TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
3üncü
Birleşim
5
Ekim 2011 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili Cevdet
Erdölün, Somali ve diğer Afrika ülkeleriyle ilişkilerimize ve
yapılan yardım seferberliğine ilişkin gündem
dışı konuşması ve
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağın
cevabı
2.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze
kalkanına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlunun cevabı
3.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoyun, doğal gaz ve elektrik zamlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Osman
Faruk Loğoğlunun, Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlunun şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin, grubuna
sataşması nedeniyle
konuşması
3.- İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın,
partisine sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebinin, Dünya Öğretmenler Gününe ilişkin
açıklaması
2.- Yalova Milletvekili
Muharrem İncenin, Genel Kurul görüşmelerinde konuşmalara ilave
süre verilip verilmemesine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın, Şanlıurfanın Ceylanpınar ilçesinin
Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde bulunan ve elektrik, su ve yolu
olmayan göçer köylerine yardım yapılmasına ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul Milletvekili
Kadir Gökmen Öğütün, İstanbuldaki Cumhuriyet Halk Partili
belediyelere karşı yapılan itibarsızlaştırma ve
şüphe uyandırmaya yönelik uygulamaları protesto ettiğine
ilişkin açıklaması
5.- İzmir Milletvekili
Oktay Vuralın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze
savunma sistemine ilişkin açıklaması
6.- Gaziantep Milletvekili
Mehmet Şekerin, Somali ve benzeri ülkelerin açlık ve yoksullukla
karşı karşıya olmasının nedenleri ile füze
savunma sistemine ilişkin açıklaması
7.- Mersin Milletvekili
Aytuğ Atıcının, Somaliye yapılan yardımlara
ilişkin açıklaması
8.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğanın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması
planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması
9.- Malatya Milletvekili Öznur
Çalıkın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze
savunma sistemine ilişkin açıklaması
10.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze
savunma sistemine ilişkin açıklaması
11.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, on beş ildeki merkez yöneticilerine,
belediye başkanlarına ve il genel meclisine yapılan
operasyonları kınadıklarına ilişkin
açıklaması
12.- Giresun Milletvekili
Nurettin Caniklinin, Genel Kurul elektronik sisteminde meydana gelen
hatanın aydınlatılmasına ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Grup Başkan Vekili Yalova Milletvekili Muharrem
İncenin, Yalovadaki mevcut ve kurulması planlanan sanayi
tesislerinin çevreye etkisinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi
(10/5)
2.- Antalya Milletvekili
Menderes Mehmet Tevfik Türel ve 23 milletvekilinin, turizm potansiyelinin daha
iyi değerlendirilmesinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi
(10/6)
3.- Afyonkarahisar Milletvekili
Sait Açba ve 22 milletvekilinin, jeotermal kaynakların enerji ve turizm
yönünden daha verimli kullanılmasının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/7)
B) Tezkereler
1.- Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının, Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik
terör tehdidinin ve saldırılarının bertaraf edilmesi
amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere Irakın
PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin
17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükümete verilen ve
son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975 sayılı Kararı ile bir
yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011 tarihinden itibaren bir
yıl daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/539)
VIII.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- TBMM
Başkanlığının tutumunun İç Tüzükün 49uncu
maddesine uygun olup olmadığı
hususunda usul görüşmesi
5 Ekim 2011 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Mustafa HAMARAT (Ordu), Tanju ÖZCAN
(Bolu)
------ 0 ------
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3üncü
Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak
salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel
aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beş dakikadır, ek bir
dakikalar yoktur.
Onu hatırlatarak, ilk gündem dışı
söz, Somali ve diğer Afrika ülkelerine yapılan yardımlar
hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Sayın Cevdet
Erdöle aittir.
Buyurun Sayın Erdöl. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Ankara
Milletvekili Cevdet Erdölün, Somali ve diğer Afrika ülkeleriyle
ilişkilerimize ve yapılan yardım seferberliğine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Başbakan Yardımcısı Bekir
Bozdağın cevabı
CEVDET ERDÖL (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Somali ve diğer Afrika ülkelerine
Türkiyeden yapılan yardımlara ilişkin gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
milletimizi ve sizleri saygıyla selamlarım.
Sözlerimin başında, aziz milletimizi temsil
etme şerefine nail olan siz değerli milletvekillerini kutlar, 24üncü
Dönemin tüm ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini yüce Allahtan
temenni ederim.
Gündem dışı konuşmamda, yakın
zamanda Somali ve diğer Afrika ülkeleriyle ilişkilerimiz ve
yapılan yardım seferberliğine ilişkin bilgi ve
gelişmeleri sizlerle kısaca paylaşmak isterim. Afrika, hem yüz
ölçümü hem de nüfus bakımından Asyadan sonra dünyanın en büyük
2nci kıtasıdır. Yaklaşık 30 milyon kilometrekarelik
alanı ile dünya topraklarının yüzde 20,4ünü kapsamakta; 1
milyar kişiyi aşan nüfusuyla dünya nüfusunun yüzde 15ine
yakınını barındırmaktadır.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, çok büyük bir
uğultu var Genel Kurulda, lütfen sükûneti sağlayalım.
CEVDET ERDÖL (Devamla) Çok eski tarihî ve kültürel
bağlara sahip olduğumuz Somali ve Doğu Afrika, uzun
zamandır maalesef kuraklık ve kıtlık felaketiyle baş
etmeye çalışmaktadır. Dünyanın en fakir kıtası olan
Afrikada 40 milyonun üzerinde insanın kronik açlık tehlikesiyle
karşı karşıya kaldığı, her 3
Afrikalıdan birinin yetersiz beslendiği, bu yıl Doğu
Afrika ülkelerinin son altmış yılın en büyük
kuraklığını yaşadığı ve böylece,
özellikle başta çocuklar olmak üzere binlerce insanın
yaşamını tehdit ettiğini hepimiz bilmekteyiz.
Doğu Afrikada en fazla felaketi yaşayan
ülkelerin başında ise Somali gelmektedir. 90lı
yılların başından bu zamana kadar hâlâ iç savaşla
boğuşmaktadır. Ülkedeki dağınık silahlı gruplar
birbirleriyle çatışmakta; bu gruplar kendi ülkelerini yakmakta,
yıkmakta ve bu yangında kendilerini pişirmektedirler. Daha dün
Somalinin başkenti Mogadişuda patlayan bomba yaklaşık 70
kişinin ölümüne, 50 kişinin yaralanmasına sebep olmuştur.
Ölenlerin arasında öğrenci, asker ve siviller bulunmaktadır.
Milletimiz adına, ölenlere Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Sağlık
Bakanlığı ekiplerinin aynı anda orada bulunması ve bu menfur olaydan yara almadan
kurtulmalarını da büyük bir sevinçle
karşıladığımızı ve sağlık
camiamıza geçmiş olsun dileklerimizi buradan iletmek isterim.
Türkiyeye gelmek için orada bulunan değerli öğrencilerin ve
velilerinin de bu menfur saldırıda ölmesi üzüntümüzü bir kat daha
artırmaktadır.
Ülkede yani Somalide yiyecek zor
bulunurken, su temin edebilmek için bile insanlar kilometrelerce yürümek
zorunda kalırken, buna mukabil maalesef silah ticareti Somaliye hız
kesmeden devam etmekte, silah satışları Somaliye durmadan devam
etmektedir. Bu ise insanlık adına utanç verici bir durumdur.
Son altmış yılın en
kurak mevsiminin yaşanması başta kuraklık ve
kıtlığın oluşmasına yol açmış, bu da
Somali içerisinde büyük bir iç ve dış göçün olmasına yol açmıştır.
Bu göçler sonucu oluşan kamplarda, özellikle mültecilerin açlık ve
susuzluk problemlerinin giderilmesine Türkiye başta olmak üzere pek çok
ülke katkı vermeye çalışmıştır.
Türk sivil toplum
kuruluşlarınca Afrika ülkelerinde, sadece 2010 yılında
yaklaşık 70 bin civarında ücretsiz hasta muayenesi ve tedavisi
yapılmış, sivil toplum kuruluşları ve resmî
kurumlarımızca iki yüzden fazla temiz su kuyusu inşaatı
tamamlanmış, temiz içme suyuna Afrikalıların
kavuşturulması sağlanmıştır.
Yine Türk Kızılayı,
Nyalada kurmuş olduğu, Sudanda kurmuş olduğu hastaneyle
birlikte, o zamandan bu zamana yaklaşık 330 bin kişiyi muayene
etmiş ücretsiz olarak ve 4 bin kişiden fazla hastayı da ameliyat
ettirmiştir.
Sağlık
Bakanlığımız ise Somaliye bir sahra hastanesini 18
Ağustosta kurmuş, bugüne kadar bölgeye ayrıca 55 ton ilaç,
tıbbi malzeme, bir adet gezici sağlık aracı, altı adet
ambulans, iki adet şişirilebilir sahra hastanesi ve iki adet
ağır iklim tipinde olan sahra hastanesi göndermiştir.
Bilindiği üzere, yine Libyadaki iç
karışıklıkta yaralanan pek çok hasta da ülkemize getirilmiş
ve Sağlık Bakanlığımızca bunların tedavileri
yapılmış ve böylece ülkemizin şefkat eli oradaki
kardeşlerimize de ulaştırılmıştır.
Sözlerimi tamamlarken, son
olarak, dün Mardinde şehit olan 4 emniyet mensubumuzu da Allahtan
rahmetle anıyorum, yakınlarına, milletimize, sevenlerine
başsağlığı diliyorum.
Tekrar yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Erdöl.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Sayın Başkan, efendim, bu bir dakika uygulamanız yanlış.
Neden yanlış? Dün burada Meclisi yöneten Başkan Vekili dedi ki:
37nci Birleşimde, 20/12/2010 tarihinde burada böyle bir karar
alındı. O zaman Meclisi siz yönetiyordunuz.
BAŞKAN Yok, ben
yönetmiyordum, Sayın Yakut yönetiyordu.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır, hayır siz yönetiyordunuz, Mecliste bütçe müzakeresi
yapılıyordu. Şöyle bir uygulama vardı: AKPliler kırk
dakikalık süreyi 8 milletvekiline taksim ediyorlardı
BAŞKAN Ha, o
kişiseldi.
KAMER GENÇ (Tunceli)
her
birine bir dakika fazla veriyordunuz, AKPyi sekiz dakika
konuşturuyordunuz. Biz buna itiraz ettik, dedik ki: Efendim, bu, AKPye
bir imtiyazdır
BAŞKAN Yok, öyle siz
bana itiraz etmediniz, o benim kendi inisiyatifimle oldu Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır, Sayın Başkan, yani doğrusunu anlatalım da
BAŞKAN Anladım
da ben de yani hafızamı kaybetmedim.
KAMER GENÇ (Tunceli) O
zaman siz böyle bir karar aldınız, Ben bütçe
konuşmalarında ek bir süre vermem. dediniz ve Genel Kurul da öyle
kabul etti. Ama bu Genel Kurulun gündem dışı
konuşmalarında sayın konuşmacılara bir dakika verme
anlamında bir karar değildi. İsterseniz 37nci Birleşimde
alınan kararı bir okuyalım veyahut da tutumunuz hakkında
bir usul tartışması açmak istiyorum efendim, 63üncü maddeye
göre.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) Karar yok efendim, hangi usul?
BAŞKAN Sayın
Genç, teşekkür ederim.
Şimdi, Sayın
Yakutun yönettiği bir Meclis oturumunda, birleşiminde kendisinin
hakkında usul tartışması açıldı ve sonuçta Meclis
oyladı, bu bir dakikalar kalktı, o ayrı.
KAMER GENÇ (Tunceli)
Hayır, ondan dolayı kalkmadı.
BAŞKAN Hayır,
hayır, kendiniz oyladınız Genel Kurul olarak. O geçen dönemden
bahsediyorum. Bütçe görüşmelerinde ise bana bir itiraz olmadı. Ben
onu kişisel olarak, haksızlık olduğu, adaletsizlik olduğu
gerekçesiyle, sadece bütçe görüşmelerine has olmak kaydıyla, bir
dakikayı, ben, bana İç Tüzükün verdiği inisiyatifi kullanarak
kaldırmıştım. Şimdi, yani bugünkü uygulama başka bir uygulama
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani Sayın Başkan,
bakın
BAŞKAN -
37nci Birleşim ile ilgili
fasıl, o Sayın Yakutun dönemi, o ayrı.
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani Meclisin ta on senedir, yirmi
senedir gelen uygulamasını Başkanlık Divanı
kaldırıyor. Bir dakika milletvekilinin fazla
konuşmasının faydası; beş dakika konuştuktan
sonra o bir dakikalık arada en önemli şeyi milletvekili arkaya, en
sona saklıyor dolayısıyla orada daha önemli şeyler
söyleniyor. Yani bir dakika
BAŞKAN Anladım, peki
KAMER GENÇ (Tunceli) Yani bence bu uygulamadan
vazgeçerseniz memnun olurum.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
Şimdi, Sayın Erdöl ile başladı
dolayısıyla diğerlerine veremem ama yarın ben
yöneteceğim, o zaman değerlendireceğim.
Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin
başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ankara Milletvekili
Sayın Cevdet Erdölün bu kürsüden dile getirdiği hususlarla
alakalı yüce Meclisi bilgilendirmek üzere söz aldım.
Somalide büyük bir insanlık dramı
yaşanıyor. 2 Ağustos tarihinde, Sayın
Başbakanımız, Somalide yaşanan insanlık dramı
karşısında Türkiyenin sessiz kalmaması, hem devletimizin
hem de milletimizin burada yaşanan insanlık dramı
karşısında duyarlılığını ortaya
koyması amacıyla bir yardım kampanyası başlattı.
Bu kampanyanın başladığı ilk günlerde Somalideki
olayı Türkiyede belli oranda bir kısmı farkında, belli
oranda bir kısmı başka türlü değerlendiriyor idi ama
farkında olanlar bile olayı değerlendirirken Somalide sanki
anlatıldığı kadar da durumlar kötü değilmiş gibi
bir hava vardı. Ama daha sonra Sayın
Başbakanımızın başkanlığında bir
heyetle, Türkiyeden, bir uçakla Somaliye, iş
adamlarımızın, sanatçılarımızın,
milletvekillerimizin, pek çok kesimin katıldığı bir ziyaret
yapılıp konu yerinde görülünce, yerinde gören herkesin kanaati
değişti ve o dramın Türkiyede anlatılandan, hissedilenden
onlarca kat daha büyük olduğunu bizzat yaşayarak gördüler. Ben de o
heyetteydim. O heyet indikten sonra bir şehir içerisinde program
gereği geziler yapıldı ve bu çerçevede de çadır kamplara
gidildi. Kamplara gittiğinizde büyük çadırlar yok, çuvallardan, hani
Anadoluda telis derler, başka yerde başka şey derler, naylon
torbalardan, torbayı yırtmışlar bir değneğin
ucuna ve oradan çadır yapmışlar, altında insanlar.
Tabii, yolda giderken etrafa
baktığınız zaman çöp yığınlarından
etraf görülemiyor. Hayvan kemikleri affedersiniz- ortada, âdeta tuğlalar
yığılmış gibi üst üste, dağlar misali kemikler
duruyor. Bunlar nedir? diye sorduğumuzda bunların hayvan kemikleri
olduğunu ve bu kemikleri değerlendirecek veyahut da başka türlü
ortadan kaldıracak bir mekanizmaya sahip olmadıklarını
söylüyorlar. Peki, bu çöpler nedir -her taraf pislik ve her tarafta çöp var,
âdeta sokakta değil de, bir çöp deryasının içerisinde yürüyor
gibisiniz- bunları niye kaldırmıyorsunuz, belediye yok mu? diye
sorduğunuzda, belediye var ama bunları kaldıracak ve
bunları kaldırdığınız yerde depolayacak veya
uygun bir şekilde onları belli bir yerde toplayacak ne alet var ne
personel var ne de bir mekanizma var, hiçbir şey yok. Bir çadır
ziyaretinde çocuklar, doktorların önünde tedavi için duruyorlar ama
çocukların vücuduna yapışan veya konan sineklere baktığınızda
sinekten çocuğun vücudu gözükmüyor. Sizin elinize, bir yerinize bir sinek
konduğunda hemen tepki veriyorsunuz, işin daha da kötüsü, bütün
vücudu sinek kaplamış ama tepki vermiyor, o kadar da
alışılmış bir yapı sanki bu.
Sayın Başbakanımız dedi ki: Bu
çocuğun durumu çok kötü -Cumhurbaşkanı da Sayın Başbakanımıza
refakat ediyorlar- bunu derhâl hastaneye kaldırmamız lazım.
Ülkenin Cumhurbaşkanı dedi ki: Efendim, bunu hastaneye
kaldıracak ambulansımız yok. Yani bir ülkenin
Cumhurbaşkanı, düşünün, çocuk ölmek üzere, onu kaldıracak ambulansa
sahip olmadığını ifade ediyorlar ve orada hemen Sayın
Başbakanımızın devreye girmesiyle bizim bindiğimiz
araçlardan bir araçla çocuklar hastaneye yetiştirildi ve oradaki sahra
hastanesinde, bizim Sağlık Bakanlığımızın
kurduğu yerde tedavi gördüler. Çocuğun bir tanesi yolda
hayatını kaybetti. Ama hayatını kaybediş nedenlerine
baktığınızda, çok ama çok basit nedenlerle, ishal gibi bir
nedenle de insanlar çok kolaylıkla hayatını kaybedebiliyor.
Oraya sağlık malzemesi olarak pek çok malzeme
gönderdik. O malzemeler orada duruyor. Kullanma noktasında
sıkıntılar olduğunu görünce Neden bu malzemeler
kullanılmıyor? diye sorduğumuzda o malzemeleri kullanma
bilgisine ve görgüsüne sahip yeteri kadar personel olmadığını
da gördük. Büyük sıkıntı. İlaçlar orada, onları
kullanamıyorlar. Yani su noktasında hakeza insanlar su
bulamıyorlar, gıda noktasında hakeza başka sorunları
var.
Şehri gezerken şehirde duvarında
kurşun deliği olmayan, bombalarla yara almamış neredeyse
sokakta bir tane bina görme imkânınız maalesef yok. Şehir
düzenli mi? Düzenli baktığınızda. Kargaşanın
olmadığı zamanlarda düzenli bir kentin, şehrin orada
olduğunu da görüyorsunuz ama kurşun izi değmedik,
bombalanmadık neredeyse bir binayı görme imkânınız orada
yok. Her şey ortada. Âdeta insanlar orada birtakım
imkânsızlıklar nedeniyle değil -benim gördüğüm- büyük bir
bilgisizlik nedeniyle büyük sıkıntı içerisindeler. Yani sömüren
veya orada birtakım planlar yapan ülkeler oradan elini çektiği zaman
yapı olduğu gibi çökmüş. Bu yapıyı ayağa
kaldıracak bilgi ve donanıma sahip yetişmiş insan gücünün
de orada olmadığını görüyoruz. Hani Türkiyede derler ya,
Türkiyede olur ya, bir tane fakirimiz var, ne deriz biz? Yahu, buna
yardım edecek çok insan olur. Kim yapar? Akrabaları yardım
yapar. Onlarda da yoksa komşuları yardım yapar. Onda yoksa
mahalleli yardım yapar. Onda yoksa belediye yardım yapar. Onda yoksa
devlet yardım yapar. Yani mağdur olan bir insanın elinden
tutacak birileri, mekanizmalar mutlaka vardır. Şimdi, oraya
baktığınızda, sizde yok, size yardım yapacak
akrabalarınız? Onlarda da yok. Komşularınız? Onlarda
da yok. Mahalleli? Onda da yok. Belediye? Onda da yok. Dahası devlette de
yok. Herkes imkânsızlıkta ve çaresizlikte âdeta eşitlenmiş
bir durumda. O nedenle, o manzarayı gören herkes buraya karşı
daha fazla hassasiyet gösterilmesi, daha fazla yardım yapılması
konusunda hemfikir oldu ve bunu Türkiyeye daha iyi anlatmak ve milletimizin
desteğini buraya, doğru bir biçimde yansıtmak için gayreti artırmak
gerektiği noktasında birleştik ve oradan dönenlerin, daha uçakta
veya indikten sonra, o manzarayı görenlerin hepsi yardım ve destek
noktasında verdiklerini artırdılar, büyük çabalar ortaya
koydular.
Bugüne kadar baktığımız zaman,
başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde 504 milyon 100
bin Türk lirasının toplandığını görüyoruz.
Türkiye, oraya şimdiye kadar tam 9 uçak, 7 gemi ile 49 milyon TL
tutarında ve yaklaşık 17 bin ton
ağırlığında insani yardım malzemesi gönderdi ve
bütün bu yardımlar, rakamsal olarak ortaya çıkan yardımlar ile
ayni yardımların tamamı milletimizin gönül hazinesinden ortaya
çıkmış yardımlardır, devletin harcadığı
içerisinde neredeyse kuruş denecek kadar para yok desek
yanılmayız çünkü bu, milletimizin hayırseverliğinin,
mağdur olan insanlara yardım etme duygusunun ve insanlığının
gereği olarak verdikleri paralardan oluşan büyük bir destek. Ben, bu
nedenle, bu vesileyle sizin huzurunuzda, sizin temsil ettiğiniz aziz Türk
milletinin her bir ferdine, ortaya koydukları bu yardımdan, bu
insanlıktan, bu iyilikten dolayı ayrı ayrı teşekkürlerimi,
şükranlarımı sunuyorum. Çok sağ olsunlar, var olsunlar.
Oraya gittiğimizde Somali Sayın
Cumhurbaşkanı dedi ki: Sizden önce buraya bir başka ülkenin
bakanı gelmişti. O bakan geldiği zaman zırhlı bir
araçla şehri gezdi ve hiç yere inmeden, kimseyle de tokalaşmadan
ondan sonra bıraktılar, gittiler Güvenlik var, falan var,
sıkıntı var. diye ama siz buraya geldiğiniz zaman
eşlerinizle geldiniz -çünkü heyettekilerin hepsinin eşi vardı ve
çocukları olanlar vardı- çocuklarınızla geldiniz,
zırhlı araçlarla değil halkın arasına indiniz, elinden
tuttunuz, başını okşadınız, onların
dertlerini yakından gördünüz. Bu nedenle, Türkiye hiçbir yardım
yapmasa bile şu fotoğraf dahi bize dünyanın en büyük
yardımı kadar kıymetlidir, değerlidir, bizim
imajımızı düzeltme açısından çok önemlidir. Bizim
açımızdan bu ziyaret tarihî bir ziyarettir çünkü o tarihe kadar
başbakan düzeyinde oraya hiçbir ziyaretçi 93 yılından beri
gelmemiş. 93 yılından beri ilk defa başbakan düzeyinde bir
ziyaret yapılıyor, onlar için çok önemli. Bizim
acımızı bütün dünya duydu, bizim çaresizliğimizi bütün
dünya sizin sayenizde gördü. diyerek teşekkürde bulundular. Gerçekten,
Sayın Başbakanımızın ziyaretinden sonra Somaliye
dünyanın başka ülkelerinin, başka yerlerdeki insanların
ilgisi, yardım ve desteği de artmıştır.
O ziyaretten sonra oraya giden yardımların
planlı bir biçimde gitmesi, doğru ihtiyaçların
karşılanması, doğru yerlere harcanması için burada da
bir koordinasyon kurulu oluşturuldu. TİKAnın
başkanlığında, organizatörlüğünde, bakanlardan
Başbakan Yardımcısı olarak benim koordine ettiğim bir
koordinasyon kurulu sürekli bu çalışmaları takip ediyor, her
hafta toplanıyor ve oralarda ne yapılabilir, neler ortaya konabilir
onun çalışmalarını yapıyoruz.
Bugüne kadar yaptığımız çalışmalar
çerçevesinde orada gıda ve su, diğer alanlardaki çevre, başka
ihtiyaçların giderilmesi yanında, oraya daha da kalıcı
yardımların yapılmasının gerekliliği ortaya
çıktı ve oradaki yetkililerin talebi de o doğrultudaydı.
Biz, buna göre, şu anda Somali merkezde iki yüz yataklı bir hastaneyi
orada hayata geçiriyoruz, onunla ilgili adımları attık.
Yaklaşık binden fazla toplu konutu orada TOKİ marifetiyle
yapacağız, hayata geçireceğiz ve oradaki mağdur
insanların oraya yerleşmesini temin edeceğiz.
Öte yandan, çadırlarda, o demin
anlattığım kötü yerlerde yaşayan insanları
Kızılayımızın çadırlarına taşımak
için seferber olduk. Şu anda iki bin çadırı mahalline ulaştırdık
ve insanlar oluşturulacak çadır kentlere taşınacaklar ve
orada hayatlarını devam ettirecekler konutlara nakledilene kadar.
Mobil bir fırın, mobil bir yemekhane oraya
kuruyoruz. Şu anda kurulum çalışmaları devam ediyor.
Bunlarla ilgili gerekli adımları attık.
Öte yandan, çöpü temizlemek için de
Kızılayımızla beraber, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızla
beraber önemli adımlar atıyoruz. O çöplerin hem temizlenmesi
konusunda hem de yeniden bundan sonra etrafta çöp olmaması hem de o
kemiklerin ortadan kaldırılması konusunda önemli adımları
beraber attık.
Sağlıkla ilgili, bir yandan hastaneyi yaparken
öte yandan da sağlık meslek liselerine ve sağlık meslek
yüksekokullarına oradan öğrenci getirmek suretiyle sağlık
alanında işin ehli olan insanların müdahalede
bulunmasını temin için önemli çalışmalar
başlattık.
Sadece sağlıkta değil, üniversite düzeyinde
de 500 tane öğrenciyi Türkiyede okutacağız. Bunun 230 tanesini
vakıf üniversitelerimiz kabul ediyorlar, 270 tanesinin de devlet
üniversiteleri marifetiyle Türkiyede karşılıksız
eğitimlerini almalarını temin edeceğiz.
Öte yandan, mesleki eğitim konusunda bizden
talepleri oldu. Ortaöğretim düzeyinde meslek okullarımızla
iş birliğini sağlayarak ayrıca bir eğitim
almalarını, onu da temin edeceğiz. Bu konuda, Millî Eğitim
Bakanlığımızla, YÖKle beraber iş birliği
çalışmalarımız devam ediyor ve o çalışmalar netice
aldığında önemli katkıları daha büyük bir boyutta
onlar bulundukları yerde elbette sağlayacaklardır.
Bunun dışında, TOKİnin
yapacağı o konutların dışarısında
müthiş arazi var orada. Bu araziyi kullanmayı bilmeyen bir yapı
da var. Yani tarım arazileri var ama tarım arazilerini kullanma ve
onları kendileri için daha faydalı hâle dönüştürme
noktasında yeterli bir birikim, yeterli bir tecrübe yok. Örneğin,
sahile baktığınızda, 3.337 kilometrekare civarında bir
sahil şeridi var, neredeyse dünyanın en uzun sahil şeridine
sahip ama denizden 1,5 milyar dolarlık bir deniz ürünleri başka
ülkeler tarafından kullanılırken denizden istifade etme ve bunu
kendi lehlerine doğru bir biçimde kullanma konusunda da yeterli bir bilgi ve
yeterli bir eğitim sahibi de değiller. Bu nedenle, Tarım
Bakanlığımızla iş birliği yapmak suretiyle
buralarda hem balıkçılıkla ilgili hem de tarım
alanında verimli işler yapılmasıyla ilgili ortak bir proje
de orada yürütülecek ve bu proje çerçevesinde, Türkiyede olan tarım
üretme çiftlikleri benzeri bir çiftlik kurulmak suretiyle oradaki insanlar
eğitilerek oraya katkılar sağlanacaktır ve şimdiden
Türkiyeden bir iş adamımız Buraya elli tane traktörü ben
bağışlayacağım. dedi ve orayla ilgili gayretleri
ortaya koydu ve pek çok vatandaşımız da bu noktada, projelere
destek noktasında büyük gayretleri ortaya koydular, koymaya devam
ediyorlar. İnşallah, önümüzdeki günlerde yapılan -daha
başka pek çok çalışma var- bütün bu çalışmaların
orada somuta dönüştüğünü, bizzat oraya giderek hem milletimizin
verdiği paraların nereye gidip ne gibi hizmete dönüştüğünü
milletimize göstermek hem de oradaki insanların bu hizmetler
karşısında sevincini milletimiz ve dünyayla paylaşmak için
sık sık bundan sonra oradaki çalışmaların takipçisi
olacağız ve oradaki çalışmaları bizzat yerinde görüp
daha sağlıklı yürümesi konusunda gerekli desteğimiz
olacaktır.
Tabii, bu çalışmalar devam ederken dün
Somalide meydana gelen intihar saldırısında 70 tane Somalili
hayatını kaybetmiştir. Ben bu vesileyle, hayatını
kaybeden bütün Somalili kardeşlerime Allahtan rahmet diliyorum,
yakınlarına, ailelerine, Somali halkına ve Somali devletine de
başsağlığı diliyorum.
Somalide en büyük sıkıntılardan birisi de
işte bu güvenlik meselesi. Somalide din aynı, başka bir din
yok, tek. Dil aynı, başka bir dil yok, o da tek. Mezhep de aynı, başka bir şey yok, o da
tek. Bu kadar teklik içerisinde maalesef huzur ve barış yok. Ülke
dörde bölünmüş, dört ayrı grup arasında birtakım nedenlerle
çekişmeler, kavgalar var. Umarız ki orada tez zaman içerisinde bir
barış ortamı, bir huzur ortamı olsun.
Dün bu hadiselerin yaşandığı hemen
duyulur duyulmaz Sayın Başbakanımız, Somali
Cumhurbaşkanı Şeyh Ahmedi aradı ve onunla bir
görüşmede bulundu, yaşanan olaylarla alakalı bilgiler aldı.
Aynı şekilde biz de Somalili yetkili makamlarla ve orada görev yapan
Türkiyeden gönderdiğimiz görevli arkadaşlarımızla
görüştük ve oradaki durumlar hakkında kendilerinden bilgi aldık.
Şunu açıklıkla ifade etmek isterim ki yaşanan
saldırı Türklere karşı veya Türkiyeye karşı
yapılmış bir saldırı kesinlikle değildir ve
oradaki saldırı bütün yetkililerin ve bizzat kendi
arkadaşlarımızın, orada olanların ifadesiyle devlet
organlarına karşı yapılmış bir
saldırıdır. Yoksa Türkiye yardım yapıyor, yardım
yapmasın. Türkiye şu hizmetleri yapıyor, bu hizmetleri
yapmasın. şeklinde bir düşünceyle yapılmış bir
saldırı olmadığını bizim kendi
arkadaşlarımız söylüyorlar, Somalili yetkililer söylüyorlar. O
nedenle bu saldırı Türkiyeye karşı değil, Türkiye'nin
oradaki görevlilerine karşı değil, sadece oradaki kendi iç
çatışmaları nedeniyle devlet organlarına karşı
yapılmış bir saldırı ama ne olursa olsun böyle bir
saldırıyı lanetlemek bizim vazifemizdir. Masum insanları,
eğitim almak için bir araya gelmiş insanları, kendi ülkesinin
vatandaşlarını suçsuz yere öldürmek, intihar usulüyle veya
başka bir usulle olsun, en büyük vahşettir, en büyük insanlık
suçudur. Bu eylemleri yapanları hem buradan lanetliyor hem de
şiddetle kınıyoruz.
Buradan şunu da ifade etmek isterim ki Türkiye'nin
orada atacağı adımları bundan sonra da atması devam
edecektir. Yapılması gerekenler neyse milletimize söylediklerimiz...
Milletimizin bize inanarak verdiği paraların hepsi mahalline
harcanacaktır. Bundan sonraki süreçte içeride yaşanan
kargaşayı da dikkate almak suretiyle orada görev yapan bütün Türk
görevlilerin güvenliğini sağlama konusunda da Türkiye olarak
ayrıca tedbirlerimizi de bundan sonraki süreç için
alacağımızı da ifade etmek istiyorum.
Ben, bu vesileyle, yardım yapan bütün milletimizin
her bir ferdine ayrı ayrı teşekkür ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bozdağ.
Gündem dışı ikinci söz, füze kalkanı
konusunda söz isteyen Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbabaya
aittir.
Buyurun Sayın Ağbaba.(CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Malatya Milletvekili Veli
Ağbabanın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan füze
kalkanına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlunun cevabı
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Malatya Kürecik bölgesinde kurulması planlanan
İsrail füze kalkanıyla ilgili görüşlerimi ifade etmek üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Halkımızdan gizlenerek kapalı kapılar
ardında temel amacı İsraili korumak olan füze
kalkanının kurulacağı Malatyanın milletvekiliyim.
Değerli arkadaşlar, NATO füze
kalkanının Malatyanın Kürecik bölgesine kurulacağı
gündeme geldiği ilk günden itibaren demokratik yollardan tepkimizi dile
getiriyoruz. Malatya halkı, günlerdir tedirginlik yaşamakta,
Hükûmetin tatmin edici bir açıklama yapmamasını
şaşkınlıkla izlemektedir. Bu projeyle ilgili, Başbakan
Sayın Erdoğanın daha önce NATOnun üyesi olarak bu kapsamda
atılacak bir adım ve bu işin komutasının kime
verileceği hususu ki bunun özellikle topraklarımızın
genelinde böyle bir şey düşünülüyorsa zaten kesinlikle bu bize
verilmeli, aksi takdirde bunun kabulü mümkün değildir. açıklamasına
rağmen füze kalkanı kontrolünü Avrupa Yüksek Kuvvetler
Komutanlığına verileceği ifade edilmektedir. Yani
Sayın Başbakanın daha önce Kesinlikle kabul etmeyiz.
dediği sistem başka ülkelerin kontrolünde Malatya Kürecik bölgesinde
kurulacaktır. Şimdi Hükûmete sormak gerekiyor: Türkiyenin
geleceğini tehdit eden böyle bir karar alırken kime sordunuz? Bu
anlaşmadan kimin haberi var? Açıkça söylemek gerekirse
milletvekillerinin, ana muhalefet partilerinin, muhalefet partilerinin, sivil
toplum örgütlerinin haberi olmadan kapalı kapılar ardında
Dışişleri yetkilileri tarafından imzalanan
anlaşmayı demokrasi adına kara bir leke olarak
değerlendiriyorum. Çağdaş demokrasilerde bu süreç
konuşularak, tartışılarak karara bağlanır ama
bizde maalesef Ben yaptım, oldu. mantığıyla hareket
ediliyor.
Değerli arkadaşlar, füze kalkanının
Malatyaya kurulması konusunda endişelerimiz var. Şimdi sizlerle
bu endişelerimizi paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl
Lizbonda füze kalkanı tartışmaları sırasında kalkanın
İrana karşı kurulduğunu açıkça ilan eden ve
Başbakan Erdoğanı üstü kapalı eleştiren Fransız
Cumhurbaşkanı Sarkozy Biz kediye kedi deriz. demişti. Fransa
Cumhurbaşkanının da ifade ettiği gibi füze kalkanı
İrana karşı İsraili korumak için kuruluyor. Füze
kalkanı gündeme geldiğinden beri Türkiyeyi dikkatli bir üslupla
uyaran İran, geçtiğimiz günlerde söylemini sertleştirerek çok
ciddi bir iddiada bulundu. İran dinî lideri Hamaneyin
danışmanı Orgeneral Safevi Türkiyenin İsraile
karşı çıkışı bir siyasi gösteridir. Perde
arkasından görüşüyorlar. demiştir. Yine İran Meclisi
Ulusal Güvenlik Komisyonu üyesi Muhammed Kevseri de füze kalkanı
kararını çifte standart olarak nitelemiş, defalarca siyonist
rejimine karşı olduğunu söyleyen Gazze filosuna
saldıranlara ağır ceza isteyenler İsraili koruyacak radar
sistemine izin verdi. demişti. İşte size gerçekler. Füze
kalkanıyla ilgili sadece İranla değil, Rusyayla da ciddi sorunlar
yaşayacağımız bir gerçektir. Zira Rusya, Çin ve
İranın Türkiyeye kurulacak radar sistemine karşı ortak
füze kalkanı kurmak amacıyla görüşmeler yaptığı
belirtiliyor. Anlaşılıyor ki karşılıklı füze
kalkanı yarışı bölgemizi olası bir
çatışmanın odağı hâline getirecektir.
Artık bu gerçeklerle yüzleşme
zamanıdır. AKP Hükûmetinin sözde dış
politikasının en önemli argümanı olan komşularla
sıfır sorun politikasının bir aldatmacadan ibaret
olduğu açıkça ortadadır. Sadece İran cephesinden
yapılan bu açıklamalar bile AKP Hükûmetinin ülkemizi ve
halkımızı ateşe attığını göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, bir
diğer konu da füze kalkanının insan ve çevre sağlığına
olumsuz etkileri. Kürecikte daha önce kurulu bulunun ABD radar istasyonu
sebebiyle insanların, çoğu başta kanser olmak üzere çeşitli
hastalıklara yakalandıkları bilinmektedir. Şimdi yine
aynı bölgede, bu kez çok daha yüksek düzeyde radyasyon yayacağı
bilim insanları tarafından açıklanan füze kalkanı kurulmak
istenmesi, en yalın ifadeyle AKP Hükûmetinin Küreciki ve Malatyayı
gözden çıkardığı anlamına gelmektedir. Ayrıca,
füze kalkanı başta Kürecik olmak üzere bölgemizde Malatyanın
dünyaca ünlü kayısısını, Kürecik bölgesinin meşhur
armudunu ve arıcılığı da olumsuz yönde etkileyecektir.
Şimdi soruyorum sizlere: Niçin füze
kalkanının Türkiyeye kurulması kabul edilmiştir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) Bu anlaşmayla
Türkiye askerî ve siyasi anlamda ne elde etmiştir?
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Ağbaba.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın
Başkan, bir dakika ver ya
VELİ AĞBABA (Devamla) Kim
için
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Devam
Devam
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu
VELİ AĞBABA (Devamla)
hangi
ülkelerin güvenliği için Anadolu
BAŞKAN Teşekkür ederim,
sağ olun.
VELİ AĞBABA (Devamla) Sözümü
tamamlayayım.
BAŞKAN Teşekkür ederim,
sağ olun.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Sayın Başkan, biraz önce bir arkadaşa bir dakika verdiniz
BAŞKAN Vermedim öyle bir
şey, nereden çıkardınız? Hayır, hiç öyle bir şey
yok.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Sayın Başkan, az önce
BAŞKAN Hayır, öyle bir
şey yok. Benimle boş yere tartışmayın.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Toparlayayım.
BAŞKAN Teşekkür ederim,
hayır.
VELİ AĞBABA (Devamla)
Arkadaşlar, bu, Anayasanın 90 ve 92nci maddesine
aykırıdır. Bu anlamda bu kararın Türkiye Büyük Millet
Meclisinde konuşulmadan karara bağlanmasını
yanlış buluyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Hükûmet adına Dışişleri
Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben her
şeyden önce Sayın Veli Ağbabaya teşekkür ediyorum. Bu
konuyu gündeme getirmek suretiyle bizim de hem yüce Meclisimizi hem de yüce
milletimizi, özellikle de Malatyalı kardeşlerimizi bilgilendirme
imkânımız doğmuş oldu. Bu bakımdan, bu
fırsatı verdikleri için teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, soruları
soramadı, yazılı versin mi size?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Yazılı olarak verirse de cevap veririz. Tabii, her zaman
verebilirler, her zaman verebilirsiniz. Meclis denetimine her zaman
açığız. Yazılı olarak da verebilirsiniz, ancak bu
imkân için teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir dakikaya karşı
yirmi dakika alıyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Zaten yasama döneminin başlaması dolayısıyla
vesile ittihaz ederek Mecliste grubu bulunan muhalefet partilerimizden randevu
istemiştim ve bugün de -kendilerine de teşekkür ediyorum- Ana
Muhalefet Partisi Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu randevu verdiler ve Genel Başkan Yardımcısı
Sayın Faruk Loğoğluyla birlikte bu konuyu da muhtevi
dış politika konularındaki önemli hassas hususları
kendileriyle paylaştık, çünkü bu mesele her şeyden önce bir
ulusal güvenlik meselesidir ve ciddiyetle ele alınması gereken,
polemik konusu yapılmaması gereken bir uluslararası güvenlik
meselesidir.
Şunu açık bir şekilde ifade ediyorum,
bugün Sayın Kılıçdaroğluna ifade ettiğim, bu konuda
verdiğim bilgiler, Hükûmetimizin de elinde olan bilgilerdir ve gayet
açık suretle kendisiyle paylaşılmıştır. Bu konuda
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu da gerektiğinde kendi içinde
istişarelerini yapabilirler.
Ancak bu fırsattan istifade şu hususu
vurgulamak istiyorum: Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin ve bizim Hükûmetimizin
en birinci önceliği ülkemizin, bugünkü
vatandaşlarımızın ve gelecekteki
torunlarımızın, gelecekteki
vatandaşlarımızın güvenliğini sarsılmaz bir
şekilde garanti altına almaktır. Çünkü, nükleer teknoloji,
balistik füze teknolojisi öylesine hızla gelişiyor ki
bırakınız tek tek ülkeleri, küçük grupların elinde dahi
bulunması hâlinde çok büyük risk potansiyelleri oluşuyor. Önümüzdeki
kısa bir dönemde bu tür balistik füze teknolojisinin en az otuz ülkede,
yani komşularımızla ilgisi olmayan en az otuz ülkede
olabileceğine ve belki de çok sayıda devlet dışı aktörlerin
elinde olabileceğine dair bilimsel, stratejik analizler var. Bizim
vazifemiz, ülkemizin
bütününü ve gelecek nesillerimizi de koruyacak tedbirler almaktır. Bunun
da iki yolu var. Bir, kendi ulusal füze savunma sistemimizi
geliştireceğiz. Bununla ilgili Başbakanımız gerekli
talimatları verdi. Savunma Sanayi Müsteşarlığı bu
konudaki her türlü çalışmayı yapacak.
İkincisi de müttefiki,
ortağı olduğumuz, kurucu üyelerinden olduğumuz, ilk
üyelerinden olduğumuz NATO ittifak sistemi içinde gerekli tedbirlerin
alınmasıdır.
NATO ittifakı geçen sene kasım
ayında yeni bir stratejik konsept geliştirdi. Türkiye de bu stratejik
konsepte etkin katkı sağladı ve bu yeni stratejik konsept
öngörülemeyen, ileride öngörülebilir olacak olan bütün tehditlere
karşı NATO ülkelerinin bütününü savunma konusunda yeni bir stratejik
çerçeve oluşturdu. Bu çerçevedeki konulardan birisi de sadece
konvansiyonel savunma değil, balistik füze tehdidine karşı NATO
ülkelerinin nasıl savunulacağı konusuydu. Herkesin elindeki
değerleri, katkıları yaparak bütün ülkelerin
savunmasını teminat altına alma konusunda prensip kararı
alındı. Biz o toplantıda çok net bazı ilkeler beyan ettik,
bir kısmını Sayın Ağbabanın da okuduğu
ilkeler.
Bir: Biz bu yeni savunma konseptinin
herhangi bir komşu ülkeye karşı olmaması gerektiğini
söyledik ve böyle bir tanımlama olmaması için diplomatik olarak
yapılabilecek her türlü faaliyeti yaptık ve hiçbir NATO konsept
kâğıdında herhangi bir komşu ülkenin ismi geçmemektedir.
Jenerik olarak ortaya çıkabilecek bütün tehditlere karşı bir
kavram geliştirmiştir.
İkincisi...
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sözleşmeyi niye bize vermediniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Müsaade edin, eğer tatmin
olmazsanız...
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Sözleşmenin içeriğini niye bize vermediniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Peki, anlaşılan tatmin
olmayacaksınız. Ben anlatayım, yazılı olarak
sunarsınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Özür
dileriz. Hukukta...
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Müsaade edin ben bitireyim.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Bakın, hukukta Söz uçar, yazı kalır. diye bir ilke var.
Yazılı metni bize niye vermiyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) Peki, o zaman Sayın Milletvekili
Sayın Loğoğluna da başvurabilirsiniz çünkü Sayın
Loğoğlu bu anlaşmanın imza edildiği gün şu
açıklamayı yaptı, Genel Başkan Yardımcınız:
Şahsi görüşüm, füze kalkan kararı olumlu. Türkiye
bakımından yerinde bir karar. Prensip olarak NATO içerisinde bu
kararın alınmasını uygun görüyorum. Bu, Sayın
Loğoğlunun açıklamasıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Bakan, anlaşma...
DIŞİŞLERİ BAKANI
AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) O zaman müsaade edin ben anlatayım.
Tatmin olmazsanız Sayın Loğoğluna sorarsınız.
Kendisi çok kıdemli bir diplomatımızdır -kendisini takdir
ettim bu açıklaması dolayısıyla- detayları ondan
öğrenebilirsiniz, niçin gerekli
olduğunu. Ama Sayın Loğoğlu, Genel Başkan
Yardımcınız bu açıklamayı yaparken bir başka
milletvekili gelip burada İsrail kalkanı
derse bu
saptırmadır; bu, Türkiye'nin ulusal güvenlik meselelerini küçük, dar
siyasi çıkarlara alet etmektir, Malatyalıları
kışkırtmaktır, buna izin vermeyiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler) Malatyalılar da dâhil bütün
vatandaşlarımızın güvenliğini teminat altına
almak bizim vazifemiz. O zaman gider Sayın Loğoğluna
sorarsınız niçin gerekli bu diye çünkü çok iyi biliyorlar gerekli
olduğunu.
VELİ AĞBABA (Malatya) İsrail
kalkanı!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Şimdi
Dinleyin! Dinleyin!
VELİ AĞBABA (Malatya) Hayır,
İsrail
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Bakanım, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Bakın ben size sorduğunuz teknik bilgiyi
aktarıyorum. Dinleyin, sonra tatmin olmazsanız yazılı soru
sorarsınız, kendi Genel Başkan Yardımcınızdan da
sorarsınız ayrıca.
İkinci ilkemiz: Ülkemizin tümüyle
(CHP
sıralarından gürültüler)
İsraile karşı bizim ne politika takip
ettiğimize dünya da şahit ve herkesin de takdirini alan bir
politikadır. Ülkemizin tümüyle nükleer güvenlik şemsiyesi altına
alınması, yani dünyanın hangi köşesinden gelirse gelsin
Türkiye'nin bütün topraklarının güvenlik şemsiyesi altına
alınması bizim ilkesel bir pozisyonumuzdu, bunun temin edilmesini
şart koştuk ve bir seneyi aşkın süren teknik
çalışmalarla bununla ilgili gerekli teminatlar alındı.
Eğer bu radar sistemi
Füze savunma sistemi değil, füze kalkanı
değil, Türkiyeye bir tek füze yerleştirilecek değil, bu bir
erken uyarı sistemidir. Eğer bu erken uyarı sistemi Türkiyede
değil de başka bir ülkede -ismini zikretmek istemiyorum ama
Bulgaristan, Romanya, herhangi bir ülkeyi düşünebilirsiniz- olması
hâlinde, Türkiye topraklarının sadece Marmara Bölgesi bu koruma
altına giriyordu. Biz ülkemizin bütünlüğünü, bütününü koruma
altına almak durumundayız. Bu konuda da -herhangi bir- Türkiyede
mümkün olan en optimum nokta Genelkurmay
Başkanlığımızla, MİT
Müsteşarlığımızla, teknik bütün heyetlerle tespit
edilerek bu sonuca ulaşıldı.
Üçüncüsü: Türkiye'nin, bu kurulacak tesise Türk
Silahlı Kuvvetlerinin görevlendirdiği yetkin subayların bu
güvenlik sistemini denetleyebilmesi ve her yerine (
)(x)
olması. Bu da sağlanmıştır. Yani Türk toprakları
içinde bu radar sistemi tümüyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin denetimine
açıktır ve bu konuda gerekli teminatlar
alınmıştır.
Dördüncüsü de -gündeme geldiği için- komuta
kademesinde, bir saldırıya karşı cevap mahiyeti
taşıyacağı için erken uyarı sistemi, zaten bir
saldırı olmazsa düğmeye basmaya gerek kalmayacak ama bir
saldırı olursa otomatik olarak işleyen devrelerde, her
aşamasında Türkiye'nin diplomatik ve askerî müdahalesi olacak.
Nasıl mı olacak? Bir, biz NATO üyesiyiz, NATO Konseyinde daimî
temsilcimiz var. Alınan her kararda yetkilendirmeyi daimî temsilcimizin de
içinde bulunduğu heyet yapacak. Bunu kim uygulayacak? Bunu SACEUR
Komutanlığı uygulayacak yani NATOnun askerî kanadı
uygulayacak. Bu uygulamada da garanti altına almak için şart
koştuğumuz husus Almanya Ramsteinda bulunan Yüksek Komutanlığın
bünyesinde en üst düzeyde bir Türk generalinin daimî olarak
bulunmasıdır. Bu da teminat altına
alınmıştır. Yani Türkiyeden habersiz herhangi bir sürecin
devreye girmesi veya Türkiye'nin denetimi dışında bir sürecin
devreye girmesi söz konusu değildir, hiçbir ülkeye bilgi
aktarılması da bu anlamda söz konusu değildir.
Ayrıca Eskişehirdeki NATO Merkezi,
Koordinasyon Merkezi bu radar üssüyle daimî temas hâlinde olacak ve
Almanyadaki NATO karargâhındaki komutanımızla da daimî temas
hâlinde olacak. Dolayısıyla bizim için kendi ulusal güvenliğimizi
riske edecek herhangi bir adım atılması durumunda ya da daha
önce NATO Konseyinin almış olduğu kararlar dışına
çıkılması durumunda sürecin her aşamasında Türkiye
müdahil olabilecektir.
Eğer bütün bunlar, tedbirler alınır, buna
rağmen tespit edilen prensiplerin dışına
çıkılması hâlinde ise bütün bu anlaşma iki yıl süreyle
kısıtlanmıştır, iki yılda bir otomatik olarak
yenilenir ama herhangi bir noktada Türkiye tek taraflı olarak feshettirme
yetkisine de sahiptir. Bu konuda Türkiye'nin ulusal çıkarları tümüyle
korunmuştur.
Çevresel etki bakımından da bütün bilimsel
kurumlarımızı, askerî yetkililerimizi ve ilgili bütün
kurumlarımızı çalıştırdık. Bu konuda ne
Malatyada ne Kürecikte herhangi bir çevresel etkisi olmaması için zaten
lokasyon da ona göre tespit edildi. Bu çevresel etki konusunda da gerekli
tedbirler alındı.
Serpinti konusu da bazen gündeme geliyor. Bir kere, bu
teknolojiyi bilenler gayet iyi bilir ki eğer
Hiçbir zaman
olmasını istemeyiz çünkü bu sistem nihayetinde
caydırıcı bir sistemdir, savunma sistemlerinin tümü
caydırıcıdır, kendisi saldırı sistemi değil,
ümit ederiz ki böyle bir sistem caydırıcı bir etki yapar ve
hiçbir zaman bu sistemi kullanma ihtiyacı gerekmez. Ama velev ki böyle bir
durum ortaya çıktı, o zaman herhangi bir füze hareket ettiğinde
Türkiye topraklarına veya NATOnun başka bölgesine, o füzeyi imha
edecek karşılıklı füze ise atmosferin üstünde tahrip
edilecek bu füze. Dolayısıyla atmosfere inmesi, atmosferde herhangi
bir serpinti yapma ihtimali söz konusu değil.
SİNAN OĞAN (Iğdır) Efendim, füzeyi
kalkış anında vurdukları zaman ne yapacaksınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Eğer Türkiye bu radar sistemine ev sahipliği yapmamış
olsaydı, başka bir ülkede olsaydı -yine isim zikretmeyeceğim- komşu
ülkelerde olsaydı, o ülkelere yönelik herhangi bir saldırıda
serpinti riskimiz şu ankinden çok daha fazla olacaktı.
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti ciddi bir
devlettir ve güvenlik meselelerini ciddiye alır, bunun popülist
politikalara da alet edilmesine izin vermeyiz. Bütün güvenlik
kurumlarımız, Dışişleri
Bakanlığımız, Genelkurmay
Başkanlığımız, MİT
Müsteşarlığımız ve ilgili bütün bilimsel
kurumlarımız on aydır bu konuyu çalışıyor ve
bütün vatandaşlarımız müsterih olsunlar, gerekli her türlü
koruyucu tedbir ve ileride Türkiye'ye bir anlamda güvenlik riski
oluşturmayacak her türlü tedbir alınmıştır. Özellikle
Malatyalı kardeşlerimizin, hemşehrilerimizin de bu konuda
mutmain olmalarını istirham ediyoruz. Bu konuda bütün vilayetlerimiz
gibi Malatyamız da hiçbir ayrım gözetmeden tümüyle herhangi bir
muhtemel bir tehdide karşı koruma altındadır.
Dolayısıyla, bizim için -tekrar söylüyorum- tek
ve birinci önceliğimiz, ülkemizin, vatandaşlarımızın
ve gelecek nesillerimizin güvenliğini temin etmektir. Herhangi bir sistemin
başka bir niyetle ülkemizde veya dışarıda
oluşturulmasına izin vermeyiz, bu yapılan çalışma da
tamamıyla bu hedefe matuftur.
Eğer bu açıklamalardan sonra hâlâ sorular varsa
yazılı sorulması hâlinde de gerekli cevapları veririz.
Saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Davutoğlu.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) Sayın
Başkan
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan,
efendim, tabii Sayın Bakanın gündem dışı
konuşmayla ilgili verdiği bilgilere teşekkür ederiz, ama böylesine
önemli bir konuyu İyi oldu da gündem dışı gündeme
getirdiniz de Parlamentoya bilgi verme fırsatı buldum. demesini
doğru bulmuyorum. Bu politikalar Parlamentoda
tartışılmalıydı. Şimdi Sayın Bakan bu kadar
konuştu. Biz görüşlerimizi hangi platformda dile getireceğiz?
Politika oluşturulmuş, her şey söylenmiş Yazılı
sorun. deniyor. Gönül ister ki bu politikaların oluşması
sırasında parlamenterlerden ve gruplardan bilgiler alınsın,
ondan sonra takdirlerini kendileri yapsınlar.
Politikalar bu Mecliste, milletin Meclisinde oluşur.
Başka başkentlerdeki politikaları onaylama yeri değildir
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bunu arz etmek istiyorum. Bundan sonraki
şeylerde Dışişleri Bakanlığının bu tip
kritik konulardaki eğilimler konusunda Parlamentonun muhakkak bilgisini ve
değerlendirmesini almasını tavsiye ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bir de şu eksikti
Değerli Başkanım: Sayın Dışişleri
Bakanından yazılı olarak ben sözleşmenin metnini özellikle
istedim ve bugüne kadar bu yazılı metin tarafımıza verilmemiştir.
Bunu Meclisin huzurunda tekrar istirham ediyorum. Ne olur, sözleşmenin
içeriğini görmek istiyoruz. Ya bunu sitede yayımlayın veyahut da
bizlere dağıtın. Bunu görmek, öğrenmek bizim en doğal
hakkımızdır. Bizden bunu gizlemeyin.
Saygılarımı sunuyorum.
GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan, ben soru
önergesi verdim ama Sayın Bakan cevap vermedi. Benim yazılı soru
önergem var zaten, cevabını alamadım.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Loğoğlu.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) Sayın
Başkan, Sayın Bakan lütfettiler, ismimi telaffuz ettiler. İç
Tüzükün
BAŞKAN Şimdi, ilk defa milletvekili
seçilmiş arkadaşlarımıza buradan seslenmek isterim:
Önce, Sayın Loğoğlu hangi konuda ne yapmak
istediğini yerinden açıklayacak, grup başkan vekilleriniz bilir,
sonra ben onu dinleyeceğim veya burada oturan bir diğer
arkadaşımız dinleyecek, eğer sataşmadan söz isterse
ona göre bir tavır koyacağız. (CHP sıralarından
gürültüler)
Anlatıyorum, dinleyin lütfen.
Başka bir maddeden istiyorsa ona göre, kendisine söz
verilecek veya verilmeyecek ama Sayın Loğoğlunun şu anda
(CHP sıralarından gürültüler)
Sordunuz dinleyin.
Başkanlık Divanına konuyu aktarması
prosedürün birinci ayağı. Öyle mi Sayın İnce?
MUHARREM İNCE (Yalova) Tabii efendim.
BAŞKAN Onun için, beklerseniz sonucu göreceksiniz.
Yeni, ilk defa seçilmiş milletvekili arkadaşlarımıza bu
konuda bilgi vermiş oldum.
OKTAY VURAL (İzmir) En fazla orada var yeni
seçilen.
BAŞKAN Hepsi için konuşuyorum.
Buyurun Sayın Loğoğlu.
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) Sayın
Başkan, Sayın Bakanın füze savunma sistemiyle ilgili olarak
söyledikleri, bana atfen söyledikleri benim sözlerime yanıt
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Duyamıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Lâ-havle ve-lâ kuvvete...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Duyamıyoruz
BAŞKAN - Buraya vereceğiz canım!.. Önce
ben duyacağım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Mikrofon var, mikrofonu
kullanırsanız
BAŞKAN Sayın Loğoğlu bana
anlatıyor. Kendisi oradan konuşacak, yerinden değil.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkanım, Sayın Loğoğlu 69a göre söz istiyor.
BAŞKAN Tamam, bitti.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adana
Milletvekili Osman Faruk Loğoğlunun, Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlunun şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan füze savunma sistemi ve Malatyada
kurulacak radar tesisi hakkında benim söylediklerimi biraz
yanlış takdim ettiler, o bakımdan söz almış
bulunuyorum.
Füze savunma sisteminin mantığı ile
Malatyada kurulacak radar tesisinin mantığı birbirinden tamamen
Türkiye bakımından ayrı.
Füze savunma sistemi konusu Lizbonda alınan bir
ilke kararı nedeniyle bütün NATO müttefiklerince kabul edilmiş, bu
konuda Türkiyenin yetenekleri henüz yeterli olmadığı için ki
Sayın Bakan buna işaret etmiştir Ulusal savunma sistemimizi,
füze savunma sistemimizi geliştirmek durumundayız. diye. O
yapılıncaya kadar, demek ki NATO çerçevesinde kabul edilen bu sistem
Türkiyenin ulusal güvenliği bakımından yararlıdır.
Ama bu, Malatyada kurulacak radar tesisinin amaçları bakımından
çok farklı bir konudur. Malatyada kurulacak radar sistemi bir NATO tesisi
değildir. Bu, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında
imzalanmış ikili bir mutabakat zaptına göre faaliyet gösterecek
bir radar tesisidir. Amerikan yetkilileri bu tesisten toplanacak
istihbaratın İsraille paylaşılacağını ismen
söylemişlerdir. Sayın Başbakan Bu açıklama düzeltilecek.
dedi. Amerika Birleşik Devletlerinden bugüne kadar gelen bir düzeltme
yoktur.
Dolayısıyla buradaki sıkıntı,
buradaki sıkıntı, Hükûmetin bir yandan İsrail ile
ilişkileri gererken öbür yandan amacı Amerikalılara ve
diğer NATO müttefiklerine göre İsraili korumak olan bir füze sistemi
hakkında Türk kamuoyuna yanlış bilgi vermektedirler.
Yanlış bilgi vermektedirler, doğruları
anlatmamaktadırlar. Bizim kavgamız bu. Yoksa, yani Füze savunma
sistemi toptan yanlış, Türkiye'nin şeylerine aykırı.
diye bir noktada değil Cumhuriyet Halk Partisi. Parti
programımızda, seçim bildirgemizde NATOya nasıl
baktığımız açıkça ifade edildi. Biz diyoruz ki:
Hükûmet doğruları konuşsun. Hükûmet doğruları
konuşsun. Bu radar sistemi eğer İsrailin korunmasına
yardımcı olacaksa Hükûmet bunu ikrar etsin. Bunu yapmıyor. Bir
yandan İsraille ilişkiler alabildiğine gerilirken öbür yandan
sanki bütün dünyanın bildiği bir gerçeği yani bu sistemin,
öncelikle bu noktada, İrana karşı İsraili korumak
olduğunu Türk kamuoyundan gizleme çalışıyor. Mesele budur.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Loğoğlu.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz
elektrik ve doğal gaza yapılan
MUSA ÇAM (İzmir) Bakan, Loğoğlundan özür
dilesin.
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Meclisi niye o zaman
yanlış bilgilendiriyorsunuz?
MUSA ÇAM (İzmir) Bakan, Loğoğlundan
özür dilesin.
BAŞKAN Efendim?
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) Meclisi niye
yanlış bilgilendiriyorsunuz? O zaman niye burada görüşülmüyor bu
iş?
BAŞKAN Necati Bey, bir saniye
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, sisteme girmek istedik, hatta yoklamada da girmek istedik
Yani,
İçtüzük 60a göre söz istedik.
BAŞKAN Siz beni
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sistem
arızalı olduğu için söz alamadık.
BAŞKAN Onu düzelttireceğim şimdi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yani, İç
Tüzük 60a göre
BAŞKAN Tamam, şimdi siz girerseniz
Biliyorsunuz ki siz, ben 60ıncı maddeye göre istenen sözleri üç
gündem dışı sözden sonra veririm. Bu arada girmeye
çalışın.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Bakanın konusuyla ilgiliydi. Sayın Bakan açıklamalarda bulundu.
BAŞKAN Hayır, farklı farklı
konularda söz isteyen arkadaşlarımız var. Yani, benim usulüm
öyle. Dört yıl öyle uyguladım, şimdi de öyle uyguluyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Peki.
OKTAY VURAL (İzmir) Milletvekilimiz
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) Sayın Başkan, Sayın Loğoğlu Türkiyedeki
radar sistemiyle ilgili konuştu.
BAŞKAN - Yok şimdi değil... Yok, olmaz
öyle
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) - Konuyla ilgili
BAŞKAN - Yani, anladım da şimdi
OKTAY VURAL (İzmir) Genel görüşme isteyin bu
konuda
Sayın Bakan Genel görüşme istesin.
BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz
elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar hakkında söz isteyen Bursa
Milletvekili Sayın Necati Özensoya aittir.
Buyurun Sayın Özensoy. (MHP sıralarından
alkışlar)
IV.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoyun, doğal gaz ve elektrik zamlarına
ilişkin gündem dışı
konuşması
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) - Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; yeni dönemin ve yeni yasama
yılının hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Maalesef, her gün şehit haberleri alıyoruz. Ateş
düştüğü yeri yakıyor. Bütün şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyorum, milletimize ve şehit yakınlarımıza da
başsağlığı ve sabır diliyorum.
Gündem dışı konuşmayı son yapılan
doğal gaz ve elektrik zamlarıyla ilgili aldım. Şöyle
kısa bir geçmişe dönüp bakarsak, Sayın Bakanın
yaptığı açıklamalardan başlarsak gazetecilerin
sorduğu soruya cevaben Bakan müjdeli haberi geldi diye
başlıklar atıldı 28 Temmuz 2011de. Sayın Bakan,
Bu rakamlar, sizin dediğiniz tarzda gelişen rakamlar
değil. Şu ana kadar aldığımız doğal
gazın ve petrolün fiyatı, kamuoyunun da açıktan takip
ettiği gibi arttı. Ancak bunu kendi içinde balans edecek sistemler
geliştirdiğimiz için şu ana kadar böyle bir zam söz konusu
olarak karşımıza gelmedi. gibi açıklamalar yaptı.
Basını da eleştirerek Bu durumda, üç ay, bir ay gibi sonra
zamlar gelecek. demek doğru işler değil. diyerek de
basını da eleştirdi.
Yine, aynı günlerde EÜAŞ Genel Müdürü Sayın Halil
Alış, elektrikle ilgili herhangi bir zammın söz konusu
olmadığını, 2010 yılında 5,5 milyar lira
EÜAŞın kâr ettiğini, işte bu önümüzdeki yıl da, yine
hazinenin istediği 1 milyarlık kârı elde edebilecekleri için, bu
zammın söz konusu olmadığını ifade etti.
Şimdi, yine 2007 yılına gelirsek, 2007 yılında
elektrik ve doğal gaz fiyatlarına baktığımızda,
bugünkü fiyatların yaklaşık yarısına tekabül ediyor;
elektrik 15,80 kuruş, bugün elektrik fiyatı 30 kuruşa
çıktı, doğal gaz fiyatları da hakeza buna benzer
şekilde arttı.
Şimdi, buradan soruyorum: Sayın Bakan sık sık petrol
fiyatlarının arttığından, doların ve dövizin
arttığından bahsediyor. 2007 yılından bugüne kadar
petrol fiyatları yüzde 100 arttı mı? Veya döviz fiyatı 2007 yılından bugüne kadar yüzde 100 arttı
mı? Veya başka bir açıdan değerlendirelim: Memurun,
işçinin, emeklinin maaşları 2007 yılından bugüne kadar
yüzde 100 arttı mı? Hayır. Demek ki enerji konusunda bu
Hükûmetin başından bugüne kadar yaptığı politikalarla
yanlış politikaları vatandaşa, sanayiciye fatura eden bir
durum söz konusu bugün.
Bakın, sanayinin en büyük
sıkıntılarından bir tanesi, enerji girdi
fiyatlarının yüksek olması. Hemen hemen yüzde 40ına
tekabül eden bir maliyet var enerji fiyatlarında. Bu zamları da
üzerine koyduğunuz zaman sanayici ürettiğinin üzerine de zamları
koymak durumunda kalacak. Dolayısıyla, enerjiye yapılan
zamların piyasaya yansımalarını hep birlikte, geçmiş
dönem de dâhil, bugün de görüyoruz.
Şimdi, 2007 yılından
sonra, özellikle enerji politikalarındaki yanlışlıklarla
birlikte enerji koridorundaki kamu iktisadi teşebbüsleri birbirine
zincirleme olarak borçlandılar, 30 katrilyonu aşan bir borç
zincirinin içerisine girdiler. Bunu sadeleştirdiğiniz zaman bile,
yani birbirine mahsup ettiğiniz zaman bile eski parayla yaklaşık
13-14 katrilyon liralık bir görev zararı meydana geliyor.
Dolayısıyla, BOTAŞ gibi, EÜAŞ gibi, TETAŞ gibi
diğer kurumlar bankalardan kredi kullanarak bu maliyetlerini de
yukarılara çekmek durumunda kalıyorlar. Dolayısıyla, ifade
ettiğim gibi, bu Hükûmetin yaptığı doğal gaz
anlaşmalarındaki yanlışlıklar, sadece Mavi
Akımdaki bir formül hatası yüzünden milyar dolarlara mal olan bir
zararın içerisine uğradığımız YDKnın
raporlarında yazılı. Dolayısıyla, bu Hükûmet, enerji
politikalarını bugüne kadar yanlış
uygulamıştır. Enerji politikalarını, daha önce de
ifade ettiğim gibi, artık millî bir politika hâline getirip bu
politikaları bu şekilde yürütmek durumundayız.
Ben, zamanın kısa
olmasından dolayı sözümü de daha fazla uzatmamak adına, bu
politikaların bir an önce değiştirilmesi, vatandaşa bu
şekilde yansıtılmaması için tedbirler geliştirilmesini
buradan söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özensoy.
60ıncı maddeye göre pek kısa söz talepleri
vardır, şimdi onları vereceğim.
Birer dakikadır süreler.
Sayın Hamzaçebi
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebinin, Dünya Öğretmenler Gününe
ilişkin açıklaması
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü gündeminde önemli
konular var. Biraz önce, füze kalkanına ilişkin olarak görüşler
ifade edildi. Biraz sonra, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır
ötesi harekât yapabilmesi amacıyla Hükûmete yetki verilmesine ilişkin
tezkereyi görüşeceğiz. Ancak, bugün önemli bir gün, bugün Dünya
Öğretmenler Günü. Böyle bir günde tüm öğretmenlerimizi kutluyorum ve
kısa bir süre önce açılmış olan eğitim ve öğretim
yılının tüm öğretmenlerimize tekrar hayırlı
olmasını diliyorum. Ancak bu yıl, öğretmenlerimiz
açısından, öğrencilerimiz açısından buruk
başlayan bir yıl oldu. Önceki Millî Eğitim Bakanımız
Sayın Nimet Çubukçunun 2011 yılında 55 bin öğretmen ataması
yapılacak sözü olmasına rağmen bu söz tutulmamış,
bugünkü Millî Eğitim Bakanımız ise bu konuda öğretmenlerden
sadece özür dilemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, tam beş saniye önce mikrofon kapandı.
BAŞKAN Ben kapatmadım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Bakın söylüyorum, tam beş saniye önce kapandı.
BAŞKAN Ben kapatmadım ama kendiliğinden
kesildi, ona baktırırım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) O zaman
Sayın Başkan sistemde problem var.
BAŞKAN Ona baktırırım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Saati
önüme koydum, saniyesine uygun olarak konuşuyorum.
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi,
baktırırım; çünkü benim elim değmedi, ben sadece açma
düğmesine bastım. Dolayısıyla
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, sizin eliniz değmedi tabii ama o zaman bu sistemi
kurgulayan sayın iktidar, şurada beş saniyeye bile tahammül
edemiyor. (AK PARTİ sıralarından Ne alakası var sesleri,
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın İnce.
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İncenin, Genel Kurul görüşmelerinde
konuşmalara ilave süre verilip verilmemesine ilişkin
açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Başkanlık Divanına
ve sizden başka diğer Meclis başkan vekillerine de bir
açıklama yapmak istiyorum.
Bu, süremiz bittikten sonra ilave süreyi verip vermeme
meselesi. Sayın Başkan, burası bir eşitler Meclisidir;
burada grup başkan vekilinin, bir siyasi partinin genel
başkanının, bir bakanın ya da başbakanın herhangi
bir milletvekiline karşı bir üstünlüğü söz konusu değildir.
BAŞKAN Doğru.
MUHARREM İNCE (Yalova) Herkes milletvekilidir.
Siz, burada bir parti genel başkanına ya da
Başbakana Süreniz doldu, sana ilave süre vermiyorum. diyebilir misiniz?
BAŞKAN Ben derim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Bunu diyebiliyorsanız
bana da diyebilirsiniz, bunu diyemiyorsanız hiç kimseye diyemezsiniz.
Allahın kanunu değil bu yani sözleri yarım kalıyor,
selamlayacak Hayır, ek süre vermem
Bu uygulama doğru değildir.
Bütün Meclis başkan vekillerini buradan Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan
Vekili olarak uyarıyorum, lütfen bu uygulamanızdan vazgeçiniz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Tanal
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfanın
Ceylanpınar ilçesinin Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde bulunan ve
elektrik, su ve yolu olmayan göçer köylerine yardım yapılmasına
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; doğa kuralları ihlal edilmez ancak
sosyal kuralları insanlar koyar ve burada selamlamanın Meclise fazla
görülmemesi gerekir. Bu uygulamadan derhâl vazgeçilmesini talep ediyorum. Bir.
İki: Önce can, sonra canan. denilir. Değerli
Bakan ve milletvekili arkadaşımız Somaliden bahsetti.
Şanlıurfanın Ceylanpınar ilçesinin Devlet Üretme
Çiftliğinin içerisinde yirmi tane göçer köyü var. Yirmi tane göçer köyünün
içerisinde elektrik yok, su yok, yol yok. Ben, sayın İktidarın
Somaliye yaptığı yardımın Şanlıurfa ilinin
Ceylanpınar ilçesinin Devlet Üretme Çiftliğinin içerisinde bulunan
yirmi tane göçer köyüne yapılmasını arz ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Öğüt
4.- İstanbul
Milletvekili Kadir Gökmen Öğütün, İstanbuldaki Cumhuriyet Halk
Partili belediyelere karşı yapılan itibarsızlaştırma
ve şüphe uyandırmaya yönelik uygulamaları protesto ettiğine
ilişkin açıklaması
KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın Meclis üyeleri; İstanbuldaki Cumhuriyet Halk
Partili belediyelere karşı yapılan
itibarsızlaştırma ve şüphe uyandırmaya yönelik
uygulamaları protesto ediyorum. Normal yollarla yapılan
çağrılarla gidilebilecek savcılık davetlerine daha önceden
basına haber verilerek yapılan polis baskınlarının
amacının ne olduğunu yüce Meclisin anlayışına
bırakıyorum.
Bizler demokrasilerde sabah altıda evimize ancak
sütçünün veya gazetecinin geleceğine inanıyoruz ama AKPnin ileri
demokrasisinde her sabah kapı çalındığında hepimizin
aklına demokrasi dışı uygulamalar gelmektedir. Bu
uygulamaları protesto ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Vural
5.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması
planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz önce Dışişleri
Bakanımızın füze kalkan sistemi konusunda verdiği
bilgilerin yeterince Meclisi tatmin ettiğini düşünmüyorum. O
bakımdan, Sayın Bakanın bir genel görüşme talebiyle bu
konunun daha detaylı bir şekilde Parlamentoda
tartışılmasına vesile olmasını da istirham
ediyorum.
Tabii, füze kalkan sistemiyle ilgili Sayın
Başbakanın Obamayla yaptığı konuşmada bu
sistemin İrana karşı İsraili koruyacağını,
bunun da bir politik riski olduğunu, bu bakımdan da NATO gibi bir
kılıf gerektiğine ilişkin ifadelerin de birtakım
medyada yer aldığını da belirtmek istiyorum.
Diğer taraftan, Sayın Bozdağın ifade
ettiği gibi, Somaliye yardım gönderen bütün milletimize
teşekkür ediyorum. Türk milleti darda olan herkesin yanında
olmuştur. Bu bizim medeniyet anlayışımızın
gereğidir. Umarım bu medeniyet anlayışının
Hâkim
güçlerin bu sömürü düzeninden vazgeçerek o yörelere daha fazla ilgi
göstermeleri gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) Bu vesileyle, böyle bir
yardımın göbek dansları ve yeşil dolarlarla gündeme
getirilmesini de kınadığımı ifade etmek istiyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Şeker
6.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Şekerin, Somali ve benzeri ülkelerin açlık ve
yoksullukla karşı karşıya olmasının nedenleri ile
füze savunma sistemine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Somali ve benzeri ülkelerin açlık ve
yoksullukla karşı karşıya olmasındaki en önemli neden,
Sayın Başbakanımızın da dediği gibi, emperyalist
ülkelerin bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve istekleridir. Bu topraklarda
doğmuş, büyümüş insanların genlerinde antiemperyalist olma
vardır. Ancak, Somalinin yanında olmak aynı zamanda da
antiemperyalist olmayı gerektirir. Her konuda Amerikayla birlikte hareket
ederek, Irakta, Akdenizde, füze kalkanı olayında, Arap
Yarımadasındaki gelişmelerde Amerikayla birlikte olmak, onunla
beraber hareket etmekle emperyalizme karşı gelinmez.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Atıcı
7.- Mersin
Milletvekili Aytuğ Atıcının, Somaliye yapılan yardımlara
ilişkin açıklaması
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Somaliye yapılan yardımlardan bahsettiler.
Yüce milletimiz büyük teveccüh göstererek çok ciddi bir katkı
sağlamıştır ve her zaman da sağlayacağına
bir şüphemiz yoktur ancak yine hatibin bahsettiği üzere Somali
halkı dörde bölünmüş, idare yok, yönetim yok, hiçbir şey yok
Ben, sadece iyi niyetle başlanan bu yardım
kampanyasının bir Somali feneri yaratmayacağını ümit
ediyorum.
BAŞKAN Sayın Oğan
8.- Iğdır
Milletvekili Sinan Oğanın, Malatya Kürecik bölgesinde kurulması
planlanan füze savunma sistemine ilişkin açıklaması
SİNAN OĞAN (Iğdır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce füze kalkanıyla
ilgili olarak hem yüce Meclisimiz hem de Türk kamuoyu
yanıltılmıştır.
Füze savunma sistemi aynı zamanda bir
saldırı aracıdır, ifade edeyim hemen: Füze
savunmasında, bildiğiniz gibi füzenin ilk ateşlendiği anda
vurulur genelde. Bu demektir ki İrandan çıkacak bir füzeyi ancak
İran sınırları içerisinde vurursanız etkili olursunuz.
İkinci aşamada, atmosferde vurmanız gerekir, bu risklidir.
Üçüncü aşamada, gidilen ülkede vurmanız gerekir.
Dolayısıyla da İrandan çıkacak bir füzeyi
Ki Fransız
Cumhurbaşkanı da bunun İran olduğunu ifade etmiştir
Biz kediye kedi deriz. diyerek. Dolayısıyla, burada hedefin
İran olduğu ve korunacak ülkenin de İsrail olduğu çok
bellidir.
Hâl böyle iken eğer NATO ülkeleri korunsaydı
İranın elindeki füzelerin menziline bakmak gerekirdi. Bu menziller
Amerikaya ulaşamadığı gibi Avrupanın ortalarına
kadar da ulaşamıyor. Eğer öyle olsaydı bunun Doğu
Akdenize kurulması gerekirdi ve Doğu Akdenizdeki bir üsten kalkacak
füzeyle vurulması gerekirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİNAN OĞAN (Iğdır) - Hâlbuki
İsraili koruyacağı için Malatyaya kurulmuştur ve
Doğu Akdenizdeki Amerikan üslerinden ve gemilerinden çıkacak füzeyle
vurulacaktır. Dolayısıyla da Türkiye bir savaşın, bir
oldubittinin eşiğine getirilebilir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Çalık
9.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalıkın, Malatya Kürecik bölgesinde
kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin
açıklaması
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Öncelikle, ilk günden itibaren Malatya kamuoyunun
İsrailin kalkanı olarak kurulmasına ya da füze kalkanı
olarak kamuoyunun yanıltılmasına gösterdiğimiz tepkiyi dile
getirmek isterim.
Füze savunma sisteminin kurulacağı
söylenildiği ilk günden itibaren Sayın Başbakanımız ve
Sayın Bakanımız bu konuda gereken tüm hassasiyeti biz Malatya
milletvekilleriyle de paylaşmıştır ve öncelikle şunu
tüm kamuoyunun ve Meclisin bilmesini istiyorum: 1952de NATOyla
yaptığımız anlaşmadan sonra 1960ta ilk kez savunma
sistemi Malatyada kuruluyor, sonra 1999-2000 yıllarında yine
Malatyada Kürecikte kuruluyor. O zaman da mı İsraile kalkan olmak
üzere bu radar sistemi kurulmuştu? Şu anda uluslararası
yapılan bu sözleşmelerin gereği olarak yerine getirilen bu radar
sisteminin gereğini ben inanıyorum ki hem Sayın Başbakanımız
hem bakanımız
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ağbaba
10.- Malatya
Milletvekili Veli Ağbabanın, Malatya Kürecik bölgesinde
kurulması planlanan füze savunma sistemine ilişkin
açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın Başkan,
bu, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejadın dediği gibi
İsrail kalkanıdır. AKP Hükûmeti takiye yapmaktadır. Bütün
dünyanın ismini söylediği gibi, İsraile kalkan olmak için
yapılan bir olaydır.
Ben ve milletvekili arkadaşlarım 2 Ekim Pazar
günü geleceğine sahip çıkan binlerce kişiyle Kürecike gittik.
Kürecikte
Malatya kamuoyu füze kalkanına karşı;
sağcısı da karşı solcusu da karşı, Kürtü de
karşı Türkü de karşı. Malatya halkı barış
istiyor. Malatya halkı hiç kimsenin güvenliğini sağlamak için,
birilerinin güvenliğini sağlamak için kendini hedef yapmak istemiyor.
Ayrıca Kürecik halkı, Sayın Başkan, yol istiyor, su
istiyor, kanalizasyon istiyor. Kürecik halkı bomba istemiyor, savaş
istemiyor. Kürecik halkı, şimdiye kadar kendilerine ilgi göstermeyen
Hükûmetin ilgi göstermesini bekliyor. Malatya cephe
(CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı.
BAŞKAN Sayın Kaplan
11.-
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, on beş ildeki merkez
yöneticilerine, belediye başkanlarına ve il genel meclisine
yapılan operasyonları kınadıklarına ilişkin
açıklaması
HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Siyasi partiler demokrasilerin vazgeçilmez unsurudur ve
münhasıran Anayasaya göre denetimleri de Anayasa Mahkemesinde olur.
Ancak, buraya gelip yemin ettiğimiz günden bu yana üç gündür on beş
ilde merkez yöneticilerimize, belediye başkanlarımıza, il genel
meclislerimize komple bir taarruz, saldırı ve provokasyon biçiminde
operasyon yapılmaktadır, bunu kınıyoruz. Kandile
değil Ankaranın merkezine, Meclisi hedef alan bir operasyon
yapılıyor. Bu, siyasetle müzakere değil; bu, siyasetle
muharebedir. Herkesin aklını başına toplaması
lazım. Davetiyeyle gidecek kadın belediye
başkanlarımızın özel timlerce kapılarının
kırılıp yalnız yaşadıkları evlerde
gözaltına alınması insanlık adına utanç vericidir.
(BDP sıralarından alkışlar) Bunu kınıyoruz,
açıkça kınıyoruz ve ses vermenizi istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Böyle şey
olur mu? Demokratik siyaset. diyorsunuz. Hadi, buyurun
BAŞKAN Sayın Canikli
12.- Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin, Genel Kurul elektronik sisteminde meydana
gelen hatanın aydınlatılmasına ilişkin
açıklaması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biraz önce elektronik sistemdeki bir hata ihtimali
iddiasıyla grubumuza yönelik bir suçlama söz konusu oldu Sayın
Başkan. Ben, Başkanlık olarak bu konuyu
aydınlatmanızı istirham ediyorum. Yani bunun, bizim grubumuzla,
iktidarımızla, partimizle ne alakası var Allah aşkına?
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sizin polisiniz
saldırıyor. Sizin polisleriniz soruşturma açıyor. Sizin,
operasyonları kendi özel görevli mahkemeleriniz
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Yani bu ne
zaman dizayn edildi? Şu sistem, elektronik sistem ne zaman dizayn edildi,
ne zaman yürürlüğe girdi değerli arkadaşlar? Aklınıza
gelen her konuda
Bakın, buradaki sistem, iktidarıyla
muhalefetiyle bütün konuşmacılara uygulanmaktadır, aynı
şekilde uygulanmaktadır. Gerçekten, yani bu kadar yüzeysel bir
değerlendirme olmaması gerekir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bu
yaklaşım tarzını terk edeceksiniz. Seçilmişlere
saygı göstermezseniz kimse bu Meclise saygı göstermez.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Ayrıca,
bakın, bu millet ve bu Meclis, milletin iradesi doğrultusunda terörle
mücadele için ne gerekiyorsa yapacaktır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ne terörü? Bana
bir tane belediye başkanının üstündeki çakıyı göster,
bir tane şiddet eylemi göster, bir tane olay göster bir belediye
başkanıyla ilgili.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Türkiyede
bir terör vardır, Türkiyede bir terör problemi vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Terörle de
nasıl mücadele edileceği bellidir. Bu millet çok net olarak iradesini
ortaya koymuştur. Bizim görevimiz de bu iradeyi hayata geçirmektir. Bundan
da hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Saçmalıyorsun! Binlerce dosyanın içinde bir müşteki yok, bir
mağdur yok, bir çakı yok. Kolaydır düzdekileri böyle
kelepçelemek.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları var. Onu okutmadan evvel, 37nci Birleşimin 20/12/2010
tarihli tutanağını okuyacağım şimdi bu malum bir
dakikalarla ilgili sizin verdiğiniz karara yönelik:
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bütçe görüşmelerinin başlangıcından beri yeni
bir usul teamül hâline gelmiştir. Bu teamül ile İç Tüzüke
aykırı olan eski teamüle de son verilmiştir çünkü İç
Tüzükte süreler kesin olarak kurala bağlanmış olup konuşma
sürelerinin uzatılmasına yönelik hiçbir hüküm bulunmamaktadır.
Konuşma sürelerinin uzatılması keyfîliğe yol açmakta ve
eşitsiz uygulamalara neden olmaktadır. Yeni teamülle keyfîlik ve
eşitsizliğe tümüyle son verilmiştir. Bu nedenle bu yeni
uygulamanın bundan sonra da devam ettirilmesini oylarınıza
sunuyorum. demiş Sayın Yakut.
KAMER GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, usul
tartışmasını açmadan nasıl oylama yapıyorsunuz?
BAŞKAN Ya ben bir şey yapmıyorum, onu
okuyorum size.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Yeni bir karar
alabiliriz.
BAŞKAN Hayır, hayır ben usul
tartışması okumuyorum. Sadece açılmış usul
tartışmasının oylamaya sunulma şeklini Sayın Genç
talep ettiği için, beyefendinin isteğini yerine getirip size
okuyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) Neyse, peki Sayın
Başkan. Orada bütçe müzakerelerinde 37nci birleşimi okursanız.
BAŞKAN Muhterem, ben size okuyorum.
Ve devam etmiş: Bundan sonra da devam ettirilmesini
oylarınıza sunuyorum. demiş Başkan Vekili. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Meclis kabul etmiş. Yani bilgilendirmek için okudum.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları
vardır.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
Yalovadaki mevcut ve kurulması planlanan sanayi tesislerinin çevreye
etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi
(10/5)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri gereği Yalova ilindeki sanayi tesisleri ile kurulması için
girişimlerde bulunulan tesislerin Marmara Denizine ve Yalovanın
sahip olduğu doğal zenginliklere ve gündelik yaşama etkisinin
araştırılması ve olası olumsuz sonuçlara
karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılması için
gereğinin yapılmasını arz ederiz.
Muharrem
İnce
Yalova
Gerekçe
Yalova, Türkiyenin kuzeybatısında ve Marmara
Bölgesinin güneydoğu kesiminde yer almaktadır. Kuzeyinde ve
batısında Marmara Denizi, doğusunda Kocaeli, güneyinde Bursa ile
Gemlik Körfezi yer almaktadır. Yüzölçümü 847 km2 olup yüzölçümü
bakımından Türkiyenin en küçük ilidir. Doğal güzellikleri
bakımından ülkemizin en güzel illerinden biridir. İlimiz
yüzölçümünün %58ini ormanlar kaplamaktadır.
Üç büyük metropol ile sınır olması
nedeniyle tarım, turizm ve eğitim kenti alanında büyük bir
potansiyele sahip olan ilimiz, Marmara Bölgesindeki sanayileşmeden de
payını almıştır.
Son yıllarda bu tesislere yenileri eklenmektedir. Bu
gelişme istihdam, kalkınma
kavramları açısından çok olumlu karşılanabilinse de
ilimizin doğal zenginlikleri bu gelişmelerden olumsuz
etkilenmektedir, dolayısıyla Yalova çevre açısından çok
büyük bir tehditle karşı karşıyadır. İlimizin
birinci derece deprem bölgesinde bulunması bu tehdit
algısını sadece doğal zenginlikle
sınırlamamaktadır. Burada insan yaşamı hatta tüm
Marmara bölgesinde yaşam tehdit altındadır.
Yalova halkı uzun zamandır,
toprağına, ormanına, suyuna, havasına yönelmiş bu
tehditlere karşı yerel düzeyde tepki göstermektedir. 2006
yılından bugüne Termik Santrale karşı yürütülen mücadelenin
yanına şimdi de uluslararası kimyasal atık depolama şirketi
olan VOPAKın ilimizde kurmaya çalıştığı depolama
tesislerine yönelik mücadele eklenmiştir. Yalovanın tepkisi, gelinen
noktada ulusal düzeyde de destek görmektedir. Ancak bu tepkilerin
varlığına rağmen kamu adına karar alıcı
konumda olanlar, bugüne kadar bu tesisler Yalovaya kurulmayacaktır
diyememişlerdir. Yürütmenin bu tavrı, bugün halk ile devleti
karşı karşıya getirme potansiyeli
taşımaktadır.
Bu nedenle Meclisimizin
kuracağı bir araştırma komisyonu sorunları yerinde
saptayarak, alınması gereken önlemleri belirleyerek yürütmenin
kararlarına yol gösterici olacaktır.
2.- Antalya
Milletvekili Menderes Mehmet Tevfik Türel ve 23 milletvekilinin, turizm
potansiyelinin daha iyi değerlendirilmesinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Turizm sektörü, dünyada en
hızlı gelişen ve büyüyen sektörlerin başında yer
almaktadır. Turizm hareketleri dünyada hızla gelişme
gösterirken, Türkiye de gerek ekonomik politikalar kapsamında ve gerekse
mikro bazda sektörde çok hızlı bir büyüme göstermiştir.
Yabancı sermayeyi ülkeye çekmesi ve
ödemeler dengesine olumlu katkısı bulunan sektörün bu önemi
nedeniyle; turistik amaçlı yatırımlardaki artışı,
milli gelir içinde turizmin payının yükselişini, turizmin hizmet
sektöründe öncelikli istihdam alanı haline dönüşmesini daha iyi
sağlamak amacıyla yapılması gerekenlerin tespiti
amacıyla Anayasanın 98inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğünün 104 ve 105inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Menderes M. Tevfik Türel (Antalya)
2) Sadık Badak (Antalya)
3) Ahmet Arslan (Kars)
4) Tülay Selamoğlu (Ankara)
5) Mehmet Akyürek (Şanlıurfa)
6) Mehmet Öntürk (Hatay)
7) Avni Erdemir (Amasya)
8) Tülay Bakır (Samsun)
9) Durdu Mehmet Kastal (Osmaniye)
10) Özcan Ulupınar (Zonguldak)
11) Mehmet Kaçar (Şanlıurfa)
12) Kemalettin Aydın (Gümüşhane)
13) Zülfü Demirbağ (Elâzığ)
14) Yahya Akman (Şanlıurfa)
15) Mehmet Ersoy (Sinop)
16) Yusuf Başer (Yozgat)
17) Mehmet Süleyman
Hamzaoğulları (Diyarbakır)
18) Fatma Salman Kotan (Ağrı)
19) Emrullah İşler (Ankara)
20) Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
21) İsmail Safi (İstanbul)
22) Orhan Karasayar (Hatay)
23) Zeyid Aslan (Tokat)
24) Mehmet Daniş (Çanakkale)
Gerekçe:
Bilindiği gibi, turizm
sektörü 2008-2009 küresel krizine rağmen büyümeye devam etmiş, 2010
yılında dünyada turist girişleri %6,6 artarak 940 milyon
kişiye, sektörün yarattığı gelir ise 919 milyar dolara yükselmiştir.
2011 yılında da küresel turizmin %4-5 oranında büyümekte
olduğu tespit edilmektedir.
Turizmin yüksek büyüme
potansiyeli, milli gelir ve istihdam içerisindeki önemli yeri, insan
ilişkileri nedeniyle ekonomik ve siyasi işbirliği için
fırsat yaratması bütün devletleri turizm sektörünü giderek daha fazla
teşvik etmeye yöneltmiştir.
Türkiye 1980lerde
kıyı planlamaları ve yatırım teşvikleriyle
başlattığı turizm hamlesi ile bugün 900 bini
aşkın Bakanlık belgeli, 400 binden fazla belediye belgeli yatak
kapasitesine sahip olmuştur. Sektör doğrudan ve dolaylı 1,5
milyon kişilik istihdamı ile işsizlik sorununun azalmasında
önemli bir rol oynamaktadır.
Yoğun tanıtım
gayretleri, uluslararası ilişkilerin düzelmesi, ulaşım
imkânlarının gelişmesi gibi diğer faktörlerin de sayesinde
Türkiye turizmde önemli bir başarıya imza atarak 2010
yılında 27 milyon turistle dünya yedincisi, 20,8 milyar dolar turizm
geliriyle dünya onuncusu olmuştur.
Ancak, bu önemli
başarıya rağmen sektörün potansiyelini tam olarak
değerlendirebildiğimiz halen söylenemez. Sektörün kapasitenin
yarısı Akdeniz (temel olarak Antalya), %23ü Ege, %16sı
Marmarada bulunurken, Orta Anadolu, Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu
Anadolu gibi bölgelerin payı %10da kalmaktadır. Ayrıca Akdeniz
ve Ege bölgelerinde de iller arasında önemli yatırım dengesizliği
bulunmaktadır.
Diğer taraftan
yaklaşık 3500 bakanlık belgeli tesisler içerisinde kamping
sayısı 8, oberj sayısı 1, butik otel sayısı 76,
dağ evi sayısı 3, çiftlik evi sayısı 4, yayla evi sayısı
1dir. Dolayısıyla yatırımlar çoğunlukla kitle turizmini
hedef almış, turizmde ürün çeşitlendirmesi yetersiz
kalmıştır.
Deniz turizminde aşırı
yoğunlaşma Akdeniz ve Ege bölgelerinde yılın
yarısının boş kapasiteyle geçmesine, mevsimlik
işsizliğe ve ciddi bir potansiyel gelir kaybına neden
olmaktadır.
Dolayısıyla hem bölgesel hem de tür olarak
turizm kapasitemiz dengesiz bir gelişme göstermektedir.
Aynı şekilde yedi bini aşkın belediye
belgeli tesis de altyapı, standart ve çeşitlendirme
açısından problemlidir.
Turizm sektörünün gelecekte nasıl bir kapasite
kazanacağını gösteren yatırım teşvik belgelerine
bakıldığında yatırımların yine başta
Antalya olmak üzere genel olarak geçmişteki trend yönünde
geliştiği görülmektedir.
Oysa gerek turizmin hızla Anadolunun tümüne
yayılması, henüz turizme kazandırılmamış
zenginliklerin değerlendirilmesine yönelmesi, gerekse kültür turizmi, dini
turizm, dağ turizmi gibi alternatif alanlarda gelişmesini
hızlandırmak için yeni bölgesel planlamaların ve daha
farklı teşvik politikalarının ele alınmasında
fayda mülahaza ediyoruz.
Bu açıdan turizmin ülkemizin her ili ve ilçesi,
hatta köyü için önemli olduğuna, Meclisimizin bu konuda önemli bir
gelişme başlatabileceğine, Meclisimizin öncülüğüyle özel
sektörün altyapı eksikliği nedeniyle girmediği bölgeler için
kamu-özel sektör işbirliği modellerinin hayata
geçirilebileceğine, bireysel turizme dönük butik otelciliğin istihdam
desteği ile birlikte geliştirilebileceğine, böylece turizmin
Anadoluya yayılması ile birlikte kırsal kesimde de geçerli bir
ekonomik faaliyet haline geleceğine ve işsizliğin yanında
kente göçün de azalmasına katkı sağlayacağına
inanıyoruz.
Bu çerçevede, konunun resmi ve özel muhatapları ile
istişare etmek, potansiyeli yüksek yerler için farklı gelişme
modelleri önermek, mevcut teşvik politikalarının nasıl
iyileştirilebileceğini incelemek ve Yüce Meclisimize ve
Bakanlığımıza bir öneriler seti hazırlamak üzere bu
araştırma önergesini vermiş bulunuyoruz.
3.- Afyonkarahisar
Milletvekili Sait Açba ve 22 milletvekilinin, jeotermal kaynakların enerji
ve turizm yönünden daha verimli kullanılmasının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/7)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Jeotermal enerji potansiyelimizin tamamının
harekete geçirilip enerji üretiminde kullanılabilmesi ve termal tesislerin
sayılarının artırılarak altyapı ve hizmet
kalitelerinin yükseltilip iç ve dış turizmin hizmetine sunulabilmesi
için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması hususunda gereğini arz ederiz.
1) Sait Açba (Afyonkarahisar)
2) Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
3) Mehmet Akyürek (Şanlıurfa)
4) Mahmut Kaçar (Şanlıurfa)
5) Avni Erdemir (Amasya)
6) Durdu Mehmet Kastal (Osmaniye)
7) Tülay Selamoğlu (Ankara)
8) Ahmet Arslan (Kars)
9) Tülay Bakır (Samsun)
10) Oya Eronat (Diyarbakır)
11) Özcan Ulupınar (Zonguldak)
12) Mehmet Öntürk (Hatay)
13) Kemalettin Aydın (Gümüşhane)
14) Yahya Akman (Şanlıurfa)
15) Fatma Salman Kotan (Ağrı)
16) Mehmet Süleyman Hamzaoğulları (Diyarbakır)
17) Zeyid Aslan (Tokat)
18) Orhan Karasayar (Hatay)
19) Zülfü Demirbağ (Elâzığ)
20) Yusuf Başer (Yozgat)
21) Emrullah İşler (Ankara)
22) İsmail Safi (İstanbul)
23) Mehmet Daniş (Çanakkale)
Gerekçe:
Ülkemiz enerji kaynakları bakımından
dışa bağımlı bir ülkedir. Ancak dünyadaki birincil
enerji kaynaklarının da tükenmekte olduğu bilinen bir gerçektir.
Bu açıdan bakıldığında alternatif enerji
kaynaklarının önemi gün geçtikçe daha da artmaktadır.
Türkiyenin de sahip olduğu jeotermal enerji ise bu alternatif kaynaklar
içerisinde önemli bir yere sahiptir.
İlk çağlardan yakın geçmişe kadar
sadece sağlık amacı ile kullanılan jeotermal kaynaklardan
günümüzde; doğrudan ısıtmada ya da başka enerji türlerine
dönüştürülerek yararlanılmaktadır.
20. yüzyıl başına kadar sağlık
ve yiyecekleri pişirme amacı ile yararlanılan jeotermal
kaynakların kullanım alanları gelişen teknolojiye
bağlı olarak günümüzde çok yaygınlaşmış ve
çeşitlenmiştir. Bunların başında elektrik üretimi,
ısıtmacılık ve endüstrideki çeşitli kullanımlar
gelmektedir.
Jeotermal akışkandan elektrik üretimi
başta ABD ve İtalyada olmak üzere Japonya, Yeni Zelanda, El
Salvador, Meksika, İrlanda, Filipinler, Endonezya, Türkiye vd. ülkelerde
yapılmaktadır.
Dünyada hâlen kurulu gücü yaklaşık 9500 MW(2006
yılı verileri ile) olan jeotermal enerjiden elektrik üretimi gün
geçtikçe artmaktadır. 1995ten 2000 yılına kadar, jeotermal
elektrik üretiminde %17, jeotermal elektrik dışı uygulamalarda
ise %87 artış olmuştur.
2000 yılı itibarıyla, dünyadaki jeotermal
elektrik üretimi 7974 MW elektrik kurulu güç olup, 65 Milyar kWh/yıl
üretimdir.
Jeotermalin doğrudan kullanımı ise 17174
MW termal olup, 3 Milyon konut ısıtma eşdeğerdir. Dünyada
10 bin dönüm, Türkiyede ise 1.250-1.500 dönüm civarında jeotermal sera
vardır. Şanlıurfadaki yaklaşık 250 dönümlük jeotermal
seradan Avrupaya ihracat yapılmaktadır.
Ülkemiz 31.500 Mwtlik jeotermal potansiyel ile Dünyada
ilk 10 ülke arasındadır. Türkiye jeotermal kullanımında
Dünyada 5. Avrupada 1. dir. Enerji Bakanlığının
verilerine göre zengin jeotermal potansiyelimizin tamamının harekete
geçirilmesi hâlinde, entegre kullanımlarla birlikte; yılda toplam 6.8
milyar net gelir sağlanacaktır.
Jeotermal Enerji Kaynaklarının elektrik
üretiminin yanında termal turizmdeki değeri ise daha da yüksektir.
Dünyada jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarındaki ilk 5 ülke
arasında Çin, Japonya, A.B.D, İzlanda ile birlikte Türkiye de yer
almaktadır.
Türkiyede, sıcaklıkları 20-110 santigrad
derece, debileri de 2-500 lt/sn arasında değişebilen 1300
dolayında termal kaynak bulunmaktadır. Kaynak zenginliği
açısından dünyada ilk 7 ülke arasında yer alan Türkiye'nin
termal suları, hem debi ve sıcaklıkları hem de çeşitli
fiziksel ve kimyasal özellikleri ile Avrupadaki termal sulardan daha üstün
nitelikler taşımaktadır. Türkiyedeki doğal
çıkışlı ve bol olarak nitelendirilen termal sular, eriyik
maden değeri açısından yüksek, kükürt, radon ve tuz
bakımından da zengin olarak bilinmektedir. Anadoluda jeotermal
merkezlerin bazılarında uygun iklim koşullarının
etkisi ile kür mevsimi 210 güne kadar çıkmaktadır.
Dolayısıyla jeotermal potansiyelimizin
tamamının harekete geçirilerek gerek enerji üretimi ve gerekse termal
turizm alanında kullanımının mümkün olan en üst seviyeye
çıkarılabilmesi için çalışmaların hızlandırılması
gerekmektedir. Bu çalışmaların sağlam temellere oturabilmesi
için, termal turizm tesislerinin mevcut altyapı durumları
değerlendirilerek eksiklikler giderilmeli ve daha kaliteli hizmet sunumu
için hedefler belirlenmelidir.
Bu nedenle, jeotermal enerji potansiyelimizin
tamamının harekete geçirilip enerji üretiminde kullanılabilmesi
ve termal tesislerin sayılarının artırılarak
altyapı ve hizmet kalitelerinin yükseltilip iç ve dış turizmin
hizmetine sunulabilmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla araştırma komisyonu kurulması uygun görülmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Anayasanın 92nci maddesine göre
Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, bu konuda usuli bir itirazımız var, 63e göre.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, neyi yani neyin usulünü efendim, neyin usulünü?
BAŞKAN - Şimdi söyleyecek.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Usul yok
şu anda, sistem devam ediyor.
BAŞKAN Neye göre
HASİP KAPLAN (Şırnak) Beyefendi, benim
beynimde ne var, ne konuşacağımı biliyor musun ki itiraz
ediyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Ben sizinle
konuşmuyorum, Sayın Başkanla konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Grup Başkan
Vekilisin, önce saygılı ol, dinle!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Ben
Sayın Başkanla konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Adaba baştan
uyalım.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ben seni
muhatap almadım. Ben Sayın Başkanla konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ben
konuşmadan itiraz ediyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Senin ne
kadar konuşma hakkın varsa benim de o kadar konuşma hakkım
var.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ben
konuşmadan itiraz ediyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Ben
Sayın Başkanla konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Otur bakayım!
Saygılı ol! Ben bir Grup Başkan Vekiliyim. (AK PARTİ
sıralarından Sesini yükseltme! Bağırma! sesleri)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Otur oraya!
Ben Sayın Başkanla konuşuyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Ben konuşmadan
itiraz etme.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Ben
Sayın Başkanla konuşuyorum. Nasıl
konuşacağıma sen karar veremezsin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Konuşmadan
itiraz ediyorsun.
BAŞKAN Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, bizim Danışma meclisi toplanamadı bu hafta.
İlk, bir önerge getirdi AK PARTİ Grubu, Danışma meclisi önerisi
olarak. Bu önergede Bakanlar Kurulunun imzaladığı tezkerenin 5
Ekimde görüşülmesi talebi var. Biz buna itiraz ettik. Bunun itirazı sonucu
Danışma Kurulu oluşmayınca -burada, önerge burada- 3üncü
maddeyi çıkardılar, diğer dört grup burada yeni bir
Danışma meclisi üzerinde uzlaştık ve tezkereyi gündemi
belirleyen danışma kararından çıkardık. Yani
Danışma meclisi gündemi belirledi.
BAŞKAN Anladım, Danışma Kurulu
HASİP KAPLAN (Şırnak) Şimdi,
çıkardık gündemden ancak Bakanlar Kurulunun imzaladığı
tezkere Meclis üzerinden Genel Kurula indirildi. Burada tutanak var, dünkü
tutanak. Bu tutanak, dün kapanış itibarıyla
BAŞKAN Okundu.
HASİP KAPLAN (Şırnak)
Meclis Genel
Kuruluna sunuş olarak okundu ve kapandı. Şimdi, burada İç
Tüzük 49 ve 50ye göre, Meclise sunulan ve kanun gibi
Ki savaş ilanı
kararı verecek bir konudur tezkere, öyle sıradan bir konu değil
ve Genel Kurulda tüm grupların görüştüğü bir yasama süreci
bütünü olduğu için yine İç Tüzüke göre Meclise gelen bir konuda,
tasarı, teklif veya tezkere kırk sekiz saat geçmeden görüşme
açılamaz, burada da İç Tüzük hükmü var. Şimdi, İç Tüzük
49a göre, Bakanlar Kurulu, Meclis Başkanlığını trafik
memuru gibi kullanmak istiyor. Meclis Başkanlığının da
Meclisin iradesine saygı açısından bu konuda çok dikkatli
olması lazım. Bakanlar Kurulu, Meclis Başkanlığı
üzerine, İç Tüzüke göre, 19uncu maddede Meclis Danışma
Kurulunu atlayarak buraya tasarı, yarın da teklif getirir çünkü kanun
hükmünde kararnamelerle zaten 3 Kasıma kadar Meclisi baypas eden bir
Hükûmet söz konusu. Bu çok ciddi bir sorundur.
Bu konuda İç Tüzük 63e göre söz istiyorum ve
tartışma açıyorum. Bu tezkere, bu hâliyle, bu İç Tüzüke
göre bugün görüşülemez.
BAŞKAN Bir saniye
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, 51inci madde çok açık.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım,
Başkanlık sunuşlarıdır. Dolayısıyla, bu
konuda Danışma Kurulunun alacağı bir karar yok yani.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Aynen öyle.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sunuşu da
olsa kırk sekiz saat geçmeden gündem belirleyemez.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 92nci maddesine göre Başkanlığımıza
gelen Başbakanlık tezkereleri gündemin
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları bölümünde
okunmakta, görüşmeleri yapılarak oylanmaktadır. Bugüne kadarki
uygulama bu yöndedir. Tezkerelerin gündeme alınabileceği başka
bir bölüm de bulunmamaktadır. Gündemdeki işlerin görüşme
sırası Başkanlıkça alınış tarihlerine göre
tespit edilmektedir.
Anayasanın 92nci maddesine göre
Başkanlığımıza gelen Başbakanlık
tezkereleri, Başkanlıkça uygun görülen günkü gündeme
alınabileceği gibi Danışma Kurulu veya grup önerileri
üzerine Genel Kurulun kararıyla da gündeme alınabilmektedir. Bu son
tezkere, dünkü birleşim kapatılırken Başkanlıkça bugün
görüşüleceği Genel Kurulun bilgisine sunulmuş olup bugünkü
gündeme alınmıştır. Bu tezkere 1 Ekim 2011 tarihli Gelen Kâğıtlar
listesine alındı ve duyurulmuştur. Görüşmelerin bu bölümde
yapılması Anayasaya, İç Tüzüke ve uygulamalara
aykırılık teşkil etmemektedir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkanım, şimdi, bize bu usulü 92nci maddeyi Kanunlar Dairesi
okursa, Kanunlar Dairesi bunu yanlış okursa ve Meclis
Başkanlığı da buna uyarak sanki bilirkişiymiş
gibi davranırsa, çok ciddi bir yanlış yaparız.
Bakın, Anayasa 92de çok açık bir hüküm var.
Buyurun, son fıkrada diyor ki: Cumhurbaşkanı, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin kullanılmasına istediği zaman karar verebilir. Buyurun, hodri meydan; Cumhurbaşkanı
da sizden, İstediğiniz zaman karar alın, kanun hükmünde
kararname ama bizi kullanmayın! Genel Kurulu, Meclisi, milletin iradesini
kullanmamanız lazım.
BAŞKAN Sayın Kaplan, siz şimdi
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, bir şey daha söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) Tatilde ve ara vermede tabii
Cumhurbaşkanının o yetkisi.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bir şey daha
söyledim. İç Tüzükte çok açık bir hüküm var. Ben bunu, İç Tüzük
63e göre bu tartışmayı açarken 49uncu maddeyi Genel Kurulda
-açık açık söyleniyor- okuyorum. Bana densin ki Meclis
Başkanlığının tezkere sunuş maddesi vardır.
49da on tane madde sayıyor. On tane maddenin içinde, Meclis
Başkanlığı, Bakanlar Kurulunun postacılık
görevini yapıp buraya tezkere indiremez. Meclis
Başkanlığı, Başkanlık Divanı danışma
meclisini bunun için oluşturmuştur. Danışma meclisi gündemi
yoksa, çıkar AK PARTİ, çoğunluğuna güvenerek, hodri meydan,
önergesini getirir, çoğunluğu varsa geçer gider ama kendi
çoğunluğu olduğu hâlde Mecliste kendisi önerge olarak getirmiyorsa
tezkereyi bizi kullanmasın, Meclisi kullanmasın, İç Tüzükü
ihlal etmesin, Anayasayı ihlal etmesin. Burada imkânları var, 17
Ekime kadar da vakit var, kendileri önergelerini versin ama bizi
kullanmasınlar.
Kanun hükmünde kararnamelerle bu Meclis 3 Kasıma
kadar baypas edildi. Füze kalkanını, Dışişleri
Bakanı, gelip burada hikâye anlatır gibi anlatıyor. Savaş
tezkeresi, savaş ilanı kararı veriliyor Sayın
Başkanım. Savaş ilanına karar verecek bu Meclisin, Anayasa
ve yasalara, İç Tüzüke göre hareket etmesi lazım. Bu savaş
tezkeresini ben getirdim, Meclis Başkanlığından indirdim,
siz görüşeceksiniz, parmaklar kalkacak, kabul edilecek
Usul hatası,
bu Meclisin iradesinde çok ciddi esas hatalarına yol açar. Eğer biz
bu hataya OK verirsek
Bu işi yarın yapın, pazartesi yapın,
salı günü yapın ama usulüne göre yapın diyoruz.
Ben burada şunu söylüyorum: Aynı şekilde,
burada dün Meclis Başkanı -tutanak elimde- oturumu kapatırken,
kapattığı dakikada bu tezkerenin yarın
görüşüleceğini -gündemde- söyledi. Ben Grup Başkan Vekiliyim
Sayın Başkanım, ben bir grubun hukukunu savunuyorum, ben
Meclisin hukukunu, milletin iradesini savunuyorum. Eğer Meclis
Danışma Kurulunda Grup Başkan Vekili olarak benim
sıfatım, görevim yoksa, benim görevim değilse, grup başkan vekillerinin görevi değilse,
o zaman hiçbir Danışma Kurulu kararı bu Meclisten çıkmayacak,
çıkmayacak, hiçbirine de Allah birdir deseniz de onay vermeyeceğim
çok açık söylüyorum. Kimse, kimse
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Sayın Başkan, bugüne kadar
HASİP KAPLAN (Şırnak) Çok açık
söylüyorum Başkanım, kimse Anayasanın üstünde değil.
BÜLENT TURAN (İstanbul) Bağırma,
bağırma!
HASİP KAPLAN (Şırnak) İç Tüzükün
üstünde değil.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sen bu
Anayasanın üzerine çıkmaya çalışıyorsun.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan
HASİP KAPLAN (Şırnak) Eğer kürsüden
63e göre konuşsaydım
bağırmadan da duyardınız, sizler de duyardınız.
Her şeyin bir usulü vardır, nasıl
konuşacağımı bilirim. Budur usul Sayın Başkan.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Yeter
Başkanım
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkanım, bugüne kadar bu Meclisten onlarca, yüzlerce hükûmet
tezkeresi bu kurallara göre ve bu yöntemle Genel Kurula getirilmiş ve
görüşülmüştür ve karara bağlanmıştır ve ona göre
de adımlar atılmış, icraatlar
yapılmıştır. Dün de
Bir hükûmet tezkeresi
Danışma Kurulu kararıyla getirilebilir, grup önerisi olarak
getirilebilir ve görüşülecek kâğıtlar listesine alınarak da
görüşülebilir. Bugüne kadar her üç yöntem de uygulanmıştır,
en ufak bir problem çıkmamıştır. Anayasanın 92nci
maddesi, İç Tüzükün 49, 50, 51inci maddeleri çok açıktır ve
bugüne kadar her şey tartışılmıştır, her
konu gündeme gelmiştir ama bu konu gündeme gelmemiştir, bu
şekilde tartışma konusu yapılmamıştır. Daha
önce BDPnin bu Mecliste olduğu dönemler de dâhil olmak üzere tezkereler
getirilmiştir, görüşülmüştür, oylanmıştır ama
hiçbir itiraz gelmemiştir. Dolayısıyla bu konu çok
HASİP KAPLAN (Şırnak) Hangi tezkereye
Evet. dedik Sayın Canikli? Sayın Başkanım yapmayın!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Evet
dediniz. demiyorum ben, Evet dediniz. demiyorum. Bugüne kadar bu
görüşme usulüne hiçbir itiraz olmamıştır.
BAŞKAN Usule itiraz olmamıştır. diyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Çok
açıktır, bir oy birliği
vardır, bir konsensüs söz konusudur. Bizden önce de, hükûmetlerimizden
önceki dönemler için de geçerli.
SIRRI SAKIK (Muş) Burada konsensüs yok.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun)
Dolayısıyla, o kadar açık, üzerinde mutabakat olan ve en ufak
bir tartışma konusu olmayan bir yöntemden yola çıkarak buna
benzer birtakım iddiada bulunmak gerçekten sadece Meclisin
çalışmasını engellemeye yöneliktir Sayın Başkan.
Lütfen çalışmalarımıza devam edelim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkanım, sadece usul itirazıyla kalmıyor, aynı
zamanda Başkanlık Divanı dün kapatır kapatmaz AK PARTİ
grup üyeleri hem tezkerenin lehinde hem aleyhindeki sözleri de
kapatıyorlar.
Bakın, bizim grubun ve buradaki, Meclisteki üyelerin
BAŞKAN Sayın Kaplan, 63üncü maddeye göre
istediğiniz usul tartışmasını açıyorum.
Lehte, aleyhte söyleyin.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Herhâlde aleyhte
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Aleyhte
Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) Tutumunuzun lehinde.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
lehinde.
BAŞKAN Tamam.
Süreniz üç dakika.
Buyurun.
VIII.- USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- TBMM
Başkanlığının tutumunun İç Tüzükün 49uncu
maddesine uygun olup olmadığı
hususunda usul görüşmesi
HASİP KAPLAN (Şırnak) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şaka değil, savaş kararı alıyoruz. Anadolunun yoksul
çocuklarını sınırlara, dağlara süreceğiz. Bu
ülkenin Türkiye Cumhuriyeti nüfus kâğıdını
taşıyan Türkü, Kürtünün, bütün halkların, bütün
insanların birbiriyle çatışmasının, ölümünün,
acısının vebali de günahı da sevabı da hepsi bu
Meclisin üzerinde. Bu kadar ciddi bir konudayız. Bu kadar ciddi bir konuda
Bakanlar Kurulunun hazırladığı savaş tezkeresini
Meclis Başkanlığı üzerinden Genel Kurula indirmesi ahlaki
değil, yasal değil, Anayasaya aykırı, İç Tüzük 49,
50ye aykırıdır.
Burada çok açık söylüyorum, Meclis
çoğunluğunuz var, Danışma Kurulunda
çıkarsınız savunursunuz. Biz, buna Hayır. deriz,
Savaş tezkerelerine hayır. diyoruz, Türk ve Kürt çocukları
birbirini öldürmesin diyoruz. Gitmeyin, Amerikadan, Washingtondan,
İsrailden Heronları, peronları, bilmem neleri isteyip,
Ahmedinejatlara yalvarıp, gidip kara operasyonları, hava
operasyonları yapmayın, gelin bu Mecliste konuşalım. Yeter
insanlarımızın öldüğü. Burada konuşalım, burada
tartışalım, sabahlayalım ama bu sorunu birinci derecede
çözelim.
Savaş kararını oylarken ciddiyet
lazım, biraz ciddi olmak lazım. Siz eğer Anayasayı ihlal
ederseniz, Başkanlık Divanını Meclisin, Bakanlar Kurulunun
yani yürütmenin yani yasama meclisinin başını yürütmenin
postacısı yaparsanız, bu da yetmiyormuş gibi Kanunlar
Dairesini partizan kadrolaşmayla memurlarınız gibi kullanmaya
kalkarsanız ve tezkereleri bu şekilde bu Meclise getirirseniz, ondan
sonra parmak hesabıyla savaş kararı alıp gönderdiğiniz
zaman gelecek cenazelerin vebali altından hiçbiriniz
kalkamazsınız. Açık söylüyorum, biz buraya iki üç gündür geldik,
yemin ettik. Her şeye varız. diyoruz, konuşmaya varız,
uzlaşmaya varız, diyaloga varız, her çözüme varız,
meşru çalışmaya varız. Gücünüz var. Önergenizi önerge
hâlinde getirin.
Sayın Başkan bu tezkere bugün görüşülemez,
geri alınması lazım, kırk sekiz saat geçmedi, bu sistemle
gelemez, Meclis gündemi oluşturulamaz, bu tezkere görüşülemez. Bunu
oylarsanız kanunsuz bir iş yapmış olursunuz.
Çıkardığınız kanunları çiğnemiş
olursunuz. Takdir sizindir. Tezkerede birleşiyorsunuz bir şey demem
ama bunun hatasının vebalini hiçbiriniz
kaldıramayacaksınız, uyarıyorum ve bu
yanlışı gelin beraber düzeltelim diyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Tutumumun lehinde konuşmak üzere, Mersin
Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; BDP Grubu tarafından istenen usul
hakkındaki tartışmada Başkanlığın lehinde
söz almış bulunmaktayım, öncelikle saygıyla
selamlıyorum yüce heyetinizi.
Değerli arkadaşlar, biraz sonra bu tezkerenin
lehinde, aleyhinde gruplar olarak uzun uzun konuşacağız, o zaman
değerlendirmeler yapılacak. Bu bir savaş tezkeresi değil.
Doğru tanımlamak lazım. Türkiye yıllardır bölücü
terörle boğuşmaktadır, bölücü terör kan akıtmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kendi vatandaşlarını korumak
üzere birtakım tedbirler almaktadır. Bunun için Genel Kurul olarak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türkiyeyi Türk Milleti adına yönetme yetkisindeki hükûmete tezkere,
karar verme yetkisi, hudutlarımız ötesinde bir askerî operasyon
yetkisi veren bir tezkereyi süresi dolduğu için oylayacağız.
Dolayısıyla, meselenin farklı yönlere çekilip bir
tartışmaya destek yapılmasını, gerekçe
yapılmasını doğru bulmuyorum.
Evet, hukukçu kimliğine bir
şey söylemiyorum Sayın Kaplanın ama eğer Türkiye hukuk
devletiyse, bizde burada hukuk kuruyorsak, hukukun içinde kalarak meseleyi
değerlendirmek gerekir. Bakınız, 49uncu maddeyi kendi gerekçesi
olarak ifade etti. 49uncu maddede çok açık bir hüküm var: Başkan
birleşimi kapatırken, gündemde bulunan hususlardan hangilerinin
gelecek birleşimde veya birleşimlerde görüşüleceğini Genel
Kurula bildirir. Bu husus ayrıca ilan tahtasında ilan edilir. Bu bir
Başkanlık sunuşudur ve dün kapanırken ilan edilmiştir.
Artık, bunun bugün burada görüşülüp görüşülemeyeceğini
tartışmak doğru değil.
Kaldı ki bu konuda bugüne kadar
yaşanmış bir tartışma da bulunmamaktadır. Bugün
başka sebeplerle bu tartışmayla, bugün bu tezkerenin
görüşülmesini engellemek niyeti bence doğru değildir. Bu
tezkereyle ilgili görüşlerinizi, buraya gelirsiniz, bütün detayıyla
anlatırsınız, milletimiz de izler, Genel Kurul karar verir.
Netice itibarıyla hukuksa, hukuk devletiyse, hukukun gereği neyse,
demokrasiyse demokrasinin gereği neyse o burada gerçekleşir. Onun
için meseleyi, Meclisin ilk günlerinde, böyle farklı anlamlarda bir
tartışmanın içine çekerek Meclisin suhuletini, huzurunu
kaçırmanın da bir anlamı yok. Meclis
Başkanlığının tutumu doğrudur.
Bu usul tartışmasında
Başkanlığın tutumunun lehinde oy
kullanacağımızı ifade ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Şandır.
Tutumumun aleyhinde söz isteyen
Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.
Buyurun Sayın Aydın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 24üncü Yasama Döneminin bu
İkinci Yasama Yılının ilk
müzakerelerinin bu şekilde başlamasını arzu etmezdim.
Ülkemizin yararına, milletimizin beklediği talep ve doğrultular
hususundaki birtakım tezkerelerin, yasaların çıkması
adına burada gayret sarf ediyoruz.
Usule aykırı birtakım işlemler
yapılıyor. Meclis Başkanlığının hakikaten
tutumunu aslında yerinde buluyorum, ancak tutumunu yerinde bulmama
karşın burada, zaten bu tutuma ilişkin olarak sözlü olarak
birtakım ifadeler kullanıldı, aslında Başkanlık
Divanının görüşünün netleşmesi lazımdı.
Başkanlığın tutumu gerçekten yerinde bu manada ama yerinde
olmasına rağmen usul tartışmasının
açılmaması gerekirdi diye düşünüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Anayasanın 92nci maddesi bu hakkı veriyor. Kaldı ki 49uncu
maddeden çok bahsedildi, 49uncu madde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunun gündemi şu kısımlardan ibarettir: diye maddeler
hâlinde yazmış ve 1inci maddesi de Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Son
fıkrayı da oku.
AHMET AYDIN (Devamla) Evet, bugünkü
kırmızı gündeme baktığımızda
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları
kısmında zaten bu yazılmış.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Söz alırken
de biraz ahlaki durun, aleyhte alıp lehte konuşmayın. Bu da
ahlaki bir duruştur.
AHMET AYDIN (Devamla) Yine, kaldı ki 49uncu
maddenin son iki paragrafı çok açık. Başkan birleşimi
kapatırken, dünkü toplantıda, zaten bu tezkerenin
görüşüleceğini, tezkerenin geleceğini ifade etti. Bunu ifade
ettikten sonra bugünkü gündemde de yer aldı ve dolayısıyla
usulde hiçbir problem yoktur.
Ben müzakerelerin kaldığı yerden devam
etmesini arzu ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Tutumumun lehinde söz isteyen İzmir Milletvekili
Sayın Oktay Vural.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki yani bunun
Başkanlık sunuşlarında yer alması ve sizin de dün
kararlaştırılmış bir konuyu bugün müzakereye
açmanızın hiç İç Tüzüke aykırı bir yönü yoktur,
tutumunuz doğrudur ve Türkiye ivedilikle, özellikle doğu ve güneydoğuda
yaşayan insanlarımızı, kadınlarımızı,
öğretmenlerimizi katleden, o bölgedeki insanları katleden terör
örgütüne karşı millî egemenliği temsil eden milletvekilleri
olarak meşru gücü bir an önce kullanmalıdır. Bunun için bunun
bir an önce burada görüşülmesi lazım. Ancak, takdir edersiniz ki bu
konuda iktidar partisine de biraz serzenişim var, yani bir beş
dakikalık konu için sayın bakanların yirmi dakika süreyi kullanma filan... Çok konuşmak
istiyorlarsa getirseydiler. Yani bu kadar süreyi getirerek yediye kadar
görüşülmemesini temin edecek bir obstrüksiyona zemin hazırlanmasını
doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Yani önemli
bir konuysa gündem dışı konuşmalarla ilgili cevap
vermesinler, gelsinler ama yani bu konuda...
Diğer taraftan, Türkiyeyi yöneten
iradenin böyle bir tezkerenin görüşülmemesi gerektiğine ilişkin
bir usul tartışmasında Sayın Başkanın gündeme
almayla ilgili iradesinin aleyhinde konuşması doğru değil.
Keşke benden isteseydiniz, bununla ilgili lehte sözü size devrederdim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Söyledi lehte olduğunu, doğru olduğunu söyledi
Başkanın tutumunun.
OKTAY VURAL (Devamla) - Milliyetçi
Hareket Partisi olarak da biz, bu tezkerenin bugün müzakere edilip, millet
iradesiyle meşru bir gücün kullanılması doğrultusunda karar
zemini oluşturulmasını ivedilikle doğru buluyoruz.
Sayın Başkanım, tutumunuz
doğrudur. Bu bakımdan, bu konuda usulen tartışacak bir konu
olmadığını ifade ederek hepinize saygılarımı
arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Tutumumda herhangi bir
değişiklik yoktur.
Başbakanlık Tezkeresini
okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler
1.- Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irakın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının
bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere Irakın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey
bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı
Kararıyla Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975
sayılı Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin,
17/10/2011 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/539)
27/9/2011
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Irakın kuzey bölgesinde
yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk
halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine,
güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş terörist
saldırılar ve açık tehdit devam etmektedir.
Dost ve kardeş Irakın toprak
bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının
korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irakın
kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik terörist
saldırılarına son verilmesini sağlamak amacıyla askerî
faaliyetlerini başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik
girişimlerini ve uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiyeye yönelik olarak devam eden
terörist saldırılara ve tehdide karşı, terörizmle
mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde
gerekli tedbirleri almak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe
belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının,
Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin ve
saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla,
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irakın PKK
teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla
Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975 sayılı
Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını
Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Başbakanlık tezkeresi üzerinde
İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika,
şahıslar için onar dakikadır.
Gruplar adına ilk söz Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Sırrı
Süreyya Öndere aittir.
Buyurun Sayın Önder. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli üyeler; sınır ötesi tezkere
hakkında BDP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu kürsüyü ilk kullanışım, bu Meclise
de ilk gelişim. Burada ilk karşılaştığım
şeyin aleyhte söz alıp lehte konuşmak gibi bir hukuk
zorlaması olması biraz gelecek adına umutlandırdı
beni. Güzel oluyormuş böyle. İşin etiği bu tür küçük
detaylarda gizlidir. Bu konuda gerçekten daha özenli bir Meclis bekliyorduk.
Sözlerime, büyük bilim insanı Einsteinın
ülkemizin büyük derbederliğine ve savrulmuşluğuna çok denk
düşen bir sözüyle başlamak istiyorum. Diyor ki Einstein:
Ahmaklığın en büyük kanıtı aynı şeyi
defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemektir. Şu an yeniden
uzatılmasını görüştüğümüz savaş tezkeresi tam da
böyle bir bilmezliğin ya da bilip de bilmezden gelmekliğin ürünüdür. Bilinseydi eğer şu
rakamlar üzerinde bir miktar tefekkür edilmeliydi. Sadece 1992 ve 1997
yılları arasında gerçekleştirilen dört sınır
ötesi harekâtın bilançosunu sizlerle paylaşmak istiyorum:
PKK toplam 5.701 kayıp vermiş, 1.697 PKKli de
yaralı olarak ele geçmiş. Bu dört harekâtın toplam bilançosu.
Aynı harekâtlarda 22 subay, 12 astsubay, 176 erbaş ve er, 27 korucu
olmak üzere 237 asker hayatını kaybetmiş. Yine aynı
harekâtta 739 asker de yaralanmış. Bu sadece dört harekâtın
raporu. Bunun gibi irili ufaklı onlarca harekât yapıldı ve bu
rakamlar yaklaşık 10a katlandı. Elimizde bunların sarih
raporları yok. Saygı Öztürkün kitabından alınma
şeyler bunlar. Genelkurmay sitesine girdiğinizde bunlarla ilgili bir
bilgiye ya da Başbakanlık sitelerine girdiğinizde halkla
paylaşılan, kamuya açık böyle bilgilere ulaşmak mümkün
değil.
Yalnız, bizim işimiz toplam rakamlarla ilgilenmek
değildir, bizim işimiz toplam acılara bir ışık
tutmak olmalıdır. Eğer bu rakamların ardındaki
acılar bilinmezse kuru bir sayı olarak kalmaya mahkûm olurlar.
İşinizi kolaylaştırayım. Bu Meclis gibi
yaklaşık 100 tane Meclis düşünün. Allah hepinize uzun ve
sağlıklı ömür nasip etsin. İşte, 80-100 dönemin tüm
vekillerinin toplamı kadar insan hayatını kaybetmiş. Yaralı
sayısı bu rakamın katbekat üstünde. Yaralı deyince,
yaralanmış da iyileşmiş, şifa bulmuş
saymayın, bunların çoğu gözünü, kolunu, bacağını,
yaşama sevincini kaybetmiş.
İnsandan bahsediyoruz burada, bu rakamların
hepsini bir de 2yle çarpın. Sizlerin muhterem anne babalarınız
gibi 100 binin üzerinde anne ve babanın yüreğine kor ateşler
düşmüş, ta haşre kadar hiçbir suyun söndüremeyeceği, hiçbir
yelin serinletemeyeceği kor ateşler.
Peki, bütün bunlar oldu da ne değişti? Kocaman
bir hiç. Değişen tek şey hükûmetler ve artan kayıplar.
Aslında değişen birkaç şey daha var, haksızlık
etmeyelim ve meselenin can alıcı yönü de burada. Bu ülke emperyalist
güçlerin destursuz cirit attığı bir bostana dönmüştür,
değişen bir şey budur. Bu destursuzluk ve bu cirit atma hâli
artık iyice pervasız bir hâle gelmiştir.
Çocuklarımızın geleceği, savaş sanayisinin ve kan
emicilerinin cüzdanlarını şişirmeye, daha fazla
şişirmeye devam etmektedir, değişen ve artan en önemli
rakam onların kârlarıdır.
Bir de değişmeyen şeyler var. Onların
en önemlisi tezkereyi sunan hükûmetlerin ve ona destek verenlerin
yaptıkları konuşmalar. Ben Meclis tutanaklarına
baktım, her birinin aynı gerekçeler, her birinin aynı vaatler,
neredeyse copy paste olarak birbirine
yapıştırılmış hedefler.
Sayın üyeler, aramızda ilk tezkereden bu yana
Mecliste olan vekiller var. Aynı gerekçeleri dinlemiş, aynı
vaatlere inanmış ve gelen tüm tezkerelere Evet. oyu vermiş
vekiller var. Ölenlerin geri gelme şansı yok, ama kolunu
bacağını kaptırmış, gözünü kaybetmiş,
yaralanmış, hayata normal olarak devam edemeyecek bir insan
Her seferinde Bu sefer son., Bu sefer şöyle
oldu., BBG evi yaptık., Heron aldık., Aktı, koktu.,
Yeniden, daha güçlü., Bu sefer artık girince
çıkmayacağız. gibi vaatlerle aldığınız her
tezkereye bu şartla destek veren insanlar, sizden, bir yıl sonra
tekrar aynı vaatleri daha güç koşullarda dinlemek zorunda
kalmışlar.
Şimdi, maazallah yüce Meclisin değerli
vekillerinden birisi ezkaza söylemiş olsa Terörle Mücadele Kanununun suç
ve suçluyu övmekle ilgili gül gibi bir fezlekesi olacak. Bizim grubumuzu her
gün tehdit eden, 400e yakın, başımızda Demoklesin
kılıcı gibi sallanan, adına ileri demokrasi denilen bir
yerde halkın temsilcilerini bekleyen değil, somut olarak önümüzde
olan, Başkanlık arşivlerinde olan bir tehditten söz ediyorum.
Biz bunu söylesek hakkımızda onlarca fezleke gelirdi, Genelkurmay
Başkanı söyledi, birtakım güçler, meçhul güçler dinledi.
Anladık ki kazın ayağı öyle değilmiş,
perdeliymiş, öyle, şanlı ordumuz, manlı ordumuz
edebiyatıyla açıklanamayacak kadar vahimmiş mesele. Bu ortaya
çıktığında adına özeleştiri dediler, herkes
başka bir tarafa baktı. Bunun yarısını biz söylesek
dara çekerlerdi. Yani tamamen Allaha emanet bir durumda
savaşıyormuşuz, unutanlar için yeniden hatırlatayım.
Madem durumumuz Allaha emanet, bu komutanlara, bu kabineye, bu kararlara ne gerek
var?
Sayın üyeler, başta Einsteinın bir
lafıyla meseleye girmiştim: Ahmaklığa delil olarak
aynı şeyleri aynı yöntemlerle defalarca yapıp farklı
bir sonuç çıkmasını beklemek. demiştir. Şimdi,
Einsteinın canı rahmet istemiş mi bir bakalım. Bunu
öğrenmenin yolu eski Meclis tutanaklarıdır. Bundan önce
defalarca Meclisten onay istenen tezkereleri iktidar nasıl savunmuş,
muhalefet partileri ne demişler kısaca bir hatırlayalım.
Muhalefete de kıyağım olsun, geçen sefer söylediklerini bir de
ben burada tekrar edeyim.
Milliyetçi bir muhalefet sözcüsü Terörle mücadele ve
Irakın kuzeyine askerî müdahale konusunun içinde bulunduğumuz siyasi
ortam ve şartlardan soyutlanarak ele alınamayacağı bir
vakıadır. demiş.
Bu açıdan bakıldığında, yetki
süresinin ikinci kez uzatılması tezkeresi, Türk Silahlı Kuvvetleriyle
terör örgütünün aynı denklemin içine konularak askerî operasyonların
durdurulması çağrılarının
yapıldığı, teröristlere örtülü af
hazırlıklarının sürdürüldüğü, terör örgütü
taleplerinin Hükûmet eliyle siyasi gündeme taşındığı
ve Türkiyenin bölünmesi modellerinin
tartışıldığı puslu bir ortamda, bu tehlikeli
görüşmelerin gölgesinde yapılmaktadır. demiş.
Meclisten istenen yetkinin amacı tezkerede
açıkça belirlenmiştir. diye devam etmiş. Terör
saldırılarının önlenmesi için TSKnın Kuzey Iraka
gönderilmesi ve görevlendirilmesi olarak. Amaç budur. İstenen yetki
budur. demiş.
Bir önceki, 2007-2008 döneminde bu amaçla 29 hava
harekâtı yapılmış, süre, bölge ve kapsam itibarıyla
sınırlı bir kara harekâtı icra edilmiştir. demiş.
Bu yıla, 2009 yılına ilişkin resme
baktığında ise çok farklı bir tablo bulunduğunu
söylemiş bu değerli muhalefet sözcüsü.
O tezkereye, Yani bakın, bunu, neredeyse mealen- son
defa veriyoruz ama siz kıymetini bilmiyorsunuz. Bunları
yapmadıkça da bir daha bizim karşımıza gelmeyin.
demiş. Oradaki, neredeyse Hafazanallah siz böyle yapıyorsunuz.
dediğinde iktidarın reddettiği şeyler yine meçhul kişi
ya da kurumlar tarafından sızdırılmış ki, bu
muhalefet sözcüsü, tamamen haklı, terör örgütüyle tırnak içinde-
görüşülüyormuş meğerse ve bundan da kıyamet kopmuyormuş
ama bunu, tezkereye Evet. oyu vermesinin önünde bir tereddüt olarak
belirtmiş. Bu oturumda ne yapacaklar bilmiyorum.
Şimdi, bu mesele askerî bir mesele değildir.
Böyle olmaktan çıkalı, sayın üyeler, çok uzun yıllar
olmuştur. Bunu böyle söylemek, birinin bunu size böyle söylemesi, sizin
zekânıza hakarettir. İdeolojik bir şeyden bahsetmiyoruz. Bir
insanlık hâlinden bahsediyoruz. Fotoğrafını görüp analizini
yapamadıkları şey budur.
Kürtler, uzun bir geçmişi olan ve bugünkü iktidar
tarafından da değişik yöntemlerle sürdürülen inkâr ve imha
politikalarına karşı kendi hak bilinçleri ve statü talepleriyle
karşı durmaya devam etmektedirler. Sizin gibi, Âdemin güzel çocuklarıdır
onlar da, hiçbir farkı yok sizden, eksikleri, fazlaları yok. Bu
statünün, Allahın doğuştan verdiği şeylerin anayasal
güvence altına alınmasını istiyorlar, hepsi bu ama
işin çığırından çıktığı, Kavgada
yumruğunuz sayılmaz. dediği noktaya geldiği şeyleri
ayrıca konuşacağız.
Burada Kürtlerden daha vahim noktaya itilen bir halk
vardır, o da Türklerdir. Türkler -ben de bir Türk'üm- hacir
altındadır. Türkün önüne Kürte düşmanlık etmekten
başka hiçbir alan bırakılmamıştır. (BDP
sıralarından alkışlar) Kredi kartlarıyla, sistemin
yoksullaştırmasıyla, ideolojik pompaların
manipülasyonlarıyla Türke düşen tek şey Sen Kürte
düşmanlık edeceksin kardeşim. Sabah akşam pompalanan
budur. Sabah akşam zerk edilen budur. Türkler bunu böyle bilmek
zorundadır çünkü dünyanın hiçbir yerinde halklar birbirine düşman
olamaz. Bu kan emiciler, bu güvercin kasapları, bundan bezirgânlık
yapanların ürettikleri ve her daim ateşini diri tuttukları bir kazandır bu,
bu kazanın içinde kaynamayı reddetmelidir gönlü barıştan
yana, insanlıktan, kardeşlikten, ortaklaşmadan yana olan herkes.
Bu anlamda, muhalefet partileri işgal ve
bağımsızlık tedirginliği yaşarken dönüp ülkenin
hâline bakmayı akıl etmemektirler. Anadoluda bir söz var:
Değirmen gitmiş, şakşağını aramakla
meşguller.
Bir başka muhalefet sözcüsü, sosyal demokrat: Şimdi,
Sayın Cumhurbaşkanı, bu kürsüde birkaç gün önce, Meclisin
açılışında ne dedi? diyor. Aynen okuyorum: Bugün gelinen
noktada Türkiye daha fazla şehitler vermeden, daha fazla mali kaynak ve
enerji harcamadan, terör sorununu geride bırakmaya yarayacak yeni
yöntemleri devreye sokma kapasitesine ulaşmıştır. Diyor
ki: Bunun yolunu bulduk. Lütfen bize de söyleyin, sizi tebrik edelim, hep
birlikte sevinelim. Evet, gerçekten bir zamanlar Cumhurbaşkanı böyle
konuşuyordu ve Kürtlerin rikkat kalbi bu sözlere yüksek bir anlam
biçiyordu. Bugün o günleri, Güzel şeyler olacak. günlerini mumla
arıyoruz.
Değerli arkadaşlar, biz bu tezkereye olumlu oy vereceğiz
ama uygulamasını da yakından izleyeceğiz. Bu ülke sahipsiz
değildir. Bu ülke yabancıların güdümüyle idare edilecek bir ülke
de değildir. Bu ülke terörle mücadeleyi mutlaka sonuna kadar sürdürecektir
ve başarıyla sonuçlandıracaktır. diyor. Acaba ana
muhalefet bu süreci ne kadar izledi, izledi mi? Artan asker ölümleri, Kuzey
Irakta ve sınır içindeki asker ölümlerinde artış askerî
bir başarı mıdır, başarısızlık
mıdır? Sonu başarısızlık gibi gözüken bir
tezkereye ana muhalefet ne gibi bir akılla olumlu yaklaşmaktadır?
Bir sosyal demokrat milletvekili akşam evine gittiğinde,
evladı Anne, baba, siz bugün Mecliste ne yaptınız? diye
sorduğunda Kardeş bir halka savaş kararı
çıkarttık evladım., Aferin baba. Böyle bir şey. Bunu
söyleme utancına hiçbir sosyal demokrat vekil dâhil olmamalıdır.
Evladınız tutar size Peki, o kadar insan,
meseleyi siyaseten çözecek bir zekâ, bir vicdan bulamadınız mı?
diye sorar. Verilecek onurlu bir cevabınız olsun. Bu anlamda
Sayın Kemal Kılıçdaroğlunun akil insanlar önerisi
geliştirilmeli ve hayata geçirilmelidir. Çözümün başlangıç
noktası bu türden çabalarda gizlidir. Sosyal demokrat
arkadaşlarımızın içinde emek hareketinden gelenler
vardır, sosyalist mücadele geleneğinden gelenler vardır,
Kürtlerin insan hakları mücadelesinde önemli katkısı ve bilgisi
olan vekiller vardır. Sosyal demokrat vekil olmak, sadece seçilmek ve yemin
etmek değildir, tam da böyle savaş
çığırtkanlığında barışın sesini
yükseltmekle anlamlıdır.
SIRRI SAKIK (Muş) Birazdan
göreceğiz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
İktidar sözcüleri daha vahim şeyler söylemişler: Çok uzun
zamandır biliyoruz ki sorun, tek başına bir asayiş sorunu
değildir; ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve güvenlik gibi
parametreleri olan çok bilinmeyenli bir denklemdir. Otuz yıldır her
şey denendi. Bu sürede görev almış tüm hükûmetler, terörü
ortadan kaldırmak ve ülkenin her köşesinde huzur, güveni
sağlayabilmek için emek ve gayret sarf ettiler. Farklı partilere
mensup olarak bu koltuklarda oturan bizden önceki birçok milletvekili de
hükûmetlerin sunduğu mücadele programlarının oylamalarına
katıldı. Oluşturulan çözüm önerilerine terör belasından
kurtulmak için ümitle destek verdi. Bu süre içinde millet olarak birçok
şey öğrendik. diyor. Bunlara tecrübemizi de ekleyerek yeni
politikalar, yeni stratejiler ürettik. Belki Türkiye olarak netice alabilirdik
fakat şu parametreler AK PARTİ Hükûmeti dönemine kadar bir bütün
olarak alınıp bu denklemin tam anlamıyla çözülmesini maalesef
uygulamaya koyamadığımız için sonuç elde edemedik. diyor.
Gayet doğru, insanın katılası geliyor. Aynı
konuşmanın
Şimdi AK PARTİli vekillerin
düşünmeleri lazım. PKKnin ortaya çıkışından
sonraki ölüm rakamlarına ve örgütün 2002 sonrası eylemlerine
bakıldığında, tezkere konusunda her daim cömert davranan AK
PARTİ Hükûmetinin savaş politikalarının yetersizliği
çok göz önünde değil mi? Buna bağlı olarak, AK PARTİnin
Türkiye Cumhuriyetinin en uzun süre iktidarda kalan hükûmetlerinden biri
olduğu ve Meclisteki sandalye sayısı göz önüne
alındığında 2009da söylenen bu sözler 2011de aynı
tabloyu hatta daha büyük bir askerî başarısızlık
çerçevesinde çiziyorsa bir sorun yok mudur sizce?
Hatırlatmak istemiyorum, daha önce de böyle bir
savaş tellalları çıkmıştı, ordumuz planlanandan
önce geri dönmüştü, sadece bu kadarını söylemekle yetiniyorum.
Şimdi, iktidar partisinin sözcüsü devam ediyor,
diyor ki: Demokratik açılımlardan korkmamalıyız,
ürkmemeliyiz ve uzaklaşmamalıyız. Hiçbir gerekçe bu konuda elzem
olan açılımları geçiştirmeyi meşru kılmaz. Buna
da katılıyorum. Fakat acemi olduğum için süreyi iyi
kullanamadım.
Herkesi, soyadı kadar sahip çıkması
gereken bir şeye davet ediyorum; tutarlı olmaya. Dün
söylediğinizi bugün yadsımayın, hesabını veremezsiniz.
Şehitlik meselesi
Ortada dini mübin uğruna gidilen bir şey
yoktur...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla)
böyle, cihatla bu
iş olacak gibi değildir. İki tarafta aynı şekilde bir
vatan tasavvuru vardır. Askerliğin zorunlu olduğu yerde
şehitlikten bahsedilemez.
Vicdani ret hakkının
tanınmadığı yerde şehadet diye bir kurum olamaz; ulema
arkadaşlar var, en iyi onlar bilirler.
Vicdani retçi İnan Süver İdamımı
istiyorum. diye Başbakana bir mektup yazmış, bunu iletmeniz
ricasıyla buraya bırakıyorum, siz alırsınız. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Önder.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Sayın Faruk Loğoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetlerine Irakın kuzeyine sınır ötesi harekât yetkisi veren
Başbakanlık tezkeresinin bir
yıl süreyle uzatılması konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak amacıyla huzurlarınızdayım.
Yüce heyetinizi en içten saygılarla selamlıyorum.
Bilvesile, yeni yasama yılının ülkemizin
hayati sorunlarını çözmek ve halkımızın demokrasi,
hukukun üstünlüğü, insan hakları, özgürlükler, eşitlik ve
refahın adaletli paylaşımı bağlamındaki
beklentilerini karşılaması bakımından etkili ve
verimli olmasını diliyorum.
Ayrıca, hak ve hukukun bir gereği olarak
tutuklu 8 milletvekilimizin en kısa sürede aramıza
katılmalarını sağlamanın hepimizin ortak
sorumluluğu olduğunu da hatırlatmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
terör ve terörle mücadele ülkemizin gündeminden düşmeyen,
düşürülemeyen bir sorun olmaya devam etmektedir. Tezkerenin bugün tekrar
uzatılması için önümüze gelmesi ise ne yazık ki yine bu acı
gerçeğin ürünüdür. Evlatlarımızın, masum
vatandaşlarımızın hayatları pahasına verilen tüm
mücadelelere rağmen terör tırmanarak can almaya devam etmekte ve PKK,
saldırılarını hiçbir ölçü ve sınır
tanımaksızın sürdürmektedir.
Tezkere konusu olan sınır ötesi harekâtlar,
bugüne kadar yapılan otuza yakın benzeri operasyon kalıcı
sonuç vermiş olmasalar dahi terörle mücadelenin önemli, gerekli ve zorunlu
bir boyutu olma niteliğini korumaktadır. Hepimiz artık çok iyi
biliyoruz ki teröre karşı silahlı mücadele gerekli ama yeterli
bir yöntem değildir. Cumhuriyet Halk Partisi tezkerenin bir yıl daha
uzatılması için evet oyu verecektir ancak evet oyumuz Hükûmetin
terörle mücadele anlayış ve politikalarını tasvip
ettiğimiz anlamına ise hiç gelmemektedir. Nitekim Hükûmete
uyarılarımız ve tavsiyelerimiz olacaktır. Ancak, önce
sınır ötesi askerî harekâta ilişkin üç noktaya dikkat çekmek
isterim.
İlki, tezkerenin öngördüğü yetkinin
uluslararası hukuk ve teamül bakımından durumudur. Iraktan
kaynaklanan saldırılar ulusal güvenliğimize karşı bir
tehdit oluşturmaktadır. Öte yandan Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi tarafından 2003 ve 2004 yıllarında kabul edilen
1483, 1511 ve 1546 sayılı kararlar Irak Hükûmetini ülkede
konuşlanmış terör odaklarıyla mücadele etmekle bahusus
yükümlü kılmıştır. Bu yükümlülük Irak
Anayasasının ilgili maddesiyle de hükme
bağlanmıştır. Ayrıca, Türkiye ile Irak arasında
2009 yılında imzalanan güvenlik anlaşmasıyla Irak terörle
mücadele konusunda ayrıntılı yükümlülükler üstlenmiştir. Bu
itibarla, ulusal güvenliğimize yönelik bu saldırıların
bertaraf edilmesi için Türkiye'nin Irakın kuzeyinde PKK
unsurlarını hedef alması uluslararası hukuk
bakımından caizdir. Çünkü yükümlü oldukları hâlde Irak merkezî
ve yerel makamları bu saldırıları önlememektedirler.
Sivillere ve sivil tesislere zarar verilmemesi
koşulunun titizlikle gözetilmesi, süresine dikkat edilmesi, olası bir
harekâtın meşruiyetine gölge düşürülmemesi bakımından
önemlidir. Zira, dünya kamuoyu Doğu Akdenizde hâlen hüküm süren gergin
bir ortamda yapılabilecek bir sınır ötesi operasyonu daha
dikkatli ve eleştirisel bir açıdan izleyecektir.
İkinci nokta ise, olası bir harekâtın
gerekçelerinin Irak makamlarınca benimsenmesinin sağlanmasıyla
ilgilidir. Olası bir operasyonun zamanlaması ve kapsamı
bakımından Iraka önceden bilgi verilmesi gibi bir durum elbette söz
konusu değildir. Dolayısıyla, bir süre önce ilgili Sayın
Bakanın operasyonun her an yapılabileceğini tüm dünyaya
duyurmaya kalkışması hâliyle affedilmez bir gaftır.
Komşu ülkeyle ilişkilerimizin genel dokusunun
yapıcı kalması terörle mücadelenin uzun soluklu olduğu
gerçeğinden hareketle önem taşımaktadır. Suriye,
İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistanla
karşı karşıya bulunduğumuz
sıkıntılı ve sorunlu ortam dikkate
alındığında Irakı özellikle terörle mücadele
konusunda yanımızda tutmaya çalışmamız ülkemizin
çıkarları gereğidir. Kandil Irak toprağıdır ve o
çıbanın tamamen kurutulması için günün sonunda Iraka
ihtiyacımız olacaktır.
Bununla beraber, gerek Bağdat Hükûmetine gerek
Kuzeydeki siyasi otoriteye PKK terörüyle mücadelede yetersiz
kaldıklarını da kesin bir dille belirtmek gerekmektedir. AKP
iktidarları bu bağlamda da etkili olamamışlardır.
Barzani önce aşağılanmış, sonra ülkemizde resmî
törenle karşılanmıştır. Tutarlı bir
yaklaşım izlenememiştir. Oysa özellikle Kuzey Irakta Barzani
üzerinde nüfuz ve ağırlığımızı kullanarak
Kandildeki PKK varlığının can damarlarını yok
ettirebilecekken, Hükûmet, Irak dışındaki alanlarda politika
yürütmeyi ve boy göstermeyi tercih etmiştir.
Amerika Birleşik Devletlerinin rolüne de
değinmek istiyorum. ABD, PKKyı terör örgütü olarak ilan eden ilk
ülkelerdendir. Ancak 2003-2007 yılları arasında Türkiye'nin
Irakta terörle mücadele bağlamındaki taleplerine hep duyarsız
kalmıştır. 2007 Kasımında varılan anlık
istihbarat mutabakatı ise çok geç ve yetersiz bir katkıdır.
Zaten Türkiye'nin bu istihbaratı gereksiz kılacak tedbirleri bir an
önce hayata geçirmesi ulusal güvenliğimiz bakımından zorunluluk
teşkil etmektedir.
Öte yandan ABDnin, Bağdat ve Erbilin PKK terörüne
karşı net tavır almalarını sağlamak için
ağırlığını koyması da gerekmektedir. ABD,
Türk halkının dostluğuna sahip olmak istiyor ise PKK terörüyle
mücadele konusunda daha inandırıcı olmak zorundadır.
İlişkilerimizin geldiği noktada terörizm
bağlamında Suriyenin tutumu da yeniden önem kazanmış
bulunmaktadır. Hükûmet, komşu ülke rejimini düşman ilan ederek
ve yaptırımlar uygulayarak Suriyeyi karşı önlemler almaya
sevk etmiştir.
Bu noktada bir yıl öncesine dönmek istiyorum. 12
Ekim 2010. Meclis tutanaklarından aynen okuyorum, sınır ötesi
askerî operasyonlardan bahsediliyor: Son iki yıl içinde bu askerî
harekâtlar esnasında Türkiyeye yönelik olarak bölgeden tek bir
eleştiri gelmemiştir. Bu eleştirinin gelmemesi bütün bölge
ülkeleri, başta Suriye ve Irak olmak üzere İran, Suudi Arabistan,
Mısır, Ürdün, bütün bölge ülkelerinin terör tehdidine karşı
ortak bir bilinç etrafında buluşturulmasıdır -son olarak,
burayı özellikle vurguluyorum- Suriye Devlet Başkanı Sayın
Beşar Esadın bu konudaki net tutumu da herhâlde her türlü takdirin
üzerindedir. Bu sözler Dışişleri Bakanımız Sayın
Davutoğluna aittir. Bir yılda nereden nereye gelmişiz bunu,
herhâlde, Hükûmetin düşünüp birtakım sonuçlar çıkarması
uygun olacaktır.
Üçüncü ve son nokta, sınır ötesi
operasyonların strateji ve hedefinin halkımıza
anlatılmasına dairdir. Bugüne kadar üçü kapsamlı ve uzunca
süreli olmak üzere otuza yakın harekât gerçekleştirilmiş olmasına
rağmen halkımız Hükûmetin niçin hâlâ aynı amaçla yüce
Meclisimize geldiğini anlamakta güçlük çekmektedir. Hükûmetin genel
stratejisi nedir? Sınır ötesi operasyonların hedefi ve varsa
genel stratejisi içindeki yeri nedir? Türkiyeye getirisi ne olacaktır?
Terörle mücadeleden Hükûmet ne anlamaktadır? Bu sorulara Hükûmetin mutlaka
yanıtları vardır, ancak bunları kendilerine
saklamaları doğru değildir.Terörle mücadele topyekûn bir
dayanışmanın ürünüdür. Hükûmet bilgi paylaşımından
korkmamalıdır. Bilgi paylaşımı Hükûmeti ancak zenginleştirir
ve yanlışlardan dönmesine yardımcı olur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
terör konusunun ulusal bir sorun olduğu, bu meselenin bitirilmesi için
hepimize görev düştüğü, bu hedef doğrultusunda atılacak her
doğru adımın desteklenmesi gerektiği hususunda toplum
olarak görüş birliği içindeyiz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu işte bu
noktadan hareketle, terörle mücadelede üzerimize düşeni yapmaya hazır
olduğumuzu ve Hükûmetten bu doğrultuda gelecek bir çağrıya
olumlu yanıt vereceğimizi ısrarla vurgulamaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi teröre ve onun parçası olduğu sorunlar
yumağına siyasi hesaplar yaparak bakmamaktadır. Partimiz,
ulusumuzun varlık, birlik ve bütünlüğe yönelik bu tehdide
karşı partilerüstü bir anlayışla yaklaşmaktadır.
Dolayısıyla, terörün sonlandırılması yönünde çok yönlü
bütün çabalarına rağmen bir türlü sonuç alamamasına
karşın, Hükûmetin, muhalefet partilerinin katkısını
almaktan hâlâ imtina edebilmesini şaşırtıcı ve üzücü
bulmaktayız. Yüce Meclisimizin çatısı altında bulunan
siyasi partileri bir araya getirmek muhalefetin değil iktidar partisi ve
Hükûmetin görevidir. Oysa, uzun zamandır devletin, hatta Hükûmetin bile
PKK terör örgütü unsurlarıyla görüşmekte olduğu artık
kamuoyumuzun da bildiği bir gerçektir. Burada bu görüşmelere dair bir
yorumda bulunmak istemiyorum. Bu konuda söylenecekleri Genel
Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ifade
etmiştir. Sorduğu sorulara ise Hükûmetten ciddi bir yanıt hâlâ
alınabilmiş değildir.
Buradan Hükûmete bir uyarımız vardır:
Terör örgütüyle yapılan görüşmelerden istenilen sonuç
alınamadığı artan terör saldırıları
gerçeğinden açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle, devam
edeceği ilan edilen bu temasların tek amacının PKK
tarafından silahların bırakılması ve şiddete son
verilmesi olmalıdır. Yöntem, PKKyla pazarlık değil ikna ve
hizaya getirmek yöntemi olmalıdır. Terör örgütüyle
pazarlığın yanlışlığını Hükûmetin
Haburdaki karşılama ve sonraki esef verici olaylardan artık
anlamış olması gerekir.
Cumhuriyet Halk Partisi terörü durdurmak amacıyla
devlet birimleri tarafından yapılan bu görüşmelerin
sürdürülmesine karşı değildir ancak toplumumuz için hayati önem
taşıyan böyle bir konuda Hükûmetin ciddi, tutarlı ve inandırıcı
olması lazımdır. Terör sorunuyla karşı
karşıya kalan ülkelerle de bu tür görüşmeler yapıyoruz, biz
de yapıyoruz. söylemi yeterli değildir. Aksine güçlü iddialar varken
Protokol yapmadık. demek inandırıcı değildir. Her
ülkenin koşulları, gelenekleri, kültürel kalıpları
farklıdır. Bizim toplumumuz teröristle masaya oturmayı,
özellikle hissen kabullenemez. Onun için, bu temasların gerekçeleri ve
sonuçları hakkında Hükûmetin açık ve inandırıcı
olması gerekir. Oysa, halkımız, aydınlatılmayı
beklediği diğer bütün konularda olduğu gibi, bu hayati meselede
de hâlâ karanlıkta tutulmaktadır.
Öte yandan, Türkiyedeki durumla benzeri sorunlar
yaşayan diğer ülkeler arasında önemli bir fark vardır.
Diğer ülkeler bu tür görüşmelerden sonuç almaktadırlar.
İrlanda, İspanya ve bir anlamda Sri Lanka bu alanda başarı
sağlamış ülkelerdir. AKP, dokuz yıldır
iktidardadır. Ne silahlı mücadelede ne de siyasi toplumsal planda
denenen açılımlar, atılan adımlar ve yapılan vaatlerle
terör sindirilememiş, kaynakları kurutulamamıştır.
Muhalefetten önce iktidarın kendisini sorgulaması lazımdır.
İktidar neden başarısız kaldığını
irdelemek mecburiyetindedir. Son Oslo görüşme ses
kayıtlarının basına sızdırılmasından
sonra Hükûmet, PKKyla görüşmelerin kesildiğini
açıklamış ancak daha o sözler belleklerde tazeliğini
korurken bu sefer anılan temasların devam edeceği
duyurulmuştur. Bu kadar köklü bir fikir değişikliği
nasıl oluyor da bu kadar kısa zamanda gerçekleşebiliyor,
anlamakta güçlük çekiyoruz. Oysa, ulusal bir sorun olan terör konusunda
tutarlılığa ve ciddiyete ihtiyaç vardır. Terör örgütü
unsurlarıyla görüşebilen bir Hükûmetin muhalefet partileriyle temas
aramamasının, onların görüşlerine ihtiyaç
duymamasının izah edilir ve anlaşılır bir tarafı
yoktur. Bu durumun Hükûmet tarafından bir an önce düzeltilmesi ve iktidar
partisi ve Hükûmetin, muhalefet partilerine çağrı yaparak terörü
bitirmenin yollarının müştereken aranması sürecini
başlatması, halkımızın beklenti ve isteklerine en
uygun hareket tarzı olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
halkımız terör saldırılarından bıkmış
ve yorulmuştur. Halkımız haklı olarak tepkilidir. Gencecik
insanlarımızı kaybetmemiz, masum insanların, genç
kızlarımızın, hatta bebeklerimizin öldürülmesi tahammül
sınırlarımızı zorlamaktadır. Halk, artık bu
sorunun çözülmesini beklemektedir. Hükûmetin en öncelikli konusu bu
olmalıdır. Bu nedenle son dokuz yılın muhasebesi iyi
yapılmalıdır. Önce Kürt açılımı, sonra da
demokratik açılım denilen girişimlerin kapsam ve içeriği
bugün bile belli değildir. Açılım adına atılan
adımlar, toplumumuza barış, dayanışma ve huzur
getirmemiş, aksine kutuplaşmayı artırmıştır.
Terör örgütüyle uzun süredir yapıldığı anlaşılan
görüşmelerin amacının ne olduğu da belli değildir.
Nelerin niçin konuşulduğu halkımız tarafından
bilinmemektedir. Bilinen ve belli olan ise bu süreçten istenilen sonuçların
alınamadığıdır. Hükûmet Programı bile terörle
mücadele konusunda sessizdir. Bugün bütün dünyaya akıl verme ve yön
gösterme ehliyetini kendinde görebilen Hükûmet, her nedense, ulusal sorunumuz
olan terör konusunda bir türlü bütüncül, sürdürülebilir bir strateji ortaya
koyamamaktadır. Diyalog ve uzlaşı yolları
arayacağına, giderek daha otoriter ve tek taraflı tavırlar sergilemektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi artık sözün
bittiği yerde olduğumuz kanaatindedir. Hükûmeti sorumluluk üstlenmeye
davet ediyoruz. Bu konuda partimiz Hükümete yardımcı olacaktır.
Halkımızın huzur ve güvenliği, ulusal birliğimizin
korunması için üstümüze düşeni yapmaya biz hazırız.
Şimdi, bu amaçla izlenmesi gereken
yola ilişkin düşüncelerimizi altı madde hâlinde yüce heyetinizin
değerlendirmelerine sunmak istiyorum.
Bir: Hükûmet terörü sona erdirmek
amacıyla düşence ve önerilerini, bugüne kadar olanların
muhasebesini de yaparak yeniden belirlemelidir.
İki: Hükûmetin
yaklaşımı, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında siyasi partilerin eşit sayıda
oluşturacağı 8 üyeden oluşacak bir çalışma
grubunda ele alınmalıdır. Her siyasi parti Hükûmet planını
değiştiren veya tamamlayan kendi katkılarını bu
çalışmalar sırasında gündeme getirme imkânına sahip
olmalıdır. Devlet kurum ve kuruluşları görüşlerini
buraya iletmelidir.
Üç: Anılan çalışma
grubuna yardımcı olmak üzere, yine her siyasi partinin belirleyeceği
2şer kişiden oluşacak bir akil adamlar grubu
oluşturulmalıdır. Grup hem kendi düşüncelerini üretmeli hem
Meclis çalışma grubunun kendisine vereceği görevleri yerine
getirmelidir. Vatandaşlarımız ve sivil toplum
kuruluşları da katkılarını buraya yapmalıdır.
Dört: Meclis çalışma grubu
çalışmalarını Ocak 2012 sonuna kadar tamamlamalı ve
sonuç, görüşülmek üzere Genel Kurula sunulmalıdır.
Beş: Yüce Meclisin bu süreç
neticesinde üzerinde mutabık kalacağı ortak aklı
oluşturacak öneriler demeti, uygulanması isteği ve amacıyla
Hükûmete iletilmelidir.
Altı: Bu önerilerin hayata
geçirilmesi bakımından bütün siyasi partiler Hükûmete
yardımcı olmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu önerimiz yönteme ilişkindir. Cumhuriyet
Halk Partisi terörün sona erdirilmesi için çok boyutlu, kapsamlı ve
sürdürülebilir bir strateji gerektiğinin bilincindedir ve bu yönde ayrıntılı
çalışmaları vardır. Dolayısıyla içerik
konusundaki düşüncelerimiz zamanı geldiğinde
açıklanacaktır.
Teslim etmemiz gerekir ki
terörle mücadelede bugüne kadar Hükûmet hep kısır döngüler ve
açmazlar içinde kalmıştır. Kan akışını AKP
İktidarı durduramamıştır, acılarımız artmıştır.
Şimdi halkımız yeter demekte ve bizden çare üretmemizi
istemektedir. Halkın vekilleri olarak bu beklentilere kayıtsız
kalamayız. Bu sorumluluğu yüce Meclisin sahiplenmesi hem hakkı
hem görevidir. Ulusal bir uzlaşma sağlamalıyız, ortak
akıl üretmeliyiz. Bu hedefe ulaşmanın yeri ise burası, yüce
Meclistir.
Bu düşüncelerle ve yeni
bir uzatmaya gerek kalmayacağı umuduyla Cumhuriyet Halk Partisi
tezkereye olumlu oy verecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Loğoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun Sayın Vural.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok değerli
milletvekilleri, 17 Ekim 2007 tarihinde Hükûmete verilmiş olan bir
yetkinin bir yıl daha uzatılması için Başbakanlık
tarafından sunulan bir tezkerenin görüşülmesi münasebetiyle grubumuz
adına söz aldım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı arz
ediyorum.
Bu tezkere hakkında
görüş ve düşüncelerimi ifade etmeden önce açıklıkla
şunu ifade etmek istiyorum ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak
geçmişte olduğu gibi terörle mücadele konusunda Türkiye'nin
meşru güçlerini kullanması gerektiğini düşünüyoruz ve bu
tezkereyi destekliyoruz. Hükûmete verilecek bu yetkinin
uzatımının arkasındayız ancak bölücülük ve terörle
mücadele için getireceğiniz her türlü tedbire
evet derken, AKPnin terörle müzakere ve pazarlığına, PKK
açılımlarına hayır demeye devam edeceğiz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Öyle bir
açılım yok, PKK açılımı yok.
OKTAY VURAL (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisinin
tutumu açık ve net bir şekilde budur, ne yaparsanız yapın.
Sayın milletvekilleri, Sayın
Dışişleri Bakanı, bugün, bu tezkere görüşülmeden önce
Sayın Genel Başkanımızdan randevu talep etmiştir ama
Sayın Genel Başkanımız adres olarak millet iradesini,
Türkiye Büyük Millet Meclisini göstermiştir, gerekli bilgilerin Meclise
iletilmesi gerektiğini söylemiştir. Dolayısıyla, bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, çerçevesi oluşturulmamış bir
dış politikanın dış merkezlerde pişirilip önümüze
konulmasını, Füze Kalkanı Projesi, Suriye politikaları,
terörle mücadele eş başkanlığı gibi konularda
Milliyetçi Hareket Partisinin bir bilgilendirme sıfatıyla bunlara
alet edilmesini doğru bulmuyoruz. Türkiyenin, Türk milletinin nabzı
burada atıyor, gelin, bu konudaki politikaları Türk milletinin
huzurunda değerlendirelim, hep beraber, birlikte. Söyleyemeyeceğiniz
ne var ki kapalı kapılar ardında bunlarla ilgili randevu
isteniyor. O bakımdan, Sayın Genel Başkanımızın
bu tavrı Türkiye Büyük Millet Meclisinin hükmi şahsiyetini ve millî
egemenliği üstün tutan bir tavır olduğu için de, doğrusu
bunun bir tavsiye olarak ele alınması gerektiğini
düşünüyorum.
Sayın Başbakan da terörle mücadele konusunda,
hatırlarsanız, bayramdan sonra liderlerle görüşeceğini
ifade etmişti. Bu konuda Sayın Genel Başkanımız da
kapıların kapalı olmayacağını ifade etti.
Sayın Başbakan bunu da unutmuş gözüküyor, şimdi, Ya, bu
liderler gelsin, kapımızı çalsın. diyorlar. Yani
İmralı ile özel temsilci aracılığıyla
görüşmeye can atanların bugün Kapımızı
çalsınlar. demesini de doğrusu anlayabilmiş değiliz!
Muhalefetin çözüm önerileri göz ardı ediliyor,
Çözüm önerileri yok. deniliyor. Yani gidip burada İmralının
yol haritasını çözüm olarak millete sunanların, bunu
değerlendirmeye alanların Milliyetçi Hareket Partisinin Parlamentoda
her fırsatta terör ve bölücülükle mücadele konusunda önerilerini göz
ardı etmesini de doğru bulmuyorum. Yani, bu bakımdan, bu süreçle
ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin duruşu açık ve net
olmuştur.
Değerli milletvekilleri, şimdi, biz, burada
Türk milletinin egemenliğini temsil ediyoruz. Dolayısıyla, her
şeyden önce egemenliğin kayıtsız şartsız bu
millete ait olduğunu düşünüyorsak, bu egemenliğe yönelik her
türlü baskının, şiddetin, terörün hepsinden
arındırmamız gerekiyor. Biz, millet iradesini sokakta
kurmadık, millet iradesi sokakta teslim alınmış
değildir. Bu bakımdan, sokağa da teslim edilecek bir millet
iradesi olmadığına göre, millî egemenliğimizi bu tehditten
arındırmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin başlıca
görevidir. O bakımdan, bu tehditlere, baskılara, ipotek koymak
isteyenlere karşı dimdik ayakta durmamız gerekiyor ancak bu
şekilde egemenlik kayıtsız şartsız millete ait
olacaktır. Elinde silah olanları haklı göstermek, hakkı
silahı elinde olanların eline teslim etmek, ciğeri kediye teslim
etmek demektir. Bu millet nefes alacaksa, bu milletin yüreği beraber ve
birlikte atacak ise yapmamız gereken, her şeyden önce ona yönelik
tehditleri ortadan kaldırmaktır.
İşte, bugün huzurlarınızda da
aslında milletimizin egemenliğine karşı her türlü
aracı kullanan bölücü bir terör örgütüne karşı yine milletin
iradesini kullanmak için buradayız. Hep beraber, birlikte bölücü terör
örgütünün nihai planda yok edilmesini hedefleyen bir strateji için
sınır ötesi operasyon büyük bir öneme sahiptir. Tabii, sayın
milletvekilleri, şunu unutmayalım ki, AKP Hükûmeti Türkiyeyi dokuz
yıldan bu yana yönetmektedir ve ilk yetki 2003 yılında
verilmiştir, altı ay süreyle ama Hükûmet bu yetkiyi
kullanmamıştır. 2007 yılında verilmiştir, ondan
sonra 2008, 2009, 2010da 23üncü Dönemde uzattık, 24üncü Dönemde,
bismillah, ilk yapıyorsunuz. Dolayısıyla, sonuçta bu kadar
sürede nereden nereye geldiğimizin ve nereye gittiğimizin müzakeresinin
de yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla, PKKyı
bertaraf etmek için bu yetkiyi aldılar, 2007 yılında böyle
diyor. E, bırakın bertaraf etmeyi, PKK tarafla muhatap oldu. Bertaraf
edeceğini muhatap alıyorsun! Dolayısıyla, bugün
geldiğimiz bu tezkerede, bertaraf edeceğim diye
çıktığın kimselerle taraf hâlinde muhatap ve müzakere
ediyorsunuz, bu ciddi bir çarpıklıktır! Dolayısıyla,
Hükûmetin açıkçası bugün sorması gereken husus, PKK gücünü neden
artırmıştır? Bertaraf olacak bir terör örgütünü nasıl
bir taraf hâline dönüştürdük? Şöyle bir aynaya, kendinize bir
bakın ya, nereden nereye geldik.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Tasfiye etmek
için.
OKTAY VURAL (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi olarak
biz sebep sonuç ilişkilerinin incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Her bir platformda bu düşüncelerimizi ifade ettik, yapılan
yanlışlıkları belirttik ve neler yapılması
gerektiğini ifade ettik. Ancak bugün bir sonuçla karşı
karşıyayız. Bu sonuca göre, gelen süreci ve bundaki sonraki
adımları doğru tahlil etmemiz gerekir; aksi takdirde çok bedel
ödenir, çok ciğerler yanar. Dolayısıyla bu bakımdan, bugün
Hükûmetin yapması gereken husus, açıkçası bu süreci iyi
değerlendirmesidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti
terörle mücadelesini kazanmış bir devlettir. Evet, terörle mücadeleyi
biz kazandık. Bu mücadelenin elbette yüksek bir maliyeti olmuştur.
2002 yılında, o süreç içerisinde, gelen süreç içerisinde Türkiye'nin
terörle mücadelesini kazandığı ampirik çalışmalarla
ortaya konmuştur. İncelenen 30 tane terörle mücadele vakasından
terörle mücadelede kazanılan 6 vaka vardır ve Türkiye'nin PKKyla
mücadelesi de bu 6 vaka içerisindedir. Bu gerçeği kimse
değiştiremez. Efendim, yok, bitmiyor. falan filan, yok öyle bir şey.
Bugüne kadar terörle mücadele konusunda bu mücadeleyi kazanan şehit ve
gazilerimizin ruhu incinir. Bu doğru bir şey değildir. Türkiye
kazanmıştır. Elbette bu terörle mücadeleyi etkileyen faktörlerin
bir kısmı farklıdır, farklı değerlendirmeler
yapılmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz o
zamanlar da terörle mücadele konusunda fikirlerimizi ifade ettik. Milliyetçi
Hareket Partisinin tek başına iktidar olabileceği bir siyasal
irade olsaydı bu mücadele daha az maliyetle daha kısa sürede biterdi.
Bu iddiayı hep ortaya koyduk. Evet, maliyeti yüksek olmuştur ama bu
terörle mücadele kazanılmıştır. Bu bakımdan,
PKKnın adam bulma, mali destek, malzeme temini, istihbarat ve
sığınak gibi somut desteklerinin hepsi kesilmiştir. Halkla
terör örgütü ayrılmıştır. Sınır ötesinden
desteği kesilmişti, terör örgütünü yönetenlerin yakalanması için
dış politika kullanılmıştı. Bugün, gönül ister ki
Sayın Başbakan Hataya gidip Suriyeyle ilgili oradan ültimatom
vereceğine, daha önce yapıldığı gibi, PKK terör örgütü
mensubunu barındırmaması konusunda Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Suriyeye verdiği ültimatom gibi Irakın kuzeyindekilere
de gidip ültimatomu versin, Ya bu terör örgütüne karşı birlikte
mücadele ederiz ya da geliriz başına. Yok ederiz sizi. desin. Bu
niye denmiyor? Bunu niye demiyorsunuz? (MHP sıralarından
alkışlar) Bunu istiyoruz biz.
Yani Esada karşı oluşturulan tavır neden Barzaniye
karşı oluşturulmuyor? Hangi, nerelerde bunların pazarlıkları
yapıldı? Ne konuşuluyor değerli kardeşlerim?
O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada 5inci
defa yetki veriyorsak bu konuda, eğer terörden, can almalarından
endişe duyuyorsak, yöredeki halkın desteğini
aldığına ilişkin Başbakan şikâyette bulunuyorsa
değerli arkadaşlarım, bu sonuçları değerlendirmek
lazım.
2002 yılında teröristbaşı
İmralıda hücresinin yolunu bulamayan bir mahkûmdu, bugün Türkiyeye
yol haritası sunacak hâle geldi. 2002de gardiyanlara muhatap olan
İmralı canisi, şimdi siyasi iradenin muhatabı oldu, sözde
elçiler göndermeye başladı, Başbakanın özel temsilcileriyle
görüşür hâle geldi. 2002 yılında Devlete hizmet etmeye
hazırım. diyen İmralı canisi, bugün Devlet bana
nasıl hizmet eder? Ben devleti nasıl kullanırım? diyecek
duruma düştü.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Tasfiye etmek
için görüşüldü Sayın Vural.
OKTAY VURAL (Devamla) - 2002 yılında toplumda
Kürt-Türk ayrımı yoktu ama bugün, maalesef soy, sop, kan hesabı
yapanlar çıkmaya başladı. Bir sonuç bu.
2002de yargı Türk milleti adına
egemenliğini kullanarak hesap soruyordu, bugün yargı teröristlere yol
gösterir hâle geliyor. Haburdaki rezalet!
2002de terörle mücadele eden polisimiz, askerimiz
gururluydu, komutanları gururluydu, bugün Haburdan giriş yapan
teröristler, terör örgütü yöneticileri gururlu hâle dönüştü.
2002de Vatan bölünmez. diyenler ön plandaydı,
2010da bölücüler. 2002de Şehitler ölmez, vatan bölünmez. sözü
söylendiğinde millî vasfı, millî vicdanı olan herkesin gözü
yaşarırdı, bugün bu deyim Malum slogan. denilerek
horlandı, Yaygara çıkarıyorlar. diyerek eleştirildi.
2002de Şehitler ölmez. derdik,
bağrımıza basardık; şimdi, şehitlerle teröristler
aynı kefeye kondu.
2002de şehitlerimiz için gözyaşı
dökülürdü; bugün, teröristler için devlet gözyaşı döker hâle geldi.
2002de her yer PKK için güvensizdi; şimdi, her yer
PKK için güvenli yer hâline geldi Her tarafta dolaşıyoruz biz,
Türkiye'nin her yerinde kamplarımız var. diyorlar.
Dün Terör örgütüyle müzakere alçaklıktır, şerefsizliktir.
diyenler, bugün göğsünü gere gere Ben gönderdim. diyebiliyor. Yani
nereden nereye! Nereden nereye geldik. Bedelini biz ödüyoruz. Bugün
sorgulamamız gereken husus, bizim nereden nereye geldiğimiz ve nereye
götürülmek istendiğimiz hususudur. Bu bakımdan, bu millet yetkiyi hep
hükûmete verdi ama bu yetkiyi kullanmayarak, bu arzuları yerine
getirmeyerek sorumluluk alması gerekenler aynı zamanda Türkiyeye ve
Türk milletine hesap vermesi gerekiyor.
Bakın Bölücü terör örgütünün yok edilmesi için önce
ona verilen lojistik ve politik desteklerin bitirilmesi gerekir. Doğru
mu? Doğru. Bunu kim söylüyor? 7 Ekim 1998de bugünkü
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Şimdi ne oluyor? Lojistik destek
verilen yerler muhafaza ediliyor, politik destekler siyasal çözüm adı
altında meşrulaştırılıyor, açılımlarla
politik ve siyasal bir çözüm arayışı
hızlandırılıyor. Nereden nereye geldik ya!
7 Ekim 1998de Bölücülüğü destekleyen ve
teşvik eden, onlara politik açılımlar getiren Batılı
ülkelerin durumu daha vahimdir. diyor. Kim diyor? Abdullah Gül söylüyor.
Bugün güzel şeyler
diyerek teröre karşı politik
açılımı çözüm olarak getirebiliyor. Burada Siz yapmazsanız
başkaları gelir, yapar. diyerek de Kırk katır mı,
kırk satır mı? diye tehdit ediliyoruz ya! Türkiye
Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı.
Bugün PKK darmadağınık hâle geldiyse
yapılacak yanlışlarla bunun tekrar toparlanmasına
fırsat vermemek gerekir. diyen kim? Abdullah Gül. Demek ki
darmadağın olmuş. Fırsat verildi o zaman, kim verdi
bunlara?
Yine Perişan hâle gelmiş terör örgütü
liderinin, onun başının siyasi bir lider hâline gelmesine
kesinlikle fırsat vermemek gerekir. Bunu kim söylemiş? 18
Aralık 1998de yine Abdullah Gül söylemiş. Şimdi soruyorum:
Politik lider konumuna dönüştüren kim? Muhatap alan kim? Göğsümü
gere gere onun yanına gönderdim. diyen kim? Özel temsilci
sıfatıyla beraber ve birlikte iş birliği yapanlar kimler?
Soruyorum sizlere.
Son zamanlarda ABDnin Kuzey Iraka yönelik gayretleri
kaygılarımızı artırmaktadır. Kuzey Irakta
yaratılmaya çalışılan fiilî durumun Türkiyedeki bölücülük
hareketi için büyük bir stratejik avantaj olduğunu kimse göz ardı
etmemelidir. diyen kim? Abdullah Gül. Şimdi, Irakın kuzeyindeki
burayı yönetenlere kırmızı halı döşeniyor.
(*) mı deniyor,
(*) mı deniyor, ne deniyor
bilmiyorum artık, bu şekilde hitaplarda bulunuluyor.
Bu fiilî durumu avantaj olarak görenler, bu avantajı
sağlamakta neden çekince göstermiyorlar? Güvenli bir bölgeye sahip olmak
bir terör örgütü için çok önemli. PKKnın içeride de dışarıda
da artık güvenli bir bölgesi var. Dün söylediklerini unutanlar, tersini
yapanlar, acaba, iktidara sahip olduklarında gaflet veya dalalet ya da
hıyanet içerisinde mi olmuşlardır? Yani, bu soruları
sormamızla içimiz yanıyor. Ciğeri, bir ülkenin başbakanının
ciğeri yanıyorsa, Allah milleti korusun ya! Bu milletin yüreği
yanıyor, nefes alacak duruma gelmedi.
O bakımdan, sayın milletvekilleri, bu terörle
mücadele noktasında ve siyasal müzakere noktasına geldiğimiz bir
süreçte Türkiye bir yere sürüklenmek isteniyor. Bakın, terörü bir araç
olarak kullananlar kadar terörle mücadeleye siyasal çözüm getirmek isteyenlerin
amaçları aynı eksende oluşuyor değerli
arkadaşlarım. Bu süreç içerisinde, terörle mücadele konusunda hep yeni
kavramları tartıştık burada. Terörle Mücadele Yüksek
Kurulu, terörle koordinatörlük, ABD-Irak-Türkiye üçlüsü, anında
istihbarat, biri bizi gözetliyor, Kürt sorunu, bir sürü yeni şeyler icat
edildi. Sonuç?
Değerli kardeşlerim, 8 Nisan 2006da Sayın
Başbakan diyor ki: Bizim alçaklarla, canilerle, hainlerle oturup
konuşacak meselemiz yoktur. Çok net söylüyorum, masaya oturmak söz
konusu değildir. demişti. Bugün görüyoruz ki terör örgütüyle masaya
oturuluyor değerli kardeşlerim.
16 Ekim 2007 tarihinde Bunlarla iş birliği
yapanlar aynı derecede sorumludurlar. diyen Sayın Başbakan. 11
Temmuz 2011 tarihinde Sayın Başbakan bu kürsüden diyor ki: Bizim
dönemimizde bunun pazarlık olup olmadığını, Sayın
Bahçeli, size kim söylüyor? Kim söylüyor size? Biz bugüne kadar hiçbir terör
örgütünün yöneticileriyle masaya oturmadık. diyor. Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı bu kürsüde bunu söyledi. Daha sonra görüyoruz bunun itiraf
edildiğini. Biz diyoruz ki İtiraf ettiniz., Başbakan diyor ki:
Yalan söylüyorsun! Avukatları aracılığıyla
İmralı söylüyor. diyoruz, Sayın Başbakan Biz bunu her
zaman yalanladık, bunun gereğini söyledik.
Değerli milletvekilleri, değerli
kardeşlerim; hangi partiden olursak olalım, geldiğimiz noktada,
bu sözleri söyleyenlerle yaptığı uygulamalar arasındaki
çelişkileri hazmedebiliyoruz acaba?
Nedir bu noktaya sevk eden? Hangi karanlık
noktalarda kimler Türkiyeyi bu noktalara kadar sevk etmektedir? Hatta, o
zaman, 10 Kasım 2009 günü, AKP Grup Başkan Vekili Nurettin Canikli,
Kim müzakere etti Sayın Konuşmacı? diye soruyorsunuz,
Açıklayın, bilelim. Kim müzakere etmiş, açıklar
mısınız? Muğla Milletvekili diyor ki: Biz
İmralıyla pazarlık yapmadık, iftira atmayın. Eden
bulur! diye söylüyor. Görüyor musunuz Sayın Nurettin Bey, kimler müzakere
ediyormuş, görüyor musunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Devletimizle
siyasi en ufak bir müzakere söz konusu mu? Tasfiye etmek amacıyla
görüşmesi var.
OKTAY VURAL (Devamla) Sizin de haberiniz yok. Buradaki
temiz oylarla gelen milletvekillerinin haberleri yok ama birtakım
sırça köşklerde bunların pazarlıkları
yapılıyor, kanımızı donduruyor ve bu yönüyle
bakıldığı zaman, İmralıyla
mektuplaşılıyor, özel temsilciler gönderiyor. E, bütün
bunları dikkate aldığımız zaman, özel temsilci diyor
ki: Müsteşar Yardımcısıyım ama Sayın
Başbakanımızın özel temsilcisiyim bu görüşmede.
Muhalefetin bulunduğu şartları biliyorsunuz. Siyasi riski
yüklenmeye hazırdır. diyor. Bu noktada Sayın Başbakan
beni görevlendirdi. diyor. Yüzde 90-95 bütün konularda birleşen bir
genel çizgiye geldi terörist başıyla. diyor. İmralıdaki
çözüm iradesini, olaya iyi niyetli yaklaşımını ifade
ettim. diyor. Yüzde 95 oranında kendi çizdiği vizyonuna nasıl
örtüştüğünü de anlattım diyor. değerli kardeşlerim.
Şimdi bir taraftan Sayın Başbakan
Ciğerim yanıyor. diyor. Ciğerimizi yakan, ciğeri beş
para etmeyen, kundaktaki bebelere kurşun sıkanlarla beraber, birlikte
nasıl oturulabiliyor değerli kardeşlerim? Ciğeri kediye
teslim ediyorsunuz, sonra nankör kedi diye Vay efendim bunlara güvenilmez.
diyorsunuz değerli kardeşlerim. Geldiğimiz safha maalesef budur.
Değerli kardeşlerim, PKK terör örgütüyle
müzakere ve pazarlıklar yürütüldüğü açıktır. Müzakere
edilen hususlara bakar mısınız değerli kardeşlerim:
Terörist başının serbest bırakılması, başka
dillerde eğitim, Kürtçe eğitim hakkının verilmesi, etnik
kimliklere göre yeni bir anayasa yazılması, ayrıca özerklik
talebinin önünü açacak anayasal değişiklikler. Pazarlık konusu
bunlar. Evet, terör örgütünün bir siyasal amacı var ama terörle
mücadelenin de bir siyasal amacı
vardır. Bu siyasal amaç, bu milletin kardeşliğini
korumaktır, millî egemenliği korumaktır. Bunların elbette
terörle mücadelede siyasal amaçlar olarak ön plana getirilmesi lazım. Bu
siyasal amaçları yok ederseniz, bu milletin kuruluş felsefesini,
değerlerini, etnik kimliklere göre
ayrıştırırsanız değerli kardeşlerim, bununla
terörle mücadele ediyorum diye müzakere sürecini başlatırsanız
geleceğimiz nokta çok kötü olacaktır. O bakımdan bugün Sayın
Başbakan bir taraftan mücadele bir taraftan müzakere diyor. Duble yol
yapılmış, müzakere ve mücadele! Bizi nereye götürüyorsunuz? Biz
bu gidilecek yola Durmak yok yola devam. diyenlerin yolunu kesmeye
kararlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Tezkereye olumlu oy vereceğiz. Bu terörle mücadele
konusunda hayatlarını kaybetmiş şehitlerimize Allahtan
rahmet diliyorum, gazilerimize şükranlarımızı arz ediyorum
ve Hükûmetin terörle müzakere yerine, terörle mücadele stratejisini yeniden
değerlendirmesi gerektiğini ifade ederek Milliyetçi Hareket Partisi
olarak olumlu oy kullanacağımızı ifade ederek hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Vural.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Volkan Bozkır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irakın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının ortadan
kaldırılması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sınır ötesi harekât ve müdahalelerde bulunabilmesi için Hükûmet
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen tezkere hakkında
AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz
almış bulunuyorum.
Konuşmama başlamadan önce, çocuk-yetişkin,
kadın-erkek, sivil-asker, polis demeden
vatandaşlarımızın canlarına kasteden,
vatanımızın huzur ve refahını, milletimizin birlik ve
bütünlüğünü bozucu faaliyetlerde bulunan PKK terör örgütünü lanetliyor,
terör örgütünün bu hain saldırılarında hayatlarını kaybeden
şehitlerimize ve vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, kederli
ailelerine ve milletimize sabır ve başsağlığı
dileklerimi sunmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
silahlı kuvvetlerimizin hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe
belirlenecek şekilde Irakın PKK teröristlerinin
yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi ve
buralarda görevlendirilmesine ilişkin Hükûmete verilen yetkinin bir
yıl daha uzatılmasını talep eden tezkere, terör
saldırılarının arttığı bir dönemde ele
alınmaktadır. Maalesef, bölücü terör, hâlâ ülkemizin en önemli
sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Son saldırılarda
yaşanan can kayıpları kamuoyumuzda derin üzüntüye sebep
olmuş, yürekleri yakmıştır. Bu noktada sorunun ekonomik,
sosyal, kültürel ve diplomatik boyutlarına ilişkin
aldığımız önlemleri mutlaka güvenlik boyutuyla da perçinlemek
zorundayız. Terörle mücadelenin güvenlik boyutunda zafiyet göstermemiz ise
asla söz konusu olamaz.
Millî Birlik ve Kardeşlik Projesiyle meselenin
kalıcı olarak çözümü, huzur ve emniyet zemininin tesisi,
kardeşlik ikliminin yeniden pekiştirilmesi için eşsiz bir imkân
ve fırsat oluşmuştur. Bu sürecin başarıyla
neticelendirilmesi, elbette demokrasimize kazandıracak, elbette terörle
mücadelemize güç katacak ve elbette bir bütün olarak Türkiyeye, Türk Milletine
kazandıracaktır. Terör sadece iktidarın bir meselesi değildir,
terör iktidarla birlikte muhalefet partilerimizin de bir meselesidir, öyle
olmalıdır. Bu mesele ülkemizin ortak bir meselesidir ve terörün
sıktığı kurşun sadece Hükûmetimize değil bu
ülkenin bütün insanlarına, birliğimize, kardeşliğimize
sıkılmaktadır. Terör sadece can güvenliğimize değil,
bu ülkenin kaynaklarına da kurşun sıkmaktadır.
Hükûmetimizin son dokuz yılda attığı
kararlı adımlarla Türkiye gecikmeli de olsa doğru noktayı
yakalamıştır. Demokratik standartlarını ileriye
taşıyarak, özgürlük alanlarını her geçen gün daha da
genişleterek ama güvenliğini zedeleyecek unsurlara da taviz
vermeyerek Türkiye bugün bölücü terör örgütünü köşeye
sıkıştırmış bulunmaktadır. Şimdi
köşeye sıkışan bu belayı daha da fazla vakit
kaybetmeden ama sabır unsurunu da unutmadan ortadan kaldırmamız
gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
terör karşısında demokratik hukuk devletinin
sınırları içinde kalarak başarılı mücadelemizi
kararlılıkla sürdüreceğiz. Milletimiz, güvenlik güçlerimiz ve
ordumuz bu mücadelede hiçbir zaman zaafa kapılmadan büyük bir
kararlılık göstermiştir, göstermeye de devam edecektir.
Milletimizin huzur ve selameti cumhuriyetimizin bekası için
çağın getirdikleri ve yeni şartlar karşısında
gereken adımlar bundan sonra da aynı kararlılıkla
atılacaktır. Önümüzdeki dönemde de temel önceliğimiz birlik ve
beraberliğimizi, toplumsal barışımızı her
şeyin üstünde tutmak olacaktır. Bugün içeride ve
dışarıda karşı karşıya bulunduğumuz
zorlukları ancak ortak hedef ve değerlerimiz etrafında
birbirimize daha çok kenetlenerek aşabiliriz. Bu bakımdan
Hükûmetimizin başlattığı Millî Birlik ve Kardeşlik
Projesine herkesin sahip çıkması, bu hususta atılacak samimi
adımlara destek vermesi bu birliktelik ruhuna yakışacak bir
manzarayı da ortaya çıkaracaktır.
Burada belirtmek istiyorum ki Hükûmetimiz ile terör
örgütü arasında siyasi görüşme anlamına gelecek hiçbir temas
olmamıştır, olması da mümkün değildir. Ancak terör
örgütünün tasfiye edilmesi amacıyla, tekrar ediyorum terör örgütünün
tasfiye edilmesi amacıyla devletin ilgili kurumları her zaman
görüşme yapmıştır ve gerekli
olduğunda bundan sonra da yapılacaktır. Buradaki tek
amacımız terörün tasfiyesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irakın kuzeyinde
yerleşik terör odaklarını hedef alan sınır ötesi
harekâtlarının sürdürülmesi meselenin güvenlik boyutu
açısından büyük önem taşımaktadır. Tezkerenin tek
hedefi vardır, o da sadece ve sadece bölücü terör örgütüdür, örgütün
bölgedeki mevcudiyetidir. Bundan başka hiçbir arzumuz, hiçbir kapalı
veya açık hedefimiz yoktur. Bu bakımdan, bu tezkerenin bölgesel
barış ve istikrar ortamı açısından da büyük bir önem
taşıdığı aşikârdır. Irakın kuzeyinde
bölücü terör örgütünün varlığı sona ermeden Türkiye-Irak
ilişkileri de arzu edildiği seviyede gerçekleşemeyecektir,
bölgesel barışın ve istikrarın da
sağlanamayacağı açıktır.
Anılan bölgede terör
odaklarına yönelik bugüne kadar gerçekleştirilen tüm sınır
ötesi harekâtlarda Iraklı sivillere ve sivil yerleşim birimlerine
zarar verilmemeye azami özen gösterilmiş ve bunda da
başarılı olunmuştur.
Sınır ötesi operasyonlar,
Türkiyeye yönelik terör tehdidini ve saldırıları bertaraf
etmek, terör örgütünün hareket serbestisini ve lojistik teminini engellemek,
terör örgütü üzerinde baskı oluşturmak ve nihai olarak Irakın
kuzeyini terör örgütünden temizlemek maksatlarıyla icra edilmektedir.
Dolayısıyla yüce Meclise sunulan tezkerenin tek hedefi, sadece PKK
terör örgütünün bölgedeki mevcudiyetidir. Türkiyenin Iraka karşı
gizli bir gündemi hiçbir zaman olmamıştır. Terör belasından
büyük zarar gören Irakın da Türkiyenin iyi niyetinden şüphe
duymaması gerekmektedir. Kaldı ki Türkiye bu konuda gerek
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararları gerek
uluslararası hukuktan doğan hakları çerçevesinde hareket
etmektedir.
Tercihe şayan durum, PKKnın
Irakın kuzeyinden ülkemize yönelttiği tehdit ve
saldırıların durdurulmasına ilişkin önlemlerin
doğrudan Irak makamlarınca alınmasıdır. Ancak bu
önlemler alınmadığı takdirde, ülkemizin söz konusu terör
tehlikesine karşı gerekli gördüğü tedbirlere başvurma
hakkının saklı olduğunun da herkes tarafından
bilinmesi, kabul edilmesi zorunludur. Tezkere
Türkiye'nin bu tedbirleri resen alabilmesi bakımından önem
taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hükûmetin terörle mücadelede izlediği politika çok boyutlu, bütüncül ve
sonuç odaklıdır. Bu çerçevede, silah kuvvetlerimizin sınır
ötesi harekâtlarının yanı sıra, öncelikle Irak ve Amerika
Birleşik Devletleri olmak üzere, tüm uluslararası aktörler nezdinde
yoğun diplomatik ve siyasi temaslarımız sürmektedir.
Irak ve ABD ile daha yapısal ve işlevsel ve
düzenli eş güdüme dayalı bir iş birliği
geliştirilmesini hedefleyen üçlü mekanizma süreci 2008 yılı Kasım
ayında başlatılmıştır.
Öte yandan, terör örgütünün Irakın kuzeyindeki
faaliyetlerine ilişkin olarak üçlü mekanizma çerçevesinde anlık
istihbarat paylaşımını sağlamak amacıyla 2009
yılı Haziran ayında Erbilde bir istihbarat irtibat ofisi de
faaliyete geçirilmiştir. Keza terör örgütünün bu bölgedeki faaliyetlerinin
engellenmesine ve örgütün tasfiyesine yönelik uygulama tedbirlerini içeren üçlü
eylem planı Türkiye, Irak ve Amerika Birleşik Devletleri
tarafından 11 Nisan 2010 tarihinde imzalanmıştır.
Tüm bu çalışmalarımıza paralel olarak
Irakın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği çerçevesinde Irak
Kürt Bölgesel Yönetimiyle de temaslarımız geliştirilmiştir.
Bu suretle, terörle mücadele ve güvenlik alanında iş birliğinin
güçlendirilmesi, ekonomik ve ticari faaliyetlerimizin çeşitlenerek
geliştirilmesi, sosyal ve kültürel alanda etkileşimin
artırılması hedeflenmiştir.
Irak Merkezî Hükûmeti ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi
PKKnın Irakın kuzeyindeki mevcudiyetinin Iraka ve Irak Kürt
Bölgesel Yönetimine zarar verdiğinin farkındadırlar, ancak bunun
somut tedbirlere dönüştürülmesi ve bu tedbirlerin de somut
sonuçlarının alınması şarttır. Irak
makamlarıyla karşılıklı temas ve istişarelerimiz
önümüzdeki dönemde de sürdürülecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Orta Doğudaki gelişmeler tüm dünyanın dikkatini bir kez daha bu
bölgeye toplamıştır. Gelişmeler Orta Doğunun bir
nüvesini oluşturan Irakın istikrar ve barışı
açısından da büyük önem taşımaktadır. Orta Doğu
ülkelerindeki ve Iraktaki gelişmeler müspet ya da menfi sonuçlar
yaratabilecektir. Bu sebeple, Irakta güvenlik ve istikrarın tesisi ve iç
barışın sağlanması Türk dış politikasında önemli yerini ve
öncelikli yerini korumaktadır. Toprak bütünlüğünü ve siyasi
birliğini koruyan, komşularıyla barışık siyasi
istikrarı sağlamış müreffeh bir Irakın Orta Doğu
coğrafyasında güvenlik ve refah kuşağı
oluşturulmasında kilit role sahip olacağı konusunda
şüphe bulunmamaktadır.
Nasıl ki teröre
ayıracağımız kaynağı ve zamanı
demokrasimizin standartlarını ilerletmeye, ülkemizin
kalkınmasına ayırmak istiyorsak ve ülkemizde de bu tür
tezkerelere artık ihtiyaç duymayacağımız, sürdürülebilir
bir güvenlik ortamının tesisini de aynı ölçüde arzu ediyoruz. Bu
mesele artık tarihe havale edilsin, Türkiye Cumhuriyeti 100üncü yıl
dönümünde dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olsun istiyoruz. Bir
yandan terörü sona erdirecek bir yandan demokrasimizi güçlendirecek ve
Türkiyeyi hızlı bir noktaya, hızlı bir şekilde ileri
noktalara taşıyacağız.
Yüce Meclisin önceki yıllarda olduğu
gibi tezkereye destek vereceğine, böylelikle terörle mücadele etme
yönündeki kararlılığımızı, bu konudaki
dayanışma ve bütünlüğümüzü bir kere daha göstereceğine
inanıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, devletiyle, Meclisiyle ve milletiyle varlığına
yönelen her türlü hain girişimi boşa çıkaracak bir güce sahiptir.
Tezkerenin bir yıl süreyle
uzatılması konusunda yüce Meclisin desteğini
esirgemeyeceğini ümit ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Bozkır.
Tezkere üzerinde şahıslar
adına ilk söz Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnceye aittir.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın
Başkan, bizim söz isteğimiz vardı.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
İnce. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ne zaman terörle mücadele etmek için
tezkere isteseniz Hükûmete destek olduk, evet dedik, yardımcı olmak
istedik çünkü biz, terörle mücadeleyi ulusal ve evrensel bir mücadele olarak
gördük. Hükûmetin istediği bu tezkerelerin tümüne destek olduk ama her seferinde
terör daha da arttı. Siz bu konuyu çünkü hep Meclisten
kaçırdınız.
2005te -o dönem milletvekili olan
arkadaşlarımız çok iyi
hatırlayacaktır- genel görüşme istedik, Şaka mı bu?
dediniz, kabul etmediniz, çözüm yeri olarak Meclisi görmediniz. Devletin
valisini, müsteşarını, hâkimini, savcısını
Habura götürdünüz, çözümü Haburda, Osloda aradınız.
Şimdi ben sizlere Sayın Başbakandan birkaç
konuşma örneği vereceğim. 21 Ağustos 2010 Kayseri
meydanı, günlerden cumartesi. Bizim, dört kez terör örgütüyle bir araya
oturma şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar bunun
hesabını her yerde vereceklerdir. Kayseri meydanında o
şerefsizler, alçaklar sözcüğü hâlâ asılı duruyor,
sahibini arıyor.
Bundan üç gün sonra, 24 Ağustos 2010, Başbakan
Sivasta konuşuyor: AK PARTİ İktidarı hiçbir terör
örgütüyle masaya oturmaz, pazarlık etmez.
Peki, Sayın Başbakan şimdi ne diyor? Özel
temsilcimi ben gönderdim. diyor. PKKdan talimat alıp valiyi görevden
alıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
İnce, gerçekten çok ayıp oluyor. Lütfen sözünüzü geriye alın.
Sayın Başkan
Sayın Başkan
MUHARREM İNCE (Devamla) Danimarkaya Roj TVyi
kapat. deyip kendiniz televizyon açtırıyorsunuz, senin özel
temsilcin Cumhuriyet Halk Partisini şikâyet ediyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Duymuyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, bu sözü geriye alması gerekiyor. PKKdan talimat alıp
valiyi görevden almakla suçluyor Sayın Başkan. Böyle bir şey
olabilir mi? Lütfen sözünü geriye alsın.
MUHARREM İNCE (Devamla) Terör örgütüyle
kırmızı hat kuruyorsunuz. Başbakan muhalefete küfrediyor,
PKKyla müzakere ediyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Hükûmetimizi
PKKdan talimat alıp valiyi görevden almakla suçluyor. Lütfen sözünü
geriye alsın Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Canikli takip edemedim, bir
saniye.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Böyle bir
şey olabilir mi ya? Bu kürsüden
Çok ayıp! Şu anda PKKya hizmet
ediyorsunuz siz.
MUHARREM İNCE (Devamla) Şimdi sizleri uyarıyorum:
Siz kim oluyorsunuz da Ulusal Kurtuluş Savaşını
yönetmiş bu Meclisi devre dışı bırakıyorsunuz; kurtuluşun
ve kuruluşun Meclisini baypas ederek Osloda pazarlık ediyorsunuz?
Ciğeri yananlar al bayrağa sarılı köylü
çocuklarını toprağa koyanlardır. Çocukları valinin
denetiminde yirmi bir gün askerlik yapanların ciğeri yanmaz. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Bu kürsüden bütün
kamu görevlilerine sesleniyorum: Başbakanın kanunsuz emirlerini uyguladığınız
anlaşılıyor. Buna uymayın. Kanunsuz emirlere uymak bir Yüce
Divan suçudur. Bu yaptıklarınızın hesabı er ya da geç
sorulacaktır. Ben bu kürsüden Silivride faşist hukuk, Silopide
liboş hukuk, Deniz Fenerinde işlemeyen hukuk düzeni icat ettiniz.
demiştim. Ne kadar haklı olduğum ortaya çıkıyor. (CHP
sıralarından alkışlar) Osloda görüştüklerinizin
uzantılarını gizli tanık olarak kullanıp terörle
mücadelede canını veren insanları, aydınları
zindanlara attınız. Memleketi böldünüz, memleketi
ayrıştırdınız, ötekileştirdiniz.
SONER AKSOY (Kütahya) Bunu yapan CHP!
MUHARREM İNCE (Devamla) Bankalarını
ayrıştırdınız, marketlerini
ayrıştırdınız, hastanelerini
ayrıştırdınız, okullarını
ayrıştırdınız, camilerini
ayrıştırdınız
SONER AKSOY (Kütahya) Yetmiş sene sen yaptın
bunu!
MUHARREM İNCE (Devamla)
yurtlarını
ayrıştırdınız, bürokratlarını
ayrıştırdınız, sendikalarını
ayrıştırdınız, vakıflarını
ayrıştırdınız. Dış politika konuşurken
bile bu memleketteki Alevi yurttaşlarımızı incittiniz
AHMET YENİ (Samsun) Onun için mi yüzde 50 oy?
MUHARREM İNCE (Devamla)
onlara
saldırdınız, onlara hakaret ettiniz. Müslüman Kürt
kardeşlerim diyerek Kürtleri de ayrıştırdınız.
AHMET YENİ (Samsun) Millet yüzde 50 oy verdi, oy!
MUHARREM İNCE (Devamla) Sonunda
açılımınızın geldiği nokta itirafçılık,
iftiracılık ve ihbarcılık olmuştur.
Size son sözüm şudur: Terörle mücadele bir bütündür.
Çözümün adresi Meclistir. Çözümün yeri, konuşulacak yer, kuruluşun ve
kurtuluşun yeri olan bu yüce Meclistir. Gittiğiniz yol yol
değildir, bu yolun da sonu hayra alamet değildir.
Değerli arkadaşlarım, ben size,
vicdanlarınıza sesleneceğim, şimdi
vicdanlarınıza: Silahlı terör örgütü üyesi olmakla ve
silahlı terör örgütünü kurmakla suçlanan bir teğmen, Mehmet Ali
Çelebi. Otuz üç ay tutuklu kaldı, otuz üç ay. Yaşıtları,
sınıf arkadaşları şimdi yüzbaşı. Otuz üç ay
tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan bu teğmeni
şimdi terörle mücadele etsin diye Güneydoğuya gönderdiniz. Bu mu
sizin adaletiniz? Bu mu sizin kalkınmanız? Bu mu sizin
vicdanınız? Böyle bir şey olabilir mi? (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bundan benim kadar siz de
sorumlusunuz. Bir evladımızı düşünün, otuz üç ay terör
örgütü kurmakla suçlanıyor, otuz üç ay zindanlarda tutuluyor,
yaşıtları üsteğmen oluyor, yüzbaşı oluyor, bu
teğmen çocuğu şimdi Güneydoğuya, otuz üç ay tutuklu
kaldıktan sonra, terörle mücadele etsin diye gönderiyorsunuz. Ben böyle
bir ülkede bunu duyduğum zaman utanıyorum, üzülüyorum, vicdanım
sızlıyor, içim sızlıyor, sizin sızlamıyor mu?
(CHP sıralarından alkışlar)
Yine, bugün Sayın Hüseyin Çelik demiş ki:
Anaların gözyaşı dinecekse şeytanla bile görüşülür.
Siz şeytanla görüşme değil, iş birliği
yapıyorsunuz.
Şimdi, Sayın Bakana da bir şey söylemek
istiyorum. Bizim Genel Başkanımız Amerikanın
taşeronluğunu yapıyorsunuz. dediğinde Sayın Bakan
dedi ki: Bu çok ağır bir söz, artık CHPye gitmeyeceğim,
Sayın Kılıçdaroğluna bilgi vermeyeceğim. Bugün
gitti.
Devlet adamı ile siyasetçi arasındaki
farkı anlatacağım şimdi. Ben siyasetçi olsaydım
şöyle derdim: Tükürdüğünü yaladı. Ya da derdim ki:
Tıpış tıpış geldi, bilgi verdi. Ama ben
siyasetçi değilim, ben kendimi devlet adamı gibi görüyorum, bu
milletin kürsüsünde milletvekili olarak görüyorum ve Genel
Başkanımızın vekili olarak Sayın
Dışişleri Bakanına Tıpış
tıpış geldi. demiyorum, Tükürdüğünü yaladı.
demiyorum, Sayın Genel Başkanımıza bilgi verdiği için
kendisine teşekkür ediyorum, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın İnce.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
konuşmacı, grubumuza, partimize çok ağır hakaretlerde
bulunmuştur Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Siz
hakkınızı devrettiniz, iyi oldu size! Oh olsun!
BAŞKAN Buyurun, üç dakika süreniz var, yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin lütfen.
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Giresun
Milletvekili Nurettin Caniklinin, Yalova Milletvekili Muharrem İncenin,
grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biz terörle
mücadele ediyoruz, gerçekten terörle mücadele ediyoruz.
Bakın, biraz önce konuşmacımız
söyledi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hangi ülkede
görüştünüz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Biraz önce
konuşmacımız söyledi. Nereden anlıyoruz bunu biliyor
musunuz? Çünkü terör örgütünün kendisi, bütün yandaşları ayakta,
Türkiyede ayakta, yurt dışında ayakta. Neden? Alınan
tedbirlerin ne kadar etkili olduğunu gösteriyor, onun için. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Onlar bağırıyor,
başkaları niye bağırıyor? Siz niye
bağırıyorsunuz? Siz niye bağırıyorsunuz? Sizin
teşekkür etmeniz, tebrik etmeniz gerekmez mi?
MUHARREM İNCE (Yalova) Neyi tebrik edeceğiz
Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın,
ben çok uzatmayacağım değerli arkadaşlar, şu soruyu
soracağım
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Canikli, müzakereyi
mücadele olarak görüyoruz de, kabul edelim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Almanyada
terör örgütü üyelerini arabasına kim aldı? Şehitlerimiz ile
Birinci sorum bu. Meclise bir soru soruyorum, bütün arkadaşlara. (CHP
sıralarından gürültüler)
Şehitlerimiz ile terör örgütünün cesetlerini
aynı kefeye koyan kimdir? Kimdir? Lütfen araştırın, kimdir?
MUHARREM İNCE (Yalova) Kelle diyen kimdi? Kelle
Onu mu soruyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakanımızın da
söylediği gibi
MUHARREM İNCE (Yalova) Kaç adet? Kaç adet?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan, bütün
milletvekillerini töhmet altında bırakmasın.
Kim olduğunu söyleyin. Kim? Kim?
MUHARREM İNCE (Yalova) Kelle diyen kim?
Onları söyle.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
hiçbir
zaman Hükûmetimiz, partimiz terör örgütüyle bir müzakere içerisinde
olmamıştır. Devlet terör, örgütünü tasfiye etmek amacıyla
elbette görüşür, bizden önce de görüşüldü, daha sonra da
görüşülecek.
MUHARREM İNCE (Yalova) Kelle diyen kim? Tane
diyen kim? Onları söyle.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ama
bakın, PKK tarafları Gelenler, temsilciler terör örgütünün
tasfiyesinden başka bir adım ileriye gitmedi. diyorlar ve
eleştiriyorlar; öyle değil mi? Öyle diyorlar. Amaç nedir? Amaç terör
örgütünün tasfiyesidir.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sizin kafanız
basmıyor ne yapacağına.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Biz terörle
nasıl mücadele edileceğini biliyoruz değerli arkadaşlar.
Terör faaliyetleri 2002de bitti de her şey gitti, terör örgütü yok oldu
da 2003ün başından itibaren bir günde mi ortaya çıktı?
OKTAY VURAL (İzmir) Dokuz yılda.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Böyle bir
şey olabilir mi? Böyle bir mantık yürütülebilir mi? Eşyanın
tabiatına aykırı değil mi değerli arkadaşlar? Biz
terörle mücadele
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Bağırsanız da çağırsanız da bu meseleyi sonuçlandıracağız
Allahın izniyle ve bu mesele bir daha Türkiye'nin gündemine gelmeyecek
şekilde gidecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ne derseniz deyin.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Müzakereyle mi
sonuçlandıracaksınız?
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım,
Sayın Milletvekili bir soru sordu ama sanki buradaki bütün milletvekilleri
Kim? diye soruyor. Bildiği bir şey varsa açıklasın,
ismini zikretsin. İsmini söyleyemediğiniz bir kimseyi anonim olarak
suçlamak burada bırakmak demektir. Kimse yani
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Ben kimseyi
suçlamadım. Herkes soru soruyor Sayın Başkanım, ben de soru
soruyorum. Herkes sorabilir soru. Ben de soru sordum. Herkes soru soruyor, ben de soru sordum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Hatip daha önce de
görüşme yapıldığını
Türkiye Cumhuriyeti devleti
hiçbir zaman terör örgütüyle müzakere yapmamıştır,
pazarlığa oturmamıştır. Bunlar, müzakere ve
pazarlık yaptığı gibi protokol dahi
hazırlanmıştır. Bunlar biliniyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Bunların
hiçbiri doğru değil. Hiçbiri doğru değil. Çok açık
olarak ortaya çıktı.
OKTAY VURAL (İzmir) Dolayısıyla bu bir
sataşmadır. Bu konuda Bundan önce görüşülüyor. diyerek o
dönemde Hükûmette yer almış bir parti olarak böyle bir gıybeti,
böyle bir töhmeti açıkta bırakmamamız gerekiyor. Sayın
milletimizin de bu konudan haberdar olmasını istirham ediyorum. Bu
konuda bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN Bir saniye
Sizi dinledim. Sayın
Hamzaçebi de ayakta, onu da dinleyeyim. Sayın Kaplan kalktı, onu da
dinleyeyim ve ondan sonra bir karar verip
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, Sayın Canikli Sayın Muharrem İncenin
yaptığı konuşmadan sonra sataşma olduğu gerekçesiyle
kürsüye çıktı.
Evet, Sayın İnce Sayın Başbakanla
ilgili, onun söylediği cümleleri hatırlatmak suretiyle bir
konuşma yaptı. Ben Sayın Canikliden beklerdim ki, Sayın
Başbakan Kayseri meydanında böyle bir konuşma
yapmamıştır. desin. Bunu demek yerine Almanyada, şurada
burada arabasına teröristleri alan kimdir? diye
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) Onlara da cevap veririz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
bütün
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini töhmet altında bırakan bir
konuşma yapmıştır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hayır, töhmet falan yok. Hiç kimseye
töhmet etmiyorum ben. Hiç kimseyi töhmet altında bırakmıyorum.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Bu
yakışmamaktadır. Sayın Canikliden ben Meclisin huzurunda
rica ediyorum, Sayın Başkan sizden talep ediyorum. Sayın
Caniklinin böyle konuşmaya hakkı yoktur. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üyelerini töhmet altında bırakmaya hakkı yoktur.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sizin
konuşmacılar öyle konuşursa biz de böyle konuşuruz. Öyle
şey olur mu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) O kimse
çıkıp açıklamak zorundadır.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Her türlü
hakarete yapacaksınız, ondan sonra
Böyle şey olur mu?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) Hakaret
değil. Sayın Başbakanın Kayseri konuşmasının
arkasında duramıyorsunuz ama. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Sayın
Başkan, grup sözcüleri konuşurken bir yanlışlık ve
yanlış anlamayla bize dönük konuştular. Ben o dönemin canlı
bir tanığı olarak ve avukat olarak o süreçlerde yer aldım.
Ben de çok açık söyleyeceğim. 1993, rahmetli Sayın
Cumhurbaşkanı Özal ve devlet, ANAP görüştü. Erbakan döneminde,
rahmetli ve koalisyon hükûmeti görüştü. Sayın Ecevit döneminde, MHP
koalisyonu, Ecevit koalisyonu rahmetli Ecevit zamanında
İmralıyla görüşme oldu. 1999-2000 yılında da bütün
partiler görüştü.
AHMET YENİ (Samsun) Ne cevap vereceksiniz
şimdi.
OKTAY VURAL (İzmir) Bütün partiler konuştu ne
demek?
HASİP KAPLAN (Şırnak) 2002den sonra da
AK PARTİ bu görüşmeyi sürdürdü. Yani burada masum olan birisi
çıksın
Arkadaşlar, görüşmek yanlış değil
doğrudur, doğrudur. Bu sorunu çözmek için, bu kavgayı bitirmek
için, bu kardeşliği tesis etmek için, bu ölümleri durdurmak için
1993ten beri bütün iktidarlar görüştü. Doğrudur,
görüşülmelidir. Biz de burada görüşmüyorsak bu ayıp bizimdir.
OKTAY VURAL (İzmir) Yalan
BAŞKAN Sayın Kaplan, tutanaklara geçti.
HASİP KAPLAN (Şırnak) Bunu çözelim,
konuşalım, doğru konuşalım. Birbirimizi suçlayarak bu
sorunu çözemeyiz.
BAŞKAN Sayın Vural, buyurun.
Size üç dakika süre veriyorum ama lütfen yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, ben de
söz istiyorum. Çünkü, bir döneme tanıklık etmişim, bizzat
görüşmeler içerisinde
BAŞKAN Sayın Sakık, ben size şimdi
tanık olarak söz veremem, kusura bakmayın ama 60a
SIRRI SAKIK (Muş) Ama şimdi neye dayanarak
söz veriyorsunuz? Ben de istiyorum.
BAŞKAN Hayır, o sataşmadan aldı.
Hayır, hayır, grubuna sataşmadan aldı. Ben size
60ıncı maddeye göre vereceğim.
Buyurun Sayın Vural.
3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vuralın, Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplanın, partisine sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, 2002
yılına kadar bildiğimiz devlet, hiçbir zaman terör örgütünü
muhatap almış ve müzakere etmiş değildir.
Dolayısıyla, burada, Öcalanı sorgulayanların ifadeleri
burada. Bu konuda bir müzakere arayışı içerisinde olanı Ben
burada, bir müzakereye değil, terör örgütünü çökertmek amacıyla
bulundum. demiştir. Oradaki siyasal irade böyle koymuştur. Yok,
görüştüler. filan deyip
Kimle görüşülmüş? İşte bugün
geldiğimiz bu noktada
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Biz de onu yapıyoruz.
Biz de onu yapıyoruz işte!
OKTAY VURAL (Devamla) - Bakın, işte bu Sayın
Başbakanın elinde bulunan İmralının yol
haritası. Bakın ne diyor İmralı? İmralı
sorgulama sürecimi, bir diyalog ve müzakere zemini olarak değerlendirme
konusundaki tüm çabalarıma rağmen birileri hep bozdu. Tüm önerilerim
cevapsız kaldı. Açık ki sonuna kadar hareketin tasfiyesi
planlanıyordu. diyor.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Doğru! Bizim için de
aynı şeyler geçerli.
OKTAY VURAL (Devamla) - Orada PKKnın tasfiyesi için, terör
örgütünü çökertmek için yapanlar bugün terör örgütünün yol haritasını
alarak Türkiyeye yol biçmeye, yol haritası çizmeye
çalışıyor. Aradaki fark bu işte.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Kendileri öyle söylüyor,
bizi suçluyorlar, Tasfiye etmek istiyorsunuz. diyorlar.
OKTAY VURAL (Devamla) - Dolayısıyla bu konuda bu zilleti kimse
kabul etmez. Evet, Milliyetçi Hareket Partisi döneminde siyasal iradeyle böyle
bir görüşmenin yapıldığını iddia edenler
iddialarını ispatlamadıkları takdirde şerefsizliktir,
alçaklıktır diyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Siyasi bir müzakereden
bahsetmiyoruz zaten, Devlet görüştü. diyoruz. Siyasi müzakere demedik
hiçbir zaman biz. Devlet görüştü. diyoruz. Böyle anlıyorsunuz ki,
biz öyle demedik. Siyasi bir görüşme dedik mi biz hiç? Yapmayın Allah
aşkına!
BAŞKAN Hükûmet adına Dışişleri Bakanı
Sayın Ahmet Davutoğlu.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, Irakın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının
bertaraf edilmesi amacıyla sınır ötesi harekât ve müdahalede
bulunmak üzere Irakın PKK teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi
ile mücavir alanlara gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla
Hükümete verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975 sayılı
Kararı ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011
tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/539) (Devam)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni yasama
yılının hayırlı olmasını dileyerek hepinizi
ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Bakan, bir şey sorabilir miyim?
Konuşmayı devlet adına mı, Hükûmet adına mı
yapıyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Bakanım devam edin siz,
Genel Kurula hitap edin.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla)
Ben inanıyorum ki bu yasama döneminde hangi partiye mensup olursak
olalım, bu yüce Meclisin çatısı altında toplanan hepimizin
ideali Türkiyeyi her alanda ileri taşımak ve millet adına
alınan vekâleti milletimizin adına en iyi şekilde ifa etmektir.
Nitekim 12 Haziran seçimleri yüksek katılım oranıyla
milletimizin iradesine sahip çıktığını göstermiş
ve bu iradenin yüksek oranda temsil edildiği bir Meclis tablosu ortaya
çıkmıştır. Bu tablo, milletimizin ve millet adına
hizmete talip olarak bu çatı altında temsil edilen tüm siyasi
partilerin başarısıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât
ve müdahalelerde bulunabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen
tezkere hakkında Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere
huzurunuzda bulunuyorum. Bu tezkerenin amacı, Irakın kuzeyinden
ülkemize yönelik terör tehdidinin ve saldırılarının ortadan
kaldırılması için yapılacak harekâtlara imkân
sağlamaktır.
Öncelikle vurgulamak istiyorum, terör,
her şeyden önce insanın en temel hakkı olan yaşam
hakkına saldırıdır ve bu hakkın en ağır
ihlalidir. Terör örgütü, neredeyse otuz yıldır güvenlik güçlerimizi,
kadın, erkek, çocuk ayrımı yapmaksızın masum sivilleri
en acımasız ve gözü dönmüş şekliyle hedef almayı
sürdürmektedir. Bu itibarla, hedef, topyekûn milletimizdir; hedef, milletimizin
huzurunu, birliğimizi ve kardeşliğimizi hançerlemektir; hedef,
Türkiye'nin demokratik olgunluğa erişmiş, ekonomik
refahını artıran bir ülke olmasının önünü kesmektir.
Ama her şeyden önce asıl hedef, asırlardır birlikte
ağlayıp gülmesini bilmiş, varlığına yönelik her
türlü tehdide karşı birlikte baş kaldırmış bu
milletin aziz fertleridir. Tarih boyunca büyük acılar çekmiş
milletimizi bezdiremeyecek, hangi kökenden olursa olsun bu onurlu halka asla ve
asla dik çöktüremeyecektir bu terör faaliyetleri.
Siirtte kızını
kaybetmiş bir babanın ıstırabı, Hakkâride şehit
düşen evladına Kürtçe ağıt yakan bir annenin feryadı;
İzmirde, Kayseride, Urfada, İstanbulda, Konyada, yurdun her
köşesinde yavrularını ebediyete uğurlayan ailelerin
gözyaşları hepimizin ortak acısı, ortak feryadı ve
ortak ağıtıdır. Bu itibarla, hayatlarını kaybeden
şehitlerimize ve bütün vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
ailelerine sabır ve metanet diliyorum. Dünya Öğretmenler Gününden
bahsedildi, öğretmenlerimiz de terör saldırılarına maruz
kalmaktadır. Onlara da ulvi görevlerinde gösterdikleri metanet
dolayısıyla takdirlerimi sunuyorum. Şehitlerimizin aziz
hatıraları önünde saygıyla eğiliyor, gazilerimize en derin
şükranlarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, devlet
yönetiminde sorumluluk, günümüz dünyasında hiçbir olayın tesadüf
olmadığını bilmeyi gerektirmektedir. Bu nedenle, her
hadiseyi, bu hadisenin çerçevesini belirleyen uluslararası sistem ve
düzendeki gelişmeler ve zamanlamasıyla ele almak elzemdir. Bugün
uluslararası sistemde, çok yönlü, Türkiye'nin ve hepimizin geleceğini
etkileyecek büyük bir değişim yaşanmaktadır. Türkiye'nin
batısında neredeyse bütün bir Avrupa kıtası, özellikle de
Akdeniz sahili büyük sarsıntılara ve sosyal çalkantılara gebe
olduğunu gördüğümüz ciddi bir ekonomik bunalım döneminden
geçmektedir. Bu krizin nasıl sona ereceğini hiç kimse kestirememektedir.
Türkiyenin güneyindeyse, bütün bir Orta Doğu ve
kuzey Afrika coğrafyasını etkisine alan büyük bir siyasi kriz ve
bu krizle kol kola ilerleyen büyük bir sosyal değişim ve dönüşüm
yaşanmaktadır. Geniş halk kitleleri başlarındaki baskıcı
rejimlere başkaldırmakta, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü
ve iyi yönetişim konusundaki taleplerini gerektiğinde canları
pahasına ortaya koymaktadır. Milyonlarca insanın geleceği
bu sancılı sürecin ne şekilde evrileceğiyle
bağlantılıdır.
Yakın havzalarında bu denli büyük siyasi ve
ekonomik çalkantıların yaşandığı bir dönemde
Türkiye demokratik olgunluğunu taçlandıracak yeni bir anayasa
hazırlığı içindedir.
Yine bu dönemde, Türkiye, güçlü ve istikrarla büyüyen
ekonomisi ve bütün bunların doğal sonucu olarak etkin dış
politikasıyla bütün dünyada parlayan bir yıldız
konumundadır. Bu başarı, dokuz yıldır devam eden
Sayın Başbakanımızın liderliğindeki AK PARTİ
hükûmetlerinin başarısıdır, ama bu başarı,
herkesten çok, son üç genel seçimde de egemenliğini ve iradesini AK
PARTİ hükûmetleri aracılığıyla tecelli ettirme
kararı veren yüce milletimize aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yüce milletimizin basiretine inancımız
tamdır. Eğer bu millet, daha bundan birkaç ay önce yüzde 50 oyla AK
PARTİ İktidarına bu emaneti tekrar tevdi etmişse,
Sayın Başbakanımızın söylemiyle, eylemiyle
yaptığı her işin arkasında kalan bir kitle var
demektir, bu kitleyi kimse göz ardı edemeyecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir)
Yanlışlarınıza milleti alet etmeyin.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Ama bu başarı, ancak bu başarı bizim için
yeterli değildir.
MEHMET GÜNAL (Antalya) Bu da mı dış
politika Sayın Bakanım?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) Amacımız en üst düzeyde demokrasiyi hâkim
kılmaktır. Amacımız herkesin refahının
arttığı ve ortak refahtan pay aldığı ileri
düzeyde bir ekonomik düzeni kurmaktır. Amacımız
uluslararası sistemde sözü geçen ve hemen her uluslararası meselede
özgün bir vizyon ortaya koyan aktif dış politikayı sürekli
kılmaktır. İnanıyoruz ki çizdiğimiz bu Türkiye vizyonu
hepimizin paylaştığı bir idealdir ve bu ideal herkesten
önce milletimiz tarafından kucaklanmaktadır ve her seçimde tekrar
tekrar test edilmektedir.
Değerli Başkan ve sayın milletvekilleri;
bu ideale ulaşmamızın önündeki tek engel ve
ayağımıza pranga vurmak isteyenlerin kullandığı
en sakil yöntem terördür. Bu ülkenin yükselişini engellemek için ellerinde
başka hiçbir araç kalmayanlar terörü kullanmaktadırlar. Ancak terör
belasıyla mücadelede irademiz güçlü, ayağımız sabit,
azmimiz sarsılmazdır. Bu belayı bertaraf edeceğimize
inancımız da tamdır. Yalnızca PKK terör örgütü değil,
bu örgütü besleyenler ve kullananlar, melce sağlayanlar hak ettiği
karşılığı muhakkak alacaklardır çünkü artık
gücünü ve iradesini gösterebilen bir Türkiye vardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, terör eylemlerinde
yaşanan artışı zamanlama itibarıyla da dikkatli
değerlendirmeliyiz. Niçin bu terör eylemleri 12 Haziran seçimlerinden
sonra süratle artmaya başladı?
SİNAN OGAN (Iğdır) Anlaşma,
müzakere yapmıştınız önceden.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Daha önce benzer bir tecrübe yaşadık, 2007 seçimlerinden
sonra da yine daha fazla özgürlük için yeni bir anayasa hazırlanması
gündemdeyken terör eylemleri tırmanmıştı. 2007
sonbaharını hatırlayın, yine bu Meclisimizin, yüce
Meclisimizin gündemi anayasa hazırlıklarıyla meşgul iken 21
Ekim 2007de Dağlıca terör saldırısı gerçekleşti
ve anayasa çalışmalarımızın, daha çok özgürlük talep
eden çalışmalarımızın önüne sekte vurulmaya
çalışıldı. Burada maksat Türkiyeyi bir kısır
döngüye mahkûm etmek, Türkiyeyi bölgede sonu belirsiz bir çatışma
ortamına çekmekti 2007de ancak biz bu oyuna gelmedik, basiretle 2007den
bugüne kadar Türkiye'nin ekonomisini de güçlendirdik, siyasi
istikrarını da tahkim ettik, demokrasisini de hiç sarsılmayacak
düzeylere getirdik. Bundan sonra da hiçbir dış tehdit, hiçbir terör
faaliyeti bu kararlı yürüyüşümüzden bizi alıkoyamayacak. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
12 Haziran seçimlerinin temel gündem maddesi de anayasa
hazırlıklarıydı. Unutmayalım ki bugün Meclis
gündemimizde de teröre karşı bu tezkere dışında anayasa
hazırlıkları da aynı tempoyla sürmektedir. Bu şunu
gösteriyor: Biz demokrasi yolunda da kararlıyız, teröre
karşı mücadele yolunda da kararlıyız. Bu konudaki
kararlılığımızı kimse test etmemelidir. Masum
insanlara, güvenlik güçlerine karşı sıkılan her
kurşun, atılan her bomba aslında milletimizin bu iradesine
karşı bir saldırıdır. Daha fazla özgürlük, daha fazla
hak, daha fazla demokrasi iddiasıyla yola çıktıklarını
iddia edenlerin, bu yolda yürüme iradesinin her zamankinden daha fazla
olduğu, Türkiye'nin 12 Eylül döneminin prangalarından tam olarak
kurtulmak istediği bir dönemde saldırılarını
artırması ise dikkat çekicidir. Sadece bu tespit dahi terör örgütünün
ve yandaşlarının gerçekte neyi istediklerinin ve neyi temsil
ettiklerinin anlaşılmasına ışık tutmaktadır.
Gerçek amaç daha fazla hak, daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi ise,
bunun gerçekleştirileceği yegâne çatı milletimizin iradesinin
tecelligâhı olan bu çatıdır, yani Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Bunun yöntemi ise askere ve polise kurşun sıkmak, masum
sivilleri, genç yaşlarında Nergis, Zeynep, Nurcan ve Kevser
kardeşlerimizi, anne karnındaki bebeği, Dilay Öğretmeni,
Mühendis Engin Beyi öldürmek değildir. Artık devran
değişmiştir, artık Türkiye başka bir Türkiyedir.
Değişime ayak uyduramayan ve sivilleşemeyen bütün eski aktörler
sahneden çekilmiştir. Yeni Türkiyede terör silahıyla herhangi bir
hedefe ulaşmak mümkün değildir ve mümkün olmayacaktır. Aksine,
daha fazla demokrasinin tek yolu silahı, şiddeti bırakmak ve
seçilmiş insanların iradesine ipotek koymaktan vazgeçmektir.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Demagojiyle
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, terörle mücadeleye bakış
açımız bütüncül ve çok boyutludur. Terörün kol gezmediği, masum
insanların bombalı saldırılara maruz
kalmadığı, şiddetin ve zorbalığın sona
erdiği bir Türkiye istiyoruz. Vatandaşlarımızın huzur
içinde yaşadığı güvenli bir ortam kurmayı
hedefliyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Bugün yüzlerce
arkadaşımız senin gibi siyaset yaptığı için
gözaltında!
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Oluşan yeni şartlar kapsamında yeni stratejileri
hayata geçirmeye kararlıyız. Bu stratejinin temel hedefi herkes için
güvenlik ve herkes için özgürlüktür. Biz özgürlük ile güvenlik arasında
bir çelişki görmüyoruz. Her ikisi de insanoğlunun ikame edilemez
doğal hakkıdır.
ÖZDAL ÜÇER (Van) Sen ve senin gibiler bu ülkeyi
BAŞKAN Sayın Milletvekili, lütfen
DIŞİŞLERİ
BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) - Biz bu milletin hangi etnik kökene veya
mezhebe mensup olursa olsun, Türkü, Kürtü, Alevisi ve Sünnisiyle daha fazla
özgürlüğü, daha fazla insan haklarını, daha fazla refahı ve
daha fazla demokrasiyi hak ettiğini biliyoruz ve bu yönde
çalışıyoruz. Bu nedenledir ki, teröre rağmen daha fazla
özgürlük, teröre rağmen daha fazla insan hakları, teröre rağmen
daha fazla demokrasi yolunda ilerlemekte kararlıyız. Ancak, bir
yandan da herkes için güvenlikten taviz vermemek konusunda da irademiz nettir.
Bu nedenle terörle mücadelede en ufak bir gevşeklik içinde olmayacağız.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır ötesi harekât ve müdahalelerde
bulunabilmesi için Hükûmete yetki verilmesi talebi de terörle mücadelede bu
yaklaşımın temel araçlarından birini
oluşturmaktadır. Zira, terör örgütünün saldırıları bu
kanlı örgütün komşumuz Irakın kuzeyinde yuvalanmasından ve
sınırın öbür tarafında hiçbir engellemeye maruz kalmadan
hareket edebilmesinden kaynaklanmaktadır. Muhtemel bir sınır
ötesi harekâtın hedefi tek ve açık, amacı bellidir. Hedef, Irakın
kuzeyindeki cinayet odaklarıdır; bebekleri, kadınları
öldüren cinayet odaklarıdır. Amaç, bu bölgeden Türkiyeye yönelik
terör tehdidi ve saldırılarının bertaraf edilmesi, terör
örgütünün buradaki hareket serbestisi ve lojistik temininin engellenmesidir.
Teröre bulaşmamış kimseyle derdimiz yoktur
ve olamaz. Bu vesileyle vurgulamak isterim ki Türkiye'nin hiçbir ülkenin
toprağında gözü yoktur. Komşumuz Irakla da herhangi bir
sınır sorunumuz bulunmamaktadır ancak Hükûmetimiz,
vatandaşlarının güvenliğinin sağlanması konusunda
da gereken her türlü tedbiri alma konusunda kararlıdır.
Vatandaşlarımız da diğer tüm ülke vatandaşları
gibi terör tehlikesini hissetmeden yaşama hakkına sahiptir.
Milletimizin güvenliğini sağlamak için ne gerekiyorsa yapmaktayız
ve yapmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, Iraka yönelik tutumumuz
gayet sarih ve bellidir. Irakın toprak bütünlüğü,
bağımsızlığı ve siyasi birliğinin
korunması Türkiye için esastır. Biz, bölgesinde
komşularıyla barışık, uluslararası toplumla
bütünleşmiş, tam egemenliğine kavuşmuş, güvenlik
üreten, demokratik, ekonomik bakımdan güçlü, halkı müreffeh bir Irak
görmek istemekteyiz. Bugüne kadar Iraka yönelik tüm çabalarımız da
bu amaca matuf olmuştur. Bu çabalarımızı sürdürmeye devam
edeceğiz.
Yüce Meclisin takdirine sunulan tezkere, Iraka ve Irak
halkının hiçbir unsuruna yönelik değildir. Irakın
kuzeyinden kaynaklanan terörün sona erdirilmesi, Irakla ilişkilerimizin
her alanda daha da güçlendirilmesi ve derinleştirilmesine katkıda
bulunacaktır.
Değerli milletvekilleri, Irak,
bağlayıcı nitelikteki Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararları ve uluslararası hukuk ve kendi Anayasası
uyarınca topraklarının teröristler için barınak hâline
dönüşmesini engellemekle ve topraklarından Türkiyeye yönelik terör
tehdidinin devamına izin vermemekle sorumludur. Bu yapılamadığı
sürece, ülkemizin meşru ulusal güvenlik endişelerinden ve
uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanmaya devam
etmesi doğaldır. Türkiye bugüne kadar her zaman uluslararası meşruiyet
çerçevesinde hareket etmiştir. Nitekim, Irak dâhil hiçbir ülke Türkiye'nin
sınır ötesi harekâtlarının uluslararası hukuk
açısından meşruiyetini tartışma konusu
yapamamıştır. Hükûmetimiz bundan sonra da aynı
doğrultuda hareket etmekte kararlıdır.
Bu çerçevede, Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör
örgütünün yerleşmiş bulunduğu bölgelere yönelik sınır
ötesi operasyonlar düzenlemesi hususunda Hükûmete verilen yetkinin bir yıl
daha uzatılması konusunda yüce Meclisin desteğini
esirgemeyeceğinden emin olduğumu vurgulamak isterim.
Burada Sayın İncenin, Sayın
Kılıçdaroğluyla da randevumuz konusunda söylediği
hususları da bir cümlede değerlendirmek istiyorum. Ben o
konuşmada o misyonla ilgili bu taşeron ifadesinin yanlış
olduğunu söyledim. Bugünkü ziyaretim ise yasama döneminin başlaması
dolayısıyla mutat olarak her sene yaptığım ziyaretler
bağlamındadır. Ve Sayın Genel Başkanınıza da
konuşmamıza başlar başlamaz taşeron kelimesini
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı misyonunu yürütürken
kullanmanın devlet adabımıza
yakışmadığını kendisine de ifade ettim. Bunu
söylemek istemezdim çünkü o konuşma belli bir mahremiyet içinde
yürümüştü ama siz bunu bana mecbur ettiniz. Ayrıca sizin Genel
Başkanınızla yürüttüğünüz diyalogları,
aramızdaki İrlandalıları temizlemeden
başlayın
, 29 Ekim Resepsiyonuna gidip gitmeme konusundaki
hususları da dikkatinize getiririm.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sizin söylemenize gerek yok,
Amerika Dışişleri Bakanı sözcüsü söyledi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Devamla) - Lütfen devlet adamı ciddiyeti içinde hepimiz birbirimize
saygıda bulunalım.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Yalova) Sayın
Başkanım
Ben eleştirmedim, ben teşekkür ettim. Devlet
adamı böyle düşünür dedim, siyasetçi başka türlü düşünür
dedim. Onları, Sayın Bakan hepsini anladı. Ben de Sayın
Bakana şunu derim: Kim o 6 bakan söyleyin de kulağından tutup
kapının önüne koyarım. dedi ama siz hâlâ o bakanlıkta
oturdunuz.
Teşekkür ederim başka sorum yok. (CHP
sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU
(Konya) Ne kastediyorsunuz? Ne kastediyorsunuz açıkça söyleyin?
BAŞKAN 60ıncı maddeye göre pek
kısa söz talepleri vardır hızlıca onları
vereceğim.
Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın AK PARTİ
milletvekili Ahmet Aydın bu genelgenin aleyhine konuşmalar olurken
lehine konuşmada bulundu. Benim sayın vekillerden istirhamım
şu: Dürüstlük ilkelerine azami ölçünün gösterilmesini istirham ediyorum,
bu bir.
İkincisi değerli arkadaşlar, Sayın
Canikli der ki: Efendim, devlet adına konuşuldu. Anayasamız
6ncı madde Yetkili organlar, Anayasada yetkisini almayan hiç kimse
yetkisini kullanamaz. der. Anayasanın 8inci maddesi Devlet adına
yürütme organı bu yetkisini kullanır. der. Yani devlet bir tüzel
kişidir, tüzel kişinin ayağı, dili, kolu her şeyi hükûmettir
yani bu anlamda kavram kargaşası yaratıp dürüstlükten
ayrılmak hakikaten hakkın kötüye kullanılmasıdır. Bu
anlamda, lütfen, takiye yapmasınlar eğer hangi konuda söz
alıyorlarsa o konuda görüşlerini beyan etmelerini istirham ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Çirkin, buyurun.
ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Biraz evvel iktidar partisine mensup bir sayın
konuşmacı terör örgütünün köşeye
sıkıştığını ifade etmiştir. Şimdi,
askeri ve polisi artık sadece dağlarda değil sokak ortalarında
vurulan, şehir merkezindeki karakolları saatlerce baskın yiyen,
öğretmenleri ve diğer memurları gündüz gözüyle
kaçırılan ve daha sayamayacağım birçok olay ortadayken
Hükûmeti de müzakereden bahseden bir ülkede köşeye sıkışan
kimdir? Sayın konuşmacı söylediğine kendisi de inanmakta
mıdır?
Ayrıca, Hükûmete sormak amacıyla ifade
ediyorum, 2002 3 Kasım seçimlerinden evvel görevdeki herhangi bir hükûmet
ya da başbakan tarafından atanan özel bir temsilci, terör örgütü veya
terör örgütünün başı ile ucu ana dilde eğitime kadar giden bir
müzakere yapmış mıdır? Yapmışsa hangi hükûmet
yapmıştır? Ellerinde bütün
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sakık, buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Birazdan yeni bir karar vereceğiz. Ülkemize,
çocuklarımıza karşı sorumluluklarımız var. Epeyce
hamasi nutuklar dinledik ama bu savaşta burada bulunan hiçbir
şahsiyetin çocukları gidip ölmüyor. Yoksul Anadolu çocukları
adına bu kararı verirken herkesin elini vicdanına koyması
gerekir ve halka karşı sorumluluklarımız var. Yalan
yanlış bilgilerle halkı aldatmamalıyız,
kandırmamalıyız.
Yıl 1999, 2004
Öcalanla yapılan
görüşmeler sonrası silahlı güçler ülkenin dışına
çıktı. Hiçbir dönem bu ülkede terör tırnak içinde söylüyorum-
efendim, silahlı güçlerin ülke sınırı dışına
çıktığı dönemde saha, böyle güllük gülistanlık bir
alan yaratılmadı. Şimdi, 1999da da görüşmeler oldu,
1993te de oldu, 2006da da, 2007de de
Olması gereken de budur. Her hükûmet
döneminde görüşmeler olmuştur
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Muş) -
ve olması gerekeni
söylüyoruz. Eğer görüşmeler yoksa bu ülkede kana, şiddete
davetiye çıkarır bu kararlar. Bu kararların seferleri
vardır ama zaferi yoktur Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
SIRRI SAKIK (Muş) Daha önce de yapıldı,
Zapa gidildi, ne oldu? Büyükanıt aynen şunu dedi: Tüm güçlerimizle
Kandile gitsek sorunu bitiremeyiz. Oturup konuşmalıyız. Yani
zaferi olmayan bir sefere yeniden onay vermemeliyiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Uzunırmak, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Aslında tezkere çok önemli bir konuyu
görüşmenin bir vesilesi bugün. Sayın Başbakan diyor ki:
Ciğerim yanıyor. Sayın Başbakanın ciğeri
yanmıyor, devlet yanıyor, ülke yanıyor. Dolayısıyla bu
ülke bizim, hepimizin.
Hepimiz mesulüz değerli arkadaşlar. Burada
hamasi nutuklar çekişmesiyle kaybedilecek bir vaktin
olmadığı kanaatini taşıyorum. Öncelikle bir problemi
çözebilmek için anlamaya çalışmak lazım ve ders çıkarmak
lazım, doğru olanı yapmak lazım. Bu, iktidarıyla,
muhalefetiyle herkese düşen görev. Mücadele eğer bugün
tartıştığımız konuda
Hükûmet, müzakereyi bir mücadele
metodu olarak algılıyorsa ve yürütmeye çalışıyorsa
bunu açıkça beyan etmelidir. Demelidir ki ben müzakereyi terörle
mücadelenin bir metodu olarak görüyorum. İşte Hüseyin Çelik Beyin
Şeytanla da olsa görüşürüz. dediğindeki şuuraltı
budur değerli arkadaşlar. Yani müzakereyi bir mücadele metodu olarak
görmektedir Hükûmet. Oysaki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK (Aydın)
müzakerenin mücadele
metodu olabilmesinin şartları çok farklıdır. AKP bunu
oluşturmaktan mahrumdur ve yeterli değildir mantığı.
İtirazımız budur.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
60ıncı maddeye göre söz talepleri hızla
çoğaldığı için, şimdi şahıslar adına
son sözü vereceğim. Ondan sonra Meclisin -bu işi bitinceye kadar-
uzatılmasına ilişkin sizden karar isteyeceğim. Ondan sonra
da 60ıncı madde taleplerini yerine getireceğim.
PERVİN BULDAN (Iğdır) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sizin de var, vereceğim hepinize ama
bu inanılmaz çoğaldı. Onun için hep beraber bitireceğiz ama
o kararı almadan olmaz.
Şimdi şahıslar adına son söz, Aksaray
Milletvekili Sayın Ali Rıza Alaboyunda.
Buyurun Sayın Alaboyun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ben de tezkere üzerinde şahsım
adına söz almıştım ama görüşmelerin bu kadar
uzamasından dolayı zaman tasarrufu açısından yüce Meclise
teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, bu birer dakika,
60ıncı maddeye göre pek kısa söz taleplerinin yerine
getirilebilmesi için ortaya konan talepleri hesapladığım zaman
epeyce bir süre oluyor.
Onun için, şu anda,
Başbakanlık tezkeresinin oylanmasına kadar olan süre içerisinde
Meclisin çalışmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın Buldan, buyurun.
PERVİN BULDAN (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birazdan sınır ötesi harekât
amaçlı tezkere oylanacak. Dikkat edersek, bugün burada konuşmalar hep
erkekler tarafından yapıldı. Bir kez daha gördük ki
dünyanın her yerinde savaş kararlarını erkekler alıyor
ama bir kadın olarak ve bir anne olarak, çocuklarımızın
ölmesini ya da öldürerek katil olmasını istemediğimi ifade etmek
istiyorum ve Genel Kuruldaki bütün kadınların birer anne olarak oy kullanmasını
istiyorum.
Teşekkür ederim. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(İstanbul) Sayın Bakan, Sayın Caniklinin
attığı iftiranın cevabını verecek misiniz,
vermeyecek misiniz bir Dışişleri Bakanı olarak? Kimdir bu
kişiler? Bir Dışişleri Bakanı olarak bu kişileri
açıklar mısınız? Beni töhmet altında koymaya kimsenin
hakkı yoktur Sayın Bakan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Fırat
SALİH FIRAT (Adıyaman)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; bugün sayısını
unuttuğum Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına
çıkış tezkeresi iznini tekrar görüşüyoruz.
Hepimiz gördük ki yıllardır,
yaklaşık yirmi yedi yıldır, yirmi sekiz yıldır
Türkiyede bir iç çatışma, iç savaş, terör olayı var. Bunun
çözüm yerinin de Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu hepimiz, her zaman,
her oturumda açıklayıp söylüyoruz. Ama buna rağmen, hâlâ,
Türkiyede kan dökerek barışın sağlanacağı
söyleniyor. Ben Hükûmetten şunu beklerdim: Evet, biz Türkiyede
barışı sağlamak için herkesle her zeminde gerekirse
müzakere yaparız, gerekirse tartışırız, gerekirse
mücadele ederiz. Hükûmetin bundan korkmaması gerekir. Türkiyede
kardeş kanının dökülmemesi için bu cesareti göstermesi gerekir.
Hükûmetten bu cesareti istiyorum.
Teşekkür ederim
efendim.
BAŞKAN Sayın
Önder
Sayın Oğan
SİNAN OĞAN
(Iğdır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
şimdi oylayacağımız tezkereyle elbette ki Hükûmetin kara
harekâtını da bir an önce başlatması lazım. Daha önce de
tezkere verildi ama Hükûmet hâlâ kara harekâtını yapabilmiş
değil. Ayrıca bugün Suriye sınırında bir tatbikat
başlamış durumdadır. Ümit ediyorum ki bu tezkereyle veyahut
da herhangi bir provokasyonla Türkiye Suriyeye girmez. Çünkü batıda böyle
bir algı vardır, batıda Türkiye'nin Suriyeye gireceği
şeklinde bir algı vardır ve Türkiye'nin hiçbir şekilde
Suriyedeki iç olaylara müdahil olmaması lazım. Bizim Suriyede bir
işimiz yok, bizim işimiz Irakta. Hükûmet bu tezkereyi alıp
Irakta gereğini mutlaka yerine getirmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Işık
ALİM IŞIK
(Kütahya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
döneminizde başlattığınız komşularla
sıfır sorun politikası maalesef sorunsuz sıfır
komşu politikasına dönüşmüştür. Böyle bir dönemde
beşinci kez bizzat milletvekili olarak benim de oy vereceğim bu
tezkerenin gereğini yapabilecek misiniz? Anlık istihbarat
paylaşımı yaptığınız stratejik
ortağınızla bu konuyu öncesinden görüştünüz ve izin
aldınız mı? (MHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Aygün
HÜSEYİN AYGÜN (Tunceli)
Sayın Başkanım, bugüne kadar 32 harekât yapıldı
sınır ötesine. Bunun 26sının Kuzey Irak topraklarına
yapıldığı biliniyor. Sayın Başbakan da
geçtiğimiz haftalarda müzakerelerinin devam edeceğini, gerekirse buna
devam edileceğini açıkça beyan etti. Hükûmetiniz gerçekten 27nci
sınır ötesi harekâtla terör meselesinin çözüleceğine
inanıyor mu? Burada atılan nutukların ötesinde insanların canı ve kanı üzerinden
binlerce gencin Kuzey Iraka gönderilmesinin bu meseleyi çözeceğine
samimiyetle inanıyor mu?
Türkiyenin içinde ve dışında bu
sınır ötesi harekât tezkeresinin Suriyeye dönük bir
hazırlığın ön adımı olduğu yönündeki
endişeleri gidermeyi düşünüyor musunuz?
Televizyon programlarına, kamu hayatına,
ticaret hayatına yansıyan Türkiyenin farklı inanç
gruplarına dönük ön yargıları, kuşkuları,
düşmanlıkları geliştiren politikalara Hükûmet son vermeyi
düşünüyor mu?
Sayın Başbakan, Suriye ile ilgili eylül
ayı boyunca, Millî Eğitim Bakanıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bu tezkere
soru-cevap yöntemiyle müzakere edilen bir tezkere değil, önce onu
hatırlatmak isterim.
Sayın milletvekilleri, Başbakanlık
tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, tezkereyi tekrar okutup oylarınıza
sunacağım:
27/9/2011
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Irakın kuzey bölgesinde
yuvalanmış bulunan PKK terör unsurlarından kaynaklanan ve Türk
halkının huzur ve güvenliğiyle ülkesinin millî birliğine,
güvenliğine ve toprak bütünlüğüne yöneltilmiş terörist saldırılar
ve açık tehdit devam etmektedir.
Dost ve kardeş Irakın toprak
bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının
korunmasına büyük önem atfeden Türkiye, PKK teröristlerinin Irakın
kuzeyindeki mevcudiyetine ve ülkemize yönelik terörist saldırılarına
son verilmesini sağlamak amacıyla askerî faaliyetlerini
başarıyla yürütmekte, siyasi ve diplomatik girişimlerini ve
uyarılarını sürdürmektedir.
Türkiyeye yönelik olarak devam eden
terörist saldırılara ve tehdide karşı terörizmle
mücadelenin bir parçası olarak uluslararası hukuk çerçevesinde
gerekli tedbirleri almak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Hükûmetçe belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının, Irakın kuzeyinden ülkemize yönelik terör tehdidinin
ve saldırılarının bertaraf edilmesi amacıyla,
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere, Irakın PKK
teröristlerinin yuvalandıkları kuzey bölgesi ile mücavir alanlara
gönderilmesi ve görevlendirilmesi için Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 17/10/2007 tarihli ve 903 sayılı Kararıyla Hükümete
verilen ve son olarak 12/10/2010 tarihli ve 975 sayılı Kararı
ile bir yıl uzatılan izin süresinin, 17/10/2011 tarihinden itibaren
bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92 nci maddesi
uyarınca arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın Önder, buyurun
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Biraz geç oldu,
ama
BAŞKAN Olabilir, siz yerinizde yoktunuz.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) Bizim
acemiliğimize mi geldi bilmiyorum.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) Sayın
Başkan, görüşme bitti.
OKTAY VURAL (İzmir) Oyladınız Sayın
Başkan.
BAŞKAN Kabul edilmiştir dedim.
SIRRI SÜREYYA
ÖNDER (İstanbul ) Resulullah aleyhissalatu vesselama sormuşlar:
Mümin cinayet işler mi? İşler. demiş, Mümin
hırsızlık yapar mı? Yapar. demiş, Mümin zina eder
mi? Eder. demiş, Mümin yalan söyler mi? Müminken asla. demiş.
Burada aleyhte ve lehte işine tenezzül etmek, yalan söylemektir, teessüf
ediyoruz. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Alınan karar gereğince sözlü soru
önergeleri ile gündemdeki konuları görüşmek için 6 Ekim 2011
Perşembe günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.04