle çok yakın ilişkilerimiz,
parlamenterler düzeyinde, iş adamları düzeyinde, devlet yöneticileri
düzeyinde ilişkilerimiz var. Dostluk Grubu Başkanlığı
yaptım, onların
da bana ilettikleri konu bu.
Yani
Türkiyeye karşı Suriye halkında oluşan tepkiyi Türkiyeyi
yönetenlerin dikkate alması gerekir. Suriye devletini yönetenlerle biz
kavga içerisinde olabiliriz ama bu kavganın Suriye halkının
mağdur edildiği, aşağılandığı duygusunu
yerleştirmesi hâlinde Suriye halkıyla dostluğumuz hızla
bozulacaktır ve bu bozulmanın sonucu, bugün Suriyede yaşayan
yaklaşık 3 milyon kendisine Türkmenim diyen, kendisine
Kafkasyalıyım diyen, Çerkezim, Dağıstanlıyım
diyen ama Türklüğe, Müslümanlılığa,
Osmanlılığa mensubiyet duyan insanların
cezalandırılması gibi bir sonucu önümüze getirebilir. Buna
karşı Türkiye'nin çok bir tedbiri yok.
Bu noktada
şunu da söylemek lazım, benim esas endişelendiğim konu
şu: Türkiyeyi yönetenlerin gelecek öngörüsü konusunda endişem var.
Muhataplarımızın beklediğimiz noktaya gelmesini temin etmek
gibi bir imkânımız yok. Yani Sayın Suriye Devlet Başkanını
korkutarak, ikna ederek, falan ederek, işte insan haklarından,
demokrasiden yana bir tavır içerisine girmesini temin etmek gibi bir
imkânımız yok. Zaten böyle bir süreç de aşıldı.
Hatırlayacaktır
Sayın Elitaş, 6 Nisan 2011 tarihinde, geçen dönem Meclis daha tatil
olmadan ben, yine, bu kürsüde Hükûmeti uyardım, bakın on beş gün
olmuştu Suriyede olaylar başlayalı, dedim ki: Hızla
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan Suriyeye gitmeli;
Suriyeyi yönetenleri ikna etmeli, onları teşvik etmeli,
cesaretlendirmeli ve bu reformları yapmalı çünkü Suriyenin
şartları çok ağır. Suriyede dönüşümü,
değişimi isteyen bir devlet başkanı var ama geçmiş
dönemden kalan öyle bir yapı var ki adamın gücü yok. Eğer
Türkiye desteklemezse yeniden yana, demokrasiden yana hiçbir adım atabilme
şansı yok. O zaman Hükûmeti uyarmıştım, dedim ki:
Hızlı gidelim şu olaylar bu noktaya gelmeden ama o zaman
öngörülemedi, maalesef öngörülemedi. Buradan nutuk attık, telkinde bulunduk, tembihte
bulunduk, tavsiyelerde bulunduk. Bunların yeterli
olmayacağını öngörmemiz lazım. Şimdi gene
endişedeyim. Yani Suriye yönetimini bizim ikna etme imkânımız, ihtimalimiz yoksa ve
bugün başlattığınız bu tavrın devamı olarak
nereye kadar götüreceksiniz bunu? Başka bazı yazarların
söylediği gibi Amerikanın taşeronu diye nitelendirilen
politikalarınızı nereye kadar götüreceksiniz? Yani Suriye
yönetimi bu tavrını devam ettirirse, Suriye halkının
savunucusu olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti bugün attığı
adımı devam mı ettirecek, geri mi çekecek? Sayın Büyükelçi
orada oturuyor, dış politikada blöf olmaz. Ne yapacaksınız
yani? İsraille olan ilişkilerimizde, bakın, çok kötü duruma
düştük. Hani gemilerin yanında donanmamızı da
gönderecektik, gönderemedik. Gazzeye giden iki tane gemiyi alıp
götürdüler, bir şey de yapamadık. Ne yapacağız yani?
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir söz söyledi mi ondan geri adım
atmamalı. Ne yapacağız şimdi? Tekrar ediyorum: Yani, Suriye
yönetimi bu tavrına devam ederse, Türkiye de, işte, tüpten
çıkmış macun gibi söylediği sözün devamını
getirmek mecburiyetinde kalırsa Suriyeye savaş mı ilan edeceğiz
değerli Hükûmet, değerli İktidar Partisi Grubu?
Değerli
milletvekilleri, sözün sonundayım. Türkiye Cumhuriyeti devleti doksan
yıldan bu yana savaşmayarak, savaşlara katılmayarak,
bölgesel ve dünya sorunlarında yumuşak güç olarak müdahale etmeden, müdahalenin
içerisine girmeden, kendi Yurtta sulh, cihanda sulh. ilkeleri
doğrultusunda bugünkü gelişmesini sağladı. Biz ne
dünyanın sorunlarına, ne bölgenin sorunlarına
karışarak ne Türkiyeyi koruyabiliriz ne geleceği emniyete
alabiliriz. Dolayısıyla, Suriye konusunda sıfır sorun
politikası, bilmem ne falan, bunları polemik yapmıyorum. Ama
gelinen nokta çok tehlike. İsraille problem, İranla problem
kapıda, Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle problem kapıda,
Bulgaristanla bir başka problem kapıda, Ermenistanla bir başka
problem kapıda, yani Türkiye'nin önünde, endişe ederim ki,
korkarım ki, sebebi, sorumlusu, suçlusu biz
olmadığımız bir tartışma, bir çatışma
süreci geliyor. Şimdi, bunu öngöremezseniz, bu ihtimali öngöremezseniz
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Teşekkür ederim efendim.
Değerli
milletvekilleri, geleceği tanzim etmekle sorumlu olan bu Parlamento ve her
biriniz temsil ettiğiniz millet adına bir sorumluluk
taşıyorsunuz. Sizin aranızdan çıkan siyasi iktidar, siyasi
iktidarın verdiği kararlarla Türkiye'nin geleceğinin tehlikeye
atılmasına seyirci kalamazsınız. Endişemiz bu.
Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz ısrarla söylüyoruz, Suriye Orta Doğunun kilit taşıdır,
Suriye istikrarsızlaştırılırsa Orta Doğunun
tamamı kaosa düşer, o kaosu biz düzeltemeyiz, gücümüz yetmez. Onun
için Suriyeye bir dış müdahale, özellikle de Türkiye üzerinden bir dış
müdahale Orta Doğuda çok kötü sonuçlara ulaşır, bunun en büyük
zararını da Türkiye görür.
Bu
politikaların yeniden gözden geçirilmesi konusunda dikkatinizi çekmek
üzere o soruyu sormuştum, cevabı öyle olacaktır ama
düşünülmesini talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Şahıs
adına söz yok.
Soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Sayın
Yılmaz
KAMER GENÇ
(Tunceli) Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.
BAŞKAN
Soru-cevap işlemine geçtim.
Buyurunuz
Sayın Yılmaz
KAMER GENÇ
(Tunceli) Şu feneri de buraya bırakayım.
BAŞKAN
Sayın Genç, ben sizi kürsüye çağırmadım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Söz vermediniz mi?
BAŞKAN
Hayır vermedim efendim, soru-cevap işlemine geçtim, siz sonra talep
ettiniz. Onun için süresi geçti. Kusura bakmayın.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Hayır efendim, ben dedim ki: Şahsım adına söz
istiyorum. Şimdi, Sayın Başkan, siz özellikle beni
konuşturmamak için devamlı bir tavır içindesiniz. Ben kişisel söz istedim.
BAŞKAN
Nereden çıkarıyorsunuz Sayın Genç öyle bir şeyi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ama öyle bir tavır içindesiniz.
BAŞKAN
Hayır, ben soru-cevap işlemine geçtim dedim, soru-cevap işlemine
başladık Sayın Genç, lütfen, çok rica ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) Ya, böyle bir şey olur mu?
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Yılmaz
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, aleyhte oyumun rengini belirtmek üzere söz istiyorum. Aleyhte!
BAŞKAN Tamam.
Buyurunuz Sayın Yılmaz.
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana bir sorum
olacak.
Biliyorsunuz Adana Şakirpaşa
Havaalanının
Şimdi, Adanaya
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederiz
Sayın Yılmaz.
Sayın Işık
ALİM IŞIK (Kütahya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bilindiği gibi
son dönemde Komşularla Sıfır Sorun ismiyle
başlatılan politika, maalesef bugün sorunsuz sıfır
komşuya dönüşmüştür.
Bu kapsamda Arap baharı
rüzgârından etkilenen Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Suriye gibi
ülkelerde kaç şirketimiz Türk vatandaşlarına ait? Gerçek ve
tüzel kişiliğe sahip şirketlerimiz zarar gördü, bunların
ekonomik zararlarının telafisi konusunda Hükûmetinizce nasıl bir
tedbir alınmış ya da alınmaktadır? Açıklama
yapabilirseniz sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz
Sayın Işık.
Sayın Erdemir
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Sayın
Bakan, Yurtta sulh, cihanda sulh. bu Mecliste görev yapan tüm
milletvekillerinin ortak arzusudur diye inanıyorum.
Az önceki
açıklamalarınızda, Türkiye'de komşu ülkelere yönelik
silahlı eylem planlayan paramiliter kuvvetler bulunduğuna dair
bilginiz olmadığından söz etmiştiniz. İngilterenin
saygın gazetelerinde ve televizyon kurumlarında, Türkiye'de
konuşlandırılmış silahlı kuvvetlere mensup
komutanlarla röportajlar yayımlandı. Hükûmetinizin bu
yayınlardan haberi var mı diye merak ediyorum. Eğer
Hükûmetinizin bu yayınlardan haberi varsa bu haberde geçen
ayrıntılar araştırıldı mı? Ülkemizde bu tip,
bu tarz paramiliter kuvvetler bulunmakta mıdır? Sizin Hükûmet olarak
araştırmalarınızın sonucunda bu yayınların
tümünün mesnetsiz olduğu kanaatine mi vardınız? Yoksa
yayınlardan habersiz misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Erdemir.
Sayın Akar
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Sayın Bakan, Anayasa referandumunda, biliyorsunuz, 26 madde
vardı ama birçok arkadaşım 2 madde dışındaki
diğer 24 maddeyi bilmezler. Bunlardan bir tanesi de iki sendikaya üye olma
hakkıydı. Türkiyede bu uygulama var mıdır? Nerede iki
sendika var, aynı kişi iki sendikaya üye olmuştur? Bir
örneği var mı şu anda? Yine de Türkiyedeki 6 milyon
işçinin, bildiğim kadarıyla, 550 bini sendikalı işçi,
bu işçilerin sendikalılaşmadan dolayı iş akitlerinin
feshedilmesi konusunda ne diyorsunuz? Nasıl bir önlem alıyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Akar.
Sayın
Yılmaz
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Sayın Bakan, Uşakta iki tane hastanemiz var.
Birincisi, SSK Hastanesi -şu anda kadın doğum olarak geçiyor-
ikincisi de Uşak Devlet Hastanesi. Bu iki hastanemizin TOKİye
devredilerek bunun yerine -650 yataktı bu iki hastanemizin kapasitesi- 400
yataklı bir hastane yapılması söz konusu şeker
fabrikasının orada. Bu iki hastanemizin yeri çok değerli ve
merkezdeki iki hastanemiz TOKİye devredilerek yerinin alışveriş
merkezi ve konut hâline dönüştürüleceğini öğrenmiş bulunuyoruz.
Bu konuda TOKİ ile Sağlık Bakanlığı arasında
bir protokol yapılmıştır. Bu konuda, bu protokolün iptali
söz konusu mudur? Hastanelerimiz hâlen devam edecek midir, bundan sonra da
devam edecek midir? Yoksa, merkezdeki bu hastanelerimizi yıkıp oraya
alışveriş merkezi mi yapılacak? Birilerine rant
sağlamaya devam mı edilecektir?
BAŞKAN
Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.
Buyurunuz
Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
TOKİ bizim
önemli kurumlarımızdan bir tanesi. TOKİye kaynak temini
anlamında çeşitli kamu arazilerinin tahsisi son derece isabetli bir
karardır, son derece doğru bir karardır. Bu
sağlıklı kararlar uygulandığı için TOKİ 500
bin konutu gerçekleştirmiştir. Eğer Uşak ilimizde
SSK
hastanesi diye bir şey kalmadı AK PARTİ İktidarında
biliyorsunuz, hastanelerin hepsi birleştirildi. Artık öyle bir
tanımlama için söylediniz herhâlde.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) Kadın doğum için dedim zaten.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - İki
hastanenin yeri devredilebilir. 400 yataklı bir hastaneye ihtiyaç var ise
çok rasyonel, çok sağlıklı bir yaklaşım diye ben düşünüyorum.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) 650den 400e indi.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Müsaade
eder misiniz
Bakınız, siz Uşakın milletvekilisiniz.
Dolayısıyla yerel olarak bunları ayrıntılı bir
şekilde bilebilirsiniz ama ben geneli itibarıyla bir şey
söylüyorum.
Bu arazilerin
devredildiği yerler bir rant meselesi değildir. Bu araziler kamuya,
TOKİye devrediliyor. Bu yönüyle ihtiyaç duyulan yeni bir hastane söz
konusu ise 400 yataklı bir hastane yapılması da -sizin ifadeniz
doğrultusunda söylüyorum- son derece sağlıklı bir
yaklaşım. Sağlık Bakanlığından
sağlıklı yaklaşım beklenir zaten.
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) 650den 400e indirilmesi doğru mudur Sayın
Bakan?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) İhtiyaçsa
Bakın, ihtiyaç 650 ise
DİLEK AKAGÜN
YILMAZ (Uşak) 1.500, 1. 500 yatak
ihtiyacı.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Efendim,
ihtiyacı 1.500 ise biz iktidar olarak şehir hastanelerini de
yapıyoruz. Uşaka da 1.500 yataklı bir hastane yaparız. Ama
Sağlık Bakanlığı 400 yataklı bir hastaneyi uygun
bulmuş ise bir hesaplamanın neticesidir bu. Bunu söylemeye
çalışıyorum ama ayrıntıyı yazılı olarak
sizlere takdim edelim.
Efendim, iki
sendikaya üye olmak için yasal düzenlemeyi yaptık. Sendikalara üye olma
imkânını getirdik her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda destek
vermediyse de
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
Yapmayın!.
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Biz bu
düzenlemeyi gerçekleştirdik.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Bu kadar yapmayın yani! Hayretsiniz ya
vallahi!
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) İki
sendikaya üye, biliyorsunuz, bir kişinin farklı işyerlerinde
çalışması neticesinde oluşabilecek olan bir durum.
İnanıyorum ki, sendikal mevzuat
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Hayır Sayın Bakan, ama doğru
söyleyin. Yok böyle bir şey; yani yok. Yok olanı niye böyle
söylüyorsunuz?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Önümüzdeki
süreç çok yakın zamanda Anayasaya uyum çerçevesinde
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Hayır bir tane örnek verir misiniz? Tek bir
tane tek! Yapmayın ya!..
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Bakınız, müsaade eder misiniz Süleyman Bey.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Hayır, sen Bakansın. Ama doğruyu
söyleyin, Türkiye Cumhuriyetinin Bakanısınız.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Anayasaya uyum yasaları
geliyor. Bu yasalar buradan geçecek.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
O ayrı bir şey.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Sendikal mevzuat geçecek. Yine, 12 Eylülün bir ürünü olan 2821 ve 22yi
burada görüşeceğiz. Uyum yasalarından sonra, inanıyorum ki
Türkiyedeki sendikal faaliyet o prangadan kurtulduktan sonra çok daha aktif
hâle gelecektir.
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul)
O ayrı bir şey ama şu anda kimsenin iki tane sendikaya üye olma
hakkı yok.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Diğer konuya gelince,
efendim, yine ülkemizde, yabancı ülkeye dönük, yabancıların
oluşturduğu bir silahlı
Ben, yabancı gazeteleri okuyarak
bir milletvekilinin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine inanmıyor olması
ve yabancı gazeteyi kaynak göstermesini de doğru bulmuyorum. Hükûmet
bir açıklama yapıyor, bu konuda, gerek Dışişleri
Bakanlığımız gerekse ben ifade ediyorum Böyle bir şey
söz konusu değildir
AYKAN ERDEMİR (Bursa) Tekzip
ettiniz mi efendim?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Ama siz, kendi
kaynaklarınızı değil, yabancı kaynakları dikkate
alacaksınız takdir sizindir.
Efendim, komşularla
sıfır sorun, kaç şirketiniz
Bu, yazılı olarak cevap
vermemiz gereken bir konu Alim Bey. İnşallah, bunu
ayrıntılı bir şekilde, yazılı olarak takdim
ederiz.
Silifke Havaalanı ve/veya Adana
Havaalanı pistinin genişlemesiyle ilgili soru var. Tabii ki
bakanın iki dudağı arasında. Bakan, icracı bir bakan.
İcracı noktada olan bir bakanın söylediği şeyler,
yatırımla ilgili söylediği şeyler rastgele şeyler
değildir yani afaki bir şekilde, bir icracı bakan bir şey
söylemez, mutlaka bunun fizibilitesi vardır, çalışmaları
vardır, bir planın, bir projenin ürünü olarak, bakan
SEYFETTİN YILMAZ (Adana)
Altı ay boyunca gerekçe oydu.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Ulaştırma
Bakanımız açıklama yapar. Kaldı ki bütçe görüşmeleri
gelecek. Burada çok renkli, bunlar tartışılacak. Burada ilgili
Bakan arkadaşımıza bunu sorabilirsiniz.
Efendim, komşularla sorunla
ilgili
BAŞKAN Son dakikanız
efendim, son dakika
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) Sayın Başkanım,
müsaade bir dakika içinde
Şimdi, Suriye bizim komşu
ülkemiz, akrabalardan oluşan bir ülkemiz. Ticaret yolu üzerinde, bizim
için -ifade ettiğiniz gibi- ticaret yolu üzerinde olan bir ülke. Bizim
bugün endişe duyacağımız, Suriyenin bu gelişmeler
çerçevesinde yönetiminin terörle irtibatlanması konusu Türkiye için
hassasiyet arz eden bir konudur. Suriyedeki gelişmelerin bir iç
savaşa dönüşmemesi konusu Türkiye için önem arz etmektedir. Böyle bir
tablo karşısında bir mülteci akını gündeme gelebilir
ki nispeten geldi. Bunlar Türkiye'nin önüne koyup düşündüğü
hadiselerdir. Şimdi, tercihini demokrasiden yana yapmayan, insan
haklarından yana yapmayan Suriye yönetiminden yana olamayız. Tabii ki
Suriye halkından yana olacağız, bunun başka bir yolu da yok
yani. Türkiye bu konuda bir şey yaptı mı? Yaptı. En üst
düzeyde, Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın
Başbakanımız, Dışişleri Bakanımız yani
tüm teknokratlarımız defalarca Suriyeye bu konuyla ilgili bu
gidişatın gidişat olmadığı, doğru
olmadığı ve bu işin çözümü konusunda Türkiye elindeki
BAŞKAN
Süre doldu Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Son cümlem efendim.
bütün birikimlerini kullanacağını çok net bir şekilde
Suriye yönetimine taahhüt etmesine rağmen, eğer insan hakları ve
demokrasi konusunda bir adım atılamamışsa tabii ki halktan
yana olmaktan başka bir çıkış yolunun
olmadığını ifade etmek istiyorum.
Son
olarak da tabii ki bu konularla ilgili Arap Birliği Parlamentosu
önümüzdeki günlerde İstanbula geliyor, burada yine bölge ülkeleriyle,
bölge halklarıyla ilgili çok geniş değerlendirmeleri Türkiye ev
sahipliği yaparak gerçekleştirecek. Bölgedeki tüm dinamiklerle
Türkiye temas hâlinde. Biz komşu ülkenin bir kaosa sürüklenmesinden
memnuniyet duymayız, çünkü oradaki kaosun Türkiyeye ciddi
yansımaları olacağının bilincindeyiz. Ama bir yönetim
ısrarla tüm dünyanın, tüm çağdaş dünyanın telkinlerine
ve tavsiyelerine rağmen, bir komşu ülke olarak kardeş
dediğimiz, liderlerin birbirine kardeş dediği ve bu samimiyet
içerisinde bütün katkılarımızı,
yardımlarımızı esirgemeyeceğimizi söylememize
rağmen hâlen orada baskı ve şiddet devam ediyor ise burada bir
tavır alacaksınız.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Ne yapacaksınız?
BAŞKAN
Sayın Çelik
Sayın Çelik, süreniz doldu.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) Bakınız,
aldığınız tavır haktan yana mı, doğrudan
yana mı, o önemlidir.
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Girecek miyiz?
ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa)
Doğrudan ve halktan ve haktan yana ise
Sonu ne olacak? diyorsunuz.
Sonu, doğru olacaktır, halk kazanacaktır. Ben o inançtayım.
Çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederiz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Bakan, bir adım sonrası ne?
YUSUF
HALAÇOĞLU (Kayseri) Girecek misiniz?
BAŞKAN
1inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan yoklama istiyoruz. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar[!]; CHP
sıralarından alkışlar[!])
BAŞKAN 1inci
maddeyi oylamadan önce yoklama talebi gelmiştir.
Yoklama talebinde
bulunan ve isimlerini okuttuğum sayın milletvekilleri yerlerine
otursunlar.
KÂTİP ÜYE
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Sayın İnce,
Sayın Ören, Sayın Çelebi, Sayın Bayraktutan, Sayın
Demirçalı, Sayın Dinçer, Sayın Serindağ, Sayın
Yılmaz, Sayın Yüceer, Sayın Aydemir
AYKAN ERDEMİR
(Bursa) Erdemir.
BAŞKAN
Erdemir.
KÂTİP ÜYE
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Sayın İnce
yanlış yazmış sanırım.
Sayın
Erdemir, Sayın Özgümüş
MUHARREM İNCE
(Yalova) O kürsüde oturacaksan onları ezbere sayacaksın.
KÂTİP ÜYE
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Sayın Akar, Sayın
Düzgün
MUHARREM İNCE
(Yalova) O kürsü mikrofonunu verdiler diye sana
O lafı yediririm sana!
KÂTİP ÜYE
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Sayın Kaplan, Sayın
Bulut, Sayın Özpolat, Sayın Kaleli, Sayın Dibek, Sayın
Özel
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sana nasıl yedireceğim o lafı, gör bak! (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Mikrofonu yedirecek adama bak be!
KÂTİP ÜYE
MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) Sayın Erdoğdu.
BAŞKAN
Sayın Akar da burada.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklamaya başlandı)
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, böyle bir ifade olur mu? Yediririm diyor.
Neyi yediriyorsun?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ben yanlış yazsam bile senin öyle söylememen lazım.
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, neyi yediriyor? Böyle bir şey olabilir
mi?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Öğretirim sana onu!
AHMET YENİ
(Samsun) Mikrofonu yedirecek, böyle bir şey var mı?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın
İnce lütfen
(AK PARTİ ve CHP sıralarında gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) Kâtiplerinize bile sahip çıkamıyorsunuz.
Mikrofonu
yedirecekmiş, böyle bir şey var mı?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Özür dilesin efendim, özür dilesin Divan
Üyesinden.
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen sakin olunuz.
AHMET YENİ
(Samsun) Kâtiplerinize sahip çıkmıyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın İnce
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, Kâtibinize hakaret ediyorlar.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Kâtibin yaptığı hata.
BAŞKAN
Sayın İnce, lütfen düzgün davranınız.
AHMET YENİ
(Samsun) Kâtibinize hakaret ediyor, bir şey demiyorsunuz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Öyle bir şey yapamaz!
AHMET YENİ
(Samsun) Mikrofonu yedirecekmiş!
MUHARREM İNCE
(Yalova) Yanlış yazılmış diyor, orada aklı
sıra bana politika yapıyor.
BAŞKAN
Sayın İnce
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, Kâtibinize niye sahip
çıkmıyorsunuz?
BAŞKAN
Sahip çıkıyoruz efendim merak etmeyin.
AHMET YENİ
(Samsun) Mikrofonu yediriyor ona.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Başkanlık Divanında bir arkadaşa nasıl ben
Mikrofonu yediririm derim; o dediğin lafı yediririm dedim.
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, mikrofonu yedirecekmiş!
MUHARREM İNCE
(Yalova) O dediğin lafı yediririm dedim.
BAŞKAN
Sayın İnce, beni duyuyor musunuz? (AK PARTİ ve CHP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, özür dilemesi lazım Kâtipten.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olur musunuz.
Sayın
İnce, beni duyuyor musunuz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Duyuyorum efendim.
BAŞKAN
Lütfen, demin sarf ettiğiniz söz için bir özür bekliyoruz Divan olarak.
AHMET YENİ
(Samsun) Özür dilemesi lazım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, ölürüm o özrü dilemem hiç boşuna
uğraşmayın, öyle bir şey yapmam.
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, özür dilemesi lazım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) O benden özür dilesin önce, Sayın Kâtip üye benden özür
dilesin.
AHMET YENİ
(Samsun) Sayın Başkan, yanınızdaki vekile sahip
çıkmıyorsunuz.
Sayın
Başkan, Kâtibe sahip çıkmıyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilimiz, lütfen durmadan bağırmayınız,
niçin bağırıyorsunuz anlamıyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) O bağırırken bir şey demediniz ama!
BAŞKAN
Niçin bağırıyorsunuz? Bağırmayınız lütfen,
anlayamıyorum. (Gürültüler) Lütfen sakin olunuz.
Sayın
İnce, lütfen, kastınızı aşmış bir söz için
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, Kâtip Üye milletvekillerini tanımaya
mecburdur, ben kâğıdı yazmaya mecbur değilim. (AK
PARTİ sıralarında gürültüler)
GÜLAY DALYAN
(İstanbul) Allah Allah!
MUHARREM İNCE
(Yalova) Evet, mecburdur. Önce öğren bir işini, işini
yapmayı öğren. Kâtip Üye milletvekilini
NİHAT
ZEYBEKCİ (Denizli) Otur yerine, biz oturuyoruz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Bak, ayağa kalkınca korkacak hâlim falan yok! (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı
laf atmalar, gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, ne yapıyorsunuz, lütfen sakin olunuz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım, Meclisi bu şekilde idare
edemezsiniz. Bir grup başkan vekili Meclis Başkanlık
Divanına hakarette bulunuyor, bütün milletvekillerine hakarette bulunuyor.
Böyle şey olur mu?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Burası Meclis, tehdit yeri değil.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Sayın Başkan, Kâtip Üye milletvekillerini tanımaya
mecburdur, milletvekillerini tanımak onun görevidir.
AHMET YENİ
(Samsun) Kâtibe hakaret etmeye hakkı yok Sayın Başkan.
BAŞKAN
Milletvekilimiz, lütfen bağırmayınız, nasıl
yöneteceğimizi biliyoruz herhâlde.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Ben size bir yazılı kâğıt vermeye mecbur
değilim, ayağa kalktığımız anda oradan isimler
söylenir, buradaki arkadaşımız da
Ben size kolaylık olsun
diye kâğıda yazıp vermişim. Diyelim ki Erdemir yerine
Aydemir yazdım, diyelim ki böyle yazdım, nezaket şunu
gerektirir: Pardon, yanlış olmuş. denir ancak
arkadaşımız gençliğinin etkisiyle Pardon, Sayın
İnce yanlış yazmış. diyor.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ne var bunda?
AHMET YENİ
(Samsun) Ne var bunda?
MUHARREM İNCE
(Yalova) Diyemez bunu, o derse, söylerse de yediririm
Diyemez. (AK
PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf
atmalar, gürültüler)
(Uşak
Milletvekili Mehmet Altayın CHP sıralarına yürümesi; CHP
sıralarından Gel, gel sesleri, gürültüler)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı yoktur.
Sayın milletvekilleri,
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.04
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.20
BAŞKAN: Başkan Vekili
Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul),
Fatih ŞAHİN (Ankara)
------ 0 ------
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20nci
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - 21
sıra sayılı Kanun Tasarısının 1inci maddesinin
oylanmasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi yeniden elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklamaya başlandı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Sayın Kâtip Üyemiz Sayın İnceyi
incitmek maksadıyla o sözü söylememiştir, bir şeyi düzeltmek
üzere öyle bir beyanda bulunmuştur. Onun için, böyle bir maksadı
yoktur.
Sayın
İnce, sizi incitmek ya da sizi kırmak amacıyla böyle bir beyanda
bulunmamıştır. Sizden de bir şey rica edelim, mikrofonunuzu
açalım, siz de sözünüzü düzeltirseniz
Buyurunuz
Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
Bunu neden
Sayın Muhammet Bilal Macit söylemiyor Sayın Başkanım?
BAŞKAN
Biliyorsunuz efendim, kuralımız gereği kâtip üyeler böyle
şey söylemez, buradan açıklama yapamazlar. Biliyorsunuz, Divanda
onlar adına ben açıklamada bulunuyorum ve onların şeyini
söylüyorum.
Buyurunuz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Kâtip Üyenin size böyle bir
beyanı oldu mu?
BAŞKAN
Oldu efendim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Peki.
Kâtip Üyenin
size böyle bir beyanı olduysa zaten sorun ortadan
kalkmıştır. O zaman, benim söylediğim cümleler de
anlamını aşmış olur. Sayın
. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın İnce, devam ediniz lütfen. Evet, sözlerinizi alayım.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Kâtip Üye size böyle bir beyanda bulunduysa,
siz onun adına Meclis Başkan Vekilimiz olarak bu açıklamayı
yaptığınıza göre, o zaman benim yaptığım
açıklama da anlamını aşmış olur,
anlamını taşırmış olurum, maksadını
aşmış olur. Ben de o zaman, söylediğim sözü geri almak
durumunda kalırım zaten. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı
yeter sayısı bulunamadığından, sözlü soru önergeleri
ile alınan karar gereğince Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşleri sırasıyla
görüşmek için 22 Kasım 2011 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 22.28