TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
27nci
Birleşim
1 Aralık
2011 Perşembe
(TBMM
Tutanak Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde
yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Gürsoy Erolun, 3 Aralık Dünya Engelliler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin, 3 Aralık Dünya Engelliler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, Kütahya ilinin Simav
ilçesinde meydana gelen depremde zarar gören vatandaşların
mağduriyetlerinin giderilmesine ilişkin gündem dışı
konuşması ve Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, 3 Aralık Dünya Engelliler
Gününe ilişkin açıklaması
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işıkın, Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlunun, Kütahya
Milletvekili Alim Işıkın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakıkın, Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Rıza Türmen ve 25
milletvekilinin, telefon dinlemelerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/74)
2.-
İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 26 milletvekilinin,
şehit aileleri, gaziler ile harp ve vazife malullerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/75)
3.-
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına, Grup Başkan Vekili
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, basın
özgürlüğünün sağlanması konusunda alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/76)
B)
Önergeler
1.-
İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, AB Uyum Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/14)
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve arkadaşları
tarafından, Kürt sorununun çözümü konusunda önemli gelişmelerde
bulunan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Maliye Eski Bakanı
Adnan Kahveci ve Jandarma Eski Genel Komutanı Orgeneral Eşref
Bitlis'in kuşkulu ölümü ve peş peşe yaşanan bu ölümler
arasındaki bağlantının bütün yönleriyle araştırılması
amacıyla, 13 Ekim 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen
Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak
üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 01/12/2011
Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi
IX.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Söz alma istemlerini yerine getirmediği gerekçesiyle Oturum
Başkanının tutumu hakkında
X.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandırın; Van ilinde meydana gelen
depremlerde, arama ve kurtarma çalışmaları,
yardımların ulaştırılması, hasar tespiti ve
süreçteki diğer hizmetlerin yerine getirilmesinde etkin koordinasyon
sağlayamadığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay hakkında Gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/6)
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava
Hizmetlerine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 21)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu ( (1/425) (S. Sayısı: 22)
XII.- OYLAMALAR
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Van ilinde meydana gelen depremlerde, arama ve
kurtarma çalışmaları, yardımların
ulaştırılması, hasar tespiti ve süreçteki diğer
hizmetlerin yerine getirilmesinde etkin koordinasyon
sağlayamadığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay hakkında (11/6) esas
numaralı Gensoru açılmasına ilişkin önergesinin oylaması
XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibekin,
2002 ve 2011 yıllarında icra dairesi ve icra dosyası
sayılarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Erginin cevabı (7/145)
2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğrunun,
Tam Gün Yasasından dolayı yaşanan mağduriyete ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağın cevabı
(7/662)
3.- İstanbul Milletvekili Umut Oranın, AB
üyelik müzakerelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Avrupa
Birliği Bakanı Egemen Bağışın cevabı
(7/846)
4.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun, bir deri fabrikasının çevreye verdiği zarara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktarın cevabı (7/867)
5.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun,
bazı vatandaşların arazilerinin ellerinden
alınacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/868)
6.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, bir
fabrikanın çevreye ve insan sağlığına zarar verdiği
iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/870)
7.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet
Toptaşın, Afyonkarahisarda ücretsiz arsa tahsisi yapılan
yatırımcılara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşekin cevabı (7/896)
8.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Van depreminde yapılan yardımlara ve kaçak
yapılaşmanın sorumlularına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/944)
9.- Bingöl Milletvekili İdris Balukenin, 2003
yılında meydana gelen Bingöl depreminin sonuçları ve olası
bir deprem için alınan tedbirlere ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/966)
10.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlunun, Antakyanın birinci derece deprem bölgesinde
bulunması nedeniyle yapılan çalışmalara ilişkin sorusu
ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın
cevabı (7/968)
11.- Manisa Milletvekili Hasan Örenin, deprem
bölgelerinde binaların depreme dayanıklılık
işlemlerine ve deprem vergilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktarın cevabı (7/970)
12.- Hatay Milletvekili Mehmet Ali
Ediboğlunun, Bakanlık binasının depreme karşı
korunması için alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Kalkınma
Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/1014)
13.- Bursa Milletvekili İsmet
Büyükatamanın, enflasyon hesaplamalarına ilişkin sorusu ve
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmazın cevabı (7/1103)
1 Aralık 2011
Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati:14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu),
----- 0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L
A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için
beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz 3
Aralık Dünya Engelliler Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul
Milletvekili Gürsoy Erola aittir.
Buyurun Sayın Erol. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Gürsoy Erolun, 3
Aralık Dünya Engelliler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
GÜRSOY EROL (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü
münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bundan on yıl önce, 2001 tarihinde
bir Kurucular Kurulu üyesi olarak AK PARTİ kurulurken bir sözümüz
vardı, özürlü ailelerine ve özürlü bireylerine bundan sonraki
hayatlarını kolaylaştırmak ve bundan sonra
sıkıntılarını rahatlatmak adına Özürlüler
Kanununu Parlamentoda oluşturacağımızı ve bu noktada,
bu sözümüzü yerine getireceğimizi, eğer iktidar olursak o dönemde
tebliğ etmiştik ve 3 Kasım 2002 seçimleriyle Parlamentoda
iktidar olduktan sonra bu çalışmalara başladık ve 1 Temmuz 2005
tarihinde o dönemki 22nci Dönem Parlamentosu bu Özürlüler Yasasını
hazırladı ve milletimize, özürlü bireylerimize, özürlü ailelerine
hediye etmiş oldu. Türkiyede bir ilki gerçekleştirdik.
Ben bu vesileyle bu
yasanın geçmesinde başta Sayın Başbakanımız olmak
üzere grubumuza ve o dönemki muhalefet partimize -Cumhuriyet Halk Partisi o
zaman tek partimizdi- emeği geçen sivil toplum kuruluşlarına
ittifakla geçen bir yasa olması dolayısıyla özellikle
teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Tabii, bir
dileğimi de tekrar etmek istiyorum. Bu 24üncü Dönemde de bu Parlamentonun
bu katkıları sağlayarak, tüm yasalarda bu ittifakı
gerçekleştirerek aynı bu yasada olduğu gibi milletimizin
beklentisi olduğu konuları yerine getirmesi de en büyük arzum,
dileğimdir.
O dönemlerde bize
en çok özürlü bireylerin aileleri şu problemi getirirlerdi: Eğer ben
ölürsem bu özürlü çocuk ne olacak? korkusunu yaşarlardı. Biz yasada
bunu özellikle önceledik ve Evde bakım hizmeti adı altında Yasaya
bir madde getirdik. Daha sonra evde bakım ve kurumda bakım
adıyla iki türlü hizmet sağlamış olduk ki yönetmelikleri de
tamamlandıktan sonra özellikle ailelerin kişi başına geliri
asgari ücretin 2/3ünü geçmeyen aileler için evde bakım hizmeti veya
ailesi olmayan bireyler için kurumda bakım hizmetini getirmiş olduk
ilk, ki bu sayı şu anda Türkiye genelinde 300 bini
aşmış durumdadır, kurumda bakım hizmeti alanların
sayısı da 6 bini geçmiş durumdadır.
Yine aynı
şekilde işitme engelli kardeşlerimiz için Türk işaret
dilinin oluşturulmasıyla ilgili yasada bir madde koyduk. Türk Dil
Kurumu zannediyorum son çalışmalarını yapıyor.
Kısa bir süre sonra bu noktada uygulanacak aşamaya gelecek. Şu
anda otuza yakın ilde işaret dili tercümanı
alınmış ve sosyal hizmet bünyesinde çalışmalara
başlamış durumdadır. Bunu da en kısa sürede seksen iki
ile alımlarla yayarak işaret dili tercümanlığını
da her ilde tamamlamış olacağız.
Yine, 5378
sayılı Özürlüler Yasasıyla üniversitelerde, ÖSYM ve üniversite
bünyesinde özellikle özürlü öğrencilerin öğretim
hayatlarını kolaylaştırmak ve rehberlik,
danışmanlık hizmetlerini sağlamak amacıyla, özürlü
öğrenciler için bir danışma ve koordinasyon birimi
oluşturulmuştur ve bu noktada üniversitelerimizde de süratle
tamamlama çalışmaları devam etmektedir.
Yasaya
koyduğumuz bir önemli madde daha, özürlülere karşı yapılan
ayrımcı uygulamalara altı ay ile bir yıl arasında
hapis cezası getirilmesi olmuştur.
Yine, aynı
şekilde 200 metrekareden küçük evi olan özürlüler emlak vergisinden muaf
tutulmuşlardır.
Yine yasayla
getirdiğimiz bir diğer önemli madde, 2022 sayılı Yasayla
özürlüler bir özürlü maaşı almaktaydı, ama oldukça düşüktü.
Şu anda, dokuz yıl önceye göre yüzde 200, 300 oranında
artmıştır ve o zaman 250 binler seviyesinde olan özürlü
sayısı, şu anda maaştan yararlanan, 500 bini
geçmiştir.
Özürlü
istihdamı en önemli konulardan biriydi, ayaklarının üzerinde
durmasını özellikle arzu ediyorduk özürlü bireylerin. O dönem 10
binlerde olan işçi sayısı şu anda 30 bini geçmiştir.
Yine, 2002de kamudaki özürlü memur sayısı 6 binden şu anda 20
bini geçmiştir.
Ve yine, bir ilk,
2012 yılında özürlülere, ilk defa devlet memuru olacaklar için özel
bir KPSS yapılacaktır ve özürlülerin özellikle istediği, her
özür grubu kendi içinde, kendi arasında ayrı bir imtihana girecekler
ve eğitim durumlarına göre ayrı ayrı kendi
branşlarında yarışacaklardır.
Eğitim bizim
için çok önemliydi, özürlü bireyleri ev hayatından kurtarmak ve sosyal
hayata alıştırmak açısından.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Erol, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
GÜRSOY EROL
(Devamla) Özel eğitim noktasında da 25 binlerde olan millî
eğitimdeki sayı 50 binlere ve 20 binlerde olan özel eğitim
kurumlarındaki kişi sayısı da 200 binleri
aşmıştır.
Ben, özellikle bu
noktada emeği geçen, başta Sayın Başbakanımız
olmak üzere tüm herkese, sivil toplum kuruluşlarına bir kez daha
teşekkürlerimi arz ederken, bu dönemde yapacağımız en
önemli çalışmanın özürlü bireylerin yasadan kaynaklanan daha
fazla sıkıntı yaşamaması için problemlerinin üzerine
daha çok gitmeyi ve bu noktada hayata, sosyal hayata katılmaları
anlamında el birliği yapmamızı özellikle istirham ediyorum.
Bu vesileyle, yüce
heyetinize tekrar teşekkür ederek, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Erol.
Gündem
dışı ikinci söz, yine aynı konuda söz isteyen İstanbul
Milletvekili Şafak Paveye aittir.
Buyurun Sayın
Pavey. (Alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Şafak Paveyin,
3 Aralık Dünya Engelliler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
ŞAFAK PAVEY
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye, sorumluluklarını yerine getirmek ve denetlemek gibi bir
derdi olmadığı için uluslararası sözleşmeleri
rahatlıkla imzalayıp onaylıyor, Birleşmiş Milletler
Engelli İnsan Hakları Sözleşmesini de onayladı ama
Sözleşmenin hayatını değiştirmesi gereken Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı Saffet Can daha da perişan. O hâlde,
yanlış giden ne ve Saffet Can kim?
Yirmi iki
yaşındaki Saffet Can, doğduğu günden bu yana
yatağında yaşıyor. Babası engelli haklarını
kullanarak eve doğal gaz yükletmek istedi, PTTye başvurdu.
Evrakları kabul etmediler, sakat çocuğunu dünya gözüyle görmek
istiyorlardı. Babası, Saffet Canı sırtına aldı,
meraklılarına gösterdi. Âdeta sirk gibi değil mi!
Saffet Can çocuk
bezi kullanıyor. Hükûmet Ocak 2011de hasta bezi barkodu şartı
koşan bir yönetmelik getirdiği için Saffet Canın ailesi geçerli
barkot için ihtiyaçlarını ancak belli merkezlerden almak zorunda, 83
liralık çocuk bezi hakkı için 40 lira ulaşım gideri
harcıyorlar, artık bu haktan yararlanmaktan zaten vazgeçtiler.
Toplumun istismar
edeceği vehmiyle bir peri masalı tadında verilen haklar
uygulamaya gelindiğinde kurnaz yönetmeliklerle deliniyor.
Kaşıkla dağıtılıp, kepçeyle geri
alınıyor haklar.
Ekim 2004te
Hükûmet, ülkemizdeki engelli sayısını 8.431.937 kişi olarak
açıklamıştır. 2008de ise Başbakanlık raporunda
sayı 1.673.550 kişi olarak açıklanmıştır. Aradaki
6.758.387 kişi buhar olup uçtu mu? Hükûmet Temmuz 2006 tarihinde Özürlü
Raporları Yönetmeliğini değiştirince milyonlarca engelli
bir gecede engelsiz oluverdiler! Biri de benim; buhar olup uçmadım,
karşınızdayım! Hükûmet, Temmuz 2006 tarihinde
yaptığı bu değişikliği bacağımın
ve kolumun uzadığını varsayarak yaptı! Dünyada yüzde
98 olan engelli raporum birkaç saniye içinde iptal edilmişti. Kopan
kuyruğu uzayan bir kertenkele olmayı hakikaten çok isterdim ama ne
yazık ki, kertenkele değilim.
Çocuk felci
mağduru Bünyamin diyor ki: 2006 öncesi aldığım rapora göre
engelliydim. Raporumla memur sınavlarına katıldım,
kazandım. Vergi muafiyetinden yararlanmam için hastaneye sevk edildim.
Hastanede özürlü olmadığım ortaya çıktı. Bunun üzerine
KPSS sınavlarına girdim, yine kazandım. Memur olabilmem için
sağlam raporu istediler; aynı hastane engelli olduğuma dair
rapor verdi. Memur olamadım. Şimdi özürlü müyüm, yoksa sağlam
mıyım? Karar verin, ben de bileyim. Özürlü kim?.. Bir kere bu
özürlü lafından da vazgeçsek iyi olur zannediyorum engelli desek daha
doğru olur. (Alkışlar)
Doğa
felaketlerinin, savaşın, şiddetin, akraba evliliklerinin,
yoksulluğun ve dünyanın ikincisi olarak trafik kazalarının
ülkesi olan Türkiyede engellilerin ve ailelerinin durumu trajik
boyutlardadır. Ülkemizin en sessiz çoğunluğundan, aileleriyle
birlikte 30 milyon civarında insandan söz ediyorum. Hepimizi onlara
karşı işlediğimiz hilelerden ve insanlık suçundan
vazgeçmeye davet ediyorum. Gelin, 24üncü Dönemde eşit
vatandaşlık ve onur hakkını güvenceye alacak olan
İnsan Hakları Yasasını kevgire çevirmeden
çıkaralım. İnsanın bütçeden daha değerli olduğunu
önce maliyeye hatırlatalım ve insan odaklı ilk yasayı hep
beraber çıkaralım. En büyük görev, şüphesiz, önümüzdeki plan ve
bütçe görüşmelerinde maliyeci arkadaşlara düşecek.
Önerilerim:
Rapor
kepazeliğini sona erdirelim, modern dünyanın engelli tanımında
buluşalım ve çağı geçmiş Balthazar cetvelini çöpe
atalım.
Kamudaki engelli
kadrolarını engelli iş gücüne açalım. Kendi koyduğu
kotalara bile uymayan bir devlete vatandaş nasıl güvenebilir?
Biliyorum baraj
severiz ama hiç değilse engellilerin hayati medikal ihtiyaçlarındaki
her türlü barajı kaldıralım. Bırakın, birkaç kötü
niyetli bunu suistimal ederse, toplum ve yargı onun cevabını
versin.
Engelli
sorunlarını araştırma komisyonu kurulmasını
teklif eden önergemi yüce Meclisin değerlendireceğini umuyorum.
Ayrıca, Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu için de,
bir insan hakları sözleşmesi olan engelli hakları için bir alt
komisyon kurulmasını teklif ediyorum.
Çözüme katkı
sunmak isteyen herkesin desteğini bekliyorum.
Yüce Meclise
saygıyla duyururum.
Çok
teşekkürler. (Alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Pavey.
ŞAFAK PAVEY
(Devamla) Size de ayrıca çok teşekkür ediyorum, dilekçemizi
değerlendirdiğiniz ve bu Mecliste, işaret dili kullanan insanların
da bu Meclisin çalışmalarından faydalanabileceğini
göstereceğimiz için. İleride de bunu bekliyoruz.
Çok
teşekkürler.
BAŞKAN
Bundan sonra kullanacağız.
Teşekkür
ederim.
ŞAFAK PAVEY
(Devamla) Çok teşekkürler. (Alkışlar)
BAŞKAN -
Sayın Kaplan, söz talebiniz Engelliler Günü nedeniyle mi?
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, 3 Aralık Dünya Engelliler Gününe ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Teşekkür ediyoruz Sayın Başkanım.
Dünya Engelliler
Günü nedeniyle yapılan konuşmaları dinledik ve gerçekten,
Meclisin ve bütün grupların önünde bir görev bekliyor. Sayın
Şafak Pavey bu konuda çok net koydu, bir araştırma komisyonu
önergesi ve İnsan Hakları Komisyonu nezdindeki ayrı bir
çalışma o. Ama bu araştırma önergesini, Mecliste bir ilk
durumuna getirip, bütün grupların ortak imzasıyla Meclis
Başkanlığına sunmayı en kısa zamanda
sağlayıp
Böyle bir araştırma komisyonunun kurulmasının
yararlı olacağını düşünüyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Gündem dışı üçüncü söz Simav depremi nedeniyle
yaşanan mağduriyetler hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili
Alim Işıka aittir.
Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Kütahya ilinin Simav ilçesinde meydana gelen depremde
zarar gören vatandaşların mağduriyetlerinin giderilmesine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun cevabı
ALİM IŞIK (Kütahya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
19 Mayıs 2011 tarihinde merkez üssü Kütahya ili Simav ilçesi olan,
aynı zamanda Şaphane, Pazarlar, Hisarcık ve Gediz ilçelerini de etkileyen
5,9 şiddetindeki Simav depremi nedeniyle yaşanan mağduriyetler
hakkında aldığım söz üzerine görüşlerimi sizlerle
kısa başlıklar hâlinde paylaşmak istiyorum.
En son, 23 Ekim 2011 tarihinde yaşanan Van Erciş depremi
nedeniyle unutulan ve bize Orada bir köy var uzakta.
şarkısını maalesef acı da olsa hatırlatan bir
depremden bahsetmek istiyorum. Bu vesileyle hem Van depreminde hem Simav
depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet dilerken zarar gören tüm vatandaşlarımıza
tekrar geçmiş olsun diyorum.
Değerli milletvekilleri, bu deprem için maalesef ilgili Bakanın dili
sürçmüş de olsa daha önce bu Mecliste Sivas depreminden bahsettiği,
ama adının Simav depremi olduğu ve binlerce Simavlı ve
yakın ilçedeki vatandaşların göçüne sebep olan bir depremdeki
mağduriyetlerden bahsetmek istiyorum. Unutulan bu depremde ilçede bulunan
yaklaşık 14 bin dolayında konutun yüzde 55i hasar
görmüştür, bine yakını yıkılmış, bine
yakın orta hasarlı binanın ne olacağı konusu ortada
kalmıştır.
Sayın Genel Başkanımızın 12 Kasım 2011
tarihinde Manisa ili Demirci ilçesindeki programına giderken ziyaret
ettiği Simav ilçesi Öreğler beldesindeki
vatandaşlarımızın da bizzat Sayın Genel Başkanımıza
ilettiği bazı sorunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Her
şeyden önce arsa temininden kura çekimine kadar birçok
rahatsızlıkların yaşandığı ama sonuçta 928
konut da olsa bu depremden zarar görenlere kuraları çekilen TOKİ
konutları için emeği geçenlere teşekkür ediyorum, ancak bu
konutlar maalesef hak sahiplerinin ödeyemeyeceği bedellerde konutlar
olmuştur. 7269 sayılı Kanunun 29uncu maddesinde Bu tür
binalarda oturan ailelere hak sahibi olmak şartıyla bina
yaptırılır veya kredi verilir. hükmüne rağmen kredi istek talepleri
hiçbir şekilde duyulmamış, zarar görenler TOKİ
konutlarına mecbur bırakılmıştır. Ayrıca,
yapılan konutların fay hattı üzerine
yapıldığı iddiaları ve Meclis gündemine de bazı
değerli milletvekilleri tarafından getirilen iddialar henüz
cevaplandırılmamıştır ve
vatandaşlarımızı endişelendirmektedir.
İlçe ve belde
belediyeleri normal gelirlerini toplayamadıkları için hizmet veremez
hâle gelmişlerdir. Hükûmetin bu depremden etkilenen belediyelere özel bir
destek sağlaması kaçınılmaz olmuştur. Maliye Bakanlığına
Simav Belediyesi veya diğerleri tarafından ulaştırılan
taleplerin hiçbirisi, ne yazık ki, bugüne kadar yerine
getirilmemiştir.
Yıkılan
kamu binaları henüz bitirilememiştir. Kaymakamlık hizmetleri
eskiden polis lojmanı olarak kullanılan bir binadan
verilebilmektedir. Zarar gören diğer okulların yapımına
başlanmasına rağmen, Gediz ilçesi Kayaköy beldesi
ilköğretim okulu inşaatına mahkeme kararına rağmen,
başlanılmamıştır.
Sosyal Güvenlik
Kurumu İl Müdürlüğünce Nisan-Haziran 2011 dönemi için bir yıla
kadar erteleneceği duyurulan Sosyal Güvenlik Kurumu işveren
primlerinin erteleme süreleri, Kurum müfettişlerinin keyfî
tavırlarıyla farklı zamanlara yayılmıştır ve
bugün itibarıyla toptan ve cari ayın primleriyle birlikte ödemek
zorunda kalınmıştır. Gecikme hâlinde teşvikten
muafiyet ve gecikme faizi tehdidi yapılmaktadır. Vatandaşlar
perişandır.
Benzer şekilde
mücbir sebeple altı ay ertelenen esnaf ve tacirlerin gelir vergisi
ödemelerinin 15 Aralık 2011 tarihine kadar defaten ödenmesi istenmektedir.
Zaten ekonomisi çökmüş olan ilçe esnafı perişandır. Bu
konuda vergi dairesi ilanlar vermekte, Simav Ticaret ve Sanayi Odası
Başkanlığı vergilerin 5174 sayılı Yasaya göre
taksitlendirilmesi talebini resmî makamlara iletmiştir. Mutlaka bu dikkate
alınmalıdır.
Kütahya
Valiliği İl Afet Acil Durum Müdürlüğünün deprem nedeniyle
çalıştırılan devlet memurlarına fazla
çalışma ve özel hizmet tazminatı ödenmesine ilişkin talebi
cevapsız kalmıştır. Ama ne yazık ki, Van depremi
nedeniyle Sayın Maliye Bakanı bu konuda altı ay süreyle bir ek
ödemenin yapılabileceğini dile getirmiştir. Sayın Bakandan bu ayrımı
kaldırmasını talep ediyorum.
Dumlupınar
Üniversitesi Simav Teknik Eğitim Fakültesinin 50 dekarlık arazisi
sorgusuz sualsiz TOKİye verilmiş ama bunun
karşılığında üniversiteye hiçbir taahhütte
bulunulmamıştır. Üniversite çalışanlarının
ev talepleri maalesef dikkate alınmamaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK
(Devamla) Evet, bu vesileyle, Hükûmeti unutulan Simavı hatırlamaya
davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Işık, teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı konuşmaya Hükûmet adına Orman ve Su
İşleri Bakanı Veysel Eroğlu cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekilleri; ben de Kütahya
Milletvekili Sayın Alim Işıkın özellikle sorularına
cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum efendim.
Efendim, özellikle
şunu belirteyim: 19 Mayıs 2011 günü saat 23.15te Simavda maalesef
5,9 büyüklüğünde bir deprem vuku buldu. O esnada biz o gün Sayın
Başbakanımızla beraber ben de Siirtteki Alkumru
Barajının açılışı için gitmiştik. Tabii,
Ankaraya aşağı yukarı saat 23.50 civarında döndük.
Döndüğümüz zaman tam havaalanında Simavdaki deprem haberi gelince
-tabii ben de o bölgenin bir insanıyım- Başbakanımız
talimat verdi, bütün arama kurtarma ekipleri ve bütün
arkadaşlarımız -milletvekillerimiz dâhil- Simava hareket ettik.
Ben de gece yarısı Simava vardım kara yoluyla ve şunu
ifade edeyim, gururla ifade ediyorum: Simavda depremden sonra bütün arama
kurtarma birimleri hepsi oradaydı; o civardaki Kütahya, Afyonkarahisar,
Manisa, hatta daha sonra Ankaradan, İstanbuldan ve Sakaryadan dahi
arama kurtarma birlikleri geldi, çadırlar geldi. Hatta, sabaha
karşı -Sayın Vekilim de oradaydı- biz seyyar
mutfağı dahi kurduk. Sabahleyin de saat 6 civarında gün
ışırken vatandaşlarımıza bizler, milletvekillerimizle
beraber bendeniz de orada sıcak çorba bile dağıttık.
Vatandaşlar bu alakadan fevkalade memnundular, bilemiyorum. Hatta
çadırlar geldi. Çadırlar yıldırım hızıyla
Ben burada gerek Kütahya Valimize, bütün milletvekillerimize, tabii bütün kamu
kurumu elemanlarına, Sağlık Bakanlığımız
mensuplarına ve İl Jandarma Alay Komutanlığının
mensubu bütün askerî yetkililere, herkese teşekkür ediyorum. Orada zor
şartlara rağmen hemen çadırlar kuruldu, vatandaşların
sağlıkla ilgili problemleri halledildi. Hatta, Sayın Vekilim
hatırlar, hasar tespitinin bir an önce yapılması için civardaki
bütün vilayetlerdeki mühendisler de oraya görevlendirildi. Bunu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Neticede TOKİ
gerçekten ciddi bir çalışma yaptı. Bakın, efendim, bir
tarihe dikkatinizi çekmek istiyorum. Deprem 19 Mayısta vuku buluyor. Fakat
şu anda 928 konut ihtiva eden 58 blok vatandaşlara teslim edildi.
Bunlar kalıcı konutlar, TOKİnin konutları. Dile kolay. Bu
takdir edilecek bir husustur yani. Hükûmetimizin Simavda gösterdiği büyük
bir destanın, büyük bir başarının hikâyesidir. Hakikaten
biz milletvekilimizden de -gerçi teşekkür etti- takdir beklerken
birtakım tenkitleri de anlayamadım.
Bakın bir de
şunu söyleyeyim: Sadece bu konutlar değil
Ben defalarca Simava
gittim. Çünkü Bakan olarak ben görevlendirilmiştim. Ben de görevimi yerine
getirdiğim kanaatindeyim. Esasen orada yıkılacak minareler
vardı. Bölgeden yıkacak birimler bulamadık. Çünkü minare
yıkmak da hassasiyet istiyor. Hatta, ben İSKİde geçmişte
bu minareleri, birtakım tehlikeleri binaları yıkmak için özel
ekip kurmuştum. O ekibi de getirtip oradaki minareleri dahi vatandaşa
zarar vermeden yıkmak durumunda kaldım.
Ayrıca,
sayın milletvekillerim, şunu da bilmenizde fayda var:
Yıldırım hızıyla orada TOKİnin
yapacağı konutların yer tahsisi yapıldı. Afet
olduğu için biz şu ana kadar ormandaki alanları dahi, 7 bin
dekar araziyi ormandan tahsis ettik. Bunlar sanıldığı gibi
fay hattında değil, en sağlam alanlar. Zaten depremde de
-inşallah bir deprem olmaz ama- vatandaşlar ne kadar sağlam,
sağlıklı bina olduğunu gördüler; memnuniyetlerini bizzat
bana belirttiler. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Hatta az önce
Vekilimiz Hükûmet Konağından bahsetti. Efendim, Hükûmet
Konağı için ormandan biz yer ayırdık fakat vatandaşlar
dediler ki: Hükûmet Konağı, Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğünün arazisine olsun, bize araziyi verin. Biz de
memnuniyetle Hükûmet Konağı için Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğüne ait araziyi tahsis ettik. Şu anda Hükûmet
Konağının da inşaatı devam ediyor, kısa zamanda
bitecektir.
Gelelim okullara, okulların
inşaatı devam ediyor, bakın bütün okullar. Sayın Vekilim,
herhâlde, sizin oraya son zamanlarda gitmediğinizi tahmin ediyorum.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Ben her zaman oradayım.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Okulların pek
çoğu tamamlandı. Hatta endüstri meslek lisesi dahi modern bir
şekilde inşa ediliyor -ben gittim- şubat ayında da
eğitime başlayacak, ya bu kadar süratle
Şu anda
şunu ifade edeyim, hiçbir dönemde Simava bu kadar destek
verilmemiştir. Hakikaten ben Başbakanımıza şükran
borçluyum, ne talep etmişsek -cami, okul, konut- hepsini
karşıladı ve 250 milyon TLlik yatırım oraya
yapıldı. İsterseniz teker teker -elimde rakamlar var-
onları tadat edebilirim.
Sadece 58 bloktan
oluşan 928 konut için 65 milyon 579 TL harcadık. 48 adet okul
yapılıyor
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Bakan, 87 bin lira
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Cevap
vereceğim merak etme.
yüzde 70
seviyesinde bitti. Şubat döneminde bunlar açılacak tamamen, bir
kısmı bitti. Bunlar için tam 92 milyon 757 bin 631 TL
harcamışız. 1 adet cami hemen hemen bitti, yüzde 95 seviyesinde.
Diğerleri de, 8 adet iş yeri de yapıldı, kura neticesinde
hak sahiplerine teslim edilecek.
Ayrıca, bakın, olarak Özel
İdareye, belediyelere 17 milyon 329 bin TL gönderildi. Ayrıca, bütün
belediyelere, ayrım gözetilmeksizin, Maliye
Bakanlığımız 8 milyon TL deprem desteği verdi.
Bunları özellikle vurgulamakta
fayda var.
Vergi ve sigorta prim faizleri altı ay tehir edildi; bunu vurgulamakta
fayda var.
Ayrıca, bu geçici konutlar için
-200 tane- biz o gün, bakın, gittiğimiz gün hemen karar aldık.
Bu kalıcı konutlar yapılıncaya kadar 200 tane 20
metrekarelik Yunus Emre konutları, 6.690 çadır, 9.044 adet yatak,
24.065 battaniye, 10 bin kişiye üç öğün sıcak yemek veriliyor.
El insaf! Şaphane, Hisarcık, Pazarlar için 53 tane prefabrik konut
inşa edildi.
Yani şunu ifade edeyim; sürem az
kaldı ama şunu söylemem de fayda var: Vatandaşlarımızı,
bütün Simavlıları seviyoruz. Hakikaten, onlar da bir
kadirşinaslık örneği gösterdiler, ben bir gün
Bakanlıktayken, kapı gibi bir Simav Hemşehrilik
Beratını bana tevdi ettiler. Ben de Simavlılara teşekkür
ediyorum. Biz onların hizmetkârıyız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Efendim, Simavda tesadüfen
doğabilirsiniz ama Simavdan, bütün Simavlıların
katılımıyla Hemşehrilik Beratı almak ayrı bir
gururdur. Ben de bu gururu ilelebet taşıyacağım.
Ayrıca, şunu bir de vurgulamam
da fayda var.
ALİM IŞIK (Kütahya)
Tesadüfen nerede doğduğunuzu da bir açıklayın.
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bakın, bu, Sanayi Odasının
çıkardığı bir yayın. Ne diyor? Umut sonsuz. diyor.
Umudumuz Simavda sonsuzdur. Sadece Simavda değil, şimdi Vanda da
işte
OKTAY VURAL (İzmir) Umudu da
mı bitirecektin yani?
MAHMUT TANAL (İstanbul) O
derginin kurucularıyla sizin bir yakınlığınız da
var mı?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) Efendim, müsaade edin.
Şimdi, sadece Simavda değil
Bakın, Simavda ne yapılacaksa yapılıyor şu anda.
Vatandaşlar memnun. Eksikler olabilir; eksikleri de en kısa zamanda
tamamlayacağız; bu bir.
İkincisi, sadece Simav değil,
şu anda Vanda da Hükûmetimiz, hakikaten,
Başbakanımızın talimatları doğrultusunda orada
yeni bir Van kurmak için her türlü gayreti gösteriyor. Vanlı
kardeşlerimize de sahip çıkacağız. İnşallah,
orada da kalıcı konutları en kısa zamanda
yapacağız hep beraber. İşte, neticede bütün
bakanlarımız orada. Allah nasip ederse yarın ben de Vana
gideceğim. Oradaki ekiple beraber, inşallah, Vanda Bakanlığımız
açısından yapılması gereken her şeyi zaten
yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Bunu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Efendim, ben bu
duygularla hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, gerek
Van depreminde, Simavda hayatlarını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet niyaz ediyorum,
yakınlarına ve milletimize başsağlığı
temenni ediyorum. İnşallah, Cenabı Allahtan bir daha böyle
afetler göstermemesi için niyazda bulunuyoruz, dua ediyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum efendim. Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın
Işık.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sayın Başkanım, Sayın Bakan sözlerimi
çarpıttı ve tesadüfen Simavda doğmuş olabilirsiniz diye
hakaret
BAŞKAN Ne
diye çarpıttı Sayın Işık?
ALİM IŞIK
(Kütahya) Sözlerimi çarpıtarak tesadüfen Simavda doğmuş
olabileceğim gibi bir ifade kullandı.
Açıklamada
bulunmak istiyorum.
BAŞKAN
Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.
Buyurun Sayın
Işık.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel
Eroğlunun, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
tabii ki bir bakan olarak yapmış olduğunuz hizmetler
görevinizdir, teşekkür ediyoruz. Ancak bu vesileyle, size biraz önce
konuşmamda söylemekten çekindim ama şimdi söylemem gereken bir
cümleyi daha ilave etmek istiyorum. O gün saat 04.30da Sayın Hasan Fehmi
Kinay Milletvekilimizle beraber sizi Simavda
karşıladığımızda Sayın Bakanım,
hoş geldiniz. dediğimde bana Hoş bulduk, geçmiş olsun.
demediniz. Bunu size yakıştıramadım.
İkincisi, ben
tesadüfen Simavda doğmadım. Ben Kütahya ili Simav ilçesinin
Kuşu kasabasında doğdum. Siz nerede doğduysanız
Bu
sözünüzü de yakıştıramadım.
Üçüncüsü, sizler
TOKİye arazi verirken
Şehitler Anıtına 27 adet
Simavlı şehit için ayrılmış her birine 1 dönümlük
Şehitler Ormanını ve Şehitler Anıtını,
Kaymakamlığın açtığı, bu resmî törenle
tescillenmiş olan anıtı maalesef TOKİ için feda ettiniz.
Şimdi yeni bir şehitler ormanı ve anıtı istiyoruz.
Bir diğeri,
maalesef, bu konuda yaptığınız çalışmalardan,
Vanda gösterilen ilginin yüzde 1i, binde 1i dahi Simava
gösterilmemiştir. Simav unutulmuştur. Sizin, tabii ki, Afyon a
giderken uğradığınız bir bir il, ilçe olacaktır
bunlar. Ama maalesef bu ayrımcılık bizleri
yaralamıştır. Simavlının suçu vatanperver olmak
olmamalıdır. Bunu özellikle sizden istirham ediyorum.
KOSGEB kredilerinden
yararlandırılmak istenen vatandaşlarımız Antalya,
Muğla sel afetlerinden sonra bu kapsama alınmıştır.
Maalesef sicili bozuk olduğu için de birçok esnafımız
yararlanamamaktadır. Tabii ki yapılanlar için elbette ki
teşekkür ediyoruz. Bu, bizim boynumuzun borcudur. Bu teşekkür de
devletimizedir ama sizin görevinizdir.
Saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, tabii, umarım Sayın Bakana söz
vereceksiniz ama o nezaketsiz cümlesinden dolayı, lütfen, ayrıca özür
dilemesini bu kürsüden istirham ediyorum.
BAŞKAN Öyle
bir talebi olursa, değerlendiririz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, bana sataşma var.
BAŞKAN Ne
diye sataşma var Sayın Bakan?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -Çok açık
bir şekilde, özellikle Şehitler Ormanını
aldınız, tamamen TOKİye teslim ettiniz. diye bir ithamda
bulundu.
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen,yeni bir sataşmaya mahal vermeden bitirelim bu
konuyu.
Buyurun.
2.-
Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlunun, Kütahya Milletvekili Alim
Işıkın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, değerli milletvekillerim; esasen şunu ifade
edeyim: Sabahleyin bir vekilimi gördüm ama o deprem telaşıyla ben
sadece Sayın Alim Işıka değil diğer vekillerime dahi
geçmiş olsun deyip demediğimi hatırlamıyorum. Çünkü büyük
bir telaşla geliyorsunuz, karşınızda büyük bir
sıkıntı var. Hemen kriz merkezine girdik. Zaten ben Siirtten
gelmişim. Yıldırım hızıyla, gece yarısı
oraya gelmişim. Eğer böyle bir
Alim Beyle bir problemimiz yok ki.
Biz, neticede hemşehriyiz. Ona demediğim gibi belki diğer
vekillerime de dememişimdir çünkü biz yıldırım
hızıyla
Ben umuma hitap ettim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Vekillerden de bir bilgi alsaydınız, ne kaybedecektiniz?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ya, bilgi
aldık. Bakın, şunu ifade edeyim
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Onların da sizlere aktarabileceği bir şeyler yok mu?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bir defa şunu
ben ifade edeyim hemen bir dakikada. Ben bir yerde toplantı yaparken
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Oradaki afet memurundan daha mı az önemli bir milletvekili?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bir dakika
Elbette
önemli, önemini biliyorum zaten, değer veriyoruz.
BAŞKAN
Sayın Milletvekili, lütfen müsaade edin, Sayın Bakan bir cevap
versin
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Ben şunu ifade
edeyim: Bütün koordinasyon toplantılarına, Simava, Kütahyaya
giderken sadece AK PARTİ milletvekillerine değil bütün
milletvekillerimize haber veriyoruz, davet ediyoruz, valilik kendilerine davetiye
çıkarıyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Niye, arkanızda fon oluştursunlar diye mi? Bilgi
almıyorsunuz. Arkanızda fon mu oluştursunlar? Onun için mi
çağırıyorsunuz?
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Bir dakika
Müsaade
et.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bilgi almıyorsunuz. Arkanızda fon mu oluştursunlar?
Onun için mi çağırıyorsunuz?
BAŞKAN
Sayın Korkmaz
Lütfen Sayın
Korkmaz.
Sayın Bakan,
siz konuşmanıza devam edin lütfen.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Müsaade eder
misiniz. Öyle değil. Biz değer veriyoruz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) Bir Hoş geldiniz bile demiyorsunuz.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Şimdi,
efendim, şunu özellikle belirteyim: Deprem esnasında Hoş
geldin. demişse biz de zaten Hoş bulduk. diyoruz. Zaten orada
herkese biz Geçmiş olsun. dedik, herkese ama milletvekillerime özel
olarak deyip demediğimi bilemiyorum.
Şimdi, ikinci
husus, Şehitler Ormanının
kaldırıldığını ifade etti. Efendim, orada bir
anıt yok. Herhangi bir şey yapılmamıştı. Sadece oraya
birkaç tane mermer üzerine şehitlerin isimleri yazılmış.
ALİM IŞIK
(Kütahya) 2008 yılında kaymakamlığın
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Orada herhangi bir
doğru dürüst ağaçlandırma yapılmamış.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Herhangi bir isim değil, Simav şehitleri.
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Biz Simavlı
şehitlerimize layık en güzel bir yerde kaymakamlığın
belirttiği yerde yeni bir şehitler ormanı kuruyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ORMAN VE SU
İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) Onları da
kaldıran biz değiliz. Onları da kaldıran Simav Belediyesi.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) Anlaşıldı. Sayın Bakan, siz de tesadüfen
bakan oldunuz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Özür diliyoruz, bir dakikalık bir soru
BAŞKAN Yok
Sayın Milletvekilim. Öyle bir uygulamamız yok. Zaten Sayın
Atıcı, Sayın Dağoğlu, Sayın Susam, Sayın
Kaplan, Sayın Selamoğlu, Sayın Ağbaba, Sayın Tanal,
Sayın Eyidoğan ve Sayın Kavuncunun söz talepleri var.
Biliyorsunuz,
İç Tüzükün 59uncu maddesi Gündem dışı en fazla üç
kişiye söz verilebilir. diyor.
HASAN FEHMİ
KİNAY (Kütahya) Sayın Başkan, kısa bir söz talebim
vardı.
BAŞKAN -
Dolayısıyla kimseye söz veremiyoruz.
HASAN FEHMİ
KİNAY (Kütahya) O zaman şu sözlerimi
BAŞKAN -
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması
Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili
Rıza Türmen ve 25 milletvekilinin, telefon dinlemelerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/74)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Yasal olmayan telefon dinlemeleri
Türkiye'de büyük bir hukuksal ve toplumsal sorun niteliği
kazanmıştır. Bu gibi yasal olmayan telefon dinlemeleri ve
bunların basın yoluyla kamuoyuna açıklanması özel
yaşamın ağır bir biçimde ihlalidir.
En son olarak Genelkurmay
Başkanlığı gibi bir devletin en gizli
sırlarının bulunduğu bir kurumun da dinlenmiş
olması soruna bir de güvenlik boyutunu eklemiş bulunmaktadır. Bu
kaotik ortamdan yararlanan Başbakanın dahi yasadışı
dinlemelerden şikayetçi olduğu ortadadır.
Yasal olmayan telefon dinlemelerinin
kamuoyunda uyandırdığı derin kaygılara rağmen
dinleyenleri bulmak için yeterli çaba gösterilmediği görülmektedir.
Kamuoyunda yer alan bu konudaki duyarlılığa karşı TBMM'nin hareketsiz
kalmaması gerektiği düşünülmektedir.
Bu nedenle, bu
konuda alınabilecek önlemlerin saptanması ve uzmanların
görüşlerine başvurulması için TBMM içtüzüğünün 104. ve 105.
maddeleri ve Anayasa'nın 98. maddesi gereğince bir meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Rıza Türmen (İzmir)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Erdal Aksünger (İzmir)
4) Bülent
Kuşoğlu (Ankara)
5) Aydın
Ağan Ayaydın (İstanbul)
6) Mehmet
Şeker (Gaziantep)
7) İhsan Özkes
(İstanbul)
8) Atilla Kart (Konya)
9) Tufan Köse (Çorum)
10) Mehmet Ali
Ediboğlu (Hatay)
11) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
12) Kazım Kurt
(Eskişehir)
13) Sinan
Aydın Aygün (Ankara)
14) Özgür Özel (Manisa)
15) Metin Lütfi
Baydar (Aydın)
16) Salih
Fırat (Adıyaman)
17) Aytuğ
Atıcı (Mersin)
18) Nurettin Demir (Muğla)
19) Mustafa Sezgin
Tanrıkulu (İstanbul)
20) Ali Özgündüz (İstanbul)
21) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (İstanbul)
22) Ali Rıza
Öztürk (Mersin)
23) Sena Kaleli (Bursa)
24) Celal Dinçer (İstanbul)
25) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
26) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
2.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 26 milletvekilinin, şehit aileleri, gaziler ile harp ve
vazife malullerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasamızın
61. maddesinin ilk cümlesi "Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul
ve yetimleriyle, malul ve gazileri korur ve toplumda kendilerine
yaraşır bir hayat seviyesi sağlar" şeklinde
düzenlenmiştir.
Harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve gazilerin hayat
şartlarını düzeltmek, sosyal, ekonomik ve sağlık
sorunlarını çözmek, sahipsizlik duygularını gidermek,
onurlu bir yaşam sürmelerini sağlamak devlet ve millet olarak
öncelikli görevimizdir.
Onların
vatanımıza sahip çıktığı gibi, vatanın da
onlara sahip çıkması gerekir.
Ülkemizde
şehit - gazi - harp ve vazife malullerinin kurumlarına göre
dağılımını belirleyen sağlıklı bir veri
tabanı bile yoktur. Tam olarak sayılarını dahi bilmiyoruz.
Zaten bu insanlarımızı birer "sayı" olarak
değerlendirmek de yanlıştır. Her birinin farklı,
kahramanlık dolu ama bir o kadar da trajik öyküleri vardır.
Yaşadıkları, hissettikleri ve sorunları hassas
konulardır.
Hem Osmanlı Devletini hem de Türkiye Cumhuriyetini kuranların
Gazi unvanını taşıması tesadüf değildir. O
gaziler binlerce şehit vererek bu Türk devletlerini kurmuşlar ve on
binlerce şehit ve gazi vererek bekasını
sağlamışlarıdır. Günümüzde de ne yazık ki kutsal
vatan topraklarının korunması,
bağımsızlığımız, terörle mücadele, milletimizin güven ve
huzurunu temini için hâlâ her gün şehit ve gaziler vermeye devam ediyoruz.
Ülkemizde İstiklal
Savaşı, Kore Savaşı, Kıbrıs Barış
Harekâtı ve son olarak da terörle mücadele şehit ve gazileri
bulunmaktadır. Kolluk kuvvetlerinin yanında çok sayıda
öğretmen, hâkim, savcı, doktor, hemşire gibi kamu görevlilerimiz
de terör mağduru olarak hayatlarını kaybettiler veya
yaralanıp sakat kaldılar. Onlara sadece vazife malulü unvanı
verebildik.
Ülkemizin, ulusumuzun bölünmez
bütünlüğü, bağımsızlığı ve bekası
uğruna, uzun yıllar süren bölücü terörle mücadelede on binlerce
asker, polis ve kamu görevlimiz şehit, gazi ve vazife malulü olmuştur.
Aileler en değerli varlıklarını; evladını,
eşini, babasını, kardeşini vatan uğruna şehit
vermiş, gazilerimiz sağlıklarını, vücut bütünlüklerini
kaybetmişlerdir. Bu kahraman ve aziz vatandaşlarımıza
millet olarak hak ettikleri saygıyı göstermek, onurlandırmak,
sosyal güvencelerini sağlamak, hak ettikleri saygın ve iyi yaşam
standartlarını sağlamak borcumuzdur, görevimizdir.
Devlet, şehitlerimizin ailelerine
ve gazilerimize nakdî tazminat ve maaş verilmesi ile sağlık
yardımı imkânları sağlamaktadır. Sosyal güvenlik
sistemi kapsamındaki bu çözümlerin yanında şehit ailelerine,
gazi ve vazife malullerine iş temini, konut kredisi, kamu
taşıtlarından ücretsiz yararlanma ve eğitim öncelikleri
gibi imkânlar sağlamaya çalışılmaktadır. Ancak bu
konularda pek çok sorunun yaşandığı da herkesin malumudur.
Şehit, gazi, harp ve gazi malulleriyle ilgili mevzuatın çok
dağınık olması, bürokratik hatalar, maaşların
yetersizliği, yeterli hukuksal desteğin olmayışı,
sağlık hizmetlerindeki yetersizlikler gibi nedenlerle bu kahraman ve
aziz insanlarımız ve aileleri toplumda hak ettikleri yaşam
standartlarına ulaşamamakta, büyük sorunlarla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Ortaya çıkan tablo
yapılanların yeterli düzeyde olmadığıdır.
Gelişmiş ülkelerde gazi işlerini yürüten bir Gazi
Bakanlığı varken, böylesi sıcak bir coğrafyada yer alan
ülkemizde değil bir gazi bakanlığı devlet kademesinde
kurumsallaşmış bir mekanizma, bir merci dahi yoktur.
Son zamanlarda artan terör olayları
nedeniyle medyaya sıklıkla yansıyan görüntülerden de net bir
biçimde görüldüğü gibi şehit aileleri ve gaziler pek çok sorunla
karşı karşıyadır ve millet olarak hepimizin
yüreği burkulmakta bu aziz insanlarımıza borcumuzu tam
anlamıyla yerine getiremediğimiz duygusuna kapılmaktayız.
Yaşadığımız kritik coğrafyadaki terör
gerçeğinden hareketle geniş bir nüfusu ilgilendiren bu
sorunların yıllar geçtikçe de çığ gibi büyüyeceği
görülmektedir.
Bu gerekçelerle şehit
aileleri, gaziler, harp ve vazife malûllerinin yaşadıkları
sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98inci ve İçtüzüğün 104 ve 105inci maddeleri
uyarınca bir Meclis Araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2) Candan Yüceer (Tekirdağ)
3) Atilla Kart (Konya)
4) Erdal Aksünger (İzmir)
5) Mehmet Şeker (Gaziantep)
6) İhsan Özkes (İstanbul)
7) Sinan Aydın Aygün (Ankara)
8) Kamer Genç (Tunceli)
9) Veli Ağbaba (Malatya)
10) Mevlüt Dudu (Hatay)
11) Haluk Ahmet Gümüş (Balıkesir)
12) Bedii Süheyl Batum (Eskişehir)
13) Özgür Özel (Manisa)
14) Kazım Kurt (Eskişehir)
15) Salih Fırat (Adıyaman)
16) Metin Lütfi Baydar (Aydın)
17) Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
18) Aytuğ Atıcı (Mersin)
19) Nurettin Demir (Muğla)
20) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
21) Ali Özgündüz (İstanbul)
22) Rıza Türmen (İzmir)
23) Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
24) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
25) Celal Dinçer (İstanbul)
26) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
27) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
3.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına, Grup Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, basın özgürlüğünün sağlanması konusunda
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/76)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Türkiyedeki basın
özgürlüğünün önündeki engellerin bütün boyutlarıyla
araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98inci, İçtüzüğün 104 ve 105inci
maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ve talep ederiz.
Hasip KAPLAN
Barış ve Demokrasi Partisi
Grup Başkanvekili
Gerekçe:
Türkiye'de basın
özgürlüğü, BM tarafından İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinde ilan edilen, AİHS, BM Medeni ve Siyasi haklar
sözleşmesi başta olmak üzere birçok uluslar arası belgede yer
alan; demokratik sistemin korunması ve güçlendirilmesinde son derece
önemli bir unsur olan; insan haklarına dayalı, demokratik bir
toplumun gerçekleşmesi yolunda önemli yapı taşlarından
birini oluşturuyor.
Demokratik siyasetin
oluşturulmasının temel koşullarından biri olan
basın özgürlüğü denildiğinde Avrupa insan Hakları
Sözleşmesinin 10uncu maddesi ve Terörle Mücadele Yasası
akıllara geliyor. Her 3 Mayısta Dünya Basın Özgürlüğü Günü
kutlanıyor. Bugün dünyada 63 ülkede basın özgürlüğünden söz etmek mümkün
değil. Türkiye ise aralarında Nikaragua, Tanzanya, Kuveyt gibi
ülkelerin yer aldığı 'kısmen özgür' ülkeler kategorisinde
bulunuyor. Basın özgürlüğü alanında Finlandiya, Belçika ve
İzlanda ilk üç sırayı alırken, Almanya da 17. sırada
bulunuyor. Avrupa Birliği adayı Türkiye, Batı Avrupa ülkeleri
arasında basın özgürlüğü alanında en alt sırada yer
alıyor.
Türkiye'de
basın özgürlüğü, mevzuatta hür ve sansür edilemez olarak garanti
altına alınmış olarak görünse de
sınırlandırılmıştır. Medya devletin ve medya
patronlarının kendi çıkarları doğrultusunda etik
sınırların dışına çıkıyor, birçok sektörle
ekonomik ilişki ağına giriyor.
Kitlelere
seslenebilme olanağı olan basının özgür
yayıncılık hakkının kısıtlanması
halkın doğru ve eksiksiz bilgi almasını da engelliyor.
Kendi şirketini veya yakın olduğu kişileri zarara
uğratacak haberlerin yayınlanmasına izin vermeyen medya patronları
ya da onlara bağlı genel yayın yönetmenleri yaptıkları
haberlerin doğru olmasına özen gösterseler de her doğru haberin
yayınlanmasını önlüyor. Böylece medya kuruluşları
kamuoyunu bilgilendirme görevinden uzaklaşarak, güçlerini kullanarak
patronlarının çıkarlarını korumuş oluyor. Medya
patronlarıyla birlikte tekelleşen medya, bir yandan ekonomik alanda
haksızlık yaratabilecek bir güce ulaşırken, öte yandan da
haber alma özgürlüğünü kısıtlayarak, kendi gücünün çıkar
amaçlı olarak kullanılmasına hizmet ediyor.
Medya-ticaret
ilişkisi sonucu "siyasetçi" arasında menfaat
bağları kurulmaktadır. Siyasetçiye sağlanan medya
desteğine karşılık, holdingin çıkarları da
hükümet tarafından sağlanıyor. Medyanın
tekelleşmesiyle basın, özgürlüğünü de yitiriyor. Yakın
zamanda Uzan-Doğan grubunun yaşadıkları, AKP'ye yakın
medyanın tekelleşmeye gitmesi; muhalif medyanın
susturulması, dışlanması, akreditasyon uygulanması,
Kürt ve sol basın üzerindeki baskılar, Türkiye'deki basın
özgürlüğü önündeki engellerin çarpıcı örnekleridir.
Uluslararası
Yayıncılar Birliği'nin (IPA), raporlarında "Türkiye'nin
birçok politik reformu gerçekleştirmiş olmasına rağmen
basın özgürlüğü ve gazetecilere uygulanan kısıtlamalar
anlamında Avrupa Birliği'ne katılmaya hazır
olmadığı" belirtilmekte; tutuklama ve
soruşturmaların sürmesi, basın
çalışanlarının sendikal haklardan yoksun, çok güç
koşullar altında görevlerini yerini getirmeye
çalışması, cinayetlere kurban gitmesi, Haberleşme
gizliliğinin ihlal edilmesi, konuşma kayıtlarının
sorun olması kamuoyunda güven kaybı yaratmaktadır.
Basının
temel görevi, halkı bilgilendirmek, kamuoyu yaratmak, iktidarı
eleştirmektir. Demokrasilerde basının önemli bir güç olması
nedeniyle tüm sorunlarının araştırılması için bir
komisyon kurulmasında yarar bulunmaktadır.
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Komisyondan istifa
tezkeresi vardır, okutuyorum.
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelin, AB
Uyum Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/14)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
AB Uyum Komisyonu
üyeliğinden istifa etmek istiyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Sebahat
Tuncel
İstanbul
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık
ve arkadaşları tarafından, Kürt sorununun çözümü konusunda
önemli gelişmelerde bulunan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
Maliye Eski Bakanı Adnan Kahveci ve Jandarma Eski Genel Komutanı
Orgeneral Eşref Bitlis'in kuşkulu ölümü ve peş peşe
yaşanan bu ölümler arasındaki bağlantının bütün yönleriyle
araştırılması amacıyla, 13 Ekim 2011 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilen Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 01/12/2011 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerin aynı birleşimde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun 01/12/2011 Perşembe günü
(Bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Pervin
Buldan
Iğdır Grup
Başkanvekili
Öneri:
13. Ekim 2011
tarihinde, Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve
arkadaşları tarafından (82 sıra nolu), Kürt sorununun
çözümü konusunda önemli gelişmelerde bulunan 8. Cumhurbaşkanı
Turgut Özal, Maliye Eski Bakanı Adnan Kahveci ve Jandarma Eski Genel
Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis'in kuşkulu ölümü ve peş
peşe yaşanan bu ölümler arasındaki bağlantının
bütün yönleriyle araştırılması amacıyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, Genel
Kurul'un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 01/12/2011 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda
okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen
Sırrı Sakık, Muş milletvekili. (BDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın
Sakık.
SIRRI SAKIK
(Muş) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de bu
araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii,
daha önce de bu önergeler Meclise geldi yani 23üncü Dönemde sürekli biz ve
Cumhuriyet Halk Partisi bunları yenileyerek getirdik. Bir dönemin, evet,
kimi 17.500 faili meçhul cinayetten bahsediyor, kimi daha da rakamları düşürüyor,
ama rakamlar ne olursa olsun bizim, rakamlara takılmamamız gerekir.
Yani cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar faili meçhullerle bu ülke
yüzleşti ama en önemli faili meçhul dönemi 1990lardan başlayan,
Vedat Aydın, İl Başkanımız Vedat Aydının
ölümünden ve sonra Milletvekilimiz Mehmet Sincarın ölümünden sonra
başlayan bir faili meçhul süreci ve arkasından 1993, rahmetli
Özalın Kürt sorununu barışçıl bir şekilde çözmek için
çaba sarf ettiği bir dönemde ve bunu seslendirdiği bir dönemde ve
bizimle de görüşmeler yapıp, bizim Şamda olduğumuz bir
günde yaşamını yitirdiğini ve 1993 yılında sadece
rahmetli Özal değil, Eşref Bitlis, Adnan Kahveci; bunlar üçlü bir
ekip. Üçü, bu sorunun barışçıl bir şekilde nasıl
çözülebileceğine dair raporlar hazırlıyorlar, konuşuyorlar,
tartışıyorlar ve üçü aynı yıl
Mesela, Jandarma Genel
Komutanı rahmetli Eşref Bitlis 17 Ocak 1993te bir uçak
kazasıyla, yine dönemin eski bakanlarından Adnan Kahveci 5 Şubat
1993te ve rahmetli Özal 17 Nisan 1993te yaşamını yitiriyor
yani bunların bir tesadüf olmadığını
Çünkü
ailelerinin de iddiaları budur. Son günlerde dönüp medyaya
bakarsanız, Özalın ölümüyle ilgili Mehmet Ağardan tutun
Eymüre kadar, Güneş Tanere kadar birçok insanın düşüncesine
başvuruluyor, ifadeleri alınıyor ama hâlen kamuoyuna bu konuda
da bir şey yansımadı.
Şimdi, bu
dönem kanlı ve karanlık bir dönemdir. Aslında, sizi anlamakta da
zorluk çekiyoruz, neden bu önergelerin reddedildiğini, buna
karşı bir duruş sergilediğinizi anlamakta da zorluk
çekiyoruz. Oysaki bunlar o kadar açık ve net ki ortada çünkü o dönemde,
faili meçhul cinayetlerin yoğunlaştığı dönemde
Uğur Mumcu da katledildi. Uğur Mumcu öldürüldükten sonra eşi
Güldal Mumcu Mehmet Ağarla bir görüşme yapıyor. Mehmet
Ağar aynen şöyle diyor: Eğer duvardan bir tuğla çekersek
komple çöker. Şimdi bu kadar suçüstü yakalanan biri ve son tarihlerde
yine çeteden dolayı mahkûm olan o dönemin aktörlerinden biri. O dönemin
aktörleri sadece bürokratlar değil siyaset dünyasının, askerin,
bürokratların ve sivillerin içinde yer aldığı bir dönemdir.
Bu dönemde Tansu Çillerden, Mehmet Ağardan Doğan Güreşe,
Süleyman Demirele kadar uzanan çünkü o dönem Emekli Koramiral Atilla
Kıyatın da bir açıklaması var: 1990lı yıllarda
işlenen bu faili meçhul cinayetlerin emir-komuta işlemi olabileceğini
yani üstten talimat alabileceklerini ve cinayetlerin bu şekilde
işlendiğini söylüyor ve yine, son günlerde Ayhan Çarkının,
eski Özel Harekâtçının açıklamaları var: Amirleri Mehmet
Ağar, İbrahim Şahinin bu noktada talimatlarıyla bu
cinayetleri işlediğini söylüyor ve sonradan gözaltına
alınıp tekrar bu konuda ifadesi alınan İbrahim Şahin
öldürülecek Kürt iş adamlarının listesinin bizzat Çiller
tarafından kendilerine verildiğini de söylüyor. Şimdi, bu kadar
suçüstü yakalanan ve bu kadar cinayetlerle iç içe olan bir dönemle
yüzleşmemiz gerektiğini hep söylüyoruz ve size bu konudaki her
getirdiğimiz Meclis araştırması önergesi ne yazık ki
reddediliyor. O dönemde getirdiğimizde ve burada Grup Başkan Vekiliniz
olan Suat Kılıç CHP önergesine Evet diyebiliriz. diyor, önergeyi
getiren Sayın Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürke aynen şunu
söylüyor, diyor ki: Biz bu önergeye Evet diyebiliriz ama Sırrı
Sakıkın kürsüde dile getirdikleri bizi nereye götürebilir onu bilemeyiz,
onun için de biz bu önergeye Hayır diyoruz. Şimdi, bir kere samimi
olacağız. Eğer siz bunların soruşturulup bu katillerin
bulunmasını istiyorsanız ucu nereye gidiyorsa bunları
araştırmak zorundasınız ama siz bir kısmını
örtbas edip bir kısmını aydınlığa
kavuşturmaya çalışıyorsanız o zaman samimi
değilsiniz, o zaman geçmişinizle yüzleşmek gibi bir derdiniz
yok. İşte tam da bizim de isyanımız bu. Siz özellikle Kürt
coğrafyasında olupbitenlerin üstünü örtmeye
çalışıyorsunuz. Biz bütün katilleri açıkça söylüyoruz
Bakın, şurada şu cinayetler işlendi. Bakın, çok
yakın tarihte bu Dersimle ilgili özür dilemeleri hep birlikte görmedik mi?
Sayın Başbakan da çıktı Özür dilerim. dedi, ben de Bir
erdemliktir. dedim. Peki, biz katillerimizle yüz yıl sonra mı,
seksen yıl sonra mı yine birileri gelecek, bu cumhuriyet adına
1990larda yaşananlardan dolayı özür mü dileyecek? Biz size katilleri
açıkça söylüyoruz. Gelin, hep birlikte bir Meclis araştırması
önergesi, bir komisyon oluşturalım bu önerge doğrultusunda ucu
nereye kadar gidiyorsa hep birlikte araştıralım, yoksa zamana
yayıp tekrar birkaç yıl sonra yeniden birileri çıkıp Evet,
şu tarihte şu oldu. Bakın, Dersime yakın, aynen 1993te
Muşun Altınova beldesinde -bu kürsüde belki 10 kez seslendirdim- 7
çocuk, anne, baba ve anne hamile, 10 insanı oradaki güvenlik güçleri
ataşe verdiler, hani Dersimde fareler gibi öldürdük. dedikleri şey
var ya işte yıl 1993, yıl 1938 değil, 1937 değil, 1925
değil, 1915 değil, 1993. Bunu yapanlar kim? O dönem orada operasyon
yapan Boludan ve Kayseriden gelen jandarma tugay komutanlarıydı. Bu
kadar açık söylüyoruz, isim veriyoruz, o tarihte görevde olanları
açıkça söylüyoruz ama ne hikmetse bunların üzerine gidilmiyor, bu
konuda herhangi bir soruşturma yapılmıyor. Aslında bizim
burada konuştuklarımız, biz savcıları göreve davet
ediyoruz ama savcılar sağır. Biz nerede küçük bir açıklama
yapsak hepimizle ilgili davalar açılıyor. Peki, bu halka
karşı bu zulüm politikalarını uygulayanlara karşı
siz niye sağırsınız? Evet, Hükûmet sağır,
sağırları oynuyor, vicdanı nasırlaşmış,
gerekeni yapmıyor. Peki, bu ülkede hani yargıçlar vardı, siz
niye görevde değilsiniz?
Açıkça buradan
ilan ediyoruz, bir dönem böyle bir karanlık ve bir ülkede bir
Cumhurbaşkanının ailesi bir bütün olarak eğer
çıkıp oğluyla, eşiyle, kızıyla Benim kocamı
öldürdüler, benim babamı öldürdüler. Bu ülkede Cumhurbaşkanlığı
yapan bir ailenin feryadı buysa bu feryada nasıl
kulaklarımızı tıkayabiliriz. Ben, Meclis
Başkanını da göreve çağırıyorum yani
geçmişte rahmetli Sayın Özalla birlikte politika yapan
şahsiyetleri, eğer vicdan sahibiyseniz, bu sese kulak vermelisiniz.
Derhâl, bunu bize bırakmadan, birlikteydiniz, ne olup ne bittiğini
gerçekten siz bizden iyi biliyorsunuz. Aslında bize de çok önemli
şeyler söyledi. Biz Şama giderken Sayın Türk vardı o
dönem, birkaç arkadaşla birlikte gittiğimizde Özal bize aynen
şunu söyledi: Zor bir süreçtir, siz de gidebilirsiniz, ben de gidebilirim
ama bu ülkenin selameti için hepimizin bedel ödemesi gerekir. Yolunuz açık
olsun, yanınıza DYPden, ANAPtan da vekiller alabilirseniz bu sürece
katkı sunabilirsiniz. Ben bu noktada bedeli neyse bu bedeli ödemeye
hazırım. Biz de bu sözü bir güvence olarak aldık ve ülkemizin
sorunlarını çözmek üzere Şama gittik ama daha Şamdayken
Özalın ölümünü duyduk. Bu kadar her şeyin tesadüf
olmadığını ve gerçekten bu ülkenin geçmişinin zifirî
karanlık olduğunu hepimiz biliyoruz geçmişten bugüne kadar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) Ben de teşekkür ediyorum.
Onun için, geçmişle yüzleşmek için bu Meclis
araştırma önergesine olumlu oy kullanacağınızı
umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Barış ve Demokrasi Partisi grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından
alkışlar)
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin
vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk tarihinde, özellikle
yakın tarihimizde her zaman gizem atfedilmiş, her zaman esrarla
donatılmış, tartışmaya açılmış ve
böylece bu olay etrafında da toplumda bir kamuoyu, sanal bir kamuoyu, bir
bilinç oluşturma çabalarını görmek, hatta sıkça görmek
mümkündür. Bu kadar spekülasyon, bu kadar gizem, esrar aslında ciddi ciddi
araştırılması gereken, üzerine gidilmesi gereken
hadiselerin de sulandırılmasına, ciddiyetten
uzaklaşılmasına sebep olmaktadır. Doğrusu nedir ortaya
koymak var iken çeşitli sis bulutları içerisinde birtakım
abartılı hikâyelerin, ispatlanamayan, ispatlanamayacak
iddiaların ortaya konulması, takdir edersiniz ki maksada hizmet
etmemektedir.
Değerli milletvekilleri, asıl üzücü olan, bu
kafa karışıklığı, bu zihin
bulanıklığı son on yılda, AKP İktidarı
döneminde, bizzat devleti yönetme sorumluluğu içerisinde olanlar
tarafından âdeta teşvik edilircesine beslenmekte, hatta gazetelerin,
medyanın her köşesinde, kimlikleri, simaları belli olmayan
-tırnak içinde- üst düzey yetkililerin sayısı gittikçe
artmaktadır.
Değerli AKP
milletvekilleri, Sayın Hükûmet; polis elinizde, emniyet
teşkilatı elinizde, jandarmanın, Millî İstihbarat
Teşkilatının sorumluluğu sizde, İçişleri, Adalet
Bakanlarınız ortada, görevleri başında. Arkadaşlar,
kısaca, hükûmet sizsiniz. Birtakım vahim iddialar var, çıkarın
ortaya, koyun mahkemelerin önüne. Elinizi tutan mı var? Size engel olan
mı var? Sizi Meclisteki gücünüz itibarıyla kim engelleyebilir?
Gücünüz varsa gösterin, gücünüz yoksa bunu da bilelim.
İktidarınızın muktedir olmadığı, hâlâ daha
devlet gibi şikâyet mercisi değil de şikâyet eder konumdan
çıkamamanızdan, çare makamı olamamanızdan belli.
PKK tarafından
ortaya atılan yalanların arkasına takılarak giden ve bu
zihin bulanıklığının bizatihi sorumlusu olan
-maalesef- bir kısım medya ve yine, cumhuriyet ve devlet sistemiyle hesaplaşma içinde olan
bir hükûmetiniz var. PKK, milletimize karşı sistematik olarak
psikolojik savaş taktikleri uygulamaktadır. Dün de uyguluyordu, bugün
de uyguluyor. Amaç, insanımızı devletine karşı
şüpheci kılmak, güvenlik güçlerimizi güçsüz ve itibarsız hâle
getirmek ve adalet mekanizmasını böylece felç etmek.
Sadece Sayın Özal, Sayın
Kahveci, Sayın Bitlis değildir iddiaların odak noktası, her
olay ve her konu âdeta istismara malzeme yapılmaktadır. Sıkça,
bizzat PKK tarafından, PKK yandaşları tarafından ve âdeta
bunu besleyen birtakım güçler tarafından, iş birlikçi güçler
tarafından Türkiyede 17 bin faili meçhul cinayet olduğu sürekli
ortaya konulmakta ve bunun etrafında da bir kamuoyu oluşturulmaktadır.
PKKnın büyük psikolojik savaş operasyonlarından birisi de, Türk
güvenlik güçlerinin Güneydoğu Anadoluda PKKyı destekleyen 17 bin
kişiyi faili meçhul cinayetlerle ortadan kaldırdığı
iddiasıdır. Bu yalan, bilinçsiz basın yayın organları
tarafından tekrarlana tekrarlana,
ısıtıla ısıtıla âdeta sanki bir gerçek
hâline dönüştürülmüştür.
PKKlı olmayan siyasetçiler,
gazeteciler, akademisyenler televizyonlarda 17 bin faili meçhul
diyebilmektedir ve ne yazık ki bu insanlar kendilerine Yahu, 17 bin az
rakam da değil, hiçbir yerde bunların adları, ailelerinin
şikâyetleri vesaire yok. Acaba biz oyuna mı geliyoruz? diye kendi
kendilerine soru sormayı bile çok görmektedirler.
Bir sene önce 21inci yüzyıl
Türkiye Enstitüsünde faili meçhul cinayetlerle ilgili arkadaşlar bir
araştırma yapılıyor ve Uluslararası Af Örgütü
yetkililerinin yaptığı bu çalışmaya da
araştırmalar ekleniyor ve sonuçta 17 bin rakamının ne kadar
büyük bir yalan olduğu görülüyor.
Sonuç, evet sonuç: Türkiyede 1984-2004
arasında herhangi bir örgütle bağlantılı olmayan faili meçhul
cinayetlerin sayısı -dikkat edin kıymetli arkadaşlar- 568,
evet 568. Bu bütün faili meçhul cinayetlerde sorumlunun devlet güçleri
olduğu anlamına da gelmiyor. Üstelik bu faili meçhul cinayetlerin
önemli bir bölümü de Güneydoğu Anadolu dışındaki bölgelerde
işlenmiş. Ancak 272 vatandaş karakollardayken kaybolmuş. Bu
kayıplardan hiç şüphesiz ki devlet sorumludur. Ayrıca
ailelerinin kayıp olarak bildirdiği 795 kişi var.
Özetle kıymetli arkadaşlar, 17
bin rakamı nerede, 568 -biraz önce
ifade ettiğim- artı 272 rakamı nerede? PKK terörüyle mücadele
bilgiyle olur, PKKnın yaydığı yalanları ortadan
kaldırmakla olur. Onlara alet olunmaması gerekiyor.
Sayın Hükûmet, güç elinizde, bu
iddiaları ortaya çıkarma sorumluluğu da sizde. Ya bir an önce
görevinizi yapın ya merhamet istismarcılığından
vazgeçin ya da Biz, bu işi yapamıyoruz, zaten bu iddiaların da
edebiyat kısmıyla ilgileniyoruz. deyin, yapacaklar gelsin.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Korkmaz.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, hatip, bizim iddialarımızı farklı bir
şekilde, çarpıtarak kamuoyuna sundu. Bu iddiaların PKKya ait
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Efendim,
ben, rakamlara dayanarak söyledim. Benim iddialarım değil.
BAŞKAN Neyi farklı
şekilde, çarpıtarak
Ne söyledi mesela?
SIRRI SAKIK (Muş) Bu Meclis
araştırma önergesini biz verdik. Faili meçhul cinayetlerin
olduğunu
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın
Kaplan, Sayın Sakık izah ediyor. Lütfen
SIRRI SAKIK (Muş) Bu
iddiaların bizim değil de PKKnin iddiası olduğunu, bizim
iddialarımızın doğru olmadığını
söyledi. Ben, bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
FEYZULLAH KIYIKLI (İstanbul)
Sayın Başkan, bu söz verilecek bir konu değil.
SIRRI SAKIK (Muş) Size mi
sorması lazım Sayın Başkanın? Niye rahatsız
oluyorsunuz?
FEYZULLAH KIYIKLI (İstanbul) Ben
sizinle konuşmuyorum Sayın Milletvekili.
SIRRI SAKIK (Muş) Ben
buradayım, onun için laf atıyorsun. Ben, size bir
BAŞKAN İç Tüzükün 69uncu
maddesi gereğince buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) Siz niye
rahatsız oluyorsunuz? Sizi niye bu kadar
BAŞKAN Sayın Sakık,
lütfen
Buyurun.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Muş Milletvekili Sırrı
Sakıkın, Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmazın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bu önergeyi, Meclis araştırma önergesini biz verdik,
iddiamız bu. Bu iddia sadece bizim iddiamız değil, Türkiyede
eli vicdanında olan herkesin iddiasıdır. Bırakın
17.500ü, 500,1
Yani ne vatan ne devlet, hiç kimse insandan daha kutsal
değildir. Biz, bu anlayıştayız. Yani böyle bize vatan,
millet edebiyatı yapmayınız. Gidemediğiniz bölgelerde
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Oralarda
görev yapmış bir adam olarak ben bunu söylüyorum.
SIRRI SAKIK (Devamla) Gidin,
keşke gidebilseydiniz, bir Silvana gitseydiniz, bir Diyarbakıra
gitseydiniz.
Bakın, ben, biraz önce buradan
açıkladım, kendi seçim bölgemde bir gecede 10 insanı diri diri
nasıl yaktıklarını, onu kimlerin
yaktığını da açıkça söyledim ama sizin
kulağınız bunlara tıkalı. Sizin gözünüzde
devlet kutsal, benim gözümde devlet bu halkın hizmetinde
olmalıdır, aramızdaki anlayış bu işte. Ben
özgürlükleri savunuyorum, siz totaliter rejimleri savunuyorsunuz.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık
ve arkadaşları tarafından, Kürt sorununun çözümü konusunda
önemli gelişmelerde bulunan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
Maliye Eski Bakanı Adnan Kahveci ve Jandarma Eski Genel Komutanı
Orgeneral Eşref Bitlis'in kuşkulu ölümü ve peş peşe yaşanan
bu ölümler arasındaki bağlantının bütün yönleriyle
araştırılması amacıyla, 13 Ekim 2011 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilen Meclis araştırması önergesinin
Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak, 01/12/2011 Perşembe günkü birleşimde sunuşlarda
okunmasına ve görüşmelerin aynı birleşimde
yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisinin lehinde söz isteyen Ali
Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi
Partisinin verdiği araştırma komisyonu kurulmasına
ilişkin önergenin lehinde söz aldım.
Değerli
milletvekilleri, bugünün acı gerçekleri ve yakıcı
sorunlarıyla yüzleşmekten korkanların tarihte
yaşanmış acı olayları istismar ederek tarihte
yaşanmış acı olaylarla yüzleşilme adı
altında cumhuriyetten, demokrasiden intikam alınmasının
yolunun açıldığı günleri yaşıyoruz. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak her şeyden önce şunu söylüyoruz:
Demokratik hukuk devletinde geçmişte karanlık kalmış hiçbir
nokta olamaz. Tüm karanlık ilişkilerin, gerçekten hukuk
dışı ilişkilerin araştırılıp
aydınlatılması gerekir. Biz çocuklarımıza,
torunlarımıza geçmişinde karanlıklarla dolu, gerçekten
faili meçhul bırakılmış siyasi cinayetlerle dolu bir
Türkiye bırakamayız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkenin
doğusuyla batısıyla, güneyiyle kuzeyiyle yakın tarihinde
gerçekten insanların siyasi düşüncelerinden dolayı katledildiği,
toplu katliamların yapıldığı ve bunların
aydınlatılması gerektiğini düşünüyoruz. Ama Cumhuriyet
Halk Partisi olarak tarihte yaşanmış acı olaylar istismar
edilerek, bu olaylar bahane edilerek cumhuriyetten ve başta Atatürk olmak
üzere cumhuriyetin kurucu
kadrolarından, hesaplaşılma adı altında intikam
alınmasını ve onların yok edilmesi
anlayışını da doğru
bulmadığımızı söylüyoruz.
Demokrasi ve hukuk, cumhuriyet, üçü
birbirinden ayrılmaz kavramlardır. Demokrasi ve hukuku azaltarak
cumhuriyeti çoğaltamazsınız ya da cumhuriyeti eksilterek
demokrasi ve hukuku çoğaltamazsınız. Bizim cumhuriyetimizin
temel özelliği, demokratik, insan haklarına dayalı
olmasıdır. Demokratik ve insan haklarına dayalı laik
cumhuriyet olmadan, demokrasinin de ve hukukun da geliştirilmesi ve
güçlendirilmesi mümkün değildir.
Dün, bu ülkede daha dün, gerçekten
siyasi düşüncelerinden dolayı Sabahattin Aliden Hrant Dinke kadar
bir sürü cinayet işlendi. Her şeyden önce şunu söylemek
istiyorum ki demokratik hukuk devletinde faili meçhul cinayet diye bir cinayet
yoktur, faili meçhul bırakılan cinayet vardır. Yani failinin
meçhul bırakılması, devlet tarafından failinin meçhulünü
bilerek meçhul bırakılan cinayetler vardır. Belki
olağanüstü rejimlerde faşist diktatör yönetim
anlayışlarının egemen olduğu süreçlerde bu
olayların, yaşanan bu olayların üzerine gidilmemiş olabilir
ama dün bu olayların üzerine gidilmemiş olması, bugün bu
olayların üzerine gitmemize engel değildir.
Bakın, Sabahattin Aliden Hrant
Dinke kadar siyasi cinayetlerde yakınlarını kaybedenler
Toplumsal Bellek Platformu adı altında bir platform
oluşturdular ve tek talepleri vardı bizden, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde araştırma komisyonu kurularak bunların neden,
nasıl öldürüldüklerinin arkasındaki karanlık ilişkilerin
açığa çıkarılmasıydı. Yani bu insanların
koskocaman Türkiye Büyük Millet Meclisinden istedikleri bu kadar masum bir
talepti. Ama 23üncü Dönemde 6 kez Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, 3 kez de
Barış ve Demokrasi Partisi araştırma komisyonu kurulmasına
ilişkin önergeyi bu Meclise getirdi ama bu önergeler her seferinde Adalet
ve Kalkınma Partisinin milletvekili arkadaşlarımızın
oylarıyla çok göstermelik, sudan bahanelerle reddedildi. Eğer Meclis
tutanaklarını okursanız her seferinde arkadaşlarımızın
konuşmaları aynı.
Bu dönem yeni
başladı, 24üncü Dönem yeni başladı. Adalet ve
Kalkınma Partisi Zamanımız yok, Meclisin gündemi
tıkalıdır. bahanesine sığınmasın diye daha
dönemin başında biz bunu geçen hafta yine getirdik ve yine aynı
gerekçelerle arkadaşlarımız tarafından reddedildi.
Şimdi, tarihte
yaşanmış acı olayları istismar eden kimi milletvekili
arkadaşlarımız, radyo ve televizyonlarda çıkıp bu
olaylarla yüzleşilmesinden dem vuruyorlar ama bu Meclis kürsüsünde bu
konunun da araştırılması daha iki gün önce geldi ve
dışarıda bu konuda ahkâm kesenler, bu Meclis kürsüsünde
çıkıp bunun araştırılmasıyla ilgili çok güzel
laflar söylüyor ama sonunda araştırma yönünde oy kullanmıyorlar.
Arkadaşlar,
samimi olalım, dürüst olalım, başkalarına dürüstlük ve
ahlak dersi vereceğimize, Türkiyede kimi yandaş televizyon ve
basınlara gidip faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerle,
tarihte yaşanmış Dersim olayı üzerine istismar ederek, bunu
sömürerek kendi siyasal düşüncelerini egemen kılmaya
çalışanlar, bu milletin kürsüsünde gelip bunun gereğini
yapacaklar. Bugün bu ülkede faili meçhule bırakılan siyasi
cinayetlerin araştırılması için Meclis araştırma
komisyonu kurulmuyorsa bunun tek sorumlusu Adalet ve Kalkınma Partisidir.
(CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
Çeşitli
konularda araştırma komisyonu kuran bu Meclis. Örneğin sporda
şiddete beş dakikada biz burada araştırma komisyonu kurduk,
madencilikte araştırma komisyonu kurduk, kadın sorunları
konularıyla araştırma komisyonu kurduk. Faili meçhul
bırakılan siyasi cinayetleri araştıralım.
dediğimiz zaman çok güzel konuşuyorsunuz, benim konuşmamla AKP
sözcüsünün arasında hiçbir fark yok ama sonunda parmaklar
araştırılmasın diye kalkıyor.
Sayın
Başbakan mitinglerde bas bas bağırıyor Faili meçhullerin
üzeri karanlık kalmayacaktır, örtülmeyecek. diyor, 3 Eylül 2010
Diyarbakır mitinginde
Ape Musadan bahsediyor, Faili meçhullerin acısını biliriz.
diyor. Uğur Mumcuların, Abdi İpekçilerin cinayetlerinin
üzerinin örtülmesini kim istiyor? diyor ama AKP milletvekilleri de Bunlar
araştırılmasın. diyor. Araştırılsa ne
çıkar arkadaşlar, biz, burada, bir araştırma komisyonu
kursak? Efendim, Meclisin gündemi doluymuş. Meclisin gündeminin dolu
olduğu günlerde bile bir araştırma komisyonu kurulması
kararı iki dakikada burada verilir, sporda biz bunu yaptık. Yani bir
gün önce sporda yaptık, beş dakikada kurulmasına karar verdik
ama ikincisi gün faili meçhuller geldi Hop. denildi. Bu, olmaz
arkadaşlar.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
gerçekten bu insanların acılarının dindirilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Yani tarihsel olayları istismar etmek
yerine, daha dün yaşanan olayları araştıralım. 1
Mayıs 1977 katliamı neden olmuştur bu ülkede, bunu
araştıralım? Bu konuda araştırma önergesi verdik.
Bakın, 12 Eylül 1980 darbesinin
sürekli lafını ettiniz, edebiyatını yaptınız bu
ülkede ama 12 Eylül 1980 darbesinin yol açtığı
mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin kanun teklifi verdim. Bu kanun
teklifinin 1inci maddesi: Türkiye Cumhuriyeti devleti, 12 Eylül 1980
darbesini hukuka, demokrasiye ve millete karşı
yapılmış bir hareket sayar, 12 Eylül 1980 darbesinin
mağdurlarından ve yakınlarından özür diler. diye tarihsel
hükmü içeren bir madde var. Bu, 23üncü Dönem Adalet Komisyonu raflarında
durdu, hâlen duruyor.
Sayın Başbakan, 24 Temmuz 2010
günü Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda Mustafa Pehlivan, Erdal Eren ve
Necdet Adalının adından bahsederek, iki gözü iki çeşme
ağlayarak, bu insanların ölümünü istismar ederek, 12 Eylül 1980
darbesiyle hesaplaşmasından bahsediyor. Ben de Sayın
Başbakanın bu samimiyetine güvenerek 12 Eylül 1980de -ister
sağdan ister soldan- siyasi inançları nedeniyle, siyasi
düşünceleri nedeniyle idam edilen insanların idam edilişlerine
ilişkin yasanın yürürlükten kaldırılması için kanun
teklifi verdim, hâlâ Adalet Komisyonu raflarında duruyor değerli
arkadaşlarım.
Deniz
Gezmişler 1972 darbesinden sonra asıldı, 3 tane fidan
asıldı. Bu memlekette Adnan Mendereslerin idamına
karşı çıkanlar Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin
İnanın idamları konusunda sesini çıkartmadılar. Bu
Mecliste Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnanın 12 Mart
1971 darbesiyle olağanüstü hukuk döneminde asılmalarına
ilişkin, idamlarına ilişkin kanunun yürürlükten kaldırılmasına
ilişkin kanun teklifi verdim, o da Adalet Komisyonu raflarında
bekliyor değerli arkadaşlarım. Böyle bir çifte standart olmaz.
Eğer biz gerçekten geçmişimizi demokratikleştireceksek
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla)
çocuklarımıza gerçekten demokratik, özgür bir
Türkiye bırakacaksak onların gereğini yerine getirmemiz
lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak devletin kutsal hukuku
yerine bireyin, yurttaşın özgür hukukunun inşa edilmesinden
yanayız.
BAŞKAN
Sayın Öztürk, lütfen.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) Ben Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
arkadaşlarımı bu önergelere destek vermeye
çağırıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ali
Küçükaydın, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın
Küçükaydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ KÜÇÜKAYDIN
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP grup
önerisinin aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım.
Değerli
arkadaşlarım, 8inci Cumhurbaşkanımız Sayın
Turgut Özal, o dönemin yine Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ve
yine o dönemde gerçekten bu ülkede çok değişik, yenilikçi bir
hareketin içinde bulunan Adnan Kahveci, her 3ünün de ölüm yılları
hemen hemen aynı döneme rast geliyor yani 1993 yılında bir
şekilde vefat ediyorlar. Tabii, bunun 2 tanesi kaza şeklinde cereyan
ederken birisi de farklı şekilde cereyan ediyor. Bu 3 devlet
büyüğünü tahlil ettiğimizde, başta Sayın
Cumhurbaşkanımız, rahmetle andığımız Turgut
Özal olmak üzere Cumhurbaşkanımız ve uzunca süre ülkemizi
yöneten Başbakan olarak, ülkemizin kaderinde çok değişik
yenilikleri getiren bu değerli devlet büyüğümüz de evinde vefat
ediyor ve orada, işte, hepimizin bildiği neticeler.
Hepsinin müşterek
olan bir başka tarafı var, üçü de bu memlekette gerçekten
şeffaflıktan yana, aydınlıktan yana, her şeyin daha
aydın olmasından yana bir karakter izlediklerini görüyoruz.
Mesela biraz önce
Değerli Milletvekilimiz Siz o bölgeye gidebildiniz mi, gidiyor musunuz?
dedi. Ben daha rahat olmaları için şunu söyleyeceğim: Mesela,
ben, o dönem
SIRRI SAKIK
(Muş) Size söylemedim. Bunu size söylemedim.
ALİ KÜÇÜKAYDIN
(Devamla) Estağfurullah.
Yok, bana
söylemediğinizi biliyorum. Yani bir şeyi daha rahat olma, rahat
anlatmak için söyleyeceğim.
Mesela ben o
dönemde, sözgelimi Diyarbakırın Kulpuna da, Licesine de, Hanisine
de, Hazrosuna da, Bismiline de, Çermikine de, Çüngüşüne de evine gider
gibi giden bir idareciydim. Yani çok rahat gidiyordum, onlarla çok iyi
ilişkilerim vardı. Mesela Kulpun kırsalındaki bir köyün
muhtarıyla da bir büyüğüyle, bir kardeşiyle konuşur gibi
konuşma rahatlığını gösteriyordum. Bunu, şu anda
aramızda olan bazı Diyarbakırlı
arkadaşlarımız da çok iyi bilirler.
Ve o dönemde, yine
biz, mesela 1991 yılında, çok değerli
Cumhurbaşkanımız Turgut Özal, Diyarbakır
konuşmasını, mitingini yapmak üzere geldiğinde, o mitingi
organize edenlerden birisiydim. Dolayısıyla, orada Cumhurbaşkanımız
şunu diyordu kalabalıklara: Ben size ne yapıyorum, ne getirdim
biliyor musunuz? İşte, Kürtçenin önündeki yasağı
kaldırdım. Yani böyle, bu şekilde mesajlar veriyordu. Yani bu
canlı mesajlara
Yine, aynı
dönemde Jandarma Genel Komutanı, gerçekten çok saygın bir asker olan
Eşref Bitlisin, o dönemde, o bölgede yaptığı
çalışmaların da bazısına şahit olan,
bazısına da bizatihi toplantılarına katılan
birisiydim.
Yine, daha sonraki
dönemde Değerli Cumhurbaşkanımızın
cumhurbaşkanlığı döneminde de, Diyarbakırda Kürt
realitesiyle ilgili başka başka konularla ilgili birçok
toplantılarına katılan birisiydim.
Değerli
arkadaşlar, Faili meçhul diyoruz. Adı üstünde, meçhul olan
bilinmeyen demektir, görülmeyen, araştırılamayan, ortaya
çıkarılamayan demektir. Şimdi, biz bir meçhulle bir başka
meçhulü suçlamaya kalkarsak otomatikman, direkt; bu yanlış olur yani
şu kadardır, bu kadardır, bir arkadaşımız
farklı bir sayı söyledi, bir arkadaşımız bir
farklı sayı söyledi; yani faili meçhullerle birtakım devlet
birimlerinin
Bunu sadece bu döneme özgü olarak konuşmuyorum yani 1984ten
bugüne demiyorum, daha önce, tarihimizdeki birtakım hadiseleri de o günün
şartlarında tahlil etmeyip, o günün şartlarıyla
değerlendirmeyip 2011e getirir ve 2011deki çok değişik,
ülkelerin çok farklı mesafeler katettiği, çok farklı yerlere
geldiği, demokrasi anlayışının, özgürlük
anlayışının çok farklılaştığı,
daha doğrusu dünyanın küçüldüğü bir dönemde, siz o dönemin
olaylarını getirip bugüne, hatta 1980lerin olaylarını
bugüne getirip ve bugünün mantığıyla, bugünün
bakışıyla değerlendirirseniz çok yanlış bir
şey yapmış olursunuz.
SIRRI SAKIK
(Muş) O zaman, sizin 1938i getirdiğiniz ne peki?
ALİ KÜÇÜKAYDIN
(Devamla) Olayları değerlendiren
arkadaşlarımızın mutlaka içinde bulunulan günü de
değerlendirmesi, bilmesi lazım.
Mesela Kulptan
gelen bir muhtar ne acılar çektiğini dişleri parlayarak bana
anlatıyordu, diyordu ki: Sayın Valim, ben sizin yanınızda
çok rahatım, çok rahat konuşuyorum, aynen bir yakınımla,
bir kardeşimle, bir ağabeyimle, bir kardeşimle
konuştuğum gibi konuşuyorum. Bunu şey için söylüyorum,
yaşanmış hadiseler bunlar. Mesela, bana PKK militanı
geliyor, benden ekmek istiyor -buradan bir şeye geleceğim- ben
Vermem. diyemiyorum çünkü ben Kulp dağlarında korunmasız bir
insanım, beni direkt öldürüyor o zaman ya da aileme, efradıma
birtakım zararlar veriyor. Arkasından asker geliyor, jandarma geliyor
Neden yardım, yataklık ettin, neden ekmek verdin? diyor ama beni
öldürmüyor. Öldürmüyor ama beni de dövüyor o, dövüyor. Bunlar benim bizatihi
yaşadığım ve baştan sona gerçek olan, içinde
bulunduğum olaylar. İşte bütün bu olayları bu şekilde
değerlendirirseniz, gerçekten memlekete, vatana, millete çok güzel hizmet
etmiş olursunuz. Yani bir taraftan, askerin bir yerde operasyon yaparken
yaptığı birtakım vukuatları söyleyip, öbür tarafta,
aynı ondan kat kat fazla bu şekilde bölgede yapılan
birtakım hadiseleri siz söylemezseniz bir yere varamazsınız.
1991 seçimlerinde
Licenin hiç Türkçe bilmeyen, okur yazar olmayan köylerinden, o zaman tercihli
sistem vardı. Rahmetli Özalın yine ortaya koyduğu çok ileri bir
sistemdi; keşke bugün de olsa. O tercihli sistemde, hiç Türkçe bilmeyen,
okur yazar olmayan hanım kardeşlerimizin bir siyasi partiye tercihli
oy kullanmasının mantığını anlamak doğrusu
çok da kolay bir hadise değil. Hem de bir köyün tümüyle bir partiye oy
vermesini ve tercihli sistem olmasının izahı çok zor
değerli arkadaşlarım. Yani bunun izahı var bizde, bunu
biliyoruz. Bölgede benzeri hadiseler taa 60larda da var, 64lerde de var. O zaman
da başka birisi var, o zaman da ağalar var. Dolayısıyla
oradaki ağalar, bir partiye, üç köyün oyunu komple o partiye
verdiğini de ben bizatihi bilenlerden birisiyim. Yani bu, çok farklı
şeyler.
Şimdi, mutlaka
bu konuların, yani faili meçhullerin, bilinmeyen bu faillerin gerçekten
devletin birimlerinin de zan altında, zan altına sokulmamamsı
için ortaya koyulması gerekiyor. Bunu biz reddetmiyoruz. Ama bugün
şunu da söylüyoruz biz: Diyarbakırda bir ana dava var bu faili
meçhullerle ilgili. Diyarbakır ana davası şu anda sonuç
aşamasına gelmek üzere. Bütün faili meçhulleri inceliyor. Rahmetli
Turgut Özalla ilgili savcılarımız şu anda harekete
geçmiş, işlem yapıyor. Hep bu Hükûmet döneminde oluyor bu.
Yine rahmetli
Eşref Bitlisle ilgili, şu anda çok ciddi bunun faillerini ortaya
çıkarabilmek için araştırma yapılıyor. Yakın
zamanımızda olan Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanımız, rahmetle andığımız rahmetli
Muhsin Yazıcıoğlunun failinin ortaya çıkarılması
için bu Hükûmet döneminde çok ciddi çalışmalar yapılıyor.
Yani bunların hepsi yapılıyor. Bunları bilmek lazım.
Ama bizim bir de İnsan Hakları Komisyonumuz var, Meclisimizde,
ihtisas komisyonu. Mesela, bir öneri olarak söylüyorum: İnsan Hakları
Komisyonu, bir alt komisyon kurmak suretiyle, zamanla sınırlı
olmadan, süre sınırlaması olmadan, yok Meclisin dönem
başıydı, dönem sonuydu endişesi olmadan değerli
arkadaşlarım, kendi bünyesinde bir alt komisyon kurarak, ariz amik,
her şeyi açık seçik, ayrıntılı bir şekilde ortaya
koyabilir. Buna hiçbir engel yok. Dolayısıyla, zaman
sınırlaması da olmayacağı için Yok üç ay
çalıştın, beş ay çalıştın, işte dönemin
sonuydu, seçime gidiyorduk filan. kimse bunu da öne süremez. Mesela,
İnsan Hakları Komisyonumuz -ve o Komisyonda bütün partilerimizin
üyeleri var- bir alt komisyon kurar, ayrıntılı şekilde,
uzmanları da dinlemek suretiyle, bu işleri, buna benzer hadiseleri
ortaya koyar. Ama ben şunu söylüyorum: Elbette meçhul olan, faili meçhul
olan bir şeyi, böyle, faili, otomatikman işte, devletin ilgili
birimleriymiş gibi ya da Ahmetmiş gibi, Mehmet bu demek gibi,
bunun yanlışlığını da ortaya koymak lazım.
Bir de olayları değerlendirirken, başta da söylediğimiz
gibi, dünü bugüne değil, bugünün şartlarında bugünü ama dünün
şartlarını da dünde değerlendirmek lazım. Bundan
yanayız biz.
Ben, bu duygularla,
diyorum ki: Bu, biraz sonra bir gensoru önergesi de olduğu için, bir
Başbakan Yardımcımız hakkında, bunun biz -belki klasik
bir söylem olacak ama- şu anda zamanı olmadığını
söylüyor, karşısında olduğumuzu belirtiyor,
saygılarımı, sevgileri sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaydın.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, sayın hatip
konuşmasında, grubumuzun üyesi milletvekillerin 1991de tercihli sistemle
nasıl oy aldıklarından yola çıkarak grubumuz üyelerine
BAŞKAN
Hayır, partinizden bahsetmedi ama. Konuşmayı dinledim.
Şimdi, Sayın Kaplan
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın hatip konuşmasında, Diyarbakır
Licede tercih oyları, nasıl oy
kullanıldığını yani o dönemin gerçeklerini hem
saptırarak hem partimizin üyelerini
BAŞKAN
Sayın Kaplan, sayın hatip konuşmasında sizin
söylediklerinizden bahsetti ama partinizle ilgili bir cümle sarf etmedi.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) O dönemde partimizin, şu anda milletvekili olan
arkadaşlarımız
BAŞKAN Fakat şunu mu demek istiyorsunuz Sayın Kaplan:
Sayın Hatip oradaki oylamanın, seçim neticelerinin örgüt
tarafından, terör örgütü tarafından yönlendirildiğini anlatmak
istedi, benim anladığım. Siz niye partinizle ilişkilendiriyorsunuz,
onu anlamış değilim ben.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkanım,
iki noktada: Bir, seçimle ilgili
BAŞKAN Şöyle yapalım mı Sayın Kaplan:
Tutanakları getirteyim, eğer sizin partinizle ilgili bir cümlesi
varsa söz vereceğim ben size.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkanım,
arz edeyim.
BAŞKAN Buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bir: Sayın Hatip,
milletvekillerimizin nasıl seçildiği konusunda 90lı
yıllardan bu yana gelen gerçek dışı bir saptama yaptı.
BAŞKAN Hayır, Böyle bir şey konuşmadı.
diyorum ben.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Öyle bir şey söylemedi efendim, öyle
bir şey yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkanım,
peki, faili meçhullerle ilgili araştırma komisyonlarının
kurulmadığı, kurulamayacağını söyledi.
BAŞKAN Fikri, canım onu söyleyecek tabii ki.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Meclisimizde Susurlukla ilgili
kurulmuş araştırma komisyonları var. Faili meçhul
komisyonları kuruldu.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Partiyle ne alakası var Hasip Bey ya?
Partinizle ne alakası var?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bu konuda görev
yaptığım döneme ilişkin grubumuz üyelerini itham
altında bırakan bir açıklama yaptı, buna
karşılık
BAŞKAN Sayın Kaplan, onu söylüyorum ben. Sizin grupla ilgili
bir söz sarf etmedi, sarf ettiyse söz vereceğim. Tutanakları getirteyim.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Niye üzerinize alınıyorsunuz?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, 91
yılında milletvekili olanların bu Mecliste
dokunulmazlıkları kaldırıldı, cezaevine konuldu ve
tekrar seçildiler, geldiler.
BAŞKAN Doğru bunlar
ama Barış ve Demokrasi Partisi değildi ki o.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, bir söz
almak için lütfen
Sizler frak giydiniz.
BAŞKAN Frak giydim, tabii ki giydim Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Smokin giydikten sonra AKP rozeti
çıkıyor Sayın Başkan. AKP rozeti çıktı, smokin
giydiniz. Meclis Başkan Vekili olarak söz istiyorum, ben bir grup
başkan vekiliyim iki de bir bu şekilde davranıyorsunuz.
BAŞKAN Elinizi indirin Sayın Kaplan, elinizi indirin. Ben
burada İç Tüzüke göre söz veriyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, her
seferinde bunu yapıyorsunuz. AKPli oldu mu hatip bunu yapmıyorsunuz.
BAŞKAN E, hakkınız olmayan bir şey istiyorsunuz.
İç Tüzüke göre ben
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ama Sayın Başkan yani
sizden cımbızla söz mü alacağız? Allah Allah
BAŞKAN Sayın Kaplan, çağırıp
bağırmakla nereye varacaksınız? Sesinizi yükseltmekle
nereye varacaksınız? E, çözüm mü bu?
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, niye bu
saate kadar tartışıyoruz? 20 defa konuşmuştum
şimdiye kadar.
BAŞKAN Ben İç Tüzüke uymayan hiçbir sözü vermiyorum.
Şu anda 3 sayın milletvekili sisteme girdiler. İç Tüzükün
63üncü maddesine göre işlem yapıyoruz. O arkadaşlara da söz
vermeyeceğim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın Başkan, usul
tartışması açıyorum. Usul tartışması
açıyorum.
BAŞKAN Açın, buyurun.
İki dakika söz veriyorum.
Lehte mi, aleyhte
mi söz istiyorsunuz?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Herhâlde aleyhte Başkanım, lehinizde
konuşacak hâlimiz yok.
BAŞKAN Ne
demek? Sormayacak mıyım Sayın Kaplan? Ben soracağım
tabii, siz de cevap vereceksiniz. İç Tüzük hükmünü uyguluyorum burada.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bakın Sayın Başkan
BAŞKAN
İç Tüzüke göre soruyorum Lehte mi, aleyhte mi? diye. Tavrınızı
düzeltin lütfen.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Söz alma istemlerini yerine getirmediği
gerekçesiyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Yani, smokin giyiniyorsunuz, frak giyiyorsunuz;
yakışıyor da bir şey demiyorum.
BAŞKAN
Millet giydiriyor, siz giydirmiyorsunuz.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Ama, siz onu Mecliste aldığınız oyla giydiniz.
Giydiğiniz anda AKP rozetini çıkardınız.
BAŞKAN
Süreniz işliyor, siz cevap verin.
HASİP KAPLAN
(Devamla) İşliyor.
AKP rozeti
çıktığına göre tarafsız olmak zorundasınız.
BAŞKAN Ben
burada hiçbir partinin rozetiyle hareket etmiyorum.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bir grup başkan vekili söz istiyorsa her iki de bir
yaptığınız bir alışkanlıkla söz
vermiyorsunuz, özellikle de AK PARTİli hatip konuşunca.
Burada bu Hatip,
geldi, konuştu; 91de tercihli oyda bütün aileler milletvekiline oy
verdi. diyor. Evet, oy verdiler; Leyla Zanaya oy verdiler, büyük de oy
aldı, tercihten de büyük oy aldı, seçildi, geldi. Bu Mecliste
dokunulmazlığı kaldırıldı, on yıl cezaevinde
yattı. Tekrar gitti ve halkın iradesinin önüne çıktı.
Sayın Hatip o dönem oralarda hâkimlik mi, valilik mi ne yaptıysa
anlayamamış 91deki halkın iradesini. 2011 yılında da
halkımızın iradesiyle tekrar seçilip geldi, bu sıralarda oturuyor.
Milletin iradesine saygılı olacaksınız. Yüz binlerce oyu,
üç milyon oyu kimse başka türlü almıyor, milletin iradesiyle
Makarnayla almadık bu oyları, makarnayla, kömürle almadık;
açık söylüyorum, bir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
İkincisi;
faili meçhul cinayetler komisyonu bu Mecliste kurulmuştur arkadaşlar.
Susurluk olayı sonrası faili meçhul cinayetlerle ilgili komisyon
kurulmuştur. Elkatmış o dönem -sizin eski
arkadaşlarınızdan birisi- Başkanlık etmiştir,
CHPden Fikri Sağlar da vardır. Bu komisyonlar kurulmuştur,
doğrudur, kurulması lazım. Yakın zamanda da Muhsin
Yazıcıoğluyla ilgili kurulmuştur. Şimdi, faili meçhul
cinayetlerle, geçmişle yüzleşmek gerekiyorsa yapılır.
Sayın
Başkan, burada bize bir Grup Başkan Vekili olarak söz vermeyerek
kendi hatibinin tarafını tutuyor. Bu taraflı
davranışını doğru bulmuyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN O
sizin görüşünüz Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Devamla) Bundan vazgeçmesini istiyoruz, Divanı adalete davet ediyoruz.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tutumum lehinde söz
isteyen Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET TÜRK (Mardin)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Türk, vereceğim, bir lehte, bir aleyhte.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Başkanlık Divanının tutumu lehinde söz almış
oluyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, burada bizim bir İç Tüzükümüz var; İç Tüzük
Meclisin usul kanunudur, usuli bütün işlemleri İç Tüzüke dayalı
olarak hepimiz uyguluyoruz, uygulamak durumundayız, Başkanlık
Divanının da yaptığı tamamen buna aittir. Bugün,
iktidar partisi Grup Başkan Vekili olarak, AK PARTİ Grup Başkan
Vekili olarak geçtiğimiz günlerde ben de söz istedim, aynı
Başkan Vekili bana da söz vermedi. Her grup başkan vekili her
istediği zaman söz alır diye bir kaide yazılmıyor orada
Sayın Başkanım. Burada bu İç Tüzüke hepimiz uymak
durumundayız. İç Tüzük, zaten bu 24üncü Dönem
başladığından beri maalesef fazlasıyla
aşılmaya çalışılıyor. Evet, İç Tüzüke
uyalım, İç Tüzük uygulansın ama bu bir hakkın suistimaline
yol açacak derecede de uygulanmasın. Burada hepimiz buna uymak
zorundayız.
Evet, değerli
arkadaşlar, Sayın Hatip, AK PARTİnin Hatibi konuşurken
hiçbir şekilde Barış ve Demokrasi Partisinden söz etmedi, ne
isminizden ne partinizden söz etmedi, o günde birtakım olaylarla
ilişkilendirmeye çalıştı.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Nasıl yani bizden başka milletvekili mi
seçiliyor orada?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Terör örgütünü kastediyorsa bunu siz niye üzerinize
alıyorsunuz, sizinle ne alakası var? Sizinle ne alakası var,
niye üzerinize alıyorsunuz değerli arkadaşlar?
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Bizden başka seçilen mi var orada? Uzaydan mı
bahsediyor? Bizden başka seçilen mi var orada. Her zaman Hatip Dicle
seçiliyor orada bilmiyor musunuz.
AHMET AYDIN
(Devamla) Burada eğer bir demokratikleşme süreci
başlamışsa ve bugüne kadar 17.500 olaydan 14 binin üzerindeki
olay AK PARTİ döneminde açığa çıkmışsa bir zahmet
de teşekkür edin. Bunların daha fazlasını hep birlikte
yapalım.
Değerli
arkadaşlar, herkes şapkasını önüne koysun. Bu olaylar
araştırıldığı zaman olayların sonucunun
nereye varacağını herkes de çok iyi biliyor ve bu olayların
araştırılmasını bizler de arzu ediyoruz, bizler Bu
olaylar yok. demiyoruz.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) Gelin araştıralım, kaçmayın,
korkmayın.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Evet, Türkiye, yakın geçmişte birtakım
sıkıntılar yaşandı, bu olaylar
araştırılsın, daha geniş bir platformda, İnsan
Hakları Komisyonu tarafından araştırılsın, Meclis
araştırma önergeleri ileride açılabilir, kurulabilir; kurulsun,
araştırılsın. Bizim faili
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Devamla)
meçhulleri açığa
çıkarmak için burada bugüne kadar ortaya
koyduklarımızı sizler de biliyorsunuz ama ne zaman terör
örgütünden bahsetsek bazıları bunu üzerine alıyor.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
Tutumum aleyhinde
söz isteyen Ahmet Türk, Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Türk.
AHMET TÜRK (Mardin)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; aslında
bugünü Parlamentomuza önemli fırsatların
yaratıldığı bir dönem olarak değerlendirmek
lazım. Yıllardan beri bu Parlamentoda görev yaptım. Gerçekten
bugün Türkiyeyi, geçmişi tartışabiliyorsak önemli bir noktaya
geldiğimizin işaretidir. Biz burada acıları
kaşımak için değil, gerçeklerle yüzleşip geleceği
doğru bir şekilde kurma konusunda belki bir şeyler yapabiliriz
diye bu tarihle yüzleşmeyi, geçmişte yaşananları bilmemiz,
halkımızın bilmesi açısından önemli bir süreç olacaktır.
Bu barışın, bu özgürlüklerin, bu halkların
kucaklaşmasını beraberinde getirecek, bir tarihî
sorumluluğu yerine getirecek Parlamentonun önünde duran en önemli
görevlerden biridir.
Evet, geçmişle
yüzleşmek güzel şeydir. Eğer halklarımız tarihi,
doğru tarihi gerçekten bilseydi bugün belki çok farklı bir noktada
olurdu. Eğer okutulan kitapların dışındaki gerçekleri
halklarımız bilse, gençlerimiz bilse bugün kinle, nefretle birbirine
bakmazdı. Eğer İzmirde Rumlar İzmiri yaktı. diye
tarih kitaplarından bunu çıkarıp, gerçekten İzmiri
yakanın Sakallı Nurettin Paşa olduğunu bilse
insanlarımız farklı bir değerlendirme yapacak. Eğer
Sasonda bir aşiret kızına tecavüz edildiği için tepki
gösteren
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Türk.
AHMET TÜRK
(Devamla) - Ki, o olayı halkımız bilse, bugün çok farklı
bir şekilde değerlendirip ortaya koyardı. Biz bu nedenle,
gerçeklerle yüzleşmenin toplumsal barışa katkı
sunacağına inanıyor
BAŞKAN
Sayın Türk, lütfen
AHMET TÜRK
(Devamla) -
bugün burada görüştüğümüz bu önergenin desteklenmesini
istiyoruz.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Atalay, Sayın Aygün, Sayın Fırat ve Sayın
Toptaş söz talepleriniz var.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verdiği
öneriyi görüşüyoruz ve İç Tüzükün 63üncü maddesine göre işlem
yapıyoruz. Lehte ve aleyhte en çok 2 kişiye söz verebiliyoruz. Onun
için taleplerinizi yerine getiremiyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık
ve arkadaşları tarafından, Kürt sorununun çözümü konusunda
önemli gelişmelerde bulunan 8inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal,
Maliye Eski Bakanı Adnan Kahveci ve Jandarma Eski Genel Komutanı
Orgeneral Eşref Bitlis'in kuşkulu ölümü ve peş peşe
yaşanan bu ölümler arasındaki bağlantının bütün
yönleriyle araştırılması amacıyla, 13 Ekim 2011
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilen Meclis
araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 01/12/2011 Perşembe
günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin
aynı birleşimde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
(Devam)
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:15.51
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati:16.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Tanju ÖZCAN (Bolu), Mustafa HAMARAT (Ordu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmına geçiyoruz.
Bu kısımda yer alan,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Van İlinde Meydana Gelen Depremlerde, Arama ve
Kurtarma Çalışmaları, Yardımların
Ulaştırılması, Hasar Tespiti ve Süreçteki Diğer
Hizmetlerin Yerine Getirilmesinde Etkin Koordinasyon
Sağlayamadığı İddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay Hakkında Bir Gensoru
Açılmasına İlişkin (11/6) Esas Numaralı Gensoru
Önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere başlıyoruz.
X.- GENSORU
A) Ön Görüşmeler
1.-
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandırın; Van ilinde meydana gelen depremlerde, arama ve
kurtarma çalışmaları, yardımların
ulaştırılması, hasar tespiti ve süreçteki diğer
hizmetlerin yerine getirilmesinde etkin koordinasyon
sağlayamadığı iddiasıyla Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay hakkında Gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/6) (x)
BAŞKAN Hükûmet? Yerinde.
Önerge daha önce
bastırılıp dağıtıldığı ve Genel
Kurulun 29/11/2011 tarihli 25inci Birleşiminde okunduğu için tekrar
okutmuyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın
99uncu maddesine göre, bu görüşmede önerge sahiplerinden bir üyeye,
siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu
adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri önerge sahibi için
on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi adına Mehmet
Şandır. Gruplar adına, Barış ve Demokrasi Partisi
Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Haluk Eyidoğan, İstanbul Milletvekili ve Hükûmet
adına Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay.
İlk söz,
önerge sahibi olarak söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şandır.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, tabii bir Sayın Bakan hakkında
veriyoruz ama ilgili bakan burada yok.
BAŞKAN O,
Sayın Bakan ve Hükûmetin meselesi Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) Efendim?
BAŞKAN -
Sayın Bakanın meselesi. Bilemiyorum, Hükûmet yerinde. Ben Hükûmeti
sordum, Hükûmet yerinde.
OKTAY VURAL
(İzmir) Yani Mehdi Eker Bey hakkında vermedik biz.
BAŞKAN
Bilemiyorum, şimdi, ne yapmamız gerekir?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Burada Oktay Bey. Şimdi buradaydı.
BAŞKAN Yani
benim yapabileceğim bu. Ben Hükûmeti sordum, yerinde oturuyor Hükûmet. O
artık Sayın Bakanın kendi takdiri. Olması gerekir,
doğru. Doğrusu o.
OKTAY VURAL
(İzmir) İstifa mı etti acaba? İstifa etmişse
düşer.
BAŞKAN Yani
Başkanlığın meselesi olsa, yapılacak da bir şey
olsa yapacağım ama Başkanlığın meselesi
değil.
Sayın
Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ama bu duruma Meclis olarak itiraz
etmemiz lazım. İç Tüzükün gereği bir denetim görevi yerine getiriliyor,
denetimin muhatabı olan ilgili bakan salonda yok.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Salondaydı, buradaydı şimdi.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Ama bir özel hassasiyet göstermesi lazım. Şimdi, bu
gensorunun görüşüleceği belli, bu saatte görüşüleceği belli
ama hangi özel sebepse Sayın Bakan salonda yok. Sayın Başbakan
hakkında gensoru veriliyor, Sayın Başbakan salonda yok. Yani siz
bu Meclisi, bu İç Tüzükü, bu sistemi yok mu sayıyorsunuz?
İtibarsızlaştırarak bir başka şey mi ikame etmek istiyorsunuz?
Bunu milletimin huzurunda dikkatinize sunuyorum ve sizi milletime şikâyet
ediyorum.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Bulunan Bakan da dinlemiyor zaten.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, tabii böyle bir cümleyle
başlamak istemezdim sözüme çünkü biz Sayın Beşir Atalayı,
burada çok ağır bir suçlama getirerek, bunu ispata
çalışarak toplumun gündemine getirmeye çalışıyorduk.
Meselenin muhatabı Sayın Hükûmet değil, Hükûmet ama Hükûmetin
ilgili Bakanı olarak Sayın Beşir Atalay, Sayın Mehdi Eker
değil.
OKTAY VURAL
(İzmir) Tarım Bakanı değil.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Tarım Bakanı değil. Gerekiyorsa, onunla da ilgili
bir iddiamız olursa
Ama gerçekten biraz önce burada Bakan, demek ki bu
işi önemsemiyor. Ama ben burada çok iddia ederek, çok ağır bir
itham ortaya koyuyorum. 40 kişi hayatını kaybetmiştir, 40
insan ölmüştür. Diyoruz ki bu 40 insanın ölümünün siyasi sorumlusu
Beşir Atalaydır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Hukuki sorumlusu da Beşir Atalay, sadece siyasi
değil.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Bu suçlamaya cevap vermesi lazım. Dolayısıyla burada
olması lazım.
Değerli
milletvekilleri, bakın, gensoruyla ilgili Sayın Bekir
Bozdağın bir tanımlaması var, diyor ki: Anayasanın
98 ve 99uncu maddelerine göre gensoru çok önemli bir denetim
aracıdır ve muhalefet hükûmetin bir icraatının
yanlışlığını Meclise getirerek bu
yanlışlığın muhatabı, sahibi olan bakanın
veya başbakanın veya hükûmetin güvensizlik oyuyla düşürülmesini
talep eder. Bunun için de iddiasını ispat edecek delili ortaya kor.
Sayın Bekir Bozdağın geçen gensoruda yaptığı
tanım budur. Evet, doğrudur.
Bir iddia vardır, bu iddianın ispatı iddia edene aittir.
Tekrar ediyorum,
iddiamız şudur: Deprem yaşanmıştır. 23 Ekimde
Vanda bir deprem yaşanmış, 604 vatandaşımız
hayatını kaybetmiştir. Bu depremden sonra, on beş gün sonra
hasarlı binalar doğru tespit edilemediği için, bu binalarda
oturan insanlar tahliye edilemediği için, zamanında tahliye
edilemediği için, doğru tespit yapılamadığı için
-on beş gün sonra ikinci bir deprem olmuş- iş iyi koordine
edilemediği için, bu konuyla görevlendirilen bakan, bu bakanın
koordinesindeki tüm görevliler görevlerini doğru yapamadıkları
için 40 insanımız hayatını kaybetmiştir. Bunun
hesabı sorulmalı değil midir?
Sayın
Başbakan diyor ki, ikinci depremin sonuçlarını görünce
Sayın Başbakan bir infial olarak, bir üzüntü ifadesi olarak diyor ki:
Bu sonucun idari ve cezai sorumluları kim olursa olsun gerek
üniversiteler gerekse AFAD yöneticileri soruşturulacaktır, yargı
süreci başlayacaktır. Gerçekten de yargı süreci başlamıştır
ama biz de buradan soruyoruz: Bu sonucun siyasi sorumlusu kim? Bu ülkeyi on
yıldır yöneten siyasi iktidar ve Van depremi gibi gerçekten Marmara
depremiyle mukayese edildiğinde ölçülemeyecek kadar lokal, küçük bir
depremin sonuçlarını yönetemeyecek kadar acze düşen bir
hükûmetin siyasi sorumluluğu yok mu? Millet adına soruyorum.
Değerli
milletvekilleri, kendi beyanlarını burada tek tek okuyabilirim.
Yapılacak müdahaleye kendi gücümüzü görmek için engel olduk. diyen bir
koordinatör, yıkım koordinatörü bir bakanla karşı
karşıyayız. Kendi potansiyelimizi görmek için
yardımları kabul etmedik diyerek insanların o enkazın
altında ölmesini seyreden bir sayın bakanla muhatabız.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Bu bile istifayı gerektirir başka ülkede
olsa.
İBRAHİM
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) Bakan Bey burada Başkanım.
OKTAY VURAL
(İzmir) Artık kıymeti harbiyesi yok.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Yani bu konuya gösterdiğiniz hassasiyetin ölçüsü olarak
Sayın Bakan, bu işin başlangıcında burada
olmayışınızı
Evet.
Değerli
milletvekilleri, tekrar ediyorum efendim, 23 Ekimde bir deprem
yaşanmıştır. Deprem Allahtan gelmiştir, bir şey
söylemiyoruz ama depremde bu yıkılan binaların sorumlusu bu
ülkeyi on yıldır yöneten siyasi iktidardır. On yıldan bu
yana Türkiyede sağlıklı binaların
yapılmasını sağlayamayan
Kentsel dönüşüm diyorlar.
Günaydın! Elinizi tutan mı vardı? Vanda bu kentsel
dönüşümü niye yapmadınız? Yapı denetim sistemini 2000
yılında 57nci Cumhuriyet Hükûmeti hukuklaştırdı, on
dokuz ilde uyguladı ama siz 2011in Ocak ayına kadar bu konuyu sümen
altı ettiniz. Sonuçta birçok kamu binası dâhil
sağlıksız binalar yapıldı ve deprem gerçeğiyle
Türkiye her yıl yüzleşirken bunu siz kendi iktidar döneminizde 6 defa
yaşadınız, buna rağmen gereken tedbirleri
almadınız, Vanda insanlarımız göz göre göre sizin
ihmalinizin sonucu hayatını kaybetti.
İBRAHİM
KORKMAZ (Düzce) Düzce depreminin ihmali de size mi ait?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Onu anlatacağım şimdi size, onu size
anlatacağım şimdi.
Değerli
milletvekilleri, birinci depremi yaşadınız ama ikinci deprem on
beş gün sonra
İkinci depremde çok net, kendi ifadeleriyle -burada
okuyabilirim- diyebiliyor ki Hükûmet yöneticileri: Artık burada bir
deprem olmaz. Binalar sağlam, herkes evinde otursun. Sizin bu sözünüze
inanan o insanlar çaresiz gidip o çürük evlerde, o hasarlı evlerde
oturdular ve sonuçta on beş gün sonra daha küçük şiddetteki bir
depremde 40 insanımız hayatını kaybetti. Buna ihmal
denmez, buna cinayet denir ve bu cinayetin adli, cezai sorumluları
olduğu kadar siyasi sorumluları da vardır.
Değerli Milletvekilim,
değerli milletvekilleri; ülkemiz 1999da gerçekten asrın depremi
denen, üç yüz yetmiş altı bin binanın
yıkıldığı, yaklaşık 20 bine yakın
insanımızın hayatını kaybettiği, yedi vilayeti
kapsayan devasa bir deprem yaşadı. Sayın Bakan burada oturuyor,
Türk milleti adına onlara şükranlarımı sunuyorum;
sabahın beşinde Düzcedeydi. Eğer hakkı teslim edecekseniz
buna teşekkür etmeniz lazım. Saat üçte deprem olmuş, sayın
bakanlar saat beşte Düzcedeydi, iki saat sonra Boluda. Sonra Sakaryaya
ulaştıklarında İçişleri Bakanı da oradaydı.
Başbakan Yardımcısıyla birlikte biz de öğleden önce
Sakaryadaydık. O depremin büyüklüğüyle Van depreminin büyüklüğü mukayese
kabul etmez.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Mukayese bile
edilmez.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Bizim iddiamız
şudur, söz sınırlı
İBRAHİM KORKMAZ (Düzce)
Sizin valiniz insanları evine soktu, çadırları topladı.
BAŞKAN Lütfen sayın
milletvekilleri, Sayın Grup ve Hükûmet cevap verecekler, söz
atmayalım lütfen.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) Efendim,
bakın, Düzce depremi Marmara depreminden üç ay sonra oldu. Şimdi,
bakın, burada, önerge üzerinde MHP Grubu adına konuşacak
arkadaşımız, Marmara depremi ve Düzce depreminden sonraki
sonuçları basının nasıl
algıladığını size kupürleriyle göstereceğiz.
Yetmiş beş gün içerisinde kırk dört bin geçici konutu tüm
altyapı ve sosyal donatılarıyla kurup insanımızın
hizmetine sunan, o depremin yöneticisi 57nci Cumhuriyet Hükûmetidir. Biz bunu
devletimizin başarısı olarak sunuyoruz, bundan bir övünç
çıkartmıyoruz.
Benim ısrarla söylediğim
şey şu: 40 insanımız ölmüştür. Burada bir
koordinesizlik vardır, bir beceriksizlik vardır. Sayın
Başbakanın ifadesiyle
Başarısız olduk. diyor. Bunu
reddedemezsiniz. Bunun cezai sorumluları olduğu kadar siyasi
sorumluları vardır. Siyasi sorumlusu Beşir Atalaydır.
Mutlaka burada cezalandırılması, gelip milletten özür dilemesi,
istifa etmesi gerekir.
Bunun için bu önergeyi verdik.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) Nerede
onda o yürek!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Şandır.
Önerge üzerinde söz isteyen,
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan,
Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi gensorusu nedeniyle Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu büyük afet karşısında
kardeşlik duygularını harekete geçiren bütün
halkımızın katkılarının, yaraları sarmadaki
çabalarının takdire şayan olduğunu bir kez daha ifade etmek
istiyorum. Yaşamını kaybeden Japon Doktor Atsushi Miyazakiye,
gazeteciler Cem Emir ve Sebahattin Yılmaza ve 600ü aşkın
yurttaşımıza Allahtan rahmet diliyorum. Zor bir dönem, zor bir
acı ve bu acı da gerçekten hepimizi de yakından ilgilendiren,
giderek siyasi bir tartışma konusuna dönüşen Van depremi
üzerinde biz konuşurken belki şu an o soğukta, o kışta
bebeler yaşam mücadelesi veriyordur. Onun için bazı
tartışmaları sanıyorum biraz daha soğukkanlı ve
dikkatli yapmamızda yarar var. 600 bin insanı yakından
ilgilendiren bir durum var ve büyük bir afet göçü yaşanıyor; bütün
Türkiyeye, her tarafa bir afet göçü. Çünkü kış başlarken bu
afet yaşandı, karda eksi 15 derecede yaşamını sürdüren
halkımız ikinci depremden sonra artık evlere giremez durumda.
Tabii, çok açık bir
tespitte bulunmak istiyoruz grup olarak. Sosyal devletin
olmadığı çıktı ortaya bu deprem afetinde; sosyal
adaletin, sosyal eşitliğin olmadığı. Her ne kadar
Anayasada Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir. denilse de bu deprem
maalesef böyle bir sonucu da ortaya çıkarmıştır.
Hükûmetin tutumu nedir?
Başbakanın, kabinesinde görevli olanların, hakkında gensoru
verilen Sayın Atalayın koordinasyon görevi olarak sorumluluğu
nedir? Elbette ki bütün bunları Mecliste doğru
tartışmamız lazım. Bu tür denetim mekanizmalarında
adres doğru yakalanıyor mu yakalanmıyor mu, ona da bakmak
lazım. Şunu çok açık söylemekte yarar görüyoruz: Sayın
Başbakan deprem sonucu gittiğinde Vanlılara Ağustosa kadar
bekleyin. dedi. Bu bir gerçek. Ama karda kışta ne olacak? Yedi
yaşındaki Deniz Olgun donmadan nasıl yaşayabilecek? Yine
Tolukan Ailesinin çadırında neden yangın çıkıyor?
Yine, on iki yaşındaki Öznur Örgün adlı çocuk soğuk
ortamının getirdiği aşırı sıvı
kaybından, sağlık çözümsüzlüğünden neden ölüyor?
Bir de bu tablonun
üstüne ibretlik bir İçişleri Bakanının söylem,
uygulamaları ve onun emrinde olan Valinin ayrımcı bir
yaklaşımla belediyemizi, yüzde 60 oy alan, halkın iradesiyle
seçilen belediyemizi, Van Belediyesini nasıl
dışladığını, birlikte koordinasyonu nasıl
reddettiğini,
-arkasından aynı Valinin, aynı İçişleri
Bakanının da- nasıl vatandaşın üstüne biber gazı,
cop saldırısı gerçekleştiğini ekranlarda bütün dünya
seyretti.
Biz, bunu, iki
hafta önce İçişleri Bakanı hakkında bir gensoru gerekçesi
olarak getirmiştik. O gün bu deprem gerekçesi, ikinci depremin üstüne bu
yaşananlar nedeniyle İçişleri Bakanı hakkında
verdiğimiz gensoruda ret oyu kullananların kendi duygu
dünyalarında bir sörf yapmalarını tavsiye ediyorum?
Doğru
durabilmek için, bu açıdan şöyle bir şey söylemek istiyoruz:
Sayın Başbakan Afet bölgesi ilan edilsin. tezine karşı
hep şunu söylüyor: İlan etmeyeceğiz. diyor. Neden?
Peki, kendi
şehrin Rizede 25 Eylülde bir sel felaketi
yaşandığında ve 12 can kaybında neden hemen, o zaman,
afet bölgesi ilan ediverdiniz? Yani burada biraz vicdan ve hakkaniyet
ölçülerinde konuşmak lazım. Van ilini, Ercişi afet bölgesi ilan
etmek için kaç yüz bin kişinin etkilenmesini, daha kaç yüz kişinin
ölmesini, daha ne kadar mağduriyet yaşanmasını
bekliyorsunuz ki, ikinci deprem tamamen dikkatsizliğin sonucu, ihmalin
sonucu, görevi savsaklamanın sonucu bile bile gelen, zamanında
yapılmayan hasar tespitlerinin sonucudur. Van Belediyemiz 77 tane
mimar-mühendisi hasar tespitinde Valiliğe bildirmesine rağmen, sivil
toplum ve mimar-mühendis odalarıyla birlikte yapılan gönüllü
çalışmayı Van Valiliği reddetmiştir.
Reddetmişler, arkadaşlar, o hasar tespitleri
yapılamamış, onun akabinde bu ikinci depremde bu can
kayıpları yaşanmıştır.
Ne kadar
yardım yapıldığını hâlâ Meclisimiz bilmiyor
arkadaşlar. Yurt dışından ne kadar yardım
geldiğini, yurt içinden farklı kuruluşlardan, televizyondan,
bankalardan, Diyanetten gelen yardımın miktarını hâlâ
bilmiyoruz. Soru önergesi de verdik, hâlâ bilmiyoruz, bize cevap verilmiyor
arkadaşlar. Böyle bir şeffaflıktan yoksunluk olabilir mi?
Olamaz. Ancak bizim resmî rakamlar dışında
duyumlarımıza göre, Irak Kürdistan Federe Bölgesinden, Arap
Emirliğinden, Japonyadan ve benzeri ülkelerden yapılan
yardımlar 176 milyon doların üstünde; sadece bizim bildiklerimiz.
Kente aktarılan ise 17 milyon TL, 4 milyon TLsi millî eğitime, 2
milyon TLsi çadır isteyen halka ve geri kalan 1,5 emniyete, o şekilde
dağıtılmış.
Şimdi,
Sayın Başbakan diyor ki: Biz Vana para gönderirsek, afet bölgesi
ilan edersek halkın özgür iradesiyle seçilmiş yerel yönetimler bu
işin içine girecek, tutup bu parayı, bu yardımı PKKye
yardım olarak götürecekler. Böyle bir mantık, bilinçaltında
böyle bir düşmanlık, öfke hisleri olabilir mi arkadaşlar? O
yardımın kuruşuna dokunan insan değildir -bakın,
açık söylüyorum- o yardımlara, o insanlara gönderilen o paranın
kuruşuna dokunan insan, insan değildir, insanlıktan
çıkmıştır. Buna hiç kimse, yani kentsel dönüşüm
açısından, rantiye açısından, ihale açısından,
hiçbir açıdan oradan kâr amaçlı kendi yandaşlarını
düşünmek lüksüne de sahip değildir. Organizasyonları,
dağıtımları, yardımların yerini
bulamadığı, artık, dünya basınında alay konusu
oldu ve fay hatları
Her gün binlerce artçı depremin
yaşandığı Vanda yeni şehrin kurulacağı
yerlerde aniden depremler oluyor ve hâlâ sağlıklı bir zemin
tartışması, kentsel dönüşümün, yeni bir planlamanın,
yeni bir şehrin kurulmasının çabaları, organizeleri
yapılabilmiş değildir.
Van Belediyemiz
bağlı yirmi dokuz mahalleye aynı gün ulaştı, deprem
günü, üstelik eş genel başkanlarımız ve
milletvekillerimizin olduğu gün. Bayramın birinci, ikinci günü bütün
milletvekillerimiz ve belediye başkanlarımızla bütün mahalle ve
sokaklardaydık ama medya bir tek bizim
olmadığımızı yazdı. Bu kadar körleşmenin
yaşandığı bir büyük ülke daha dünyada yoktur.
Ercişte afet
destek koordinasyonu kurulmasında partimizin, belediyelerimizin -açık
ve memnuniyetle ifade edeyim- gönüllü yardım ekiplerinin etkin
çalışması; sivil toplumun, sendikaların, derneklerin,
mimar-mühendis odalarının, tabip odalarının ve hepsinin
gönüllü çalışması bu kriz merkezlerinde belediyemizle ve
belediyelerimizin kriz merkezleri içinde olmuştur. Devlet bu sivil toplum,
emek meslek örgütlerini de hasım olarak görmüştür, bu
çalışmanın içine katmamıştır.
Şimdi, bu
çalışmalara baktıktan sonra, bizim belediye
başkanlığımızın yeni plan önerileri, yeni
çalışmaları da kamuoyuna yansıtıldı.
Bakıyoruz bu gensorunun çerçevesine, gerçekten büyük bir felaket, büyük
bir felakette enkaz altında kalan bir Hükûmet, Hükûmet de demiyorum
artık, devlet, devlet enkazın altında kalmıştır.
Hükûmetler kalabilir, beceriksiz olabilir ama devlet bu enkazın altında
kalmıştır. Devlet, bu enkazın altında insanlar can
verirken uçaklar bombalıyordu, operasyonlar yapılıyordu,
askerler yüzlerce araçla Şırnaktan her gün sınıra sevk
ediliyordu ve bayram arifesinde, bu felaket durumunda dahi yapılanlar
bunlardı. Şimdi, bir kanun çıktı, Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı, 2009, bunu birlikte Mecliste geçen
dönem çıkardık. Evet, AFAD nasıl kurulur, kime bağlı?
Başbakana bağlıdır. Şimdi, Başbakana
bağlı bir kurumdan bahsediyoruz çünkü Başbakanlık Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığı diyor, merkezîleştirmiş.
Burada Bir bakanını görevlendirebilir. diyor
ilgili yetkililerini...
Şimdi, bunun dışında iki önemli kurul var. Birisi Afet ve
Acil Durum Yüksek Kurulu. Bu kurulun içinde kimler var? Dikkat edin,
Başbakanın görevlendireceği bir Yardımcı, Millî
Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Millî
Eğitim, Bayındırlık ve İskân, Sağlık,
Ulaştırma, Enerji ve Tabii Kaynaklar ve Çevre ve Orman
Bakanlığından oluşan Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu.
Demek ki doğru adres bu kuruldur. Bu kurulun başında kim
vardır? Başbakan vardır. Şimdi onu da geçiyorum. Afet ve
Acil Durum Koordinasyon Kurulu ayrıca vardır. Burada da yine ilgili
bakanlıkların müsteşarlarından vesaire oluşan bir
kurul vardır.
Şimdi, bu
kurullar çerçevesinde baktığımız zaman muhatabın,
husumetin, kime, siyaseten yönlendirilmesini, nasıl olması
gerektiğini çok iyi ortaya koymak gerekiyor. Burada eğer bir zaaf,
beceriksizlik varsa direkt bu kurulun başkanıdır bundan sorumlu
olan, aslı varken fotokopiyle uğraşmanın hiçbir gereği
de yoktur arkadaşlar. Yani birileri yetkileri tamamen kullanacak, ondan
sonra siz, alttaki diğer sorumluluk görevi verilenleri sorumlu
tutacaksınız.
Bakın, geçmiş dönemden
belgelere biraz sizin dikkatinizi çekmek istiyorum. Bir soru önergesi
verilmiş ve Türkiyede fay hatları sorulmuş, buna 2010da cevap
verilmiş, depremden bir yıl önce. Doğu Anadolu fayının
üzerinde üç dört sayfa bir açıklaması var. Demek ki devletin bu
konuda yetkili birimlerinin bilgisi var. Yine BDPnin Van Milletvekili Fatma
Kurtulanın verdiği bir önergeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Yine
14 Ocak 2010 ve bu önergede Van ilinde bir afet merkezi kurmayı
düşünüyor musunuz? diye soruyor Milletvekilimiz deprem olmadan önce. Buna
cevap veren kim? Bayındırlık ve İskân Bakanı, cevaplar
geliyor. Bakın Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı on dört okul vardı, çalışmaları
bitirilmiş, bir adet okulda güçlendirilme çalışmaları
yapıldı; Sağlık Bakanlığına bağlı
bir adet hastane vardı, güçlendirildi; Emniyet Genel Müdürlüğüne
bağlı bir adet lojman hizmet binası güçlendirildi
ben
diğerini okumuyorum, bu güçlendirildi denen binaların hepsi bu
depremde çöktü arkadaşlar, tıpkı altında çöken Hükûmet
gibi. Şimdi, madem güçlendirdin niye çöktü kardeşim? Emniyet
binasını Van merkezinde göreniniz oldu; birçok arkadaşı
gördük orada, gittiler. Nasıl güçlendirildi ve arkadan, nasıl
çöküyor? Sorumsuzluk, görevi kötüye kullanma, ihmal o kadar çok geniş bir
ağa yayılıyor ki hukuken de, siyaseten de, vicdanen de, ahlaken
de sorumluluk ağını doğru oturtmak gibi Meclisin bir görevi
ve sorumluluğu vardır.
Şimdi, ben
buradan tek tek şeylere girmeyeceğim. Sayın Atalayın zaman
zaman bazı açıklamaları oldu Potansiyelimizi test edelim.
dedi. Hükûmet kendini test etti, zero aldı, sıfır aldı,
sınıfta çaktı bu olayda, bu konuda tereddüt yok. Bu nedenle bence
katkı sunmuştur yani Hükûmetin test edilmesine bu anlayış.
Yine, Maliye
Bakanı deprem vergilerini nereye harcamış? Yollara.
Kardeşim, o zaman niye topladınız? Yollardaki vergileri
topluyorsunuz silaha veriyorsunuz, deprem vergisini alıyorsunuz yollara
veriyorsunuz. Neyi nereden alacağınızı, nereye
vereceğinizi bilmeyen bir miyopluk var, bu siyasetin sorgulanması
lazım.
Sayın
Başbakan İlk yirmi dört saatte başarısızdık.
diyor. Doğru bir tespittir, bir özeleştiridir, bir itiraftır. Bu
tür yorumları doğru kabul etmek ve anlam vermek lazım ama ilk
yirmi dört saatte siz geç kalırsanız işte, insanlar o zaman
ölür, bakın bu kadar net.
Van Valisi,
artık konuşmak istemiyorum bu konuda, bunca
ayrımcılık, başarısızlık, dışlama,
bütün bunlardan sonra hâlâ görevinin başında duruyorsa ve bir
bakanı onu görevden alıp başka bir yere göndermiyorsa, daha
ehil, liyakatli birini yerine göndermiyorsa, işte siyaset
sorumluluğunun bir alanıdır.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Nereden gelmiş? Kocaeli Büyükşehir Genel
Sekreterliğinden.
HASİP KAPLAN
(Devamla) - AKPli bakanların çizdikleri tabloları anlatmaya gerek
yok. İdris Naim Şahin Dünyaya örnek olduk. diyor. Tam ördekçe bir
açıklamadır arkadaşlarım.
Beşir
Atalaydan sonra yapılan farklı açıklamalar var. Şeyh
çadırı
Gelin, biz de bir çadır kuralım. dedi. Sayın
Başbakan lütfen bakanını göndersin, bir çadır kursun, orada
yaşasın.
Ahmet
Davutoğlu, bazı yardımları geri çevirdiğini söyledi.
Sorduk, cevabını hâlâ alamadık.
Başbakan,
sonra tekrar ikinci depremde konuştu Sorun daha ciddiymiş. dedi.
Demek ki Başbakan bütün bunların üstünde biraz daha vicdan
kırıntısı üzerinden söylemler yapabiliyor. Doğruya
doğru diyebiliyor bazen ama gereğini yapamıyor. Gereğini
yapamama, siyasi iradesizlik kadar, siyasette yönetme ve sorumluluk
makamında olduktan sonra beceriksizliğini ifşa etmek kadar ve
bunun gereğini yapamamak kadar kötü bir durum olabilir mi arkadaşlar?
Olamaz diye düşünüyorum.
Yine, burada Van depremiyle ilgili, Tabipler
Birliğinin, SES sendikasının sağlık alanında
değerlendirmeleri var, vaktim kalmadığı için veremiyorum.
Yine, Van depremi için eylem planı var, Van
Belediyesi bunu açıkladı kamuoyuna. Yeni şehirleşme, yeni
kentleşme, kentsel dönüşüm, nasıl yapılması
gerektiği, yol, kanalizasyon, su; bütün bu konularda belediyelerimiz
görüşlerini kamuoyuna açıklamışlardır.
Tabii, burada ben açıkça şunu söylemek
istiyorum partimiz ve grubumuz adına: Biz bunu düşündük,
tartıştık, İçişleri Bakanı hakkında da
gensoru vermiştik. Anladık ki önce bir araştırma komisyonu
gerekiyor. Bu depremle ilgili, Van depremiyle ilgili ve genel olarak Bu
iş niye böyle aksıyor?u tespit etmek, hangi zincirde ihmal, görevi
kötüye kullanma var, sorumluları tespit etmek ve bunların hukuki ve
siyasi gereğini yapmak, bunun için de gensoruyu yönlendirilecekse
doğru adrese yönlendirmek gerekir. Biz Meclise bir araştırma
komisyonu kurulması istemiyle bir önerge verdik. Bunu inşallah
değerlendirirsiniz.
Bu nedenle şunu söylüyorum: Bence bu gensorunun
saiki biraz da açılımdan dolayı Sayın Atalayı
buluyor. Biz böyle bir gensoruya ret oyu vereceğiz grubumuz olarak, bunu
da çok açık ifade ediyoruz çünkü husumet yönünden ve siyaseten de adresini
bulmamıştır.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Biz sizin AKPnin
yanında olduğunuzu biliyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Men dakka dukka.
BAŞKAN Gensoru önergesi hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Haluk Eyidoğan, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın Eyidoğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK EYİDOĞAN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce MHP
Milletvekili Sayın Alim Işık Simav depreminden bahsederken
bazı sonuçlar verdi ve durum analizi yaptı. Simav depremi 5,9
deniyor, aslında 5,7 uluslararası büyüklük standardına göre.
Tabii, Van depremini Simav depremiyle
karşılaştıramayız ölçek anlamında ama sorunlar
anlamında, göreceksiniz, o küçük ölçekli depremde Simavda yaşanan
sorunların benzeri katmerli olarak Van depreminde önümüzdeki aylarda,
önümüzdeki yıllarda sürecektir afet yönetimi açısından, afet
sonrası yönetim açısından. Buradan alınan dersler, 17
Ağustos 1999dan alınan dersler ve yapılamayan ödevlerin ve
Simavda karşılaştığımız durumda karşımıza
çıkan sorunların katmerlisini bu depremde, önümüzdeki aylarda ve
yıllarda göreceksiniz.
Simavı ikiye
böldüler; kuzey Simav, güney Simav. Şimdi Vanı ikiye bölecekler;
kuzey Van, güney Van, üçüncü Van.
Şimdi, bir
büyük depremde hızlı bilgilenme herkes için çok önemlidir; halk için
önemlidir, idareciler için önemlidir ama maalesef, bu depremde biz bir süre
doğru bilgilenemedik. Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığının 23 Ekim ve 9 Kasım Van depremleri
deprem aktivitesi için basına verdiği 24 Ekim tarihli bildiri
şöyle başlıyor: 23/10/2011 günü, büyüklüğü 6,7 olan, Van
merkezli, büyük şiddette bir deprem meydana gelmiştir. 6,7
Sonra,
24 Kasım 2011 tarihli basın bildirisi ise şöyle
başlıyor: Bilindiği gibi, 23 Ekim 2011 tarihinde, Van ili
merkezinin kuzeyinde, Türkiye saatiyle 13.41de bir deprem meydana
gelmiştir. Dikkat edin, büyüklük beyanı yok. Neden yok? Çünkü hesap
edilemiyor, daha doğrusu, AFAD, gerçek büyüklüğü hesap edip
koyamıyor. Peki, hesap
edemiyorsanız, o zaman uluslararası deprem bilgi merkezlerinden
alın, referans verin, koyun. Onu da yapmıyorlar.
Yaşanan her büyük deprem sonucunda
halkı ve medyayı doğru bilgilendirme
sıkıntısı bu depremde de kendini gösterdi maalesef. En
kısa zamanda, en doğru
bilgilendirmenin çok önemli olduğu 99 depremi sırasında
ve sonrasında gayet iyi anlaşılmıştır. Bu nedenle
çok para harcanıp deprem bilgi altyapısı kurmayla ilgili
girişimler yapılmıştır Doğru bilgiler en
kısa zamanda bulunsun, halka ve idarecilere aktarılsın ve deprem
dedikodusu önlensin. diye. Ama gelinen noktada zafiyet kendini apaçık
göstermiştir.
Ulusal Deprem Konseyi 2006da
Başbakan tarafından lağvedilmeden önce bu konunun önemi
defalarca vurgulanmıştı. Bu bilgileri tek elden ve sorumluluk
yüklenerek verilmesi ile görevlendirilmiş AFADın, depremin
özellikleriyle ilgili halka ve yöneticilere doğru bilgi
aktarılması konusunda yetersiz kaldığı
görülmüştür. Depreme ilişkin veri ve değerlendirmelerin ABDnin
açıklamalarından sonra değiştirilmesi, şiddet
dağılımına ilişkin basın önünde yapılan
yetersiz değerlendirmeler, Çevre ve Şehircilik
Bakanımızın yanlış değerlendirici açıklamaları
bu işle ilgili tüm kesimleri hayal kırıklığına
uğratmıştır.
Türkiye, halkıyla, medyasıyla
ve idarecileriyle depremin gerçek büyüklüğünü iki buçuk saat sonra
öğrenmiştir. Daha ilk gün oluşan bilgi kirliliği Hükûmetin
bu kadar imkânlara rağmen Van depremi anını, sonrasını
yönetemeyeceğini, afet yönetimini beceremeyeceğini ortaya koyan
örneklerdir.
Neden? Para dersen AFADda var.
İnsan dersen, insan kaynakları dersen var. 160 tane zayıf
hareket deprem cihazı var, 315 tane kuvvetli hareket cihazı var. Ne
eksik? Gerekli uzmanlar olması gereken yerde değilse ya hiç yok ya da
başka yerde başka işlerle uğraşıyorlarsa afet
yönetim standartlarına ve uzmanlık ölçülerine göre değil siyasi
temayüllere göre, akademik kariyere göre değil, ahbap çavuş
ilişkilerine göre atanmış kadrolarla afet yönetimi yapmaya
çalışmanın sonucu bilgi üretimini aksatıyor, daha da
kötüsü, acil durum yönetimini zayıflatıyor ve kaosa neden oluyor.
AFAD Yasasında afet uzmanlığı kadrosu var ama AFADda Afet uzmanı ibareli diploması olan
kaç kişi var? Şu anda iki üniversitemizde lisansüstü düzeyde
eğitim veren enstitülerden mezun olmuş kaç kişi var, bunlar
nerede?
Gözlemcilerin ve
uzmanların Van ve Erciş merkez ve köylerinde yaptığı
araştırma ve incelemeler, bize deprem anı ve sonrası
yürütülen afet yönetiminde kaos ve kargaşa ortamının hâkim
olduğunu göstermiştir. 10 Marttan bu yana AFADın
başında vekâleten bir başkan vardır. AFADı Vandaki
afet yönetiminin en başında göremedik, duyamadık, web
sayfalarında hasır tespitleriyle ilgili güncel bilgiler
alamadık. Hâlâ web sayfasında hasar tespit sayıları ve
açıklamaları yok.
Afet ve Acil Durum
Yüksek Kurulu, Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu, Deprem Danışma
Kurulu gibi kurullar neden kuruldu? Van depremi nedeniyle bu kurullar neden
toplanamadı? Neden halka bilgileri Kandilliden, çeşitli bakanlardan
ayrı ayrı dinledik? Hani AFAD hepsini koordine edecekti, o maksatla
kurulmuştu, kurulduğunda biz de sevinmiştik. Bunun
sorumluluğu AFADdan sorumlu olan ve bütün açıklamaları bizzat
kendi yapmaya çalışan Sayın Bakan Beşir Atalaydır.
Hızlı ve
doğru bilgilendirme için Japonyadan kısa bir örnek vereyim. Sekiz ay
önce 11 Mart depreminde 14.46da deprem olduğunda anında 8,8
büyüklüğü saptandı ve hemen sonra 9 olarak düzeltildi ve üç dakika
sonra bu depremle ilgili tsunami uyarısı verildi kıyılara.
On altı dakika sonra da Japonya ordusundan bölgeye sevkiyat
başlatması talebi yapıldı.
Şimdi, burada
karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi de
yapı denetimsizliğinin ortaya koyduğu sorunlar ve ortaya
çıkan bu muazzam yıkım ve kayıp için müteahhit
aradılar ve buldular. Tüm sorumluluk müteahhide daha önce olduğu gibi
yıkılıyor ama müteahhitlik sistemine ya da denetimsizlik
sistemine veya belediyeye ses çıkarılamıyor. Bu ülkede
parası olan herkes müteahhitlik yapıyorsa sistemi sorgulamak daha
doğru değil mi? Müteahhitten önce binanın proje sorumlusunu, bu
projelerin altına imza atan proje müellifini, fen işleri sorumlusunu,
imar müdürünü, sözüm ona denetim şirketlerini, bu projelere onay veren ilgili
belediyeleri sorgulayın. Yapı Denetim Yasası uygulaması
kapsamına 1 Ocak 2011den itibaren alınan Vanda -buna dikkat edin
lütfen- 15 Kasım-31 Aralık 2011 tarihleri arasında 300 adet eski
sisteme göre inşaat ruhsatı dağıtıldı, 300 bin
metrekare inşaat demektir bu. 1 Ocak 2011den sonra Yapı Denetim
Yasası çerçevesinde yapılan 89 binada her iki depremde de hasar yok.
Demek ki Van, Yapı Denetim Yasası uygulaması kapsamına
alınsaydı en azından son on yılda yapılan yapılar
kurtulacaktı. Şimdi kim bunun sorumlusu? Bunun öneminin farkına
varmayan Hükûmet değil mi?
Bir de tahliye
meselesi var. Çürük binaları önleyemeyen veya depreme dayanıklı
duruma getiremeyenler büyük depremlerden sonra barınma sorununun
çadırla çözülemeyeceğini, geçici konutlarla çözülemeyeceğini
bilmeleri gerekir. Çok sayıda denetimsiz bina orta hasar ve ağır
hasar alınca, evsiz kalan insanların sayısı hakkında
deprem öncesi bir senaryo yok. Van gibi yerlerde kış
koşulları belli. Dolayısıyla daha organize ve koordineli
müdahale yapılamıyor çünkü kaç binanın
yıkılacağı hakkında bir envanter ve ön bilgi yok.
Dolayısıyla evsiz, yaralı ve ölü sayısı artınca
Deprem olur, yaralar sarılır. anlayışı ve onun yarattığı
sistem çöküyor. Tahliye planları olmadığı için bir müddet
sonra insanlar çevre illere, tanıdık ve akrabalarının
yanına gitmeye başlıyorlar, göç etmeye başlıyorlar
yani doğaçlama bir tahliye başlıyor. Çadır peşinde
koşan, koşturan Hükûmet sonra uyanıyor. 73 bin çadır
gelmiş ama insanlar göç ediyor. Sayı belli değil ama göç eden
sayısı şu anda bize gelen bilgilere göre 350 bini bulmuş
vaziyette. Hükûmetin diğer illerde kamu binalarına, misafirhaneye
yerleştirdiği depremzede sayısı 23 Kasım
itibarıyla 10.760 yani göç eden, doğaçlama olarak, bir tahliye
planı olmadan kendiliğinden göç edenlerin yüzde 5i. Japonyada son
depremin etkisinde kaldı 2,5 milyon insan.
Tahliye planları önceden
planlanmış, sığınıkları, insanların
hangi barınaklara gideceği önceden belirlenmiş yani
planlanmış ve etkin bir afet yönetim sistemi var. Afetin
ardından 1.200 sığınağa 320 bin kişi
yerleştiriliyor Tohoku bölgesinde. Depremden bir ay sonra yani 15 Nisanda
kullanılan sığınak sayısı 600e, buralarda
barınanların sayısı da 70 bine düşüyor. Bugün geçici
barınak ve sığınaklarda yaşayanların
sayısı 200ün altındadır.
Bir diğer konumuz, afete maruz
bölge ilanı meselesi. Depremden hemen sonra başlayan
tartışmalardan biri de bu: Afet bölgesi ilan edilsin mi edilmesin mi?
7,2 büyüklüğündeki deprem bölgesi bu kış soğuğunda
ciddi kayıplara maruz kalıyor ve afet sonrası ağır
sorunlar yaşıyor. Bölge afet bölgesi ama Hükûmet Afet bölgesi ilan
edemeyiz. diyor.
Sayın Başbakan, 1959 tarihinde
yayınlanmış ve bazı depremlerden sonra ek maddeler
konularak yamalı bohçaya dönmüş 7269 sayılı "Umumi
Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun"u yanlış ve günün
koşulları dışında yorumluyor. Hele hele 1 milyon
kişinin yaşadığı ve yüz binlerce kişinin bu soğuk
iklim koşullarından çok da fazla etkilendiği bir bölgede -ki
sonradan göçe başlıyor- bu durum, bu yorum yanlıştır.
Sayın Başbakan diyor ki:
Buranın afet bölgesi ilan edilmesi ne demek biliyor musunuz? Bundan sonra
burada ne imar yapabilirsiniz ne iskân yapabilirsiniz ne de mevcut bulunan
evinize bir çivi çakabilirsiniz. Bu demekmiş. Bunu biliyor musunuz?
Ağzı olan konuşuyor. ifadelerini kullanıyor.
Sayın Başbakan,
Bakanınız Buraya TOKİ binaları yapılacak. demedi mi?
Siz de konuşuyorsunuz. Afet bölgesi ilan edilince bu binaları
yapamayacak mısınız, çivi çakmayacak mısınız? Sizin
konuşmanıza bir engel yok da CHP gündeme getirince ağzı
olan konuşuyor mu oluyor? Bu nasıl bir anlayıştır?
Siz, kendiniz, Vanda halka büyük bir felaket
yaşadığınızı bizzat söylediniz. Büyük felaket ise
neden afet bölgesi ilan etmiyorsunuz? O hâlde, neden insanları başka
illerdeki otellere ve kamu binalarına göndereceğinizi söylüyorsunuz?
Afet bölgesi ilanı zaten bunlara cevaz veriyor. Deprem kaç
büyüklüğünde, ölüm ve kayıp ne boyutta olunca afet bölgesi ilan
edeceksiniz?
Sayın Vali
Vandaki son 5,6lık depremden sonra hasarların daha da
büyüdüğünü söyledi. İnsanlar Vanı terk etmeye
başladılar ve sayılar kesin değil ama Vandan -biraz önce
söylediğim gibi- 350 bin kişi göç etti. Van Valisi Van
sıfırlandı, iki tane kamu binası dışında
kullanılacak kamu binası kalmadı. diye beyanat veriyor, siz
daha hangi koşullar gerçekleştiğinde afet bölgesi ilanı
vereceksiniz?
Hükûmet afet
bölgesi ilanıyla, imar planı çalışması ve
esaslarını karıştırıyor. Sayın Başbakan
afet bölgesi ilanını yalnızca bir bina sayısı meselesi
gibi görüyor. İnsan kaybı, iklim koşulları, ticari durum,
sosyal durum, iş gücü kaybı ve birçok konudaki mahrumiyetler 1 milyon
nüfuslu bir kent için afet bölgesinin kabulünü gerektirmektedir.
Sayın
Başbakan, siz afet bölgesi ilan etseniz de etmeseniz de Van çevresi zaten
afet bölgesi, Türkiye deprem bölgeleri haritası da zaten afete maruz bölge
haritası, dolayısıyla Van 7269a göre afet bölgesidir.
Sayın
Başbakan depremden sonra herkese çatıyor, vatandaşa, üniversite
hocalarına, yargıya. 19/11/2011 tarihli Zaman gazetesi Sayın
Başbakan Erdoğanın bir yerde yaptığı
konuşmayı şöyle aktarıyor: Bir gerçeği burada
vurgulamak istiyorum, ortada felaket tellalları çok. Ben bir Başbakan
olarak sorumluluğumun bilincinde bazı açıklamalar yaptım,
yıllar yılı bu ülkede belediye
başkanlığından gelen bir kişi olarak Biz bu evleri
yıkalım. dediğimizde vatandaş bu işe
yaklaşmadığı gibi yargı da engel oldu. Kimse
yargıya fatura kesiyor mu? Bu inşaatı yapan sizin
öğrencileriniz, fatura kesecek birilerini aramanın anlamı yok,
bunların hepsi mühendis, ben ekonomist olarak yönetiyorum sadece, gerçekçi
değiller." diyor.
Sayın
Başbakan, sizinle başlayan İstanbul Belediyesinin yönetimi on
yedi yıldır sürüyor. Siz Belediye Başkanıyken, kaçak
yapı sayısı, depreme dayanıksız yapı sayısı
son on yıldır azaldı mı?
Sayın
Başbakan deprem risklerini azaltamadı diye vatandaşa, üniversite
hocalarına ve yargıya birden çatıyor. Vallahi çok maharetli bir
Başbakanımız var, aynı anda üç farklı kitleye çatacak
bir gerekçe buluyor, bu da Van depremi oluyor.
Sayın
Başbakan, bu kadar ayrıntılı biliyorsunuz, neden dokuz
yıldır Yapı Denetimi Yasasını daha iyi bir duruma
getirmediniz? Neden yapı denetimini on dokuz ille sınırlı
tuttunuz? Van dâhil, neden yetkin mühendislik yasasını
çıkarmadınız? Neden meslek odalarının, yapı
denetçilerinin, üniversitelerin, lağvettiğiniz Ulusal Deprem Konseyinin
feryatlarına kulak vermediniz? Ekonomist olarak ülkeyi yönetmeniz
bunları duymanıza engel miydi? Şimdi soruyorum: Bu depremin
kayıp değeri gayrisafi millî hasılada nedir?
Sayın Başbakan İlk 24
saat içinde hata yaptık. diye ilan etti. Bence ilk 24 saat değil,
ilk 78.840 saat, yani 9 yıl, Sayın Başbakan hata
yaptınız.
Van depremi, hemen sonrası
Başbakan tüm ülkedeki çürük binaları yıkma kararı
aldı. Dünyada, bu türden, ülkesinde tüm binaları yıkıp,
yeniden yapan bir Başbakan hatırlamıyorum. Bu tür uygulama hangi
ölçütlere, hangi kaynaklara ve hangi yöntemlere ve hangi finansal modele göre
yapılacak, bilen var mı? Bize de söyleyin, biz de bilelim. Ama
hasarlı olup da boşaltılmamış,
boşaltılamamış 5,6 büyüklüğünde, 40 kişinin
ölümüne neden olan otelleri açık tutan bir ülkenin iktidarı,
muhalefetin önerilerine palavra derken, palavrayı kimin yaptığını
halk görmüyor mu sanıyorsunuz?
Sayın Bakan Bayraktar, 26/11/2011
tarihinde bir demecinde Haiti depreminde enkazın altından bir ay
sonra cesetler çıkartıldığını söyleyerek Enkaz
kaldırmada biz dünyanın en ileri ülkelerinden daha ilerideyiz.
diyor. Daha diyecek bir şey bulamıyorum. Ayrıca, Denetimde ve
kaliteli yapıda belli bir yere gelemedik. diye de itirafta bulunuyor.
Başbakan Yardımcımız
Sayın Beşir Atalayın 13 Ekim Dünya Afet Günü mesajında
Geçtiğimiz yıllarda güvenli hastaneler, güvenli okullar gibi
kampanyalar yapılarak toplumun bu alana dikkati çekilmişti. diyor.
On gün sonra Van depremi oluyor. Geçen gün seyrettiğiniz, sokakta,
ambulansta doğum yapan insanlar var. Nerede depreme dayanıklı
hastaneler? Nerede sahra hastaneleri? Nerede depreme dayanıklı
okullar? Bakın, Suriyeden göçmenler, geldiği zaman 200 kişilik
gruba yirmi dört saatte çadır kuruyorlar, eksi 20 dereceye
dayanıklı kış çadırları kurabiliyorlar. Bu
kış çadırları Vanda nerede Sayın Bakanımız?
Sayın Bakan Bayraktar, 28
Kasım günü basın açıklamasında Vanı yeniden kurmak
için, Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın talimatıyla burada
olduklarını belirtiyor. Sayın Bakan 28 Kasımda talimatla
mı geldiniz? Bakanlık olarak görevlerinizi talimatla mı
yapıyorsunuz? Göçün ve halkın perişanlığının
bitmesi için halk sizin talimat almanızı mı bekleyecek?
Bir diğer
konu, kısaca değineceğim, hasar tespitleri. Depremden sonra
başladığı beyan edilen ön hasar tespit
çalışmaları bugüne kadar sürdü. Beşinci hafta bitiyor. Ön
hasar tespitlerinin ağır, orta ve hafif hasarlarla ilgili resmî
sayfalardan resmî bilgilerine erişemedik ancak bir İnternet gazetesi resmî kaynaklı olduğunu
ifade ettiği bir haber geçti. 28 Kasım tarihli bu haberde Van ve
Erciş köylerinde toplam 6.078 adet bina yıkık ve ağır
hasarlı, Vanda ise 10.134 bina yıkık ve ağır
hasarlı. Ancak bu bilgiler resmî olarak beyan edilmemiştir, biz bunu İnternetten hafiyelik yaparak
topluyoruz.
Bir de artçı
deprem meselesi var. Depremden sonra artçı depremler çok önemli.
Genellikle bu çalışmalar Türkiye'de son zamanlarda
yapılıyordu fakat son birkaç depremde yapılamaz hâle geldi.
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi koordinasyonunda, içinde
AFADın da olduğu DEPAR ve TÜRDEP projeleri bu maksatla
çalışıyordu. DEPAR Projesi maalesef bu depremde
kullanılamadı ve çok önemli olan artçı sarsıntılar
maalesef izlenemedi.
Bir yerel gazetede
Vanlı İkram Kali Üçüncü Van şehri kuruluyor
başlıklı makalesinde şöyle diyor: Temennimiz, beklentimiz,
umudumuz imar ve yapılaşma hataları üçüncü Vanda
olmasın.Yapılan bütün binalar, planlar, projelere, 2007 deprem
yönetmeliğine ve yasalara uygun ve rant kaygılarından uzak
şekilde imar edilsin. Biz de bunu temenni ediyoruz, inşallah olur.
Bir şiir
vermiş Sayın Vanlı İkram Kali:
Ereğin
karı menem
Gün vursa erimenem
İstersen zülüm
et bana
Vanlıyam
gücenmenem
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Eyidoğan.
Önerge üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Oktay Vural, İzmir
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli
milletvekilleri, Van depremi çalışmalarının koordinatörü
Afet ve Acil Yönetim Başkanlığından sorumlu Başbakan
Yardımcısı Sayın Beşir Atalay hakkında
verdiğimiz gensoru hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinize
saygılarımı arz ediyorum.
Öncelikle Van
ilinde ve diğer illerimizde, yörelerimizde meydana gelen afetlerde
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet diliyorum,
yakınlarına sabırlar diliyorum. Cenabıhak
vatandaşlarımıza bir daha böyle acılar
yaşatmasın, bu acıları yaşamamak için her türlü
tedbiri alma konusunda beşerî sorumlulukları bulunanlara da idrak
temenni ediyorum.
Bu depremde
vatandaşlarımız canını kaybetti, evi yıkıldı,
ocağı söndü, hepimizi derinden üzdü elbette. Böyle olmakla beraber
deprem sonrasında sergilenen birlik ve kardeşlik,
yardımlaşma ve dayanışma, hepimizin gurur duyması ve
dikkate alması gereken değerlerimiz olduğunu da ortaya
koymuştur. Canımız gitti, evler yıkıldı, ancak
aynı zamanda milletimiz arasına konulmak istenen fay
hatlarını da yıktık; bölgede kurulmak istenen etnik kimlik
ipoteğini, milletimizin arasına konulmak istenen sosyal mesafeyi de
yok ettik. Bölgede yaşayan insanlarımıza Türk milletinin
yüreğinin onlar için çarptığını gösterdik. Bölge
insanının yardımına kimlerin koştuğunu, kimlerin
gerçekten samimi olduğunu gösterdik. Böyle bir tabloyu ortaya koyan
milletimize hepimiz teşekkür etmeliyiz. Türk milleti bu depremin
acılarını paylaşma konusunda dosdoğru, dimdik ayakta
durmuştur.
Depremde cefakârca
çalışan arama kurtarma ekiplerine, sivil toplum örgütlerine,
gönüllülere, kamu çalışanlarına, güvenlik görevlilerine, deprem
yaralarını sarmak için hâlen çalışan görevlilere, gönül
dostlarına Milliyetçi Hareket Partisi olarak elbette teşekkür
ediyoruz.
Bu gensorunun
amacı, aslında deprem konusunda farkındalığı
oluşturmak, bir deprem bölgesi olan Türkiye'nin bu konuya hazır
olmasını ve bedelini azaltmak için de daha etkin ve yetkin bir kamu
yönetimi yapısının oluşturulması ve bunun etkili bir
şekilde kullanılması konusunda bir sorgulama yapmaktır.
1999
yılında yaşanan deprem konusunda, maalesef o zamana kadar
depreme duyarlı olmayan bir Türkiyeden, arama kurtarma faaliyetlerinin
oluşturulması, depreme dayanıklı konutların
yapılması, zorunlu deprem sigortası ve yapı denetimi gibi
çok önemli adımlar atılmıştır. Önemli bir kamu
yönetimi potansiyeli ve imkânı oluşturulmuştur. Ancak, bugün
yaşadığımız Van depremi vesilesiyle depreme
hazırlık, kamu yönetimi potansiyeli ve kullanma açısından
bu genel tabloyu da değerlendirmemiz gerekmektedir.
Hükûmetin afetle
ilgili kurumları birleştirmesi
5902 sayılı Kanunla üç
tane genel müdürlüğü birleştirdi, Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığını kurdu, nitelikli personelin yanı
sıra teknik donanım ve yürütülen projeler de bununla birlikte
maalesef tasfiye edildi.
5902
sayılı Kanunla kurulan il afet ve acil durum müdürlüklerinin
kurulması
Söz konusu müdürlüklerin sevk ve idaresinden valilerin sorumlu
olduğu hüküm altına alındı. Böylece, il müdürlükleri
Başkanlıkça verilen görev ve sorumlulukları yerine getirmede
zayıf bırakıldı. Merkezî ve yerel yönetim arasında
bütüncül bir afet yönetimi sağlanamadı.
Van depremi sonrasında, Afet ve
Acil Durumu Yönetimi Deprem Başkanlığı, Kandilli
Rasathanesi depremin büyüklüğü ve etkilediği alan itibarıyla
yanlış açıklamalarda bulundu, Vandaki depremin şiddeti
dahi tespit edilemedi. Deprem şiddeti aynen Hükûmetin zamları gibi
güncellendi. Türkiye, gerçeği ancak Amerika Birleşik Devletlerinden
öğrenmek durumunda kaldı ve Amerika Birleşik Devletlerinden
öğrendikten sonra ancak yapısal hasar ve can
kayıplarının olacağı konusunda valilik ve Hükûmet
uyarıldı ve ancak ondan sonra harekete geçirilebildi. İl kriz
merkezi, gündüzün de kısa olması sebebiyle neredeyse bir günü kaybederek
faaliyete geçirilebildi. Oysa 17 Ağustos Marmara, 12 Kasım Düzce
depremleri, o zamanki Afet İşleri Genel Müdürlüğü depremin
şiddetini tam olarak bilmişti. Aradan on iki yıl geçti.
Teknolojik ilerlemeleri de dikkate aldığınız zaman,
ülkemizdeki depremin şiddeti konusunda bile tespit
yapamıyorsanız, bunun sorumluluğundan nasıl
kaçacaksınız?
Depremin
şiddetini bilmek, öğrenmek elbette son derece önemli. Çünkü devletin
sahip olduğu imkân ve kapasite depremin şiddetine göre belirlenir.
Depreme müdahale açısından zaman çok önemlidir. Bu önem dikkate
alındığında, maalesef şiddeti konusunda yapılan
yanlış değerlendirmeler müdahalenin boyutunu ve zamanını
da geciktirmiştir. Öyle ki, Hükûmet, Vandan feryat ve figan
yükseldiğinde durumun vahametini ancak idrak edebilmiştir. Çok kıymetli
olan zaman kaybedilmiş, zamanında yapılmayan teşhis
tedbirlerin de gecikmesine sebebiyet vermiştir.
Biraz önce ifade
ettiğim, depreme müdahale konusunda, depreme hazır olmak son derece
önemlidir. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
oluşturulurken tasfiye edilen bir başka kaynak da stoklardır.
Çadır ve konteyner sistemine geçiyoruz. diye prefabrik yapı
elemanları, imalat sistemi ve donanımları tasfiye
edilmiştir. Afet İşleri Genel Müdürlüğünün stoklarında
bulunan 3 bin konteyner buhar olmuştur. 3 bin konteyner 10 bin
kişinin çadır ihtiyacını karşılayacakken,
maalesef bu konteynerlerin hangi kişi, kurum ve kuruluşlara hangi
bedelle verildiğine ilişkin maalesef bir bilgi verilmemiştir.
Hangi amaçla verilmiştir? Şimdi Vanlı depremzedeler özel
sektörün imalat kapasitesinin ve hızının insafına terk
edilmiş bulunmaktadır. Mademki devlet, geçici ve kalıcı
konutu sağlamakla mükelleftir, o zaman bununla ilgili bir stoku da
bulunması gerekmektedir.
Van depreminde
geçici barınmayla ilgili, çadırla ilgili sıkıntılar
yaşanmıştır. İçler acısıdır çadır
stokları. Bu konuda AKP Genel Başkan
Yardımcısının CNNe yaptığı açıklamada
Allah bu millete acısın. Bir büyük deprem daha vermesin diye temenni
ediyoruz. Afet bölgesine gönderilecek yeterli çadırımız yok.
diyebilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, afetler bağlamında aksatılan hususlardan biri
de maalesef yasal düzenlemeler ve daha önce başlatılan projelerdir.
Bu konuda, yapı denetimi hakkında bizim dönemimizde
çıkarılmış Yapı Denetimi Kanunu, dokuz
yıldır, kelimenin tam anlamıyla yüzüstü
bırakılmıştır. Başlangıçta on dokuz ilde
pilot uygulamaya konulan, daha sonra aksayan yönleri, eksiklikleri de gündeme
getirilerek tüm ülkeye şamil edilen bu Yasa, yıllar yılı
ihmal edilmiştir. Van ili, 2011 yılının ancak
başında bu yapı denetiminin kapsamına
alınmıştır. Çıktığından
yaklaşık on yıl sonra Vana ancak teşmil edilen bu
Yapı Denetimi Kanunu tam manasıyla uygulanmamaktadır. Yapı
denetim katsayıları, bayındırlık birim fiyatları
yüzde 4 iken, önce yüzde 3e, sonra yüzde 1,5a indirmiş, bunun üzerinden
de belediyeye ve ilgili özel idareye de pay verilmesi
sağlanmıştır. Böylelikle yapı denetim kuruluşlarının
iflası istenmiştir. Denetim sisteminin tasfiyesini, aynen, kamu
kurumlarında teftiş kurullarının, denetim
organlarının tasfiyesini isteyenler, aynı şekilde, bu
yapıların denetimiyle ilgili sorumlu kuruluşların da âdeta
tasfiyesini istemiştir ve son dönemde de yapı denetim
kuruluşları, altı aydan bu yana, hak edişlerini
alamamaktadırlar.
İhmal edilen
bir başka konu da depreme hazırlıkla ilgili projelerdir.
Maalesef köprülerin ve viyadüklerin güçlendirilmesi projeleri gibi
başlattığımız projeler
Bugün, İstanbul,
Marmarada vuku bulacak bir depreme hazırlık konusunda Hükûmet hiçbir
adım yapmış değildir. Bu bakımdan, kamu
binalarının güçlendirilmesi, risk arz eden çürük bina
stoklarının tespiti bile, aradan geçen dokuz yılda tam
manasıyla yapılmamıştır. Bu tam bir
vurdumduymazlıktır. İşte, hani İstanbul için deprem
senaryonuz vardı. Hangi adımları attınız? Hangi
adımları atacaksınız? Vanda bir deprem meydana geldi, hemen, bununla ilgili
birtakım toplantılarla, bunların atılacağını
söylüyorsunuz ama on yıldır iktidardasınız, pes
doğrusu. 2023 Ulusal Deprem Stratejisi hazırladınız,
tedbirler var. Tedbirler ne zaman alınacak? 2012-2023 arasında,
2012-2007 arasında. Somut, tarihlere göre sorumluluklarını
belirlemiş bir deprem stratejiniz olmadığı için maalesef bu
strateji Van depreminde de göçmüştür.
Bugün geldiğimiz bu noktada, afetteki kriz yönetimi
anlayışı Hükûmet döneminde âdeta gözden
kaçırılmış ve unutturulmuştur. Bu depremde milletimiz
seferber olmuş, yardımlar çığ gibi Vana akmıştır
ama ne yazık ki bu yardımları dağıtacak, acil
yardım gibi konuları koordine edecek bir yaklaşım
sergilenememiştir. Yardımların yağmalanması Vanda ilk
defa karşımıza çıkmıştır. Türkiye
Cumhuriyeti devleti, Van depreminin basiretsiz, beceriksiz ve başarısız
koordinasyon anlayışı yüzünden zor duruma düşmüştür.
Asrın felaketini Türk mucizesine dönüştüren Türkiye Cumhuriyeti
devleti, Van depreminin ardından bu durumlara düşmeyi asla hak
etmemiştir.
1999 yılında o günkü deprem için
topladığımız paraların ne kadar olduğu, nereye
harcandığına ilişin kamu hesapları bülteninde bu hesap
verilirken, bugün AKP döneminde toplanan paraların ne kadar olduğunu,
kime harcadığını bilemiyoruz. Kamu yönetiminin böyle bir
şeffaflık anlayışı bile maalesef
kalmamıştır. 1999 yılı Marmara depremi sonrası
yapılan mevzuat sonrasında sivil toplum örgütlerinin arama kurtarma
konusunda önü açılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesinde oluşturulan bilgili ve deneyimli ilk müdahale ekipleri
sayesinde kurtarma işlemleri başarılı olmuştur. Bugün
Vanda çalışan 98 tane ekibin 95 tanesi 1999 yılında
kurulan ekiplerdir.
Değerli milletvekilleri, Van depremi sonrasında
yaşadıklarımız aynı zamanda bir kriz yönetim
sorunudur. Maalesef meydana gelen depremin boyutunu kavramakta yetersiz kalan
Hükûmet, çadır ihtiyacını ve dağıtımında
gerekli sevk ve idareyi zamanında sağlayamamıştır.
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç Bakanlar
Kurulu toplantısından sonra Bölgeye 8.964 çadır gönderildi, bu
çadır sayısının yeterli olduğu anlaşılabilir.
Derken AKP Genel Başkan Yardımcısı Yok canım,
çadır yeterli değil. demiştir. Çadırları önce
vatandaşlara dağıtmayanlar, sonra da bunun yanlış
olduğunu ve vatandaşların da taleplerini
karşılayacaklarını söyleyebilmiştir. Maalesef,
çadır dağıtımında bile adaletsizlikler olmuştur.
Maalesef, ihtiyaç sahibi olanlara çadır verilmediğine hâlen de şehadet
edilmektedir. Naylon çadırlarda kalanlar, bu çadırlarda
hayatını kaybeden insan dramları her gün gündemimize
gelmektedir.
Başbakan
Yardımcısı Sayın Beşir Atalay, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, burada Mevlânâ evlerinin, bu bölgede,
kurulamayacağını, teknik olarak elverişli
olmadığını söylerken, Sayın Cumhurbaşkanı
Vana gittiğinde Mevlânâ evlerini ziyaret edebilmiştir. Daha o
bölgede nelerin teknik olarak elverişli olup olmadığını
bilmeyen bir Sayın Bakan Van depreminde koordinasyonu nasıl temin
edecektir? Allah için
Deprem sonrası
afetzedelerin geçici barınma sorununun çözümünde, çadır
ihtiyacının belirlenmesinde kriz merkezinin
kararsızlığı, her kafadan ayrı bir ses
çıkması; çadırların gecikmeli, uzun zaman alacak
şekilde bölgeye sevki, çadırların maalesef yağmur
yağdığı zaman su altında kalacak yerlere
kurulması, depremin ilk haftasında Mevlânâ evlerinin de
yanlış yere kurulması sonucunda boş kalması büyük bir
karışıklığa yol açmış ve çadır
yağmalama olayları olmuştur. Suriyeden gelenler için bir günde
çadır kent kurduk. diyenler, Onlara katalitik soba verdik. diyenler Van
depreminde vatandaşlarımızı maalesef unutmuştur. Bu
depremde böyle cesaretli sözleri hiçbir zaman duyamadık.
Bayındırlık
Bakanlığının mülga Afet İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından üç fay zonu üzerinde diğer afetlerden de
etkilenecek yerleşim birimlerine ihtiyaç hâlinde gönderilmesi için bulundurulan
konteynerler, merkezî afet yönetiminin koordinasyon beceriksizliği
sonucunda bölgeye aktarılamamıştır. Van depreminin
kış ayında vuku bulması dikkate alınarak afetzedelerin
daimî konutlarının inşa edilene kadar bölgenin sosyal, ekonomik
yapısının bozulmaması için barınmalarını
temin edecek konteynerlerin temini maalesef merkezî yönetimin geç karar vermesi
ve yerleşim yerlerinin altyapısının hâlen
tamamlanamaması sonucunda vatandaşlarımız Vandan
kaçmaktadır, büyük göçler olmuştur. Oysa, Marmara depreminde 44 bin
konut 30 Kasımda teslim edeceğiz. denmiştir, 30 Kasımda da
devlet sözünü tutmuştur ve sözünü yerine getirmiştir. Sayın
Başbakan, partisinin bir toplantısında Vanda meydana gelen
deprem sonrasında ilk yirmi dört saat bir başarısızlık
oldu, bunu kabul ediyoruz. diyerek ihmalkârlığın adresini
göstermiştir.
Sayın
milletvekilleri, önce Dinlenmek için milletvekili olmak istiyorum. diyen eski
TOKİ Başkanı, şimdiki Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar, Van ve Ercişte deprem söylentisine itibar
edilmemesini istemiş, En güvenilir yer Van ve Erciştir. demiş
ve hasar tespit çalışmalarının bittiğini ve
vatandaşlarımızın az hasarlı evlere girebileceği
beyanından sonra bu evlere giren vatandaşlarımız, konaklama
tesislerinde bulunan vatandaşlarımız maalesef bu enkazın
altında kalmıştır. Aslında o enkazın altında
kalan sadece vatandaşlarımız değildir, o enkazın
altında kalan bu konuda koordinasyon görevi yürüten Sayın
Başbakan Yardımcısıdır.
Sayın
milletvekilleri, şimdiye kadar arz ettiğim konuların temelinde,
kaynağında aslında sorunun önemli bir şekilde yapısal
ve koordinasyon sorunu olduğu ortaya çıkmıştır.
Sayın Atalayın koordinatör olarak belirlenmiş olması
ülkemiz ve Van halkı için de talihsizlik olmuştur. Sayın Bakan
bulunduğu kurumun hangi görevlerden sorumlu olduğunu henüz
kavrayabilmiş değildir, sorumluluğun gereğini
yapamamıştır. Sayın Bakan dokuz yıldır iktidarda
olduklarını unutup doğal afetlere hazırlık konusunu
neredeyse muhalefetin sorumluluğuna atmıştır. Deprem
sonrası koordinasyonu sürdüren Başbakan Yardımcısı,
Vandaki göçükleri kaldırmak, yıkıntı altında
kalanları kurtarmak, enkazda çırpınanlara el uzatmak için yurt
dışından gelen yardım kurtarma ekipleri gönderme
taleplerinin kendi potansiyelimizi görmek amacıyla bekletildiğini
dahi itiraf etmiştir.
Bunlar
yaşandıktan sonra 3 ve 5 Kasım 2011 tarihinde AFADın
yayınladığı raporda Hasarlı evler tespit edildi.
denildikten sonra 9 Kasımda meydana gelen depremde o hasarlı evlerde
can ve mal kayıpları olmuştur.
Şimdi,
Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı Türkiye Büyük Millet Meclisine
15 Kasımda Ben şimdi Vanda diyecektim ki: Bütün Vanlılar
Vanı terk etsin, bütün Vanlılar boşaltsın. Yani böyle bir
garip ifade olur mu? Biz o binalara girin de demedik, girmeyin de demedik.
Zannedersiniz ki Fransız bakan! Şu devlete bakın, yani şu
Sayın Bakana bakın! Yani bu, kamu görevini ihmal değil midir?
Deprem gibi bir konuda can güvenliği açısından bir devlet, bir
sorumlu insan Biz girin de demedik, girmeyin de demedik. diyerek sorumluluğu
vatandaşın üzerine atıyorsa, vatandaşı temsil eden
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onlardan hesap sorması, millet adına
hesap sorması gerekmektedir.
1999 depreminde 2
milyon konut incelendi, 376 bin az hasarlı, orta ve yıkık bina
tespit edildi. Van depreminde 90 tane bina çöktü sadece. Hele hele Sayın
Başbakan Yardımcısının 15 Kasımda meydana gelen
bir artçı deprem sırasında ayakkabıyı boyatırken
o depremle ilgili bilgi alması trajikomik bir hâldi. Gerçekten böyle
lakayıt bir davranış Türkiye Cumhuriyetini temsil eden bir
sayın bakana yakışmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Vanlı depremzedelerin asıl sorunu deprem
sonrası yaşanmaktadır. Hâlen de bunları
yaşamaktadırlar. Deprem doğal bir afettir. Doğal olmayan,
deprem sonrası halka reva görülen muameledir. Gidenleri geri getiremeyiz
ama yıkılanı yaparız, elbette bu yaraları
saracağız ama Sayın Bakanın yönetim tarzı
başarısız olduğunu ortaya koyuyor. Sayın Atalaya
milletimizin ve Meclisin güveni kalmamıştır.
Yasal sorumluluk
siyasal sorumlulukla tamamlanmalı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
Sayın Bakana güvenmediğimizi ifade etmeliyiz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(Devamla) Eğer bütün bunlara rağmen, BDPnin ve AKPnin
oylarıyla, Sayın Bakan istediği için bu gensoru reddedilirse
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(Devamla)
Sayın Bakana düşen görev istifa etmektir. Sayın
Bakanın bu vicdani ve siyasi sorumluluğu da hissetmesi
gerektiğini düşünerek, hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati:17.28
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Mustafa HAMARAT (Ordu)
----- 0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
(11/6) esas numaralı gensoru önergesinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, AK
PARTİ Grubu adına Mehmet Ersoy, Sinop Milletvekili.
Buyurun Sayın Ersoy. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERSOY
(Sinop) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
Milliyetçi Hareket Partisinin, Başbakan Yardımcımız
Beşir Atalay hakkında verdiği gensoruyla ilgili olarak AK
PARTİ Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli milletvekillerimiz,
bugün bizden önceki değerli hatiplerimizin konuşmalarını
dinlerken, hele hele Devletin bu afetin altında kaldığı
gibi cümleleri dinlerken
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) Devlet
değil, Hükûmet, Hükûmet
MEHMET ERSOY (Devamla) -
biz sanki
hiçbir şey yapamamışız, sanki insanlarımız enkaz
altında kalmış, biz seyretmişiz gibi bir anlam
çıkıyor.
Önce bir kere, tabloya bakalım.
Elbette ki 1999 Gölcük ve arkasından Düzcede
yaşadığımız felaketlerle
karşılaştırılabilecek bir felaket
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Düzce,
Gölcük, merkez değil, bölge. Düzce, Gölcük dediniz de
MEHMET ERSOY (Devamla) Efendim,
müsaade eder misiniz, düzeltirim ben.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Küçük
kalır o iş.
MEHMET ERSOY (Devamla) O zaman
yaşadığımız felaketle bugün
yaşadığımız felaketi büyüklük ölçekleri
bakımından karşılaştırmak yanlış olur
ama Vanda da sanki bir göçük oldu da Hükûmet oraya bile müdahale etmekten âciz
kaldı gibi tabloyu küçük göstermek de yanlış olur.
Vanda ne oldu
değerli milletvekillerimiz? 23 Ekimde 7,2; 9 Kasımda 5,6.
Verdiğim rakamlarda genellikle iki depremin, iki felaketin
rakamlarını toplayarak vermeye çalışacağım.
Oluşan sarsıntı
Şimdi, bu
büyüklükteki, bu genişlikteki afet karşısında zannedersiniz
ki Türkiye Cumhuriyetinin bütün kurum ve kuruluşları arama, kurtarma
faaliyetlerini yapamamış, sanki insanlarımız
kurtarılabilecekken seyredilmiş, sanki bunun akabinde ne çadır
dağıtımıyla, çadır kentlerle ilgili ne sıcak
yemeklerle ilgili ne elektrik, su sorunlarıyla ilgili ne gıda
yardımlarıyla ilgili ne de her türlü ısınma, giyinme gibi
insani ihtiyaçların teminiyle ilgili, kamu hizmetlerinin sunumuyla ilgili,
kamu binalarının hizmete hazırlanmasıyla ilgili ve ön hasar
çalışmalarıyla ilgili hiçbir şey yapılmamış
ya da ülkemizin imkân ve kabiliyetleri bundan çok daha fazlasını
yapmaya muktedirken bunlar becerilememiş, bunlar yerine
getirilememiş.
Değerli
milletvekilleri, Vanda meydana gelen depremden hemen sonra sekiz saat içinde
71 arama kurtarma ekibi Vanda ayrı ayrı binaların
başında faaliyete geçebilmişlerdir.
Yine, Vana bir gün
içinde 4 binin üzerinde arama kurtarma ekibi, 3 binin üzerinde sağlık
ekibi sevk edilebilmiştir. Bu süreçte kara yoluyla gidenler hariç, sadece
176 kargo uçağı, 251 de Türk Hava Yollarının tarifeli yolcu
uçağı kaldırılmıştır.
Şimdi, bütün
bunlar niye yapılmıştır? Bütün bunlar yoksa hiç mi bir
işe yaramamıştır? Bütün bunlar orada devletin topyekûn
bütün kurum ve kuruluşlarıyla ahenk ve uyum içinde
çalışması ve bütün ekiplerini, bütün imkânlarını oraya
seferber edebilmesi sayesinde olmuştur. Gerek sivil toplum
kuruluşlarının gerek kamunun elindeki arama kurtarma ekiplerinin
gerek Sağlık Bakanlığımızın UMKE ekibinin
sevki, Türk Hava Yollarının olsun, Genelkurmayın olsun, özel
kargo şirketlerinin uçaklarının olsun hepsinin bir elden kullanılmasıyla
mümkün olabilmiştir.
Elbette ki çok
ağır kış şartlarında
yaşadığınız felaketlerin her zaman kendine özel
ürettiği bir psikoloji de olur.
Şimdi, Vanda
afet meydana geldiğinde siz oradaki insanların sadece evlerinin
yıkık ve ağır hasarlı olanlarıyla muhatap
olamazsınız. O şiddetli sarsıntıyı
yaşamış insanlar, arkasından 5 bin civarı artçı
sarsıntıyı yaşamış insanlar evleri sağlam
olsa da girebilecekler mi? 1 milyon civarı bir insanın bütün
taleplerini anında karşılamanız da mümkün mü?
Şimdi, bu şartlarda
elbette ki devlet önceliklerini belirleyecek. Hangi önceliklerde, kimlere
yardım vermeye çalışacak, bunu belirleyecek.
Şimdi, elbette
ki o kış şartlarında insanların mağdur
olmadığını, insanların zorda
kalmadığını söylememiz mümkün mü? Bugün çadır
hayatı içinde hayatını idame ettirmeye çalışmak kolay
bir şey mi? Ama dünyanın hangi büyük ekonomisi olursa olsun,
dünyanın hangi güçlü ekonomisi olursa olsun ilk kırk sekiz saatini
mutlaka arama kurtarma faaliyetlerindeki önceliğe ayırır. Önce
enkazların altında kalmış canlar varsa onların
kurtarılması gerekir.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Yanlışınız oradaydı işte.
MEHMET ERSOY
(Devamla) Bu arada, bir taraftan da geçici iskânla ilgili mücadeleleriniz
devam eder.
Dünyanın her
yerinde bu şiddette afetler olduğu zaman ilk saatlerde bu
sıkıntıların yaşanması
kaçınılmazdır. Her zaman, her ortamda övünülen Japonya, Kobede
yerle bir olmuştur, kalkamamıştır bu afetin altından.
AYKUT ERDOĞDU
(İstanbul) Belediye başkanı intihar etmişti.
MEHMET ERSOY
(Devamla) Elbette ki bu psikoloji içinde olayın sosyolojik
boyutlarını da çok derinden düşünmemiz ve ona göre hareket
etmemiz lazım.
Şimdi, Van
depremi olduğu günden bu tarafa, sürekli, Hükûmet şunu yapmadı,
şu bunu yapmadı, öbürü bunu yapmadı, neden afet bölgesi ilan
edilmedi, neden şu önlemler alınmadı gibi sık sık eleştirilerle
karşı karşıya kalıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekillerimiz; eğer kavramlarla ilgili
bilgi eksiğimiz varsa buradan, bu kürsülerden bu eksik bilgilerle
konuşmamamız lazım hem toplumun hem milletvekillerimizin hem bu
yüce heyetinizin doğru bilgilendirilmesi için.
Afet bölgesiyle
ilgili konu: Türkiye Cumhuriyeti çok uzun zamandır afet bölgesi diye bir
ilanda hiç bulunmuyor. Geçen yıl Rizede yapılan ne ise bugün Vanda
yapılan da odur. Geçmişte, afet zararlarının
azaltılması için kararnameler çıkarılıyordu.
Biliyorsunuz yine Meclisimiz 2003 yılında doğal hayatı
etkileyen kanunlarda yaptığı değişiklikle artık
Bakanlar Kurulunun afetten zarar görmüş belediyelere süresi ve
kapsamı Bakanlar Kurulunca belirlenmek üzere ekstra yardım
yapmasını ortadan kaldırdı. 2003 yılından bu
tarafa böyle bir uygulama yapılmamaktadır. Daha önce yapılan
uygulamalarla ilgili olarak da belediyelerimiz siyasi
davranıldığı, afet görmediği hâlde partizanca
davranıldığı gerekçesiyle mahkemelere dava açmış
ve o davalar sonunda verilen mahkûmiyetler neticesi geçen yıl belediyelere
136 milyon lira ek ödeme yapılarak o dosyalar da
kapatılmıştır. Bugün yapılan, Türkiye'nin her
tarafında
Türkiye'nin bir tane rejimi vardır, bir tane hukuku
vardır, bir tane kanunu vardır, o da Türkiye'nin her tarafında
uygulanmaktadır: Genel hayata etkili olduğuna ilişkin
karardır. Rizede hangi karar alındıysa Vanda da o karar
alınmıştır, Kütahya-Simavda hangi karar
alındıysa Elâzığda da o karar
alınmıştır. Genel hayata etkililik kararı aynı
gün alınmıştır. Bu alınmakla birlikte diğer
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
On senedir, 99dan beri bir şey yapmadınız. 99 depreminden
sonra tek şey yapmadınız. İlyas Bey orada, söylesin.
Altı yüz tane yıkılacak binamız var. Üniversite
öğrencileri oturuyor. Yazıktır, yazık!
MEHMET ERSOY
(Devamla) Efendim, şimdi lütfen Sayın Milletvekilim- Vanı
konuşuyoruz.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Ama bir şey yapmadınız, çivi çakmadınız.
MEHMET ERSOY
(Devamla) Vanı konuşuyoruz ve Vanda genel hayata etkililik oluru
ertesi gün derhâl alınmış, bütün tedbirler de buna göre
geliştirilmiştir. Yoksa, afet bölgesi ilan etmek diye bir kavram yoktur değerli
arkadaşlarım. Afete maruz bölge kararı alabilirsiniz. Bu da
ancak orada her türlü yerleşimin yasaklanmasını gerektiren bir
darlık ve kapsamda olur. Siz yoksa deprem bölgelerini afete maruz bölge
diye tanımlarsanız, Türkiye topraklarının yüzde 66sı
birinci ve ikinci kuşak deprem bölgesidir. Buraları yasaklamak
değil, buraları coğrafi özelliklerine, fiziki özelliklerine
uygun kullanmak esastır. Yoksa bu konunun bu kadar istismar edilmesini
gerçekten yanlış buluyorum.
Bir başka istismar konusu
Yardım yapılmıyor. meselesi. Yok efendim
Burada zaman zaman
bazı hatiplerimiz söylediler, gerçekten çok üzüldüm, çok incindim: Somaliye
şu kadar yardım yaptınız, Vana niye
yapmadınız?, Libyaya verdiniz mi yoksa da Vana niye vermediniz?
Değerli arkadaşlar,
dünyanın ne kadar büyük ekonomisi olursanız olunuz, bugün Vanda
parayla yapılabilecek ne var da bu Hükûmet yapmıyor? Şu ana
kadar Vana yaptığımız yardımların, aktardığımız
paralar dâhil mali tutarı 390 milyon lirayı geçti. 52 milyon lira
gerek Valiliğine gerek oradaki ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarına gönderdik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 50 milyon Suudi
Arabistanın parası dâhil mi buna?
MEHMET ERSOY (Devamla) Sadece bu
milletin kendi bağrından çıkarıp gönderdiği
yardımlar altı yüz tırı geçti. Vanın
kapısında kuyruklar oluştu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Vatandaş
yapmış yine!
MEHMET ERSOY (Devamla) Devletimiz
şu anda, gerek Kızılayıyla gerek AFADıyla gerek
Valiliğiyle, orada her gün, yaklaşık 250 bin kişiye
sıcak yemek dağıtıyor. Bütün bunlar bu yardımlarla, bu
gönül birliğiyle olabiliyor. Elbette ki daha fazlası yapılacak,
elbette ki daha iyileri yapılacak.
Şimdi, bunu kesinlikle
karşılaştırmayı çok yanlış buluyorum, çok
gereksiz de buluyorum: 1999 depreminde şu oldu, bugün bu oldu. O günün
Türkiyesinin, devletinin kabiliyetleri, imkânları ve
fırsatlarıyla bugünün Türkiyesini karşılaştırmak
hiçbirimize bir fayda sağlamaz. O günün Türkiyesinin Başbakanı
ancak ikinci gün televizyonlardan haber almaya çalışıyordu.
Elbette ki bu afet büyük bir afetti ama o günkü imkânlarımızda
ALİM IŞIK
(Kütahya) Ayıp oluyor ama bu ülkenin Başbakanına öyle
diyemezsiniz!
MEHMET ERSOY (Devamla)
Estağfurullah, onu söylemiyorum, bakın, Türkiye'nin Başbakanı
diyorum. Kim olduğu, Rahmetliyi kastetmediğim elbette ki izahtan
vareste.
ALİM IŞIK
(Kütahya) Ayıp oluyor ama ayıp oluyor, yakışmaz!
MEHMET ERSOY (Devamla)
Şimdi o günlerle bugünleri karşılaştırmanın bir
gereği yok. O günkü imkânlarımız içinde
yapılabileceğin en iyisi yapılmaya
çalışılmıştır, bu kadarı
başarılmıştır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Karşılaştırmayın zaten, 100 katı daha büyüktü.
MEHMET ERSOY (Devamla)
Şimdi, o gün üç buçuk ayda prefabrik konutları teslim
edebildiğimizden övünerek bahsediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, üç buçuk ayda prefabrik konutu ne kadar parçalı ihale
yaparsanız o kadar üretirsiniz. Bir aylık ömrü vardır prefabrik
konut üretmenin. Bugünün devleti, bugünün Hükûmeti sekiz ayda kalıcı
konutları teslim edebilmeyi konuşuyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 40
bin tane yaptılar, 40 bin tane! 42 bin tane teslim ettiler, insanlar
yaşıyor!
MEHMET ERSOY (Devamla) - Bu
sadece AK PARTİnin bir başarısı değildir, sadece
bugünün Hükûmetinin bir başarısı değildir, bu bizim
devletimizin övüneceği bir başarıdır. Yine aynı
şekilde arama kurtarma faaliyetlerinde geldiğimiz noktadan -en son
Van depreminden sonra- Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri dünyaya
övgülerle bahsetmiştir. Bunlardan niye biz mutlu olmuyoruz? Bunlardan,
evet
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Halkın mı övüyor, Birleşmiş Milletler mi övüyor?
MEHMET ERSOY (Devamla)
Yapılan her çalışmanın, yaşanılan her afetin
toplum için, hepimiz için alınacak dersleri vardır. Tekrar ediyorum, geçen
sefer de söyledim: Bu kadar yıkılacak binanız olduğu sürece
müdahaleye ne kadar iyi hazırlanırsanız hazırlanın
mutlaka eksikleriniz olacaktır. Esas itibarıyla depremin
olduğunun haftası Ne yaptınız, mahvettiniz, AFAD
şöyle kötü, Başbakan Yardımcısı böyle kötü, Hükûmet
bunları eksik yaptı. diye bunların kavgalarını
vereceğimize, gelin, Türkiyeyi bütün afetlere daha iyi nasıl
hazırlarız, bunu konuşalım. Yani şimdi AFAD kuruldu da
kötü mü oldu? Birleştirilmese miydi? Afet İşleri Genel Müdürlüğü
afet sonrasına bakıyordu, Acil Durum Genel Müdürlüğü afete müdahaleye
bakıyordu; birinin arşivleri başka bir şey söylüyordu,
birinin arşivleri başka bir şey söylüyordu.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
- O zaman, üç gün sonra Bakanın bu kürsüden söylediklerini size
hatırlatmak istiyorum. Unuttunuz!
MEHMET ERSOY
(Devamla) Şimdi, bütün dünya 1999daki hâlimizi görünce dedi ki:
Kardeşim böyle şey mi olur? Bir devletin afetten sorumlu üç
ayrı kurumu mu olur? Gelin, niye bunu birleştirmiyorsunuz?
Hep birlikte bu
birleştirmeyi övünçle karşıladık, Türkiye doğru bir
iş yaptı. dedik.
OKTAY VURAL
(İzmir) Ama tecrübeli insanları da sürgün etmeyin ya!
MEHMET ERSOY
(Devamla) Çalışmalarda yanlışlar olduysa, bugün
artık dünyanın neresinde görülmüş keresteden prefabrik konut
üretildiği? Afet İşlerinin bahçesinde olan keresteler Türkiye
Büyük Millet Meclisine ve Kızılaya verilmiştir çünkü artık
keresteden prefabrik üretimi yoktur ki. Kaldı ki prefabriğin stokunu
yapmanıza gerek yok çünkü her zaman teknoloji değişiyor, her
zaman yeni yeni keşifler oluyor. Bugün prefabrik kullanmak yerine
konteyner kullanmak çok daha ekonomik ve çok daha pratiktir. Hükûmetimiz de
bundan sonra, geçici konutlarda prefabrik evler yaptırmak, onlara
altyapılar hazırlamak, onların bu kadar arazileri
doldurmasını engellemek amacıyla konteynere geçmiştir, çok
da isabetli olmuştur.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) Milleti evine gönderdiniz, hasarlı yerlere, ne konteyneri
ya!
MEHMET ERSOY
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bir başka konu çadırlarla
ilgili mesele. Evet, 1 milyonun üzerinde insanınız bundan
etkilendiyse ve aslında bir kısmının da evleri
yıkılmadıysa ama o evine giremiyorsa sizin
yapacağınız şey çadırı vatandaşa vermektir,
çünkü evinden ayrılmak istemez ama orada yatamaz da.
Şimdi, böyle
bir durumda her çadıra altyapı hizmeti sunmanız mümkün müdür?
Elbette ki siz ancak çadır kentler oluşturursunuz, elbette ki siz
ancak sosyal donatıları olan alanlar oluşturursunuz ve bu
alanlarda çok daha etkili hizmetler vermeye
çalışırsınız.
Şimdi,
gensorunun gerekçesini hepimiz okuduk ama daha sonra, zaten, Milliyetçi Hareket
Partimizin değerli sözcüsü de, Grup Başkan Vekili de ifade ettiler,
Bu gerekçelerde söylenilen hususlar aslında Hükûmetimizin ya da
Hükûmetimiz adına bu koordinasyondan sorumlu Başbakan Yardımcımızın
başarısızlığını gündeme getirmekten ziyade
depremi Türkiyenin gündemine getirmektir. demiştir. Hâliyle, bir anlamda
Hükûmetimizin bu kısa sürede, artık, bırakın geçici
konutlarla ilgili birtakım çalışmalar yapmayı, bu kısa
sürede kalıcı konutları bile nerelere yapacağını,
teslim etmiş olması, bugün artık Hükûmetimizin
bakanlarının her gün orada vatandaşla iç içe sorunları
tespit edebiliyor olması, Hükûmetimizin başarısıdır.
Bugün, eğer tarihimize bakarsak birçok afette devletin yöneticileri afet
bölgesine gitmeye çekinmişlerdir. Bugün nerede bir afet olursa olsun
Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı iki saat içinde oraya gitmeye
cesaret edebilmektedir!
ALİM IŞIK
(Kütahya) Simav hariç, Simav hariç.
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Gidip reklam yapma kabiliyetine sahip, o acıyı kullanma
kabiliyetine sahip!
MEHMET ERSOY
(Devamla) - Çünkü devletin bütün kurumları, çünkü bütün
kuruluşları, çünkü devletin bütün imkânları vatandaşa
seferber edilebilmekte ve artık, Türk milleti nerede bu devlet diye
barım barım bağırmamaktadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bingöle gittiniz Hüseyin Coşu tayin ettiniz, vatandaş
taşladı. Vana gittiniz, Valiyi vatandaş taşladı. Bravo!
MEHMET ERSOY
(Devamla) İşte aslolan, bunları bundan sonra da yapmak, daha
güzelini yapmak, bu hükümetlere, AK PARTİ hükûmetlerine nasip
olacaktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum Sayın Ersoy.
Şimdi, Hükûmet
adına söz isteyen Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay.
Buyurun Sayın
Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önce yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Gensoru
vesilesiyle, Van ve Erciş depremi sonrası yapılan
çalışmalarla ilgili yüce Meclise bazı bilgiler
sunacağım. Buradaki konuşmalardan da
anladığımız kadarıyla bazı konularda bilgi
eksikliği var, onları da tamamlamış oluruz. 23 Ekim 2011
günü meydana gelen Van Erciş merkezli deprem ve 9 Kasım 2011 günü
yaşanan Van Edremit depremi bilindiği gibi güçlü bir şekilde
hissedilmiş, yıkıcı hasar meydana getirmiş ve çok
sayıda can kaybına da yol açmıştır. Ben bu vesileyle,
tekrar, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet, geride kalanlara başsağlığı ve yaralı
vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Deprem haberi
alınır alınmaz, talimatlarımla, AFAD, on bir ilde bulunan
sivil savunma arama kurtarma birlik müdürlükleriyle, illerden arama kurtarma
ekiplerini, kamu kurumlarımızın ve
kuruluşlarımızın bu konudaki ekiplerini hemen bölgeye sevk
etmeye başlamıştır ve bu deprem sonrasında en
hızlı çalışma arama kurtarma ekiplerinin bir an önce
bölgeye sevki şeklinde olmuştur çünkü afette ve depremde en öncelikli
konu oradan daha fazla can kurtarabilmektir, onun için bizim önceliğimiz
de bu olmuştur. Peşinden de Başbakanlık merkez binada benim
başkanlığımda hemen bir koordinasyon toplantısı
yapılmış, ilgili bakanlıklarımız, Genelkurmay
Başkanlığı ve diğer kurumlarımız
katılmıştır. Burada da bütün kurumlarımızın
iş birliği ve yapacakları iş bölümü tespit edilmiş ve
ulusal düzeyde koordinasyon gerçekleşmiştir. Aynı zamanda Vanda
da kurulu olan Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi hemen çalışmaya
başlamıştır.
Toplantı
sonrasında hızlı bir şekilde ben ve çalışma
arkadaşlarım Vana intikal ettik. Tabii, arama kurtarma, geçici
barınma, enkaz kaldırma, sağlık, psikososyal destek
çalışmalarının kesintisiz olarak yürütülmesi amacıyla
ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşların afet ve acil durum
merkezleri ikinci bir bildirime kadar yedi gün yirmi dört saat
çalışma esasına göre faaliyete geçirilmişlerdir.
Depremin hemen
ardından devlet, sivil toplum örgütleri ve vatandaşlarımız
tüm imkânlarıyla seferber olmuştur. Böylesine yıkıcı
ve çok geniş bir bölgeyi etkileyen deprem sonrasında yürütülen
başarılı bir koordinasyonla olayın üzerinden daha birkaç
saat geçmeden yeteri sayıda ekip ve ekipman bölgeye intikal
ettirilmiştir. Aynı gün akşam saatlerinde İstanbulda
bulunan Başbakanımız da Vana ve oradan Ercişe
gelmişlerdir yanında bakanlarımızla birlikte ve yerinde
denetlemelerde bulunmuş ve talimatlarını vermişlerdir.
İlk birkaç
saat içinde, 500den fazla arama kurtarma, sağlık ve
Kızılay personelini araç ve ekipmanlarıyla birlikte bölgeye
ulaştırdık ve en hızlı şekilde arama kurtarma faaliyetlerine
başlanmasını sağladık.
Eşzamanlı
olarak, ilgili kurumlarla koordine edilerek daha uzak illerde bulunan ekipler
ekipman ve araçlarıyla gerek Türk Silahlı Kuvvetleri gerekse Türk
Havayollarına ait kargo ve yolcu uçaklarıyla süratle Vana ulaştırılmıştır.
Meydana gelen iki
deprem sonrası, AFAD tarafından 11 ilde bulunan sivil savunma arama
kurtarma birlik müdürlükleri ile 48 il ve 39 kurumdan arama kurtarma,
sağlık ve ilkyardım personeli ekipmanları ve insani
yardım malzemeleri 77 Türk Havayolları, 76 askerî ve 20 adet özel
kargo uçağıyla -toplam
170 adet uçak ve araçlarla- hava ve karadan bölgeye sevk edilmiştir.
Bu iki depremde
bölgeye toplam -bu rakamları da bilginize sunuyorum- 72.597 çadır
-bunun 28.147si yurt dışından gelmiştir- 5.267 arama
kurtarma personeli, 2.976 sağlık personeli, 34 arama köpeği, 732
iş makinesi ve araç, 18i hava ambulansı olmak üzere 201 ambulans, 6
tanesi faal olmak üzere 11 seyyar hastane, 146 jeneratör, 79 projektör, 151
tuvalet-duş konteyneri, 480 genel maksat çadırı, 260 prefabrik
ev, 4.295 yaşam konteyneri, 3.794 Mevlânâ evi, 335.019 battaniye, 37
seyyar mutfak
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) Bu AKP yazanlar da sayıya dâhil mi?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) -
27.288 katalitik
soba-ısıtıcı, 6.192 uyku tulumu ve gerekli insani
yardım gönderilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, deprem anından şu ana kadar 70 bin ton kömür Van,
Erciş ve köylerinde dağıtılmıştır. 600
tır ve kamyon ile insani yardım malzemesi
vatandaşlarımız tarafından gönderilmiştir ve 117 bin
adet gıda paketi dağıtılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir bütün olarak devlet, sivil
toplum kuruluşları, özel sektör ve vatandaşlarımız bir
afet anında yapılması gerekli olan tüm eylemleri etkin bir
koordinasyon, iş birliği ve dayanışma ruhu ile yerine
getirmiştir. Bakanlık, kurum ve kuruluşlarımız ile
gönüllü kuruluşlarımız üzerlerine düşen görevleri hakkıyla
yerine getirmişler, her türlü takdire şayan bir performans ortaya koymuşlardır.
Sahada görev yapan tüm kurum ve kuruluşlarımız ile her kesimden
insanımız sadece bir resmî görev anlayışıyla
değil toplumumuzun dayanışma ve yardımlaşma
geleneğinin verdiği motivasyon ve ruhla üstün bir gayret
göstermiştir. Milletimiz de büyük bir yardımlaşma ve
dayanışma örneği göstererek Vanlı kardeşlerimizin
yanında olmuştur, büyük bir toplumsal bütünlük ve birlik
sergilenmiştir.
Van depremlerinden
sonra yapılan müdahale ve yardım operasyonunda ülkemizin
gösterdiği performans ve başarı uluslararası camia
tarafından da övgüyle karşılanmıştır. Ulusal ve
uluslararası otoritelerin yapmış oldukları gözlem ve
değerlendirmede Van depremlerinden sonra çok kısa bir sürede bu kadar
yoğunlukla icra edilen yardım ve müdahale faaliyetinin afetler tarihinde
kaydedilen en büyük operasyonlardan biri olduğu
vurgulanmıştır.
Uluslararası
yardımlar için teşekkür ediyoruz. Pek çok ülkeden ülkemize bu konuda
yardım gelmiştir. Burada hem arama kurtarma ekibi hem de daha çok
bizim öncelikle istediğimiz çadır ve prefabrik ev çoğunluğu
teşkil etmiştir.
Acil yardım
ödenekleri olarak şu ana kadar Van Valiliği, bakanlıklar,
üniversite ve diğer kurumlara, Vandaki, 52 milyon TL
Başbakanlıktan gönderilmiştir. Bu rakamları da burada ifade
ediyorum. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın talimatlarıyla başlatılan yardım
kampanyaları kapsamında, Başbakanlık hesaplarında
şu ana kadar 147 milyon 400 bin TL, Diyanet İşleri
Başkanlığı yardım hesaplarında 37 milyon TL ve
Kızılay yardım hesaplarında 43 milyon 900 TL olmak üzere
toplam 228 milyon 300 bin TL nakdî yardım toplanmıştır.
Bugüne kadar acil yardım ödenekleri dâhil olmak üzere bölgeye gönderilen
insani yardım malzemelerinin toplam tutarı 390 milyon TLdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda Van ve Ercişte 14
çadır kentte yaklaşık 18 bin vatandaşımız
barındırılmaktadır ve tabii, daha dün, 5 şiddetinde
bir artçı deprem olmuştur biliyorsunuz. Yani her artçı deprem,
yapılan çalışmaları biraz daha tabii
zorlaştırmaktadır.
ÖZCAN
YENİÇERİ (Ankara) Milletin gönderdiği yardımları
nasıl yaktırdığınızı anlat.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Çadır kentlerde sıcak
su, duş, yemek imkânları sağlanmış olup sosyal
mekânlar, okul öncesi eğitim, sağlık, dinî ve psikolojik destek
hizmetleri verilmektedir. Aşevlerinde çok sayıda, her
vatandaşımıza âdeta yetecek kadar yemek, üç öğün
verilmektedir. Sadece çadır kentlerde değil 35 okulda, evinin
yanında çadır kuran falan vatandaşlarımız da gelip
yemek alabilmektedir ve ayrıca, Van merkezde 1.300 metrekarelik alanda 30
kişilik bir ekiple hizmet veren giyim market
açılmıştır. Bütün depremzede vatandaşlarımız
Van, Erciş ve köylerinden bu markete gelip istedikleri giyimi,
kışlık giyimleri alabilmektedirler. İlk tabii, çadırla
ilgili ilk iskândan sonra bizim biliyorsunuz orta vadede iskânımız
daha çok konteynırla olacaktır, prefabrik konut ve konteynırla.
Şu anda 20.411 konteyner alımı gerçekleştirilmiştir.
Bunlar üretildikçe geliyor ve kuruluyor. Hem Ercişte hem Vanda konteyner
kentlerin yerleri hazırlanmıştır. Bunlar, biliyorsunuz,
altyapısı, su, atık su, elektrik gibi her şeyi olan; iki
oda, banyo, mutfak ve tuvaleti bulunan, 7-8 kişinin rahat
barınabildiği konteynerlerdir.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Her
şey var Sayın Bakan. O zaman, sorun bizzat sizsiniz!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Diğer yandan, kamu hizmetlerinin sağlıklı yürütülebilmesi
için de kamu binalarının onarımları devam etmektedir.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) Siz Vana
karışmayın orası düzelir!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Tabii, kalıcı konutlarla ilgili
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, bir
özür borcunuz yok mu, özür!
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Şu anda, kalıcı konutlarla ilgili çalışmalar
başladı, ihaleleri yapıldı bir kısmının.
1.800 TOKİ konutu -ki bunlar önceden zaten yapılıyordu- bu ay
sonuna kadar bitmiş olacak ve teslim edilecek.
Ayrıca, Ercişte 1.376, Vanda 1.568 olmak
üzere toplam 2.944 konutun ihale süreçleri tamamlanmış ve temelleri
de atılmıştır. Bizim bu konutlarla ilgili verdiğimiz
tarih, bilindiği gibi, Ağustos 2012dir. Ağustos 2012de bu
konutlar sahiplerine teslim edilecektir ama şu anda, özellikle Vanda ve
Ercişte master plan çalışmaları devam ediyor. Bu master
plan çalışmaları bittiğinde ve hasar tespitleri de bittiğinde
yeni ihaleler de yapılacaktır.
Diğer illere sevk edilen, kamu
kurumlarının misafirhanelerinde misafir edilen depremzede
sayısı 14.745tir şu anda ama kendiliklerinden diğer illere
gitmiş ve valiliklerimizin hizmet verdiği insanımız,
depremzede 30 bini aşmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şu anda Aile Bakanlığımızın 200den fazla sosyal
çalışmacı, sosyolog, psikolog ve psikolojik rehberlik
danışmanı, depremzedelere psikososyal destek
sağlamaktadır. Bu konuda ekiplerimiz kurulmuştur. Sağlık
Bakanlığının ekipleri kurulmuştur. UMKEnin gezici
ekipleri gece gündüz hizmet vermektedir.
Öksüz veya yetim
kalan çocuklar, yaşlılar ve özürlüler tespit edilmiş,
bunların kurumlara yerleştirilmesi sağlanmıştır.
Şu anda 188 çocuğumuz, maalesef, annesini babasını
kaybetmiştir, onlar tespit edilmiştir. Ve şu anda bir
araştırma yapıyor Aile Bakanlığımız. Her
aileye gidiliyor. Burada hem ailenin durumu hem de ihtiyaçları daha
gerçekçi şekilde tespit edilecek. Eminim, o zaman daha
sağlıklı ulaşma da mümkün olacak.
Bu arada, su,
elektrik, doğal gaz, iletişim, ulaşımda hiçbir sorun yoktur
Vanda ve Ercişte. İlk iki gün Ercişte elektrikte biraz sorun
olmuştur, onun dışında altyapıda hiçbir sorun yoktur.
Hasar tespit
çalışmalarıyla ilgili de şunu söyleyeyim: Tabii, biraz önce
Değerli Milletvekilimiz Mehmet Bey genel hayata etkililikle ilgili bilgi
verdi. Şu anda 400 teknik personelle hasar tespit
çalışmaları devam ediyor. Erciş ve köyler bitmek üzere.
Hepsi bittikten sonra bunların tamamı Vana gelecek ve Vandaki
çalışmalarına başlayacaklar.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, test etmiştiniz, testin sonucu
ne oldu?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Devamla) Vanın biraz ertelenmesinin bir sebebi de şu anda
hâlen artçı deprem
Mesela, dünkü artçı deprem yeni hasarlar meydana
getirmiştir. Bu sebeple, Erciş ve köylerin hasar tespitine öncelik
verilmiştir.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Testin sonucu ne oldu Sayın Bakanım?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ayrıca şunu da ifade
etmek istiyorum: Enkaz kaldırma çalışmaları ihale
edilmiş, bunlar kaldırılıyor. Yapı denetimiyle ilgili
şu anda yasa tasarımız hızlı şekilde
hazırlanıyor. Hükûmetimiz, biliyorsunuz, depremzedelere dönük bir
karar çerçevesinde -genel hayata etkililik kararı çerçevesinde-
çiftçimizin, esnafımızın vergi borçlarını bir yıl
ertelemiştir. Maliye Bakanlığı vergi ve cezalarıyla
ilgili ertelemeler yapmıştır. Sigorta primleri
ertelenmiştir. Ayrıca, Çalışma Bakanlığı 5
bin kişinin sekiz ay boyunca Toplum Yararına Çalışma
Programında çalıştırılması kararını
almış, şu anda 3 bin kişi oradan çalıştırılmaktadır.
Bunun dışında, KOSGEBin yardımları vardır.
Çalışma Bakanlığı tarafından yine özellikle
kısa çalışma ücretleri ödemesine
başlanılmıştır ve depremde hayatını kaybeden
vatandaşlarımızın ailelerine sosyal güvenlik
maaşı bağlaması da yapılacaktır.
Tarım
Bakanlığımız, hayvanı telef olan bütün köylülerimize,
kendilerine aynı cins hayvanı verecektir. Ayrıca tarım
sigortası kapsamında olan hayvanların bedellerinin ödenmesine de
başlanmıştır. Tabii köylerde ahırlar da
yıkıldığı için büyük çadır ahırlar
yaptırılmış, bunlar da neredeyse tamamlanmak üzeredir.
Ben burada vakit kısa olduğu
için diğer çalışmalara değinemiyorum ama şunu ifade
etmek istiyorum:
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şunu biliyoruz, deprem ülkemizin bir gerçeği, ülke
olarak tüm deprem önlemlerini almaya mecbur değil, mahkûmuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın
Bakan, on senedir niye almadınız?
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR
ATALAY (Devamla) Başta depremler olmak üzere afetlere
hazırlıklı olmamız gerektiğini unutmadan, afete dirençli
ve afet bilinci yüksek bir toplum hâline gelmek için yoğun çaba sarf
etmemiz gerekmektedir. Bu, devlet ve milletin birlikte topyekûn bir
şekilde vermesi gereken bir mücadeledir. Ayrıca Van bir medeniyetler
şehrimizdir. Tarihî, kültürü, coğrafi yapısıyla eşine
az rastlanan bir ilimizdir. Medeniyetlerin kalbi olan Van ilimizi köyleriyle
birlikte yeniden inşa edeceğiz, Vanı örnek bir şehir
hâlinde yeniden kuracağız.
Bu vesileyle bir gönül işi olan ve
tüm olumsuz şartlara rağmen fedakârca görev yapan tüm arama kurtarma,
ilkyardım ve sağlık personeline, Türk Silahlı Kuvvetlerine,
Emniyet mensuplarımıza, STKlara ve görev yapan herkese tekrar
buradan teşekkür ediyorum.
Burada yine, konuyla ilgili benim bir
söz söylediğim, burada işte kendi potansiyelimizi görmek için falan
Değerli milletvekilleri, o konu bir gazetede çıktı ve ben onu
ertesi gün düzelttim ama muhalefet partimiz onu gerekçesini yine koymuş.
Yani o manada bir şey söylemedim, öyle bir şey söylenmez. Kırk
beş dakikalık konuşmanın içinde söylediğimiz
şudur: Bizim arama kurtarma
açısından büyük sıkıntımız yok, çadırda
sıkıntımız var, dış yardımlarda çadıra öncelik
verdik, bunu demek istedik.
Ayrıca elimde bir
araştırma var, bu dün çıktı.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Bakan, arama kurtarmada da
sınıfta kaldınız. Biz iki gün oradaydık,
sınıfta kaldınız.
BAŞKAN
Sayın Ağbaba
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Burada, bu araştırmada
Biz, biliyorsunuz, çalışan bir partiyiz ve milletin nabzını
çok tutarız. Ben de bu işlerin uzmanıyım biliyorsunuz,
siyasi analizler yaparım. Her aylık araştırmada o ayın
konularını sorarız.
Bakın,
vatandaşa bu ay -dün çıktı bu araştırma- deprem
soruluyor, depremde Hükûmetin performansı
OKTAY VURAL
(İzmir) Hangi şirket yaptı Sayın Bakan?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bu araştırmayı biz
kendimizi denetlemek için yapıyoruz, açıklamıyoruz da, sadece kendimiz
görüyoruz ve
OKTAY VURAL
(İzmir) Kendiniz yapıyorsunuz
Şıracının
şahidi bozacı!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Burada diyor ki: Hükûmet, Vana
en hızlı şekilde müdahale etmiş ve gerekeni
yapmıştır.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, doğru değil.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ne kadar biliyor musunuz? Yüzde
75, buna katılmayan yüzde 25. Kendi seçmenimiz yüzde 94.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Bakan, araştırma hangi şirketin?
HAYDAR AKAR
(Kocaeli) - Yandaş medya var ya, onlara
yaptırmışsınızdır!
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bu araştırma 26 ilde ve
5 bin kişi üzerine ve burada bir sonuç daha var. Bu sonucun muhalefet
kısmını göstermeyeyim.
OKTAY VURAL
(İzmir) Hangi şirket?
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Biliyorsunuz, AK PARTİ
seçimde bunun yarısıydı, yüzde 50ydi. Şimdi, yarıdan
biraz bu tarafa taşmaya başladı, yüzde 55, kasım
ayının sonu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Biz siyaset
yapıyoruz, biz milletin nabzını tutuyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) Siyaset yapmayın, vicdanınızın gereğini
yapın.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Sayın Bakan, depremin ilk iş günü
ordaydık, dediklerinizin hiçbiri doğru değil.
BAŞBAKAN
YARDIMCISI BEŞİR ATALAY (Devamla) Doğru, doğru
Muhalefet hiçbir
şey için teşekkür etmiyor ama millet biliyor millet, millet biliyor.
Ben, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) Sayın Başkan, efendim, gensoru önergesini veren bir
parti olarak gensoru gerekçemizde belirttiğimiz hususlar konusunda
maalesef Sayın Bakan cevap vermemiştir. Umarım kalkacak
parmaklar Vandaki dramı ve o otelde ölen insanların acısını
hissedecek vicdanların sesi olur diye düşünüyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Sayın Başkan, efendim, biz, Van
depreminde yardımların
BAŞKAN Bir
saniye Sayın Milletvekilim, bir saniye...
Bizim böyle bir usulümüz yok. Grup Başkan Vekili
Şimdi,
Sayın Acar
ALİ SERİNDAĞ
(Gaziantep) Efendim, 60ıncı maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN
Efendim, ne için söz istiyorsunuz?
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) İç Tüzükün 60ıncı maddesine
göre söz istiyorum. Çok kısa bir katkı yapmak istiyorum.
BAŞKAN
60ıncı maddeye göre
İsteyemezsiniz, şunun için,
açıklama yapacağım: Sayın Acar, Sayın Akar, Sayın
Kuşoğlu, Sayın Tanal, Sayın Eyidoğan, Sayın
Ağbaba, Sayın Kaplan ve Sayın Özün söz talepleri var.
Anayasanın 99uncu maddesini okuyorum: Bu görüşmede -gensoru
görüşülüyor efendim- ancak önerge
sahiplerinden biri, siyasi parti grupları adına birer milletvekilli,
Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir Bakan konuşabilir.
İç Tüzük değil Anayasanın hükmü bu, 99uncu madde.
Başbakan
Yardımcısı Beşir Atalay Hakkındaki gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu
oylarınıza sunacağım, ancak sayın milletvekilleri,
gensoru önergesinin oylamasının açık oylama şeklinde
yapılmasına dair bir önerge vardır, önergeyi okutup imza
sahiplerini arayacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gensoru
oylamasının açık oylama ile yapılmasını arz
ederiz.
Mehmet
Şandır? Burada.
Oktay Vural?
Burada.
Alim
Işık? Burada.
Mehmet Günal?
Burada.
Oktay Öztürk?
Burada.
Mehmet
Erdoğan? Burada.
Ali Öz? Burada.
Seyfettin
Yılmaz? Burada.
Koray Aydın?
Burada.
Ali Uzunırmak?
Burada.
Ahmet Kenan
Tanrıkulu? Burada.
Emin Haluk Ayhan?
Burada.
Hasan
Türkoğlu? Burada.
Sinan Oğan?
Burada.
Bülent Belen?
Burada.
Kemalettin
Yılmaz? Burada.
Mustafa Erdem?
Burada.
Özcan Yeniçeri?
Burada.
Celal Adan? Burada.
Reşat
Doğru? Burada.
Murat
Başesgioğlu? Burada.
Sayın milletvekilleri, açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Alınan karar
gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, (11/6) esas numaralı gensoru önergesinin açık oylama
sonucu:
Kullanılan
oy sayısı |
: |
352 |
|
Kabul |
: |
86 |
|
Ret |
: |
265 |
|
Çekimser |
: |
1
|
|
Kâtip Üye Tanju Özcan Bolu |
Kâtip Üye Mustafa Hamarat Ordu |
|
|
BAŞKAN Böylece, gensoru
önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Yeni Zelanda Hükümeti Arasında Hava Hizmetlerine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/423) (S. Sayısı: 21)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu ( (1/425) (S. Sayısı: 22)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Komisyonun
olmadığı, olmayacağı da
anlaşıldığı için, alınan karar gereğince
kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) Meclis bu hâlde komisyon gelir mi?
BAŞKAN
sırasıyla görüşmek için
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Değerli Başkanım, böyle ayakta görüşme
yapılır mı? Özür dilerim, şimdi, yani böyle bir
görüşme yapılabilir mi?
BAŞKAN
2
Aralık 2011 Cuma günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Sayın
milletvekilleri, iyi tatiller diliyorum.
Kapanma Saati: 18.21