TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
23üncü
Birleşim
24
Kasım 2011 Perşembe
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili
Oturum Başkanı Sadık Yakutun, 24 Kasım Öğretmenler
Günü münasebetiyle konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Elâzığ
Milletvekili Şuay Alpayın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî
Eğitim Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
2.- Ankara Milletvekili Zühal
Topcunun, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı
3.- Bursa Milletvekili Turhan
Tayanın, 24 Kasım Öğretmenler Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Ömer
Dinçerin cevabı
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin Doğu Anadolu fay hattı ile
ilgili çalışmaların incelenmesi ve olası depremlere
karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/65)
2.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş ve 23 milletvekilinin, su kaynaklarının
potansiyelinin tespit edilerek korunması ve bilinçli kullanımı
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66)
3.- Çanakkale Milletvekili
Ali Sarıbaş ve 20 milletvekilinin, arıcılık sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/67)
B) Duyurular
1.- Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığının yazısı ile
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince, Mardin Milletvekili Gülser
Yıldırım ve Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Ayhanın, tutuklu olarak
yargılanmalarına devam edildiğine dair dosyaların,
Anayasanın 83üncü maddesinin ikinci fıkrası
gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru
(3/639)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşları tarafından,
kadına yönelik şiddetin tespiti amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 24/11/2011
Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- Millî
Eğitim Bakanlığı bünyesinde görev yapan öğretmenlerin
sorunlarının araştırılarak çözüm yollarının
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin 24/11/2011 Perşembe günü Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
3.- İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve arkadaşları tarafından, AB ile tam
üyelik sürecinde yaşanılan sorunların tespiti hakkında
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
24/11/2011 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerinin aynı
birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- 81 sıra
sayılı Kanun Tasarısının, gündemin üçüncü sırasına
alınmasına ve görüşmelerinin 24/11/2011 Perşembe günkü
birleşimde yapılmasına, görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
VIII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- İç Tüzükü
uygulamadığı, keyfi davrandığı gerekçesiyle
Başkanın tutumu hakkında
IX.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/423) (S. Sayısı: 21)
2.- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Emine Ülker
Tarhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu
(2/138) (S. Sayısı: 80)
3.- Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi
Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/510) (S.
Sayısı: 81)
X.- SÖYLEVLER
1.- Avrupa Parlamentosu Başkanı
Jerzy Buzekin, Genel Kurula hitaben konuşması
XI.- OYLAMALAR
1.- Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi
Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
bazı davalarda görev yapan savcılara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Sadullah Erginin cevabı (7/160)
2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükatamanın,
Devlet memurlarına verilen çocuk yardımına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelikin cevabı (7/569)
3.- Erzincan Milletvekili Muharrem
Işıkın, Anadolu Ajansı yayınlarına ve
çalışanlarına ilişkin sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınçın cevabı (7/577)
4.- Antalya Milletvekili Gürkut Acarın, memur ve
işçi sendikalarında üye sayılarına ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı
(7/579)
5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğütün,
emeklilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/715)
6.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin,
kadın istihdamının artırılmasına yönelik
projelere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Faruk Çelikin cevabı (7/716)
7.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürkün,
Başbakanlığa alınacak bir uçağa ve bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan
Yardımcısı Bekir Bozdağın cevabı (7/841)
8.- İzmir Milletvekili Musa Çamın,
Başbakanlık tarafından kullanılan özel uçakların
maliyeti, giderleri ve kullanım alanlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı (7/936)
24
Kasım 2011 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----
0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23üncü Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere geçiyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Oturum Başkanı Sadık Yakutun,
24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle konuşması
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekilleri, bugün Öğretmenler Günü.
Öğretmenler tarih boyunca bilginin, medeniyetin, sevginin,
barışın timsali ve örnek insanlar olmuşlardır.
Milletimizin ahlaki ve kültürel yönden güçlü, medeniyet bakımından
gelişmiş, küresel rekabette başarılı
olmasının yolu öğretmenlerimizin üstün
çalışmalarına bağlıdır. Çağdaşlık
yarışını kazanmanın anahtarı toplumu inşa
etme faaliyetlerini yürüten öğretmenlerin elindedir. Öğretmenlerimizi
aklın ve bilimin öncülüğünde, akademik ve sosyal yönden
donanımlı bireyler olarak yetiştiren, kişilik hamurumuza
biçim vererek dünyayı kavramımızı sağlayan,
özgürlüğü, bağımsızlığı, ulusal
egemenliği, cumhuriyeti ve demokrasiyi koruyan ve yücelten kuşaklar
yetiştiren öğretmenlerimize borcumuz oldukça büyüktür. Geçmişte eğitim-öğretime
hizmet etmiş öğretmenlerimiz başta olmak üzere yurdumuzun her
köşesinde görev yapan öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü
yürekten kutluyor, ebediyete kavuşmuş olan öğretmenlerimizi rahmetle
anıyor, tüm öğretmenlerimize başarılar diliyor, saygılar
sunuyorum.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle
söz isteyen Elâzığ milletvekili Şuay Alpaya aittir.
Buyurun
Sayın Alpay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Elâzığ Milletvekili Şuay Alpayın, 24 Kasım
Öğretmenler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
ŞUAY
ALPAY (Elâzığ) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti ve Meclisinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bizi
büyük yıkımlara ve acılara uğratan Van ve Erciş
depremlerinde 600ü aşkın vatandaşımızla birlikte 75
öğretmenimizi, 75 meşalemizi kaybettik. Çoğu hayatının
ilkbaharında olan o genç kardeşlerimiz, bugünkü Öğretmenler
Gününe ulaşamadan, öğrencilerine doyamadan, ideallerine
kavuşamadan ve ruhlarındaki ışığı ülke
sathına yayamadan, aktaramadan genç yaşta hayata veda ettiler.
Vanın
ve Ercişin evlatlarını, bizim evlatlarımızı ve
yavrularımızı eğitmek için Türkiye'nin dört bir
yanından yollara düşmüşlerdi, ama üzerlerine çatılar çöktü,
duvarlar yıkıldı, dönüş yolları kapandı ve ebedî
yolculuklarına çıktılar.
Depremlerde
şehit olan öğretmenlerimizin aziz hatırası önünde
saygıyla eğiliyorum, şehit öğretmenlerimizin ailelerine,
yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı
ve sabırlar diliyorum. Acımız büyük, mahzun ve kederliyiz. 24
Kasım Öğretmenler Gününü de böyle hüzün içerisinde ve acılarla
kutluyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyemizin gücüne güç kattığı bir
değişim ve dönüşüm sürecinden geçiyoruz. Türkiye'nin,
dünyanın en güçlü ülkeleriyle rekabet edebildiği, demokrasisini
kurumsallaştırarak hızla geliştirdiği ve bu büyüyen
tabloda hiç şüphesiz en önemli ve en kıymetli rol ve fedakârlık
öğretmenlerimizindir.
Bu
sebeple, öğretmenlerimizi daima minnetle ve şükranla anmak ve onlara
vefa borcunu mutlaka ödemek zorundayız. Göstermek zorunda olduğumuz bu
vefa, aslında bizim kendi geleceğimize ve kendimize verdiğimiz
önemle de doğrudan ilişkilidir, çünkü kalkınmanın en önemli
taşıyıcıları öğretmenlerdir. Toplumun esas
rehberleri ve önderleri de öğretmenlerdir.
Hayat
içerisinde anne-baba olarak karşı karşıya
kaldığımız sorunlarla başa
çıkamadığımızda ve mümkünsüz yollara girdiğimizde
aklımıza ilk gelen öğretmenlerdir ve evlatlarımız için
ilk teslim ettiğimiz emanetler de öğretmenlerdir.
Unutmayalım
ki hiçbir öğretmen sadece belli bir dersin, sadece belli bir bilim
dalının öğretmeni değildir. Her öğretmen hayatın
dönüşümünde çocuklarımıza ve gençlerimize rehberlik
yapmaktadır. Bize millî ve manevi değerleri aktaran, evrensel
doğruları öğreten, aidiyetimizi güçlendiren, bilginin
şekillendirdiği dünyada bizi rekabete hazırlayan ve toplumun
damarlarına nüfuz etmiş olan öğretmenlerimiz ve
öğretmenlerimizin yaptığı işler sadece
sınıfla, okulla sınırlandırılamaz. Onların
Anadolunun en ücra köşelerinde başlayan maceralarının bin
bir ağır şartlarda nasıl bin bir renkli öykülere
taşındığını hepimiz yakın biliriz ve
şahitlik etmişizdir.
Evet,
bu yönüyle öğretmen hayatın rehberidir. Bu nedenle,
öğretmenlerimize olan borcumuzu onlara sadece bugünde olduğu gibi
güzel sözler söyleyerek ve günde bir defa anarak ödemiş olmayız.
Öğretmenlerimiz
için daha ileri adımlar atmak, onların toplumsal statülerini,
itibarlarını mutlaka daha fazla güçlendirmek zorundayız. Zira,
öğretmenlerin itibarı bilginin, bilimin ve sanatın
itibarıdır. Hepimizin bildiği ve
dağarcığımızda var olan bilgilerle biliriz ki, bizim
geleneksel terbiye sistemimizde öncelik öğretmenin, alimindir. Bunun
içindir ki, ilmin kapısı olan, Hazreti Ali Efendimizin ifadesiyle
bize bir harf öğretenin kulu ve kölesi oluruz. Öğretmen bu sebeple
kutsaldır.
Yetiştirdiği
her insanı yeniden kullanabilen toplum akılcı, uygar bir
toplumdur ancak yetişkin insanların en iyilerini öğretmenlik
mesleğine seçebilen toplumlar en güçlü toplumlardır. Bilgiye
erişimin çok çeşitlenmiş olması, İnternet üzerinden
bilgiye erişiyor olmanın kolaylığı, öğretmenlerin
değerini ve kıymetini asla gözden uzak tutturmamalıdır ve
konuda asla bir sapmaya yol açmamalıdır.
Ben,
AK PARTİ hükûmetlerinin ilk günden itibaren eğitime
sağlamış olduğu katkıyı, ilk günden itibaren
bütçeden aldığı payın ne noktaya geldiğini
hatırlatıyorum.
Bu
duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle
selamlıyorum, Öğretmenler Gününü yeniden kutluyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Alpay.
Gündem
dışı ikinci söz, 24 Kasım Öğretmenler Günü ve
öğretmenlerin sorunları hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili
Zühal Topcuya aittir.
Buyurun
Sayın Topçu. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Ankara Milletvekili Zühal Topcunun, 24 Kasım Öğretmenler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî
Eğitim Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
ZÜHAL
TOPCU (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24
Kasım Öğretmenler Gününe yönelik olarak Milliyetçi Hareket Partisi
adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime
Van depreminde yaşamlarını kaybeden 75 öğretmenimizi, 75
fidanımızı, 75 eğitim neferimizi anarak başlamak
istiyorum. Ruhları şad olsun, Allah rahmet eylesin.
Hayatlarını
kaybeden öğretmenlerimizin adlarını ve yaşam öykülerini
Sayın Bakanımızdan her ne kadar duymasak da gönlümüzdeki ve
dağarcığımızdaki yerleri hep taze kalacaktır.
Bir
milletin millî, ahlaki ve kültürel yönden güçlü ve medeniyet
bakımından kalkınmış olması öğretmenlerinin
üstün çabalarına bağlıdır. Millî birlik ve
beraberliğimizin teminatı saygıdeğer öğretmenlerimizdir.
Öğretmen,
en genel tanımıyla öğrenmeye rehberlik eden kişidir. Bu
süreçte öğretmenin önemli sorumlulukları, büyük
fedakârlıkları vardır. Öğretme, evrensel bir
uğraştır. Yaşadığımız çevrede her
ebeveyn çocuklarına, usta çırağına, öğretmenler
öğrencilerine sürekli bir şeyler öğretirler; yani sürekli bir
öğretme ve öğrenme durumu söz konusudur.
Her
Öğretmenler Gününde öğretmenler anılır ve vaatler
birbirini izler. Diğer taraftan, eğitim sistemindeki tüm
olumsuzlukların ve başarısızlıkların nedeni
olarak da maalesef öğretmenler görülür. Göreve gelen her bakan
öğretmenlerin üç ay tatil yaptığını, kahvehanelerden
çıkmadığını, gelişim ve değişime
kapalı oldukları söylemlerini sıklıkla dile getirirken,
toplum gözünde öğretmenler hedef gösterilmekte ve
itibarsızlaştırılmaktadır.
Böylece,
belli bir eğitim politikası oluşturulamayan, bir nevi yapboz
tahtasına dönen millî eğitimin arka planda kalan büyük ve gerçek
sorunlarının üstü örtülmekte ve âdeta kasıtlı olarak hedef
saptırılmaktadır. Maalesef bu yapılırken de büyük bir
özveri ve fedakârlıklarla görevlerini yerine getiren öğretmenlerimiz
acımasızca eleştirilmekte, en amiyane tabirle,
harcanmaktadırlar. Öğretmenin bir makine olmadığı,
insan olduğu, bir ailesinin olduğu ve de en önemlisi yaşamsal ve
yasal haklarının olduğu, bilerek ya da bilmeyerek, göz ardı
edilmektedir.
Öğretmenlerimizin
bugünlerde yaşadıkları bazı sorunları da birkaç
başlık altında toplayabiliriz:
Öğretmenlerin
gelir durumu, ülkemiz şartları göz önünde bulundurulduğunda, çok
da iyi durumda değildir. Öğretmenlerin ücretleri, OECD ve Avrupa
ülkelerinden daha düşüktür. Bu durum, kendini geliştiren, yenileyen
öğretmen modelinin önüne geçen en büyük engeldir. Son yapılan
eşit işe eşit ücret kanununda da öğretmen ve akademisyenler
unutulmuş, ek ödemeleri de artmamıştır. Aynı unvan
arasındaki ücret farklılığını gidermek adına
çıkarılan kanun hükmündeki kararname ile üst düzey bürokratlar
arasındaki ücret farklılıkları giderilmiş ancak
eğitim ve öğretimin yükünü taşıyan eğitimciler göz
ardı edilmiştir.
İktidarın
istihdam anlayışı, her türlü güvenceden mahrum, tayin hakkı
olmayan, aile bütünlüğünün korunmadığı -özellikle bunu
vurgulamak istiyoruz- türlü istismarlara açık, sendikasız, güvensiz ve
güvencesiz bir sisteme zemin hazırlamaktadır.
Bugüne
kadar, millî eğitim bakanları, her öğrenci kayıt döneminde,
kayıt parası ve zoraki bağış
alınmayacağına dair genelge ve açıklamalar
yapmışlardır. Bu sene de yine aynı açıklamalar
yapılmasına rağmen, öğretmenler sorumlu tutulmuş, okul
yöneticileri sorumlu tutulmuş ve valiliklere gönderilen genelgeyle de bu
öğretmen ve yöneticiler hakkında soruşturmalar
açılmıştır.
Ataması
yapılmayan öğretmenler konusu ayrı bir yara olarak ülkenin
gündeminde yerini işgal etmektedir.
Ayrıyeten,
ücretli öğretmenlerle eğitim öğretim hizmeti yürütmeyi marifet
sayan iktidar, atama bekleyen öğretmenlerin Bakanlığın
ihtiyaçlarını karşılayacak kadrolar olduğunu da göz
ardı etmektedir.
Genel
olarak bakıldığında kalabalık sınıflar,
lojman ihtiyaçlarının karşılanmaması gibi birçok
sorunlar hâlâ dağ gibi karşımızda durmaktadır.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Topcu.
Gündem dışı üçüncü söz yine
Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Turhan
Tayana aittir.
Buyurun Sayın Tayan. (CHP sıralarından
alkışlar)
3.- Bursa Milletvekili Turhan Tayanın, 24 Kasım
Öğretmenler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçerin cevabı
TURHAN TAYAN (Bursa) Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; 24 Kasım Öğretmenler Günü
münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Atatürkün Başöğretmen unvanını
kabul ettiği 24 Kasımı otuz yıldan bu yana Türkiye
genelinde Öğretmenler Günü olarak kutluyoruz. 24 Kasım 1928de
açılan millet mekteplerinde yediden yetmişe herkese okuma yazma
öğretilebilmesi için seferber olundu. Yüce Önder Atatürk, millet
mekteplerinde bizzat yazı tahtasının başına geçerek
dersler verdi.
Bu yıl 24 Kasım Öğretmenler Gününü
hüzünle kutluyoruz, çünkü geçtiğimiz günlerde Van depreminde 75
öğretmenimizi şehit verdik, güneydoğuda onlarca
öğretmenimiz teröristlerce şehit edildi. Acımız büyüktür.
Başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere tüm şehit
öğretmenlerimizi ve kaderiyle ölen öğretmenlerimizi saygı,
rahmet ve şükranla anıyoruz.
Bilindiği gibi öğretmen
varlığıyla ülkeleri aydınlığa kavuşturan
insandır. Öğretmenin olduğu yerde çatışma yoktur,
uzlaşma vardır çünkü öğretmen bilginin, sevginin simgesi,
cehaletin düşmanıdır. Öğretmenlerimiz, bu bilinç ve inançla
yurdumuzun en ücra köşelerine kadar uygarlık
savaşçıları olarak gururla çalışmaktadırlar.
Sayın milletvekilleri, öğretmenlik mesleklerin
sorumluluğu en yüksek olanı ve en onurlusudur, çünkü insanların
ve toplumların yegâne mimarları öğretmenlerdir, çünkü
çocuklarımızın körpe dimağlarını Atatürk ilke ve
inkılaplarıyla süsleyen yine öğretmenlerdir.
Teknoloji ne denli gelişirse gelişsin
eğitimde öğretmenin alternatifi yoktur ve olamaz. Çünkü
öğretmen, sadece bilgi yükü, sadece veri deposu değildir; o, bunun
ötesinde sevgisi, içtenliği ve davranışıyla çevresinde
örnek ve önder olan kişidir. Öğretmen, eğitim sisteminin temel
direğidir. Bu gerçeklerden dolayıdır ki Başöğretmen
Atatürk Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin
değeri, sizin beceriniz ve özverinizin derecesiyle orantılı
olacaktır. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki
cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.
diyerek öğretmenlik mesleğinin büyüklüğünü vurgulamıştır.
Sayın
milletvekilleri, bu denli önemli ve onurlu bir mesleğin mensuplarına
onların layık oldukları sosyal ve ekonomik imkânları
veriyor muyuz? Üzülerek Hayır diyorum. Yüz binlerce öğretmen
açığına rağmen, öğretmenler atanamamakta, itilip
kakılmaktadır. Seçimlerde verilen sözler unutulmaktadır.
Sözleşmeli öğretmen çalıştırmaya ilişkin uygulama
yaygın bir biçimde sürmekte, öğretmenler maddi sıkıntı
içinde kıvranmaktadırlar. Meslek yükselmelerinde bilgi, beceri ve
yeterlilik gibi önemli ölçütler değil, maalesef siyasi tercihler etkili
olmaktadır. Birçok öğretmen eşlerinin bulunduğu
yerleşim birimlerinden yüzlerce kilometre uzaklarda aile özlemi çekerek
yaşamaktadır. Maalesef öğretmen moral çöküntü içindedir. Hizmet
içi eğitim için yeterli ve geçerli önlemler alınmamaktadır.
Öte
yandan, eğitimin millîliğini ve laik eğitim sistemini delme
gayretlerini endişeyle izliyoruz. Endişelerimizi ve önerilerimizi
beş dakikalık gündem dışı konuşmaya
sığdırmak elbette mümkün değildir. Maalesef, tek
başına iktidar, eğitimde reform yerine yaz boz getirmiş ve
geriye gidilmiştir.
Öğretmenler
Günü vesilesiyle, son önerimiz şudur: Terör ve deprem ile şehit olan
250ye yakın öğretmenimiz vardır. Bu eğitim
kahramanlarının isimlerini yapılan ve yapılacak okullara
vererek onları ölümsüzleştirmeliyiz. Bunu, cefakâr öğretmen
camiası, eğitim ordusu, Türk millî eğitiminden ve devletinden
beklemektedir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tayan.
Gündem
dışı konuşmalara Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer
cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bugün,
24 Kasım Öğretmenler Günü. Atatürkün Başöğretmen
oluşunun 83üncü yıl dönümünü kutluyoruz. Ben, buradan, sizler
vasıtasıyla ve sizlere yönelik olarak da tüm öğretmenlerimizin
Öğretmenler Gününü kutluyorum ve daha nice Öğretmenler Gününde
mutlulukla, huzurla ve bugünkü yaşadığımız
acıları yaşamadan ulaşmayı temenni ediyorum.
Çok
değerli milletvekilleri, gerçekten bu yıl Öğretmenler Gününe
biraz buruk bir yapıyla girdik. Hakikaten, Vanda kaybettiğimiz
öğretmenlerimiz bizim içimizde derin bir acı bıraktı. Ben,
tekrar Vandaki kaybettiğimiz öğretmenlere, onlara görev şehidi
diyoruz, görev şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, yaralı
olanlara şifa diliyorum ve ailelerine sabır temenni ediyorum.
Çok
değerli arkadaşlar, hayatını kaybeden öğretmenlerimizle
ilgili olarak şu ana kadar Millî Eğitim Vakfının
yaptığı yardımların ötesinde, Hükûmetimiz de,
biliyorsunuz, yaptığı ve yapmakta olduğu birtakım
hukuki düzenlemelerle, onların sosyal güvenlik ve bundan sonraki
ihtiyaçlarıyla ilgili tedbirleri almış bulunuyor. Yaralı
öğretmenlerimizle ilgili olarak da her türlü tedavi hizmetini sunuyor ve
onların bundan sonra sağlığa kavuşması için
elimizden gelen neyse yapmaya çalışıyoruz.
Daha
da önemlisi, yaralı öğretmenlerimizle ilgili, onların bana
talebi vardı, enkazdan, sadece enkazdan yaralı olarak kurtulan
öğretmenlerimizi de, yine kendi illeriyle veya istedikleri yerde
görevlendirerek onların tekrar deprem sendromu yaşamamaları için
gerekli tedbirleri almış bulunuyoruz.
Çok
değerli arkadaşlar, gerçekten Van depremi bizim üzerimizde büyük bir
etki bıraktı eğitim camiası olarak. Normalde biz bu etkiden
kurtulmak hem de Vanda hayatın normale dönmesini sağlamak için bir
an önce de eğitime başlamayı arzu ediyoruz. Hakikaten bugüne
kadarki yaptığımız tespitlerde, size birinci depremden
sonra bilgi vermiştim, bugün tazelemek ve ikinci depremden sonraki durum
hakkında ayrıntısıyla bilgi sunmak ve ne yapmak
istediğimizi anlatmak da istiyorum.
İkinci
deprem maalesef birinci depremden daha yıkıcı oldu bizim için.
Bu depremde aşağı yukarı 44e yakın okulumuzun
artık kullanılamaz hâle geldiğini gördük, ağır
hasarlılar. İlk depremde bu sayı 20di. Ama her şeye
rağmen bizim Vanda 1.018 okulumuz bulunuyor ve bu 1.018 okuldan sadece 44
tanesini kullanamayacak gözüküyoruz. Diğerleri içinse mühendislerin
yaptığı teknik incelemeler ve hasar tespitiyle ilgili durumlar
tespit edildi ancak orada artçıların devam ediyor olması ve
ayrıca binaların daha ayrıntılı bir şekilde
analizlerinin yapılarak daha sağlam bir karar verebilmek maksadıyla
teknolojiye dayalı bir hasar tespiti yapma gibi bir çalışma da
yürütüyoruz. Dolayısıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
sahip olduğu deprem analizleri yapabilecek teknolojiyle birlikte yeniden
Vanda bir gözlem daha yapacağız ve binalarımızı tek tek
kontrol edeceğiz. Bunu da 5 Aralığa kadar tamamlamayı
planlıyoruz.
Onun
ötesinde, şu ana kadar aşağı yukarı onar derslik olmak
üzere 2 tane prefabrik okulumuz hazırlandı, yaklaşık 80e
yakın da ayrıca çadır derslikler, kışlık
çadırların derslikleri hazırlanmış vaziyette.
Öğrencilerimizin önemli bir kısmı ilgili en yakın okullara
naklini yapacak ve taşımalı sistemle eğitimlerini götürecek
şekilde tanzim edildiler ama daha da önemlisi eğer Vandan
dışarıya göç eden ister misafir olarak gitmek isteyen veya kalıcı
olarak göç etmek isteyen vatandaşlarımız, aileler ve
onların çocuklarıyla ilgili de tedbirleri aldık. Şayet
imtihanla öğrenci alan okullara taşınacaklarsa,
şartları taşıyorlarsa, kayıtlarını yapmak
suretiyle, şartlarını taşımıyorlarsa misafir
öğrenci olarak kayıtlarını yapmak suretiyle nakillerini
yapıyoruz. Ayrıca, özellikle sekizinci ve on ikinci
sınıftaki çocuklarımızın istemeleri hâlinde yine
istedikleri illerde pansiyonlara yerleştirilerek eğitimlerine
başlamalarıyla ilgili tedbirleri de aldık. Bu gönüllü bir
şekilde yürütülüyor. İsteyen aileler ve çocuklarını
götürüyoruz çünkü biliyorsunuz sekizinci sınıf ve on ikinci
sınıf üniversiteye hazırlık ve SBS sınavları için
çok önem arz eden sınıflar, onlar için ayrıca özel tedbirler
aldık.
Çok değerli
arkadaşlar, biz Vanda kaybettiğimiz öğretmenlerimizin
hatırasını da yaşatacağız, onları hiçbir
zaman unutmayacağız çünkü onlar müstesna bir güç olarak, müstesna bir
hizmet sunarken hayatlarını kaybetmiş oldular. Bizim onları
unutmamız mümkün değil. Bu vesileyle arkadaşların
sıklıkla dile getirdiği birtakım talepleri veya
unutulmamalarıyla ilgili teklifleri biz göz önünde bulunduruyoruz ve
değerlendiriyoruz.
Öncelikle şunu
söylemeliyim: Bugüne kadar görev başında hayatını
kaybetmiş, Van depremine kadar onu kastediyorum- hayatını
kaybetmiş -görev başında- veya şehit olmuş
öğretmenlerimiz varsa onların ismini zaten biz okullarda
yaşatıyor idik. Ayrıca Van depreminde hayatını
kaybeden öğretmenlerimizin isimlerini de kendi illerindeki okullarda
yaşatmaya devam edeceğiz. Bunu daha önceden kamuoyuyla
paylaşmıştım, burada tekrar vurguluyorum ama daha da
önemlisi çok güzel bir karar olarak Millî Piyango İdaresi
öğretmenlerimizin isimlerini kendi okullarına vermeye karar verdi.
Biliyorsunuz Millî Piyango
İdaresi şimdiye kadar kendi reklam bütçesinden Millî Eğitim
Bakanlığına okullar yapıp hediye etmekteydi. Bugüne kadar 1
anaokulu, 1 ilköğretim okulu, 41 tane de
ortaöğretim okulu olmak üzere yaklaşık 43 tane okul ve
15-16 civarında da pansiyonu bize yapıp teslim etmişti. Millî
Piyango İdaresi bir karar verdi. Bu karar doğrultusunda Millî
Piyango ismi taşıyan okulların isimlerini Vanda
hayatını kaybetmiş öğretmenlerimizin isimleriyle
değiştirecekler. Ben burada sizlerin huzurunda Millî Piyango
İdaresine ve Maliye Bakanımıza bu konudaki hassasiyetleri ve
katkıları için teşekkür ediyorum.
Çok değerli
arkadaşlar, tabii, öğretmenlerimizin içinde bulunduğu durumu analiz ettiğimizde
üzerinde konuşabileceğimiz pek çok sorundan bahsetmemiz mümkün. Bu
sorunların her birisini tek tek konuşmak, her birisine dair çözümler
getirmek de zaman içerisinde diğer sorunların daha büyümesine
sebebiyet verebiliyor. O yüzden, biz, öğretmene verdiğimiz değer
ve öğretmenlik mesleğine verdiğimiz önem sebebiyle,
öğretmenlikle ilgili meseleleri tek tek ele almak, onlara ayrı
ayrı çözümler üretmek yerine, bir bütünlük içerisinde ele almayı ve o
doğrultuda bir strateji geliştirmeyi öngördük. O yüzden, Millî
Eğitim Bakanlığı tarihinde ilk defa öğretmene
odaklanmış bir çalıştay hazırlandı. Ulusal
Öğretmen Stratejisi Çalıştayı ismini verdiğimiz bu
çalıştayı geçtiğimiz hafta biz Antalyada topladık.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuyla ilgili, geçmişinde öğretim
üyeliği veya öğretmenlik olan milletvekillerimizin daveti
yanında, ayrıca, sendika temsilcilerini, üniversite öğretim
üyelerini, konuyla ilgili uzmanları, sivil toplum örgütlerini, köşe
yazarlarını, aklınıza kim geliyorsa, hatta Atama Bekleyen
Öğretmenler Platformunun temsilcilerini, yani bu konuda taraf olarak
görebileceğimiz ne kadar kesim varsa bunların tamamının
temsilcilerini davet ettik ve iki buçuk, üç günlük bir çalıştay
tertip ettik. Bu çalıştay süresince ana hatlarıyla dört ana
bölümde konularımızı tartıştık.
Onlardan bir tanesi,
eğitim fakültesine gidecek yahut da öğretmen olmak isteyen
öğrencilerimizin eğitim fakültelerine gitme süreci ve eğitim
fakültelerindeki eğitim süreciyle alakalı alandı.
Öğretmenlerin yetiştirilmesiyle ilgili sorunlar bütün
ayrıntısıyla tartışıldı ve bu
tartışmalarda daha etkin ve verimli hâle getirebileceğimiz
eğitim sistemi üzerinde fikirler tespit edildi.
İkinci boyutu:
Öğretmenlerimizin yetişme sürecinde staj yapmalarının
acaba usta-çırak ilişkisi içerisinde daha etkin hâle getirilmesi
mümkün mü, değil mi? sorusuna cevap aranmaya
çalışıldı.
İkinci ana konu,
ana hatlarıyla, öğretmenin seçimi, yerleştirilmesi ve
oryantasyon eğitimi ile ilgili konulardı. Bugün, sizlerin
bildiği gibi sadece KPSS sınavına dayalı olarak
öğretmenlerimiz seçilmekte ve atamaları yapılmakta. Bunun
yetersizliği üzerine vurgu yapıldıktan sonra öğretmenlerin
nasıl seçilmesi gerektiği, onların Bakanlıkta nasıl
yerleştirilecekleri ve istihdam edilecekleriyle alakalı hususlar
ayrı bir tartışma mevzusu oldu ve nihayet yine
öğretmenlerimizin çalışma hayatları boyunca mesleki
gelişimlerinin sağlanması, çalışma
şartlarının iyileştirilmesi ve daha etkin hâle getirilmesi
gibi konular ayrı bir tartışma mevzusu oldu.
Son olarak
da öğretmenlerin kariyer mesleği, ders vermeleri ve
yetişmeleriyle alakalı hususlar üzerinde çok geniş kapsamlı
tartışmalar yapıldı. Bu çalışmalardan sonra biz
ulusal bir öğretmen stratejisi geliştirmeyi ve bu strateji üzerinde
de tedbirlerimizi almayı varsayıyoruz. Bu açıdan
bakıldığında az önce milletvekili
arkadaşlarımızın gündeme getirdiği öğretmenlikle
ilgili meselelerin tamamına dair çok kapsamlı ve çok
ayrıntılı bir çözüm stratejisini ortaya koyacağız.
Tabii, vaktiyle bununla ilgili belki başka tedbirler
alınmış olabilir ama sizler de biliyorsunuz ki dünya sürekli
değişmekte ve gelişmekte, yeni teknolojiler ortaya çıkmakta
ve yeni yöntemler, yeni öğretme teknikleri ortaya çıkmakta. Bütün
bunlarsa uygulamakta olduğumuz mevcut stratejileri değişmeye
zorluyor. Bizim yaptığımız bu çalışma dünyadaki
değişme ve gelişmeleri de göz önüne alarak millî eğitim
sisteminin daha etkin ve verimli hâle getirilmesiyle ilgili, öğretmenin
rolünü yeniden tanımlamaya yönelik bir çaba olarak ortaya çıktı.
Tabii, bu
süreçte şunu söylemek lazım: Hakikaten öğretmenlerimizle
alakalı önümüzde bekleyen bir sorun var, hemen hemen sıklıkla dile
getirilen bir mevzu, atama bekleyen öğretmenler meselesi. Bununla ilgili
bir fotoğraf size çizmek istiyorum. Daha önceden gündeme gelmesi sebebiyle
burada bilgi vermiştim, hem de bilgilerimizi yeniden tazeleyelim diye, son
olarak bütçe hazırlıkları sebebiyle 2011-2012 öğretmen
kayıtlarını da gözden geçirerek o bilgileri de yeniden tazelemek
istiyorum.
İçinde
bulunduğumuz durum şu, arkadaşlar: Millî Eğitim
Bakanlığı olarak bahsediyorum, tüm Türkiyedeki öğretmenler
olarak bahsetmiyorum; Millî Eğitim Bakanlığının bu
yıl itibarıyla kadrolu 662 bin öğretmeni bulunuyor, 662 bin
kadrolu öğretmenimiz var, 60 bin civarında da ücretli
öğretmenimiz bulunuyor. Toplam 722 bin civarında öğretmenle
bugün eğitimimizi aksatmadan sürdürmek için çaba sarf ediyoruz.
Dışarıda ise eğitim fakültelerinden mezun olmuş, fen
edebiyat fakültelerinden mezun olmuş ve öğretmen olma
vasfını kazanmış aşağı yukarı 264 bin
öğretmen bulunmakta. Şimdi bir şeye dikkatinizi çekmek
istiyorum, şu anda bizim ücretle istihdam ettiğimiz sadece 60 bin
öğretmen bulunuyor ama dışarıda öğretmen olmak üzere
kadro bekleyen yahut da Millî Eğitim Bakanlığından
öğretmen olmak için talepte bulunan öğrenci sayımız 264 bin.
Bu 264 bin rakamının üzerine iki şeyi daha ilave etmek
istiyorum: Onlardan bir tanesi, sadece eğitim fakültelerinden her yıl
yaklaşık olarak 44 bine yakın öğrencimizin mezun
olduğudur. Yani mesela 2011 yılında 44 binden biraz daha fazla
öğrencimiz öğretmen olabilmek için eğitim fakültelerini
tamamlamışlardır. Fen edebiyat fakülteleri, fen fakülteleri,
edebiyat fakülteleri, ilahiyat fakülteleri, spor ve eğitimle ilgili
diğer bölümlerden mezun olan öğrencilerle birlikte
baktığınızda, yıllık olarak, öğretmen
olabilecek 73 bin insanımız mezun olmaktadır. Hâlbuki Millî
Eğitim Bakanlığının bugün toplam ihtiyaç duyduğu
kadrolu öğretmen sayısı 40 bin civarında, 60 bin ücretli
öğretmene tekabül eden kadrolu öğretmen sayısıdır bu
rakam. Millî Eğitim Bakanlığının hedeflerini esas
aldığımızda, yani anaokulu, okul öncesi eğitimde
eğitim hedefinin okullaşma oranı itibarıyla yüzde 100
olduğunu, ilköğretimde yüzde 100 olduğunu, ortaöğretimde de
yüzde 90ın üzerine çıkmayı hedeflediğimizi göz önünde
bulundurursak o zaman bizim öğretmen ihtiyacımız 126 bin
civarına çıkmaktadır. Yani bugün bizim yaklaşık 130
bin, hadi bilemediniz, biraz daha rahat
çalışacağımızı varsayınız, 150 bin
civarında öğretmene -maksimum- ihtiyacımız bulunmakta.
Şu anda bile dışarıda kadro bekleyen, atama bekleyen
öğretmen sayısının 264 bin olduğunu hesap edecek
olursak bu problemin sistemik bir problem olduğunu ve bu problemin
çözülmesiyle alakalı olarak da bizim çok daha bütüncül bir perspektif
geliştirmemiz gerektiğini ortaya koyuyor. Bu yüzden, eğitim
fakültelerinin bölümlerinin kontenjanlarının gözden geçirilmesi,
öğretmen ihtiyacı veya öğretmen yetiştirilmesiyle ilgili
düzenlemelerin yeniden gözden geçirilmesiyle ilgili kapsamlı bir
çalışmaya da ihtiyacımız vardı. Belki Öğretmen
Çalıştayı ile ilgili bizim temel gerekçelerimizden birisi de bu
olmuştu. O açıdan bu meseleye biz çok daha köklü ve sistemik bir
çözüm getirmek için çaba sarf ediyoruz.
Tabii
yine belki bu meseleyle alakalı üzerinde duracağım başka
bir husus da 2002 yılından bugüne kadar aşağı
yukarı 320 bin civarında öğretmenimizin eğitim
camiamıza, eğitim ailemize katılmış olduğunu
ifade etmektir. 320 bin civarında öğretmen aldık bugüne kadar
biz. Dolayısıyla, hele hele son iki yılda yani 2010 ve 2009
yıllarında ise her yıl yaklaşık olarak 40 bin
civarında öğretmeni ailemize dâhil ettik. Bu açıdan
bakıldığında, son yıllarda oldukça yoğun bir
şekilde öğretmen almaya devam ediyoruz. Tabii bu, aynı zamanda
öğretmenlerimizin göreve başlamalarıyla birlikte fırsat
eşitliğini artıracak bir sonuç da doğuracak. Bu açıdan
eğitimin kalitesine çok olumlu etki yapacak diye varsayıyoruz.
Tabii
burada şunu hatırlatma ihtiyacını da hissediyorum:
Aslında biz eğitim sorunlarından bahsediyorsak sadece
öğretmen meselesi üzerinde durarak eğitim problemlerimizi
çözemeyeceğimizi de fark etmeliyiz. Öğretmenlerimizin ne kadar
fedakârca çalıştıklarını biliyoruz. Öğretmenlik
mesleğinin ne kadar bizim toplumumuz içerisinde yüce bir yerde
durduğunun, nasıl bir saygınlık taşıyan konumda
olduğunun farkındayız. Ama sadece öğretmene bakarak, sadece
öğretmen sorununa odaklanarak biz eğitim sisteminin
sorunlarını konuşamayız. Şimdi, az önce
arkadaşlar, birazcık da duygusal bir perspektifle çocuğundan
veya ailesinden ayrı kalan öğretmenlerin atamalarıyla
alakalı hususları dile getirdiler. Ben şimdi tüm Türkiyeye
buradan, öncelikle sizlere olmak üzere, bir soru sormak istiyorum. Mesela
çocuklarınızın her yıl bir öğretmen
değiştirmesini veya her yıl yeni bir öğretmenle yüz yüze
gelmesini ister misiniz? Bu soru eğitim sisteminin kalitesi ve çocuklarımızın
pedagojik yapısı açısından çok önemli bir sorudur ve bu
soruyu lütfen öğretmenlerin ayrı kaldıkları zaman dilimini
hesap ederek konuşanlar göz önünde bulundursunlar.
Başka bir soru: Çocuklarınızın
eğitime başladıktan sonra, mesela bir 1inci sınıf
çocuğunun sınıf öğretmeni, ilk defa okula
başlamış, belki bir aylık, bir buçuk aylık
alıştırma sürecinden sonra o öğretmenin o
sınıftan alınıp başka bir sınıfa veya
başka bir ile gönderilmesini ister misiniz?
Yine, o sınıfa yeni bir öğretmenin
geleceği kadar, beş günlük, on günlük, on beş günlük, belki bir aylık
bir sürenin eğitim açısından kaybedilmesini kim arzu eder!
Ayrıca, eğitim başladığı
hâlde öğretmeni alıp başka bir yere gönderdiğimizde o
sınıfa ücretli öğretmen statüsünde bazı PKK
yanlısı insanların girmesini arzu eder misiniz?
Öyleyse, eğitim sistemi ve öğretmen meselesiyle
ilgili konuları gündeme getirirken hep beraber dikkatli olmalı ve
öğretmenlerimizin sorunlarına hep birlikte ortak çözüm için el
birliği yapmalıyız. Birbirimizden farklı stratejiler ortaya
koyduğumuzda aslında sorun çözülemiyorsa sadece
öğretmenlerimizin duygularını kullanmış veya istismar
etmiş olabiliriz. Bu açıdan bakıldığında, ben
sizlerden destek istiyorum bu anlamda.
Çok değerli arkadaşlar, bir başka hususun
üzerinde durmak istiyorum. Hakikaten eğitimin kalitesini artırmak
istiyorsak, onun en önemli temel taşının öğretmen
olduğunu burada herkes ifade etti. Sugötürmez bir gerçek olarak
öğretmen, eğitim kalitesinin en belirleyici ögesidir. O yüzden,
öğretmenin kendi mesleki gelişimi kadar öğretmenin
sınıfında olması, öğrencilerini sahiplenmesi ve
öğrencilerine eğitimi vermesi, onlara rehberlik etmesi de önemlidir.
O yüzden, öğretmenlerimizin pek çoğunun değişik alanlarda
öğretmenlik kazandıktan sonra değişik alanlarda görevlendirme
talep ettiklerini görüyoruz. Size şunu söylemeliyim: Bugün Millî
Eğitim Bakanlığında 70 bine yakın öğretmen kendi
kadrosunda görev yapmıyorsa, o zaman sürekli olarak görevlendirmeyle
ilgili yapılacak taleplerin eğitimin niteliğini bozma konusunda
ne kadar etkili olduğunu tahmin etmeyi size bırakıyorum ben.
Bu
açıdan bakıldığında, öğretmen
sınıfında olmalı, öğretmen öğrencisinin
karşısında olmalı ve öğretmen öğrencisi için
kendi sevgisini ve kendi emeğini, alın terini ortaya koymalı
kanaatindeyim ben. O yüzden, öyleyse, bizim topyekûn
odaklanacağımız alan belki öğrenci, belki öğretmen,
belki veli ayrı ayrı olabilir ama bir bütünlük içerisinde
eğitimin kalitesi olacaksa hepsine birlikte bakmalıyız diyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) Ben bu vesileyle
hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın
Türkmenoğlu, Sayın Özgündüz, Sayın Alim Işık,
Sayın Muharrem Işık, Sayın Bürge, Sayın Ağbaba ve
Sayın Yeniçeri, söz talepleriniz var ancak İç Tüzükün 59uncu
maddesi gereğince gündem dışı en çok üç kişiye söz
verebiliyoruz.
Böylece
gündem dışı konuşmalar tamamlanmış oldu.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır,
ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin Doğu
Anadolu fay hattı ile ilgili çalışmaların incelenmesi ve
olası depremlere karşı alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/65)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
08.03.2010
tarihinde Elâzığ'da yaşanan deprem felaketi ülkemizde derin bir
acıya yol açmıştır. Ülkemiz önemli bir deprem
kuşağında olmasına karşın, ayrıca Doğu
Anadolu Fay Hattı'nın çok aktif olduğu açık ve net ifade
edilmesine karşın bugüne kadar bu bölgede hiçbir önlem alınmadığı
açıkça görülmüştür.
Doğu
Anadolu Fay Hattı; Muş-Varto, Bingöl-Karlıova, Elâzığ-Kovancılar
ve Sivrice, Malatya-Doğanyol, Pütürge, Doğanşehir,
Adıyaman-Gölbaşı, Maraş ve Hatay'a kadar uzanmaktadır.
Bu
hatta, yıllardır oluşan birikimin boşalmasının
her an olabileceği Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nün daha
önce hazırladığı raporlarda açık ve net olarak ifade
edilmesine karşın, bu fay üzerinde çok geniş yerleşim
alanları olmasına karşın hiçbir önlem
alınmadığı açıkça görülmüştür.
Sonuçta;
Elâzığ'da oluşan depremin bu fay hattı üzerinde her an
olabileceği mevcut raporlarda yer almıştır. Ancak, sonuçta
bu bölgede depreme karşı hiçbir önlemin
alınmadığı gerçeği ile karşı
karşıya kalmamız, depremin acısı kadar üzüntü
duyulacak diğer bir gerçektir.
Bu
fay hattında, son on yılda, farklı bölgelerde değişik
ölçeklerde depremler oluşmuş, bu depremlerde önemli ölçüde can ve mal
kayıpları olmasına karşın, depremin yaraları
yeterince sarılmadan, vatandaşlar kendi kaderleriyle baş
başa bırakılmıştır. Oluşacak yeni depremlere
karşı her şey unutulmuş ve hiçbir tedbir
alınmamıştır.
Bu
fay hattı ile ilgili hazırlanan raporda, bu hattaki enerji
boşalmasının her an olabileceği açık ve net ifade
edilmiş olmasına karşın bu rapor dikkate
alınmamıştır.
Doğu
Anadolu Fay Hattı ile ilgili olarak hazırlanan detaylı raporlar
ve alınması gereken
önlemler açıkça belirtilmesine karşın bu
raporun neden işleme
konulmadığının belirlenmesi, bu fay hattında
önümüzdeki süreçte oluşabilecek yeni ve büyük depremlere karşı
alınacak önlemlerin tartışılması için Anayasanın
98. Maddesi ile İç Tüzüğün 104. ve 105. Maddeleri uyarınca bir
Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımla arz ederim.
1)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(İstanbul)
2)
Candan Yüceer
(Tekirdağ)
3)
İhsan Özkes
(İstanbul)
4)
Erdal Aksünger (İzmir)
5)
Atilla Kart
(Konya)
6)
Mehmet Şeker
(Gaziantep)
7)
Tufan Köse
(Çorum)
8)
Metin Lütfi Baydar
(Aydın)
9)
Mehmet Ali Ediboğlu
(Hatay)
10)
Kazım Kurt (Eskişehir)
11)
Salih Fırat (Adıyaman)
12)
Sinan Aydın Aygün
(Ankara)
13)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
14)
Nurettin Demir (Muğla)
15)
Ramazan Kerim Özkan
(Burdur)
16)
Özgür Özel (Manisa)
17)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu
(İstanbul)
18)
Rıza Türmen (İzmir)
19)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
20)
Celal Dinçer
(İstanbul)
21)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu
(Kayseri)
22)
Malik Ecder Özdemir
(Sivas)
2.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ve 23 milletvekilinin,
su kaynaklarının potansiyelinin tespit edilerek korunması ve
bilinçli kullanımı için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/66)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bilim
insanlarının 1960'dan günümüze kadar düzenli olarak tuttukları
kayıtlarının sonucunda, dünyanın her yıl ortalama 0,5
ila 0,8 derece arasında sıcaklığının
arttığı izlenirken, bu veriler ışığında
2100 yılına kadar ise yılda ortalama 1,8 ila 4 derece
arasında sıcaklık artışlarının
olacağı varsayılmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerin
de atmosfere saldıkları sera gazlarındaki
artışında dünyamızı olumsuz etkileyerek, küresel
ısınmaya neden olduğu ifade edilmektedir.
Dünya
yüzeyindeki sıcaklığın artmasına neden olan bu sera
gazlarının, bilim insanlarının iddialarına göre 2025
yılından itibaren, dünya nüfusumuzun %50 sinin susuzlukla
karşı karşıya kalacağını, hatta bu durumun
2020 yılından itibaren Asya ülkelerinde daha belirgin hissedilerek
1,2 milyar kişiyi etkileyeceği iddia edilmektedir. Durumun
ciddiyetine inanan devlet ve hükümet adamları, bilim
insanlarının bu uyarıları karşısında
"Kuraklıkla Mücadele", "Küresel Isınma",
"Kıt olan su kaynaklarının dikkatli kullanılması",
"Doğayı koruma ve Çevreye duyarlı olma"
konularında acilen önlemler alınması konusunda açıklamalar
yapmalarına karşın, bu güne kadar elle tutulur somut bir
adım atılamamıştır. Buna karşın kıt
olan su kaynaklarımız savurganca kullanılmaya, küresel
ısınma, doğanın tahrip edilmesi ve çevrenin kirletilmesi
hızla devam etmektedir.
Bugün
dünyada petrol denince ne akla geliyorsa su da aynı şeye gelmekte,
hatta petrolsüz yaşanabilirken susuz yaşanamayacağı
gerçeğini ifade etmektedir. Artık ülkeler gelecekler ile ilgili
oluşturdukları ulusal politikalarını belirlerken, suyu
dikkate almak zorunluluğunu hissetmektedirler.
Dünyadaki
okyanuslar, denizler, akarsular, göller ile yer altı ve yer üstü su
kaynaklarının ancak %3'ünün içilebilir su kaynaklarını oluşturduğunu
göz önüne alırsak, konunun ne derece önemli olduğunu daha iyi ortaya
koyabiliriz. Bugün dünyada kişi başına yıllık su
tüketimi 7.600 m3/yıl iken ülkemizde bu oran 1.700 m3/yıl
gibi çok düşük bir orandadır. Mevcut tüm su
kaynaklarımızın potansiyeli ise kişi başına
yıllık 3.700 m3/yıl'dır ki bu bile su
tüketiminin ve mevcut kaynaklarımızın dünya
ortalamalarının çok çok altında ve aslında su fakiri bir
ülke olduğumuz gerçeğini ortaya koymaktadır.
Su
fakiri bir ülke olmamıza karşın, bunun yanında bir taraftan
küresel ısınma, çevre kirliliği, doğanın tahrip
edilmesi ile birlikte diğer taraftan da mevcut su
kaynaklarımızı bilinçsizce kullanmamız sonucu, verilerin de
ortaya koyduğu gibi çok yakın bir tarihte su
kıtlığı ve su savaşları ile karşı
karşıya kalabileceğimiz aşikârdır.
Komşularımıza göre daha şanslı olmamıza
karşın çok yakın bir tarihte suya olan ihtiyacın
bağımsızlığımızı çok ciddi tehdit
altına sokabileceği görülmektedir.
İşte
bu nedenlerle; Ülkemizin nüfus artışı da göz önüne
alınarak, Ülkemizde mevcut su kaynaklarımızın gerçek
kapasitelerinin tespit edilerek, gelecekte
karşılaşacağımız tehlike ve tehditleri de göz
önüne alarak, zaten kıt olan su kaynaklarımızın korunması,
bilinçli kullanılması ve ileride su kıtlığına
karşı alınması gereken tedbirlerin belirlenerek bir an önce
hayata geçirilerek çözümlenmesi için Anayasamızın 98.
İçtüzüğümüzün 104. Ve 105. Maddeleri gereğince bir komisyon
kurularak araştırılması için önergemizin kabulünü arz ederiz.
Saygılarımızla.
1)
Ali Sarıbaş (Çanakkale)
2
)Tufan Köse (Çorum)
3)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
4)
Bülent Kuşoğlu (Ankara)
5)
Aydın Ağan Ayaydın (İstanbul)
6)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
7)
İhsan Özkes (İstanbul)
8)
Erdal Aksünger (İzmir)
9)
Metin Lütfi Baydar (Aydın)
10)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
11)
Kazım Kurt (Eskişehir)
12)
Salih Fırat (Adıyaman)
13)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
14)
Özgür Özel (Manisa)
15)
Nurettin Demir (Muğla)
16)
Atilla Kart (Konya)
17)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
18)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
20)
Ali Özgündüz (İstanbul)
21)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
22)
Celal Dinçer (İstanbul)
23)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
24)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
3.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş ve 20 milletvekilinin,
arıcılık sektörünün sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Beş
milyonu kayıtlı olmak üzere on milyondan fazla arı
kovanının olduğu ülkemizde, genelde örgütlenen
arıcılar, ilimizde de 'Çanakkale Arı Yetiştiriciliği
Birliği' çatısı altında birleşerek örgütlenmeye
çalışmışlardır.
Bir
tarım ülkesi olan ülkemizde arıcılığın önemi çok
büyük olup, arısız tarım düşünülemez. Coğrafik konumu
itibarıyla arı yetiştiriciliğine çok uygun olmasına
karşın, ülkemizde arı yetiştiricilerinin saymakla bitmeyen
sorunları bulunmaktadır.
Bölgeler
için en iyi arının seçiminden, bölgelerin şartlarına uyum
sağlayan arının seçimine kadar. Bölge dışından
taşıma yolu ile getirilen arıların
taşıdığı risklere, arıcıların
eğitimine, modern araç gereç kullanımına, kovanların
bakımı ile hijyenikliğinin sağlanmasına kadar birçok
sorun yaşanmakta. Daha doğrusu arı
yetiştiriciliğinden, bal üretimi ve pazarlanmasına kadarki geçen
süreçte saymakla bitmeyen pek çok sorunlar yaşanmaktadır.
Ülke ekonomimiz ve
istihdama çok büyük katkısı olan arıcılık sayesinde
elli binin üzerinde aile direkt olmak üzere yüz binlerce kişi geçimini
sağlamaktadır. Milyonlarca kişinin faydalandığı
arıcılık son yıllarda ülkemizin yükselen değeri
olması sebebi ile;
İstihdam başta
olmak üzere, ülkemize birçok faydası olan arı
yetiştiriciliğinin daha bilinçli yapılabilmesi için eğitim
ve örgütlenmeleri başta olmak üzere, modern araç ve gereçlerden daha fazla
yararlanmaları, üretimde verim ve kalitenin artırılması,
maliyetlerin düşürülerek halkımızın daha fazla bal
tüketmesi, ülkemiz tarım ve ekonomisine daha çok katkıda
bulunabilmesi, ihracata yönelik çabaların yoğunlaştırılarak,
yabancı ülke üreticileri ile rekabet edebilmeleri için
arıcılarımızın sorunlarının tespit edilerek,
çözümlenmesine yönelik gerekli tedbirlerin alınarak,
arıcılarımıza ve arıcılık sektörümüze sahip
çıkılması amacı ile Anayasamızın 98.
İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir komisyonunun
kurulabilmesi için araştırıma önergemizin kabulünü arz ederiz.
Saygılarımızla.
1) Ali
Sarıbaş (Çanakkale)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Atilla Kart (Konya)
4) İhsan Özkes (İstanbul)
5) Erdal Aksünger (İzmir)
6) Tufan Köse (Çorum)
7) Mehmet Şeker (Gaziantep)
8) Salih Fırat (Adıyaman)
9) Özgür Özel (Manisa)
10) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
11) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
12) Kazım Kurt (Eskişehir)
13) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
14) Nurettin Demir (Muğla)
15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
17) Ali Özgündüz (İstanbul)
18) Ali Rıza Öztürk
(Mersin)
19) Celal Dinçer (İstanbul)
20) Mehmet Şevki
Kulkuloğlu (Kayseri)
21) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
B) Duyurular
1.- Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının yazısı ile
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince, Mardin Milletvekili Gülser
Yıldırım ve
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhanın, tutuklu
olarak yargılanmalarına devam edildiğine dair dosyaların,
Anayasanın 83üncü maddesinin ikinci fıkrası
gereğince Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bilgisine sunulmasına
ilişkin duyuru (3/639)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 16/11/2011 tarih ve 2011/11105-5
sayılı yazısı ile;
Diyarbakır 5.
Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/516 esas sayılı derdest
dosyası kapsamında Mardin Milletvekili Gülser
Yıldırımın,
2011/46 esas
sayılı derdest dosyası kapsamında ise Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Ayhanın, tutuklu olarak
yargılanmalarına devam edildiği, Anayasanın 83üncü
maddesinin ikinci fıkrası gereği bildirilmiştir.
Bilgilerinize
sunulur.
Şimdi,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve arkadaşları
tarafından, kadına yönelik şiddetin tespiti amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
24/11/2011 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına
ve görüşmelerin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi
24.11.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 24.11.2011 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır
Grup
Başkanvekili
Öneri:
22
Kasım 2011 tarihinde, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve
arkadaşları tarafından (195 sıra nolu), Kadına yönelik
şiddetin tespiti amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel Kurul'un
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak,
24.11.2011 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması
ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ayla
Akat Ata, Batman Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ata. (BDP sıralarından alkışlar)
AYLA
AKAT ATA (Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi üzerine söz hakkı
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün 24 Kasım, 25 Kasımın arifesindeyiz. Bu
vesileyle grup olarak biz de kadına yönelik fiziksel, ekonomik, siyasal ve
benzeri her türlü şiddetin kadın sağlığı üzerinde
yarattığı etkilerin araştırılması ve gerekli
önlemlerin alınması için bir grup araştırma önergesi
sunmuştuk, bunun da gündeme alınmasını talep ediyoruz.
Takdir
edersiniz ki ayın 22sinde ve 23ünde de önce MHP Grubu, daha sonra CHP
Grubu da gündem dışı olarak, gündeme alınması yönünde
talepte bulunmuşlardı ama biz gerek basın yayından takip
ettiğimiz oranda gerekse buradaki tartışmalar boyutuyla da ve
iktidar partisinin bu konudaki tavrı dolayısıyla bir gündem
yaratabilmiş değiliz henüz, bunun da altını çizmek
gerektiğini belirtmek istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 1960, Dominik Cumhuriyeti, 3 kız kardeş bir
vahşetle kurban edildiler. Eğer bugün 25 Kasım bir mücadele,
uluslararası mücadele ve dayanışma günü olarak biliniyorsa bunun
arkasında yatan bir mücadele gerçeği vardır, kadın mücadele
gerçeği. Tıpkı 8 Martta olduğu gibi New York ve tekstil
işçileri açısından değerlendirdiğimizde. Kadınlar
eğer bugün kendilerine yönelik şiddetin
tartışılmasını bir mücadele günü olarak yahut bir
kutlama günü olarak kabul ettirebildilerse bunun arkasında bir direnen
kadın gerçeği vardır. Biz buradan kadın özgürlük mücadelesi
uğruna yaşamını yitirmiş olan tüm kadınların
anısı önünde saygıyla eğilerek konuşmamıza
başlamak istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Gündem oluşmuyor. dedik. Evet, öncelikle Meclis
Başkan Vekilimizin tavrı dolayısıyla Türkiye gündemine
getirmek istediğimiz kadına yönelik şiddet provoke edildi, dün
de Sayın Başbakanın Dersim yönündeki açıklamasıyla.
Ama kadına yönelik şiddet gerçekten -Türkiye'nin karnesi dikkate
alındığında- en öncelikli konulardan biri olarak
düşünülmeli ve bununla mücadele noktasında da tüm siyasi partilerin
ortaklaşması gerekmekte.
Değerli
milletvekilleri, kadınlar evde, okulda, iş yerinde, sokakta, göz
altında şiddete maruz kalıyorlar. Ama bu şiddetin gerek
farkındalığının yaratılması gerek
kovuşturulması gerek soruşturulması gerek faillerin
cezalandırılması noktasında çok iyi bir karne sahibi
değiliz. Bir kız çocuk olarak, bir kız kardeş olarak, bir
abla olarak, bir anne, bir eş olarak, hatta bir nine olarak sahip
olduğumuz sıfatlarla bizler toplumun yarısıyız ama
maruz kalmış olduğumuz şiddet toplumun bilgisinden ve
görgüsünden uzak tutulmaya çalışılıyor. Bu bir gerçek ve
yine toplumun yarısı olmakla birlikte, yine birlikte
yaşadığımız ve çoğu sevdiğimiz olan aile
bireyleri tarafından şiddete maruz kalıyor olmamız
açık ve ortadayken bununla ortak mücadele mekanizmalarını
geliştirme noktasında ne yazık ki çok iyi bir noktada
değiliz. Nasıl gerçekleştirebiliriz kadınların bu
noktada var olan haklarının farkında olmasını ve bunun
diğer insanlar tarafından da bilinir ve saygı duyulur
olmasını? Bu konuda çok ciddi ve toplumun tüm kesimlerini içine katan
bir mücadele içerisinde olmamız gerekiyor.
Bugün evrensel anlamda güvence altına alınan ve bizim de
çoğunu imzalamış olduğumuz ve Anayasamız hükmünde
olan, iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen ve yine kendi iç
mevzuatımızda da -başta Anayasa olmak üzere- düzenlemeye
kavuşturmuş olduğumuz birçok hak, insan hakkı kadınlar
söz konusu olunca ne yazık ki aile bireylerinin isteği, aile
bireylerinin bu hakkını tanıması, aile bireyleri
tarafından bu hakkın kadınlara verilmesi şeklinde
tezahürünü buluyor. Herkes temel insan haklarına sahiptir ama bir
kadının bu insan haklarından yararlanabilmesi bazen aile
içerisinde babanın, erkek kardeşin, bazen akrabaların bazen
içinde yaşamış olduğu toplumun bu konudaki onayına
bırakılır. Bu da esasında bir bütün olarak bunun üzerine
nasıl gitmemiz gerektiği noktasında bir ipucu veriyor.
Nasıl gündem oluşturabiliriz? Bunun için birden fazla kanal var.
Evet, biz siyasetçiler olarak gündem oluşturabiliriz -ki bu konuda çok
büyük bir acziyet içerisindeyiz- ama bunun dışında
değişik araçları da kullanabiliriz.
Kadına
yönelik şiddet haberleri artık sadece gazetelerin üçüncü sayfa haberi
olarak ele alınmamalı. Şunu unutmamalıyız ki bu
haberler tamamen şiddeti besleyen ve şiddetin tekrar tekrar kendisini
üretmesine vesile olan haberler. Bu haberlerin kadına yönelik şiddet
vakasını toplumun gündeminden ve ülkemizin gündeminden
çıkarmamız için bir faydası olmadığını
bilmekle beraber haberlere yer ve yön verilmesi gerek yazılı gerek
görsel medyada bunun denetiminin sağlanması noktasında defalarca
kez ilgili kuruluşların uyarılmış olmasına
rağmen -en azından bizim partimiz tarafından- bir mesafe
katedilemediğini görmekteyiz.
Çok
açık ve net ortada oranlar var değerli milletvekilleri, biz çok rahat
elde edemedik bu verileri. Yani çoğu zaman bakanlıklara kadına
yönelik şiddet noktasında sormuş olduğumuz soruların
cevaplarını alamıyoruz ama Adalet Bakanımız Sayın
Sadullah Ergin bize bir cevap verdi 2002-2009 yılları arasındaki
verilere dair. 2002-2009a ait toplam veri 66 iken 2009 yılında bu veri
953e tırmanmış. On iki aya böldüğünüzde neredeyse 100e
yakın bir rakamla karşı karşıyayız. Yani bu
ülkede bu tablonun çok açık bir şekilde görünür olmasını
sağlamak da bizlerin görevi. Eğer bir yıl içerisinde 953
kadın katlediliyorsa, cinayet işleniyorsa ve biz, bu noktada, hâlâ
Sorumluyuz, bunu gündeme alalım, bunu araştıralım.
demiyorsak, biz bu topluma, en azından bu koltuklarda oturmak için bize
vermiş oldukları emanete çok da layık bir hizmet üretebildiğimizi
ifade edemeyiz.
953
kadın değerli milletvekilleri. Bu 2009 verileri ve bu verinin sürekli
arttığını da, yani 2000den 2009a kadar sürekli
arttığını ve henüz 2010-2011 verilerine de
ulaşamadığımızı varsaydığımızda
ciddi bir problem bu.
Şunu
da ifade edebiliriz, şöyle bir ters orantı da var: Kadına
yönelik şiddetle mücadele ettikçe bu sorunun bilinir olmasını da
sağlayabiliyoruz. Mesela 2002 yılındaki 66 rakamı, bu
şiddete karşı mücadele kanallarının
genişletilmesi ve mücadele ortamlarının daha da
artırılması vesilesiyle daha görünür olmuştur. En
azından Fare zehiri içti. denilerek doğal bir ölüm gibi
gösterilmesi engellenmiş, bunun arkasında yatan bir katliam
zihniyetinin, bir cinayetin olduğu da açığa
çıkmıştır. Ama yeterli midir? Değildir. Bizler bir
bütün, bu süreçle mücadele etmeliyiz.
Nasıl
yapacağız? Şu an hâlâ komisyon çalışmaları devam
ediyor, ülke bütçemizi tabii ki kadın sorunlarına duyarlı hâle
getirebilmeliyiz. Sadece ilgili Bakanlığın bütçesiyle değil
ki bu Bakanlığın bütçesine baktığımızda ayda
100e yakın kadının katledildiği bir bakanlık
bütçesinin Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin dörtte 1i
olduğunu görüyoruz. Bu ciddi bir rakam arkadaşlar. Bunun üzerine
gerçekten düşünmek, bütçenin kadına duyarlı hâle getirilmesini
sağlayabilmek için ortak mücadele vermek gerekiyor.
Ve yine
nasıl yapacağız? Toplumun bilgilendirilmesi ve bu bilginin
bilince çıkartılması çok da kolay bir olay değil, çünkü
bugüne kadar dinin yanlış yorumu ve feodalizmin etkisi
dolayısıyla oluşmuş toplumsal değer
yargılarını -bunlar on yıllar, hatta bazıları
yüzyıllara dayanıyor- bir anda değiştirebilmek mümkün
değil değerli milletvekilleri. Bunu yapabilmek için, evet, bir
kuşağı gözden çıkartabiliriz, ama hangi araçları
kullanacağımızı bugün tespit etmek zorundayız.
Medyayı kullanacaksak doğru bir şekilde
Eğer
bu süreçle ciddi bir şekilde mücadeleyi önümüze hedef koyduysak, bunun
bütçesini, ekonomisini ve en önemlisi kadrosunu, toplumsal cinsiyet
eşitliğine inanan, bunu pratikte, yaşamda gösterebilmiş
kadrolarla bu işi yürütebilmemiz gerekiyor. Hem kadrosunun hem
ekonomisinin bir şekilde tekrardan, tekrardan gözden geçirilerek
yenilenebilmesi gerekiyor çünkü bilinçlendirme dediğimiz olay bir anda
gelişmiyor.
Evet,
ilgili ceza maddeleri var. Bu ceza maddelerinden dolayı yargı önüne
çıkma durumu da söz konusu ama bir ucunun da eğitim olduğunun ve
ilkokuldan başlayarak eğitim materyallerinde kadına yönelik
şiddet ve ayrımcı politikalara karşı bir
bilgilendirmenin söz konusu olması gerekiyor.
Tabii,
bunun dışında uygulama da çok önemli. Bir kadının
maruz kalmış olduğu şiddet sonrası birlikte
yaşadığı aile bireylerinin tavrı, daha sonra bir araya
geldiği kolluk görevlileri ve daha sonra yargı önüne
çıktıysa, eğer çıkabildiyse fail, oradan çıkan sonuç
çok çok önemli, toplumun geneli açısından çok önemli. Tabii, bu
noktada biz çok önemli bir mesafe katedebilmiş değiliz değerli
milletvekilleri.
Mesela,
erken yaşta evliliklerle ilgili, ben de bir önceki dönem Kadın Erkek
Eşitliği Komisyonunun üyesiydim. Bir alt komisyon
çalışması da yürüttük. O süreçte vermiş olduğumuz bir
soru önergesine verilen cevap var. Erken yaşta evlilikle mücadele ediyoruz
ama biliyoruz ki kıyılan dinî nikâh bunun toplumsal meşruiyetini
beraberinde getiriyor. İlgili yasal düzenlememiz var. On sekiz yaş
altı genç bayanlara, genç kadınlara dinî nikâh kıyanlara ceza
öngörüyor bizim Ceza Kanunumuz ama aldığımız cevap bu:
2002-2009 yılları arasında resmî nikâh belgesini görmeden dinî
nikâh yaptığı iddiasıyla ilgili olarak 15 din görevlisi
hakkında tahkikat yapılmıştır. Bunlardan 10 kişi
hakkında iddianın asılsız olduğu
anlaşılmıştır, 4 kişi hakkında disiplin
yönünden gerekli cezai işlemler yapılmıştır, 1
kişi hakkında da hâlâ tahkikat devam etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, biz, cezanın henüz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYLA
AKAT ATA (Devamla) Şunu bitirebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN
Sayın Ata, teşekkür ediyorum, uzatma yok.
AYLA
AKAT ATA (Devamla) - Konuşacak çok şey var değerli
milletvekilleri. Kadına yönelik şiddeti önleme konusunda hepimizi
bekleyen sorumluluklar var.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Öznur
Çalık, Malatya Milletvekili.
AYLA
AKAT ATA (Batman) Öznur Hanım, siz aleyhinde
konuşmasaydınız, destek verseydiniz.
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Çalık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZNUR ÇALIK (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik
şiddetin kadın sağlığı üzerinde
yarattığı etkilerin araştırılması ve gerekli
önlemlerin alınması için Anayasanın 98inci, İç Tüzükün
104 ve 105inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılması konusunda verilen önerge aleyhine grubum adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yarın
25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Dayanışma Günü. Bu vesileyle tüm
kadınlarımızın yanında olduğumuzu bir kez daha
tekrarlamak istiyorum ve tüm kadınlarımıza sesleniyorum:
Şiddetsiz bir dünyada yaşayabileceğimiz günler var gelecekte.
Bunun için içimizde taşıdığımız ümide
sıkı sıkı hep beraber sarılalım.
Öncelikle,
kadından bahsederken bir nesneden bahsetmediğimizin altını
sıkı sıkı çizmek istiyorum. Kadın dediğimiz
varlık, insanlık âleminin yarısını teşkil eden,
sadece bedeni değil ruhuyla, duyarlılığıyla,
merhametiyle, aklıyla dünyayı dönüştürendir. Kadın annedir,
kadın yârdir, kadın bacıdır, kadın kardeştir.
Dünyaca ünlü bir söz vardır, hepiniz bilirsiniz. Erkekler, yapmak zorunda
olduklarını yaparlar. Kadınlar ise erkeklerin
yapamadıklarını.
Örf
ve âdetlerimize göre yuvanın esas sahibi kadındır. Ailenin ve
toplumun temel direği kadındır. Ülke nüfusumuzun yüzde 50sinden
fazlasını oluşturan kadınlar hepimizin ulusal gücüdür.
Bugün ne yazık ki toplumumuzda şiddet ve töre cinayetlerinin
odağında da maalesef kadın vardır. Bu da
insanlığın maalesef bir ayıbıdır ve
utancıdır.
Kadına
yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet kalıplarından
kaynaklandığı gibi fiziksel, cinsel, ruhsal hasarlar
vermektedir. Kadını toplum içerisinde ya da özel yaşamında
baskılayarak özgürlüklerini kısıtlamaktadır. Birçok şiddet
eylemi, töre cinayetleri, küçük yaşta evlilikler ki geçen dönem Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda Alt Komisyon
Başkanlığını yaptığım erken
yaştaki evliliklerle ilgili olarak yapmış olduğumuz
çalışma ve rapor, gerçekten Komisyonumuzun çok önemli
çalışmalarından biriydi ve sunmuş olduğumuz çözüm
önerileriyle de sayın bakanlarımız hem eğitim konusunda,
eğitimin on üç yıla çıkarılmasıyla ilgili olarak, hem
Adalet Bakanlığımızdaki yasal düzenlemeler
açısından çözüm önerilerimizi dikkate alacaklarını çok net
bir şekilde ifade etmişlerdir.
Gerekirse
erken evlilik, gerekirse berdel ve beşik kertmesi de dâhil, zorla
evlendirme gibi geleneksel uygulamalardan kaynaklanmaktadır şiddet
maalesef. Tahminlere göre, dünyada her 3 kadından 1i şiddet
görmektedir. Maalesef taciz edilmektedir. Tacizi yapan kişi, genellikle
ailesinden biri ya da tanıdığı bir kişidir.
Değerli
milletvekillerim, kadına yönelik şiddet sadece fiziksel uygulanan
şiddetten ibaret değildir. Yok saymaktan daha kötü bir şiddet
biçimi düşünebiliyor musunuz? Varsınız, yaşıyorsunuz,
soluyorsunuz, paylaşıyorsunuz ama yok sayılıyorsunuz.
Dâhilsiniz ama müdahil değilsiniz. Kadının dâhil
olmadığı bir sistemi dayatmak da kadının psikolojik
olarak şiddete maruz kalmasıdır. Bu sebeple, kadın
haklarının ihlali ve kadına yönelik her türlü
ayrımcılığın önlenmesine yönelik
çalışmaların odağında da kadınların maruz
kaldıkları şiddetin ortadan kaldırılması bulunuyor
ve bulunmalıdır. Öncelikle, kadınlarımızın
kendilerini güçlü ve özgür hissedecekleri ortamı hep birlikte temin
etmeliyiz. Onlara sağlayacağımız eşit fırsatlara
onları kavuşturmalıyız.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; şunu açıkça ifade
etmeliyim ki kadına yönelik şiddet yalnızca ülkemizde
değil, tüm dünyada tartışılan, çözüm önerilerinin sürekli
gündeme taşındığı ancak uygulamada yeterli
sonuçların alınamadığı, âdeta kronikleşen,
evrensel boyutlarda bir yaradır. Kadının maruz
kaldığı şiddetin milleti olmadığı gibi,
dili, ırkı ve mezhebi de yoktur. Hiçbir kültürel gelenek, örf, âdet,
kadına bu zulmü önermemekte ve mazur göstermemektedir.
Kadınların karşı karşıya kaldığı şiddetin
ülkelerin gelişmişlik düzeyleriyle de ilişkisi maalesef yoktur.
Kalkınmış devletlerde, eğitim seviyeleri daha yüksek
toplumlarda dahi sorunun varlığını görmekteyiz. Bu nedenle,
çok uluslu örgütlerin konuyla ilgili çok çalışma
yaptığını biliyoruz. Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Komisyonunun hazırladığı ve 10
Aralık 1948de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinde İnsanlara karşı
ayrımcılığın kabul edilmezliği prensibinin teyit
edildiği ve tüm insanların özgür doğduğu ve eşit
itibar ve haklara sahip olduğu ifade edilmiştir. Türkiye, bu meseleyi
her vesileyle tartışmaya devam ediyor ve son on yılda çok büyük
mesafeler katetmiştir. Tartışmanın boyutları her geçen
gün daha makul boyutlara geliyor ve bu boyut
Bu tartışmayı
yaparken bütün insanların şiddetten uzak durmasını temenni
ediyoruz. Bütün insan hak ve hürriyetlerine, adalete ve merhamete öncelik
veriyoruz ve Hükûmetimiz bu konuda vermiş olduğu öncelikler
çerçevesinde de çok önemli çalışmalar yaptı. Özellikle Türk Ceza
Kanununda, İş Kanununda, aile mahkemelerinin kurulmasında,
çalışan kadınların annelik haklarında, Belediye
Kanununda, Devlet Memurları Kanununda, ailenin
sağlığını, mutluluğunu esas alan devrim
niteliğinde yenilikler yaptık.
Şiddete karşı
başlattığımız mücadelede iki çok önemli gelişme
var, bunları da sizlerle paylaşmak isterim. Kadın ve aile bireylerinin
şiddetten korunmasına dair hazırladığımız ve
yakın zamanda Meclisimizde kanunlaşacak tasarımızdan herkes
haberdar. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Fatma
Şahinin öncülüğünde biz bu alanda hukuki alt yapıyı
güçlendirmemiz gerektiğine inandık ve bununla ilgili 23üncü Dönemde
teklif, bu dönemde de tasarıyı hazırlamış
bulunmaktayız. Bunun, 4320nin üç maddelik hâlini otuz maddelik bir temel
kanun hâline getiriyoruz ve değerli arkadaşlarım, bu kanunla
birlikte İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı,
Diyanet İşleri, Türk Silahlı Kuvvetleri, üniversitelerimiz,
sivil toplum örgütlerimiz, herkesten görüş alınarak
hazırlandı ve özellikle ailenin kadının yanında olmak
gibi çok önemli bir görevimizin olduğunu hepimize, hepinize
hatırlatmak isterim ve bu kanunda yapılan en önemli
değişiklerden bir tanesi şiddete uğrayanlarla birlikte
uğrama tehlikesi bulunanlar da korunacak, sadece eşler değil,
kadın, çocuk, eş, nişanlı ya da birlikte yakın
ilişki içerisinde yaşayanlar, evliliği ya da birlikteliği
bitmiş bütün bireyler ve diğer aile bireyleri de korunacaktır.
Aynı zamanda koruma işini biz çift taraflı yapmak istiyoruz.
Daha önce, yalnızca şiddete uğrayanı koruma şeklinde
bir sistemimiz vardı. Şu anda şiddet uygulayanı da öfke
kontrolü, stresle baş etme, ciddi psikolojik sorunu varsa tedavi
altına alma zorunluluğunu getiriyoruz.
Hem
İçişleri Bakanlığında hem Emniyet Genel
Müdürlüğünde hem de Adalet Bakanlığında cumhuriyet
savcılarımızın kendi içinde şiddetle mücadele
birimleri kuruluyor. Yani kurumsal olarak aynen bugün çocuk polisi gibi bir
altyapı oluşturuyoruz ve gizlilik maddesine çok önem veriyoruz.
Bununla birlikte, şu an mevcut durumda mahkeme kararları
çıkarılıyor, koruma kararı alınıyor, aile mahkemesi
hâkimi şiddeti uygulayana uzaklaştırma veriyor. Kolluk
kuvvetlerinin yalnızca gözetleme hakkı vardı. Şimdi
yaptığımız müdahaleyle kolluk kuvvetinin yetkisini
artırıyoruz ve bu artırmayla birlikte eğer bu karara
uymuyorsa tutuklama getiriyoruz ve cezai yaptırım yapıyoruz.
Artık
bilgi ve teknolojiyi kullanacağız. Teknik takip kısmıyla
birlikte elektronik kelepçe de yine gündemimizde olan maddelerden. Yine call
center merkezi oluşturulacak, yalnızca evde değil, cadde
değil, kadının yerini tespit edecek ve sinyalizasyona
bağlı olarak bastığı zaman hemen adresini bulup
yardıma koşacak bir sistem geliştiriyoruz. Bunun
dışında şiddeti gerçekleştirenlerin
telefonlarını da dinlemeye alabiliyoruz.
Bütün
bunlar ne demek değerli milletvekillerim? Fark ettiğiniz gibi her
veriyi, her gelişmeyi artık kayıt altına alıyoruz.
Son günlerde kadına şiddet yüzde 1.400 arttı. deniliyor. Bunun
ana sebebi, kadına yönelik şiddetin artmasından değil,
şiddetin artık kayıt altına alınmasından
kaynaklanmaktadır. Bu konu da Sağlık
Bakanlığımızın, İçişleri
Bakanlığımızın, Adalet
Bakanlığımızın yapmış olduğu
çalışmalardan kaynaklanmaktadır. Bu şiddet verilerindeki
rakamlar, sadece kayıt altına alınanlardan kaynaklanıyor.
Yine
çok önemli gelişmelerden bir tanesi, Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonumuzla birlikte Dışişleri Komisyonumuzdan
da geçen İstanbul Sözleşmesidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZNUR
ÇALIK (Devamla) Bununla ilgili olarak da özellikle 1985 yılında
imzaladığımız Kadına Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi gibi Avrupa Konseyinin
İstanbul Sözleşmesi de Türkiye için çok önemlidir. Bu konuda
emeği geçen başta Başbakanımız, İçişleri
Bakanımıza çok teşekkür ediyorum ve tüm insanlığa
şiddete hayır diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çalık.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Sedef Küçük,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)
SEDEF
KÜÇÜK (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin lehine söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Bugün
Öğretmenler Günü. Konuşmama başlamadan önce, tüm
öğretmenlerimizin, eğitim emekçilerinin Öğretmenler Gününü
yürekten kutluyorum. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün de
belirttiği gibi, Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak
öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz
bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır.
Atatürkün bu sözlerini daha sık hatırlamalıyız diye
düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, kadınların şiddet sarmalında yaşamak
zorunda bırakıldıkları bir ülkenin temel hak ve
özgürlükleri sağlayabildiğini söylemek olanaksızdır. Ne
yazık ki ülkemizin kadına şiddet konusunda sabıkası
bir hayli kabarıktır. Elbette bu durumun siyasi, toplumsal, ekonomik
birçok nedeni vardır. Bu sorun, elbette çok boyutlu bir sorundur. Ancak,
ne çok sayıda neden olması ne de çok boyutlu olması, bu sorunun
can acıtıcılığını kabul edilebilir
kılmamaktadır. Eğer bir ülkede kadınların yarıya
yakını hayatının bir döneminde fiziksel veya cinsel
şiddet görüyorsa, bir ülkede kadın cinayetleri son yedi yıl
içinde 14 kat artmışsa ve bu şiddet bir türlü ortadan
kaldırılamıyorsa, son yedi yılda 4.200 kadınımızı
şiddete kurban vermişsek, resmî rakamlara
yansıdığı kadarıyla 2011 yılının ilk
altı ayında 27.000 aile içi şiddet olayı meydana
gelmişse ve bu kadınların dörtte 1i hastaneye başvuracak
denli yaralanmışsa, eğer bir ülkede her dört evlilikten biri
çocuk yaşta yapılıyorsa, kadınlarımız, çocuk
yaşta evlilikten başlayan ve töre cinayetlerine kadar uzanan çok
boyutlu bir sorunlar yumağının içinde yaşamak
zorundaysalar, bunlar o ülkede yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun
göstergesidir.
Değerli
arkadaşlar, şiddet gören 2 kadından 1isinin Dünyaya yeniden
gelsem kadın olmam. dediği bir ülkede yaşıyoruz.
Şiddet gören 3 kadından 1isinin intihar etmeyi düşündüğü
bir ülkede yaşıyoruz. Kadına yönelik cinsel saldırı
suçlarının son beş yılda yüzde 30 arttığı
bir ülkede yaşıyoruz. Bunlar en hafif tabiriyle utanç verici bir
durumun göstergesidir. Bunları sadece birer rakam olarak
değerlendirmek mümkün ancak bu rakamların ardında yatan
trajediyi de görmek durumundayız. Bu rakamların her birinin bir
insanı ve onun çektiği acıyı ifade ettiğini
unutmamalıyız. Her yıl yüzlerce kadınımızı
aile içi şiddete, sokaktaki şiddete kurban verdiğimizi
unutmamalıyız. Evet, birileri o kadınları öldürüyor. Ancak,
şunu da bilmemiz gerekiyor: Bu konuda önlem almayan devlet de suç
ortağıdır, bunları görmezden gelen siyasetçi de suç
ortağıdır, yaşanan dramlara bir magazin malzemesi olarak
yaklaşan medya da suç ortağıdır. Kadına şiddet
sorununda hiçbirimiz masum değiliz. Şu anda ülkemizde bir yerlerde
bir kadının şiddet gördüğünü aklımızdan
çıkarmamalıyız. O kadın orada şiddet gördükçe bizim de
insanlığımızdan bir şeyler yitirdiğimizi de
aklımızdan çıkarmamalıyız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eşinden, babasından,
sevgilisinden şiddet gören kadınların büyük çoğunluğu
kendi çocuklarına da şiddet uygulamaktadır. Bu da içinden çıkılmaz
bir şiddet sarmalı yaratmaktadır. Şiddet şiddeti
doğurmaktadır ve bu şiddet yalnızca aile içinde
değildir, sokaklarda da bu şiddet vardır, okulda da şiddet
vardır. Eğer böyle bir ülkede yaşıyorsak bunda temel
sorumluluk karar alıcıların ve uygulayıcıların
üzerindedir. Siyasal kimliklerimizi bir kenara bırakarak bu sorunu ortadan
kaldırmak, gördüğü şiddet yüzünden yaşamını
yitirmiş, şiddetten zarar görmüş tüm
kadınlarımıza ve daha önemlisi gelecek kuşaklara olan
borcumuzdur.
Bu
konuda hepimiz siyasetçisiyle, sivil toplum örgütüyle, medyasıyla
elimizden geleni yapmak zorundayız. Kadınlarımızın
talebi ve beklentisi budur.
Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kadına şiddeti engelleyecek her
girişime destek verme taahhüdünde bulunuyoruz. Bu, bizim için siyasetler
üstü bir meseledir. Sizler için de siyasetler üstü bir mesele olduğuna
yürekten inanıyorum.
Değerli
arkadaşlar, KONDA araştırma şirketinin 2009
yılında yaptığı, Türkiyede kadınların insan
hakları farkındalığı ve davranışları
araştırması, kadınların, devletin toplumsal düzende
değişiklik yapma ihtimalini, kendi babalarının,
kocalarının ya da komşularının zihniyetindeki
değişme ihtimalinden fazla gördüklerini ortaya koymuştur. Bu da
kadınlarımızın Meclisten, bu şiddetin önlenmesi
konusunda çözüm üreten, sağlıklı ve sürdürülebilir bir düzenleme
beklediğini göstermektedir.
Bu
can yakıcı sorunun ortadan kaldırılması için tüm
gözler artık Türkiye Büyük Millet Meclisine çevrilmiş
durumdadır. Bu noktada yeterli kamuouyu desteğinin var olduğunu
da hepimiz biliyoruz.
Bildiğiniz
gibi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, bir tasarı
taslağını tartışmaya açtı. Bakan Sayın Fatma
Şahin, geçmiş yıllarda tanık
olmadığımız bir gayretle uzlaşma zemini yaratmaya
çalışıyor. Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere bütün
siyasi partiler, buna katkı vermek için çaba gösteriyor. Aynı
çabayı sivil toplum kuruluşlarında da görüyoruz, medyada da
görüyoruz.
Ben,
son yıllarda, çözülmesi konusunda hemen her kesimin hemfikir olduğu,
üzerinde bu denli uzlaşma sağlandığı başka hiçbir
konu hatırlamıyorum.
Elbette
farklı bakış açılarına sahip olacağız,
başka çözüm yöntemleri önereceğiz, başka yaklaşımlar
getireceğiz ama umuyorum ki bu konuda toplumun beklentileri
doğrultusunda ortak bir noktada buluşarak kısa zamanda çözüm
üreteceğiz.
Değerli
arkadaşlar, şu gerçeğin altını da çizmek gerekmektedir:
Yalnızca yasal çerçevenin düzenlenmesi, bu sorunun tam anlamıyla
ortadan kaldırılması için yeterli değildir. Yasalarla ve
imzaladığımız uluslararası sözleşmelerle
kazanılmış haklar mevcuttur ancak bu haklara ve
sözleşmelere rağmen kadınlarımızın,
yaşamın her alanında ve her ayrıntısında
dışlandığı, ayrımcılığa
uğradığı da ortadadır.
Sorun,
yalnızca yasal düzenlemelerle aşılabilecek bir sorun
olmanın ötesindedir. Toplumsal bir zihniyet değişikliği
gerekmektedir.
Bunu
gerçekleştirebilmek için, her şeyden önce, kadın
özgürleşmeden toplumun özgürleşmiş
sayılmayacağını ve kadınsız bir demokrasi ve
uygarlık arayışının mümkün olmadığını
vurgulamamız zorunludur.
Uygulanan
veya görmezden gelinen her şiddet olayının toplumumuzu
çağdaşlıktan biraz daha
uzaklaştırdığını her fırsatta ortaya
koymamız gerekmektedir. Bizim açımızdan, bu şiddete
karşı çıkmak insan onuruna sahip herkesin temel
sorumluluğudur.
Bu
nedenle, kadını hiçe sayan her anlayışın, her dünya
görüşünün kabul edilemezliğini ortaya koymak zorundayız.
Kadınların ve erkeklerin eşit olmadığı bir
dünyanın eksik bir dünya olduğunu, kadınlarımızın
gördüğü şiddetin hiçbir koşulda, hiçbir siyasi veya dinsel
anlayışın arkasına saklanarak hoş görülemeyeceğini,
meşru kılınamayacağını ısrarla
vurgulamamız gerekmektedir. Hedefimiz ve taahhüdümüz, kadınların
önündeki bütün engelleri kaldırmak, kadınlarımızı
çağdaş ülkelerdeki hemcinsleri gibi yaşamın her
alanında erkeklerle eşit hâle getirmek olmalıdır. Toplumsal
ve ekonomik yaşamın her alanında kadınlara erkekler ile
eşit haklar ve eşit fırsatlar sağlanmadan tam bir
demokrasiden ve insan haklarından söz edilemeyeceği her platformda
dile getirilmelidir. Şiddetin gizli ya da açık hiçbir türünün kabul
edilemez olduğu, bunu meşru kılmaya çalışmanın
dahi ağır bir insan hakları ihlali olduğu bilinmelidir.
Değerli
arkadaşlar, yarın Dünya Kadına Şiddetle Mücadele Günüdür.
Saydığım bütün olumsuzluklara karşı, kadının
şiddet görmediği, eşit bir dünyaya dair umudumuzu hiç
yitirmememiz gerektiğini belirtiyor, yüce heyetinize saygılar
sunuyorum. (CHP, MHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Küçük.
Barış
ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Nurdan Şanlı,
Ankara Milletvekili.
Buyurun
Sayın Şanlı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
NURDAN
ŞANLI (Ankara) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; kadına yönelik her türlü şiddetin kadın
üzerinde yarattığı etkileri araştırmak ve gerekli
önlemlerin alınmasıyla ilgili verilen Meclis araştırma
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Kadına
yönelik şiddete karşı ciddi tedbirlerin
alındığı günümüz dünyasında, AK PARTİ Hükûmetleri
olarak bizler de kadınlarımız ile ilgili dünya konjonktürünü
yakalayan ciddi yasal düzenlemeler getirdik. Yasal düzenlemelerin paralelinde
aileden sorumlu Devlet Bakanlığımızı icracı bir
bakanlık konumuna getirip Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı hâline getirmemiz bunların en net delilidir, ki
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu da bizim Hükûmetimiz
döneminde kurulmuştur.
Şu
belirtmek isterim ki kadına yönelik şiddetin
karşısında somut ve net kanunlar Sayın
Başbakanımızın önderliğinde AK PARTİ Grubu olarak
bizlerin icraatıdır ve
burada BDP Grubu tarafından verilen bu öneriyi incelediğimizde
belirtilen hususlar, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımız tarafından hazırlanan kanun teklifi
ile giderilen hususlardır.
Ülkemizde önemli sorunlarımızdan
birisi kadına yönelik şiddettir. Bu bir realitedir. Hükûmetimiz
tarafından çıkarılan kanunlar, gerekli önlemlerin Meclis
çatısı altında yerine getirildiği ancak reel hayata
bunların uygulanmasında ve uyulmasında bazı sorunların
olduğu anlaşılmaktadır. Kadına yönelik şiddet,
kadınları en temel insan haklarından mahrum etmektedir,
kadınlarla erkekler arasında eşit olmayan güç ilişkilerinin
sonucu ortaya çıkan toplumsal bir sorun ve önemli bir halk
sağlığı problemidir. Uluslararası kamuoyunda
kadına yönelik şiddetin bir insan hakları ihlali olarak ele
alınmasının en önemli sonucu bu konuda devletin sorumlu hâle
getirilmesidir.
Kadına
yönelik şiddet artık sadece kadın meselesi değil, tüm insan
hakları savunucularının üzerinde
çalıştıkları bir konudur. Bu nedenle, kadına yönelik
şiddet konusunu bütüncül bir yaklaşımla ve tüm sektörlerin
iş birliğiyle ele alması gerekmektedir. Bu konu özellikle
1980li yıllardan itibaren kamuoyunun ve devletin gündeminde olmuştur
ancak son yıllarda özellikle Hükûmetimiz tarafından yasal anlamda
birçok çalışma yürütülmüş ve olumlu gelişmeler izlenmeye
başlanmıştır.
Kısaca bahsedecek
olursak, aile içinde şiddete maruz kalan kadınların
korunması amacıyla yürürlüğe giren ve 2007 yılında
yeniden düzenlenen 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun
önemli bir dönüm noktasıdır. Söz konusu Kanun ile aile içinde
şiddete maruz kalan bireylerin korunmasına yönelik olarak aile
mahkemesi hâkimleri tarafından alınabilecek tedbirler
düzenlenmiştir ve dört maddeden oluşmaktadır.
Geçen dönem Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunun alt komisyon olarak
çalıştığı ve kadına yönelik
şiddetin önlenmesinde mevzuattaki ve uygulamadaki noksanların
tespitine ilişkin rapor bulunmaktadır. Bu rapor doğrultusunda
Komisyonumuz, alanında uzman, başta aile mahkemesi hâkimleri olmak
üzere sivil toplum kuruluşları temsilcileri, öğretim üyeleri,
bakanlık temsilcilerini dinlemiş, sorunu yerinde görmek üzere
kadın sığınma evlerine çalışma ve inceleme
ziyaretleri gerçekleştirmiştir. Çok ses getiren bu
çalışmanın sonuçlarını değerlendirmek üzere Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm kurum ve
kuruluşlara dağıtmış bulunmaktayız. Ve
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü Bildirisine ilk
imzayı da yine Sayın Başbakanımız
atmıştır.
Ve ben bu arada komisyonlarımızda yapılan
çalışmalardan kısaca bilgi vermek istiyorum. İnsan
Hakları Komisyonu Başkanlığında kadına
şiddetin önlenmesiyle ilgili alt komisyon kurulmuş ve bu anlamda
çalışmalar yapılmaktadır ve Başkanlığını
da Ülker Güzel Arkadaşımız, Ankara Milletvekilimiz
üstlenmiştir. Bir başkası yine Kadına Yönelik Şiddet
ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonunda görüşülmektedir. Ve yine
23üncü Dönemde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda
kadına karşı şiddet ile ilgili yazılı rapor
hazırlanmıştır.
Ben, değerli
arkadaşlarım, son olarak, Mecliste kurulan Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği Komisyonumuzun ve Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığımızın son derece hassas davranarak ortaya
koyduğu çözüm politikalarına inandığım için bu
önergeye destek vermeyeceğimizi buradan açıklıyorum.
Meclisin yoğun
çalışması gündemi içerisinde Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonumuz ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız
tarafından ortaklaşa hazırlanan kanun tekliflerinde şu an
için verilen araştırma önergesinin gereklerinin
yapıldığı düşüncesiyle, yeni bir kanun
çalışmasının altyapısını oluşturacak
Meclis araştırmasının gerekli
olmadığını düşünüyor, kadına karşı
şiddetin daima karşısında olduğumuzu belirtiyor ve
yüce Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum
SIRRI SAKIK (Muş)
Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.36
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.49
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----
0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verdiği
önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
öneriyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar yeter
sayısı vardır ve kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.- Millî Eğitim Bakanlığı
bünyesinde görev yapan öğretmenlerin sorunlarının
araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
24/11/2011 Perşembe günü Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin
aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 24.11.2011 Perşembe günü (bugün) yaptığı
toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu Maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
23
Kasım 2011 tarih ve 901 sayı ile "Millî Eğitim
Bakanlığı Bünyesinde Görev Yapan Öğretmenlerin
Sorunlarının Araştırılarak Çözüm Yollarının
Belirlenmesi" amacıyla verdiğimiz Meclis Araştırma
önergemizin 24.11.2011 Perşembe (bugün) Genel Kurulda okunarak
görüşmelerinin bugünkü Birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ahmet Duran
Bulut, Balıkesir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürkün Millet
Mektepleri Başöğretmenliği sıfatını
alışının 83üncü yıl dönümü bugün. 1981
yılından beri Öğretmenler Günü olarak kutlanan bu günün de
30uncu yılı. 1994 yılında dünya bu günün farkına
varıyor, 5 Ekim 1994 gününden itibaren UNESCO tarafından da Dünya
Öğretmenler Günü olarak bu belirleniyor. Yani bu gün, tüketim toplumu
adına birtakım kapitalist çevreler tarafından üretilmiş bir
gün değil. Çok önemli bir doku, çok önemli bir konu üzerine gündeme
getirilmiş, toplumun en önemli kesimi, hayatımızda hepimizin var
olan anne ve babamızdan sonra bizim yolumuzu aydınlatan, bize yol
çizen bu değerli insanları, öğretmenlerimizi hatırlama
günü. Bu sebeple başta Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak
üzere ebediyete intikal eden tüm öğretmenlerimizi rahmetle anıyorum.
Emekli olan tüm öğretmenlerimize sağlık, mutluluk diliyorum.
Görev başında inançla, kararlılıkla, inatla, her şeye
rağmen, kendilerine emanet edilen çocuklarımıza bilgiyi elde
etmeyi, öğrenmeyi öğreten, ülkenin gerçeklerini gösteren, bilimi
onlara rehber olarak edindiren bu değerli öğretmenlerimizin de 24
Kasım Öğretmenler Gününü kutluyor, önlerinde saygıyla
eğiliyorum.
Bugünün
özelliğine uygun olarak Türkiyede öğretmenlerimizin
sorunlarının değerlendirilmesi,
araştırılması, çözüm önerilerinin Parlamento tarafından
tartışılarak sunulması adına Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak bir araştırma önergesi verdik. Bu konuya
partiler üstü, siyaset üstü bakılmasını, sayıları 600
binin üzerinde, eğitim çalışanlarıyla birlikte neredeyse 1
milyona yakın insanın sorunlarının değerlendirilmesi
adına bu hassasiyetin gösterilmesini istiyoruz. Öğretmenler toplumun
temel taşları, yolumuzu aydınlatan, aydınlatırken
kendileri eriyen mumlar. Bir insan kurtarmanın bir hayat, bir toplum
kurtarmak olduğunu bilen bu değerli şahsiyetlerin
yetiştirilmesi, hayata kazandırılması, eğitim
hayatında hizmete sunulmaları, çalışırlarken
karşılaştıkları problemler, özlük hakları,
atamaları, maaşları, bütün bunlar hepsi birer sorunlar
yumağı hâlinde.
Nereden
başlayalım derseniz, Türkiye'nin bir öğretmen yetiştirmek
gibi bir politikası yok. Köy enstitüleri denen bir model vardı, Türk
milletinin özelliğine uygun bir model. Bir yerinde hata görüldü, pire için
yorgan yakıldı, o kurumlar kapatıldı. Yerine öğretmen
okulları açıldı. Öğretmen okulları da
kapatıldı, adı öğretmen lisesi oldu. Anadolunun en
seçkin, en zeki çocuklarının alındığı marka
okullar oluşmuştu, Alpaslan Öğretmen Lisesi gibi, Savaştepe
Öğretmen Okulu gibi. Bu marka okullardan yetişmiştir bizi
yetiştiren birçok öğretmen. Şimdi öğretmenler memur
alınır gibi KPSS puanıyla alınıyor. Nereden
yetişiyor bunlar? Her yerden yetişiyor.
Uzun yıllar Millî
Eğitim Müdürlüğü görevi yaptım. Bir veteriner öğretmen
olarak atanmıştı. İki ay sonra geldi, karşımda
ağladı Öğretemiyorum ben çocuklara bir şey. diye. Demek
oluyor ki öğretmenlik bir uzmanlık mesleği. Doktora doktor
unvanını veriyorsun, avukatın önüne avukat
yazdırıyorsun, unvansız insan öğretmenler.
Öğretmenleri yönetmek
çok ayrı bir hususiyet ister. Bu insanların moralini bozmamak,
motivasyonunu kırmamak, yaşama sevincini yok etmemek adına çok
özen gösterecek yöneticiler gerekir. Türkiyede eğitim yönetimi yöneticisi
yetiştiren kurum da yoktur. Üniversite mezunlarını, işte,
KPSS puanıyla alırız. Mübaşir alırken bile,
karşımıza getiririz, boyuna bosuna, konuşmasına,
diksiyonuna bakarız, öğretmenlikte bu yoktur.
Öğretmenleri
alırız, Türkiye'nin, devletin kendi güvenliğini
sağlayamadığı yerlere, Git orada öğretmenlik yap,
çocuklarımızı eğit. deriz. Hayata, mesleğe ilk defa
başlamış bu insanlar oralarda ne yapacağını bilemezler.
Meslek konusunda zaten yenidirler ve yabancıdırlar. Önceden
hatırladığı öğretmenlerini taklit etmeye
çalışırlar.
Değerli
milletvekilleri, öğretmenlerin biriken büyük sorunlarını tek tek
ele almak, bunlara çözüm bulmak zorundayız. Adalet ve Kalkınma
Partisi Türkiyede hükûmet, iktidar olduğundan bu yana AKP Grubu eski
bakanlar grubu oluştu orada. Aynı iktidar döneminde Millî Eğitim
bakanları değişti. Her yeni bakan, iyi niyetle, bir heyecanla,
bu Bakanlıkta bir şeyler yapmaya çalıştı. Nimet
Hanım Şu kadar öğretmen alacağız. dedi, Maliye
Bakanı Vermem kadro sana. dedi, Hükûmetin bakanını
öğretmen camiası karşısında mahcup duruma
düşürdü. Yeni Bakanımızın annesi babası Hazreti Ömer
gibi adaletli olsun diye adını Ömer koydu ve bu adaleti, partisinin
de simgesi hâline gelen bu adaleti Millî Eğitim
Bakanlığında uygulasın diye Millî Eğitim
Bakanlığına getirdi. Hoş geldi, sefa geldi. Dileğimiz,
umudumuz Bakanı baştan eleştirmek değil; onun
heyecanlarına ve önümüzde ülkemiz adına, eğitim adına
yapacağı hizmetlere, olumlu hizmetlere katkı vereceğimizi
belirtiyorum.
Geçtiğimiz
cumartesi günü Antalyada Öğretmen Stratejileri
Çalıştayına katıldım, orada Sayın Bakanı
dinledim. Çok güzel bir açılış konuşması yaptı,
konuşmasını takdir ettim. Umuyorum, diliyorum, bu
konuşmalarını başarır. Ama Sayın Bakan
baştan düğmeyi yanlış ilikledi. Özle değil, kabukla
uğraşmaya başladı, hiç yöneticiliği olmayan birini,
tuttu, genel müdür yaptı. Millî Eğitim Bakanlığı bir
uzmanlık bakanlığıdır. Dışarıdan, sanki
600 küsur bin eğitimci, yönetici yokmuş gibi bu Bakanlıkta,
başka yerlerden müsteşar getirdi. Yanlışları size kim
gösterecek Sayın Bakanım? Grubunuzdaki milletvekillerini en
azından dinleyiniz, onların tavsiyelerini dikkate alınız,
konuya iktidar muhalefet açısından bakmayınız, bu yeni
dönemi yeni bir umut olarak yeni bir şans olarak değerlendiriniz diyorum
Sayın Bakana.
Sayın
Bakan demin burada sizlere sorular sordu, o sorarken ben de Sayın Bakana
sorayım diye birkaç soru hazırladım: Hiç idareciliği
olmayan birisi genel müdür yapılır mı? Etik midir bu? Sayın
Bakan, Millî Eğitim Bakanlığında 600 bin kişinin
üstünde yetişmiş personel varken ana komuta merkezine,
müsteşarlığa bu Bakanlıkla alakası olmayan biri
getirilir mi? Geçim sıkıntısı çeken bir öğretmen
sınıfta başarılı olabilir mi? Ailesi
parçalanmış, çocuğundan ayrı kalmış öğretmen
sınıfta nasıl başarılı olabilir Sayın
Bakanım? Elinde şiddet gördüğüne dair raporu olduğu hâlde,
eşi mahkeme kararıyla evinden uzaklaştırılan, evden
can güvenliği sebebiyle uzaklaştırılan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.
AHMET
DURAN BULUT (Devamla) Süre çok kısıtlı
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Hüsamettin Zenderlioğlu, Bitlis
Milletvekili.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Bitlis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Öğretmenler Günü dolayısıyla Barış ve
Demokrasi Partisi adına aleyhte her ne kadar söz almış
bulunmaktaysam da lehte konuşmaya çalışacağım.
Sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Doğrusu bugün 24
Kasım Öğretmen Günü. Buruk da olsa öğretmen
arkadaşların gününü en içten, en arı
duygularımla selamlıyor ve kutluyorum.
Saygıdeğer
öğretmenim, bugünün nasıl Öğretmenler Günü olarak
kutsandığı hakkında yeterli bir bilgim yok. Umarım
beni bağışlarsınız ama öğretmenlerimizin
çektikleri acılar hakkında bazı bilgilerim var.
Bazılarınızın eşlerinizden ve
çocuklarınızdan zorunlu olarak ayrı
yaşadığınızı biliyorum. Yer değiştirme
sorunu hâlâ devam ediyor. Bu konuda inşallah Sayın Millî Eğitim
Bakanımız sesimizi duyar ve bir çözüm üretir diye düşünüyorum.
Sevgili
öğretmenim, özlük haklarındaki eksikler öyle duruyor. Hasta
olanlarının tedavi masrafları, yol harçlıkları ve
diğer tüm özlük hakları, yamalı bir bohça gibidir. Nereye
elinizi atarsanız elinizde kalıyor. Yeni atamayı bekleyen 44 bin
meslektaşımın atamalarının da başka bir bahara
emanet edildiği söyleniyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün öğretmenlerimizin mutlu
oldukları söylenemez çünkü ekonomik olarak sıkıntı
içindedirler, aile, okul, çevre sıkıntıları vardır.
Beş yıllık ilköğretim sekiz yıla
çıkarıldı ama öğretmen atamasını henüz
gerçekleştiremediler. Hâlen sekiz yıllık ilköğretim okullarında
ya 1 ya 2, en fazla 3 öğretmen bulunmaktadır. El vicdan!
Hâlen
birçok öğretim okulu eski usule göre yönetilmektedir yani her okulda,
söylediğim gibi, birkaç öğretmenin bulunması
dışında kimseler yok.
İlkel,
taşımalı eğitim devam ediyor, kara tahta hiç yerinden
ayrılmamış, hâlâ orada duruyor. Akıllı tahtayı
bilen yok, çağdaş iletişim sağlanmamıştır.
Birçok okulda tezek ve odun yakılıyor. Yıl sonunda verilen
raporlar, başlangıçta sunulan raporlar gibi öyle duruyor
çekmecelerde. Akıllı tahtalar ne zaman Doğu ve Güneydoğuya
gidecek diye merak ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geleceğin
yaratılmasında, mutluluğun gerçekleştirilmesinde en büyük
etkili rol kuşkusuz öğretmenlerindir; çünkü toplumu
değiştiren, dönüştüren, ekonomik kalkınmayı
destekleyen, çağdaş, bilimsel teknoloji ile yarışan,
eğitim hizmetlerini geliştiren, kalitenin çıtasını
yükselten, katkı sunan, çevresini aydınlatarak bir mum gibi eriyen,
maddi ve manevi değerleri gelecek kuşaklara ulaştıran
öğretmendir. O nedenle öğretmen kutsaldır ana gibidir,
öğretmen kutsaldır baba gibidir, eli öpülecek olan yine
öğretmendir.
Bu
ülkenin kendisini nasıl tanımladığının, kendisini
nasıl bir geleceğe hazırladığının en önemli
göstergesi kuşkusuz o ülkenin eğitim sistemi ile özdeştir. Bu,
sistemin yaşama nasıl geçtiğine bağlıdır.
Gelişmenin,
değişmenin dinamosu eğitimdir.
Eğitim
sadece davranışların değişimi değildir,
öğrenmesi ve kavranması ile ilgilidir.
Özünde
bu halkın değerlerini motive eden, benimseten unsur öğretmendir.
Dolayısıyla uygulamada onu gerçekleştiren tabii ki yine
öğretmendir, yeni kuşağı yetiştiren yine odur. Bunun
içindir ki eğitim sisteminin en önemli unsuru toplumun mimarı,
mühendisi, yapılandıranı yine öğretmendir.
Dünyanın
en iyi altyapısını kursanız, programlar düzenleseniz
başarıya ulaşmanın en temel taşı
öğretmendir.
Gelişim
için değişim zorunludur. Yaşamın vazgeçilmez kuralı
olan değişim, bireyi, toplumu, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel
olarak etkilemektedir. Bu gelişim ister istemez eğitim sistemini de
etkiler. Öğretmenin sınıfta, okulda ve toplumdaki yerini bu
belirler. Hatta
bilimsel ve teknolojideki hızlı gelişmeler, günümüzde bireyin ve
toplumun sosyalitesi okul duvarlarını aşmıştır.
Çağdaş, uygar
toplulukların uyanışı kuşkusuz öğretmenlerin
öncülüğünde gelişmiştir.
Ama ne yazık ki
eğitim sisteminin aksayan yönleri değişmekte tereddüt ediliyor,
hatta direniliyor. Yaparak, yaşayarak eğitim sistemi
taşları yerine oturtulmadı.
Üniversiteler hâlâ özerk
değil. YÖK hâlâ heykel gibi duruyor orada. Bilimsel araştırmalar
yeterli yapılmıyor.
Bugün Türkiye'de 172
üniversite vardır. 105i devlet, 61i vakıf üniversitesidir, 6 tanesi
de vakıf meslek yüksekokuludur. Tabii ki bu sayı her geçen gün
artmaktadır.
Millî Eğitim
Bakanlığımızın açıklamalarına göre 150 bin
öğretmen açığı var, bazı kuruluşlara göre ise 300
bindir.
Atama bekleyen
öğretmen sayısı ise hayli kabarıktır, 350 bin
civarında olduğu iddia edilmektedir.
Öğretmen
ihtiyacı olduğu gerçeği göz önündedir. Ne acıdır ki bu
politikalar yüzünden eğitim ve öğretim aksamaktadır.
Eğitime gerekli önem verilmemektedir.
Öğretmen lisesinden
öğrenciler, tolerans tanımak suretiyle eğitim fakültelerine
alınmalıdır.
Eğitim raporu iç
açıcı değildir. Türkiyede derslik sayısına düşen
öğrenci sayısı ortalama 32dir. Adanada 39, Bitliste 42,
Vanda 45, OECD ülkelerinde öğrenci başına yapılan harcama
ise 6 bindir; Türkiye ise 1.150 dolar olduğu söyleniyor ve iddia ediliyor.
Bilindiği gibi,
okuma yazma bilmeyenlerin sayısı yüzde 79dur. Kadınlar bu
sayı içinde en fazla yeri kaplamaktadır. Okuma yazma öğrenecek
yaştakilerin oranı ise yüzde 7,68e denk düşmektedir. Bugün
eğitim sistemi toplumun ihtiyacına cevap olamamaktadır.
Öğretmenlerin
sorunu gün gittikçe artmaktadır. Ücretli öğretmenler,
sözleşme ile sorun çözülmüyor, nitelik de düşüyor. Psikolojik
yansıması ise ayrı bir sorundur. Ayrıca, ataması
yapılmayan öğretmenlerin mağduriyetinin giderilmesi için gerekli
çalışmaların yapılmasına inanıyorum.
Uygar
ve çağdaş toplumların en fedakâr insanları
öğretmenlerdir. Öğretmenler, çağın gereksinmelerine göre
toplumun ekonomik ve sosyal istemlere uygun eğitim sistemini
oluşturmak gerektiğini ifade ederler. Tabii ki bu sistemi yaşama
geçirebilecek niteliklere sahip öğretmene ihtiyaç vardır. Bu da
eğitim kurumlarının niteliğine bağlıdır. En
önemli kanun eğitimin temel kanunudur.
Ahlaki,
insani, maddi ve manevi değerleri topluma benimseten temel insan
haklarını kavratan, bilimsel düşünce gücünü
olgunlaştırarak genişleten odur.
Herkes
bilir ki insan önce ana dili ile algılayabilir. O nedenle ana dilde
eğitim isteme hakkı yasal ve doğal bir haktır. Aynı zamanda
evrensel bir haktır. Bu demokratik haklar gasp edilmemelidir.
Sezar'ın hakkı Sezar'a verilmelidir.
Öğretmen
ve öğretmenlik mesleği yeterli niteliğe ulaşmadıkça, o
ülkede en iyi eğitim sistemi de olsa öğretmene ekonomik olanaklar
sağlamadıkça o ülkenin kalkınması zor olur.
Son
on yılda öğretmen kalitesini yükseltmek amacı ile öğretmen
yetiştiren bütün kurumlar belli bir çatı altında
toplanmasına rağmen yeterli ve nitelikli öğretmen
yetiştirilmediği ortadadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) Geçmişten bir farkı yoktur.
Eğer bir fark varsa ortaya konulmalıdır. İşte,
eğitim sistemimizin içine düşmüş olduğu
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Zenderlioğlu.
HÜSAMETTİN
ZENDERLİOĞLU (Devamla) Saygılarımla hepinize
teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Engin Özkoç,
Sakarya Milletvekili.
Sayın
Özkoç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN
ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
değerli öğretmenlerim; sizlerden çok özür diliyorum. Bakın,
bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Öğretmenler Gününde, Milliyetçi
Hareket Partisi bir önerge vermiş, diyor ki: Millî Eğitim Bakanlığı
bünyesinde görev yapan öğretmenlerin sorunlarının
araştırılarak çözüm yollarının belirlenmesi diyor.
Sizlerin sorunlarıyla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, üstelik de
böyle bir günde, tartışacağımız bir zamanda Sayın
Millî Eğitim Bakanımız aramızda yok. Bundan dolayı
sizden özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakın, AKP sıralarına bakın.
Değerli
öğretmenlerim, AKP sıralarının üçte 2si boş.
Neredeler biliyor musunuz?
AHMET
YENİ (Samsun) Komisyondalar.
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) Kulisteler. Ne yapıyorlar biliyor musunuz? Dedikodu
yapıyorlar. Ne zaman gelecekler biliyor musunuz? Sizin
haklarınızın reddedileceği zaman işareti alacaklar,
gelecekler ve bu önergeye ret için ellerini kaldıracaklar. O zaman buraya
gelecekler. Bunun için sizden özür diliyorum değerli öğretmenlerim.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
ADEM
YEŞİLDAL (Hatay) Siz yemin etmediniz. Niye yemin etmediniz onu izah
edin.
ENGİN
ÖZKOÇ (Devamla) Atanması yapılmayan, öğretmen platformunun
kurucusu Şafak Bay atanması yapılamadan kanserden öldü.
Atanması yapılamayan 27 öğretmenimizden 21 tanesi intihar etti.
Bunun için de sizden özür diliyorum.
Az
önce burada başka bir konuyla ilgili yine Millî Eğitim
Bakanımız gözdağı verdi bizlere. Geldi, dedi ki: Van
depremiyle ilgili çok üzücü bir günde buradayız. dedi, Çok üzülüyorum.
dedi. Türkiye Cumhuriyetinin dirayetli Millî Eğitim Bakanı dedi ki:
Vanda 75 öğretmenimizi kaybettik ama hiç merak etmeyin, Millî Piyangodan
bir haber aldım, o haber doğrultusunda, onların adları o
okullara verilecek ve onları unutturmayacağız. dedi. Bravo!
Bravo Sayın Bakan, alkışlıyorum sizi! Gerçekten, 75 tane
öğretmenimiz depremde enkaz altında kaldı ve siz müthiş bir
fikirle Türkiye Büyük Millet Meclisine seslendiniz, bravo size! Şimdi, daha sonra dedi ki: Bundan sonra
atama bekleyen öğretmenlerin temsilcilerini biz çağırdık,
onlarla beraber toplantı yaptık ama ücretli öğretmenler
konusunda sakın ha bize baskı yapmayın, onlar
PKKlıdır, derslere girerler, onlar ondan sonra iyi şeyler
yapmazlar. Neden? Öğretmen haklarını savunacağız ya.
Bir keresinde de Öğretmenlerin bir yıl içerisinde
aldıkları maaşları da göz önüne alarak,
çalışmadığı günleri de göz önüne alarak
haklarını savunmak gerekir. Şimdi, bunun için, buna dikkat ederek
öğretmenleri savunun. diyor. Yani arkadan diyor ki, bakın, 662 bin
kadrolu öğretmen var, 60 bin civarında ücretli öğretmen var,
yahu, bize 40 bin öğretmen lazım, Türkiyede her yıl 74 bin
öğretmen mezun oluyor, ne yapacağız şimdi? Bunu kim
söylüyor? Türkiye Cumhuriyetinin Millî Eğitim Bakanı söylüyor. Ne
diyor? Türkiyede öğretim kurumlarından her yıl 75 bin
öğretmen mezun oluyor, biz bunları nerede
çalıştıracağız diye bize soruyor. Nasıl soruyor?
On yıldan beri iktidarda, tek başına yöneten, tek kişiyle
yönetilen bir Hükûmetin Millî Eğitim Bakanı soruyor bu soruyu
değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
bakın, bizlere her konuda sıkıştıklarında
nasıl davranıyorlar, ben size söyleyeyim: Hükûmet sosyal haklar ve
kamusal hizmetler anlayışını terk ettiğine göre
yurttaşlara hizmette yaşanan sorunları çözemediği zaman
özellikle sağlık sorununda ve doktorlarımız bu ülkenin
doktorları olmaktan dolayı gururla hizmet edilecek sosyal haklara
sahip olamayınca, nasıl dışarıdan ithal buğday
getiriyor, ithal mısır getiriyor -diğerini söylemek istemiyorum-
bu sefer de diyor ki İthal doktor ve hemşire getiririz.
Bunların Türkiye'de yetiştirilen öğretmenlere ihtiyacı yok,
kızarlarsa dışarıdan ithal öğretmen de getirirler.
Şimdi,
bakın, bu arkadaşlarımız, deprem olunca, yüzlerce
yurttaşımız ölünce diyorlar ki: Bundan sorumlu olan
profesörlerdir, bundan sorumlu olan o uzmanlardır. Türkiye'de eğitim
içler acısı durumda Bundan sorumlu olanlar öğretmenlerdir.
diyorlar.
Bu
örneklerden şu sonucu çıkartmak mümkün: Eğer bir gün Türkiye
Cumhuriyetinde, bizi dinleyen sevgili vatandaşlarımız,
gerçekten AKP Hükûmetinin Sayın Başbakanının ifade
ettiği gibi ben Orta Doğu Projesinin eş başkanıyım
ve bize verilen görevler var, onları yapıyoruz. diyor ya ve burada,
öğretmenlerimiz, kendi emeklerinin
karşılığını alamadan simit satmak zorundayken ve
emeklerinin karşılığını
alamadığından dolayı intihar ediyorken, o başka ülkelere
bavullara para gönderiyor ya, ondan sonra da Türkiye Cumhuriyetinin bütçesini
39 milyara bağlıyoruz ya, işte, böyle bir Hükûmete bizim
vatandaşlarımız oy vermediği zaman, o zaman diyecekler ki
Bu vatandaş suçludur. diyecekler, Bunlar haindir. diyecekler.
Ama
biz de buradan diyoruz ki, oy verseler de vermeseler de Türkiye Cumhuriyetinin
her bireyi, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan ve ben bu ülkenin
evladıyım diyen herkes bu ülkenin çocuğudur, Cumhuriyet Halk
Partisi öğretmenleriyle birlikte onların arkasında dimdik
duracaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bu tehditlerin ardı arkası kesilmiyor.
Bakın, grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkını talep
ettikleri zaman dövülen öğretmenlerimize karşı hiç kimse sesini
çıkarmadı. Ama bugünlerde görüyorsunuzdur, biliyorsunuzdur,
Sayın Başbakanımız dâhil olmak üzere, bazı
bakanlarımızda timsah gözyaşları var, ağlıyorlar
konuşurken, ağlıyorlar. Bunlar öğretmenlerimiz için de
ağlarlar ama kimin için ağladıklarını pek
anlayamazsınız. Ondan sonra da özür diliyorlar.
Ben
de diyorum ki: Grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkını talep
ettiği için yerlerde sürüklenen öğretmenlerden özür dileyecek
misiniz?
Daha
düne kadar karşı çıktığınız,
kaldırılmasını talep ettiğiniz YÖKü kendinize
bağımlı bir kurum hâline getirerek bilimsel özerkliği yok
ettiğiniz için özür dileyecek misiniz?
Öğretmenlere
insanca yaşayabilmeleri, nitelikli hizmet verebilmeleri, çalışma
ve yaşama koşullarını yaratamadığınız
için onlardan özür dileyecek misiniz?
Onların
ölümüne neden olduğunuz için, onların intihar etmesine neden olduğunuz
için, öğretmen olduklarından dolayı iş
bulamadıkları için, evlatlarının yüzüne
bakamadıkları için, bunun müsebbibi, on yıldan beri çare
üretemediğiniz için siz gerçekten bu insanlardan özür dileyecek misiniz?
Cumhuriyet
Halk Partisi için eğitim sadece toplumsal bütünleşmenin temel
kuramı değildir, aynı zamanda, zayıf konumda olanların
güçlenmesinin temel aracıdır yani eğitim, Türkiye
Cumhuriyetinde yaşayan insanlarımızın onurlu bir duruşunun
olabilmesi için şarttır ve gereklidir. Cumhuriyet Halk Partisi, on
yıldan beri gösteremediğiniz bu iradeye karşı hem
öğretmenlerinin, hem işçilerinin hem emeklilerinin, hem çiftçilerinin
yanında ve arkasında dimdik duracaktır.
Siz,
timsah gözyaşlarınızı akıtmaya devam edin. Biz,
ülkemiz, milletimiz ve öğretmenlerimiz için çalışmaya devam
edeceğiz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
YENİ (Samsun) Niye millet size oy vermiyor?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özkoç.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mustafa Şahin,
Malatya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
ŞAHİN (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken, öncelikle terör örgütü PKKnın tek amaçları o bölge
insanımızın evlatlarının yetişmesine vesile olan
ve görevleri başında ya da kaçırıldıktan sonra
şehit edilen ve Van Erciş depreminden dolayı
hayatlarını kaybeden öğretmenlerimize Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı, sabır
dileklerimi sunarken, onlarsız geçen 24 Kasım Öğretmenler Günü
içimiz buruk bir şekilde kutlanmakta.
Değerli
milletvekilleri, eğitim, bireyleri öngörülen hedefe yönelten, onlara
bilgi, beceri değişikliği kazandıran bir süreçtir. 21inci
yüzyılda bütün dünyada milletlerin yetişmişlik ve
gelişmişlik düzeyleri eğitimlerine verdikleri önemle
ölçülmektedir.
Dolayısıyla,
milletlerin belirlemiş oldukları hedeflere ulaşmalarında ve
çağdaşlaşmaları yolunda en önemli etkenlerden biri de
öğretmenlerdir.
İçinde
yaşadığımız bu çağda toplum, teknoloji, bilgi,
ihtiyaçlar ve sorunlar sürekli değişiyor. Öğretmenler
değişen bu koşulları sürekli takip ederek ve bu
değişimleri öğrencilerine sistematik ve planlı bir
şekilde aktararak gelişmelerine katkıda bulunmaktadırlar.
Dünyada ve içinde yaşamış olduğumuz toplumda meydana gelen
değişmeleri ve gelişmeleri sürekli takip eden
öğretmenlerimiz, aynı zamanda toplumda bir yol gösterici rolünü de
üstlenmektedirler.
Türkiyenin
yarınları, geleceğimizin teminatı olan sevgili
gençlerimizin daha nitelikli ve donanımlı yetişmeleri için AK
PARTİ iktidarları zamanında öğretmenlerin hayat
standartlarını yükseltmek, çalışma saatlerini daha da
iyileştirmek, eğitimde verimliliği artırmak için
imkânlarımızı zorlayarak büyük adımlar atılmaktadır
ve atılmaya da devam edecektir. Bu doğrultuda, öğretmenlerimizin
özlük haklarında ciddi iyileştirmeler yapılmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, buradan bir iki örnek vermek istiyorum: 2003
yılından 21/10/2011 tarihine kadar, 300.924 kadrolu öğretmen
alımı sağlanmıştır. Ayrıca, kısmi
zamanlı geçici öğretici, İngilizce dil öğreticisi,
bilgisayar dil öğreticisi, vekil öğretmen, Okul Öncesi Eğitim
Genel Müdürlüğü ücretli usta öğreticisi, Çıraklık ve
Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ücretli usta öğreticisi olmak
üzere, 256.491 personel görevlendirilmiştir. Kadrolu öğretmen,
eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfı
dışındakiler, özürlü personel istihdamı, terör mağduru
korunmaya muhtaç çocuklar, özelleştirmeden yönlendirilen geçici personel,
657-4/C özelleştirme sonucu 4046 sayılı Kanun gereğince
olmak üzere, toplam 29.964 personel istihdam edilmiştir. 2003-2011
yılları arasında, 11/10/2011 tarihine kadar olan süreçte,
kadrolu ve geçici olarak toplam 587.379 kişi istihdam edilmiştir.
02/11/2011 tarihinde Van iline 800 kadrolu öğretmen ataması
gerçekleştirilmiştir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın konuşmacı, bunları başka
Hükûmet de olsa yapacaktı.
MUSTAFA
ŞAHİN (Devamla) Çıkarsan sen de konuşursun
arkadaşım.
9uncu
derecenin 1inci kademesinde olan bir öğretmenimizin maaşı 2002
yılında 470,20 TL iken 01/07/2011 tarihi itibarıyla 1.592,89
TLye yükseltilmiştir. 2002 yılında aynı öğretmenin
haftada on beş saat karşılığı ek ders ücreti 165
TL iken 01/07/2011 tarihi itibarıyla 456,67 TLye yükseltilmiştir.
2002 yılında ek ders ücretiyle birlikte bir öğretmenin eline
toplam 635,20 TL geçerken 2011 yılı ikinci döneminde 2.049,56 TL
geçmektedir. 2002 yılına göre, aynı öğretmenin eline geçen
parada yüzde 22,6lık artış sağlanmıştır.
9uncu derecenin 1inci kademesinde olan bir öğretmenimizin 2002
yılında 470,20 TL olan maaşının Maliye
Bakanlığının 2002 ortalama dolar döviz kuru olan 1.640
TLye göre 286,5 dolara, ders ücreti olan 165 TL ise 100,5 dolara ve toplam
maaş artı ders ücreti 387 dolara karşılık gelmekteydi.
2011 yılı ikinci döneminde 9uncu derecenin 1inci kademesindeki
öğretmenimizin maaşı olan 1.592,89 TL 11 Temmuz 2011 dolar döviz
kuru olan 1.640a göre hesaplayacaksak olursak 971 dolara, 456,67 TL olan ders
ücreti ise 278 dolara karşılık gelmektedir, toplamda ise
maaş artı ders ücreti şu anda 1.249 dolara yaklaşık
gelmektedir. 2002 yılına göre maaş artı ders ücreti dolar
bazında artış miktarı 862 dolardır. 2002
yılında bir öğretmenin eğitim ve öğretim
hazırlık ödeneği 175 TL iken 2010-2011 eğitim ve
öğretim yılında 570 TLye, 2012 yılında ise 600 TLye
yükseltilmiştir. 2002 yılına göre artış yüzde 243lük
bir orana ulaşmıştır.
Ayrıca, biraz önce
arkadaşlarımızın değinmiş olduğu konularda
öğretmenlerimizin sorunlarıyla alakalı olarak bir konuyu
dikkatlerinize, öğretmenlerimizin dikkatine sunmak istiyorum. Özellikle
tek amaçları doğu ve güneydoğuda cehaletle, geri
kalmışlıkla terör örgütünün eline malzeme olan, bölgenin geri
kalmışlığından şikâyet eden, o terör örgütünün
bugüne kadar gerek kaçırarak gerek görevleri başında şehit
ettikleri o kutsal görevi yapan öğretmenlerimiz hakkında tek kelime
konuşmayan değerli konuşmacılara da saygıdeğer
öğretmenlerimizin huzurunda saygıyla eğilirken onların
bilgilerine sunuyorum.
TUFAN KÖSE (Çorum) - Öğretmenler deli mi,
öğretmenler niye eylem yapıyorlar, açlık grevi yapıyorlar?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Öğretmen hâlinden memnun mu?
MUSTAFA ŞAHİN (Devamla) Yine bu süreçte
yetmiş dokuz yeni öğretmenevi, yetmiş dokuz öğretmen lokali
yapılmıştır.
Yeni
okullarımızın yapılması: Önceden 50-60, hatta
Malatyamızda bile 70-80 kişilik sınıflarda ders
yapılırken, öğretmenlerimizin onların her birine bile bir
dakika ayırma şansları yokken bugün bu standartlar inşallah
25-30lara yaklaşmaya devam etmektedir.
Ayrıca,
doğu ve batı arasındaki insanlarımızın
birbirleriyle bir gönül bağının oluşması, birbirlerini
sosyal etkinliklerle tanımaları noktasında yapılan Gönül
Köprüsünün de ayrıca takdire şayan bir gelişme olduğunu
saygılarımla sunmak istiyorum arkadaşlarıma.
Ezberci
yapıdan analitik düşünmeye ve öğrenmeye yönelik yapıya
geçilmesi ve sayacağımız birçok alanda yapılan
çalışmaların, öğretmenlerimizin daha iyi
çalışmaları konusunda iyi bir altyapı
oluşturduğunu görmekteyiz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tabii yapılan bu
çalışmalar ve yatırımlar için Millî Eğitim
Bakanlığının bütçeden ciddi bir pay alması
gerekiyordu. Bütçede en büyük pay günümüze kadar, önceki hükûmetlerin
tamamında -elbette ki yurt savunmamızın ne kadar önemli
olduğunu biliyorduk- yurt savunmasına ayrılmışken ama
içeride de cehaletle mücadelede bu savunmanın ne kadar önemli
olduğunu bilen Sayın Başbakanımız ve ekibi sayesinde
bütçedeki tabiri caizse aslan payı, bugün millî eğitime
verilmektedir.
Öğretmenlerimizin
öğrencilerimizi aklın ve bilimin rehberliğinde hızla değişen
dünyaya ayak uydurabilmeleri için, bilgili, donanımlı, açık
fikirli, sorgulayan bireyler olarak yetiştirmeleri çok önemlidir.
Öğretmenlerimiz, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de cehaletin ve
cahilliğin sona erdirilmesi için canları pahasına gayret
gösteriyorlar. Çünkü öğretmenlerimiz şunu çok iyi biliyorlar: Millî,
manevi değerlere sahip olan, değişen dünyaya adapte olan,
değişim ve yeniliği takip eden, hayallerinin peşinde
koşan, kin ve nefret tohumlarının
atılmadığı, kardeşlik, birlik ve beraberlik ruhunun
aşılandığı bir toplumda yobazlığın ve
cehaletin yeri yoktur ve bundan sonra da olmayacaktır. Türkiye'nin
çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarılması için
öğretmenlerimiz fedakârca çalışıyorlar. Onların
göstermiş olduğu bu gayreti manipüle etmek için korkutarak cehaletin
devam etmesini sağlayanlara ve cehalete ve karanlığa savaş
açan, görev başında ya da kaçırılarak canlarını
feda eden öğretmenlerime selam olsun.
TUFAN
KÖSE (Çorum) Ancak selam gönderirsiniz!
MUSTAFA
ŞAHİN (Devamla) Göndeririz beyler, size de göndeririz.
Sürem
yetişmediği için, aydınlık bir geleceği hep beraber
inşa edeceğimize olan inancım ile eserlerinin üzerine hiçbir
zaman imza atamayan tek sanatkâr olan bütün öğretmenlerimizin 24
Kasım Öğretmenler Gününü en içten dileklerimle kutlar, sevgi ve
saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sayın milletvekili, bütçeden
en büyük payın Millî Eğitim Bakanlığına
ayrıldığını söyledi. Bu bilgi doğru
değildir, izninizle bu bilgiyi düzeltmek istiyorum.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Sataşma yok Sayın Başkan. Öyle bir
usul yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Lütfen Sayın İnce, yani bu verilen bilginin doğru olup
olmadığı veya size karşı herhangi bir şey var mı,
grubunuza karşı?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Büyük Millet Meclisini
yanıltmaktadır, bu bilgi doğru değildir. İki dakika
süre verirseniz grubumuz adına bunu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN
Sözleriniz tutanaklara geçti efendim, teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, niye halkımız
doğruyu bilmesin.
BAŞKAN
Hayır, doğruyu bilmesini
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bu bilgi doğru değildir. Ben, yalan söylüyor
demiyorum ama bu bilgi doğru değildir, bunun düzeltilmeye
ihtiyacı vardır.
BAŞKAN
Sayın İnce, sözleriniz tutanaklara geçti, yeteri kadar
aydınlatıldı konu.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkanım, neden olduğunu
açıklamam gerekiyor.
BAŞKAN
Sayın İnce, şimdi ne yapmak istiyorsunuz
anlaşılır gibi değil. Şimdi şöyle; bak
MUHARREM
İNCE (Yalova) O zaman buradan anlatayım.
BAŞKAN
Bir saniye Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, bir bakanlığa bütçeden
ayrılan pay, ona hemen bakarak söyleyemezsiniz. Önemli olan
gerçekleşme oranıdır. Yani, 2012 bütçesinde Millî Eğitime
şu kadar pay ayırdığınız zaman o parayı
oraya harcamış sayılmazsınız. Yılın sonunda
gerçekleşme oranına bakacaksınız. Gerçekleşme
oranına bakıldığında, Millî Eğitim
Bakanlığı hiçbir zaman birinci sırada değildir.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Birincisi bu.
Sayın
Başkan, ikincisi de
BAŞKAN
Lütfen Sayın İnce, anlaşıldı konu, tutanaklara
geçti.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, yani her aklına gelen
BAŞKAN
Yani Sayın İnce, yapmak istediğiniz ne burada?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
- Yani, Meclisi çalıştırmak mı istemiyorsunuz?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen ama
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, siz Millî Eğitim
Bakanlığını bilmiyor olabilirsiniz.
BAŞKAN
Bak, dikkat çekici bir konu: İki günden bu tarafa siz yokken Meclis
sonuna kadar çalışıyordu ve itiraz da yoktu, lütfen
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer
maksadınız Meclisi çalıştırmamaksa, başka bir
şey.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Burada İç Tüzük hükümlerine göre istenilen söz veriliyor
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
-
grup başkan vekilleri de çıkıp düşüncelerini ifade
ediyorlar.
Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, ben nasıl grup başkan
vekilliği yapacağımı sizden öğrenecek değilim
BAŞKAN
Kimseye grup başkan vekilliği yapacağını
öğretmiyorum ben burada.
MUHARREM
İNCE (Yalova) -
ama siz Meclis Başkan Vekilliğinin küfürsüz
yapılması gerektiğini arkadaşınıza anlatın.
BAŞKAN
O başka bir şey, siz anlatırsınız.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sizden öğrenecek değilim.
BAŞKAN
Lütfen
Teşekkür
ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ben burada
Sayın Başkan
Sayın
Başkan, o kürsüye çıkan her
BAŞKAN
Sayın İnce, böyle bir usulümüz yok. Lütfen oturur musunuz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Nasıl yok efendim, nasıl yok!
BAŞKAN
Sözleriniz tutanaklara geçti ve konu anlaşıldı,
aydınlatıldı konu.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, az önceki tutumunuz nedeniyle usul
tartışması açıyorum.
BAŞKAN
Ben, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Grup önerisi kabul
edilmemiştir.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Efendim?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Tutumunuz hakkında konuşmak istiyorum.
BAŞKAN
Hangi tutumum hakkında Sayın İnce?
MUHARREM
İNCE (Yalova) Az önce ben burada olmadığım zaman Genel
Kurulun işleyişi, olduğum zaman işlemeyişi
hakkında şahsıma yaptığınız hakaret
hakkında, tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN
Hayır, hakaret değil Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Tutumunuz hakkında usul tartışması
açıyorum.
BAŞKAN
Öyle bir maksatla da söylemiş değilim yani çok net söylüyorum.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Bundan büyük hakaret mi olur! Siz
olmayınca iyi çalışıyor. diyorsunuz.
BAŞKAN
Lütfen
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bundan büyük hakaret mi olur!
BAŞKAN
Ama iki günden bu tarafa şey ortamda
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Vural.
OKTAY
VURAL (İzmir) Sayın Başkan, şimdi biraz önce bizim
grubumuzun önergesini oyladınız değil mi?
BAŞKAN
Evet.
OKTAY
VURAL (İzmir) Ama siz burada bir Grup Başkan Vekili anlatırken
hemen oya sunuyorsunuz.
PERVİN
BULDAN (Iğdır) Önergeyi verenler duymadı.
OKTAY
VURAL (İzmir) Yani daha önce bu konuda oylamaya geçeceğinizi
söylerseniz biz de
BAŞKAN
Söyledim, oylamaya sunacağımı söyledim efendim.
OKTAY
VURAL (İzmir) Yani bakın, burada bir Sayın Milletvekiliyle
görüşüyorsunuz, araya girip oylamaya sunuyorsunuz ya, bırakın da
biz de önergemiz lehinde
BAŞKAN
Ne yapmam gerekir? Ben oylamaya sunacağımı söyledim, herkes
duydu burada yani Genel Kuruldaki tüm sayın milletvekilleri duydu.
Nasıl yapmam gerekirdi?
OKTAY
VURAL (İzmir) Efendim, kendi grup önergemizin oylanmasını
oldubittiyle yapıyorsunuz ya! Biraz bekleseniz. Haber bile vermiyorsunuz
ya!
BAŞKAN
Hayır, Sayın Vural, niye oldubittiyle yapayım, herkes duydu,
gizli kapaklı yapmadım ki, mikrofonu kapatmadım ki ben, herkes
duydu burada.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Bunu bitirin, bu tartışmaları bitirin,
deyin ki Yok. deyin, ondan sonra oylamayı yapın.
BAŞKAN
Hayır, ben oldubittiye getirmedim, lütfen yani bu sözü kabul etmiyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, keyfî tutumunuz hakkında usul
tartışması açmak istiyorum.
BAŞKAN
Buyurun. (CHP Sıralarından alkışlar)
İki
dakika söz veriyorum.
VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- İç Tüzükü uygulamadığı, keyfi
davrandığı gerekçesiyle Başkanın tutumu hakkında
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
Önce lehte mi, aleyhte mi Sayın İnce, onu söyleyin?
MUHARREM
İNCE (Devamla) Sizin tutumunuzun aleyhinde.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Lehte Sayın Başkan.
OKTAY
VURAL (İzmir) Aleyhte.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Aleyhte.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Süremi herhâlde yeniden başlatacaksınız.
BAŞKAN
Buyurun, başlatıyorum.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Evet, teşekkür ederim.
Şimdi,
Sayın Başkan, az önceki açıklamanız hiç hoş
değil. Ben burada olduğum zaman Meclis geriliyormuş,
olmadığım zaman sakin çalışıyormuş! (AK
PARTİ sıralarından Doğru
Doğru
Sesleri)
Aslında bu bir iltifat. Evet, ben bundan üzülecek değilim, bundan
sevinirim ben. Bu bir iltifat. Bu bir iltifat. (CHP sıralarından
alkışlar) Bundan üzüleceğimi mi zannediyorsunuz siz?
Burası
yolgeçen hanı değildir. (AK PARTİ sıralarından
Doğru söylüyorsun. sesleri) Burası babanızın
çiftliği de değildir.
İLYAS
ŞEKER (Kocaeli) Sizin babanızın çiftliği mi!
MUHARREM
İNCE (Devamla) Hiç merak etmeyin, sizi
çalıştıracağım burada,
çalıştıracağım. Buraya geleceksiniz. Oy kullanmaya da
geleceksiniz, tıpış tıpış geleceksiniz buraya!
Hiç merak etmeyin! (CHP sıralarından alkışlar) Orada
kulislerde oturup
Yok öyle yağma! Buraya geleceksiniz, her sözün
hesabını vereceksiniz.
Şimdi
bakınız. Bir: Millî Eğitim Bakanlığına
Sayın
Başkan, sizin tutumunuz hakkında daha fazla sürdürmek istemiyorum.
Sizden önceki Meclis Başkan Vekili gibi siz de bu tür davranmaya devam
ederseniz biz de gereğini yapacağız. Ondan hiç kuşkunuz
olmasın.
Şimdi
şu Millî Eğitim Bakanlığını bir
açıklayayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Lütfen sayın milletvekilleri
Hatibin sözünü kesmeyelim lütfen.
MUHARREM
İNCE (Devamla) Bir: Bütçe tekniğinden kaynaklanan bir şey.
Birtakım fonlar önceden bütçenin dışında tutuluyordu,
şimdi bütçenin içine alındı. Dolayısıyla bütçe
kabardı. İki: Gerçekleşme oranına bakacaksınız.
100 lira ayırmışsın da, o 100 lirayı millî
eğitime harcamış mısın? Halk diliyle anlatayım.
Hayır, harcamamışsın; 12-13 lirasını
harcamamışsın. Yıllara göre değerlendirin, son dokuz
yıla bakın iktidarınız döneminde, gerçekleşme
oranında hiçbir zaman Millî Eğitim Bakanlığı birinci
sırada olmamıştır. Bu milletin
kandırılmasını istemedim. Onun için söz isteyip
bunları açıklamak istedim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Tutumum
lehinde söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.
Buyurun
Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biz,
bu Meclisi çalıştırmaya çalışıyoruz, AK
PARTİ Grubu olarak bu Meclisi çalıştırmaya
çalışıyoruz. Dün de konuşuldu, bu görev doğal olarak
en büyük grup olan AK PARTİ Grubuna ait. Biz, bunu yapmaya
çalışıyoruz, engellemelere rağmen yapmaya
çalışıyoruz, müdahalelere rağmen yapmaya
çalışıyoruz. Çalıştırılmama
çalışmalarına rağmen yapmaya çalışıyoruz.
AYKUT
ERDOĞDU (İstanbul) Hapishaneden çalışacaklar.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Hiç kimsenin kuşkusu olmasın,
milletimiz de rahat olsun. Bu Meclisi biz
çalıştıracağız arkadaşlar, içiniz rahat olsun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) Meclise ne gerek var kanun hükmünde kararnamelerle yönetiyorsunuz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Şimdi, bakın, ben size gerçek
rakamları vereyim değerli arkadaşlar.
Bakın, biz devraldığımızda
bütçe harcamalarının toplamı içinde millî eğitime
ayrılan pay yüzde 6,93 iken
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Gerçekleşme
oranını söyle.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Aynen öyle, gerçekleşen rakamlar. Bütçe
sonuçlandığı için Sayın İnce.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Millî savunmayı da
söyle.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bütçe sonuçlandığı için bunlar
yani sonuçlanmış rakamlar, realize olmuş rakamlar,
gerçekleşmiş rakamlar.
Gerçekleşmemiş
rakamlar 2011 ya da bundan sonraki bütçeler için geçerli. 2010 ve öncesi
sonuçlandığı, kati hesaba bağlandığı için
gerçekleşmiş rakamlardır. Onun için 2010 rakamını
vereceğim en son yani 2011 rakamını vermeyeceğim
bakın.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - Tamam. Millî savunmayı
da vereceksin.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Hepsini veriyorum.
6,93 iken
devraldığımızda yani 100 liralık harcamanın
sadece 6,93 lirası millî eğitim camiasına, öğretmenlerimize
giderken, 2010da bu rakam
-gerçekleşme oranı olarak söylüyorum- yüzde 9,8e
çıkmış, yaklaşık yüzde 50ye yakın. Bakın,
oran olarak yüzde 50ye yakın bir artış söz konusudur
değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Onun ne kadarı Ülkere ne kadarı Telekoma gitti?
Öğretmene gitmedi, ihale yaptığınız şirketlere
gitti. Kimi kandırıyorsunuz? Bu para Ülkerle Telekoma gitti,
Datateknik şirketine gitti. Kimi aldatıyorsunuz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) İcraat önemli. Nutuk atmakla bu sorunlar
çözülmüyor. Nutuk atılabilir ama önemli olan sonuç, intihac, netice.
Netice bu. Konuşmaların hiçbir anlamı yok.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Netice, bu paranın Telekoma gittiği, bu
özelleştirme yatırımlarını oradan finanse
ettiğiniz. Biz aptal mıyız? Yer miyiz biz onu?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Bakın, bir örnek daha vereyim değerli
arkadaşlar.
2002de kadrolu
öğretmen sayısı ne kadardı Türkiyede? Kadrolu
öğretmen sayısı Türkiyede 361 bin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Şu anda 662 bin; 2ye katlamış
kadrolu öğretmen sayısı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Doğru değil.
MUHARREM İNCE
(Yalova) - İdare amirleri
İdare amirleri
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Nutuk atmanın anlamı yok, önemli olan
rakamlardır. Rakamlar zaten gösteriyor.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Salim Bey, göreve lütfen.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Tutumum aleyhinde söz
isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Vural.
(MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce Milliyetçi
Hareket Partisinin, öğretmenlerimizin sorunlarıyla ilgili
araştırma önergesinin ön görüşmelerinin yapılmasına
ilişkin bir önerimiz vardı. Öneri konusunda lehte ve aleyhte
görüşmeler yapıldı ve bir Sayın Milletvekili Grup
Başkan Vekili bunlarla ilgili sizinle bir karşılıklı
usul tartışması açılmasına, isteğine ilişkin
bir değerlendirme yaparken, siz bu konuyla ilgili daha henüz bir karara
varmadan birdenbire Oylarınıza sunuyorum. dediniz.
Yani müsaade edin,
saygı gösterin. Bir grubun önerisini yani eğer burada bu konuyla
ilgili tartışma sona erdirilmeden, daha milletvekillerinin bu konuda
kendi grup önerisi üzerinde iradelerinin belirlenmesine imkân vermeden oldubittiyle
yapmanız hiç doğru değil Sayın Başkanım.
O bakımdan, yani
bakın, yanlış olduğu şuradan ortaya çıktı:
Nitekim, Sayın Grup Başkan Vekilinin bu iradesini, oylamadan sonra
usul tartışması açarak devam ettirdiniz.
MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) Onunla alakası yok.
OKTAY VURAL (Devamla) -
Dolayısıyla, yani bu konularda zaman kazanmaya gerek yok. Kabul
edenler
Etmeyenler
Ya, biz parmakçı değiliz ki yani. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Parmak kaldırırken önce
vicdana, sonra aklımıza bakarak kaldırıyoruz.
Dolayısıyla,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Türkiye'nin meselelerini burada
konuşturacağız. Öğretmenin, çiftçinin, işsizin,
emeklinin derdini, inadına
AHMET YENİ (Samsun)
Vay, vay
Helal olsun.
OKTAY VURAL (Devamla)
-
siz getirmek istememenize
rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi emeklinin, herkesin sorununu
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Konuşacağız
OKTAY VURAL (Devamla) -
Bu Meclis onların kürsüsü. Dolayısıyla, bu kürsüde elbette
öğretmenin, elbette işçinin, elbette çiftçinin, hepsinin sesi burada
dile getirilecek. Bunu iktidar partisi parmaklarıyla yok etmeye
çalıştığı müddetçe bütün imkânları
kullanacağız, onların sesi ve sözcüsü olmaya da devam
edeceğiz Sayın Canikli.
Saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tutumum lehinde söz
isteyen Sırrı Süreyya Önder, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Önder.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER
(İstanbul) Sayın Başkan, Değerli Kurul; usulen lehinde
söz aldım.
ŞUAY ALPAY
(Elâzığ) Lehe mi, aleyhe mi? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Başkan ne diyorsa doğrudur. Siz bu kültürü
iyi bilirsiniz, biat deniliyor buna. (CHP sıralarından
gülüşmeler)
Şimdi,
Sayın İnce de yanlış söyledi, AK PARTİli hatip de.
İki hesaplama şekli de mazide kaldı. Savunma sanayi
fonlarıyla ve bütçe dışı kalemlerle
Sayıştayın bile denetimine tabi olmadan hazırlanan savunma
ve savaş harcamaları bu Meclisin önüne gelmedikçe Sayın
İncenin söylediği de, AK PARTİlilerin söylediği de
lafügüzaftır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) 2002 de aynı, aynı bazda.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Hiç fark etmez ki. Yanlışın uzun
sürmesi o yanlışı doğrulamaz Sayın Canikli.
Yanlışsa yanlıştır, her zaman
yanlıştır.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) 2002de de dışarıda, şimdi de
dışarıda yani, aynı şey.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (Devamla) Siz bunu düzenleseydiniz. Askerî vesayet diye bir
sürü şey yapıyordunuz. İşte, tam askerî vesayetin
kaldırılması, savunma harcamalarının, savaş
harcamalarının Meclis denetimine yani milletin en üst temsil
organına getirilmesi lazımdı.
Millî
eğitime gelince
Millî eğitim için başka bir ölçüye müracaat
etmek lazım. Bir memlekette okuldan fazla dershane varsa kimse Ben, bu
ülkede millî eğitimi idare ediyorum. demesin. Bu ayıp gelmiş
geçmiş bütün millî eğitim bakanlarına aittir. Hiçbir yerde okul
sayısından fazla dershane olmaz, bunda bir garabet yok mu bunu
düşünün.
Saygılar,
sevgiler. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tutumumda
bir değişiklik olmadı.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Umut Oran ve arkadaşları
tarafından, AB ile tam üyelik sürecinde yaşanılan
sorunların tespiti hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 24/11/2011 Perşembe
günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin
aynı birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulunun, 24.11.2011 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
İstanbul
Öneri:
İstanbul
Milletvekili Umut Oran ve arkadaşları tarafından, 18 Kasım
2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
AB ile tam üyelik sürecinde yaşanılan sorunların tespiti
hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (138
sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin
önüne alınarak, 24.11.2011 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Umut Oran,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Oran. (CHP sıralarından alkışlar)
UMUT
ORAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; öncelikle öğretmenlerimizin Öğretmenler
Gününü ben de kutluyorum ve Hükûmetin ataması yapılmayan
öğretmenlerimize sözünü tutmasını beklediğimi ifade ederek
sözlerime başlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz başlayalı
20 başbakan, 30 hükûmet, yarım yüzyıl geçti. Bu çorbada Adnan
Menderesten İsmet İnönüye, Turgut Özaldan Bülent Ecevite,
sağıyla soluyla bütün hükûmetlerin tuzu var. Çünkü Avrupa
Birliği bir hükûmetin değil bütün hükûmetlerin politikası, bir
başbakanın değil bütün milletin politikası. Avrupa
Birliği üyeliği bir devlet politikası. Bu yüzden, 1999
yılında adaylığımız
açıklandığı zaman hep birlikte siyasi reformları
başlattık. Bu adımları 74 milyon hep beraber verdik, iktidarıyla
muhalefetiyle hep birlikte. Geldik 3 Ekim 2005 tarihine. Tam üyelik için masaya
oturduk. Hükûmet ne yaptı? 2012 yılında tam üye oluyoruz.
dedi, bayram ilan etti. Tandoğan Meydanında, Ankarada gündüz
gözüyle havai fişeklerle kutladı. Hatta o tarihte Kızılay
Meydanında bir de saat dikti. 2012de tam üye olacağız. diye
o saati kurdu. Bilmiyorum, o saat yerinde durmuyor, herhâlde o saat bozuldu.
Bugün
nereye geldiğimize baktığımız zaman eleştirmemiz
gereken bir husus var, özeleştiri yapmamız gereken bir husus var. Bu
konuda Hükûmet samimi davranmadı. Halkı, halkımızı
kandırdı. Tabii, bu konuda Avrupa Birliği de samimi
davranmadı. Avrupa Birliği de bu konuda masum değil. O da çifte
standartlı davrandı ve ipe un serdi. Aradan tam altı yıl
geçti değerli arkadaşlarım, tam üyelik için kapatmamız
gereken 33 tane fasıldan sadece 1 tanesini kapattık.
Geçen
yıl Bütçe Plan Komisyonunda Sayın Bakan Bağış konuşmasında
Hedefimiz 2014-2020 bütçesine dâhil olmak. diyordu. Ne demek bu? Yani tam üye
olmak. Peki, ben sormak istiyorum, hiçbir fasıl kapatmadan nasıl tam
üye olunuyor, var mı bunun bir örneği?
Bir
ay önce Avrupa Komisyonu İlerleme Raporu açıklandı. Siyasi
alanda, demokratikleşme alanında ileri gitmemişiz, tam tersi
geri gitmişiz. Sayın Egemen Bağış alınmasın
ama direksiyon onda ancak taşıdığı uçakta bütün bir
millet var, 74 milyon var. Millet bize, yüce Meclise bir görev vermiş.
İktidar icraatını yapacak, muhalefet de uyarısını
yapacak. Yani millet diyor ki, bize diyor ki: Hükûmeti uyar, kaza bela
gelmesin. Pilot, Hükûmet bu noktada, uçuş kulesi de muhalefet. Peki, biz
de bunu yapacağız, biz de muhalefet olarak uyarımızı
yapacağız.
Şimdi,
yine, Sayın Bakan ifadesinde Biz bu reformları Avrupa Birliği
üyeliği için değil, vatandaşlarımızın hak
ettiği yüksek yaşam seviyesine kavuşmaları için
yapacağız. dedi. Şimdi, gelin bir bakalım neymiş bu
yüksek yaşam seviyesi.
Bakın,
iki hafta önce Londrada sokaklarda binlerce genç protesto ettiler, hükûmeti
protesto ettiler. Ne istiyordu bu gençler? Parasız eğitim.
Gösterilerini yaptılar, dertlerini anlattılar ve
dağıldılar. Peki, bizde ne oldu? Parasız eğitim
istiyoruz. pankartı açan 2 öğrenci, Berna ile Ferhat on dokuz ay
tutuklu kaldı. Bugün tam 500 öğrenci, 1 değil, 5 değil, 15
değil, 500 öğrenci tutuklu. Tek talepleri parasız eğitim.
Türkiye'nin hak ettiği seviye bu mu değerli arkadaşlar?
Bir başka konu:
Basın özgürlüğü. Hükûmete sormak istiyorum: Avrupada,
basılmamış kitabın toplatıldığı
başka bir ülke var mı? Avrupada, basılmamış
kitabın yazarının tutuklu bırakıldığı
başka bir ülke var mı? Peki, bir başka soru
Nedim Şener
dünyada basın kahramanı ama Türkiye'de tutuklu. Basın
özgürlüğü listesini açıp bakıyorum. Listeye
baktığım zaman ilk sıralarda İsveç, Hollanda;
Hükûmetin beğenmediği Hırvatistan 62nci sırada; daha
ilginci, Gabon 107nci, Zimbabwe 123üncü sırada. Peki, soruyorum: Türkiye
kaçıncı sırada? Türkiye 138inci sırada basın
özgürlüğünde. Türkiye'nin hak ettiği seviye bu mu değerli
arkadaşlar?
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, geçen gün gazilerimizle beraberdim. 19 Ekim tarihinde
gazilerimiz terörü lanetlemek için -24 şehit verdiğimiz günün ertesi
günü- ve şehitleri anmak için bir gösteri yaptılar. Maalesef
gösteride tekerlekli sandalyeli gazilerimize Başbakanlık koruma
polisleri müdahale etti. Vatan uğruna kolunu bacağını feda
eden gazilerimizin protezleri yerlere dağıldı. Bunun adı
ne? Bunun adı işkence, bunun adı faşizm. Bu Hükûmet
döneminde depremzededen gaziye, hamile kadınlardan işçilere kadar
herkes biber gazı yedi, herkes cop yedi, herkes dayak yedi. Var mı
bunun Avrupada bir örneği? Bu mu Türkiye'nin hak ettiği
çağdaş uygarlık?
Değerli
milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde en çok ceza alan
ülke maalesef Türkiye. En çok başvuru yapan 2nci ülke yine maalesef
Türkiye çünkü uzun tutukluluk süreleri ile insan hakkı
çalınıyor. Sadece insanların hakkı çalınmıyor,
insanlar canını da kaybediyor. İşte, Kaşif
Kozinoğlu, işte Kuddusi Okkır. Bu millet buna layık
mı?
Masumiyet karinesi
kalmadı. Bu ülkede savcılar suçu ispatlamaya
çalışmıyor, insanlar suçsuz olduklarını ispatlamaya
çalışıyorlar. Adil yargılama yok ama özel yetkili mahkeme
var. Türkiye
bunu hak ediyor mu?
Kuvvetler ayrılığı
ilkesi yok oldu. Kanun hükmünde kararnamelerle Meclis baypas edildi. Özerk
kurumlar Hükûmete bağlandı. Eskiden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda
bir adalet bakanı, bir de müsteşar vardı. Şimdi, Adalet
Bakanı var, Müsteşar var, Müsteşar Yardımcısı
var, Personel Müdürü var, Akademi Başkanı var, yok yok. Yüksek
yargı ilk kez blok oylamayı gördü bu dönemde. Deniz Fenerinde
savcı görevinden alındı, siyaset adalete dokundu. Çocuk
yaşta kıza tecavüz eden 26 kişi de Yargıtayda iyi hâlden
sebep buldu. Yani bu uçak Brüksel diye havalandı 2005 tarihinde ama rota
şaştı. Çağdaş demokrasi derken, totaliter bir sisteme
doğru yol alıyoruz.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu Hükûmet döneminde kadının
çalışma hayatına katılımı düştü ama
kadına şiddet yüzde 1.400 arttı. Engellilerin sosyal ve siyasal
yaşama katılımını sağlayacak fiziksel
düzenlemeler maalesef yapılamadı. Gelir adaletsizliği
arttı, sosyal devlet çürüdü. Bakın Vanda yaşananlara; depremden
ölmeyen soğuktan ölüyor, depremden ölmeyen açlıktan ölüyor ya da
kış günü yazlık çadırlarda yangından ölüyor.
Türkiye'nin
çocukları her alanda iyi yaşamayı hem de çok iyi
yaşamayı hak ediyorlar. Bu yüzden Avrupa Birliği politikası
bir devlet politikası. Bu işi Hükûmet tek başına götüremez.
Benim önerim, bir Meclis araştırması komisyonu kuralım,
süreci araştıralım, nerede sorun var, birlikte ortaya
koyalım.
Bakın,
Hırvatistan ne yaptı? Aynı tarihte üyelik sürecine
başladığımız Hırvatistan 2013 yılında
tam üye oluyor. Bir ulusal izleme komitesi kurdu. Bu komitenin başkanlığını
da ana muhalefet partisine verdi. Biz tabii bunu sizden istemiyoruz, böyle bir
şey de beklemiyoruz. Ama diyoruz ki: Gelin, birlikte bir izleme komitesi
kuralım, hep birlikte bu süreci yürütelim. Ayrıca, geçen de Plan ve
Bütçe Komisyonunda da rica ettim, Sayın Bakan Bağış buraya
gelsin, bu kürsüye çıksın ve yüce Meclisi, Türk milletini Avrupa
Birliği sürecinde hem ilerleme raporuyla ilgili bilgilendirsin hem bundan
sonraki yol haritasıyla ilgili bilgi versin.
Değerli
arkadaşlarım, Büyük Atatürk ne diyor: Bizim başka milletlerden
eksiğimiz yok, cesuruz, zekiyiz, çalışkanız. Gelin, hep
birlikte bu millet için çalışalım, zekamızı
kullanalım, cesur olalım, bütün duvarları el birliği ile
yıkalım ve bu hedefe hep birlikte ulaşalım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Oran.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Abdullah Çalışkan,
Kırşehir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çalışkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Kırşehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen grup
önerisinin aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
Avrupa Birliği süreci hepinizin bildiği gibi 1959 yılında
yaptığımız üyelik başvurusuyla başlayan ve
inişli, çıkışlı çok uzun bir süreç. Bu süreç
neticesinde ne zaman ki partimiz 2002 yılında iktidara
geldiğinde bu süreç çok ciddi bir şekilde hızlanmış ve
kırk üç yılda yapılamayan gelişmeler, çalışmalar
bu iki yıl içerisinde yapılmış ve hepimizin de bildiği
gibi Türkiye 2005 yılında aday ülke olma statüsünü kazanmış
ve müzakereler Avrupa Birliğiyle başlamıştır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Hangi çalışmalar aday olma sürecini
hızlandırdı, hangi çalışmalar? Bir çalışma
yapılmadı.
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Devamla) Tabii, hepimiz, Avrupa Birliği konusunda bütün
partilerin hemfikir olduğundan hiçbir şüphemiz yok. Aslında bu
konu hep birlikte konuşulması, tartışılması ve
gerçekten bu anlamda eksiklerimiz varsa birlikte aynı yöne doğru
bakarak bu süreci en kısa zamanda nasıl bitiririz, nasıl
tamamlarız, hep birlikte konuşmamız gereken bir konu.
Tabii, biz
bu konuya önem verdiğimizi her şekilde en üst düzeyde dile getirdik
ve ortaya koyduğumuz güçlü siyasi iradeyle, kararlılıkla
yıllardır Türkiye'nin başaramadığını iki
yılda başararak Türkiyeyi Avrupa Birliğiyle müzakere eden ve
aday ülke statüsüne kavuşturan sonuca ulaştırdık.
Biz her
yerde şunu söylüyoruz: Avrupa Birliği bizim açımızdan bir
süreç. Bunun sonucunun nasıl olacağını tartışmamız
mümkün değil. Biz, Avrupa Birliği sürecine Türkiye'nin belli
standartlara kavuşması, Türkiye'nin her alanda ilerlemesi,
gelişmesi ve her alanda çağdaş bir ülke seviyesine bu standartla
kavuşması için gerekli yapısal düzenlemelerin, kanuni
düzenlemelerin, mevzuatların yapılması ve Avrupa Birliği
müktesebatına Türkiyeyi bir an önce ulaştırmamız
şeklinde bakıyoruz. Bunun sonucu nasıl olur, bu süreç
tamamlandığı zaman Avrupa Birliği nasıl bir karar
alır, Türkiye nasıl bir karar alır, o zaman hangi liderler olur,
nasıl bir durum olur, tabii ki bunlar tartışılacak konular
değil ama biz her zaman Avrupa Birliği projesini cumhuriyet
tarihimizin en önemli projesi olarak gördük ve Başmüzakereci atayarak ve
işte son düzenlemelerle Avrupa Birliği Bakanlığı
kurarak bu sürece ne kadar önem verdiğimizi ortaya koyduk ve
Bakanlığımızın personel sayısını 187
yeni uzman alarak ciddi bir rakama ulaştırdık ve her alanda bu
müzakere sürecinin, fasılların, tarama süreçlerinin her alanda etkin
bir şekilde, yakın bir şekilde takip edilmesi için Hükûmetimiz
adına ne gerekiyorsa yaptık ve yapacağız. Buradan geri
adım atmak veya bu süreci yavaşlatmak, bu süreçte farklı söylentilere
sebep verecek şeylere hiçbir şekilde kapı aralamıyoruz ama
ortada hepimiz açısından istenmeyen bir durum olduğunda,
hepimizi üzen bir durum olduğunda hep birlikte görüşmemiz lazım.
Şu
anda 33 tane teknik fasıldan 13 fasıl açılmış durumda
ve 17 fasılda da maalesef birtakım nedenlerle, Kıbrıs gibi
birtakım siyasi nedenlerle veya bazı ülkelerin Türkiye'nin Avrupa
Birliği üyelik sürecini iç politika malzemesi yapmaları, Türkiyeyi
bu anlamda siyasi olarak görmeleri, Türkiye'nin üyeliğini farklı
değerlendirmeleri ve çeşitli şekillerde Türkiye'nin Avrupa
Birliği üyelik sürecini ve bu müzakere sürecini maalesef siyasi olarak
tıkamaları nedeniyle şu anda bizimle aynı zamanda sürece
başlayan Hırvatistandan geri olduğumuz bir gerçek. Bu, tabii,
Hükûmetin bir başarısızlığı değil. Biz
irademizi ortaya koyduk -az önce de söyledim- kırk üç yılda birçok
hükûmetin yapamadığını iki yılda yaptık ve
Türkiyeyi bu seviyeye, aday ülke seviyesine yükselttik. Bundan sonra hep
beraber mücadele edeceğiz, iktidarıyla muhalefetiyle, hep birlikte bu
süreçte üzerimize düşen çalışmaları yapmak ve aynı
yöne bakarak bu süreci başarıyla sonuçlandırmak zorundayız.
Biz
hiçbir zaman tarih vermedik, şu tarihte, bu tarihte, şu yılda
Avrupa Birliğine tam üye olacağız demedik. Biz güçlü irademizi
ortaya koyduk ve bu anlamda hiçbir şekilde hiçbir tereddüt göstermeden,
hiçbir bahaneye de mahal vermeden bir ülkenin ne yapması gerekiyorsa onu
yaptık ama maalesef, az önce de söyledim, karşımızda hiç de
hak etmediğimiz, hiç de adil olmayan siyasi görüşler var, siyasi
müdahaleler var. Biz diyoruz ki eğer bu siyasi müdahaleler olmasa biz
Türkiye olarak bu fasılları çok kısa bir sürede bitirecek,
kapatacak teknik bilgiye, insan kaynağına, tecrübeye sahibiz ve on
sekiz ayda da 15 faslı açabilecek durumdayız. Bu fasılların
tarama süreçleri yapıldı, her şekilde biz buna hazırız
ama maalesef, karşımızda hak etmediğimiz bir tavır
var.
Biz
Avrupa Birliği tarafına bunu her zaman söylüyoruz,
Başbakanımız da söylüyor, Sayın Bakanımız da
söylüyor: Diğer ülkelere nasıl davrandıysanız bize de
aynı şekilde adil davranın, tarafsız davranın ve
Türkiye'nin üyeliğini hiçbir şekilde, hiçbir yerde, hiçbir platformda
siyasi malzeme yapmayın. Bu gerçekleştiği zaman, biz
inanıyoruz ki hep birlikte bu süreci de başarıyla
tamamlayacağız. Sayın Başbakanımız da her zaman
söylüyor, bizim için önemli olan bu süreçtir. Sonucunda belki Türkiye olarak
biz diyeceğiz ki Biz Avrupa Birliğine üye olmak istemiyoruz. veya
Avrupa Birliği farklı görüşler, düşünceler ortaya koyacak
ama sonuç olarak Türkiye bu süreçte her anlamda, teknik anlamda gelişmeler
kaydedecek, ilerlemeler kaydedecek ve bu standartlara inşallah ülkemizi
hep birlikte ulaştıracağız.
İşte geçtiğimiz günlerde Türkiye
hakkında bir ilerleme raporu yayınlandı. Tabii eksiklikler var,
eleştiriler var. Bu rapor hangi ülke hakkında yazılsa mutlaka
eleştiriler olabilir ama vurgulanması gereken şu ki: Her
fasılda Türkiyede ilerlemeler olduğunu, gelişmeler
olduğunu, reformlar yapıldığını, birincil ve
ikincil düzenlemeler yapıldığını belirten ve
Türkiye'nin her fasılda ilerleme kaydettiğini gösteren bir rapor. Biz
ilerleme hâlindeyiz. Koşabiliriz ama izin verildiği zaman. Bunu da
siyasi nedenler karşımızdan çıktığı zaman
Hep birlikte, bütün partiler aynı şekilde, gerekli tüm düzenlemeleri
birlikte yaptık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Kim izin verecek kardeşim,
kim izin verecek? Bunu söyle, kim izin verecek?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Devamla) Türk Ticaret Kanunu
gibi gerçekten önemli bir reform yaptık. Sayıştay Kanunu gibi,
RTÜK Kanunu gibi diğer düzenlemelerle bu fasıllarda yapmamız
gereken reformları, düzenlemeleri bu Parlamento geçmişte
başarıyla yaptı, bundan sonra da başarıyla
yapacağımıza ve bu vizyonumuzdan hiçbir şey kaybetmeden
ülkemizi bu seviyeye ve inşallah gelecekte Avrupa Birliği
üyeliği seviyesine hep birlikte çıkaracağımıza ben
gönülden inanıyorum. Yeter ki bu süreçlerde birbirimize destek
olalım, bu kanunların hızlı bir şekilde
çıkması yönünde gruplar olarak aynı ortak iradeyi ortaya
koyalım. Bu süreçte hiçbir şekilde dışarıdan birinin
bir bahane üretmeden, Gerçekten Türkiye bu iradeyi ortaya koyuyor ve üzerine
düşeni en iyi şekilde yapıyor. dedirtecek şekilde bu
süreci birlikte yürütmemiz ve inşallah sonuçta da birlikte
başarıya ulaşmamızın ben mümkün olacağına
inanıyorum.
Tabii, bu grup önerisinde bu sürecin izlenmesi
açısından bir komisyon kurulması öneriliyor. Tabii, az önce de
söyledim, Avrupa Birliği uyum sürecini, Avrupa Birliği müzakere
sürecini, bütün fasıllardaki ilerlemeleri ve Avrupa Birliğiyle ilgili
bütün konuları takip eden bir bakanlığı Hükûmet olarak biz
tesis ettik ve uzman sayısını da artırdık. Şu
anda 300e yakın personeliyle Bakanlığımız hizmet
veriyor. Bunun 187 tanesi uzman personel, yabancı dili olan, yüksek
lisansı olan, doktorası olan ve bütün bu uzman kadrosuyla bu süreç
gerçekten çok iyi bir şekilde yürütülmeye çalışılıyor.
Buna
ek olarak Parlamentomuzda Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonumuz
var, Avrupa Birliği Uyum Komisyonumuz var. Burada sayın
milletvekillerimiz iktidarıyla muhalefetiyle bu komisyonlarda yer
alıyorlar, yabancı heyetlerle, yabancı parlamenterlerle bütün bu
süreci birlikte takip ediyorlar, gerekli brifingleri alıyorlar, gerekli
toplantıları yapıyorlar ve bu süreç de zaten Parlamentomuzdaki
bu komisyonlar tarafından takip edilen bir süreç olduğu için
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu bu grup önerisinin aleyhinde
söz aldım.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) E, biraz evvel dedin Birlikte çalışalım.
diye. Biz hazırız, haydi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH
ÇALIŞKAN (Devamla) Böyle bir Komisyonun kurulmasına şu
aşamada gerek olmadığını düşünüyorum.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çalışkan.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından Avrupa Birliğiyle tam üyelik
sürecinde yaşanılan sorunların tespiti hakkında
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin lehinde
konuşmak üzere grubum adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle,
sözlerime başlamadan evvel, benim için, grubum için, yapılan tüm bu
çalışmaların boş bir çalışma olduğunu göstermek
açısından Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Barrosonun
2007de sarf ettiği bir cümleyle konuşmama başlamak istiyorum.
Barroso diyor ki: Kararımız onları içeri almak değildi
zaten ama sadece onlarla görüşüyoruz. Bundan sonra yapılacak
çalışmaların ne anlam ifade ettiğini de sizlerin takdirine
bırakıyorum.
Türkiye,
Avrupa Topluluğunun kuruluşundan iki yıl sonra, 31 Temmuz
1959da ortaklık başvurusunda bulundu. 12 Eylül 1963te Avrupa
Ekonomik Topluluğu-Türkiye arasında bir ortaklık ilişkisi
kuran Ankara Anlaşması imzalandı. Avrupa gümrük birliğine
ilişkin kuralları içeren Katma Protokolün 1970te imzalanıp
1973te yürürlüğe girmesiyle ekonomimizin Avrupa Topluluğu ve sonraki
versiyonları arasındaki ekonomik ilişkileri düzenlemeye, gümrükler
tedricen indirilmeye veya kaldırılmaya başlandı. Türkiye,
1987de Avrupa Topluluğu ve bağlı kurumlarına tam üye olmak
üzere başvuru yaptı ancak Avrupa Topluluğunun kendi iç
pazarını tamamlama sürecinden yani 1992den önce yeni bir üyeyi kabul
edemeyeceğini ve Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve sosyal alanda daha
gelişmesine ihtiyaç duyulduğunu duyurdu. 1997de Lüksemburg zirve
toplantısında ikinci kez reddedildi Türkiye'nin başvurusu ve ancak Aralık 1999da
Helsinki zirvesinde tam üye adayı ilan edildi. 2002 Kopenhag zirvesinde
ise Türkiye'nin Kopenhag Siyasi Kriterlerini yerine getirmesi koşuluyla
müzakerelerin gecikmeden başlatılacağı bildirildi. Nihayet
2004 Brüksel Zirvesinde Türkiye ile katılım müzakerelerine 3 Ekim
2005te başlanması kararı alındı. Ancak bu
kararın alınması karşılığında
dayatılan, daha önce hiçbir aday ülkenin katılım müzakerelerinde
söz konusu edilmeyen koşullar görünebilir bir gelecekte Türkiye'nin Avrupa
Birliği üyeliğinin hayal olmaktan öteye geçemeyeceğini de ortaya
koydu.
Şöyle
ki: Açık uçluluk ve hazmetme kapasitesi koşulu. Müzakereler açık
uçlu olacaktı yani bütün şartlar yerine getirilse bile AB sürecin
sonunda Türkiyeyi üyeliğe kabul etmeyebilirdi. Referandum engeli vardı.
Fransa ve Avusturya Türkiye'nin AB üyeliğini ülkelerinde referanduma
götüreceklerini ilan etmişlerdi. Teknik görüşmeler
başarıyla sonuçlansa ve AB organları üyeliğimizi onaylasa
bile bu ülkelerdeki referandumda çıkması neredeyse kesin olan
Hayır kararı üyeliğimizi engelleyebilecekti.
Bir
de Türkiyeye uygulanan serbest dolaşım rezervi var. Türkiye
üyeliğe kabul edilse bile vatandaşların AB içinde
dolaşımına uzun vadeli sınırlamalar getirilebilecekti.
Oysa Birliğe üye olmayan Sırbistan, Makedonya ve Karadağ vatandaşlarına
dahi 2009 yılında Avrupa Birliğinin yirmi yedi ülkesinde vizesiz
dolaşım hakkı tanındı. Bir de Türkiye'nin önüne
Kıbrıs yükümlülükleri konuldu. Türkiye için millî bir mesele,
aynı zamanda bir ulusal güvenlik ve çıkar sorunu olan
Kıbrıs sorunu ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri
konusunda önemli bir dönemece yaklaştığımız
anlaşılmaktadır.
Kıbrıs
konusunun Türkiye gündeminden, kamuoyunun bilgisinden bilinçli bir şekilde
uzaklaştırılması ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin politikalarındaki belirsizlikler, Kıbrıstaki
müzakere süreciyle varılmak istenen nokta ve Türkiye-Avrupa Birliği
müzakerelerindeki Kıbrıs şartları açısından
hassasiyet yaratmaktadır.
1999
Helsinki Zirvesinde tam üye adayı ilan edilmişken, 3 Ekim 2005te
tam üyelik için müzakerelere başlanmışken geldiğimiz
noktayı size kısaca anlatmak istiyorum. Türkiye'nin üyeliği söz
konusu olunca üyelik müzakerelerinin sadece teknik bir olay değil, siyasi
ve stratejik bir olay olduğunu görüyoruz. 3 Ekim 2005te müzakerelerin
açılmasından bu yana yaşanan ilerlemeler, dondurulan
başlıklar ve getirilen yeni şartlar, siyasi ve stratejik bir
olay olduğunu açıkça vurguluyor. Keza 80 bin sayfadan oluşan Avrupa
Birliği yasalarını 35 başlık altında görüşüp
uyarlamaya sıra geldiğinde, bütün başlıklar
kapatılmadan hiçbir başlık kapatılmış
sayılmayacak olması koşulu mevcuttur. 35 başlıktan 33
tarama faslında durum nedir?
2011
İlerleme Raporundan okuyorum size: Türkiye ile katılım
müzakereleri devam etmiştir. Hazırlık niteliğindeki
analitik evrede, münferit fasıllarda müzakerelere başlamak için
gerekli hazır olma düzeyi tarama raporlarına dayanarak değerlendirilmiştir.
Toplam 33 tarama raporundan 9u Konseyde görüşülmekte ve biri hâlâ
Komisyon tarafından Konseye sunulmayı beklemektedir. Bugüne kadar,
on üç fasıl müzakereye açılmış olup bunlardan biri (Bilim
ve Araştırma Faslı) geçici olarak kapatılmıştır.
Yani
AB ile 3 Ekim 2005te başlatılan ucu açık müzakerelerde
altı yıl içinde gelinen son nokta: Müzakere edilen başlık
sayısı on iki, Kıbrıs sorunu nedeniyle açılmayan
başlık sayısı sekiz, Fransa ve Güney Kıbrıs Rum
Yönetiminin açılmasını veto ettiği başlık
sayısı dokuz, Türkiye hazır olmadığı için
açılamayan başlık sayısı üç. 33 başlıktan
sadece bir tanesi açılıp kapatılabilmiştir ancak tüm bu
başlıklar açılıp kapatılmadan hiçbir başlık
kapatılmış sayılmayacağı için bu bir
başlığın kapatılmış olmasının da
ayrıca bir önemi bulunmamaktadır.
Şu
anda izlediğimiz yöntem bizi üyeliğe yaklaştırmak yerine
uzaklaştırmaktadır. Edilgen konumumuzdan kurtulup farklı
inisiyatifler kullanmaya başlamalıyız. Hükûmetler artık
gibi politikası yerine yeni bir Avrupa Birliği yol haritası ve
Avrupa Birliği ötesi bir Türkiye vizyonu sergilemek zorundadır.
Türkiyenin süratle stratejik bir karar alıp Avrupa Birliğine
hızlandırılmış bir süreç ve kesin kabul tarihi teklif
etmesi, icabında aramızdaki tüm sorunların görüşülüp
stratejik bir çerçeve takviminin çizileceği bir konferans toplanmasını
önermesi, bu gibi teklifler kabul edilmediği takdirde bugüne kadar
kazanılmış tüm haklarımız saklı kalmak
kaydıyla süreci dondurması, Avrupa Birliğiyle Avrupa
Birliği düzeninin organik uzantıları olan NATO, AGİK ve
benzeri kurumlar ve tüm Avrupa Birliği ülkeleriyle olan ilişkilerini
yeni bir sisteme oturtması gerekmektedir. Olumlu bir gelişme
sağlanamadığı takdirde diplomasinin içerik ve üslubunda
ince ayarlar yaparak Avrupa Birliğine bütünlük içindeki bir blok gibi
yaklaşmak yerine ülkeleri kümeleyip triaj sistemine geçebiliriz.
Özetle,
karşımıza yirmi yedi ülkeyi bir blok olarak almak yerine
ilişkilerimizin nitelik ve niceliğini ülke bazında
farklılaştırmak, dosta dostça düşmana da düşmanca
davranmak gerektiğini düşünüyoruz.
Mevcut
tempoyla bloke edilen fasıllar açılsa bile müzakerelerin
tamamlanması 2020 yılını geçebilir. Üyeliğimizin
Avrupa Birliğinin 2014-2020 dönemi bütçesine alınması mümkün
gözükmüyor. Bu, en az on beş yıl daha müzakere demektir. Bu, uzun bir
dönem daha Avrupa Birliğinin kararlarına katılamamak ama
onların normlarına uymak, yardımlardan yararlanamamak ve Avrupa
Birliği yükümlülüklerinin getirdiği masraf ve maliyetlere katlanmak, olası diğer
fırsatlardan feragat etmek ve en kötüsü dışlayıcı
söylemlerine sabretmek anlamına
gelir. Sonuç önemli değil, süreç yararlı. tezi geçerliliğini
yitirmiştir. Dört temel bilinmez geleceğimizi etkileyecektir: Kalan
sürenin uzunluğu, yaşanılan sürecin niteliği, sürecin
sonunda elde edilecek netice ve o noktada Avrupa Birliğinin durumu.
Uzun ve eziyetli bir
süreçten sonra reddedilmek Türkiyeyi iki açıdan derin şekilde
yaralar: Biri, ulusal gururumuza olan etkisi, diğeri de üyelik ümidiyle
geçirdiğimiz uzun süre içinde kaçırdığımız
fırsatların Türkiyeye ödeteceği ağır bedel.
Süreç üyelikle
sonuçlansa bile, uzun bir süre sonunda katılacağımız Avrupa
Birliğinin bizim için değeri bugünkü Avrupa Birliğinden daha az
olacaktır. Zira, dünya dengeleri Avrupa Birliğinin aleyhine,
başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin lehine
değişiyor artık. Üyelerin sayısı arttıkça Avrupa
Birliğinin yeni üyelere ayırabileceği destek azalıyor.
Zaman geçtikçe Avrupa Birliğinin pusulası şaşıyor.
Yirmi yedi ülkeye çıkmasına rağmen, Avrupa Birliğinin itici
gücü ve temel kararları veren çekirdeği hâlâ Almanya ve Fransa. Ancak
sonucu belirleyici bu iki büyük üye ülke Türkiye
aleyhtarlıklarını deklare etmekle kalmamış, parti,
devlet ve Avrupa Birliği belgelerine geçirmişlerdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli üyeler; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
verdiği önerge üzerine sizlere hitap ettim. Sabrınız için
teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Türkkan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Abdulkadir Emin Önen, Şanlıurfa
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Ören.
ABDULKADİR
EMİN ÖNEN (Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyenin AB ile müzakerelerini izleme komisyonu
kurulması yönünde Meclis araştırması teklif edilen konu
hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen
başında, öğretmenlerimizin, değerli öğretmenlerimizin
gününü en içten dileklerimle kutluyor, bizlerin bugünlere gelmesine vesile olan
değerli hocalarımıza saygılarımı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Teklifin sahibi Sayın
Oranı ben burada dikkatle dinledim. İnşallah kendisiyle AB Uyum
Komisyonunda uyumlu çalışmalara imza atacağımıza
canıgönülden inanıyorum ama bu teklifin burada içeriğiyle
alakalı pek fazla bir şey göremedim, neden gerektiğiyle
alakalı. Farklı konulara temas etti. Ben sözlerimin içinde,
konuşmamın içinde, inşallah, neden böyle bir komisyona da gerek
yok onu da belirtmeye çalışacağım.
Türkiye
Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren çağdaş medeniyetler seviyesine
ulaşma yolunda uluslararası konjonktürdeki gelişmeleri
yakından takip etmiştir. Avrupa Ekonomik Topluluğunun 1958
yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye 31 Temmuz
1959′da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuştur.
AET Bakanlar Konseyi Türkiye'nin yapmış olduğu başvuruyu
kabul ederek üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar 1
Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara
Anlaşmasını imzalamıştır.
AK
PARTİ iktidara gelinceye kadar tarihsel süreç içerisinde çeşitli
anlaşmalar imzalanmış, ancak 2002 yılı Kasım
ayında AK PARTİnin iktidara gelmesiyle Avrupa Birliği
müktesebatına uyum, adaylık süreci, reformlar ve fasılların
açılmasıyla büyük ilerleme kaydedilmiştir. Hükûmetimiz kırk
üç yılda yapılamayanları iki yılda başararak
Türkiyeyi müzakerelere başlatan Hükûmet olmuştur.
Müzakerelerin
açılması için ön şart olan siyasi kriterlerin
karşılanmasına yönelik uyum yasası paketleri ve Anayasa
değişiklikleri Meclisten geçirilmiştir. Temel hak ve
özgürlüklerin kapsamını genişleten, demokrasi, hukukun
üstünlüğü, düşünce, ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi
alanlarda mevcut düzenlemeleri güçlendiren ve güvence altına alan
reformlara devam edilmiştir.
Türkiye
AK PARTİ iktidarı döneminde Avrupa Birliğine katılım
sürecini kararlılıkla yürütmekte ve cumhuriyet tarihinde, üyelik
hedefine ulaşmak için süreci en ileriye taşıyan hükûmet yine AK
PARTİ Hükûmeti olmuştur. Bazı Avrupa Birliği ülkelerinin
objektif kriterlerden uzak yaklaşımları olsa da Hükûmetimiz
Avrupa Birliği standartlarına uyum konusundaki
çalışmalarını samimi olarak devam ettirmektedir.
Türkiye
bugün sadece AB müktesebatının gereklerini yerine getirmeye
çalışmıyor, Türkiye bu süreçte daha önce müzakere yapılan
hiçbir ülkenin karşılaşmadığı uygulamalar ve ABnin
çifte standartlarıyla da mücadele ediyor. Önümüzdeki dönemde de
sürdürülecek reformlar, ekonomik gelişme ve aktif dış
politikanın Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkilerini olması
gereken noktaya taşıyacaktır. Avrupa Birliği Türkiye'nin
Birliğe üyeliğini adalet ve hakkaniyet ilkeleri doğrultusunda
karara bağlamalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye bugün itibarıyla Avrupa
Birliği standartlarını yakalamada en yakın noktada
olduğu dönemdedir. Ama az önce de bahsedildi, değerli
konuşmacılar da bahsetti, açılan ve açılamayan kriterlerin,
fasılların hangi kriterlere takıldığı hepinizin
malumudur. Bunlar siyasi kriterler, Güney Kıbrısın öne
sürdüğü birçok siyasi kriterler bunların arasındadır. 2006
yılı sonundan itibaren yaşadığımız
gelişmeler gösteriyor ki siyasi olaylar bütün süreci etkisi altına
alabilmektedir. Türkiye son üç yılda, siyasi blokajlara rağmen,
mevzuat uyumundan siyasi kriterlere, sivil toplum diyaloğundan mali
iş birliğine kadar her alanda adımlar atmıştır,
atmaya da devam edecektir. Türkiye'nin ABye üyelik süreci her iki tarafın
da yoğun gayretini gerektiren zorlu bir süreçtir. Müzakere sürecinde
adaletli bir ortağa sahip olmamız bizim açımızdan son
derece önemlidir. ABnin önümüzdeki dönemde kamu alımları, sosyal
politika ve istihdam ile rekabet politikası fasıllarına
yönelmesi ve bu fasıllar üzerinde yoğunlaşması her iki
taraf için doğru bir yaklaşım olacaktır. Türkiye, Ulusal
Program ve Türkiye'nin katılım süreci için Avrupa Birliği
stratejisi doğrultusunda kararlı bir şekilde reform sürecine
devam edecektir. Bu çerçevede, fasılların açılıp
açılmadığına bakmaksızın, askıya
alınıp alınmadığına bakmaksızın,
blokajların olup olmadığına bakmaksızın bizler bu
sürecin sonunda ABye katılsak da katılmasak da toplumumuzun
refahı noktasında büyük kazanımları olacağı için
son derece önem atfediyor ve devam ettiriyoruz. İktidarımız
Avrupa Birliğine tam üyelik sürecine verdiği önemin bir gereği
olarak da ayrıca bir Avrupa Birliği Bakanlığı
kurmuş ve değerli Bakanımız Egemen Bağış
bakanımız olmuştur.
Müzakere
sürecinde ABden beklentilerimiz vardır. AB, Türkiye için objektif
kriterlere dayalı net bir yol haritası çizmelidir. Tıkanma
aşamasına gelen müzakere sürecinin bir an önce
aşılması gerekmektedir. Bugüne kadar gösterdiğimiz
katılım müzakereleri konusunda
kararlılığımızı ve ciddiyetimizi sürdürmeye devam
edeceğiz. Aynı tutum ve kararlılığı AB
tarafından da görmek istiyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz 2007 yılında
yedi yıllık bir çerçeve program hazırlayarak ülkenin AB
müktesebatına uyumunun yol haritasını
hazırlamıştır. 2013 yılı sonunda tamamlanacak
olan Türkiye'nin AB müktesebatına uyum programının hangi tarihte
neler yapılması, hangi kurumun, hangi kuruluşun, hangi
düzenlemeleri yapmasını gerektiren bu husus Avrupa müktesebatına
uygun hâle getirerek kurumların yol haritasını hazırlama
amacını gütmektedir.
Yine,
bu doğrultuda İçişleri, Adalet ve Avrupa Birliği
bakanlıklarından oluşan AB İnceleme Komitesi düzenli
aralıklarla toplanarak mevzuatın AB müktesebatına
uygunluğunu gözden geçirerek 2007 yılından bu yana uygulanan yol
haritasının uygunluğunu incelemektedir. Yasal düzenlemelerin
yapılmasını gerektiren konularda gerekli
çalışmaları da yürütmektedir. Araştırma komisyonu
kurulmasını teklif edilen görevi AB İnceleme Komitesi yerine
getirmektedir. O yüzden bu müzakereleri izleme komisyonunun görevlerini biz en
üst düzeyde, bakanlıklar seviyesinde yaptığımız için
böyle bir tasarıya, böyle izleme komitesine gerek olmadığını
düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
UMUT
ORAN (İstanbul) Sayın Başkan, söz alabilir miyim acaba?
BAŞKAN
Buyurun Sayın Oran.
UMUT
ORAN (İstanbul) Sayın Hatip, benim
anlatamadığımı ifade etti. Bir cümleyle ifademi
yenileyebilir miyim, müsaade ederseniz.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Oran.
UMUT
ORAN (İstanbul) Değerli milletvekili arkadaşlarım,
şöyle bir süreç var. Yani benim ifade etmek istediğim şey bu
işi birlikte çözmek. Bir öngörü sorunu var Hükûmetin. Yani altı
yıl önce bir yola çıktı, Ankaradan kalktı, Brüksele
gidiyoruz, 2012de Brüksele varacağız. dedi. Altı yıl
sonra bugün neredeyiz diye baktığınız zaman, Ankarayla Brüksel
arası
3
Ekim 2005 tarihinde Güney Kıbrıs yönetimi tam üyeydi zaten.
Dolayısıyla, bu blokajın olacağı biliniyor idi. Yine,
3 Ekim 2005 tarihinde tam üye olan Güney Kıbrıs yönetiminin, 2012de,
Temmuz ayında dönem başkanı olacağı biliniyordu.
Burada
bir ikilik var. Yani bir taraftan Hükûmetin veya Adalet ve Kalkınma
Partisinin bazı üyeleri diyorlar ki: Efendim, Avrupa Birliği ayak
bağı, işte o vagona binersek geri ineriz. Veya Sayın
Başbakan diyor ki: Biz bu süreci askıya alırız. Bazı
bakanlar da diyorlar ki: Efendim, biz istersek on sekiz ayda 15 fasıl
açarız. Biz de ana muhalefet partisi olarak diyoruz ki: Gelin, beraber
bu yolu açalım. Yani hep beraber ya bir yol bulalım, ya bir yol
açalım. Benim ifade etmek istediğim husus bundan ibaret.
Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunda uyumlu çalışıyoruz
arkadaşlarımızla, teşekkür ederiz. Orası tali bir
komisyon. Biz diyoruz ki bütün Meclisi, Parlamentoyu birleştirecek bir
komisyon kurulsun, bu çalışmayı beraber yürütelim.
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Oran.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Sayın Başkan, karar yeter
sayısı istiyoruz.
BAŞKAN
Karar yeter sayısı arayacağım.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri kabul
edilmemiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.30
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.42
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA
(Bartın)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23üncü
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Danışma
Kurulunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır; okutup, işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- 81 sıra sayılı Kanun Tasarısının, gündemin üçüncü sırasına
alınmasına ve görüşmelerinin 24/11/2011 Perşembe günkü
birleşimde yapılmasına, görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi
24/11/2011
Danışma Kurulu
Önerisi
Danışma
Kurulunun 24/11/2011 Perşembe günü yaptığı toplantıda,
aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Cemil
Çiçek
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Nurettin Canikli Muharrem
İnce
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili
Oktay Vural Pervin
Buldan
Milliyetçi Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi
Grubu Başkanvekili
Grubu
Başkanvekili
Öneriler:
Bastırılarak
dağıtılan 81 sıra sayılı Kanun Tasarısının,
48 saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının üçüncü
sırasına alınması ve görüşmelerinin 24/11/2011 günkü
(bugün) Birleşimde yapılması, 81 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerinin 24/11/2011 günkü (bugün)
Birleşimde tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi
önerilmiştir.
BAŞKAN
Söz talebi?.. Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti
Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/423) (S. Sayısı: 21)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan
Vekili Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkan Vekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve
Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan'ın; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve
Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/138) (S. Sayısı: 80) (X)
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Dünkü
birleşimde teklifin 2nci maddesi üzerindeki şahıslar adına
yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi
madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır on dakika süreyle,
beş dakika soru sorma, beş dakika cevap verme süresi.
Ancak,
dün Sayın Canalioğlu, Sayın Karaahmetoğlu ve Sayın
Ömer Faruk Öz sisteme girmişlerdi. Tekrar, lütfen girsinler.
Evet,
soru yok.
Dolayısıyla
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
2nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- 6222 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
geçen altı aydan iki yıla kadar ibaresi üç aydan bir yıla
kadar şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet
Volkan Canalioğlu, Trabzon Milletvekili.
Buyurun
Sayın Canalioğlu.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisimizde görev yapan siz değerli
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün 24 Kasım. Bugün aynı zamanda, Büyük Önder
Atatürke seksen üç yıl önce Millet Mekteplerinin Başöğretmeni
unvanının verilmesi münasebetiyle tüm öğretmenlerimize
armağan edilen Öğretmenler Günü. Bu nedenle, büyük özveri ve
fedakârlıklarla bizleri yetiştiren öğretmenlerimizin bu
anlamlı günlerini kutluyorum. Aramızdan ayrılan değerli
öğretmenlerimiz ile Van depreminde enkaz altında yitirdiğimiz
gencecik öğretmenlerimizi rahmetle anıyor ve tüm eğitim
camiasına başsağlığı diliyorum. Umuyor ve
bekliyoruz ki eğitimlerini tamamlayarak öğretmen olmuş, ancak
atanamamış öğretmenlerimizin atamaları da en kısa zamanda
yapılsın.
Sayın milletvekilleri, 23üncü Yasama Döneminde
çıkarılan 6222 sayılı Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Yasa 31/3/2011 tarihinde yürürlüğe
konulmuştur. Yasanın yürürlüğe girmesinden bu yana sekiz ay
gibi kısa bir zaman geçmiş, sekiz ayda bu yasanın uygulanmasında
ne gibi aksaklıklar görüldük ki sekiz ay sonra, 24üncü Yasama Döneminde
bu aksaklıkların giderilmesi gündeme getirilmiştir?
Sevgili milletvekilleri, aslında bu Yasa
çıkarıldığında adı Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun değil, bunun adı Futbolda
Şiddet Yasası olmalıydı. Hemen Niye? diye
sorduğunuzda, bu sorunun cevabı olarak da şunu söylemek
istiyorum: Siz hiç spor dallarından teniste, yüzmede, halterde, boksta,
golfte, voleybolda, hentbolda şiddete ve düzensizliğe tanık
oldunuz mu? Bugün gündeme gelen sporda şiddet ve düzensizliğin
önlenmesine dair yasa değişliğine neden gereksinim duyuldu?
Biraz önce sözünü ettiğim spor dallarıyla ilgisi var mı? Tabii
ki yok. Bunun yalnızca futbolla ilgili olduğunu hepimiz biliyoruz.
2010-2011 Süper Lig futbol sezonunda gelişen olaylar
sonucu bazı kulüp başkanları ve yöneticileri, teknik
adamları, futbolcuları gözaltına alınarak ifadeleri
alınmış, bazıları tutuklanmış ve hâlen
tutukluluk hâlleri devam etmektedir. Bakınız, henüz şampiyonu
belli olmayan ve de tartışılan ancak UEFA tarafından Futbol
Federasyonuna Şampiyon Kulüpler Kupası müsabakalarına
Trabzonsporun katılması talimatı verilmiş ve
şampiyonaya katılan Trabzonspor ülkemizi şu ana kadar
yaptığı maçlarda başarıyla temsil etmiş ve etmeye
de devam etmektedir.
Bütün
bunlar yaşanırken taraftarlarda 2011-2012 futbol sezonu için eski
yıllardaki heyecan ve duyarlılık azalmıştır. Yani
taraftarlar, bu yaşanan olaylar nedeniyle artık futbola eskisi gibi
merak ve heyecan duymamaya başlamışlardır. Oysa günümüzde
futbol, bir gösteri sporu olmasının yanı sıra aynı
zamanda endüstri, yani futbol endüstrisidir. Böylesine her kesimi ilgilendiren
futbolda geçen sezon yaşanan olaylar elbette tasvip edilemez. Ancak, ne
yazık ki, günümüzde tutukluluk hâlleri hükme dönüşmüştür. Bu,
yalnız sporda şike olaylarında değil; Ergenekon, Balyoz ve
diğerlerinde de aynıdır. Bu durumlar hukukun üstünlüğünü
savunan ve ileri demokrasi dediğimiz anlayışla
örtüşmemektedir. Bu nedenle, iddianameler bir an önce
hazırlanmalı, suçluluk hâlleri tespit edilenler
cezalandırılmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, bu olaylar ülke gündemini meşgul ederken Futbol Federasyonu, taraftarlarla ilgili
olarak Dört büyük kulübün birbirleriyle yapacağı maçlarda
deplasmanda oynayan takımın taraftarları stada
alınmayacak. diye bir karar almıştır. Şimdi soruyorum
değerli milletvekilleri: Böyle bir saçma karar olur mu? Siz,
insanların güvenliğini sağlayamayacaksınız ve bunun
kolaycılığına kaçıp insanların özgürlüğünü kısıtlayacaksınız.
Değerli
milletvekilleri, burada bizim yaş kuşağımızdan olan arkadaşlarımız
çok iyi hatırlayacaklardır; geçmişte bizler tüm takım
taraftarlarıyla birlikte maçları aynı tribünlerde izler ve
birbirimize takılırdık. Şimdi taraftarlar, bırakın
ayrı tribünlerde takımlarını izleyip desteklemelerini,
statlara bile alınmıyorlar; nereden nereye!
Değerli
milletvekilleri, bu yasanın spor alanlarının güvenlik ve düzenine
ilişkin başlığında belirtilen hususlarda
müsabakaların bütün sorumlulukları yöneticilere yüklenmiştir. Bu
kadar sorumluluğun altından kalkacak yönetici bulunması ileride
mümkün olamayacak ve bilhassa alt kategorideki kulüpler yönetici bulmakta
sıkıntı çekeceklerdir. Çünkü, stadın ve müsabakanın
bütün ağırlığı, bütün yükü kulüp yöneticilerine ve
başkanına getirilmiş ve ardından onlara ceza hükmü
bağlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, aynı zamanda, yine, bu kanunun hükümleri arasında,
statlarımızda elektronik girişler biletlerin şekilde
girecektir ifade edilmekte ve herkesin yerleri belirleneceği
belirtmektedirler. Ancak, şimdi buna da bir yerden baktığın
zaman, statların henüz fiziki şartları tam yeterli değil.
Statlara girişler, çıkışlar, kapalı tribünler,
açık tribünler, sosyal tesisler ve neticede bunların hiçbiri tam
yeterli donanıma sahip olmadığından, bunun
uygulamasını da, bir an önce alt ve üst yapılarının
iyileştirilmesi gerekmektedir.
Yine
bir konu da değerli arkadaşlarım, statlarda özel güvenlikçiler
görev yapmakta. Ancak, güvenlik kuruluşları yeterli ekonomiye sahip
olmadığından çalışanlarını yeteri kadar
eğitememekte ve aynı zamanda gerekli teçhizatla donatamamaktadırlar.
Bu nedenle, bunların ekonomik şartları da bir an önce
düzeltilmesi gerekmektedir.
Sonuçta
değerli milletvekilleri, bu değişikliğin öngörüldüğü
yasanın adı, kamuoyunda, hepimizin çok iyi bildiği gibi,
şikecileri kurtarma yasası olarak konuşulmaktadır; bu da
kamuoyunda yüce Meclisimize yara aldırmaktadır. Yasaların
kişilere endeksli olarak değil, toplumun gereksinimlerine göre
çıkarılması gerekmekte olduğunu bir kez daha hatırlatmak
istiyorum.
Sayın
Başbakan, Güney Afrika ziyaretinin son gününde, kendisine eşlik eden
köşe yazarlarıyla sohbette konuyla ilgili olarak Böyle yazboz olmaz,
bizim kanun yapma anlayışına yakışmıyor.
demişti, Sayın Arınç da bu sözlere paralel konuşmalar
yapmıştı. Şimdi, hemen şu söylenebilir: Bu önce dört
partinin grup başkan vekilleri ve sonra da birinin geri çekilmesiyle üç
partinin grup başkan vekillerince verilmiş bir önergedir.
Değerli
arkadaşlarım, öyle ama bizim yemin mutabakat metninde, altında
AKPnin ve Cumhuriyet Halk Partisinin grup başkan vekilleri ve
milletvekillerinin imzası olmasına rağmen henüz daha Mecliste bu
konuyla ilgili tek bir hareket
sağlanmamıştır. Yani şunu söylüyorum: Sayın
Başbakan bu yasanın çıkmasını istemese siz bu
yasanın çıkarılması için bunun altına imza
koyamazdınız. O nedenle, bu yasa aynı zamanda sekiz ay gibi
kısa bir sürede aksaklıkları çözecek bir yasa değildir.
Sporun elbette ki gelişmesini, altyapının
oluşmasını istemekteyiz ancak ne yazık ki bunların altyapısı
için Spor Bakanımızın elbette ki çalışmaları
gerçekleştireceğine inanıyoruz. Ancak şunu söyleyeyim:
Sekiz ay gibi kısa bir sürede aksaklıklar var diye
çıkarılan ve bugün gündemimize gelen bu yasa
değişikliğine elbette belki grup olarak imza koymuş
olabilirler ama ben şahsım olarak bu yasaya ret oyu vereceğimi
ifade ediyor; yüce Meclisi saygılarımla, sevgilerimle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Canalioğlu.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın
Cemil Çiçekin resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Avrupa
Parlamentosu Başkanı Sayın Jerzy Buzek şu anda Meclisimizi
onurlandırmışlardır. Kendilerine Meclisimiz adına
Hoş geldiniz. diyorum. (Alkışlar)
Alınan
karar gereğince Sayın Başkanı konuşmasını
yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.
Buyurun
Sayın Başkan. (Alkışlar)
X.- SÖYLEVLER
1.- Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzekin, Genel Kurula
hitaben konuşması
AVRUPA PARLAMENTOSU
BAŞKANI JERZY BUZEK - Sayın Meclis Başkanı,
saygıdeğer milletvekilleri ve sayın konuklar; her şeyden
önce Türkiye Büyük Millet Meclisine hitap ediyor olmaktan dolayı büyük bir
onur duyduğumu ifade etmek istiyorum ve öncelikle de Türk halkına
başsağlığı dilemek ve sizlerle dayanışma
içinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum Vanda yaşanan iki deprem
sonrasında hayatını kaybedenler ve sorun yaşamaya devam
edenlerle ilgili olarak.
Elbette çok derin bir
trajedi yaşandı ama bu beraberinde bana umut da
aşıladı. Çünkü Van halkı için büyük bir dayanışma
ortaya kondu; vatandaşlarınız tarafından yardım
paketleri gönderildi, gönüllülerin oluşturduğu konvoylar ülkede
yüzlerce kilometre kat ederek hayatta kalanlara yardıma koştu. Avrupa
Birliği de burada olmaya ve sizlere yardımcı olabileceği
her noktada yardımcı olmaya devam edecek. Bu bağlamda Avrupa
sivil koruma mekanizması olarak adlandırdığımız
sistemi depremin ardından birkaç saat içerisinde devreye soktuk. Çünkü
sizler yalnız değilsiniz.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygıdeğer mensupları, hanımefendiler,
beyefendiler; ben Avrupa Birliğinin temsilcisi olarak zor bir dönemde
Türkiyeye geldim ikili ilişkilerimiz açısından
değerlendirildiğinde. Bunun farkındayım. Türkiye'nin
katılım müzakereleri aylardan beri bir açmaz içerisinde ve
inanıyorum ki eğer ileriye dönük adımlar atabilirsek, bu,
herkesin tercih edeceği ve her iki taraf için de faydalı olacak
sonuçlar doğuracaktır.
Arap
dünyasında giderek artan, Orta Doğuda giderek artan gerilimin Türkiye
ve AB arasındaki yakın iş birliğiyle çözümlenmesi gerekiyor
çünkü her ne kadar sizin ekonominiz iyi durumda da olsa, yine her iki
yapının ekonomisinin de bir arada işliyor olması
kanımca önem taşımakta.
İşte,
bu bağlamda ikili konuları görüşmek ve çözümüne katkı
sağlamak maksadıyla ziyaretimi gerçekleştiriyorum.
Ülkenizle
ilişkiler konusunda çok iyi deneyimler sahibiyim. Sadece kişisel
olarak ülkenizi ziyaret etmekle kalmadım, Polonyanın
Başbakanlığını yürüttüğüm dönemde eski
Başbakanınızı da ağırlama onuruna eriştim ve
o dönemde de her iki ülke için çok iyi çalışmalar yapıldı.
Hatta ikili ilişkilerimiz açısından, 2006 en iyi
yılımızdı. Özellikle kalkınmayla ilgili 54 milyar
avroluk, Avrupa Birliğinin Yedinci Kalkınma Programı
kapsamında raportör olarak da görev yaptım. Aynı zamanda,
Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi tarafından fahri doktorluk
unvanına da layık görüldüm ve şu an bu değerli
Üniversitenin eski değerli Rektörü de burada bulunmakta ve birkaç saat
önce kendisiyle havaalanında tekrar karşılaşmış
olmaktan da büyük memnuniyet duymaktayım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Her
şeyden önce, ben Avrupa Parlamentosunu temsil etmekteyim ve Avrupa
Parlamentosu her zaman Türkiyenin savunucusu olmuştur ve Avrupa
Birliğinin genişlemesini desteklemiştir.
Ben,
buraya bir dostunuz olarak gelmiş durumdayım, açık görüş
paylaşmak amacıyla buradayım Türk makamlarıyla ve elbette
Türkiye Büyük Millet Meclisiyle. Dolayısıyla, ben bir kez daha,
davetinizden büyük bir onur
duyduğumu ve bana sizlerle konuşma fırsatı verdiğiniz
için ne kadar mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum.
Bence her zaman
şunu hatırlamalıyız: Gerçekten de iş birliğimiz
sayesinde birbirimize çok şey borçluyuz. Öte yandan, iş
birliğimizi en iyi şekilde geliştiremeyerek de çok şey
kaybetmekteyiz düşüncesindeyim.
Değerli dostlar,
ben bu yüce Mecliste konuşuyor olmaktan onur duymaktayım çünkü bu
Meclis, Türkiye'nin güçlü demokratik geleneklerinin, reformcu ve ilerici
politikalarının ve aynı zamanda, geride bıraktığımız
yıllarda kaydettiği inanılmaz başarılarının
anıtı niteliğinde ve ben, tüm bunlardan dolayı sizleri
kutlamak istiyorum.
Türkiye'nin gerçekten
gurur duyması gereken pek çok husus var. Ekonominiz, geride
bıraktığımız on yıllık dönemde 3 kat büyüdü.
Çok önemli sosyal reformlar hayata geçirdiniz. Örneğin sağlık
hizmetleri tüm ülke nüfusunu kapsayacak şekilde geliştirildi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Laik demokrasiniz
Maalesef, şu an
kendi aranızda ne konuştuğunuzu anlayamıyorum. Yani
aslında bu heyecanlı görüşmeye maalesef dâhil olamıyorum
ama gülümsemelerinizden anlıyorum ki bu dostane bir tartışma.
(Alkışlar)
Evet, laik demokrasiniz,
Kuzey Afrika ve Orta Doğuda otoriter yönetimlerden kurtulmak isteyen
milyonlar için bir ilham kaynağı oldu.
Değerli
hanımefendiler, beyefendiler; elbette mevcut anlaşmalar ve
politikalar sayesinde Türkiye ve AB olağanüstü güçlü ekonomik ve siyasi
bağlar oluşturmuş durumdalar ve bu bağlar büyük stratejik
önem taşımakta. Hemen bir örnek vermek istiyorum: Avrupa
Birliği, Türkiyenin ticaretinin neredeyse yüzde 50sini ve ülkenize
yönelik yabancı doğrudan yatırımların
yaklaşık yüzde 80ine ev sahipliği yapmaktadır ve AB
kaynaklı teşebbüsler Türkiyede 13 binden fazla iş kurmuş
durumdadır.
Tabii,
Türkiye aynı zamanda Kafkas ve Hazar petrol ve doğal gazı için
de bir enerji koridorudur, bizim için çok önemli bir koridordur. Nabucco Projesinin
imzalanması AB, Türkiye ve bölgedeki diğer ülkeler arasında
enerji alanında daha yakın bir iş birliğine yönelik büyük
bir adım niteliğindedir. Nabucco, enerji güvenliği konusunda
önde gelen bir önceliğimizdir ve Türkiye olarak sizler de Avrupanın
enerji güvenliğine katkıda bulunabilirsiniz. Beraberce enerji
alanında iş birliğine yönelik daha stratejik bir plan üzerinde
çalışmamız gerekiyor.
Ancak,
iş birliğimiz ve her iki tarafın iş birliğinden
sağladığı faydalar sadece politik veya ticari alanlarla
sınırlı değil. Eğitim ve kültür bağlamında
da çok etkileyici bir temasımız, irtibatımız var. Her
yıl yaklaşık 40 bin Türk vatandaşı Avrupa
Birliğinin değişim programlarına katılmakta. Bu sayede
insanlarımızı birbirlerine daha fazla
yakınlaştırıyoruz ve bunun da ötesini yapabiliriz. Avrupa
Birliği Komisyonunun entegrasyonun artırılmasından
dış politikaya, terörle mücadeleden ticarete ve vize
koşullarının hafifletilmesine kadar pek çok konuda
ortaklığımıza yeni bir ivme kazandırması en büyük
beklenti.
Sevgili
dostlar, bir başka önemli konu daha var: Şimdi de Türkiyenin
yükselen bölgesel ve uluslararası konumuna ilişkin bazı
şeyleri sizlerle paylaşmak arzusundayım.
Bu
arada açıkça ifade etmek isterim ki Türkiyenin uluslararası topluma
sunabileceği çok şey var. Ancak Türkiye ile Avrupa Birliğinin
birlikte çalışması esas önem taşımakta ki
dış politikalarımızda daha iyi bir eş güdüm var
olabilsin. Özellikle bu zorlu zamanlarda beraber daha fazla
çalışmalı ve stratejik düşünmeliyiz. Birlikte sadece daha
güçlü olmakla kalmayıp aynı zamanda daha fazla güvenlik içinde de
olacağız.
Geçtiğimiz
aylarda ülkenizin liderleri Kuzey Afrika ve Orta Doğudaki özgürlük
mücadelesini desteklediklerini vurguladılar. Orta Doğuda pek çok
kişi sizleri bir ilham kaynağı olarak görmekte
başarıyla modernleşen bir toplum örneği olarak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Başbakan
Erdoğan ilk Müslüman lider olmuştur Mısır Devlet
Başkanı Hüsnü Mübareke görevi bırakması yönünde
çağrıda bulunan. Ülkenizin liderleri Mısıra, Libyaya,
Tunusa ziyaret gerçekleştirmiş ve laikliği teminat altına
alan bir anayasanın kabul edilmesi yönünde ikna çalışmaları
yapmışlardır. Son olarak da kapılarınızı ve
gönüllerinizi Suriye muhalefetine de açtınız.
Bir
Polonyalı olarak çok iyi hatırlıyorum 19uncu yüzyılda -bir
kez daha altını çizmek isterim- Türkiye bizler için Adampolde
güvenli bir alan yaratmıştı. Bir başka deyişle
Polonezköyde 19uncu yüzyılda yaşanan kasım ayaklanmalarının
ardından Polonyalı askerlere güvenli barınak
sağlamıştınız. Yani tam olarak yüz seksen yıl
önce, tam olarak yüz seksen yıl önce. Ama gerçekten de ulusların
hafızaları kuvvetlidir ve kuşaklar boyunca aktarılır.
Sizler Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları kuşkusuz bunu
herkesten daha iyi bilmektesiniz. Dolayısıyla benim ülkemde herkes bu
davranışınızı hatırlamakta, anmakta. Ancak bugüne
baktığımızda aslında benzer bir dayanışma
ruhunu Esad rejimine muhalif kişilere de gösteriyorsunuz ki bu uluslararası
camia içinde büyük önem taşımakta. Bununla birlikte Suriyedeki
gelişmeler ışığında
politikalarınızı uyumlaştırabilmeyi ummaktayım.
Kendi deneyimlerimden de biliyorum ki düşen bir diktatörlük hem tehlikeli
hem de öngörülemez olabilir. Sadece Suriyede değil, Doğu Akdeniz
genelinde birden fazla kıvılcım noktası mevcut ve bölgenin
istikrara kavuşturulmasına yardım etmesi için Türkiyeye
güvenmekteyiz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer mensupları, şimdi
oldukça zor bir konuya değinmek istemekteyim. Özellikle zor olduğunu
biliyorum her iki taraf için de. Avrupa Birliği içinde de Türkiyenin
önemli bir rolü var oynayacağı. Kıbrıs şu anda Avrupa
Birliğinin ayrı, son üye devleti konumunda, birleşmemiş son
üye devleti konumunda ve bizler yapıcı bir yaklaşımla bu
anlaşmazlığı çözmeyi ummaktayız.
Sayın
Meclis Başkanınızla yaklaşık yarım saat önce tüm
bu zorlu konuları görüşme imkânı buldum. Görüşlerimizi
paylaştık bu önemli sorunlara ilişkin, her iki taraf için de
önemli sorunlara ilişkin.
Son
aylarda Türkiye ile Kıbrıs arasında yaşanan gerilim beni
ciddi olarak endişelendirmekte. Bir kez daha tekrarlamak isterim, Avrupa
Parlamentosu tarafından Hükûmetinize yapılan bir çağrı
vardı: Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri himayesinde
Kıbrıstaki iki toplumun liderleri arasında yürütülen
görüşmeleri aktif bir şekilde desteklemeye devam etmenizle ilgili ve
ben bu çağrıyı yinelemek istiyorum, ki böylece Kıbrıs
meselesi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarında da
ifade edildiği üzere siyasi olarak eşit, iki toplumlu, iki kesimli
bir federasyon temelinde adil ve yaşatılabilir bir çözüme
kavuşturulsun çünkü bu konu artık aciliyet
taşımaktadır.
Sürecin şu an içinde
bulunduğumuz bu önemli aşamasında tüm çabaların ve
fikirlerin kapsamlı bir çözüm üzerine yoğunlaştırılması
ve bu öncelikten asla uzaklaşılmaması, sapılmaması
gerekmektedir. Bu bağlamda görüşmelerin başarılı bir
şekilde neticelendirilmesini kolaylaştıracak pozitif bir
ortamın yaratılabilmesi için tüm tarafların ellerinden gelen her
şeyi fazlasıyla yapmaları kesin suretle gerekmektedir.
İşte bu nedenle Avrupa Birliği olarak Temmuz 2012deki
Kıbrıs Dönem Başkanlığından önce çözüm konusu
dışında başka hiçbir seçeneği düşünmek veya
bununla ilgili spekülasyonda bulunmak istemiyorum ve özellikle 2008den yana
kaydedilen olumlu ilerlemenin ışığında da bunun mümkün
olduğuna inanıyorum. Tıpkı Avrupa Birliği gibi
Türkiye'nin de görüşmelerin bu nihai aşamasına tam destek
vermeye devam edeceğine olan inancım da tamdır. Sizler de bizler
de biliyoruz ki ikili ilişkilerimiz gerçekten de bu müzakerelerin olumlu
sonuçlanmasına bağlı ve eminim ki her iki taraf da bu süreci
desteklemeye hazır. Kıbrıs meselesinin halli Türkiye'nin
katılım müzakerelerine de memnuniyet verici bir canlılık
getirecek ve aynı zamanda tüm Kıbrıslılar için de
aydınlık bir geleceği teminat altına alacaktır.
İşte bu yüzden bu konunun çözümü herkesin menfaatinedir.
Sevgili dostlar,
şimdi izninizle şahsen çok önemli bulduğum bir konuya
değinmek istiyorum. Bu aynı zamanda sizlerin de bir diğer büyük
başarısını temsil etmekte çünkü önünüzde gerçekten de
tarihî bir fırsat var. Bahsettiğim, Anayasanızı
değiştirme fırsatı, yani bir çatışma
zamanında yazılmayacak olan ilk Türk anayasası. Bu sayede, etnik
menşei veya inancı ne olursa olsun, Türkiye'nin tüm
vatandaşlarını koruyacak ve tüm vatandaşların hak ve
özgürlüklerini teminat altına alacak bir çerçeve oluşturma
fırsatından bahsediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar) Ben bu bağlamda, Hükûmetiyle, muhalefetiyle ve sivil
toplumuyla birlikte Türkiye'nin kapsayıcı bir süreç izleyerek -ki
kapsayıcı süreç çok önemli- sivil bir anayasa hazırlama
yönündeki çabalarını güçlü biçimde desteklemekteyim.
Şu ana kadar bu
Mecliste yeni anayasayla ilgili geçtiğimiz ay içerisinde
başlatılan süreç ve yapılan görüşmelerden çok
etkilendiğimi de ifade etmek isterim. Bu konuyu Sayın Başkanla
görüşme imkânı bulamadım çünkü daha ziyade zorlu konuları
ilk olarak görüşmeye başladık. Muhtemelen daha iyi ve daha
sorunsuz konuları, daha olumlu konuları akşam yemeğine
bıraktık.
Müsaadenizle devam etmek
istiyorum. Bu başarılarından dolayı hem Sayın Meclis
Başkanını hem de tüm siyasi parti başkanlarını
kutlamak istiyorum. Ben yaklaşık yarım saat içerisinde tüm
siyasi parti liderleriyle de bir araya geleceğim ve ikili birçok hususu
görüşme imkânı bulacağım AB ve Türkiye arasında ve
elbette bu önemli konuyu da.
Yeni anayasanın
yazılması kolay olmayacaktır. Ancak bunun
başarılması ülkenizin demokratik yapılarını
perçinleyecek ve Türk toplumunun, merkezinde insan hakları ve temel
özgürlüklerin yer aldığı çoğulcu bir demokrasiye
dönüşümüne de yardımcı olacaktır. Bu çatı altında
temsil edilen tüm siyasi partiler, uzlaşmaya varmak üzere ellerinden gelen
en yoğun çabayı sarf etmelidir. Bir kez daha altını çizmek
isterim ki bu tarihî bir fırsattır ve bu konuda bence
başarısızlık lüksü yoktur.
Yirmi yıl önce
kendi ülkemdeki gelişmeleri hatırlıyorum ve
dolayısıyla bu söylediklerimi kişisel deneyimlerime
dayandırıyorum. Bu sürecin ne kadar zorlu olduğunu çok iyi
hatırlıyorum yani ülkemde o dönemde geçen günleri
hatırlıyorum. Avrupa Birliği ve özellikle Avrupa Parlamentosu bu
bağlamda mümkün olan her konuda size yardımcı olmaya
hazırdır. Özellikle de sizlerin desteğe ihtiyaç
duyacağınızı hissettiğiniz alanlarda
yardımcı olmaya hazırız. Yani zorlu demokratik reform
süreçlerini hatırlıyorum kendi ülkemde ve o dönemde batı
demokrasileri gerçekten büyük bir destek sağlamışlardı ve o
destek bize çok yardımcı olmuştu karar alma süreçlerinde,
özellikle de demokratik kurumların ve usullerin tesisi
bağlamında ki bunların tesisi kolay değildir. Yıllar
boyunca bunun uygulamasını gerçekleştirmeye
çalıştık.
Bu
yılın başlarında Avrupa Parlamentosu yargı reformu,
ordu üzerinde sivil gözetiminin artırılması ve
azınlıkların mülkiyet hakları konusunda kaydetmiş
olduğunuz ilerlemeyi memnuniyetle karşılayan bir karar
yayımlamıştır. Bunlar doğru yönde
atılmış önemli adımlar olup aynı zamanda
katılım süreci açısından ve uluslararası camia açısından
da ehemmiyet taşımaktadır.
Değerli
dostlar, elbette ki AB içerisinde bizler bundan daha fazlasını görmek
istiyoruz. Yani arkadaşlar, dostlar arasında her şeyin açık
konuşulması çok önemli. Tıpkı benim gibi Türkiye'nin
dostları sizleri reformları hızlandırmaya teşvik
ediyor. Zira Avrupa Parlamentosu ifade özgürlüğü, basın
özgürlüğü ve din özgürlüğü ile azınlıkların
korunması konularında taşıdığı
endişeleri dile getirmiştir ve bu konular da ele alınması
gereken konular niteliğindedir.
Kısa
bir süre önce Hırvatistan, Sırbistan ve Bosna-Herseki kapsayan
ziyaretlerim esnasında da ifade ettim ve bugün de tekrarlamak isterim:
İfade özgürlüğü ve çoğulcu basın bizim tüm
değerlerimizin kalbinde yer almaktadır ve bu, Avrupa Birliğine
üye devletler için geçerlidir. Birlik içerisinde her zaman bunun
denetimi, kontrolü gerçekleştirilir ama aynı zamanda müzakere
gerçekleştiren aday ülkelere veya potansiyel aday ülkelere de
uyguladığımız bir değerler bütünüdür. Aslında,
birçok kişiden çok daha fazlasını biliyorum kendi
deneyimlerimden dolayı. Bağımsız basın demokratik bir
toplum açısından hayati bir önem taşımaktadır ve ifade
özgürlüğü hepimizin de üyesi durumunda olduğu Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi içtihadı uyarınca da teminat
altındadır, hepimiz bu Mahkemenin üyesiyiz. (CHP
sıralarından alkışlar) Elbette, dayanışma
hareketi içerisinde yirmi-yirmi beş yıl önce elde ettiğim
deneyimlere dayanarak bunları sizlerle paylaşmaktayım.
Saygıdeğer
konuklar, sözlerime son vermeden önce yine son derece hassas bir diğer
konuya değinmek istiyorum, bu da Kürt kökenli
vatandaşlarınızla alakalı konu. Bu konunun zor bir konu
olduğunu biliyorum. Bu konuya değinirken ülkenizin geçtiğimiz on
yıllar içinde ne denli büyük acılar çektiğinin bilinciyle ve
büyük bir tevazuyla konuştuğumu ifade etmek isterim ki buna
yakın zamanda yaşanan sorunlar da dâhil. Bizler de Avrupa
Birliğinde etnik, dilsel ve kültürel farklılıklar temelinde
büyük acılara tanıklık ettik. Londrada, Madridde ve
Avrupanın diğer kentlerinde meydana gelen terör
saldırıları sonsuza dek hafızamıza
kazınmış durumdadır. Demokrasilerde terörün ve silahlı
mücadelenin yeri yoktur. Avrupa Birliği kati suretle terörü kınamakta
ve her zaman için teröre karşı hareket etmektedir. Yani genel
algı ve kamuoyuna dönük bazı açıklamaların aksine, Avrupa
Birliği terörle mücadele alanında ülkenizle iş birliğini
önemli ölçüde ilerletmiştir çünkü neticede şiddetin durdurulması
ortak menfaatimizedir. Az önce de ifade ettiğim gibi, bizim de
geçmişte ve hâlen zaman zaman benzer sorunlarımız Avrupa
Birliği içerisinde oldu ve olmaya devam etmekte. Ancak, Kürt sorunu sadece
bir terör sorunu olmayıp aynı zamanda kültürel ve dilsel
çeşitlilik alanında da derinliği olan bir konudur, bir yandan
iktisadi kalkınmayla alakalı, diğer yandan ise insan
haklarıyla alakalıdır. Avrupa Birliğine üye devletler,
farklı kültürel yapılara sahip grupların hak ve özgünlükleri
konusunu, federal yapıdan kendini yönetmeye, yetki devrinden
yerelleşmeye kadar uzanan farklı yöntemlerle düzenlemektedirler ve
bunun kolay bir iş olmadığının da
farkındayız ama bu konunun çözümlenebileceğine inanıyoruz
kendi deneyimlerimiz ışığında, insan hakları
temelinde ortak bir yaklaşım ve müzakere ve diyalog yoluyla.
Ben
de kendim, ülkemde bir dinî azınlığa mensubum, kendi ülkemde.
Ben bir Protestanım ki sadece Polonya nüfusunun yüzde 0,2si Protestan
yani bu da 38 milyonluk nüfusta, yaklaşık 40 milyonluk nüfusta sadece
80 bin vatandaş anlamına gelmekte. 40 milyon içerisinde 80 bin
vatandaşa denk gelmekte ama buna rağmen, Polonya Başbakanı
olmamın önünde hiçbir engel olmadı.
Burada
bulunmamın sebebi, kesinlikle ders vermek veya vaazda bulunmak değil,
bir çözüm de önerecek değilim, hepimiz sorunun kompleks
yapısının farkındayız ama belki de deneyimlerimizi
paylaşarak herkes için adil olacak bir sonuca ulaşabiliriz. Biliyorum
ki hazırlamakta olduğunuz yeni anayasanın birlikte yaşamak
adına yeni bir çerçeve sağlayacak önemli bir şans olma
niteliği var. Bu yıl, komşumuz olan bölge ülkelerinde meydana
gelen olaylar bizlere önemli bir ders verdi. İnsanlar her zaman
onurlarını -demokrasi ve ifade özgürlüğü de dâhil olmak üzere-
ve insan haklarını talep edeceklerdir. Avrupanın ve
dünyanın birleşik, demokratik ve dinamik bir Türkiyeye ihtiyacı
var; tüm etnik kökenlerden, inançlardan ve dillerden gelenlerin barış
içinde ve bir arada yaşadığı bir Türkiye; birey
haklarının ve kültürel farklılıkların
tanındığı ve teminat altına
alındığı bir Türkiye.
Bir kez daha tekrarlamak isterim çünkü çok önemli bir
cümle ve kısaca özetlemek isterim: Avrupa Birliğinin Türkiyeye
ihtiyacı var ve inanıyorum ki Türkiye'nin de Avrupa Birliğine
ihtiyacı var. Gelin, kazan-kazan stratejisini uygulayalım ve daha da
iyi çalışmalar sergileyelim.
Sevgili dostlar, üzerinde
yaşadığımız kıtanın geçmişi
fedakârlık ve cesaret içeren kararlarla doludur ama bu aynı zamanda
geleceğe dönük bir umut ve iyimserliğin de tarihi ve öyküsüdür.
Son bir örnek paylaşmak isterim: Yüz yirmi üç sene
boyunca, 18inci yüzyılın sonundan 20nci yüzyılın
başına kadar padişahlarınız, sultanlarınız
benim ülkemin büyükelçisini her yıl bir kere huzuruna
çağırırdı. Bu yüz yirmi üç sene boyunca aslında benim
ülkem var olmamaktaydı, Avrupa haritası üzerinde benim ülkem var
değildi. Her zaman Osmanlı padişahına Polonya
büyükelçisinin geçici bir mazeret nedeniyle huzura
çıkamadığı söylenirdi ama siz çağırmaya devam
ettiniz ve bizden asla ümidinizi kesmediniz, bağımsız Polonyaya
inancınızı hiçbir zaman kaybetmediniz. (Alkışlar)
Bugün
Avrupa Birliği ve Türkiyenin de umut ve iyimserlik göstermeleri gerektiğini
biliyorum. Yine biliyorum ki beraberce, birlikte güvenli, güçlü ve
dayanışma içinde bir gelecek yaratabiliriz, biliyorum ki birlikte
gelecek nesiller için müreffeh ve demokratik bir gelecek çizebiliriz.
Çok
teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.28
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.32
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23üncü
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
80
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve
Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/138) (S. Sayısı: 80)
(Devam)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi
söz sırası 3üncü madde üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Adnan Şefik Çirkinin, Hatay Milletvekili.
Sayın
Çirkin, buyurun.
MHP
GRUBU ADINA ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle bugün, hepimizi
yetiştiren, hepimize büyüklük yapan, hayata atılmamızda büyük
katkıları olan öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler
Gününü kutluyorum.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 3üncü maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Tabii,
ondan evvel -izniniz olursa- biraz evvel Meclisimize katılan ve
konuşma yapan Avrupa Birliği Heyeti Temsilcisinin bazı
görüşleri hakkında kendi görüşlerimi de ifade etmek istiyorum.
Şimdi,
Değerli Temsilci, yaptığı konuşmada laik Türkiye
Cumhuriyeti demokrasisinin diktatörlükten kurtulmak isteyen Orta Doğu
ülkelerine örnek olduğunu ifade etti. Şimdi, demokrasimizin önemli
sıkıntılar yaşadığı, bir başka
deyişle dine, dindara cumhuriyet tarihinde en soğuk bakıldığı,
bir başka deyişle laikliğin tavan yaptığı dönemde
örnek olamamışız ama şimdi farklı çevrelerin Laiklik
elden gidiyor. diye -ki kendi görüşleridir, katılırız,
katılmayız- seslerini en yükselttiği dönemde, laik demokrasimiz
Orta Doğu ülkelerine örnek oluyor. Bu bir garabettir, çelişkidir.
Ayrıca,
yakın planda komşumuz olan Suriyenin yönetiminin devrilmesiyle
ilgili belli ki Avrupa Birliği ülkeleri tarafından da Türkiye'ye bir
misyon biçilmiş, bu konuda Türkiye'nin etkisinden bahsediliyor. Suriyede
yönetim değişikliği noktasında Türkiye'ye misyon biçilmesi
noktasında da bir iki cümle ifade etmek istiyorum.
Bir
tarafta 1998 Adana Anlaşmasından beri
BAŞKAN
Sayın Çirkin, lütfen konuyla ilgili konuşur muyuz.
ADNAN
ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
PKKyla
ilgili meselelerde, Türkiye Cumhuriyeti devletine her konuda sadakatle, bu
anlaşmaya sadık kalmak suretiyle hizmet etmiş bir devlet, bir
tarafta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Beyin
de ifadesiyle PKKya kucak açmış Avrupa Birliği ülkelerinin
temsilcisinden gelen istek. Bu da bir çelişkidir, bundan sevinmeyi onur
kırıcı bulurum.
Değerli
milletvekilleri, 6222 sayılı Kanunun mevcut 14üncü maddesinin
ikinci fıkrası Spor alanlarında veya çevresinde toplum
kesimlerini dil, din, ırk, etnik köken, cinsiyet veya mezhep farkı
gözeterek hakaret oluşturan söz ve davranışlarda bulunan
kişi, fiili daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu
oluşturmadığı takdirde altı aydan iki yıla kadar
hapis cezasıyla cezalandırılır. hükmünü içermektedir.
Şimdi yapılan düzenlemeyle altı aydan iki yıla kadar
ibaresi üç aydan bir yıla kadar şeklinde değiştirilmek
istenmektedir.
Kanun
teklifinin geneline bakıldığında, bu kanun kapsamına
girecek suçların cezalandırılmalarında bir indirim
yapıldığı görülmektedir ancak kanunun bu maddesi ayrı
bir değerlendirmeye tabi tutulmalıydı. Taraflar spor kulüplerini
eleştirebilir, hakemlerin kararlarını eleştirebilir,
sporcuları eleştirebilir. Buradaki suçların cezası bu kadar
yüksek olmamalıdır. Ama spor suçlarını içermeyen, toplumda
ayrımcılığı körükleyen bir fiilden bahsedilmekte. Bu
husus, bence dikkate alınmalıydı.
Öte
yandan, bu Kanunun çıkmasında, daha evvel Mecliste yapılan
görüşmelerde, tutanaklara baktığımda, Değerli
Milletvekilimiz Sayın Ali Uzunırmak Beyin bir ifadesini buldum. Ne
diyor Sayın Ali Uzunırmak Bey, mart ayında bu kanun
görüşülürken yaptığı konuşmada: 7 Mayıs 2004 tarihinde
iktidarda kim var -Biz o zaman yoktuk milletvekili olarak ama demek ki o zaman
da bir kanun çıkarılmış bu konuyla ilgili- Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmeti. 7 Mayıs 2004 tarihinde 5149
sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı kabul ediliyor Mecliste. Bu
tasarı kimin tasarısı? AKP Hükûmetinin tasarısı. Peki,
2004ten 2011e, yedi yılda ikinci bir defa daha bütün hatlarıyla
değiştirilen bir tasarı geliyor tekrar Meclis gündemine. Bu da
AKP İktidarının tasarısı. Peki, acaba Parlamento
mantığı açısından, meselelerini doğru
tartışmayıp, yerinde tartışmayıp Göç yolda
düzülür. hesabıyla kanun yapmak 21inci yüzyılda ileri demokrasi,
çağdaşlaşıyoruz. diyen bir hükûmet başkanına
yakışır mı değerli arkadaşlar? Böyle bir
mantıkla milletin geleceği, yasa yapma tekniği inşa
edilebilir mi? Böyle diyor Sayın Ali Uzunırmak.
Şimdi
aynı konuda sekiz ay evvel çıkarılan bir kanunu tekrar
değiştiriyoruz. Herhâlde Sayın Ali Uzunırmak bu
söylediğinden pişman olmuştur, yedi sene sekiz aya düştü
çünkü. Böyle kanun çıkarılmaz. Ülkenin menfaatlerini ilgilendiren
-elbette bu Meclis bu menfaatlerle ilgili kanunları çıkaracak ama-
böyle önemli konularda günün ortamına, günün konjonktürüne göre kanun
çıkarılmamalıdır. İncelenmeli,
tartışılmalı, bir sürece yayılmalı ve ondan sonra
çıkarılmalıdır. Ne oldu alelacele çıkan bir kanunda?
Koskoca Fenerbahçe Spor Kulübü lekelendi. Tabii, sonuçta kararı yargı
verecek. Bu Kulübün Başkanı şu anda farklı yöneticileriyle
birlikte hapiste yatıyor ve şimdi biz ne yapıyoruz? Kamuoyunda
algılandığı kadarıyla, bunları hapisten
çıkarmak için tekrar Mecliste kanun yapıyoruz. Hiç olmazsa, bundan
sonra çıkacak kanunların daha dikkatli, daha intizamlı ve daha
kararlı bir şekilde, iyi incelenip çıkarılması
gerektiği kanaati şahsen bende hâkim oldu.
Yani,
değerli iktidarımızın bu yaptığı ilk
şey değil. Mecliste birçok konuyla ilgili
çıkardığı kanun hatta Anayasa değişikliklerinde
dahi bu hatalar yapılıyor. En yakın örnek; 2007 seçimlerinden
sonra gittiğimiz Cumhurbaşkanımızı halkın
seçmesiyle ilgili referandum. Ne yaptık Anayasa
değişikliğiyle? 11inci Cumhurbaşkanını
halkın seçmesine dair bir Anayasa değişikliği yaptık
değil mi? Oysa 2007 seçimlerini müteakip Milliyetçi Hareket Partisinin de
katılımıyla bu Meclis bir Cumhurbaşkanı seçmiştir.
O referandum oylansa, o hâliyle oylansa kendi elimizle kendi
Cumhurbaşkanımızı görevden düşürecektik. Böyle bir
yasa olmazdı. Ama ne yaptı Milliyetçi Hareket Partisi? Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli eliyle ve Meclis Grubuyla
size yardım elini uzattı ve bu yasada gerekli
değişiklikleri yaptı. Ne oldu? Cumhurbaşkanının
makamının itibarı kurtarıldı. Ne oldu? Türkiye
Cumhuriyeti devletinin itibarı kurtarıldı. Bunlar sizin
çapsız bulduğunuz, grubun tamamına teşmil etmiyorum ama
bazı sözcülerinizin çapsız bulduğu muhalefet partileri
tarafından gerçekleştirildi. Ne gerçekleştirildi? Sizin
çaplı hukuk profesörlerinizin çaplı Anayasa profesörlerinizin
yaptığı yanlış anayasa çapsız bulduğunuz
muhalefet tarafından düzeltildi.
Bu
duygu ve düşüncelerle hepinize teşekkür ediyorum, saygılar
sunuyorum ve yüce Meclisi saygı ve sevgiyle tekrar selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çirkin.
Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun
Sayın Sakık.
BDP
GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünden
beri, bu görüştüğümüz yasayla ilgili buraya çıkan her
arkadaşımızın konuştuklarıyla gruplarının
davranışı arasında büyük bir farklılık var ve hiç
kimse içine sindirmiyor. Dün de söyledim, Sayın Bakanımıza da
bir soruyla ilettim, dedim ki: Bakın, dünyada 222 ülkede 654 tane tutuklu
yazar ve gazeteci var. Bunlardan 70 tanesi bu ülkede, içeride. Bunlarla ilgili -ve
sizin gazeteci kimliğiniz de var, hukukçusunuz da- bunlarla ilgili hiç
kimsenin kılı kıpırdamıyor ama sırtı
kalınlar olunca kıyamet oradan kopuyor. Biz kimsenin mağdur
olmasını istemiyoruz yani biz, sefalette eşitliği de asla
istemeyiz ama bir hakkaniyet de aramak bizim de görevimizdir.
Şimdi,
bu şikeyle ilgili başlayan operasyon, sekiz ayda, bu veya ikinci kez,
hangi güçtür bunları getirip tartıştıran? Ve burada, bizim
dışımızda oy birliğiyle bir karar alınıyor.
Demek ki bu insanların sırtı kalın. Bu insanlar bu ülkeye
hâkim, siyasi partilere hâkim, egemen, istedikleri gibi yön veriyorlar. Onun
için, biz de diyoruz ki: Gerçekten eğer siz, vicdanınıza
karşı bir sanık sandalyesine oturmak istiyorsanız, ilk
önce
Düşüncelerini ifade edenlerin bu ülkede cezaevinde olduğunu
hepimiz biliyoruz. Son günlerde KCK operasyonu adı altında binlerce
insanın nasıl tutuklandığını biliyoruz. Şu
an 50ye, 60a varan hukukçu gözaltında İstanbulda, yarın özel
mahkemelere çıkacak. Ne söyleniyor? Efendim, diyalog kuruldu. E, peki,
günaydın, bu avukatlar her gün İmralıya gidip
görüştüklerinde, daha onlar İstanbula gelmeden onların
görüşmeleri Adalet Bakanlığının masasına
konulmuyor muydu, Sayın Başbakanın önüne koyulmuyor muydu
veyahut da MİTin veyahut da Genelkurmayın, yetkili birimlerin
masasına bu notlar gitmiyor muydu? Gidiyordu. Efendim, o notlarda Vurun,
öldürün. talimatı vardı. Eğer bu altı yedi
yıllık süre içerisinde bu notlar size geliyorsa ve bunlar, avukatlar
daha bu mesajı iletiyorsa sizin buradan yargılanmanız
lazım. Demek ki siz bu suça gözünüzü yumdunuz, siz bu suça dâhil oldunuz.
Bir
taraftan çıkıp diyorsunuz ki: Efendim, biz, 1938lerdeki,
1937lerdeki Dersimde yaşanan olaylardan dolayı özür diliyoruz
devlet adına. Büyük bir erdemliktir, kutluyorum. Eğer 1915lerle
yüzleşmiş olsaydık 1938ler yaşanmayacaktı, 1938lerle
yüzleşmiş olsaydık PKK süreci yaşanmazdı, bugün
çatışmalar yaşanmazdı. Bir özür erdemliktir ama siz bir
taraftan bir özür derken
Bugün dağda bulunanlar işte Seyit Rızaların
torunlarıdır, Dersimlidirler, Kürtlerdirler. Yani dün Sasondan
bahseden Sayın Başbakan, Sasonda ne olup bittiğini bilmiyor mu?
Biliyor. Sasonda da olup bitenler
O coğrafyada yaşayanların
torunlarıdır bugün kavga edenler. Şimdi, onların
torunlarını yok etmeye çalışacaksınız, bir
taraftan da dönüp diyeceksiniz ki: Olanlardan dolayı özür diliyoruz.
Bunlar birbiriyle çelişir. Eğer bu politikalardan dolayı
insanlar dağa gitmişse, ret ve inkâr politikalarından ve
asimilasyon politikalarından ve atalarına karşı uygulanan
zalimane politikalardan dolayı dağa gitmişlerse sizin de dönüp
onları hayata dâhil etmek gibi bir göreviniz vardır.
Siz,
Terörle Mücadele Yasasını hayata geçirerek
Bakın, bu çifte
standartlardan birkaç örnek vermek istiyorum. Yıl 2009; Demokratik Toplum
Partisini Anayasa Mahkemesi kapattı. Benim seçim bölgemde, Muşta
insanlar sokağa çıktılar Hayır, bizim demokratik zemindeki
temsilcilerimizi Parlamentodan atamazsınız, partimizi
kapatamazsınız. dediler. Bulanıkın merkezinde bir iş
yerinden ateş açıldı, 2 insan yaşamını yitirdi ve
10 insan da yaralandı. Arkasından, o saatlerde güvenlik önlemleri
almayan devlet, ölümden hemen sonra bir tankla, bir panzerle gitti o katilleri
oradan aldı, bir helikopterle ta Mardine kadar götürdü. Sonra ne oldu
biliyor musunuz? O katilleri alıp götürdüler, mahkemeyi Muştan
Samsuna -Samsuna gittik, saldırıya maruz kaldık- Samsundan
Ankaraya aldılar. Altı ay içerisinde katiller aklandı ve
sokağa çıkıp Benim partimi, demokratik zemini bize
kapatmayın." diyen insanlar, 50 tane insan şu anda sekiz ve on
yıl arası ceza aldılar. 50 insan şu an Muş cezaevinde
yatıyor ve bunlar masum. Bir tek basın açıklaması
yaptıkları için bu insanlar şu anda cezaevinde ama bunların
sorunlarıyla ilgilenmiyorsunuz. Küçücük bir pankart açıp beş
yıldır cezaevinde olan okuryazar olmayan anneler cezaevinde ama
bunlara körsünüz, bunlara sağırsınız, bunlarla ilgili küçük
bir şey yapmazsınız.
Mesela
cezaevlerinde şu anda 200 insan ölümle pençeleşiyor Sayın
Bakanım ve alınan raporlar sonucu bunların, bu insanların
büyük bir çoğunluğu üç beş ay ya yaşar ya yaşamaz.
Bunları Adalet Bakanlığına sunduk. Hani Hukuk devletiyiz.
diyorsunuz, hukuktan bahsediyorsunuz. Geçenlerde bu insanlardan birini
kaybettik. Bu insanların çoğu on sekiz, yirmi yıldır
cezaevinde, artık ölümle pençeleşiyorlar ve kimi kanser, kiminin gözü
görmüyor, kiminin kasları tutmuyor. Bu insanlarla ilgili
kılınız kıpırdamıyor ama bu ülkede imparator
olanlara karşı özel yasalar çıkarıyorsunuz. Bakın,
PKKden veyahut da siyaseten cezaevinde olanların bir doktora gidiş
gelişinde yaşanan o hayat hikâyesini bir bilseniz, bir vahşet
yaşanıyor ama Ergenekondan ve şikeden cezaevinde olanların
nasıl bir muameleyle karşı karşıya olduğunu
hepimiz biliyoruz.
Bakın,
asker olanlar, elini kolunu sallayarak, tutuklu da olsa, gidip GATAda
yatıyor. GATAdan taburcu olduğu zaman da Ben bir hafta daha evimde
dinleneceğim diyor, gitmiyor. Yargı buna karışmıyor,
kolluk kuvvetleri buna karışmıyor. Hatta, geçen gün, bir asker,
GATAdan, gıyabi tutuklaması olmasına rağmen
İçinizde
Arkadaşlar hukukçusunuz, bakın, bizi buradan alıp
götürdüklerinde milletvekiliydik, kapıda elimize kelepçeleri vurdular ama
o adamlar elini kolunu sallayarak gidip GATAda yatıyor, çıkıp
evine gidiyor, sonra çıkıp nereye gidiyor? Rusyaya gidiyor, bilmem
Orta Doğunun hangi ülkesinden geçiş yapıyor ve bunun adına
hukuk diyorsunuz! Gücü olanlar bu işte.
Ergenekondan
da, yani generallerin nasıl pazarlık sonucu tahliye
olduklarını hepiniz biliyorsunuz. Güçlülerin, sermayenin nasıl
devreye girdiğini, kendi adamlarını nasıl kurtardıklarını
hepimiz biliyoruz ama
Hani cumhuriyet kimsesizlerin cumhuriyetiydi; cumhuriyet
demek ki zenginlerin cumhuriyeti, cumhuriyet sırtı kalın
olanların cumhuriyetidir. İşte böyle bir cumhuriyete karşı
isyanımız var. Onun için, diyoruz ki, bu olup bitenlere
karşı
Bakın,
ben, kırk, kırk beş yıllık Fenerbahçeliyim, bu
akşam bu kimliğimi bu masada bırakıp ayrılıyorum.
Yolculuğum da Çarşıya doğru gitmektir. Daha vicdan sahibi
olanlara, oraya doğru gitmektir.
Şimdi
Futbol Federasyonu buralarda tur atıyor değil mi. Ne yaptı geçen
gün? Bu, Çarşı denilen grup, Van depremiyle ilgili ne yaptı?
Beresini, atkısını, eldivenini attı Duyarlı hâle
gelin toplum dedi. Aynı Futbol Federasyonu, hani bugün özgürlüklerden
bahseden, Beşiktaşı 20 milyar lira mahkûm etti. Şimdi, bu
kadar zalimsiniz, bu kadar zalim davranırsınız, gelir buradan da
hak, hukuk ve adalet ararsınız.
Ben,
herkesin vicdanına karşı sanık sandalyesine oturup
MUHYETTİN
AKSAK (Erzurum) Beşiktaşlı oldun mu?
SIRRI
SAKIK (Devamla) Oldum. Eğer tabii kabul edilirse ben Çarşıya
doğru hareket hâlindeyim çünkü bu haksızlığı içime
sindiremiyorum. Ben, çünkü, güçlülerden yana değilim, ben mazlumlardan
yanayım, ben herkesin başını yastığa
koyduğunda biraz önce bu saydığım olayları bir film
şeridi gibi gözünün önünden geçirmesini düşünüyorum. Herkesin hukukun
ve huzurun ülkesine ihtiyacı var. Benim de son
sığınacağım liman hukuktur ama ne yazık ki burada
hukuk da gasbediliyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI
SAKIK (Devamla) - Hukuk değil, tam tersine egemenlerin gücü var.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Hakan Çavuşoğlu,
Bursa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 80 sıra sayılı Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 3üncü maddesiyle ilgili
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Ben
de 24 Kasım münasebetiyle çok değerli öğretmenlerimizin
Öğretmenler Gününü tebrik ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, bildiğiniz gibi, spor alanındaki faaliyetlerde
meydana gelen şiddet, düzensizlik, hak ihlalleri ve gerçek şahıs
ya da spor kulüplerinin haksız surette menfaat teminine yönelik her türlü
eylem ve işlemlerinin önlenmesine ilişkin olarak 31/03/2011 tarih ve
6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanun geçtiğimiz yasa döneminde yürürlüğe girmiştir. Ancak söz
konusu Yasa henüz komisyonda görüşüldüğü sırada dahi, suç olarak
tanımlanan fiillere tayin olunan cezaların fahiş olduğu
endişe ve tereddüdüne yol açmış fakat o günkü spor
camiasının içinde bulunduğu durum ve spor kamuoyunun talepleri
de nazara alınarak Yasa mevcut hâliyle yürürlüğe girmiştir.
Nitekim, Yasayla getirilen cezaların ağırlığı
işlenen fiil ile ceza arasındaki orantısızlık kamu
vicdanını da zedelemiştir.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten de suç işleyen kişinin işlediği
fiilin ağırlığıyla orantılı olarak
cezalandırılması hem hukuk devletinin hem de ceza hukukunun
temel gereklerindendir. İşte bu nedenledir ki, Mecliste grubu bulunan
tüm siyasi partiler bu yasa teklifinin altına imza koymuştur.
Öte
yandan suç ve cezaların orantılılığı ilkesi
gereğince suça verilecek cezanın fiilin
ağırlığıyla orantılı olmasının
yanı sıra diğer kanunlarda öngörülen benzer suçlara verilen
cezalar da dikkate alınmak suretiyle o cezaların da adil ve
hakkaniyete uygun olarak belirlenmesi gerekmektedir. Bu ilke doğrultusunda
Meclisimizin gündemindeki değişiklik teklifinin gerekliliğine
işaret etmek bakımından ben 6222 sayılı Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun yürürlüğünden
önceki durum ile yürürlükten sonraki durumu şike ve teşvik
suçları yönünden kıyaslama yapmakta fayda görüyorum.
Sayın
milletvekilleri, 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Yasanın yürürlüğe girmesinden evvel şike ve
teşvik suçları benzer suç fiili teşkil eden 5237
sayılı Ceza Yasasının 157nci maddesinde yer verilen
dolandırıcılık suçu kapsamında
değerlendirilmekteydi. 5237 sayılı Ceza Yasasının
157nci maddesinde tanımlanan dolandırıcılık suçu için
ise öngörülen ceza bir yıldan beş yıla kadar hapis
cezasıydı. Buna karşılık sonradan yürürlüğe giren
6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesi
Hakkında Kanunun 11inci maddesinde düzenlenen şike ve teşvik
suçlarının ise beş ila on iki yıl arasındaki hapis
cezasıyla cezalandırılması öngörülmüştür. Bu iki
maddeyi kıyasladığımız zamanda bile her iki benzer suç
hakkındaki büyük orantısızlık açıkça ortada
görülmektedir.
Öte
yandan bu teklifle şike ve teşvik suçlarının toplumda
meydana getirdiği infial de dikkate alınarak bir denge
gözetilmiştir. Gerçekten de 5237 sayılı Ceza Kanununun 157nci
maddesindeki dolandırıcılık suçunun aksine, 6222
sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanunla şike ve teşvik için hapis cezası
dışındaki seçenek yaptırımların uygulanması
engellenmiş ve bir yandan fiille cezanın orantılı hâle
gelmesi sağlanırken, diğer yandan eylemi gerçekleştirenlerin
mutlaka cezaevine girmesi sağlanmaktadır.
Kısacası,
bazı çevrelerin iddia ettiği gibi, bu teklif bir örtülü af
olmadığı gibi bazı şüphelilere matuf bir
değişiklik de değildir. Bu kabil iddialar, adalet, hakkaniyet ve
nasfet ölçüleriyle de bağdaşmamaktadır. Bu teklif ile murat
olunan husus, fiille ceza arasındaki dengenin
sağlanmasıdır.
Üzerinde
söz aldığım 3üncü maddede de cezalar, diğer maddelerle
mukayeseli olarak makul seviyeye çekilmektedir.
Ben,
bu vesileyle teklifin yasalaşmasını ve hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen İdris Şahin,
Çankırı Milletvekili.
Buyurun
Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İDRİS
ŞAHİN (Çankırı) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 80 sıra sayılı Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 3üncü maddesi
hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben
de buradan, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle, bütün
öğretmenlerimizin bu anlamlı gününü kutluyorum.
Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun 5149 sayılı
Kanunla düzenlenmiş olup, özellikle 2010 yılının
sonları 2011 yılının başlarında sporda var olan
şiddetin artış göstermesi ve buna dair düzenlemelerle bu
şiddet önlemlerine engel olunamaması sebebiyle -geçtiğimiz dönem- 2011 yılının
nisan ayında 6222 sayılı Yasayla tekrar bir düzenleme
yapılmış ve burada bir kısım eksikliklerin giderilmesi
öngörülmüştür.
Ancak,
biraz önceki değerli milletvekili arkadaşımızın da ifade ettiği gibi,
gerek komisyon aşamasında gerekse sonrasında suç ve cezadaki
orantılılık ilkesinin aşıldığı ve
ciddi anlamda, cezaların yüksek bir seyir içerisinde bu suçtan
yargılanan kimseleri zorunlu olarak sıkıntıya soktuğu
aşikâr bir duruma gelmiştir.
SIRRI SAKIK (Muş)
Düşünce suçuna beş yıl veriyorsunuz, şikede bir yıl
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) Bununla birlikte bu süreç içerisinde bu düzenlemeler
Meclisten geçtiği tarih sonrasında, tekrar bugün özellikle sporun
tarafları olan tüm kulüplerin imzası ve biraz önce burada Avrupa
Birliği Parlamentosu Başkanının da ifade ettiği gibi,
her yönüyle iş birliğine gereksinim duydukları Türkiye
Cumhuriyeti Meclisinin değerli parti grupları birlikte teklife imza
koymuşlar ve komisyon aşamasında -BDP haricinde- ülkemizde var
olmasını umut ettiğimiz konsensüs gerçekleşmiş ve
olayın taraflarıyla birlikte yeniden bir düzenlemeye gereksinim
duyulmuştur.
Özellikle Ceza
Kanununun 3üncü maddesinde yer aldığı üzere, Ceza Kanununun
temel ilkelerinden olan suçun karşılığı cezanın
orantılılık ilkesi, komisyonda yapılan görüşmeler
neticesinde Genel Kurula geldiğinde çok daha anlamlı bir hâle
gelmiştir ve özellikle burada, 3üncü maddedeki değiştirilmesi
teklif edilen 6222 sayılı Kanunun 14üncü maddesinin ikinci
fıkrasında altı aydan iki yıla kadar hapis ibaresi üç
aydan bir yıla kadar şeklinde değiştirilmiştir.
Bu
değiştirmeyle birlikte, bilindiği üzere, ceza verildikten sonra
iki yıla kadar olan hürriyeti bağlayıcı cezalar, diğer
para cezasına çevrilebildiği gibi Ceza İnfaz Kanunumuz
çerçevesinde de ertelenebilen suçlardandır ve özellikle yine yüce
Parlamentonun geçmiş dönemde çıkartmış olduğu bir
düzenlemeyle de iki yıla kadar olan hapis cezalarında hükmün
açıklanmasının geri bırakılması müessesesi var.
Bu yasayla yapılan
değişiklikte, verilecek hapis cezasının niteliği
ne olursa olsun hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına dair bir yola başvurulamayacağına
dair hüküm konulmuş olması, kamuoyunda bir nevi af niteliğinde
gibi değerlendirilen bu yasada gerçek amacın af
olmadığını ve spordaki şiddetin önlenmesi adına
adil olarak verilecek olan cezada bir gün dahi hürriyeti
bağlayıcı ceza almış olan kişinin
cezasının infaz edilebileceği hükmü yer almıştır
ve özellikle burada bunu oldukça önemsiyorum. Zira buradan mahkûm olabilecek
bir spor derneğinin yöneticisi, kulüp idarecisi veyahut da
sporcuların bir daha hiçbir şekilde dernek yöneticisi
olamayacağı ve Türk Ceza Kanununun 53üncü maddesinde ifade edilen
sınırlamaların bir şekliyle burada getirilmiş
olması da çok önemlidir. Zira spor camiasının içerisinde
bulunacak insanlara verilebilecek en önemli ceza bu tür hizmetlerden mahrum
bırakılmakla gerçekleşebilecektir ve buradan böyle bir yolla
ceza alan bir kimsenin bir daha bu tür sosyal aktivitelerde bulunamayacak
olması onlar için en önemli cezadır diyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle ülkemizde sporseverlerin ve spor
camiasının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS
ŞAHİN (Devamla) -
uzun süredir gündeminde bulunan böylesi bir yasa
değişikliğinin Mecliste grubu bulunan tüm partilerle huzurunuza
getirilmiş olmasını oldukça önemsiyorum ve ben bu tür
birlikteliklerin diğer alanlara da yayılmasını ve
Meclisimizde el birliğiyle tüm yasaların geçirilmesini önemsiyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şahin.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
4üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 6222 sayılı Kanunun 15 inci
maddesinin birinci fıkrasında geçen hakkında üç aydan bir
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur ibaresi verilecek adli para
cezasının miktarı elli günden az olamaz. şeklinde ve
ikinci fıkrasında geçen üç aydan bir yıla kadar hapis ibaresi
elli günden az olmamak üzere adli para şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mahmut
Tanal, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tanal.
Sayın
Tanal? Yok.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Necati Özensoy, Bursa
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)
NECATİ
ÖZENSOY (Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 80
sıra sayılı kanunun 4üncü maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu
arada bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bütün öğretmenlerimizin
de bu gününü kutluyor, görevlerinde başarılar diliyorum. Şehit
öğretmenlerimize de Allahtan rahmet diliyorum.
Ben,
daha önce Bursasporda yöneticilik yapmış bir insanım.
Dolayısıyla aynı zamanda amatör kulüplerde yöneticilik
yaptım. Spordaki şiddetin, spordaki problemlerin ne olduğunu az
çok yaşayarak bilen, gören insanlardan bir tanesiyim.
Tabii,
bu yasalarla sporda şiddet ve düzensizliğin önüne geçilmesiyle ilgili
birtakım tedbirler alınması noktasında bu yasalar getirildi
ama bazen böyle apar topar gelince, işte, geçen sene Mecliste seçim
kararı alındıktan sonra pek üzerinde
tartışılmadan bu yasa geçince, maalesef, bu yasa dar geldi.
Şimdi, bu dar gelen yasadaki sıkıntıların bir
kısmını atmak üzere de bu değişiklikleri
konuşuyoruz.
Özellikle
4üncü madde, bu 6222 sayılı Yasada elektronik bilet
uygulamasına geçildikten sonra sahaya, futbol müsabakasına biletsiz
giren, işte, yasaklıysa özellikle üç aydan bir yıla kadar hapis
cezası veya ona müsaade eden veya elektronik biletini başkasına
verenlere bu anlamda hapis cezasını gerektiren bir maddeydi.
Gerçekten böyle bir uygulama için ağır bir ceza diye
düşünüyorum. Yani bu maddenin gerçekten bu şekilde para cezasına
dönüştürülmesi de isabetlidir diye düşünüyorum.
Şimdi,
yine, tabii, spor konuşacağız ama dün Sayın Bakana
Bursadaki stadyumla ilgili bir soru sordum, mevcut stadyumla ilgili ve
sorarken de dedim ki: Bursa Türkiyenin 4üncü büyük vilayeti ve ciddi anlamda
da ekonomiye katkısı var. Bütçe fazlası veren bir il ama genel
bütçeden de hak ettiğini alamayan, hatta bu anlamda mağdur olan bir
il. Yeni stadyumla ilgili de Sayın Başbakan, 350 milyonluk projesi
olan stadyuma sadece 50 milyon vereceğini, 50 milyon genel bütçeden
verileceğini, gerisini de Bursalıların halledeceğini ifade
etti. Bu soruya karşılık Sayın Bakan Biz, işte,
duble yollar yaptık, hastaneler yaptık, okullar yaptık
Bursaya. diyerek cevap verdi bana.
Şimdi,
Sayın Bakan Bursayı benim kadar bilemez. Ben doğma büyüme
Bursalıyım. Şimdi, bakın, geçtiğimiz dört yıl
Bursanın tahakkuk eden vergilerini söylüyorum size: 7 milyar 341 milyon
615 bin, 5 milyar 928 milyon, 5 milyar 424 milyon, 5 milyar 345 milyon. Toplam
22 katrilyona tekabül ediyor eski parayla. Peki, son dört yıl bütçeden, bu
genel bütçeden ayrılan paylar ne Bursaya? Çok uzatmayayım. Toplam
400 milyon lira. Gerçekleşme rakamının üzerine bir de ek
ödenekler çıksın, hadi olsun 600 milyon lira. Yani, şimdi,
bakın, 22 katrilyon liraya karşılık Bursaya gelen 500-600
milyon lira. Yani verdiğimizin yüzde 3ünü bile geçmiyor.
Değerli
milletvekilleri, şimdi Sayın Bakana soruyorum: Diğer illere de
bir bakın. Bu verdiğini geri alan iller arasında Bursa sonuncu
sıralarda mı geliyor, gelmiyor mu?
Şimdi, Bursayı
da size söyleyeyim. Bursanın üç yönü de, İnegöl tarafı 2002de
duble yoldu, Yalova tarafı duble yoldu, Karacabey tarafı duble yoldu.
Zaten duble yola ihtiyacı olmayan bir il. Çevre yolu 2002de bizim
Hükûmetimiz döneminde -sizin milletvekilinizin ifadesiyle söylüyorum- yüzde
54ü tamamlanmış bir şekilde bırakıldı, siz yüzde
46sını hâlâ bitiremediniz, yatırım programlarında
hâlâ bütçeden paylar vererek bitirmeye çalışıyorsunuz, dokuz
yıl geçti.
Dolayısıyla
Bursa bu anlamda merkezî bütçeden hak ettiğini alamayan bir il. Okullara
bakın, hepsinin üzerinde bir hayırsever ismini görebilirsiniz
Bursada. Hatta hastane son dönemde pek yapılmadı ama onlarda da
hayırsever isimlerini göreceksiniz bitmek üzere olan hastanelerde.
Bursanın
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Necati Bey ne yaptın? Batırdın Allah aşkına
Bursayı!
NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) Sen daha iyi biliyorsun, bu konuda
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Biz de Bursada yaşıyoruz.
NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) Bursa Ticaret ve Sanayi Odası 15 milyon dolarlık bir
eğitim vadisi kazandırdı. Yani, Bursa verdiği bu vergiler
yetmiyormuş gibi hayırseverler vasıtasıyla bir daha
vergilendirilerek yani gönüllü olarak vergilendirilerek yapıyor.
Şimdi, benim
itirazım şurada: Bursaya bir stadyum yapılacak. Sayın
Başbakan Yardımcımız ve Sayın Büyükşehir Belediye
Başkanı bir Korupark
Korupark da bir faciadır. Bunu Bursa
Milletvekili arkadaşlarımız bilir. İmar rantının
çok güzel bir örneğidir Korupark. Yani 142 dönümlük arazinin kaça satıldığını,
neler olduğunu falan kürsüden 2 defa anlattım, bir daha
anlatmayayım. Bakın, Korupark
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Bu yasayla ne ilgisi var?
NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) Bursayla ilgili konuşuyorum, Bursaya gelen
yatırımlarla alakalı konuşuyorum.
Oranın alt geçidinin
açılışında -stadyumla ilgili konuşuyorum- stadyum
yapılışında Bursalılar Bursadan
kazandıkları için tabii ki Bursaya verecekler. diye âdeta aba
altından sopa gösterir konuşmalar yapıldı. İşte,
ifade ediyorum: Bursanın verdiği vergiler ortada,
hayırseverlerin yaptırdıkları ortada. O da yetmiyormuş
gibi İl Genel Meclisinin bütçesinden SGKnın binasını
yaptırdınız yani İl Genel Meclisinin bütçesine bile göz diktiniz.
Oradan verilen binaları da ondan sonra belediyeye hibe ettiler. Bursa bu
anlamda ciddi şekilde mağdur bir il. Bakın, Bursaspor
açısından da değerlendirelim. O anlamda da mağdur.
Şimdi, Bursa ile
Beşiktaş arasında maalesef, Bursanın, cumhuriyet tarihinde
demeyeyim de lig tarihinde 40 puanla düşen ilk takım olması
hasebiyle bir husumet oluştu. Bursa seyircisi İstanbula gitmez,
İstanbul seyircisi de Bursaya gelmez. Ama son, İstanbula Bursa
seyircisi gidince orada olaylar oldu, 4 kişi bıçaklandı. Neyse,
akabinde Beşiktaş seyircisinin de Bursaya gelmesiyle ilgili
Sayın Vali ısrarla davet etti. Beşiktaş seyircisi Bursaya
gelmeden Bursa seyircisi yollarda birtakım gösteriler yaptı. Daha
sonra, o televizyonlardaki görüntüleri kesinlikle tasvip etmeniz mümkün
değil ama seyirci karşı karşıya hiç gelmedi, tamamen
stadın dışında olan olaylar. Ama bir baktık ki Federasyon
beş maç ceza verdi. Yani Bursasporun ne günahı var? Şimdi,
uygulamaları yaparken Federasyonun da bu anlamda dikkatli olması
Akabinde de o seyircilerden ciddi anlamda, sayıda tutuklanan oldu.
Bakın, bu
tutuklanan seyircilerle ilgili başka bir uygulamayı anlatayım.
Bursada Ermenistanla bir millî maç gerçekleşti. Ermenistan Millî
Maçından önce Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda bir hassasiyet
gösterdi. Ben Bursanın bütün tribün liderlerini tanırım.
Hepsine takım elbiselerini aldılar, kravatlarını
taktılar, Cumhurbaşkanlığı Köşküne getirdiler.
İşte orada tembihlerde bulundular Aman öyle olmasın, böyle
olmasın
Bursa seyircisi millî maçlarda gerçekten hassasiyetini korur ve
Millî Takımı da sonuna kadar destekler, yense de, yenilse de
arkasında durur. Ama bakın, Bursa seyircisi Ermenistan Millî
Maçında bu hassasiyetlerle buralara davet ediliyor da
Beşiktaşla bu husumet bilindiği hâlde Beşiktaş
seyircisiyle bir araya getirilip niye bir ön hazırlık
yapılmıyor?
Ermenistan
maçında yapılan başka bir garabeti, sizlerin de üzüleceği
bir şeyi burada ifade edeyim, açıklayayım. Siz de belki
biliyorsunuz, oraya bazı seyirciler de Azerbaycan bayraklarıyla
geldiler. Kapıdan girerken Azerbaycan bayraklarını polisler çöp
kutusuna attılar.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Kimdi o seyirciler?
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Hakan Bey, sizin yüreğiniz sızlamadı mı
bir Batı Trakya Türkü olarak o Azerbaycanın
bayrağının, Türk Bayrağı'nın, yani Türklerin
bayrağının çöp kutusuna atılmasıyla ilgili vicdanınız
sızlamadı mı?
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Seyirciler kimdi?
NECATİ
ÖZENSOY (Devamla) Dolayısıyla, bu tür şeyler sporda maalesef
olmaması gereken şeyler. İnşallah bu yasa bazı
şeyleri de düzeltir.
Bu
yasanın hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özensoy.
Madde
üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Erol Dora, Mardin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Dora. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 80 sıra sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 4üncü maddesi için Barış ve Demokrasi Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyor, bütün
öğretmenlerimizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz
ciddi ve büyük sorunlarla boğuşurken Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanunda değişiklik yapılması, açık
ve net bir şekilde ifade etmek gerekir ki şikecilere prim vermekten
başka bir işe yaramayacaktır. Futbol lobilerinin
baskısına dayanamayan Meclis böyle bir yasayla ciddi bir kurum olma
vasfına da gölge düşürmüş bulunmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyede son günlerde giderek artan şiddet
ortamı vatandaşlarda 90lara geri dönme korkusunu
yaşatmaktadır. KCK operasyonları adı altında
haksız gözaltı ve tutuklamalar tam bir cadı avına
dönüştürülmüş durumdadır. Bu cadı avının son
kurbanları akademisyenler, yazarlar ve avukatlar olmuştur.
Türkiye'nin demokratikleşmesinde ve temel sorunlarının
çözümlenmesinde büyük rol oynayacak olan yeni anayasa yapım süreci bu
operasyonlarla baltalanmaya çalışılmaktadır. Anayasa
hazırlık sürecine hiçbir ön şart getirmeden katılmayı
kabul etmiş partimizin Anayasa Komisyonu Üyesi, değerli akademisyen
Profesör Doktor Büşra Ersanlı tutuklandı. Yine değerli
yayıncı ve insan hakları savunucusu Ragıp Zarakolu ve
akademisyen, Barış Meclisi üyesi Ayşe Berktay tutuklanarak
cezaevine gönderildi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini
imzalayan ve şu anda Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerinin
devam ettiği bir süreçte, ülkemizde insanların düşüncelerinden
dolayı tutuklanması Türkiye'ye yakışmayan bir durumdur ve
kabul edilmesi de mümkün değildir.
Şu
anda önümüzde bir anayasa yapım süreci bulunmaktadır. Yapılacak
olan yeni anayasanın önceki anayasalardan farklı ve ileri düzeyde
olması gerekmektedir. Dileğimiz o ki yeni anayasa bu ülkede
yaşayan bütün kimliklerin ve inanç gruplarının anayasası
olsun. Yeni anayasa, anayasal vatandaşlık temelinde, herhangi bir
etnik kimliğe vurgu yapmayan, bu ülkede yaşayan bütün
vatandaşların kendilerini dâhil hissedebilecekleri ve
"işte, benim anayasam bu" diyebilecekleri bir anayasa
olmalıdır. Evrensel hukuk ve insan haklarının
gözetildiği, bütün farklılıkları kapsayan demokratik ve
sivil bir anayasa bu ülkenin en büyük ihtiyacıdır. Ancak böyle bir
anayasayla eşitlik temelinde kardeşliği inşa edebiliriz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; halkın oylarıyla buraya
gelmiş vekiller olarak amacımız ülkeyi tam demokratik ve özgür
bir ülke hâline getirmektir. Demokrasinin işlemesi, Meclis
çatısı altında eksiksiz ve tam temsiliyetin
sağlanmasıyla yakından ilgilidir. Ancak görüyoruz ki birilerini
içeriden çıkarmaya çalışan bu kanun teklifini Meclisten
geçirmeye çalışanlar aynı hassasiyeti şu anda içeride olan
vekiller için göstermemektedirler. Hukukta tutukluluk hâli bir tedbirdir, ancak
Türkiye'de tutukluluk hâli, maalesef bir cezaya ve infaza dönüşmüş
durumdadır. Şu an Meclis çatısı altında görev
yapması gereken 8 vekil arkadaşımız cezaevinde
bulunmaktadır. Bu durum temsiliyet açısından Meclisin meşruiyetini
zedelemektedir. Halkın oylarıyla seçilmiş vekillerin durumu,
evrensel insan haklarına da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
konuyla ilgili içtihadi kararlarına da aykırıdır.
Burası
çok net bir şekilde ortadayken, bu Meclis hâlâ neyi beklemektedir? Ülke
olarak çok ciddi sorunlarla karşı karşıya iken Meclisin
şikecilerin derdine düşmesi manidardır.
Açık
söylüyorum, bu kanun teklifinin Meclisten geçerek yasalaşması,
Meclisimizin bir ayıbı olarak tarihe geçecektir. Meclisin ilk
yapması gereken şey, bizler gibi halkın teveccühünü
kazanmış, aldıkları oylarla Meclise girmeye hak
kazanmış tutuklu vekillerin acilen Meclis'e gelebilmeleri için
gerekli olan yasal zemini hazırlamaktır. Her geçen zaman Meclisimizin
meşruiyetine gölge düşürmektedir.
Ama
ne oluyor? Örneğin Urfa Vekilimiz Sayın İbrahim Ayhan
mahkemelere eli kelepçeli bir şekilde getirilip götürülüyor. Tutukluluk
hâlinin cezaya dönüşmüş olması yetmezmiş gibi, bu
halkın bir vekili saygısızca, insanlık onuruna
yakışmayan bir muameleye maruz bırakılıyor.
Ayrıca,
bildiğiniz gibi CMK'da adli kontrol sistemi mevcuttur. Tutukluluk hâlinin
infaza dönüşmemesi ve bu durumun telafisi mümkün olmayan
mağduriyetlere yol açmaması için adli kontrol sistemi uygulanıp
tutuklu vekillerimiz tahliye edilebilecekken, ne hikmetse tutuklu vekiller için
adli kontrol sistemi uygulanmamaktadır.
Halkın
oylarıyla seçilmiş olan vekiller, unutmayalım ki hükümlü
değil sanıktırlar ve suçları mahkeme tarafından sabit
görülüp hükümlü duruma gelmeleri anına kadar masumluk karinesi
gereğince suçsuzdurlar.
En
son deniz feneri davasında tutuklu bulunan sanıklar kısa sürede
serbest kaldılar. Bu karar Türkiye'de mahkemelerin çifte standart içinde
olduklarını göstermektedir. Deniz feneri davasında adli kontrol
tedbiri uygulamasıyla serbest kalan sanıkların durumu,
mahkemelerin gerekirse nasıl kısa sürede tahliye kararı
verebileceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, burada mesele kişilere özel yasa çıkarmaktır.
Kişiye özel yasa çıkarmak evrensel hukuk kurallarıyla
bağdaşmamaktadır. Üstelik içeride tutuklu vekiller varken
Meclisin böyle bir girişime kalkışmasının izahı
gerçekten mümkün değildir. Demokrasi ve özgürlükler konusunda duyarlı
olması gereken ve bunun için çalışması beklenen Meclisin
sanki böyle bir mesele yokmuş gibi davranmasını kabul etmek
mümkün değildir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizlerin ilk işi içeride olan,
tutukluluk hâlleri işkenceye dönüşmüş olan vekil arkadaşlarımızın
bir an önce aramıza katılmaları için yasa çıkarmak
olmalıdır. Bu konuda, başta iktidar partisi olmak üzere,
Mecliste bütün partileri bir an önce harekete geçerek, tutuklu 8
milletvekilinin tahliyelerini sağlayacak yasal düzenlemeleri yapmaya
acilen davet ediyorum.
Tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum.(BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Dora.
Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mahmut Tanal,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün
Öğretmenler Günü ancak seçimler olmadan önce Millî Eğitim Bakanı
Biz eğer iktidara gelirsek 55 bin öğretmen atayacağız.
demişti ancak bugün Türkiyede 300 bin öğretmen var. O dönem, 55 bin
öğretmenin sözü verildi ancak 11 bin öğretmen atandı, atanamayan
44 bin öğretmen var.
Tüm
öğretmenlerin Öğretmenler Gününü kutluyorum. Ancak, eğer oy
uğruna, yapılamayacak olan taahhütler var ise ve bu taahhütler de
yerine getirilmemişse bunun hukuktaki adı siyasi
dolandırıcılıktır değerli arkadaşlar yani
yapılamayacak olan bir hususla ilgili bu taahhüdün dile getirilmemesi
gerekirdi, bu anlamda, eğer bu vebalin altından siyasal iktidar
kurtulmak istiyorsa atanamayan 44 bin tane öğretmenimizin
atanmasını talep ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesiyle ilgili
15inci maddeyle ilgili söz almış bulunmaktayım, yani 4üncü
maddenin 15inci maddesi.
Şimdi,
15inci maddede daha önce unutulan bir hüküm vardı, o hüküm de şuydu:
Birinci fıkradaki adli para cezası, kaç günlük adli para cezası
verileceği hükmü yok idi. Ancak yeni tasarıda bu, elli günle
sınırlandırılmış durumda. Bu elli günde, örneğin
diyelim siz maça gideceksiniz biletinizi aldınız ancak vaktiniz denk
düşmedi, o biletinizi alıp ya danışmanınız veya
bir arkadaşınıza biletinizi, elektronik biletinizle girecek ise
ve o elektronik biletle birlikte içeri giren kişi yakalanır ise siz
hem üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına mahkûm
olacaksınız hem de elli gün adli para cezasına mahkûm
olacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, kaş yapayım derken siyasal iktidar bu arada gözü
çıkarmış durumda. Yani bu anlamda eğer maddeyi, 15inci
maddenin dördüncü fıkrasını eğer okur iseniz
karşılaşacağınız tablo budur. Yani burada bugüne
kadar yapılan tablo hep şuydu: Kanunların üzerinde
tartışılmadan, incelenmeden, rehberi, kılavuzu belli
olmayan kişilerle kanun yapılırsa, bugün
yaptığımız kanun yine eksik ve tutarsız bir
şekilde karşınıza gelmiş durumda. Yani bu anlamda
bunun, bir teklif sunduk, bu teklif eğer bu şekliyle
değiştirilebilirse gerçekten yararlı olur.
Gelelim
22nci madde basın mensuplarıyla alakalı. Basın
mensuplarıyla alakalı, herhangi bir mahalli yerdeki bir basın
mensubunun orada yapacağı bir haber 100 bin ile 500 bin liraya kadar
bir para cezasına mahkûm olmuş olacak.
Peki
değerli arkadaşlar, bugün 11inci maddede düşündüğümüz o
ağır ceza, 22nci maddedeki 100 bin ile 500 bin liralık
ağır ceza ondan daha vahametli.
Kanunlar
nasıl yapılır? Bir, genel olmalı. İki, eşit
olmalı. Üç, objektif olmalı, yani subjektif olmamalı. Biz
baktığımız zaman, eğer mademki bu kanun, gerçekten
böyle bir imkân var. Hükûmet Efendim, biz yanlışlık
yaptık. diyorlar. Yanlışlık yapmayla bu iş olmaz.
Parlamentonun aslında hukuksal bir sorumluluğu var yani Parlamento
bir yazboz tahtası değil. Parlamento bunu kaçırdıysa, peki,
Cumhurbaşkanı ne iş yapar? Cumhurbaşkanı yani orada
bir noter vazifesi mi görüyor? Yani, Cumhurbaşkanının dünya
kadar danışmanları var. Biz ne yapıyoruz? Bir memur hata
yaptığı zaman hukuksal sorumluluğu var. Bir yargıç
hata yaptığı zaman hukuksal sorumluluğu var. Peki,
Parlamentoda çoğunluğu bulunan siyasal iktidar, muhalefet
partilerinin sözlerini, düşüncelerini, görüşlerini almadan Eh, biz
yaptık, bir şey olmaz, bir daha bunu değiştiririz
Değerli arkadaşlar, bunun adı istikrarsızlıktır.
Hep şunu dersiniz: Efendim, biz istikrar yapıyoruz, istikrar
İstikrarla alakası yok değerli arkadaşlar. Yani, insanoğlunu
hayvan âleminden ayıran bir olay, tamamen, uzun vadeli, planlı,
programlı yaşamasıdır. İnsanların uzun vadeli,
planlı, programlı yaşaması da kanunlar dâhilinde olur.
Yani, nisan ayında değiştirilen kanun,
bugün Kasımın 24ünde, her tarafı sakat, yamalı bohça.
Örneğin, 11inci madde dün geçti. 11inci maddeyle ilgili hemen, ben size
yani burada üzerinde düşünülmeden, incelenmeden geçti ikinci
fıkradaki katkı. Değerli arkadaşlar, metinde
kullanılan katkı ibaresi, katkı sözcüğünün anlamı
açısından, yine bir yanlış çünkü katkı sağlamak
olumlu sonuçlar içindir. Oysa, şike gibi istenmeyen bir sonuca katkı
sağlanmaz fakat şikeye neden olunur. Mademki bu 11inci madde önümüze
geldi ve burada katkı kelimesini çıkarmak gerekir idi.
Örneğin, yine burada, 14üncü madde var. 14üncü
madde de hemen şunu söylüyor: Yani siz alana girdiğinizde orada
herhangi bir cümle söylediğinizde, bunu duyan 2 kişi eğer bunu
hakaret olarak nitelendirirse yine ceza yiyorsunuz. Yani bu, kişiden kişiye,
duyan kişilerden kişilere subjektif bir anlam çıkar.
Atıyorum, Ankarada 2 kişinin duyduğu ve o cümleye verdiği
mana hakaret teşkil edebilir, İstanbulda etmeyebilir, Urfada
edebilir, Diyarbakırda etmeyebilir, Edirnede edebilir, Mersinde
etmeyebilir.
Yani bu anlamda herhangi bir objektif bir kriter yok 14üncü maddede.
Yine orada objektif bir kriter getirmek lazım değerli
arkadaşlar.
Yine
15inci maddenin 5inci fıkrasında 10 bin güne kadar ağır
para cezası, 10 bin güne kadar adli para cezası
Bunun alt limiti
belli değil değerli arkadaşlar. Alt limitte de en azından
bir ya bir beş gün denilirdi, on gün denilirdi, on beş gün
denilirdi. Aynı eylemi yapan bir kişi için A şehrinde üst limit
olan 10 bin gün olabilir, B şehrinde 5 bin gün olabilir, C şehrinde
100 gün olabilir. Yani bu anlamda objektif kriterlere bağlanmayan bu
yasanın gerçekten ele alınıp bu şekilde
değiştirilmesine ihtiyaç var ise bu yapılması gerekirdi,
aksi taktirde bu şekliyle bu yani hangi koşullar doğdu da
Gerçekten nesnel olmayan, objektif olmayan, genel olmayan, sadece kişiye
özgü soruşturması başlamış olan bir davayla ilgili
böyle bir hususun gündeme gelmesi,
1) Yargıçların
görev yapmasını engellemekte,
2) Savcıların
görev yapmasını engellemekte,
3) Zamanı
olmadığından dolayı kamu vicdanını da
zedelemekte.
Peki, bu ceza bu kadar ağır, bundan
şikayetçiyiz, Türkiyede cezanın
ağırlığından, tutukluluğun
ağırlığından şikâyetçi olan başka kimseler
yok mu? Yani bu anlamda eğer objektif olacaksak, gerçekten adaletin
terazisi için uğraşıyor isek Türkiyede buna benzer zulüm
anlamına gelebilecek, cezayı zulme dönüştürebilen çok ceza
maddeleri var, çok hükümler var, en azından bunlar da bununla birlikte
gündeme gelmiş olsaydı gerçekten çok yararlı olurdu, samimiyete
inanılır idi ama burada demek ki herhâlde bir yerde bir güç
işaret verdi ki hele hele geçen hafta Başbakanın bir
yakınının yakalanmasından sonra serbest
bırakılıp bu tasarının gündeme gelmesi de apayrı
bir hadise. Aynı şekilde, biletsiz olarak tribüne giren bir
kişinin alabileceği ceza üç ayla bir yıl arası arkadaşlar.
Döner bıçağıyla girerseniz ise alacağınız ceza
yine üç ayla bir yıl arasında! Yani bileti olmayan ile döner
bıçağı olanın aynı cezai maddeyle
cezalandırılması yine vicdanları yaralar.
Yani
gerçekten kimler bu tasarıyı önünüze getirdi, imza atıldı
ama, yani kılavuz kim? Yanlış bir kılavuz seçilmiş
durumda. Bu kılavuz sizi doğru bir yola götürmüyor. Ceza adaleti
açısından bu sakıncalı.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum arkadaşlar.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanal.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Bülent Turan, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT
TURAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun teklifinin 4üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün
özel bir gün. Bugün dolayısıyla da tüm öğretmenlerimizin bu özel
gününü kutlamak istiyorum.
Malumunuz
sporun iki büyük düşmanı vardır. Bunlar, hepimizin bildiği
gibi şiddet ve şikedir. Bu iki garabet önlenmeden sporu gerçekten
eğlendiren ve eğiten bir toplumsal gerçeğe dönüştürmek
mümkün değildir. Bu konuştuğumuz maddenin, revizyonu üzerinde
çalıştığımız bu maddenin bu Meclis
tarafından kısa bir süre önce yasalaştırıldığını
hepimiz biliyoruz. Amacımız, o zaman da olduğu gibi, şike
ve şiddete çözüm bulmaktı.
Fakat
hepinizin bildiği gibi, cezalar söz konusu olduğunda iki ilke çok öne
çıkmaktadır. Bunlardan ilki caydırıcılıktır,
diğeri ise bunu dengeleyen ve engelleyen adalettir. Buradaki adalet
ölçütü, bir suça verilen cezanın diğer suçlara verilen cezayla
mukayese edilmesi sayesinde anlaşılabilmektedir. Peki,
değişen nedir? Ceza hukukunun genel ilkelerinden biri de
orantılılık ilkesidir. Yani suç işleyen kişinin fiili
ile cezanın veya güvenlik tedbirinin orantılı olması
gerekmektedir. Çok daha ağır fiille işlenen suçlara verilmeyen
cezaların futbola verilmesi, hukuk devleti olmanın önemli bir
ilkesinin ihlalidir. Ceza yargılamasının temel kanunu olan Ceza
Kanununun 3üncü maddesi, Anayasanın 38inci maddesi bu durumu, yani
cezaların işlenen suçla orantılı, adil ve hakkaniyete uygun
olmasını düzenlemektedir.
Tekrar ediyorum, görüştüğümüz yasa asla bir af
değildir, şahsa özel bir kanun düzenlemesi değildir, hiçbir suç
tanımı değişmemektedir. Mutabakatla hazırlanan bir
metin vardır ve herkes bu mutabakata bağlı olarak bugün
gereğini yapmaktadır.
Ben,
bu yeni düzenlemenin, tüm milletimize, futbol camiamıza hayırlı
olmasını ve futbolumuza katkı sağlamasını ümit
ediyor, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Turan.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Murat Göktürk, Nevşehir
Milletvekili.
Sayın
Göktürk buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MURAT
GÖKTÜRK (Nevşehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
80 sıra sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanun Değişikliğindeki 4üncü maddesiyle
ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, 24 Kasım Öğretmenler Gününün bütün
öğretmenlerimize hayırlı olmasını diliyor,
saygılarımı sunuyorum.
Spor,
vücudun ve zihnin ortak çalışmasıyla güç ve beceri gerektiren
yarışmalı ve eğlenceli etkinlikler olarak
tanımlanmaktadır. Zaman içerisinde, spor, gelişerek sadece
bireysel olarak yapılan bir etkinlik olmaktan çıkmış ve
seyircisiyle birlikte bir toplumsal eylem hâline dönüşmüştür. Burada,
toplumsal düzensizliklere ve şiddete sebep olacak durumlar oluşmaya
başladığı için yasal olarak düzenleme yapma gereği
ihtiyacı doğmuştur ve bu ihtiyaçtan hareketle 5149
sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanun kabul edilerek 2004 yılında yürürlüğe
girmiştir. Bu Kanunla yapılan değişikliklere rağmen
sporda düzensizliğin ve şiddetin önüne geçilemediği için, zaman
içerisinde ortaya çıkan gelişmeler, uluslararası uygulamalar ve
uluslararası spor örgütlerinin düzenlemeleri dikkate alınarak 31 Mart
2011 tarihinde 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanun kabul edilerek yürürlüğe girmiştir ancak bugün
gelinen noktada bunun da toplumsal olarak vicdanları rahatsız
ettiği ortadadır. Benden önce burada görüşlerini bildiren
hatiplerin de kısaca değindikleri gibi, sporda işlenen suçlarla
ilgili verilecek cezalarda orantılılık ilkesine ve buna
bağlı olarak adaletin gerçekleşmesine dikkat etmek gerekir.
Kanun
teklifinin 4üncü maddesi, 6222 sayılı Yasanın 15inci
maddesini şu şekilde değiştirmektedir: Kanun hükümlerine
göre temin edilmiş bileti olmaksızın spor
müsabakalarını izlemek amacıyla spor alanlarına giren
kişi, adli para cezası ile cezalandırılır. Suçun spor
müsabakalarına seyirci olarak katılmaktan yasaklanmış
kişi tarafından işlenmesi hâlinde ise hakkında üç aydan bir
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. denilmektedir. Burada
verilecek hapis cezası, Verilecek adli para cezasının
miktarı elli günden az olamaz. şeklinde
değiştirilmiştir yani hürriyeti bağlayıcı ceza
adli para cezasıyla değiştirilerek hukuksal olarak
orantılılık ve denge, adil olma yöntemi tercih edilmiştir.
Yine,
15inci maddenin ikinci fıkrasında, devam eden fıkrada Spor
alanlarına spor müsabakalarını izlemek amacıyla bu Kanun
hükümlerine aykırı olarak seyirci kabul eden veya kabul edilmesini
sağlayan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. şeklinde bulunan hükmü Elli günden az
olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır.
şeklinde düzenlemiş bulunmaktadır.
Bilindiği
gibi, ceza hukukunda cezanın fiilin ağırlığıyla
orantılı olması gerekliliği esastır. Maddede öngörülen
cezalar esas itibarıyla ağır olduğu için adli para
cezası şeklinde daha hafif ceza tertibi yoluna gidilmektedir.
Şahsi
kanaatimce kanun teklifinin kabul edilmesi toplumumuz ve milletimiz için
faydalı olacaktır. Milletimize hayırlı olmasını
diler, yüce Meclisinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Göktürk.
Şimdi
madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Işık, buyurun.
ALİM
IŞIK (Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, son iki sezondur Kütahyayı Bank Asya Birinci Ligde
başarıyla temsil eden Tavşanlı Linyitsporun maalesef
kendine yakışır bir stadyumu bulunmamaktadır. Geçen
yıl derme çatma bir onarım sonucunda şu anda maçlarını
yaptığı stadyumun yenilenmesi konusunda
Bakanlığınızın bir düşüncesi var mıdır?
Bu konudaki fikrinizi alabilir miyim?
İkincisi:
Kütahyaspor 2007-2008 sezonunda kendisine yapılan bir haksızlık
sonucunda kümeden düşürülmüştür. Şimdi de bölgesel amatör ligde
Kütahyayı temsil eden bu takımın maçlarını
yaptığı şehir merkezindeki stadyuma göz dikilmiş ve
bunun arazisi TOKİye verilerek şehir dışında yeni bir
stadyum yapılacağı iddiaları hem Kütahyasporu hem de
Kütahyasporluları gerçekten üzmektedir. Bu konudan
Bakanlığınızın bilgisi var mıdır? Varsa, bu
konunun detayı nedir? Açıklarsanız sevinirim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Karaahmetoğlu
SELAHATTİN
KARAAHMETOĞLU (Giresun) Sayın Bakan, 12 Haziran genel seçimleri
öncesi seçim bölgem Giresunda iktidar partisi mensuplarınca adı
Çotanak Arena olarak konulan bir stadın yapılacağı sözü
verilmiştir. Bakanlığınızın 2012 yılı
hedef yatırımlarında Giresun iline bir stat projesi var
mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdemir
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) Sayın Bakan, Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun futbolda şikeyi önlemesi
hepimizin en büyük arzusudur. MHP Bursa Milletvekili Sayın Necati
Özensoyun da az önceki konuşmasında son derece isabetli bir
şekilde vurguladığı gibi, Bursaspor lig tarihimizde rakip
takımların şikesi nedeniyle en büyük mağduriyeti
yaşayan ve haksız yere küme düşen bir futbol
takımıdır. Rakip takımların şike
yaptığı 15 Mayıs 2004 tarihinde teknik takibe takılan
çok sayıda telefon kaydıyla ve somut delillerle ispatlanmış
olmasına rağmen şikenin sorumluları
cezalandırılmamış ve Bursasporun mağduriyeti
giderilmemiştir.
Bugün
sizden şu sorunun yanıtını öğrenmek istiyoruz: Yeni
düzenlemede ve uygulamalarda, futboldaki mevcut eşitsiz yapılanma ve
kast sistemi korunacak mıdır? Yoksa bazı takımlar daha
eşit olmaya devam mı edecektir?
Yandaş
anlayışının son bulduğu ve tüm sporcuların ve
takımların arkadaş olduğu bir lig özlemiyle,
saygılarımla.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Başka
soru? Yok.
Buyurun
Sayın Bakan.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum.
Tavşanlı
Linyitsporun stadyumuyla alakalı Sayın Işıkın
sormuş olduğu bir soru var. Bu soruya bilahare yazılı
olarak, ayrıca ayrıntılı cevap vermeyi tercih ediyorum.
Burada
bilinmesini isterim ki Bank Asya Liginde Tavşanlı Linyitspor,
gerçekten Kütahyanın ve çevre ilçelerin aynı zamanda iyi bir
temsilini yürütmektedir. Bu, sadece bu sezonla sınırlı olan bir
durum değildir. Son birkaç sezondur iyi bir performans ortaya
koymaktadır. Burada bize düşen bir görev varsa, bu görevden imtina
etmeyeceğimizin bilinmesini arzu ederim.
Kütahya
kent merkezinde bulunan stadyumla alakalı konu, değerli
milletvekilleri, neredeyse tüm illerimizden gerek yerel yönetimler gerekse
milletvekillerimizden, kent merkezindeki stadyumların yerine, kente
yakın yeni gelişim sahalarında yeni stadyum ve spor tesislerinin
inşa edilmesine yönelik talepler gelmektedir.
Dolayısıyla,
Kütahyada stadyumun yerinin değiştirilmesi ve başka bir arsa
üzerinde daha geniş sosyal ve sportif donatılara sahip olan yeni bir
stadyumun inşa edilmesinden, Kütahyalıların
rahatsızlık duyacağı kanaatinde değilim.
Yapılacak olan, Kütahyaya kazandırılacak olan projenin
standardı burada belirleyici olacaktır.
Giresun
ilimizin stadyumu noktasında ifade edilen soruya istinaden
şunları ifade etmek isterim cevaben. Sayın
Karaahmetoğlunun sorusu; Giresun Stadyumunun aydınlatma, çimlerinin
yenilenmesi, tribünlerin ve kapatma işlemlerinin modernize edilmesi
noktasında çok kapsamlı bir restorasyon projesinin
imalatını talimatlandırmış bulunuyoruz. Giresun
Stadyumu, mevcut hâliyle, yeni baştan inşa sürecine eşit
sayılabilecek bir konfora kavuşmuş olacak ama ayrıca yeni
bir stadyum kentin ihtiyacıysa bununla ilgili değerlendirmelerin daha
sonra yapılabilmesi mümkün olacaktır.
O
bölgede, biliyorsunuz, Ordu ve Giresun illerimizin arasında birlikte
kullanılacak bir havaalanının inşaatı
başlamış durumda. Havaalanını esirgemeyen bir
iktidarın, bir başka yatırımı esirgemesi söz konusu
bile olmayacaktır.
Sayın Erdemirin
Bursasporla ilgili soruları dün de vardı, bugün de var,
teşekkür ediyorum.
Bursasporlu değilim
ama Bursasporu çok önemsiyorum. Bursasporun şampiyonluk
başarısını da aynı şekilde Anadolu sporunun
canlanması ve yeniden Anadoludaki o dinamizmin harekete geçmesi
adına çok önemli buluyorum. Eğer ki Bursaspor bir
eşitsizliğe maruz kalacak olursa, burada eşitsizliğe neden
olanlar karşılarında bizi de bulacaklardır, hiç kimsenin
tereddüdü olmasın.
Kanun teklifindeki
cezaların hafif olduğuna ilişkin bir değerlendirme
yapıldı. Burada şunu ifade etmek isterim, kanun
değişikliğine ilişkin teklif metni baştan sona
okunacak olursa görülecek olan hukuki gerçeklik şudur: Kanun teklifinde
apaçık bir ibare var; ceza kanunlarında tanımlanmış
başka bir suçun kapsamına girmediği takdirde bu kanun
teklifindeki cezalar geçerlidir ama eğer sporda düzensizlik nedeni olan
bir fiil, ceza kanunlarındaki bir başka suçun tanımı
kapsamına girecek olursa, yani adam öldürme, adam yaralama ya da
başka bir suçun kapsamına girecek olursa bu özel kanundaki cezalar
değil, daha ağır cezanın tanımlanmış
olduğu Türk Ceza Kanunu maddeleri uygulanma imkânına
kavuşmuş olacaktır.
Diğer davalardan
tutuklu olanlarla futbolda şike soruşturması kapsamında
tutuklu olanlar arasında dünden bugüne devam eden paralellik kurma
arayışı var.
Burada şunu ifade
etmek lazımdır: Herkes Türk Ceza Kanununa ya da genel ceza
normlarına göre, işlediği fiilin
karşılığı olan suçlardan yargılanmaktadır.
Kanun önünde eşitlik prensibi vardır. Kanun önünde hiç kimsenin
eşitsiz bir muameleye maruz bırakılabilmesi söz konusu
değildir. Futbolda şike soruşturmasıyla diğer
soruşturmaları aynı kefede değerlendirebilmek, hukuk bilgisiyle
bağdaşmayan bir yaklaşım olacaktır.
Diğer taraftan, KCK
tutukluları ya da operasyonlarıyla bu kanun teklifi arasında
paralellik kurmayı da kesinlikle çok zorlama bir çaba olarak
değerlendiriyorum. Türkiye Cumhuriyetinin anayasal nizamı ve bu
anayasal düzeni korumaya yönelik anayasal ve hukuksal prensipler herkesin
malumudur. Elbette ki cumhuriyetin savcıları ve hâkimleri, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin milletiyle bölünmez bütünlüğünü korumak üzere
kanunlardan doğan yetkilerini, kanunların
tanımladığı sınırlar içinde kullanmaya devam
edeceklerdir.
Son olarak şunu ifade
etmek isterim: Beşiktaş taraftarlarının, bizce de
çok doğru olan, haklı bir tavrı oluştu. Bunun bütün
kulüplerimize örnek olmasını yürekten arzu ederim. Van ilimize
yönelik bir duyarlılık Beşiktaş tribünleri tarafından
çok güzel canlandırıldı. İlk olarak, atkıların
sahaya atıldığı Beşiktaş-Fenerbahçe maçında
ben de izleyici olarak oradaydım, tribündeydim. İki kulübün
başkanlarıyla birlikte o karşılaşmayı izledik.
Bizde, bize armağan edilen bir Beşiktaş atkısını
o gün sahaya gönderdik. Yani eğer burada bir kabahat varsa biz de o gün
itibarıyla ihlal yoluyla bu kabahatin ortağı olmuş olduk.
Fakat burada bir şeyin istismar edilmemesi lazım: Türkiye Futbol
Federasyonu tarafından Beşiktaş Kulübüne verilmiş olan ceza
kesinlikle Vana gönderilmek üzere atkıların sahaya
atılmasıyla alakalı bir şey değildir -tırnak
içinde- sahaya yabancı cisim atılmasıyla alakalı bir
konudur. Çünkü maçın henüz bitiş düdüğü çalınmadan evvel
sahaya atkıların atıldığını orada bulunan
herkes, maçı izleyen herkes tanıklık etti. Bu vesileyle
Sayın Sakık takım değiştirmiş oldu. Kendisine
hayırlı olsun diyorum ama Fenerbahçeliler bu durumu iyi
karşılamayacaktır muhtemelen. Gene de Beşiktaş
taraftarının sergilemiş olduğu tavır doğru bir
tavırdır. Vana yönelik olarak sergilenen duyarlılık bütün,
esasında, spor kamuoyu tarafından sergilenen bir
duyarlılıktır.
Bu
kapsamda, son iki cümle -Sayın Başkanım, hoşgörünüze
sığınarak ifade etmek istiyorum- Fenerbahçe Kulübü de
kapsamlı bir şekilde Vana kolilerini göndermiştir. Vana
yaptığım ziyaret sırasında Trabzonspor Kulübü
tarafından gönderilen çok sayıda armağanın ve sportif
malzemenin de Vanda dağıtımda olduğunu bizzat gördüm. Yine
Galatasaray Kulübü adına da gönderilen belli sportif ürünlerin Vanda
bulunduğunu yani bu sporun kardeşlik ruhu, kulüpler üzerinden Van
halkına yönelik olarak çok kararlı ve samimi bir şekilde
sergilendi. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi,
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 80 sıra sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 4. maddesine para şeklinde ibaresinden sonra gelmek
üzere dördüncü fıkrasında yer alan birinci fıkra hükmüne göre
cezalandırılır ibaresi elli güne kadar adli para cezası
ile cezalandırılır şeklinde ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz. 24/11/2011
Mahmut
Tanal Ali
Serindağ Kemal
Ekinci
İstanbul Gaziantep Bursa
İhsan
Kalkavan İlhan
Demiröz Veli
Ağbaba
Samsun Bursa Malatya
Ercan
Cengiz Haydar
Akar
İstanbul Kocaeli
BAŞKAN
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
Hükûmet katılıyor mu?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Gerekçeyi okutuyorum:
Hukuk
devleti ilkesinin gerçekleştirilmesinin unsurlarından biri; "suç
ve cezalar arasındaki ölçülülük" ilkesidir. Buna göre, öncelikle yasa
koyucu norm koyarken insan hak ve
özgürlüklerine getirilen sınırlandırmanın
sınırı olarak ölçülülük ilkesi ile bağlıdır.
İlke, ceza hukukuna ilişkin yasal düzenlemeler açısından
bir suç için öngörülen cezanın, bu suçun işlenmesi sonucu bozulan
kamu düzeninin yeniden tesisi amacına elverişli, gerekli ve bu amaçla
orantılı olması şeklinde tanımlanabilir. Bir
başka deyişle "Yasa koyucunun ceza saptamadaki yetkisinin
sınırını hukuk devleti ilkesi oluşturur.
Cezaların, suçların ağırlık derecesine göre önleme ve
iyileştirme amaçları da göz önünde tutularak, adaletli bir ölçü
içerisinde konulması ceza hukukunun temel ilkelerindendir." "Suç
ile ceza arasındaki oranın adalete uygun bulunup
bulunmadığını, o suçun toplum hayatında
yarattığı etkiye ve kamu vicdanında aldığı
tepkiye göre takdir etme zorunluluğu vardır. Bu
orantısallık bağının bulunması, hukuk devleti
ilkesinin ve adalet anlayışının bir gereğidir. Yasa
koyucu cezaların türünü seçerken ve sınırlarını
belirlerken mutlak adalet ölçülerini izlemek zorundadır." Yine kural
olarak, suçun ve ortaya çıkan toplumsal ve şahsi zararın
ağırlığına, failin kişiliğine ve fiilin
özelliklerine göre cezanın şahsileştirilmesi
olanağının hâkime verilmesi de ölçülülük ilkesinin
gereğidir. Yasa koyucunun bu kuralları açıkça ihlal eder
nitelikte yasa koyması Anayasa'ya aykırı olacaktır.
BAŞKAN
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
5inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
5- 6222 sayılı Kanunun 16 ncı maddesinin birinci
fıkrasında geçen "üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli
para" ibaresi "yirmi günden az olmamak üzere adli para" ve
ikinci fıkrasında geçen "bir yıldan üç yıla kadar
hapis" ibaresi "üç aydan bir yıla kadar hapis"
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, sporda şikenin de şiddetin de temeli ekonomik
özgürlüğü olmayan takımlardır. Olaya bu pencereden bakın.
Siz 20 kiloluk bir güreşçiyi 20 olmaz da- 50 kiloluk bir güreşçiyi
120 kiloyla güreştirirseniz yazık ediyorsunuz Sayın
Bakanım, yazık ediyorsunuz. Siz 50 kiloluk güreşçiyi
ağır sıklet güreşçisiyle aynı kefeye koyup
güreştiriyorsunuz.
Ha,
liglerde takımlar arası dengesizlik, ekonomik dengesizlik var
arkadaşlar. Bu, her şeyi bu yapıyor. Eğer bu kulübün
ekonomik özgürlüğü yoksa, başına gelen öncelikle her şey
budur. O zaman, parayı veren başkanın önünde herkes önünü
ilikliyor, onun emrini yerine getiriyor.
Siz
eğer sahalardaki güvenlik görevlilerini o kulübe
bırakıyorsanız, güvenlik görevlilerini o kulüp seçiyorsa, bunu
Federasyon seçmiyorsa, güvenlik görevlisi şirketler kimin dediğini
yapacak? O kulübün dediğini yapacak. Bir başka takım, deplasman
takımının seyircisine ve deplasman takımına
karşı iyi mi davranacak? Çünkü parayı ev sahibi kulüpten
alıyor. Bir kere bunu, güvenlik görevlisi şirketi, Federasyonun
herkese eşit davranacak şekilde yapması lazım. Bir kere
şiddetteki birinci sorun buradan geliyor. Mutlaka güvenlik görevlisiyle anlaşma
yapan takım kendi takımı oluyor, güvenlik görevlileri de
kendisini kiralayan şirketin emrinde oluyor; bir.
İki: Sayın
Başkan, geçen yıla kadar bir kulübe bir başkan geliyordu, güya
Para verdim. diyordu, gittiği zaman da sonuna kadar temliği koyup gidiyordu
ve o takım batıyor artık, o takımdan hayır gelmiyordu.
Daha o takımda şike de olur, şiddet de oluyordu.
Ben burada birkaç
duyarlı arkadaşıma teşekkür ediyorum buna önayak olan
kişilerden biri benim, başından beri, dokuz yıldır
söylüyordum. Geçen dönem
Artık kulüplerin Spor Totodaki isim
hakkına kesinlikle hiç kimse temlik koyamayacak. O, artık Spor
Totodaki isim hakları kulüplerin can suyu. Onurlu yaşamaları
için, kimseye muhtaç olmamaları için artık o paraya kimse temlik
koyamayacak. Bir kere bu sorun çözüldü ama esas sorun Sayın Bakanda, esas
sorun Sayın Bakanda.
Arkadaşlar, Spor
Totoda bugüne kadar Türkiye'de geçen yıl sonu itibarıyla
söylüyorum- 12 milyarlık İddaa geliri elde edilmiş, 12 milyar.
Kulüpleri koşturuyor at gibi, canları çıkıyor, 50 kiloluk
güreşçiyi 120 kiloyla güreştiriyor, kulüplere verdiği para yüzde
7 arkadaşlar. Mesele bu. Ya, Sayın Bakan, kulüpler üzerinden bu
parayı kazanıyorsun, kulüpleri oynatıyorsun, at gibi
koşturuyorsun, hiç değilse bu kulüplerin kimseye muhtaç olmadan,
kulüplerin eşit bir şekilde yarışmaları için sen
kulüplerin payını yükseltmek zorundasın. Arkadaşlar, mesele
burada. 120 milyondan alınan para yüzde 7. O da Birinci Lig kulüplerine
verdiği para yılda 5 milyon -Süper Lig dediğimiz yani- Bank
Asya Ligi denilen kulüplere verdiği para 1le 1,5, ikinci lig kulüplerine 500le
700, üçüncü lig kulüplerine verdiği para 350 bin lira.
Şimdi, bir kere,
aşağıdan daha takım gelir mi arkadaşlar? Demin bir
arkadaşım Tavşanlı Linyitspordan bahsetti. Kiminle
güreştiriyorsun? Tavşanlının ekonomik potansiyeli bu
takımı eğer yaşatıyorsa, ben o insanları
kutluyorum. Ama böyle gitmeyecektir. Yarın, bugün verilen eğer bir
kurum desteği yoksa, bugün verilen desteği yarın çektiğin
zaman apar topar gidiyorsunuz arkadaşlar. Onun için şiddetin de,
şikenin de ilacı kulüplerin ekonomik özgürlüğü. Bunu
sağlamazsanız, kulüpleri eşit koşullarda
yarıştırmazsanız her şey olur arkadaşlar. Bunu
söylemek benim boynumun borcu. Yukarıdaki görüşmemi kestim, geldim.
Bunu not düşmek için bu yasa geçerken söylemek zorundayım.
Sayın Bakan,
İddaa gelirlerindeki kulüplerin payını mutlaka
fazlalaştırmak zorundasınız. Bu sizin boynunuzun borcu.
Özellikle küçük ilçelerimizin, beldelerimizin takımları var,
bunların ekonomik özgürlüğü yok, hep birilerinin eline
bakıyorlar. Sporcuyu ve sporu kimsenin eline baktırma, kimseden para
dilendirme bu insanlara. Çünkü, birisi desteğini çektiği zaman neler
oluyor, neler. Bugüne kadar o haciz koyan, temlik koyan insanlardan hesap
sormadı kimse.
Eşit koşulda
eğer yarışılmayan ligler varsa, arasında maddi
olanağı olan olmayan ligler varsa, arkadaşlar, bu
çıkardığınız yasa hiçbir işe yaramaz. Bunun
temeli ekonomik özgürlüktür. Özgürlük olmayan bir yerde yaşam olmaz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mesut Dedeoğlu,
Kahramanmaraş Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Ben de
tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyorum ve ilerideki
dönemde, öğretmen atamaları ve tüm öğretmenlerle ilgili
sıkıntıların bir an önce giderilmesini temenni ediyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 80 sıra sayılı Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5inci maddesi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle, yüce
Meclisi tekrar saygılarımla selamlıyorum.
Bundan daha önceki
kanunumuz 31 Mart 2011 tarihinde çıkarılmış ve üstünden de
sekiz ay bir zaman geçmiş. Milletvekili olmadan önce Türkiye Görme
Engelliler Spor Federasyon Başkanlığını dört yıl
yürüttüm ve Türkiye Futbol Federasyonunun da yıllarca doğal
delegeliğini yaptım. 23üncü Dönemde de Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Meclis araştırma önergesiyle açmış olduğu
araştırmaya da konuşmacı olarak katıldım ve fikirlerimizi
söyledik Federasyon Başkanı olarak. Orada söylediğimiz en önemli
noktalardan bir tanesi, sporda şiddetin ve şikenin tamamen
eğitimle ilgili olduğu, mutlaka bu eğitimin verilmesi
gerektiği. Devamlı bunu vurguladık. Ancak o tarihlerde bu kanun
maddelerinin içerisine böyle bir şey girmedi ve şu anda da görüyorum
ki, alelusul, acelece bu kanun teklifi tekrar değiştirilerek devam
edecek.
Federasyon
Başkanlığı dönemimizde Türkiyede bulunan Spor
Bakanlığına bağlı altmış federasyonun
içerisinde, hepsinin içerisinde disiplin kurulu başkanlıkları
var. Disiplini var kendi içerisinde, iç bünyesinde. Bu sporda şiddet
denilince akla gelen sadece Futbol Federasyonundaki
şiddet. Diğer branşlarda, amatör spor branşlarında
disiplin kurulu başkanlığı ve yönetim kurulu
tarafından verilmesi gereken bir ceza veya gündeme gelmesi gereken bir konu
varsa otomatikman kendi iç bünyesinde halledilen bir nokta, bir konudur.
Şimdi,
bu kadar alelacele çıkartılan bir kanunda, önümüzdeki dönemlerde,
sekiz ay geçmiş üstünden ve tekrar önümüzdeki dönemde yine aynı
şekliyle karşımıza gelecek, bunun endişesini
yaşamaktayız.
Sporda
şiddette çok acı günler yaşadık hem futbol içerisinde,
değişik şehirlerde yapılan futbol
karşılaşmalarının içerisinde gerekse de
uluslararası yaptığımız karşılaşmalarda
yine ölümlü sonuçlarını doğuran çok acı günler
yaşadık. Temenni ediyorum ki bir daha böyle günler olmasın ama
bu hazırlanan, bundan sekiz ay önce hazırlanan ve şu anda da
değişikliğini yaptığımız bu kanunlarla
bunların önüne geçmemiz mümkün değildir. Gönül isterdi ki bu kanunun
enine boyuna, haftalarca ve özel komisyonlar kurularak hazırlanmasını
biraz daha geciktirmekti.
Sporda
yan yana gelmemesi gereken iki konu: Birincisi şiddet, ikincisi şike.
Şu anda, şu son geçtiğimiz dönemin içerisinde Türkiye'nin
gündemine oturmuş ve her vatandaşımızın
konuştuğu bir konu. Gönül isterdi ki bunlar olmasın ama maalesef şu anda
önümüzde. Devletimiz seksen yıldan beri bu konuda bir boşluk
bırakmış. Kendi iç bünyelerinde kanunlar olmasına
rağmen bu konuya el atılmamış, bu olaylar
karşımıza çıktıktan sonra özellikle şiddet konusunda
işte, hepimizin bildiği üzere 31 Mart 2011 tarihinde böyle bir kanunumuz çıkmış.
Spor
insanların vazgeçemediği en önemli uğraş alanları
arasında yer almaktadır. Spor tek başına, toplu veya
takım hâlinde yapılan, kendine özgü kuralları, teknikleri olan
bedensel ve zihinsel yetilerin gelişmesini sağlayan eğitici,
eğlendirici en önemli faaliyetlerimizdir.
Türkiye'de
de spor deyince ilk akla gelen futbol, çünkü bütün insanların ilgisini bu
noktada toplayan bir spor branşımız.
Bunun
yanında spor kavramıyla yan yana gelmemesi gereken iki kavramdan
bahsettik. Yine, bu iki kavram üzerinde, hem Türkiye'de hem de dünyada bir
çözüm noktasına ulaşılmış herhangi bir ülke de yok,
onu da belirtmeden geçemeyeceğim, çünkü bu sekiz ay önce
çıkarttığımız kanunla, Meclisin çıkarttığı
kanunla ve bu yeni düzenlemesini yapmaya
çalıştığımız bu kanunla, nereye kadar gidecek?
Nasıl olacak?
Burada
en önemli vurgulamak istediğim olaylardan bir tanesi şu: Şu anda
bile neler yapıldığını şikeyle ilgili, hiç
kimsenin bir bilgisi yok. Bu tamamen insanların iç huzuruyla, sporu spor
olarak görüp öyle algılamasından başka yapılacak hiçbir
şey yok diye düşünüyorum.
Bu
bağlamda, genellikle tüm dünyada ve ülkemizde spor faaliyetleri
kalabalık seyirci gruplarıyla yapılmaktadır. Müsabaka
esnasında hem taraftar hem de oyuncular elinde olmayan nedenlerle
heyecanlanmakta ve belki de ruh hâliyle yanlış davranışlar
içerisine girebilmektedir, çünkü her iki taraf da hem sevinci hem de üzüntüyü
aynı anda yaşamaktadır. Bu nedenle cezaları artırarak
spor müsabakalarında ortaya çıkan şiddet olaylarını
ortadan kaldırmamız mümkün değildir. Şiddet
olaylarını ancak topyekûn bir eğitim ortamında
kaldırabiliriz. Bunun için de toplumun hemen hemen her kesimine görev
düşmektedir. Spor kulüpleri, başkanları özellikle, yönetimi,
teknik direktörleri, hakemlerin çok dikkatli olması gerekiyor, özellikle
de amigoların en ufak bir davranışları bu tribünlerde
bulunan seyircilerimizi negatif yönde etkileyebiliyor ve şiddete
karşı yönlendirebiliyor.
Bu
vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Dedeoğlu.
Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kürkcü.
BDP
GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Sayın Başkan, sevgili
arkadaşlar; benden önce birçok konuşmacının birden çok
maddenin görüşülmesi sırasında söylediği gibi, bu
değişiklik tasarısı aslında güç sahiplerini
ağır cezalardan kurtarmak amacı gütmüyorsa bile böyle
algılanmaması imkânsız değişiklikler. Daha açık
bir ifadeyle söyleyecek olursam, şu an bu nedenle yargılanmakta olan
kişilerin karşı karşıya kaldıkları
cezaların ağırlığı ile bu önerilen yasa
değişikliklerinin hafifliği kıyaslandığında,
bunun sadece adalet duygusunu tatmin için ortaya konulmuş olduğunu
düşünmek neredeyse imkânsız.
Sayın Bakan bunun
diğer yasalar ve diğer kovuşturmalarla ilişkisinin
kurulamayacağını, her birinin ayrı ayrı konular
olduğunu söyledi ama doğrusu, insanlar genel olarak adalet
hakkında düşünürken hep şunu gözetiyorlar: Niçin hep güç ve
iktidar sahipleri kayrılıyor? Niçin güç ve iktidardan en uzak olanlar
daima en ağır cezalarla karşılaşıyorlar?
sorusunu sorduklarında vicdanlarında buna karşılık
bulamıyorlar. Yoksa, yasa teknikalitesi meselesi değil
karşı karşıya olduğumuz. O nedenle, sadece KCK davaları
değil, Türkiyede düşünce ve ifade özgürlüğünün
sınırlanmasına yol açan, gösteri ve örgütlenme özgürlüğünün
sınırlanmasına yol açan bütün yasaların
mağdurları, aslında bu şike iddiasıyla
yargılananlardan hiç de daha az bu Türkiye'nin yurttaşı, hiç de
daha az bu Türkiye'nin temiz yurttaşı değiller. Ne yazık
ki, kanun koyucunun, çok uzun yılların
geleneği olarak kanun koyucunun, esasen kişilere karşı
işlenmiş suçlar ya da toplumsal suçlarla, devlete karşı
işlenmiş suçlar arasında devleti kayıran, kişiyi ve
toplumu gözetmeyen tavrı dolayısıyla, Türkiyede esasen devlete
karşı suçlar bahsindeki cezaların şeditliğiyle bunlar
karşısındaki kayırıcılık arasındaki
çelişkidir kamu vicdanını kanatan. Dolayısıyla, bu
vesileyle dile gelmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Çünkü yasanın
gerekçesi esasen suç ve ceza arasındaki mütekabiliyet, adalet ve vicdan
gibi çok genel kavramlara başvurduğu için ister istemez böyle
kıyaslamalara maruz kalacak.
Bu
maddede de gördüğümüz şey şudur: Şike ve şiddet
ilişkisi bakımından burada daha çok şiddetle ilgili bir
bahis var. Şiddetle ilgili bahis de bize buna tevessül edenin daha az ceza
almasını tavsiye ediyor. Niçin? Niçin daha az?.. Niçin o zaman daha
çoktu? Bu soruyu sorduğumuz zaman ben şahsen şunu görüyorum:
Esasen bu yasa ilk şekliyle toplumun hilekârlığa, kendisinin
aldatılmasına, kendisinin sürekli olarak şiddetle beslenmesine
karşı gösterdiği reaksiyonu yasal düzlemde temsil etmeye
çalışıyordu. O nedenle bu yasadaki hükümler, şimdi
bakınca, bunu uygulayanlar bununla karşı karşıya
kaldıkları zaman onlara ağır gözüküyor. Ama toplumun
olduğu yerden bakalım, böyle mi acaba? Milyonlarca insanı göz
göre göre kandırmak, daha çok kâr, daha çok güç, daha çok iktidar için
yalan söylemek, yalanı örgütlemek, hileyi örgütlemek, hileyi
kurumsallaştırmak. Daha hafif bir ceza alsın. diyenler bunu
niçin söylüyorlar? Bana sorarsanız bunun iki nedeni var. Bu, sporla piyasa
arasında kurulmuş olan ilişkidir. Spor, piyasanın nesnesi
olduğu sürece kaçınılmaz bir biçimde şike bu spor
dünyasının bir parçası olacaktır. Bunun başka hiçbir
çaresi yoktur. Tıpkı şirketler arasındaki ilişkilerde
hile, damping, tekel, vergi kaçakçılığı olduğu gibi,
sporla piyasa arasında ilişki olduğu sürece bu olacaktır. O
nedenle, toplumun buna karşı, hiç değilse, verebileceği en
ağır cezayı verme arzusunu, bence, toplumsal adaletin vicdani
yankısı olarak görmek lazımdır. O yüzden, bunu
değiştirmek hiç de gerekmez.
Bu gerekçeler geçerli değil.
İkinci
mesele, şiddet bahsi. Şimdi, şiddet bahsini dikkatle
düşünelim. Bu, nerede ortaya çıkıyor? Genel olarak Türkiye'nin
şiddetten beslenen iklimi içerisinde
Ben kendi payıma, sporla
gençliğimde uğraştım. İlkokuldan işte, buna,
yaşım ve imkânım elvermeyinceye kadar spor içinde yer
aldım. Ben, hiçbir zaman, Türkiye'nin son yirmi yılında
olduğu kadar, şiddet ile spor arasında bir ilişki
kurulduğuna tanık olmadım. Elbette her zaman gerginlikler olur
çünkü genel olarak Türkiyede spora erkek çocukları teşvik
edildiği için, spor, esasen maço bir dünya olduğu için, bu maço
dünyanın değerleri, çoğu kez, kendini
yırtıcılık, hırçınlık olarak açığa
vurur ama genel olarak sporun öğrenildiği yer olan okulda en önce
öğretilen şey, kardeşlik, sporcu dostluğu vesaire gibi
şeyler genç insanlarda iz bırakır. Bu kadar çok şiddet ile
spor arasında bağ kurulmazdı ama ne zaman ki, Türkiyede, spor,
siyasi gösterinin arenası hâline geldi, Türkiyeyi saran toplumsal
çatışmalar, Türkiyeyi saran siyasi gerilimler, esasen, devletin en
yüksek kademelerinden, Millî Güvenlik Kurulunun devreye girdiği psikolojik
harekât mekanizmaları içerisinde, spor sahaları, millî
heyecanların, millî hislerin, millî ayrımcılıkların
geliştirildiği yerler olmaya başladı, o zaman, bu maço
dünya, bir yandan da ırkçı bir dünyayla kaynaşmaya
başladı. O nedenle, eğer bunun sonunu getirmek istiyorsak,
sporla piyasa arasında olduğu kadar, sporla devlet güvenliği
arasındaki bağı da kesmek gerekir; ama bunlar kesilene kadar bu
sert yasalar uygulansın, bir görelim bakalım bunlara tevessül etmek
Bir şehrin bütün oyuncularını, bütün seyircilerini birden
taş yağmuruna tutmak ve onları linç etmeye kalkmak o kadar
kişinin yanına kâr kalmasın, bir görelim.
Bütün
Türkiyeyle dalga geçmek, maç satın almak, maç satın almak için her
türlü tertibatı kurmak, bunun için bütün dünyayı kendi hizmetine
sokmak gücü ve kudretini kendine vehmedenler kendilerini güçsüz ve kudretsiz
olarak görsünler bakalım, bakalım o zaman biraz daha kamu
vicdanı tatmin olacak mı? Elbette, ben de benden önce konuşan
arkadaşlar gibi biliyorum bunlar kesmez, bunlar bitirmez, bunlar temeldeki
büyük toplumsal eşitsizliklerin yankılandığı büyük
uygarlık açıkları kapatılmadığı sürece
içinde cereyan edeceği alanlar. Ama bütün bunlarla birlikte
düşünülmediği için de bu yasa değişikliği bizim için
problem olmaya devam ediyor. Bir futbol maçındaki gençleri düşünün,
içlerinde aktif olarak spor yapanlar bu seyircilerin sadece yüzde 1idir.
Bunlar kendileri gerçek sporcular olsalar hiçbir zaman bu spor
müsabakaları bu kadar çok maçoluğun, bu kadar çok karşısındakine
hak tanımazlığın, bu kadar çok rakibini yok etme duygusunun
tribünlere yaygın olarak yansıdığı yerler olmaz.
Eğer kadın katılımı teşvik edilebilse, önü
açılabilse bütün spor yarışmalarında hem yarışanların
hem bunu izleyenlerin, buna katılanların yarısı kadın
olsa bakın bakalım bu şiddet bu şekilde yansır
mı? O zaman sporu bu şekilde çekip çevirmek, bu kadar adaletsizce,
hilekârca çekip çevirmek de hiçbir zaman taraftar vicdanında yankı
bulmaz. Ama ne yazık ki az sayıda kadın izleyici, kadın
taraftar da gitgide bu maço değerlerle örtüşüyor. Televizyonlardaki
spor programlarının sunucuları arasında kadın
sunucuların sayısının her geçen gün ne kadar
arttığını görüyorsunuz, fakat kullandıkları lisana
dikkat ediyor musunuz? Aşağı yukarı hepsi erkek lisanı
kullanıyor. Çünkü futbolun doğasındaki, daha doğrusu
doğasında demeyeyim, bugünkü futbol dünyasını belirleyen
değerlere onlar da katılmış oluyorlar.
Dolayısıyla, böyle rozet gibi sosyolojide tokenizm dediğimiz,
işte olsun da bir tane mavi boncuk bulunsun diye kadınları spor
programlarına katmak değil, kadınların spordaki yolunu
açmak şiddetin en önemli ilacı olabilir diye ben düşünüyorum.
Ama bütün bunlar uzun bir dönemin, daha yaygın ve geniş bir spor
siyasetinin, piyasayla spor arasındaki bağın kesilmesine
bağlı uzun bir süreç.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERTUĞRUL
KÜRKCÜ (Devamla) O nedenle, ben bu süreç tamamlanana kadar hilenin ve
şiddetin ve ayrımcılığın eskiden olduğu
kadar ağır bir biçimde cezalandırılması için oy
kullanmanızı teklif ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kürkcü.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Ziver Özdemir, Batman
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZİVER
ÖZDEMİR (Batman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyorum.
80
sıra sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 5inci maddesi üzerinde şahsım olarak görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gerek
ülkemizde gerekse dünyada spor maçlarının manipüle edilmesinin ve
şike karıştırılmasının en büyük
nedenlerinden birisi de bence bahis oyunlarıdır. Tüm bu yasal
düzenlemelerle birlikte sporda şiddeti önlemek ve sonuç almak için bahis
oyunlarının ve bunlara uygulanacak cezaların da ayrı bir
yasayla düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum.
Ben
de bir Fenerbahçeli olarak Çarşı hareketini takdir ediyorum ama
SIRRI
SAKIK (Muş) Benim gibi gel, sen de gel.
ZİVER
ÖZDEMİR (Devamla) Ama Fenerbahçede toplumsal olaylara karşı
bu camianın duyarlı hâle gelmesi için de yerimde kalarak çaba sarf
edeceğimi beyan etmek istiyorum.
Teklifin
yasalaşmasını ve hayırlara vesile olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Fehmi Küpçü, Bolu Milletvekili.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FEHMİ
KÜPÇÜ (Bolu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 80
sıra sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 5inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
24
Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle de tüm öğretmelerimizin
Öğretmenler Gününü yürekten, kalben tebrik ediyorum.
Spor
alanında faaliyet gösteren kişilerin, tarafların hak ve
hukuklarının korunması, şiddet ve düzensizliğin
önlenmesi sosyal bir vakıa, yadsınamaz bir gerçektir. 5149 sayılı
eski Yasadan sonra 31/03/2011 tarih ve 6222 sayılı Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunla yeniden
düzenlenmiş ve hâlen de derdest ve yürürlüktedir.
Değerli
milletvekilleri, hâl bu olmakla birlikte, 6222 sayılı Kanunun
yapılış tarihine rastlayan ve dün Adalet Komisyonu raporuna da
yansıyan hâliyle, bu kanunun yapılış tarihinde spor
olaylarındaki aşırı şiddet ve bu olayların ciddi
oranda artması keyfiyetiyle ve bu duygusallıkla;
1-
Kapsamlı bir inceleme yapılamamış mevcut yasayla ilgili,
2-
Mukayeseli hukuk verileri de göz önünde bulundurulmadan iş bu kanun kaleme
alınmıştır.
Netice
olarak, suç ve ceza adaletiyle bağdaşmayan orantısız
cezalar öngörülmüş, tabiri caizse, kanun koyucunun lafzıyla ruhu
arasında bir tenakuz husule, meydana gelmiştir. Bu da, kanun
koyucunun adalet ve hakkaniyet arayan adalet anlayışıyla ve
iradesiyle de şüphesiz örtüşmemektedir.
Söz
aldığım teklifin 5inci maddesin de, Yasak alanlara girme
başlıklı 6222 sayılı Yasanın 16ncı
maddesinde tekabül etmektedir ki, yine bu kapsamda ceza miktarlarında bir
indirim düzenlenmektedir.
Şüphesiz,
bu kanun teklifiyle ilgili takdir ve taltif yüce Meclise aittir.
Ben,
80 sıra sayılı bu Kanun Teklifinin, bu milletin birlik ve
beraberliğine, memleket insanlarına ve spordaki kardeşlik
hukukuna emek ve katkı vermesini yürekten murat ediyor, hepinizi en kalbi
duygularımla tekraren selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Küpçü.
Şimdi,
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Akar, buyurun.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, Türkiye'nin en büyük sanayi tesislerinin
bulunduğu, 16 adet OSBsi olan, sonra da nüfus yoğunluğu
bakımından 2nci kent olan, yine İstanbuldan sonra en çok vergi
veren kent olan Kocaeli, devlete 10 verirken 1 alıyor, buna da örnek
olarak kent stadyumundan bahsedebiliriz. Kent merkezinde olan bu stadyum 10 bin
kişilik olup derme çatma bir çatıya da sahiptir, Kocaeline
yakışmamaktadır. Ben, dün bunu size sözlü olarak iletmiştim
ama tutanaklara geçmesi için bir kez daha iletiyorum.
Yine,
açıklamalarınızda 14 tane kente stadyum
yapacağınızı söylediniz ama Kocaelinden bahsetmediniz. O
stadyumların kaynağı olan Kocaeli kentine de bir stadyum
yaparsanız mutlu oluruz Kocaeli halkı adına.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Çavuşoğlu
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Bakanım, Spor Toto
Teşkilatının Süper Lig takımlarına isim hakkı
karşılığında ödediği rakamın tutarı
nedir, öğrenebilir miyiz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çavuşoğlu.
Sayın
Bakan, buyurun.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, çok
teşekkür ediyorum.
Önce
Sayın Çavuşoğlunun sorusuyla başlamak istiyorum.
Esasında Sayın Aslanoğlunun konuşmasında da Spor
Totonun gelirleri ve futbol kulüplerine yapılan katkılar hususunda
belli değerlendirmeler vardı, bunu da aynı kapsamda
değerlendirmek istiyorum.
Sayın
Aslanoğlunu gerçi şu an Genel Kurulda göremiyorum ama ben gene de
temas ettiği konudaki bilgilerimi Genel Kurulla paylaşmak
arzusundayım.
Değerli
arkadaşlar, Spor Toto Teşkilat Başkanlığı
Bakanlığımıza bağlı olarak faaliyetlerini
sürdürmektedir ve aynı zamanda Spor Toto, Türkiye futbol liginin, Süper
Ligin isim hakkı sahibidir yani Spor Toto Süper Lig olarak büyük
takımların bulunduğu ligi adlandırmak gerekecektir.
Futbol
finanse edilmiyor, Spor Totonun gelirleri futbola aktarılmıyor.
dedi Sayın Aslanoğlu. Bir bilgi eksikliği olduğu
kanaatindeyim zira rakamlarla ilişkisinin esasında iyi olduğunu
biliyorum. Spor Toto üzerinden Spor Toto Süper Ligde bulunan kulüplerimize
ödenmek üzere Türkiye Futbol Federasyonuyla karşılıklı
görüşmeler çerçevesinde isim hakkı karşılığı
olarak aktardığımız kaynak 124,5 milyon TL. Bunu öncelikle
ifade edeyim. Yani Spor Toto Süper Ligin esas finansörü
Bakanlığımızdır, Gençlik ve Spor
Bakanlığına bağlı olan Spor Toto Teşkilat
Başkanlığıdır. Bununla birlikte isim hakları
dışında ayrıca kulüplerimize galibiyetler, mağlubiyetler
ve beraberlikler sırasında ödenen rakamlar vardır. Her bir
takımımıza İddaa üzerinden galibiyet hâlinde 100 bin -Süper
Lig olarak bunu ifade ediyorum- beraberliklerde 80 bin, mağlubiyet hâlinde
bile 60 bin lira olmak üzere ödemeler yapılmaktadır. Bank Asya Ligi,
yani Birinci Lig olarak bildiğimiz Bank Asya Birinci Lig, İkinci Lig
ve Üçüncü Ligde mücadelesine devam eden her bir takımımıza her
karşılaşmada deplasman galibiyetleri için 60 bin lira, ev sahibi
takımın galibiyeti için 50 bin lira, beraberlikler hâlinde 40 bin
lira, kaybeden takıma da ayrıca 30 bin lira müsabaka başına
düzenli olarak ödenmektedir. Bunlar önemli rakamlardır diye
düşünüyorum. Esasında toplamına yönelik bir hazırlık
da ayrıca yapılıp toplamına dair de bir bilgilendirme
yapılabilir.
Bütün
bunların dışında Spor Toto üzerinden amatör kulüpler de
dâhil olmak üzere imkânlar nispetinde kulüplerimize yönelik sportif faaliyetler
nakit likit kaynaklarla desteklenmektedir. Ayrıca, belli zamanlarda
kulüplerimize yönelik tesisleşme noktasında ilave katkılar
sağlanmaktadır. Süper Lige çıkmasından dolayı Mersin
İdmanyurdu stadyumunun bu kapsamda 7 milyon TL harcanarak restorasyonu
gerçekleştirilmiştir. Trabzon Avni Aker Stadyumu keza benzer
şekilde toplamda 8,5 milyon TLye ulaşan rakamlarla hem
Şampiyonlar Ligine hem de Süper Ligdeki müsabakalara hazır hâle
getirilmiştir. Aynı şekilde Fenerbahçenin Topuk
Yaylasında bulunan tesislerinin tamamlanması için 10 milyon TLnin
üzerinde bir rakam buraya aktarılmıştır nakit likit kaynak
olarak. Benzer şekilde Galatasaray stadyumu, benzer şekilde Beşiktaş
İnönü Stadyumuna yönelik katkı ve desteklerimiz de diğer bütün
Anadolu takımlarına olduğu gibi kuvvetli rakamlarla
sürdürülmektedir. Bunu ifade etmek istiyorum.
Kocaeli
stadyumuyla ilgili, değerli arkadaşlar, ben burada yapılacak
olan stadyumların tamamını saymadım. Dün Malatyayla ilgili
olarak da söz konusu edildi. Malatya ilimizde stadyumun yapılmasıyla
ilgili bir temerrüt yaşanmayacaktır, bir gecikme söz konusu
olmayacaktır. Malatya, Toplu Konut İdaresiyle protokol
safahatını büyük ölçüde tamamlamış durumdadır.
Ben,
bütün illerimizi saymadım ama bu vesileyle dikkatin stadyumlar üzerine
çekilmesinden, doğrusu ziyadesiyle memnunum. Yapılacak olan iller
kendilerini zaten biliyor, bu illerimizden bir tanesi de Kocaelidir.
Kocaeli
ilimizde yeni bir stadyumun yapılmasına yönelik protokol, Toplu Konut
İdaresi ile imza safahatında bulunmaktadır.
Dolayısıyla, Kocaeli ilimizde stadyum yapılmasıyla ilgili
bir geri düşme durumu söz konusu olmayacaktır.
Kocaelinde,
ayrıca, 2 bin seyirci kapasiteli bir olimpik yüzme havuzunu da
büyükşehir statüsündeki bu ilimize kazandırma vizyonuyla hareket
ediyoruz.
Paralelinde
bir iki cümleyle Sayın Başkanım, sadece bir dakika alarak
tamamlıyorum.
BAŞKAN
Tamamlarsanız Sayın Bakan çünkü yeni sorular var.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Bir dakikayla tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, kanunun dün ve bugün görüşmelerine
başlanmış olmasıyla Türkiye Futbol Federasyonu Başkan
Vekili Göksel Gümüşdağın adliyeye çağrılması,
emniyette sorguya alınması arasında paralellik kuran milletvekilleri
oldu. Doğrusu, bu zorlama girişimleri fevkalade üzücü bulduk. Her
şeyden evvel, bu kanun, buraya dört grubun ortak imzasıyla getirildi.
Hani -şikeyi konuşuyoruz- esasında BDP Grubu imzasını
geri çekmekle birlikte diğer üç siyasi parti grubunu ofsayda düşürmüş
oldu, futbol diliyle konuşacak olursak.
Değerli
milletvekilleri, Göksel Gümüşdağın adliye ve emniyet sorgusuna
davet edilmiş ve götürülmüş olması -davet de değil, bizzat
polis tarafından- diğerlerine ne yapıldıysa aynı
hukuki işlemle kolluk kuvveti tarafından alınmış,
emniyete ve adliyeye yine polis nezaretinde götürülmüştür. Özel bir
muamele söz konusu değildir. Gümüşdağın Sayın
Başbakanımızla yakınlığı üzerinden
birtakım vurgular yapmak, işi başka bir çerçevenin içerisine
taşımaya çalışmak gerçekten büyük bir
haksızlıktır. Hem kişilik haklarına yönelik önemli bir
ihlaldir hem de uzlaşıyla gündeme getirilen bir kanunun safahatı
noktasında haksız ve gereksiz bir yaklaşımdır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Tanal,
sorunuz kısa olsun yalnız, süre kalmadı.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Teşekkür ederim Değerli Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlar, sorum: 231inci maddesindeki hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilemez, hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve
ertelenemez.
Değerli
arkadaşlar, ceza hukukunda temel bir ilke var: Lehe olan kanun
uygulanır, aleyhe ise uygulanmaz. Şimdi bu madde, ancak bundan sonra
işlenen suçlarla ilgili bu geçerli olur. Bundan da önce işlenmiş
bir suç varsa bu ceza hem ertelenir hem hapis cezasındaki seçenek
yaptırımları uygulanır. Bu anlamda, gerek dün gerek bugün
arkadaşlarımızın Şu ana kadar suç işleyenler
bundan yararlanamaz. demeleri, hukukun temel ilkelerinin ihlalidir. Bu
anlamdaki düşüncelerinizi öğrenmek isterim.
Teşekkürler,
saygılar.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık
SIRRI SAKIK (Muş)
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de Sayın
Bakanıma sormak istiyorum. Stadyumlarla ilgili önemli bir projesi
olduğunu söyledi. Acaba bu projede Muş da var mı, eğer bizi
bilgilendirirse sevinirim.
İkincisi: Plan
Bütçe görüşmelerinde Vandaki deprem mağdurlarıyla ilgili,
yanılmıyorsam, bir iki yıllık bir şey vardı, muaf
yani yurtlardan. Böyle bir açıklamanız vardı. Bunu bir döneme çıkarsanız
yani dört yıllık döneme, daha uygun olur diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Uzunırmak
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Benimkisi soru
değil Sayın Bakana bir tavsiyede bulunmak istiyorum yalnız.
Statlar
yapılırken güvenlikten başka alanlara varıncaya kadar ta
başlangıçta birtakım tedbirlerin öngörülmesi gerekiyor. Bizim
komisyon olarak gezdiğimizde İspanyadaki Espanyol Stadı hem
güvenlik açısından hem kalite açısından, yerleşke
olarak, zemin paylaşımı, girişler ve başka alanlarda
en iyi stattı. Projeler, mantalite açısından ta baştan
sağlıklı kurulursa faydalı olacağı kanaatini
taşıyorum. Espanyol Stadının projesine bir örnek proje
olarak bir bakmakta fayda olduğu kanaatini taşıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Uzunırmak.
Sayın Bakan, iki
dakikalık süre içerisinde çünkü süre tamamlandı.
Buyurun.
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Tamam Sayın Başkan.
Önce, Sayın
Başkanım, ceza süreleriyle ilgili olarak milletvekilimizin tevcih
etmiş olduğu soruya cevap vermek istiyorum. Bir kanundaki ceza
limitlerini münferiden içinden çekip çıkarmak suretiyle tek
başına değerlendirmek hukuki açıdan doğru bir
yorumlama olmayacaktır. Kanunun yekûnunda bahse konu edilen ceza
sürelerini birlikte mütalaa etmek lazımdır. Burada beş ila on
iki yıl olan ceza süresi, toplamda bir-üç yıla indirgendiğinden
dolayı yani toplam uzun ceza süresi bir-üç yıl gibi kısa bir
zaman dilimine indirgendiğinden dolayı lehe olan hüküm uygulanır
karinesi burada işletilemeyecektir. Uzun ceza süresi
kısaldığından dolayı hükmün
açıklanmasının geriye bırakılması ve seçenek
yaptırımlara çevrilmesi mümkün olmayacaktır. Biz bu durumu
mütalaa ederek bu kanunu dizayn ettik.
Sayın
Uzunırmakın sorusuyla alakalı olarak hemen ifade edeyim: Mevcut
yeni yapılmakta olan stadyumların tamamında yani Gaziantepte de
bir maç izlemeye gitseniz, Mersinde de, Kocaelide de, Türkiyenin bir
başka yerinde de yeni yapılacak stadyumlarda maç izlemeye
gittiğinizde sosyal donatılarını, ıslak hacimlerini,
giriş-çıkışlarını aynı
mıntıkalarda bulacaksınız. Kendi şehrinizin stadyumu
gibi gittiğiniz yerlerde aynı girişlerden, aynı
çıkışlardan, aynı ıslak hacimlerden, aynı sosyal
donatılardan yararlanma imkânı olacak. Yani el haritası ve
bilinci olan akıllı binalar inşa etme düşüncesindeyiz.
Sayın
Sakıkın Kredi Yurtlarla ilgili ertelemesi hususunda
Hemen ifade
etmek istiyorum Sayın Başkanım. Vanlı, ikametgâhı Van
ili olan öğrenciler yani ailesi Van kentimizde ikamet eden
öğrencilerimizin tamamı, Türkiyenin neresinde okuyor olurlarsa
olsunlar önce 2011 yılı sonuna kadar. dedik fakat sonra 2011-2012
eğitim öğretim yılının sonuna kadar uzattık.
Ailesi Vanda ikamet ediyor olmak kaydıyla, depremden zarar görüp görmediğine
ayrıca bakmaksızın bütün Vanlı öğrencilerimizin
Türkiye genelindeki KYKlarda, Kredi Yurtlar Kurumu bünyesindeki yurtlarda
ücretsiz kalmasına zemini hazırladık. Bununla birlikte
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakan.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, bir
cümleyle tamamlayacağım.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun)
memleketi neresi olursa olsun, Yüzüncü
Yıl Üniversitesinde okuyan öğrencilerimizin de Vandaki Kredi ve
Yurtlar Kurumuna ödedikleri paraları 2011-2012 eğitim öğretim
yılının sonuna kadar kaldırdık. Tamamen misafir
statüsünde mevcut yurtlarından hizmet alacaklar.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.
Malumları
olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu
kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok
yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve
Komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç
Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu
nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt
çoğunlukla, 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde
olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden
kaldıracağım.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 80 sıra sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun
teklifine 5. maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Serindağ İlhan
Demiröz Mahmut
Tanal
Gaziantep Bursa İstanbul
İhsan
Kalkavan Ercan
Cengiz Kemal
Ekinci
Samsun İstanbul Bursa
Veli
Ağbaba Haydar
Akar
Malatya Kocaeli
Madde
6- Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunun 22. Maddesinin 4.
fıkrasında yer alan yüzbin ibaresi onbin, beşyüzbin
ibaresi yüzbin olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor
musunuz?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) Salt
çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan
önergeyi işlemden kaldırıyorum.
6ncı
maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 6222 sayılı Kanunun 23 üncü
maddesinin birinci fıkrasında geçen asliye veya ağır
ibaresi sulh veya asliye şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN
Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet
Erdoğan, Muğla Milletvekili.
Buyurun
Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 80 sıra sayılı Sporda Şiddet
ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6ncı maddesi üzerinde
MHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
bildiğiniz gibi Öğretmenler Günü. Bu vesileyle bütün
öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyor, hepsine
başarılar diliyorum.
Sporda
şiddet ve düzensizliğin önlenmesi sadece bir asayiş olayı
değildir. Sporda düzenin sağlanması yalnız ülkemizdeki spor
müsabakalarıyla sınırlı değildir. Takımlarımızın
katıldığı uluslararası organizasyonlar
açısından da bu olay önemlidir. Mart ayında alelacele
çıkartılan 6222 sayılı Spor Kanunu, spor
camiasının sorunlarını çözmekte aciz
kalmıştır. Tabii, burada, Kanunun uygulanmasından
kaynaklanan sorunları da gözden kaçırmamalıyız. Sporda
şike yapıldığını tespit edenler, şikecilerin
üçer beşer şike yapmalarını bekleyip ondan sonra operasyon
yapmışlardır âdeta şikeyi takip edenler suçun
işlenmesini teşvik etmişlerdir.
Şimdi
Sayın Bakana sormak istiyorum: Eğer birisinin cinayet işlemeye
başladığını tespit ediyorsanız, caniyi yakalamak
için o caninin birden fazla cinayet işlediğini beklemek durumunda
mısınız? Bu nasıl bir mantıktır?
Ayrıca,
Sayın Bakan, dünden beri üzerinde konuştuğumuz Yasa Teklifinin
bütün parti gruplarının teklifi olduğunu söyleyip
eleştirileri kulak ardı etmektedir. Sayın Bakan, bu Yasa Teklifi
hazırlanırken siz neredeydiniz? Sayın Bakan, siz bu
değişikliğe karşı mısınız? Bunu
Meclisin huzurunda ve kamuoyunun huzurunda lütfen açıklayınız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; spordan maksat toplumun beden ve ruh
sağlığının iyileştirilmesidir. Bunun yolu da
geniş kitlelerin spor yapabilecekleri ortamın
hazırlanmasıdır. Toplumun her kesiminin spor yapması,
kitlelerin amatör sporla ilgilenmesinin sağlanması, amatör spora olan
ilgiyi arttıracak, profesyonel spor üzerindeki kitle
baskılarını azaltacaktır. Bunun için altyapı gerekir.
Sayın Bakan dün kendisine sorulan bir soruyu
cevaplarken 2012'de profesyonel spor için on dört stadyumun programa alındığını
söyledi. Ben şimdi kendisine soruyorum: 2012'de amatör sporcular için ve
bireysel spor yapmak isteyenlerin kullanabileceği hangi tesisleri
yapacaksınız? Amatör spor dallarının gelişimi ve
sporcularının gelişimi için bu tesisler oldukça önem arz
etmektedir. Uluslararası müsabakalarda, olimpiyatlarda var olabilmemiz
için her spor dalında sporcu yetiştirmemiz gerektiğinin
bilincinde olmalıyız. Bunun yolu da amatör sporlardan başlar,
bunun yolu sporu yaygınlaştırmaktan geçer. Siz bunlar için ne
yapmayı düşünüyorsunuz?
Kanun hükmünde kararnamelerle bir adet Şehircilik
Bakanlığımız oldu ama şehirlerimizde bireysel spor
yapmak isteyenler açısından ne değişti? Bunu da önümüzdeki
günlerde göreceğiz ama bildiğimiz o ki hiçbir şey
değişmedi, amatör sporcular ve bireysel spor yapmak isteyenler yine
çaresiz. Hâl böyle olunca da kitleler bütün enerjisini profesyonel
sporları takip etmeye yönlendiriyorlar, o da sporda gerginliği
artırıyor.
Sporda düzenin sağlanması, şiddetin,
şikenin gündemden kalıcı olarak çıkarılması için
rüzgâra göre düzenleme yapma alışkanlığından
kurtulmamız gerekmektedir. Bunun için kanun tasarı ve tekliflerini
hazırlarken spor camiasının bütün taraflarını ve
uygulamacılarını dinlemek lazım. Her kesimin
ihtiyaçlarını karşılayacak,
sıkıntılarını giderecek, çözüm üretecek ve herkesin
üzerinde mutabık kalacağı bir metin üzerinde anlaşmak
lazım, ortak akla ve bu sahadaki uluslararası birikime itibar etmek
lazım. Bu olgunluğa ulaştığımızda uzun süre
kullanabileceğimiz kanunlar yapabilmemiz ancak mümkün olacaktır.
Yoksa bir gün yazarız, bir gün bozarız.
Üzerinde anlaştığımız
değişiklik bugünkü sıkıntıların giderilmesi
bakımından önemlidir ama bu konuda kalıcı çözüm olup
olmadığını hep birlikte göreceğiz. İnşallah
gerçekleştirdiğimiz bu değişiklikler spor camiasında
yaşanan tatsızlıklara son verir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
6222 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerin Türk spor
camiasına hayırlar getirmesini diliyor, bu vesileyle hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Erdoğan.
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz isteyen Ali Sarıbaş, Çanakkale Milletvekili.
Buyurun Sayın
Sarıbaş
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Alkış geldi ama Sayın Sarıbaş yok.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elazığ) Kuliste.
BAŞKAN Sayın
Sarıbaş
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elazığ) Muharrem İnceyle beraber teşvik
çalışması yapıyor.(CHP sıralarından Sözünü geri
al sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Lütfen
sayın milletvekilleri
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Bilal Uçar, Denizli Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BİLAL UÇAR
(Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 80 sıra
sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanun Teklifinin 6ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; düzenleme ile genelde spor müsabakalarında şiddet
konusu ele alınırken, özelde futbol
karşılaşmalarında gerek saha içinde gerekse saha
dışında şiddete varan fanatizm ve holiganizm önlenmek
istenmiştir. Bunun yanında, spor müsabakalarında şike ve
teşvik primi gibi sporda haklı ve tatlı rekabeti engelleyen,
centilmenliği yok eden gayriahlaki girişimlerin de önünü kesmek
amaçlanmıştır.
6222 sayılı
Kanunun bu manada çok adil olmadığı ve cezanın alt ve üst
sınırı arasındaki orantısızlık yeni bir
düzenleme yapılması ihtiyacını ortaya koymuştur. Nitekim,
başta Türkiye Futbol Federasyonu olmak üzere, futbol kulüp yöneticileri
yeni bir düzenleme yapılması talebinde bulunmuşlar ve bu kanun
teklifi de tüm partilerin mutabakatı ile Türkiye Büyük Millet Meclisine
sevk edilmiştir.
6ncı maddeyle,
verilecek cezaların alt ve üst sınırının yeniden
belirlenmesi istikametinde görevli mahkeme de sulh ve asliye şeklinde
düzenlenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasal düzenlemenin kamu vicdanında
rahatsızlık meydana getirdiği yönünde görüşlere rastlamaktayız.
Ancak, gerek yazılı ve gerekse görsel basında bu konuyu
yazanların ve yorumlayanların kamuoyunu doğru bilgilendirmesi gerekir.
Basında çıkan yorumlardan sadece bir tanesini örnek olarak aktarmak
istiyorum. Bir spor yorumcusu şöyle diyor: Bundan sonra şike yapan
bir yönetici yeni yasa ile hapis cezasına da çarptırılsa günde
20 lira verecek, hapis yatmayacak. Yani artık, şike yapmanın
hiçbir cezası kalmadı, isteyen şike yapabilir, insanların
futbola inancı kalmadı.
Değerli
milletvekilleri, 11inci maddeye eklenen dokuzuncu fıkrayla şike suçu
ve teşvik primi bakımından hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı verilemeyeceği, verilen hapis
cezasının seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği ve
ertelenemeyeceği düzenlenmiştir. Buna rağmen, bu tür yorumların
yapılmasını iyi niyetle izah etmek mümkün değildir.
Yasanın
hayırlı olması ve sporda şiddetin son bulması
dileklerimle, Öğretmenler Gününde tüm öğretmenlerimizin bugününü
kutluyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Uçar.
Yine
şahsı adına söz isteyen İsmail Kaşdemir, Çanakkale
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaşdemir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
İSMAİL
KAŞDEMİR (Çanakkale) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6ncı maddesiyle
ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hazırlanan Kanun
Teklifinin 6ncı maddesiyle, 6222 sayılı Kanunun 23üncü
maddesinin birinci fıkrasında geçen asliye veya ağır
ibaresi sulh veya asliye şeklinde değiştirilmiştir.
Yapılan bu değişiklik mahkemelerin görev alanlarına
istinaden yapılan bir değişikliktir. Mahkemelerin görevleri 5235
sayılı Kanunda belirtilmiştir. İşlenecek suçlara
verilecek cezalar, uygulanacak yaptırımlar göz önüne alınarak
daha önceden ağır ceza veya asliye ceza olarak belirlenen bu
mahkemelerin bu değişiklikle asliye veya sulh olarak
değiştirilmesi zorunluluğu doğmuştur. Cezalarda
yapılan değişiklikle ilişkili olarak, bu husustaki görevli
mahkemelerin de değişmesi hukuki bir gerekliliktir. Kaldı ki
Anayasanın 142nci maddesi Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.
hükmünü amirdir. Yani Anayasanın 142nci maddesi yasama organına bu
konuda güçlü bir yetki vermiştir. Kanun teklifinin 6ncı maddesi
Anayasanın 142nci maddesine de uygundur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken mezkûr kanun
değişikliğinin Türk spor kamuoyuna hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kaşdemir.
Madde
üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Çavuşoğlu, buyurun.
Soru
sorma süresi beş dakikadır.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Bakanım, amatör sporun
geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için
tesisler yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Akar
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, 2017 Üniversite Oyunları için Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi bu oyunlara, kentimizde yapılması için
talip olmuş, bu süreçte yurt dışı seyahatleri
yapılmış büyükşehir belediye personeli tarafından ve
kent kamuoyunda da bu oyunlar için bir çalışma
yapıldığı ifade edilmiştir, kamuoyu da oluşturulmuştur.
Fakat daha sonra 20 milyon euroluk bir teminat bulunamadığı için
de bu adaylıktan çekilinmiştir.
Yine bir kez daha tekrarlıyorum, bu 20 milyonu veremeyecek kadar
âciz miydik? Niye bu 20 milyon teminatı veremedik? Sizin bu konuda bir
bilginiz var mı veya bu paranın verilmemesi veya verilmesi konusunda
ne gibi bir görüşünüz oldu? Ülkemizin ve kentimizin
tanıtımına büyük katkı sağlayacak olan 2017 Üniversite
Oyunlarının kentimizde 20 milyon euroluk bir teminat yüzünden
yapılamamasını nasıl karşılıyorsunuz?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Erdemir
AYKAN
ERDEMİR (Bursa) Sayın Bakan, sakın endişe etmeyin, bu
sefer Bursasporla ilgili bir soru sormayacağım. Kamuoyunun malumu
olduğu üzere Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili olmamın
yanı sıra aynı zamanda Batman ilinin gönüllü milletvekiliyim.
Batman ilimiz de aynı Bursamız gibi futbol aşığı
bir şehir. Batmana ve Bursaya baktığımızda ülkemizde
Türk, Kürt, Arap bütün yurttaşlarımızın kalbinin futbola
aynı sevgiyle attığını görüyoruz. Batman ilinin futbol
stadında bir yenileme çalışması sürüyor ve aralık
ayında inşallah hizmete girecek. Bu noktada hep olumsuz yönleri,
eleştirileri dile getirdik. Bir olumlu yön vurgulamak isterim.
Batman
Stadının tadilatı nedeniyle Siirt Atatürk Stadında
gerçekleşen Batman Petrolspor-Orhangazispor maçında, gerçekten
Bursalı ve Batmanlı futbolseverler, sporcular, dostça, kardeşçe,
birlik beraberlik içindeydiler, bu da futbolun, sporun unutmamamız gereken
güzel yüzü diyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Yılmaz
DİLEK
AKAGÜN YILMAZ (Uşak) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, gençlerimizin sadece izleyici olmak yerine futbol
aşkıyla ve büyük bir özveriyle kurdukları ve fiilen futbol oynadıkları
her mahallede, her köyde bulunan amatör spor kulüplerine maddi destek
sağlamayı düşünüyor musunuz? Gençler bu konuda çok ciddi anlamda
desteğe ihtiyaç duyuyorlar. Sadece köylerde ve mahallelerdeki biraz hâli
vakti yerinde olan insanlar yardım ederlerse, bu amatör spor kulüpleri,
futbol kulüpleri devam edebiliyor. Bu konuda ciddi anlamda destek verilmesi
gerektiğini düşünüyorum. Görüşünüz nedir?
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Canalioğlu
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, biraz önce Trabzon Avni Aker Stadyumuna 8,5 trilyon para
gönderdiğinizi söylediniz, çok teşekkür ediyoruz.
Ancak
sorum şu: Avni Aker Stadyumu biliyorsunuz Avrupa Şampiyonasına
da sahne oluyor ve şu anda maraton dediğimiz tribünler, açık
tribünlerin üstü kapatılmadığından
vatandaşlarımız yağmurda, karda müsabaka izleme durumunda
kalıyorlar ve kulüp tarafından yağmurluk verilme durumunda. Bu
proje içerisinde açık tribünlerin üzerinin kapatılması var
mıdır?
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köse
TUFAN
KÖSE (Çorum) Sayın Bakanım, ben de Çorumla ilgili birkaç şey
soracağım.
Öncelikle
Çorumun Stadyumu gerçekten neredeyse tarihî bir stadyum hâline geldi, bununla
ilgili bir çalışmanız var mı? Yeriyle ilgili ödenek
ayrıldı mı? Projesi var mı? Çorumda buna benzer sözler
dolaşıyor ama, tabii net bir bilgimiz yok.
İkincisi
de Çorumspor uzun yıllardır kötü yönetim ve borç
kıskacının altında. Bu konuda yapılan
girişimlerin de tamamı başarısızlıkla
sonuçlandı, özellikle de son iki yıl içerisinde Çorum Belediyesinin
de Çorumsporun üzerinden eline çekmesiyle, Çorumspor şu anda yönetim
zafiyeti içerisinde. Bu konuda Bakanlığınızın ilgili
personelini göndererek bir inceleme yaptırmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Köse.
Sayın
Bakan, buyurun.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, izninizle,
sondan başlayarak devam etmek istiyorum.
Sayın
Kösenin Çorum Stadyumuyla ilgili sorusu
Gençlik ve Spor
Bakanlığı ile Çorum Belediyesi arasında protokol
imzalandı. Çorum ilimizde bir adet yeni stadyum, bir kamp eğitim
merkezi, 3 bin kişilik bir spor salonu, bir yüzme havuzu, bir tenis kortu
ve birden fazla sentetik çim yüzeyli futbol sahasını kapsayan bir
paket hâlinde mevcut stadyumun arsasıyla bir takas programı
uygulayacağız ve Çorumun bütün spor altyapısı Samsun yolu
üzerindeki Bakanlığımıza tahsisi gerçekleştirilmekte
olan bir arazi üzerinde gerçekleştirilecek.
Sayın
Canalioğlunun Avni Aker Stadyumuyla ilgili sorusu
Sayın
Canalioğlu, esasında Avni Akerin sorunu o tribünlerin
kapatılması değil, Akyazı Projesinin ivedilikle
bitirilmesidir. Ben Gençlik ve Spor Bakanlığı adına sizden
biraz yardım isteyeyim bu konuda. Trabzon Mimarlar ve Mühendisler
Odasıyla bir irtibat sağlayabilirseniz, artık Akyazı
Projesini engelleme noktasındaki girişimlere bir son nokta konulsun
ve Akyazı dur durak bilmeksizin bundan sonra yoluna devam etsin. Esas
sorun, Akyazıyı Trabzona kazandırmaktır diye
düşünüyorum.
Sayın
Yılmazın amatör spor kulüplerine mali destek sağlanması
hususundaki sorusu
Onu da ifade edeyim hemen. Amatör spor kulüplerine mümkün
mertebe katkı sağlama çabası içerisindeyiz ancak bütün futbol
kulüplerinin ya da amatör spor kulüplerinin tamamen devlet desteğiyle
hayatiyetlerini devam ettirebilmesi mümkün değil. Bu konularda sponsorluk
ve toplum gönüllülüğü desteğinin de özellikle amatör branşlara
yönelik olarak, iktidar-muhalefet, ayrım yapmaya lüzum yok, hepimiz
tarafından desteklenmesi gerektiği kanısındayım.
Amatör
spor branşları sporun özünü, ruhunu esasında, iskeletini
oluşturmakta ama Türkiyede özellikle son dönemlerde gittikçe artmakta
olan yabancı transferleri yüzünden maalesef amatör branşlara gereken
ilgi aktarılamamakta, gösterilememekte. Ama Türkiye Futbol Federasyonunun
bu yönde bir çabası var, biliyorum, amatör branşlardan gelen
sporculara ilk 11lerde, özellikle futbolda daha fazla yer açmak üzere. Yani bu
konuda el birliğiyle hareket etmemiz lazım. Sadece Hükûmete, sadece
Gençlik ve Spor Bakanlığına bırakmak doğru bir
yaklaşım olmayacaktır. Yerel yönetimler, iktidar, muhalefet
milletvekilleri, hepimizin elimizin ulaşabildiği yerdeki sponsorluk
katkısını verebilecek olan iş adamlarını da bu
noktada harekete geçirmemizde fayda var diye düşünüyorum.
Sayın
Erdemirin Batmanla ilgili bir teşekkürü oldu; ben de kendisine kalben
teşekkürümü ifade ediyorum. Batman Stadyumu âdeta yeni baştan
yapılıyorcasına yenilenmektedir. Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgemizde Sırrı Beyin de Muş ile ilgili neler olacak?
diye sorusu olmuştu cevaplayamamıştım. Türkiyenin her
tarafında ama özelde de Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde
eksikliği büyük ölçüde hissedilen gençlik ve kültür merkezlerini çok
sayıda inşa etmenin çabası içerisindeyiz. Proje mahalleri
yakında açıklanacak ve bu gençlik merkezleri gençlerimiz
arasındaki kaynaşmaya da çok önemli katkılar sağlayacak.
Sayın
Akarın Kocaeli ile ilgili sormuş olduğu, Universiade ile ilgili
soru.
Sayın
Akar şunu ifade etmeliyim: Dünya genelinde esasında etkinliği
büyük ölçüde azalan, biraz unutulmaya yüz tutan çok sayıda sportif
etkinlik Türkiye tarafından alındıktan sonra öylesine nitelikli
tesisler inşa edildi ve bu organizasyonlar Türkiyedeki aktörler
tarafından o kadar yüksek kalitede gerçekleştirildi ki, unutulmaya
yüz tutan sportif etkinlikler yeniden hatırlandı, yeniden
kuvvetlendi.
Universiade
yazı biz İzmire yaklaşık 3 milyon euro bedel ödeyerek
getirdik. Universiade kışı Erzurum ilimize yaklaşık
4,5 milyon euro bedel ödeyerek taşıdık. Ama Türkiyenin
yaptığı etkinliklerin kalite ve niteliği sayesinde
Universiadea yönelik ilgi ve talep arttı.
Kocaeli
için biz yaz Universiade etkinliğini yapmak üzere talepte
bulunduğumuzda, bu, sadece isim hakkı parası 20 milyon euro
olarak önümüze çıkarıldı. Benzer bir konu Formula 1 pistiyle
alakalı Bernie Ecclestone tarafından, F1in uluslararası patronu
tarafından İstanbulda önümüze çıkarıldı. 13,5 milyon
dolara biz yıllık isim hakkı bedeliyle bu işi
yaptığımız hâlde ve beş yıl süreyle bunu
götürdüğümüz hâlde Türkiye nasılsa bu işe istekli ve
nasılsa bu parayı ödeyecek kuvveti var düşüncesiyle rakam 26
milyon dolara çıkarıldı ve biz o noktada vazgeçtik. Formula 1
etkinliğinden de vazgeçtik. Burada Kocaeliye 20 milyon euro rakamı
dayatılınca, ben şahsen şu görüşü başta Kocaeli
Büyükşehir Belediye Başkanı olmak üzere, bütün Kocaeli
milletvekillerimizle paylaştım. Biz bu kaynağı Kocaelide
spora yatırım olarak yönlendirelim, Kocaeli bu kaynakla
eksikliklerini tamamlasın, isim hakkı bedeli olarak bu parayı
boşu boşuna ödemeye gerek yok.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Onu da yapmadınız.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Emin olun, Türkiye
almadığında, bu etkinliklerin maliyeti günden güne
azalacaktır.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, 20 milyonu veriyor musunuz?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Bursa Milletvekilli Sayın Hakan
Çavuşoğlunun Amatör sporun desteklenmesine yönelik tesisler var
mı, yok mu? şeklinde bir sorusu oldu. Zaman yetmeyecek, Sayın
Başkan da biliyorum tolerans göstermeyecek bu defa. Sadece 2011 ve 2012yi
söylüyorum: 2011 yılında yapılan -2009u, 2010u
saymıyorum- yapılmakta olan, inşasına başlanan,
ihalesi yapılan sentetik çim yüzeyli nizami futbol sahalarının
Türkiye genelindeki adedi 125. 2012 yatırım programına dâhil
ettiğimiz, yine, nizami sentetik çim yüzeyli futbol sahalarının
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun)
Türkiye genelindeki adedi 175. Toplamda
sadece bu branşta 300 adet tesis.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, 20 milyonu veriyor musunuz?
BAŞKAN
- Sayın Akar, lütfen.
7nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
7- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kemal
Ekinci, Bursa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ekinci. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA KEMAL EKİNCİ (Bursa) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 80 sıra
sayılı sporda şiddetle ilgili yasa değişikliği
hakkında grubum adına söz aldım. Teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi,
arkadaşlar, dünden beri konuşuluyor. Şiddetten söz ediliyor ama
şiddeti çağrıştıran temel nedenler, sosyal nedenler,
psikolojik nedenler, hiç kimse bunun üzerinde durmuyor.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Ertuğrul Kürkçü anlattı.
KEMAL
EKİNCİ (Devamla) Futbolun dışında hiçbir spor
dalında -zaman zaman baskette
görüyoruz- şiddet yok. Şiddeti çağrıştıran temel
nedenler nedir? diye konuştuğumuzda herkes siyaset yapıyor. 12
Eylüle kadar sporu bir gözden geçirin: Stadyumlarda herkes birlikte maç
seyrediyordu, hatta yiyeceğini, içeceğini alıyor, stadyumun
kenarındaki köfteciden köftesini alıyordu, affınıza
sığınarak söylüyorum, içkisi dâhil gidip orada stattaydı,
hiç kavga da çıkmıyordu. 12 Eylülden sonra bir depolitizasyon
gençleri bir yerlere itti, birincisi bu. Gençler, 12 Eylül hareketiyle birlikte
ülke meselelerini düşünmek, çözmek, o konuda eylemde bulunmak yerine, o
enerjiyi atabilecekleri yer stadyumlardı, stadyumlarda atmaya
başladılar, şiddete dönüştürdüler.
İki, şiddeti çağrıştıran
bir başka şey, ne yazık ki devletin kolluk güçlerinin
uygulamaları, ya yanlış uygulamaları ya da Bana dokunmayan
bin yaşasın. anlayışı içerisinde idareyi maslahat
ederek zaman zaman şiddete önayak oldular.
Bir başka olay da -hiçbir arkadaştan gelmedi-
şiddeti çağrıştıran temel nedenlerden birisi
televizyon yorumculuğuyla ilgili. Televizyon yorumcuları
çıkıyor, bir hakemin kararı hakkında beş ayrı
görüş ortaya koyuyor, ertesi gün şiddet kahvede başlıyor:
İşte falan yorumcu böyle dedi, filan yorumcu böyle dedi.
Ayrıca, müeyyide uygularken şiddeti hiç kimse
savunmaz ama o şiddete önayak olan birtakım basın
mensuplarının, televizyon yorumcularının hiçbir tanesi ne
sorgulanıyor ne yargılanıyor ne eleştiriliyor ama
onların eleştirme gücü var o camdan eleştiriyorlar. Kulüp
başkanları taraftar kazanmak adına şiddeti teşvik
edenlerin başında geliyor ama dünden beri konuşan
arkadaşlarımız sadece Fenerbahçe ve Aziz
Yıldırımı kurtarma yasasıymış gibi bunu
değerlendiriyorlar. Eski İstanbul Valisi burada, Sayın Valim
bilir; Fenerbahçe stadyumunda küfrün önüne Aziz Yıldırım geçti;
ciddi küfür vardı, bu küfrün önüne geçen Aziz
Yıldırımdı. Ama ne yazık ki, bu yasanın
çıkmasında da ön ayak olan Aziz Yıldırımdı, ilk
duvara toslayan da Aziz Yıldırım oldu. Aziz Yıldırım,
acaba sporda şike yaptığı için mi, ticarete şike
karıştırmak istemediği için mi yargılanıyor?
Merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SIRRI
SAKIK (Muş) Onların ticareti Adan Zye şikedir Allah
adına. Bu ülkeyi yediler, soğana çevirdiler.
KEMAL
EKİNCİ (Devamla) Sırrıcığım, kulüplerin iç
işlerine karışan basın mensupları ve yorumcular var.
Şimdi,
soruyorum arkadaşlara: Bu kulüplerin iç işlerine karışan
spor yorumcuları acaba oradan besleniyorlardı da o beslenme
damarları kesilince mi birden Aziz Yıldırıma ve
Fenerbahçeye yüklendiler, yoksa kendi özgür beyinleri ve vicdanlarıyla
mı Fenerbahçeyi linç ettiler?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL
EKİNCİ (Devamla) Onu bilmekte zorluk çekiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ekinci.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, toparlıyor
efendim.
KEMAL
EKİNCİ (Devamla) Son sözümü söyleyebilir miyim Sayın
Başkan?
BAŞKAN
Sayın Ekinci, lütfen; daha sonra örnek gösteriliyor, teşekkür
ediyorum.
(CHP
ve BDP sıralarından alkışlar)
Zaten
yeteri kadar, fazlasıyla da alkış aldınız. Bu güzel
konuşmadan dolayı ben de teşekkür ediyorum.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Harun Tüfekci, Konya
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tüfekci.
HARUN
TÜFEKCİ (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Teklifle
alakalı yürürlük maddesinde söz almış bulunuyorum.
Şu
ana kadar gruplar gerekli konuşmayı yaptılar. İmza
atmış oldukları teklifle alakalı düşüncelerini serdettiler.
Daha fazla söze hacet olmadığını düşünüyorum.
İnşallah
kanunlaştığı zaman hayra vesile olacağını
düşündüğümüz yasa teklifinin şimdiden hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tüfekci.
Şahsı
adına söz isteyen Ali İhsan Yavuz, Sakarya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yavuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
İHSAN YAVUZ (Sakarya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sporda Şiddetin ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin 7nci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi ben de saygıyla selamlıyorum.
Bu
arada, milletimizin esas sermayesi gençliğimizi yarınlara
taşıyacak olan geleceğimizin teminatı
öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü ben de tebrik etmek istiyorum,
kutluyorum.
Hakkında
söz aldığım madde kanunun yürürlük tarihine ilişkindir.
Buna göre Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer hükmü söz
konusudur.
Bu
yasa teklifi, Mecliste grubu bulunan tüm partilerin ortak mutabakatıyla
Adalet Komisyonuna gelmiştir. Her ne kadar Barış ve Demokrasi
Partisi komisyonda imzasını geri çekmişse de, bu yasa teklifi
üzerinde büyük bir mutabakatın olduğu söz konusudur.
Burada
zaman zaman bu yasanın bir af yasası olduğu söylendi. Ben de bir
kez daha ifade etmek istiyorum ki, bu yasa asla bir af yasası
değildir. Bilindiği üzere, suç işleyen kişi hakkında
işlenen fiilin ağırlıyla orantılı bir
şekilde ceza vermek ceza hukukumuzun ana ilkelerinden biridir. Aynı
şekilde işlenen suça verilecek cezanın diğer kanunlarda
öngörülen suçlara verilen cezalar dikkate alınmak suretiyle adil ve
hakkaniyete uygun bir şekilde belirlenmesi
gerekir.
31/03/2011
tarihinde kabul edilen 6222 sayılı Yasada öngörülmüş olan cezaların
fahiş olduğu şeklinde neredeyse toplumun tüm katmanlarında
bir kanaat vardır. Yeni düzenlemede ise öngörülen ceza
miktarlarının ilk etapta biraz fazla düşürüldüğü
düşünülse bile bu asla doğru değildir. Zira, 6222
sayılı Yasanın 11inci maddesine eklenen (9) numaralı
fıkrayla suç ve ceza dengesinin oluşturulduğu muhakkaktır.
Her ne kadar söz konusu değişiklikle ceza miktarları
düşürülmüş olsa da hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilemeyeceği, verilen hapis
cezalarının seçenek yaptırımlarına
çevrilemeyeceği ve ertelenemeyeceği hükmü söz konusu suçlar
açısından caydırıcı ve suç işleyenlerle ilgili
kâfi miktarda mütenebbih olacağı kanaatindeyiz.
Bu
itibarla, bu değişikliğin tekrar hayırlı
olmasını diliyor, bir kez daha yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN-
Teşekkür ediyorum Sayın Yavuz.
Madde
üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Bayraktutan, buyurun.
UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Evet, Sayın Bakan, Artvin merkezde
yıllardır spora hizmet veren Artvin İskebe Stadı var. Bu
stat coğrafi konumu itibarıyla çok yoğun bir rüzgâr
aldığından dolayı yıllardır sadece futbol
maçlarının dışında helikopterlerin inip
kalktığı bir yer olarak hizmet veriyordu ama son bir yıl
içerisinde yeni bir stadın yapımına başlandı.
Sayın
Bakan, yeni yapılan stadın yeri de aynı olduğu için
aynı kaygıyı taşıyoruz yani spora hizmet
etmeyeceği, futbol maçlarının orada oynanmayacağı
konusunda bir kaygımız var. Bu yeni yapılan inşaat
konusunda
İnşaat ne zaman bitecektir? Yeni stat yerinin başka
yerde yapılmasını düşünüyor musunuz?
Bir
de bunun dışında
Boluda da hemşehrilerimiz var, ben
Bolunun da fahri milletvekiliyim. Oradan soruyorlar ki: Boluda yeni bir stat
yapılmasını düşünüyor musunuz? Boludaki mevcut stat
itibarıyla neden gece maçları oynanmıyor? Bu konuda Hükûmet
olarak bir tedbiriniz var mıdır?
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özdemir
ZİVER
ÖZDEMİR (Batman) Sayın Bakanım, Batmandaki eski stadyumun
yenilenmesi işlemi için teşekkür ediyorum. Eski stadyumumuzun 350 bin
nüfusu aşan Batmanımız için yetersiz olduğunu ifade etmek
istiyorum. Özellikle bir önceki bakanımız Sayın Faruk Özak
döneminde 15 bin kişilik yeni bir stadyumun yapılmasıyla ilgili
protokol imzalanmıştı. Bu imzalanan protokolle 15 bin
kişilik yeni stadyumumuza Batmanda ne zaman
başlanacağını sormak istiyorum.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Akar
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Yine söz bende.
BAŞKAN
İyi ki anladınız yani Sayın Akar!
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakanım, bu bir arz/talep meselesidir.
Eğer biz 2011 yılında 2017 yılına talip oluyorsak bu
parayı da vermek zorundayız. Çünkü altı yıl, yedi yıl
sonraya talip oluyoruz. Yine biz F1 yapmaz isek
Dünyanın çeşitli
ülkelerinde F1e zaten talep var. Bu bir tanıtım olayı.
Dünyanın 16ncı büyük ekonomisi olarak övünüyoruz, her yerde
bunları söylüyoruz, eğer bir F1i organize edemiyor isek, eğer
bir Universiadeı organize edemiyorsak böyle şeylerde de
övünmeyeceğiz.
Ama
sizden bir söz aldım. Yanlış duymadım değil mi? Bu 20
milyon euroyu veriyorsunuz Kocaelispora. (CHP sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Yoksa bir daha söz alır!
HAYDAR
AKAR (Devamla) - Veriyor musun Sayın Bakanım?
BAŞKAN
Sayın Akar, lütfen
Burası pazarlık yeri değil.
SÜLEYMAN
ÇELEBİ (İstanbul) Canın sağ olsun. diyor Sayın
Bakan. Değil mi efendim?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Milletin parası üzerinde bu kadar
kolay tasarruf edemem.
SIRRI
SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Vermeyecekmiş!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akar.
Sayın
Tamer, buyurun.
İSMAİL
TAMER (Kayseri) Sayın Bakanım, Kayseri olarak 75 dönümlük bir arazi
daha önceki yıllarda bize tahsis edilmişti. Bunda emeği geçen
Başbakanımıza ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Bu
75 dönümlük arazi içerisinde, Büyükşehir Belediyesine tahsis etmiş
olduğunuz bu arazide bir şart koşulmuştu; on tane tesis
yapma şartı. Birincisi, 33 bin kişilik modern bir stat
yapıldı. Hemen akabinde, 7.500 kişilik ikinci bir stat
yapıldı. Yine, 3 adet olimpik yüzme havuzu yapıldı, 4 adet
futbol sahası ve 1.500 kişilik de kapalı bir stat
yapıldı. Tüm bunların yanında, tabii, şehirdeki kötü
görünümde dönüşüm gerçekleşmiş oldu, şehir yeni bir çehre
kazanmış oldu bunun sonucunda; 3 bin kişiye de istihdam
alanı sağlandı.
Bunlar
adına size teşekkür etmek istiyorum ama bir de isteğimiz var,
sorumuz var. 2022 yılındaki olimpiyatlara da Kayseri için talibiz,
söz almak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum efendim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tamer.
Sayın
Fırat
SALİH
FIRAT (Adıyaman) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanımdan şu bilgiyi almak istiyorum: Adıyaman ili, 1975
yılında nüfusu yaklaşık 30 bin iken bir kapalı spor
salonuna, bir yüzme havuzuna sahipti; bugün nüfusu 200 bin, hâlâ aynı spor
salonu ve aynı yüzme havuzu var. Bu konuda bir çalışmaları
var mı? Adıyamana bir şey verecekler mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, buyurun.
Yalnız,
Sayın Tamerin açıklamasıyla ilgili, Sayın Bakan, Kayseri
Milletvekili olmam sebebiyle bir açıklama getirmek istiyorum.
Bütün
bunlar, devletten bir kuruş almadan, Kayserinin kendi öz
kaynağıyla yapıldı. Onu belirtmek istiyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Bakan.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, bir Kayserili
olarak mı açıkladınız?
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Evet, Sayın Başkanım,
Kayseriden biz bir teşekkür aldık. Ben de Kayseriye teşekkür
etmek istiyorum. Doğrusu, Kayseriye teşekkürümün esas nedeni,
Kayseri Büyükşehir Belediyesi ile Gençlik ve Spor Bakanlığı
arasında imza altına alınan ve sonra gerekleri yerine getirilen
protokolün, Türkiyede benzer projelere örnek teşkil etmesinden
dolayıdır. Buna bir Kayseri modeli adını vermemiz mümkündür.
Müteakip bütün projeler Türkiye genelinde benzer sistemle yürütülmüştür.
Doğrudur, Kayseride bahse konu edilen stadyumlar için devletin
kesesinden, kasasından para çıkmamıştır ama mülkiyeti
Bakanlığımıza ait olan arsanın ekonomik, rantabl bir
şekilde, verimli bir şekilde dönüştürülmesiyle bütün bu tesisler
Kayseriye kazandırılmıştır. Kayseri Büyükşehir
Belediyesinin burada takdire şayan bir başarısı var.
Yine, bu modele destek
vermesinden dolayı Gençlik ve Spor Bakanlığının da
burada önemli bir başarısı var, bunu ifade etmek isterim.
Sayın Akarın
sorusu: Uluslararası organizasyonlar ve bu kadar ekonomimiz kuvvetli ise,
dünyanın en büyük 16ncı ekonomisi hâline Türkiyeyi
getirebildiyseniz bu uluslararası organizasyonlara devam etmeli değil
miyiz?
Evet, devam etmeliyiz
ama biz şaşırtmaya da devam ediyoruz aynı zamanda. Dünya
Kadınlar Tenis Şampiyonasını 2011, 2012, 2013
yıllarında üç yıl üst üste İstanbula getirdik, ilki icra
edildi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Hiç kimse talip olmadı demek ki.
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Dünya Salon Atletizm Şampiyonası
Çok taliplileri
vardı ama ekonomisini iyi koordine ederek
Bundan sonra, emin olun, buraya
da çok talep gelecek, Dünya Kadınlar Tenis Şampiyonasına da çok
talep gelecek, atletizme de çok talep gelecek, basketbola da golfe de çok talep
gelecek.
Türkiye'nin iki
branş dışında yapmadığı uluslararası
organizasyon kalmadı. Bunlardan bir tanesi, Avrupa Futbol
Şampiyonası, bir diğeri olimpik oyunlar ve bünyesindeki
Paralimpik Olimpiyat Oyunları. Buna da 2020 noktasında biz
adayız; 2020 Olimpiyat Oyunlarına İstanbul kentiyle birlikte
adayız.
Diğer sorunuz 20
milyon euro Kocaelispora verilecek mi? noktasında.
Değerli
arkadaşlar, milletin parası üzerinde bu kadar kolayca tasarruf
edebilmek mümkün değildir. Popülizm adına da bunu yapmak doğru
değildir. İktidarın da muhalefetin de milletvekili olsak,
kamuoyunda bizim için Şu parayı istedi. dedirtmek için, bunu
gündeme bu şekilde taşımanın kesinlikle doğru
olduğu kanaatinde değilim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Sayın Başkan, söz hakkı doğdu.
GENÇLİK VE SPOR
BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) - Ben Kocaelispor demedim, Kocaeli vilayetimize
spor tesisleri kazandırmak için 20 milyon euronun katlarıyla
yatırım yapacağımızı, buna hazır
olduğumuzu ifade ettim.
Sayın Özdemirin
Batmana stadyumla ilgili bir sorusu var. Batman ilimize, biz mevcut stadyumu
bir an evvel Batmansporun kullanımına hazır hâle getirebilmek
için paradan imtina etmedik, bir an evvel stadyumu müsabaka yapmaya hazır
hâle getirmenin gayretini veriyoruz çünkü Batmanda bu
stadyumun bir yedeği, bir alternatifi söz konusu değil. Bunu CHP
milletvekili arkadaşımız da bir önceki maddede soru
sırasında ifade etti. Fakat bununla birlikte, Batman ilimize yeni bir
stadyum kazandırmak için, mevcut stadyumu yenilemeye
başlamış olmakla birlikte büyük ölçüde standartlarını
kaybetti, uluslararası standartlarını kaybetti. Batmana 15 bin
kişi kapasiteli yeni bir stadyum kazandırmak üzere
Bakanlığımızla Başbakanlık Toplu Konut İdaresi
arasında protokol süreci devam etmektedir. Hedefimiz, 2012 yılında
mümkün olursa, olmadığı takdirde takip eden 2013
yılında Batmanın yeni stadyumuna başlayabilmektir.
Adıyamanla
ilgili Sayın Fıratın bir sorusu oldu. Adıyamanda bir
gençlik merkezinin yapımına başlıyoruz. Bununla birlikte,
2.500 seyirci kapasiteli bir spor salonunun yapımına eş
zamanlı olarak başlıyoruz. Takip eden süreçte yeni
yatırımlar Adıyamana planlanacak.
Boluda
yeni stadyum meselesi
Değerli arkadaşlar, Bolu, bildiğiniz gibi
Bank Asya Liginde mücadelesine devam eden bir kulüp ve iddialı takımlardan
bir tanesi. Stadyumunda maç izleyenlerden biriyim. Bolu stadyumunun yenilenmesi
gerektiği kanaatindeyim. Boluda da yine stadyumun kent merkezi
dışına taşınması ve arazisinin
değerlendirilmesi yoluyla finansman oluşturulması gündemimizde.
Stadyumun aydınlatılması daha acil konudur yalnız. Burada
bir teftiş süreci yaşanıyor. Bu teftiş süreci teknik ve
hukuki sorunu ortadan kaldırdığı takdirde, bütün malzeme
tedariki yapılmıştır. Bolu stadyumunun ivedilikle
aydınlatılması söz konusu olacaktır.
Artvin
ilimizdeki stadyumun Nisan ayında bitirilmesi hedeflenmektedir.
Alınan önlemler -rüzgâr noktasında- benzer problemlerin, önceki
stadyuma paralel problemlerin yaşanmayacağı
noktasındadır.
Cevabını
vermediğim soru kalmadı.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN-
Teşekkür ediyorum.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan, söz istiyorum.
Sayın
Bakan popülizm yaptığımı ifade etti, söz istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakan
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım, ifademi
yenileyebilirim.
BAŞKAN
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Ne için söz istiyorsunuz Sayın Akar?
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan popülizm yaptığımı ifade
etti. Bu nedenle söz istiyorum.
BAŞKAN
Hayır, o şekilde değil. İktidar ve muhalefet olarak
popülizm yapmayalım diye
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Popülizm yaptığını
ifade etmedim.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ama burada benim popülist
Bunu söylemek de, bu problemi
aktarmak da popülizm. Bunu söylerken popülizm yaptığımı
ifade etti.
BAŞKAN
Ben cümleyi iyi hatırlıyorum ve biraz önceki söylediğim
şekilde.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ben de hatırlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Kimseyi de suçlamadı, herhangi bir sataşma da söz konusu
değil.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Başkan, lütfen
BAŞKAN
Lütfen Sayın Akar
8inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali
Sarıbaş, Çanakkale Milletvekili.
Buyurun
Sayın Sarıbaş. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 80 sıra sayılı Sporda Şiddet
ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi selamlıyorum.
Gündeme
geçmeden önce, bugünkü Öğretmenler Gününü, açlık
sınırı ile yaşam savaşı veren, yeterince sahip
çıkmadığımız, Yüce Atatürkün cumhuriyetimizi ve
cumhuriyetimizin nesillerini emanet ettiği eli öpülesi
saygıdeğer öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyor,
sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünyanın göz bebeği, içinden denizi geçen, ülkemizin
iki boğazından biri, Marmara Denizi ile Ege Denizini birbirine
bağlayan Çanakkale Boğazını içinde barındıran,
yedi düvele karşı üzerinde nice kahramanlık
destanlarının yazıldığı, her santimetrekaresinde
nice isimsiz yiğitlerin yattığı, barışın
kenti, ilinin Çanakkale Milletvekili olarak gündemdeki kanun teklifi üzerinde
görüşlerimi açıklamadan önce izninizle bugünkü ülkemizde yaşanan
acı gerçeklerle birkaç konuya değinmek istiyorum.
Tüm
ülkemiz genelinde olduğu gibi Çanakkale ilimizde de seksen sekiz
yıllık cumhuriyetimizin tüm değerleri yok edilerek,
kapatılarak ya da peşkeş çekilerek Türk halkı
cezalandırılmaya çalışılıyor. Çanakkalede tarihî
değerlerimizin, millî parklarımızın talan edilmesiyle
başlayıp Kazdağlarının Egemizin akciğerleri,
dünyanın en önemli oksijenini üreten ormanlarımızı,
uluslararası tekellere altın arama ruhsatlarıyla,
altını üstüne getirerek yok etmeye çalışmaktadırlar.
Son
günlerde, çoğunluğunuza güvenerek, Türkiye Büyük Millet Meclisini
devre dışı bırakarak, yok sayarak, kanun hükmünde kararnameler
ile daha önce ele geçiremediğiniz kurumları birer birer kapatarak,
arkadan dolanarak kadrolaşmanıza yeni kapı oluşturmak üzere
Çanakkale ilimizde Vakıflar Bölge Müdürlüğünü kapattınız.
Yüzde 52si orman olan ilimizde Orman Bölge Müdürlüğünü kapatarak Balıkesire
bağladınız. Aynı zamanda yüzde 1 orman alanı olan
Kayseri ve binde 8 orman alanı olan Şanlıurfaya yeni Orman
Bölge Müdürlüklerini aynı zamanda açtınız. Bunu Çanakkale
halkına nasıl anlatırsınız, bilemiyorum.
Millî
parklar ve Kazdağları orman alanlarında bir yangın
çıksa 300-
AHMET
YENİ (Samsun) Ali Bey, maddeyle ne alakası var?
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) Şimdi geleceğim. Maddeye de geleceğim
efendim. Heyecanlanma. Siz alışkınsınız efendim,
biliyorsunuz.
AHMET
YENİ (Samsun) Bir türlü maddeye gelemiyorsunuz.
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) Ben maddeyi her gün anlatıyorum KİT
Komisyonunda size.
Çanakkale
Denizcilik Müsteşarlığı Müdürlüğünü de
kapattınız. Dinleyin. İki ay içerisinde olanları
anlatıyorum sizlere. Gözünüzü bundan sonra Çanakkalede
İSMAİL
AYDIN (Bursa) Çandan da bahset, Çandan.
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) Gel anlatayım size de. Özel anlatırım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ALİ SARIBAŞ
(Devamla) Bir arkadaşımız daha var. Zülfü Demirbağ da az
önce benimle ilgili Muharrem Beyle beraber teşvik
çalışması yapıyorlar. diyor. Teşvik
çalışmasını Muharrem İnce arkadaşımla
birlikte yaptığımı ima eden Zülfü Bey acaba ne anlam kastetti
onu da merak ediyorum. Eğer bu anlamı başka türlü kastediyorsa
onun cevabını veririm. (CHP sıralarından
alkışlar)
Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Ama sataşmaya devam
edecekseniz, ona da cevap vereyim.
BAŞKAN Sayın
Sarıbaş, lütfen Genel Kurula hitap edin.
ALİ SARIBAŞ
(Devamla) Efendim, siz de söz atmayı önleyin.
Daha dün seçim sürecine
kadar
Çok değerli arkadaşlarım, bugün tabii, spordaki
değişiklikle ilgili 8inci madde üzerinde söz aldım. Ancak,
tabii ki burada, dün, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
Kılıçdaroğlunun askerlikle ilgili yaptığı
açıklamalarda -parası olandan alınsın, olmayandan hiç
alınmasın- paralı askerlik teklifiyle dalga geçiyordunuz. Böyle
bir teklif gelirse referanduma gidileceğini söylüyordunuz. Siz bugün ne
yaptınız? Parası olan, askere, hiç gitmeden al sana teskere.
diyorsunuz, parası olmayan gariban çocuklara da Buyurun askere.
diyorsunuz. Sizin kime hizmet ettiğiniz ortada.
Şimdi, gündem
değiştirerek yarattığınız, yandaş medyanızda
yarattığınız, halkımızın dikkatlerini
başka tarafa çekmeye hep sürekli alıştınız.
Halkımızın gerçek gündemi hayat pahalılığı,
yoksulluk, yolsuzluk, işsizliktir. Bunları konuşalım,
gündemimizi suni konularla meşgul etmeyelim.
Değerli milletvekilleri,
24üncü Dönemden bugüne kadar yüce Mecliste ilk defa kanun teklifini
görüşüyoruz. AKPnin, Hükûmetinin, 24üncü Dönemin başından beri
bugün, elli dördüncü gününde ilk defa bugün Parlamentonun bir mensubu olarak,
milletvekili olarak yasama görevini yapmanın mutluluğunu hissediyorum.
Çünkü elli dört gündür, buradaki, tüm Parlamentodaki milletvekili
arkadaşlarımızın yasama görevini hiç yerine
getirmediğinin üzüntüsünü yaşıyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, şimdi, Arkadaşımın 8inci maddeyle ilgili,
sporla ilgili konusuna geliyorum, iyi dinlesin.
Bugün burada
görüştüğümüz kanun teklifi, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin
Önlenmesine Dair Kanun Teklifi. Bu vesileyle, şike operasyonu
başlamadan önce, Sinan Erdem Spor Salonunda Başbakana iki saat
süreyle brifing verildikten sonra şike operasyonunun
başlatıldığı ve bugüne kadar da bu
toplantının basında ve bir başka toplantıda yalanlanmadığı
görülmüştür. Bu demek ki Başbakana brifing verilerek, yargı ya
da savcılarımızın düğmeye basacağı saate
kadar siyasi iradenin yargıya müdahalesiyle birlikte
başlattığını görüyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar) Bir başka deyişle, savcılarımız
siyasilerden aldıkları, yani Başbakandan aldıkları
talimatla hareket etmişlerdir. Bu çok kaygı verici bir durumdur.
Mademki sporda şike operasyonunu başlatacaktınız,
düğmeye basacaktınız bunu seçimlerden önce niye
yapmadınız? Seçimlerden sonraya niye bıraktınız? Oy
kaygısından dolayı mı, halkın gözünden kaçırmaktan
dolayı mı? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Yeni bir şey söyle.
ALİ SARIBAŞ
(Devamla) Dinleyeceksiniz efendim, dinleyeceksiniz. Meclis burası,
halkın kürsüsü!
BAŞKAN Sayın
Sarıbaş, ama siz de konuyla da ilgili konuşun lütfen.
ALİ SARIBAŞ
(Devamla) Bilindiği üzere, 6222 sayılı Sporda Şiddet ve
Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun daha yeni yürürlüğe
girmişti, 31 Mart 2011de. Aradan yedi ay süre geçtikten sonra
Buradaki
diğer milletvekillerinin söylediği gibi ben de söylemeye devam
edeceğim.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Grubun
imza attı.
ALİ
ŞAHİN (Gaziantep) - Sen niye attın?
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) Birazdan dinlersin, öğrenirsin.
Neden
aradan yedi ay gibi süre geçmesine rağmen alelacele çıkarılan bu
Kanunun Ben yaptım oldu. mantığıyla ve Sadece benim
teklifim. anlayışıyla Hükûmet tasarısı olarak
getirilen ve o zaman da çok çağdaş ve spordaki şiddeti
önleyeceğinizi belirtmesine rağmen niye yedi ay sonra bugün
değişiklik konusunda gündeme sizler de imzanızı
attınız?
İSMAİL
AYDIN (Bursa) - Grup Başkanınıza sorun.
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) Gayet basit, sizin
yanlışınızı düzeltmek için. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
SARIBAŞ (Devamla) Çok değerli milletvekilleri, o zaman 8inci
maddenin -arkadaşım sordu- aynen kabulünü, geçmesini Grup adına
söylüyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Ramazan Can Kırıkkale
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İki
gündür teklif üzerine konuşulacak her şey konuşuldu, amaç hasıl
oldu. Teklifin yasalaşmasını takdirlerinize sunuyor,
hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mustafa Kemal
Şerbetçioğlu Bursa Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
KEMAL ŞERBETÇİOĞLU (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz
bu Yasa geçen dönem yapıldı ve yapıldığı dönemde
Komisyon Başkanlığını yapan Hakkı Köylü Beyefendi
olsun Cumhuriyet Halk Partisinde Turgut Bey olsun ve diğer komisyon
üyeleri dün açık yüreklilikle kantarın topuzunu
kaçırdıklarını burada ifade ettiler. Bu samimi ifadeler tüm
grupların umumi kanaati hâline gelmiş olacak ki ortak bir teklifle bu
değişiklik gündeme
alındı. O zaman Yasanın değiştirilmesinin kime fayda
sağlayacağı üzerinden demagoji yapmak yerine, muhatap kim olursa
olsun mağduriyete sebep olan hükümlerin yeniden düzenlenmesi gerekir.
Hukukçu olanlar bilir,
suç ve cezada orantı olması lazım. Mesela,
hırsızlıkta -bilgi olsun diye söyleyeceğim- bir yıldan
üç yıla, dolandırıcılıkta bir yıldan beş
yıla, nitelikli dolandırıcılıkta iki yıldan yedi
yıla kadar hapis cezasıyla suçlu cezalandırılırken
şike için beş yıldan on iki yıla kadar ceza
öngörülmüştür. Bu adalet değildir, adalet değildir
arkadaşlar. Bu Yasadan mağdur olanın kim olduğu da önemli
değildir. Önemli olan mağduriyete sebep olan bir yasanın
değiştirilmesidir. Bizler de onun için şu an toplanmış
durumdayız.
Benim şahsi
kanaatim, kamu vicdanını rahatsız etmeyecek şekilde adil ve
hakkaniyete uygun olarak değişikliğin
yasalaşmasını yüce Meclisin vebal altında kalmaması için
en doğru yöntem olarak görüyor, şimdiden hayırlı
olmasını diliyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Şerbetçioğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkanım, özür dilerim.
Sayın Hatip
şunu söyledi: Konuşmacılar demagoji yapıyorlar. dedi.
Buradaki her hatibin demagoji yaptığı konuşma bir yasama
faaliyetidir. Yasama faaliyetini demagoji diye nitelendirmek yani bu çok
ağır bir laftır. Ben bu konuda söz istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Tanal, tutanaklara geçti.
Soru-cevap işlemi
yapacağız.
Sayın
Canalioğlu, buyurun.
MEHMET VOLKAN
CANALİOĞLU (Trabzon) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz
önce Akyazı Projesiyle ilgili sivil toplum
kuruluşlarımızın mahkemeye gittiğini ifade ettiniz.
Sivil toplum kuruluşlarının elbette görevleri vardır, onlar
yatırımları engellemeyi düşünmezler ancak yapılan
yatırımların rantabl ve araziye uygun ve kent geleceğini de
ilgilendirecek şekilde başvurular yapabilirler. O nedenle, sivil
toplum kuruluşları görevlerini yapmışlardır.
Benim ifade etmek
istediğim, Avni Aker Stadyumunda şu anda en az iki üç sene daha
maçlar oynanacaktır. Onun kapatılması açısından
sormuştum.
Bir de teşekkür
ediyorum. Biliyorsunuz, 2011 Avrupa Gençlik Oyunları Trabzonda
yapıldı ve siz Bakan olarak geldiniz, açılış
yaptınız. Burada emeği geçenlere değil, yalnızca
Sayın Başbakanımıza teşekkür ettiniz. Oysa sizden
önceki Spor Bakanı da AKPnin ve Trabzonun milletvekiliydi
ama atladınız. Hadi biz neyse, onu atlamanızın bir sebebi
unutkanlık mıydı, yoksa dil sürçmesi mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Akgün
MEVLÜT
AKGÜN (Karaman) Sayın Bakanım, ilkin kolay gelsin, iyi
çalışmalar diliyorum.
60lı
yıllarda inşa edilen ve yıkılmaya yüz tutan Karaman
Şehir Stadının yıkılması ve yeniden
inşasıyla ilgili olarak belediyemizin projesine destek vermeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Türkoğlu
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sorum
Sayın Bakana: Son dönemde Türk sporunda aşama kateden dallardan,
branşlardan birisi de hokey, eski adıyla çim hokeyidir. Çim hokeyi
hem sporcu sayısı hem kulüp sayısı hem de uluslararası
başarılar açısından bir başarı trendine
girmiş bir daldır. Fakat, ne yazık ki Türkiyede çim hokeyinin
uluslararası standartlarda müsabakalara açık bir sahaya sahip
olmadığını görmekteyiz.
Çim
Hokeyi Federasyonu ve başarılı sporcu ve kulüplerin olduğu Osmaniye
ili Belediyesi bir protokolle bir saha yapma çabası içerisinde. Sayın
Bakanın projeleri kapsamında acaba bu iş birliğine bir
katkısı var mıdır? Türkiyeyi uluslararası
standartlarda bir çim hokeyi stadına kavuşturma planları
arasında mıdır merak ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Tanal, buyurun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın
Bakanımız dedi ki: Kocaeliye 20 milyon avro para gönderince bu
popülist bir politikadır. Peki, bavulla Libyaya para gönderince bu
popülist politika olmuyor mu? Bu bir.
İki:
Sayın Hatip şunu söyledi -biraz önceki Adalet ve Kalkınma
Partisinden- yasama faaliyetini gösteren arkadaşlar konuşma yaparken demagoji
denildi. Gerçekten, yani bu arkadaşlarımızı biraz daha
nezaketli konuşmaya davet ediyoruz. Grup başkan vekillerinin
hatiplerle konuşmalarını istirham ediyoruz. Bu anlamda, burada
gerçekten çalışmalarımızı bu şekildeki, Meclisin
ulviliğine yakışmayan şekildeki açıklamalar bizi
rahatsız ediyor.
Saygılarımı
sunuyorum.
OKTAY
SARAL (İstanbul) Kendilerini ifade ediyorlar.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
Buyurun
Sayın Bakanım.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Önce
Sayın Canalioğlunun sorusuna cevap vermek isterim.
Sayın
Canalioğlu, Trabzon için Akyazı Projesi gerçekten çok önemli bir
proje. Siz bir dönem Trabzonda belediye başkanlığı
görevini yürüttünüz. Ben nerede, hangi Trabzonluyla karşılaşsam,
herkesin, mutlak surette, birinci öncelik olarak akıbetini merak
ettiği konu Akyazı Projesidir. Akyazı Projesinin
yürütüleceği yer ve yürütme esasları hususunda Trabzon kamuoyunda ve
Trabzonda yaşamayan Trabzonlular arasında da tam bir mutabakat var.
Belediye başkanlığınız döneminden de çok iyi
biliyorsunuz bu mutabakatı esasında. Dolayısıyla, bu konuda
benim söylediklerimden farklı bir düşüncenin sizde de olduğu
kanaatinde değilim. Trabzon Mimarlar ve Mühendisler Odasını
müdafaa gereği duymuş olabilirsiniz belki ama siz de biliyorsunuz ki
bu konu yargı sürecine taşındığından dolayı
önemli gecikmeler yaşanmıştır. Neyse ki yargı süreci
proje lehine cereyan etmektedir ve inşallah Trabzon kenti
sıkışmışlıktan Avni Akeri Akyazı Projesi
sayesinde kurtarma imkânına kavuşmuş olacaktır.
Avrupa
11inci Gençlik Olimpik Oyunları açılış seremonisinde,
Sayın Başbakanımızın da bulunduğu etkinlik
sırasında, Sayın Faruk Özaka teşekkür etmediğim
hususu doğrudur. Genel olarak konuşmalarımı metin üzerinden
değil irticalen yapıyorum, metin kullanmıyorum. Trabzondaki
açılış seremonisindeki konuşmamda da zihnimde Sayın
Özaka teşekkür mutlak surette bulunduğu hâlde konuşmam
sırasında bu teşekkür görevini ifa edemedim. Bundan dolayı
da gerçekten üzüldüm. Yerime oturduktan hemen sonra fark ettim. Sayın Özak
AK PARTİ hükûmetlerinde, dokuz yıllık zaman dilimi içerisinde,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı görevinde
bulundu başlangıçta, sonra Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet
Bakanlığı görevini yürüttü ve ben de, AK PARTİ ailesi de,
Trabzonlular da biliyor ki AK PARTİ Hükûmetinin imkânlarından Trabzon
kentinin istifade etmesi için ciddi çabalar sarf etti ve bu imkânların da
Trabzonlular yatırım olarak farkında. Yerime oturduktan hemen
sonra, konuşma metni içerisinde, kendi yapacağı konuşma
içerisinde Sayın Başbakanımızın Sayın Özaka
teşekkür edeceğini bildiğim hâlde gene de ben sağlama almak
üzere, nezaket kurallarını da bir anlamda ihmal ederek, Sayın
Başbakanımızın kulağına eğildim, Efendim
dedim,
benim teşekkür etmem lüzumlu bir hadiseydi fakat ben unuttum. Bu
teşekkür sizin metninizde, konuşmanızda mutlaka yer
alacaktır. Yani ben bunu bir kul hakkı olarak da görürüm
ayrıca. Çünkü iki haftalık Bakandım Trabzondaki etkinliğin
nihayetine ermesine katkı verdiğimiz zaman dilimi içerisinde.
Sayın
Akgünün sorusu, Karaman Stadyumuyla ilgili belediyenin girişimlerine
katkı vermeyi düşünüyor musunuz noktasında.
Sayın
Akgün, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı, yine Karaman milletvekili
olan Sayın Lutfi Elvanın bu konuda bir talebi oldu,
Bakanlığımız bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmeleri sırasında. Sayın Lutfi Elvanın talebi
doğrultusunda, Karaman iliyle ilgili bir çalışmanın
başlatılması talimatını verdik. Bununla birlikte
Karaman ilimizde açık bulunan yüzme havuzunun üzeri kapatıldı ve
yine sentetik çim yüzeyli bir futbol sahası Karamana kazandırıldı,
yeni hizmetlerimiz de inşallah devam edecek.
Sayın
Türkoğlunun Osmaniyede belediyenin bizden talebi olan çim hokeyi
yatırımlarına destek verip vermeyeceğimiz noktasındaki
sorusu:
Geçen
cumartesi günü Osmaniye Milletvekilimiz Sayın Mehmet Kastalla birlikte
Osmaniye ilimize bir program gerçekleştirdik. Orada, valilik
ayağında Sayın Belediye Başkanı, Osmaniyedeki spor
yatırımı ihtiyaçları noktasındaki bütün proje ve
düşüncelerini bizimle paylaştı. Biz sadece çim hokeyi
yatırımı noktasında değil, eğer ki
yatırıma uygun bir arazi ise Bakanlığımıza
devredebileceğini ifade ettiği 90 bin metrekarelik arazinin
Bakanlığımıza devredilmesiyle birlikte, Osmaniye ilinde
ihtiyaç duyulan diğer spor altyapılarını da tamamlamaya
hazır olduğumuzu hem Osmaniye Valisine hem Belediye
Başkanına hem de Sayın Kastal milletvekilimizin bulunduğu
ortamda ifade ettik, ilginize teşekkür ediyorum.
HASAN
HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Çim hokeyi sahası
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Çim hokeyini o 90 bin metrekarelik alan
bize verilirse, orada bir çim hokeyi sahasını Osmaniyeye
kazandıracağız, çünkü Osmaniye, Türk Millî Çim Hokeyi
Takımına en fazla sayıda sporcuyu veren ilimiz. Böyle de bir
bilgiyi sizinle paylaşmak isterim, siz muhtemelen bu bilginin farkındasınız.
Sayın
Tanalın sorusu olmadı aslında, bir dileği oldu; burada
yapılan konuşmaların her biri bir yasama faaliyetidir, bunlara
demagoji olarak bir yakıştırma yapılmamalıdır
noktasında.
Sayın
Tanalın bu talebine doğrusu katılmak isterim, ama gönül arzu
eder ki iktidar değil sadece, muhalefet milletvekillerinin de bu kürsüde
kullandığı en ağır kelime keşke demagoji olsa
birbirimize yönelik hitaplarımızda. Bu konuda hepimizin azami özen ve
dikkat içerisinde hareket etmemizde çok büyük fayda var çünkü sıradan
insanlar değiliz, milletvekilleriyiz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Mehmet Sağlama söyle.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Sıradan insanlarız ama milleti
temsil makamında olan milletvekilleriyiz,
davranışlarımız örnek olmalıdır diye
düşünüyorum.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Mehmet Sağlama söyle.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) Futbolda şike
soruşturmasıyla ilgili süreç Sayın Başbakanımızla
ilişkilendirilmek istendi.
Değerli
milletvekilleri, sizleri temin etmek isterim, adli soruşturma
süreçlerinin, takibatların, tahkikatların Sayın
Başbakanın Hükûmet Başkanı olarak ya da Sayın Adalet
Bakanının ya da ilgili bakanların bilgisi tahtında
yürütülmesi gibi bir eylem, bir işlem söz konusu değildir. Ama belki
Sayın Başbakanın ya da ilgili bakanın hepimizden tek
farkı henüz kamuoyu duymadan önce belki bu bilginin belki birkaç
dakikalık farkla kendilerine önceden intikalidir.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Yapma! Enayi yerine koymayın bizi.
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) -
Kaldı ki, bu görüşmenin yapıldığını iddia
eden milletvekilimiz açısından şunu da ifade etmek isterim
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Futbol Federasyonu seçimlerinin ertelenmesine kadar her
şeyden haberi vardı. Yapmayın!
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) -
Eğer ki, böyle bir görüşme yapıldıysa bunu, Sayın
Başbakanın izni dahilinde soruşturmanın
başlatıldığını iddia edebilmek mümkün müdür? Ne
izni vardır ne engellemesi söz konusudur.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) Futbol Federasyonu pazarlıkları da var
işin içinde. Yapmayın Sayın Bakan!
GENÇLİK
VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Cumhuriyetin savcıları delil
yoğunluğuna ulaştıklarını düşündükleri andan
itibaren bu soruşturmayı açmışlardır. Soruşturmanın
nihayetinde, iddianame mahkeme makamına teslim edildikten sonra
gereği mahkemece takdir edilecektir.
Saygılarımı
sunuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap
işlemi bitmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul
edilmiştir.
Şimdi,
İç Tüzükün 86ncı maddesi gereğince, oyunun rengini belirtmek
üzere ve lehinde olmak üzere söz isteyen Kemal Ekinci, Bursa Milletvekili.
Sayın
Ekinci, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL
EKİNCİ (Bursa) Sayın Başkan, bir hak mahrumiyetine
uğramıştım. Onu telafi için
BAŞKAN
Bir yanlışlıkla size daha önce on dakika yerine beş
dakika verildi, doğru.
Buyurun.
KEMAL
EKİNCİ (Bursa) Değerli arkadaşlar, önce bu yasa
değişikliği teklifi üzerinde grupların ittifakından
dolayı bütün grup başkanlarına teşekkür ediyorum.
Esasında bir hatayı düzeltiyorlar. Doğrudur. Bir şey, bir
anekdot sunacağım gecenin bu saatinde, bitireceğiz:
Aziz
Nesinin Fil Hamdi hikâyesi var: Merkez teşkilatı taşra
teşkilatına bir telgraf çekiyor. 80 kilo
ağırlığında, sarışın, seyrek
dişli, işte şöyle birisi. Fil Hamdi adıyla anılan
bir azılı katili aramaktayız. diye.
Ertesi
gün bir taşra kahvehanesinde iki polis konuşuyor. Diyor ki: Bu Fil
Hamdi
Yahu, bu sarışın değil. Seyrek dişli
değil. Saçını boyatmıştır. Dişini
yaptırmıştır. falan yakalıyorlar. Üç gün sonra merkez
teşkilatından taşra teşkilatına bir telgraf daha:
Yeterince Fil Hamdi yakalanmıştır. Başka Fil Hamdi
yakalanmasın.
Şike
davasında yeterince, bilerek veya bilmeyerek bir sürü Fil Hamdi
yakalandı. O Fil Hamdilere bundan sonra özgürlük yolunda
başarılar diliyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ekinci.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.47
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 22.50
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23üncü
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
3üncü
sıraya alınan,
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin
Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
3.- Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi
Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/510) (S.
Sayısı: 81) (x)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu 81 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ayşe
Gülsün Bilgehan, Ankara Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Bilgehan.
CHP
GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gecenin
bu saatinde çok önemli bir uluslararası sözleşmeyi hep birlikte
onaylayacağız. Bugün, biraz öğleden sonra, Avrupa Parlamentosu
Başkanını burada dinledik. Avrupa Parlamentosu, Avrupa
Birliğinin Parlamentosu. Bizim elli sene, neredeyse elli seneye
ulaşan bir süremiz var adaylık için beklediğimiz. Oysa, Avrupa
Konseyi öyle değil. Avrupa Konseyi, 1949dan itibaren Türkiye'nin kurucu
üye olarak görev aldığı çok daha geniş bir kurum. Şu
anda Avrupa Konseyinin Başkanı bir Türk, Adalet ve Kalkınma
Partisinin bir milletvekili ve bu sözleşme de Avrupa Konseyi
sözleşmesi. Avrupa Konseyinin 11 Mayısta İstanbulda imzalanan
kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve
bunlarla mücadeleye ilişkin sözleşmesi. Bu sözleşmeyi
İstanbulda on üç ülke imzalamıştı, daha sonra üç ülke daha
imzaladı ama sözleşmenin yürürlüğe girmesi için Avrupa Konseyine
üye on ülkenin onaylaması, meclislerinin onaylaması gerekiyor.
Şimdi gecenin bu saatinde biz işte bu onaylamayı
yapacağız ve bence Türkiye için bu çok önemli, çünkü Türkiye Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde kadına yönelik şiddetle ilgili
olarak mahkûm edilmiş tek ülke.
Bunun dışında, dün, işte bugün,
yarın da konuşulacak; kadına yönelik şiddet hakkında
çok gündemdeydi, çok konuşuldu, bir daha o noktalara dönmek istemiyorum.
Herkes biliyor ki yüzde 1.400 arttıysa bu sorun gerçekten bir
insanlık sorunu bizim ülkemiz için ama başka ülkeler için de böyle.
Şimdi hep birlikte bu sözleşmeyi
imzalayacağız, onaylayacağız. Bu sözleşmenin bugün bu
saatte gelmesinin anlamını biliyorum, çünkü yarın 25 Kasım,
birçok sivil toplum kuruluşu ve özellikle kadın dernekleri bu
sözleşmenin 25 Kasımdan önce onaylanmasını istediler. Güzel
yani biz de demek ki bunu yerine getiriyoruz, bu da çok önemli.
Gerekçeye baktım, gerekçe diyor ki: Bu
sözleşme ülkemize ilave bir yük getirmeyecek, ülkemizin gelişen
uluslararası saygınlığına olumlu katkıda
bulunacak. Bu da gayet güzel.
Aslında burada bir çekincem var, onu da söylemek
isterim. Birinci bölümüne katılıyorum. Ülkemizin yani gelişiyor
mu bilmiyorum ama uluslararası itibarı,
saygınlığı var zaten; o saygınlığa olumlu
katkıda bulunacak, çok doğru. Ama onun dışında diyor
ki: Sözleşme ülkemize ilave bir yük getirmeyecek. Bence burası hiç
doğru değil, çünkü bu çok önemli bir sözleşme, çok önemli bir
yük getirecek, sorumluluk veriyor Türkiyeye yani Türkiyeyle birlikte bütün
ülkelere bir sorumluluk veriyor. Bu anlaşmanın önemi: İlk defa
bu kadar geniş kapsamlı bir uluslararası sözleşme
kadına yönelik şiddetle ilgili bir karar alıyor ve ilk defa
olarak devlet bundan sorumlu tutuluyor, yükümlülükleri var, tazminat ödemesi
gerekiyor, suçlulara ve mağdurlara destek olması gerekiyor. Yani
hakikaten çok kapsamlı. Türkiye'nin de bunu kabul etmesi bence Avrupa
Konseyinde çok olumlu bir intiba bırakacaktır. Ben o Konseyin bir
üyesiyim, Eşitlik Konseyinin üyesiyim; açıkçası, üstelik de bu
onaylamanın belki bu kadar geç bir saatte ama bu kadar kolay
geçtiğini de gururla söyleyeceğim. Bunu da ilave edeyim.
Şimdi,
Sözleşme ülkemize ilave bir yük getirmeyecek. deniliyor.
Sözleşmenin bir yeri çok önemli, sözleşme uluslararası bir
izleme grubu yaratıyor. Yani bu Avrupa Konseyi sözleşmesi, diğer
uluslararası sözleşmeler gibi imzalanıp da kâğıtta
kalacak bir sözleşme değil. Bunu vurgulamak istiyorum. Bunun
bilincindeyiz herhâlde, umarım bilincindeyiz. GREVIO adında
uluslararası izleme grubu bu sözleşmenin nasıl uygulandığını
araştıracak.
Dediğim
gibi, aslında Türkiye onayladıktan sonra dokuz ülkenin daha
onaylaması gerekiyor yürürlüğe girmesi için, ama ilk ülkenin bizim
ülkemiz olması çok anlamlı. Bu bakımdan fazla da uzun
konuşmak istemiyorum. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin en çok
mahkûm ettiği ülke olmaktan çıkmamız gerekiyor. Bu konuda bütün
grupların aynı fikirde olduğunu biliyorum.
Bu
yüzden, ben çok büyük bir memnuniyetle Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bu
sözleşmenin kabulü yönünde oy kullanacağını belirtiyorum ve
hepinize iyi akşamlar diliyorum. (Alkışlar )
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bilgehan.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Pervin Buldan,
Iğdır Milletvekili.
Buyurun
Sayın Buldan.
BDP
GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bazen bu Parlamentoda aslında gülmek de
yakışıyor bize, her zaman kavga etmek gerekmiyor.
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) İhtiyacımız var.
PERVİN
BULDAN (Devamla) Evet, hepimizin ihtiyacı var gerçekten.
Bu
gece yarısı böylesi önemli bir konuyu
kanunlaştırdığımız için özellikle emeği
geçen herkese teşekkür etmek istiyorum başta Bakanımız
Sayın Fatma Şahin olmak üzere ve Parlamentoda bulunan siyasi
partilerin gruplarına bir kez daha teşekkür ediyorum.
Tabii
ki, kadına yönelik şiddet aslında Türkiyenin en önemli
sorunlarından biri. Ben, kadına yönelik her türlü şiddetin önüne
geçmesi umuduyla bu kanun tasarısını
onayladığımızı ve evet oyu
kullanacağımızı ifade etmek istiyorum. Umuyor ve diliyorum
ki, bu yasayla birlikte, bundan sonra, din, dil, ırk ayrımı
yapılmaksızın hiçbir kadına ne fiziksel ne ruhsal ne de
cinsel şiddet gerçekleşmez ve yine umuyor ve diliyorum ki, bu
çatı altında bundan sonra, grubu bulunan dört siyasi parti her konuda
ortak kararlar alırlar ve bu kararlardan bir tanesi de barış
kararı olur diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (BDP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Buldan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin
Milletvekili.
Sayın
Şandır siz devretmiyorsunuz değil mi; buyurun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Nasıl efendim?
BAŞKAN
Siz devretmiyorsunuz sözünüzü, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle saygılar sunuyorum.
Gerçekten,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin böyle ortak öznelerde uzlaşma örnekleri
ortaya koymaya ihtiyacının olduğu bir süreçten geçiyoruz.
Böyle
bir kanun tasarısını gündeme getirdikleri için Sayın
Canikliye de teşekkür ediyorum.
Kadın
önemli; kadın bizim ortak paydamız, ortak öznemiz, kimliğimiz.
Kadın, hayatımızın, hayatın her alanının
bana göre temel unsuru, temel taşı. Dolayısıyla,
kadının özne olduğu her konuda ben inanıyorum ki bu Meclis
birlikte hareket edecektir, birlikte hareket etmelidir. Bu noktada daha önce de
örneklerini verdik, bugün de güzel bir örnek ortaya koyuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, zannediyorum, kadına şiddet hadisesi yalnız
Türkiye'nin sorunu değil, bütün insanlığın sorunu, bütün
dünyanın sorunu. Bizde rakamlar çok kötü, bu rakamların üzerinden
kendimizi suçlamayı çok doğru bulmuyorum ama bu sorunun
varlığını tespit etmek açısından gerçekten o
rakamların can acıtıcı bir duruma geldiğini de ifade
etmek lazım. Sebebi sorgulayabiliriz yani bugün toplum, kadını,
erkeğiyle bir cinnet noktasına geldi;
Türkiyeye yakışmaz birtakım olaylara şahit
oluyorsak, bunun sebeplerini sorgulamak, tedbirlerini almak hepimizin,
öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorumluluğudur diye
düşünüyoruz.
Kadına
şiddet konusu Türkiyede bir kültür hâline gelmeden tedbir almak
gerekiyor. Bu anlamda bu konuyu gündemde tutmak, toplumun gündeminde tutmak ve
bir duyarlılık talep etmek zannediyorum doğru bir yol
olacaktı. Bunun için bu hafta biliyorsunuz her partimiz, işte Adalet
ve Kalkınma Partisi de bu kanun tasarısını getirerek o da
katıldı bu gayrete, üç muhalefet partisi bu hafta grup önerileriyle
kadına şiddet konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdi. Ben
arzu ederdim ki ve talep ediyorum ki, geliniz, kadına şiddetle
mücadele veya aile içi şiddetle ilgili bir Meclis komisyonu kuralım,
bu dönemin ilk kurulmuş araştırma komisyonu bu konuda olsun. Bir
samimiyet göstergesi olarak söylüyorum, kadına verdiğimiz önemin
ifadesi olarak söylüyorum, gelin, bir araştırma komisyonu
kuralım ve bu konuyu gündemde tutalım. Bu konu bu Meclisin ortak
paydası olarak toplumun huzuruna getirilmelidir. Bu sebeple bu kanuna
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tabii ki biz de destek veriyoruz ama bu
uluslararası sözleşmenin iç hukuktaki yansımaları da
hızla tamamlanmalı. Buna dayalı olarak bir kanun
çıkarılması gerekiyor, o kanun getirilmeli. Buna dayalı
olarak uluslararası kurulacak olan izleme komisyonu Türkiye
ayağı kurulmalı. Yani bu iş böyle rutin bir şekil
şartı noktasında kalmamalı diye temenni ediyorum ve bu
kanunu Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimizi ifade ediyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
AK
PARTİ Grubu adına söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Canikli, Mehmet Beyin önerisine Evet diyecek misiniz?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) Evet, komisyon kurulması önerimizi de bir
düşünün yani.
AK
PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben
öncelikle şu saatte ortaya çıkan bu güzel ve uzlaşma tablosundan
dolayı son derece memnun olduğumu ifade etmek istiyorum ve bu
vesileyle bütün arkadaşlara, bütün gruplara, emeği geçen herkese
şükranlarımı arz ediyorum ve biraz önce arkadaşlarımın
da ifade ettiği gibi, bu ve buna benzer uyum ve mutabakat görüntülerinin
önümüzdeki dönemde daha çok olmasını, burada zuhur etmesini bütün
samimiyetimle arz ediyorum ve bu çerçevede AK PARTİ Grubuna düşecek
olan sorumluluğun da farkında ve idrakinde olduğumuzu da
bilmenizi istiyorum.
Arkadaşlarımızın
da ifade ettiği gibi, Türkiye bu sözleşmenin
hazırlanmasında ve sonuçlandırılmasında öncülük eden
ülkelerden bir tanesi, on üç ülkeden bir tanesi. Türkiyede imzalandı,
mayıs ayında imzalandı sözleşme. Ve daha önemlisi belki,
Parlamentosundan geçiren, yasalaştıran ilk ülke olma onuru da
inşallah bize ait olacak biraz sonra; hepimize ait olacak, bütün
milletvekillerimize, bütün gruplarımıza ve Türkiyeye ait olacak. Bu
gurur gerçekten çok tarihî bir anın da aynı zamanda
yansımasını ifade ediyor.
Bir
de şu nokta son derece önemli, biraz önce Sayın
Şandırın bir önerisi oldu. Esasında bu sözleşmeyle
Türkiye önemli bir yükün altına giriyor. Benzer bir sözleşme 1985
yılında daha önce imzalandı ancak onun önemli bir
ayağı eksikti; denetim mekanizması, müeyyide gücü olmayan bir
anlaşmaydı ve çok fazla etkin olamadı, hayata geçirilemedi.
Bunun ondan farkı şu: Bir denetim mekanizması oluşturuluyor
ve Türkiye ve imzalayan ülkeler bununla taahhüt altına giriyorlar ve o komite
tarafından gelişmeler izlenecek, takip edilecek. Çok ciddi
yaptırımlar söz konusu. Bu anlamda bu önemli. Yani sizin önerinizle
de bağlantılı.
Bu,
belki bu tartışmalarda ortaya çıkacak çözüm önerilerinden en
önemlisinin hayata geçirilmesini de sağlayacak. Bu açıdan somut bir
adım olması yönüyle de son derece önemli.
Ayrıca,
Bakanlığımızın bu konuda biliyorsunuz
çalışmaları var, yasal düzenlemesi var, son aşamada.
İnşallah önümüzdeki günlerde buraya gelecek ve birlikte onu
değerlendireceğiz ve yasalaştıracağız.
Dolayısıyla
son derece etkili olacak, birçok açıdan ilktir ve Sayın Bilgehan
başta olmak üzere emeği geçen tüm arkadaşlara, o
anlaşmanın imzalanmasında orada bulunan, katkı
sağlayan tüm arkadaşlara -iktidarı muhalefetiyle- milletvekili
arkadaşlarımıza, Hükûmetimize, Bakanımıza tekrar
şükranlarımızı arz ediyorum ve ülkemize hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
Şimdi
soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın
Tanal, burada sisteme girdiğinizi görüyorum, buyurun.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim.
Şimdi,
Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; söz almamın
nedeni şuydu: Sözleşmenin 38inci maddesinde gerçekten metinle
başlık örtüşmüyor. Başlık şu: Kadının
Sünneti Bu, teknik anlamda çok yanlış bir olay; alelacele, tercümesi
yanlış. Böyle bir madde olamaz. Bunun doğrusu Genital
Sakatlama çünkü maddenin içeriğiyle başlığı
birbiriyle örtüşmüyor. Yani bu gerçekten yine bir özensiz tercüme. Bunun
orijinali İngilizce ve Fransızcada vardır. Evet, buna oy vereceğiz
ama bunu tabii ileride nasıl tekrar düzelteceğiz bilmiyorum.
Saygılar,
iyi akşamlar.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Sakık, buyurun.
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Aslında,
istenince nasıl güzel bir tablonun ortaya çıktığını
hep birlikte gördük ve tanıklık ettik.
Şimdi,
buradan gerçekten AKPye önemli görevler düşüyor. Sayın
Şandır da söyledi, mesela üç grubun, sürekli kadına yönelik
şiddetle ilgili Meclis araştırma önergesi talebi var. Ne olur, gelin böyle bir
komisyon oluşturalım ve özellikle bizlerin, dört yıldır biz
ve Cumhuriyet Halk Partisinin de sürekli gündeme getirdiği bu faili meçhul
cinayetlerle ilgili Meclis araştırma önergelerimiz var, bunları
da hayata geçirelim, yani iç barışımızı
sağlayacak adımlar atalım yani diyalog ve müzakere bu işin
panzehiridir. Sizi diyaloğa ve müzakereye davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Sayın Oğan
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısını biz
Dışişleri Komisyonunda da görüştük, orada da ifade edildi.
Tercümede ciddi sıkıntılar var ve bu sıkıntıların
muhakkak giderilmesi lazım. Bugün burada biz buna Evet oyu
vereceğiz, kanunlaşacak ama yarın tercümedeki
sıkıntılar başka sorunları gündeme getirebilir.
Bir diğer önemli
husus: Avrupada maalesef bizim vatandaşlarımızın,
başka ülkelerde evlilikler yapmış bizim
kadınlarımızın da şiddet gördüğü bir gerçektir.
Onların sorunlarının da Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
takipçisi olmamız gerekir ve bu kanun çerçevesinde onların
sorunlarına da bundan sonraki düzenlemelerde yer verilmesi lazım.
Bir diğer hususu da
kısaca ifade etmek istiyorum. Ne kadar güzel kanunları kabul
ederseniz edin, uygulamada eğer bunu doğru düzgün hayata
geçiremezseniz kadına şiddet her gün manşetlerden inmez.
Maalesef ki bugün Türkiyede kadına olan şiddet her gün
manşetlerde yerini almaya devam etmektedir. Dolayısıyla, bunu
burada kabul etmekle beraber
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Oğan.
Sayın Bakan, size
yöneltilmiş soru olmadığı için işlem
tamamlanmış sayılıyor.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
KADINLARA YÖNELİK ŞİDDET VE AİLE
İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ VE BUNLARLA MÜCADELEYE
İLİŞKİN AVRUPA KONSEYİ SÖZLEŞMESİNİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 11 Mayıs 2011 tarihinde
İstanbulda imzalanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi
Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesinin onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Söz
talebi? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler..: Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için
öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy
kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve
soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile
İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kabul |
: |
246 |
|
Çekimser |
: |
1 |
Kâtip Üye Mine Lök Beyaz Diyarbakır |
Kâtip Üye Tanju Özcan Bolu |
Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı
olsun.
Alınan
karar gereğince, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay haklarındaki gensoru
önergelerinin gündeme alınıp alınmayacağına
ilişkin görüşmeleri yapmak için 25 Kasım 2011 Cuma günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum ve herkese iyi
akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 23.16