TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
30uncu Birleşim
7 Aralık 2011 Çarşamba
(TBMM Tutanak
Müdürlüğü tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan
ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde
belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kastamonu Milletvekili
Emin Çınarın, Kastamonu ilinde yaşanan sorunlara ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili İhsan Özkesin, içinde bulunduğumuz muharrem ayına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Diyarbakır
Milletvekili Altan Tanın, dış politikadaki gelişmelerin
Türkiyeye yansımalarına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplanın, enerji sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/80)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22 milletvekilinin,
ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/81)
3.- İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- Manisa Milletvekili Hasan
Ören ve arkadaşları tarafından, 26 Ekim 2011 tarihinde, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Turgutlu Çal
Dağı bölgesinde nikel madeni çıkarılması
sırasında çevreye vereceği zararların
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 7/12/2011 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin
aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Avrupa Birliği Uyum
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
VIII.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/425) (S. Sayısı: 22)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya
İlişkin Protokol ve Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/434) (S. Sayısı: 24)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Su İhtiyacının
Karşılanmasına İlişkin Hükûmetlerarası Çerçeve
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu 1/446) (S.
Sayısı: 26)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ve Rusya Federasyonu Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/465)
(S. Sayısı: 29)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında İkili Ticari ve
Ekonomik İşbirliğinin Geliştirilmesi ve
Derinleştirilmesine İlişkin Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/451) (S. Sayısı: 48)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/435) (S. Sayısı: 38)
7.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair
Anlaşmaya Değişiklikler Getirilmesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Irak Cumhuriyeti Arasında Terörle Mücadele Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/379) (S. Sayısı: 3)
IX.- AÇIKLAMALAR
1.- Eskişehir
Milletvekili Ruhsar Demirelin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğana acil
şifalar dilediğine ve Diyarbakır Araştırma ve
Eğitim Hastanesinde yatan hastaların, refakatçilerinin ve
sağlık personelinin sorunlarının giderilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
2.- Bursa Milletvekili Sena
Kalelinin, CHPye oy veren vatandaşa hain dediği iddia edilen AK
PARTİ İlçe Başkanı ile haberin
yayımlandığı gazete hakkında bir işlem
yapılıp yapılmayacağına ilişkin
açıklaması
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlunun, partisine sataşması nedeniyle konuşması
XI.- OYLAMALAR
1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya
İlişkin Protokol ve Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Rusya
Federasyonu Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
7
Aralık 2011 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati:14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Mustafa HAMARAT (Ordu)
-----
0 -----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30uncu Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Beş
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Kastamonu ilinin sorunları hakkında söz
isteyen Kastamonu Milletvekili Emin Çınara aittir.
Buyurun
Sayın Çınar. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kastamonu Milletvekili Emin Çınarın, Kastamonu ilinde
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
EMİN
ÇINAR (Kastamonu) Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; Kastamonunun sorunlarıyla alakalı gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Kastamonu ili Batı Karadeniz Bölgesinde yer alan, merkez
ilçeyle beraber 20 tane ilçeye sahip, 1.070 köyü bulunan, 2.620 yerleşime
sahip bir ilimizdir.
Kastamonunun
tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Kastamonu ilinin, bölge itibarıyla
yüzde 75e varan kısmı ormanlarla ve dağlarla
kaplıdır.
Kastamonu
ili, beylik düzeyinde olan bir ilimizdir ama maalesef, geçmişinden
bugününe kadar Türk siyasi yaşantısında hak ettiği yeri
hiçbir zaman bulamamıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Kastamonu ilinin sorunları beş dakikalık süre
içerisinde saymakla bitmeyecektir ama bölge insanımıza
baktığımız zaman bölgemizin büyük çoğunluğu
tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır.
20
tane ilçeye sahip ilimiz 1.070 köyüyle devletin hizmetlerine her zaman talip
olmuş bir ilimizdir. Millî Mücadelede üzerine düşeni fazlasıyla
yapmış, en fazla şehidi veren iller arasında yer
almıştır. Bu yüzden, İnebolu ilçesine Kurtuluş
Savaşının nişanesi İstiklal Madalyası takdim
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yaklaşık dokuz yıldır ülkemizi tek
başına yönetmekte olan Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı Kastamonudan da gerekli desteği
almıştır ama maalesef, bu iktidar sürecinde yeterince Kastamonunun
sorunlarına eğilim gösterilmemiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, özelleştirme kapsamı içerisinde, varlık
yöntemiyle özelleştirilme yapılmış yakın bir tarih
içerisinde ve buradan da Kastamonu Şeker Fabrikasının
özelleştirilmesi gerçekleştirilmiştir.
Kastamonu
Şeker Fabrikası, 12 bin çiftçinin, ekicinin bulunduğu bir
kuruluştur. Bölge insanımıza ciddi manada destek
sağlamaktadır. 100 bin ton küspe üretimi yapılmaktadır.
Yine aynı şekilde, bölgemizin en büyük katma değeri nakliyecilik
sisteminin içerisinde de en fazla katkıyı sağlayan
kuruluşlarımızdan bir tanesidir.
Bu
fabrikamız varlık sistemiyle maalesef özelleştirmeye
alınmıştır. Fabrikamızın yıllık üretim
kapasitesi 340 bin ton civarındadır. Bölgemizde üretilen 40 bin ton
civarındaki şeker yine nakliyecilerimiz vasıtasıyla
taşınmaktadır.
Sadece
özelleştirme şartnamesinin içerisinde kotaların işletilmesi
süreci vardır. Kastamonu halkının endişesi, bu
kotaların işletilmesinin başka yerlerde değerlendirilip,
fabrikanın yakın bir tarihte, maalesef Kastamonunda kapatılma
endişesini yaşamaktır. Bölge üreticimiz, hayvancılıkla
uğraşan insanımız bu konuda ciddi manada bir endişe
yaşamaktadır ve Hükûmet bakanlık kuruluşlarının
özellikle bölgemizdeki yaşanan bu olaydan duyduğu
rahatsızlığı rahatlatacak bir şekilde gündeme
getirmesidir.
Kastamonu
ilinin yüzde 75ine varan kısmı ormanlık bir arazidir. Ülkemiz
kişi başına düşen millî gelir itibarıyla da orman
ürünlerinden ciddi manada pay almaktadır. Ama maalesef son zamanlarda
uygulanan dikili kesim vasıtasıyla da bölge ormanlık
arazilerinde bulunan orman köylülerimiz de geçimini temin ettiği bu
işletmelerden yeterince desteği alamamaktadır. Şu anda
orman köylümüzün tamamen üretim kapasitesi, geçmişlerde beslendiği
ana kaynağı, maalesef müteahhit firmalara teslim edilmiş
durumdadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, özellikle dokuz yıldır tek başına iktidar
olan bu anlayışın Kastamonuyu tekrardan gözetimi altına
alması, göçün sebep olduğu 1980li yıllarda 5 milletvekiliyle
temsil edilen Kastamonu ilinin bugün itibarıyla 3 milletvekiline
düşmesinin hesabını soracak ve yakın tarihte, mutlak
surette Kastamonu halkı gereken cevabı verecektir.
Bu
duygu ve düşüncelerle, iktidarın, ustalık dönemi diye arz
ettiği bu dönemde gerekli ehemmiyeti vererek Kastamonunun
sorunlarını gündeme alması duygusuyla yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çınar.
Gündem
dışı ikinci söz muharrem ayı hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili İhsan Özkese aittir.
Buyurun
Sayın Özkes. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili İhsan Özkesin, içinde
bulunduğumuz muharrem ayına ilişkin gündem dışı
konuşması
İHSAN
ÖZKES (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
muharrem ayının içindeyiz. Aşure mateminin 1372nci
yılındayız. Kerbelâda Hazreti Hüseyin ya Yezide biat edip onun
halifeliğini kabul etmek ya da ölmek arasında
bırakılmıştır. Yani Yezid, Hazreti Hüseyinden ya biat
ya da baş istemiştir. Hazreti Hüseyin, Yezid gibi melun birine biat
etmektense, ölmeyi yeğlemiştir.
Hazreti
Hüseyin, haksızlığa karşı dik duruşun simgesidir.
Hakka ayna olmak için şehit olmuştur. Tüm zayıf ve
savunmasızların sembolüdür. En zor anında bile Üzerinde kul
hakkı bulunanlar benim yanımda çarpışmasın.
demiştir.
Hazreti
Hüseyin muharrem ayının 10uncu günü hunharca şehit
edilmiştir. Cesedinde yüzlerce ok yarasından başka, 33
mızrak, 34 de kılıç darbesi vardı. Kerbelâda, çocuklar
bile oklarla ve kılıçlarla öldürülmüştür. Hazreti Hüseyin dâhil,
şehit edilen 72 kişinin başı kesilmiştir. Bu
vahşet, organizeli olarak iktidarın muhalefete hayat hakkı
tanımamasıdır. Hazreti Ali evladı planlı olarak imha
edilmiştir. Yezid elindeki değnekle Hazreti Hüseyinin dişlerini
itmiş ve Hüseyin kendisinin benden üstün olduğunu, babası
Alinin de babam Muaviyeden üstün olduğunu iddia ediyordu, Allah bizim
onlardan daha üstün olduğumuzu gösterdi. demiştir. İktidar
hırsı için yüce Allahı kullanmayı kural hâline getiren
Yezid, Hazreti Zeynebe Allahın, senin ehlibeytini ne hâle
getirdiğini görüyor musun? Onları Allah öldürdü. demiştir.
Emeviler, halkın idarecilere itaat etmekle dinen
yükümlü olduklarını anlatıyorlar, icraatları nedeniyle
yöneticilere günah yazılmayacağını ve ahirette
yargılanmayacağını inanç olarak yayıyorlardı.
Böylece Allah, kitap, hilafet adına adam öldürmeyi
meşrulaştırdılar. Emeviler, Kerbelâ hadisesini
Allahın yaptığını söylüyorlardı, iktidarı
Hak, karşıtlarını ise din dışı ilan
ediyorlardı. Din ile bağdaşmayan icraatlarını
Allahın takdiri olarak gösterip bunun faturasını da Allaha
kesme düşüncesi iktidarın belli başlı din
politikasıydı.
Dindarlık adına Yezidin vahşetlerine
sessiz kalanlar, haksızlık karşısında susanlar dilsiz
şeytandırlar. Hazreti Hüseyin ve yanındakileri Kerbelâda
hunharca şehit ettiren Harre olayı diye bilinen peygamber şehri
Medineyi yağmalatıp, yüzlerce sahabeyi öldürtüp kadınların
ırzlarına geçirten, Mekkede Kâbeyi yıktıran ve
yaktıran Yezid, Müslümanlık şöyle dursun insan bile
değildi. Yezid saltanat düşkünü, servet avcısı ve
sultacıdır. Dini, Allahı, peygamberi ve Kur'anı iktidar
için kullananlar, zulümlerini Allah ve din adına yasal gösterenler,
halkı bin bir çeşit sindirme yöntemleriyle korkutanlar, muhalifleri
her türlü bertaraf etme yolunu bulanlar Yezid zihniyetindendirler. (CHP
sıralarından alkışlar) Muhalif olanları hizaya
getirme, terbiye etme, imha etme, karalama, bertaraf etme yöntemleri günümüzde
yok mudur? Kerbelâ faciası, iktidar hırsının neler
yaptırabileceğinin en acı örneğidir. Dileğimiz odur
ki, Sivas katliamı, Kahramanmaraş ve Çorum olayları gibi vahşetler
bir daha olmaz, yeni Kerbelâlar yaşanmaz. İşte bu nedenle,
Sünni-Alevi, Türk-Kürt, Abaza-Çerkez, Laz-Gürcü, Boşnak-Arap,
istisnasız her yurttaşımız zarar görmesin istiyoruz.
Sünnisiyle, Alevisiyle fitne tohumları eken Yezid özentilerine prim vermemeliyiz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Kerbelâ
vahşeti bin dört yüz yıldır tüm Müslümanların kalbini
dağlayan bir acı, kapanmayan bir yara olmuştur. Kerbelâ, sadece
bir kesimin matemi değil, Müslüman olan, insan olan herkesin matemidir;
haksızlık karşısında susmayanların, hak ve
hakkaniyete ayna olanların, dinin saltanata çevrilmesine karşı
duranların matemidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İHSAN
ÖZKES (Devamla) Bu vesileyle, şehitlerin efendisi İmam Hazreti
Hüseyin ve onunla Kerbelâda şehit olanlar başta olmak üzere, tüm
şehitlerimizi rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.
Saygılarımla,
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özkes.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, İç Tüzük 62ye göre
görüşmeleri sürdürmeniz mümkün değildir, Hükûmet adına hiçbir
temsilci yoktur.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) Hayır efendim, Hükûmetle alakası yok bu
işlerin.
BAŞKAN
Hükûmetin meselesi doğru.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Ara vermeniz gerekir.
BAŞKAN
Birleşime beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma
Saati : 14.19
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati:14.39
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın
milletvekilleri, gündem dışı konuşmalarda, İç Tüzükün
62nci maddesine göre hükûmetin bulunması zorunlu değildir; ancak,
Hükûmet, İç Tüzükün 59uncu maddesine göre konuşmalara cevap
verebilir. İç Tüzükün 62nci maddesi hükmü gündeme geçtikten sonra
uygulanmaktadır.
Şimdi,
gündem dışı üçüncü söz, dış politikadaki
gelişmelerin Türkiyeye yansımaları hakkında söz isteyen
Diyarbakır Milletvekili Altan Tana aittir.
Buyurun
Sayın Tan. (BDP sıralarından alkışlar)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Özür dilerim, yani 62nci maddeye göre Hükûmetin
bulunması zorunluluğu yoktur. diye de bir hüküm yok ki!
BAŞKAN
Sayın Tana söz verdim efendim, Sayın Tanın
konuşması bitsin.
Buyurun
Sayın Tan.
3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tanın, dış
politikadaki gelişmelerin Türkiyeye yansımalarına ilişkin
gündem dışı konuşması
ALTAN
TAN (Diyarbakır) Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar;
hepinizi saygıyla selamlıyorum, esselamu aleyküm.
Sevgili
arkadaşlar, bugün dış politika üzerine
konuşacağım. Son dönemlerde Hükûmetimiz bütün bir Orta
Doğuda çok aktif bir çalışma ve ilgi içerisinde. Tabii ki bu,
büyümekte olan, tarihî geçmişi olan, kültürel bir geçmişi olan,
dinamikleri olan bir ülke için sevindirici bir şey; bu hepimizi memnun
eder, Türkiye ne kadar etkili olursa, ne kadar müdahil olabilirse bunlar
sevindirici şeyler. Ancak şunu söylüyorum: Bugün bütün bir Orta
Doğu, bütün bir Kuzey Afrika, bütün bir bölge yeniden dizayn ediliyor; ekonomik
olarak, kültürel olarak, siyasi olarak yeni bir yapılanma söz konusu.
Acaba Hükûmetimizin, iktidarımızın ve topyekûn devletimizin bu
konuda bir projesi var mı? Bu sorunların çözümüyle ilgili bir master
plan yapıldı mı? Yapıldıysa bu konuda neden bizlere
bir bilgi verilmiyor, başta Türkiye Büyük Millet Meclis olmak üzere neden
kamuoyu bilgilendirilmiyor? Bugün Orta Doğuda yüzlerce yıl geriye,
hatta bir kısmı bin, 1400, 2000 yıl geriye kadar dayanan dinî,
mezhebî, etnik ve ekonomik problemler var, sorunlar var. Mezhebî sorunlar
Irakta, Suriyede ve diğer bölgelerde can yakıcı, can
alıcı bir noktada. Tüm bu konular çerçevesinde Türkiye
Cumhuriyetinin yeni Orta Doğu projesi nedir? Sayın
Dışişleri Bakanı 62 sefer sadece Suriyeye gittiğini
söylüyor. Peki, bu proje çerçevesinde siz Hama katliamıyla ilgili, on
binlerce Müslümanın havadan bombalanarak öldürülmeleriyle ilgili bir
girişimde, bir mütalaada, bir müzakerede bulundunuz mu? Suriyede hâlâ
kimlik cüzdanları ve vatandaşlık hakları bile olmayan Kürtlerle
ilgili bir girişiminiz oldu mu? Olduysa neden bu son üç ayda bu işler
bu kadar karmakarışık oldu? Bundan evvel hiçbir açıklama ve
beyanatta bulunmadınız. Kısaca şunu söylemek istiyorum:
Kendiniz adına mı Orta Doğuda varsınız yoksa
uluslararası güçler adına dün Libyada NATOnun ne işi var?
dedikten on gün sonra gemilerinizi Libyaya yolladığınız
gibi bir başka rol içinde misiniz? Eğer böyle bir durum varsa bu bizi
gerçekten üzer.
İkincisi:
Orta Doğunun çok karmaşık, etnik, dinî, mezhebî ve ekonomik
sorunlarına müdahale ederken kendi ülkenizle ilgili, Türkiyeyle ilgili
projeniz ne? Ziya Paşanın çok meşhur bir sözü var: Onlar ki
laf ile verir dünyaya nizamat/Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde. Biz
kendi hanemizdeki, Türkiyedeki ayıpları düzeltebildik mi, çözebildik
mi?
Bir
diğer konu: Orta Doğuda bu çalışmaları yaparken
Sayın Başbakan laiklik propagandası yaptı. Türkiye
Cumhuriyeti de laik ve demokratik bir hukuk devleti olarak tarif ediliyor.
Bunda yadırganacak bir şey yok. Ama yıllarca Tekbir,
Allahuekber! diye siyaset sahnesinde boy göstereceksiniz, siyasete
gireceksiniz, ondan sonra da, Kemalistlerin anlatamadığı, Baas
Partisinin anlatamadığı, Cemal Abdülnasırın
anlatamadığı laikliği anlatacaksınız! Peki,
Türkiyede dinin hâlâ devletin kontrolünde olduğunu, cemevlerinin
açık olmadığını, Şafii mezhebiyle ilgili bir
çalışmanın Diyanette yapılmadığını,
yapılamadığını ve hâlâ orduevlerinde Sayın
Cumhurbaşkanı ve Başbakan da dâhil örtülü eşleriyle bir çay
bile içilemediğini de Orta Doğuda söylediniz mi?
Sevgili
arkadaşlar, bu projeleri doğru düzgün, ciddi bir şekilde
düşünmek lazım. Fransız jakobenliği mi, Anglosakson
laikliği mi, Müslüman demokratlık mı, bütün bunların dört
dörtlük bir proje içerisinde değerlendirilmesi lazım ve ondan sonra
dünyaya örnek olacak, Türkiyeyi büyütecek, bölgesel bir güç hâline getirecek
projelerin peşinde olmak lazım. Bunun için de önce demokratik bir
Türkiye projesinin dört dörtlük ortaya konulması lazım; cemevlerinin
açılmasından tutun Diyanetin yeniden yapılandırılmasından
tutun, Şafii mezhebinin Diyanet bünyesinde Alevilikle beraber
anlatılmasından ve uygulamalarından tutun, Kürt meselesinin
çözümüne kadar bir demokratik projenizin olması lazım. Bu çerçevedeki
bütün gelişmeler olumlu olur ama yoksa hiçbir anlamı yok.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tan.
Gündeme
geçiyoruz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Değerli Başkanım, siz biraz önce dediniz
ki: Gündem dışı konuşmalarla ilgili Hükûmetin
bulunması gerekmez. Bu yanlış bir düşünce. Neden? Çünkü
62nci maddede şunu der, aynen okuyorum: Her görüşmenin
başından sonuna kadar. der. Dolayısıyla
BAŞKAN
Sayın Tanal, işte orada kastedilen Her görüşme. gündeme
geçtikten sonra.
Teşekkür
ediyorum Sayın Tanal.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Ama bakın, onunla ilgili 59uncu madde var
Değerli Başkanım.
BAŞKAN
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) 59uncu maddede yani burada İstisnadır.
şeklinde bir olay yok.
BAŞKAN
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır; ayrı ayrı okutuyorum.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Yani, sizin bu şekildeki bir tavrınız
yeni bir tüzük ihdasıdır. Bu Tüzükün de ihlalidir. Sizden istirhamım
bu tür uygulamanın yerleşmemesi. Hukuka aykırı olur.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekili Şırnak Milletvekili Hasip Kaplanın, enerji
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/80)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Enerji
alanında yaşanan sorunların tespiti ve alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve
105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
Hasip
Kaplan
Grup
Başkanvekili
Gerekçe
Coğrafi
stratejik konumunun Türkiye'yi pek çok açıdan önemli kılıyor.
Dünyanın merkezinde, oldukça zengin kaynaklara sahip olması da
stratejik konumunu arttırıyor. "Avrupa Enerji Güvenliğinde
Türkiye'nin Rolü" yadsınamaz.
Türkiye'nin
bu konumunun Dış Politikası'nda kullanılabilecek bir imkân
yarattığı, Türkiye'nin yararına
kullanılmasının olanaklı olduğu biliniyor. AB'nin
neden Türkiye'den vazgeçemediğinin, aslında AB'nin gelecekteki
politikalarını düşündüğünün bir kanıtıdır.
Türkiye,
çevre ülkeler açısından da hayatidir. AB için bu önem, 'güvenilir bir
sınır' - 'tehlikeli çanlarının çaldığı bir
kapı'; İran için 'güvenilir bir yol ve dost' - 'kapalı bir
dış politika; Rusya için 'potansiyeli yüksek bir pazar' -
'kaçırılan fırsatlar' arasında gidip gelirken Arap
Dünyası için ise alternatifsiz bir güzergâhtır.
Türkiye,
enerji koridorluğunu nasıl olumlu kullanabilir. Bu öncelikle
Türkiye'nin enerji işbirlikleri konusunda stratejik bir plan
geliştirilmesi yeni bir dış politika geliştirmesi
zorunludur
21.
yüzyılda Kafkaslar ve Ortadoğu da enerji koridorunun anahtarı
Türkiye'dir. Burada yaşayan halklarla olan tarihi etnik ve kültürel
bağlar nedeniyle istikrar sağlayacak bir ülkedir. Petrol
okyanusları çevrili bir ada olmasına rağmen; enerjide
dışa bağımlı, öz kaynaklarını kullanamayan,
kaynak enerji" yerine hala "geçiş enerjisine"
odaklanmış durumda.
Enerjide
dışa bağımlılık oranının % 73, yerli üretimin ise % 27
olduğu Türkiye'de yerli, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına
yönelim kamuoyunda tam da yankı bulmuş ve Sayıştay
Raporlarında bile "nükleer enerji en pahalı
yatırım" olarak tanımlanırken, "nükleer
santraller" uluslararası lobilerin etkisiyle dışa
bağımlı nükleer santral yatırımlarına yol
açılmak istenmektedir.
Oysa nükleer
santrallerin yatırım maliyetleri, alternatif enerji kaynaklarına
göre daha yüksektir. Dünya birincil enerji tüketiminde nükleer enerjinin
payı % 6, dünya elektrik üretimindeki payı da 2007 itibarıyla %
15'tir ve bu oranın gerilemesi beklenmektedir. Dolayısıyla bugün
başlansa bile en erken 2015 yılından itibaren devreye
girebilecek nükleer santral yatırımları, gerçekte dünyada
işsiz kalan nükleer lobilerin kâr hırslarına dayalı olarak
yaratılan baskılanmayla nükleer santrallere, yeni doğal gaz
santrallerine ve özel sektörün elektrik üretimine ilave teşvikler
verilmesine dayanak oluşturulmaya çalışılmaktadır.
1990 yılından
başlayarak I. Körfez Harekâtı ve son yıllardaki Afganistan, Irak
işgallerinin enerji için olduğu genel kanı olarak kabul edildi.
Bir ülkenin ayakta kalabilmesi için gereken en önemli unsurlardan biri enerjidir.
Fabrikaların çalışmasından evlerde ocakların
yanmasına, ulaşımın sağlanabilmesinden iletişime,
kısacası hayatın sürebilmesi için gerekli her şey enerjiye
bağlıdır.
Enerji sorunu bir
ülkenin bütün fonksiyonlarını olumsuz biçimde etkileyebilir. Bir
ülkenin milli güvenliği ve refahı o ülkenin enerji gücü ile
ölçülebilir. Enerji olmadan bir ülkenin kendini savunabilmesi
imkânsızdır. Ülkemiz şu an özellikle petrol ve doğal gaz
gibi temel enerji kaynakları itibarıyla dış kaynaklara
bağımlıdır. Ülkelerin savunma, savunma sanayi ve enerji
kaynakları kendi ulusal güçlerince keşif ve idare edilebildiği
nispette, o ülkenin güvence ve konforu gelecek nesilleri için daha
sürdürülebilir ve umut verici olur.
Bilimin bu sorunlarla
ilgili önerdiği çözümleri siyasetin dikkate alması gerekir. Ülkede
üretimle, güvenlikle, sağlıkla, uygarlıkla, çevreyle, ekolojik
dengeyle, kültürel varlıklarla bir bütün olarak bakmak gerekiyor.
Enerji
açığı var diye, Hasankeyfi sular altında bırakmak,
termik ve nükleer santralleri devreye koymak, Munzur vadisini, Ege'yi,
Karadenizi, Akdenizi, güzellikleri heder etmek kabul edilemez. Bu nedenlerle;
Bir Meclis
Araştırması açılması ve Araştırma Komisyonu
kurulması yararlı olacaktır.
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 22
milletvekilinin, ataması yapılmayan öğretmenlerin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/81)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ataması
yapılmayan öğretmenlerin yaşadığı sorunların
araştırılarak alınacak ünlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasamızın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İç Tüzüğünün 104 üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini
saygılarımızla arz ederiz. 06.10.2011
Gerekçe:
Bilindiği gibi,
2011 Genel Seçimleri öncesinde zamanın Milli Eğitim Bakanı
tarafından bu yıl için 55.000 yeni öğretmen ataması
yapılacağı açıklanarak 300.000 dolayında atama
bekleyen öğretmen adayının oylarının büyük ölçüde
AKPye yönelmesi sağlanmıştır. Ancak, seçimlerden sonra
toplumun diğer kesimlerinde de olduğu gibi verilen bu söz unutularak
ancak 11.000 dolayında öğretmenin ataması
yapılabilmiştir. Bu gerçek, 2011-2012 eğitim öğretim
yılı açılışında Sayın Bakan Ömer Dinçer
tarafından dile getirilerek söz verildiği halde Maliye
Bakanlığı tarafından izin verilmediği gerekçesiyle
kullanılamayan 44.000 dolayındaki kadro için öğretmen
adaylarından özür dilenmiştir. Sayın Bakanın bu
davranışı bir erdemlilik örneği olmakla birlikte sorunun
çözümüne bir katkısı bulunmamaktadır. Atama bekleyen yüz
binlerce öğretmen adayı, T.C. Devletinin Milli Eğitim
Bakanı tarafından seçimler öncesinde kendilerine verilmiş sözün
tutulmasını beklemektedir.
Üniversite mezunu
diğer gençlerimizde de olduğu gibi, öğretmenlik diploması
veya formasyon sertifikası olduğu halde Hükümet tarafından
yeterli kadro tahsis edilmediği için yıllarca atama bekleyen
öğretmenlere her geçen gün yenileri eklenmekte ve sorun daha da
büyümektedir. AKP iktidara gelmeden önce Sayın Başbakan
tarafından, iktidara geldikten sonra ise Sayın Bakanlar
tarafından verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmemiştir.
Sayın
Başbakanın dokuz yıl önce meydanlarda verdiği sözler,
üniversite mezunu yüz binlerce gencimizin oyları alındıktan
sonra iktidara gelir gelmez unutulmuştur. Örneğin, Sayın
Başbakanın 2002 yılında İzmit mitinginde
söylediği; "... Şu sisteme bakın hele ülkede 72.000
öğretmen açığı var. Sen sınavla öğretmen
seçiyorsun, hangi akla hizmet ediyorsunuz. Bırak da öğretmenlerimiz
okul seçsin göreve başlasın, önüne neden engel koyuyorsunuz!
İnşallah biz hükûmetimizi kurduğumuzda bütün öğretmenleri
göreve başlatacağız ve öncelikli olarak eğitim sorununu
çözeceğiz."; aynı yıl Samsun mitinginde söylediği
"Buradan sözüm tüm genç öğretmen adaylarına; siz merak etmeyin
biz geldiğimizde üniversiteyi bitirdiğinizde 'Ne yapacağım,
sınavı ya kazanamazsam' korkun olmayacak, çünkü sınav
olmayacak."; Gaziantep mitinginde söylediği; "... Ama bakın
ki işe bunlar bir de sınavla öğretmen alıyor. O zaman niye
okutuyorsun bu öğrencileri yazık değil mi?! Öğretmen
almıyorum de. Bu evlatlarım okumasın boşuna. Ama biz
iktidar olunca inşallah boşta öğretmen adayı
olmayacak."; İstanbul mitinginde söylediği, "... Birçok gencimiz,
özellikle öğretmen adaylarımız işsiz kaldı. Ülkede
eğitim çökmüş, köy okulları kapanmış, merkezdeki
okullar bile öğretmen diye can çekişiyorken sen sınavla
öğretmen seçmeye kalkıyorsun. Bıraksana genç
öğretmenlerimiz gitsin çalışsın. O kadar sene beklet sonra
al, adamda artık heves kalır mı, öğretmenlik yapabilir mi?
Ama inşallah biz iktidar olunca öğretmenler okulun bittiği gün
hazırlıklarını yapacak, ertesi gün görev aşkıyla
okuluna gidecek, hiç merak etmeyin." sözlerinden hiçbiri bugüne kadar
uygulamaya geçirilememiştir.
Dokuz
yıldır ülkeyi tek başına yöneten AKP iktidarının;
bizzat Sayın Başbakan tarafından verilen tüm bu sözlere
rağmen bu sorunu çözemediği gibi, atama bekleyen öğretmen
sayısını 60.000'den 300.000 dolayına yükseltmiş
olması, uyguladığı politikanın yanlış bir
politika olduğunun en önemli göstergesi olmuştur. Ülkemiz genelinde
200.000 dolayında öğretmen açığı varken, her yıl
bu açığın ve atanamayan öğretmen sayısının
birlikte artıyor olması çok önemli bir çelişkidir. Öğretmen
adayları her gün maddi ve manevi sorunlar yaşarken, verilen sözlere
rağmen atamalarının yapılmaması, AKP'nin üniversite
mezunlarını da "kula kul etme"
anlayışının bir sonucudur.
Yukarıda
açıklanan nedenlerle, ataması yapılmayan öğretmenlerin
yaşadıkları sorunlarının araştırılarak
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla "Meclis Araştırması
açılması" gerekli görülmektedir.
1) Alim Işık (Kütahya)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Ali Öz (Mersin)
5) Sinan Oğan (Iğdır)
6) Oktay Öztürk (Erzurum)
7) Koray Aydın (Trabzon)
8) Kemalettin Yılmaz (Afyonkarahisar)
9) Bülent Belen (Tekirdağ)
10) Ali Halaman (Adana)
11) Mehmet Erdoğan (Muğla)
12) Celal Adan (İstanbul)
13) Enver Erdem (Elazığ)
14) Mesut Dedeoğlu (Kahramanmaraş)
15) Özcan Yeniçeri (Ankara)
16) Adnan Şefik Çirkin (Hatay)
17) Emin Çınar (Kastamonu)
18) Durmuşali Torlak (İstanbul)
19) Zühal Topçu (Ankara)
20) Murat Başesgioğlu (İstanbul)
21) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
22) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
23) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
3.- İstanbul Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21
milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/82)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Anayasamızın
173'üncü maddesinde "Devlet esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici
tedbirleri alır" hükmü bulunmasına rağmen, esnaf ve
sanatkârlarımızın yeterli destek ve koruyucu tedbirden
yararlandırıldığını söylemek
olanaksızdır. Beş yüze yakın meslek dalında iki
milyonu aşkın esnaf ve sanatkâr, özellikle son on yıl içinde büyük
oranda sermaye, gelir ve çalışma alanı kaybetmiştir.
Yaşanan
haksız rekabet esnafı vergi veremez, prim ve borçlarını
ödeyemez hale getirmiştir. Zamanında önlem
alınmadığı için bu sorunlar kronikleşmiş, birçok
esnaf ve sanatkârımız borç içinde yaşamak zorunda
bırakılmıştır. Pek çok küçük esnaf ve
sanatkârımız karşılıksız çek, protestolu senet ve
geri ödenemeyen kredi nedeniyle zor durumda kalmıştır. Bu konuda
şikâyetlerini dile getiren esnaf kuruluşlarının
etkinliğinin azaltılmak istendiği gözlenmektedir.
Bu
nedenlerle esnaf ve sanatkârlarımızın
yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunlarının
saptanması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması
saygılarımla arz ederim.
1)
Ferit Mevlüt Aslanoğlu (İstanbul)
2)
Candan Yüceer (Tekirdağ)
3)
Atilla Kart (Konya)
4)
Erdal Aksünger (İzmir)
5)
Kamer Genç (Tunceli)
6)
İhsan Özkes (İstanbul)
7)
Sinan Aydın Aygün (Ankara)
8)
Tufan Köse (Çorum)
9)
Mehmet Şeker (Gaziantep)
10)
Nurettin Demir (Muğla)
11)
Mehmet Ali Ediboğlu (Hatay)
12)
Kazım Kurt (Eskişehir)
13)
Salih Fırat (Adıyaman)
14)
Aytuğ Atıcı (Mersin)
15)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16)
Mustafa Sezgin Tanrıkulu (İstanbul)
17)
Ali Rıza Öztürk (Mersin)
18)
Celal Dinçer (İstanbul)
19)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
20)
Malik Ecder Özdemir (Sivas)
21)
Turgut Dibek (Kırklareli)
22)
Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul)
BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve arkadaşları
tarafından, 26 Ekim 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Turgutlu Çal Dağı bölgesinde nikel
madeni çıkarılması sırasında çevreye vereceği
zararların araştırılması hakkında verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 7/12/2011
Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve
görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 07.12.2011 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Muharrem İnce
Yalova
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Manisa Milletvekili
Hasan Ören ve arkadaşları tarafından, 26 Ekim 2011 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Turgutlu Çal
Dağı bölgesinde nikel madeni çıkarılması
sırasında çevreye vereceği zararların
araştırılması hakkında verilmiş olan Meclis
Araştırma Önergesinin, (97 sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 07.12.2011
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hasan Ören, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Ören.
(CHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Manisada
önemli bir soruna ve yaşanacak çevre felaketlerine dikkat çekmek için
Meclis araştırması önergem üzerinde söz almış
bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Çal Dağı Manisaya 28 kilometre, nüfusu 120
bin olan Turgutluya 5 kilometre ve dünyanın yedi harikasından biri
olarak belirlenen Gediz Nehrine de 500 metredir. Burada nikel madeni
çıkarılmasıyla ilgili bir proje geliştirilmiştir. 2005
yılından bu yana, bu projenin Manisa bölgesine, Gediz havzasına
zararlı olacağı düşüncesiyle kamuoyu
aydınlatılmıştır. Birçok bilim adamı bu konuyla
ilgili, bu proje burada uygulanır ise birinci sınıf tarım
arazilerinin yok olacağını, çevrenin büyük bir felaketle
karşı karşıya kalacağını ve ekonomik yönden
de Türkiyeye hiçbir şey kazandırmayacağını defalarca
söylemesine rağmen proje sanki bir siyasi destekli devam etmektedir.
Bununla ilgili Çal Dağında nikel arama yöntemi dünyanın hiçbir
yerinde uygulanmayan açık liç usulüyle yapılmak istenmektedir.
Defalarca şirketin yöneticileriyle görüşmemize rağmen, açık
liç usulüyle dünyanın hiçbir yerinde maden
araştırmasının, nikel madeninin
çıkarılmasının mümkün olmadığını,
eğer bir örneği var ise bizi de oraya götürmelerini veya biz kendimiz
nerede var ise oraya gidip araştırma yapmamız gerektiğini
söylememize rağmen ne yazık ki dünyanın hiçbir ülkesi açık
liç usulüyle nikel madeni çıkarmaya izin vermemiştir.
Açık
liç usulüyle nikel madeni çıkarmak ne demektir? Kayalar dağdan
inecek, kırılacak, istif hâline getirilecek, üzerine damlama
sulamayla sülfürik asit akıtılacak, sülfürik asidin
akımıyla beraber on sekiz ay sürecek olan devridaimle nikel madeni
çıkarılacak.
Değerli
arkadaşlarım, üç yönüyle konuyu ele almak istiyorum. Burada birincisi
çevre, ikincisi Türkiye'nin yüzde 7 birinci sınıf toprağa sahip
olan bir ülkenin bulunduğu Gediz havzası, üçüncüsü ise ekonomiyle
ilgili bölümü. Eğer ülkenin madenlerinin çıkarılması ülkeye
kâr ve menfaat sağlıyor ise tabii ki bu madenler
çıkmalıdır ama buradan çıkacak maden ülkenin
değerlerini alıp götürüyor ise, birinci sınıf
topraklarını yok edecek ise bu maliyetin kâr-zarar hesapları
analiz edilmelidir. Bu maden orada çalışmaya başlar ise 250 bin
yirmi ile otuz yaş arası ağaç kesilecektir, bu maden orada
çalışmaya başlar ise on ila on beş yaşında 1,5
milyon ağaç kesilecektir, bir çevre katliamı yapılacaktır. Bazen
şöyle Evet, çevre katliamı olur, ağaç yerine dikilir ama
ülkenin de madene ihtiyacı olduğu için bu madenleri de çıkarmak
zorunda kalabiliriz. diye düşünmek de gereklidir ama bunun
ekonomik boyutuna bakmak gerekli. Burada on beş yıl içerisinde 18 milyon
ton sülfürik asit kullanılacak, 800 bin kamyon toprak
aşağıya indirilecek ve 18 milyon tonluk sülfürik asit bu
topraktan geçirilecek. Bunu da bir kenara bırakalım, Gediz havzasında
bulunan birinci sınıf toprakların hepsi çoraklaşacak.
Bosphorus
adı altında başlayan bu maden, Sardes Nikelle devam
etmiştir ve birçok ülkeden de bu işlemi yapmak için talepleri
olmuş, başlamışlar ve kovulmuşlardır.
Arnavutlukta ruhsat almışlar, Arnavutlukta bu işi yapmak ister
iken oradan kovulmuşlar. Sırbistanda açık liç usulüyle nikel
madeni çıkarmak istemişler, oradan da kovulmuşlar. Papua Yeni
Ginede bir fırsatını bulmuşlar, bu madeni
işletmişler, ama çok kısa bir sürede bütün köylülerle mahkemelik
olmuşlar, nehirlerde yaşayan balıkların hepsi ölmüş ve
orada yine bunlar, şirketi farklı kişilere devrederek bu
işten sıyrılmışlar ve orada o şirketin sahibi
gibi görünen ve üzerinde hiçbir mal varlığı bulunmayan insanlar
mahkemelerde devam ediyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, Sardes Nikel Madeni Şirketinin raporuna göre, on beş
yılda çıkacak madenden elde edilecek gelir 5 milyar dolar ile 6
milyar dolardır. Raporda yazan 6 milyar ve 5 milyar dolarlık
rakamın Türkiyeye sadece 900 milyon doları kalacaktır. Bu
topraklara baktığınızda Gediz havzasındaki topraklar
şu an yılda 3 milyar dolarlık ürün vermektedir. Geçenlerde bütçe
konuşmasında Enerji Bakanı Taner Beyin bir cümlesi vardı,
hoşuma giden bir cümleydi, demişti ki: Biz madenleri ve
toprakları değerlendirir iken eğer toprağın üzeri
altından daha değerliyse toprağın üzerini düşünürüz;
toprağın altı üzerinden daha değerliyse toprağın
altını düşünürüz.
Rakamları
verdim: On beş yılda milyonlarca ton sülfürik asit, on beş
yılda ağaç katliamı; on beş yıl içerisinde
dünyanın birinci sınıf toprakları olan Gediz havzası
yok olacak. Bize kalacak miktar on beş yıl sonunda 900 milyon dolar
ama bu topraklar her yıl 3 milyar dolar bize ürün veriyor; bu 3 milyar
dolar ürünün de yüzde 80i ihracat yani hepimizin söylediği gibi yüzde yüz
yerli olan, yüzde yüz katma değer koyan bu topraklardan gelirimiz bu. On
beş yıla uyarladığınız zaman -her yıl 3
milyar dolar- 45 milyar dolarlık bir gelir elde edeceğiz.
Benim
istirhamım şu, burada Manisa milletvekillerime sesleniyorum: Recai
Berber bu konuda buraya gidip görmüştür, araştırma da
yapmıştır. İkili konuşmalarımızda açık
liç usulüyle buradan maden çıkarılmasının Egeye
yapılacak, Manisaya yapılacak, Gediz havzasına yapılacak
büyük bir zarar olduğunu söylemektedir. Bunun tartışması
olmaz.
Araştırma
komisyonu kurulmasını talep ediyoruz. Bu söylediklerim doğru
değil ise rapor gelir; o işletme Türkiyeye fayda sağlayacak
ise, çıkacak madenin Türkiyeye faydası var ise devam ederler
çalışmaya ama gerçekten söylediklerim doğru ise, bu havzaya
yarar getirmeyecek ise, bir avuç birinci sınıf toprağımız
yok olacak ise, insanlarımız kanser tehlikesi ile karşı
karşıya kalacak ise bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Benim
burada sizlerden bir istediğim var: Manisa milletvekillerimiz
çıksın, bu madenle ilgili yararlı olup
olmadığını söylesin. Bu kürsüden söylesin ki Manisadaki
insanlarımız da bunu duysun.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Recai Bey söyleyecektir herhâlde!
HASAN
ÖREN (Devamla) - Açık liç usulüyle dünyanın hiçbir tarafında,
hiçbir ülke maden çıkarılmasına izin vermemektedir. Bunun siyasi
bir polemiği yok. Bunun siyasetle ilgili bir tarafı yok.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Manisa milletvekillerine sataştınız Hasan
Bey, söz alsınlar!
HASAN
ÖREN (Devamla) Manisa milletvekilleriyle biz anlaşıyoruz. Hepimiz
oturuyoruz, konuşuyoruz. Bu, Manisanın önemli bir meselesi.
Başka meselelerde farklı şekilde konuşabiliriz. Eğer
biz, 10 milletvekili olarak buraya söz verip geldiysek, Manisanın
değerleri, Manisanın çıkarı için birlik ve
beraberliğimizi yürüteceğimizi söylediysek bununla ilgili ben AKP
Grubunun Manisa milletvekillerinden araştırma önergemizle ilgili
destek istiyorum. Eğer bizim araştırma önergemiz kabul
edilmeyecekse Adalet ve Kalkınma Partisinin Manisa milletvekilleri Çal Dağındaki
nikel madeniyle ilgili bir araştırma önergesi versin, biz onları
destekleyelim.
Değerli
arkadaşlarım, konu önemlidir, konunun siyaseten kullanılacak bir
tarafı yoktur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN
ÖREN (Devamla) - Eğer uygun görür iseniz bir araştırma
komisyonuyla Çal Dağındaki nikel madeni araştırılabilir
ve sonuçlarını yine Parlamentoya getirir, hep beraber
tartışırız.
Hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ören teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Recai Berber, Manisa
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Berber. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RECAİ
BERBER (Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok
Değerli Milletvekilimiz Hasan Ören Beyin gündeme getirdiği Çal Dağı
nikel madeniyle ilgili olarak bu konu bu Mecliste ilk defa görüşülmüyor.
Geçen dönem, 23üncü Dönem Milletvekili olarak da biz bunu -bazı
milletvekili arkadaşlarımız da hatırlayacaklardır-
gündeme getirdik ve tartışıldı.
Ben,
tabii özellikle Turgutlulu olması hasebiyle Hasan Ören Beyin kendi
yöresindeki hassasiyeti özel bir hassasiyet olarak düşünmüyorum. Biz,
Manisanın her köşesinde, sadece Manisanın değil,
Türkiye'nin her köşesinde meydana gelebilecek olumsuzluklara
karşı tabii ki el birliğiyle iş birliği
yapabileceğimizi o zaman da söyledik.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, ben -kendileri tabii, detaya girmediler-
şunu belirtmek istiyorum: Bu maden aşağı yukarı 2003
yılından beri, hatta benim hasbelkader demir çelik sektöründe de bir yönetim
kurulu başkanlığım olduğu için o dönemde bu maden
sahası Ereğli Demir Çelik Fabrikaları için de bir kaynak
olabileceği düşüncesiyle bize gelmişti. Tabii, henüz Türkiyede
paslanmaz çelik üretimi olmadığı için bizim gündemimizde
Ereğli Demir Çelikte o zaman nikel madenini değerlendirmek gibi bir
husus yoktu. Tabii, bu maden sahası yabancıların elinde
ruhsatı olan bir şirketti, daha doğrusu, yerli bir şirket
ama yüzde 100ü de yabancı sermayeli olan bir şirketti. Burada
şunu belirtmek gerekir, yaklaşık 2004 yılından 2011
yılına kadar altı yedi yıllık bir geçmişi olan ve
bu süreç içinde de burada uygulanacak olan çalışmaların her
aşamasıyla ilgili olarak verilen izinlerin -ÇED raporları dâhil, Orman
Bakanlığının vermiş olduğu izinler dâhil- her
aşaması ayrı ayrı idare mahkemesine ya yürütmeyi durdurma
amacıyla dava açılmış ya da iptali amacıyla dava
açılmış, ben burada hepsini tek tek sunabilirim. Bu
davaların hepsi hem dava açanlara hem de temyizde de onanmak suretiyle
reddedilmiş. Bunu şunun için belirtiyorum: Yani Türkiyede özellikle
nikel madeni başta olmak üzere -altında da biliyorsunuz Bergamada
aynı sorunları yaşamıştık- sülfürik asit
kullanılması ya da başka birtakım malzemelerin kullanılması
nedeniyle çevreye zararı olacağı endişesiyle bunlar gündeme
getirildi ve bu gündeme getirenlerin haklı talepleri konusunda biz de
yakından takipçisi olduk. Sadece, biraz önce söylediğim gibi, Hasan
Bey değil, bölge milletvekilleri olarak hepimiz bunun yakın takipçisi
olduk ancak burada özellikle Çevre Bakanlığımızın
sadece değil, ÇED raporlarına dava açılması ve
sonrasında Manisa İdare Mahkemesine açılan davada bilirkişi
olarak değişik okullardan, özellikle Ege Üniversitesinden, burada
isimlerini tek tek zikretmeyeceğim, maden yüksek mühendisi olan
hocalarımızdan, profesörlerimizden oluşan bir bilirkişi
heyeti tarafından incelenmiş bu proses ve bu inceleme sonucunda da
bilirkişi raporunda, ÇED raporuna ilişkin olarak herhangi bir
sakınca olmadığı belirtilmiş. Zaten yargının
da bu konularda çok fazla detay bilmesi mümkün olmadığı için,
özellikle üniversitelerimizden, hocalarımızdan bilirkişi olarak,
teknik bir heyet olarak yararlandığını hep birlikte
biliyoruz. Burada tabii, bu teknolojinin dünyanın başka yerinde
kullanılıp kullanılmadığı konusunda
HASAN
ÖREN (Manisa) Var bilginiz canım, Yok. dersen
RECAİ
BERBER (Devamla) -
şunu söylediler: Bu konuda dünyanın başka
yerinde kullanıldığını, Çevre
Bakanlığından ve ben tabii şirket yetkilileriyle bu
konuları konuşmuyorum, onlar tabii ki Var. diyecekler, tabii ki
Dünyanın başka yerinde var. diyecekler
HASAN
ÖREN (Manisa) Recai Bey, olmadığını siz biliyorsunuz.
RECAİ
BERBER (Devamla) -
ancak, Çevre Bakanlığından
aldığımız bilgiyi söylüyorum ve bizzat da Çevre
Bakanlığı uzmanları, yerinde incelemek suretiyle,
yığın liçi yöntemiyle dünyanın başka yerlerinde de
üretim yapıldığını bize gösterdiler, söylediler.
Şimdi,
bunu ben şunun için söylüyorum: Tabii bu şu anlama gelmiyor yani
sülfürik asit burada kullanıldığı takdirde,
yığın liçi yöntemiyle kullanıldığı takdirde
çevreye zararı sıfır olacak, hiç olmayacak. Bu konu benim
uzmanlık alanım değil ancak biraz önce çok güzel bir
alıntı yaptı Sayın Milletvekilimiz, özellikle madenlerden
ve enerjiden sorumlu Bakanımız, Plan ve Bütçe Komisyonunda gerçekten
bu sözü söyledi. Bu, tamamen teknik ve ekonomik bir olgudur, eğer yerin
üstündeki değerleriniz yerin altındaki değerlerinizden daha
kıymetliyse dünyanın hiçbir gücü, Türkiyede, ne Hükûmete ne sizlere
ne bizlere ne de idaremize o yerin üstündeki değeri yok etme imkânı
da vermez, yetkisi de vermez ancak yer altındaki zenginlik
HASAN
ÖREN (Manisa) Sizce Manisada hangisi daha değerli?
RECAİ
BERBER (Devamla) - Bakın burada, Orman Bakanlığından
Şimdi, şunu da göz ardı etmeyelim, madenin
çıkarılması ayrı bir iş, çünkü madenin nerede
olduğuna biz karar vermiyoruz. Mesela, şu anda TTK, biliyorsunuz
geçenlerde taş kömürüyle ilgili bir ihale yaptı, özel sektör maden
çıkaracak. Nerede çıkaracak? Zonguldak şehrinin, şu andaki
şehrin altında yani Zonguldaktaki Vilayet Konağı dâhil,
şu andaki şehrin altında maden çıkaracak yani siz madeni
Ya burası çok uygun değil, alayım, götüreyim, başka yerde
işleteyim, orada çıkarayım. diyemiyorsunuz. İki yönü var
HASAN ÖREN (Manisa) Recai Bey, nikele gel, nikele! Manisaya
gel, bırak Zonguldakı!
RECAİ BERBER (Devamla) Hasan Bey, iki yönü var:
Bir, burada ormandan alınan izinle madenin çıkarılması. Bu
konuda, kesinlikle, başka yerlerde olduğu gibi, özellikle Orman
Bakanlığımızın şu anda Orman ve Su
Bakanlığımız olarak yaptığı
çalışmaları herhâlde takdirle görüyoruz. Dünyanın hiçbir
yerinde orman varlığı bu dönemdeki kadar artmadı. Bu
dönemdeki kadar ağaçlandırma seferberliği yapılmadı.
Burada madenin çıkarılması için feda edilecek ağacın
10 katından daha fazla bir ağaçlandırmayı hem bu madeni
çıkaracak olan firma tekeffül ediyor, taahhüt ediyor hem de Orman ve Su
Bakanlığımız bu konunun takipçisi.
Diğer konuya gelince, özellikle çıkarılan
madenin
Değerli arkadaşlar, burada nikel oranı çok düşük
olduğu için yani zaten yüzde 1in üzerinde; 1,5un üzerindekileri
işlemeden -maalesef, Türkiyemizin bir realitesi- bu cevherin yüzde 99u,
yüzde 98i toprak olmasına rağmen ekonomik olduğu için maden
toprağıyla beraber alınıp götürülüyor ve bizim ülkemize
katma değer olarak da bunun, işte, ne kadar tenörü varsa, yüzde
1,5sa yüzde 1,5 bir katma değerle siz bunu başka ülkelere verip
orada bunun zenginleştirilmesini, orada sanayi hâline gelmesini ve orada
katma değer yaratılmasını sağlamış
oluyorsunuz. Niçin? Burada işletme ve zenginleştirmeye izin
vermediğiniz için. Peki, bu madeni buradan alıp başka ülkelere
götürüp orada işletiliyorsa o zaman o ülkeler kendi ülkelerine
Ki bu
ülkelerin başında Yunanistan geliyor, yanı başımıza,
komşumuza gidiyor.
HASAN ÖREN (Manisa) Kapalı sistem, söyle, söyle!
Yapma gözünü seveyim, bildiğin hâlde söylemiyorsun ya!
RECAİ BERBER (Devamla) Bu ülkelere gidiyorsa demek
ki bu ülkelerde bu katma değer yaratılması için
HASAN ÖREN (Manisa) Oturuyoruz, ikili konuşmada
söylüyorsun, burada söylemiyorsun!
RECAİ BERBER (Devamla) Şimdi geliyorum, bir
saniye. Hasan Bey, çok heyecanlısın ya.
HASAN ÖREN (Manisa) Yapma gözünü seveyim ya!
RECAİ BERBER (Devamla) Ben de sizin kadar bu
konuda heyecan duyuyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) Manisada diyorsun ki
Zararlıdır bu maden. Buraya geliyorsun madenin savunuculuğunu
yapıyorsun!
RECAİ BERBER (Devamla) Madenin zararlı
olduğunu hiçbir yerde söylemedim. Ben Türkiyedeki madenlerin, tam
tersine, yeterince
değerlendirilmediği ve işletilmediği kanaatindeyim.
HASAN ÖREN (Manisa) Açık liç usulü doğru
mudur?
RECAİ BERBER (Devamla) Ancak buradaki
zenginleştirme ve madenin çıkarıldıktan sonraki prosesiyle
ilgili olarak da bize verilen garantiler bu yöntemle de çevreye zarar
verilmeyeceği şeklinde. Hele hele burada 3 milyar dolar üretim yapan
bütün Gediz Ovası yok olacak. filan gibi bir yaklaşım,
aslında, tabii, işin abartı kısmı ama
HASAN ÖREN (Manisa) Kendi raporlarında
yazıyor.
RECAİ BERBER (Devamla) Burada bende de var
raporlar.
HASAN ÖREN (Manisa) 5 ila 6 milyar dolar gelir
yazıyor.
RECAİ BERBER (Devamla) Ancak şunu belirtmek istiyorum:
Eğer gerçekten teknoloji olarak başka yöntemlerle
Ki burada
altını çizerek, siz örnek vermediniz, ben vereyim: Şu anda yine
bir başka şirketimiz Manisanın Gördes ilçesinde nikel
sahasıyla ilgili yatırım yapıyor. Burada yapılan
yatırım tamamen kapalı sistemle ve
HASAN
ÖREN (Manisa) Niye açık yapmıyorlar?
RECAİ
BERBER (Devamla) Yine sülfürik asit kullanılacak ancak kapalı bir
sistemle, autoclave sistemiyle
orada üretim yapılacak.
Tabii
ki ben istiyorum onlar daha ilave yatırım yapsınlar da nikeli
yüzde 99 saflıkta ve nikel olarak artık üretsinler. Onlar da
zenginleştirecek, onu da biliyorum, o teknoloji de en fazla yüzde 30-35
zenginleştirecek.
Bizim
ülke olarak, geldiğimiz aşamada, madenlerimizin, böyle yüzde 1, yüzde
2 tenörlü madenlerimizin çarçur edilip -dünyanın başka
gelişmemiş, az gelişmiş ülkelerinde sömürüldüğü gibi-
alınıp götürülmesine asla müsaade etmememiz lazım. Bir kere,
bunda ittifak sağlayalım. Bu madenler Türkiyenin malıdır,
bu toplumun malıdır, bunların en yüksek katma değerle
üretilmesi lazım. Onun için de teknoloji konusunda
haklısınız ancak bu konuda bizim, Meclis araştırma
önergesiyle, bilirkişi raporları dışında, yani
mühendislerden oluşan
Bu prosesi, burada araştırma komisyonu
kurarak prosesi öğrenip
HASAN
ÖREN (Manisa) Gidip görmekte ne zarar var?
RECAİ
BERBER (Devamla) Ne zararı var, ne şeyi var
HASAN
ÖREN (Manisa) Gidip görmekte ne zarar var Recai Bey?
RECAİ
BERBER (Devamla) Bakın, ben size bir örnek daha vereyim: Şu anda
Ege Bölgemizde zeytincilik var. Değil mi Hasan Bey, siz çok iyi
biliyorsunuz?
HASAN
ÖREN (Manisa) Biliyorum.
RECAİ
BERBER (Devamla) Manisa dâhil, bütün çevremizde iki binden fazla
zeytinyağı fabrikasının biz beş yıldır
atık sularını, kara sularını nasıl arıtarak
çevreye vereceğiz
Onların verdiği zarar şu anda bundan
daha fazla, bunu biliyor musunuz?
HASAN
ÖREN (Manisa) Değil, değil, değil
RECAİ
BERBER (Devamla) Fazla. Bunun toplantılarına gelirseniz görürsünüz.
HASAN
ÖREN (Manisa) 3 milyon ton su kullanılacak madende, 3 milyon ton.
RECAİ
BERBER (Devamla) Ha şunu söyleyeyim: Ben de katılıyorum, burada
eğer daha iyi bir teknolojiyle daha fazla
Burada yapılan
yatırım az değil, 300 milyon dolarlık yatırım
yapacak yatırımcı.
HASAN
ÖREN (Manisa) 2005ten beri söyleniyor bu.
RECAİ
BERBER (Devamla) İlk etapta 300 milyon dolar yatırım yapacak,
600den fazla insan çalışacak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Berber.
RECAİ
BERBER (Devamla) Ben açıkçası şunu söylüyorum Sayın
Başkanım, izninizle: Tabii ki bu konuda bir araştırma
önergesine gerek yoktur ama üzerinde takip etmeye bölge milletvekili olarak her
türlü sorumlulukla devam edeceğiz.
Çok
teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Geç! Geç!
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Demir Çelik,
Muş Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çelik.
DEMİR ÇELİK
(Muş) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin Manisa-Turgutlu-Çal Dağı
nikel madenlerinin işletilmesine dair verdiği araştırma
önergesine ilişkin lehte söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; nikel, maden olarak sanayi, iletişim,
telekomünikasyon ve tıp alanında geniş kullanılabilme
sahasına sahip olan bir madde. Her
maden gibi bu maddenin de insan yaşamında katettiği ve sahip
olduğu öneme binaen günümüz ve gelecekte yaşamımızda önemli
yer almaya devam edeceği kesindir.
Sanayi ve endüstri insan
yaşamını kolaylaştırma, daha sağlıklı,
daha verimli ve etkin yaşamı sürdürebilmek açısından
önemlidir. Ancak endüstriyalizm kabul
edilebilinir bir şey değildir. Buradan kastetmek istediğim,
maden de olsa, emtia ya da herhangi bir eşya da olsa esas olan toplum
yararına olması, sürdürülebilir olması, verimli olması,
doğayla barışık, doğaya zarar vermeyen bir noktada olması öncelememiz gereken, hassasiyetle
üstünde durmamız gereken bir yaklaşım olmalıdır.
Bu nedenle 2003
yılından bu yana Turgutlu ilçemizin Çal Dağı mevkisinde
yürütülen nikel açık liç yöntemiyle yani milyon tonlarca sülfürik asidin
kullanılıyor olması başlı başına bir
sorundur. Bu hem yer altı ve yer üstü su kaynaklarının olumsuz
etkilenmesi dolayısıyla günümüz küresel problemlerinden biri olan
küresel ısınmanın yol açtığına benzer sorun ve
problemlerle bir kez daha yöre insanını, ülke halklarını karşı
karşıya bırakabileceği bir risktir ama aynı
zamanda bu madenin çıkarılabilmesi için milyonlarca ağacın
kullanılıyor olması, tonlarca kayanın yerinden ediliyor
olması, keza toprağın taşınıyor
olmasının açığa çıkaracağı erozyon, toprak
kayması ve benzeri felaketler bir yana, ağacın insan
yaşamına, doğaya olan katkısını unutmamak
gerekiyor. Bir yanıyla oksijen ve karbondioksit dengesi üzerindeki etkisi
ama aynı zamanda birçok canlıya yaşam kaynağı
teşkil ediyor olması unutulmamalıdır.
Keza,
Gediz Ovası, Türkiye'nin, ülkemizin önemli bir ovası
olmasının yanı sıra, uluslararası standartları
haiz bir sulak alandır. Bu sulak alanda kuşların, börtü
böceklerin, sürüngenlerin yaşam buldukları dikkate
alındığında da onların doğa dengesindeki önemi
herkesten önce yasama organımızın, Meclisimizin hassasiyetle
üstünde ve üzerinde durması gereken bir durumdur.
Biz,
sadece ekonomik, rantabl meselesinden hareketle, işletmenin
kârlılığını esas alacak bir yaklaşımla
soruna yaklaştığımızda toplum yararını hiçe
saymış oluruz. Kaldı ki bu işletmenin ömrünün on beş
yıl olduğu, on beş yıl sonrasında
yıktığınız, yaktığınız, ortadan
kaldırdığınız bu başta ağaç, kaya ve toprak
olmak üzere ama aynı zamanda doğaya saldığınız
sülfürik asitle verdiğiniz zararın geriye dönüşümü mümkün
olmayacaktır. Gergiye dönüşümü mümkün olmayan bu doğayı biz
torunlarımızdan emanet aldıysak bugün onu tüketebilme, yok
edebilme hakkına sahip olmadığımız gibi, günümüz
problemi olan küresel sermayenin var olan meteoroloji, coğrafya, flora ve
fauna üzerindeki tasarruf hakkını da kullanabilmesine fırsat
verebilecek bir araç değiliz, bir organ değiliz.
Her
şeyden önce toplumun çıkarını esas alan, ülkenin
menfaatlerini ve ülke halklarının geleceğini, tarihî mirası
ve kültürünü korumakla görevli olduğumuzu unutmadan soruna
yaklaşmamız gerekiyor. Yol açacağımız sadece ve tek
başına doğa katliamı değil, aynı zamanda tarihî
mirasın da, kültürel mirasın da katliamıdır. Gediz Ovası
birçok medeniyete beşiklik teşkil etmiş, tarihin milattan önce
3000li yıllarından beri yaşam alanlarına mekânlık
etmiş bir ova olması özelliğiyle de hassasiyetle üzerinde
durmamız, korumamız ve kollamamız gerektiği de
tarafınızdan unutulmaması gerekiyor. Bütün bu gerekçelerden
hareketle biz nikel madeninin var olan öneminin başka ve bilimsel olan
noktada başka yöntemlerle açığa çıkarılıp
toplumun yararına, sanayinin yararına kullanabilme olanağı
varken, birileri daha fazla kâr etsin, daha büyük kazançlar sahibi olsun
noktasında doğayı hiçe sayan, toplumu hiçe sayan,
geleceğimizi ve yarınlarımızı riske eden
anlayışına dur demek zorundayız. Bu, herkesten önce de ve
her kurumdan önce de Meclisin görevidir. Meclis bu ve benzeri
sorunlarını sadece bilirkişinin raporuna havale ederek, ÇED
raporlarının varlığını esas alarak var olan
şikâyeti, rahatsızlığı vatandaşımızdan,
seçmenlerimizden bize yansıyan sorunlarını dikkate almayacaksak,
kulak asmayacaksak, gereğini yapmayacaksak zaten sivil bürokrasiler bize
rağmen bu işi şu ya da bu şekilde yürütüyor ama bizim
denetim gibi bir görevimiz, sorumluluğumuz varsa, bunu işletme gibi
bir tarihî görevle biz vatandaştan var olan yetkiyi alabildiysek
kullanabilmeliyiz.
Bu
açıdan da Barış ve Demokrasi Partisi olarak biz bu
araştırma önergesine hem evet diyeceğiz hem bu yönünü, bir
komisyonun kurulması gerektiğinin zaruretinin altını
çiziyor, gerekli desteği vereceğimizi huzurlarınızda ifade
ederek teşekkürlerimi, saygılarımı sunuyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Afif Demirkıran, Siirt
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) Afif Bey, Manisalıların
arasına girme! Afif Bey girme, girme Afif Bey!
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
gerçekten Manisalı arkadaşların arasına girme gibi bir
niyetim yok, öyle bir niyetim yok.
Ancak,
gerçekten ben Hasan Beyin de, Recai Beyin de Aman ne kadar güzel. Böyle bir
tesisi, böyle bir yatırımı biz Manisaya kazandıralım,
bilakis destek verelim. demelerini beklerken, sanki kendilerini
bilirkişinin yerine koydular, kendilerini Orman Bakanlığının
yerine koydular, kendilerini Maden İşleri Genel Müdürlüğünün
yerine koydular, kendilerini Enerji Bakanlığının yerine
koydular. Bu işin uzmanı olarak buradan her şeyi, bütün ilmî
çalışmaları altüst eder bir konuşma yaptılar.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, tabii öncelikle konuya, nikele gelmeden önce, bir
defa Türkiye madencilikte nerede birkaç cümleyle müsaade ederseniz ona
değineyim; ondan sonra Manisaya, Turgutluya ve nikele geleyim, sülfürik
asitle liç meselesine.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye maden açısından çeşitlilik, maden
çeşitliliği açısından zengin bir ülkedir. 60 çeşit
maden üretmekteyiz, 100 çeşit madenimiz var, 90 çeşit madenimiz var
ve Türkiye maden çeşitliliği itibarıyla dünyanın 10uncu
ülkesi ama üretim değeri itibarıyla 28inci ülke. Demek ki biz
madenlerimizi yeteri kadar üretemiyoruz. Gayrisafi millî hasıla içindeki
payına baktığımız zaman yüzde 1,5 civarında
madenciliğin bir yeri var. Amerika Birleşik Devletlerine, Almanyaya
bakıyoruz, yüzde 4; Kanadaya bakıyoruz, yüzde 7,5; Avustralyaya
bakıyoruz, yüzde 8,7. Demek ki biz, gerçekten var olan
kaynaklarımızı yeterince değerlendiremiyoruz.
Peki,
nedir madenciliğin önemi, bu kadar üzerinde duruyoruz? Çünkü madencilik
ekonominin lokomotifidir, sanayinin lokomotifidir. Nereye bakarsan bak, mutlaka
orada madenciliğin bir izi vardır ve ülkelerin gelişmesi,
kalkınması, sürdürülebilir bir ekonomi için madenciliğin, maden
kaynaklarının olması gerektiği şekilde
değerlendirilmesi şarttır. Yeni maden kaynakları
bulacaksınız, mevcut maden kaynaklarını da mutlaka ekonomiye
bir an önce kazandıracaksınız. Bunun için ne yapmak
lazım? Sondaj yapmak lazım, arama yapmak lazım. Bakın, 2002
yılında Türkiyede özel sektör ve kamunun yapmış
olduğu sondaj miktarı sadece 100 bin metredir ama 2010
yılına geldiğimizde 1 milyon 300 bin metre sondaj
yapmışız. Teşekkür ediyorum hem özel sektöre ve hem kamu
kurum, kuruluşlarına, özellikle MTAya. Bunun sonucunda birçok
madenimizin rezervinde artış olmuştur.
Eğer
dünyanın mermerinin yüzde 40ı Türkiyede ise bunu bizim üretip dünya
pazarına satmamız lazım. Eğer dünya borunun yüzde 72si
Türkiyede ise bunu biz üretip daha fazla katma değerle uç ürünlere kadar
gidip dünyaya pazarlamamız lazım ve ihracatına
baktığımız zaman, 700 milyon olan, 2002 yılında
sadece 700 milyon dolar olan maden ihracatı bugün 3,7 milyar dolara
çıkmış ise bu gerek mevzuattaki çalışmalar gerekse
yapılan aramaların ve dünya pazarlarıyla yapılan
irtibatların sonucunda olmuştur.
Metalik
madenlerde dünyanın yüzde 0,5i; endüstriyel ham maddelerde yüzde 1,5i
Türkiyededir. Dünya kömürünün yüzde 1i Türkiyededir. Bu, istatistiklere
geçen değer, ama baktığımız zaman 2002
Benim
çocukluğumdan beri, üniversite çağlarımdan beri sadece -her
zaman burada söylüyorum, bir daha söyleyeyim- 8 küsur milyar ton olarak
öngörülen -hep öyle denirdi, eski kitaplara baktığımız
zaman öyle görünüyor- kömür, linyit madeni bugün yüzde 50nin üzerinde bir
artışla 12,5 milyar tona çıkmıştır hem
Elbistanda hem başka sahalarda. Bu neyin sonucudur? Aramanın
sonucudur, sondajın sonucudur, ilginin sonucudur, alakanın sonucudur.
Çünkü gerçekten madencilik hem istihdam yaratıyor hem bölgesel
kalkınmaya katkıda bulunuyor hem sanayinin gelişmesine
yardımcı oluyor hem yan sanayinin, hizmet sektörünün gelişimine
yardımcı oluyor ama bir şanssızlığı var madenciliğin,
neredeyse orada yapmak mecburiyetindesiniz. Biraz önce Recai Bey söyledi,
neredeyse maden, orada işletmek mecburiyetindesiniz, alıp
taşıyamıyorsunuz çünkü maliyeti yüksek.
Şimdi, Manisaya
baktığımız zaman, geçmişte hepimiz
hatırlıyoruz, bakın, yıllarca Bergamadaki altın
madeniyle ilgili Asteriksler, vesaire,
birçok eylemler, efendim protestolar, demonstrasyonlar yapıldı. Sonra
ne oldu? Birdenbire bıçak keser gibi kesildi. Bakın, değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin altın madeni vardır, aramalar devam
edecekse işletme devam etmek mecburiyetindedir çünkü Türkiye, altın
maden...
HASAN ÖREN (Manisa)
Yine Manisaya gelmedin. Kalmadı, süren kalmadı.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Geleceğim, Manisaya da geleceğim. Örnek
olarak şey ediyorum.
Evet, altın
madenini de katma değer olarak ülkemize kazandıracağız.
Şimdi nikele geldiğimizde. Dünyanın her yerinde...
HASAN ÖREN (Manisa)
Bir yerinde göster.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) ...işletme sistemi aynıdır ancak
önemli olan burada nedir? ÇED raporu alabilmiş mi, alamamış
mı?
HASAN ÖREN (Manisa) ÇED raporu
aldığı profesör danışmanlık yapıyor
şirkette.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Davalar açıldı, malumunuzdur,
Danıştaya da gitti, temyize gitti, orada da yürütmeyi durdurmalar
reddedildi ve bunun kararını biz değil, bilirkişi verecek.
Ben değil, Hasan Bey siz değil, Recai Bey siz değil, bunu,
bilirkişi kararını verecek çünkü onlardır işin
ustası. Peki, kimdir bu bilirkişiler? İsmini söylemedi Recai Bey
ben söyleyeyim. Efendim, Profesör Doktor Üner İpekoğlu, Maden Yüksek
Mühendisi; Çevre Yüksek Mühendisi Profesör Doktor Ayşegül Pala, Jeoloji
Yüksek Mühendisi Profesör Doktor Gültekin Tarcan. Bu 3 bilirkişi heyeti
aynen şunu diyor: Maden işletmesinin her aşaması ve
işletme faaliyetinin sona ermesinden sonra da çevreye zarar vermeden
gerçekleşmesi ve olumsuz olabilecek etkilerin en aza indirilmesi konusunda
en son teknolojilerin ve uluslararası standartların gerektirdiği
bütün tedbirlerin alınarak sağlanacağı belirtilerek hazırlanan
ÇED raporu bilirkişi heyeti tarafından olumlu
karşılanmıştır. Burada önemli olan, ÇED raporu almak
ve önemli olan, en ileri teknolojiyi buraya uygulamak.
Şimdi, çevreyle
ilgili hassasiyetler çok önemlidir, doğrudur ama sizin araştırma
önergesinde söylediğiniz gibi, şu kadar milyon metrekarelik bir
alanda liç yapılmıyor, sadece ve sadece 90 hektarlık bir alanda
liç yapılıyor.
HASAN ÖREN (Manisa)
Durmadan konuşuyorsun, bilmiyorsun, gerçekten bilmiyorsun. Sizi götürmek
istiyorum oraya, görün istiyorum, benim talebim bu. Görseniz siz de bana hak
vereceksiniz.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Gidelim inşallah gidelim.
...bir alanda liç
yapılıyor ve ondan sonra da bunun ömrü sonunda üstü kapatılarak,
gerekli şevler yapılarak tekrar doğaya
kazandırılıyor ve bu süreç içinde, etkilenen orman
sahasının -ne kadar misli size söyleyeyim- etkilenen orman
sahasının 30 katı ağaçlandırma yapılacak ve fakat
100 katı, yani 15 milyon adet fidan dikilecek.
Siz
200 bin demişsiniz ya araştırma önergenizde, demek ki
doğru, 150 bin tane ağaç kesiliyor on beş yıllık süre
boyunca
HASAN
ÖREN (Manisa) Kürsüden gözükmüyor orası, sizi götürmemiz lazım.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla)
bunun yerine 15 milyon adet, yanlış
duymadınız, 15 milyon adet ağaç dikiliyor.
HASAN
ÖREN (Manisa) Kim yapacak bunu? Şirket yine başkasına
devredildi. Kim yapacak bunu? Karşılığında
Bakanlık ne almış?
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Müsaade edin.
Şu
anda bir defa;
Bir:
Ormana bir bedel ödüyorsunuz,
İki:
Ormana bir proje veriyorsunuz. O proje de verilmiş Orman Genel
Müdürlüğüne ve onaylanmış. İşletmenin ikinci
yılından itibaren zarar gören sahaların
ağaçlandırılması başlayacak.
HASAN
ÖREN (Manisa) Sekizinci yılı, bir tane ağaç yok.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Ve bu Maden Kanununda da böyledir, Çevre
Kanununda da bu şekildedir. Yani bunları biz yazmıyoruz.
Amerikayı yeniden keşfetmenin bir anlamı yok.
HASAN
ÖREN (Manisa) Sayın Vekilim, görelim diyorum. Sekizinci yılı,
bir tane ağaç yok, gidip görelim bir.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Şimdi gelelim şeye. Biraz önce
söylediğim o liç sahası
36 milyon ton bir maden var. Senede 1.850
bin ton maden üretilecek. Demek ki yirmi yıllık bir işletme
ömrü. Zaten ruhsat da bu şekilde verilmiş. Katma değeri nedir?
Bu yirmi yıllık süre içinde
HASAN
ÖREN (Manisa) On beş yıl.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla)
bu faaliyetten elde edilecek olan gelir 40 milyon
TLdir ve bu 40 milyon TLden 3 küsur milyon TLsi, 3,5 milyon TLsi devlet
hakkı olarak devlete ödeniyor, 18 milyon TLsi de Kurumlar Vergisi olarak
ödeniyor. E şimdi bu kadar bir getirisi varken, 400 tane istihdam
oluşturacakken ve işin sosyal ve ekonomik, diğer
boyutlarını, göçü tersine
Keşke bu maden Siirtte olsaydı
da, ben o arkadaşları bağrıma bassaydım da Buyurun,
bir an önce bu yatırımı yapın. deseydim.
HASAN
ÖREN (Manisa) Milletvekiliniz sizin gibi niye savunmuyor? Orada
yaşıyor, biliyor, görüyor o, sizin gibi savunmuyor bak. Sözünüzde
dediniz ki
Her ikimize söylediniz. İkimiz de savunmayız onu biz. Ama
gelin size gösterelim orada bir.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, bu önerge
Tabii ki madencilik faaliyetlerini ülkemizde
yapacağız, tabii ki çevreye uyumlu yapacağız. Hiçbir
şeyi çevreyle değiştirmiyoruz bir defa. Çevreyle ilgili her
türlü tedbiri almak kaydıyla Türkiyede madencilik faaliyetlerini
geliştireceğiz. Bu meyanda burada da gerek Enerji
Bakanlığımız gerek Çevre
Bakanlığımızın gözü bütün -sadece bunun değil-
işletmelerin üzerinde olmak kaydıyla ben de bu araştırma
önergesine şu safhada ihtiyaç olmadığını ifade eder,
hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) Yoklama
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza
sunacağım ancak bir yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ören, Sayın
Nazlıaka, Sayın Aksünger, Sayın Tanal, Sayın Öğüt,
Sayın Canalioğlu, Sayın Tayan, Sayın Cihaner, Sayın
Moroğlu, Sayın Değirmendereli, Sayın Öner, Sayın
Demiröz, Sayın Çıray, Sayın Öz, Sayın Serindağ,
Sayın Topal, Sayın Karaahmetoğlu, Sayın Bayraktutan.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve arkadaşları
tarafından, 26 Ekim 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Turgutlu Çal Dağı bölgesinde nikel
madeni çıkarılması sırasında çevreye vereceği
zararların araştırılması hakkında verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 7/12/2011 Çarşamba
günkü birleşimde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerin aynı
tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
(Devam)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Grup önerisi kabul edilmemiştir.
Gündemin
seçim kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda açık bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen bir üyelik için Gaziantep Milletvekili
Ali Şahin aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1nci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/425) (S. Sayısı: 22) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon
Raporu 22 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Orhan
Düzgün, Tokat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Düzgün. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ORHAN DÜZGÜN (Tokat) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Avustralya Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, son yıllarda Türk
havacılığındaki gelişmeleri olumlu bulduğumuzu
belirterek başlamak istiyorum. Bu anlamda da Avustralya ile yapılan
anlaşmanın da olumlu olduğunu belirterek başlamak
istiyorum. Bu çalışmalar daha da ileri bir düzeye
ulaştırılır diye umut ediyorum.
Ancak
değerli arkadaşlarım, ben Tokat Milletvekili olarak,
havacılıktan bahsedilince Tokat Havaalanından bahsetmeden
geçemem. Bundan yaklaşık yirmi yıl önce yapılmış
olan Tokat Havaalanı hâlen işlerlik kazanmış durumda
değildir.
Değerli
arkadaşlarım, bununla ilgili çok sayıda
sıkıntımız oldu. Denildi ki: Uçaklar caminin minaresi
nedeniyle inemiyor. Camiyi yıktık. Olmadı, dediler ki:
Köylülerin kavakları inişi engelliyor. Kavakları kestik. Bunu
da geçtikten sonra denildi ki: Pistin boyu kısa. Pistin boyu
uzatıldı. Fakat hâlâ Tokat, hava ulaşımında bir yere
varabilmiş değil. Uçak seferleri Ankara aktarmalı
yapıldığı için şu an bomboş gidip gelmekte;
herhâlde yakında, böyle giderse, o da kapanacak.
Değerli
arkadaşlarım, tabii ki, Tokatın sadece havaalanı
değil, ulaşım alanında çok ciddi
sıkıntıları var. Çünkü Tokat, bildiğiniz üzere,
etrafıyla bağlantıları zayıf olan bir il. Bu
nedenledir ki, Tokatın ulaşım problemini mutlaka çözmek
lazım. Eğer bunu çözemezsek Tokatın ekonomisinin
kalkınmasını bekleyemeyiz; bu, mümkün değil.
Bunların
başında da arkadaşlar, on yıldır söz verilip bir türlü
yapılmayan Niksar-Ünye duble yolu var. Son öğrendiğim bilgilere
göre bununla ilgili olumlu gelişmeler olduğunu duymuş
bulunuyorum. Umarım bu çalışma tamamlanır, bu yol
yapılır ve Tokatın ekonomisi de bu sayede biraz
canlanmış olur.
Arkadaşlar,
bu yolun önemi sadece Tokat açısından değil, bu yol, İç
Anadolu ile Karadenizi birbirine bağlayan bir yol ve sadece
Arkadaşlar,
son günlerde bu Meclisin gündeminde biliyorsunuz hep bir deprem konusu
konuşuldu, fakat aldığımız sonuç da meydanda. Depremin
öldüremedikleri soğuktan donarak öldüler; bir kısmı yanarak
öldüler, bir kısmı açlıktan öldüler.
Arkadaşlar,
Tokat ili Kuzey Anadolu fay hattının tam göbeğinde bulunan bir
il ve 1939 yılındaki Erzincan depreminden beri bu fay
hattının kırılmadığı da herkes
tarafından biliniyor. Yani açıkçası şu an Tokat, deprem
açısından Türkiye'nin en ciddi risk taşıyan
alanlarından birisi fakat -ben mesleğimden dolayı da biliyorum
ki- Tokatta depremle ilgili hiçbir tedbir alınmıyor.
Arkadaşlar, biliyorsunuz deprem öldürmez. Depreme
hazırlanılmayan, yanlış yapılan, doğru dürüst
önlemler almayan tedbirler öldürür insanı. Şimdi Tokatta bir deprem
olduğunu varsaysak, emin olun ki en ufak bir hazırlık yok. Umut
ederim ki Hükûmetiniz, bu konuda, en yakın zamanda ciddi tedbirler alarak
burada meydana gelecek bir depremin en azından can kaybını
azaltma anlamında katkı sağlar diye düşünüyorum.
Gene,
arkadaşlar -mutlaka sizler de duymuşsunuzdur- Tokat bölgesinde,
aslında sadece Tokatta değil, Tokat, Sivas, Yozgat, Amasya illerinde
bir Kırım Kongo Kanamalı Ateşi var. 2002 yılından
beri insanlar, sadece ve sadece, kendilerini bir böcek soktuğu için
ölüyorlar. Bu kadar kalkındık, bu kadar ileri gittik, bu kadar güçlü
bir ekonomiyiz. diyoruz ama insanlar da bir böcek sokması nedeniyle
Tokatta ölüyorlar. Bu konuyla ilgili bir Meclis araştırma önergesi
verdik arkadaşlar. Umarım gündeme geldiğinde, sizlerin de
desteğiyle bu önerge kabul edilir; onun sebepleri, sonuçları
araştırılır, tedbir alınır ve artık, bu
bölgedeki insanlar, kendilerini bir böcek soktu diye ölmezler.
Arkadaşlar,
bu Kırım Kongo konusunda şunu da söylemek isterim ki,
Bakanlığın çalışmaları son derece zayıf ve
yetersizdir. Bakınız, Bakanlığın
yaptığı uygulama şu: Eğer sizi kene sokmasın
istiyorsanız, üzerinize beyaz kıyafetler giyin. diyor. Şimdi,
arkadaşlar, düşünün, Tokattaki, Yozgattaki, Sivastaki, Amasyadaki
vatandaşların hepsi yazın gününde beyaz giymiş, geziyorlar.
Böyle bir şeyin mümkün olmayacağını siz de biliyorsunuz.
Bu, bir komedi zaten. Peki, başka ne yapıyor Bakanlık? Eğer
sizi bir kene ısırırsa, sizi bedava muayene ediyor, bedava
tedavi ediyor.
Arkadaşlar, koruyucu sağlık hizmetleri
denen bir hizmet var. Bu hastalıklarda, özellikle parazitlerle
bulaşan hastalıklarda hastalığı engellemenin tek yolu
hastalığı bulaştırıcı etkeni ortadan
kaldırmaktır. Fakat yaklaşık on yıllık bu süreçte
Tokattaki kenelerin nasıl eradicate edileceği, nasıl yok
edileceğiyle ilgili en ufak bir çalışma yapılmıyor.
Artık vatandaş kendi kedine çözümler üretme telaşında,
güvencinler besleniyor, sülünler besleniyor ve doğaya salınıyor
yani açıkçası Tokatlının sağlığı
artık kuşlara emanet vaziyette. Söylediğim gibi, umarım ki
önergemiz geldiğinde sizlerin desteğiyle bu işle ilgili kararlar
alınır ve bu bölgenin insanı kendisini bir böcek sokması
nedeniyle ölmekten kurtarır diye düşünüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Tokatın çok ciddi ekonomik sorunları da var, bunların en
başında gelen nedenlerden birisi şu: Tokatın bir sigara
fabrikası vardı. O dönemki iktidar vekili arkadaşlarım da
vatandaşa defalarca söz vermiş olmasına rağmen bu fabrika
satıldı. Özelleştirmeye karşı değiliz
değerli arkadaşlarım ancak bu fabrika satılırken bu
fabrikanın kapatılmayacağı sözü verildi. Bakın, daha
geçen haftaki Tokattaki yerel gazetelerde sayın iktidar vekili
arkadaşım şöyle bir şey söylüyor -bu cesaretini de takdirle
karşıladığımı belirtmek isterim- diyor ki:
Tokatlıyı 2nci kez kandıramazsınız. Buradan, tabii,
şu anlamda çıkıyor arkadaşlar: Demek ki Tokatlı 1 kere
kandırılmış, 2nci kez kandıramazsınız.
diyor çünkü. Tabii, arkadaşlar, bu fabrika kapatılınca burada
çalışan insanlar perişan oldular, her birisinin bir yere tayini
çıkarıldı, kimisi emekli edildi, maaşları düştü,
özlük haklarını kaybettiler. Şimdi, bununla ilgili de
arkadaşlar, bu insanlar şunu istiyorlar en azından: Bizim prim
günümüz doldu ama yaştan dolayı emekli olamıyoruz, hiç olmazsa
Hükûmet bize bu kolaylığı sağlasın. diyorlar. Ben de
bu talebi size buradan iletiyorum, değerlendirip değerlendirmemek
sizlerin vicdanına kalmış bir şey, bir şey söyleyemem
o noktada.
Tokatta
devletin iki tane yatırımı vardı. Birini söyledim; sigara
fabrikasıydı, satıldı ve kapatıldı. Şu an
sigara fabrikasının yerinde -affınıza
sığınarak söylüyorum- inekler otluyorlar, tam bir harabeye
dönmüş vaziyette.
Arkadaşlar,
tabii bu yetmedi, Turhalda bizim bir şeker fabrikamız var,
şimdi o satılığa çıkarıldı. Geçen hafta
TÜİKin verilerinde Tokat, Türkiye'nin en çok göç veren 1inci ili oldu.
Arkadaşlar, bu Tokattan ne istiyor Hükûmet? Oy istiyorsunuz, veriyorlar;
yüzde 50nin üzerinde oy verdiler size. Sigara fabrikasını
sattınız, sıra şeker fabrikasına geldi. Arkadaşlar,
zaten çiftçilik ölmek üzere Tokatta. Şeker fabrikası, biliyorsunuz
sadece şeker pancarı üreticisine değil, aynı zamanda
besicilere veya bunun yan dallarıyla uğraşan herkese çok ciddi
bir gelir kaynağı. Bakın, söylüyorum başka hiçbir sanayi
kuruluşu yok Tokatın. Koskoca vilayette bir tek şeker fabrikası
var, şimdi Onu satacağız. diyorsunuz. Ben de diyorum ki:
Tokatlıdan ne istiyorsunuz? İnsanlar Tokatı tamamen mi terk
etsin istiyorsunuz?
Arkadaşlar,
hep zaman zaman söyleniliyor burada, seçim meydanlarında da çok
söylediniz; CHPnin çakılı çivisi yok. diyorsunuz. İşte,
bu Turhal Şeker Fabrikası, bu memlekete CHPnin
çaktığı bir çividir. Siz şimdi Onu satacağız.
diyorsunuz. Tabii, bu satılıp borç ödenecek, biz onu da biliyoruz.
Ama hiç olmazsa insaf buyurun ki bir dahaki seçimde CHPnin çakılı
çivisi yok. demeyin, Çakılı çivilerini biz sattık, borç
ödedik. deyin de hiç olmazsa CHPnin hakkını da kendisine iade
etmiş olun.
Arkadaşlar,
yine HES projeleri var. Biliyorsunuz Tokattan geçen bir Kelkit Çayı var.
Bizim üç tane ilçemizin içinden geçiyor bu Kelkit Çayı. Fakat verilen bu
HES projeleriyle bu üç ilçe de harap edilmiş vaziyette. Eğer görmek
isterseniz benim misafirim olarak, davetli olarak bir gün gideriz Tokata,
oradaki doğanın nasıl katledildiğini hep beraber görürüz.
Böyle bir doğa katliamı yok, böyle bir facia yok. Bu HESlerden
kimlerin, ne kadar çıkarı var, neden böyle bir şey
yapılıyor? Gerçekten anlayabilmiş değilim. Çünkü,
biliyorsunuz, bir tek çam ağacı bile yüz yıldan evvel
yetişmiyor, ama buralarda orman bırakılmadı, ağaç
bırakılmadı, her şey yerle bir edildi.
Daha
geçen gün Erbaadaki vatandaşlar buraya geldiler, Meclise geldiler, öyle
zannediyorum ki sizin vekillerinize de uğramışlardır.
Umutlu Projesi adı altında yapılan HES projesi Erbaanın
sonu olacaktır diyorlar. Ama inşaat da bir taraftan devam ediyor,
kimsenin vatandaşı ciddiye aldığı yok.
Değerli
arkadaşlarım, bugün, aslında bizim için, Tokatlılar için
çok da acı bir gün; çünkü, Reşadiye ilçemizde 7 askerimizin
şehit edildiği günün yıl dönümü bugün. Bu nedenle, ben,
kendilerine tekrar buradan bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum. Fakat
arkadaşlar, bu olayda bir şeyi çok önemsiyorum: Geçenlerde, biliyorsunuz,
o meşhur Oslo görüşmelerinde devleti temsil ettiğini söyleyen
kişi örgüt mensubuna Ne oldu da birden bire aşka geldiniz
Reşadiyede eylem yaptınız diyor.
Arkadaşlar,
açıklıkla söylemek isterim ki, bu olayın canlı
şahitlerinden birisiyim. O olay olduğunda hastaneye görevli olarak
gittim. Burada öldürülen 7 asker asker değildi. Nasıl değildi
arkadaşlar? Bu çocuklar izinden dönen askerlerdi, tamamen sivildiler,
tamamen silahsızdılar.
Şimdi
arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde silahsız ve sivil insanları
öldürmek Aşka gelmek olarak tanımlanamaz. Bunun tanımı,
ancak kalleşlik, namertlik ve korkaklıktır. Kendinizi bir kere o
şehit olan çocukların anne babalarının yerine koyun lütfen
ve şöyle düşünün: Bu insanlar bu ülkenin vatandaşları, bu
devlete vergi ödüyorlar, devlet de bu vergilerle memurlarına maaş
ödüyor. Siz, kendi çocuklarınızı öldüren kişilere
ödemiş olduğunuz vergiyle maaş ödenmesine razı olur musunuz
arkadaşlar? O insanlar razı olmak zorundalar. Çünkü bu konuyla ilgili
Sayın Başbakan ne dedi: Sayın Fidan bizim iyi
arkadaşımızdır, herkese yedirmeyiz. dedi. Ben mutlaka ki
bu Mecliste bulunan bütün arkadaşlarımın bir vicdan sahibi
olduğunu düşünüyorum ve bu konuyla ilgili gereken girişimin
yapılacağına inanıyorum, hâlâ bu umudumu koruyorum,
açıkça söylemek isterim.
Değerli
arkadaşlarım, biliyorsunuz çok yakın bir zamanda Sayın
Başbakan bir ameliyat geçirdi. Şunu çok açıklıkla söylemek
isterim bir hekim olarak: Sayın Başbakanın
sağlığı için yapılan her şey doğrudur. Biz,
Sayın Başbakanı beğeniriz beğenmeyiz, takdir ederiz
etmeyiz ama Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıdır ve bu vesileyle
de kendisinin sağlığı konusunda gösterilen her türlü
çabayı da takdirle karşılamak gerekir diye düşünürüm. Fakat
arkadaşlar, şöyle bir şey var: Bu sağlık politikaları
bu ülkede çok övüldü, çok methedildi ama bakın ne oldu? Tekrar tekrar
söylüyorum, yapılan işler yanlış değildir,
yapılan şey doğrudur fakat Sayın Başbakan ameliyat
edilirken normalde devlet hastanesinde çalışması yasak olan
insanlar o hastaneye getirilip ameliyata girdiler.
Arkadaşlar,
bizim karşı olduğumuz şey Tam Gün Yasası falan
değil, biz bunu her yerde söylüyoruz. Bu Tam Gün Yasasını
oturalım, konuşalım, anlaşalım, daha doğru, daha
dürüst bir şekilde çıkmasını sağlayalım. Bunun
ülkeye bir zararı olmaz, insanlarımıza bir zararı olmaz,
size bir zararı olmaz; konuşalım, bu olayın muhatabı
olan herkesle karşılıklı konuşalım, diyelim ki:
Bu iş nasıl yapılırsa daha iyi olur? Yani sizler daha iyi
bir hizmet sunmak istemiyor musunuz arkadaşlar? Ben öyle olduğuna
inanıyorum ama bu Tam Gün Yasası tam bir keşmekeşlik,
kimseye sorulmadan, yangıdan mal kaçırır gibi
çıkarıldı; biliyorsunuz kanun hükmünde kararnameyle
çıktı. Hâlbuki şuraya gelseydi -burada çok sayıda hekim
arkadaşımız var, bu konuyla ilgili arkadaşlar var, hukukçu
arkadaşlarımız var- konuşsaydık, bunun daha doğru
dürüst çıkmasını sağlamaya çalışsaydık
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Geçen dönem çok konuşuldu.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Geçen dönem buradan çıktı.
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) Efendim?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Geçen dönem çok konuşuldu, çok
tartışıldı.
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) Biz duyduk mu? Duymadık. Herhâlde siz kendi aranızda
konuştunuz.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Yok, hayır, Mecliste
tartışıldı Sayın Vekilim.
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) Peki.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Geçen dönem siz yoktunuz.
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) - Siz o zaman bu konuda devam edeceksiniz ama bakın, ben
de şunu söylemek istiyorum: Sayın Başbakana yapılan
şeyden vatandaş da yararlansın arkadaşlar. Bunun kimseye
bir zararı yok. Bunlar bizim ülkemizin vatandaşları, başka
bir yerden gelmiyorlar. Söylemek istediğim konu buydu.
Şimdi,
gene arkadaşlar, geçenlerde Vahit Kaynar isimli bir vatandaş
Polonyada yakalandı biliyorsunuz. Vahit Kaynarın kim olduğunu
da biliyorsunuz hepiniz. Sivas katliamının bir numaralı
sanığıydı kendisi. Biz olayı basından
öğrendik, hemen ilgili bakana da bir soru önergesi verdik, dedik ki:
Sayın Bakan, bu adamın yakalandığından bilginiz var
mı, bu doğru mudur? Doğru ise bu adamı teslim alacak
mısınız Polonyadan? diye sorduk. Aslında bu soruyu
sorarken de asıl amacımız, Sayın Bakanın gözünden
böyle bir şey kaçtıysa biz de uyarmış olalım,
katkı sağlayalım diye sorduk. Fakat ne oldu? Polonya Hükûmetinin
tanıdığı kırk günlük süre doldu, Vahit Kaynar elini
kolunu sallayarak çıktı gitti. Tabii, arkadaşlar, bu, bu ülkede
yaşayan insanları çok ciddi şekilde rencide etti. Devletin
hiçbir görevlisi, bırakın Bakanlığı, bu ülkede
insanların ölümüne sebep olan kişinin elini kolunu sallayarak
gitmesine göz yummamalıdır. Ancak, AKPnin bu konudaki sicili
maalesef bozuk.
Bakın
arkadaşlar, geçen hafta Tokattan bir vatandaşım arıyor
beni, diyor ki
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Çok temiz bir siciliniz var sizin!
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) Sen bu işlere karışma Metinciğim.
demedi mi Başbakan sana!
MEHMET
METİNER (Adıyaman) Konuşma ikide bir! Sen ne anlarsın!
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) Peki!
Şimdi
arkadaşlar, vatandaş ne istiyor bakın, vatandaş Sayın
Vekil, şu anda babamın tabutunu taşıyorum. İstanbuldan
getirdim, gömmeye gideceğiz, ama araç gitmiyor, yolumuz yok. diyor.
Şimdi
arkadaşlar
OSMAN
ÇAKIR (Düzce) Geçen hafta oradaydım.
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) Sayın Vekilim, isterseniz beraber gideriz, görürsünüz.
Davetlim olarak gelebilirsiniz, bütün samimiyetimle söylüyorum. O köylere
gitmemişsinizdir siz.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Hangi köy?
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) O köylere gitmemişsinizdir. Almusun
Kızılelma köyü, gidelim beraber.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Adını söyle,
araştıralım.
BAŞKAN
Lütfen Sayın Milletvekili.
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) Şimdi arkadaşlar, bakın, adam
babasının cenazesini köyüne götüremiyor. Bu işleri böyle
yapmayın. Toplumun bir kısmını ötekileştirerek bir
yere varamazsınız. Bu insanları kazanmaya
çalışın.
HAKAN
ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Köyün adını söyle, adı ne?
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) - Söyledim ya,
duymadın mı? Almus Kızılelma köyü.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Bir seferde anlayamıyor, tekrarla.
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) Arkadaşlar, bu insanları ötekileştirmekten
vazgeçin, bu yanlış bir politikadır. Bu insanlar bu devlete
vergilerini veriyorlar, bu insanlar vatandaş olarak üzerlerine düşen
her türlü şeyi yapıyorlar fakat bu köylerin hiçbirisine hizmet
gitmiyor. Eğer böyle yaparsanız, böyle yapmaya devam ederseniz, bir zaman
sonra bu insanları kaybedersiniz. Bu insanlar bir yere kadar
dayanırlar, bir yerden sonra bu iddiadan vazgeçerler, kendilerini bu
devlete ait hissetmemeye başlarlar. Bu nedenle, ben, sizin bu konuyu daha
ciddi değerlendirip, hizmeti verirken daha eşit
davranmanızın daha doğru bir şey olacağını
düşünüyorum. Umarım, sizler de bu görüşlerime
katılırsınız.
Arkadaşlar,
bugün Sivas davasının zaman aşımına girmesi gibi bir
tehlikesi oluştu. Şunu açıklıkla söylemek isterim ki Sivas
davası zaman aşımına uğrayabilir, düşebilir;
hiçbir şey değişmez bizim açımızdan. Biz,
Sivasın katillerini sonuna kadar takip edeceğiz arkadaşlar,
mahkemeleriniz takip etmeyebilir ama biz edeceğiz, bundan hiç kimsenin
şüphesi olmasın.
Biz
öldük ve acılarımızı gömdük, biz yandık ve acılarımızı
gömdük. Onların elini kolunu sallayarak bu ülkede dolaşmalarına
izin vermeyeceğiz. İster o dava düşer ister düşmez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN
DÜZGÜN (Devamla) - Bu duygu ve
düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Düzgün, teşekkür ediyorum.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora, Mardin
Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Dora.
BDP
GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 22 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile
Avustralya Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı Hakkında Barış ve Demokrasi
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Geçtiğimiz
ay ardı ardına meydana gelen ve yüreğimizde derin yaralar açan
Van depremlerinde hayatını kaybeden yurttaşlarımıza
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve
sabır diliyorum. Bütün halkımızın başı sağ
olsun.
Sayın
milletvekilleri, öncelikle gündemden düşmüş gibi görünen ancak orada
yaşayanlar ve bizler için acısı hâlâ taze olan Van depremi ile
ilgili birkaç şey söylemenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Yeryüzünde
doğal afetlerin en korkuncu olan deprem felaketlerinde insanlık
yüzyıllardan beri büyük kayıplar vermiştir. Türkiye ise oldukça
güçlü deprem fay hatları üzerinde bulunan bir ülkedir ve tarihimiz büyük
kayıpların yaşandığı çok sayıda depreme de
tanıklık etmiştir. Bu depremlerden biri olan Gölcük depreminde
binlerce insan hayatını kaybetti. Gölcük depreminde ülke olarak
depreme karşı ne kadar hazırlıksız
olduğumuzu, arama kurtarma
çalışmalarında yaşanan basiretsizlikten tutun da
yapılan yardımlarda yaşanan koordinasyon eksikliğine kadar
ne kadar kötü bir durumda olduğumuzu görmüştük. Peki, sonra ne oldu?
Ders çıkarabildik mi? Aradan on iki yıl geçmesine rağmen
maalesef hâlâ aynı noktada olduğumuzu görüyoruz.
Deprem
bölgesindeki koordinasyonsuzluk sürüyor. Bunun faturası Van halkına
çıkarılıyor. Vanlılar hâlâ kar altında çadırlarda
yaşamaya devam ediyor. Sayın Başbakan depremin ilk yirmi dört
saatinde Hükûmet olarak başarısız olduklarını deklare
etti. Peki, sonrasında başarılı
oldu mu Hükûmet? İlk depremden sonra Hasarlı binalara
girebilirsiniz. denildikten sonra 5,6lık depremde de 40
vatandaşımız hayatını kaybetti.
Ne
acıdır ki, Van halkı, şu anda hâlâ yaşanan
koordinasyon eksikliğinin sancılarını çekiyor. Van
Valiliği, belediye ile ortak çalışmaya ilişkin eş
güdümden uzak bir şekilde hareket etti. Medyada defalarca gündeme geldi.
1999da yaşanan Gölcük depreminden sonra geçici olarak çıkarılan
ve AKP Hükûmetinin kalıcı hâle getirdiği özel iletişim
vergisi altında toplanan paralara ne oldu? Maliye Bakanı Sayın
Mehmet Şimşek toplanan paraların duble yollara harcandığını
söyledi. Hükûmet şunu bilmeli ki, duble yollar da önemlidir ancak duble
yollar hayat kurtarmıyor. Özellikle
Vanın köylerinde, insanlar perişan bir şekilde yazlık
çadırlarda sabahlamak zorunda kalıyor. Bu acıların
hesabını kim verecek? Devletin birinci görevi vatandaşların
can ve mal güvenliğini sağlamak, felaket anlarında
yurttaşlarının yanında olmak değilse nedir?
Unutmayalım ki bu ülkede yaşayan 74 milyon insanın kaderi
birbirine bağlıdır, buna inancımız tamdır.
Temennimiz, Hükûmetin ve ilgili birimlerin bir an önce koordineli bir
şekilde çalışmaya başlayıp insanların
acısını azaltması, böyle felaketlerin bir daha
yaşanmamasıdır. Vanda yaşananlar Vanın bir an önce
afet bölgesi ilan edilmesini gerektirmektedir. Biz Hükûmeti bu konuda bir an
önce harekete geçmeye çağırıyoruz.
Bir İngiliz
kolonisi olarak kurulan Avustralyanın tarihi belki de her ülkenin tarihi
gibi acılarla doludur. Yüzyılın başlarında adaya
yoğun olarak yerleşmeye başlayan Batılılar ilk iş
olarak Aborjinleri katletmeye, onların kültürlerini yok etmeye
çalıştılar. Yerli çocukların ailelerinden alınıp
devşirilmesi ve asimilasyona tabi tutulması bazı tarihçiler ve
Avustralya yerlileri tarafından çalınmış kayıp bir
nesil oluşturulması olarak adlandırılmaktadır.
Huzurlu ve sorunsuz bir toplum yaratma amacıyla yapılan devşirme
yöntemi günümüzde insan hakları ihlali olarak tanımlanmaktadır.
Ancak tarihte yaşanan acılardan ders çıkarmasını bilen
Avustralya Devleti, 1999da Anayasanın değiştirilmesine karar
verdi ve bu Anayasanın giriş bölümünde, Avustralya'da İngiliz
yerleşiminden önce yerli Avustralyalıların kıtada
yaşadığı kabul edildi. Aborjinlere yapılanlardan
dolayı kendilerinden özür dilemeyi reddeden önceki hükûmetlerin aksine
Avustralya Başbakanı Sayın Kevin Rudd'un tüm Avustralyalılar
adına Aborjinlerden özür dilemesini öngören önerge oy birliğiyle
kabul edildi. Rudd'un Parlamentoda okuduğu bu önergede Avustralyalı
yurttaşlarımıza ağır acı ve kayıplar
verdiren bundan önceki hükûmetlerin politikalarından dolayı özür
diliyoruz. Çalınan kuşakların, geride
bıraktıkları aile ve torunlarının kayıpları
için, ailelerin ve cemaatlerin parçalanmasından, anne babalardan,
kardeşlerden özür diliyoruz. ifadeleri yer almaktadır.
Yaklaşık yirmi dakika süren konuşma Aborjinler tarafından
ayakta alkışlanmıştır. Bu özür, dünya kamuoyunca
Avustralyada yaşayan egemen beyazlar ile Aborjinler arasında
gerçekleşen tarihî
uzlaşmanın bir sembolü olarak görüldü ve takdir edildi.
Aynı
şekilde hatırlayacak olursanız, geçmişte yapılan
hatalar nedeniyle halkından özür dileyen devlet başkanları
arasında Kanada Başbakanı Stephen Harper da bulunmaktadır.
1998 yılında Başbakan Harper, Kanada'da 19uncu yüzyıldan
1970'lere dek 150 binden fazla yerli çocuğun, Kanada toplumuna asimile
edilmeleri amacıyla uygulanan bir program çerçevesinde devlet
tarafından kurulan Hristiyan okullarına gönderilmesi nedeniyle yerli
Kanadalılardan devlet adına resmen özür diledi. Batı Almanya
Şansölyesi Willy Brandt'ın 1971'de başbakan olarak ziyaret
ettiği Varşova'da, İkinci Dünya Savaşında Nazilerin
katlettiği Polonyalı Yahudiler anısına
yapılmış anıt önünde diz çökmesi, dünya kamuoyunda bu
türden özürlerin en yankı uyandıranıydı. Bilindiği
gibi, birçok devlet özür dileme büyüklüğünü göstermiştir.
Dersimle
ilgili özür dileme tartışmalarının
yaşandığı bugünlerde Sayın Kevin Rudd ve Avustralya
Parlamentosunun davranışı bizlere bir şeyler
anlatmalı. Tarihindeki kara lekeyi çıkarmaya çalışan
Avustralya gibi ülkeler örnek alınmalı ve çok daha ağır
sorunları ve tarihî acıları bünyesinde barındıran
Türkiyenin de yakın tarihiyle yüzleşmesi gerekmektedir.
Sayın
Başbakanın Dersimle ilgili olarak özür dilemesi önemli bir adım
olarak değerlendirilmelidir ancak yeterli değildir. Hükûmetin siyasi
iradesi gerçekten varsa bu konuyla ilgili kanun çıkarılması
gerekmektedir. Çıkarılacak kanunla kurulacak hakikatleri
araştırma komisyonu, sadece Dersim değil, geçmişte ve
yakın tarihimizde yaşanan diğer acılı olaylarla ilgili
olarak da geçmişimizi aydınlatmalı; tarihle hakiki anlamda
yüzleşme böyle olmalıdır. Bu yüzleşme, Anadoluda
yaşayan halkların birbirleriyle onurlu bir barış içinde
yaşamalarını sağlayacaktır. Bu türden tarihsel
acılar partiler üstü olarak görülmeli ve bu yüzden siyasetin malzemesi
yapılarak karşılıklı birbirini
sıkıştırma yarışına girilmemelidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dost ülke olarak tanımlanan
Avustralya ve Türkiye arasında 1967de başlayan diplomatik
ilişkiler görünürde bir sorun olmadan günümüze kadar gelmiştir. Bu
anlaşmayla Avustralya ile Türkiye arasında ulaşım
daha da rahatlayacak, ekonomik ilişkiler güçlenecektir.
Avustralya Hükûmeti ile
malumunuz üzere daha önce de birtakım anlaşmalar
imzalanmıştır. Bu tür
anlaşmalar, yurttaşlarımızın menfaati gözetilerek daha
da çoğalmalıdır. Birçok uluslararası platformda birlikte
yer aldığımız Avustralyanın coğrafi olarak
ülkemize uzak olması bu ülke ile olan ilişkilerde bir olumsuzluk
yaratmamalıdır. Bilindiği üzere, globalleşen dünyada
fiziksel mesafelerin bir önemi kalmamıştır.
Unutulmamalıdır ki ülkelerle
yapılacak olan anlaşmalar ekonomik temelin güçlendirilmesinin
yanı sıra insani ve siyasi ilişkilerin de gelişmesine
vesile olacaktır. İnsani temelde geliştirilen ilişkiler
karşılıklı olarak uzun vadeli dostlukların
kurulmasını da beraberinde getirecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanı
Sayın Ahmet Davutoğlu döneminde Türkiye birçok ülke ile yakın
temasa geçerek çeşitli anlaşmalar imzaladı. Birtakım
ülkeler ile vize engelleri kaldırıldı. Bu bağlamda
Avustralya ile vizelerin kaldırılması da Hükûmetin öncelikli
hedefleri arasında elbette yer almalıdır.
Türkiye
uluslararası yapı içinde kendi tarihi açısından önemli ve
tarihî değişikliklere sahne olmaktadır. Soğuk savaş
sonrası ülkelerin değişen iç ve dış politikalardan
Türkiye de nasibini almaktadır. Önemli olan, değişim
politikalarının ne yöne doğru nasıl bir şekilde
ilerlediği ve bu değişimin sonuçlarının ülkemiz
açısından neler getireceğidir.
Avustralya
ile imzalanan Hava Ulaştırma Anlaşması ile birlikte
akıllara gelen konu Türkiyenin dış ilişkileri ve son
süreçte yaşanan gelişmeler olmaktadır. Sayın
Davutoğlunun Stratejik Derinlik adlı kitabında
belirttiği gibi, soğuk savaş sonrasında devletler
dış politikalarını belirlerken dönemin dengelerini
gözeterek kaygan ve hassas bir zeminde olduklarının farkında
olarak esnek bir çizgide yol almak zorunda kalmışlardır.
Artık gerek bölgesel gerekse de küresel düzlemde bir Balkanlar-Orta
Doğu politikası değil, bir Orta Doğu-Balkanlar politikası
ortadadır. Ancak Orta Doğuda aktör olmak isteyen ve dış
politikasını bu zeminde sürdüren Türkiyenin yeni dönemde
değişen politik yapının dengelerini gözeterek hareket
etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla komşu ülkelerle olan
ilişkilerde o ülkenin iç dengeleri gözetilmeli, o ülkelerde yaşanan
gelişmelerden ders çıkartılmalı ve ona göre hareket
edilmelidir.
Yaratıcı
dış politika vizyonuyla hareket ederek dış
ilişkilerinde atağa kalkan Türkiyenin, Sayın Davutoğlu ile
beraber gelişen komşularla sıfır sorun
politikasının tasarlandığı gibi gitmediği net
olarak ortadadır. Suriye ve İran ile ilişkiler giderek
bozulmaktadır. Komşularla sıfır sorun politikası
söylemiyle yola çıkan Hükûmet birçok komşusuyla sorunlu hâle
gelmiş durumdadır. İsrail ile gelinen nokta ortadayken, Suriye
ile savaş noktasına gelmiş bir hükûmet ile karşı
karşıyayız. Dış politikanın temellerinde
tutarlılık ve saygınlığın olması
gerekmektedir. Kısa zaman öncesine kadar kardeş olduğumuz Suriye
ile bir anda savaş söylemlerinin dile getirilmeye başlanması,
dış politikada tutarlı bir siyasetin oluşturulamadığını
ortaya koymaktadır. Türkiye, uluslararası aktör olma
iddiasını yürütürken ve dış politikada etkin söz sahibi
olmayı isterken, komşu ülkelerde yaşayan halkları
düşünmek zorundadır. Politikalarını oluştururken kendi
çıkarlarını gözetmenin yanı sıra, demokrasi ve insan
haklarına yönelik çalışmalar içerisinde olmalı, buna
gereken önemi vermelidir. Komşu ülkelerde yaşan halkların
çıkarları öncelikli kaygımız olması gerekirken, yani
dış politikanın temelinde barışçıl bir politika
izlenmesi gerekirken ülkemiz için böyle bir durumdan maalesef söz edemiyoruz.
Uzun vadeli olarak tasarlanmayan bir dış politika
anlayışı hem ülkemizin hem de diğer ülkelerin
halklarına zarar verecek, halkları birbirine düşman etmekten
başka bir işe yaramayacaktır. Komşularla sıfır
sorun politikasının bu bağlamda teoride kalmaması, pratikte
de söyleme uygun bir şekilde uygulanması gerekmektedir ancak maalesef
komşularla sıfır sorun politikası komşularla gerginlik
politikasına dönüşmüş durumdadır.
Bir diğer önemli
nokta da, Orta Doğuda uluslararası aktör olmaya çalışan
Türkiye'nin, saygın bir konumda olması için öncelikle iç
barışını tesis etmesi gerekmektedir. Yurtta
barış dünyada barış ilkesini hatırlatmak istiyorum.
Kendi yurdunda barışı tesis edemeyen bir hükûmetin komşularıyla
barış içinde yaşayamayacağını da artık
görmemiz gerekiyor. İç meselelerini çözememiş bir ülkenin
dış politikada başarılı olması mümkün
değildir. Kendi ülkesinde çatışmalı ortamı
barışçıl yollarla halledemeyen bir ülkenin,
komşularıyla sorun yaşamadan dış politika
oluşturmasının imkânsız olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bakınız,
Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu
geçtiğimiz hafta Kölnde Devletimiz etnik, dinî, dilsel
farklılık gözetmez, bu anlamda kördür. dedi. Yine dış
temsilcilik görevlilerine hitap ederken Türkiyeden gelmiş herkesle
aynı şekilde ilgileneceksiniz. Hangi din ve etnik kökenden gelirse
gelsin hepsi bizim insanımızdır. diyen Davutoğlu, Süryani
kilisesini ziyaret ederken Türkiye sizin eskimeyen
vatanınızdır. Yani hâlâ vatanınızdır, hep de
vatanınız olarak kalacaktır. ifadesinde bulundu. Sayın
Dışişleri Bakanının Mor Gabriel Vakfının
arazisi ile ilgili ihtilafların çözüleceğine ilişkin
beyanlarını da önemsiyor ve değerli buluyoruz ancak bu
söylenenlerin yalnızca söylemde kalmaması gerektiğini, tüm bu
söylenenlerin pratikte de somut anlamda gerçekleşmesini bekliyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda yapılan
operasyonlar akademisyenleri, yazarları ve avukatları da içine alarak
devam ediyor. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesini imzalayan ve şu anda Avrupa Birliği
ile tam üyelik müzakerelerinin devam ettiği bir süreçte ülkemizde
insanların düşüncelerinden dolayı tutuklanması Türkiyeye
yakışmayan bir durumdur ve kabul edilmesi mümkün değildir.
Karşılıklı
diyalog temelinde barışçıl bir politikayla çözülemeyecek hiçbir
sorun yoktur. Âdeta bir kadere dönüşen çatışmalı ortam
ülkenin birlik ve beraberlik duygularına zarar vermekte, insanlar
arasında kin ve nefret duygularını beslemektedir. Dünya üzerinde
bütün sorunlar ancak ve ancak diyalog zeminin sağlanmasıyla çözüme
kavuşmuştur. Aksi durumun sorunları çözdüğü nerede
görülmüştür? Son günlerde giderek
tırmanan şiddet ortamı ülkemizde yaşayan halkların
kardeşlik duygusuna zarar vermektedir. Türkiyenin dört bir yanından
gelen deprem yardımlarında gördüğümüz kardeş kokusunu
Hükûmetin sorunu çözerken uyguladığı yöntemlerde de görmek
istiyoruz. Bu bağlamda Hükûmetin çatışmacı çözümsüzlük
yöntemlerini acilen terk etmesi, eşitlik ve kardeşlik temelinde
barışçıl politikaları devreye sokması gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, bildiğiniz gibi,
Birleşmiş Milletler Medeniyetler Arası İttifak Projesi
Eş Başkanlığını İspanya
Başbakanı Zapatero ile Sayın Başbakan Erdoğan birlikte
yürütmektedir. Sayın Başbakan bu görevi çerçevesinde 10 Aralıkta
Katar-Dohada bir konuşma yapacak. Bu görevi üstlenen Sayın
Başbakanın, Türkiyede yaşayan farklı kimliklere ve
inançlara aynı oranda özen göstermesi gerekmektedir. Farklı kültür ve
inançlar bizim zenginliğimizdir. Bütün farklı grupların
kardeşçe, barış içinde yaşamasını sağlamak
Hükûmetin öncelikli görevleri arasında olmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; toparlayacak olursam: Gerek içeride
gerek dışarıda barış içinde kardeşçe
yaşamanın yolu diyalog kurmaktan ve karşılıklı
olarak empati kurmaktan geçer. Bunun yerine, silahların konuşmaya
devam etmesini son derece yanlış buluyoruz. Acıların daha
fazla yaşanmaması için diyalog kapısının her zaman
açık kalması gerekiyor. Bu bağlamda, Hükûmet gerekli siyasi
cesareti gösterip çatışmalı ortama bir an önce son vermeli, daha
çok kan ve gözyaşına engel olmalıdır. Şiddetin
şiddeti doğurduğu gerçeğiyle yüzleşerek, kin ve
intikam duygularıyla bir yere varamayacağımızı,
geçmiş deneyimlerimiz bizlere yeterince göstermektedir. Bütün
sorunlarımızı demokratik siyaset çerçevesinde empati ve vicdana
dayalı adalet anlayışı ile çözebiliriz.
Evrensel
hukuk ve evrensel insan hakları bizim için yol gösterici olacaktır.
Yapacağımız yeni anayasa ile birlikte, diyalog
kapısını açık tutarak iç barışı tesis
edebilirsek, dış politikada da başarılı
olabileceğimiz gerçeğini unutmayalım. Türkiyenin büyük ülke
olma isteği ancak o zaman hayata geçebilir, Yurtta barış,
dünyada barış ilkesi ancak o zaman anlam kazanabilir.
Ülkemiz
ile Avustralya arasında imzalanan Hava Ulaştırma
Anlaşmasının ülkemize hayırlı olmasını
temenni ediyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Dora.
Şahsı
adına söz isteyen Ahmet Arslan, Kars milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AHMET
ARSLAN (Kars) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
ben de hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tabii
ki Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısını görüşüyoruz. Yine
görüyoruz ki birçok arkadaşımız
Aslında bu hava
anlaşması bize ne getiriyor, havacılık bize ne getiriyor;
bu anlamda bir ifade yok, onun yerine çok farklı konulara giriliyor, çok
farklı boyutlar burada ifade ediliyor. Bir köyün yolu ifade ediliyor ancak
ben biliyorum ki ambulans helikopter gönderiliyor oraya.
Ben
biraz daha farklı bir boyutuyla; havacılık anlaşmaları
bize ne getiriyor, bu havacılık anlaşmalarıyla biz sadece
Avustralyayla ilişkilerimizi mi güçlendiriyoruz yoksa dünyanın bütün
ülkeleriyle mi ilişkilerimizi güçlendiriyoruz ve bu güçlenen ilişkiler
sadece Türkiye'nin genel sivil havacılığına mı yoksa
dönüp herhangi bir ilin havacılığına da mı etki
ediyor; böyle bir ufuk turu yapacağım.
Malumunuz,
özellikle küreselleşen dünyada hava yolu
taşımacılığı, dünyada ekonominin, sanayinin,
turizmin olmazsa olmazı. Zira, siz herhangi bir yere kolay erişebiliyorsanız,
ulaşabiliyorsanız bu dediğim konularda ilişkilerinizi
geliştirmek ve çok daha öne çıkma şansınız var. Belki
bu pencereden bakmak lazım.
Ulu
Önder Atatürkün İstikbal göklerdedir. sözü çerçevesinde sivil
havacılığın gelişmesinin dünya çapında
gelişmemiz anlamına geldiğini görüp bu çerçevede bakmak
lazım.
Yine
özellikle, havacılığın devlet politikası hâline
dönüştürüldüğü, sektörün rekabete açıldığı ve
Hava yolu halkın yolu olacaktır. veya Uçmak imtiyaz olmaktan
çıkıp bir ihtiyaç olacaktır. diyen Sayın
Başbakanımızın ve onun Hükûmetinin ortaya koyduğu
politikalar, yatırımlar ve stratejileri belki konuşmak
lazım.
Yine,
hayata geçirilen bu düzenlemeler bize uluslararası arenada ne tür imkânlar
getirmiştir, onlara bakmak lazım.
Biz
sivil havacılık sektörünü rekabete açarak özellikle 81 ülkeyle olan
uluslararası anlaşmalarımızı 121e çıkararak ne
yapmışız?
Değerli
arkadaşlar, 2 merkezden 25 noktaya olan uçuş sayısını,
6 hava yolu şirketiyle 7 merkezden 46 noktaya
çıkarmışız. 25 tane açık olan havaalanını
46ya çıkarmışız. İç hatlarda 8,5 milyon yolcu olan
kapasitemizi 52 milyona, dış hatlarda 25 milyon olan yolcu
taşıma kapasitemizi 50 milyona ve toplamda 102 milyona
çıkarmışız.
SIRRI
SAKIK (Muş) Keşke özgürlüklerde de öyle olsaydınız.
AHMET
ARSLAN (Devamla) Onlarda da attığımız adımları
görürseniz geldiğimiz noktayı çok iyi fark edeceksiniz.
Dünyada
60 noktaya uçuyorken bugün 174 noktaya uçuyoruz. Arkadaşlar, bunlar ne
getiriyor? Bunlar şunu getiriyor bize: Geçmişte, biz, birilerinin verdiği
kararların arkasından gidiyorduk ve o kararları son gün
öğreniyorduk. Öğrendiğimiz bu kararlara ayak uydurmak için de
çırpınıyorduk, ne yazık ki geri kalıyorduk ancak
şimdi, artık böyle değil. Artık, dünyada sivil
havacılık otoritesi anlamında karar alma
mekanizmalarının hepsinde ya yöneticiyiz ya yönetim kurulundayız
ya başkanız ya başkan yardımcısıyız.
Avrupa
Hava Seyrüsefer Emniyeti Teşkilatında (EUROCONTROL) Başkan
Yardımcısıyız. Avrupa Sivil Havacılık
Konferansında (ECAC) Koordinasyon Kurulu Üyesi ve Eğitim
Başkanıyız. D-8 ülkeleri Sivil Havacılık Grup
Başkanıyız. Türkiye Orta Doğu Havacılık Grubu
Başkanıyız. Karadeniz-Hazar Denizi Bölgesi Emniyet Gözetim
Örgütü Başkanıyız. İşte, bunlar, bu uluslararası
anlaşmaları yaparsanız, bunlarla ilişkilerinizi
geliştirirseniz ve süreçleri çok daha önceden bilirseniz hem bu tip
makamlarda görev alıyorsunuz hem kararları siz veriyorsunuz.
Ülkenizin aleyhine olan kararları karar hâline gelmeden engelliyorsunuz,
karar hâline geldikten sonra da zaten hazırlıklı oluyorsunuz.
Bütün bunları bilen Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti, onun için Avustralyayla
yaptığı havacılık anlaşmasına bu gözle
bakmaktadır. Zira, bunun için, bugün sadece 26 tane değil 46 tane
havaalanı işletilmekte. Yine, yaklaşık 10 milyar
dolarlık yap-işlet-devret marifetiyle yapılan
havaalanlarında Türkiye bugün, imtiyaz hakkı vererek
işletmelerden böyle bir gelir elde etmekte ve yine bugün, Hakkâri
Yüksekovada, Şırnakta, Bingölde, Iğdırda yeni havaalanları
yapılmakta ve yine bugün, Kars Havaalanının terminali
büyütülmekte; Sivasta, Erzincanda, Erzurumda, Mardinde, Batmanda,
Konyada, Kayseride yeni, modern, büyük terminaller yapılmakta.
Kütahya-Afyon-Uşak bölgesel havaalanı yapılmakta, Çukurova
bölgesel havaalanının şu an ihale süreci devam etmekte. Bütün
bunlar ne için yapılıyor? Bütün bunlar insanımızı
havacılıkla tanıştırmak için,
insanımızın daha kolay seyir yapabilmesi için. Bugün, eğer
30 milyon turistten bahsediyorsanız biliniz ki Hükûmetin sivil
havacılıkta yaptığı atılımların ve
açılımların sonucudur bu rakamlar ve yine eğer bugün,
Karsta 3 bine 45 metrelik bir pist var ise, Karsta 2.600 metrekarelik
terminal bugün, 35 bin metrekareye çıkarılıyorsa ve yılda 2
milyon yolcu taşıyacak bir kapasiteye bu terminal erişecekse
biliniz ki bu sadece sivil havacılığı değil, Karsta,
şehitler diyarı Sarıkamışta,
Sarıkamışın kış turizminin geliştirilmesine
katkı koyuyor. Bu, Karstaki inanç ve kültür turizmi anlamında sahip
olduğumuz çok sayıda değerimiz var, bu değerlerin sadece
ülkemizde değil yurt dışında da insanlar tarafından
ziyaret edilmesi anlamına geliyor. Bu insanların gelip bu tarihî
varlıklarımızı gezmesi, inanç turizmi anlamında Hasan
Harakani Hazretlerinin ne anlama geldiğini gelip yerinde görmesi
anlamına geliyor ve Karsın çok önemli olan balını,
kaşarını, gravyer peynirini yerinden almak anlamına
geliyor. Düşünün, Avustralyayla yaptığınız bir hava
ulaştırması anlaşmasını bir ufuk turuyla getirip
Kars ölçeğine indirgerseniz Karsın esnafının da
kalkınması anlamına geliyor, Karsın insanına istihdam
yaratmak anlamına da geliyor. Dolayısıyla, havacılık
anlaşmalarını böyle değerlendirmek lazım, bölgesel
iş birliği projelerini böyle değerlendirmek lazım. Yerelden
bölgesele, bölgeselden globale ulaşmak veya tersinden bakmak lazım.
Bölgede ortak bir faaliyet alanı oluşturmak anlamına geliyor,
böyle bakmak lazım.
ICAOnun
Başkanı birkaç gündür burada, Türkiyede. Bu çok önemli bir
olaydır. Dünyada sivil havacılık otoritesinin en başı
olan insan, Dışişleri Bakanımızla görüşüyor,
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanımızla
görüşüyor, bunlarla görüşmeye çalışıyor çünkü
geldiğimiz noktanın bir sonucudur, bu anlamda çok önemlidir.
Sivil
havacılık endüstrisi gelişiyor. Uçak sayısı eğer
bugün 110dan 347ye çıkmışsa, biz 2023 hedefi olarak 750 uçak
hedefi ortaya koymuşsak ve de kendi uçağımızı
artık kendimiz yapma hedefini ortaya koymuşsak ve de dünyanın
belli başlı hava yolu şirketlerinin uçaklarının
artık Türkiyede bakımını, onarımını
yapıyorsak, biliniz ki bu, bütün bu anlaşmaların sadece iki ülke
arasındaki anlaşma boyutuyla değil dünya sivil
havacılığının Türkiyeye yansıması
anlamında çok çok önemlidir.
Ben,
dolayısıyla, anlaşmalara bu boyutuyla bir ufuk turu yaparak,
nereden nereye gidiyor Türkiye, nereden nereye geldi, bu gözle bakılmasını
ve böyle görülmesini temenni ediyorum, düşünüyorum ve bu
anlaşmanın ülkemize, Avustralyaya, sivil havacılığa,
dünya sivil havacılığına hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.
SIRRI
SAKIK (Muş) Sayın Başkan, konuşmacı
uluslararası anlaşmadan bala kadar, kaşara kadar geldi. Biz
dersek Tüzükte yok böyle bir şey. diyorsunuz.
BAŞKAN
Şahsı adına söz isteyen Ali Ercoşkun, Bolu Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Merak ediyorum, Bolu hakkında bir şey söyleyecek mi?
ALİ
ERCOŞKUN (Bolu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bildiğiniz gibi, 5 Haziran 1945 tarihinde onaylanan 4749 sayılı
Kanunla, 7 Aralık 1944 tarihli Chicago Milletlerarası Sivil
Havacılık Anlaşması yürürlüğe girmiştir fakat
yürürlüğe giren bu anlaşmada ticari hakların düzenlenmesi
konusunda bir mutabakata varılamamış, dolayısıyla
ticari hakların ikili sözleşmeler yoluyla düzenlenmesi gereği
doğmuştur. Hükûmetimiz, bu çerçevede, 11 Şubat 1946da Amerika
Birleşik Devletleri ve İngiltere arasında imzalanan Bermuda
Anlaşmasını örnek alarak, ülkemizin konumunu ve
uluslararası hava trafiğinin ülkemiz üzerinden gerçekleşmesinin
sağlayacağı çıkarları göz önünde tutarak bugüne kadar
birçok ülkeyle hava ulaştırma anlaşması
imzalamıştır. Bu anlaşmalar aynı zamanda millî sivil
havacılığımızı teşvik etmekte ve
kalkındırmaktadırlar. Ülkemizin yaptığı bu
anlaşmalar Bermuda tipine uygun olup esas olarak çerçeve
anlaşması niteliğindedir ve karşılıklılık
esasına dayanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana ülkemize, milletimize hizmet
eden tüm hükûmetlere siyasi görüşü ne olursa olsun teşekkür ediyoruz.
Bu hizmetleri inkâr etmiyoruz, yok da saymıyoruz fakat AK PARTİ
hükûmetlerinin yapmış olduğu icraatları
karşılaştırabilmek için bazı tespitlerde de
bulunmamız gerekir. Bu anlaşmayla ilgili olduğunu
düşündüğüm iki konuda rakamlar vererek bu tespitleri yapmak
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2002 yılında ülkemizin toplam ihracatı 36 milyar dolar iken,
2010 yılı sonu toplam 114 milyar dolar olmuştur.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) İthalat? İthalat
ne kadar?
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) 2011 yılı
sonunda ise 136 milyar dolar olarak gerçekleşmesini bekliyoruz yani
ihracatımız yaklaşık 4 kat artmıştır.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) İthalat ne kadar
artmış? Cari açığı söyle!
ALİ ERCOŞKUN (Devamla) Bu noktada 2001
yılı sonunda Avustralyayla yapılan ihracat sadece 84 milyon
dolarken, 2010 yılı sonunda bu rakam 336 milyon dolara
çıkmıştır yani bu da 4 kat artmıştır. 2011
yılı sonu itibarıyla ise 400 milyon dolarları geçmeyi
hedefliyoruz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) İthalatı da söyler misiniz.
ALİ
ERCOŞKUN (Devamla) Toplamdaki ihracatımızı on yıl
içinde 5 kat fazla artırmayı başarmış durumdayız.
Bu başarıyı daha da önemli kılan mesele ise aynı dönemde
Avustralyayla yaptığımız ithalat sadece 2 kat
artmıştır. 2001 yılında Avustralyadan yapılan
ithalat 211 milyon dolar iken 2010 yılı sonu itibarıyla sadece
445 milyon dolara yani 2 katına çıkmıştır.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) 2010da eksi 107.
ALİ
ERCOŞKUN (Devamla) Üstelik bu artışı Avustralya ile
doğrudan bir uçuş yapmadan sağlamaktayız. Yani şu anda
herhangi bir vatandaşımız veya herhangi bir iş
adamımız Avustralyaya gitmek istediğinde ve ülkemizin gururu
olan Türk Hava Yollarını kullanmak istediğinde ilk önce Güney
Koreye uçuluyor, Güney Koreden bir başka ülkenin hava yolu şirketi
kullanılarak Avustralyaya gidiliyor. Dolayısıyla direkt bir
uçuş sağlayamıyoruz.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Boludaki orman köylülerinden bahset.
ALİ
ERCOŞKUN (Devamla) Yani 2010 yılı sonu itibarıyla
dünyanın en fazla uçuş noktasına sahip ilk on hava yolu
şirketi arasına giren Türk Hava Yolları, Amerika Birleşik
Devletlerinin birçok noktasına direkt gidebilirken veya Brezilyaya
direkt uçabilirken, sırf bu anlaşma yürürlüğe girmediği
için, Avustralyaya direkt veya endirekt bir uçuş yapamamaktadır.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Boluda sanayi yok, sanayi.
ALİ
ERCOŞKUN (Devamla) Tabii, söz Türk Hava Yollarına geldiğinde
birkaç noktaya değinmek lazım. Çünkü 2001 yılında Amerika
Birleşik Devletlerinde gerçekleşen 11 Eylül
saldırılarından sonra tüm dünyada uluslararası hava yolu
şirketleri iflas noktalarına gelmiş ve birçok kapanmalar
yaşanmıştır. Türkiyede ise AK PARTİden önce sadece
toplumun belli bir kısmının faydalandığı bir
şirkettir Türk Hava Yolları. 2002 yılında AK PARTİ'nin
milletten aldığı yetkiyle tek başına iktidara
gelmesiyle birlikte ülkemiz, birçok meselede olduğu gibi, ulusal havacılık
sistemimizde de büyük bir değişim yaşamıştır ve
Türk Hava Yolları, tüm dünyanın aksine, devamlı büyüyen bir
başarı hikâyesi hâline gelmiştir. AK PARTİden önce hemen
hemen yok hükmünde olan sivil havacılık şirketleri birbiri
ardına kurulmuş ve gerek ülke içinde gerekse uluslararasında
ülkemizi başarıyla temsil etmektedirler. Aslında,
Türkiyenin ve Türk milletinin bölgesinde lider, dünyada parlayan bir
yıldız hâline gelmesinin neticesidir bu durum. Nasıl Türkiye
sadece sekiz yılda dünyanın 26ncı büyük ekonomisinden 17nci
sıraya yükselmişse Türk Hava Yolları da 2010 yılı sonu
itibarıyla 2005 yılındaki yolcu payını beş
yılda 2 katından fazla artırarak dünyada en fazla yolcu
taşıyan 18 hava yolu şirketinden biri hâline gelmiştir.
Ülkemiz, Türkiyemiz,
nasıl Avrupa Birliği ülkeleri bir bir sıkıntı
yaşarken, Yunanistan yanı başımızda iflas
noktasına gelmişken bu ülkelere ders verecek hâle geldiyse Türk Hava
Yolları da 2023 yılında dünyada 1 numarayı hedeflemektedir.
Tabii biz burada, bu
kürsüde Brezilyayla yapılan ticari anlaşmalarda Bolunun
sorunlarını, işte
Romanyayla yapılan anlaşmalarda sağlık meselelerini
duymaya alıştık. Ben bugün Avustralyayla alakalı
konuşurken ister istemez bu noktalara da değinmeden
geçemeyeceğim. Çünkü bu kürsüde rant, yandaş, peşkeş
laflarıyla gerçekten farklı noktalara vatandaşı çekmeye
çalışmanın kimseye bir fayda sağlamayacağını
düşünüyorum.
Daha dün Bolu
Milletvekilimiz Sayın Tanju Özcan ormanla alakalı bir konuşma
yaptı. Ne dedi? 2002 yılında neydi, şimdi ne oldu? Ben
size söylüyorum: 2002 yılında Bolu ili genelinde orman emvali üretimi
500 bin metreküp iken bugün 2011 yılı sonu itibarıyla bu rakam
1,5 milyon metreküpe çıkmış durumda.
HAYDAR AKAR (Kocaeli)
Kim yapıyor? Köylü mü yapıyor, müteahhitler mi yapıyor?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) Tanju Bey, doğruyu mu söylüyor? Doğru mu?
ALİ ERCOŞKUN
(Devamla) Bunların her biri resmî rakamlardır kontrol
edebilirsiniz.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) Arkadan doğru olmadığının tasdiki geldi.
BAŞKAN Sayın Ercoşkun, lütfen gündemle
ilgili konuşalım.
ALİ ERCOŞKUN
(Devamla) 2002 yılında ortalama metreküp başına,
köylümüz, vatandaşımız 20 lira alırken, bu yıl, 2011
yılında 55 lira ile 75 lira arasında rakamları
almaktadır ve vatandaşın izni, rızası olmadan
Şimdi, patates
ekimiyle alakalı, tarımla ilgili konuşma yapıyor Sayın
Milletvekilimiz, diyor ki: Niye yasaklıyoruz bunu? Ne olacak, şu
BAŞKAN Sayın Ercoşkun, lütfen konuyla
ilgili görüşelim.
ALİ ERCOŞKUN
(Devamla) Eğer, eğer
Konuyla ilgili zaten
bunlar Sayın Başkanım.
BAŞKAN Lütfen
Dün dünde kaldı, o dündü
Sayın Ercoşkun.
ALİ ERCOŞKUN
(Devamla) Evet, yeni şeyler söylemek lazım şimdi.
Şu anda eğer
biz vatandaştan aldığımız şeyleri, köy köy
dolaşarak bunları icraata geçirmezsek işte böyle yalan
yanlış şeyleri burada ifade etmiş oluruz. Çünkü eğer
on yıldan beri Dörtdivanda patates hastalığından
dolayı o bütün ovanın patates ekemediğini ve oradaki köylünün bu
hastalıktan dolayı bu gelirden mahrum kaldığını
bilmezsek şu anda bu köylüyü bu meseleden kurtarmak için alınan
tedbirleri de yanlış yorumlarız, çıkarız, burada
herkes bize güler.
HAYDAR
AKAR (Kocaeli) Ne tedbir aldınız, onu söyle!
ALİ
ERCOŞKUN (Devamla) Aynı şekilde, AK PARTİ hükûmetlerinin
en büyük başarısının sağlık alanında
olduğunu gördüğümüz hâlde, Mengende yeni bir hastanenin
inşaatının başlayacağını bildiğimiz
hâlde oradaki sağlık hizmetlerini eleştirmeye kalkarsak
vatandaş bize güler ve bu kürsünün de saygınlığı bu anlamda
kalmaz diye düşünüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; havacılık anlamındaki
bu gelişmeler Boluda da ciddi manada kendisini göstermekte çünkü Bolu
olarak, Ankara-İstanbul arasında, ciddi manada, turizmin
desteklenmesi için bir havaalanına ihtiyacımız var.
Ben,
buradan 22nci ve 23üncü Dönem milletvekillerimize ve Sayın Bolu Belediye
Başkanına teşekkür ediyorum ve Bolulu hemşehrilerimize,
Boludaki tugay komutanlığına ait pistteki
havaalanının her türlü yazışmasının tamamlanmak
üzere olduğunu ve önümüzdeki dönemde hizmete geçmeye
başlayacağını da müjdelemek istiyorum.
ALİ
SERİNDAĞ (Gaziantep) O yazışmaları vilayet
yaptı!
ALİ
ERCOŞKUN (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu anlaşmamızın, Avustralyayla gerçekleştirilen bu
anlaşmanın Türk Hava Yollarının ve ülkemize hizmet eden
diğer hava yolu şirketlerinin havacılık faaliyetlerine
katkıda bulunacağı ortadadır fakat asıl katkı
ülkemiz ile Avustralya arasında ekonomik, sosyal ve hatta kültürel
ilişkilerde olacaktır.
Türkiye
ile Avustralya arasında gelişmekte olan tüm ilişkilere
katkıda bulunmak amacıyla imzalanan bu anlaşmanın
hayırlara vesile olmasını temenni eder, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ercoşkun.
Görüşmeler
tamamlanmıştır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın İnce.
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN
Yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özcan, Sayın Özkan, Sayın Tezcan, Sayın Aksünger,
Sayın Gök, Sayın Genç, Sayın Tayan, Sayın Toptaş,
Sayın Serindağ, Sayın Çıray, Sayın Akar, Sayın
Acar, Sayın Soydan, Sayın Güneş, Sayın Karaahmetoğlu,
Sayın Altay, Sayın Kaleli, Sayın Demiröz, Sayın Kaptan,
Sayın Atıcı, Sayın Güven, Sayın Ekşi.
Yoklama
için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/425) (S. Sayısı: 22)
(Devam)
BAŞKAN
- Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
Moroğlu, bir söz talebiniz vardı.
Yok.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.47
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati:17.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Özlem YEMİŞÇİ (Tekirdağ), Tanju ÖZCAN (Bolu)
-----
0 -----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
22
sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AVUSTRALYA HÜKÜMETİ ARASINDA
HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 28 Nisan 2010
tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Madde üzerinde söz talebi?
OKTAY
VURAL (İzmir) Oktay Öztürk.
BAŞKAN
Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY
ÖZTÜRK (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avusturalya Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Elbette
ki Türk Hava Yolları ağının genişlemesi ülkemiz
açısından faydalıdır, okyanus ötesine gidemediği yerin
kalmaması bizim temennimizdir. Ülkemizin coğrafi
yapısını dikkate aldığımız vakit
uluslararası hava servislerinin ülkemiz üzerinden geçmesiyle elde
edeceğimiz ekonomik ve diğer faydaları dikkate aldığımızda,
iki ülke arasındaki mesafenin kısalmasını dikkate
aldığımızda bu anlaşmanın faydalı
olacağına inanıyor ve olumlu
baktığımızı ifade etmek istiyoruz.
Şimdi
hepinizden özür dileyerek konunun dışına
çıkacağım. Baştan özür diliyorum çünkü biz bir
anlaşmanın uygunluğunu burada tartışırken
ülkemizin bir ücra yerinde, aileler içerisinde, aile fertleri arasındaki
anlaşmaların bozulmasına sebebiyet verecek birtakım
gelişmeler cereyan etmektedir. Günlerdir insanlarımız feryat
ediyorlar. Erzurumun Pasinler ilçesinde -ki buna ilaveten diğer yerlerimizde
de aynı şey söz konusu- erken kar yağması ve don
vurması neticesinde patates toprak altında kaldı, üşüdü,
pancar toprak altında kaldı, üşüdü. Bu arada, kurtarabildikleri
de ambarlarda bekliyor.
Sayın
milletvekilleri, bu insanlar çok kıt kanaat geçim şartlarına
sahip insanlar. Buradan elde ettikleri ürünleri satmak suretiyle ekmek
parasını temin ediyorlar çünkü tarım destekleme
politikalarıyla buğday ekimi zaten bitirilmiş bir vaziyette.
Dolayısıyla buradan aldıkları ürünleri pazarda satmak
suretiyle ekmeklerini temin ediyorlar. Şu anda bütün bu imkânlardan
yoksun, başka bir gelir kaynakları da olmadığından
Hükûmetin tez elden bu meseleye el atmasını ve çare
bulmasını istemektedirler. Biraz önce bir sayın milletvekilimiz
yüreğimize su serpecek birtakım gelişmeler olduğundan bahsetti.
Onu da umutla bekliyoruz ki inşallah bu konuda alınan kararlar varsa
bunların vatandaşa bildirilmesinde fayda var.
On
yıldır bu İktidarın belki de en büyük
yanlışlarından birisi Türk tarımına
bakışındaki yanlışlığı düzeltmemesi,
şaşı bakmasıdır. Şöyle ki meseleye Avrupa
Birliğinin direktifleri doğrultusunda bakmaktadır. Oysaki biz
Türk üreticisinin gözüyle ve onun açısından bakıp Türk
üreticisinin ekonomik prensipler
doğrultusunda üretimini devamlı kılmak ve böylece 70
milyon tüketicinin ekonomik alım gücü içerisinde sağlıklı
gıda tüketiminin garanti altına alınmasını istiyoruz.
Bugün
Pasinlerde patatesin, pancarın, lahananın tarlada kalması,
başka yerlerde narenciyenin dalında kalması, besicinin tükenme
noktasına gelmesi, süt üreticisinin iflasa sürüklenmesi, Müslüman Türk
milletinin Kurban Bayramında Avrupadan devlet eliyle ithal edilen
geçmişi belli olmayan ithal hayvanlara mecbur bırakılması
yanlışının sebebi bu bakış açısıdır
bizce.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, geçmişte söylediğimiz gibi iki müessesenin
oluşturulmasını önemsiyoruz. Mademki bütün meselelere Avrupa
gözüyle bakıyoruz, Avrupa Birliği ülkelerinde de bunlar uygulanmakta.
Bunlardan birisi, Et ve Balık Kurumunun yetkilerini artırarak hayvan
ürünleri pazarlama regülasyon kurumunun kurulmasını önemsiyoruz.
Toprak Mahsulleri Ofisinin yetkilerini artırarak tüm bitkisel ürünler
pazarlama regülasyon kurumunun oluşturulmasını önemsiyoruz.
Bunlar olunca, bunlar aynı zamanda üretici birlikleriyle de koordineli
çalışarak neyi ne kadar üretecek, üretilenin pazarlanması
garanti altına alınacak, sanayileri desteklenecek,
halkımıza sağlıklı, kendi ürettiği gıdalar
sunulduğu gibi ihracatın da önü açılacak, böylelikle Türkiye hem
tarımda gelişecek hem de yabancı ülkelerin tarımsal ve
gıda ürünlerinin açık pazarı olmaktan kurtulacak.
Biliyorum
şu anda aklınızdan geçiyor, biz şu kadar destek veriyoruz,
para veriyoruz diyeceksiniz. Bizce sonuç ortada. Türk milleti ne idüğü
belirsiz ete mahkûm olmuş, et, süt ürünlerini zaten almaktan yoksun ama
verdiğiniz destekler tarıma gitmiyor, bazı malum çevreler
tarafından tarım dışı alanlarda kullanılıyor;
bunu siz de biliyorsunuz, bütün Türkiye de biliyor.
Bu
nedenle diyoruz ki mağdur olan bölge üreticisinin zararının
giderilmesini önemsiyoruz, süratle bu konuda kararlar alınmasını
istiyoruz. Bu üreticilerin kredi borçlarının bir yıl süreyle
ertelenmesini istiyoruz. Patates üreticilerinin elinde kalan patateslerin Fakir
Fukara Fonuna ücret karşılığı verilmesini istiyoruz.
Bölgede önemli bir patates üretim merkezi olan Pasinler ilçesinde en az 5 bin
ton kapasiteli modern depolama tesislerinin bir an önce yapılarak
işletime açılmasını istiyoruz.
Bu
temennilerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın
Demirel, söz talebiniz var.
Buyurun.
IX.- AÇIKLAMALAR
1.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirelin, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğana acil şifalar dilediğine ve Diyarbakır
Araştırma ve Eğitim Hastanesinde yatan hastaların,
refakatçilerinin ve sağlık personelinin sorunlarının
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
RUHSAR
DEMİREL (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben,
öncelikle Sayın Başbakana acil şifalar temennisiyle geçmiş
olsun demek istiyorum ama şunu bilmeli ki kendisinin dikkatini çekmek için
bunu söyledim.
Türkiye'nin
birçok yerinde sağlık sorunu olan insanlar Sayın Başbakan
kadar şanslı değiller. 11 Milletvekili olan Diyarbakır
ilimizde birkaç gündür sürmekte olan sağlık problemini, biz
sabırla bekledik ki kendi milletvekilleri dile getirsin diye. Bir yıl
önce TOKİ tarafından yapılıp hizmete açılan
Diyarbakır Araştırma ve Eğitim Hastanesinde yatan
hastaların, refakatçilerinin ve oradaki sağlık
çalışanlarının sorunları, özellikle ısınma
problemleri, fuel oille ilgili ödenek yetersizliği, sistem arızaları
ve hastanenin yarısının hâlihazırda şantiye hâlinde
olduğunu belirtmek istiyorum.
Bu
konuya özellikle milletvekillerimiz, Sayın Sağlık Bakanı ve
Sayın Başbakanımızın, kendi sağlık
sorunları da olması itibarıyla empati göstereceğini ve ilgi
göstereceklerini umuyorum.
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/425) (S. Sayısı: 22)
(Devam)
BAŞKAN
- Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen,
İlhan Demiröz, Bursa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Demiröz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının 1inci maddesinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Güney
yarım kürede yer alan, karadan komşusu olmayan Avustralyada verimli
ovaların yer aldığını biliyorum. Bu ifademden daha
sonra tarım konusunda bahsedeceğimi belirtmek isterim.
İkili
anlaşmaların, Tarım Komisyonumuza geldiğinde
belirttiğimiz gibi, dilerim, neticeleri faydalı olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, Avustralya ile hava ulaşımını
hazırlayan yetkililere Bursa Yenişehir Havaalanından bahsetmek
istiyorum. Bursa bir tarım kenti, Bursa sanayi kenti, Bursa turizm kenti.
Bursa, aynı zamanda göç alan bir ilimiz 2,5 milyon nüfusuyla, Artvinden,
Trabzondan, Erzurumdan, göçmenlerden, Balkanlardan, Bulgaristandan göç alan
bir ilimiz. Ancak değerli milletvekilleri, sorarsanız Bursa
Yenişehir Havaalanından herhangi bir ile direkt olarak kaç tane hava
ulaşımı var? derseniz, sadece Ankaraya günde 2 defa
ulaşım olduğunu söylemek isterim.
Peki,
turizmde, sanayide, tarımda en önde gelen illerden olan Bursaya bunun
niçin reva görüldüğünü öğrenmek istiyorum. Çünkü her iktidar
döneminde çok değerli bakanlarımızın olduğunu da ifade
etmek istiyorum. Hemen şunu söyleyebilir arkadaşlar: Efendim, Ankara
üzeri
Ama Ankara üzeri
Bugün direkt olarak Bursadan Antalya, Trabzon,
Erzurum, hiçbir ile direkt bir uçuşumuz yok. Ankaraya geleceksiniz, iki
saat bekleyeceksiniz, uçak değiştireceksiniz ve ondan sonra da
başka bir uçakla bulunduğunuz ile gideceksiniz.
Değerli
arkadaşlar, ayrıca dış hava ulaşımında da
Bursanın sıfır çektiğini söylemek istiyorum.
Uluslararası hava ulaşımına müsait olan Yenişehir
Havaalanının bu şekilde kullanılmamasının bir
amacı mı var diye düşünüyorum ve bu amacının da
sakın ola, şehrin içerisindeki Yunuseli Havaalanını faaliyete
geçirmek için bir anlam taşıdığının
olmamasını diliyorum. Zira Yunuseli Havaalanı değerli
arkadaşlar, şehrin içerisinde ve tamamen birinci sınıf
tarım alanlarının bulunduğu bölgede.
Bu
bakımdan, buradan az önce konuşan AKPli
arkadaşlarımıza şöyle seslenmek istiyorum: Uçak
sayıları, havaalanı sayıları mutlaka
artmıştır, zaman içerisinde de artması gerekir ama
şunu da gayet iyi bilmemiz gerekir ki maalesef Bursamızdan hava
ulaşımının tamamen Ankara olduğunu da belirtmek
isterim ve buradan, yetkililerinden, bu konunun bir an önce çözülmesini
istediğimizi ifade etmek isterim.
Arkadaşlar,
konuya devam ediyorum ve yukarıda ifade etmiştim, ikili
antlaşmalarda tarımla ilgili konuya değineceğimi
söylemiştim. Evet, 18 Ocak 2007 tarihinde Tarım İşletmeleri
Genel Müdürlüğü ile Batı Avustralya Tarım ve Gıda
Departmanı arasında bir anlaşma imzalanmış. Hangi
noktada olduğunu gerçekten bilmiyorum ama bunu öğrenmek için çaba
sarf edeceğim. Çünkü, değerli arkadaşlar, her gün gündeme gelen,
belli zamanlarda konuşulan Somali, 1980lere kadar, gıda üretimi
bakımından kendine yeterliliğini koruyan, ihracat yapan
ülkelerden birisiydi. Ancak, IMF ve Dünya Bankası kıskacında,
kamuya ait çiftlikler Dünya Bankası kontrolünde kapatılmış
veya özelleştirilmiş, en verimli tarım arazileri çiftçi
olmayanların, çok uluslu şirketlerin eline geçmiştir, su ticaretleştirilmiş,
mera ve otlak koruma hizmetleri ihmal edilmiş, kamuya yatırım
yapılması âdeta yasaklanmış, tarım destekleri
kaldırılmış ve tarım yok edilmiştir. Bugün
gelinen nokta, yaşanan süreçte, işte, kıtlık ve
açlıktır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemize gelirsek, 1980lere kadar kendi kendine yeten bir
ülkeydik ancak Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının en üst düzey yöneticileri, Bakan,
Müsteşar ve diğerlerinin, kendi kendine yeterliliği bir palavra
olarak nitelendirmelerini, ülkemizdeki tarımın gözden
çıkarılışının ilk işaretleri olarak tespit
edebiliriz. Üreticiler üretimden çıktıklarını
açıkladıkları zaman Tarım Bakanı Kârdan zarar
ediyorlar., Süt mitingleri ideolojik mitingler., bir bakan Gözünüzü toprak
doyursun., Artistlik yapma lan!, Ananı da al git! diyen, Artistlik
yapma!, Sesini yükseltme! diyen bakanlarımızın olduğunu
ifade etmek istiyorum. Hâlbuki, değerli milletvekilleri, ülkemiz
coğrafi konumu, toprak ve su varlığı, iklim koşulları
ve ekolojik zenginliği nedeniyle oldukça yüksek bir tarım
potansiyeline sahiptir. Sahip olduğu üretim potansiyeli, geniş ürün
deseni ve önemli pazarlara yakınlığı dikkate
alındığında Türkiye'nin dünya tarımında önemli
bir konuma sahip olması gerektiği ortaya çıkar. Ancak uygulanan
yanlış politikalarla bir yönden çiftçi tarımdan
uzaklaşmış, öte yandan da ihracat
kısıtlanmış, üstelik ithalat yoluyla döviz kaybı
yaşanmıştır, ayrıca, sübvansiyonlarla
desteklendiği için dışarıdan ucuza alınan ürünler
yerli üreticilere rakip olmuş, onların ürünleri ucuza satmasına
ve yoksullaşmasına neden olmuştur. Kısacası, Türkiye
toprağı aç, insanı aç, hayvanı aç bir ülke hâline
gelmiştir. Bunun baş nedeni ülkemiz tarımının 1980li
yıllardan bu yana IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar
tarafından biçimlendirilmesidir. Bu kuruluşların denetiminde
uygulanan tarım politikalarının özü bir yandan çok uluslu
tarım gıda şirketleri için yeni ve geniş pazarlar açmak,
öte yandan çiftçileri topraktan kopartmak, ucuz iş gücü olarak kentlere
göçlere zorlamak olmuştur.
Değerli milletvekilleri, tarımı
destekleyen, girdi ve teknoloji sağlayan kurumlar
özelleştirilmiş veya tasfiye edilmiş, tarım birlikleri
zayıflamış, işlevsiz hâle getirilmiş ve tasfiye
koşulları yaratılmıştır. Kısacası,
çiftçi örgütsüz, desteksiz, çaresiz kılınmıştır. Bugün
gelinen noktada IMF ve Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü destekli
tarım politikaları ile tarım toprakları amaç
dışı kullanılmış, girdi maliyetleri
yükseltilmiş, tarımsal destekler kaldırılmış,
tarımsal kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi
gerçekleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, netice olarak
şunları ifade edebiliriz: Tarımda ithalatçı ülkeler
içerisinde yer aldık. Tarım alanlarını amaç
dışı kullandık. Tarımsal kamu kuruluşlarını
yok pahasına özelleştirdik. Meraları azalttık, amaç
dışı kullandık meraları. Çiftçi girdi fiyatları
yükseldi. 2,5 milyon hektar tarım alanı ekilmiyor. İnsanlar
tarımdan, köylerinden uzaklaştırıldı. Yine 2,5 milyon
hektar tarım alanının boş bırakıldığını
ifade etmek istiyorum.
Ve
bu Kurban Bayramında gördüğümüz gibi, ithalatla hayvan
açığını kapatmak isteyen Hükûmet döneminde, yani bu dokuz
yıllık dönemde hayvan varlığının 4 milyon
azaldığını ifade etmek isterim.
2006
yılında kendi çıkardığı Tarım Kanununu
dikkate almadığını ve bu Kanuna
uymadığını ifade etmek isterim.
Çiftçilerimizin,
Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifine olan
borçlarının katlanarak arttığını ifade etmek
isterim.
Özel
bankaların tarım alanlarına sahip olma yönünde hızla
ilerlediğini ifade etmek isterim.
Ve
son olarak tarımsal alanların sulanmasında önemli bir adım
atılmadığını söyleyerek, hepinizi saygıyla ve
sevgiyle selamlıyorum.
Sağ
olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Demiröz.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
Madde 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tufan
Köse, Çorum Milletvekili.
Buyurun
Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye bilim dünyasının ne mutlu ki Server Tanilli
Hoca gibi bir onur abidesi vardır. Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz hafta Server Tanilli Hocamızı kaybettik. O, salt bir
akademisyen değildi. O, içinde yaşadığı çağa ve
topluma karşı bir bilim adamı olarak sorumluluğunu yerine
getiren, emekten yana, haksızlıklara karşı olmanın
sorumluluğunu hayatının her alanında ve her döneminde
yerine getiren toplumcu bir aydındı.
Değerli
arkadaşlarım, eserleri ve fikirleri yolumuzu aydınlatan, bundan
sonra da hem bizim hem de gelecek kuşakların yolunu aydınlatacak
olan Server Tanilli Hoca ile aynı topraklarda doğmuş ve
yaşamış ve aynı idealleri paylaşmış
olmanın onurunu sizlerle ve yoksul halkımla paylaşmak istedim,
ışıklar içinde yatsın. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Avustralya ile yapılan bu
anlaşma dolayısıyla, ülkemizin Adalet ve Kalkınma
Partisinin on yıllık iktidarı dönemindeki dış
politikasına da kısaca değinmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dış politikada ideal olan, olması
gereken, barışçı ve bağımsız bir politika
yürütmektir. Yani dış politikamız hem barışçı
olacak hem de bağımsız olacak, yani yalnızca ulusal
çıkarlarımız savunulacak. Bugün ülkemizin dış politikası
bağımsız mı? Bunun kadar önemlisi, ülkemizin dış
politikası barışçı mı? Dış politikada
sınır komşularımızla, yakın
komşularımızla ilişkilerimize özel önem vermek gerekmez mi?
Peki biz bu önemi verebiliyor muyuz? Maalesef veremiyoruz, maalesef vermiyoruz.
Peki niye vermiyoruz, niye veremiyoruz değerli arkadaşlarım?
Değerli
arkadaşlarım, on yıldır siz de izliyorsunuz, bizim
dış politikamızı, silah ve petrol şirketlerinin,
gıda tröstlerinin yönettiği, kartellerin yönettiği Amerika
Birleşik Devletleri şekillendiriyor da ondan veremiyoruz.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ekonomik
bağımsızlığı olmayan ulusların siyasi
bağımsızlıkları da olamaz. Osmanlının son
dönemlerini hatırlarsanız, kapitülasyonlar nedeniyle dış
politikamızı İngilterenin, Fransanın, Almanyanın,
Amerikanın büyükelçilikleri yönetir hâle gelmişti. Maalesef on
yıla yaklaşan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde
de ülkemizin, halkımızın elinden üretim gücü
alınmış, yardımla geçinen ve yardım gözleyen bir halk
hâline getirmiştir. Yani ekonomik
bağımsızlığımız kalmamıştır. Ekonomik
bağımsızlığı kalmayan ulusların da
dış politikada da bağımsızlıklarından söz
edilemez.
Değerli
arkadaşlarım, üretmeyen milletler ya ırgat olacaklar ya hizmetli
olacaklar ya da emperyalist devletlerin paralı askerleri olacaklar.
Yapılan özelleştirmeler ile Tekelin özelleştirilmesiyle tütün
üreticimiz maalesef üretimden çekilmek zorunda kaldı. Ne oldu tütün
üreticimiz? Bitlis ne oldu, Tatvan ne oldu, güneydoğudaki, Karadenizdeki
tütün üreticimiz ne oldu?
VELİ
AĞBABA (Malatya) Malatya, Adıyaman.
TUFAN
KÖSE (Devamla) Malatyadaki tütün üreticimiz ne oldu? İstanbulda,
İzmirde, büyük metropollerde maalesef çalışanların
karşısına Bak, bunlar sizi bekliyor, bu fiyatlara, bu paralara,
bu ücretlere razı olmazsanız kapıda sizin yerinizde gözü olan
milyonlar vardır. denilen işsizler yığını hâline
getirildi. Et ve Balık Kurumunu özelleştirdik hayvan üreticisini
bitirdik. Bugün de gündemde olan, geçtiğimiz haftalarda
özelleştirmesi yapılan şeker fabrikaları
Çok önemli, çok
stratejik bir ürün değerli arkadaşlarım, 10 milyona yakın
insanı ilgilendiriyor. 10 tane şeker fabrikası
özelleştirildi -lütfen dikkatlice dinleyin- 922 milyon dolara zannedersem.
Sadece bu fabrikaların kotaları ve arazilerinin değeri bile
bunun üzerinde. Bu da önemli değil, ucuza satalım, ucuza satalım
ama yeter ki üretim devam etsin, yeter ki şekerde de dışa
bağımlı hâle gelmeyelim. Önemli olan budur. Dışa
bağımlı hâle gelirsek ekonomide, siyasette de
bağımsız tavır almamız, komşularımızla
iyi geçinmemiz mümkün değildir. Komşularımızla iyi
geçinmemiz için ulusal çıkarlarımızı savunacak barışçıl
ve bağımsız bir dış politika izlemek zorundayız.
Bu
vesileyle ben hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Köse.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3'üncü
maddeyi okutuyorum:
Madde
3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mevlüt
Aslanoğlu, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; tabii, biliyorum gideceksiniz, huzurunuzu bozmak istemiyorum.
Ama siyaset bir erdemliliktir, ilke ister, dürüstlük ister; siyasette
ağızdan çıkan her kelime bana göre o kişinin namusu,
şerefi, haysiyetidir. Siyasette erdemli olunmalı, ilkeli
olunmalı. Bu bir namus anlayışıdır, kişinin
kişilik anlayışıdır.
Bu
ülkede kurulmuş herhangi bir siyasi partiye oy veren kişilere vatan
haini demek benim için bir şerefsizlik, bir namussuzluktur. Bu ülkede
yasal olarak kurulmuş herhangi bir siyasi partiye oy veren kişilere
ben vatan haini dersem, ben o zaman demokrasiye, ben o zaman insan
haklarına, ben o zaman bu ülkedeki kişilik haklarına
karşı suç işlerim. Benim anlayışım budur, benim
bildiğim siyaset budur. Benim bildiğim siyaset, bu ülkede herhangi
bir siyasi partiye mensup herhangi bir kişiyi vatan haini ilan etmek,
hakikaten
Bilemiyorum
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Öyle bir şey yok.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bir dakika, bir dakika! Öyle bir şey var
mı yok mu, göstereceğim.
Bir
partimizin ilçe başkanı
Benim bir ilçe başkanım sizin
partinize oy veren kişilere vatan haini dese ben kıyamet
koparırım. Bu bir ilkesizliktir, bu siyaset değildir, bunun
adı gammazlıktır. Hele o yöredeki insanları, filanca
ilçedeki insanları, herhangi, sizin partinize oy veren kişileri
kastetsem o insanlara karşı en büyük
saygısızlığı yapmış olurum.
Çatalca,
İstanbulun hemen yanı başında, 62 bin nüfusu, 27 köyü, 9
mahallesi olan bir yerimiz. Yıllarca bu ülkeye canını
vermiş orada yaşayan insanlar. Kardeşçe, şereflice,
namusluca birbirlerine sarılmış Türkiye'nin örnek bir ilçesidir.
Her zaman bu ülkenin birlik beraberliği için her zaman Çatalca örnek bir
ilçemizdir ama her ne hikmetse orada 45 bin seçmen olan Çatalcada birinci
parti Cumhuriyet Halk Partisi, daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi,
Milliyetçi Hareket Partisi ama her ne hikmetse Adalet ve Kalkınma Partisi
İlçe Başkanı çıkıp diyor ki: CHPye oy verenler vatan
hainidir.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Nerede diyor?
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Nerede demiş?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) O gazete hangisi?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Buyurun
Buyurun
Dünkü haber. Dün
MEHMET
VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) 20 milyon insan oy vermiş, vatan
haini mi?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Gazete haberlerini getirmeyin buraya.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Kardeşim, Çatalcada bölgesel bir
gazete. Buyurun
Ben utanıyorum, siyaset adına utanıyorum.
Eğer
Çatalcada benim partimin bir ilçe başkanı bunu söylerse, biz
anında, dakikasında eylem yaparız. Buyurun, gazeteyi Sayın
Bakana takdim edeceğim. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Gazete haberleri doğru olmayabilir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ben anlamam. Çıksın
dünden beri
ben bekledim
Ben bekledim
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Biraz daha bekle. Gazete haberi doğru olmayabilir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Hayır arkadaş, biraz daha bekleme
yok. Birisini vatan haini ilan etmek beklenmez. Onur, şeref, haysiyettir
bu Ahmet Bey.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Doğru söylüyorsun.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Evet, birisini vatan haini ne demek biliyor musun?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Gazete haberi doğru olmayabilir.
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) Bizim ilçe başkanımız İsmet
Öztürk.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Vatan
hainliği ne demek Ahmet Bey?
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Gazete haberi doğru olmayabilir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Gazete haberi ben bilmem.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bu gazete böyle yazıyorsa
Bu gazete dün
İstanbulun her tarafına dağıtıldı. Bu gazete
yerel bir gazete.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) İlçe başkanı kim? Kim ilçe
başkanı?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Buyurun, vereceğim. Vereceğim
Vereceğim
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) İsmi ne o ilçe
başkanının?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Güçbilmez diye bir arkadaş
NUREDDİN
NEBATİ (İstanbul) Bizim ilçe
başkanı o değil, İsmet Öztürk bizim ilçe
başkanımız.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Öyle bir ilçe başkanımız yok.
BAŞKAN
Sayın Aydın, lütfen
Karşılıklı
konuşmayalım Sayın Aslanoğlu.
OSMAN
ÇAKIR (Düzce) Öyle bir ilçe başkanı yok.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ben bilmiyorum, buyurun. Ben bilmem.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Doğru değil o.
OSMAN
ÇAKIR (Düzce) Başlangıçta söylediğin ahlaki vasıflara
uymuyor. (AK PARTİ sıralarından Özür dile sesi)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Özür dilemem kardeşim. Burada
Burada
Bak burada, burada.
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Bilerek konuşun.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Buyurun kardeşim
Ne yazıyorsa
bakın. Buyurun
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Beyler, size bir tek görev düşer
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Size bir tek görev düşer
Bu ülkede
demokrasiye inanmış hiçbir siyasi partiye oy veren insanlara Vatan
haini demek bizim için şerefsizliktir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Aynı şeyi siz de çıkın
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Ama yanlış yapıyorsunuz. Mevlüt
Bey, öyle bir ilçe başkanımız yok bizim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Buyurun Hanımefendi, buyurun, gazeteyi veriyorum size
Gazeteyi veriyorum, buyurun.
BAŞKAN Sayın
Aslanoğlu
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) Mevlüt Bey, öyle bir ilçe başkanımız yok.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Ben sizin yerinizde olsam, gelir böyle bir
şeyden özür dilerim, özür! O dilemiyorsa siz dileyin. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Sayın Başkan
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun
Sayın Aydın.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Aydın
Ne söylüyorsunuz Sayın Aydın, buyurun. Ne için
söz istiyorsunuz, bir yerinize geçin.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sayın Başkan, basın açıklaması
yaptığından
Şimdi görüştüm, ilçe başkanına
farklı ifadelerde bulundu. 69a göre söz istiyorum.
BAŞKAN Ama
sataşmaya mahal vermeden, lütfen.
İki dakika söz
veriyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) İlçe başkanı değil.
diyorlar ya, ilçe başkanı.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Görüştüm şu anda.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) İlçe başkanı değil mi?
İlçe başkanı değil. diyorlar.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Mevlüt Bey, bir dakika
Mevlüt Bey
ÜNAL KACIR
(İstanbul) Ben öyle bir şey söylemedim. diyor.
BAŞKAN - Buyurun.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının, İstanbul
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlunun, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Evet, değerli arkadaşlar, Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (İstanbul) İlçe başkanı değil.
diyorsunuz değil mi?
AHMET AYDIN (Devamla) -
Bir saniye
Bir saniye
Bakın, değerli
arkadaşlar, tabii gazete haberleriyle biz burada eğer siyaset
yapacaksak, yarının nereye varacağı, sizden de kimin ne
söylediğini burada manşetlerle açıklarsak bu çok doğru
olmaz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) Ahmet Bey...
AHMET AYDIN (Devamla) -
Bir defa, öncelikle şunu söyleyeyim: Senin baştaki bütün ifadelerine
katılıyorum Mevlüt Bey. Siyaset bir erdemliktir, siyaset
doğrular üzerine yapılır. Burada, bu kürsüde doğruları
konuşmak zorundayız.
Gazetede çıkan bir
haberin nedenini, sonucunu, gerçekten böyle olup olmadığını
araştırmadan kalkıp burada böyleymişcesine gibi ifade
etmek, bence bir milletvekiline de yakışmaz, çok doğru bir ifade
de değil çünkü biz gazete haberleriyle değil, biz işin
aslıyla ilgileniyoruz, aslında böyle bir şey var mı yok mu.
Bunun böyle olmadığını İlçe Başkanımız
zaten basın açıklamasıyla duyurmuş. O ikinci basın
açıklamasını da eğer almış olsaydınız,
bunun böyle olmadığını bütün kamuoyu gibi sizler de
öğrenmiş olacaktınız.
O yüzden, değerli
arkadaşlar, lütfen, böyle olur olmadık haberlerle ilgili kalkıp
burada kimseyi zan altında bırakmayalım, kimseyi hiçbir
şekilde itham etmeyelim, doğru bir şekilde araştıralım.
Doğruluğundan eminseniz, gelin burada konuşun bunu. Bizim
de gerçekten buradaki bu manşete hiçbir zaman katılmamız mümkün
değil, katılmıyoruz. Doğru bir şey değil,
Başkanımız da böyle bir ifade kullanmamıştır.
Bunun böyle olmadığına dair yeni bir açıklama da yapmıştır.
Teşekkür
ediyorum.
Sağ
olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Aydın.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/425) (S. Sayısı: 22)
(Devam)
BAŞKAN
- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde
kabul edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir ancak ondan önce İç Tüzük 86 madde
gereğince oyunun rengini belirtmek üzere ve aleyhte olmak üzere söz
isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
VELİ
AĞBABA (Malatya) Kamer Bey, dikkat edin Salim Usluya!
Saldırıya uğramayasınız.
KAMER
GENÇ (Tunceli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
Gel,
araya gir, gir bakalım.
VELİ
AĞBABA (Malatya) Kamer Bey, içeride olabilir!
KAMER
GENÇ (Devamla) - AKPliler söz atıyorlar, araya girmem.
Şimdi,
Sayın Başkan, geçen gün ben burada Danışma Kurulu raporu
üzerinde konuşurken bana Gündeme gel... Daha dördüncü dakikada on dakika
konuşma hakkım varken sözümü kesti. Bir AKPli milletvekili geldi
yanıma -ben tabii geçen sene bir beyin ameliyatı da geçirdiğim
için- şiddetle beni itti, ben fark etmedim buraya çarpıldım.
BAŞKAN
Sayın Genç, dün dünde kaldı.
KAMER
GENÇ (Devamla) - Bir dakika, bir dakika
Konuşma!
BAŞKAN
Sayın Genç, lütfen.
OSMAN
ÇAKIR (Düzce) Ne demek o ya!
AYŞE
NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) Biraz nazik ol, nazik!
OSMAN
ÇAKIR (Düzce) Kürsüye yakışmıyor.
KAMER
GENÇ (Devamla) Şimdi, ondan sonra arkadaşlar, şunu vurgulamak
istiyorum: Bakın, eğer o beyin kanaması tekrar
BAŞKAN
Burada kimin konuşup konuşmayacağını siz belirleyemezsiniz.
KAMER
GENÇ (Devamla) -
tekerrür ederse onun sorumlusu sensin ve Salim Usludur. Bunu
da millete ilan ediyorum.
BAŞKAN
Tarzınız zaten ahlakınızı, edebinizi gösteriyor
sizin.
KAMER
GENÇ (Devamla) Ayrıca da Salim Uslunun beni niye ittiğini sonradan
fark ettim. Ben geçen sene KİT Komisyonunda Halk Bankası
hesapları incelenirken -meğer bu Hak-İşe verilen 400
milyar liralık bir kredi vardı Halk Bankasının, sonradan
onun faizini indirdiler- ondan bahsettiğim için bana bu husumeti
beslediğini anladım. Ondan sonra
Neyse, ben bunu kamuoyuna
söyleyeyim.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bu Mecliste tabii, Sadık Bey yani tam bir
Sadık Bey kimliğiyle AKPye yaranmak için şey ediyor ama
bakın burada devamlı takip ediyoruz Meclisi, bizim
dışımızda kimseye müdahale etmiyor, benim
dışımda kimseye müdahale etmiyor.
Şimdi,
arkadaşlar, ben niye bu şeyin aleyhinde aldım. AKP
zamanında Türkiye dış politikası karanlıklara
çevrildi. Şimdi, AKPnin Türkiyeyi karanlıklara ittiği kesin.
Şimdi, Amerika Cumhurbaşkanı Vekili geldi. Niye geldi bu
kişi? Bizim kara gözümüze mi aşıktı? Hayır. Türkiyeye
bir görev vermeye geldi. Türkiyeye hangi görevi vermeye geldi? Bir süre sonra
yine Amerikan Savunma Bakanı gelecek. Bize ne görev veriyor? Karanlık
bir durum. Siz Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak niçin geldiğini
biliyor musunuz?
Bakın,
bizim geleneklerde devletin başbakanları, bakanları yabancı
bir devlet adamıyla görüştüğü zaman yanında
Dışişleri mensubu olur. Tayyip Erdoğan
OSMAN
ÇAKIR (Düzce) Sen var mıydın?
KAMER
GENÇ (Devamla) Ne konuştular, bilmiyoruz. Türkiyeye hangi görevi
verdiler, bilmiyoruz. Böyle karanlık bir dış politika olur mu
değerli arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar)
Bir
Ahmet Davutoğlu diye bir kişi var, Dışişleri
Bakanı. Yahu, bir bakıyorsunuz, gidiyor, Libyaya 300 milyon dolar
veriyor o ile Ali Babacan. Biz paraları uçaklarla göndermedik, iki uçakla
gönderdik. diyor. Yahu,
arkadaşlar, muz cumhuriyetinde dahi devletin 300 milyon doları
getirilip de birilerine verilir mi? Verilir mi, söyleyin! Bu, devlet
ciddiyetiyle bağdaşır mı? Bu paralar kimin cebine gitti?
Hakikaten, 300 milyon dolar verildi mi, verilmedi mi veya kime verildi veya o
verilen paraların bir kısmı tekrar cebe geldi mi, gelmedi mi?
Yahu, arkadaşlar, devlette bir ciddiyet olması lazım. Bu
devletin ciddiyetine bu kadar darbe vurulur mu? Ben, efendim, falanca devlete
300 milyon dolar para verdim. Kimin parasını verdin? Babanın
parasını mı verdin? Fakir fukaranın, aç kalan
insanların, bugün Vanda soğukta donan insanların hayatı pahasına
sen o parayı verdin. Senin hakkın mıdır bu parayı
vermek? (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Şimdi,
Suriyenin rejim muhaliflerini getiriyorlar, Türkiyede para veriyorlar,
eğitiyorlar. Ondan sonra Suriyede tampon bölge yaratacağız.
diyor. Yahu, şimdi, bizim Suriyeyle
Arkadaş, sen Tayyip Bey, sen
bundan iki ay önce, üç ay önce gidip de Esatın koluna girdiğin zaman
yine o Esat, o
Esat, o Esat değil miydi? Yine o aynı yönetimi yok muydu? Peki, niye
gittin? Ondan sonra birdenbire Obamadan size talimat geldi, ondan sonra tuttun
Suriyeye cephe aldın! Peki, Suriyeye sen ne kadar para veriyorsun? Hangi
ödenekten veriyorsun?
Arkadaşlar,
bakın, dış politika millî bir politikadır. Eğer Tayyip
Erdoğan
Bizim dış
politikamız millî bir davadır. Hangi devlete karşı
savaş açılması gerektiğine Meclisçe karar veririz. Millî
duygularımız o zaman galeyana gelir ama birilerinin emperyalist
uşaklarının uşağı olmak için bu işlere
girmeyiz.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Yalnız Sayın
Kalelinin söz talebi var.
Buyurun Sayın
Kaleli.
IX.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Bursa Milletvekili Sena Kalelinin, CHPye oy veren vatandaşa
hain dediği iddia edilen AK PARTİ İlçe Başkanı ile
haberin yayımlandığı gazete hakkında bir işlem yapılıp
yapılmayacağına ilişkin açıklaması
SENA KALELİ (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce Sayın
Milletvekilimiz Mevlüt Aslanoğlunun sözlerine karşılık bir
hatırlatma yapmak istiyorum.
Aydınlık
gazetesini basıyorsunuz, AKPyi eleştiren milletvekili için fezleke
düzenliyorsunuz, Oda TVyi basıyorsunuz, gazeteci
arkadaşlarımızı tutukluyorsunuz ama CHPye oy veren
vatandaşa Hain diyen gazeteyi veya
hain diyen ilçe başkanını eleştirmiyor, koruyorsunuz.
Peki, bu gazete için ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Ayrıca,
Başbakan, dışarıda muayenehanesi olan bir profesöre
üniversite hastanesinde ameliyat oldu. Üstelik, herhâlde
olanaksızlıklar nedeniyle profesör kendi aletleriyle ameliyat etmek
istedi. Üniversite hastanelerinin durumu malum. Başbakan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kaleli.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avustralya Hükûmeti Arasında
Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/425) (S. Sayısı: 22)
(Devam)
BAŞKAN
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avustralya Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
|
Kullanılan
oy sayısı |
: |
211 |
|
|
Kabul |
: |
209 |
|
|
Ret |
: |
2 |
|
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
Kâtip Üye Tanju Özcan Bolu |
Böylece
tasarı kanunlaşmıştır.
2nci
sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Protokol ve
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Protokol ve
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/434) (S.
Sayısı: 24)
(xx)
BAŞKAN Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 24
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Lütfü
Türkkan, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın
Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ
TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile
Anlaşmaya İlişkin Protokol ve Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında MHP Grubu adına görüş belirtmek üzere
huzurlarınızda buluyorum.
Biraz evvel Cumhuriyet
Halk Partisi adına konuşan Sayın Mevlüt Aslanoğlunun
ifadeleri üzerine, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın Ahmet Aydının cevabı manidardır. Söyledikleri
bir ifade: Burada gazete haberlerini konu alıp Mecliste konuşma
yapmanın çok uygun olmadığını söylediler. Kendisi her
ne kadar haklı gibi görünse de, Türkiyede gazete haberleriyle insanlar
cezaevinde yatarken, Başbakan stadyuma geldiği zaman ayağa
kalkmadı diye bir paşa cezaevinde yatarken
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) Hiç öyle bir şey olmadı.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Hiç alakası yok, hiç alakası yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
Mevlüt Aslanoğlunun gazete başlığı üzerine
konuşma yapmasını hoş görmeye
çalışacaksınız.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) İyi araştırın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
Bu, ileri sürdüğünüz ileri demokrasi değil ama gerçek bir
demokrasinin gereğidir. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) İyi araştırın, öyle gelin. İyi
okuyun, iyi araştırın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
Sayın Engin Alanın cezaevinde bulunuş sebebi neydi?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Terörden yargılanıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
Başbakan geldiğinde ayağa kalkmadı diye. Doğru mu?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Terör örgütüne üyelikten yargılanıyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
Siz ne zamandan beri, Türkiyede, Başbakan geldiğinde ayağa
kalkmadı diye generalleri cezaevine atacaksınız? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ergenekondan yargılanıyor, Ergenekondan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
Atmadığınız gün, bu Mecliste demokrat olarak isminiz
geçecektir.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Ergenekondan yargılanıyor. O da yargının
işi, bizim problemimiz değil.
BAŞKAN Sayın
Türkkan, lütfen konuya gelelim.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yargının işi o, bizim problemimiz değil.
Yargıya müdahale etmeyin!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
Bu çifte vergilendirme anlaşmalarına geleyim Sayın Ahmet
Aydın, dinleyin.
Elbette, gayet gerekli
ve faydalıdır. Ayrıca, diğer ülkelerle imzalanan bu
anlaşmaların üç aşağı beş yukarı içerikleri
aynıdır. Yani Finlandiyayla ilgili veya bir başka ülkeyle
ilgili yapılan anlaşmaların detayları arasında hiçbir
fark yoktur. 1986da yani yirmi beş yıl önce böyle bir anlaşma
imzalamışız. Bu sürenin on altı yılında
Finlandiya Avrupa Birliği üyesi bir ülke, Türkiye ise son altı
yılında Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri yürüten bir ülke
konumunda ise ve şimdi bu anlaşmayı revize etmeye ihtiyaç
duyuyorsak bazı noktalar üzerinde durmamız gerekir.
Türkiye son
dokuz yıldır büyük çoğunlukla tek başına iktidar olan
bir AKP Hükûmetiyle yönetiliyor. Finlandiya ile son birkaç yıllık
ithalat-ihracat rakamlarımıza bakarsak hangi tarafın bu
anlaşmalardan en fazla fayda elde ettiği rahatlıkla ortaya
çıkıyor. 2005 yılında ithalat-ihracat dengesi Finlandiya
ile eksi 666 milyon dolar Türkiye aleyhine iken, 2007de bu eksi 1 milyar 168
milyon dolara, 2010da ise eksi 819 milyon dolara çıkıyor. Yani bizim
bir birim ihracatımıza karşılık Finlandiyadan dört
birim ithal etmişiz. Umarım ve dilerim ki Finlandiya ile 6 Ekim
2009de revize edilerek yeniden imzaladığımız çifte
vergilendirmeyi önleme anlaşması sonrasında Hükûmet bu tabloyu
iyi değerlendirerek durumu lehimize çevirecek yapısal önlemleri
alır.
Ancak
yalnız Finlandiya değil, ithalat-ihracat ilişkisi içerisinde
bulunduğumuz tüm ülkelerde genel duruma baktığımızda
maalesef geleceğe yönelik iyimser beklentiler içerisinde olamıyoruz.
Zira cari açık ve dış ticaret açığı
rakamlarımıza şöyle bir göz attığımızda
bunun nedenleri gayet iyi ortaya çıkıyor. Onar yıllık
dönemler itibarıyla baktığınızda 1980-1990
yılları arasında cari açığımız 13,6 milyar
dolar, 1991-2000 yılları arasında 17,6 milyar dolar, 2001-2011
arasında 300,3 milyar dolar. Yani Türkiye'nin gayrisafi yurt içi
hasılasının 2002de sadece binde 3üyken cari
açığımız, şu anda yani iktidarı devir
aldığınız günden dokuz yıl sonra yüzde 9,4e
çıkmış, 30 misli artmış cari açık. Siz
bu rakamlarla istediğiniz ülkeyle, istediğiniz anlaşmayı
yapın, bu ülkenin bayır aşağı giden ekonomisini
durdurmanız, kötüye gidişi durdurmanız mümkün olmayacak.
Türkiyede
son bir yıldır, iki yıldır gazeteleri
açtığınızda inşaat şirketlerinin
reklamlarından geçilmiyor. Hakikaten çok önemli. Türkiyenin en önemli
lokomotif sektörlerinden birisi inşaat sektörü ama mevcut durumda size bir
ikazda bulunuyorum bu sözlerimle beraber: Bankaların kredi
bacağında frene basmasıyla beraber, talepteki azalmayla beraber
o sizin TOKİden ihale vererek kolladığınız
inşaat şirketleri dâhil olmak üzere birçoğu batış
noktasına geliyor. Yani bir dönem kolladıklarınızın
daha sonra batışını seyretmek sizlere nasip olacak, bize
bile yetişemeyecekler.
MAHİR
ÜNAL (Kahramanmaraş) Türkiyede Kamu İhale Kurumu diye bir kurum
var biliyorsunuz Sayın Türkkan.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) - Bu bir temenni değil, bu size bir uyarı.
İnşaat sektörünün bu duruma gelmesiyle Türkiyede çok ciddi katma
değer yaratan bu sektörün bu duruma gelmesiyle beraber Türkiyede
Avrupada hep o hava attığımız 16 büyük içerisinde yer alan
ekonomimiz çok ciddi sekteye uğrayacaktır.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Siz de biraz hava atsanız ya, övünseniz ya!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) - İsimlerini vermek istemiyorum firmaların,
aralarında sizin çok ciddi kolladığınız firmalar da
var. Maalesef.
HALUK
EYİDOĞAN (İstanbul) Hazine arazilerinde müteahhitlik
yapıyor!
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) Şimdi, belki 2/B yasasıyla beraber cari
açığı düzeltmek üzere getirdiğiniz,
hazırladığımız bu yasa tasarısıyla beraber
bu inşaat şirketlerini tekrar kollamaya kalkacaksınız ama
onlara dahi nefesi yetecek durumda değiller. Yakında kokusu
çıkar, göreceksiniz hep beraber.
AKPnin
iktidarda olduğu son dokuz yıllık dönemde tahminî değerle,
2011 yılını da işin içerisine katarsak, toplam cari
açığımız 293.6 milyar dolar olmuş. Oysa bir önceki,
1994-2002 yıllarını kapsayan dokuz yıllık dönemde cari
açık 14,3 milyar dolar. Biraz daha geriye gidersek bu, 1985-1993
yılları arasında 13,7 milyar dolar. Yani AKP iktidarında
kendinden önceki on sekiz yılın toplamının 10 katından
fazla cari açık verilmiş. Bakın, her konuda yalan
söyleyebilirsiniz, bu milleti kandırabilirsiniz ama matematik denilen
müspet bir ilim var. İlimde rakamları
çarpıtırsınız ama neticelerini değiştirmeniz çok
kabil olmaz, bu rakamlar karşınıza böyle gelebilir.
Türkiye,
2011 yılı Ocak-Eylül döneminde toplam 99 milyar 502 milyon
dolarlık ihracata karşılık 181 milyar 661 milyon
dolarlık ithalat gerçekleştirmiş yani 82 milyar dolar yine
dış ticaret açığı vermişiz. Ben kendi
milletvekili olduğum Kocaelinden biliyorum, beş yıla yakın
da orada Sanayi Odasında Meclis üyeliği yaptım, yöneticilik
yaptım. Daha önce ziyaret ettiğimiz çok ciddi istihdam sağlayan
fabrikaların hepsinin teker teker lojistik depo hâline geldiğini
görüyorum. Son beş yılda bir tek fabrika açılışı
yapılmadı Kocaelinde, sanayi kenti Kocaelinde. Kocaeli milletvekili
arkadaşlarım da var burada, bir tek fabrika
açılışı yapılmadı. Üretmeyen toplumun geldikleri
son nihai merhaleyi -en son Yunanistanın- Yunanistan
Başbakanının Merkel önünde geldiği konumla size
hatırlatmak istiyorum.
Türkiyede
verilen bu açığın önemli bir kısmını Çin, Rusya
ve Amerika Birleşik Devletleri karşısında vermişiz.
Ben, şimdi, dünyanın 16ncı büyük ekonomisi olmakla övünen
Hükûmete şu soruları soruyorum: Büyüyoruz ama nasıl büyüyoruz?
Dış açık makro dengesizliğin nedeni değildir;
dış açık makro dengesizliğin göstergesidir yani
dış açığın nedeni yüksek ithalat ve onu mümkün
kılan makro çerçevededir. Hükûmet bunu ya göremiyor veya görmek istemiyor.
Önce, dokuz yıllık iktidarınız dönemindeki ithalat ihracat
rakamlarımızı, cari açık rakamlarımızı,
dış ticaret açıklarımızı hiçbir yalana dolana
başvurmadan düzgünce açıklayalım. Cari işlemler
açığı nasıl finanse ediyor, onu açıklayın. Bir
tanesi, işte bedelli askerlik yasasıydı, şimdi bir tane 2/B
yasası geliyor, arkasından da yabancılara mülk
satışı yasasıyla beraber bu cari açığı
finanse etmeye çalışıyorsunuz.
AHMET
AYDIN (Adıyaman) Bedellinin parası nereye gitti, kanunda açık.
Ne alakası var?
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) Deprem paralarıyla yol yaptığınız
gibi bunu da cari açıkta yapmayacaksınız, o zaman ne
diyeceksiniz bilmiyorum. Deprem paralarında Sayın Unakıtan
demişti ya IMF taksiti geldi, ödedik; ödemeyip de ne yapacaktık?
diye. Bunda da ne yapacağınızı bilmiyorum.
İnşallah, bunu da tarih dönemi içerisinde öğreneceğiz.
Kısa
vadeli yabancı sermaye hareketlerinin durumu, yabancı sermayenin
kompozisyonunu da öğrenmek istiyoruz. Yabancı sermaye diye gelen
paralar var ya, çok övünüyorsunuz, bunlar istihdam hacmi yaratmayan ve pozitif
olmayan, spekülatif alanlara gidiyor.
MAHİR
GÜNAL (Kahramanmaraş) On dakika doldu, on dakika.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) On dakika doldu mu Sayın Başkan?
Dolmamış daha. Biraz daha söylemem lazım.
BAŞKAN
Doldu Sayın Türkkan.
Buyurun.
LÜTFÜ
TÜRKKAN (Devamla) Özel sektörün ve kamunun ayrı ayrı borçları
nedir? 2002 yılından beri ne kadar artış göstermiştir?
Bu açıkların ve borçların İktidarınız dönemindeki
yıllar içinde gayrisafi millî hasılamıza oranı nedir?
Yapılan
centilmenlik anlaşması gereği ben de sözlerimi burada
bitiriyorum. Bu vesileyle, hazır kürsüye çıkmışken şu
anda evinde nekahet dönemini geçiren Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğana Cenabıallahtan acil şifalar
diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Türkkan.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE FİNLANDİYA CUMHURİYETİ
ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE
VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASI İLE ANLAŞMAYA
İLİŞKİN PROTOKOL VE NOTALARIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1- (1) 6 Ekim 2009 tarihinde İstanbulda imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya
ilişkin Protokol ve notaların onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN
- Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
- Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Protokol ve
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısının açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 208
Kabul : 207
Ret : 1 (*)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem Yemişçi Tanju
Özcan
Tekirdağ Bolu
Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
3üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin Su İhtiyacının Karşılanmasına
İlişkin Hükümetlerarası Çerçeve Andlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
Su İhtiyacının Karşılanmasına İlişkin
Hükûmetlerarası Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu 1/446) (S. Sayısı: 26)
BAŞKAN
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Rusya Federasyonu Hükûmeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/465) (S. Sayısı: 29) (*)
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon
raporu, 29 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının
tümü üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz
isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çelik. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
şahsım ve Barış ve Demokrasi Partisi adına
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonunun hava yolu anlaşmasına
ilişkin grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Günümüz dünyasının giderek ulusal üniter devletlerden
ulus devletlere, ulus üstü birliklere dönüştüğü, ulusal
sınırların ortadan kalktığı, küreselleşmenin
hat safhada, ulus üniter devletlerin içine kadar oynamaya
başladığı tarihî ve önemli bir süreçten geçiyoruz. Elbette
ki bu sürecin karakteristiğine bağlı olarak ilişkileri
ulusal ve uluslararası çapta ve çerçevede ele almak, buna dair bir
ilişkiyi bugünden yarına ertelemeden, dönemin görev ve
sorumlulukları nezdinde soruna yaklaşmak Türkiye Cumhuriyetinin de,
onun Meclisinin de görevi olsa gerek. Ancak gerek Çarlık Rusyası
döneminde gerek Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler döneminde gerekse günümüz Rusya
Federasyonu açısından soruna
yaklaştığımızda, Türkiye Cumhuriyetinin Rusyayla
olan ilişkileri tarihsel geçmişine bağlı olarak, hem
niteliksel noktada hem tarihsel ve kültürel gerekçelerle irdelenmeli, ele
alınmalı, soruna böyle yaklaşılmalıdır diye
düşünüyorum.
Tarih boyunca Karadeniz üzerinden İstanbul,
Çanakkale Boğazı ve dolayısıyla Akdenize, okyanuslara inme
ihtiyacı duyan Rusyayla Osmanlı İmparatorluğu ve
nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti arasında zaman zaman gerilimler,
gerginlikler, savaşı gerekçelendiren problemler hep
yaşanmıştır. Görünen o ki değişen dünya
koşullarına bağlı olarak, sorunu şiddet ve savaş
metotlarıyla çözmek yerine uluslararası ilişkilerin hukuka
bağlı, evrensel hukuk çerçevesinde diyalog ve müzakereyi esas alan
bir zihinle soruna yaklaşmak gerektiği açıktır.
Biz de hem ülkeler arası hem halklar arası
demokrasiyi savunan siyasal parti olarak hem dünya genelinde hem de ülkemiz
halkları arasında da barışın tesis edilmesini her
şeyden çok önemsiyoruz. Dolayısıyla, uluslararası
ilişkiler devleti hegemonik ilişkiye eviren bir noktada
olmamalı, devleti güçlendiren, devletin hükümranlığını
ve onun baskıcı bir aygıta dönüşmesini sağlayan
olmamalı. Aksine, az devlet, çok toplumlu ya da devletlerin küçültülüp
toplumsal taleplerin ve gerekçelerin öne çıktığı günümüz
dünyasında toplumun çıkarlarını esas alan bir ilişki
önemlidir. Buna dair de Meclisin soruna yaklaşıp
imzaladığı anlaşmalara da bu çerçevede
yaklaşmalıdır diye düşünüyorum. Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. veciz sözünden de
anlaşılması gereken budur.
O
anlamıyla cari açığımızın 300 milyar dolar
olduğu günümüz Türkiyesinde savaş ve savaşı
çağrıştıran teknolojik aygıt ve araçlara, ülkemiz
gelirini, vergisini, halklarımızın göz nurunu oraya aktarmak ve
akıtmak yerine, ruhsal ve bedensel noktada her birimizin,
halklarımızın ve toplumun ihtiyaç duyduğu temel gereksinim
araçlarının satın alınmasına ya da ihracına dönük
bir ilişki
Ama aynı zamanda tarihsel ve kültürel geçmişimizi
dikkate aldığımızda da kültürlerin değişimi ve
ilişkisi de önemlidir.
Bakınız
sayın milletvekilleri, bereketli hilal olarak bilinen Mezopotamya, çok
dilli, çok kültürlü, çok kimlikli geçmişiyle bugünün dünyasına önemli
fırsatlar, olanaklar sunuyor. Dünyanın yeniden
şekillendiği, dünyanın şekillenmesiyle birlikte Orta
Doğu otoriter ve totaliter devletlerinin demokratikleştirilmesi
mücadelesinin günbegün ihtiyaç olmaya başladığı günümüzde
Türkiye, hem bölgesel hem uluslararası önemli bir aktördür, önemli bir
devlettir. Aynı zamanda G-20ler içerisinde yer alacak kadar ekonomik güce
sahip, 16ncı sıraya oturabilmeyi hak edebilen bir ekonomik
potansiyele sahip. Aynı şekilde, Rusya, çok dinli, çok kimlikli, çok
kültürlü özellikleriyle G-8lerde Birleşmiş Milletler daimî üyesi
olması noktasında da gelecekte önemli potansiyel güç olmaya aday
hinterlandlardan biridir. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Çin, Latin
Amerika ve Orta Doğu yarının dünyasında önemli
değişim dinamiklerini harekete geçirebilecek potansiyel gücüne sahip
önemli hinterlandlardır. Bu açıdan Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti
arasındaki ilişki Orta Doğunun demokratikleşmesi
açısından olduğu kadar Türkiye'nin de
demokratikleştirilmesi, Türkiye halklarının barış
içerisinde bir arada, dillerinin ve kimliklerinin barış içerisinde
bir arada yaşamasına fırsat verebilecek bir zihnî algıyla
soruna yaklaşmak ve yürütülecek çalışmaların bu çerçevede
ele alınması gerektiğine inanıyoruz.
Barış ve
Demokrasi Partisi olarak Hükûmetin bu yönlü ilişkilerini esas aldığı
ulusal ilişkilerde yanında olacağız ama hiçbir zaman
halklarımıza refahı öngörmeyen, mutsuzluğu getiren,
barış yerine savaş ve şiddeti
çağrıştıran uluslararası ilişkiler de
tarafımızdan reddedilecektir.
Yine,
saygıdeğer milletvekilleri, 16ncı ekonomik güce sahip olan
ülkemiz insanî yaşam standardı noktasında 92nci
sıradadır. Ne demek? Cari açığı 300 milyar dolar,
gayrisafi millî hasıladan kişi başına düşen pay 10 bin
dolarlar civarında olan bir ülke demektir. Yani, ekonomik potansiyel
nüfusumuzun azınlığının kontrolündeyken
zenginliğin adilane bir şekilde
dağıtılamadığı bir ülke gerçeğiyle
yüzleştiğimiz anlamında yorumlanmalıdır, böyle
okunmalıdır. Bu anlamıyla da soruna
yaklaştığımızda her türlü uluslararası
ilişkiler topluma, kesimlere, kültürlere, bireylere mutluluk huzur
getirmelidir, buna hizmet etmelidir. Bunu
sağladığımızda bölgesel ve
uluslararası önemli aktör olma rolüne sahip bir ülke yani Kürtleri,
Türkleri, Hristiyan, İslam dinini, farklı kimlik ve kültürleri
potansiyel olarak soruna yaklaşıp barış içerisinde bir
arada tutmayı beceren, demokratik ortak vatanda demokratik cumhuriyet
algısıyla soruna yaklaşıp sorunu çözmeyi
başardığımızda göreceğiz ki işlerimiz çok
daha kolay, halklarımız ve halkımız çok daha mutlu bir
noktaya gelmiş olacaktır. Biz, Rusya Federasyonu ile
havacılık alanında yürütülen bu ve benzeri
çalışmaları bu açıdan önemsiyoruz, soruna bu algıyla
yaklaşıyoruz.
Yine
Rusya, görünen o ki Amerika Birleşik Devletlerinin başını
çektiği, yanında Avrupa Birliğiyle birlikte Orta Doğuya
yeni bir düzen ve dizayn vermeye çalıştığı bir süreçte
çıkarları zedelendiğinden ve zedeleneceğinden dolayı
da karşıt bir argüman ve karşıt bir politik duruşla
Türkiyeyle de karşı karşıya gelme riskine de sahip. Bu
yönüyle, devletlerin çıkarı yerine, devletlerin gelecekteki bir
kısım pozitif yaklaşımları yerine halkların
çıkarını, toplumun geleceğini esas alan bir
yaklaşım bizim savunmamız gereken, üstesinden gelmemiz gereken
yaklaşımdır diyor, bu çerçevede soruna
yaklaştığımızın bir kez daha altını
çizerek hepinize saygılar sunuyorum.
Bu
anlaşmanın hayırlara vesile olması dileklerimle iyi
akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci
maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE RUSYA
FEDERASYONU HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE
1- (1) 12 Mayıs 2010 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu
Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı : 215
Kabul : 215(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Özlem Yemişçi Muhammet
Rıza Yalçınkaya
Tekirdağ Bartın
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
5inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında İkili Ticari ve Ekonomik İşbirliğinin
Geliştirilmesi ve Derinleştirilmesine İlişkin Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında İkili Ticari ve Ekonomik İşbirliğinin
Geliştirilmesi ve Derinleştirilmesine İlişkin Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/451) (S. Sayısı: 48)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
6ncı sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunması Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunması Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/435) (S. Sayısı: 38) (x)
BAŞKAN Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 38
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ İLE SENEGAL CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA
YATIRIMLARIN KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASI ANLAŞMA-SININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 15 Haziran 2010
tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Senegal Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunması
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Oylama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bugün UEFA kupasında
karşılaşacak olan Trabzonspora başarılar diliyor,
yolunun açık olmasını temenni ediyoruz.
Galatasaray
ve Fenerbahçeye de Spor Totonun Süper Lig mücadelesinden başarılar
diliyoruz. Oynayan kazansın, futbol kazansın, dostluk kazansın
diyoruz. (Alkışlar)
CEVDET
ERDÖL (Ankara) Sayın Başkan, UEFA Ligini Şampiyonlar Ligi
olarak düzeltelim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) Sayın Başkan, Fenerbahçeye ayrıca
başarılar dilemeyecek misiniz?
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
|
Kullanılan
oy sayısı |
: |
233 |
|
|
Kabul |
: |
233 |
|
|
|
|
|
|
|
Kâtip Üye Özlem Yemişçi Tekirdağ |
Kâtip Üye Muhammet Rıza
Yalçınkaya Bartın |
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
7nci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler
Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşma ile 22 Ekim 2009 Tarihli Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin
İşleyişine Dair Anlaşmaya Değişiklikler
Getirilmesi Hakkında Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/440) (S. Sayısı: 32)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
8inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti Arasında Terörle Mücadele
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti Arasında Terörle
Mücadele Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/379) (S. Sayısı: 3)
BAŞKAN Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Böylece
komisyon almadığı anlaşıldığından,
alınan karar gereğince 2012 yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2010 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısını görüşmek için 8 Aralık 2011
Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.29
(x) 22 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 24 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(*) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(*) 29 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 38. S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.